You are on page 1of 729

FARSÇA-TÜRKÇE LÜGAT

GENCİNEİ GÜFTAR
FERHENGÎ ZİYA

Yazan:
Z İ Y A ŞOKÛN

M .E . ( b T|

DEVLET K İTA PLA R I

M İL L Î E Ğ İT İM B A S IM E V İ — İS T A N B U L 1984
FARSÇA - TÜRKÇE LÜGAT

J
j 32 sene önce Üniversiteden başlıyarak Galatasaray ve Darüşşafaka’-
da bugünkü tâbir ile Farsça öğretmenliği ettim. Bu tatlı- dilden o kadar
zjevk aldım ki, bende Farsçadan Tiirkçeye bir lügat yazmak isteği be­
lirdi. Fakat eserimi meydana getirmek için birçok güçlüklerle karşılaşLm.
Başlangıçta mehazlarım tamam değildi. Uzak memleketlerden tedarik
etmek için zorluklara uğradım. Senelerden beri aradığım ve ancak son
zamanlarda ele geçirerek istifade etmekte olduğum ( Ferhengi Reşidi)
ile ( Bahan Acem ) i 1937 de Paris’e seyahatim sırasında İran’ın yüksek
ediplerinden ( Mirza Muhammet hanı Kazvini) nin kütüphanelerinde gör­
müştüm. Halbuki bir müellifin müracaat edeceği kitaplar göz önünde
olmadıkça vaziyeti bir kat daha güçleşir. Vaktiyle açılmasiyle kapanması
bir olan kitabevlerindeki memurlar, eserime epeyce yardım etmişlerse de
günlerce tetkiki icabeden metinleri çalışma odamda tophyamadığım gibi
iğreti olarak alma kolaylığına da kavuşamadığımdan yıliarca kütüphane
kütüphane dolaştım. Lügatleri inceledim.
Istanbulda mevcut lügatler iki kısımdır. Bir kısmı Farsçadan Farsça-
ya, bir kısmı Farsçadan Türkçeye.
Bunların başlıcaları şunlardır :

F arsçad an F a rs ç a y a lü g a tle r

M üellif K ita b ın adı T arih

Şemsi Fehri Mi’yari Cemali 754


İbrahim Kıvamı Fâıûki Şeref name 782
Muhammedi Dehlevi Edatülfudelâ 812
Mahmut Ferhengi Mahmudi 916
İbrahim Ferhengi ibrahinıi 1008
Muhammet Kasını (Sürüt i) Mecmeuifiirs 1005
Mir Cemalütlin Hüseyn İtıcuyi
Şirazi Ferhengi Cehangiri 1017
Muhammet Hüseyn ibni Haiefi
Tebrizi Burhanı Kâtı’ 1062
Abdürreşidı Hüseyni Ferhengi Reşidi 1094
Şeınsii llüga 1219
Haydarşâh Heftkulzüm 1230
Muhammet Gıyasüddın Gıyasüllüga 1242
Muhammet Keriın Burhanı Cami 1260
Hidayet Ferhengi Nâsıri 1286
Seyyit Muhammet Alı Ferhengi Nizam 1346

F a rs ç a d a n F a rs ç a y a ıs tıla h la r

Vâreste Mustalahatı Şuarâ 1152


Bahâr Bahân Acem 1180
Muhammet Cilerûdı Camiuttemsil 1051
Ali Ârzû Siracı Hidayet 1147
Huseyn Şah Hazinetülemsal

F a rsça d a n T iir k ç e y e lü g a tle r

Lutfullahı Halimi Bahrülgarâip


Sıhahulfürs 872
Uknûmi Acem
Haşan İbni Hüseyn Şamilüllüga Fatih zamanında
Şeyh Mahmut Miftahullüga 897
Rüstem Vesiletülmekasıt 903
Nimetullah Nimetullah 947
Mustafa Camiulfürs Kanunî devrinde
Muhammet Deşişe 988
Abdülkâdir Şehname lügati 1067
Haşan Ferhengi Şuurı 1093
Muhteşem Muzhirülişkâl 1111
Ahmet Akstlereb 1117
Asım Tıbyâni Nâfi 1212
İzzet Paşa Kamûsu Fârisi 1330

Y a ln ız ıs tıla h la r

Mîrek Muhammet Nevâdirülemşâl 1040


Riyazî Muhammet Düstûrülamel 1016
Hüsâmi Tuhfetülemşâl 1082
İbrahim Halis Mecmeulemsâl 1143
Lûtfullahı Halîmî Farsçayı en iyi bilen lügat sahiplerinin başında
gelir. Onu mehazları arasında sayan “ Mecmeulfürs „ sahibi Muhammet
Sürurii Kâşânî ile “ Nasırî,, nin “ Mecmeulfürs„ ve “ Ferhengi Cihangîrî,, ye
tercih ettiği “ Ferhengi Reşîdî,, de bile “ Halîmî„ den nakiller vardır.
“ Bahrülgarâip „ Halîmî’nin geniş ölçüde Farsçadan Türkçeye man­
zum lügatiyle Farsça manzum aruz, muamma, mecaz, istiare, şiir sanat­
ları, gramer ve sair bahislerden ibaret olup okuyanların ricası üzerine
yine kendi tarafından tercüme ve izah edilmiş, lügatler hece harfleri
sırasınca dizilmiştir. Manzum lügat kısmından yalnız mastarlar Enderun
Kütüphanesinin 1898 numarasında, büyük bir kısım da Süleymaniye kü­
tüphanesinin 871 numarasındadır. 19 büyük kıta isimlere dairdir. Yalnız
yedinci kıta tercii bend tarzında olup yüz beş beyitlidir. Dil Kurumunca
taranılması gereken asıl budur.

FERHENGİ Z İY A

Durmaksızın yıllarca emek vererek on sekiz bin lügati bir araya


toplı.yan, Farsçadan Türkçeye yazılmış bir lügattir ki 35 sene önce yazıp
bastırdığım (Gencinei Güftar) adlı küçük gramer ve seçme eserler bunun
başlığı demek olduğundan yine o adı taşımaktadır, tçinde geçen lügat­
lerin, ne mânada ve nerelerde kullanıldıklarını göstermek için lügat ki­
taplarından aldığım manzum misallerle eski ve yeni değerli Iran şairle­
rinin taradığım divanlarından seçtiğim ve hepsini dilimize çevirdiğim
beyitlerin sayısı ise on bini aşmıştır.
Kıymetli Maarif Vekilimizin Üniversite Şarli Dilleri Öğretimi için
lügatimi uygun görmesi benim için bir şereftir. Yurdumuzun Üniversite
gençlerini ilgilendirirse ne mutlu.
F e r h e n g i Z iy a ’ d a k i k ıs a ltm a la r

Kitapların adı Şairin adı


Edatüifudalâ Edât Ebüishâkı Şirâzî Bûshak
Bürhanı katı’ Bürhan Kemâli tsfahânî Kemâl
Bürhanı Cami’ Cami’ Kemâli Hucendî Hucendî
Şemşüllüga Şems Husrevi Dehlevî Dehlevî
Gıyaşüllüga Gıyaş Şemsi Fehrî Fehrî
Heftkulzüm Kulzüm Nâsın Husrev Nasır
Ferhengi Cihangiri Cihangiri
„ Reşidi Reşidi
„ Nasırı Naşiri
„ Nizam Nizam

Oraya bak (ba.)


Kinaye (k.)
Muhaffefi (muh.)
İsmi fail muhaffefi vasfı terkibi (isfa. muh. vas.)
Arapça (ar.)
Konuşma (ko.)

B ir k ısım a ra p h a rfle rin in F e r h e n ji Z iy a 'd a k i ş e k ille r i

» y' 3 ± t t l s s > t c ^
h . g k fc c ? • t * Ş ? b h 5

Huvab Huviş gibi kelimeler Farsçada (u) ile (â) arasında bir hare­
ke ile okunur.
.Sana küçük çocuk gibi ağlayıcı
(a ) âmeden = gelmek mas­ göz lâzım; o ekmeği az ye; çün­
tarından emrihazır kü ekmek, yani çok yemek se­
nin şeref ve itibarını giderdi.
iS)J tri^. ■UÇ,I>
l'V ( Mevlûna)

Ne vakte kadar geri gideceksin § tarz, âdet, yol


İleri gel. (Mevl&na)
Bu kelimenin^ baz,^. ber, j» der
gibi kelimelerle birlikte birta­
kım mânalara geldiği yerlerin­ Kara bulut her taraftan baş-
de görülecektir. gösteriyor, yeşilliği her tarafta
başka tarzda yetiştiriyor [*].
(H a sre v J
*7^ (â b )= S u § parlaklık § letafet §
taravet § şeref ve itibar >)jLt X- ı>Ç •Sı* «r. «■*'
)s~*-
c—j/ vlrijA< >'iiuij- ji-i-j
Her güzel her çimende başka
türlü geziyor (H ıu rtv )
Terlemiş yanağının yanında § Ağustos ayı
ayın parıltısı yoktur. Güneşin
tj«l. !
parıltısı varsa da bu kadar
wT«L» *3*"*“
letafeti yoktur. (Nizami)
jiî cJyj jjî Cp>* a'U' Senin sam yeline benziyen kor­
olî cr*-'jjwî -ı/U* kun ağustosta geceleyin aym
halesini yakar. 'Etirüddin)
Azerin saldırmasından ateşin
tesiri, âbânın çarpmasından fes­ Ferhengi Nâsırî sahibi, Horasan
leğenin taraveti kalmadı. şairlerinin âb ile Ceyhun nehrini
( Cemalvddin) muradettiklerini ve bu mâna
(ûlT 3 j.-T âzer ve âbân) (ba.) yeni olup lügat erbabının iltifat
etmediklerini Enverînin şu şiirin­
j*1* cj*-
den çıkararak söylüyor.
v.y ol»' **"" 'jöL' jf ji*- f"
t-'Sy (*| B
uraHaletafetm
âna
sı r
!a ya
k ı
ş ı
r .
2 A b i A b İSYENİ

j j f vîj. fjii l/U {/•j ’. f j & iS


j** 1 ) ıf-'—'j * 0* üj*-C»*
ıs? o^-'U t-îjiT «_T ö'j
Benim nazmımın yazısı yani jiT jl ı vTjT
manzum eserlerim Horasandan
Ceyhun tarafına geçerse Şarap içmiyorsam bana itiraz
ReşidPi Semerkandî, t»4' etme, ben kan içerim, şarap
<i**j j’.'- Edip Şâbiri Tirmişî, değil; ben gam çekerim kadeh
'iJ*. i** lAm cakı Buharı; şairler değil, kudurmuş olan, sudan;
sırasında benim gibi bir şairin kara aslan, ateşlen nasıl kor­
çıkmış olmasiyle öğünürler. karsa şaraptan öyle korkarım.
( HâkiniJ
(Enveri)
Civa mânasına da gelir § Utan­ oöl by; *rJ-»
jJU-aîî yt î>'j* ■*•!
gaçtan, su gibi mutedil ve
düzgün giden şeyden, cevahir­ E lin i ve dudağını güneş gibi ateş
den, menevişli kılıçtan kinaye çeşmesinde yıka, ondan sonra
olur. kendini şarabın içine at. ( Şoibj

y * (fib ıâ b is te n İ)(£ .)m e n i§ «-T5^ ^ (â b i &te y z e d e ) ateşe
nebatatın yetişip büyümesine vurulmuş su(k .)hararetli gözyaşı.
sebebolan su ve yağmur.
ıjzST jjtıî
.UT j i T iî J\ jX \ w î cJlii-T İ T 1^ V ' (â b ftteş ş&d) = su
ateş oldu (k.) durgun olan şey
âbı ateşrenk, âbıateş zây, âbı harekete geldi.
ateşsa, âbı ateşnâk, âbı ateşnü-
may, âbı ateşin, âbı azerâsa,
(â b â d ) = mamur, şen
âbı ergavanî, âbı şengerfi
jl.' JîCî'î ff'i'j'.yj»-
Ateş renkli su, ateş doğuran su, 3JJ atî J JLÂ*>
ateş gibi su, ateşli su, ateş gös­
teren su, ateşli su, ateş gibi su, Gönlüm kuşu keder virane­
erguvan renkli su, zincifre rtfnkli sinden başka tarafta yerleşmez.
su ( k.) şarap ile kanlı göz yaşı Baykuş bayındır yere gidenler­
f r* -’lj' i a- i'Uj den değildir (Cimi)
j.'\ J Ji'j ,_İ>T v î j! iji § Aferin ve tahsin.
J U
•sUJj JjU j>
Sâib l Topraktan daha donuk, ili *S" jî^. alî
rüzgârdan daha başı dönücü­ l/Ui>
yüm. Benim derdime çare şa­ O gönlü ferahlı gelinin cilvesi­
raptan gelir. (Şâib) ni beğenene aferin. (Nizami)
Ab A d A n 3

j»j< j ) j < ^jl*T ^ITj ^juT »U L* •


* 0 lj ' ,IT
uv
tf>* J!*' ’ Şimdi g e l; şad ve handan gel­
Gündüz ferahlanmaca ve şarap d in ; hoş geldin. (Mevlânâ)
içmeğe yaraşır. Tahsin o kimseye
ki bitkin sarhoştur. (Emir Mâizti)
§ Kâbei muazzama (â b â d a n ) = bayındır, şen.
jlfijj ö )j» o' tj-Jı öjjo ibtî *'U-
j^ A r i
«
*'/
„.» ö i s . ^ Vjjj-'1 «jj'e »**

fi» J«l îjL •£


fV *IT VU. £U Evin içerisi bayındır olmalı;
dışarısı yaldızlı değil. Kalbi
Sonra, Cenabıhak aslı mübarek uyanık olan kimsenin görünüşü
meleğin eliyle cennetten âbâd viran oluversin. Sadi
namındaki o beyti muazzama .cüı» Jifc, jT c_<
lâl renkli parlak bir yakut par­ O^lî Xİ>L** ^ 4S"
çası gönderdi. (Etcdi) jit
§ Sahra: şemsâbâd, harabâbâd //A olarak şunu söyliyeyim ki
gibi tâbirlerde çokluk ve ma­ sen var olmadıkça âlemin ba­
hallilik bu mânadan alınmıştır. yındır olmıyacağında bütün akıl
i#X*. j3 Ja J*» X sahipleri müttefiktirler.
c-olT U'} A»ı 4 ı * ( Kemal)
(fJUk»
Eğer marifet ehli isen ahirete ja _ - b U â b & d â n îd en ) = bayın­
gönül bağlarsın; mihnetâbât- dır etmek,şenlendirmek. §
olan dünya harabesine değil. öğmek ve beğenmek.
Sadi
«o.
jt ali (âbftr) =» yanmış kurşun; kim­
yada evveli kibriti üsrüp denilen
Hiçbir vakit ferahlı görmedi- cisim. Âmar ve âvar gibi hesap
ğim gönlüme gam ocağı dersem defteri mânasına da gelir, j f A1)
yeridir. Sair Âbârgîr) : Muhasebeci.
Kadim Farslılarm itikadınca ken­
dilerine en evvel gelen pey­ - lıT
gamberdir; (:>ıu» Mihâbâd) da ^ • (â b â ft ) = Bir nevi kaim ve
derler; ümmetine ( öUT Abâ- kuvvetli kumaş.
diyan), kitabına ( jjru» Desa- •^ |
tir) denilir. . (a b a n ) = Şemsî senenin se­
Güzel ve hoş, beğenilmiş. kizinci ayı.
(*T j j
f l»sjjT ö'^rr* öU o^'j
j^U. . (â b a n g â h ) = Ferververdi-
nin onuncu günü ferverdin (ba.)
Her ne kadar gurbette saygı,ka­
zanamadığıma üzülüyorsam da
Ic i I
ateşli karihamdan sonbaharda * . (â b a n m â h ) = aban (ba.)
fesleğen meydana getirmişim.
( H&kûni)
- *—1I (a b ' e z c ,ig e r
(.u iî Âbanmân) da derler.
b a feşld en ) — ciğerden su ba­
ll wl » ğışlamak (k.) kendi malından
ihsan etmek.
Şarap getiriniz ki âbanmâhtır.
( M in ü çih rl)
0 ^ Ç f * j ' V 1 (â b e ı d « -
Her Şemşî ayın onuncu günü:
b e n i g ö l ç ld e n ) ~ (k .) sevgili,
Şemsî ayların birinci gününden
söz söylemek § gülden çiğ dam­
nihayetine kadar olan günlerin
lamak.
maddei mahsusalarında beyan
olunacakları veçhile Farsçada
ayrı ayrı isimleri vardır. Çünkü jl O I , -
w . (a b ' e z s e r gü -
Eski İran takviminde ay, haf­ z e ft e n «= Su baştan geçmek (k.)
taya bölünmüş değildi. Bun­ iş işten geçmek, tehlikeye uğ­
lardan on ikisinin ismi, içirde ramak.
bulundukları on iki ayın isimle­
riyle bir olduğundan, o .günler * jl uVlj "

eski ateşe tapan lranlılarca mu­


kaddes sayılıp ziyafetler tertip Çabalama; çünkü iş işten geçti.
ve bayram edilirdi. (S a d i)

ö
V* j-
JJ> c—»LC
'
V '
öju^ 3 C—
.3 ûUU Oj*> jl t—
^
jj vV &J' rs~ iUU
iyu *»

Aban ayı ve âban günüdür. Onun gamı nihayetsiz bir de­


Şarapla ruhu tazeliyecek za­ nizdir. Bizim de elimizden tutan
mandır. (M e s u d ) yoktur. Selman 1 tehlike görün­
dü, ne duruyorsun, çalış, çabala.
İranın ateşe tapanlarına göre ( Selman)
demir madeni üzerine memur
itikadedilen meleğin ismi olup
\X
bu aya ve güne ait işleri ida­ ^7* (â b ı e n g n r ) = iizum
re eder sayılırdı. suyu; şarap.
lütuf sezdim. Gözümden ayağına
(â b ı b â d e ren g) tas gibi su döktüm: hizmet et­
(it.) Kanlı göz yaşı. tim. Peştamal gibi belinin etra­
fına dolandım. (B akır)

T
J J .„. (â b ı b d ra n ) = Kâbil ci­ >J. ı/j*J J** ^»j'i
varında lâtif bir mevki.
Bağcı asmaya beyhude hizmet
c—îljU— ■ etmiyor; asmanın bir kızı var­
dır ki insanın aklım başından
Her ne kadar Abıbâran Kabilin alır. (M u h li,)
güzel bir mevkii ise de huvacei Şarabın bir adı da (jjjU-» duh-
seyaran yeryüzünün cennetidir. terirez) dir.
(Şair)
(jijU-Uı^. Huvaceiseyaran) (ba.)
‘J * ' J. y l ‘ V '
(â b * b e r â te ş r lh te n â b ’ b e r
V 1 (â b * b e d e s - ft t e f z e d e n = Ateş üstüne su
t i k e s i r îb t e n ) = (it.) Bir kim­ dökmek, vurmak (k.) karışıklığı
seye hizmet etmek. teskin etmek.
^Ujİ >^UİjL •>>' uJ' (£* j. oı'
3yj j y* V
j,'Ui
S ofu ; gel, kadehte rintlerin Her ne kadar yakınımız ve ya­
bir şarabı var ki Kevser onun bancımız yanında yanıp yakıl•
asmasının eline su dökemez: dıksa da hiçbirisi ıstırabımızı
ona hizmetkâr olamaz. (S e lim ) dindirmedi. (Fiğini)
yt** jjb ■V',$"/
j*.J ‘ tr1^* *
\f\lii V /-l— +—-j».
A y bu kadar güzelliğiyle benim
elime su dökemez. (N ita m i)
Gümüş tenli sâki ! ne yatıyor•
(ü»i j .f-r'tfUVT  b bepayı kesi sun ? kalk neşe suyunu gam
rîhten) de denir. ateşine dök. Kadehin kenarını
f V J*1*- r^i cr'^j3 öp sonra zehirli şarabı dolaştır.
(■x;*4^ ö ( Sa d i)

r ts/
^ (âb* b e r
Hamamda onu istediğim gibi â y in e r lh te n , z e d e n )—Ayna
gördüm. Bakışından gizli yüz üstüne su dökmek, su vurmak:
Sefere gidecek kimsenin selâ­ ■•V f j'^ - J ilU.
metle avdet etmesi için ayna j? <tij. uT y is.
üstüne birkaç yeşil yaprak ko­
yup üzerine su dökmek âdetmiş. Şirazdan aşağı saydıkları Ho-
cend toprağı senin zamanında
rsS> «#*•>.«■ f
X*‘j /_ »jîıfji—■ ifliSji yücelir. (Hocendi)
rIU
Sen yanımdan ayrılalı ağlayıp
O H * & - U V * (â b ’ b erlsn u m
duruyorum nitekim yolcunun
arkasından aynaya su serperler. b e s te n ) =* Suyu iple bağlamak
' N ifa m ) (k.) olamıyacak şeyler arkasın­
Şair gözü aynaya, göz yaşını dan koşmak.
suya benzetmiştir. (<uî jl.i/ '
grîsteni âyine ), ( *uT &J"J ^
çeşm terkerdeni âyine),
jUb âyine ezpey dâşten), (*u.T Uzun düşünceler ile dünya ma»
âyine ezpey rıhten) de lını toplamak mümkün değildir,
bu mânayadır. haksız.yere olmıyacak şeylerle
niçin uğraşmalı. (Muhli,)
‘ *** X
^ (â b ı b firre n d e ) = Haz- • - * 7'
mettirici, sindirici su. ° - J ‘ • <fib b e r in ) = Nehir ke­
narlarında altı oyuk yere denir
j (4 b . b c r o r i ki oradan su fışkırır ve sızar.
k â r â v e r d e n ) (k.) İşe şeref,
imtiyaz vermek § murada erdir­
(âb* b e z ir h iç te n )
mek.
=■=Alta su salıvermek (k.) aldat­
ı»jjj-.il* *jUj>" tfjy- j>
mak, hile etmek.
JS <i»j. üJ * L/Ct-üîu'_j

Ne vakte kadar yüreğimin ka­ j.j}iJ1 ö'> dj **'


nını içeyim: kederleneyim can kİ
besliyen sâkim nerede ? şu ate­ Cesur karakuş aldatılacak yer­
şin şarap ile beni dileğime ka­ de uyumaz. (Nizami)
vuştursun. (Câmi)
S |
j . î jVf tfijr. f j 'j (f.T
jJljİ jrf jj *" •y f (â b ı b e s te ) **= Donmuş
su, buz, dolu ( k ) şişe ve billûr.
Kereminle beni muradıma eriş­ j C i ■o.; V T j . /
tirdin, ayrılık dalgasından se­ öLi-i. f jl
lâmet kıyısına getirdin. (Çâmi)
Şarabı kadehe dök. Hele bir ke­
re şarap ile keder tozunu ya- j iJ C l
V ^ (â b ’ p e y k e r a n ) Lâtif
tiştir. (Hakani) suratlılar (k.) yıldızlar.
-•—-
'7^ (â b ı b e k a ) = Âbı hayat (ba.)
* ^ (â b ta b e ) = Su ısıtılacak kab
r § bahçe sulanacak kova.
^ ^ (A b ı- btln) «= Eski ceviz
*r •
ağaçlarından çıkarılan yapışkan
V (â b ’ tâ ^ te n ) = İşemek.
bir madde.
C *b y*“ c)T w ^j
wi-l“ wT jl Jj* jl
^ ^ (â b ı b llic a m ) (k.) İkbal
ve saadet. Ordunun ortasından düşman ta­
f d - VT y l / i J€ U f J rafına öyle hücum etti ki erkek
w ) jl û^—' aslan onun korkusundan işedi.
T,U ( RodtkiJ
İkbal ve saadet acı şarabın te­
sirini gösterir. Bu hakikat yük­
u l (g j,! te b e r iıt a n ) =
sek mevkidekilerin sarhoşça ha­
reketleriyle anlaşılır. (,Şaip) Taberistan yahut Mazenderan
denilen bir dağ tepesinde bir
pınardır. Gûya bir kimse o suya
y>\ (â b ı b llic a m hitaben dur, diye bağırırsa du­
feorden ) = Dizginsiz su iç­ rur; ak derse akarmış.
mek (k.) hür ve serbest olmak, *4») »Üil
kendi fikrine göre hareket et­ JjAjlj j
mek, kimseye muhtacolmamak. JUİİJ.I
(iJ jji- ftâ a , v T) , J 1— * ' J ı y T § b l Göz yaşı Taberistan pınarına
b! efsâr horden) de denilir. döndü. Akması ve durması yâ­
rin emriyledir. (Ebntmaânl)
jLJI ^ Jİ *jy-
ı/tx.
Feleğin hırçın beyaz atı güne­ * ^ 'T >^(A b ı t e b e r iy y e ) ■= Suri-
şin çeşmesinden serbestçe su iç­ yede Taberiye ismindeki kasa­
tikçe yani felek güneşten ay­ bada bir pınar olup gûya bu­
dınlandıkça. ( BediiJ nun da suyu yedi sene akar,
yedi sene kesilirmiş. ( Bugün
kireç taşlı arazide tesadüf edi­
T*
1 *” * (â b ı p f ift ) == Meni (ar.) len mütekatti «voklüz» kaynak­
nutfe § murdar ilik. lardan olması ihtimali vardır).
Bütün rengin mazmunlar bizim
cF * (â b ı t e lh ) = Acı su (k.) türlü türlü nimetlerimizdir. 7e-
şarap § Aşıkm göz yaşı, (jjj .tuî rü taze mâna hakikatte bizim
Eşki telh), (ğir Ğülâbı telh) âbı hayatımızdır. (T e s ir )
de derler.
«4Lâ>l X Ij>-
i . (â b ç e r a ) = Kahvaltı.
4/Uil ‘
Bu vakaya ağlamak, Şirîn’in
vefatına acı bir gül suyu yani ^ V (âb* ç in ) = ölü havlusu.
göz yaşı dökmek lâzımdır. oi -r’ j
( N iza m i)
Öldüğüm zaman havlu ve kefe­
nim yoktur ( Firdevsi)
(â b itin t a b tin ) = Feridun’un
babası. «Âbçin mutlak havludur. Cihan­
girinin zannı gibi ölüye mahsus
« JJ\>»
Jisu değildir. O kullanıldığı yere
Dahhakin katili Feridundan bakarak öyle zannetmişdir».
(R e ş id i)
başka kim dir? (H a k a n i)
S
w—i.' jt y* £ljl fijy~ I ' X
V (â b ı h a ra m ) = ( k . ) Şa­
l± î B
rap § dünya devleti § meni.
O şaraptan içtik ki Abti'nin
ecdadı zamanından bize başka *-* eri1/'
yadigâr kalmamıştır. (Kaûnl)
<so.ttj»
Anasının karnında “gayri meşru„
(â b c â m e ) Su içmeğe meni bulunan kimsenin mertlik
mahsus kablar. gözünden utanma suyu silin­
*-iU miştir. (Fevki i Yezdl)
o— jJaI <*»f*

Onun kadehi lütuf zemzemi, ^ y* (â b ı h a s re t) = (k.)


kalemi, fazilet sahiplerinin kıb­ İştiyak göz yaşı, ümitsizlik göz
lesidir. fSenai)
yaşı.
c— vî y Jâijl <>ıi ^U>j>
JJ3

^ (â b ı c â v id a n ) ’ Abı JVa
hayat (ba.). Goncanın ağzında senin tâlin­
-—V. ji1Ç...1 i) den iştiyak, göz yaşı vardır;
jUul jj j fakat halk, üzerinde çiğ dam­
lası var sanırlar. (Hil&lb
ÂBI HAYAT, ÂBI HAYVAN, ABI H Iİ’R 9

,1 < u u , “— £ s ti m

(â b ı h a ya t, â b ı h a yv a n , â b ı
Onların yüzü yakışıksız ve çir­
Şıız’r ) = Yeri bilinmiyen bir
kindir. Hışırlanmış turunç gibi
pınardır. Ondan içen uzun öm­
sarı ve buruşuktur ( A liy i Ferkadi)
re yahut sonsuz yaşayışa ka­
vuşurmuş. Edebiyat lisanında sâf
ve lâtif sözle şaraptan, güzel­ s ' (â b ı h u şk ) = Kuru su
lerin ağız ve dudaklarından, (k.) şişe, billûr kadeh, sürahi.
tasavvuf ehli nazarında hakiki (“Wji »jI
aşk ve ilmi ledünniden kinayedir. JijR) oy;
ı/Uii
j . j * û^*- ul ^
y w
JJUjl Mayası elmas olan kadehte şa­
r^- rap, tamamen kuru su ile yaş
Ey dudağında abıhayat gizlenen! ateşin birlikte bulunması gi­
Kadeh kenarının; dudağını öp­ bidir. ( N izam î)
mesine müsfiade etme. ( HayyamJ C/"r. (*■*'’ T» jji- jL.
i f J tr1^j-*’» J

Jtr Sâki t hava soğudu. Kalk ve


Senin kaleminde sırrı gayp giz­ ateşi yak; şişeyi ortaya koy
lidir. tim i ledünni senin sözü­ şarapla doldur. (Hidayet)
nün içindedir. (K em al)

. (â b ı h u fte ) = Âbıbeste
(â b l k&llr) = Fikrin (ba.) § (k.) kılıç.

saffeti, düşüncenin temizliği ve


<> **
sadeliği. (âbfeo, â b h o s t)
= Ada.

' - ^ r ^ (â b ı h a d e t ) == (k.) Utan­ y*. îyr f - *•► *^4.^


t İJİİ Çm-aUI»
ma teri. 3**
Gözümün bebeğini ada; yahut
ö l! su ile ülfet etmiş bulık sanırsın.
(â b ı h a ra b a t) = (k.)
(A m 'a lf)
şarap
jjL jT o jy it <j m
j£ \ (â b _

(â b h e s t) = Bozulmuş, h u ver, âb h u verd , âbişhn-


hışırlanmış kavun, karpuz ve v e r ) = Su içilecek bardak,
sair meyveler. maşraba.
ıf' c j j» Annenden Türkistanda doğdun
T ^ j > i T jl.j *i" & ^ hiü
hem orada kalmış ve yerleşmiş­
oBU
tin. (EttdiJ
£y çabuk giden sevgilim! ayrı­
lığının tasasiyle ciğerimin ka­ (jy ü ) su içici mânasına vasfı
nını içiyorum: müteessir oluyo­ terkibidir.
rum benden başka maşrabası
■ * * T
ateşli olan susuzu kim gördü ? ^ V (â b h lz ) = Pek yükselen
!Hakani) su dalgası.
§ İnsan ve sair hayvanların ırmak
ve göl kenannda su içecekleri 'k* c * ‘ ^
mevzi, savat (ar.) (j^m enhel). 5u yüksek dalgada Nuh sensin.
jyi-İJÎ S f -t*î pr-' *1/' ( Evhadi)
jtr § Azıcık kazmakla su çıkan yer.
Keklik ile şahin savata birlikte
gelirler. {KtmalJ
§ Kısmet, nasip. ^ ^ ^ (â b d â d e n ) — su ver­
j j j j#»—^ L" jli o —ıy- mek, tavlamak, cilâ vermek.
* J. *_~iU- j/jji 1
cjçiıT t t oix*
iljlû
jl y ti (
P t
j.
1-
Gönlüm mesçide kadar gitmek
istedi. Kısmeti onu meyhane Seni görmedikçe her iki âlem­
cihetine götürdü. ( Katran.> den gözümü dikebilmek yani
i 1**- ı>j' sarf nazar etmek için kirpikle­
uTîli rim iğnesine ateşli ah ile cilâ
Onun bu dünyadan kısmeti ke­ verdim Ç U m tt)
sildi. (Hakani)
J*wJÖ
(â b d â r ) »— Parlak, lâtif, su­
JUV
lu, taze. Meyvaya, kılıca, ceva­
Bahtsızlık bakalım nasibimizi hire ve benzerlerine sıfat olur.
nereye kadar götürecek. ( Hafış) (jUî :^, miyvei âbdâr) sulu ve
( ) l( ) den değişme­ lâtif meyva. ( jUT şemşiri
dir. âbdâr) suyu iyi verilmiş, me­
( ^ y ? ) l( ); durmak mâna­ nevişli kılıç. (jUTj» dürri âbdâr)
sına da gelir. parlak inci.
ij if »U «it ilU. £>lji jU T j f f >y
j/U»! j -L.TA
Orada bir ay durdu. (Nizami) ı/Uîi
tfî'j Cjyj Elimde taze bir gül vardı; rüz­
Ojyi^)T ) fljT * gâr geldi, yapraklarını dökdû.
jfJL-l (N iz a m i)
Ju ' fi^s-f Fakirlik ateşi içinde yanıyor­
jjkj ; U T *yJ
sam da senin cömert avucun
~T4t*
tatlı su dolu bir denizdir.
Zağlı kılıcın kenarını öpebilecek (Ib n i Yemin)
adam mülk ve saltanat gelinini * e.m.ıt ffL-ji *yî <OTl
sımsıkı kucağında tutabilir. f'.r ıtJJ J*îi-.xi,(p
(Z a h ir )
Cemiyet ye şeref sahibi. O kadar yoksulluk ve perişan­
jîjJ * lığımla her gece senin yüzünün
Jt- hayali gözüme misafir olur.
Cenabıhak onû cemiyet ve şeref (Selm an)
sahibi edecek. (Senai)
(VT âb) yerine (.î âh) ile de bu
§ Hurma lifine benzer bir nevi mânayadır.
nebat.
(&*'> & f i âb derciğer daşten)
= varlıklı olmak.
•ı * T
(â b d a n ) — Göl § su kabı:
âhirindeki o*3 edatı zarftır.
(âb* d e re liy i
JfliS.Yjby' j». i'jl J tttst) = su, senin ırmağındadır
jp -'j-f wT gr» UT^L.
(k.) mesutsun ve talihlisin.
JBU.
Susadığın zaman sedef gibi
yağmur ara; kimsenin kabından d e rc u y
balık gibi su içm e: matlubunu d a ş te n ) = Irmakta su tutmak
Haktan iste başkasından yar­ (k.) mesut ve talihli olmak.
dım bekleme. (Hakanı)
Jİ VT
§ Mesane. Türkçesi sidik kavuğu (/Uiİ
§âbâdan (muh.) Âbâdan (ba.) Henüz gençlikle bahtiyarım.
■ajfajU.f* j\c (N iza m i)
( ..î âb dercûy neman-
Şâni, âlemin âbadanlığından d tn ) (k.) = bedbaht olmak.
uzaklaştı. (Şâni)

. • —' f ö j î
(â b ’ d e r ç e fm ne-
* j\ x > j i v 1 (â b , d e r c i^ e r
d a r e d ) «= Gözde su tutmaz (k.)
n e d a rc d ) => Ciğerde su tut­ hayâsız.
maz (k.) yoksul, kudretsiz, pe­
rişan.
^ v ' ( â b d e r ç lz l t e r ­
aV "î-jf & f i
d e n ) = Bir şeye su koymak (k.)
hile etmek.
ma*

j j * \ jU ,
(â b d e s t) = abdest (ar.)
â m e d e n ) = Ağza su gelmek Vuzu’ § el yıkanacak su § ahlâkı
(k.) ağız sulanmak ve imrenmek. temiz sofu § eli çabuk iyi san­
atkâr.
tj w&UJ j pA-* w*U» JOj>-
j^ı wt j>* ^*a
jr
,/Uii
Ekşi suratlı düşmanının yüzünü
görünce kılıcının kınının ağzı işinde okadar mahirdi ki suya
sulandı. fKemalJ lâ tif nakışlar yapardı. (Nizami/

<*-> I d e rş e k e r 1 (â b -
d â ş te n ) — (k.) Erimek, zayıf­ d estan , âb d estd a n , âbdes-
layıp bitmek. d a n ) = İbrik.

O -İJ -, ' j J ijt* ıS )j\ i- lj»- — I İJ ı> jj ‘

•ı-i-ijl. Ijc-J ("â ^ ) J-»

A ltın leğen ve ibrik istedi; pa­


(a b d e rh a v en süden, dişahın kolunu bağladı; neşteri
ab d e r h a ve n k ö fte n = tuttu ve “Bana ağır geliyor„
Havanda su ezmek, havanda böyle eli kim incidebilir, dedi.
su dövmek (k.) faidesiz işle ( H a k a n i)

uğraşmak.

,a 4^İİ
I dttm dar) = Güneş,
ûjV-, yT ^ *S" (JÛT <»•ıy j
rüzgâr görmiyen sudur ki içil­
mesi şişkinlik verir Reşidî).
Onun daima hep faidesiz işle
meşgul olmasından buna; bu­
nun boyuna hep beyhude işle jU ıjJ I (â b d e n d a n ) Şaşkın,
uğraşmasından ona ne. ( Yağmâ) mağlup, âciz.

Jjl «jjl.lt »J y\ y\
(â b ı dttzd) = Yeryüzün-
deki suları aşağı tabakaya doğ­
ru akıtan yeraltında gizli bir Eğer düşmanın seninle adavet
nevi su yoludur § dibinde de­ tavlası: oyunu oynarsa ondan
likleri bulunan ağzı dar bir nevi daha şaşkın kimse görülemez,
kaba da denir. Abdüzdek -u- jlİ. oyna. (Enverî/
^U ' a ,î lisanının huzurunda kılıç ne
J » j o . î J - y ~ & j>. ı/ J J İ 4 * ö > ^ ■*>;• kadar cılızdır. ff& lib )

Her ne kadar hasededenlerin • . —■


ağzında düşkün ve itibarsız ol- (â b d ih id e * t) = Yük­
dumsa da sakız ağızda çiğ­ sek mevkie şeref veren. (k.)
nendikçe hoş koku çıktığı gibi Cenabı Peygamber § meclisin
onlar beni ağızlarına aldıkça büyüğü.
güzel kokum yani meziyyetim
meydana çıkar. (Latifi) - *’ * T
"H (â b zü rU ft) — Hışırlan-
Terkip halindeki mânası su diş­
mış, ekşimiş karpuz ve kavun
li yani dişleri su gibi sallanır
gibi şeyler: Abpezirüft (muh.)
demektir ki, küçük çocuklar ve
ihtiyari; rda aciz nişanesidir § bir ıS-ij —’jj-J cır
nevi lâtif armut ve nar § elma­
l i » (f*~
siye yahut başka bir nevi tatlı.
Onun çirkin-yüzü hışır karpuz
. *^-y oyr gibi bu kadar bozuk ve ekşi
-ı.T
niçin oldu. (H a k im i T a r(a ri)

Zavallı Nev'i pancarı rüyasında


görmezken onun lâtif armut (â b ra h , a b ra h e )
ve nar yahut elmasiye istemesi Su yolu.
çok gülünçtür [*]. (Şifa i)

§ Dişlerin temizliği ve parlaklığı: ^ (â b ır e z ) = Üzüm suyu, şa­


Bu mânaya göre banın harekesi rap. Rez (ba.).
esre olmak lâzım gelir, ( « - jij
vareste) zayıf ve nahif mânası­
(â b r e fte n ,
na da yazmıştır.
âb r îh t e n ) = (k.) Hürmet ve
.-TJ- «l'1-1 fJ y JIT tfj itibarın gaibolması.
K y i>Vj cr?. \ ut*-
JU.
Senin kemalinin yanında felek ^ (â b ı r e f t e becü-
ne kadar kudretsizdir. Senin â m e d e n ) = Kesilmiş su tekrar
ırmağa gelmek (k.) itibarın av­
[* ] Bir lügatte şöyle görülmüştür : Mutlak
det etmesi. Gaybedilen şeyin
tif meyva manasınadır. Yani nezaket ve sulu­
ğundan dişe dokunmıyan ve çabuk eriyen
tekrar ele geçmesi.
tr meyvadır. Bundan dolayı saflığı sebe- -S ? datl* j
yle çabuk aldanan kimseye yT 3$. w \ -lT j l jj
ırifı ab dendan ) derler. JL*-
Susamış, korkarım ki susuzluk­ vermek suretiyle kendini, yüz-
tan olur. Yoksa kesilmiş su suyu dökmek ıstırabından kur­
ırmağa tekrar gelir. (Sm'dî) tarmak.
Jİ J jl' J '»-J t '✓V*-
*s . *-uT ytf. j t \ j< * c J j> y î ı f jj'J J J * «>.V

O dudağın ve nazik yüzün göz­ Cihan mülkünü senin yolunun


deki hayaliyle hepsi tekrar me- tozuna feda ettim. Bu, az meta
sudolmuşlardı. (Hocendl) mukabilinde haysiyyetimi kur­
cr!^ j\ <*J iiyÇ. tardım. (M a h lit)
^l»- jljj
l/V
Onun tazeliğini geri verdiği için
f‘ T
^ V (â b rn d ) = Sümbül § nilü­
güzelliği gülzarı tazelendi. fer çiçeği.
(Cami)
> r
5 J ^7 ^ (â b ı rD kn âb ad ) == Şi- y f (â b ı ro ş e n ) = Parlak,
razda Allahüekber Dağında tatlı duru su § (k.) itibar.
ve sinirici bir sudur ki, (Cr.MJ'j
f-yr o^V c-^ W v* **
« -1*3 Rüknûddin Dilümi) nin kur­ ■‘:>A 11 s** <>ye.
muş olduğu teçhizat ile şehre ^ÎU
akar. Bu lâcivert renkli gökyüzün­
5Jb ^ 's—'‘ den ne kıymet bekliyeyım ki,
ı_A j j 'j j i iîU> güneşin uüzünü şafak kaniule
yıkıyor [*]. (Şdib)
Şiraz toprağı ve Rüknabad su­
yu elini eteğimden çekmiyor: İtibarı vardır yerinde (w_ia,j jâ

beni salıvermiyor. (Sa'di) Abeş löşenest) derler.

> _ J*
■*ı T
V (â b ı r e v a n ) = Akar su. (â b ı r ü y ) = Yüzsuyu (k.)
şeref ve haysiyet, (& Ş\ abı ruh)
Ct* ^ **
t>ljj ^$>• l da bu mânayadır. Azer (ba.)
f.JJJ J f\l’
Onun yüzâ güzel bir bahçedir C— cJi * jl 4ı, ^
ama benim göz yaşım olmadık­
ça akar suuu uok demekdir. Ekmeğim arttı, haysiyetim ek­
C tm ad)
sildi. Fakirlik, dilenmek zille­
tinden hayırlıdır. (S a 'd i)
(â b r ü 'b a r ld e n ) —(k.) [* ] Şafak: G üne} doğarken veya battik-
Haysiyeti muhafaza için bir şey dan aonra ufukta görünen kızıllık.
ÂBI BUY, ABI CUY Nİ8T lf

ı>.*■> lT * ,Jj İ ~ f *’• f tf > J *3 /* «Nevruz Şah» zamanında uzun


i? *j -îiU. Jl!*’ müddet yağmur yağmadığından
Ü.U
//ı/n ve dinden kazandığım her kıtlık olmuş, «Tîrmah»ın on üçün­
şerefi o güzelin yolunun topra­ cü günü yağmağa başlamakla
ğına saçacağım: uğruna verece­ herkes sevinerek birbirlerine su
ğim § seçkin. (tfafa) ve gül suyu serpmişler ve bugü­
nü bayram ittihaz etmişlerdir.
** - T ' 'T Acemistanda bu âdet hâlâ eari
^ (a b ı ruy, imiş (öO-J abrizğân) da bu mâ­
â b ı c n y n la t) = Yüzsuyu nayadır. (.Ljj tirmah) şemsî se­
ırmak suyu d e b id ir: Yüzsu- nenin beşinci ayı.
yu dökme.
S)J»J l» îji.i’ • ^ • |

(â b z e d e n ) — Su vurmak
(k.) yumuşak sözlerle bir kimse­
Bizim gözümüz ne vakte kadar
nin öfkesini yatıştırmak, misa­
yüzsuyu döksün. İnsanın yüz-
firi ağırlamak için kapının önü­
suyu ırmak suyu değildir.
( Hocendi)
nü yıkamak.
* -»W
j _ * • |
(â b r iz ) = Aptesane, gusül- ^7* (â b ı z e r ) = (it.) Altın mah-
hane, kullanılmış su dökülecek lülü § safran suyu § altın renkli
çukur. Havruz bunun oıuharre- şarap.
fidir.
\ İ \
jJ İJU, l/’î «JLİa» UJ. (â b z e n ) = Bir nevi banyo §
ı*V
ıiii4vî abşenk, absenc) de
Ey yağlı yemekler görmüş kim­
derler § küçük havuz § (k.) yu­
se l Kalk, onur fazlasını hav-
muşak ve lâtif sözle hatırı teselli
ruzda gör. (Mevl&na)
eden kimse ve bu mânadan
ibrik § koğa. Hamam tası.
emrihazır.
-Ti Ç.-Ç ■>
. J. isi
Jt-
Çarhın koğasından dostluğu J ^ ^ - r (â b ı zin-
kes', çünkü o, gâh dolu, gâh d e g â n i â b ı z i n d e l i ) = Abı-,
boştur. ( Sena i) hayat (ba ).
İbrik § abriz mııarrebidir. i**
<s>f üv j-*- j-J jJ l
M‘ * T
(â b rIza n )= «T irm a h »ın on «.I ı.u*
üçüncü günü: Nuvşirvanın ceddi jy
Ey iplik t sen çok mesutsun,
onun kırmızı dudağiyle gizlice (â b e s t) == Ağaç kavununun
zevk ettin. Abıhayat ile yıkan­ kabuğu ile ekşisi arasındaki
dığın halde onun elinde niçin kısım = pihibalenğ) (ar.)
hayatın kısaldı. (K em al) ( Ej. K şahmülütrüc).
J-*1* iAjV..»»-
c—ı>4>u. ö 'j 'J y ? *
<,_
_
_jl 'L _
_
_sI 'I
JU ; ; 1
-----; (â b is t,
Onun ırmağı rahmet deryasına ab istan , âb isten , a b is te ) =
ulaştığı için nağmeleri abıhayat gebe.
gibi cana can katar. »j
( Şa'ib ) <Ney hakkında»

Doğum ağrısı gebeye zahmet


(â b z ih ) = Su sızıntısı = ise de yavruya zindandan kur­
zihiab. tulmaktır. (Mevlûna)

j.’jy *^Cr}
^ (â b z ir ik â h ) —Saman al­ Jj1->j'3 "J'A*
tında su (k.) dışından iyi görü­
nüp içinden fena olan kimse, uDünya „ bir gebedir ki bu kadar
mürai. Bu tabiattaki insana lisa­ çocuğu doğurdu ve öldürdü; ar­
nımızda samân altından su yürü­ tık ondan analık muhabbetini
tür ve içinden pazarlıkjı derler. kim umar. (SadiJ

iVj $j>- w«- w——


jT 1
j juT ^ j,V c—ol U j
L*V
Büyüklere karşı saman altından Gece neye gebe ise onu doğurur
su yürütmeğe kalkışma ki seni hileler ve aldatmalar boştur
samandan daha hor görmesin­ boş. (Mevlûna)
ler. ( Senû’ij («ı_ıT âbiste) döl yatağı mâna­
sına da gelir (ar.) rahim.
Bağ ve bahçe.
d i'
(â b is ta ) = Ebista (ba.).
jj/l JJj
-W »
harb borusu bahçelerde öten bül­ â b isten i fe r -
bül gibi daima ah ve vah ile z e n d k ü f) = (k.) Dünya, za­
durmadan inler. (Fahri1i Ğürğâni) man.
ki, çok defa yer sarsıntılarında
: (â b is te n i fe ry â d - olur. Y er yarılıp fena kokulu
hu van ) = Ut yahut kopuz ve sulu siyah çamurlar çıkar.
(cj.-. berbet) (ba.) (k.) Büyük hâdise ve tehlikeli iş
zuhur etmek.
-t«T jl tj\
(a b e s te ) = Nadas edilmiş -t*T j> *>iA^ j<> j'
tarla § Casus § Yaltaklanıcı.
Abisten (ba.) ^ j. Jılt'U iA? ji
ı/Uâi « J b ’CTljj dl'VJ »
Yerden bir kara su fışkırdı yani
(â b e s g û n ) = Hazer de­ büyük bir hâdise çıktı, ölüm
nizi § Abesgün nehrinin Hazer demir kapıdan girdi. Bizim
denizine kavuştuğu yer § Hazer bahçemize dolu yağdı ve gülü­
denizi boyunda bir kasabacık müzden bir yaprak kalmadı.
§ Hazer denizinde bir ada. « Leylânın vefatına dair » (N iz a m i)

I * * I
(â b s ü v a r) = Yağmur v • (â b ş a r ) — Nehirlerin, çay­
yağarken su yüzünde peyda ların yukardan .aşağıya dökül­
olan kabarcık (ar.) (v u>- habab). meleri, çağlayan. Reşidi (-^Jî)
mânasına yazmıştır.
ı -) ^ W
. J^ ■ . A |_ .
^ ^ • (a b ı sıya n , ab ı jjl-*
s iy e h ) -- Eski şarap § Mürek­ j jji y *—j ^
ıjU-
kep. Gâh bülbül sesini işiderek vecde
C— * o' j y*-
gelir, gâh çağlayan altında şa­
rap içer. (Ş e n a i )
Mürekkep içmiş öyle sarhoş
olmuş ki elinden tutmazlarsa (â b iş t) = Gizli § Casus.
düşecek
« Kaleme dait» (Hüsrevı
Karasu denilen göz hastalığı § 0 (â b iş tg â h ) = Gizli yer,
Tufan. gizlenecek yer ve bu münase­
betle aptesane: Abiştengâh
9 ** * T (muh.) abşustengâh (muh.) de
- C * V (â b s e y r ) = Yürüyüşü ça­
olur (ba.).
buk ve düzgün at.

j - 0,1 J J1 (â b l sî. (â b iş te n ) *=■ Gizlemek, gizli


tutmak. Bânın üstüniyle de doğ­
y e b e z ze m in b e r â m e d e n )
rudur.
= Yerden kara su fışkırmak
Ferbenji Ziya
» ıd liu i .
* ı\ * T
: (a b iş te n g a b ) Abişt- ^ - ‘T* (â b ş in a s ) <= (k.) Deniz
gâh (ba.) ve kara sularının ahvalini bilen
• kimse: birinciye gemi kılavuzu,
İkinciye su yolcu, su mühendisi
(â b iş h u v e r ) = Abhuver
tâbir olunur. Kaide ve kanun
(ba.)
bilen.
• y
*.* • I « jUliS*wT X\y i Us- »

J V (â b (B d e n ) — (*.) Eri­ ir-


mek - utanmak - parlaklık, şe­ Senin idarene karşıiş bilenler
ref ve itibarın gitmesi. boyun eğerler. ( Segfi)

•Ifj* JU. wî »JgJ & % 1' » i


ju l y (â b ı ş e n g ) —* Bir nevi
banyo mânasında «âbzen» ile
Ey mübarek suratlı kuş / Yol
müşterektir.
göster, zira o kapının toprağına
iştiyaktan gözüm eridi, aktı.
* ** T
(H a fız ) (â b ış o r)= T u zlu ve acı şu
j* c~o H jl oyt ji» i.*.) j îtji
■»' bjK CıKis* wT
JU If

Bahçıvan bahçeyi terbiye ve Hicaz susuzlarının acı su ke­


tertipten nasıl vazgeçmesin ; narına toplandıklarını kimse
onun boyu uzayınca çimenin görmez. (Sadi)
servisi utandı. (Ş â 'i b )

wT f j i ji j^lr ı* * 1
V B '- C / 'j i *
* T t T* (â b ş ib ) = Yüksekten
alçağa akacak akıntılı su yolu.
B ir an için yüzünden örtüyü Apşar mânasınadır. (Reşidi)
kaldır ki gül, yüzünden utan­ Apşarın küçüğüdür ki iki arşın
dığından erisin. ( H ü tr tv ) yahut daha az yükseklikte yer­
den akar. (Ni?âm)

(ftb eş ru şen ea t) »
jjk (â b i ta r e b ) — ( k. )
İtibarı vardır, yerinde kullanılır
( ö* jj -T Abı Rüşen) (ba.) Şarap.

: \ £ L ± f t. h ..
* (a b fn s te n 2 & lı)= »A p - J (â b ş ıf e t ) = (k.) Çok
tesane. menfaatlı § Alçakgönüllü.
ÂBI 'İŞRET 19

j f c j î J - İİ- J jjiTV4,’ U
( âbı ‘ifr e t ) = (k.)
J j-i-

Onun resmikabulü gününde tsa,


( â b e ft ) = Kalın kumaş. ziyafet çekici, htztr, sâkadır.
( Hütrtv)
Âbâft (muh) (ba).
y *Tj' * -f;•» iJU- i>\^ t>*
l/j'A1 <*3 <ij" lif 7^ (â b ı k â r ) — (k.) Şeref ve
J“•>>■ itibar, parlaklık.
Sen her ne kadar vücuda ince
îijjî AjfjZj !>/j3 *j«ç
kumaştan gömlek, kalın kumaş­ Î3jjf *J jKj* rfJjJi
tan don yapıyorsan da yine o;
ağır siyah topraktan ibarettir.
(N â şır)
Yüzündeki ateşli renk, ateşren-
* — gindeki şaraptan, dilberliğinin
parlaklığı şarap içmekten ileri-
r (â b l fB s& rde) = Don­
gelmiştir. ( Yağma)
muş su ( k.) Kılıç, hançer § Şişe,
(Naşiri, âbkâr) m meni mâna­
billûr.
sına geldiğini Sena’ inin şu şi­
\ " • ' J• 1 V T iriyle ispat ediyor:
s_J> (â b { k a lb i
•y.‘. <s>X •sjV' J •
feod lyuverden — (k.) Yüreği­ Ju-
nin temizliğinden fayda görmek
«ko» (Niçâm). Yaradılışınm mayasını telef et­
me ; zira ihtiyarlarsın.
(Ştnal)
M (â b e k ) — Civa. Mucarrebi
âbıkdır. < * ^ lı I /A, ,
j j O M \SjI u r*
• (a b k a m e ) — Turşu ve sa­
C— L—J" tf'j»-' j ' «Sil 3Kr lata nev'inden bir nevi katık.
İ jT rf1*jr Jr-3 çM« j'j*
Bakıra benziyen vücudum şa­ j -V-
raptan altın gibi olur; sanır­
sın ki şarap, civa gibi kimya felek ! Bin şükür ki kendi
cüzlerindendir. ( HacesteJ acı ve tuzlumuzla soğumlanıp
Çocuklarda zuhur eden sivilce - hısım ve akrabanın balını ve
sulu, su dolu olan şeyler. katığını beklemeyiz. (Mümin)
Ekşi hamurdan pişirilip sirkeye
(â b k â r ) = Sucu, saka-şarap konulan ekmektir ki turşu yeri­
içen-şarap satan. ne kullanılır. (Reşidi)
v'-T* l“V -'Jb f il* * Jj
j Ç i X Jî r . jl Uş£_l Jl*IJ
(â b g â b ) = Boşböğür § Göl.

Şarap kadehinin dolaştığı mec­


(â b ik e b u d )= Çin denizi. lise sofu hastalanmak korku•
siyle gelmez. (C an i)

"i ^ (â b l g ir d ) = Su çevrin-
tİ S İ = = ( âbı gerd en d e ) =
(k.) Felek.

'T* (â b g e r d a n ) = Bü­
yük kepçe. (Nizâm). ( â b g e z şttden )
(ko.) İnsan yahut hayvanın suda
çok kalmasından uzuvlarından
J VT' (â b g e rd iş )= Ç a b u k
birinin müteessir olması (Ni?âm).
yürüyen talimli at.
iS.i fiSi* uŞ",/* v_l
jL i- fj j l l i j jl CJt» cUî 'X ( â b k e ş ) = Su çeken,
Jjj» suyu bir yerden bir yere götüren
§ Büyük çanak şeklindeki delikli
Yürük bir at ki koştuğu zaman
suzgü.
onun katı nalı yumuşak top­ t
raktan toz kaldırmaz. (E zreki )
Suyu ve havayı değiştirmek (â b i gU şâd e) = Açıl­
maksadiyle hastanın yer değiş­ mış su (k.) şarap. Beyaz şara­
tirmesi. ba rakıya da derler.

f>y f»ı>* j1 X »iV*. j j


»
A if Ş \ -
C -
J

li'lsU.
A ltın ı gümüş renkli şarap için
Ölünceye kadar senin kapından
yitirme ; kırmızı altını beyaz
bir yere gitmem. Senin aşkının
şaraba verme. fHâkâniJ
hastası, girdap gibi yer değiş­
_,
tirmez. ( Kudsi)
<T:
Havanın ve suyun değişmesiyle ( âbkttm e ) = Çin deni­
husule gelen hastalıktan da ki­ zinde bir nevi balıktan hâsıl
naye olur. Gıyaş, Baharı acem­ olan kül renginde, kalın ve fena
den alarak hususiyle sefer es­ kokulu bir sudur, kırık âzayı
nasında muhtelif suları içmek­ tedavide kullanılır. Araplar
ten ilerigelen hastalık demiştir (■Jrt.L) derler ( Bürhan ). Balık
ki daha açıktır karnından çıkarılan bir nevi
ilâçtır. Bir adı da ^ı^=tu tkal- Mademki ihtiyarlıktan başıma
dır (Niz'ûn). kar yağdı: saçım ağardı; gö­
zümden göl peyda olursa şaşma.
JLiİCj \ (Kem âl)
• (â b k e n d ) = Çay ve dere Çulhaların beze su serpmek
kenarlarında selin açtığı çukur, için kullandıkları süpürgedir ki
yar denilen oyuk. Göl mâna­ avgir derler § Tellâk yamağı,
sına da gelir. natır (Nizâm).

(â b k o r ) = Suyundan ve <~X_»
( â b g in e ) = Şişe, billûr,
ekmeğinden halkın faydalanma­ elmas, ayna gibi sâf ve parlak
dığı kimse. şeyler (muh) gine.

. hr (âb gn n ) = Nişasta dediği­


o'ji's.

miz buğday unu hulâsası. Har-


zem vilâyetinden akıp Hazer Arkadaşlarl bana öğüt ver­
Denizine dökülen bir nehir. Nâ- ileyin iz; zira aşk yolunda töv­
sıri böyle bir nehir bulunma­ be, şişe ile taşın bir arada bu­
dığını söylüyor. § Mavi renk § lunmasına benzer. (S a d i)
(/t.) Gök. t Ijjj* (Jij »Uf*
j' (jV

Kendi çirkinliğinin suçunu ay­


ı/ 4 * t j y y (âb gü n ş a d e f, âb- naya bulma, dar gönüllüler
gnn ta re m , â b g ü n k a f e s = gibi kendi zamanından şikâyet
etme. (Şö'ib)
(k.) gökyüzü.
(k ) Şarap § Aşıkın kalbi, göz
j ı^çlîî tTjli Cfi O jj
jy.j j' ’&tefj, - f yaşı § Buz.
JİSU.
Gökyüzünde ateş kanadlı ta­
(âbluc, â b lü k ) =
vusa yani güneşe bak. Onun
Nebat şekeri denilen dondurul­
kanad açmasından: parıltısın­
dan ufuklar süslendi. (Hâkani) muş .şeker. Kandi mükerrer de
denir. Fanid (ba.).

C~\
' (âb g i r ) = Göl, su biriken
(â b ile ) = Kabarcık, sivilce.
çukur.
j / c—ü i=r rs* j. ^..'V >.AS

* Jf \^ı
Senin aşkının yolana gidenin .!•* ' |
sıkıntısını bu yolda ayağı ka­ ^ ( â b im rü ğ a n ) = Fars
baranlar bilir. ( Yağma) ile Irak arasında bulunan Semi-
Çiçek hastalığına denir ki o da rem kasabasında bir pınardır
bir nevi kabarcıktır (ar.) Cüderi. ki bir yere çekirge musallat
olduğu zaman o pınardan şişe
içine biraz su alarak çekirgelerin
j L _ ) <1 (â b ile i p is ta n )— Meme
bulunduğu yere götürürler.
düğmesi, ucu.
Yolda birçok sığırcık kuşları
tS*'j şişeyi götüren kimsenin ardına
düşer ve çekirgelerin üşüştük­
leri yere gelince sığırcıklar çe­
Zaman anasının terbiyesinden kirgelerin hepsini telef ederler.
hoşnut değilim; çünkü meme­ Çeşmei Sar da derler (b a .) §
sinden kan içmişim. (Şâ ir) Şiraz civarında bir gezinti yeri­
dir ki halk recep ayında her
salı günü eğlenmek için oraya
y " ^ (â b ile i t e n ir e z a n )=
gider.
(k.) Asmadan peyda olan taze
ö 't/' V l {}/
üzüm taneleri. y U '" f j y 1' £>*

* a 'T
- . (â b le i çeşm ) «= İt dir­ B ir daha abı Murgana gitmem
seği, arpacık. artık kuş kebaplarını yemem. (Şair)

i • ' T*
^ L J ^ ' (â b ile i ru h i fe le k ) = J y? ( âbimürvarîd ) =
(&.) Yıldızlar. İnci suyu ki murat, aydınlık
ve parlaklıktır § Bir nevi göz
* y Y f hastalığı, (ar.) ifPP- Birinci ve
J - i (â b ile i rüz)—=(£.) Güneş.
ikinci mânada ; ikinci mâ­
nada r4» wT de denir.
* * T
(â b im ü rd e ) - (k.) Ak- aJ*. 1v * ^ Jj
mıyan ve donuk su. ^Uj ji ÜUf jo jlA
yİ Yi ^l«J Padişahı beklemekten gözüne
Ji-J yt'lJ*. »V* tfV.' ir) su inen köprünün gözü Yaku-
bun gözü gibi derhal nurlandı.
Donuklar: hakiki zevki tada- P iri Kencan ■« H aireti Yackub
mıyanlar, yüksek âcleme irişe- (r*)
mezler. Bu durgun sular derya­
* * ^ T
ya irilmezler. (Şaib) ( âbimeryem ) = (k.)
İffet ve ismet § Üzüm şırası,
**T
üzüm şarabı. 'J**. (âbnns) = Abanoz dediği­
miz pek sert ve kuvvetli siyah
bir ağaç.
3 * * y ' ( âbi mu a llâ k ) ~ (k.)
Gök § Güzellerin çenesi. ıff*. * ^
kff *^»î û*J3
> 'T' i*u
yT -• (a b ı mttn- Hava buluttan abanoz gibi
c e m id , m ü n a k id ) = Donmuş
siyah oldu. O havada gök gü­
su, buz.
rültüsü davul sesine benziyor­
jt* wl»j i J du. {Hatifi)
O l J j 4JUi( Jl J ll* f JL. A
öU»- e'6 1 cr" ı>.’
ıl'U J&if jCî. j*. i-UU
£ğer güneş senin güzelliğini
aynada görürse güneşin sıcağı­ Ben oyum ki cihan abanozunun
na karşı bulunan buz gibi erir. fild işi kafesi benim gibi şeker
Şâni sözlü tutu bulmamış yani gör­
( k.) Kılıç, hançer ; şişe, billûr. memiştir. (Selmân)
î '
wT j i J L * jÜ l
I* ■ 1
tS ı/’L* j' •*>**■ f C (â b n u s lfa h ) = Zur­
na, suma = düğün düdüğü.
B illûr içinde akıcı ateş gördün
mü? Görmedinse onun sakile­ Cff; i*'.kT $
rinden bir kadeh iste. •JL» t j l mJJ. (|1|U
JliL.

{ jl» v j l ( â b in a r, âbi* O zurnaya, o &arm t/e//£ yılana


ve o küstah afsuncuya bak\
n a fic) = (&.) Şarap.
yâr ile dudak dudağa gelmiş.
(H âk ân i)

( â b n â y ) — Körfez. (Ni-
?âm).
(â b n ) = Nilüfer çiçeği.
•/ -^
31^ J***
*7* (â b n e ^ u v e rd e n ) = y. İJ tfJJ- ur^ t ^J*
(A:.) Durmayıp dinlenmemek.
Onun kudreti, dağ tepesinde
X
şakayık, onun lûtfu bahçede
(^ b in e s â f) =-= (k.) Men! nilüfer ve kırmızı gül bitirir.
yahut mezi. {'A m itti LB m tki)
Üzerinde gubar olan ayva, yâ­
jilljl l j i J T ı^»_»ı
rin yeni tüylenmiş çenesine
( â b v a k e rd e n y a âb ü ftâ- benzer. (Ümidi)
d e n i d eh a n i k e s i ) = Tamah Gubardan maksat ayva tüyü
' etmek § Ekşi bir şeyi tasav­ dediğimizdir. § Mavi renk § Bir
vurdan ağzın sulanması. nevi üzüm § Suda yaşıyan
(Nizâm) hayvanlar, bir memleketin su
jlı* ’ T taksimatını yapan memurlar.
V (âb tih âk ) = Vatan.
• . e-*' ^ t* (â b y â r) = Suvarıcı, sulayıcı:
* j
(â b v e r z ) = Yüzgeç. suyu tarlalara üleştiren kimse.
v 'jî- da derler. Aslı ab âr=su
*ı(^s^, T getiricidir. Abyârî = ağaçların
J t ’ *? (â b iig il) = ( k . ) Balçık­ köküne su eriştirmek, sulamak.
tan yaradılmış vücut, fıtrat. (Gıyaş)
İJKi y l j > c-ijU..'
jjo v~ vı c.*.'j
(â b v e n d ) = Su kabı.
lA

*■
» i ' T Ağaçları sulamak seni bir gece
( âb ü ren g ) = Güzellik, uykusuz bırakmadı. Su, senin
tazelik § Allık, pembelik, be­ uykunun rahatını gidermedi.
yazlık (Nizam). (Cami)

^ ( â b e ) «= Save civarında bir ^ •” ^ ( âtb in ) = Âbtin. Nizâm,


köy. Ave de derler. Zerdüştilere uyarak bu şekli
tercih etmişdir. Âbtin (ba.)

(â b ih l) = Ceyhun nehri.
*J|
(â te ş ) = Ateş dediğimizdir
^^ (â b l) = Ayva ki Türkçesi oddur, (k.) parlak­
\
lık § Pahalılık. Doğrusu tânın
\>. 1 j'v* j **: esresiyle âtiştir. (Ateş) ten te-
ı rekkübeden kelimeler pek
Ağızda olgun bir nar tanesi çoktur.
bin ham ayvadan iyidir, as*'*
(D e h le v i)
(â te ş i â b p e r v e r )
ıfJ1/ Js. >J. ■«'dj
(ijlıj ■>>. ^3» J«i- y = (k ) Parlak, suyu iyi verilmiş
kılıç.
âteş İ Ab peyker 25

M |
*1 ( â te ş i â b p e y- J ' cr (â te ş b â z ) = Ateşle oy-
k e r )= S u şeklinde ateş (k.) Şa­ nıyan kimse § • Kale ablukası
rap § Kılıç § Sevgilinin dudağı. sırasında kumbara gibi şeylerle
cenk eden asker.

jL İ jjjl 1 (â te ş i e r z e n fe - *1 ı
şân) = (it.) Çok kıvılcım saçan (â te ş b a z î) = Düğün ve
ateş. donanma gecelerinde yapılan
ateş oyunları.

<-T^ ^ (â te ş e z ç e n â r
l jr J * i < jij) L) J t I
â y e d ) = (k.) Umulmıyan yer­
den çıkan şey. (â te ş b e p â k e rd e n , â te ş b er-
p â k e rd e n = (k.) Fitne çıkar­
* mak.
->^ jjr^ ^ ( â te ş effrâz ) = Ateş
*
yükseltici (k.) hava fişeği.
^ (â te ş i b e câ n ) «== Can­
da olan ateş (k.) yanıp tu­
c T 5^ (â te ş e fr ü z ) = Kibrit, tuşma. (â te ş b e c â n )—
çakmak ve saire gibi ateş ya­ Gönlünde sevgi ateşi olan
kacak her nevi şey: Vaktiyle kimse.
ateş yakmak için yapılan «ateş
efruz» u lügatler, insan başı şek­ • t.-*
linde içi boş ve küçük küçük *“■ (â te ş b e rk ) Çakmak.
deliklen bulunan bir kabdır. « j, ı +S* ' ** »1»^ 6^ 6 *
Onu önce ateşte kızdırıp su­ j ij - î tfU. C}J. &—j
yun ortasına daldırırlar, suyu
kendine çeker ve içine su dol­
durup ocağın kenarına koyarlar, Hava öyle rutubetlendi ki çak­
ısınınca ondan çıkan buhardan mak, taştan kıvılcım yerine
ateş tutuşur şeklinde tarif su damlası çıkarıyor. (Şenai)
ediyorlar. Bunu Calinos hekim <L*.
icadetmiştir § Şemşî senenin m — 6 ı J»> ■i/j».
on birinci ayı § Kokonus denilen
kuş (u -*2 = kokonus) (b a .).
O atın nalının çakmağından
kıvılcım dökülürken senin yo­
(â te ş e n d â z) = Fırın lunda vücudumun toprağı nasıl
yakan kimse § Ateş küreği. yanmasın, m— (ba.)
kara, ateş göyneği denilen bir
nevi mühim çıban (ar.) cemre.
muş ateş (k.) kırmızı altın. Ha- öW * <£* J->

kâni: [ j W ,>m] kırmızı ijjf ölîjl» <► fx*j.


j y i 'j j tr*î
altın her şeyi halleder. Altın İ j j î £)l—1 j'
anahtar her kapıyı açar darbı i»
meselimizdir. Gönüle bak ki bana kimin ta­
sasını misafir getirdi o kimin
J ? ' ( â te ş i b e h â r ) — (k.) aşkından başıma ne tufan ge­
tirdi I Horasan toprağından
Kırmızı gül § Lâle § Baharın
getirdiği bu aşk ( yanı kara )
güzelliği ve taraveti.
dan daha can yakıcıdır. (Ferruhi)
jb* *41' •■»b Ateşi parsi çok yakıcı bir nevi
jVı tr* ' û~£. J** ö—*■ kabarcık ve uçuk § Ateşperest­
lerin taptıkları hiç sönmeden
Bülbülün feryadı zevk ve eğlence devam eden ateşleri mânasma-
vaktinin geldiğini haber vermiş, dır diyenler de vardır. Çok
baharın letafeti çimende gü­ yakıcı kabarcık ve yanı kara
lün güzelliğini artırmış. denilen mühim çıban yakıcılıkta
(Ebalma'âni) bu ateşe benzetilmiş demektir.
• * 0*^
I - |
' (â te ş i b l b â d ) = (k.) (â te ş p a r e ) = Ateş par­
Şarap § Zulüm. çası, kıvılcım.
Ij (>J ö j ş t j 1 f-3" ıS
b *J>Î c r 1
'^
* (â te ş i b i d ü d ) = (k.) wJL.
Güne; § Şarap § öfke. Bu kederli yüreğimi göğsümden
•I • " I çıkarıyorum, ateş parçası yaka
(â te ş i b î z e b a n » ) - içinde ne kadar tutulabilir, (k.)
(Ş â 'ib)
Alevsiz ateş (k.) şarap. Durup dinlenmiyen § Parlak,
jli- AiU.j JU.J berrak.
V t j ij' jU I
ih İ'* S* J-J d>
JİiU.
tf ö'jy »jlj tr11 ✓*
B ir toprak bardakla meyhane­ «A
den şarap alalım (Hâkâni) Senin yanağın olmaksızın be­
(k.) Lâl ve yakut. nim canımı dağlamak için dağ
ve sahrada her gül ateş parçası
her lâle yakıcı bir kordur.
A ^ (â te ş i p a r s l) = Yanı (C â m i)
Durmayıp cevelân eden § Par­ y.j. Ati. v ijj y jş •
✓ Ilı J > J J *
lak; berrak.
c* I ju
*
Elmas içinde akik görmedinse
' ( â t e f p â y )= A te ş ayaklı
şarabı şişeye dök. (Hidâyet)
(fc.) çabuk yürûyuşlû.
(jj~ 3 y j>~') sevgilinin dudağın­
« i l 'l S İ ı Jjtî"» < - i £-&>-
dan, âteşi serd, halis altından
tfjUj kinaye de olurlar.
Yedek atı o kadar koşuyor ki
yeni aya benziyen nalı ülker ** ^ • \ *** I
yıldızına değiyor. (Dehlevi) f- . ( â te ş i c a m i z l-
b e ^ I ) => (k.) Billûr veya gü­
Vv *"T müş kadehte içilen şarap.
V ( â te ş i pür â b ) =>
Su dolu ateş (k.) üzüm şarabı§
Kederlilerin kanlı göz yaşı § ( â te ş haÇır ) = (k.)
Şarap ile dolu yaldızlı kadeh. Aşk ateşiyle yanan ve o yüz­
I / ''I ^ den yanıklı şiirler söyliyen ça­
buk anlayışlı iyi huylu kimse.
^ ^ ( â te ş p e r v e r ) — (k.)
Şinin esresiyle yanıklı şiir mâ-
tyi su verilmiş kılıç.
nasınadır.
' * mT V - *U ^ i r 1'”1 03?
-r ^T'T <-r (â te ş p e y k e r ) — (k.) J-tJ' »L s/} j. i'U. j\

Güneş § Şeytan ve cin Uıyfası. O'j^ t/l>J ıSİ V * *>3?


Juti. f & jL i>3*
tf>* J**'
^ ( â te ş tâ b ) — Külhancı;
Padişah benim yanıklı şiirimi
(k.) parlak. görünce beni yeryüzünden ayın
üstüne çıkardı. Benden su gibi
lâ tif bir rübai işidince rüzgâr
gidişli seçkin bir at bağışladı.
J t- (â te ş i tâ k , (Emir Ma itxi)
â te ş i te r , â te ş i t e v b e süz,
â te ş i serd, â te ş i s e y y a l) = (â t e | s t k k e r .
(k.) Şarap. d e n ) = (ko.) Ateşi muhafaza
jV. j t r 1"* d 1- v. için küllemek.
yrT î>j* y?

Ey sâki! gel, şarabı, o güver­ ^ c r 5" 1 ( â te ş fenik,


cin kanı gibi şarabı getir. â te ş hü) — (k.) Sert mizaçlı,
Hidâyet huysuz.
0' ) a
. . - | sonra toprağın kuvvetini artır­
( â te ş h u va r ) = Ateş mak için tarladaki çörçöpe
yiyen bir kuş yahut Semender verdikleri ateş.
(b a .), (k.) Zalim § Rüşvet alan,
** ı
haram yiyen kimse.
J J J CT* { â te ş i rü z ) = ( k. )
Güneş.

Ateş yemek (k.) çok müteessir *ı * * *"T


^ ^ ( â te ş ze b a n ) = (k.)
olmak. Kederlenmek.
Dili keskin ve tesirli, sözü
3Si S ı>*^ i 1 yj S - ı f düzgün olan şair. Kötü sözlü,
*Jj'f 3A- Cj-Ij ijy <J ^ I <f
gönül kırıcı mânasına da görül­
Jj—»
müştür.
Yüreği yanan âşıkın yerilmekten
ne korkusu olur. Ateş yiyen
mum, makası rahat sayar. C~-* > J3 Lİ^j U-* *
(Hüsrev)
Makastan maksat vaktiyle kul­ Tasanla mum gibi yanan ateş
lanılan yağ mumlarının fitilini d illi Sadiyim, bu kadar ateş
kesmeğe mahsus mum makası­ zebaniığımla sana tesir etmiyo-
dır. r u / n = û 3c- ÛA-*1 ' i.

C*— p 33X >


—1*
c—\f j\ Jjj» I JiŞ"
(â te ş z e d e n ) = Ateş
vurnuık, yakmak. i 3b 1> ı’'==âteş
Şeker senin tatlı sözünün karşı­ daden (ba.)
sında utancından erir; keklik
senin güzel gidişinden içlenir.
(Mehmed ‘A li) ^ (â te ş z e d e ) = Yanık.

cT*1 ^ (â te ş d â d en ) — Ateş
vermek (k.) hiddetlendirmek §
ve parlaklık.
Terk etmek,münasebeti kesmek§
Bir kimsenin rahatını kaçırarak
telâşa düşürmek.
â te ş ze n e ) = Çakmak.
j \ x -J l _ Mangal.
U \ jl lj

^ ( â te ş i d ih ^ â n ) = Her ne kadar herkesin kandili


Köylülerin mahsul aldıktan bizim ateşimizden aydınlanırsa
da bizim ziyamız çakmak gibi
kendimiz için değildir, ^ ^â te ş i fü gü rd e) _
( Vahid) Donmuş ateş (k.) altın; Hâkâni
dS ilb j«j j l j «ı'j utî I (•»j-» jî~ yr altın donuk
^ y . .J-T'JJ S
ateşten başka nedir.
ifi*-
Müteessir ihtiyar çakmak gibi ı* • fcr7 '
bükük boyunu taşa vuruyordu. U~* (â te ş f i cl) = (k.) Çabuk
(Sadi) giden at.
*y î ;T • j» ✓h/
(J^ (â te ş sühan) = Ateş
sözlü (k.) daima azarhyan gö­ ^ ( â t e ş e k ) = Ateş böceği.
Ateş rize (muh.) ateşize de de­
nül inciten kimse.
nir § Şimşek ŞFirengi illeti.
» •
( â te ş i s e k ) = Köpek ^ mI
^ â t e ş k â r ) = öfkeli ve
menekşesi denilen sarmaşık
acele eden § Muamelesi fena §
nevinden bir nebat.
Aşçı, demirci gibi ateşle uğra­
şan kimse.
( â te ş i sen k ) = ( k .) fjb Us, iU -j JV •
Lâl ve yakut. J£ii ı ır U ö jç o yj. t'-» j ’j *
f}-
Lâle yanaklıların aşkından ateş­
ve düşünce harareti. le uğraşanların elbisesi yani
aşçı ve demirci önlüğü gibi üze­
jU ' ( â te ş i sj m âb . rinde birçok yanık bulunan yü­
rek zarım var.
san) = Civa gibi ateş (k.) (S elim i Tâhrânî)
güneş. tfjSÜTl C
—lj i y i - <■t f fr jl
»jJ* i ' j l

^ ( â te ş s iy â h k e r ­
d e n ) = Ateşi söndürüp yeni­ Eğrilmiş olan ok ateşe göster­
den kömüre çevirmek (ko.). mekle düzelir, ihtiyar, aşkın
tesiriyle gençleşir.
• * .
(E şref)
( â te ş şfid en ) — (k.)
Hiddetlenmek. ^ (â te ş i k â rv â n ) = Ge­
ride kalanlara yol göstermek
* f "T
( â te ş i şubfe ) = (k.) için kârvan halkının yolda ve
Güneş. durak yerinde bıraktıkları ateş.
M A teşg ed e

J i j » J.'L. ^ ti’b y J i j j (JİJ - . . . *« j


J/f (|-i JfU jl J ( â te ş n iş â r ) (k ) Ha­
/•U
raretle göz yaşı döken.
Gittin, senin gitmenden bilir mi­
sin gönülde ne kaldı: kervan
, ‘-r (â te ş n işan d an ) «=
durağında ateşten başka ne
Ateş söndürmek § ( k .) öfkeyi
kalır. (Şâir)
ve karışıklığı yatıştırmak, avut­
mak.
(ata şged e)= Mecusilerin •>
tapındıkları yer.
J j6 jjr * ( â te ş i nnm rüd ) —
Nemrudun Hazreti İbrahim!
* ( â te ş g e d e i beh- attığı ateş.
r a m ) = (k.) Hamel burcu. Ij ^JL—) l-'ij
\j - \ >3j: j î ı
. j f L * ı e j£ L 1 1 (â to fg lr# â to f. r*u
İşini Tanrıya bırakan kul,
g ir e ) — Maşa, ateş yakacak
dünyadan kırgtn değildir. Nem­
çörçûp, çıra gibi şeyler, tutuş-
rudun ateşi Hazreti İbrahime
turuk.
güllüktür. (Şö’ib)
‘J* >3* «UAj» tr*- — ' CfJ *»*■
ij& î I Jj>, jmj l ı
»> V A r* (â teşü a b ) = Kılıç ve
benzerleri § Şarap ile dolu ka­
Cehennemin kara dumanı bu deh § Gerdek hali.
bir avuç çörçöpten alevlenir;
cehennemi tutuşturacak benden
başka kim olacak. (fuğrâ) * ( fttegi h e ft
m e r) = (k.) Yedi seyyar yıl­
lı *" I
dız.
^ ( â t e f lib a s ) => Kırmızı
giyen.
*ST
(â te ş i h in d i) = (*.)
Hintte yapılan kılıç.
(â te ş i m ü cessem ) =
(/:.) Kılıç ve hançer ve ona
benzer silâhlar. *j O I (â te ş I*e )= > A te ş böceği=>
Âteşek.
> *-T’.
X ' *
< - f J J * ( â te ş i m nsİ ) = (i t . )
Güneş. ,J1^ ^( â te ş in e jd e h a ) —
Yedi seyyar yıldızdan her biri.
Hepsine âteşin heft ejdeha der­ (â c ü l) = Geğirme.
ler.
’j

cA—* ^ (â te ş in p e n ç e ) *= Sa­ t>W;3


natta eli çabuk kimse ki işinin
Zamanın münasebetsizliklerin i
eri denir.
tamamen yatmalı ve getirme­
ı * •" " ” , " " meli yani hazımsızlık göster­
. *T W»» .
memelisin. (Rûzbthân)

'“f ^ a (â te ş in d e v a e , â te ş in şa- «• * ( âctd en ) = Teyellemek


d e f, â te ş in ş a lîb ) = ( / : . ) İcap dikmek § Boyamak. Emri
Güneş. Ateşin devac şafak ve hazırı ( âcîn ) dir. ( Tır âcln )
şaraptan kinaye de olur. hârbde vücudunun her tarafına
ok saplanan kimse. (Şem' âcfn)
(jO I ü ba>) = (k.) bedenine mumlar dikilerek ya­
Kırmızı elbise, kırmızı elbise kılmak suretiyle yapılan ceza
giymiş kimse. (Nişâm).
• OÂ-ojt f ' j ’ ıt
j l » ,jUJ I (â te ş in m â r )= Ateşli f ' 1^ ' 1 «M - yr
<tüu
yılan (k.) yanıklı ah § Ateş
alevi § Hava fişeğidir ki ha­ Senin elinden zaman oluyor ki
vaya çıkıp dağılınca yılan şek­ yakamı yırtacağım geliyor hi-
linde kıvılcımlar görünür. lekâr mürailer gibi hırka teyel»
lemeyi bilmiyorum. (S slik )
i1 (â til) = Volga nehrinin eski § Törpüye diş açmak § Değir­
ismi. men taşını dişengi ile dişlemek.

y ( âtün ) = Kızlara okuyup (â c ld e ) = Teyellenmiş, bo­


yazma ve dikiş öğreten kadın yanmış mânalarına ö-4î-~' den
öğretmen § Ana rahmi (ar) ismi meful § Teyel vesair girin­
tili ve çıkıntılı şeyler § Alt de­
JU risi iple dikilmiş bir nevi ayak­
(âcan ) = Polis (k o ).
kabı. (muh) (••‘î- *>•

' - ^ >l (â c e s te n )= Ağaç dikmek, * r


taş dikmek. (â c lş ) = Üşüme (ko).
ytî ^ li—A iS^f jl
^ (â ç â r) = Bu kelime anahtar, C1 C1 ı
turşu ve salata mânasına esa­
sen Türkçe ise de İranlılar ka­ Kıymetli ömürde her nefes misli
tılmış mânasına kendilerine bulunmaz bir hazinedir. Yazık
mâl edip âçâred, meyâçâr sure- böyle bir hazine her nefeste zayi
retinde tasrif etmişler. Turşu ve oluyor. (C âm i)
salata karışık oldukları için
âçâr = âmihte imiş. Reşidi, sir­ JC t
(â h â l) = Çörçöp. Meyva ka­
ke ile tertip olunan şeylere has-
buğu ve süprüntü gibi atılacak
retmeyip reçellere de söylenir
şeyler.
demiştir. Doğramacı ve saatçi
yiT-JU-î j j Jis jU>b /
tornavidası (Nizâm). Bu mânaya
j i * jLir" jtU
da Türkçe olmalıdır.
Ij Jrts S'j OU* A k lı sapık olanların eteklerine
ijU u». 3 "y j 3
çörçöp, aşk devesini çekenlerin
T*'* bileklerine bilezik doldur.
Dünya bir şeytandır ki hilesiyle (Sena i l
öldürücü zehri bala katar, JU^ f h
J\
£ üliâ A l * ^1

(Nasırı Hân ev) JU.T O t j* ^*1»

j& i {_■>■>* ı3—


Ey misk saçan iki z ü lf ! ey
kale misk renkli ben! her ikini­
ze karşı kale miskle misk çörçöp
Yalan ve hile tedbir ile doğrul­
nevindendir. (K atran)
maz. Suçunu bu yalanla karış-
Konuşma dilinde âşgâl denir.
dirma. {Natırı Hâsrev)

§ İnişli yokuşlu yer. I


C,V>’ (â h te n ) = Çekmek, yukarı
« jL.4^ jUT f i £ : %itff n bir
çekip çıkarmak. Ekseriya kılıç
yanı deniz o bir yanı inişli yo­
kuşlu ve dağlık yer. ile kullanılır.
t
"tf
A \J *f

ılu T
, (â ç â k ) = Toprak. Doğrusu
âhâk olmalıdır. Evvelindeki Eğer Feriduna hücum etseydi
uzun elif fazladır. (ıf kılıç çekmesine aman vermezdi.
(S a ’di)
*I cjti-T w-o iiyii j'ji' yf
c m = Aferin, pehpeh, ne güzel JJ.3 f \ C—İJJj-i
§ Ah yazık.
Eflâke el uzatmaya yani dün­ Abhorden (muh.) dir, Herne-
yanın dönüşünü çevirmeye güç kadar su içecek yer mânasına
yetmeyince onunla uyuşmak ge­ ise de mecazen yem yiyecek
rektir. (S a d i) yere de denir. § Boyun halkası
kemiği (ar.) .
ytiUç J~îj. ■>>.
(â h te ) *=• Çekmiş, çekilmiş.
ıfjiy
Boyun kemiğine öyle bir vurdu
ki. (N iz â ri)

Padişah ve fakir, ihtiyar ve * * "\


«C (âh ır) = Taaccüp ve târiz
genç, kadın ve erkek benim yü­
mevkiinde kullanılan aslı Farsça
züme cefa kılıcını çekmiş yani
bir kelimedir.: ** -'c > T = aceba
herkes beni ezmeye kalkışmış.
(Ş a ir )
ne oldu «Halımı».
> —•
öy? -UT" »y, jljt s, * ı
***** 'f (âh n ri ç e rp ) = Yeyip,
içme bolluğundan kinayedir.
(A t) iplik teli üzerinde örümcek
gibi koşar. (M iniiçihrl) t~
m •i
§ İğdiş ki yumurtaları çıkarıl­ J*' (âh u ri d e * t ) = Kuma­
mış demektir. Tortusu alınmış rın son oyunu § Papuşluk §
şaraba denir. İşlerin sonu.

« Jp O P < â b ar> J J*" (âh u r s â lâ r) *= Padişah


âh u ver[*] = Ahır dediğimizdir ahırlarının müdürü ki evelleri
ki bir kısım hayvanların yem. emiriahür (muh.) imrahur,
yediği ve bağlandığı yerdir. sonralan v '* cM-*1 müdürü de­
Arapçası ma'lef ki yem­ dikleri kimsedir,
lik tâbir olunur.
J o/u/lli ^ ( âh n ri » e n g in ) =
,1i. js \j —I «Ul—*
Kâgir ahır demek ise de için­
de su ve yem, rahat ve nimet
Mahın yüzüne gül suyu serp­ bulunmayan yerden gösterişli
tiler, atı padişahın ahırına fakat faydasız şeyden kinayedir.
bağladılar. (N iz a m i) j> t = (Ahüri hüşk)
[ * ] İkinci âhur vavı mârufe yani halis ötre *. Tm-*
ile, üçüncüsü yavı mâdule yani ötre ile üs­
il> l . . h n re k ) =
(â Boyun halkası
tün arasında bir hareke ile okunacaktır.
K itabın b aj taraflarındaki ibaretlere bak. kemiği.
Ferhengi Ziya
sebetle biribirine zıddolan dört
•ı T
(â h riy a n ) Metah, kumaş. unsurdan her birine denir ki
ateş, hava, su, topraktan iba­
f—J'
rettir. Metsiz ve yasız da oku­
öjç- X 3 f •>*•*■’ s-^
nurlar.

Sevgilime armağan olarak akıl j' s3 •i.'i y fj*s r^j


j j - » •lUj* C & j) y tA
metahmı gönderdim, başka bir
şeyim yok; çünkü gönlümle
ruhum yanındadır. ÇAsced'i) Sen, iki unsur yani hava ve
Kısaltarak ehriyan da denir. toprak üzerinde müessirsin, f/a­
va acele edenin süratini senin
azminden; toprak çok sabrede­
^ (â h *iim e )= B o za . ^-Hi-u ü î nin ağırbaşlıca hareketini senin
şekillerinde de görülmüştür. ihtiyatından alır. (Esirüddin)
iiÇüT tüU;iiî âhşicân, âhşigân
T *-V' ’T ve kelimelerinin cem’i
^ (â h îs k e t, â h s î)
=Türkistanda Ferganaya tâbi olup dört unsurun hepsine denir
bir şehir. Şair Esirüddin bura­ (ar.), ijjji
lıdır. Medsiz de olur.

t? ' y !> ı ö j î -
f ^£1—>.1 jv\ —■jLz—I Ju-
Dört unsurla dönen felek hayatı
Madamki sordun, sana kim ol­ yiyici ölülerdir. fSenâ'îJ
duğumu söyleyim. Söz üstadı
Ahsİketlİ Esirim. (Esirüddin)
(â h ü r) = Âhur (ba.)
t:
•• * r
(â h eş) = Kıymet ve baha.
(âhünd) = Muallim, Ostat
§ Dinde bilgisi olan § Öğüt ve­
i-1 ^ j
u » lyî (
fjs
ren. Haksız yere ileri geçmek
ISS*İ
mevkiinde c J«j j&. VjiT j -?.)
Bak, seni medh için, ne inciler denir. (Nizâm)
dizdim. Öyle inciler ki yüz
memleket onun yarı bahasıdır. *. * • r
(F a h ri) ^ T * (a h id e n ) = Irişmek, vâsıl
olmak.

7 C T (â h çîc , â h ş ig )
iJ b T
■= Zıt ve uygunsuz; bu müna­ (â d â k ) = Ada (ar.) *s.y?"
Bazı lügatler adrahşayı zal ile
' (â d e h ) = Güzel, yüksek. yazmışlardır.

■oU. ^ ö^-— f * * j
ti*'î).“ r*i t*~[ 'J-'İ■, j3^ JiJ ^ (â d re m ) = Teyelti : eğerin
altında hayvanın sırtına örtülen
££er ı7/m diyarında bir ev tu­ kaba dikişli keçe.
tarsan kendi zamanını bugün
ve yarın yükseltir, mesut eder­ f jjî Ij w—\
sin. (Natır)
Kutlu ve uğurlu mânasına da İnsanın gözü ve kulağı süva­
alarak bu beyit ile istidlâl et­ rilerin tozundan dolmuş, atın
mişlerdir; bu mânaya göre mey- teyeltisi yiğitlerin kaniyle bu­
mun atfıtefsiri kablînden olur. laşmış. (Muhtâri)
§ Silâhlar.

^ (â d e r) == Ateş.
j l ı ^ L - l fj>\
• 1
(â d ir) = Neşter. Encam nedir ? işin ' sonu, Ad-
• —" rem, kan içici silâhlardıri

( âd reh ş ) = Şimşek § v r '. r A


Yıldırım § Gök gürültüsü. ’ ( Âd r e ng ) = Mihnet, felâ­
İ-JiT J 1^. 3^ c »»^ »
ket.
İJU> jiJ.Jl’ U y •V K ıf* •*'. j*
— jil )L* jSj
Jfc-
Düşmanın harbde kav, kılıcın
da şimşek gibidir. Sen dağ gi­ Ey gözümün bebeği! Fena göz­
bisin hasmının oku da yankı­ den bir gün felâkete uğramaya-
sın. (Senâ’i)
d ır; sana attıkça geri döner.
(Etedi) y ıs' j t
İ İ ’ijjT j jj ». j oU^- j ' •_
Yıldırım mânasına sure­
tinde de görülmüştür. \ijy
Padişahın insaf ve adaleti se­
u
-i j ı/.j xi'r

nin rey ve tedbirinle dünyadan
1^»jil jjU lıj t I
S>)j zulüm ve cefayı, eziyet ve sı­
kıntıyı kaldırdı. (Sözen'i)
Eğer şu yaşadığımız zamanda
üzerimize yıldırım yağarsa çok
görmemelidir. (Rûdeki) ^ f°' (A d e m p l r a ) =■ Allahı
t
öğmeğe mahsus isimlerdendir. Mart bulutu ağladığı vakit bos-
İnsanı sûsliyen demektir (k.) tanın güleceğinde şüphe yoktur.
Hak yolunu gösteren ermiş bü­ (S a d i}

yük adam.
"T "
(â*er) = ateş.
jiT Jjja »VJ5
(fide) - Tünek: tavuk ve o
cinsten olanların üzerine çıkıp j\ıa
tünedikleri çubuk.
Gözde yaş, gönülde ateş; ne
f jf er* '/ »f '■/sf hj. y; >1W baba ne ana korkusu var.
•iî û jç c — i». ( N ifâ m i)
ıfj
ıSy* Oli ifK f}\3
Felek güvercin yuvası gibidir. jiT ^ ıj l

Güvercinleri yıldızlardır. Yuva­


nın ortasında ekvator tünek Ey saçı misk kokulu güzel! göz
yerindedir. (Senetri) yaşiyle kölenin kalbine ateş
saçma diye cevap verdim.
• 4 7" (Enveri)
U İ * (âdlf ) *=Âteş ( » = d) ( :
Şemsî senenin dokuzuncu ayı.
t) den çevrilmiştir.(rf *=* i) (* *=»
j î l »l* JL*j «l»
d)nin esresini göstermek için
gelmiştir § Âteş (ba.)

" ''T Ey ay gibi güzel ! Azer ayı


(&dyende) «= Eleğimsağ- geldi. Kalk, ateş gibi şarabı
ma, kavsi kuzeh. getir. { M e t 'i d S a d )

Jl ✓ y 'iys ^ j* ** ^
jü J lj .jc o T jl}' j>di iijl* y» 3j Ujjî
JJj'

Onun bayrağı buluttur, davulu Azer ayının eli hava yayından


gök gürültüsü, yayı eleğim yüreğe batan ok gibi tesirli ok­
sağma, yağmuru oktur. (Rödeki) lar attı. {Ezrekt)
(Ba.). § Her şemsî ayın dokuzuncu
günü. İçinde bulunduğu ayın
İSI ismine uyduğundan bayram
J (âzâr) = Mart ayı. edilir.
a a ıi y. ^
•U ^ -H* J
j'iT j \ oJjî
•tj*- y? s
jükM i y*—A
[*] ı;b>. ji
T( fl
_ *
. J
İTı j y Ti j t »
ji ji
T
Ey selvi boylu ve ay gibi par­
lak zeki / Sevinç günü ateş C^.A3j j jM yahut JiT
gibi şarap iste. (Met ad Sad) j j Jü \j .»î ğlJ
§ İranın ateşe tapanlarına göre ı#Uü
güneşe memur meleğin ismi
Belha geldi Zerdüştün ateşini
olup âzer ayma ait işleri idare
kılıç tufanı ile su gibi söndür­
eder sayılırdı. Doğrusu zalin
dü. (Nizami)
ötresiyledir.
j.f ıfjj y Ui
" - - “j j VM İt

A zer berzin Zerdüştün kıblesi


(Azerâbad, âzerâbâdegân, oldukça, Yeğma, senin yüzüne
âzerbâyigân)=Vaktiyle Teb- karşı secde etmekten yüz çevir­
rizde mevcut bir ateşgede. Bu mez. ( Yeğmâ )
münasebetle Tebriz şehriyle ci­ Jf J>" c j - j t
varına da denir. Azerbayican ->'■>J>- jiT JÇ—» y L

Azerbayigân muarrebidir.
Senin rahmetinle cehennem du­
iU’SlT j i t «U manı nur yelpazesi, senin hey­
betinle sabahın güzel kokulu
rüzgârı hurdad ateşgedesi olur.
(Şeref)
Padişahlar ve azadeler bir ay
Azerbaycanda oturdular. ( âzerbü, âzerbu
(Firdevti)
ye) = Çöven çiçeği.
e .—î» t*] ( J^T ) a i'jjji- jiT izerh ord â d ,
>z£jf 'j iSj^ ^jj ı>_ı»-jiT âzerhurin de derler.
(CfiTjiT) i d t-îjiT âzerâbtin yazıp Feridu*
nun babası A b tin e nispet edenler varsa da
Siraculluğa bu tevcihi kabul etm iyor.
Her nekadar bir şiir armağan
(ı>.j/. jiT) e dair şöyle bir hikâye var: bir
yerine alınamazsa da benim gün Keyhusrev atlı olarak giderken ansızın
şiirim Azerbaycan fethinin ar­ zuhur eden bir gök gürültüsü ile kendini
mağanıdır (Etirüddin) y ere atmış o sırada düşen yıldırım atın
eğerine isabetle e je r ateş almıştı. İşte o
ateş söndürülmemiş üzerine kurtuluş şükra-
nesi olarak bir ateşgede y ap tırılm ış, ismine
^ ^ (âzerâyîn) = Eski ateş­ (Cr.is. j^T) denilmiştir.
perest Iranlıların yedi seyyar
yıldıza nispet ettikleri yedi
ateşgededen dördüncü ateşge- Ey zalim  zer berzini görmedinse gel
denin ismi, ötekileri şunlardır: benim kalbimin yanıtına bale. ( Şeref)
Kabilden Şam tarafına şimşek
( â z e r p lr â ) = Ateşgede gibi çabuk bir süvari gitti.
(F ird evti).
muhafızı ve hizmetçisi.
♦ ^ V (ba.).
* * * ** I
(â zerh u ç) = Âzer âyinin
dokuzuncu günü. (Âzer) ba. § jy j* <J j ) - P 1 (âzergün, âzer-
Yıldırım. (Şemsüllüğa) bu ma­ yön ) = A y çiçeği : şekayık
naya dal ve rayı üstün olarak nev’inden ortası siyah, kenar­
yazmıştır. Aderehştan çevrilmiş ları çok kırmızı bir çiçektir.
olmasına nazaran öyle hareke- Gün renk mânasına olup azer-
lenmesi muvafıktır. gûn = ateş renklidir.

o‘ J-j » w ‘->3J ^ 3 by-j


(âzerşeb, â- j 1 \ S'- S1 V ı£
zerşesb ) = Ateşe tapanların ö '>-!
zanlarına göre ateş içinde ve
Bütün gün ağlamadan gözüm
ateşe memur bir melek § Ke-
ay çiçeğine, hararetten gönlüm
yaniyandan Küştaspın Belhte
ateşe benzer. (patran)
yaptırdığı ateşgede ki Küştasp
kendi hâzinelerini orada sakla­ îjiTj3 »jli i&-> o'ti
mıştı. İskender o binayı yıktırıp c- «jî1- l i j rfjjî- ıs? 4"
hâzinelerini ele geçirmiştir § Jb-
Şimşek. Allahtan başka katı taşta ateşi
• îr ' kim gizledi? ondan başka kara
^ âzerşln =A zern işin (muh.) topraktan ay çiçeğini kim bitirir?
Ateşte yaşayıp yanmayan bir ( Sena i )
hayvan = j-n—. t

es j* j)
cTÎ? ^ (âzerklş) == Ateş mez­
ıSi*. ı y** tr* V y?* hepli, ateşe tapan.
A ta

Dövüp zorlamadan Semender ( âzereng ) = Âzer reng


gibi ateşe girer; ördek gibi per­
( muh. ) *= ateş renkli, parlak
vasız ırmağın üstüne çıkar.
ve nurlu.
( M inûçihri)
IİZl-P Jk*î
wî5jiT £3^ j* • J*
(âzergtt-
şeseb, âzer jjüçb)= Âzerşeb.
jiî ıf j 'j -
Her iki taştan bir ışık peyda
aU 1 oldu.Taşın içi ondan aydınlandı
(F ird e v ti)
’ *:T
(â ze rh ö ş e n g ) = Eski J (âr) = Âverden = getirmek­
ateşe tapan Iranlılann ilk pey­ ten emri hazır olan âver (muh).
gamber saydıkları. Bir ismi de
jî iSy j* ıî4 ^ -‘ 'r*
(,'iT-u) d,r> Ümmetine j* . o \ —»-İJ <•* j 'j
<öU'-'* derler. JüU
* —' Ey saba filanca güzelin ma­
(â zin ) — Bezek, donanma. hallesinden bana bir koku getir
kederden inliyorum ve hastayım;
canımı biraz rahatlandır.
-y. &C- Zjûjf* fi- (Hâfız)
ıSj~
Kıvrılm ış misk onun yanağını (â r â , â r â y ) = Ârâs-
süsledikçe âşıkların beli bükül­ ten = süslemek mastarından
mesi tabiîdir. (M ü 'izzi) emri hazır, (isfa. muh vas).
u'l/ iL1.— / —»i»- j' 'j r>.j ıf1-'- iijj
ö'j' (■>. ıs>s*^ <i.y oj*-

Ey padişah seni methedenler, Yüzünü göster de meclisi süsle


verdiğin kaftandan dolayı her çünkü sen meclisi bezeyen bir
gün evde donanma yaparlar [*] ay yüzlüsün. ( tzziiddini Şirvâni)
( F e r r a h i) Arâsten (ba.).
§ Resim, âdet. (Bürhan) yayık • m'

mânasına da gelir demiştir. ( â râ h ld c n ) = Dinlen­


mek.

(â z ln e ) — Cuma günü.
(â râ d ) = $emsî ayların yir­
o-* jl:_o jii.
mi beşinci günleri ve o günün
«uL \j OjJl* ^ I
işlerini idareye memur sayılan
melek.
Muhabbet mektebinin çocuğu
susmaz, bu dershanenin cumar­ ** ‘i**T ( â ra z if )
= Hayır ve iyi­
tesisi, cuması olmaz.
H akim i Kâtibi likler. Erzanişten bozulmuş ol­
malı (ı#.r*l>‘)
[ * ] Padişahlar bir şehre girerken yapılan
donanma. Halk ifjfc âyin bendi derler.
(tf-Vij) ( ârâ sten ) «= Süslemek,
bezemek, süslenmek, güzellik § Şehir içindeki bağ ve bahçe.
vermek, tertibetmek. (>>. r’j') de derler.

j —*• û'.-1'. .A-l


o—Ijî j» I/ jm)İ* Cj—>' j ’.'f
£Uİ-
(ârâmiş) = Karar ve isti­
rahat. Kısaltarak de denir
Bu gönlü çeken güzelliğine o § Hanende mânasına da gelir ki
kadar güvenme çünkü senin bu ârâmişger muhaffefidir. Ramiş-
güzelliğini benim aşkım parlat- ger (ba.). = mühim iş­
/jp (Selmân) lerde itidal.

Jî-ljT jZlij C—


i ' a iT
ı/Uii ^ J (ârâm îden) = Durmak.
eğlenmek, «= o»'3 =
Bana da kalkıp hazırlanmak iv . r'j' = = jLib !«'jî
ve asker tertip ve tanzim etmek
lâzımdır. (N iza m î) 1 \y
t-Tİ-5 ( â r a y î ş ) = Süsleyiş, süs­
cf ı JT leniş, süs, bezek, ziynet.
(â ra m ) = Durma, eğlenme,
ö l j
dinlenme, yerleşme, istirahat
jt* j'jli J.jî ,jtıijîj».
etme, karar kılma § Aramîden’- ı/Uii
den (emir, ismi mastar).
Zamanın iş bilenleri şehrin
I*'Â » ı>*j *JJ\ lf*
çarşısını süslesinler diye emretti.
r'j* j'A-. >y (N iza m i)
if- § Âdet ve kanun § Musikide
£ç/ sabrımı, kararımı alan sev­ j-$ j* denilen nağmedir ki
g ili! ben kararsızın yanında Bârbedin icat ettiği nağmelerin
dur. (Styfî) birincisidir. Barbet ( 6a) [*].
§ Yer, mekân [*].
• V ' (ârbil) = İskender ile ikinci
y f i *•*-*! jf* Daranın Irakı Arapta harbe tu­
tuştukları yerin adıdır. Dara bu
savaşta pek fena bozgunluğa
Mertlik hakkı için senin yerine
uğramıştır (Nizâm).
oturur: mevkiine geçer, taç ve
kemerden adını kazır.
( Firdevsi)
‘ (âret, â r e c )= Dirsek.
[ * ] Bu manaya hali mahal ve sebebi mü-
sebbep yerinde kullanmak suretiyle mocazı [* ] (K .) güzellerin yüzlerinde belirmeye
mürseldir. başlayan tüycükler.
Ârec, ârencin muhaffefidir. Hasretinle o olgun güle ba­
Arenc (ba.). karım. Susuzun canından su
isteği nasıl gider,
• T' ( H u c tn d i)
(â r d )= U n (ar.) dakik § Kusur,
kabahat. Ranın üstünü ile ârad . ' •* • •7"
yahut averdenden muzari olan (â rzü b ilrd en ) — Arzu
avered (muh). etmek = arzu kerden.
d*»* c—
>J\ j\ ıjS' o\ ta ö* iSjfi j l *
w*L« J*İ^I
Yusufa ayna hediye getiren B ir sabah yok ki evime gelmiş
kimse kendi hediyesinden utan­ olasın; benim iştiyakım, senin
maz. (Şö’ib) özrün ne vakte kadar sürecek.
(M uhsin i t ş i r )
8 • T
‘ ^ t •—'
JV.a j l (â r d b lı) = Elek.
( â rzü ş ik e s te n ) =
İ^ y 5 j\ (k.) istek yerine gelmek.
*/* v V i ’j r f tf^j.
tü le, ârd d ü le, â rd h â le =
jW. cr*V <StjJ t*
Bulamaç. jır
j'ji- Cıjl jt. ıt'jy- i' Mahmur gözünün dileğini yeri­
C—Iji Ujje >jyi U-.U cst ne getirmek için ciğerimi sitem
JUe-I jlj
ateşi üzerinde kebap etti.
O bulamaç yiyen ve bana lez­ (K em â l)
zetli yimekler yiyici diyen § İstek yerine gelmemek.
kimse yoğurt aşını yiyince ben­
den özürler diledi. (Ebü tshdk) —1 jjji j j jImv)

*. - •7"
Asafi ! yarın kıvırcık zülfüne
^ ^ (â rd en ) = Süzgü § Kevgir,
karşı gönlümde nice istekler
var ki tahlisizliğim yüzünden
(â r d ln e ) = Hamur işi, tatlı, kırılmış ele geçmemiştir.
( Â ş a fi )
. ı ı
(â rx ö f a rzü y ) — İs­ * : *T
*■*•* (ârze)=Sam anla karışık sıva
tek, dilek, özleme. çamuru. /•jjt — sıvacı.

-JJ öWj
(â re s te n ) = Güç yetmek,
muktedir olmak § £-'j* (muh.)
(ba.). (â ru ğ ) = Arüğ (muh.) (ba.).

(â r e s t e ) = Süslü, müzey- (â rn g d e ) = öfkeli.


yen: ârâste (muh.). J.T y j f I «JkfrJî
,r U jl « j M —j T M
flu/t Jtl* y ,.Law
W»^ j/ ^*1 Ll
jr J
Ey mecliste yüz Hatemden daha Harpte hışımlı arslan sana
parlak ! ey savaşta yüz Seh- karşı gelir, oğraşta öfkeli f i l
raptan daha mert! (Ferruhi) senin etrafında dolaşırsa f i l
endamını kılıcınla tepelenmiş
jjt*. i: .û flijt- görür; aslan, pençesini meyda­
nının SÜSÜ bulur. (ferruhi)
Her şiir ve hutbenin methe § Hırslı.
dair olan yeri kıyamete kadar »U'tjl «I-—•**

senin adınla süslenir. (’Unşari) p* y kjJ/,

Beni güzel huylarınla yetiştir­


^ (â re ş ) = Minuçihrin asker­ diğin için gönlüm hep seni
lerinden Iranlı meşhur bir ok methetmek ister. (MinUçihrij
atıcı.
1 -*T ( â r ğ lş )
= Kadın tuzluğu
jC «it *jL% jl»T \\
0* « j U ’l y denilen nebatın kökünün kabu­
ğu. Göz ilâçlarından imiş.

* v.l*t ■ Amülden ...j..*.. Mervebir ok


(a rm a n ) = Arzu, hasret.
attığından yani Amülden attığı
c— A l y w—jJjj w îlj» j '
oku Merve düşürdüğünden do-
jılv
layi Areş yay kullanıp ok at­
makta ünlü ise de sen (Gürap)-
Senin ayrılığından âşıklar gece
tan daima her saat benim ca­
gündüz elaman der. Yüzünü
nıma yüz pertab oku atarsın.
görenin hiç başka arzusu kal­
vlV. (ba.).
maz. (Havaca)
(Fahri Gûrgânî) Vamık Utanından
Görap, Vamıkın sevgilisi Azra-
nın yurdudur. Areş:lâfız karşı­
lımda olur. Arşi = mânevi.
1T (â r e m iş ) = Aramış (muh.)
(ba.).
§ Renk
(arm a n ) — Ameleye işle­ CSi* ;V“j j *&'
meden verilen ücret.
Düşmanının yüzü turunç gibi
sarı renkli olsun. (? a h lr)
•3“4 ^ (â r e m ld e n )—Dinlenmek: § Zannolunur ki, galiba.
ârâmiden (muh.) (ba.).
<^l£j < -». ı >OZ^İ
J\ itf- jfJı j i J j »li iy i * f A * 1y < jT

JVjj
iSUiJ
Ben hastaya hiç iltifat etmez.
Kendi memleketimde yerleşmiş, Galiba gönlümün sevindiğini
y ol sıkıntısı görmemiştim. istemez. (Rödeki)
( N izam i )
§ Mihnet ve meşekkat.
Yanın kaldırılın asiyle âremden,
J L 5 İJ J »liiJ iy i- 1/ C i f
âremde de denir.
w*^>
f-ıji «j'ji- J> j i l jUj j»- ,sJ l i e
L *x»jT
j'-J-V Şevk, sevinç, ikbal sana; elem,
utanma, bahtsızlık düşmanına
Sen uyanırsan benim uykum nasib olmuş. (ûe*âiri)
gelir sen durursan ben acele
§ Mekir ve hile § Tarz ve üslûp
ederim. (Firdevti)
mânasına da gelir.

‘ J J İ (âren , â re n c ) = Dir­ ö \ *T
sek.
(ârvâre) = Üst ve alt çene
kemiği ( ârvare zeden ) = çok
-t*. <s>j' c_.- jL j söylemek, çene çalmak ( k o . )
ö j î ıi* / " w«»- ıi'Uj
(Niçâm).

Kâh elini yanağına, kâh dirseği­ *- T s *T


*

ni dizine dayardı. (Ağaci) (ârüğ, âr ük) = Ge­


ğirme.
ci'içj
-^ (â re n g ) = Dirsek = ârenc. crlj*- >j*-J ıSs, S
i&ç ıjl, p y -*«*) X
j\ jl il»
Öyle yemek, böyle geğirmekle
jy e l »
nasıl yükselebilirsin.
Zulum senin zamanında pençe­ (Evfıadi)
sini uzatırsa eli dirsekten kop­ Ârüğ zeden, ârüğ giriften= ge­
sun. (Menfur) ğirmek.
Ü'jyf t»'* tfjj» f mertebece müsavi olanlarla bü­
£Uı c ^ j j î > jf j, tfjji- j )
yükler küçüklere cevapta (ârl)
i 'V
diyebilirler. § Âveri=getirirsin.
Eğer az yersen karga gibi aç (muh.).
kalırsın ; eğer çok yersen geği­
rirsin. ( Mevlâna) * *T
V . ( â r id b e r id ) = Basur
hastalığına ilâç için kullanılan
* T yarılmış soğana benzer bir kök.
^ (ânm ) = Güzel ve iyi huy­
lar.
• l i
e*. Ji c—?' j ' ü jj !<) C V ("* * > = Nefret ve kin.
ıf-r*1*
(<*_,?* Jj. ,j4 * a jlĞ jî jl .î)
Kur/ ve vatanda öyle iy i ve
güzel huylu kimse yoktur.
Benden nefret eden muhabbetsiz
ÇUnfari)
yârin elinden ah. (Hüsrevâni)
Karşılığı = enir= kötü huy­
lardır. Doğrusu za ile âziğdır (Naşri)

(â r v e n d ) = Ululuk. ^ (a z ) = Açgözlülük ve tamah.


• - -*• Ju»l jl c J i ?
• * |
jl j/Ui* jl
(â r v in ) = Tecrübe, sınama, j\ *
deneme.
Onun cömertliğinden ümit tor-
lası yeşillendi; ihsanından aç­
( â r e ) = Diş kökü ki dişin gözlülük ve tamam midesi
bittiği yerdir. doydu. (E d ib i Şâbir)

I ' I
( â r l) = Evet. ^^ ( â zâ d ) = Kimsenin kölesi
y- )> f
olmayıp istediği gibi hareket
l Jbl ^ ^ eden insan (ar.) s- § Ayıpsız, ku­
,/UÜ sursuz.
Cevap olarak onu her gece rü­ IJ'.Jİjl UÎllll /
yada görür müsün? dedi; evet; »'jî * y j*

eğer uyku gelirse ; fakat uyku


nerede dedi. f Nizami) £ger /u// ı/c bir hürü kendine
Küçüklerin büyüklerine karşı bende edersen bin kulu azad et­
(âri) yerinde (beli) demeleri bu mekten hayırlıdır.
lisanın edeplerindendir Ancak CAlâüddevle)
-'jb ö K 'j , ağaç ve eti lezzetli, kıl­
- LV . -’ W. lt M çıksız bir nevi balık mânaları­
e^Uii
na yalnız âzat değil *'j> ve

Yeşilliğin seçme ve düzgün dir diyor. § Nahçivan


servisini ecelin eli kırdı. eyaletinde bir kasaba.
( N iza m i)
Servinin âzat ile sıfatlanarak • ı- T

(serviâzâd) denilmesinin sebebi J (âzâd m lve) = Fıstıklı


her mevsimde tazeliğini ve rengi­ bademli şeker.
ni muhafaza ile dosdoğru ve mey-
vasız olmasından; — süsen)
(âaad dârü) = Labada
= b eya z susam çiçeğine de bu sı­
dediğimiz sebze.
fatı vererek(söseniâzâd=}i
denilmesi sapı ve yaprakları
düzgün ve meyvasız olup başka jLî^L^ ( âzâdvâr ) = Musikide
ağaca dayanmamasındadır. bir makam §Esferayine tâbi bir
Zâhirî şeylerden alâkasını kesen köy.
kâmil insana da denir. § Gövdesi
budaksız uzun boylu bir ağaç:
İran memleketine mahsus tes­ (âzâde) = Hür ve serbest,
pih ağacının büyük nev’idir ki her şeyden alâkasını kesmiş,
Iranın Kiylân ve Mazendran gibi soyu sopu belli kimse.
şimal cihetlerinde bulunur. Dal­ ıfj* k* «jr* S- i j —!
lan çam ağacı dallarına ben­
zer. Yahut kayın ağacı dediği-
mizdir.
B iri, serviye meyva vermiyor­
3İjî
sun dedi', servi, varlıkla alış
if j JJ;
verişi olmayanların eli boş olur
J 'j
diye cevap verdi. Sadi
Aşk çimeninin düzgün bir ağa­
(Âzâd) ile (âzâde) birkaç mâ­
cıyım ve bahçıvan başı [*] benim
nada müsavi iseler de âzat
hazan yaprağımdan bülbüle
hürriyeti başkasının elinde olan
gömlek yapar. (Vâle)
kimseye derler.
ıfj-L , mürekkep mukabili ba­
sit ve = eti leziz derisi
kırmızı ve mavi benekli bir nevi (âzâdl) — Hürriyet § Şükür.
balık mânalarına gelir demiştir.
ff:\ A I j \ L Jb

[ * ] Dihkanın Bahçıvan Başı ile tereümcsi f? ^


buradaki yerine göredir. Dihkan (b a .).
Bukadar düşkünlüğümle beraber
*1
bana şükür ve hürriyet şerefini 33 ( â z e r ) = Âzar (muh. ba)
verdi. (Cami) § Hazreti Ibrahimin pederi ya­
hut amcası [*] § Âzâriden mu-
ı T haffefi olan âzerdenden emir.
3 J ( âzâr ) = incitme, incinme :
âzerden, âzâriden = incitmek (-fj-> ı>t-j -AV-, «i* jT
jjî
incinmekden ismi mastar, emir yj\ jlfc
(ismi fa. muh. vas.). j j ' ıSjj^ / * wr*j

jUi.1 jljî »j-Z <îır


j *İJJ O güzelin nakış ve sureti Hint
ve Çinde Maninin kalemiyle
Azerin rendesini ehemmiyetten
K ırıp incitme yolunu tutma
düşürdü.
yoksa zaman seni temelinden
Azer ve Maninin nakşı onun
yıkar. (Vahfi)
suretinin kölesidir. Bu söyledi­
ğim sözle benden incinirsen
O—- i C ) U . ^ Jj'i öW ^ incin (S ü ztn i)
Tabiatsız adam (Bûrhan)
Tane taşıyan karıncayı incitme; • •ı
çünkü canı vardır. Tatlı canda 533 ( â z e r d ) = Renk bazı lü­
kıymetlidir (Firdevni) gatler sarı renk mânasına yaz­
xiL.' jljl Jj c—y y mışlar.
jL iU ’ j l x S li J -* :"
JKJ1 ö 'j^ . ıfj'JÎ * }
i j j jjjT ' j J ' / ö ' ı S ^
jljU»
Dii âzâr (ba.).
Mart bulutu yağmur ile çimen­
i:T de gül yetiştirdi. Şebboy sarı
V (âzeh) = Siğil. nergisin ayrılığiyle sarardı.
(Katran)
• f m/
‘• ' T . - * •I
^ 3 (âzden) Âciden. A zd e =
*3 "*33 ( âztlrd cn ) *■= İncitmek,
âclde.
incinmek.
#3j J i X- 4» t*

,jjT O j i öU.j C— - f i t i 3 •Jj j '


o...) ot* <*■►u ö>y]-

Kalbi kırık kız san yanakları [* ) H azreti Ibrahimin pederi (Tarih) in ve­
kana boyanmış olduğu halde fatından sonra amcası Â zerin o jlu diye
ev tarafına gitti. (Firdevti) anılmıştır diyenler de vardır.
Kalbi kırıkların gönlünü almak r j j |î X ,J 3 J ’ J »*■

büyük bir iştir. Biz gönlü has­ ıy »/ /


ı/ltı
taları incitmek büyüklüğe leke­
dir. (N a'İm â) Zaman ik i kişiye rahat trermiş-
Bu lügatin âzâridenden kısaltıl­ tir, biri ölen öbürü doğmayan.
mış olmasına bakılırsa doğrusu {N iş im i)

zanın üstüniyle âzerdendir r* »-V f > rjj> i** «fl


“ Giyaş” . âzer, âzar (ba). Gi- JU y js
yasın iddiasını Nizamînin şu şiri
ispat edebilir.
padişah senin adaletini gör­
} ö byz Jl— memişim. Senden bütün sene
zulüm görmüşüm. { N iş a m i)
ı/Uii
§ Gözetmek, hatır saymak.
Orada bir sene saltanat sürdü.
Bir kuşu değil bir karıncayı
» *
r j jjt1
bile incitmedi. {Nişam i)
t/U*î

.* ' • •7 ’
Acele etmekliğim doğrudur,
,* (âzürde puşt)— (k.) düşmanı gözetmek doğru değil­
Beli bükük ihtiyar § Yükten dir. (Nişami)
sırtı berelenmiş hayvan.
§ Âzer mı duht (muh).
*
r'* r->j1 ıf■*»•» S ı
(âzerm) = Utanma, haya. > S '3 > j

fJ Azermiduht adlı bir kızı vardı.


PJ** «i*
(Firdevti)

Ortada utanma vr haya kalmadı; * 'T


kimse cahillikten utanmıyor, ( âzerml dnht) «■
( Şebüsteri ) Hüsrevi Pervizin kızının ismi:
Merhamet ve şefkat, rahat ve akıl ve güzelliğiyle meşhur olup
selâmet. Büyüklük ve şeref § in­ dört ay saltanat sürmüştür. Aslı
saf ve adalet. § Güç ve kuvvet. Âzermin duht *■= utangaç kız­
dır.
-£**■ > S . J, j f j j t
o ' jj<

A ■* 'm (& z r e n g )«A z e r e n g (ba.).


Senin yanında hakir isede onu
büyük tut. Senin yanında pa­
halı ise de onu ucuz say. 4-r 7 ( âzmâyiş ) = Tecrübe
(M tc d l H tm g tr ) ediş. Maştan âzmüden (ba.).
c—xçı^ jt »4,'Ujl -rj ö U j
• ı jjjT û^-14 f 1 ./* *
(â z m n d e n ) = Tecrübe
etmek, sınamak, denemek.
£ger düşmanının çocuğuna âşık
ı~ --i iy *'J \
değilse okun ağzı neden böyle
açık kalmıştır. " Ciğer göşe„ ye
Zamanla uğraşmak, şişeyi taşla mutlak ciğer demek de müm­
denemektir. (K e lim )
kündür. (K em âl Uma lı)
= tecrübe edilmiş, denen­
Vav üstün olarak ( âzver ) de
miş.
denir.
ı>.j' ır^ . < £ *y j ’
J>J u L~ i eri ö JJ*j 1 1 jjjî J3 -V.j* ıfj^.
cflti i'-»-, j-jy
Evvelce mihnet yüküne taka­
timi denedin.Denenmişi deneme Hırslı olan kimsenin gönlü çok
çok peşimanlık verir. (N iza m i) muhtaç olduğu şeyle aldanır.
( Esedi)
* » '
. " *1
( âzmün ) = Tecrübe ve
J ,V (â z ld e n ) = Âzden ( 6a.).
sınama.
o “■
,\ f J O )* J * •|
■V (â z îr ) = Âzarın imalesidir.
Cömert darlık zamanındaki ı f 'y - öW>- j 3
vergisiyle tecrübe edilir. »j-.j ıi—*'

(H û trev) tfjy'
!> ı* j 1 'j
Dünyada istediğin kadar sayı­
jj'Z ' jj». >j>. sız yokluk, güçlük ve incinme
vardır. [*] (Enver'i)
fiır kimseyi denemeden kılağuz •

yapan kişi akılsızdır. (Bedâyti)


' (â z ig ) == Â rıg ( 6a.).
j* j ^ S ^ J İİ ıf1
r \
J ( &j ) = İstirahat etme, dinlen­
£y zamanın eli! Tecrübe zama­ me. istirahat et, dinlen, mânası­
nında benden kılıç yap nal de­ na emirde olur ki buna göre
ğil, çünkü temiz demirim. mastarı âjiden yahut âjden ol­
( Hakanı) ması lâzım gelir. Fakat âjiden
» ?“ kullanılmaz âjden ise başka
( â zü r ) = Hırslı açgözlü mânayadır ( 6a.).
az •=hırs ile nispet ifade eden [ * ] İmale kaidesine göre ( j ) den sonra
(ver) den mürekkeptir. elif yazılmalıdır.
*t*^İ C-aIİ—3 jl Saba rüzgârına kavuştuğundan
-î 1a*3 ISy İS* <$* *-*^İ 'j’V gölün yüzü tamamen törpü gibi
'. „-«i/
çentik çentiktir. (E n v e r'i)
Canı, söz bilen bir adamın du­
dağı ırmağiyle akıl avucunda •t *
yıka da rahat et. (Nasır) ' (â jü £ ) = Hurma lifi § Asma
t i~ ve ağaç budantısı.
[y ' (â je h ) = Siğil = âzeh.
o1 İ l I O İij I ^â jfe n d â k ) = Eleğim-
[*J «V- sağma.
,_JU. *l~-
7 JU-J 2 /^ jU f ^ JU"b jt ^V. by?
“ ğ»

•-is. by?
O çukur çeneli ay yüzlünün
yanağı etrafına karınca ve çe- Bulut pamuk, rüzgâr hallaç,
kirge gibi zengibar askeri üşüş­ eleğim sağma kardan hallaç
tü. Gül yanaklarının siyah misk­ yayı gibi. (Latifi)
ten bir beni vardı. Ne suç işledi
ki gülü dikenlendi, beni sivilce- 7
leşti. (Süzeni) ^ J (âjgfin) = Kafesli kapı.
e • * j
A|
^ (â je n )= Ajenden = İğne ve
** ( â jd e n ) = İğne ve o gi­
o gibileri batırmak mastarın­
bileri batırmak, dikmek, göze-
dan emri hazır (isfa muhvas).
mek, saplamak, ustura vurmak §
Değirmen taşını dişemek yani ■T'* Û/' jl -Vii’ji ıf jljjT" ts*
diş diş etmek. Müştakları az j-î’-î1 İst JİÂİ1 jli il_»
kullanılır.
Her kim senin emrinin çembe­
' 1j rinden kaplumbağa gibi boyun
* 5 J (â jd e ) = Çentik çentik, diş çekerse ok saplayan feleğin
diş, delik deşik olan şeyler, bir parmağı onu kirpi gibi yaptı:
şeyin düz olmaması. vücudunun etrafına ok sapladı.
-v *-j 'J -jj ittjlı' Cjjt (Zül/ikûr)
I*
§ Samansız çamur.
Düşmanının yüzü turunç gibi
sarı ve çentik olsun. (gahir) ** |

iSJj V1* wlSV> jl (â je n d ) = Binalarda taş ve


»ûjî tuğla aralarına konulan çamur.
öa,_j,jî. — taş ve tuğla arasına
[*] (Siyah renk) suretinde de görülmüştür. çamur koymak.
• 't '. Askeri gözet ve uyanık ol.
(F ir d e v t i)

§ Hazır. Firdevsinin mısraı bu­


*V * * 1 na da misal olabilir § Göl.
J (â je n g ) = öfkeden yahut
ihtiyarlıktan yüzde beliren bu­
ruşuk.
itJj fmJA J $ Gö/ anası ağaçların ayağına:
•*j r*’x. ıf J-.jy köküne su verir. (M in u ç ih ri)
fi-jj j<4 j.xt 4"ö p ''
£& JjlJ a? -‘•'jj’J Oj § Feryat.
JjJ'
Genç ve saçım siyah ve parlak
(â jlr â k ) = Bağırma, fer­
iken birçok güzel eteğime sarı-
yat etme.
lırdt. Şim di ihtiyarladığım ve
yanağım buruştuğu için çoluk • fcl
çocuğum benden arediyor. 0 .J.J (â jlr ld e n ) = İkaz etmek
(E z re k i)
yani uyandırmak § Hazırlamak,

U j ' (â jo ğ ) - fcîî (ba).


*'1'^ ( â j l n e ) »== Dişengi =
U jı (ba.).
(â jy a n e )= = T a ş yahut tuğla
döşeme.
wJ\c *UjJ ^ (fts) = Değirmen.
Vljî «Uj
yj* 'f 'J Jl- J>’ * * cr»b
ıA y? y f**- iV-**
Yüksek dergâhını süslemek için \ny'i
güneş ve aydan döşeme döşedi­ Senin taliinin eteği felek değir­
ler. ('A m id i L ü m e k i) menin tozundan temizdir; senin
düşmanının başı feleğin cefa­
V »|
C -J (â jih ) = Kir, hususiyle göz sından değirmen gibi dönücü­
dür. (E n v e r'i)
kiri, çapak, (muh) y î dır.
El değirmenine ( dest&s), hay­
vanla dönen değirmene (herâs),
(fijld e n ) - (6a.)
su değirmenine (âsiyâp) derler
*ı § öğüdülmüş zahire.
J- M İ t ) — Akıllı ve uyanık.
t*/ " u**- « ıfV- <jr

j u*
Ben kendi attığım yanlış adım § Esnemek.
sebebiyle meşekkat değirmenin- jU s y .L >y' j l i f
de ezildim. (MuhtSri) UT «U j ç

U
(â s â ) =■= Bezek, süs. gı&ı güzelim uykusu geldi­
jC ı^J^j ju*l ğ i zaman nasıl hoş esnerse dün
UJj U-y. jr . J . gece yeni ay bana öylece yüzü­
(j-îu.' £iyı nü gösterdi. (B e h râ m i)
UT ri/ cS-iJ-y iL-1
Bu mânaya « w « a*/" ke-
.Sana beğendirmek ümidiyle lemeleriyle kullanılır. § Asuden­
den emir, (is fa muh vas.)
Züley hanın Yusufa karşı yaptığı
gibi fikrim kızı yeni gelinler gibi !t uHiTJ •=—*■ *'j j*
UîüUjd
l A
*
kendini türlü türlü nefis şey­
lerle süslemiş. (Ateedl)
Gibi mânasına teşbih edatı olup Onu arayıp taramadan vazgeç.
kelimenin sonuna getirilir. Koşup didinmeden bir zaman
olsun dinlen. (R ü kn & d d în )
JM»- UT f j j , ıfjZik
Jl>jj ttjyi £
J..JİIJİU JU
(â s â l) “ =■ Temel.
Celâl t Sakın ekinci gibi olma­ jC . |ı*b j
yasın. Mal ve mülk isteğiyle y juîj i- ıu ju jj
kederlenmeyesin. ( Ctl&lâddln)
JUT jî ı*** ıt*SS 5 ir akıllıdan işittim ki sözünü
Ut l i f UT >j>. tutmıyan; ahlaksız ve temel y ı­
JU j kan kadına benzer. (E b â Ş ek û r)
•Sen mertsin, senin mâna geli­
niyle rahat etmen iyidir. Yüzü­
-L .Î
nü ne vakta kadar gelin gibi r (Aaâm) “ Amas mânasına-
sarı ve kırmızı ile süsleyecek­ dır; yahut ondan çevrilmiştir.
sin. ( Vtfâl) o-U (b a . )
§ Ağır başlılık.
■** **•, j' / -m* j*j (As&me) = <^T (ba.).
£&it pl*jl y tfUT±if jj^ı jf"
tfjlae
jU
Senin tedbirin arslanın pençe» (fts&n) — Kolay.
sinden kuvveti alır; senin ağır
d1- I?
başlılığın kaplanın tabiatından j'jZ* Jj jl^îj
kibri giderir. (Mahtari) Jir
Gönlümü lâl gibi dudağından Dergâh: büyüklerin bulunduk­
kolay kolay ayıramıyorum. Evet ları yer.
sineğin bala düşmesi kolay,fa­ J) 41 —1 f üW,
kat kurtulması güçtür. (Cemâli) L-T Ö j j u ûr~jlı &
al*
Yai mastariyye ile âsânî; • asaı
gibi uyku ve istirahat mânasına Ey gön ü l! o dergâha candan
da gelir. devam et; çünkü vücut yükünü
Kâbe kapısına götürmek kolay­
Ij ı>"
öj dır. (’lmâd)
Astan arka üstü yatmak mâna­
Kendi istirahatını üstün tutar> sına da gelir,
çoluğunu çocuğunu sıkıntıda j l J is- j
bırakır. (Sadi) it-'* }y j^v J,{2t
jfU T r fjK ? . j j j
Jir
A llah onun adaletinin tesiriyle
Ju- yumurtanın dar muhitında pi­
G&nduz işsizlik gece uyku ve licin vücudunu arka üstü ya-
istirahat; sultanlık tahtına ne tırmıştir. (Ktmâl)
vakit irişirsin. (Stnâ’i) jiw Divanhane ve misafir­
hane sahibi. allaha yakın
^ â s â n ld e n ) ■= Kolayla* kimselerin kabrine de denir.
mak, çabuklaştırmak.
^ ( âstân berfe&s-
^ (â « â y l ş ) = İstirahat, din- ten) = Eşik kalkmak (£ . )
harabolmak.
leniş.
ojjj j'j’.0 ->V
ı r T c—U.^ o t - T j e—ti. (.1
^ (astara) = İranın Azerbay­ (jSU.
can sınırında bir şehir. Evin dört duvarı delik deşik
oldu. Dam çöktü ve haraboldu.
jL - . I (astan , â s tâ n e )= (Hâkânl)
Eşik, {ar)*r*. mecazen papuçluk, § Devlet ve ikbale ermek.
kapı aralığı.
•z-u j «Jir o* v ’’" »î1 Iİ ^ â stâ n i fe n a ) = (k.)
Dünya.
c/Uii
X3 ^ ^ J,
Ey yüzü kıblem ve evinin eşiği JJ-«Î j/l .J-tT... y CJ-tj jr^'j
aynam olan sevgili! (MfBml)
Dünyaya günül bağlama; çünkü Cf3*.* Oİjj‘. ılrî—
T *ü*-
başka yerde yani ahirette senin o-jj jkl
istirahatin için köşkler kurmuş­
lar. (Z a h ir) Her ikisi hazırlanıp koğa, tulum,
iple koştular.
\ ( âster ) = Astar. Elbisenin
( F ird e v s i )

yüzüne ebre denir, .y.» ebre ıc ~ J ^


^ ^- - j ■» _ - •*
(ba),
• ;l^ r -
u T (âstin bercebin yaçeşm
(âstin) = Yen (ar) " f •(muh.) yâdldei kesi keşiden = (£.)
Asti, âstin. Bir kimsenin kederini yatıştır­
ılrl—
Tj 3 mak, teselli etmek.
X»T J İ» İİ33 f ti/" 3^ J3
L*V
(Tabağın kardeşi)Yeninde biraz rfjj*6
köpek pisliği olduğu halde Zuhurinin yüzü keder mahalle­
halkı yararak ve ağlayarak ya­ sinin tozunda kayboldu;kendi
nma geldi. (M e v lâ n â ) düşkününü teselli et. (Z u h u ri)
C .-İJ J w * - j » il* .' <5J*- ’i * - T J->

cV, -V- 13*^- ^ “ i'j ‘ jİ J iJ


* u % jJ İ. I ,
d’US
J T < ^ ( âstin
bergfinah keşiden ) = ( k )
Gövdeli f i l nasıl hortumuna ko­ Affetmek.
yarsa sağdan, soldan hırkasının
yenine koymuş, doldurmuş.
( K â â n t)
i/**

M l \ i j J a * - * I Düşman alçaklıkla özür dile­


yince merhamet edip affet.
T ( H âsrev)
^ ^ ^ ( âstin bâlâzeden,
âstin berçiden, âstin her­
zeden ) = Yen sığamak (i.) 1 ^ âstin
hazırlanmak. ten) == (/:.) Çok ağlamak.

O j'. ^ ^ 1 J T * 3>

^ ^ ( âstin tiriz
kerden) = (k ) Zulümden vaz­
Kâkülün yüzünden uc gösterin­ geçmek. Astin sertiz gerden
ce aşkından ölüyordum. (?ahlr) şeklinde de görülmüştür.
larının altına birkaç çivi çakı-
*>u-1 (â st|n fe ş â n d e n ) yorken bir çavuş, gel, benim
= (it.) Terketmek, vazgeçmek, atımı nalla diye ona bedava iş
inkâr etmek. gördürdü. ( Sa'di)

lif. ûlîi CjŞ-T û/ji J’. j a J L j O - l (fiş tin -m a lid e n ) ■=-


«
JTU

Astin berçiden (ba.).


Aşk ile ibadet zamanlarında
herbirini dünya ve ahiretten
el çekmiş görürsün. (fis tîn e ) = Yumurta.
(H a t if i Iş/ahâni)

§ Raks etmek.
-r- ( âsür ). — Ekin olan yer,
t£İf çj*»
ekinlik.
ö'-üy. vü.
ıi\jU-
* y
Aşk yaygısını yaydı; haydi ha­ ^ \ J' “ ( fis rls ) = At koşacak
rekete gel, sofuluktan vazgeç, meydan.
yahut süs ve itabar gösterme,
rakset. (H â k â n l)

§ Tahsin etmek § Ihsan etmek


Koşu yerine nişan koydular.
§ İşaret eylemek manalarına da ( F ir d t v t i)
gelir.
x‘lii X £*-
İji-T .lA <jUj ( fiş liJ d e ) = Yan yanmış
odun ki küskü derler. Sinin
Etek dolusu inci saçar gibi üsütüniyle hazır manasınadır.
öyle la tif sözler söyledi ki f ûV
Padişah pek beğendi. (Sa'di)

Hamamın ortasında fırın için­


+ • - -
(it.) Ücretsiz i; gördürmek. deki odun gibi durmuş.
(M a 'r ü f l)
ci jTs oT
^ tfii» J.'i > S tJ is *JW
C if ji* üV-‘
fjjr-j. J*1 *s~
Senin yüksek hatırın, kalemin
Onu işittin mi;yani o hikâyeyi hazırlanmış gizli hâzinesini yağ­
bilir misin: bir sofu ayakkap- ma etti. (Mat Bd)
»U j».
tj J* fjfy »jl
<~4"‘ (â s fifte ) = Asügde (ba.).

Ey ay gibi güzel I asman gü­


• jc : nünde şarap iç te gönlünü fe­
(asker) = Devredici, sey­
rahlandır, (Met öd Sad)
yar. bunun muarrebidir.
§ Azrail r e
Okyanusta şöyle yazılıdır: asker
müctemi olan beni ademe denir • ** * •*
lafzı mezbur farsidir. J o U j C ' (â Bm ân e z
rîs m a n n e d a n ls te n )= Göğü
•j C - T urgandan ayırt etmemek ( k )
(âsgû n ) = Hazer denizi,
ayırt etmek kuvvetinden mah­
rum olmak.
ö/'i
ijft jî

•>>. O İr-İJ cr ’ 'r '* f * * J-* * * "
Onun tabiatının yanında deni­ ,/UiJ

zin ne kıymeti var. Hazer de­ Padişah o saat, sarhoşluktan


nizinin yanında kuru çayın ne o dereceye gelmişti ki gözü bir
ehemmiyeti olur. ' (Kaân’i )
şeyi seçmiyordu. (Nizamî)
r f
(ftsm ar) = Mersin ağacı.
( âsm an l b e r in ) =
Dokuzuncu felek.
\LİI
' ( asm an ) = Gök (ar) sema:
sonundaki man manend muhaf-
3U * (&8maıl d e r «^ «)—
fefi olup terkip halindeki mânası
Şimşek.
değirmen gibidir. Gök yüzün­
deki yıldızların devir ve hare­
ketleri değirmene benzetilmiş­ •S * (ftsnuut dere)-=Saman
tir. uğrusu:— (ar) - '/ i gökte
öLijl c^ljpj Cç*j ifjj küçük yıldızların birleşmesinden
■‘" j y-i •✓*>. öyt hasıl plan şekil.
(fJU>—
illM j t f sÂJ*t tfjj
Gök yüzü güneş, zûhre, müşteri, «<Jİo4^1r! j »j» yt
ile nasıl nurlanırsa yer yüzü de
onların yüzleriyle öyle nurlu­
in ci saçan avucunla hangi so­
dur. (Sadi)
kağa gitsen çok inci dökerek
§ Her şemsî ayın yirmi yedinci orasını saman uğrusuna benze­
günü tirsin. (Mtneik)
şılıyor ki (âs) ın bir rnânası da
J ( âsman rend ) = Mü­ yalandır, diyor. § Alık, şaşkın.
neccim: terkip halindeki mana­ > • —s

sı zan ve tahmin ile gögü öl­ (âsmüğ) = Eski tranlılann


çüp biçen demektir. itikatlarına göre iki kişinin ara­
sını bozan şeytan.
j-U » ^ (âsmân sürah >y. t 1J>
şfiden ) = Gök delinmek (k.)
büyük bir vak’a çıkmak.
Onun sözü bütün yalandır; o
iki kişinin arasını bozan şeytan
(âsm ânu ris m a n ) gibi koğucudur. (T ayv5n)
= Gök ve urgan: akla uygun
bir söze karşı yanlış anlaşıldı­
' ( âsinistân) = Vamıkm
ğını gösteren uygunsuz cevap
kaynatası yani sevgilisi ve ka­
yerinde kullanılan bir darbı
rısı Azranın babası ki Vamık
meseldir.
onu öldürmüştür.

* * |
(â sm â n e)= T a va n (ar)
(â s ü d e n ) = Dinlenmek,
N*1- 1 '»j\ı er1
”* konuşmada âsuden yerine âsu-
w— C——I ÖjsJ* +■' de şüden kullanılır. (Nizâm)
jır
Azmi ateşinin kıvılcım ı o ka­
(asu d e) = Rahat, başı dinç,
dar yükseldi ki gök yüzüne
gailesiz.
çıkıp yıldız oldu. (K e m â l )
J - 'e j j J 'i s ' j* f * J:

(j* o \c^ ' ^âsmânî âhen ) — w!U.


Yıldırım. .3V ' o*' • y.J~ A\e~' Yaşadığın müddetçe eger bir
âheni âsmânî, âsman ğıriv de gün âşık olmuşsan mahşerde
derler. hesap verirken rahat edersin.
(Şâ'ib)
•X c* »
( âsm en d ) —-Yalancı ve i>1)- ,i^3s. -0< u ^J*
aldatıcı S Nâsıri, âsmend ya­
lancı, yalan sahibi mânasınadır, Akıldan insanı yıpratacak dü­
sonundaki mend «derdinend» şünceler doğar. Ey akıllı! eğer
ve benzerleri gibi sahip mâ­ sana rahat lâzımsa git âşık ol.
nasını ifade eder. Bundan anla­ (S a d i)
J ’j jy j ğ -. j!

J / l j' cJU-
( âse ) = Ekin ve ekin için
ıs
hazırlanan yer § Meyan kökü.
Yerden bir nebat yaprağı bit­
memiştir ki bir doludan zarar
(âsî yâ) = Değirmen = âs. görmesin. (Nizami)
33& j~*j. V-' fj’ jyr — j' ii.y
f ’. ’f “ “ î ’ l-j* <_r-V. d.y 'rt-K'-rj'—• CrV.
tfUü
Başımın üzerinde değirmen taşı Eğer zamanın zulmundan vü­
dönse gönlüm dilberden dönmez. cudum k ıl gibi olursa onun vü­
( Nizami)
cuduna bir kıl kadar zarar ,ve
Asiyâb muhaffefi de olur. Âsiyâb elem gelmeden bana daha ko­
ve muhaffefi olan âsiyâyı su laydır, (Ş â ir )
değirmenine tahsis edenlere
gföre su değirmeninden başka­ jr *~Ij
sına söylenmesi doğru olamı-
yacağından âsi dest, âsi bad Yelkenlerin başı çok yükseğe
gibi âsiyâyi dest, âsiyâyı bad çıktı, dalganın hızından gemi
denilemez. Âs ( ba. ) -•fV î — Oynadı, (Firdevsi)
değirmenci. Bazı lügatler zararı bahis mev­
zuu etmiyerek iki kişi omuz
omuza vurmak yahut iki şey
(âsiyâb) = Su değirmeni.
biribirine çatmak mânasına al­
Âslı âsi âbdır : Farscada uzun
mışlardır. (ar.)
elif iki elif itibar olunduğundan
kaideye göre birincisi yaya o y f-r-, «->3
w*—î ö'j' 1
kalbolunmuştur.

Gök padişahın kudretiyle çar­


jjt L—l j , « v —.
w ( asıya ajen, pışınca göğün gövdesi o çarp­
âsiyâ z e n e )= Değirmen ta­ madan göğerdi. (Fahri)
şını yontup düzelten demir âlet Evvelce Firdevsiden getirdiğim
: dışengi (ar.) j Ui”- misal de bunu teyit eder § Mu­
sibet ve zahmet.
( âsîb ) = Zarar, hususiyle C— -a—
w î j\
iki kişinin, iki cismin biribirine
yanyana, karşı karşıya çatma­ Fars ülkesi zamanın musibe­
sından hasıl olan zarar, incinme tinden müteessir değildir.
ve acı. (Sadi)
lj j / j l j I *<► kün olan rakik yani sulu yemek
jTSU. mânasına da yazmıştır. § Bezlere
Fakirler ağır yüke tahammül sürülen kola.
zahmetinden nekadar azadedir­ X
ler. (Hâkân'i) J~ \ j j b

A* « ^ ‘ (â s im e , â s lv e n ) A ç gözlüler gibi kursağına tap­


= F ik ri dağınık, şaşkın, sersem. ma, zira kolalı gömlek, zahmet
verir, [ * ] (İsma il)
Asimenin aslı âsamedir. ■uUT(fca.)
C“İJ'. ö'j*.' j* »3^
•&j. ı>”i» her işe bur­
O—^ ^ m — T jl nunu sokmak dediğimizdir.

Otağı saraydan ovaya götürdü­ - lif


\ (âşâm ) = Aşamiden=içmek-
ler. Asker kavga ve gürültüden
şaşkın oldu. (Firdevsi) ten ismi mastar, emir, ( ismi
fa muh. vas)
Karmakarışık ve uyuşuk mâna­
r u " f i j U ' j f 'j, j » Ijj
sına da gelir. Asivenin aslı da
fli. I «JL*
âsiyaven= âsyamanend — değir­
men gibidir.
£/ih **X Çile çeken dervişlerin meclisi­
f Srr b jj j' ne gir, sevinci bırak, gam tor­
tusu İç. (S ira cü d d in )
Eğer beni aşkın şaşkın etme­
diyse niçin başı donuk ve ser­
semim. (M encik )

Ey şarap içen güzel! sana iç­


C^ ' ( â f ) = Aş. me diye kim söyledi. Akşam
jU-î) ij gel benim evimde iç. (H id â y e t)
ölmeyecek kadar yeyip içme.
(a r .) ûjt.V û y *
Alçakların ocağından duman
gibi kaçarlar. Aş kâsesi için
ellerini kepçe yapmazlar. Alçak­
ların yemek kâsesine el uzatmak
değil, ocaklarından duman gibi Her nekadar akşama yiyeceğim
kaçarlar. [*] (Sadi) yoksa da saçının telini Şam
(Bahan acem) müellifi mutlak mülküne değişmem. (Şâ ir)
yemek dediği gibi içmesi müm- [ * ] K olalı ve çirişli bezden yapılan göm ­
[ * ] Dikdanın lûgatca manası sacayaktır. lek demektir.
İçilmiş içilecek şey mânasına,
geldiği gibi mecazen yenilmiş ^ (â ş ih a lll) —= Mercimek,
mânasına da gelir. § Süzme
pilâvdan alınan su
(Burhanı cami*) (â ş g â l) = Âhal (ba.).

*■ t

»• ^ (â ş b e ç e g â n ) =■ İlâç (â f & f t e n ) = Öfkelenmek,


için kullanılan kunduz hayası. akıl bozulmak, perişan olmak g i­
Günd (ba.). bi gerek akıl gerek hal vesair
şeylerin değişmesi, karma karış
olması mânasınadır.
^ ( âş p nh ten ) = Yemek jl jl j j Cj
pişirmek. (K .) iki kişiden birini jl l Lij*- I CJİiT
öbürünün üzerine kışkırtmak, t/Uij
ölçermek, bir kimseyi incitmeğe Zincir zülüflü güzel onun sö­
teşebbüs etmek. zünden darıldı. Onun dargınlığı
nekadar hoş/
(â ş î & fp e z )— aşçı. '. f
. ** I
aşçıdükkânı aş evi, mat- ( fifttftc ) = Aklı bozuk,
bah. sevdalı, sıkıntılı, perişan âşüften.
(ba.).
*I
( â f t î ) «= Barışıklık, sulh. 'c i i 1 j ı£ »J tr* *>. J l»-

n fs . j' y J-r 6 1
ıf-u-
1tr?, 1 ^
t/ iti
Alem senin güzelliğin önünde
Sulh vaktmda kavga çıkaran saçın gibi perişandır.Senin ma­
kimsenin ne bilgisi, ne aklı hallene başından vazgeçen ayak
vardır. (NifSmi) basabilir. (S'adi)

ü»ft‘ ı ü>jT to^ı kelimeleriyle kul­ üj.jj* |>Uj •cis."


•:— ,Açjj ^ ■tf'rl i f
lanılır.
.Jlt
Zihnim perişandır. Sözümün
I ’
1 (â ş tl huvare)*=Sulh düzgünlüğü yoktur. Eteğimi
ziyafeti, barış yemeği ve tatlısı. niçin açayım ki çemende bir
gülüm yoktur. (Tâlib)
^)İJ£»3J3 JC/b ^ I
( â ş tîn e ) = Yumurta *= jlu. I a,"İ3 JU. « 1 İ İ I
âstlne. JU-
60 ÂŞİKÂR ÂŞİKÂRÂ AŞİKÂRE

Rahat olanlar dertlilerin halini j j _ c £ L »


> y jy J>T y J lfİT jjjl j f
ne bilirler. Halimdeki sıkıntıyı
JliA
sıkıntı çeken bilir. {Selmân)
B ir kemik yemek için yalvarır,
' < Ij & î l < ( A f| k â rf yakarır. Onun ömrü dalkavuk­
lukla geçer. (Ş ifâ î)
aşikâra, âşikâre ) = Belli,
açık.
j,.j‘ u-f"> j** -> *y ,i(- 1 ' (âşem îd) = Âşâmîd = içti.
J < i i ^ '1 İyi. C---* •tf'UY (muh.)
jl t, f J > jy i- (f

Senin göz yaşın yıldızlardır, tSUii


yanağın güneştir; güneşin ol­ Onunla hem yedi hem içti,
duğu yerde yıldızların belirdi­ (N izâ m i)
ğini kimse görmedi. (Ş a ir )
ı^ı$c«î>ı jlİ j'j L il Li I * _
JâİU» (aşna, aş-
nâb, âşnâh) = Biliş, bildik.
Yazık ki gizli sır meydana çı­
Mukabili. Bigâne § Yüzgeç, yüz-
kacak. (H a fız )
geçlik.
5'3 a IjLM yA 1/ (J jt-
(âşkiîb) = Tavan, ev kaç U -il Jt*
kat ise her katın tavanı [*] Ü 'j ^

§ Gök. Duvar kuru (Burhan). Gönlüm güzellerin sevgisiyle


Evin üstünde yahut direk üze­ tanışalı yüzgeç gibi göz yaşı için­
rinde yapılmış köşk (--*<- de yüzer dururum. (K atran)
(muh.) dır.
j. ^ V
C—lül jl y iy
(âşkühlden) = İşkü- Jtr
hiden (ba.)
İlim öğren de suyun yüzüne çık:
ûA a ^ s.
itibar kazan. Yahut cehalet der­
Jf yasında boğulmaktan kurtul;
Düşüncemin eli onun birinci çünkü suyun yüzüne çıkmak
katma erişebilmek için fe­ yüzmeği bilmektendir. •
leği merdiven gibi ayağımın al­ »lj

tına attı. (Kemâl) *lüT ^

Büyükler yolu ilim ile bulurlar.


(âşm âli) = Yaltaklık, dal­
kavukluk. (Nizam) Yüzme bilmeden deniz geçilmez.

[ * ] A ra p ça sı (■'«J’ ) d ır ki her şeyin kapa- Yüzücü manasına <.


J ı v e örtüsüdür. aşnager, aşnaver de denilir.
İ-IA t î j j J , j ' O j j ,>• (f
!iy- (fli *Â*i\
li»
w**\c J (J-O
^_^îı <1*—*- Sen feleğin cefasına karşı ne
yapayım ki sizin aranızda ya­
#ıya i/e </o/u zamana aldan­
bancıyım. (H a k im i T a r fa r î)
mak yahut bekası şimşeğe ben-
ziyen şeye gönül vermek; gir- - >
dabda yüzen adam gibi çırpı­ (âşoften)=~ Aşüften (ba.)
nıp sonunda boğulmaktır.
c—U. y*f tfil-o"
(S e y y id H ü se y in i E ş re fi J
—r j J>’1cAjjK
&>\> Jı«T = tanıtmak.

* Ezrail gibi bir kasırga peyda


(â ş n b ) = Darılma, gücen­ oldu. Solu sağı dalgalar sardı.
me, fitne, karışıklık, (muh) âşü. (M evlânâJ

4,'ti. c— rUt tiJ


4)L> jijıi j j j w « . a t .
t/Uiı (aşiyan, aşıyane)
yok yanıldım; evimiz birdir; = ICuşyuvası. (ar.) f> § insanın
z/ra ikilik fitnesi aramızdan barındığı yer § tavan.
gitti. ( Niçâmi) f l'C-j w>-
ü i^iLiT Jj Û'jj"
aşüften mastarından emir,
rX
ıs/nı mastar (isfa. muh.vas.)
efkenden, üftâden, nişesten, Kurt/ sevgisine bak ki gülden
berhâsten kelimelerile kullanılır. göz yummuşuz; fakat yuvamı­
zın azıcık çöpünden geçmek
} T } 1 mümkün değil. ( K e lim )
fJ A ı '
( âşurden,
aşariden ) = Karışdırmak, Besten, sahten, gerden, girif-
mezcetmek. ten, nihâden kelimeleriyle kul­
lanılır.
0*.l ı 5 j t i
ıi.J *-*jı4 J..V
jUof 4>Li I
(aşıyane be­
5u çömleği nekadar karıştırsan bem huverden == (k.) Yuva
zehirsiz ve kumsuz bir lokma Bozulmak, aile efradı dağılmak.
bulmazsın. C A ffa r j
m-*

^ (âşlh e) — Kişneme.
(âşoğ) = Soyu ve hali bi- £)L~Ijic-j jö'j
linmiyen kimse.
«s Ag â r

A tlar gök gürültüsü gibi kiş­ ıfjl£T ^

niyorlar. ( NazmıJ »1jr-


Konuşmada şihe kullanılır. Daima şairleri teşvik eden ha­
kim (S â z tn i)

^ • (â ğ a b a c ı) = Bugün Iranda
küçük erkek ve kızkardeş büyük (â & â z ) — Başlangıç.
kız kardeşi böyle çağırır kısal­
tarak abacı da derler (Ni?âm)
ju .

>\eX A llah bu yola yaklaşma afetin­


J ( â& â r ) ==• Islak, rutubetli. den korusun, çünkü ben işin
Ağardan âğârıden =— ıslatmak, başlagıcmdan sonunu anlayo-
ıslanmak, § Kanşdırmak, yu- rum, (Şâ'ib)
ğurmaktan emir, ismi mastar
Âğâzıden = başlamakdan emir.
öt
jliî ~ 3 '^-İJ ıf 6jUÎ ı^/* Jli\

Ooo ve po/ üzerine akan çok Her neye başlarsan iyi başla.
kan yaşlığından o yer hakik (Ebâlftree)
gibi olur ( UnşurİJ Kast ve irade § Ses.
Kast ve ses manalarını (Reşidi)
kabul etmek istemiyor.
j i j \ i \ t j x j ^ (â iâ r d e n > â J â .

rlden ) = Islatmak, ıslanmak.


( â&âzîden,
J-J j'Ai'
â $ & z k e r d e n ) =** Başlamak,
tfj'V kast ve irade etmek*
Herhangi konak yerine inersem far s—
senden uzak düfdüğümden do­ ı» t*»-?'r’J'j' 6'* ‘>l“*
layı dünyayı başdan başa kanlı
göz yaşımla ıslatırım. Bülbül tan yeri ağarırken öt­
(N is â ri) meye başlayınca neşemden onun
§ Kanşdırmak, yoğurmak. gibi kanatlandım. (Şair)
iU j C J-3

jl*T 3yi. O i j * -. \--J-r * *1* t


(A ğ â z e n d e ) =• Hak taalâ
tfjü
hazretleri
K ılıcın keskinliği ve topuzun
şiddetinden toprağın hamuru ■l* 1
kahramanların kanile yuğruldu- [*] (a ğ â z e ) = Kunduracı
ğu zaman. (Fahri) [• ] (R sşid i) bu kelim eyi lj ile ağara yaz­
Teşvik etmek. mıştır.
Ağâl «3

aletlerinden ve kıskı denilen hırslandırmak § Çiğnemeden


ökçe ağacıdır ki potin kalıbı­ yutmak § Islatmak.
nın ökçeye gelen kısmıdır.
(Burhan). Ayakkaplanna su • i!
^ (âğer) = Sel geçtikten son­
girmemek için yüzü ile taban
ra yer yer çukurlarında su kal­
dikişi arasına konulan deri.
mış kuru dere *= >>
(Nizam) Şimdiki İran ayakkabı­
Öjİ-jjI .jJ"ytf Ojİ- j*JV-
cılarınca böyle bir şeyin mev­
>T ) v l*ji K
cut olmadığını söylüyor. İhtimal
(vardola) dediğimizdir.
Yukarısı kızıl ağaçdağı gibi
kanla dolu ; aşağısı gözyaşım­
( â j j â l ) = Kışkırtma, harekete dan ırmak ve dere gibi.
getirme (ar.) *>' agaliden den f'Amak)
emir,ismi mastar(isfa. muh, vas.).
J lc î j y
^ (âgerd e) = İnce ve nazik
elbise § (Cihangiri) bu manayı
süzeninin şu
Sen onun askerine karşı aske­
rini bir uğurdan sevk ye tahrik ıS>j-*j<iü ij U.
et kİ şaşırsın (Firdevsi)
Beytile isbat etmek istemişse de
§ Çiğnemeden yutma
(Reşidi) Ağerde ağârde (muh,)
y ı>—10 jJ*'1y ç? iSjjj ve ıslanmış manasınadır (cihan­
JlfcT ss * l l ' » jL I^ j U j
giri) bu manaya intikal edeme­
diği için böyle bir mana uy­
Senin kılıcının yüzünden düş­ durmuştur diyor. O halde beytin
manının iki gözüne insan yut­ manası söyle olur
maya ağız açmış timsah suratı
Üst elbisen ıslandığı için belin
görünür. ( Ezraki)
ve sırtın üşümekten hastalandı
Ağıl. § Arı kovanı.

^ (â g e s t e n ) = Bir şeyi bir


^ ^ (â ğ â l p e ş ş e ) = Kara
yere zorla doldurmak.
ağaÇ " ~ ■>'*■>>— . Bugün
İranda (tirizi) derler. (Nizâm) y —-
' (â g ü ş ) = Ağoş (muh.) (ba.)
• 11* i
(â ğ â lld e n ) = Kışkırtmak,
’ıv I p T
kanşdırmak, iki kişiyi biribiri- (âgeşten) = Bulaşmak,
ne düşürmek, cenk ve kavgaya ıslanmak §Karışmak, yuğurmak,
— bulaşmış, ıslanmış, su­ IJU<* f j f

lanmış ; ve bu manalardan mü- İJJJ >y?


ı^Utl
teaddi
• jV j ) j } ûT f )\ı'
Vücudunu kucağımda öyle tu­
tarım ki gömleğinin haberi ol­
maz. ( Nizami)
Demreni ve kirişi olmadan bir Köle, cariye. Eskiden Türk
şehri kana bulayan o kaş ve kölelerine verilen isim. (Nizâm)
kirpiğe gıpta ederim. ( Yağmâ) >—' >—
Bu ne yay! Ve ne oktur! ^ ^ 7 (a g o ft e n , a g o -
U>I Jj u l ş ld e n ) = Kucaklamak, koç-
a, 1 mak.

Zeminini alim suyu ile sulamış­ *u f " ^ ( â j ö l , â g l l ) = Göz


lar. Sanki oraya safran ekmişler
ucile öfke ile bakmak.
( N izam i)
jlj r> f ,-ÎUIjjl &»/
s > 1 '^ sahibi süruri âgeşten J-tî ^ >jT
doldurmak manasınada gelir jU -
demiştir. Doğramak, aza uyuş­
Ona yavaşça selâm verdim.Ba1-
mak manalarında görülmüştür.
na o, göz ucile öf keli öfkeli bak-
dl. (Sâmâni)
(âgil) = Ağıl.
it)» l *0*1 O )j (â f) = Güneş § Misk ahusu.
fVy.
Git git ki ağıla eşekler geldi Hi I
(M e v lâ n â ) r* (âftâb ) Güneş : JM>" = ta-
bıâfdan çevrilmiştir § Güneşin
«JLC
(âğende) = Pamuk yuma­ ziyası demektir. Hakikatte ise
ğı § Bir nevi zehirli böcek. güneşin çöregidir.Güneşin ziya­
sı manasına mecazdır. Mehtap
bunun aksinedir.
(âjföa:) Yeni doğuran koyun-
larm ilk südü. Türkçede de ağız V ı kMy- tsjj f??.
denir. J» l w \ ı_. I

« J -»
u •I (■ jjj'j1 jl? < . f ıfj'jls * 4 )} / "
Y* '
(âgo ş) = Kucak, manası­
nadır ki kol, koltuk, göğüsden N a zm en Tercüm em iz

ibarettir. § Şarap.
jU j, O'.j* <_rf, ıi.y-
j 3>" ’J gjJ jİji.j ıfVL {fji v üî -ıs"
ıfjy*
Senin gök yüzüne benziyen se­ O ay, güzellik seması üzerinde
vim li meclisinde ay yüzlü sakin görünmeden keşki hayatım sona
naz ile şarabı kadehe dökmüş erseydi. (ismet)
( E n v e ri )
ylliT ı_A*J u ~ l} ^ j'
§ Gün, gündüz. oojtjo x*s. j* .»jöl

(A fta b Güneş onun yurdundan esefle


ayrılırken hayatına veda etti.
ez pesi köh âmeden) = ( Zuhuri)
(k.) Umduğuna kavuşmak ve
Son iki lügatteki reften yerine
birleşmek.
âmeden, büden, resîden, şüden
O-*»"* ‘X •L1i? kelimeleri de getirilir.
v~>, j ' (_r!'-*î

Keder ruhu, üzerinde ağır bir


y C (âftâb beg{1
dağ olunca umduğuna kavuştu. endpden) = Güneşi balçıkla
( Cami) sıvamak (k.) pek açık ve belli
bir şeyi gizlemeye çalışmak,
j Aİ 1 Jf j l s-tL» ' (a fta b de denir.

ez mağ’rib ber âmeden) =


ıS j y ' '
Güneş mağribden yükselmek,
(k.) kıyamet kopmak. Arşınla ay ışığı ölçer, balçıkla
güneyi sıvarsın. (Enveri)
j~>J•
■*' H ♦ ‘ j l ?••'5 J. • ' : Mümkün olmayan bir işe baş
vurur, pek' açık bir şeyi gizle­
meye çalışırsın

\ I.' s/ î f 1
*- <S)1 ö 'j
f - ^ r J. (âftâb berdlvar, ber*e- 3jlj 6 )1 ûf\ j f > 'C i f
ri dİ var, berseri köh, ber*
dİ var reften, berköh ref ten l j Uai

berlebibâm = Güneş duvarın Sevgili ile hamamda halvette


üzerinde, duvarın başı üzerinde, idim. O gül gibi yüzüne ka­
dağın başı üzerinde, güneş du­ mam çamuru bulaştı; bir daha
vara gitmek, dağa gitmek, gü­ bu yüzü kimse sever mi ? dedi;
neş damın kenarında (k.) hayat balçıkla güneş sıvanmaz, dedim
sona ermek. (Nizami)
Ferhengi Ziya 5
len başlık § Avcı kulübesi.(Ni-
jAjL> jfo zâm).
^ylİÜ
Aşkta sabır nezaman faide verir '• ı- îT
yani vermez. Güneş balçıkla v_j (âftâb gerdiş) =
sıvanamaz (Nizami) (k.) yer yüzü § daima güneş
gören yer § kaya keleri.
- * 7 * liT
^ « T1 (âftâb p e re s t)= Gü­ \JT
neşe tapan § ayçiçeği § ka­ V (âftâb gerdek) =
ya keleri (ar.) § nilüfer: Ayçiçeği § kaya keleri.
Bu üçüne âfitâb gerd
de derler.
(âftâb kerden) =
; • ı-*T (ko.) Bir şeyi kurutmak yahut
V (âft&b huverden) karıncalardan temizlemek için
= (k.) Güneş çarpmak, güneş güneşlendirmek (Nizâm).
geçmek. (Nizâm)
K •
7 (âftâb g ir ) = Şemsi­
^ (âftâb rûy) = Güneş ye § güneşli yer.
yüzlü, yüzü güneş gibi parlak • •
§ Güneşe karşı olan yer.
^ (âftâbı m ağribî) =
Jtı 4j L»J jly» j
(k.) kılıç.
w - » izi t ir
w*Lo f, j
sjüil Ijjl 4*"
Kanaat güneşliğine nail olduk­
ça sakın hümanın kanadı göl­
K ılıç onun belini süsleyince
gesine sığınmayı kabul etme.
( Şâ’ib) güneş utandığından bir tarafa
çekildi. (Tâlibj
Güneş isabet etmeyen yere
Saye rüy derler. ı ** * ®
s— " I (âftâb mehtab) =
(ko.) bir nevi ateş oyunu (N i­
^ ^ (âftâb siivâr) = (k.) zâm)
Sabahlan erken kalkan =
jij- (ba.).
,13
(âftâbe) = İbrik ki şimdi
ibrik dediğimiz lüleli su kabıdır.
^ (âftâb gerdan) = Aslı (•*>.'>' vT) dir. İçinde su ısı­
Güneşden korunmak için giyi­ tıldığı yahut dibi güneş gibi
değirmi olduğu için bu ismi ■■.f* \Si “ ^4^ jl
ıSJJ f i Ş j * j* jjj
almıştır. ° —f ‘ J * 1?

w -İ »f-U »' j>


Gecenin zülfünün anber saçma­
sı kimin saçının kokusundan,
gündüzün çehresinin parlaklığı
Geceki birleşme ümidimden
kimin yüzünün ışığındandır.
sabah ibriğile elimi yıkadım :
(S â ib)
birleşmeden ümidimi kesdim.
( S e lim )

(â ft â b ! şttden); =(*•)
Meydana çıkmak.
( â f t â b l ) = Yayi mastari
ile şemsiye demektir.
y iS ij lT f t ^7* (âftâbı yetim küş)
J )s , <İ.L- y «-*lj -r.j = Yetim öldüren güneş: ye­
timlerin faidelenmek maksadi-
Z ü lf, senin yüzünün önünde le sığındıkları kış güneşidir ki
gölgeliktir. Gül, senin zülfünün . zararlıdır -) = Kış
altında gölgede yetişmiştir. güneşi hasta eder (A.) koruma­
(V a h f i ) sına aldanarak kendisine sığı­
Yayi nisbetle güneşden mütees­ nılan büyük kimse
sir olmuş, rengi bozulmuş. *_ ll»T
§ Güneşde muhafaza edilmiş, \Sİ I ' f.M. l i j
güneşde olmuşdan kinayedir.
--- ^ lliî xj ‘ ji\Xb> ylT jl X Şeriat güneşi benim; demişsin.
,ı vV'j' -hJ c>V ı£>, Güneşsin amma zararı dokunan
jy\j
güneş (M en »5 r)
Yanağının sıcaklığından rengi = j\ jf .y; âftabi bive ğü-
değişmişse de elmaya benzeyen
dâz = Dul kadını eriten gü­
çenesinden henüz can kokusu
neş.
geliyor (T e tir )

*.■?■ ıfj*-
y>< (â f e t i d îv ) Tutarak
hastalığı (ar.) Sarce
7er, o yüzün tesirinden anber
kokulu oluyor. Güneşde olan
-/î (â f r â z e ) = Ateş şulesi
her gül suyunun kokusu hoş
olur. (H ic r i) 4" jt. jij j-U.
jlj/ l >} j L j
Parlak manasını da ifade eder. S jy
Hazreti İbrahim gibi putları
kırar; çünki sapan atan nem• (â fr ld u n ) =Feridün (ba.)
rudun ateşinin alevinden kor­
kusu yoktur {Sözen'i)
^ (a fe r in ) Tahsin ve sitayiş
-T yani beğenme ve öğme ifade
^ ^ (âfiringan) = Zerdüş­ eden bir kelimedir. Zıddı (nef-
tün telif ettiği 21 kısımdan iba­ rin) dir.
ret zend adlı kitaptan bir kı­ J>*" ı / İ J ” (
i**
** j’

sım j)> o'j&ı Cr.j^j ıAi


i
»
Seni öğmekten mamur bir gö­
^ (âfrnze) = Mum ve çırağ nül, başkalarının beğenmesine
fitili. ihtiyacı olmayan bir dil ver.
( N iz a m i)
aİ ,i7
(âfrü şe) = Afrüşe: Bal «
J”
>-<
£*i fj* i f*'*' O

j'.jiT i&i j-.
ile undan yapılan bir nevi un
ii'S
helvasıdır (ar.) (,/“ -> dır. Halis
hurma ve safi yağdan yapılır Padişaha tazim mcksadile ye­
(Okyanus). rimden kalkdığım zaman bü­
Muhtelif şekillerde pişen helva tün azamdan aferin sesi yük­
(Nizâm). seldi. (Kââni)
§ Aferlden=Yaratmaktan emir
• *I
(isfa, muh, vas.)
^ (âferid en ) = Yaratmak,
halketmek.
Ij illi <.>\
jlU*

LfUiİ O, toprağa yani insana can ve


iman veren pak ve münezzeh can
B ir katre sudan, güneşten daha
yaratıcıya tahsin. Ç A tta r )
parlak inciler yaratan sensin.
{N iz a m i) § Hayırlı dua, rahmet
A ferid e= yaradılmış, mahluk. s. li*-1» Cx.J^
Jİjy jiU j *}j,y *f
£>>-L'
*>ı>. 5 -^ t
Seni besleyip büyüten baba ile
doğuran anadan olsun.
Alçak dünya kuruldu kurulalı (S a d i)
böyle yanlış bir iş yapmadı ve ^.ST; - **• y
hiç bir mahlûka böyle cefa et­
medi ( Muhteşem )
Eğer sen hulusu kalb ile Allah Efsane (ba.).
Sadiye rahmet etsin dersen za~
rar etmezsin. (Sadi) \ C ‘ ~\
** (â f g â n e ) = Düşük: vak­
§ (<?>_* i_>) nm yani celâli se­ tinden evvel doğan yavru (ar.)
neyi tamamlamak için senenin V i- .
sonuna ilâve olunan beş günün
birincisi = Ehnüd. Pençei düz- x f vuûî y ji
dide (ba.).
Hâdiselere gebe olan karın; sen­
* *• t den korktuğundan karnındakini
(â f e r i niş) = Yaradılış ve düşürür. {M e t'â d Sa d)
bütün mahlûklar
ıfV/ y ^ ı*1
f i f y-, **** ^ (a fe n d ) = Dövüş, savaş
t/lbi maştan âfendiden.
Ey toprağı gözün sürmesi olan
zat / Bütün mahlukların gözü J • 3 t)-1' —
J
seninle aydındır. {Nvç&mi)
Onun kalbine bu öğüt tesir edip
*■ '# " ı j j * J 11'- c r - * - / *
kavga ve döğüşten vazgeçti.
Jv (L e b ib l)

Bütün mahlûklar senin başının (R e ş id i),fe n d .c^ âfend muhaf-


saçısıdır alçaklar gibi yoldan fefidir, jdtî ise hile mânasınadır,
saçı toplama. (Sena i) cenk ve husumet mânasına de­
Saçı = gelin başına serpilen ğildir. Buna göre in hile mâ­
para ve başka şeyler, gelin he­ nasına olması iktiza eder; diyor.
diyesi . 1
*
A\x& I
. • —' (a fe n d â k ) = Âjfendak
AtL i \ _ Masal, geçmiş­ (muh.) (ba.).
lerin tuhaf ve şaşılacak hikâ­
yeleri. baştan geçen şeyler § I# |
(a ^ a ) = Büyük ve muhterem:
Meşhur ve belli olmuş haberler. şimdi İranda her büyük ve iti­
*rYi J. f l ö*- f ' yjf barlı kfmsenin isminden evvel
o'LjT y w*» bazı defa sonra getirilen türkçe
£>jİl- I «jj-
bir kelimedir[*] (Nizâm).
Ben ki söz cihetile senin iyiliğine [ * ] lranlılar akademi, alctör kelimelerini
dair şöhretin gibi dillerde meş­ bizim gibi fransızcadan alıp yalnız kaflarını
hur olmuşum. (Seyfi Isferengî) kâf harfiyle yazmaktadırlar.
ıff (â k ) Ayıp, âr, eksiklik § Fe­ t A (âkeh, â
âkehc)
lâket, zarar. Gül suyu.
ö*j' y j - ıT'î
j jf) jlJutf
' (âgede) = Âgende (muh)
(ba.).
Benden sana bir zarar irişmedi.
Senden bana yüz defa felâket
r (â g e r) = at* (ar.) Kefel.
gelir. (Sâzeni)
(ba.).
(âgüs) = Taşçıların taş
S f yonttukları kalem.
(âgâh ) = Uyanık, duygulu,
bilgili
(âgeste) = Islanmış =
Ağeşte. kâfin esresile kuv­
t*Ui> vetli bağlanmış, düğümlenmiş,
Ölümün acısını duyunca yol mastarı Agisten olup mastarı
azığını hazırlamaya başladı. ve müştakları kullanılmamakta­
(N iz â m ı) dır.

• ' (â g â h id e n ) = Haber (âgese) =«= Asılı, yapışık.


almak, haber vermek, duymak,
'j j W* Jl*
duyurmak, ahlamak, w —Jn t jı* 1"J*
jüt ı ûjuî ^ıf'î = Haber al­
mak.
Hava ve hevesine uyanların eli
u-tf'î = Haber vermek.
senin eteğine asılı değildir.
'.Seninle münasebetleri yoktur.
ı r ‘ ( Sâzeni)
(âkep) — Avurd.
<ı>Vi ihtimal ki kuvvetli bağlanmış
mânasına âgiste muhaffefidir.

O, hasisliğinden dolayı maymun


gibi nohudu avurdunda saklar (âgfiş) — Aguş (muh.)
( H â tre v â n i) Agüş (ba.).

t ] (âkec) = Kanca. (âgeşte) =Â geste. (ba.)


Onun yüzü yıkanmamış işken-
( â g e f t ) =■ incinme, zarar. be gibi pislik dolu (Seyf)

Padişahın attan düşmesi üzeri­ § Mumbar dolması.


ne söylenmiştir:
Ijy. JU jT J,jl UU
(âgen d) = Agenden = d o l-
i j t r * •»/” ıff X durmak, tıkmaktan mâ?i.
Ijjl j l i ,>£ ,*/" U.İ. w-ljj
s & ij-'ji jc f
^ s .f
Şahım ! Yanağını incittiği için ı/lti
huysuz feleği terbiye e t; eğer
Kendi hâzineni cevherle doldur­
top yanlış oynadise ucu eğri
dun. Benim hâzinemin cevhe­
değnekle döv; kabahat atta
rini dağıttın. (Nizami)
ise onu bana bağışla. ('Unşur'i)
Astar arasına, döşeğe, yastığa
(â g e n ) = Doldurmak, tık­ doldurulan pamuk ve yün gibi
mak mânasına olan agenden şeyler. Agen (ba.).
ve ageniden den emir, (isfa.,
muh. vas.). ^ (agenden) = Doldurmak,
Jtit illi. y L X f t-ÜoJ
tıkamak.
oTt ^ ^ S&- / i
jj ı£\l
Eğer bir kimse sana lütfederse &\y' ji» •ilij
onun ayağının türabı ol. Eğer
karşı koyarsa iki gözüne toprak Keseye altın doldurmak, ne vak­
doldur. (S a d i)
te kadar sürecek. Kalbini ilim
U J* £ 3 J 3 f-S S S .
akçasiyle zenginleştir. (Ş a ir )

Ijjj*
(&gende) = Doldurulmuş,
Hepimiz vücut besleyen, boş
dolu: Yastık, mumbar, dolma
isteklerle beynimizi doldurup
gibi şeyler § Şişman § ahır,
ruhumuzu yıpratan insanlarız.
(Mirza Hüteyin) tavla.

(â g in ) = Dolduracak şey = cr‘* “ ' (âgende göş) = Ku­


/ / /
.uf'î t Jxf\ i <f'\ (ar). ^ Haşv lağı dolu (it.) sağır § Öğüt
dinlemiyen kimse.
’ (âgenc) = Dolmuş doldu­
rulmuş.
Ç-f'\*f*i3J İ J J <1—İl' I j j 03* Öğüt veren kimsenin öğütünü
dinlemez. (Sa'di)
7ft ÂGENİŞ

J-jJ" ıfj'j.' j. l>" i fi oW


f ,xf\ cr*~ e. ■) t O / - » jl tj
C-lU» l«jİJ
Feryat ile bağırıp çağırmadık­ Gözünün kederli gecelerimden
ça sağır adam söz işitmez. haberi yoktur.Evet, uyumuşların
( H id â y e t ) hasret çekerek uyumayanlardan
ne kaygusu olur. ( Yeğmâ)
(» g e n iş ) = Dolduruş
§ Yün, pamuk gibi doldurula­ «-TT (â g iş ) = Uzatılmış, asılı,
cak şeyler, âgen (ba.). yapışık Âgese. Masdan âgi-
şiden.
Agenden. jbj’. jj* Jj»- öV
• CJLiıfr j ılj# jt*.
t CJ.j
»t.te Ölüm ayağına sarılmadan evvel
Aşkın diyarında; gönlü yüzü­ kendi can azığını ondan al.
nün sevgisile dolu olarak ün ( R a d e k i)

alan banim. (Ş a k ir i B a h a ri)

/ *“£■ ^ (â g ln ) = Dolu, doldurul­


(a g ü ) = Baykuş. muş § şişman, tavlı.
^ jijıi

(â g ü r) = Kiremit, tuğla. İİJU


Muarrebi acur ve onun (muh.)
Çiçekten, bütün koruluk inci ile;
âcör dır.
menekşeden, bütün ırmak misk
kokusiyle doldu. (Katran)
U 'J (âgu ş) = Ağuş. § Aginıden den emir.
ısj^-j & ı» j> j£ t- y l j CJtjJ
■*-1V t f j ' j * * ' L?J^Î jCfr
û’.-d'E.'.r'
Bizim meclisimizde gül ve di­
D ivitin i misk ve anber/e dol­
ken vardır, kucak dolusu çayır
dur. Dünyayı yazınla anber ko­
Vardır. (C e la lû d d in i H & r i)
kulu et. ( Siraciiddin)
Masdar ve müştakları kaybol­
j f (âgu n ) = Baş aşağı, ters. muştur. (Nizâm)

(& geh) = Agâh (muh.). Türkçe al dediğimiz


renk § Doğum haftası içinde Öfkesinin şimşeği dağı kömür
kadınlara gelen tehlikeli has­ etti. ( S ira c )
talık (ar.) ,fiı- hummayı ni- : Yaktı.
fâs! §- Bir nevi pullu balık,
bal, dal da derler.
(â lâ le ) —Lâle. Aslı lâleiâldir.
Arapça mânalarından evlât ve
c -ij C r ji fi.j A j S. &
akraba § Serab: ılgım salgım ö y 1.
mânalarına fariside de kullanılır. U ijj (Jİ c~iS" ^

Jjp z j f |j jx. c-ii C/m


j* &
a
JT * o* y * w—y y i b
Bu ovada bir ekincicegizgördüm.
Gözlerinin kaniyle lâle ekiyordu.
Senin elini deryaya nisbet ede­
Durmadan ekiyor, ve ne yazık
yim dedim.Aklım, deryayı sera­
ki ekmek ve burada bırakmak
ba nisbet etmek, bilgi şivesine
gerek, diyordu. (Baba Tahir)
uymaz dedi. ( Hiiseyini Kâşifi)

J
(a lü â c il)—(£o.)(/:.)Güzel
(â lâ n e ) — Yuva = lâne.

ve tatlı yiyecekler. âlüâş-


gal (ko.) çörçöp. Buradaki âller
. ; * ı « j V i ,(â
. ,lâ v , â lâ v e ) == Alev*
zaiddir ve tekit için gelmiştir yalın.
(Nizâm). j-~T: Badem içi, fıstık jja .t.U. jrV A
gibi şeyler jVi ^
csjiî
Göğün kubbesi üzerinde güneş,
(â lâ ) = Al renk.
Hazreti Mürtezanm kandili şu­
lesinden alevlendiği için parlar.
tfjU f’V sX £\ Azeri
ıs-i’-c-1 j l-jU jjj
Bulutun gözü kızarıp gülün
yüzü ateş renkli olunca nar­ ^»ıı« u
çiçeği renkli şcrabı mavi ka­ Gözümden şu kadar kor yağdırı­
dehe dök. (Mansiiri Şirâzi) rım ki dünya baştan başa alev­
Alflden = bulaşmak, bulaşdır- lenir. Baba Tahir
maktan emir, â!ây (ba.). Alâve ocak, çelik çomak mana­
larına da gelir (Burhan)
s/T
(âlâs) = Kömür,
ıS ^ (â lâ y ) =-= Alüden = bulaş­
»r i j./ " u r --* " Jj-
C'-r- mak, bulaşdırmaktan emir.
« W —»î ^
• *|
c—1 «.jl** •_,!*! *S*
^ (âlğüne) = Kadın süslerin­
den allık § Serâb. Türkçesi pu­
Şarabla elini bulaştırma; çün­ sarık. Konuşmada serâb kul­
kü o, üzümün içinden damla lanılmaktadır.
damla akmış kandan ibarettir.
(%ahlr) .M r
(alfiften) = AşSften.
Müzarii alayed dir.
t^ jl < 3 -*-t-• -A r
JU. (alüfte) = Aşüfte. Düşkün
ve açık meşrepli mânalarına da
gelir.
Bakalım kılıcının kabzası ki­
min kanından bulaşacak. Bü­
yük bir kalabalık heves yaygısı *T
(alek) = (ar). denilen
üzerine boyunlarını uzatmışlar. bir nevi nebat ki ilâç için kul­
(YegmâJ
lanılır. § (A l) kelimesinin küçül­
tülmüşü.
(â lâ y iş ) = Bulaşış: Alüden
den hasılı mastar. Mecazen fisk
£ (âlfinc) == Alüçe (ba.)
ve fucurda da kullanılır.

*\X
rj-^ J—1 j lj T !t ıV*1 «'U.j (fiIeng)=Ç ukur, hendek,
J-LiJ
metres — jUjj*.
Her nekadar dışım temiz değil-
sede beis yok; çünkü soyum so-
pum temizdir ve Hazreti A linin ^ (âlü) = Erik. Ekseriya rengi
evlatları ndanım. (Nifû('i) kırmızı olmasından al kelime­
sinden alınmıştır §Alüd (muh.).
•t
J (âler, âleat) = Ager L’V
(ba.).
Bütün ehli beyt hiddetlendiler.
( M evlânâ)
T
(âlUgde) = Öfkeli. § Tuğla fırını.

ı/ijj jı j r
(â la b a ln ) =• Vişne.
Yuvasından ava atılan kızgın Konuşmada kısaltarak (âlbâlü)
arslan. fRüdtkl) derler.
^ ^ ' (âln çe)= K ü çü k sarıca erik, (âlu {(fird e ) = Caneriği
§ Güğüm eriği. t
j. i !< ^(â lv e n d ) = Hemedanın gar­
bındaki Elvend dağı.
Küçük erik büyük eriğe bakar,
renk alır.
d t jJ (â ln n e k ) = Evcik = gulü-
Türkçemizde üzüm üzüme baka
baka karanr dediğimiz atalar be (Nizâm)
sözü karşılığıdır.
ÎT (â le h ) = Alek (ba.).
. j r
(âlü d en ) — Bulaşmak, bu-
laşdırmak. ■vT
(âltth) = Tavşancil kuşu, kara
1/Vi ^mİ kuş (ar.) v Ut
jU 5 ı/ı<jjlT
,/UÜ
(a lih te n ) (ba.).
Ruhsuz adamları canlandırır.
Gamlıların gamını dağıtır. •) |
(Nifâmi) (â lız ) Hayvan ürküp çifte
Karışdırmak. ve tekme atmak ve huysuzluk
edip sıçramak mânasına gelen
ve den emir, ismi
(&mde.
mastar. İsmi faili alizende, mu-
d am an, â ln d e düm en ) =- zarii alized dir.
Eteği bulaşık (k.) suçlu. >jÇ~> j^. oy?
^Uu »ajîî Jr.L s jjdT uî Cr-y
Jji. jl f'U-JLİ
j/- Nefis doyunca dik başlığa baş­
Yarabbi / Bu kadar suçumla lar. Huysuz at gibi hertarafa
heraber sana yalvarıyorum be­ sıçrar, saldırır. (SirâcJ
ni meleklerin yanında utandır­
ma, duamı kabul et. ÇUrfî)
^ (â m â c) = Ok ve mermi ni­
şanesi (ar.) ok nişa­
nesi konulan yer. ok ni­
^ .Lt şanesi mânasına da gelir. Ke­
Kendi çirkin huyumdan çok limeyi inceleyenlerden bazılan
müteessirim. Suç kirile çok Amacı üzerine ok ve tüfek ni­
kirliyim (Şah TûhirJ şanesi konulan toprak yığın-
tısı mânasına yazmışlar (Gıyaş ij.iLÎ ıSj^y'
ve Mecmec). \j j/J JLJJU\$ijf >"
jJ jJÜ j lâ s

£UT >S. • Iji- 4,. J>" Gönülde hazır olan hazine şe­
nindir. insan oğlunu sen yük­
Kaza ve kaderden gelen her selttin ( Hasrev)
okun önünde padişaha fenalık ö^js. j>t <Sjs
istiyenin vücudu amaç olur. û ^ lt Jfy*. vV-*
(F a h r î) J*iL>
iyi- ^ wSİj»- .UŞ.LT
Büyüklüğün sebeplerini hazırla­
li cr^ T
madıkça yok yere büyüklerin
yerine oturulamaz. (Hâfıç)
Cihanda kendini garezden beri
tutan kimse hâdiseler okuna Amadeyi = hazırlık. (k.) istidat.
amaç olmaz. (T e s ir )

Tesirin şu şiirinden ok meydanı jU l v


(am ar, a m a r e )— Ka­
anlaşılır. rında su birikme illeti, (ar.) ü---1
«liŞ-LT j i j*s\j = son derece arayıp tarama
c__.1 iı'liiljJO jLi jfcr
(ar.) (Şemsüllüga) istiska,
jûtr
istiksadan bozmadır, diyor.
Tesir ! Zaman ok meydanında Amar kelimesinin ismi mastarile
birinciliği kazanan,bela okunun nehyi hazırından başka sığaları
amacıdır. (T e s ir ) (kipleri) kullanılmaz (Ni?âm).
§ Saban demiri.
^ J-ü, yi>J
«ı£>.Lı ji y f jLL* 3 j j ^L ,>£. jtf
fi,. S>3J
ü 'j y
B ir an yüzünü önüne eğ, aklı­
Senin okun her zaman nişan­
nı başına al. fşi bana bırak.
gâhın toprağını öyle dağıtır ki
Dolaşma, aramp tarama.
ekinci saban demiri ve kazma
(R ü d e k i)
ile kazmış sanırsın. (S â z e n î)
§ Hesab — muhasebeci.
Bir fersah mesafenin 1/24 ü

• | i (j-U l * « l » l âm âh ) = Vü­
^ (a m a d e n ) = Yapmak, ha­
cutta ağrılı, ağrısız peyda olan
zırlamak, hazırlanmak § Dol­
şiş ve kabarık.
durmak.

crUT o i- io
(â m â d e ) = Hazır. ıSj**
Senin düşmanının sevinci deli­
likten, semizliği şişmekten baş­ (am edşü d ) =>= Gelip git­
ka olmasın. (Fehrl) me.
^,1*] c—-i jb .JuiT
>y. j lM* . Jki Jlî.JL*T j \
• Jj-i
Düşmanın gurur macunundan
Gözün dizginini edep elile çek.
semirdi ise şaşacak ne var.
Çünkü gönülün azgınlığı gözün
Davulun semizliği şişkinliğin-
gelip gitmesindendir.
dendir. (Ş e r e f Ş e fra v e )
(K e m â l I s m û 'i l )
Amasın mastarı olan amasiden
insan ve hayvanın azasından
^ (a m e d e n ) — Gelmek.
biri şişip kabarmak manasına­
dır. .ul_j jL.' jUjita
jıVl jbU» C*-U jJa
S j}
JüU.
t/W Gönül aldatan nebatların hepsi
Senin damar ve sinirinde bu çiçeklerle süslendiler. Kendi gü-
kadar kibir ve gurur rüzgârı zelliğile gelen yalnız bizim dil-
esiyorken niçin şişmediğine şa­ berimizdir. (Hafız)
şıyorum. (Cami)
Amas kelimesi kerden/ Nümü- 6«XiA
(â m e d e ) = Gelmiş § Dü­
den, şüden masdarlarile terek­ şünülmeden söylenen güzel söz.
küp eder. = düşünmeden güzel söz
söyleyen kimse, hazır cevap.
(â m â y ) = Doldurmak, süs­
lemek , hazırlamak mânasına ksj-* oj'y
gelen Amuden den emir, (isfa. ' S jl> î jr ^

o ^
muh. vas.)
>T--
ıi.y
!/Uii Çok defa hususi , meclise girer
kâh hanende, kâh köçek olur­
Dört unsurun cevherini süsle­
du. Kâh zerafetle güzel bir söz
yen sensin (Nizâm'i) söyler, kâh cilve ve naz ile
Amilden (ba.). bh hokkabazlık ederdi.
(Hüsrev)

Amuhten (ba.). (â m irz g â r ) = Affedici.


j * * * <£>S- S fk's 4Ul
j\lâi
(âmflle) = Hindistanda ye­
tişen bir ağacın meyvasıdır,
Eğer günahım sayılmayacak ilâçlarda kullanılır. Muarrebi
kadar çok olmasa id i; yüce dir.
adın nasıl yûrltgayıcı olurdu.
{A lifâm i)
I (O l
<y (âmen, âmene)
* **V T
Kırılmış odun kümesi ve bir
^ (âmirzîden) — Affetmek, arkalık odun, hububat yığını
yar lıgam ak. Cr"J- * J- harmen, haramen =
büyük yığın; muhaffefidir.
l£Jüh-

Cenabı hak seni son nefesinde 3* (^ ‘^ (âm ü, âm ân,


yarlıgasın. (S a d i ) âm ü ye) — Buhârâ ile merv
arasında ve ceyhunun aktığı
• * T yer üzerinde bulunan kum sah-
L/* (amürğ) = Kadir ve kıy­ raşı. Ceyhun nehrine de denir.
met.
ı#J S*
j-J oW, !>j*k s-j
j**' 6^ îr* trJ» ■*-U'
^ 0-1 Amonun kumu, sert olmakla
Yalvarmaya alışmayan kimse­ beraber ayak altında atlasa
nin gönlü nazın kıymetini bil­ benziyor. (Râdeki)
mez. (E s e d i) ,L - iT o y * ’^ y r

.it ^C.j xJ j'


§ Az şey.

O asker ceyhundan geçince ha-


jî- Ju>> *iUjl yü huy balıktan aya kadar
ıSj**
yükseldi. (H & tifl)
Zulüm ve yeniden yeniye çıkan J jÇ j'- * - 1 ı s y l ö*
vakalar ve musibetler seli te­ s y <sy' ö 'r * o jr Cr

melimi y ık tı; ümidim serma­ ü'jai


yesinden pek az bir şey kaldı. Onun ayrılığından gözüm amü
(F a h rî) nehrine, vücudum o nehrin için­
de kana batmış kıla benzedi.
> —'
(K a tra n )
(amili) = İranın şimalinde bir öyTj i-jüji. 4>İJ jT
şehir. Vaktile Taberistanın mer­ b y *r- 3) J •z~ - * f vA

kezi idi. S'*


Ceyhundan daha hoş olan ne­ o^~y~' ö» j (i*-
C— o -5**
hir şüphesiz Seyhun nehridir.
l-Vj.
(Ş a ir )
Soysuza ilim ve fen öğretmek
Ahüyi amü (k.) türk güzeli.
yol kesicinin eline kılıç ver­
ıf J ö',/® 'z' mektir.
yT jjlj (muh.) Amühten.
*— c)l-ı
i >» (amfiden) == Süslemek,
tanzim etmek § İnci ve emsa­
O Jüri güzelinin dostluğu, kes­
lini ipliğe dizmek § Karışmak,
mesi beni daima elem içinde
karıştırmak § Doldurmak. Asıl
buradan oraya koşan, sıkıntı
manası süslemektir.
içinde bu taraftan o tarafa gi­
den yavrusu ölmüş ceylana ben­ » x
zetir. ( Küfran) (amfide) Süslenmiş, müzey­
yen.
Amu ceyhun nehri kenarında »^y> j.
bir köydür ki evvelce ona t#Uii
Amül derlerdi. Ceyhyn bu kö­ İn ci ile süslenmiş bir sorguç
yün kenanndan geçtiği için (N iz a m i)
önada amü, amüyeh amün § Dizilmiş § doldurulmuş.
derler. (Reşidi ve Naşiri).

*« * | JUÎ
(amut) Avcı kuşların yu­ Yer, kardan gümüşle doldurul­
vası, kuş yuvası. muş sahraya; felek, yıldızdan
inci ile dolu denize benzer
J j i j l C i La ( K â â n t)
, (amuhtegâni Karışmış karıştırılmış § İnci,
ezel) = (k.) Peygamberler,
mercan gibi şeylerin dizisi.
veliler.
* ’T
(âmuz) Amühten den emir,
|J*>’ ** (amuttan) = öğrenmek, ismi mastar (isfa. muh. vas)
öğretmek. amühten (ba.)

L'jl J
f >r. (âmfizgar) =» Muallim.

O kimse öğrenmekten utanır f J-î-l ^ jr,

ki bilgisizlik utancından duy- ■&' iîjl >> &


j^ jy î 4"
gusıı yoktur. (S a d i)
so ÂMUSNÎ

H e r kim âlim oldum ve türlü rışdırma mecazen çiftleşme —


türlü ferilerde iktidarım var amiğ. § amihten den emir,
derse zaman onu görülmemiş (isfa. muh. vas.)
bir oyunla m uallimin karşısına *> ı^-L- s,
Oturtur. (Firdevsi) j^î v'-r* o~l
Müteallim = öğrenici mana-
smada gelir. A b berâteş (ba.).

j i j tSij" V ^
->U ^ (â m lz g â r ) = Yaraşan,
>.>
Uygun.
Öğretici, zamanın değişikliğine
dair olan bütün bilgileri ondan
niçin öğrenmez ('Aziz) (â m îz e ) = Karışık, karış­
mış, mahlût.
• » r
(â m u sn î) = Ortak, kome V/.J *>*" </•*!
j i *jj>- *ı-tj «İL.*

. >x Jİi-
(âm un) = Amu (ba.).
tyi ve kötü münasebetsiz bir­
birine karışmış bir çok söz kı­
(&m e) = Divit, yazı hokkası rıntılarım toplamış. (S en â ’i )

Kır sakallı kimseye


Zjij iıi* pUr tsy* derler.
JjJ j y i S ' /* »L-
Ey diviti dünbelek, kalemi ney, JLiy * T jij-
talim levhası, tavla tahtası
olan kişi ( Hakimi farfari)
fğ'e/- dünyanın padişahı olsa
Amene (muh.) (ba.).
sakalına kır düşünce kederlenir.
- (D a k ik î)

(â m ili t en) = Karışmak, (kö.) = R iş i cevgendümi denir.


karıştırmak. (ar.) § Basit mukabili olan
ciOjr-i y. j' mürekkep

Keçiden testiye sağdığı süte 0JT (â m ije ) = Amize § şair (Bür-


su karıştırırdı. (Dehlevi) lıan)

£ i
^ (â m iz ) = İmtizaç etme, ka- (â n ılğ , â m lg e ) =
Hakikat, Âm iğl=hakikî §Âmiz,
amihte manasına da gelir. Mas- y ir vii* fi
darı amiğiden = âmihten.
iijjÇ «i-'jlf Evin temelinden damın kıyısına
kadar benim ; oradan süreyya
Doğruluk ile iğriliği karışdırma. yıldızına kadar senin
( V a h fî)
* (F ird e v s i)

fyi *)Lj jl »T
te ^ ■
1 f i U»^'V

Bize bir inayet göz ucile bak­


Bu uğursuz zamanenin zulmün­
san da bakmasan da hüküm şe­
den ah ve feryad; herkes mes­
nindir. (Sa'di)
rur, ben sıkıntı içinde.
(Râdeki) Kelimelerin sonuna cemi edatı
Mecazen çiftleşme. olarak geldiği gibi zaid de olur.
Merd=erkek. Merdan = erkek­
ö\y- jj»T 3f vj-î
ler. Sehergâh, sehergâhan =
Jj j l ıS S j) J -V Cr. &

jfjul seher vakti. İran ve Turan gi­


bi kelimelerde nisbet edatıdır.
Güzellere yakınlık çevresinde
çok dolaşma. Çünkü vücudu
zayıflatır, yüzü sarartır ^ (a n t)= V ö î = Antüra muhaffefi
*
( E te d i) olup o, sana demektir.
s u/U «ilT
* J <’ ti

^ ( â n ) = 0 : uzağı gösteren işaret ölünce sana ne o, kalır ne bu


ismi. Müfret gaib zamiri de
§ Tahsin.
olur § Cazibe.
i T
JüL (â n c) = Alıç denilen dağ ye­
O güzelin cemaline köle ol ki- mişi.
cazibelidir. (Hafız)
uT .
(a n c a ) =
n
Ora.
Şahsî zamirlerin evveline getiri­

lirse sahip manasını ifade eder:
Animen = benim sahib oldu­ = O şey ki manasına,
ğum şey, benimki. Ani o = onun insanlardan başkasına mahsus
sâhip olduğu şey, onunki. Aşa­ ismi mevsul.
ğıdaki misallerde görüleceği
i~ıt» tS J 'i *4 '\ JJ*. i
gibi bu manada ekseriya ez ü» ıf+ t u*».K
ile birjikte kullanılır. ıfJ-l
Ferhengi Ziya
Sahibi olduğun şeyi durma ba- g ;-i
ğışla ve y e; çünkü saklar ver­ s jf j'Cji *f (j'o ■u"
mezsen o senin değildir. (E sed i)
Sözü, tesirinden emin olduğun
Anki gibi insanlar için de kulla­
zaman söylemeye hazırlan.
nılır. (Sadî)
,Sj\i iy öV iy
(ândan) = Ora § ö y le § IjL^ İİL. j■' jajt
O zaman. •S
c—\ 3 . ıfjjT «tj Ben susuzluktan öldükten sonra
öjj-'î 3 iıj*-} ı/^y- toprağımın üstünde biten ota
iki gözden su vermekte ne
Şer ve hayırdan her iki cihete- fayda var. (Sj'di)
de yolun açıktır. İster buraya
meylet, isler oraya. (N a şir) JLa—

Önce düşün sonra söyle.


• * I. .*
(Sadi)
(âneste) == Topalak deni­
len kök. (ar.) .
^ (ân genden) Agenden
(ba.)
(â n e k ) = Oncağız: an = o
kelimesinin küçültülmüştür. Nü­
nün sükûniyle ^ .a n k i muhaffe- (â n e)= N isb et ve liyakat edatı­
fidir ->'/ = Âvâr (ba.). dır. Mâhâne=aylık. Pederâne=
babaca
&
(â n k i) = İnsanlara mahsus
ismi mevsuldür. . i - (ânlste, anice) =
a,ı t i j i f î>Vj ^y Güçlükle çözülen bağ. Donmuş
i — .ûljl \ ıj1 kan, koyulaşmış mürekkebe de
denir.
B ir çok kimse sana aşık olduk­
larını iddia ediyorlar', ben o
‘”2* (ânln) — Y ayık : içinde süt ya­
kimseye fedayım ki gönlü di­
hut yoğurt dövdükleri kap.
liyle birdir. (UmeU
c tfîj vİ-Uj fiy.-
6VL 3 f i - ) ^3 jS > -K r ~ -
\( 11 İ'J'
( an gâh ,
ângeh, ângehî) = O vakit Testi, kadeh, yayık; hasır, sü­
ondan sonra. pürge, çuval, palan. . (J a g g a n j
Rakibin hatırı için (Haşan) t
^ (â v ) = Su = ab. mahallenden koğdun; düşman
için dostları uzaklaştırdın.
■u'j.'iy S~
jl 4jL>j3 Xj Mecazen dağınık, perişan ma­
£<■» nasınadır ki yerinden ayrılmış
Toygar, karabatak gibi suya demektir.
nasıl dalabilir. (Lâtifi) ûljl .jiJU
«JL*T jljı i wÂ)j wT^

^ (â v â ) = Yüksek ses: avaz


Toplu zülfün dağıldığı için
(muh.)
yolunun toprağı misk ile doldu.
jijili ji/ j 4^c ıjs ö J-1| (H â k â n l)
,£ülj Jfljtj <*sj *hri '
jîlî § Hesap ve perakende hesap
defteri. Averçe de derler. -rf'j'J
Bülbül gönül okşayan sesinden
— âvSregir = -rf‘M = muhase­
gulgule salmış, kumru gönülde
beci § Zulüm, sitem.
yereden sesiyle zemzeme çekmiş.
(Kaâni) j*» »u gir *jCt
j'jT û-i *j/* *jijî wllr ht
. ı T*
( â v â { i ) = Eyvah: Hasret Padişahların tacının süsü, ci-
ve teessüf ifade eder. Muhaffefi hanıri padişahı Ebu Isak ki
âveh dir. § Nasip memleketlerden zulmü kaldır­
mıştır. (F a h rî)

e (ftv&r, â v â r e ) = § Nal delinirken dökülen demir


Kaybolmuş, adı sanı batmış ve kırpıntıları. Çünkü nal delinir­
yerinden yurdundan uzak düş­ ken kırpıntılar yerlerinden ayrılır
müş, şaşırmış kimse. ve dağılır § Yıkık, yıkıntı.
V1.»?- J1 <i\ ÛJT
y iLi.U- » iy y JU. &•) j j y
J*- (►*»•
.JU.Î y it j* jv» y .diıüî ısy“\f
alît
Cevapdan âciz kalınca hiddet
.Sen 6ır susun, ben senin top­
eder, kavga ararsın. Hiddeti bir
rağınım ; sen bir rüzgârsın, ben
tarafa bırak, söz söyle, çünkü
senin çöpünüm; ateşli tabiatına
şehir harap değildir.
karşı sabrım kalmamıştır. (N a tır )
( Hâkânl)
'j<>-*• *»*• ıtjfj' *£•*■'j
.ji/ ,fU * (â v a r e jje r d ) => İşsiz güç
süz adam.
ret bulmak, şayi olmak, yayıl­
(âvâriden) = Yemek, haz­ mak. Âvâzgir (ik.) meşhur.
metmek. m*

j! «T -.
* i (âvâze) = Yüksek ses =
(âvâz) = Yüksek ses. şöhret, ün.
C---i» j L j J ,y t } 3 t>.'
jJ j'j l {Srt/ ' J»/. c*—? | * 'j d.*''
VİU
Benim canımdaki bu ciğer ya­ Yersiz dava, kılıcın d ilin i uza­
kıcı dâğı, dağın içine koyar­ tır, vakitsiz öten kuşun sesinin
san taş ferit at eder. yükselmesi bir nefesden fazla de­
(S a d i) ğ ild ir: Yersiz dava kılıçla fasle­
§ Şöhret, ün. dilir, çünkü vakitsiz öten kuşun
r * f j\ 3>Cr.j> >*-*y f ' başını keserler. (Saib)
j ’j ’ öUî'J5 § Musikide bir kaç nağmedir ki
dVy'j*»
şeş âvaze derler : Selmek,
Eğer bu kapıdan ümidsiz dö­ şehnâz.maye, nevruz, gerdaniye,
nersem cihanda kötülükle ün geveşt § Bir kale ve birşehir adı.
alırım. ( Fahrigürgâni)
•j'ji [*] ıSj3
' *C"-ı T ■xs- «jlT
3 j * ’ ti - ' , ) 3
j. j i ' ;>•
J (âvâzkerden) == Ses­
JLi J— l jl
lenmek, ses çıkarmak, çağır­
^ 3 3J '
mak, davet etmek, âvâzdâden
de denir, Permudenin âvaze adlı bir ka­
lesi vardı ki o kaleden emin
j' r-Kt ıi.
ve memnundu. Babasının öldü­
rülmesinden kalbinde taşıdığı
Selim! ben onun meclisine tek­ kin ■tazelenince oradan âvâzeye
lifsiz gitmiyordum. Onun af­ gitti■ (Firdevsi)
sunlu gözünün sürmesi beni ça­ § Avazehuvan = hânende (N i­
ğırdı. (Selim ) zâm).
§ Âvaze geşten = Âvaz geş-
ten (ba.)
(âvâzgiriften) = T.^s
kısılmak, hirâşideniâvâz, nişes-
•* • \ * * I I
teni âvâz da derler. (âvâzenişesten) =
Şöhret geçip pitmek.
y »1 «1 ^ I
^ ^ (avazgeşten) = Şöh­ [ * ] P erm ü d e = S âve şahının oğlu.
j J»»* «Lil» V* İJ
ı>-r>r ->,jy J İ V S - f 3 » 1 » 3J ZJ~ ~ *3^
■* IJuArf S '3 3

Yüzünde tüy belirdi ve güzelli- B ir kimsenin kalbinde hazreti


ğının unu geç/i. Çini çatlaymca A liye muhabbet varsa şüphesiz
sesi kısılır, değeri azalır. iki cihanda mes'ut olur.
( R â d e k i)
(Sa'id Eşref)
Averı = şübhesiz bilgi sahibi
ı'\ y =müydâr = az çatlağı olan
kâse ve tabak. ttjA >y. f s-*"
IS13'>3 o -^ i
ıJ^- J*.'
(âveh) = Ah, yazık. Kıyamete şüphesiz inanan, kim­
|ll<‘ ^ 3 f j-? „ / j* seye kin tutmaz ve düşman ol­
•=—?’ Jj f jr * j 1 maz. (E b a Ş e k â r)
-S-*
(Â ver) çirkin ve iğrenç mana­
Senden kimin yanında ve ne­ sına da gelir.
rede feryat edeyim. Çünkü sen­
>* 3 ? * i 3 n 't
den ah ve vahim gönül gamın­
dan başka bir şey değildir.
Bu gün hüner, cahillik gibi çir­
(Şehid) ■
kin ve iğrençtir. C U n ta ri
• m

' (aver) = Averden = yetir­


(âverçe) = Perakende he­
mek mastarından emir (isfa.
sap defteri.
muh. vas.)
* ^ j" 3 j*" /*
ıf i l i ' j j î fl» 3 ı>.*J * v i3 ^ Jy 'j>
tTf *'»j ti?-* O-r*
den
Her kim eşek tabiatlı ve na­
Japon hakimleri, Rusun ileri ge­ mussuz ise onun ne sözüne, ne
lenleri, dava bayrağını kaldırıp defterine inanılır. (Lâtifi)
savaşa hazırlandılar. • ^^
(Hablülmttin) den
(a v e r d ) =- A v e r d e n » ge­
Dönmemek üzere verilen karar
tirmek den mazi.
§ Şüphesiz bilgi.
ûti t?■*•_* jU
>1^1 J-. İ ) 3 > A X '
9 ^ i Jit *13^
13~* » f •jV *jlf 11 y
Feleğin rüyada görmediği o ay,
Eğer feleğe bakacak olursa on­ yine g e ld i; hiç bir su ile sâri­
dan korktuğundan muhakkak miyen bir ateş getirdi.
parça parça olur. fEbâşuayib) ( M e v lâ n â )
ŞSavaş. Averdgâh=savaş yeri. Jjf! ji <4~\ *
A »îj w İ j jU ç
•*J F . 'j * f* i 3 J •■‘ ^ 3 **"
,/Uli Sen, peygamberden kulağına
Savaş yerine öyle gidip geldi ki irişen şeye bak ve yerine getir­
hayal ona nisbetle yarı yolda meğe çalış. (Etedi)
m**
kaldı. (Nizami)
*• * * 1
O ?-* (&Tşin) = Kekik.
* • 1
(âverden) = Getirmek,
(avkâ) = Dava vekili, avu­
jlJI* -4.V* tfjj
fiş. i$*j >*** by? kat (N zam),
Jla—
Yüz yüze gelmek müyesser olma­ <İJ» (avle) = Kabarcık = able.
yınca dostun kapısının topra­
|
ğına yüz sürmelidir, (Sadi)
(aven) ==• Aveng muhaffefidir.
• I Aveng ( ba.).
(âverde) = getirmiş, hikâ­ «■*.1 o i-
ye etmiş, getirilmiş manalarına- o/i » j f Jija jiz -
dır. Amede gibi güzel söz ve IU
şaka manasına da gelir, şukadar Söz ruhta yeretmek gerektir,
var ki amede düşünülmeden söy­ söz yürekte hevenk olmalı. Ya­
lenen güzel söz ve şaka, aver- ni yüreğe bağlanmalıdır
de ise düşünülerek söylenen ( A tâ )
güzel söz ve şakadır.
b i ' *V i»1?* «>* b jf.J T

» • I
^ (âverdîden) = Savaşta o>. (ba.).
düşmana saldırmak.
’ “I
* '.r (avend)
■= Elbise, yahut
(avrend) = Dicle nehri ü%.üm salkımlarını astıkları si­
§ Hile. cim § Delil ve bürhan
j j J ’j b ' f ^ l cf*Ç-
r*A •*'.»* 3f
» İ J J 1 « O 3 ' (âvreve, âvre) =
Su yolu.
Zâlizer, [*] pehlivana, delil is­

tersen kılıcıma bak, dedi.
^ (âverîden) = Getirmek ( F ir devt l )

= âverden. [*| j j J ' j (Rüstemin babası),


Kap kacak. Ah, bahanesiz nasıl giderim, eğer
tiu . j jt y j 'j ' U l»*
hatır sormaktan kalırsam nasıl
tir** t>.j J** i)*** a>J t" lj İ4* olur dedi. [*] (Mevlânâ)
JUf
Okur.maz ha ile, Sâve civarında
Feleğin çivit renkli kâsesinden bir köy § Tuğla ve kiremit
şafak kanı aktıkça onun kade­ ocağı § Ses çıkarıcı, haykıncı
hi bir an şarapsız kalmasın. § Ressam ve terzilerin levha
( Arr.îd) ve elbise kenarlanna yaptıkları
pervaz.
§ Şatranç oyunu § ilk. birinci.

(& v lc) -.= Aviz. (ba.)


•S *J (£ v e n d î) = Şarap kabı.
• -t

(fcvî|ıien) = Asmak, asıl­


(ftv e n g ) *=*Üzüm salkımla* mak ve sarılmak.
nnı astıkları sicim; çamaşır ser­
Ji J-.l ^ jr L tt
dikleri ipe de denir § Asılmış, îâ^.j îjr* jj1 ü'y*
sallandırılmış, sarkık şey. Lisa­ t/lti
nımızda hevenk deriz. Kendisinden meyve silkmek
j' */;*•■ it* jv* mümkün olmayan dala niçin
«il'jî —^Myfij tVj** VO-f" OJf asdmalı
j'Tlî
Z
ülekitaben
f
j i jı ı f f f L., ji j-m>j> .JiJj £ jL1
Jh’db
Durmadan «aşıkların gönlünün
sabrını tartıyorsun; çünkü seni İnci, kulak tozundaki inceliği
terazi gözü ğibi iki taraftan ve letafeti çalmağa kalkıştığın­
sarkık görüyorum. (Kaânl) dan onu,bir müddet suya daldır-
Asılı, sarkık manasına dilar, sonra astılar. ( Hucendl)
âvengân da denir. Sonundaki
Mecazen, kavga ve inat etınek.
an nisbet edatıdır.

* i _ *
JJ (â v îx ) Avihtcn = asmak,
(A v e n id e n ) = Ummamak asılmaktan emir, (isfa. muh.
§ Uyuklamak, § Dinlenmek. vas.).

>.iT jj
(&▼«) = AH. ^Uii
f i i iijf c [* ] Ba manaya arapçadır ve okunur Ka ile
t* r\jy • / aveh şeklindedir. Ferheukler farsça K u ­
Uy n t l a r (R eşidi).
Ey, saba rüzgârı! Sabahleyin hoş olacak! Sen küpe değil, göz-
kalk, Ley lanın zülfünün ucuna bebeğisin. Kulağımdan gözüme
asıl. (N iza m i) gel; çünkü oraya yakışırsın.
( K e m â l)
,*] i"-'
ıA-* >' >.jVj jjy •»!"
* X
T ( â v i j e ) *= Temiz, saf, halis.
Ona misk misin yoksa abir m i­ Cem’i o f;i}V aVijegândır.
sin? Çünkü senin gönlü cezbedici
kokundan sarhoşum, dedim.
(S a 'd i) ^ v |çen ^ â v İ 5 e =
Kavga, inat, Kekik = avşen.
I
l>_M VJ
-O"" jfi J«Tj «f"D jT û^-ii*J •/.jc*. i>l>" J-i W <sy-

Aslan ve kaplanla kim kavga Dinsiz ve akılsız, dünyayı ne


ederse muhakkak fakirlik okun­ yapacaksın. Ekmek; kimyon■ve
dan sakınmalıdır. kekiksiz hoş olmaz. (N a ş ir )

Ebu S a id E'bülhoyr J14U r .»

§ Avize gibi askılar ve küpe. ö)S‘.


vtî1,&~y.
Yarım miskal kekik yersen
v <~T. (â v iz g in ) = herkese mu­ vücudundan balgam g ’der.
sallat olan ve bir şey isteyen (Y u s u fi Tabib)

dilenci. Asıl mânası asılgan,


ilişkendir. (â h ) — Ağrılarda ve tasalı za­
manlarda kullanılan ve acıma
» J.
bildiren bir kelimedir ki dertli­
(â v iz e ) = Hernevi askı ve
lerin çıkardıklar: sesli nefesten
küpe
ibarettir.
lA1' 11 Jû1 c*-)- it J’ji
İS*~' ‘V J : •»! u r / j ^ O* J-j> !>)t >y. f i- 1 .'i
e' !? »Jr.y < *-V> y «JuU
^ »J_3 J> J*.f y
jr Dün gece^ bu ateşten yanıyor­
dum; âh, eğer bu gecem de dün
Ey güzclleğinin methiyle kula­
geceki gibi olursa.
ğım dolu, gczüm boş olan sevgili! ( H a tifi İf f e h c n ı)
Kulağımdan gczüme geçsen ne
>j>".ly ' o*-
[* ] Güzel kokulu, otlar ve çiçeklerden *î jt Jli*
i«tihsal olunan bir nevi güzel koku ı- v
Birkaç günceğiz sözü kısalttı. Âhıhte muhaffefi olması müna­
Bakkal nedametle ah etti. siptir.
(M e v lâ n â i
• M• m
m0'
o— j .L ı;
^t>ı (?\i j - ; j\ .t (â h ih te n ) = Çekip çıkar­
/•Li mak, hususiyle kılıç çekmek,
Bu gece ahım aya erişti, ay j\
çehreli sevgilime erişmezse y a ­
o\5 ^
zık. (Şair)
K ılıçların kınından - çıkmasın-
i»! dan, K af dağının kalbi yarıldı.
(â h â ) ■= Şaşıldığı zaman söy­ ( F ir dev ai)
lenen bir kelimedir (ko.) (Nizam). ,* *
o al
( âh d e rc i g e r
A* n e d a ş te n ) - Hiç parası ve
(â h â r ) — Kahvaltı dediğimiz
yeyinti ve kahvaltı yemek.Yiye- malı olmamak.
cek, vücudvj nasıl beslerse kâ­ »«V. y j' &ı
ğıda sürülen yumurta ve nişas­ A j3 öW. .
tadan yapılan çilâ ve beze sü-
Vüien kola, kâğıt ve bezi kuv­ B ir gönlüm vardı onu da sen
vetlendirdiğinden onlara da aldın. Canına yemin ederim ki
âhâr denilmiştir. § Bir nevi başka şeyim yoktur. (S e n ce r)

çelik.

(â h â z ir ie ) = Çekilmiş.
Boy, kılıç, kolan, üzunlama du­
.>r <«>r(4hrîi_
var gibi çekilmek tabirinin âhremen, âhermen, âhren,
söylenebileceği her şey mâna­ âhre, âhrimen, âhrime) =
sına ismi rnef’uldür. Mastarı Dev, şeytan.
kullanılmaz.
£■—»»T » j j 1 ** y
c-jiy
(â h e b e n y â b e ) = Es»ıemek
(Bürhan)=âsâ = kâje.Cihangirî *Tuncdan ve demirdendir, insan­
ve Reşidide âhenbaye, Ni­ dan doğmamıştır, o bir devdir»
zamda *u»T âhenyabe şeklinde­ dersin ( F ir d tv s î)

dir. Konuşmada Ehremen denilir.

(âhte)=*Âhazide.Âhazide(6a). (a h e s te ) = Yavaş.
•C_»T -C.-*î s i fi-jl J l- > l _ ı “ Ahmend, aldatmak suretiyle
^»- * 1 yiIH * \J*.
yalan söyliyeridir.Terkip itibarile
VIU
ah ve naie sahibi demektir.
Şarabı yavaş yavaş kupden ka­
dehe döktü. Güneş dağın sırtın­
dan yavaş yavaş yükseldi.
Sakın derd ve ah sahibi olma­
(Ş S ib )
yasın (N a tır )
Gizli manasına mecazdır : fiiân
a:#T s S ± .f i'- y -
âheste, firar kerd = filânca giz­ tfjjSCı /)
lice kaçtı.

Eğer aldatmak için yalan söy­


<^>Ia i
(A h ek ) = Alçı (ar.) cîbs, leseydi avucu yanardı. Eğer doğ­
cibsln, sârüc, kils ı ı 05—«- ru olsa idi zarar etmezdi.
Kireç manasına da ge­ (Etedi)

lir. Bununda arapçası cassdır.


Bununla beraber okyanusta cibs, (â h en ) = Demir; ahenger *=
cas ile tefsir edilmiştir. demirci (ar.) iU-.
JJ*“ J* Ct «iUÎ w—4, y? öjj .
>►j»I cJ/

E l ile kızgın kireci yoğurmak, Kederi kederden başka şeyle


Etnîrin önünde el pençe divan gidermek, demiri demirden baş­
durmaktan iyidir. (S a d i)
ka şeyle dövmek mümkün de­
ğildir. ifjâkâni)
(Aheni tefte) = kızgın demfr
nüshalarına göre mana de­ § Kılıç.
mircilik etmek yani meşak­ r_J-> J.-. ttV3*-
katli iş görmek demektir. Ki­ fi „•>.

recin özerine su saçıldığı za­ ı/Uii


man ondan • çıkan buhar ahe Ona fena sözler öğrettiler, para
benzediğinden kirece ahek — vadtdip kılıçla korkuttular.
küçük ah, denmiştir. fNifimlj
§ Zincir
- r
J" * A (â h m en d ) = Aldatmak için -‘■'■»VI j . u;*'

yalan söyliyen.
v i f & -afi İptida onun ayağına zincir
vurdular. (Hutm)
jlCi ji
jj—\£5UT Cj£{jj y NÜ* jJ
al#
âhihten = çekmek mastarından
Bahadırlar, senin intikam tuza­
ismi mastar, emir, (isfa. muh,
ğında av; tunç vücutlular senin
vas.).
kemendin halkasında esirdirler.
£İ*T £>U. fL»*» jVl y j (’lm âd)
it?If.*^ oV'J3
jr •.»•'t :T
‘ Jj û *’ (âh en cfift,
Senin cesur elinde can alıcı
âh en g â v ) = Sapan demiri.
k ılıç, deniz içindeki timsaha
benzer. (Kemâl)
* T (â h e n c e ) =
Çulhaların bezi
t m^r
buruşdurmamak için • iki tarafa
(âhencame) = Kuvvet­ koydukları demirli ağaç = -?-*=
lendirmek için sandıklara vu­ buruşuk giderici.
rulan demir çenber.

» ^“■ . fm0' " •*’ (â h e n c ld e n ) — Çekmek.


‘ J ij* ' <jU jo i i wj*-
tyT ç-. Ja jl ÖJ;-
^ ' (âhencan, âhendil,
âhenlncan, âhenln ciğer)= Herkese karşı iyi söylemeyi
(k.) Cefa çekici, canı pek, ta­ âdet et, çünkü bu âdet kinin
hammüllü. kökünü gönülden dışarı çeker,
yani giderir. ( Hâarev)
4>W- jl<j' C* '-*i r Xİ
I*j'J Jj >>.A (İJJ C— J3 § içmek § Atmak.
^jlıJLr
Beniın sırtım yükten halka ( â h e n ^ âyt
olduğu halde ben canı pek, öı/- â h e n re g ) = Demir çiğneyici,
/ece seni özleyerek bu kapıya demir damarlı (k.) gemi azıya
bakıyorum. (Cemalüddin) alan, başı sert, kuvvetli at.
öW o*
(]{C> ^ AtsL£4 i/i ^r*)f t *, • * T
(âhenrttba) = Miknatis :
tfUii
mıhladız.
.Sen /a# yüreklisin, ben cefa çe­
kiciyim; böyle yüreğe böyle can­
^ ">J~‘ y * (âh en i serd k ö f­
dan başkası yakışmaz. (Nişami)
te n ) = Soğuk demir dövmek
Cesurdan da kinaye olur. (k.) faydasız işle uğraşmak.
Aj O_* i/' § Taksim ve peşrev.
,yS iİjCj *1'*, oî
ı/Uiı Iİ*> jU
lfLıf\ il
Otur da kalbinden bu düğümü jır.
çöz, yani bu düşünceden vaz Zemant cefa sazına daima dü­
geç. Faydasız işle uğraşmamak­ zen veriyorsa da şimdi peşreve
lığın iyidir. (Nizami) pek tiz perdeden başlıyor.
( Kemâl)
1 * 9 j U. §Kast.
^ (âheneş sS-
han neglriften) = Demirini
eğe tutmamak demektir ki tabiatı
sert olmaktan kinayedir. ı/U“*

Jİ JAÎ >jrti j U j _ Göğe taş atan kimse kendi ba­


^ ■■j j jj* şını incitmeyi kurmuştur.
(Nizami)
Fakat onun tabiatı serttir.Onun Taksim ve peşrev bu mana­
hüner ve marifeti yüz katılığın­ dan alınmıştır. -Çünkü çalgıcı
dan başka bir şey değildir. taksim yaparken cçi âhengest»
(Câmi) denilir ki maksadı hangi makam­
dır demektir. § Havuz ve set
d <5>T kenarı.
(âheng) = Ses ve sazın
düzgünlüğü, uygunluğu ve çal­ is j
#5J,y <İL0 d&Mj C*—ilil—
*
gı düzeni, akort. Lisanımızda da V
tıpkı bu manalara kullanılır.
Açlıktan bir dereceye geldim ki
• !>!>»■ Jl’’ •«»•t ;•! benim için sofa kenarından
JjSuT ■>
perdeye kadar büyük bir mesafe
vardır. (Kemâl)
Gül, onun bakışından kendi
rengini; yüreği yanık bülbül de, § Köşk ve kemerlerin kavisli
ahengini kaybetmiş. (Vahid) ve tümsek yeri, çadır şeklindeki
bina çatısı.
4 * ur1 s
■J^uT o-»l' jl j - i j ,
JÜ. f *jur
liV*
Senin cevher yağdıran methinin Senin azametin feleğin üstüne
köşesi zühre ahenkli sazendenin çıkarsa kemere benzeyen gök
yanağı şem'asiyle her gece ay* yüzünün çatısı eğilir.
dınlansın. (Seyfl Uftrengî) (Rtfi'i Laniânî)
§ Tarz ve gidiş. sile gönülün istediği gibi yük­
sek sesle çekilemiyen ah.

iBC*-
(â h e n ln k iirs i) — De­
Ey muhabbetsiz canan! Sana ne mirci orsu.
fenalık ettim ki beni bu tarzda
meyus ettin. (H a k k ü k )
Jİ-1-. JLiojsj fla
' (a h e n in k e m e r ) = (k.)
j y f j j j* jJ v " Cam pek yiğit.
^-İA-*

Uzun ve karanlık gecenin geçi­ (ahu) = Ceylan.


şini benimle uyanık olan dertli f.& * İ3*'’ -Kr
bilir. (S a d i) X * tff. JJ
öî /
§ İnsan ve hayvan safı. iSS? J*- £
x*-f! f ^ ı jC Cjyj jr
_^£j ifuA J iJiS jjj. Sana büyük adamlara yakışır
bir öğüt vereyim. Eğer kabul
ffarb ettiğin zaman askerinin etmezsen tilkilik olun Ahu av­
safı yer yüzünü alt üst eder. lamaktan vazgeçmelisin; çünkü
(E z re k i) ahu avlamak köpekliktir,
( K em â l)
Ahenglden=(çekniek) den emir,
(isfa. muh. vas.)Bu münasebetle § ayıp ve kusur.
uzunluğuna yapılan bmayada
ahenk denir (ar.) ı/lt»
Ceylan öldürmek büyük ayıptır.
( N iz a m i)
^ (â h e n g â v ) = Ahen cüft
<ill» J_' j * f jy l» . £? ,*■*
(6a.). c.~M j' j. » 1/

•£ Z \ Misk doğuran o gördüğün hay­


(â g e n g e r ) = Demirci.
vanın adı ahu ise de kendisi
baştan ayağa hünerdir.
I |g]ıe n ^ { (] e ılj = Ahenk (H a k a n i j
kerden = Kasdetmek § Çek­ § Feryat ve haykırma.
mek.

(â h in im k e ş ) =— Gizli Feryat ile atian düştü ve öldü.


şeyin meydana çıkması korku- (F ird evıi)
§ Nefes darlığı. w**ç W1* ^
/i w«■»■*!jjiî ^ *1^
f j-f j*î *i" jfiir t£-
vV*
■?{ l/J**
j^Uiİ Sıçradığı zaman ahu gibi çevik,
Ahu avlayan av kepeğinin ih­ yürüdüğü zaman hardal gibi
tiyarlayınca nefesi daralır. serttir. (Şihâb)
(Nizami)
Istiâre tarikiyle sevgilinin gözüne
* * ' (akü g fiz e ş t) =* Ahu
ve sevgilinin kendisine denilir.
geçti (£.) fırsat elden kaçtı.
(6a.).
ö'-î* f ^»T ıi^ ût'j» j'f'J' <ixy? dj*
' £-*jf y\ jj*. t ' tfj. j l*. £j
3*~\ >İJrfu* O'J^ trl/
wtla»
Aslanlar, ceylân tutarlarsa da Mademki gençlik geçti, artık
sen gözünle çok aslanları av­ gençlerin işini yapma. Ey dal­
larsın, (Hidâyet) gın! Nafile meşekkat çekiyorsun;
fırsat elden kaçtı. (t»tir )
" * |

rusu.
(âhöbere) = Ceylan yav­
;r
J ,** (ahun) — Delik ve lâğım.
i* —* J* - j» - j r 'j * - **>■•
Aİ JJİ ^*î
/ •**>' tf *j* ir
taliki
Köpek tavşanla barışmış, ceylân
Haram tarafına bakma, haktan
yavrusu aslan sütü emmiş.
başka dinleme ki hırsız • senin
(Nişimi)
nakdine yol bulmasın.
(N â ttr )
(ahupay) = Altı köşeli,
‘nakışlı ev ve köşk ’* ’ 7
(âhnnbfir) = Delik açan
Jjij*
tflai / j» »: V’L' yeri kazan, lâğımcı. = ısy? »V

Ey altı köşeli, nakışlı, mübarek (o jç ± n ( j p ^ iâ h n ji


bina! Allah seni kusursuz ya­ ateşiııdem, ahnyi (İn ) —
ratmış. (Ebülferec) (k.) Gûıseş. Bere, ebru (6a).
§ (k.) Çabuk giden.
(§ h ü y i
(âkârî) Hardal. feaTerî, ahuyi serin) =» (A.)
Güneş. İkincisi yaldızlı süra­
s j f \ s i İ .il ($y*t y O if
hiden de kinaye olur.
w*t#

jb ^ S lo c ^ ' - h ü yi d0n b 5 ıe . Ey felek kalbi kırıklarlâ uğra­


şır durursun, senin aslanın
d â r ) = (k.) güzelin sihirli gözü daima zayıflara musallat olur.
(Ş a ib )

(â h ü yi d ön b a
4,1 a 1
le k e şid e )= a h ü yi dünbâledâr - - (â h y a n e ) = Hanin esresi ve
(6a.) sükunu ile beyin kemiği, (ar)
u- ^ •>K'ıf f*y- JVJ kıhıf. Başçanağı manasınadır
«İL‘‘* t£j*î İ>T •J-, Ü* diyenler de vardır.

_
O sihirbaz nergis beni kendine c' - (âhîfeten) =Çekm ek=ahih-
çekiyor‘ ben o sihirli gözün ten (ba.)
esiriyim. (' Abdülvis?)
J* |»*1

Şair, cinlerin ahu şekline girip £tjJ ı


A t1 »j« f
jiv .
•insanların, onların arkalarına
düşmelerine dair olan efsaneye Tuzağı attı, kuşu merhametsiz­
işaret etmiş. ce kesmek için bıçağı çekti.
C a fe r t Ferâ kâ n î
* Y
(âh ü yi s i f id ) = (/t.)
seçkin dilber. ^ (ây) = Ameden -=» gelmek
mastarından emir.

(â h ü y i s im in ) = (k.) ,>.1 C.lf J-jİ-


sâki § sevgili. » / V «i1»*T <=•-.>> > jj> ■'*'
rfUii

Dünyayi dolaşan yani tecrübeli


J ) d > \ (â h s _
ihtiyar, uey mürüvvet sahibi!
yİ gİrefkeo, âhüyi şlrgîr) geç. gel de dürüst gelv diye ne
= Sevgilinin gözü. hoş söyledi. (Mizaml)

Jij) fŞjM ( â h _ y i U x iS
(âvâ) Temenni ve istifham ifa­
riften) — Topal ceylan tutmak de eder.
(k.) insafsızlık etmek, zayıflat a ' JL: l/''i «‘jI*'»
musallat olmak. «Âhuyimande m it u o y
giriften» de denir. JUU
Ay a z

Toprağı bakışlarının tesiriyle Günahtan sakındığına şükre


alim yapanlar, yani değersiz dip dileğini yapması için A l
toprak gibi bir bilgisizi tevec­ laha yalvarıyor (Behramj
cühleriyle altın gibi kıymetlen-
direnler, ne olur bize de bir göz
uciyle baksalar (Hafız) ' (âyen) = Demir = Ahen.

jj-» l.'JjjlkL- j> j l - Ja\


g -A t* J W«— ^ ^ (âyene, âyine) =
ÜiU Ayna dediğimiz. Türkçesi göz-
Ey nazlı bakışında padişah ve gü, görgü: Ayna ilk önce ci­
dilencinin değeri olmayan ! B i­ lâlı demirden yapıldığından
zim gönlümüzün halinden hiç (ayen) e nisbetile ayna denilmiş­
haberin var mıdır? (H a fız ) tir.
\
d j f j o— s ı ■'Sjı.î
Jı »T < jlj' jl
(âyâz) = Gazneli Mahmudun
pek sevdiği bir bendesi ve mü­ Aşıklar sevgiliye karşı o kadar
şaviridir. Bilgisi, güzelliği, kah­ ah ettiler ki aynaya benzeyen
ramanlığı ile meşhurdur. Ondan yüzü buğulandı. (Şair)
sonra sultan Mes’ud devrinde
•U,J ^ ‘Cj. t
ordu kumandanı olarak bir ta­
jf’ymçl**'.
kım memleketler zaptetmiş, 449
tarihinde ölmüştür. âyâs ^
eyâs jk* eyâz da derler.Eyâs (ba.) Eşsiz hüsnüne karşı beraberlik
iddiası aynada görünen tasvi~
rinden başkasına yakışmaz.
(âyân) = Gelici = âyen- (S'adi)
de § Düşünmeden ve kolaylıkla * * *" W
hatıra gelen şey. Amede (ba.)
‘ (âylj, âyljek) = Kı­
vılcım.
jl < * < iıl .
5 5 r (a y işte, ay iş - ÖV"* tiSiJ ir*-1}
ne, âylfe) = Casus § Dal­ fHu-.jjjrji yiil jljjl»
j 'LU j M
kavuk.
Göğsüm furunundan ateş tufanı
belirmiş ve o gam ateşinin kı­
(ayeft) = insana gerekli vılcım ı göklere çıkmıştır.
olan şey, ümit. (Ebülmaâni)
t/ j
iİ j •j
r'->n (âyin) = Süs, donanma.
İ«.J( jf-* j~» h â v e r i, â y in e i g erd u n ) =
tf'iV (k.) Güneş.
Bütün şehir baştanbaşa süslen­
di, donandı. ( Firdevsi) j Oc I f AlX> I
<"1 i **
Adet, türe, mezhep. (â y in e i İsk en d er, â y in e i
r^j ıs k e n d e r î) = İskender zama­
nında Aristo tarafından icade-
Jfc- dilmiş bir ayna imiş ki şayet
Hepsinin kılıkları, gidişleri., düşmanlar iskenderiyeye sata­
soyları ve âdetleri birdir. şacak olurlarsa o ayna vasıta-
( Sena i) siyle pek uzaktan görülebilirmiş.

\J.' d ‘.\ S 'T'f'/ ) f * J t>J .S jS\> 4" *
0,‘ b t fjJ t iC - . > jt . ^ *î

ufjl*--* J&iU.
Kimse bu resim ve tertibi ve Ne her çehresini süsleyen dil~
Türeyi görmedi. Feridun bile berlıği, ne her ayna yapan is-
o kadar şan ve şerefiyle bunu kenderliği bilir. (b’â/if)
görmedi. (S a 'd ij § (k.) Güneş.
•' —' * —
”* ' • T
j-S’*”* (â y in p e r e s tl) = Gö­ efröz>
nül alçaklığıyla hizmet a y in e ftirü z) = Aynaya ve
f jf ( J-r*** çeliğe cilâveren, Cilâcı. [1]
c r^ 'j u-c^JV *■£* k
• i.
(â y in e i b a h t) = Nikâh
Hüsrevin dergâhında naz ile
günü damadın geline getirdiği
salınır ve ona gönül hoşluğile
ilk ayna (Nizâm) (ko.').
hizmetten zevk alırız.
( Firdevsi)
j x ili jS J s L 1j (â y in e
b e r e n g u ş te rl n işa n d en ) =
"*T“ ^ (a y in i c e m ş ld )—(Bar-
Yüzükte kaş evine ayna koymak.
bed)in icad etiiği32 makamdan
ikinci makam. Bârbed (ba.). *-*Jj jl kS

‘İImJ J- ^>-1 »A--> t


v 'j'j *
I AlXı I t •r- ,>• I i <o» 1
^ *•** v_ * ^ 7- - 7" Siyah zülfünün halkasından
yanağı mı görünüyor ? Yoksa
*& ) (â y î n e i âs.
(1 ) Aynama demirden yapı
ldı
ğ ı zamana
m an, â y in e i ç e rh , â y in e i aittir.
Ferhtngi Ziya
yüzüğe nyna mı kondurmuş­
tur? ( M irza Vârûb) ' (âylnedân) = Ayna kı­
lıfı.
\ 7
(â y ln e i ç i n i ) ••= Çinde j[S' jSâ3ja j
jTj ' j t sji—^ o**#
tunçtan yapılan hassalı bir nevi
ayna.
Gönüi alan dilbere karşı kal­
i X J l J1 i

x~, ,>1 jU* ^ bini göğsünden çıkar. Yusufun


•}jJ J**. ı£îX ^ huzurunda aynayı kılıfından
*ıulr çıkar. (S&ib)
a-x
Lak ve *yüz ve ağzın eğrilmesi„ i (âyine zidây) - Ayn
hastalığından müteessir olan
silici ve pasını açıcı, cilacı
kimse benim şu öğütümü ha­
ayine efru/. (ba.).
tırda tutsun: Karşısına çinî
ayna koyup bir müddet karan­
lık bir odada otunun.
O.T -
-- (âyin eişeş cihet)
( Yüsü/i Tabib) — (k.) Cenabı peygamberin
Vaktile Halepte yapılıp Irana kalbi § v ı«*ı eshabı kehf[l]
getirilen aynaya da ^ ==* § keşf ve müşahede sahipleri.
Ayinei halebi derler. «?j> = ayinei şeşsü dâ
denir.

(âyînedâr) = Ayna tu­


j jj) (âyînei gerdan)
tan (k.) berber § Padişahların
(k.) Güneş.
ve büyüklerin huzurunda ayna
■ tutmak vazifesini gören kimse­
ye de denir. ü (e b â ) = Ba gibi ile manasına
J&U >)—j (/ ^jr* mefulü maah edatıdır. Ba (ba.).
j b *İv_Tjl ^ * y ~ *i
yîUt *y, ı/j**
ti’Tü
Yüzünü halka çeviren kimse ken­
dinden gaflettedir. Her kim aıj- Çocuk, içi yani yenecek yeri
na tutuculardan ise kendt ayıbını ortasında olduğunu bilmediğin­
görmez. (Şaib) den onu kabağiyle ağzına koyar.
{K â in i)
Şair, haika değil, hakka teveccüh
[1 ] Zaiim bir padişahın korkulundan bir
eden kimse kendi aybını gö­ mağaraya gizlenerek kıyamete kadar uyuyan
rebilir, demek istiyor. yedi Vıiji.
Ü B A Ş , Ö BAŞE 99

§ Yemek. . ** *'
■Ad* \ (e b c e d i te c r ld
,/Uâİ n ü v iş te n )= (i.)N e fs e ait istek­
M'sk ‘kokusuyla terbiye edilmiş lerden vazgeçmek.
yemekler. (N iz a m i)

Bu mânâda hemzenin esresiyle ( Jv>-U I


de olur, başka kelimeye eklenin­
c e d r e v a n «â h te n , e b c e d
ce hemze düşer: Şi!rbâ=çorba.
s â h te n ) = (k.) ı njuı elifba
Zirbâ = kimyonlu yemek.
t ' > okumak, aldığı dersi bellemek,

<-\» (übâş, U bâşe) =


4, 'll—l İ>*J
Bayram yeri, düğün evi, pana­ O*ıli-
•â
yır gibi birbirlerine yabancı
insanlardan teşekkül eden top­ Mana mektebinde e lif bayı bel­
lantı yeri. Hemzeden sonra vav lememişler, fakat cahillik bil­
ziyade edildiği de vardır. gisinde biricik üstattırlar.
(Ş i/ â i)

j£ \
.. (e b c e d ) Arapça hece harfle­
rinden teşekkül eden sekiz ke­ (e b d â m ) ■= Cisim ki cev­
limenin birincisidir, ötekiler şun­ her mukabilidir. Yani uzunluk,
lardır: .V hevvez, Jf* hutt, û-*' enlilik, derinlikten ibaret olan
kelemen, >■>*- se'ffş, ker- ayındır.
eşet, şheez zazığ
3u harflerin her biri altlarında * I *1
^ J. (e b d â n ) — Kavm ve kabile
gösterilen rakamları bildirir
§ lâyık.
ki şunlardır:

*■* ^ *'
1 2 3 4 5 6 7 8 9 İO 20 30 40 (e b r) = Bulut (ar.) sehâb.
i ıT £ o C" -i J
5G 60 7û 80 90 100 200 300
O O £ J Ji £ r: .
.lÜU-
400 500 600 700 800 900 1000.
Su değilim ki her çörçöple im- .
doğum, ölüm, evleniş, bir mem­
tizaç edeyim; bulut değilim ki
leketi alış, bir binanın yapmışı
he.kcsç inci yağdırayım.
tarihleri hu harflerden yapılan
şiir yahut nesrin kelimeleri he­ (B)nin üstünüyle (ber) manasına
saplanarak çıkar, buna Jrv1-*- =* eski şairlerin şiirlerinde çok gö­
hesabı ceme! derler. rülür.
den boynuz boynuza gelmiş iki
(ebreş) = Alaca renk § Be­ ahuya benzerler. (Ş a ir )

nekli at
’ ı *| ■
^ (ebru endâhten) —
(ehreşi hüverşîd) Çalgıcının kaşını aşağı yukarı
= Güneş atı. (k.) gök ki güneş indirip kaldırmasına derler (ko.).
onun süvarisi yerindedir. Ebruzeden de denir (Nizâm).

J (ebrkâr) = Şaşkın, sersem. (ebru billend ker­


den) = Kaşı yükseltmek (&.)
görünmek ve işaret etmek.
(eberkâkiya) = Örüm­
cek ağı jlr iariankebut. JjjIİ- JUP
Rumçadır (Nizâm).

İşte natıka perdazlık mülkünde


(eberküh) = Isfahana ya­ şairlik bayramı vardır; çünkü
kın dağ sırtında bir kasabadır. bana manaların hilâli göründü.
Muarrebi olan •*i.rl=eberkühile
meşhurdur. Hilâl = yeni ay.

• ı
^ (ebrikîlhen.eb- (ebruzeden) = (k.) Razı
rım ilrde)= S ü n ger = e b rî (ar.) olmak § İşaret etmek.
isfenc.
^ J ij} J. ^J/,'

^(ebrencen, ebren-
cin )= B ilezik (ar.) j'j-sivâr. Ele Senin tabiatın yüz cevher hâ­
mahsus olana , ayağa zinesi bağışlamaya razı olur da
mahsus olana derler, kaşını çatmaz: sıkıntı gös­
şimdi maden veya şişe el bile ­ termez. iMevlânâ 'Aıifi
ziğine (elengü) diyorlar (Nizâm).
•| • *°|
(ebru ferah) = ( k.)
(ebru) =Kaş. Güleryüzlü, cömert =
Cu-b S - » —3 I
»i' y i y ö'jj'.''
_>—• »X 3y- s / S ’• ) !>j*

Ey çin ahusu yani güneş ! Se­ Elin açık değilse yani cömert
nin kaş ve gözlerin kin yüzün­ değilsen güîeryüzlü ol, bir
düğümü çözemessen bari kendin ji~* 3^ 4" tSjiJ
o--1 8„«.l c^ oL;'* j»' «il;»-j;
düğüm olma. (Şa'ib)

Senin kahrın doğanı uçtuğu giirı


* (eb ru k eh ) == Cinbiz. onun pençesinde feleğin ukabı
toy gibidir. (%ahiri Fâryâbi)
Ukabı felek = nesri tair
' (ebruyi peyveste) denilen yıldız. Hemzenin esre­
— Çatık kaş (k.) hoşnutsuzluk. siyle, yeni yetişmiş meyve.

tl • |

JJ 1 ( eb r«y i zalizer) = ^eberbam ) — Tabiat, se­


(k.) ysni ay, hilâl. Zalizer (ba.). ciye § Bir melek adı § İbrahim
peygamber (Burhan). İbrahim
jU.^Vl jjJ'j Sij.''
ti BU. manasına doğrusu (iprahaftı)
dır.
Hilâle bek, dağın tepesine gel­ o*■*
miş ' (Hâkani)
(e b r e h e ) = Ebabil: Bir ne­
vi kırlangıç (Bürhan) § Yemen
(ebre) = Elbise, başa giyi­ padişahlarından üç kişi.
len şeyler ve benzerlerinin yüz
tarafı. Mukabili âster—astardır. (e b rî) = Sünger (Mizam).
>
3 C.—1 a±~£.y^ *lc • * «i
T c.—£Li>jı 6^.1
(ebrlşttm) --= İpek, bük­
Jl-J »L t -C—
^J «İ!^*JLİİj *1» ,1*
S 3 *İİU‘ J ' J-İİÎ J
me ipek.Hemzenin esresi ve şı-
nın üstünü ile de görülmüştür.
Hemzenin kaldırıldığı da vardır.
Sevgilinin yanağını güzellik ve.
parlaklık örtmüştür; öyle örtü t/•>
J- a
ile ki yüzü miskten, astarı t/Uâî
ateştendir. Miskin uzun müddet
Bir ibrişim kuyruklu hatta inci
ateşle birlikte bulunmasına şa­
tırnaklı. Yürüyüşü ibrişim üze­
şılır. Miski hiç yakmıyan ateş
rinde giden inci gibi.
ise daha ziyade şaşmaya la- •
(N iza m i)
yıktır. (‘(Jnşurî)
Muarrebi r~i/.\ ibrisemdır § (k.)
saz teli.
ıSV. j J-\ ö^-ij'c j —
(ubre) T oy denilen kuş =
hobre.
Gül yanaklılar şahın huzu­
• il
runda ayakla saz ve •rey çalı­ (ebfil) =
Kolğan dikeni de­
yorlardı. (Firdevsi) nilen nebat, (ar.) Tarşuş. Banın
- esresiyle küçük kakule «f=
(ebista) - Naşiri de dâhil
olduğu halde farsça lügatlerde f'-!.' c k U j t *‘ •
mecusi dininin mucidi zer- (ebleki eyyam, eblehi ci-
düşte ait zend adlı kitabın şerh hantâz, ebleki cfcr^ı)= Gece
ve tefsiri olarak gösterilmiş; ve gündüz itibariyle dünya ve
yalnız Haşiri zendesta madde­ zamandan kinayedir. Eblek (ba.).
sinde (tahkik budur ki “ esta, «<» *
ebista» hoşenge nazil olan kita­
bın ismidir. Zerdüşt onu zend (eblek ) = tki renkli, alaca
namile şerh etmiş ve daha zi­ hususiyle siyahlı ve beyazlı
yade izah ile pazend namını ver­ olan kısmı ki ekseriya atlar
miştir) diyor. Müsteşriklerin da kullanılır, (ar.) eblek
eserlerinden örnek alanlar abis-
ta, avista, şekiinde yazarak ba­ * dJJjt İJ ^ çci.î
zı lügat sahiplerinin beyanı
veçhile zend' ebistanm şerhi Senin devrinde iki renkliliğin
olmayıp zendebista mecmuu bir ayıp olduğunu bilse çinsabah
kitap ismidir • zend = büyük karanlığını alaca yapmaz.
( Seyji it/eren gi)
ebista = kelâm manasınadır
diyorlar. Banın esresi ve lamın cezmiyle
Elifin meddi ile de bu manayadır. kıvılcım.
^|ji u>* ’ .-j
f’lyk te-.î j i*î
(ebluc) — Nebat şfekeri
âblüe (muh.) âblüe (ba.) mu-
Madem ki burada kuranın ma­ arrebi cj’îi ublücdur.
nasını bilmiyorum. Oraya gi­ t
dip ahistaoı okuyayım.
(Hütre t») ' (eblttk) = İki yüzlü, müna­
fık § Nebat şekeri.
Âbista (ba.).
•.-t | . • r*]
(ebişten) = Gizlemek =- • (e b n a b u n ) = Kale
abisten. j'i* ff.J

Hindistandan bin kale zabtettin.


(ebkâr) = Ekin = kışt. (Ş a ir )
( e b l ) = (B l) dir ki edatı nefidir.
• 0l~*
jy r i û f / 'i t-r? *
*.'

j) 3 j )*■ '- - v ^
jiu.
, (epşek) = Çiğ, *= şebnem.
Kabahatsiz kimseye zulüm ve
cefa edersen şüphesiz, zaman
sana cefa eder. f 'A (f a r ) (epyon) = Afyon (ar.)
ı
ciU^iı,jd = haşhaş üsaresi.

(eby&ri) = Çok nazik bir


kumaş ve bir cins güvercin.

İİju
(ebîdad) = Zulüm = bıdad. (ecel giya) Bıldırcın otu.
Biş(6a.).
(eb lz) = Kıvılcım. %

^ (Ocmâc) = Uçmak — cen­


(e b îv ) ==■ Mavi, su rengi. net.
-t'ü £.,»• I • ' j -
jr O û 1-** j 'j — ■ » i t JİJ

ı*jj’ (ecmnd) ==■ Kereviz.


Günün bayrağı mavi boşluktan •^
" I
görününce, akşam askeri feleğin *-r^ ' (echere) = Pıtrak dikeni.
perdeleri arkasına gittiler.
(A z tr i)
^ (eh) = Aferin = ah.

(eperhtde) = Açık, belli.


*I ’\
Karşılığı (perkide) C- C “ Pehpeh, ne güzel
manasına beğenme ve şaşma
yerinde kullanılırlar.) t-t denir.
J î/
-'fI (epllrnak) — Delikanlı. Pehpeh bunun muharrefidir
§ Vah vah, yazık manasına te­
essüf de ifade eder § Hemzenin
(eprendah) «=■ Sahtiyan.
ötresile bir şeyden haz ve telez-
£U>;ı eplrendahda bu mana*
züz edildiği zaman söylenir.
yadır.
c'O o/" tf1 «r1 t*
ii'İK £ İT
-£•*-*» (epervlz) = Perviz. VV
Ey ahmak ve şaşı ! Fena meta-
ın revaç bulmak için oh oh se­ ^ (e s t e r i d a n iş ) = (k.)
sini yükselttin. (Mevlûnâ) Utarit ve müşteri yıldızı

* ' ' \ J-»U uıs i» J »-^ ı K '


(e h b u n ) == Yılan başı de­ ı^ ı ji j ^
JlSU.
nilen nebat.
e * Bana utarit yahut müşteriden
ne fayda ; beri karanlıktayım,
(e h te r ) — Yıldız.
o parlaklık içinde. Yani ilim
ü.J1X & ‘J-ijt*. j><S'
UJvi-l Aİr- Ju\, fjym jl 4T ışığı beni zaruret karanlınğm-
\ İ^ dan kurtarmadı.
(Hâkâni)
Bugün bir ay yüzlüye: Sen
o musun ki bütün yıldızların pa­ ♦ * «•
rıldaması . senin yüzündendir, ^ (e h te r i sühhte) ==(£.)
dedim. (Şibani) Kötü tâlih.
Sancak.
. >* ]
J (e h te r ş ü m ttrd e n )=
Yıldız saymak, (k.) Uykusuz
Onun sancağı ne tarafa döndü kalmak.
ise zafer koştu ve devlet kapı­ Ji~j iSi- Jİ*; ^ - 1
sını açtı. (Hütrev) ! j;i.ı jj- . ır

§ Tâlih. y î'ff
( i *:f X Gece yatağa yaklaşmaz, bütün
gece sabaha kadar uyumazdı.
(Gürgâni)
Tâlihi dönük fena düşüncelinin
b p f t}*)\ o'-C-! ıy
kara kalbi onun kinine yakla­ w -ı *sr
şırsa kor gibi yanar. iâtsU.
(K atran )
4 Feleğin durumlarını benim gö­
c A îJ ^ ( j l r - 'j '» - ! t zümden sor, çünkü gece sabaha
\ kadar uyanığım. (H fifız)
(e h te rş m a s , eh terşü m a r,
/• ✓
e h te r b ln ) — (k.) Müneccim :
yıldıza bakıp hükümler çıkaran, j X * j i >-1 fe ş a n d e n ) =
(ehter şumar) Aşk yahut elem­ Yıldız saçmak (/t.) Ağlamak.
den geceleri uyuyamayan kim­
fjV* ^ ^9*î—t" <^~~İ
seden de kinaye olur (ehter ^I.İ3J\»-1 ej* fc)Ulx
ieşanden) (ba.) Oiljufc
Bütün gece seher vaktine kadar o—^ ^ ö
uyumam. Kirpiğimden eteğime
il tSj!i
yıldız saçarım yani gözyaşı
ı^.J »* Ç_'
dökerim. ( Hidâyet) ıi j j -

Dosttan tamaı kesmek lâzım


jl J\>r\ , , . * gelince düşmandan ne ümit
Z. , (ehteri g a v ıy a n ) = kalır. Dosluk hakkını o kadar
Feridun şahın bayrağı = De- bırakmışlar ki sahtekâr zama­
refşi gavıyan (ba.). neye hâk’lü. (Süzeni)
» *

(ehterl) = Müneccim: Yıl­ ^ (e h t e ) = Âhte. (ba.)


dızlardan bir takım hükümler
çıkaran, fala bakan.
(e h c e s te ) = Kapı eşiği.
ıfjv»*t
^ öî «ili»-
jultı l

Müneccimin yüz defa yalanını


Kapma bağlı olan köpek mes­
görsen de bir iki defa doğru
uttur. Çünkü yastığı senin
çıkarsa alıyor yani inanıyorsun.
kapının eşiğidir. (Latifi)
( M e vlâ n â )
/ A
•I
• *^ "* t
(e h d e r) = Erkek kardeşin
(ehterl kerden) =
çocuğu = Efder.
Göğe çıkmak.

■'J' ıSJ>*J J’ı/'j tfcjJ*" ^ (e h ç e ) = Akça. Altın ve gü­


müş para (Nizâm).
Muhterem resulün göğe çıktığı j** y i j o —j «aaLA
lSs * * * »-' +$.3> jf. —“‘.J
gece cebrail (aleyhisselâm) arş­
tan kılavuzluk etti.
(H&tifi) Güneş kürei arzdan kurtulun­
ca her pencereye halis altın
* t i fi t
akça döktü. (Hâkâni)
c ' 4 C-^ (ebtiiff, eh tiifü)
. >
== Hâk’tü dediğimizdir ki (eh)
1 I
balgamı çıkarmak, (tüfü) ağız­ (ührüş) =Feryad, şamata
dan dışarıya atmak sesidir. Ke­
J J’S’T
limenin mecmuu balgam mana­ O 'İ J " '' ) & f j
sına da gelir. iS j* ? } 1*
Bu gün dün geceden daha hoş Methi nüshasını oku da kendine
vakit geçirir ve zevk ederim. ü fle, ondan sonra ateş korunun
Salınır, el çırpar, bağırır çağı- içine gir. (Fahrb
rırım. ( M inâçihri) t i C jf, c - 1 6 1 o -j> J.-

ö’>
(® b riy a n ) =■ Kumaş =
Ahriyan. Gnun kalbi kömür, padişahın
kini ateş gibidir. Kömürle ateş­
r <J ojr
ten kordan başka ne çıkar.
jır (Kadran)

Bana mademki seçkin bahşiş­


ler veriyorsun; sana seçme me- (e h g ü l) = Buğday ve arpa
tâdan başka ne vereyim. kılçığı.
( Kemâlf
. f - f
** ^ (e h ıü m e ) Boza = Âhsüme ^ (e h k e r d e n )= K a y etmek
(ba.) (ko.) (Nizâm).

<■* - ( e h ı i , e h s ik e t) (eh k etn ) == Kalbur ve def


==,,-iT ; ^X_iT ahsi, ahsiket.(ia.). gibi şeylerin kasnağı. Şimdi
(randa (kem) derler. (Nizâm).
t-S (eh ?) = Değer, kıymet. ==
Âheş.
(efegu jen e) = Düğme.
jti-l s*jf -LUf J-Jji

a i
Güneş daima kendi parlaklığını
gösterir. Cevher daima kıymeti­ Feleğin parlak incisi olan güneş
ni artırır. (U n tu rl) onun külahına düğme olsun.
( F tr ıd J

(eh şic, e h h fig ) a / ji


(eh k n k ) f=» Ham zerdali.
=■■ Ahşic, Ahşig. (ba.).

(e h g e r ) = Ateş koru, ya­ J (e h le k e n d n ) = . Çocuk


nıp kızarmış kömür (ar.) çıngırağı, çakşağı.
r* j .) i 1* * j j - JL-t i t i .*3 j l |î]i
A -' i*, trl
ıfS*
Çocuklar çıngıraktan nasıl se­ ti.
vinirlerse, zcfer senin bayra­ jjfj* o* y
mından öule sevinir.
(F e h rİ) Hadden artık edepsizlik etmi­
. > . şim. Sen beni tedipten affet.
( S elim i Tahrâni)
(eh lü r) = Delice harıb de­
dikleri dikenli hanb.
(edrâm) = Saraç iğnesi

f (ehm) = Kızgınlıktan yahut


kederden insanın yüzünde ve (ederfen) = Tuzlu balgaı.
alnında peyda olan buruşma ve denilen cild hastalığı = Dâd.
kırışma. (ar.) b? küba
* ?
* ı ı l " îl
^ (Uhnuh) = Hemzenin öt-
^ (edrek) = Taze zencefil.
resi ve üstünüyle hazreti İdrisin
İbranice isimleridir. Arabîsi ıljSı (idrek) = Güğüm eriği.
0.>jı\ = jdris, rumcası u— —
hürmüş, farsçası = ürmüzd
(edrem) = Teğelti = Adrem
dür (Nâsıri).
(ba.) erdem keş — te­
ğelti iğnesi.
Y ( « h i ) = Beğenmeğe değer
her şey. Ahırındaki ya.nisbet
^ (edreng) = Sıkıntı ve mu­
edatıdır. ŞHamiyetli kimse (Bür­
sibet = Adrenk
han).

ılU (idrls hane) =» ( k .)


(edak) = Ada (ar.) cezire.
Cennet.

* * *r
(edeb âmuz) = Edep
's (edğer) = H ava işleyecek yer
öğretici : öğretmen, eğitmen
= Badğer.
§ Talebe, hizmetçi.

ilil
»J İjt •—^1 (edeb âvâze) = Yük­ (edük) =• Dişi aleti (Bürhan).
sek şöhretli, ünlü. *l
(edmen) = Hâlis misk.
*. - •r'"* - 1
'T*5 (edeb kerden) = Te­
r - Oİ
dip etmek. J (edus) = Bir hastalık sebebiyle
gözü kararan ve dumanla­ c* y*, kt
nan kimse. Tavuk karası de­
nilen gözhastahğına tutulan
kimseye de denilir ki bir adı da Hayat bardağından eğçr bir ne­
şebkor dur. fes sevinç şarabı içersen keder
0
arısının kuyruğundan yüz iğne­
ye hazır ol. (Şebabı gezdi)
(edvl) = Enir denilen kök.
Sarı sabır diyenler de vardır. § Bıçkı.
j *. r*J . +. â ' *>

jl»
(edviyei germ) =
(k.) Biber, tarçın, karanfil gibi Ben, dahhakin, belini bıçkı ile
baharat = Dik efzâr ( ba.). biçen cemşitten şan ve şev­
ketçe daha iyi dtğil miydim ?
( Fird evsi)
(edhica)
= İnsana iliştiği
zaman güçlükle ayrılan pıtrak "\ ı
dikeni. (erabe) == Araba.

j j o l i j l o I (e t j y an> edyun) = (erran) =Azerbaycanda ge­


Semiz ve yörük, dört ayaklı niş bir vilâyet ki Beylekan, Gen­
hayvan. (Çârpâyı derende) ya­ ce, Berda bunun şehirlerinden-
zan lûgatlara göre dört ayaklı dir.
yırtıcı hayvan demektir.
(e rb a b ) = Arapça sahip
•V * (edîd) = Metbuc yani kendi­ ve malik manasına gelen sa­
sine tebaiyet edilen kimse. hibin cemi ise de iranlılar ulu
(Şüüri, Nimet) ve reis yerinde kullanırlar.
J-J"" vLj\ j f.h4
y V*' j .
\T (edim) = Yüz. hafifleşdirerek
f.3 dim de denir J ûl. s.

Ne bir kimsenin yoksulu ne


^ (er) = (Eger) den kısaltılmış şart
kimsenin ulusuyuz. Kimsenin
edatıdır
malında gözümüz yoktur. Bir
ıSjT jl; y'y f jT jU j* parça ciğer ve göz yaşımız var.
Hiç bir kimsenin ekmeğini ye­
Sen nazlanırsan ben yalvarırım. miyor, suyunu içmiyoruz.
( Ş a ir ) (Abdullah Tûhir)
^ (erbu) = Armut. . Erbudar ^ (ertlşdâr) = Asker sınıfı t
armut ağacı. § Kapçak hududunda bûyûk
bir nehir.

** L I
^ (erbeyan) Su çekirgesi d e­ * |
niz tekesi (ar.) : Istakoz (ere) = Kıymet, değer.
cinsinden karadis = öV.jj röbi-
yan.
jV ^ çj' * *.
» -
Gönlümü beyenmedinse bana ge­
(irtecek) == Şimşek.
ri gönder; yanında canın kıymeti
jV; 3*—û’.jj yoksa vücuda iâde et.
<J.JJ * 4 J1 J-0 " > ı-V,/.' ( Şemsüddin)
lS3^ J )'

Bahar padişahının askerinde


jilat
rüzgâr at, şafak eğer, bulut fil,
gökgürültüsü davul, şimşek Kendi değerini bilmezsen uazık.
yaldızlı davul turüsı yerindedir. ( A((ar )
( Urm üzdi)
• ^ J it I tJjlji- J it O İja
1*.âj
^ (erteng) = Mâni adlı meş­
hur nakkaşın resim defteri. Onun gönül aydınlatıcı yüzüne
§ Mâninin nakş evi. karşı yıldız gözden düştü.
2>"
^■ LH/ 0 *1 ^ ST
Onun kıymetli aşkına karşı akıl
tJ&j\ .o'Uj JİJ y l horlanmayı kabul etti.
lİj Xİ ' Yeğmâ)

Zaman, yerden bitip büyüyen § Koparmak.


şeyleri nakş edenin sanatının
f 3/ ' £ Jİ £*-J S t ’ j *S)j\i3
güzelliğini görünce ertengin re­ J jy
sim defterini suya attıchiçe saydı
( Fahri)
Çirkin karganın iki kanadını
kopardım. (Sâzeni)
c r ^ J 1 e r1’ “ j 3sr ı
it-jlö f.rij' jl § Kuğu denilen yaban kazı ki
tüyünden yastık yaparlar §Ker-
£ğer Mâni dirilse onun tuğra­ gedan.
sının nakşını görünce kendi er-
£-)' J A !>’ Kİ. ı l V
teng adlı nakşevinin utancından £✓** j j -* ti-1 S" I S ~ d-
tekrar Ölür. ( Seyfi Isferengi) IV
F il ve kergedan dolu bir cihan
gıdasız iken, çayır ve otlak tı- ’ (erceng,erçeng)
lısımsız nerede taze kalırdı. = Erteng (ba.).
(M evlânâ)

•J (ercene) = Ercen § Şîra-


} (ereasb) = Turan padi­ zm cenubunda bir çöl § Musi­
şahlarından olup Efrâsyâbın kide bir makam.
torunudur. j j ruyin diz de­
nilen kalede otururdu. Küştasb *e*\\
şahın yirmiden fazla oğlu ile * (erçi) = Her nekadar ma­
babası Liihrasbı öldürüp kızları nasına eğerçi (muh).
bihaferinle hümayı habsetmişti. w-*.ül» AS
+S*
Küştasbm oğlu Isfendiyar baba­ JLİ* i 4 - £ )T

ı/Uii
sının emrile ruyinçlize gidip ka­
leyi fethetti ve ercasbı öldürerek Düzgün söz mertebece yüksek
kızkardeşlerini kurtardı. isede faideli olan ilm i ara.
(N iz â m ı)
.>
(erca lû n ) = Sarmaşık
(ttrçin) = Merdiven, basa­
nevinden ören gülü, ak asma,
mak.
ak sarmaşık denilen nebat.
•»»

(erd) = Kahır, öfke § Un.


(ercmend) = Kıymetli, de­ • •>
ğerli § Taberistanda firuzküha
bağlı bir kasaba. >J (ü rd ) =* Benzer ve eş.
tf-.il; l*yjt İJ- [Jji
jl o» «u**jl’ i j i (Ird) = Şemsî ayın 25 inci gü­
nü ve bu günü idareye memur
O kıymetli yar Ercmentten sayılan melek. * f gird (ba.).
geldiğinden beri o kadar yük­
seldim ki başım ferkedâna değ­
di. ( Hidâyet) (erda) — Bir mecusî âlimi­
dir ki erdşiri babekân zamanın­
§ Ferkedân=dübbü asgarin [1]
da mecusî bilginlerinin başkanı
iki parlak yıldızı.
idi. Babasının adı (Vıraf) oldu­
ğundan erda viraf derler.
* (ercen) Acı badem ağacı Erdad (Burhan).
|1| Dübbii aşgar G öğü d ş i m a l tarafında
mecmuu ayı kılığın ı andıran yedi yıldız. (erdane) = Yabani şebboy.
(erdeb) =Muharebe kavga. (erdem) =* Zendin surele­
rinden her biri.

(erdebîl) = Âzerbaycana İV f f'ı>


j 3j *jt
tabi bir kasaba. “ b„ yerine “ p„
«Py*-1
ve hırekesiz “ d„ ile öfkeli fil
manasınadır. Bilirim ki düşünürsen pazendi
besmeleden, fatihayı zen sure­
sinden ayırt edersin.
(erdşîr) — öfkeli aslan ( ! t f «r e n g i)
manasına Behmenin adıdır. De­ Zend’pazend (ba.).
desi Kuştasb torununda şecaat
• •
hissettiğinden bu adı vermiştir
ve sâsânilerin birinci padişahı­ (erden) *= Süzgü. Arden
dır ki ana cihetinden Babekin (muh.).
torunu olduğundan Erdişiri Ba-
bekâıı namiyle meşhurdur. (Ba-
bekân) ın ahırındaki “ an„ nisbet '* 5 (erdeng) = Dizle bir kim­
edatıdır •-*- = û-3- — senin sırtına vurmak (Nizâm).
güzel gidiş manasına arap dar­ •

bı mesellerindendir. « 3 ^ - ^ (erdevan) = Eşkânîlerin


* • son padişahıdır ki erdşiri Ba-
(erdş|rant bekâna mağlûp olmuş ve öl­
erdf irdarn) = Koca yarpuzu dürülmüştür.
denilen hoş kokulu, tadı acı c tjj,

bir nebat (ar.) C'

*ı M
(crdek) = ördek = Mür- Ona büyük erdevan dediler ki
gab. ördek kelimesi türkçedir kurdun pençesini koyundan
Buna peranden masdarını ekli- ayırdı. (F ir d e v s i )

yerek (ördek peranden) deni­ ÛİjJjI J't û/ U c ._ M


lirse osurmak manasını ifade /-j o «jl
eder (Ni?âm).
A d i kölen, erdevanın babası,
•ıfV t küçük benden âbtinin oğlu gi­
^ ^ (erdejgan) = Müneccim bidir. (S e l m a n )
cetvellerinden bir cetvel. Arap­
ça kâf ile Şiraz ve Yezde tabi
birer köy. ^ (erde) = Susam küsbesi.
Tahammül et ve sogumlu ol­
(o rd i) (muh) (ba.). maya çalış ki gönüller de
kadir ve kıymet bulasın
ıjJjJ) ıPj' > Cr~r.) ı£3 (Evhadî)
«İ'j ı»?. j'--,
ıS'->V \\: * |
^ (e r z a n ) = Ucuz.
Kışın birinci ve ikinci, baha­
rın ikinci ve birinci aylarında f O j r iW. ^ ju ,
(j'jJ1 Ct-f J-İjl O— ^
yeri daima lâle ile dolu gö­
(İ-U-
rürsün. . (Firdevsi)
Eğer dostun vuslatını canını ver­
•> mekle alabileceksen ver de al
(ö r d i b ih iş t )= Ateş zira böyle ucuz, ele geç düşer
(Sadî)
ts-'jL J.Z >j}~ ■'»■
y- i t § Lâyık.
r'.-c öW ()!►
Vücudunu cehennemde niçin li'jj* 01=?. f )
uiL. c.!i> Jj
yaksın, ruhu cennette rahat
bulsun. (Dehram) Çan istiyorsan işte can; can
sana lâyıktır, sen de cana la­
§ Şemsî senenin ikinci ayı. yıksın
fSm (Veli deşti beyazı)
»Ujt j- jLi-s* y
*t * t
t-Tİ J J (e r z â n iş ) = Hayır ve iyi­
Cennet gibi süslü olan o likler.
mecliste baharın ikinci aymd'in
* I .•I
ziyade gül saçıcı. (Nizam i)
^ (e r z â n l) = Ucuzluk.
§ Her şemsî ayın üçüncü gü­ ^ju-lr wit ıi'^ j'
nü ve o günle ayı idareye ve Jbj' J-Aj <f ^ ^
dağlan muhafazaya memur sa­ r JU»
yılan melek. Bu ayın üçünde Onun cömertliği devrinde inci
yapılan bayrama ctf—t.&J der­ o kadar kıymetlendi ki aştkm
ler. Âban (ba.). inci tanesine benzeyen göz yaşı
bile ucuzluğunu unuttu.
(Tûlib)
(e r z , e r z iş ) = Kıy­
met ve baha, değer, kadir ve Yoksul ve acımaya layık kimse.
itibar ^§3
jjj c-elı'j j.r"sjl V.
İ CaA ^-‘.I»” Ne varsa hepsini muhtaçlara ver
(Firdevsi)
§ Müsellem: İtirazsız teslim ve
kabul edilen şey. ‘fV * ı
J (erzeger) = Sıvacı ==
endayişger.
••• ,
. - •• |
(erzen) =- Darı.
(e rz e y tu n ) = Behram
Kı l ı cı n parı l tı sı nı
me t he dai r
gürün karısı.
• •• t
1~ o1-1
'. ^ (erzlden) = Kıymet ve
ıSj**r-‘
baha biçmek § Değmek, lâyık
Eğer insan kılıcın bu tarafın­ olmak.
dan öbür tarafına bakarsa o jjl 3jjl ^)U X«;j
tarafta yerdeki darıyı sayar.
( M in u çih ri)
O naz, yüz cana değer ki ca­
Erzenin = Darı ekmeği.
nan isteYnem der de yüz can ile
* * I ister. ( Nizami)
o
CLJJJJJ ( e r z e „ i zerin) = Yal­
’ * I -
dızlı dan (&.) yıldızlar § Kıvıl­ (erzîz) = Kalay. Erze (ba.).
cım § Şarap kadehinin dibinde
• **|
kalan artık § Şarabın yükünde­
(erjen) = Acı badem ağa­
ki kabarcıklar.
cı: Dallarından baston, kabu­
ğundan ok yayına sargı yapar­
: *1 larmış = Ercen.
(e r z e ) = Samanlı sıva ça­
muru § Çamdan çıkarılan
zift. ^ (erjeng) = Erteng § Ma­
ni gibi ünlü bir nakkaş adı.
r yj -d T
j j 1 c '.1 **""

ti jy a ‘J1’
İs--'*-
Oğdüğün kimse senin sözünü Çinde nakkaş erjenğden gör­
işitmemek için kulağına pamuk düm ki pergeli çevirmeden da­
tıkar; pamuk ne demek, belki ire çiziyordu. 'Hasrevj
zift ve kalay akıtır. (Süzeni)
§ Meşhur bir cenkci § Turan-
§ Eski usule göre yer yüzünün yiğitlerinden (Zere) nin oğlu.
bölündüğü yedi iklim, yani yedi
* * *1
parçadan birinci iklim: Hattı J (erjene) =Şirazın cenubunda
üstüva yani (ekvatö ) e yakın bir çöl ki ercene, deşti erjende
olan mıntaka, derler.
F e rh en g i Z iy a
* I
(e re s ) =» Âzerbaycandan ge­ İ J ,J\ (e r e ş , e r ş ) = Dir­
çerek Hazer denizine akan ve sekten orta parmak ucuna ka­
şimdi İran, Rus hududunu teş­ dar olan uzunluk, türkçesi arış.
kil eden bir nehir.
>3l. “V ıS- W «.Af

(_-i ' li-b jt


fc»U
Oracıkta korkunç bir kuı'u var­
Ey la tif rüzgâr ! Eres nehrinin dı ki derinliği dokuz yüz arış
kenarından geçersen o vadinin uzunluğunda idi.
toprağını öp de nefesini misk (Enedi)
gibi kokul. (H a fız )
£ •
Ranın sükûnile gözyaşı.
(e r ş e d ) = Ruşina taşı ki
^ly-s -—ri' o"jl göz taşı da derler; göz ilâçla-
İr^ rındandır (ar.) hacerün-
Seni aramaktan göz yaşım Eres nür.
, ırmağı oldu. (Latifi)
t ' |
J (e r e ş k ) = Haset = reşk.
(ö r s ) = Ardıç ağacı (ar.)
*
arar.
j

L J ( “ «•*) = Çürümüş, kokmuş


j\t «U jn -iîj -*»-
bâdem ve ceviz gibi şeyler.
Sen İran gençlerinin ünlüsü-
sün. Yanağınla boyun ardıç
t j l t j l (e rjfâ b , erğ & v ) =
ağacı üzerinde ay gibidir.
(i.atifi) Irmak.

Ranın ötresile Rus hükümet» r*~JJ-s. oy?


§ Rusyalı (Nizâm). ö’jj iJ.)
Jj f-
*I ’ ' I Erguvana benzeyen yanakları­
^ ■*' y - } b ü ıa n ) =» Dağ nın iştiyakından yanaklarımın
keçisinin ve sığınının göz pınar­ üstüne her iki gözümden iki kan
larındaki çapak, (ar) ırmağı akıyor. (S a ten i)

(e re a te n ) = tf-’jî (ba.) g iji.jiji.d U jt ( . r ilÇ ı


*
&ij9 e r $ e k ) = Sarmaşık (ar.)
^ ^ (e r s e n ) — Kurultay, meclis. |
jfjT AJojj J-iJ j ' ,>»-« J V
j j i j t - C .* ö ij. ö j- j i j i ■ ili» - C ^ -J 3
V (erğeadab) Sıstan
ile Kaııdehar ve Azerbaycan ile
Benim fidan gibi boyum aşktan Irak aralarında birer nehir
sarardı. Evet bir ağaca sarmaşık
sararsa o ağaç kurur. .j : j
(Ş a ir ) ^ ^ (e r ğ e v a n ) — Lisanımızda
da ergevan çiçeği denilen kır­
It l (e r ğ Udet er£ ü_ mızı çiçek.
n d e ) == Öfkeli, hırslı hususiy­ c—lUi. jo'j Ji« ^11» fUi. \/
le şaraba haris olan sarhoş •il*
j«a f jj S»-
J.r. ı » j V . Seni hdtemi tâiye benzetirlerse
Lf-JV
yanlıştır, açılmış gülün ergeva-
Kolunda kement, altında ai ile na benzediğini kim iddia eder.
harp meydanına kızgın aslan ( Sa'di)
gibi geldi. (Firdevsi)

(e r g e v â n l) =* Ergevan
(e r g u ş te k ) = Kız ço­ renkli.
cuklarının oynadıkları bir nevi
nc tr“İc
oyun. I « o * w—jj

C fj ‘ ‘ (e r g e n , Dünya dirliğinin zevki şafağa


ergenün,ergennn)=Ergc>non kadar kalmıyor. Ey gönül!
dediğimiz saz ki Eflâtun icat Ergevan renkli kadehi elden
etmiştir. bırakma. (K e lim )

jJ j jjic jl *U---jl >


\S ûj**
j\Ly ı (erğün) Erğenun (muh.)
§ Süratli giden at.
Sinemden erganun sesi gözüm­
den yaş yerine kan geliyor.
'c - - ; j ' l j ç ı*jj jt/. ’
(Eba Sa'id Ebulhaytr)

tft f I
Savaş günü ata bindiğin zaman
j*-!> Cr* •‘J-r-
sana kös ' sesile erganun sesi
Benim şiirimi eğer zühre yıldızı bir gelir. fKâfranJ
feleğin eğlenti yerinde erganon ö*£j’
sazile terennüm ederse.
(H âkâni) -ı-l
Çelik tırnaklı atı öyle sürdü ki, Senin cömert avucunun çisin-
tozdan gökte ay kayboldu. tisinden bir damla denizleri
(Estdi) utandırır. (Şih&b)
§ Türklerden bir oymak.
(Halîmî) ve (rtimetullah) gibi
(İrem) = Çenk denilen sazı
farsçadan türkçeye lügatler bu­
yapan kimse. Râm,Râmtin, Râ-
nun muhaffefefi olan (Erğün)ü
min de derlerki (Vıs) in âşıkıdır.
yunt yani terbiye görmemiş
Ram (ba.)
kısrak manasına almışlar ve
Esedînin ilk mısraını:
tf-j' ii-L" (erm an) = l tek.
şeklinde nakletmişlerdir. j'V j ö^*jV
J j3 fi? b f ->J£ j 'j »

(erk) = t ç kale § Horasanın


cenubunda sistan kıtasında bir Hüner sahibi istek ve tecrübe
kale. ile türlü türlü gümüş ve altın
biriktirir. (Firdevsi)
iJjl «juT*U
§ Yerinme, pişman olma. Erman
Sistanda ki erk kalesi gibi ka­ huvar = yerinen.
leler yıkmış, harap etmiş.
( F errâ h i) •t ı
■iljl jVtj ^ (irm an) = iğreti (Burhan).
ifft
ı#UÜ
Erk cengâverlerinden bir rus ; I (erm anîden) = Hasret
tolu gibi gece baskını yaptı. çekmek § Yerinmek ve pişman
(N iza m i) olmak.
*
^ (erek ) = Salıncak ipi ve ot­ ^ (erm ail) = Bir şehzade­
lakta hayvan ayağına bağladık­ dir kı Kermail adlı başka bir
ları uzun ip. Türkçemizde örk şehzade ile Dahhake aşçı olmuş­
ipi derler. lardı. Dahhakin omuzlarında ki
yılan gibi şeylere sürülmek üze­
\ (irkâk) = Küçük damlalı re beyinleri alınmak için hergün
yağmu , çısinti. aş evine getirilen iki kişiden
LU. j i l j »il*
birini ister istemez öldürüp
beynini alarak bir koyun beyni
ile karışdınrlar, ötekini gizlice
salıverirlerdi. Kürtler bunlardan
türemedir derler.Deh âk (ba.). ^ (e rm e n d ) = Ârâmîde mend
lrf, . (muh-,) ârâm ve karar sahibi
ki vakarlı, ağır başlı kimsedir.
Dilimizde lengerli tabir olunur.
Birinin adı ileriyi gören Erma- (Asım efendi).
il, ötekinin adı itikadı temiz
Kermaildir. [*J (Firdevsî)
1 (e rm e n d e ) - İstirahat
Bu kelime aslında ibranicedir, eden, oturan manasına Âı fi­
tnende (muh.).
y > •} f
1 * 1 . ı
* İ (Urmüz, ürm ttzd)
(e rm e n in ) == Yabâni nar.
= Urmüz, ürmüzd, ûrmüzd
(muh.) ürmüzd (ba.). ».ı
(e rm n d ) = Armut.

(e r m e g a n ) = Armağan,
* * ‘ \
hediye. (erm u n ) = Gündelikçiye
Or’jjt Ji® /A» j\ peşin verilen ücret.
•*»*./* 61- * j
(e r m |de ) = Durmuş, sa­
Kendi kendime, Mısırdan şeker kin: Arâmide (muh.,).
getirirler, dostlara armağan
ederler; dedim. . *ı
(S a d î) y .* 3 (e rm in ) = Keykubâdın dör­
_ > düncü oğlu.
t-
(ü rm e k ) = Aba, kebe gi­ A ,1
(e re n e ) — Arenc (ba.)
bi yünden yapılmış elbise.
o^
\r ı (e re n d a n ) = Hâşa mana­
(Irm eg& n ) = Terbiye sına inkâr ve ıraklaştırma ifade
edici § Saadet. Nâsıride irmen- eden bir kelimedir.
kân şeklindedir.
•| ■' |
J (e r n e v â z )= Cemşidin hem­
(e rm e n ) = Azerbaycan civa­ şiresidir ki öteki hemşiresi
rında bir şehir § Egermen Şehrinaz ile beraber Dahha-
= Egerben (muh.). kin sarayında idiler, Dahhak
* ] R eşîd î ile cihangiri irmail şeklinde yaz- öldükten sonra Feridunun ida­
ıtır. resine geçtiler.
w-* (^l- Jj Siyavuş benim oğlum gibi idi,
çünkü yakışıklı, boylu poslu,
şerefli ve itibarlı idi.
Padişaha ait dairede uzun (Fldevtl)
gece ernevaz ile birlikte köşkün
istek ve elden giden şeye esef­
içinde idi. (Ftrdev*i)
lenmek.

(ernevendâsb) = •x*
Dahhakin babası. Deh âk (ba.).
/
İ ^ / İstemek ve isteğine kavuşama-
• I
mak sıkıntısiyle yerinde kalınca
(erenyebij) =*= Bakam ya­
başına geniş saray daralmış.
ni: kırmızı boya ağacı * te-
(Etedı)
ber^un. Erenbij, erenyebij şekil­
lerinde de görülmüştür. § Tecrübe.(Erman b a ) % Züb-
^ • de ve hulâsa § Nâsırf bu ma­
•, j naya hemzenin ötresile yazmıştır.
^ (errane) = Yabani şebboy § İran şahlarından Lührasbın
§ Bir cins dişi deve. Dilimizde babası.
bez renkli dişi deveye arvane
,li a ..—•_*!
derler.
gt"
* |
<S"-M (erns) =* Kumaş, meti. Lührasb, ervend şahın oğlu­
dur ki onun tacı, şan ve şere­
f i ve tahtı vardı. (Firdutl)
^ (ervend)=* Hemedanm gar­

bındaki ehrend dağı — âlvend
ve elvend § Dicle nehri. ,f. (ervin) — Tecrübe *= âr-
vin.
«J-1* >' jV K.j'
öL'j *. 3J" ✓
ıSj*t
^ (erre) ■= Bıçkı.
(Şeyh Ebu îshak) ki düşman
• v rlı* ' V ,*■>'
onun kılıcının korkusundan saf • .O -U " o ' j j a J jl
ran gibi sararmış yüzüne Dicle l*V
nehri gibi göz yaşı akıttı.
Ne zamar keserinin yarasını gör­
(Fuhrl)
müş ne devran desteresinin me­
§ Şeref ve itibar. şakkatini çekmiş (Cimi)
J>. *"jj* yt >j*■ '✓* ıriV*
3s. js.^j >V
^ ( « r h » ( ) = Bedahfanda
bir kasabadır. Orada bir ziya­ ii/ ı f ur
ret yeri vardır ki kasaba eha-
lisinin itikadına göre Hazreti Cefan aydan balığa kadar bü­
Hüseyinin başı orada gömülü tün cihanı kapladı. Ş°lr
imiş. § Bûdü mücavezet ifade eder.
‘ * Bûdü mücavezet: Uzaklaşma,
T 'J-', ^ (ttrîb ) = Eğri, çarpık, ka­ haddini geçme.
çık = Vürib. (ba.).

s '*
— Zeki uyanık.
Ömrü uzun olsun; suçsuzun öl­
dürülmesine o zaman acıdı ki,
(e s ) “ = Türkçe (den) manasına ok yaydan yani iş işten geçti.
«mefulüminh» edâtıdır. {Şair)
•ı.T ıf jl
§ İzafet mânasını ifade eder:
ı>"}> tf
UÖU- (İn Âdem ezkîst) denirki bu
adam kimin adamıdır demektir.
Dost biribirini sevmiyen iki kim-
§ <txj. Manasına talil edatı olur.
se ile görüşürse onun vücudun­
dan düşmanlık kokusu gelir. jljji. J-ai l
j L j '
( Hâkâni)
Muhaffefi (zi) din (z) (ba.)
Onun bağından gül toplayan­
§ Ez kelimesinin delâlet ettiği
lar için baharın son ayında
manalar:
rüzgârın esmesile goncalar açıl­
Üst tarafını beyan ve izâh içindir.
mış. ( fahur!)
f-r* •■‘■’jV ifjj j.
İ' jVj § (der) gibizarfiyet edatı olur.
I*U* j); J*çjl <«■_•»*
Yağdırıcı bulut gibi bir kavga
kopardı. O bulutun dolusu dem- Deri kırk günde tamam olur.
renden, yağmuru kılıçtan idi. ( Sadi)
(Firdtvsl)
§ (ber) yerinde kullanılır.
§ Sebebiyet ifade eder.
Js mj l o T lü l / l * » .

j U l jjA J o *> l i C l f rfUü J


jUij
Cihan gelinini onun yukarısına
Memleket adalet sebebile te­ otıirttu. Nişimi)
melleşir. (Nifâmî)
■im y takdirinde­
§ Bir şeyin başlangıcını gösterir. dir. Talil ifade eden ve j*
kelimelerile kelimesinden Vaktile maveraünnehrin mer­
önce zait olur. kezi Buhara olduğundan Şemsi
Fahrînin atideki şiirinden Bu­
hara manası anlaşılır.

Taze dal, yeni biten gül için;


£uru odun, kül yani yanmak
İçindir. (Nizami) Onun başından bir tüy eksil­
mesin; zira onun bir tüyü bütün
İbareden hazfedildiği de vardır.
Semerkant ve Buharadan iyi­
C-— 0^1 •jt*-» (fl ^ c - t e j
dir. ( Fahri)
c~-İHiij G->t
^ıflJ tok

£«/ ay parçası! Vadettiğin bir­ (ezazdem) Börülce, (lob-


leşme ki hatırından gitmiştir. ya) da bu manayadır.
Ben biçarenin derdinin çaresi
hatırından gitmiştir. L jljl
(ezanca) £zberayian ■
(Nişimi)
Onun için.

(izâr) — Suyun dibi. .


j X» l j l*>. j Ij I ,
” w (ezan cehan
w)b J ^^
âmeden) = O dünyadan gel­
mek. (k.) Tehlikeli bir hastalık­
tan kalkmak lisanımızda kefeni
Düşünce, senin şeref ve itibarın
yırtmak tâbir olunur.
denizinin kıyılarında çok dalıp
çıktı: Yani onu takdire çalıştı
c
ise de sonuna varamadı. ^ ^ (ezanküca) =Bçrayian k i=
( Enveri) onun için ki. (Behari acem)
l I' I ^Ijl w—Mjjy i AJT ^
^ (izâripa) — Don ve şalvar ' -tlai* O-lû-J Jl-fc
gibi ayağa giyilen şey. ıS>*
Vücudümün dal gibi eğrilmesi
ı (ezârnd) Yani cey- zülfün dal harfine, benin dalın
hun ırmağının şimalindeki mem­ başı üzerinde ki noktaya ben­
leketler hemzenin esiresile de zediği içindir.
(M u iz z i)
doğrudur. 1

(ezber) Ezber. Ber (ba.)


•" o
Ezarudu maverâünnehir bil.
(Firdevst) (ezberm) = Ezber.
ti'j*" fJ.'J ÇT" »J*- tfjt-. ö*-»'’ -5 l > .j'

li J.’ lili JÇ iViıfl i'-t# j'-V.


l‘V
Kuranıkerimi ezber okusan da Ona, yürekten gelen bir istekle
kızınca «tlif. be, te,yi» bilmezssin ey falanca! Seni onun~ için
(.S a d i) uyanırdım, bil, dedi.
> /1 (M e v lâ n û )

ju _ i (ezb & zin er ş lr üsj* ^-İ.J I11-


d ü şld en ) = Erkek keçiden r / r'î- !-> n-* >>.j* i>>3f
Jtr
süt sağmak, (k.) Mümkün ol-
mıyacak bir şey meydana ge­ Yaşım yirmiden fazla değilse
tirmek. de ihtiyar felek bana köle ol-
mauı çok istiuor.
f 'j h <jT --.Us tfjî
(K e m â l )
a yy.
Zor, güç, ister istemez gibi
Evet, o, darbımeseldir ki çoba­ bir manâ da ifade eder.
nın gönlü isterse tekeden süt
sağabilir. (H a c ı K u d tij J iS* öv1

. i * .M , > * .>*, Senin tatlı dudak ve dişinin


( ‘ . j ’ *-* j * \ 5 - <J.y ayrılığına güç sabır ediyorum.
** V
(E n v e r i/
* * ,.M I
J 3J ( ^ J İJ (ezb u n i den d an , e z-
JûT'’ j
büni s iy vUdtt d en d a n ,ezb ii-
ni s ivü d ii) = Diş dibinden, Onun hizmetini her kul • can­
otuz iki diş dibinden, otuz iki­ dan eder. Düşmanı ise ister
den manalarına olup can ve istemez eder. (M ü e z z i)
gönülden, çok istekle demek­
ten kinayedir. Çünkü insan bir 1 f 51
şeye hırslandığı zaman ekseri­ <-r ' (e zb iin i gu ş) = Ez-
ya dişinin dibleri görünür. bünidendan.
i £ j 3 i t 3j y " ı> —-
4*jjU ^ j' i)î
0'-^ (>.j* t#iti
I/*,-
Efendilikte güle çalım satan ya­
O güleç yüzlü güzel eğer ba­ semin, o kulak tozunun can ve
na diken batırırsa: İstırap ve­ gönülden kölesidir. (A f if a m i)
rirse katlanırım; eğer duda-
t i j j j ır j^ û r .j'
ğile incitirse can ve günülden t S t - f ■‘■r 'jkt ı r AX
razı olurum. Mevlânâ
Onun saçınm bölükleri eğer • • * J
can ve gönülden gerdanını is­ ^ (ez perkâr üftâ­
temiyorlarsa. kulağının tozuna den) = Zayi olmak ve işe
niçin sarkıyorlar. yaramaz bir hale gelmek.
( Eğiri Ahslketi) 0
*, S^J,jl
C/" ^!> u*®j' |«-iç- ûr'J*-
*. * !• . ’ * I wfU
^ (ezbüni nahun) = Tır­
nak dibinden. (k ) El emeğile Beden kalburu işe yaradıkça ken­
biriktirilen şey. Ezbüni dendan d i harmanını bu kadar gözle
manâsına da gelir. halis olmayan şeylerden temizle.
(S â’ib)
>jf" JUL ^ j jjJlj jji-
Jj/ıS ÖİJ, ,y-*‘ ı>.jl
5U < j ^ j ^ ' (ezper-
Bülbülün kanını gül payimal kârreften ez perkâr güden)
etti sanma. Za yıf canını kendi = (k.) Kendinden geçmek, ira­
isteğile çıkarıyor. de elden gitmek, sıkılmak.
(M olla İşreti) JL»j ’jL- «Jl'jl
6'y <j*i ıs•*-- X/.J öj<r
t

" {• } ^ (ezbîr) = Ezber. Ber (ba.) Vuslat sâkisinin elinden bir


kaç kadeh iç kendinden geçince
m9 f
sıçra ve raks et. (Mevl&na)
j^ L s IJ I (ezpây üftaden)
= Ayaktan düşmek, (& ) aciz • * *
ve perişan olmak, (ko.) İyice 7 (ez pnst b i­
hastalanmak. ran fimeden) =* Deriden çık­
mak. (k.) Kendi halini açıkla­
ji-T. J.3Ö ı f l j l y.
mak.

Bana yardım etk i âciz oldum. jl» v—*1 ^j-> tfljtjj


C-İİJ." j)\ O)*’ JX£.\ycf
( Riyazi)
S**
«=> Ez pay der ameden.
Kalbimin elemini anlatmak için
ur^r-’ r * **j r~‘ bu gece sevgilimin yanında
J Ü -o j fAİt jJ jiljl göz yaşım gibi halimi o kadar
açıkladımsa da inanmadı.
Onun yarı mahmur gözlerinden f Feyyiz)
sarhoşum. Onun elinden halim Dünya ile ilişiği kesmek ve
perişandır. (H a c o ) benlikten geçip hakikî insan
olmak § Sevinmek, çok hoş­
' l
lanmak. V («* ® W — Âzefc.
•# ^*
al*o»T ojst Jl Ji J*l
' (e z ^ e r flft a d e n ) =
Eşekten düşmek, (k .) Ölmek.
Mübârek vücudun hastalıktan ıö > j\ j.» ib-jji,.
kurtulunca, gönül sahipleri se i'jjU* <**. j-1,
vincinden gonca gibi açıldılar. t/Ui>
(T a lib )
Hindistanda bir ihtiyar öldü.
• ' . * Çinde bir yetimin ineği doğurdu.
*&>.,» (e , p S , t b i. (N l f ü m i )

rö n a v e rd e n ) = Derisini yüz­ —' . t *


mek. jx d I („ k İ.

wİU*i j V JJ
ra n â m e d e n ) =* (k .) Ken­
C~~y^ JÛj/u J jjîj A»î ü'j dinden geçmek, canına kıymak.
ü'H SJ’f ' £• jli*-j C.-JU.
.cXj ttjtfjjJ (jiiji-jl tfv*
Gonca, sevgilinin küçük ağzına J
U L
karşı letafetten dem urduğu
için sabah rüzgârı sert esti Şehir aşıklardan boşalmıştır.
de kapçığını yüzdü. Belki bir taraftan bir yiğit ca­
(B ena’İ ) nına kıtıtp da âşık ola.
fHafız)
•' * •„ s
^^ V -5^ (ezcft b e r d & ften ) (e z d e r ) Lâyık.
Yenden kaldırmak, (k.) Bir kim­
tu. f ’j j j » j * y
seyi yükseltmek.
t>^CJ j ’J f f . Jsj* t#1
ıT->
-/ *
j SL » I I ^e z çe şm ü ftâ d e n ) Ey meclis ve gülşene layık
olan cananl Sen kavgaya layık
= Gözden düşmek, ( k ) İtibarı
değilsin. (Ferr&hi)
kaybetmek.
y C ^>Tjl • tı
itil «
(e z d e « t ) = El altında
yaşayan, başkasının emrine tâbi
Götüm,- yüzünden utandığı için olan kimse.
kendi gözbebeğimin yaşı gibi fT» r.1 »j' 4* o*
gözümden düştü. f Ü ai— C ~ -*j

( C em alâddin)
Ben ki bunun şunun emrine .fien seni görünce iradem elim­
tabiim, ben şimdi padişahın sağ den gitti. Visalin şarabını içme­
eliyim. (Senö’i) den sarhoş oldum. (Nizamî)
. t
t
■* (ez dest ber gi- (e z d e f) — Alıç denilen ya-
riften) = Elden yukarı tut­ bâni yemiş.
mak. (k.) Mahvetmek. Givj j f =■ (ar.) zö'rur.

ı İç
Jf*6 ' ’ (Uzdu) == Acıbadem ağacın­
Hiddetle, şimdi seni mahvede­ dan hasıl olan zamk ki ağaç
rim dedin. Sana ne diyeyim, sakızıdır, (ar.) $acrür
çünkü elindedir ve yapabilirsin Mutlak zamk manasına da gelir.
£amk’m Türkçesi pustur.
(Z a h ir)
* a • y • •-*
y9
, • - :
(ezd û r büse ze -
- j ( e z dest peza) =
Mayasız hamurdan yapılan ek­ d e n ) = Uzaktan öpmek, (k.)
mek. Nihayet derecede tâzim etmek.

• ~90' * 1 ~
(e z dehenl
0 *0 y ^ez deatj dehr
m âr b e ra m e d e n ) = Yılanın
cesten )= Zamanın elinden sıç­
ramak. (it.) Ölmek. ağzından çıkmak, (k.) Ziyade
düzgün olmak.

o j O» t • *ı
ju » ^e z d ld e h u v a s te n )
(ez dest reften, ez dest
şöden) = Elden gitmek, (k.) Gözden istemek, (k.) Çok is­
Kendinden geçmek, irade elden temek.
gitmek, sıkılmak. t
($1 H f * » ^ İ j^ L İ I ûIjj I (ez râh fiftâden)
c--3.) 0^* 4i(j
Yoldan düşmek, (k.) Yolu kay­

betmek.
Ey mağrur! Acele etme; çünkü • • •
kendimden geçtim,diye haykırdı.
(Câmi) ^ '^ ( e z r a l ş k â r b e r
d â şten ) = Yoldan dikeni, kal­
dırmak. (k.) Fitne ve fesadı
tfUil savmak.
\ j 'v . Jİ> l> *j Ne vakta kadar düşüncesiz söz
y jiu ı söyliyeceksin. Galiba kendin
\ ^UÜ
gibi sözün de sarhoş.
\ Mürüvvet et benden yükü kal- ( N iş im i)
j dır; gül saç, yoldan dikeni kal-
\ dır. iy ilik et, fesadı sav. ' d " *I
(N iz a m i) ^ i s * ■> (ez ser vâ kerden)
= (k.) Baştan savmak.

J iJ İ Û 'j> \ (elreg, J* y> j\£-o


y ı>.'
endişe hun çekiden = Dü­
şünce damarından kan damla­ Ey Tüsif Sarık dolamı senin
mak. (k.) inceden inceye dü­ için bir belâdır; bu belâyı ken­
şünmek. di başından niçin savmıyorsun.
( T â ti)
* •^
(ezrenjj) = Hıyar yahut
acur. ^ (ez şikemi dehr
M J^ ü fta d e n )= -Zamanın karnından
düşmek, (k.) ölmek.
cA—^ *31 ->J ^ (ez zeban ceaten)
= Dilden sıçramak. (k.) Sözde w*
yanılmak. = OLjj* (ez tâkldl, üf.
tâden «= (k.) Gönülden ve
*3 3) (ez seri pâ re- gözden düşmek.
' ra n şfiden) = Çabuk git­
mek. î)'j o tj

iî’jjV cA?. A.j \Jl»- f j1^’


Dostların gönlünden, gözünden
ifj'y düşmüşsem de güneşe o, batıya
Artık bundan başka takalım ağmalardan zarar gelmez.
yok. Vedalaşıp süratle git. (Ö r fi)
( NizarlJ •

-1 i \
Ç J (ezjf — Ağaç budantısı.
->l (ez «eri dest) = Dü­
şünülmeden söylenen söz ve
çabucak yapılan iş. J ' (ezfciç) = Sarmaşık.
-^vlr vj’fe— ujT JV
c—•(fi tV—* f (? Uf j_.r J ji _İ.J>
</U*> u-
Fidana benzeyen boyum aşktan nilen bir nevi yonca ki arapça■/
sarardı. Evet üzerine sarmaşık sı tur.
saran ağaç kurur. Saka
(ar.) . Aşk bundan alın­
(ezverl) = Karaçalı da
mıştır.
nilen kalın ve çok dikenli b|r
" kT'M ağaç.
J (ezkât) = Kötü düşünceli
kimse (Bürhan).
‘ ° ^ X^ '( e z h e m

j rihten, ezhem güzeşten)=


(ezk&r fiftaden) ölmek, bıribirinden ayrılmak.
İşe yaramaz hale gelmek.
*üj" Juiiy*
(ez girih reften) =
Düğümden gitmek, ( k ) Altın Hepsi ölmüş, ölmeyen kaçmış.
para vesair şey çıkınını telef fŞ tre f)

etmek. c-ijf f s i j *- j <*"j- f


ji ı>'>* yt <i^.
* j ıi sjjis y *
J/-
it** ;>v
B ir kılıçla makas gibi biribi-
rinden ayrılıp da yarasının te­
O naz ile gidiyor ve zülfünü
davisi ihtimali kalmıyan bir
büküyor’, ölüm banadır, o var­
kimse talihlidir. (Şeref )
lığından ne kaybediyor.
( Husrev) “ Ezher güzeraniden öldürmek­
ten kinayedir.
•I
(ezm) — Oğul.
(ezlra) = Zira.
^ (ezmel) = Ses § Çok § Hep, 3»jjf t Jt i / *S*\
bütün. 33A f i)3jy-j '.O*
l-Vy.
c -| Cönüle söyle', gam etrafında-
(ezneb) = lnciniş, sıkıntı. dolaşmasın; zira gam, yemekle
eksil msz.
( Mevlâna)
^ex nakşi gfir-
y C
r*
J
hâr rfisten = İtibarsızlık, hor-
luktan kinayedir. Lij,
Can, gönül, vücut; her üçü sa­
(ezverd) = Ende koko de­ na feda olsun; çünkü vücudun
kuvveti, gönlün ârâmt, canın (k.) Babadır, öfkeli, zalim. Ej-
rahatısın. Yağma dehâk Dahhake de denir.Deh âk
(ba.).
• . I

° (ezin dert) -= Bu tarz


jg 'j) ( j\ i ^ t ^j\
üzere, bunun gibi.
ijl *1 -i tr.jl JL- (ejkan, ejkehan, ejkehen
,ı.vM f\jiA ji ejhen = Ten bel.
.UJL
! »I» ıfl İPj'.j J*.
Saki eğer şarabı bu tarzda ka­ O-1 J ûV 1öJ,J *~yt.
dehe dökerse bütün arifleri sü­
rekli şarap içmiye alıştırır. Ey ay yüzlü! Gönül kapmakta
Hafif çok yiğit ve çeviksin; ey babanın
canı! Öpücük vermekte çok
• £j
(ejeh) — Sivilce = Ajeh. ağırsın.
Şakir
- J 'r ) i) İ T Lr 1- i-’-J 3 J»-j
r j dj** *41**3 *£ .
A.Jİ
XJ c
(ejend) = Âjend (6a.)
Zuhal onun Haşmetine nazar
değirdiği için bizim yüzümüzü (e je n k ) = Buruşuk Âjenk (muh.)
kan damlası kabarcığından
Jl\\y f\
doldurdu. Amıd

j3 jl t U p j l i Uo j l <1İU> j l
Eğer senin alnın buruşursa: Ö f­
(Ejder, ejderha, ejdeha ej- kelenirsen Zengibar şahmın vü­
dehâk) — Büyük yılan. cudu titrer. (Şair)
Uj.'jl jf*l s*,'
j—j-, k
.u v ' j r ‘ Jİ w . ) Alçı (ar.) u-*”

Hâzinenin başında ejderha âdet


ise, sen güzellik hazinesisin (es&) =Esnemek §Teşbih ifa­
Ve başında zülfün ejderha gi­ de eden âsâ. (muh,)
bidir. Kemal lamail

■J*- o»T _ U jj l M uîSL jl£>Ç


“Jj i>.“ - 3'-*1T*J.
Onun kat'î ve düşünceli idaresi
Ejderhadan kuvvetli bir ses hareket bakımından göğe, sü­
çıktı; ağaç gövdesi gibi başı kûnet bakımından yere behzer.
üstüne düştü. (Nizami) ( Ebûlftreç)
cukların üzerine atlayıp koştuk­
(esaru n ) = Kedi Notu ları değnek. § Tabut.
(valeryane) yahud sünbüii rumî
denilen nebatın kökü. .1
(esb d e v â n l) = At
koşturma, at koşusu.
(e s â s e ) = G öz uciyle bak­
mak. j j , — -I < l i ‘

^ (e s b ) = At. B. yerine P.
(e s b riz, esb ris, esb-
» ile de doğrudur. §Şatranç müh;
r îz , e z b r is ) = At koşusu ve
relerinden biri. Esb ıı fe zin
savaş meydanı.
nihaden (ba.)
fs*
>_J -T— 1 v : W- 33

(eEb e fk e n ) (k .)Yalnız
başına düşmana saldıran ve Her biri cenk silâhını alıp
düşman atı öldüren yiğit. harp meydanına yöneldiler
( h irdevtiJ
jl-Cİ-l 4>_j'

0 ~ ‘- 3 T " 1 'S
<SJ^
Bundan Isfendiyann oğlu kızdı.
Düşmana saldıran adlı sanlı Ne alkışa değer padişahsın ki
bir gençti. feleğin sathı senin kölelerinin
, ( Firdevsi) at meydanıdır. Fahri

(e s b e n g îz ) = Mah­ ( e s b is t) Yonca denilen


muz: Terkipçe manası atı tah­ hayvan yemi.
rik eden, dürten demektir, (ar.) •
Mıhmaz. Ata iyi binen kimse J (e s b ğ ü l) Karnı yarık de­
manasına da gelir.
nilen tohum (a r,) bez-
rülka una. Gııl kulak manasına­
7'** (esb t â z) = At ko.şturu- dır. Bu tohumun nebatı at ku­
cu süvari § At koşturacak mey­ lağına benzediğinden bu ismi
dan § Her şemsî ayın 18 inci almıştır. Şairler biti bu tohuma
»unu. benzetir ve j/V derler.

,1 t jl j VU-
(e s b iç ö b ın )= (k.) Ço­
H iç bir vakit evde duramam,
çünkü ev bitle doludur. (ispihül) = Kuş tersi.
(B e h r & m i) Reşîdî bu kelime ve manayı
kabul etmemiştir.
(esbfi ferzin • •

nihâden), — Şatrançta at ve (isper) == Kalkan (a r.) ^


ferzi çıkararak karşısındaki Cünne.
oyuncuyu yenmek. A>- jjl
• V C r . j v - ' 'j-'-.j X* IV
Kayın ağacından yapılmış oka
Ebuzeyde taş çıkarır, galebe ça­ nişangâh olduğun zaman sana
lar. (•$*ad‘) kalkan olayım.
cin fikirli, fasih, ye beliğ ( M evlâna)
- ^ '** •
bir adam olup (A * <>. &j'*) ile
birlikte (makamatı harlr!) nin (isper âyin) — Nişâbur
mevzularını, teşkil ederler. Şeyh ile cürcan arasında evvelce ma­
Sadinin bostanım ,şerh ve izah mur ve meyvesi meşhur bir
eden er,,J1'-4e şatrançbazlıkta kasaba ki ahalisi daima kalkan
darbımesel olan bir oyuncu, de­ kullanırlar. Muarrebi istV-1 dir.
miştir. V e böylece anılır.
• •

(lap) = Belden aşağı biten ^ (ispird) — Donmuş et su­


tüy. yu, pıhtı. (Şuuri Nicmet)

• |
I (]Bpanah. ispanec) J ^ (ispürz) — Dalak = Süpürz
İspanak denilen sebze. (ar.) tıhâl.
• *
* » - (ispah) Asker, (muh.) tspeh ^ ( i g p e r g e m
köpek manasına da gelir. İs
isperem isper hem) — Fes­
pehan, İran askerinin durağı
leğen.
olduğu gibi köpeği de çok
olduğundan tspehan şehrine, r*V, ‘J" û* u=*“J j.
jfj ü ır lj/ ,
ispah kelimesinin sonuna
nfsbet edatı eklenerek tspehan
denildiğini “Reşidi,, tsfehan Yanağının üstünde o, lüle lüle
tarihi müellifi » y <>. d* dan nak- kâküle, cennet bağçelerinde fes­
letmiştir. leğene bak. Şair
Ferh en ji Ziya 9
b'jjjjı -Ait f oy- tayı banyo ettikleri matbu^j: Bir
fi f Ö’jV J?V -Ç- kaç ilâcm birlikte kaynatılmışı.
(a r.) J>* netiûl
Zr/7ı, senin ian süzücü mızra­
ğına karşı elekten daha âdi; jrt- I
(isperud) Bağırtlak
kalkan, senin yağan o okuna
kuşu.
karşı fesleğenden daha nazik­
tir. [*] Ş * ir
(isperâz) Yüksek bir
(is p e r e k ) — C eh rî: Sarı dağ ismi.
boya ağacı. j)j isX i}'
■ j « 'j X . t r *j' * jl>

•îS-ç—1öyr (►
*’. !>y? ıP-1
O dünyayı aydınlatan padişah
Naz ve nimetlerle büyümüş gidiyorken isperuz dağının önün­
olanlara benden söyle ki; bu yol de taht kurdu. fFirdevtî)
için bekam gibi kır-nızı göz ya­
şı, cehrî gibi sarı çehre lâzım­
“İ’** ^ (is p ist) — Yonca sı-
dır. (ar.) Zerîr. Mukaffa
pist (ba.)

(is p erlu s ) — Saray.


ir \esplQ nc) —
denilen nebat.
Teke sakalı

ûUU j-jl-ç-1 I f
ıSjtf-
*11— I
Sen dinsiz, kâbeden ne eksiklik £ « (i»p e n a h ) — İspanak de­
gördün ki padişahların sarayı diğimiz sebze.
etrafında dolaşıyorsun.
( A b h tr i) 1 1 -1
(is p en d ) — Özerlik tohu­
mu.
f -C**' (is p e r e m ) — lsper gâm (ba.)
IV

*7* ^-f 'C*- ^ (is p e re m a b ) — Has- Kalk, fena gözden korunmak


için üzerlik tohumu yak
(R eşid î) bu nebat gü zel kokusiyle kal­
(Afevlâna)
be k u vvet verdiğinden sanki gama siper
oluyor demek istiyorsa da (Siracülluga) >
tamamı farsça olan bu kelim eyi arabça ve
l«Xlv» I(isp en d ârm & z) — Şem­
farsçadan mürekkep saymanın m uvafık ol-
m ıyacagı kanaatindedir. sî senenin on ikinci ayı.
•ijjAi# jlTj jt» Ö3V A -V
>JJ *J <* J.f
tfjteıt ^ (ispehan) — İsfehan şehri.
au»- *ı*î oWj-'
Isfendarmüz ayından yol ferver- ■I ^1^)1 y*
dine gittikçe yani senenin son
ayını baharın ilk ayı takip
İsfehan dünyanın yarısıdır di­
ettikçe, onun ömrü ve saltanatı
yenler îsfehanı yarı methede­
güzün birinci ve ikinci aylan bildiler. Rüsta (b a .) (Şair)
gibi birlikte devam etsin. Yani
ömrü müddetince saltanat sür­ \
sün. (Mahtârİ) (ispehbed) — Serasker:
Bed malik ve sahip mana­
— Her şemsî ayın beşinci gü­ sına olduğundan askerin sahibi
nü § İran mecusilerince ağaç­ ve reisi demektir. Bed ve si-
lar ve ormanlar üzerine memur pehbed. (6a.) Taberistan ve
meleğin ismi olup bu ay ve Mâzenderan padişahlarının laka­
güne ait işleri idare eder sa­ bıdır.
yılırdı. (Aban) maddesindeki iza­ § Musikide bir nağme.
ha bak. § Yer, zemin.
i ,
(ispehbed hore) —
j l X u « l (isp en d a n ) — Hardal. İnsandaki nefsi natıka.

^ ape n j j y a r^ — Keyan- (ispîçap) — Maveraün-


nehirde bir şehir ki Türkler
ilerden Küştasbm oğlu olup
Şebran derler (Bürhan). ispençap
meşhur Rüstemle ettiği savaşta
ispîçaptan değişmedir. ı
ölmüştür.

' (ispid) — Ak, beyaz. K o­


^ (is p e n ö y ) — Efrasyâbın nuşmada sefid kullanılır.
dâmâdı Tezavın cariyesi.
(S** (is b îd r e g ) = Mendil.
ti C
r-
"
tfj ıî' ı>* oVj*- «V <*'
Jj 'jr^
Ispenuy adlı bir ay yüzlü. Gül li^JJ
benizli, dilber, misk kokulu.
Ey benim gözlerimin kıblesi!
( Firdevsi)
Ey rey şehrinin nadide güzeli!
dudağını mendil ile şaraptan
V * ^(İKpeh) — Asker. İspâh (muh) temizle. (Rûdekl)
> i Iran padişahı başını, vücûdunu‘
i — Azerbay- uıkadı. Zendi alarak mabede
canın cenubunda, gilânın or­ gitti.
tasından geçip Hazer denizine (Firdevti)
dökülen bir nehir. § Dip, sağrı: hayvanın beli ile
kuyruğu arasındaki dolgunca
I hVl>* i ( i /* | J| a •
J ^ (is p id k a r is- yer.
p ld g e r ) — Kalaycı. -4-j Crjı jj* ûjr jji
•*î - j Cr.js .i * 3'

(e s p ll) — At hırsızı.
Eğer baltası pehlivanların ba-
;ına inince dipten geçip eğere
^ (e s b y n y ) = Esbgul (ba.) vardı.
(ŞaH
'm
* ~ ' (e * t) — Kelimenin sonuna ►
r i-
gelir, rabıt ve haber edatıdır. (fistâ ) -=~ (Zend) in şerhi.
■lîjlT tl" Est, Üst, Zend (ba.) Hemzenin
jlr ht*
üstünüyle de doğrudur.
jl ûL IjHA JiT*
Ey nazik dal! Baştan ayağa t_ı ıjjij JiiAiı *rjıı» ov.
kadar gülsün", yaprağın şive,
meyven nazdır Haetndi
Usta, zendin lafızlarını şerh
Hest (ba.) § Ester (muh.) § Ke­ ettiği gibi, onun sahifeleri padi­
mik § Meyve çekirdeği § Ateşe şahın büyüklüklerini şerh ve
tapanların peygamber saydık­ izah eder.
ları (Zerdüşt) ün (zend) [*] adlı Fthrt)
kitabının şerhi.
§ Ostad (muh),
1^» fc-1 »fi
( l » t ) — Methüsena § îsta-
den muhaffefi olan istadenden
emri hazır.
> us/a£ / Beni kınama
- t- deyince, üstat o ikiden birini
(üst) — .Zendin şerhi. Est (ba.)
bırak dedi.
»liVi (MevtinA)
w .»* JU*l^ JUa£(

ü'J V § Asıl, kaide ve kanun. Hem­


[ * ] Mecûsîlerin reisi olan İbrahim Zer- zenin üstünüyle Rüstemdâr vi­
düştün m ecûıî ayini üzere tertip e ttiğ i kitap. lâyetinde mettn bir kale.
• _________-____________ I s t a m

Onun hakkını ödemek sana


j (is ta ) = övm ek manâsına farzdır; çünkü sana çok hiz­
gelen istûden den emri hazır. met etti.
(ısfa. muh. vas.). (Dehlevî)
§ Semerkant’a tâbi bir köy. S5^' ıiV
ıSf. w1 JlT* l^

I •
£ (üstâly) = Edepsiz, utan­ Saklanılan mal yüzünden bü­
maz, cüretli = Küstah, âstah yüklük arama. Durmuş su ko-
= Bıstah. kuşunu ağırlattırır
(S a d i)

Vî?-> tJ? â*A


(is tâ r b â d ) = lsterabâd
Onun kapısına gitmeye cesaret bu da Istelj âbâd (muh.) =*
ettim. Rakip köpek gibi ansızın İranın şimalinde bir şehir.
üstüme saldırdı.
( LatlftJ
(is tâ r e ) = Yıldız.
V I *j » j t - ' jr 'ıiy Cr*
(iai& h) = Ağaçtan henüz
'j'j'îf' Cr*İ' ıj^-J t/ f
sûren filiz. VV
»
Z>ün gece senin bulunduğun
p ı
5 (Sat&d) = Bilgi ve sanat ciheti yıldıza haber verdim,
sahibi, muallim, öğretmen. tarafımdan o ay parçasına
hürmetimi arz et dedim,
fj'-> O* **"
at-l 'J—j j4^ ıfU»-Vf (Mevlânâ)
Hemze ve ha nın hazfile sitar
Benim faziletten dünyada gör­ da denir. *» Sitare
düğüm mükâfat ancak baba­ ijji ejTiji. jt-
mın cefasiyle hocamın toka­ i J** û,Jı
lından ibarettir. JUsU ârjjjHİ üj>
jfiA .jlî- J X İ t J jfr m
Envtri
<rJ
* P I Onun lâ tif çehresini yıldıza,
^ _ (istftd en ) ■*» Durmak ve yakifiklt boyunu çama benzet•
ayak üzre olmak manâsına tim. İftihar ve sevinçteiı çam
gelen istâden muhaffefidir. yükseldi; yıld ız nurlandt.
j\ J*- i j ? J' (Ferr&ht)
jt-l j-; cS.Jto.jj <»0 § Çadır, şemsiye, gölgelik, ci­
binlik.
müteaddisi olan istâniden den!
(İstâ k ) = Asmanın taze hafifletilmiş mazi ve emir.
çubuğu. jb j\)\ ^ _j Ajfc-I

VV
İli
f (fistâm ) = Kesme, ^rişme,
Merkebi durdurdu ve sonra,
başlık, üzengi gibi at ve eğer
seslendi, o selâm ve emaneti \
takımı, hususile altın ve gümüşle
iade etti.
süslü nev’i. [*] ( Mevl&nâ)
■ M A İji. ^ jj O jjfj b jjf
J£Â—j j X-*; j
j**\i ^ ^ (is tâ y ) = Istuden = Met-
hü senâ etmekten emri hâzır
Giyik ile yaban merkebi altın olduğu gibi istaden den emri-
takım istemediklerinden kendi• hâzır bu şekilde gelir.
ler’ı yük taşımak bağ ve boyun­ İstaden (ba.).
duruğundan kurtuldular. o»
(A(aşır) *- I
(istebr) = Kaim.
§ itimat olunan kimse manâsı­
na da gelir. Ustam (ba.).

ik i bazûsu kalın, sırtı kuvvetli.


4»C*J i j C - l e8t g n e) — ( Daklkl)
Uyku uyunacak ve istirahat
edilecek yer. t 1~\
=■= Göl, su birikin­
Alt"»! tisi § Farsta mervdeşt deni­
i’V len ovanın kenarında vaktile
Kışın orada istirahat ederim. keyanîlerin payitahtı meşhur
(Meulânâ)
bir şehir ve bir kale. Kalenin
t ** bulunduğu dağda büyük bir
(fstâ n d en ) = Almak. göl olduğundan komşuluk mü-
nasebetıle bu isim verilmiştir.
Cemşît’in yaptığı tarihî payi­
(is tâ n id ) = Alınız: istan- taht bu şehirde idi. Tahtı Cem-
den-=Almaktan emrihazır cemi, şit (ba.). İskender İranı zaptet­
§ Durdurdu, alıkoydu; durdu­ tiği zaman yıkıp harap etmiş­
runuz, alıkoyunuz manalarına tir. Dağm eteğinde harabeleri
istâden = Durmak mastarının görülmektedir. Şehir Şîraz’ın
[*J Kesme ~ e j e r örtâsti Rişme = şimali şarkîsinde ve elli üç ki­
zincir gem. lometre mesafede idi. Şimdi
ekin yeri olup merv deşt diye Elinde, filin kemiğini kıran bir
anılır. zengi silâhile f i l gibi geldi.
( N işa m i)
J j l J j ' j j ol-*15-*
i jtjâS t .1

ı.*pWl j JuLmSİ j ^-^"^(Ustühuvan efşan-


Onun evvelce yeri azametli den) = Hurma çekirdeği dik­
padişahların vücudile iftihar mek.
ettiği isteffr kalesinde idi.
( Z ü c a c i) A if ’• I I
^ (üstUhuvan büziirg
> y
= Kemiği büyük, (k.) Soyu
^ ^ (Bstühuvan) = Kemik. sopu yüksek kimse, (fco.) Us-
tühvan dâr.
c-iji öiyii-» iv . > j tî1** ö'y
(ijjt- * .1 ^ .1
(iistlihuvan bend) =
tri kemiği yutmak mümkün­
Çıkıkçı.
dür.
Sadi

§ Çekirdek. (üstühu-
■V'-'"' ''jî ı'j'y«s-> l?. vani pfiside vakerden) =
Çürümüş kemiği açmak, (k.).
iflai Ölmüş soyu ile övünmek. (Va­
Çekirdeksiz hurmanın letafeti kerden) yerine (vanümuden) de
yoktur. Gecesiz ayın ışığı ol­ denir.
maz. (Nişimi) • •
§ Asâlet sahibi kimse.
(üstühuvan der
ö 'j}* Ö.J1* ^ X*.
reften) <= Kemik yerinden
s f jLc •u' jl:,. J-sj-
oynamak, çıkmak.
■S-'*-

/Vıce biiyük kimseleri zamanın


hareketi havam öyle bir ezdi 1 ' (üstühu­
ki, toprağını toz haline getirdi. van der zehm gfi$aşten) =
(S a d i ) Yarada kemik bırakmak. (k,).
Bu üç mananın gayesi “ asıl ve Bir işi bile bile uzatmak: Bir
esas„ tır. § Zenginlerin kullan­ kasabın göz kapağına bir kü­
dıkları Timsahın sırt kemiğinden çük kemik yapışmış eziyet ve­
yapılma bir nevi silâh. riyordu. Gittiği doktor her gün
gözüne bir türlü ilâç koyarak
Jb j lj^ L -\ -L*ljJ
c—Cs. ^ oyalıyordu. Çünkü kasap dok­
t/UÜ torun evine her gün bir parça
et gönderiyordu. Bir defasında
doktoru bulamamış, muavinine ( üstühuvan şi­
baktırmıştı. Muavin, gözünde bir kesten) = Kemik kırılmak. (ît.)
kemik kırıntısı görüp aldı. Ka­ Çok sıkıntı çekmek.
sap bir daha gelmeyince dok­
I*j* i ^ 1^1
tor sebebini öğrenerek kızdı
'/ (C_5^ a V z& f
Ben kemiği görmüştüm; fakat
gündelik etin kesilmemesi için
Senin kapında bir çok sıkıntı
işi uzatıyordum; diye muavinini
çektik; köpeğim diye çağırmaz­
azarladı.
san sana ne diyelim ?
( Afirenıat)
J..I 11
^ (e s te r ) Katır (muh) (j•*-) Seter
Akşam ve sabah etinin, kesilme- dir. Konuşma dilinde katır.der­
memesi için kemiği yarpda bırak­ ler. (Nişam.)
mak ve işi oyalamak lâzımdır.
(H idayet) j l ju »\ ^js te ra r^ Mercimek.
> >
• ** I
- ^ '(ü s t ü h u v a n d e r
(B stü rden) = Kazımak,
gttlû g ir if t e n ) = Boğazda
yontmak, temizlemek, mahvet­
kemik tıkanmak. (k.). Mihnet mek.
ve meşakkat çekmek.
*S'\J oT tfjuj- i jjJ İ f j»
t > ıS*Â-* Js bT jJU
l'V
Senin yer verdiğin şeyi bir şey
yerinden ayırıp götüremez. Se­
‘ (üstühuvan ha
nin kederden temizlediğin gö-
var, üstühuvan rftba, fis> nülü keder mahvetmez.
tühuvan rend, Usttthnvan (M evlâ nü)
reng) = Hüma kuşu § Köpek. t
* * " \
Jk*j ( üstürlş) = Sapan demi­
ri = Aheni çüft.
B ir avuç köpeğin hırsından
feryat.
(estereng) Kan kurutan
(S a d i)
denilen, kökü yüz yüze ve bir
Üstühuvan huvar = Luri kuşu. birine sarılmış başaşağı iki insan
Ostühuvan rend = Kartal. şeklinde bir nebat -*= Merdüm
(Ha.îmî ve Nimet). giya (ar.) ^ o>-«
f >
Nj " I
V (üstürlab) = Bir nevi ra­ tfjUa
sat âleti.
Kısırların yanında gebelerin
■>>. jj)/ j 1-* J tj* doğurma sıkıntısı kolay görü­
ijl. JjL- Jjlc
nür. (Dehlevi)
jV
f 3J
*
c—^ «y V > - j l i l / ji < jT !j~ı
C.-JJ ii'J j (ü stü re) = Ustura: konuş­
mada (tig) derler. (Nı?âm)
Yunanca (üştür) terazidir ki Türkçesi yülügendir.
adalet sikkesi ona bağlıdır, (lab)
* • '___ t I
ın manasını sorarsan ramca ^ (fiıt&re lİB İd e n ) =
güneş demektir. Netice üstürlab- Ustura yalamak, (k.). Şecaat
tan maksadı bilmek isteyene ve cesaret göstermek, hayat
cevabım * güneş terazisi» nden ile oynamak; çünkü usturayı
ibarettir. yalamak dilini dudağını kes­
M/r Hatrev
mektir.
(ar.) cr-iJ1 d'*.*
Gâzi Muhtar pâşa «j*^1 >>kj»
da üstürlab latince levha yahut (is te l) = Göl.
safhai kevkebî manasına gelen
“ astarlabom„ bileşik isminden
hafifletilmiştir. (astar) latince (istem) **= Zulüm ve sitem.
kevkeb daha doğrusu cirmi j l ^ 1 tXIfi t£j i

semâvî. (labom) levha veya i**?


AjVtlr*
safha manasınadır. Ecramı se­
maviy ey e müteallik hesâbât ve Zalimlerin zulmü çok devam
malûmata yarayan testıhi etmedi- Çünkü cihanı yaratan
küreden ibaret bir âlete üstürlab zulmü sevmez.
denilmiştir; diyor. Şimdi bunun ( Minâçihrt)

yerine daha mükemmel aletler i > * *


icat edilmiştir.
0 ^ 1 (üstün, üstün) =
Direk.
*. - " i
(e s te r v e n ) = Kısır: Do­
ğurmayan dişi. Konuşma dilin­ ul iç * ü j

de (naza) derler. (Nigâm).


(ar.). Akim. Âhırındaki (üj) teş­ Dünyanın direği yani istinat
bih ifade eder. ettiği şey bulutun ağlaması
ve güneşin sıcaklığıdır. Ancak
iki ipliği bük yani göz yaşıyla =* Mecusîlere
yan yakıl. mahsus kabir.
( M evlânâ )
' *•*
,f-\
^ (üstüden) =Methetmek,
(istenbüb) = Turunç,
öğmek.
portakal ve limon aşısından
w>* y wiift5 W>- Lö
yetişen meyve.
j—1 y

ay
(istenbe) = Çirkin ve kor­
Her üçü çabuk anlayışlı ve
kunç. Sitenbe (ba.)
kalb gözleri açık, her biri öte­
r t
kinden Övülmeğe daha lâyık.
^(üstüvâr üstüvân) ( Mevlânâ )

= kuvvetli, muhkem.
i,/!—l (üştür) = Dört ayaklı hay­
vanlar. Hususile at ve katır.
Cf
Ey gönül, ömür evinin temeli
kuvvetli değildir. Hoş serma­ l‘V
yedir, fakat durucu değildir.
Bu vücut hayvani benden ne
(im â d.) vakta kadar o saman ve arpayı
ffij-.j-, isteyecek.
r:\x j . r ı ( Mevlânâ)
r'jn
Kabul ettik ve dinde ayak di­
(üstnh) = Hemzenin ötre
reriz, onu ancak peygamber
ve esresiyle yorgun, âciz, sıkın­
itikat ederiz.
( Behrûnı) tılı. ( m u h ) ■c- üstiih, sü
tüh.
§ Emniyetli ve kendisine îti-
mat edilen kimse. § İnanma. ir »y" ös” ■
Üstüvar daşten = İnanmak.
lr_r"
Dağdan dağa o kadar asker
ySj-jCı. vardı ki, onların çokluğuna
dağ dayanamıyordu.
Ateşten nur ve ziya ayrılma­
(Fird evsi)
dığı gibi kırmızılık kandan
ayrılmaz derler ama ben inan­
mam. ( ’(Jnşari) (iistüy) = Belkemiği.
(esteh)— Çekirdek=Heste= (istt*e) = İnat, husûmet,
Heste kin. Sitize (ba .)

«JÇ-1
l'V
l»«iUlfa-
Ö ğüt verenler; haddi tecavüz
JU^
etme, inat merkebini bu kadar
Gece, hurma çekirdeği gibi y o r­ sürme dediler.
gan ve çarşaf altında olmayan (M evlânâ)
kimseyi, gündüz, üzerinde so­
ğuktan, kuru, çentik kösele kap­
(istiya) = Gazne ile Hirat
lı ceviz gibi görürsün.
arasında bir dağ. (Reşidi)
(K em â l Ismâ'U)

§ Kemik. Pileste = Fil kemiği


(is t fr ) = Stir (ba.)
(ba .) Bu kelime ekseriya
meyve çekirdeği, hay­
van kemiği manâsına kullanılır “ I
(estim) •= Elbisenin yeni.
> > § Kap kacak ağzı.
1
(iîstüiı) <= Üstûh (m u h .) (ba,)

Kalk, o hoş kokulu şaraptan


(ilsleb.) *= Sağrı (Burhan)
getir; çabuk tulumun ağzını
• ** aç.
I ( Hüsrev)
(istîh) -=> Ina'f, öngü.

(Ç**J (istîm) = Soğuktan, şişmiş


ve ağzı kapanmış içi cerahatli
b id e n , is tız id e o * îs tih id e n ) yaradır ki deşilmedikçe iyileş­
= İnat etmek, öngülük eyle­ mez.
mek.
jjîj ^c «ı^'l (iisrlib ) --= Kurşun.
JL j -A^jl İ.V.3
IV
H er kimin âdeti inat ve öngü -f* (isrinc) =
Zil, çalpara.
olursa onu görmekten gözür.ü § Sölügen denilen kırmızı bo­
kapa. {Mevlâna) ya. Şirine (ba.)
* i * 1
(üsrâş) = Güzel ses § (Is fe rü d ) = Bağırtlak ku­
Melek § Her şemsî ayın on şu : Bir nevi yaban ördeği (ar.)
yedinci günü. u*s

3 ^ (isrevyene) = Mave- (isfenc) = Sünger = ' w . 1


raünnehırde bir şehirdir ki Küş- — & fJ.\
tasp yaptırmıştır. ♦. I
>
* * l (isfend) = Özerlik toho-
(IsrîşBm) = Tutkal. mu = İspend § tsfendârmüz
(muh)
ftJİ—1 ^e g e ^ e j _ Hazır ve mü­
heyya. J'”* j I Jla— ^ (isfen dârm üz.) = Is-
p en dârm ü z= şem sî senenin od
ikinci ayı.
^e ^ (üsgur, ü ıg n m e )
Kirpi — = «i»" — «- =
4j = Jj*?* Pençei
ji*L Mf* ^ l w —
a düzdîdenin beşinci günü. Pen­
c—JUj cJj tujç «
J" çei düzdîde (ba.)
Mj.
K irp i adında bir hayvan var­ j l x i — 1 |(gf en ıj|ya r j _ Jspend-
dır ki, çomak darbesile yani yar (ba.).
dövülmekle semirir.
( M evlânâ)
^ (isfld) <= Ak, beyaz- renk
§ Beyaz renkli şey.
* , (isfâr) = Yaban mersini­
dir ki hoş kokuludur; dilimizde
durdabak denir. (is fld â b ) = Üstübeç. Mu-
arrebi Eua-ı
—- •
^ (is fe r â y în ) = İsperâyin ( i r f j d â r) =
Ak kavak =
(ba.). Pede yahut ak söğüt.

<ı^i —| 1
(isferenğ) = Suyunun ve (eak, isk) — Posta­
havasının letafeti sebebiyle dün­ cı § Posta beygiri. [*]
ya cenneti denilen Suğdi Se- [ * ] Ferhengi nasırî sahibinin (esle) türle-
merkant civarında bir kasaba. çe (eşek) den alınmıştır demesi tuhaftır.
j j iC j I «vı
(is g â liş ) = Fikir, endi­ (is k en d a n ) = Kilit.
şe, hayâl. Sigâliş (ba.)
(İs k e n d e r) = Meşhur
(j . i Kk- cihangir padişah.
d â r ) = Çabuk gitmesi için
her konak yerinde kendisine If . ı ı ı - \
(ıs k e n e k , ıs k e n e )
beygir hazırlanan posta süva­ «= Dülgerlerin aydemir dedik­
risi yahut vaktile, seğirterek leri bir nevi burgu, makkap, ki
postayı elden ele veren piya­ ağaç delecek alettir. ^ e '-r* dön­
deler. dürmek değil, tepesine tokmak
jl jUVİ ^1/ vurmak suretile delik açan tığ
JLİ>t demiştir. Büyüğüne (a r.),"^
küçüğüne r-d derler.
Onun şöhretinin yayılması için
güneş postacı olur.
* (is k îz e ) = Hayvanın sıç­
(F a h ıi)
rayıp çifte atması.
Bürhan hemzenin ve kâfin ötre- JJ-
sile yazmıştır. Mütercimi Asım Xj C-»-1X 1 y ş j* .
efendide lügatlere muhalif olarak IVj*
kâfini farsça yazmıştır.
Onun ihtiyacı kalmayınca azar.
Eşek yükünü atınca çifte atar.
Mevlânâ
(fisgttr) — Üsğar (ba.)

(e s le n c ) = Ulama yonca:
il/ ll yerde sürünerek açılan yonca.
„ (U k ir ik ) = Hıçkırık.
> >
• 5dl ^ (fislü b) = Bir hakîm ismi.
(a s k e re ) = Toprak kâse
ve su bardağı, ölçek. Şedde § Bir nevi yemek.
ile de doğ udur.
îr* j*. (e s m â r) = Mersin ağacı.

j U (esm a n ) = Asman.
Denizi hiç bir bardak ölçtü mü?
Arslanı hiç bir vakit kuzu
götürdü mü? j(e s m e n d ) = Semerkanda
tâbi bir köy.
(ismender) = Semender cfUii
(ba).
Dergâhın uşaklarına ırmak ke­
narına çadır kurmalarını em­
(esen) = Ters giyilmiş elbi­ retti
se § Ham karpuz ve kavun. (N ijfâm i)

-I
(esu) Yan, taraf. f (eşâm) Yetecek kadar yiyip
içme. = Aşâm (ba.).
^ -*'** (esvar) = Süvari § Novbe t? ıy.j fj. otlli ,lH
civarında bir şehir. Bu şehrin ı# ^Ul IjJj»- Âıli. J>1 Hl"
cenubunda bir dağ vardır ki Niî Jl*"
onun eteğinden geçer. § Giy- Bu ulustan kanaat tarafına
lan padişahlarından birinin ad». sığmıyorum; çünkü kendi aile-
Babasına Şirûye, oğluna Merdâ- lerine yetecek kadar yeyinti
vîc derler. vermiyorlar.
( Kem âl Ism a ll',
uı (eşya) = Siyah § Zend lüga­ », *I
tinde göğüs manasınadır. _ (iş p iş) = Bit (ko.). şipşe.

(esirek) = Karpuz ve ka* 1 (iş p îşe ) =Güve: yün eşya-


vun, kabak gibi şeylerin süıen ya musallat olan küçük böcek.
kolları. Türkçesi tekâkür.
_
,t ■ V 1' (eşfeıs) Kömürlük.
<-' 1 (e ş ) =r O: sonunda okunmaz
Ht ı M • i
olan kelimelerde müfret
gaip zamiıi. (iş p c t te E iç-
c—Vjlr ı p ik te n ) = Saçmak.
e .j . f ı— ^
lVr
(eşpel) Havyar. (Nimet)
Elbisesini diker, iplik yok der,
evini yakar, ateş yok der.
Mevlâna . . '<'■* (İçîa , Iştsb j if~
tav) = ivi, acele.
JU
(üşak) — Köle, uşak, hiz­ i!li ,._j »_tttjl i j i
metçi, çocuk manâlarına Türk-
çedir. ay
Gördüğün korkunç hayâlden
bıçağı çabucak toprağa gömdün. (üştürâbe) -= Deve tüyünden
M evlâ na yapılan elbise, kepenek.
*
! >
5^ "'\ e ş tâ d ) Şemsî ayın yirmi al­ (tiştttri bigsiste
tıncı gönü, o güne memur sa­ mıhar) Başı çözük deve (k.).
yılan mejek § 21 sûreden iba­ Heveslerine uyan kimse.
ret olan (zend) den bir sûrenin
adı. Zend (ba )
J»Ui

^ (iş tâ fte n ) = Acele etmek, Yol sonuna geldiği halde ya­


İvmek, çabukluk göstermek. zık ki bu başı boş devenin
halâ nereye gittiğini yani hava
j£>ULil w>-jj ^Vl a*t ve hevesimize uyan bizler ne­
reye gittiğim izi bilmeyiz.
( N isâ f)
Yapraklar dalları yırtınca ağa­
cın tepesine kadar çıkıverdiler.
M e vlâ n a (üştürbln)=(/:.).lieriyi g ö ­
ren
\>» I
(iştaJeng) = Topuk, aşık
§ Aşık kemiği ile oynanan oyun. j U-^cJ b â r) Devedikeni de­
nilen yabani enginar ki deve
•üıJliiU *ts^j bunu çok sever (ko.) Harişütürî.

Onların güzelliği nedendir?Oyu- I ** *1


J (ttştî|r huvâr)= =Deve dike­
nu bırakmaktan', onların çirkin­
ni manasına geldiği gibi devenin
liği nedendir? Tavla, ve aşık oy­
kanını içen bir nevi yılan ve
namaktan.
D âi keneye de denir.

r ' ~*1
^ ş t ü r h u y )= D e v e huylu
(üştür) = Deve.
(k.) kinli.
a.--J>1 4„ V; ij

İr *1
l'Vy ^ (üştür d il) = Deve yürekli
Peygamber (r*1" ) huzuruna (k.) korkak.
yaltaklanarak geldiler, huzu
runda deve gibi diz çöktüler. jl— «ı—
»1
M evlâna ti*1^
Senin korkak düşmanın eşek r* ej* X*
değilse niçin ona tâci yular Ji*- c i j -Ci
\ti ir*
olmuş.
Hatrevani A k ıl mataı küp girdabına dü­
§ (k.) Kinli. Şütürdil (be.) şerse artık gafn dalgası galebe
edemez.
•İ! " *1 Çuhürt
^ (CştBr g â z ) = Baldırgan • > /" jJîA I j

kökü. }j>. u f .JjS j» y lji. Ij)

**ty J*\r“
Gecenin korkusu çoktan çök­
iUp
müş, onun gözünden uykusunu
Senin huyların düşmanın çir­ kaçırmıştı.
kin huyuna nasıl benzer; san­ ( Senai)

dal kokusu nerde? Baldırgan ■ 3J'f^ ■**


kökünün kokusu nerde?
Imâd
Düşünce sabır matamı kaybetti
-*] "M
Keder, gönül ve gözü kapladı.
(üştürek)= Devecik. § Dal­
M ir H atrev
ga.
Âverden kerden ı » f keşi
u t i £ Hi-ljT
jlî* \ j r J l İ İÎJ L M JLi*
den f'kelimelerile terekküp
eder.
Suyun yüzü askerle süslendi. *
• *ı
Devesi, dalga davulu su kabar­ (e ş tâ ) Zihgîr: Okçuların baş
cığı oldu. (Kâtım) parmaklarına geçirdikleri boy­
^ ' *1 nuz veya ağaçtan yapılmış yük­
(üştUrkâ) - Ankâ. sük, terzi yüksüğü. Hemzenin
ötresile kömür, kömürlük §
Yeşillik, kömürlük manasına
-> (ü ş tiirg â v ) = Zürafe de­
eşbu dan bozma olmalı.(Bürhan)
nilen hayvan. Azası deve, sığır,
kaplana benzediğinden (üştür- •Jai y f jri ^
lJ3f
gâv pelenk) de derler.
Eğer lütfün denizinden bir
„ (iş te k ) = Çocuk kundağı. damla damlarsa demirci oca-
- ğının cehennem alevli içi seb­
ze bahçesi yahut kömürlük
(Uştiilttm ) = Galebe, üs­
olur.
tünlük, istilâ, zulüm ve tecavüz. M antar
Mecazen: bir şeyden damlayan
damlalara da eşk denir. Eşki ke­
düzdıdenin ikinci günü. •JısJ»4f , bap = kebapdan damlayan su­
(6a.). lar. Eşk şemi = Mumun kenarın­
dan akan damlalar.
*1 Eşki sehab—yağmur damlaları.
f 'î'* (eştim) = Yarada peyda
olan irin. i* ıib+* &y- >=*-*
Ij^îiT (jjj

** (eşlyar) = Kalye taşı. Hamı­ Aşka kanlı yüreklerden başka bir


zı sodyom § Nişadır. şefkatli yoktur, ateşin yüzünü

* * *1 (eşh ıın ) Türkçede bundan


kebab suyundan başka kim
yıkar.
'S a 'ib j
bozma olarak ışkın denilen ne­
bat. Arapçası o-V.j olup Farsça «&L&I
ve Türkçe de kullanılır. Ribas JU. (£ * ry~j

şerbeti meşhurdur. Işkını Türk­ tfjy*


çe lügatler bahçe ravendi de­ Onun bahşişi eli yağmur dam­
nilen nebat suretinde tarif edi­ lalarını andırır, onun sağlam
yorlar. idaresi dağların -taşı gibidir.
(,Enverî)

(eşk) = Damla, hususiyle göz­ § Eşkânilerden birinci padişa­


yaşı damlası, gözyaşı. hın adı; bundan dolayı sil­
flljJ a* ûUç silesine Eşkânyan denilmiştir.
fP j*. f
jlUft
Zulüm onun padişahlığı gün­ (lş k â r )= A v § Avlama.
lerinde damlanın Süveyş deni­ jl-j&m
zinde kaybolduğu gibi yok ol­ l’V
du. Avcı gibi av tarafına gitti.
CAffar) Mevlâna
y
\y&j* tAîij »j*.i «-T &J&İ.j* JV. «f-V öî
u^t
L*V^
Nûh, senin kaygından hâsıl
olan göz yaşımın dalgasını gör­ Benimle kavga etmekten daha
se tufan vakasını bir gözyaşı iyi ne gördün ki beni öldür­
sayar. mede ağır davrandın.

Ferhengi Ziya 10
O u jC ia A O jid b l ^ çk d e r d i.
(eşkbüs) = Keşanlı bir
cengâverdir ki Rüstem ile etti­ de şikesten) == Gözyaşı
ği savaşta ölmüştür. gözde tutulup akmamak.
y tfjj-'j1 } ıs»j

tS*J2J
Oku Eşkbusun göğsüne vurdu­ Gittin ve senin uzaklığından
ğu zaman felek onun elini öp­ gözümde yaş, gönlümde ah tu­
tü: Alkışladı. tuldu.
( Firdevsi)
( B û k ırJ
j\ &C
Jlj j ^
: öl
J - (e Sge r f) = Güzel ve la-
Onun kirpiklerinin gölgesinden tîf § iri, kalın § Ulu ve muh­
Keşanlı Eşkbusun Zâ l oğlu Rüs- teşem.
temin okundan korktuğu gibi
ijic- 1 c*--jj^T
korktum.
( Ka&ni)
l*V

£s,E»»-L»l te lh ) = (k.) Kay­ Ey öngü! O gölün hikâyesi­


dir ki onda üç büyük balık
gı, keder göz yaşı.
vardı.
J ,ljİ- j>_ j l j jlj <-}> (M e v lâ n â )

t#iti
* 5C*t
inliye inliye iki iiç beyit' oku­ J „ (ışkere) = A v kuşu yani
du, iki üç damla keder gözyaşı atmaca, şahin gibi av avlamağa
saçtı. (k.) şarap. alışık yırtıcı kuşlar = tşkerî.
(N iza m i)

^ Çjd e jlj = GÖZ ^ (işteşten) = Kırmak


= Şikesten.
yaşını silmek.
*y. oi***i' X *j -jî
İSJJ ^ ^e ş]j|davCFî^ __ Hâ­ L’Vj»
kimin huzurunda mazlumun ağ­
Abistan (6a.)
laması.

*5^1
(eçki davudi) = Çok (eşkeş) = Şehnamede adı
ağlama. geçen Turanh bir cenğâver.
bir ayağında olan siğile şikâl
ı *<*1 * 1
fJ (e ş k i şûrîi g e rm ) denilmesine nazaran bu keli­
(k .) Keder ve ayrılık gözyaşı. menin arapçadan geçmiş olma­
sı kuvvetlidir. Lisanımızda si­
ğil işkilden bozmadır.
4

< j^ Ö fd U l ilk li_ (iş k ile k ) = Hırsızları söy­


(e ş k i ş e k e rin , e ş k i ş irin , letmek için bileklerini sıkıştırdık­
e ş k i ta re b e ş k i glllgu n , = ları işkence âleti (Nizâm),
Sevinç gö/yaşı.
f i * (ış k em ) = Karın. == Şikem.
U <>J* ,j»> 6'j^ O'.
4" 1 } {3 Jıj;-
Ümitsizlikten sonra o güzelle ıvV
birleşmek müyesser oldu. On­
dan sonra bizim kanlı gözya- Kuyruksuz, başsız, karınsız
şımız sevinç gözyaşına döndü. arslanı kim gördü. Böyle bir
( Ebûlmaâni) arslanı Crnabıhak da yarat­
madı.
Mevlâna
(iş k ift) = Şaşma.
lLİ *I
Cz (e ş M “ » îg ) = (k .) Y a ğ ­
** (iş k e ft = Mağara ve dağ
mur damlası.
yarığı.
t ^ > j j .yj —- j}
jl jç -

„ (iş k iift) = Çiçek açması rfUÜ


Etrafını kaplayan bulutlar, şim­
şeğe benzeyen kılıç parıltısından
(iş k ü fe ) = Çiçek mana­ yağmur damlalarile süslenmiş
sına lşkûfe (muh.). güllüğe benziyor.
( N iza m i )
ı<^** ı
v ' „ (iş k il) = Sağ eli ve sol
ayağı beyaz olan at. (ar.) ‘C 1 1
_ (iş k e n b e ) = Kümin(6a.).
§ Kaçmamak için devenin di­ Şimdi şikenbe deniyor. (Nizâm)
zine bağladıkları ip. (Nizâm.)
bukağı. (Nimet)
Kırmızılı ve aklı olan bir şeye (iş k en c ) = Çimdik, (muh.)
arapça eşkel, atın üç ve yahut Şikene.
&
'• (işkence) = Eziyet. (Uşknh) = Şan ve şevket.
(muh.) şüküh.

(eşkeniş) «= Bina yap­


mak, müessese vücuda getir­ (işkil) = Yaprağının usare­
mek. sinden göz ilâcı yapılan sincan
dikeni, musa ağacı.
I
(işkine) «= Tirit § Bük­ iLsjıi (eşkyûd) = Müfret ve
lüm ve kıvrım § Buruşuk § Mû­
basit karşılığı olan mürekkep.
sikide bir makam.
• O* *
f .J s .j j ' s J. - ‘ ■ '- i Ö l> *
, * I
jj/l j (eşen) = Esen (ba.)

Hanendeler zaman zaman pest


lil T <
J
.L
il<
.lileşna,
ve yüksek sesle bugün kâh ser- eşnab, eşnav,eşnah) ■= Yüz­
vistan, kâh işkene makamını geç § Suda yüzme, yüzücü.
terennüm ederler. v '* / ’ o j * - ' j C t* J
(Mitmçihrl) 3 *-îS“j ^
jlLfr
.(INı?âm). A ğaç aşısı manasına-
Yeri; kan öyle boğuyordu ki
da gelir demiştir.
yerin balığı yüzüyordu.
(Aftür)
1 ( t. -i
(eşku, eşknb) Eşna ağır pahalı cevher manâ­
Âşkûb. (ba.) sına da gelir, (v1t f ^ ) dan
kısaltılmıştır.

^ -^ * *j(iş k u h îd e n ) = Ayak
kayıp yuvarlanmak, tepesi üs­ (eşnan) *= Çöğen:ağdayı
tüne düşmek, tökzemek. ağartan ve elbiseyi temizleyen
bir kök.

(ü şk n fe) = Çiçek § Kay. * '* * ı


(eşneved) = Eşteved (ba.)
Bişkûfe, şükûfe (ba.)
• •
I
(fişnüd) «= Şünûd ■= işitti.

Şarap içmedinse niçin kay et­


tin. - (*«“ « » * ) Aksırık (a r.)
t
(fişne) = Ağaç yosunu: ince (iğ r îr iş ) =• Efrâsyâbın
sicimlerden örülmüş şerit gibi erkek kardeşi.
bir şeydir ki hususile çam ve
palamut ağaçları üstünde bitip
(eğil) = Ağıl ve mandıra.
sarmaşık gibi dallara sarılır.
İlâç ve kokularda kullanılır, iyi­
si beyaz ve hoş kokulu olanı­ (iglîcan) “ Kavsi kuzah:
dır. Bu kelime arapça olup eleğim sağma (Bürhan)
farsçası devaledir. (devale) (ba.)
= Oşnan (ba.).
(eğni) = Âgül (ba.)
• »j
(Uçuğ) = Yeri yurdu, soyu
sopu belirsiz kimse. (e g îç ) = Aspura yâni yaban
safranına benzer bir ottur. Ç i­
(fişe) — Çadır uşağı: ilâçlar­ çek açar, çabucak kurur, rüz­
gâr dokundukça dağılır, biter.
da kullanılan bir nevi zamk.
■ > o* a5* &. as*
0* öyr c—’j
t i (tt&) — öğürtü sesi, frit* = l'V
öğürmek. Ben hiçim hiçim hiç; tama-
miyle aspur otu gibiyim.
JA/jUl Âgariden. ( Mevlûnâ)

(ba.)
S ? (eğiri.) — Cevzi rümî dirki
(egaz) -= Âgaz (ba.) hurmaya benzer bir ağaçtır,
meyvesi buğday tanesi kadar
*1* I olur. Dilimizde kehruba ağacı
(eğaze) = Agâze (ba.) derler.

(e§âl) = Agal (ba.)


c/T (egis) = Ayıt tohumu.
t>
>
(ü g re ) = Ur, bez (ar.)
^ (Bftaden) = Bir yerden bir
yere, bir halden bir hale düşmek.
» il
(efcre) ■= Büyükler meclisi
§ Hava alacak pencere, çok rüz­
gârlı yer.
İnsanın kuyuya düşmesi kor- Zenginliği ve itibarı kaybet­
lüğündendir. Eğer gözlü dü­ mek § Uzaklaşmaktan da ki­
şerse o, hayvanlığmdandır. naye olur. § Lâyık ve uygun
( D eh levi) olmak.
4? > J> ı-â J j
. 3 cf j'-S-- i's’-j-
j'H r'-»*1
alîjt w*^ û*.' .»SI ı/U A j ö.' J1' " ,Lİ ıS1/ <1.
Ö\J-' r Hİ
Zülfün yüzünü görmeme mani Elbiseni şehitlerin kanma ba­
oluyor. Yarabbi! bu gece meh­ tır da nazla salın, ey gül dalı!
tabın üstüne nereden düştü. Sana bu renk kaftan yaraşır.
(Selm ân) (Tâlib)
Müzariî ve ajiiy> üfted, fü- tfjiç. jsöı Oftadeni çizî beke-
teddir. sî. Bir şeyin bir kimseye yakış­
j 'j ^J. ması.
j '. r ^ 0* ^

ı/Uii
Kimsenin kederine şimşek gi­ jir iiid ı \jaL»' îaftâden
bi gülmem; çünkü benim şim­ e z d e s ti ü ftâ d e g â n j — (k.)
şeğimden bana kıvılcım düşer. Mazlumların bedduasiyle perişan
(N iza m i) olmak.
§ Vaki olmak, olmak.
fl-ija I*1
(S fta d e ) =Düşmüş, (£.) ınaz-
5/r zaman Şamda bir karışık­ lum, düşkün § Uysal, alçak gö­
lık oldu. nüllü.
(S a 'd i)
.JlU f \ jy\
L-o jL «uf"

Eğer feyz almak istersen alçak


Saba rüzgârı beni bir haberle ha­
gönüllülüğü öğren, çünkü yük­
tırlayınca kendimden geçerim
sek yer sudan hiç faydalanmaz.
de bana ne olduğunu bilmem. Paryayı Veli
Kudsi
i f c j \ 4-e^ ı£ A İ J > - ^

Beni efendi sayıyordun, ne ol­ Farzedeyim ki düşkünlerden


du ki şimdi kulluğa ve köleli­ değilsin. Düşkünü görünce ni­
ğe lâyık görmüyorsun. çin durursun.
, Am 'ak Sa’di
( e f tâ r î den>ef . (eftlmun) = Gelin saçı de­
tâliden) = Saçmak ve dağıt­ nilen bir nebat ki sevda ve saf­
mak. raya faydalı'imiş.
JL - j*
JLo»> » J jl - C iij
JL - J —

J t i l j a jf \ o 'jj
ûlA* Eğer düşmanının başında bir
sevda varsa sevdayı def için
Yılın başından iki bahar gö­
senin kılıcın eftimun olarak
ründü. B iri y ıl mevsiminden,
kâfidir.
öteki huyları ğüzel padişaha
kavuşmadan. Bu bahardan cö­ Eski hekimlere göre sevda, saf­
mertliğin eli, öbüründen bulu­ ra, bedende ayrı ayrı birer has­
tun gözü inci saçtı. talıktır.
(Katran) ( Vatvâf)

§ Yırtmak, yarmak, yırtılmak,


yarılmak. « (efçe) = Bostan korkuluğu,
t » oyuk.
•I
(üftühiz) ^ Çabuk ve
yavaş gitmeyip ikisi ortası git­
me hali. (Bahan acem). (efder) = Amca, konuşma
dilinde arapçası olan (* ( amm )
' *
kullanılır (Nizam) § Biraderzâde.
^(fiftaniihizan) «= Dü­
şe kalka, (k.) Aheste ve ağır,
güç hal ile. " -„ - eftidista ’efdista
= öğüş manasına olan sita ile
sj" j’jr
evvelce sözü geçen efid, eftid’
■>✓. oO^-.» i)01 li’J}1
den mürekkeptir, şaşılacak de­
recede öğme ve methetme
Koşmakta ileri gidenleri geçe-
demektir. § Hamd ve şükür.
medinse bari yavaş yavaş git.
(S a 'd i)
Ji^l y J' ç f jl j
(Nâsıri) Galip ve mağlup ol­
maktan da kinayedir demiştir.
Evvel Allah, sonra efendim sen-
m* •
sin. Ondan dolayı sana gönül­
^ ‘ (eftld efid) — Şaşıla­ den hamd ve şükür ederim.
cak şey. D akikl
(e fd ld e n )= T a a c c ü p etmek, (e fr â s ) = Çadır § su yolu.
Şaşmak. Müştakları kullanılmaz. r i -i
• • V (e fr â s ia b ) = Su çadırı
1 ( e f r a ’ e f r i ) = Aferin. ki suyun yüzünde peyda olan
kabarcıklardır. (ar.) hebab (Bür-
İkinci lügat aferinden hafifletil-
miştir. Birincisi İranın yalnız Ma- han).
zenderan ve Gıylan taraflarında Bu ve yukarıki lügat cihangiri,
Reşîdî ve Baharı Acemde yok­
yetişen çınara benzer fakat yap­
tur. (Nasırf) Burhan,çeşme ve ka­
rak ve kabuğunun rengi daha
nat manasına almış; Efrası lügat­
yeşil ve dalı budağı çok bir
lerde bulamadım, Efrasi ab da
ağaç manasına da gelir (Nizam)
su süvarileri manasına arapça
• « , *ı olmalıdır, diyor. Halbuki Efras,
t^>' (e fr â h te n ) — Yukarı kal­ at manasına gelen feresin cemi
dırmak, yükseltmek. olup süvari manasına gelen far*
sin cemi değildir. (Ferhengi
Mahmudî) «Efrasiab» a su ay­
*| *1
J (e f r â z ) = Efraljtenden emir, gırı demiştir.
isimi mastar (isfa. mu/}, vas.)
Efrahten (ba.) § Yüksek § Min­ (e fr fi* ıy â b ) — Yıllarcs
ber Iranlılarla cenk eden TOranır
en büyük padişahlarından biri
ot ıs!y>jç •/*■»*
v u.ljil /X İJİAI / »
Hatipler minberde imamın
ismi pâkinden sonra, bu padişa­ Demir dağ eğer Efrasyabm na­
hın adını anarlar. mını işitirse su deryası gibi
Zâ ca cf erir.
(Firdevtl)
Alçak § Bağlı § Kapalı § Açık
§ Yakın § Toplama.
(e fr â ş te n ) = Efrahten (ba.\
'jjUjIA fLJI ç jj
j-iifiı j-s'/ ı
-‘*<V fJ- ti,i'

l-Vj»
Ruh ayrı ayrı sevinçleri senin
insan olmayanı sen insan san­
meclisin için toplar.
dın. Onu güneş gibi nur il*
SeyfUtferengi
yükselttin.
§ Bundan sonra. 3'j* (ba.). Mevlânâ
ÜcMjH fjU*JI İster isen git ol,
istersen git frenk ol.
Mevlûna
Tavanı yükseltmekten ne isti-
yorum, bırakmak için bu bana
(e fru h te n ) *= Yakmak, ya-
kâfidir,
(S a d i) Imlatmak, yanmak, yalınlamak,
parlamak, parlatmak.
m*
J S «^ I> I Jj £}j?
(e fr â g t e k e d ) = Uzun
r * * er11* ->Ü *>.
boylu.

Gönül çırağını irfan ile yak­


(e fr e n d ) «= Süs, bezek, şan tım. A k ıl pirine bilgi öğrettim,
CHuvacû)
ve şevket. Mastarı Efrendîden=
jfJS j b j l *
Bezemek, şan ve şeref vermek J j l . tfU

jiî
t#Uii
& }\ Mecnun anasının feryatların­
(e fr e n g ) = Efrend (ba.).
dan ateş şuleleri gibi parladı.
y—j l 4W jt ı >" (N iz a m i)
di/jii i u u rjs - j j I j y tfij ı> -»-j

(e f r n z ) = Şule, parıltı. Ef-


Feleğin başı senin ayağının ruhten’den emir, isimi mastar.
toprağından taç giymiş; mül­ (isfa, muh, vas)
kün gelini senin güzel tedbirin­
j İJ) v - j* JJ*- — ^ S V -
den süslenmiş ve şereflenmiştır.
ü ' l i j j j f~ ) jj
(M a n tu ri Ş lrözt )
l-Vj.
§ Taht Gece oldu da benim gece •<e gün­
jj- »>jZ~
düzden haberim yoktur; zira
gündüzü aydınlatan o güzelin
J-J 1 yüzünden gecem gündüzdür.
(M evlûna)
Huyları güzet, cesur padişah,
payitahtı yüce, padişah oğlu. o , 'i l ,
(F trrü h ı) (e fru ş e ) = Afruşe (ba.)
Iranın yüksek ediplerinden Dih-
§ Firenk.
huda bir nevi peluze demiştir.

yi İJf * *I
l’V L jJ (e fr û g ) = Işık, pertev.
J' jç- e.)/) ) »>j»ı F\
Jlf- J 3 f > ı*“ '-' C-Ji* j> <1. J,\f tl,

Yüzün ihtiyarlıktan buruşunca Âbrü (ba).


artık gönlünde aydınlık gör­ Elifin hazfile füzüdende bu ma­
mezsin . nayadır. Fuzuden (ba)
(E buşekâr)
t -
« * * • I

«i ^ f ( e fz ü n ) = Artık, ziyade
(e fr lş iim ) = İbrişim.
-— «O 3
fy *W ”
i •* I
(e fz â ) = Efzuden = Artmak, ıi j i '
artırmaktan emir, ( isfa. muh. Dünyada artıp eksilme daima
vas.) Efzayiş == Artış. mevcut oldukça mevkiine ha­
set eden azalsın; Ömrün artsın.
I •* I ( E n v criJ
^ (e fz â r ) = Alet. Destefzâr
= Sanat sahiplerinin kullandık­ Bîş ile aralarında şu fark var­
ları âletler. § Eldiven, Pay ef­ dır: Efzun = giderek artan.
zâr = Ayak kabı. Dik efzâr = Bış = başlangıçta ziyade olan.
Yem eğe konulan bahar. >

•&J* erli j'j*' j - Ü y l ^ e f jü lîd e n ) = Kavgaya


J. trii 'j1*- kışkırtmak, sıkıştırmak, dağıt­
liliu.
mak, perişan etmek, uzaklaştır­
Baharı tencereye sonra koyar­ mak, hususile elbisenin ve sair
lar, tatlıyı sofraya yemeğin so­ şeylerin tozunu gidermek.
nunda getirirler.
(Hâk&ni)

ı/ tSs'* jl (e fs â ) = Afsuncu. Efsayiden=


c—jlji* ıj-lV. Afsun etmekden emir, ( isfa.
muh. vas.)
Büyüklüğün başlığını da taç C-İJjJ IjjU
giyenlere o verir; çünkü aya­ jl. ^
ğında padişahların başlığından L#U«İ
ayakkabı var. Afsuncu yılanı avucunda tuttu.
fD ehlevi)
Yılan Afsuncuyu öldürdü san­
§ Yelken = Bâdban. dım.
y (N iz a m i)

(e fz ild e n ) Artmak, Artır­


mak. . (e fs â r ) = Yular.
jL »yi 4 Senin cömertliğin ve şecaatına
A . «i*!j J j '- İ1 J1J+-. karşı Hatemin cömertlik hikâ*
yelerile S âmin oğlu Zâlin ha­
Her kimin sinesinde yar aşkı berleri masal hükmünde kaldı
olmazsa onun için bir yularla ( Seyfi fsfertngî)
bir palan getir.
Kerden, güften, şüden, huvanden
{Bahaâddini  m ü li)
kelimelerinin müştaklarile kul­
§ Efsa manâsına da gelir. Efsâ lanılır. Efsanegû — Hikâyeci,.
(ba.) masalcı Afsane (ba.)

(e fs â n ) «= Bileği taşı. j-L J


_L‘.s (e fs â y ld e n ) == Âfşun et­
■**j j s, y**’ mek.
iL.il J' Jif* _!► l
ıfjt*
♦ A t ı m ethederken» -r ^ (e fs e r ) = Taç.
Nalını bileği taşı üzerindeki ~— i j ~-n y J— jr. J* ■** ■'v

hançer gibi bilemek için düş­ C—J-' J±"»S-


JlU
mana kininden tırnağını yere
çalar. Başında taç yoksa ne ehemmi­
yeti var; akıl başın içindediry
’ l *I üstünde değil.
* (e fs â n e ) = Hikâye, mesel­ s(Send’l)
den bozma masal § Meşhur,
j**s. -V lT.j *>
ünlü. jl_ H »Iji. 3 jV*v—
,A /*j' ı>* f J-'tj»- 3 OJj* Jt-
Kafaya din sokmayan taçı is­
Ben binden fazla hikâye işit­ ter taç say ister yular.
tim ve okudum, (SenSi)
(K attan)
Ber ser keşiden, ber ser nihaden,.
c— Jitij iîirj ^ ı/U. |j«j
ber ser giriften, ber tarik zeden
4itfJtj JLİ't -U**y y*
kelimelerinin müştaklarile kul­
l/W
lanılır.
Caminin nazmı başka, vaizin
sözü başkadır. Sırrı tevhit ile
hikâye başka başka şeylerdir. (efsflrden) = Donmak, so­
Câml ğumak.
i «L .İI ıit v » J J.sti. 4" zfjU b>f» t f v
^1- Jl) j f L*. )_j*. jlTT
a‘W
Kışın soğukluğuna bak ki yanan sazende Bârbedin icat ettiği
ateş, buhurdanda buz gibi don­ makamlardan biri.
muş: buz tutmuş. • * •»
(K aani)
J ( efser şüden ) =» (k.)
«af* Jj
Taç sahibi, yâni padişah olmak
Kalbi donmuş bir kimse bir
meclisi soğutur: meclisin tadı­
nı kaçırır. (ef*û«) = ’ Yazık manasına
yerinme ve özleme ifade eder.
§ Solmak, buruşmak, ^.r-41 ı f ^
Gülhayı efsûrde güz çiçekleri. ö-t- Ölj*" \f .İ)JJ Jj*
J-J-Jl j\'j» f.jU‘ ,.*» jJj*

(e fsflrd eg S )— Bu kelimeyi
Bu iki gözle senin güzelliğin­
Bahan acem sevinçle keder ara­
den ne görülebilir. Çok yazık-
sındaki hal diye tarif ediyor,
ki bin tane gözümüz yoktur.
it. Efsûrde beyan, (K e lim )
Efsürdedem = ifadesi tatsız, sö­
§ Zulüm
zü tesirsiz kimse. •v-JI Efsür-
aljT oi. J^l» jî
de pistan (it.) kısır ve koca karı.
*iy, ı/j-**
Efsürdecan. ö'jj »»-r-*1Ef- tfUiı
sürde revan, cU\r-*ı Esfürde dil,
O gerdanlıkh hür boynu
ruhu ve kalbi donuk (k )ölü kalb-
çelik kılıca vermek zulümdür.
li, hissiz.
(N ifS m i)

>j. if ufy-11 jlr4* ıi^*jj


v. ıit*i

Sayısız altınları zulümle alı­


Tatsız sözlülerin sesine kulak
yor.
vermem, nerede bir bülbül ki
(Melih)
ısl'.ğı benim aklımı alsın
(Raii) § İstihza, latife.
(,/L J-İj2. j* o*»-} <
j \fs~ (>*

1‘V

Ö lü kalpli kimselerle konuş­ Ben bilgisizliğimden dolayı


maktan çekin; kıvılcım gibi ci­ seninle alay ediyordum. Alay
ğeri yanıkları ara. edilmeğe ben lâyıktım.
fSâib) 1 (M evlâna)

( e f j e n ı i g z ! ) => Taça ^ (efsun ) = Afsun: sihir­


benzer bir nevi saz § Meşhur bazların ve bazı manevî kuvvet
sahiplerinin okudukları kelime- arkadaşı [*]. Kelimesinden baş­
ler.Efsa (b a .) § Hile ve mü­ kasında görülmemiştir. “ Cihan­
nasebetsiz şeye de denir. giri» § Yörük Türklerinden bir
oymak ki Avşar derler. (Efşar-
den) Kötü söylemek manasına
t£.— da gelir.
Hep masal, hıyle ve riyadan
ibarettir. Efendinin canına ye­
(©fşanden) = Dökmek*
min ederim ki bunlar gülünç
saçmak, serpmek.
şeylerdir.
( Şebstri) j l Oi*** tfljAja i)t- 3>
e*-! ‘ ia iji < ı a v kelimeleri*
le kullanılır.
Dostlar yar ile görüşmek sev-
dasiyle altın saçarlar biz de
( efsünger) = Afsuncu, baş saçarız: feda ederiz.
sihirbaz, hilekâr = Efsunper- (S a d i)
daz, afsun huvan «= Efsunsaz >
J**- (efşürden) = Sıkmak, su­
Uii yunu çıkarmak (ar.) s*f. § Dürt­
mek, batırmak.
Ne ömürdür o ki bu kadar
muhatara içinde afsunculukla > >
sona erdirmek lâzım gele. ‘ t>J~ 6 (efşürde, efşüre)
(N iza m i)
=Sıkıntı (ar.) .Efşüre—mey-
ve usaresinden yapılan şerbet
jliS İ
(efşar) = Efşürden ve efşar- (N izâm ) A s * ' = yağcı, (ar.)
den = Bir şeyi el ile sıkıp su­ assâr.
yunu çıkarmak, dürtmek, batır­
j’ j 1 İst-
mak mastarından emir, ( isfa. ji jlf *> öjKU -ci j
muh. vas.)
Onun kirpiğinin süzgüsü gönül
kanının usaresini onun gözün­
^S*1liri*' ' j tSİ JL'j'
den süzmüştür.
Stk, say, müsterih ol. Çünkü yüz
de birini emniyetli görmezsin. (efgek, efşeng) «=>
( Sâ'di )
Ç iğ = Şebnem.
§ Ortak, yardımcı, yoldaş. Bu [* ] Hırsızın (yatak) dediğim iz pay
manaya düzdefşâr = Hırsız ortağı.
s .j) t i j ' -u^ “ 4* &
fj, l/ li- j.» af j JLi.il ^ j i j bjİ.) .f-J )
lf*)J y
Cömertlik zamanında Mam,
Mülkün bahçesi vezirin kalemi­
Hatem, Efşin; şecaat zamanın­
nin sızıntısından tazelendi, zi­
da Ferhat, Rüstem ve Bijendir.
ra çiğ bağ ve bostanı tazeler. (S öneni)
(R ü d e k l)
I ? 5
( e f l ’izerdvâm ) —
•ALJI
(efşene) = Buharaya tâbi bir Sarı renklf yılan (k .) J»-'j p [*]
köy ki Ebû Ali Sînanm vatanı­ denilen sarı renkli kalem.
dır derler. *■ •

y f * ' (ef i’i kırban) = (k.)


(efşun) = Yaba. Ok atacak yay

Aİ3*
(efşe) = Bulgur dediğimiz, kı­
(efci’i kehr&ba pcyker, e f i ’i
rılmış buğdaydır ki bürgül, bul­
mercan asab) = (k.) Ateş
gur da derler.
yalını

r>j}\ ,j M*. •>>.


(e fg â n )= Acıklı feryat, (muh.)
fegan § Efganistan halkı.
Çok defa armağanım, malûm
olan bulgurdur.
** (R a d î) (e fg â r )' - Yara, Kayv ™
sırtında çok binmekten ve ağır
yûk taşımaktan peyda olan ya­
( e f ş i n ) — Aslı lranlı olup ra; yaralı, müteessir, incinmiş.
halife mOtasımın kumandanla­
ıi‘L-r' uHj f s
rından ve meşhur cömertlerden­ ,JA dL jîŞ.j jlöl Jjj ç jj* tu-.
dir. ı/V
B ir takım kimselerin yarasına
c~.iliiljj f\> jjç Sİ
merhemsin; bu teessürden be­
nim göğsüm yaralı, gönlüm
incinmiş, ciğerim yırtılmış.
B iri mütasım gibi mecliste da­ (Câm i)
ima altın satıcıdır, biri Efşin
[* ] (V a s ıf) V a k tile B afra ile K fife
gibi harb meydanında daima arasında m evcut b ir yehir in iş . Burada san
kelle düşürücüdür. renkli sax kalemlerin en iy i cinsi y e tifti-
jfiaden kalemi vasıtf ad iyle (öh ret bolmoy.
Gecegibi siyah zülfünü omuzu­
Jjk ^^ j^tjj na bırakıp kulağına altın aydan
_yi.L t
küpe taktı.
Zaman mı daha dağınık, yoksa (N iza m i)
senin zülfün mü, yoksa benim Ü.WİX ^ I 3^»* jl j l » |jı /^ı
işim mi? Zerre m i daha küçük JU
yoksa senin ağzın mı? Yoksa
En iyi afsun yılanı elinden
benim yaralı gönlüm mü?
fŞâhfûr)
atmaktır.
(S â ib )
Hemzenin kaldınlmasile de bu
§ Yıkmak, düşürmek, devir­
manâyadır.
mek.
JLİİ i UİJ
j l ö jL.r'I/ jj— (—*
(jilî >\> j s

Elim, zaman bahçesinden henüz


Burada bir ağaç yemiş Derme­
muradım gülünü toplamadan
di ki yokluk rüzgârı onu kö­
alçakların başa kakışı dike­
künden yıkmasın.
ninden yaralıdır.
(F e g z l)
( Kââni /

Kötürüm ve yerinden kalkama-


* A < \ \
yan manasına da gelir. (*“ * (e fk e n d e s ü m ) = (k.)
Âciz, kuvvetsiz.
^ I
** (e fs â n e ) = Düşük çocuk =
Afgâne (a r.) u -. ^ (e fe n d id e n ) -= Düşmanlık
4Ljl d j ^1*. etmek.
*16 1 •Vî-jî- f
Jli-
* » .1 \
Yerinden kemale ermeden ay­ ^ ( e f y u n ) — Afyon. EpyOn
rılıp adı sanı kalmıyan dü­ (ba.)
şükten başka kim olabilir.
Jt. Û 'j ^ j j * - Jf.
( Senai)
4.'Uj> j y f i>jy- ü y i' y?
l/Ui>

^ (e tk e n d e n ) = “ Arap ve Hüsrev o fermandan: (Hazreti


acem kâfile„ bırakmak, atmak, peygamberin Hâsreve gönder­
koymak. diği mektup) her harfi oku­
x£i\ »I*- Jİ) 'y* dukça afyon yutmuş sarhoşa
> &*• ı>.jj »V»j* 3V döndü.
t/ iti (N iz a m i)
• * B ir gün rumda senin hayvan­
jX~> iS j ^ \ e fy u n li ç i z i { f i ­ larını nallarlarken ondan bir
d e n ) = Bir şeyin tiryakisi olup halka kaybolmuştu. Kayserin
vazgeçememek. kulağında buldular.
ı (% ahir)

Dilimizde enenmiş, burma hay­


(ek) = A k (ba.)
van manasınadır.
§ Mahbup ve matlup.
(e k a r is ) — Mantar: Rutu­
betli yerlerde biter ve yemeği
yapılır bir nevi nebat (ar.) .W (e ğ e r ) = Eğer. Şart edatıdır.

(ekam e) Mumbar dolma­ fi ij'


sı.
Eğeri meğerle evlendirdiler keşke
i„ (ikdiş) = İki şeyin karışmışı adında bir çocukları oldu.
(Ş â i r )
ve birleşmişi, mahlût.
\r.XKjV. ıM jJ
Gj! fc» jt ijU‘ Cjtiilyi «£!>_
x, f\c >>’>
ıSj^/
Yalnız oturan kimse hayatta
hiç tat duymaz. Birleşmeyi Nazmen tercümemiz

tertip et de iki âlem arasında­ Mevsimi gülde eğer hûri gibi


ki farkı anla, bir dilber..
(N izariJ
B ir kadeh meyle çimenlikte
§ Soyları başka olan ana ederse beni şât
ve babadan doğan insan ya­ Çirkin olmakla beraber bu sö­
hut hayvan. züm halka göre
' ı/Uii Bir köpekten beterim eyler isem
UĞI cenneti yat
(Hayyâm)
Nizami, soyları ayrı olan ana
§ ö d ağacı § Kıç § Bir nevi
ve babadan doğmuş yalnız ya-
yabânt mersin.
şıyan bir insandır ki yarısı
sirke, yarısı baldır.
s ( N iza m i)
^C ^ (ö jjrâ , ttgreh ) =
t>J. ıfjjj JAİ-J ı
Xâ tîjljl
Erişte aşı, § Erişte aşını kestik­
leri bıçağa« Ü gfe encin» derler.
egerçend, e- (ekekra) = Feleksa vez­
gerçi) — Her ne kadar, ninde uy j\c âkıri karha deni­
‘tsjsj ■vf ^ len ve ilâçlarda kullanılan bir
kök.

Her ne kadar elsiz ve ayasızsa- ( (ekmâk, ekmâl) =


lar da ( Cenabı hak) yılan ve Kusmak. Reşîdîde elmâk şekli
karıncanın rızkını hazırlar de vardır.
(S â d 'i)
C—ıljJ*./' J» f
(ekinim b e z a n ) =
hi Güvercin otu denilen tane *=
Her ne kadar günahım ağır kisnek (ar.)
dağ gibi ise de senin rahmetin
deryasının ucu bucağı yoktur. (egniş) = Eşkeniş (ba.).
{Nisam ı)

O y f '\
(eknnn) — Hâlâ, şimdi.
(e g e r y n n ) = Temriye de­
nilen cilt hastalığı. ıiJJ>
(i* ^
jy ıi.j j u‘ j. s » j j j 4
J ) i ,_,jl j l j tiis-)
(ege t) = Süheyl yıldızı.
t/U;ı
Sakın mecnunu şimdi gördü­
„ (iksün) = Rengi siyah ya­ ğün oruçsuz, namazsız, nursuz
hut siyaha çalar bir nevi kıy­ akıldan mahrum, edepsiz deli­
metli kumaş. lerden sanmayasın.
J>" ^ jj,’l û'Jİ. ' f j ' (N iz a m i)
1 jjJj Hafifletilerek öjif, 6/"' da de­
-rV* nilir.
Zaman bir hizmet eseri ola­
rak senin yedek atının ayağı 0 \ f I
(ekvan) = Şehnâmede is­
altına gündüzden atlas, gece­ mi geçen savaş erlerinden biri.
den iksun yaymıştır.
O 1/ * ; f-J A
( Z a h ir)

^ (e k fü d e ) = Hazer denizi Pehlivan Rüstem yatmıştı ki


= Abesgûn = ö f - ' = c'nf ı*\y5 dev ekvan kükreyerek içeriye
= ö t j ’j l » ıflıjj / girdi. (Firdevtî)
Ferhengi Z iya 11
Vücuduna topuzu öyle bir şid­
J» (01) = Müfret gaip zamiri. = 5 detli vurdu ki kaf dağı sıt­
maya tutulmuş gibi titredi.
( N işâm i)
M|
f (Ulam ) = Elden ele gönderi­
len mektup, ağızdan ağıza eriş­
tirilen haber. t ' (e le ) = Kibirli, gururlu.

s* •* u
, (e lç e h t) = Ümit ve tama.
( ^ ^ ( filb a , i i l b e ) = Yürek,
karaciğer ve ak ciğerden yapı­
lan kavurma, bir adı da jV. V 5
Tamaa düşüp kendini tuzağa
kalyei pûtîdir. Araplar
atma.
derler.
( Firdevti)

« i l ı 'j 'j Z-13J


Uı J.İ. tti j, ji
(e le r d ) = A ğ gibi seyrek do­
J jy
kunmuş çuval.
Yüzün buruşuktan bir erişte
çanağı gibi olmuş', ensen tokat­ ijl iy4 - JJj3 p&l
tan ( ülbâ) ntn akciğerine dön­ r*
müş. , Karnını olmamış. havuç ve
( S a te n i)
pancardan doldur', çünkü ha­
itaı rtjVj V ’/* vuç ve şalgamın yeri daima
çuvaldır.
(H â m lim )
Dün gece Türk işi ciğer ka­
vurması gönlüme uygun düştü.
( Böshâk)
uA
^. (e lğ u n c a r) — Güzellerin naz
ft ve istiğnası § Bir nevi erik =
Alû gürde.
(ilb a d ) = Hallaç.

iî» (elb & rz) = Kafkas sıra dağ­ ■*

larının en yükseği: Hakkında ( e lfâ fete n , e lfe h te n , el-


bir takım Hurafeler nakledilen fe g d e n » e lfe n c ld e n , e lf l-
kaf dağı. d e n ) = Kazanmak, biriktirmek
JU İjjB f l
JUl iîU. j'.jj3
4/Ut) j& j .'
Mal biriktirmekten kârun ol­ hâküzemîn k e ş id e n )» Top­
san da toprağın ayağı altında rağa, yere elif çekmek (k.) utan­
tepelenirsin. mak.
(Ebaşekûr)
t r l ^ J J* >^-1 < A 3 f
iri1
, <&*>. >—I
ju Uj jl vtU
Yakışıklı boyunu tarif mümkün
Para kazanmayı isteyen kişi değildir. Servi, boyunun önün­
zahmeti ve uysallığı âdet et­ de utanır.
melidir. (Ş&ib)
(Hütrev) ^ •
jl A *ı> j j jU j) (e l f i k ü fiy â n ) = (k .)
Eğri şey, erkek âleti.
• •
Arkadaş! işinin doğru olması­ ( A jJ I . ,.7 ... V n
nı istersen elbette ilim kazan­ ■ - (e lfin e , e l ı i y e ) j—* Er­
malısın. kek âleti. [*]
( Ebaftkar)
jji 11 J*-1j*.1fe* <*'■>* dÜl
( elek ) => Çelik çomak oyu­
i r f 3’ <S3jr*
nunda çeliğin adıdır. Çomağa
<Sj * *
dülek derler. § Bizim elek de­
Şeyh Ebû İshâkm sevgisini diğimiz küçük delikli eleme
celbe çalış, dünyada onun sev­ âleti.
gisinden başkasını kazanma.
Fahri
./ J l
m * * (elkâs) = Rüstemin öldür­
j ' —iîl (elf ezbanedânis- düğü Turanlı savaş erlerinden
biri.
ten) «= »(& .) Elifi bâdan ayırt
c — UT „ £ s » - Ju—
etmemek. (k.) Bilgisizlik.
«*-*sJ
Ijl ^ Cenk eri Elkûs nerededir diye
sordu.
(F ird e v s l)
Eğer kuranıkerimi ezber oku­
[•([■(-ili c4-i)l] Erkek ve kadın birleşmesini
san kızınca e lifi bâdan ayırt
gösteren b ir takım şekillerdir ki hakîmi E z-
etmezsin. raki bunu Selçuk hükümdarlarından m ethet­
(Sa d i)
tiğ i D oğan Şahın zayıflıyan şehvetini ha­
Ezberm (ba ) rekete getirm ek için tertip etm iştir. İranın
asrım ızdaki edipleri ise e lfiy e ş e lfiy e Ezra-
kîden e v v e l m evcut bir kitap olup Ezraki
J İ \ ( elf ber
ancak unu nazm etm iştir, fikrindedirler.
o-UI y- ÖV.
>J>.
( ellaküleng ) = Çocuk ^Lt
oyunlarındandır: Ortası bir ye­
Elmas gibi o kadar kesici idi
re dayanan direğin boşta kalan
ki zırh onun yanında kâğıt gi­
iki ucuna iki çocuk oturarak
terazi gözü gibi aşağı yukarı bi idi. (Ş a i r )

hareket ederler. (Ni?am) (ko.) xjr- Ut û'jl


Juil. X j J <s.

** (ellahü ekber) = Allah Onun kılıcının yaktığı ateşten


büyüktür demek olan bu arap- düşmanın vücudu demirden bi­
ça cümle şaşılacak yerde söyle­ le olsa yanar.
nir. § Şîraza yakın bir tepe. (N iza m i)
\1
3*3» Ellâh,Ellâh Allahtan korku­ (Burhan) tetik ve çevik adam
nuz yerinde söylendiği gibi manâsına da yazmıştır
şaşma yerinde de söylenir. ıf'/ı/tt1 Elmastraş elmas traş
eden. § Elmas gibi traş edilmiş
■•IMi ij yîi
bir nevi şişe, kristal.
<* ji-t _)•> IÎ.A-İ*
Uy (Ij j
J> \/ .j- U I X •~4 -
A llah Allah o çehreye ne diye­ J/'*! /
yim ! ayın sonunda doğan müş­
Aşk gönlümün yarasına elmas
teri yıldızı.
kırıntısı saçtı, gözyaşım incisi
(H ilâ li)
elmastraş olursa şaşacak ne var.
(Eşref)
(elttm) = Darı = gâvers (ba.) Elması hâldâr = Lekeli elmas

(elemut) = Kazvin ile giy-


•/ (ül&m) = Bölük, cemaat, ta­
lan arasında yüksek bir kale:
kım. Ölüm ülüm = bölük bölük,
takım takım, fevç fevç. Türk- <U Elüh == Karakuş mut =
çemizde ulam ulam denir. Yuva, mânâsına olan amut
dan kısaltılmıştır. Bu kale, yük­
A l seklikte; yuvasını yüksek yere
^ (elmâs) = Bildiğimiz beyaz
yapan kara kuş yuvasına ben­
ve parlak cevher ki, sert olan
zetilmiş ve bu ad verilmiştir.
ayna, cam gibi şeyleri keser.
§ Kılıç, bıçak, kalemtraş gibi
keskin, şişe ve diş gibi parlak (elincan) = İsfahanda pirin­
şeylerden kinaye olur. ciyle meşhur bir kasaba.
ülvânın doğrusu arapça *y nev’
i û ı ( e l e n g ) = Âlenk (b a .) in cemi olan «'y enva5 dır. •>
N ev’ yıldız demektir (Reşidi).
jÖ l
(e le n g û ) = Bilezik (Nizam) Iı
(e lü c ) =
Nevruz otu nevin­
den bir nebat.
( d e n g e ) = Ateş şulesi, ya­
lını. jJSJi
( e l v e n d ) Hemedânm garp ta­
0
rafındaki dağ.
J 1(e ln l) — Kapı sürgüsü.
4)1
(e le ) = Gören denilen bir nevi
ı;ı zamk.
(e lv â ) — Sabır denilen acı ilâç
'j s
ö'jj-5 j' j (e lt t h ) = Kara kuş = Alüh.

Felek sıkıntı ve rahatı onun hın­ yi (e liz ) = Âliz (b a .).


cından ve sevgisinden gösterir,
zaman acı ve tatlıyı onun kahır
f (e m ) = Mütekellim zamiri: So­
ve lütfundan verir.
( Şeref Şah)
nunda okunmayan ha bu.lun-an
kelimelere gelir.
§ Rüstemin mızrakdârı § Birinci C—3j-> j i jt
mânada hemzenin esresile de jt ^2 - 1 4>- t jl^ o

görülmüştür. lij*
Geçen sene o misk eseri belli

(ü lv â ) = Yıldız. değildi, geçen y ıl istediğim bu


sene belirdi.
Jİ> I 31 ÖJÇ {l'A ( Ferrü h l)
’J 1 j A ö'c*' 6 ^
*\
(im ) = Bü = İn : Yalnız (ruz,
Çiçeklerle dolu bahçe gibi bir şeb.sal) kelimelerinin evvelinde
çok güzellikleri toplamış, cev­ (in) yerine konulur.
herlerin çokluğundan yıldızlar­
j u « c.».- f ljj" j\ v_ UiT
la dolu gök yü zü gibi bir bina. >\î jjs\ ?
(Mesud S a d)
Oj;-* 2 ^-'
Cihangiri (Ülvâ) nin yıldız ma­ Güneş hangi taraftan doğdu ki
nasına geldiğini bu beyit ile is­ sen bugün bizi hatırladın
pat etmişse de bu beyitte olan (Ir e c M irza)
r

(Um âc) = £>t (ba.) § Tarhana,


aşı. S a d ık , u m m i’ g ü y a k e lâ m )
= Cenabı peygambere işarettir.

(im a re ) *= Sayı, hesap.


l i 11 ( «. «. v p
•jV' ’jcr^V" U*1-**- ^ (e m y a , e m y a n ) = Pa­
tj} İJU j l JLi Jı^lı ra çantası.
>
Eğer askerinin sayısını saymak
' (fim id ) = Ümit.
istersen sayının haddini aşmak
>ıt jl» ,r-- v jua!
lâzımdır.
(L e b ib İ)

Imaregflr = muhasebeci. Geçmiş ömrün geri gelmesi


ümidi yoktur. ( S ' adi)
• 'l Mimin teşdidile de kullanılır.
(e m d ) = Vakit, zaman.
t f j l j -U>l A - j

- * *1 , ' 'l
( *3/ ^ (e m r n t, e m r ü d )
B ir ümitlinin bir vakit bekle­
= Armut. dikten sonra umduğuna kavuş­
•O rr. 3 v-ir' ması ne kadar hoştur.
•Jj c«iÖl ı/j»* jl (C â m i)

ju»ı Ümit berâmden = Um­


Elma ile armut yumruk yum-
duğuna kavuşmak. •v *
ruğa gelmiş, fındık sevincinden
Ümit berhâsten, i-v. Jr-' ümit
parmaklarını birbirine vurmuş•“
büriden = Umduğuna kavuş­
öynar gibi bir vaziyet almış.
(C&mı) mamak, ümit kesilmek, a*1* •vt
Ümit dâden = Ümitlendirmek.
ı
(ko.) jy^gûlabı. üiib j-.i Ümit dâşten= Ummak.

JLLl» Li^* I ( I/ a . ı*1


v v -^1 ^8 1 U Ş & 8 p 6 D C I| J ( e n i r ) = Nar.
em b û sp en d ) — Melek. jui^j ^ıjl»' l w—ai üiCt
j j > a'L öl^cjL v/Jji- •>» ■u”
JA-»
rU* Gönlüm nar gibi çatladıysa şa­
Meleklerden daha seçkin, A lla ­ şılmaz ; çünkü damla damla
hın katında daha makbul. kanı nar çiçeğine benzer.
(Behr&m) (S a 'd î)
Nar, enarın hafifletilmişidir. Gü­
zel kızların memesi ekseriya ^*** (e n a r iy â s în ) ■= Bir nar­
buna benzetilir. dır ki ona Nevruz günü kırk
jl'i j-u £fc-ijlr yahut yüz kere yâsin okurlarda
hçr kim yalnızca yerse bütün
Nar fidanı nar memeli bir gü­ yıl hastalanmazmış. (Niçâm)
zeldir. X l! c—A f \ w i-
(C&mi)
VİL.

J I (e n a r ife rh â d ) = Şöyle Elma gibi çene ele geçerse yüz


bir masai vardır: Ferhat, Şîrî­ uâsin narından daha iuidir.
nin vefatını işitince elindeki kaz­ (Şaib)
mayı kendi başına vurup ölmüş,
elinden düşen kazmanın kanlı ^ ^ (en&hîd) = Zühre yıldızı =
sapı nar ağacından imiş, yere Nâhıd
saplanarak, kök salmış ondan
meyvesinin içi yanıp kül olmuş I* j
bir nar ağacı meydana gelmiş - (enayi) *= Kendinden haberi
ve adına Enariferhad denmiş­ olmayan, ahmak.
tir. [*]
U.IV ısl»1jj
Iİ-*r*'
^ ( e n â r lg îr â ) = Haşhaş
kozası. Türkçe mânâsı öksürük Seni öğmekte söz, bir derin de­
narıdır. = Küknâr. (a r ) nizdir ki her enayinin kabına
JL— v© de sığmaz: Anlayışlı olmayan
yerine 'jcO*' yazılıdır. kimse, seni lâyıkiyle öğemez.
(Ü m id i)

^ (enarimişk) = İlâçlarda • l'* I


cî-*>’ . (enbâhnn)=Ebnâkün(6a.)
kullanılan bir ağaç çiçeğidir ki
nohuttan büyücek, yeşilimsi ve
çiçeğini dökmemiş küçük nara
(enbar) = Dolu. Enbaştenden
benzer.
emir, ismi mastar. Enbâşten (ba.)
[ • ] N isam » «K irm an civarında Bisütun dağı
§ Kuvvet vermek için ekinlere
etrafında yabani nar ağaçları vardır ki m ey­
ve verm ezler, narı ermeden kurur, içi kül
dökülen çörçöp, gübre.
gibi olur Bu nevi ağaç İranın şimal ve ce­ J-4*" o f jî^j' «ttjlöj j*2-
nup cihetlerinde çoktur. Y azd ığım ız hikâye­
nin uydurulmasının sebebi belki budur.» di­ yt-H
yor. H ayder kelûcu hicve dair
Hayder kelûcun eğri tabiatın­
dan, gübre yığıntısından zuhur . ( e n b a r k e r d e n ) == Za­
eden gül gibi rengârenk şiirler hireyi ucuz iken biriktirip pa­
çıkar. halıya satmak (Nizâm)
Ş a ir
0
§ Havıız, gölcük, sarnıç ( A b
enbar) da derler. § Ev ve du­ ’U'
J . (e n b â z ) = Ortak, şerik.
varın yıkılıp dökülmesi. Zahire
ıjy»- JiîT j w '
yığılan yer mânâsına arapçadır. jU»*1

f *
^ e n fa â r d e n en - Su ile ate* birbirinin zıddıdır
b â şte n ) = Doldurmak, yık­ sabır ile aşkın ortaklığını işit­
mak. medik.
(S a d i)
v jjy j* - “'■'c'.

Q_. ( e n b â g ) = Bir erkeğin ik


Bir sözle isteğin ağzını kapar­ veya daha fazla karılanndaı
sın, bir cömertlikle hırsın ağ­ her biri ki Türkçe kuma ve or
zını doldurursun. tak denir. = Yari = vesni =
(Zahir) hûd. ( a r . ) $j*tO hemzesiz, neba^
da denir.
—2
cr**-2. o

jL i < L I (en bân, en bân e) =


Gök yüzü bana karşı yer gibi
mahviyetti davranmazsa göz ya­ Dağarcık denilen deriden ya
şı seliyle yedi temelini kökün­ pılma kap, yiyecek çantası.
den yıkarım.
(Şemsi Tabesi) I f . t M

( e n b â n ! p ü r b â d ) = Bü
«mV1 Enbarde == Doldurulmuş.
yük demirci köriig’ü (k.) Semiz
Enbardeki ==■ Doluluk,
tenbel, işsiz güçsüz, aç gözlü.
dolu olmak. Mecazen nimete
kavuşmak. Enbariş = D ol­
duruş ve yastık, yorgan içine
jjL -jL I ( e n b a n i ş in â v e r ) =
konulan yün ve pamuk gibi ş e y ­
ler (ar.) fi*. Yeni yüzm eye başlayanları;
alışmaları için takındıkları tuluır
»

^ , (inbar) = Bu defa manasına


( j^ .1) m hafifidir. J-vS-J
Dalgalan kıyı yüzü görmeyen bu Hafifleterek enbese de denilir.
sahilde gönlümü yüzme tulumu
gibi hava ile doldurdum.
(V eh id j
(e n b e le ) = Demir hindi.
t y t L Juj J V f
j-/ı jUji jj-ı’b
. (en b ü r) = Maşa, demirci kıs­ Mu
kacı, kerpeten.
Düşman seninle bir cinsten
olduğunu iddia ederse aklı ba­
I ftJLİjvU )\ şında olanlar karıncayı yılan­
j UİIj.I
dan, balı demirhindiden ayırt
Ağzı sanki ocak, yemeği ateş­ ederler.
tir. Onun iki parmağı kıskaç (Zâhb)
gibi olmuş.
(E bulm 'âni)
(en b u b ) = Döşeme.
>jj\ ( enbü rSt
• •I
enbürûd, e n r û d ) — Armut
(en b ü d en ) = Devşirmek,
=Em ıud = Gülâbi = Ligel.
♦ istif etmek, toplamak

(e n b ü r e ) = Tüyü dökülmüş
şey, hususile deve. \jT *Lj O-* j
j-t
'r i - ') ı * '^ '- - j r “. j ' 11’ * J . jjj**
-C/tyvil jUaS

Irmak kenarında sıra sıra ba­


dem ve elma ağaçtan görürüm. Bir bahçıvan menekşe toplarken
Onları tamamen tüyleri dökül­ ona şöyle dedi: Ey mavi elbi-
müş deve katarları sanırsın selybeli bükük ! yâni ey musi-
( Gavvas) betzede kanbuı I zamandan sa­
#’ na ne meşakkat erişti ki ihti-
(e n b e s t, e n b e s te ) ■ yarlamadan belin büküldü; Me­
== Koyulaşmış, katılaşmış şey. nekşe şöyle cevap verdi: İh ti­
yarların belini zaman bükmüş­
tür. o hâli gençlikte göstermek
■c~y öy-
lâzımdır.
’ (Ib n i Yemin)
Ciğerimde kanlı sudan eser
kalmadığı için yaşlı gözümden ** I
pıhtılaşmış kan dökülüyor. k^ -* r' (e u b û ze n ) = Asıl ve ya­
(Şehrıy&ri) radılış.
C..5UJ^\ı JİU-ja CJJ Duvarın yıkılıp dökülmesi. §Dil-
>y, mana tâbi dağ başında bir ka­
saba.
A slın nasıl topraksa akıbetin M* , f ,fjji- A
de öyle olacak.
(Şair)
Doğrusu Enbudendir.
Benk yer isen kızıl dağ bengi­
ni y e ; Eğer şarap içersen En-
<S->? (enbus) = Çörek otu buh şarabı iç.
Ş a ir

^ ( enbaslden ) =
Belir­
^ (en b ü y ) = Koklama, koku,
mek, mevcut olmak. Uyulmak
Enbuyidenden emir, ( İsfa. muh
(Halimi)
vas.) Enbuyıden (ba.).

^ (enbüh) = Çok, çokluk, ka­ ^ ( e n b u y ld e n ) = Kokla­


labalık, Gür. mak, koku vermek.
C—Milt jr * - J> iSjj JL»- «S—i j l
fm
yŞ\ ^ y J-»j * ± -if
Askerin çokluğundan korkmam. •^U
(Firdevtt) Senin yüzünün hayali elinden
§ Meclis. seher vakti vuslatın gül deme­
tini kokluyorum,
(Ş a ir )
c J ^ A ö I 'j j K * • j
l^UsJ ■V.j1
»
Ijil
Mecliste gençlerle şarap içti, JU- ’
tenhada iş bilenlerin yolunu
Çocuklar, koşunuz; bu iyi rüz­
tuttu.
gârı koklayınız dedi.
(Nişami) ( Senâî)
Kalın ve yoğun mânâsına da
gelir. V (en b fih ) = Enbüh (m uh,)(ba.)
ı/ j»lT J & A ) •3ri\ Banın üstünile Hindistana mah­
j\ î-o*U sus bir meyvedir. Ağacı armut
J<T ağacı büyüklüğünde olup mey­
Güz faslının ilk ayı biılutu g i­ vesinin kabuğu kalındır, çekir­
bi yoğun, ağır, çirkin ve se­ deği büyüktür. Ermişi çok tatlı
vimsiz. olur, Hamından turşu yapılır.
( KemalJ (Nizam)
Yüzün ziyade yaşlılıktan bu­
•f? ( e n b i r ) = Yaş ve kuru ça­ ruşmuş.
(F a h ri)
mur § Doldurmak ve bu ma­
nadan emir. İkinci manaya na­ Masdarı encühîden, encühîden
zaran enbarm imalesidir. [*] Sonlarında gayın ile de bu mâ­
nâyadır. § Tükürük.

4 “t ' (e n b lr e ) =*= Üstü toprak sı­
valı damlarda sıva altına ko­ (e n c e h te n ) — Sıçramak.
nulan saz.
^ ( en c ü h îd e n ) = İnsanın
çehresi ve sair âzası buı uşmak.
(e n b îs ) = Samanı, çöpü te­
mizlenmiş zahire harmanı = C â c
= Câş. Türkçesi çeç dir. • (en cild â n ) = Engüdan (ba.)

Â\ iJ V I
(e n e ) = Yanak § Encidenden ( e n c ir e k ) = Merzengüş
emrihazır Enciden(6a.) ten Bozma mercanköşk denilen
nebat. § Yeri belli olmayan bir
ova.
Uı (
f . en cam ) = Son, nihayet. aöjT ,ljî i)j*'\ c-ia
Karşılığı <>T) ağaz. Oısj* f Uji tj IZji ^
jva
fVl fV »fjij S'j
lı f l Encirek ovasında istirahat et­
jlL* tiler birbiri ardınca içmek su­
Her neyin varsa sonunda ister retiyle şarabı kadehe doldurdu­
istemez ondan ayrılmaklığın lar.
( N iza m i)
lâzımdu. (Affar)
Nihayete eriştirmek mânâsına (e n c e r e ) = Isırgan otu.
encâmidenden emir, (is/a, muh
vas.)
(enettsa, e n c u s a )=
* . .
Eşek marulu ve hava civa de­
( ( encüh, encuh ) *= nilen nebat.
Çehrede peyda olan buruşuk •
ve kıvrım.
J f 1 (e n c e l) = Hatmi çiçeği.
ıjf y ıS)j
ıf-r*1 ,J .\
[*] İmale• Üstün bir harakeyi esreye . (en cü m en ) ■= Meclis, dirnek
meylettirmektir. ij-jT gibi. (G\ga•) yeri.
Biat vesilesile bu encümenin
_ - - - f-'r* kurulduğu yer de vardı, evvelki
J.İC. Uİ'S' fij <-y
halleri biliyordu.
fc_r~i*X ■)*" f f iS l>*L (N izam i)
j la# öUsZJl û;e .

Dün gece onu 6/r mecliste otur­ ^ ‘ ( encnğ encv.j) =


muş gördüm; kucaklayamadım; (ba.)
kulağına söz söylüyorum diye
£ . ıs-'ji' 301 y?
anber örtünen zülfünü öptükçe
X* ur“. *>
öptüm.
tA ynûlkuzati Hemedânîl
İhtiyarlıktan yüzün buruşunca
Bu rübâinin, üçüncü mısraı. artık gönlünde aydınlık gör­
mezsin.
(Ebâşelcür)

Suretinde meviânanın rubaileri


arasında da görülmüştür. § .Top­ (encuc) = Öd ağacı.
lanmak. ' ^
ıjl^ 1 O^J/. t (enc5hî denf
Iranın büyükleri toplandılar. encâğlden) — Çehre ve âza
buruşmak, meyve ve benzerleri
Encümen, Arapça yıldızlar de­
solmak.
mek olan encüm ile nispet nu-
nundan mürekkep bir kelimedir.
Yıldızlar nasıl topluca ve isim­ ‘^ "4 ^ ( en elden ) = Kan almak.
leri ayrı ayrı, irili ufaklı iseler § Doğramak, parça parça et­
meclis efradının hali de böyle mek. .
olduğundan encümen denilmiş- *
tir. Encümen kelimesi kerden, j/lti
şüden, sâhten mastarlarının Onun hastalığının ilâcı kula­
müştaklarile terekküp eder. En- ğından kan almaktır.
cümenârây, emcümen, ef Oz Nizam i

(k.) reis ve meclis sahibi.


Encümeni Dâniş = Akademi, »T j' «i-i'y
t#it;
Encümeni kengâş = Kurultay.
Encümengâh = Meclisin kurul­ Yer, parçalananların kanından
duğu yer. yumuşamış hava incinmiş
olanların âhından kapanmış.
*Jf. t
> -
^ 1ı
> .J
1i*
s'. *\ (N ifâ m i)

ı/Uii § Dışarı çekmek


« ♦ îjli •ü '—j
f£ \ ( ^ encj r encîre ) = jı I x li&i|
l i ' 9 9
İncir dediğimiz meyve.
Onun cömertliğinin bolluğu ü-
^ i'^İJ o
j ‘ £l> W « I * ı4
mitsizliğin katı taşından nice
ı/W ümit gülü bitirir.
(F a h ri)
tncirin memesi dayalar gibi bağ
çocukları için şıradan sütle do­ § Şüpheli tereddütlü söz. Mas­
lu. (Câm i) tarı endîden v e bu manadan
emir. Şükretmek manasına da
Mutlak delik, hususile mak’at
görülmüştür §Boyan denilen ne-
delıg’i. A ydın taraflarında incire
b a t.= M eh k (ar.) süs. Okunmaz
yemiş denmesi ikinci çirkin mâ-
ha ile nihayetlenen mazilerin
mâdan kaçınmak içindir sanırım.
sonunda cem i gaip edatıdır.
Encirden = Delmekten emi .
Köşkencir = Köşk delici. Köş-
kencir (ba.) Encirı âdem = Hin- (e n d â ) •= Sıva çamu u. § En-
distana mahsus kırmızı bir düden sıvamaktan emrıhazır
meyve. Herat’ta bir ırmak. olan enday mtıhaffefi olup sıva-
yıcı ve sıvanmış mânâlarını ifa­
w«. ( e n c i n ) ■=- Ufak ufak, kıyma de eder.
kıyma. Encîdenden emir. Encî ^ i £ M■
»>

den (ba.) Bürlıan, sıvacı nıana* ı 1 wlı'î \j ş* ö^..


nasına da yazmıştır.
Sana haset eden kimse güneşi
dU- «^1 sıvayan bir sıva yapmak heve-
•. i ( e n ç n ç e k ) = D ağ armu- sile toprağı gözünün kaniyle yo­
tunun çekirdeği ki kendi siyah, ğurur.
içi beyazdır ve yenir. (K e m a l İs m a il)

(•W.
(end) = Öçten dokuza kadar Ji>- LvI ^ t »tT
miktarı belli olmıyan sayı. Kü­
ıSj.*-1*
çültülmüşü endektir. ’ Zuhuri! Kadehte'bir gam zehiri
olmadıkça damağın şekerli ol­
s .-. Jİ]r O* J. J -»«*» U=r”-ı: i '
- J * j t . 1' I & ju.? masının ne zevki vardır.
JU" (Zuhuri)

Beni birkaç defa felâkete düşür, Bir kimseyi zemmetmek, çek iş­
mek isteyen feleğin, senin zama­ ti mek, çünkü o da sıva gibi
nında beni yenmesini hoş görme. bırşeyin aslını değiştirir ve kir­
Kemal letir. — G erçekçi rüya, duş.
Berendahten (k.) Y ok etmek.
\jjy Wx* $ Der endahten (k.) insanlar ara­
&>j sında fitne çıkarmak.
Rüyada hazreti peygamperi gös­
terdiler. O, başdan aşağı bütün
nûr olan zatı gördü. J^ ( endâr ) = Hikâye, baştan
(R âdeki) geçen şey.
1/ J._î iS ğlj
lj jJ \t
(endâce) = Endîşe ve te­
^LS.
fekkür. * x-j lügatidir. »
\ *ı Benim sözüm sana acı, başım­
(endahten) = Atmak. dan geçen şey rüya geliyor.
(Ş a ir )
§ Tertip etmek, süslemek
J>II> lU.Uı
JL* gb ( e n d â z ) = Endahten = A t­
maktan ismi mastar, emir, ( isfa,
K ib ir başlığını attılar şeref ve muh, vas).
itibar tacı ile yükseldiler.
j\*\ ^ *z~o L*
Sadi
j'j -'1 3 O *. j X •*<!.
(Endâhte)=Atmış, atılmış. j l i*
Ey Saba / elini yavaşça o göm­
S sfA <-*£\p İJ* f-^.k leğe uzat, yakasından bir gül
çal da bana at.
Ömür gemisini gam deryasına (Şifti)
atmışız. Ya orada ölürüz, ya
Meyil ve kast. »j'-O.1i*-*-'* Endazi
elimize bir inci geçer.
innedard, derler ki -bunu kast et­
(İtm e ti
miyor demektir ve bu manalar­
Gerek ok atmak gibi hissî, ge dan emir. ölçü, miktar, kıyas
rek. Ferşendahten = D ö­ manasına endaze (muh.)
şemek. Ber defter endahten =
Deftere yazmak gibi aklî ve
manevî olsun.
fj\ iy ö İJ jJ li"

.J ^ y jr , (*l « » . >4.’ ! J j
O isteğine eren padişah; aske­
»3 ri sayısız, memleketi ölçüsüz
olarak daima sevinçli yaşasın.
Sana yalnız ağzımı ve dilim i
fF trrü h l)
tahsis etmedim, göğsümün yük­
sek yerinde sana yer yaptım. . Mecazen sıçramak manasına
Vâlih gelir.
JV lî*i — ' ' J l / j J j tijj} Her kimin evi arı gibi derece­
ij/ jijı ı lü-ı j
sine göre olursa bütün yaşadığı
j._'J->- jfl*Le
günler tatlılıkla geçer.
Onurr kapısından uzaklık beni (Sûib)
çok alıkoydu ama beni iştiyak ıij j-*'-* f lij* S'J'
bir sıçrayışta o mahalleye attı.
•Asli.
(G ıy aşayi H elvaî!
Güneşe hitaben

Her hangi taraftan girersen o


^ ( en daze ) = ölçü, ölçek, tarafın kadir ve mertebesini
mikyas gösterirsin. ( H&kâni)
Jlj jy- »jU'lı § Hendese endazeden muarrep-
tir. Endazegîr = Mühendis, mu­
tf-u-
hasebeci ve riyazî manasınadır.
Eğer adam isen yeneceği ölçülü Mühendisin muhasebeci mana­
ye. Böyle karnı dolu adammı- sına geldiği şu beyitten bellidir.
sın yaksa küp m ü? jljL» j'ljt'jT j f
fSadiJ jj.â jL. jf'
/•U
§ Kadir, mertebe, derece.
Sen bilmezsen bilme; hesap bi­
<X(l ijl Ijtj/L len bilir ki, binden sonra iki
«OT JyO
sıfır gelirse yüz bin olur.
l'Şa'lr)
insan kendi mertebesine göre
yâni olduğu gibi görünmelidir, ^ ( e n d â m ) =» Beden, vücut, in­
varlık iddia etmiyen mahcup sanın âzası, cisim.
olmadı.
(S a d i)
s.y if-y r*
ıfM
jV— ^-L»
Senin vücudun çin ipeğidir, ar­
IjJU*
tık atlas kaftanı ne uapacaksın.
T a lip ! Meth ve sena incisini (Sddl)
ona tahsis et; çünkü bu inci (.U'i ıjiy sZjj
diğerlerinin kulakları derecesi £1 ıVlj

ile mütenasip değildir. tfJ*-


(T â lib ) Ey gümüş bedenli servi boylu l
senin renk ve kokundan bah­
i t i j ös=z J> »j'-'/l "tfV* Vü.
^yu>- çenin gül ve yaseminin parlak-
-r,L* lığı gitti. (Şa'dî)
“Yalnız canlılara mahsus olma­
dığından df endamı gül, Çirkin yüze penbelik sürme.
•sT e'-'''1 endamı kûh, v tM
Endayişger — Sıvacı, yaldızcı.
endamı âfitâp da denir „ «Ba­
harı Acem »
§ Edep ve kaide, nizam ve in­ (en deh s) — Koruyucu ve
tizam, güzellik ve yakışıklılık. yardımcı, arka ve sığmak.
Muntazam işe A kâri baen- jly - s.y ’-’î—f u'j
dam, derler.
C,J~“
i/ r > ı#,1* r1Al
^ Jt-'U'l ju jf\ Senin kapından başka sığınağı
wfU olmıyan kimseyi yanından ni­
çin koğuyorsun.
iddiacı kimse, tekrar tekrar (Sir&cJ
susturmakla susmaz, yüz edep
Endehsidenden emir EndaljsI-
ve intizam öğretsen adam ol­
den (ba.)
maz.
(S a ib )

*J ^ ( endejısvâre ) — S -
(e n d a m !) = Bedene uygun, ğınacak yer ve kimse, hâmı. (k.)
biçimli elbise. Kale ve hisar.
•j'Sj Cjif crj f**-j
I *1
-? (e n d â v ) *= Su teresi, su ker- «Î.J
denıesi = Tere tizek.
Bu inatçı eski kurdun öfkesin­
den senin kapından başka sığı­
AjbJl ( endâve, e n d a y e ) nacak uer yoktur.
= Sıvacı malası. § Şikâyet. (Leb ib l)

^ - (endehslden) — Sığın­
(e n d â y ) == Endüden ve en-
mak, iltica. § Korumak arkala­
dâyiden — Sıvamak, yaldızla­
mak.
maktan emir, (isfa, muh, vas,)
r-’J
ü. U-f** */U. (ender) — Tıırkçesi (de) olup
O3' der gibi zarfıyet ifade eder,
Zulüm ile para alıp süse ve­ (der) ile farkı kelimeden evvel
renler,evin binasını yıkıp köşkün geldiği gibi sonra da gelmesi­
tavanını yaldızlıyanlardır. d ir ; bir de (ender) konuşmada
(S a d i) kullanılmaz.
. *U jX 1 *1*
*U ûî
( enderbây, endervâ, en-
O a# nahşep kuğusundaki nahşep dervâz, endervây) — Lâzım,
ayı gibi üç gün geceye kadar
gerekli. § Asılı, muallâk.
kuyuda idi. Nahşep (ba.).
(Câmî) Ja Cjy* ^ «jl
*=- 1*î f i jv * •/ ıtyj-^ &
û-»->-k',(Enderun)un kısaltması olup jır
(Enderâmden) — içeri gelmek,
girmek demektir. Ey her tüyünün ucunda bir gönül
asılı olan / Her ik i cihan senin
Ijk X»T J±\
tüyünün ucunun yarı kıymetidir.
Bir sabah vakti odamın kapı­ ( Kem âl)
sından girdi.
§ Şaşırmış, âvâre.
Enderden evvel gelen kelimenin
başında bir (b) bulunur. ö^—»- t r -* j*- »V
’J)*' f?, yt ısjyl
C— <j J (J İİ\ fis i
Muhtaç olmasın demek müm­
kün değildir. Şu kadar var ki
Biçare fakirin yemediğini gö­ hırs rüzgârı onu alçaklar gibi
rünce ağzımda lokma rthir ve âvâre etmesin.
sızı ol ar. E n veri
(Sadi)
Öz karşılığı olan övey mânâ­ / • "* • I /> • ^ • I ♦ ♦ />« I
sını da ifade eder. Pe- j j > - j X 1 t t

derender = ö v e y baba* Mader (enderhuver, enderhaverd,


ender — ö v e y ana. Duh- enderhaverend ) — Lâyık,
tender = ö v e y kız. j-^-1 P ir uygun, muvafık.
sender (ba.)
^y. öJ jr.y “ i.j
i»-
1 \l
" f ** (e n d e râ b ) — Gaznin ile
Belh arasında kervan geçidi Süs kadın içindir; çünkü erkeğe
bir kasaba. Civarında gümüş kazâkentten başkası yakışmaz.
madeni vardır. (L a t if i)
Jf jj/l 6 y ifljij Kazakent [*]
[*) Savaşta vücudu korumak için zırh
Gazhinden Enderâb tarafına altına giyilen ve yüzü ile astarı ara­
geldik. sına pamuk yahut ham ipek doldurulan
( Firdevti) kaftan, hırka.
Ferhenjji Ziya 12
< iW <S>J>. J - * 1* t r*~*: Sen, sevgiliye nerede yol bula­
j+-,~ ıS>J>. 0*4 cr1
’ 1*^ bilirsin ki bütün vücudunda
il>5 temriye var.
(Efzal&ddtn)
Eğer himmetiyle mütenasip
t
mevki olsa idi cihan, meclisi',
gök yüzü, çadırı olurdu. 0 * 3 ) ^ (en d erü s) — (H â rû ) nun
( Kafran) aşıkı. Hârû (ba.)
i ... t
" I
( e n d e r z ) — öğüt, nasihat, (e n d e ru n ) — Bir şeyin içi,
vasiyet. dahili. Kalb.
İ>1*Î- c£J> i f c j*'1 Jj-*'"*
JÜL.

Gamlı gönlüm nasıl sevinsin.


Bana öğüt vermişler ki bu dün­ {Hafif)
yada cenabıhaktan, hiçbir va­ , t
kit kendisinden başkasını iste- jlc jA .1 j e n d e r lm a n ) — Tûranlı
miyeyim. meşhur bir savaş eri.
(Şibûni)
AJ T » i j
(e n d e z e ) — Endâze (m u h ).
Muarrebi hendesedir.
Oraya götürmelerini vasiyet
etmişti. a iı
(Firdevsi) ( e n d e k ) — Az, azıcık.
Enderzname — öğü t kitabı.
C—i» İÇJ j>- Jo._J W ! <jlj
I . ^ *| Lâı
• (e n d e rz â ) — Sığır ödünde
Allah için hakkı gözet, azıcık
hasıl olan boncuk gibi katı şey
yavaş geç; zira ayağının altın­
ki, lisanımızda (haraza) denir.
da serilen benim hakkı gören gö-
(ar.) jü 'j? hacerülbakar.
zümdür.
( Yeğ mâ)

Endeksal = Yaşı küçük.


V ‘ V *** ' ‘ X ’ (en d erû b,
„ t
en d A b , e n d û c ) — Temriye
denilen cilt hastalığı == Berîven (e n d e m e ) == Geçmiş sıkıntı­
= Gerarûn. ları hatırlamak.
t
ûljl, j.s-r.
txl rfjb M" wt |»ûUiy
Geçmiş sıkıntıları hatırlamayı §
paylaşmak için dostların ve § Enduhte dâşten = Birikmiş
yakınların en iyilerini hep yan­
para sahibi olmak, (ko.) (N i­
larına getiririm. zâm. )
(Râdekî)

(e n d ü ) — Enderun ( muh.)
(e n d u d ) = Sıva çamuru. En-
j t k o 'j ' dûden — Sıvamak, yaldızlamak
ve badana etmekten mâzî. En-
Oradan şehrin içersine gitti. dude (muh.): Zerendud — Yal­
( Firdevsi) dızlı.
»*ı -Jji- jltfj J-İJİ» ÛİJİ
( end n b ) = Enderub (ba ) •‘•A

it .t
Ben bu paslı ve dumanlı tava­
(e n d û ^ t e n ) = Kazanmak nın altında ne vakte kadar fe ­
§ Biriktirmek, toplamak. § ö d e ­ na düşünceli kimsenin isteğine
mek. göre yaşıyacağım.
Li ft Jil ^ ( Cemalüddtn)
-—» ar* V* J~»W
dçö j Jj j l i j l . ■oli.
û-l jIjij
£ger doğru bakmayı günah sa­
yarsan bizim günah kazanmak­
tan başka işimiz uoktur. Eşeklerin dıvarını yaldızlayan
(S a d î) kimse bizim evimizi gül gibi
gönül kanından boyar.
(Kasımı M tfhedt)
( en d fih teh ) =* Kazanmış,
kazanılmış, biriktirmiş, biriktiril­
miş, hazırlanmış § ödenmiş. ( e n d ü z ) = Enduhten = Ka-
Kısaltılmışı * JJ» t ( enduteh ) dir zanmak’tan emir. ( isfa. muh.
ki, Taberistan ve Rey ehalisi- vas.).
nin dillerinde kullanılır.
y ji ^ Jt’ tfiy I O-JJ
S/* «V, ->■>
^u. w
İn ilti sesini gam çeken b ilir; Hazineler kazan, yoksullara ba­
katıksız altının ayarını pota ğışla; dost hazan, düşmanları
takdir eder. kahret.
(Baba Tahir) (Bedri)
i
( en d ü l ) = Zengibarlılara ı (e n d i) = Hususiyle, umulur,
mahsus kerevit yahut tahtı re­ memuldur. § O zaman, vaktiyle
van gibi bir şey. § Taaccüp § Dahî mevkilerin­
de kullanılır. (Bürhan)
'l
(e n d v e n d ) = Darmadağan,
alt üst. Edbend şeklinde dili­ (© u d id en ) = Şüphe ve te­
mizde de halk arasında kullanılır. reddütle söz söylemek. Taac­
cüp etmek.
• ^t * *
•x\ ‘ ( endi|h, endnh ) =
Keder, kaygı. (e n d îş e ) = Düşünce § Kor­
ku mastarı endîşîden = Dü­
şünmek § Korkmak.
iS^J
G izli kederden can eksilir, ruh
müteessir olur. ^ J.I y f C ı J *
(F ird evsi)

§ (Enduh) un cemî kaideye uy­ Asudegî (ba).


gun olmıyarak enduhan’dır. En- İ>l<'W
dûhgin, endûhnak = Kederli, J 4ab ^ »_JlU J ^ t(

taşak.
Canana âşık olan caniyle meş­
gul olmaz, inci arayan sudan
korkmaz.
Kederini düşmanlarına söyleme; ( Abdülvası)
çünkü sevinerek lahavle derler. jjlj iljja <JJ
( S a d i)

\ > »• ,
' ( enduh gü sâr ) = Ke­ Aşıkm gönlü zamanın karışık­
deri, kaygıyı gideren. lığından neden müteessir olsun;
nuh gemisinin tufandan ne
korkusu olur.
jL .f ftJıl
JL-»— (S a ib )

> *
O, şarap gibi kederi gideren
j 4-JoJ ^ e n d jş e m ü yes­
güzel, güle güle şarap kadehini
aldı da dudağına götürdü. s e r ş iid e n ) (k.) -= Maksat
(S a id Hüseyin) hasıl olmak, fırsat ele geçmek.
(endik) = Memuldur, umu­ (enefet) = Zarar ve ziyan.
lur mânâsına temenni ifade e- ^tîb jljLtlı I^ l ^
den bir kelimedir — A »
Bukümeğer. \$J&-

Seni senâdan başka şeyle ifti­


tSj.V 'îj* * har eden, bilgisinden her halde
Kendi dilberimin yanında uma­ zarar görür.
rım ki hor olmam. (Muhtâri)
(tmarei mervezt)
§ Zira. I
(enfest) = örümcek ağı.
fi**- y ££*. jt y ^ ıf l
O* j' Cjy^-z-
ısV.j y f C*—i'l .ui

Aşkın beni âleme rusvay etmek­ Onun belâsı örümceği gönlüme


le beraber yine hoşnudum; zira çep çevre ağ ördü.
dünya güzelisin. ( Hüsrev)
(A h sikett)

( e n g ) = Su küngü. (ko.)
-t (ener) = Çirkin, fena. Tenbuşe, künk. § Hindistanda
ıf jl>*l lj4Çr V y" bir şehir. § Tüccar markası.
ilülo ıj^j (Ni?âm.)
fJ&C.

Sen gezerken gül gibi çehrenle


nara benzersin, kötü âşıklar ^ (engar)=Sam, tasavvur, kı­
sürü sürü izinde. yas ve bu manâya gelen en-
{Muhteşem) gârden, engâşten’den emir,
d (isfa, muh, vas)

(enrub) = Enderub (ba.)


t ît,
t£.İA—
Her kim i sofu elbiseli görürsen
(enzern) *= Panzehir. Doğru­
sofu ve iyi adam san.
su padzehir.
(S a ’di)

§ Tamamianmıyan iş.
^ (enje) = Mercimek.
^ ^ jK İ 1 c V5C1. ( I
s! \

„ (enişte) = Âniste. (ba). ( engârden, engâriden,


engâşten )=Sanmak, tasavvur
etmek, sezmek. ü , (engarde, en-
g â riş ) ■= Hikâye, baştan g e ­
•kL«jV ^*1 w*-U çen şey.
y ^ AjtĞîj a.^5 jıl c*^j
-Xî5 jbajl£jl^ Sjj»- ıSJİ*. j 1
ı*V lT* bjt
J i* ı c ^ t jl itti
Aşıklığı tamamlamak istersen
herbeyenilmeyen şeyle uzlaşmak
lâzımdır. Çirkini görüp güzel, Kapımın önünden haberi yok­
zehiri içip şeker sanmalıdır. muş gibi geçmek istediğini gö­
( M evlûnû) rünce gönlüm kederden alt üst
oldu. Ümidimi keserek dedim:
jjH Ey naz ve eda satıp masal sa­
IV
tın alan !
Değersiz bir kimseyi insan san­ (Sena i)
dın ; onu güneş gibi nur ile yük-
, selttin. ^ ^ (engâre)
*= Tamamlan-
(M evlûna)
mıyan iş ve nakış, taslak §
(Abdülkadiri Bağdadî) eylemek Hikâye, efsâne.
manâsına da geldiğini şu beyt » j l ö l j » j l f j l (£Ji»T
ile isbat ediyor. i m - j \ j f iji. j j i / V öU Ju.^1
(fjj Ijj 'rÎL*
JJC* £
Dünyaya taslak olarak geldin
**u ve öylece gittin. Yazık kendini
Oradan yüz çevirdiler, üç ko­ bir çok törpü ile düzeltmedin.
nağı bir konak yaptılar. (S â ıb )
Ş a ir
iV*j >*. <*£
Reşldîye göre engâr nakkaş ma­
nâsına geldiğinden engârden,
engâşten kelimelerinin bir ma* Her nerede ulular toplanmış-
nâsı da nakşetmek olur. /arsa hep ondan bahsederler.
al* ûla ö'v* J0 (F a h r i)
yU § Baştan geçen bir şeyi ve hi­
kâyeyi tekrarlamak § Utançtan
Mertlerin namertlere öğütü geri geri çekilmek § Hesap
bir nakkaşın akar su üzerine defteri.
durmadan resim nakşetmesine jjj & <oaJ j u jlj
benzer.
H a trtv CfİÎ^
O korkunç gün önüne gelme­ teşekkür eden hararetli bir top-
den evvel otur, razıy ol işle­ luluk var.
diğin işlerin defterini önüne (K em â l İs m a il)
koy. Jj s:f ATJÎU jl jj
(.Lebibl)

O korkunç savaş yerindeki


j l5Cİı I ^ Sanat sahiple­ vahşetten gönül müteessir olur.
rinin kullandıkları âlet = Des- ( Hidâyet)
tefzâr.

l'V, (engebln) = Bal.

Biz yapanın elinde aletiz. A—


V*L”
( Mevlâna)
f .*)U i f J-, J “s . J.J )
1
,Jİjl

(engâşten) •= Engârden. l-y.


(ba.)
Kendi ayran kâsem önümde ol­
dukça Allah hakkı için kimse­
(e n g â m ) = Vakit, mevsim nin balı hatırıma gelmez.
= Hengâm. Yoksulluk beni ölümle korkut­
sa da hürriyeti esirliğe değiş­
rlgjl <r
mem,
( M evlânâ)

/4rcsjzzn zuhur eden o matem* ’ C\


den bir memleket siyaha bürün­ J ( engebine ) == Baldan
müş iken senin zevk ve safâ yapılma bir nevi tatlı. Tatlı
içinde yaşamanın zamanı mı­ pestil (şüörî). Ak helva (nimet).
dır?
(K em âl Ism a'il)
•1 <r\
^ ( engiidan ) = Baldırgan
ağacı.
(engâme) — Topluluk, top­
lanma yeri, oyuncular derneği, «jU* <3^. I*"
savaş yeri.
-uiîSı-
Cihan, insan ve cinlerin bur­
j ;<Vi nuna baldırgandan gül kokusu
' diline âmüleden şarap tadı ver­
Her hangi bir mahalle ve so­ medikçe.
kağa gitsem senin iyiliklerine ( Felegii Ş iroû n î)
Âmııle (fra.)§ İnsan suretinde bir
nevi vahşî mahlûk = Engüban, İ *J ^ (enfüjed, engflje)
Engüvan. “ Nizâm „ bu mânâyı — Baldırgan pusudur ki ko­
kabul etmiyor ve bu yanlışlık kusu keskin ve fenadır. Şeytan
(Besbas)ı (Nesnas) okumaların­ tersi derler.Aslı maklûbu
dan ileri gelmiştir, diyor. Oû'jJfii. dır. § Engüdan = Bal­
dırgan. Jed «= Pusdur. Her iki
( e n g r l s ) = Asbur denilen kelime bunun muhaffefidir en-
nebatın yabâni nevi. güje de denir
w—
A>j 3j * lJ
S\'S~j y » Ia İT
( enjförîk ) = Hârzem jU*>j ^ ->*
bahçelerinden meyvesi, hususi- M f &/"y> -AJt ısyj *>if c—'■>
le üzümü meşhur bir bahçedir.
Aslı bağı engûririlk =■• İyi üzüm Bendenin şeytan kılık lı har-
bağıdır. Engürik, engûrinık zemli bir çırağım var ki öyle
den kısaltılmıştır. heykeli ne dağda ne sahrada
ı>.' öj-r »■>>. yaparlar. Yılan zehri yiyesi bo­
fi/ ğazı bir an boş kalırsa tama­
men kıçma şeytan tersi sürülen
Bu bağın üzümü iyi olduğu şeytana benzer.
için adını Türkler engürik koy­ ( Enver i )
muşlar.
(H idayet;
t
•jvjl (engijvâ) = Ağıl, mandıra.
( e n g Ü s ) •= Ekincilerin yeri
düzlemek için yuvarladıkları a-
ğır demir taban. ( e n g ü ft) = Parmak.
«LCgatların çoğunda tarsça kâf
% (eng&j) = Filcilerin fili idare iledir.»
için kullandıkları ucu eğri de­ &/'\si f.'S'u jl- t; » v Jjj ûVj
mir karga burun ki filin dizgini .tjf K i ^ j I
yerindedir. ^?'J»

Dua zamanında dilin ile kal-


C ~ - > J İ j f ' 1'1
j bini birleştir; zira ipliğin dü-
j ğümS bir parmakla çözülemez.
Padişah bulut gibi filin üzeri- j (T a if)
ne oturmuş, elinde alim karga
burun şimşek gibi parlıyordu. ! - *_ .£ l
( Feri d) |w (engift) =■ Kömür.
J> s, J j i J»Jjl 4 * i j jC i j l f
C~îĞl f i j l Sy Uı s ıiû^''11
ıA
Elim i kalbimin üstüne koyacak Güler dudağından şeker dök­
olursam kalbimin hararetinden meye yâni söz söylemeye baş­
parmağım hemen yanar, kömür layınca şeker şaşardı.
olur. (C im i)
! (Aaecdî)
r^r- " ' i o' ^ jji'*1
J* c,±£jI iSJjy"
f- j*- Jj* li.W
<s*yA
Kendi isteğini güden sofu bu
Eğer kömürcünün yanma gi­ gün eğer o dudağı ısırmazsa
dersen onda siyahlıktan başka çok pişman olur.
birşey bulmazsın. ( H a ce n d i)
( Firdevsi )

Arapça kâf ile de görülmüştür.


*—'*"^1 (engiiçtbercc-
§ Meyve çekirdeği. bîn nihâden ) — Parmağı
alın üzerine koymak. (k.) Selâm
(engiştâ!) = Hasta. vermek.

fjtoı j* y JL-j j fi}**' C-'*’


Jfcirtlj jU ) ifj' J, l»_l ^0,‘u I j'
JV;

Ev ve barkımdan, akrabamdan Felek senin dergâhına tazim için


gurbete düştüm, burada geçin- parmağa benzeyen hilâli her
cesiz vc hasta kaldım. zaman alnına koyuyor yâni ka­
( Ebülabbâs) pını selâmlıyor,
•> Zülâlt

( engüştâne ) «=-- Dikiş


yüzüğü. ı^>\ ( lC j !
rr
S * s » î

jU l t jU l( engUyt ber çeşm


gü zaf ten, engıişt ber çeşm
* *** nihâden } —- Parmağı göz
* (enguşt bedendân,
üzerine koymak (k.) kabul ve
engoşt bedenden giriften, teslim etmek.
geziden ) = Hayret ve taac­
«-'■■‘->1^» 'j j-t ,/Jtj
cüpten, teessüf vc teessürden, >-*'— j li _(>
pişmanlıktan kinayedir. ıflfe i
Ferhadm d ili verilecek cevabı wJ jm
j, ûV'{ j'j»
j 'f - j jrl
beceremedi; aczinden kabul ve c j ' 3 J .3 / .

\
teslim etti.
(N izâ m ı) Dudağımın altında bin yıldı
rım gizlidir, git! g it! sakın be­
j ( engüşt ber ni söyletme.
(P ey 6m i)
harf nihâden ) = Söze par­
mak koymak. (k.) itiraz etmek § Söz söylemeden menetmek.
§ Ayıp aramak, kusur bulmak.
r'j- j. "c* c-töı Jj? f (enjfüşt ber
jj'j -c-ll »jji. ^.i-j 4^*
nemek sâden ) = Parmağını
' f tuza sürmek (k.) Yemin etmek,
Ney gibi inlersem beni ayıpla­ söz vermek.
ma, her kim dayak yerse elbet­
te feryat eder.
(Hûcendl) ^(engfişti çeharttm)
= Atsız parmak = Binâm.
( engüşt berder
zeden) = (k .) Kapının açılma­ j-L- I ( engUşt haiden )
sına müsaade istemek. = Parmak çiğnemekYi(:.,)Teessüf
etmek, pişman olmak § Şaşmak.
j> \r (e n g ü şt ber *yrı rj.j* ^ ^ oi ->J c*4
dehan nihâden ) = (k.) Hay-
V!U
rân olmak, şaşmak § Susturmak.
Mumun erimesinden belli oldu
A ' l - >C\ ki vücut meclisinde kalbi aydın
a..) ^ engüşt bUrek ) =
olanların rızkı teessüf ve piş­
Köstebek.
manlıktır.
(,Sa'ib)
* î \
J5'5 (engüşt ber leb- tJ V i- ö 3*

z e d e n ) — Dudağa parmak l 3 f.X

vurmak (k.) A ğız aramak, söy­


letmek. = Engüşt ber leb bür- Bu memlekette her kim bir yan­
den. lışa itiraz ederse nedamet et-
sin.
ı*L (Sa d i)

Gülün de ağzını aradık, hü. xSL.\ ^


değildir.
(Şifâ)
Büyüklerin nasihatim can ku- güzellerin zülfünün halkası iti­
lağile dinlemeyen çok pişman bardan düşer. (Ş a ir )
olur. JjA J pi. yf JLİ
(H â fız )
lj 1j jJk5
ıJ L»
(engüçt der
Boy bükülünce itibarcfan düşer.
çeşm kerden) = (k.) iyiliğe
İhtiyarların kadir ve kıymeti
karşı utanmıyarak kötülük et­
gençliktedir.
mek. (S â ib )

gBşt der sürahi kejdttm (engfişt rüyldimâg ya bln î


k erden ) = Parmağını akrep güzâşten) = Susturmak. Y e ­
deliğine sokmak (k.) Kendini ni dilde (dimağ) burun mana­
bile bile tehlikeye atmak. sınadır. (Nizam).

(engttgtl dttşnâm) .jS jd J L ıS jl


.
( en-
•= (k .) Hakaretle karşılanacak güşt zeden, enguştgk ze­
itiraz. (Camic) parmaklama] de­ den ) = Keyif ve sevinçten iki
miştir. veyahut daha ziyade parmak­
ları ses çıkarmak suretiyle bir­
1 ^ en gj|şter ) = Parmağa birlerine vurarak oynamak,
süs için takılan yüzük. raks etmek. Konuşma dilinde
(bişken zeden) denir. (Ni?âm)
ıij»\ r-**-' öyt Jj
tfj-İ^J> sZ&jf 6'jj <tA ü'jl
C -lÖ l jı* ç i j >
<fjyı
Fakat taliim yaver olmadığı
için etrafımı bir yüzük gibi ku­ Dostlar asmaların etrafında
şattılar. raks ediyor, ben sana tahassü­
( Sa'dS) rümden müteessir bir haldeyim.
(E n verl
l I (e n gfjjşte r j p aj = Ayak o l ı ^ j l j f c . jl
yüzüğü (k.) kıymetsiz ve itibar­ cfef* ^ y ^ ^
sız şey: fV >
Uykudan oynayarak sıçradı,
kâh gazel söylüyor, kâh nevha[*f
ediyordu.
Senin kulak tozun tarafından
küçük küçük tüyler belirince {* ] Nevha = A ğ it.
§ Enguşt zeden birşeyi tatmak i* * j f l j ^
mânâsına da gelir.
' ^ ^y Söz söylemeyen insanla kimse
j ^+Lj 4^* ✓* <A^ j meşgul olmaz, sükût mührü
emniyet yüzüğünden farklı de­
Zamanın verdiği damak acılığı ğildir.
yâni ıztırabı hoş gör de her
alçağın kâsesinin Balını tat­
ma. : Ona boyun eğme
( Cenâp)
1 ‘ ^ e n g f i ç t l

sütürk, engüşti biizürg, en-


j^ j SC\ (en g Q fti zin h â r) = g&;ti semîn, engüşti n e r )
(k.) Şahadet parmağıdır ki düş* *= Baş parmak.
mandan aman dilendiği zaman
yukarı kaldırılır.
^jAjŞ jt ^ f \J Uİ
fjlf j j l (jiı T j j 'j ' 11
wJL.
w>iW* ( engüşti şek, engüşti
şükr, engüşti, şeh âdet) =
Düşmanın katı yüreği benim >■ Şahâdet parmağı.
aczimden erir, benim şahâdet
parmağımdan mum gibi ateş
sızar.
( S aib) (engüşteki araşan engüşti
arüsan) = Hamurdan yapılan
§ Engûşti zinhâr ber dâşten
parmak tatlısı. § Parmak üzü­
( k ) aman dilemek.
mü. (Asım), içersine döğülmüş
jS-\ ir w—Iji- HT*
fıstık doldurulan ve Türkçe
jV ii t r i l^ - » j l <=»*'* J.
^Uu Gelin parmağı denilen, şe­
kerden yapılma parmak ucu
Düşman itiraz parmağını koy- kadar tatlı.
mak isterken onun mahâbetin-
den aman dilemeye mecbur oldu*
(Süleym an) j - U i f j l y X J lc . < ^ ^ - '* (E ngO şti
asel bed yuvar keşiden) =»
' r - -‘ d i (k.) Fitneyi ayaklandırmak.
jy ; > A (engüşteri zin h âr)
= Zâlim padişahların aman ver­
dikleri kimseye halkın musallat (engüşt girîften) -
olmaması için verdikleri yüzük. (k) Saymak.
dan kendi kendime gönül yü­
^ en^ | geziden ) zünden ne vakte kadar halk ta­
= Engüşt bedendan. (ba.) rafından parmakla gösterilece­
j) j5 jl (jl >.7-» ^31
ğim diyorum.
( N iz â rî)
y j,j\ i ) 3 s . o l 'J £•—& '

l‘V
C t £ ’ş ^ ~ £ \ ( en gU şti k ih in ) _
Müteessir olarak kapından içe­
ri girdim, sevinerek yanından Serçe parmak.
çıktım.
Mevl&nA ^ t. 1-
•* * ^ "- (60"
• » * C " - 4 <r\ g ilşti m ih ln e n g ü ş ti m iy â -
J ----- ' (engüşt keşiden) n e g i) = Orta parmak, j'j»--* '11
Mahv ve iptal etmek, yok farz Engüşti dirâz da derler.
etmek. § Parmakla göstermek.
ÖÜi y Jf* öjt t-> cr^c> - f
Cw^ıl ^ulf s*tX' JUji (engüşt niimâ) = (4.)
.UJ^İ Halk arasında iyilik yahut fena­
Eğer senin güneşe benzeyen ya- lık ile şöhret bulan kimsedir ki
nağının aksinden nişan arar­ parmakla gösterilir.
larsa, akıl parlak. ayı hemen ü j ıf1*' w - f ) t j j -J }s\ ^

yok sayar. Jir1* !#.>•; İ l li-i- ÜL^İ û*


(Ş e re f Şah)

§ Nasırî bu mânâya misal gös­ Bugün insanlar arasında iki­


termişse de ikinci mânâya he­ miz de meşhuruz: Ben tatlı
men parlak ayı gösterir demek sözlülükle; sen güzellikle.
daha muvafıktır sanırım. (S a d i)

1J, <*3 £r-*. § Bu mânâyı ifadede (Engüşt


3 J l. U “" ^ w— JI
keş) de kullanılır. Engüşt ke­
ı/Uii
şiden (ba.).
B ir hüsn âyeti olan leylâyı bir ûbjjs* w ijtjk j
vilâyet halkı parmakla göste­ j^Lıt Oj'.T w«>4) jk
riyordu. Ic t »JL* J
( N izam i) * x l« j>, »jUi wA-ij

f . f tt 'e-j ıs
OJLİ f\c j S ZriSLII Jj c-jjl JV O boylu boslunun lâle renklinin
Kiy'j
yanağında görünen çiçek ( çiçek
Kendi kendimden geçmiş bir çıkarma eseri) değildir, mem­
vaziyette gidiyor ve utandığım­ lekette güzellikle meşhur oldu­
ğu için yüzünde parmakla gös­ Ortada malın sebil olmazsa
terilme ezasından nişan kalmış­ dervişler yanında kanın mubah
tır. olur. Ya mavi gömlekli ile arka­
(K em a l Itm a il) daş olma ya ailenin yoksullu­
§ Engüşt nümâ; buden, şüden, ğuna ve musibete uğramasına
geşten, sahten kelimelerinin katlan. Yahut aileni büsbütün
müştaklarıyla terekküp eder. feda et.
( S a d i)

V ^engf|şf. ni|,âden)
(engüştu) — Bir nevi ek­
= Engüşt ber harf nihâden
mek tatlısı = ÇengâİI.
= Engüşti düşnam(6o.)
\J m S \
(engiştvâ) = Közde piş­
( engüştene ) = Terzi miş poğaça, gözleme. Kâfin öt-
yüksüğü. resile piştikten sonra üzerinde
parmak nişanesi olan ekmek ki
ona pençe keş de derler.
( engüştl n l l ) = (k.) (Nâsırf)
Fakirlik.(Nil çivit demek olmakla
Mısırdaki Nilin içinden çrkan ;* -
ele işaret vardır ki bir zaman 4» -~*5C I ^ en gûşt;Vâ n e ) — Zih-
Mısırlılarda böyle bir akide var­ glrden bozma zikir denilen ke­
mış; güya kabt olacağı sene mankeş yüzüğü.
Nil içinden gök renkli bir el
çıkar ve o sene kaht olurmuş. - * jfj
Bu halde alâmeti kahttan nişa- ( enünşte ) — Ekincilerin
nei fakrü fâka . isitiâre olup harman savurdukları yaba.
gayeti fakırdân kinaye edildi.) V-J*" t r i f a-3 jy . 1 » 'j j 3
(İzzet paşa) >•>*■ Hjijjl -üîSl
iT>jj

Nişabur yolunda pek güzel bir


J ~ (engüşti nil ke­ köy gördüm onun yabasının ne
şid e n ) = Yoksulluk ve mu­ sayısı ne defası belli.
sibete uğramak ve bir şeyi büs­ ( Radekİ )
bütün bırakmaktan kinayedir. Engeşbe, engespe suretlerinde
de yazmışlardır.
cJl) jlâLi
jtv 3** t
c*iöl ^İ£lî. j l (engişte) — Zengin ve hiz­
metçileri çok ekinci.
§ Sohbeti sevimsiz. Ağır ruhlu
(eng&ştl) — Bazı esnafın insan. Türkçe mâni, makamında
iş işlerken baş parmaklarına engel tâbiri bundan alınmıştır.
geçirdikleri deri kılıf. w—1 ûij 1 fi
J
l»Tjili cJ j »xl w£j»J
> O

*

‘ ( J i 4 İ/ T l
Ey ağır ruhlu ayrılık I artık
\Sj\ ( - . . bırak ğit. Ey bozgunluğa uğra­
- (engel, engele, en-
mış olan sabır! zafer zamanı
gâl, engüle, en gll, englle)
geldi.
= İlik ve düğmeden her biri. (Şeref)

l)£i\ ts f ı^lj. • lifi


jır (engelynn) = İncil.
Ey Kerim ! Felek senin resmî j\jt û^*,y
jlt'j j V j j O jJĞ lj.-
elbisen için her ay başı güneş
l’V
ve hilâlden düğme ilik uapar.
(K em â l) O, onlara gizlice İncil, zün-
İÂ-" O» ı 0* nâr ve namazın sırrını izah
Aİfjlj g jf y jf Jj tJUÖl LjT—î ediyordu.
JUU- iyLm A Mevlânâ
Benim yakam yırtılm ış yâni § Meşhur nakkaş ( Mâni ) nin
ben ziyade iştiyakımdan yaka­ nakış defteri ki Maniye inanan­
mı yırtmışım; halbuki o (rakip) lar bunu mucizesi sayarlar.
o gümüş tenlinin boynuna düğ­ Mâni (ba.).
me ilik gibi sarılmış.
vt/r ısU^- jj «-*#
( Met ud S a f d) XI İJJ ,fU «İj«!I»

Şaşılacak nakışlar ve garip şe­


Güneş nedir! Onun tacı üze­ killerden feleğin sahifeleri Mâ­
rinde bir düğme. ninin nakış defterinin sahifele-
{Eşref) rine döndü.
ijL- r 1 (Vafvâf)

§ Yedi renkli ipek kumaş.

Onun ömrü elbisesi için fele­ j jl- »ilAj


ğin yıldızlardan yaptığı her al­ ju *

tın düğme zamanın yakasına


yakışır. Ey Husrev! seni methim sebe­
( Etiraddin) | biyle benim sözümün nakşı er-
tengi ve Engelyunun tezgâhını \±A
kıskandırdı. 'W y
(Seyyid Z ü ljik û r)
Senin benin sanki gözümüzün
bebeğidir.
ji/ T ı ( MevlânS )
(e n g iiv a n ) — Egüdan (ba.)
§ Bir nevi örümcek.
»/ T i (engur) = Üzüm.
. * İ T ı (e' n g u je ) = Engüje (ba.)
'cA j Jj' ^
a f VU jf\
wJU. J j^ M (e n gjj|^ e n g u je ) c=__-

Bizim ters taliimizden eski şa­ Engül, engüle (ba.)


rabımız şıraya döndü, eğer bir
hafta böyle kalırsa üzüm olur.
(T û lib )
^ - (e n g lh te n ) = Birşeyi bir
şeyden ayırmak ve gürültülü,
İranda yetişen üzümlerin başlı­
yahut karışık bir hal vücude ge-
ca kısımian şunlardır: Askerî,
tirmek manalarına, koparmak.
Halili, rişi bâbâ, sahibi, yakûti,
Karıştırmak, depretmek.
lerküş, siyah, mişkalî. (Nizâm)
wj)*- w*\S
A. £ljl U \^ »M.İj
ıjbj.* jk£* o**Lîii y jj»» j, & ö UU
Felek bağçıvanı senin güzel bo­
Ishak ! Mişkali denilen üzümün
yunu görünce kıskançlık eliyle
salkımını öğ ki felek senin naz­ servileri bağdan söktü, kopardı.
mına Ülker dizisi saçsın. ( Ebülmani)
(B ü th a k )
jT £>-y
jj./iijjjĞı = Üzüm
üzüme bakarak kararır.
ji A^ ^ Dostun rızasını ele geçir de
jA^'j3jA j A^ ^ başkalarını bırak, ijn fitne ko­
parırlarsa ne beis var.
Fenalık öğretenle hiç bir vakit (S a d i)

birlikte bulunma çünkü üzüm § Uzaklaştırmak.


üzüme bakarak kararır. (•>. I ı>_' ö’-»/' tfV
(N iş â m i) r f14, j ’ j^İJ.
t**.-
§ Alü çü beâlû nigered reng be-
râred. (ba.) Bu temiz memleketin insanla­
rına muhabbet şam ve ram di­
yarından fik ir mi uzaklaştırdı.
(e e g n r e k ) = Göz bebeği (S a ’di)
§ Yukarı çekmek, yükseltmek. Beni öldüren senin kan dökücü
gamzen ise de harekete getiren
eri
ı>..^*Aİ hep sensin.
Dakik'i

Çekilen kırmızı ve sarı Bayrak­


ların çokluğundan lâcivert kub­ ajSC-> I
(englze) = Sebep.
be nakışlanmış.
( Ş a ir )

§ Peyda etmek. lT ^ ( e n g i * ) = Remlin şekil­


ı lerinden. şu = şekil.
ji* . J 'f jl > jl* j i ji
l*W • *■ * I
Cennet gülistanı bahçivanının (e n ü îd e n ) = inlemek, fer­
senin boyundan daha nazik bir yat etmek.
fidan yetiştirmesi mümkün de­
ğildir. oj ) 'j' --j
( Cam i) y'^

Ondan bu sözleri işidince ağ­


jüii
ladı, feryat etti, iki gözünden
O kadar lâle renkli göz yaşı gözyaşı döktü.
döktü ki kabrinin kenarından ( M irin a z m i)
lâle belirdi.
(N iza m i)
§ Toplamak, hazırlamak. Leş- (en ü p a ) = öküz dili denilen
ger engîhten = Asker topla­ nebat, (ar.) Lisanüşşevr. Hin-
mak, Hazırlamak. § İfşa etmek, dibâya da denir.
açıklamak manasına da görül­
müştür. ı *•
(enüşâ) — Mecûsi mezhebi.
A § Sevinç ve meserret. § Ada­
(e n g îr ) = Üzüm = Engûr.
let. § Enuşe’den bozulmuş ol­
malı; çünkü Mecüsî mezhebine
'jG \ islâmdan evvel (Hoş) derlerdi.
(engiz) «= Depretme, hare­
kete getirme. Engihtenden ismi (Nizâm). Enüşe (ba.)
mastar, emir, ( isfa. muh. vas.)
Engihten (ba.)
(e n ü ş e ) = Hoş, ne kadar
>y.y j . t f - »y K' -<ÛT
>y.y jQ y > hoş, hali hoş, mesüt, jj * oyt
.İ-İJ enûşe meniş = hoş tabiatlı.
Ferhengi Ziya 13
> J > J , J-r*- / r * " ° - y
^ crî: ' (e n is ie cz â ) - (k.) Göz.
j-JV
§ Sevgili (Bürhan).
A k ıl; cisim ve ruhu aydınlatır.
Mesuttur o kimse ki akıl sa­
^ ( en îa a n ) = Yalan.
hibidir.
(F i r d e v t î ) ./✓* »y. ■»'
O1-*’1jC* 3J- «•
§ Şarap. l£j±İ
‘ ıfj {jf jy~ Cömertliğinde hiç arayıp tara­
ma olmadığı gibi sözünde ya­
lan yoktur. (Fahri)
Şarap iç, raks et, zevk ve safa
içinde yaşa. § Enlsun da bu manâyadır.
( M inuçihri)
. I
§ Genç padişah. § Şâpûr şahın ^ (e n in ) = Yayık — Ânın (ba.)
halası. >

(ü) = O : Müfret jjaip zamiridir.


\Sy-i J-jr-
(e n ir ) = Çirkin huy.
c—jl J^le j* î*‘j> *>/•
5 /.’

(e n lr â n ) = İzdivaca memur Her kimin yüzü güzel, huyu iyi


sayılan melek § Her şems! ayın ise benim ölüm ve dirim ona
otuzuncu günü. â ş ık tır . (lre c M irza ) [* ]

^f \ û j î I •*) A«aûfl* j l JU-


Jrjisj j) j J-1 ^ (e v â ) = Ses.
1,1 J..I
VIy
H icrî tarihin yedi yüz onuncu
yılında ferverdinin otuzuncu gü­ Bu sesi şemsi Tebrîzîden dinle.
(Mevlânâ)
nü bu şiir söylenildi. Ferverdin
(ba.)
f Şeref üddin) (e v â r) = Âvar, âvâre (ba.)
*

“ l I I
( e n î j e ) = Vıratika denilen (e v â rin ) = Çirkin. Karşı­
çiçek: Virane papatyası. lığı perarin = İyi, güzel.

[* ] Bu irec İranın asrımızda yetişen kud­


retli edip ve şairlerinden biri idi. H . 1344
cr'îî' (e n i* ) = Bahçe «Şüûri, Nimet» de ölmüştür.
§ Evbarid yerinde evbürd de
f ** ( e v â m ) = Borç, ödünç = denir.
Vam. <S)J -l
r-C f j .

**0' 3K ■A'*- ^
f'.»1 f-1** Jİ— ^ öUİ— .*
Sj^1
. ı>*
j*r Bana yüzünü döndü de hatır
Ben köleniz bu şehre geldiğim- ve fikrim in afsununu ve sihrini
denberi borcumun çokluğundan ejder gibi baştan başa yuttu.
kulübemi sattım. (M esu t Selman)
(Kem al) v UiI ^ -o.ljî (ilc &.J» ^ l j
§ Renk, levn = Fâm. 1*0* ö*"*3 '^*,..•*

-A-*' (e v b â r ) = Evbâriden = Yut­ //er birinin reyi, güneş gibi


âlemi süsler; her birinin kılıcı
maktan ismimastar, emir, (isfa,
düşmanı ejderha gibi yutar.
muh, vas.)
(E m ir M u 'izzt)
J* Syf m X+3!~ <J
c—i^ Ll ojv y -A.»* >s»,'jİ- *f
ı>>*-*** (e v b & ş t e a ) «■= Bırakmak.
Cihan padişahlarının kalbi gü­ § Doldurmak § Yutmak.
vercin gibi çarpar; çünki senin
ciğer yutan okun şâhin gibidir. V
( E m ir M u 'itz İ)
silili lj*l îjjj jljl tt-1.^ Evbâşten nedir? Bırakmak; baş­
aTît
ka mânası nedir ? Doldurmak.
Timsah yutan denize bak, düş­ (Ferhengi menzûme)
manlara kastetmiş.
(H â k in i)
*
C Jl ( e v e ) = Gezgin yıldızların
( a b â r ) «= İnilti ve ağlama. dönmelerinin merkezden en uzak
Mastarı “übârîden„ noktaları mânasına evgin muar-
«K
» rebidir. Arapça karşılığı
dır.
J X j\ ı j \ (evM u -îd en ) = Yutmak.
(H-r tfVj* o<-j s A.ij
Ll*l «fcjl 3^
f^-J* j . ^ ı

iT>jj
Sonra onların hepsini yuttu; Dalga her zaman beni yerimden
ne çobanı ne sürüyü diri bı­ kapar; kâh alçağa, kâh yük-
raktı. seğe götürür.
( k ild e k i) Câmi
196 uçizi

§ Mûsikîde bir nağme. yoktur ve başkasına muhtaç


} değildir.
(S a d i)
(üçizi) = Birşeyin mahi­ y*
yeti ve hakikati.
J ' (evrâz) = Efraz (ba.)

(evder) = Amca. .- r ı
( evraşten ) = Yükselt­
mek ■= Efrâşten (ba.).
* £***53 (evdeş, evdest) > >
= Karış: Başparmak ile küçük
parmak arasındaki aralık = J ( J ^(uramen,
/— - - \
urame)
Bidist. == Farslılara mahsus bir nağme.
iU-
(ör) = Yumruk, hususiyle ağıza
vurulan yumruk § İçerisi bozul­
Rüstemin mızrağı onların gö­
muş badem, ceviz gibi şeyler.
zünde Rüstemin refikasının kir­
Soğana da denir. (Reşidi)
piği, şeytanın şamatası onların
kulağında ürâmen nağmesi gi­
(evrâ) = Hisar. bidir.
(F eth a li H an)
t A vS'jj' û ^*-j 3 3J, 3y - X j -** sj
- U ü " JJ-»- dJU jJL;»- w - 0 j ' j j t f jT § Keşana bağlı bir köydür ki
bu nağmeyi yayan oralıdır.
Eğer düşman onun korkusun­
dan feleğin yedi hisarında sak- j X>jj
( everdiden ) = Savaş­
lansa hayber sahibinin, cenabı mak, döğüşmek = Âverdîden.
haydarın elinden çektiğini çe­
ker. (fbni Yemin)
(evirs)*= D a ğ selvisi (a r.)s s
l,,î
(ura) = Onu, ona. İ T 'I
(evrek) = Çocukların ağaca
ip takarak yaptıkları salıncak.
(ü ra re se d ) = Ona ya­
Jifc IJ If'jM
kışır, ona lâyıktır. a», j\*y
JL-.jtjjl S JVi
Her kimin akıl ve idraki varsa
onun yanında çocuk salıncağı
Büyüklük ve benlik ona yakı­ padişah tahtından hayırlıdır.
şır ; çünkü mülkünün evveli (Şim & li)
§ Bu nevi salıncağın şimdi adı Gamı dağıtan sevgili! Bugün
(Tab) dır. (N izâm ) vrmüz günüdür. Kalk,naz etme,
o şarap kadehini getir.
( Mes’ut Sai'd)
« 1 ' I
(urm üz, ürm üzd)
= Cenabı hakkın farsça isim-
lerindendir (Nâsırî). § Müşteri
len nebattır ki ilâç olarak kul­
yıldızı = Bercis § Her şemsî
lanılır (ar.) cinebüşşecleb.
ayın birinci günü ve o günü
§ Ağaç kurdu (ar.) ■oji Birinci
idareye memur sayılan melek.
harfin ötresiyle, daneleri top­
§ Birkaç padişahın ismi, lsfen-
lanmış üzüm salkımı.
diyarın torunu. Muhaffefi ür-
müz, ürmüzddür.
3^ e (/ evrencen, ev-
^ »Lj a*T
ısL-î , rencin) = Bilezik — Ebrencen,
j-JV ebrencin.
Urmüzd gecesi ve kışın ilk .ayı »
geldi; sözü kes de şarap içmeğe *^* I
bak. (e v re n d ) = Şan ve şevket
( Firdevsi) § Taht § Keyânîlerden keype-
şinin oğlu veLührasbın babası.
o ji *y. y
s-}1? oy? y y** ls lo't-
J> . •»’ J J 1 ) J lS i j\ ^

Urmüz senin eksikli bir kulun­


dur; çünkü sen çoban gibisin; Siyâvûş benim oğlum gibi idi;
halk da keçi gibidir. çünkü şanlı, şerefli ve şevket­
( Firdevsi) liydi.
(Fird evsi)
ju.1 ıji j*
J. Jj*2,
Xilı lt*'
4 JJİ c - i

ıSS*
Doğuşta hırsız olan hırsız olur, Deniz ve karanın padişahı şeyh
isterse mürebbisi müşteri yıldızı Ebu İshak; padişahlığın bezeği,
olsun. tahtın süsü.
( L â tifi) (F a h ri)

jl—CfjL tı jjj ,lı jy, j. ^ f


jV- iS J ' f jl'J X, ^IT jUj iT
Juu~ i
Lührasb Evrend şahın oğlu idi, Ey akıl ve irfanın son derece
ki onun o zaman taç ve tahtı korumasıyle adaleti sayesinde
vardı. iki âlemi zapteden zat !
/Firdevsi)
§ Gülçihre adlı güzelin aşıkı.
§ Hile.
Gülçihre (ba.) § Halin hoşluğu.
s' ° I § Yakışıklılık. § Hile.
(e v r e n d îd e n ) =» Aldat­
/”/**■> '»J L f 1 * ^ f " -&JJ'
mak, hile etmek. fj ı f ı/^Jİ-5Jp-'c _>-*•' Cf J**-
J-1' Cj— jjjj JiiU.
-—* jj' j*-
X 3 J t
Hani evreng, hani gülçihre? Ve­
.£ j. y \
fa ve mihrin eseri nerede ? Şim ­
Kıyamet gününden haberi ol- diki halde tamamiyle âşıklık da­
mıyan kimsenin aldatmaktan vasında bulunan benim.
başka işi yoktur. (H a fız )
( Ebuşekûr) Yahut âşıklık nevbeti bendedir.

(e v r e n ? ) = Taht.
f'-*
j+t. Dünya şenlendi, sevindi ve ya­
j Hl—
jL Jjf-} kışıklı oldu.
( Behram)

A ferin ! taca senin başına kon­ § Ağaç kurdu.


mak sevdasiyle dünyada dönüp
dolaşmıştır. Kutlu olsun ! taht
il I (e v r e n g â b â d )= H in -
yer yüzüne senin için kurul
distanda Dehli hükümdarların­
muştur.
( Necıbüddin) dan Evreng Ziybin kurduğu şe­
hir.
§ Şeref ve süs.
£ I
ifZj JU# HZjf y <-? (e v r e n g î) = Bârbedin ica-
dettiği musiki perdelerinden biri.
Mine renkli feleğe alkış! senin
I
şan ve şevketinle devlete kavuş­ 313 (e v rû h te n ) == Yakmak,
muş, Isfahan senin ayak bas­ yanmak = Efruhten.
manla çok şeref kazanmıştır.
( Kemal fsm ail)
(e v r e ) >= Elbisenin yüz tarafı.
§ Akıl ve irfan. = Ebre.
J j t j j / l (Ucj> V i f 1*1 ıjt & -V.S* JU.
si—JL-I
Jli- İIİU.
Hal değişti; çünkü zamanın vü­
cudu üzerindeki elbisenin yüzü JJ J J ( j _3J3 ( e v jö l, evjü li-
bezden, astarı ipek kumaştandır. d en ) = Kışkırtmak — ef jûl, efjû-
(H&k&nt) liden (ba .)
Türkçe paçavra dediğimiz ke­
lime (Parçei evre) = Elbise * .1
^ (evs) = Ümit. (Bürhan)
parçasından alınmıştır.
> >
(evıân) = Bileği taşı == Efsan
‘ j ’_ jj\ ^ u rlb , u rİT ) =
(6a J
Çarpık, verev.

(evista) = Ebista (6a.)


(e v z â r ) = Alet = Efzar (ba.) 4

(usta) *= Üstad. (ba.)


(e v z a y iş ) = Artış *= Efza-
yiş (ba.) t-JJJ rf'i) X-
l'V
• • ı
^3^3 (e v zü n ) —Artık = Efzun (6a.) Her kim ustasız bir iş tutarsa
şehir ve köyde maskara olur.
( Mevlânâ )
( e v j e n ) = Atmak, yıkmak.
" Evista „ dan değişik de olur.
§ öldürmek manasına olan
(Nizâm)
(Evjenden) mastarından emir,
(is/a. muh. vas).
lif -J.1<*L.

Sana Usta kitabından mânevi


Mızrak oynayıcı, hançer atıcı b ilg i hasıl olm az, bu kadar me­
süvari.
şakkat çekme.
( M in ü ç ih ri)
{E s iri L û h ic i)
S-
LU £2 (u stalı) = Edepsiz=üstah
(ba.)
Bize ciğer yakıcı, yürek yutucu,
r ı
vücudu mahvedici bir ateş 5 ^ (üstâd) «= Üstad, (b a .)
düşmüştür.
»,'ı j . j > c y r
(A ta )

Pertab (ba.)
Bu yolda kendi ihtiyarımı ona -Uf' (jiJU i jU Vb ^ Jj
xf gjJ j î jljijj
bırakınca, üstat olan pirin ir-
şadiyle her ne aradımsa buldum.
(E s iri L â h icî) Gönül, haline nasıl çare bula­
cağını bilm iyor; o güzelin fi-
rakiyle gece gündüz matem et­
(* -* ^ ( ü stâm ) = Eğer takımı- mektedir. (Ebülmaâni)
i»' f «r** Ü- J
j w—
^ -^ -^ (e v s ü n ) _ Afsun. Efsun (ba.)
X+\i
«
O ğ u l; vücudundan utanmayı 4 I
çıkarınca; altın, at, eğer takımı (üş) = Ferganede etrafı sür
ile çevrili bir kasaba.
bulursun.
( Nâsır) J -jl ju c jjlÇ < S x ii | .jU »

J">>> & e1
;' i}*/ !•
§ Kendisine itimat olunan kimse.
ı£” * (Uş) un p iri nereye gitti, geçen
»JA ıS)
gün ve gecelerin dönmesi onda
ı
ne tesir gösterdi bilmiyorum.
Her nerede bir hırsız ve yol ke­ ( Hamidi Belhi)
sici varsa onun korkusundan
itimada lâyık olmuştur.
( e v ş â l ) = Göl, havuz, su
( Fahri)
mahzeni.
§ Kapı eşiği. >
*.l “ I
îili. o'J '/ıs* O1*?- J * ' ^ (üşân) = Onlar: Gaip za­
J’J f'j ‘f miri olan (o) nun cemi = Işan.
Bugün kullanılmıyor. [*]
Dünyada ondan daha boş bir ev
yoktur ki, insan onun döşeme­
sini ve eşiğini borç olarak te­ (e v ş a n d e n ) == Saçmak =
darik ede. Efşanden (ba.).
( N âsır )
t, h I
( e v ş b e v ş ) — Salını
* I bulanı yürüyerek boyunu bo­
(ü s tim ) = Elbisenin yeni.
sunu göstermek : Bevş, evşin
§ Cerahat.
mühmelidir.
» ^ •"
(*] Pehlevide (o ) yerine ( e v e ş ) kulla­
I ( «u. j I ^e v s j^ e v g e ) _ K ap.
nıldığından ” ( iş a n ), ( e v e ; ) in cemi olan
mak. § Matem. (eveşan) dan çevrilm iştir. (N izâm )
İd ili 1 3 (e v g ) = Eve (ba.)
> ^ (evşeng) = Heveng. Aveng
\ (ba.).
[f -\
^ ( e v " â r ) = Yara. Efgâr (be.)
ii I
^ (üşe) — Kekik otu. Hemze -
] ■
1 nin üstünü vavın süküniyle, çiğ ^ (e v k e n c ) = Pişmanlık.
= Şebnem.
i
< j A j T j l (e v k e n d e n , e v -
^ (oşheng) = Pişdadilerden k e n ld e n ) = Atmak. Efken-
bir padişah = Hoşeng. den (ba.)
CÜ*! ı/»jj'
J (e v g a ) — Hava, rüzgâr. u* tf/j3 o'^fV
i'V
Odacı dalgınlıkla onu benim
(evjjer) — Büyükler meclisi. yanıma getirdi. saçını çekerek
§ Havadar yer. benim mahalleme attı.
> Mâvlânâ
• !**• I 4 t

^ ^ (üftaden) = Düşmek =
Üftaden. ^ ^ (ükü) = Baykuş.

j e>2j}>■ AÂpUrf j
rP ) ^ \İJ. jl;
3 ( Olâd ) = Şehnamede ismi
yj'ü*
geçen devlerden biri.
“ Bu haberin tesirile „ yıldırım
yemiş gibi alevlendi. O alevden
düştü ve yandı. ( e v v e l i fe r v e r d i-
( N iza m i) g â n ) — Şemsî aylardan baharın
ilk ayının birinci gününden ev­
velki beş yahut on gün. Fer-
( üfsane ) — Masal = Ef­ verdigan (ba.)
sane.
s
jj !>•*
( e v le n c ) = tt üzümü. Ev-
j.y* £ j }
renç. (b a ) Evreng manasına da
gelir.
Haydar. ona benim param yok;
masal söyleme, zahmet çekme § Elifin ötresiyle Taneleri top­
dedi. lanmış üzüm salkımı, (ar.)
( Pürbtha) umşüş.
3 ( ö m a c ) = Tarhana - (üvey*) = Kurt. Arapçadır.
Ümaç. Bu mânayaTürkçedir, o l ­
maktan alınmıştır.
(Ü V İ f ) = Hüviyet. dei]
nakil suretile.
( ü v e n c ) — Alışıp görüşme. S

* ' (eh) = Ah.


'**■* (e v e n d ) = Kap kacak. Vav-
ın esresiyle oyun, aldatma. j*">1 ı)‘ V* f
j-j l/jj
jlî-
(Ü n iv e r s ite ) = Nizam Eğer senin vücuduna kılıç isa­
bu kelimeyi “ camiai ilmiye„ ile bet ederse âh et. Eğer sana
tercüme ettikten sonr». dilimiz­ hakkın darbesi erişirse hoş gör.
de misafir olan kelimelerden­ ( Senâi)
dir ki çok geçmeden kaybola­
§ Hemzenin esresiyle teessüf ye­
caktır, nitekim Fransız lisanın­
rinde söylenir. (Nizâm).
dan alman birçok lügatlerden
vazgeçilmiştir, diyor. Acaba
bizde “ Büyük bilgiler okulu „ (ehâr) = Kahvaltı dediğimiz
diyemezmiyiz. şey. § Cilâ. Âhar (ba.)

u; ( evha ) = Alışıklık, müma-


(ehr) = Tebriz ile Erdebil ara­
rese.
sında bir kasaba. § Diş budak
iijji. •iry. tfUjl ,JU ağacı ki serçe diline benzeyen
*—
"J.
meyvesine az**’ öio zebani kün-
iij's
cişk = Kuş dili derler, (ar.)
Dalga yemek yâni meşakkate lisanülcasâfir.
göğüs germek idmanını elden
bırakma; çünkü rahata alışan
kimse kıymetini kaybeder. ü* 'S* ( ehrâmen ) Şeytan,
( N iz â r î ) dev.
y ) j r >

Cr*V **73 !>„•> )j>


^ (uy) = O.
f jl îilija Sana muhabbet ve iştiyak ol-
mıyan bir gönülde Allahın di­
Yaşadığım müddetçe onun evin­ ni ile şeytanın mezhebi birdir.
deyim dedi. (Cami) (İmadJ
j >0^4*?. ÖJj*1
ö)j*' li/j—i Iİ1
( V * ' (e h re m ) = Keşkek tokmağı.
Ehrun dünyada ilim le şöhret
J V * ' (e h ra n ) = Dülger keseri. buldu, ey çocuk! Öğrenirsen
Ehrun sensin.
(N â s ır )
‘ ‘ ı>Çy>' ‘
' t § Hemzenin ötresiyle doğurma­
( e h rem en , eh re n , e h ri- yan dişi, kısır = 1(ar.)
m en , e h r lm e ) = Şeytan, dev. akim.
f.j>, ö<" (y-
V1-*- jjj j*J (eh zü n ) — Şimdi ■= Eknun,
JTlî
Şeytan kanımı döktüğü halde
(e h e k ) = Alçı, kireç.
kıyametin sorusundan ve hesap
gününden gafletle onun tarafına Sj> i u - 1""
viuij o-i
koşmaklığıma şaşılır. lijy
( K a â n i)
Mademki kimse dünyadan gü­
•*y.» o j j j <1 f j “ ı.'vj ' / L ..j müş ve altın götürmez; öyle
y i l j A İ j İ 'U " j l J3
ise altın ile gümüşün taş ve
Iİ jj-
kireçten ne farkı vardır.
Mecliste periden daha güzeldir; (S ü z e n i)

fakat savaş meydanında onu


devden ayırt etmezsin. I _ Zendupazent
(S ü z e n i)
lûgatında cennetlik mânasmadır.
ı>£. j * ' j J'.A â * Vj~“
4), J
l/Uii (e h lib a h y e ) -= (k.) Ha-
Devin başını kılıçla kesti. Düş­ râbâti.
manın ölmesi ve başı kesilmesi
iyidir. 1 d * ^ (e h lin iş e s t) == (k.) Uz­
(N iz a m i)
let eden, bir köşeye çekilen.
* ' I w+£ jji* *j 5
(e h r lm e n i rü yi-
JÜ '
n e te n ) *= Top. t Nasırı.
B ir şem'in muhabbeti ateşile
yanıyorum ki sıcak yüzü köşe
(e h r ü n ) = Çok bilgi sa­ ve bucakta oturanları harekete
hibi, hususiyle çok usta Yahudi getirdi.
bir hekim. ( L is a n ı)
ik i kulağın gencgâv nağmesini
(e h m e r) = Çakal. dinlesin; ik i gözün daima sev­
gililere baksın.
( M inuçihri)
( e h m e ) = Noksan, eksik.
. » |
(eh u n ) = Delik =Ahun (ba.)
(e h n â m e ) = Aşk ve sevda.
§ Kendine çeki düzen verme.
A» ' A I
> - ^ (e h y a n e ) ■= Beyin kemiği =
Âhyâne (ba.).
( eh n ü h oşî ) = Sanat
sahipleri. Kâtûzi (ba.)
^ (e y ) =" Tıpkı dilimizde olduğu
5
J
İl ( e h n e v e d ) = Pençei düz-
gibi seslenme ve çağırma eda­
tıdır.
didenin birinci günü, pençei
düzdlde (ba.)
6>► ijUy tjjj *u

>l I
^ (e h v â r ) = Hayran. Ey herkesi kendine meftun eden
güzel! Sana yüzünün örtüsünü
*£ 1 aç diye kim söyledi ? Çünkü
-s (uhu) = Konuşma dilinde ta­
aya benziyen yüzün bizi keten
accüp ifade eden bir kelimedir.
gibi yaktı. Süht (ba.)
(Nizam)
(S a d i)

Hemzenin esresiyle haykırmaya


^ ^ ( e h v â z ) = İranın cenubu
delâlet eden bir harftir ki, bir
garbisinde akrebi çok, havası şey elden kaçırıldığı zaman
fena harap bir memleket. eseflenme yerinde kullanılır:
■UO û L » jfk'j
c ij j Jk" ıf-V ıf1
j'> * ' f O r” J -c"
Bak gördünmü namaz kılma­
dım, vakit de geçdi.
Zehir, ehvaz akrebinin iğnesinin
ucunda dirilik halini verir. § Şaşma da ifade eder. (Nizâm)
Seyfiisferengi

*\'&£ I1 (e y â ) = Bu da (ey) gibi seslen­


(e h v e r ) «= Sevgili. me ve çağırma edatıdır.
jU ' J ğf t i y
> i> - ^ j j XZİ Jj j yU" J

ıSstr JüU
Ey altın kadehi l a l ile doldu­ &-) y X
ran ! Yâni iş ve işretle uğraşan o'lı'ji jj'V. 'o>/' ıX J~‘.
jUa*
zengin! Parası olmayana ba­
ğışla. Eğer sen istekli ve hakkı göze­
(H a fız ) tici adamsan kulluk etmeyi
§ Şaşma da ifade eder. eyâstan öğren.
(A ftü r)
•V jj*- X '
&y** Jl*- 3y* ** tl
lis** ( e y a z l, e y a s l ) =
Eğer içten gelen âh ile onun ta­ Kadınların yüz örtüsü, peçe.
«
rafına haber gitmezse aldanan
âşığın hali acaba nasıl olur. w ~y\
-i—i j çİ Af' pjı_x*
(A n sıri)
T ■tf'jl tfjU ci-j
t*
IJ s*
(eyar) *= Mayıs ayı. § Hesap. Senin dudağın âşık taltif etme­
öUr j>* er.' yi kimden öğrendi? Benim gön­
jU j Jvj lüm ışıkbazlığı kimden öğrendi?
Güneşin yüzü örtülü olduğunu
Bu, cihanı nurlandıran eserle­ görmedim; senin yüzün örtü
rin henüz başlangıcıdır. Nisan âdetini kimden öğrendi?
(Ş eref)
ve mayısın devlet ve şerefi ça­
dır kuruncaya yâni gelinceye Peçe, güzelin zülfünden kinaye­
kadar sabret. dir. Vaktiyle hanımlar yarım ay
( Sa'di) şeklindeki kıl peçe ile yüzlerini
örterlerdi.
(eyârde) = Zend isminde­
ki kitabın şerh ve tefsiri. Zend (e y â g ) = Ayaklı kadeh. Türk-
(ba.). çeden alınmıştır.
jU jî/ O ^ ’-ı’. ‘*X ıS JJ ‘ 3s ,ı i,X
(eyâre) = Bilezik. § Bugün ^s ^ &
İranın konuşma dilinde elengü.
§ Bir nevi müshil. Muarrebi eya- Sâkinin yüz örtüsünü kaldır da
reçtir. § Hesap. Eyaregir = gül yüzünü açıkça seyret; elin­
Muhasebeci. deki lâle renkli kadehe bak; şa­
rap içenleri çağır. (Y a ğ m a )

j l | ‘ (j- U ey âs) = Mah-


mudu Gaznevinin bendesi ve (e y b e d ) = Kıvılcım. Yaş odun
müşaviri = Ayaz (ba.). yanarken çıkan yaşlık.
t illl -
.. (ibek) = Put, [*] (k.) güzel, (eyühşttt) = Altın, gümüş
mâşuk. vesair madenler.
lTJ>S Ö3*J**
«iU' li' ıZı>f Jjf’ <* (îder) = Şimdi, hâlâ.
l'Jy
\ İj» C*Aı*'j }
Ey çadırda oturan güzel I Sen bû*3» J» •-H.O ıfju
dün gece dokuz feleğin köşe­ J\r- jJP i'îç 'jûV» V
sinde ufuk idin, ay senin etra­
tSJî-»*
fında dolanıyordu. Edibülmemalik [* ]
Mevlânâ ‘
Eğer teninde iranlılık damarı
§ Hizmetkâr, köle.
hâlâ varsa, göz yaşından tepe­
* ^
leri, yerleri Ceyhuna çevirirsin.
i) Süt emen çocuk, sütü nasıl can
(eytnk) «= Müjde, hoş haber.
ve gönülden severse insan va­
tanını öyle sever.
.( itkin ) = Ev sahibi, evin (E m ir i)
efendisi. Türkçe olmalı. (Reşidi)
I*-»-'1
. 1 ( j “ ) 'S'-U IİJ-H.' * *^ .1
l Cr>
Af** ısy’£ o-*
Başka bir nüshada.
Z)znz Muhammedînin muzaffer d ır Bdli Ö ) j U jjL' yerine X 3 ‘ >J3^
olması senin kalemindendir, be­
nim kalemim senin kılıcındır, Ey felek ! Dengimi bin yılda
diye şaha müjdele. meydana getirmemişsin, işte sen
(Suzeni) buradasın, ben buradayım.
(H a t e n i G a zn eu i)

§ Sonundaki « ya » nisbet için


(î « ) = Hiç.
olursa buralı demek olur.
«=—*
o-j *.C
tfJ-l
(İdend) = Üçten dokuza ka­
ihtiyaçtan münezzeh olan cena­ dar miktarı belli olmıyan sayı.
bı hak, bir kapıyı kapamadı ki ■*"J f- V M"J*3
yine ondan daha iyi bir kapı jlj-ı -ıj J&J 3 ıs— ± ? -jy

açmasın. J -j
( Esedî) [*] A srım ızda İranın en yüksek şair
[ * ] Türkçedir (R e ş id i). ve ediplerindendi. H . 1336 da ölmüştür.
insan her nereye erişti ve eri­ hına odun çekmesi lâyık değil­
şirse sen eriştin ve kaç kere dir.
asker şevkettin, (K em al İsmail)
(F errü h i)
’j-.’ f.3J ‘J 1-’
f er1
"* f-h'3
jB U.
(e y d u n ) = Şimdi.
j * - jJ «Sjiyo 4"öj-l.'jj B ilir misin neden kırmızı yüz­
lüyüm ? Gam ateşini çok üfle­
diğim için.
( Hâkâni)
Eğer şimdi sana söz güç geli­
yorsa bir daha güçe gelecek ha­
•| |
rekette bulunma. ^ (İr a n ) = İran memleketi. İran
(S a 'd i)
şahlarından Hoşengin ismi olup
§ Hemzenin esresiyle bura, idaresi altında bulunan memle­
böyle manalarınadır. ketlere İran denilmiştir.
;f -A* ^

j t * <3^ ^ ( i ran ş «h r ) = İran


memleketi § Nişabur şehrinin
Hüner sahibine karşı daima
eski adı.
iyilikte bulun, çünkü deden ve
baban daima böyle yapmışlar. ü'jj* JJI. ati ^
(F a h ri) î)hs J. Jfî i'j-.'j ** u-i

■f) (îr ) = Kurteşeni denilen hastalık Irandan Turana bu kadar belâ


(ar.) § Çiban (ar.) j « . geldikten sonra Turanlı, han­
lıdan nasıl hoşlanır.
Naşiri, erkek âleti mânasına da
( Ferrûhij
almışsa da o mânaya hemze­
nin üstünüyle Seyr vezninde
|
arapçadır. Q (îr e c ) = Feridunşahın oğlu
olup biraderleri ^ silm ve }y^
^ (İr a ) = Zira manasına talil tür tarafından öldürülmüştür.
edatıdır. İİU.
ir.-tr £s-' a*
wX (jUo*— ili» e-'-1
JIT
Bu toprakta yatan benim. Ire-
A k lı şehvete mahkûm etme; cim, sözü tatlı Irecim. O (ba.)
çünkü meleğin şeytan matba- ( îre c )
L
(îr s a ) == Beyazlı, sarılı gök ı/Uâi
renkli susam çiçeğinin kökü.
Kokusu menekşe kokusuna ben­ Allaha şükret, zira Allahı ta­
zediğinden menekşe kökü der­ nıyan, şükretmiyeni öğmez.
ler. Bu kelime Yunanlılaruı di­ (N iza m i)

linde eleğim sağma mânasma-


•I
dır. * ( îz id g ttfe s b ) =
•I • I Hakka tapan ve onu birleyen
^ -Ç (ir m a n ) =Çağrılmıyan, K o­ iman sahibi § Behramı çübinin
nuk, dalkavuk, zorbalıkla bir komutanlarından biri.
kimsenin yerine giren § Eğreti, ----£------------- l5Ç-_
lrmanseray = Eğreti ev (k .) w — 1; I j J yİ jl

Dünya § Yazık, teessüf § İstek, kS'J-J


temenni etmek. Denizi at ile geçen îzid güşesb
ü—® j_y • bir el ile kaptı.
j I l.X>» (Firdevsi)

Güşesb = Tapıcı.
Senin fenalığını isteyen varlık
evinden giderken, sen ev sahibi
sonsuz yaşa ; konuk, yahut eğ­ (î* W î) = Allah için yapılan
reti oturan gitti, dedi. iş, hak yoluna verilen sadaka.
( R efi' uddin)
j i j ' j*\ JÜj OjJp ^ -t (Izgu n ç) — Çuval.
öWJ l>.„° ıi
ölfU-
' i
£
Farz edeyim k i bu dünyada çok 7 (îje k ) = Kıvılcım.
kalasın ; akıbet gitmek gerektir.
(Selm ân)
- ( Isâ ) = Şimdi: İn saat = Bu
j>y:3 ’f <Sj~i «jli-l»
U*Lı.,b saatten kısaltmadır. § Beni İsrail
peygamberlerinden bir zat.
Bak ne hayırsız evlâtsın ki § Hazreti tbrahime nazil olan
senin varlığından babanın sal­ sahifeler. (Bürhan)
tanat evi kervan konağı oldu.
( H âkâni)
(I s t â d e n ) = Ayak üzeri
*| olm^k, kımıldamamak, gider­
V ; (iz id ) = Cenabı hakkın isim- ken durmak, bir yerde eğlen­
lerindendir. mek.
ı-Âe» t^llJİ £)1
H iç bir kimsenin yanında boş­
\J* < L w J U boğaz, susan ve sabır edenle
uÂ71a f b ir; doğru, doğru olmayanla
denk olmadıkça.
Kullar saf saf ayakta durmuş­ ( Fehri)
lar, şarap içenler omuz omuza
oturmuşlar. ’j^f I
(H a tif) ( ©y?®* ) = Dilimizde enir
denilen bir cins yaban mersini.
“. İM İ _ (ar.)
u - (işan) = Onlar: Cemi gâip
zamiridir.
Vjb ji İÜ/- ıyu> cfAU
- (eylek) = Türkistanda güzel-
x j f at I j l i ) ! ■tf'
lerile meşhur bir şehir ve o şeh­
ÜL
rin başkamdir ki derecesi Tu­
Garipleri garipler hatırlarlar; ran hanlarından aşağıdır.
zira onlar biribirinin yadigârla­
rıdır.
( H a fız)
Ey eylek güzellerinin padişahı !
Gel.
(işe) = Casus. (H in d û fa h )

.iğ J l/ " ^ O l >“ t s f ' )> fi***-


jij fV o
ıS-hr*
Senin mahallende seni damda Senin harp meydanında şahlar,
ve kapıda görebilir miyim diye padişahlar hademedirler; senin
casus gibi gizlice daima gözet­ meclisinde hakan ve reisler ka­
liyorum. pıcıdırlar.
( Şehidi) (Mesud)

§ Orman.
s*y yj e.--u'jl

(îşî) = Hanım, kadın = Bîbî.


Hangi han vardır ki senin ya­
> » nında başkan değildir. Hangi
i I (ig a d e ı |föd e) _ B o ş_ bey vardır ki senin yanında
çavuş değildir.
boğaz.
(Mesud)
JUİ>U<L
•Jlf-» &Jif L_r^e-A âjû 3yŞ «jL*lr A
\» (îm ) = Karısı ölmüş erkek.
Ferhengî Ziya 14
Eğer bir mecüsinin çöpçülüğünü
* - (e y m e d , e y m e r ) = Bo­ yapsan, eğer bir yahudinin sıva
yunduruk § Saban demiri. Saban çamurunu karsan, bu iki çirkin
oku diyenler de vardır. = hizmette ve bu iki alçak işte
tr " (ba.). yüksek mevkilere çıkan alçak­
lara selâm vermek için el pen­
çe divân durup boyun kesmek
( (ly m e n , îy m in ) — Kor­ kadar çirkinlik ve güçlük yok­
kusuz, emin mânasına arapça tur.
(âmin) kelimesinden elifin yaya (Ümidi/
imalesiyle farsçalaştırılmış bir
kelimedir. Konuşmada birinci
şekli daha ziyade kullanılır. ( î n e t ) «Nunun üstünü ve sü­
kûnu ile » — Bu, sana mânasına:
!n ile muhatap zamiri olan ( t )
^ (e y m e ) = Şimdi, bu zaman. den mürekkeptir: tnet beset =
§ Boş lâf. sana kâfi. § Peh peh gibi
öJ,- JaV t tahsin edatı da olur. § Söğmt
^1*1 ve azarlama yerinde de kulla*
nılır.
Felek, ehliyet sahibi yetiştirmi­
yor, diye saçmalama. Yahut, Ul
•- (in c a ) = Bu yer, bura.
felek şimdi ehliyet sahibi yetiş­
tirmiyor, deme. Yokluktan eh> i jUb f \
liyet sahibi çıkmazsa feleğin w4L»
suçu ne.
( H âkâni) Eğer burada eteğini konca gibi
§ Nâsırî ve Cihangiri hemzenin toplarsan yâni suçlardan sa­
esresiyle ( Böyle ) mâ­ kınırsan mahşerin eteğinde hiç
nasına deyip Hâkânî’nin geçen kimse yakanı tutmaz.
(Şaib)
şiiriyle istidlâl etmişlerdir.

■^Z (in en ) = İnci.


*•£ ^ (in ) = Bu: yakındaki şeyi gös-
termiye mahsus işaret ismi. '• I
iif f\ (Snend) = Üçten dokuza ka-
' dar mikdarı belli olmayan sayı
•z—i 041 Cr.j> = End, idend.
tâ fv-ja S Cj * ö'v* ö j*
er?* tf/j'. t/J
Felek senin gibi mesut kimse Eğer sen sabaha karşı Turana
görmez. Bu sözü kaç defa açık­ yönelirsen, ikindi vakti yola çı­
ça söyledim. kanlara nerede erişirsin. 1*1
(M ih r î) (Bendari R a zi)

Bu kadar ve o kadar mânasına


t »jl^ l ( Iv a a ,
da gelir. Şaşılacak söz § Şüp­
heli ve tahmin üzere söylenen ' îv a z e ,' Iv e z , t v e z e ) «= Süslü
söz mânasına da kullanılır. düzgün. ( Reşidi ) ve ( Nasır!)
eyüre şeklinde yazmışlardır.

. ( î n e k ) = İn kelimesinin kü­ ( e y v a n ) = Köşk, oturacak


çültülmüşüdür. Pek yakını işa­ yüksek yer, büyük sofa, kemer,
ret için kullanılır. kemerli bina.
OİJİ.' J*
yV" tk-1 ■>'^ byt û ' j î .' J j ’ f i T y

y jt J - j J i f s

l'V Sana ikametgâh olabilmek mak­


sadıyla yeni ay köşkün şek­
O, ölümü inkâr ettiği için ecel linde yer yüzüne yaklaşıyor.
nerede, ecel nerede? derken ona ( F errü h i)
altı taraftan ölüm gelir, işte
hazırım der. ö'y.'i rj 11, Lrty-j*.
(.Meviûna ) t#>*
Kale ve suru düşmandan bo­
m* şalttı, şahnişin ve köşkü şan
*1 * I
J 3 J . (Inttân) «= Bu, o (k.) Dün­ ve şevketiyle süsledi.
ya ve ahret. (F a h ri)

»j
ö t * - ( « y o m l a ) = Bürhana göre
,1J
% (tv â r ) = İkindi vakti: lvârker- zend ve pazend lûgatında goz
den = İkindi vakti yola gitmek. mânasınadır. (
Gece yarısından sonra sabaha [* ] Bu |iir lügatlerin bir kısmında fö y -
karşı yola gitmeğe &j 'j& denir. iedir : CrJ> ur- öbs.J. /
x*ı.> j'y.'f S İ>1>'
ıSiJ « r iflj/j* î E ğer ten atlara eğeri * abaha kar/t
Jk-1; j'y.'S’ ı ^ j s b\r\.
vurursan ikindi vakti hareket edenlere ne­
ı f j 'j rede erişirsin.
B ir çocuk yaşdaşı ile birlikte
[*]
( B ) llsak içindir, tlsak ya­ güle oynıya gül bahçesine ge­
pıştırmak mânasına olup fiili lince hemen çocukluğumu ha­
hakikaten veya mecazen mefule tırlarım.
( M a zh a r)
îsalden ibarettir. Müteaddit mâ­
nalarını yazacağınız ( B ) de § lsticlâ ifade eden mânası-
aslolan mâna ilsaktır. Diğer nadır.
mânalarda hep ilsak kokusu
mevcut olduğundan onlar bun­
i)'^L3’~ l*V. J~“ b y f J T'. Ö3t j L {
dan alınmıştır denebilir.
p-v*3 y j1 ı/ Kendime münasip hiç bir dert
arkadaşı bulamıyorum ; bidi
Senin ayrılığından ney gibi mecnun gibi başımı ayağımın
muttasıl feryat ediyorum ve en üzerine koyuyorum.
garibi şu ki bir nefes senden ( S a ib)

ayrı değilim. Bîdi mecnun = Yaprakları ince,


(C â m i)
dalları nazik bir söğüt.
ısı*, cO5
uJ Ia
§ Zarfiyet ifade eden der mâ-
nasınadır.
lstaden (ba.)
cJxs- ji*, öljj-v & ıf'
§ Musahabet için olur. •O-»’ j N * i{ ‘j *SJJ ^ JJ
OUU

Ey cömert! Senin adaletinin


baharı zamamnda bütün yer
yüzünde bir karşıt rüzgârı es­
|*] Burada (B ) den maksat hece harf­
medi.
lerinin İkincisi olan (B ) değildir. Çiinkü he­
( S e lm a n )
ce harflerinin mânaları yoktur. O nlar keli­
m eleri terkip için kullanılır. Lügatin vazifesi j'v. f-ü isjj ıs ert jy-ı
ise manalı kelim elerden ibaret olan m üfret C—
ojl jV. ‘iVj *S~
harfleri beyan etm ektir. iiiL
Eğer çemeni seyre gidiyorsan § İptida edatıdır.
ayağını kaldın çünkü; bahar kı­ « ^>U pLj »
na gibi elden çabuk çıkar. Jj»—
(Hafız)
Can yaratan cenabı hakkın is-
§ ji Ez mânasınadır. mile « bu işe başlarım ».
\ j/ y3 Jtf t y. O'i Sâ'di

Bayi iptida ve bayi


âğâz denilen bu ( B ) hakikatte
Döşemenin tasviri çiçeklerini istiane edatıdır ve arapçadır.
vücudundan rayihadar eder,
ayağından halının uyumuş na­ § Mukabele ve civaz edatıdır.
kışlarını uyandırır.
( Tâlib) <Syr. #"*!< *-iW
JiiL
§ p—5 (yemin) edatıdır.
Babam Rıdvanın revzasını yâni
cenneti iki buğdaya sattı; eğer
ben bir arpaya satmazsam ha­
Yoksa cenabı hakka yemin ede­ yırsız evlât olauım.
(Hafız)
rim ki yaşadığım müddetçe şa­
rap ile dudağımın ucunu bu­ § Sebebiyet edatıdır.
laştırmadım. [*] c—tfji l> ^ ıj a_) >_ı L
( Nizami)
C.-Kİ-* j. j_,i~
§ Teşbih edatıdır. Jl~*l

la». JİS~ J. / Cıjyn » Göz yaşım sebebile çok müşkül


Cenabı hak sana benzer bir gü­ mevkideyim. Senin civarından
uzaklaşmak bana çok güçtür.
zeli çok az yarattı,
(Û ın id )
§ lsti'âne edatıdır.
§ Muvafık mânasını ifade eder.
o—U. li^-j ^ıSJÜ
j. La* «. U ffc? -i-i oV?* v J** w
JüU
Bastondan başka bir şeyle ye­ Ey mutrip! söyle ki dünya işi
rinden kalkamıyan bir ihtiya­ isteğimize uudu.
rın bastonu nastl kalkar: hare­ ~ (H a m )
ket eder !
(Sadi) § Miktar mânasını ifade eder.
[* ] Bu m isalde B jıb l ed a tı kasem,
C en ab ı Kak m u ksem ü n bih ; ki den
sonrası cevab ı kasem dir.
Eğer arkadaşlara şefkatli ol­ Sana feda olayım ; bu kadar
mazsan arkadaş senden bir fer­ iltifatsızlığm var iken niçin
sah öteye kaçar. seni gönül çok istiyor.
(S a d i) ( Hazin )

§ Alt mânasını ifade eder ki § İzafet ifade eder.


üst karşılığıdır. * ■O J )s , Kİ j ' j jjjj »

dili* jljJUIT ûC>- Paran varsa zora ihtiyacın yok­


tur. *3J}j çt* Muhtacı zor nei
t/Uiî
Takdirindedir.
Böylece, muharebede rümîler- § Bir cinsten olan iki kelime
den yetmiş kadar yiğit kılıç arasında jU<'ı .1 baiinhisardır ki
altına geldi: Öldü. ı^ji .i- tai intiha gibi hep ve tam
(N iz a m î)
mânalarım ifade eder.
§ Yan, yakınlık mânâsım ifade
eder.
v j 5»?. ı£y. i
<**.WAlU jA İ J*j J.
Ne için zayıflamış ve sararmış­
J-S
sın; ne için baştan başa dert
B ir gün saba Yakubun yanına olmuşsun.
bir gül kokusu götürdü; Yakup ( C âm i)

bu bizim gömleğimizin kokusu (B ). in, an, o kelimelerinin ev­


değildir diye ağladı■ [*] veline getirilirse; bedin, bedan,
(N e v î)
bedu «=Buna, ona» şekline gi­
§ Taraf mânası ifade eder. rer. Ber, der, cüz kelimelerin­
€ C—U. .U i i ; çM .111*. » den evvel fazla sayılır.

Padişah, acem mülkü tarafına


rağbet etti.
Her ne kadar bütün ayıplar bu
§ Mevcut iken, var iken gibi bendede mevcut ise de.
bir mâna ifade eder. (S a d i)

iA ı>.-H ö1*- -r-i "


Sen rahmet bulutusun halkın
[ * ] S a b a : G ece ile gündüz müsavi ol­
başına yağ.
duğu zaman gün doğusundan esen lâ tif rüz­
Fazla (B) bazı kelimelerin ba­
gâr. Bazılarına göre seher vakti kıble ta­
rafından esen rüzgârdır ki H azreti Yusufun
şına süs yahut tekit için de
göm leğinin kokusunu babası Yakuba bu getirilir. Bunun harekesi isimle­
rüzgâr götürmüştür. (B adi saba) ba. rin başında üstün, fiillerin ba-
şında esredir. Yalnız fiillerin Sevgilisi yanında olanla iki in­
başındaki (B) lerden sonra ge­ tizar gözü kapıda olanın ara­
len harf ötre ise ( B ) ötre ve sında fark vardır.
esre okunabilir. Bühor, bihor ( Sâd'i)

gibi. (Nizam) isimlerin evvelin­


§ İstiane edatıdır.
deki zait ( B ) nin şimdi esre o-
kunduğunu söyliyor. •e/î oy; yjy^>
jr'yCıjy

^ ( b â ) — İle mânasına mef’ulün Senin kalbinin cilâsı yardımıyla


maah edatıdır. aynanın aksi gibi beden gölge­
«L Ü j>t A l t i '■U l j l ** sinden duyguların sureti görü­
nür.
(U r f i )
Kadı bizimle oturursa oynar.
(S a d î) § Mefulün ileyh edatı olan (B)
§ Musahabet edatıdır. mevkiinde kullanılır.

ıî*-k
öU-
Ben senin öfkeni lütfuna hava­
Bir zamancık hakka yaklaşma•
le ediyorum. Senin öfkene lüt-
dm: nasıl marifetten dem vu­
fundan başka kim cevap tüte­
rursun ? Bütün hayatında ken­
bilir?
din ile olduğun halde kendini fS tlm a n )
tanımadın.
( Vehid) § Bir ismin evveline getirilerek
sıfat mânasını verir : Bahüş =
§ Mukabil yâni karşı mânasına Akıllı. Bânâm = Ünlü. Bâedeb
da gelir. = Edepli. Aş mânasına eba
muhaffefi ve isim olup kelime­
nin sonuna gelir: Şürba = Çor­
ba. Kedüba — Kabak aşı.
Güneşin nuruna karşı bizim
kıvılcımımızın ne ehemmiyeti »L l»kjv û-.1j Jr*
var.
t/Uii
fSâib)
Bu kimyonlu et yemeği henüz
§ Atıf edatıdır. çiğdir. Helvaya lâzım olan şey­
A2* lA - A j l _ * ^ — s J> ler henüz tamamlanmamıştır ;
iş henüz eksiktir.
(N iza m î)
§ Bad muhaffefi olur.
lÂ-aJl j^Li - . ( beâb resâniden )
I» «Ai^lı = (k.) Temel ve binayı harap
ı*V etmek.
Safa kardeşleri sofrasında bir IJ(3 J A* j C**s\c ı£~£. j J - V ,
devletlinin misafiriyim. Öyle
bir devlet sahibi ki devleti dün­ P ‘
ya durdukça dursun. Müraîce sofuluğu akıbet sar­
> hoşluğa çevirdim; şarabın uğu­
ruyla o türlü takvanın temeli­
\ ( Bâuş ) = Tohumluk için ni yıktım. § Kuvvetlendirmek.
alıkonulan hıyar. Üzüm salkımı. (K e lim )

(Bâb) = Ata. (babşü d en ) = Meşhur


olmak ve revaç bulmak (Nizâm)
İJ), olİ/lİ Smjf
«r'l’.j'. j ' 3j - X j 3K < S V >
«■*
li’Bli. * 'İ
. (babzen) = Kebap şişi.
Ben atasının yanından anası­
nın yanma kaçan çocuk gibi ı>»—» 3X i“r
evden mabede kaçarım.
( Hâkûnî)
Semiz kuş, kebap şişinde nasıl
dönüyorsa, şimal kutbu tarafın­
t^jf^ i3X tfy s-S*- 'z~*‘ da cüdey yıld ızı da öyle devre­
jlkc.
diyordu.
Atanı ve ananı adlarıyla çağı­ (M in u çih ri)

rırsan hakkın nimeti sana ha­ § Bu kelime (tabzen) den galat­


ram olur. tır sanırım; çünkü tab = Hara­
(At(ar) ret olduğundan kebap şişine
münasebeti vardır. Abzen, bad-
zen gibi kelimeler bunu teyit
^ (baba) = Ata.
eder. (Nasırî)
jf\ (jljjL t
jlX
\ ," İy cLll
•. (babek) = Sâsanm oğlu Erd-
Baba, eğer bir defa ata öğütünü şirin ana cihetinden büyük ba­
dinlersen ne ziyanı var dedi. = basıdır ki Erdşiri ona nisbet
Peder. edip babekân derler, (an) Nis­
bet edatıdır. Babek Erdşirin sal-
tanatından evvel hükümran o l­
muş ve (Babek) şehrini kurmuş­ (bâbüte) = Su ile dolu bar­
tur. Erdşiribni babekân galat­ dak.
tır; çünkü babasına da babekân
değil Babek demişler (Reşidi). 4) I,
. • (babüne) = Papatya çiçeği.
§ Mürebbi ve b a b a ; Sonundaki
(ar.) Ukhuvan.
kâf muhabbet ve hürmete de­
lâlet eder, ( j ) (ba.)
l ( bâbûneigâv ) = Sığı
<$& r"**, g ö z ü : Papatyanın bir nevi. Na-
ı
sırî, gâvi şeklinde yazmıştır.
Çocuk ona bahadır babacığım! (ar.) Habkulbakar.
Sana bir müşkil şey soruyorum,
söyle, dedi. j (bâbızan, bâbîzen)
( S a d i)
= Kefil, tazmin edici, miyaneci
S A bbâsi halifeleri zamanında § Y e lp a ze: Bad bizen (muh.)
türeyen bir zındık. Emin ve ken­ o /
dine itimat olunan kimse (Bür-
l (bâbîzebanl aah-
han ).
ten)=(£.) Sükûtu ihtiyar etmek.
Söz söylememek.
(b â b il) — Hille civarında ve
Fırat kenarında vaktile mevcut (batir) = Turna kuşu.
olan ço k büyük ve fevkalâde
mamur bir şehir.
k ( batere ) = Def ve daire.

ı/Uii Jjf l \f yjf j> -

Harezm sahrasını atladı. Ba-


bilden geçip Ceyhuna geldi. Sen uykuya dalıyordun, ben
(N iza m i) onun için yanında hoş sesli
defin kenarına parmak vurdum.
( M ıs ır )
(bâbenden) = Verm ek, ih­
san etmek. (batıls) = Turunç.

yl
• • ( bâbu ) == Evin yaşlı lâlası. ^ • ( batingan ) = Patlıcan
§ Dervişlerin büyüğü. (Nizam). = Badingân.
(bâtu)=Turunç § De­ ( b â c e ) = Büyük pencere.
nilen ilâç = Kene otu. muhaffefidir. Türkçe olma­
sı ihtimali de vardır.

(b a tü te ) = Babune (ba.)
( b âh fir ) — Temmuzun on
dokuzundan yirmi altısına ka­
Çj}. (b â ç ) = Baç, haraç, vergi. § dar devam eden şiddetli sıcak
Gümrük baçı. mânasına arapçadır. Bahûrâ da
ı
j j j j *- ı
j*-3y r
1
bu mânayadır. Dilimizde bu
günlere eyyamı bahur denir.
l$0»~
Düşman köylünün eşeğini alıp
götürürse padişah vergi ve öş­ /•U
rü niçin y iy or: Alıyor.
(S a d i) Eğer beni sensiz bir müddetçik
huri ile oturtsalar, bahçenin ha­
§ Ateşe tapanların yıkanır, ye­ vası nalemin hararetinden ey­
mek yer, ibadet ederlerken ez­ yamı bahur havasına döner.
gili nağmelerden sonra iltizam (Ş a ir )
ettikleri sessizlik.
= Yol, tarik.
J C .L
• . (b â c e n g ) = Küçük pence­
re, tepe penceresi. . (b a h te r) = Güneşin doğdu­
ğu yer. Battığı yere de denir.
çtf ı£y jr ‘ yu
jl o»jj>t
Gül endamlı nazik bebekler pen­
cereden göründükleri gibi, türlü Güneş batıya kaçınca doğu­
türlü güller daldan yüz göster­ dan yine ışılar. [ * ]
diler. ( A n sırî )
Fahri
[* ] Eski İran şairlerinin şiirlerinden
§ Bu lügatin aslı bâceden kü­ böyle anlaşılıyorsa da ( Bâhter ) baahterden
çültülmüş bacehek gibi görünür. ( H aver ) harverden kısalma olup ehter ve
O da ( badgir) mânasına (bad- haverin her ikisi güneş ve ay mânalarına
geld iğ in d en ; sonraki şairler bahterle haveri
ceh) den muhaffeftir (Bürhan).
hem doğu hem batı mânalarında kullanmış­
(Heft kulzüm) bir lügatte bace­ lardır. Şu kadar ki, hâr, hor, müradifi olup
hek şeklinde gördüğünü söy- çok defa güneş mânasına geldiğinden haver
liyor. daha ziyade doğuya denir.
Savaşta timsahlara benziyen as­
(b fth ten ) = Oynamak, oyu­ kerlerinin topuz darbesi, düşma­
nu kaybetmek, yenilmek. nının başını kaplumbağa gibi
göğsünde gizler.
« ^i.1 iali ıS'jl ± ^Ü»- »
(Hüsrev)
jMii

Oyun böyle değildir, yanlış oy­


nadın.
(N iz a m i) *I
■0.1, iS^ S " j f (bâd) = Hava, rüzgâr, yel.

‘l i j j j C-İ-» j l j eş-

Ömrünü çalı çekmekte kaybet­


miş, şerefi alçaklıktan ayırt Dünya yağmur ve rüzgârdan
etmemişsin. viran old u ; öyle bir gece, kim­
(C d m t) seye nasıp olmasın.
JJ> j (Firdevsi)
ü^l Jji jbji
*1^ § Büden — Olmak mastarının
emri gaibi mevkiinde kullanıla­
Sofuluk nedir ? Herşeyden vaz
rak temenni ve duayı ifade
geçmek, hepsini ilk nöbette kay­
eder. Aslı (büvâd) dır.
betmek.
( B a ha iidd in ) ^ j ) j—* ? '
jI j**'/, y -t»

’* : l
J j> ~ • (b â h e rz ) = Horasanda bir
Ruhun, gönlün gibi mesrur,
kasaba. § Musikide bir perde
toprağın yanağın gibi nurlu ol­
ismi.
sun.
(Selimi TahrânîJ
(b ah se) = Evin umumî yol­
Herçi Badâbâd;her ne
dan başka yolu. § Cerrah nişteri.
olursa olsun demektir. § Her-
şemsî ayın 22 nci günü.
* *l
. (bâhuvlş) = Suya dalmak
j-JJ •*-“ ö t'
§ Yalnızlık, vahdet. -İU»
ru
|j ^
• (bâhe) = Kaplumbağa. Aban ay’ ve âban gününde
t C-aL- 1'-'i felek onun bütün şeref ve iti­
S ÖV; 3s* barını mahvetti. Âban (ba.).
\
( Behrâm)
§ Evlendirmeye ve ismi geçen
güne ait işleri görmeye memur iljl jS" ■Cif' jlAjIj ^
ıSSsr
sayılan. Melek § (k.) ah.
Kavuşma günüm yok oldu; ay­
rılık evi şenlendi, sevgilimin
adaleti zulme döndü; işim on­
dan dolayı harabolmuştur.
Kerbelâ yolunda durur, gönlü­
Cevheri
nün eleminden bir ah çekerdi.
(S en â î)
at - 3J* j «JLPj
§ ( k . ) Meth ve sena. jw>L‘
Bu feleğin verdiği söz hep asıl­
sızdır ; taze hurma adadı da
dut gönderdi.
Bülbül onu nağmelerinde meth ( Nasır)

ederse ne ehemmiyeti var; ar­


şın sahibi onun aslını kur'anda § Sözden kinayedir.
metheder. <£/"&*. û’. j 1 l>*
(Katran) li '. r ' ** -J / —**»• J>
Ju-
§ Çabukluk ve şiddetten kina­
Ben, dudağım sözle', seni meth
yedir.
ile dolu olduğu halde bu ma­
U~l> !>.’ halleden o mahalleye gider ve
i / jV^ iSj C~> -iL-
senin ihsan ettiğin hilattan
dolayı herkesin yanında şükre­
Bunu söyledikten sonra atı derim.
hızlandırdı, elini acele çelik to­ ( S en â i)
puza götürdü.
(E s d î) § (k.) At.

§ (k.) Kibir ve kurulma. Şu ka­


dar var ki bu mânaya bürüt,
dimağ, ser, dem kelimeleriyle Atın sırtından rüzgâr gibi indi.
Hasrev
birlikte kullanılır.
« *y. £tÜ-Uaj3 hTjL oTp § Bad aver ve Badeh mânaları­
na da gelir, (ba).
Onların beyinlerindeki kibir ve
kurulma.
( H akanı)
^ ( b âd â b le ) = Çiçek de­
§ (k .) Yok. diğimiz hastalık, (ar.) j^C ederi
Badem içini ham iken kabu­
J 3 . (bâdâreng) = Ağaç ka­ ğundan çıkarırsan tamamen bo­
vunudur ki kabuğundan reçel zulur.
(ŞebisteriJ
yapılır.
Ifjjâ j Jj
* I ■s \
^ • ( bâdâş ) = Mükâfat. Pâ-
Bademinin yâni gözlerinin et­
dâş (ba.).
rafında iki ok safı: Kirpikleri.
Yakutunun yâni dudağının al­
J jib l e i ^ bad tında kıymetli iki inci dizisi:
Dişleri.
âfrâh, bad efrah, bad ef-
( Katran)
r e h ) = Mücazat.
§ Hedeng (ba).
S i v r'4 « n >sW.
L3*t_,»'İjl, LÎ1
^.
( badem i
Her iyiliğe karşı iyilik mükâ­ t e v ’em , b a d a m i d ü m agz) =
fatı, her fenalığa karşı müca- İkiz badem içi.
zat. ay*. JU : a jljı£ j l i l i j j l
(D ek i ki) 1 ^ J .> U tjı» .a jU J 'j£ ,_ j l ı

C f} . j ’ i a l-

j<tj ol> g-1-^ ji\ 13_y Felek kıskandığından iki. ar­


kadaşı kendi haline bırakmaz,
Bu günahımın cezasile beni mu­ ikiz bademi taşla birbirinden
aheze etme. Ay ve utarit y ıl­ ayırır.
(E ş ri Şîrazî/
dızının halikı sensin.
( Firdevsi)
« o ljjb l. c — » - jja
j L i Aİ ç l j l (b a d a m i şüküfe
fe ş â n ) — Çiçek saçan badem
Günahın cezası cchennem de­ (k.) Ağlayıcı göz.
ğil midir ?
( H âkâni)
(b â d â m e ) = İpek kozasıdır
§ Bir nevi fırıldak. ki badem şeklindedir. § Badem
şeklindeki yüzük taşı ve mühür.
O türlü mühüre mühri levzî
( bâdâm ) = Badem. ve bâdamî derler.
j*Jl\ ^ H_-- fJj**
J'J' ^"U. j>A w—Aı* eAS—^
Her gözün önünde gülersin;
Husrevin gözünden utan; B ir ( b â d âver> b â d
yüzük üstünde iki kaş makbul â v e r d ) = Hüsrevi pervızin
değildir. sekiz hâzinesinden ikinci hazine:
(Deklevi) Rum imparatoru, Hüsrev ile
§ Çocukların başlarına taktık­ ettiği savaşta Hüsrevin eline
ları göz biçimindeki nazarlık. geçmemek maksadiyle kıymetli
s. eşyasını bir gemiye yükleyip
âs-j s , adalardan birine nakletmekte
iken havanın uygunsuzluğundan
Başlığına iki gözümü öyle dik- gemi Hüsrevin ordusu yanında­
dim ki sanki başlığının kuma­ ki kıyıya yaklaşmış ve içinde­
şına nazarlık taktım. kiler. kolaylıkla ele geçmiştir.
(Şair) (ar.)
§ Renkli parçalardan yapılmış a - jjT fV /i
JJ.J JJ3
fakir hırkası. § Zencir halkaları.
. J'JV
§ Et beni. § Bu kelimenin ahı­
rındaki (ha) nisbet ve teşbîh Öteki hazine ki adı ( badaver)dir;
ifade etmektedir. § Bir nevi onda çok ziynet ve cevher var­
ipek. § Makbul ve kıymetli dır. (Firdevsi)
herşey. fi ölijtjl J'.jj fJİJ £**

•I I
^ . ( b â d â n ) = Mamur: Âbâdan Göğsümde gam tufanından ateş
muhaffefi, âbâdan (ba.) dalgalı deniz var. Onun rüzgâ­
rının getirdiği hazine benim es­
l" i;ı rarımın hâzinesidir.
-TT ; ( bad e n c îr ) => Erkek in­ ( Seyfi Isferengİ)
cir.
§ Çakır dikeni: Rüzgârın önün­
de yuvarlanıp gittiği için (Bad
(bâdân flrüz) = Erd- aver) denilmiştir, (ar.) u_)ı
bil şehri: Hruz şah yapmıştır. j (■>/>j/u, jğ f
öUij* jU. o’i

^ (bad englz) = Bir çiçek­ Meselâ Bad averd hâzinesinin


tir ki harman savuranlar rüz­ etrafında dolaşsam: onu alma­
gârı harekete getirmek için ku­ ya muvaffak olabilsem taliim-
rumuş yapraklarını ufalayıp ha­ den o derhal çakır dikeni deni­
vaya atarlar. len diken olur. (M encikj
§ Bedava ele geçen şey § j l f jC t (^ "lı jJ X
Musikide bir makam. o*
£-1 jJU-p

Eğer saba yaseminin yenine


(b â d â v e r d e n ) = Şiş­ anber koyduysa, bulut da ergu­
mek (Nizâm). vanın yakasına inci taktı.
(A b d ü lva tt)

(b â d â h e n g ) = Ses ve
.UÖI C.-V. J3> öy? j '
nağme. öL ->1j' fJCıf ö)Jü £—3
> , •t
5 . 5 • (b â d b â d e k ) = Uçurtma. Şarap şişeden nur gibi ele ak­
( ko.) (Nizâm) sedince Hazreti Mûsa elini ya­
kasından yani koynundan çı­
karmış sanırsın.
(b â d b â n ) = Yelken. ( E z re k i)

( l-iui a ) Yedi beyza yani Haz­


•H’ti'l jU jjAi ,lf
reti Musanın elinin güneş gibi
ıfjy '
parlaması mucizesine işarettir.
Feleğin; hayatımın gemisini ida­ Selmanı Savecî şöyle demiş­
rede iki türlü hareketi vard ır: tir.
Sevindiğim zaman çabukluk,
ç s'tâ' l—T lı
kederlendiğim zaman ağırlık.
*3^ lari 'r~i lî^-rî*. \ öy*
E nveri öLJU
§ Göğüs önünde iki yüzü bir­ Sabahın beyaz eli gecenin ya­
biri üstüne kapanan kaftanın kasından görününce bülbül se­
yüzleridir ki onlara c.desti zîr » her vaktine kadar jıi Mu­
cdesti bâlâ» derler. (Nâsırî) sa kelimullah gibi söz söyler.
§ Asım efendi (aceme mahsus (S e l man)
kaftanın ki tekâlâ derler, alt,
§ Hafif ruhlu adam.
üst kollarıdır ki koltuğa varın­
ca yırtmaçlı olmakla sağ ve
sol koltukları altından bend j j ^ ~ _ o i (b a d be
ederler ) demiş. § Yaka ve yen. pu şti k e ı i h u v e r d e n ) -=
-o»-j’ Bir müddet işsiz kalmak ve
o l *1 s. âdeti terk etmek (ko.) (Nizâm)

Ova; yeni anberle, yakası misk


. ( b â d b e d e s t ) = (k .)
ile dolu yeşil ipekten bir göm­
lek giııdi. Elinde avucunda birşey olmı-
(E z re k i) yan, müflis.
Niçin öfkeleniyorsun ? Benden
c*—0.^1^ j>* ne kuvvetin, ne de gıdan artar.
( Caferi Ferahâni)

Ne ayık, ne de sarhoş aşıklarız;


şaşırmış bir haldeyiz, ayağı­ i ^
mız bağlı, elimizde avucumuz­
da birşey yoktur. Efendi l kurumunu buradan al
( Evhadi) götür, biz nefsi metheden bu
nefesi tanımayız.
ı ıfjfî jV-''. <^ 3 ( Fey u y i H in d i)
L İ> ^

f\ c ^ sm] j iZ Ü j J .

•L'V
Ey evi örümcek ağına benziyen
D6W feı/e itimat etme; çünkü kimse ! Davâ ve kurumdan dem
ümidine kavuşamazsın: Kadı­ vurmak ne vakta kadar.
nın vefasına, avamın taassubu­ (M evlûnû)
na, tüysüzün güzelliğine, sar­ § Dalın sükûniyle: bâd bürüt =
hoşun tevazuuna.
Kurumlu ve öfkeli kimse.
( İbni Yemin)

* l
* . ( bad bere ) = Behmen
jr i l i Jr i l ( j î ^ i l ( b â d ber> ayının yirmi ikinci günü. Beh­
bad per, bad perrân) - Ço- men (ba.) Kisrâ zamanında bir
çukların kâğıttan yaptıkları u- müddet rüzgâr esmemişti, bir
çurtma. § Elinden birşey gel­ gün bir çoban, huzuruna girip
mediği halde öğünen, avurt dün kuzunun tüyünü kımıldata­
eden kimse. § Çocukların kır­ cak kadar rüzgâr esti, demesi
baçla döndürdükleri topaç. § üzerine herkes sevindi ve bu
Birinci lügat son mânada banın güne1bad bere adı verildi.
ötresiyle de görülmüştür.
(b a d i b e rin ) = Şarkı şi­
malîden esen poyraz rüzgârı.
^ (bâd berek) = Uçurtma. Batı rüzgârı diyenlerde vardır.
> jn*ıi ct.j. j.j.
- * l _ö .j . s ij.
ı
f . ( bâdi b ü rü t ) — Bıyık
rüzgârı (k.) Kurum ve öfke. Yüksek göğün altında onun em­
ri olmaksızın yer yüzünde poy­
£ıjP*tJu}jh fr*j\ raz rüzgârı esemez.
JUlJ J m* ( F a h rî)
cıt
y i l ( ıjJrj i l ^ biz, bâd Oy
b iz e n ) = Yelpaze. ıSj**

w'İİ-'h*‘-r* <^*î Eğer sabah rüzgârı düşmanla­


*V J rının penceresinden geçerse şüp­
UiP hesiz sam ueli gibi olur.
■Vilcl— (Fahri)
Ço/: geçmez ki o ateşin önün­
§ ' ja H = Korkusuz mânasına
den, yelpaze önünden kül nasıl
da gelir. § Burhan, nazarında
havaya savrulursa öyle savru­ her şey müsavi olan kimse mâ­
lacağız. (ar.)
nasına da yazmıştır.
(A tû )
(CdibSssaltane)

V
>v. i ' t5jı; ^ (bad pere) = Yonga kırın­
ie^j* tısı.
(fAi»i-

Ben hastayı bir kimse yelpaze­


lerse zayıflığımdan dolayı rüz­ ^ ( bâd piç ) = Çocukların
gâr benim kalıbımı sinek gibi bayram yerlerile erkek ve ka­
götürür. dınların mesirelerde yaptıkları
( Hücendi) ip salıncak. Konuşma dilinde
( tab ) denir. § Canbaz ipi =
Bâzpîç (ba.).
» (b â d p â ) = Yel ayaklı de­
mek olup ayağına çabuk kim­ *Jbj
A A üç", f l j * .
seden kinayedir, çok defa atlar
için kullanılır.
*\ı ç-*
Asmadan aşağı sarkmış salkıma
i)1-**3O**. ve esen rüzgârdan ip salıncak
rfUÜ üzerinde oynıyan hintlilere
benziyor.
Çelik naili atların tırnağı ba­
(Ebülm eşel)
hadırların kanıyla yeri lâl renk­
li etmiş. § Bâd pîçîden = Yel dolaşmak
( Nizam i )
3^ I jIi y-~
• * "♦ K
' Â/T ^ l ‘ j û i l ‘ j ^ o l ( j > ^ î l
( bâd perva, bâd han, bâd Karında yel dolaşırsa salıver',
hen, bâd hün) = Hava iş. çünkü karında yel yüreğe bir
leyecek pencere yahut böyle yüktür.
pencereli oda, ev. ( Sa’d i )
Ferhenjji Ziya 15
•* ı
I r 'i L
. (b & d p e y m â ) = Rüzgâr ^ . ( b â d f e î z ) = Horasanda
ölçücü (k.) faydasız işlerle uğra­ havadar bir kasaba ki orada
şan. rüzgâr çok esermiş. Terkip ha­
linde mânası rüzgârı harekete
getirici demekdir.
* dj J~^ '5~s'
üL^ ı/-5^» rU*
t’V * (b â d d â r ) = (k.) Hiç bir
işle ilgili olmıyan kimse. § Ki­
Ey gön ü l! Bu müflislik ve rüs-
birli § Şişman. § Deli §Yoksay,
vaylıkla, insaf et, aşka nasıl
yok farzet mânasını da ifade
yaraşırsın. Aşk keskin bir ateş»
eder.
tir, halbuki sende su yok. Top­
rak başına! Ne kadar faydasız • ~İ , * ^ • .
işlerle uğraşıyorsun. *> — I (b â d der,er dâf.
( M evlâna )
t e n ) = Başta rüzgâr tutmak
§ Yürük at «= Seyyah. (k .) gururlanmak, fena düşün­
celerde bulunmak, ^iai» ıi.
bâd der küleh dâşten de denir.
^ . (b&d h a n )— Bad perva f 6a.) y f ji c—

iS
4 ^ (b â d h â n i = (Damgan) a
tâbi (Hava) köyünde bir pınar Benim dimağımda bir kibir var­
imiş ki içersine kirli birşey atı­ sa onun azametindendir. Su yü­
lırsa havada pek şiddetli bir zündeki kabarcığın kabarıp bü­
fırtına olur, çıkarılınca fırtına yümesi denizin kabarmasından-
dururmuş 1 dır.
(N a zirV
.1 • . .
^ . ( b a d h u v â n ) = (k.) Ge­
veze, dalkavuk § Tören işyarı,
k e f, b a d d a r m f lf t ) = ( k . )
Bad fürûş da denir.
Elinde avcunda birşey olmıyan.

(b â d Jıorek) = Dağ kır­ f* l


f ' ’f f . ( b a d i d ijn am ) = Kanın
langıcı, ebâbîl.
bozulmasından neş’et eden bir
• • I hastalıktır ki, yüz ve sair âza
( badhu n ) = Bad perva morumsu bir renk alır. Tedavi
(bo.) edilmezse cüzama döner.
( Reşidide ikinci dal ötredir ). Her kim onun zatını medihten
(Dij, d iş = Çirkin). başka söz söylerse sözü ve işi
bozuk ve faydasızdır.
Fahri
(b a d d e st) = (k.) Sa­
Raıyye: Bir hükümdarın idare­
vurgan, müsrif.
sindeki halk.

Ona bir öğütçü, ey savurgan! Becerikliyi ve çalışkanı Bişkûl;


her ne varsa bir defada dağıt­ hoşu, bedram; bil. Badrem, raiy-
ma dedi. yelerin adıdır.
(S a d î) (Ferhengi M enzum )

M - ' \\
^ ( bad ran ) = Rüzgâr» ida­ J . ( bâd reng ) = Hıyar ya­
reye memur olan melek. hut acur § Turunç, ağaç kavu­
w—ŞJLf* j yş (J*\ nu § Süratli giden at.
j|)T ıS' l*"
*ilı jU *l, «X*T tiÖ Jjlı
l‘V i';/J ı ^ j JV
insan yelkenli bir gemi gibidir.
Bakalım, o melek, rüzgârı ne Sevgilim, yanağının rengi şarap
zaman getirir. gibi kırmızı, elinde turunç; yü­
( Mevlânâ) rük bir ata binmiş olduğu halde
ağır bir tavır ile geldi.
( Ş a ir)
j i j î l (bâdrttdû) «= Meyve dolu
dala kırılmaması için konulan destek Bu beyitteki birinci kelime ( ba)
(Reşidi). ile ( dereng ) ten mürekkeptir.
§Asma beşik manasına ( bad
* '* I dereng) muhaffefidir ve havada
^ . ( bâd r e * ) = Her tarafın­ duran demektir. § Çok keder­
dan hava alan ev. den husule gelen barsak ağrısı,
> buruntu.
• l
( bad rem ) — Faydasız, C.t—fr 3j\i
beyhude, bir işe yaramaz mâ*
nalannadır.
x _ ^ ö' â çJ* j** Senin aşkın sancısının sıkıntısı
«V canımı almakta acele ediyor.
( Siracüddin)
düren bu kadın tabiatlı, yeşil
bürgülü, afsuncu felekten feryat.
(H âkâni)
r e n g b ö y e , bâdrü, b â d rü-
ne) = Oğul otu. Reşidi ikinci
ve üçüncü lügati ( Terei hora- (b â d rîse çeşm) =
sâni) suretinde tashih ediyor, (k.) Tek gözlü — Yek çeşm.
^uı> î/ = Yaprağı fesleğen
yaprağına, kokusu ağaç kavunu
kokusuna benziyen bir nebat. ^ 5 . (bâd zen) = Yelpazedir ki
serinlemek yahut ateşi tutuştur­
mak için kullanılır.
J ( b â d i r e n g in ) = (k.)
’f y iy i
Şiir, methiye.
ajljijjlıj— •»jl— ö>.V }*
j îi ;
> ı
. ( b â d r ü c ) = Horoz ibiği Gönlüm kuşu onun yanağı ate-
denilen çiçek. Lügatlerden bir şile biryan olmak için iki kir­
kısmının ifadesine göre bu da piğini kebap şişi, iki saçını yel­
(Terei horasanı) dir. Bad reng- paze yapar.
(Kaâni)
büye (ba.).

’ *' \ (bâdi zehreh) = Bir nevi


* 5 . ( b â d rü ze ) = Her gün­ boğaz hastalığı (ar.) ( ) hun­
lük yiyecek, her günlük giye­ nak.
cek,her günlük iş. Hafifleştirerek
(baruze) de denir. = Herrüze.
j:> W i

-• ı ı. * . ı
*** . ( b a d r e h ) = Düşüncesiz f , . ( bâdij, bâdijfam, badij-
söylenen söz. § İşlerde çabuk­ gâm, badıjnâm, badişnam)
luk § Pantalon paçası. = Kanın bozulmasından ileri
gelen bir hastalık. § Bâdi dij-
( b âd r îs bad nam (ba.).

r îs e ) = İplik eğirdikleri iğin sL j j £ V i

başına geçirilen ağırşak.


j- j ıi^)^
^ ılî»j'

J** öj f >-* >>.jl -Lj’ 'rJ^0 ğtJ.


Badişnam hastalığına tutulan­
Benim başımı ağırşak gibi dön­ lar eğer kan aldırmazlarsa
paylanmağa lâyıktırlar, ondan
I I
sonra da kaynatılmış kara ha- ^ . ( bad sfivar ) = Odanın
lile içmezlerse pişkinlik yolun* tavanına asılan büyük yelpaze.
da hamdırlar. Bad fer (ba.) %(k.) Çabuk giden
at.-
j L o l ^ bâdsâr ) = (k .) Hoppa, © » i

vekarsız. . (b â d sey r) = (k.) Çabuk


giden insan veya hayvan.
J-i 21f IA>- Sil

(badi şaba) = Poyraz rüz­


B ir şarap ki, pinti ile cömert garı = badi berin (ba.) şairler.
onunla ayırt edilir, bir şarap Bu rüzgârı aşıkla maşuk arasın­
ki ağır başlı ile hoppa ondan da tebliğ vasıtası sayarlar.-
meydana çıkar.
(Snzenl) > i l < S jP İ l (b â d
ger, bâd ğerd, bâd ğes,bâd
(bâd se^â) = (k .) Dünya gen) = Badgtr ve rüzgâr geçidi
§ Cömert. mânasınadır. Badgîr (ba.) bâd-
ğenmevkiiyle öğünen, vadedip
"• t
te yapmıyan kimseye de denir.
J ~‘ * . ( bad ser ) ■= (k.) Kibirli.
Bad s e r î : Kibirlilik. • •ı
. (bad ğîs) = Heratta ha­
"" * I vadar bir nahiye. Bâdhîzin
4-r “ i , ( bad sere ) = A t ve o arapçalaştırılmışıdır.
gibilere gelen bir nevi hastalık.
° • oI
* . ( bad fer ) «= Ceza § Bazı
(bad sene) <=* (k.) Kibirli memleketlerde odanın tavanına
§ Faydasız bir işle uğraşan § asılan kilimden yapılma büyük
Serseri. bir yelpazedir ki ortasında bir
£)î ,jUUUjl jJL>> & ip bağlı olup ipi çektikçe oda­
yı serinletir. Badkeş, hıştâbâd
da derler. § Topaç denilen ço-
Mülkü, fermanı, hâzinesi olmı- çuk oyuncağı. § Ortasındaki
yan o serserinin büyük mev- delikten ip geçirilen değirmi
kilerinden bahsetmek ne vakta tahta yahut deriden yapılma
kadar. bir nevi fırıldak(ar.) Fırfır
(Sa'dî) (ba.).
çocuk. Erkeklere şarap sunan
■2—jîil. çocuklara ( rüdek) ve (rîd e k )
ci VSU.
derler. (Nasırî)
Gece ve gündüzün boyalı iki
ipliğile fırıld ak gibi dönmekte jwö il»• (bad
/K-/I gan
“ )\ =r ................
Gorup goze-
yahut yelpaze gibi gidip gel­ dici § Hazinedâr § Yakanın ön
mektedir. [*] ve ardı.
( H â k in i)

(bâdi fireng)* =Firengi * (badgân e) = Kafesli pen­


cere.
denilen hastalık.
T . M
. >• ı
(bâd kerden) = Kibir­
f • (b â d ı fü rü d in ) == Lo­
lenmek, büyüklenmek § Hasta­
dos rüzgârı.
lanıp şişmek § Bir şeye hava
doldurmak, şişirmek
»1. *J>. ı*-ic !*-'

(bâdikej) = Yıldız rüzgârı.


Bahçe ve bostanda onun iyi hu­
yunu anmaktan lodos rüzgârı
Hazreti Isanm nefesi gibi olur. • (bâd keş) = Büyük yel­
(F a h ri) paze. Bad fer (ba.) § Sızıyı
> çeken niştersiz hacamat şişesi
i •* ı § Kuyumcu ve demirci körüğü
(b â d ftirü ş) = (k.) Bir § Mutlak yelpaze § Evden ve
kimsenin öğerek soyunu sopunu ev altındaki odalardan bozuk
sayan dalkavuk. havayı dışarıya çeken pencere.

(b â d e k ) = Fars sultanlarının
( bâdi kUnci ) = İnsanın
kadınlarına şarap sunan küçük
belini kamburlaştıran şiddetli
[* ] ı «jiil ı j-^L. ı ı Bu romatizma.
beş lügat oda ortasına asılan büyük yelpaze i
§ O rtası delik çocuk fırıld ağı § K â ğ ıt
uçurtma § Çok söyleyip elinden hiçbir şey
(bâdi g ü n d )= Kasık yarığı.
gelm iyen ve m evkiiyle öğünen adam (ar.)
(ar.) fıtık.
mânaları nadir. Lügatlerin bir kısmı bunlar­
dan üpüncü lügatin doğrusu ( bâdber ) dir
demişler. Bâdber (ba.). Badpere tahta talaşı
mânasına da gelir. (R eşid i) (bâd g ir) = Camsız tepe
penceresi § Kapı, pencere. o3
*—
Türkçemizde de bad gir denir.
Gemilerde hava almak için bez­ Onun söz söylemesi faydasız
den yapılan baca da bu nevi- ve beyhudedir.
dendir§Yel uğrağı olan her yer ( F ird e v ii)
§Nargile ve semaver başlığı.
't
Son mâna (Nizam) dandır.
• (bada dem) = (k.) Kibir
ve gurur.
(badi gfra) = Güzellikle­ ir/4
rine mağrur hanımların kibir ve l w—1
istiğnaları. Erkeklerinkine badı
bürüt denir. Suçum yokken benim vücuduma
sitem etrtıe, çünkü dünyanın
a
l
» t ‘ kibir ve gururu birkaç gündür.
( F ird e v ti )
(badi m eıi^, b&di mesifea,
badi m eıi^i) = Hazreti Isa-
e,y
nın nefesi, mucizesi. ( bade ) Şarap. Türkçesi
süci dir.
•’ m\ j*L atj
(bâd mtthre) = Engerek
jjU-O
yılanının başında olan mühredir
ki zehiri defedermiş.
Badenin adı bad'den alınmıştır.
Yâni sabah rüzgârı esmeğe baş­
• (bâdinc) = Hindistan cevizi= layınca şarap iste demektir.
Nargil = Cevzihindî. (E d ıb Ş a b ir)

wL> t-t jl O
Jij» O i/ / / i
( bâdingân ) = Patlıcan. iSjU .'

Çoban katıksız şarap ile ken­


(bâdi nevâ) = Ses ve nağ­ dinden geçerse sürü kurtların
me, nakarat. kursaklarında uyur.
( Dehlevî)

§ Mecazen kadeh mânasına da


( badi nevruz ) = Bahar
gelir.
rüzgârı.
^ ^ UİU-

(badfi bid) = Faydasız ve


menfaatsız söz ve iş. Ey saki ! zaman bizden varlı­
ğımızı alıncaya kadar kadehi Dost ile oturup şarap içersen
dolaştır, çünkü kendimizden beyhude dönüp dolaşan ahbab-
usandık. ları hatırla.
( Hucendi/ 1 (H a fız)
»A. ^
■Jri*) w-
( b â d i h e r a t ) == Gün
doğusu rüzgârı,
içmek zamanında iki kadeh ek­
sik iç ki elde ve omuzda git­
.,*>1 jL w ai
mek icap etmesin.
( Evhadi)
Sjy-

' j\ J j a - 'b
Herat rüzgârı tibet miskiyle
nasıl hoş kokarsa senin muhab­
Şaraptan bir kadeh sana renk betinle karışık olan adaletinin
verir. rüzgârı ahaliye öyle hoş gelir.
(S ü zen i)
§ Taze şaraba “ badei civan,,;
Eski şaraba “ badei pîr„ denir.
? • ( b â d i h e r z e ) = Uyutmak
JLİ J._«»!,'J J~~ jl*»-
yoluyla mallarını çalmak için
hırsızların mal sahiplerinin yüz­
lerine okuyup üfledikleri afsun.
Dünyanın soğuyup sevimsiz ol­
masından korkacak ne var; § Beyhude söz § Yalan vait.
çünkii ev sıcak, hava hoş, şa­
rap tazedir.
( M aizzi) >
' ( b â d e f e r s â y ) - Ç ok
şarap içmekten vücudu yıpra­
^ o ' ■J'^y, nan kişi.

ihtiyarlık zamanında gençlik ( b â d i ) = Sağ olasın, var ola­


istiyen kimse, genç sakiden sın yerinde kullanılan bir keli­
eski şarap çekmelidir. medir. Sonundaki ya nisbet
(Mazherikâşi) için olursa ■o1*» iiı» (müsellesei
havaiyye) ye denir ki cevza,
(b â d e p e y m ü d e n ) =
mîzan, delv burçlarıdır.
Ö lçek ile şarap ölçm ek. ( k.) .ı ı
Şarap içmek. ( b â d y â n ) == Anason.

IjU* it al-»
JâjU. • ( b â d lc ) = P o t u r yahut tozluk.
Rüzgârın bir düzüye dağıttığını
(b a d iy e p e y m a ) = (k.) gördüğün o iki zülfü durup
Süratle giden at § Seyyah. dinlenmiyen bir âşık sanırsın.
Yahut başbuğun perde çavuşu­
J V 1. ı£ )s * J nun elidir ki bugün izin yok
*i.Jk E*" diye işaret eder.
./V ( HabbâziJ

Bir yolcu tenhalığa yönelerek § Yük: sebükbâr — yükü hafif.


haç için seyahata çıktı. Giranbâr = yükü ağır.
( CamiJ
jli- w~..ta ^ **X
û**
( bâr ) =» Cenabı hakkın ismi V*jü
şerifleri. A rapça bari' k e­
Za yıf başım eğer onun ayağına
limesinden. Yahut -v. (ber) ismi
kapanmasaydı omuzuma yük
cehlinden müştak ~jl (bâr) ke-
olurdu.
limesiden alınmıştır § izin ve
( YeğmaJ
müsaade, hususile büyüklerin
huzuruna girme müsaadesi. Bârkerden=yük!enm ek. Barpiç
= y ü k bağlanacak urgan § A ğ a ­
cr?, »WJ cın m ahsulü: meyve, çiçek,
jkJ. / 4.^': u-^j jbs
yaprağa şamil olup bilhassa
Ju-
yem işe denir.
Senin haşmet ve itibarından
A öU?- ı>.' t*?»
ay ve güneşin ziyası müsaaden jLi* ıs ıi' V*
olmadıkça huzurunda ilerlemez. 1
(Sena i)
Ey akıllı ! bu dünya ağacının
verdiği meyve ancak akıllı
adamdan ibarettir.
( Nâsır )

Seninle görüşüp konuşmak için Lös 0^*1*3


meclisine girebilenler gülün ta­ jjjL jjs <Al_ i - f £L.
raveti ve baharın rengiyle kar­
şılaşırlar. H ünerliler'’ hep gittiler-, kaza
(T â lib )
bahçıvanı dünya bahçesinde
^ j >> ö' ui*. if meyveli bir ağaç bırakmadı.
( K elim )
jbJ jVl- TL
C—A»'jl JSSK İİ Ji* ’J ' § tnsan ve hayvan yavrusu.
rfjv- § Kerre, defa.
Jj* A j'j* A j'j* eksik fazla olmaz; karışık altın­
A^.j' y ••-£^*~* Ja O * da eksik fazla olur.
( Nâsır)

Gönlüme, ey biçare gönül! yârın Şâr (ba.). Miski yanmış ciğer,


arkasından gitme diye bin kere safranı öküz eti lifleriyle karış­
söyledim, bin kere. tırırlar. (Reşidi)
(S a d i)
■i—
§ Barîden = yağmak, yağdır­ O'AjA <sS'
maktan (emir, isfa, muh, vas.).

Her nerede bir iyi adam varsa


j i j j Jli-s. ^>jy -1- kötü bir adam, yanından ayrıl­
maz. Evet, safranın katkısı
Ey mum! gözünden göz yaşını öküz etindendir.
bulut gibi yağdır; zira yüreği­ ( Hakani)

nin yandığı halka belli oldu. § Sacayak, ocak.


(Ş a ir )

j\ /* ‘/"j.i. *
j\s*i ofâ 3j,3
Bulut dağ üzerine inci yağdırdı. jUt—J

§ İş güç mânasına (kâr) a tabi* Yahninin sevgisi bizim bugün


olarak kullanılır. gönlümüzü kaptı; aşçı! kalk da,
git, büyük tencereyi ocağa koy.
ıi-J
(B ü s h â k )
ûr.j' f3-*. —-İ **JJ
JlT Kök ve temel.

Lütf ve kereminle fik rim i kuv­ A


vetlendirdin: yoksa bu iş güç­ j\) j“.j 1J. > ^ ^Uli û1j1p1
ten elimi yıkamıştım; yani şa­ J-J
irlikten vazgeçmiştim. Kök ve temelinden mahvettiğin
( Kem âl)
padişahlardan başka birinin
yetişmesi için Nuhun ömürleri
§ Halis safranı, miski, gümüşü
yani yüzlerce sene lâzımdır.
karışık yapmak için katılan (F errü h i)
katkı.
(Bünü bâr) terkibinde yukarı
& ur*. f -*J manasınadır. § Çokluk mâna­
sını ifade eder. Rüdbar=ırmak­
X+\»
ları çok olan yer, büyük nehir.
Halis altın mehenge vurulursa Hindübâr = Hindistan.
j-'jî oWı/"i yp ı/.’ *J>. Z—2 ijj
"-“ •ok C/'^— A j J-V*
jU o j-î I

Bukadar inci ve mercanı nere­ Zırh bahadırların yardımcısı­


den getiriyorlar; gözbebeği ga­ dır. Çünkü ok yağdıranların
liba denizi çok olan yerde otu­ yağmurluğudur.
ruyor,
( ’lm â d )
• (b â rb e d )= Hüsrevi Perviz’in
§ Bare gibi dost mânasına da musiki bilgisinde eşi olmıyan
gelir § Gübre ve çörçöp. § Boza hanendesidir. Hüsrev, teşrifat
yapmak için hazırlanan pirinç, memurluğu buna verildiğinden
ve darı § Perde § Çalgı mâna­ bârbed denilmiştir. Bâr = izin.
larına da görülmüştür. Bed = sahip kelimelerinden
mürekkeptir. Bârbed Şiraza
tabi (Çehrem) de doğmuştur.
J. (barefken, bâr-
^5j ^>1jl
endaz) = Kervan ve kafile­
o—a y
nin konak yeri.

Feleğin raksa gelmesinin sebebi,


^ ( bar efkenden ) — senin kaleminden çıkan gıcırtı­
Yük hayvanının yükünü sırtın­ nın ona barbedin nağmesi gibi
dan indirmek. gelmesindendir.
( Z a h ir)
• *

*1L •" l
(bârân) = yağmur. • (bâr besten) = Yük bağ­
lamak (k.) sefer etmek, sefere
hazırlanmak.

Gönlüm ve gözüm senin evin­ (bârbesteni zeban)=


dir. Gözyaşı yağmurundan bu Hastalıktan dilin rengi bozul­
evden su damlarsa öbürüne gir. mak.
(Hucendi )
j' A
§ Yağıcı. j £J, jl

‘ l Biçimsiz vaziyeti şair hiç haz­


J J cî',> ( bârân g irlz ) = Bina
medemez; her ne zaman vücut
saçağı.
hastalanırsa dilin rengi bozulur.
(M uhsin)
u lA (bârâni) = Yağmurluk. § Hastalıktan dil ağırlaşmak.
j I j l JLλ
j-i
^ • (bârec) = tt üzümü = £Jt\
evrene (ba.) = Segengür.
Sedef nisan bulutundan gebe
kaldı; alâ inci göründü.
• (bârca) = izin yeri. Bargâh (N iza m i)
(ba.).
J ^1 j b j L t )lj

(•>* j*- dlijrCj JV, û'V


ir**" Jijj ^
Kinden münezzeh olan kalbi,
harbte demir; hazarda mum Gebe kadınlar doğum zaman­
gibidir. Yani yumuşaktır. larında ■yılan doğururlarsa
( HüsrevJ
akıllıya göre uygunsuz evlât
doğurmalarından daha iııidir.
l-U-jl büdâ) = Hak taalâ. (S a 'd i)

^ 'î**5
(j w>-lo- J*jAi ' jlıjl (bârdân) = Çuval, hurç gibi
içine eşya konulan kaplar § Sü­
Dünya neye yarar, cennet ne rahi, desti.
olacak; cenabı haktan senden
daha iyi gerekli bir şey iste-
nilemez.
4?^ ( bâri dil )— Gönül yükü
(S a d î)
(k.) keder, kaygı.

§ Aslı hüdâyi bâr = izin sahi­ f *1


bidir. Yahut bâr büyük, ulu (bârdü) = Meyvesi çok olan
mânasına da geldiğinden (bâr- ağacın dalma kırılmaması için
hüdâ)ulu tanrı demektir. Büyük­ konulan destek. ı&s*L* Bad-
lere de denir. rüdö (ba.).

(bâriş) = Yağm ur (Nizâm)

Büyük bir zat ki dünyanın


büyükleri baştan başa ona mü­ • (b â rfe te n ) = Şişe ve bil­
teşekkirdirler. lurdan yapılan kaplar. (Nizâm)
(M lîİZ Z Î) » f

(bâr fürüşdih) = Mazen-


(b â r d â r ) = Meyveli ağaç dırana tâbi bir şehir ki evvelce
§ G ebe kadın. k öy iken Safeviler ve Kâçârıler
tarafından şenlendirilmiş, geniş­ O bir iki hüçük ahû ile kaldı.
letilmiştir. Avcı gitti ve atı götürdü.
(Nizamî)

( b â r i k ) = İnce. Bârik (muh.) § Beygir, yük yükletilen hay­


vanlar § Dostluk ve muhabbet
(bârgâh) = Padişah otağı § Yekparegi = bir defalık.
ve sarayı: bârın yazdığımız
mânalarından biri de (izin) ol­ jO . (b â rg ir)= B e y g ir: ata mah­
duğundan bargâh = izin ve
sus olmayıp katıra deveye ve
ruhsat yeri demektir. Oraya
her yük taşıyan hayvana denir.
izin alarak girildiğinden bârgâh
denilmiştir. S'~r ©^3 J * o'j. j

j
J.İJT JBU.

D ilin Hazreti Mustafanın der­


Kür [*] n e / tr/ m n kenarına çadır gâhını methetmesi daha iyidir;
kurunca süvariler su tarafına çünkü Hazreti Süleymanm yü­
yöneldiler. künü (Saba) nın taşıması daha
( Hatifi)
muvafıktır.
§ Dişlerin karnı. (Hâkâni)

§ Evet, hayır, arz edeyim gibi


( bâr giriften ) — Gebe söz arasında münasebetli mü­
olmak. nasebetsiz söylenen laflar.

c-ijf* ö'j*
„ (bârgin) = Göl, su birikin­
tisi, lağım kuyusu.
Imrânm kızı ( Meryem) Hazreti
Cibril'in nefhından gebe oldu­ j\c"
•X»^‘İ l ^ L»ai *i
ğu gibi senin lütfile muame­
d>\5U»
len rüzgârından bahçenin kızları
uani çiçekler tomurcaklanırlar. Sözde kendilerini hakani gibi
(Bedii) sayarlar cömertlikte su birikin­
tisini nisan bulutu ile bir bi­
f . j l. (bâregi) = At. lirler.
( Hâkâni)

jl
[ * ] B iri g e n c e y e yalcın öbü rü Farsd a b ir . ( bârnâme ) Öğüunme,
ırmak. gururlanma.
jiS * y a».
• "I
«/*£'“' . ( b a r e v z e n e ) = Musikide
bir makam.
Kaplan gibi mağrur olan koca-
j S" (££-1-j -fi*İT*
mış felek ne göbektir ki senin V j^ jl } «t—
huzurunda öğünsün. üjVîy*
(Necîbüddin)
Bir zaman sivartir-, bir zaman
§ Süslenmeye ve haşmete lâ­ kebki deri, bir an servistah, bir
zım olan şeyler. an barevzene makamı.
(M inûçihri)

Jt- Şair burada dört makamın


Bilginin süs vasıtasına ihtiyacı ismini bir araya getirmiştir.
yoktur.
( Senûî)
(b â r e ) = Baru § Kerre, növbet.
§ Tüccarın alış veriş defteri.
§ Padişahların huzuruna izinsiz j/jî .jlj *4» j'
ja . j
girebilmek tezkeresi.
-At». j**s. *jk
O jt j O jt
\C ''\ JBU.
J y . (b â r n ig a r ) = Büyüklerin
kapısında duran perde çavuşu, Taşını K a f dağının tepesinden
(ar.) V>-U hacib: odacı. getirirler; kalesinin dıvarını
yıldızdan yüksek yaparlar. İs­
kender'in kalesinden yüz defa
^ b â r n ih âd en ) = (k.) daha iyi yüz tane kale vücuda
doğurmak. getirirler.
( Hâkânî )
’ı
. (b arü ) = Sûr yani kale divan § Dost.
ve hisar, burç.
«Ali—j ajU'*

^ «İV lîljjk J~“J.


C—Jv. •■O'i.r** j'
l'V
Aşkla meşgul olmıyan günül
B ir kale dıvarının üzerine bir katı taştan sayılır, aşkı seven
kuş kondu. Baş ve kuyruğunun gönül nekadar mesuttur.
hangisi daha iyidir. fŞ e e f)
(Mevl&nâJ
Zenbare = kadın seven kişi,
zanpara § Hak.
(b arn d ) = Barut. tr* *jJa) lil
Yar benim hakkımda bir lütuf- Bilgisizlikten dolayı bâri dostla
da bulunmadı. çekişme.
(S a d î)
§ Tarz ve hareket.
f\ ,
■"■*^ J j t jl
öUl-

Eğer gönül, yük çekerse bâri bir


Bu tarzda çok söz söylendi,
güzelin yükünü çeksin. Eğer
ga fil adamın kalbi uyandı.
( Firdevsi ) dost seçerse bari senin gibisini
seçsin.
§ At. (Selman)
-Uf"’ »jL
§ Hususiyle, hele gibi manalara
•-A-»’. ^ ■‘i" .w
ıSji» da gelir.
Padişah ata atlayınca hasmm Ji (i' ıSJJ <ljij *£ ı£J!i •
kalesini parça parça .eder. w» l*—*Jj* lİ^> Jaluu ı£jl>
( Fa h ri) JÜL

Gönül! bakalım ihtiyarlıkta


hangi yolu tutacaksın, hele
Elçiye kendi atını verdi. gençliğin yanılmakla geçti,
(Esedi)
(H a fız )
Zülüf § Koyun sürüsü § Boza.
§ jl. (Bâr) ile birlik ifade eden
>>t. # > ( ^ ) den mürekkep olursa bir
( b â r e i nühUm, defa demektir- § Hindistanda
b â m i nühU m ) = (k .) Doku­ bir kasaba.
zuncu felek. 3 OİJu jM. »li jî
ıfjl «j ÇJ’J
ır J
(b â re b en d ) = At bağla­
nacak yer, ahır. Şimdi (barbend) O, düşmanı esir eden padişah
diyorlar. (Nizâm) ki (bari) yolunda bir kurtla bir
azgın aslanı tuttu ve yıktı.
ç l ( Fer riîhiJ
. ( b â r l ) = A z bir şeyi iste­
mekte ve «hiç olmazsa» yerinde
kullanılır ve temenniye delâlet (b â r ld e n ) = Yağmak, yağ­
eder bir kelimedir.Dilimizde de dırmak.
bâri deriz.
C—Jjlı ıfjl C*—
^Jüu-
Okun dolu gibi yağmasından şeyi iyice gözden geçiren tet­
her taraftan ölüm tufanı yük­ kik eden.
seldi.
fSa'dıJ
(b a r |k rî sî d e n ) _
Pamuk yahut yünü ince eğir­
mek (k.) bir şeyi inceden ince­
Zaman zaman gözümden aya­ ye araştırmak ve güzellikle
ğıma inci yağdırırım. bitirmek.
( H afız)
o-'-y â-j. &
!_rlj «il.A. ö'V J'A ^

(b â r îk ) = İnce, nazik, lâtif, UV


dar. Ey dilberi onun def'ini bana
£^^2- Ja». y » i l jl »
bırak, bırak ki o müdekkik
iyileşsin.
M . vlânâ

Geceleyin çıkan yeni ay gibi § Zayıflamak.


ince ve lâ tif dudağını gece renkli
hattının [*] altında gördüm.
jyL -ı_A j l ^b ar{|[ ş {id en ) = (k.)
(Haşan D ehlevi)
Zayıflamak, incelmek, nazikleş­
jt t»Âijj*!/ ÖjŞ’
y jjr o mek, daralmak § Bir yerden
gizlice savuşmak.
Gece, yarin zülfünün ucu gibi
karanlık', yol, âşıkın vücudu (b â z) = Toğan denilen yırtıcı
gibi ince. av kuşu.
(N iza m i)
jf\ y «JJ3 -£:ıçvl
«iAıjir •-*»> -X-— j£j
jV
ı&m
y* •*-*V* U^i
iU
Eğer kuyruk salan kuşu toğanın
Yusufun ayrılığından gözü ka­ pençesinden kurtulabilirse Yağ­
rardı. Vücudu bir kıl gibi in­ manın gönlü senin zülfünün
celdi. dairesinden kurtulur.
Çlmad)
( Yeğmâ)
(muh.) «jjL dir.
j'j-', r^k u-^ x'^
Ak j1j, j yf
c#UÜ
( b a r lk b in ) = (&.) Bir
Her cins mahlûk kendi hem
[*] Hat gençlerin yüzünde yeni çıkmıya
başllyan tüycükler. cinsiyle uçar: ünsiyet eder.
Güvercin güvercinle, toğan to- j 'jj*
jl j
ğanla.
( Nizam i)

(ar.) ı ı*A § Tekrar, geri, yine. Öyle bir taş gibi ki sel onu kâh
o taraftan kâh bu taraftan, kâh
ijvlf £>T j
jt. .X»T cî^jj yokuşa kâh enişe yuvarlar.
( Minaçihri)

£/ç/ geldi, o mektubu hürmetle § Bâhten = oynamak mastarın­


aldı. Geldiği yoldan tekrar dan emir, (isfa. muh. vas).
geri gitti.
(Ş ebit-eri)
A fj ı sjULi* ı>.j* «f' f •
f\ « jau
jl), £ Ife. JUO HîJl V-J
Her nekadar senin güzelliğinin
başkasının aşkına ihtiyacı yoksa
£ğer dudağım dudağında olarak da ben o değilim ki bu âşıklık­
canımı teslim edersem senin tan geri döneuim.
can bağışlıyan dudağın muhak­ (H&fız)
kak canımı geri verir.
(Ştbâni)
§ Fark ve temyiz etme, ayırma.

§ Açık. jl( Juli C»»« wl^ wu»<0


jt «ı U jl«t>-L
L f ^ CJ- * jr
C».n»fajl>. c^t
S ol elini sağ elinden ayırt eden
kimse isteğiyle kendi maksa­
£ge/- taliim uykuda ise çok
dından ayrılmaz.
şaşılmaz; çünkü bahtı kötü (K em al)
olanların talii gözü hiçbir vakit
§ Sel uğrağı § Yan, taraf. İşte
açık değildir.
(Şibanî)
baz kelimesi bu suretle on mâ­
naya gelmiş oluyor ki ebcet
§ Kulaç ıraklığı. Bu mâna bun­ hesabiyle lafzının delâlet ettiği
dan evvelki mânadan alınmıştır. on adedine uygundur. (Bürhan),
'r-i‘ KJ* ı®*"f'J.
karış § Dönük, maklûp § Şarap
jOo-a-i.L j._j j l isi iĞ l § Haraç mânalarını da ilâve
etmiştir. Dönük, maklûp mâna­
Aferin o ata ki gece yarısı sına (gün, güne) kelimeleriyle
altmış kulaç kuyu dibindeki kullanılır.
karmcacığın ayak sesini işitir.
(M inucihrî)
^ (b â z â ) = Doksan sitıre denir.
§ Eniş. Sitîr = altı dirhem § Gene gel,
Ferhengi Ziya 16
geri gel mânasına bâz âme-
denden den emir. ( bâzâri hâk ) = ( k. )
insanlar § insanların başka
I ‘L mahlûklara nisbetle büyüklüğü
(b â z â r ) = Çarşı, alış veriş
edenlerin toplandığı yer. Bu § Dünya ve ahiret işleri.
kelime yemek manasına gelen
(ba) ile mekân gösteren (zar)
(bâzârden) — Pazar kur­
dan mürekkeptir. Evvelce ye­
mak. § (k.) Gönlün istediği gibî
meğe dair şeyler satılan yere
faydalanmak.
mahsus iken sonraları her türlü
şey satılan yere denmiştir. Jı'l-jU C-.İL. ifL
J * jl> . J 3 ı fi~ ti*
-‘•'jıt j'jV
jte-j ıfjjVj» £>~~j• wîU

Bugün her kim bize azarlama


Pazara eli boş giden kimse! ve incitme taşım eriştirdiyse
korkarım mendili dolu getir­ isteğine kavuştuğu için kendi
mezsin.
(S a d î)
elini öpsün.
( Saib)
§ Parlaklık ve sürüm, alış ve­
rişte istifade. ' ı.ı
ol y
(b a z a r z e d e ) = (k.) Bir­
kaç kerre pazara çıkarıldığı
halde beğenilmediğinden satı-
Bütün güzellerin güzelliğinin lamıyan âdî şey.
şeref ve itibarını kırmışsın; hiç
bir alıcının senden vazgeçmesi J fjl jl (bâzâr^âllf bâ.
ihtim ali uoktur.
{S a d i) zergân) = Alış veriş eden.
Âhırındaki (gân) nisbet edatıdır.
Pazarın ç f 3'*ş olması kızış­
masından, sürümünden; j l

ı olması sürümsüzlü­
ğünden; revaçsızlığından kina­
yedir. A lış veriş edeni ve elçiyi
gözet.
j ' j l a /U £ t" *^
( Sa’di)

Bu pazar ne vakte kadar re-


j ^ b g zar k a i d e n ) =
vaçlı kalır.
(Sa’d i) (k.) § Pazar kurmak § Çene
Bazarçe=küçük pazar. çalmak.
(b â z& re ) = Pazarda oturup (b â z efk en ) = Yoksul
alış veriş eden kimse. elbisesinin yakasına dikilip
arkaya atılan parça, yama.
Reşidî Yoksullara tahsis et­
^ b â z â m e d e n ) «= Geri meyip mutlak yakalık demek
gelmek, avdet etmek, tekrar istiyor. Bugünkü isimleri ser-
gelmek. dûşi ve şenil dir. (Nizâm) § A s­
f T J y f jlıj»-
kerlerden bir kısmının yakaları­
na diktikleri nişana da denir.

Tekrar gelince memleketi rahat­ (bâzpîç) = Çocukları avut­


lanmış gördüm; kaplanlar kap­ mak için beşiklerinin üstüne
tanlık huyunu bırakmış. asılan boncuk topu.
(S a d i)
oaU. JUUl «1 4 * 4^
jjjy ısy ıf'j* ^ jı^ıiı
ç-*jt L./*
X»T j\ f

Şükür Allaha ki baharın hoş Senin yüksek idaren altında


havası yine geldi de kışın eza­ yaştyan çocukların beşiği için
sından kurtulduk. Süreyya yıldızının topu beşik
(S a d i) boncuğu olmıua lâuıktır.
( Şehidi)

§ Cambaz ipi, ip salıncak.


(j, â z a v e r d e n ) = Geri
getirmek.

(b a z a v e r d i k e r ­
Senin mülkünün havasında
den) = (k.) özü r dilemek.
emniyet, adalet, doğruluk,cam­
f )j {jrlf j* bazların ip üzerinde oynadık­
ları gibi denk olsun.
{£•£ (F a h ri)

Onun mahallesinden giderim


(&*•)•
dedim', sözümden birçok yalva­
rarak döndüm. Her kim ya­ • 'I
kışıksız bir söz söylerse özür ^ . (bâzi haşin) «= Sırtı ka-
diler. ramtık, gözleri kızıl bir nevi
(Kâtibt) togan.
balının tatlılığı vardır; ey şe­
jjJ U jt ^b â z h a m a n l- rikten münezzeh olan ! şehadet
d en , b â z R a m id e n ) == Bir balını zehir etme. Yaşadığımız
kimseyi yermek, ayıplamak, müddetçe senin varlığından şüp­
taklit etmek. he etmedik. Bizim göğüslüğümü­
zü beşikte iken böyle bağladı­
lar.
*- ! * *1 (Sâzeni)
. (b a zh u va st) = İsteme,
geri isteme, sual ve cevap,
arayıp tarama § Kıyamet § . (b â z d â şten ) = Alıkoy­
muahaze (Nizâm). mak.

jjIj jl#
(b a r h u v e r d e n )= Kar­
şılaşmak, ulaşmak.
Göç sabahının tatlı uykusu
yayayı yoldan alıkoyar.
j 'a jl fS a d i)
(b â z d a r ) — Ekinci § Ça­
kırcı başı: kuş avında çakırı § ( k.) Gizlemek.
tutanların reisi. Çakır: iri pençeli
bir cins toğan § Baz daşten = JL. *1 c' *•
Alıkoymaktan emri hazır. iij
Ben yabancı değilim bu hali
benden gizleme.
jUU (Ferruhi)

Bahçe, çayırı gibi harap; ekin,


*0 L
ovası gibi pusarık. Karga onun ^ (b â z e r g â n ) = Alış veriş
bahçıvanı, kaz bunun ekincisi. eden. Bâzârgân (ba).
( Selmân)
. .1
j ^ (b â z i* ifld p e r ) = (k.)
< ı J d i j j L (b â zren d , b âz- Güneş.
r e n g ) = Çocuk göğüslüğü
§ Kadın meme korsası (Sütyen).
b â z k e r d e n )= Açmak,
ayırmak.
j**
Ij.aSİ.j3 öt \f j j y j
jjl j [J *>Jj>
ı/jy jli j>*l'

Bizim damağımızda şehadet Ey gönül! şarap iç te tövbe et,


çünki meyhane kapısını açtılar
da tövbe kapısını kapamadılar. . (bâzmân) = Durma, eğlen­
(Nasırı baharî) me, bâzmânden = geri kalmak,
o"jl’" -k+*j->ı- ı*!'1 tevekkuf etmek mastarından
Ijfjb ismi mastar, emir.
d'L»

Süt emme ve naz ile beşikte


yatma zamanları geçince daya
jUi-* ***'.) l-r '.r.
onu göreneğe uyarak sütten j»-l
ayırdı: memeden kesti. C/J jJUjt
(ŞûniJ Jt-

Bu dünya kendisinde binlerce


l kerkes olan murdara benzer. Bu
. ( bâz gfişa ) = insandaki
ayırt etme kuvveti. ona daima kıynak,o buna dai-
ma gaga vurur. Nihayet hepsi
geçerler de bu murdar hepsin­
^ (bâzgün, bâzgü- den geri kalır.
ne) = Ters, dönük, § Uğursuz. ( Senâi)

c- i/ jl
---l»- jljjU *f
f V ^ (bâzi merdiim şi­
j* <£
w—l-u> ^—-I 4^ kâr) = İnsan avlıyan toğan.
( k.) ölüm, ecel.
>
Dünyanın bütün işi haddinden
aşırı terstir. Tersliğinden biri ^ . (bâzfi) = Kolun omuz ile dir­
şu ki dünyada (k ü t)= elli iken sek arasındaki kısmı. Türkçesi
(nim ) = yüzdür. karaca (ar.) jui*.
(.Bedrüddini çâçi)

Hep mânasını ifade eden (gül) > 1» 0 '^*—


* w—
«Uq^

kelimesi ebced hisabiyle 50;


yarım demek olan (nim) lOOdür. Kuvvetli kollar ve pençe kuv­
vetiyle kuvvetsiz yoksulun pen­
çesini kırmak doğru değildir.
(bâzgune pustln) (S ad i)
— (k.) Pek aşırı ayıp. (Vehbî)
§ Kuvvet ve istidat.
(
P 'UJÜ jljj û
l^. ı
S 1
- (bargîr) = Müverrih, tarih­ y w*^- -jl -i. tiAf_
te bilgi sahibi. Jiii
Ey gönül! Bu karar üzere aşık­
lıktan dem vurma; senin sabrı­ ©-Udf t # S-
(fx-l
nın bir bakışa tahammülü yok­
tur. Yüz kulaç mesafede üstü do­
(Ş ifâ i) laptı derin bir kuyu gördüler.
( E s ed î)
•' >.l
^ J . (bâzü bend) = Kol bağı. § Sopa, asâ, terazi astıkları ka­
lın ağaç.
( bâzü dâden ) = (k.)
Yardım etmek. Ijl öyjX\ ^f
< 1 Jt*

^ b âzü d irâ z ) = Uzun B ir avcı kömeltisinde çok dik­


kollu (k.) galip ve üzerine al­ katle oturmuş, elinde bir sopa
dığı şeyi yapmaya muktedir tutmuş.
( M irh a ce tte )
kimse. Manası itibariyle İsfen-
diyarın oğlu Behmenin lağabı- § İki dağ arasındaki yol, dere.
dır. Minüçihrinin şu beytinden İki dıvar arasındaki sokak.
gerçekten elinin uzunluğu anla­
şılır.
(baz!) = Oyun.
L_» ^lı f L«* >X±
t£j\> OAv ^^
lfXı-
İşittim ki ayakta durduğu za­
man Behmenin eli dizine de­ Senin kıvırcık saçınla oynıyan
ğerdi. saba rüzgârının kölesiyim, kö­
( M inaçihrî) lesi.
S a d i)
Behmen (6a.). jij3 = Eli uzun
mânasına da gelir, ^-> ;ıj> (ba.). § Aldatma, hile. Birinci mânada
y engîhten, averden, kerden ikinci
(bâzür) = Turanlı bir sihir­ mânada, daden, huverden keli­
baz. meleriyle kullanılır.

^ (bâzü giişâden) = (k.) (bâzyâr) = Ekinci § Çakırcı


Cömertlik göstermek. başı = bâzdâr (ba.).
jLjl, -Ojı/
"•t j ' ^ j 3 ı5 -* *s' ıs‘ ^ ,>*■>-
(bâze) — Kulaç.
Ekinci suyu akıtıyordu. Birisi 'S
ona ne yapıyorsun diye sordu. -X J"&j\ f Mil* 1Vie
( Da i ) ıSj***

Öğüt verenlerin öğütüyle alay


• (bâziçe) = Oyuncak § Mas­ ediyorum', çünkü çocuklara mu­
kara, kukla § Kolay iş. habbet beni nekadar zevzek
etti.
(Z u h â rî)
(bâzîçeİ rumtt
zeng = (k.) Maskara § dünya. Bu lügati; bâzî = oyun. G û ş=
kulak kelimelerinden mürekkep
sayarak oyunu pek sevdiğin­
<Sj\ (bazîi haye) = (k.) boş den başka çocukların oyun
iş, abes. seslerine kulak veren mânasın­
da tahlil ettikleri gibi gûşu arap
kâfiyle okuyarak oyuna çalı-
(bazî deraverden) şıcı mânasına vasfı terkibi şek­
= Bir vakayı temsil etmek linde kabul edenler de vardır.
§ (ko.) hile etmek. (Nizâm) •
• /■ *1
(bâj) — Vergi, baç = bac (ba.)
(bâz i den) == Oynamak. § Firdevsinin Tûsta doğduğu
köy.
(bâzlre) — Gecenin bir kıs­ • •

mı. J l j l < jb jl (bâjban, bâjdâr) =


Vergi, haraç memuru.
• j* .
(bâzlger) = Oyuncu.
(bâjdan) = Vergi ve güm­
(bâz! kerden) = O y­ rük sandığı.
namak.
«joiV öy1. ->jT nûT* { bâjgön, bâj-
güne) = Bâzgûn, bâzgûne.
Harbeden kimse kendi kaniyle • ^
oynuyor: kendi hayatını feda •M
(bâjen) — Sürü önünde giden
ediyor.
(S a d i) kösem.
>^

<Jr (bâzikûş) = (k.) Şakacı, (bas) = Çoktanki (ar.) ka­


zevzek, haylaz, söz dinlemez. dîm.
I
. (bâsbus) = Mercan köşk (bâstî) = Alçak gönüllülük,
denilen nebat. Merzengûş (ba.). tevazu.

j C - l ‘jULfc (bâ» târ> blstâr) = (bâsrem, bâsre) =


Belli olmıyan şey yahut kimse Sürülmüş tarla§ Ekinlik.
yerinde «fülanü behman» gibi
birlikte yahut teker teker kul­ t" it
lanılan kelimelerdir. Dilimizde l
söz arasına katıp söyledikleri
falan festegiz, şey, meselâ gibi Tarla adı var oldukça ümidi
ki buna söz söygesi denir. ekinliği; isteği suyuna kansın:
isteğine kavuşsun;
jk ( Fahrii

İL l. (basilk) =-= Esnemek.


Felek, sen varoldukça eski pa­
dişahlardan, ağzına falan f i ­ ıS ı£l
f j »&L-1» X>-
lândan başka şeu almaz.
jÜ»
(F a h ri)
Birader! Şarap kadehini getir.
Ne vakta kadar uyku ve mah­
^ . (bâstân) =Ç oktan ki, eski,
murluktan esneyeceğim.
geçmiş § Tarih. (Tayyan'

ji t
rr .S * ^ / J * J-'-'1
V1 -j1. */ \
tSj " ( bâseg becttval bûden,
b a ıe g der cttval şüden) =
Eski padişahlardan hiçbiri Nu-
Köpekle çuvalda olmak (k.)
şirSvana benzememekle beraber
münasebetsiz kimse ile bir ara­
sana Nuşirevan dememi akıl
da bulunmak yahut çatışmak.
lâyık görmez, çünkü senin gön­
Türkçemizde «itle harara giril­
lünde adaletle din birleşmiştir.
mez» atalar sözlerindendir.
Nuşirevanın kalbinde ise dinsiz
yalnız adalet vardı, ^>1» JuTjj ^
( M u iz z î)
trij
== Farslılara dair bir tarih A>ti.İ ji <i£—
-l>
kitabı.
Düşmanım benimle dedikoduya
başladığı zaman eteğe kadar . (baftin) = İncir ve ceviz
uzamış, çuval gibi bir sakal gibi çiçeksiz yetişen meyveler
gördüm. Şu sakala atılayım § İranda Şirvana bağlı bir
dedim. Aklım , köpekle harara nahiye.
girmek lâyık değildir dedi.
(H ucendİ)
( başed ) = Olur mânasına
X \i buden = olmak mastarından
' S . (bâş) = Buden = olmak mas­ muzari.
tarından emir. Sakin baş = du­
rucu ol.Nigeran baş=bakıcı ol,
sabir baş—sabret yerinde yalnız
baş da denir.
Sadinin gitmeye kudreti kalma­
dı. Aşık kuş kesik kanatlı olur.
( S a d î)

Bu bahçenin goncası kırmızı ÛC>-


gül bitirinceye kadar sabret. a >
—>./.} t"
( Selman)
... Beo mevkiinde de kullanılır Böyle bir saçın örülü olması
(£o.) bâş hubi gerdem — Ben yazık değil mi? Bırak ki kucağın
ona iyilik ettim. Dilimizdeki gibi ve göğsün misk kokulu olsun.
( S a d i)
baş yerinde de söylenir. Kızıl­
baş § Hekim başı gibi (Nizâm). § (Hest)==dır (huvahed b u d )=
olacak mevkilerinde; mecazen
A il ( şayed ) = mümkündür, belki
\ • (hâşâm) = Her nevi perde,
yerinde de kullanılır.
örtü,

( v-'l) , « - « •~ —
JüL.
^ . ( başame, başu-
Belki o bildik sevgiliyi tekrar
me) = Kadın baş örtüsü.
görürüm.
o fx i .jusCi (H a fız )

Lâle renkli başörtüsünü başın­ j / ü l f ^ J ^ l (b âç g iînf baş.


dan atmış.
güne) = T e r s , dönük. Bâzgün
(Fahri gürgâni)
(ba.).
” *\
. (başt) = Çatı direği=Şah- £iki. 0}*X> »jftî »>.j
tir == Feresb.
Bu kalp dünya ve vefasız fe­
lekten halkın bütün adetleri * • ( bâşei felek ) —= (k .)
değişmiştir, Cfl» 3i nesri tâir ve vâki3
(A bd ülvast) denilen iki yıldız.

•ı
• (bâşeng) = Asma üzerin­ ö (bâğ) = Bahçe dediğimiz (ar.)
de sallanan üzüm salkımı husu­ o,j
siyle asma çubuğunda kurumuş
kalmış küçük salkım. Başak jjj X
t/UeJ
bundan bozulma gibi görünür.
Yaprak dökümü rüzgârından
pli
■—L j j^j^3 (j.Sfr emin olsa hayat bahçesi ne hoş
bahçedir.
( N ifâ m i)
Eğer köylö senin elin adına § Özüm yetiştiren yer. ( k.)
asma çubuğu dikerse çubuktan Dünya.
üzüm salkımı değil, akik ve inci
biter. •IİL
( Fahri) ^ . . (b a ğ b a n )= B a ğ c ı, bahçıvan.
öV*-Vj V Si£)j yrr
§ Tohumluk için bırakılmış iri
hıyar.

Nergis senin yüzünü görünce


' • (bâşu) = Keler denilen hay­ açılmış şakayık mıdır; yoksa
van: kerbaşudan hafifletilmiştir. gül gibi yüz müdür\ diye bah­
çıvana sordu.
( ‘İmadj
(başum e) = Başame (ba.).
t ^ l) t p s j ^ t t p" ^

(bâşe) = Atmaca denilen av


kuşu. (bâği b e d ic, bağı refi
bâğı kudfls, bâğı vesi: —
. ili l aiLi i j-
(k.) cennet.

• x

îf-'♦ ‘ ( bâgec, bâğeç ) =


Karakuşun atmacadan ne kor­
Ermemiş üzüm.
kusu olur. Yuca güneşin yanın­
da süheyl yıldızının ne ehem­
miyeti vardır. *• '^
 u (bâğre) =Vücudun bazı yer­

( H a tifi ) lerinde beliren bez, şiş (ar.)


Hasır dokuyan dokuyucudur
amma onu ipek tezgâhına gö­
den) = (k.) Yalan vaitlerle türmezler.
f S a d i)
aldatmak. Bağı sebz = Nişan
den. m'•
(bâften) == Dokumak, -cjl =
Dokunmuş.
İ ‘ < b a ğ ı »i-
yavü şan , b a ğ ı ş ir in ) = jîjj
jljit *-£) ı S i -İV*
Musikide birer nağme.
öU-
Şöyle cevap verdi; bana sözü
(bağıl) = Ağıl. uzatma, laf dokuma yani ge­
0 vezelik etme, bahane arama,
masal söyleme.
(b â g e n c ) = Ermemiş üzüm.
(Sel man)
<£L->* ytp Müştaklarında elifin hazfedildiği
■V- j t 3y
de vardır: Zerbeft = sırma do­
kunmuş, sırmalı.
Çünkü iyi ve fena hepsi arka­
daştan öğrenilir. Üzüm gitgide ıSJ-l
birbiri gibi kara olur.
( Ebulm 'âni ) Sırmalı kumaş yerine Şam ku­
maşı döşedi.
Dilimizde « üzüm üzüme baka­
( Esdt)
rak kararır» atalar sözüdür.

* JİL
f . (bâfdem ) = İşin sonu, niha­
(}jâ ğ en(ı e ) =. Eğirmek için
yeti.
atılmış pamuk yumağı.
r

\ (b a ğ i v e b ş ) = Hayvanat
Bilgin in işi sonunda iyi olur.
bahçesi.
( Fahri)

(b â f) = Baften = dokumak­
( bâfkâr ) = Dokumacı
tan emir, (isfa. muh. muh. vas.)
çulha. Cûlah (ba.).
ıs.-* >j.
Ucjj c-iij
li-V*—
Herat şehrinde bir dokumacı Per ve bal bir mânaya iseler de
vardı ki yüzü yakışıklı ve se­ bazı lügatler bal=kanat. P e r =
vim li bir kızı vardı. kanadın yeleği yani uzun tüy­
( L e b ib i) leri diye ayırmışlar. Evvelkinin
Arapça mukabili (cenah); İkin­
A\ cinin rîş dir:
(b â k ) = Korku, sakınma, kaygı.
C—l" lî£ »Ijj Jjj., ,>* ju.j j/iuı + j
di y Ji,>^, -“ j S
ı/Uü Uj>)

Ben korkağım, yol da korkulu­ Saçından tuzak kurdun: benin-


dur. Mademki rehberim sensin den dane saçtın. Gönül melek­
korkacak ne var. lerden kanat alsa bile nerede
(N iz a m i) kurtulur.
•di. trJ'j\ jjIj' J’l Jl / f Y eğm â)

İnsan ve hayvanların omuzdan


Ey birader! Sen temiz ve müş­ tırnak ucuna kadar olan yeri,
tekim ol, kimseden korkma. kol.
(S â d 'i)
J’j,} -‘r-jr.
Daşten mastarının müştaklariyle
kullanılır. Yönelmek, iltifat et­
mek § Arkaya dönüp bakmak
Anası iki omuzunu ve göğsünü
mânalarına da gelir. (Bürhan).
öptü. Kalıp ve kıyafeti beğendi.
( F ‘r dei's‘ )

. (b a g r e ) = Bağre (ba.).
Başlıca keşiden, güşaden, da-
den, zeden mastarlarının müş­
(b â g e l) = İlık su. taklariyle terkip olunur. Büyü­
mek neşv ve nema bulmak mâ­
nasına gelen balidenden emir.
^ (b â l) = Uçan hayvanların ka­
nadı. jiS’K ı»1
<Zf- / 'J
lS'—; ^ l*Aİ
az—
jt>-
jU - Ey gül küme si yüksel! Zira
Gönlümü kırıp zülfüne bağla­ bugün ay senin yanağının etra­
dığından dolayı her nekadar fında başak toplayıcıdır. Yani
kanadı kırık bir kuş isem de yanağının yanında ayın hiç
mesudum. değeri yoktur.
fS e lm a n i { Yeğmâ j
§ Boy pos § Eti tatlı bir nevi
büyük balık = dal § Balâ gibi gı jt-j
üst ve yukarı.
Rüstem sekiz yaşına girince
MI azad serviye benzedi.
* • (b â lâ ) = Yukarı, üst. (Firdevsi)

Vur Âzâd (ba.) § Yedek atı.

Aşağıdaki ve yukarıdaki yani (b â lâ b a n ) = Yüksek sesli


yer ve gökteki her şaşılacak davul. Bâlâ— yüksek, ban«=ses
nakış, hak taalâ hazretlerinin kelimelerinden mürekkep olup
varlığına delildir. büyük sesli şey demektir § Ba­
(C â m î) laban. Dilimizde de büyük da­
vul, davul tokmağı § Toğan
mânalarmadır.

Her kim insanları nazarında (b â lâ p fiş ) = Yorgan ve


göz gibi tutarsa halk ona başı o gibiler, üste giyilen şeyler.
üstünde yer verir,
(M ir A li)
( b a la h u v a n l ) = (k.)
§ Boy. Kendisini yahut bir şeyi dere­
j j T y J - ji - L -_ ; j f cesinden fazla gösterme, uçur­
u'S ma.
Boyu güzel, siması hoş, saçı <Jjl>' '_r—1>»- £_/ }j^31
gönül çekici, huyu ateş gibi. -L&l
(Kaâni) jv\]
Jlj ^ s'
Selvi onun boyundan kendi
t)l— -t,i
kıymetinin alçaldığını görünce
kumrunun onu yok yere dere­
Güzeller gittiler, zal döndü. cesinden yüksek göstermesinden
Yıl uzunluğunda uzayan bir müteessir olur.
gece gördü. (Te'a ir)
( Firdevsi)

Nasırı, sene mânasına geldiğini J>Vl < • jNL ( bâıâdj bâlâde ) =


Firdevsinin şu şiiriyle ispat Yedek atı. Pa ile yazanlar da
etmek istiyor. vardır,
*- V s ll
. (b â lâ dest) = Meclisin j ^ b â i e fg e n d e n ) =
yüksek mevkii § Galip § Ziyade (k.) Aciz olmak.
nefis ve değerli şey.
* < J V l (b â la g e r , b â la l)—
j i '; SjU- f ±
ft* fj\ıj öl/ Bâlar (ba.).

(b â lâ g i r i f t e n ) = (k.)
Onun fidana benziyen boyunun
Yükselmek^ yükseltmek.
bir cilvesini bütün âleme de­
OK m
ğişmem. Pahalı satarım\ metaım j t f j j l lJCrt
değerlidir.
( Razbihan )
Gül çemen tahtı üzerine yerle­
şince güle taht yeri olduğundan
çemenin kıymeti yükseldi.
^ ^ (bâlâr) = Çatı direği = başt.
(Kasım )
§ Bir kimseyi gafil avlayıp ma­
3^1
jVL. ;'■*» v# lından bir şey kapmak § Per­
Iİ j X İ de, örtü gibi şeyleri kaldırmak.
w ^ i a i j i _ j > . * s * j^
Evin ve bağın zemini zebercet tr11
ve akikdendir. Eğer çatı direği \ *jı U j c^s
zümrüt olursa şaşma. öVly Aı'U. jlfl-, tij fbj
(F a h ri) l/j*»
Onun fikrine uymıyan her ne-
Anasına daima itaat eden kim­ kadar kendini taş gibi sanıyor­
se (Bürhan). sa da kılıcının hararetinden
• •* mum gibi erimiştir. Palanını
atıp anırarak çamurda kalmış,
(bâlâ reften)) = Yüksel­
ister istemez evine barkına ve­
mek (k.) öğünmek, yüksekten
da etmiştir.
atıp tutmak. (F a h ri)

■*Jıi-îO““ }j** ,£İ


"•j l*5 j_L-,-..CVlj k e ş id e n ) = (k.)
Cfi+. Boylanmak.
Ey selvi ! Onun boyuna karşı
serkeşlik etme. Onun boyunun ( b âlân ) = Büyüyen, neşv
yanında çok yükselme müm­ ve nema bulan mânasına bali-
kün değildir. den = büyümekten sıfatı mü-
(B ed i'ı) şebbihe § Kapı aralığı, dehliz
§ Tuzak: gürgi bâlân dide ==
Tuzak görmüş kurt yahut gür- js jl < 1 ( ‘^ r \ ( bânÇt b â _

gi bâran dide == yağmur gör­ lişt, bâlişk) = Yastık.


müş kurt (k.) birçok felâketler
<rir
atlatmış tecrübeli kimse. Eski
Türkçemizde bârân dide sure­ JU-
tinde kullanılır § Depretmek,
Efendi yastığa dayanınca yastık
ırgalatmak mânasına gelen (bâ-
naz ve iftihardan yükseldi.
lâniden)den sıfatı müşebbehe.
(Sena i)

<%■ , j L L i \ c j Jj
j-U.'iI L ^|) ^ ıa ıl; (j e ıl^c- Depretmek,
ırgalatmak. Aşıkların başının altında yas­
*- 1 t
tıkla kerpiç birdir.
' lm ad )
. (bâlavfi pest) = Üst
alt §(£ .) Gök, yer. Baliş = büyüyüş mânasına bâ-
lidenden hasıl mastar. Bâliden
"M l
(ba.) § Sandık ve çekmeceye
. (bâlâver) = Su dolu bar­
vurulan bağ.
dak.

^ (bâlişi per, bâ-


( bâlâyi çeş­
lişti per) = Kuş tüyü yastık.
ni ebru güften) = (k.) ufa­
cık bir itiraz etmek. Dilimizde
gözünün üstünde kaşın var de­ » A ( bâlişi zer ) — Sırmalı
medim denir ki hiç bir kusur yastık.
bulmadım, itiraz etmedim de­
Jj k l i i ’T
mektir.
Sırmalı yastık yoksa bir kerpi­
^->y *->•" r - f ? ce kanaat ederiz.
• ^

Senin fitne koparıcı gözünden (bâlişi


nasıl şikâyet edeyim ki eğer beziriser nihâden ) = Baş
gözünün üstünde kaş var dersem altına yumuşak yastık koymak
incinirsin. (k.) dalkavuklukla bir kimseyi
(N a zirt) hoşlandırmak. Ümitlendirmek.
• -
(balest)= Kızlığı alınmadık ** . (bâlgâne) = Kafesli pen­
kız (ar.) JZ. cere, kafes.
Ey bahçıvan! E lim i tutma ki
<■£■*1 ** u"j* kumrunun ayağını kırayım ;
S>jj çünkü o yeni yetişmiş selviyi
Onun eşiği öd ağacı ve amber­ daima incitiyor.
den, kapısı gümüş, kafesi al­ ( Yeğma )

tındandır.
(R ûdeki)
u - jlt. (bâlus) = Katkılı kâfur. jıci
iö V. (bâleng) = Ağaç kavunu
(6a.).

§ Bir cins hıyar.


“ (bale) = Camedan denilen eş­
.Ü t, ya hararı.
. ( bâlengu ) = Oğul otu,
[*] r11" tr—rj-*'1 J?f öyr
kovan otu denilen nebat. Vllaju'U
jS* *—£.>ı
(bâlu) — Ana baba bir kardeş
§ Siğil. cLÜl
- . (bâlik) = Gönden yapılmış
ayakkabı.
. (bâlvâse) = Çözgü ipliği.
(bâlin) = Yastık.
«iy i
. (bâlvane) = Darı kuşu.
JHf’'|»jI-Lj J".

«\J\,
. (bâlvâye) = Kırlangıç.
t ^
Yârın hayaliyle bir örtü altın­
da uyumuşum; kim beni uyan­
( bâlüden, bâll- dıracak olursa başını yastıktan
den)=Büyümek, neşv ve nema kaldırmasın.
bulmak, salınmak. ( Saib)
mJf ’f -ıf) -AJt ^
Fârsii deride baş altına konu­
j'jjy*/. £/■} je s t t i jy*
ciTVÎ lana (serin), kol altına konulana
(balin) denildiği Baba Tahiri
Kuş ötmeye çayır büyümeye Hemedânînin şu rubaisinden
başladı. Kuş çayır tarafına anlaşılır. Yahut esası kuş tü­
gitti, çayır öten kuşlarla doldu. yünden olduğundan balin ve
(K a â n i)
baliş denilmiştir.

t *>yjc [* ] Mânası edebe uymadığından tercüme


etmedim.
Gönlüm, hastalığın hararetin­
f-_j^ den yastığı evirip çeviren has­
, J C—)) >V <>J
r--. ta gibi her lâhza bir teessürden
Ol ^U. İjla .O zSLı î ^
başka bir teessüre tutuluyor.
[’ ] ^ W
fSâib)
Senden uzak kaldığım geceler
gönlüm kederlidir. Baş yastığım
kerpiç, kol yastığım (yatağım (b a m ) = Dam, çatı.
demek olacak) yerdir. Kabaha­
tim şu ki seni seviyorum. Her
kim seni severse hali budur-
( Baba Tahir)
Güneş gibi her dam ve kapıda
görülmemek için aya benziyen
l (b â lln p e r e s t ) = (k.) yüzünü gizlemeni isterim.
§ Uykucu, tenbel, can besliyen (S a d i)
§ Hizmetçi.
§ Sabah vakti mânasına gelen
(bamdad) muhaffefidir.
^ (b a lîn k e c n ih â d e n )
■= (k.) Ağır uykuda olmak. Jt £jU*
li'îls
j1
— J j 1-1- -Ut»
Sabahın zuhurundan evvel gü­
JU. neşin doğması, bilinen göreneğe
£y felek l Bizi uyandırmanın uygun değildir.
[Kaani)
sebeplerini hazırla, bizim uyku­
da olan talihimizin uykusu § Sazlardaki kalın tel.
ağırdır.
jLitJ fjlj ;
-S-Vx l/kJj'.j «f*.»1
*
(b a lîn g erd a n d e -
n i b îm â r ) = (k .) Hastalığın
Benim zayıf iniltimin harare­
şiddetlendiği zamandaki hal ki
tiyle âşıkların alçak ve yüksek
hastanın yastığı evirip çevirme­
perdeden sesi çıkmaz,
sidir.
Harfi
j> _ jT j£ > £_U J - ’ j j t < .k i jlj

İJİ j UıİJJf § Bore = vâm.

= yy * j = ^ j -C—i-İ=A^f [*] f * f f . (b a m ı çeşm ) = Göz ka-


= til . p ij = ç . ı . y pa£>-
Ferhengi Ziya 17
ilx il ( bâmdâd> bâm . V l
v . (bamzed) = Büyük davul.
dâdan) = Sabah, sabahleyin.
'J*
juT / JİS-
jV. 'j** O*'5
Gök yüzü senin güzelliğinin
Gece ile gündüzün müsavi ol­ davulu oldu. Cihan, senin aş­
duğu sabah ovanın eteğini ve kına tutuldu.
baharı seyretmek hoştur. ( Kemalüddin İs m a il)
(S a d i)
itij 1 Z -»
(bames) = Bulunduğu yer­
J -j de sıkıntı içinde yaşadığı halde
bir takım sebeplerden dolayı
Sabahleyin erken kendi sevgi­
başka yere gitmekten aciz kim­
lisinin uğurlu yüzünü gören
se. (Mes) ayak bağı, bukağı
kimsenin yüzü uğurlu olur.
( Ferruhi) mânasına olduğundan bames—
bağlı, bukağılı demektir. Mimin
Aslı bamidad = adâlet sabahı­ ötre olmasına nazaran ( müs )
dır. Eski padişahlar sabahleyin mani mânasınadır, bamüs mani
divan kurmayı adet ettiklerin­ sahibi demektir.
den o sabaha bamidad denil­
miştir. Mutlak sabah mânasına
J**
nakledilince mimin harekesi * 1 «A*—
»_5j*"'
kaldırılmıştır. Sonundaki an
Şeriat ve dinin büyüğü, kadıla­
zarfiyet içindir. Yahut zaittir.
rın başı; akıl onun tabiatının
«x» ^
önünde hareket edemez.
Seyyid Eşref
J> Jt' w
«l» ( ç\) *x- jl
<Sj
Sana haset eden kimse yükiyle
(bamı bedic,bamı
çamura düşen ve kımıldanamı-
bülend, bamı hadra, bamı
yan topal eşeğe benzer.
r e f i, bamı güşâde, bamı (F a h ri)
mesîh, bamı vesîc = (k.)
Felek ve arş. Pames şeklinde de doğrudur.

4>l\> ^ bami zemâne ) = (k.) ( b£m ç£d ) _ Meşhur bir ha­


Birinci gök nende.
Feleğin damından azıcık yüz
göster ki felek gibi çarhlar
Barbedden daha güzel, bam- vurayım; devirler yapayım.
şaddan daha iyi. ( Mevlânâ)
(M in u çih rİ)
Bu mânaya ( bam ) dan çevril­
medir. Bazı kelimelerin sonuna
^ f . ( b âm gttlân ) = Toprak getirilerek koruyucu ve sahip
damları pekiştirmek için üzerin­ mânasını ifade eder. Derban =
de yuvarladıkları uzun ve de­ kapıcı. Pâsban == bekçi. Mih-
ğirmi taş. riban = muhabbetti. Mîzban —
konuk sahibi, mihmandar.

^ f , ( b am n i f esten ) = l>çj* cij


l ^ L i î jıjtjiö a j £L. JJjlT * f
Dam oturmak (k.) viran ve ha­
rap olmak. &
öjjj jU Gül çemenden giderken bahçıva­
si*—U*j. Ty na karşı; eğer vefalı isen bülbül
bahçeye gelinciye kadar yuva-
Âstan berhâsten (ba.). smı gözet dedi.
( K eltm )

5 - 5 ( bâm neverd) = Merdiven. Ses mânasına bang muhaffefi-


dir. § Sorgun denilen bir nevi
söğüt. Arapçada da bu mâna­
(bâme) = Uzun ve sık sakal, yadır.
yahut gür sakallı.

.1 1 • (bang) Yüksek ses, ün,


^ - . ( bâmyftn ) = Efganistanın haykırma.
batı tarafında Kâbil ile Belh
arasında hâlâ harabeleri görü*
c -Jy - d&v f ) s ? t- M I//'
rülen bir şehir. Belha bâmyana
nisbetle bâmî denir. (Bürhan)
tmlâ ve kitabeti bozuk kâtip ister çan, ister Hazreti Bilâlin
manasına da yazmıştır. sesi olsun, sevgi sesinden başka
bir şey kulağıma girmez.
•l
( Yeğma)
J . (bân) = Dam, satıh.
Nun üstün olursa (ban) ağacının
İs ; A c/")Js-"
İSt hoş kokulu yemişidir, (ar,)öUiw».
tV *= Habbülban.
(hangi H alilU llâ- -J (beengüşt girıf-
h i) = Güreşçilerin güreşecek­ ten) — (k.) Saymak, hesabet-
leri yahut güreştikleri pehlivanı mek.
kaldırıp yere vuracakları vakit
(allahü ekber) diye bağırmaları.
(bangi anka) = Musi­
(jUlT y J 'f kîde bir perde.

Jl*
jlc (bangi nemaz) = Ezan.
Güreş vaktinde allahu ekber
diye bağırdığın zaman aydan >f ^ &
balığa kadar her şey senin sö­
züne kulak verir.
Müezzin ezanı yanlış okudu;
(M ir Necat)
galiba benim gibi sarhoş ve
sersemdi.
f Sa'di)
J (b â n g i r e v â r e v ) =
Öbür dünyada ölüleri diriltmek = Bangiallah (Kulziim)
için çalınacak boru. § Padişah­ ;
lar bir yere giderlerken huzur­
^ • (bânü) — Ev hanımı § Gelin
larında yapılan alkış,
§ Şarap ve gül suyu gibi şey­
lerin şişesi ( Cihangîrî ).
,İ>Ü kedbânû = bir evi idare eden
hanım; ev sahibinin hanımı.
Her uçtan alkış sesi yüksel­
t
miş.
(Kaâni) (b ân ö ç) = Salıncak.
c—J
''' c —>■yi
• (b a n g ze d e n ) = Hay­
kırmak (k.) Sakınmak § Alıkoy­
Felek senin sarayından bir
mak § Koğmak.
kubbedir. Onun kuşağı senin
j \*JS ti salıncağının ipidir.
-^L ö^~" ^ f (Feralâvi)
tSjj' —
. ;
Senin şiddetin eğer zamaneye
haykırırsa kurt çobanlık vazi­ • ( banüs ) — Kunduracıları
fesini görür. kundura altını cilâladıkları alet.
(E n vrei) (Nizam).
(jt ib jjlı i (
( bânu küşesb ) =
Meşhur Rüstem’in kızı. (bâver dâşten, bâver ker­
den, bâverîden) = İnanmak,
tasdik ve kabul etmek. Baver-
ı > - cŞ y \ ‘ ö A * <£y\ ( banuyi kerd=tereddüdü bırakıp inandı.
huten, banuyi meşrik) —
\y & x j . -«f
(k ) Güneş. «Alf** kS" ^ «İ^ llı
tf-U-

t£y\ (bânüyi medayin) = B ir kuş sesinin seni böyle hay­


( k. ) Ferhadın sevgiisi olan ran edeceğine inanmadım dedi.
Şirin. (S a d i)

j * J** ■»> Z jy * jjl


*ı c~-j\ j l ö oT j * J2t
^ • (bâne) = Kasık (ar.) . ıS-i»-
Benim aklımı onun yüzü alıp
(bâv) = Şâpur’un oğlunun adı. götürdüğüne inanma; benim ak­
lım ı onu nakşeden aldı.
(S a d i)
(bavuta şiken) =■-£;. ^
put kıran=(&.)Hazreti İbrahim. (bâve) = Meyve: yalnız ola­
rak kullanılmaz. (Nev) ile bir­
likte nevbave == (turfanda) şek­
(baver) = İnanç.
linde kullanılır.
a l I â IjiUil
J • 1
^ctj-İ '.:.So j._ı —-Vjs • ( bâvin ) = içine iğrilecek
3j', 12)V ı>-f wiî *>■ ljİLÎl
pamuk konulan küçük sepet.

Nazmen tercümemiz:
(bâhâr) = Kap kacak. Ba
Yoktur bakası bağlama ikbale ile âhardan mürekkep olmasına
sen gönül nazaran içinde yemek olan kap
Ömrün gurur içinde geçerse demektir.Ahâr (ba.) § ^^\J}
heba olur Pehlevî ve ramendî denilen bir
Benden bu nükteye eğer etmez­ türlü nağme.
sen itimat
ikbal lafzı kalbile bak lâbeka • (bâhet) = Adam güldüren
olur taşi (ar.) ^
•»'A 1-»-Al* şekillerinde müzari ve
*— ( bâhe k) == İşkence bahekî- halden başka sıygaları kullanıl­
den= eziyyet etmek. maz. w~ıb kelimesinin sonuna
bazan yayi hikâye getirilerek
jî-ıl, = gerek idi denir.
bahman=behman (ba.) .
313 J'.V. u L j j * j jl>'

(b ah em çirü.
i’V
ş e k e r şuden) ( k . ) — Birbirile
son dercede kaynaşmak. Naz için gül gibi bir yüz lâ­
zımdır. Gül gibi yüzün yoksa
kötü huyluluğun çevresinde do­
(bâhu ) = Asâ,baston § Kol, laşma: beyhude yere nazlanma.
pazı. ( Mevlânâ )
j}y* tijf' bia^jl Oıt
<rj w—i y ç? ^ tj* X
Elime asayı alıp deveye bin­ iS*—
dim.
( Fer ru h i / Halimin zayıflığından dolayı
niçin ağlamalıdır; ben kuvvetsiz
11 ‘ O _il> ( » ı_~ . . isem de sığındığım yer kuvvet­
;• -• (baya, bayist, lidir.
b & yiste) = Lâzım ve zarûrî, (S a d i)
gerekli.
y ,__U j4,‘l J -ıL
.«jir 3' { y j-i-lj <».1
ûVaj'.' f j il"! 6 ' ^
Ji3~
Bütün gönüllerin tazelenmesi Senin meclisinde ögücü unsurî
için, yağmurun nebata lüzu­ gerekti. Ben kim oluyorum ya­
mundan daha ziyade lâzımsın. hut cihanda benim şiirimin ne
(Sâzeni) ehemmiyeti var?
L. ,j t-Hç-j' cjü‘ (S â zen i)
C3L.I J' j3 t
rfUii
( bayistei hestS) =
İyice uykusu gelmişken uyuma­ Vacibülvücut. Şayestei
dı', zira dostlara karşı kapıyı hestî= ^ j i \j& mümkünülvücut.
kapamak lâyık değildir.
(N ifa m i)
jlĞ l
CjLjI. == (lâzım olmak, gerekmek) (baygân) = Gözetici, ko­
ten müştak olan bu kelimelerin ruyucu, hazinedâr.
Bu elbiseye ûUj>»=bebri beyan
L" da denir.
.. (beba) = Kapı (ar.) a § Çit-
lenbik yemeği. İ>V.-?ii (<"'>, <$t
öij -«.y vTy
t/Jk.T y j f .joVj jjiV
jX j X ( beball diğeri M jlö (£* jl «
periden) *= Başkasının kana- ır * ^
diyle uçmak (k.) başka birinin Su ve ateşten zarar görmiyen
yardımiyle iş görmek. «bebri beyan» dan bir zırh gi­
yerim ki ona ne ok, ne mızrak
îti» tesir eder, ne de hiçbir darbeden
---- T. (bibtek) — üzüm ve hurma
salkımının küçüğü, neferiye. müteessir olur.
(Firdtvtl)
.o
(beber) = Derisinden kürk ya­
pılır, kediye benzer, fakat kuy­
Rüstem bebri beyani giydi.
ruksuz bir hayvan § Yağda kı­
( Firdtvtİ)
zartılmış ekmek.

<• *«■ •c
( bftbfil ) Küçük çocuk çükü
-?• (bebr) ■= Kaplana benzer ve
(feo.).
daha büyük yırtıcı bir hayvan.
*
& *3 J'.
j JJJJ ıS > f 'J h . ( b e b lfls ) — Ekmek, yağ,
<JVJ pekmezle yapılan bir nevi tirit.
Geçtiği sırada nice ormanları
kut t, bebr, arslandan boşaltır­ JSjll <j-kyLİ < j ^ . (bih. fi.
dı,.
(Ferruhi) den , b ip s& vîd en , bipanden
= Bir şeye el sürmek, el ile
Dilimizde böbör denir. § Rüs- yoklamak, bir uzvu bir uzva
temin bu hayvanın derisinden sürmek § Ezmek.
giydiği savaş elbisesi.
jl r * i o * ı*—
*
.rı
M
jh ö* x J'j j1
>£ rJ »W İ j^j*
jır

Muharebe günü bebri giyince B ir gece elim i dudağına değir­


feleğin ve ayın başını toza bo­ dim; onun tatlılığından hâlâ
ğarım. kedi gibi elim i yalıyorum.
(Firdtvtİ) ( Ktmil)
JjıS- y J-Xt f-j, ~'.X> rjb <yj f ' '
rb ***» i$ij~* (t—-* <S3*

Senin adaletinin yardımiyle İster dinli olayım ister puta


adâlat avcısı tuzağa hacet kal­ tapayım her ne türlü olursam
madan ceylanın ve dağ keçisinin olayım beni affet.
boynuzunu eller, tutar. ( N iz a m i)
(E bulferc)
§ (k.) Maşûk, sevgili.
>/lr'\ ö* i’li.
ji j JUi-
fjr Jmj* ‘“î*"' l
JU» jL j ffj jjb
ti jy*
jtjo»
O çehreyi toprağa verdin ki
Kavuşma gününde güzellerden
ona ipek yenle bile yavaşça
ayrılma gününü düşünme beni
değsen kabarcık peyda ederdi.
teessürden hilâl ğibi eritir in­
(Suzeni)
celtir.
X -** ^ ( K a tra n )

( b epu stı k e s î J*j*J lij)


ü f t â d e n ) = Bir kimsenin deri­ -C j i c î ^ O**—'

sine düşmek ( k .) birini yermek,


çekiştirmek. Uveyk, kumru, sığırcık, bülbül
nağmesi sevimli hâneddelere
nispetle karga ve çaylak sesi
(b e t) = Çulhaların ipliğe sür­
gibidir.
dükleri ahar, cilâ. ( Yeğm a)

jLi* ö^jjA ÛL*3 ^7” Güzel erkek ve kadına büt d e­


3 OJ^.
nilmesi putların çok defa süslü,
nakışlı yapılmasından; güzellerin
Dünya ve dinin süsü; savaş de putlar gibi perestişe lâyık
zamanında düşman kaniyle olmalarından ileri gelmiştir.
savaşın çözgü ve atkısını cilala­
yan zat!
(Fahri)
c (b e ta ) = Y ağsız lapa ve pilâv.

§ Kaz. Muarrebi u bat. Naşiri


küçüğüne bet, büyüğüne her- L
: (b ita ) = i - u > =
(bırakmak, ko-
bet ve gâz, diyor, gâz (ba.) mak) mastarından emir yahut
§ Cilâ fırçası. irj* = (bırak ki) muhaffefidir.
Sen A-ij) reşidi vatvatm Gonca o ağzın yanında gülerse
(hadaikı sihr) ini ve onun be- kendi kıçına gülsün.
dialarını bırak. f SirâcJ
(F a h ri)
ujv ı uy*., muhaffefidir § Et ile
C ~ - j- ı'y* t* tırnak arası.

^ (b e ti s iirh â b z a y )
Âşıkı bırak; maşuka muhabbeti
= (k.) Sürahi.
yüzünden helâk olsun; çünkü
onun hayatı helâk olmasında­ . * >
dır. (bütfirlb) = Şemsî ay­
(Sadi) ların 24 üncü günü.

^ . (betâvâr) *= işin sonu. ( betfuz ) == Ağzın etrafı,


çevresi § Kuş gagası.
j ' i'--s j1
'-1V' «**■ o‘ \ j1
j }jiz i'jl-
4.1, jV y x-.
Ben size güzel mükâfat veri­
jj^. =V.r-i .-.j,W
rim, ben, sonunda hakkınızı
J jj'
öderim.
(Minuçihri) Kışın orta ayının eli kalbe iş-
liyen ok gibi hava yayından

oklar attı. Ceylan eğer ağzını
jy>' (beter) = Dilimizdeki gibi daha
göle koyacak' yani su içecek
kötü mânasına betterin hafifleş-
olursa ağzında çelikten bir gem
tirilmişidir.
bulur.
( E zrek i/
j'&fj.j.' ja.' J\ Yalnız füz, püz de denir =
Jf
32***■. O *
A k ıl göziyle sağa sola bakıyo­ • _
rum, dünyada şairlikten daha
( bitik ) = Bitik, biti, yazı,
beter bir iş görmedim,
( KemalJ mektup.

• •*

(beterca) (k.) Erkek ve dişinin (bütkede) — Büthane:puta


ön ve arkası. tapanların ibadet ettikleri ev.

3JLλ- S-l *ı. eti U. C— /*> ^


Gerek puthanenm piri, gerek rizâ dâden) = (k.) Mihnet ve
tekkenin şeyhi sana ibadet bu­ meşekkata, aza ve çoğa razı
cağında yalnızlığı ihtiyar et­ olmak ve sabretmek.
mişlerdir.
M ir v ilih i
(beteng âmeden)
(k,) Sıkılmak, daralmak.
& . (bitken) = Ekincilerin tar­ i?s
layı düzledikleri sürgü § Bit* f**'
kenden den emir. Bitkenden )s~~
(ba.). in iltim i her nekadar gizlemeı
istiyorsam da göğsüm, ben da
raldım, bağır; diyor. j
î -; ( bitkenden, ( Hüsrev)
bitkendtden) Çok doyma
sebebiyle yemekten vazgeçip
(b e te v ) = Güneşin doğduğu
meyletmemek.
yer, meşrik § Güneşe pek karşı
olan yer—güney; karşılığı nesa
‘T * • ( betkûb ) = Ceviz içi, *= kuzeydir.
yoğurt, tere otundan yapılan thtimalki aslı ışıklı mânasına
bir nevi tarator. ( betâb ) yahut (batâb) dır.
«
(*jj ‘jj j ı j j* j- - 3j.
<J v ' i * s, (p etu ) — Honi dediğimiz şey §
Baston, kamçı topuzu § Ecza
Onun kapısının düşmanına gün ezdikleri taş § Havan eli §Yağ,
karanlık oldu da teessüründen, bal kabı.
damağna badem ezmesi, tarator e
*I M
çeşnisini veriuor. J S*, (betvâz, bedvâz) =
(F a h ri)
Kuş tüneği § Oturulacak, isti­
rahat edilecek yer.
(betklş) — Ok mahfazası
okluk. jijjı jt « t » iyi#? ,1»'

K ılıç ve kalemin sığmağı, y ıl­


(betlâb) = Hurma çiçeğinin dızlar hizmetçileri ve yardımcı­
kapçığı ları olan padişah ki, sarayının
avlusu dünya halkının istira­
. 'ı V - hat yeridir.
j i b U j c r J J ^ (betelbütfirfi? (F a h ri)
ılı j ^ i |»1b'
(betnrak) = Zahîre sakla-
KS^-1
mıya mahsus kuyu § def ve
daire. Güllüğe gitmek hevesiyle kana­
dı bağlı kuş gibi yüz kere uç­
ıl maya kalkıştımsa da yapama­
-*"1 ( betök ) — Bakkal tablası,
dım
sepeti, tebûk (ba.), ( Vahşi)

§ Geriye dönmek.
( bete ) = Ecza ezdikleri taş
havan eli § lapa. i T * ^J’-—i
|*l -İçı^ «> ^ ^

LL
(betya) — Göğüs — sfne.
Sevgi hastasının iyiliğe meyli
yoktur, çok defa iyileşmiş yine
«— Su ve şarap sızıntısı geri dönmüştür.
(Ş ifâ İ)
§ Ağzın içi ve avurt, = v 'T • ^
âkep, kep.
jlJ—^ y w*-X.^
JU' (bUcâl) =K öm ür § Ateş koru.
£.j* jiJ'-'-’J
iSj**
f . . . ( becami cadl dâ-
Her kim seni methetmeksizin
d e n )= tkram ve ihsanda ada­
ağız açarsa felek dişini birer leti gözetmek.
birer ağzından söker.
(F.ahri)
j-L* I jl^^ ^ becân âmeden ) =
£ (bic) = Pirinç. Cana gelmek (k.) usanmak,
sıkıntı çekmek.
y
LrJı 4İIi
£ (büc) = Keçi (ar.) > ..
-*Jı/ j1

U
. . (becâ) = (k.) Yerinde, mevki­
in ilti ve figanım boğazın yolu­
inde.
nu bir derece kapamış ki göğ­
sümden nefes dışarı çıkıncıya
^ (becâ fiftâden) = Hal­ kadar sıkıntı çekiyor.
İŞahî)
sizlikten dolayı bir şey yapa­
mamak. Becan restden de denir.
ji*** yî \
*u
Senin hederinden altı aşık gibi
İmat yeniden yeniye peyda olan bir avuç kemik olmuşum
\ak’alardan usandı. Vak'a doğu­ (Esedl)
ran felekten el'eman.
Çlmad) Bücül bâzi kerden — aşık oy­
namak.

(becan âverden) = ■1
Cana getirmek (k.) tazyik et’ yT' (bUcüm) = ılgın ağacının ye­
mek § öldürmek. mişi (ar.)

* ' . . f , v'
j ^ becay âverden ) = ^ (beceyhun nışest)
(k.) Bilmek, tanımak § Tasarla­ = (k.) Ceyhun’da gemiye bin­
dığı şeyi yapmak. di § Çok ağlamadan kinaye
de olur “ edat ve kulzüm,,.

. . ( becest ) = Ses, sada. V'


Evvelindeki b esre olursa sıç­ £[• (beç) = A v u r t= b e c Cıhangiride
ramak mânasına olan cesten (b.) ötredir. Kâkül mânasına
den; b esre, cim ötre olursa geldiğini de yaşmışlır.
aramak mânasına olan cüsten
den mâzidir.
£ £ ( büç büç ) — Fısıltı § bir
L*J kelimedir ki çobanlar keçileri
; . ( bicişk ) — Hekim, bilgin, onunla çağırırlar.
§ Serçe, bincişk (muh.) j:±d.
ba.
- ^ (beçiraği resîden)
J.M
= (k.) Bir büyük adama hiz­
jlSU. met etmek § Saadete kavuş­
mak.
Göz yaşım kadın tuzluğuna
döndü.Operatör nabız damarımı
açtı. ; (bıçrek) = Alay edilen kim­
( Hakani) se (Bürhan).

(bUcill, bücû l)= Aşık: (beçes) = Burun yumşagı §


topuk kemiği. Gevşeklik § Mihnet, sıkıntı,
(bcçeş) = Beçes {ba.). (* Y * . (beçkem )= Yazlık ev (ar.)
Aju? | Etrafı kafesli oda ve
çardak. Sofa ve otak mânasına
(biçişk) — Bicişk (ba.). da gelir.
JİİİJMA j'
* «■^1 ÖJ*?
\ 7 > (beçeşm) = Baş üstüne de­
diğimiz mevkide kullanılır.
O zat ki adaleti yeni baharın­
dan bütün etraf sayfiye olmuş.
*• " "T* * * '
^ ( H ! (beçeşm âmeden) = Kurt (Burhan)
Göze gelmek (k.) nazar değ>- •
mek § Bir kimsenin nazarında
J f . (beçel) = Üstü başı daima
büyük görünmek.
pis olan kimse.

*•'• J '- i
j f ; . (beçeşm huverden) (biçeni) =• Düzgün iş.
— Gözle yemek (k.) nazar de­
ğirmek, haset göziyle bakmak. jiJJV-1 V" c-" 1
(.f, jlSj i-i-i y j' &
f\X
(beçeşm kerden) = Senin nimetine gece gündüz
(k ) Seçmek § Nazar değirmek. niçin şükretmiyeyim ki senden
taliim uğurlu, işim düzgün oldu.
Ju-*L jf*
( Şakiri Bahiri)
Ja U,.. c j - j ^ ö 1j
jTsU. § Çemiden. Salınmaktan emir.

Kendisine av olmak için bizi uL»Iâ* bl ^


seçti. Ondan sonra bize acıma
göziyle bakmadı.
( Hûkâni) Otla ki otlağın amber kokulu
olsun, salın ki boğumların kuv­
vetlensin.
»AO (beçegrâni d î d e ) = (k.) ( M inaçihri) devesine hitaben
Göz damlaları (Mahmudî) Beçe
i'
(ba.).
( ». (beççe, b e ç e )= Çocuk,
yavru. Dihkan beçe = Köylü
jj (beçegâni rez) «=■ A s ­ çocuğu. Üştür beçe =■ Deve
manın taze filizleri. yavrusu. Cem’i beçegan.
f'jtS Jl< jçr'-*!'" *£ /y f
£~-£_3 ji ■U'ûjjl jf
(biçlz) = Pek küçük ve de-
cb"
ğersiz şey.
.Sağ oldukça güvercin yavrusu
gibi bir darı için çırpınırız ki
o da başkasının ağzmdadır. - . ( bahşfden ) = Arapça
(Seyit) ( bahş ) mastarından yapma
mastardır. Bir şeyin hakiykatını
^ . (beççebâz) = Genç çocuk­ araştırmak demektir. Müştakları
ları seven kimse. da kullanılır (Nizâm)

jC T d Ğ r J z < U (b a h r i
^7 ( beççei hurşîd ) =
(k.) Lâl, yakut, altın ve gümüş neheng âşâr, bahri neheng
gibi madenî şeyler. asa) = (k.) Parlak kılıç.

t *c'
(beççei hânin) = (k.) (bihil) = Bağışlama, affetme.
Göz yaşı.
j'
ı/liü
* y . (beççedan) = Rahim, ço­
cuk yatağı = zihdan (ba.). Babacığım! yok yere seni incit­
’ t ./ tim beni affetmezsen vay hâli­
me.
*£. (beçei r îş )= * A lt duda­ (N iz a m i)
ğın altındaki toplu tüyler.
Farsçada ( h ) bulunmamasına
nazaran Arabça olması iktiza
( beççei tâvusi ederse de Arapça da böyle bir
ulvi ) = (k.) Güneş, gündüz, kelime yoktur. Hişten (terket-
ateş, lâl, yakut. mek, salıvermek) mastarından
emri hazır olan (bihil) den bo­
zulmuş olması mümkündür.
( beççei ko ) — Sokağa
bırakılan yeni doğmuş çocuk. (Ni?âm)
(ar.) Kî).
M (buhar) = ilim ve fazilet.
( beççei n ev) = (k.) Yeni £[s.j y. S jjj ^
bir vak’a. Her şeyin neticesi, J-*1.» du>" J-*1
yeni beliren filiz, çiçek. ıTj*
Zamanın seninle öğünür", çünkü Talii iyi mânasına bahtâ-
büyüklük ve faziletin esasısın. ver, x^k. bahtmend, bahtiyar;
fFerrühiJ eyi talih mânasına bahtı
civan, bahtı bîdar.
ı bahtı ferhunde denildiği gibi
^ * (bulşârâ) = Buhârâ denilen
talihi kötü mânasına •cif', cA
şehir: vaktiyle ilim ve irfan
baht bergeşte; kötü talih mâna­
merkezi olduğundan bu adı al­ sına .jj cJi' bahti tire, bahti si­
mıştır, sonundaki elif nispet
yah, bahti şuride, bahti vajgün
edatıdır. denir. Baht kelimesi uykuda
jJU-* ağırlık basmak (ar.) ,/•>*-§ Uçan
çekirge mânalarına da gelir.
l'V
O Buhara ilim madenidir, Öyle
(buht) = Oğul mânasına ge­
ise her fazilet sahibi Buharaya
len buht ( muh. ) . Bey-
mensuptur.
( Mevlânâ)
tülmukaddesi harap eden zalim
.f padişaha da Buhtı Nassar de
nilmesi doğduğu zaman nassar
(b u h a r î)= Buhara’ lı demek denilen putun yanına bırakılmış
olduğu gibi Arapça buhar yani olmasındandır.
buğu kelimesine mensup olarak
oda içindeki ocak mânasına da
gelir. ^ ( bahti dendan
hây) = Uygunsuz talih.
j 'j J l- jla " ö jç
^ ^ (behak efkenden)
■’î 1^ j*
•=■ Toprağa atmak (k.) horla­
mak. Jii Behak efkende
= ( k . ) mazlum. inciğim i mumun kenarı gibi
çentik görürsen; onu uygunsuz
* talihim çiğnedi sanırsın.
^ (b ah t) = Talih. ( Hâkâni)

JÇ* ^ JW ti
^ J v 'i ’- V - i' v "
^ ( W * * , - Uykuda ağır
basma = berhefc=berfencek.
Hâlimin zülüf gibi dağınıklığı (ko.) bînî g ili(a r) ssy-
yalnız gündüz değildir, kara
bahtımdan gece de uykum dağı­
nıktır. . (buhtgâv) = Suda kay­
( Şair) natılan bir takım ilâçlar ve ne­
batlardır ki hastalanan azayı
onunla banyo ederler (ar.) • (b e h te ) = Uç dört yaş nda
netûl. erkek koyun.
'. i ' . ’- î ’ (JİJJ.'1»j/»
( bühtû, bühtûr ) = j*> j-t. ^ -u,! !>j»
Gürültü, hususiyle gök gürültüsü.
j l-üf" jı *016*■■
*! *jj 5 u nimet bilirliğe karşı o bo­
fi' JttU. zuk düşünceli; fakire bin tane
semiz koyun verdi.
Bulut senin kalemini kıskandı­ (N iz a rıJ
ğından gürültü eder, halk ona
gök gürültüsü adım verdiler. Derisi yüzülmüş ve soyulmuş
(F a h ri) şey § Semiz kuyruk § Tahsil
memuru
öy?
i&\s jy-\S
ifıjj • • ( behced ) = Demir boku
Havada gök gürültüsü peyda (ar.) AJiiii-i.
olunca şarap iç; çenk ve keman-
* î
çe sesi dinle.
(R ü d ek i) (b ih re d ) —Akıllı bahired
(muh.)
Reşidi (^ur) buhnüşeklinde yazıp
jii ı J}u < ıyk şekillerini bundan J+S* 'h~“ jy.
bozulmuş sayarak Rödekînin Jos.
evvelki veşu şiirini irad ediyor. '
Onlardan şöyle sordu; ey akıl­
j?*»JİJ&. jit- ı lılar! adalet ordusunun başbuğ­
&>) ları.
ik i gözümün yaşiyla feryadım­ ( C a m i)
dan bahar mevsiminin yağmur­
§ Bihredî = akıllılık.
lu gününün gök gürültülü bu­
lutu âciz olur,
(R ü d e k i) (b tih rek ) = Acı badem.
§ Şimşek. Sıracüllüga bühtu; * •
(t) ile gök gürültüsü; (n) ile şim­
«_r^. ( b ehs ) = Erimek, eritmek
şek diye biribirinden ayırmıştır.
• y*
§ Eksilmek, eksiltmek § İncin­
• /M«
mek, buruşup solmak, ateşin
(b e h tv e r ) = Talihli. Rencûr hararetiyle deri büzülmek § Naz
vezninde de doğrudur. ve eda ile yürümek mânalarına
gelen (behsîden) den ismi mas­
J|
»14 A. »jO «IJ J,
tar, emir.
tv
j? l t * ' > j 3 t fji O şarabı ölçüsüz ve bardaksız
f ua
_r»l‘
iç ki, orucu bozmaz; o şarap
ne üzümden, ne şıradan, ne boza­
£ğer a/frn isen sana keskin ateş dan, ne buğdaydan yapılmıştır.
tesir etmez; eğer bakırsan yok­ (Mevlûna)
luk içinde kıyamete kadar erir­ t'
sin. (b e h s î)= Solmuş, buruşmuş,
(Nûıır)
büzülmüş, eksilmiş, erimiş.
Eksiltmek ve ekini yalnız yağ
ıf j » » / 'V t*1*»- y
mur suyu ile sulanan tarla mâ­ t*-**. ft ir—l* 3j j İsjP'
nalarına Arabça olup Farsçada .r*'■'
da kullanılır, i i - i Behsan = e ri- Sen cihanın ekinli iarlasısm.
yici. Solmuş buğday gibi sarardığın
i t - jç ^ uiJüc şu zamanda ölüm orağından
i l —i j t v^"j kork.
(N a t ır )
Padişaha karşı gelen her neka- § Behsîden den müzari mufret
dar kendini taş gibi zannettise muhatap.
de onun kahrı ateşinin harare­
î
tinden mum gibi eridi.
(F a h ri) *■ , (b a h a id e n ) *» Behs (ba.).
3j> tJU~.iT Al • •

(b e h ç ) = Hisse ve parça §
Bafcşiden=Bağışlamaktan emir,
Dünya kızmış hamam gibidir.
( isfa. muh. vas. ). Be^şiden
Muztarip olursun. Canmerinıiş (ba.).
olur.
MevlânA tr^. VJ-
JU2*>

(b e h e s t) Ses = Becest Yarabbit âcizleriz, merhamet et.


(ba.). (Cünegd)
Gıramer § nesr Nasrî
(btthfeest) = Horultu (ar.) • ' a •*
AuU(ölJ!) <= Horuldamak.
(b eh şâ, b e h ş â y ) =»
»* Beh‘ öden merhamet etmekten
( behsüm ) Buğdaydan emir, (isfa, muh, vas.). Behşü-
yapılan şarap. den (ba.).
Ferhengi Ziya
öUj. J’y'jjy-
’ /
ûl_f Jf;} yt *6
( b n ^ n e v ) = Şimşek VjîA
tfJüh~
şeklinde de görülmüştür. § Gök
Kc., ıp, bağışla, rahata kavuştur. gürültüsü. Buhtev (ba.).
Başkaları için ne saklıyorsun. >}
(Sa’d i)
t' (b a h a ) = Hayvanların ve suç­
luların ayaklarına ve ellerine
( b e fe ş â y if ) = Af, mer­
vurdukları köstek ve zincir.
hamet ve şefkat.
(Ni?3m)
w —* (T-iiL-î 4İ i- V
m*a j il V' l>
t/Ufti (b ü fe ü r) = « j _* . dan bo­
A/e gece uyuyorum, ne gündüz zulma aselbent denilen tütsü.
rahatım var; ne senin zerre ka­ Arapçası (b) nin ürtünüyledir.
dar bana merhametin var. 'r
(N iza m i) ( S i * ( bU harl m e r y e m ) —
Bahşâyişger— (Errahîm). Bahşa- Meryem ana eli denilen nebat.
yende = (Errahman) mânasına
ve (esmai hösna) dandır [1]. -s~. (b e ^ a n ) — Merrih yıldızı —
Behram.
. (behşnden) = Merhamet »"
j
etmek, affetmek § Bağışlamak. * - . ( b e l i d e ) = « Atılmış pamuk
yahut yün.
jJ u i£ .Jji *+
t . (behşîden) = Bağışlamak,
hibe etmek. tfj'y
*3 > jl Bütün dağ birbiri üstüne atıl­
j j w—iJll»1 mış yüne benziyor.
Ju- (N iz a rî)
Merhamet ve ihsan etmek sen­
den, düşmek ve sürçmek benden. j f . ‘ J f : (b e h lr , b e h i l ) = Beh-
(S e n a i)
me (ba.).

• (btthle) = Semizotu.
( b e h lle ) — Semizotu tohu­
mu.
7 (bebm e) — Ayrıkotu.
[1] Esmai hüına: Cenabı hakkın isim-
le ri.
. . (be^ye) -= Teyel, kaba dikiş.
tutacak eski paçavra demiştir
jS iS ı aİ (b e b y e ber ki doğru değildir. Bazı kelime­
ray i kâr fiftâden ) = Teyel lerin sonuna eklenerek sahip
işin yüzüne düşmek (k.) gizli ve muhafız mânasını ifade eder:
şey meydana çıkmak. Sipehbed=asker sahibi, seras­
ker, başbuğ. H îrb ed = Ateşge-
ö jy t**
de muhafızı. Bu mânaya (b) nin
»SLi s j< ks» s, V ,
ûi-ılljy'l Stresiyle okumak yanlıştır; çün­
kü Pehlevide pet şeklindedir.
İğne gibi keskin uçlu isen de
sırrını açığa vurursun.
( Egirüddin ) ~(bttd) == jji. = idi. (muh.).
j' — ı>“ l<JJj1 -*-1
Jjı 4^ ‘j İJ ■**i ^
JU' * f cJurj>- 4J
j ' f tijjs , V 1. »J1
. **”

Papaz benim yüzümden utandı; B ilir misin ki elinden ne gitti,


çünkü gizli feyin açıklanması yahut tanır mısın ki arkadaşın
pek çirkin olur. kim idi.
Celâlüddin C a f t r
(S a'd i)
Bet)ye gerden—Teyellemek. { Put.

t» #*1 *
(bed) =» Fena, çirkin. (b & d a ğ ) = Lûgatların tarif­
lerine göre ufak taneli çardak
x-}i îji- üy-j j - f !i* gülü olsa gerektir.
jl-Jü iW/ji
t/Uu .VT •"
J ( bedâğaz ) => Aslı fena,
Kendi kanının akmasından çe~
kinmiyen kimse iy i ve fenayı mayası alçak. « c-i_r0X. de
söylemekten korkmaz. denir; (.,) yerine, ( j ) ile de
( N isam ı) doğrudur. Agâr (ba.).
>J>' j t » 4..J (*>■ &
§ Ateş tutuşturmaya mahsus
tsjf rj>. <
j.X y
yan yanmış paçavra.
Biri, fena huylu ve alçak tabi­
atlı idi.tnsan incitmekte sanki
j! Ly^lTc-4^ ,/ü 1 ^ a2İ yılandı.
(L â tifi)

Suretinde tarif ettikleri halde


ilL r
mütercim Asım Efendi Bür- . ( bedâk ) = Yaramaz fikirli
han tercümesinde ateş küreğini § Hiddetli.
Ey gönül ! İyilikle ün almak
^ • (bedan) = Fenalar mânasına istersen kötülerle konuşma. Ru­
bed’in cem’idir § Ona mânası­ hum! fenayı beğenmek bilgisiz­
na bean yerine de kullanılır. liğe delâlet eder.
(H a fit)
e ‘"t> *
§ Başkasına fenalığı beğenen
(bedehter) = (A:.) talihsiz,
kimse § Her şeyi kolay kolay
betbaht.
beğenmıyen adam ki (müşkil
pesend) denir.
tJiJ1
Jjc-

Senin konuştuğun kimse senin (bedpüı,


gibi bir uğursuz olmalıydı; /a- bed pas, bed füz) = Ağız
senin gibi dünyada nerede çevresi ■= Betfuz (ba.).
bulunur.
( SadiJ
(bed çeşm] = Başkasının
= Bed pertev.
ailesine fena gözle bakan kimse.

d i 'l ' o»
• . (bttdbttdek)= Çavuş kuşu
(ar.) ( muh.) •).<,. (bedahş) = Lâl. (Bedahşi
müzap) erimiş lâl (k.) şarap,
** * t * kan.
(bedbede) = Borcunu öde­ •
mekte ağır davranan kimse.
(|,e j e ^şa ılj _ Efganista-
nın bir vilâyetidir, kıymetli ma­
( bedbin ) = Başkalarının denleri hususiyle tâliyle meş­
aybını gören, hiçbir şeyi be- hurdur.
ğenmiyen kimse. ..r jf\
t
( b e d p e r h iz ) = Hastalı­
ğında d oğru dürüst perhiz et- Bedehşan dağı lâl olsa bir Be-
miyen kimse. dehşanlıyı görmeye değmez.
(Ş a ir )
» ✓+ o
«
( bedpesend ) = Fenayı
I ' *"
beğenen. V -^'"V (b e d b u v a b )= B ir sebep­
Jj
le yatağında uyuyamıyan yahut
>y. o\*s. <y î>V ıs-^ı -t. azıcık uykuya dalar dalmaz
JüU. uyanan kimse.
>^ y j-»*.
•I • ®
y fV ■iU» A ; 3jV.
* "V ( bedhuvah ) = Fenalık ^Itı
istiyen, düşman, kıskanç.
Senin daima lütfe meyil ve
ju.y JUa5x#
rağbetin adını yedinci feleğe
yükseltir.
insanların fenalığını istiyen (N iz a m i)

maksadına hiç erişmez. Hoş, lâtif, yakışıklı, süslü.


( Hüsrev)
flj a y - J ...U İ jf
jL -t jr"j - l l j T*
i>.j3 6 '*?- t>.' ıf'
ıİj*
wJU»
Gül açıldı, bahçe süslendi; bu
Hırsız bir külâhı baştan nasıl zamanda bu dünya nekadar
kaparsa onun k ılıcı düşmanın hoştur.
başını vücudundan öyle kolay ( Ferrü h i)
kapar.
ç j- W J oy? jf a *
( Tûlib)
ali»£ J ’ji ijç- V

"t •
, "*! (bed dil) = Kötü kalpli (k.) Cennet hiçbir vakit yanağı gibi
korkak, yüreksiz, ürkek. sevimli', şimşir boyu gibi ya­
»Tij»- J3*. 3j//. kışıklı değildir.
3"^* f ^*s. (C (Kââni/

§ Serkeş hayvan.
Korkak çoban, düşman değilim, iji lj (jt. j9

6em öldürmeye çalışma diye f'j oyf j a. o-**


haykırdı. l-Vj.
( S a d î)
Şarkın nuru Şemsüddin yahut
e Şemsüddinin güneşinin nuru
(beder) = Dışarı. beni müsterih ettiği zamandan
beri onun aşkıyla huysuz nef­
sim şimdi bana ram aldu [*].
ÜİL
( Mevlâna)
Feleğin evinden dışarı çık ta
ekmek isteme. (b ed er
âme-
(H a fız )
d en , beder reften) = Dışa-

[* ] İkinci mânaya göre (şark) güneş


(bedram) ==• Daima. manasınadır.
n gelmek, çıkmak, dışarı git­ Ey H afız! Aşk hanedanının
mek. yoluna ayak basarsan, Hazreti
A linin himmeti sana yol gös­
terir.
B ir zaman gaflet perdesinden (H a fız )
çık.
ısA ffc jMi-i y
>sS jj.OjtU.ji xv} ^ ( bedreg ) «= Aslı kötü,
JUL huysuz insan ve hayvan.

Sen iyi huyluluk yüzünden


î j b lif j j U j£ ) j j - jı
başka bir âlemsin. Benim vefa
TJU
ve ahtım hatırından çıkmasın.
(H a m ) Ahlâksız düşmanın sesini çı­
karmamasıyla hilesinden emin
•I • '
olma, çünkü harın at,kulakla­
( bedran ) == Eşek turpu
rını kısarsa arkada tekmeleri
denilen fena kokulu bir nevi
vardır. (
yaban turpu = gendegiyah.
(.Ş a ib )
3S. ' î / j û5^ -r?~
j> JJ* J * (bederbürden,
bcderkerden) = Çıkarmak.
Eşek turpunu ayıplama. Her ne
olursa hoş gör ki dünya ovasın­ JA. jl
da faydasız hiçbir şey bitmez.
Bûthak
Seher bülbüllerinin uyanıklığı
uyuyanların başından uykuyu
( bed rah ) = Yolsuz yani giderdi.
yola lâyıkıyle gitmiyen at. ( Sa'dl)

( bidrüze ) = Bir ziyafetten (bidrud) = Sağlık ve selâ­


dönüşte paket edip götürülen met, esenlik.
yemek (ar.) j j zelle § Pay. > İJ ö 1- ^ «t*

rfUiJ
. (bedreka) = Yol gösteren,
kılavuz. Ey saz meclisi arkadaşları 1
Sıhhat ve selâmette olunuz.
J i* ö 'j ı ' U . » jjj ^ f \ İÜ L .
(M z â m i)
OAJ Aij 4,
JkiU § Veda: Esenlemek, sağlıcamak.
3 j+ * j' L*jVU j.T^ >2—3j
ıfA-l 6JÛ- S *_r\» o—a
* JÜU
Muhabbetle öptü ve veda etti.
( Esedî) Eğer bizim isteğimizi yerine
getirmek elinden gelirse hazır
*JX ‘ i $ j x ( bedre> bedr- ) _ ol ve uyanık davran ki yerinde
bir hayırdır.
Para ve altın kesesi, çıkını (ar.)
( H a fız )
surre.
j Vlj jf. < ;ı "•**.
» j x t * ja
ı/U*i
Aşk eşiğine ayak basar basmaz
Güneş gibi her hangi ülkeye
dünyadan vazgeçmeğe hazırlan:
gelse yere kese kese altın saçardı.
(S a d i)
(N iza m î)

v- • " • "
lfJx. J3/* l>J 5>. JV; ‘T 'T ( b e d e s ti ç e p
ş ilm ü rd e n )= S o l el ile saymak.
Cüppe ve bmiş isterim, altın Çokluktan kinayedir Çünkü sa­
ve gümüş istemem', çünkü bu yılar yüze kadar sağ, ilerisi sol
ikisi beş yüz keseden daha iyi­ elin parmaklarıyla sayılırmış.
dir. ıs-^i
(S en â i)
V 1*’
•î •" ^'GU.
(b e d z e h re ) = korkak, Gamzen kılıciyle o kadar âşık
öldürürsün ki sol elile sayar­
sın: öldürdüğün âşıklar pek
(b id is t) = Karış (ar.) j^.
çoktur.
Ö3.V Ö 3 Ç t f- * * . J . ( H âkâni)

Kebap şişi gibi bir karış yerde jx ^ j^ x (b e d e s t ç 0 d e n ) = Ele


döner.
(M in u çih ri) geçmek.
jlIJ C—0., (J-jJ İjU'-j1
Nasırî, el ile karış arasında mü­
jlU
nasebet görerek bedest şeklini
daha uygun buluyor.
Dünyada bir dost ele geçireme­
^ ) • 'S * dim ki ondan gönlüm kırılma­
^ ( bedest baden ) ■ sın.
Hazır ve uyanık olmak. ( E vh a d i)
jU lo * ( b i d i g ğ an< b l.
ıSj**
d is g a n ) = Yahut her ikisi şin
Onların yüzünü bir kerre gör­
ile sarmaşık (ar.) tüt.
mek için Hazreti Cibril canını
rüşvet olarak getirdi.
^ k e d s ig â l ) = Düşman. ( Fahri)

Sigrâl fikir ve endişe, söz mâ­


nalarına geldiğinden bedsigâl ^ ( b e d g& her ) = Cevheri
fena fikirli, herkes hakkında fena (k.) soysuz.
fena söyliyen kimse demektir,
Karşılığı nîk sigâldir. Sigâl j<f\ u-*
(ba.).
(T j**l lO J y
L* O u r y
Âdi nefis tatlılıkla muamele­
tf-U- den daha ziyade zarar verici
oldu. Kudurmuş köpek ikram
£e/ı /yi hareketli ol ki düşman ile bildik olmaz.
noksanını söylemeğe mecal (S a ib )
bulrı,asın.
(3 ) A -»- v L jl J i* '
(Sâ'dl)
c—jı*y jıV jlj^*1
. tlrj

- • (bedşUkun) = Uğursuz. Saip! Haset edenlerin önünde


,•" sus. Bu soysuzların kulağı
(b e d fn z ) = bedpüz (ba.). senin sözüne lâyık değildir.
(Sûib)

(“ ^ (b e d k a d e m )= Ayağı uğur­ (betj ı e g â m ) = Gem aj.


suz ki kademsiz deriz.
maz; serkeş at ki .ağzı bozuk
denir § ( k ) serkeş ve söz din-
\ (b e d k â r| b e d k ir - lemiyen kimse,
d â r) = İşi, hareketi kötü kim­ («jti j f iy. Jif
se, karşılığı nîkükâr’dır.

Bana kement atma ki ben zaten


“V (b e d g il)= Ş e k il ve sureti fe­
tutulmuşum. Burunduruğu ser­
na. Karşılığı hoşgil dir (Nizâm).
keş aim ağzına koyarlar.
ı'Şa'ir)
. (b e d k e n d ) Rüşvet. § Levîşe (6a.).
cı cennet bahçesinin meyvesi
^^ (bedendan bu d en )= gibi meyve verir.
(F a h ri)
Lâyık ve münasip olmak,uymak.
' I //
y JL^*i w) -CÂ —*
( bedeh kıraet
ö'*4-^ 0^^
danisten) = (k.) Bir şeyi lâyı-
kıyle bilmek.
Zamanında şeker dudaklı gü­
zeller v a rd ır; fakat onların
içinden bana lâyık sensin. (bttde) = Olmuş, imiş mâna­
(Etirüddin)
sına böd e (muh) dir § Kav ve
tutarak yani ateş tutuşturacak
i ' şey.
(bedö) = Ona mânasına olup
(b eö) yerine kullanılır.
(bedld) = Belii, a ç ık = P e d id
•* (ba).
(bedvâz) = Tünek. Betvaz
(ba.). (bedlse) = Ağırşak: badri-
** *' se (muh.) badrîse (ba.).

(bedüs, bedöş) «=
Ümit ve rica «Halimi ve nime- (bezle) = Lâtife ve hoş söz
tullah». § Ahenk ile okunan şiir. Bezle-
gü = Lâtifeci hoş sözlü.

oX. (bede) = Sade suya pişirilen X-*s.>3 c*-* *■>** t*


lapa. ısyr'y-*) 63J •’£
j ’TlS
e Jkll—y
Muhabbeti sıcak, yüzü yumu­
J ’jy- f i 1- 1
şak, çabuk barışır, geç darılır,
güleç yüzlü, işveli, hoş sözlü,
Ateşkedeye tapınırım; süt ve nükte bulan.
lapadan başka şey yemem. (Kaâni)
vFirdevsi )

§ A k ça k a v a k = (a r.)y >. (ber) = Yukarı.


JÜS <J_L- '
&JJ. >j\ ‘S* •&•. -> X
*0, ijl jt <lJl b
Yetimin başı üstüne saye sal:
iis**
Onu, koru, himaue et.
Eğer onun feyizli elinden yere (S a d i)
bir damla damlarsa kavak ağa­
<Jlj~ A jb J1
j£ f\f la»- y jl
l$JU~
B ilgi ile iş görmezsen meyvesiz
dala benzersin. Beni senden ayıran kimse ken
fS a'd i) dinden ve hayatından faydı
§ Göğüs, meme. ve hayır görmesin.
o * jr}s.i> f* . (S a d i)
j. tA*;— o— ■*'*' Bu, meyve mânasından alınmış­
JTB
tır. § Hıfzetme, hatırda tutma.
Hepsini apaçık görüyorum ki
Jjj <>.'a,<1i * ~ ti*1!
gül benizli gümüş göğüslüler a’îlî
karşımda dizilmişler.
(Kaâni)
Bu kasideyi gönlü çeken bir eda
ile ezber okudu.
Yan, taraf, huzur.
(K râ n i)
f/.j û 'jy - üî V c —JL.
11 *3jJ SJi> Reşîdî, bu mânaya yalnız ber
değil ez ile birlikte ezberdir.
Şaşılacak bir hâl! O yakıcı Fakat yalnız (bîr) ve (vîr) ez­
ateş, yanımdan nekadar uzak­ ber mânasına gelir, diyor. Bı
laşırsa beni o kadar yakıyor. ifadeye göre dilimizde ezber
(M elû lt) den okumak tabiri doğrudur
Eski şairlerin şiirlerinde fazl;
ıS jt> j b «J»> -»ö's o y -i-> . j
olarak görülür.
J-.Tl4t’ j * ' - « i t > .j' v j 4**- a
O— — j «l*Tjij ■ü>laı». «V* öjr
Mısır ahalisinin Hazreti Yusuf J. J&. ö'-iij» J+» & İK ıM>J
ji’îü
yüzünden ruhları gıdalanır ;
halbuki Hazreti Yakubun hu­ Salınarak ay gibi içeri gird
zuruna gömlek kokusundan oturdu; yüzü bakımda parla
başka gelmiyor. güneşi andırıyordu.
il'şm et) ( K a â n i(

§ Kucak. Bürden = götürmekten emiı


ij}j** »jljî HTcÂr jli* (isfa. muh. vas.).
JJİ i j j î \S^" ^ |A*LİJ
J, ıf-t'j'a*- jjt* iSj'.J? '-'t-'*-
JTS >3>)
(i-U—
Naz ile gülerek şimdiye kadar
kimsenin azade selviyi kucak­ İhtiyaç elini uzatacaksan,kerim
ladığını işitmemişim dedi. rahim, gaf ür, veaüd olan cenab,
(Kaâani) hakka uzat.
Azade (ba.) § Fayda. (S a d i)
§ Yaprak mânasına gelen ber- Yarabbi ! Çok şükür ki keder
gin muhaffefi. § Genç kadın zamanımda yârın hayali bir
§ Evin kapısı § Her şeyin eni, vakit yanımdan yahut karşım­
genişliği. Bu son üç mâna şüp­ dan gitmedi.
helidir (Reşidi) ('ism eti B a h iri)

Der gibi zarfiyet ifade eder. Ij—*' *~.î J-> w l y?


öV ' y w»lH
u f ' J «.v . J3 *JU

6-L*- Emsalsiz güzelliğine karşı denk


olmak iddiası aynaya akseden
Taş yürekli saki ! Halis şarap
suretinden başkasına düşmez.
avucunda, şarap aşkı başımda
(S a d i)
iken bana ne vakta kadar ba­
hane edeceksin. z^)s=f CJs »Ltal
( Sa di)
rfj*-
§ (Düş bedüş) omuz omuza da-
Ey vaktin padişahı ! Vaktin
ki (b) gibi ilsâk ifade eder.
erişince sen de mahalle dilen­
cisiyle müsavisin.
<i>V. X/. (S a d î)
s «- —* *
Gül çehreli ve gönül kapıcı j- U I J j ^|jer ğ{, âmeden) =
köleler tahtın etrâfmda sıksık
Su üstüne gelmek (k.) meyda­
divan durmuşlar.
na çıkmak, belli olmak.
( N izam i )
*^
✓ *»
J ^],er âb güften) =
(b e r a b e r ) = Karşı karşıya,
(k.) Hazır cevap olmak.
yanyana § Denk, müsavi. Be­
raberi = denklik, müsavat.
}ı ı j y ^ (berat ber şahi
û* A*-"* •*" âhü) = Berat ahunun boynu­
zunda (k.) yalan § Yerine ge-
tirilmiyen vait.
Sen salınırsın; ismet uzaktan,
karşımda sen misin yoksa gözü­ 'I
me hayal mi görünüyor diyor. (beratî) = Fakirlere bahşe­
(/ şmeti Buhâ'i) dilen eski elbise.
(* ^ J j * vJ. (»•>.•* o-*- -*1*" * >
j* j!; ^ -’1 Ji* £~—! d1-.
\S
Zaman zaman güzelliğinin kaf­ >".15^ x>
tanını yeniden tazele de eski­ j** jl O alf-*
sini güneş şem’asma bırak. Fitne, saltanat kaftanım senin
( Dehlevî) boyuna yakışmış görünce fesat
§ Gerdek gecesi güveyi ger­ çıkarmaktan vazgeçti.
dek evine kadar götüren top­
luluk. Bu ikinci mâna, Hintçe- 11
^ •*. (b e râ ş ) = Tırmalama, yara­
dir. (Nizâm)
lama = hıraş § Saçma ve dök-.
• *
me. Mastarı beraşîden.
(b e râ d e r ) = Erkek kardeş.

(b e r â ğ ) = Kan alıcı, haca­


( b e r a z ) = Yakışıklı, süslü, mata.
uygun. Mastarı berazîden,
ç-r-1~'^î. i j- ü lc lj- (b e r â jâ lîd e n ) = Tahrik
j O j l *£yj —*■
itj** etmek, kışkırtmak.

Ta lili büyük padişah ki padi­ ' -1 *


şahlık tahti onun şahsiyle süs­ ^ •*. (b iira k i c e m ) = (k.) Rüz­
lendi. gâr.
(F a h ri)

j'-r. .j't JU.


^ e r â m e d c â y ) = Mas­
tar (Nasırî).
Şeker gibi bir dudak, ona uy­
gun bir ben.
( N izâ m ı)
(b e r â m e d e n ) = Yukarı
§ Berazîden den emir § Kundu­ gelmek (k .) tazim etmek, kalk­
racıların kundura ile kalıp ara­ mak, çıkmak, zuhur etmek.
sına, dülgerlerin biçtikleri ke­ MU. £)L^>Uâî j JLİ
reste arasına sıkıştırdıkları kıskı, if'j. (*V/. f-’f j
takoz. Bıçak ve kılıcın kabza ıS
ve sap içine giren kısmı. Dili­
Seyircilerden komşunun evi y ı­
mizde perazvana denir.
kıldı. Ey ay yüzlüm / Dama
s *
çık, diye sana kim söyledi.
^ (b e ra z îd e n ) = Yakışmak, (Hacendi )
yakıştırmak, güzel göstermek,
bir şeyi bir şeye eklemek mâ­ û1^. ’j-1. f
nalarına lâzım ve müteaddidir.
Ay yüzlü güzel, gömleğini çı­ (-AO
kardığı vakit kötü göze, etra­
fında fatiha oku, dedim. Şeytan özü temizlere galebe
(S a d i) çalmaz.
( S a d i)

§ Meşhur olmak.

Yeni ay gibi aradığımız o ıfüz,


VÎU
ayın on dördü gibi doğudan
.Sa/p bizim adımız dünya etra­
çıktı.
{Sadi) fında ünlüdür.
(S a 'ib)
§ Husul bulmak, nasip olmak.
§ Ayrılmak, uzak düşmek.
JL» Tj l f*X
O—
JİI y i j' J-5
^ıv .u ^.A r**j
â.Jr>-
Farzettim ki dünyadan isteğin
hasıl oldu, bugün kendi mak­ Gönül göğüsten gidiyor yârin­
sadına kavuştun. den ayrılan yare merhamet et­
(Şah T ahir) tiği için okunun temreni dur­
f jU. ıfıy. İT ı'K' maktadır.
J L « Î J - * * * f t>' (H a zin )

§ Büyümek, yetişmek.
Gönlümün arzusu canımı sana
feda etmekti; o arzum müyesser •-X*\- Jjij ^ (jçJ
ve o iş nasip oldu. jLi
(Sa'di)
■Suf ve şekerle büyümüş bir
a U jr I jî j
Jı l i l jJJ
şeker dudaklı nerede ki, benim
l^V zehirli sualime karşı cevap
dudağını açsın.
£ğer ümidin yüz kapıdan hu (Şani)
sule gelmezse ümitsizlikle mü­
teessir olmak yakışmaz.
(Cûmi) ( b erâ m ed egî ) = Yük­
§ Geçmek. seklik.

■ r'
^ J, (b ü rran ) ■*= Keskin, kesici.
Bunun üzerine birkaç y ıl geçti, -A —
(Sâd'i)
§ Galip gelmek.
Hışırtılı arşları harpten aciz Şarap kendi kokusunu kendi
göstermaz, kaplan keskin k ılıç­ mahmurlarına eriştiriyor, zabı­
tan korkmaz. ta memuru isterse meyhanenin
(S a d i)
kapısını çamurla kapasın.
(Şâib)
•ı V '
J •*. (ber endâz) ■= Harç, mas­ § Yetiştirmek, beslemek.
raf.
r * j J * * ’ j ’>
j'*** C/* f y O—M*

ı/Uii
Ciğer kaniyle yani elem ve
Masrafını derecene göre yap ki meşekkatle bir hurma ağacı
arada denkleşme hasıl olsun.
yetiştirdimse de bana bir kerre
( N ifâ m i)
meyve vereceğini ummuyorum.
(Şani)
( b erav ) *= Çöp ve gübre Emri hazırı beraver, berar şe­
taşımakla uğraşanlar. killerinde gelir.
• ✓e *
• I
■*. ( beraverden ) = Yük­ Jr "•
jl %^i^y• w »,
4JL*I
-•

seltmek, çıkarmak § Kapamak JU


§ Husule getirmek § Taklit Gönül alıcının nazarında kal­
etmek. bini göğsünden çıkar; aynayı
jijj. K'/ JLİj ç L. Yusufun huzurunda kılıfından
ö'ji- ^- »*0 çıkar.
(ŞaUb)
o* •
Biz ve senin hayalin, haset
edenlere karşı bir yoldur ki S, (beraverdeh) =Yüksek
çamur ve taşla kapanamaz. bina, kale ve hisar.
(Şan/)

ijjh * j1çj

Ucu bucağı belirsiz yüksek bir


bina gördü.
Utandığından yüzünü kapıya (F ır dev * î)
çevirdi. Bahtiyarlık yüzüne
§ İtibarı yüksek kimse.
kapıuı kapadı.
(C im i) f'Ur i>Woî
^ r '. y - oj ) - * * . 'j ıSS.
*
wfL,
w— ^jîst X
O cihanın canının yükseltmesi
isem de sahibinden haberi ol- e '* — • /f

mıyan ev gibiyim. (b er ahıhten,


(Ş a ib ) ber a h lh te n )= Çekip çıkar­
i y / j \ J j. ) A»'. mak. = Ahihten (ba.).
o> JJcy^. o

( berây ) — İçin mânasına


Gözümden gönlüme geldi; gön­ talil edatıdır.
lümden çıkmaz; çünkü o yolun
ısj ü / <s's. o1—!
geçidi yürek kaniyle kapanmış­ -1—j AT* jf.
tır.
(E h lt)
Her uzuv için ağlıyan göz gibi
«
herkesin kederi beni mahzun
(berâh) = Güzel, iyi, yakışık­ ediyor,
lı = beraz. (R a ti)

•'.r. <j4'j •‘J cr-JJ * Ber ile ay kelimelerinden mü­


»VJ‘j* rekkep olursa ber ameden den
Ne yüzü güzel, ne reyi düzgün. emri hazırdır.Ber ameden (ba.).

•r-ti r ^ ' j 1 \Sij~~ ■u~* *ı


olj fi X. ( berbâd dâden ) =
Rüzgâra vermek (k.) yok et­
Padişahlık makamı onun cülu- mek. Berbâd dad = Mahvetti.
siyle süslenmiş, şahlık tacı da Tüıkçemizde berbat kelimesi
onun yüzünden yakışığını bul­ berbâd dade ( muh. ) olarak
muştur. mahv ve perişan olmuş, bozul­
(F a h ri) muş mânasında kullanılır.
• 'a V . » - 1 J s . X j 'j

j 'S j j '; - X S }. J j
j/UÜ (berı,ârf b e rb â re )=
Çardak, evin üst katı Didar
Kuyumcunun işi altınla yakı­ (6a.).
şığına girer, altını kuyumcuya
teslim et de iş iste. 9 *' y #/
( N izam i) j ^ be r b â lâ y i
pârdüm goziden) = Kuskun­
dan yukarı yellenmek (k.) had­
(berâham) = Hasis bir ya- dini tecavüz etmek.
hudidir ki Behram gür bütün
malını zaptedip lenbek adında • 'o '
bir sucuya vermiştir. *“ ■'^1 (b e r b e t )= U t yahut tanbur:
ası beribet olup kaz göğsü Sentaks: son iki mâna yalnız
demektir, i . betin arapçalaştı- Nasırîde görülmüştür.
rılmışıdır. Eski Türkçesi kopuz
‘ £‘ ' *
dur. Rebaptan küçüktür (kul-
züm). Hafızın: (b er besten) = Bağlamak
§ Bir şeyi bir şeye iliştirmek,
jl/T» ^İJ.J ulaştırmak § Husule getirmek,
mısraından ut olmadığı anlaşı­ faydalanmak.
lır. j * - ıfVS tsJJji y
JV ûUj M by.
öU- ’
( berbed ) = Sîstan vilâyeti
Ben parlak inci gibi sözden ne
§ Bârbed (muh.) (ba.)
istifade etmişim. Keşke lâle gibi
dilsiz olsaydım.
(S e l man)
(berber) = Afrikada oturan
bir ulus, ve bir kıta ismi.
ı£^~-f Zfc? 1 (berbeste) = Taş gibi bü­
yüyüp gelişmesi olmıyan şeyler,
cemad § Vezinli söz.
Bak ki düşmanlık zamanında
zengi vç berberilerin nekadar y jç- y
kanını akıttım.
j JlAIi S**»
(Nizami)

jli İnci dizisi sevgilimin dişine


(berbroşan) = Ümmet,
karşı: ben senin gibi lâtifim
cJ3 0^'^', j. ve cevherim temizdir, dedi. Diş
i. jr naz ile güle güle, sus; büyüyüp
gelişmesi olan başka; olmıyan
Hazreti Mustafanın allahm hu­ başkadır, dedi.
zurunda ümmete şefaati gibi (Ş a ir )
bu kabahatımdan dolayı padi­
şahın huzurunda bana şefaat
et.
“A"'X (berbend) = Kadın göğüs­
(D e k ik i) lüğü ve göğse takılan bezekler.

•< ( b e r b e s t ) = Tarz, kaide, ( berpâçe rîd e n ) «==


kânun. Cem’i berbestegân § Paçaya pislemek ( k. ) çok
Şive ve nazın § Nahiv bilgisi= korkmak.
Gönül! acele necef tarafına git;
j z j I j ^ er pâkerden) = (k.) bu muvaffakiyeti çabuk anla;
Dikmek, tahrik etmek, ayaklan­ necef uykusu hakka ibâdettir.
dırmak, ihya etmek. Kendini necefe iriştir, istira­
hatla uyu.
• o' (Ü m id i)
^ \ J. (berpây) = Ayakta, kaim,
hazır. j y j 1. ( W y j ( berpüz, berpns)
c—I.J-i. ıjlj., Ağzm çevresi = Betföz (ba.).
lV
Sıçra hareket et ki ruh vecde
(bertâs) = Rusya hududun­
gelmiştir
( Mevlânû)
da bir vilâyet ve o vilâyetin
ahalisine, tilkisine, tilkisinin
kürküne verilen isim. § Bir sa­
(|,e r p a y i k a it ze.
vaş eri.
den) = (k .) Horlamak.
*£* x
(berter) — Üstünrek, ziyade
jiU I ^ i S İ j ( b e r p a y i k esî
yüksek.
üftâden) = (k.) Son derece o ^ ✓ «• ^ £ <>✓
aciz göstermek, zorlamak, üs­
tüne düşmek. (bertâşek,ber-
terâsek) = Veratika, virane
Ov- ^r. 3~yr° v'ji-i' ‘(j-r*. papatyası (ar.)
■Cİl 3 *jrmA
"
Kimsenin haykırmasıyla sabah (berten) = Kibirli, dik baş.
uykusundan kalkmaz meğerki
ı>v, C'jj' > oj
o peri yüzlünün güneş üstüne Öjj . c=*»T ö !f
düşe, onu zorlaya.
(Şa’ib)
Biçare kadın alçak gönüllü.
•' I * r ' Adam kibirli. Kadına dikbaşlık
J*" j
(ber puşt huva- yayını çekmiş.
bîden) = { k ) Sırt üstü yat­ ( Fehri Gürgâni)
mak, istirahatla uyumak.

. (berteng) = Kolan.
'j j/’ û'.' V^J'5
w— ıj.j
o^*-J ‘ /jj*

Fcrhengi Z iya 19
Senin atma feleğin kemeri eğer,
ay gerdanlık, saman uğrusu /. (bercan kadem
kolandır. nıhâden) = İlâç ve ça eden
(Ş eref)
vazgeçip ölüme razı olmak.
§ Bağıldak. [*]
r **
w» f JVU.
j£ / . (bürcİ süreyya) = ( k.)
Güzelin ağzı: dişlerinin parlak­
CrJ'cfj
lığı ve intizamı itibariyledir.
Gök, senin ululuk hanedanın­
dan bir çocuktur. İy i terbiye
eden taya ona saman uğrusun­
dan bağıldak yapmış.
,JS~ Jl/. (
bür
cih
u
şe
)= Süm­
büle burcu (ri »)
§ Ensiz bir nevi kumaş,
( R u k n ü d d in )

& (bercestegi) = Vücudun


**■*, (berte) — Iranlı bir savaş eri. kıpır kıpır o ması. Nitekim kur­
deşeni denilen hastalık belir­
• > dikte olur. (Halimi)
£ / . (bürc) = Enir, yaban mersini.

• J . (berceste) = Yukarı sıç­


^ (bürcâs) = Pota, tabla. ramış. Mısracı berceste*=Değeri
[ • * ] ı f jlJ b t j> \ î J U ıî J13" < C J î yüksek ve pek beğenilmiş şiir
parçası. Bercesten = Cesten
ıSj** (6a).
Ustaca ok attığı zaman amacı
düşmanın göğsünden başka de­ • • 'V ' '
ğildir. H /. ( bürcî kebûter ) =*
(Fahri) Güvercinlere mahsus göz göz
yuva. .jT âde (ba.).
» »
(bttrcâsb) = Turanlı bir
savaş eri. (blrcend) = Horasanda deşti
•> beyaza yakın bir köy (Nasırî),
(bürcâf) = Burçak.

[ * ] Çocukları beşiğe yatırdıkları za­


(bercîs) =■ Müşteri yıldızı.
man düşmemeleri için bağladıkları saryı. Muarrebi ( b ) nin esresiyle
[* * ] jU 'tjiö = U s ta c a olc atan. bircis.
•C ^
(berçeh) = Küçük mızrak, (berheç) = Çirkin, yakışık­
süngü = Zûpin. sız, zayıf.
t y x jy.jtrijt, öV11, r^.
a*-,-, ssj öj
(berçîden) = Toplamak,
devşirmek, büklüm büklüm ol­
mak. ( muh.) jxyj. . Dünya kadını taliplerin gözüne
çirkin yüzünü süsle dolu gös­
is ' j *
terir.
CJj* 'î* v 11" ( E bulm a'inf)
» ss
Siyah renkli hava o renkteki
örtüsünü yüzünden topladı. (bere^f) = A t sırtı.
('A m a k )
t -
(berhefç) ■= Kara basan :
Ü f. (berlı) = Parça, biraz, hisse,
Uykuda ağı lık basma ■=> Ber-
nasip, § Su birikintisi § Ş m-
fencek (ar.) ^
şek [*] § Yaş odunun yanarken
çıkardığı yaşlık § Balık. (B) nin tr-tf’j 1p -*-1 v'r-JJ
ötresiyle çiy = Şebnem. 8**-A lJJ lij'- 0
ıSS^
•' , ^
Onun korkusundan zulüm öyle
( berhâsten ) — Yukarı
uykuya dalmıştır ki zulmü kâ­
kalkmak § (k,) peyda olmak
busa tutulmuş sanırsın,
§ savulmak.
(F a h r i)
t f £ ı ö j * * j?
i f s İ ' j j t C—li-y. J Fahrinin- micyarı cemalisiyle Na-
ıi>*- sırîde son harfi (c) dir.

Dolu gibi yağan oktan her kö­ •• :e '


şeden ölüm tufanı peyda oldu. (berhefçi) = (it.) Kabalık,
(S a d î) sertlik öngülük.
£}‘S3 e*——*
^Juc-
S* ^ (berhuld ser ker-
Fitne oturdu: yatıştı ve kavga den) = (k.) Sabit olmak, dai­
savuldu. mileşmek.
(S a d i)
I * *
^^ ( ber huvabe ) — Döşek,
(b erhân) = Ses, seda. yatak, = döşekdaş mâna­
[ • ] Berk bunan m aarrebi gib i gorunûr. sına da gelir, (ba.).
a • •+
jy-j. u*’1*
(ber huved plçlden)
= (k.) Muztarip olmak.
J.3 j J 3j i . j. gf??*
Dünya nimetlerinden ne vakta
rj*- tf'' üiA “ ->.j kadar vücutça faydalanacaksın;
Jr biraz da ilmin nimetlerinden
ruhun, faydalansın.
Muztarip olma, gonca gibi sı­
(Nâtır)
kıntılı oturma; gül gibi sevine
güle kapçığından çık.
( Kemâl’) \ *
J (ber hurdâr) = Nasipli:
i ı / l f ; >)*:. hıridar, füruhtar gibi
AJJt yf jT Â-oÖJI >y-j. ber huverden de muhaf-
ı#V fef v y s ber huverd ile jT dan
Köylü onun kendinden geçme­ yahut ile ji* dan mürekkep
lerini gördükçe muztarip olu­ bir kelimedir. Bu kelime üç
yordu. emri hazırdan teşekkül etm ştir.
(C â m î)
Teker teker mânası götür, ye,
> . <r tut demektir.
(ber huver) = Vavı ma'-
dule ["] ije ezber, vavı macrufe r-j- j*j ıs*J* *s'\î
ile fağfur vezninde; hisse ve JüU
pay sahibi mânasmadır. Çünkü
(j-,) hisse, nasip olduğundan Ömründen nasibini almak is­
mecazen şerik ve ortak demek­ tersen ara sıra beni bir öpücükle
tir. Sonundaki fJt) nisbet eda­ sev ndir.
tıdır. (#afa)

Ik p ,j Uap ij - î j

(ber huverden) = Fay­


3-J dalanmak,emele ermek, nimete
O kadar ihsan eder ki ihsanını kavuşmak. § birleşmek.
alan kimse kendisini onun or­
*jl" öW
tağı sanır.
(F e r-iih i) J *j' jr*. i j y s .
VSL’
§ Berhuverden= Faydalanmak,
kıssalanmaktan emir. Can senin ruh besliyen duda­
[ * ] ( V avı m a'rufe ) üst tarafı halis
ğından tazelenir Her kim se­
ötreli ve uzatılarak okunan vavdır. ninle birleşirse ömründen fa y ­
( vavı ma’ dule ) harekesi halis üstün dalanır.
olm ayıp ötrey e çalan vavdır. ( Şa'îb )
«fjUjJJ rj*i <?} ıTji- ** jjji j i ı~.<.i.T^
ıfjİ! <s& ■'*'
tA
Ne hoş bir vakit, ne mesut bir Başbuğ kızdı da; Bana dönücü
zamandır ki bir yar bir yara felek bile savaştan çekil demez
kavuşmakla emeline nail olun dedi.
(Câmt) (F ir d e v il)

Nizam hiddetlendirmek, muzta- >s. J li- 'o y - ‘ J - ' j y - ıf'

np etmek mânasına da yazmış­ Uy


tır.
Ey halkın kanını içen! yoldan
» ** savul.
(berhe) = Parça, hisse, bazı, ( M evlân â)

bir miktar.
Tekrar ile berd, berd, berda
berd de denir.

Onun canı felekten saadet his­ >\f J'J I ff O- t****


selerine nail olsun. J jy
A tc e d l
Savaş gününde ve savaş mey­
danında; uzaklaş, savul sesi
{ (berhl) — İsmi geçen »berh» yükseldiği zaman padişahın her
ile tenkîr ,* sinden mürekkep kölesi Zal gibi mertçe döğüş-
olup bir miktar, bir parça de­ sun.
mektir. ( Sûzeni)

§ Taş. (B) nin ötresiyle bürden


(berhey) = Kurban ve feda = götürmekten mazi § Bilmece.
mânasınadır.
e x °

(berdaden) •= Salıvermek.
cr^-y. öV • i / ' ü t - j * J »
(.f

Giderken gözler onu takip edi (berdar) = Yaz evi § Asıl­


yordu; âşıkların gönlü ona ca­ mış § Berdaşten = kaldırmak
nını feda etmiş. mastarından emir, (isfa. muh.
(S a d i) vas.) § Ferman berdar = Fer­
man kaldıran: emre itaat eden.
• ✓
(berd) — Çekil, yol ver, savul.
Mastarı berdîden. (berdâşten) = Kaldırmak.
öj»- j j j' »vr jr Miskin kedinin kanadı olsaydı
tfjii» CıAS*" Jjj serçenin tohumunu dünyadan
vV-1 kaldırırdı.
(S a d i)
Güneşe benzeyen yüzünden ör­
Ja £.J>A
tüyü kaldırırsan müşteri can ve
gönül vererek seni almak ister.
(Şehab)
Senin yüzün olmaksızın gönül
sahibinin meclisi karanlıktır.
fj'3A ıSİjj1x'.j •4ÎLi^ Mumun başını kes de onun ye­
Uâ> rine otur.
(Bakırı Kâfi)
£enı o£/a vur, toprağa at,cefa
J ij < f jx 'l * fxLl l j •jj- J 'ö 'î
terkisine as. ip i çöz, ayağımdan jjisj.. ı/js ,/jUT
bağı kaldır, demiyorum ki. aLi Ja
( Yeğma)

Kaldırmak kelimesinin şamil ol­ [*1 .r-»'


duğu bir takım mânalara gelir: O kimseyi öğünüz ki bütün
harekete getirmek. ömründe halkın istirahatı için
çalışır; eyi adam o kimsedir ki
bir insanın gönlünden gam yü­
oVi
künü kaldırmadıkça kalbi se­
vinmez.
(E fser)
Kavga kılıcını harekete getir­
diğin zaman gizlice barış yo­ Berdâşteni kesi = Bir kimseyi
lunu gözet. yoldaş etmek.
(S a d i) •✓
•I
§ Almak. t İ J . (berdâfc) = Cehri. j1^-i (ba.).
X xt p» jT
)\i,. C—t/ J* cJ'
(b e r d â l) — Pergel dediği­
t/U«i
miz alet. Perdal, perkâr, perkâl
Böyle işten her ne birikirse da denir.
bana pay ayırmadan senin ol­
sun, al. ^ (b e rd â n )°= Fena kokulu bir
(N iç a m i)
nebatın sıkıntısı.
Yok etmek, kesmek, hazfetmek,
1° '
uzaklaştırmak. (b fird b â r) *= Uysal, taham­
müllüm_______
[* ] İranın asrımızda yayıyan en muk­
te d ir ediplerindendir.
jj-3 (^f'e ojç Yeni bahar bulutundan yağmur
ıT-r* yağınca katı taştan bukadar
bin lâle bitti.
Mademki âşıkım, sabır ve ta­
{Minâçihri)
hammülden başka ne çare var.
(Ferruht) (k.) Üflemek, üfürmtk, öfkelen­
j j ! i Uf. ı**V mek, köpürmek.
3*^ ifAA OJr j'l» *^.9?
Jîîi *?•?• rV, r~j yr
l'İy • V “V . ü rfj e r * ’ ıs\iJ3 i t

Sen görmez misin ki uysal dost­


la aranız açılınca yılan gibi Rüstem, başbuğun haberini işi­
olur. tince kininden ateş denizi gibi
( Mevl&nâ) köpürdü.
(Firdevsi)

(berder) = Erkek kardeş : Söylemek § güneş doğmak.


birader (muh.).
juo 4Tıjl^V
" t V " - £a" * ' c—L*-j C-5j
j l (berdefter ef-
kenden) = Yazmak. D eveci! Kalk, çünkü güneş
j£j\Jİ3s. J-ji- l>_' f doğdu, göç vaktidir\ uyku za­
JVC. manı değil,
( Ş a ir)
Çünkü bu hoş bir sözdür, yaz.
( H â k in i) °- V
6 (bürden) = Götürmek § Kap­
mak.
•*, (berdek) = Masal, bilmece,
yanıltmaç.Doğı usu = gizli «tlj
mânasına perdektir. Bazı lügat­ y ifjjZLi ÎjU
Ljü
ler (B) nin üstüniyle masal, öt­
resiyle bilmece demişler. Cihan güzellerinden topluluklar
gördüm, fakat senin güzel yü­
zünün cilvesi onları hatırımdan
^berdemiden) = Bitmek: götürdü: onları unutturdu.
ağaçların, otların yerden çıkmsı, ( Yeğma)
yeşermesi (bîrun demiden) de
denir. Jj & \Z<-3
^ ^ çljf'
ö 'j l İ T jV > J’. ' j *
M jtj»
Dudağına gönlümü kapmışsın
dedim; hangi gönül, hani nişa­ Kâh toprakla bir yerde; kâh
nı, ne zaman, nerede, kim kap­ rüzgârla sanatdaş; kâh felekle
tı? diye cevap verdi. dizdize;kâh deniz gibi yürüyü­
{S a d i) şü çabuk.
§ Çekmek: tahammül etmek. (A b d ü lv a tı)

O
i)3s. J-i V ete i***3 ûr.-î-1 jjt-
(b e rd e ) = Tutsak (ar.) esir:
köle ve karavaşa yani esirin
Güzellerin söyledikleri sert söz erkeğine ve dişisine denir.
yumuşak olur. Tatlı ağızlıların
cefasını çekmek acı olmaz.
jÇjt UL£t
(Sa'di)
§ Bulmak.
» y * i » f >j * f p f fJ L JA\c Şimdi efendinin lütfiyle bir
sjb ^>liİ jj*. IV
dereceye geldim ki sıra sıra hiz­
Jâil*»
metçilerim, birçok param var.
Aşık olunca istediğim cevheri (K a â n i)
buldum dedim Bu deryanın ne
Berde fürüş = cariye satan,
kan saçan dalgaları olduğunu
esirci.
bilmedim /
(H a fif) ıSiJ1 3 i >/"
kJ'J >Xıjl iîT*^
§ Birini oyunda yenmek, oyunu
L‘V>*
kazanmak.
it. 'lijl İJ>. jfjU <ij* O esirci, car iyeyi alıcıya gös­
terdiği zaman cariyeden ayıp
örten elbiseyi çıkarır.
Güzellerin aşk oyunu tuhaf bir (Mevlâna)

kumara benzer: Kaybetmesi ka­ •O>


zanmak, kazanması kaybetmek­ (bttrde) = Bürden mastarın­
tir.
dan mazii nakli ve ismi meful.
Ş â 'ir
Bürden (ba.) bürde dil, dilbür-
Etmek iv . j j f ■=* Arzu etmek. de = âşık.

Crty- »V.JV. »'•‘i Cl^*


( b i r d e n ) = Yürüyüşte ça­ ı/llöi
bukluk. Kendi âşıkına zulmetme.
Bulut hakkında: ( N ifâ m i)
f Jjlil
fcs. c-^ Bürde kelimesi Arapça (meczup)
karşılığı olarak da kullanılır.
İkisi bir kelime olduğuna göre
(berdl) = Bir nevi iyi hur­ (pürsiden) gibi sormak, tahkik
ma = .iujCm dü- Arapçasında (b) etmek, araştırmak mânasınadır.
ötre, (s) şeddelidir § Taştan i —» jCT byf
, yapılmış kap § Koğalık ve ha- ■ h r j j . r> 'j j * ^

\ sır otu denilen nebat ki evvel- l'V


\ce Mısır’da bundan kâğıt yapı­ Onda sarhoşluk eserleri görül­
lırdı = £j!. düğü zaman ona bir mürit
sordu.
V •'
( M eviAna)
^ ( berdlden ) = Bir ta>afa
çekilmek, savulmak. Berd (ba.). j - j /, y
t/U ii

Eğer sözün-hakıykatına varırsan


(ber rttste) — Mutlak ne­ daha üstünsün.
bat; çayır, çemen gibi özdeksiz (N iza m i)
nebatlar. Ber bestenin karşılığı
ı/j/, JW.il
olarak büyüyüp yetişen şey
demektir. Ber beste (ba.) yalnız
Harmanı yanığın gönlünün ha­
rüşte de denir.
lin i sor.
(K em âl U m 'il)
/
■li« t j » j' f ■ * î" J - f .

Büyüyüp yetişmesi olan şeyle


olmtyan onun nazarında birdir. A k ıllı bir feylesoftan sordum.
■ (S a 'd i)
Her nekadar o, gerçekten bildi­
Çepçap (ba ).
ğini iddia ederse de şüphededir.
( Mtolânâ)
*’ ' I"• I . „ * •"
% —' 1S j j ‘ J İSJJJ

“1T ‘' ->-7* (ber resîden) = (Resi- ( beröy ,üftaden, berriiyi
den) gibi erişmek mânasına rüz ttftaden)= Belli ve aşikâr
olup evvelindeki (b e r ) tekit olmak.
içindir.
jC* V !>y- ^
ji Cj)j *U r-j\t .ilmji öU^ sjj’.

\İjy Gönlümün sıkıntısını bir kim­


B ir padişah ki onun muzaffer seye hiçbir vakit söylemedim,
bayrağının ayı, ■ ayı geçti de insanların yanında, göz yaşı­
güneşe erişti. mın işaretinden belli oldu.
(S a te n }) ( Riya i t )
ff’ ösk 'c\A ç«* (* Ekinciler yetiştirdikleri tohumr
f-** î > j r v>W-{ j j j iS s n . ö j ~ j ' j
dan bir gün gelir ki istifade
rf'U
ederler.
Keder ciğerimi yakıyor, ağla­ (N if â iıi)

yan gözümü nasıl menede­ § Güzellik, yakışıklılık § Sıvacı


yim, gözümün ağlamasına nasıl malası. /
mani olayım. Sırrım meydana
çıktı, nasıl gizliyeyim. 1 > |
{Lisa n ı) (bürz) = Boy pos.
% e 9* * 9 b' iAssrS tr»;
< S n j 1 j < S » J.
- * • •*
» i I
( ber ruy cehîden, ber ray
d e v îd e n ) = Yüze sıçramak, Arkasına önüne her tarafa topaz
yüze koşmak (k .) konuşma vuruyordu. Çok boy posu iki kat
arasında yüze atılmak, öfkelen­ etti; devirdi.
mek. ( F ird tvsi)
§ Yüksek, mürtefi.
ırlj*' -^1 ıf'
u4*■ f.jjs . 'jj jj. j1
—if' ç-î ö’y. yt
jU - jA •»■*- V** »>.
JU—
Ey göz yaşı ! Sana senelerce
O yüksek dağın tepesine gelince
kendi gözümde yer verdim. F ır­
şiddetli bir nara altı ve topuzu
sat zamanında yüzüme atılma­
kaldırdı.
yı nasıl reva görürsün ?
(S a d i)
( Selman)
§ Şeref ve itibar.
''•LM s? r 3J i r , jl» V '/ V * j A ^.Jj
■‘-.J3 f . S j l . ) V li.i-r.' t*, JJ. ^ J *,,

Her kimi göz yaşım gibi gö­ A ltın topuz elinden düştü. San­
zümde naz ite yetiştirdimse ki bütün şeref ve itibarı gitti.
sonunda saygısızlık edip yüzü­ (F ird tv s i)
me atıldı.
(Ş&'ir) • ma

^ . (b e r z e d e n ) = Göğüs vur­
•» X
mak ( k.") birleşmek, beraber ve
"M (berz) = Ekin, müsavi olmak.
^i)*, kİ &*>'■> o'Ajy_ JtâJ JÛ^<1 jl Jji» ^
ÖU1 *0 ij fJı ^\, ^1* «f*
rfUü
Kâh onun konağı Suğdi Semer- Bir ekincinin yeni yetişmiş bir
kant [*] ile müsavi, kâh meclisi bahçesi vardı. O bahçede lâle
cennet bahçesini kınamıştır. ışık gibi parlıyordu.
(E bulftrec) (Cel&lüddin Cafer)

<A'İ . ^ >" X / •'


o* bjj. (berzem) = Naz, edafÂm u
Jlı-
ırmağının kıyısında bir kale.
Eğer sen bir kerre yüz gösterir­ • ' o*
sen sokağım yani civnrım cen­
(b e rze n )= Sokak, köşe başı,
netle müsavi olur.
( Sena’i ) sahra.

Ber zedeni keşti = geminin i)3*XJ d'jl* -‘■.JİIJJ*


û—
^ ün
kıyıya yanaşması. Payçe her­
zeden = Paçayı sığamak. Ber- bjj.) f\j. *'j*-
zedeni p erd e= Perdeyi kaldır­ ı
mak. Ayırmak mânasına da
Güllüğe gül yaprağı döküldüğü
gelir. Kumarbazlar ıstılahında
yahut temmuzda dağınık çekir­
iki veyahu’ birkaç kişinin par­
genin dama, sokağa yağdığı
maklarını biribirine uzatarak
gibi gökten yağmur yağdı.
oyunda kazanıp kaybettiklerini (M in u çih rî)
hesap etmelerine denir.
jUr".» <ı>*-> j j »s*
CJ>yj. ı 'fj* urlJ*-
IİJİ-& Biz kadının yanında, o, sokak*
ta. Yani biz zevkımızla meşgu­
fşte baş ve altın feda etmek
lüz, O ( ecnebi ) hariçte çalış­
benden; öpücük ve kucaklanma
makta.
ondan; dilberimle hiçbir vaktt Edibûstaltana 'Ati
bunu hesaplaşmadık. ■
0" ®
(Z u h îirî)
(birzen) = Üzerinde ekmek
pişirilen toprak tava.
«U-i- y
berzger, berzîger) = Ekinci. Jyii jr Jij)
’t S *jl>" Sı
Senin cömertliğin sofrasında
jÂ*>- O’.Jİ'JV»-'
güneşle ay iki ekmek', senin
[* ] ■**“ Suğdi Semerkand Se- bağış aş evinde eflâk ekmek
merkanda yakın havası çok güzel bir şehir­ tavasıdır.
dir (B ih ijti dünya) düoya cenneti de derler. (Kerıa'ddehr)
Yuları kesip ayırınca burnunu
(berze) = Dal budak § Ekin burundurukta görürsün.
( E n v c ri)
ve ziraat.
§ Yular § Mahmuz.
- >
3 { (berzegâv) >= Çift öküzü.
(bfirs) = Ardıç tohumu. (B)nin
esresiyle pamuk.
jl, jlİ -Ci" y *f j'
.fjtü \J'
Felek bir çift öküzüdür ki ha­ f •*, (bersâm) == Bir nevi göğüs
zırladığı tohumun mahsulünü hastalığı (ar.) ^-ü-io'i ber = gö­
çaresiz yer. ğüs. Sam = hastalık.
M a h ta rî: Feleği germiye dair

O * O+ (bersân) = Karamtık. Gü­


( berzlden ) = Çalışmak, zel kokulu bir nevi pekmez §
özenmek, devam etmek § Ekin Ümmet, fırka, cemaat : ikinci
ekmek. mânaya şın ile de doğrudur.
(B)nin ötresiylt. büyük yılan,
a<
• • ejderha.
(b e r z în )= A te ş § Ateşi ber- O•" ''“■'"'o o*
zin adındaki ateşkedeyi yapan
j ' ^ erger âm eden) =
mecüsi reislerinden biri.
(it.) galebe etmek, üstünlük
Cf.JJ, t J »Jl4L5f göstermek.
CrJjj. 6'jj
I jj
X ^ ■**"✓* / ı$ı
j JS” jl
Bunu söyledi ve ata bindi; tfjy'1
Berzin denilen ateşkedeye doğ­ Her kim senin ayağında can
ru yollandı. verirse zaman halkının hepsin­
Zerafu?/
den üstün olur.
( Envert )

( berzin kilrüs ) = § Sona ermek.


Mecusi başkanlanndan biri. jyL» JU-J j t ±*\ j~.j'
JJİA jil» CİJ

(ber*) = Burunduruk.
Ömrün sona erd i; hulâ bostan
ı ı î — f öye gezintisindesin, çocukluk çağı
ıSS. gitti; halâ gülistan seyrindesin.
6)J 1 ( Sa'id E şref)
t •
( b e r s ü i e ) = C eviz ile bir
takım ilâçlardan yapılan hap.
(b e r s e r b e y z a ş ik e s te n , (/ Lop tjU £jj
b e y z a d e r k t t â h ş ik e s te n )= **
(k.) Hakaret ve rüsvay etmek. ısjiy
ÎJüj ^-4^ ı/U Ruhumuzun dayağı safi şarqp-
tır. Macunlar, esrar, hap nev­
inden şeyler değildir.
(N eza ri)
Dünya sahasını fitnelerden
» t
muhafaza, fitne çıkaranları t»
tahkir ve rüsvay edici. (b ü riş) = Kesiş, kesme § di­
Câmi lim.

If j , a-iK'
( b e r s e r z e d e n ) == Başa
•h’-ı
vurmak ( k. ) haşa kakmak,
azarlamak. Bana onun gamından başka
yiyecek yoktur, dünyauan bana
<j3 y Oj ısı
bir dilim yetişir.
( Vehid)

Eif kadın I Sen kadın mısın jli


(b e r ş a n ) = Ümmet.
yoksa kaygı babası mısın ?
ben yoksullukla iftihar ederim;
başıma kakma. ( b i r i ş t ) = Y ağda kızartıl­
( Merlâna )
mış bıryan «şemsüllüga». r"
§ Başa takmak, başa giymek, = Suda az pişmiş yumurta.
berseriseng nişanden (k.) horla­ •
*
mak, itibardan düşürmek.
(b irış te n ) = Kızarmak, piş­
mek, kavrulmak, pişirilmek.
f * ( b e r s e m ) = Mecusilerin iba­ w » * d-.— 1e-V—•.>
detleri zamanında, yemek yer­ ^ o 'y j ^
ler, yıkanırlarken ellerinde tut­ ^fu
tukları erguvan, ılgın dalların­ Saip! Benim tohumum aşk
dan kesilmiş bir karış uzunlu­ toprağından peyda olmuştur;
ğunda ince çubuklar. Bunların beni gülün yani maşukun ya­
kılıfına bersemdan ; bersem nağı ateşyile pişirmek müm­
kestikleri bıçağa bersemçin kündür.
derler (Ş a ib )
duruyor > haberini, sevgisini
(b iriş te ) =B iryan § Sevilen kesen güzele kim eriştirecek.
ve rağbet edilen her şey. (S a d i)

f f j i ) j jU» .► z.~£is \£<f±. Jji.


•V*. O'.J-1 ->* y?

<İS
Kötü sözlü düşmanın söziyle
5u havada yeni ay sulara ak­
benden yüz çevirdi. Ne oldu;
sederse kızgın yağ içindeki ba­
ne yapmışım! N için vazgeçti?
lık gibi kebap olur.
(Hüsrev)
CUrfi)
* •"
JLİ° ^ b e rş iy a n d a ra ) =*
° (b e rş lid e ) = Yükselmiş, âli.
Çoban değneği denilen nebat=
Mastarı berşüden.
sürh merz (ar.)
,l£ J\Aj', u*U J^.} J>
•fe’jl «jjj cr. Vı ■• • * •
( b e rş lr ln e r zin
n ih âd en )= E rk ek arslanaeyer
Mızrağının sapı balığa inmiş, koymak (k.) düşmana tamamiy-
sarayının kubbesi aya yüksel- le galebe etmek.
miş.
•v' ıj.j j Jir’j.
( FirdevMİJ
•V' Cr.jjs 't—'
•jf ^ri İî'j*
Bir hilekârdır ki erkek arslana
{JUâJ eğer koyar yani düşmana gale­
be çalar, Ebu Zeyde taş çıka­
Ondan sonra dağın tepesine
rır. i v ö jj,, w—ı (ba.).
yükselir, sırtına keder yükünü
(Sad i)
yüklenirdi.
(Nizam i) 0s • * •*
jjlf- j ^ k e r sah ra niha-
• r ü * ' d en )= (/ :.) Gizli bir şeyi mey­
( b e rş ik e s te n ) = (k.)
dana çıkarmak.
yüz çevirmek, vazgeçmek, in­
cinmek. İyi. „*lfc jl ^ Jfc' lT
Ij&s. J'j-I Cr.'
*1^ vL- j

Onun bilgisinin kemali meyda­


na çıkmak için bu sırların
« Benim tarafımdan yüz çevirdin hepsini açıkladı.
ama bizim bağlılığımız henüz Çlraki)
ğestva derler. Miyarı Cemali
^ -*• (ber (â k nihaden = ile Ferhengi Mahmudi hayvan­
Terketmek § Unutmak § yük­ lara verilen ot demişlerdir § Su
seltmek. cetveli.

jU-j. r* if fju \î3S. yî ısT)


£~.İj ->-*)> cfVlj »j'y*
^>U» JU
Eğer ihtiyacı olup da suyu ol­
Sofu ! Sarhoşlar derneğinde
masaydı her bir kirpiğimin
serkeşlikten vazgeç', çünkü sar­
ucundan iki yüz kanal açardım.
hoşlar çekinmeden şişenin ka­
( Hiis.evânit
nını dökerler.
(M olla Tahir) (Berğestap)da denir. § Yosun
» " (ar.) .jbti.

(berğ) = Suyun yükselip ekin­


»jl*»*/, ' jJ
lere gidebilmesi için önüne ko­ j IUp
nulan bent: taş ve toprak gibi
şeyler. Bütün cihan halkı uykuya dal­
mış. Seni sanki su kanalı gö­
ölr**- ö y j* it * j
türmüş.
<1-#. vî 1/W*- (Aftar)
t „ ^
jUlfc (berg[elânlden) Kışkırt­
mak = Berâgâlîden (ba.).
Yer, düşmanların kanından la­
leliktir. Hava yağmur okundan
dolu yağdırıyor, dünyanın su ^ -t (berğem an )= Büyük yılan,
bendi yerinden oynadığından ejder.
tekrar önüne ölülerden set yap­ Ijb 6V1 J 1*-.
mış.
( ’A tta r )

Sevinç baharını Dârânm der­


. (berğab) = Su bendi. gâhında apaçık gör. Onun
tunçtan yapılmış ejderinden
•: •- yani topundan şimşek; yine
w " C' r. (berğest) = Sülüklü pan­ ondan yapılmış davulundan
car, ermeni hıyarı denilen bir gök gürültüsü peyda oluyor:
nebat: ıspanağa benzer ve dergâhında top atılıp davul
çok defa ekin arasında biter; çalınarak sevinç ilân ediliyor.
bundan pişirilen yemeğe ber- (Kâşani)
* »r- j b jP * * J î f S IS*?~
•*. (berğendan) = Ramazan­
jit
dan evvel kurulan işret meclisi
ki zevk sahipleri bıçak silme, Bulu-, kar madeninden harca-
defter kapama derlermiş. dığı gümüşü senin cömertliğin
kesesinden çalmıştır.
w—1loi ^
(K em al)
»1 —«J J^jLj fj
1*1-4* Bar!den, rîhten, güdâhten de-
İşte ramazan geliyor. Şabanın mîden, manden kelimeleriyle
onudur. Şarap getirin ve için terekküp eder.
ki şaban ziyafetidir.
( Kathsuni)
‘T* ^ ( b e r f a b ) = Kar suyu. Aslı
Konuşma dilinde keiüh endazan abı berf tir. Mecazen soğuk su.
denir.
, (b e rf5 b d a d en ) = (k.)
( b e rg u ) = İçi boş hayvan Kalbi soğutmak, ümıtsizlendir*
boynuzu, boru. mek.
j U jCj. m T f J>j* ûlj Ijl» y ^ ylj/
j '& Crm
j ( j f « i» y jl U

O taraftan boru çalarlarsa bu Sen bizim ümidimizi kesiyor­


taraftan kimse ses işitmez. sun, biz seninle öğünüyoruz.
(A z e rî) ( Senâi)

Feke1 güşaden = Öğünmek.


• ( b e r g ü l ~) *= Un helvası §
Bulgur § Bulgur aşı.
( b e r fe r ) = Şan ve şevket,
l/'lı wJJa> büyüklük.
i)l’l ju*.
ıS^» • ^î "
O —> | b e rfe ş a n d e n i
A/a/ ue mevki isteme. B ir iki
dilim ekmekle bir sahan bulgur d e st) = El çırpmak, oynamak.
aşına kanaat et. IjC—i a
(Fahri) IjC— . Jjb 3 j —**■

(B) nin ötresiyle de doğrudur,


Kadı bizimle oturursa el çırpar,
oynar.
(b e r f) = Kar. (S a d i)
- î- ,Jİİ4jiû j» ıil j ^JL
li*-—*j j. y7 *.
(ber fe n c e k )= Kara ba- ifA »-
san=Berhefc (ba.).
Evin buğday dolu iken kabrine
bir arpa göndermemişsin: kud­
‘ k / ^ (b e r f n z , berfü s)= retin var iken hiçbir hayır iş­
Ağzın çevresi = Betfuz (6a.). lememişsin; ölüm hazırlığını
kış hazırlığı kadar düşünmi-
jMr oV* ■*“*!»
yorsun.
(S a d i)
ı*V
Azim ve niyet.
Nuri natık şöyle izah edilebilir:
Dudağt, sesi, ağzı olmıyan bir Jfc-
şey.
( M evlâna) Hayatta yoksulluk ve zarurete
azim ve niyetin yoksa derviş­
\ •„ - likten dem vurma.
*■^‘“'*■3./ (berk şS d e n = ) (k.) Ev- (S en â i)
mek, acele gitmek, koşmak.

- (berk gır) = Yıldırımlık, Eğer bu yola niyetin varsa


siperi sa'ika. Paratoner. elini istemekten çekme.
( Kemal Ism a'il)

Kuvvet ve takat, halin düzgün­


(berg) = Yaprak. lüğü.
j.* «jl jı* I
fj £ i f j , ıJ
ı* f j- Ait 4"<.-</
pf'ji-ı/ »as ,>*
j*jT (•jü'lT
Eğer kıvılcımların taştan nasıl
sıçradığını görmemişsen, çayır­
lıkların arasında lâle yaprak­ TVc civarında çadır kurmaya
larına bak. kudretim, ne mahallende ev
(Ka&ni) almağa param var. Ben göz ve
kulağı senin yüzünü görmek,
§ Azık ve yiyinti, hazırlık.
sesini işitmek için istiyorum.
- “ -j* c r lj *1 (Ş a ir )

§ Ahenk ve nağme.
Ebedî yaşama azığını mezarına
gönder, ti^ J .
(SadiJ l/Sj>
Ferhengı Ziya 20
Bütün kuşlar civciv diye ölme­ JUJ£>- jüiy gri J> A
J f jl Ijjlj iT
ğe başlamışlar.
(M evlâna)

§ Dervişlerin bellerine kuşan­ Kalbimi hareketten durduran


dıkları pösteki. Onun için ken­ o sevgilinin, fetih ve zafer sa­
dilerine — berg bend vaşında hak yardımcısı olsun.
(M irencat)
derler. § Tahranda hamur aç­
kısından yapılan rişte [*] aşma
da berg derler. (Ni?âm) (bergâşten) = Döndür­
mek, yüz çevirmek.
îr ( berek ) = Süheyl yıldızı § c-ij c-iif,J- yr
Deve tüyünden bir nevi ku­ ^ tî'jl
v(Jo.ı
maştır ki derviş ve fakirler
ondan elbise ve başlık yapar­ Savaştan sırtını döndürdü yani
lar. Naşiri, sonraları mükemmel kaçtı demektense düşman öl­
bir hale getirilen bu kumaştan dürdü demeleri daha hayırlıdır.
İran şahları ve büyüklerinin (E ttd l)
elbise yaptırdıklarını söylü­ JJ -Nr
yor [**]. Başlık kısmına bereki Dizgini büktü, yüzünü çevirdi.
denir ki sofuların giydikleri
uzun külâhtır. Bir nevi kısa
hırka, caketdir ki ona püştek ^ ( bergi b id ) *= Söğüt
de derler. yaprağı şeklinde bir nevi ok
CJÜİJ j \ temreni.
ı J j 3J>.
^ a*—
i-j o- it - y.
Fakir başlığı giymeğe hacet yok;
derviş tabiatlı ol da büyüklere Güzeller söğüt altında ve gül­
mahsus başlık giy. lükte dolaşırlar. Arslan adam­
(S a d i) ların bahçesi temren ve hançer
yani savaş yeridir.
j y * J. J. (berkâbûz,ber-
kâbüs) = Kara basan. § Ağzın
"^■^r ( berg peyvend ) «=
çevresi = Betfüz ( ba.).
Yaprak aşısı.

^ (berikâr) = Maşuk, sevgili. -t (bergUzar) = Bir kimseye


[* ] Erigte dedigimizdir. hatırlatmak için verilen küçük
[* * ] H ic rî sene 1286, armağan.
f'U ^Âstf i>l*U mak yani hâli aslisi bozulmak
J jj! ,>»;! J~«^C § Kusmak mânalarına yazmıştır.

• # c^00' *
Canımı armağan olarak elimde j A,Lj _/ (berkürsî nişan-
cananın huzuruna götürmüştüm;
den) = Kürsüye oturtmak (k.)
ehemmiyetsiz bir bergüzarmış,
bir kimseyi refaha kavuşturmak,
benden kabul etmedi.
işi güzel tanzim ve tertip etmek.
(Ebulm e âhi)

• / » _
( bergirayisten ) = -t. (ber giriften) *= Kaldır­
Bir şeyin ağırlığını el ile tart­ mak, gidermek, ayırmak.
mak. ıj ^ X 1
Jjtı
° *■ » !✓ * /
ö > ) J
•£.
( ber kerden ) = Ezber
Her nekadar sebepsiz bizden
etmek, hatırda tutmak § yük­
gönül bağını kaldırdınsa da
seltmek (k.) ateş yakmak, alev­
gönlüm hâlâ yüzüne kavuşmayı
lendirmek.
özlüyor. w
^ /. -U^iT J-*. \ rf-- ('İmadJ

j >4i j* a 'y i ,
J,x* £ijJ tr*-*î"0
^ JkA—
Önünde bir şema yakayım de­
dim ; Şerri aya hacet yok, çünkü Mademki hastadan hastalığı
mehtap: (Mehtabı andıran yü­ gidermeye muktedir değilsin;
zün) daha hoştur. gidip sormaktan ayağını esir-
( S a d i)
geme.
(S a d i)

(ber gerdtden) = Yuzf J-. J' f'j' ’JJ


çevirmek, dönmek. X j. j\* »A *ti-* j 1 ç l
ıi J-»—
J S)J li1-1» öW f ıJ*
J -ly - j j > Ö -V -jO . c — ıS^ Gönlü can sevdasından ayıra­
yJ-İA-» bilirim de gözümü yârı gör­
öen </a/ıa birinci gün, canım mekten oyuramam.
(Sa’d i)
senin yüzüne kurban olsun de­
dim; sözünden dönmek mertli­ § Kabul etmek, almak.
ğe yakışmaz.
(Sa'di) ıfj.»J t * 1* 'j '. 1 Cr*
^ j,
Bahan acem, harap ve zayi ol­ JiiU
Ben bu yamalı hırkayı bir gün mek büyük ayıptır. Herkesi gö­
yakacağım; çünkü şarap satan­ rüp kendini görmemeyi gözbe-
ların piri ona bir kadehe almı­ beğinden öğrenmeli.
yor. (Enşarii H tre v i)
(H a/n)
Bergüzide = beğenilmiş, seçil­
§ Ağaç meyva tutmak, meyva- miş (ar.)
lanmak,
.i*». - •
- ’l if (berges, ber-
j
■y ^ (bergrîz, berg- gest) = Allah etmesin, .iıjL.
rizan) = Güz mevsimi. gibi inkâr mevkiinde kullanılır.

JV «UJA i J4N.
ift .i j> c-*1'-
üjy' Li'*- ^
iljlai
Güz mevsiminde sevinç ve fe ­
rahın gıdasını yani şarabı her Himmette felek gibi yüksek,
halde kadehe dokmelidir. surette ay gibi parlak. Haşa ;
(E n v e r i ) Felek yükseklikte, ay parlaklık­
§ (k.) İhtiyarlık. ta ona benzer.
( Katran)
C—‘Â-r^r.
ıS—îV j Vn '/•> ■ Cr.1 iji.jt
>\f C. j> » j c’ yt
ilim dalının hazan mevsimidir. ıts**
Bu hazanın yerinde bir bahar Mülkte onun gibi kimse olur
gerekti. mu ! Nekadar uzak I Zamanda
('İmâd)
onun gibi padişah olur mu ?
Hâşa.
(F a h ri)
( ber güziden ) — Seç­
mek, beğenmek. t „
IjJji. çj+tr^ ^]k+ Ç,— ( bergi sebz ) = Çok
değersiz şey.
c . » - i t »4,j <iUj^jl
[*] av û^k '-r*k
iSjs* JL<
Kendi derecesini yükseltmek
Fakirlerin bazı defa değersiz
ve kendini bütün halktan seç­
bir şeyle hatırını al.
[* ] Bu rubaiyi Nasırı, da ( Şa'ib )
iSls* ye ; j'^ , ye nisbet
ediyor. H afız divanın*' nüshalarında da § Fakirlerin para ümidiyle zen­
mevcuttur. ginlere verdikleri armağan.
& -f >J>. Cr"
W 't * - ' M O;
J . (bergestan, ı/UiJ
bergestüvan) — Ata mahsus
giyim, harp zırhı. Savaş erle-, Benden yüz çevirmez başka bir
rinin giydiklerine de derler, maşuk almazsın sanırdım.
(N iza m i)
cii ^'ı Jji'j [*] jt»
Pergeşte baht = Talihi dönük.
j»r
Dünya atı kardan zırh giydiği ^ _ ■/. (berkeşlden) = Çek­
için güneşin şuaı ve yıldızların mek, çıkarmak, tartmak (k.) bir
okundan kurtuldu, (ar.) j,\*ş. insanı derece derece yükselt­
(K em al)
mek. Ij+u 'j. = -onun yük­
seltmesidir. Bergüzîden (ba.).
(b e r_
gestttvan beresb efken • Ü JJJb O J (bergi kâzirüni)
den) = (k.) atı süslemek.
==Yabani kereviz, yabani tere-
j t x * x î > otu denilen ve ilâçlarda kulla­
l —
I^ at nılan bir nebat.
^7U

ihtiyar, genç demir elbise giy­ *


ÎT J- ( bergi kâh) «= Saman
diler, atı süslediler, çöpü.
(H a tifi)
ij jf jyı
•İT ojlt ol/* «1^ , y j
•*. (berkese) = Cizli.
Saman çöpü yeniden taze ot
İİ yaprağı olmak mümkünse, zayi
olan ömrü tekrar ele geçirmek
Bu bellidir gizli ve kapalı
mümkündür.
değildir. (Ş&ib)
(Sâzenİ)
aC '
y (berkem ) = Menetme, alı­
(bergeşten) = Yüz çe­ koyma, mani, engel.
virmek, dönmek.
JL&l )\ J je işi. * f
f J. Jc*-
[* ] _#• j-~" güneşin şüaıdır. £l*A güne; IİJ**
dolduktan sonraca mızrak şeklinde uzun-
lama hayal edilen aydınlık mânasına da gelir. Eğer onun adaleti olmasa fitne
ye'cucu [*] alayına kim mani
olur. jL
(bergttsâz) = Berg ile
(F a h ri)
sazın birleşmesiyle yapılan bu
§ Nasırî nun ile (berken) yazı­ kelime her ikisinin ayrı ayrı
yor. delâlet ettiği mânalardan bir
kısmını ifade eder (k.) halin
İ lT 0' düzgünlüğü § süs § Azık §
(b e rk e n d ) = İri yapılı tüy­
Yola lâzım olan şeyler.
süz genç § Rüşvet § Kopar­
mak, harap etmek mânasına
gelen (berkenden) den mazi.
r, ' j
Birinin soğandan başka katığı
t&J+İ* X*UV
yoktu; başka kimseler gibi ge­
vv
çineceği bol değildi.
O yüksek mevki sahibi, iki (S a 'd i)
başlık ve imtiyaz kalmamak
için kurdun başını kopardı.
( Mevlâna)

jla y; Onu o kadar süslediler ki bir


daha gelirsen tanıyamazsın.
(N izam i)

Düşman başkanı elinden ülke­


sini zaptedince halkı ondan (berkene) = Ezilmiş mez-
daha ziyade refah içinde yaşat. cedilmiş şey, hususiyle ıtırlar.
(S a d i)

• -• ^ ^
^ ( bfirkei lâcverd )
(bergi n il)= Ç iv it yap­
= Lâcivert havuz (k.) gök yüzü.
rağına derler ki kadınlar kay-
nâtıp onunla kaş ve saçlarını
boyarlar. ■ T İ ' (bereki) = Berek (ba.).
✓ i ^ ✓
* ** 0
',"Aî * (berkende kadr) = ^ (ber leb kelüh
( k.) Haysiyetini kaybetmiş maliden) = Dudağa toprak
kimse.
sürmek ( k . ) hareketini başka­
larından gizlemek.
t*] Yecuç Mecuç birer kabiledir kî
ikisi de ateş alevi yahut deve kuşu gibi
etrafa seğirttiklerinden bu adı almışlardır. iyili öi»- **.Xj1
2>y- j* »y ./ J-4 w—i) iHj fjv iy- Cr öj*ç-
fcjS' julU *£Li^ pp (>İ£ ,ji>l—• j*
ı/V
Gece geçince (Züleyha) her şüp­ Kendi vücudunu aşk çeşmesin­
heyi gidermek için kan saçan de öyle yıkadı ki bütün mesa­
gözünü göz yaşından temizledi. matından inci belirdi,
Gece kan içmekten dudağı ıs­ ( Şehidi)
lanmış yani gam ve kederden
§ intizar = berınu§ Çayır «=
dudağının hali değişmişti; bunu
merg.
gizlemeye çalıştı.
(C im i)
tj>- (bermâs) = Anlamak için
^ J (ber leng zeden) — bir şeye el sürme (ar.) ^ .
(k.) Kaçmak. Yoklama ve el sürerek anla­
mak hassası (ar.) ı_*v . Mastarı

( berem ) = Asma ve kabak


çardağı. Herek denilen çatal
ağaca da denir. ^ (bermâl) = Dağın göğsü ve
uzunluklarının nihayet bulduğu
sivri yer. Fennî tabiri, sağrı
f-’J (berm) = Ezberleme, hatırda § Bcrmaliden den (emir, ismi,
tutma. mastar). Bermaliden (ba.).

*>■ *> ı jS j X j « jS / D ı- jj (b e rm a l.
\>\p ^ ti*1*-
\>y^’ çsmo~ y o j- A zeden, bermal kerden ) ■=
(k.) Kaçmak.
Gönlün gibi sert olan bu zulüm 0^ ^
atını göğsün gibi niçin yumu- ^b e rm a j î d en ) — Kaçmak
şatınazsın. Zannederim ki sert­ § Yeni ve paçayı sıvayıp bir
lik ve kabalık kitabından ha­ işe yahut kaçmıya hazırlanmak.
tırlamadığın fasıl yoktur.
(E n verî) ©lif" 7 al
o—j
6J~-j ezber mânasına değil
dir. Enverînin son mısraı Mademki kiliseye geldin büyük
^ j\ şeklindedir diyor. da günah işle; elini kolunu sıvayıp
terkibi j.;_y .j şeklinde üzüm sık.
yazmıştır ki dudağın gibi de­
mektir. § Sarnıç gibi su topla­ * •'
nan yer, çeşme. aU^j i ( bermah. bernla-
h e ) = Burgu (ar.) un* Türk- Onun dünya tamâiyle babasına
çemizde matkap denir, hakkâk âsi olmuş bir çocuğu vardı.
kalemi, taşçı kalemi. ( Ebaşekûr)
» . .

( b erm ayu n , b e r- </*J. ‘ J*J. (b e rm e r, b erm ü ) =


m a y e ) = Feridun Şahı gizle­ intizar § Ümit.
dikleri zaman sütiyle besledik­ S3J * jjr *
leri inek. S j. tSjp J
.İJ\2£.
J1\" ip*i
-r**. j-'j-1
"-1 Feleğin henüz merhamet etmek
vecih ve ihtimali vardır; sözün
Ct.JJ. *>*- ö'j^j kuvvetlenmek ümidi hâlâ mev­
cuttur.
Dönücü felek çok döndü; Feri- ( Muht&rt)
dune sığırları içinde en mute­
j-* j&j öL-î
ber olan bermayeden başkası J-O ıf)fj. ■)' j'r-J û*
sevgiyle baş eğmedi. v/.jijy
(F ird evsi)
.Sap te/ı üzerinde yürümekliğim
'/ jfı\> 03\J>3 y
bence sevgili ile birleşmeyi
er*-J f'Ji»-' *t.
Sj** beklemekten çok kolaydır.
(N u r üddin)
Sen Rüstem ve Feridunsun ve
senin beygirine saygıyla rahş § Bal arısı.
ve bermayun derler
(Fahri) n%e r m e ğ•a z , m
• • (b b.e r
Rahş = Rüstemin atı. m e ğ a z e ) = Sanat sahiplerinin
• >»•* çıraklarına verilen bahşiş, şer­
(b e rm e ç ) = Bermas. Mastarı betlik.
bermeçîden. Bermas (ba.).
d i.
(b e rm e k ) = Abbasîler za­
(b e rm e h ) = Âsi olma, hu­ manında birbiri ardınca vezirlik
susiyle anaya babaya karşı gel­ makamını idare eden, zenginlik
me. Bermehide = Asi, kendi ve ihsanlariyle ünlü Bermekile-
fikrine göre hareket eden. Mas­ rin birincisi ve Abbasîlerden
tarı bermehiden. Ebulâbbas Seffahın veziri Hali-
din babasıdır ki asıl adı Cafer-
j'H ıSs
j \ j.
dir. Belhdeki Nevbehar adlı ateş-
kedenin mütevellilerine Bermek
denildiği ve Cafer mecusi iken 9X

bu ateşkedenin en büyük mün- (berm nm ) = Siyah renkli


tesibi ve mütevellisi olduğu için âdî mum (Ni?âm)
kendisine Bermek, evlâtlarına
Bermeki denmiştir [*].
(berme) = Bermeh.

(b erü m k â n )= K a sık tüyü.


Rüm, rümkân da bu mânayadır. ( beren ) = Hindistanda bir
kasaba § Tarla tabanı.
( b e rm e n m e g îr ) =
*. >
Beni muahaze etme mânasına-.
(b irlin ) = Dışarı: Bîrûn (muh.)
dır.
LU. X J l j T- 1 ^
jS j , b ts . X
Abı azer âsâ (ba.).
s
Geceyi aydınlatan mum ve
(b erm ü ) = Bermer (ba.). lamba gündüz dışarıya çıkarsa
. s •' söner.
(Emir Hüsrev)
(b erm u d e) = Şey. Türk-
çesi nesne. ,t /• O X.

vJm
.( ( bernâ, bernây ) =
• •**
(b erm ü z) = Hayvan yemi Gene : ber = Yüksek, nay =
Boğaz mânasına geldiğinden
§ İntizar.
gençlik çağma erişen çocukla­
[ * ] Şöyle b ir hikâye vardır : Bermek rın boğazlarında peyda olan
müslüman olduktan sonre ailesi ile Şama
tümseklik bu ismin verilmesine
gelm iş Em evî halifelerinden Abdülm elikin
oğlu Süleymanın huzuruna kabul edilmişti.
sebep olmuştur.
Halife, parmağındaki yüzük başının altında JUJ l'j. j/j/'Ji- jlj..
bir parça zehir bulunduğuna vak ıf olunca 3j \jS
sebebini sormuş; şayet b ir sıkıntıya ıf-u-
uğrarsam; o zehiri yalarım. Yerin d e (an zehr
ra bermekem ) = O zehiri yalarım, dedi­ Genç ve ihtiyar;fakirin hizmete
ğinden adı Bermek kalmıştır. Asrım ızın takati olmadığına hamlettiler.
pek değerli lûgatçılanndan Nizam kâlic bu (S â 'd l)
hikâyeyi naklettikten sonra lûgatçılar her
Farsça lâfzı diğer bir lafızdan alınmış te ­ Jl 'j.i ıf/»
lâkki ettiklerinden böyle gülünç vakalar
uydurmuşlardır. H alifenin huzurunda her
halde Arapça konuşulmuştur diyorsa da bir
yabancının jııeramını kendi d iliyle -ifade Her neride, her kimde devlet
etmiş olması da mümkündür. ve yiğitlik varsa sen o kimse
ile mücadele etme; çünkü gale­ Hem uyanık hem bilgisiz olan­
be çalamazsm. lardan daima huzuruna mek­
(Sena i) tuplar geliyor.
( Natır)
Bernâk, bernâh da denir.
Fernas (ba.).
t J - jl
•l'A j ı cji
4j*\f '
-*• ( bername ) = Mektubun
Onun adaleti taravetli bir bah­ baş yazısı (ar.) unvan § Fihrist
çe, talii genç bir kahramandır. § Zarfın üzerine yazılan adres.
( Ebul/erec)

fa*> (berepc) = Körlük yahut ka­


( bernâhun îsta- ranlık sebebiyle yolu bulmak
den) — Tırnak üzerinde dur­ için el ile yoklıyarak gitme.
mak (k.) İtaat etmek edeple ••
ayakta durmak.
fa?. (birine) *=* Pirinç. Pilâv, çilâv
Ç' yerinde de kullanılır. Birinci
^ •*. (bernas) = Dalgın, uykuda; zinde = İyi pişmemiş pirinç §
dalgınlık, gaflet = fernas. Pirinç dediğimiz sarı maden.
t
ili g.** iti \ijj .îl^ y
j* jlA J* jfı
^ • ■?. (birinc&r) = Pirinç tarlası
s+\»
mânasına Pirine zâr (muh.).
Sen temiz ol da temiz olmı-
yandan hiç korkma. Eğer bütün [___ U r
. ( birincaab ) => Koğan
dünya gaflette olsa sen gafil
çiçeği.
olma
(N a ş ir)

Lâkin Senaînin şu beytinden ^ ,fa?. (birinci şem ale)= Zer­


gaflet uykusu anlaşılır. de: Vaktiyle Şîrazda bir zerdeci
C-l/e c'V jijJ varmış ki bir sokak başına
t" f ' V oturup önüne bir faıios koyar,
Jü- kâh müteaddit şem’alar yakar,
Hepsi gaflet uykusuna dalmış, (4\ci £au) = Zerdeye gel, diye
bilmem gafil ne görecek. zerde satar ve bu beyti okur­
(Sena ’i) muş:
-ı. î ^ y U 'U f
i' p* f 3j>. jllfi£ JS J
İ j jl

j-*\!
Büshakm gönlünde parlıyan muzarc= Götürürler § Nakışsız
bu ışıklar zerdenin nurunun ipek kumaş.
geçidindendir.
( Büthak)
( b e r e n d a f ) => Eğer ve
Naşiri, bir pirinçtir ki Şîrazda dizgin kayışı.
güzelliğiyle meşhurdur, ondan
J.'J S J* ^
zerde pişirirler suretinde yazı­ ffj. f ç-r?
yor. ö ' j j C/J) \t './.j*

tfjt*
(birinci kftbİli) — İlâç
Senin okun, arslanın göğsünden
için kullanılan rengi kırmızıya
siniri çeker; kılıcın, filin deri­
çalar, biraz acı, biberden küçük
sini yüzer. Zira bundan eğer,
içi beyaz, ek yerleri ağrılarına
ondan dizgin kayışı lâzımdır.
faydalı bir tohumdur.
( Muhtarı)

§ Bağırsak.
,. • ( b e r e n c m i ş k ) — Oğul
otu yahut misk otu denilen ir * ^
nebat. ( b e r e n d e k ) ■= Sahra orta-
sınde bulunan küçük dağ ve
tepe.
(b e r e n c e n , b e r e n -
c in ) =
Bilezik. El bileziğine
konuşma dilinde (elengü) der­ \ (b irin d g â m ) = Sığır gözü:
ler. Papatyanın iri ve sarı nev'i.

». t
( b ü r e n d ) = İyi su verilmiş (b U r e n d e ) = Kesici, keskin
keskin kılıç=Şemşiri âbdâr. § Siniri ( (Ba) ( B ) nin
üstünüyle = Götürücü.
Jlüjj *1-—^ £--C-i-t i&î *j
•c • * •*
_ u» - j
^ ( b e r n i ş e s t e n ) = Binmek.
Aşkın dar yolu inişli yokuşlu-
dur, fakat testerenin ağzı gibi
keskindir.
(T a h ir Vahid) B ir gece büraka bindi felekten
geçti.
§ Kılıç cevheri, meneviş § bü-
rîden den muzaric = Keserler.
(B) nin üstünüyle bürden den ( b eren g ) = Çan § Kapı
kilidi § Anahtar. Doğrusu (me­
d e n id ir. (Nasır!) (bern) = Kaş: ebru (muh).
^ Cjf jl » j"*
* * tür j* J. ^*ts. U J.'.
( bfirüng ) = Kazanılmış,
biriktirilmiş şey.
Ünlülerin kafası hep kin ile
dolu; yüzlerde kaşlar hep çatılı.
(biring) = Birine. (F ir d tv ti)

•/ •.
(bervar, b erv a re )=
^ ( bernu, bernun) = Evin üst katındaki etrafı pen­
Bir cins ince ve nazik ipek cereli oda, çardak.
kumaş.

•• "I *
J ^ ( bervaz ) «= Oturacak yer.
(bernî) = Reçel kavanozu. Hususiyle avcıkuş tüneği.
e •• "I °
(bervaze)— Farslılar-ın gelin
(birnls) = At kestanesi.
önünde yaktıkları ateş § Ferah­
s
lamak için kıra gidenlerin ar­
^ (berv) = Müşteri yıldızı. kalarından götürülen yemek.
y
y** ir » yt
jji" 3 f. f * ? £S, -> 3J. (bürüt) = Bıyık.
jj* I
Boifu selvi, beli ney g ib i; ya­ CtjP V o* j* ^ 3*

nağı yıldıza, yürüyüşü sülüne


benzer. B adfia.) Bürüt tabiden-= Bıyık
( FirdtvsiJ bükmek (k.) kibirlenmek, yüz
çevirmek. Bürüt rihten = Bıyık
:İJ. S jL -i-j j ? dökülmek (k.) âciz olmak. Bü-
ruti kesi rihten=Mağlûp etmek.
Senin boyuna benzer çemende Büruti kesira Berkenden *= bir
selvi yoktur. Müşteri ytldızı kimsenin bıyığını yolmak (k.)
yanağın kadar parlak değildi.'. rezil etmek.
(Fird evsi)

Firdevsinin şu iki beytindeki (b e rv e r)= E lb is e kenarına di­


bervler bir noktalı değil üç kilen sayvan, saçak. (Bürhan) [*]
nokta ile pervin=ülker (muh.) [* ] Nasır! Bürhan yanılmıştır, doğrusu
( Jj;) perv dir. (Reşidi) jj/ 'd ir d iyo r ki pek doğrudur.
aV
jJuLi aL~« j j j ' ^ beruzi siyah »y. û'j>*
•U3 û'J*“ ytl'/ ^ ^
nişanden)— Kara güne oturt­ -1*3 iV <(.1—jl
mak (k.) İnsanın halini harap ve
perişan etmek.
Sayesine sığınılabilen o kıymetli
.1— l.-i/ L i: j >J- ıi* ı ağaç meyvedar olsun ki kâh
1 j ' j O 'fb meyvesi sofraya süs, kâh sa­
C*4* yesi ruha rahat verir.
Kalbimin aydın olması halimi (N iş â m î)

kötüleştirmiştir. Fanusun karar­ (Şuurî)bu kelimenin medlülünü


ması mumdandır. üçe ayırarak insanda devletli,
(Ş e f t )
zengin; hayvanatta güçlü kuv­
vetli; nebatatta büyüyüp, yetiş­
O ^ JJ (ı ^ J J ( berusan, bern- me ve taravet sahibi mânası-
şan) = Ommet = ber beruşan nadır demiştir. Yazdığımız mi­
(ba.). salde üçüncü mânayı almak da
mümkündür.
Y i* *
(büruşek) = Toprak. ( b ira n ) = Dışarı: biron
- (muh.).
( b eriifü rü d ) = Yüksek,
alçak. o—ıyj. JiJa
/ t/Uil
A k ıl bize ilmin yolunu gösterir.
(bürufe) ■= Sarık, mendil, Aşk hesabı bu defterin dışın­
kuşak. dadır.
(N iz a m i)

»f jj, ( b iru jjird ) = Hemedan s\j.' (Beray) ve z.** (Becihet)


civarında bir şehir ki muarrebi kelimeleri gibi ta’lil edatı da
olan bürücird ile anılır. Aslı olur. Dilimizde için, o yüzden
pîrüzgırd dir. ondan ötürü iie ifade edilir.
Meselâ senin için denecek yer­
• ^ "
de birunitü denir.
( bernmend ) — Meyveli.
(k.) Faydalı, nasipli isteğine
nail olmuş [*]. J V , ( b ir un â m e d e n ) =
Dışarı gelmek, çıkmak ( k . )
[ * ] Mend edatının eklendiği kelim e iki
harfli olursa bu edattan evvel bir vav
isyan etmek, bir kimsenin yü­
ziyade edilir. Tenümend = güçlü gibi. züne durmak.
->J ö jj -, J * V.»'
j._T jjç . -rJW
( bereh ) = Yakışıklı, uygun
mânasına berah (muh.) okun­
Hazreti A liye isyan eden kişi maz ha ile kuzu (ar.) jr .
A llahın huzuruna nasıl gelir.
( Stn&î)
fj**Ji’ l’ V »J-.
ı*V
I •
( biran serâ ) ■=» Darp­ Hazreti Musa çobanlığa başla­
haneden başka yerde kesilen dığı zaman bir kuzu ansızın
para, kalp = ı„— » sürüden ürktü
(ba.). (C&m î)

y* 4iL.li
...I.-. /Al* \ » f Ali. jjitr
lijj-* OJ-'. lii C—IJİ‘
ıtj’y
Güneş hamel burcuna girince
I^a’z edenlerin masalı akçadır,
gece ile gündüz bir olur;
ama geçmez akça.
(F etih f)
( Nizârt )

Elbise yüzü mânasına gelen


.j..ı=*Ebre (muh) § (k.) Ahmak
* • (bervend) == Sele ve sepet
âciz ve zebun, bitkin.
§ Eşya dengi, bohçası (ar.)
• it
•ujj = rizme, • •
^ (berhlhten) - Çekip çı­
karmak § Terbiye etmek.
(berayi âb âme-
den) = (k.) Belli olmak mey­
dana çıkmak. (berhem) = Toplu.
■»il (? j 3 jJ*U. ■
‘S’ i,f±L.
-lîi' Jj jj fi
( berüyi rüz ttf-
taden) = Gizli şey meydana Fikir perişan olup keder ve
çıkmak. sıkıntı gönülde toplandığı za­
man işret nekadar hoştur.
jjj* ö 'j ' f 'j j - ^~İJ «J-5, **
jjj-, İİJj. J—T 30 (Z u h u ri)

Jlî- Berhem horden = Dağılmak.


//er gece o gönlü parlatan ışık­
tan o kadar yanarım ki sırrım »J (bereidümâderi) =
meydana çıkacak. İki analı kuzu: Naz ve nimetle
(Sena () büyümüş olan kimse.
f
lSj}\*j> tj, >)-i l*£ i'İ'ıA ^
j ’lSU.

Senin aşkın kâh yürek kâh Puta tapan ! O lâle gibi c/zare[*]
ciğerle beslendiği için iki analı tap ; on dört yaşında güzelin
kuza gibi zayıflamaz. yanağına tap; hakkı görücü
(H âkâni) gözün yoksa buzağıya değil
•" * bari güneşe tap.
(Ş a ir )
y . (berei felek) = Hamel
■İl» JİJ ^JL* ^15" JL.Jl3~i
burcu.
Xj ^J-1 ^ s.

(bere giriften) == (k .)
Taklit ile birkaç gün kâfir ve
Beceriksiz adama çıkışmak, onu
zent makalelerinde âlim oldum.
muahaze etmek. (S a d i)
» x x 4X#/
Berehman, berehmend, berhe-
berhemzeden) = Karma me de derler. Berehmen Arap
karışık etmek, altını üstüne dilinde de kullanılır ve berehme
getirmek. kelimesi berahime suretinde
r >\S j J- j \ f j fi, rj~ cemilenir. (Beharı acem) bera­
^ f Tv •j' hime lafzı her halde araplaşan
Jü L Farslıların tıraşlamasıdır diyor.
isteğimin aksine dönerse feleğin ( Berehmen ) in nunu tenvine
altını üstüne getiririm, ben fe­ benzediği için nisbetinde nun
leğe mağlûp olacak insan de­ düşerek berehnıi denir
ğilim. (Okyanus)
( H a fız ) ~ıy bit
Berhem zedeni meniş (k.) iç <i>s. Jj o Ö j c---- f ijjl/j

bulantısı. >T~*-
Ey sevgili / Papaz senin güzel
yüzünü görünce zünnarı çözdü
c f j . ‘ c f j . (berehmen, berhe-
(ılât) [**] ın yüzünü tepmeledi.
m en) = Puta tapan, allaha
ortak koşan kişi, puta tapanla­
rın papazlariyle ateşe tapanla­ (b ü reh n e) *== Çıplak.
rın bilgin ve soy sop olanlarına
[ * ] *İzar=kulak yumuşağına doğru be­
da denir. yaz olan yerler.

■z—j, bif Ji ı//. li* [* *] Lât = Ş akîf kabilesinin taptıkları


J l - ,3 jU. j l f i j L - i j put.
'jjj fZ». itij >y- öi*j. üyt y > .«• p-lf
J U jb r, 'j ^ ı 'V ı ^ t* v '? ■‘y* C'C,i.e-j Ci*j.3 yV»
w-ÎU
Ey saki l Üzüm kızını: şarabı Gözümün bebeği merkez, kapa•
yüzü açık görmek istiyorum, ğı daire gibidir', merkezle daire
şişe ve kadeh örtüsünü kaldır. senin aşkından her gece kan
(S a ib )
doludur.
o/ . = Bürhene suretinde de (‘Am'ak)
doğrudur.
§ Ev ve kale kapısı.
crly~ ^ j-î-*
U ^ lyf- Î^*İ 0*.
öi*s. iK ■^■^3 —- 1jjj i j r s
Öf? I>.»
K ılıç kınından sıyrıldığı zaman u1’ > * -0 ûjJJ
cevherini açıklar. Bizim bu ıZJL»- ı ^ jjjj

türlü çıplaklığımızda bir takım i j j * r f j —! a V *'j

hikmetler vardır. -r'l*'


K U rfi) Oğu/ / Gönül şüphesiz dinin
Mecazen mücerret ve hâlî mâ- hâzinesidir. Göz, onun pencere­
nasınadır. « Dırahti bürehne» si, kulak kapısı gibidir. Din-
yapraksız ağaç demektir. Bü­ cevherini bu hâzineye koyduğun
rehne ser (k.) suçlu. (Mahmüdî) zaman pencere ve kapısını kuv­
vetli kapa; pencere ve kapı ka­
* •
panınca hainlik, sakli cevhere
(b erh n d ) = Ateşin harare­
yol bulmaz: hiçbir din haini
tinden sararıp yanmak üzere
seni dinsiz yapamaz.
olan şey. (Nafir)
&X. yl ff fy
§ Küçük ev § Hisar § Ağıl §
ı// ■u'yT y? jj- ‘
Bahçe etrafına çekilen çit.

Mademki sana yavaş söylüyo­ J l— y J,"L

rum, bana kaba söyleme. Seni VUİ


yakmak üzere olan kimseden
başkasının elini yakma. Yanağın yıldan yıla, etrafına
(N a s ır) şimşirden çit çekilmiş gül ile
Mastarı (berhüden) dir. dolu bahçeye benzer [*].
(Naşir)
»• A
[* ] (R e şid î) H isar ve etrafı çevrilm iş
(berhnn) = Daire, kemer,
şey mânası şiirlerin hepsine tatbik edilebi­
gerdanlık gibi ortası boş olan leceğinden, başka mânalara ihtiyaç yoktur,
şeyler. diyor.
a (berhüh) — Sabun. ( beryeh nüvişten ) «
Buz üstüne yazmak = Beryejı
*-1 zeden = Berab nüvişten (ba.)
( b e r h îh t e n ) «= Berhih-
*•/, j Al
ten (ba.).
u^y %■>. cSsf-* <£>/'?-
•ı •
(b ir y a n ) = Tava, tepsi gibi Alçağa soğuk su ile merhamet
şeylerde susuz olarak pişirilen etme; edecek olursan mükâfat
yahut biraz suda pişirildikten bekleme.
sonra kızartılan et kebabı. (S a d i)

li\ f> j ' j c r - - ? J o^lı'


irisr. £_-s-
öU c* A- jı>U. Jyj j\zif

Gönlü inleyici, gözü ağlayıcı;


Vadettiği vakit mümkün olma­
ciğeri gam ateşinden büryan
mak sözünü ve olgunlaşmamış
olmuş.
le f mı hatırına getirme: B ir şeyi
(N ltâ m t)
vadedince onu yerine getirme­
* •* nin muhal ve kararlaşmamış bir
( b iry a n i m u h a llâ ) = sözden ibaret olması ihtim alini
Tere, nane ve piyazlı kebap. hatırından çıkar.
(N&str)
e> v» »
• " J
a t '. ( b e r lc e n ) = Bazlamaç ve
çakıl pidesi pişirilen fırın = ö>_, (bttrlden) —Kesmek, kesil­
mek, ağacı kesmek gibi mad­
ı) ✓ / /
di, ümidi kesmek, çocuğu me­
(b e ry e h z e d e n ) = Buz meden kesmek, bürideni rah-=
üzerine vurmak (k.) Hatırdan Y ol almak— (ar.) gibi
büsbütün çıkarmak, bir işi kay­ manevi şeylerde kullanılır. Me­
betmek, faydasız işle uğraş­ cazen bozulma, değişme mâna­
mak. larına da gelir: bütidenişir =
X j .l- ijl A,
sütün kesilmesi, bozulması. Bü­
rideni renk = Rengin değiş­
ı/Uü mesi. Zeban büriden (k.) sus­
turmak, ıüşvet vermek.
Padişah onun adım anmaz ve
bu memlekette durdurmazsa y?* f:.j* (*» ö 'jj
iyidir. *jJ ’c'"iJ •X-'.
(N ifa m l)
Fcrhengi Ziya 21
A y rılık korkusu olduğu için mak mânasına gelen birişiden
yüreğim yaprak gibi titriyor. den emir, ismi mastar.
Kesilip ayrılacağı zaman dalın
,J*Jİ £~-X»j> J j J j i - V
titremesine bak. [ * ] e r i/ ' — ^ fJ< J y
( Hacendi) lS■**—
4^ 1 jt JU«
Benim yüreğim hakikatte dertli
V1 «O
ve yaralıdır; sen de yarama tuz
IV
saçma.
Kâr binlerce defa ümidimi kes­ (S a 'd i)

tim. Kimden? Şemsden desem • >


buna siz inanır mısınız? ( ~ İ J. (b e rifü m ) = İbrişim. Ebrişüm
( M e v lâ n i)
(muh.) (ba.). = berişüm
• * zen = Saz çalan.
• •
(birîzen) = Üzerinde ekmek
ve pide pişirilen toprak t a v a » (b ir îg ) = Özüm salkımı.
birzen = Berîcen. • •

(b e r in ) = Yukarı, pek yük­


( blrîze ) = Kasnı denilen sek.
bir nevi zamk § Madenleri biri- AA îjj— y jiiı'L*
birine yapıştıran lehim.
l'Vj.
Resmin gözümüzde yer ettiğin­
3 Û / (b e r î._
den beri her nereye oturduysak
mam kesi beçah ttftaden- cenneti âlâya döndü.
r e ft e n ) — Bir kimsenin ipiyle (M tv lin a J
kuyuya düşmek, gitmek (k.) Bir
Ber ile inden mürekkep olur.
kimsenin hiylesiyle belâya düş­
mek,
kjji j l ily
LiJj Gizlemek ve bu insanlara kapıyı
kapamak ne vakıte kadar?
0Cdmt)
Kimse kendi isteğiyle vatanını § Yarık, yırtık, gedik.
terk etmez. Hazreti Yusuf, Zü-
[ * ] Naşirinin g e tird iğ i bu misaldeki
leyha sebebiyle ıztıraba düştü. (m eriş) in mepiriş’ten kısaltma olması lâzım
(S a ir ) gelir. Birizden değişm edir demesİDe bakılır­
sa (b ) fazla dem ektirl ö y l e ise p ir îf ile mü­
savi saymak daha muvafıktır sanırım, p ırif
(b irlş ) = Saçmak, boşalt­ (b a .)
( birin ) — Delik, hususiyle •*. (biz) = Eşek arısı. Belki, siyah
ocak deliği ve bacası. arı mânasına gelen (bevz) den
kısaltmadır.
• >
(bQrln) s= Dilim. o
(bfiz) = Keçi.
ı>.>. 'Ji' ^yKs. <>ys
Cü^öl öj?) A- y,j* ^
My i>ijj
Kesip de ona bir dilim verince
şeker ve bal gibi yedi. Keçiden testiye sağdığı süte
(M evlâna) su karıştırdı.
(D ch le v t)

(b firîn if) =* Buruntu has- (ar.) >. ma£z.


' talığı § ( Büriden ) den hasılı
• rv
mastar olan büriş yerinde de
-İ3 (büzâvîz) == Kasabın ko­
kullanılır.
yunu baş aşağı astığı gibi bir
şeyi tersine asmak § Pehlivan
t/Uki
hasmmı baş aşağı getirmek
Kör kılıçtan kesmek gelmez. oyunu. Jj>. = büzdil Keçi yü­
(N işâ m l) rekli (k .) korkak. — bü-
• ' O^ -* zikühl dağ keçisi dediğimiz
vahşi keçi. A — büzgîrl (k.)
(berin ferheng) —
hile § Hırsızlık.
llâhiyat bilgisi.

»X«l _/ 5 ./ (bezâd berâm ede)=


'Jf.-t. (berîven) =» Temriye deni­
len bir nevi cilt hastalığı. Dil- Koca karı: ( bezad ) ve (bera-
hun vezninde de doğrudur. mede ) kelimelerinden mürek­
kep olup yaşta yükselmiş de­
mektir. Zad (ba ).
( bez ) = Bezîden esmekten
emir § Meclis mânasına gelen
(bezm) (mufy.) § türe ve âdet. ( bezzazane (Qd ) —=
3u mâna Arapça elbise ve ku­ Bezzazca oldu: Tazeliği ve ta­
maş mânasına gelen (">>,)den alın^ raveti geçmiş gü zel; turfanda­
mıştır. (Ezin bez) bu kumaştan, lığı geçerek bollaşmış ve ucuz­
bu kısımdan demektir. Doku­ laşmış meyvedan kinayedir.
ma ve kumaşa dilimizde de bez Bezzaza münasebeti bez nevt-
denir. lerinin çokluğu itibariledir.
f*j t* JW^* vJî^j* e-»-»» ondan gafil olmak büyük ha*
xX *Jt* J>, d i ) j
tadır.
{ Nişam i)
İsmet her yerde bulunan güzel- § Musikide bir makam.
den vefa adetini arama; çünkü
meyva bollaşınca tadı kalmaz. K"* '
( l's m tt )
J (b e z rk â r ) => Ekinci.
0 /

(b e z b â z ) -= Küçük hindistan "V ( b fiz ilrg fim îd ) —


cevizinin kabuğu yahut çiçe­ Hüsrevi Pervizin hocası, bir
ği (ar.) <-L-j [*] ya naza- hakîm.
ren karanfil ağacının yaprağı. sj. j_.| ifjj'
(B) nin ötresiyle keçi oynatan -V. j.
ı*Uu
mânasınadır ki keçiyi maymun­
la beraber oynatan oyuncudur. Büzürk ümidin ümidi küçülmüş,
titremede söğüt yaprağına dön­
• V -* müş.
ı jljf (bezeban Uftâden) (N iş a m i)
— (k.) Dile düşmek, rezil olmak.

•I • “M (b ttıB rjf m ih r) — Nu-


( b iz d a ğ ) — Cilâ taşı (a r.) şirevanın çok akıllı ve tedbirli
veziri: Büyük güneş mânasına
üj>. j*. — Mihri büzürgten çev­
• ' # rilmiştir, yahut büyük muhabbet
(bizdaden) * Cilalamak, sahibi mânasınadır. Konuşuı ken
silmek. suretinde kullanılır.
• \0 * <•
ij • »y. fj.
*M (bezrek) — Keten tohumu. >J>. ıtj** jjs . jr
^UiJ
• fg, *f
^ J i ( b fizttrg ) - Ulu, büyük. Nuşirevanın meclisi bir göktü
kİ onun cihandan büyük bir
Muarrebi büzürc dür.
güneşi vardı.
>. H*. —-iji. ,>-•> ( Nişam i)
e.—*jji cJU* », >
ı/'Ui I '
J -r JJ. (b ü zü rg vâ r [*]) = Ulu,
Küçük düşman büyük beladır; büyük, büyüklüğe layık.
[* ] Hindistandan gelen ve ilâç için [*| Halim ,i bu sıfat ilim sahiplerine
kullanılan bir nevi sarı yaprağın adıdır mahsustur,, sengi biizürgvar = büyük ta ;
Türkçede de besbase denir.. denmez demişse de gök, ağaç, armağan gib i
(Kamus tercem esi) (e yle rin sıfatı da olur.
^ a-î* **■*’•>' j-*'"1 şundan çok ye, demek değil.
Z,~£ J -l» J>1 J * 'j Ziyafet sahibi nekadar tatlı
Ujj- d illi olursa olsun ona hekimlik
Onun büyüklüğünde hiç şüphe yakışmaz.
yoktur ve büyüklerin içinde ( Esedf)

onun dengi azdır. » X 't•


(Sâzeni)
(bttzeşm ) =» Tiftik dediğimiz
yumşak keçi kılı: Peşmi bûz
den çevrilmiş ve kısaltılmış
J** olması da mümkündür. Tiftik
Bir padişah ki Cenabı hak kelimesi de Arapça pamuk dit*
dünyayı yarattığından beri bü­ mek mânasına gelen teftîkten
yük feleğin gözü onun gibisini alınmıştır.
görmedi. »
( 'A m 'ak)
£/■ (b e z e jf) = K u rb ağa = v ez e ğ=
j'jfjj, li*-Jj u?^ fJ,.J
jlj t?.’.) ^ jl ğük.
iO *

Rüyada bir büyük ağaç gör­ jV j £>. y*. iu1
düm ki onun ilim , akıl ve ada­ ı/U»i
letten dalı, yaprağı, meyvast
vardı. Balık gibi suya batmak kurba­
(M u it ti) ğadan yardım istemekten ha­
yırlıdır.
^ J j'/ jj.
ıflki

Ona büyük armağanlar verdi. § Su bendi berğ (b a .) (j) nin


tutarıyla su biriken çukur.
• , )
-?• (bttzisk) = Mercimek. trV
(b ö z g a le ) = Oğlak.
dUv
(b iz iş k ) = Hekim ve cerrah. U j jC
ol~*5 »T
<>£•*X ûVjî*j* ■*>„!« trjj*-
ö \ T - j ^ 0 ^ *i JüU.
i lj ırj»- i>V>* **,
Oğlağa kaç dediler. Kasap ar­
JL—t kada, nereye kaçayım dedi.
(Hâkânt)
Ziyafet çeken kimseye düşen
vazif e türlü türlü yemek hazır­ Sığır buzağısı, arslan yavrusu
lamaktır. Yoksa bundan az mânasına da kullanılır.
çakal sesi, her sabah hendeği­
^ (
bt
lz
g&
l
eifelek) - (k.) nin etrafında kuzgun narası.
(H a iti fb z v a r i)
Cediy burcu.
' t. ^
** ( b
ez
el
eme ) *=*= Yosun: ( bQz giriften ) — (k.)
Aldatmak, Bugün ucuz almak
(Seme) gizli mânasına geldiğin*
den kurbağanın gizlendiği yer yerinde kullanılır, (t JlÛo) [*]
demektir (ar.) j » v . IV
(bezle) *=• Bezle (ba ).
(b ü z ğ u f) — Şirazda; yedin­ • s

ci asırda yaşıyan faziletli şeyh- f J . (bezm) = Yeyip içme, konu­


lerden bir zat; müntesiplerine şup eğlenme derneği.
bûzğuşiye denir.
iJ İ» j !s fÂ

Uit

j[o n d ) =» Bazı memleketlerde Sevgilisi ile beraber oturdukları


deri tabaklamada kullanılan bir mecliste can bile olsa başkası­
nevi içsiz fıstık. nın bulunması âşıkaağır gelir.
{ Yeğma)

-î (bezge) Asma çardağı ve (bezmaverd) = Kadı lok­


asma çubuklarının altına konu­ ması. Kadın budu, halife lok­
lan dayak ki herek denir. ması denilen yemektir ki kav­
S* rulmuş et, sebze, yumurta ile
. ( bezeğe ) = Keler denilen tertip olunur (ar.)
hayvan.

.V (b e zm a y n n ) — Bermayun
( b U zğe ) = Ağaç budadıkları (ba.).
orak şeklindeki küçük bıçkı •
(ar.) j»ı»;
( bUzmeze ) «= Keler. Bu
kelimenin mânası mezendeibüz
(bflzek) = Su kuzgunu. = Keçi emicidir. Keler keçinin
memesini emer ve zehri keçiye
JVÜ Vjj j\ kmiî sjf
il> i y i j\ ıj-Uİ-
geçermiş «= (ar.)

[* ] İram a en yüksek ediplerindendir-


H er akşam kalesinin etrafında Bugün Tahranın hukuk fakülteai müdürüdür.
• >v (şehnameden) zevk alıyorsa da
J' (be *Sne)*= Melikî ayla­ durmadan suç tohumu ekiyor-
rın ikinci günü. dum.
(,Firdtvtl)
*


(bezme) = Meclisin bir kö­
(büze) «= İnişli yokuşlu yer
şesi.
§ Hoş kokulu meyve. Harbüze
J1f >. j' I C Jİ (6a.)
«Î—j' f j'
* *.*
jî-'j*-
( bfizhiş ) * Karşılaşma,
îrem bahçesi onun oturduğu
yerden bir köşenin resmidir; mukabele.
kıyamet; onun savaşından bir
örnektir. (bizi) = Yaşa = Zîsten —Y a­
Ha cn
şamak dan emir,

tSJ. J'" j'j* *


■ * jU*
^ (bezen) = Tarla sürgüsü.
Bin sene yaşa, yüz bin sene
yaşa.
(bezeng)-^ Kilit § Anahtar.
& y
i. . (bnzlçe) = Oğlak.
(bttzveşm) = Keçi kılı ■*=
'/i* *£•>. Cr.l
Büzpeşm ki peşmibüz den çev­ İJ J İ. JLİ û ji. J J İ J *

rilmedir. Büzeşm (ba.). »fjVat

Bu ot otlıyan oğlak süt yerine


(bfizevşe) = Sinirli yaprak arslan kant içer.
(ar.) jJ-ijU. Nasırf, <i,>. bezevşe (M uhtar t)
Kluzüm -uj>. büzveşe şeklinde
harekelemişler. § Aslı beçeibüz den çevrilme
büzpeçe olsa gerektir § Cediy
burcu § Kasap çengeli.
(beze) = Günah, suç, yazık
•- -
§ Bezekâr = Suçlu, Yazıklı.
Behram Gürün babası yezdi . (bezlden) = Esmek —= ve-
çerdin lağabı. zîden.

v*V ÖU> *s. I*


•>.J j j j (►* (f * * ' (b iz îs t )= Me’mun halifenin
husûsi müneccimi: Babasının
Her nekadar gönlüm ondan ismi fîrüz olduğundan Me’mun
her ikisinin adını Arapçaya çe­ bir mânaya saymışlar. Berğest
virerek Yahyebni MansGr koy­ (ba.). Bekkam ağacı diyenler de
muştur. Çünkü zîsten — Yaşa­ vardır. Bekem (ba.).
mak Firüz da muzaffer ve man-
sur mânasınadır (Nasırî) JUL jiu f* S !jl> V

f
(büzîşe) — öğütülmüş su­ Ne bez ipekli kumaşa benzer,
sam, tahin § Susam posasına ne bejen t nar çiçeği ile bir
da denir. renkte olur.
(F tr d tv ti)
9 •"

§ Eböcehil karpuzu, it hıyarı.


(bezin) Esici = vezende
§ Nişaburda bir ateşkede. *S” l£" jf.

(bej) — Kar tipisi,


Huyunun kokusu geçtiği her
yer Ebucehil karpuzu yerine
(bejkül)— Güçlü, kuvvetli, şeker kamışı bitirir.
( Fahri)
çevik, uyanık iş adamı = j^sCs.»
(ba.).
İl
e '
(bejvâl) = Yankı, aksi sada.
MâJ
\ (bejm) = Çiy ve sis. Doğrusu
(nizm) dir (Reşidî) J . *
( b fijn l ) = Topuk kemiği.
« Konuşmak dilinde . Arapça
(Kâcb) tan alatak kap derler,
(bejm an)—Kederli, mahzun (Ni?âm). Bücül (ba.).
Pejmürde mânasına da gelir.

i 'V
(b&jhan) — İmrenme.
‘V j ; (bttjmeje)-= Büzmeze (ba.).
«5j;e 'jw -^ A - j* >-iJj
il»*» IjV cril»V.
( bejen ) »=^ Kuyu ve havuz ı/'jy.
dibindeki kara balçık =- Lecen Gece, senin kıvırcık zülfünü
= Lejen. Doğrusu lejen olmalı kıskanır; ay, yüzünün parıltı­
(Reşîdt) sına imrenir.
( Bthrdm t)

( b ejen d ) =» Hoş kokulu bir


nebat. Bazı lügatler Berğestile <-r? (be») - Çok.
»A t tri
(b e s â rd e ) = Ekmek için
itA*-
suvarılan tarla.
Zaman po)k döndü ve dönecek.
Akıllı,dünyaya gönül bağlamaz.
• (b e s a r e ) — Sofa, divanhâne
(S a d i)
(ar.) Aiu#.
§ Yeter, kâfi.
Jl* ijj ^ j/* İ İ Ü (bes& k) — Bayram ve nev­
^Uj.t jJ «I»*) Af^iJ
ruz günlerinde türlü çiçekler­
l*«
den yapılıp giyilen başlık.
Dudağından öpmeyi ummam,bu
ne olmıyacak bir istektir! Du­ ıtj
dağının sözünü ağzıma alabil­
Ayağının toprağı bana çiçek
mem, bu bana kâfidir.
taçtır.
( Yeğma) (Fa\ıri)

• > •l'
ıS*- (btts) = Kebap şişi=Tabzen • ( b e s a n ) = Gibi: kelimenin
= Sıh (ar.) iyi- § öpm e mânası* sonuna teşbih edatı olarak ge­
na gelen büs (muh.) tirilen ( san ) evveline muzaf
olarak bu şekilde gelebilir.
1
> f U j,’jl 'lU.
^ (b e s â ) = Nice, pek çok. Tekit sJ" U Jl‘ j,"
için tekrarlanır. r<y
jjtJj j*. X+ ^T'^UüoL.l Yusuf un uğrağında (Züleyha)
jj uV>r S<. ty> sazdan bir ev yaptı ve onun
<ylti içine saz kalem içindeki tel
Kûz harman eken nice köylü o gibi yerleşti.
(M akim )
kadar harmandan bir arpa mah­
sul almaz.
( N işam l)
* • (b e s a v e n d ) = Şiirin kafi­
yesi. Doğrusu pesavend olmalı.
X
* l' (Naşırt)
C. • (b e*afc) =» Bozukluk, fesat.
J *Ç
^l—
| j ^1* . . (b e sb a s ) — Boş ve mânâ­
sız lef.

Hepsinin himmeti alçak, hepsi r r *'


fesat uolunda. ■ ( B M b a ıf t ) — Özerlik to­
humunun beyaz nev’i (a r .)> ^ .
derler diyor [*]. v.*r ■■ Çob
(b e * p a y e )= Ç ıy a n otu (ar.) best «— Yapı iskelesi.
• >
• * ^ (bfist) = Horasan kıtasının
• (b e s t) -= Bağlamak, seddet- güneyindeki Sîstan kıt’asında
mek mânasına gelen besten den vaktiyle bayındırlığı, âlim ve
mazi. edipleriyle meşhur bir şehir
§ Güllük ve hoş kokulu, tatlı
f.A ■xîr S
<Z-“. j\, jj meyve yetiştiren bahçe.

Yüzüne karşı bir kaç söz söyle­ C * (bü*ta|j)— Utanmaz, edep­


yim dedim. Sen kapıyı açınca siz (b) nin esresiyle de olur.
nutük kapısını kapadın yani
nutkum tutuldu.
(S a d t) v ( bistâr ) = Gevşek : aslı
bîüstüvardır. Ostüvar (ba.).
Ekincilerin aralarında paylaş­
tıkları su. (VT i»ı*f3 tfi-0 = Suyu
I**
kapayıp açmaktan alınmıştır. Ç ^(biatâm) = Mercan.
§ Düğüm § Kilit § Büyüklerin
/i» ji. £ ilf».
kabirleri etrafına hayvanların
wJ j J JjJ 4»
girmemesi için çekilen parmak­
lık: Bir kabahatli oraya sığınır­
A kıllının nazarında güldürücü
sa hükümet ona el uzatamaz-
şeyler kolleksiyonu olan dünya,
mış.
o, mercan dudağın yarı gülüm­
.-...î .mi İJÇ- j AS—► semesine değmez.
»Jj-; /-• ( D e h ltv i)
jatr
Nasırf, (Hüsrevi dehlevinin şı*
Yaralı gönlün kaçacağı yer ağa
irindeki bu kelime bistam
benziyen zülftür. Mazlumun
değil, Arapça çok gülen mâ­
ilâcı sığmakta oturmaktır.
(T e 's ir)
nasına gelen bessam dır. C i­
hangir! şeddeyi (t) zanniyle
( iü-sCa. )= H a d d i tecavüz et­ ve karine ile mercan mânasını
mek, kabahatliyi sığındığı yer­ vermiş, halbuki lebi mercan
den zorla çıkarmak. Naşiri, bu eksik bir tâbirdir. Mercan renk
zamanda hakikati hâli belli yahut çün mercan demek lâ­
oluncaya kadar Padişahın ahı­ zımdı, diyor.
rına yahut lmamzadenin mezarı­ [* ] M eşrutiyet devrinde bunun hükmü
na sığman kimseye (-«-ü o_ı) çok azalm if ve kalkmam yaklaşmıştır. (N i;a m )
jj.yİ’L. jU it Bahçivanın senin bağından at-
'üiji <iy?, m if olduğu her fazla fidanı
ti W cennetin muhafızı aşı için alıp
A ltın kadeh içinde fesliyen götürmüş.
(E n v t r İ )
kokulu ve mercan renkli saf
bir şarap. • " * >
( Katini ) ^ • ( büstan seray ) =
I Bostan içinde yapılmış ev.

J • ( büstan ) = Güllük, güzel * i* >


kokulu meyve bahçesi: Koku ^ ^ ^ • (b&stani şîrin ) = Mu­
mânasına gelen (bû) ile mahal sikîde bir makam.
edatı olan (stan) dan mürekkep
büstan muhaffefidir. Yahut büst
^ • (büstavend) -= İnişli y o ­
ile artık elif ve nun dan mürek­
kuşlu olan yer
keptir. (Büst) ün ikinci mâna­
m
sına (ba.).
(bister) = Döşek.
(T-t-j jU ' Vi-U-U W'* ji yt
u. î t jı*w
Lii
Görgüsüzler meyveye bakarlar; Kalbimin hararetinden geceleri
biz bahçeyi seyir edicileriz. yatağım o kadar yanar tutuşur-
( S a d i)
ki bu ben miyim? Yoksa bir y ı­
(B) nin esresiyle (al) mânasına ğın külmü kimse bilmez.
standan = almak dan emri ha­ ( Yeğmâ)
zırdır. } ı-. I**' O1- *

J3}\ j L İ J (büstânefrüz) = Ho­


Korkulu rüya yastığımın altın­
roz ibiği denilen kırmızı çiçek. da oldukça istirahat döşeğinde
Büstânefrüz (ba.). nasıl yatayım.
(Süib)
I^ j O (büstanpîra) = . Bahçı­ • t?
van; terkibce mânası bahçeyi ( bister âheng ) «*=
süsliyen demektir. = Büstan Yorgan ve döşekten ibaret ya­
(ba.). tak takımı, yatak örtüsü.
•‘'H, j* •*■*. tiLuT y—{j *j\X jw
if ' * Cjj
Yorgan ve yatak örtüsü ne ka­ y s.
dar mes'uttur ki her gece seni
sımsıkı kucaklarlar.
( LtblbİJ Dünyada gönlümü hep sana
*/ *-* raptettim. Acele vaz geçeceğini
(b i* t ü r d e n ) = Kazımak bilmedim.
*= Sitürden (ba.). (Sa'dl)
* + t" " m*
<S3^ &—
İ /, j>r <T
(bU terl lem ender) rf-U-
(k.) Ateş.
Ey alık! Suyu pınar başından
kapa, çünkü dolduğu vakit
(b is te r t) =« Hasta. ırmağı kapamak mümkün değil­
dir.
' • ( b l s t e k ) = Fıstık ağacının (Sadi)
sakızı, günlük denilen güzel ! * * ö j s . i t r*»’

kokulu madde diyenler de var­ >&yj, j*


dır. Muarrebi büstec.
iy ilik namı etrafa yayılınca
<±i * A
• (b estek )=M erteb an t küçük kimsenin yüzüne kapıyı kapa-
tabak, kavanoz ( Reşidî ) [*] § yamazsın.
yayık, (Sadi)

f i ? " e*?* OTjUy


(besten) — Bağlamak; rap­
tetmek. Bitiştirmek, düğümle­
mek, kapamak, seddetmek, Güzel yüzden göz yummama
örtmek, tutmak mânalarına şa­ imkân yoktur. En iyisi öğüt
mildir. Etmek, peyda etmek, işiticek kulağımı tıkamaktır.
peyda olmak, bina etmek mâ­ (Sa'dl)
nasına yapmak mânalarına da 'J’y? *‘s, a>. V.j t-> ** 'İ J ,
kullanılır. wUı* C**I ylîiT î j»

Peri değilsin, yakışıklı yanağını


Hepsinin elini birer birer arka­ örtü altında gizleme; sen güneş­
sına bağladılar. sin, güneş ne zaman örtündü?
____________ (Sadi) (Si'dl)
(* ] Merteban Hindistan ndalarındandır, J> f l j l jll- ji S ı* *

orada yapılan çini kâse ve çanağa m erte- İ—


i ö[J tf ıTjl İJ-. <>"
banî derler. jUL.
Dostların sözü incidir, inciyi ganda yapılan basma nakışlı
kıramam, fakat tövbeyi boza­ ipek kumaş § Bağlamış, bağ­
bilirim, çünkü onu tekrar et­ lanmış, bağlı, bitiştirilmiş § Don­
mek mümkündür. muş.
(SelmanJ ^ < î- j
ft « i . » Uİ ) T J f.' j\ XU" J C .k -f
( Yeh bestan ) = buz tutmak,
mast besten = Yoğurt yapmak
(Hayal besten) = Tahayyül et­ Mahmur gözünü bağlı gördüm;
mek == Nakş besten — Nakşet­ bu neden bağlıdır dedim. Aşık
mek. Tama besten = Tamah öldürüyor; onun için bağladım
etmek. Şukûfe besten = Çiçek dedi.
peyda etmek, abile besten = (Ş&'ir)
Kabarcık peyda etmek, Hisar
Musikide bestenigâr denilen
besten = Kale yapmak.
makam: hisar, segâh, hicazdan
mürekkeptir § Bir manzumeye
( bestttbend ) = (k .) tatbik edilen mâkam.
sağlama, kuvvetlendirme, zaptu
rapt.
( b e s te ra ^ m ) — Kısır
jul j l —4^ jl (J^-
§ Bir müddet dişi ile birleşme­
J jj MS.)T -ü.j i —ı
ye gücü yetmiyen erkek.

.1 .
" -•* *
Sel dağdan hızlı geldi. Tepe ve
köprünün zaptı, raptı bozuldu. J Zeban)-=(/:.) Söz
K söyliyemiyen kişi.
-I*—i* ü j*- i ) !';
^ • (bestu) = Toprak kavanoz,
*1— j î JT
küp § Yayık Muarrebi bestu- vfU
ka.
Benim şikâyet dilim , kan saçan
gözümdür. D ili bağlı yani söy­
5 (bestü güşad) = Bağ­ liyemiyen çocuk gibi ağlama be­
layıp çözme (k.) karışık bir işi nim dilmacımdır.
düzeltme (ar.) hallü akt. (Sa'ib)

4 m* > • *' ®^
J9" o^- (bescttste,
(bistuh) — Beceriksiz, bık­
b esh n v a s te ) = (k.) Sevgili,
kın.
mâşuk. istenilen ve temenni
edilen şey mânasına da gelir
(beste) = Ester abad ve Gür- (Naşiri).
• T de durmak, zeman geçirmek,
1-1"4'“'^ (besfi^an reslden) muvafakat etmek.
—» Sözün derinliğine varmak. j t —J3y »Jıj ılı.n’j L*">
Jij'cCı -—-j*- -H» Jİ >/. _rW t r i ' l
4fOf-
j ^*-i ^iv o*-
JJ-i Dünya gönül aldatıcı ve alıcı
Sözün derinliğine varan bir bir kadındır, fakat kimse ile
arkadaşla konuşmak ne kadar evlilik paktında durmaz.
(S a d i)
hoştur ki sözü söylemeden ne
demek istediğini anlar. iJ. r~\ ’j V*- ı>.' SK
(İa m irî) •/.rt Cr.J^
t/lfei
• >
Şapur bu sözleri bitirince süt
(bttsd) = Güllük, hoş kokulu tedariki düşüncesini Şirinin
ve tatlı meyve yetiştiren bah­ kalbinden çıkardı.
çe — (Büst) ^ .§M erca n . Bazı (N iş itn i)

lügatler mercan kökü demişler »#-) tfM' j»


ki arapçası aslülmercan dır. Mu- rt' W
arrebi o_j.
Âlemin etrafında çok gezdim.
a/u Ij.JJJVJ -M) \j*T> Jr3*
jîli Her sınıf halk ile vakit geçir­
dim.
Akik, kehrübar, mercan, piru- (S a d i)
zeye benzer.
(Kaâni )
r-r- ûkV. * <*j> S o-
f f . J1 4* J i\

JkiU
i l ! -A 1 A
• (besdek) = Koç boynuzu: jBen senin gamında ömrümü
iklilülmelık denilen nebat. sona erdiririm. Fakat sensiz bir
zaman geçireceğime inanma.
ijjU J (H a f if )
• (besedk) — Biçilmiş buğ­
day ve arpa demeti.
jX »l ^ beseripa âmeden )
U ı ,1 )
-= (£.) Hastalıktan kalkmak.
-r *T (b ls ra k ) = Kuvvetli, genç
deve. Bîsrâk (ba.).
ji ^ i ^ beseritaziyane
6 9y » ^
•itaden )= (k .) Bir şeyi kavga
(beser b ü rd e n )= Sonu­ etmeden kolaylıkla ele geçir­
na iriştirmek, bitirmek, sözün­ mek.
Ömrün surete tapınışla sona
y*"*- (b e s e r i r iş t e r e f- erdi, bir müddttçik suret düşün­
te n ) = (k.) Söz arasında baş­ cesinden kurtulmadın.
ka lafa geçip bitirdikten sonra (Câml)
öncekine dönmek.
jlJLI 4İ£ıj îf) 1li ./-?} (beser kerden) = (£ )
0^*4j i j ^ Sona erdirmek.
i 'V
*/ O '» ^ ✓ * /- '/'*
GönülIgönül/ sözün başına dön 4JI—
# f
asman ve risman darbı mese­
*** ^ •* + m •
(beser keşiden piyale, ber-
lin i dinle.
(Mavlâna) ser keşideni piyale ) — (k )
Kadehin içindekini bir defada
Asmanörisman (ba.).
sonuna kadar içmek.
• y+ • / • ^ '' ^
s~>. (b e se ri züif
h a rfz e d e n ) «= Zülfün ucuyla (besre) = Basra şehri: mü­
söz söylemek (£.) naz ve eda teaddit yollardan Arap ve A ce­
ile söylemek. min uğrağı olduğundan (Besrah)
(muh.) Besre denilmiştir. Basra
'-tij j—i '.A* •k*T köfeki taş mânasınadır. Orada
bu taş çok olduğundan Basra
Bize ne vakite kadar naz ve denilmiştir, diyenler de vardır.
eda ile söz söyliyeceksin.
(Ş a ir )
* ( beseğde ) Hazır ve mü­
jCî-> ıj^*- J?\ »-*Jj
heyya § Mastarı beseğdîden
\ £ _ X '-C't’V
= Hazır ve müheyya olmak.
o ^
Nazlanarak söz söylersen güce
gitmez, güce giden alın buruşuğu • (besek) = Besdek (b) nin
yani dargınlık çehresiyle söyle­ tutariyle biçilmiş, buğday ve
diğin sözdür. arpa demeti § Esneme.
( R . f l ')
Vy >
• > ^ ** * s
• (büstlk) = Iğirmek için ip
(b e s e r 9 ild en ) = (k.) gibi uzatılan pamuk.
Sona ermek.
i— ^ /*!
«V-/ OjVI ) (/) (b e sk e le )= Kapı sürgüsü,
l*V mandal (ar.) mendel.
(beski) = A d ı geçen bes ile
tiJiju*-
( m') den mürekkep olup çok­
luk mânasını ifade eder. Türk* Mübarek olsun, ey şiiri inkâr
çemizde o kadar ki ile terceme eden cevap ver! Kuranın başın-
olunur. daolan şey niçin vezinlidir.
( ' Abdiilgant)
jiu f ji jSI* ■<->_ j i - ji
ı/TlS (/iti

Bu y ıl onun nczilc dudağını o 'V*'


kadar öptüm ki dudağından söz ı/'r
yerine öpücük damlar;, çıkar. Taktıyi şöyledir [*]:
( Kaâani)
* ** *
Bismilehi, Errahima, nirrahim.
^ (besel) = Surat dansı de­
• •
nilen küçük darı § Asılmak, sa­
rılmak, yapışmak mânasına ge­ • (bismil) = Boğazlanmış ve
len beşliden den emir § ökçe kesilmiş hayvan. Boğaz’anmak
(ar.) „n. mânasına da gelir: hayvan ke­
u serken besmele çekilmekle bes­
meleden alınarak bismil denildi.
% (bislânîden) = Kopar­
mak, kesmek, hem hakikî hem Ct*
V Jj JJ y
mecazî mânadadır. İ-T
—; J-İ-» ' f I,-» lt-O* B eri öldüren; yüzünü özlemek-
Herkes aşktan bağımı kesmek liğimin gönlümde kalması için
için beni aldatır. öldüreceği zaman gözümü bağ­
:oj- h-£ muhaffefidir. lıyor.
(A% aji)

»$ ı Cjj-—"îj jl*L—
(besle) = Burçak. (l->jjT rfjl Jtij i. » öj?
ı/V

(b ism ) «= Bismillâhtan hafifle­ Öldüreceğin zaman yeninden


tilmiştir. bileğini göster; mademki kanı­
\
mı dökeceksin bari gönlümü
ele al.
(bismillah) = (k.) Bir şeyi (C im i)
kutlu sayarak, mübarek ola [* ] Miiiteilün, müfteilün, failün. v e ı-
yerinde kullanılır. nindedir.
Nîm bismil = Yarı boğazı ke­ c-i-t
silmiş. \i)j* o—

y jj e)*****İ
Eğer dinlersen bu sana yetişir,
diken ekersen gül biçmezsin.
(,S a d i)
Yarı boğazı kesilmiş kuş gibi
senin tuzağında kalmışım; ya . i ç * :
öldür, ya tane ver, yahut elin­ • (b e s e n g ) = K o ç boynuzu
den salıver. denilen nebat = Besdek.
İŞ ani)
- >-
Sabırlı, mütehammil kimse. (b e su te ) — Zülf.
- .
* - • (b is m ilg â h ) = Kanara,
(b isn d en ) =■= Ellemek, el
mezbaha. sürmek=Bibsüden (ba.).
^ I jJ ** "f —* <
>
13-- ıy ..-!
a i j - J (j>jsg <j e j_ £ | sürmüş, sürül-
Jj-*1 ^
müş, ezmiş, ezilmiş = Sude
O sarhoş değilim ki mecliste (ba.) § Delinmiş=Bisüfte mâ -
daima raksedeyim, kanaraya nasına da gelir.
gelir kendi isteğimce raksede-
rim : canun yolunda çırpınarak • İ > *ı > f
( bU sQ r b ü s a , ) _
canımı feda ederim.
(M olla Nuşreti) Beddua. İlene. Mastarı büsür-
den, büsûllden.
° \* ' ✓
• (besnâs) = Hakkın vücu­
dunu inkâr eden dehrîlerin (b e s i) = Çok.
reîsi. f*. V j ' iP*>j

« / ^ •U' f^ V
" l (bicenc) = İnsanın yüzünde
susam tanesi gibi görülen be­ Halktan çok incinir isem de
nekler, sis. Çiğit (ar.) kelef kimsenin benden incindiğini
tartmaktan emir. istemem.
(N iza m i)

(besend, besende)
= Kâfi, yetişir. -A r “! (b is y a r ) = Çok.
Ferhengi Ziya
Gitmek maksadıyla hazırlandı­
ıf jt b j wiUJ &>x9 *> <*' • * * jU-**
ğım zaman o gümüş göğüslü
(fa .-
sevgili gözümden kan açtı: bana
Lâtif ve dilber insanlar çok kan ağlatttı.
gördüm fakat bu letafet ve dil- (Mes'ad S a d )
berlikte değil.
jk~ »lj £-~>ı ç3Jf' fU jU-
(S a d i)

Cem’i «bisyarhâ» dır. Nazımda


«bisyaran» da denilir ki halk
Akşam vakti yolculuğa hazır­
topluluğu demektir.
lanınca o gümüş göğüslü, ay
0*^5ji j** ö\ f
yüzlü kapımdan içeri girdi.
IjL.ı VtinoJloi1(jr y (Enveri)
jUU
Ayağına kapanmak istiyorum
ve bu, birçok kişinin başında ^ ( b e s i c i d e n ) = Bir işe
taşıdığı bir hayaldir. hususiyle sefere hazır olmak,
\Selman) tertip ve tanzim etmek § Kur­
• ' mak ve istemek.

C?"*"' (b e s i c ) = Bir şeye, hususiyle 'jj'S' ı>J


sefere hazır olan ve bu mâna­ 'j f j j ö - ^ • J '.j'.

dan emir. ‘»'tr1


JUlr £--( J- U*- fit- -af f Bu iş için hazırlanmak, cenk
ve savaşı kabul etmek lâzım.
(Lebibl)
Onun cihanı zapteden azmi,
hücum hazırlığında bulunursa (b e s lle ) =* Bezelye dediği­
yüksek felek birinci durağı olur.
miz sebze.
(Ş eref)
»
j —* w,ii ; j »j
f:—! ü'*j f (b eş) = Bağ, hususiyle san­
dık, kasa gibi şeylere vurulan
Ona git, ondan hiç korkma, çember, kinet.
eğer akıllı isen gitmeğe hazır­
lan, dedi. V Jj + £»* *i
(F lrd e v s i J

§ Kurma ve isteme. Çok cömertlikten senin hâzine­


j p-jl; jî lerin ne yasak, ne ret, ne de
kilit ve bağ gördü.
Jı*- 3y*~+ ( Fahri)
§ Yağmur suyu ile meydana dan nasıl kurtulur. F il çamura
gelen ekin. batınca aciz olur.
(Hûsrtt>)
*
El ile bir şeye yapışmak.
^ ( b a ş ) = Kâhkül § At yelesi
§ Eksik, noksan. Püş ( ba.). »3 j£ j —JJ 3 s ^ ? , j y >

j l t i JUj*- Z—a,' V^J

ıT-r»
( b lş ) = Bidheş (muh.) ona
yahut onu ver. Beü mânasına- Rusların başbuğu henüz boyun
dır. Bişbigû =■= Beübigû = ona eğerek onun üzengisine eliyle
söyle (Camic)
iyice sarılmamıştır.
(Ferrühİ)
(b e ş a r) = Saçı (ar.) nişar. § Gümüş ve altın kakmalı şey
JjJftr ■vV § Yorgun mânasına da gelir.
jlij
* \ '*f
~
' T~‘ • (b iiş a s b ) = Uyku, rüya,
Paşam / Senin her nükten gü­
büşasb da derler.
müş ve altın hâzinesinden kıy­
metlidir. La’l ve inci şenin inci ^ -1 1 ^ 3 JLİJ V j - i j l - U ,> 1 y ?

saçan dudağına saçıdır [*] C**0 ^JU»T w—l-iyf


( Tacüddin)
§ Esir, âciz.
Geceden biraz geçince, uykuya
JJ— I J*- Z — J> 33 X *$3 ^ * J~~\
(jL. ^ l. daldı. Rüyada Kuştasbm kızı
}f~*~ ona geldi.
(E$*d()
fnsan, hırsın eline, sinek, bala
esir ve giriftar olarak kalmasın. « y ,b y» > y• ,
H m rev
.i ej (b eşb eyü n , b eş-
3 J* yü n ) = Semiz.
jL İJ 33J * J «-J j3 3Jİ . j l »

M ’V
Her bir zayıf, vücut bukağısın- ‘- v , . (b eşp u l) -= Dağınık, pera­
kende ve dağılmak mânasına
[ * ] Saçı : bir kimsenin üzerine yakut gelen beşpüliden den emir.
gelinlerin başına saçılan, serpilen attın ve
para. (R eşidi) bu beyitteki beşarm doğrusu
o**" ' c * • '* *
belki nişardır diyor. Fakat (m iyarı cem ali) ( b e şta le m , beş-
de de beşar şeklindedir. ta m ) = Tufeyli, dalkavuk.
» |<
( beşter ) -= Hazreti Mîkâîl (bişhuver)=Su ve yemek
•fn § Bulut. artığı. Aslı bîş huver dir.
3 IU»
j \
j

Ilı* oil fjjj \y s


( bişbiden ) — Işılamak,
S'* lemean (Halimi)
Her nekadar bulutun vergisi
° ı-*»’
yağmursa da senin vergin inci
‘T* • (bttşkab) = Tabak mâna­
ve elmastır.
sına türkçe ile karışık bir ke­
( Ş a ir)
limedir.
T t y \
* /< , o * / .
(büşter) = Kurteşen hasta­
lığı = îr (b a ). Sonunda mim J (beşerdi kârd
ile büşterem de denir. beriden) = Karpuz ve kavu­
nu kesmece almak (k.) bir
o /#
kimseyi denedikten sonra dost
(beştttreğ) «= Cehri = es- tutmak.
perek (ba.). § Bir türlü diken
(Halimi).
(beşk) = işve ve gamze.
_f\ Aij, , p j j jT"
(beşcir) = Kayın ağacı.
o
O ^. ft
ft ^
J ^
^ }. tfj'y
*.1\ c
( bişhâiden, Bir naz vc gamze et, şeker gibi
bişhüden) = Tırmalamak, ya­ dudağının ucu ile gülümseyi-
ralamak. versen ne olur.
( N iz a ri )
ijlf u f j l i « _ — l j\ j m ü .
§ Çiy = Şebnem.
\£3J t Aı j.*
* J*!>j j'
•-*- i p y JJ ' j ...

Süvariler uykuda iken o baş­


larına atını sürer; ne bir kim­
Senin devletin bahçelerinin lâ­
senin başını ezer, ne kimsenin
tif rüzgârından gülün yanağı
yüzünü yaralar.
üzerindeki çiğ, değerli inci ol­
(Naşir j
muş.
( Riyazi)

• (bişahşem) = Kay
ma ve Tolu, kar § Kapı perdesi §
tekerlenme. Başed ki (muh.) (Burhan).
Y jlK Ü i
• (bSşk) = Kıvırcık saç, zülf -J (b iş k e lîd e n ) = Tırnak
kâhkül. yahut bıçak ucu ile tırmalamak,
çizmek, yırtmak, diken ve ok
ucu ile yırtılmak, delinmek.
i_j-i ju*t l* jl J^>W
Ju&ti j} iSSJ J? 08^. \

Sevgilinin şaçı ağarmağa baş­


Ok temrenile ayın yüzünü y ır­
layınca âşık kavuşmaktan ümi­
tan zat.
dini keser. ( Fahri)
( (Jnşurî)
§ Yassıltmak.

J j& İL J
b e şk â ri ) — Ekin ve jp a
(b e şk e m ) — Yazlık kö$k,
ziraat. divanhane = ^ (ba.).
fj'- i>'*- ı>0- O)?
i*jV 'S o'
-V--

Ekin ve ziraat vakti gelince o Divanhânesi İrem bohçesini


çeşmenin suuu akar. kıskandıracak can evi gibi
(Azert) uğurlu bir ev.
( Şihab)

•> ^ ( b iş g e rd ) = Av, avcı,


av yeri bişger de bu mânaya­ (b iş k e n ) — Oynayıp rak-
dır. Avlamak mânasına gelen seden kimsenin parmaklarından
( bişgerden ) den mazi. Müzarii çıkan ses. (Nizam)
(j) nin üstünüyledir.
, -T<lı Zij*-»- j* 'j jia
a ijV fi**.
>ıri ^
Kıvırcık zülfünden elime bir
zevk ucu ver, hasretle kalbimi
Ey cihan : Nekadar muhabbet- kırma; bu gece şıkır, şıkır oy-
sizsin ve aslın nekadar kötü­ nıyacak, yani eğlenecek gecedir.
dür ki kendin yetiştirir kendin ( fıji'methan)
avlarsın.
( Firdevsi)
Şikesten = kırmaktan emir.

9 "" P O

(b iş k e l, b iş k e le ) (b eşk en c) — Bilek (ar.)


«= Orak şeklinde ağaç anahtar. Sâid.
istersen elinle Padişahın üzen*
A lk ili gisıne sarıl.
(b iş k e n e ) = Anahtar.
(F a h ri)

As a ^ biçjjjjjfg ) _ Çjçek — ; r -\
• (b iş le n g ) = Hindistanda
Şükûfe, üşkûfe. Şükûfe (ba.).
bir kale.
«j^îCiı p\S!it.'
j j£ lJ JA -C )J
j^»1 i^ ^ jj < ji
jl_y_-3 j
lT>
Gülistanın çiçek açtığı zaman­
5 ır zaman Bişleng kalesinin
da askeri zabülüstandan çıkar­
kapı ve dıvarını süvari atları-
dı.
ntn tırnağı altında ezip parça-
(F ird evsl)
lıyan. (Mahmudi Gaznevî)
§ Kusu «=• Kay. (F e rrü h i)
•^ . -
j Jk *—i n J (b , 5kûl)
U
= Becerikli, çe­ (b e ş lid e n ) = Yapışmak,
vik, kuvvetli, uyanık, işe düşkün sarılmak, asılmak. Beşel (ba.) bu
kimse. Bu mânalara gelen (biş- kelime (Neşlîden) maddesinde
köliden) den snlir. de yazıldığı için ikisinden biri­
ırV Jj&Jj j'ju j'G*-. nin ötekinden bozulmuş olması
J JL—ı mümkündür.
Her husasta uyanık ve çevik ol.
. (E ı t di) (*'“• ( b e ş e m ) = Hüzünlü, yaslı,
§ Rastık. § Güç hazmolan yemek.
o <+

i (bişkûh) = Heybetli ve ( b eşm ) — Kırağı, (ar.)


azametli. Başükûh (muh). Şü- § Dinsiz, mezhepsiz.
kûh (ba).
o ü j >-
t Bir dinsiz ki Allahın Peygam­
< -'• (beşel) = İki şeyin biribirine
berine iftira eder.
sarılması, iki kimsenin biribiri-
( S û ttn i)
le tutuşması, asılma ve bu mâ­
nadan emir. Beşeliden (ba.). Rey ile Taberistan arasında
havası çok soğuk bir yer.
W*J t£j^ CjX
*Li* wV j vl»—j
O
(b e ş m e ) = Ham deri, çeş*
Süha yıldızından ileri geçmek mezen denilen göz ilâcı.
ramışlar, o toprak üstüne ka­
(beşn) = Boy, beden. nını saçmışlar.
(L eb ih f)
j'j-'L" J-s. •)
(fVL^ jij
ttj/ı (biişnize) = Sıcak ekmek,
Onun ayağından başına kadar hurma, yahut pekmez ve yağla
çam fidanı gibi olan boy bo­ yapılan ve yağımcur denilen bir
suna kurban olayım. Ne güzel. nevi yemek.
(E n v c r ij ojj i»V. y*

^ ^ (b e ş e n c ) = Çehrenin taze­ Ben yağımcurun ayağına yüz


liği ve parlaklığı. sürerim.
{B at hak)

(bişenc) = Sis, çiğit = bi-
senc (ba ). ( b iş in g ) = Dıvar vc taş
delmeğe mahsus küskü. Kazma,
keser, burguya da denir.
<f 1*7İ(biçin ce) = Çulhaların ipliğe
> ‘ s ' •^
cilâ sürdükleri lif, fırça § Cilâ.
jjl | (beşnl*, beşnize)
jji* y 3V s
C-ftkJ ÂafclİJ Oİ17
= Köğan çiçeği =Birincasb.
çaJ • I
Senin lutfun cilâ vermedikçe (b iiş n in ) = Nilüfer nev’ift-
dileğimin çözgüsü ve atkısı do­ den Nil nehrine mahsus bir çi­
kunmaz: isteğim ele geçmez. çek; sabahları suyun yüzüne
(K a r ı) çıkar, akşamları kaybolurmuş.
(B) ve (ş) nin üstünü ile domuz •; >
kılından yapılmış fırçadır ki ( b işü ten ) = lsfendiyarın
onun ile keten yumuşatırlar. biraderi. Ispendiyar (ba.).
(Şuurî)
i* ö'^y.
c—i* ıSİf*J tiy i
(b iç e n c ld e n ) = Saçmak.
J -J -v

x\ -r?**2. Padişaha dedi, Bişutenin bana


uM»juflBİÂ) 'jj ^ iJU. o^-r.
bu hususta yol gösterdiğine
hak şahidimdir.
Bütün vücudunu hançerle doğ­ ( Firdevtî)
££er zaman başıma padişahlık
j ^ (b iş ü rid e n ) = Lânet et­ tacını koyarsa, lâle külahı gibi
mek, ilenmek § Hiddetlenmek, kaldırır, atarım.
heyecana gelmek § Karıştırmak. (Tağra)
jU’l U-c# c—>w^ jl*
Lji W—»xF Ji/f
(bişüliden) =Görmek, ^ c*—--t,
bilmek § Perişan etmek ve ol­
mak (bişül), bişüliden den ismi C7*J û-9'
mastar emir, (/s/a, muh, vas,). Şenlik çağı geldi, kadehi eline
(Ij -iAJj J l / ' y ijk jL
al. Gönlünde bir kaygı varsa
J -«~ y ^)î J j'3 ^ i_r i j
ayak altına at, şarapsız olarak
*•£*. Cr.^ eline verdikleri her kadehi lale
kadehi gibi elinden at.
Senin zülfünü tarif ve izah
(Hatan R e/f)
ederim, fakat gönlüm o kadar
perişan ki onun derinliklerine
varamadı. .ki
(b a t) = Kaz mânasına gelen
(tbni yem in)
(bet) in muarrebidir. (k.) Kaz
jjTju Jj şeklinde yapılmış sürahi.
' j j.»*- y

* * bl
Kendine gel de müsterih ol, . (b a jız e r ) = (k.) Güneş.
kendini topla, perişan olarak ü!İ*r" j*. J^jj* Jj y-)'j
ölme. ö~\ kJ\s
( A tfa r) f Uâi
Güneş cıvaya benziyen denizin
(biçin) = Gerek vacip, ge­ lâtif suyuna daldı. Onun kı­
rek mümkün olsun. Mutlak zat mıldanmasından suyun yüzün­
mânasınadır. de hesapsız kabarcık belirdi.
(N ifâ m )
• } *
ö f's * 3* ö f JV \j
J - ^ . (beşyun) = Semiz.
jji- •Cif' Ja; f öll»P ö'jj

• Lâle• renkli şarap, kesilmiş kaz ­


(besahra efkenden, besah- dan akan kan gibi, devrilmiş
ra endahten) = (/fc.) Bedava sürahiden akıyordu.
elden bırakmak, atmak. (S a d i)
>
jlf jSj ^Li j-Jl J* i$ \ j JaJ ( bj|tı , ür^ ab
<> zây) = (k.) Şarap sürahisi.
Aklın ile elli seneden beri doku­
•i
(T (b e ğ ) = Çukur § Bir put ismi. duğun kumaştan bir üstlük giy.
(Mevlânâ)
. •
^ (b e ğ a ) = Puşt = Hiz.
(b e g d a d ) = Bağdat dedi­

I f c j f lL^*V ğimiz memleket [*] § Karın.

Efendi! dün gece senin kapıcın J \ İ i L û u UJİ J>. a l.u (b a ^ d a d


bana puşt dedi, yalnız bana
h â li, b a ğ d a d h a rab ) = (k.)
değil, hem bana hem sana dedi.
Aç karın.
(Katran)

Arapça zina mânasına gelen UT” *31İ"Î t


(.u>)dan alınmış demektir. ı^r—
»I *■ JİJLÂl fT"^ ^ jl y \ ^1

^ . (b e ğ a z ) = Kıskı, takoz. Beraz Ufuklar baştan başa kebap ko­


(ba.) (p) ile de bu mânayadır. kusu ile dolu ise de açlık ki­
me söylenebilir.
(B iiihak)
. (b e g a m e ) = İnsanın tenha­
larda ve karanlıklarda gözüne Karşılığı (Bağdad âbâd), (Bağ-
görünen korkunç hayal = gül. dad Mamur) dır. Şarap içenler
boş ve dolu kadehten kinaye
ederler.
(jlljj 4 ( b e ğ ta k , b e ğ e l-
ta k ) = Başlık, külâh, kaftan I' t"
üstlük, ferace. (b e ğ r a ) = Erkek domuz =
■—.* < »U. (ji^rjKüraz. Dişisine (d>) hûk
j' ı>.-ı:r -“Ja öit’ ^ denir.

Onun bağdâdî kaftanı nahşep [* ] E vvelce bu memleketin yerinde bir


bahçe olup Nuşirevan haftada bir kerre ba
kuyusunun tılsımı olmuş; yok­
bahçeye giderek bütün halka kapılarını açar,
sa yakasından ay bu kadar davalarını dinliycrek adalet gösterirm iş,
nasıl görünürdü. onun için adına (B A G ID A D ) — adalet bah­
( M u h ta rı1
çesinden hafifletilerek bağdad denilmiş.
Nehşep (ba.). Hattâ yeni bir mezhep çıkaran (M E Z D E K )
adındaki türediyi oııa uyanlarla birlikte bu­
§ Savaşta atlara giydirdikleri
rada idam etmiştir. Yahııt (B eğ) bir putun
zırh. Türkçesi çukal, yanaktır. adı olup Bağdad, eskiden o putun adına ya-;
J-ir. 0^1 Jl- <*’» pilmiş bir köy imiş buna göre ( dudei b e j )
3i*- 5î~* ö'j = putun ihsanı, tabirinden alınmıştır (a r.)
( b ü ğ ra ) = Türkistan hanla­ ^ b e jfe l g& şâden ) =
rından Buğra hanın icat ettiği (k.) Veda etmek, sağlıcamak.
yahut çok sevdiği acem yah­
nisi: Borani dediğimiz değildir.
Hamur yuvalağı, havuç, şal­ (b e ğ e l g i r ! ) = Sarmaş­
ma, kucaklaşma.
gamla pişirilir (Nizâm). Turna
sürüsünün önünden giden turna
kuşu. ( b e g e lî ) = Koltuğa sığan
küçük şey. Saati beğeli=koyun
saati.
(b e ğ ş u r) = Herat civarın­
da âlim ve edipleriyle ünlü bir
kasaba. Beğ ile şur den mürek­ (b e g e n d ) = Derinin sağrıya
keptir. O kasabada tuzlu su nisbetle âdi kısmı, meşin. Sağrı
çukuru bulunduğundan bu adı derisine (keymuht) denir.
almıştır.

x*!j f-~- t—1ö'ji j*


kİ jy
. (b e g e l) = Koltuk.
Savaş günü binicilikteki çabuk­
luk ve ustalıkla hasmm bindiği
<Sj (b e ğ e l te r!)= U ta n m a k - atın sağrı ve uyluğunun deri­
lık. lerini yırtarsın.
(S ü ze n i)

KİİJ ’l l l j
J -. (b e ğ y â z ) = Müjde - müjde =
Bermegaz §Beğyazi=müjdelik.
İddiacıları öyle utandırırım ki
burunlarından ter damlar.
INizârtJ ^ e f |,e f t e r i) - Çulha
tarağı.
S* j ( b e ğ a l ze d e n ) = (k.) -CT ^ ljJlaİ

Bir kimsenin keder ve musibe­ iS^. jt" J.-.i


4^u>#a
tine sevinmek (ar.) şematet.
Onun tabiatı nutuk tezgâhında
dokumacılık ederse lafız çöz­
s±AU
• (b e g e le k ) = Köpek memesi gü, mâna atkı, kalemi tarak
denilen şiştir ki koltuk altında yakışır.
çıkar. (Hûsrtv)
üzerine konulan çok kükürde
^ (b e ft ) = Bâften = Dokumak­ benzer.
( M in û çih ri )
tan ismi mastar olan (baft) ın
hafifidir. ( Zerbeft ) s'.rma ile Düğünlerde para kapanların
dokunmuş şey demektir. uzun bir değnek üzerine taka­
A * rak serpilen paranın altına tut­
tukları çarşaf gibi şeyler.
(b e fç ) = Söz söylerken ağız­
dan çıkıp saçılan köpük yahut (■**. o V » A f J>j 1
ağzından köpük saçan kimse, A^**
(ç) ile de doğrudur.
CJj ^ i U j (.sc- , lj ^
Çarşafın para toplamasından
hiçbir kimse "ne şeker topladı,
»-vj* cy-3 ,-V" ne para.
ÇUnşurl)

Saçılan paraya jU. = Saçı. Para


Zulüm ondan korkusundan de­ toplayanlara nişarçînan denir.
ve gibi dudağını sarkıtmış, Bu kelimenin doğrusu 3
yokluk yolunu sorarak gidiyor­ dır.Evvelindeki (b) fazladır.
du. Koşuyor, söylerken ağzın­
Jj ali l ^
dan köpük saçan kimse gibi
gözünden kan döküuordu. r**"-'.’ ■v-jj •>>'-' c-^
(Fahri)
Padişah altın bağışladığı za­
Hiddet zamanında aşağıya sar­
man felek bulutun yüzünden
kan kalın dudak.
çarşaf yapar.
8/ » / (Fahri)

(b e fh e m ) = Çok. Noktaların değişmesi ihtimaline


j,"ıj j » - A x•y'i «Jiu* *f göre Fahrinin beytindeki (r<) ı
J u *> 3 y i - y J U -lJ ( ) okumak mümkündür.
jr
Bahse tutuştuğun vakit dağa
U **! (b e fş ) = azamet ve haşmet.
hitap edersen senin itirazından
yankı çoğalır. kİ.A J-ijy j~"i ı/ -*îi 4 o-.*,
(Kem al) rJ &■*. £'

^ wJ J «L V* 0 ^ .
Bu azamet ve haşmet ve bu
r**. ^ baş ve sakal ile beni Senâî
değil (Bü A li Simcur) sanırsın.
Menekşe ırmak kenarında, ateş ( Senâi)
Olj
f* ! ( befm ) = K eder ve sıkıntı. >S^
k
jLl~
(F) nin üstünü iie de doğrudar.
a Bu ters taliimden hiçbir emeli­
me kavuşamadım. Onu çok
(.befenç ) == Bir nevi yılan. denedim. Bir işe yaramadı.
İnsana zarar vermiyen yılan. (Selmân)
o

^ (bek) = Kurbağa ±1/ — Ğuk ^ • ( bekâr bürden ) =


(ar.) vezeğ = jj.. Kullanmak, amel etmek.
c** b-' ^
^ jÂai ITjL. jl
w.**j j> sv o'ji*' i ^Ç~i (begâh, begeh) =
J-*
Seher vakti yani şafak sökm e­
JıT
den evvelki zaman, erken.
Kuştan balığa, karıncadan çe­
«l£f jlU—*
kirgeye kadar; yılandan akrebe,
saksağandan kurbağaya kadar. ı/L.
Her nereye baksam yüz binler­
ce mahlûk senin nimet dolu Yarın sabah Yakub’un huzuru­
sofrandan azık yerler. na yollanalım diye ittifak et­
(K em âl Gtyaş) tiler.
(Cami)
İranda Türkçesi olan (kurbaka)!
JU j-* ^
kullanılır. (Nizâm) § Orman § ka­
i jl .U*
çıp sığınacak yer § Karga düv-
v ljb
leği mânalarına da gelir.
• > Her y ıl ve ay erken kalkınız;
çünkü sabah vakti saadet vak­
. (bük) = Yüz ve yanak § A ğzı tidir.
dar, boğazı kısa, karnı ^eniş (Dârab)
sürahi = Yatık § Hünersizlik
ve irfansızlık. (B) nin esresiyle İlk harfi (v ) ile de doğrudur.
kömür.
* * ~ ' *rt£L>"
• ( bekber ) = Hıyarşanba
(bekâri abbûden) denilen bir nevi müshil.
(k.) Sürekli şarap içmek.

• . 1 •^ ( bekbeke ) = Ayranla
^ J • ( bekâr âm eden) «= karışık yağ § Ara bozan, müf-
İşe yaramak. sit.
,‘Uû JJU
JU>1 C-—i jl j
(begter) = Bir nevi zırh.
c' lT «Jj J Mademki varlık yakasında ba­
ka yoktur, onun eteğinden ümit
elini kes.
Başına altından bir tolga, sır­ ( Şah Tahir)
tına çelikten bir zırh giymiş.
( Ebaşekûr) o i x ; (b . ^ m a l ) = p tk s ir a e t.

(begraî) = Portakal. Tu­ ^ C.*** -


runç ağacına aşılanan limon
diyenler de vardır = Bekrevî. Asırlar gerektir ki Büshak'ı
Hellacî gibi başka biri ; helva­
nın yahut peksimetin öğücüsü
^ ( biikran ) — Tencere di­
ola.
bine yapışıp kalan et ve pirinç ( Büshâk)
— Tehidîk — Çömlek dibi.

• ( bükse ) = Et parçası: :
“f. ^ -r'“ (bikrani behişt) Büksiste muhaffefi otması müm­
(*.) Huriler. kündür.

•r " ^ ^ j J ''. (bikrani çerh) *= (k.) ( begil giriften ) =


Yıldızlar. (k.) Örtmek, gizlemek.

m
<Z
ç • (bekem) =
i£ jj :X ( bikri pûşide Kırmızı boya ağa­
rûy) = (k.) Henüz küpünün cı. Arapçalaştırılmışı bakam­
ağzı açılmayıp içilmiye başla­ dır. Dilimizde de bakam deriz.
nılmayan şarap.
3J

jl j> j " (bikri meşşatai


Dünyada aza kanaat edenin
hezan) = (k.) Halis şarap.
ahrette yüzü bakam gibi kır­
mızı olur.
(Fertzdek)
u, . (bigsil) = Koparmak, ayır­
mak, kesmek mânasına gelen
güsisten, giisîhten mastarların­ ^• l i r. ( bikmaz ) = Şarap, şarap
dan emîr. meclisi, şarap içmek.
ı £ '~ ^ S -X' M - '* f ;
jUC
IV'
ıSj'jr
Herkese musibet kapılarını ka­ Bozanın yudumundan sarhoş
pa, şarap küplerini aç. oldum. Benge ihtiyacım kal­
( M inâçihri )
madı.
j)J •&. ^ (N iz a rl)
o--.*■>>
ö/r gün padişah şarap içmeğe ja - » l ! (
hazırlandı. ( begûş âm eden , b e g n f
( F ird evtî)
h ü rd en ) — (k.) İşitilmek.
§ Kadeh.
o '^
.u*. tj Ji
J>U
r )V
Kalbi birkaç kadehle ferahlan­ Zin cir sesi işitiliyor.
(C elâ l)
dır.
( F ird evtî )
X;
^ - ^ ^ T f b i k m â z k erd en ) = (begûş zeden, begûş keşi­
İşret meclisi kurmak. den) = Keşiden (k.) İşittirmek.
^ıfi' c>. ü j l"lı w >- ■ l J L^I â->*

(j. ö'j-v.-' jjj J1 J-i\' 1 û'J

Şah ondan sonra bir meclis Öğüt dinlemiyen kimseye öğüt


kurarak, orada üç gün işret vermek yazıktır. Bu değerli
etti. inciui sağıra niçin işittirmeli.
( F ird e v tî)
(M u h li,)

JcjC >
• (b e g e n d ) — Y u v a — Aşıyan.
‘ (bekûk b e k û l)*
Am aç, ok nişanesi, (ar.) hedef
( begeng, § Şarap kabı.
b e g n e g ) — Peleng1 ve endek jj,’i jl—^
vezinlerinde kuyruğu kesik jV.y ıfJ'-ü jy-
hayvan. lja=e_t

İlkbaharda şahane sürahi için­


( b e g n î ) = Darı şarabı, de sevinçle şarap iç.
b o z a = A h sü m e (ba.). ('AscedtJ
Bırak ki ayağının altını öpe­
( b e k û n e k , be- yim
(Sena i)
k ü n e) = Meşk ve idman için
tahtadan yapılmış kılıç. • >

^ (b 0 1 )= Ç o k : Bülheves=heves
ve isteği çok kimse. Bu keli­
(b ü k ü lü k )= Kaba, yakı­ me müfret olarak kullanılma­
şıksız, irfansız. Tarümar gibi mıştır.
etbac [*] kabılindendir.

• ( b e g e h ) — .uff (ba.).
B ir hevesine düşkün kişi bir yol
başında ayın on dördü gibi bir
SJT (b e g e h h îz î güzel gördü.
k e rd e n ) Acele kalkmak, geç (Cam )
kalmamak.
Bazı lügatlerde Bülhevesin
doğrusu (j-^ ij^ B ü lh e v es ) dir.
’-r >mc Arapça muhaverede bir şeye
J . (b ek h n ceta n ) = Ke­
sarılıp ondan ayrılmıyan mâ­
mer, semer, kabir gibi örgüçlü
nasına künye kabilindendir
şeyler = herpüşte.
demişler ve sahip mânasına
gelen (bu) (muh.) (bü) ile (el)
(b ik y a s a ) = Hayvan yükü harfi tarifinden mürekkep san­
üstüne konulan küçük yük. mışlarsa da Farsçada (bülhe-
Konuşma dilinde (serbari) der­ ves) in ( bülğâk ), ( bülkâme ),
ler. ( bülkenecek ) gibi benzerleri
olup künye âdeti mevcut olma­
dığından bu mütalâa doğru
i(b e l) = ökçe. değildir. Heves kelimesinin ci­
hangiri ve burhanda (hos) su­
retinde görülmesi Farslıların
(b il)— Bihil= bırak (muh.) blhil Arapça (heves) i (hos) şeklinde
(ba.). Farscalaştırdıkları zannını ve­
i- jj rir. Yahut Arapçasiyle Farsça-
sının harfları bir, okunuş bi­
çimleri ayrı demektir.
[* ] Etba birlikte getirilen iki kelime­
Vr* C**/; -V o ')1 }Ks.
dir ki İkincinin mânası yoktur. K itap, mitap, fi»
kalem, malem gibi.
Gümüşe benziyen gögsü o göm­ dûr ) = İlâçlardan Enkradya
leğin yırtmacından gösterme, denilen ağacın meyvası, yahut
olmaya ki bir hevesine düşkün, kendisi (ar.) (habbülfehm) ge­
çiğ bir arzuya düşe. lin ve kadın tuvaleti ve süsü,
( Sa’ib ) nazarlık. Def’i belâ için verilen
§ Ahmak. sadakaya da denir.
r-3 csrJ (k v>* ✓ /-

l-V 4,5^ (belâde) «= Kötü kimse.


Ben ahmaklığımdan dolayı eğer >J. jiV*
incittimse kendimi incittim. »lif*jl
[Mevl&na) lT3JJ
\
Çocuğu kötü olan kimse eğer
(belâbe) = Geveze, yanşak, suçsuz olursa şaşılır.
hal ve tavrı kötü kimse, husu­ (Râdeki)
siyle kadın. --t/, aA it».
.jVj ) i-fj
*) l
ıf jXİ
Adaletinden emin alduğu için
Kötü kadından piçten başka dünyadan karışıklık, hırsız ve
ne doğar. kötü kimse kalktı.
( Fahri) (Fahri)
Yalvarmak ve yaltaklanmak
yolu ile söylenen söz. İkinci (belâr) = Çöğen.
(b) yerine (y) ile birinci mâna­
t * \s
yadır.
^ ^ (belârec) ■= Leylek.

İİJ^C t diîİ>Ç (belârekf belâlek)


Hürmüz, ey ahlâksız sen cadı = ly i su verilmiş çelik ve kılıç.
gibi ahlâksız dâya hiç tanımam Kılıcın cevherine ve menevişi­
diye ağzını açtı. ne de denir.
( 'A ita r)
jy ı f JJ j 1 —H “ ÖU*.
O ^ »itjlTj •jl*-*: hT*

(b e lâ c ) = Hasır sazı = deh,


düh, iüh. (Süruri) (mecmaulfürs) Gece vakti bulut altından y ıl­
de (mescit hasın) demiştir. dız nasıl parlarsa kılıcın yü­
ı zünden cevheri öyle parlıyordu.
(Nizami)
‘ ^ ( belâdür, belâ- § Ok temreni.
JT' lijl" w—' j} y? •l l
i'jk yr ^ . • (beleban) = Ağızla çalınır
bir nevi saz.
Bulut gibi arap atını harekete
çf tCj* 0*^* oU iy i jî
getirdim. Yağmur gibi ok tem­
^ L— ı^ıLlı l^*Uı
reni yağdırdım.
(S a d î)
•ı . » Her ne zaman Beleban ı du­
daklarına götürürsen ben âşıktn
(b ilâ j f b ilâ ş ) = sebep­
canı bu kederden kurtulur.
siz. (S eyfi)
j-\i xi jy. >ym
jK". ^
Z Ş . ,Be.b «U e, = Tereyağı.
Sofu idi sebepsiz fasık oldu. . >' '
Bir tüysiiz gördü ona aşık oldu. (b elb ü s) = Yaban soğanı
( Purbeha)
nev’inden dağ soğanı denilen
(Belâş) Acem şahı Fîruzıın oğ­ nebat § Bir nevi haşhaş.
lunun ve yaptırdığı memleketin . .1
adı.
M (bülbül) = Bülbül.
<. 5 ' ** «*

^ belâsagun ) = İran XJ0’^it tj *oi>-


padişahlarına bir müddet payi­
taht olan Kâşgar civarında bir
şehir. Bülbül neden feryat etmesin ki
zemanm vefasızlığı gülün gül­
• ’-
mesini yani inkişafını tamam­
^ • (belâl) = Çöven çiçeği. lamaya müsaade etmedi.
(K ı tim)
6 *

(belâyh) = Fena, kötü.


£ r ( bülbüli gene) •= (k.)
sjcf C—U. 4* Bayküş.
x*\; / ^ e /»

Ters ve kötü işler işleme ki • ^ (belbele) = Emzikli bardak,


kitabını ( nâmei a’malini) soldan sürahi, sürahi sesi.
vermesinler. (Jpy* J ü * f-5«Aİ «Iî**
(Naştr) j yf'Oj*”
jU-L-
Belâbe ile ikisinden biri öte­
kinden bozulmuş olmalıdır. Ağaç, tavus kuyruğuna, gonca
Ferhengı Ziya 23
tutu başına döndü. Sürahinin
* l»
boğazından güvercin kanı yani ^ (beled) = Bilen, muttali olan
şarabı akıtmak lâzım. § Y ol gösteren. (Ni?âm)
(Selman)
>> o ,•>
Emzikli bardak mânasına gelen
arapçasmda (b) 1er ötredir. ' C r k ( bültt*, bülsün ) =
Mercimek. Beyaz incir diyen­
>• f
ler de vardır. Bu iki kelime
(b & lb ü li) =
Şarap § Şarap mercimek mânasına arapçadır.
kadehi § Süs için kullanılan
(Okyanus)
renkli meşin parçaları § Bir
nevi zerdali.

» I
O
(belesan) = Sıcak memle­
cv- ( b e l b e n ) = Semizotu = ketlerde yetişen büyük bir
(ar.) ğjj ferfeh ve »ui-ı bek- ağaçtır ki meyvesi ve yaprağı
letülhemka’. ilâçlarda kullanılır. Bundan el­
de edilen yağa türkçemizde
peleseng yağı denir. (Kulzüm)
• ( belh ) = Efganistana bağlı (1) nin tutariyle yazmıştır.
bir hanlık merkezi. İsmi geçen
bamyane nispetle belhi bâmî Vı ?
derler. Bamyan (ba.) § Şarap • (belesk) = Kırlangıç.
kabı, şarap çanağı.

İL L
(belhec) = Kalye taşı. ( b ilis k ) = Bir ucu yassı
demir şiştir ki onunla fırından
o* ' • • * ekmek çıkarırlar: taşralılar bu­
• (belhem, belheman) na soğlu derlermiş. Kebap şişi
= Sapan: Taş fırlatıp attıkları manasına da gelir. = Bülüsk,
ipli torba ki ipekten ve yün­ bülüşk. (Cihangiri) Bunu ateş
den örülüp iki tarafı ipli olur. karıştırdıkları ve fırına yapış­
Ekseriya çobanlar, oyuncular, mış yanmış ekmek kırıntılarını
ekinciler onunla taş atarlar, kazıdıkları ucu yassı şiş ki
j-ü j ^ ji t kâh fırın üzerine koyup bür-
'j<*j j v yan asarlar sure tinde tarif
ediyor.
Onun çobanları değerli olduk­
larından güneş ve ayı taş gibi ijlM
sapana koyup atarlar. • (b u lğ â k ) -- Kavga, karga­
( Müeyyed ) şalık.
c-JÎj' V 6 <✓* Bu dünyada bilgi ve yapmayı
^}Ulj 0^4*-j 3<"-*->• ^ birleştirmek suretiyle ün almalı.
tff. ı>.' (N a tır )

Zülfün gibi perişanlığım gözün


cihana fitne saldığmdandır. ( belgender ) = öğm ek,
(lb n i Y e m in ) sövmek gibi birbirine karşıt
sS ~ lif. olan mânalaradır. (Burhan)

Dünyada bir kargaşalık görün­ (bülğender) = Dinsiz ve


dü. ilişiksiz kimse ve bir zındığın
( H ü sre v ) adı.

* '* V
büljfude) ^ • (bülğunder)*= Çok üzerine
= Bir yere toplanmış, birbiri düşen ve ısrar eden mânasına-
üstüne konulmuş. dır, çünkü ) üstüne düşücü,
ısrar edici mânasmadır. Vücut

besliyen semiz mânasına da
(belgede) ■= Kokmuş, zayi gelir (Reşîdî) [*]
olmuş şeyler, hususiyle yumur­
ta. Meselâ tavuk yumurtayı
* • ( belğunde ) = Ferhunde,
zayi etti. Civciv çıkaramadı.
yahut Şermende vezninde bir
Yerinde ij ^ fy) deni­
top kumaş, bir denk yük §
lir.
Donmuş kan gibi katılaşan her
t* * şey.
(bttlguşte) = Kuş tuzağı:
tpin bir ucunu halka halka edip
\iıy
ilmeklerler, öteki ucunu hal­
kaların içinden geçirirler, bir Yol yürüyüp meşakkat çekmeli,
kiseyi ve topu yahut dengi
biçimdeki ip çekilince halkalar
açm alı: ihsan etmeli.
kavuşur. ( S ü ttn l)
*> y * y* t Reşidî bu mânaya (.j/ji:) dır
(bülğund, bülğunde diyor = <*•,,)
= bttlj[od, bülğude jj, (ba.).

tr1'■*’.# J**İ Cr.±. (b u lgu r) = Bulgur dediğimiz


iSjl •jJ# •«UîiLj» [ * ] R eşidi ve Nasır? böyle demişlerse
de lügatlerinde (ğünder) kelimesi yoktur.
az pişirilmiş ve değirmende
kırılmış buğday. Cihangiriye ^ (bilik) = Bir şeye yapışmak,
göre değirmende kırılmış her teşebbüs etmek.
nevi hububata, Bürhana göre
her kırılmış ve ezilmiş şeye
denir. § Bulgur aşı. Bürgûl (bilk) «= Ateş ve kıvılcım.
(ba.).
L ^ bülkâme ) = İsteği ve
. (b ü lğn n e) = Allık«=Algune emeli çok kimse.
(ba.).
(•V * a .2 j

^ 5*aL’. (b e lfe h t) =K azandı birik­ ■p*- > c~İa


tirdi mânasına biyelfeht (muh.)
elfehten (ba.).
O mektubu pek istekli önüme
• *t koyduğum zaman elbisemin
(b ttlttk ) = Büyük ve dışarı üstüne ülker yıldızı gibi göz
çıkık göz. yaşımı saçarım. Sana cevap
e»—— «jUâi yazmak için elime kalemi alın­
•jlj Ij ^ ca kalbimi mektubun arasına
katlamak isterim.
(Rûdtki)
Cennet bahçesine benziyen mec­
lisini görmek için herkesin gözü
^ İC ı,
üzüm ucu gibi dışarıya fırla ­ • ( bilkes ) = Dıvar tepesi
mış. § Kene otu.
(Şair)
• +
-ü5Û_. < d- ı İ £ İ L (baIkefdfbaı.
(bilek) => Armağan, hediye.
kefde) = Rüşvet § Para.
w illi.
f^js. cr'j’
jUL-
‘ ( bilkek, b ilk e l)
Süpürücü her sabah evinin = Ilık su.
toprak ve süpürüntüsünü arma­
ğan olarak cennetin gül bahçe­
. (belgen) = Dıvarın başı.
sine gönderiyor. --- S jl-1-* ıi>" -*«* ıi'
(Selman) jj1 *■*./ öjş
§ Turfanda meyve ve hoşlanı­
lacak her yeni şey. Sözü, özü temmuz karı ve bat­
ması yaklaşan güneş gibi gü­ Kösenin başkalarının evinden
vensiz ve gevşek olan kişi. bildiğini gür sakallı kendi
(.Zeynüddin) evinden nerede bilir?
(M e v l& n a )
Afitab berdıvar (ba.). § Man­
cınık.
ol* C.+.»cj ili j**- C İ (biline) Bir şeyin ölçü ve
«Cillç- miktarı.

Eflâkin kalesi mancınık çarp­ r ?ı


masından . emin olduğu gibi,
. „. ( bilincasb ) = Kovan
çiçeği = Birincasb.
senin daima duracak olan vü­
cudun köşkü mahvolmak tufa­
nından emindir. •0Lb
(bülend) = Yüksek, âlî.
(F a h ri)

V 8 Aliı Ûj i Ö t
. (bfilgttncek) = Gülünç
şey (ar.) ( < ^ ı )
Bir evden kadın sesi yükselirse
o eve saadet kapısını kapa.
&
(belki) = Belki, hattâ. (S a d i)

sj - <i> fUiif'ölig. § Kapı ve pencere § Uzun:


ij>t al f
çubi bülend = uzun ağaç, dâ-
meni bülend § Uzun etek. Rflz-
Öyle müteessir hattâ perişan hayi bülend = Uzun günler
olmuşum ki bütün şenliğimden § Kapı ve pencere çerçevesi­
eser kalmadı. Zannederim ki nin üst ağacı ki eşik karşılığı­
yerinde de kullanılır. dır.
(Ş a ir )
jJU Aif^l
• ’• * JlIİj j r j l i j j

(belmnn) <■=■ Sütliğen nev-


'inden beş parmak denilen ağaç. Eğer hâricinin kapısına heybetle
bakarsa, haricînin kapısının üst
<J l » ağacı eşiğin üstüne düşer.
(belme) = Uzun sakal, gür
( Süzen ! )
sakal ve böyle sakallı kimse
Bülendin de denir.
§ (bame) (ba.). Tasrih ile (bel-
merfş) de derler. (jUjJ jl

dl_r' mU. j\ j/l» <f’T


jU'b <îU. jl
l'V Orada gümüşlü kapılar yük­
seltmiş, üst eşiğe cevherler kon­
durmuş. ^ * . (bülendşüdeni be-
(,Şa'tr ) ha) = (k.) Değerin artması.
Çerçeve diyenler de vardır.
Bülertdı = Yükseklik, rıf’at. (b alen d G ir â y ) =
Daden ve yâften ile kullanılır. Büyüklüğe meyleden.
Bülend avaze, şöhretli, ünlü.
• '• '*
• I V I ( bülend nazar ) = Bü-
■J*>m . (bülend afeter) = Y ıl­ lendbin (ba,).
dızı yüksek (Jt.) talihli. Bülend
endatjten yüksek atmak (k.)
bir kimseyi çok öğmek. ( belvaye ) = Kırlangıç =
Pirislük => Çilçile.
JûJb
. >
w—'**

f i* (bülntek) = Şarap kadehi.

Kimse onun gibi talihli görme­ ‘ 1


miştir. Memleket fethinde bir £ • ( büluc ) = Nişan § Horoz
Iskenderdir. ibiği § Kadınların (bergi semen)
(H a tifi) denilen dilcikleri. Bülûcistan
ehalisinden bir kısımdır ki
i , 0 /;
Kirman, Sistan taraflarında otu­
(bülend bâlâ) = Uzun rurlar ve çapulcudurlar.
boylu.
^y >
j* m*\î
w Jtjıipyf' ( bü lu r ) = Billûr dedikleri
IjVk jdb o -Ca
parlak sırça, (ar.) bellür.Bülûrin
(fj*- =billûrdan yapılma, billûr gibi.
Sen o gül fidanısın ki boyunun § Desti bülûrin = Parlak el.
itidali boyu yüksek selviyi kıy­ fSL. O-.jJ; O-J 6 'j*'t# .-*
metten düşürdü.
(S a d i) (ji»-1
O billûr gibi elden aldığım her
.. ./ »
lâl renkli şarap iştiyak göz
. (bülend bin) = Himmeti
yaşı oldu da inci yağdıran gö­
büyük kimse.
zümde kaldı.
(S a d i)
v •' !ı-V > ,
J . ( bülend pervaz ) =
Yüksek uçan, (fc.)öğünen kimse. <2“^ ’ ( belûs ) = Hile, hile ve
hud’a ile insanı yoldan çıkaran. Bu kelime (1) nin ûstûnû ve
Manaca câblüs a yakındır. (Mi­ çekeriyle Arapça olup Farsça-
yar) § Tevazu mânasına da gelir. da bu şekilde kullanılır. Bu
gibi kelimelere Farsçalaştırıl-
ifa mış mânasına (crV*> denir.
( b e lu k ) = Şarap kadehi
= j/". bekük; yahut hayvan •

şeklinde olanı § Deve tersi - • (b e ly a d ) = Nakışsız, sade


§ Kazâ ve nahiye. elbise. Siyah elbise diyenler de
vardır.

& (bütan ) = Kul, köle.


• <»

f. (b e m ) = Sazın kalın teli ve ha­


Ij* ji j3
nendenin yüksek sesi.
>sj)j Jl*-*-*;
c » U J^«ı yi^j
«ij'y o-O 3K V-'-r"
j,T5
Paşa! Cenabı hak, zengin, zü­
ğürt, hür, köle, herhalde bütün Uveyk kuşu kendi nayından,
dünya halkının rızkını senin yani boğazından iki yüz usul
kaleminin ucuna koymuştur. tertip etmiş; saz tellerinin ince
Yani sen yazıp irade etmedikçe ve kalın perdesi gibi nağmeler
kimse maişetini temin edemez. terennüm etmiş.
(N iza A ) (IÇaanl)
* .’ ' .> ■ § Bir kimsenin başına yahut
(b e lü n e k , b e lü n e ) başlığına el ile vurmak § Kir­
= T ah ta kılıç = Bekûnek (ba.). manda bir kale.

«*®*
Ü '
(b ü lh e v e s ] = Bül (ba.). • (b e m e n g ) = Keder, gönül
darlığı.
o *
<*■ ( b e l i ) — Evet mânasına, ari
gibi tasdik edatıdır. ^ ( b en ) *= Bağ, ekin, harman.
Ekin bekçisine bcnvatr denir.
§ Çitlenbik. Benba = çillenbik
Jt'iij Jl*- Ji
yemeği.
tSr-
.>
Vakİim perişandır sevgilinin
kâhkülü biliyor; evet perişanın (b ön ) = Kök, dip, temel, son
halini perişan iyi bilir: § Ağaç özdeği. Gülbün, narbün
( Şevket ) bünigül, büninardan çevrilerek
gül ağacı, gül dibi; nar ağacı, yanlar elbiseyi dokuyorlarsa da
nar dibi mânasına geldiği gibi ipliği görülmiyor.
( Mevlâna )
gülün çokluğundan kinaye ola­
rak Türkçe tabirimizce gül § Yazıcı, yüksek yazıcı.
ocağı mânasını da ifade eder. o^*. ^ of
£U. >r pSol jl
Ju J.UİT

Benim kalbim o bülbüldür ki


söz söylerken onun huzurunda
Çehrede güneş vücutta bir gül yüksek yazıcının keskin dili
ocağı idi, yani çehresi parlak tutulur.
teni baştan ayağa kadar gül (Mandar)
ağacı gibi idi. A kıllının akliyle
Ortak. Fakat bu mânaya be-
oynuyor, yani aklını başından
nağ değil enbağ (muh.) nebağ
alıyordu.
(S a d i) dır,

'f t
jsf" Hii-j îisK Jr” . (bttnâgûş) = Kulak tozu.
c— iSy-> Cı*
ır/'t.. i>îj
Her tüyümün dibinden kalbimin JL.
kanı kaynarsa şaşacak ne var.
Benim gözümde o gül renkli
Sel toplanınca divan harap
yanak cennet, o beyaz kulak
eder.
tozu süt ırmağıdır.
( Yeğma)
(Ş a 'ib)

* V <*’ "lİ ijli-j». jt ^.j OJ? *- û-‘.


•*. . ^ . (binâber, binâberin)
= Buna mebni, bu sebepten. ıy.y-
Sevgilinin kulak tozundan me­
£
. (benâbe) =Nevbet. Benevbet nekşe belirince bülbül ötmeye
kelimesinden bozulmuş olmalı. başlar, bahar kokusu yayılır.
( Hazin )

Menekşeden maksat yeni çık­


(benag) =« Pamuk ipliği, teli. mağa başlıyan tüycüklerdir.
*iVÎL
0)a^>(j U «U* «Jt
L'V u

Bahçeye cennet elbisesi doku­ Sabah yıldızı mı göründü, yok-


sa kulak tozu tarafında ben zed den hafifletilmiştir. Besmele,
m i doğdu ? taaccüp, kötü gözü defi yani
(YeğmüJ Allah nazardan saklasın ve
maşallah yerinde kullanılır.
§ Küpe takılan yer mânasına
gelir. h - ürj*
^ Ajl
v-o*1* sts.y-
Maşallah güz rüzgarından hiç
müteessir olmamış yeşil ve taze
Güzel yüzlünün parmağı piruze
bir ağaç.
yüzüksüz; gönül aldatan kulak , ( Cam i)
memesi küpesiz güzeldir.
(Sadi) Yemin mânasını da ifade eder.

Burada kulak tozu demek de f j . j U. Jûif ıfilr


mümkündür. (Ni?am) (b) üstün­ r\s- o 'jj'
dür. ö tre ile telâffuzu yanlıştır.
Ve çene mânasınadır diyor ! Birkaç cemad; (para) verdim.
m ^ ^ —%* Can; (Hazreti Yusuf) aldım
* ev yemin ederim ki çok ucuz aldım.
. (bttnfigüf kerden) (C a m ı)
= ( k.) Yeni doğan çocuğun
parmakla damağını kaldırmak
ki damak açmak denir.
(benc) «=» Dilimizde ban denilen
nebat. (Ni?am) buna (beng) in
■*+> JjJ Jy-Î j muarrebi ise de ondan başka
jıiî' 3“X y bir nebattır diyor.

Senin lutfun dayesi her kimin * c"


^ • (b e n a n e c )= Ortak, kom a=
damağını açarsa: zaman anası
Benag (ba.) § İki karılı kimse.
ona şeref memesinden süt verir.
(Set/fi isferengı)

(Bünagûş kerden) terkibinin bu . ( benaver ) ■= İri ve büyük


mâna ile münasebeti belli de­ çıban ki kan çıbanı denir.
ğildir. (Beharı acem)
1- j j j ’l . J u j j ( b ü n ib a ^ t
•^
\ . (b en â m ) = Namlı, ünlü, ma­ berzemin maliden ) = (k.)
ruf: banam (muh). T alih, bahtiyarlık, kuvvetlenmek.

.•
. ( benamized ) *= Benamî- .. (bincigk) = Serçe kuşu.
A kıl nefis üzerinde demir ki­
(£T
» . ( b a n ç e ) =— Yapılara ve alıp littir.
(Mevlâna)
satanlarla, bir işle uğraşanlara
salınan vergi. Buradaki bendi zincir mânasına
almak ta mümkündür. § Aldat­
ma, hile, hususiyle güreşçilerin
• (b e n d ) ■= Bu kelimenin mâna­
hile ve oyunu.
sını lügat sahipleri yirmiye ka­
dar çıkarmışlarsa da, çoğunun
bağ mânasından alındığı getir­
diğimiz misallerden bellidir. Bütün masal, afsun ve hiledir.
İki azâ arasındaki ek yeri, bo­ YŞebiıieri/
ğum, (ar.) mefsal. § Kaygı, keder.
wJir
jıj j;j f JU-> \j>
T " • *
wiTU

Sevgilim i K ılıçla boğumlarımı Bütün dudağı köpürmüş gönlü


biribirinden ayırsalar senden kaygılı bir halde Hirment neh­
bağımı koparmam. rinin kenarına geldi.
(F ırd tu tl)
( H a tifi Işfehani)
Düşünce, kuruntu.
Suçluları yahut delileri bağla­
ı/U-£L* x~\j J*i w*>ı^
dıkları zincir ve ip, pranga.
11'* l i f i jl jj»-
ıft„r. V'’

Görgü sahibi iyilikle ün almak


Ayağında zincir göreceğini bil­ kuruntusunda değildir. Yüksek
medin mi? adamlar halkın dedikodusuna
( S a d i) kulak asmazlar.
§ Kilit. (S a'd i)

£)Vat § Suyu akmaktan men’için ya­


■Ufj Jû ^ JUt pılan set.
jÜAj çi» Jif <-İJl lî"
Onun zamanında emniyet bir .o jlj -l>T Vi ^
dereceye vardı ki kilit ve anah­ \,"İy
tar âdeti kalktı. Kapalı kapı yetmiş belâyı nasıl
(F e r ruhi)
defeder, çünkü bu belâ seli
CJOaT X . C^İı* j t J l » geldi ve bentten aştı.
i'V (Mealâna)
Su bendi, muahede, rehin, ku­ sını ifade eden (gâh) eklenerek
şak, ikisi bir boyundurukta bendergâh da denilir. Kamus­
olmak itibariyle çift öküzü, kâ­ ta gemi yatağı ve gemi limanı
ğıt tomarı, hep bağ mânasın­ mânasınadır.
dan alınmıştır. § Besten den
emir, (isfa. muh. vas).
(benderz) = Çuvaldız.

*. t
Bu sözü gerdanlık gibi boynuna
( bend rujj ) = Ekinleri
tak. sulamak maksadıyla suyu ka­
*r tf ‘ ' y bartmak için önüne çörçöp,
* . ‘ . (bündâd, bünlâd) = toprak ve çamurdan çekilen
Temel ve esas. set. Reşidî diyorki bu iki keli­
medir. 4Cihangiri bir kelime
. .1 tf
sanmış, doğrusu x.) bendi
(bttndar) = Ev bark sahibi,
verğ' dir. Çünkü verg su önü­
zengin ve kibirli kimse. (Naşırî)
ne yapılan settir. Bendin verga
tüccarın kondukları han mâna­
izafeti ammın hassa izafeti ka-
sına da yazmıştır: Bünedar bilindendir.
(muh.) büne (ba.).
* «»
+• I »%. \/• (i
»V ti.
jljc- (f T* f, (jw J j u j ^ bendi zeban daş-
d *- ten) = (k.) Dilini tutmak, sözü
saklamak.
Başbuğun başını kuyunun di­
binde bil, zengin ve azametli- J-L- {r~y ifi*
nin vücudunu dar ağacının
başında gör. ntfV
(Sena* i)
Dün gece zambak çiçeği gülis­
. ' t-
tanda bülbüle hitaben: D ilin i
Jî l* ^ ( b e n d i e m ir ) = Şîraz tutmıyan âşık değildir; diyordu.
civarında bir su bendi. (K â tib i)

* . }tf
(bündüht) = Çehre, yüz. f U a - (bendeÇt bendek)
= Atılmış pamuk yumağı —
. 't '
(.Xct)
(bender) = Ticaret yeri ve
0 .\ •
kafile uğrağı ki ekseriya deniz m A

ve büyük nehir kenarlarında bendi şehriyar )


olur. Sonuna yer, mahâl mâna­ Musikide bir makam.
,.s* v ** Bende kelimesi Cenabı Hakka
şikesten) nisbetle hakikat, başkasına nis-
= Fındık kırmak § (k.) öp ü ­ betle mecazdır. Cem’i sonun­
cük vermek. daki (h) (g ) ye çevrildikten son­
ra (an) iledir. (Ha) ile de ce­
* I ''
milenir. Bende, bendeniz de­
^ (bend kerden) = Bağ­ diğimiz mevkide de kullanılır.
lamak, esir etmek § (k.) Birleş­
j J j * j j S 1 •x-,
mek.
4-/* f’j j 5 ûr./.
f***.5 jU -
^ J* »'S ÖJ^
Bendeniz bugün beş gün oluyor
ki bu kapıda bir düzüye feryat
//o; i/r rüyada gördüm ki
ediyorum.
onunla birleşmişim; felek benim
( Setman)
muradımı hep rüyada veriyor.
( Fevkt ) (bendegi) = Kulluk, kula
, , '' 't ' yakışan iş.
- • - . ( bendime, t'
bendime, bendine) = düğ­ (bendi) = Esir, bendîhane =
me. Hapishane, bendîvan~ hapis­
• 11* hane müdürü.
(bendnz) = Çuval dikilen c^ " t"
ip.
j.A A -' (bendlden) = Besten.
^ }/
o t'
(bende) = Kul, köle, esir.
( bendtş ) = Biyendiş =
i JLi>U' I
Düşün = endiş. Bendişe dü­
*$o*- şünce = Endîşe (ba.).

Eğer Hakteâlâ bir kuldan hoş­ 1 t'


nut olmazsa bütün Peygamber­ (bendi şttden) = Bir
lerin şefaati fayda vermez. hastalığın eskiyip yerleşmiş ol­
(Sa di) ması.
JL& ıJUT*Ij, Jjı l ,L-
Aî. .J i. <? & i f , İ S ) ö j
ı/v* ö - i ’j ' o1.* y - v j3
iy ıjT U Jj l *.
jjîtl
Iranda asker dağıldı; kadın,
erkek, çocuk hep esir oldu. Senin bağın altında olsa da
(Firdevtı) düşmandan emin olma, her ne
zaman sıtma eskirse canı daha menekşe renkli beşik, (k.) Gök
eksiltici olur. yüzü.
(Tetir)
dC
(b en ek )=Ç itlen bik mânasına
-İL İ'
(bünsâIe)=Yıl!anm ış, eski. gelen (ben) in küçültülmüşü § A t­
e. h« .1 las zemin üzerine sırma işlemeli
bir nevi kumaş § Şarabın tesi­
‘ ( bİnişâhten,
riyle güzellerin yüzlerinde be­
binişâsten) = Dikmek, oturt­
liren benek benek beyazlık ve
mak. Nişâhten, nişâsten (ba.).
pembeliktir.'

ı / 1 ', (benefş) = Menekşe çiçeği ‘v iC


(bünek) ■= Küçük ağaç § (,>)
renginde olan şey. Menekşe çi­
ün küçültülmüşü § Nişan, eser:
çeği rengine de denir. (N ıZ â m )
iti jfcj' = filândan eser kal­
madı.
. (benefşe) = Menekşe de­
diğimiz çiçek.
. (benk) = Ban denilen ottur
j
lJL-
f' ”/ w
l:
» î jî *
— ki esrar dediğimizdir. İçenlere
bengî ve esrarkeş derler.
jVfl J^iî jT -, 1 ^
tr> jy*. C.*** j3
Benim menekşe ziilflüm, o Tür­ r'e-
kistan güneşi; iki lalelikten Her ne vakit gönlün kederli
daima menekşe gösteriyor. Be­ olursa esrar yahut bir iki ka­
nim menekşe ve lâle ile alış deh gül renkli şarap iç.
verişim yoktur; çünkü onun (Hayyam)
menekşesi yani zülfü ve me­
° ! *
nekşesinin altında lâle yâni ( büni kâr bur.
yanağı vardır.
( Ferrühi) den) = İşin temelini yemek
(k.) işlerin sonundan endişe
* t etmek.

.ve r
(benefşe gân, ^ ; (bingân) «= Ekinciler ara­
benefşe gûn tarem, benef­ sında su paylaşmak için kulla­
şe gûn mehd ) = Menekşe nılan ölçek. Pingân (ba.) §Tas
renkli, menekşe renkli dam, ve kâse gibi kaplar.
Oğul! sen rahat uykudasın,
«i-'—*j' i)b’i*!f Felek, başında gece gündüz
s* t"
ninni söylüyor. Eğer hayatını
tnci ile dolu deryaya yahut eşek gibi uykuya ve yemeğe
şişe zarf yani' fanos içinde verirsen, eşek için çamur nasıl
binlerce şem'aya benziyen bu zahmet verirse, hayat ruhuna
kubbe nedir? öule ağırlık verir.
(N a şir) (N a ş ir )

Muarrebi fincan.

• ( b in g e r e ) = İğe sarılmış
* ı£ l‘ olan iplik.
• • (b ü n gâh ) = Para ve eşya
konulan yer, eşya mahzeni, ev:
bünegâh (muh.) büne (ba.).
(b ü n g e ş te n ) = Çiğneme­
fS .X * l/.jl den yutmak. Şimdi ( bel’îden )
ly l - J Jp. iyi- |»jt X ' kullanılır. (Ni?âm)
uTît

Ömrümün evi harap olsa da bu


(bttngül) == Gül ağacı ve
adalet ve ihsan yuvasından
gül tohumu § Çitlembik yahut
kaçmam.
ona benzer bir meyve.
( HâkântJ

V ıît •&-.} ‘s ^ S>


>,f ju‘l» J t- ti wOJ» - ( bttngttlek ) = Dağ ar-
mutunun çekirdeği. ( Şerefna-
me) kendisinden gül kokusu
B ir ihtiyar, hatemin evinden
duyulan kaba bir meyve diye
on dirhem kadar şeker istedi.
(S a d i )
tarif ediyor § Büngül kelimesi­
nin küçültülmüşü. Büngül (ba.).

^ S ■ ( b ttn keran ) = Tencere '


dibine yapışıp kalan yemek. (b U n k e n ) — Kök kazıcı :
Bükran (ba.). ekincilerin tarlayı düzelttikleri
yassı çapa.

:] C .
(b ü n g e re ) == Ninni.
1 1 - ;
, (b e n ik û h i) = Dağ me­
i) t-** -r*J* «f1 ****" s
cJJL* nevişi denilen tatlı çitlembik.
.A j* jjJ-j v 'ji J>’ X
•S- i t 1- j - J . jfc J t » J> iA f j ;
(bttn geh) = Büngâh (muft.)
büngâh (ba) okunmaz (H ) ile
A0J
sesin uzun uzadıya çekilmesi. (bü n e)=E v eşyası ve ağırlığı.
o t t* ^^ { 3 s . ö L - '.r * . l>" < S j T * * - lf*

(bünlâd, benevre) = (•3S . ö ' - ' j * " 3 ^ 3 f i cr^


* 1.* .
Dıvar ve bina temeli=bündad.
Reşidi bünüre demiştir. Ey H ızır ! B ir yol azığı ihsan
et ki Horasana kadar gideyim.
jMv Eşyamı yakayım da güneş gibi
kolayca gideyim.
( Hüteyni Şenâî)
iy i bil ki, düşmanın ömrü, bi­
nasının temeli çürük olduğu Temel, kök, ağaç özdeği.
için, çok yaşamıyacaktır.
( K e'ûm ii Işfehani)
cr'J'J ■>' f^’j*

j-\i
*^>yd. tr1^ j'-* *-**-•
Eğer adının kötü çıkmasından
korkarsan, fena arkadaşa te­
Sen o sarayın başına yakışır­
melli bağlanma.
sın ki örtüsü faziletten, temeli
(N aşir )
bilgidendir.
(Bedı )

Bünlâdın aslı (bünilâd >Vj.) dır. ^*1 (bene) =* İnce urgan. (Bürhan)
• t,
■**. i ( *-*■'. ( benü, benâh, ^ ( bUne besten ) = Göç
benve) = Yığın, küme. etmek.

•|
^ y . (b e n v a n ) = Bağcı, ekin ve * u #
- . (b & n yad )= A sıl, esas, temel.
harman bekçisi, (muh.) ü*. =
jl JL.
Benven dir. (B) nin ötresiyle
hazine ve mal bekçisi. l’İy
V * i* Yıldızlar çok, güneş bir tane
• L - j- ‘ (bünû siyah , bü- ise de güneşin yanında onların
n ü m a ş) == Maş denilen bir aslı ehemmiyetsizdir.
nevi böğrülce. Reşidi, yeşil kıs­ (Mevl&na)
mı, diyor.
‘ * I l>
. > lf ( bünyad efken.
(bttnü siirh) =Mercimek. den) — Bina kurmak.
1 jJt j*1 ja't
l£j£> A»- ^ i* ıi y. y j . ısy"
3j~*~ Ijl
ıi j i j y •=—s*-V3 *5**
Bu kötü binayı kendin kurdun Uy
kendi suçunu benim üstümemi
(Güzel koku satanların çarşısın­
atıyorsun.
(Hüsrev) dan geçerken ıtır kokusundan
bayılan tabağı ayıltmağa gelen
* * î O i y • ^ * * *? • 't f/» /
iri yarı kardeşi) kendi kendine
j; i U < > U l j; ^b ü n _
onun beyninde ve damarında
yad berefkenden, beren- kat kat köpek pisliği kokusu
dahten) = (k.) Harap etmek, vardır. Ve o rızk ele geçirmek
yıkmak. İÇİ*1 g&eye kadar beline çıkan
pislik içinde tabaklığa boğul
*• '\ ■ * * ' * ı t} muştur, dedi.
^ "y , ^ 5 - . (biinyâd beryeh ( Mevlûna)
nihaden) = Buz üstüne temel
koymak, (k ) temeli gevşek 0» j> \Ss-^* X k**-
olup devam ve sebat etmemek.
ı/W
.t
Her fende, kısaca bir bilgi
( bfinlçe )=E snaf vergisi= elde et, her güllükten hoş ko­
Bünçe, (ba.). kulu bir gül al.
(C d m i)

(binîz) = Hiçbir vakit. •»J ljr*ij ıSJ». e r * j 1


ı>"jJ ■z*-)* *yi o
jıi j'-—
^ t’ J3 jBU.
*ji Ö'j
djj' Dost iki kişiye iltifa t ederse
onun vücudundan düşmanlık
Alçakları medihte vücudumu
kokusu gelir.
hiçbir vakit yıpratmam. Göm­
( H â k in i)
leğimin yani elbisemin eski ol­
§ Ümit.
masından korkum yoktur.
(Ezreki) fjlizı* ûU jjjT l*jjj «*■
§ Dahi § Acele, çabuk. cT *&yt*
l£jük~
9
c tL if Bir gece seninle sabahlamak
- . (benik) = Kaba ve adî ipek,
ümidiyle bekliyen ruhum nice
yün ipeği.
günleri akşam etmiştir.
> * * ( S a d i)

J (bû, büy) = Koku, rayiha. (k.) Eser ve nişan. Bunlardan


(bu) kelimesi (buden)den emir > f j*-
J> jl*ji ^
olduğu gibi; büvem, bûvi, bü-
ved, (muh.) ölarak müzari de
olur. Çoluğun, çocuğun, sevinsin,
buyurultun dünyaya dağılsın.
f'j ^/ •—
ilj S
(F ir d tv tl)
f’j öV $ S.
O
Jir
(b iv a rd )= Ekşilik (Bürhan).
Senin zülfünün ucunu ne za­
man ele geçireceğim: sana ka~
vuşacağım; o gül renkli dudak­ ^ (bevâ*) = Mihnet ve fakir­
larını birçok öpeceğim. lik. Bu kelime Arapça şiddetli
(C em ali) ihtiyaç mânasına gelen (^îj) den
bozulmuş gibi görünür.
Bükerden = Koklamak. Bûke-
şiden = Uzaktan bir şeyin ko­
kusunu almak. Bûgriften = Bir (bevaşe) = Yaba: harman
şeyin kokusunu duymak, (k.) savurmağa mahsus çatal şek­
kokmak, taaffün etmek. Bûda- linde tahta kürek (ar.) jj ...
den = Kavurmak, kavrulmak.
0>
(bnb) = Ağır ve pahalı ev
( bev ) = ölmüş ve postuna döşemesi.
saman doldurulmuş deve yav­
-“Vi ı^ ‘
rusudur ki anasının yanına yak­
laştırılınca sağ zannederek sü­
tünü sağdırmaktan kaçınmaz. Tahtlar kurdu, ağır ve pahalı
Arapça ('j.) deve yavrusu ve döşeme döşedi.
(Rndekİ)
yazdığımız mânayadır.

l. i. (bnbâ) = Dağ keçisinin etiyle


^ (büvad) = Olsun: aslı büved pişririlen yemek.
olup aradaki elif temenni ifade
eder. Hafifletilerek (büva) da
denir. ( bubiird, bübilr-
dek) — Bülbül.
■ > '> . ■ £ - ! Jj. ıS-h ✓ “ J*
y j'J 1 fjjJ JB >f*s'
r>Xt j j ‘.
Sana her fenalığın kapısı ka­
Vİy
palı olsun.
(Firdevsi)- K a f dağı etrafında uçar anka,
Ferhengi Ziya 24
gülistanda gezer bülbül olduğu § Kuyumcuların altın ve gümüş
mu bilmiyor musun ? erittikleri kap.
(Mevlânâ)
t&A Cr-3j öy? &
. »*> -'t j' W
(b û b e r d â şten ) — (k.) •CİL. -t £ ii-f"ji*
Kokmak, bozulmak.
•'
(b u b ü rd en )— Koku almak Rengi parlak göz ve pası büs­
*= i»s.iss. (ba.). bütün silinmiş ayna gibi bir
çeşme; eğer görseydin içinde
° '> • 't >y ') 't >
eritilmiş gümüş kaynayan pota
w • t «•
■< y• ?« t *>f'
« '
<
derdin.
(b fib eş, bûb ek , bübu, bü be, ( E ttd l)

b ü b ü y e) = Çavuş kuşu (ar.)


4,*
j j Cif*-* 5^ *İ
{sS! <~\X£ £İJ^I j
Şj. j j 1- »jj**.
jx £ . /3 ^UlU. ji-J jl y -
»fj'y
Bülbül henüz güle kavuşmadan
çavuş kuşu küstahlıkla bübü Gülün gonca şeklindeki, hâli
diyerek gürültüye başlamış. olgunlaşmış değildir. Altının
( N iz a r î) potada iken duruluğu belli
olmaz. Hançerin keskinliği çe­
« Bübü » asıl çavuş kuşunun
kiç yemesinden olduğu gibi
sesi iken bu ad kendine veril­
insanın ahlâkının düzelmesi
miştir. Bûbek evlenmemiş kız
zamanın olaylarındandır.
mânasına da gelifr (ar.) =
(Ş a ir )
Bikr.
Muarrebi -o,-.* = buteka.
insanın kalıbı.
(b ü te ) = Kökünden çıkar çık­
maz dal ve yaprakları yerlere
V v
yayılan gövdesiz ve sapı kısa - • (b u tim a r) *= Turna nev’in-
nebatlar § Hayvan ve hususiyle den balıkçıl denilen kuş: daima
deve yavrusu § Ok amacı. su kenarında yaşayıp çok su­
jj»t ti— jji sadığı hâlde içerse sanki su
«'y, ıgy bitiverecek korkusu ile susuzlu­
ğa katlanması. (Bütîmar,
Baş parmaktan kurtulan her gam^orek ) adlarını almasına
ok, kanat gibi amaca gitti. sebep olarak gösteriliyor. Gam-
( Firdevsi) fcorek (ba.).
juT^c' f j . c-J j j f o y t* /
f~~*. »>* **"6■>'3
Onun var olmasıyla yok ol­
ması birdir.
Senin dudakların gülmekten
gül gibi birleşmiyor. Ben bülbü­ •

lün Balıkçıl gibi oturmasını: (bttved) = Olur: büden den


kederli olmasını münasip gö­ mâzari. Belki, memüldür gibi
rür müsün ? mânaları da ifade eder.
( S a d i)
jJa jj*» X 3y.
•» <*•
© x*
i &
£*■% (b e v ç , b e v ş ) =» Gös­
teriş, çalım, debdebe. Belki sabırdan umduğuna ka­
• .^ vuşursun. Kara buluttan sana
güneş belirir.
(buht) = Oğul.
(Câm i)
• f
(b ü h el) = Semizotu. (b ü d iç) — Varlık.

(büd) = Oldu, idi. Mastarı bû- (büdene) = Çil: benekli bir


den § Varlık, vücut. cins keklik. Bazı lügatlere göre
li V* İJİ bıldırcın yahut bıldırcına benzer
J&JÂ 3y->_
bir kuş (ar,) selva. Dili­
mizde yelve, çulluk denir.
G izli dert sıkıntılı gönlümü
yaktı. İster istemez aşkım mey­
dana çıktı. (budtt nebûd) = İnsanın
(S a d i) bütün mal ve eşyası ki biz va­
rımız yoğumuz deriz.
*j>4U i>*ı
iy liu-j / •.&•> î)U^ •3j, ' j j* Mİtj» a*T
Evime hırsız geldi, varımı yo­
Bizim oymağımızda bir ihtiyar
ğumu yani bütün eşyamı gö­
vardı ki ankâdan. daha dünya türdü.
görmüş yani yaşlı idi.
(S a d i) . >

>’i' cr* . JJ>' (bur) = Doru yani kızıla çalar


ı/UU at § Fıstıki renk. Bu mâna yal­
Senden evvel hiçbir vücut nız Türk lügatlerinden nakle­
yoktu. dilmiştir. (Nimet) mor ve menek­
(N iş im i) şe rengine de denir, demiştir.
J J , J ’- h - j ' u~l » / ö f Bürekin aslı buğradır; diyenler
Vı ^ j u j i jüü ■**■..*
de vardır. Buğra (ba). § Kumar­
bazların kumar meclisinde hazır
•Sap siyahlıktan sonra fıstıki olanlara verdikleri pay.
yani alaca olur; beyazlıktan
sonra da ancak mezar vardır.
(S a d i ) (b ü ren g ) = Bir nevi fes-
liyen.
§ Süğlün. (Bürhan) âverden den
„>
emri hazır olan biyaver= getir 4 ı â|
mânasına da yazmıştır. • (b ö r e ) = Kuyumcuların kul­
> landıkları tuza benzer bir mad­
V
de (ar.) natron. Muarrebi, burak
^ (b u ran ) = Abbasi halifele­ § Nebat şekeri § ( D erî) lüga­
rinden M’emön un karısı. Burani tinde l. = gel mânasmadır,
dediğimiz yemeği bu, y&hut
Pervizin kızı ( Buran ) tertip (A*.» Ji' jy* yİ .jjl
VV
etmiştir derler. Burani yi (Nizâm)
yoğurtlu patlıcan diye tarif Gel bir gece ikametgâhımı .ıur-
ediyor ve hekimlere göre suda landır.
(Baba Tahir )
pişirilip yağda kızartılan sebze­
«
lerdir ki yoğurt yahut sirke
gibi ekşi şeyler ile yenir, diyor. (buri y a ) = Hasır.

«j'jy.» a"'j!fj u*j


jlsU.
?
Yenilecek ve giyilecek şeyler Benim hastalıklarım kimseye
sebebiyle niçin geri kalasın ; gizli değildir. Haşır nakşı gibi
eğer hak yolun yolcusu isen vücudumdan görünür.
bunlardan vazgeç. CK elim )
(H â k â n i)
*»’ r *
Oi/^ '"r^ ( b ö r iy a püş ) == (k.)
İJi y Çok fakir, yoksul.
. ( b u r e k ) =» Bu lügati, Acem
yahnisi, tava böreği, içi fıstıklı O 1» ıTJ ^ j»
bademli hamur işi suretlerinde •=—!ry. kjy.j *>
tarif ediyorlar.(Nasırı) •V'J
yoğurt aşı diyor. Bûshâkm bir
Her nerede bir rint ve fakir
şirinde (pürsîr) = bol sarım­
varsa bir ateşli yanaklıya âşık­
saklı diye öğmesine bakılırsa
tır.
Nasırînin sözü daha uygundur. ( Vahid)
o ^
J ' İ ^ (büriya kübl) = Hasır (bevzek) ■= Bevz (ba.).
dönücülük, tepicilik (k .) yeni
yapılan evlerde verilen ziyafet. •u ıT ’
^ (buzkend) = Sofa, divan­
Dilimizde evi yağlamak denir.
hane.

( (bevz, bevzek) = Ru­


e (büzmend, büzme)
tubet sebebiyle elbise ve ek­
= Sümbülotu denilen güzel
mekte peyda olan küf § Siyah
kokulu nebat: Türkçe, Arapça,
arı § Ağaç bedeni.
Farsçada sümbül denilen çiçek
değildir.
(büz) = Boz renkli at § Süratli
giden at, mecâzen zeki ve ça­
+ İV ^ (büzne, büz-
buk anlayışlı kimse.
nine, büzine) = Maymun.
fjy. J*> (•"'!<
f ©Jki*» til İT •A— *^3ym ^
L‘V
ı*V
Arslanların sofrasında bir gece
ister ahmak, ister zeki olayım,
bir maymun 'yoldaş oldu.
güler dudağından bir gülümseme
( Mevlâna)
öğrenmek için sana şakirt ol­
mak isterim. ' »
( Mevlüna) (büze) = Boza.
( Nizâm ) bu mânalara Türkçe- ö'V'jî- l*j’J t*'* öjf
dir diyor. • j> fjl b

«
*l’-'
l| ı ft)
. (büzar) = Yemeklere konu­ Alçaklardan cömertlerin kere­
lan baharlar. Arapçada (ebzar) mini nasıl umarsın. A k ıl bilir
biber, kimyon ve tarçın gibi ki boza şarabın yerini tutmaz.
(Ibn i Yemin)
baharlara denildiğinden buzâr,
buy ebzar dan kısaltma gibi _ !
görünür. Bu gibi kızdırıcı ba­ (büz!) = Gemi.
harlara Farsça (germ datü) ve
yemeğe güzel koku verdiği için
-— f b J zyj' *0
(büy efza) denir. (Efzar) da bu
mânaya gelir ki ( Ebzar ) dan
Farsçalaştırılmış olmalıdır. Ef­ Herkim onun dergâhına sığı­
zar (ba.). nırsa sıkıntılardan kurtuldu.
Gemide oturan deniz dalgasın-• Buse lâfzı daden, giriften, hor-
dan emindir. den, nihaden,efkenden mastar-
( ’A m id ) lariyle terekküp eder. Birincisi
Arapçalaştırılmışı >.) dir. öpücük vermek, ötekiler öpmek
demektir.

(
bnz
l
dan
)= Tilki hayası *>X J ı! ^

•s,} i)1/. C'.b ı>~r. '- y y


yahut semizlik otu, koç otu
dedikleri nebat (ar.) Her ikisinden göz yaşı açıldı,
yanı her ikisi de ağlamıya
başladılar. O, bunu; bu, onu
(
bev
j
)= Girdap: denizde olan öptü.
çevrinti ve akıntı. ( Nasırf) (j)
Bus, busîden den emir, ( isfa,
ile yazmıştır.
muh, vas.).
• 1 f
J -? (
böj
)— Sıtma başlangıcındaki ( b a sta n ) = Gül ve çiçek
gerinme ve ağırlık. ( Nasırı ) kokularının çok olduğu yer.
bunu da (z) ile yazmıştır. Bostanban = Bahçıvan.
^j'i tfUT
(
büj
ene
)= Tomurcuklanmış Cwi
gonca.
Dostları dileyen kimse, ister
* > , >
istemez, onların bahçivanına
b
û
se
)=
öpücük tahammül etmelidir.
birinci İkincinin hafifletilmişidir. (S a d i)

c r ij* - «T—..»»
irs. ’j u r ^ vil
^ -? ( büstân efrüz ) =
Horoz ibiği denilen kırmızı çi­
Z?/r imparator ki, felek kendi çek = bûstan efrüz.
haşmetini gözetmek için edebe
riayetle onun dergâhının top­
rağını öper.
(Fahri)
GöÂ: yüzünde eleğim sağma
(■•ki
çizgisini görmedinse fesliğehle
J’A’
6j-^- birlikte biten horoz ibiğine bak.
(Ezrekî)
Dudağmdan bir buse alıncaya
1 • j
kadar çok zahmet çektim.
Ç U n fa rİ) (büstân plra) = Bah-
çıvan:bahçenin içinden kazelle-
rini, fazlalarını atarak süsliyen ^ •?, (beviş) = Allahın takdiri ve
demektir. bir şeyi icadından levvel oran­
jL <Zmi** lamaktır.
£t t/—J
U-Âj
J’j’. JA'* w.»-l- ûV
i/jj */■jj c“ i^.
O güzel yüze tuvaletçi sanatı
yakışmaz. Cennet bahçesinin Cenabı Hak ezelde her şeyi
bahçıvanın çalışmasına ne ih­ nasıl tertip etti ise feleğin ha­
tiyacı var. reketi ona göredir.
( Yeğmâ) 'F ird tv s ı)

§ (B) nin ötresiyle varlık mâ­


(bûstâni gül nü- nasına büdiş (muh.).
may) = Gül gösteren bahçe
. >
(k.) Gök.
• ,, ,* ^ (büş) = Bir nebattır ki ondan
göze ve sair hastalıklara ilâç
(bûselik) = Musikîde bir yapılır.
makam.

x> ( bevş ) = Çalım, gösteriş,


( bûse şikesten) = debdebe.
Buse kırmak (k.) Seslice öp­
’J’y. JT. sj*3 Jf.
mek. jWj ı > u'/ y
•„ > VIS

7^ “? (bûsiden) = öpmek. Öğünme, çalım, naz iç in ; kor­


ku, günahtan sakınmak, yalvar­
-ijı Öj
mak için değil.
3tjî ( Mevlâna )
ı/lti
° l'* ^
Geyiğin ayağından ipi çözdü, 5 (büşad) = Şalgam.
gözünü öptü ve azat etti.
(N itâ m i) ♦ r*' - 1 *1
öj3j' ö’h 'J. öV*V ıfLj C—3 ^ ( ^ . . ( buşasb, buş-
bâs) — Rüya.
l«) Jı>.l j* A »-Valf»-
Bahçıvanın elini ayağını öp­ ı>.' o* j
mek himmetsizlikten ileri gelir.
Çalış ki bu kapı yüzüne anah- İhtiyar müneccim tecrübe sahi­
tarsız açılsın. bi idi, ona bu rüyayı söyledim.
(Ş a ’ib) (Z cra tü ft)
V# **t 3S. ö*jk X (*
Jİyf 3S. cb*
GİT'^ (b u ğ e n c ) = Çörek otu =
ıSj**
Siyah dane = Şönrz.
Gam arkadaşım olursa şaşıla­
*
cak ne var. Ateş daima kava
(büf) = Baykuş. meyleder.
w —* î jlı y (F a h ri)

'‘ V>. o':-^ § Üzeri çörçöp ile örtülü tahıl


kuyusu.
Sen sidrede yani gökte oturur ti'-r® (-* ı^-*-■>.)'*• -r.j
bir toğansın; yerin felektir; niçin o'j1
. Vl* y;
baykuş gibi viranede yuva ya­ ıSj**
pıyorsun.
Ib n i Yemin)
Fazilet ve hüner; tahıl kuyusun­
daki zahire gibi ayrılık sıkın­
o >>•>
* * tısının çörçöpü altında kaldı.
y (b ü filrû ş) = Attar, koku (F a h ri)
satan, kolonyacı, lâvantacı. • ’ t

V (bükân) = Rahim, döl ya­


İJ v tağı.
. (b u k )= 0 1 a ki, bula ki mâna­
sına ( büved ki ) muhaffefidir ; CJj jl y t* *J öl**j
temenni ifade eder. Çok defa ö'fj*. j' jl jV j
meğer kelimesi ile birlik­ \Sr
te kullanılır. Arapça mukabili
Gebe kadınlar, kemale ermiyen
0 >j ^-*) dir.
çocuklarının ona ( Şeyh Ebü
İshak adındaki sultana) mu­
<**. O1
.* habbetleri sebebiyle vaktinden
Ömrünü, ola ki ve keşke ile evvel döl yatağından çıkmala­
geçirme. rından korkarlar.
(F a h ri)
(Ib n i Yemin )
‘ ı
AjljJC.
JfT (bükelek) = Çitlembik.
ıSjyl
Olaki bulaki ile kıymetli ömrü îiC İJ *
. (bülencek) = Gülünç şey
geçirmeyiniz. Bizim çektiğimiz = Bülkencek.
meşakkat hep bundan ileri geldi.
.*
(E n v e rî)
§ Kav. (büm) = Baykuş.
ki>. i*?, 'yv* ğım muhabbetten boştur sanma;
^ j * **" e y . \ı toprağımın üstüne elini koyar
da kimdir, dersen, kulunum;
Yılan mısın ki gördüğünü so­ emrin nedir, diye bağırırım.
karsın; yoksa baykuş musun ki (Şeyh Eba S a it Ebülhayr)

oturduğun yeri harap edersin.


(S a d i) V v '
(b ü m a d e r a n ) = Kovan
§ Yer, yurt.
çiçeği = Birincasp (ba.) muhaf-
f y .S ı s jr . f '* - fefi (bümaran) dır.
^j j (jUoJ—j &s.
tf A*-
* *
Hatemin her yerdeki şöhretin­ (bûm k e n d ) = Yer al­
den Türk Padişahına biraz tında insan yahut hayvan ba­
söylediler. rınması için yapılan yer.
(S a d i)
§ Tabiat.
^ (b û m h en ) = Zelzele, yer
{J. •Ji1’"!; sarsıntısı, deprem.
f ) j j> j.-* js l-lü

r. »>♦* y. «Si ■‘•'j•.


işittim ki Anadolu tarafların­ tfjj*» «£*j y
da temiz tabiatlı, anlayışlı sofu
bir zat vardır. Gece yarısı bir deprem oldu,
( S a 'd i)
görseydin yeri sıtma titremesi
§ Sürülmüş tarla. Birinci mâna­ tutuyor derdin.
da Arapça ile müşterek oldu­ (Esedi)
ğundan kamus şarihi Farsça ile j -* f â4Ay. j 1 <&*j
(lügati mütevaride) dendir, di­ rf*'* **" d'j)
yor. ıt 'j r .

o
Kıyamet günü suçlu nasıl tit­
(b ü v e m ) = Buden = olmak- rerse, yer, baştan aşağıya kadar
dan müzari mütekellim sigası- depremden öyle titriyordu.
dır. Olurum demektir. t Behrami)

r /
> j —j>. y . f y. • J/ '

£--it-' j' f U- SJ? J1


" t" (b e v n ) = Hisse, pay.
^—X <JiXı*r O* !>yr
“ -W f 1 y ' ‘ J ^ ‘. * * * j ’j*
■» t
-4*- y\
( b u n ) = Dip ve nihayet =
Senin aşkından yirm i seneden Bün § Gök. Temizlenmemiş
beri ölmüş olsam sakın topra­ bağırsak. (Bürhan)
(büvend) = Olurlar: Büden = (buvi) = Büden= Olmaktan
Olmak=dan müzari cem’i gaip. müzarii muhatap.
ıfj>. j V . < ! ? / '■**.

(büvünd) = Yavaşlık, mülâ- ıi>. '-“ i


yemet. ç+x (büvünde) =Yumu-
şak ve ağır başlı adam.
Cenabı Hakka yemin ederim ki
'V * eğer bahar mevsiminin gulu de
(büvinde) ,= Kibirlenen ve olsan dikenden daha hor olur­
böbürlenen kişi. sun.
t (Sena i)

t * * '*
(b îlv e )= M e y v a verniyen ağaç
§ Yumuşak ve ağırbaşlı adam, ‘ ^ - y . (büyâ, buyan) — iyi
kokan şey.
. j . ’
iSZzjf <>/ U it
( buhman ) = Döl yatağı
iS
(ar.) rahim § = Bihman (ba.).
ö*>5
» f
(büy) -= Koku, bu (ba.). İyi kokulu şarabı yaklaştır;
zira susan bülbül ötmeye baş­
JUVl* ^ Lftl ıjlj) ladı. Bülbül sesiyle bahçede
J.Î tsji J j jx£İ- f \
hoş kokulu şarap iç.
( K a tta n )
Azamin zerreleri sevginle öyle Fena kokana da denir.
dolmuş ki eğer hançerlesen ka­
nımdan sevgi kokusu gelir.
(Ş a ir ) ^ ^ (büyefza, büy-
e fz a r )= Biber, tarçın, kimyon
§ Umma, istek'§ Pay ve nasip
gibi baharlar. Büzar (ba.).
§ Huy ve tabiat § Büyiden =
Koklamaktan emir. • •: . *
^y ^ 6A** ^ ( büyanek ) = Maydanos
<S^ t» Jl*-3jl JJ—i X (Hilmi, Nimet).

H erkim aşk kokusunu hiç işit- V*' * ‘


memişse Şiraza gelsin de bizim (büy bürden) = Koku
toprağımızı koklasın. almak (k.) Gizli bir şeyden azı­
(S a d i) cık haber almak. ( muh. ) Bü-
Koku konan kap. bürden).
f j * . j' itij oyi £.!« ıs?
yal .iLi* ij*. *JU. ^
My
Bahçe dilber yüzü gibi daima
Cihanın padişahları fena tabi­
gülüyor; toprak en iyi misk
atları sebebiyle kulluk şarabın­
dan koku almadılar yani onun gibi kokuyor.
( Ferruhij
zevkine varamadılar.
(Mevlâna) Konuşma dilinde (büyîden) ye­
~ • > rinde bükerden, bükeşiden kul­
lanılır. (Nizâm)
“’-C ( buy perest ) = A v
köpeğidir k i ) avı koklamakla
bulur. * (bih) = İyi, yeğ.
>
4la
(buyçe) = Sarmaşık otu. -v Sji? \£j*
jl—l« ı »ili j ^
/
(bu y ren k )= Kırmızı gül.
%• 7 A v avlamıyan aslandan tilki
iyidir. Açtıkla geçen ömrün
. (bttysa) = Aktarların üze­
kısa olması yeğdir. Ekmek ve
rinde ıtır ezdikleri taş.
tuz hakkı tanımıyan, M ısırlı
' ' Yusuf da olsa, kuyuda bulun­
(bûyeng) = Horoz ibiği ması yeğdir.
denilen kırmızı çiçek — Bâdrûc (Ş a ir )

(ba.). ısıj ı xl'i ıh*.


°S J t*-7 \
(büye) = özleme.
C—U. jf.î \s Hoş ve güleç yüzlü pinti-, acı
söyliyen cömertten çok iyidir.
Ben Tebriz şehrini özledim. ( D ehlevi)
§ Ali büye denilen Sultanlar-
(Şuurî) bu kelimenin asıl mâ­
silsilesinin büyük babalarının
nası yeğdir. İyi = nîk dir ki
ismi.
karşılığı bed=fenadır, diyor.
•- >
ö'ij \) £y ıst j 3
'j'^Z'J>. (büyiden) == Koklamak=
jV ' £>'-*■j 5 i>!j y**
Buy kerden. Koku vermek, ra­
yiha neşretmek mânasına da
gelir. Cennet ağaçlarının köklerine
nehirler aktığı gibi turunç, ay­ j» a A
va, bademin köküne su akmış. „'V-, i it J j V j 1 f'c t"

CSadi) t J j* >1 y ı$'j


jl*. IjfH -l fic al y i t l i
(B) nin ötresiyle öygu denilen
kuş ki puhunun büyük nevidir. Cevher parlaklığı sebebiyle şe­
(Nimet) refli ve itibarlı; âlem, bahar
mevsiminden put evinin putu
c (b e h a ) = değer, far.) Semen.. ğibi süslü oldukça senin reyin
insaf cevherinin ışığı; yüzün
j f xS\X *ri-ûİ İslâmlık âleminin çiçeği olsun.
ıfiSf-' Of-UoJ V' J?I ( M ahiârî)
f ^ 3 ç-f. ûr.' eri
Arapçada (b) nin ötresiyle pu­
k ir**. ı^J ı/ *t: ta denir. Bahar mevsimi mâna­
sını ifade eden bahaun sonuna
Yarabbi has kulların için kur­ an eklenerek Baharan da de­
duğun sofradan ben fakirin nir.
nasibi hani? Eğer ancak ibadet ij jv y jit
karşılığı a f ve mağfiret eder- *>!T **”
sen buna alış veriş derler. Cö­ ı#1!-
mertlik ve bağış nerede ? Eğer Dağlık olan yerlerde-lâleye bak
paha olarak sofoluk istiyorsan ki bahar zamanında nasıl ta­
bende yok. Bedava veriyorsan ravetli olur.
hani benim payım ? (Câmt)
(Şemsüddin) Yükün bir dengi.
ı,. Hunbeha = Diyet. A ii Jl. jf.
tfjif f?* iSj" O jtz
ı ■.
^7 ( b ih a ) = Güzellik yakışıklılık. S'j'
k
Arapçada (b ) nin üstünü ile Her methedene dünya kadar
bu mânayadır. mal, her ziyaretçiye bir denk
gümüş bağışlar.
( Ftrrahi)
(b eh âd ü r) = Bahadır, yiğit
yürekli mânasına Türkçedir.
• f \ (b e h â ri b iş k e n e ) =
*r
( b eh â r ) = Bahar mevsimi Musikîde bir makam.
§ Mutlak çiçek, hususiyle turunç jjj-jji İjî" *ı?j o ' s/; tâ
çiçeği. Put. Put ve ateşe tapı­ ^ - i ! j'f : » >^J>. j j j y
lan yer.
Kâh (ov-»;5/ . j ) kâh ( c -i')
kâh (ıfy.' j 3J; ) kâh (-cXı, j^ ) (bih aferin) = Isfendiya-
makamlarını terennüm ederler. rın kız kardeşi.
( M inuçihrt)

"î1• . \ ^ e ( behâgir, behâ-


(b e b âr h ân e) = Puta ta­ ver) = Pahalı, kıymetli.
pılan yer § Yüksek bina.
>J. ÖİJ, f i - 3 j 1 »SJ3 J i \

1 ır
(_/>*■->V (behâri hoş) = Pastır­
JİJLİ-

jOsİlj.1
ö i — *

ma: Nasırı ve Şemsüllüga ba­


Gaddar zaman hile ve afsunla
harda kurutulduğundan aslı ba­
elimden değerli bir inci aldı.
harı hüşkdür diyorlar. Üzerin­
( Ebulhaür)
deki çimen denilen bahar dola-
yısiyle hoş baharlı demek pek
muvafık değildir. (behâmin) = Bahar mev­
simi (Bürhan)
(behâr rihten) = (k .)
Baharın sona ermesi. (behânisten) = Ağlamak.
-‘r*1
Cr.b j j <*»>- ‘‘v d i
^ \ (behâne) = Bahane.

Birleşme küllüğü ve ümit çi­ V**" oly


çekleri hoştur, fakat ne fayda ki Jfu
bu bahar çabuk sona erer. İstenilen sensin. Kâbe veputhâ-
(Ş ifâ î)
ne bahanedir.
( H atifi)
V - .
ja lli I bih ü ftâ d e n ) = (k )
• ı *

Hayırlı ve faydalı olmak. (bihbüd) = İyi olmak ha­


yırlı olmak. Sonunda masdariyet
edatı olan (^) ile (bilıbudî) =
O—i* illimi a», y ı>V» *
Bedenin sıhhati § Halin düz­
günlüğü, geçincenin bolluğu.
Beni ayıplamalarından ne çı­ ✓
kar, hiç. Eğer senin ayağına
kapanırsam benim için hayırlı­ (b e h t ) = Sütlâç yahut raa-
dır. hallebi. Pirinç unu helvası di­
(Haseni D eh levî) yen de vardır. Mûârrebi L+.
•jf. c—* 'o £ —* j *«5'^
ı/lti
-*Ç ( blhter ) — ( Bih) İle tefdîl
edatı olan (ter) den mürekkep­ Irak yer yüzünden bir parça­
tir. Ziyade iyi, en iyi, yeğrek dır.
demektir, (ar.) _*i. Hayyir. ( N izâm ı)

db Xâ>t Jj*- J1—


»/V
S**
Kendi tanrından gördüğün kıs­
Gücün yettikçe gönülleri şen­
met ve nasibi kendi çocuğun
lendir. B ir gönül bin kâbeden
için biriktir.
daha iyidir.
(C â m î)
(Ş a ir )
Behredar, behremend, behre-
Muzaf halinde sonuna bir (,>„)
ver = Nasipli, hisseli demek­
getirilir ki (^) «nisbet» «a»
tir. Behr kelimesi beray gibi
nisbeti tekit içindir. Bu (,>_>
talil de ifade eder.
bazı fazla olur.
ilV jf.
jl* tUUU-
ik i ekmek için alçakların min­
(M u allim N a ci) netini çekme.
«

(blhterek)— Farslılarca 120 JİC. (b e h râ ) = Behr gibi talil ifade


senede bir kerre on üç ay iti­ eder: 3\lfı_rft= B e h ra y io = onun
bar edilen senenin ismi. Sonra­ için.
ları dört senede bir gün fazlası
olan senei kebise şekline ko­ V "
nulmuştur. § Azıcık daha iyi. f J^~. (b eh râ m ) = Misafirler üzeri­
ne ve bu isim ile anılan güne
ait işleri idareye memur sayılan
J*'. ‘ a~^~. (behr, behre) — Pay, Melek § Merrih yıldızı.
hisse, nasip. -— öT ■İW
yy, </*'j crj ^ *» Jt-
s s, jt jt\ **>. Beşinci felek Behrâma mahsus­
tur.
( SenâiJ
Ba zehir, sana, benden dökül­
memiştir; belki zamandan- pa­ Her şemsî ayın yirminci günü
yına düşen budur. § İran hükümdarlarından bir­
(.Dehlevt) kaçının ismi; en meşhuru Beh-
râm Gûrdur ki yaban eşeği \ X £ _ r -* ilU .jl

avına pek düşkün o’duğundan


ı j ! \ » l £■
Behram Gür denilmiştir.
A yın tştğı topraktan kırmızı
■>~i jX f^jr.
gül; güneşin çöreği taştan kır­
jTT J1
ı/Ui> mızı yakut vücuda getirir.
( H âkânî)
A dı Behrâm Gür olan padişah
y oy-i
feleği ve Merrikini geçti.
j* . f» < > -*j
(N iz a m i)

z*X fcr y i* f'jt: **0"** ö*


Senin kılıcının kan saçmasın­
^ X ı*>j' *4: >*' dan savaş meydanını kıyamete
jt <İ*XsjX tyjr: kadar yakut denizi görürüm.
C^XtS3*; iX*X (Kaâni)
r^~
§ Lâtif ve türlü türlü renkli bir
Behrâmın kadeh tuttuğu : işret nevi ipek kumaş.
ettiği köşkte ceylân yavruladı.
T ilki yuva yaptı. Yaşadığı ı>—J İ J » - ^
jl^i ı/U
müddetçe yaban eşeği avı ile
J-J
meşgul olan Behramı, bak, r
mezar, nasıl avladı [*]. Gülistanı, renkli elbisesiyle süt
(Heyyâ m ) emen çocuk sanırsın.. Çünkü
süt emen çocukların elbisesi
* c • *• ^ cic ili, bicili kumaştan olur,
f J '( '. (behram tel) = Nuşire- ( Ferrahi)
vanın oğlu Hürmüzün veziri Aspor çiçeği, kına, mânalarına
oıan ( Behramı Çübin ) in, öl­ arapçadır.
dürdüğü insan kellelerinden
yaptığı minare. Teli Behram =■=
Behram tepesinden çevrilmiş­ (behrame) = İpek § Yeşil
tir. Çok kuru ve zayıf olduğu renkli elbise § Sultanî söğüt,
için kendisine Behramı Çubin muarrebi = Behramec.
denilmiştir.
îf '
(behrek) = El ve ayak de­
CTJT ‘ ‘ ( behra- rilerinin çok iş görmekten ka­
men, behraman, behremen) tılaşıp nasırlanması § trin.
= Kırmızı yakut.

[* ] Gûr, yaban eşeği § Mezar mânai?.-


J<~% (behreme) = Burgu, mat­
rınadır. kap (ar.) us» *= Mişkeb.
v / m • ) 9 * y o
Mademki seni temiz yarattı,
^ 3 jT . ( ^ ~ 3 jr. i j j JT. * * 33j<r. akılh ve pak ol.
( bihrûc, bihrûce, bihrûz, (S a d i)

bihrûze) = Piruze renginde m*


kıymetli bir nevi taş. y i (behışt) = (B) nin üstün ve
esresiyle: cennet, uçmak = Mînü.
İJ J
j ijtz'j fi* uf- •jJS*, ufl
IV E1** f İf*
Bugün öyle sarhoş öyle sar­
hoşum ki piruzeyi bihruz dan Cenneti alâ kapısının açık ol­
ayırt etmiyorum. masını istersen dünyada muh­
(Mevlüna) taçlara kapıyı kapama.
( S i îb)
Bihruz terkip itibariyle günü
iyi, iyi günlü mânasmadır ki § Salıverdi mânasına hişten =
mes‘ut demektir. Salıvermekten mazi.

tM c jij* 3S- f . F j
ı>*~ (C151 J .
c r * K. j i t i ( bihlşt geng ) =
ı*V
Efrasyabın payitaht yaptığı şe­
Bana akıl takviminden saadet hir. Dahhakin Babilde yaptır­
bağışla, beni söz mülküne mu­ dığı bir kale.
zaffer et.
{C âm i) *
S O S (b lh lş ti) = Cennete mensup,
cennetlik.
(behre) = Behr (ba.).
oy *t>+
(behrebud) = Bir şeyin
varlığına vasıta olan sebep. Ey güzel! Cennet bulutu çeme­
(Nasırî)
I ne, bahara mahsus elbiseyi giy­
O . dirdi.
Jır. (behzâd) = Cemşidin evlât­ ( D akilçi)

larından biri § Yaradılışı iyi. (k.) Güzel yüzlü genç § jn* =


Bu mânaya göre (b) esre olmalı. Bırakmak, salıvermekten mazi,
0 o -
£V
(behfiş) = Akıllı: bahuş (b eh ek )=A b raşlık hastalığı:
(muh.). bedenin derisinde beyaz leke­
Jlj eri 0\j»T i)L ler, benekler belirmesi. Muarre-
l£jüu- bi j* .
ji- j i |.n J*'>*
j\ iX
. ( b ih g iiz ln ) = İntihap
edilen şeylerin seçkini, münte-
Birlikte sefer eden iki uygun
hap § Vasfı terkibi suretinde
arkadaş birbirlerinden gam to­
bir şeyin iyisini kötüsünden
zunu silkerler; birbirinin gamını
seçen (ar.) nekkâd.
paylaşırlar.
(,Nasırı buhart)
(b ih il) = Bırak, terket: hişten
bırakmak, salıvermekten emir.
( behmân ) = Ekseriya jvu
Hişten (ba.).
ile birlikte kullanılan müphem
îV v/j-J* O’J ' j ’V*.
Iji ji •*“ o**1 bir lâfızdır. Türkçemizde
fV iU*. yetinde falan filân, falan
Kulağından pamuğu çıkar, aşk festekiz derler.
gözünü aç, alçak nefsi bırak,
âşıklar sırasına gir. 4* w—*>l>‘
(M evlöna)
Arapçası (<>.) dir.
Senin padişahlığına nisbetle
falan filânın padişahlığı satranç
‘ (beble) = Avcı eldiveni § Ke­ tahtasının şahı gibi adda.n baş­
mer. ka bir şey değildir.
(Envtrt)
c*—l »i jl» ' - ' ---* I
w*U# j*r ( behem ber âme-
Kem/er elini sevgilinin beline den)=Toplanm ak. Bu mânaya
doladığından beri elim işten de denir.
işim elden gitmiştir, yani elim­
den bir iş gelmiyor ve işimi
şaşırdım. tj
(S a ib )
Onlar gür nâralar atarak dağ
gibi toplandılar.
(bihem) — İyiyim: bih ile mü- ( N iz a m ı)
‘ tekellim zamiri olan mimin bir­ Hiddet etmek, muztarip olmak.
leşmişidir. Evet mânasına da
(»J‘îji *t; oVx->-L.jl £ ) Ji
görülmüştür.

Gönül sahiplerinden biri btr


(bebem) = Birlikte, beraber, zorbayı hiddetlenmiş gördü.
topluluk. (Sadi)
Ferhengi Ziya 25
JİJ J,» JÇ »ali«»I t «U*«*
ıj-t-, J 'j-.!»" >»•*;—J

5en hadiste mânanın hakkını Bazûderaz ( ba). bu meseleyi


verince habisin içi burkulur. inceleyenler elinin uzunluğu eli
(S a d i) j altında olan memleketlerin g e ­
nişliğinden kinayedir demişler.
§ Fars hükemasından bir toplu­
^ t^ ( b e h e m r i h t e n ) = (k.)
luk, aklı evvel, cevheri evvel
Kalabalık askerin birbirine sal­
dem işlerdir § Şemsî senenin 11
dırması.
inci ayı ki behmen mah da
denir.
f T (b e h e m z e d e n ) = (k ) J-*** J J j' V
Birbirine katmak, karma kan- ]
şık ttrnek. j ÜU

J (••*; V ^4^ J* •L’j^ j Bahar mevsiminin parlaklık


O-ja j ve 'letafetinden biraz şeı/ sakla;
-JiiU- çünkü arkasından yol tturan
(Behmen) ve (d ey) ayları yeti­
Fitne rüzgârı iki cihanı kar- şiyor.
makarış etse biz göz tş:ğıyle {H a fız)
dostun yolunu beklemekten
Şem sî senenin on birinci ayın­
auırtlmauız.
da çiçek açan ve kırmızı ve
(Hafız)
beyaz Behmen adlariyle anılan
•t " nebat ki ikisine Behmenan denir.
f ( T ( b e h e m z e d e n i d il) ı*JJ> J 1 j- f.
= ( k .) Gönül bulanması. jSU.

Behmen gibi senenin 11 inci


( b e lım e n ) = Sözü, özü d o ğ ­ ayında çiçek açarım .
(Hakani)
ru insan § Başı küçük bilgisi
büyük kimse § Bedenine nis- § Her ayın ikinci günü: ay ile
betle eli uzun adam § Yağm ur­ bu günün adı bir olduğundan
lu bulut. İran padişahlarından bayram edip türlü yemeklerle
Isfendivarın oğlu Behmende ziyafetler tertip etmek ve
bu sıfatlar bulunduğundan ya­ yemeklerin üstüne Behmen
hut aşağıda yazacağımız Beh- çiçeği serpmek eski iranlılar-
men adlı bir meleğin adından ca âdet imiş. Aban (ba.) .§ H id­
uğur alarak Behmen denilmiş. deti yatıştırmaya ve dört ayaklı
Asıl adı Erdşirdir. Erdşir (ba.). hayvanları ve adı geçen Beh-
men günü ile ayını idareye me­
mur sayılan melek § Erdebil ci­ (b e h n a n e ) = Bir nevi may­
varında bir kale § Dağlardan mun doğrusu (p) ile pehnâne-
düşen kar kümesi: çığ § Musi­ dir. Maymunun yüzü yassı ol­
kide bir makam. İlk yazdığımız duğundan pehn=Yassı kelime­
sözü, özü doğru insan mânası­ sinden alınmıştır.
na (Cihangîrî) hakîm tercümesi;
Cl" »jî
(Burhan), Berehmen muhaffefi
-‘■'V . J*—•’ J O H litÇ j V ,
demişlerdir. J

Benim yüzümü gördüğü zaman


T ^ (b eh m en c in e ) — Şemsî kaşı çatılırsa: nefret gösterirse
senenin II inci ayının ikisinde lâyıktır; çünkü yanağım may­
ay ile gün isimlerinin bir olma­ mun yanağı gibi çok buruş-
sından dolayı yapılan bayram muştur.
( Ebuşekûr)
ve ziyafet. Aslı Behmen Çîne
dir. Bu ay ve günden uğur § Has ekmek, pide, yağlı çö­
alarak adına Behmen denilen rek: bu da (pehn) kelimesinden
çiçeğin yemekler üzerine ser­ alınmıştır.
pilmek üzere toplanmasından
^—*
Behmen çîne denilmiştir. Lügat
*s o. "
sahiplerinden çoğunun zannı
Ca-İSİİ- Jr^ ^ 3
gibi Behmen gününün adı de­
u~i ■sJ' w-»
ğildir. Belki bu güne gü­
iSj**
nü derler. Reşidî’nin bu tahkiki
muasırlarımızdan Nizamın gö­ Onun kapısı dilencilerinin sof­
zünden kaçmıştır. rasında yağlı kavurma, yemek,
has ekmek vardır; düşmanı
her nekadar insan şeklinde ise
j ✓*^ pî/.l’ de maymundan çok aşağıdır.
( F a h ri)

Behmencine günüdür. Ey ruhu­ >' • -

mun ış ığ ı! kalk şarap getir ( (*?"• 0>ehû, b e h îm )= K ö ş k ,


ki şarap hâzinesinden sevinç şehnişin, sofa. Birincisi (h) nin
incisi toplıyalım. ötresiyle Hint padişahlarından
( M uhtârt ) biri.

>>
T (b e h m e n y â r) = Ebu Ali (b iih û r )= G ö z § Bakmak ve
Sînanm talebesinden bir hakîm. nazar § Nühür (ba.).
ı f jU ' i i J * \ ıil«V ■'T
3 \ d.
(bihî)•= Ayva = (bih).
(X
j (İ j u»; IİJ ^
tj-Z+y- £j*- j*# Taliin yoksa niçin feryat edi­
J ı ~ r rp~ yorsun; çocuğun talihsizliği ba­
basının kusurundan değildir.
Sanki ayva benim gibi ayrılık
(K elim )
kaygısından sarardı da İshak
kuşu gibi kendini daldan astı.
(H a k im i K isa i)
c-. (b e y â ), = Dolu pür§ Kapı
(Bürhan)
Sonundaki (y) nisbet, masdari-
yet,hitap edatı olarak iyi
olan şey, iyilik ve afiyet; iyisin C-
-. (b iy â ) = Gel: ameden = gel-
mânalannadır. . mek mastarından emir.
•- ..
J “Ş : ( b e h l d e n ) = Basm ak. ■>J ıS öV !>*s. jf.j
• /
‘-Çc (b ih ln , b ih în e ) = En Gör ü ll gel bak, sevgili geliyor,
iyi, seçkin, güzide = yaralı canı götürmeye geliyor.
(D ehlevî)
>y. 0' î>l<j
jl-Uİ. jjf"
li'i 3J ( b î â b ) — (k .) Letafetsiz,
itibarsız, mahcup.
Dünyada kadınların seçgini,
w l jn-J ^ **1 i
onu ele geçirmekle kocasının
jdiî
yüzü daima gülendir.
(F ird evsi) Şarapsız meclis revnaksız ve
Hafta. letafetsiz olur.
ıjl—j L*.L# ( Tazir)

Jİİ tijV u»j


J 'tâ
* ^
‘T* -. (b iy â b ) Kitap vezninde: =
E y vezir! haftalar, aylar, y ılla r harap, yıkık mânasınadır ki şen,
geçer ki kulunu hatırlama7sm. bayındır olmıyan şey demek­
(Şakir) tir = yebat (ar.) yebab.
§ Pamuk atıcı.
ılr* «t^u. Af' ı^jtı*
._U J »A-l
ıi
0 *î) = Türkçemizde siz karşı­
lığı olan nefi edatıdır. Benim istirahat ettiğim yerler
senin uzaklaşmandan baştan
T
başa yıkılmışa döndü. -. (b e y â r e == özdeksiz nebat­
(,E bu] ma ani) lar = büte.

*•! V
^ . -. (b iy â b â n ) = Çöl ve ova. (b iy â s t ü )— Esnemek § Ağız
kokusu ve ağzı kokan kimse.
jjUj î&iîjt ji
jJ'-J r-'Jı»* r-*'
jls.^ 6 * ^ \smi
Kaybolan yâri görüş nekadar J wJ»W laM*JI Af
zevklidir bilir m isin? Çölde ifj**
susamışa yağan bulut gibi.
Seni bağışta buluta, uğraşta
(S a d i)
aslana benzeteyim dedim; fakat
Büriden kelimesiyle kullanılır. bana hoş gelmiyor; çünkü bu­
lut yüzü kara bir duman, as­
- ^
^ ... (b e y â t ) == Musikide bir ma­ lan murdar ve ağzı kokan bir
kamın şubesi. kedidir.
• (Fahri)
t
» /

^ - j. (biy& d) — Uyanıklık (ar.) it*


-. ( b e y a i ı y ) = Seçme, münta-
= yakaza § Ayıklık (ar.) sahv.
hap şiirler ki müntehabat deriz.
Seçme olmıyana (divânî) denir.

Uykuda ve uyanıklıkta; gece


gündüz ondan ayrı değildi.
( F ird e v tî) Zemane okudu da felek gözün
beyazı üzerine bu kaside seçme­
dir, divâni değidir diye yazdı [*].
J . . (b iy a r ) •= Âverden = getir­ ÇUrfi)
mek mastarından emir. • s >' \ ' * '• ' '
A( ( ç jl** \cL-< t (| j| y â ,

ğ a r id e n , b iy â ğ â ş t e n , biyft-
ğ e ş t e n ) «== islaimak, karıştır­
Öbür dünyayı ben üstüme alı-
mak, yoğurmak = sğâriden,
rım , şarap getir.
ağeşten (ba.).
(Hayyam)
[ * ] Beyaz/y — içinde dualar, şiirler,
** lif m üteferrik şeyler yazıiı uzuniama ki­
<-rV -. (b e y â r iş )= Ç a r e ve tedbir. tap, defter. (N i fam )
( b e y â n e k ) = Hasır otu, k o ­ ( b ı b e h â ) = (k.) Ç ok değerti.
calık.

•ı t '^ * ( b i b i ) = Sayın hanım, kadın.


t t
(b e y â v â r) = İş, güç.
o . d . - * -J ıs1’ j-r - 1- 1

»İV U* r-^İ ls^ tr*’ û* IjytJaJ' yc-f Ji

Hanım almıya gücün yetmi­


Zîen na&ş işliyorum, sen elbise
yorsa bir matbah halayığı te­
dokuyorsun, benim, seninle işi­ darik et.
miz gücümüz budur.
IŞtir)
(Nasır)
Atalara, baba, analara bibi der­
âL ler. ( Bibi ) babanın müennesi
- i (biyâh) = Lahur şehrinde bir
' yerindedir.
nehir.
•h' a‘j * 'İ l ' '
-r*i lî— ■tf'j;- ö'j' „*“? ( b l p â v ü s e r ) = (k.) Hali
V
perişan kimse.
/•V/ kuvvet ve kudretiyle bera­ j lıj t ç.\X j.# ıi).+i
ber Biıjah nehri ağzında öldür­
j 1-*' ^ ıi. 0* j*
düğün o aslandan korkuyordu. w!U
(Ferruhî)
Bir bakışınla çiyin başı güneşe
î)i ' -
( b l b â k ) “ =Korkusuz ( k .) yü-
yaklaştı: yükseldi. Bu hali pe-
V tişandan iltifatını esirgeme.
rekli. (Sâib)
Biserupa (ba.).
,
^ J. *"? ( b i b e r # ) - Azıksız, yoksul,
t
o 'O «a j \ -w ı* 1 x i l (b îtâ b ) = Y orgun, bitkin,
'-i-* 3 j \

w!U takatsiz.
'c J*^
^ İJ ıj—
£y servet sahibi! Yoksulların
durumlariı/le alay etme; çünkü
yükü hafif olanların hâlleri
Gafil gibi davranmak bitkin
göç edecekleri zaman belli olur.
{Sa'ibj
olan âşığı bir kat daha bitirir.
Yusuf un susması, Ziileıjhatjı
haykırtır.
( b î b e g e l ) = ( k.) Züğürt. (Ş a ir)
Saki! getir o la 'l renkli şarabı
( b e y ti fe ra ^ t ki bicadeyi sürümden düşürdü.
(H a tifi)
b e y t ü l h e l â ) — abdesthâne.
Bir kadıyı y erg iye dair.
Mercan diyenler de vardır.
iP-Js'J. 'c~îJ i? Cf
£}J '-*a j'J i? j 1
JıT (b îc iğ e r ) = (k.) Korkak.

Ben yara üstüne konmuş mer­ f / f fi

hem gibiyim. O abdesthâne i»u


üstüne çıkan abdest bozucu gibi. Korkak da değilim ki savaştan
t K e m a l İs m a il)
korkayım.
^ t-iiajj (JU. ijt (H a tifi)
C-— • *

( b î c e n ) = .Bijen (ba.).
//e r kimin şirinde letafet yok­
sa adını anma', çünkü abdest- • + *
haneye benzer. ( b î c e v h e r ) — (k.) Akılsız,
( ' Abdülgani) i
hünersiz, işe yaramaz kimse.
iUz ( a i U b î c â d e ) = Kıy­ yy -*
meti yakuttan daha aşağı olan ( bîçcşmürû ) = (k.)
' i
bir taş yahut yakut gibi kır­ Hayasız, yüzsüz.
mızı bir taş parçasıdır ki keh­
ribar gibi saman çöpünü ken­ #>
dine çeker. Bazı lügatler keh­ ( b î ç u n ) = Nefi edatı olan
ribar demişler. (bî) ile nasıl mânasına gelen
«i-»-»jl Jj- id J J*»»1 (cun) dan mürekkep bir keli­
o*J*' medir ki özünden soru caiz
İSJ** değil demektir. Ancak CENABI
Onun adaletinin, ihatası bir de­ H A K K A sıfat olur. Türkçesi
recene vardı ki kehribar; Sçman niteliksizdir. Bîçunüçira da de­
çöpüne sataşmaktan sakınmak­ nir.
tadır.
(Fa\yri) ıfj-** J***.’ fj'-* J**

Hatifinin şu beytinden cevher f


ıS/ “î J^^ ^ ^7" uT^
nev’inden kırmızı renkli ve
kıymetli olduğu anlaşılıyor.
Senin güzelliğine hayran deği­
i j »al öî y^ı
IJ »al*; j ' j l __5Ct; lim. Kendi dereceme göre biraz
rU aklım var. Hayretim bir insan­
da bu güzelliği yaratan nitelik­ âciz olmak § Yormak, âciz bı­
siz Allahın kemalinedir. rakmak.
(S a d i)
f_jĞ ,>_jj cA Ubj !j)U
C _ »-u iS.Is İJ\s

t r . (b ih ) = Kök, asıl.
Sevin ve dünya durdukça dur.
Bundan fazla söylemem; çün­
A j-ri j' X ' >jJ jİ
kü bu dar kafiye beni çok
yordu (ba.).
Komşunun evine uzanan dalı ( ' A tc td l)
kökünden koparmadıkça acılık :• '
A « g
husule getirir: komşu ile dar­ ~ (b ih e s te ) = Yorulmuş, yor­
gınlığa sebep olur. gun. Aslı Naşirinin dediği gibi
( Sâ'di) pay heste (muh) peyheste ol­
§ Yüksek olan her şeyin dibi. mak yakışırsa da muteber lü­
gatlerde bu şekilde görüldü­
• *"
ğünden yazıldı. Peyheste (ba.).
(**** (b îh i pe şn .) = Yün kö­
kü (/:.) et.
(b lh ü ş t) = Dibinden, kökü
j/l j' ile birlikte kopmuş olan şey.
f 4» &l> »Jİ*J tSU
tfj'y jytJ'j' p*
* f «♦*'
Geçinme dünyasından üç şeyi ıtj**
seçmişlerdir : güzel yüz, üzüm
Allahın emriyle zulmün teme­
suyu, et.
lin i kendi memleketinden öyle
(N iz a rl)
kopardı ki.
• *
(F a h ri)
(b îh te n ) = Elemek. i-i* (ba.).

C r ? (b ih i k ü h l) = Baldı­
ran denilen nebatın kökü <=
«**■ t--'.-
Nazik hayalinin ayağı incin­
memesi içirt gözüm, yolunun
toprağını hasret kirpiği ile ele­
miştir. b fh u v iş , b îh u v işte n ) = Ken­
(Ebulme anî) dinden geçmiş, baygın, bîhuş.
j_» j jia»*
•SS. ^ j'
( b î he s ten ) = Yorulmak, |
Köylü, onun kendini kaybetme­ İranlılara, uyanınız ve düşma'
lerini görünce kederinden kendi nın kavgasından gafil olmayı­
kendine kıvranıyordu. nız, dedi.
(C a m i) (F ir dev t i)

*'j</ j'- j)J? Bad lafzına tabi olarak fayda­


sız ve boş mânasına jj denir.
Kendinden geçip sabaha kadar
J J jjL J jJ y\
başını duvarlara vuruyor.
(Mevlâna)
Onun sözü faydasız ve boştur.
( F ird evtı) -
“V* (b id ) «= Söğüt ağacı.
Şehnâme hikâyeleri arasında
j^ı i; jC. ry*.j ıt y
ismi geçen bir dev § Hintlilerin
fi i* <r”"
jlf dört kısma ayrılan mukaddes
kitapları § Akıl ve şuur.
Ey kerim! aftan benim ümidi-
mi kesme. Öfkenin korkusundan
söğüt gibi titremekteyim. \ (b ld â d ) «*> Zulüm ve eziyet
( ’lm â d )

4llı •
o.1- J'*f. \£j\

Ey muhabbet semtinin yolunu


Söğütün her nekadar meyves'i bilen ! sabret. Güzellerin cefası
yoksa da hiç olmazsa gölgesi hep bildiğedir.
geniştir. (S a d i)
(E m ir H â tre v ) § Zalim.
(ar.) j u l . § Güve denilen bö­ ı>->*? J,3J
cek. 3'3li,
j-»!>■
«4i Zülmü bırak, adaleti seç; çün­
kü zalim şüphesiz dinsiz olur.
Hava öyle soğuk ki insanın (N & tır)
güve gibi kürkte saklanacağı
Kerden, keşiden, şüsten kelime­
geliyor.
(M u za ffer] lerinin müştaklariyle kullanılır.
Bidadger, bidad pişe, bidad-
§ Büvid = £ =olunuz (muh.). mend de zalim mânasınadır.
JUJJİJUJ

(b ld â r ) = Uyanık,
«jjl I ı»,l^ jjj.»*1jijl
jta * x j w— Sa^i ıi' y
l**ı ^ (bîdi teber!) = Teberfs-
tana mensup söğüt demektir:
O mahmur gözlerden gecelerden sultanî söğüt, bidi müvelleh ki
beri uykusuzum. Ey yıldız! Sen bidi mecnun da derler, kızıl
geceyi ihya edenlerin uyanıklı­ söğüt, salkım söğüt gibi türlü,
ğına şahitsin, türlü şekillerde tarif .etmişler
( Yeğmâ) ve söğüt on yedi türlüdür de­
(k.) basiret sahibi, şuurlu: (a-) in mişlerdir.
son mânasiyle (y) kelimesinden j/t <1-1jT ‘tT’ıfljL*
müteşekkildir, Bîdâr
mağz, Bidâr hatır=akıl-
lı, zeki) bu mânayı daha açık
ı£j^î «x.ıj*
J54t*
ifade eder.
işret meclisini süsle, hazırla ;
-”*-4 c 'y j* r*
çünkü tabiat nakkaşları taze
‘2*—J j l - J j j w*İ^C « 3 wl j l *45— *
gül yapraklarının yüzünü süs­
ilf
lemişlerdir. Taze gül ve söğüt
Her nekadar kendimden geç­ dalları sabah şarabı içmiş sar­
mişsem de senden haberim yok hoşlar gibi hepsi sallanıyor.
değil. Şevk sahiplerinin , sarhoş­ (Z a h ir)
luğu uyanıklığın en yüksek de­ • "
recesidir.
(beydeh) = Başı sert, ha­
Çlm ad)
şarı at.
Bîdar beht = talihli.
* •
o
• •"
f üV- (b îd ih â m )= = Ham öd ağa­
(bîdencir) = Kene otu. cı [*].
V**-. * . ' t ''

J.^ . (bîdberg) = Temreni sö­ (beydeht) — Zühre yıldı­


ğüt yaprağına benziyen bir zı.
nevi ok. * y» ^

£j* -İj J •. ( beyder ) = Haydarabadın


&y ily batısında bir şehir.

Temreni söğüt yaprağı şeklinde -. (bîdester) — Kunduz.


olan ok ile Türkün külâhmı I * ] H enü z to p rak a güm ülın iyen öd
tepesine dikti. ağacı d em e k tir. Çüııkti ö d ağacı to p rak ta
( Esedî) çürüm edikçe k em a lin i bulmaz.
• ^ A \' ^ * *"
(b id es tû p â şS d en ) ~. ( b î d m â l ) = Söğüt dalıyla
= (k . ) Sersem olmak, şaşırmak. kılıç ve hançer gibi şeylerin
pasını açmak: söğüt, kayış gibi
JLİîlj w ~0 İ)T
yumuşak olduğundan pası gide­
rirmiş. Naşırî bu lügatin eski
O eli ve ayağı kim gördü ki ediplerin sözlerinde görülmeyip
şaşırmadı. Hintliler arasında bilindiğini
(M uhlis)
söyliyor.
, I

Gf'* (b îd isü rh ) = Kızıl söğüt.


nev'ilerinden sultanî s»'ğüt,belhi
söğüt, kokar söğüt denilendir
( b e y d e k i s l m ) = (k.) ki çiçeği pek güzel kokar,
Yıldız. Beydek, piyade den (ba.).
arapçalaştırılmıştır. Piyade (ba.). • »•
(b ld v â z ) = Maverâi nehir­
yf. ( b i d i g i y â ) = Ayrık otu. de bir dağ.
‘X ur’, J J “■ Jİ
•ı TJJ
k
( b i d i l ) = Gönülsüz (k.) âşık. H ilâ l bidvaz dağının ardından
J 4»! jy* baş gösterdi.
(Ruhf)
tS-**-
Aşığı öğüt kabul eder sanma. (b îd v e n d ) = Kan taşı =
(S a d i)
şşdene.

V-u -
( b i d i l â ) = Saçma,-sapan söz. "r ( b î r ) = Yatak, döşek, yaygı,
û'j' X 3»>V örtü.
'p.j ib ı_I 'JX
J'-A!
»fj'y
»Sorü başka tarafa çevirdiğim­
Bir kimse yatakta iken düşte
den soğukluğa düştüm. Saçma
senin iki zülfünü görürse düşü
supan söylemek lâyık değil,
yorulduğu zaman yatağı abîr
gel, bunlardan vazgeçeyim.
ve anberle dolar [*].
( N izarî)
(Katran)
Gönlün haberi olmıyan şey mâ­ § Yıldırım.
nasına bidilâneden hafifletilmiş [ * ] _ n - * = A B ÎR türlü türlü çiçe k le rd en
olmalı. çıka rtıla n kokıı.
jJ J i'-* i Cadde ve sapa yola çok baktı.
j$ Ö'C j ' O K Uzak bir yol gördü. Yolda
J j j ?■ ‘- ' - O ıfjV
kimse yoktu.
•JSiî" .r^ji i>.W ( Camî)
İrİJ
Sen o bulutsun ki yaydan ok § (k.) Doğru olmıyan kimse
ve şey § Musikî bilrniyen ha­
yağdığı gibi gece gündüz ya-
* garsın. Düşmanının başına y ıl­ nende.
dırımdan başka bir şey yağ­ i 1*»- ö h öW»- t>J eri
dırmadığın gibi seni sevenlerin öîjisJ d>. Jii. ûO
avucuna altından başka bir şey ı* V
saçmazsın. Nihayet bu yolsuzlar bu cihan­
( D akik !) la o cihandan koğulduklarm-
Yıldırım mânasına bir değil dan her ikisinin lezzetinden
tirdir (Reşidî) mahrum kalmışlardır.
* (Mevlânâ)
. '
(b ir a z ) = Boynuz.
»j-ş: < » j> . y j j e t (M„ ed, btr.
• \ ✓ >
zc, b îr z l ) = Kasnı denilen
j -£! ( b î r â n , b lr â n e ) — keskin kokulu bir nevi pus,
Yıkık, viran. (ar.) kinne.
f i j l M -i. j l J+c.J)
• i t i byr * ^ -3 jjl»
4 IjU jlü» J*> Ji
jjç 3"S) a ojç

Onun zamanında kederden mü­


Dudakları mazı gibi şiş ve
teessir nekadar gönül ararsın.
kasnı gibi siyah, yüzleri halile
Zalim beyin mülkünde nekadar
gibi sarı ve demirhindi gibi
virane istersin: Onun zamanın­
buruşuk.
da nice kaygılı gönüller, o (Mes ud Sû'd)
zatim beyin idaresi altındaki
mülkle nekadar viraneler var­ jVij ifjL l»**
-*"j v*Xj' iSjjj; if
dır. £ijL. I
( Husrev)
Mâna erbabı şuna şükür ederler
(bsrâh) = Yolsuz ki maksat ki hiç olmazsa kasnıyı cevher­
sapa yol demektir. Muhaffefi den susam çiçeğini sarmısaktan
.sı birelı dir. ayırt edersin.
(U feren g i)
.Ifj
ıA> § Törpü ve eğenin ağzından
dökülen ekinti.§ Madenden ya­
pılma şeyleri biribirine yakış­ dan iptidaî bir nakış tasvir
tıran lehim. etmiş.
(Şemst)

w (b îr e jf) == Damarsız, (i. ) J (b îru ) = Para kesesi, çanta,


hamiyetsiz, gayretsiz [*]. cüzdan § (k.) Yüzsüz,- hayasız
• kimse.
( b îr k e n d ) = Horasana ^)UL£>\clı ^
bağlı bir kasaba. Muarrebi bir- İJ A l *:!
cend.
Ey öğüt veren : âşıklara karşı
(b e y re m ) =Bir nevi ince ve nevakite kadar yüzsüzlük ede­
nazik iplik kumaş. ceksin. Kendin gel, gör ki o
> İS , j ü » ) i f f jü j
yüzden ğöz yummak mümkün
psij* öjy-l mü ?
ır } (T u ğ ra )
! >
iğne, ince ve nazik kumaşa na-
sil kolay batarsa onun oku -V-Ç! (b îr fiz ) = Yalancı zümrüt=
kurt derisinden kalkanla çelik Bihrüz = j )jt.(b a .).
tolgayı öyle deler. \ *
(Ferruhi)
(b iru n ) = Dışarı ;
Arapçada küskü ve burgu mâ- jU> wJjl ' j j / - J j j i l {j l —il*
nalannadır. ı^'t* j' j?
v îU
•t f
Sözü gönlünde doğrultmadıkça
(bIrün )=B îrün = ( ösjz) (ba.).
söyleme; ok yaydan çıkmadık­
ça düşünceli hareket et.
yAf {Ş a ib )
?• (b îr e n g ) = Mimar, ressam
ve nakkaşların zihinlerinde ta- VU W>U Öl? w■£*■*»
a f 3->J b f S i
sarlıyarak kâğıt ve levha üze­
rine çizdikleri iptidaî şekil.
Okun kalbimde yerleşti. Canım
jji >}>-y V I*'
kâh dışarı çıkan, kâh konuğun
j' ^‘jdı ur4’
etrafında dolaşan ev sahibi gi­
bidir [*].
Onun ( Peygamberimizin) vücu­ (Ebütürab)
du var olmak için ezel nakkaşı
[* ] (Birün âbâd) m üellifin yurdu olan
Adem ve Havvânın vücudun- İzm ire 4-5 kilom etre mesafede mamûr bir
[* ] G ayret = kıskançlık. nahiyedir.
Şüden, üftaden, cesten, kerden,
âverden kelimelerinin müştak- ^ (b îz â r ) = Bıkmış, usanmış.
lariyle kullanılır. Bezgin.
J*
(b îrun r e ft e n ) = Bir £->l‘ jljy jj
, şeyin içinden dışma çıkmak
§ (k.) Aptest bozmak. Öğüt verenin işi gönül incitici-
liktir. Ondan nasıl bezmiyeyim.
l' ' *• ’ ( T uğra )
J J-?! (b îru n s e râ ) = Darp-
haned en başka yerde kesilen tsj'j'î f ı tfj' v1
; f
W î - f
t f j * (la j i
para, kalp.
(£3^ iîl Jjl
\s * t Sen eğer canımı dudağıma ge­
tirip vücudumu incitsen de,
kalbimden usanıp bıkmak dü­
Önce, göğsünü bana saf gümüş
şüncesi geçmez: senden usan­
gibi gösterdin, sonunda anla­
mam.
dım k i kalpmışsın. (Ş a ir ]
( N iz â rî)
Misallerde görüldüğü gibi. Ez
«
yahut izafetle kullanılır.
(b îr e ze n ) = Üzerinde ek­
mek ve yassı kadayıf pişirilen \*
toprak yahut taş tava. (b îje n ) = Meşhur Rüstemin
kız kardeşinin oğlu. Efrasya*
bın kızı Münijeye âşık olduğun­
^ '?• ( b î r i ) = Döşeme.
dan dolayı Efrasyab tarafından
bir kuyuya hapsedilmişse de
(b iz ) = Bîhten = Elemek ten Münijenin yardımıyla Rüstem
emir, >_,.*!u = Toprak eleyici: tarafından kurtarılmıştır.
toprak kalburlıyan kimse, top­ »iijLj iSL" ö*.j t>U- o * 1? u-1
rak kalburu. oji iU. ,y o‘:; j»-
•V jİ •Jr' bit t/
-L 0".' J 1~~J9
öjrf ÖJT i 'j i ı>* 13

Bu misk saçan rüzgâr ruhuma


Bijenin hapsedildiği kuyu gibi
ulaşıyor.
dar ve karanlık bir gece. Ben
(S a 'd i)
kuyu ortasında hevenk vaziye­
§ Döğülınüş ve elenmiş mâna­ tinde duran Bijen gibiyim. Sü­
sını da ifade eder. reyya yıldızı kuyunun başını
bekliyen Münijeye benziyor. Be­ Sen büyük bir padişahsın, biz
nim iki gözüm Bijen gibi ona senin askerin gibiyiz. Fakat iş
bakıyor. bilmez bir padişahsın. Hâzinen­
( M in u çih ri ) den birine bir aylık vermezken
A ötekine iki aylık bağışlarsın,
bu baştan başa divanece bir iş­
( b i j e ) = Halis, katıksız. §
tir. Sen bile bile mi delisin ?
Hususiyle = vîje (ba.).
Yoksa bilmediğinden mi ?
( M in u çih ri)

£ (b ls t) = Yirmi (ar.) = Işrin. «


\ -}
§ îstaden == durmaktan, emir.
J ( b ls ü tu n ) = Kermanşah
civarında bir dağdır ki Ferhat
c. (b is ta h ) = Küstah, ed ep ­ Şîrîne kavuşmak isteğiyle Hüs-
siz. revin emriyle onu kazmıştır.
ıT'j* i>*~ i>-* J-i' j'î-!
«jl4.
1ir'".'*
tfUii
5u söz fo£ genişledi. Küstah­
Hüsrev Ferhadı bir dağa gö­
lık hadden aştı.
(Hasrev) türdü ki herkes ona bisütun
derler.
( N izam i)
(b îs tâ r ) =
Falan filân gibi
belli olmıyan kimse, şey. Bas- ' î f
tar (ba ). (b ls ü h e n ) = Sözsüz, (k.)
işgilsiz, yalansız, şüphesiz.

. / - -
ve hizmetçilere verilen m aa ş: ‘ ( b is e r, b ıs e r e ) =
vaktiyle İran şahları maaşı yir­ Atm aca cinsinden zağanos de­
mi günde bir verdiklerinden nilen avcı kuş.
yirmilik mânasına bîstgâni d e ­
nilmiştir. *\\
Minuçihri Feleğe karşı şöyle -r ... (bisürâk)-— Kuvvetli, genç
diyor : deve. Dilimizde bisrik denir.
»li > *^^^2 JU* j W j f i

li'-’jte'ıi. .1- £ it
Lİ ^ >i 'J *
ıj-i tj £
Sandıkları halis gümüşle dolu
li’U'l a:! y başkaca dört yüz kuvvetli deve.
(Etedi)
Anası Arap cinsinden, babası bostancı külâhı gibi ucu- mü-
çifte hörgüçlü deve aygırı. Bu­ devverdir. Cedvarın bir mik­
ğur diyenler de vardır. tarını kazıyıp ve ıslatıp bir kâ­
ğıda sürünce menekşe rengi,
\| > bîşin karamtırak, sarı görünür.
• (b is e râ n ) = Başsızlar (k.)
baba, ana terbiyesi görmiyen- o—Ua*. * y
ler, başlarında kimse olmıyan-
lar f>-).
’ t ' » f ** Tatlı dudağından acı cevap
çıkması yanlış değildir. Şüphe
‘ (b is eru p â ,
yok ki bıldırcın otu cedvarın
b is e rils â m â n ) *= Hali perişan bit-iği yerde biter.
ve intizamsız kimse. ( Hidayet)

• '*
.. ^ (b is ik k e ) = Damgasız para (b iş ib e h â r) = Kaya ko­
( k.) değersiz ve itibarsız şey, vuğu denilen nebat (ar.) Hay-
kimse. yülâlem.

^ ( b is e n g ) = (k.) Hoppa (b iş te r) = Daha çok.


onursuz.
Mi" ü'^ j 1ojj» Jjj ir'*1o'-?'
j .—« y-
^ ( b i « ) ■= Zivade. T,U

ihtiyarlar azık için gençlerden


Jjb J-i* öjVU çok telâş , ederler. Dilencinin
rflü i
hırsı akşama yakın artar.
Sıhhatla gençlik birleşirse ya­ (S a ib )

şamanın tadı çok olur. » 1»


( N izâm ı)
( b işiim a r ) = Sayısız (ar.)
§ Bıldırcın otu denilen zehir: lâyüad (k.) çokluk.
Bıldırcın bu ottan yediği hâlde
zarar vermezmiş. Bu zehirin 0‘) >}■>*->j.
tesirini defeden (cedvar) öteki
adı (Pervin) ile birbirlerine ya­ ijj «J i L
kın yerlerde biterler ve biribirine
benzerlermiş. (Şuurî) farklarını
şöle izah ediyor: bîşin baltacı Kederin ucu bucağı yok, dert
külâhı gibi ucu sivri, cedvarın sayısız. Yarabbi / Ne yapayım
ki sabır edemiyorum. Ya derdi j j I . O
O j C i j j jl ^
derman nisbetinde gönder, ya
-4*-J
derdin derecesine göre taham­
mül ver. Çiçek başındaki altın taçtan
(Müştakı Işfahanî) kibirlendiği için rezil ve mah­
cup ettiler.
° t. ^ *
( Vchid)
(bişm üş) — İsmi geçen
bîş ile gıdalanır ve daima yakı­
nında bulunur bir faredir. Eti ^ y nl (b e y z a i k â fu r) — (k.)
bîşin mazarratını defedermiş Kar § Şimşek.
(ar.)

j l L < «jlL ^ fcîğâr, b îg â r e ) -=


= Orman, sazlık. Zemmetme, başa kakma.
y **.
JL t\f « l ü -
tr*-*’"-*. ‘ J1** jr.

Her ormanı boş sanma, belki Ölüm bile olsa, kötü huylu
kaplan yatmış olur. olanların her yerde muahaze-
(S a d i)
sinden hayırlıdır.
(Fird evsi)
(b fşa rfe)= F a yd asız. Sar- jm* u*
fe \ba.). uli J.*- f.l» 'jç j ' f jV*1-1
ıi ÎS
Ben güneşim; niçin canımı hi­
jC İl (b e y ia i
lâl gibi zayıflatayım’, ben do­
â te ş in , b e y z a i z e r in ) =>(k.) ğanım, niçin sinek gibi haka­
GiTneş. rete uğrayayım.
(Kaâni)

(j,e y z e «Jerâb) = (k.) Mil


J 7. (d iğ â l) = Mızrak.
Henüz piliç tutmamış yumurta.

JfJJ (beyzahayı zerîn) = (b lg â d e ) = Erliksiz: erkek­


(k.) Yıldızlar. liği olmıyan kişi (ar.) ^ innin.

(b ey4 a d e r ^ T* (b ig â r ) = Ücretsiz gördürü­


k iilâ h ş ik e s te n ) = (k.) Rezil len iş, angarya.
ve rüsvay etmek=
Ferhengi Ziya
Ücretsiz iş görmek işsizlikten tiyarlar/ Kalkın, ayın doğması
hayırlıdır. zamanı geldi.
( M e v lin i)
(^) ile işsiz mânasınadır.
§ Vakitsiz § Eğlenip kalkmak,
Jtr*J' j J ?y) tf
jV j Jİ*- t})*s. oyalanmak.
v fU.

Çalışmadan tevekkül; mürüvvet- b ik e s ) = Kimsesiz, ko-


sizliktir. Kendi yükünü sakın ruyucusuz, yetim.
halkın sırtına yükletme.
J ^ ıt ✓* j'j»‘ cr^?,
(Ş a 'ib )
y . 1/ . f.ı^ jj
& *\

(b ig â n e ) = Yabancı, yad. Kimsesizi ta ltif et, Çünkü her


j!tJ i* it jjf yetim çocuk Hazreti Meryemin
f •\İJS ’ı*1 oğlu Hazreti Isa derecesindedir.
(Ş a 'ib)

Göz diyarından yabancı gibi Ulus ve oymağından uzak dü­


geçiyorsun. Ey gözümün nuru ! şen kimseye (bikesükû) derler.
Gönlünde yurt sevgisi yok mu­
dur?
(Ş a ib ) ( b e y k e m ) = Yazlık köşk,
sofa = beçkem, beşkem.
+•%' = Macni3i bigâne =
şairlerin hayaline gelen ince i / » jJ J S j ' c r l f l j ' j ~ i

mâna. f * j t j j î ■*iL J j i ’ JL»Î

x+V
Bu mavi renkli köşkte hırsın
ardından çok gittim. Ömrüm
azaldı da hırsımın ve isteğimin
Saib t ince mânaya vâkıf olan
mayası eksilmedi.
her kimse âlemle tanışmadan
(N a ş ir)
vazgeçti.
(Ş a ib )
!xl5 C
- . ( b e y k e n d ) — Buhara ci­
■ J C varında bir kasaba: vaktiyle
~ (b lg â h ) = Akşam.
Maverainehrin merkezi imiş.
J-» »W S}*" A"1 •*-- Cemşid kurmuş, Efrasyap pay-
x- î if
taht yapmış.
l'Vj» .

*xiO. 0^4?-.r, J*
.<4£;am oldu. Güneş kuyu tara­
fına gitti, yani battı. Ey bah­
Dünyaya gönül bağlama çünkü parçalarından olduğundan me­
dünya Beykendi kuran Cemşidi cazen onlara da denir; deyip
kökünden kopardı, gani asıl ve Esedîi Tüsinin bir padişah kızı
neslini mahvetti. hakkında söylediği şu beyit ile
( N a ş ir) ispat ediyor.
/ ı~- X ± J.
*L f.- ‘j y K
<--• (bil) ==■ Yeri kazmak toprağı
t f i j i - f y f 'j . j ' » lif *
karıştırmakta kullanılan bel de­
diğimiz ucu çatal bahçıvan âleti, S
(ko) pârü.
F il dişi gibi beyaz parmağı ile
&»X ■‘■M çîn î kumaşı kıvırdı, hazırlandı,
Gümüş kaleme benziyen par-
mağıyle oku tuttu. Pusudan
Çeşme başını bel ile tutmak oku güvercine atınca vücudunu
mümkündür, dolduğu zaman f i l amaca sımsıkı dikti.
ile geçmek mümkün olmaz. (E ted i)
(S a d i)

Yer kazan, çamur karan kim­ (b ile k ) — Küçük bel şeklin­


seye ( jijL- = bfldâr ) derler. de uzun ve yassı bir nevi ok
Kıyıdan ayrılmak için kıyıya temreni ki dilimizde kesme de­
yahut suyun dibine dayadıkları nir. (B) üstün olursa ferman.
kayıkçı gönderi § Hint ayvası Oy*" u
denilen Hindistana mahus bir
meyve § Gübre sepeti. *

Ey padişaht Düşmanlık ve sa­


vaş gününde ay ve güneşi bir
(bi leşte) == Parmak.
okla göğe dikersin.
(Fahri)

.Y ö u '
Parmağtyle sümbül demeti ya­ ^ ~ (b e y le g â n ) = Şirvan ci­
pıyordu. varında vaktiyle ünlü ve ba­
( Etedi ) yındır bir memleket. Muarrebi
Nasırî bu kelimenin aslı (j- = (öiü-. = beylekan) dır.
p il) ile kemik mânasına gelen
aL
( ı:J ■= este ) den mürekkep ıb île ) = Ada.
(pileste) fil kemiğidir; güzelle­
rin bileğini beyazlıkta iıl dişine
benzetirler; parmaklarda bileğin
Senin kadir ve itibarının büyük •iL
denizine nisbetle felek bir su ^ -• ( bîm âr ) = Hasta Türkçesi
kabarcığı; yüksek merteben deni­ sayrü.
zine nisbetle dünya bir adadır.
('A m 'akJ
(İM* J-rts. f j ISA
§ Yanak. o U l.

J»İ- Ij «* &)İ i/ y 4^
y l İ 'j J ^ S û 'j
Hastayım ve başımda b ~,''İm­
ı/SU. den başka bezginlik ateşime su
serpecek bir dostum yok.
Yanağın ay ite zühreyi utan­ ( Selm an)
dırdığından her seher vaktinde
yüzlerini örterler. Bim ile ar emri hazırından mü­
(H akâni) rekkeptir.
Çıkmadık canda ümit vardır
§ Yan § Kesme denilen küçük
yerinde.
bahçivan beli şeklindeki ok
j f —Jj' 4*
temreni.
derler.
O—) jj *3* jT
■*? ^ <Sjpj ->-j iSjj> Bimaristan ve tahfifile Bimar-
ıijy san, maristan, hastahâne mâna-
ik i yanının ortasında yani kal­ sınadır. Bîmarsanın sonundaki
binde sana kin besliyen kimse­ san teşpih edatı olarak hasta
ye feleğin yayından kesmeli ok gibi mânasını da ifade eder.
erişsin.
( S ite n i) •f . ı ’
^ ~ (bim âr plirsî) = Has­
§ Kayık küreği ve gönderi.
tanın hatırını sormak (ar.)
o
t • ,t
(T* (b lm ) = Korku.
.. (bîm âr hîz) — Hastalık­
s? j-»J •»' r f j j tan kalkan kimse.
fV* y*>>- •»' K.ix'?A
*ı' -r
Onun günlerinde halkın gün­ J > J t- (bim âr dâr) = Hasta ba­
düzü akşam gibi idi; gece, onun kıcı.
korkusundan halkın gözüne uy­ * •'• • ı_
l’
ku haramdı.
(bim âr ğenc) = Hasta­
( S a d i)
lıklı, marazlı: Bürhanın ifadesine
Bürden, dâşten, kerden, keşî- göre (ğenc) (nâk) gibi nisbet ve
den, dâden, âverden kelimele­ ittisaf edatı olduğundan (bimâr
rinin müştaklariyle kullanılır. ğenc) denilmiştir. Başka lügat­
lerde (ğenc) ın bu mânasını gö­
remedim. Reşidi ve Naşiri ye J 7. (b îm e r ) = Hesapsız, sayısız.
göre (ğunc) günce maddesinden ^ = sayı (ba,).
olup insanuı hastalığın şidde­
tinden zayıflayıp tortop olma­
sından ibarettir, çü, naz mâna­ ( b îm e ğ z ) = Beyinsiz, boş
sına da geldiğinden bimâr ğenc kafalı, hafif meşrepti.
(naz hastası) mânasına da gelir.
^ ( b in ) = Gör, bak mânasına
*• r
^7 — ' £■>^ (blm arî l sengfn) diden = görmek mastarından
= Çabuk geçmiyen ağır has­ emir (isfa muh vas.)
talık. ^ Ij J o'

il*
- 7. (bîm âye) *= Değersiz, kıy­
metsiz. Bak şu hamiyetsize ki hiçbir
vakit bahtlılık yüzünü gör m i-
yecek.
s_XT-Lj ^ bîmuhâbâ pe- (S a'd i)
leng) = müsaade ve müsama-
hasız kaplan (k.) dünya, zaman, JO"U-J lj ^j)
ölüm. Muhâbâ kelimesi muha-
bât şeklinde yardım ve kolaylık Tarikatı inceiiyenler hep sar­
mânasına Arapça olup Farsça raftırlar; çünkü kalp akçayı
ve Türkçede (t) siz olarak kor­ bir arpaya almazlar.
(C a m i)
ku ve endişe mânasına kulla­
%
nılır.
^ (b în â ) =* Görücü.
«bJ*j\ çu [*] j,’uib (_rj;
13*“-. f- fj * ay
w!L#
jır
Kara nefis günahtan korkmaz,
zenci çocuğunun kara memeden Gözde k ıl peyda olması görme­
korkusu yoktur. ye zarar verirken benim gözüm
(Ş a ib ) senin zülfünün hayaliyle görü­
cüdür.
[* ] Zalmani kelimesi zalemden müştalc (Kem al)
olup sonundaki ( i ) nisbet edatıdır; arasında­
ki j î (an) nüranî, cismânî de olduğu gibi Kalb gözü ile gören § Göz mâ­
artıktır. nasına da gelir.
( b î n â î ) — Görücülük, basi­ (b fn e m e k î) = Tuzsuzluk
ret = dideveri. Sonundaki (,*) (k.) muamele v e konuşmada
nisbet edatıolursa göz mânasını tatsızlık § Vefasızlık, nankörlük.
ifade eder.
j.I.X* 33 J
t^ ( b în e n d e ) = Görücü (k.)
j-A" bilgili, uyanık § Mecazen göz
Ruhunu, gönlünü, iki kulağını ve mânasına da gelir.
iki gözünü gece gündüz daima Ij ^ ^
günah işlemeğe tahsis etmişsin. İJ l i U j l 3> ifc *

(N aşir)

* Yaratanı gözlerinle görmezsin;


T* T* (b în â b ) = Ermişlerin kalb iki gözünü yorma.
gözü ile gördükleri şeyler (ar.) ( Firdevtt)

muayene.
I* *
(b în e v â ) = Yoksul.
Vb
^ T* (b în â » ) = Kapılara konulan
küçük kapı, pencere; böyle ka­ j ' J * t İJ Û ' > li. / * J *‘} ' , 3 j ~ “ y s
V»U
pılara dilimizde kuzulu kapı
denir. Meyve ile cihanın ağzını tatlı-
. > landırmazsan her fakirden ser­
vi gibi gölgeni esirgeme.
(b in a m ) — Adsız ve öksüz (Ş a 'tb)
parmak ki serçe parmğı ile s
orta parmak arasındaki par­
T. ( b i n e ) ■= Hamamda soyunu­
maktır (ar.) binşır § Adı sanı
lacak yer = cameken.
olmıyan.
• ^
( b in i ) ■= Burun § Konuşma
( b i y e n d ) — Vardırlar, mev­
dilinde çok defa (dimağ) kulla­
cutturlar «= hestend : est keli­
nılır (Ni?âm) § diden «= görmek
mesinin cem’i olan ( end ) in
den muzari müfret muhatap.
evveline esre harekeli (b) ge­
tirmekle meydana gelmiş bir fV j j\) i** jl ( f
f l - j> o î «ut £ .j «J'l"
kelimedir. (End) in hemzesi ka­
tv
ideye göre (y) olmuştur.
Beyninden ve burnundan nez­
leyi defet ki genzine Allah ko­
(b în e m â z î) — Namazsızlık:
kusu gele.
kadınların âdet görme halleri. (.Mevtana )
Ona dedi ki yurdundan uzak­
(b fn iy â z ) = İhtiyaçsız, müs- laşmış Iranlı kimsesiz bir ada­
V
tağni. Biniyazi = zenginlik (edat). mım.
(Eterf i)

§ Hamur açacak oklava.


f < k
t ' ( b f n îg ilî) — Uykuda ağır
basma= Behtek. V
^ (b lv a z ) = Yarasa kuşu.
t ' •. > -
öa.
‘ (b e yü , b e y lik ) = Gelin. ii'VS f j'y. ■>>- S
IV
1 u f A I/"J.
yi. jy -3 y " J' Ruh dünyasına beden nasıl
u‘ u- sığar. Yarasa şerefte hüma ile
nasıl bir olur.
Eğer yalnızlığa alışırsan kay­ (M evlâna )
nana ve kaynata üzüntüsünden § Kabul.
ve gelin ile uğraşmadan kurtu­
lursun.
(Senâil
't/*

Onun dergâhına umarak gittim.


(b iv ) — Güve. Umduklarımı hep kabul etti.
( B eh rû m t)
y.jı ^ J-*l* ^J0
y. trt* '
UJ« (b iy e v b a r îd e n ) = Yut­
Onun adaletinden kurt birçok mak.
hile ve desise ile güvenin ko­ trlJ*- "ı/r1, f . f j ’
yun tüyünde gizlendiği gibi ^ 61*'. 'j ı/^
gizlenir. y ‘}X S 1
(F a h ri) .a o y

V Halkın bir kısmı soyu iyi ol­


** ( b lv â r ) = On bin — deh
duğundan insanlık etmeyi can­
hezâr.
dan isterler. Öteki kısmı hırs­
ı tan balık gibi daima biribirini
(b lv â r e ) = Kimsesiz, garip, yutarlar.
( N a şir)
hakir.
"/ •>'

r1‘J y *✓' tSt ûU'j (b iy e v b iir d e n ) Biyey-


tSJi—» bâriden.
JV. J:*
|^1>S jj ^
( b l v e r ) = Bivar § Zalim Dah-
O
hakin lakabı.
Hünersiz, hünere meyletmez.
J f J ırf*. ı>* +
Zehirden şeker tadını kim umar.
Lr-i'r* JSt.
(U nşuri)

Ben, Dahhakin destere ile beli­ ij


ni biçtiği Cemşitten şevketçe (beyuk) = Gelin, beyu (ba.).
ziyade değil miyim ?
( F ird e v s i) '
~ -*?• ( beyukânl ) = Düğün,
de derler. Bu lakabı al­
toy.
masına sebep 10,000 tane atı
olmasıdır, Dehâk (ba.). V*
^ ( biyevkenden) = At-
* mak = biefkenden. Etkenden
dfâU. (ba).
(Cenabı Muhammed) ( fi* ) in
*. > '
omuzu nübüvvet mührüne lâ­
yıktır. O Dahhakin omuzu ej­
(beyân) ■= Afyon.
derin yeridir.
(H akini)
(bîvend) =Vefasızlık, haym-
§ İçi kokmuş, bozulmuş ceviz Iık.
ve o gibiler [*].
' >"
(bîve) = Kocasız kadın, dul.
(b e y u s ) = Tama’, umu, is­
jt ^İU* —1 A l »T
tek § Alçak gönüllülük, yaltak­
lanma; bu mânalara gelen be- jr%oj*^. £}sr Öjr
Uij;
yüsidefı den emir (Isfa muh.
vas). Onun istiğnası rüzgârına karşı
J.J ÖJT- -i'lj ü U " “ j 1 t f i r f . \
benim ateş püsküren ahım, dul
\£j O*jT * kadının şiddetli rüzgârın geçi­
ıfj* 1 dine konulmuş ışığına benzer.
( Yeğma)
Dünyadan iyilik ummak bana
nasıl gelir bilir misin? Tıpkı Garip ve yalnız kimse. Karısı
gerizden kevser umma gibi. ölmüş erkek mânasına da gelir,
( Enveri)

[ * ] Reşidi bu mânaya (B eyür) şeklinde 'r'-~


yazıyor. t/Uii
Zulüm görene adalet bağışlar­ Cömertlik, fazilet, keremde ben­
sın, gariplerin gecesini aydın­ zeri; düşmanla savaş gününde
latırsın. dengi yoktur. ( * )
(N iz a m i) ( E bulm eâni )

§ Karga düvlegi denilen nebat. Ö trede olur.


o x

(b îh e n ) = Büyük kirpi.
(b îh ttd e ) = Faydasız. Bîlıu-
de (muh.) bîhûde (ba.). • >• '
yj j *‘ ( b e y h ü d ) — Berlıud (ba.).

' f

(b îh û d e ) = Faydasız, hak­
B nden sevgi istiyorsun, hal­
buki kendin sevmiyorsun, ben­ sız, b o ş (hude) tahfif ile (hüde)
den hak istiyorsun; halbuki fayda ve hak mânasınadır,
kendin haksızsın. >1?' ^ iV-»
( F ird c v s î)
*y? -f
Bihüdegû = geveze.
e s o s ıj’.-V, û * - ’ *İ 3'K’
CT.JÎI.5U
( b e y h e k ) = Sebzvara bağlı
bir nahiye. Bizim bu kendimizden geçme­
miz ve ayinimiz mecazi değil-
dir Bu ettiğimiz raks, oyun
( b î h e m â l ) ■= Eşi, benzeri, değildir. Aşkın hallerinden ha­
dengi olmıyan. beri olmtyanlara de ki; ey akıl­
j '4 sızlar! Hak olmıyan söz buka-
jjiij f jj j)/t dar uzun olmaz.
U llji \ (Şeyh ' Alâuddini Semnârti)
, (pâ) = Ayak. J> t ( pâ efrâz ) = Ayakkabı,
papuç. Efzarı paydan çevril­
L: j'j lye^~- miştir. Efzar (ba.).

r^j j1j
Ey gönül! Ayağını eteğine çek; *■ jl^l L «f
kanaat et de cihan halkının
minnetini çekme. Yanıldım ,
ayağını kır da eteğinin minne­ Padişah öyle zevk ve safaya
tini çekme [*]. daldı ki ayakkabı ararken aya­
Ç U rfî) ğını kaybetti.
( M ir H ütrev)
* \r » , I- <
^ ( pâ âhu ) — Ahupa (ba.)
İs t 1
dayanma, mukavemet etme, pay i (pâ efşâr) = Çulhaların
(ba.). bez dokurken ayaklarını bas­
tıkları nalın gibi iki küçük tahta.
\ i'*£sSS *. * ° ‘ " ' "î
11 I *W i y>- *A.>- j 1 u
• A• | i *
J . (pâ efşttrden) =
(k.)
(p a ez haddi huved Bir işte durmak, sebat etmek,
birun güzaşten, nihaden) = sebata çalışmak.
Kendi derecesinden yüksek işe
. s - '
kalkışmak.
t (p â evrencen) = Kö-
çebelerin ayaklarına taktıkları
w ( pa ezmiyan
helhel, bilezik. Bazı itibarlı kim­
keşiden ) = Tarafsız olmak,
seler develerinin ayaklarına da
karışmamak.
takarlar (ar.) ju ü .
[* ] Pâ bedamen keşiden, averden (ic.)
>U.jı jT j j l Ij
gidip gelm eyi bırakmak (beharı A cem ). Buna
göre mâna bir şey istemek için ötekine be­
rikine gidip gelm eyi bırak; demektir. J jj"
O Nevşad [*] servisinin bilezi­
ğine âzade servi şaşa kaldı. ı ( p â beçizi gü _

(Marufî) zagten ) = Bir işe başlamak


A zad (ba.). (ko.).
J lü * . 0 'J > .
• U• \^ 1 ’ ' • '
J L »’ > j i J 3 A * J i c —ı » j ü j S
jL iu r ^ 1 1 < ^ p â bâl&
ıfV
gttzaşten, nihaden ) = (k.)
Ba altın helhelli deve üzerin­ A cele etmek, koşmak, yüksel­
deki kimin mahmilidir ki iki
mek.
yüz kafilenin gönlü onun ar~-
dmca gidiyor [**]. t «îl» ^3*~ ı>—**
( C a m i) l * ; - * J -\ X
J? >J>

’ '’
‘ (pâb, pâpâ) =
Hıristi­ Ey nale ! hasta değilsin. Yük­
yanların ruhanî reisi, papa. sel. Gönlünün derdini yersiz,
niçin Mesihanm önüne götü­
rüyorsun.
, •• • t
l> < < 3 ^ j ^ J*
, .• . •» ( M u h lis )

(pâ bazşttden becai, pâ baz


kerden b e c a î)= (k.) Bir yere
(pâ bercâ) = Yerinde du­
gidip gelm ek (ko.).
ran, sabit.
' ✓ *
»• \ (pâ bepa) = Uygun, muva­
\ (pâ berdâşten) = Hızlı
fık, yoldaş (ko.).
gitmek, çabuk yürümek.

’» *, . - ' *•' •'*.•' > ’


, (p â bepa bürden) = ■* j U j l j x j l (p â b e r .
Ç oçu ğu elinden tutup yürüme­
şiiden, pâ bürîden ezcaî)=
yi öğretm ek (k o.).
Bir yerden gidip gelmeyi kes­
6* 1' ✓ 1 mek (ko.).
tj l»
( pâ bepâ malîden ) m ' # '* ' * ' *^ '
= Bir işe dürüşmekte bahane (pâ berri-
ile tehir etmek (ko.). kâb, pâ derrikâb) = A yağı
üzengide (k.) gitm eğe hazırlan­
[* ] (N evşa d ) Türkistanda güzelleriyle
mış.
ünlü bir memleket.
(* * ] M a h m il= Devenin üstüne konulan 4/jb J»j >--U»
iki taraflı bir nevi sepettir ki her iki tara­ u«_\c—ı'sV_U o'jj *%j ojr •/’
fına b irer kişi binip gider.
Hepsi istek derdinden sıkıntı­ • -. > • 7 ’
dadırlar. Dağ, akar kum gibi ^ (pâ bülend ker­
gitmege hazırlanıyor. den) = Hızlı gitmek =
(Ş a 'ib )
j'd' x* y
*1* ^ -ilf jûIjb ^ jt
jjjI ’c fe -J f'ly - *- *S"
ı»*
Rüzgâr her nekadar seğirtse
Helhel, her adım âtışta gül senin kesin kararın onun aya­
yanaklarının güzelliği gitmeğe ğını bağlar.
hazırdır, diye feryat eder. (D ehlevi)
( Ğ ani) • «X >

( pâ bend ) = Ayak bağı,


!' l'
-t (pâ berheva) = (k.) Asıl­ paybend (ba.).
sız şey ve söz. c* ı
•i1* * ö i t'î- 0“ » ( bâpez ) = Yüksekli, alçaklı
yer § Eski ve yumuşak çamur
11*=. JV
(ar.) ,*J».
Kadınla birleşmeği methetmek • • »'e •” y
bana nekadar uzak; asılsız sözü
niçin söuliueuim. cT ^ (pâpes âverden) =
( M tr Yahya) Ayağı geri getirmek (k.) aciz
» -'■» ' ^ ^' o> „ ' göstererek bir şeyden dönmek.
ü - J ijL îi (p a b M M
yabesın güzâşten) = Koca­ ^ t ■, (pâpûş) = Papuç, ayakkabı.
mak ve ihtiyarlamak (ko.). ( pâpüş be şeytan mi duzed )
derler ki çok hilekâr demektir.
Dilimizde ( şeytana çarığı ters
J > f h > i ( p » beka- giydirir) deriz.
dri kilim dlrâz kerden) = • *
Ayağı kilime göre uzatmak (k.) ‘“ A (p a t) = Taht sonundaki «t»
Derece ve duruma uygun ha­ ihtimal ki (d) den değişmedir.
reket etmek. Padşah (ba.).

j'j^lı jjût ^ » ( pâtâbe ) = Ayak sargısı,


dolak = Paytabe (ba.).
Çabalayıp durma, hırsı bırak, <£ î
ayağını yorganına göre uzat. >yt *^4^* **^"!l 5“* X-L**
(Esedi) ^’Ull^ı I
y insan olan rezilliği kabul et­ Eline ne geçerse kalbur gibi
mez, ipekli kumaş eskise de saç. Küp gibi sımsıkı kucağına
hiçbir vakit dolak olmaz. doldurma.
{Ebulma anî) ( R a cî )

5-a Papîç de denir. (Reşidî) patiniyi yaba şeklinde


' .. ' tarif ediyorsa da (Nizâm) Tah­
randa ( patni ) nin yazdığımız
^ ‘ (pâtile, pâtlle) = A ğzı
mânada kullanıldığını söylüyor.
geniş tencere, hususiyle helva
• >1 >t ^ 1'
kazanı.
vt ( pâçâl, pa-
çâh, paçâhe) = Çulha çuku­
(pâtü) = Merrih yıldızının k o ­
ru, bakkal ve başka esnafın
nağıdır ki hamel ve akrep
dükkânlarındaki yerleri.
burçlarıdır.
i <
fV i i
w*Jj ■olj öjç (pâcâme) = Pantalon.
v* ■*:;* urî j > • ' <
£s, J*-
OrJ ( pâçân ) — Saçıcı. Mastarı
paçiden — paşiden.
Savaş günü sen alev gibi olan
hançerini kılıfından çıkarınca,
Merrih çok çarpıntısından, burcu (pâçâyc) = Sidik, pislik.
hamel mi? Akrep mi? A yırt
etmez.
( Ferruhî) ( pâçek ) = Kurumuş sığır
Utaritin konağı olan cevza ve tezeği.
sümbüle burçları diyenler de
vardır. § Zahire saklanan kap.
T ^ ( pâ çenarî ) = (k.) Â di
• \ »
ve kıymetsiz adam.
(pâtîmâı*) ■= A cele, ivme.
J ı$yj**
t
(pâtînî) = Hububatı toprak
Sen servi gibisin, bu maymun
ve çöpten temizlemek için içi­
iştahlılar âdi insanlardır. Sa­
ne koyup savurdukları kalbur
kın, onlarla dost olma.
(muh.) (patini, petni) türkçesi
(Miri Soy di)
tepir dir.
İranda bir mahallenin adıdır ki
Kf G-V»J
' Z&S ^ . orada oturanların çoğ u bayağı
uTlJ adamlardır. Mecazen daima ha-
zır olan hizmetçi mânasınadır
(Baharı Acem). (paçîle) = Yolları kar bas­
lİ* ı f 't>'. s* tığı zaman kart pekiştirerek, yol
açmak ve gidip gelmeyi kolay­
»> laştırmak için kılavuzların ayak­
Gördüğün bahçe çiçeklerinden larına giydikleri küçük kalbur
her birinin işi, âdi adamların gibi bir nevi ayakkabı. Türkçe
işi gibi devamsız ve sonsuzdur. adı (selbür) dür.
(T u ğ ra )
r*j osj>
O—V j£-j\çk <>*
Safevîler devrinde bazı büyük
ı*V
çınarların dipleri kahvehane
yapılarak oraya ayak takımları Kâbenin içinde kıble âdeti yok­
ve uygunsuzlar topladıkların* tur (çünkü dört tarafı kıbledir)
dan o çağın şairleri alçak adam dalgıcın ayağında selbür ol­
.mânasında kullanmışlardır. mazsa n* bcL .ar.
(Ni?âm) (Mealina)
Farsçadan Türkçeye lügatler,
v t (pâçname) = Lakap § Bazı kar yağdığı vakit ayağa giyilen
lügatler, eş, denk mânasına bir nevi çemberdir ki onu aya­
yazmışlar = = -ou.il,. ğa dolayıp karda gezerler de
kara batmaz ve onunla karda
• 1

l*\
av avlarlar diyorlar, ( Dediler
» v (paçeng) = Küçükpencere paçîle şol bir çembere kayak
Baceng (6â). altmala batmaya kare) (Şahi­
di) [*]• Mutlak ayakkabı mâna­
d sına da gelir. Paçile de denir.
t , (paçe) = Küçük ayak § Paça
dediğimiz yemek (ar.) £ f § !<«>.j* !* c/*on.
if L i\ j J jb it e J .İT < r
Pantalonun ayağa yakın kısmı. tfUii'
■'îl; Ayağını bu dar ayakkabıdan
c—y jU* jl\c o«Âİ
çıkar; çünkü dar ayakkabı aya­
ğı topal eder.
Gönül onun evceğizi olan benim (N itA m i)
paçacı güzelim. \

(Ş a ir )
ajT y ( pahire ) = Kapı önünde
oturmak için yapılan set
[ * ] Sümbül zade Vehbinin tuhfei veh-
(p açid en )= S açm ak *= Pa- biai gib i Farsçadan Türlcçeve manzum bir
jiden (la .). lügattir.
Cenabı H a k sana cennetle mü­
' '1 kafat etsin.
*J T ' t ( pahîre ) = Sıra üzerine
( Fahri Gürgânî)
yapılan dıvar ki mühre dıvar
denir, (ar.) . Böyle dıvar İ.ÎJİ <
j X) >■>?
yapana (pahîre zen) denir (ar) ol ^u t-'-j 33X jyr*
j# U j. J-j*
o' Mükâfat vaktinde acele eder,
sıcaklık gösterir. Mücazat za­
* * (pâd) = Saklama ve koruma
manında çok sabreder, ağır
§ Bekçi, koruyucu § Seçgin,
davranır.
ulu, büyük. §Taht. Bu mânada
(F e rrü h i)
aslı (pat) dır.
§ Padaşt, pâdâşten mastarn-
* j ı
dan mazi de olur, Pâdâşten
J •» ( pâdâr ) = Durucu, sabit
(ba.).
§ Melikî ayların Yirminci günü
§ Kuvvetli ve çabuk yürüyüşlü • C* ’ *
kimse ve at § Padaşten = dur­ ^ ( pâdâşten ) = Bir işte
mak dan emir ■= jU i paydâr. durup vazgeçmemek.
(ba.).

f ^ (pâdâm) = Ayak bağı. Aslı


t * t » damipa : kıldan halka biçimin­
( pftdâf, pâdâşt, padâşen, de yapılan tuzaktır ki kuş aya­
pâdeş) — Mükâfat. ğını basınca düğümlenerek tu­
ûi- *J.*j y* tulur § Başka kuşlan çekmek
için tuzağın yanına ayağından
J-J bağlanan avcı kuş ki dilimizde
E y mükâfat âdeti kendisiyle pırlak ve mostra denir, (ar.)
yaşayıp mücazat âdeti , zema- milvah § Ağ şeklinde bir nevi
nında yo k olan zat 1 tuzağa denir ki avcılar bunu
( Ferrühl) kurup kendileri siper arkasın­
JİİjI jl;» Jlii fŞ * dan kuşları yavaş yavaş ürkü­
•'^ fl **. XJX'1 •x*‘*î terek tuzağa düşürürler.

VT “4** ,5i
Yarı hizmete karşı bin mükâfat V1
bağışlar. Yüz günaha karşı y a ­ iSj*>’
rım cezaya meyletmez. A k a r suyun halkın gönlünü
( Ferruhı)
avlaması, rüzgâr üzerine tuzak
Py * JlAJ wfOt Ij kurduğu içindir.
jl (N iz a ri)
-t ^ ' sek pencere mânasmadır §,Na-
Y ( p a d e r e h t i ) = Ağaçtan sırî ikisini birleştirerek aslı
kendiliğinden düşen meyve. bâdhanedir, yüksek tavanda
• '
rüzgâr için yapılan penceredir,
diyor.
( p â d z e h r ) = Zehrin te­
sirinden koruyan ve tesirini gi­
deren ilâç. Aslı padzehirdir. ( p a d ü k k â n î ) = Dükkân
Pad ( ba ). kapısında durup içerideki mal­
ları tarif eden çırak, çığırtkan.
*„ "l
' (p â d e s t) = Veresiye alış
ot .*
veriş. = Atlının özengisi
., ( p â d e v )
yanında giden kimse § öteye
aC îoî beriye gidip iş bitiren hizmetçi.
T ( p â d ş a h ) = Sahip mânasına
gelen şah ile taht mânasını
ifade eden pad dan mürekkep ^ v , v f p a d in -
ve Şahı Pad dan çevrilmiştir. ge) = Hayvan başı biçiminde
Tahtın sahibi demektir. Yahut bir tokmaktır ki onunla pirinç
Şah büyük mânasına ğeldiğin- çeltiği döğerier.
den büyük koruyucu demektir.
# . , » ■'t
l * ••• (p â d e )= Sığır ve eşek sürüsü.
( pâdşah i ç in ,
h u te n ) = (k.) Güneş. İ t J>. ,')s «L1

**
(padşah g e r d iş ) Onun sürüsündeki ineklerin her
= Bir padişahın ölüp diğerinin biri ber mayun gibi padişah
tahta geçmesi. büyütür.
(Feralavt)
*• " \a ’ r
Bt r mayun (ba.) § Otlak § Sopa.
s , - î , ( p â d ş a h i n îm r u z )
-- (k.) Güneş § Hazreti Adem
• il» l. V
§ Hazreti Muhammet § Sistan Ju-
şehrinin padişahı.
Hasım, ayakları sopa gibi üzen­
gide olarak senin kahrea
^ (padkâne) = Yüksek dam eline düşmüş.
{Sena V)
Ş Kapılara konulan küçük pen­
cere § Şerefııâmede yalnr/ yük­ Padeban = sığırtmaç.
manı baharın rahatını haber
V , ( p â d y â b ) == Bir kimseyi verir.
('/madj
yahut bir şeyi bir takım dualar
okuyarak yıkamak ve temizle­ § Pare (muh.) § Tabaklanmış
mek ki mecusî ve hırıstiyan öküz derisi § Pervaz = uçuş
ayinlerindendir. mânasına da gelir; çünkü parî-
den, periden = uçmak mânası-
' * .’ nadır § Pariden den emir.
( ^ ’ı (p â d îr , p â z îr ) = Bel
vermiş, meyilli dıvara dayadık­ Vl’ j L j î LA’ (p â r a e z -
ları, payanda dediğimiz dikme. c a 3i b a lâ t e r g iiz âşten ) =
Ij cJjj j-»»- ; Haddini tecavüz etmek (£o.).
Ji i Jİ ^
ıSj*» (p â r â v ) — Koca karı.
Devlet kalesinin dıvarı için
M
onun kuvvetlendirilmesinden f '3J , (p a rd iim ) = Eşek ve beygir
başka dayak yoktur. semerlerine dikilip uyluklarına
( Fahri )
geçirilen enli ve yassı kayış.
Daha doğrusu kuyruktan geçi­
y
J , (p â r) = Geçen sene, bıldır. rilen kuskun.

JS •tiiö f 1/ ^ wJU« * r

o— y fjr. Jl— , (p a rs ) = İranın cenup eya­


J lt letinin çok eski adıdır ki en
büyük şehri Şiraz’dır. Ve meş­
Talip! Taliin şem’asının ziyası
hur Huşeng şahın oğlunun ismi
azalmamış; bu sene de meclis
olup onun namına nisbetle bü­
senin varlığınla geçen sene gibi
tün İrana Pars dediler. Lisanı
parlaktır ı
Parsî ona mensuptur. (Nasırî).
(T a til)
Gıyaşüliûga da şöyle yazıyor :
§ Parça.
Hazreti Nuhun hafidi Pehlevin
'i oğlu. Vaktiyle İran bunun ida­
jt ■uU. r ö resinde olduğundan bütün İrana
OAİ Pars denilmiştir.
A".»" j V . W »-İJ
j jl i'lî. «ĞyjV.

Kırmızı gül elbisesini yırtınca Yarabbi Fars toprağını fitne


bahçenin süsü artar. Akıllının rüzgârından muhafaza buyur.
nazarında soğuğun şiddetli za- (Sadi)
F<rhengi Ziya 27
Parsi Iran memleketinin umumi
lisanıdır ki şimdi konuşurken
Jjf
(Farsî) denilmektedir.
Düşmanın seninle beraberlik
iddiasında bulunursa abı haya­
J v (pârsâ) = Sofu, mütedeyyin,
ta karşı çirkef çukurundan ba­
iffetli (Pars) da (Pas) gibi ko­
his gibi olur.
rumak manasına geldiğinden
(Kem al Is m il)
Pârsânın sonundaki elif failiyet
edatı olup nefsini günahlardan 0*1 LyS’ '/ >>■
•V* j
koruyucu demektir.

Sana haset edeni kimse sana


benzetir m i? Kimse gerizi kev-
sere denk sayar mı?
Her kimi sofu elbiseli görürsen
, (Hidayet)
sofu bil ve iy i adam san.
(S â d 'i)
‘t i
§ Büyük bir nakşı şeyhi § So­ v (parene) = Hanendeye, saz
nundaki elifi nisbet edatı saya­ çalana, meddaha ayakteri adıy­
la verilen ücret. Şimdi umumi
rak Parsî mânasına da gelir.
adı (hakkulkadem) dir (Nizâm).

(parsen g) — Terazinin
gözlerini denkleştirmek için ha­
,
j
iU-;
.
ıjt
:
-
o :f f s,.
ı/Uii
fif taraflarına ilâve edilen taş.
Hanendeye ayak teri verdikçe
Yükün hafif taraflarına, kayık­
her fasıl ve bölümde bir haz­
lara da konur.
neden az vermezdi.
(N i z a m i )
l'
\ (p ârse)=D ilen cilik , bu mü­
nasebetle ayak takımı oyuncu­ jjl) c. jl , ~ x
i •v ( paru, parub ) =
ların seyircilerden topladıkları
Koca kadın § Kar ve gübre
paraya da denir. Konuşurken
küreklemeğe mahsus kürek.
perse derler (Nizâm).

(pâre) = Parça, kesinti, cüz


v-f , (pârgi) = Orospuluk § Ban­
ki tam, bütün karşılığıdır (ar.)
yo ve aş evi sularının biriktiği
kıt’ a.
çukur.
• I’
*t0 * L ij ^
\ (pârgin) = Çirkef çukuru. l/Uil
Onun köşkü tarafına baktıkça benzer. Onun uçması el ve
elbisesi yerine canını parçalar­ ayakladır.
(Sena i)
dı.
(Nizami) § Şeker pare denilen tatlı §
§ Kuranı Kerimin 30 cüzüne Türkçe para dediğimiz § Zür-
si pare derler. Dilimize yanlış riyet ve evlât § Kızlığı bozul­
olarak süpara şeklinde geçmiş­ muş kız mânasına da gelir.
tir. § Rüşvet. Son iki mâna Bürhandan alın­
mıştır.
»j'j* !>.' JS^j
' ~v *■'['
IV , (p â re ’ i a rd ) = Omac aşı,
Etme ey sevgilim ! Çevrinle taze tarhana.
*
gönlümü perişan etme; canımı 'ı
riişvet olarak al da ciğerimi , ( p â r e p a r e ) ■= Parça,
parçalama. purça, eski, yamalı (ko.).
(Mevtini)
§ Gürz, topuz. ■’ T
(p â r e dü z) = (ko.) Eskici,
er; Jj * J ı i J o!< '/ .r , eski papuç tamir eden.
oy* ’j './.j—
l'V
* • ‘ T
Bir göğse topuz vurmuş, bir (p& rei z e r d )= E s k i za­
kalbe zıpkın saplamış, bir ba­ manlarda yahudilerin başka
şın yastığı çörçöpten, bir vücu­ milletlerden ayırt edilmeleri için
dun yatağı toprak ve kandan. omuzlarına dikdikleri san par­
(Mevlûna) ça (ar.) gıyar.
§ Hediye. •' * /1

*i.V ıStt ı>*— j* \ l (p â r e | k â r ) = Şiveli, şe­


•j!; f*"J J. ^ ı*j ^ taretti güzel.
X*\*
j'S" ûT *J* .j|{ 'j jl»
Bilginin yanına armağan yolu tfllai
ile güzel sözden daha iyi gö­ O şiveli güzel, kalbimi parça­
türecek bir şeıı bulmazsın, ladı.
(Natır) (N ifâ m i)
§ Uçmak, (ar.) tayeran.
Bazı lügatler parekâr şeklin­
*>. ıf\f -?! S de yazmışlar. Âşıkm kalbini
>J. .»* »j!j paralayan ınâşuk demektir.
Jt- jr.jL ( haşır parekün ) =»
Eğer uçarsa uçmakta hümaya Cahil yahut mürai sofu (ko.).
Sözüm tab'an helâl zadedir, piç
__ı l j l ( j l j l , ■* -, ~ ebesi olmaz.
•- » , (paryab, paryav)
= Çay ve ırmak suyu ile su­ ( Sûzeni)

varılan ekin, (f) i!e faryap da § Süt ana, daya.


denir.
jr'jV b y ; j l î f jo , ' -Uf" J i f
*•' l' jyal*
(pârîden) = Uçmak.
Günlerin anası, yavruya benzi-
yen taliini daya gibi kucağın­
Jr j l < 4 -j l / « - » . .
- , - , (parın , p arın e) = da naz ile büyütür.
( Menşur)
Geçen yıla mensup yani geçen
yılki, bıldırki. > >
(pâztârî) = Cüz’î.
y9
T (pâzeden) = Bir şeyi yahut
Benim, ne kış hazırlığım var,
bir insanı tekmelemek (k.) Bir
ne de yaz yiyeceğim. Ancak
şeyi terk etmek § Alış verişte
bıldırki postum bana ııetişir.
aldatmak.
(S a d i)

lUji «_aî XI
ULj!; (pâzen)= Dağ keçisi § Ayak
uf/ vurucu, tekmeliyen mânasına
Ferhad ve Şirinin masalı, geç­ vasfı terkibi (k.) köçek, alış
miş hayat ve eski takvim gibi verişte hile eden.
eskidi.
( M evt) i
(pâzend)*= Mecusilerin başı,
Zerdüştün zend adlı kitabının
(pâz) = Duru, katıksız, saf ve tefsiri yahut tercümesidir Ateş-
lâtif § Pâziden den emir. Pazi- perestliğe dair başlı başına bir
den (ba.). kitap diyenlerde vardır. Ebesta
(ba.).
*r"
\ (pâz giif târ) = (&.) Hoş • *v
sözlü adam. J , (pâzehr) = Padzehr: Yıka­
mak mânasına gelen (pav) ile
zehrden mürekkep olup (hafif­
* \ 'İ
£ J , (pâzâc) = E b e= -»».uu, ol>u. leştirmek için vavı kaldırılmış­
^.-Jcl JVj- jj.» tır) zehiri yıkayan, tesirini gi­
ç'jû b deren demektir. Cihangirinin
üjj- bu tahlilini Reşidi kabul etmi­
yor. Pad zehirden hafifletilmiş bölümünden bir bölüm ki üç
olduğuna göre zehirin tesirin­ saatlik zamandır. Saatin icadın­
den muhafaza eden, koruyan dan önce insanlar gece ve
demektir. Konuşmada pazehir gündüzlerini böyle bölmüşlerdi.
denilir. Pas denilmesinin sebebi bekçi­
lerin o kadar zamanda nöbet­
lerini savmalarındandır.
(p â z îd e n ) == Ekinin için­
den yabani otları ayıklamak. jy?.3 i»'!;
j J* ö' j l
Ağacın kurularını ve fazlalarını
t/'t'
kesmeğe pırâsten denir.
Karanlık gecenin bir kısmı ge­
çince gönlü hasta padişah o
Ç y , (p â je h ) = İnilti, nale. kapıdan geçti.
( Nizamı)
çj t J h ,3XiSl
İ"i\ j t*" t" Bazı lügat sahiplerine göre
jl*
mutlak pay ve parça § Gözcü
Ey kederi yüreğimi çatlatan! ve gözedici mânasına ( ûL-1) m
Senin aşkından ne vakite kadar hafifidir.
inliyeceğim.
' trnad) *>— yy
« / '✓ * u~ i j*

ıJ'li s.3 Jf. ‘ ,x .3 ‘f ■t*'-


■ ( p â jn â m e ) =■ Paçname —I
(ba.).
Rum cemaatine mensup istav­
* *A roza tapanlar ondan ve aske­
(p â je n g ) = Paçeng (ba). rinden öyle âcizdirler ki çok
korkularından her dağda gözcü
M’ yerleri, her kilisede gözcüleri
(p â je ) = Paçe (ba.).
vardır.
(E â cd t)

( P®s ) = Gözetme, koruma, Cihangiri gönül darlığı, keder


riayet etme. mânasına yazmışsa da (Reşidi)
»j i üljT ■OtİJ arapça j-ı kelimesinden yanıl­
mıştır diyor.
ı/U»!
V Y
Yolu zabıta memuru, âteşi kül * ** , (p âsâd ) = Şakadan, saçma­
ile korumak mümkündür. lamadan vc ağır başlılığa do­
(N iş im i)
kunacak her türlü hareketten
§ Gece ve gündüzün sekize nefsini korumak.
Kederimin yüzde birini dağın
, (pâsâr) = jL-t, (ba). yanında açıklasam, dağ, yan-
kı [*] yerine bana ah diye cevap
verir.
‘‘ \LX
^ v (pâsbân)== Bekçi, gözetici, (Hâlcâni)
daha çok gece bekçisi. Dilimiz­
de bundan bozma olarak paz­ » ' ' i
(pâsere) = Ekincinin tarla­
vant derler. larından bir parçayı ekmek için
r>*-U.>A A ^ yjf vi.’j*- J* başka ekinciye vermesine der­
j 'j-.jj jUi--» c—y jU-1 ler.

** I, i *
Haraplığından dolayı evimin , (pâsfik) = Esnemek = dehan
etrafında kimse dolaşmaz. Be­ dere=hamyâze.
nim viranlıktan daha şefkatli
bir bekçim yoktur.
( K elim )
, (pâseng) = Pârseng- (ba.).

ı>L-l jjj

ı-V
r~? *-1
j J ■*** T (pâsuvar) = Ayağa bin­
miş (k.) çabuk giden yaya.
Gündüz, avcım, gece bekçim
idi. A çık göz, avcı, hırsızı ko- ^ (pâsuhte) = Bir kimse­
valayıcı idi. den yahut bir şeyden zarar
( Mevlâna )
gören kimse (ko.).
» «• \
f j i : jU -C < ' & jL ı (p â s b â n l
( pâsîden ) = Korumak,
tarem, pâsbâni felek )=(£ .) gözetmek.
Zuhal yıldızı.
i » wl£
'V JtT" ^ •“x'i ^
tî\akSy\
^ T (p â s p â r)= Çiğnenmiş, ayak
altında ezilmiş (muh.) (jUi) dır. Eğer devletin korunursa şaşıl­
maz; çünkü feleğin işi gece
gündüz korumak olmuştur,
J „ (pâstar) = Tekme (lis?.;ivr). (Ebulme ani)
•> <
(pâsuh) = Cevap, ’**r T (pâş) = Paşiden •= saçmak
tan emir (isfa. muh. vas.).
r^- ■A'# r*
ijı* .y" 5 [* ] Y a n k ı — sesin b ir y e re çarpıp g e r i
u t' tü . I dönm esi (a r ) aksi şeda.
t# yj. ^ ' j* ökçe. Paşine küp = kaçanın
ât ı/ J*- r*' j s j? y arkasından yetişen.
(
fJl
» -

X ' ‘r - 1 ^* 1 J
Allah vergisinin sana saçtığı «l’u£L d.» ■V,
şeylerden sen de Allahın kul-
lartnın ayağına saç.
(S a d i)
Yakuptan paşneyi [*] atarsan
bihi onun yerine koy; fakat
ıi - 3 u f' j ' J îi- j j>’ ■V**J ayağı olmasın.
i}\j Ji*- -r. >’ c“° -SV (H a y der t K â fi)
V-J
İşleri idare ettiğin zamanda
cömertlik elin halka inci sa­
şenge) = Üzüm salkımı.
çınca hepsi fakirlikten kurtul­
dular.
(Vahid) -
w»w
^>)
c^

tS->—1
§ Rihtüpaş, döküp saçma (k.)
tertipsizlik ve intizamsızlık Sanki parlak bir üzüm salkımı
§ Vergililik, cömertlik. idi, yahut gece yarısı parlayan
(şira) yıldızı idi.
(Esedî)
^ ^ , (pâş p âş) = Dağınık. Tohumluk için saklanan hıyar,
i j' ,*1* 4*^ j* gibi şeyler § Asma üzerinde
eri 3 ‘j j ' kuruyup kalmış üzüm salkımı.
( Başak ) bundan bozulmuş
olmalı.
Her kim gülistanda güzelliğin
defterinin çtdını anarsa, şiddetli
ahım gülün yapraklarım dağı­ 'TJ , ( pâşne behab ) =
tır. Ökçesi yatık papuç.
(A ş a fi)
§ Parça parça, ufak ufak. * 1 ** **A
V ^ A “ , ( pâşne nehab ) ■=
*• " * t’ ökçesi kalkık olup içine kat-
^ , (pâşttden) = Ayağa kalk­
lanmıyan papuç.
mak.
[ * ] Yusuf adına muammadır, açıklan­
d b l' ması ş ö y le d ir : Yakuptan ( paşne ) nin
, (pâşük) =*> Pâsük. arapçası olan >r £ c=ak ib ı yani a, k, b harf­
lerini atarsan (> .) kalır. (\ ) in arapçası
’ ■ , '• 1
olan i ayaksız yani (ı)*-j) siz (^-lt-)
IL» u ( 4—<\j , ~ \
, ( paşna, paşne ) = akibin yerine koyarsan ('- * - > ) Yusuf olur.
>jy- *
* Z z li 1} j' ti) &S *y, i—)
, (pâşnekeş) —>Karata:
Kunduranın giyilmesini kolay­
laştıran boynuz yahut maden H e r dalga yiyen denizlerden
, çekecek. inci çıkarmaz. Birçok kimseler
• ' vardır ki ölümü suya dalmak­
tandır.
(pâşlb) = Merdiven, ba­ (F a h ri)
samak.
• ' < il t* (pâk) = Temiz, ari, saf.
j A.-. I (pâşîden) — Saçmak, da­
ğıtmak, dağılmak, serpmek, jJS*aJL Iy £ t
dökmek. Ij^l <_»>ini1
t j» 1 »ji/
ıjÜU. Jj JU-T O-jlV jU
>=—».} jV ı>.1*x* ıj-./" X
ji 1(j-k—
i y y O’^ l Kötülerle oturma; çünkü kötü
w«—
»* »jjLw^*_y »it ile konuşmak temiz olsan da
seni kirletil. Güneş her nekadar
Hakanîrıin gönlüne hoş gelen parlak ise de bir parça bulut
dört şeydir. Eğer kerem sahibi onu belirsiz eder.
ve geçim ehli isen bu dördü (Senâ'i)

elden bırakm a; mal dağıtmak, Hep, tamam mânasına da gelir


insanların sırlarını saklamak, ki mecazen eksiklikten pak
şarap içmek, mahmur maşuka­ demektir,
y ı öpmek.
( Hâkânî) *^V. -îlL 1 JL*' Cr* (*
ı£jU- JjîJ •J' iijy

' A , (pâger) = Çatı direği.


Aşk kaygısı geldi, başka kay­
gıları bütün süpürdü. Ayaktan
d,^ u (pâgure) = insan ayağına dikeni çıkarmak için bir iğne
mahsus bir nevi hastalıktır ki lâzımdır.
bacak şişip kalınlaşır ( a r.) (S a 'd i)

jjjı. 1» = daülfil.
• ^ı >*“ * S (pâkâr) = Tahsil memuru
-Uc-lı ( / »• j j\ § Çöpçü § Hizmetçi.
* ’ (pağund, pağunde)
= jicl ı ( ba.).
x c« (pâkbâz) = Temiz oynayan
’j - A (pâğnş) = Suya dalmak. oyunda hile yapmıyan § Elinde
avucundakini oyunda kaybeden
mânasına da gelir. Konuşmada v L ifl!
c)‘Ar J » ( p â k e ş id e n ) = Ayak
ikinci mânada kullanılır § Kötü çekmek (k.) terketmek.
gözle bakmıyan cemal aşığı,
tabiatı doğru, namuslu insan, ’J ' i
* (p â k e n d ) = Yakut.
sofu.
i**-j j 3 jV.s 3*> y
İİJ / , f i " e t* * j
jhry j f i jv
4^Jl*—
Bahar zamanı bostanda gül ve
5ana sevgimden, yüzüne bak­
lâle yakut gibi parladıkça.
mak istemem; çünkü gerçek (F a h ri)
dost nazarı temiz olandır.
(S a d i) (Y ) ile yakend de bu mânaya­
dır. Ay'ı, lafzı yakuta benzedi­
3 S . Jj jV'l
ğinden doğruya daha yakındır.
tf-u-

Namuslu ve hareketi temiz bir * (pâgu ştî)«=E tle pişirilen


genç var idi ki bir güzel yüzlü kuru ve yaş sebze yemekleri,
ile gemiye binmişti.
fS a ’di) •s: C î
t (p â k û fte n ) = Ayak kak­

mak (k.) raksetmek, hora tep­
^ ( pâkdâm en ) = Eteği mek. o y 'l>a=köçek.
temiz (£.) namuslu. ıSjjr-3 »-«-*• o"İ
û '.- î* > t y ö' j j
lJ t f J J • j f \ ı/Uii
~}S. j* ıSijl1
"
ıfJ*- Ondan sonra güzellerden mü­
saade istedi. Oynaya zıplaya
Güzel yüzlü kimse namuslu ise,
(Ş irin ) tarafına gitti.
aydınlığı ile vücudun karanlı­ (N izam î)
ğını giderir.
(S a d i)
& - (p â k î) = Ustura; sonundaki
( ^ ) kelimeden cüz olmayıp
> n“ (p â k e rd e n ) *= (k.) Pan- masdariyet edatı olursa temiz­
talon ve ayakkabı giymek. lik, tam olmak mânalarını ifade
(Nizam) eder (ba.).

'c f İ Toplanmak,
* (p â g ttfâ ) = (^.) Yeni geline ^ ; ı (p â k îd e n )
verilen ziyafet (Ni?am). birleşmek.
» ^ 1 Cm Mi' J-.jj <£> hJjj |r ,
ij ı^fcıl» Jlj>l j t«* jl V - *.>J )>
tf-U»

Kâfirlerin toplanmasından kı­ Şehir kapısından padişahın


lınan âciz değildir, mal bağış dergâhına kadar iki m il ırak­
lamaktan senin tabiatın usan­ lıkta iki taraflı asker, at ve f i l
maz. vardı.
(E rşed ti Semerkandi) (Etedt)
4jJI' paliden «»görm ek, aramak
' "T süzmekten sıfatı müşebbehe
ÖJ7 * ( p â k îz e ) = Temiz, lâtif,
güzel [*]. paliden (6a.) § Süzgü, süzgeç.
§ Paluden = süzmek, tasfiye
iij 3>. &JT* iSJJ etmekten pâlây (muh.) emir,
* ö)? +
( isfa muh, vas. ) Asılı, ilişik
ıfJl«—
(Bürhan).
Güzel yüzlü her şehirde bulu­
nur; fakat senin gibi mayası Y nii’
saf, huyu temiz olmaz. * ( pâla pâl ) - Pek kat
(Sa'di) § Çok.
C . İ J ' j S -N İ~İ i t j * j j i i

^p â k îz e d a m e n ) = Jl.Hl >s. •«'iıUi

Eteği temiz (k.) namuslu.


Karışıklıkla dolu olan zaman
*il‘T Jl^j lj JJU JrI
y* f\ *xa iJl U senin kılıcının kuvvet ve kor­
kusu ile yatıştı.
( D a k ik t)
Bu aşk bitip tükenmez, çünkü
biz temiz bakışlıyız, sen de (Reşidi), bu kelime muteber
namuslusun. ferhenklerde yoktur, zanneder­
(S a 'd i ) sem juyu malâ mali pâla pâl
okumuşlar, diyor. Halbuki Re­
"lı* şidinin muteber saydığı Cihan­
» (p â l) = İp (Reşidi). giri ile Sürurîde pâlapâl şek­
lindedir. Koyulmuş, katılaşmış
pâluze. (Ni?5m) pek katı olmı-
* (p â la ) = Yedek atı, at.
yan, seyyal mânasına ( Esedi )
[*] Sonundaki (.j;) nispet edatıdır, den nakletmiştir.
nispet edatının artık olduğu da vardır. Y a­ #y \
hut ( S l,) ve (ej) kelimelerinden mürekkep i ili , . . . . .... .
olup temizlikten doğm uş ve yaratılm ış d e­ ’ * (palâd, palade) «=■
mektir. Yedek atı,, at § (Paladen) den
mazi. Palade «= ayıp arayan jl jl Jj o
Jİ tff-y jjVL
ve kötü söyliyen mânasına da
gelir.
Onun kirpiği süzgüsü, gönül
•_’ ,
kanı usaresini gözünden süz­
(p â lâ d e n ) = Paluden (ba.). müş.
\ (Ebü Şaayb)

(p â lâ r) = Çatı direği.

\
*
> (p â lâ h e n g ) = Dizgin,
çilbir; Pala = yedek atı ile
^ i p â la ş) = Ayağa çamur ve
çekici mânasını ifade eden
balçığın bulaşması.
ahengten mürekkeptir, Hafif­
->jb Jf leştirilmek için elifin biri kal­
dırılmıştır.

Çamur senin ayağını kaydırır j '. > » -> -• ) * ! •&.


ve ayağına bulaşırsa, bir kalbi >j*- önij 3 ji
kırma ki kalbin kırılmasın. c— jî X
(Hüsrev) S-
<3*-
. ’ 1
w ı Padişahların dergâhı yüz bin
^ * ( p âlân ) = Palan: Hayvan timsahı olup da bir incisi bu-
semeri. lunmıyan denize benzer. Aklın
himayesine sığın ki akıl, hırs
oVL boynunun dizginidir.
(SenS'i)

§ Saman uğrüsu § Bukağı.


Yaradan inliyen mecalsiz eşe­
\ y
ğin palanı ipekli kumaştan
olursa ne fayda. ^ (p â lâ y iŞ t p â lâ .
{Dehlevî)
y iş t ) = Süzgü = palaven =

v
t
l
’ abkeş = Tüışi pala. Palayış
süzüş mânasına da gelir.
•• (p â lâ n e ) = Çıkma, balkon.
(Nizam) süzgü mânasına almış­
ö jj * j ' J j- ı f l î J 3 J ' f r •■) j
tır. O j'p - »j._ j ı _ r i ^ , j

f'--
‘ ( p â lâ v a n , pâlâ- Jçten dert deryası kaynadı; göz
ven) = Süzgü, süzgeç — (ö-'j') süzgüsünden kan süzüldü.
(ba.). ( Sirac)
Eşiği öd ve sandal ağacından ;
» (pâlây) = Pâlüden ve pa- kapısı gümüşlü, penceresi altınlı.
İayîden süzmekten emir (ı's/a, ( Ebülmeşel)
m uh , vas ,) pâlüden (ba.). •Hî- O)/. >*> ^JlÖlı j ^ /
C—* J>- ttjlai -u>-

(p â iâ yld en ) = Süzmek= Korkarım ki jenin vefarın yeri


pâlüden (ba.).
olan gözümün penceresinden bu
birkaç damla kan dışarıya sıç­
"\\
f 7 (paldüm) = Paldım. Pal=ip rayacak.
(Kemal İsm ail)
mânasına geldiğinden (fjji ) kuy­
ruk ipi yani kuyruktan geçen Çardak ve evin üst katı : ba-
ip demektir. lâhâneden alınmıştır § Terazi
persengi. Ekin biçmeğe başla­
«A-i ıfjl/ *-t*T mak (Bürhan)..
ı*V
Kaşlar paldım gibi aşağı inmiş, ;Ö L
■> (pâlting) = Çarık ve pos­
göze su inip karanlık olmuş. tal.
( Mcvlâna)

,i- c~iı oy*? c-iı tfjl" «r-b t jy


ı*jll îi' ja *
ıv
Eşek ve çarıktan oraya eriştim
Onun arkası küpün sırtı gibi
ki yani o raddeye geldim ki
kamburlaşmış, kaşları gözü üze­
çizme ile arap atı istiyorum.
rinde paldım gibi olmuş. (Rüdcki)
( Mevlâna )
*}' Lüng futa mânasına geldiğin­
den ayak örtüsü ve kabı, dolak
(paluğ) = Gergedan ve öküz
mânasına mürekkep bir keli­
boynuzundan, fil dişi, ağaçtan
medir.
yapılmış şarap kadehi.
. -'
A (pâ!u)=Siğil (ar.) j/jî. cem’i
» ( paleğz ) =- Ayak kayması,
JJlji .
sürçıne — paylağ/. (ba.).
JLj L».
; -c,,* {*} 4S-S'
(p â ik â n e )— Pencere, ka­
fesli ufak kapı. «-Me1.
d 'j.
4jll- l
^ ■ & L r c r .J J İ j j » ; - [* ] ( — nemle ) insanın bedenini
karınca ısırır gibi acıtan sivilceler.
Söğüt külünü sirke ile karıştı­ luze, pelte. Arapçalaştırılmışı
rıp sivilce ve siğillerin üzerine faluzec.
sürseler hasta şimdi söylediği­
miz bu iki hastalıktan şüphesiz
iyi olur. tjiî / '
( Yasuif Tabib) oJy~\ A3
jUaP
)J.
jlt 3y- Her ne zaman dünyadan gider­
\Sj sen halin ikiden hâli olmıya-
Her kimin gözü senin yüzünle cak. Eğer karışık isen süzüle­
aydın değilse, gözünün siyah ceksin; eğer durulmuş isen rahat
ve beyazı siğil gibi kabarsın. olacaksın.
(Fahri) ('A (ta r )

. 1* ' § Terazi gözü.

( p â l v a n e ) «= Dağ kırlangıcı,
ebabil. Palvaye şeklinde de ( p â l ü ş ) = Kâfurun karışık
görülmüştür. Doğrusu ^ijlı dir nev’i. Bazı lügat sahiplerine gö­
(Sirac) re mutlak karışık şey. Karşılığı,
nab — halis, katıksız.
« ı 'l j l l , y
j v jj-'I
Ifj*i jl j.V »y.)
ıSj**
Ey padişah! Sen rütbede anka-
sm. Dergâhını kıskanan kırlan­ Eğer kıskanç; sana sevgisinde
gıç gibidir. halis değilse şaşma; çünkü ka­
( Fa h ri) rışıktan halis çıkmaz.
( Fahri)
Bu‘ kuş yere indiği zaman uça­
mayacağından daima uçarmış= s >
(ba.) § Süzgü jîl
(p â lu n e ) ■= Süzgü=pâlâven.
•- *1
II
^ ^ * ( p â l ü d e n ) = Süzmek, du 1« • * C•
^ İ lJ L r
rultmak, süzülmek § Kurtulmak,
kurtarmak. § Artmak, artırmak Gözüm, ümit göz yaşının süz-
§ Büyümek, büyütülmek. Meca­ güsü; tâb’ım azabın ölçeği ol­
zen seçmek, intihap etmek. muştur.
Birinci mânadan sonraki mâna­ (Cemalüddin)
lar yalnız Burhandan alınmıştır.
\ \
(p â le h e n g ) = Dizgin =
(p â lö d e ) = Süzülmüş § Pa­ pâlâheng (ba.).
iJU. başında (palizban) makamını
t ö ^ T *'^ ‘ j f
az okur.
M'iy
(E n v e r i)
O biçare eşeğin toprak ve taş
arasında palanı eğrilmiş, çilbiri f t ( p â m ) = Borç = r\, § Boya,
yırtılmış. renk, = fij § Eş, benzer.
(M evlûna)
• ^
(p â lfd e n ) = Görmek § ara­ , ( pâm âl ) = Çiğnenmiş =
mak § Süzmek, süzülmek pali- paymal (ba.).
de = süzülmüş tasfiye edilmiş • s
§ Teftiş edilmiş, aranmış.
, (p â m e rd ) == Yardımcı, şe­
»JkJlr faatçi.
r' *x.3f" J1 y*ı J-i*
E';-
Cihanı baştan ayağa kadar (/Uii

araştırdım; fazilet ve hünerde Senin kahrın bir kimsenin ba­


senin gibisini görmedim. şına dokunursa kimsenin yar­
( S irac)
dımı ile yükselmez.
o
(N iza m i)
'\ l
, (p a liz )= B a ğ ve bostan, ekin­ o'p' J-'-r? ^-s
lik, hususiyle karpuz, kavun Jj jlt Jjtil ıT>
tarlası.
Her kim fakirlerin gönlünün üs­
Jiu. 3\Mi/ j\ j f tünden düşerse felek şefaat etse
bile ona yardım mümkün olmaz.
(Z u h u ri)
Bostanda bülbül ötüyor, gül
onun sesinden büyüyüp serpili­ *^
yor. c5t (p â n ) = Hindistanda yetişen
(Firdevsî) Ebucehil hurmasının yaprağı ki
• * pan yaprağı, tanbul yaprağı
(p â liz b a n ) = Bağ ve bos­ derler. Hint kadınları sönmüş
tan bekçisi § Bir makam ismi. kireç ve biberle yeyip dudak­
larını kızıllaştırırlarmış [*].
Jr^İ
• .*■
3 S**
iSjy' ( p â n esen d ) «= Sorulup,
A rtık bostanın taraveti kalma- [* ] Demek dudak boyamak modası
dı. Bülbül gece yarısı bağcının m illetlerce eski bir âdetmiş.
sual edilmiş, ahvali öğrenilmiş
kimse (Bürhan). - „ (p â n îd ) = Nebattan bozma
• ✓ • nöbet şekeri dediğimizdir. Kelle
şekeri, peynir şekeri, parmak
, (p â n sa d )= B eş yüz = penç
şekeri suretinde tarif edenler
sad.
de vardır. Arapçalaştırılmışı
( fâniz ) dir (ar.) Kabülgazal.
®V $V *?,
v it f
Hüccetülislâm ( İmamı Gazali) >f x-*\5 c jC ;- ,*j i a> wAJ*

nin bu dünyadan nasibi; 55


senedir. Ö lü m ü 505 senesinde- .121 (ba.).
dir.

Farsçada harfi olmadığından (p â v ) = Yıkama* temizleme.


doğrusu (pansed) dir. •' K
(p â v ü p e r) = Güç ve kuvvet.
(p â n e ) = Kapının açılmaması
için ardına konulan dayak. Sanki
onu açmaya kıık adamın kuv­ Sürekli savaşa dayanmaz.
veti yetişmediği için bir adı da (Firdevsi)
çilmerd’tir. § Ayakkabı ile
kalıp arasına sıkıştırılan kıskı, dC* l
^ (p â v ç e k ) = Kurumuş sığır
dülgerlerin biçtikleri ağaç ara­
sına soktukları kama. tezeği = paçek.
* s
)- OSJ> C—i.a
*g’Lj ji VU. 0^^ ( p â v e re n c e n ) = Ayak
bileziği = paevrencen.
Senin evin din ve bilimdir. B u ­
raya gir ve kapıyı kuvvetli kapa.
(p â h ek ) = İşkence ve eziyet
(N aşir)
mastarı pahekîden.

(p â n i) =*= Su.
„ ( p an en g, pa-
©-I**
h e n g e ) = Terazi persenği =
§ Ayak bileziği § Ayak­
Jlt-
kabı.
Ne o midede bir ekmek kırın­ j' ^ t)J
tısı ne o gözde bir katre su. ^ ijb j j f +S'

( Sena’!) ^lÜİ
Paçıle (ba.). Pâheng tohumluk
için alakonölan hıyar mânasına V „ t ( p â y a b ) = Dibine ayak
da gelir = paşeng. erişen yani piyadeye geçit ve­
ren su, Zıttı (garkab) dır.
gl
, ( p â y ) = Ayak. Güç ve da­
yanma, mukavemet. 'rliİ! dl j*. J >'■>^
Ju-
JbİJ# Cömertliğine karşı engin deniz
*jW
seraba benziyen kimse / Senin
iij
cömert kalbin, dibi görünmiyen
Bu gafil gönül bilmez, aşk bir bir denizdir.
(S e n â i)
hadisedir ki onun meşakkatine
demir dağ dayanmaz, J jU ’ j3İ' J3
(Ferruhi) vk^- s f öî f**
jUL
j O. »IX
jll-O ı)**. Aşk kaygısının dibi derin de­
nizinde dalar; o değerli inciyi
ararım.
Ey yürekli padişah! sevin; çün­ [ Selman)
kü düşmanın meselâ gerçekten § Durmak, sebat etmek.
Rüstemi destan bile olsa sana ,>» v l c's ji
dayanamaz. â* o*" A^ı
( Kemal Ism a 'il )
Babamın dünyada kalmamı is­
Durma, sebat etme.
tememesi bana ölümden daha
ı > j ı-te* j 3 > ^— l*-* ğüçtür.
jla y;* (FlrdevMİ)
J1T § Güç, takat.
* £ IfTv lT osIJ l
Senin vuslat mevkiinde sebat
■• •* wU
• * * 's
etmen kolaydır. Tecrübeye mu­
vaffak olursan sebat et.
Senin ayrılığınla ne vakte ka­
(Kaâni)
dar uyuşayım; yalnızlığa taka­
Payıden mastarından emir (isfa. tim, sabrıma imkân tahammüle
muh. vas) bazı kelimelere mu- gücüm uoktur.
zaf olarak dip, temel, aşağı (S a d i)

mânalarım ifade eder : Payi Aslı (VT ^ ) olduğundan suyun


havz — havuzun dibi, payi dîvar dibi, su ayağı mânalarını da
= dıvarın dibi, temeli. Asıl ifade eder. Su almak için, için­
mânası ayak olup ötekiler me­ de basamakları olan kuyu ve
cazdır. sarnıç gibi şeylere de denir.
silmek için binaya girilecek yere
1 ( p â y efzar) = Pa efzar yayılan yaygı, papas.
(ba.).
^ pâyevzâr ) = Çulha
**l\
J -, (pâyân) <= Son ve âhır § Uç ayaklığı § payefşar ba.
ve kenar § Meclisin aşağı tarafı,
papuçluk.
(pâybâz) = Rakseden, oy-
c—
«ju>ı nıyan.
O w->’

Ümitsizlikte çok ümit vardır.


Kara gecenin sonu beyazdır. B ir topluluk zevkle at koştur­
( N ifâ m i)
mada, bir topluluk vecd içinde
IjL-* ö* J*--1öll* raksetmede.
JiJI^ dJ * —■* (Fahri Gürgani)

Benim işimin sonu belli değil­


dir. (pâybâf) = Çulha.
( Mes’ud Sa'd )

§ Payın cem’i § Sabit, durucu


mânasına ( payiden ) den sıfatı
müşebbehe. Onun cömertliği kime yorgun­
luk ve sıkıntı verir dedim.
* *' *
j -\»l S ^ (pây endâz) = Büyükler Kumaş dokuyanla para kesene,
dedi.
bir yerden geçecekleri zaman
C Un fa rt)
yollarının üzerinde ayakları al­
tına döşenen halı gibi şeyler.
jlj/l L. olljj fjsjj (pây berpey ni-
ö ) - 1' b ç_ıT j ' *V ) hâden ) = İz üzerine ayak
koymak (k.) bir kimseye teba-
iyet etmek. Uymak.
Senin devletinin ayağı altına
yayılmak için zamana gökten • ^•
atlas ve eksun çekerse lâyıktır ^^7^. (pâybercây) = Duran,
(F a h ri) sebat eden.
Eksun ba § Oda kapısının önü­ ^U- *jSt H*» WA— V ’ \lL?
ne yayılan yaygı. Baş tarafına y er**
yayılan (serendaz) dır § Ayak ı/Uii
Ferhenjji Ziya
Ona, senin nefesinin sebat j~» &f. ıS ı ö n -f
etmesine yani sağ kalmasına j 3 ir.\ ön ıfV.
,/U*J
sebep nedir? Beyan et dedi.
( N izam î ) Ey iyilik şem’ası / Mahallende
felek sanki bana sihir etmiştir;
j j X» I j li X» I ^ İ» çünkü koyun gibi başımı kese­
' t t
cek olsan da kendi ayağımla
(pây berseng âmeden, pây
köpek gibi bu kapıya koşarım.
beseng âm eden) = Ayak taşa
(N izam î)
gelmek (k.) öne tehlike çıkmak,
bir işte muvaffak olmamak. Bazı kasaplar bir keçi ayağını
efsunlayıp sahraya atıverince
> .a/îj ^ c . * —j
etraftaki koyun ve keçiler ya­
tSJ+-
nma toplanır; kasap içlerinden
Ey iyi adlı ! Önüne tehlike istediğini alıp kesermiş. Bazı
çıkmasından korkarım. lügatler (payi büzakenden) su­
(S a d i) retinde yazıp bir kimsenin mu­
= Pay beseng huverden. habbetini çekmek için sihir et­
»j j 3 L"
mek demişlerdir (Reşidî).
>}jj *—tf' \Sy & S

^ , (pây bezemin
Arama yolunda tehlike ile kar­ neresîden)= Ayak yere eriş­
şılaşmadıkça para sarrafın ke­ memek (k,) çok sevinmek ve
sesine nerede gider ? bolluğa kavuşmak.
( Vahid)
a-J lic" l>. f.3lij <*>*1
ıi3 ö'J
ı£J-*t ıjlt ^ (fl
işte sevincimden ayağım yere
JiiW
değmiyor.
Sana taş yürekliliğin yolunu ( Zuhuri)

gösteren kişi keşke bir tehlike­ lij1-0, »3JJ*- wT îaJj


ye düşseydi. îi*s. J-j t*1" -r.' ıfl>
(H a fız )

‘ -» Benim yaşlı gözümden su içmiş


j- L . sanırsın; çünkü bulutun ayağı
^ , (pâyi büzefken-
den) = Keçi ayağı bırakmak sevincinden yere değmiyor.
(M uhsin)
(k.) durup, dinlenmemek ve
sihretmek. Y ere değm ez ayağım şevkiyle raksey-
lemeden.
<İ.jfa F eleği bari bu takrib ile etsem pâ-
Z ~ . . c C j l >, ı j t mâl.
beyti Türkçemizde de kullanıl­ Padişah taht üzerinde bu müj­
dığını gösterir. deyi işitince sevinçle sarayına
• <• seğirtti.
(Sena i)
^ (pây best) = Temel, esas.
•, -.

U~r 3-^*1 (pây pes âmeden)


-= Bozguna uğramak, münhe­
İptida düşünce, sonra söz; yani zim olmak^öJLt^. (Külzüm).
düşünmeden söylememeli, çün­
kü önce temel sonra dıvar ya­
(pây püzan) = Korkunç
pılır.
(S a d i) ses.
^ , •

4 ^ ( pây beste ) = Ayağı (pây p îçîden )= Ayak


bağlanmış (k.) tutsak, esir § dolaşmak (&.) sıkıntı ile kaç­
İşsiz = pay best. mak.
ıfijj Jop j\ ^**1" Vt
(pây b e n d )= Ayak bağı,
rabıta.
JLt X-t ı^l Dikkat et; sakın adalet ve ted­
JL» j.*
birden yüz çevirme ki halk se­
nin elinden sıkılıp kaçmasın.
£ 1/ aı7e at/aÂ: bağına tutulan (S a d i)
kişi! A rtık hür olmayı hayali­
ne getirme.
( S a d î) 4 ^ ^ ( P â y P î ! ) = Fil ayağı
§ Hayvanların ayaklarına vur­ şeklinde bir nevi mızrak, Reşi-
dukları köstek, suçlularınkine diye göre topuz.
vurdukları pıranga. Ayak bağ­ c~* ek; ö jf jjV
layıcı mânasına vasfı terkibide w-y ı_rV, <t\ j' A» K" tf-f
l/Uâj
olur.
Sarhoş f i l gibi; karşısına çıka­
j ( pây bîkefş cak adam aradı. Kim geldiyse
* S
onun mızrağından kurtulmadı.
devîden) = Yalın ayak koş­
(Niş&m î)
mak (k.) istekle bir işe seğirt­
§ Bir nevi şarap kadehi [*].
mek.
JUÜ .**jA [* ] Sarhoşlar arasında deve tabanı d e­
VU. J Â f A tfl; mekle maruftur (A s ım ). (R eşid i) ye göre bir
J*-' nevi uzun ve büyük sürahi.
^ft çeviklikten kılıcın ucunda yer
(pâytâbe) = Dolak. etmiş.
( C&mi)
4)L<2P
4jj.lTtflı Cj}-^» C-~-lj t
ı " J > y <ş\ < ‘J j - û (payl ^ aTZ,
Başına sırmalı baş bağı yerine payei fcavz) = Havuzun dibi
yün ayak sargısı bağladı. (k.) meyhane gibi, uygunsuzla­
(C a m i) rın toplandığı yer [*].
Pâtâbe ( ba.).
aA J’j - <s\ >A Cl.'j' cr*
L'V
j i L T U " c^l ( pâytâbe giişa- Rüsvaylık yerinin etrafında
den ) = Dolak çözmek (k ) bundan fazla dolaşma.
seferden dönmek, seferden geri (Mevlûna)
kalmak. J“y «eİv ^ vi,
\ * (
fJ_,
C i Ijî Jl ji ~ i.f ^

vi'lilİ.
( p â y l t e r s a ) = Papaz
Bir öpücük için rüsvaylık etra­
ayağı şeklinde bir nevi küçük
fında çok dolaştım ama sen
sürahi.
vermedin.
( H âkâni)

(pây çâl) = Paçal (ba.). (Dil derya kerden) cömert ol­


mak.

(p â y ç e n â rî ) = Pek
J Z jT S ^ İ S ^ (p a y hâkî ker-
değersiz kimse. Paçenarî (ba.).
d e n )= Ayağı topraklamak (k.)
sefer etmek.
, (payçe)==Küçük ayak § Don,
t £ I:. .**■jT xj> ji
ve pantalon gibi şeylerin paçası. S^ ıfl; -'J'
Pantalon. tfUil
«■' • Sefir o öfkeyi görünce geri dö­
* >j ^ pâyçe bâlâzede ) nerek yola revan oldu.
(N iza m î)
= (k ) Hazırlanmış, çemrenmiş,
eteği belinde. § Aramak, teîtiş etmek.
ıfl^ jL-lr u
' ^ ‘4 ( P.y H e .,
ıA
[* ] Eski zamanda bu giSi insanlar kah­
Paçalarını inciklerine kadar vehane yahut meyhane havuzu etrafında
toplamış: Uçmıya hazırlanmış, toplanırlarm ış.
pâyheste) = Ayakla çiğnen­
miş, ezilmiş. (paydare) = Yardımcı.
* -»■ (f l ji O 'j'ji
Al» ıj*l
t^jı—I (paydam ) =Tuzak =Padam
(ba.).
Nice kimseler f i l tarafından
çiğnenmiş, nice kimseler el » c— ol*»* ij 1^1
ayaksız baş aşağı olmuştur. jlıiji
( Esedî) <i jy

Vavı madule ile. i - j i l = pay^ü- Ecel çetin bir tuzak kurmuştur.


vest de bu mânayadır. İster istemez düşmeli.
(S üzeni)
iJL* jut
L j*<» ^
* (paydergil) = Ayağ
seni sevenlerin gidip gel­ çamurda (k.) bağlı, tutkun, şaş­
mesinden bütün yer çiğnenmiş kın, âciz.
olan kimse. 1 i / ' ı * 5’ 0}J!i (-«
(Lâfift)

M’ 4*1
*"* ** - t (payhuvân) = Tercüme. Ben dostun mahallesinden dı­
! •' şarı adım atmam. Arkadaşlar!
Beni mazur tutunuz; çünkü
(p ay h û şe)= Yağmur yağ­
tutkunum.
dıktan sonra çok gidip gelmek­
(S ü ze n i)
ten ayak izleri kuruyarak katı­
laşıp pekişmekle üzerinde yü­ • * - * '

rümek çok güç olan yer. Bu­ (pâyrenc) = Ayak teri.


radaki hûşe, huşk = kâtı mâ- Parene (ba.).
nasınadır. t • ,

(pâyzâr) = Ayakkabı =
» (pâydar) = Sabit, durucu= Payefzâr.
padar.
j'-1.!; *yi > ‘Jlf * a
lj>jJ >jt £_J « (pâyza ğ kerden)
VVj/ = (k.) pusuya girmek, gizlen­
mek.
Çalman mal durmaz; fakat
hırsızı dar ağacının dibine ka­ iİ-^Tj3 ö^yr.y i>yt j l j ı/jU»

dar götürür. */'£)j üfc»-* IİJ, cH £.V


(M tvlüna) Ji**
Sen bahçede tavus gibi salının­ = Ayağı aşağı çekmek (k.)
ca çok peri gibi güzeller giz­ durmak, tevakkuf etmek.
lendiler,
(,Hatifi)
X> ( pâyfüçürden ) =
• 1
i (pâyize) = Moğol padişah­ Ayak sıkmak (k.) sebat etmek.
larının; halka söz geçirebilmele­
ri için imtiyazlı kimselere dere­ X */. j'j

celerine göre verdikleri bir nevi Jir


berat yahut sikke ki yüksek Mum gibi başımda yakıcı ateş
mevki sahiplerine verilenlerin olsa da sebat eder ve senin
üzerinde aslan çesmi bulunur­ aşkından yüz çevirmem.
muş. (Kem al Ism a'il)
^ 1
t (pâyije) = Çadır ipi § Hay­ - » (pâykâr) = Pâkâr (ba).
van çilbiri.

* t (pâygâh) = Karada ayak


(pâyisten) = Sabit olmak, basılan; göl ve derede dibine
durmak. ayak değen yer.
•ili ^.*1
J ' (p â y isü tü r) = Hayvan .iSjl x *f JkU ı#.W
tırnağından yapılan çobanlara
mahsus bir nevi âdi saz.
Denizde bir müddet yüzüyordu;
^c-Ljv sığ yerine geldi.
; ■, (p â y is t e ) *= Sabit, durucu. ( Firdevti) •

§ Derece ve mertebe: payegâh.


At »t»*1 I
(muh.).

Ey dünya! her nekadar kimseye •W) i * <i.


bakî değilsen de nekadar lâyık O’*' XİV
ve lâzımsın.
(N ifö m i) Hayasız kimse nursuz ve iti­
• f barsız olur; bir kimsenin ya­
'C^lı nında onun kıymeti yoktur.
- * (payisUhen) = (k ) sö­
(Bedayı i)
zün
ün kuvvetli
k ve metin olması.
J*- i r i 1
, û'i*
O—Jji c~-o i*
(pâyf&rukeşîdeıı)
^ A._Li \j
Zayıfların eli onun mevki ve
itibariyle kuvvetlendiğinden ya­ 0>.V 3c f '**’
ni yoksulların yardımcısı oldu­
ğundan Hakkın huzurunda de­ Bu gül yanaklı, gümüş bedenli
recesi kuvvetlidir. sana yakışır; çünkü hem köçek
( S a d i) hem neu üfleuicidir.
§ Papuçluk § Ahır. ( Esedl)

W—l (p â y le ğ z ) = Aslı leğzipây


= Ayak kayması, ayak kayacak
yer (k.) suç, kabahat.
Her memleketin mescit ve ca­
mii onların hayvanları için ne
tavanı ne kapısı belli bir ahır­
jV
âi
dır.
' ( E n verî) Düşman o ayak kayacak yerde
düşünce, atının tırnağı ile ba­
şını ezdi.
** (p â y g ilz a r) = (k.)Yar­ (N iza m i)
dım ve imdat eden. , M *

(p â y m â ça n ) — Tari­
^ ^ i (p â y g iiş â d e n ) = (k.) kat ehlinin ıstılahında ( juî
Avdet etmek, tekrar gelmek saffı nial yani ayakkabı çıkarı­
§ Boşamak § Kaçmak. lacak yer: Şeyhler kabahat işle­
yen dervişleri burada bir ayak
.. < ' ' üzerinde durdurmak suretiyle
i ( p â y i k e l â j ) «= Kuzgun cezalandırırlarmış.
ayağı (k.) çirkin yazı (ar.)
\3* ^ '_**•ıj '

* Jrcî ıjJsU-
'T*-' ^ i (p â y k u b )= A y a k vuran,
rakseden, köçek. Aşk, şehvet safında ilerlemek
istedi. Elinden tutup papuçluğa
J5 3~^
attım : Terbiye ettim.
ÖJ — iSt tik ı£.
( H âkânî)
ı/Uii
j0 j' r>*
Büklüm, büklüm saç bölüğünü
■>*
salıvermiş', biri raksedici öbürü
UV
el çırpıcı.
( N izam i ) Hazreti Adem cennetten ve
yedi kat göğün üstünden yer Benim güneşimin meclisinde
yüzüne özür dilemek için indi. ayın mevkii papııçluktur.
( Mevlânâ) (M encik)
§ ödeyici, kefil.
’ H’ V
- « ( p â y m a l ) = Ayak altında
sürünmüş, telef ve mahvolmuş.

Yarin visali her kime kefil


A-i j t MU <f
olursa o kimse mücadelede
mağlûp olmaktan korkmaz.
Senin fayda ve mal düşünce­ (Mevlânâ)
siyle hayat sermayesinin mah­ § Tutu, rehin.
volmasından haberin yok.
(S a d i)
***"""» (p a y e n d e ) = Yerinde du­
rucu ve kalıcı: pâyîden den
p â y m e rd ) = Yardımcı, şe­ ismi fail.
faatçi. Pâmerd (ba.).
w—
aj o
j
Uj
j y
-
'j
;6 SjiV ) ijla*
li‘£U
Dünyanın lezzetleri madem ki
Ey zehri tiryaka, derdi derma­ kalacak değildir, ona gönül
na yardım eden zat! bağlamak uymaz.
(H âkâriî) (Hidayet)

Paymerdi — Yardım. intizar eden beki iyen: in


bir mânası da intizar etmektir.
o-V.j3 J Payîden (ba.).

Doğrusu bu ki komşunun yardı­


(p â y ü p e r) = Pavüper (ba',
mıyla cennete gitmek, cehennem
azabiyle birdir. •y '
f S a 'd i) Jyl
-» (p âyu n ) = Ziynet, süs, bezek.

( p â y e n d a n ) == Ayakkabı (p â y v e n d ) = Ayak b a ğ ı=
çıkarılan yer ki oturulan yerin Paybend (ba.).
en aşağı sırasıdır.
\

*-*•* j ’1** ^ (p â y e h ) = İskemle, masa gibi


cansız cisimlerin ayağı. Sonun­
daki (h) deste, zebanede oldu­ Hesap biliminde sayının kendi
ğu gibi teşbih ifade eder. Aya­ özüne çarpılması halindeki çar­
ğa benziyen demektir. Koyun pan ve çarpılanı (Nı?âm).
paçasına da (u paye) denir.
— paçacı § Mertebe ve * " *'\
(p â y e i ^ e v z ) (k.) Uy­
derece.
gunsuzların toplandıkları yer—=
rf y ıfly J
payi havz (ba.).
i»"'*' >" û*b-'.
iSjy I

Senin mertebene hayalin ayağı, (p â y îd e n ) = Yerinde dur­


eteğine mânaların eli erişmemiş. mak ve kalmak.
( E n verî)
ıS*X fV
§ Temel: paybest lügatinde ya­ Aı’U- j 'j J J*-

zılan şiirin ( j.~i »a-t şek­


linde de yazıldığına göre temel insan ısıran yıla n yavrusunu
mânası gerçelmiş olur § Direk, öldürme ; öldürünce artık orada
destek § Basamak. durma.
(S a d i)
|fl A p j Jf j i)*ç

§ İntizar etmek, beklemek.


j' V .1 K'
B üyük melekler gibi ismetle .vmJvT j sS' I Jt^»î e t
‘- t *
ünlü olan zat, öğüt vermek için
minberin basamağına ayağını
Haktaâlâ beni savaş için y a ­
koyunca.
( îh n i Yem in) rattı. Ne bekliyeyim ki işte sa­
vaş göründü.
§ Dibine ayak irişen su karşı­ (Esedt)
tıdır. Yazdığımız manalar
hep pay kelimesinin sonuna § Bir şeye gözünü dikip ayır­
getirilen teşbih ve nakil edatı mamak.
olan („) nin getirilmesiyle mey­ c—li*) j l
dana gelmiş mânalardır § Y a ğ ­ <i[r. *rly~ (t /
murun bir yere dkülmesi. tS**-

i ' j !</. j 'î ~! Benim çobanlığım akıl ve ted­


bir iledir. Sen de malın olan
ı$y>\ sürüuü gözet.
(S a d i)
Yağmurun dökülmesinden hu­
sule gelen dolu gibi dostlara 5
çok taş attı. •£11 (p â y lz ) = Güz mevsimi. Me­
(A z e rî) cazen ihtiyarlık.
‘’f » (p â y în ) «= Her şeyin aşağı CTi ( peteh ) = Şaşkın, hayran.
tarafı. § Bön, ahmak.
t,-*-.', lîij
ıSy (peter) == Altın, gümüş, de­
mirden yapılmış küçük yassı
Denizin yüzü çörçöp, dibi inci
levhalardır ki üzerlerine duaya
doludur.
dair şekiller resmedip çocukla­
(G a m î)
ra nazarlık yaparlar.

<S~“ ^ * ( pâyîn peresti ) —


Hizmet ve emre itaat etmek. (peteft) = Pitet (ba.) Bürha-
m Cami (nisbet) vezninde yaz­
mıştır.
iti»*3 (p ip tek) — Üzüm ve hurma • *
salkımının küçüğü, neferiye.
(petfüz, pedfüz)*=
• • ^
Ağzın çevresi = Betfüz.
<-rV, (peplüs) == Tirit. (ba.).
du
. (p ü tk ) = Demirci çekici.
■, (pet) = Kâğıda ve çulhaların ö '/ j'.j o h i-r's *
ipliğe ve beze sürdükleri cilâ jl jç
§ tiftik.
Ağır topuzun alttnda uluların
başı demircilerin çekici altın­
* (petare) = Avgîr: vaktiyle daki örse benzer.
çulhaların iplik ve beze cilâ (FirdevMİ}
sürmek için kullandıkları süpür­ (ar.) j> ,.
ge tarzındaki lif = âbgîr =
gurvâş.
T - ">(petgîr) =E lek = Pervizen=
• ••
mâşü. (ar.) münhul.
(pitet) = Tevbe ve istiğfar.
ıjf Jı~l
, (piteng) = Tepe pençeresi,
z_u Cr-sj
aydınlık bacası.
o-iHjj

Dilinde tevbe ve istiğfar olmak


lâzım. Tevbe ve istiğfar ruhu ^ , (petnî) = İçinde zahire sa­
ve canı aydınlatır. vurdukları ince çubuktan örül­
(Z e r a tü f t) müş yassı sele. Dilimizde tepir
denir (patini) den muhaffeftir. O lütfedecek olursa zamanın
Pâllni (ba.). getireceği belânın ehemmiyeti
kalmaz. Kahretmek isteyince
göğün teveccühü faydasızdır.
(petn) = Bir nevi yün dokuma­ (F.nvert)
dır ki örtü ve bürgü için kul­ § Hile.
lanılır. (t) nin üstüniyle daima
« j L Ijoî 4»4U
güneşe karşı olan yer, güney
§ Pertev = aydın (muh.).

’-f ^ Kaza ve kadere karşı bizim


J ( petvâz ) = Kuş tüneği =
için bir kurtuluş yolu yoktur
betvaz.
ve hiç bir hile fayda vermez.
(F ırd c v tî)
i ”
(petule) — Hind işi nakışlı § Utanmak, mahcupluk.
kumaş.
/ ‘ef L- *r V'j*- ,*1

(p e te ) = Elbisenin eteği (Ni­


zâm). Düz kılıç (Nefisi).
Efendi! Senin azmin ulağının
çabukluğu esen rüzgârın hare­
^ ( peti ) — Çıplak. Çok defa ketini utandırır.
?'bi yalınayak yerinde kul­ fF ird e v tî)
lanılır (Nizâm) (ko.). (Reşidi) bu beyitteki petyâre
değil başa kakmak mânasına
- » (p ety âre)= Çirkin korkunç (beygare)dir eliyorsa da bütün
ve heybetli § belâ, musîybet]*]. lügatlerde petyare dir § Karı­
şıklık, kavga.
3j>' #
jUi
J ■
£&»
■ l
4 >
.

jji «jLÂı jl» Uijl ıS* 3jt* 6jt •*•«* Jİ


svJ ı5*!

Bütün halk o kavgaya bakı­


yordu; çünkü o bahadır şaşıla­ O ünlü adamları parça, parça
cak derecede korkunç ve hey­ etti-, çok vuruştu, savaş ve kav­
betli idi. ga etti.
(F ird c v ti) ( Firdeusî)

*t l. j JU»I Gizli, saklı (Burhan)


C 'jir İÇ
ısjy1
[ * ] Bu lügat (R eşid i) de (p ) nin esre-
( petire ) = Tabiatın çirkin
siyled if, (b ) maddesinde yoktur. görüp iğrendiği şey.
ıS'-r-* «-j* Cr.j fijS yerinde söylenir. Pek hoş, çojc
JjU ^ 4> ■i U güzel mevkiinde tekrar ile peh
peh denir § Yan ve köşe: £.jt.
dört köşeli şey § Kedi ve kö­
Bak bu iğrenç dünyadan gidi­
pek koğacak ses.
yorum. Dünya kalmaz; ad ye­
rinde kalır.
( Zücacî) £. y
ö Ji-

*-?»» (peç, peçar) = Dağ. Kızgm aslanların boynunu kı­


ran kimse senin kedine saygı­
. >. •
sızlıkla pist demez
(pîiçpüç) = Yavaş söylenen (Sûzenf)
söz, fısıltı § Çobanların keçile­
§ Yassı mânasına ( peht ) ın
ri okşayarak yanlarına çağır­
* * hafifidir.
ma sesi.
j .
' t' >
(pihpihu ) = Kıcıklama =
i (piiçpüçe)= Halk arasında gulgulı'c (ko) gulgulî.
gizlice söylenen havadis, olay­
lar. «Li.1 j,*bı/ ı

• >'
ı-*J «■Z
» , (püçiişk) = Koyun, keçi,
hanlılar arasında pihpihü ne­
deve tersi. dir bilir misin? Her atta küçük
ve büyüğün pehlûçe dedikleri­
C
' J . dir.
A *» ( peçkem ) = yazlık e v =
(Niyatt)
beçkem (ba.).
. . >

ili « ( p u h t ) = Pişti, pişirdi mâ»


■Vİ (peçvak) = Tercüman, dil­ nasına puhten= pişmek, pişir­
maç. Tercüme diyenler de var­ mekten mazi.
dır.
jju. ju)b
s.j Cf.j3
(p eçu h ) = Tercüme, başka
bir dile çevirme.
Ey serkeş talih! Sıcakta bu
derinin altında piştim; diye ba­
Ğ ÛPe k) = Ne ğüzel, ne hoş ma­ ğırdı.
nasına beğenme ve takdir etme (S a d i)
-ÜÎ-U-j. j w », Aşkının hayali gönülde pişkin­
XI-'.}' A-3U*^ «Sî lik ve hamlık korkusu bırak­
<S*33^ madı.
( Yeğmâ)
Pişti, yediler kalktılar. Başka
bir meclis tertip ettiler.
( FirdevsiJ ı * 3y?
11y
§ Tekme mânasına da kullanı-
lır= leg ed § Kaynayan tence­ Meyve eskisede ham oldukça
reden çıkan buhar (ko.). pişmiş olmaz. Onun adına ko­
ruk derler.
• * /
(M evlâna)
- £
* (peht) = Yassı, ezilmiş, çiğ­
** ’ *
nenmiş. Peht şüd = yamyassı ( puhtecüş ) = Özüm
oldu. suyu ve semiz kuzu eti ile bazı
ilâçları kaynatmak suretiyle alı­
^ ^ ‘j ^ (puhte k âb, pub. nan et suyudur ki yenmesi mi­
tekâv) = Bir takım ilâçlarla deyi ve ciğeri kuvvetlendirmiş.
kaynatılan sudur ki onunla has­ .- i st »
tayı banyo ederler. JJ*" (puhtehuver) = (k.) Di­
* > lenci, hazır yiyen : yiyeceğini
'i £ ve rahatını başkasının emeğin­
u » ( puhten ) = Pişmek, pişir­
mek pujlt (ba.). den temin eden kişi, (JıJi'C i) da
denir.
*U» j
sl—lj-» £+>-j ^ jlS*j ıjjljı O-—
j j^\
j|j>- } \ZıjJu'I \if

İy ilik istiyenlere yemek pişir­


Eğer himmet elini işten çeker­
mek için her nekadar ev eşyası
sen ı/ani çalışıp çabalamazsan
varsa harcanılması hayırlıdır.
(S a d i)
dilenci sıfatlı ve hazır yiyici
derler.
Sevda, hayal, tama, heves ke­ (S a d i)
limeleri ile kullanılır. § İç güvey.
• • *" »•+
<£ 2 ’f * *‘-r ^ (p eh ç, pehş) = Yassı,
t (puhte) =
Pişmiş, pişkin, ol­
gun. Mecazen teerübe görmüş, ezilmiş, ( pehçîden, pehşîden )
kemal sahibi kimse. den ismi mastar, emir.
o ^ 3 M ’r ö j v jX S . j j
ı/U.j Cİ *£) J1- . 3 ö jT 3*=. 3Jj ‘ jlÇ .
jr
Senin topuzunun altından bi­
lirsin ki düşman nasıl çehresi (ped) = Meyve vermiyen ağaç.
sarı, vücudu altın para gibi
yamyassı ve ezilmiş olarak
sıçrar. İ (pid) = Ata demek olan pider
(K em al) (m u h .): peder kelimesinin doğ­
‘ t' * * !' :" rusu (p) nin esresiledir,
.o
t i -» V V 7 » • > • >•» ->
(pehçüden, pehçîden, peh-
( pUd, püdpüd,
şüden, pehşîden) = Ezilmek,
püde = Kav.
yassılmak. Pehşöden esirgemek
mânasına da gelir.
.Uj Jt_! Iİ.L1İ f \ (pider) — Ata (pid) (ba.).

A J*
^ Jla—
benden döşek ve kereveti
esirgersen atımdan arpa ve sa­ Yetimin başına saye sal : onu
manı niçin esirgiyorsun. koru.
(F a h ri Gürgânî) ( S a d î)

Pehşayi, pehsayi okunduğu su­


rette eksiltirsin demek olur. (pedram) = Daima § Süslü
§ Huysuz at = bedram. Reşidi
£
ü* y (pehs) = Erime, eritme § ek­ (fija) huysuz at. = süslü ve
siltme = behs (ba.). hoş, diye biribirinden ayırmış
ve mastarı ûju-Ij* demiştir.
*• *
(pehş) =
Pehç § Yumuşak
§ Soluk § Dağınık. ^ piderender ) = Övey
baba.
( pehşüden, i t -• -
pehşiden) =- Pehçüden (ba.). ^ pe<jrehte ) = Kederli,
' t it* ■' kaygılı.
(pehliçe, pehlî
çe) = Gıcıklama, gıcıklanma =
pihpihü (ba.).
't * Anası doğumdan kurtulunca
» (p eh m e)= A h m ak , bön (ko.). ruhu o devden kederlendi.
(Nizâm) ( Firdevsi )
- f
( p i d e r z e n ) == Bir erkeğin (p U d e ) = Kav.
kayın atası. * ^ • ,» '
" W J (p e d îd , p e d îd a r ) =
( p e d e r z e ) — Hisse, pay Belirme, açılma, zahir ve aşikâr.
§ Çıkın yapıp başka yere gö­ ıi'ijıi fy-j J-*^
türülen yemek = (bidürze). ıj l î)t*l j.^j I
JöiU-
'
Vefasızlık adetleri belirdi. K im ­
( p i d e r s e ğ ) = Köpek
oğlu yerinde kullanılan edebe sede bildiklik eseri kalmadı.
(Hafız)
uymıyan bir tabir.
Ameden şüden, geşten, kerden,
averden kelimeleriyle kullanılır.
( p jd e y ş e v h e ,) — Bir
jU_j. = meydana çıkarmak. ,
kadının kayın atası.
>7-1^ S İJ J
• >• - . r *f» XÎ-
= Esenlik, veda.
(p e d r ö d )
Aslı (badüröd) olduğuna göre
B ir gün uzaktan, yüzü korkunç,
(b) ile olması daha doğrudur.
garip bir şahıs belirdi.
Dürîid ve bedrüd (ba.). (C d m i)
\r 1Jıj 3fjJb ^1**—
■ l
jLJJo ( p e d î s â r ) «= Evvelce baş-
Zindana veda edeceğin zaman­ lanılan.bir işin başına.geçmek[*j.
dır.
(H a fo )
(p iz r ü ft e n , p e z î-
rü fte n ) = kabul etmek, razı ol
^ J ( p e d e r i k e r d e n ) = Bir
mak § İtiraf etmek, § Karşıla­
küçük çocuğa babalık etmek.
mak § Ziyafet vermek.

(p e d m e ) = Pederze (ba.). J ’J.l*-jl ıSj^y- JZ*

• 't '
[ * ] Cihangiri, Kulzüm, Burhan, Nasıri-
(p id e n d e r ) = Piderender.
de: '

’ f *"
Jül » i j T j'S" î)*jJı>.j' tr*. lî
J ( p e d v â z ) =>Tünek=betvaz. suretinde beyan edildiği halde Btyhan mü­
tercim i nâmesbuk emre kasd ve iptıdar ile
s <•'
tercüme etm iştir. Demek ki mütercimin
(p e d e ) = Kavak ağacı. nashası (nekerde başend) şeklindedir.
Onun gönül parlatan ay yani Onun bağışının indiği yer suç­
cemaliyle yıldız gözden düştü. tur. Onun lütfü askeri, âhı
Kıymetli aşkına karşı akıl hor­ karşılar: Ah etmeden lûtfu ye­
lanmaya razı oldu. tişir.
( Y eğm a) (S e n a î)

Bazı defa kabul edici, makbul


jü jj» (p|sraftâr|pi*. mânasını da ifade eder.
rüftkâr) = Kabul edici, razı. • s
jllij jji' tfİJl* j j i (p e r) =* Kanat yeleği (ar.) rîş.
Pergaze (ba.).
Senin avucun halkın rızkını Jlî* ^
kabul edici yani üzerine alıcı­ ıf/'
dır.
(E te d î)
Bir avın arkasından doğan gibi
uçmak istedim. Hadise kastr-
(p e z ir ) = Kabul etme § Pe- gaşı kanat açmağa bırakmadı.
zîrüften mastarından ismi mas- ( Hakant)
taı, emir. (isfa, muh, vas.).
(R) nın şeddeli olduğu da var­
dır.
ys-f r y j ’r

jjj j —O . ı>*j j>.V


Lütuf ve ihsanınla özür dileme­
mi kabul et; çünkü senden baş­
ka yardımcım yoktur. Filin in alnından karıncanın
C A t(a r) kanadına kadar kimseye ben­
den zarar gelmez.
(S a d i)
f
. (p e z ir a ) = Kabul edici, razı Aydınlık.
§ Misafiri karşılıyan söz dinlı- c—lfi jL.►j j> -*■» 'j
yen, emre itaat eden § Makpul İC - L * . ' j l r V . »> V* «f *

ve beğenilmiş. Peziraî = kabul tlj»


etmeklik § Ziyafet ve renk, ko­
Sensiz her iki gözümün bir
nuklamak (Ni?am).
parça aydınlanmasını istemedi­
* ty ğim sevgilim! Yanağınızdan
(p e z ir e ) = Bir kimseyi kar­ akseden nurdan gözüm çok ay­
şılama, istikbal etme. dındır.
( Tevlânü)
.Uf -—^ ytf- j y*
•I jl ıjlaJ Bu mânaya (pertev) muhaffefi-
dir § Kol.
cy- j
ir.* j* tfjfis. o~l J *j *** * f o -l j
j-* t* JIT
Bilirsin ki feleğe ayaksız ve Felek zaman evlâtlarına o ka­
kolsuz, yani kuvvet ve kudretsiz dar yanık yanık ağlar ki her
gidemiyeceksin. Öyle ise niçin gece ay leğeni şafak kaniyle
din ve bilimden kuvvet almı­ dolar.
yorsun. (Kem al)
(N a ş i r )
îS'j s.s* cU
§ Yaprak.
•*fj j ’j-c; u,ji rj*s. iî’y-1
" Meyvası çok olan dal eğilir.
• 'O » » 'J Cr.J3 £ y * î - V .
( Sa'dt)

&S (pürçahegi kerden)


Uçmakla Haremi Kudse var­
gevezelik etmek, jj* ., ı/ j ı^iv,
mak mümkün değildir Bu yol­
(pürharf, pürgû, pürnefes) geve-
da Ankanın kanadı saman
ze- ( pürhur ) çok yiyen.
yaprağı gibidir.
( pürkerdeni k esi) bir
(Ş a ib )
kimseyi başkasının aleyhine
§ Uc, kenar, etek § Periden- tıkıp doldurmak.
den emir.
j ^J*- -Lv
( p e r a z e r a n ) — Çakır do­
j~"J JJ-
l'V ğan cinsinden avcı ve şekli
güzel bir kuş. Yalnız ördek,
Kendi haddini bil, yükseğe turna gib kuşları avlarmış, kır­
uçma ki, şom ve şer enişine mızı renklisi makbul imiş. Doğ­
düşmiyesin. rusu (düberâderan) dır (Reşîdî)
(Mevlûnâ)

•jj*---. (Perbure) kuşlarda kanad-


larının dökülmesine sebebolan A ( p e r a r i n ) = Güzel, iyi mâ­
hastalık, 0^ . (perzeden Berayı- nasına zend lügatidir.
çizî) bir şeyi çok istemek (ko.).
(perübalzeden) kuş kıs­ •S* I1’
( p e r a z d e ) = Ekmek yap­
mının hususiyle kesilirken ka- mak için top edilen hamur.
nadlarını çırpması. (pe-
rüpüşal) kuşların yuva yaptık­ • *.f '
ları çörçöp (k o ). ^ ( p e r a ş ) = (Peraşîden) saç­

f mak, perişan etmek, dağıtmak


mânalarında emir.
(p ü r ) = Dolu, çok.
Ferkangi Ziya
(r'j; j. «>•- v^ .
iç* j*""jV *«»*■ f** ’ c r
(perâkûh) «■ Dağın öteki
Jt-
yüzü ve sel suyu akacak tarafı,
Kıvrım kıvrım sümbülü (zülfü) sathı maili.
gülün (yanağın) etrafına dağıt;
akıl gözünü aç, Allahın kud­
(p erâl«k ) = Suyu iyi veril­
retini gör.
( Sena t) miş çelik ve kılıç = Belârek.

Peraşîden=perişan olmak, ken­ t x. .* s r ',>


dinden geçmek, saçılmak mâ­ ^ “C (pürâmedeni kaftz)
nalarına da gelir. =»Kilenin dolması (/!:.), yaşama
tamam olmak, ölmek.

^ (perâgenden) = Dağıt­ Ji" •**,— ** s "j


mak, saçmak, dağılmak, pera-
gende = dağınık,' perişan. H er iki başbuğ öldü.
4,^ -4—** A (F ird e v tî)
<>-j »yi
ı’ *r
^ ^ (perendâhten) = Ka-
Sabah nafakası belli olmıyan nad atmak (k.), âciz olmak §
kimse gece perişan bir halde Kuşlar tüylerini dökmek. Bür-
uyur. han, avcı kuş çok yiyip kusmak
(S a d i)
§Her şeyden geçmek § Zevk
*jjj ı/'jr ’ Ji edip eğlenmek mânalarını da
)y - J. ilâve etmiştir.

Kendi saçtığın tohumun mah­ *•' T '


(perânîden) = Uçurmak
sulünü yakında biçeceğine şüphe (k.), çok öğme. Dilimizde de
uoktur. (uçurma) deriz § Hiddetle elinde-
(M e ı'u d )
kini uzağa fırlatmak, aklın kabul
^ %*
etmiyeceği aslı ve esası olmıyan
■{ (perâgendegö) = bi­ sözü söylemek (ko.).
çimsiz ve uygunsuz laf eden.

x^i‘ fî.a*‘ (perârer) = Uçması keskin


J.mx jlj» >•-
tf-U- kuş.

B ir geveze; sözümü işitti. Be­


ğenmekten başka çare göremedi. (perâvend) = Kapı sürgü­
(Sa'dt) sü.
mişlerdir § Uzun mesafeli ok ki
^ peraham ) = Hasis bir menzil oku denir.
Yahudi = Beraham (ba.). ts y >"

j\jt ‘ iK j, (perbâr,
pçrbâre, p e rb â l,p e rb â le )= Ok kezi elinde oldukça, yani
kurulu oldukça dikkat et;
Yazlık ev.
yaydan attıktan sonra değil,
.t (Sadî)
(piirpâye) = Kırkayak de­
diğimiz böcek. iL» y

(perpere) = Para akşamın­ Senin kılıcın aslanı öldürür,


dan ince ve küçük pul. okun f i l i yıkar; senin bir atıl­
man yüz metanetli kaleyi te­
y Jk^ıjy. ti—Ji
melinden koparır.
•/ /r Jli'j'. t1 ( Cevhtrt)
Pertabiyan=ok atanlar = tiren-
Doğrusu senin hazînende güneş dazan.
pul nev inden kalp bir altın
parçasıdır. •r*'
( Şemt&ddin) ^ (p e rtâ d )= B ir kimseyi çekiş­
tirmek §Koğuculuk etmek.
*
(p erp eh en )= S em izotu (ar.) *;* *
Bakletülhemka. (pertev) = Işık, zıya, nurlu
bir cisimden akseden aydınlık.
a /

(pert) = Yüksekten düşmek,


jy j»
düşürmek, a ^ v e ^ lafızlariyle
lâzım ve mütaaddi olarak kul­
lanılır. Pertgâh= insan ve Hurinin gözünün karasından
hayvanın düşmek ihtimali, olan nur parıltısı nasıl görünürse
yer (Ni?âm). gecenin içinden sabahın beyazı
öylece göründü.
(Seyfi Itferengt)
‘ (pertâb, pertâv) = 1 / »S

Atma, elden kuvvetle atma, ( perçem ) = Deniz, yahut


yahut yüksek bir yerden atma, dağ öküzünün kuyruğudur ki
sıçrama suretinde de tarif et­ ondan tuğ yapıp bayrak dire­
ğinin, mızrağın başına ve atın Benim sevgilim güle sümbülden
boynuna takarlar. duvar çevireliden. yani gül yü­
zünün etrafını sümbüle benzi-
İ>U~ &y
yen zülfü ile örteliden beri Çin
ji o.j/. 4*^ i? ^
ressamlarının gönlünü kasvetle
i*u
yaktı kavurdu.
Mızrağın ucu, dumandan çıkan (M u iz tt)
şule gibi tuğdan parlıyor. iji. ijf
(H a tifi)
j l - _>U»- j j S '
§ Mecazen kâkül.
j>*\i

X ^ c o'jl *i Şeytana karşı peygamber evlât­


üjl fl larının sevgilerinden gönlünün
A jf OlV. İ>W- J etrafına hisar ve duvar yap.
JLLij) (Nâşır)
■»-■->•/'yS'S' f> --o
uv*. § Türkçe perçin dediğimiz pe­
kiştirme, berkitme.
Z?/z elinde kadeh tutan o haş­
metlilerdeniz; zayıf keçi ile • ^
*•r
geçinen müflislerden değil. Biz <~r S* (p e rh â ş ) = Savaş, kavga.
o yanıklarız ki aşkın lezzetiyle
J- } 3 !>.' r 1 >*'
abı hayatı bırakıp da ateşin ar­
O")3 i)'1?' J* j 'j
dından giderler. B ir el ile ima­ S 3 3y , j * J 3 * * ıf-V
nın sâf şarabını içerken öteki c/J5 6^ »r"2, ^
el ile kâfirin perçemini tutar­
lar [*]. Ey gece! Dün geceki kadar
(Mevlânâ)
düşmanlık gösterme', gönlümün
sırrını dün geceki gibi açıkla­
(p e rç in ) = Bağ ve bostan ma. Dün gece gecemin ne kadar
etrafına çalı çırpıdan çevrilen uzun olduğunu gördün. Aman
duvar. Duvarın üstüne konulan ey birleşme gecesi! Dün geceki
uçları keskin çalıya da denir. gibi ol, yani ayrılık gecesi gibi
uza.
JV cr—s. Jr1-^ ü * l*" ÇUnşurt)
o*A * jy JJy. Cj_p~*~
> £ tj. Perhâşher= kavgayı üs­
Sj"
tüne alan; perhâşhuvâh
[* ] Bir Moğolun elinde şehit düşen = kavga istiyen; A perhâş-
(Necm üddini Kubra) ya işarettir ki ölürken
cü= kavga ariyan. Türkçemiz-
M oğolun yakaladığı perçemini şehit düştük­
ten sonra da elinden birkaç kişi kurtara.
de bunların yerinde kavga ka­
mamışlardır. şağısı kullanılır.
• • . ■ s'
£ > -/’ f ‘-r>*''C (perehç, perehç) (perd) = Kat: yekperd = bir
= A t ve öküz gibi hayvanların kat. Dü p e rd = iki kat § Perde
sağhsı. (muh.) § Kumaş havı.
u r *-J ■#.
ıfjt* f ^
(perda) = Yarın = ferda.
Cöğslş befyre, sağrısı ala ben-
ziyen kaplan. (perdahten) = Boşaltmak.
(M uhtarî)
•' fi İ
rj-. 4ıli-f ijf.i'j'/' jf.
Aıl^j
(perhev) = Zahîre ambarı, l/lti
kiler § Düzelmesi ve boy atıp
Hangi memlekete saldırdımsa
büyümesi için ağacın fazla dal­
orasını yabancıdan boşalttım.
larını budamak. (Reşîdî) ikinci (N iza m i)
mânaya yalnız «h ev» diyorsa da
jl S ıf 'j >->''*■
lügatlerin çoğunda yazdığımız
S 4S'\ S J* ıi 3
gibidir; ı£A«-
" # «/ Sadi hiçbir vakit senin emri­
(perilide) = İşaret, îma. ne uymazlık etmez, Senden bo­
şalttığı gönlünü kiminle oyala­
sın?
(pered) = Uçar: periden = (S a d i)
uçmaktan muzari § Lâyık.
§ Tamam etmek, ölmek, sona
• "> ermek.
* ^ 1 (p iire d ) = Pürşeved = dolar. c Jjj ,>_! jç-
w * / y J> •*

v, oyr A ' ^ rr-


Bu devlet köşkünü tamamlb-
Dolu olan testi bir daha nasıl yınca onda terbiyeye dair on
dolar? kapı yaptım yani bu büyük
( S a d i) eseri tamamlayınca on bâba
Nizam, püriden şeklinde mastar auırdım.
yoktur diyor. ( S a d t)

(r) nin cezmiyle köprü. Güç şey o&r 3'


§ Bilmece (*-*»■).
(/Uii
• o*
Mektubu okuyup bitirdikten
(pired) = Geşten = olmaktan sonra kendi boynuna nüsha
muzari olan gerded = olur yaptı.
mânasmadır. (N ifa m l)
§ Meşgul olmak, uğraşmak, o- ıs f lXJ‘.
yalanmak. j'V, V ı/J

, ■*hT û'.V <r’ û> Bu dünya ile meşgul ovmak ne


^*4/1 «J-T
ı/Uii vakte kadar, bir zaman da ah­
retle uğraş. /
fien 6u ayna ile meşgul olunca / ( Şibanî)
göz aynasından vazgeçtim.
(N iza m i)
ibaret perdaz-= yazıcj, yüksek
yazıcı. Fitne perdaz=kanşıklık
'i£ .\ i ' j - y j*
p ,f JL-’ U ıfj U ‘
çıkaran.
UjU

Senden başkasiyle oyalanmak (p e rd a l) = Pergel : ölçme


mümkün değildir; çünkü güzel­ ve daire çizmeye yarıyan âlet.
likte bir dengin yoktur.
fY e ğ m i)
( p ird is e ) = Bağ bahçe,
§ Saz çalmak.
muarrebi (
» V , ı>.1 •»'.Jİf 3İ J JÇ
u-lj** 4^—î* j L-x^î V "
ı/.llii (p e rd e k ) =BiIm ece (ar. ) lu-
ğ e z : (perde) kelimesiyle kü­
Barbedin kemençesi bu nağmeyi
çültme edatı olan (k) den mü­
çalınca Nekîsâ acele kendi çen­
rekkep olup perdecik mânaşi­
gini çalmaya başladı.
(N ifa m t)
nadır. Bilmecenin gizli ve örtülü
olmasiyle perde arasında uyar­
§ Kaldırmak, ref’etmek. lık görülmektedir.
L—wl^

>J-< (p e r d e ğ i) — Gizli olan her


şey. Hususiyle erkekten gizle­
Siyaset perdesini kaldırdılar, nen kadın § Kapıcı, perdeci: per­
yabancılardan odayı boşalttı­ de ile nispet ifade eden (y) den
lar. mürekkeptir.
(N iz a m î)

§Cilâ vermek, tertip ve tanzim c*—ı . -i-—j a*. ıy ^ ^ u"* a


w—j. a ıT l j l^ i j jU * j
etmek § tutmak ve kapmak.
Hafifleterek perdehten de denir.
Der ki: siz kızcağızların başını­
.U r — za ne gelmiştir? Erkekten ka­
"* ' (p e rd â z ) = Perdâhten’den çan sizlerin yüzünü kim gör­
emri hazır (isfa muh vas.) per- müştür?
dâhten (ba.). (M inüçihrî)
. * T
J ( perdegiirez ) = ( k.) ^ ( perdebnz ) «= Karagöz
şarap. oynatan § Hanende ve sazende,
JJ
(perdebazi) = Karagöz
jli£İMj._ U *j*- ^ t** oyunu.
JüU.
*.”•* ' *'
Şarabı süsleyip çadıra getir ki
( perde bergirif-
bizim aklımızın yedi perdesini
ten) ■= Açmak, açıklamak.
düşürsün: aklımızı başımızdan
alsın. •>s, cJjJ- ^ ^
(Halcânî) JüU
•t '* Ey sâki! Gef; çünkü yar, yü­
y * (pürdil) = Bahadır, yürekli. zünden örtüyü kaldırdı.
A #^ (H a fit)

(perde) = örtü. (k.) yüzsüzlük, hayâsızlık etmek.


ıj. t£* V y •
<_>İT jl\c v j ö î »j* I f j - ' j
(perde bigerdâ-
‘ oW ‘
nîden ) = Bir makamdan bir
Tehakkuk etti ki sen açıktan makama geçmek.
açığa cilve edersen, dünyayı
nurlandıran güneş utancından *■- . ' • ' i ■*- * ' • t ** **
(4 , U >- ö Z j i ç j * - j • 5J y
kararır.
(Ka&nt) ' .1 * '• ' •_ i l ’
§ Kat § Musiki aletinin kolun­ S j+ * ‘
daki bentler. Makam mânasına (perdei çegane, perdei hur-
da gelir. rem, perdei zünbür, perdei
•*s, ı>J jK”i o y-s , knmri, perdei y âk u t) =
jl'l- »V. Cr*
Musikide birer perde ismi.
-lU»
(JAÜ- liji ı J U j I t f J j r ’j*3/',
Bu makamın tesiriyle gönlüm Perdei hümahen, perdei dîrsâl,
nar gibi kat kat kan dolmuş. perdei zünburi, perdei nîlgün
(Hidayet) (£.) gök.tfjyş-j Us, A ğ şekliedeki
perdeye de denir.
(perde ez
ruyikâr berd&ften ) = (k.)
(perdedâri felek )=
Gizli bir jeyi meydana çıkar­
(k.) ay.
mak.
' " •ı ' > *■' • '
( perde efken ) (k.) ^ 5 * ( perdei d u ^an i) —
Hâyasız, utanmaz. (k .) karanlık gece.
I / *• f-J» \i*. U»>- j 1 ■'Vİ1

(perde der) = Perde yır­


aj y
tan (k.) gizli şeyi açıklıyan §
Sözde fazlalık neden belirir ?
Hayâsız.
Tabiatın yanlış görüşünden ;
• . ft / 1/
kumaşın yüzünde pürüz neden
( perdei dil.) = Yürek peyda olur? İpliğin adiliğinden.
zarı (ar.) şiğaf. ( Enveri)

§ Lika: siyah mürekkep hok­


kasına konulan ham ipek § ka­
^ ( perdei ziicacî) =
dınların aşağıdan tutundukları
(^.) gök § Karanlık gece § Ka­
ilaç ve ay hali bezi. Aslı (.aj^)
ra bulut.
pürzederdir (Nizâm).
/ / #/
# •
-r " 4 ' (perde sera) = Küçük (perzeden) = Uçmak.
çadır § Hanende ve sazende. • /
3lı _V a' Ö ı-J
ıjj* C.—i” (peıjek) = Ağlamak.
jU -
Ey Şah ! Felek çalgıcısı senin
ö'jla»
çalgıcın olsun; güneşin altın
kerpici senin sarayının döşemesi Ayrılığından o kadar ağladım
olsun. ki arş ve kürsü suya battı.
( Selman ) ( Katran)
’ i t
(perde şinas) = (k.) (pers) = Perde, örtü.
Hanende ve sazende § İrfan
sahibi. \J*
^ (pürsa) = Ariyan, soran.

4^ (perde nişin) (£.) İffet


sahibi § Bir köşeye çekilmiş (p e r e s t ) = Perestiden =
tapmak’tan ismi mastar, emir.
kimse.
(Isfa. muh. »/as.).

J ( perdei heft
—'j-jr - ıf1 »jAr.
*S"jr3 jjb
reng ) = Yedi renkli perde,
(k.) dünya.
Ey kendine tapan : güzelliğine
•>
mağrur olan ! Acele etme; çün­
JJ' ‘ * JJ' (pürz, pHrze) =Türkçe kü elden gittim, diye bağırdı.
pürüz dediğimiz, hav. (C dm f)
Kırm ızı dudakları güvercin
J (p e re s tâ r) = Erkek ve dişi kanı; zülfünün siyahlığı kırlan­
hizmetçi. gıç kanadı gibi.
( S a d i)
vijV. -T-'j'. |-J1J‘" ıij
jV, i" t jV, ı>.j* r^’i Lügatlerin bir kısmında (p, r)
'Jlü üstündür.
Hastalık yastığının başıucunda
bir hizmetçim yok. Beni bu
(pereste) = Tapılan, mabut
yandan o yana ancak ahım
mânasına (perestîde) muhaffe-
döndürür.
CŞifaî) fidir.
§ İbadet ve taat eden, tapan.
(J- * ” İ J V t J (p iris te ) = Hizmetçi kadın,
J J 'J j/ * J cariye (Bürhan). Bazı lügatlerde
A*--
görüldüğü gibi (p) ve (r) nin
Hakkın emrine her şey ve her­ üstünü ile (perestende) den kı­
kes itaat edicidir: Adem oğul­ saltılmış olması d^ha uygundur.
ları, kuş, karınca, sinek.
( Sa'dî)
V ''
(perestîden) =Tapm ak,
hizmet etmek: birincisi (Hakka)
J _ ^ ( p e re s tâ ra n ı he-
İkincisi ( halka ) karşıdır, çok
y a l) = Şair ve müneccimler.
sevmek ve kıymetini bilmek,
• •* /x (ko.).
(p c re s tiş ) — Tapınış, kul­ •tjİJ ^ ‘—
■i j'
luk, ubüdiyyet, çok sevgi. ijU ,jU. jT
•USİ JkLeel O^U ^^

ı/j İT <J-‘rr Jj“ -u”


K âfirler cansız puttan ne fay­
da görürler ? Bari canlı olan
.Sen bizim perestişimizi bir kö­ güzele tapsalar.
şede put gibi sessiz oturduğun (Sa'dt)
zaman beğenirsin.
• •)
(Kaânî)
(pürsiş)= Soruş ve arama.
• :• :• •. :•
(p iristO k ,
o'jj j* f ? " X
p iris tö , p ir i* t ö k )= Kırlangıç. ÜİL
/.>/’ öji- 6*^-1>) öV
Hatır sormaya gelip de Fatiha
j’. OjV J ^3—
okuduktan^ sonra giden dosta
söyle; biraz sabretsin ki ruhu­ yıldız topluluğu. (Gıyasülluga)
mu arkasından gönderiyorum. nın (şerhi çeiğmîni) den nakline
(H a f it ) göre bu yıldızların sayısı 26 dır.
(ar«)
Ta’ziye = baş sağlığı mânasına
da gelir. •, •f
( pürsîden ) = Sormak,
<')J, J^-r, f JJ*. Üyr araştırmak.
ÜU
AjJ X û’j* &
Ey beni sevenler! Başka vârisim if-U—

yok; ölünce pervane ve bülbüle


B iri o, oğlunu kaybetmişten
baş sağlığı dileyiniz.
sordu.
(S a lik i Yezdî)
(S â 'd î)
• 'l ' * * *

^ (persem) = Hamur tahtası­ *A *


^ ( p e r jld e n ) — Saçmak,
na ve birbirlerine yapışmama­
dağıtmak «== peraşiden (ba.).
ları için hamur parçalarına serp­
tikleri un. Türkçesi (erve).
-*• (perğâze = Kuş kanadı, yani
- • -•
kuşun bedenine iki taraftan bi­
(perse) = Dilencilik. Parse tişik olan et parçaları. Asıl
(muh.) parse (ba.). kanad bu olup (ar.) cenahtır.
- .> Parçaların uçlarına bitişik olan
(pürse) = Soru, sual, hatır uzun tüylere (per) denir ki bu­
sormaya da denir. nun da Arapçası rîş’dir. (muh.)

(pergüne) = Çirkin, yakı­


şıksız = verehc.
Bu dünyada sağlık istersen
yoksul hastaların hatırını sor.
(Ebulkasım) -*• (perk) = Ayrı, başlıbaşına
(fa».).
**i S '
^ (perstyân)—Sarmaşık otu.
(perek) = Süheyl yıldızı (ar.)
(a u tfV i) şi'râyı yemâni §Ses,
( perisiya- bağırma.
vuş,perisiyavugan) = Baldırı-
kara denilen nebat § Gökyüzü­
nün kuzey tarafında 29 tane (pirk) = Göz kapağı— pilk.
gelir; elden başkası hep alât ve
^ * ( pergar, perga edevat gibidir.
(A zeri)
re) Ölçmek ve daire çizmeğe
§ Daire § Düzgünlük ve intizam.
mahsus alet, pergel. (4) ile de
doğrudur = perdal ve pergâl v * ’
(ba.). J -*• (pttrkâr) = İşi çok kimse
jj> X\j> j~> jî «^*1» § iyi yapılan nakış ve sanatkâ-
rane iş gibi çok güzel iş § Hi-
c*TVS lekâr (f ıfcı) § Nakkaş
Dairenin muhitini o kimse • iss»• -
sona eriştirebilir ki çalışma ^ (pergâs) = Telâş etmek
ayağını pergel gibi pekiştire. § İşin düzeni bozulmak.
( Ka&nf\
•/
(_■> eri j
JlCil (pergâl) = Pergâr: pergel
dediğimiz.
ıs y j~ “ ^ (fp o j ü «/ b v>.j' ıfU
K ılıç pergeli ve mızrak cetve­
(C f U lt " y ; ıfU j-“ X
linin çok hareketinden hava öUL.
atlasına birtakım şekiller nak-
Beni pergel gibi baştan aşağı
şolur.
ikiye ayırsan ayağımı bu daire­
(T°M )
den bir kıl ucu kadar dışarıya
Muarrebi fercardır § Eşya. çıkarmam.
(SelmanJ

[1 ] ÛJ*Û 7 l
cili y~ ûjJî (pergâle) = Parça, pay §
[2J kj*J* yama.
j'İ's, Cr.' 4>.U jl-ji- Î0,_j wli»
c*-o c—î-o juî -T^î* J1
jiT
Ben bu kan yağdıran gözümden
Ejder olmak kudret ve kabili­
su istedim; o hep ciğer kanı
yeti asanın değil Hazreti Mu-
parçası getirdi.
sanın elindeki kudretin eseri­ ( Hasreti)
dir. Peygamberimizin elinden
§ Kaba iplikten yapılan bir nevi
kudret parlayınca gökyüzünde
dokuma.
ayın çöreğini ikiye ayırdı. Bu
şeyler elin kudretinden husule '{ f - '
[1 ] Y ed i beyza mucizesine işarettir. f (pergâm ) = Dölyatağı =
[2 ] Şakkı kamer mucizesine işarettir. bükân (ba.).
ilU.
.iJlj jU.
^ (perkân)— Bilmemek, cehl.
ı/Uli
* \S Rüzgâr benim toprağımı dağı­
^ (perkâviş) = Asma ve tın kimse benim temiz canımı
başka ağaçların dallarını buda­ görmez.
mak, düzeltmek. ( N izâm ı)

^ (p e rk e r) = İntizar etmek, (pergene) = Vergi yahut


yola bakmak. haracı alman yer § Itırlardan
yapılan koku.
•*
^ (perger) = Eski zamanda
Acem şahlarının boyunlarına (perkuk) = Yüksek bina.
taktıkları elmaslı gerdanlık.Pek
seçkin atların boyunlarına da
takarlardı. (permâs) = Bilmek, anla­
mak. Mastarı permâsîden.
•*'*.!<.> J * * -a>' > j * Vj-j-1*

J ’.\> > j* J
L -
İİİ
J jl

İrÎJ ■*—W. <î- j -5' X 3u--*


•J<S-
Düşmanın senden payı idle ve
Kendi nefsini bilmeyen başka­
pranga; dostun taç ve gerdan­
sınınkini nasıl bilir.
lıktır.
(Sena ’ı)
(D a k ik î)
§ El sürmek, el ile yoklamak
§ Pergâr muhaffefi de olur.
§ Uzatmak, uzamak, boy sür-
ıriek.
^ ^ (p e rk e m ) =~ Değerini kay­
bedip işe yaramaz bir hale ge­
len şey.
j1
.'
Her nerde bir inci varsa tanı­
* -*> ( pergende ) Peragende rım. Başka tarafa el uzatmam
(muh.). yahut el sürmem.
( Ebüşekûr)
f i^ jfLûâ jtjl
d jj1 § Kurtulmak, halâs olmak.
O dağınık kasidelerden bir def­ ı> -j J>>- j ' ■>>. y
ter yaptım.
f Ezreki)
Zalim in zulmünden onun ada­
letiyle; düşmanların şerrinden ^ (perman) ■= Süs, bezek.
onun askeriyle kurtulmak müm­
kündür. y

(N â tır ) ( perme ) *= Burgu. Permah


(muh.) ,\.j' (ba.).
§ Perdahten mânasına da gelir. * t^

Y ' ( permiv ) = Belsoğukluğu


0 ( (permâh, perm eh )= denilen hastalık = sûzak.
Burgu, matkap (ar.) mişkab * ^
§ Hakkâk kalemi. Konuşmada
( peren ) = Olker == pervin
(mete) derler.
(ba.) (ar.) süreyya.

ı«W. U'-15<Sl Jll» -Cij.3 p*. il-.


jtr
Gitmek için başım tamamen Eğer senin ihsanını dünyaya
kessen de onun ayakları yerde ilân ederlerse benatı nacş [*]
kakılmış burgu gibi olur. Ülker gibi tortop olur.
( Reiıyyüddin) (K e m a l)

§ Nakışlı nazik ipek kumaş.


( permehide ) = Âsi = • '• -
M
bermeh (ba.) müştakları kulla­ -“C (pernâk) = Türklerden bir
nılmaz. oymak.
• / •/- • #

(p e rm e r) = Umma, intizar= (perene) *= Pirinç dediğimiz


bermer (ba.). kabuğu çıkarılmış çeltik.

' '
<-J~ ^ ( perimeges ) = Sinek ( perend ) = Nakışsız ipek
kanadı (k.) ince ve nazik şey kumaş, (p) ve (r) nin esresiyle
§ Parlak kılıç § Çok lâtif bir de görülmüştür.
nevi ipek kumaş. Jj 6 L*j> öt-«* j-V,
^j cA* O
1 >m'
(permute) = Şey.
M avi renkli ipekliyi beline
[ * ] ( Benatı na'ş ) şimalî kutba yakın
(perm üz) == Hayvan yemi yediger denilen yedi y ıld ızd ır ki perişan­
§ lntizar= bermüz. lıkla darbı mesel olmuştur.
sardı, suya girdi ve cihana *r * •" *» * * * * * x' '
ateş saldı. ‘ J* j - v Y < ( p e .
(N izam î)
rendvâr, perendüş, peren-
§ Ülker § Kılıç. düşin) = Evvelki gece.
•-— jV.» Cr-JJ J'S„ oy ? y * î""
y s, i r * Jj ^ y -
j ’üU. (p e re n d in )= İp e k kumaştan
yapılma her şey.
Senin hançerin Ülker gibi par­
lak ve süslüdür. Aşıkların gön­
lünün kanı kılıcının nakşı
(perenjj) = Suyu iyi veril­
olsun.
miş kılıç ve kılıç cevheri.
( Hakâni)

§ Kılıç cevheri, menevişi. »jj W—Jt* tJ

^ jüj Ai, ij
^ Juj iff.t jr HJ"" ^ J
j\r ıj-HjiSjs 3ji j ’Tls

Hâdise okuna acizden daha iyi


H ind işi kılıcın menevişi ren­
zırh; belâ kılıcına fakirlikten
ginde; atkısı zebercet, çözgüsü
daha iyi kalkan yoktur.
zümrüt gibi ne mükemmel bir
(K a in i)
kumaş.
( ’U n ju ri)
§ Karga dövleği § Çayır. £ >
(p irin g ) = Pirinç denilen
îjl !"• maden.
C ( p e r e n d â h ) = Sahtiyan. U ' \ !• ' • '
y j ej f j ( j
^ u (. permi, per­
JJ -V^ (p e re n d â v e r ) = Suyu iyi min, perniyan) — Nakışlı, çok
verilmiş {cılıç. nazik nefîs kumaş.
ı_r-*Wj* JJ* ■'•‘.■i \Z~aj £_l i-ÇJ
Jjfj^S jX\ _j*T
51> 5

Onun intikamını almak için


savaş niyetiyle kılağılı kılıcı Bülbül bağda mercan ve mine­
kınından çıkardı. den başka şey üzerinde uçmaz;
( Hidayet) ceylân sahrada halı ve nakışlı
ipekliden başka şey üzerinde
"* ( p e re n d e k ) «== Ova orta­ koşmaz.
sındaki tepe ve yığın.
.ULİlj Jii j\ £1ji j'fj> dan ziyade açıklamağa gücüm
jul^b JL-T ûW*Vv yetmiyor. Ötesini sen bil ve
tf-U -
anla.
Büyükler gösterişten vazgeçtik­ ( M evlin a )

leri için elbisenin içyüzünü § Korku.


ipekli kumaştan yaptılar. j/jb ^ ^
(Sadt) \jji oa" j,! »j*{
oV>, ( perniyan hüy ) güzel
huylu, nazik mizaçlı.
H a li harabolanlar, hâdiseler­
den kaygılanmazlar; çünkü tah­
C ? - * ( p e rn ifc ) = Mermer levha ta parçası tufandan korkmaz.
( Vahîd)
gibi düz ve muntazam taş.
§ Meyil ve rağbet.
• ^
C—i 17 .i »t. i**
(p e rv ) = Ülker, pervin (muh.)
J.'jji i. J>.
peren, pervin (ba.).
JÜL
<*'J
Onun aya benziyen yüzü benim
\İJ** gece odamı aydınlattıkça y ıl­
dızın aydınlığına meyil ve rağ­
Parlak fikrinin aydınlığı eğer
bet eder miyim ?
bağa vurursa bağın asmasından (H a fif)
salkım yerine Ülker biter. § Terk etme, vazgeçme.
(F a h rî) •
U *J İ J j î « jjjj f i~ > S .J

'Jj, rxr-j r-»3-»


^ ( p e rv a ) «= Takat ve ârâm, V İy
durup dinlenme § Bilme, idrak
O lâ tif güzelin gözü, kararımı ;
etme.
yanağı, gücümü; zülfü, vazgeç­
V '/ ' X İ'/* memi kaptı.
x_' j i j j^-y- 1_rîi ( Mevlâna )

Cihangiri bunlardan başka se-


J~». Oû* i.0./” öV. f jt ruberg deyip Seyfi lsferengînin
bs, s ı>.* f^ .
1tty şu :

Senin güzelliğin şem'asını gören jbU (fT tfj^


pervaneye gecenin çehresi gün­ jfj. î>Wj'
^ijLA
düzden daha hoş gelir ve gece
gündüz güzelliğinin şeması et­ beytini getirmiş, başkaları aynı
rafında hiç durmaz, uçar. Bun­ ibare ile ona uymuşlar. Seru-
b erg[*] tâbirini Bürhanı Cami­ insan yiyen felek eğer bir iki
in kast ve azm ile tefsir etme­ gün insanı beslerse şefkatinden
sine bakılırsa mâna : değil, beslemesi arık olduğun­
Eğer bize sevdalı isen âşıkla­ dandır. Yani lâyıkiyle besleyip
rın mahallesine gel, maksadın yemek içindir.
ÇAttar)
biz isek gönlünü can ve cihan-
dan çek, demek olur. § Hazine § Binanın çatısına
( Seyfi lsferengî) örttükleri tahtalar.
Bu beyit meyil ve rağbete de * ’ *f

misal olabilir.
( p e r v â z ) = Aslında kanad
( Burhan ) perveriş § Pervaz
açmak mânasına olup mecazen
mânalarına da yazmıştır.
uçma manasınadır.

di’*6 tijyj
( p e r v â r ) = Pervârîden = #
beslemek’ten, beslerfıe mânası­ J-A
na ismi mastar § Çardak, köşk,
Bir gün taşın üstünden bir tav­
etrafı pencereli yaz odası ki
şancıl havalandı. Yeyinti ara­
ekseriya evlerin üst katında
mak için kanadını uçmak niye­
olur. Bu münasebetle semirt­
tiyle bezedi: uçmaya başladı.
mek için hava alan serin bir
( N & şır )
yere bağlanarak yem ve tıma­
rına özenilen koyun, sığır gibi § Saçı, nisar. Naşiri, bu mânayı
hayvanların bağlandıkları yere ispat için Cihangirinin yazmış
( pervâr ) ve burada beslenen olduğu şu beyitteki ( pervâz )
hayvanlara (pervârî) ve sadece dan maksat saçı değil uçmadır
pervâr denir. diyor.
j,J jlCj t
w — jij»
ıf j’jj; Jjj -Uf"* l

Savaş günü beli ince at işe ya­ Şirazdaki Allahüekber dağında


rar; besili öküz değil = . j j binden ziyade şeyh ve veli bu­
(Sadî)
lunur ki Kâbeyi insanlar tavaf
r v j3tSjjJ X ' j'y- etmek âdet iken Kâbe bunların
Ijbji c—»
başında devir ve pervâz eder.
( Sa'dî )
[*J Burhan mütercimi Asım Efendi
§ Aydınlık ve nur.
(serubergf) i servet ve sâman ile tercüme
etmiş. Baharii Acem serübergi dimağ mâna­ “ - jj1 \)A
sına aldığından, fikrin bizim ile meşgul ise tij
g ib i bir mâna ifade eder. l/Uaj
B ir ışık ki görüşün nuru ve lermiş § Gelinin başına saçtık­
bütün yaradılışın aydınlığı on- ları altın ve gümüş varak kır­
dandır. pıntıları. Bizim zamanımızda
(N iz m â i) Şirazda altın varak yapanlara
pervazeger derler (Cihangîrî).
j cj
t f jj-»- tri-*-
l )j‘ »
i
l ifs,
* (’ •"
VJL.
^ (pervâs) = Değme, el sür­
Alçakla konuşmadan çekin ki me — permas. Mastarı pervâ-
bir saman çöpü gözün ziyasına siden.
engel olur.
(,Ş a ib )
f l jl» j
fbl j.ı/1
§ Kuş tüneği. «rV*
«i-1 O nazik endamlıya değdiğim­
»ajL- ıj
den avucumda badem çiçekleri
açıldı.
Susan kuşa seslen ki geçen se- (.Şihab)
neki tüneğini, yuvasını hazır­
lasın. ^ (pervan) = Gazne civarın­
(Ş a ir ]
da bir şehir § Ayakla döndü­
§ Mertek.
rülen ipek çıkrığı.
o'J'sA.* JV.
pervâz bebali dîğeri gerden *.0 ’ •'
(pervanek) = Kara kulak
(k.) başkasının yardımı ile iş
denilen hayvandır ki daima as­
görmek.
lanın önünde haykırarak gider.
Başka hayvanlar bunun sesini
"î*
^ (pervâze) = Seyir yerine işitince bir tarafa çekilirler.
Aslanın avının artığı ile geçinir.
götürülen yemek.
siyah gûş da denir. Mu-
CtÂ-tc- t j J*T l >J "
arrebi jiij dır § Askerin önde
giden kısmı, öncü (ar.)
mukaddemetülceyş.
Ruhum! ne yapayım ki senin
aşkın yolunda ciğer kebabın­
V
** (pervane) = Işık etrafında
dan başka yol azığımız yoktur,
{Ş a ir) uçan kelebek.
Vaktiyle Farslıların gerdek ge­ ı£l
cesi yaktıkları ateş ki gelin ve
ti-**—
güveyin eteklerini birbirine
bağlıyarak etrafında döndürür- Ey bülbül ! Aşkı pervaneden
Ferhengi Ziya 30
öğren; çünkü o yanmışın canı
gitti de sesi çıkmadı. ^ ^ (perubâl dâşten) *=
( S a d i) (k.) Kuvvet ve kudret sahibi
Işığa âşık sanılan pervane onun olmak.
küçük kısmıdır. Pervaneye ben­
zediği için mecazen otomobil «il ^
(perupây) = Güç, kuvvet
ve tayyare pervanelerine de = >.jt (ba.).
pervane denir. (Nizâm) § Berat,
vesika, pasaport § Ferman.
^ (perverdigâr) - Besle­
fi*. iijıj yici, mürebbi mânasına Cenabı
J ıi.3 İJ V ' j /
Hakkı öven isimlerdendir.
JLÜJ^jiâ'i \^j jlûit ^
B ir gün sana başımı feda eder, 3 j, IjU
ayağına düşerim. Pervanenin
bir yere girebilmesi için vesi- Eğer başkaları yakışıklı yüze
kaua ne ihtiuacı var. bakarlarsa bizim nazarımız
(S a d i)
onu yaradanm kudretinedir.
§ Kara kulak denilen hayvan. (S a d i)

-»-V*
öU.U'6»j"/* l" JZf* ı Vı w—*'

Onlar yaban eşeklerinin sağrı­ Vakit ve saat irişince Cenabı


Hakkın a f ve mağfiretinden
larından kebap tedariki için
karakulak gibi aslanın izinde başka güvenecek bir şeyim yok­
yürürler. tur.
( S a 'd i )
(tfakani)
§ Başka birini besliyen kişi.

o—/ #1^ ji ^
( perverden,
perverîden) = Beslemek, ter­
Şahım! Sen aslansın, ben se­
biye etmek.
nin kara kulağınım. Kara ku­
J33 ö ' y S3J j 'j *
lağın aslanın sığınağında o l­ i j i —f

b > l ) f y Ç _3) J 3 ^ > \ İ3 J % J ü


ması çok iyidir.
( Haknni)
O gün senin yüzünden ayrıl­
Pervane nasıl mumun etrafında
mak nefsi öldürmekti. Bu gün
dolaşırsa buda aslanın etrafın­ yüzüne bakmak ruhu beslemek­
da öyle dolaştığı için pervane tir.
adını almıştır. (Sa'di)
L? Si j)s ; J J-'1 ‘

ir J'j,?', ^ J f j-1**
^ J'A—
I
B iri kurt yavrusu besleyip ter­ Bulut d°ğın etrafına pervaz
biye ediyordu. Beslenip büyü­ çekiyor. Kuzey rüzgarı gülün
yünce sahibini paraladı. etrafında uçuyor.
§ Taat ve ibadet etmek. ( KafranJ
§ Çayır § Yama § Döşeme
A
§ Piyade ve süvarilen halka
( perveriş ) = Besleyiş,
olmaları.
ta’lim ve terbiye, koruma
• -• 1/
o^ıi-yT) perveriş âmühtegân = • •
bilim ve hikmet öğrenen ve (p e rv ize n )= Elek. Pervî-
öğretenler ( j y l j j u ) perveriş zen (ba.).
âmüz = hakîm (jji âjjy,)
Cfs, ıiJJJ rj'3 İ.jK
kerveriş âmûhtegâm ezel == pey­ Ojj.', !>.' i j f j »>* !>* ö>/. fa
gamberler, veliler § Taat ve
ibadet = jc- j .
Bu eski feleğin hilesinden içim
< •/• o+ mihnetle doludur. Bu elek, k i­
(pervere) = Besili hayvan. ninden benim başıma elem tozu
eler.
c—* *f\ j >>• «j )s^ }y ÇAndelibJ
cr*>A “ - 1 j’ • t» >'

(perüş) Sıvılcc (û/1•) i/j <


K ib irli düşmanın mızrağı ken­ • _
disi için besili kuş gibi kebap
şişi olacağını bilmez. (perven) = İpek çıkrığı =
(Şehab) pervan.

O*

(pervez) = Soy sop. ( pervend ) = Armut. Bazı


lügatlerde (emrüd) yerine (em-
fjjs, •*-— •'-4 red) yazıldığından tüysüz genç
demek olur § Kazvin civarında
Benim soyum Feridun şaha bir ekinlik.
varır.
fFirdeuttJ
(pervende) = Kumaş dengi
§ Elbisenin etek ve yenleri
‘ 3\ j ' r1
etrafına çekilen sayvan, saçak, ı •Ajs.j s, ^ i j f' VU.
kürk gibi süs nev'inden şeyler.
Çantam onun ihsanından al­ gelen (Pîruz) der. çevrilme ol­
tınla, evim kumaşla doludur. masıdır § Üiker yıldızı.
(Şâ 'ir )
ö'sm
jsı r* ~
§ Kumaş sargısı. oV.J.-, J ’''
oj>y

(perve) = Savaşta düşman­ Ulkerin fevkinde olsan da


dan alınan eşya § Çarşaf: şim­ yahut mevkiin Hüsrevi Perviz-
di manto dediğimiz kadın bür- den yüksek de olsa zaman aki-
bet senin toprağını eleğe bıra­
güsii § Ülker yıldızı.
kır: seni mahveder.
V/iörf)
V § Eleyici = bîzende.
^ (pervehan) = Belli, açık.
;jı>. J' <ı J3 o-1
-** j' i ıj j j —»- y
ı>.' » ı i i ‘ ; u"rJ ü > ti
j f j l j 63J J>
jjîl
Sen Hüsrçvsin, ben para için
Zamanın sırtı onun sayesinde değil yüreğimin doğruluğundan
kuvvetlendi. Bu iözû zamanın senin köşkünün eşiğinde top­
yüzüne karşı açıkça söylerim. rak eleyiciyim.
(Eşîriiddin) (N iza rt)
§ Cilve etmek.
• •

y ıt'ıs -ı i
(pervîz) = Nüşirevanm hafidi ıi j.A * - s*- y
ve Hürmüzün oğlu Hüsrevin l'Vj>
lakabıdır § Bu lakabın verilme­ Ey Tebrezli Şemsülhak! Sen
sine sebep olarak bazıları Per- her, nerede tecelli edersen gü­
vizin asıl manası olan Muzaffer neşinin parıltısında gölge teh-
yahut kıymetli den, bazıları da lükesi yoktur.
bu zat tatlı dilli olduğu için ( M tv lâ n â )
şeker eledikleri elek mânasın­ Misaldeki (j ) yerinde (& ) oldu­
dan alınmıştır dediler. ğuna göre mâna kış korkusu
j .3s9 ö'j1 demektir. § (ü \j.j^) den ismi
>.* CJu-f j i - ji *s>y. mastardır; fakat mastarı kulla­
ı/lii nılmaz (Ni?âm).
O şehzade söz söylediği zaman •-
şeker elediği yani şeker gibi (pervîzen) = Elek.
tatlı söylediği için adı Perviz
Ct—- ’* S . 3 j A J1
olmuştur.
( N iza m i ) Jli-
En doğrusu Muzaffer mânasına Düşmana vurduğu topuz ve
mızraktan kemiğini un, derisi­ f~XS. V
ni elek yapmış.
1«jİ3
(S en a 'i)

Konuşmada büyüğüne gırbâl, Senin yüzün ve benine karşı


küçüğüne elek [*J denir (Nizam). aya ve ülkere bakan uğursuzun
gözüne, toprak dolsun.
{ Yeğma)
ı i j r J'J j ' f t>J
Vİy (Peren) (ba ).

Vücudumda yarasız bir yer s^

yoktur. Bu vücudum oktan, ^ ( p e r r e ) = Askerin daire ve


elek gibidir. halka yahut tabur ve saf olma­
( M evlânû) sı § Uç ve etek.
Mecazen her göz göz olan şey.
ûjtt ‘f ıSl» »/,
• • ■" ^ <VöU?.» ‘M
.
c r İ 3^ (p e r v lş ) = İşte tembellik f f jx i

göstermek. Şim di Mazenderan dağının


JC-T jl etekleri', onun önünde güllük
iSy* ıf' gibidir.
(Fahri Gürgânî)

Ejderha önde, kılıç arkada, Saman yaprağı, çöpü.


zaman sert. Arkadaş! Kendine
doğru tembelliğe yol verme :
0' ı>JJ — *>?/'
tembellik etme.
JİİU.
( Hütrev)
• Yüzüm görünüşte kehribar ile
birse de bir saman çöpünü kal-
( p e r v in ) — Ülker yıldızı :
öküz burcunda öküz şeklinin dıramıyacak kadar zaifim.
(H akanî)
örgücünde toplu olarak bulunan
yedi küçük yıldız ki üzüm sal­ § Kilit ve dolap ve değirmen
kımı biçimindedir (ar.) \j. perlerine de denir.
j/ç ^3
Cr.jj; i>jr (K X fi'y S t J W J*» ii\ji

Biz ki şimdi —yedi ger, Her hangi kapıya gelirse anah­


gibi dağınığız; ülker gibi bir da­ tara hacet kalmadan kilit bir
ha nerede toplanabiliriz. tarafa peri bir tarafa uçardı:
('Imâd) kapı açılırdı.
[* ] Dilimizden alınmıştır. (Câml)
Kerden, nemüden, dâşten keli-'
7 , (perhâze) = Kav = pede= meleriyle terkip olunur. (Pehriz)
pude — hef. perhiz den çevrilmedir. Vj;»^
Perhizâne = hastanın yiyebile­
* «î *;î *' ceği gıdalar Perhîzkâr=
( p e r h i ( ,ten
Sofu ve insan incitmekten sakı­
perhihten) = Edeplendirmek, nan kimse. Bedperhîz =
terbiye etmek. doğru dürüst perhiz etmiyen
hasta.
t j lü —Ûj
( perhüde ) = Faydasız, *>' J>~
mânâsız söz § Ateşin tesir ve i/Uii
hararetinden sararan elbise ve Şehveti bırakmak din nişanesi-
başka şeyler berhüd (ba.). • dir. Sofuluğun şartı budur.
(N izâ m ı)
* ' "
(perh ü n) = Daire=berhun
(ba.). ^ ~ >>r (peri) = Cin mânasına olup
t/
örfde cin nev’inin gayet güzel
olan dişi kısmına denir. Karşı­
(p e rh iz ) = Şakınmak, ka­ lığı (div) dir ki çirkin, korkunç
çınmak. kılıklı, zararlıdır.

ii.İ “ - 1 ÖV j /'O'J İİJİ


oV cî.-;
. J

Aşıklar çocuk mizaçlı hastalar­ B ir peri yanaklı ki peri ondan


dır. Yoksa dalgın gibi görünme utanarak gizlenmiştir; peri gibi
hastalığının ilâcı y a n i sevgili­ gizlendi de sevgiden uzaklaştı.
(E z rtk î)
nin ilg ili değilmiş gibi görün­
mesine karşı tedbir, iki gün § Periden — uçmaktan müza-
kaçınmaktan ibarettir. riin muhatap sıygası.
(Ş a ir )
Jiç
§ Emir mevkiinde de kullanılır. J-J 0*-
j iti

Zehir ile karışan baldan sakın. A z ı k için ne vakite kadar bu


örümcek ağının ağzında uçar­
Hakikat ehlinin nazarında A l­ sın.
lahtan başka her şeyden geç­ (N iza m î)
mek. = Perir (ba.).
mın severek evlendiği Çin hâ-
j ‘(p
er
i ' iS ^ 7 , kanının kızı.
e
f

y,p
e
ri
î
m v
an
,p
er
i
sây
)
«= Efsuncu, peri davet eden.
(
per
i
den
)= Uçmak.

>
> ö* rJ]\ s. y
fjb öV kT* -At**'
lV
Ben perili bir kimseyim; ben lȉ)
peri davet ederim.
Onun kederinin sırlarını göğ­
(Mevl&na)
sümde gizleyeyim dedim. Bu,
rengimin uçmaları beni aleme
(
per
îpe
y
ke
r)= Peri" rüsvay etti.
suretli (k.) çok güzel. ( Y ığ m a )

ıi.i a>=. (R) nin şeddeli olduğu da var­


ıtJ'-3j 1y? 's-y. dır.
ı#ıt:
CJİ i t S ı i . J -*'-1 J İ İ Jİ» «A
Güzellikte ne diyeyim! bir peri V* y ıl^ jtf t**' ı>*
süretli; perinin onun gibi kızı \.Hy
yoktur.
( N iza m i ) Kolsuz, kanatsız senin izinde
uçuyorum. Ben saman çöpü
✓ oldum. Sen bana bir kehribar
\ - Jr* (
per
i
çe) = Urgan ve halat gibisin: sen beni kehribar gibi
yaptıkları hurma lifi. kendine çekersin.
(M t v lin a )

jU . (
per
î
dâr
)= Perili, kendini § Bir yerden bir yere sıçramak.
cin tutmuş olan divane. Konuşmada bir şeyin rengi kay­
bolmak mânasına gelir ki biz
4J ıs* ^ rengini atmak, rengi uçmak
b s -H J * J + li j 'j İ İİJ İ İJ T
deriz, ölm ek ve göz seyre-
mekten de kinaye olur.
Gül ağacı rüzgârdan perili gibi
titriyor; peri bağlayanlar, tes­ • ' »
hir edenler gibi. Bülbül ona Jlj (
per
t
r,p
e

rnz
)=
afsun ediyor. Evvelki gün.
( Katran )
‘V <C“ ' OlK J*" '“‘ t Jt-Jİ
> ' J Jr* <fj>. c'jjV v*
( p
e

duh
t ) «= Meşhur
tfjy
kahraman Rüşte m'in dedesi Sa- Evvelki gün seher vakti poyraz
rüzgârı lâ tif bir surette ruhlara Ben böyle Allah vergisi olan
taze amber kokusu eriştiriyordu. güzellikle buna melek mi yoksa
(E n v e rî) peri çocuğu mu diyeyim bilmem.
(Cimi)
v cV. ıS>
j^Uü iiu. j\
c - i j -aaI_jİ- \£jf.
(perîzen) = elek = per­
vizen (ba.).

Evvelki gün mervde lâle ateş . >


yaktı; dün Belhde N ilü fer suya (p e rîs ü z) = Hüsrevi Per-
kaçtı; bu gün Nişaburun topra­ vizin zamanında yapılan bir
ğından gül bitti; yarın Heratta kilise.
rüzgâr gül dökecek: j* -U ji> j-> f
(Lütfallahı N îfâ b â ri)

Bu rubainin her mısraında bir


memleket, bir zaman, bir çiçek, Öperi yüzlüler oradan Perisüz
bir unsur adı toplanmıştır. (Pe- kilisesinin kapısına kadar o
riröz) un kısaltılması olan (pe- gün uçtular.
rir) daha ziyade eski şairlerin (Mzâml)
şiirlerinde görülür. Pesi perırüz
= üç "ün evvel. Pesteri peri- ( p e r î ş ) “ ■ Dağıtmak, saç­
rûz = dört gün evvel. mak, perişan olmak, kendin­
• ^ den geçmek mânalarına gelen
«
( perîz ) = Haykırma, çığlık perişiden den ismi mastar (isfa.
ve feryat. muh. vas).

‘ X 3j-M « j/ jt j*
ı>«* y. <&*j ^ trl J,
ı£-üjl J* Jls-

Dağ senin çığlığından zelzele­ Sustuğu zaman faydasız düşü-


nin yeri titretmesi gibi titrer. nücü; söz zamanında saçma
( ' A liy y i Ferkadi) saçfcı değil.
(Stnai)
§ Pervizen (muh.) (ba.).
'-Üi j1 o jj;
0*
iji—Jji
* ( perizâd ) = Peri çocuğu drj
(k.) peri gibi güzel. ik i zülfünden gül üzerine (yü ­
züne) menekşe dağıtmış olduğu
â* f’ijr- Att* halde çadırdan çıktı.
(Ftrruhi)
>y öıj
•r».
f^S liA' J j'j*- l-'J*-
(perîşân) = Dağınık, bir­ ijljU-
birinden ayrılmış. Kendinden
geçmiş, kederli mânasına da Selâmet tenceresinin pişirdiği
gelir. yemeklerden; yoksulluktan tadı
daha hoş bir yemek bulamadım.
£ 3.9^ '/• (H ûkani)
jLi't y o lîj
ûUL

Benim perişan bir gönlüm var. v-^>’ (pezâhten) = Erimek.


Zülfünün sevdastyle düşüp
kalkan bir gönül nasıl toplu
olur. (pezâve) = Kireç ve tuğla
( Stlm an) ocağı.
ıS y J 1— * t*.
-Jjk
y y ıa * - dt.y \ y jf
j*
.i’TS
£jy güzel ! Ağlama, saçını da­
Kimse anadan para ve mal ile
ğıtma; çünkü ağlamadan; kor­
doğmadı. Tuğla ocağından des­
karım ki k ıl gibi incelir, za­
ti dolu çıkmaz.
yıflarsın; dedim. (Hüsrev)
(K aanİ)
S

^ (pezd) = Kan § Can ve ruh.


(peri girifte) = Perili
— peridar (ba.).
■*!\ *
. * (pezdek) == Buğday biti.
(peryun) = Uyuz hastalığı
= ger (ar.) cereb. ( Berîven )
•İ (pizişk) = Hekim = (bizişk)
mânasına da gelir. Beriven (ba.).
(ba.).

( pez ) = puhten = pişirmek
(pezvi)-= insanların en âdisi.
mastarından emir, (isfa, muh,
vast). *■*

jt |«—»- 3—
* i y j' ““ (pezlden) = Peziden, piş­
jj 's. ö * [•* » 3j y - J* mek, pişirmek.
IV
w — l ^
Tenimi pişiren aşkın harare­ o jf îjj* ıS1
tinden çölde yedi y ıl asma 11s
yaprağı yemişim.
meyve tamamiyle pişmiştir. Ey y jJtî *^4* jUü‘1jJ
öUj jU; fj)jt jl J jU;<
taş gibi koruk! Sen pişmiyecek
«-i—
misin, olgunlaşmıyacakmısm.
(Mevlûna) Kadir gecesine benziyen zülfü­
• / ne intizar ile gündüz yanan
ışıktan zaman zaman daha so­
t (P ej ) = İnişli yokuşlu yer, tepe luk ve fersizim.
ve sarp dağ. {Seyfi Jsferengi)

(pejmaye) = Bermaye (ba.).


li'j*—■-
• f
Onüne baştan başa sarp dağ S *-£ (pijmilrde) = Solmuş, bu­
çıksa bile isteğine kavuşan ruşuk. Revnakı gitmiş, hali de­
kimse için sefer hoştur. ğişmiş mânalarınadır. Bitkilerle
(Hüsrevanî)
meyveler ve insanlarda kulla­
§ Eski § İrin.
nılır.
jlj ^ Jj
(p t ij)= Kırağı § Enir dedikleri
kök.
Sevdiğine tekrar yaklaşmak
.<TI’*. isteğinde isen ondan gönlünün
- » (pejaken) = Çirkin, mur­
bağını kesme; insan buruşuk bir
dar.
gülü güllüğe tekrar nesil bağ­
jV-, jf* ir f's?} •-V»J lar.
(K elim )
c fi **;
(P ) nin üstünüyle de görülmüş­
tür.
Bahar gülü gibi lâ tif ve taze­
yim. Çirkin ve yaşlı değilim. ' ’ }
(Ebuşekûr) ‘ ( pljmurden,
pijmurlden ) = Solmak, hal
‘ ’ «*I' "
Al
' ■% (pejavend) = Tırkaz: kapı değişmek. Pijmürde (ba.).
sürgüsü § Tokaç: çırpıcı tokmağı.
6 ■» (pejen) = Çaylak kuşu.

(pejm) = Dağ.
«i'îö
Dünya onun gözünde çaylak
(pejman) = Soluk, örselen­ kanadı gibi karardı.
miş ve revnaksız. (fCaârtt)
Nazmen tercümemiz :
(p e je n d ) = Ermeniler hıyarı Mücerrep olmıyan insanı, zinhar
denilen bitki=bejend, bergest Nemedheyle ne de faslü mezem-
(ba.). met
Dilersen itimat etmek o şahsa
Et evvel hâlini tahkika gayret
^ J-, ( p e j v â k ) = Dağ ve kub­ (Ibni Yemin)
beden akseden ses, yankı,
i
*1 V (pîjühîden) = Aramak,
( p u jü l) = Topuk = bucül sormak, tecessüs ve tahkik et-
(6a.). mak.

^-Ç ji, i j —
" — J

j _ Ü j ^ (p ljü lîd e n ) = Biribirine Jıl-l


karışmak, perişan olmak, sol­
mak. Çok aradı ve sordu; güzeller­
j, x< lf jCf j j den kimseyi beğenmedi.
(F ird e v s î)

Kadın cariyenin halini karışık (Pijüh) pijuhîden den, emir


gördü. (/s/a muh. vas). Dâniş
( Mevlâna) pijöh = bilim araştıran.
Doğrusu, başında (b) ile bijöli- Pijühide= tetebbu etmiş, akıllı,
den dir. Aslı (jjuJj*) olup çokça bilgin pijüheııde= arayıp
(b) ile kullandığından kelimenin sorucu tetkik edici.
cüz’ü gibi olmuştur.
(p e jv î)= Pezvi (ba.).
= Yoksui, değersiz.
•# • (pejvin) — Pis, murdar.
(p e jv e n d ) = Pejavend § Ka­ ı> . -J1

pı arkasında bekliyen pezevenk, .'tir", _ — p


f J
(p ijü h iş ) = Arayıp sor­ Önüme dibi delik bir yazı hok­
ma, tecessüs. kası, cılız bir kalemle pis bir
kâğıt getirir.
y s ■*>’ (■Senaı)
>1^*1 3sj‘. ,X

*££. 0'.' (p e je ) = Pej.


.f Ok yaydan çıkınca tekrar baş
(p ijü h )= P ijü h (muh) pijühiden parmağa gelmez. Öyle ise Her
' (ba.). işte düşünmek lâzımdır.
(Sadi)
>
‘-r l (Pe s ) = A rd, sonra, geri.
° İ (p ü s ) = Oğul: püser (muh.).
c~t.> ı_-i j 1 ' j V *
o—lJ\ o— t
(p is ) = Lâstik top yahut o to ­
Askeri ard, ön, sağ, soldan mobil tekerleğinin boşalmasını
nasıl lâsımsa öyle hazırladı. hikâyede kullanılır (Nizam).
( C a m î)

öv ' f cf i öfc* Hj
i Ui—> , (p e s â ) = Fars kıtasında birçok
ünlü kimseler yetiştiren bir ka-
U rfil iy i ve kötü insanlarla * saba muarrebi (fesa).
öyle yaşa ki öldükten sonra
müslüman seni zemzemle yıka­ ( p e s â ç in )= T a r la ve bah­
sın, hintli yaksın. çe mahsulünden geri kalan:
CUrft)
başak.
j/ liı J jjf |.U Ij tf"/
C İ-İJJ Lİİ**—i ı
iU J ^pega<j e g t^ _ Veresiye
olan alışveriş karşılığı ( pişâ-
Zaman kimi ileri geçirdi ise
dest). (ar.) «îj .
onu ' çabuk geri çekti. Bu piş­
manlık ve geri çekiş denizin
cezir ve meddinden bellidir [*]. e s u f t â d e ) = Y olda
( Kel i m) yoldaşlarından geri kalan kimse
Pesiferda = yarından sonraki § Biriktirilen mal § Miras.
gündür ki öbürgün deriz. P eş­
lerini ferda denirse daha öbür- (p e s e fk e n d ) = S o­
gün dem ek olur § Arâpçanın nunu düşünmek. Gerekli mas­
,ü) si yerinde öyle ise raflardan artırılıp biriktirilen
gibi bir mâna ifade eder. mal § Miras.
j\ C.-- ^jj y. j f j^t JİJ ^£_ _^si o ,V jj
ı_r5 ^ jV. ö^J*/.

f * l C e zrü m ed : d en izin g e r i ç e k ilip


ile rlem es i v e bu h arek etini tek rarla m ası.
A lim ve para kalmaz. Manevi
Ç ekin , yayın . şeref teminine çalış; çünkü bü­
yüklerin bıraktıkları miras on­
ları hayırla anmktan başka de­
ğildir.
( H a ce n d i/
Her kim ki şerefle en aşağıya
§ İnsanın sağlığında işlediği iyi oturursa hakaretle yüksekten
ve kötü işler. Pes endaz da bu alçağa düşmez.
mânayadır. (S a d i)

^ Ct yî ' ' Kısa mânasına da gelir,


( pes en d a h ten i Kadi pest == kısa b o y gibi bazı
beçe) = (ko.) Ç ocu k d oğ u r­ yerde eksik, az mânasını ifade
mak. eder. c._ı c - ;- Kıymeti pest =
değeri az, çaşnîi pest
= tadı az gibi. Harap, viran
mânasına da gelir ki bunlar
çe ve ekin suvarmak. hep mecazi mânalardır.

i (p e s a v e n d ) = Şiirin kafi­ w—) '' j 3>j f AT


yesi.
rŞs*
----fU.
Dikkat et sakın zulme el uzat-
mıyasm. Çünkü zulümden ba­
yındır yer harap olur.
Kasidenin mânaları kafiyeye
(,Serrac )
varınca hep biçimsiz, çiğ, g e v ­
şek. Tümsekli olmıyan düz yer ve
1 - pinti adam mânalarına da yaz­
mışlardır.
jjy jL j ( p e s â v î d e n ) *= Bir şeyi
el ile yoklamak, ellemek = bip-
sâviden (ba.) § Sarhoşluk g ö s ­ (P i s t ) = Un, hususile kavrul­
termek. muş un, kavvut (ar.) j o - .

öl*»Ol tijj
( p e s â h e n g ) = A rka­ f y \jCr.y?- «=—-t ıif
dan giden tabur, (ba,) ^4i*î ^Uii

•- Arpadan yapılmış bir avuç


- _\ kavutu gıda edip dünyadan bir
'“ '“ “i (p e s t ) = A lçak mânasınadır
köşeye yüz çeviren benim.
ki kendisinde yükseklik ve ir­
( N izam î )
tifa olmıyan şey demektir. Kar­
şılığı (bâlâ) ve (bülend) dir. Hekimler ıstılahında bazıhubu-
battan ve meyve kurusundan * *1
yapılan un (Nizam). (pistan b e n d )= Memeyi
. > büyütmemek yahut küçük gös­
(P“ st) = Posta § Postacı termek için kadınların kullan­
pusti hevâî = tayyare postası dıkları meme korsesi.
* (nefisi) (Nizam).
j pistan sefid
(pesta) = Evvelce başlanılıp kerden ) = Çocuğu sütten
sonra bırakılan bir işin başına kesmek için memenin başına
geçmek = pedisâr (b a .). bir şey sürmek.
. ' ı -
yh- ö 'j w * îl A. i \J jjiil

(p e s tâ d e s t) = Veresi =
pesâdest (ba.).
\
Kara bahtımla ülfetimi gördü­
(pistan) — Meme. a t.. — ğü için tayam daha birinci gün
emzik. memesini beyaza boyadı.
ı>j f y ' ts-1* ^ (Kasım ı Meşhedi)
J 1 '£/■} J ’ < •V -

ijjT İ - a jt' i/ ' 'V '" * ' . -


i j jt Cw..O jl* jj aL - jC-J ^ pistan siyah
j’ u4^"* ö>j* kerden) = Çocuğu memeden
j_(Jı jjî VT"
kesmek için memeye siyah bir
şey sürmek.
N e mutlu o kimseye ki kışın
ö n ü n e ' ateş, tavuk ve şarabı
koyar; bahçe narının kıymetini ( pistani mader
kıracak nar memeli bir güzel büriden) = Ananın memesini
ele geçirir; daldan çiçek baş kesmek (k.) hırslı ve aç gözlü
gösterinceye kadar köşkünün olmak, vefasızlık edip hukuka
köşesinden başını dışarı çıkar­ riayet eylememek.
maz.
(Firdevsî) * ?.* ’ > ’ r
o/j »jû*-j j\~. a^;c JÛ l fU j l - J (pistani
ji^i. jü. ji:_ı jjU iS}j, mam ya m ader gâz girif­
^ 11»
te ») = (k .) Hısım ve akrabaya
Gonca, bulut sütünden kana merhametsizlik ve zulüm etmek
kana içip meme emen çocuğun, § İyiliğe kötülük etmek.
süt ananın yüzüne güldüğü
gibi güler; inkişaf eder, açılır.
(T a h iri Değeni) (p is te ) = Fıstık.
!>•—.» Û " .î— U * •jl>" 31 *

jl'lj •C_l ^ .Ali


«Jir
iylfj
^ (pes dâden) — Geri ver­
mek, iade etmek § Kap için­
Susam çiçeği ve gül daha güler deki şeyden dışarıya sızıntı
yüz göstermedi. Fıstık ve narın vermek. (Pes dadeni ders) ta­
dudağı gülmedi: açılmadı. lebenin muallime geçen dersi
(C em al) vermesi.

jlx > O ^pisteH hendan ) = ( pesi dest ker-


Ağzı açılmış fıstık (k.) dilberin den) = (k.) Gizlemek.
ağzı. ı—•—3 -iıf”* i-j j. L. j j j <1 ^
Ö'«» £ tj> ^o-Uİ- JAJj» o
-V— —j. İM3*y<i 3y~j'•'* Eğer evde bir altın kaldı ise
„tu kadın gizler.
( Htısrev)
Gülmenin ağzını mühürle: gül­
me; çünkü dünya bahçesinde ' f
gülen yani ağzı açılan fıstık (piiser) || Oğul, çocuk.
canını feda eder.
(Ş a ib ) i-n*» o._L-
y* £b <f"ljîî
Ji c>U;
Uii
Ji ^jVL—
^C- JaI
il/ Kalbinde Yusuf gibi bir çocu­
ğun yakısı olmıyan kimse be­
• Ey ağzı gönlün gülen fıs tığ ı;
nim ve Yakubun göz yaşımıza
şekere benziyen dudağı gönlün
gülerse lâyıktır.
şekerliği olan güzel t ( Yeğma)
Çlm ad)
4»-'j j' 'j S-
ji ıj&LJ'
jL * i 1 \ (pi*tei şeker fe- tf-U-
ş«n) = Şeker saçan fıstık (k.) Birinin oğlu kayboldu. Gecele­
sevgilinin dudağı ve ağzı. yin kervanda döndü dolaştı.
(S a d i)

y ** (pesi canlşin) = Dük­


kân sahibinin vekili. V*J~” -“.j vJ”>»
<İ:’U
Çocukları iki şey harap eder:
(pes ham zeden) *= süslenmek hevesi, şarap sevgisi.
(k.) Kaçmak. (H & tifi)
Şimdi (pişer) suretinde okunu­ mış § Yemek artığı § Mirastı
yor. j— (püser ender) = § Eski.
Üvey oğul, püser zade=torun. e ■*

->
^ (p e s e n d )= Beğenme, kabul
(p&serîçe) = F e n a tabiatlı etme, beğenilmiş, makbul. Pe-
çocuk, sendîden = beğenmek masta­
I / / « x rından emir (is/a muh. vas.).
.. #. . • . \t

^ J (pesi zânü nişes-


ten) = ( k.) Düşünmek. j—i -'t.' jj e-A
jf-U -

Ey akıllı! güzel sordun; beğe­


(pesi ser kâriden) nir, kabul edersen cevap vere-
= (k.) Bahane etmek.
yim.
(S a d i)

| pesi ser nenin­


Jkliı Ijl J U j
den) = (k.) Utanarak yüz çe­
ı*V
virmek § Bir kimseyi hilt. ile
baştan savmak. O zeki; ey makbul ulus ! Ders
okuyunuz ve sesinizi yükselti­
niz, dedi.
f (pes şam) = Temcit ye­ (Mevlânâ)
meği (ar.) sehör. s ' >
, (pilsender) = ö v e y oğul.
>(j J ^pea şa şid en ) = (ko.)
ller.liyecek yerde geri kalmak :
yersiz, geri kalış devenin işe­
mesine benzetilmiş; çünkü deve Bu kinli dünya, övey kız gibi
geriye doğru işer. övey oğla kin tutan övey ana­
dan başka şeye benzemez.
( ' Unsur î)
(pesi kâr bn den )= i- •V i
Bir işle uğraşmak.
( pesende ) = Beğenilmiş
mânasına pesendide (muh.).
(pesi güş ef- •

kenden) — (k.) Unutmak, ih­ (p egentj j d en j Beğen^


mal etmek. Konuşmada (püşti
mek, seçmek.
gûş efkenden) denir.
»JLlm
U# k wJJ>-
/ ' J..V jtr »n
•&Oİ (pes mande) = Geri kal-
Sadi'nin sözünü dünya beğense
sen beğenmedikçe hiç işe yara- , (p eşan )*= Gürz [*], topuz=
mat. çeşan, feşan.
(S a d i)

= Arka, sırt.
»A A L J ( p e s e n d ld e ) = Beğenil­
miş, makbul. û*-c* öyr &• **jJ" j
jW. ıflj i)3T Cj* *f!i lî—*j
jûj Js Jâl 1^ <İJ
.X. ..J3j » ■! w —y Sırtım kamburluktan ihtiyarla­
rın sırtı; ayağım sölpüklükten
hasta ayağı gibidir.
Bana bir irfan sahibi nasihat
(Ferrahl)
ettiği sırada kendini beğeneni
kimse beğenmez, dedi. Yardımcı ve arkalayıcı § Puşt
Clmâd) § Soy § Nişapur civarında bir
şehir. û»b cju ü | puşt bepuşt
* (p e « e n g e k )= Dolu. Kü­ dâden=birbirine dayanmak (k.)
çük buz parçalan şeklinde ol­ ittihat ve müzaheret etmek,
duğu için (yahçe) de denir. İ.H,' puşt berpuşt = baba*
dan babaya, nesilden nesle.

‘-r T (p e ş ) = At yelesi, perçemi. j\ ? y j ( p u ft b e r df.


t3) triJ v â r m a n d e n ) = Hayran ol­
mak, şaşmak.
v 14’ &>jj X
y ili 1 4ıl* JİJ) Jjl û»l
Sağrıları yuvarlak, yelesi ve wfU
kuyruğu uzun, göğüs ve gerdanı
Yüzünden örtüyü atarsan gü­
dolgun, belirince bir at.
neş hayran olur.
(P ü r Behâyi Cam i) (Ş a ib )

§ Sarığın sarkan ucu § Her şe­ '\ İA


yin benzerine nispetle âdisi § ** » (puştare)=Pu ştvare (muh.)
(veş) gibi teşbih edatı (ba.). puştvare (ba.).
-- • ,
>- ' (p u ş tb e z e m in
'-r' Y (puş) = Baykuş.
â v e r d e n )= (k.) Yenmek.
[* ] Uzun sapı ağaç yahut demirden;
f t (p e ş a m )= Karamtırak renkli toparlak başı ağaç, yahut madenden eski bir
şey. savaf aletidir ki topuzdan büyüktür.
Ferhengi Ziya
dü ve kaçtı; sivrisinek rüzgâ­
\ , ~ , (puşti pâhârîden) rın önünde duramaz.
= Ayağın sırtını kaşımak (k.) Cİmâd)
sevinmek, yaltaklanmak.
t (puştdâr) = Puştiban § tri
*• M* V
( puşti pâzeden ) = ve kalın; hususiyle kalın elbise.
Ayakla kakmak (£.), terk etmek, *
yüz çevirmek. M J
( puşti dest
ı>* ıfij •z-i-ı i*»- ıfjjj j-'jy' ber kenden)= Elinin arkasını
lili j'****' J»- f*“J. koparmak (£.), pişman olmak,
jır esef etmek. ( Puşti dest gezi­
Cefa yüzünden beni terk edenin, den) de denilir ki elin arkasını
ayağını eteği gibi özür dileme ısırmak demektir.
dudağiyle öperim. wlı
(Kemal) j»* j\ ij jüt*

- * n m f * r ^ 4 (P U 5 . Kederden müteessir oldu. Ya­


ti çeşm tenuk ya nâzuk kasını yırtıp başından attı.
kerd en )=N az etmek, gururla ( NizâriJ

bakmak (Nizâm). *. - * ' ' ' * r * *


(pnşt rast ker­
den) = Beli doğrultmak (>t.)T
'l l ( puşti çem en) = (k.)
dinlenmek, rahat etmek.
Çimen sahası.
(Ni?Im)
• - S- _ •r
(puşt dâden) _ Arka
j ( p u ş t i seri-
vermek § (k.) Yüz çevirmek,
kaçmak § Dayanmak. kesî dîden) = Öğünen, hatır
kıran, başkasının ölümünü isti-
yen kimselere karşı söylenen
L’V
bir sözdür ki biz senin gibile­
Yüzünün hayalinden ııykum rin gidip kaçtığını, yahut ölü­
kaçtı. münü çok gördük demektir.
(M evlânâ) (Behancacem)
olj «-* ıS)j jJ-t i.ı *3 ^*1y \jlfZJb
^£1 j fx J,—*
>\* w?l~»
Düşman,padişahın yüzünü gör­ Eğer kalbin aşk nuru ile diri
olursa eflâkten sonraya kala­ den) ( i ) Yardım görmek, hi­
bilirsin. maye edilmek.
(Ş â 'ib)
jV-'j e jy -J - ! » t ■■H./*
« ;• V • * j' V Ct. j *

(puşt şikesten) =
( k.) Tahammül edilemiyecek Ben bu çimende güzün yardı­
derecede musibete duçar ol­ mını gördükçe baharın iki
mak (Ni?âm). renkli gülüne aldanmam.
(Selim )

t (puştek) = Giyildiği zaman ti (püşt germî) = Yardım.


bele kadar gelen kısa elbise, \f X »i—J j-’S Li j i C p Jr 1 j y~
üstlük. j\fi yJ* u j**
jV - i jit
* tj f\
u*, j S ~ i f*" u*i y i Eğer senin cömertliğinin güneşi
îiiy yardım etmezse, kış beni kardan
Her ne kadar bana lâyık olan ölmüşlerden sayar.
iptkli üstlük ise de senin tara­ (K em âli Jffa h a rî)

fından verilecek kaba bir üstlük


* I’ • " ı ^ *‘
yeter.
^ ( puşti güş fe­
(S a te n i)
rah) «= (ko.) Tembel (Nişâm).
§ At ve katır cinsinin ayakla­
»
rına ârız olan ve yürümekten
alıkoyan bıcılgan hastalığı § * (puştleng) = Eksik, ku
Çocukların; atlama, ebe geçti, surlu§ Mânâsız, faydasız.
yahut kavak dikilme oyunu. .J i_{ y J3
•>jy- *>J-
ıİ jj-
^ 7 / ^ ^ (puşt kerden
Senin mülkünde sivrisinekle
ber çizi) = Bir şeyden yüz çe­
telef olan Nemrutla kusurlu
virmek.
Firavun köleliğe lâyık değildir.
•*** y? (Sâzeni)

. (puştmaze) — Belkemiği,
Yeni ay o parlak yüze bakınca
omurga (ar.) sulb.
güneşten yüz çevirir.
{T u ğra )
iti»'
*•' * * f ’V * ’ (puştmal) = Peştamal de­
. (puşt germ bü- diğimiz silgi.
Dağda, ovada kandan ırmak
v“'< l (p u şt m â h l) = Balık aktı. Ölüden, büyük yığınlar
sırtı dediğimiz biçim (k.) gece. meydana geldi.
(Şa ir )
Bir şehri övgüye dair:
1y i 4 " ı f A y
~‘h*
>y? ^ - İJ j ; - » > . j ) j
^ 1- (p u ş tî) = Yardımcı; Koru­
t/UiJ yucu § Bele kadar gelen kısa
elbise, arka yastığı.
fi/r şehir ki onda karanlık
'» ' •
yoktu; var ise geceden başka
jû l
değildi. (pu şt y â ft e n ) = Yar­
(Nişimi) dım ve kuvvet bulmak.
* , >1 . ^
jLjJU ( jl »jlU . j
' ' (pu şt nu m n den ) = •- t » (p u ştlb a n , puş-
7
Puşt daden (ba.). tîvan) — Kuvvetlendirmek için
duvara vurulan ağaç dayak,
yapı desteği. Kapı arkasına
(p eştu ) ^ Kavanoz = bestu konulan ağaç bağ (k.) arkala-
(ba.).
( yıcı, yardımcı.
«

yJÜ
(puştu) = Afgan dili.
Senin gibi dayağı, yardımcısı
ı olan ümmet duvarının ne krtj
> ™ (p u ş tv â re) = Bir arkalık
yük. gısı vardır?

ü y t \ i> 3 • > '< / *


j\ At» _•*
JİS* jU. ^ X»
jUaf-
i>y~ j 1-** yt ûr”<JJ s* i
_ÎU
Her kim onun gül gibi yüzünü Her kimin göniıın’i ’ »•san
isterse bir müddet dikeni yük senin yardımcın ol ar; /naaemki
etsin; diken yüklensin. kendi gönlünün mimarısın; gö­
('A{(ar) nülleri imara çalış.
(Şâ’ib)
" - »
(p u ştva n ) = Puştîban (ba.) d i ts
* (p eşek )*^ Çiy=^Şebnem. (Ş)
nin tutariyle müsavi ve müsavi
* (pszşte) = Tepe, yığın. etmek, denkleştirmek.
o'jj •£', by. j\
jlC"T Jiı»î jy <IL£j j i \
SjK-
Güzellikte güneşe denk düşmüş, temizle. Eğer rutubetli ise, üze­
boyda selviyi kıskandırmış. rine kuru tcprak dök; dedi.
(Nitâri) ( MtvlânSJ

§ Aşk ve bağlılık § Baykuş. Bu eski şekildir. Nazımda kul­


lanılabilir. Şimdi pişk denir.
I*' J-3 v j t u f oys
^1 «I» üi»j X (Nizâm) Kumbara = humbere
(ba!).

Yarabbi! talihsizliğine karşı vi­


tilü
ran gönlüm ne yapsın. Evimin İ (p ifk ) = Ortaklar arasında
damına hüma konsa baykuş eşya bölüşmek için çekilen kur’a.
olur. Şimdi oyunda herkesin nöbeti­
( Ebulme ani) ni tâyinde kullanılır (Niçâm).
§ Bokböceği.

(pişkir, pişkil) =
. (puşek) = Kedi. •ii.il puşk (ba.).

>i l>" j'j j yf k y


•iLiıf J -y j\, «jul" jl
j/ı> jı i>ly- o 'jy * ıS i)j
P ,İ (pişkem) -»Y azlık ev. Biç-
kem (ba.).
i i l j-» j «•*
iU x
(p iş il) =■ Biribirine vurulduğu
Doğandan güvercine, kuştan
zaman ses çıkaran iki cisim.
deveye, kurttan kuzuya, sıçan­
dan kediye kadar herhangi
köşeye baksam yüz binlerce « ( puşieng ) = Mânâsız.
mahlûk senin nimetinle dolu = Büştleng (ba.).
olan sofrandan azıklanırlar.
'jifj** j-r. ıiJ^ '63
( Kemal Ğıyat)
^*^***t V ^^ ^
Şimdi (pişek), şeklinde söylenir
(Ni?âm). Senin dua etmekliğin hayırlıdır,
mânâsız mazmunları, ahmakla­
rın tuzağı olan şiiri ne yapacak­
, (puşk)=K oyu n, keçi, ceylan sın p
gibilerin gübresi. (Pişkir, pışki- (S ey fi lsferengi)
re, pişkil, pişkile) de. denir.
• "

p . (peşm) = Yün.
■tuii- JU. >_j / »> j )
\rtr
Onun yerini taş ve gübreden
Bu ektiğimiz dikenden hurma
yemek mümkün değil, bu'eğir­ Jİ / J
\ ■> ( Pe9m d e r
diğimiz yünden ipek kumaş do­ kn lâh d aşten ) — (k.) Şeref
kunamaz. va itibar sahibi olmak.
(S a d i)
*-*’ ıs-f rJ.5

( p e şm a g e n d ) = Yük, TJU'
hayvanın sırtını acıtmamak için Baktım ki ibadethane kılavuzu­
semerin altına konulan keçe, nun yoluna kimse gitmiyor.
teğelti yahut yiinle doldurul­ Meyhane dilencisinin de değer
muş palan. ve itibarı yok.
(T â lib )

(Peşm der kulâh nedared) de­


li'BU. nir ki yoksul ve değersiz de­
Hem köpeklerin tokası altın, mektir.
hem eşeklerin teğeltisi yahut
palanı ipektir. u f » (p eşm şuden) = Dağıl­
(H â k in i) mak, perişan olmak.
(Peşm) ile (agend) den mürek­
keptir: agend (ba.). , (p e şm e k ) = Pişmaniye hel­
vası § (Peşm) in. küçültülmüşü=
Yünceğiz.
(p eşm d e r k e ş i­
d e n ) ==(k.) Kavgacı ve geve­
zeyi ustalıkla kendinden uzak­ ' Y ’. jl .
Ç » ( peşm ı ez
laştırmak. k u lâh eş k em ) — (k.) Hesaba
gelmiyecek kadar az, eksik.

A--
Her kim beyhude gürültü ederse (p e ş m ln e ) = Yün kumaş.
onu uzaklaştır.
''T C '■>** ‘'T *'*■ ^ j **1 J3
(N iz ü ri )
■v. ■'r ■'V-H ■UWtj'j jj> J " £ j
§ Dağıtmak, perişan etmek.
Eğer gönül sevinçli olursa evin
ı_-»';-J Je-Jj f-i> ı
cennet veya cehennem olmasında
jVâ\
fark yoktur. Vücut sıhhatte
Onun süvarilerini, askerini da­ olursa yün elbise ile çubuklu
ğıttım. kumaştan yapılmış elbise birdir.
(N izam i) ( Yeğ mü)
*

, (p e ç e n ) = (Tösi nevzer) ile . - » (p iş in c e ) = Çulha avgiri.


(pîran vîse) adlı iki kumandan Abgîr, bişınce (ba.).
idaresi altında yapılan meşhur
savaşın yapıldığı ver, bu sava­
şa (cengi peşen), (cengi lâden), t ( p e ş e n g ) = Efrasiyab’ın
babasının ve oğlunun adı §
(cengi hemâven) de derler.
Küskü: duvar delmeğe, taş kır­
Cr-ij*1» y </•->'* Oiç maya yarıyan ucu sivri demir.
<>Vj' jt ;- î,V * i$ j.
^jlii ıa*
J-J ıts**
j\ Jlf j j f 3»
ıfjışt-e
Onun öfkesi çekiç ve küskünün
kuvvetine muhtacolmadan bir
jJLi ji j l** ji—V* işaretle feleğin kalesini yerin­
[* r ^ >
den koparır.
Ay senin yanağın gibi parlak (F a h rî)
değildir. Gülistanda yanağın § Çamur ve toprak taşıdıkları
gibi gül yoktur. Senin kir­ teskere § Sitem ve cefa.
piklerin Peşen muharebesinde
( Gîv)ın [**J mızrağı gibi zırhtan \y jjl— o.
S~S'r,
k >}/ e?-4-'» 0>"-
geçiyor.
( ’U n fu ri. Ferruhl , 'A rced i, Firdevsi)
Ecel, bozuk kanını akıtmakla
[*j H icrî 323 te Tüsa bağlı Baj köyün­ kimsenin eza ve cefaya uğrama­
de doğan Firdevsi,Tüs valisinin ezasına daya-
ması için düşmanını kılıçsız
namıyarak, (Mahmudü G aznevi) ye şikâyet
etmek için Gazneye gitm ek üzere yola çıkmış. boğar.
(D e rv if)
G atne civarında bir bahçede tcneızüh etm ek­
te iken kim ler olduğunu bilm ed iği, asrının Buradaki (peşeng) i, Nizam, el
cn büyük şairlerinden Unsurî, Ferrııhî, As-
ile su serpmek, yahut ağızla su
c e d i’nin te rtib cttik le ri işret meclisine ras-
lamış; onlar da uzaktan F ird e v si'y i görmüş püskürmeğe misal göstermiştir.
ler. Şayet yanlarına gelirse rahatları kaçar Bu mânaya göre tercüme şöy­
korkusiyle kafiyesi dar b irer mısra' söyle­ le olur: Ecel, bozuk kanı kim­
meye ve dördüncüsünü F ird evsîye te k lif ile seye sıçramamak için düşma­
başlarından savmaya karar verm işler. Bu
nını kılıçla kesmeyip boğar.
tek lifler ini ortaya koyan şairler F ird e v sî’nin
hiç düşünmeden dördüncü mısraı söyleyi­ ✓^
verd iğin i görünce hayretler içinde kalm ış­
lar, özür d ıliyerek fevk alâde hürmet g ös ­
***"» (P e H e ) = Sivrisinek.
term işlerdir. İşte bu dört mısra’ onlardır. ren bir bahadırdır ki G evd erz’in oğlu, Bt-
[* * ] (G îv ) bu savaşta yararlık g ö ıte - jen’in babasıdır.
J~“J. X -cT VÎL / TJ_
Jİ 6Î ı^l» (*'—
•“j1
. £'■>»Ji—'
j-^l' tfj/*
Çöpün tepesi üstünde bir sivri­
Senin kahrının kızgın yeli eğer
sinek kımıldanırsa onun kanad
suya ıtabederse pul, benekli
oynatması bizim gözümüze gö­
balığın mesamatı üzerinde yakı
rünür.
(N a tır)
olur.
( Enver iJ
(Peşşebend) = cibinlik.
§ Bıçak ve kılıç zıvanası § Ç a­
dır eteğine dikilen deri pervaz
( J lc ö j
. . . p e ş ;e - ki ipi ona geçi irler. Peşbenin
h â n e , p e ş ş e d â r, p e ş ş e ğ a l) sonundaki (.) teşbih edatıdır.
= Kendisinden sivrisinek pey­
da olan karaağaç (ar.)
ffİ (p eşim ) = Peşiman ( muh.).
* ' '’C ' peşiman (ba.).
tjjj (p e ş ş e ’I z e r in ) = ( k.)
Kıvılcım.
T » (p e şim a n ) == Pişman.Türk-

• v çesi (ildim).
‘ S.~İ ‘ ( pişî, p işîz ,
c— CiK- rp f *■*S'
p iş îz e ) = Kıymeti pek az ve f-' L.—tı U «.i*- M
" “’ /
küçük para, p u l: şimdi şâhî
denilen para.
Dostun sözünden başka her ne
C*—Aı* j O** lj 1 söylediysek hepsine pişmanız.
\imj' fSâ di)

(Şuden) mastarının müstakla-


Kesesinde bir şey olmıyan kim­ riyle terekkübeder. (Pe-
se bir pul için hakaret çeker. şimani) pişmanlık; (Huverden)
( Hasrev )
mastarının müştaklariyle terek­
Kalp para mânasına da gelir. kübeder.

ır 'j'j ısk -W- >ü>. J y j J**: lİ ji—*j


ı i öjv *^3 öM* c jj1 jl z~
_r* j**-
işini, sözünü, dilini birleştir, Olmekten korkmam. Dostun
y a ’ı dızli kalp paıa gibi içi baş­ ölümü fetvasını düşmandan
ka dışı başka olma. alanın pişman olmasından kor­
(N â fir) karım.
Ta Ballk Pulu- ( Sance>)
a ✓ hut ateşi yakmak için ağızdan
(p e şin ) = ( Keykubad ) m çıkarılan hafif rüzgâr.
v oğlu ve (Sührab) ile (Lührasb) ın 5>.* J’1jT
babasıdır. (Keypeşin) de derler.

l' f
\İ\
J t (p u ğ a r) = Kibirlenme, ken­ Hakkın yaktığı ışığa her kim
dini beğenme. püf der, yani onu söndürmek
isterse sakalı yanar.
ili (Şatr)
J f ( p e ğ a * ) — Tahta ve ağaç
yarmak için kullanılan kama, Mesnevii şerifte pufu şeklinde
takoz, pabuççularm kıskı de­ de vardır.
dikleri ağaç çivi. jÂf Jjl
j'j j 1
, Jj>-{ J ç - 5,
-u-l-j w—a j T j'x*
I/*,.
jLiı ot jI«İ
Her kim Allahın yaktığı mumu
Bir düşman avcısıdır ki has- söndürmek isterse mum sönmez;
minin el ve bileğinden hâdise­ püfliyenin ağzı yanar.
ler dülgerinin keserine sap (Mevlâna)
yapar. v ı^ıPufiâb: bir şeye nemlendi­
{Fahri)
recek derecede su püskürmek
Bu beyitten (keser sapı) mânası (N zam).
anlaşılıyor (Nâsıri). Betişe’deki
(b) istiane edatı olursa mahzur
- , (pnfı kasegeri)*=
kalmaz, (p) nin ötre ve esre­
Ufacık bir şeyden büyük bir
siyle de görülmüştür.
şeyin hâsıl olmasından ; yahut
ufacık bir iş n büyük netice
( p e ğ n e ) — Merdiven basa­ yermesinden kinayedir
mağı. (N'?âm)
Juİ-L o —I s } j ö iT J* jî
oûaj 0^4^ CrJ > f-r-O C
j* öV
fA j -V’ f k -r* X
Bu dört unsurla yedi felek; se­ c —\ X ^
nin devletinin sakfına merdiven **S'\
olur.
O lıûrt ve periye, benziyen dil­
xŞihab)
ber kâsecirtin yüzünün utancın­
• •. dan ruhum tenimden ayrılacak.
v (p u f) = İşığı söndürmek, ya­ Eğer dudağından bir öpücük
verirse yeniden dirilirim . İşim talihi dönük, kötü bahtlı! Ey
ufacık bir şeye kalmıştır [*]. sevimsiz, iğrenç, yakışıksız, ekşi
(B a kırı K â fi ) suratlı! peynir ve ayran gibi
keskin, lezzetsiz, tatsızsın; içsiz
.' f ceviz gibi çeşnisiz, özü kurumuş
'"İl (puf kerden) = Üfle­ ve boşsun. Bana demir ve çelik
mek § kabarmak, şişmek. gibi sert gözle bakma ki kafanı
örs gibi çekiç darbesiyle kırmı-
yayım.
(pek) = Bilgisi ve hüneri yok­ (P ü r Bahayı C am i)
ken kendini beğenen ve öğü-
nen kimse. Müradifi olan lek § Aşık kemiğinin bir tarafı §
ile (peku lek) de derler. Peku Oyuncuların takla atması. Tü­
lek = yelmek, yepermek, öte tün ve tömbeki gibi şeylerin
beriye seğirtmek mânasına gel­ dumanını ağızla içeriye çekmek
diği gibi vm»> = hırtı pırtı, (ko.).
parça purça ev eşyası mâna­
sına da gelir § Basamak. (•!) in
~İ, (p e g )— Nar memeli kız: yu­
esresiyle parmağın boğumu.
varlak ve katı memeli ki dili­
• y mizde turunç memeli denir §
c"^! (p u k )= Bilgisiz § Yakışıksız ve Çocukların oynadıkları top §
biçimsiz. Mürad fi olan lük ile Bir nevi darı.
birlikte (pukü lük) ( lükü puk )
suretinde de kullanılır § îçi boş,
» (pegâh) = Erken = begâh.
kovuk mânasına pükün; çekiç
mânasına putk’ün hafifletilmişi-
dir. (pekmal) = Pabuççuların
»i. ty »iA** j.■** ıf* sahtiyan üzerine çizgi çizdikleri
ti)J J’j-' 4) alet ki Arapça (mıhat) tan
, t)*) on ls>î bozma mâhat derler.
jİk? j**
Jf ı>H J lL S C
■, (pekend) = Huvarezmliler
^j*. jİAi— y
lügatinde ekmek.
liV: JJ1
.

Ey ayağı uğursuz, hastalıklı,


[*] Bu tâbir değeri yüksek olan çini tsjy'
kabların yapılışını öğrenmek için İrandan
Ç ine giden, fakat püfiinü öğrenm tden dö­ Onun beni temelimden yıkan
nen bir bardakçının hikâyesinden alınmış. suyu ve ekmeği sıkıntısı, daima
düşünmekten düzgün tabiatımın ûJV f jV
J; \ijj i i ) j
düzenini bozar.
(E n v e ri)
(.45-) (ba.). Kirpiklerimi yumamıyorum. De­
niz üstüne kimse köprü kurar
mı ?
... (pekne) — Kısa boylu tık­ ( ‘ Imâd)
naz kimse.
§ Pül = pul (muh.).
,jr Cİ
J J.Aj < ıl. ^ J* li. )' S"!,
ıfjy
O Ismetüddin adlı kısa boylu Parasızlıktan ölüyorum.
(N iza ri)
tıknaz kız; iffet ve iyi namlılı-
ğm asıl ve esasıdır. (o^Jj) pülzeden = köprü kur­
(E nveri)
mak.
o ^
İ lX ' (p e k ü k ) = Demirci çekici u* (pe*) = Etrafı yükseltilmiş tarla
§ Çardak, balkon ve onların ve yer § Hastalıktan yeni kalk­
kenarında parmaklık ve tahta- makla halin zayıflam ası.*
puş gibi dayanacak yer. ikinci
mânaya peluk de denir.
•h (pil) = Ö kçe.

° \!
(pul) == Köprü.
>£j r-1'* jİJ>vjİ’?
3> j ^>j j ı
S±■
*•
*' jx’ Daima pabucunu ve ökçesini
aL_ ^ IajJi y
yarılmış görüyorum, onların
yerine yüreği parçalanmalıydı.
^Liî i)j jl,
(M a 'ru fi)
• j.i j ) )t

§ Çelik çom ak, ipli ve değnekli


başka bir oyuncak § Çadır
Dağın yukarısından aşağı tara­
düğmesi dedikleri küçük ağaç
fa inince önüme derin bir ır­
parçalan.
mak çıktı; görseydin bağırarak,
bükülerek yolu tutmuş saldırıcı
kara bir ejderha sanırdın. Ka­ (p e lâ re k )= S u y u eyi veril­
ranlık gecede gök üzerindeki miş çelik. Belârek (ba.).
saman uğrusu gibi ırmağın üs­
tünde köprüler görülüyordu.
(Hidayet) ^ „ (pelâs) = A ba ve çul gibi
kaba yün den do k u n an şeyler, * £t , . t ' • ^

CıCim d en ilen â d i y a y g ı. ^ ( pelâs endâhten )


•=—? U"'Aj3 = Perişan etmek, dağıtmak.
J - er1**1-» >*»'j
JUk—
û 'Ş " '^ (pelâsfden) ■= Solmak,
Sofuluk kaba saba elbise giy­ buruşmak, (pelâsîde) = soluk,
mekte değildir. Hakiki sofu ol buruşuk (Nizâm).
da atlas giu. •’ y
(S a d i)
( p u l â v ) = Pirinç, yağ, etle
§ Hile, aldatma.
pişirilen pilâv. Konuşurken ( J.)
puluv. Eğer etsiz olursa (.,>*)
rm , u-ib <n çilâv derler (Nizâm). Ferhengi
J!T
Nefisîde pelâv, pilev şekillerin-
.B ir kısım halk zulümle herkese dedir, (ko.) = ziyafet.
hile ettikleri gibi bize de mi • •

etsin ler? (p ilp ıl) = Biber.


( Kem al)
a. •> jU». û* jtîj
(bamen hem pelâs) = • > j* -’. j V.
Bana da mı hile? Bu mâna bir O-ili ^ . j j - j.U i i f y
J jı ,-L J,. j jl \j^
hikâyeden alınmıştır [*].

[ * ] Hilcâye şudur: bir borçluyu birta­ Sevdiğim beni o halde görünce


kım alacaklılar tazyik ediyorlarm ış İçlerin­
kirpiğinden sağnaklı yağmur,
den biri benim alacağımı verirsen sana bir
tedbir öğretirim , onunla alacaklılarından kur­ yani gözyaşı döktü. Görseydin
tulursun demiş. Borçlu kabul etmiş. A lacak ­ avucunda döğlilmüş biber var
lılardan hangisi seni sıkıştırırsa yalnız (pe- da gözlerine sürüyor, derdin.
lâs) diye cevap ver, başka şey söyleme d e ­ (Minaçihrî)
miş. Borçlu bu Suretle hareket ederek ala­
Aıapçalaştırılmışı. (fülfül).
caklıların tazyikından kurtulunca bu tedbiri
öğreten alacaklı gelip mukavele gereğince •;
parasını istemişse de ona da (pelâs) cevabını (p u fc î)= K a tır boncuğu.
verince (Bahcme pelâs bam«-.n hem pelâs =
• x .»
herkese hile bana da m ı?) sözü ile mukabele
etmiş Şim di IrancİA bunun yerine ( bnlıerne C Lv' (p e le h ) = Boğaz.
beli bamen hem b<ıli) diyorlar (N izâm ). İra­
o1»’ 1 o-İj
nın zamanımızdaki yüksek ediplerinden
ıyu
(i.»* .- ) Farsça ve Arapça darbımeseller ve
tfj'y
büyük sözleri gösteren 4 eilllık pek miMıim
eserinde (pelâs diye cevap veı ) cümlesine Çok acıklı bağırma, haykırma
(delilime vur da alacaklılar deliliğine kanaat ve feryattan insanların boğazı
g elire e l al ıcakl.-rındar. vazgeçsinler) kay­ tutulmuş.
dım ilâve etmiştir. (Nitari)
(* ^ ^ ■» ( pe!hem> pefhe- <11
» (p u lu fte ) ■= Saz ve çalı çır­
m an ) = Sapan = belhem, bel-
pıdan yapılan kulübelerin yan­
heman (ba ) = felâhen, felâhan..
dığı zaman havaya savrulan ve
felmahen, felâseng, kelâseng.
henüz yanmakta olan parça­
ları.
^ ~ 7 , (p ilistu k ) Kırlangıç,
piristu.
^ ‘ ^ ( p e le k , p ilk ) = Göz
kapağı.
(p e le ç t) == Pis, murdar. lii'll». jJLS-^ç ü>
——i1 yjf* ö'j jJ **y ^ **

Biyâstö (ba). Okun, düşmanın gözünün kara­


sını öyle oyar ki, ne gözü, ne
• f
de kapağı haber alır.
^ (pul ş ik e s t e n )= Köprü ( Dehletti)
kırılmak, kırmak (k.), güc, kuv­
4İ)l
vet kalmamak, mahrum olmak, •Ju-îJ" f J'yj Jt- X
mahrum etmek, zarar vermek.

Göz kapağının yardımı ile göz


jijjŞ •o-j jjji j —. «jj-jl,'
yaşma mâni olmak mümkün
jlîU.
değildir; nemlenen duvar sele
Ömür başı delik deşik köprüye nasıl dayanır?
( Ycğma) .
benzer. Hâdiseler köprüyü y ı­
§ İliştirilmiş, merbut.
kan sel gibidir. Sel gelmeden
bozuk köprüden geçmeye çalış. *>
(HâkâniJ i ^ j pıaltaken, puln-
k e)= B a şa kakma, söz dokun­
lS? durma.
j ’BU.

Haşmetli âşığın çok var Ben (h (p elin ) - - Toprak.


yoksulu mahrum ediyorsun.
ji- ^ rı} ^ ^
( Hâkâni) Jı jlt
• - ^

Û‘'* V (p e la g d e ) — İçerisi bozul­ Tür, freç, Selnı nerede? Ecel


muş, kok-nıu; yumurta ve mey- yüzlerine toprak saçlı: öldüler.
va. Reşidıde (p, 1) ötredir. {Zer âta şt)
• s ' ' " ' İİJUL-I <HjLa •A'iL j l J i i f '

jUuL* iSy^ı
cr \' * (p e lm e s , p e lm e -
ıi\5U.
■e) — Telâş etmek, şaşırmak,
muztarip olmak § Yalan söyle­ Bağdatta misk otundan ıtır
mek. yaparlar. İsfahanın havasından
• -
misk ceylanı kokusu gelir.
((fâkâni)
(p e lm e ) = Çocukların yazı
ve talim tahtası.
( p e lv â s ) = Yaltaklanma,
aldatma.
', (p e le n g ) = Kaplan.

jç— ( pelu s ) = Pelvas. CâplOs


(muh.) câplus (ba.).

Kûkreyici aslan, cenkten kaç­ j i 'i '


, ( p n lv a n ) = Pul ile teşbih
maz; kaplan, kesici kılıçtan ifade edeıi van’dan mürekkep
korkmaz. ve köprüye benzer demek olup
(Sa'di) ekinlerin etrafına çekilen taş ve
§ Kerevet, karyola bu mânaya topraktan sed ve sınırdır.
daha ziyade Hindıstanda kul­ <i\ thyi1' Jr'l'" Ct.X
lanılır (pelengî) = çizgili ve t ) ' ‘'f j .

benekli olan şeyler (pelengîne) İ t-*-


= kaplan derisinden yapılan Dağdan kolaylıkla aşabilmek
elbise. için yükünün hafif olmasını
tercih et. Zira kedi sed üzerinde
deveden iyi gidebilir.
(p ile n g ) = Kapı aralığı =
(Hüsrev)
( peling, piling ) şeklinde de
yazmışlardır. (mufr.) pülven § Kumaş dengi.
= Pervende ( r>a.}.
j j J f.ş t J
(p e le n g â n i
g e v e z n e fk e n ) «= (k.) Baha­
dırlar.
Yolu yürüyüp meşakkat çekme­
li, keseyi ve kumaş dengini aç­
ti-Lî.* . * ı \ malı: para ve elbise vermeli.
^ v ( p e le n g m işk ) —
Rengi kaplana, kokusu miske ( Suteni)
benziyen ve misk otu denilen X
nebat = berencmişk (ba.).
yaprağı insan pençesine, turunç
rengindeki çiçeği aslan tırnağı­ ( pelyendî) = Bir nevi
na benziyen küçük bir ağaç § çok tatlı kavun.
Yeni doğuran hayvanın ilk
• s
sütü: ağız A z sermaye § Başın
etrafındaki saçlar (I) nin ^ (pen) = (Lâkin) mânasına istis­
şeddesiyle merdiven ayağı. na edatıdır.
ı j ' r '1 <Si
C—» Ju/ ijla
^ * (penâd) = Hava.

Zahire ile dolu bir ambar gör­


düm ki yirm i basamak merdi­ , (penag) = (benag) ın ilk iki
mânâsiyle müşterek olup onlar­
veni var.
(L â fı li ) dan başka iğe yumurta şeklin­
§ Terazi gözü. de sarılmış iplik yumağa ve
Jlfl ıfjj1/ çulhaların ( masura ) dedikleri
iUr lüiT jLcpj olcll* kamışa denir.
«J j r-

Ömrümüzde işlediğimiz amelle- t * (penam)


f = Gizli, örtülü.
-r e ait terazinin gözünde sevap­
lar tane tane, günahlar denk * ..t ^ 1^
denktir. fply-kS &
( Sâzeni) Jf"
Son iki mânada ^ pille şeklinde Büyüklerle tenha bir mecliste
de görü müştür. konuşmak istiyorum.
(K em al)
(pile) = Çomağın eşi olan çelik
Zerdüşte tâbi Mecusilerin zendu
§ Pne ( muh.) o aı ak ipek kozası.
pâzend okurlarken mukaddes
ateşe tükrük ve buhar gitme­
(p e lîte )= F itil (ar.) 4 ^ felile. mek için yüzlerine bağladıkları
dört köşesinde bağcıkları olan
JÜ Lı
- * (pelîd) = Pis, murdar. pamuk bezi § Nazarlık.

• î i.
«uf" \y £ t
T ( penânek ) = Zamk, ağaç
Pâk (ba.). sakızı.

(pelîden) = Görmek, ara­ « (penâh) = Sığınma, iltica et­


mak, süzmek. me, penahîden = sığınmaktan
emir, ( isfa. muh. vas. } (ar.) *y. t'- t>
■ {^ t * ( penbebez, pen»
«I**' bevez) = Pamuk atan, hallaç.
İJ^'4 wJ«XC
Doğru Arapçası ju- (neddaf).
30>-LiVu:J^J>. ı**“ î"
•r". <_r «-
ıfi>*
Senin şeref ve itiharma stğrn- rfj'y
mıyan, senin adaletini katkan Zîf’r hallaç aşkın sırlarından bir
yapmıyan kimse ruhsuz bir ci­ nükteyi meydana çıkardığından
sim, görmez bir göz gibidir. bütün âlem karmakanş olda.
(N iz a ri)
(M a itx i)

j.'» »J j> * Şairin hallaçtan m-ksadı (


vt* (»♦-' utr» ^ 3^} ^-V jy.u Cr.) dur.
ü>U
* »V * - ' * '
Cennet ve tubâ senin yanağın
c/lr V , (p e n b e d e r g ö ş ) =
ve boyunun güzelliğine sığın­
(k.) ilişiksiz, ga fil, s ö z v e ö ğü t
mışlar. Ne kadar mesutturlar.
dinlem iyen kişi.
' Sığınakları ne güzeldir.
(Vefa) l>_' {/"J-\
ıS1-** fJ.it » t j
tSjfj* S*, öUî-V li/">»
rfU ii
J*U tfcij* jtjuii j _Hc *f
Ey Nizam i! Sözü kes, sus, öğüt
B ilgisi olup da derecesini bil- dinlemiyen halka karşı ne söy­
miyen kimsenin bilgisizliğin den lersin.
Allaha sığınırım. (N is a m ı)
(S a d i)

Kerden, giriften, âverden, dâş- ( p e n b e d e h a n ) = (k.)


ten, dâden kelimeleriyle terek- Az söyliyen.
kübeder § Duvar gölgesi. : i' '
•*
(p en b e zen )= P em b e bez.
(p e n b e ) = Pamuk.
*• '. f& t '
-i/, jj-*u û-.jl ı*?/* dl. 3->l. iİ j'jV v V 1
, (p e n b e ş a d e n ) *= (£ )
Dağılmak, kaçmak § Yumuşak,
a'S
sâf ve beyaz olmak.
Bıından bir ay önce kar sahrası
« /• / 5/
bir pamuk tarlası idi, nisan
şimşeği onu ateşledi. V l, (p e n b e k e rd e n ) — (k.)
Dağıtmak, mahvetmek, yumu-
şatmak, teselli etmek § Sus­
turmak. İnkâr etmek, Y.» - «.» .. ( pencpa,
pencpayek, pencpaye ) =
Yengeç, (ar.) jU»j seretan. Se-
■ * ( penbe nih&den ) =
retan burcuna da denir.
(k ) Aldatmak.

« « w
(penc biçare,
(penc) = Sayılardan beşin adı.
pencei bîçare) = Zühal, Müş­
t&H teri, Merih, Zühre, Utarit yıldız­
jtj&l j' ları. Farsçaları sırayla şunlardır:
Keyvan, Bercîs, Behrâm, Nâhît,
Biz, bir baba evlâdı beş karde­ Tîr. Bütününün Arapça karşılığı
şiz; iktidar bileğinin beş parma­ i- hamsemi mütehayyire-
ğı gibiyiz. dir. Türkçeleri de şunlardır:
(Ş a ir ) Sekendiz, Erendiz, Sakıt, Çul­
pan, Arzıtilek.

‘ p in ç) = Çimdik. •JİÎ >✓* -— jÇj 1


•j1* r-‘ »j1?.
2 & \
( penc en g iişt) =
Ayrılıktan yüreğim parça par­
Beşparmak denilen nebat § Bir
çadır, ( pençei bîçare) den daha
el yahut bir ayağın parmakları
biçareyim.
§ Çöğen. Yaba (Halimi), (Bedi‘)
t• » •

aUÜ (pencer, pencere) -


. * (pencah) = Sayılardan ellinin
adı. Pencere dediğimiz aydınlık ve
hava deliği.
GrV 3>. jjj*
tSJL*-“
A ltı yüzden elli beş fazla idi: t (pencruz, penc-
655 tarihinde idi. rüze) =-- (k .) A z bir müddet.
(S a d i)
ı>.’ X'
«9

. •• (p e n c a h e ) = Hıristiyanların Belki bu pek az zaman içinde


bir yere kapanarak ibadetle hazırlanırsın.
(S a d i)
meşgul oldukları 50 gün. Müs-
lümanlarınkine çile denir ki 40
gündür. Çile (ba.). (penc sure) = Kuran’m
Ferhengi Ziya 32
yasin, fetih, vâki£e, mülk, nebe5
sureleri. <-r-r T » ( penc nuş ) = Beş nevi
• \ * •' ilâçtan yapılma bir macundur
CT* (penc şu'be) = (k.) Beş ki kalbi kuvvetlendirir ve fe­
duyu (ar.) havassı ham­ rahlandırır.
se: Samia=işidim. Bâsıra= gö­
't '
rüm. Şamme = koklam. Zaika
= tadım. Lâmise ■= dokunum. . * (pençe) = El ayasiyle birlikte

beş parmağın hepsi.
Û- S-Ct v
. * (pencek) = Atılmış pamuk
dfei O-* J*' J-V J*
yumağı = Pâgund (ba.).

Ey Sadi! Hüner halkın pençe­


(penc gâne) = Beş vakit sini kırmak değildir. Nefsini
namaz. kırarsan tam insan olursun.
(Sa di/

fY ( penc gene ) «= Penc § Yırtıcı hayvanların el ve ayak


şube (k.) beş vakit namaz. tırnakları §Kuş kaynağı § El ele
yapılan bir nevi raks ki rakse-
denler arasında sıra raksı, hora
fpenc kuhe) = Askerin tepme denir § Düşman kaleye
öncü, artçı, sağ yan, sol yan, yaklaştığı zaman başlarına atı­
bütün bölüme ayrılan bölümle i. lan yuvarlak taş ki kale ve
Kühe; dağ, büyük dalga, sal­ hisar burçları üstüne konur.
dırma mânalarına geldiğinden Okunur (» h) ile (.ı^) = elli
hepsi askere uygundur (Naşiri). (muh.). § Balık § Balık ağı [*].
*' •
<*- J_2ı_
Sr-» (penc nevbet) = Padi­
şahların ve büyüklerin kapıla­
rında beş vakit çalınan muzika. O ay gibi güzelin ayrılığı ile
ağa tutulmuş balık gibiyim.
ı Ş a ir )
tSjtâ.) ısX-\
[ * ] Balığa ve balılc ağına şu münase­
betle ( h* ) denilm iştir ki balığın Arap -
Eğer köşkünün kapısında beş
çası (n u n )d u r. (n ) harfi ebcet hesabiyle
vakit muzika çatsalar nöbeti
50 dir. Bunun g ib i ağın Farsçası ( — ~ ) tir.
başka birine bırakır, geçersin. Şeştin bir mânası da altm ıştır k i pençe
(S a d i) kelim esi harflerinin ebcet hesabiyle sayısı
§ Beş vakit ezan. mecmuuna denktir.
V den, pençe giriften) = (k.)
(punce) = Alın. Pençeleşmek, zorlamak, iki kişi
gücünü denemek.
•liı »li T/t
( ö ‘ -O ^
tsA* u ‘ ^ (pen­
Dünyayı koruyan padişahın çe3! benefşe, pence’i gül,
dergâhı eşiğine güneş ile ay pencei lale) = (k.) Bir dalda
gece gündüz secde ederler. biten ve gonca halinde pençe­
(F a h ri) ye benziyen birbirine bitişik
çiçekler.
§ Puncebend = Kaşbastı, dil-
• ı.i » ' t
dade. (ar.) « u . ili (pencei tâk) = Asma yap­
• .1 ;—'*>*' rağı.
'~T> * ^ (pencei â fta b )= Gü­ JİA ^ ob'
*S~
neşin pençe şeklindeki aydınlığı. W ** w — n -1
* »* **
wiL»
L fj* *U
*2. v tJÎ C-J y~ [*] S â k i! Beni o şaraptan çakır-
keyf et ki onun asmasının
yaprağı aslan pençesi gibidir.
Benim aya benziyen sevgilimin (Şâ'ih)
yanağı ışıktan öyle parlak ve j f j A (ba.).
lâ tif oldu ki inci yahut gülden ' t>
yapılmış bezeği başına takınca
(pence’i duzdîde) =
yanağı güneşin pençe şeklindeki
Şemsî aylardan herbiri mü­
ışığına döndü.
(H âlis)
savi olarak otuz gün sayıldığı
surette 365 günden ibaret olan
* t' şemsî senenin on ikiye bölü­
(pençe efşurden) = münden geri kalan beş gün ki
(k.) Yenmek, galebe etmek. takvim sonuna ilâve olunur.
* ^ •/. * £t i t*" ^ ^j î** Arapçası î._i-hamsemi müs-
jx 5 L . i l İ i jij tereka dır.

^ (pence:>i kebki de-


(p e.ce
rî) = Bârbedin makamlarından
efkenden, pençe endâhten,
bir makam. Bârbed (ba.).
pençe zeden, pençe ker-
[ * ] Ş e h re : H int âdetince düğünlerde
güveyin başın? takılan inci, altın ve çiçek­ • ' • * (p e n ç e 3! gurbe) = Bidi
lerden yapılan başlık. gurbe (ba.).
■*** ıfy ıf'j j*
x< 4,'u UT •'tf
(p en c h ilâ l) = (k.) Sev­
> İj X İ
gilinin parmaklan.
Senin fikrinin aydınlığını gü­
• * ' *

neş nasıl verebilir? Ankanın


<•< (p e n ç e 3! m e r y e m ) —
işini çaylak nerede yapabilir?
Meryemeli denilen nebat.
(F a h ri)

(p e n c y n d e ) — Beşte bir lu
î (p in d ) = Oturak yeri, kıç.
(ar.) hums. ( muh. ) (penyüde)
dir. . .*
» (pund) = Eğirmek için hazır­
(p e n d ) = öğüt, nasihat, lanan pamuk yumağı.

c—İIjm- * j. *i’XJT •

‘JJ l*1' f ; (p in d âr) = Böbür ve gurur,


L-jİI kendini beğenme.
Gözüm, cemaline öyle hayrandır Ij jOı y*- ı^-Jı» JLİ.V
ki kulağıma hiçbir nasihat gir­ J-ff,J> ‘ >s, ^
miyor. JUt-
( Yeğma)
İddiacı kendinden başkasını
ı/ir tft ol* ı ^ görmez; çünkü önünde gurur
^ / j i t ; <r"
perdesi vardır.
^'u (S a d i)-
Halk, keşke bana aşkından vaz­ § Sanı, zan.
geçmeyi tavsiye edenlere nasi­
hat etseler. w*—*' w;* «i»— At0
(H â tifî)

il
Böyle iyi sanılı kimse görme­
l f J U -. dim; çünkü benim ayıbımı an­
cak budur sandı.
Başkalarının musibetlerinden (Sa d i)
ibret al; sakın başkaları senden
ibret almasınlar. Pindaşten den emir (isfa, muh,
(S a d i) vas.).

Bürden, kerden, pezirüften, şi- I *


nîden, dâden, güften kelimele­ (p in d a şten ) = Sanmak,
riyle kullanılır § Çaylak kuşu. tasavvur etmek, böbürlenmek.
köylü ekinciler su nöbetini bil­
^I»- ^2»*Xj dirmek için kullanır’- suyun bö­
1*«j
lüm yerinin yüzüne bu tası ko­
O kadar nâle ettiğim halde yarlar; tas küçük delikten giren
gözün açılmadı : gözünü açıp su ile dolup dibine çökünce bir
bakmadın. Benden daha talih­ pay sayılır. Ekincinin kaç payı
siz kimse yok sandım. varsa bu iş o kadar defa tek­
( Yeğmâ) rarlanır.
• ' i> * t> o>s.
, y A-ı ( V—' ^
^ ~ ' - (pundeş,pundek) =
Pamuk yumağı = j^ i, =
Bir tasla ölçülmesi mümkün
.. t
olan dünyada niçin yaşamalı.
(pinde) =Damla, katre. Nok­ (Sena* i)
ta, zeıre mânalarına da yaz­
- ■ * u» y * ' w —aç-
mışlardır. Yalnız Reşîdî, pün-
jj-.li-> j\ £».i
deşle bir saymıştır. j-»\!

İnci dolu denize benziyen bu


(pendîden) = Nasihat et­ kubbe nedir ! Yahut şişe bir
mek, öğüt vermek, nasihati zarf içinde binlerce şem'a ne­
kabul etmek. dir !
: t' (N a şir)

4' r» (penze) = Sıra raksı=Pence Yemek ve su kabı olan her


(ba). kâse ve tasa da denir. Leğen
mânasına da gelir.

* (peng) = Karış [*] = Veje


(ar.) veceb § Hurma salkımı § l'V
Kereste ve ağaç § Pencere. Ay tutuldu ve halk ayın açıl­
ması için tas çalıyor.
( MevlânS)
■> (p ın g ) *= Çimdik = P in ç=
Pingân. ( ^ ) bunun muhaffefi; fincan
dediğimiz, muarrebidir.
j^ l 'C “ (pingân) = Dibinde küçük i- e w3c—
o—V V o-J yl
bir deliği olan su ölçmeye mah­
sus bakır yahut tunç tastır ki
{ * ] Burhanda bu mânaya (n) nin üstü’ Bağ güzellerinin biribiriyle soh­
niyledir ve sonu (k ) iledir. betleri çok kızışmıştır. Lâle
içindeki dağ değil,, yakut f in ­ yeri gibi ki etraftan oraya na­
canda kahvedir. sipler ve kısmetler gelir.
{ M b 'A l î ) ( Mevlânâ )

» (peneng) = Ev penceresi. 4) ^

( p u ) = Süratlice gitme: yürü­


mekle koşmak, seğirtmek ara­
& ( penhan ) — Gizli. (P ) nin sındaki orta yürüyüş § Koşma.
esresiyle de doğrudur. Bu mânada daha ziyade kulla­
nılır § Pöyîden den emir.
J.U. C— _f\ 3r£. ıİPf
C r 'p~ -
4 - ıS y -l
ûr.*
G izli günah işlemek aşikâre
ibadetten hayırlıdır. Allaha ta- Eğer cenneti görmek istersen
pıcı isen nefsin isteğine tapma. Seyit Haşanın şehitliğine koş.
• (S a d i) (tb n i Yem in )

- * ( penir ) = Peynir dediğimiz. ■*» (p e v â z î) ■= Dert ve iç ya­


Penîri perçek = Bir nevi yağlı nığı (ar.) t*..
ve lezzetli peynir. Penîr terâş • t
= Peynir rendesi.
(p ü p )-= Kuşların tepelerinde
kâkül tarzında olan tüy.
A ' l'
' ’î» ( penirek ) Ebegümeci - ' > • ' >> > ' f
(ar.)
1 » » »-» ( pupeş,
püpek, pnpö, p ü p e) = Ça­
u ( penir nehl ) =
Hurma vuş kuşu (ar.) hüdhüd.
beyni, hurma göbeği dedikleri w—jt ıLi e».*’ kiVk
tadı süte benzer ak ve lezzetli
y,y, " ** S 1
e.'1
bir maddedir. Hurma ağaçları­ I jU I
nın tepelerinde olur, (ar.) jtr
cümmar ve şehmünnahl. Her ne kadar taç, toygar ile
hüdhüdün tepesinde yer etmiş­
se de. Kuşların padişahı doğan
T» (penilu) = Pazar yeri, arasta. olduğunda şüphe yoktur.
( Eğirt A h tîk e ti)
O'r'J5 üj»-
a,' i T ' j1
" j'
’L -
U*-7* (p a p e l) = Hindistana mah­
Şehirlerin ortasındaki pazar sus bir ağacın meyvası : cevzi
bevva kadar ve tadı kekre, Puç bînî=Büyük ve çökük
acımtırak olurmuş. burunlu.
t
. >
(püh) = Göz çapağı (Nefisi).
(put) =Ciğer. Kalyei
püti = Ciğer kavurması, c j> mü- •. I
radifi olarak mutlak yenecek (püh t) = Pişirdi. Mastarı
içilecek şeyleıe de denir. pühten.
W c>J jju •z*-J’j S OjU jr-' tJJ '
Uy

Ruhların gıdast aşktır.


(Af evlâna) Herkes yağma için bir hile pi­
l > şiriyor: düşünüyor. Gazi Padi­
şah put ve puthane yakıyordu.
'T* ■*» (pütâb) = Ok amacı (Nefisi) (H üsrev)
• >
(pütek, püte) = Ha­ (püd) = Atkı. Eski adı argaç.
zine, mahzen. Karşılığı, tar= Çözgü. Eski adı
arış tır.
* f
jk j'-aAIT »jM*.
(püç) = Boş, içsiz, kof, az j*j£)
ve değersiz şey, beyhude mâ­
nalarında hiç ile denktir.
Hayatın kalmıyacak cilvesiyle
rj }J} fi yoldan sapma; çünkü hayat
zJ-jf yfjjjj j sj ı*» fer. metaının atkı ve çözgüsü pu­
sarık dalgasından yani hayal­
Gecem vâde, gündüzüm intizar den ibarettir.
ile geçti. Benim günüm ve za­ (Ş S l b)

manım boş şeyle geçti. § Eski.


(,ŞâpSr) c A ijjO ■i-Jü/' tfri

e f e PQÇ g ö y = Geveze. ^ ^
Püç magz=Ahmak.
Eski dervişten çekinmiyen pa­
•»J tiki*. dişahı şehnamede methetme-
• k 'U , , * ' L j J J> X * j* * L İ. '-i i '
meli.
( Firdevsi)
Gevezelerin sözü düşünmeden § Kav.
dile gelir. K o f köpük denizin IjV;'*ij jT\ <S'c~-» -Üi
içinde hiçbir vakit durmaz. •>>.cr*W Cr-*-* Cj JoW >•
(,Şaib)
Şüphe yok ki belâ taşı çakma­
ğı için onun ikbali düşmanı­ ■* (p ü ran ) = Hindistan şehir­
nın can ve teninden başka kav lerinden denilen şehir. (Pür)
olmaz. maddesinde ismi geçen racaya
(F a h ri) mensup demektir. ( Burhan )
; > vekil ve yadigâr mânalarına da
yazmıştır. Oğullar mânasına,
(p u d in e ) = Yarpuz: kekik
Pur kelimesinin cem’idir. Püryan
gibi bir ot.
= ahalisi.
• »
(p fir) = Oğul. '* ' ' ‘ ‘ I’ i -
U*JJ J (pur ân tu r a ;) = Zer­
düşt asrında yaşıyan meşhur
«ıl y& ^lijl ,^C|> jl
bir sihirbaz.

Oğul ! 1yi talihin tohumu hü­


nerden başka değildir, iy i tali­ ^ ^ (pürân d u h t )= Sasa-
hin meyvasmı hüner dalından niler sülâlesinin 26 ncı. hüküm­
toplaman lâzımdır. darı ( Hüsrevi Perviz ) in kızı,
(N â ftr )
(Azermî duht) ün kızkardeşidir.
Püriâzer ■= Hazreti İbrahim § Hemşiresi Azermfdu^ıt ten ön­
Puri anka = Rüstemin babası ce bir sene 4 ay padişahlık et­
(Zal) in lâkabı. Puri Meryem miştir. Türk padişahlarının nes­
= Hazreti tsa. Puri H âcer= linden olduğu için Türan duht
Hazreti İsmail. Mecazen bazı de denir.
hayvanların yavrularına da de-
nir.Puri meleh = çekirge yavrusu js ‘ J İO J * , pB rd g4„ ,
§ Hint memleketlerinden ( z*r ) pu rd yân ) = (Pençei duzdî-
racasının adı § Tecahûl eden de) denilen beş günün ekim
yani kendini bilmiyor gibi ayı sonundaki beş güne ilâ­
gösteren kimse § Turaç kuşu vesiyle husule gelen 1 0 gün :
§ At. Vaktiyle iranlılar bu günlerde
C/.j jjj*, büyük bayram eder ve ( çeşni
ir.jf'o'jJ» i* * f >> purdgân ), ( çeşni purdgâni )
ı f Jul
derlermiş. Aslı burdegân olup
Harb atını eyerledi, bahadırlar­ çalınan günler demektir.
dan ik i yüz pehlivan seçti. • "
(E ted i) ____ t \ v
" (pnrşesb) = (Zerdüşt)
§ Fıstıki denilen renk. BOr (ba.). I ün babası. Zerdüşt (ba.).
vermek için, ezelde göğsümün
D ;-
J * (parek) = Hint racalarından yeri, başka çörçöpten temizlen -
( c^r) un kızı ve Behram Gü­ miştir.
’ ( Ebâlm aâni)
rün karısı.

< ^ j » ( 4ı ^ pas, p asa n e ) =


(pgrmend) = Evlât ve iyal Tatlı dil Ve hile ile halkı al-
sahibi. datma, yaltaklanma.

(püre) = Oğul § Ağaç bedeni. (p û s t )= Deri, cilt, kabuk.


/ j> Jj ,£ ji. IJ>5
jfl jCj i-ji. jij ,orif'»jj
(paz) = Ağız. Jtf"
<J j'.A- Göğüste yürek yerine, üzerine
jJ 9 ftLİJ kederden nar gibi bir zar çe­
■| kilmiş bin kanlı damla.
(K em al)
O dudaktan, acı söz tatlı ve
hoştur. O ağızdan, sövme dua <»l’ t'*j
gibidir. rfltı
( ' Andelib)
Betfüz (ba.). Her yazılan şeyden lâtifini
seçtim. Her kabuğun özünü
1 • aldım.
(pnziş) = özür dileme. (N iza m i)

§ (k.) Bir kimseyi çekiştirmek.


.Ijje ız ijf ajT", _,_X. f

Herkim suçundan dolayı özür ( p â st e fk e n d e n , püst en-


dilerse kabul et ve geçmişe d a h te n ) = Yılan derisini de­
kinlenme. ğiştirmek. Çok sıkıntıdan has­
( Firdevsi ) talanmak ( Nizâm ) (ko.). Ba­
harı Acem korkmak, endişe
etmek mânasına yazmış v^Qst
(pazen) = Sürülmüş, temiz­ güzaşten) i de ilâve etmiştir.
lenmiş tarla. ju lü jju . */". > 3 c~-l Ç

fHîj- ^ri~c‘ (* jr-, UT iiîüj ^v.ji oJCii c.~sw•s'


•J& X3 jti-JI Jji ji ÜİU
J IaI I j I l
Aşkın yüksek mevkiine çıkma­
Onun aşkının gamı mahsul ya kim cesaret edebilir ki
kaplan orada onun mehabetin­ 3S. Jl- ü.j*' ıs*)3
İJ 0*3 J-t
den ürker.
( Sâlik )
Jıi-
Kadeh için olan dostluk kuy­
ruğa bedel kuyruk derisi gibi­
& s ( puşt bâz ker- dir.
den) >= (k.) İçinde gizlediği (Sena i )
şeyi açıklamak. = Pûst bâz
,• İ— •
daden.
0^J> ( püst k e rd e n ) =
(k.) Gizli bir şeyi meydana çı­
(pu şt püfe) = Hayvan karmak § Bir kimse ile arala­
postuna bürünen (k.). Yoksul. rında gizli bir şey kalmamak
§ Bir kimseyi çekiştirmek, zem­
* r metmek.
(S -Ş{ (püst pîrây) — Deri
-. ^ •
tabaklıyan kişi.
(p ü s tk e n d e n ) =
*
Bir insan ve bir hayvanın, bir
(püst taht) = Fakir­ şeyin derisini yüzmek, çıkar­
lerin üstüne oturdukları hayvan mak (k.) § Bir kimsenin ayıbım
postu. açıklamak, zemmetmek § Çok
eziyet etmek (ko.).

t' (püsti herken) = s J - O'.1 ûjî*' ı>.alr -1*;


Eşek postu yolan (k.) pinti,
hasis.
Bu kadar eziyetten sonra senin
bu iltifatların hacamatçının
(püst zeden) == Nak­ pamuk yapıştırmasına benzer.
kaşların ıstılahında bir şeyi (E ş re f)

zımparalamak.
(p ü stin ) = Kürk (ar.) ,}ji.

(püstiseg j\±j ^ Oy*-


J 1*-. ii’ jr .
bern keşiden) = Yüze köpek
\ı"İy
derisi çekmek (k.) edepsizlik
ve saygısızlık etmek. Yabancılardan gizlenmeli; yar­
dan değil. Kürk kış içindir;
bahar için değil.
jı d L * *jı 'd ~ jt (pSstgâlt
püstgâle) = Koyunun kuyru­ a '- - j '
ğu altındaki tüysüz deri.
Düşmanların derisini, dostların • z - S , -‘•'j-*. r ^ ' j

kürkünü soy. O-Jİ û ij ^


(S a d î)

§ Bir kimseyi arkasından yer­ Seyyahı da şaşkın ve talihi


mek, çekiştirmek. dönük diye uererler.
(S ad i)
>" j' r-'j*. ı*rL'J'. f
f.s, s~\
y ^.U O--? ( p ü sîd en ) = Çürümek.
ı>l-y
c*—? c — ^ j».
ö'ys <£.jj X1
j/lti
jit
içinde kışı geçirmek için sen­ Sinir zayıfladıktan, kemik çü­
den bir kürk istedim. Senin ya­ rümeye yüztuttuktan sonra bir
nında bizim kıymetimiz kürkün daha katıyüzlülük masalını
yaz mevsimindeki kıymeti gi­ anma: ondan bahsetme.
(N iz a m i)
bidir. Efendi ! Seni yermeye
başlamadan önce haydi bana <İİ ^
kürk ver.
( Kemal) l* v
Çürük elma çok dökülmüştü.
de denir. Ey derde tutulan! Bundan ye,
dedi.
li»1^jü-ir't, i i i f \JO>“ J—ı
(Mevlânâ)
(>>) iS
t,
>
Oğulf Eğer sen de uyusaydm
halkı çekiştirmekten hayırlı idi. ( püş ) = Elbise, örtünecek
(S a d i) şey, örtü § Zırh.

~ ı s - ' ' - * * ) £j'i


-X£>*_î jl
<tjy'
Onun yanağına ve dişine karşı Köpek balığı gibi zırhlı olan
felek gece gündüz ay ve ülkeri kimse kurbağa gibi o suya
zemmeder. daldı.
(E n veri) ( Şihâbi)

§ Püşîden giymek, örtmek, ör­


(pjj8tfn deriden)= tünmek den emir. İsmi mastar
(/t.) Gizli bir şeyi açıklamak ( Isfa muh vas.).
§ Bir kimseyi çekiştirmek, yer­ Jsr ^
mek. ,^-U—
Temiz sofu ol da atlas giy.
( S a d î)
c r T A (puşiş) = Giyiniş, örtü.
.V.U- Jlr j U tj* o X
'J’y?. oU,V j jur ^ z—a
-« (puşek) = Kedi = Büşek
(ba.).
Eğer sâkinin yüz göstermesini
istiyorsan önce mevcut olan
şeylerden ilişik gözünü kapa: A ( p u şega n ) = Musikide
onlarla ilgini kes. bir nağme § Nişabura yakın bir
('Işmeti Buhari) yer [*]. § Mugayyebat: gözle
görünmiyen şeyler. Bu mânaya
<T>-% ö1*3
öV-*. eJ'J'iy j püşidegân muhaffefidir § Süfîle-
jlf re göre (Fenafillâh) derecesi.
Onun in gmmdan bal arısının
ağzı tadla dolu, onun keremin­ (p u şen g) = Herat civa­
den ipek kurdu atlas giyici. rında eski bir şehir. Muarrebi
_ Çlmâd)

§ Yoldan savul, kenara çekil


mânasına emri hazır. Bu mev­
^ ^ ( puşene, puşıne )
kide ( berd ), ( berdâbed ) de
örtü, giyilecek ve örtünecek
derler. Cihangîrî ve Burhan
şey. = Başa giyilecek
son mânanın mastarından sükût
şey.
etmişlerse de puşiden olması
lâzım gelir § Nebatî bir ilâç ♦
ki j-j' derler. Bâlâpüş = (püşe) = örtü, perde.
Bir şeyin üzerine örtülecek ör­
tü. Ekseriya palto ve yünlü
j -X.— ^ pUş îd en ) = Giymek,
hırka yerine kullanılır (Nizâm).
örtmek, örtünmek, gizlemek.
C if
-2» (püşa) =G iyen : püşiden den
*>• j
sıfatı müşebbehe.

Sofu! Sofuluk elbisesini giyme­


(puşak)= Giyilecek şey. ğe ne hacet, eteğinle rintlerin
ayıbını ört.
( Hücendi)
u A ( p u ş â l ) = İşe yaramıyan
yün ve iplik kırpıntıları, yonga, [*] ihtimal ki bu na£mc, nevayı Isfehan
kuşların yuva yaptıkları kuru ot gibi oradan çıkmıştır. Yen i lügatlerde (Ş )
ve çörçöp nin tutariyledir.
% (p ü k )= Iç i boş ve kovuk olan 5 ^ (p u lâd ) •= Çelik.
şey § (Bâdâmı p ü k )= içsiz ba­
•V' Jjf- CiJ. *rj ij
dem. Zugâli puk = Dayanıksız -—'<•" ıi '<X ^
kömür § Kuyu içine konup üstü
toprakla örtülen zahire § Nefes, Kıymetli vücuda o kadar yol­
üfürük. culuk sıkıntısı verir ki o vücut
mudur? Yoksa çelik midir bil­
o.'j Vfcj f j j.
lir Uî mem.
(F e rm k i)
Sıcak nefesiyle kükürde üfüre-
§ Kılıç § Harb aletlerinden to­
cek olursa daha üfürmeden kü­
puz.
kürtten ateş alevi çıkar.
( Â ğ â c i)
§ K a v = ty.
(/lifti

Cihana, topuzumdan dağ par­


( p u l ) = Evvelce geçen pek çalanır bir kudret göstereyim.
küçük para—Peşiz, peşize (ar.) (N izâ m ı)

§ tranlı bir bahadır ve Mazen-


deranlı bir dev.
j ^s,
l*V : ' ,

Eğer lokma ve para yerine A l­ ^ p ö lâ d h â y ) = Çelik


lahı arasa: Hakka başvursaydı; çiğneyici ( i f j Ay) (pülâd r e g )=
hendek kenarına oturmuş bir Çelik damarlı mânasına olup
kör görmezdim. birincisi sert ve serkeş, İkincisi
(M evlânâ) kuvvetli ve dayanıklı attan ki­
§ Köprü = Pul. nayedir.
a>j j,u jîfj ji,
jx .î jl .lj £ Ij
*/ ’y i
£ “*" -*■* ( pu lâd sen e ) = (k.)
Bahadır, cenkçi.
Biri gitmek öbürii gelmek için
başka bir köprü kurmak lâzım­
dır. ^ ** (p ü lân i) = Un ile‘ pişirilmiş
[ Firdevsi) bir nevi yemek, bulamaç.

• ’ y
M ı
‘T* ( pulâb ) = His ve idrak (p ü le) = Hışırlanmış ve bo­
(av,.) hissî. zulmuş karpuz ve kavun.
. >
(pün) = Hayvan teğeltisi. (pehre) = Bekleme, gözetme.
. * Pehredar = Gözetici, bekçi.

( pfiy ) = Pu (ba.). Koşma V '


<ty'<ss. (püy pûy) = Koşa, koşa. (pehlu) = Yan, böğür, meca­
(püya) = Çabuk yürüyücü, zen menfaat.
koşucu, ab', (püyân) = Çabuk tfjk; rJlj<"
giden, koşan § Çabuk yürüye­ jV-, öt Cr.j'
J ua
rek, koşarak.
(ba.).
• «*■
(pnye) = Pü.
( pehlev ) = Şehir ve belde
hususiyle Isfehan şehri. Bazıla­
(p ü y îd e n )= O rfa yürüyüş­
rına göre Isfehan, Rey, Heme-
le yürümek. Süratlice gitmek.
dan, Nehavend şehirleri. Vak­
Bazi lügatlere göre koşmak: bu tiyle belli başıı şehirler bunlar
mânada daha ziyade kullanılır. olup bunlardan başkasını köy
ijf jt )j\ j j ÖjU iU . saydıklarından köy, ova, dağ
>Sjtt ö-V-J*. ~~'jJ -T halkının diline (derî) dedikleri
ti J .-
gibi şehirlilere ve şehir halkının
Onun tasma ve bağını acele diline (pehlevî, pehlevânî) de­
açtı. Sağa sola koşmaya başla­ mişlerdir.
dı.
fS a d i) ısy c—3 O*j

(p e h )= Hayretle karışık beğen­


Fesahatin eli benden kuvvetlen­
me yerinde kullanılan bir lâfız­
di. Pehlevî defteri yani şehna­
dır. Tekrar ile ( peh peh ) de
meyi tamamladım.
derler. Peh peh dilimizde alkış ( Firdevsi )
ve alay yerinde kullanılır.
Pehlevî lisanı İranın Eşkâni ve
Sasaniler devrindeki umumi ve
•» (pehane) = Pane (ba.). edebî dilidir.
•* ölj l» l-1' J 1/V; J”'
lj ‘jjl / 6j t
(p e h r )= G e c e gündüzün sekiz
bölümünden bir bölüm = Pâs.
Eğer Pehlevî lisanı bilmezsen
• t
Ervendin Arapçasmı Dicle, bil.
(puhı*) = Yahudi medresesi : (F ird evtl)
okulu. § Yiğit, pehlivan.
yryi .ıfjiî-* Madenden uzaklaşan, gümüş ve
f~~j) »i *j>. f'*- altının yüzünü nerede görür?
3A t>.* (Ib n i Yemin)

İhsan ve çalışma zamanında


. " l ’ *{•'
altın saçmakta (Hâtem), yiğit­ j > i _*y- (pehlîi dâden) = (i.)
likte (Rüstem) onun kölesidirler.
Yardım etmek, fayda vermek.
( Ib n i Yemin)

§ Hfzreti Nuhun torunu ve v V '


(pehln dâr) = (k.) Halka
Parsın babası. Pehlevî lisanını
iyiliği dokunan kimse.
buna nispet edenler de vardır.
ü l.j t f t . l j . i - i j l f 'J ) j .

(pehlevan) = Bahadır, gü­ ıfj.*1'


reşçi, savaşçı.
Birçok zamandan beri zamanı-
öt*»- İ'jV, >s. f £•* mız halkından hiçbirinin kuru
t>V“* V- lâftan başka iyilik ettiğini işit­
medim.
(% u h ü ri)
Cihan pehlivanı olan kimse
asker içinde gizli kalmaz. § Kinayeli, dokunaklı söz.
( F ird e v ti )

Şehir muhafızı mânasına da j ( peh,a ze.


gelir. den, pehlü sâyîden) = (k.)
Her cihetçe beraber ve denk
V .> “ >l.
olmak ve o iddiada bulunmak.
-nr (pehlü tehî kerden)
= (k.) Bir işten yançizmek, J,r.l JM* öT ı S ı f j * “ *—l*
kaçmak, uzaklaşmak, yüz çe­ A*jı/ £-»• (ijjj
j
virmek.
O A//â/ kaşlının kulağının in­
cisi bir yıldızdır ki güzellik
cihetiyle güneşe denk olur [*].
(R iy a zi)
Bu gece göğüste o misk zülüflü
güzel olmadığından burun gül [* ] R iyâzî ile bir asırda yaşı yan N evaî)

kokusundan yüz çevirir. bu şiiri :


)jr \J>U $ \ T er**- 633)
{T a lib )

i'S' j ' şekline koymasını R iyâ zîyc te k lif etmişse


de kabul ettirem ediğin i adlı
ı>.' tezkeresinde yazıyor.
j ‘; uf O geniş ovada hayvanların
tfl-V *>■
tırnağından yer, altı; gök, sekiz
oldu: hayvanların tırnağiyle
Ey aslanla birliğe kalkışan! kalkan toz, gökte kat teşkil
kendi yanını yaralanmış bil. ettiğinden yer, altı; gök, sekiz
(Şibâni ) kat oldu .
( Firdevsi)

j pehlü kerden ) = r i~ pehn çeşm (k.) huysuz.


Pehlü tehî kerden.
j f J ^ T Jf- j l i £ (pehna) = En (ar.) ^ arz,
£ L jı’li-ji. y jü - j
f ? ■>■*■ Ö'j'i Si
Bahçe senin huyundan koku
alırsa diken gülün kokusundan
Z?/r buluttan bir damla yağmur
vazgeçer.
(Mecdi Hemger) damladı. Denizin genişliğini
görünce utandı.
{ S a d i)
jV (pehlü nlhâden) = (k.)
Uyumak. (pehen)= Ananın çok sevgisi
■C-—
1İ > Ojtf *0^-* _jL#- sebebiyle memesinden fışkıran
l‘V süt,
•Set'gf7/n yanında oturduğu için O-».»I*-! Jll»
uyuma. o r 3‘J.} öls. •> - ı>V jl
(A/et>/5na) jt
î • ? Bahçe süde benz'ıyen çiı/den gon­
(pehlüyi hud ca gibi doludur. Svbze çocuğu­
hürden) = ( k.) Kendi kazancı nun sevgisiyle sütü çıkar: fışkı­
ve elinin emeğiyle geçinip baş­ rır.
kasına boyun eğm em ek. {Ani)

îJr- r*T,
V fpehmezek) = Büyük ve
", (pchnâme) = Maymun § Has
oklu kirpi. ekmek, yağlı çörek.

• +

(pehn) = Enli (ar.) arîz. ^ (pehnaver) = Ç o k geniş.

ö Jj fj JJ1*-
w— -l i ı> * j O-jjli,. <1^-5 X) X* Ju
Çocuk yüzgecin elinin üstünde
oldukça Dicle genişse de kork­ t~ 's? * j - o
ı/UoJ
maz.
{Sadi) A liy i sevmekte ayak diriyorsam
da Ömer'e muhabbetten de hâli
) -M» (pehnü r) = Eböcehil karpu­ değilim.
zu (ar.) jtı»- § Ağı ağacı — (Nişimi)

§ Ard. Sonra (ar.) akib.


Peyâpey = Birbiri ardınca.
(p e h e n e ) == Pehen (ba.) (h)
nin tutariyle cirit ve top oyna­ ijy j sj-&>
mağa mahsus ucu iğri değnek, 4**-
çevkan § Meydan § Çocuk to­
pacı § Uyluğun iç tarafı. Aynanın tozunu birbiri ardınca
silk Çünkü paslanınca cilâ
tutmaz.
(p e h f) «= Pehnür (ba ). (S a d i )
§ Iz (ar.) /\ işr,
•/
s
oi>- jj £&-
(p e y ) = Sinir (ar.) „-;c. J.İ J>w

( Eshabı kehf ) [ * ] in köpeği


birkaç gün iyilerin izini tuttu
Cananın sevgisini gönülden da insan derecesine erişti.
çıkarmak mümkün değildir ; (S a d i )
çünkü can gibi damar ve sinir­ § Kuvvet ve takat.
de yerleşmiştir. 3l-j jl f
\İ'eğınö)
jİT m' *>'
Behr ve ^ı, berây gibi tâlil
mânasını da* ifade eder. Herkes ona vergi ve haraç ge­
tirdi. Kimsenin ona karşı ne
• 'i * • * o ' —•- ^ İT *J ■’i ' * kutnıet ne takati vardı.
jlsU. ( Firdevsi)

Bir köşede öl de dirilik azığı (p) nin esresi ve çekeriyle ^ . v.


için alçakların yanında başak = l ç yağı (muh.).ük-.± (pey-
gibi on d illi olmayı yani onla­ burden beçîzi) haber almak,
ra d il dökmeyi isteme. [* ] A llah ın s evgili kullarından yed i
(Hâkâni) kişidir ki zâlim bir padişahın korkusundan
§ Pay muhaffefi. bir madaraya kapanmışlardı.
Ferhengi Ziya
anlamak, ( Peygalat
kerden) (k.) izi belirsiz etmek. (p iy â z ç e )= Y e ş il saplı taze
\ ^ soğan.
'T ,^ r ( p e y â b ) =-- Pâyâb (muh.)
payab (ba.). <-s“° jU ^ p iy â z i d e ş tî ) = Ada
soğanı denilen yenilme;', bir ne­
bat.
( p i y a d e ) = ,Yaya (ar.) cuij
racil § Şatrançta ön sıraya di­
zilen taşlardan her biri. Muar- - 5 ( p i y â z e k ) = Küçük soğan §
rebi jjı- beydek § Kısa ve Hasır otu (ar.) tf^==Başı zincir
alçak: ,.u jfG ü li piyade = Bir veya tasma ile sapma bağlanan
nevi kısa boylu gül. Bîdi bir nevi topuz. Türkçesi (kes­
piyade = Kısa boylu bir nevi kin) dir. Piyazi de derler § Be-
söğüt ağacı. Bu tâbirler piya­ dahşanda içinde lâl madeni
denin süvariye nispetle kısa bulunan bir dağ eteğindeki köy.
olmasındandır. O madenden çıkan kıymetli
lâle (lâli piyâzi, Iâli piyâzeki)
derler.
( p i y a d e n ih â d e n ) =
• * .'
Taş çıkarmak (k.) karşısındaki­
ni aşağı ve âciz saymak. -■> ( p i y â z m ü ş ) = Piyâzi
deştî (ba.) (ar.) jIüijlbj beşelüi-
far.
(p iy a z ) = Soğan ==j-^(or.)j_-ı \
beşel.
-3 ( p iy â z i) == Kavrulmuş so­
jl —£
ğanla pişirilen ciğer kebabı.
^.İİİ J Püsti piyâzi = Kırmızıya
çalan sairi renk.
Bolluk içinde yaşamak olmaz­
sa sümbül gibi bir soğanla ya­
şamak mümkündür. (p iy â !e )= Ş a ra p ve sulu şey­
(M ir N a zm i ) ler içilecek billur, çini nev’in-
jU o'S' ■i'-V.l JV* / den kadeh, kab. Çay fincanı
jlj J j - C jZ ' j y f i j\ (ko.).
!/¥,*
*-4^ es1. ^ ' -4^
Sen misten dem vurma; çünkü | C.—* Jl-jjs aji. ji jjj
sakiamak istediğin o soğan ko~ I
kusu nefesinden bellidir. j Eski yapraklar eski şarabın
(M evlönâ) I derecesine nerede erişeblir? Şa­
rap kadehinde olan tad kitapta
yoktur. S r ; s ? ; »3J J O 1. 1 ı*t- ‘

( Tâlib)

Kuverden, keşîden, nüşîden, İk i göz ve karın hiçbir şeyle


zeden, peymüden,giriften mas­ dolmaz. Bu kıvrım kıvrım ba­
tarlarının müştaklariyle kullanı­ ğırsağın boş olması yeğdir.
(S a d i)
lır. ı* (piyâlekeş) = Şarap
içen, -its/îl»- (piyâlegerdan) == § (k.) Haset § Pîçîden den
Şarap dağıtan, sâki. emir.
•<
• • • ; ,: >
fİTİ (peyâm) = Haber. e ; s ; ' ts s % ‘ (p h
pfç, pîçfipîç, pîçntab) = Halka,
ı/L; ■*»■> )j' kalka, çapraşık, pek dolaşık
1^1 mânalarına geldiği gibi ıstırap
ve sıkıntı mânalarını da ifade
Ondan haber getiren ulağın
eder.
ayağına canı saçmak lâzımdır.
( Yeğma) »j*
ıJlV '-1*-
Dâden, resaniden, âmeden, u» &
âverden, bürden, güzarden ke­ jU'l ıi/"
limeleriyle kullanılır. Muhaffefi
peyemdir. Yürek odurki ıstırap zamanın­
• /**! * + da içinde Allahtan başkasını
'C*., (peyamber, peyem- bulmazsın. Mecazen yürek dedi­
ğin şeyi git mahalle köpekleri­
ber) = Haber getirici hususiy­
nin önüne at.
le Allahın emrini bildirici, yal­
(Ş a ir )
vaç.
• £ İiU
,ft (p îç â k ) = Bükülücü, büklüm.
' T ' * * ( p î t e r e s b ) = Zerdüştüri
fj!L. f\k f\ c._îL-
dedesi. Zerdüşt (ba.).
jt uiij

(pîtek) *= Güve dediğimiz, NazîrîJ Yârin zülfünün büklü­


yün kumaşları delen küçük bö­ mü elimizde iken Cemşidin
cek. yüksüğüne bakarsam ayıptır.
(N a ş iri)

S%S-,
£■> (p îç ) = Kıvrım, büklüm, hal­ grr* erli*- j* ött
ka, burgaç, dolaşık. VIy
Çocuk kendi çalışmasından hiç­ ma zülüf § Bükülmüş kâhkül,
bir fayda görmediği için mektebe örülmüş saç § Pürçek ki zülüften
sıkıntı içinde gider. ayrılıp ucu lüle lüle olan küçük
(Mevlâna) saç kıvrımıdır § Kadın baş ve
yüz örtüsü § Gelin başlığı
k . (p t(a n ) = Sarılıcı, bükütüdi. § Kapı üzerindeki saçak § işaret
û*1' J> ı>„' cr!
<JL. a ,
y? j 1/. y £ -» 7* (pıçıden) — Sarmak, sarıl­
mak, bükmek, bükülmek, kıv­
Üzerine sarmaşık gibi sarıldı­ rılmak, dolamak, dolaşmak.
ğın bu eski ağaç yani dünya 5% sn r-f-, ^
nice y ıllık tır!
u?uü
(S a d i)
Piçanden = büktürmek. Bu sıkıntılı âlemde niçin dola
* şalım; çünkü ondan edilecek
istifade hiçtir, hiç.
(p îç p a ) = Yengeç.
.Vişâmi)

<-r^ (p îç lş )= Kıvrılış, halka oluş,


büklüm.
y J -f., ıy > ı y >" Hiciv yılanlarım ansızın dah-
sr} ısV-'j’—1 1y is.' y hak gibi boynuna dolarım.
( E n v e ri )
Sen saça bakıyorsun, ben bük­ .jLi»ı j\ j*r
lümüne bakıyorum. Sen kaşa jlijl ji -V# U»j jU ^
bakıyorsun, ben işaretlerine ba­ t/W
kıyorum. Hazreti Yakup onlardan bu
(Ş a ir ) sözü işitince onlardan rıza ya­
t*
kasını büktü: razı olmadı.
ctbü (Cami)
■«7» (pîçek) = Sarmaşık otu (ar.)
■oı*, § Kadınların başlarına jyi (behud pîçîde;ı)—Sarın­
sardıkları örtü § İplik ve ibrişim mak, örtünmek, muztaripoimak.
yumağı § Boynuz ve kemik­ u- (pîçîdeni şedâ) = Yankı
ten yapılmış kaşsız yüzük. (ar,) aksi şedâ.
«^
..ir ■& (pıçîde) = Sarmış, sarılmış:
( pîçend ) = Kadınların baş
Pîçîden den mazii nakli ve is­
bağı (ar.) „ L»c
mi meful.
f ı t f :/ wî-A«i f -\
i n (pîçe) = Sarmaşık otu § Yap­ rJj j 1-.
zamane alçak yetiştiricidir; o-
f\<J cJ'-—
i}*■ o t nun eli nasıl bükülebilir.
Lij (K âzi Rüknüddin)
Ben, vücudu zayıf ve hasta
olarak gelen bir adamım. Canımı
<-T^ (peyhes) = Zannetmek.
gömleğimin ipliğine bağlıyarak
geliyorum. Rüzgâra karışan toz
gibi ahıma sarılmış olarak ge­ ( peyheşt, pey-
liyorum heşte) = Peyhes ve bîyheşte
( R ıiâ )
§ Aciz ve kudretsiz § Ayak
§ Burma bilezik. altında ezilmiş ve yumuşamış
( pîçîde dest) = (k.) olan şey § Temeli kazılmış ve
Kuvvetsiz, zayıf, gevşemiş duvar § Esir.
ili •J a.» (pîçîdegPi zeban) = fjfj Cr.j <Z>S, &.Î ı>;l-
Dil dolaşması, pepeyilik (ar.) o —â ..*
lüknet.

Bıhest (ba.).
C 7 » (p*^) = Göz çapağı.

^ <p î, , „ _ Kuş tersi S G6Z


çapağı. Kalbim yaralıdır, mahrumum,
ı oT gücüm yetmiyor, yolu yitir-
jrjy- j-t'I iiy dim. Sabah vakti ağlamakta,
seher vakti inlemekleyim.
O kuştersleyince öbürü hemen (Husrevâni)

yiyordu.
(Sena i)
»7 (peydâ) = Açık, aşikâr, belli,
• -i karşılığı (penhan)=Gizli § A ra­
(p lh te n ) »= Pîçîden. nıp bulunan.
jlif" jJ>L‘
fi-j «uj-u" <s>f
jBo j_V j } ili j)j-
J )S , c ' ~ ‘ " ÖJV
yi £
Kenarı görünmiyen denizde yüz­
Zamanenin yüzüne serptiği tozu gecin böbürlenmesi işe yaramaz,
yani verdiği kederi iki gözü­ (S a d i)

mün yaşından maadası yıkaya- fj? iVi.» '-41


, ——
maz: yatıştıramaz. Mademki JüU
Sana açık da söyledim gizli de. ı* * A J3 A i —1- J~“ J ,

(H ö f.f) >■**•? 1S J—6 it}


IV
(Peydâşüden) belli olmak, gö­
rünmek; mecazen: bulunmak, Aşk fikrinden vazgeçme. Tek
ele geçmek, vücuda gelmek, inci de olsan sana bu aşk gibi
doğmak. ana ve baba yoktur.
(Afevlönâ)
j,'xi> V** fl*' j - ı V
JîU j f
^riy' JUiO jl- xj ^ (p îr) = İhtiyar, yaşlı.

«£*. Cr.* JJİİİJ, ijl (jill-k X


f tra.î jL.'
Nazmen tercümemiz: j/UoJ

Zamanımızde yetişmiş olan ço­ Genç, bilgide eşsiz olsa da yaş­


cuklar eğer lının söz ve öğütüne muhtaçtır.
Sizinle aykırı fikre olursalar ( N içâm i)

mâil § Doğru yolu gösteren § Tec­


Yakışmaz onlara teklif itiyadı­ rübeli üstat.
nızı jü ii j;, (pîr efşânî) = (k.) İhti­
o kütle çünkü sizin devriniz yarlıkta gençlik tavrı göster­
ricali değil mek.
( İbni Yemin) y iv. -rj (pîri bernâten) = Genç
vücutlu ihtiyar (k.) dünya.
(p e y d â d ) = Peyda, -Ki (pî” penbe) = (k.) Vücu­
dunun tüyleri bembeyaz olan
* * I •*
yaşlı ihtiyar § Bostan korkuluğu.
j i j l-u (p e y d â k e rd e n ) = Açık­
C.-ojljV i# jj
lamak § Ele geçirmek § Doğur­
ir
mak § Yaratmak.
jır
* ı' " Bostan korkuluğu karın ağır
<“r - -» (p e y d â y iş ) = Yaratılış § yahut kuvvetli arkadaşı oldu­
Doğuş. ğundan beri bağ tekkesine ne
giden var ne gelen.
V •' (Kem al)
-U ^pey<jâ v e s i) = Keyânî-
ler devrinde bir tanesi beş ,‘■M’ Jii (P^i taclim) — Din ders­
altına geçen para. leri hocası.
jı_ j*». j;, (pîri cihil sale)=Kırk
* ''
yıllık ihtiyar (k.) Akıl § Melek
(p iy e r ) = Peder. § Hazreti Adem § Firuze dedi­
ğimiz değerli ve mavi renkli
taş. (pîrâr) = Evvelki sene.
iji j« (piri huda) = Hazreti Os­ il.t/ H—
\
v-Jj
man.
oU> (pîri Ijerabat) = Mey­ ti

hanede şarap satan ihtiyar §


Evvelki ve geçen sene gibi bu
trşadeden, tasavvuf ve marifet
sene bana dudağından niçin
yolunu gösteren zat: irfan ve ta­
öpücük vermedi?
savvuf, şaraba; mürşit de şarap (Ş ibanl)
satana benzetilmiştir.
V* ,• ,
i&y>>s* (pîri dumûy) = Dünya “C, (pîrasten) = Bir şeyin faz­
ve zaman. ( Dumûy ) kır saçlı
lalarını gidererek, süslemek ve
demek olup dünyanın siyah ve
yakışığına koymak. İlâve ile
beyaz saçlı bir ihtiyara benze­
süslemek yerinde ârâstan keli­
tilmesi, gece ve gündüzü iti­
mesi kullanılır.
bariyledir.
jl wJ oi) j ^
ota*; ju (.Jjjiu ju ( pîri dıhkan,
O-» j ^U. ^
pîri sâlhuverde ) = (k.) Eski
ı/ j vi-tij w > tfU
şarap. Cı—i—
jjj (pîri Serendib) = Haz­
reti Adem.
Nazmen tercümemiz :
(pîri sanca, pîri Kısalmaktansa ayıbı zülfü yâ­
sancan) = Hikâyesi meşhur bir rin
şeyhtir ki bir Mecusi kızına
Kederle olmaya hemdem ne ha­
âşık olmuştu.
cet
t. (pîri şeşümi çerh) =
Şarap içmekle zevk etmek gerek­
(k.) Müşteri yıldızı. .yu j;j (pîri
tir
felek)=(& .) Zuhal yıldızı,
Verir serve budanmak çünkü
( pîri Kencan ) = ( k.) Hazreti
ziynet
Yakup. l'U n şu ri) (* ]
jü. (pîri heşt huld) = (k.)
Cennetin kapıcısı. (pîraste) == Bezenmiş, dü­
zen verilmiş.

'C', (pîrâ) = Süsleyici, bahçıvan


^ Aî—I J j.‘ J j 3 4ı
ve berber gibi bir şeyin artık­
larını kesmek suretiyle süsliyen,
[ * ] Unsuri, bu kıtayı sevdiğinin zülfü­
düzelten kimse. Pirâsten den
nü kestirdikten sonra pişman olan Gazneli
emir, (/s/a muh. vas.) büstan Mahmuda karşı söyliyerek kaygısını yatış­
pîrâ = Bahçıvan. tırmak istemiştir.
Senden ne bir yer bezendi ne Ben vücudumu aşkın hükmüne
bir ağaç düzenlendi. verdim. İhtiyarlıkta mektebe
(C a m i) geldim.
f S â 'd i )
'- ! ■ < 1 .
^ (pîrâkenden) = Dağıt­
mak = Perakenden. A> 4j IJJAj^
t/Uii
-W J-'-j rk' h Hepsini yeme-, korkarım ki çok
^ l»-» JİU yaşarsın. ihtiyarlık halinde
yokluk fenadır.
Kalbim zamanın değişmesinden (N iza m i)
yaralı idi; feleğe bak ki onun
(Â ne) bazı, vakit mânasını ifade
üstüne nasıl tuz serpti.
(H allâkı Ale'önî) eder. ( pîrâneser ) (vakti pîrîi
ser) demektir ki saçın ağarma­
■ V ’• 7 sından ibarettir. = ^ ûi.*> (pîrân
y j* * j y (pîrâmen, pîrâ- ser), (pîrân sâl).
mün) =-- Ç evre, otraf.
^1*1 ^ jk *. ^ Si. jL iil- *i *> J3
J1/-
U«ı
Ansızın meyhane kapısından
Şarap getir ki gülistanın etra­ geçtimse ne oldu? ihtiyarlık
fın ı kaplıyan yeşilliğin letafeti, zamanında bir kere tövbeyi
bahar faslının geldiğini bildiri­ bozdumsa ne oldu?
yor. ( I r a k i)
(Y eğm â )
(Pîrser) de bu mânaya ve saçı
beyaz kimse mânasınadır.
^ ^ (pîrân) = Efrasıyabın seraş-
-Ltl, c } f j\} V T >j ji-'
keri. Babasının ismi Visedir §
-U-t T*-**,
Pîrin cem ’ i.

*^ Y Aşk diyarının suyu ve hat/ası


-’r ‘, * * (pîrâneser) = İhtiyarlık terstir; gençler ihtiyarlar, yo-
hali, ihtiyarlık başa geldiği za­
man. t ti'*

f JİJ J-i«- tsUi; J


[*] f* O.?;
(Z a m a n ) ö yle k â tip le r m eydana g e tir d i ki
e ğ e r elim erseyd i on ları m e k teb e dön d ü ­
( * ] Küttab kâtibin cenı'i olduğ-ıı gibi rürdüm.
mektep m&nasına da gelir. (Ebulayna)
hut gençlerin saçları ağarır. Geçmişi bırak da tekrar gel ki
İhtiyarları genç görürsün. gözümün b?beği, elbisesini ba­
( Vâlih) şından çıkardı da şükrane ola­
rak yaktı: barıştı.
e ( j *’ (Hafız)
"t “T ft
( pîrâhan, pîrâhen, pîre-
hen, pîrehend)=Gömlek. ö * -Ç (pîrâhen kebâ
<-â-y_ J kerden) = Göm leğin önünü
ıjş-Z-^ jl-it U ö j 1^
yakadan eteğe kadar mintana
ı*V benziyecek şekilde yırtıp a ç­
Mademki Yakup gibi matem mak.
tutucu oldun. Yusufun gömle­
ğinin kokusunu takibet.
( M evlâna '
w~y ^ }*; £-*-•> ^

c'>.
£ğe/- elimin kemer gibi belinde
o;j * - olduğunu görürsem,sevincimden
Mısırdan gömleğinin kokusunu yüz gömlek parçalarım.
duydun da niçin onu Kenan (S a d î)
kuyusunda görmedin. c^-y. ü>'>. yy -'j
(S â 'd i)
L? c' J ö' L*.
w— ^1*-J jll—l <To' JiiL
«r.i w— 4^12*1*
Yusufun kokusunu duyduğum
O, meme, göğüs, beden değildir: gömleği kıskanç kardeşlerin
gömleği altında ay ışığıdır. yırtmalarından korkarım,
( Şîbâni)
( Hâfız)

\Ct > • * • '.'s ' ’


( pîrâhen sühten ) ^ (pîrâheni kâğezi)
= (i .) İki dargın kimse barı­ == Kâğıttan yapılmış gömlek.
şacakları zaman sırtlarındaki Eski zamanlarda şikâyetçiler
elbiselerinden birini ateşe yak­ kâğıttan göm lek giymek sure­
mak âdeti ,ki bu suretle ara­ tiyle padişahlara zulüm g ö r ­
larındaki soğukluk sıcaklığa düklerini bildirirlerdi. Halinden
dönmüş demek olur = ( hırka şikâyet edip adalet isteme y e ­
sohten). rinde kullanılır. Sabahın aydın­
lığından, güneşin parıltısından
f~t c\'’ K' f
da kinayedir. (Kâgedin câme)
JiiL de derler.
hakikatta bu lâfız Hint farsça-
3 ab ^ ^U» ^ ’^ İ A j
sıdır.
JiiL
• t
Zulüm gördüğümü bildirmek
(p îrû z ) = Y eğin ve muzaf­
için giydiğim kâğıt elbiseyi
fer, mutlu ve bahtiyar.
kanlı göz yaşımla yıkıyayım;
çünkü felek adalet sancağının l?V* csy
Jile
altına bana kılavuzluk etmedi.
(Hafız)
Kendi yeğinliğine güvenme.
Allah korkusundan hiçbir vakit
(p îr â y e ) = Bezek, süs.
gafil olma.
O .m A i V* tj O^ (N iza m i)
^İaU. j \ *j'
§ Sasanilerden birkaç padişa­
hın adı.
Mademki ruhunun bilgiden ma­
yası yoktur. Susmaktan iyi süs V * *
( p î r ü z r â m ) = tran şah­
olmaz.
( F ir d e i s i ) larından ( Pırüz ) ün vaktiyle
f ■* */ kurduğu şehir.

( p e y r e v ) = Birinin izinde ■ r'j St


l*lı lj y"
giden, ona uyan,
tS

Bir şehir kurdu. Adını Pîrüz-


f~~ l i i i lj\^ » T j _ / j f

tfjki» ‘jiui râm koymalarını emretti,


( F ir dev si)
Çok şükür ki biz peygamberi­ ' >
mizle sohbet edenlerin izine
(p îrö z e ) = Dilimizde de bu
uymuşuz biz, şeriatte başka yol-
adla anılan yüzük ve küpe gibi
gösterici tanımayız.
bezeklere konulan değerlice
(Feyii'i Hindi)
mavi bir taş. iyisi Nişaburda
. >
çıkarmış, pek çok hassalarından
C K (P îr û c ) = Baba hindi. Y a­ biri ona bakmak gözün kuvve­
hut ona benzer tavuk cinsin­ tini artırırmış.
den büyük bir kuş. (Nizâm) •’>:*> (pîrüze çâder) == Mavi
Portekizliler bu kuşu Amerika- çarşaflı ( k .) gök.
ya bağlı Perudan Avrupaya
getirmişler ve Peru adını ver­ ‘f ' '
mişlerdir. çjj-, bunun farsçalaş- (p îrü z e Jfird) = pîrü
tırılmışıdır İranda denir, gird (6a.).
ab j l f T*- *J «V*
jIjT ■İÜ" j y- £jl
* (pfre) = Şeyh ve mürşitlerin
halifesi: yerlerine geçen kişi.
Ay ve yıldız; ipliğinin incisi,
'Jî* 1>J J, -*îi
•*i i/.b <<r^3*- ii*ii C-^ güneşin levhası, kaleminin alt­
My lığı olsun.
(Ş a ir)
İhtiyar dünya bu himmet sa­
hiplerinin aşkiyle gençleşti; ne
güzel felek ve yer! ki o, pır, bu tSp .11, ( p îs k î ) = Genç adam
halifesidir. (Nefisi).
( Mevlâna)
* - t
• • *

( pîsüden ) == Bir tarafa


(pîs, pîst) = Abraş:
meyletmek, ağmak.
vücudunda yer yer beyaz leke
ler olan kimse, (ar.) Bu
hastalığa da denir. ( pîse ) = Aklı karalı, alaca
tri-1jry~ •■c'. -'jj’ (ar.) jJji .
j~a, flj,î V jur'
w ..f *r
g -A*- U-
Elbisesi altında abraş bedeni
olan huri gibi kulun ne kıymeti Her alaca şeyi kilim sanma,
vardır. belki uuumuş kaplandır.
( S a d i) (S a d i)
§ Asî hurma.
Kelâg pîse == Alaca karga.
• -

^ (peysiper) = Ayak altında


basılmış, çiğnenmiş. ^ (pî«) = ön § ileri, evvel.

Jj oJÜ. M' f J ' f j; j3x \j \; •a.ş <.* y


0-C—L*. j t ' j j
Her şeyden önce iyi namlılık
A ltın istemem, çünkü altın is- kazan.
tiyen saçılmış altın gibi ayak (N itiim i)

altında çiğnenir.
-•*! ö'/
( H â k in i) —
—j -v jl)
§ Gidici, yolcu § Hattatların
yazı yazarlarken kullandıkları Çalışmakla Diclenin önünü ka­
altlık. pamak mümkündür. Kıskancın
dilini bağlamak mümkün değil­ tım yoldaş olur, kâh benimle
dir. omuz omuza kâh önce önce.
( S a d i) (Ş a ir )

4/ Ö*J^'
ı_r-*, a--î V (p iş â d e s t) = İşçiye iş­
tfi-*—1
lemeden verilen ücret, Türkçesi
A ltın tepsilerde öne yüz türlü­ öndelik § Destadest de denir.
den fazla yemek koydular. *\*yx>~
( Esedi)
c\j3
§ Yan, huzur,
Peşin alışverişten başkası dâm
*s£> --Jji J ij vayı, zarar ve kırgınlığı netice
ii J*-
verir.
(L eb tb i)
Her kimin gönlü bir dilberin
yanında ise sakalı başkasının § Mukabili (pesâdest) (ba.).
elindedir.
(S a d i)
(p î? a r) = Pîşab. Hususiyle
öK' f3)- ^rtf, j 1 hastaların tahlil için hekime
f/lŞ ö.. tf’y
götürülen idrar kabı.
«Li j\JLh
-* • * jul tALi-V
■'*
Her ne kadar sen gül, ben ot
isek de beni hakaretle huzurun­
dan koğma.
Hekim geldi, padişahın idrar
(N asırı Buhâri)
kabını gördü. Şahın hali iy ili­
§ Mazi vc istikbal yani geçmiş, ğe doğru gitmiyordu.
gelecek § Başlangıç, mukad- ( Firdevsi)
deme§ Hurma dalı ve yaprağı § Hindistanda Kabilin güney
Ş Öfre dediğimiz hareke (ar.) doğusunda (şarkı cenubi) bir
zamme. şehir.
• i> • - — '.
■ (p îş o b ) « . Sidik. jx »l ^ â m ed en ) --- Bir
kimsenin yanına gelmek, yak­
<-TT* (p jş â p îş ) § Önce önce. laşmak, vukua gelmek, zuhur
etınek.
‘J* I-JJ’ lf}j
*y ^ o* ^ s * y • , — '•

(p îş â v e r d e n )— Öne
Her nereye yonelsem kara bah­ getirmek, yaklaştırmak.
koymak yani yalnız secde et­
jll* ( pîşao, pîşane) = mek değildir. Gerçek hareket
s \
et; çünkü kalbin temizliği küs­
Çok ileri, en ileri.
tahlıkla olmaz.
JJ li' (S a d î)
_m' j-_a- ^cr:^. J/
jUa* İi yj.
ti ^ y
acele giden insan ! Bundan
ziyade ileri niçin gidersin? Bu
Bu ne küstahlık ve katı yüz­
kadar ileri gitme ki daha ile­
risi belli değildir. lülüktür! Sen bu hali perişanın
( ' A tta r) özür dileğini kabul et.
(Evhedİ)
§ Evin en yüksek ve baş mev­
.V j\ j g
kii.
r* by; Jİ JZ%
ij> w—Aı ısj'y
*3^-- ■
—3W
vljl# ~—>3 jlIT" e—V Allahın kulu isen efendilik
j^ o'U-ıı |lur o ^ jj adını bırak. Onun huzurunda
UV secde etmişken tekrar kibir ve
fiı'r sarhoş yok mu ki beni mey­ gururda ne fayda var.
hane tarafına götürsün, inci (Nizari)
§ Yüzleşme, karşılaşma.
tanesi gibi gül çehreli sakinin
tarafına götürsün. Bir el yok c->* y —ı** h* ■>' -c-
mu ki benim elimi dostça tut­ j Lİjl> ^^y- > ı£js} Ji \
sun da böyle pabuçluktan şah­ ıfj'y
nişine götürsün. Felek senin mestâne gamzene
(Mevlânâ) karşı duramaz. Senin iki ka­
şınla hakikaten kimse karşılaş­
J ( pty endaz ) = Kadın maz.
(Nızâri)
gerdanlığı* § Peşkir, peçete.
(pîşânî dâr)=K atı yüzlü,
utanmaz, yüzsüz.
(p îfâ n î) = Alın [*] § Küs­
tahlık, katı yüzlülük, kibir.
v (pîgâheng) — Askerin
C,~jÛ Jİ w£İİ»
ıffS iJU.J +S*
ve kafilenin önünde giden kıs­
Cm-M i-T^İ
mı, ileri karakol.

İbadet; alını toprak üstüne JMJjİ V~i- L Vl


J^-*j J~' î>JJg
[* ] Bundan başka mânalar mecazidir. iSj4Try*
Ey çadırı idare eden! Çadırı Feridunun bayrağı İsfahan de­
yık', zira kafilenin öncüsü ka­ mircisinin önlüğü olduğu için
rargâhtan çıktı. âlemi kaplamıştır.
( M inüçihri) (Sıraca)

§ Kendi nev’inden olan sürünün — j . » Pîşlüng.


başı olup ileri giden hayvan. • •
Türkçemizde peşenk deriz.
J ? , (p tşb în ) = ileriyi gören,
>u> ■>' «***• istikbali keşfeden, ihtiyatlı.

W VUfe»* jj
Ey Şanil Ferhat ve Mecnundan «►*. J -s j* Jt*
- JU L
geri kalmak himmetsizlikten
ilerigelir. Aşk develerinin ka­ Meyhane kapısını göster ki bir
tarında peşenk ol. ileriyi görenden sonumun . ne
(Ş â n i)
olacağını sorauım.
Şimdi mecazen yolgösterici
mânasına da kullanılmaktadır.
' j
(Ni?âm).
aJ, * (p îş p â re ) = Gaziler hel­
vası: un, yağ, pekmezle yapılan
J ( pî şb&z) = (k.) Karşılama, helva (ar.) .
istikbal etme § önü açık elbise,
mintan. Sevdiğini karşılamak «. »u
için yerinden kalkan kimse •, ( p îf t ) = Bizim kediye pist
kollarını açarak karşıladığından dediğimiz mevkide kullanılır.
pîşbâz—önü açık denilmiştir.

ıf-4*' Jl; tA " *A j 'j î"


J 'A . I j \ J ,3—3» is y ,j - f
(p lş h â n e) = Çıkma, bal­
o-1» - kon § Bir yere sefer edileceği
zaman önden gönderilen çadır
Kendisinden ünsiyet kokusu
ve eşya.
yükselen bir genç onu karşıladı.
( S a d i)
= Pîşvaz. ( p trtB rt
* 't * p îşh u rd ) = Çeşni ve tadım­
JU> 1b ( .y O İX ı , » , ,
• lT lT t ( p îşb en d , lık için yenilen bir iki lok­
p îş d â m e n ) = önlük. ma yemek § Ermeden satılıp
ü ) J - İ J> 6^ 1
parası yenen hububat ve ol­
gunlaşmadan satılan meyvalar
L\ (ar.) selem.
—i f jy-
l A i^ ^ » \ » ı
(pîşdâd) = İşçiye işleme­
den verilen para.
Kendi düşmanlarına aklı İle
J'j- j’- galebe etti. Ecdadını hüneriyle
>*>■ J** ünlendirdi.
{Muhtarı)

Para vermeğe o kadar hırslıdır


ki cömertliği, onu, dilenciye (pfş dendan) ■= Kah­
istemeden para vermeğe mecbur valtı.
eder.
( ‘ Ascedi) * *

§• Adalette ileri giden vali ve (-T^ ( p îş res ) = Gideceği


hâkim; bu münasebetle dört yere hepsinden önce varan §
tabakaya bölünen İran şahla­ Turfanda.
rından birinci tabakaya mensup j\ JU-*j
Hoşenk Şahın lâkabıdır. Ken­
dinden sonra gelen hükümdar- 3s>u
lara Pîşdâdyan denilmiştir ki
Gideceği yere hepsinden önce
hepsi on bir kişidir.
erişti, önce erişenin yani tur­
• i «• fandanın kıymeti ziyade olur.
(Hatifi)
J J^ k>, (pîşdâr) = Demir ve çe­
/• «
likten yapılma kısa mızrak şek­ • *At
linde bir silâhtır; domuz avında J-rT , (p îş r e v )= ö n d e giden, yol
kullanılır. Domuz, avcılara sal­ gösteren § Başbuğ. Bilhassa
dırdıkça alnına batırılarak ileri öncü dediğimiz mukaddemetül-
atılmasına mâni olduğu için ceyş§ Musikide taksimden son­
bu ad verilmiştir = Türkçede ra çalınan nağme.
düşmanın cephesine tâyin olu­
•„ - .
nan kuvvet mânasınadır. (ar.)
Mukaddemetülceyş=öncü. Mu­ (p îş zeden) = Bir şeyi
kabili (dumdâr) =Artçıdır Pî-. kendi tarafına çekmek (£o.) §
şaheng (ba.). Hububatı kalburlamak (ko.).

. , • : >\ •
( pîşdest ) = öndelik C cr*~V'» (P*Ş Ş®h) = önü açık
§ Meclis reisi § Yardımcı § Ga­ elbisedir ki çok defa kadınlar
lip, yeğin. giyerler.
aydınlanır, taht senin gibi pa­
S* < « j f c l İ h (p îş k â r, p îş k â - dişah He öğünür.
(Mesücf)
r e ) = Hizmetkâr, şakirt, yar­
dımcı. § Huzur § j jjü .tc^ Pîşg-âhi nü-
şür (k.) kıyamet.
<i*y »y,1;
\ss üs,
>» î Y ( p îş k e ş ) = Küçükten
Seni güzellikte peri ile müsavi büyüğe verilen hediye, arma­
saydın; peri benim hizmetkâr ğan.
ve kölemdir. fjlo y j.m rJ<3 l,'
( Ferrâhi) rj'3 y j» iV*
(/U«ı
J^iy- »s1
y âjj ^rt‘ Sağ oldukça sana sevdalıyım.
jlf Canım senin kapma armağan­
dır.
Ey güzeli Ay bu kadar güzelli­
(N ifâ m İ)
ğiyle beraber senin yüzünün
önünde hizmetkâr olur. Haraç, vergi § Turfanda meyva
('Im â d ) (Nefisi).
w4Jj* /f* V *U V
jisLi-u jT^ c-i» i ^r* r ı,
"•» (pÎMf®) = Büyüklerin hu­
zurunda ziyaretçileri takdim ve
Me göğün ayı, ne feleğin güne­ tarif eden kimse (ar.) mu-
şisin; çünkü bu kölen o şakir­ arrif.
dindir. X *î y 3 y f £ .J »

(R ü d tk i) J>*T f w«o Ijli—s


§ Gündelikçi. Jjj*
Senin iyi tabiatın vefayı bil­
-*.Vı ^
(p îş g â h ) = Meclisin üst dirici, uğurlu elin cömertliğin
başı § Meclisin büyüğü § Mec­ dilmacıdır.
(E z rtk i)
lisin üst başına döşenen halı
ve döşeme § Tahtın önüne ko­ Padişaha dilekleri arz eden kim­
nulan sandalye § Evin avlusu se mânasına da gelir.
ve balkonu § Padişah. da bu mânayadır.
*»--1* •>’ *». j\
( p îş g e h î ) =- Oruç bo­
zarken yenilen şey § Kuşluk
Mülk, senin gibi haşmetliyle yemeği (Nefisi).
. f.
A ( p î ş m u zd) = İlk alış­ ( p îş v â z ) *= Bir kimseyi
veriş (ar.) istiftah § Peşin alış­ karşılama § önü açık elbise =
veriş. Pîşbâz.

(pîş®“ » p îş en d ) = ip j —*'
ve halat yaptıkları hurma lifi.
Güllüğün lâlesinin parıltısı se­
nin simana; gülün, önü açık
cr~*Y .(pîç n işin ) = Ebe (ar.) elbisesi senin boyuna yaraşır.
kabile ( Muhsin)

( p îş e ) = Sanat. Pîşever,
pîşeger = Sanat sahibi, usta.
1/ ■öU—
jte -c.-ı A» j öt V
Ab
Senin ululuk kapma secde için
alnını koyanlara gök, cemaat Gümüş ve altın kesesi tükenir,
safında imamdır. sanat sahibinin kesesi boş kal­
( Vâtih) maz.
(S a d î)
*r * t
*>.«>*
(p îş n ık ad ) = G ö z önüne
£j^A ^
konulan şey, bir veya birkaç ^Uii
kişiyle müzakere ve istişare
Bu sanatta mademki yeni bir
edilen husus.
başkansm, eski adamlara uyma.
|< ( N iza m i)

-*““î v ( p ış v â ) *= Bir topluluğun


başkanı, imam. İmama uyanlara ( p îş e ’i â te ş ) = (k.)
(pest ist, peşrev, peyrev, pey- Şeytan işi.
şev) derler.
f I J.v—
Î- f j a j i 4— ( pî şe k e r d e n )— Sanat
C
jlîeP ve âdet edinmek.

Gerek başkan, gerek ona ayan, c*> v ı!n j . r y j


hepimiz bu şaşkınlıkta beraber 'S i 1'
görünüuoruz.
(‘Aftar) Daima bir kimsenin incinmesi-
Ferhengi Ziya 34
ni iste ki halkı incitmeyi âdet ve zeval vaktine denir. PîşAî-
edinmiştir. yân, öncekiler, geçmiş kimseler,
(D eh levi)
eslâf.

jy iı rJ&. .a^ı » Iİl T


ji» •* (peygâre)=~Başa kakma =
lîöj Jli- iüj’.ll" \}^{ Biğare.
*-£c. 0'.^*
Nazmen tercümemiz: J~ j., f

Dilersen ey gönül! hüsnü hisâli


N için fena yaptın diye başa
1ki şey itiyadettir mizaca
kakıyorsun, fena ettimse kendi­
Hüdanın emrine olma muhalif
me ettim.
Çalış herkesle hüsnü imtizaca
(B ed t i)
( tbni Yemin )

^ (p e y ğ â le ) = Şarap kadehi.
(p t fy ir ) - Sidik = Pfşar.

''S-*r s liT
f -y (p e y ğ â m ) = Haber, Türkçesi
£3^ •3J L , -T
salık.
tfjy>
jLt Ju* tül
Senin korkundan Aslan burcu­ "-w a-*'* 3j[>V j Ol* î>«- 3A1-
nun su içmemişken çişi geldi.
(E n v e ri)
§ Hizmetçi. Âşık her bakışla mâşuka yüz
müddea söyler, aşk bu mertebe­
' .
yi bulunca postacıya ve habere
- i t (p îş y â r e ) = Gaziler helva­ ne hacet.
( Vâlehi)
sı, doğrusu pîşpâre olsa gerek.

*sy~ «i->* u1* **"-‘■A o*- Peyğâmber — Haber getirici,


j* lS-H -Âf. ı^^- yalavaç.
j->L*
• “* • ** fl •* ,
A/o? söz söylemelisin; çünkü JUj Ut*’»*
söz helvadan çok iyidir.
(N a sır) Cenabı Hak, peygambere, dünya
§ içine şekerleme ve reçel ko­ ve malına bakma, iltifat etme,
nulup meclise getirilen tepsi. diye salık verdi.
(Sena i )

•l*
K^X~$r ( p îş în ) ■= önceki, sabık ^ -* (P e y §® “ ) = Ant, ahit § Saç­
§ ö ğ le namazı. Mecazen öğle ma, faydasız.
gönlümde yer tutan güzel!
^ ( p îğ lu ş ) «= Gök renkli baş ve gözüm üzerine otur;
susam çiçeği = ö/'oic'* ü- s— Çünkü bu köşede yerinin dar
olmasından korkarım.
(H â k in i)
Ü L
•"» (p e y ğ u le ) = Köşe, bucak.
•oi. j'-ı'j-, rJb r' (p e yg u n ) = Peyğan (ba.).
■i*r; & r . 'f ti/~j

Neyim varsa onlara bırakayım, ‘“ A.» ( p î f ) = Fena bir kokudan


dünyadan bir köşeyi seçeyim. tiksinildiği zaman ağızdan çıkan
(Firdevsi) ses (Nizâm).
• /• >t •„
(p e y ğ e n ) = Sedap tan boz­ ^ (p e y fü ş ü rd en ) = Ayak
ma sedef denilen nebat — sıkmak, (k.) sebat etm ek= Pay-
fuşurden.

( peyğü, p eygü ) =
Çin tarafında büyük bir şehir 3J"~-
ve padişahının adı.
Yaşadıkça sebat ettiler, nihayet
jU- Alv
o işkence sebebiyle öldüler.
t*?'} •*'-„>.» j)S'1 (H utrev)
j-»\!
Her ne kadar bugün, Tekin, Ey-
(p îf e ) = Kav yapılan bir nevi
bek, Peygu halkı idare ettiler­
çürük ağaç.
se de.
(Natır)
dt
(P) nin esresiyle (piyğü) atmaca (p e y e k ) = Başkalarının sof­
nev’inden bir kuş ve kuş ga­ rasında karnını doyuran dalka­
gası. vuk, başka bitkilerden kuvvet
alan bitki, insanların yüzünden
• *
geçinen pire ve o gibiler (N e­
^ (p e y g ü r) = Kavanoz, küçük fisi).
küp gibi ağzı dar kablar.

(p e y k ) = Ulak, haber ve mek­
( p e y g « l e ) = Peyğule. tup getiren, götüren. Muarrebi
j^ ii j.* ,' B- j l j ^L. J j J i hT"
£.». Mecazen Peygambere de
ısV -i--"lj ** j-L*Ç denir. (Peyki âsmanî) (k.) Melek.
j'SU. (Peyki cansitan) (k.) Azrail (^f).'
(Peyki felek) (k.) *1. (Peyki ray-
gan) (k.) ay § Ticaret eden kişi (peykânî) = Ok temreni
§ Saba rüzgârı. biçiminde bir nevi lâl ve fi­
ruze, bir nevi gül ve lâle ve bir
cins nişadır.
(peykâr) = Kavga, savaş.
jU jy_ y~
, (peyker) Suret ve kalıp,
vücut.
Memleketi yavaşlıkla zaptetmek Xj «jte Cı's. 4*
mümkün olursa, kavga ile bir
burnu kanatma.
(S a d î) Bir kimse ben biçareyi yelpa-
zelese, zayıflıktan rüzgâr vücu­
ji ^ dumu sinek gibi götürür.
t£JU—
(Höİçâni)
Aşağı ve değersiz kimse ile
Kâlbed ile farkları, peykerde
kavgadan sakın; çünkü çok de­
kılık ve şekil muteber, kâlbed-
fa damladan sel suuu gördüm.
de değildir (Şu'uri).
(S a d i)

(Pey) ve (kâr) kelimelerinden


mürekkeptir. Pey=ayak, kâr, cr ^ -^ T 1
, ( peykeran du-
nispet edatı olup ayağın seba­ rehş) = ( k.) Yıldızlar. (Naşiri)
tından ve ayağını sıkmaktan bu sureti yanlış bularak doğru­
ibarettir ki savaşın icaplarından su ( bîkeran durehş ) yani ruş-
belki esaslarındandır. O halde nayii bîkeran = Ucu bucağı
savaş mânasına mecazdır. Pey­ belirsiz aydınlıktır, diyor.
kâr perestan = Kavgacılar, sa­
vaşçılar.
Ü (peykerden) = Sinirle­
mek: savaşta hayvanın art ayak­
^ (peykân) — Ok temreni . larındaki siniri kesmek. Mah­
okun ucundaki sivri demir. vetmek, ortadan kaldırmak mev­
c™I» Jj jj ? iji j\S kiinde de kullanılır.
c—jj L.. ■il-.l j--j O jjlj —
jır
u'L* jl
Gamzen okunun ucu yüreğim-
dedir. Bana inanmazsan işte
getir elini. Şaraptan birkaç kadeh içince
(Kem âl) utanmayı ortadan kaldırdılar.
(Peyk) in cem’i. (N izam i)
-« (peykeristan) = Put- ^ ^^ (pîlefkenden)= (i.)
hane : put konulan ve puta Aciz bırakmak.
tapanların tapındıkları yer § >>.'* ( pîlenırüd ) *= Bir nevi
Berzah ve misal âlemi: ölümle iri armut.
kıyamet arasındaki zaman = j l j j (pîlbâr)=Fi! yükü, (k .)Çok,
1»Ujl ,
büyük.
ü.jVj -, (pîlbârân) = Sert ve iri
^ (p e y k e rg â v ) = öküz damlalı yağmur.
suretinde yapılmış şarap süra­ VI (pîlbâlâ) = Fil boylu, (k )
hisi.
yüksek ve büyük gövdeli § Y ı­
t' y ' -»-'Sjjj jJ 3^_;*•% ğın, harman.
C.İİ» fi- JT - f jU.
iU- (pîlbân) — Filci: file bakan
adam.
Küpün teninden ayrılan perile­
rin ruhu, yani şarap, ökiiz su­
retindeki sürahiye ve kuş biçi­ öVr, J”. 3jV
mindeki kadehe gelir.
(H âkâni) Azgın f i l gördüğü güzel mua­
*/ - meleden dolayı jİlciye saldır­
\ ^ (peygum kerden)= maz.
İzi kaybetmek, ne maksatla ya­ (Sadi)
pıldığı belli olnııyan bir iş yap­ i ı

mak = Peykur kerden. „ t» (pîlpâ) = Bir nevi mızrak ki


ekseriya zenciler kullanırlar §
^ (peykenden) = Yetiştir­ Sarhoşlar arasında devetabanı
mek, ulaştırmak, biriktirmek, denilen büyük kadeh.
ipe dizmek; bu mânalarda lâzım
olarak da kullanılır. ıjU ti- •tu
r ■3* y ■» « ■» »•
ı/lîij
(pîi) = ' Fil § Kese ve çanta Şarabı büyük kadehe koyunca,
§ Düğüm ve ukde ki insanın bir mızrakla filin sinirlerini
vücudunda peyda olan ve ha­ keserim.
reket eden bez dediğimiz yum­ (Nizâmı)
rulardır. Peykerden (ba.). Arapça (j-AJi.ı>>
daülfil denilen bir hastalıktır ki
(p ili â b k e f) — (i. ) Bu­ insanın ayağı fil bacağı gibi
lut. şişer= Fil ayaklı.
(pîlpâye) = Binalarda, ayâk J-1'c r ,il' 1öy?
denilen, taşla kireçten yapılma »Jİt*s Hli—t* jb jlül»
direk ki kemer ve kubbe bunun Jur
üzerine konur.
Susam çiçeğinin üzerinde yağ­
mur damlasına bak; ağlıyan
‘■'»7» (pîlten) = Fil vücudu mâna­ kederli âşığın goz yaşı gibidir.
sına, bedenin iriliğinden ve kuv­ Onun yaprağı, gagasına delin-
vetinden kinaye olup meşhur memiş inci toplanmış beyaz
Rüstem’in lâkaplarındandır. doğanın kanadına benzer.
{Kisa i)
a I.
v ( p lle ste ) = Yüz, yanak § § Nilüfer § Süpürge ile içine
Bilek ve parmak § Fildişi. çörçöp topladıkları kab, faraş
== Hakendaz (ar.) •cıi>
A ti- S u s. tfr
Yılanyastığı ve filkulağı deni­
len bitki mânasına da gelir =
laf.
Başım bileğine daı/ıyarak uyur­
sa, beyaz güle fildişinden des­
tek yapmışa benzer.
dû^L ( pîlgüşek ) = Rîbas
('U n su r i ) denilen tadı mayhoş nebatın çi­
Bîleste maddesindeki izaha ba­ çeği. jjiA i (ba.).
kılırsa yüz ve yanak mânası
teşbih itibariyledir. Bîleste (ba.).
(pîlmâl) *= Ayakla çiğne­
mek, tepelemek: vaktiyle Hin­
r ? f (pîlsem) = Meşhur savaşçı­ distan padişahları ölüm cezası
lardan (Pîran Vîse) nin kardeşi. verdikleri kimseleri filin ayağı
w-U. t* altında ezdirirlermiş.
• )•
Onun korkusu kasırgası esince, (pîlm urg)= Baba hindi=
(Pîlsem ) sivrisinek olur. Piruc (ba.).
( Hâkâni)

Sin’in ötresiyle fil tırnaklı (k.)


katı, kalın § Karanlık gece. J l*- J - (pîli
(p ili:muallak der
heva) — (k.) Bulut.

^ ^ ^ - ^ “^.(pîlgüş, pîlgüş)
= Susam çiçeğinin gök renklisi
% (p îln )= Misvak yani diş fırça­
—J" sı yapılan ağaç, (ar.) erâk.
kola ayrılıp sonra birleşen ne­
(pilev) — Pilâv. hir arasındaki ova ve geniş
arazi § Ok temreni § İbram. Pîle
kerden == İbram etmek, üstüne
1 ^
(pîleva) = Eczacı, ispençiyar varmak (Ni?âm).
ve aktar.

(pîl> bînî) = Burun deliği


(pîlvâye) == Kırlangıç. (Nefisi)

•' l
■» (pîle) = İpek kozası, ipek bö­ (pîlever) = Torba ve çanta
ceği, ipek. içinde iğne, iplik, ipek, lâvanta
*1- JLA'jİ. İİAr j f ve ilâç gibi ufak tefek satan
3 ^.A-.u ^f* gezici aktar, çerçi.
61— mİ* jJ
/pek böceği, ortasında öleceğini
bilseydi bu kadar kumaşı etra­
fına nerede dokurdu? Kapı kapalı olunca kuyumcu
(S a d i) mudur. aktar mıdır kimse bil­
Jl» ^ ^Z.'. I mez.
(S a’d i)

Âşıklar, pervane gibi kendile­ (pfli heva 3î)=(£ .) Bulut


rini yakarlar; ipek kurdu gibi = pîli muallak der lıeva.
kendilerine örmezler.
(S a d i)
(p e y e m ) «= Haber. Peyâm dan
§ Çanta ve kese § Bir nevi
hafifletilmiştir. Peyember = -
bitki ve ilâç.
Peygamber.
*jK Uj JJ 4-^V- *Jj)
- • -U-'. jbJ ' T J■ıf
*
-J' JJJ1* J V4'V \
t>u J-"İ -.J-ıj —
;-«j _J«U.
L*J
Zaman aktarının felek çantası
Peygamberimizin sözü ile ha­
içinde hasmıntn bahtsızlığına
reket et. Zayıf karınca ile sıs­
karşı ilâcı yoktur.
(Ş a ir )
ka sineği incitme.
(Bekâr)
§ Göz, göz kapağı § Her nevi Peyâm, peygâm (6a.).
düğüm, hususiyle çıban içinde [*J İranın asrımızda yaşıyan değerli
olan ukde, kan ve cerahat § iki edib ve şairlerindendir
Dert çeken âşıklara meyhane­
\x * nin tortusunu ver, kadeh işe
(peymâ) «= Peymuden *= Ölç­
mekten emir, (isfa muh. vas.) yaramaz, bundan sonra pey-
U t U jI (ba.), mane ver.
(Evhadi)
*
beytinden peymanenin kadeh­
^ -v (peymân)==Pakt, söz verme.
ten büyük olduğu anlaşılıyor.
,>ju*uî «^(peymâne âşâmîden)=
p ^ “ 's . f j* j"* Şarap içmek. (peymâne-
keş) == Şarap içen.
Dostluk hakkı için vefa etsen • '_ ,
de etmesen de ben senden sev­
‘^“'"7“*' -r"~r. (peymâne ber
gimi kesmem ve paktımı boz­
serkeşîden) — (k.) Kadehteki
mam.
şarabı bir defada içmek.
( Sa d i)
§ Hısım ve akraba.
*’ X İ
(peymâne purşuden)
^ (peymân ferheng) =Ö lçek dolmak, (k.) ömür so­
= Eski Iranlıiarın ilk peygam­ na ermek.
ber saydıkları ( Mihâbâd ) m -l.il, <&*V. I ö ' '•'f.
hikmete ve mülkü idareye dair jj—i j.V >1 /
kitabı. (Hernidsav) (ba.). 0I>5
Sana karşı sözünde durmıyan
kimsenin ömrü muhakkak sona
* -* (peymâne) = Ölçek. Şair­
ermiştir.
lerin ıstılahında şarap kadehi. (Katran)
Mecazen şarap.
. ' »s * .* •!.'
* -t (peymâne purker-
iv ji {X y \J
den) = ölçeği doldurmak, (k.)
hayatı tamamlamak.
Lâle benziyen dudağınla şeref­
lenmek ümidiyle şarap sürahi­ »Uf’’ .-.■*• 5.*,
#U- >f s <l»'
nin ağzından dökülürken ka­
dehte oynuyor.
( N azm i) Omrünii sonunu getirip de iş­
Evhadi’nin şu: ledikleri iş deflerini karartan
kötü talihliyi günah cehenne­
&j'Xm
i• s&Sf Çj** j* me götürür.
(Sadi)
Eğer bir eskici yurdundan gur­
^-*5* (p e y m ü d e n ) = Ölçmek. bete giderse meşakkat ve sıkın­
tı çekmez.
JfcU» -i-;-**
(S a di)
J3 • İ.'ic*'*
l’V § Ç ok iş görm eden elde, ayakta
peyda olan nasır.
//e r taattan hayırlı bir günah
işledin, bir saat zarfında göğü i/
ölçmüşsün, yani dürmüşsün. ■Kv ( p e y ü ) — Kesik: katılaşmış,
(Mevlâna) pekişmiş toprak parçası § Per­
Bâde ile kullanılırsa içmek ma­ vane § (P)nin ötresiyle kesik ve
nasınadır; bâde peymâ (ba.). ikiz kardeş (Nefisi) § Vavı m eç­
hule ile [*], R ışte= ; iplik hasta­
a * lığı (ar.) ırkı medenî.
T* ( p în e g î ) = Uyuklamak •
(pinekleme) bundan alınmıştır. •I’
5I â^j
Bundan bir derece ziyadesine ( p î v â z ) = Yarasa kuşu.
(ımızganma) denir; (ar.) sine.
4 İİ« l'
> ( p îv â s ie ) •
— Kale burcu,
( pînü ) = Keş : yağı alınmış hisar.
yoğurt kurusu, yağsız âdi pey­ » «
nir; (ar.) J«!i ıkıt.
( p i y ü s ) = Ümit ve intizar
»Ât» .) .mjT *►- § Tamah. Mastarı piyüsîden.
jitn C*— <•' Biyösîden (b a ).

Keş, peynirşekerine benzerse de ö ) > X j' f-/ ıf


tadı peynirşekeri gibi değildir. IjJ--* v 'gjl __ jt J -if

(Mu iz ti) 1-JJıf jrm


C*
= Pinûk. üK û-.1
Tecrübe görmüş tıkla, zalim
\
feleğin kırıp geçirmesinden giz­
^ 'T’(p îo n v â ) = Keş ile yapılan
lice şikâyet ediyordum', kıymet­
yemek; (va), (ba) gibi yemek
li ömrün intizarla geçmesi onun
demektir.
fazilet sahiplerine gösterdiği
cömertliktendir, dedim.
<C-Xı (Ibni Vttnin)
( p în e ) — Yama. Yamacıya
(pînedöz) denir. • -
-t» ( p e y v e s t ) = Peyvesten
JJ3 ^ <İ*- [v] H afif ötre ile çekilmiyrrek okunan
«*■*»- vav demektir.,
den mazi, mastarı tafhifî. Pey- Bütün âlemin gamını gönlüme
vesten (6a ). koysalar ne müteessir olayım',
çünkü sen daima benim kede­
rim i gidericisin.
( Sena i )

Kendi reyimle sana bağlanma § Mürekkep ki karşılığı basittir.


lâyık değildir, reyin oluncıya
kadar sabrederiz. ( peyveste ebru ) =
(S a d i)
Çatık kaşlı.
§ Daima, her vakit.

-ÎTİ J ^ (peyug, peyugân)


«= Gelin, 0 ıf^. (peyögânî) toy,
sımlar § Mürekkebat: (cu x ) y )
düğün.
ki hayvanlar, bitkiler, maden­
lerdir § Erenler, ârifler.
(peyvend) = Yetişme, ulaş­
ma, rabıta § Ulaşıcı § Ulaş :
•£ j *— -ti ( peyvestegerî ) =
peyvesten = ulaşmaktan emir.
Birleştiricilik, kavuşturuculuk.
PjU c.ı*b_.ı »j-j j * ■u'jC» jjL
t .,*•* ~ W—
-Z?* (peyvesten) —- Bitişmek,
ulaşmak, bitiştirmek,ulaştırmak,
Senin eteğinden elimi çekeceği­
eklemek § Buluşmak § Birleş­
me inanma, sevgilinin muhab­
mek, ittifak etmek § Sevişmek.
beti bağını kılıç kesmez.
JiJ (S a d i)
a . A - t y u
jr-> .'/j- ■'-a?
J/' ot ^r*İ3J 1>* «t i*'’’ ——3
Konuşup görüşme gününün kıy­
metini, bir müddet ayrılıp da Benim kısa elimin o yüksek
tekrar birleşen iki dost takdir servin eteğine eriştiresi yerin
eder. göğe ulaşan asmasına benzer.
(Sadi) ( Yeğmö)
« *
§ Hısım akraba, so y sop.
( peyveste ) = Ulaşmış,
ulaştırılmış § Daima, her vakit. S *z-J! -r1 ıj--1* triJ*-
jKlj }-* ,>0 J-—?r'0
!>■ j 3,'. J!p' Xi jlıj/ tlî^J »/ • f
J-ir- ■’-'yf, cr->_' -br
».
Eğer düşmanın hısımı sana dost • / * ^ m
olursa hilesinden sakın emin ^ V’ ( p îh â v e r d e n i
olma; çünkü hısımının sevgisi çeşm ) = Gözün kör olması.
hatırına geldikçe sana kinlene-
rek yüreği yaralanır. ti'J u-1? ûT •**!
j Jjî w~lj j<l V.
( S a d i)

§ Ağaç aşısı § Boğmak (ar.)


Pek çok zaman sonra bu gece
mefşal. o ay gibi güzel, benim oturdu­
ğum yeri süslemiştir. Eğer ra­
(peyvend kerden) = kibin gözü kör olursa benim
Eklemek, bitiştirmek, çiftleşmek ışığım parlaktır.
(Muhsin)
§ Aşılamak. ♦

✓+

V» (peye) = İzde giden, peyrev, ber pîrhen mâlîden) = ( i )


tâbi. Aldatmak, hile etmek.
-ı'oJL ..aj-i *■ z—? ?
% (pîh) •«= İç yağı. Cj—■! c J
w‘U»
AJİ&4>‘U- ■>*
V.'J f Azizlerin bana ettikleri yardım
J U- aldatmaktan ibarettir.
(Şâ ib)
tnsan,evin köşesinde bilgin ol­ m

maz. Tavuğun iç yağı az olur.


( Sena i) (plhen) = Oklu kirpi — Me-
(ar.) rengu (ko.) hârpuşt.

jy*~i,(p îh sü z)= Eski zamanda } o~


kullanılan yağ lâmbası, yağ mu­ (p e y y ü r l) = Nakkaşların
mu şamdanı, (pîhnâk) = çini râvend ile yaptıkları renk
Yağlı, semiz. (Nizâm).
Eğer seni güneş gibi görmezsem,
(t) = Arapça elifbenin üçüncü, keşke hilâl gibi biraz açık biraz
Farsça elifbenin dördüncü har­ kapalı görsem.
fidir. Ebcet hesabiyle 400 ü (S a d i)

gösterir. İsimlerin sonunda mu-


Bazı kelimelerin sonunda artık
zafı ileyh, fiillerin sonunda meful
olur: baliş, balişt = Yastık.
olan müfret muhatap zamiridir
ki (y ) vc d.-) yerine geçer.
İsimlerin sonunda okunmaz (h) (t a ) = Başlıca zaman ve mekâna
varsa (t) den evvel bir de hem­ mahsus intiha edatıdır.
ze getirilir. Hame et=Kalenıin
gibi.
îsj s. »i.'
• z -f.j*1* t S ) j\
Lal
«f-U- j f jj*. I4I/ jL 'ji S
Bu kaygı çeken canım ne vakte
Gül, senin gönül aldatıcı yü­ kadar çırpınacak, sıkıntı çeke­
züne benzemez. Sen güller ara­ cek. Cem'in çektiği kadehten
sında, diken arasında gül gi­ ateşimi söndür.
bisin. ( Yeğmâ)
(Sadi)
Bundan başka: İptida § Şart §
tr*- -=•« f ' Tevkit § Tâlil § Rabıt § Tacîl
iS-**- § Taaccüp § Tahzîr edatı olur,
iptida:
Eğer her zaman nefesin ver
derse, seni hakaretle köyden Cİ jt çf- jU. I"
köye dolaştırır. V* ü1*j jı—
\fı$jiî>
(Sadi) lS-1—

Vezin sıkıntısından dolayı bazı Aşkının elemi, dikeni eteğe ta­


defa yerinden uzak düşer. kıldığından itibaren gülistanla­
ra gitmek kısagörüşlülük olur.
c -; Iju < j > V l (Sa dİ)
Şart:
Birçok giyeceğini bizim mey­
\ ir c^*j
haneye rehin verene acaba ne
ı/UÜ
oldu ki mihraba seccade serdi:
Tilkiler, aslanlar sayesinde ge­ ibadete başladı.
çinirler. Hava ağlamazsa yer (S a d i)
Tahzîr:
gülmez.
(N iza m i) Zinhar = Sakın gibi bir mâna
Tevkit: ifade eder. Buna tai tekidî de
derler.
JiV /< **
IİJ—1 (>»-11* J"j-

Takatim oldukça sabrettim. O l­


Garezkârm sözünü sakın din-
mazsa başka ne yapayım.
lemiyesin.
(S a d î)
(S â d i)
Tâiil:
Reşîdîye göre, ( ^ ^ı/f )
U^U. jljî c*’f demek olup sakın mânasına
Uı^u jt f)~z değildir. Teessüf, tahassür, bir
şeyin sonuna intizar gibi mâna­
Ben hatırları incitmek şöyle lar ifade eder.
dursun, hatırlara yük olmamak Jr* j
için kimsenin hatırına gelmem. —iV ->j- «*• 5^-lr
(Ş a ir )
Rabıt: Benim cinayetim hadden geçti;
J* c->V bakalım sonum ne olacak.
+S*Jui*.
(C a m i)
l'Vj>
(Ta) isim olursa aşağıdaki mâ­
Ben doğanım; bana hüma hay­
nalara gelir: kat.
ran o.lur; baykuş kim oluyor ki
bizim sırrımızı bilsin. A-Sî ıVj js'j c*— AZJ-j
( Mevlâ nü }
jjJ'j i/— ? ö^^-
Tacîl:
îplik bir kat oldukça onu bir
Çf* j-*-
'rîu ihtiyarın kuvveti koparır, ik i
kat olduğu zaman Zâl pehlivan
Seni uzaktan görür görmez
koparamaz.
aklım ve ruhum gitti.
(Sena* i)
(Ş a ib )
Taaccüp: Yekta kelimesindeki (ta), tek,
>liil ^lT
fert, adet mânalarına da misal
[a J>-Xs «CiT olur.
Deste :
3)~ •**. •>’ C-r* f.^. X v t V . >s— 1 “ J j J 1 -r* c r^ "t '
t \£y^*
t'V li'jP ^
Onu izah edersem uzar. Mesne­ O lâ tif inci bana gülümsedikçe
vi seksen deste kâğıt olur. utancından yüzünü eliyle kapı­
( Mevlânâ) yor; dudağı parlak elinin arka­
Bu mânalarda muarrebi Tak sından billûr kadehteki duru
tır [*] § Tel mânasına târ şarap gibi parıldıyor.
( F elek ti Ş irvâni)
(muh.) [~].
j>. JV}> uli* § Zülüf, ip gibi şeylerin kıvrı­
0 >. mı ve büklümü.
iâiUk
Ey muganni! Sıkılıyorum; iki .jlT l i f ö)s.
f j - «T^'ıf Jl --V .
telliyi çal. Hakkın birliği için
n - t '•»*• j* f.V s r ’K j1
üç telliyi çal.
jit
(H a fız !
§ Eş, denk, benzeyiş. Eğer su olsam gözünden akı­
tırsın; büklüm ve halka olsam
• a 'j ' r> . ~ - i V - 'j * - o t r
zülfünden ayırırsın; duru şarap
J'- jV* J-~y- £>*• <±.
ir olsam eline almazsın; uyku
li1- olsam gözüne gelmem yani ge­
,s-y tirmezsin.
Hoca Nizam gibi bir meclis (Kem âl)

bezeyici yoktur. Onun güzel § Takat ve kudret.


sesinden bir yer boş kalmasın. '/ fj? »L*. it >y- 'j
Eğer hangi saz varsa dengini \y JLr <* lÇ"
bulmak mümkündür. Dengi ol- i 1*'
mıyan onun tamburudur. Hayalini hatırıma getirdikçe
(K â tib i) kendimden geçerim; ay cema­
.• ' line bakmağa takat nerede?
(N u tk i)
*7*^ (tâ b ) = Parıltı, ziya.
Tâb âverden — Tahammül et­
v 11' c—->r-r'j *, mek.
|*] Şimdi İranda (cuftu ta) = Ç ift mi,
§ Hararet.
tek mi oyununa (takucuft) diyorlar (N izâm ). v^" j ’j"* *j’5y £
[* * ] Reşîdî, (ta ) nın (tâ r) mânasına
geldiğini kabul etm iyor, (ta ) bir mânasına
olup (düta) iki, bir demektir yoksa (\î) sayı
Senin ayrılığının hararetinden
mânasına değildir; bundan dolayı iki ve üç cehennemin kıvılcımı ateş alır.
telli saza (İTji) ve (l~< -) derler ki iki ve (H a fız )
üç tek sayısı var demektir, diyor. § Sıkıntı ve ıstırap.
tâb An MS

ıtjT j& j. j'-*1* y y?* i* soba ile ısıtılan kışlık yer oda­
lij’ 't'*-'. j ı#A f**' '-•X sı. Tavhâne bundan alınmıştır.
•fciL.
Bu türlü odaya ve kışın içeri­
Evet, senin gibi bir gönülalı- sinde ateş yakılarak çiçek ve
cıdan gönlümü ayırmam; ıstı­ başka bitkiler saklanan çiçek­
rap çekersem bari o kıvırcık liğe dilimizde sadece soba
zülüften çekeuim. denir. Bu tarif, hânei zemis-
(H a fız)
tâni diyen lügatlere göredir.
Tâft=n=Parlamak, bükmek ten Cihangiri gibi bazı lügat sa­
ismi mastar, emir ( isfa, muh, hipleri hânei tâbestani = yaz
vas.). evi demişlerdir ki yaz mevsi­
ıjiy- »fd çr'i) ıty mine mahsus odadır. Şerefnâ-
v tT j*l j * Jj o 'j * jS \ j .Ijle mede “dört tarafı billûr camlı
odadır kî güneşin ziyası içeriye
Saçını bük de, benden güzel tesir eder„ denilmiştir. Her iki
yüzünü bükme: çevirme, ayrılı­ tâbire göre kelimenin evvelin­
ğının ateşiyle gönlümün yan­ deki tâb, hararet yahut ziya
masına razı olma. demektir. Daha sonra lügat
(Ş ib in i) yazanlar iki mânayı da almış­
lardır. ( Nizâm ) bu mânaların
her üçünü da almıştır.
^Ûiî
Ayna parıltılı kılıcın parlama- *lilT z-—fjî jijt
5i, güneşin ışığından daha par­ vi'lSU.
lak idi.
{N izam i) Zamanenin eşsiz bodrumu se­
. t i nin nurundan yaz evi yahut
dört tarafı camlı oda oldu.
(tâ b â n ) •= Parlayıcı, parlak.
(H â k in i)
4>tl“ J Oj'Ç’
ö^^-1 *£i" ‘ f *r
^ (tâ b d â r) = Parlak, ziyadar,
Kovaya parlak güneş gibi otur; hararetli.
kovayı vücudunla aydınlat. jy s, —-jy y~sw
j h
Acele batıdan doğuya git: ku­ *>. £y
yudan çık [*], J U*
(C am i)
Gönlüm, nurun ışığından öylt
nur doludur ki göğsümün lev­
^ ( tâ b h â n e ) = Ocak yahut hası billûr gibi parlaktır.
[*] H azreti Yusuf un kuyu hikâyesine (H ayâli)
dair. § Büklüm, kıvırcık.
_.>)j s ıA J1f-ç • t ’
jU.IT JjJ- .vi)j M-'- li. J* * jr v
. (tâ b n â k ) = Parlak, berrak.
JÎÜ
JV —_l* •Jit ^ o*
Onun gözü sürmesiz olduğu ^.'1* î ^3^ lj>
halde nergisir gözü gibi gönül ı/'Uil
aldatıcı, onun zülfü taranmamış
Ben bu parlak gümüşün suyun­
olduğu halde sümbülün zülfü
dan toprak bulaşıklarını gider­
gibi kıvırcıktır.
( K ö ö n i) dim.
( N iş â m i)
. , «i
(tâ b d â n ) = T e p e penceresi,
ışıktık, pencere. ( t â b u jf ) = Maveraünnehir-
de Türklerin itaat ve boyun
eğm e mânasına tapuk dedikleri
j L ~ j l ^ â b i s t â n ) = Yaz mevsimi.
görenektir; şöyle ki ; kabahatli
r\j' o' o* olan kimse büyüklerin huzu­
runda başı açık ve elleri ku­
laklarında olarak eğilir ve dur­
Ben o kuşum ki güllerin üze­ madan özür dilermiş.
rinde uçtum. Yaz mevsiminin
sıcak havasını görmedim. L 'n
(tâbuk) = Balkon, şahnişin,
( N iza m i)
üst kat.
(tâbistânî) = Yaylak, yaz tJî-:
evi. ■*- o ‘- *- '.•*

(tâbe*e) — Otu ve suyu bol Onun can artıran sözlerinin


otlak ve çayırlık. zevkiyle aklım, kalbimin hüc­
ı resinden kulağımın üst perde­
sine gitti.
(tâbiş) = Parlayış, aydınlık. (Ferâtavi)
Birkaç mânaya gelen tâften
mastarından hâsılı mastar.
^ (tâbe) —Tava. (Burhan) büyük
a -i j - j* jy*-
tuğla ve kerpiç mânasına da
j r i_ril>" !>.' ıi))l
yazmıştır. Tâbei mahî — balık
tavası, tavada kızartılan balık.
O (güneş) henüz bulutun arka­
sında gizlidir; bu nur parıltısı
Yusuf’un yüzündendir. (tâbe biryân) «=-- Sirkeli,
(C a m i) sarmısaklı tava kebabı.
•^ '

( t a b i d e n ) = Işılamak, pa­ ( tâ tu l ) ■= A ğzı eğri insan,


rıldamak, aydınlatmak § Ta­ (tantül) den hafifletilmiştir.
hammül etmek, dayanmak § İp • ^
bükmek.
(tâ c ) = Arapçadan alınıp Fars-
çada kullanılan bir kelimedir ki
T (tâ p â k ) = Çarpıntı ve ıstırap Farsçası (Efser) dir § Kuşların
Cıj*sl jU. iJilr başındaki kâkül ve kırmızı et
>j~'- parçası. ^> -1 " (tâci horüs) =
Horoz ibiği § Horozibiği deni­
Kapına düşenlerin ruhunun sı­ len çiçek.
kıntısı hadden aştı.
ö y j ( ' ■ ? Y J; lTİj*-
( Husrev)
J*1 r ' S j1 t"

*H’ f
u ■, (tâ p â l) = Ağaç özdeği § Sı­ Felek, seni görmekten, gözümü
ğır tezeği. doğan gibi bağlıyalıdan beri,
tl gönül kanından kirpiğim horoz
ibiğine döndü.
(tap u ) = Tahıl, yani kuru za­
( K a â n l)
hire, ekmek ve benzerlerini
ıS J J J* 1 i'jlı’ j '
koymaya, saklamaya mahsus
jrl>" >j?s.
toprak kab.
<I
L'lr Rusların tepesinden horoz ibiği
(tâ tâ ) = Pepelik, dil tutukluğu. gibi ne kadar kan fışkırd ı!
^i (Hatifi)

(tâ tâ r) = Tatar. Tetar, teter ıj .*ir ( tâcdâr, tâcver ) —


de denir. Padişah.
-ir ( Tâci seri kesi
büden)=(&.) Bir kimsenin hür­
(t â t ilı) = Sofra ve peşkir metine nıazhar olrak.
(lâc guzâri) = Şahların
J (tâtu ) = Hamam böceği. (A r.) taç giyme töreni.
ibni verdan (Nefisi). ( tâci gerdun ) == (k.)
Güneş.
♦y
‘ sj-1'S E1-" ‘ S1' ( fâci ?Ûİ,
(tâ tu re ) = Hayvan ayağına tâci nergis, tâci lâle ) = Gül,
vurulan köstek, payvant § Ta­ nergis, lâle; yahut demetinden
tula denilen nebat=tâtüle. kinayedir.
Ferhençri Ziya
Dağ ve ormanla dolu, geniş bir
(tâ c e ) = Bir yükün yarısı. ada. Ağacı hep ud, badem, tah.
( Escdi)
V r Esedf'nin yazdığımız şiirindeki
^ (tâeu rân ) = Dilmaç.
tâh’ı, âzâd diraht mânasına al­
mak daha uygundur,
ilf l (tâ c ik ) = Tâcîk (muh.) tâcîk
(ba.). f
(tâ h t) = Tâhten den mazi,
ismi mastar : çok kere at sür­
i uT. ı (tâ c îk ) = Soyu tranlı olan
mek, çapul ve savaş için oldu­
ğundan mecazen saldırma ve
ve Farsça konuşan kimse. Lü­
yağma mânasında kullanılıı.
gatler, aslı Arap olup Acemis-
Ve tâz ile birlikte tahtutâz
tanda büyüyen kimse demiş­
denir.
lerse de doğrusu yazdığımız-
dır. Çok defa Türk karşılığı • -t ** • > l
olarak kullanılır. Iran kabilele­ ( JAol ( tâhten, tâzîden )
rinden Tac’a mensup demektir = At sürmek, saldırmak, gece
(Ni?âm). baskını yapmak.
M J-J"
V
L ( « W = Seksek denilen ağaç.
Odunu gayet kuvvetli olup Ahten (6a.) § Koşmak.
ateşi çabuk sönmezmiş. (A r.)
• Li*. c-i-'V j\f

Değirmen gibi kendi etrafında


jUL* koşuyor, devrediyor, kazandığı­
nı ger iver i yordu.
Aşk keskin bir ateştir. Ben de (Ş a ir )
seksek odunuyum. Eğer aşk jJj «.«ı" ıjf
böyle kalırsa vay bana !
(Saffar) l/V
Bazı lügatler (tâh) ı (âzâd di- Afaie tarafına herkim kılavuz­
raljt) ile bir saymışlardır. Âzâd suz seğirtirse. Bu şaşkınlar gibi
(ba.). hakaret görür.
(Mevtana)

§ Dökmek, işemek. Tâften gibi


^ jl_4 bükmek mânasına da gelir den-
mişse de. (Siracüllûga) bunun ! Cr'■>'>" T-; 3* S**.
yanlışlıkla yazılmış olması müm­ •Z-u'
Al
kündür, diyor.
Karanlık gecede Hakka kulluk
-
*• .. '
.
et. Karşılık ve sevap istersen
(tâ h te ) = Tâhten mastarın­ hayırlı iş işle.
dan mazii naklî ve ismi meful, Çİmâd)
tâhten (ba.). jl* j
Xi jk iJ 'o'-’-J /4* A
' r
(tâ h îr e ) = Alınyazısı, talih,
Askerin tozunun çokluğundan
nasip.
dünya o kadar karardı ki sanki
• •» parlak güneş tutuldu.
(tâ r)= lp e k , saç, saz telleri ve (Firdevsi)
benzerleri. § Tepe: bu mânaya târek (muh.).
L . - l l '- jV ’j J.-" i>>j

lj JL. j._l > f o’J1 öl:T j lîÂ. tf1—f j Lj'

Can elbisesi yırtıldı. Gömleğin­ insanın kendi tepesine kılıç


den bir tel bağışla; çünkü bu vurması : intiharı, sözünden
yırtık ancak böyle bir iplikle dönmesinden iyidir.
dikilebilir. ( Ebüfekür)
( Câm i )
§ Hindistana mahsus hurmaya
jtT),' .iLilj jU benzer bir ağaçtır; bu ağaçtan
j î » jU-/» ojf y J1;*- o'JJ bir nevi su istihsal olunurmuş
vi'îlj ki içilince şarap gibi neşe ve­
Gözüm mağara, onun üzerinde rir, fakat başı ağrıtırmış. Ebıı-
göz yaşım örümcek ağı gibidir. cehil hurması budur. Meyvasına
Senin hayalin Hazreti Musta­ âsi hurma denir § Parça, kırıntı.
fa gibi orada yerleşmiş­ Tekrar ile târtâr, parça parça,
tir [*]. ufacık iefecik demektir.
(Ktıâni)
l’ f
§ Boy ip liğ i. E ski adı (a rış).
(tâ râ ) = Yıldız.
§ Karanlık; bu mânaya târik
ij j; y » J j » -
muhaffefidir.
jL' u.* -'jJ-l £ ;J>
1*] Peygam berimizin Melekeden Medi-
neye hicret ederken gizlendikleri mağaranın
kapısına örümceğin ağ kurması mııcizesinc Onun uğurlu alayının doğuşu
işarettir. halkı aydınlatır. Onun adaletli
yüzünün parıltısı yıldızların O akik renkli şarabı kim gör­
uğursuzluğunu yakar. dü ise erimiş akikten ayı’rdet-
('işit Şufieri) medi. Değmeden iki eli boyadı.
Tatmadan başa sıçradı.
ı ' r (R tideki)
(tâ r â c ) = Çapul.
■il); J i U Uji. J»: f I § Tolgadan olan zırh külâhı.
• a . * *** jt j \

ı^lti • 'f
f J (tâ re m ) = Ağaç ile keçe ya­
Eğer hurma ağacı yüksek olma­
hut örülmüş kıldan çadır gibi
sa her çocuğun yağmasından
yapılan ev ki, derim evi derler.
zarar görür.
(Nizami) § Kubbe § Satıh § Bağ etrafına
. _ i
çekilen çit ki şimdi konuşmada
(târemı) denilmektedir (Nizâm).
(tâ râ n ) = Karanlık.
f:") rJi} ,*1
o'jlr j)j )/• (?. f - f v 'i 'İ'ti.’.j

Arkadaş I Nice yaz evi, çadır


Her ne kadar günüm karanlık
ve konak yetim göz yaşından
ise de her olan şey onun emriy-
perişan oldu.
ledir.
(Senâ'i)
(Firdevtîj
• i. * § (R) nin ötresiyle mecazen:
L j l ^ g r j eılj tâ rte n e k ) Asma ve yasemin gibi şeyler
= örümcek. İkincisinin sonun­ için yapılan çardak.
daki (k) küçültme edatıdır.Târ- JİlTfjlT w'
ten, iplik dokuyucu demektir. JiiL
İy' Asma çardağı kıyamete kadar
(tâ re h ) — Hazreti İbrahimin harabolmasm.
pederi. Arapçası (tareh) tir. Bel­
ki târeh şeklinde Farsçalaştırıl- § Gök.
mıştır. ^15\ W-' J«ı*.
,jlT 4t s j t ^ ^r*.
JiT
İ l l"
J (tâ re k ) = Başm tepesi,
Atın naliyle yedi iklimin top­
J._-V ■U'V* S* ö'j
rağını delmiş, davulun sesiyle
jf 0^ j w—j ji dokuz feleğin kulağını yırtmış.
w**L j-ı i (Kem âl)
S>>j Arapçalaştınlmışı fJ\'+ dir.
£~»*'50 (tâ r m îğ ) = Pus, sis. (târe) — (Târ) ın ilk dört mâ-
nasiyle müşterektir.
j-y - f»/j> ■)-
uj'12 ejlr j' ju»
»> '
Soğuk, güneşin ateşine öyle sıç­
ramıştı, yani tesir etmişti ki, Karanlık gecelerde, onun zülfü­
pustan, güneşi su içinde kalmış nün hayali boynuma zincir bağ­
leğen sanırdın. lar olur.
(M u h ta rı) (Hâcü)
{A r.) D ebab .
*»â'j JââL.
ÜU.
(tâ rfi) = Kene, sakırga. Hafızın saçının her teli bir şu­
hun zülfünün elindedir.
L" (H a fız)
(târu p ü d )= Ç özgü ve atkı.
§ Terazi dili § Dağar,
• :, :
L • "
(târutür) — Çok karanlık
(târî> târîn)== Karan­
§ Ufacık ufacık, zerre zerre
lık.
Cyi fS cV -uW»- t£İ
(tarumar) = Yahut vavsız
C/.jV r1^ > ' ~ ~ -
(târmâr) dağınık, perişan, biri-
VI r
biriııden ayrılmış, altüst olmuş.
Efendi! Ben şarap kadehiyim,
u r 'l öy; Jf
göğsümü nasıl gamlandırayım.
^ L-* Evin ışığıyım onu nasıl karar­
tayım.
Fitne, senin zülfünün ucu gibi
(Mevlâna)
çok ise de• şimdi padişahın
Jİ* _r <" * . f ı>jt' v -
r Ui- <
adaleti rüzgârı onu tarumar etti.
\ ? 3j
(Hüseyin S e tıh i)
Karanlık gecede herkes rüya
(târven) = Karanlık=Târân görür.
( Fcrruhi j
(ba.).
§ Âsi hurma suyu mânasına d;
gelir. Târ (ba.).
(t&rune) = Hurma çiçeğinin
henüz açılmamış kapçığı (Naşi­ • *•
ri), (tarîk) = Karanlık,
Adamın baftna birkaç kamçı
vurdu.
(E le d i)

Sen kalb gözü açık olanlara


göre halk arasında karanlık J (t& zen g) = Bina ayağı —
gecedeki nur parıltısı gibisin. Pîlpâye (ba.).
(S a di)
^ \

Cr>js '*.# (târîku rüşen) = Alaca (tâ z e ) = Dilim zdeki gibi yeni
karanlık. § Bayatlamamış, solmamış, ta­
• ' ravetli, genç mânalarınadır. Mu-
arrebi .
^ (tâ z ) = Sevgili, mahbup.
iS*—i
jir f\ Juityc •jj—
iif' !fjy. i*
Gönlüm yeşillikle nerede taze­
>lnas< ona, ey ananın sevgilisil lenir, çünkü çamurumdan ye­
ne oldun ki böyle sarardın, şillik bitecek; ölümüm yakındır.
(S a d i)
dedi.
(F ır devt i ) Taze rüy = Güler yüzlü.

§ Oğlan sevenlerle düşüp kal­ jtıı jj


kan düşkün genç. S i j »jl»' ) im ^ j* îm .
s ->»-
\ij <*•
j-J* ilü jj }' cfJİ£ Gevezenin eline para geçince,
oradan altın gibi güler yüzlü
olarak çıktı.
Puşt ve orospudan sana ne ( S a d i)
vefa olur? Feleğin münevverle­ ı£ij ol*" jjjr -'j ı>~i> <sy
riyle dost ol. ı t f ^ ı - V J-1 j ü _ ı j j 1

( Evhadi) ı/Uil
§Mutlak, alçak kimse. Tahtan, Düşnıan tarafına tıpkı çocuğun
tâzîden den emir (Isfa. muh. ■mektepten mahalleye geldiği
vas.). Tâzbâz = Oğlan seven gibi güler yüzlü gelir.
ki mahbup dost denir. (N iza m i)

§ Yeni peyda olan şey. (ar.) „*jU


’ İM" hâdise.
* J (tâ z â n e ) = Kamçı. Tâziyâne
t
(muh.).
J îç V * jl* ■>>.
(tâ z î) = Araba mensup de­
,f Jl-I mektir. Zebânı tâzî=A rap dili,
Arapça; esbi tâzî = Arap atı. *1
Nasıri’nin ifadesine göre bütün J (tâ j) = Çadır. Sâyebân, şâmi-
Araplar (tâz) adlı şahsın soyun­ yane, sitâre de derler.
dan geldiğinden tâzî denilmiş. \
• •
Siracüllûga, tâzî,tâhten=Hücum
etmekten müştaktır; Arapların (tâ # )= A c ı. tasa, kaygı § Acı
Irana çokça hücumları sebebiy­ ve tasadan yüzde peyda olan
le bu ad verilmiştir, diyor § Tâh­ karartı ve değişiklik § Tas
ten mastarından muzari muha­ dediğimiz kab. ^ıu bunun Arap-
tap § Tazı dediğimiz av köpeği, çalaş'inlmışıdır § Kadınların aş
t yermeleri § Tavla zarı.
• " •*
• »1 t
(tâ z îd e n ) = Tâhten (ba.).
(tâ »â ) = Acı, kaygı § Kay­
* f '1 gıdan yüzdeki değişiklik.
^ - 'i (tâ z iy â n ) = Tazî kelimesi­
• x •» -
nin cem’i § Tâzîden, tâhten
mastarından koşucu ve koşarak (tâ s â n îd c n ) = Boğmak,
mânasına sıfatı müşebbehe ve (Nefisi).
haliye [*]. •’ * ı
***. Öjİ. (tâ s b â z) = Tavla oynıyan
ir.
§ Büyücü (Nefisi). Tasla bir­
takım oyunlar yapan kişi.
Nerimanı öldürmeye hazırlan,
koşarak Sipend dağına kadar
git. (tâ s e ) — Acı, tasa § Kaygı­
( F irdevsi ) dan yüzdeki değişiklik [**].
1
^jL-ı c—ı r^ji
(tâ ziy â n e )= K a m ç ı, kırbaç.
Atalar sözü:.
Yemek arkadaşı çoktur fakat
Soy ata bir kamçı yetişir. tasa arkadaşı azdır.
O—V U J> ( Sena "i)
tS >rV" '•kî1-'. ->aJb J*»■ jj I^
T,U « U f ^ o f fi.

^ j\ c+tf Cri o&


Ey Saip ! Bizim yüreğimizin
(£ . At jf ,/ * Z r  .f
titremesi kendiliğinden değildir.
Ateş kamçısiyle kebap oluyor.
[* *] Burhan mütercimi Asım Efendi
(Şâ'ib)
«sim a uygun olmtyarak bu iki mânayı bir*
l* j K aid eye g öre ( t â l i n ) olmalı idi. (eştirmiş.
Efendi, kendi kâsesinde birkaç
tÜ * I
suret görünce vücudunu tasa (tâ ş e k )= Çevik kimse § Te­
kaplıyacak diye korktu, onların reyağı, çökelek.
yenecek yemediklerini anlayınca 1
• • **
bunlardan iyi yemek arkadaşı
j p ı
olmaz dedi. (tâ ş k il) — Siğil, et beni.
(Esirudain) *
• «•
§ Şişmanların ve hayvanların
(tâ g ) = Tâh (ba.) Dağistan de­
sıcaktan, hızlı yürümeden sık
diğimiz (Tâğıstan) dan alınmış­
sık nefes almaları, solun alan,
tır § Sîstanda bit kale.
hışlamaları.
i £lr «d.*" sıfj>
i)j\j * jJ *i^,ı <£liT
(tâse vâse)=Çok tasa, İ
k
kararsızlık.
(
O kimse ki bir saldırışta Tag
• “ kalesinin kapısını kopardı, o
*l
(tâş) = İnsanın yüzünde, be­ kimse ki bir okla Zerenkteki Erk
deninde peyda oıan karaca be­ kalesini fethetti.
neklerdir ki, sis ve çiğit denir. (Ferrahi)
Zereng (ba.),
tf*' jb jry? 'j ö -y t
J-V -i'l ^>1-: • M

• M
yiî1' i->. (t&ft) = (Tâften) den mazi,
Beyaz zambak kökünü kayna­ tâften (ba.) § Bası, tâfthâne =
tır da suyu ile yüzünü yıkar­ Basımevi, matbaa.
san yüzünden çili temizler. *> "
( Yûsufİ Tabib)
(tâften) = Bükmek, bükül­
Türkçe birlik mânasını ifade mek, çevirmek, yanmak, kız­
eden deş, daş mevkiinde kulla­ mak, yalınlanmak § İncinmek.
nılır [*].
Jlli j'j—a'j»
i l t; 'JJ I, JjJ J3

JiT
B ir genç, anasının reyinden baş
Fazilet sahipleri, ayağının uğu­ çevirdi: reyine göre hareket et­
ru ile sıkıntıdan kurtulan zat! medi. Ananın dertli gönlü te­
senin eşiğinde ben ve ikbal bir essür ateşiyle yandı.
efendinin kölesiyiz. (S â 'd i)
(K em â l)
' > * J l j ’ i C.J
§ Ev sahibi.
[ * ] Belki Türkçeden alınmıştır. >1#
Hava, heves yolundan yüz çe­ ziyade susuzluktan damağı çat­
virmek mümkün olmazsa-vefa­ lamış.
lıların sohbetine nail olmak ( Esedi,
mümkün değildir. § Aydınlanmış, yalınlanmış, kız­
f'Im ü d ) mış.
ju» ıı*lr —î.j »i'
-r1*' <*>1 >»*“ .»*'

Bükülmüş saçınla gönlümün Ey yanağının ışığından yüz gü­


kökünü bağladın : gönlümü ele neş aydınlanan sevgili ! Kede­
geçirdin. Ey talihli! mademki rinden üzülmekteyim. Benden
saçını büktün, yüzünü bükme : yüz çevirme.
çevirme. (Hâkini)
rSâ di/
§ Bir nevi ipek kumaş.
§ Işılamak, aydınlatmak.
/'-*■
ciir ~)ır /" vîjj- j-ı.^ w t" J_*-* öjj?! xz X
*1**1» j>- j>-îijvİ) j'Ully.l
L Onun nazik teninden âşığın
Yüzünün, kalbimi aydınlatan gözü kamaşır. Tafta giyerse
nuriyle muhakkak bilirim ki vücudunun ziyası dışarıya vurur.
nihayet seni bulacağım. ( Ebulmaâni)
C a m i
( )
§ Keten bezinden yapılmış el­
bise § Dönmüş, makûs.
a IİC \
(tâ ft e ) = Bükmüş, bükülmüş.
O —J J i J 1.-^ J. (t â fe ç e k )= Ağaç kurdu.
• ı
jsr
ıll"
Zamam talihimin elini büktü­ (tâ k ) = Asma dediğimiz üzüm
ğünden,yârin zülfü ucuna elim ağacı
erişmiyor. —-i* f_lj XI" if._ itti
(K em âl) C—i» £*.Jj İJaî JİJ.
§ Hüzün ve acıdan, yol meşak­
katinden incinmiş, müteessir Felek benim bağımdan bir asma
olmuş, yorulmuş. yaprağıdır. Şafak benim yakım­
M İt J
dan bir katra kandır.
* **' O. r'f iX'—' o-ij (Murfid)
1
~
Hepsi hasta kalmış, yorgun, uu (tâ l) = Bakır yahut pirinçten ya
pilmiş tepsi § Hint köçeklerinin bir kısmı tüysüz şeftali, diğer
ellerinde birbirine vurarak oy­ bir kısmı da elma eriği demiş­
nadıkları pirinçten yapılmış bir ler. (Şelîl) (ba.).
nevi zil yahut çalpara. ^0
VVtTj

-—Jj3Jl oiK X
JllbJ
--•* 'J-ıj>- >>r'jK<J *>
Çünkü böyle sofranın tabağın~
Elinde z ili kadeh gibi tutmuş, da şeftaliler, üzüm ve nar gibi
meyvaların bulunması gerekli­
şaraptan değil kendi nağmesin-
dir.
den sarhoş.
( B ’ishâk)
( M ir H utrev)

§ Ebucehil hurması denilen (tâliş) = İranın Gîlan ahali­


Hindistana mahsus bir ağaç sinden bir ulus ve onların
jv (ba ) [*) Bu mânalara Hint- bölgelerinin adı [**].
çedir (Nizâm) § Tunç (Burhan). § Ok yeleği (Nıcmet).

(tâlâb )= Göl, büyük havuz. jf A (tâlgî) = Dağ kişnişi, nev­


ruz otu. /
r-V l
(tâ lâ c ) = Çığlık, kavga.
(tâlvâse) — Tasa.
(tâlâr) -- Dört direk üzerine -s - li1
yapılan tahtaboşa benzer bir OlJ*
şeydir ki yaz geceleri serinle­
mek ve haşarattan korunmak Ey koca yalancı ! Ben bu he­
için orada yatarlar § Misafir zeyandan tasalandım.
(Hafiaf)
kabul etmek için yapılan pek
büyük oda ve merasim salonu V Mf
{Nizâm). (tâlumâl) = Tarumar.
(**J H azreti Nuhun torunu ( Tâlişin )
“ c1 “
sülâlesinden imişler. Bunların kendilerine
(İJj'iJt ^âlânek, tâlâne)= iliJl-.-, giydikleri elbiseye tâlişane derler.
Şeftali ile kayısının biribirıne jl-l-U TaylesaD bunun Arapçalaştırılm ışıdır
(N a ş iri)
aşılanmasından hâsıl olan mey-
Asım merhumun Kaınus tercümesinde
va, bir nevi şeftali. Lügatlerin
beyanına nazaran (o^-M*) tâlsân muarrebidir.
[* ] H int papazları kitaplarını bunun (T â l)— tepsi (sân) teşbih edatı olduğun­
yaprağına yazarlar ve kadınları uğur saya­ dan tepsi g ib i demek olup başa ve omuza
rak yaprağının parçalarını kulak memelerin­ örttü kleri şala denir ki boyun atkısı dedi-
deki delikten geçirirlermiş. ğim izdir.
JUj Jt“ fc*. j* tevâned (muh.). r-\r tânem—=te-
vânem. c._a* Tânist=tevânist.
Çobansızltktan sürü tarumar ıjr£ı j .Aif*
oldu. jlö.j' ^
( Fird evtî)
S Ağaç parçasından lâ tif meyva
x vermeğe, yahut dikenden lâtif
f (ta m ) = Çok eksik ve pek az
renkli gülü çıkarmağa kimin
şey.
gücü ueter.
(S a d İ)
*ı ' ı l < *ı ,fr
u j* u j^ (tâm ü l, ta n b n l) =
Ebucehil hurması yaprağı ki (tâ n g n ) = Hacamatçı, ber­
pan yaprağı derler=Pan (ba.). ber, tuvaletçi.

•*
\

•\
*
ıV
^ (t ân ) = Ağız. ^ (tân ü l) = Ağzın etrafı. Ağzı
iğri mânasına da gelir.
»31’
ö^ıC. ı>V. *>•
jlf

Bîr küçük, ağızlı ki konuşma


Ben ihtiyarım ve beni felç kap­
sırasında hep değerli inciler
lamış, ağzım, burnum çarpık,
döker.
dişim bozulmuş.
Çİmâd)
C Ascedi)
§ Ç özgü.
Bu kelime, tân=ağız, nül değil,
•^S. ' j * j j /1
tül = eğri kelimelerinden mü­
j it
rekkep ve muhaffeftir (Reşidi).
Havada karın atkı ve çözgüsü­ Tâtûl (£a.).
nü sayıyor. \
(K em â l)
(tâ v ) = Tâb (ba.).
Şair, karın yukardan aşağıya, •
\
M

sağa sola doğru yağmasını çul­


haların atkı ve çözgüsüne ben­ (tâ v â n ) = Cürüm ve günâh,
zetmiştir. § Siz ve sizi mânası­ suç § öd ek (oı~--;).
na, muhatap zamirinin cem’idir. Ij CÂ-İ-i
y w—»Jİ <►

(tâ n e d ) = Yapabilir, gücü ye­ Pervaneyi öldüren kendidir.


ter : tevânisten= Gücü yetmek, Şem'a neden ödek lâzım gelsin.
muktedir olmaktan muzari olan (S a d i)
bubattan, bunlardan başka şey­
IT \
( t â v â n â ) = Güçlü, kuvvetli lerden istihsal olunup sarhoşluk
— Tevânâ (ba.). veren rakı.
ti j/ ^ w>-W o —a»*
f** fV Al
* (tâvh ân e)= T âb h ân e (ba.).
(muh.) (tâhâne) dir.
Sıkıntıya hacet yok; bir köşede
* T
‘ (tâ v e r ) == Araz: süreksiz ve
bir güzel yüzlü ile, şarap değil
rakı, Cem'in kadehi değil toprak
iğreti şey, testi isterim.
i
( Dehlevi )
*
(tâ v e s e ) = Tâbese (ba.). • **
(tâ y ) = Bir urbalık kumaş §
* t'ı* ' *
Sayı § Deste § Kat § Tek, fert
j ‘ ı - j l (tâ v e k , tâ v e l)= E ş e k
§ Denk, benzeyiş § Yük dengi.
sıpası, dana.
Tâ (ba.).
* *
m
• £
(tâ v il) = Yanmaktan, güç iş
T ’’ (te b ) = Sıtma. (tebi
tutmaktan elde; çok yürümek­
ustuhuvani) = Bir nevi verem.
ten ayakta beliren kabarcık.
^ Tebi bendi = Her gün
tutan sıtma. Bendi şuden (ba.).
(tâire) = T a v a ■= Tâ be. öAi .3j_u „ı (tebi efsurde şuden)
t* t = Sıtma geçmek. tJj _ı (tebi
lerze) =Titrem e ile gelen sıtma.
(tâ h ) = Tek, fert.
(tebi yek ruze der-
^j*~ \ £ j 'J'l"' ı miyan) =Gün aşın tutan sıtma
•1-. yi' y
§ Hararet.
x±j>
f’*'', 3 ^ i* ^j
Nice padişahlar ufak ırmaktan »jtijl X.:f
geçmezken, sen kaç defa birçok
denizi yalnız olarak geçtin.
( Ferrahİ ) Üzüntü ve kederin sıcaklığı ek
yerlerimden öyle alev saçıyor
§ Kılıç ve o gibilere ânz olan ki, halk saza ateş düşmüş sa­
pas, leke § Kat. & / '.C (tâh nırlar.
kerden) = Bir şeyi katlamak, ( Yeğma)
devşirmek.
f - * lî
J . (te b â r ) = Çoluk çocuk, hısım,
( âh â ) = Meyvadan, bazı hu­ ulus, oymak, soy, sop.
*J. JV*J cT-J** j' ûr* ^ S. ı>W ^
JW.> ö1.1 ıf^>J J* •L** y
J-J
Her kim Peygamberin soyundan Ey yanağı aya karşı koyan !
olursa dünya ve ahrette zarar zamane buna rağmen o beyaz
ve helakten emin olur [*] yanağa siyah bir çizgi çekti.
(Süzen i )
Benim öpücük yerimi bozdu
i OV. j'-i i* \ ö*j> sanıyorsa da, kaleminden öpü­
jU- ö'j*. y./*** «l??* Ofm
\ *3.r—* cük yeri bozulmaz.
( Ferruhİ)

Turanı, o oğluna; Iram, bu oğ­ § Taksim eden, bölen (Cihan­


luna; doğuyu, bu oymağa; bati­ giri).
yı, o oymağa verirsin.
(M in â çih ti) ^ £
AsbaL ( AaL . . . . ,
y * (tcb&DçCy tcb&li6)
3y i ^ jW j-*-'1 j t -
flı’ —- jV = Yumuşak ve lâtif et kebabı.
Muarrebi tabahçedir.

Soyunda sopunda büyüklük c—j3 ^>x5. *


olmadığı için, büyüklerin adını ,31jl». «_djajt AJteAU Ov*.
işitmeğe dayanamadı. .-4**
(F ird evsi)
Kadı ve müftü olmadım, ki âlâ
9* ' *
I“ kebabı, yahut lâ tif helvayı se­
^ "4 " . (tebâaîden) = Sıcağın te­ veyim.
siriyle bayılmak, kendinden (M azhar)
geçmek.
Tebâhe = Patlıcan kebabı ve
* *1i " kaygana = Omlet mânalarına
. • (tebâşîr) = Tebeşir dedi­ da gelir.
ğimiz § (k.) Bir şeyin aklığı. t

(te"bâşîri şublı) —Saba­ (tebâhl) =* Yıkık, harabol-


hın ilk aydınlığı. muş, çürümüş, kemale ermemiş.
Mastarı tebâhîden oiup kerden,
^ (tebâh) = Bozuk, bir işe yara­ şuden, nemüden, kelimelerinin
maz, harap, zayi, (muh) tebeh. müşta'clariyle terekkübeder.

ol. » r - - V ‘ -
,L_ J-j- ^ }\c. ch. J-z-f' J>- 0,5 . ^T*1 ( teb bade ) = Titreme,
[* ] İkinci mısradaki tebâr, helâk mâ­ hususiyle dalak rahatsızlığından
nasına Arnpçadır. husule gelen titreme.
Jj )y ıC.i1j*-11
*jj' »»I t 1 - - ‘■'■f'kf **" (te b e r ) = Balta.

Düşman, senin kılıcının korku­


sundan öyle titrer ki onu sıtma tfW. j ıs-1' i'.r*1* / * 1
tutmuş sanırsın.
(Ğ a ia iti)

Reşidî, teb yâze suretinde doğ­ Nazmen tercümemiz:


rulamıştır, diğer lügatler bu iki B ir yerde hakir olduysan halk
şekle bir de ( teb bâye) ilâve nazarında
etmişler. Durma orada naklediver başka
mekâne
* - •
Bir yerden ağaç bir yere geç­
i "V: (tibit, tibid) = İnce ve seydi kolayca
yumuşak keçi kılı, tiftik. Vermezdi onu baltaya bıçkıya
• • /- ı zamane
(Ş a ir)
(tebbet, tibbet,
tubbet) = Çinin şimalinde Çine Birinci mısradaki ( huvâr ) ın
bağlı bir memleket; şcddesiz de (hâr) olmasına göre tercüme
olur. (Tebrezîn) (ba.). şöyle olur:
Her nerde batarsan gözüne çöp
gibi halkın
,/Uii
Durma orada başka yere nakli
Hindistandan Tibet arazisine mekân et
gitti, oradan da Aksayı Çine Bir yerden ağaç bir yere geç­
girdi. seydi kolayca
(N iza m i) Bıçkı ile balta ona vermezdi
eziyyet
. * • (tebbâl, tebhâle) = j i . i V ( teber tuhmâk ) = Bir
Hararetten dudakta peyda olan tarafı balta, bir tarafı tokmak
kabarcık ki uçuk denir. olan balta.
•jU* -_J/ j ' ö^j •et* jjj (teber tîşe) = Bir taraflı
j' ^ balta, bir tat afi keser olan balta.
l/V
jUjji (teb erd â r)= Odun yarıcı,
Dı7, susuzluktan dudak üzerine ağaç kesici § Bir kısım battalı
düşmüş: sarkmış. Dudak uçuk­ asker.
tan kan dalgası açmış : kana . > • S-
batmış.
(C a m i) ( teb erh u n ) = Hünnap
dediğimiz bir cins küçük mey- § Billûr gibi şeffaf bir nevi tuz
va (ar.) v ı^. ki buna konuşma dilinde (S/^O
derler. (Ni?âm) §Tebrizde yeti­
şen kabuğu kalınca bir türlü
lâtif ve tatlı üzüm § Sarısabır
= Elva.
Her ne kadar hünnap görünüş­
te iğdeye benzerse de iğdenin C._* *S~>jb jJİ Üft »jfj
O —- 1

hiçbir vakit hünnap kadar de­
4fO._
ğeri yoktur.
(Ş a ir ) Sabır; şakayik arasında bulun­
§ Kızılağaç dedikleri sert ve sa bile kıymeti ne ise yine odur.
(S a d i)
kuvvetli ağaç. Bazılarına göre
kızıl söğüt § Bakkam ağacı. • .
j - f l* j ö's.' j>) y j' (teberzîn) = Eyer baltası.
oy- ı/.J3 ij'
•»* ✓* ir.j u f 'o*ı ’os*. Cr.jjŞ
i»*- Cr.)j ö^-ıs- e'1' :*
j ru
<Sen /y/n/ »e Iranda o kadar Eyer baltası, döğüş horozlarının
k ılıç vurmuş ve iki yerde o başındaki ibik gibi bahadırla­
kadar kan dökmüşsün ki, bura­ rın kanına batmış.
larda kıyamete kadar ne ot (H a tifi)
biterse kökü, bütün kızıl boya,
§ Teberzed maddesinde söyle­
dalı kızılağaç olur.
(M et Udi) diğimiz tuz.
§ Terhun denilen sebze.
v>_j jy #
*' » T.
(teberzed, teberze)
= Nebat şekeri : çok sert ve Tibet miskini gübre mukabilin­
katı olup gûya balta ile kırıl­ de satma. Şeker yerine tuz alma.
dığından teberzed denilmiştir. ( NâşırJ

>y. 1i t- ji
j;*
^ ^ (te b e ris tâ n ) = İranın ku­
zeyindeki eyaletlerinden biri.
Dostun elinden her ne alırsan
şeker olur, sevilmiyenin elinden i T*s
alınan nebat şekeri balta gibi­ (tebrek) = Kale, hususiyle
dir. Isfahan kalesi § Tabla (sebz
( S a d i) tebrek)§ (k.) Gök.
Dinin ulusunu medih uğuriyle
c* s* jy- C'.y. '* *Jîfc^ sözüm çok tesirli ve fasih oldu.
-V
( M encik )
Bu yeştl tablada, yani gökte • _ ^
• * "

bulunan bu kadar zahireler, der­


^ (tebsîden) = Kızmak, ha­
gâhına mensubolanlarm bir
raretlenmek. Bazı lügatler ha­
günlük geçineceği değildir.
raretten dudak çatlamak ve
[Ş e re f)
uçuklamak demişler. Türkçesi
m • '
tebsirmektir.
•İ^y (te b r îz ) = İranın meşhur şe­ • /
hirlerinden biri.
(te b iş) -= Sıcaklık, aydınlık
JU i - y A lâj pertev.
W»* n f li’S' — i,-, ö'+î-
S ö ljfl1 ‘ dı^T S

Gönül sahipleri gitti de aşk ö jj-


şehri boşaldı deme; cihan şems-i
Sen güneşsin, başkaları ay ışı­
Tebrizî ile doludur; Mevlâna
ğıdır. Harareti güneşten almak
gibi bir er nerede?
(Hncendi) mümkündür, ay ışığından değil.
( Sûzeni)
• 'İ
(Tâbiş) ten hafifletilmiştir,
^ (t e b e s t )= Bozuk, çirkin ve
işe yaramıyan şey — tebâh: te- •^
*
bâh (muA.)olan (tebeh) ile (est) t f ? (tebşî) = Tepsi dediğimiz.
ten hafifletilmiştir § Çirkin.
w a-Çr-'.
> ' ı j l .'j ^ ^ S (> -♦ -“ Aj X 1 ıT-*' *İ~- ‘j-yV'.-.
W-**} S** T-M''J--* *>-*- *-C£- ^
o JJ“
IK/ne çemen derneğinde mahmur
£ğer Padişahın adaleti ve gü­ nergis başı üzerindeki gümüş
ze/ tedbiri olmasaydı dünyanın tepsiye oltın ayarındaki kadehi
işi baştan başa bozulur ve çir­ koydu.
kin olurdu. (Ib n i Y em in )

( Sûzeni)

‘-'V' (te b e l) = Badem kabuğu gibi


(_ . ( te b e s tu g ) = Sözü fasih buruşuk ve girintili çıkıntılı
ve keskin kimse. olan şey.
ı>.J•'•İ a1- V y < ..f s i o. i

t.- ij ^.ı j i - jj f'.'u


sijt*
Senin kininden, düşmanının
\\ juTj' ^
gözü badem kabuğu gibi buru­
ıSs**
şuktur.
( M ah târi) B ir kimse kalıbı eğri koyarsa
• ’ dökülen şey kalıptan şüphesiz
eğri çıkar.
'TJ • (te b lâ b ) = Hurma salkımı­
('U n ça rİ)
nın kılıfı: kapçık.

" ^ 1 (tebend) = Aldaç, hile; al­


1 (tebengü, teben-
datıcı, hilekâr.
ge) = Sandık, sepet, tabla,
keletir, aktar kutusu, berber
I • *•
çantası, istuc.
(tebender) = Kapı dayağı,
J'—b.
sürgüsü.
j 'i V
Altın dolu sandığı katıra yük­
(tebeng) = Bakkal ve ma­ ledi.
nav tablası ve keletiri. (Tabak) (F ird e v ti)
bunun Arapçalaştırılmışıdır.
f j. il>' jf . j* - 1*
c.—iL'
J >y
uçV
Ekmek için halkın minnetini
Felek, onun yemek sofrasının
niçin çekeyim; zira dünya ek­
kırıntılarını gece gündüz dilen-
mek tablası gibidir.
di de tablasına döktü. {S a te n i)
{K a tib i)
Mecma’ulfurs sahibi Süruırî,
(P) ile de doğrudur § Çan ve
çıngırak gibi keskin ses § Tef (tebenge) ye fırın demiş ve bu
ve dümbelek. beyti misal getirmiştir.

i fh j-“*- o":f ı>* lt|'


<3 j . » —
(tebürâk) = Ekin bekçile­
Ben padişahın kösüyüm, onlar rinin kuşları ürkütmek için çal­
tef ve dümbelektir. dıkları küçük davul, dümbelek
(S a te n i) § Kalbur § Tef, daire.
jŞ Jj*-
di!* " e.—* î
. (tfibnek) = Kuyumcuların
altın ve gümüş erittikleri pota l*V
§ tçine erimiş altın ve gümüş Bu gözlerin gördüğü şeylerin
döktükleri kalıp. yanında, bu tehditler kuşları
Ferhengi Ziya 36
ürkütmek için çaldıkları da-
4 __ i»
vulcuk gibidir. - (te b fn e ) = Kusma, kay.
(Mevlâna)

Reşîdî, nay mânasına da yaz­


mıştır.
Geceki kaydan belim ağrıyor,
û 'J göğsüm tırmalanıyor.
< ( te b u k ) = Bakkal tablası,
( Hidayet)
sepeti.
Bu lügat yalnız Nasıri’de gö­
jiCı'j3 JİU.
^y?j lJ rülmüş ve kendi şiiriyle istid-
i lâl etmiştir. Şuuri, örümcek
mânasına almış. Nefisî her iki
D ivit ve kalemin başına toprak;
mânaya yazmıştır.
bakraç, çuval, tabla ne hoştur.
(F a h ri) * - . iti"
= Tebeng. T** * (te p , tep& k) = Istırap
ve kararsızlık.

(te b e h ) = Bozuk, harap, Tebah JU


(muh.) (ba.).
illT cîj*-
■^V oj »
yİ& fjei
Sâkif gel, o can şiresini he-
Yabancı seyyahın incindiği men getir. Ekincinin hayatının
memleket • az zamanda harab- semeresini, vücuttan meşakkati,
olur. gönülden sıkıntıyı gideren as­
(S a d i) ma meyvasi nda kaynıyan kanı
hemen getir.
> J tî (te b e h r e ) = tebahe (ba.). (Fahri Gurgânl)

Tep, tepiden den emri hazır.


'TÎ* ‘ (te b îr , t e b îr e ) =Davul. Tepiden (ba.).

* Lr
^ •, (te p â s ) = Riyazet: yiyip iç­
meyi azaltmakla nefsi kırmak.
Davulcu birinci davulu vurdu, Bunu yapan kimseye tepâsî
devecilcr mahmili bağlıyorlar. derler (Naşiri).
( M iriüçihri)
«İL '
§ Süprüntü dökülen yer. (te p â le ) = Sığır tezeği § Posa.
Tataristanda çıkan iyi miske,
aa :
, 7 (tepânçe) = Tokat. müşki tetâri derler.
ij~Â/ £
i»- o 'j ' l t İ < £ t r
w**?
■vfj ji>j~ <$V
t/'f *■£*. crj
O, on sert pençeliden (Yusuf un Bu ne hoş nefesli bir rüzgâr­
kardeşleri) geri kalınca tokat dır ki bir esmesiyle iyi miski
yanağını incitiyordu. kıymetten düşürdü.
(Câm'i) (İb n i Yemin)
(muh.) tepençe.

• £
(tetfirçe) = Kendine mah­
c r j (tepiş) = Istırap, çabalayış: sus temreni olan bir nevi ok.
tepîden den hâsılı mastar,Tepi-
•. i ' .i'
den (ba.). .js Tepişi kalb=
yürek çarpıntısı. y »yj* ( (tetrebü, tetre-
böh, tetre) == Lâtife, şaka.

*
jC S «r ,t
(tepeng, tepen* .y j l ) <sl
gü) = Tebeng, tebengü (ba).
-rVİ
Daima lâtife ve şaka eden kim­
(teppe) = Tepe, yığın § Iran se dağ gibi ağır olsa bile saman
bayanlarının inci ve kılaptanla çöpünden daha hafif olur.
işliyerek kâküllerine ve alınları- ( Şihâb)
na taktıkları mihrap şeklinde S
bir nevi bezek.
(tetrt) = Somak: ekşi mey-
vası iştahı artırmak için kebap
(tepîden)=M uztarıbolm ak, gibi bazi yemeklere ekilen bo­
çabalamak. dur ağaç ve meyvası. Türkçesi
f.1-*6j>jÇ v- ’y tadım, tutumdur. (A r.) j v
S jf j'J ■U'j.'IjT ^ Jji
JLiL'lf jjjl* jU*
■*;— iSJ*? jf'
Ayrılık gecesi kalbimin çarpın­
tısından, gamın yüreğimde du-
E l ve parmaklarının yaralan­
ramıyacak diye azap içinde­
maması için diken biçme; zira
yim.
( Veli defti B eyâii)
somağın tohum ve dalından
şeker kamışı tatmak mümkün
jL değildir.
( tetâr, teter ) = Talat. (N â f ir )
( T ) lerinin üstüniyle, Tatara senin yüzün gibi güzel değil­
mensup demektir. dir.
(D ehlevî)
• m••

^ (tu tu k )=Ç ad ır, büyük perde.


<“f - ( titî ) = Çocukları oyalama'
“ Mavi renkli şişe, ka­
için hamur, yahut çamurda
deh § Mavi perde. ^-. ^'Tutukı
nilî (&.) gök, siyah bulut. yapılan bebek şekli.
al» Si ^
i?kf ıy\
(tutum, tetum, tutm)
= Somak (Türkçedir).
Çocuk, yılanın zehrini bilme­
diği için onun nakşına titi titi
(tu tm âc) = Somaklı yemek. der: onu cici bebek sanır,
(S e n â 'i)
t>j. (•'<’
-L»T ji w— U § Kuşlan çağırmaya mahsus
ses.
Somaklı yemeğin adını andım.
Yoğurdun ağzı sulandı. \£
• (tecâ) = Hızlı.
( Bushâk)
Aslı, tır § erişte aşı. j \ Jİ C-»J;
*4^
• Mt*
( te tm ite n ) «= Çakal: Zend
lügatidir. Onun yüksek sarayının kapı­
sında parlak ay, yoldan hızlı
gelen menzil atına benzer.
(tetnek)— Kuyumcu potası. ( Şeref)

(tette) = Hindistanda bir şe­ ^ . iû-> . (tecâr, tecâre)= Üze­


hir [*]. rine henüz eyer vurulmamış tay
A-iL-
§ Hızlı gidici.
j1
Sİ’}** • iş-' ıf
Tette çimenliğinde senin boyun K>
gibi selvi olmaz. Gül, şüphesiz Gürgân şehrinden hoş yürüyüş-
[* ] Naşirinin, Cihangir? ve Burhana lü arap atma binmiş bir süvari
tercih e ttiğ i Ferhengi R eşidi ve Müntaha- gitti.
büllûga sahibi Reşîd-üd-din buralıdır.
Cemşit’in Istahr’da yaptırdığı
- C (t e r e r ) = Sobalı yahut ocaklı oymalı mermer direkler üzerine
kış odası. kurulmuş ve türlü türlü nakış­
larla süslenmiş çok büyük ve
•i—sj» j-J
^*1jî ^)T,jL«ı ^*.1 e**»* sanatkârane dört köşeli bir
o;^y binadır ki şark tarafı dağa bi­
tişik, öbür üç tarafı ovaya kar­
5u fcif odasiyle feleğin kubbesi şı idi. Buna (Çihl sütun), (Çil
arasında fark vardır; çünkü bu minare) de derler. Avrupalılarca
olduğu yerde durur, onun du­ adı (Persepolis) tir. (Tahtı hasi-
rup dinlenmesi yoktur. ban, tahtei muhasiban) = bir
(Nizari)
:ahtadır ki üstüne kum döküp
i- bir demir kalemle üzerine he­
£
£ (te k )*= Y a ğ ı alınmış susam po­ saplar resmederler, yahut mü­
sası, küspe. neccim tahtasıdır (k.) yer.

• t- • ' •! t-
** £■
(teh t) = cJ£ (ar.) ^
şerir, (tehti H u s r e v )= Hus-
kürsî § Yatak, karyola § revi Pervîzin kemer biçimindeki
Düz yer. Ayakkabıların altla­ tahtıdır ki gökyüzü gibi, burç­
rına konulan camuz köselesi ların ve yıldızların suretleriyle
(Nizâm). ve türlü türlü cevherlerle süs­
lenmişti. Kemere benzediğinden
* - Y . *J (tahtı takdis) de derler.
(te h t i fib n fis) *■> (k.)
gece. • .)
J (te h td â r) = Aklı karalı ku­
(tehti e r d ş fr ) *= Mu­ maş parçası § Taht döşemesi.
sikide bir makam. Muarrebi (jl Jİ»i) dır.

JuJ i *•I' *"


jjijjl c -i’ j.'j ı i \ ) j.‘ J < ) j~ *j% (tehti r e v â n )»* Bu adla
anılan araba gibi şey (k.) gök
Söğüt üzerinde bülbül, bendi § Hazreti Süleymanın tahtı §
şehriyarı, selvi üzerinde kumru, Hoş yürüyüşlü at § (Be-
tahtı erdşiri terennüm eder. natı na’ş ) denilen yedi yıldız­
(M in u çih ri) dan (na’ş) denilen dört yıldız.

• *ı ’ f"
(tehti c e m ş f d )= İranın ( tehti fâ k d îs ) =
eski ve değerli eserlerinden olup Tahtı Husrev § Bârbedin ma­
kamlarından beşinci makam çaları bağlanan kırık ve çıkık,
Bârbed (ba.). (k.) mahbüslarla suçluların
ayaklarına vurulan tomruk, pı-
ranga.
•JJJŞ ^ (te h ti f îr â z e ) = Key-
husrevin tahtı § (k.) Gök. f ^ tJi

( teht nlşlnâni Beni denizin dibinde hapsettin


hâk) = (k.) Padişahlar § Mâne­ de,yine aklını başına al,eteğini
vi derecesi yüksek olanlar, ıslatma, diyorsun.
ruhlar § Bütün yeryüzü halkı. (Ş a ir )

•«C.U »j/U jv .j ıfj ,Ji; j-1-*


(tehte) = Biçilmiş ağaç. UV
* S f- Senin taht dediğin şey ayak
3 ( tehte'i evvel ) = (k.) bağından ibarettir. Mevkiini
Levhi mahfuz [*] § Çocukların yüksek sanırsın, halbuki kapıda
yazı tahtası. kalmışsın.
(M tvlâ n â )
öl—*-1ji
(tehte her «e r i4 z îî jç. Ij j —J-ly
şikesten) = (k.) Bir şeyin de­
ğerini alçaltmak, rüsvay etmek Ebulhasan'ı hapsettikten zaman
§ Harabetmek. söyle ki ihsan kapısını açsın.
(E n v e rlj

(j'jıî |llo

jau
Küçük sayma ki biz tufan ko­
paran damlayız, bizim şamata Âlem i kudsün fezasında nasıl
ve çığıltım ız denizin değerini cevelân ederim; çünkü vücut
düşürür. evceğizinde vücuda bağlıyım.
( Sâliki Yezdi) (H â f,z )

' ••• (Tehte bend kerdeni dükkân) =


dükkânı kapamak, alışverişe
(tehte bend) = Kırık ve
nihayet vermek.
çıkık âzaya tahta bağlamak için
kullanılan sargı § Bütünlüğünü V ' J-
korumak için üzerine tahta par- (tehte zeden) = Pamuk
[ * ] Allahın takdir etti Ji şeylerin yazılı atmak, doğrusu (pehte zeden)
bulunduğu mânevi levha. olmalı, çünkü pehte pamuk
manasınadır. Hıristiyanlar iba­
det zamanında iki tahtayı biri- . Yüksek, mev­
birine vurmak ( iU j kie çıkmak § Çalışıp çabala­
mak.

^ (tehteci «alhuver- 'İ ~


de)=(£.) Geçmiş hikâyeler. ^ (tehle) = A s â , baston § Ayak­
kabı § Her şeyin hurdası.
i. ‘ " 2
(tehteci m înâ)=(&.) Gök. -tT *S* U

ıSj**
^ ^ (tehteci nerdi âb- Ey şah! Senin dergâhına başı
nâsi) = (k.) Felek. açık, yalınayak gelen her di­
* ; î” lenci.
(Fahri)
(teheccnm) = Haris ve ta-
• M
mahkâr.
(tuhm) = Tohum dediğimiz,
Mj J* ^rO^* ■V.
lA)1
Adım devletin hüması ve haz-
retin doğanıdır. Çirkin kerkes, Hazine istiyorsan aramakta
hırslı karga değildir. zahmet çek. Harman istiyorsan
( Hâkânl) tohum ek.
« ^ •• (Sadî)

(tehe*) = Elem ve kederden § Soy sop. Mecazen yumurta


kalbin yanması. (H) mn tutan ve meni mânasınadır. Tuhm
ve (t) yerine (b)ile de yazmış­ bazi=çocukların yumurta oyu­
lardır. nu. vJJL (tuhmi cârüb) =»
Hilâl otu ve kuzgunayağı deni­
len nebattır ki ilâçlarda kulla­
(tehy) = Meclisin yüksek mev­ nılır. ^ = (tuhmi cehüd)=
kii § Okları çok küçük bir nevi (k.) Dağınık, perişan.
yay ki, ok atanlar arasında (tuhmi hılil) — Kazayağı deni
zemberek denir § Hava fişeği. len nebatın tohumu. Arapçada
buna v ı>)ı (riclülgurab) ve
cçuuziijj. (hirzüşşeyâtıyn) derler.
( tehşâ ) = Yukarıya çıkan
§ Sâyeden, çalışan. Tehşîden
den sıfatı müşebbehe. (tuhem) = Cemiyetlerde para
serpilirken altına tutulan çarşaf hamurunun yüzüne serptikleri
ve mendil gibi şey. Befhem (ba.). çörek otu ve kimyon gibi şfeyler
§ Kusma ile beraber sürgüne
Vs tutulmak hastalığı. Bu hastalığa
^ ( tu h m â r ) = Temrensiz bir tutulana w * ( tuhme zede )
nevi ok: temren yerine güver­ derler.
cin yumurtası şeklinde bir ke­
mik koyarlar. Tukmâr (ba.). • u • ^
3)-^ ( 3 (tederv, tezerv ) =
• , •• “
Sülün.
(tuhmdân) =Yastık: to­
humdan fide ve fidan yetişti­ ıi)s' o* j1s
ısij-*' t ^ J'.P*
rilmeğe mahsus yer § Dölya-
tağı, oğulduruk, yumurtalık.
Sen cihan bahçesinde o taze
* • . -
/ selvisin ki etrafında canım tu­
\ ( tuhmriz ) — Kaygana: tusu bir sülündür.
omlet,kıymalı yumurta, mücver (C a m i)
§ Ekinci, ekinlik. ı>sSjjji" i A C'.jj jjjr (tezervi ren­
gin, tezervi zerin per) = (k.)
H&
l-5 (tuhm gân)= Her nevi to­ Güneş.
hum, hususiyle semizotu tohumu t:.
§ İnsan hayaları. ^ (tedü) = Hamam böceği.
«

(tuhm i m âh î ) = Balık (te d e )= Dokumuş, örmüş mâ­


yumurtası, nasına tenîde (muh.).
• > ?- s*. t kT’j-j
£ • Jj*-j Jys. üy?
Z (tuhmi m u rjf)= Yumurta. ı»j'y
Senin fena fik irli olan şeytanın
ui ,v' ı.J U j\ yani düşmanın, kendi üzerine
kendinden ören: kendini mah­
Va'de inanma ve bu peşin yu­ veden ipek kurdu gibi kefeni
murtadan veresiye tavuğa sakın > yüzüne örtmüş yeni ölmüştür.
gönül verme. t ( N iz â ri)
[Ebâlme âni)

(ter) = Yaş.
(tuhme)=Soy sop § Kavrul­ i j IJ, Ut <S't j 4j taj j y
muş kavun, karpuz, kabak çe­ »V1
kirdeği § Ekmekçilerin ekmek r?
Zamanenin kuru ve yaşı, yani Utanmış, alınmış ve müteessir
iyilik ve kötülüğü devam et­ mânasına mecazdır.
mediği çiy ve kıvılcımından \y tfVl r ^ . OK j 1
bilinebilir. st* j’ r’/'j'û $
(K ilim ) jjL» Ijjy
§ Taze, taravetli, lâtif, sâf: ke- Çemende ağlıyarak senin bo­
bapıter, güliter, şiiriter, eşkiter. yunu o kadar methettim ki
kumru selvinin boyundan utan­
ey dı.
t/Uiı (M irza Şâdık)

Mehtabın fem'ası bu kadar le­ § Kuyruksalan nev’inden yund


tafetiyle beraber benim elime su denilen kuş § Pis adam §
dökemez: bana nispetle güzelli- (k.) Neşelenmek.
ği hiçtir.
(N ifö m i) I"
(tu râ) = Şahsa mahsus muha-
Burada vezin sıkıntısından do­ < tap zamiri olan (tu) ile birleş­
layı (r) şeddelidir. Daha mâna* miş (ra) dan hafifletilmiş olup
sına tafdil edatıdır ki, bir şeyin sana, seni, senin mânalarını
öbür şeyden üstün olduğunu ifade eder.
gösterir ve aralarında bir (ez)
bulunur. sy. f '/ <-jbı/ * Cı*
*î ö V j* ' j ! : <
sj.
jl J i * »jj

c—JÜ-y- â-»j
Ey g ü l! Ben seni seviyorum;
çünkü senin misk gibi kokun­
Aşk hastalığı sağlamlıktan, dan sevgili yârın kokusu gelir
belki yoksulluk varlıktan daha gibi sarhoşum.
hoştur. ( S a d i)
(S a d i)

(Ez) olmazsa mübalâğa ifade


^ (te râ ) =Yüksek duvar, bir şe­
eder.
yin önüne çekilen sed.

y>jt j' •'O* J-Jl-ijji- j*-* Uf fz/j


1/Vy
Her kim çok uyanıksa, çok
dertlidir. Her kim çok bilgili Onun, güneş gibi dünyayı tutan
ise yanağı çok sarıdır: keder­ kılıcının korkusundan ay dai
lidir. ma ağılını kalkan etmiş.
( Mevtana) ( R a 'zt i
yolu iplik telinden daha doğ­
‘T* J (t e r â b ) = Sızıntı, serpinti, rudur.
{Natır)
damla. Mastarı terâbîden su ve
başka sıvık şeyler sızmak, dam­ •A
lamak. J'j ö

<£*>. ıS-O yİ/ X


|$\ > S , Dağın başından öbürüne sıçra­
lî>* tırsan sıçrar. İpliğin teli üs­
£ger elinden yere su damla- tünden koşturursan koşar.
(M in ü çih rİ)
saydı topraktan sebze yerine
zebercet biterdi. § Türkistanda güzelleriyle meş­
(M u iz z i) hur bir şehir.
-| : jlj-* ^ı»» — ^1
( teratîzek ) = Su teresi, jU’ *£\; v y>l
su kerdemesi. Aslı teretîzek tir. ıTj»
. : >în o geceyi ki, o Terâz gü­
"Çj* (tu raç) = Turaç denilen gü­ zellerinin bezeği beni ezan vak­
zel kuş ki çelim ve cüssede tine yani sabaha kadar eğlen­
kekliğe yakın ve eti naziktir. dirdi.
(F e rru h i)
(ar.)
§Umumen süs, hususiyle elbise
jt'jj J'/T» tM; rfV
iJ 1jr l ü l e süsü ve işlemesi, y> tıraz,
ujUii terazin Arapçalaştırılmışıdır.
Bülbül sadası, turaç sesi âşık­
ların sabır ve kararını almış. j'jl* r'1
"
(N izâ m ı) ıj-J
Hülle [*] gibi bir gazel oku ki
padişahın adı onun üzerinde
XI/ (terac) — Arapça duamızı ka­ süsü yerinde olsun.
bul et mânasına gelen (âmin) (F erru h i)
kelimesinin Farsçasıdır.
Teraziden = süslemek. § tpli
yahut civalı yapıcı terazisi.
%
(terâz) = Ham iplik teli.
* 'j '■ »J . * J-1* >=— (terâzu) = Terazi dediğimiz.
jV jlT j ' j —| i i w—y c—lj ,jo »lj
_r»l' Cf> J 14. j j 1/
ji tfja.* u.
Sola sağa koşma, doğru git,
yola dikkat et. Ey oğul ! Din [ * ] 4». = cennet elbiseli.
Terazi bakkalın elinde, ben A I* t»|
onun cemaline hayran; gel ey ^ ^ (te râ ş h erâş) = Biçi­
müşteri ! Mizan burcunda aya mi hoş; hoş görünen şey (Nefisi).
bak.
(Vah f i )
(te r â ş e ) = Yonga, yonuntu,
§ Mizan burcu § Mecazen,
kazıntı, talaş.
adalet § Akıl ve şüür mânala­
rına da gelir. /
a^V-r. 0-1/

( te r â z fi ç e şm e Eğer ( tbni Mukle ) [*] tekrar


Terazinin bir gözü dünyaya gelse senin kaleminin
ağır olmak. yonuntularını göziyle kapar.
•' } > (Ş a ir )
* **
( terâzu şuden) == İki § Kavun ve karpuz dilimi.
hasım kuvvette denk olmak. § Terâşeçîn = artık ve kırıntı
toplıyan.
l 'J y ı £ jj\ j (terâzuyi pö- !<ıs* jtf
jit
l&d aencân) = (k.) Savaş er­
lerinin terazi biçimindeki mız­ İntizamsız felek onun kemalinin
rakları. kırıntısını toplayıcıdır.
(Kem âl)
•' VS
^ (terâznyİ z e r ) = (k.) * , » I’ "
- (te r â ş ıd e n ) = Kazımak,
Güneş.
yonmak, düzletmek, kıl yol­

*■ I mak. (k.) yapmak, icadetmek.
^ (terâf) = (k.) Terâşıden =
J .j* u f t r 11^ -*■*.>
kazımak, yontmak, düzlemek- j j fi*
tcn ismi mastar, emir. ( isfa.
muh. vas.) (suhenterâş) Kemal! eğer onun belinin öv­
= şair. güsünü yazarsan kalemi ince
yonmak lâzımdır.
tfc- İJOBU. (Hucendi )

.ju^ı/f (nâterâşîde) = yonulma-


Birkaç türediye rağmen şairlik
mış, kaba.
Hakani'de tamam olmuştur.
(H âkâni) [* ] (tb n i M ukle) H ic rî 310 da altı türlü
yazı icadeden meşhur b ir hattattır ki her
§ (&.) Ümit, tamah § Tellâk us­ harfe ayrı ayrı biçim vermiştir. Bir suçundan
turası. dolayı vaktinin hâkimi elini kesmiştir derler.
bir güzel şiir söylüyor, her gü­
i» ; (te r â k ) = Çatlak, kırılma ve zel genç, bir nağme terennüm
çatlama sesi, çatırtı. ediyordu.
(NifSmi)
|r^i- J-j/S J,j jl j'jç- § Rubai: dört mısralı bir nevi
iİj* şiir.
Senin kemanından, Jıasmın ka­
lağına kiriş sesi gclince yüreği­ 3 J İ J (te râ v , t e râ v îd e n )
nin çatladığını işitir.
= Ter âb, terâbîden (ba.).
(F trru h i)

a ı’r
ö'c-*' j' -1-' , (te râ h î) = Turfanda meyva.
»u s
O yıldızın gittiği karanlık ge­
ce, gökten kulağıma çatırtı gel­ A*-
di: gök, teessüründen çatırdadı. Bahçıvan, padişaha, fakat yine
(Husrev)
padişahın bahçesinden turfan•
Bu beyit ile ra’d = gök gürül­ da meyva götürür.
tüsü mânası da istidlal edilir. ( S a d i)
Arapçalaştırılmışı (tırak) tır.
jliV ”
- J (te ra y m â n ) =* İshal, yani
xs" jijîj.* i' J*> öî sürgün hastalığı.
Jü- **•
• m
Değneği kırarsan tırak der. O
sesi ayrılık yüzünden çıkarır. ( te rb ) = Adam kandırma,
( Sena'î) ağız kalabalığı.
• : • >:
(tu rb, tu ru b) — Turp.
• (te r â k îd e n ) = Yarılmak,
Turpçe — küçük turp.
çatlamak. <
-• I 1"-
( t u r b u d ) = İshal veren bir
" (te r a n e ) = Güzel ve sevimli
kök.
genç § Nağme ve ahenk.
Oİ -uT kfjJ tÜ-i
c,efj ıy 4\y ı> (te r b e r e ) = Bir nevi üzüm.
•• « ‘' •f • M
Her delinmemış inci: erkek gör­ ^ ( ( terb u z, t e r b n z e ) «=
memiş her kız bir inci deliyor: Karpuz, kavun, hiyar.
jiı*—Cı J-*') >\, ı_»
(terbese) = Eleğimsağma= Jt-
• j i (ar.) Kavsikuzeh.
Nice büyüklerin çalım ve kibri,
• >•- fakirlerin duasiyle darmadağan
(terbun) = Toprağı katı olan olur.
yer. (S e n a i)

\
(terhân) == Türkistan Han­
. (terbend) = Yaraya sarılan ları tarafından büyük bir hiz­
ıslak bez. mette bulunan kimseye verilen
lâkaptır. O, (Berâti teıhâni) ye
nail olduktan sonra bütün ver­
■ (terbü) = İnce ve sık dokun­
gilerden affedilir ve izinsiz pa­
muş bir nevi beyaz kumaş.
dişahın huzuruna girebilmek,
' • kusurları hoş görülmek, istek­
(terp, terpek, leri yerine getirilmek gibi im­
terpe) = Karakeş; yağsız kuru tiyazlara kavuşurmuş.
yoğurt. o~^ o.v. cy ^ s' '

^j»y
J J (terterek) Kuyruksalan
Eğer bir göz kıpmakla yüz kan
kuşu (ar.) , y .
dökersen kimse sormuyor. Ga­
liba Sultan ilhandan fermanın
(tnrturek) = Şirazda şeyh var.
(N iz â ri)
Sadi merhumun gömülü bulun­
duğu bağı dilgüşaya yakın Çil § Ekmek ve yemek ile yenen
mekam denilen dağda bir ge­ nane gibi bir sebze.
zinti yeridir ki oraya giden
^ j ~ j'
gençler yassı bir taşı kızak ya­ ot o j.'.'.’, ! ***' — ^
parak dağın sırtından aşağı j
kayarlarmış.
Terhanın filizinden peynirin
yüzüne zülüf koyarım; nane
(tirtirek) = Hafif meşrepli yaprağından ekmeğin kaşına
kimse, hoppa adam. rastık çekerim.
( Bushak)
>> §Meşhur hakimlerden Ebü
(turtu murt) —Darma- Nasrı Fârâbinin lâkabı yahut
dağan, altüst, tarumar. babasının adı § Çağatay Türk­
lerinden bir ulus § Horasan r ’j-**- 'j •>& «y*1 'jt
lehçesinde reis mânasmadır.

Kendim suçlu olduğumu bildi­


(terher) ” Eşek turpu. ğim halde suçluya nasıl ceza
vereyim.
( S a d i)
^ '-t*’-? i (terhuvâne, ter­
hine) — Tarhana dediğimiz. • .;

fV
»’ J ( terdest ) «= Elinden iş
J.L* / j i f jl. .. / 1 > ; o f l <\ gelir, çevik, becerikli, usta.Ter-
destî = her işte beceriklilik, el
Ekmeğe âşıkırn, tarhana olmaz­ çabukluğu, ustalık.
sa olmayıvcrsin; hattâ ekmekle efO 1'jJj\ ^
biryan da olmazsa olmayıversin,
( Bushak )
«
A L
ii jt

\ * *: crlJ
(terhün) = Kan dökücü.
• î-'.»»- > j y - j < c y ■ / } öl*- / > Şu atın şarapsız sarhoşluğuna
jy.J r* •*' ve yüksekliği yanında dağın
alçaklığına bak; nalı kuru ola­
•Sen, suçu bağışlanır bir katı rak denizi geçer. Çeviklik fen­
dökücüsün, senin zulmünden nindeki ustalığına bak.
Hacunun gönlü gamla dolu (Z u h u ri)
havuz, yanağı halis altın gibi­
\ c :
dir, yani sarıdır.
^ (te rd e k )= Buğday biti. Pez-
( Hâcü )
dek suretinde de görülmüştür.
§ Bakkam: boya ağacı § Halk
arasında Arapça ( UyyU ) dan *• ı ’ :
bozulma üdüikahır denilen kök. (terd im â§)= Sarhoş. Ser-
\j<S\ ekekra (ba.) § Yenen ve hoş (ba.).
yemeklere katılan bir nevi • M
sebze ki türkcesi de tarhondur.
^ ( te rd e ) = Ev ve tarla gibi
Üzerlik tohumunu sirkede ısla-
şeylerin tapu senedi, çek § De­
t’p sonra dikerlerse terhün
ğirmenciye değirmeni onarmak
bitermiş.
için verilen emek parası § De­
ğirmenciye buğday ve arpa
(terdâmen) = Eteği yaş öğütmek için verilen emek pa­
(k.) suçlu, yazıklı. rası = tezde.
-.t ’ . - urf ^3* >*.
^ (te r z e b â n ) = (k.) Tatlı dilli ı/Uii
ve bir söze düşünmeden cevap
veren kimse § Dilmaç. Arapçası Muhkem çelik gibi bir göğüs;
yahut muarrebi tercemandır. gücü ve kuvveti, iriliğ i lâfına
s* gelince onu sorma!
' t* - (N iza m i)
(te r z e d e ) = Terde.
Turs, Arapça kalkan mânasına
.jjj" ^l ıj alınırsa, çelik kalkan gibi de­
mek olur.

Memleketin taposu ilelebet onun


adına bağlanmıştır. C-*"
(te rs â ) = Korkucu, korkak §
(F a h ri)
Hıristiyan. İmale ile tersî de de­
nir, tersî (ba.).
^ (te r z e fâ n ) = Terzebân. ŞLş i/ - jjIj T l/î
e * s j'jj 'S -— y L-/ Cf,}
f'U oljj/ jl;£ y jU L -

<Jj}- Ben, onu insan bilirim ki ahlâk


Senin övgün ancak senin di­ ve etvarı güzeldir, bunun Me-
linden naklettiğimdir, ben ara­ cusi, onun Nasrani olmasından
da tamamiyle beyanının dilma­ bana ne!
cıyım. (SelmânJ
( Şaseni)
§ Tasavvuf bilginlerinin ıstıla­
hında kötü sıfatlardan halâs
(te r *) = Korku. olan ruhani adam.
• i -• *' -
J&rj *S. ] f ö'j & ( t e r s e s tü d â n ) =
tiJ»- tranlılardan ateşe tapanların
sanki, ölünün vahşetini gider­
Hiçbir işte kimseden korkmam;
mek ve kabre alıştırmak düşün­
ancak korkaktan korkarım.
cesiyle üç gün kabrin başında
(S a d i)
Zendupazend kitabını okuma­
Tersîden = korkmaktan emir larına denir. Mürekkep olan bu
(/s/a. muh. vas.). İsmi mastar. kelimenin mânası kabir korkusu
demektir. ( Estüdân ) m aslı
(ustuhuvândan) = kemik konan
(turs) = Katı ve muhkem. yerdir.
Yıldızın gözü onu görür diye
d il/ " korkar da aya yüzü örtülü ola­
•* (türsuk) = Nehrin içinde
ve kıyılarında taş kırıntılarının rak bakar.
(Câm/)
çamurla birleşmesinden hasıl
olan çok katı taşlardır ki çelik
gülünkle kırarlar. Bazan ondan ( t u r u f ) = (R) nin ötresi ve
değirmen taşı yaparlar (Naşiri) tutariyle ekşi (ar.) § Kek­
re, dil buruşturucu § Çirkin
•*
}Jj y (turuşrû) —= Ekşi suratlı.
(t e r s e ) = Kuruntu kurmak Ut ijui j-y (türuş şudeni gıza) =
hassası, (kuvvei vâhime). Çok kalmakla ekşiyen ve yen­
> mesi kabil olmayan besin ( ij» )
(türse) = Eleğim sağma = § Midede ekşiyip geğirdikçe
türbüse (6a.). boğaza gelen besin. (tur-
şiden ) = Ekşimek, kokmak.

^ (tersî) =» Tersa =hıristiyan \V.*“ 'i v '-


kelimesinin imale şeklidir [*]. . J (tu rşâb e. tu rş â v e )
§ Tersîden den muzanın muha­ = Somak. Yemeğine ( tütmac )
tap sıygası. derler (Naşırî).

Z if 4 t b 3 **'< £ 'eri j «t *
CİX (turuşt)-=Kazma, bel, bah­
i
j-Uja’l i f çe bıçkısı.

(t e r fu d e n )= (k.) Alınmak,
Bağda o kadar gül yer tuttu ki
münfail olmak. Ter (6a.).
yer, ertengi maninin rengini
aldı; menekşe, mavi libas için­ *. »V "
de papasa döndü. Galiba Hıris­ (turuş çîrîn )=M ayh oş.
tiyanlığı kabul etti. • *
(,râbıa ) d li *
J ( tu rşek ) — Yeşil sığırcık
Erteng (ba.).
kuşu § Ekşimtirek bir nebat
(turşî giyâh) da derler.
(tersîden) = Korkmak. ♦
o 7
J (tu rşe) = Kuzu kulağı deni­
ftj U - ş -> len nebat. Turşînek de denir
§ Ekşimtirek bir meyva.
[*] İm ale e lifi (y ) geleline girer surette >
üstünden esreye m eyletm ektir: kitap, kitip *•**
gibi. A z îr (ba). ( t « r f t ) = Her ekşi şey §
§ Turşu.Turşî guzâşten = turşu rmda yetişen bir nevi zerdali
kurmak. ve kayısı.
« y *
• •“
(turşî pâlâ) = Süzgü. (terörü) = Y em ek , içmek, azık
•• ' § Kırmızı ipekle dokunan bir
• A4
nevi nefis kumaş.
(terşlz) ■= Horasan vilâye­
tlerinden küçük bir vilâyet. • -

A <“ ,*jr (terf) = Yağsız kuru yoğurt


£ / (tnruğ) — Doru at (Burhan), ki kara kurut, keş dedikleridir.
. I

(tergâze) = Zorba, serkeş. (turf) = Turp.


c S* » ' "
• r ’:
(terğalf, terğâk) ■= ^ (terf&s) ■= Yerelması.
Gece bekçiliği. . ' '
Jt/ y Oy?”
u (terfân) = Tercüman, terzefân
a f,. öW* ö'jy
(müfit.) (ba.).

Uğurlu dergâhının gece bekçili­ ' t ^


1 4 y
ğine kum sayısınca büyük bey­ •J ( terfbâ ) = Keş ile yapılan
ler getirirsin. yemek. Terf (ba.).
( Mazharı Ş irö z i)
•»
( terfuruş ) — (k.) Dışı
^ ^ (turgân) = Y ol gösterici.
iyi, içi fena olan kimse.

yt f-M-1 f
(tereğde) ■— Ezilmiş, büzül­
liV î- ı S 'j j s
müş, kısılmış §Bir hastalık se­ Jk-
bebiyle hareketten kalan âza.
Senin gibi açgözlü, dışı iyi
C.*t VUj j\ Sjtf* ^ J içi fena, faydasız iş gören adam
»JLİ - /
az işittim.
( Sena’i )
Düşmanın, zemanenin çok çar­ 0 ^
pışına uğradığından bütün âza­
(terfene) = İnce, dar, sarp
sı hareketten kalmış.
yol.
(M encik)
J r J} > , j
0 C^
j'r 1^ a-’. ^ r t ' '■>
(tergiç) = Meşhet tarafla-
Ferhengi Ziya
Cehennemin yolu hoş, güzel,
geniştir. Cennetin yolu çok güç ^ (terek) — Kale ve bağ etra­
ve incedir. fında olan hendek § Şirvan ci­
( Râtabihân ) varında bir ırmak § Şeker, ni­
şasta, fesleğen tohumiyle pişi­
^ erf en(j( terfcnde) rilen bir türlü helva : terhelva
— Faydasız, boş. dedikleridir § Evlenmemiş kız
§ Yaşça mânasına (ter) in kü­
^—i' <►r-*%
çültülmüşü § Çatlamak, çatlak,
•^.Jİ ■‘V !**
çatırtı mânasına terâk (muh.).
■&S) {JJ> >s. s
s*\!
(terk) = Tolga dediğimiz de­
Bana ne öğüt veriyorsun, iptida mir takke. (A r.) >i..
kendin öğütten bir kuvvetli ku­
■»' j~‘ s. j v (Si
şak kuşan; kendin söylediğin yûs 6^* j’
gibi yapmazsan öğütün yalan
ve abes olur.
(Nâştr) Onun tulgasınm tepesi üstüne
§ Yalan, hile— terkend, terken- bir kılıç vurdu ki o, canından;
de. canı ondan vazgeçti.
(F ird evsi)
J-» jr / {Mj* is^
§ Çadır ve kavuk tepeliği, di­
limi.

Senin sözünde doğrudan başka y »u om - &y *•


UVB"
olmaz. Senin diline yalan ve
hile uğramaz. Feleğin dokuz d ilim li çadırı
(F a h ri) senin yüksek mevkiinin gölgeli-
ğidir.
§ Olmaz şey, muhal.
( K e lim i )
✓ ^ jl y - f ç t) *> & » \

(terftne) «= Terfbâ (ba.). w- ıiy ^—-j-
\İJ?y
jjjfcyj ~—*ı* *• tj"
O J~ *J f i , J * Ona nasıl vereyim bir elbiseyi
l'V ki o elbisenin şerefinden gece­
lik takkemin tepeliği arş baş­
Ben daima sarhoşum, bağ ve
lığının tepeliği gibidir: kadir
üzümden değil; ben can lokma­
ve itibarım yükselmiştir.
sı yedim, keşle pişmiş lokma
( E nver i)
değil.
(Mevtana) § Azerbaycana bağlı bir kasaba.
ansızın hücum, baskın, seğirt­
±J me, cevelân etme.
J (tu rk ) = Türk.
h -*:r d',_
f—f ^ j* *S)^
jj). J U j 3 / ij)
jf*c—*f/■; f
jjjT y y ıLt
li Ji-
iyt ja/l ıl-L )\>j
jEy benim gül yüzlüm! Her ne ^U.
kadar ben Türk değilsem de Gönlüm ayrılığına bir parça
şu kadar bilirim ki Türkçede alışmış, birleşme zevkinden göz
gül çiçektir. yummuştu. Geceleyin senin hâ­
(Sûzeni) tıran ansızın hücum ile bu
§ Sevgili, mâşuk. alışkanlığı giderdi.
y'j-' J‘l* â* J*"r“ -J 3T (Hânı H indi)
vV-*^ \y* V ufJ'G j * -M
J (tu rk cü ş) = Yarı piş-
Benim onurlu sevgilim şaraba miş et.
meylederse onun yanağının ha­ f 1*- p û* r1•>/"
raretinden gönül kuşu kebabo-
lur. lV
( T âhiri) Benim pişirdiğim et yarı piş­
^çil/ (turki çîn) = (k.) Güneş miş yarı çiğdir: sözlerim eksik­
,jjU- jiy ( turki hişâri ) = (k.) tir, tamamını Gazneli hakimden
Güneş, ay. (turki rüs- dinle.
( M evlânâ)
tâ’ iyân) — (k.) Sarmısak. jjy
itt» ( turki felek ) = (k.) Merih Türkler, kuvvetini kaybetmemek
yıldızı. j}jî' i'/ (turki nimrüz) = için eti çok pişirmediklerinden
(k.) Güneş. böyle ete turkcûş denilmiştir.
Dilimizde tatarî denir.

jx < j <S>X j (te rk ân d e n t


te r k â n îd e n ) = Parçaları da­ (t e r k e ş )= O k konulan kab,
ğılmamak üzere bir şeyi çat­ kubur, savak. Tirkeş ten hafif-
latmak. letilmiştir [*].
“L
İ)lT c\Jj) yJ-fy'j
(tu rk â n i)= T ü rk hanımları­
nın giydikleri ferace, manto.
[ * ] Lügatlerin bir kısmı terlceşi, tirdan
= okluk ile ta rif etm işler Firdevsînin şiiri
de bunu teyidediyorsa da ya ylığ ı ve oklu­
J J ( t u r k t â z )= Çapul, çapulcu. ğu ile terkeş denilmek a'lâm ı galibedendir,
Turktâzî = Çapul için yapılan kurban terkeşin yay duran tarafıd ır [Şuüri],
Zamanın Rüstem yüreklileri Kaplanın gözü çatlar, timsahın
kuburdan ok, yay kabından kanı donar, aslanın ayağı kırı­
yay çıkardılar. lır, karakuşun kanadı kopar.
( Firdevsi) ( ' A b d u lvâ st)

Konuşmada yay kabına kurban


denir (&u). ^ (turki kerden) = (&.)
c*• * Zulüm ve galebe etmek (Reşi­
di), söz dinlememek, sertlik ve
(turkmân) = Asılları Türk
şiddet göstermek (Nizâm) [*].
bir oymaktır ki Türkistanda
dağınık ve köçebe halinde ya­ Ss
şarlar. Şimdi Rusyanın idaresi
rfUM
altındadırlar. Bir zaman Azer-
baycanda saltanat sürmüşlerdi. fi/ ç/m nakışlı güzel! zulmet­
me, gel, bir dakika kaşlarını
ötO" 6'^*
o1-4' ı»-;, •>/’ ts- çatma.
l/Vj- (N iş im i)

al O5./* SSj
Çadır kapısında Türkmânın •o,*j r ’ ili» f ’Jit
köpekleri, konuğun önünde yal­ jlU
taklanmış. .Esen rüzgârın şiddetinden o,
( M evlâna)
yarı diri Türkistana düştü.
Dilimizde Türkmen denir. {'Affâr)

Al) j (» ^|er]{eılli) ter- ( tirlik, tirllk ) =


kende) = Yalan, hile. Göğsü açık kısa kollu bir nevi
y jt? elbise, zıbın.
j*- j5L}S ıf>.j
Senin medhinden başka her ne S Ji'j S Jj'.
ıfj'y
yazarsam yalandır,
( Süzeni) Onun zıbınının kokusundan
beynim ıtırlanmıştır. Uzak ve
\
yakından ona gönül ve ruhum­
(tergün) = At terkisi. la bağlıyım.
( N iz a ri)

[ * ] E depsizlik etm ek r ^r»-


^ ^ (terkiden) = Çatlamak,
». Siimbiilzade İranda vaktiyle işittiğini
yarılmak. söyliyebilir; fakat Isfahanlı H ab ib ’in, Türk
jO î mem leketinde ve himayesinde iken yazdığı
jL.C j kitapta bilhassa bu mânayı iltizam etmesi­
ne bilmem ne denir.
' ı- - O
^ (turmtây) = Karagöz cin­ ( term eşlr ) = İksirin ec­
sinden ,turmtây denilen avcı bir zasından bir madde.
kuş.
i±1
(tirmek) = Katı kalblilik.
jl j Ü*
rfjıy o * o£
•m» & *^ ,

Senin büyüklüğün ve yüksekli­ , (term enişt)= Fena huy-


ğin ankası yanında pek yük­ luluk.
seklere uçan kerkes turmtaydan ✓
daha aşağıdır [*]. (terme) = Eyerin altına ko­
(N iz â ri )
nulan teyelti = âderm.

JL»*r j *y >>.j
.. ' (tirmid) = Buharamn kuze­
yinde bir kasabadır. Ahali ara­ ıijl~
sında Tirmiz telâffuz olunur
Bineceğin zaman teyeltili eyere
(Okyanus). Vaktiyle büyük ve
dikkat et ki hamle eder ve ham­
büyük adamların yetiştiği bir
leye mâruz kalırken düşmiye-
şehir imiş.
sin.
X*j» JL- «CÎ (S â zen i)
J L « JL. * I j * - ^ ı J*—
9 X

(İJJ- ( teren ) = Nesrin dediğimiz


Semerkant, Medine ; Tirmid, çiçek § Ova.
Mekke oldu. Seyyid Mekkeden
i*î
Medineye gitti.
(Sâzeni) ^ ^ (ternâs) = Ok atıldığı za­
o > man yayın kirişinden çıkan ses.

(termus) = Yemeklere ko­ >y S' Jo


nulan tadı mayhoş bir nebat. *)>. u'tV ^
Bazı lügatler ayrık nev’inden
bir ot; bazıları da sakal otu, Zorbaların kalbi vesvese ile,
kuduz otu demişler. Mısır bakla­ bütün sahra yay kirişinin se­
sına da denir. siyle dolu idi.
(F ird e v tı)

Şehnamede topuzmânasına
O **-* ( turmuş ) = Keçiboynuzu
(serpâs) yazılıdır (Reşîd').
dediğimiz kuru meyva.
[* ] Nasırî; Reşidinin yazmadığına ba­ T*'
kılırsa Türkçe olm alıdır, diyor. * -^(tern ân e)— Katık. (A r.) İdam.
iıU. J J>î ^ U . O da, ben nazar değmeden ay­
ıil»’ rılmıyorum yani boş kalmıyo­
L'V
rum diue cevap verdi.
5/V eve bir dilenci geldi. B ir (Ş a ir ]
parça katık ile kuru ekmek is­ i»'»** ys xj > s- ^ j

tedi.
( Mevlâna )
Ata kolanı sıkı çekip, kendine
. *,»
cengâverler gibi çekidüzen ver­
f a (turunç) «= Buruşuk, kıvrım, di.
büklüm § Ağaç kavunu: yüzü ('U n s u r i)
buruşuk olduğundan bu adı e •**• e . { *•
almıştır. Turunciden den; emir, ‘ ^ ( terend, terendek )
ismi mastar; turunciden (ba.). = Kuyruksalan kuşu. (A r.) ty*..
§ Turunç.
c—ilj*** f smJLi* Jo* j &
^ (tereng) = Ok atılırken ya­
£y
yın kirişinden çıkan; ok temre­
ninin, kılıcın, topuzun bir yere
Âşıkların gözü sana o kadar dokunmasından, saz telinden
hayrandır ki, bıçak turunç ile husule gelen sesler, tınlama,
eli birlikte kesiyor. tıngırdama. Mastarı terengiden,
( S â 'd i)
müteaddisi terengâniden.
_,j £/ ı t f j v £/ (turuncizer,turun-
>y. !}•*&/) 'j f j
ci mihrgân) = (k.) Güneş. A * oto oy?*
• *
*

^ 7. J (turunc!den)=Buruşmak, Topuz ve kılıç sesinden harb


kıvrım kıvrım olmak, sıkmak, meydanı demirci dükkânına
kasmak, çekmek, sıkılmak, ka­ döner.
( E şiruddin)
sılmak, çekilmek, kaba ve ku­
bat olmak. § Kımıldanma, sıçrama, kalkın­
• f ma § Başın tepesi.
* * *H
jfc"i*;, ç-?j
* ”* 7^ (tu ru n c îd e ) = Turunciden ‘ ^tj iİk.l—J
den mazii naklî ve ismi meful;
turunciden (ba.).
Keder kılıciyle düşmanının bo­
•-4*V •>' £/ tf' ‘Ti" ğazı kesilmiş, hâdise taşından
tjl> . 2 j» y ~ ‘' j ^ ^
hasmının tepesi, yani başı kırıl-
mtş.
Elma\ ey turunç! neden buruş­ ( M anşüri)
muş, kıvrım olmuşsun, dedi. § Derin su § Yara.
çünkü ayrılık şerbeti yüreğimin
(t u r e n g ) = Sülün § Zindan, oıınamasını durduramıyor.
hapishane. (S a d î)

& (te rn iy a n ) *= Çit, çubuktan


(tirin g ) = Hoş, yakışıklı,
örülmüş sepet, keletir, tabla.
taze.
öu/ Terinân da denir.
f f j t ' l •M|I ı' • ••
J * — iy ^ m * ^ (te r v a l) «= Ot yaprağı. İnce
ve nazik dal (Nefisi).
Mademki böyle ağır canlıyım;
şüphesiz nahoş, yakışıksız ve - *i
4_-- | y
nadanım. JJ (tu ra ş e ) = Kuzukulağı =
(M e tü d S a d ) turşe.


J J ( te r e n g â t e r e n g ) ^ te rü n ıîd e ) = Karışmış,
= Yay kirişi ve saz telinin mahlût § Kazanılmış.
birbiri ardınca seslenmesi.
jijU jj ıİiy ( te rv e n d , te r v e n -
d e ) =Turfanda meyva. Nevber,
t/Uü
nevbâve de denir.
Onun sazının çıkardığı ses,
a"j S öV •■£3/
Zerdüşt'ün Zendiyle avazından
daha iyidir. i’V
(N iş im i)
Can bahçesinin ilk meyvası
her öküz ve eşeğe nerede nasib-
* l G '“ olur? Bu az bulunur meyvalar-
^ J (tu re n g â n ) = Oğul otu,
muarrebi auydır. dan kalbi uyanık ve anlayışlı
olan yer.
(M evlâna )
b
7. & ,(t e r e n g e b in ) = Devedi­
y § Yalan, hile.
keni üzerine çiy gibi yağan • « 0 f 0M
tatlı biri
madde, kudret helvası. *33J ( *J J (te rv ü h , te rv u h ) =
(A r.) j , . Çift, (ar.) Ejj, Birincisi şukûfe
S- 'r»J; it& j vezninde de doğrudur.
Jİji >-
tfJ*-
( t e r ü h î d e ) = Terümide
Bana birleşme tatlısını ver; '(ba.).
den, yani yıldızlardan nasıl
(tere) = Yemekle yenen yeşil­ süslenirse senin seferden dön­
likler. mekliğinin uğurundan Hind öy­
le süslü ve bezenmiş oldu [**].
jl.C—»! O1J*- lîV, ( ' A m id )
ösj*- ■=>. ÖKj >•=. ■tf ' ü' . ' *
>£. J-.'
Deniz ve madende saklı olan (teri) = Çok yüksek duvar,
her kıymetli şey; onun nimeti bir şeyin önüne çekilen sed
sofrasının bir günlük tere pa­ § Yaşlık ve letafet mânasına
hasıdır. (ter) ile mastariyet edatı olan
(tb n i Yemin) (y) den mürekkeptir.

•/} yj’i}'- £j i-'-'j' v l:*' £*' 'Jb


as, ) l-kitAJ
vS'l»i
Mehtap ışığının bu kadar leta­
Kendi el emeğinden sirke ve fetiyle.
tere yemek köy ağasının ekmek ( N iza m i )
ve kuzusundan daha iyidir. (ba.).
J#./ (teretizek )= Su teresi, su
kerdemesi (ar.) [*]. ju ı> ./ w ~
( tiry ak ) = Evvelce zehre
( terei Horâsânî) = Kuzukula-
karşı kullanılan macun § Mutlak
ğının bir nev’i (ar.)
panzehir. Muarrebi olan tir­
j^ iy ( terei şir) = Terhune ben­
yak Afyon mânasına birinci
zer gayet acı bir tere, « f l y
mânadan alınmıştır. Çünkü af­
(tere’ i gu rbe)=O ğu l otu. Kedi
yon uyuşturucu ve teskin edi­
bunu çok severmiş. s^ iy (tere’ i
cidir. Afyonun Farsçası heb-
mire) = Yabani tere (ar.) jiînı.
yondur.
Reşidî, kendisi uzun, çiçeği kır­
mızı, yaprağı yassı, yenir bir Y'îf ~
tere diye tarif ediyor § Pırasa. (tiryaki pârsî) = Pan­
s0 0»* zehir: dağ keçisinin şirdanında
hâsıl.olur. (A r.)
( terhende ) = Süslü, be­
[* * ] Nasırî, (bütün lügat sahipleri ter*
zenmiş.
hendeyi ârâste müradifi addetmişler. H a l­
jL buki şair m ethettiği zatı güneşe, Hind’i
ü ’ S )j >j—>-J :>-j oy? fe leğ e benzeterek :
j-.f jt Jt *ljl 11-.—
-J■* A—
»
Senin seferdfen dönmekliğinin uğurundan
Feleğin yüzü güneşin askerin-
yine Hind çok süslendi.
[* ] Merhum muallim F eyzi’den satın demiş olmalı; çünkü araste ile terhende bir
aldığım Ferhen gi N asıri’nin kenarında el mânaya olurlarsa şiir eksik k al ı r ) tarzında
yazısiyle maydanoz, yabani bakla yazılıd ır. önemli bir itirazda bulunuyor.
0 * * •*’ •
(tiryak huverden) (terîden) = Çekmek, dışarı
— (k.) Kendini öldürmeğe çalış­ çıkarmak.
mak. ° ‘
jlı ^ jl (turîden) = Ürkmek.

ıC1'
~*y (terîr)= Korkutucu. (A r.) j,.*.
Sevgi hayatımı o kadar acıttı
ki eğer felek zehirleme şeydi
kendimi öldürmeğe çalışırdım.
, (tirîz) = Tiriz (muh.) (ba.).
(S e lim )

^ t' M *~y (terine) =Tarhana mânasına


j L C —j ) ^ ^ tiryâki rustâ i- gelen terhine (muh.) ve az piş­
miş ekmek parçalariyle birta­
yân)== (k.) Sarımsak.
kım baharat ve kıyılmış sebze­
leri sirke ve pekmezle yuğura-
’ r “
^y (teryân) = Sepet, tabla = rak parça parça kurutulan fu­
terniyân. karaya mahsus bir nevi katık.
j»'j\ y'jZlf if*j\
6^/ ** l5:^a Jj*. •/,; OJİ <»■ CAİ.J Jl
Ju-
Sağlığında (terine) yi yemiyen
Sertin aşevin için felek tarla­
yani bulamıyan düşkün adam
sından sepet kılıklı ay tabağı
öldükten sonra kuzu ve helva­
üzerinde sebzeler getirirler.
(F a h ri)
dan ne tat alabilir.
(Sena i)
0 •« f ”
§ Mutlak sebzeler § Et, buğday,
(terît, terîd) = Tirit sirke ile pişirilen bir rürlü ye­
dediğimiz: süde, hoşafa, husu­ mek (ar.)
siyle et suyuna doğranmış ek­
> -
mek.
(te ry ü )= ln c e ve nazik, beyaz
»o /Î «»-t kumaş ve elbise.
j/Lij ^ '_4>- a, y*

(terîve) = İnişli yokuşlu sarp


Paçacının paçadan topladığı yol.
yağı kepçe kepçe şirdan tiridi os'm
y
^
s.
, ,I
üzerine dökeceğim. s *■* ^O
(Bushâk)
Tepede doğan gibi uçucu, sarp
yolda rüzgâr gibi hızlı gidici. (tu z te k ) = Ağız tüfeği: mız­
(L a t'ifi) rak uzunluğunda içi boş ağaç
yahut maden çubuktur ki içine
balçıktan yapılmış küçük küçük
J (tez) = Kel baş (Burhan, Reşi-
yuvarlaklar koyup üfürürler ve
dî, Nasırı). Yaralı yahut kendi­
serçe gibi kuşları vururlardı.
sinde yara eseri olan baş (Na­
şiri). Baş dönmesi (Cihangiri, / •*
Şemsüllûga, Şuüri). ( tezde ) = .»/ terde (ba.)
jr. jyr j** f'y * Surüri (u-jH çf), a»u (tuhfe)
S r* ’jy? ;•** de (j) ile yanlış olduğunu söy­
lüyorlar,
Başı kel ettiği, yahut döndür- • £
• •
ğü için ceviz içi yemek istemem. Ç J (tezg) = Seksek ağacı = tâh.
(Sâzeni)
>*
§ Kuyruksalan kuşu. (A r.)
(tezjfü) = Azık, gıda.
j V.y ^y. ,_h
'j i&ltj AS* ifiı # >•-
• i* •
S3>j ^ ^ (tezfân) «= Dilmaç. Terzefân
ilkbahar zamanı kemençe, kek­ (muh.) (ba.).
lik, tez sadası çok hoş gelir.
( Rüdek'i)
. ^ (tezleb) = Kavrulmuş k’iy-
§ Henüz beliren yaprak § Anah­ ruk, kıkırdak.
tar dişi.

* ('•' < tij ) = Henüz beliren yaprak


3 (tezâv) = Efrasyâb’ın damadı § Kuyruksalan kuşu.
Turanlı bir cenkçi. Gîv, onu
tutup biraderi Behramın intika­ \\<
mını almak maksadiyle öldürdü, J J (t«fjâv)= Turanlı bir cenkçi =
(j) yerine o ) ile de doğrudur. Tezâv.
j\y yft
o - r ıy > ö *r y
(tejde) = Tezde.

Tezâv, Gîv pehlivana sen kara­


kuş gibisin, ben toygar gibiyim, (teje) = Tomurcuk, hususiyle
dedi. gül koncası § Anahtar dişi §
(F ird evsi) Çatı üstüne konulan hatıl § Ba­
şak uçlarındaki kılçıklar § Çük •v*j v / j V r..j
^-.1 —J} \ j»U. j
başı § Yayık tokmağı.
o
*
Senin kahrın zabıtasının kor~
CT* (tes) = Tokat.
kuşundan Zühre yıldızı çalgı,
def, kadeh yerine mushaf ve
juT «U—
seccade koyar.
S3jj (F a h ri)
Düşmanının yanağı musibet
(Sin) yerinde (şm) ile de doğru­
tokadından katran ve siyah
dur.
boncuk gibi karardı.
( Râdeki )
. * (teame) = İşlenmemiş ham
( tu* ) = Aşağıdan sessizce deri § Tokmak kayışı § örül­
çıkan yel ki konuşmada çus müş kâkül ve saç lülesi.
derler § Bir kimseye karşı atı­
lan tökrük.
(tesü) = Bir yahut iki habbe
« v = iki arpa ağırlığı ». Mu-
(tesâçe)= T im sah = N eh en g. arrebi e^_j. dur § 24 saatten
ibaret olan gece ve gündüzden
bir saat § § Arşının 24 te biri
(tesher) = İztihza, alay.
§ Bakkalların yirmi dört pay
(j pA'Ju' V— saydıkları (sîr) den bir pay [*].
jLi j>-s* OJ j i —Tj jüt fy?
VJ*- •«'o1-'.,
l/Vv
' I ijjji «t
Yıllarca aradım, bu sarhoşların ı*V
istihza ve alayından başka bir
Oyle ise, bil ki kötü huylarla
nişan görmedim.
güzel ve iyi suret bir habbeye
( Mevlânâ)
değmez: huyları kötü olan gü­
Iranlılar, Bunu Arapça ke­ zelin bir habbe kadar değeri
limesinden almışlardır. yoktur.
( Mevlânâ)

(tussek) = İt menekşesi »j'tj3 »-ir-1


f&ı Ljj
denilen nebat=Şâl\bânek. (A r.)
J-** j'V*. o_*l^

Si’
JLî (teslîh) = S e c c a d e = Câne-
C [* ] Bakkalın doğrusu ( beddâl ) dtr.
maz. Bakkal sebze satıcıya denir.
Senin inci saçan eline karşı Günlerden beri bendeniz kapıya
bulut daima utancından deni­ geliyorsam da çavuş müsaade
zin yüzüne tükürür. Her ne ka­ etmiyor. Zamane halkı senin
dar birçok faziletim varsa da adaletin sebebiyle sıkıntı ate­
bu ortaklaşa iyilikten bir pa­ şinden zarar göremiyeceklerine
yım yoktur. emindir.
( Kemâl Ism â'il) (Pürbehâyi C am i)

(te ş ) = Ateş. J İ (tiş ) = Susuzluk § Bit, kehle.


§(Tebiş)=parıltı; muhaffefi.
o'y j o~l ö'j*
e r 1’ J * -r - j k ' j

ıS
(te ş b îl) = Bir yüzü keser
Ondan sonra yaşayışı hoş de­ öbür yüzü bel olan alet.
ğildi. Kederden kendi kalbine
6 M
ateş vurdu, yani kederden yü­
reği yandı. ( t e ş t ) = Leğen § Tabak §
( Firdevsi) Sofra. Muarrebi c~iJ>taşt.Teştdâr
§ Keser. = İbriktar: eski zamanlarda bü­
yüklerin eline ibrikle su döken
ö jy -i ıjjj~ ti'

J İJ j \ M jt i y öK'
ve leğen ibriği gözeten kimse.
j j İ~ (teşti â teş)= (k.) Güneş,
ûjtii f iji ( teşt ezbâm uftâ-
Ey Suzenî! Tevhit iğnesiyle
den) = Leğen damdan düşmek
harb et, Zira sen o iğnesin ki
(k.) gizli şey meydana çıkmak,
senden balta ve keserler yapar­
rüsvay olmak.
lar.
( Sâzeni ) itil r\e OUj J*.
jLjI i' i’ ^
ikinci mânaya tîşeden muhaf- C^ıl JUb
fef olmasına nazaran (t) nin
esre olması icabeder. Gizlenen bir şey herkesin ağzı­
na düşünce gizleme; çünkü ya­
e
t*
yılmıştır.
t-T5 (tuş) = Büyük bir keder se­ (Hidâyet)
bebiyle kalbde husule gelen sı­ tjjl
C-iJ* jo tjjl itil
kıntı ve hararet.
l'V
jıjı/ U j j j
Halife onu görünce mest oldu.
lP’.jV ■x*3İS1 “j u 3-.
Onun da leğeni damdan düştü,
Jr* yani o da rüsvay oldu.
^l*. (M evlâna)
( teşthâne ) = Leğen ve § (k.) Yer ve gök § Astrono­
ibrik duran yer. Aptesaneye mi, yıldızlar bilimi.
de denir. • • *'
• ı *r
C— x j\ oj ç Ş r j-
C: (teşlîh) = S e c c a d e = T eslîh.
j*j ) j j ij L/ j-~

- (teşmîr) *= Çıyanotu.
Gevezelerin meclisinde çirkin
söz niçin ayıp olsun ; aptesa-
nede yellenmekten utanılmaz. ‘j J (teşmîzek, tişen)
(Hutrav) ■= Göz ilâcı. Çâksü (ba.).
§ Yatak, yatak odası, yatak ko­
nulacak yer. v“^ ( teşn ek) = Tepe ile alın
jiyiür ( teşthuvân ) = Yemek arasında olan bıngıldak.
tepsisi, sepeti, sofra.

jj c-tr ı cr-jj İ-îj ( teşti zer, teşti
zerîn) = (k.) Güneş. (teşne) = Susamış, susak.
i i î (teşti sîm în )= (k.) Ay. _,Ci ».T di.11’»/
jyt, j }.\' tf *£- '\J f
rfUii
(te ş te r)= H a zre ti Mîkâil (^).
Susağa şerbet gösteriyor, aynı
*• * i • ^
zamanda dudağını yum, içme
v U jC * ^ te ş tu h â y e ) = Şöyle diyorsun.
bir oyundur: bir yumurtayı de­ {N izâm ı)
lerek içini boşalttıktan sonra
§ (k.) İstekli, iştiyaklı. ı> haî
çiy yahut civa ile doldurarak
(Teşne dil), p . (teşne ciğer)
deliğini mumlayıp sıcak havada
de bu mânayadır.
bakır leğene koyarlar. Hava
sıcak değilse leğenin altına bi­
<,U. U öj~
raz ateş yakarlar. Yumurta ya­
V/
vaş yavaş yükselerek gözden
kaybolur. Biz dudağı kurumuşlar; şara­
bın yüziinü görmek isteriz.
*jU. 3^ - I w~.ll»
—Jl-l' ^ jf* Bizim kadehimiz boşalınca ha­
lim iz harabolur.
(Ebiiturâb)
Bu gök, leğen; yer, onun içinde
yumurta gibidir. Leğen ve yu­ \jJ\ (teşnei âbzâ) = Istiska
murta ilm ini bilmiyorsan öğren. hastalığına tutulan kimse (N a­
( H âkani) sırı).
fi. j ' ' j - 'f 'c i l
jijı j*- A- j3Ma
~ (tef) = Hararet ve buhar.
wt \J f JO
İst İska [*] hastalığına tutulan ç,lisT j o *>■
kimse gibi korku ve meşakkat­ \

ten kendi ölümümüzü istemiş. Güneş yerden buharı nasıl çe­


(' ( J n f u r i )
kerse, şarap, gönülden dert ve
elemin hararetini öyle çeker.
(teşe) = Y ağ ölçeği. ( Esedi )

(jtiTj.t J Ö1j 1 Ai- j V J -* . |*'jT


r‘j'> **.*) -?-*
(teşî) = Büyük kirpi. t/V
Şarabın buharından sabır, ka­
rt-îİ*
■*7 (teşîr) = İstirahat edilen göl­ rar, tövbe, durgunluk gittiği
gelik (Nefisi). için ruha rahat verdi.
(M evlâ n â)

§ Aydınlık ve parlaklık.
(teşîre) = Çocukların oyna­
dıkları renkli, ufacık yuvarlak 'r 'f î ö'jy” â* •’
«Al•tS' »T jt
taşlar, zıpzıp.

Ahım o kadar alevlendi ki bu


^ ^^ (ta v iz i asm ân) = (k .)
yakıcı olan ahimin aydınlı­
Cevza burcu. Ta vîz Arapça
ğından körler gece yarısı ipliği
olup boğaza ve kola takılan
iğneye geçirirler,
(nüsha) dan bozulma muska ve (H â k â n i)
nazarlıktır. Türkçesi tüdeş. *

^ (tuf) ■= Tükürme.
( tegâr ) = Dağar dediğimiz öl„-
ağzı açık büyük toprak kab ki öVj l ■>»
içine bal ve yoğurt gibi şeyler
koyarlar. Mecazen yenecek mâ­
O, kalbleri ölü, hava ve heves­
nasına da gelir, ölçeğe de de­
te kalbleri donmuş insanlara
nir,
tul
(C a m i)

(tegteg) = Hububat ölçeği. Efkenden, zeden, kerden keli­


Ş in ik = teğneğ. meleriyle de kullanılır.
• H
[* ] İnsanın azasında su toplanma has­
ta lığ ı. ' '~*at (teft) == Kızgın, hararetli.
JS.Î ^ I*" emîrin dnünde el pençe divan
j> Jj x.T durmaktan hayırlıdır.
&yy (S â 'd i)

Nihayet gül suyu gibi bir katra jjcir (tefte dil) = Sıkıntılı, ke­
sudan onun yanıp tutuşan kalbi derli, kalbi yaralı. JL <&• (tefte
yerine geldi. c iğ e r )= ( k ) Bağrı yanık âşık
( N izâ ri ) § Veremli.
§ Sür’at, hız.
* . -•**
f jljl A»J »iL i»
„ (teftîk) = Tiftik dediğimiz
> j»j ji j> j*
ince keçi kılı.
l'V
Ondan sonra çabucak odunu
( teferçâğ ) «= Hazır ve
yüklendi. Benim yanımdan hızlı
müheyya (ğ) yerinde (k) ile de
hızlı şehir tarafına gitti.
( Mevlâna)
görülmüştür.

• •-
§ Tâften (muh.) olan (teften)-
den mazi = İsındı ve kızdı. (t e f r î» )= Farsça kelimeleri
Arapçalıştırmaya tacrib
f>y r f Jj !>_) wi
dendiği gibi Arapçadan alarak
,.Jjj I j l ç j j * - j £ j-" •*-
Farsçalaştırmayada buna kıya-
A*—İ
sen o-ij* tefrîs demişlerdir.
5u hararetli yüreğim soğuk Arapça <jU.> demâr, revâc,
nefesimden bütün gece yandı. vedâc)ın (rivâc, dimâr,vidâc).
Bütün gece sarı çehrem kandan (oijU- müdârât, olı* mühâbât) ın
kızardı. (müdârâ, mühâbâ). (j^ j zünbOr,
( Mes'üd S a d ) JjV. bühlül) ün zembü, beblOl).
§ Tedavide kullanılan bir nebat ictimad, citab) ın (icti-
köküdür ki, tatule gibi uyuştu­ mîd, citib) şekillerinde okun­
rucu yahut aklı kaçırıcıdır § maları bu çeşittendir (Nefisi).
Yezd’e bağlı bir kasaba § Gül • ••

ve meyva sepeti. ( tefs ) = Sıcaklık, kızgınlık


*• ' § Tefsîdenden emir.
(tefte) = Kızmış, kızgın § İn­
cinmiş, kederli. Tâfte (muh.). r\>j\ «i

jû- c~-\
Şeref istersen toprak gibi düş­
< 1 ^ -J ' si— J 4i

ı^-u- kün ol. Ateş gibi hararet ve


kızgınlıktan havada olma.
■E l ile kızgın demir döğmek, ( Ibni Yemin )
Hakikat yoluna gidenlerin şa­
(tefae)= insan derisinde pey­ rap ve kebap ile ilgileri yoktur.
(F a h ri)
da olan çil, çiğit. § Yürek sı­
» *
kıntısı § Çok istek mânalarına
da gelir. ( tü fe k ) = Tüfek dediğimiz
savaş ve av aleti.
(tefsîd en )= İsınmak, kız­ ^ 14*. #U- ^Ua>- 0<
mak, «Tefsîde» tefsîden ^j* j'
den mazii naklî ve ismi meful.
ju# til j i
j\J j> r.*
Ji* * J»* i» Padişahın şaşmıyan tüfeği har­
fin yüzünden noktayı kaldırır.
Hararetli göğsümde kalbim hiç­ Doğru gidici, kıl yarıcı, av
bir vakit durmaz. Kızgın tava düşürücü; bir parmağında yüz
taneyi içinden atar. hüner vardır.
(Şaib) (K e lim )

§ 4>-y maddesinde yazdığımız


^ (tefsîle) = B ir nevi ipek el­ ağız tüfeği.
biselik.
• •*
( tu fe n g ) = Konuşmada
(tefş) = Başa kakmak ta’net- tüfek dediğimiz savaş ve av
mek (f) nin esresiyle = tepiş aleti.
(ba.).
*
(te fn n d ) = Korku ve tees­
(te fş e re )= B a k la v a (N icmet). süre karşı yüreklilik, metanet
göstermek.
' •• •*
aUİ ( (tefşile, tefşîle) - • * •

Et, yumurta, havuç, pırasa, kuş i y (te fn e , t e f n l) = örüm­


üzümiyle yapılan bir nevi ye­ cek ağı.
mek § Yeşil mercimek aşı mâ­ <xV* I j û j l
nasına da gelir. Reşidî, hekimler |1 <ıi o—®
ı
arasında mahmurluğu defi için
sirke ile mercimekten yapılan Onun aşkı gönlümün etrafına
yemektir, diyor. ağ örmüş örümceğe benzer.
( Şehidi}
j-Ac JIU* İBÜU •»

ıSj** ^ (tu fn ) = Tükrük.


nem kuyusunun dibine atmak
** tj3 t-3-'- ■*'ja' gibi olur.
jit (Süzenl)
Tesû (6a.).
§ Yer, zemin § Haykırma [*].
• >;
(te fü r ) = Çamur = Tefuz.
( t i k ) = Lokma § ö n ve yakın.
*
ı_A» ( c j d te g ) = Az, yalnız,
(tu k ) = Kuş gagası § Mızrak
bir, (dilimizde kullanıldığı gibi)
ve hançer ucu, yalman § Az
tek.
aydınlatar ışık.
■£ £ ) >ur .ar ^ . j , ' U
ıfjty *
Her yeri az az ve tel tel kalmış. V (te g â b ) *= Sel uğrağı geniş
(Nizâri) ve çukur yerdir ki bazı taraf­
larından su çekilir, bazı taraf­
§ Vurmak, hususiyle tavla oy­
larında kalır ve yer yer çimen
narken zarın oturması için el ile
biter.
tahtasına vurmak § Buğday tar­
lası içinde biten, sapı buğday
sapından daha kalın bir ot §
Su içinde biten koğalık, hasıı-
otu; (ar.) § Tegiden = koş­ Etrafı sed sed yüksekliklerden
mak tan ismi mastar, emir, yapılmış su ve yeşillik dolu bir
(isfa muh, vas.). sel uğrağı idi.
§ Düşmanlık.
«- jj o j ( Husrev)

wU i ^1■ l v

Koşmakla dağ ve ovaya dolu,


yani ter döküyordu. Görseydin
Ne onunla düşmanlığının sonu,
nisan bulutu geçti sanırdın.
(S a d i)
ne onun oku salıvermesine kar­
şı zırhım var.
§ Havuz ve kuyu gibi şeylerin (Ebul/erec)
dibi.
(* ] Yalnız, koşına, dip, yer, fe ry a t mâ­
j' »Vj5 <0* nalarına gelen (te k ) i R eşidi (g ) ile Burhanı
jj. ı ij) ı»> jij Cami, Kulzum hem g hem k ile öteki mâ­
KİJJ- nalara gelen (t e g ) i (İr) ile yazmışlardır.
Naşiri, yer, haykırma mânalarını hiç alma­
Her kim onun geniş olan kuyu-
yıp ötekilerini hep (k ) ile yazmıştır. Bu­
suna kıskançlık göziyle bakarsa günkü tran dilinde ve lügatlerinde her mâ­
o kıskançlıktan kendini cehen- naya (k ) ile yazılmakta ve okunmaktadır.
Ferhengi Ziya
<uî/>, arkası ■yay, gerdanı kabak,
(tegâpöy) = Koşma, se­ boğazı huni gibi bir eşek.
(Süzeni)
ğirtme; (k.) araştırma. T eg ve
pQy kelimelerinden mürekkep
*
olup aralarındaki elif atıf eda­ (tegâver) = Koşucu, se-
tıdır. ğirtici, hususiyle yorga at.
C—Jüji- f's' ıh** j j t f i Ij t e J i ı f Uf

jjlii. t j j j j V T ^
Gönlün isteğine çalışıp çabala­
makla nail olmak ne hoştur.
Ovada yaban eşeği gibi koşucu,
denizde ördek gibi yüzücü.
(tekânl|eıı,te- (Cami)
k â n îd e n ) = Silkmek, kımıl­
ıg y i cJ^e- J
datmak § Korkudan sıçramak.
jj^fc
• ı£ -
(tegâv) = T e g â b § Genceye Oı//e </eğz7 kendin uzlet kö­
bağlı bir köy. şesinde gizlenesin de hırsın
jt Ğ J 'j
batı ve doğuya seğirtsin.
(%ahir)
Jt- ü'jjli j'.y.
Teğâv köyünde bir ihtiyarın
J.T15
Mehsiti namında bir kızı ile
üç öküzü vardı. Bahadırların altında atın kiş­
(Senâ'l) nemesi, atın sırtında pehlivan­
§ Musikide bir perde adı. ların cuşu huruşu o kadar çok
jlöjj j/>_ -uîj ki.
(Kââni)

Seher vakti toygar kuşu tegâv ' (tegâveı-i eblek) =


perdesinde bir saatçik genci kâv, Gece ve gündüz itibariyle dün­
bir saatçik genci bad nağmesini yadan kinayedir. Eblek (ba.).
hoş terennüm ediyor.
( M inüçihri )
§ Huni. (tekbend) = Bir ucu düğ­
meli öbüt ucu ilikli; deve tüyü
■A* f*" > ıfjr' ıSj*- yahut ipekten yapılma kemer.
i — vır

fia jı fes/i, kulağı çanak, yanz (te g e rg )= Dolu. (A r.)
J 'A u & . J.->V 0j>—^ 'j fi »At öV-Hjç
JÖ (!■>
l/Ui! l‘Vy>
Bizim bağımıza dolu yağdı ve Ayrılığın iğnesi gönlüm kafta­
güllüğümüzden bir yaprak bı­ nına bin yama vurduğu için
rakmadı. iplik gibi olmuşum.
(N iş im i)
( M e v lâ n a )

- y
j£ i < <d L İ C j (t e k e j te.
(tukle) = Faşta hüküm süren
k es, t e k e ık ) = Üzüm çekir­
Atabekân sülâlesinin üçüncü
deği. Birincisi (k) in esre ve
hükümdarı § Deli.
ötresiyle de doğrudur,
»iÇ». ^ Ai-y- jT

o*** t&* '-~0* i'A rtjpj J (tnkmftr) = Okçular ara­


j\ ojft *>!;- il/S. sında teke oku, pişrev oku de­
(JX jji ^ Jliv. ^
nilen ve temreni yerine ucuna
düğme gibi bir kemik konulan
Şarap dolu tulum gibi ağzı ok«=Tu{ımâr (ba.). (muh.) Tuk-
bağlı ve kimse el sürmemiş olan mer.
şu salkıma bak; tanesi göz ka­
rası, çekirdeği gözbebeğine ben­
ziyor. (tukme) — Düğme.
(Behrâml)

Birinci lügati bazıları ( 3), çok­ J) vlü\c *T jı»£>)


ları (j) ile yazmışlarsa da doğ­ JU
rusu (3) iledir, çünkü (<s) yerine Gönlümün âşıkane ahi başını
geçen ( 3) dir (Reşîdî). çıkarmaması için göğsümün y ırt­
macına gümüş gibi göz yaşım­
dan düğme koyarım.
(teksin) =■* Türkistan bü­ (L itâ n l)
yüklerinden biri § Hükümdar
ve emîr mânasına da gelir (tur-
tumurt) (ba.). (teken d)= Kuş yuvası: kü­
mes, güvercinlik ve o gibiler.

X- ( tegel ) = Koç § (G ) nin J Û


esresiyle sakalı çıkmaya başlı- (tekn) = Gözleme, çörek §
yan genç. Kıvırcık saç.
jj—1 {y> jU. c*—
J

(tigel) — Yama. jjîl


Benim cantm karanlığa alışmış kösem § Bir cilt defter § Köy­
garip gibi senin kıvırcık saçma lülerin odun yerine yassıltıp
esirdir. yaktıkları sığır tezeği.
( Eşiruddin )

( tuke ) = Tukmâr § Tepe,


(tegupü) = Tekâpuy.
yüksek ve yükseklik.
o— j\ *s^ j'>*
üO A
- (tike) = (k) Şeddeli ve şed­
Her taraftan bin türlü kaygı desiz olarak: parça, lokma:
musallat iken hâlâ başka kaygı < j Tike tike kerd=parça
aramaktadır. parça etti.
(Sadi) • «*•

(tel) = Tepe, yığın.


(tegutâz) = Tegâpuy.
.dli JJj jjj «il.
Is ya ıjL •İİU-jjj MU ^jl-T J’jS
ui» l ıfjj-il" / f\ jlr-j ıT
VÎU s 'J |Ç-Ç
A*—
Koşup çabalama ateşinde yan­
mamak için ayağını kanaat Bir gün toprak yığınına bir
eteğinde tut: kanaat et. kazma vurdum, kulağıma şöyle
(Şaib) hazin bir in ilti geldi: eğer mert­
sen çok yavaş ol, çünkü göz,
( tekük ) = Altın, gümüş kulak tozu, yüz, baş vardır.
(S a d i)
yahut çiniden yapılan hayvan
şeklinde şarap sürahisi. Teiük Bu kelime Arapçadan alınmış­
suretinde de görülmüştür. Re­ tır. Arapçasında (1) şeddelidir.
şidi belük bekük suretinde dü­
zeltmek istemiştir. Belük bekük ^ ( telâtüf ) = Kargaşalık,
(ba.). kavga,'çığıltı § Pislik ve mur­
*. * > darlıktan çekinmeyip daima
iJ «5Lj» kirli ve pasaklı gezen adam.
(tukûk) = Büyük çardak,
balkon. Nâşıriye göre bunun
doğrusu pekûktur (6a.). Mi II» } ı^-j

Her türlü çirkinlik ve murdar­


( teke ) = (k) şeddeli ve
lıkla bulaşık olan kimse feyle­
şeddesiz olarak evcil ve yabani
sof olmaz.
erkek keçi § Sürü önünde giden (F ah ri)
Zîen babasızlığı görmemiştim.
(telâc) = Ses, şamata, gü­ Şim di tecrübe edince; acılığını
rültü. anladım
(N ifâ m i)
ıfl' Mlo if/ ' li'jlj Sj
j r ^ 'J J . j - -*-'J ■ f j T S &
Tadı acı olan her şey. Sövme,
jj- 1* sıkıntı, matem gibi hazmolunmı-
yan şeyler mânasına mecazdır.
Yaralı ahi, davul sesi, boro
Siyah ve mavi renk.
avazından feryat, çığıltı, gü­
rültü feleğin kulağına erişir. J-> t>-' ik.' »j'j.' X
( MânşurJ
wi‘U
• »-
* NT £ğer 6u kalbi, ölülerin imanının
^ (telâş) = Dağılma, yayılma matemini tutmuyorsa niçin. Is­
§ Çalışma, dürüşme. Mastarı lâm kâbesinin örtüsü siyahtır.
telâşiden. Birinci mâna Arapça (Ş a ib )
den alınmıştır.
J ^ T C 1 (te lh ç e k lik ) = Ya­
jL «^ t ^ telâçân ) = Isfahanın en bani hindiba, acı marul.(mah.)
büyük seyir yeri ve çayırlığı. TelhçOk.
* .t**
W ‘ m ' <% < ji (te _
(te lh e k ) = Acımtırak: tel-
lâlâ, telâ telâ, telellâ, telel- h’ın küçültülmüşü= telh çekük
li, yeleli!) = Hanendelerin güf­ (ba.). fibucehil karpuzu, kasnı
te arasında söyledikleri nakarat diyenler de vardır.
ve nağmeler. JLi'lj IjJ
tütj JU*j
ok ok ı>.j3 ji. yi yi y iı / ı/U*>
Nice hacı, acı marulu kuzuku-
Bizim şeyhimizin sofuluğundaki lağından ayırdetmediği içtn
kuruluğu üzüm suyu giderdi kendini deveden attı: yemek için
de işte çimende salınarak telelli iştahlandı.
çağırıyor. (A Hzamı)

iŞ îb â n İ)
•+
y ör .
c ^7 (te lh u tu ru ş )= A c ı, ekşi.
Cİ* (telli) = Acı. (k.) Mihnet ve meşakkat.

ıtj\ ıi. cr* j . A /" *iL ij i} / i


<1*0 •i*'" ——ü ı tJ»- ıljy- J*—
c#Uii v/tSU.
Dünya sofrasında acı ve ekşiye
razı ol; zira eğer ziyade tatlı - (tlle k ) = ö n ü açık kısa min­
yersen neşterlenirsin, yani dün­ tan gibi bir elbise.
yanın mihnetine ve meşakkatına
tfU**j I j L î
razı ol, çünkü daima tatlı bir ^Uılj ÛJlî
hayat geçirirsen, hayatının şekli
değişince çok sıkılırsın.
(Hâkâıu) Selvi senin çok ihsanından kaf­
tan giymiş, söğüt senin umumi
• I- nimetinden mintan dikmiş.
(te lfc i) - Acılık. (Ş e ref)

y = Tirlik -» Şirdağ § Alıç deni­


len dağ yemişi. Bunun doğrusu
nilktir (ba.).

Saip! dünyadan çok acılık çek­


^ (tilk ) Taze zencefil.
tiğim için sözüm tatlı sözlü­
• ı •/
lerden daha tatlı oldu.
(Şaib)
j S - C (telk& n) — Horasanda telk
madeninin çıktığı yer, bu adda
Kazvinde bir yer daha vardır
** (t ilis k ) = Salkım çitmiği. ki telk iptida orada bulunmuş­
Tiling (ba.). tur. Şimdi her iki mepıleket,
m s muarrebi olan ^uJiv Jalkanla
anılır. T<>lkan, Belh ile Merv,
(t e le k ) = Kalın ve gür bıyıklı
Kazvinile Ebher arasında birer
kimse.Bu tarif
beldedirler (Okyanüs).
nüshalarına göredir. Reşidî
(jLil •j&'s.) demiştir ki zamanımız
erkekleri gibi yoluk bıyıklı de­ (te le n d e )= P e p e y i, kekeme.
mektir.

(te ln e k ) = Bir nevi ş e ft a li»


(t e lk ) = Telh § İlâçlarda ve tâlânek (ba.).
cam yerinde kullanılan taşa
benzer parlak bir madendir (ar.) »iC y
J-ji'-r1V muarrebi ju. Türkçesi (tu lu n g) = İhtiyaç ve za­
ören pulu § Altın varak. ruret § İstek.

ry - >.->•. '--'j
d ts ;
(ta lk ) = Börülce.
Doğrusunu istersen bu ihtiyaç Düşmanın gözüne diken battığı
ile başım hoştur. Halkın min­ gibi ok dibine kadar kalbine
netini çekmekten bunu yapmak­ batıyor.
(E bü R i f f )
lığım hayırlıdır.
( Sena 7 )
Vif (te lv & z e ) =Tahtadan yapıl­
(L ) nin üstûniyle görülmüştür.
ma ev.
ti
' ' ( tilin g ) = Tefe parmakla
(te lv & se ) = v Sıkıntı, telâş,
vurmak § Özüm çitmiği. Çit­
duramamazlık.
mik ■= küçük salkım. İzmir ve
civarında çilkim denir. I>_>. »jr.
Cr„f. »jy. f/.1 *-!>"
*
(tu lu n g l) = Yoksul, yok­ Sensiz sıkıntıdayım ve duramı­
sulluk, muhtaçlık § Zorla alan- yorum; gel bak; binlerce kede­
dilenci. (L) nin esresiyle don rim var; gel bak.
paçası § Kart oğlan § Alçak ( Baba fa k ir)

adam.
Vîte =» bîtü. Dîrem = dârem.
Büre *= biya. Buvvin = bibîn.
(tu ln e ) — ihtiyaç = tulung. (muh.) T elvesedir.

jjU'y bjfS'K j j - Xr. <¥r j 3


j j j <~J3 J>.» 11
■U'fjf y - , -UİI /•u.
j i) <»**** Böyle ciğer yakıcı sıkıntı için­
Jlf
de iki üç gün azap görüyordu.
Hünerliler çarşısının sürümü (Ş a ir )
olmadığı şu zamanda ihtiyacı­ ' u
mı sana arz ediyorum. Çünkü (ta ln s e ) = Kılıf, km.
yoksulluk gününün mâşukasısm.
O*
(K em âl İtm S 'İl)
jl-ıT |Ij
Arapçası (-uiı) tülünnedir.
Gamzenin hayali kalbime o
™ (te in ) =* Diken § (T ) nin öt- kadar battı ki sanki kalbim
resiyle, okun nihayeti, yani sinir parlak kılıcının kını oldu.
(Ş u c a l)
sarılacak yeri.
• f,
jbt Cr-^3 ju» I jjl İU î
jll <5ot/ JÜj* * (te lu k ) = Ok amacı, şarap
çilj J.,1 kabı ■= bekOk (ba.).
Gözünde perde hastalığı olan
(tele) = Tuzak. kimse bile senin alnındaki ulu­
alf'j. 5^—jî aj’Ij luk nişanını görür.
Ob ni Yem in)
attijs ^ tlilc ittes

Tane döşedi: yem saçtı; gafil l (temâc)


i
= D eri= T im â c.
kuşçağız tuzağa düştü. . »
(Ca feri Ferâhâni)
Ic
§ Davar bağladıkları yer § Ütü
£ (tumâc) = iplik yahut ibrişim­
(Burhan), den yapılmış uzun kese.

*ı i le
(t ille ) =
işlenmemiş altın. Bu , (temâçâmişi) = Kav­
kelimeyi Hintçe diyenler de ga. (Nefisi) de (ç) yerine (c)
vardır. vardır.

(tul!) = Berber ve cerrahların


^ (temâhere) =Lâtife,istihza.
içine alet ve takımlarını k o y ­
dukları torba, çanta. Terzilerin ir y o/"
içine, iğne, iplik, dikiş yüksüğü
gibi terzi edevatı koydukları
Sen benimle değil kendinle alay
torba, çanta, iğnelik.
edersin.
{NaşırJ
<J?- (tilî) = Tüle.

jL~L ( .
(temâşâ) — Tefâul babından
(tilib â r , t iliv â r ) = temâşî şeklinde mastar ve Ara-
Çit ve çubukla üstü ve etrafı bidir. Meşiy’den alınmıştır. Fars-
örülen ipek kurdu saklamaya lılar bu kısım mastarlarda yeyi
mahsus yer. elife çevirerek temenna, tekaza
•* * derler. Asıl mânası birlikte pi­
• Ijr _
yade olarak gitmektir. Arka­
^ . ( t e l l m â n ) = Iranlı bir savaş
% daşlar gezinti için çok defa
eri.
hep beraber yaya olarak git­
• ••
tiklerinden ıstılahta gezintiye
f ( t e m ) = G öz hastalıklarından gitmek, şevk ve taaccüple gör-,
perde. (A r.) .,vu ı mek mânasına kullanılmıştır.
Dâşten, kerden, numüden mas-
c-sT £ j.*} tarlariyle kullanılır
ı>l (Mustalahat ve Gıyâş).
o-li^ıU j\ y ^ U l r C%*j ^
(te m e n ) = Pus, sis.
wiv>

Ovarım eteğinden kalkan toz


değildir. Yer de, seni seyretmek & (ta m e n ) = Irana mahsus bir
için yerinden kalktı. para.
(G arlb) •

«,-u.liu* (temâşâhane) = Sinema, (te m e n d e ) — Harfleri lâyı-


tiyatro, oyun yeri. .ı^Liti(temâ-*' kiyle okuyamıyan, pepeyi, ke­
şâgâh) = Sevir yeri, oyun yeri. keme, peltek.
f\±\i (temâşâger)=Seyirci. • M

y o' jr* V dh '


y j \ y .f jJ^UU J } > - f
- (te m in k )= A lıç denilen dağ
yemişi. Lügatlerin bir kısmında
ii'-
böyle, bir kısmında ( temik )
Ateşe yaklaşmak mümkün de­ şeklinde ise de (R e ş id i) doğ­
ğildir, senin güllüğünün ancak rusu i'-a1 nemutk tür, diyor.
uzaktan seyircisi olmamız iyi­
dir.
(Ş â n i) (te m n e ) = Çuvaldız.

f 5, ( t n m t u m ) = Dağ öküzü kuy­


( t e m ö d â n ) = Türkler,Tü-
ruğudur ki mehabetli görünmek
ranlılar § Tür-an kıtası. Temüdi
için askerler sancak ve mızrak
= Turanlı.
ucuna ve süs için atın boynuna
takarlar. Türkçe kotaz, kotas
denir. Hotoz bundan alınmıştır. (te m â z ) = Temmuz dediği­
• »•
miz orta yaz ayı § (k.) Şiddetli
sıcak.
-/C, ( t i m r ) = Bir nevi göz hastalığı.
(A r.) Âbı murvârîd (ba.).,
/J
ıSj*1 ‘
Y jr
^ (tem lul)=Sülüklü pancar — Şiddetli sıcakta eğer senin ada­
Berğest (ba.). letinden bahsederlerse haziran
• •** itidal cihetiyle nisan gibi olur.
* -te ( Fahri 1
- (te m lit ) == Büyük yük üze­
rine konulan küçük yük.Türkçe
serbardan bozma zelber, sel- ~ ( t e n ı u k ) = Bir yere girdiği
ber derler. zaman çıkması güç olan ok.
3^1 w—i <*■) *>■ Yusufun ayrılığından onun gö­
■îîj* 5J\ zü karardı. Vücudu bir k ıl gibi
•jl*
inceldi.
Efendinin oğlu elini yaya gö­ ( ' tmâd)
türdü. Efendi onu temuk deni­
§ Sükût. Tenzeden = susmak.
len okla vurdu. § Teniden = dokumaktan emir.
('tmâre)
ü'* j. ?>>
Ok nişanesi mânasına da yaz­
Iv, ıf >y-
mışlarsa da temuk değil telük-
tur (Reşîdı).
İkincisi, hayâsızlığı örtmeğe
A *ı C _ çalışma; zira hayâsızlık, perde­
> (te m m iş e ) = Amul civarında sini kendi yırtar.
bir ormanlık. ( S a d i)
%*
liî- ıMj
ijf'AJLj»' j j *1/ JLİ
* lir
'T* (
t
enâ
b
) = Çadır ipi. Arap-
çası (t) nın esresiyle dır.
Âmulden Temmişe tarafına geç­
ti. O meşhur ormanda ikamet Ü <J i (t
en
âs
â
,t
en«
-
etti.
(Fırdtv$l)
s
&
n)= Vücudu rahat, keyfi
yerinde olan kimse.
Amullüler arasında (Şimây bi- x-ı ,> y
şe) adiyle anılır. wl;l Cxİ 0* ^

^ ( ten ) — Gövde, vücut, cisim. Hasislik onun vücudundan, sıh­


Teni=cismânî, tenâni de denir. hatli ve vücudu sağlam olan
Tem yân=bir baba ve ana­ kimsenin sıtmadan korktuğu
dan olan çocuklar § Ruhaniler oibi korkar.
(F erru h i)
karşılığı cismaniler.
Tensân da denir.
iijl* ıjf ö ' 3S
-^V <Ş*f)j\ *0 ^ öT w * ır
( t
en
&v
e
r ) — Etli, canlı ve
Güneşte o nazik bedenden ter vücudu kuvvetli kimse, büyük
damlaması ateşte gülden gül ve iri olan her şey.
suyu damlamasına benzer. C-'-jı jjü! ö*-i Jfc+.,
('Urfi) ifj»-
Aİ jjti—
^ jŞ'j Kalıp ve kıyafette ir i bir ağaç
u^-û" gibi.
(S a d i)
• .'t- . . t"
(te n b â k n ) = Tömbeki de- İ* ( .. (tu n b e k , t u n b ik ) =
diğimizdir ki nargile ile içilir [*]. Dümbelek § Eyer kaşı.
w*—— V iljjü J jf L il'

^ *»• ^ ıM" ‘dil,'


y ( t u n p e k ) = Kuyumcu kalıbı=
i' Jj w i)i Jlݣ
c—t-f. iLiljj ÛU.J*. Tubnek (ba.).

•t'*"
Gu/ yanaklılarla nargile içmek ( t e n b e l ) = Tem bel, üşengen.
ne kadar hoştur. Abıhayat (ben­
gisu) çeşmesinin kenarında süm­ •\'*£
bül ne hoştur. Onan, her çekişte, ( t e n b u l ) — Hile.
ay gibi güzellerin yanağı üze­ ıp 3/ j 1» .
rinde dağılan zülfe benziyen J j j j ' • f z— *-»»< j

dumanı ne hoştur. jır


(N e h li)
Onun ev köşesinde arkasını du­
vara vermesi kuru sofuluktan
( t u n b f t n ) = İç donu, bütün değil gösteriş ve hiledendir.
ayağa giyilen şeyler, hususiyle (Kem âl Ism â'İl)
güreşçi donu. Türkçe tuman,
ya bundan, yahut Arapça bu
mânaya gelen (tebbân) dan ( t e n b e l î t ) == Küçük yük.

alınmıştır. Kamus mütercimi Türkçesi de tenbelittir. Temlit


(tebbân) vücudu muhafaza edi­ (ba.).
ci mânasma Farisî ( tenbân) . >5-
muarrebidir diyorsa da Farsça- (te n b ü r ) = Tambur.
stndâ (t) ötredir,
- ti jJ *
•JU . ( t e n b u ç e ) = S u yolu küngü.
( t e n b e d ) = a o - ri- tenbiden den
muzari. Tenbiden = titremek il/ !' .
(6a.). ( t e n b u k ) -=- Talim yayı §
Eyer kaşı.
'» i
(te n b e s e ) =
Halı ve kilim *t .i,
dediğimiz yaygı, Muarrebi ( t e n b u l ) =Panbul otu = Pân
(ba.).
[ * ] Tohumu, hıcrî 968 tarihinde A m e ­
rikanın Tabago adasından A vru paya g e tiril­ j JS Jk>l
miş ve her tarafta yetiştirilm iştir. 996 tari­
tfjîî
hinde Şah Abbas zamanında İranda revaç
bulmuştur.
sustur. Boza Türkistcınm nasi­
bidir. -• ( t e n c i d e ) — Buruşmuş. Te-
( Azeri)
§ Talim yayı. rencide (6a.). Mastarı tenciden.
ı
• • •*

“ -Jt/f' fJ j 1f (tu n d ) = Keskin, sert, kekre


Ij.l § Çabuk, şiddetli, öfkeli. Mü-
Rüstem-i Destanın yayı sertlikte radifi tiz.
padişahın gevşek yayından aşa­ /" jjj İ)J

ğıdır: Padişahın gevşek yayı


Rüstemin kuvvetli yayından fV
üstündür. Ey sert huylu! Günün ortasın­
(Ebülferec) da gün hani demek kendini
•\C
rüsvay eylemektir.
(te n b u h ) = Kayık gönderi. ( Mevlâna)

j* Jj &xS j'
(te n b e ) = Kapı sürgüsü, da­
yağı. Hayat zamanı öyle şiddetli ve
• ^ £
çabuk geçiyor ki gözümden uy­
( t e n b l d e n ) = Titremek, kuyu yıkamaya fırsat vermiyor.
muztaribolmak. (S a ib )

’ JJ i*
§ Yüksek, yükseklik, hususiyle
\Ş -'■* w,»lı j dağın yüksekliği.
■»j* o) ju >j' S6-*
Şarabın buharı başa çıkınca
ayak titrer. Sarhoşlukla ayakta ıT
durabilmek* nasıl birleşir. Av zamanında yüksek dağdan
( Hasrev) kaplanı indirir. Derin sudan
§Pusu ve tuzak kurmak § Bük­ timsahı çıkarır.
(F erru h i)
mek, eğirmek, susmak.
§ Dev.

^ j ( j ' )j ( te n te n e n â , te n (,>U— t jlj.t I


te n e n ) = Nağme, ezgi. vv
Öbürü diyordu ki orada kör
^ ( t e n t e ) = Örümcek ağı. Gü­ kılıçla misafir öldüren periler
neş ve yağmura karşı çekilen ve devler vardır.
(Mevlâna)
perde mânasına kullanılan (ten­
te) bundan alınmıştır. (T ) nin (tundhü) = Titiz.
ötresiyle tunte eşek arısı de­
' D lÎ
mektir. ‘ 7J (tn n d â b ) = T ız â b (6a ).
.t • •»
-*İa u J*jÂ>.y Cr
. (tund b â d )= Şiddetli rüz­
gâr, kasırga.
Sana ödünç olarak can verir­
Jj) j-l l ^
lerse kabul etme, ödünç olarak
jl
canını alırlarsa ver.
(Ester Aba d i)
Meğer kötülerin nazarı pusuda
Tendâden de denir.
imiş ki onu bostandan bir ka­
^— I -y <»-.•* l i jt ,ıy
sırga götürdü.
(S a d î) J îlı- j i . * - ; £>■> y y
jL l-
}
•I , Kaza ve kader senin hakkında
J. (tu n d b â r) = Aslan, kaplan,
ne yazdiyse ona razı ol çünkü
yılan, akrep gibi zararlı hay­
yazılan şey afsun ve muska ile
vanlar. Zıddı zendbâr ( ba.).
defolmaz.
(Selm ân)
. v i
(tundbnr) = Sıçramak, yu­ • t >i-
karı atılmak. ( te n d u r u s t) = Sıhhati
yerinde, vücudu sağlam.
i - V”
(tund t i z ) = Çabuk giden ıî~— <Jy V ''
§ öfkeli, kakıgan [*]. «yiti
Bir kimsenin mizacında itidal
(tu n d er) = Gök gürültüsü olmazsa hiçbir kimsenin sıhha­
(A r.) ^ j. tini istemez.
( N iş im i}
^'j}> “tı”
jx* w'L' j'-i.jfrj 3j> j'l& j >. .1
jt!» (tundrü)=H asis, ekşi yüzlü,
Boğazları ölüm yatağı, kalbleri suratsız.
cehennem gibi, ağızları şimşe­
ğin geçtiği yol, çığıltıları gök JU ^
JkA—
gürültüsü gibi.
(K a in i) Bir fakir; mal sahibi bir hasi­
\ V ‘ '\ £ sin yanında halinin düşüklüğü­
J55 (ten<i e r d â d e n ) = (k.) nü acındıracak bir şekilde söy­
Razı olmak, teslim ve kabul ledi.
'S a d i)
etmek.
• _ ,tU • f.1 „
[* ] Sert söylemek» itabetmelc mânası­
na gelen kakımak tan alınmıştır.
d e s, te n d e s e , te n d i* , ten- Yokluğun pek şiddetli rüzgâ­
d la e ) = Suret, timsal: iki cüz­ rından hepsi tarumar, ecelin
den mürekkep bu kelimelerin kahrı kasırgasından hepsi dar-
ikinci cüzleri teşbih ifade etti­ madağan oldu.
(Hacendİ )
ğinden vücut gibi, vücuda ben­ * W
zer demektir. Des, dîs (ba.), * f

(tü n d ü r) «= Gök gürültüsü.


jjla i'ji -
xi
T

ır ? ojj- yr 6ı*
ıtj*Kİ^
Köşkün aşağısında cennet bah­
çesi gibi bir bahçe; bahçenin Gök gürültüsü öyle şiddetlen­
üzerinde bin türlü dilber şekiller mişti ki insanların tüyünü di­
ve timsaller. ken gibi ediyordu: tüyleri ürpe­
(F tr r u h i) riyor du.
(M in ü çih rî)
İkinci ile dördüncü bostan kor­ 't i
kuluğu mânasına da gelir. (tn n d e )= Tomurcuk, (d) ye­
ı t: rinde (z) ile de doğrudur.
t
ejXi> ||e n ^ te n e n d fi) =
*"
ÖTÜmcek. (t u n d ld e n ) = Hiddetlen­
Jü V' mek, öfkelenmek § Ağaç to­
Jji." J İ'jjJ ' murcuklanmak.
•• -• •"•*£
Padişahıml Fetih ve zafer K a f i­ ^ ( te n z e d e n ) = Susmak §
nin ankası senin köşkünün ke­ Sabır ve tahammül etmek §
merine örümcek olur. Dinlenmek.
(F a h ri)
Aij jj— 'j j*r
4ı’aj (>"3

Örümcek onun kapısına kapıcı Kargalar gülistanda çadır ku­


runca bülbüller gizlendiler ve
olmuş.
(Şa i r ) sustular.
(M tv lâ n â )
ı >t*m • ••
• • •
(tnnduhünd)=D arm a- w7'l',c ^ (t e n z ib ) ■= İç yeleği, içlik.
dağan. § Eski Türk'çede arkalık denilen
ve ev içinde giyilen kalın, kısa
^ W J'*
hırkadır § Gömleklik bir nevi
ince bez.
de cenaze yıkadıkları tahta ki
*""*** (t e n e » t e ) == örümcek ağı. teneşir dediğimizdir. Radekinin:

*y~\S ^ j i' "i ij ju ity^l


**y~"yç ^ üji^ Cİ ^
•^j-» <r>{ Sı •*■* ift-Vy. iS[J
t±ı r^j T a~—
jı j i Ey iyi fik irli! Ö lü yıkayıcının
J -X seni teneşire getireceğini ha­
tırla.
O, ayın üstüne sürünen saray-
cık ve çadır şimdi kuyu dibin­ beytinden (teneşüy) un teneşir,
deki gölge gibi yere düştü. Ren­ (tenşüy) un ölü yıkayıcı mâna­
gârenk yaygı, kaba bir çula; sına geldiği anlaşılır.
büyük perde o çulha örümceği-
zin ağına döndü.
('Amld) (te n g ) = Dar, ensiz. Zıddı
ferâh = geniş.
(tensufe) — Pek az bulunan •V *S"jurt j
çok nefîs ve lâtif şey. »xi Kpjs. r..j
J^J i 'j 1 J*1 'ü‘. J'J- J-5
cr*"!î Jk*V «j’.-’î-4 -r*j'j Onun oku korkusundan dağ,
j f 1* jjT a *lc CfiJ' (■j 4 *
kaplanlara kuyu; onun zağarı
«j1*-*" j 'j ■*>.ı^t- korkusundan sahra ceylanlara
dar oldu.
Gönül o yanağı nurludan bir ( Ftrruhl)
bakış istiyordu. O tatlı dudak­ § Yükün bir tarafı ki denk
tan acılıktan başka cevap gel­ tâbir olunur.
medi. Bana muhabbet zamanın­
da kin gösteren, barış zamanın­ 1»J»- p*1 c jlj1
X* j L * ç.ılifli ^
da benimle uğraşan o lâtif naz
ve işvelerine nazar değmesin.
(Ibni Yemin) Hurma denginin üzerinde kilit
ve bağ olduğu için koyun hur­
* İ * *•“ ma çekirdeği yer.
^ ^ (ten fin & a ) Hekim § Cem-
(Sadi)
şid’in hekimlerinden ve yakın­
j-t jlj, J U İİj J L İİ *S~ İJ I^ İ
larından biri (NSşırl).
ıjUaj AJ*S •JJ*.
< •; li j>-
( t e n ş ö y ) -* Vücut yıkı- Bir bağışlayıcı ki esirgemeden
yan mânasına vasfı terkib! olup kese kese altın, denk denk ku­
çeşme, çay, ılıca gibi yıkanılan maş bağışlar ve bağışladı.
suların hepsine denir § Özerin­ (Sâacnl)
§ Nakkaş ve ressamların üze­ rJ<<* ij^ *
rinde nakış ve resim yaptıkları rSİL ^yj>
levhadır ki resim yapılan kâğı­
dı zaptedip kımıldatmaz (N i­ Şimdi daima kendimle kavga
danı) § Maninin resim defteri. ediyorum. Kendi vücudumun
Ertenk (ba.). elinden muztaribim.
(Ş a ir )
s il» ej' $
jj ^ j ^ j ^u ji § Türkistanda güzelleriyle meş­
hur bir şehir.
Resim levhası, Maninin fırça­ Cr.-H f.-'i.'*"
sındant ağaç, Azerin rendesin­
den ne kadar kıymetlendiyse jUL.

seni medihten bizim dilim iz o Bu güzellikte Ferhar güzeli


derece kıymetli ve muteber oldu. görmedik. Bu şive ve edada
( MuhtâriJ
Teng dilberi işitmedik.
§ Kolan.
(Selmân)

J* j J C ^ . J.f. ^ J .► W « J
§ Dengi ve benzeri olmıyan,
az bulunan. “Sevgili ağzından,,.
iijy-
jt Jj .\’jy
Savaşta atının eyeri üst ve alt
c-viJTl'U j> c_i>- j._ı
kolanla bağlanınca düşmanının **>
kalbi altüst olur.
(Sâzeni) /4yfp değilse de gönül adını an­
i 1^ İ-h-j. »j- ir ma; zira bu cins bizim mülkü­
müzde az değildir: bize gönül
verenler çoktur.
(Havaca)
//er ne zaman atma kolanını
çekerse geniş dünya düşmana § tki dağ arasındaki dere §
kabir gibi dar olur. Yağcı oku ki yağcılar onunla
(Ferrahi) tahılın yağını çıkarırlardı. ıfL:ı£?
§ Yakın. (tengâteng) = Çok dar.

—1J jJ

(tu n g) = Ağzı dar, boynu


^jk-i
kısa yassı su kabı, yatık.
/*ı asker birbirine yaklaşıp saf
teşkil ettiler ve savaş başladı.
(Etedi) - ( t in g ) = Kuş burunu, ga­
§ Sıkıntılı, muztarip. gası.
şem bayram ayı gibi bir ka­
(ten u k ) = İnce, nazik, lâtif, dehle geçti.
yeğni, az § Arık, kuvvetsiz § =^6j}j £& (teng rüzi).
Yumuşak. &,j .tu; (tenuk rüy) = (k.) Yüzü
\ JAiT yumuşak, utangaç kimse.

fl ı> ” 5 r 1 £~)>
ve* oyç
İnce giyme ki elbise içinde se­
nin gümüş gibi âzan, gül suyu Dâniş ! Dostluk görmüşsem
şişeden göründüğü gibi bellidir. düşmandan görmüşüm utangaç
(S a d i) kimseler gibi benim aybımı
jyJ* O—i T ■i-'—
” benden gizlemedi.
(Reii Dâniş)

Jncinen ârif, henüz yeğni ve Jiüjj (tenuk rüşenâ3i) = A z


derinliği az sudur, yani derya­ aydınlık.
d il ve metin değildir. u'■**.» cr* yr •Zjr1!
(S a d i) iSrt.f yf ^
ju^tr (tenukbiz)=Elek. Tengbiz
suretinde de doğrudur. Süzgü- Görünüşte sabah gibi bir top­
ye de derler. luluk, hakikaita gariplerin ge­
cesi gibi az ışıklı.
f u. «yip it.- ( tenuk câm, te­ ('Urfi)
nuk şarâb) = (k.) Azıcık şarap
içmekle huysuzlanan kişi. iu.- (tenuk riş) «= Köse.
ou.- (tenuk sermâye,
tenuk fehm) = Sermayesi az,
V.*W •*wj >}'■> anlayışı az.
ö-*
i Sr\j"
İçki âleminde azıcık şarap iç­ ' jUUJD j ^5—
mekle ayna gibi çabucak perde­
siz olmamıya dikkat et. Onu yüz cana satın aldım az
(Muhsin)
anlayışlıların beğenmesiyle al­
>£jij '•& (tenuk rûzî)=geçineceği çakların ihsanına satmaklığım
az olan kimse. reva mıdır.
('Urfi)
■V- ü y t ^ 'A j" ûT iy
z-i-jf «iL (J.LİJJ)> r\C
(te n g â r ) = Kuyumcuların
Ben az geçinecek ile arkadaş altın ve gümüş kırıklarını ya­
olan o kimseyim ki bütün ne- pıştırdıkları borak, lehim.
Ferh «n gi Ziya
( te n ^ â m e d e n ) = (te n g d il) = Daryürekli, (k.)
Sıkılmak, kederlenmek, âciz ol­ kederli, sıkıntılı.
mak § Yaklaşmak. f j i t ^

fj'J ü“ r‘ «J
v r z
J. ( t e n g b â r ) = Cenabı Hakkın
f j \ > İJHİÜZj** i
_ İ
j i& fj)
isimlerindendir ŞHuzuruna gir­
mek müşkül olan zat. (Teng) ile
izin ve müsaade mânasını ifade Ne senden şikâyete kudretim,
eden (b â r) dan mürekkeptir. ne gönlümün derdini gizlemeye
Huzuruna girebilmek için izin takatim var, kederin çokluğun­
alınması güç demektir.Tengbâr dan konca gibi doldum vedar-
şud = halvet oldu (Mahmüdı). uüreklilikten açılmak istiuorum.
( Z a h ir )

jz y ( te n ^ badeni ( j-JJ Jh‘3 Ji


V Jfâî jjL. Ji ti^
k â f i y e ) = Kafiyenin elfazı bu-
lunamıyacak kadar az olmak;
(it.) iş müşkülleşmek. Büntün dünyada sıkıntılı yal­
nız ben değilim. Bütün âlemde
sıkıntısız bir gönül yoktur,
( te n g p e y ğ ü le ) = (‘Imâd)
Dar köşe; (k.) dünya.
§ Bilgisiz, kıskanç (Nizâm) §
Ümitsiz § Şefkatli '§ Pinti
(t e n g ç e ş m ) = D ar ve (Nefisi).
küçük gözlü; (k.) hasis, görgü­
süz § Kıskanç § Güzelliğine gu- ■ jC <
<~r - ( t e n g iz , te n g is )
rurlalandığından yahut utancın­
==Çiçeği hindiba çiçeğine ben­
dan kimsenin yüzüne bakmıyan
zer dikenli bir ağaç.
sevgiliye de denir.
•AîÂJ* ı jlil • ı T ;
* ~ ( t e n g s â r ) = Bilmemezlik
f 12— | U>l£ u
veoy(rey) bozukluğu. Lâfzından
darkafalı yani düşüncesiz mâna*
o t-j ( ba.).
sı anlaşılırsa da lügatlerde bu
. 'W tâbir görülmemiştir.
( t e n g d e s t ) = Eli dar,
(&•) geçinmede sıkıntı çeken . " " ( t e n g i ş e k e r ) = (k.)
kimse = teng rüzi, tengcayş. Sevgilinin ağzı.
c*-oj>* *1 jl**5ji ^Ca ‘T' - (t e n g y â b )= A z bulunan,
İ/Uiı güçlükle ele geçen şey.

Padişah, şeker elde değil ağız­


da lâzımdır diye sevgilinin ağ­ •“ * ‘ ‘ ( te n e n d , te -
zını öptü. nendn, te n e n d e ) = örümcek.
(N iz a m i)

ali" tfl y
^ " (te n g lö ş , ten g -
ln şâ ) = Lüşâ adında Yunanlı incelik ve zayıflıktan her iki
bir hakîmin vücuda getirdiği ayağıma şüphesiz örümcek aya­
ğı dersin.
nakışlar ve suretleri dercettiği ( Â ğ â c i)
kitabıdır ki Maninin Ertengine
JL^j> ûib Jj J
denktir. Erteng, Mani ( ba.). JJIİaT jl" j f j t - Aj U- ^ l
Bâbilli bir astronomi bilgini ıSj*-*
Eğer örümcek ağından ev yap­
sam senin himayende Iskende-
İiG (te n g n â ) = Dar yer. Bo­ rin şeddi gibi olur.
(M u iz z i)
ğazın dar deliğine ve ney’e ben­
zetilmiş demektir, karşılığı (fe- Tenend, tembel mânasına da
râhnâ) = geniş yer§ iki dağ gelir,
arasındaki boğaz, derbent § (i.)
Kabir. ( te n lid e n ) = Dokumak,
çulhalar tezgâha iş çekmek.
Ü T" ( t e n g u ) = Doğrusu peygü’- |J JİT ı4 ^ \
dur. (Reşidî). (ba.). Tangü CıJ-.V. ir •‘•.it
(muh.) ( Cihângirî). j&ir (ba.). i* i **
iy.îti.' j* j?"^
J~^>
(t e n g e ) =
Nun’un tutariyle
Merakeşe bağlı Tanca şehri. Yığılma (mahşere) bulaşık ola­
Tanca, Tenge muarrebidir (Na­ rak gelmek istemezsen canı
şiri). § Dağ deresi § Vaktiyle bilgisizlikten, gönlü kötü şey­
Hindistanda geçen altın ve gü­ lerden temizlemek lâzım. Seni,
müş,bir nevi yassı para § Yas­ bilim usturası hiçbir vakit na­
sı para şeklindeki ufak hamur sıl düzeltir ki canın bilgisiz­
parçaları. likten, gönlün kötü işten başka
şey dokumadı : başka şeyle Yoksul ve kalenderlerin peşta­
meşgul olmadı, mal gibi bellerine bağladıkları
( Nâşır ) pösteki § Değirmenin kenarına

»-
•H yapılan çukur ki su hızla oraya
(te n ü r) = Fırın. dökülünce değirmenin kanadlan
kımıldanır § Dervişlerin ve de­
Jblf ğirmen taşının dönmesi gibi
dönmek, çark vurmak, duman
ve alevin havada bükülmesi.
Bırak elinin arkasını dişiyle Teşrih bilgisinde baş ve ger­
/sırsın: nedamet etsin ki böyle dandan başka vücudun kemik­
kızgın fırın varken ekmek pi­ leri (Nefisi).
şirmedi: gücü yeterken hayırlı
'iş işlemedi.
^ (te n ö z ) = Yırtık, yarık. Te-
(S a d i)
nüze = Yırtılmış, yarılmış.
(N ) nin şeddesiyle Farsçadan
Arapçalaştırılmıştır. v>iTjys (te­ . „ >■-
nür âşüb) *= Küskü. v f j ^ ( t e - (ten û m en d ) = Güçlü, kuv­
nûrtâb) = Yelpaze, <;LjyS (te- vetli, gövdeli = Tenâver (ba.).
nurhâne) = Ocak, ve fırın olan ij, Jji I

yer, aşevi, iy oU*


« ^ yiui
(te n ö r e ) = Fırın § Zırh gibi Güçlü, kuvvetli olan kimsenin
bir nevi savaş elbisesi kadir ve kıymeti ruhu bedende
oldukçadır.
(N ifâ m i)
v'H ^
ı/UÜ

Zırh, güneşin sıcaklığından ya­ ( t e n e ) == Ten § örümcek ağı.


kıcılıkta kızgın bir’ fırın gibi. '-‘fjp. J1 t£j.
(N işâm i) ^ j j J*1
§ Askerin alayla halka gibi ı/Uii
daire teşkil etmesi. Bu örümcek ağının ağzında
»L- j-ı/1 3's. •■}** sinek gibi rızk için ne vakte ka­
,/Uii dar uçacaksın.
(N iz â m ı)
Etrafında asker halka teşkil
etti, yani etrafını çevirdi. Tene şüden = Razı olmak =
Tenderdâden (ba.).
O Belkise yüz kat rahmet o l­
' (te n h â ) = Yalnız § (Ten) in sun ki Allah ona yüz erkek
cem’i. aklı verdi.
(Mevlâ nâ)
-CjuI i ^ § İçeri, dahil.

>.V>
B ir kimse insanlardan ayrı ve a*-

yaln'Z oturursa her nerede otu­ Bir kısım halk ancak dışardaki
rursa otursun Cenabı Hakla göz yaşıma bakarlar da içimde­
beraberdir. ki ateşi görmezler.
(M olla 'A li) (S a d i)

y . y (tubertü) = Kat kat, kat­


‘•f (t e n i) — Ten (ba.). mer katmer, iç içe, birbiri ar­
dınca, peyderpey § Baklava §
Şirdende olan kırkbayır.
(te n îd e n ) = Dokumak, ör­ (tüdıli) = Yürek, ciğer, ak­
mek § Susmak § Aldanmak.Ten ciğer (ko.). Buradaki (ja) dil,
(ba.). karın mânasınadır,
(tüdehenî)=EI ile bir kim­
(t e n îz e ) = Etek, uc, taraf. senin ağzına vurmak (ko.).
(tüseri)=El ile bir kimse­
o-Ğ jtji «'-1
nin başına vurmak (ko.).
Ijç? j* -»-Mjr* iS*-
^Uii (ji/y (tügüşi)*=El ile bir kim­
senin kulağına vurmak § Bir
Şah Behram bu karardan dön­ kimsenin kulağına söylemek
medi. Ovanın kenarından şehir (ko.) (Ni?âm).
tarafına geldi. 9
( N izam i)
« y (tu) = Vavı meçhule [*) ile zamiri
şahsî müfret muhatap.
" (t e v ) = Hararet, parıltı § Göl.
* ^ itT ajU.
<JJ oK-.t j j>-»* y j* ‘
^ (tü) = Kat. Bazı lügatler yine
kat mânasına gelen (tâ)yı (tü) Vücudun mamur olan evi senin
dan şu suretle ayırdetmişler: kederinden harabolduysa; mu­
soğan gibi bir kat diğer katı habbetin, viran olan gönül ül­
bürürse (tü), olmazsa (tâ) dır. kesini şenlendirdi.
Ctmâd)
A ö'-\ y j
■>>■* Jit- [*j S ırf ötre olduğunu gösterm ek için
hafif ötre ile okutturan vav.
K' crij j ıj?
1t, Li* . (>'y jı>* jl
(t e v â ) = Zayi, bozuk= ,lt (ba.). Uu

i 'Jfo y jc Vücudum hasta, ruhum muzta-


ı*V rip, kalbim yaralıdır. Günahı­
Onların ev ve barklarını tama- mın yükü gücümün derecesin­
den artıktır.
miyle altüst, bütün mal ve
( Yeğmâ)
mülklerini telef etti, yitirdi.
(Mevlâna) Tevânisten =gü c yetmek, muk­
tedir olmak mastarından emir
(V ) ile (b) birbirinin yerinde
§ Bulut.
kullanıldığından tebâh’tan de­
ğişme gibi görünür.
iıbj •jO'/. ><r-

■« ıl y
( t e v â r e ) = Çalı çırpıdan ya­ Bulutun dağ üzerine döktüğü
pılan bağcı kulübesi. (T ) nin selden dağ başı üzerinde gemi
ötresiyle duvar üstüne konulan yüzer.
çalı § Samanlık, fışkılık. ( Husrev)

iLMj
•Jy * U. vfjljî* j> tı; (t e v â n â ) = Kuvvetli, güçlü.
İT ~ * ~ T ■»!>'

Sen bu çalı çırpıdan evde ne t W


<“ *1**»
kadar gizlensen, sonunda gide­
ceksin. BâzO (ba ).
(N a tırı Husrev)
** ~
( t e v â n ç e ) = Tokat = Tepân-
^ ^ (t iv â s l) = Nakışlı kilim ve
çe (6a.).
döşeme.
• ■* ••

l'J ') » f r.1ö'j*1‘^ y (te v â n is te n )= T e v â n (ba.).

Bahar rüzgârı dağ ve yer üze­ ■" ( t e v â n g e r ) = Kuvvet ve


rine rengârenk nakışlı halı dö- kudret sahibi, mecazen zengin.
şemiştir. C— x£jS}\y
(' Abdatkâdir) Jlfl jljl 0.| TJU V
• I** • 1„
J f ‘ J f ( t e v â n , t u v â n ) = Güc, Kemal sahibinin yanında zen­
kuvvet ve kudret. ginlik mal ile değildir, çünkü
) ■■ ■
malın faydası ölünciye kadar­
dır, ondan sonra hayırlı işler ( t u b e , t ü y e ) = Eleğim-
fayda verir. sağma, kavsi kuzah (Burhan).
(Sadî) *
• \' V-5* (tap)= H a rb aletlerinden top
( t e v â h ) = Bozuk=Tebâh (ba.).
dediğimizdir ki Türkçedir § Ku­
maş topu ( Nizâm ). Tüpe,
' l’"
^ ( t e v â h e ) = Kebap— Tebâhe top oynadıkları deri yahut lâs­
tik top (Ni?âm).
(ba.).
«
s
•.T' - İL’ «T
( t u p â l ) = Altın, gümüş, bakır
‘A * (tu b a n ) = Güreşçi donu.
gibi şeyler eğelenirken dökülen
• — döküntü, ekinti.
«
(tü b r e ) = Torba.
(tat)= Dut
dediğimiz meyva.
( t û b e z e ) = Karpuz ve kavun (D ) ile (tüd) da denir. Tütifi-
dallarının kökü. rengî = Çilek.

• ««•
i/
( t ö b e k ) = Mahzen. Cihangiri,
Şerefnâmede (b) yerine (n), Eda- Bâd (ba.).
tülfuzalâ [*] da (t) iledir diyorsa < *
da benim gördüğüm Edatülfu-
( t ü t i ı e g u l ) = Böğürt­
zalâda (n) iledir. Burhan tek,
nek, yek şekillerinin sahih ol­ len dediğimiz çalı yemişi yahut
duğunu söylüyor. ( Reşidi ) çilek. (A r.) j.ı* Ferhengi Nefisi
Türkçe (çilek) kelimesini çiya-
doğrusu (püteg) dir, diyor.
Töbeki evve ce geçen bir türlü lek şeklinde yazmış ve (kehîc)
demiştir, halbuki (kehic) alıcdır.
akça.Bunun da doğrusu (püte-
ki) dir (Reşidi).
&
' ( t u t e k ) = Dudu denilen kuş
§ Kaval § Kazvin civarında ya­
' ( t ü b i m l r l ) = Farsça bir
pılan bir nevi ekmek. Ni?âm’a
nevi yemindir. Eğer benim söy­
göre bir türlü küçük peksimet
lediğim yalansa sen ölesin; hal­
§ Şirazda bir mahalle.
buki ben senin ölmene razı £ı
değilim demektir (Nizâm).
[* ] tıtanbulda biricik nüaha Fatih ca­ ^ ( t u t e ) = Gözde çıkan arpacık
mii kütüphanesindedir. No. 2460. § Dudukuşu.
( t u t i ) = Dudukuşu Tu^i, (tu h te n ) = Batırmak.
tüti muarrebidir § Gemi.
jle » \İ -U>- y •>

£ -1 J j •>>' c ? t
LV J'--
( t ü t i y â ) = Toz haline getirilen
sürme taşı.
Bir insan eğer sana ansızın di­
£. i j A- St. ■'•-t' jf'' »J,.J ken batırırsa sen kendi gülünü
' t—1j J J j .r
ondan esirgeme.
( Sena1i )
Sürme, göze parlaktık verirse § Ödemek.
de kalb körlüğüne tutya sür-
medanmın ne faydası var.
(F ey zi'i H indi) ifJL—

>>./, !>n t*1*?. Biz seninle hayalinin şükrünü


3yi- ■'t V / i1
l/Iİİİ
heniiz ödiyememişken hangi
yüzle seninle birleşmeyi analım.
Gözde görücülük hassası kal­ (S a d i)
mayınca sürme çekmekten ne
çıkar. § Çekmek çıkarmak mânasına
(N iza m i) ezdad dandır denilmişse de bu
mâna ancak kin ve intikama
^ (t ü tiy â y i e k b e r ) =
mahsustur.
Sedef nev’inden Arapça ^ şünc; Jt\y Cfif'
Türkçe burma sedef dedikleri
ve kâğıt mühreledikleri böcektir iİJ
(Burhan).
Öyle bir galip ki, tedbir ile de­
mir azı dişli f i l ve demir çiğ-
(tu c ) = Ayva = Bih, bihi = neyici aslandan intikam çıka
Âbı. rabilir: alabilir.
( Ferrahi )
§ İstemek, aramak.
*7^-'’ ( t û c e b e ) — Seylâp.
w »- > 'İ-"L> (j U - J
ı),y- +P '/
w^lt ^7*-j> ö n >j C.İ-JJ fjlf}^33 Jj ut?
J-l
- S*)j
Sel suyu nasıl iniş ararsa öy­ Her nerede düşmanlık istediyse
lece bütün güzellik, süs seni kâh kılıçla yürek yırttı, kâh
arar. göğse mızrak sapladı.
(Rüdeki) (Esedi)
t _
(te v e h ş ) — Çekmek (Burhan), ^ (t û r )= Feridun’un büyük oğlu
= Türec § Irec’in kızı § Turan
= Turkistan muhaffefidir. Türân
(tttd ere) = Toy kuşu.
(ba).
j. û»jl" jJm
jy 3 o'-rj 4#' w^J
t>X-t «J»

Seğirtici pars, ahu yavrusuna Ey Iran ve Turanın padişahı!


saldırmış; doğan, toy kuşuna Dedi.
(S a d i)
pusu kurmuş,
( Esedi) § Bahadır.
= Hobere = Çal.
jy i i'j-.' '/

( tü d e r l ) = Kuş ekmeği
Sen kâh torun, kâh oğul öldü­
denilen nebatın tohumu. (A r.)
rürsün, Iran ve Turan savaşı
§ Sumak.
senin için bahanedir.
* " •• (Firdevsi)
( tu d eryü n ) = Baldıran / jS-; lJ <i}y S-*
kökü. j/ jf-* ja'' js
o'j»!
» * •*
Felek hiçbir bahadıra seninle
* 3 * ? (tuduh) = Çift: (A r.) Ei>.
4
harbi emretmez. Eğer emrederse
o, toprak içinde gizlenir: ölür.
(tü d e) = Yığın, küme. ( K afrSn)

Bazı lügatlerde j ı i behâk ye­


.ay •>/ .*3^1 j») j< »sm rine behün görülmüştür, kana
ıf garkolur demektir § Türk ulusu
Onun ihsanı kese kese olmaz, §Türiden den,emir § Tadı ekşi
yığın yığm lâl ve elmastan olur. bir ot ki gelin denilir = turşe
(F a h rî) § Başı sert at.
■(iz* ■/s i»/ r • »
j^ay ı±ı j Jv. ısj;- «I
^ ' (tü rân ) = Türkistan, Tata-
ristan cihetleri, Ferıdün, idaresi
Az söyliyeni hiçbir vakit utan­
altındaki memleketleri oğulları
mış görmezsin. Bir arpa mikta­
arasında taksim ettiği zaman
rı misk bir yığın çamurdan da­
1 oğlu (Tür) e verdiği kısma
ha iyidir.
(S a di) Â n iTü r=T ü r’unmalı’ndan çev­
rilerek Tûrân. (îrec) e verdiği Kuçek vezninde de semizotuna
kısma İrân denilmiştir. Vaktiyle denir.
«
birinciye dehistan, İkinciye şehir
derlerdi (Naşiri).
^ (tü re n g ) = Sülün.
•• « * * —
«İfALij1 js\
*1^-5 j ^ Q rg n dnht) = Sâsâ- & j / j ' p i »* ı / b j j l

nîlerin yirmi altıncı hükümdarı


ve Husrevi Pervizin kızı. Doğ­ Senin zamanında keklik şahinin
rusu Buran duhttur. cefasını çekmedi, sen korudu­
« ğun için doğan, sülüne zulmet­
V " medi.
* J * (IS râ n e ) = Sevgili. ( M anfur)

ir;;
«

(tu vu rg)=C em şidin torunu, * '5-^ ( t ö r e ) = Çakal.


(Şidesb) in oğludur.
Cr*'< * J f"**- ■/*-* â* V1
• J t’i «IM i' J ,

ûV'J'.
Jt-' Ben yalnızım ve bir şehir do­
Ondan sonra Tuvurg, padişah lusu hasmım var. Sen benimle
ve büyük padişahların serefrazı oldukça, bir aslana karşı bir
oldu. ova dolusu tilk i ve çakal de­
( Esedi ) mektir.
(Katran)
§' Semizotu = Perpehen.
•M

JA ‘'•’î j f 1 ^ (te v r e ) = Sevimli evlât, sev­


çjı CjIj) A—L/
gili.
«

Çınarın yaprağı her ne kadar


(t ü r îd e n )= Ürkmek, nefret
büyük ise de onda semizotu
etmek, uzaklaşmak § Utanmak
yaprağının menfaati yoktur.
§ Aramak.
(' Ascedi)

§ Turan pehlivanlarından biri. jS

*■*1* u r''*' V - i 1-*1*-, & Mihir güneştir. Metur, mecüy =


arama demektir.
Ferhengi Manzume
Tuvurg adında bir pehlivan var
idi. Reşidi aramak mânasına (tün­
{F ird evsi) den) değil (yüziden) dir, diyor.
nur parçası gibi bir ihtiyar
t 4)
^ (tö x ) = Ehvaz yakınlarında bir gördü.
(Hıtsrev)
kasaba olup vaktiyle nefis keten
K
dokumasiyle meşhur idi § Tuh-
ten den ismi mastar, emir, (İsfa. (tnzî)==B ir nevi keten bezi.
muh. vas ) tuhten (ba.) § Hü­ Tuz (6a.).
cum ve yağma.
•U j' y* slltf
»ıĞT j> jil, öl *'-1 ı>—t, - -AV. >!>’
j y uif* İ ^iT Ju-
ti ji-
Sen güneşin tepesine yani ba~
■'Oraya kış askeri hücum ettiği şma lâtif örtüyü bağladığından
zaman sen Mervişahcanda olur­ beri ketenin ay ışığından ayrı­
sun. lıp açıldığı gibi bütün ek yerle­
{ Sâzeni)
rim aurıldı.
§ Yaya ve okun temren geçe­ (,Senai)
cek yerine sardıkları ibrişim Ayışığının keten bezi üzerin­
gibi kuvvetli ve sarı renkli bir deki tesirine Arap ve Acem
ağaç kabuğu. şairlerinin eserlerinde çok ras-
j? y? 1i'j> i / " ö j ç lanır.
j^ İ »-ÂJ j i f > i^ * j

J** " t ? ö^-*b J4*"


JLIP
Kambur arkası keman, sarı ya­
nağı yay sargısına benzer; vü­ Mum ateşin sıcaklığından nasıl
cudu kiriş gibi bükülmüş, ağzı eksilir, erirse, vücut bilgisizlik­
ok gibi açık. ten öyle eksilir, bilgisizlik ile
CAbdulvâsi') insan nedir bilir misin? tıpkı
ay ile keten hikâyesi.
Bu mânaya (j) ile kullanılması­ ÇAndelib)
na i sr küj ile kafiye edilmesi
delildir.
.J İ J İ » Jj J.5

JS ijl ö^—! •*.* UtLV l>.1


Ji*-*"*
j * jy iç gömleğinin eskimesine şaş­
j/ •*•!.'. ö*r ÜİJ. mayınız', çünkü ilikleri kamer
Sj üzerine yani aya benziyen göğ­
sü üzerine iliklenmiştir.
Kendini halktan gizlemiş, ok
(ELülkâsım ibni fabâfabâ)
gibi doğru olan boyu yay gibi
kamburlaşmış ve o eski yay § Tüziden den muzari muhatap.
üzerine yay sargısı kuşanmış Tüziden = tuhten (6a.).
Mazlum olduğumu açıklamakla
iS y ' ( t ü jî ) =
Çocukların yahut özengisini öpmek için huzuruna
başkalarının aralarında para gittim, hiddetle dizgini büktü:
toplıyarak ortaklaşa yaptıkları yüz çevirdi, harun ata bağırdı
ziyafet, gezinti [*]. ve gitti.
( Yeğmâ)

(T ) nin ötresiyle de görülmüş­


( t ö s ) = N e v ze r’ın oğlu ve Mi- tür. Bazı lügatlerde henüz bin­
nüçihr’in torunu ki Keykâvös meğe alıştırılmamış hayvan mâ-
Keyhusrev ve Keykubada baş- nasınadır.
buğluk etmiştir ve Tös şehrini
bu kurmuştur. Tabiatı sert, katı
yüzlü bir adamdı. (tü sen g) = Tüsek.
ı
yjTy •

••

ç iz..) t*
'S * (t ü y ) = Takat ve kudret.

Tus, beni yaya olarak Eşkbus'- Jy'i'f t.'/.» -r'rJw J-i6 •**- j
tan at almak için göndermiş.
( F ird e v ti)

* * •*
Geçineceğin darlığından karınca
gibi takatsiz ve kuvvetsiz; gücü
( t u s e k ) == Kanaat, sorum­ yetmediğinden yılan gibi elsiz
luluk. ve ayaksız olmuş.
• - •' (M a h tâ rl)

Dikbaş,
7 (t e v s e n ) = husu­ § ölmiyecek kadar yenecek
siyle başı sert at. şey § Yol yemeği.
*
» ^

jf"
(tü fe k ) = Döşek.
t . «•
Har unluk ettim, ilmiğin çek­
JW y —
( t u ş m â l ) = Sofracı ve aşçı
mekten daha daralacağını bil­
medim. başı.
(R â b i'a )
A
7 ( t ü y e ) — ölmiyecek kadar
cjjs'j y*. ö^ —ilr^ yenecek şey, azık. (A r.) kut
§ Yol azığı.
|*] Buna, harifâneden bozma irfâne
derler. H a rif bir işte, bir sanatta bulunan­ 4ı y jl y * jj
lardan her biri.
Cevap olarak bana (\-._)yi tas- Senin mahmur gözünden âlem
h if ile, yani noktasını değişti­ haraptır, zülfün bağına birçok
rerek ver; çünkü fakire yenecek, insan tutulmuştur.
öpücükten hayırlıdır, dedi. ( F erölâ vı)
(S a d i) *
»' w
juiv. (tüşe ber dâşten) = 7 (tu k â ) = Çil kuşu nev’inden
(k.) Misafir olmak. güvercin büyüklüğünde ve be­
deni beyaz benekli bir kuş
(Nizâm).
( t ü ğ ) = Dağdağan ağacı ==
tâğ (ba.).
*
• •• ^ ( t ü l ) = Savaş, döğüş.

( t ü f ) = Bağırıp çağırıldığı za­


man dağ ve kubbeden geri yi «Jj1.İ.JJ V" ö l J3 j* J f
dönen ses, yankı. (A r.) ifilî
Mastarı; ses ve çığıltı etmek, Savaş gününde askerin içinden
kavga ve gürültü koparmak, bahadırın hançeri nasıl görü­
kükremek, haykırmak, kaynaş­ nürse, gece penceresinden mız­
mak, birbirine girmek mânasına rağa benziyen yıldırım öyle gö­
gelen (tüfiden) dir. ründü.
(A z e ri)

Taliden den ismi mastar, emir.


§ Eğri mânasına da gelir, tân
Dağ inledi, ova titredi. Askerin (ba.).
gürültüsü felekten geçti.
( Firdevsi)
İ*
7 (tu le ) = Ebegümeci § Köpek
ıjyj- jr ' •h'r'.
yavrusu § Zağar § Hintliler, iki
buçuk miskale tüle derler ki
96 habbedir. (Nizâm) bez kas­
Memleket birbirine girdi. Feryat
tarlama ve musiki aletlerinden
yükseldi. Görseydin nara kula­
(ney) mânalarını da ilâve et­
ğı sağır ediyor, derdin.
( Firdevti)
miştir.
K »
• •»
* » **
j- U f ^ jj| î| | e l l )
' (t ü k ) = Göz. = Ürkmek, nef­
ret etmek § *Jzaklaşmak=oa, j/.
~-ıl> ,
1 ^y —
—*İ y j

jö / jt y «
-i
Jj
j\ ol»- /j J/ J
j j l 1/ M'ly
Yıldızların hareketlerinden ne
kadar ürküyorsun. ö^
" ( t e v e ) “ Bozuk, harap=tebeh.
( M evlâna)
% * «
V "
(t ü y ) = İç, içeri § Kat.
^ ^ (tn m â n )= Tümen (ba.). Di­
limizde sayısı on bin olan şey.
« •
» - (tu v lc ) = Sarmaşık.

(tün) = Rahim, çocuk yatağı.


§ Hamam külhanı. (tü yek )= lçericik : töy’un kü­
Js'ıiy (tüntâb) = Külhancı. çültülmüşü § Mahzen, zahire
• - ambarı. Tübek (ba.).
^ (te v e n ) *= İnsan cesedi. • H

(t n v il) = Alın, başın tepesi.


oy'j 3 obj ö'jj
Jk-r-
li'Ö
Jii *u ’J ^ . ki, ■>'
Asker yaralanmış, silâh bozul­
muş', ruh cisimden, kuvvet ce­ Yıldızlar padişaha kulluk için
setten ayrılmış. korkularından alınlarını yere
( Kâânî )
• ^ ^ koyarlar.
(F a h ri)
(tü n ek ) = Hazine.Tübek (ba).

( t e v î l ) = Başının önünde saçı


(te v e n g u ) = Hacamatçı = olmıyan kimse, daz § Avcıların
Tângü. kuşu ürkütüp tuzağa düşürmek
için tuzak taraflarına koydukla­
rı oyuk: korkuluk.
(tü n î)= H ırs ız, sefih, külhani.
IİJJJ j/ " i l j
o—-fy J*î y O’-' •Jv~l JU*j» o^-5* oy?
i 'V
Bu; sanırım beni öldürmeğe Arka kambur, baş tüysüz, yüz
gelmiş bir katildin Yahut di­ çivit gibi: gömgök, incik törpü,
lenci ve sefih bir tamahkârdır. diş ustura gibi.
(Rüdekİ)
(Mevtana)
• ** Cihangiri ve Reşidi (t) nin öt-
(tüh) — Kat = .ı- tâh § Perde resi, Naşiri üstüniyle geçen
§ Çift. madde ile birleştirmişler. *
(te h ) = Tek. Tâh {ba.) § Kat (te h c â ) = Üzümden şıra yap­
§ Dip. mak. Üzüm şırası (Nefisi).
>r j\ j . £ j ' j.
O— * j vl iA î * «r**
(te h râ n ) = Tahran: Iran hü­
kümetinin başkenti. Aslı (Tiran)
Evce yükseldiğim vakit denizin
dır.
dibinde bir k ıl ucu olsa gözü­
«»•
mün keskinliğiyle görürüm.
(N â ş ır)
(te h e k ) = Toprak § Çıplak
§ Asıl ve maya, jjuv (teh ne- § Boş, bu mânada tuhiye tâbi
dâred)= aslı yoktur demektir. olarak tuhivu tehek denir.
W (tehipâ) = Kahvaltı.
• ' **
jUbfjS »il
WT Laj (te h e m ) = Atılganlık ve yiğit­
j -K" likte dengi bulunmıyan boylu
boslu, gövdeli kimse.
A ç karma şarap içmek, yılan
zehri gibidir. Kahvaltı etme­ jLıj * (*»-'
dikçe su bile içme. jLa âı* ii’A
(Bakır Kâfi) 3s~~

(tehi teğâri) = Dağar di­ Pehlevi dilinde tehem, atıl­


binde kalan, (k.) bir kimsenin ganlıkta azgın ejderden üstün
son çocuğu ki biz tekne kazın­ adamdır.
(Hıısrev)
tısı deriz. vu.<r ( tehi hâne ) =
Ev eşyası, .^»«r ( tehi dik ) «= * c
Pişmiş yemekten tencerenin •"T ^ (t e h m â s b ) = Iran cen-
dibine yapışıp kalan ş e y = gâverlerinden biri.
(tehi gire) =Bukran. jı>,r (tehi • **»•**
ğırbâl) = (k.) Kalbur dibi ki
(te h e m te n ) = Rüstemin lâ-
kalburdan geçen kırıntı ve ke­
kaplarındandır. Tehem ile ten
peklerdir. Jiju-u (tehi meydâni)
den mürekkeptir. Tehem (ba.).
= Serseri alayı, (teh nişin)
= Çöküntü, torlu. y X* U'j."
ı j j >y. üw-' j 1' 1
• *•

* (tuh) = Tükrük, tükürmek.


Yüz kişinin önünde bir kişi,
tehemten de olsa kadın gibidir.
^ ' (te h â l) —« Mağara. (Husrev)
. - > ''
(teh m u res) = Pîşdâdî- V ? ‘c ır , (tn h l. t ih i) = Boş.
lerden Huşneg’in torunu ve
u*' «f'
Cemşid’in babası. Aslı Tehem-
lft* CX J £ ji.
murz = Zeminin pehlivanıdır. X
Nefsinin hoşlanmadığı şeylere
Avize (ba.).
galebe ettiği için = Şeytanı
bağlayıcı mânasına (divbend) tfl ut-' (tuhipây) = Yalınayak,
lâkabını almıştır § Nefsi natıkai (tuhi dest) = ( k ) Züğürt,
felekî. müflis.
(tuhi magz) = (&.) Ahmak.
(te h m iş e ) = Âmul yakın­
larında bir ormanlık =Temişe. T*' (te h lş e ) = (tehmişe)
(ba.). § Eski zamanlarda Feri­
^ (tehm lne)-=Sem enkân pa­ dun'un oturduğu Iran memle­
dişahının kızı ve Rûstemin ka­ ketlerinden biri.
rısıdır. Rüstemin oğlu Sehrap
bundan dünyaya gelmiştir.
■ *Ç (W , * , - Boş
i* n
iyi. C Jf j ' J>- r—A*İJL> • J L"
li'JV •>-‘X& jü-
Tehmine, Rüstemin medhıni işi­ •t j>ii ir
tince dünyada kendine ondan
daha münasip eş görmedi.
Köpeklerin geçinecekleri meyda­
( Firdevsi)
i na çıkmadıkça birbirlerine şef­
y-
kat ve sevgi gösterirler, arala­
(tuhü) = Tükrük, tükürmek= rına bir lokma at ki birbirleri­
tuh = tufü. nin böğürlerini yırtsınlar.
r* •* — (S a d i)

* r . (tih n ) = Tihü (muh.) (ba.).


l“ V -i (tu h i vu te h e k ) = Bom­
Nlt' »’
• ***' (teh u b â lâ ) = Altüst (/fc.)boş, yapyahncak.
sıkıntı § İki gencin oynaşması.
* -
• • ✓“*'» / ••ı ** ‘-f ( i l ) = Boş, tihi (muh).
j y ( te h u tö d e r â v e r - 5jj -Ar u^V *-iV ’ ü iT
d e n ) »Konuşm a dilinde teftiş »X S ıt*S X> 6'j
ve tahkik etmek. fV
Biri, gıdası bütün dert, öbürü O peri çehreli,ıjüz türlü naz ve
toz gibi ortası boş bir adamdır. şive eder; o ahu gözlü, insan­
( Mevlânâ) ları aldatır.
(M ir N azm i)
cSi S >%>
VV
Sineğin yanında çömleğin dolu = Çocukları avutmak
(t ît î)
olmasiyle boş olması müsavidir. için hamurdan kuş ve o gibi­
(M evlânâ) lerin biçiminde yapılıp pişirile­
rek ellerine verilen şey § Kuş
*.'l "
çağırma sesi.
J -- (tiy â n ) == Kazan.
j ı r ' d." S y J "-“ j r .
J.J- j o - J - i t -
öl-‘ 0:f öU» —- 1j1»- „*»• j-*-
IV M'iy
z'f; dünya, kabuk gibidir. Baba her ne kadar dünyayı
Aşk, helva\dünya kazana ben­ ölçecek derecede akıllı ise de
zer. küçük çocuğu için oyuncak ya­
( Mevlânâ)
par.
§Hamam kurnası (Naşiri) (Mevlânâ)

• M

*71* (tlb ) = Şaşkın, perişan, sıkın­ (t ît îş ) = Küçük çocukların


tılı demek olup daima yine o dilinde güzel elbise (Ni?âm).
mânaya gelen şib ile birlikte •

kullanılır.
CjT- (t ic ) = ibrişim teli § Ok ve
yay § El ile didilmiş ve birbi­
v fJ ri' i V rinden ayrılmış pamuk külesi §
Pamuk atarken hallacın saçına,
Ben seni hiç incitmemiş iken sakalına yapışan pamuk par­
beni suçsuz olarak sıktın. çaları.
(D a k lk i)
S
C T (t ih ) = Ucıı keskin olan her
. - (t ib â ) = Naz ve eda. şey.

(«“ Ç1Ö*
(t îd â k l) = Yahudi (Burhan),

[* ] Itâb kelimesinin imalesidir. Hisâb


= h is ib gib i. (t ir ) = Ok.
Ferhengi Ziya
j -ş?
<âj jji jl J)Ş Oİİ—J J-J Ûy*

Ey Sadi! Gönlün elden gitmiş. K ılıcının darbesiyle güneşin nu­


Yaydan giden ok geri gelmez. runu giderir, okunun uciyle
(S a d î)
Utaridi feleğin tavanına diker­
Gemi direği, çatı direği, yağcı sin.
oku, terazi oku, oklağı gibi her (F a h ri)
§ Karanlık,
doğru ağaç.
■**4. <r> “ çy j » J' -i Ai. a* j* J? ti£>

i£j**
Kavga dalgasından o kimsenin Jhtiyarlık benim ömrümü ay
ömrü gemisi kurtulur ki o ge­ ve yıliyle avlayınca parlak
minin demir ve direği senin günlerim karanlık geceler gibi
dua ve senandandır. oldu.
(F a h ri) (Sûzenİ)
§ Güz mevsimi.
j t ) yy/ c—'j Vai
A-. '/ ısV> ö*>
y* oj»- >3>. '/ ö-~> jW-.
Gece ile gündüz, terazi ile te­ ıSj*’
razi oku gibi denk oldular•
(M uhtar i ) Güz, bahar gibi reyine muvafık,
bahar, mülkünün düşmanına
Şemsî yılın dördüncü ayı § Her
güz gibi olsun.
ayın hususiyle bu ayın on üçün­ (F a h ri)
cü günüdür ki ay ile günün ismi § Yıldırım,
uygun geldiğinden bayram edi­
j j f >T jj. J lli j 4 i z 1-i
lir, âbân (ba.). Bu güne (tifgân)
• Vj*-* J'j i
da denir § Bu ay ve günü ve
dört ayaklı hayvanları idareye
memur sayılan melek § Hisse. Feleğin kahrı tez geçen şimşeğe
benzer, fakat senin gazabın
rC* J>r.
j-j x.T £,j-*>j \/ y yakıcı yıldırım gibidir.
(Ebâlm e âni)

Şemsî yılın dördüncü ayının on § Benzerleri içinde yüksek ve


üçüncü gününde ferahlanmaya seçkin ole. şey § Top ve tü­
hazırlan, çünkü felekten pay ve fek mermi. § Takat § Kadir
nasibin fetih ve nusrettir. ve mertebe § Dar § Ok yılanı
(F a h ri) § Hurma çiçeği § Nergis § Bez
§ Utarit yıldızı. § Elbise tirizi § Öfke.
M -
ı»J>'
^ ^ ' ( t î r â j e ) ^ Eleğimsağma, kav­
si kuzah. Onun başına ne tir-içerh erişir
ne top.
r - ( Enver i)
*** (t ir â * t )= Ü ç yüz = sîsad.
•§ Utarit yıldızı.
• ^ •' •
^ 'T ( t i r e fk e n d e n ) ■=
^ ( t î r i h â k i ) = Eski zaman­
Ok atmak ( k.) ilenmek, yermek,
larda temreni kemikten uzun
mesafeli bir nevi okmuş.
»l I (' t i r b e t& rlk i
e n d â h te n ) = Bir işte zanna
göre hareket etmek ki dilimizde lj jl—
karanlığa kubur sıkmak denir. VÎU

• *• Tir-i hâkinin cevelân ettiği


JU» rtt — meydan ziyade büyüktür, mu­
• , ( t i r b e n d ) = A t sürücülerle
habbet düşkünle rinin başka
ulakların kısa etekli elbiseleri
türlü yükselişi vardır.
üzerine kuşandıkları kuşak ki (Şâ'ib)
bir ucuna birkaç halka bağla­
# //
yıp zil ve çıngırak gibi şeyler
asarlar. ^ ( t i r i s e ^ e r ) = Seher vak­

Jillj 0*2-Jj»- J> ıÜ-^ -O tindeki ah ve ilenç.


£ijjjj* j
ü * -
. ( t i r e k ) = Vücuda iğne gibi
Senin seyisinin kuşağında güneş
batan ağrı ve sızı § (Tır) in
yüz bin d illi bir çıngırak gibi­
küçültülmüşü. (Burhan şu mâna­
dir. lara da yazmıştır: § Tencerede
(K âtibi)
pişen etin su ve yağında kay­
namadan peyda olan kabarcık­
( t l r i te| if) = Hava fişeği
lar ki aşçılar arasında tirelenme
§ Tehş ■= bir nevi yay.
denirmiş § Keşkek ve lâpa gibi
« / şeylerin kaynarken patlayıp
t z f-l (**r i ç®r fc) = Hava fişe­ yarılmasından çıkan buğu §
ği şeklinde demirden yapma Nabız.
ve içi barutla dolu bir savaş
-
silâhı imiş ki ateşleyip düşman ^ (t ir g â n ) = Şemsî ayın on
üzerine salıverince rasgeldiği
üçüncü günü: tir ba.).
insanları öldürürmüş.
C— «jU
*• * ‘<T “ . Ul ^"’İJ
( t l r i gerd u n ) = (k.)
Zamanın âfetleri ve hâdiseleri.
Ayrılığın karanlık gecesinin
çaresi seher vakti duadır. B i­
JÜ’ ( t lr e k ze d e n ) = (£.) lirim ama ayrılık gecesinin
Fışkırmak. sabahı yoktur.
( Yeğ mâ)
>j iîjtJ ^ 3 u»-
w»-1X!_/_ İ*| Jj.j-t (tire dil = Cahil, kötülük
Jı'U istiyen, yolunu şaşırmış.
Tepeden fışkıran kan gibi peh­ (tire rây) = Kötü, eğri,
livanların külâhınm tepesini yanlış fikirli.
fırla ttı.
( H a tifi)
jO ( t l r e g i l ) — (k.) Tortulu su
’ »r"* - ve şarap § Çamurlu yer.
<-r (tlr k e ş ) = Ok kuburu =
Terkeş (ba.). • ••

(t i r i z ) = Esvabın peşlerine
eklenen üç köşeli parça. Dili­
f t: t
( t l r e g l ) = Karamtık, bula­
mizde de tiriz denir, konuşma­
nıklık (k.) gönül rahatsızlığı.
da tirinç ve çâpük derler §
Kuş kanadı.
f J? (t ir e m ) = Büyük hanım. Jjjjf c.>Ui jj,'t
jl—4O-"-*. f'j -T'*
J.-' O'
( t i r m â h î ) = Bir nevi £lj öi*- •*"' J*
üzüm § Havuç § Bir nevi ilâç
§ Yazın § Güzün. Sanırım ki nevruz ziyafetinde
keklikler dağ başında karga
ba$ı kesmişler; çünkü hepsi ka-
(tîre)= K a ra n lık § Karamtık, nadlarma karga kanadı bağla­
bulanık, hususiyle bulanık su. mış ve gagalarına karga kanı
sürmüşler.
( M d iz z i )
t

M/sA: kokulu saç lülesinden ■'Ç* (t iz ) = Keskin. (A r.) Çabuk


yüzünü görmüyorsam şaşılacak mânasına Türkçeden alınmıştır.
ne var. Karanlık gecede güneşi w»û-i fıji Cr> f - f j'') Ja.j' ıfij«lr
görmek mümkün değildir. vî ja'I f U - j\ < f { j ? Tjj Jjj
( H ucendi)
Gönlüm ve gözümden rahat jslc z j y ı j jU-

ve uykuyu götürdüğünden beri jjUUjl jf. j\ ’jJ y


kâh gönlümden keskin ateşte,
kâh gözümden su içindeyim, ya­ Sahrada bir hayvan, başına
ni kâh yanıyor kâh ağlıyorum. geleceği bilmiyerek diken yiyor;
(F erru h i) sen onan arka kemiği için satır
= Tund (ba.). y? (tiği tiz) = bileyorsun.
(Z a h ir)
keskin kılıç, sjsi (tiri tiz) =
geçici ok demektir § Aşağıdan (tiz kerdeni k esi)=B ir
çıkan ince sesli yel == güj. Bazı kimseyi kızdırmak.
kelimelerle terekkübedince gü­
zel, iyi, çabuk mânasını ifade V *' • ' Y ' ji *- ^ | z ] j e r ( ı e n i d e n -
J AO
eder. (Tiz fehm )=iyi ve çabuk
d â n ). = Diş bilemek (k.) bir
anlayışlı. (Tiz b in )= iy i görüşlü,
uzağı iyi gören. şeye hırslanmak.

V .(*** -
OX*Ji jv jje r d îd e n ) = ( k.)
( t |z â t iz r e ftâ r )
i t
= Çabuk giden. öfkelenmk, darılmak, gücen­
mek.
jlîi. A tf jji- . j
1^1lil -/'u>^ (t iz m e g z ) = (k.) Alıngan,
H ızlı gitmede oka benziyen yüreği dar, sert adam § (k.)
kuşlar kan yemek için gagala­ Akıllı.
rını açtılar.
(N iza m i)
- (tiz n â ) = Kılıç ve benzerle­
• . t, 1 „
rinin keskin tarafı.
^ iz d e n d â n )—( â:.) Hırslı.

A.*-?! r*-. j j f ) J f\>


Jlr-
Sj—
Düşünce; kılıcının keskin tara­
Dişlerin birbirine geçse sakın fında dolaşırken yaralandığı
halkın malına hırslanma. için kılıcını hakkiyle öğmekten
( Husrev)
acızım.
(C em al Işfahâni)
A '- -
(t lz e k ) = Teretîzek (ba.).
( t i z v i r ) = = (k.) Zeki, çabuk
anlayışlı, bellediğini unutmıyan
- ( t i z k e r d e n ) = Bilemek. kimse.
i 1* ıf/.j y? <ft h e rz, t i z i ! ra s t) *= Musikide
ÛV üh^ ** Jj**
birer perde isimleri.
iS-ir1
ö/r keskin anlayışlı ve bilgin *. V -
kı cihanın sırları ondan gizli = Vaktiyle Dicle
değildir. kenarında Tehmüres tarafından
( Lebibı)
yapılan büyük bir şehir. Hara­
*. * : - besi (Ektisfun) adiyle hâlâ dur­
lT J*S> ( t i z huş ) = (*.) Akıllı, maktadır.
zeki. ».İl < JUU Ijtf | j|

Oradan Tisfun tarafına geldi.


(F ird e v tl)
Farz edeyim ki akıllıların başı,
cevher satanların padişahı be­ - .
A * t. _
nim. - ( tiş e ) = Keser, heykeltıraş
(F ird e v tl)
kalem .

( t i z i ) = (Tâzi) nin imalesidir iSj j JÖjjJ


J'ji o~o
ki Arapça, hususiyle arap atı
ti’îlâ
demektir.
Dar gözlülük yani hasislik ci­
JVİJ jlj'j- iS'jfŞ
hetinden terzi yüksüğiyle, yüz
Jl-i flj/ l jJ j^ C il yf ,'jJ
katılığı cihetinden dülger kese­
riyle birdir.
Arap atma binen yiğitlerin at ( K a ön i)
oynatması aslanın vücudunu
• . î ' -
titretiyordu.
[H a tre v ) (t lç e b e r p â y i
§ Keskinlik. hüd z e d e n ) = Keseri kendi
ayağına vurmak (k . ) zararı
ur? j’
<_riy j*»- j " ı»' öVj y ” kendine dokunacak bir iş iş­
ıv lemek, elindekini kaybetmek.
Eşek, bizin keskinliğinden sıç-
radı; dil nerede? ki halini söy­ crO*- «îV. C
j* 03»-
lesin. ıA
( Mevlânâ)
§ Zencefil. fiu sıkıntı verici ev yani dün­
yada hiçbir âşık, benim gibi
elindekini kaybetmemiştir.
i A , Is s j (tîzİJ lb â ( Cam i)
-L*9" ^ ^ t jş g b e s ü y i öl'j £~‘ *vf>! j -V
d -* T
h ü d z e d e n ) = Keseri kendi
tarafına vurmak ik.) kendi men­ Âsafi! Senin dilin, kılağılı
faatini gözetm ek. bir k ılıçtır , dudağının yarıklığı ,
<///ı7ı kılıcının keskin olmasın­
dandır [*].
■ O 5 rv’ _>U .* ,.T •>. * , . ı
ü ^ - (t*Şe 1 f e r h a d (<4ao/i )
t i z k e r d e n ) = Ferhadın kese­
rini bilemek (k ) muhataralı aş­ j!
J (t iğ ı e fr â s iy â b )
ka başlamak.
= Efrasiyabm kılıcı ( k.) güneş,
ateş, çerağ gibi parlak şeyler,
şarap kadehine vuran tel tel
C ” r ( * * 8 ) =“ Kılıç, ustura, bıçak
gibi şeyler. aydınlıklar.

A .-. * .'* t *
J*i :tj JU
(t î * . b ld ) « Söğüt yap­
{SjJ 1 rağı.
D ili ile gönlü başka başka ola­
nın ciğerini bıçaklamalı jij i _»5 * r* ( t î ğ ı d u d e s t i
( E n v e ri )
§ D ağ tepesi. zed en ) = ( i .) Şiddetle savaş-
mak
^ îV
—■—'T jr-, ı , * î
iij*£. i#*
O!—! ı>- 3.J3 £•?’ j'

Bana; bak dağ üzerindeki kim­


5/V kimse şiddetle savaşmadık­
dir? gittiğin zaman niçin ora­
ça miras yoliyle mülke kavuş­
da bulunduğunu sorma, dedi.
(Fird evsi) maz.
(H usrev)
§ Aydınlık, ziya.
Yalnız dudesti de denir.
v ı:;'î «J» JJK-. j_-c’
b i'}
l'V
Ey güneş! Hele aydınlat, şu
£ ce / kılıcı böyle şiddetle savaş­
viran köşeye nur ver.
( M evlânâ ) tığı zamanda sen hâlâ nefsinin
arzularına uyarak sarhoşluk
"" ' ~■'" ■■
f’*] A s a f i Molla Câıııi ile bir asırda
jljJ ( t l ğ ı â b d â r ) = K ılağılı, ya şa m ı; lâtif e c i bir şaird ir. A l t d ııda ğ: y a ­
parlak kılıç. rıkmış.
etmekte yani kendinden geç­ biz yüz yüze geldik ve göğsü­
mektesin. müzü siper ettik.
(N iz a m i) (Set/yid 'A li)

*.' > **-. “ *. 'f - "


İ C t“ (**8* r e g z e n )= N e ş - (t is r « 8 fö ş t în )= = (k.)
ter. Dil.

^ ^ C_" (t îjf z e q i âsm ân) =


(£.) Gerçek sabah § Merih yıl­ Nice iyi ve fena', d ili yüzün­
dızı § Güneş. den ölmüştür.
(H usrev)
• ** m
Şemşiri güştin de derler.
(**&* s ite m ) = (k.) Zulüm
ve cefanın revacı.
-Ci '• k u h )=D ağın tepe­
si, sivri yeri.
( tîfifi s e ^ e r ) = Seher
vakti iç yanıklıgiyle çekilen ah. *.'* "Ti-i " \
§ Yalancı ve gerçek sabah. (tlg u tu ru n c
b e m iy â n â v e r d e n ) = (k.)
“ ’jj jj >x*' j* - ç? '•> i Deneme, sınama. Zeliha vaka­
U*i sına işarettir.

Mum, güneşe benziyen yanağı­


nın yanında ışık yakmak iste­ £r ( t lf gen e) = Musikide
diğinden sabahın aydınlığı gelip bir makam.
boynunu vurdu ve gitti.
( Yeğ ma)
dL~ -
: (t ik ) = Saatin işlemesi gibi
_ hafif ses (Nizâm).
( t i£ i s e r tir â ş î ) =
(k.) Ustura.
‘■ İ l "
^-*7 (ti kuz) ■= Keş denilen jfo-
ğurt kurusu.
(1 7' şuden) = (/t.) Yüz
yüze gelmek.
(t ll) = Nokta. § Ben. (A r.) şâ-
.A — i f
me.
%
s »“
/T/m onu kılıçla gördiyse kaçtı, ;• (t ilâ ) = Ip bükecek çıkrık.
■-— y y j'
İ ll : jU' AİJ jU 4j V" 1^3
(tilik ) = Tirlîk (ba.).
Ju-
♦ -
Senin cömertlik ve adaletinden
f f , (tim ) = Büyük ev, kervansaray. Gazne cennet gibidir; zira ora­
fil s*s*y da ne hasta, ne hastaya yardım
f.“. e'./*- j’ ^ Oî Jj*- etmeğe ihtiyaç vardır.
{Sena i)

Sen, bütün harcı yetim vergi­ § Mecazen gözetmek, endişe


sinden bağ ve konak [*] yap­ etmek.
maktan korkmaz mısın?
ı-O" <3. 'O -, y K'’ ■>yr
(Evhadi)
>r*~rJ:'1 y —•’V j
f.“. J* ^ J S ıi'

Ic-'j Vlij jj li Uct yi)


jlU Kabahatim olmaksızın senin
firkatinden yeniden yeniye dur­
Ey sözü tek, büyük inciyi kıs­ madan keder ve endişe edece­
kandıran; ey ihsanı köy, ev, ğimi sanmazdım.
kervansaray olan! (Şeref)
( A f far)
Yetimleri ve kimsesizleri idare­
lif" - ye memur olan, hastaya bakan
~ (tİm â ) = Sahra, ova.
kimseye jU‘ (timârhuvâr),
rfji/ ( timâri ) derler §
*rle - (Timâr kerden) Hayvanı tımar
C- (tîm â c ) = Sahtiyan. Tabak­
lanmış koyun derisi (Nizâm). etmek.
§ Ok amacı.
V le " -
^ ■“ (tîm â s ) = Orman (ar.) f*-ı.
'lîT
J - (tlm â r ) = Bir. hastaya yahut jjij övt ı » î _ * j i y
felâkete uğramışa yardım et­ jıiL,- ju j-u- «r
jpj.
mek ve kederini gidermek §
Tasa. Burada cesur pehlivanlar bul­
»>■ jlı w — mak mümkündür; çünkü orman
j 1*-. j }J ° / J lf " j * c y aslandan hâli olmaz.
J-J (M ir Nazmi)
Karanlık gecede herkes rüya Vâtker (ba.).
görür, ben sabaha kadar onun
tasasını çekmekten hastayım.
( t i mâv ) = Ahmaklık.
( Ferruhi)
[ * ] Buradaki (tim ) i
tercüme edebiliriz.
apartman ile de
j ı ı7i (, tim s â r )
-
= Hazret, yahut
ondan aşağıca mevkide kulla­
nılır bir kelimedir. v ^ (t iv â z ) = Haksız kazanç.

ii'bT • » “
- ( t i m n â k ) = Ahbaplara ve
*■* ( t i v â y ) == Çekinmek ve dü­
muhtaçlara yardım etmek. Şef
şünmeksizin büyük bir işe
katli, yardımcı (Nefisi).
atılmak.
» . ♦••
• 5 »
(tim ü k ) — Suratsızlık, ekşi
^ ( t e y ü r ) = Üveyik nev’inden
yüzlülük.
disi tavusa benzer bir kuş.

^ ( t î n ) = Zendupâzend lügatinde
b V 1
ve A rapçada incir. ' (tîv r e k ) = Haset, günü.

* il v! •t’ * * “
*T ? ( t î n â b ) — Rüya — buşâsb — (t îv s ü l) =Başkasınıri başı­
hııvâb.
na gelen belâ ve musibete
sevinmek (ar.)
^ (tîn e ) =■ Tükriik, salya.

ı(t lh ü ) = Çil kuşu


( t iv ) •= Kudret ve takat.

‘jin’ «r-*-* j1
-•-> A ;• (,<*
,S A -'

Baygın ve takatsiz olarak top­ Zülfünün halitasından Yegma'-


rak üstüne düştüler. Gönül ele­ run kurtulacağım zannetmem.
minden bir diiziye feryadedi- Ç il kuşuna şahin pençesinden
yorlardı. kurtulmak kolay değildir.
(Esedi) ( Yeğmö )

( * ] ^ T ivâz) dan (liv s ü ll e kadar yazdığım beş lügati Nâsıri, Burhandan nakil ile
ferh*.*n<rlerde görem edim , Burhanın nereden aldığını bilmiyorum, diyor.
j . r \ ( câ keş ) = Pezevenk.
(c ) = Elifbenin beşinci harfidir, ixi ^r u. (câkenşuden) = Bir
ebcet hesabiyle üç rakamını şeyin yerinden kopup ayrılma­
gösterir. sı; mecazen bir kimsenin ma­
kamından uzaklaşması (ko.).
(câgiriften) = Yer tut­
(c â ) = Yer, mekân, makam. mak, yer edinmek (Ni?âm).
o ja j ' 'J*j* '-h f-iî (fi (câneşin) = K a 5im-makam:
V d* ( * (J.£** Bir kimse öldükten sonra ye­
rine geçen, jiı u ( câ nemâz )
= Seccade.
Mahzun gönlümden hiçbir vakit
ayağını dışarıya atmıyan! her
U>p . Al * A *, .
gönülde nasıl yer ettiğine şaşı­ * * ( c a b u ls a , c a b u l-
yorum. k â ) = Birincisi batı, İkincisi do­
(K a yd î) ğu sonlarında birer memleket­
İbarede artık olduğu da vardır. tir.. Bir rivayette bu memleket­
ler dünya âleminin‘ mecmu su­
y liLr-* y {S^. ı*1 f ■'r
retleri kendisinde mevcudolan
y ı*-^ j' V
misal âlemindedir. Sofilere gö­
jlîU.
re birincisi sâlikin varacağı
A'ie yapmışım ki sana lâyık son mertebe, İkincisi ilk mer­
olmuyorum. Senin içip bütün tebedir.
dilberleri sevmekten vazgeçme­ *y >5j•} “ ’j
dim mi? UIj f y t--*»
( H â k in i) jLJU

üii-u-t u. (câ endâhten) = Çıkık Nereye gideceksen kejıdi rızkını


bir âzayı yerine getirmek (N i­ yiyeceksin Cabulka ve Cabulsa-
zâm). da fazla ve eksik olmıyacak.
( Selmân)
( câ cesten ) = Uyku ve
uyanıklıkta korkarak yarinden
sıçramak. (câ b iü «) = Dalkavuk, yal-
taklanıcı. Câblüsiden = yaltak­ nin. çadırına ağırşak olmaya
lanmak, kavuk sallamak masta­ lâyıktır.
(Sâzeni)
rından ismi mastar, ismi fail
x \
( muh.).
jL ^ j1 (c â c e rm ) = Horasanda bir
^jlr u> C-.' ıS1 kasaba.

• »• ;
Sevgilimizin mademki bizim ve
. (câcru d) = Tahrana iki,
senin sevgimize ihtiyacı yoktur.
üç fersah mesafede bir nehir
Ey rakip! Bu yaltaklanma ve
(Naşiri).
dalkavukluk ne vakte kadar.
(Hucerıdi)
I
Çâblüs (ba.). (*?" (câ cîm ) = Pelâs: aba, kebe
• ' gibi kaba yün dokuma § Türlü
renkli ipliklerden dukunan ve
(câp ü z) = Türkistanda bir
şehir. cicim denilen bir nevi döşeme.
(muh.) j-U.
*3* j' ■*.W. ■? £
• ‘
(câ ç) = Samanı temizlenmiş
Kender ve Capuz şehirleri mu- hububat yığmı = Câş. Temizlen­
kataa [*] tarikiyle senin olsa memişine (hermen) derler.
da masrafınla karşılaşmaz.
(N iz â ri)
^ c â h â lî r e ft e n ) =
• <
Gerdekten sonra gelinin akra­
(c â t) = Sonunda okunmaz bası damadın evinde konuklan­
<*> bulunan bazı müzekker ve mak (ko.).
müennes kelimelerde cemi eda­
tıdır (Nizâm). V * İ. (câhsuk) = Orak.
• V
(c â tâ g ) = Çadır ağırşağı.
•î (•* <_r^
O’.-”. " t * , j /. > ı£l
f pI»u*
Günah orağiyle taat ve ibade­
tim ekinliğini nefis eliyle biç­
çadırı, kadir ve itibar cihe­ mişim ; binlerce ah.
tiyle cenneti âlâdan yüksek ( Tirm izi ’
olan! gökyüzünün dolunayı se-
'€ v \
[* ] Mukataa: arazinin kesime verilmesi. ■^y~ > . (c â d e n g u ) = Ateşgede-
lere ve papazlarına gelen adak başka aşk mirasını alan ol­
ve sadakaları alıp icabeden madı.
yerlere sarf eden kimse. ( Vâleh i)
• '
o l ( câst ) = Üzüm teknesi,
^ . (câdu ) = Sihirbaz. Cadu su-
üzüm sıktıkları yer, sıkmak.
hen = fasih ve beliğ şair.
w—f
cXjT ifjIj'jj öy ^ . (câ ş) = Hububat yığını, dili­
— Ji. CJ 3Jf- rs~i c—3 vw‘ j’ mizde çec denir § Câyeş =
t£j' onun yeri (muh.).
«T. ^ w

Sihirbazlık, ceddinin şeriatın­


(c â ğ e r ) = Kuş kursağı.
dan beri bâtıl ve değersiz ol­
muşken kaleminin sihirbazlığı ^^Uİl C.IÇ j\ jrlj
sanat edinmesini nasıl reva gö­
Ilj* i
rürsün. Senin elinin ganimetin­
den bulut gizli; cömertliğinin Onun nimeti yemlerinden hırs
utancından maden mahcup; ih­ kuşunun kursağı bir düziye
sanının korkusundan deniz bir dolar.
( Fa h ri)
köşeye çekilmiştir.
^ ( Edibi Şâbir)
\ J U l-İ U (c â fc â f, cef-
(c& dî) == Safran. c â f) =* İffetsiz, ahlâksız kadın,
yırtlaz.
** • *1
jj\
o~ ( ^ c ^r |2, cârü b ) = j T j u l İ-.İUJU o;
Süpürge. Cârübkeş=süpürücü.
Âsal (ba.).
( câ sip u rd en ) = (k.)
ölmek, Z f i J r ı ( c â g e r m k e rd e n )
j-* l*1' **" '■>*) tJ = Bir yerde yerleşmek. Cây-
.itKİ Ö J1>. ıi>'ş* germ kerden (ba.).
'v. ti* f ç-J* ıf'jt-, /*
jjjJ i l j j . J ic j ^ ^

Jlj . (câk şu ) = Çeşmezen de­


Adem vefat edeceği gün nilen göz ilâcı.
mirasçılarına bıraktığı şeyi bi­
rer birer saydı, herkes isteğine (c â l, c â lî) = Tuzak (ar.)
uygun olan bir şey aldı, benden
^ > 1; jl
Jljtf £y* lt~) •?}**, <2—»- JÇ- jlJL. ^ j*-s*
i

Mülkü düşmandan temizlen­


ATa^ı okla yaralanmış aslan gibi mezse şaşılmaz; çünkü her bos-
ıstıraptan kıvranır, kâh tuzağa
tanda korkuluk eşek başı bu­
tutulmuş kuş gibi belâdan çır­
lunması zaruridir.
pınırım. (F a h ri)
(M es'üd)

§ Misvak ağacı: lifli dallarından f V (câ m ) = Cam: pencere camı,


diş fırçası yapılan ağaç. hamamlara ve evlere konan
tepe camı § Şişe ve toprak
*İL cinsinden şarap kadehi § H o­
. (câliş)= Ç iftleşm e. Câlişger, rasanda bir kasaba.
bu işe haris olan kimse. Yalnız
câliş de denir. Naz ve gamze
+e-j>-
ile salınan mânasına da gelir. û*- <>'

t
( c&le ) = Kelek: nehrin bir
tarafından öbür tarafına geç­ Doğduğum yer Câm kasabası
mek için ağaç, saz ve şişirilmiş ve kalemimin damlası şeyhül"s-
tulumlardan yapılan sal. lâm Ahmedi Câmi’nin kadehi
artığıdır. Şüphesiz; edibler ara­
"«1U. J.** sında iki mânaya göre mahla­
i f J A. j ' sım Câmi dir.
dh (Abdurrahmânı C âm i)

Ey birader.! Bilgisizlik denizin­ § Kendilerini Cemşit sülâlesin­


den, fazilet salından başkasiyle den sayan Sent ve Kişmir hâ­
geçemezsin. kimlerinden bir kısmının lâkap­
( Velüfi) ları.
♦''
' • ,u ;
^ 'T (c â liz ) — Sebze bahçesi, kar­ T '** (câ m â sb ) = Keyâniler-
puz, kavun tarlası. Şimdi bu den Keykuştasb’m veziridir ki
mânaya evvelce yalnız bostan hikmet ve heyette yüksek bil­
mânasına kullanılan fâliz kul­ gisi vardı = Câmâs =Câm ât.
lanılıyor. (Nizâm) Tahran ve Eski Farsça ile ve (Ferhengi
İranın kuzey taraflarında câliz; mülûk ve esrarı acem) adiyle
Isfahan ve güneyinde fâliz de­ yazdığı kitap halk arasında
nildiğini söylüyor. (Câmâsbnâme) adiyle anılır.
jl» LA—* lü *•
M 3 ) y /•!> / m. « A » ^ O—**
w ^ . (c a m ı b a d e
l"İy
b ersen g zed en ) = Kadehi
taşa vurmak (fc.)işretten tövbe Ey müslümarılar! Şehriyarı ta­
etmek. nımayız; zira gönül büyük ka­
<fS*ı# j.-J'jL-İA dehe doymamıştır.
( Mevlânâ)
O,*,) y iS

A k ıllı o kimsedir ki bir gü­ ( c â m ı ş î r ) = (k.) Sütlü


müş göğüslü ile şarap içer ve meme.
bir daha içmeğe tövbe eder.
(Hay göm/
S (c â m ğ ü l) == Azılı, şerli.
'' *V' i Aslı câmegi ğul’dür. Sanki elbi­
. (ca m ı p u r e z ş l - sesinde cin ve şeytan var de-
r u m e y ) — Süt ve şarapla dolu mektir=dâmğül=huşük = sind.
kadeh [*] (k.) kevser suyu ile
dolu kadeh § Güzel söz§ Sev­
gilinin ağzı § İnsanı heyecana . ( câm ı gevh eri ) =
getiren güzel söz ve şiir. Billûr kadeh, (it.) Sevgilinin du­
dağı.
^ < L>' ^ ' Oiî çV
C lv
. ( c â m e g i ) = Hizmetçilere
t li: jl$>- («W . - verilen maaş, ücret ve elbise
. (c a m ı c e m , c a ­
m ı c ih â n â r â , câm ı c ih â n parası § Hizmetkâr § Tüfek
b in , c â m ı c ih â n num â ) = fitili § Elbiselik § (M) nin tuta-
Cemşit şahın yedi nevi maden­ riyle kadeh tortusu.
den yapılmış kadehi. ji^ J.5u. (câmegi huvâr) = (k.)
Maaş alan § Şarap içen.
,f • ’ (c â m ı s e ^ e r , Û-* >!-'•’ j ’j*- 1»^*W1*1
c â m e ’i s e ^ e r ) -- Güneş. ıy
• ' cfllii

fT “ (k.) Sevgi­
(c â m ı s lm )= Ey benim tedbirimden istifade
linin çenesi (Şems ve Kulzum). eden ! sözümün kadehinden tat
alan!
( Nizami)
(c â m ı ş e h r iy â r î) =
(k.) Büyük kadeh.
[*J Horasanda şaraba süt karıştırıp (c â m ı g i t i num ây)
içmek âdettir (Kulzum ). — (k.) Güneş.
elbiseliğinden kaftana kavuş­
fWj ’ -Vkj-5 madı.
4İ-U- ( H ucendi)

Karanlık yerin köşesinde kalan


^c ğ m e 3{ h u r ş î d ) —
kimse güneşten ne anlar.
{S a d î) (k.) Güneşin ziyası, yer, güneşin
1 tesirinden korumaları itibariyle
. (c â m e ) = Elbise, döşeme. ağaç yaprakları, toz, duman,
bulut.
w —f. iLi I Ji

^ *1~ —-i ûr’ j j j 3 £*j jliT"


L*jO
ı/Uii
£ger gönül sevinçli olursa otu­ Bulut, bağa, oynıyarak, ağaçla­
rulacak yerin cennet ve cehen­ rın yapraklarını temizliyerek
nem olması; vücut sıhhatte olur- geldi.
•sa elbisenin yünlü ve ipekli (N ifâ m i)
olması müsavidir.
( Yeğmâ) Nemâzi kerden=temizlemek.
§ Sürahi.
• .1

tS's.J } J bs}*' b i*- İ t


J 5 . ( c â m e d â r ) == Hamamda
elbiseyi muhafaza eden hizmet­
Kırmızı şarabı kadehe döker­ çi § Efendisinin elbisesini mu­
sen. hafaza eden kişi.
(M encik

^ • ( c â m e d â n ) = Elbise
d â n g i r i f t e n ) — Elbiseyi dişle saklamak için çok defa deri­
tutmak, (k.) kaçmak. den yapılan sandığa ve dolap
gibi şeylere denir.
■; ! ’
, -
^ • (c â m e h â n e ) = Dikil­
miş, dikilmemiş elbise, yaygı; (c â m e d e r â n ) =
(Neki-
mal, meta muhafaza olunan oda, sâ) nın tertibettiği makamların
urba konacak yer. biri. Bu makam çalınırken in­
sanlar şevklerinden elbiselerini
o»» j- 3IT o-'jU-
yırttıklarından bu isim veril­
miştir.

S of giyen sofu gösteriş hırkası­


nı yakmadıkça senin keremin j * j ’j K P o U (câ
câ ra e d e r n ll z e -
den) = Elbiseyi çivide boya­
mak, (k.) matem tutır.ak. . ( câm e n em âzl
k erd en ) = Yıkamak, temizle*
J -1 Jt j mek.
ı/Mâl J* ıfj^' <*uu
İr i filin başına kılıcı vurursam
f ilc i matem^ tutar. Biz küp başında temizlendik.
( Ni zami ) ( Ğ azâli)

<£) î ) 9 -** ><.*• (/c a« m e 3.ı n e v r —


u z “ı )v =
^ c £ m e :i î d i ) = (k.)
(k.) Rengârenk elbise § Bahar­
Kırmızı elbise § Bahar çiçekleri.
da açılan türlü çiçekler=câme:>i
cidi.
( c â m e i ğ u k ) = Yosun.

■>' lA*- j4 ? /*, jU.r4>l>. c â n e )= C a n , hay­


Jİ J-j>" j j w-O* <-U
van ruhu. Nefsi natıkaya ve in­
san ruhuna revân denir. Bazı­
Coşması inci ve elmas veren ları cân, güneş; revân, onun
denizin üst elbisesi yosundur. her yeri ışıklandıran, aydınlığı
(H u tre v ) gibidir demişlerdir § Silâh.
• J 1
* !' • ''
(c â m e f n t e k e r -
Jul»- A ~ .
w . . (c a n a n , c a n a n e ) =
d e n ) = (k.) Esvabı yırtıp par­ Mâşuk, sevgili.
çalamak.
»j1»:* i W <*> öl*'W C-> -'** ^
ıyu ıf* w — v î)T
( c â m e 3! p a t r a n ) =
Peygamberimizin sülâlesinden Sevgilinin cemaline muhabbet
olanların muharrem ayının iddiasiyle can kaygısı, birleş­
onuncu günü giydikleri siyah mez, yanında canın kıymeti
elbise (Burhan). olan kimse âşık değildir.
(' Imöd)

( c â m e k e n ) = Elbise so­
. (c â n â v e r ) = Canlı.
yunulacak yer.
Sjjl'L c—ij Cfî*- j.->y
V ' *" * ' ı
^ . ( c â m e Di n e h ç e v â n l )
I/Uii
«= Çuha (Burhan). Buna şaşılır ki bunca felâkete
Ferhengi Ziya 41
uğradığım halde diriyim, bir
canlı böyle yaşıyabilir mi ? ^ ^ • ( cân ı cân ) =
(k.) Hak
( N iza m i )
tealâ § Sevgili § Mutasavvıflara
§ Zararlı hayvan § Domuz. göre hakikati Muhammediye.

* * **\ •r n * ı’ •’
j'-U *. < j b A»U
^ • ( câ n b ch ş ) = Cenabı (c â n d â r , c â n c d â r )
Hak. Mecazen sevgili ve çok =Canlı.
ferah veren, kederden kurta­
ran her şey. Ctjy*i ıi^>"jl jlĞ

jib j U ^ cân b e d e # _ Nakkaş Mani nerede ki Erteng


tâ r ç e d â d e n ) <= Teşekkür nakışhanesini canlı suretiyle
yerinde canını bağışlamak, feda görsün.
( Ş a ir )
etmek.
a, £U. § Cân silâh mânasına da gel­
diğinden cândâr silâhlı demek­
tir..
Ben o sevgiliye teşekküre bedel
canımı feda ederim.
C—j j «j> ,J ~ tf ÜC
(H akanı)
‘ ' 7' ' t=*J
Senin cemalin bir padişahtır
^ . (câ n b o r d e n ) = Canını
ki yay çekmiş gözünle zırhlı
tehlikeden kurtarmak.
zülfün onun iki has silâhtarı­
âli ^ *J , 6^ dır.
j j L-’ jl (R e f ı)
t/lü § Azık.

Herkes kendi canını kurtarmak­ jU'l». Ji'l oll ûlji


jsji jj J
.'l
"»jU
la sevinip kimse kimseyi öldür­
ıiiy
meyi hatırına getirmedi.
(N iş im i) Para ve kuvvet ile bir parça
• » * azık bulmak mümkündür. Para
^ ( cân ı p e r iy â n ) = (k.) ve kuvveti olmtyan ne yapabi­
Şarap. lir.
( S â ztn l)
C.JJ J^ ' s" J 3* -0 j*
§ Muhafız, koruyucu.
f*- ı'/'X i>W
li'SU. j' *ıij>a.v a/' 4/1y X
tH 'X* J* JUU.
Peykergâv (ba.). • *
Her canlı onu nasıl koruyabi­ c.—**-
(jU.
lir. Onu koruyan, saklıyan an­
İİJ-B İC -
cak Cenabı Hak'tır.
(Ş eref) Savaş ortasında onun kılıcı ne­
> ' î' dir dedim\ savaşta can alıcı bir
(c£ ncjj|r jj) _ Tiryak, aslandır dedi.
(’Unfuri)

S &' * • (y - ^ j^*"
• (/ can
« ş J«_»
ik a r,
cân ş ik e r ) = Can avlayıcı,
Hasta âşıkların tiryakı, yani can alıcı, (k.) Azrail (,*)•
ilâcı sevgilinin gönül okşıyan
yüzüdür.
{Hidâyet)
ti’TÖ
Ölüm meleği gibi, o kadar can
4>UA>- (câ n d â n e) = Tepe ile alın
alıcıdır ki ona ölüm meleği
arasındaki yer, bıngıldak, (A r.) dersem şaşılmaz.
CjiL Beyin mânasına daha doğ­ (K a â n i)
rudur (Reşidi).
ı '- f 'L
* ' *• J ^ • (c a n fe z a ) = Can artıran:
j ^ c « n d e r m iy â n ) = uzun ömür; rahat ve ferah
Can ortada, yani canı fedaya veren şey.
hazırım demekten ve fevkalâ­
de sevgiden kinayedir.
Ruha ferah veren bahar geldi,
j j ı im ^*«15
cihan, gönül çekici ve yakışıklı
o öv ûjji* y oldu.
jır
§ Ayın yirmi üçüncü günü.
Ey hokkasiyle kalemi Hindistan
dudusuna benziyenl Senin d ili­ '•* c
nin önünde kılıç; canını fedaya - (ca n g e z a ) ■= Can ısırıcı,
hazır H in tli gibidir. ruhu sıkıcı. Cânfezânın zıddıdır.
(Kem âl) %
£*< Lf,
• « (* fj'3 &.
j L . ^ cftnl z e m in ) = (k.)
Bitkiler. Ey sâkif Gel, o, ruha rahat
• t * i
veren şerbeti bana ver ki ruhu
sıkan kederim var.
j V (cân sitâ n ) = Can alıcı. (N iz a m i)
CıL»- j y ^İJ J>-
/jULi.\c ı5 * j^ U . c~j-5j İÎLI' tSSJ
(c â n v e r ) = Canlı.
JUty \

J* «t*U- V
Senin acı cevabın hastalara
^ urî
bengi sudur. Rakibinin kirli
yüzü âşıkların ruhunu sıkar.
Her canlının insanlıktan nasibi
(Eb'ülme'âni)
yoktur. Alemde nice adam var­
» 1-
dır ki duvardaki nakış ile bir­
v* jV ( c â n ım e n u c â n ı-
dir.
şu m â ) ^ öw* j * ou == (S â 'd i)
Canlarımız tamamen birdir de­ = Cânâver.
mek olup bir kimseye bir şey •A—
t & l>l*
tevdi ederek iyi saklamasını ve .3 jj i . L
kıymetini bilmesini tavsiyeden
kinayedir. Belki bir ovada ölmüştür; ya­
hut onu bir canavar yemiştir.
V" u-!*. 0*-» O’.1 öW-
( Mektebi)
V* ö* *y-
öUL. * ’ * . ’ " , ’
Bu şiir benim tatlı canımdır. > > }r ‘ J ' y V (c » T i d , c â -
Ben kendi canımı sizin huzu­ v id â n , c â v id â n e ) = Daima
runuza: size tevdi ediyorum, kalacak olan, bengi, sonrasız,
iyi saklayınız ebedî.
( Selmân ) ıjbjW JnL ^ jlifjJ
^L» >}J<J VU ,J_) Jl ji-î
Her ne kadar Şucüri ve Tuhfei
Vehbi’de «biz seninle sağ ola­
lım daima» denilmişse de Re­ Çiy, gülün yaprağında bir dü-
şidi ve Nâşıriden ve misal ziye kalmıyacak. Elbette aşağı­
getirilen Selmân’m şiirinden dan yukarıya çıkar; kederlenme.
(Ş â 'ib)
yazdığımız mâna anlaşılıyor.
"• •>’ L
U. ( U . > _ ^ 9 °-? ' (c â v id â m h ır e d ) =
J v * • ( can u sar, ca-
Hüşenk Şah’m amelî hikmete
n ü sp a r)— Dârâ’nın iki katilin­ dair yazdığı mühim bir kitap.
den biridir. Pek yakın adamla­
rından iken İskender ile ettiği
,,U
muharebede Dârâ’yı öldürmüş J ' ( c â v e r ) = Hal. Nasılsın di­
ve başını İskender’e götürmüş­ yecek yerde, çi câverdâri; denir.
lerse de hıyanetlerinden dolayı Yer ve mekân sahibi mânasını
İskender de onları öldürmüştür. da ifade eder. Bu takdire göre
Mânüsâr (ba.). câ = yer ile sahip mânasını
ifade eden (ver) den mürekke- B ir fenalığa karşı bir fenalık,
bolur. bir iyiliğe karşı yüz iyilik ede­
rim.
(N iza m i)
(c â v e rd ) = Yandık otu de­
nilen beyaz dikenlik (ar.) ruî. v_ılV İS 31-
JJ>21f ■»* ıî*s—• ey
j UjÜ
(c â v e r k e rd e n ) — De­
ğişmek, tebdil etmek. Sâki, halis şarap yerine rakı
veriyor. Ben ateşe müstahakım
o, su veriyor.
(c â v e r g e r d ) Bir halden ( Yeğmâ)
bir hale dönme.
§ Hindistanda yetişen güzel
1 U- kokulu bir gül.
• (c â v ş ir ) = Oğlan aşı de­
• ,ı *
nilen samg [*].
Crl.c£^- (c â y b â ş )= O d a , ikamet­
gâh, ev, yurt, mekân.
^ • (c â v e ) <= Cava adası § A ğ ­
zın iç tarafı.
\J • ( c a y g e rm k e r ­
<j û j L , c â v |d d e n ) = Yerini ısıtmak (£.) bir
i —* _\ ' f
c â v id â n , c â v i d â n e ) = Câvid yerde çok oturmak, yerleşmek.
(te.). tfljj' f j j 3 û* eri1
, ö 'j
j j v j -r ".r» «■>-; 'T tfl*- J»" { f
-u. c/Ui)
ıTÖ
Ben ayaktan düşmeden kendi
Ne baba! vücudu kıyamete ka­
evinde yerleş.
dar bakî olsun. Ne oğul! ke­ ( N izam i)
remi kıyamete kadar sürsün.
{K â in i) s.)}* ı>.' ■**t 6'j 1
• - t
Ji*-
t/Uâl
( c â v îd e n ) = Çiğnemek.
Konuşmada (cevîden) denir. Bu gönlü çeken köşk, yani dün­
• '
ya ondan dolayı soğuktur ki
yerini ısıtır ısıtmaz, yani yer­
(c â y ) = Yer = Câ.
leşir yerleşmez kalk, der.
\ S‘- ( N ifâ m t)
i 1' <£ & LT^V.
__________1#UÜ
[* ] Samg, akaçların pusu yani beden­ • ( câ y m e n d ) = Yerinden
lerinden sızan yapışkan madde. kalkmıyan, üşenen, tembel.
d n m â h ) = (k.) Gece ve gün­
l
Q . . • ( c e b b & c ) = İran şahları­ düz § Felek.
nın nevruz günü giyindikleri
elbise. Reşıdı’de, cebtâc şeklin­ ( c ü b b e 3! d e r v i ş ) =
dedir. (k.) Bulut §G ece (Burhan), gü­
neş (Bahar, Reşîdî).
*. > •'
( c e b r â z ) = O k l u k irpi. t " C C*

• > .,
( c u b b e ’i h ezâr
m lh î) = (k.) Gök § Gece.
( c e b ğ ü t ) = Döşek ve yor­
gan içindeki pamuk ve yün
gibi şeyler (Reşidi), eski ve (c e b ir e ) = Halkın bir işe
parça parça elbise ve yorgan hazırlanması.
= çeğbüt.
* ' • j ^ > - ( c e | ,în g i r i f t e ) = ( k.)

(c ib l& c ) =
Cömertliği ol- Asık suratlı.
mıyan zengin ve mevki sahibi. ıj*ı/* u-*,
e.—*j t jiil/ (fl

./ (c ib lâ h e n g ,
Asık suratlının yanında ihti­
c ib le h e n g ) =
San diken de­ yaçtan bahsetme. Ey kılavuzu
nilen nebatın tohumu. olmıyan kişi! Açık olmıyan
kapıyı vurma.
(ŞefYİ)
( c e b le k ) = Kuvvetli ve
• /•
müstahkem. «

j) y Jjuü UL«)|j C T (cefc) = Kavga etmek, uğraş­


mak mânasına gelen cehiden
den ismi mastar, emir. (Ç )
ile de doğrudur. Çeh (ba.).
Ey padişah1 Senin adalet ve
z.—
tj' j U'-ii-
ihsanınla devletinin duvarı kuv­
vetlenmiş. T*l>’
( M encik )
yy
Yarabbi! doğru söylüyorum, f it ­
ne, şendendir; fakat korkumdan
. • ( c e b e ) = Ağaç kavunu ve
müdafaa edemiyorum.
turunç murabbası. ( Nâşır)

• ' > • > *■c*


' r '
(c ü b b e 1 h u r ş l - CT ’ ( ce^âce^ ) = Kılıç gib
savaş aletlerinin tokuşmasından
çıkan ses, (c)ler yerinde (ç) ile ** * İ * ( c u d â re k , c u d â -
de doğrudur. n e k ) = Çocukların avuçları
içinde dönen topacı havaya
* *' < ’ j. ’ ' fırlatıp tekrar avuçları içinde
(cehc, c e h ş )n Hak
döndürdükleri gibi bir değne­
kuşu § insanın boğazında pey­
ğin üzerinde bardağı bu suretle
da olan patlıcan gibi yumru.
döndürmek oyunu.
‘ ' t'
(cefcçen) = Çeşmezen de­
^ ' * (c u d â ş İn â s )= Bir sıfat­
nilen göz ilâcı = câkşü (ba.).
tır ki o sıfatla iki şeyin arası
\t ayrılıp seçilir. (A r.) .
(c u d â ) = Ayrı. (Nâşır!)
û'P' y i//
sjf" ij** ji Aı^r**U>- , * v *
* (c u d a g a n e ) = A yrı ayrı.
Uit
l
Beni senden zincirie koparıp
(c e d â v l) = Hizmetkâr ay­
ayırmak mümkün değildir; çün­
lığı.
kü tırnak etten kılıçla ayrıla­
maz.
( Yeğma )
'T*"*’ * (c e d b ) == Hurma ağacının
ijf Ja f Ij.* tepesinde olan ve hurma beyni
<»• O’. j 1 <s>J ' j* denilen ak ve tatlı şey (A r.)

Ey katı yürekli felek ! Başka *

ne yapacaksın; beni dilberimden (c e d tln ) «= Küçük, nakışlı


ayırdın; bundan daha fena ne çanta, dağarcık.
yapacaksın.
(E şref)
Cudâl = ayrılık. *** ^ (c e d g â r e ) = Türlü türlü
yollar, tedbir ve reyler.
Jy ıs> y J-*j cr*'
JUİ^' Jljl»- X3 jl JLfli
**X **X t#—
i
H içbir kimse1bir zaman seninle
birleşmek şerbetini içmedi ki Her mezhepten birçok halk ve
başka yüz defa ayrılık zehrini biribirine uymıyan birçok fik ir ­
tatmasın. ler gördüm.
( ‘Işmet) (Ebülifatan)
(c e d v â r ) «= Zehrin tesirini Uf (c e r e s ) = Çan.
gideren bir kök. Biş (ba.)
JiJU

(c e r )= Y a r ık , çatlak, hususiyle Çan; yükleri bağlayınız diye


yarılmış yer. bağırıu or.
(H a fız )
M
§ Zindan.
(c u r ) = A t eyeri.
ırJ" İ&»- Cî»—>>i- 1Sy
. '> iSS- J-Kİ* CrV.
*r'-’r ( c u r e b ) = Turaç denilen
kuş. Kimsenin kavgasını kendi tara­
/ Jj* j<î!» fına çevirme; vücuduna dünya­
&+S00jl a j ^ yı zindan etme.
(Zerâteşt)

Ey adaleti yayan ! Senin ada­ (R) nin şeddesiyle kapı ve diş


letinin tesiriyle doğan ve kara gibi şeylerin gıcırtısı. Bu mâ­
kuş keklik ve turaçtan kaçar. nada (cerreset) de denir.
( S a ten i )
.tf’î Ji \jf

J' (c e r e d ) = Yaralı, mecruh. Jlf*fj*>


*>. \>î- Dadı, kapının gıcırtısını anla­
I ıs*. yıp padişahın sözünün sesini
işitti.
Yaralı fakat eli ayağı kuvvetli (Fahri Gargani)
idi. Gitmekte hüma'nm kanadı «■* '' * *
gibi idi.
tH o ’J r-i O H c r jr
(Zu câ cl)
(c e r e s b e r m e fe m e l b e s te n ,
(R) nin tutariyle padişah tahtı c e r e s d e r g u lu b e s te n ) =
mânasınadır. Sefere hazırlanmak.

( t ü r d e ) = Babası Arap cin­ yıi'o-» ^ û’„ ^ jç


sinden, anası boz olan at §
lğdiç. (C ) nin üstüniyle sarı
Yolculuğa hazırlan, çünkü yol
renkli at (Burhan).
muhataralıdır, bu ovada deve
• s
ayağı gibi sessizlik pek iyidir.
(c e r z ) = Toy kuşu. ( Talib)
İkinci lügat yüksek sesle dua Sevgi aşkı olmıyan topluluğun
etmek mânasına da gelir. ehli dil olmaya kabiliyet ve
görüşüp konuşmaya liyakati
yoktur.
JJ (c e r e s h â y i z e r )= (k . ) (M ir Necat)
Yıldızlar.

( cerm u ze ) = Sefer ve
(c e r ş e ft ) = Hiciv. misafirlik.

T» ^ j tS'Si ö)T
,J; ( d r e n d e ) ■= Kıkırdak. (A r.)
ıSr***
Belâ ve musibetten korkarsan;
hicve dair şiir söylememelisin. &
( c e r e n g ) = Çan ve zil sesi,
ÇUnşuri)
kılıç ve topuzun çarpmasından
' ** çıkan ses.
^ ( c u r ce d â n ) = Şarap ar­ ' -L_ ^ j> - L J*.
tığı dökülen kab. ju*

Ecel, topuz sesinden başkasiyle


j ) JT' ( C u rce r î 2> c e r ğ a - söz söylemez.
('A m id )
tu ) = Emzikli tas.
Mastarı (cerengiden). Konuş­
mada para şıkırtısına (çiring)
( c e r ğ e n d ) = Bumbar dol­ denir (Nizâm).
ması (ciğer âkend) den hafifle­
tilmiş ve bozulmuştur § İşık ve 1A ^
( c u r v â s e k ) — Ağustos
ışık konacak yer.
böceği, cırlayık.
• t,
(c e r g ü l, c e r ğ ü n )
( c e r u n ) = Hürmüz iskelesi­
= Sinirli yaprak. (A r.) ji-ıaU.
nin eski adı.

( cerg, ce rg e ) = °J ' ( c u r r e ) = Otlamıyan ve uçan
Sürgün avı gibi insanların bir bütün hayvanların erkeği, husu­
yere toplanıp halka olmaları, siyle erkek doğan. Tâyin için
sürgün avı. currebâz derler.
ijj iifl J j JaI JjlS
-r* ^ t f s r j L jU 'J .J-y c j ?
Sıçan gibi dişini hırsa batırmış § Defter ve gazete mânasına
olan kimse doğanı nerede ele Arap ve Acem dilinde sonra
geçirir? ihdas olunmuştur.
(S a d i)

Bu münasebetle yiğit ve baha­ ( c n z ) == Başka mânasına istis­


dıra da denir. na edatı.
y j} •»s*' j O .m»»M
*
yİ»
tfj'at t/Uiİ
Senin topuz ve kılıcını hatırlı- Ona bir defadan başka bakmak
yarak sarhoş fille r ve yürekli mümkün değildir; çünkü o yüz­
kaplanlar azı dişlerini kuv­ den gözün ayrılmasına imkân
vetlendirir ve bilerler. yoktur.
(N iş â m i)
(M u h tâ ri)
ji jl jt*
JU-»
d j j j!» j ' / •,/*• JLa* jV l
ji^l uL. Ondan başka yoktan var etmeyi
kim bilir?
Mecliste renkli sülünden daha (S a d i)
güzel, harbde erkek doğandan Bazı defa başında fazla olarak
daha yiğitsin. üstün bir (b) bulunur.
(,Seyfi Jtferengi)
il»j* y
Zürrek, curre muarrebidir§ Cu­
ra denilen saz.
J-j jit ij*. jî L. Ferhat, Şirinin dudağının nişa­
yt nını aramakla buldu. Lâlin
&jU»
yolunu dağ kazanlardan başka
Ey çalgıcı! Gel, o çocuk gibi insanlar, bulamadılar.
curayı çocuklar gibi kucakta (Hucendi)

tut da hoş biı> surette çal.


(D ehlevi) (c e z ) = Ada.
• tyt ı U " l»
(c e r id e ) = Yalnız, tenha. ( c iz,
C—Ç, vty lijtj- c iz d e r , c iz ğ â l, c iz ğ â le ) =
Kavrulmuş kuyruk, kıkırdak.
j\l&
Nizâm; (cizğâl), pişerken yahut
Savaş işinde sağlam, kuvvetli kavrulurken yanan et, (cizğâle)
ve çevik, tek başına bir atlı. İsfahanın konuşma dilinde kav­
(N iza m i) rulmuş kuyruk, demiştir.
beri! E lim i tut elim i, yani bana
* ( c e z d ) * = Ağustos böceği. yardım et diye yerinden sıçrad’.
Ç A U âr)
v'-r*' ö^î* >j>- ifJj*-
• t
jU> >j' vıı*
ı j ll~ J O
(c u s t ) =
Arama. Custen«*=
aramak mastarından mastarı
Öğle vakti serap [*] ortasında tahfifî ve mazi.
ağustos böceğinin ötmesi, cehen­
f"-* j —i -Â* ja/l cAy*
nem içinde suçlunun feryadı
f\ı^' 0<* 4.J-
gibidir. j\»U.
( Dehistânî)
^| ' Saadeti hünerde çok aradım.
J - ( c e z e k ) = Kuşlara mahsus Her ikisini bir yerde bulmuyo­
bir hastalıktır ki yeleklerinin rum, yani hünerle saadeti bir­
dibinden kemiğe kadar oyulup leştirmek mümkün olmuyor.
gider. (Hâlf&nİ)

• JiU- 3jj in-»►


JUl*l jl ij'jt
( c e z î d e n ) = Bozmak, teb- l*V
dil ve tağyir etmek.
Tilki, helâl azık aramak, A lla ­
hın emrine uymak için farz
k—* ^ ( c e s t ) = Sıçrama, kaçma : olur, dedi.
cesten — sıçramak tan mastarı (Mevlânâ)
tahfifî ve mazi.
( c e s t e n ) = Sıçramak, atla­
mak, atılmak, kaçmak, kurtul­
*1 —0; ^
mak.
fjöjJ1
' inC-*
Ayak üzerinde sıçrama gençlere üij X#j «t**yî ât
mahsustur; çünkü ihtiyarlar elin ûUu
yardımiyle ayağa kalkabilirler.
(S a d î)
Ben miskin, bir peri yüzlünün
aşkına tutkunum ki sabah rüz­
Z—>- tfV-i' "VJT 'j->' OÎ gârı onun zülfünün zincirinden
kurtulamaz.
jUlf ( Selmân)

O mürit Cenabı Peygamberi &-J ^-.j ıİ'jp


görünce, ey Allahın peygam­
v**
[ * ] Serab = pusarık, ılgım salgım.
«Leh çe; kamusı tü rk î» yalgın (cep lügati). Çünkü feleğin bağından kur.-
tulmaya, Allahın takdirinden rünce korkudan titremeye baş­
kaçmaya muktedir değilsin. ladı.
(F a h ri G urgâni ) (Ş a ir )
• <*

** (c e s te c e s te )= Y a v a ş ( c e ş n ) = Ziyafet, zevk ve
yavaş, tedricî (ko.), eğlence meclisi, düğün § Bay­
ram.
y ıs ı
' j r t - (c e s te g lr ) = (k.) Arsız —is»T ji y ‘j u
dilenci. >ij ?'1
Senin göğe benziyen meclisin­
( c e s k ) = Mihnet ve musibet. de ay yüzlü sâkin naz ile güne­
şi, yani şarabı kadehe dökmüş.
'S j .j~* S<. » v , is 'jj
(E n v e ri)

i 'V
• * >-
-J-? 0 ~ ~ ' ( çeşn i b u zu rg J =
Perde arkasından çirkin bir
Ferverdinin [*] yani bahar ilk
şeytan başını çıkardı. Ona,
ayının altmc.» günü yapılan bay­
ölüm ve musibet sen misin?
ram. Nevrüzi buzurg de der­
dedim, evet dedi.
(M evlâna) ler. Ferverdin (ba.).

(c e ş ) = Mavi boncuk. (ç e ş n i p ü r d e g â n )

o-l .jjjt» «Uı'j-, = p en ce’ i duzdide denilen beş


jj/l z .-» .jjj;* > günü âbân ayı sonundaki beş
ı4j>- güne ekliyerek o on günde
Mavi boncuk firuze renginde yapılan bayram. Pence3i duzdı-
ise de onda firuzenin parlaklı­ de (ba.).
ğı yoktur.
(Süzeni)
O' ( çeşni U rgan ) =
* 1"
Tir ayının on üçüncü günü ya­
^ (c e şâ n ) = Terzi ve yapıcı
pılan bayram. Tir (ba.).
arşını.
• * x
t ^
l T“ - (c e ş e n ) = Sıtma. *' û~^ (ç e ş n i h u r d â d -
[*1 Ferverdin, mart d eğild ir, çünkü F er­
û'j*» verdinin yani baharın ilk ayının birinci gü­
tMJ» -501 J’ nünde,- rumi martın dokuzu ve cfrencînin
^u yirm i ikisidir. Onun için bu ayları Farsça
Orada zamanın padişahını gö­ isim leriyle yazdım.
Sfân) = Hurdâd ayının altıncı
günü yapılan bayram. (Hurdâd) ( c e ç|r j c e ş l r e )
ve âbân ( ba.). Çulha § Burhan ceşireyi un
çorbası mânasına da yazmıştır.
(c e ş n s â z ) =
Şemsî se­ * *
nenin birinci günü yapılan bay­ ^ '*’*• ( c a cd e n g u ş t ) = ( k.)
ram. Hasis. (A r.)

( ç e ş n i s u d e ) = Behmen . . . ,
- • ( c a cd i ş u t u r ) = (k .) Be­
ayının onuncu günü yapılan
deni çok tüylü olan kimse.
bayram.(Behmen) ve sude (ba.).
Bu bayram Iranlıların Müslü­
manlıktan evvel ve sonra yap­ * - • ( c a cd i k a l e m ) = Kalemin
tıkları bayramdır, ötekiler Müs­ arkasında yahut yarığında kalan
lümanlıktan evvelki devre aittir mürekkep bulaşığı § Lâtif söz
(Nizâm). § Yarım daire,

p " 5" ( ç e ş n i m e r d g î- ( Cac j j g i H h g i r ) =


r â n ) — İsfendârmuz ayının be­ Kıvırcık ve dolaşık saç ki Arap
şinde yahut bu ayın nihayetin­ saçı denilir.
deki beş günde yapılan bay­
ram. (İsfendârmuz) (ba.).
(c u g ) = Boyunduruk = çuğ =
* ' • / ı y
yög.
\„/^ ( çeşn i m eryem ) =
Hazreti Meryem, Hazreti Isayı
doğurduğu zaman üzerlerinde • (c e ğ a r e , c e ğ a z e ) =
olan hurma ağacını kımıldat­ Nevileri içinde en evvel yeti­
makla dökülen taze hurmadan şen bir nevi tere kökü.' Ceğeş
kinayedir. (ba.). § Darı ekmeği § Kadın­
ların yüzlerine sürdükleri allık
§ Umum hayvanların, hususiyle
j ( çeş n i n ilü fe r ) =
sığır, koyun, deve, atın göbeği.
Hurdâd ayının yedinci günü
yapılan bayram. Hurdâd (ba.).
’ ( c e ğ â l e ) = Kuş sürüsü §
ı fc
Ham meyva, çağla.
• ( c e ş e ) = Y a ğ ölçeği. ^C) nin
ötresiyle: gömlek ve elbise
yeni. ( c e ğ tu ) = Merâga nehri.
(Zerine rud) da derler
(Naşiri). O "*? ' ( c e ğ e ş c e ğ e ş t ) =
î - *' Bir nevi tere ve sebzedir ki
bahar mevsiminde, bütün seb­
(c e ğ c e g ) = Çançan dedi­
zelerden evvel yetişir=ceğâre
ğimiz uygunsuz, yüksek ses
(,ba.).
(M - ,•
mT JVI,
(c e ğ n e ) = Baykuş nev’inden
J*- S*- »j** >’j jt jy j^ j ıP'6
sarıgebe denilen gözleri büyük,
ıf^-*
sarımtık bir kuş.
yandığı cihetle, Hak! Hak!
narasını attıkça sofu hasedin­
den beyhude çançana başlar. (c e fâ p iş e ) = (k.) Zalim.
{E s iri)
mt
ûLl <j"jA? c..o 3^ £
(c u ğ d ) = Baykuş nev’inden ıS'L*—
puhu.
Eğer zalime ceza vermekte acele
jui*> jL <Jİi. j j^l» j m** etse idi onun kahrı elinden
<S*jJJ* nerede kurtulurdu.
(S a d i) "
Sğud'un ulusu ateşperestlerin
reisine, doğan yuvasından puhu § (k.) Mâşuk.
çıkmaz, diye ne hoş söyledi. Cefâ kelimesi kerden, dıden,
(Firdevsi)
keşiden, custen müştaklariyle
terekkübeder § (Cefâzede) =
(£•*"- ‘fj* cefaya uğramış, (cefâkeş)=cefa
U jü çeken (k.) mazlum,.
Her ne zaman bir harabeden •>
bir baykuş sesi işitsem viran (c u ft)= Ç ift, eş zıddı tak =
sinemdeki kalbimin ahvali ha­ tek.
tırıma gelir.
( Yeğmâ) cJJ’
§ Kale burcu. OÂ>- i f j - i
t*-M
• IŞ
,—J ( cuğrât ) = Yoğurt (Türk- Bundan fazla bir şey söyiiye-
mem. Kalbin akıl ile eş, yani
çedir).
birteşmiş ise bu yetişir.
• % ( E ta d ı)
J (c u ğ e rd ) = Çayır ve çimen. § Çift öküzü.
4*‘l» eğilmiş. Emri hazırı mazisi gibi
ı ^ ı• « ® •
y ->ju j ~.eft suretinde gelir.
ı/V
Ç'Z/jf/ götürdüler. Yer işlenme­ JLİt 42a*. oi* O—^ ^ f
miş kaldı. Diken ve ottan baş■ ıS^ii
/:a 6/r #eı/ bitmedi. B ir şehinşah ki ona hizmet için
{M evlâna)
feleğin sırtı daima eğrilmiş
- —■ » olur.
• I •
( c u f t â f e r î d ) = Bir ( F a h ri)

nevi nebat. Bazı lügat sahipleri


tilki hayası dedikleri nebat de­ L j’ J * .
J • (c u ftu tâ )= Ç ift mi tek mi
mişler.
oyunu. Tâ (ba.).
*, • ;
J '“ ( cnf t sâz) = Sazendelik
' ( c u f t e ) =*=■Çifte, tepme: hay­
fenninden bir nevi ki üç kısım­
vanın iki ayağını birleştirip
dır: cuft sâz, rast sâz, yekunim
geriye vurması.
sâz.
J ja j ji- j i tlriı J J,l a,1'
İ>T
(c u ft §u d e n )= B ir şey l/V
bir şeye benzemek § Erkek ve
O eşek acıdan şüphesiz çifte
dişi çiftleşmek.
atar. Ondan ( onu tedaviden)
♦ ^* çekinen kimse mesuttur.
(M evlâ nâ)
• (c u fte k ) =
Bir çift kuştur.
Erkeğinin bir tarafında kanad, § Hayvan ve insan sağrısı.
bir tarafında bir çengeli olur. § Benzer, mânend.
Dişisinin öteki tarafında yine
mV J* i*"'-!»* t"
bir kanad ve bir halkası olmak­
jlu*" iy\j jLf»*
la uçacakları zaman çengeli
*/Uiİ
halkaya geçirip uçarlar. (A r.)
tir. İskender, aşçıya onu gizlice
toprağa gömüp ona benzer bir
koyun başını pişirmesini emretti.
• ( c u f t g â v ) = Çift öküzü. (Mföml)
*' • t * ,«' -•> • .. . ^ _•*
( c e f t e n ) = Eğilmek, bükül­ S > jy - ^ «J v ıs h -
mek, kubbe ve kemer gibi bi­ (c u ft l h ü rd en , c u ft l z e d e n ,
nanın tavanı çatlamak. C e fte = c u ftl k e r d c n ) = Çiftleşmek.
b e n d p iş i z a ğ n ih â d e n ) =

• (c e k ) = Y ağ çıkarmak için (k.) Mihnet ve belâya katlan­


yoğurdu bir kab içinde çalka­ mak.
mak ki yaymak denir. (Yayık)
bundan alınmıştır § Berat v ÖJ , / ' r ’ ” ( c iğ e r p a ­
hüccet. Şebi c e k = Berat gecesi. r e , c iğ e r g ü şe) = (k.) Evlât.

" i 'r
^ ^ ( c u g â r e ) = Cedgâre (ba.). ^ c jg e r t e ş n e ) = (k.)
Çok özleyen.
(c e k â ş e ) = Büyük kirpi.
^ ( c i ğ e r t e f t e ) = (k.) Âşık.

( f iiğ
(c . er) = Ciğer, bağır.
V 'S - J ? (c ijje r h u v â r e ) = ( k.)
j_j-j&- ^'3 (j-J ^\
Çok keder ve mihnet çeken
Ç

kişi § Taş yürekli, merhamet­
siz § Büyücülerden bir kısım.
Âvâz (ba.) § Keder ve mihnet.
Cigerhuvari = mihnet çekmek­
lik.
^u. J1 jy
j j 'i » *jV
/Ve vakte kadar bana sen gam­ jlf
sızsın diyeceksin.
Eğer senin lûtf un gönül almaz­
{Cami )
sa kederli ve gamlı olmaktan
başka çare olmaz.
^ ( c iğ e r a g e n d e ) = {'Imâd)
Bumbar dolması.
( c iğ e r d â ş te n )
Kuvvet ve kudretli olmak,
& (c iğ e r b e n d ) = Ciğer ta­
kımı. (A r.) § (k.) Evlât.
( c i ğ e r s u h t e n ) «= (k.)
b& f >"
jL l J ö ' j ıîj*-*’’ l j - ı '
Merhamet etmek.
l‘Sy rj/~ ro* r'-j-, ^C- & j*
*jj- vi-O. '/ ^
Sen ciğer takımını kediciklerin
ortasına atar da ondan eser
Ben kimsenin merhametine al­
ararsın
(Mavlânâ) danacak adam değilim, sen
kimseye merhamet edecek adam
değilsin.
( c iğ e r (Şan i)
--ı^ > r3^ ’
/ X
V ' -^ y ( c iğ e r gu rb e
’-v. y J':*- ey r*-?
J lf
h ü rd en ) =Nefîs ve kıymetli
bir şeyi kaybetmek. Göz. yaşım bütün gül suyu ve
şeker şerbetidir. Çünkü senin
hayalin gözümde gül ve şeker
' j ? ( c i g e r n e ) =Turna kuşudur
husule getirdi.
ki boynuna yakın yerde sorgu­ ( Kemâl İs m a il)
cu olur. Bazı lügatlerde ikinci
harfi (k) dir. (Culâb) Buharalı üstat bir şairin
de adıdır.
C C
., (c ig i c i g î ) = Bir acı
duyulduğu, bir şey çok istenil­ • ( c e l â b ) >= Salkım küpe,
diği ve hoşlanıldığı zaman çı­
karılan ses. .u
(c e le b ) = Orospu.
ı l » . t J ö* t-'-
uf*- 3)J l3 i1 >}>
w-U» C— Hf* Q3u
tij**
Ey banim güneş yanaklım! Oh,
yanağını göster; kalbim yandı B ir kimse ona muhabbetten k ıl
oh, çabuk gel. ucu kadar yüz çevirirse, anası
(Muhteşem) ve karısı şüphesiz orospudur.
(F a h ri)
Cigi cigi gâh = sakak : çene
§ Çan.
altı, gıdıklanan yer. (A r.)

vV j ’iy.*! ‘»j»r‘
u' ( c e l ) = Serçe kadar, güzel
sesli bir kuş. Kanarya olmak
Gece yarısı gittiler. Ne davul,
galiptir (Burhan tercümesi).
ne boru ve çan sesi.
. :> (Firdevsl)
w ^>-
* (cn lla b ) — ^ yf^G ü l suyu,
muarrebidir § Şekeri gül su­ ( c u l i b e k ) = Yosun=Culi
yunda eritip kaynatmakla ya­ vezeğ.
pılan şurup.

(celbn)-=Naneye benzer bir


JA*-
sebze.
Zehre şurup gibi susaksın. J-’A-T ^j A İ f ' (JJİİ
(S a d i)
jV.»»- v1! ç*
Şeddesiz de olur. l/Vy
Ferh en ji Ziya
Fındık, haşhaş, nane, celbu,
ırmak kenarında raksa başla­ - . ( c i l i n g ) = Ceren# ( ba.)
dılar. § Karpuz ve hıyar ocağı § Sır­
{Mevlânâ )
ma ile işlenmiş elbiselik bir nevi
• İC ipekli § Su çekirgesi. Buna ko­
V . T (c e lb n b ) = Sarmaşık. nuşma dilinde (meyğü) derler.
t •_ *-
%
( c e l u ) = Lâtifeci. şakacı kim­
j ? tV ' C (c e lb iz , c e l v lz ) =
se § Kebap şişi: ağaçtan olur­
Kement, ilmek, çilbir.
sa celu cüb, demirden olursa
celu âhen derler, (c)nin esresi
JjrV ıfj>. y liUJj m
-
(1) nin üstüniyle at dizgini.
Ojl» jt Ji— JU.
££er senm mısfc kokulu zülüf- ı>.j 3fs ,
ceğizinin ilmeği olmasa idi vü­ OjJl
cudumun zindan ve hapse bağlı Birçok kimse ömür atının diz­
kalması lâyık değildi. ginini her tarafa şalıvermiş;
( Tâhir) dünya, bu atlılardan kalın bir
§ Ara bozucu, koğucu. toz tabakasiyle dolmuştur.
(E şref)
s ± S (1U» ı*'S' >yf
Jl— JJ İ

( c u l i v e z e ğ ) = Yosun =
culi bek = câme:>i ğük.
Onun zamanında zalim ve zor­
banın isteği olmaz. Onun dev­
rinde ara bozucu ve koğucunun (c e lv e n d )= lş ık a, j JÎ. = C e r -

itibarı yoktur. vend.


( F a h ri)

• ' } •» ( c e lu n e k ) = Karpuz ve
kavun ocağı.
( c u l c u l â n ) = Hububattan
kişniş. Susam tanesi diyenler V
de vardır. • (c u lle )— iplik yumağı § Man­
tar § Kavanoz, küp § Hurma
• çubuğundan yapılan sepet.
(ç ile m ) = Hindistanda ' Pen-
cap’a bağlı bir kasaba ve bir
^cn|e y|j _ ^ t çuıu> örtü,
ırmak.
mahmil örtüsü [*].
[ * ] ( Mahmil ) iki kişinin oturm alına
•K •" (c u l u n b u r ) = Eski ve par­ mahsus olarak deve üstüne konulan bir nevi
ça parça elbise giyen kimse. •epet.
(fx-l f f~' (cem isperem) = Süley-
manî fesleğen.
Siyah örtü üzerine inci işlenmiş.
( E ted i)
* ‘ ijr
• (cemmâş) = Mest, sarhoş,
( N aşiri) bu kelime Arapça
mahmur.
(j>.) den küçültülmüştür, bütün
lügatler yanılmışlardır diyorsa j ^ il
er*”/ û'>V jr» £Sj
da (Behârı acem) konuşmada
jit
çelil, mahmil ve beşik örtüsüdür.
Saba rüzgârı mahmur nergisin
(C ) nin ötresi, (i) nin üstüniyle
uykusunu kaçırdığı için nergis
j». ■=* cul kelimesinin küçültül­
uykusuzluk illetine tutularak
müşüdür demesine bakılırsa bi­
böyle zayıfladı.
rincisini yazdığım gibi halil (K em âl)
vezninde saydığı anlaşılır.
Bu mânada ekseriya göze sıfat
olur § Edepsiz, edepsizlik, hi­
lekârlık. Bu mânalarda (m) şed­
( cem, cemşâsb, cemşîd, deli ve şeddesiz olur § Dost­
cemşldün) ■= Pişdadiler sülâ­ ları gizlice görmek, avı gizle­
nerek görÜD avlıyan avcı kuş
lesinin dördüncü ve en büyük
mânalarında ( m ) şeddelidir.
hükümdarı. Hazreti Süleyman
Arapçada cemmaş her gör­
ile tskendere de Cem denir ve
düğü kadına söz atan zampara
biribirlerinden şöyle ayırdedilir:
mânasınadır.
bâd = rüzgâr, hâtem — yüzük,
mür =- karınca, dîv = şeytan
kelimeleriyle birlikte söylenirse • (cum ân) = Eğrelti otu.
Hazreti Süleyman; câm=kadeh,
. >. >
bâde*= şarap kelimeleriyle bir­
likte söylenirse Cemşîd; âyine, r r - ( cnmcum) = Koncu iplik,
tabanı eski esvap parçasından
sed kelimeleriyle söylenirse İs­
yapılan bir nevi fukara ayak­
kender’dir ( Naşiri ve Burhan).
kabı.
Cemşâsb ( ba.). Cem, büyük
padişah, aklı sani § Pak ve
münezzeh § Zat mânalarına da -***“*• (cemder) = Bir çeşit silâh,
gelir. Cemşid, Cemşâsb çok aslı cenbder= yan yırtıcıdır.
defa Plşdadiyân sülâlesinin
dördüncü hükümdarı yerinde
kullanılır (Reşidi). (cimrî) = Soysuz, alçak, di-
lenci. Dilimizde pek pinti ye­ tembel. Bu kelime ekseriya eş­
rinde kullanılır. kinsiz yani yürüyüşü düzgün
olmıyan atın sıfatıdır. Aslı cây-
mend'dir.
(cemzlver) = Yüzü, karnı,
ayakları beyaz olan at. (A r.) ju.ı.
Dilimizde eşkar dan bozulma ( cumlegf, be-
sakar denir. cumlegl) — Hep, hepsi.

(cemest) = Kırmızıya çalar ( cumende ) = Cunbende


gök renkli kıymetsiz bir taş.
(ba.).
c*—Jv*
O»»■»T"j ûyl j*tî
İİ
’t e (cemheln)= Burçak *= Ce-
mehlü.
/Var tanesi gibi yakut, âdi taş­
tan ne kadar kıymetli ise o zat >•-
da asalet cihetiyle bütün hür- ( cemhürl ) = Yıllanmış
riyetperverlerin en şereflisidir. eski şarap, üç senelik şarap,-
{S ü z e n i) yansı yahut üçte biri kalıncıya
kadar kaynatılan şarap: müselles
• ( cemşâsb ) == Hazreti mânalarmadır.
Süleyman § Cemşid’ in oğlu
(Burhan).
(cemiz) — Arabistana mahsus
•. , * yaprağı duta benzer bir nevi
t d il* - incir.
( cemşak, cem-
şek) = Ayakkabı.
<-*• (c e n )= U c , kenar, yan: A rto-
ça muhaffefidir.
/t * ( cemşîdi mâhî
g ir) = (k.) Güneş § Hazreti J». j'
' &*■») j —i- r ' ü 'j ■* j J
Süleyman § Hazreti Yunus.

Evvelki gece buradan bir atlı


(çemen) = Çardak (Naşiri).
geçti ki ondan baştan başa dağ
İnce ağaçlar üzerine enine atı­
ve ova titredi.
lan ağaçlardır ki üstüne asma­ ( F ird e v s ı)
nın dallarını koyarlar (Reşiiii).
* î>
'T > * * (c u n â b ) = Yades (lâdes)
( cemend ) = işsiz, güçsüz, denilen oyun: kim aldatırsa öğ-
dülü almak üzere iki kişinin
iV j* .
bahse tutuşması. Şimdi konuşma • (cunâğ) = Kuşların göğüs
dilinde cunâğ, nazım ve nesirde kemiği üstünde ve iki kanad
cunâb kullanılır, yades tutuşan­ arasında bulunan (v) biçimin­
lardan biri öbürünün eline bir deki ince kemik, uçurcak kemi­
şey verdiği zaman, alan (me- ği >=* Yades kemiği. Bu kemik
râyâd) der, eğer unutur da kırılarak bahse tutuşulur. Eyerin
söylemezse veren (mfirâ yâd ön kaşı o kemiğe benzediği
turâ ferâmöş) deyip bahsi ka­ için ona da cunâğ denir § Eyer
zanır, biz birinciye karşı (ak­ örtüsü, haşa.
lımda), İkinciye karşı (lâdes)
““"J’. t r 1””j»"1r-»*J
deriz. JL~j wll>- cCji—
» =s Lâdes £|T J 'j f J3 *
tutuşmak. ıty
J"’ 1*
Z.-Jİ t f if .

Bir atım var ki çuval içinde


dağdağan odunu gibi bir deri
Sen benden öğüt istemezsen
bir kemik. Keçeden başka üs­
bana öğüt verme. Bu hususta
tünde tüy bitmemiş, eyer örtü­
benî seninle bahse tutuşmuş ve
sünden başka üzerinde deri
mukavele etmiş farz et.
( N â fir )
kalmamış.
(Kemâl İsmail)
(N)nin şeddeli olduğu da var­ JL< >!^*1»
dır.
ıf>*
Senin atının haşası kaplan de­
risinden olduğu için kaplan her
zaman bütün hayvanlara kib-
Gönül vermek benden; üç öpü­
reder.
cük senden; mâşuk âşıkla böyle
( M u iz z î)
bahse tutuşur.
(L â m ı l )
jL İU
. * (cunbân)=Kım ıldıyan. ha­
Yades, (yâddaşt) tan bozulma­
reket eden: cunbiden den sıfatı
dır, bu ve gelecek cunâğ ke­
müşebbehe § Cunbiden den
limesinin bazı lügatlerde (c)si
mütaaddi emri hazır.
üstündür. (vu>.) ve bundan sonra
»'.? it* >" f»V X i
gelen ı eyer tepengisi
it ju » o jt
mânasına da yazmışlardır. t/Uâİ
Ey azade selvi! Eğer ben rüz­
İ l *-
. * (cunâbe) = İkiz çocuk. gârsam sen de bu rüzgârla sö-
ğüt gibi bir baş kımıldat: bana Bahar mevsimine âşık olmıy&-A
meylet. yahut bahar mevsiminde a
(N iz a m i) harekete gelmiyen bir inÇoj)
»* yoktur. Nevruzda [*] herha.
• • (cunbiş) = Kımıldayış, ha­ bir nebat kımıldamazsa odı
reket ediş: cunbiden den hâsılı dur.
mastar. (,Sa.

(cnnbişi ftbâ) = Eflâk (cenc) = Sığır sesi.


ve yıldızların hareketi.
•£ /> • (cuncer) = Çobandeğt
( cunbişi evvel ) = denilen nebat, (A r.)
Kaza ve kader kaleminin baş­
langıcı § Feleğin hareketi § Ge­
( cend ) = Tûrkistanda
zeğen yıldızların Hamel burcun­
şehir.
dan hareketleri,
ı ı f J>.' j Jy !>y?
-C». ijiîj j/■
d?j ( cunbişi zemin ) =
Y er sarsıntısı, deprem.
Seni Cenabı Hak korudu
Cend ve Hucend ahalisi,
(cunbende) = Kımıldı- muska ve afsununa ne hacei
yan §Pire, karınca gibi hayvan­ (Enve
cıklar, hususiyle bit.
• > Uı ( cend&l ) = Âdi, yûz.îi
7- * (cun biden ) = Kımılda­ sefih kimse.
mak, hareket etmek.
ıSJ* y iff?, V*
Jbf L“ C^\jS . ( cundi bld ester )
t/Uû Kunduz hayası. Gund ha;
manasına (gund) un muarrel
Dün gece saba, senin kokunu
dir. Gund, bidester (6a.).
almak için o kadar koşmuştu
ki seher vaktine kadar kım ıl­
danmaya mecali kalmadı. J . (c e n d e r)= Elbise ve eşy
(N if â m l)
vU.jjlİ>. (cenderhâne) = Elbi
jV. J-** «*'
->—4 jljy*. [* ] N e v r u z = b a h «n n ilk ayının bin
günü Çegni buzurg (ba).
eşya ve emtia konan yer. Bu­
nun sahihi (m) ile cemder- ^ -,J „ . (cengi zergeri)
hânedir. Cemder, câmedâr = Kuyumcu kavgası (k.) baş­
muhaffefi olup, (cemderhâne) ka birini aldatmak için yapılan
sandık ve eşya odasıdır (N a­ sahte kavga. Lisanımızda kasap
şiri). kavgası derlermiş.
ı>.' ** rf*
(cendere) =Umumen yon­ •î j;i Cj» j ' j y j*

tulmamış ağaç. Hususiyle kumaş r* *


perdahtı mengenesi, = jU-i-j Ey güzel! Bu yapma kavgalar
rehtmâl. Kapı tırkazı (Reşidi). ne vakte kadar senin sitem,
benim ah oklarımızı telef ede­
D (cendel) = Ferîdün Şahın
cek.
( M u h teşem )
yakınlarından biridir ki Ferî­
dün, Yemen padişahının kızını • V 1'
istemek için göndermişti. u (cengel) = Orman.

(ceng) = Savaş. ^ İ*- (cengvân)= Hindistan-


jl \ tit (jt* da bir şehir.

L*T (cenlb) = Yedek atı mâna­


Dar ayakkabıdan, ayağı çıplak
sına Arapça olup Farsçada
gitmek iyidir. Evde kavgadan
âhırına bir (t) ilâvesiyle cenibet
sefer meşakkati hayırlıdır.
(S a d i )
şeklinde kullanılır. Cenibetkeş
(k.) itaatli.
Âverden, Jcerden, peyvesten,
uftâden, dâşten kelimeleriyle
terkibolunur. f f " (cenlver) = Sırat köprüsü.

& L .
. ( cung ) = Büyük gemi ve ^ (cev) = Arpa.
içinde türlü türlü şiirler ve
jjlî jii ı~lJ 4ıli
meseleler bulunması itibariyle
ti ^—•*j
eş’ar defterine denir. Ona be­
yazı buzurg [*] de derler.
ifj. Berg (6a.).
[* ] Mütercim  ıım Efendi buradaki
(buzurg) ü gerçek vezninde okuyarak keten- j j f î ö j j rfL/j j i j ı r f c.tU> j> JiJU.
tohumunun beyaz nev'i dem iştir ki hiç mü­ >jjt ıj- Jj *-•)> il’ji wi» _J»- (il
nasebeti yoktur.
Hafız gibi kanaat etmeye çalış dan bil; Ebu A li Sinan'ın (ka­
da alçak dünyadan vazgeç; zira nunu tıbb) ından değil.
alçaklara bir arpa kadar minnet (Selm ân)

etmek iki yüz batman altına


değmez.
(H a fız ) ı/Uii
t • >
Bitirmişin ki Arap ulusu ne
■T ‘ (cu, cüy) = Irmak. kadar ayıp arayıcıdırlar. Bu işi
JJÜ Jf y j^İ IT yaparsam bana ne derler.
(N iz a m i)

Cü, boyunduruk mânasına da


Fakirin göz yaşını sakın hor gelir.
görmiyesin; zira yağmur dam­
laları birleşince ırmak olur.
(S a d î) ^J J -s. ( cuvaz,
cuvâzân, £uvâze ) = İçinde
uvt j* >r-1 bir şey ezilen, yahut yağı ve
<&.y? ^ j 3 j,"'» «./t _■*> >"
şırası çıkarılan, havan.

Gecenin uzunluğunu dertlile­ c~tı iyi»- a y öLf'jl /T. ^ı


j 1^. Hdjffji /" C‘i
rin gözünden sor. Sen suyun
J -j
kıymetini ne bilirsin; çünkü
ırmağın kenarmdasm. Ey havanda ezilen pirinç gibi
(S a d i ) ağır topuzla fillerin sırtını ezen!
( F e r r a h i)
§ Custen = aramak tan emir, w—
*» L—l fİJ*^ ^
(Isfa. muh. vas). -—>,A- ».}'*»• oÖj*ı
j f v &a
Değirmenin ağzından sıçrıyan
susam havanda yediği tepmeden
Bu yolda can ver, yahut bizi ezildi.
( Ş a ir )
bırak. Bu kapıya baş koy, yahut
y
bizden başkasını ara.
(S a 'd i) (cuvâl) = Çuval.
•1 •l
wJ» û/ls jl V ^ j ' ♦>- < j l
w/-7> c\-7, (cevan,
~
cuvan)
«V

Taze, genç, yiğit.


Necatı, Allahın rahmetinden
ju > j-*.» j*^ı
ara; imamı Gazalinin (ihyayı iyi>»- j» y*'l
ulûm ) undan değil, şifayı on­
Sana kavuşma sevincinden ih­ JtJjİ- »A*
tiyar, genç olursa da ayrılığının •jt b&
j it
kederi genci ihtiyarlatır.
( Yeğm a) Ey seb'ai seyyarenin [*] sahibi!
kan içici bir padişah gönder ki
Cevân baht= Talihli.
Derduşt mahallesini sahraya
Cevânî = Gençlik.
çevirsin. Cübarede kan ırmağı
crft 'İJÜ c—"W*1. p*1*1
" akıtsın, insanların her birini
^ Af* iki yüz parça edip sayısını ço­
> ' ğaltsın.
(K e m â l )
ihtiyarlık vaktinde hayata il­
, t
gim ziyadedir', çünkü gençlik
mevsimini beyhude kaybetmi­ (cnbe) = Pazar yeri, arasta.
şim. /M*
(Kelim)
(cevtere) = M inare=Gül­
* " r-r ( cevân isperm ) =
deste.
• >
Fesleğen nev’inden reyhanî
yarpuz. (cüc)— Horozun ibiği § Bina
kemerlerinin üzerine konulan
’ 'V (cevânmerd) = Mürüvvet
süs.
. y
sahibi, cömert kimse.
^ (cucir) = Dirhem: 31 desi­
gram ağırlığı.
•* t
Cömertlik işlerin en iyisidir. (cücem) = Ağacın meyva
Cömertlik peygamberin tabia- veren dalı.
tındandır. •^ ^
(*Urtfari)
( cevcev ) = Parça parça,
ı 1 zerre zerre, ufak ufak: arpa kü­
^ (civânl) = Çöreotu nev’in­ çüklüğünde olan şey demektir,
den Hindistan anasonu. yş (cevbecev) de denir § Tür-
kistanda lâtif ipeklisi, misk ve
V '
*-* (cubâre) = Isfahanda bir kâfuriyle şöhret almış bir şehir.
mahalle. lT'İ* Cr-K-j j*
<X
& J' *530^-»*
*jljk'ji. Cr.'
Ij» V'lr [ * ] E vvelce yed i tane zannoluoan g e ­
• j oy- <£yr zegen yıldızlar.
Onun kirpiği keskin iğnenin n e )= M is k gibi kokar ve yenir
Cevcev ipeklisinden geçtiği gibi bir nevi kâfur.
elmas zırhtan geçer, yani el­ jV, y &'/ uı«—
mas, kesicilikte meşhur iken bu, İİU. JLA5 jjilî* j
ı
onu keser, deler.
( i b n i Y e m in ) Rüzgâr ilkbaharda senin atma
Çr* J'j j*:. JT- kokulu kâfurdan toz verir:yani
atının kaldırdığı toz misk gibi
JBU kokar.
f S e y f i I s f e r c n g i)
Sabah azar azar cihanın sırrı­
nı gösterdi. Sabah gizli olan Kuş kursağı: cev ile dân’dan
Cevcev miskini meydana çıkar­ mürekkeptir § Bir nevi söğüt
dı: sabah dünyayı misk gibi § Atların dişleri arasında arpa
kokuttu. şeklinde olan siyahlıktır ki yaş­
(H â k â n i) ları ondan belli olur § Taneleri
kuru ve susuz bir nevi nar.
<iV öî -*■*> y - <ÜJL+
Li‘î\â
(cevder) = öküz.
Cevcevin ahusu senin tabiatın­
la denk değildir; çünkü ahu J»lü *ı‘
zerre zerre misk verir. Senin ıSj4f^
tabiatın ise yükle göbek miski Her ahu göbek miski vermedi­
verir. ği gibi her öküz amber saçmaz,
( K a â n l)
( M in ü ç ih r i)
„ ■>
Çavdar (A r.) gj.. Cevde-
(cüce) = Civciv. re = sığır yavrusu § Rusyalı bir
£l4>- eJLİİ U cenkçi.
• t

Ey civciv I Tavuk olmadan


(cür) = Yukarı. Karşılığına
dünyadan gittin. Yoksa çaylak (cir) denilip konuşma ve mua-
mele’de (jU-J Aa)) aşağı yu­
mı gördün ki bir köşeye gizlen­
karı birçok sözden sonra, ye­
din.
(Ş a ir )
rinde kullanılır (Naşiri) § Sü­
lün. Çür (ba.) § Cemşid’in
kadehinde mevcut hatlardan
‘C (cevh) = insan ve hayvan
kadehift ağzına jrakm olanı, n.
alayı. Arapçalaştırılmışı cevk.
(ba.) ŞDolu kadeh ŞFirûz âbâdın
\ı'." V " eski adı. (Reşidi) (c)nin üstünü
J ^ i^ ^ (cevdân, cevdâ- (v) nin tutariyle yazmıştır, arka­
daşa dolu kadeh vermekle zul­ insanın üzerine atarak teshir
medilmiş olacağından dolu ka­ eden Hindistan sihirbazlarından
dehe (piyâle3i cevr) denilmiştir bir kısım.
diyor ki bu terkibin birinci ke­
limesi Farsça İkincisi Arapçadır JT-.
ve dolu kadehten kinaye de­ ı/Uii
mektir. (Nizâm) da kısım ve Hindistan sihirbazlarından biri
tavır, çift ve benzer mânalarını
gelmiş, her attığı arpa ile bir
mensur bir ibare ile ispat ediyor. harman yakmış, yani her kime
sihir yaptıysa perişan etmiş.
( N iz a m i)
(cevzağend) = Ceviz ile
doldurulup kurutulan şeftali Buğday ve arpalara ârız olan
kurusu. bir nevi hastalık.

4> (Cevzi hindi) Hindis­


(ccvzâk) = Elemlenmek,
mükedder olmak. tancevizi.
î >
c (câ zet cü je) = Piliç
(cevz bergunbed)
= (k.) Faydasız bir işle meş­ = cflce.
gul olmak. *. > *: *
(cüze3i d ö k )= İğ ker­
tiği.
ı/Uii
O hücumdan ve faydasız uğ­ (cevzlden) = Kederlen­
raşmaktan âciz oldukları za­ mek.
man.
(N if â m l)

>• (cevsek) = Düğme.


( cevz gendum ) = ^ *
Sığır mantarı dedikleri kök: bir­ ( cevsenk ) = Bir arpa
kaç buğday tanesi biribirine ağırlığı.
• «»
yapışmış ve ceviz şeklini almış
görünür. ***■?? ( cevae ) = Köşk, çardak.
• -«<•" Muarrebi ( j - ^ ) cevsek.

• >
(cevzen) = Safranla boya­ X

nıp afsunladıkları arpa tanele­ (c o ş ) = Kaynama, galeyan.


rini sihir yapmak istedikleri Cüşiden =» Kaynamaktan ismi
mastar, emir. Ekseriya huruş
kelimesiyle birlikte kullanılır. (c e v ç e n ) = Bir nevi zırh:
c~)l* / ıT vaktiyle giyilen savaş elbisesi.
Mk£.l Jji tita Mutlak zırh mânasına (?j>) gibi
Arapçadır.
Sen ateşledikçe bu çömleğin (£*■ 06j, ı**- j;1 ' i**
kaynamaktan vazgeçmesi müm­ Üjlj û*”
kün değildir. Jj-tfî t f.y .jf y jŞ
tljji*T j l j j i ^ *T
( S a d i)
rfA »-

Manzum tercümemiz:
77rı cefayı hükmüne alet eden
Gehennem alevli kaplanların : denil
cengâverlerin coşması kükre­ Sehmi hafadan eyle sen endişe
miş aslanların ödünü koparmış.. elhazer
(Ş a ir )
Pulad zırha eylese tesir eğer
okun
Peykânı âh küht hadidi deler
«j^Î ı3^ ^ 3*
geçer.
(S a d i)
Uzaktan, hepsi divane ve sar­
hoş; şevk şarabının hararetinden (C ) nin ötresiyle de doğrudur
coşmuş bir kalabalık gördüm. § (k.) Ekşi suratlı, çehresiz.
( 'İ s m e t i B u h â r i)

Her şemsî aym on dördüncü j>. ^Cuşende m ağz) =


günü § Halka. (k.) öfkeli § Zeki, uyanık.
• j j i« - c.- j /'U •_ t
İr* Cri ti' (c ü ş ld e n ) = Kaynamak,
Mecazen gayret ve galeyana
Sizin halka halka misk kokulu gelmek.
zırhınız: zülfünüz bizim işimizi
j f sy. öjr öV j" -^yt.
Zırh gibi karmakarış etti.
a.î jLi-Li. Jl fry* Ja ijn
( S e n ö ’i )
• t . j,Tü
*.
-*• (c u şâ k ) = Kaynama. Bostandan gül kokusu peyda
olunca can özü galeyana gelir.
>- Koruluktan kuş sesi gelince
-*• (c e v ş e k ) = Emzikli bar­ gönül kuşu havalanır.
dak. (K âânl)
köşesine gelince etrafını örüm­
( (c e v ş lr , c e v ş l- cek gibi ördüm : ona sarıldım.
( M t v lâ n â )
r e ) = Çulha. Ceşir, ceşire (ba.).
y (
c&l
eh) = Fakirlerin giydik­
(c e v fu rü ş i gen - leri çul ve kaba saba dokuma.
dum nu m â) = Buğday gös­ Cülehi = abalı, kebeli, kalender.
terip arpa satan (&.) hilekâr.
^u' rx f ıf j

Kalenderin biri tas ve leğen


Ne şaşılacak hilekârlardır! dün­ sırtı gibi kılsız başiıjle başı
yayı dolaşıcı, cerrar, harman açık olarak geçiyordu.
(M e v ta n a )
dilencisi.
(Sadi)
( cu leh ) = Cölâh ( muh.)
(cevk) = Cevlj (6a.). (ba.) § Okunmaz (h) ile ok ve
yay konacak zarf, doğrusu (ç)
iledir ( Nâşırı ) § Oklu kirpi
^Uii § Vavı ma’düle [*] ile çemen,
çayır. Culegâh = çemenzar.
Onun etrafında vahşi hayvan­ • >
lar tasma gibi halka olmuş.
(Nifâmi) (
cöl
l
den
)= Dağılmak.
Bu kelime aslan Türkçedir
(Mustalehat). Cemaat mânası­ (c e v m is t) = Mecusilerin
na Farsça ve Türkçede kulla­ itikadınca bir peygamber. Gev-
nılır (Halimi) mist adındaki kitap ona na­
zil olmuş imiş.
* • x
(cul) = Çaylak kuşu. • m

(
cev
en
) = Döğen denilen
çift aleti § (V ) nin tutariyle
ıV <«v*- < * İ j ? (cBlâh Hindistanda büyük bir nehir.
cül&he, cn leh e ) = Çulha §
örümceki
jı»T «ı*U. iT
(
cev
i
) = Çev ile birlik edatı
olan (y) den mürekkebolup bir
•V
V'iy arpa ağırlığı demektir.

Can hâzinesi, yani canan evin [* ] y lji. (b a ).V a v ı meçhule ile (Burhan).'
J**" I*??’ i'/ ^ ekmeği: cev ve nispet edatı
^Âr. 6y? olan (y) ile nispeti tekideden
4^JUk—
(n) den mürekkeptir.
/4z söz söyliyen kimseyi hiç­ fj> jl* ». jl i t j j
bir vakit utanmış görmezsin. •>/" <-i >" *j Cr.yr jf
B ir arpa kadar misk bir yığın t/Uij
çamurdan hayırlıdır. Pist (ba.).
( S adi)
. y • t
t^ •
(c ü y ) «= Cü ( ba.). (cu veyn )=H orasanda bazı
büyüklerin yetiştiği bir kasaba.
r t
* L* v .
J (c u y b â r )= Irmak. Bâr, çok­
• (ceh ân ) = Dünya § Sıçrayı-.
luk mânasını ifade ettiğinden
ırmak ve akar sulan çok yer c ı : cesten=sıçramak mastarın­
demektir. dan sıfatı müşebbehe.

^ jLaJ-\cl Cî1**-

gü ze l! Bahar mevsimidir, Ey dünya işiyle uğraşan / Ça­


işte ırmak kenarı, yas tutan buk giden dünyaya niçin alda­
âşıklarla keklik gibi salın, gez. nıyorsun.
(N â fir )
(S a d î)
Her iki mânada (c) nin esre­
Irmak kenârı mânasına da ge­
siyle de doğrudur § Cehâniden
lir. Irmak kenarı mânasına şu
= sıçratmak, oynatmaktan emir.
beyti misal getirmişler (Nizâm).
û— jf y ûV
"-j' S jl>" jr.*. J V
^ ( c e hân â r â ) = Cenabı
CfW Hak § Meliki aylardan altıncı
ayın adı.
Senin boyuna yüz can feda ol­
sun ki hüsün ırmağının kena­
rından bu naziklikte bir fidan ( Ceh ân b in ) = Cenabı
bitmedi. Hak § Göz
fC â m i)
f 'y-.'Zj) cr1?. u f İJ
CJİJı*

*“* - * 7 ( c e v îd e n ) = Yeneceği Eğer gözünü can görücü edersen


ağızda dişle yumuşatmak. sana görgülü be basiret sahibi
derim.
(H id â y et)
(c e v fn ) = Arpa unu, arpa § Seyyah.
ıy" »IT pjf' !>; oU^-
»/'»'./T url^'jî lijj C * T (cehen) = Cihan ( muh.) §
j Ulji ji»*. (H ) nin tutariyle Efrâsyâb’m
Dünya görmüş adam Keremi oğlu.
mamur etti ve kendinin azad- iy}j^
olması için kuşu azadetti. tf'jT ^ .tfjO
{C a f e r i Ferâhâni)

it ’ Sabahleyin horoz öterken Ceh-


• L I ' n in dergâhından davul sesi
'f ' ^ (cehântâb) = Meliki ay­
geldi.
lardan beşinci ayın ismi§Güneş. (Firdevti)
< t >
“ (cehândlde) = Seyyah. ^ ( cuhndâne ) = Enzerot
£jj.s Ju^ jL—J denilen pusun, hâsıl olduğu di­
kenli ağaç. (A r.) < ııi § Bir nevi
barsak dolması: Dilimizde yağ
Seyyah kısmı çok yalan söyler. ördeği derlermiş. Yahudice,
(S a d î)
Yahudi gibi §Yahudilerin baş­
ka milletlerden ayırdedilmeleri
r (cehânı k ih ln )= Kü­ için omuzlarına diktikleri san
çük dünya (&.) insan. (A r.) parça. (i4r.) jL*.

Cesten.
ûl-4? (cehânı m ihln)= (k.)
Cenabı Haktan başka her şey.
(A r.) şiş pc. ^ (c l) — Isfahan civarında su ve
‘ havasının iyiliğiyle meşhur bir
• •*- «•* kasaba.
(cehrem) = Fars kıtasında
evvelce mamur bir şehir. ^ ‘ ( CÎ âlâd, cî
* m * efrâm )= İki hakîmdir ki İran
(cehre) = Çulha çıkrığı. Mecusilerinin peygamber say­
dıkları (Mihâbâd) dan sonra
* Cıefrâm peygamber olmuştur.
t/ T . (cehif) = Tıynet, tabiat.

• "* •
(c ib â ) = Odun (Burhan).
f•
(cihmerz) = Bir orospu
ile birleşmek. Cih = orospu, (ceypnr) = Hindistan pa­
merz = birleşme. dişahı.
jiz* y Bu mısradaki ( bercistem ) in
y-'y- doğrusu (berhâstem) in imalesi
Ceypür senin dergâhından bir olan (berhisten) dir.
uşaktır.
• >
(H u v â c â ) m■* * *
(c e y ğ u t) — Lif.
( d r ) = Alt ve aşağı = zir * *
§ Kılıç kayışı, eldiven gibi şey­ s- • » ^
- • (c e y ğ n t) = Hurma lifin­
ler yapılan tabaklanmış deri.
den yapılan torba ve sepet.


‘^ ÎJr ‘ (c lr u ft ) = Kirman’a bağlı
bir şehir. 7* ( c iğ e ) = Sorguç, çelenk
(Ni?âm). Bu kelime Türkçedir
*
b',\- (c lr e ) *= Çırak ve hizmetkâ­ (Müellif).
ra verilen gündelik, yemek ve • •
para.
(c lk c lk ) = Kuş sesi.

• (c iz c e n k ) = Zıbık. Fars­ .-•


ça (ç) lerle de doğrudur. (c ln e v e r)= C e n iv e r (ba.).
m••

^ (c îs te n ) = Sıçramak. * f #^
(c e y v â d ) = Günahtan sa­
/—i•TJ. ıfijj f Jt.J.. oy ? kınma, »iri ittika3.
l'ly
*
Güzel yüzünü görünce birden
bire sıçradım. (c îv e ) = Civa = jıve. Muar-
(M e v lâ n a ) rebi: ziybek.
£

^ (ç) = Farsça elifbenin altıncı (çâbuk) ■= jt u (ba.).


harfidir. Buda (c) gibi ebced *

hesab.nda üç rakamını gösterir. V* » (çap) = Basma. Karşılığı


(hattî) = yazma. Çâphâne =
' * ’l
matbaa, basımevi Çâp kelimesi
V ( ^ - ( çâ» çây ) — içtiğimiz
kerden, nemüden, bazı defa
çay. Aslı Çince (u-) dır.
zeden ile terkibolunur. Çince
(çav) kelimesinden alınmıştır.
(çabuk) — Çabuk. Bir taneden bin tane meydana
jlSi ^ geldiği için mecazen mübalâğa
ve yalanda da kullanılır. Bu
surettç zeden ile terekkübeder
Eğer hizmetkâr işi çabuk yap­ (Niçâm).
mazsa efendisi onu kıymetli
tutmaz. (çâpâtl) = Mayasız hamur­
(S a d î)
dan el ile açılan sac gözlemesi,
c-oA iç ( Çâbukdest) *— eline bazlamaç, doğrusu (çepâtı)dir,
çabuk, uıı* (çâbukpâ)-= ayağı­ el ile açıldığı için (çepât) tan
na çabuk, deriz ki işini iyi ve alınmıştır, çepat (ba.).
çabuk gören demektir.
• ı’’ı
« » ( çâpâr ) = Postacı,
V ( çfibnkî ) >= Çabukluk, (çâpârpust) de derler. Çâpâr
çeviklik § Süratli giden at. hâne— postane. Dilimizden alın­
mıştır.
tJJS , ı
A > Sİ1
fjj »
j *.j ^ (
S i
V
* 1 *L
* ( çâplus ) — Dalkavuk,
Ben kulunu ihsaniyle taltif yaltaklanan, halkı tatlı sözlerle
ederek kendi atlarından bir atla aldatan hilekâr. (mufı.) çeplûs.
bir çıkın altın verdi. o'j'jV *«»^Cr.\
(.Hatrtv)
Ferhengi Ziya 43
Bu hilekâr dünyaya gönül bağ­
lama. İÜ ^ U L (îâçB1>ita<
(E ıe d İ)
çâçn leb & z) *= Yumuşak söz­
(C ) ve (b) ile de doğrudur (ba.). lerle halkı aldatan (ko.).
1 ✓'
*• ^ • i

* (Ç âpöfc) = Tiriz: elbisenin ■, (ç â d e r) = Çadır. (A r.) -u-i


yanlarına sokulan parça. § Kadınların büründükleri çar­
>1 şaf.
;( ö '* .J J“ j> tJjİ
* , (çâ tu ) = Suçluyu asacak ip.
• 1
i‘V
(ç â ç ) = Türkistanda Taşkent *Kadın, hamamda» /:z/z başın­
denilen memleket. Burada iyi dan yıkadı ve halecan içinde
yay yapılır, ( çâçı kemân ) ve koştu; onu «cariyeyi» takibedi-
(kemanı çâçi) denilir. yor ve çarşafı giyiyordu.
(M e v lâ n â )

(çâderi ihrâm ) = (A.)


\ Kar.
Çâç işi kemant elinde uğdu.
(Firdevtî) j lojn* I j

•O. ıhsri Jî't uBU ’


yj <,yıf Dağın sırtından karı çekti. Bu­
lutun omuzuna güneşin ışığını
Çâç işi kemanlar ve Çin işi bıraktı.
( H â k â n i)
ipekli kumaşlar, birkaç da de­
u/ jjif (çâderi tersâ) = Hıristi­
ğerli kılıç.
(N if â m î) yan kadınlarına mahsus bir nevi
bürgü § (k.) Şafak ve güneşin
§ Temizlenmiş hububat yığını,
aydınlığı.
çeç.
(çâderi şeb)=Yatak bağ­
- <
ladıkları yaygı.
(ç â ç e le ) = Garık, pabuç, ttjjiv ( çâderi kâfüri ) = (k.)
postal. Sende) (6c.). Sabahın aydınlığı.
(çâderi kuhll)™ (k.) Gök
§ Karanlık gece.
(çâderi lâciverd) = (k.)
Sırtlarında aba kebe olmadığı Gök § Çayır ve çimen.
halde hepsi kibrederlerdi, ayak­ (çâdernişin) = Göçebe
larında pabuç yok iken hepsi halkı.
yüksek mevki ararlardı. ju‘ jjU (çâderi nemâz) -* Ev baş­
( M e t ad) örtüsü, namaz bezi.
oturdukları dört katlı şilte ( k.)
J * ( çâr ) = Sayılardan dördün taht.
adı: çehâr (muh.) § Çâre (mu£.) >-*Wi ıty .j^ u—~ >/.■*, ’j »jjW* f
§ Tuğla ve çanak çömlek fırını, j'c’V. u^jV y *i J’S’jr, t>_j' ■»*)
•ou (çârdeh) — Sayılardan on \,"if
dört. Eğer Şems-i Tebrizi senin ricanı
lütfen kabul ederse sen bundan
jU - f jU - sonra tahtını rica ve niyaz ile
» t V
arşa kur.
* ı ** * • ' (M ev lâ n a )
A io jl j L o L - l j L , -
t ’ (çar ahur,
çâr ecsâd, çâr erkân, çâr
ejdehâ, çâr ustâd ) = (k.) jli Cm-o*-
Dört unsur. Çâr âhur, na'ş de­ ismet! gaflet şiltesinde niçin
nilen dört yıldızdan da kinaye uyumuşsun; yola niyet et ki
olur. arkadaşlar gittiler.
Ç lş m e t B a h a r } )
î'*p* ’
§ Dört unsur.
“ J » (çâr âyene) = Bir çeşit
savaş elbisesi ki dört parça • • 1 • .*■ • 1 •

yassı demirden ibaret olup •A»-* j l » - * l ) / « « .


• t• » * ( çar bend,
göğse bağlanırlar. oJ âyen (ba.). çâr pâybend ) = ( k ) Dört
unsur.

^ V ( çâr ebru ) =* Bıyıkları ı^JLİ» C İA

henüz terlemiş genç. Ju-

* ^ •' Böyle dört unsurla yedi kat


göke çıkmak güç olur.
( çâr emin ) = Hazreti ( S e n a i)
Ebubekir, Ömer, Osman, Ali ■ •1
T l
(jrs) (edat). r (çâr p â )= D ö r t ayaklı hay­
vanlar, hususiyle katır, eşek,
V 'I
£_. J , (çâr bâg) = (k.) Dört un­ deve, sığır, koyun.
sur § Eski zamanlarda Isfahan V *’
civarında süslü ve mamur bir (ç â r pâre ) = Çâlpâre:
köşk ve bahçe imiş. ağaçtan, yapılma dört parça
köçek zili, şakşak.
'j K ' j L < jU (ç â r b â lif
*.•'> t I * '* ’
çâr bâlişt) = Vaktiyle padi­ (çâr pehlü şu den )=
şahlar ve büyüklerin üzerine Çok yiyip sırt üstü yatmak.
wTjj ı/ > }i
'jç oL'jvO1 ı*^~* jV-.jV , ( ç â rc n y ) = Buharaya
JL.
bağlı bir kasaba.
A ğır gemi suda çabuk sığa otu­
rurdu ve ekmekle mideni neden
j U-j L. ^çgrç g r y =_ Kavga başlan­
dolduruyorsun.
(Ş a ib ) gıcı olarak iki bir, iki öbür
i*' * •* *' taraftan, yahut dört bir, dört
öbür taraftan iki kavgacı kuv­
‘ ( ç â rtâ , ç â rtâ r ) =
vetin karşılaşması, gözgöze
Dört telli tambur ve kemençe.
gelmesi (Naşiri).
§ (it.) Dünya § Dört unsur.
jlu" iU.ilj jT ü c— ojj j'tj'v ( çârçâr zeden ) -=
Gevezelik etmek ki carcar et­
Ct.j a-*' Sî* l"^’3e
öUİ- mek deriz. jO -rjU ( Çârçâr-
Senin zamanında dünyanın ta­ guy) = geveze.
biatı öyle düzeldi ki hiçbir
kimse bu dört telliden yani (çârfcâye) - (*., Y * i ,
dünyadan uygunsuz bir ses
işitmez. #JLİ I j L İ U " jV j'
( S e lm â n )

(Ni?âm) tüfeğe konulan dört ihtiyarlıkta Ü m id i’nin boyu bü­


büyük saçma ve bir şeyin dört küldüğü halde yiğitliğinden iki
parçası mânalarına da yazmış­ üç yerde kâhya olmuştur.
(Ü m id i)
tır.
4.U. (ba.).

j j j j j A - j j U ^ çâ r t e k b îr ze -
Jl?-5 (çâ r d e v â l) —= Eşek sü­
d e n ) — Dört tekbir almak (k.)
rülecek biz, bizlengiç.
terk etmek.
İ' O*
ww.A ^ (Çâr d îv â r ) — (^ D ü n ­
Jü!.. yanın dört tarafı.
çeşmesinden abdest aldı­ (Ç®r divân nefs) «=
ğımdan beri her ne varsa hep­ Dünya § İnsan kalıbı.
sini terk ettim.
^ H â fış )
j ^ j y b ( ç â r zân n zed en ) =
§ Cenaze namazı kılmak. Bağdaş kurmak.

J » ( ç â r c e v h e r ) — Çâr j l j j W (ç â r ze b â n ) =» (k.) Ge­


âhur. veze.
-Cî—»• tfU. j l ,>■*» f

^ 'T (çârsü) = Dört taraf, dört ! •j'J.a t'}’: y;


tfj>y
tarafı olan şey, dört tarafa yolu
ve sıra sıra dükkânları olmak /£/ birden yerlerindan sıç­
itibariyle pazar, çarşı. Dört ta­ radılar, zabıta memuru gibi
rafa bakıldığı cihetle gözetme biçareyi döğdüler.
(Nizâri)
ve intizar etmeden de kinaye
olur.
4" (çârgâm e) = Süratli gi­
» tj i b j j j £ £ l
den at. Bu bir nevi gidiştir ki
böyle giden ata yorga yürü-
yüşlü at denir, (k.) işret mecli­
Bu çarşıda nasıl tezgâh kura­
sinin kızışması.
yım, çünkü yol hırsızlarından
w * * t U iL ~
emin değilim.
(N iz a m î) J*] 41tâ
**—
ı
aBU.
r->b •**' û*~ <syjte.
\
jJ JA,lJj «U 4Î Ey sâki! Süratli giden atı sür,
<is yani işret meclisini kızıştır ki
Söz çarşısında geçer akçe sahi­ şarap kadehini ele alalım.
(H â k â n l)
biyim. Ay gibi ayarı noksan
ve yaldızlı değil.
{'Urfi) A J „ (ç a rg â h ) = Musikide bir
makam.
(ç â r ş â n e ) = (k.) Güçlü
•I. ^ • \
kuvvetli, semiz.
J J » (çârkenâr) *= Kâbil ci­
^ ^ "m varında etrafı geniş ve erguvan-
(çâr zarb ze<Je) = lık, havası mutedil bir kasaba.
(£.) Saç, sakal, bıyığını tıraş
eden bazı kalenderler. * f^ L
J , (çârguşl) = Dört kulp­
lu sürahi,

^ J Y (çâr|âk)=Ç ardak § Dört tV


köşe çadır.
. >' D ört kulplu bir sürahi ile dört
t i V (çârug) = Çarık. köşe bir bağ eline geçerse bı­
rakma; faydalanmağa bak.
CŞehid)
İfJL» ( çârek ) = Çavuş, zabıta [* ] (s ejjâ n e ) — S ab ah leyin içilen
memuru. § Çâryek (muh.). üç kadeh şarap ( A r . ) Jl —i ÂÎMÎ.
çâreger) denir. ( Kerden ve
* \ * \
^ ** « (ç â r m & der) — (k.) Dört nemüden) mastarının müştakla*
unsur. riyle kullanılır.
'>* l>_»J *y& fjl-i y
'>0, '-J jV ı>J c—Ij'J» »jV »y i 'A * •>*?

Onitn vücudu bu âlemde yok Senin çevir ve cefanla ülfet »t-


iken dört unsurla (mevalidi şe- miyeyim de ne yapayım; cesaret
lâşe) vardı. ve kuvvet olmayınca çare bo-
( H â k in i)
uun eğmektir.
§ Nacş denilen dört yıldız. ( Sa'dİ)

§ Hile § Ayrılık § Bir kere.


*•"' *\
^ t (
çârm
a
ğz
)= Ceviz.
• '
•t
<-r «(
çâş
) = Hububat (tahıl) yığını
c
rj
w:(ç
â
rmî
l
j)=
Dort çivi
= câç.
jV-, r3jr. f
§ Çarmık, gergi: eski zaman­
larda suçluları gerdikleri dört
köşe ve haç biçimindeki ağaç.
Eğer her dem sana bahar ve
ı*f>. 'j 0İ*-J*
meserret yoksa, senin gül yığını
Lr*c*->V iS İJJ ^
t/UkJ gibi olan bedenin nenin mah­
fazasıdır.
Kökünü taze gördüğün ağacı ( M evlâna)
zamane bîr gün çarmık yapar.
(N iza m i)
* (
çâf
t
) = Kuşluk vakti: sa­
§ Bir erkeğin bir erkekle bir­ bahla öğle arası. (A r.) ^ § O
leşme şekli. vakitte yenilen yemek.
f<Ul, .j,_ ö*l
^ t (
çâr
u) — Alçıya bazı şeyler
ı/V
fjy- jJj î?l>'
karıştırıp sarnıç ve kuyu gibi
şeyleri sıvayacak sıva. Löküne Filân ^kuşluk yahut akşam, ek­
mek ve su ver ki yiyeyim ve
de denir—Sârü. Muarrebi EJJu
dur. içeyim.
(C a m i)

,(
çâr
e)
= Çare: bir işi düzelt­ ( çâştdân, çâşdân, çâşekdân,
me yolu, yardım, ilâç, tedbir. çâşte bend = Seyir yerine götü­
Yardım ve tedbir edene ı* rülen kuşluk yemeği çıkını, çan­
ı jU.jU t (çârecû, çâresâz, tası.
jj j ' min ateşinden iplik yanar, iğne
Cy*- iti erir.
^ jIIJLj- (C a m i)
Ey mavi felek, sofrası; doku­ § Sabahın aydınlığı.
zuncu felek gölgeliği yahut i}W Jjj JLi S * #J*I
döşemesi olan zati d !< û ,J>. e r* J& :
( C em â lü d d in )

Karanlık gecede sabahın aydın­


' * L.
- (ç â ş n l) *= Tadımlık ki çeş­ lığına kadar huzur-ı İlâhîde
ni denir: bir şeyin tadına bak­ yalvarırım.
(F ir d e v s i)
mak için alman az bir şey.
jj4i.iL. (çâşnigir) = Yemek ta­ § Mesken ve arazi gibi şeylerin
dına bakan : aşçıbaşı, sofracı- tapusu § Kılıç ve hançer gibi
başı. şeylerin tokuşmasından çıkan
T-^J 'İİJ-' ses.
o'fj’r} Cf.Jf? j
ı/Uii
j' Ö ^ w—^
Salınıcı bir selvi ki meyvası
taze hurma; şeker onun sözünün Balta ve yay çekme sesinden
tadına bakıcı. yer, gökten daha dönücü oldu.
(N iz a m i)
(F ird e v s i)
j> ( çâşni3i d il) = Güzel
§ Küçük kapısı olan büyük
söz. ç-. V-'r (çâşni3i şubh) =
kapı kanadı. Yırtmak mânasına
Sabahın aydınlığı.
(çâkzeden) şiirde öv'.tfu
(çâk kerden) kullanılır.
ü Lt (çak) =* Yırtık, yarık.
iîU ç i J * .ji>T
f * f l İ L - ^ L - (çâkçâk, çâ-
1*Jjf"J j\ 'tf'gjIjLİti’
lJİ-İ'j'.I, kâçâk) = Kılıç ve topuz gibi
katı cisimlerin vuruşmasından
Bedenim ruhuma dar geldi de
çıkan ses.
o yüzden göğsümü yırttım ; şi­
kâyetimden yakamı yırttım j\s y
sanmayasın.
(Ebulm ea n i) Okun tınlaması, kılıcın sesi,
*-^J} 3}- Cj}- AÜl Jj jJj*- ^ U. filin beynini, aslanın ödünü
c İJ3J' J ^ jT patlatmış.
jiç ju (çâkçâk) = Çok yarık.
Kalbim yırtılırsa iğne ve ip li­ r ji
ğin ne faydası olur; çünkü içi­
D il, susuzluktan, ziyade yarıl­ çukuruna (pâçâl), mücrimleri
mış. hapsettikleri çukura siyehçâl
(E s e d î)
derler.
Elbisede olan yırtık mânasına £.<j j JLİ
da gelir.

jju V U . . -
•; ’ (câkânlden) = Damlat­ Kenarına kadar misk ile dolu
mak, boşaltmak. Cekâniden olduğu için, hasta gönlüm çe­
( ba.). nenin çukuruna meftundur.
[Ib n i Y e m in )
J*'—ı-rif,
J'j- J U- J J j 4^
ıİJ
Dilencinin dileğine cevap zama­ Sürü çölde, zahire çukurda.
nında dnüne altın döker, nahiv- (E v h a d i)
cinin önünde sual sorarken kılı § Yuva.
kırk yarar. ju îji w —*
( F e r r u h i) cr.Jj
C İ>-
J * (çâker) = Hizmetkâr s kul, Baştan kara sarhoş kuş, yuva­
köle, cariye, karavaş, yanaş- sına girdi, yaldızlı yumurtayı
ma’dan her biri. Bugünkü oku­ kanadının altına gizledi: güneş
nuşta (k) esredir. batıp gece oldu.
öL^U\> ıs' ( M e lik i K a m i)
ijU. j\j Z/j-p* j '
(Siyeh mest) ve yalnız (siyâh)
l-Vy.
baştan kara sarhoşa denir.Arap-
Ey asker ve köleler! Şükredi­ çası [*] e»ifciiJ i. (sekrânı tîifıh)
niz. Şehvet ve .... dan kurtul­ dir § Büyüğüne toy, küçüğüne
muşunuz. karabatak denilen bir nevi sa
( M e v lâ n â )
kuşu.
>>\ ^ Jof- j\
» ( * (çâksü, çâkşu) JU-J Jtti
= Çeşmezen denilen göz otu.
Câkşû (ba.). Biricik sahipkıran padişah ki
adaleti sebebiyle şahin, ördek
T zJ*' ^ (çâknç) = Çekiç. ve karabatağın yerine hatır sor-
maua gider.
(F a h r î)
» (çâl) = Tüyü iki renkli olan § Kazvin’e bağlı bir köy.
şey, hususiyle at ki (çil) denir [*] Tâfıh dopdolu, taşkın kab mana­
§ Çukur. Bu münasebetle çulha sınadır.
• *1 <y.j ö^ m
\
A y ı. J
* (sr ti Ö

* ( çâlâk ) = Çevik, vabuk l/*,.
davranan.
Bu kemikten ötürü köpeklerle
jy£ iSVU. jljjJj j, ıf
iJt »v ^ mücâdeledesin. İçi boş kamış
fV- gibi inliyorsun.
( M evlâna)
Çevik, oynak dilberlerin yüzü­
Jj!'' jlcT J-i
ne karşı şarap iç. Seni gam
3^ l)\ij j Cîj—
yılanı ısırmış. Tiryak ye, yani tfjUj
kederini şarap ile yatıştır [*].
(Hayyâm) Meydana gitti, kibir ve gurur
§ Adam öldüren hırsız, yol ke­ ile yörümeye başladı, ilk sözü
sici. padişahı öğmek oldu.
( D e h le v i)
.UT'*l ^ \fX
fC-f V.
\£j^* \£ -X m u »

Bu korkusu olmıyan adamların Gel ki bu şivede çıkışalım,


hepsi daima hırsız ve adam mücadele edelim.
öldürücüdürler, dedi. (S a d i )
(‘Unfuri)
,U
§ Yüksek yer, büyük adam. .U - ijj
ı*UÜ
jJVUj
iiyii jut ^jiî y ft» Zenci, padişahın sözünden hid­
detlendi. Kara bulut gibi harbe
Ey ta ltif ve ihsan eden büyük girdi.
(N iz a m i)
bey! Ey adı eflâkin başı üs­
tüne yükselen zat! 'S u^V >> öH J'1 V>J
('Unşuri) »/" 4J*" j' I i l 1
'
V Is
* >#1
(çâlbus) -= Çâplüs (ba.). Bu bakış o bakışla,«kuşun tane
. > . ’ cihetine olan bakışı» ile müca­
dele etti. Ansızın onun aklını
‘ ( ç&lif, çâlîş ) -
aldı. Yani hırsı galebe edip
Savaşta hasmına karşı kibir ve
tuzağa düştü.
naz ile yürüme, salınma § Sa­
(Mevlâna)
vaş, mücadele.
[ * ] Bu rubaiyi Abdullah C evd et, d il­
§ Çiftleşme, birleşme, ikinci
berlerin yanağı üzerinde şarap iç ve güzide lügat vezin sıkıntısına mahsus­
bir tiryak ye suretinde tercüme e tm iştir! tur diyenler de vardır.
Bu kelime savaş mânasına Türk- r’ffV ^ f f * * ’
çeden alınmıştır.
jĞüu (çâlişger) s= Salınarak yü- Dedim ki acele kalk, salma
rüyücü § Sevgiye ve birleşmeye salma gez, dolaş.
( M en cik)
düşkün.
§ Samanı taneden ayırmak için
* >'
evvelce kullanılan arabaya da
(çâlü s) = Tabiristan civa­ hareket ettikçe salınıp eğildiği
rında bir kasaba. Muarrebi
için çâm denilmiştir.
o-jiLişâlustur.

düL * (çâmüş) = Bir çeşit ayak­


- * ( ç â llk ) = Çelik çomak kabı.
oyunu.
03J ' —-l\-» ‘J jf
^JU. ihyV J'VU. y (ç â m e )= Ş iir ve gazel, çâme
V’l y güy = şair, mecazen hanende.

Söz söylemek çocukluktur, sü­ !>j ,5iS &


kût etmek mertliktir. Sen büyük J. ö^-1 Si
Rüstemsin, çelik çomak çocuğu
değilsin. B iri gazel okuyucu, biri çalgı
(M e v lâ n â ) çalmakta, biri usul ile raksedi-
Çelik çomak oyunu: çocukla­ yor.
(F ir d e v t i)
rın biri uzun öbürü kısa olan • »
iki değnekle oynadıkları oyun
^ ç g m j tJ e n ^ „ jf s ja z j] e s a _
ki bu iki değneğin büyüğüne
dilimizde çomak, küçüğüne çe­ lınmak, yürümek. (muh ) çemi-
lik denir. Farsçada çeliğe (^ ) dendir § İşemek.
pile, (im) elek. Çomağa (<*►) • »
çefte, (üiji) dulek; çelik çomak (çâmln) — Sidik ve pislik.
oyununa (a»- <■->) deste çilik,
/-î*:1- ' J-y- JVh u~i
(İüjj iJiı \tji) bâzi3i elek dulek
J* 'j t!j ^ •W' xi
derler. (;uuu-) çâlik bâz, (,£Jiç) i'V
çâliki = çelik çomak oynıyan Ey çocuk! sus, çünkü her kuş
kimse. taze incirden hoşlanmaz. Du­
• ' dunun yiyeceği şeker, karganın
f V (çâ m ) = Salınma § Eğrilme: eşek tersidir.
.•jjua; çemiden ve öju«- hamiden
*\
den ismi mastar olan ^ çem
ve ,> hem mânalarınadır. (çâne) ■— Çene.
ly* ,>.1 \f j S
[>
lj> J>Tj * 'W j «J j î
■, (çâvçâv) = Avcı kuş ken­
Viy dilerini tuttuğu, yahut biri yav­
Bu yoksul sana nerede şükre­ rularını avladığı zaman serçe­
debilir? o dudak ve çenem, o lerin kopardıkları çığlık [**].
sesim yoktur; sana şükre gücüm
yetmez. * * * L.
« (çâvüş) = Asker ve kafi­
( M evlâna)
lenin işlerini gören kimse. (A r.)
öOiiV (çânezeden) (k.) Çene Türkçe çavuş kelimesin­
çalmak. den alınmıştır.
j*jili tjlijU iö l
«AlSf0' Jıluy l
* , (çâv) — Vaktiyle M oğol padi­
şahlarından ( Key{ıatü Hân ) m
bastırdığı kâğıt paradır ki Azer­ Yolda çavuşların sesini işitince
baycan ve Tebriz ahalisi kabul görmemeleri için yüzlerini du­
etmemişlerdir. vara çevirirler.
( M evlâna)
Jut-b o'jJ J-5 ^
Jijj Bir (v) ile yazılıp iki (v) ile
okunur ama şiirde ötre bir (v)
ile de olabilir.
Çâv, dünyada geçtikçe saltana­
tının parlaklığı devam etsin. ı/Uii
( Ş a ir )
Hazreti İsa onun dergâhının
§ İnleme, sızlama (Ni?âm).
çavuşlar ındandır.
J3 r'f j '.js*** (N if â m i)
ıf?j J l v
§ Seyyahlara yol gösteren, reh­
ber.
Ey gönlünün isteğinden uzak­
laştırılarak bırakılmış âşık /
(çâvek) Çekâvek (muh.)
inle ve sızlan ki mazursun,
(ba.).
mazur.
(E b â Ş u a y b ) * %
(çâvele) Hoş renkli bir
( N âşırı) Şimdi çâv ve çâb
çeşit gül.
matbaacılığa ve basma yazıya
denir, diyor [*]. [* * ] Lûtfullâh H a lim i çâv kelimesinde
şöyle bir mütalâada bulunuyor: (Çâv, serçe
[* ] (N a ş iri ) bu sözü yazarken Türkçe kocunup bir türlü dahi ötm ek manasınadır,
v e Arapçadan mürekkep « basmei hat > ber sebili istiare adamda da istimal olunur),
tâb irin i kullanmıştır, imâlimi kim dir? ö n söze bakınız.
ü j j' 1 ^ nı ifade eden cu, yuz kelime­
o"'**. lerinden mürekkeptir.

Ova ve çayırdan daima çimen­ ‘.C m


leri lâle ve gül ile dolu bahçe O a T (çâh ken) — Kuyu kazan
meydana getiriyorsun. (k.) başkalarına hile ve zulme­
( ‘ U n ş u r i) den.
§ Eğri büğrü.
•1 (çahi nahşeb) = Abba-
r (çâvll) = Sazdan yahut hasır silerin halifeliği zamanında Cey­
otundan yapılmış hububat sa­ hun ile Semerkant arasındaki
vuracak yassı sepet, tepir. Nahşeb şehrinde ulûhiyyet iddia
• \ eden (ibni Mukannac) m
jA ıjU - ^ Serçeler cı­ içinde sanatla ay gösterdiği
kuyu (Nizâm).
vıldaşmak, çığrışmak. Mutlak
seslenmekten de kinaye olur.
^ , (çâhi den) = Üşüdüğünü
belli etmek, soğuk almak, so­
(çâh) = Kuyu.
ğuktan dişler birbirine vurmak
J t- » j * j' *> (Nefisi). Üşümek, gayet soğuk
»W- **
su içmek yahut dolu yemekle
dişlerin üşümesi rju oi*
Ne tamahkâr gözü, dünyadan (Heft Kulzüm, Şemsüllûga). =
doyar; ne hiçbir vakit kuyu, .ijı-u Çâyiden.
çiyden dolar.
(Sadi)
ı j t j (çahı ze- (çebten) = Dağarcık.
ken,çâhi zeneh,çâhi zenehdân)
= çene çukuru. *• * (çebgut, çebğüt)
.lT;l J> S uilj f i- ji ■=Çok eski yatak, yorgan gibi
fbjjj J-“T OİS, pamukla dolu olan her şey §
Eskimiş ve parça parça olmuş
Gönül çene çukurundan senin elbise (Reşidi).
zülfüne sarıldı. Eyvah! kuyudan
çıktı da tuzağa düştü. *• T (çeblre) = Cebire (ba.).
(Ş a ir )
f, * '* •' • •'
* (çep) = Sol.
(çâh cü,
çâh yüz, çâh y ö * ) = Kuyu "x*^ cT’İ.J*’ ./&
çengeli: çâh ile arayıcı mânası­ jr*1/
Toprağa düştü ve balık gibi

çırpındı', ondan sonra sola ve « * (çepâr)=*=Umumen iki renk­
sağa baktı. li olan şey, hususiyle siyah be­
(Nâşır)
nekli yeşil güvercin; asıl, ren­
ö»taı ^ (çep uftâden) = Muha­ gine muhalif benekleri olan at.
lefet etmek, düşman olmak. (A r.) ^ Aı, dilimizde çapar denir.
er 3
? *-*”>* j' • ^
«ili®1^7*7 ** -i *”*" ^
(çipâğ) = Yayın balığı.
ıS J İ&

Hevesin gözünden zevk ve eğ­ *‘ L İ L


lence düşmüştür, doğru giden­ ^ »r (çeppân) = Pamuklu eski
lere zamane uygun değildir. elbise. Elbisesi eski olan kim­
(Zâhüri) seye çeppâni derler, şeddesiz
de doğrudur.
ju-t (çep endâz) = Hilekâr,
aldatıcı. *. -M -
c—y l>„1fm
j f a c—ij (ç e p â n d e n ) = Bir şeyi
i- l ju-ıv r U jt >J bir şeye yahut bir deliğe zorla
sokmak (Ni?âm).
Doğru söylüyorum bu şikâyet * '
değildir. Onun bize bakışı hi- V » » * (çepçâp) = öpüş sesi.
lekârcadır.
(Hazıkı Gilânl) ı* fh -j j.
ü'/î |M
e
§ Atın sırtında yüzünü arkaya c —Ia j i j î j-J

çevirip ok atmak (Nizâm). JJİA ıf* v^-jİ4» jlj


ıJ'^. V j*
(çepdâden) = Hile et­ ■'Hcr* ^ j’.iî'
mek, aldatmak, terk etmek. VÎ-l»-

|k —"'jj V* 5u âlemde kaç türlü ses var


diye bir akıllı filozofa sor­
i/Uâ> dum. Kardeşim! bu âlemde çok
Gönlüm sola, sağa çok baktı; ses vardır, ondan dört tanesi
sevgilileri terk etti de seni istedi. faydalıdır, dedi: şarap sürahi­
(Nizâmı) sinin kulkulü, öpüş şapırtısı,
\
kavurma cızbızı, iç elbise bağı­
*" l " nı çözmek fışıltısı.
^ *» (çepât) *== Tokat, şamar. (S a d i)

"i
, » * (çepâti) =» Bazlambaç, çâ- *»’ (çepçele) = Sıvık çamurlu
pâti (6a.). kaypak yer, sıyrıncık kaya ve
buz parçası § Çocukların kay*
dıklan kızak tahtası. ( ç e p iç ) = Bir yaşındaki
keçi yavrusu. Türkçesi çepiç­
*la tir.
J »? ( çipdâr ) == Mesti muha­
•ııt^ ûjç û.;m r jıV
faza için üstüne giyilen çizme
tr«- cr*\*. •İ.V. -r-
—«sermüze. Muarrebi cermük [*].
</'*• «fW-.
— çipdân.
j4/£i aylık kuzu gibi kesilmesi
lâyık', çepiç gibi boğazlanması
Jî"** (çeper) = İnsan ve hayyan- gerektir.
ların toplanıp daire teşkil et­ (P ü rb e h â y i C â m İ)
meleri. Mecazen mutlak daire. • • ,
‘7*’ *" (çepşuden) = Eğril­
e»— 4V 3* »y*'
mek § (k.) Doğruluktan yüz
^u-
çevirmek.
İrmak kenarı yeşillikten daire
* /
teşkil etti. Dağ, lekeden beline
kemer kuşandı. ( çepel ) = Lâyık olmıyan
(Ş a ir) şeyler, ahmakça hareketlerle
§ Saz ve çalı gibi şeylerden kendini kirleten, pis ve iğrenç
yapılan duvar ve kulübe. adam =* i#-*- çepelek.

•ji J3 oy? jr *r
J -’*'1 j r ' iiy ç
(çeplüs) = Çâplils (muh.).
ıf’r.JJ,
Çâplûs (ba.).
Sü, savaş erleri gibi zırh giy­
s *
miş; bağ, şehrin duvarı gibi çitle
çevrilmiş. (ç e p ıd e n ) = Sol taraıa
( P a r b eh â y i C a m i) ağmak, meyletmek.
§ Kuşak ve kolan dokuyanların
kullandıkları dört köşeli deri
(çuppîn) — Söğüt çubuğun­
parçaları. Bu kısım dokuyucu­
dan örülmüş sepet ve sele.
lara (çeperbâf) derler.
• •
aly** ^>1/ i'y
* *" (ç e p * îd e n ) = Çespıden
(*»•)•
[* ] (Burhan) ve (K ulzum ) ile Burhan Bezi yaydı sepeti koydu, sepet-
tercümesinde çizme üzerine giyilen şey d e ' ten o yaygının üstüne arpa ek­
nilmişae de A sım merhum Olcyanosta böyle meği koydu.
tashih etm iştir. (F ir d tv ıîj
(Ni?am) (çiçek yazmış ve Türk­
^ (ç e tr ) = Şemsiye ve çadır. çe, demiştir.
f—* [*] û*j S/ * »
yUVf 1/ CfCÜ^l- c.— f i*
iîjy
Senin başını gölgelendiren bu­
G ü l yüzlü güzelsin; ben Türk
luttur. Güneş senin çadırının
değilsem de şu kadar bilirim ki
gölgesine sığınmıştır.
(C a m i)
Türkçede gül çiçektir.
(S ü r e n i)
•U- jiç. J-ti tSj)i jy
•V" ■£*. ■'*' er*!* § Çiçek nastalığı -= âbile.
l*V
s*'
.Sen Aara çadırı uzak mesafeden
(ç e ç e le )—Kaypak yer. Çep-
görmüşsün; bir adım ileri git,
çele ( muh.) (ba.).
askere bak.
(M tv lâ n a )

(çetri âbgön)—(/t.) Gök. (çn çu le) «= . . . dilciği.


j i j j * < Cr.->j ‘ j* —s* ‘ j]>
(çetri rüz, çetri zerin çetri se-
lyer, çetri nur) = (k .) Güneş. 5 (Ç «h ) — Kılıç ve hançer gibi
jL - ;. < ( çetri slmâbî, şeylerin kılıfı.
çetri sımin)=^(£.) Ay.dolon ay.
C * e r i ı>.jl -‘•'jL- ı fS ? j
Cjm j ju (çetri canberın) = ( k.)
Gece.
& (çetri kuhli) — (k .) Gök Bundan sonra onun kılıcının
§ Gece. kınını gergedan derisi ve fild i­
şinden yapsınlar.
? I
(M a h tâ r l)
l(çetu) — Perde, örtü.
Çekiden den ismi maşta.
i
l ( çetnk)) = Serçe kuşu
çeğük, çegük. » (çehaçeh) — Birbiri afdın-
ca vurulan kılıçlardan çıkan
ses.
S - ( çeç ) = Hububat eleyip te­
mizledikleri kalbur § Harman
\\%
savurdukları yaba. Dilimizde » (çehân) =*= Kavgacı, çehiden
hububat yığını mânasınadır. den sıfatı müşebbehe.

[* ] i) / maddesinde ilk mısraı divanın­


V* (ç e ç e k )= G ü l. (A r .) >JS verd. da gördüğüm g ib i yazmıştım.
güzelliğine hayran olmamak
* (çehek) = Ben § Yanak. mümkün değildir.
(N a s ır)
§ Çalışıp çabalamak.
* (ç e h m â h )= Çakmak mâ­
ı**r L o o i j j j öl\} ö y t oy?
nasına Türkçe olup Farsçası ı>.j j'fj3ıs^
âteş zenedir § Yola gidenlerin l*
iğne, iplik, çakmak, tarak gibi
Her ne kadar sana mertler gibi
şeyler koydukları çanta.
din işine çalışmak lâzımsa da
kadınlar gibi daima dünya sü­
süne çalışıuorsun.
(N a ş ir )

Onun askeri torba ve çantasını


tarak ve çakmak yerine yakut­ (çidâr) = A t kösteği.
larla doldurur.
(Fahri) -jlj w*—t) j»* Cjçf*j
j*- •j'?
li’Tlî
( ç e h î ) = Çehiden den mu-
zari muhatap. Çehiden (ba.). Ben eşeklerin kininden kork­
mam; çünkü eşeği idare etme­
•*>. nin çaresi üç arşın yular ile
^ . * (çehiden) == Kavga, inat, iki halka köstekten ibarettir.
dedikodu etmek. ( K â â n i)

o->r«r f'y 2 ‘J’S j ] (çeder) — Çare.


wV* alSİ C)*a;
ij'.**'. j-'î-jjV Sr* vt1jf.
öLti* w - Jl jîlî
uJj w —
0 Jı
Onların süvarilerinde yağmacı­
j**\i
lık başladı korkusiyle geri
Yarabbi! Doğru söylüyorum; dönmeden başka hiç çare ve
fitne şendendir; fakat korkudan tedbir bulmadılar.
sana karşı gelemem; uhata„ (K â â n i)

güzellerinin dudak ve dişini


bu kadar güzel yaratmama­ ^ (çiden) = Çiden = toplamak
lıydın; zira onların dudak ve (muh.). Çiden (ba.).
dişinin elinden dişle dudak ve
el ısırmak gerektir. Yani insan c^î jl
onların dudak ve dişlerinin S*l»’
j L - JLltl Muradıma kavuşacağım, zira
jKj a;u jf^ıir y? hayırlı fa lı iyi hal takibeder.
(H a f ız )
Gülistanın bugün eren gülünü
yarın toplarsan işe yaramaz. fl.
J '' (çerâ) == Otlak, otlamak.
{Firdevtı)
m
''A. ■v

•i* (çer) çeriden = otlamak» Jt-


tan emir.
B ir ahmak, çayırlıkta bir deve
•'s' —O?. gördü. Senin şeklin niçin dai­
lal ma eğridir, dedi.
1>-T«Î\J-* (Sena i )
0</a otlağın amber kokulu
Otlayıcı mânasına çeriden=ot-
olsun. Salın ki ek yerlerin kuv­
lamak’tan sıfatı müşebbehe. Ot­
vetlensin.
(MinSçihr}) lamak mânasına (çerâ kerden)
§ Ses, nağme. de denir.
•>
'jr ı»" j 1j'j J*
(çur) = Erkeklik aleti [*].
A sıl kalbe şifa veren benim
(Ç*râ) — Niçin mânasını ifade tatlı sözlerimdir; çünkü balan­
eden istifhamı tâlîlî edatıdır; sı gibi mâna gülünden otlarım.
berayiçi demektir. İlk (S e y fi Is fe re n g l)
harfi üstün de olur. f\js (çerâger) = Otlıyan hay­
ıjif" >T ^ Jı£" van.
li'-ı1? <jüç- y JU j
j'y-'j* ( çerâhuvâr, çerâ-
ı/W
huver) = Otlak, mer’ a.
Ey baba ! Neredesin nerede ? \s*f*>11^.
Benim halimden niçin böyle
gafilsin.
(Cami)
Dünya yiyintisi ile kanaat et­
Yalnız tâlîl de ifade eder. tin', çünkü sen eşeksin, dünya
cil fa j J j>~cJ otlaktır.
J JL. jt* (N â ş ır )
JU L .
>\f\jş. (çerâgâh) = Otlak, mer’a.
Senin yüzün hatırıma geldi.
£t yç l
[ * } Isfahanlılar çocuk çüküne derler JU—j *»’
(N izâm ).
Ferhengi Ziya
Sözün kısası; şehirli o bahçeyi
görünce nefsî öküzü otlağa ka­ W
».M
İ Jlîîitf
vuştu.
(C a m i)

(çerânden) *= Otlatmak.
O büyük pehlivan sordu. Dedi­
dLf^ ( çerâsek ) = Orak bö­ ler ki büyük bir susığırı var­
ceği de denilen ağustos böçeği dır. Daima ondan parlak inci
= çerhrisek. düşer, o incinin aydınlığında
gece otlar.
(E ttd i)
C- ( ) = Vaktiyle yağa
bulayıp yaktıkları fitil, mum. Mecazen oyuncular, güreşçiler,
dilencilerin halktan topladıkları
v- ** y> . para.
j j l j £1j ç w-İJ *S" j —İ jjV j **■

U w^-j> sS
Zülfün çehrenin aydınlığında
bütün gece gönlün yolunu vu­
rur. Ne cesur yol kesicidir ki Halktan para istiyen dilenciler
gece, feneri vardır! Yani başka gibi biz cuma gecesi şaraptan
hırsızlar gibi feneri etek altın­ feyz isteriz.
da gizlemez. ( Vedd)
(H a f ız )
( çerâğân ) = Suçluların
Yakmak mânasını ifade için başlarına yaralar açarak ve her
efrühten, sühten, berkerden, birine fitil koyarak uçlarını
rüşenkerden, giriften; söndür­ yakmak suretiyle yapılan iş­
mek mânasını bildirmek için kence (Mustalehat) § Etrafı ay­
kuşten, nişânden, hâmüşkerden dınlatma, şenlik, donanma.
mastarlariyle kullanılır, fakat
t J* *V*
umumun kullandığı ( hâmüş
kerden) dir.
•>J ı*1j . j y - > <S)j Ölmüş yeri canlandırmak mü­
rüvvet icabıdır, kendi dâgınla
viran gönlümüzü audınlat.
Güneş, senin yüzünden utandığı (Ş â 'ib )

için çıkmıyor; güneşe karşı Zemini murde bâ.


ışık yakmak lâyık değildir. lil'U» üT JÜ pJi* ıi^-
ç jfm e t) jf rLi iJİİ c_* Jtj
§ Otlamak, otlak; a’TB
Büyük bir ziyafet ve öyle bir betle çok sürmiyen şeyden
donanma yaptı ki karanlık ge­ kinaye olur.
ce sabah gibi göndüze gülüyor­ 4U1 (çerâğek)=« Küçük çerağ
du. § Ateş böceği.
(fÇâânî)
j s g j * (çerâğ kuş) = Işık sön­
( Çerâğpâ, çerâğ- düren : ahlâksızlıkla tanınmış
pâye)— Özerine çerağ konulan bir oymak.
yüksek şey, çırakma § Atın w—i i i* \J~3)
şaha kalkması.
jl^ ii
ıfJJ f/İ J ıf^'j ö'y.
j 1-. «s-*» j,. jUr"
Aydın gönüller onun soğuk
.r-f nefesiyle donmuştur. Evet, bu
huy ve tabiatta olan kişi ah­
Senin yüksek himmetinin bu-
lâksızlardandır.
rakı süratle şahlanarak hemen [ŞefVaî)
göğe sıçradı. jf ( çerâğ gul kerden )
= (k.) Mumun ışığı artmak
js*/f (çerâğ perhiz) = Fener, çünkü her şeyin artmasına (gul
fanus gibi çerağ ve mumu kerden) denir § Mumu söndür­
sönmekten koruyan şey. mek: Mum, söndükten sonta
yarı yanan fitili bir müddetçik
r** e * ( çerâi çe5m ) — (*•)
Evlât. kızarmış güle benzer.

û»j>
. (çerâğı rûşen buden) »S &Sıt t'-*
=» istek hâsıl olmak.
£)*. tr* ^ «IV jT Onun yüzü ışığı bulunmıyan
J* t**31 mecliste göz ışığının sönmesi
mümkündür.
(Ğanl)
İlâ h î! Dâgiyle gönlümü yakan
o lâle yanaklının daima isteği 6U- ^ (çerâğı muğân) ■= (k.)
yerine gelsin. Şarap.
(Kâifl Etterâbadi) •ji>U ( çerâğvâre ) *= içinde
çerağ yakılan kab, kandil.
fcl* ( ?erâ£l s‘P‘ h r) — (*•)
Güneş, ay, yıldızlar.
V* cr'T j'
y- ( çerâğı seljer ) = (k.) s ır'j* ‘Jj*
Güneş § Sabah yıldızı ki irte jj jj;* r
yıldızı denir § Ortalık ağarma*
dan evvel yakılan kandil ki Türlü türlü ateş parıltılariyle
çabuk söndürürler; bu münase­ gece gündüz süslü olan bu ft-
leğin billûr evi, güneşin çera- A ; vv*. (çerb pehlö) = Semiz,
ğında yağ bitinciye kadar senin gövdeli (k.)
makamın hizmetçisinin kandili İnsanların hayırlısı insanlara
olsun, fayda verendir tâbirince insan­
fE n v tr İJ lara faydalı olan kimse.

* ’' *. |’ ' >=~J vst (çerb dest) = (£.) Eli


‘ (çerâm, çerâmîn) çabuk, iyi işli.
= Otlak.
ıf'J UjÇJ ül', jX
ır~J. j**v
J u î< j rfUii
tgj^A
Hizmete hazırdır ve çeviklik
Talihsizlikten çölde kalmış gösterir, çok sevgiyle misafir­
hayvan gibidir. Ne suyu, ne perverlik eder.
otlağı var. (NifSmI)
(F a h r î )
olj 0 ^ * ojç ı ^ o jç ( çerb
^ı/j j) zebân, çerb guftar, çerb g ü )=
rLrf. o'-^ı •v. Tatlı ve yumuşak sözlerle halkı
Jb-
kendine çeken kimse § Yaltak-
Şam vilâyetinde develeri otlağa lanıcı ve hilekâr.
götürdüklerini duydun mu?
(S e n â ’i )
ÜJ^J3 j *j>' VL-İ
■>>. j&t-*
ıfUii
(ççrender çâr
Husrev, iyilikte atalar sözü sı­
• = Münasebetsiz, bey­
g ü fte n )
rasına geçmişti, halkı tatlı söz­
hude sözler söylemek (ko.),
lerle kendine çekmekte çok
muvaffaktı.
» (çerb) «■* Yağlı, semiz; (Nifâmi)
Lö c- jj.s- (çerbiş) = İç yağı, yağlı
3->j' u1 tr^. şey § Fazlalık, üstünlük.
a SU.
j ' p J A * -i ırl.ıV ) fs * ıf yr.
Dünya nimetinin yağlı ve tat­ U/L
lısı sineğini koğmaya değmiyor. jW-j
( H a k a n ı)
§ Fazla ve üstün olmak. Sirke ve çerviş kokusiyle me­
'ı şakkat içinde dünyadan gittim;
vj* ( Çerb âhür ) —= Yemi fakat tatlı şiirim dünya dur­
bol olan ahır § Nimet ve bol­ dukça kalır.
luk içinde yaşıyan insan. (B a th â k )
s .* ' ( çerbü, çerbı ) = j*

Yağlı. Çerbi yumuşaklıktan da i ’j*" ö ^ 'jj J)


jU iJljS
kinaye olur.
Bahar faslı, Maninin fırçasın­
»Vjj rf!> ö'/
c*~*j ıfjj»- Jil* Uji dan nişan verdikçe, yani onu
t# iti andırdıkça; güz rüzgârı altın
saçmakta Karüna benzedikçe.
Yumuşaklıkla tilkinin ayağını
(Zîtifikâr)
bağlamak mümkündür. Çocuk
hurmaya karşı elindekini verire § ölülerin ruhu için dağıtılan
(N iz a m i) yağda kızartılmış yufka, (çelpek)
de derler.
a (çerbu huşk)=Iyi kötü,
fazla eksik, semiz arık, cömert y; A-ı* (C—1
pinti, yağlı yavan gibi karşılıklı -'■'Ar. ıSyt.
öl*_i
mâna ifade eden lâfızlardandır.
= hazırda olan şey mâ- Yağlı yufka ve helvanın koku­
nasınada gelir. su ölülere erişirse her ikisinin
(çerbi) = Yağlı § Kuyruk kokusiyle kabirden el ve başla­
ve iç yağı gibi şeyler. rını çıkarırlar.
( Buthâk)
( çerbiden ) = Yağlı ve
§ Kaymak. Birinci kelime çer-
semiz olmak § Galip ve üstün
b’in küçültülmüşü de olur.
olmak, tefevvuk etmek.
V *>
■VjÇ <J J-*'j £S ju öT
1 jj'/ ■**' (ç u r b e k )= Bir kimse hak­
kında gerçek kılığında söylenen
yalan söz, iftira.
Oyuncak yoliyle turunçtan te­
razi yaptığı zaman turunç gibi [*J
jIj.,[** j ^İjJü >Ü,J$ Jji
toparlak çenesi aydan üstündü.
jr
( Bâbâ N a f ib i)
Tebarekâllahl bukadar geçmiş
nimetler bir müfsidin karıştır­
o j j j>
li’îlî dığı yalanla berbat mı olsun.
(K e m â l)
Eğer bu ağır yükü terazi ile
§ istihza, alay etme.
çekerlerse şüphe yok ki tartıda
iki yükü geçer.
c—
İJİ
.t>.
' —■& İ S ? 1
J

(Kâânl)
\S1y
’ *•'
[ * ] ö v g ü d e taaccüp yerinde kullanılır.
(çerbek, çerbe) = [ * * ] Tazrib, bir şeyi başka bir şeye
Kopya kâğıdı. karıştırmak.
Hazreti Nuh, bu geminin ya­ Senin devlet ve ikbalin elbise­
pılması Allahın emriyledir; bu, sinin eteği ve yakası fetih ve
istihza ile noksanlaşmıyacak zaferden olsun.
diyordu. (F a h r i )
(M e v lâ n a ) § Ok yayı.
§ Bilmece.
Öj * V, — j ’
• > e1»-* j, jU* i'j' u»
O— 1
(çurt) = Uyuklama, pinek­
leme. Ey yayından feleğe dört ka-
nadlı ok kuşları uçmuş olan
**• kimse.
(çerte) — Renk ve b o y a = ( Ş e m s i T a b e s i)

çerde (ba.). Ok ve yay münasebetiyle tü­


• ^ feğe çark, mermiye tîr denir;
( çerh ) = Felek ve dingili çünkü ok atanın kolu okun ya­
üstünde dönen her şey: değir­ yını cismani bir kuvvetle nasıl
men çarkı, kuyu dolabı maka­ çeker de oku düşmana erişti-
rası, çıkrık, elemge, araba te­ rirse tüfek de kolun kuvvetiyle
okun temreni yerinde olan mer
kerleği ve benzerleri. Bunlara
miyi düşmana eriştirir § Gazni-
çark denilmesi felekteki yıldız­
n’e bağlı bir köy: meşhur nakşi
ların dönmesine benzetilmesin-
şeyhlerinden şeyh Yakubı Çerhi
dendir.
oralıdır § Köşk kemeri§Gömlek.
jb t?*?.
->'■>
t>.jj k'-.jj’

Dervişler, dolap gibi dönerler, Ustlüğü ve gömleği sırmalı ve


onun gibi inliyerek kendilerine elmasla donatılmış; atının ta­
ağlarlar. kımı ve eyeri sırmalı ve türlü
(S a d i) türlü renkte.
(H u s r e v )
Jİ f j ,>/.
JâjU» § Çakır doğan § Def.
Berhem zeden (ba.). iĞj.’ (Öjö JUÎjj r jt~
§ Yaka: değirmi olması müna­ lı’V
sebetiyle çark denilmiştir. D ef tıkırdamaya başladı.
(M e v lâ n a )
Ij ^
Ö*1» J&s C1* >' «*^.T (Çef b âbkeşı)=Su do­
labı.
İ'A.'İ>> t-* 1•*** C-^ Su çıkrığa çok baktılar, ip li­
( çerhı âbnösî, çerhı dülâbi, ğin .ucu kimseye görünmedi:
çerhı felek, çerhı k eb ü d )= (£ .) feleği çok incelediler, fakat bir
Gök. şey elde edemediler.
jjj «*' t->~ M (D e h l e v i )
jjjil J) »V.
j-j~ (çerhi) = Çark vurup takla
t/W
atan şeyler § Bir cins atlas
Gönlü aydınlatan ayı hergün' kumaş § Çark işi şeyler § Ayak­
bir kuyuya atan bu gök yüzün­ yolu. Bir nevi donanma fişeği
den feryat. •§ Yemek tabağı (Nefisi).
(Cami)

jUi ( çerh endâz) = Kuv­


-J (Ç «*h r l« e k )= 0 c a k
vetli yayı idare eden usta ok
çekirgesi = Orak kuşu.
atıcı.
» -
vi'j >y- ölTj’ -c1 jv j'j “ V' w A* *
(çerhuşt) = Üzüm şırası
j '*'1 c -^ - 'V > ,s*~t tft**
çıkardıkları tekne yahut men­
gene.
Kendi yayından şihap gibi oku
atınca ok atan felek, parmağı­ S *t J1 y : *y j3
j j C ) \ i l 13 C ..İİ. 3>
nı öğer.
( N e c ib u d d in ) J -j
§ Devreden, dönen. Ayrılığın, iki gözümü iki üzüm
teknesine çevirdi: durmadan
•oU. I— ü.)*-
( çerhı tersâ câme, çerhı şüfi ağlıyorum, ik i gözüm üzüm
câme, çerhı kendinâgün)= (k.) teknesindeki üzüm tanesi gibi­
dir.
Ay. ( F e r r a h i)

jjjç ts: (çerb1 t'zrev) = Acele l*•


giden felek (k.) çabuk giden ( çerhele ) = Kolgan : bir
at. nevi çatallı diken = kâfilü (A r.)
<-*■ Cr.ji i j <!• ( Çerhı zerin kâse )
■=■= (k.) Dördüncü felek, güneş.
İ î *'
(Çerbzen) ^ Köçek § Sey­ f ’j * (çerhnk) = Çocuk topacı.
yah. •
■û-yç. (ççrhe) «= Çıkrık, elemğe (çerred) «= Kavga, arbede.
§ Çerhele.
*, j f o l-) -Jİ-
jL_j X>jf Ju ıi-s? Cr.J1 3 jjÇ ' # 1 ^ jJ O J f

cr1's. ■*** i ı f j 'j j\ y - {& ■ t?l‘


y ; s j'
J.A gfj \ jBÜ CJ) j»- ^
-C- 1=7 >\ > X JS?
j~eV
Doğanın av zamanındaki hare­
Alçak adam kâh hazin hazin
keti gibi düşmanın arkasından
miyavlıyan, kâh mırlıyan aç
geldim. Toy kuşu gibi ansızın
kediye benzer; onu aç bırakıp
sakalıma pisledi.
bir şey vermedikçe sevgili ço­ (M e s 'ü d )
cuğun gibi senden ayrılmaz;
fakat eline bir şey geçip de Toy kuşu, avlanmaktan sakın­
kuvvetlenince eğer ona bakar­ mak için yanma yaklaşan doğa­
san aslan gibi homurdanır. nın yüzüne pislermiş.
(N a ş ir) • ''y

( Naşiri ) biçerred kelimesini U* ( çeres ) = Zindan, hapis


bihurred suretinde düzeltiyor. § işkence.
Düzeltme şeklini uygun bula­ jJ. j y JlJL A
rak ona göre, tercüme ettim
fakat lâfız ve mâna değiştiğin­ tfj'y
den misal olmaktan çıkmıştır. Her kim senin bağına yakala­
(R) şeddesiz olursa at ve ka­ nırsa can vermedikçe bu iş­
tıra mahsus açık doru renk, kenceden kurtulmaz.
tutarlı olursa kapı eşiği. (N iz â r i)

§ Üzüm sıktıkları tekne ki


(çerde) = Renk, levn hu­ üzüm salı denilir.
susiyle siyaha çalan renk ki ^ Ul ,j>
kara yağız denir, yalnız siyah fjl~ » y J*
kelimesiyle kullanılır. u>jf jJt’\cJljLi»
fjliip |r f 0*1*. j
Ö5*? v - ’U'* ^ tV
V5 jy j* Ben uyur gibiyim ama çok
'uyanığım. Her ne kadar dalgın­
Cenabı Hakka mahsus güzel sam da senin işinde açıkgözüm.
işlerdendir ki gece, siyah renge Senin üzümünü sıkanlarla aşk
bürününce yeşil kaftanlı gökün teknesindeyim. Üzümünü sık­
şafaktan yüzü kızarır. mak için ayak tepiyorum.
(S ir â c i) {M evlâ n a )
§ Otlak.
§ İnsan derisi § Doru at=çerze.
• /
a'sr “ - i- * - xy ‘J'tijy— *>
^ (çerz) = Toy kuşu=çâl.
Kudüs âlemi tarafına teveccüh­ Yüzümden tozu, tenimden kiri
te ruhla akla yoldaş ol; hayvan yıkayayım; vücudum temiz ola­
değilsin ki his âlemi çayırın rak padişahın yanma koşayım.
(C a m i)
olsun.
(Sena'i) § Yarada olan kan ve irin §
§ Dilencilerin dilenmek suretiy­ Salya.
le biriktirdikleri şey § Çeres- ( çirk kerden ) = Ha­
dân=fukara torbası, dağarcığı. mamda kese ile temizlenmek
(Ni?âm).
J*1*" *-r (ç irk in ) = Kirli, paslı §
JUİ>-
Kanlı ve irinli yara ve çıban.
Dervişler gibi keçe giyerek fu ­ f \ öttll
kara torbasını omuzuma atıp o 1-1 * j y c r't
dışarıya gittim. l'V
(C u n e y d i H e lh â li)
Eğer onların elbisesi kirlenirse,
yakıcı ateş sabunları olurdu.
(ç e rğ )= D o ğ a n . (A r.) ju . {M e v lâ n d )

• W^ •>

(çerğân) — Padişah tuğ­ (ç a r jfe r ) = Hânende.


rası. öt-Jj ıf'-A)
• /• ' -r.J1 İ>V" t>* <JJ

(çerj[end)=B um bar. Cer-


ğend (ba.). Mutribin sesi, hânendenin nağ­
mesinden, yüreğim karada balık
yahut göğsümde balık gibi tit­
“,î" ( -’î ' ( ç e r jn l, çer- riyor.
n) = Sinirli yaprak. (Ş ih â b )
§ Müftü.
f]" jlt JVU. pjiij lT>.
(ç e re k ) = Yara. (R) nin tu- f j * j' ey Cr.1
tariyle hak kuşu. ( Reşidi ) bu
mânaya (çük) daha doğrudur, Sevgilimi öpmekliğim ve ona
diyor. Çök (ba.). bakmaklığım helâldır. Bu fe t­
• vayı ben müftüden aldım.
(S a ğ d i)
(Çlrk) = Kir ve pas.
Nağme mânasına çer, madde­
û-'j'
sinde geçmişse de fetva mâna­
f.y,,Li » y t >*î
sına çur lügatlerde görüleme-
eliğinden müftinin muganniden ı ( çermîn, çermıne)
bozulmuş olması hatıra gelirse •= Deriden yapılmış şey.
de her iki mânaya şahit görül­
l| )U Öi*?
düğünden yazıldı. Belki çer JjU f ^ j J JL»1 4)
fetva ve hüküm mânasınadır jle
(Reşidi).
Cahilin sohbetini deriden ya­
pılmış elbise gibi sayarım; çün­
-r t ( ç e r g e ) = Sürgün avı : kü deri elbise ağır olur ve vü­
kalabalıkla her taraftan sıkıştı­ cudu ısıtmaz.
rılarak yapılan av. Ç lm â d )
Muarrebi dır.
f-*»" ( ç e r m ) = insan ve hayvan
derisi. -,,r ( ç e r m e ) = At, hususiyle
**W Sı beyaz kır at.
J>gl
öj*- j' J’j 1iT
Kaplan derisinden bir elbisesi J ' j .1 i>iî- i\f •J-i
ifJ-l
vardır, bedenine giyer, savaşa
girer. Beyaz kır at, insan kanından
( F ir d e v s i)
abraş gibi; abraş da tekrar toz­
öu»_^ ( çeremdân ) = Deriden dan beyaz kır gibi olmuş.
yapılmış çanta. ( E t e d i)

i J'
CS j * j 'j
(ç e re n d ) = Boş ve mânâsız
Hırsız ve yol kesicinin hilesin­ lâf, kâh perend ile birlikte söy­
den eminim; çünkü altın gibi lerler (Mizam).
senin çantanda, yani himayen-
deyiz. (ç e re n d â b ) = Tebrizde
(M e v lâ n â )
bir mahalle.
jyt r-ır (çerm şır) = Kamçı.
j f t j s (çermg0r)=-Yaban eşeği >j>. öW- 1 y.j?
* if' tfıj
derisi (/:.) yay kirişi.
[* ] U^J* jÇ vlT
j /*fjK r** y? >J>, 0*1^. öljj j* f-Ztfj
j'y ıs^jr. jy s - t'j>\
lSUâi
Tebriz, benim canımın rahat
K irişi yaya çekersem karınca-
edeceği ve dilimden düşürme­
ntn başını auağma dikerim.
diğim yer olacak. Çerendâb ve
( N iş â m I )
Şâhı âhû = yay. [ * } T eb rizd e bir mahalle.
Geçil suyunu içmedikçe gözüm­ Öi ıi j “> r f'i » J1 ıf-1* -

den kan revan olacak. ÖİJ3 *f Uj ilf' ü.)


^ JLa—
( H a c e n d i)

Sacd i! başka birinin muhabbeti


£ ( çiring ) =Kılıç, topuz, bostanının kapısını çal. Bu
çan gibi, katı cisimlerin birbiri­ ekini bırak, zira orada sürü
ne vurulmasından çıkan ses. otlamıştır.
Mastarı çiringiden. (S a 'd i)

(çez) = Maymun.

Başsız vücutlar, vücutsuz baş­


5 3*7 c (çezd, çezder) —
lar; ağır topuzların seslenmesi.
( F ird ev sl) Ağustos böceği.
jj£ joljj ^ l ı ^
(çeruk) = Mutlak ekmek, y* J». Lİ1 j I 3^»- l

hususiyle ekmek kırıntısı yahut


tirit için doğranmış ekmek par­ Sıcağın bu şiddetli vaktinde
çaları. (Ç ) nin ötresiyle, kıvrım, temmuzun tesiri ile güneşin
büklüm. hararetinden ağustos böceğinin
✓t ' * ^ feryadı boru sesini andırıyor.
(En veri)
( çervende ) = Fanus §
_•
Çerağ konulan yer § Çerviden
den ismi fail. #J " -’r 4İ ( çezdere, çez-
de) = Kavrulmuş kuyruk, kı­
kırdak.
(çerviden) = Çare ara­
mak § Koşmak.
1 - Ç (çizğ, çizk) = Kirpi.
b\3j^ ıf'jJ J
ıSs*’
^ " 7 ( çisân ) = Çi ile sân’dan
Devlet, nusret, saadet için ko­
mürekkep bir kelimedir ki ne
şup çare aramaktan başka iş
gibi, nasıl demektir.
uoktur.
(F a h r î)
Jj i j i bff j* 'j liV-’
vtL» (.U £»' iL-»-
(çure) = Yalın yüzlü taze. «-JL» *
•/ ^ Ben asma gibi gönül kaniyle;
(çerlden) = Otlamak. zahmetle yetiştirdiğim bir fida-
nm şarabını başkalarının ka­ •b >■ U 5 J Û -> İ ) T If» j

dehinde nasıl göreyim. (•1-iT


(Ş a ib )

•.ı*- Sakın o kaftanın kuşağını sıkı


^ » (ç e sp â n ) =’ Yapışıcı. Y a ­ bağlamayınız; çünkü nazikli­
pışıcının yakışıcı yerinde kul­ ğinden bedeninde dikiş yer eder.
lanıldığı Okyanus’un şu tarifin­ (H ı ıt r e v )

den anlaşılıyor: ( <5U ı ı jj ) § Yakışıklı, muntazam, düzgün.


bir nesne bir şeye münasip ve
çespân olmak mânasmadır. z*~t» i j ’Js

( rfl dil jJtV |JU JU. ) t/V


Yani bu iş sana yapışmaz ki, Onun (Hazreti Yusuf) endamı­
yakışmaz demektir. na endamı gibi biçim li ve ya­
kışıklı, sırmalı ipek ve atlas
(çespiden) = Yapışmak,
elbiseler hazırladı.
bir şey bir şeye ulaşmak ve (C a m i)
bir şeyi eliyle sıkı tutmak. Me­
e , jl, ıiî*ı
cazen uygun olmak.
J ( f İty?
w— i'.-**- j ' f-xy-^r j*f-. *r^
Ujİi K ırık kadehi düzgün yapıştırsa-
lar da sağlamın kıymetini ge­
Senin ağzını öğerken söz esna­ tirmeyecektir: sağlamının de­
sında sözüm o kadar tatlılaşır ğeri kadar değeri olmaz.
ki dudağım birbirine yapışır. ( S a 'd İ)
( Yeğm â)

§ Bir tarafa eğilmek, meyletmek. (ç e s te ) = Nağmt.


t* ( J-l-JL—
► (çespânden, çes-
J’y- rf1* Lr ^ > vJ"
pâniden = Yapıştırmak.
• >
T (çust) = Çevik, tetik, ça­ Gönlü çeken mutribin güfte­
buk davranışlı. sinden hoş nağmeler dinlersin.
Ay yüzlü sâkinin elinden lâl
*lJU.^ J J-3 renkli şarap alırsın.
(*A b d u lv S tf )
ibadette ihtiyar ve gevşek o l­ § Hayvan sağrısı.
duklarına bakma; çünkü rakıs
Mütercim Asım Efendi,
ve vecit zamanında genç ve
j —y j* > ıfı/*1-)
çeviktirler.
(S a d i) a ; u ) ibaresinde sâğn kelimesi­
§ Dar, sıkı. ni sâğerî okuyarak yanılmıştır.
(çn ste) «= Şirden. » ( ç e ş t e ) = Yutıcı hayvan
yiyeceği (Nizâm).

» ( ç e ıe n g ) = Başı ke)
kimse § Çok secde etmekle f j J - r < ‘ c j

yahut başka bir sebeple alında (ç e ç zeh m , ç e ş zeh , çeşm


husule gelen nişan. ze | ı)= G ö z değme: çeşm zehm
• ^ (muh.) (A r.) ttyJ* iL»'.

<-r *" (Çe 5) = Çeşm (muh.) § Çe-


şıden = tatmak tan emir. CjI**- wi»5

f * (çeşâ m ) = Çeşmezen de­ Uyanınca, kutbi cihan hâdise­


nilen göz ilâcı. ler göz değmesinden iyileşmiştir,
diye muştu erişti.
( P n rb e h â )
^ ’ (çeçâ n ) ■= Gürz, topuz =
JL
Peşân, feşân § Çeşiden = tat­
*j £j f^r ^ ^
mak tan sıfatı müşebbehe ve
haliye § Çeşânden = tattırmak
« Debir-i felek » o/an Utaridin
tan emir.
gözünü kör edeyim', çünkü be­
tj ^ ı nim sihirli kalemime nazar
j\ JC/t-J öliıl JtJ
Jk»u' değirdi.
C A rn id )
(Ey saba) münkirlere de bu şa­
raptan ik i üç kadeh tattır; »■Fazla § Üstün, faz­
eğer onlar almazlarsa acele lalık, üstünlük.
bana getir.
(Hafif) •tf-iç- f.'C) jt f ' j j - b y r > j -
•İUL*. Ji/
ûj/iiç (çeşânden) = Tattırmak.
j/liç. ^1—\s jj>
j/Uİ (jtı T s \s B ir kimsenin aklı az, hırsı faz­
ilp la olursa öyle bil ki onun he­
Zaman bana mihnet kadehini kimi deli olur.
(F trd e v tl)
tattırdı; felek beni ateşin başı
« +
üzerine oturttu. *
Ç lm â d ) (ç e şm ) = Göz (A r.)
• -
t?■**’>. J3
-C -T (ç e y p e r) = Ayak izi, husu­ ^ IjL* ■Ulu»'*
siyle hayvan ayak izi.
Gönlüm sırça gibidir, gözlerin ’K.i 1-*v İJ*jA i
»Li jl
onu her tarafa götürürler. Göz­
lerin mahmurdur ; aman, onu
ansızın kırmasınlar. Düşman avlıyan padişah göz
(Bisâ(i) uciyle göğe bakarsa yıldızlar
Çeşme § Çeşmezen denilen korkarak padişaha kulluklarını
göz ilâcı § Nazar değme § Ümit. göstermek için secde ederler.
( F a h r i J'
Çeşm dâşten (ba.).
jjb j fjL*. (çeşm âb dâden) = Mastarı (çeşmâğliden). = u*jiVr
Bir yüzü görmekten feyz al­ Çeşm âlüs.
mak, güzel ve sevimli bir şey yJfAf (çeşm âviz) = Peçe, yüz
görmek, seyretmek. örtüsü.
y_jT ^—

Gel ki gül yüzünden dünyayı Senin gözlerinin büyüsüne yüz


gören gözümü feyzlandırayım. örtüsü engel olmaz.
( E n v e ri)
( S a 'd i)

f/\ ( çeşm ârü ) = Mutlak lji ^ ( çeşm efsâ ) = Nazar


nazarlık : İnsanlar, hayvanlar değmesine afsun eden.
ve ekinlere takılana ve her şek­
line söylenir. j. (çeşmi bed) = Kötü göz:
baktığı şeye nazar değiren göz.
J~“ S ıf'
ıs f.y <*.>*. ö b ^ Ş VI*- ji A * * • / r1•>/" aş fi*'
*0.5*^ cf S, j ) > > tfj j j f 1 »süt •*> f y ? 'jç-
S. f**

Bütün hayatımda sana iyi na­


Ey baştan ayağa kadar1nazik­
zarla baktım. N için kötü göz
likte düzgün selviye benziyen!
gibi cemalinden uzak düşmü­
sen güzellikte bütün güzellerden
şüm.
güzelsin. Nazarlığı ben gibi
{S a d î)
yüzünün üzerine koyunca gü­
zelliğin bir kat daha artıyor. ü>s. •».. f** ( çeşmi bed dür
(S eyyid H a şa n ) büden ) = Kötü göz uzak ol­
jeT ^ (çeşm âğıl, çeşm mak, nazar değmemek.
«
âğil) = Kahr veya lütuf yüzün­ rV U
JÜ- Ji* r-n
den göz uciyle bakmak. ö ljd jt «. J *- j j i' j i & İJ J

<_iTU
jl£i j\jfi Jif f
Nazar değmesin; gizli bir yer
gördüm: ışıklardan değil, A lla ­ Bu şaşılacak şeyi ve gözbağı-
hın nuru ile nurlanmış. c ılıiın ı sihirbazlıkta görmedim.
(H a tif) (S a 'd l )

&>. ^ ( çeşm bedesti tik*İX< ^ (ceşm bendâ-


kesi büden ) = Bir kimseden nek, çeşm bendek)=Çocukların
para ummak. göz bağlama oyunu.
(çeşm berâh dâşten) J j, fjır ( çeşm bî âb ) = (k.)
= Y o la bakmak (k.) beklemek. Utanmaz, hayâsız.
.1 ( çeşm berrâh ), ,ıA ^
^ (çeşm periden) *= Göz
(çeşm berâh)= bekleyici, intizar
seğirmek.
edici.
•A-
J ı
/j!
<ûT 3X, u *
,U s*' ı*V. a - j ıf j'JİJ * f t>"lü M * ı f J j

*J/
. 'JV
J - f .il/
cfU»)
Gözüm seğiriyor; galiba o sev­
Kendi köşkünün damında ay
g ili geliyor, kalbim atıyor; gö­
gibi oturdu. Kulağı kapıda gö­
nül alıcının gelmesine işarettir.
zü yolda idi. (Ş e m ti T e b r iz i)
( N ifâ m î)
= Dide cesten.
Jiiij A pt* (çeşm ber daşten)==
(k.) Bakmamak. f u. fi*? (çeşm penâm) = Nazar­
lık: nazar değmemek için yazı­
jj* f ıA^*" O'.-1'. lan şekil, muska.
>jrf ‘ jAs ifr'
Ji.îU t/Ju u'J'j \ jı *-•_

ve göz bu kadar güzel iken -*1 «M1*'


sen, ona bakma, diyorsun. Çe­
kil; bu mânâsız öğüt bana tesir Ey sevgili/ ey güzel! Fena göz­
etmiyor. den kork, kork; sen yanında
niçin nazarlık bulundurmuyor­
ooiSCii ct'i s. r~f (çeşm ber zemin sun.
(E b n lh a t t n Ş e h id )
efkenden) == (k.) Secde etmek
§ Utanmak, kederlenmek yahut fiç ı oV j1
, ( ÇCşm puşi,
tevazu ve edepten yere bakıp çeşm püşiden) = Göz yumma,
durmak. görmezliğe gelmek, affetmek.
jo ^ (çeşm b e n d )= Gözbağı- ju ^ ( çeşm piş kerden )
cı § Sihirbaz § Peçe, nikap. = Utançtan öne bakmak.
C
j}
ft*. (çeşm cehiden) = Göz
J.‘ ti Jİ
seğirmek.
C* * * j b ^•*j tj Toprak altında çürümeğe baş­
o —l »a>Î w !j l'U> -*-4^ <J ladığım zaman bile ayağını
jUU öpmeyi ümidederim.
( H a cen d i)
Sevinçten yüreğim çarpıyor, sev­
gilim mi gelmiştir ? J3özüm .jjjj fi=~ (çeşm deride) = Utan­
seğiriyor; sevgilimi göreceğim maz, hayâsız.
zaman gelmiştir, sanırım.
C‘4&! > y“
(S e lm â n )
çjll »Jı

£\_,ş- ^ (çeşm çerâğ) = Seçkin, JUL


güzide. Nergisin küstahlığına bak ki
j/f jSi İT senin önünde açıldı. Utanmaz;
-r^ û* ı4'"^" edebi Gözetmiyor.
j 1 J', liJJ Ö*J ö * f * ? (H a f ız )
ir>r‘') ■'İU jl öîjj* i
s* tj~f’y oîjf.
J -j
û*j .j
1
.

Ey seçkin güzel! Geceye kadar JüL


benim gözüm ve gönlüm o tatlı Nazar değmesin; bu gök kub­
dudağına doyar sanma', gözüm, benin altında o mahmur bakış­
o lâle ve gül dolu yanakların­ lıdan başka kimse hoş otur­
dan', elim, halka halka, bük­ madı.
lüm büklüm zülfünden ayrıl­ (H a f ız )
maz. (çeşm residen) = Göz
( F e rru h i)
değmek.
J ' j* r * ( Çe?m Çerânı ) = (k.) ^ ( çeşm rüşeni) = Göz
Güzel yüze bakarak hoşlanmak.
aydınlığı, tebrik. Tebrik hedi-
( çeşm çiden ) = (k.) yesi (Nizâm).
Nazarı değmemek için bir kim­
f i fiş. ( Çeşm zehm) == Nazar
seden bir şey almak, değme. 1
o»j> (çeşmi hurüs) = Horoz
<iVIjl O iU jU- ,i-j ^s». ;l
gözüne benzer, ortası siyah
\ i.y ıSj^-> j -5
benekli bir nevi kırmızı tane JüL
(A r.) iijiıoj». Selâmi otu (lehçe)
Sana halkın nazarı değmekten
§ (fc.) Şarap.
zarar gelmesin; çünkü dilber-
ÜLib r&f (çeşm dâşten)=Ummak
likte güzelliğin son haddine
§ İntizar etmek. varmışsın.
{-İ>- fjb (H a f ız )

İÎU: j 'j 3 § Bir kere göz yumup açma­


l£JLİ?C»> ya kadar olan müddet.
ı£jj tfl öV w»*Jj Ö'r* h Çünkü bir bakar da haberim
—*— jr.J olmaz diye korkarım.
J=*~ f*"j f ' T «i1!. J-.—*. X l CŞ a i r )
tj42d»< ^jî y vÂ)j p—i
jlİ-jJ« sLl_ C-J > j\

ai/ı/ r*f j' J-*j


l
Ey ay y ü zlü ! Gönlüm iki zül­ Lju
fünün arasında gizlendi; çünkü
Gözüm o sebepten yaşla dolu­
gözünden sakınıyor. Eğer seher
dur ki güneşe benziyen yanağı
vakti bir defa göz yumup açın-
göz açıp yumuncıya kadar bile
cıya kadar uyursa zülfünün
gözümün önünden gitmiyor.
lâ tif rüzgârı onu uyandırır [*].
( Yeğ m â )
(T aberistâni)
ı^ç-i J)3f
f i* (çeşmzed) «= Göz boncu­ jjj aj jlj jl jj piş
ğu §A z zaman. ı /U l i

piş (çeşmzeden) ~'(k.) Uyan­ Hasta gözümden uzak oldu isen


mak. bir lâhza gönlümden uzak de­
A^ (^ 1 ^ Ş ît f- l»! ğilsin.
( N iz a m i)

ıç—** Bu beyitteki çeşmzed, çeşm­


£y Nahşeb! Ne vakte kadar zeden muhaffefidir § işaret et­
uyuyacaksın; hilekârların hücu­ mek, göz kırpmak § Utanmak
mundan gafil olma, uyan. § Göz dikmek.
(Nahfebi)
öjf r t*. (çeşm surh kerden)
§ Sakınmak, korkmak.
= (k.) Bir şeye çok istekli
JJİ ü lj f ~ Ş J'.L'.
bakmak.
3j~~ ûjlİ jlİ- piş (çeşm sefid şuden)
O av aslanından sakınmak, *= ( k .) Kör olmak.
ko.kmak lâzımdır. piş. (çeşmi süzen) — İğne
(Htısrev) gözü (k.) ziyade darlık, pinti­
§ Az zaman (A r.) ^.Jiy> . lik.
,u. piş. (çeşn; siyâh) = Sevgili­
(«"“V *1* Ö 'j' 0Jj f isf ‘i't
,\f\ *s'r >y
nin gözünü öğmekte kullanılır
bir terkiptir. Aşıka nispet edi­
lirse nursuz, bulanık mânasını
/4z 6ı> zamanda olsa o ay yüz­ ifade eder.
lüye karşı ilgisiz kalamam.
L »i—piş ji J»; ,y jj
[* ] Ferhengin yazılm asiyle basılması
arasında yıllar geçtiğinden ikinci mânayı ve
misali nereden aldığım ı hatırlıyamadım. Senin yanağında beliren tüyden
Ferhengi Ziya 45
<
bizim bulanık gözümüz aydın­ ^ e -* (çeşmi gâv, çeş­
lanır. mi gâvmiş) = Sığır gözü denil-
( Vah'td) len bit nevi papatya=gâv çeşm.
öjjT.l -
ri». (çeşm siyâh kerden) & S r f r “t (çeşm germ kerden)
= Göz karartmak (£.) tamah ve = (k.) Imızganmak.
rağbet etmek. ( çeşm kerhen) = Göz
etmek (k.) nazar değirmek.
^ f i>. (çeşmi şeb) = Gecenin
gözü ( k.) ay ve yıldız. A—»-jl J*U
^jT jL*
^ ( çeşm şuden ) = (k.)
Belli olmak.
O, av meraklısı; ben, ceylân,
J-İt M fi* onun bakışına hasedinden nazar
jllıc-
değirecek diye öfkeleniyorum.
Bana, aşkın sırları belli oldu (Ş a ir )
§ Bakmak.
dedi.
( 'A ( t ö r ) ıi f J jl;) fŞ' j
^ ^ (çeşmi firengi) = Göz­ ıfj/'
lük. Aş ika kibir ve istiğna ile öyle
f lr > İİ3J Ö-..3 bakıyorsun ki.
(E n v e ri)
j'j11
' - ’V î - (çeşm geşte) = Şaşı.
(çeşmhâdiden) = Gözler
Hamam, gece gündüz senin yü­
görmek (£.)çok tecrübe sahibi
zünü görebilmek için kapısına,
olmak.
tavanına bin gözlük takmıştır.
(Ş a ir ) .j-jlii. tffy \oj~’ Cr.^ ^
•■Vl4“ r («-Aç- o-*'/ !>i<? C..J*
l .» f.*T (çeşm fesâ) = çeşm efsâ.
( çeşmek ) = Çeşâm = (H a ta ) güzellerinin gözünden
Gözlük § Gözceğiz. (k.) işaret. gönlüm ne efsunlar görmüştür.
Çeşmek zeden = gözle işaret Beni nergis nasıl aldatır ki
etmek. ben çok tecrübe sahibiyim.
{C a f e r )
»
j jUtf» jjajt Xj «±UJİ.>.
» (ç e ş m e ) = Pınar (A r.) ,**.
c
Beni sokak ve çarşıda her ne JU» -u-i..? CİÎ fl .JL-_j
zaman görse uzaktan pek çok e.-**. S--Î

alay ederek göz kırpar.


(K ü â n i) Ben susuz, duru bir pınara eriş-
Yanlış doğru cetveli

[S a yfa ] [M ad d e] [Y anlış] [Doğru


385 lif'* .
• >' • >•
387 behu behv
*r. *r.
388 w T*
389 wL». şubesi şubesi ( « i ^ )
392 * ^ (b a .) • • ♦ •
394 teberistan taberistan
t *• >
394 ■ JL» beydejıt bîdu|)t
«• M
t
397 yakıştıran yapıştıran
> •
399 ^ j __ ii bisütun i» bîstûn
m*
\ \
aOO ur*. pervin mâhpervin
400 JV. crî. kovuğu koruğu
403 Jf. ucu çatal .
493 «S—L.
480 li'G - 1
509 » ) '* « ötrede olur ( » ) ötrede olur
410 t çekme çekme § dayan mı
mukavemet etme. Pay (ba.) pâhü = âhü pa (
411 v^A -Jsj/.t paberrikab paberikâb
412 o V ' y ■ı** J-*1*.li diraz derâz

413 J i
$ i * k» »
» » tahranda patni tahranda patın?
416 pad zehir padi zuhr
417 v uı< wl))l V
419 •jü ./
421 pâdzehir pâ zehr
421 u'V sekize sekiz
422 Jl jJ
426 VI asılı § asılı
428 iC-üi ki yan: yani
433 jU » «fi zamana zemane
433 j 'j j * c$V payefşâ/ pa efşâr
[M a d d e ] [Y a n lış ] [D o ğ r u ]

n efesin i n efsini
İA M ^rl ı/ l külzüm Ipılzum
437 r j ' ı * c’
441 k a rş ılığ ıd ır k a rş ılığ ı [ . ^ ) d ir
442 * ruhu v e «a n ı ruhunu v e canını
445 «1*2 gSınüş görm ü ş
*
448 'j- .i vere n k v erm ek
449 A tık ıp d old u rm ak tıltıp d old u rm ak (k o .)
552 ü t* . k a s ve tle yakdı h asretle ya k d ı
453 gök sii b eb re göksü böbüre
454 J 'v , ne v a k te kadar, ne va k te kadar!
455 p erd e hnz p e rd e b â z (k .)
456 hanende (.k.) hanende
458 b ağırır.a b a ğ ırm a § b ir ırm ak
459 jSV, iy i yapılan... iy i ve san atkâran e yapılan
g ü z e l nakış v e iş
461 •W . kenuşmaada konuşmada
5 6 2 d ö v le ğ i d ö le ğ i
V *
462 *■*. j / ,. i » ’,-.
464 (N o t) b eh arii b eh a ri
(63 vsk ti y le § va k tiy le
466 « ' 1j ,-. onun buuuıı
4t>7 •j j /. düşm anın m ız ra ğ ı k en d isi düşmanın k ölelerin in m ızra-
için ğ ı için
4t>8 İ>u jj; zözü s özii
470 a zık için sinek şibi azik olm ak için
477 C— t k evvu t k avu t
589 >>-ı ~4H ı>-4
490 di ( i ) ) ır ( o ) nin
496 .t/ tu bâ tü bâ
496 .J i M i j i-
507 Ü Ji jjj
509 JV>.
a f
514 4». jU yeşil y e ş il sspiı
' J1
514 ıf i ' f . ren g re n g § ç o k nazik v e süreksiz
şey (k o .)
515 e *. » jû
516 j j-#t ar ’ ju* ar
-»-t
517
520 j j r
521 O » 1-!"
522 <ioeS' J * '.* } f.y?. (■ *
522 fa rs ça d ır p arç a d ır, d e y o r
£■»-«
531 şehir şehrin
y^.
</>. ı*A *
Z~-*İ ta fh ifi t a h fifi
İM a d d e ] [Y an lı*] [D o^ru]

5S8 ıf'j
538 ulaşan aaması ulaşması
542 vı- •jVt /.
553 •citr ıamam zeman
554 ■&S, ■tıiy
556 tebi efsurde şuden tebefaurde şuden
* teb i bendi tebbendi
> < tobi lerze teb lorze
557 •V buna bana
558 c*" tebrezin beberzin
564 3? mavi (k .) mavi
567 tü^em tuhem
r*
570 sS*f rabîa ■Uj'j rabia

)
Sayfa Madde Yalnış Doğru

197
200 Jli-jl mahzeni haznesi
209 1 gözetliyorum gözetlerdim
» jC \ ener eyir
210 inetbesetsanakafi inetbesest, bu sana kafidir
212 lo>- ,aî“ -
211 a neiçin niçin
215 I. 3y~\
218 <ryu iy l> vyl; batute
219 j’j duayı dü a
223 jlol» ^r. \ yani Lrt"< >
221 jLuîj» jLlj»
225 ll-îi» Jj jV^
225 ipsalıncak canbaz ipi
GT.^
233 Â ıju j - hubbazi <_i!j - habbazi
237 o£'}\> dişlerini dişilerini
237 jk-~. jkA-
238 <*'01; bilgi bilim
239 ıSj'; gençliğin gençlik günlerin
240 tİİı jl> Haşan dehlevi Haseni dehlevi
245 jUjl* kendinde içinde
251 j l f C s - £l» bağı sebz = nişanden = bağı sebz nişandan
263 kaplana böbür: kaplana
264 ebülferc ebülferec
265 Ju better bedter
272 buhnu buhnev
273 nesr ıSs~*\! neşr ( ı£ ^ 0
279 *jX gelse gitse
304 kathsuni kuhistani
Sayfa Madde Yanlış Doğru

3 0 4 ^—3 jjClü j m zabıta memuru şarap içerse


sarhoşu hoş görür
3 1 3 <jjr. <33 J .X
3 2 0 j 3*J. göz kulak gözün kulağın

3 3 4 ■*—! muarrebi muarrebi ■»-•*


3 4 0 aslı biş huverdir aslı bîşi huverdir
3 4 3 jV -i padişah dedi padişah hak şahittir dedi
3 4 5 jl -ti» begdad begdadi
» »
3 4 6 'M müjde müjde müjde
3 4 9 baham behem
fi
3 5 2 j *. çöğen cögen çiçeği
3 5 6 JA ılık su doğrusu J$*Vdir
3 6 5 eb § (J .) un : (<3;) bünün
3 6 8 iki kişiye birbirine sevmiyen iki kişiye
3 7 4 gözetmek göstermek
3 7 6 t
» » ayrılık yoksunluk
3 8 0 yükün bir dengi yük dengi manasına arapça
olup (b) ötredir
3 8 4 £J-T. kimetli kimetsiz
4 5 4 fehrinin iki beyti şutun sonundaki (dehliz) den sonra
• yazılacak

Bunlardan başka X ’ı ^ . gibi kelimelerin


leri ($ ) ile kelimesi şeklinde yazılmış ve bir kaç harf ve nokta
yalnışlığı kalmıştır.
YAN U Ş DOĞRU CETVELİ

Madde Yanlış Doğru

1 gel :
9 <İâL wJ kılıç kınındaki kılıç
12 j 1/

12 o i

16 <k.) / (k .) hilekâr
17 j LİjT sena i senai
18 erimek § utanmak § parlaklık erim ek § utanmak § parlaklık
ş eref ve itibarın gitmesi. şeref ve itibar kalmamak.
18 J servisi utandı servisinin itibarı kalmadı
19 at • sivilce — sivilce §
19 j& Î şenai senai
19 / v1 abkârın abıkârın
22 ö t^ î abı mrügan abı murgan
26 durup dinlenmeyen § parlak,
berrak
30 .JJİTÎ tapındıkları ateşe tapındıkları
ateş libas ateş libas (k .)
30
30 U jjl ^NİJÎ ateşin ejdeha ateşin ejdeha (k .)
31 • X—»'î iple bükülmüş iple
31 ~:şüme üşüme (k o.) (N izam )
32 badem içi, fıstık, fındık
§ uzatmak
32 O*-1 ^ t
• . •1
33 --J > î J > o ^ ‘ J*}

33 ■ J }^
34 ahünd ahund
34 *mtj\
38 tr*"^ ayinin ayının
47 r jj'
56 £U~> JJ j U - î urgan urgan: Birbirine uymayau şeyler
60 jSlil dır dur
60 liiî j^ tiT f lü î
61 »ü î aldanmak gönül bağlamak
61 UiT gönül bağlanmak âşık olmak
Sayfa Madde Yanlış Doğru

64 ajroş, agosten âguş, âguşiden


70 S? kıç
71 'xf-\ agen âğın
73 jy i &')■>■
83 kimse kimse, şey
83 j ’j"
87 ummamak ummak
89 A * (k .)
100 güneş güneş g ib i güzel
101 örtmüş örtü örtmüş
101 V örtü ile örtü
108 taçm tarçın
108 m* s tA Jİ
108 v Vj * sahibin rabbın
113 öjkjj> gûûn p ru o
117 yy ümüz ûrmuz
118 eren yebij eren bij
119 0*^ij
120 Nizâm ı Halis
120 j j j j l ö jj " sabah Saba
120 J jjl ;/ * j
124 jji S^cyjc/' jl>j'j1jf”
125 ıA->- o l»jj' sıçamak sıçramak
126 varlığı varı
126 £**=„> ezber ezkem
127 C— o ı>.j'
127 UjJI C3"
127' iĞ jt ejnek ejeng
127 iĞ jl d£jı u £ i
128 • r "1 fezin ferzin
128 jSCil w -l ^ j' j.
128 » >
128 •JCj ij ıSCiljl
129 İ-I/L-.I dan ustaya kadar Farsça ile Türkçe kelimelerin aralarındaki
*
tireler müsavi işareti olacaktı r.
131 gözlerim in güzellerimin
140 Jİ~\ •iı.-ji-.l isferenğ isfereng
147 ç f 'a-il Ar* İ-.
154 ■ ö-Jj*»1
156 jj-»ı Oy->\ hile ve riya afsun ve hile
162 jiUJI ı>-J-
163 jS—î\a,* elf ezba ncdanisten 0.) elf ezba nedanisten
163 > »
163 jy ^ ı J L iT t
166 .jul tJ *Jl»- e
168 ö- i doldurmuş lT«3j V ' enbardeki doldurulmuş enbardegi
170 •ir’1 jy 1-
172 û-*1 V * i* İ* js.

\
172 e *
• c ij

172 C ?
l * x
176 f 'j 'j r 'j » j

177
190 i s V c ~ ıC ı\ r ıü ) w iS j\

192 j f i \ i i j f ' j i il >/ ' l J ö / j 'j II

192 r

Bunlardan başka ( i f ) olması icabeden harflardan birkaçı ( d ) olmuş, birkaç


nokta yanlışı da kalmıştır.

You might also like