Professional Documents
Culture Documents
EGE ÜNİVERSİTESİ
EDEBİYAT FAKÜLTESİ
07140000681
DANIŞMAN
İZMİR 2020
1
ÖNSÖZ
“Batı Anadolu Neolitik Dönem Kaplar Üzerinde Figürler” başlığıyla ele alınan
tez çalışmasında danışmanlığımı yapan, Doç. Dr. Zafer Derin’e öncelikle teşekkür
etmek isterim.
Tez çalışmam sırasında ve lisans eğitimim boyunca bana destek veren Arş. Gör.
Ayşegül Erden Güney, Uzm. Arkeolog Mehmet Yurtsever, Uzm. Arkeolog Özgen
Çelik, Uzm. Arkeolog Mehmet Akif Erdem, Uzm. Arkeolog Merve Mamikoğlu,
Arkeolog Yiğit Ersöz, Arkeolog Hüseyin Mert’e desteklerinden dolayı teşekkür etmek
isterim.
Son olarak koşulsuz şartsız yanımda duran, attığım her adımda arkamda duran
babaannem Dilber Ünal başta olmak üzere annem Sultan Ünal, babam Süleyman Ünal’a
ne kadar teşekkür etsem azdır.
İzmir, 2020
2
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ......................................................................................................................................... 2
Şekiller Listesi .............................................................................................................................. 5
I. BÖLÜM: GİRİŞ ....................................................................................................................... 6
II. BÖLÜM: BATI ANADOLU COĞRAFYASI ........................................................................ 8
III. BÖLÜM: BATI ANADOLU YERLEŞİM ALANLARI ..................................................... 13
3.1. MARMARA BÖLGESİ.................................................................................................. 13
3.1.1. AŞAĞI PINAR ........................................................................................................ 14
3.1.2. HOCAÇEŞME ......................................................................................................... 15
3.1.3. FİKİRTEPE.............................................................................................................. 16
3.1.4. PENDİK ................................................................................................................... 18
3.1.5. ILIPINAR ................................................................................................................ 22
3.1.6. MENTEŞE HÖYÜK ................................................................................................ 24
3.1.7. BARCIN HÖYÜK ................................................................................................... 27
3.1.8. AKTOPRAKLIK ..................................................................................................... 30
3.1.9. YENİKAPI ............................................................................................................... 32
3.2. EGE BÖLGESİ ............................................................................................................... 35
3.2.1. ULUCAK ................................................................................................................. 38
3.2.2. EGE GÜBRE ........................................................................................................... 42
3.2.3. ÇUKURİÇİ .............................................................................................................. 45
3.2.4. YEŞİLOVA.............................................................................................................. 47
3.2.5. DEDECİK – HEYBELİTEPE ................................................................................. 53
3.2.6. SAKIZ ADASI – AYİO GALA............................................................................... 54
3.3. GÖLLER BÖLGESİ ....................................................................................................... 57
3.3.1. EKŞİ HÖYÜK ......................................................................................................... 60
3.3.2. KURUÇAY .............................................................................................................. 61
3.3.4. BADEMAĞACI....................................................................................................... 62
3.3.5. HÖYÜCEK .............................................................................................................. 64
IV. BÖLÜM: KABARTMALARDA GÖRÜLEN FİGÜRLER ................................................ 66
3
4.1. İNSAN FİGÜRÜ ............................................................................................................ 66
4.2. HAYVAN FİGÜRÜ ....................................................................................................... 69
V. BÖLÜM: BATI ANADOLU NEOLİTİK DÖNEM KAPLAR ÜZERİNDE FİGÜRLER... 71
5.1. MARMARA BÖLGESİ.................................................................................................. 71
5.1.1. AŞAĞIPINAR .................................................................................................... 71
5.1.2. HOCAÇEŞME ......................................................................................................... 72
5.2. EGE BÖLGESİ ............................................................................................................... 74
5.2.1. YEŞİLOVA.............................................................................................................. 74
5.2.2. ULUCAK ................................................................................................................. 77
5.2.3. EGE GÜBRE ........................................................................................................... 78
5.3. GÖLLER BÖLGESİ ....................................................................................................... 81
5.3.1. KURUÇAY .............................................................................................................. 81
5.3.2. HACILAR ................................................................................................................ 82
5.3.3. HÖYÜCEK .............................................................................................................. 83
VI. BÖLÜM: DEĞERLENDİRME VE SONUÇ ...................................................................... 86
KAYNAKÇA .............................................................................................................................. 89
4
Şekiller Listesi
5
I. BÖLÜM: GİRİŞ
Konu kapsamında Batı Anadolu’da yer alan Neolitik Çağ yerleşimlerinde ele
geçen kaplar üzerindeki figürler incelenmiştir. Aynı zamanda Batı Anadolu coğrafyası
ve Neolitik Dönem yerleşim alanlarına bakılmıştır. Yerleşim alanlarını incelerken, bu
yerleşim alanlarının tarihçesi, tabakası ve seramiği hakkında yüzeysel bilgi verilmiştir.
Tezin temel konusu, beşinci bölümde ele alınmıştır. Bu bölümde Batı Anadolu
Neolitik Dönemde kaplar üzerinde görülen figürler geleneği ile bu kapların Anadolu’da
görülen merkezler ışığında değerlendirilmesi yer almıştır. Altıncı ve son bölümde
değerlendirme ve sonuç yapılmıştır.
6
Bu tez çalışması sürecinde Yeşilova Höyüğü Ziyaretçi Merkezi Kütüphanesi,
Ankara Milli Kütüphane ve Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi’ndeki kaynaklardan
yararlanılmıştır.
7
II. BÖLÜM: BATI ANADOLU COĞRAFYASI
Farklı iklim yapısı ve coğrafi özelliklere sahip olan Anadolu yarımadasının batı
bölümünü oluşturan ve Ege ya da Batı Anadolu Bölgesi olarak adlandırılan coğrafi kara
parçası, Birinci Coğrafi Kongresi’nde oluşturulan sınırlara göre Kıyı Ege ve İç Batı
Anadolu olmak üzere iki bölüme ayrılmıştır. Buna göre Batı Anadolu, batıda Karaburun
ve Çeşme, kuzeyde ise Bababurnu’dan başlayarak en doğuda Emirdağ, kuzey sınırında
ise Bursa’dan başlayarak güneyde Köyceğiz gölü batısında Akdeniz kıyılarına ulaşarak
yaklaşık olarak 79.000 kilometrekarelik bir alanı kaplamaktadır2. Batı Anadolu
Bölgesi’nde blok tektonizması ile oluşmuş dağlık alanlar mevcuttur. Özellikle bir horst
görünümündeki Ege bölümündeki dağlar, 1000 metrenin üzerinde olup kuzeyden
güneye doğru, Yunt Dağı, Bozdağ, Aydın ve Menteşe dağlarıdır3. Sıradağlar birbirlerine
paralel bir şekilde denizin batı kıyılarından iç kesimlere doğru uzamaktadır ve bölge
kuzeyden güneye doğru sırayla Bakırçay (Kaikos), Gediz (Hermos), Küçük Menderes
(Kaistros) ve Büyük Menderes (Maiandros) gibi büyük akarsularla beslenen vadiler
tarafından tarıma elverişli hale gelmektedir4. Bölgedeki platolar, Ege grabenlerinin
doğusunda İç Batı Anadolu Bölümü’ndeki yüksek düzlüklerdir. Bu platolar, Uşak
İli’nden başlayarak Orta Anadolu’ya doğru devam eder. Ovalık alanlar ise Ege
Bölümü’nde yoğunlaşmıştır. İç Batı Anadolu Bölümü’nde Kütahya Ovası gibi tektonik
hareketlenmelerle oluşmuş ovalar mevcuttur5.
1
Efe 2003, 92.
2
Darkot-Tuncel 1995, 1.
3
Atalay 1997, 145.
4
Mansel 2011, 3.
5
Atalay 1997, 148.
8
Bu coğrafi sınırlar Batı Anadolu, özellikle de Ege Bölgesi olarak adlandırılan
bölgeyi tanımlamaktadır. Diğer yandan Neolitik Çağ söz konusu olduğunda kültürel
sınırların, coğrafi sınırlardan farklı olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin Hacılar Boyalıları
olarak adlandırılan ve MÖ 6. binyıldan sonra ortaya çıkan boyalı çanak çömlekler,
Büyük Menderes boyunca Ege Denizi kıyılarına yayılmaktadır. Günümüzdeki coğrafi
sınırlara göre Göller Yöresi, Batı Anadolu’nun sınırları içerisinde değerlendirilecek olsa
bile, kültürel olarak MÖ 6. binyıldan sonra Yukarı Menderes Havzası'da dâhil,
Menderes üzerinden Ege kıyılarına kadar yayılan bir kültür bölgesinden söz edilebilir.
Bu açıdan bakıldığında tez çalışması kapsamında kırmızı boyalı tabanların görüldüğü
Batı Anadolu Bölgesi, Kıyı Ege, Yukarı Menderes Havzası ve Göller Yöresi’nin de
dâhil olduğu Güneybatı Anadolu’yu da kapsayacak şekilde ele alınmıştır. Kuzeybatı
Anadolu, Fikirtepe Kültürü yerleşimlerinde kırmızı boyalı tabanlar tespit edilemediği
için Batı Anadolu tanımı içerisine dâhil edilmemiştir.
6
Aktüre 1994, 68.
7
Erkanal 1997, 70.
9
sağlar. Zengin girinti ve çıkıntılarla bölünmüş kıyının derin koy ve körfezleriyle bir çok
elverişli liman oluşturur8. Erken Tunç Çağ’ında deniz ulaşım araçlarında kaydedilen
büyük gelişme sayesinde buralar liman olarak kullanılmış olmalıdır9. Öyleki kuzey ve
güney kıyılarına karşılık batı kıyılarının ulaşım için çok çekici olduğu söylenebilir.
Çoğu zaman zengin girinti ve çıkıntılarla bölünmüş kıyının derin koyların ırmakların
getirdiği alüvyonlarla dolamak sakıncasıyla karşı karşıya kalıyordu, nitekim daha eski
çağlarda Kaikos (Bakırçay), Hermos (Gediz), Kaistros Maiandros (Büyük Menderes)
ağzındaki büyük düzlükler böyle oluşmuştur10.
Bir başka örnek ise Troya kentidir. Troya’dan günümüze kalan arkeolojik
kalıntılar, bugün kuzeyinde yer alan Çanakkale Boğazı’ndan kıyı çizgisine yaklaşık
6km. uzaktadır. Troya ve çevresiyle ilgili yapılan jeomorfolojik çalışmalar sonucunda
4500 yıl öncesinde Troya I/II bir kıyı kentiyken Troya VI/VII denizden yaklaşık 3km.
8
Naumann 1975, 6.
9
Erkanal 1997, 70.
10
Naumann 1975, 6.
11
Aktüre 1994, 70-71.
10
kadar içeride kalmıştı ve Çanakkale Boğazı’nın kıyı çizgisi bugüne göre, yaklaşık 3km.
kadar daha güneyde bulunmaktaydı.12.
İklim yönünden Ege Bölgesi, yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçen
Akdeniz ikliminin etkisi altındadır. Ancak burada yüzey şekillerinin konumu, deniz
etkisinin Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında olduğundan daha fazla içerilere
sokulabilmesine olanak sağlar. Akdeniz iklimi, Ege Bölgesi içinde biraz değişiklik
gösterir. Bölge, kuzey etkilerine bir ölçüde açık olduğundan kışın, özellikle kuzey
kesimlerde soğuk baskınları daha çok görülür. Ancak yağış rejimi bakımından burada
Akdeniz iklimi egemendir. Yağış tutarındaysa büyük farklılık yoktur. Bölgede iklimin
birbirine göre biraz farklılık gösterdiği 3 kesim gözlenebilir; Akdeniz ikliminin egemen
olduğu Ege kıyıları, zemini deniz yüzeyinden pek yüksek olmayan yaz ve kış sıcaklık
farkları kıyıya göre biraz artan Ege Bölümü çukur ovaları, zemini yüksek, yaz ve kış
sıcaklık farkları fazla olan İç Batı Anadolu Eşiği.
12
Aktüre 1994, 72
13
Naumann 1975, 7.
11
Bu kadar elverişli şartların bir araya gelmesi, bölgede antik çağlardan günümüze
değin yerleşmenin çok olmasına neden olmuştur. Daha çok Erken Tunç Çağ ve sonrası
dönemleri araştırılmış olan bölgede, son yapılan araştırmalarla daha erken dönemlere ait
yerleşimler de tespit edilmiştir.
12
III. BÖLÜM: BATI ANADOLU YERLEŞİM ALANLARI
14
Atalay-Mortan 1997, 82.
15
Atalay-Mortan 1997, 83.
13
Marmara Bölgesi’nin çevrelediği bir iç deniz durumunda olan Marmara Denizi,
Geç Miyosen Dönemi’nde M.Ö. 18.000 yıl kadar önce oluşmuş genç bir denizdir16.
Günümüzde 280 km. uzunluk ve 80 km. genişlik ile yaklaşık olarak 11474 km.² bir
alanı kaplamaktadır17.
M.Ö. 7000 yıllarına kadar göl durumda olan Marmara’nın, avcılık ve balıkçılıkla
geçinen insan topluluklarının yaşaması için uygun olan koşullara sahip olduğu
söylenebilmektedir18. Bu doğrultuda, 2005 yılında Yenikapı’da başlatılan kazı
çalışmalarından ortaya çıkarılan Neolitik Çağ yerleşmesi de bunu kanıtlar niteliktedir19.
M.Ö. 10.000’lerde buzul sonrası dönem ile birlikte deniz seviyelerinde belirgin
değişiklikler izlenmeye başlanmış, dünya genelinde yükselen deniz seviyeleri
Marmara’yı da etkilemiştir. M.Ö. 7500-5000 yılları arasında Ege ve Karadeniz’den
Marmara’ya gelen akıntılar, Marmara’nın her iki yönden de beslenmesine olanak
sağlamıştır. M.Ö. 5000 yıllarından itibaren Karadeniz’den gelen su akıntılarının
azalması ve de Akdeniz’den gelen daha büyük miktardaki su akıntılarının Marmara’ya
ulaşması, burada deniz koşullarının yavaş yavaş oluşmaya başladığını göstermektedir20.
16
Arpat-Şentürk 2000, 231-233
17
Adatepe et al. 2002, 383.
18
Özdoğan 1985, 154.
19
Algan vd. 2011, 31-33
20
Özdoğan 1985, 149-150.
21
Özdoğan 1998, 73.
14
olan tabakalanma açığa çıkarılmıştır. Yerleşimde M.Ö. 5730-4850 yılları arasındaki
süreci kapsayan 7 kültür katı saptanmıştır22.
3.1.2. HOCAÇEŞME
Edirne’nin Enez ilçesinin 5 km. doğusunda, Meriç Deltası’na bakan doğal bir
kayalığın üzerinde yer alan höyük Ege Denizi kıyısına 5 km içeride yer almaktadır23.
Yaklaşık 300 m uzunluğunda doğal bir kayalık olan bu sırtın üzerinde, buluntu
dağılımına göre 80 x 70 m boyutlarında küçük bir yerleşme yeridir. Buraya gelen
göçerlerin bu kayalığı yurt yeri olarak tercih etmelerinin en önemli nedenin, kayalığın
hemen altındaki debisi kuvvetli tatlı su kaynağı olduğu düşünülmektedir24.
İlk defa 1984 yılında Enez kazı ekibinden S. Başaran tarafından saptanan
höyükte bilimsel kazı ise 1990 yılında başlamış ve dört yıl sürmüştür. Bu kazı Enez
kazılarının bir parçası olarak M. Özdoğan’ın bilimsel başkanlığında gerçekleşmiştir.
22
Özdoğan 1998, 74.
23
Yakar 1991, 52; Özdoğan 2000, 51.
24
Harmankaya-Tanındı-Özbaşaran 1997, Hocaçeşme Maddesi.
15
700 m² bir alanda yapılan kazılar sonucunda, yüzeyden ana kayaya kadar 7
tabaka tespit edilmiş, bu tabakalar çanak çömlek özelliklerine ve C14 analizlerine göre
4 evrede toplanmıştır25.
3.1.3. FİKİRTEPE
25
Harmankaya-Tanındı-Özbaşaran 1997, Hocaçeşme Maddesi
16
Kısaca hem küçük ölçüde tarım, hem de av açısından çok verimli koşullar taşıyan bir
yerlerdir26.
İlk olarak 1908 yılında demiryolu görevlisi olan Miliopulos tarafından tesadüfen
bulunmuştur. Yüzeyinden toplanan malzeme A.D. Mordtmann tarafından incelenmiştir.
Bu buluntular Pendik-Temenye Höyüğü buluntuları ile birlikte satın alınarak T.J. Arne
tarafından Stockholm Milli Müzesi’ne götürülmüştür. İsveç’e götürülen buluntular
Arne’den sonra M.Ö. Janse tarafından yayınlanmıştır. Başlangıçta tarihlenmesi
yapılamayan bu buluntular konusunda Przeworsky ve K. Bittel de bazı fikirler ileri
sürmüşlerdir. Türk Tarih Kurumu adına, İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden A.M.
Mansel, K. Bittel ve H. Çambel tarafından yönetilen bir ekiple önce 1942 yılında yüzey
araştırması, 1952-1954 yılları arasında ise ilk arkeolojik kazısı yapılmıştır27.
26
Harmankaya-Tanındı-Özbaşaran 1997, Hocaçeşme Maddesi
27
Harmankaya-Tanındı-Özbaşaran 1997, Hocaçeşme Maddesi
17
Biçimsel olarak Fikirtepe çanak çömlek buluntularında başlıca grupları; düz
kenarlı kaseler, “S” kıvrımlı kaseler, küçük boyunlu çömlekler, “dar(alan) ağızlı” kaplar
ve köşeli (kült) kaplar oluşturmaktadır. Bu biçim grupları içerisinde daralan ağızlı
kaplar, Arkaik evreye tarihlenmektedir. Kızılkahveden siyaha dönen koyu renklerde
olan Arkaik evre malzemesinde, yatay tutamaklar tipiktir. Köşeli kapların yoğun olarak
görüldüğü bu evrede, bezeme, seyrek olarak, tırnak ve sığ çizi bezeme şeklindedir.
Klasik Fikirtepe evresinde ise “S” kıvrımlı kaseler ortaya çıkarken daralan ağızlı kap
biçimleri ortadan kalkar. Bu evrede gözlenen bir diğer yenilik ise yatay tutamakların
sayısı azalarak delikli örneklerinin ortaya çıkmasıdır. Ayrıca bu evre ile birlikte oval
gövdeli kaplar ve ip delikli tüp tutamaklar görülmeye başlanmıştır. Yine bu evre ile
karşımıza çıkan içi beyaz dolgulu çizi bezeme geleneği, özellikle sayıca artan kült
kaplarında yoğun olarak kullanılmıştır. Arkaik evrede gözlenen koyu renkli yüzey ve
açkılama bu evrede de devam ederken, yeni bir gelenek olarak siyah ve kırmızı astarlı
açkılı mallarla karşılaşılmaktadır. Gelişkin Fikirtepe evresinde ise kap biçimlerinde
küresel gövdelilerin yanı sıra iç bükey kıvrımlı yüksek boyunlular dikkat çeker.
Kahverengi tonlarda donuk açkılı yüzeyler malzemenin çoğunluğunu oluşturmaktadır.
Bu evrenin bir diğer özelliği, çizi ve kazıma daha yoğun olmak üzere, oyma-baskı ve
oyma-nokta bezemelerin de görülmeye başlanması, tüm malzeme içinde bezemeli
parçaların yoğunluğunun artmasıdır28.
3.1.4. PENDİK
İstanbul il sınırları içinde olan Pendik Nahiyesi’nin yaklaşık 1.5 km. doğusunda,
Pendik ile Kaynarca tren istasyonların arasında, Pendik tren istasyonundan 1.450 m,
Kaynarca tren istasyonundan 550 m uzakta, günümüzde Borusan Fabrikası ve SSK
Hastanesi’nin bhçesi altında bulunmaktadır. Üstü ve etrafı modern yapılarla dolmuş
olan bu höyüğe, tren yolundan yürüyerek ya da Pendik-Kaynarca yolundan SSK
Hastanesi sapağından dönülerek gitmek mümkündür.
28
Özdoğan, 2007, 412- 413.
18
Marmara denizinin kıyısında, Temenye Burnu’nun doğusunda yer alan küçük bir
koyun çok az kuzeybatısına uzanan yerleşme yeri, özellikle doğu kesiminde pek çok su
kaynağına sahiptir. Çok yakınında iki pınar buluınmaktadır. Ayrıca hemen doğusunda
günümüzde kurumuş olan bir derenin yatağının geçtiği, Neolitik Çağ’da bu derenin
yerleşme yerini doğudan sınırlamış olduğu görülmektedir. Kuzeyinde yer alan Göztepe
ve bu tepenin güneye uzantısı olan Tavşantepe ile kuzey rüzgarlarındsan korunmaktadır.
Oval bi.imli ve çok yayvan bir tümsü görüntüsünde olan höyük, arkeolojik metinlere
Pendik Höyük olarak geçmişse de bu yerin özel bir ismi olmadığı için, en yakın mevkii
adından çıkarak Temenye Höyüğü olarak adlandırılması daha doğrudur29.
29
Harmankaya-Tanındı-Özbaşaran 1997, Pendik-Temenye Maddesi.
19
yarmasında dört yerde gerçekleştirilmiştir. En azından Pendik/Temenye Höyüğü’nün,
İstanbul Fikirtepe yerleşme yeri ile kardeş bir köy olduğu ele geçen buluntulardan
anlaşılmıştır. Sondaj niteliğini geçmeyen bu kazı höyüğün tabakalanması konusunda bir
açıklık getirmemiştir30. 1981 yılında bir yapı kooperatifinin 3 apartmanına ait temel
çukurlarının, höyüğün kuzeybatı eteğinde kazması haberi üzerine, bu temel çukurlarının
çevresinde İstanbul Arkeoloji Müzeleri ve İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi,
Prehistorya Anabilim Dalı öğretim elemanlarının ortaklaşa yürüttükleri bir kurtarma
kazısı, gerçekleştirilmiştir. 1992 tarihinde yine bir kooperatifin, SSK hastane yapılarının
batısında, 1981 kazısının yapıldığı yerin güneyinde, demiryolu tarafında inşaat izni
almasıyla, bu apartmanların yapılacağı alanda İstanbul Arkeoloji Müzeleri uzmanları
yönetiminde tekrar bir bilimsel kazı yapılmıştır31.
1981 ve 1992 kazı dönemlerinde ortaya çıkan tabakalanmalar, iki kazı yerinin
birleştirilememesi yüzünden tek bir stratigrafik düzen içinde belirginleşmemiştir. Her
iki kazıda da, içinde arkeolojik buluntu vermeyen, sarımsı kırmızı renkli çok killi, sert
ana toprağa inilmiştir32.
1981 yılı Pendik kazısında, en üstte Klasik ve Bizans Dönemi çanak çömlekleri
ile karışık 20 cm kalınlığında yüzey tabakası, onun altında 60-80 cm kalınlığında Bizans
Dönemi tabakası, en altta ise Son Neolitik Çağ bulguları veren 6 evreli tabaka tespit
edilmiştir. Yüzeyde Klasik Dönem, olasılıkla şiddetli erozyon sonucu ortadan kalkmış
ve nck birkaç kalıntı ve mezarla belgelenen üst tabaka; onun altında tek kültür tabakası
30
Harmankaya-Tanındı-Özbaşaran 1997, Pendik-Temenye Maddesi.
31
Harmankaya-Tanındı-Özbaşaran 1997, Pendik-Temenye Maddesi.
32
Harmankaya-Tanındı-Özbaşaran 1997, Pendik-Temenye Maddesi.
20
içinde 3 veya 6 yapı evreli bir tabakalaşmanın var olduğu anlaşılmıştır. Alttaki tabakalar
son Neolitik-İlk Kalkolitik Çağ’a tarihlenmektedir33.
İlk grubu, Ş.A. Kansu tarafından 1961 yılında gerçekleştirilen sondaj kazısında
ortaya çıkan çanak çömlek oluşturur. Kansu 1963 yılında yayınladığı raporunda34 çanak
çömlek buluntularından kısaca bahsetmişse de, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde
bulunan bu malzeme üzerindeki detaylı çalışmalar Özdoğan tarafından gerçekleştirilmiş
ve 1983 yılında yayınlanmıştır35. 1963 sondaj buluntuları ile birlikte Arkaik Fikirtepe
evresine tarihlenen 1981 yılı kazısı buluntuları, N. Özbaşaran tarafından yüksek lisans
tez konusu olarak çalışılmıştır. Üçüncü grubu 1992 yılı kazısı buluntuları
oluşturmaktadır. Ön rapor şeklinde tanıtılan bu grup36, henüz detaylı biçimde
çalışılmamış olsa da, M. Özdoğan, malzeme üzerindeki gözlemleri doğrultusunda, bu
grubu Klasik Fikirtepe evresine tarihlemiştir37.
33
Harmankaya 1983, 30.
34
Kansu, 1963, 661.
35
Özdoğan, 1983, 405.
36
Pasinli vd., 1994, 151.
37
Özdoğan, 2007, 411 – 412.
21
uygulanmadığı belirtilmektedir. Biçimsel olarak Pendik çanak çömleğinin hâkim tipleri;
küresel gövdeli kaplar, “S” kıvrımlı ve basit kenar kıvrımlarına sahip kaseler ile daralan
ağızlı çömleklerden oluşmaktadır. Köşeli kaplara tüm Fikirtepe grubunda olduğu gibi
Pendik’te de rastlanmaktadır. Pendik çanak çömleğinde kulplar çok seyrek kullanılmış
olsa da genel olarak ağıza yakın ve yatay şekilde konumlandırılmış tutamaklar yaygın
olarak görülmektedir. Tutamaklar arasında ip delikli örneklere de rastlanır. Tekne olarak
isimlendirilen sığ ve geniş kapların yanı sıra süzgeç, ayak ve kapak gibi özel işlevleri
olan parçalar da Pendik çanak çömleği içinde dikkat çekmektedir. Bezeme, Pendik
çanak çömleğinde genel olarak köşeli kaplarda uygulanan çizi bezeme şeklindedir.
Bunlar genelde geometrik desenler, paralel çizgiler, basit bantlar, içi yine çizi bezeklerle
doldurulmuş üçgen veya dörtgen motiflerden oluşmakla birlikte, kimi örneklerde daha
derin kazıma bezeklerin içleri beyaz bir macun ile doldurulmuştur38.
Pendik 1992 yılı kazısında ortaya çıkarılan çanak çömlek buluntuları ayrıntılı
olarak çalışılmamıştır. Sınırlı bilgi veren kazı raporunda, Pendik çanak çömleğinin daha
önceki çalışmalardan bilinen özellikleri dışında bir adet boya bezemeli parçadan söz
edilmektedir39.
3.1.5. ILIPINAR
38
Özdoğan, 1983, 405.
39
Pasinli vd., 1994, 151.
22
İlk defa 1948 yılında İ. Kökten, 1960 yılında J. Mellaart, 1964 yılında Cullberg
ve 1965 yılınd D.H. French tarafından araştırılmış, 1987 ile 2002 yılları arasında,
İstanbul Hollanda Tarih ve Arkeolojisi Enstitüsü adına J. Roodenberg yönetiminde
kazılmıştır. Kazı alanı olarak tepenin merkezi, doğu ve güneybatı kesimi seçilmiştir.
Yerleşimde 10 tabaka tespit edilmiştir40.
40
Harmankaya-Tanındı-Özbaşaran 1997, Pendik-Ilıpınar Maddesi.
41
A. Van As - H. Wijnen, 1995, 94.
23
dikkat çekmektedir. Biçimsel olarak kapalı formlar, açık formlar ve özel formlar
şeklinde üç ana gruba ayrılan X. tabaka çanak çömleği Fikirtepe Kültürü için tipik bir
çeşitlilik sunmaktadır.
Ilıpınar Neolitik Dönem çanak çömlek buluntuları içinde ikinci evreyi yansıtan
IX. tabaka malzemesi tümüyle mineral katkılı mallardan oluşmaktadır. X. tabakada
küçük bir grubu oluşturan saman katkılı mallar IX. tabaka ile ortadan kalkmıştır. IX.
tabaka ile ortaya çıkan bir diğer değişiklik yüzey renklerinin koyulaşmasıdır. Fikirtepe
Kültürü’nün ileri aşamalarında daha çok tercih edilmeye başlanan koyu renkli mallar,
Ilıpınar’da koyu kahve, koyu gri ve siyaha yakın koyu yüzlü örneklerle karşımıza çıkar.
Bu evre ile biçimsel anlamda da kimi değişiklikler gözlenmeye başlanmıştır. X.
tabakada yoğun olan daralan ağızlı çömlek formları, IX. tabaka ile yerini küresel
gövdelilere bırakmaktadır. Kase tiplerinde X. tabakaya benzer şekilde ‘S’ kıvrımlılar ve
hafif küresel gövdeliler beraber görülmektedir. X. tabakada olduğu gibi köşeli kaplar,
kapaklar ve minyatür kaplar gibi özel formlar IX. tabakada da devam ederken, ayaklı ve
dibi delikli kevgir benzeri yeni bir kap türü bu evre ile karşımıza çıkmaktadır.
24
Yenişehir Ovası’nın kuzeybatısında yer alan höyüğün boyutlarının 100 x 4 m
olduğu bildirilmektedir. Küçük bir höyüktür. Selimiye yolu tarafından kısmen
kesilmiştir. Tepenin üstünde 1960’lı yıllarda ölçüm direği bulunmamaktadır. Ilıpınar
yerleşmesine 25 km. mesafededir42.
1960 yılında J. Mellaart, 1961 yılında ise D.H. French, 1964 yılında da C.
Cullberg tarafından tepede yüzey araştırması yapılmıştır. 2000 yılında Ilıpınar kazılarını
yürüten J. Roodenberg’in bilimsel danışmnlığı ve İznik Müze Müdürü T. Sevil
başkanlığında kazı çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Höyüğün başlangıcından itibaren
stratigrafik tabakalarının ortaya çıkarılmasını amaçlayan kazı L biçimli bir sondaj
alnında sürdürülmüştür43.
42
Harmankaya-Tanındı-Özbaşaran 1997, Menteşe Höyük Maddesi
43
Roodenberg 2002, 124.
44
Roodenberg vd. 2003, 29.
25
kadar uygulanmıştır45. Menteşe çanak çömleği genellikle açık renkli yüzeylerden
oluşmakla birlikte koyu gri ve siyah renkli yüzeylere de rastlanmaktadır.
Teknolojik olarak elle biçimlendirme, sucuk yöntemi gibi iki farklı yöntemin
kullanıldığı kaplar, küresel gövdeli kimi zaman daralan ya da açık ağızlı ve ‘S’ kıvrımlı
derin ya da sığ kaseler ve daralan ağızlı çömlekler çoğunluktadır. Daralan ağızlı
çömleklerde bazen kalınlaştırılmış dudaklara da rastlanmakta, diplerin ise düz olduğu
görülmektedir. Gövde üzerinde ya da ağız kenarında dikey ya da daha ender olarak
yatay delikli tüp tutamaklar, ayrıca, ip delikli aycık tutamaklar, yassı tutamaklar ve
kalın- kaba dikey kulplara da rastlanmaktadır.
Kaplarda bezeme olarak içi çarpraz taramalarla doldurulmuş geometrik ince çizi
bezekler ile daha ender olarak derin olarak kazınmış çizgisel motiflerin uygulandığı
görülmektedir. Çizi bezemeli motiflerin içi kimi zaman daha açık renkli bir madde ile
doldurulmuştur. Daha az örnekle temsil edilen aplike bezekler ve yalnızca bir kaç
örnekle temsil edilen kırmızı ve beyaz boya bezekler de diğer bezeme türlerini
oluşturmaktadır.
Çanak çömlekler içinde değerlendirilebilecek diğer bir buluntu türünü ise kutu
olarak da adlandırılan kült kapları oluşturmaktadır. Dörtgen biçimli bu kaplar kimi
zaman yine dörtgen biçimli ayaklar üzerinde yükselmektedir. Bölgedeki diğer
yerleşimlerde olduğu gibi buradaki örneklerin büyük bir kısmı da ince çizilerle
bezenmiştir. Menteşe Höyük’teki çanak çömlek topluluğu üzerine yapılan gözlemler,
çizi bezeme, kült kapları ve “S” kıvrımların üst tabakalara çıkıldıkça yoğunlaştığı ve
belirginleştiği yönündedir46.
45
Roodenberg vd. 2003, 26.
46
Roodenberg vd., 2003, 36.
26
3.1.7. BARCIN HÖYÜK
47
French, 1967, 55.
48
Roodenberg vd., 2008, 54.
27
Neolitik yerleşimin tüm evreleri zengin bir kemik alet endüstrisi
barındırmaktadır. Yerleşimin geç evrelerinde Fikirtepe malları olarak tanımlanan çanak
çömlek geleneğini andıran seramikler bulunmaktadır. Bunların yanı sıra günlük
yaşamın vazgeçilmez gereçlerinden yassı taş baltalar, öğütme taşları ve diğer taş aletler
iskân süresince belli bir oranda kullanılmıştır. Ayrıca çok yaygın olmamakla birlikte
insan figürinleri de bulunmuştur. Kişisel süs eşyaları arasında yer alan turkuaz renkli
boncuklar geç evrelerin dikkat çekici bir öğesidir.
Marmara Bölgesi’nde yerleşik hayata ilk geçiş çiftçi topluluklarla başlasa da söz
konusu yaşam tarzı MÖ 7. binyılda henüz daha yeni filizlenen bir gelişme sayılmalıdır.
Çiftçiliğin Marmara Bölgesi’nin ovalarına ve kıyılarına yayılması bu gelişimin bir
örneğidir. Bu bölgede çiftçilik, tarım ve hayvancılığın binyıldan fazla bir süredir hâkim
geçim kaynağı olduğu İç Anadolu’dan daha ılıman iklim koşullarına uyum sağlamak
zorunda kalmıştır. Aşağıda Barcın Höyük’te ilk evrelerden beri takip edilebilen ve
Neolitik yaşam tarzına geçişle günümüzün vazgeçilmez öğeleri haline gelen
gelişmelerden birkaçı özet şekilde kaleme alınmaktadır. Barcın Höyük’ün ilk çiftçileri
neredeyse hiç seramik kullanmamıştır. En alt evrede ortaya çıkarılan çok az miktardaki
çanak çömlek parçası, ilk yerleşimcilerin çanak çömlek yapmak için gerekli malzemeye
ve teknik beceriye sahip olmasına karşın, seramik kapları günlük işlerinde
kullanmadıklarını gösterir. Dolayısıyla bu süreçte yemek pişirme, farklı kaplar ve
teknikler kullanılarak yapılmış olmalıdır49. En erken evrede bulunan çok sayıda yumruk
büyüklüğündeki ateşe maruz kalarak çatlamış taşların pişirme amacıyla kullanıldığı
düşünülmektedir. Bu taşlar, ateşte ısıtıldıktan sonra yiyecek ya da sıvılarla temas
49
Roodenberg vd., 2008, 55-56.
28
ettirilerek dolaylı olarak yemeklerin haşlanmaları sağlanmaktaydı. Bu pişirme tekniği,
etnografik olarak da iyi bilinmektedir.
Doğrudan ateş üzerine yerleştirilen çanak çömlek bir kabın içinde pişirme
yöntemi, dolaylı olarak ateşe maruz kalmış taşlarla pişirme ile kıyaslandığında birçok
avantaj sağlamaktadır. Çömlek içinde piştiğinde hem ateşin sıcaklığı daha iyi kontrol
edilebilmekte hem de yiyecekler yavaş yavaş haşlanabilmektedir. Bazı besin maddeleri
ancak uzun süre ısındıktan sonra sindirilebildiğinden ve besleyici hale gelebildiğinden
bu durum önem arz etmektedir. Günümüzde ocak üzerinde (metal) bir tencerede yemek
pişirme tekniğinin özünde Neolitik Dönemde geliştirilen yöntemler yatmaktadır.
29
3.1.8. AKTOPRAKLIK
Güney Marmara Bölgesi’nde tarih öncesi döneme yönelik kazı çalışmaları ilk
olarak 1987 yılında, Bursa İli Orhangazi İlçesi sınırları içinde yer alan, Ilıpınar Höyüğü
ile başlamış, bunu Menteşe ve Barcın Höyük kazıları izlemiştir; her üç çalışma da
İstanbul Hollanda Araştırma Enstitüsü tarafından yürütülmektedir. 2004 yılından
itibaren İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı ve Bursa Arkeoloji Müzesi
tarafından ortaklaşa yürütülen Aktopraklık Höyüğü kazıları ise, kısa sürede, bölgenin
tarih öncesi kültürleri hakkında önemli sonuçların elde edildiği bir yer olmuştur50.
50
Karul 2007, 387.
30
Höyüğü, Orta Anadolu’nun coğrafi sınırını oluşturan Eskişehir Platosu’nun kuzeybatıya
açıldığı, Sündiken Dağları ile Uludağ arasından, Bozüyük üzerinden geçit veren
koridorun ucundadır. Bölgenin ana drenaj sistemini Nilüfer Çayı oluştururken, nehrin
güneyinde yavaşça yükselen arazi Uludağ’ın eteklerine dayanır. Yerleşmenin
bulunduğu bu dağ eşiği ormanlarla kaplı, avcılığa uygun ortamların yanı sıra tarıma
elverişli alanlara da sahiptir. Yerleşmenin 2,5 km. kadar doğusundan geçen Hasanağa
Deresi, Aktopraklık yerleşmelerini sınırlayan iki derenin kaynağını oluşturur. Ayrıca
her iki yerleşime 100 m kadar uzaklıkta iki pınar bulunmaktadır.
Bu alanın 100 m kadar güneyinde bulunan Aşağı Höyük ise, yer yer 1 m’yi aşarı
kalınlıkta akıntı toprak ile kaplıdır. Bu kesime biriken toprak yüzeyden arkeolojik
malzemenin görülmesini ve dolayısıyla yerleşmenin yayılım alanını algılamamızı
engeller. Buna rağmen jeomanyetik ölçümler yerleşim alanının boyutları konusunda
öngörüde bulunmamızı sağlar. Buna göre Aşağı Höyük kesiminde yerleşimin en
azından yine 150 x 150 m’lik bir alana yayıldığı söylenebilir. Bu kesimde açıları
sondajlar arkeolojik dolgu kalınlığının en az 2,2 m kadar olduğunu gösterir. Ayrıca söz
konusu yerleşim alanlarının kuzeyindeki doğal bir sırtın üzerinde yine tarih öncesi
döneme tarihlenen bir mezarlık ya da yerleşim alanı olabilecek buluntulara
rastlanmıştır.
31
faydalanılan 30 L açmasında; önce 10x2 m boyutlarında bir alanda kazı yapılmaya
başlanmış; daha sonra açmanın boyutları daraltılarak 4x2 m'lik bir alanda
derinleşilmiştir. Malzeme üzerinde yapılan ilk değerlendirmeler sonucuna höyükteki
yerleşimin Neolitik Çağ'da başladığı; Son Neolitik'ten sonra hemen hemen aynı yerde
yeniden kurulduğu ve burada İlk ve Orta Kalkolitik boyunca yerleşilmiş olduğu
belirtilmektedir.
3.1.9. YENİKAPI
Marmaray projesi ile ortaya çıkan arkeolojik kalıntılar ilk başta tüm arkeoloji
dünyasını heyecanlandırmış olsa da, daha sonra bu proje yüzünden arkeologlar adeta iş
makinelerine karşı kazı çalışmalarını hızlı bir şekilde yürütmek zorunda kaldı.
Böylesine önemli bir arkeolojik noktada çok kısa bir süre içerisinde
tamamlanmak zorunda kalan kazılar bile İstanbul’un binlerce yıllık tarihi hakkında
birçok bilgi sağladı ve sağlamaya devam ediyor.
500 işçi ve 100 ekip üyesiyle beraber üç vardiyalı olarak 2004 yılında ilk
arkeolojik kazılar başladı. Arkeologlar iş makinelerine ve zamana karşı yarış içindeydi.
Zeynep Kızıltan, kazı alanının üstünde arkeologlar için gecekondu benzeri geçici
yapılar oluşturulduğunu, kazılar sırasında zemin suyunun yükselmesinin sorun
çıkarttığını belirtiyor.
51
Başgelen 2010, 59.
32
Çalışmalar ilerledikçe bölgede yaklaşık 13 metrelik kültür dolgusu tespit edildi.
Cumhuriyet dönemi, Osmanlı dönemi, Bizans dönemi, Roma dönemi, Helenistik
dönem, Klasik dönem, Arkaik dönem ve Neolitik dönemi kapsayan bu kültür tabakaları,
İstanbul’un tarihi hakkında eşsiz bilgiler sağladı.
Arkeologlar büyük ve zengin Bizans dolgusundan sonra son kez sondaj yaparak
alanı iş makinelerine teslim edilecekti ki Neolitik kültür katına denk gelindi. Liman
tarafında kazılar devam edince 8000 yıl öncesine ait Neolitik dönem buluntularına
rastlandı. Balçıklı bir tabaka olan bu kültür katmanında; neolitik mimari, küçük
buluntular ve mezarlar bulundu. 8000 yıl öncesine ait bu insanların izleri, İstanbul’un
ilk yerleşimcileri olarak adlandırıldı. Bu katmanda çıkan eserler, Fikirtepe ve
Yarımburgaz Mağarası buluntularıyla oldukça benzerdi52.
Marmara denizinin tuzlu suyla karışmadığı, acı bir göl olduğu bu dönemde,
burada yaşayan insanlar avcılık ve toplayıcılık yapıyorlardı. Evlerini dal örgü tekniğiyle
inşa ediyorlar, taşlarla sıkıştırılmış ahşap direkler kullanıyorlar ve içlerini sıvıyorlardı.
Kazı alanının doğusunda 30×10 metre boyutlarında bir alanda 8000 yıl öncesine
ait tam 2080 ayak izi bulundu. Yaklaşık 1000 ayak izi kaldırılarak müzeye taşındı,
diğerleri ise sadece belgelendi. Bu ayak izleri sayesinde kişinin kilosu, boyu anatomik
yapısı gibi bilgilerin tespit edilmesi hedefleniyor. Ayak izlerinin ani gelen bir suyla
üzerinin balçıkla kapandığı ve bu sayede günümüze kadar korunduğu düşünülüyor.
Ayak izlerinin %95’i giyimli. Bu dönemde insanlar muhtemelen ayaklarına deri bir
sargı giyiyordu. Ahşap kano küreği, obsidyen aletler de bulunan eserler arasında53.
52
Baran-Çelik 2007, 220.
53
Kızıltan 2010, 13.
33
olduğu ortaya çıktı. Çanak çömleklere yapılan analizlerde %60 oranında domuz yağı
tespit edildi.
34
3.2. EGE BÖLGESİ
Bölgenin batı kesimini içeren bölümünün yüzey şekilleri önemli ölçüde genç yer
hareketleri sonucunda oluşmuştur. Bu bölümde Saruhan-Menteşe sert kütlesinin faylarla
parçalanması ile grabenler ve bunların arasında yükselen dağlar (horstlar) uzanır. Ege
Denizi kıyılarında, körfezler oluklara, burun veya yarımadalar ise dağların uzanışına
uyar54. Körfezler ve yarımadalar sırasıyla birbirini takip eder. Bundan dolayı Ege Denizi
boyunca uzanan kıyı şeridi epey girintili ve çıkıntılı bir görünümdedir. Nitekim
Bursa’nın güneyinden Marmaris’e değin, tüm girinti ve çıkıntılarıyla birlikte kıyı şeridi
2700 km.55.
35
batı kesimi ve İç Anadolu arasında olan bu yüksek bölge eşik niteliğindedir. Eşik
niteliğindeki bu bölgenin kuzeyinde bulunan alanlar Marmara ve Karadeniz
Bölgeleri’ne, doğusundan İç Anadolu’ya ve batı kısmından Ege Bölgesi’ne dökülen
akarsuların bazıları kaynaklarını buradan alır57.
Kıyı Ege’de Neolitik yerleşimler ilk olarak 1965 yılında D. French tarafından
yürütülen araştırmalar da tanımlanmıştır58. Bölgede yürütülen yüzey araştırmaları ile ilk
kez Neolitik Çağ’da yerleşilmiş olduğu düşünülen yerleşimler tespit edilmiştir. Daha
sonra 1984-86 yılları arasında R. Meriç tarafından yürütülen yüzey araştırmaları ile
birçok yeni yerleşim kayıt altına alınmıştır59.
57
Atalay-Mortan 1997, 300.
58
French 1965, 15.
59
Meriç 1993, 143.
36
Kıyı Ege yüzey araştırmaları ve kazılar ile tespit edilen yerleşimlere bakıldığında
ırmak havzalarının yerleşimler için önemli olduğu anlaşılmaktadır. Yerleşimler Ege
Denizi’ne dik uzanan doğu-batı yönündeki ırmak havzaları boyunca yayılmaktadır. Bu
yerleşimler, ovalarda, dağlık kesime yakın yamaçlarda ve kıyıda olmak üzere üç grup
altında toplanabilir. Yerleşimler daha çok höyük ve düz yerleşimlerden oluşmaktadır60.
Bu yerleşimlerden kazısı yapılmış olanlar Ulucak, Yeşilova, Ege Gübre, Çukuriçi ve
Dedecik-Heybelitepe’dir61. Kazısı yapılan yerleşimlerden radyokarbon analizlerinden
elde edilen tarihler62, Neolitik yerleşimlerin MÖ 7. binyılın ilk yarısında ortaya çıktığını
ve MÖ 6. binyılın ikinci çeyreğine kadar iskân edildiğini ve kültürel gelişimin kesintisiz
devam ettiğini göstermektedir63. Yüzey araştırmaları ve arkeolojik kazılardan gelen
bilgiler, bu yerleşimlerin ortak bir kültürü paylaştığını işaret etmektedir. Diğer yandan
mimari, yerleşim düzeni, çanak çömlek gibi kültürün önemli öğelerinde bazı farklılıklar
bulunmaktadır64. Ulucak Höyük’te MÖ 6. binyılın ilk birkaç yüzyılına tarihlenen IV.
tabakada, mekânlar sokakların etrafına bitişik olarak yerleştirilmiştir. Diğer yandan
Yeşilova Höyük’te ve Ege Gübre Yerleşimi’nde avlu etrafında mekânların yer aldığı bir
yerleşim bulunmaktadır. Yeşilova ve Ege Gübre’de dikdörtgen ve yuvarlak planlı
yapılar bulunurken Ulucak veya Çukuriçi’nde görülmez65. Çanak çömlek de bölgedeki
kazısı yapılmış Ulucak, Yeşilova, Çukuriçi, Dedecik Heybelitepe ve Ege Gübre
Yerleşimi’nde benzer özellikler sergilemektedir. Ulucak ve Yeşilova gibi eski dolgulara
sahip höyükler üzerinden çanak çömleğin ilk aşamadan nasıl bir geliş gösterdiği
izlemek mümkündür. Koyu kahve, krem ve kırmızı astarlı malların çoğunlukta olduğu
bir çanak çömlek kültüründen, MÖ 6. binyıldan büyük çoğunluğunu kırmızı astarlı ve
perdahlı malların oluşturduğu çanak çömlek kültürüne doğru bir gelişim bulunmaktadır.
Çanak çömlek biçimleri ve bazı çömlekçilik uygulamaları da bu süreçte değişmektedir.
Örneğin uzun boyunlu çömlekler MÖ 6. binyıldan sonra sayısal olarak artış
60
Ozan 2013, 2-3
61
Derin vd. 2012, 177; Sağlamtimur 2012, 197; Çilingiroğlu vd. 2012, 139; Horejs vd. 2012, 118;
Lichter-Meriç 2007, 385.
62
Çilingiroğlu vd. 2012, 141-142, 153; Derin et al. 2009, 13; Sağlamtimur 2012, 202; Sağlamtimur Ozan
2012, 24.
63
Derin vd. 2009, 6-10; Çilingiroğlu 2012, 9-10.
64
Çilingiroğlu vd. 2012b, 142; Derin 2017, 236; Sağlamtimur 2012, 198-199.
65
Derin 2017, 43; Sağlamtimur-Ozan 2012, 230-233; Çilingiroğlu et al. 2012, 142, 145, 149; Horejs
2012, 118-120.
37
göstermektedir66. Buna karşın Ege Gübre Yerleşimi’nde çanak çömlek biçimleri
karşılaştırıldığında farklılıklar görülmektedir. Ege Gübre Yerleşimi’nde, Ulucak ya da
Yeşilova’dan farklı olarak boyunlu çömleklerin oranı daha azdır. Halka dipler Ege
Gübre Yerleşimi dışında diğer Neolitik yerleşimlerde çok kullanılmamıştır67.
3.2.1. ULUCAK
Höyük ilk olarak 1960 yılında İngiliz araştırmacı David French tarafından
bulunmuş ve yüzeyinden toplanan malzeme ışığında Neolitik döneme tarihlenebileceği
önerilmiştir. 1986 ve 1987 yıllarında Recep Meriç başkanlığındaki bir ekip de höyüğü
ziyaret ederek, yüzeyinden malzeme toplayarak değerlendirmişlerdir. Höyükte
sistematik kazı çalışmaları 1995 yılında Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya
Anabilim Dalı ve İzmir Arkeoloji Müzesi ortak katılımıyla, Altan Çilingiroğlu
başkanlığında başlamıştır.
66
Çilingiroğlu 2012, 58-63; Derin vd. 2009, 10-12
67
Ozan 2013, 4; 2015, 205, 209-210.
38
Şekil 3: Ulucak Höyüğü68
Höyüğün arazi üzerinden bugün ölçülebilen boyutları yaklaşık 120 x 140 m’dir;
ancak höyük çevresinde yapılan sondaj çalışmaları, yerleşmenin ova taban seviyesinin
altında da devam ederek yaklaşık olarak 3 hektarlık bir alana yayıldığını göstermiştir.
Höyükte bulunan 10 m kalınlığındaki kültür dolgusunun 5 m’lik kısmı bugünkü ova
seviyesinin üstünde, geriye kalan yaklaşık 5 m’lik kültürel dolgu ise ovanın taban
seviyesinin altında kalmaktadır.
Höyükte birçok döneme ait kültürel tabakalar olmasına rağmen, bunların içinden
en önemlisinin Neolitik Dönem tabakaları olduğunu vurgulamak gerekir. Neolitik
68
http://www.erolsasmaz.com/?oku=1164
39
Dönem'de Yakındoğu'da yerleşik yaşamın ilk izleri ve tarım-hayvancılığın başlangıç
aşamaları ortaya çıkmıştır. Bereketli Hilal adı verilen bölgede MÖ 12.000-9.000
yıllarında insan toplulukları yerleşik yaşama geçerek ilk köyleri kurmuşlar, hem de
çeşitli bitki ve hayvanları evcilleştirerek çiftçi yaşam biçiminin başlamasını
sağlamışlardır. Neolitik Dönem içinde insan toplumları avcı-toplayıcı yaşam biçimini
terk ederek çiftçiliğe dayalı köy yaşamının temellerini atmıştır. Yaşam biçimindeki bu
temelden değişim kısa süre içinde Batı ve Doğu yönlerde yayılmaya ve benimsenmeye
başlamıştır. Sözgelimi, 4000 yıl gibi kısa bir süre içinde tüm Avrupa'nın Neolitik yaşam
biçimini benimsediği görülür. Çiftçiliğe dayalı köy yaşamının Batı Anadolu, Ege ve
İzmir çevresinde tam olarak ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı yakın zamana kadar
bilinmiyordu. Ulucak Höyüğü kazısı ile birlikte ve buradaki 1000 yıllık kültürel
silsilenin ortaya çıkarılması sayesinde (MÖ 7000-6000) İzmir çevresi ve Ege'deki
neolitikleşme sürecinin nasıl ve ne zaman gerçekleşmiş olabileceği üzerine elimizde
veriler birikmeye başladı. Bu veriler sayesinde sadece İzmir yöresinde ilk çiftçilerin
nasıl köyler kurduğu konusunda değil, aynı zamanda bu çiftçilerin ve köy yaşamının
Avrupa'ya nasıl yayıldığını da anlama imkânı bulduk. Bu anlamda Ulucak Anadolu,
Yakındoğu ve Avrupa arasında kilit bir geçiş noktasını oluşturmaktadır. Elimizdeki
veriler sayesinde şu anda Ulucak'a gelen topluluğun verimli ve sulak bir ova olan
Kemalpaşa Ovası'nı bilinçli bir şekilde seçtiğini, burada buğday-arpa tarımı yaptığını,
koyun-keçi, domuz ve sığır beslediğini, taş aletleri için gerekli hammaddeyi Ege
Denizi'ndeki Melos Adası'ndan sağladığını ve dal-örgü evlerde yaşadığını, kırmızı
boyalı tabanları olan özel binalar inşa ettiğini biliyoruz.
40
Ulucak IV b2 Tabaka Neolitik Çağ M.Ö. 5990 – 5730
Ulucak IV c-h Tabaka Neolitik Çağ
Ulucak IV i Tabaka Neolitik Çağ M.Ö. 6030 – 5895
Ulucak IV k Tabaka Neolitik Çağ M.Ö. 6055 – 5885
Ulucak V a Tabaka Neolitik Çağ M.Ö. 6230 – 6055
Ulucak V b Tabaka Neolitik Çağ M.Ö. 6400 – 6090
Ulucak V c Tabaka Neolitik Çağ M.Ö. 6430 – 6240
Ulucak V d Tabaka Neolitik Çağ M.Ö. 6380 – 6210
Ulucak V e Tabaka Neolitik Çağ M.Ö. 6660 – 6480
IV. tabaka çanak çömleğinin neredeyse tamamı “kırmızı astarlı ve açık mallar”
olarak adlandırılan çanak çömlek tipinden oluşmaktadır. Söz konusu mal grubu genel
olarak orta-iyi derecede fırınlanmış, özü koyu gri, kahverengi, turuncu; kum, mika,
küçük taşçık veya organik katkılı; kırmızı, turuncu ya da açık kahverengi astarlı ve
parlak açkılıdır. Olasılıkla fırınlamadaki düzensiz oksidizasyon nedeniyle yüzeyde
alacalanmalara rastlanır. Sıklıkla kullanılan organik katkıların pişme sırasında karbonize
olması da hamurun çoğu kez koyu gri bir renk almasına neden olmuştur. Bu çanak
çömleğin en önemli özelliklerinden birisi, oldukça nitelikli olması ve olasılıkla direk
ateş üzerinde yemek pişirmekten çok yemek hazırlama, saklama ve sunma için
kullanılmış olmasıdır. Amaçlanan yüzey renginin kırmızı olması ve kabın tüm
yüzeyinin özenle açkılanması, çanak çömleğin sembolik bir anlamının olabileceğini
akla getirmektedir. Kaplarda bezek, çok sık rastlanmamakla birlikte, görülen bir başka
özelliktir; en sık görülen tip baskı bezektir. Genelde açkılı ya da açkısız yüzeye hamur
henüz ıslakken, bir alet, deniz kabuğu ya da tırnak ile uygulanan işlem sonucunda
gözyaşı damlası veya yarım daire şeklinde bezekler ortaya çıkmıştır. Boya kabartma ya
da çizi bezek ender olarak karşımıza çıkar.
Çoklukla görülen kap formları arasında ‘S’ kıvrımlı, oval ya da yuvarlak dipli,
derin kaseler ile kısa boyunlu çömlekler, boyunsuz çömlekler sayılabilir. İki adet büyük
boyutlu saklama kabı da bu tabakada bulunmuştur. Ağız kenarları genelde basit dışa
açılan veya düzleştirilmiştir. Dipler çoğunlukla düzdür ve kimi örneklerde hasır izi
41
görülmektedir. Tutamak sık, kulp ise ender rastlanan unsurlardır. Dikine delikli tüp
tutamaklar, tekli ya da çift düğme tutamaklar en çok rastlanan tutamak tipleridir. IV.
tabakada bulunan ve özel denilebilecek bir form, insan biçimli kaplardır. 14 ve 8 no’lu
yapılarda bulunan insan biçimli kaplardan bir tanesi tüme yakındır. Göğüslerini tutan
bir kadın şeklinde yapılan ve kırmızı boyalı olan bu kap, hem bu tür kapların bulunduğu
diğer yerleşmelerle kronolojik bir bağlantı sağlaması, hem de Ulucak Neolitik insanının
sembolik dünyasına bir kapı açması açısından önem taşımaktadır.
Ege Gübre Kazısı, İzmir’in Aliağa İlçesinde bulunan Ege Gübre Fabrikası’nın
sınırları içerisindedir. Kazı alanı ismini aynı fabrikadan almaktadır. Fabrika alanı
içerisindeki yerleşim yeri, etrafı yüksek tepelerle çevrili 2-3 kilometre çapındaki çanak
biçimli bir alanın doğusunda, denize kuş uçumu 1 kilometrelik mesafededir. Bununla
birlikte Son Buzul Çağı sonrası Ege Denizi kıyılarında deniz seviyelerinin M.Ö. 4000
civarında bugünkü düzeyine ulaştığı bilinmektedir. Bu nedenle günümüzdeki kıyı
çizgisi muhtemelen yerleşim yerinin en erken tarihi olan M.Ö. 7. binyılın sonlarındaki
durumdan farklı olmalıdır. Batı Anadolu kıyılarındaki Holosen deniz seviyesi
değişimleri ve daha sonrasındaki jeomorfolojik gelişim, erken yerleşim yerlerinin
seçimi açısından belirleyici olmuş gibi görünmektedir. Bu süreçte Ege Gübre Yerleşimi
42
Geç Neolitik Dönemde günümüzdeki gibi denize yakın değil, denizden biraz uzakta,
küçük bir göl ile tatlı su kaynağının arasına kurulmuştur.
Yerleşim yerindeki ilk kazı çalışmaları 1994 ve 2000 yıllarında İzmir Müzesi ve
Prof. Dr. Sebastiana Lagona başkanlığındaki bir ekip tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu
kazılar daha çok yerleşimin dönemi ile yayılım alanını belirlemeye yönelik sondaj
kazıları niteliğindedir.4 Daha sonra aynı alanda 2004-2008 yılları arasında İzmir Müzesi
ile Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü tarafından kurtarma kazıları
yapılmıştır. Bu kazılar sonucu günümüz tarla yüzeyinin ortalama 3-4 metre altında
Neolitik Döneme tarihlenen yerleşim yeri ortaya çıkartılmıştır. Bu durum Batı
Anadolu’nun kendine özgü jeolojik yapısı nedeniyle, Neolitik Çağ gibi erken dönemlere
ait kıyıda veya bereketli ovalarda bulunan yerleşim yerlerinin büyük bir bölümünün
alüvyonlu dolguların altında kaldığını gösteren önemli bir kanıttır. Bölgenin büyük
bölümünde ve özellikle ovalarda, Holosen süresince kalın alüvyal dolgular
69
Ege Gübre Kazı Arşivi.
43
biriktiğinden, akarsu vadileri ve kıyı ovalarında Neolitik Döneme ait yerleşimlerin
ortaya çıkartılması, Ege Gübre örneğinde olduğu gibi tesadüf ve biraz da şansa kalmış
durumdadır.
Yapılan çalışmalarda yerleşimde dört ana tabaka tespit edilmiştir. Yerleşimin ta-
baklanması geç evreden erkene doğru aşağıdaki gibi sıralanmaktadır.
Ege Gübre Neolitik Yerleşimi kazılarında çok sayıda çanak çömlek ortaya
çıkartılmıştır. Çanak çömleklerin büyük çoğunluğu Batı Anadolu ve diğer bölgelerdeki
Neolitik yerleşimlerden bilinen kırmızı astarlı ve perdahlı kaplardan oluşur. Kırmızı
astarlı çanak çömleklerin yanı sıra bulunan diğer örnekler açık kahverengi, krem ve
koyu kahverengi astarlıdır. Çanak çömlekler genellikle iyi pişirilmiştir ve ince
cidarlıdır. Hamur çoğunlukla açık kahverenginin tonlarındadır. Hamura katkı olarak
çoğunlukla küçük taşçık ve bitki, bazen mika ve kireç eklenmiştir. Formlar –S– profilli,
44
konik ve yarıküresel çanaklardan, boyunlu ve boyunsuz çömleklerden, tabak ve
kapaklardan oluşur. Dipler çoğunlukla disk biçimlidir. Bunların yanı sıra düz ve halka
dipler de vardır. Çanak çömleklerin üzerinde çoğunlukla iki veya dört tüp biçimli dikine
tutamak bulunur. Aynı zamanda dikey ve yatay olarak delikli düğme biçimli tutamaklar
ve kapalı tutamaklar da vardır. Boyalı örneklerin sayısı son derece azdır ve sayıları 4-5'i
geçmez. Çanak çömleklerin üzerine bazen kazıma bezeme ile çeşitli motifler işlenmiştir.
Ancak bunların sayısı da çok azdır. Çanak çömlekler üzerinde görülen bir diğer bezeme
unsuru kabartma bezemelerdir. Bu tür motiflerin boğa boynuzları şeklinde veya stilize
yapılmış motifler olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu tür kabartma bezemeli parçalardan
bir tanesinin üzerinde bulunan bir kadın ve erkeğin yan yana betimlendiği örnek,
detayları açısından son derece ayrıntılıdır. Ortaya çıkartılan çanak çömlekler üzerindeki
en belirgin bezeme unsuru baskı bezemeli, impresso türü çanak çömlek parçalarına
aittir. Impresso türü bezemeler farklı alet ve teknikler kullanılarak üretilse de, tümü
basit nokta dizilerinden oluşur. Bu tür çanak çömlekler ya kırmızı astarlı olarak
üretilmiş ya da yalın bırakılmıştır.
3.2.3. ÇUKURİÇİ
10 km.²’lik bereketli bir havzada, Küçük Menderes Nehri ve nehrin delta ekseni
boyunca yaklaşık 20 km içeriye ulaşan güney kıyısında yer almaktadır70. Küçük
Menderes Ovası’nda, Efes Antik Kenti’nin sınırları içerisinde kalan höyük çevresinde
yer alan tarım arazisinin 4-5 m yükseğinde yer alır. 80 x 100 m genişliğindeki bir alanı
kaplamaktadır. Höyükteki çalışmalar 2007’den itibaren B. Horejs başkanlığında bir
ekiple yürütülmüştür71.
70
Horejs vd. 2015, 297.
71
Horejs 2010, 168.
45
Şekil 5: Çukuriçi Höyüğü72
Çukuriçi Höyük VIII. tabakasının çanak çömleği homojen bir spektrum gösterir.
1700 civarındaki parçanın yaklaşık 500 kadarı iyi ve orta boyasız ve monokrom çanak
çömlekten oluşur. Başat olan çanak çömlek açık portakal rengi, kırmızı ya da kırmızı-
kahverengi astarlı ve açkılı olanlardır. İyi malların küçük bir bölümü bej ya da krem
rengi astardan başka bir bezeme ya da uygulama taşımayan mallardır. Kaba mallar
yaygın değildir; yaklaşık üçte biri baskı bezemeli impresso türü mallardır. Biçimler
arasında, hafif “S” profilli açık kaplar, yumuşak kıvrımlı ve dışa dönük ağız kenarlı
kaplar hâkimdir. Ayrıca koni boyunlu ve basit yuvarlak kenarlı delik-ağızlı çömlekler
72
Stock 2015, 568.
73
Horejs 2017, 16-17.
74
Horejs 2017, 18.
46
de bulunmaktadır. Tüm kap tiplerinde daire şeklinde ağız görülür. Tüp kulplar ve düz
dipler yaygın bir özellik gösterir75.
IX. tabakanın çanak çömlek grubu ise bir yandan VIII. tabaka ile yakın
benzerlikler taşırken, diğer yandan değişik farklar da barındırır. Biçimlere derin
çömlekler hâkimdir; tamamına yakınında boyun yoktur ve basit yuvarlak ya da içe çekik
ağız kenarı şeklinde tasarlanmışlardır. Yumuşak “S” profilli ya da konik boyunlu açık
kaplar da vardır ama daha az miktardadır. VIII. tabakanın aksine ağızlar ve dipler oval
biçimlidir. Küçük yuvarlak yatay delikli gövdeden tutamaklar yaygındır. Tüp
tutamaklar nadir görülür. Malzeme topluluğunda çeşitli değişik iyi ve orta mallar
bulunur; bunların arasında büyük miktarda astarsız kahverengi ve gri kahverengi olanlar
ile bej ya da krem rengi astarlı mallar vardır. Portakal rengi ve kırmızı astarlı açkılı
mallar da vardır ancak seyrek görülür77.
3.2.4. YEŞİLOVA
75
Horejs, 2012: 119.
76
Horejs, 2012: 119.
77
Horejs, 2012, 121.
47
çevrilmiştir78. Ova jeolojik anlamda Batı Anadolu‟nun temel yapısını oluşturan
Menderes masifinin kuzeybatısında ve kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan
İzmir-Ankara Mesozoik jeosenklinal kuşağının güney kesiminde bulunmaktadır. Batı
Anadolu’nun doğu-batı yönlü horst-graben sistemi bu eski yapısal birimleri parçalamış
İzmir Körfezi’nden başlayıp Belkahve eşiğine uzanan tektonik oluğu şekillendirmiştir79.
Bahse konu olan çukurluk çevresindeki dağ yamaçlarından inen, Akdeniz yağış
rejiminde mevsimlik akışa sahip küçük derelerin yanı sıra Manda Çayı, Gökdere ve
Koraçay gibi daha büyük derelerin taşıdığı alüvyonlarla dolmasıyla günümüzdeki
şeklini almıştır80.
Yukarıda kısaca özetlenen jeolojik bir oluşum içinde şekillenen Bornova Ovası,
gerek tarımsal potansiyeli gerek uygun iklim koşulları gerekse de yer altı su kaynakları
bakımından zengin olması insanların burayı yerleşim yeri olarak seçmelerinde etkili
olmuş olmalıdır. Elverişli biyo-coğrafi koşullara sahip bir ortamda bulunan Yeşilova
Höyüğü, Karacaoğlan Mahallesi sınırları içinde, Manda Çayı’nın güneyinde yer
almaktadır. Yerleşim alanı günümüzdeki sahile yaklaşık olarak 4 km. uzaklıktadır81.
Yerleşimde yapılan kazı ve sondajlardan yerleşim yerinin, denizden 14 m yükseklikteki
ince alüvyal bir tepe üzerine kurulan, 3-4 m. yüksekliğinde kültürel depozite sahip bir
höyük olduğu anlaşılmıştır. Ancak höyüğün çevresi ve üstü, yerleşimin hemen
kuzeyinden geçen Manda Çayının taşıdığı alüvyonlarla zaman içinde dolmasıyla ova
yüzeyinin altında kalmıştır82.
78
Kayan, 2000, 104.
79
Karadaş, 2013, 913.
80
Kayan, 2000, 109.
81
Derin, 2007, 377.
82
Derin, 2007, 378.
48
Şekil 6: Yeşilova Höyüğü (1)83
Höyük, 2003 yılında belediyelerin park ve bahçeler için toprak çekilirken, bir
rastlantı sonucu tespit edilmiştir. 2005 yılında İzmir Arkeoloji Müzesi adına, Ege
Üniversitesi Protohistorya ve Önaysa Arkeolojisi Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Z.
Derin başkanlığında kurtarma kazılarına başlanmıştır. Kazılar, Bakanlar Kurulu
kararıyla 2008 yılından itibaren Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Ege Üniversitesi adına
Z. Derin başkanlığında sürdürülmektedir84.
83
Derin 2012, 185, fig. 2.
84
Derin vd, 2009, 8; Derin, 2010, 476.
49
Şekil 7: Yeşilova Höyüğü (2)85
Yerleşim yerinde bugüne kadar yürütülen kazı çalışmalarında, Geç Roma Erken
Roma döneminden Erken Neolitik’e kadar uzanan dört ana kültür tabakası saptanmıştır.
Bu tabakalardan ilki olan I. tabaka, yüzey dolgusu içindeki çanak çömlek ve çatı
kiremidi bulgusuyla Geç Roma-Erken Roma dönemine tarihlenmektedir. II. tabaka
Erken Tunç Çağ tabakası,. III. tabaka ise iki evreli Kalkolitik döneme aittir. Bahse
konu olan tabaka Neolitik dönmenin yapı katları içine açılmış “çukur barınaklar”
şeklindeki mekanlar ve çanak çömlek gibi buluntularla tanımlanmaktadır. Neolitik
döneme tarihlenen IV. tabaka, 3 metreye ulaşan kültürel dolgusu ile Yeşilova Höyük‟ün
en uzun süreli yerleşimini oluşturmaktadır. Bu tabaka, yerleşimin kuzeyinden akan
Manda Çayı‟nın neden olduğu sel baskınları ve daha üstte bulunan Kalkolitik yerleşme
tabakası tarafından tahrip edilmiştir. Bununla birlikte Neolitik dönemin erken
evrelerinin mimari dokusu oldukça zayıftır. Ancak üst evrede daha tanımlanabilir
mimari kalıntılar tespit edilmiştir. Bu yüzden yerleşim evrelerinin tanımlanmasında
çanak çömlek, küçük buluntu ve küllü taban parçaları belirleyici olmuştur. Söz konusu
veriler, yerleşimdeki Neolitik sürecin 1-2, 3-5 ve 6-8 katları biçiminde kendi içinde üç
dönem halinde geliştiğini ortaya konulmuştur86.
85
http://yesilova.ege.edu.tr/
86
Derin, 2007, 378-380.
50
Yeşilova Höyük’ün tabakaları da tarihlenirken öncelikle çanak çömlek ve diğer
buluntuların özellikleri dikkate alınmış, bu veriler termolüminesans ve radyo karbon
gibi çeşitli tarihleme yöntemleri ile desteklenmiştir. IV. tabakanın 7. yapı katından
alınan radyo karbon ölçümleri, IV. 6-8 yapı katları MÖ 6400-6200, IV. 3-5 yapı katları
MÖ 6200-6000 ve IV. 1-2 yapı katları için MÖ 6000-5800 yılları arasını vermiştir87.
Höyük, İzmir civarında bulunan Ulucak IV ve Ege Gübre III Neolitik yerleşim
yerlerinde olduğu gibi MÖ 5800-5700 yıllarında olasılıkla iklim değişikliğine bağlı
gelişen doğal felaketler sonucunda terk edilmiştir88.
87
Derin vd. 2009, 12-13.
88
Derin 2011, 102.
51
grimsi, açık/çok açık sarımsı ve kırmızımsı tonlarında olmakla birlikte bir grup çanak
çömlek ise krem renktedir89. Ancak yerleşimin başladığı ilk dönemden itibaren IV. 8-7.
katlardaki homojen keramik gelişimin bir sonraki evreye yani IV. 6. katına gelindiğinde
belli değişimler geçirdiği gözlenmiştir. Bu evrede astar rengi çoğunlukla kırmızımsı
kahve olup, bunun dışında bir grup çanak çömlek de kırmızımsı sarı hamura ya da aynı
renkte ince astarlıdır90. Kap formları dışa dönük ağız kenarlı boyunlu çömlekler, daralan
ağızlı ve dışa dönük ağız kenarlı küresel ve sığ çanaklar, düz kenarlı, yarıküresel
gövdeli çanaklar ve “S” profilli çanaklardan oluşmaktadır.
Çömleklerde dikine tünel kulplar çok yaygındır, ayrıca az sayıda dikine delikli
yatay kulplar ve çok az sayıda çıkıntı halinde deliksiz tutamaklara da rastlanmaktadır.
Kaplarda genel olarak yuvarlak veya oval tabanlı, hafif yüksek ve düz dipli, ama az
oranda yüksek kaide şeklinde dipler bulunmaktadır. Diğer taraftan az sayıda bezemeli
parçalar da tespit edilmiştir. Kabartma bezemeli parçalara erken evrede rastlanmamış,
ancak krem astar üzerine kırmızı kalın şeritler şeklinde boyalı kapların üretimi 8.
evreden başlayarak 6. evreye kadar devam etmiştir. Bezeme özellileri bakımından
Ulucak‟ta V e-f katları arasından ele geçen boyalılarla benzer türdedirler91.
IV. 3-5 evrelerine ait çanak çömlekte hamur ve yüzey renklerinde kırmızı
tonların dışında kahverengi tonlar da belirgin hale gelmiştir. Kapların büyük kısmının
kırmızımsı kahverengi, bir kısmının ise kırmızımsı sarı renkte ince astarlı olduğu tespit
edilmiştir. Zira yoğun olmamakla birlikte kırmızımsı sarı astar üzerine kırmızımsı kahve
boya ile bezemeli çanak çömlek parçaları ele geçmiştir. Daralan ağızlı, boyunsuz ve
küresel gövdeli çömlekler en yaygın formdur. “S” profilli kaselerde de artış
gözlenmektedir. Bunların dışında dik gövdeli ve dışa açılan sığ gövdeli çanaklar, dışa
açılan ve düzleştirilmiş ağız kenarlı, konik boyunlu çömlekler de diğer biçimlerdir. Orta
boyutlu dikine tünel kulplar çok yaygındır92.
89
Derin 2007, 380; Derin vd. 2009, 10.
90
Derin vd. 2009, 10.
91
Derin vd. 2009, 10.
92
Derin 2007, 380.
52
çömlekte kırmızımsı kahve ve geç evreye doğru artan oranda kaliteli kırmızı yüzlü
kaplar hakim olmuştur. Hamur, minik taşçık ve bazı parçalarda yoğun olarak mika
içermektedir. Bazı kalın kenarlı parçalarda bitkisel katkı da görülmektedir. Dışa dönük
ağız kenarlı, uzun boyunlu çömlekler en çok görülen formlardır. Bunların yanı sıra düz
ağız kenarlı çömlekler bulunmuştur. Ayrıca orta evrelerde görülen dik gövdeli ve dışa
açılan sığ gövdeli çanaklar devam etmektedir. Kaplarda düz, hafif yüksek, çukur ve çok
az da olsa halka dipler görülür. Farklı boyutlarda dikine ip delikli kulplar yaygınken,
nadiren deliksiz tutamaklar ve dikine yuvarlak kulplar da mevcuttur. En üst yapı
katlarında baskı bezemeli-impresso türü yeni bir çanak çömlek grubu93 ve üzerinde ana
tanrıça şeklinde kabartma bulunan bir kap ortaya çıkmıştır94.
93
Derin, 2007, 380.
94
Derin, 2011b, 316.
95
Lichter ve Meriç, 2007, 385.
96
Çukur, 1998, 61-62.
53
sonunda saptanmıştır. 2003-2004 yıllarında C. Lichter ve R. Meriç başkanlığında kazı
çalışmaları gerçekleştirilmiştir97.
97
Lichter ve Meriç, 2007, 385.
98
Lichter ve Meriç, 2007, 385.
99
Hood, 1981, 11.
54
topluluğu dışında ocak, taban gibi mimari ile ilgili olarak herhangi bir unsura
rastlanmamıştır. Bununla birlikte bu mağarada saptanan çanak çömlek, taş ve kemik alet
gibi öğelerin varlığı bu mağarada bir yerleşimin olduğuna işaret etmektedir100.
Ayio Gala‟da ortaya çıkarılan çanak çömlekler hem Yukarı hem de Aşağı
Mağaranın kültürel gelişimini yansıtan en önemli öğedir. Bu çanak çömlekler el
yapımıdır. Aşağı Mağaranın çanak çömlek buluntuları esas olarak taşçık ve mika katkılı
mallardan oluşur. Bunların yanı sıra bitki katkılı gruplar da mevcuttur. Hamur
çoğunlukla gri ve kırmızı renklidir. Kırmızı astarlı malların yüzeylerinde açık ve koyu
kahve renk alacalanmalar görülür. Kapların yüzeyleri perdahlıdır101.
Ayio Gala Aşağı Mağaranın çanak çömleği form olarak çoğunlukla tabaklar,
dışa açılan sığ gövdeli çanaklar, düz yükselen kenarlı veya hafif „S‟ profilli derin
çanaklar kısa boyunlu ve uzun boyunlu ve dışa açılan çömleklerden oluşmaktadır102.
Bahse konu olan çanak çömlekte kulp uygulaması oldukça azdır. Bununla birlikte tüp
tutamaklar ile kapalı ve dikine delikli düğme biçimli tutamaklar yaygındır103. Ayio
Gala‟da saptanan tüp tutamaklardan, bir kenarı kabın yüzeyi boyunca aşağı doğru
uzatılmış Ayio Gala tipi tutamaklar, Ege Gübre ile birlikte bu yerleşime özgüdür. Kıyı
Ege‟de bu tür tutamaklar kazısı yapılmış veya yüzey araştırmaları ile kaydedilmiş diğer
yerleşmelerde tespit edilmemiştir. Ayrıca Ayio Gala tüp tutamaklarından bazılarının
kesitlerinin üçgen biçimli olması, Ege Gübre ile görülen bir diğer benzerliktir. Çanak
çömlek arasında beyaz boyalı ve kazıma bezemeli örneklerin dışında üzerinde insan
biçiminde kabartma bulanan örnekler de mevcuttur104.
Yukarı Mağaranın çanak çömleği ise alt ve üst seviyeleri arasında bazı
farklılıklar mevcuttur105. Mağarada Neolitik döneme tarihlenen çanak çömlek ince
kenarlı olup grimsi, kırmızımsı kahverengi hamurlu ve taşçık ile bitki katkılıdır. Bazı
çanak çömleklerde katkı olarak mika da görülmektedir. Çanak çömleğin büyük kısmı
100
Hood, 1981, 13.
101
Hood, 1981, 14.
102
Hood, 1981, 15-16.
103
Hood, 1981, 19-20.
104
Hood, 1981, 21-24.
105
Hood, 1981, 25.
55
kırmızı yüzeyli olmakla birlikte kahverengi açkılı ve az sayıda da gri ve siyah yüzeyli
mallara rastlanmıştır. Zira kapların yüzeyinde pişirmeden kaynaklı olarak alacalanmalar
görülür106. Kap biçimleri arasında, düzleştirilmiş ağız kenarlı sığ çanaklar, „S‟ profilli
sığ ve derin çanaklar, uzun boyunlu dışa açılan çömlekler ve düzleştirilmiş ağız kenarlı
çömlekler ana kategorileri oluşturur107. Çanak çömlekte tüp tutamaklar yaygındır.
Dipler ise genel olarak düz biçimlidir. Ayrıca oval dipler de görülür108. Bezemeli
kapların sayı sınırlıdır. Bu kapların üzerinde bezeme olarak kabartma ve kazıma bezeme
görülmektedir109.
106
Hood, 1981, 29.
107
Hodd, 1981, 30-34.
108
Hood, 1981, 35.
109
Hood, 1981, 35-36.
56
3.3. GÖLLER BÖLGESİ
Göller Yöresi coğrafi olarak doğuda Beyşehir Gölü, batıda Acı Göl ve Salda
Gölü, kuzeyde Eber Gölü, güneyde ise Gülük ve Köprülü geçitleri ile sınırlanan irili
ufaklı 65 gölün bulunduğu bir bölgedir. İç bölümlerinde yüksek ve alçak dağ sıraları,
onların arasında kalan havzalar ve de çok sayıda göl ile karstik bir bölgedir. Bu nedenle
bölge içinde farklılıklar barındıran küçük eko-nişlere sahip olan bir coğrafyadır.
Göllerin tamamı Toros dağları üzerinde ya da Bozdağ ve Emirdağ masifleri arasında
kalan çöküntülerde yer alır. Beyşehir ve Suğla gölü Neojen’e ait Beyşehir-Seydişehir
tektonik çukuru içinde yer alır. Eğridir, Burdur ve Acıgöl de benzer bir oluşum süreci
geçirmiştir110.
Göller Yöresi izole fakat iyi sulanan, dağlar arasında konumlu bir dizi vadi ve
göllerden oluşur. Bu özelliğiyle geniş Orta Anadolu’ya tezat oluşturur. Buna ek olarak
bölge av hayvanları ve kereste gibi çeşitli kaynaklar sağlayan çevre çeşitliliği açısından
zengindir111. Bölgenin MÖ 10 binlerde otlak, MÖ 7. binyılın ortalarında ise çam, meşe
ve ardıç ormanlarıyla çevrili olduğu anlaşılmıştır112.
110
Duru 2011, 159.
111
Düring 2016, 93.
112
Kuzucuoğlu 2002, 42.
113
Duru 1994, 109; Duru 2011, 159.
57
bir dizi yerleşme yeri bulmuş ve yayınlamıştır. Bölgede daha kapsamlı yüzey
araştırmaları 1950’li yıllarda Mellaart ile başlamış, bölgede Neolitik ve Kalkolitik
döneme tarihlediği çok sayıda yerleşme tespit edilmiştir114.
114
Duru 2011, 157.
115
Baysal 2005, 651.
116
Duru 2011, 158.
117
Kansu 1944, 676-677; Kartal 2003, 47-50.
58
Akeramik tabakası MÖ 8200-7550’ye tarihlendirilmektedir ve Çanak Çömlekli Neolitik
Dönem katmanları ile arasında kültürel bir kesinti vardır118.
Koyu gri ve grimsi kahverengi hamuru olan, açkılanmış ve iyi pişirilmiş çanak
çömleklerin Mellaart’ın Akeramik olarak tanımladığı tabakalar ile aynı döneme ait
olduğu ileri sürülmektedir121. Başka bilim insanları ise Akeramik tabakadaki tespit
edilmiş taş aletlerin Çanak Çömleksiz Neolitik için genellikle bilinen mikrolit aletlerden
benzerliklerinin olmadığını ve Hacılar’ın takip eden tabakalarda tespit edilen
malzemeler ile farklılık göstermediğini öne sürmüşlerdir. Akeramik evreden sonra J.
Mellaart’a göre yerleşimde uzun süren bir kültürel kesinti vardır. Doğu Çatalhöyük’teki
yerleşim, bahsedilen bu kesintisinin boşluğunu kapatmaktadır. J. Mellaart böylelikle İç
Anadolu’daki Erken Neolitik Dönemi, Hacılar’ın IX-VI arası süreci kapsayan Geç
Neolitik evresinin takip ettiğini belirtmektedir122.
118
Mellaart 1970, 4-5.
119
Umurtak 2007, 473.
120
Duru 1999, 167; Baysal 2005, 651.
121
Duru 2007, 333.
122
Mellaart 1970, 8-11.
59
3.3.1. EKŞİ HÖYÜK
Denizli İli’nin Çal ilçesi Dayılar Mahallesi sınırları içerisinde yer alan höyükte
2015 yılında Fulya Dedeoğlu başkanlığında kazı çalışmaları başlatılmıştır.
Deniz seviyesinden 812 m. yüksekliğe sahip, doğu-batı uzantılı doğal bir tepe
üzerinde yer alan ve yaklaşık 2 hektarlık bir alana yayılan yerleşimin güneyinde küçük
bir göl, kuzeyinde ise Büyük Menderes Nehri bulunmaktadır. Ekşi Höyük’te en erken
süreci temsil eden Neolitik Çağ’a ilişkin şimdilik 6 tabaka tespit edilmiş olup gerek
göreli gerekse mutlak tarihlere göre MÖ 6600 yıllarından MÖ 5800 yıllarına değin
kesintisiz bir iskânın olduğu anlaşılmıştır123.
123
Dedeoğlu-Baysal 2017, 50.
60
3.3.2. KURUÇAY
Kuruçay Höyüğün varlığı, ilk kez 1962’ de saptanmış bununla beraber söz
konusu höyükteki ilk kazılar 1978 yılında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
adına, Prof. Dr. Refik Duru yönetiminde başlatılmıştır. Höyükte başlatılan kazı
çalışmaları, 1988 yılına kadar 11 kazı mevsimi sürmüştür.
124
Duru 1994, 9.
61
verilmiştir ve 12. kat ile birlikte Erken Neolitik Çağ’a ait olduğu kabul edilmiştir. Diğer
yandan yerleşimde Geç Neolitik Çağ’ı temsil eden katın 11. yapı katı olduğu
saptanmıştır.
3.3.3. HACILAR
Burdur’un 26.5 km. kadar güneybatısında, Hacılar Köyü’nün 1.5 km. batısında
yer alan Hacılar Höyük, yaklaşık 135 m. çapında ve 5 m. yüksekliğindedir. 1957-1960
yılları arasında James Mellaart başkanlığında Ankara, İngiliz Arkeoloji Enstitüsü
tarafından kazılmıştır.
En eski kültür dönemi ise ana toprak üzerinde yer alan ve Mellaart tarafından
Çanak Çömleksiz Neolitik Dönemi’ne tarihlenen tabakalardır. Bununla birlikte son
yıllarda yapılan çalışmalar sonucunda, sözü edilen evrenin çanak çömlekli olduğu ve
Neolitik Dönem’in Erken evresine tarihlendiği sonucuna varılmıştır126.
3.3.4. BADEMAĞACI
125
Harmankaya-Tanındı-Özbaşaran 1997, Hacılar Maddesi.
126
Duru 1999,173; Umurtak 2001, 688; Yakar 1991, 154.
62
kuzeyindeki 200 X 100 m. ölçüsünde oval biçimli höyüğün görünen yüksekliği 7 m.
kadardır. Ana toprağın günümüz tarla düzleminden 2-3 m. daha aşağıda olduğu kabul
edilirse, muhtemel yüksekliğinin 10 m. civarında olduğu söylenebilir. Bademağacında
ki kazılar, 1993 yılından günümüze kadar sürdürülmektedir.
ENÇ’nin en erken yerleşmesi 7. kattan 5.kata kadar olan birikimde, herhangi bir
yapı kalıntısı bulunmamıştır. Bu yerleşim katları sadece tabanları ile birbirinden
63
ayrılmaktadır. ENÇ 4’e ait küçük bir yapı bulunmuştur. 2001 kazı dönemi sonunda
Bademağacı’nın stratig durumu şöyle olmuştur:
3.3.5. HÖYÜCEK
127
Duru 1995, 449.
64
Tabaka Adı Dönem Tarih
65
IV. BÖLÜM: KABARTMALARDA GÖRÜLEN FİGÜRLER
Bir başka dans sahnesi Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem’de Nevali Çori’de128
kireçtaşı bir teknedeki üç figürlü kabartmada görülür, ikisi insan olan figürler saçsız ve
şişman olarak betimlenmişlerdir. Ortada yine saçsız ve diğerlerine göre daha şişman
128
Hauptmann 2007, 146.
66
olan kaplumbağa olarak tanımlanan figür yer alır. Her üç figürün elleri yukarıya kalkık,
bacakları ise her iki yana açılmış dans eder durumda gösterilmişler. Göbekli Tepe’de129
kabartmalı bir dikilitaş üzerinde kollarını havaya kaldırmış biçimde başsız bir insan
figürü görülür. Mezopotamya’da Ur Dönemi’nde ve 2. bin yıldaki silindir mühürler
üzerinde ellerini yukarıya kaldırmış figürlere rastlanmaktadır130. Arslantepe’de131 de
damga mühürler arasında fanus içinde ellerini yukarı kaldırmış dans eden figürler
görülür.
129
Schmidt 2008, 420-421.
130
Collon 1987, fig. 153, 155-157.
131
Frangipane 2002, res. 75.
132
Parrot 1960, fig. 62.
133
Parrot 1960, fig. 69.
134
Collon 1987, fig. 678.
135
Silistreli 1989, 498-500; lev. II/4; IV/1-3; V/1-2.
136
Mellaart 1967, 184.
137
Mellaart 1967, 183.
138
Schmidt 2007, res. 75, 80, 101.
139
Hauptmann 2007, 142
67
dikilitaşların dar yüzünde birleşmektedir. Mezopotamya heykeltraşlık sanatında140
oturan ya da ayakta duran heykellerin; elleri, göğüste kavuşturulmuş ya da kavuşmaya
yakın vaziyette yapıldığı görülmektedir.
140
Moscati 1985, 16, 18-19.
68
4.2. HAYVAN FİGÜRÜ
Kabartmalı hayvan figürleri arasında Anadolu parsı, boğa, yaban keçisi, kuş,
köpek, geyik, yılan, deve ve eşek/at görülür. Kabartmalar arasında en çok görülen figür
boğa ve yaban keçisidir. Boğa ve yaban keçilerinin başı aplike tekniğinde yapılanlar da
vardır. Hayvan figürleri genelde cepheden verilmiştir. Baş ve gözler cepheden, gövde
ise profilden verilmiştir. Başı protom şeklinde yapılanların hepsi cepheden
gösterilmiştir. Hayvan figürlerinin başları genellikle yüksek kabartmalı; gövdeleri ise
alçak kabartma tekniğiyle yapılmıştır. Figürler vazonun ve bazı kulpların üzerine
bezenmiştir, ayrıca kulp görevi gören hayvan başlarına da rastlanmaktadır. Figürler tek
ve çoklu sahnelerde gösterilmiş olup stilize olarak ifade edilenler de vardır.
141
Schmidt 2007, res. 46, 83.
142
Mellaart 1967, fig. 17,19-23.
143
Bilgi 2007, 127.
144
Mellaart 1967, fig. 64.
145
Özgüç 1988, lev. E/1.
146
Parrot 1960, fig. 67 B.
69
Boğa figüründen sonra en çok yaban keçisi figürleri gelir. Anadolu’da mühür
baskılarında ve silindirik mühürlerde yaban keçisi figürlerine rastlanmaktadır.
Mezopotamya boyalı seramikleri üzerinde dağ keçisi figürleri görülür. Samarra147 ve
daha geç evredeki El-Ubeyd renkli seramiklerinde stilize olarak yapılmış dağ keçisi
figürlerine rastlanılır. Son Uruk Dönemi yerleşimlerinden Cebel Aruda ve Habuba
Kabira mühürleri arasında yaban keçisi figürleri görülür148. Diğer hayvan figürlerinden
geyik, Anadolu’da Çatalhöyük duvar resimlerinde149, Norşuntepe’de Son Kalkolitiğe ait
nişli mekânda bulunan duvar resminde150, yine Anadolu’da mühür baskılarında151
karşımıza çıkmaktadır. Yılan, köpek ve eşek tasvirlerine ise Anadolu’da Göbekli Tepe,
Hallan Çemi ve Körtik Tepe’de dikilitaşlar ile taş kaplar üzerinde rastlanır.
147
Parrot 1960, fig. 60-61, 67.
148
Frangipane 2002, res. 62.
149
Mellaart 1967, fig. 48.
150
Hauptmann 1976, 54.
151
Alp 1968, lev. 11/23.
70
V. BÖLÜM: BATI ANADOLU NEOLİTİK DÖNEM KAPLAR
ÜZERİNDE FİGÜRLER
5.1.1. AŞAĞIPINAR
Şekil 10: Aşağıpınar kuzeydoğu kesim, 2. tabaka, kabartma bezemeli kadın biçimli çift
gövdeli kap
Kadının üçgen biçimli yüzü ile göğüsleri ve karında birleşen kolları kabartma
olarak betimlenmiş, yine kabartma olarak üzerine insan figürleri yerleştirilmiştir.
71
Bunlardan üst gövdede tek, altta ise biri erkek diğeri kadın olmak üzere el ele tutuşmuş
iki figür vardır. Bu tür çift gövdeli kaplar Hacılar I tabakasından bilinmekte, buna
karşılık insan kabartma bezeme ise Romanya' dan İç Anadolu'ya kadar geniş bir dağılım
göstermektedir152.
Şekil 11: Aşağıpınar kuzeydoğu kesim, 2. tabaka, kabartma bezemeli kadın biçimli çift
gövdeli kap (2)
5.1.2. HOCAÇEŞME
Hocaçeşme höyüğünde IV. evre buluntu topluluğu hemen hemen yalnızca, çok
özenle yapılmış, ince kenarlı, parlak açkılı kırmızı ve siyah çanak çömlekten
oluşmaktadır. Genellikle “S” profilli açık kap biçimlerinin hakim olduğu buluntu
topluluğunda dikey yada verev tüp tutamaklar, aycık biçimli tutamaklar ve daha az
olarak boğa başı biçimli kabartma eklentiler görülmektedir. Sayıca az olsa da, insan ya
da hayvan biçimli kapların bulunduğu anlaşılmaktadır. Hayvan figürlerinin başları
genellikle yüksek kabartmalıdır. Boğa insanlar arasında gücü ve tanrısallığı simgeleyen
152
Özdoğan 1998, 144, resim 10.
72
kutsal hayvan konumunda değerlendirilmiştir. Ayı’da aynı şekilde gücü temsil
etmektedir.
153
Özdoğan 2012, 418, fig. 76, 77, 78
73
5.2. EGE BÖLGESİ
5.2.1. YEŞİLOVA
Yeşilova Höyüğü 2009 yılı kazı çalışmalarında bulunan birçok kırık keramik
parçaları arasında göze çarpan yukarıdaki resimde görülen buluntu incelendikten sonra
yüksek kabartmalı tekniği ile yapılan kadın betimlemeli keramik parçası olduğu
anlaşılmıştır. Kabartma 3 x 6 cm. boyutlarındadır. Kabartama da kafa kısmı
yapılmamıştır. Kabartmanın üst kısmına kadın göğsü yapılmıştır, göğüsün altına göbek
kısmı yapılmıştır, göbeğin altına ayak kısmı betimlenmiştir.
74
Yeşilova Höyüğü 2012 yılı kazı çalışmalarında Geç Neolitik IV.1 tabakasında
ele geçen birçok çanak çömlek parçaları arasında iki gövde parçası dikkati çekmiştir.
Bunların üzerindeki kalın kireç tabakasının temizlenmesinden sonra yüksek kabartma
şeklinde yapılan betimlemelerin yabani hayvanlara ait kabartmalar olduğu anlaşılmıştır.
ile doldurulmuş beneklerle kaplanmıştır. Uzun kuyruk vücuda paralel şekilde dik
olarak uzatılmış, ayaklardan ikisi gösterilmiştir. Ayaklardan birinin ucunda hafif pençe
şeklinde uzatıldığı anlaşılan izler yer alır.
75
Şekil 15: Yeşilova Anadolu Parsı kabartması (2)
İkinci kap parçası ise kırmızı renkli küçük bir çömleğe aittir. Bu kap parçasının
üzerinde daha sağlam durumda kabartma şeklinde yapılmış, 4.0 x 2.9 cm. boyutlarında
bir başka hayvan betimlemesi yer alır. Uzun ve dik bir kuyruğu, içi beyaz dolgulu
benekleri olan vücudu ve pençeleri ile bu betimin de bir yırtıcıyı simgelediği
anlaşılmaktadır. Özel kaplar üzerindeki bu hayvanlar, M.Ö. 6. bin yıllarında İzmir ve
civarında yaşadığı bilinen pantere, Anadolu Leoparı ya da Anadolu Parsı’na ait ilk
betimlemeler olmalıdır. Yeşilova Höyüğü bulgularına göre tüm kap olarak ele
geçmemesine karşın farklı türdeki kapların üzerinde yer alan panter kabartmalarından,
bu canlının İzmir ve civarında, 8 bin yıldır bilindiğini söylemek mümkündür154.
154
Derin 2013, 22-27.
76
5.2.2. ULUCAK
IV. tabaka çanak çömleğin neredeyse tamamı kırmızı astarlı ve açkılı mallardır.
Kaplarda bezek çok sık rastlanmamakla birlikte, görülen bir başka özelliktir; en sık
görülen tip baskı bezektir. Genelde açkılı ya da açkısız yüzeye hamur henüz ıslakken,
bir alet, deniz kabuğu yada tırnak ile uygulanan işlem sonucunda göz yaşı damlası veya
yarım daire şeklinde bezekler ortaya çıkmıştır. Boya, kabartma yada çizi bezekler ender
olarak yapılmıştır. Resimde gördüğümüz boğa bezeme, Anadolu’da Neolitik’ten beri
bilinen önemli bir hayvandır. İnsanlar arasında gücü ve tanrısallığı simgeleyen kutsal
hayvan konumunda değerlendirilmiştir. Boğa, Çanak Çömleksiz Neolitik’ten itibaren
yapıların içinde kült amaçlı kullanılan bir figürdür155.
155
Çilingiroğlu 2007, 367 fig. 23
77
5.2.3. EGE GÜBRE
Ege Gübre Neolitik Yerleşimi kazılarında çok sayıda çanak çömlek ortaya
çıkartılmıştır. Çanak çömleklerin büyük çoğunluğu Batı Anadolu ve diğer bölgelerdeki
Neolitik yerleşimlerden bilinen kırmızı astarlı ve perdahlı kaplardan oluşur. Kırmızı
astarlı çanak çömleklerin yanı sıra bulunan diğer örnekler açık kahverengi, krem ve
koyu kahverengi astarlıdır. Formlar –S– profilli, konik ve yarıküresel çanaklardan,
boyunlu ve boyunsuz çömleklerden, tabak ve kapaklardan oluşur. Dipler çoğunlukla
disk biçimlidir. Bunların yanı sıra düz ve halka dipler de vardır. Çanak çömleklerin
üzerinde çoğunlukla iki veya dört tüp biçimli dikine tutamak bulunur. Aynı zamanda
dikey ve yatay olarak delikli düğme biçimli tutamaklar ve kapalı tutamaklar da vardır.
Boyalı örneklerin sayısı son derece azdır ve sayıları 4-5'i geçmez.
78
Çanak çömleklerin üzerine bazen kazıma bezeme ile çeşitli motifler işlenmiştir.
Ancak bunların sayısı da çok azdır. Çanak çömlekler üzerinde görülen bir diğer bezeme
unsuru kabartma bezemelerdir. Bu tür motiflerin boğa boynuzları şeklinde veya stilize
yapılmış motifler olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu tür kabartma bezemeli parçalardan
bir tanesinin üzerinde bulunan bir kadın ve erkeğin yan yana betimlendiği örnek,
detayları açısından son derece ayrıntılıdır. Stilize olarak kaplar üzerinde kavisli bant,
nokta ve helezoni desenlerle insan sureti verilmeye çalışılmıştır. Vücudunun üst kısmı
korunmuş, ellerini yukarı kaldırmış, stilize insan figürleri ile ele ele tutuşmuş dans/ritüel
yapan figürler elde edilmiştir.
156
Sağlamtimur 2012, 127, res. 10
79
Şekil 18: Ege Gübre insan kabartmalı kap parçası (2)
80
5.3. GÖLLER BÖLGESİ
5.3.1. KURUÇAY
Kuruçay’da Neolitik yapı katlarında ‘A türü malları’ denilen mallar arasında, bir
çömlek parçasının yatay ip delikli kulbunun üzerinde hayvan başı kabartma
görülmektedir. 8. yapı katında boğa başı kabartma ile kabartma hayvan başı tutamaklar
görülmektedir. 7. yapı katında hayvan başı kabartmalı tutamaklar vardır. Benzer
bezemeler içinde; tutamak hayvan başı ve boynuzu, boğa başı kabartması gibi
bezemeler görülür. Hayvan başı tutamakların benzerleri Anadolu’da Neolitik Çağ’da
Höyücek’te görülmektedir. Kaplar üzerine yapılmış boğa ve boğa başı kabartmaları;
Neolitik Çağ’da Ulucak’ta görülmektedir157.
157
Duru 2007, 336, fig.19.
81
Şekil 19: Kuruçay hayvan başlı kabartmalar
5.3.2. HACILAR
IV. katta keramik kaliteleri diğer yapılara göre artmıştır. Az sayıda, boğa başı
görünümünde tutamaklar ve hayvan biçimli ritonlar vardır. Boyalı parçaların sayısı
göreceli olarak artmıştır. IV ve V. tabakalarda monokrom kap parçaları üzerinde hayvan
betimli kabartmalı bezemeler bulunmuştur. Bunlar arasında üç kap parçası üzerinde
hayvan başları vardır. Bu hayvan kabartmalı başlar olasılıkla boğayı simgelemektedir.
Batı Anadolu’da kaplar üzerinde kabartma olarak yapılmış boğa figürlerine, Neolitik
Dönem’de Ulucak ve Kuruçay’da rastlanmaktadır158.
158
Duru 2007, 334, fig. 9a.
82
Şekil 20: Hacılar hayvan kabartmalı kap parçaları
5.3.3. HÖYÜCEK
83
veren fırınlarda pişirilmiştir. Biçimlerde çoğunluk, düz ve -S- profilli çanaklar ve -S-
profilli çömleklerdedir. Ağız kenarları içe uzatılan pervaz ağızlı küçük boy çömlekler,
böbrek, kuş ve çizme biçimli fantezi kaplar, Tapınak Dönemi’nin kutsal yapılarında
bulunmuştur.
Boyunlu, şişkin karınlı, ufak boy çömlek parçasında, karın kısmında hayvan
başını betimleyen boynuzlardan bir tanesi sağlam durumda olan kabartma, bir hayvan
başını betimlediği düşünülmektedir. Çömlek parçalarından birinde boyun kısmında
hayvan betimine ait kavisli kabartmalı bir boynuza, başka bir parçadaki kabartmanın ise
kuş gagasına benzediği düşünülmektedir.
84
Şekil 22: Höyücek hayvan kabartmalı kap parçaları(2)
159
Duru 2007, 340 fig. 40
85
VI. BÖLÜM: DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
86
Pınar, Ege Bölgesi’nde Yeşilova, Ulucak ve Ege Gübre gibi merkezlerde görülürken,
Göller Bölgesi’nde Hacılar, Höyücek ve Kuruçay yerleşimleri öne çıkar.
87
Dönem’de de benzer kabartma bezeme geleneğinin sürdürüldüğü saptanmıştır. Bundan
anlaşılacağı gibi Anadolu’daki bu geleneğin kökenini Neolitik Dönem içerisinde
aramak daha doğru olacaktır. Neolitik Dönem’den hemen sonraki Kalkolitik Dönem ve
Kalkolitik Dönem’den sonraki Tunç Çağı’nda da kabartma bezeme sanatının devam
ettiği ve benzer bir çizgide gelişimini sürdürdüğü, kaplar üzerinde görülen benzer
biçimdeki kabartmalardan anlaşılmıştır. Bu nedenle Neolitik Çağ’daki geleneğin
Kalkolitik ve Tunç çağlarındaki kabartmalı gelenekle ilişkisi ve etkisi olduğunu
söyleyebiliriz. Batı Anadolu dışında kalan bölgelerden Orta Anadolu ve Mezopotamya
Kültürü’nde kabartma seramik geleneği Hassuna’dan beri bilinmektedir. Halaf
Kültürü’nde görülen nokta-kabarcık, insan figürü, çentik baskı bant gibi kabartmalar ile
Anadolu’daki Kalkolitik Dönem kabartmaları arasında benzerlikler görülür. Her ne
kadar Mezopotamya Kültürleri’nden etkilenmiş olduğunu kabul etsek bile Batı Anadolu
kültürü içinde bu geleneğin geliştiğini söyleyebiliriz.
88
KAYNAKÇA
89
Çilingiroğlu, A., Çevik, Ö. ve Çilingiroğlu, Ç. 2012: “Ulucak Höyük
Towards Understanding the Early Farming Communities of Middle West Anatolia: The
Contribution of Ulucak.” The Neolithic in Turkey (ss. 139-175). İstanbul: Arkeoloji ve
Sanat Yayınları.
90
Duru, R. 1994: Kuruçay Höyük I, 1978-1988 Kazılarının Sonuçları
Neolitik ve Erken Kalkolitik Çağ Yerleşmeleri, TTK, Ankara.
Harmankaya
91
S. Tanındı
Hauptmann, H. 1976: “Norşun Tepe Kazıları, 1972”, Keban Projesi 1972 Yılı
Çalışmaları, Keban Projesi ODTÜ Yayınları, Ankara, 41-59.
92
Kartal, M. 2003: “Anatolian Epi-Paleolithic Period Assemblages:
Problems, Suggestions, Evaluations and Various Approaches”, Anadolu /Anatolia 24,
45-62.
93
Ozan, A. 2013 “Kıyı Ege Neolitik Çağ Çömlekçiliğinde Halka Dip
Geleneği”, Cedrus, I, 1-19.
Özkaya, V.-San, O. 2007 “Körtik Tepe: Bulgular Işığında Kültürel Doku Üzerine İlk
Gözlemler”, Türkiye’de Neolitik Dönem, Yeni kazılar, Yeni Bulgular, Arkeoloji ve
Sanat Yayınları, İstanbul, 21-36.
Roodenberg, J., 2002 “2000 Yılı Menteşe Kazı Sezonu”, 23. Kazı sonuçları
Toplantısı 2, Ankara, s.123-126
94
Rosenberg, M. 2007 “Hallan Çemi”, Türkiye’de Neolitik Dönem, Yeni Kazılar,
Yeni Bulgular, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 1-11.
Roodenberg, J.J., A. von As, S.A. Roodenberg 2008 “Barçın Höyük in the Plain of
Yenişehir (2005-2006) A Preliminary Note on the Fieldwork, Pottery and Human
Remains of the Prehistoric Levels”, Anatolica XXXIV, s. 53-66.
Schmidt, K. 2008 “Göbekli Tepe 2006 Yılı Kazısı”, 29. KST/2, Ankara, 417-
428.
95
Van As, A. H. Wijnen 1995 “The Neolithic and Chalcolithic Pottery from
Ilıpınar’s Phases X-V”, The Ilıpınar Excavations I, ed. J. Roodenberg, Leiden, s. 77-
107.
96