You are on page 1of 18

10 Antik dönem dinini nasıl

belgeleriz?

187
Scripta Manent Sagalassos Arkeolojisinin Belgelenmesi

Antik dönem dinini nasıl belgeleriz?


Peter Talloen1

Giriş
Modern (batı) dünyamızda din, genellikle hem içsel olarak tutarlı hem de insan
yaşamının diğer “seküler” yönlerinden az çok ayrılmış bir tanrısal olana duyulan
inanç ve karşılık verme sistemi olarak görülür. Klasik Dönem’de durum böyle de-
ğildi. İnsanların ilahi dünya ile etkileşime girebilecekleri, tutarlı bir sistem oluştur-
mayan ya da diğer insan deneyimlerinden açıkça ayrılmayan çok farklı yöntem-
ler vardı. Antik dinlerin, kutsal yazılardaki ilahi hakikatlerin açığa çıkarılmasına
dayanmadığını, ancak ölümlülerin tanrılarla temas kurmasını sağladığı düşünülen
bir grup geleneksel uygulamaya dayandığını da belirtmemiz gerekir. Geleneksel
uygulamalar, insan yaşamını daha iyi ya da daha kötü bir şekilde etkileyebilecek
ve sonucunda da insan eylemlerinden etkilenebilecek pek çok ilahi güçten oluşu-
yordu. İnsanlar, tanrıları onlara hediyeler sunarak onurlandırdıklarında, onaylarını
ve amaçlarına ulaşmalarını sağlayacak desteği alacaklarına inanırlardı. Bu dönem
insanlarının dinlerini anlama biçimleri bu nedenle açık ifadelerden ziyade perfor-
manslarında ve kült ritüelleri ve rutinlerine yönelik uygulamalarında ortaya konur-
du. İnanca yönelik soruları empoze edilen yabancı değerlerin sonucu olarak gören
S. Price’a göre antik dini anlamanın anahtarı inanış değil uygulamalardı2. Bu görüş,
tarihteki çoğu insan için dinin algı değil uygulama olduğunu ve inanç sistemlerinin
gelişen uygulamalardan ortaya çıktığını savunan antropolojik ilkeye dayanır3.

Bu dini uygulamalar, yüce güçler ya da doğaüstü varlıklar veya nesnelere yönelik


dini inançların bir ürünü olarak kalıplaşmış eylemler sistemi olan bir kült olarak sı-
nırlandırılabilir. Kült eylemler, rahiplerin katılımını ve armağan sunması gerektirir. Bu
uygulama dini deneyime ve tanrının varlığına dikkat çekmeye yöneliktir ve bu dün-
yayla bir sonraki arasındaki sınırda gerçekleştiği var sayılır4. Kültler tipik olarak, her
toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak ortaya çıkıp yerel kural ve yasaklara göre gelişir
ve ritüellerde ifadesini bulur. Ritüel, bir birey ya da topluluktan etkilenmiş ya da birey
ya da topluluk adına yapılmış, sürekli olan ve tekrarlanan eylemler topluluğudur. Bu
eylemler mekân ve zamanı düzenler, insanlarla tanrılar arasındaki ilişkileri tanımla-
yarak farklı insan kategorilerini ve onlar arasındaki bağları konumlandırmayı sağlar5.

Kült bileşenleri
Yukarıda belirtilen kült tanımının yapı taşları, doğaüstü varlıklar (panteon), mekan
(kutsal alan), rahipler (dini görevliler) ve ritüellerdir. Sonraki bölümde dini pratiğin
bu bileşenleri tartışılacaktır.

1
Leuven Üniversitesi, Sagalassos Arkeolojik Araştırma Projesi’nde doktora sonrası araştırmacısı. Pisidia Bölgesi’ndeki
Helenistik Dönem’den Bizans Dönemi’ne kadar uzanan zaman dilimindeki dini uygulamalar üzerine çalışmalar
yapmaktadır. Bu araştırma, Leuven Üniversitesi Araştırma Fonu ve Flanders Araştırma Vakfı tarafından desteklenmiştir.
2
Price 1999, s. 3.
3
Geertz 1973, s. 213-218.
4
Renfrew ve Bahn 1991, s. 359.
5
Bruit Zaidman ve Schmitt Pantel 1992, s. 27.

188
Antik dönem dinini nasıl belgeleriz?

Pantheon: kültün özneleri


Günümüzün gelişmiş bilim ve teknolojisinden mahrum olan insanlar, savaş ve do-
ğal afetlerin sonuçlarına, hastalıklara ve ölümlere karşı savunmasızdı. Geçimleri,
bölgesel iklim ve çevreden doğrudan etkilenen tarıma bağımlıydı. Bu yaşam sa-
vaşında, koruma ve destek arayışı içindeyken her biri hayatın belirli bir unsurunu
temsil eden büyük Olimpos tanrıları ya da daha az tanınmış tanrılar, yarı tanrılar,
yerel kahraman ve sihirler dahil olmak üzere ilahlara ve doğaüstü yardımlara
başvurdular. Hepsinin, tapınanın ihtiyacına uygun durum ve zamanlara uygun
belirgin özellikleri vardı. En önemli tanrılara, hangi özelliklerinden dolayı yaka-
rıldığını ayırt edecek ek ünvanlar verilirdi. Antik dönem insanları bu şekilde, dün-
yevi deneyimlerini, korkularını, ihtiyaç ve arzularını uygun tanrılara yakararak ve
tapınarak rasyonelleştirmişlerdir. Antik din, insanların özgürce ifade ettiği açık bir
sistemdi. Dolayısıyla, yerel panteona sürekli yeni tanrılar eklenebilirdi. Panthe-
anın değişen yapısı yalnızca değişen yerel öncelikleri ortaya çıkarmakla kalmaz,
aynı zamanda diğer kültürlerle bağlantı kurmayı sağlar.

Kutsal alan: kült yerleri


Antik dönemde tanrıların fiziksel mekanlarda yaşadıklarına inanılırdı. Tapınan-
lar, bu ilahi gücün varlığını insanla tanrının iletişimi için kutsal bir alan ayırarak
tanıdılar. Aslında kutsal yerler yoktu, sadece insanlar için bazı özel coğrafi veya
ruhani özellikleri ya da bir ilahi göstergeye sahip olduğu inanılan kurumsallaşmış
alanlar vardı. Dolayısıyla kutsal alanlar, kendilerini kutsal kabul edenlerden ayrı
düşünülemez. Bir yerin kutsal olmasını sağlayan, dini ritüellerdi. Bilinçsizce kir-
lenmesinin önlenmesi için de, bu kutsal alanların tanımlanması gerekliydi. Bu ne-
denle, bu yerler genellikle dini törenler ve uygulamaların gerçekleşeceği sahneler
gibi inşa edilmiş, anıtsallaştırılmıştır. Büyük, köklü tapınaklar, geleneksel mimari-
lerinden ve incelikle işlenmiş girişlerinden kolayca tanınabilirdi. Yine de, pek çok
kutsal alan net bir şekilde belirlenmemiştir. Özellikle kırsal kesimde, herhangi bir
su kaynağı, kayalık veya mağara bir tanrıya ait olabilirdi.

Dini davranışların mekânsal ifadeleri ve ilişkileri bir arada “kutsal alan” terimi
ile ifade edilir. Farklı dönemlerde devamlı kutsal alan olarak kullanılan yerler,
dinin temel nitelikleri aynı kalsa bile, büyük farklılıklar gösterebilir; çünkü anıt-
ların nitelikleri ve konumları bakımından her dönemin kendine özgü bir mantığı
ya da dili vardır6. Antik dönemin baskın yerleşim tipi, belirli bir coğrafi bölgenin
sakinlerini tek bir yönetim yapısı içinde birleştiren bir kurum olan şehir devleti
ya da polisti. Kent, merkez (asty) ve ona tabi kırsal alan (chora) olmak üzere iki
bileşenden oluşuyordu. Kentsel ve kırsal kült alanları, her biri ayrı bir karaktere
sahip olan iki ayrı dini yaşam alanı olarak kabul edilir.

6
Nixon 2006, s. 5.

189
Scripta Manent Sagalassos Arkeolojisinin Belgelenmesi

Dini görevliler : kült rahipleri


İlahi güçlerin insanların yaşamlarını etkilediğine inanıldığından, bu güçlere erişebil-
mek de çok önemliydi. Katılımcılar doğal olarak bu kültün törenlerine katılan her-
kesti, ancak ilahi güce tek ya da ayrıcalıklı erişim iddiasında bulunarak kendi sosyal
güçlerini elde eden gruplar vardı. Bu sayede, belirli bir dini kurum ya da eylemler
aracılığıyla, bireysel ve kolektif davranışları manipüle ve kontrol edebilirlerdi.

Helenistik etki altında ortaya çıkan dini yaşamın en önemli noktalarından biri de,
rahipler haricinde yeni din memurlarının ve dini yöneticilerin  takdimiydi7. Po-
lis adına görevlendirilen bu yetkililer, ritüellerin yerine getirilmesi, ibadethanelerin
bakımı ve idaresiyle ilgileniyordu. Rahiplik, dini eğitim almış uzmanlık görevinden
ziyade, hakimler gibi yüksek dereceli görevlerde çalışanlarınkine benzer bir resmi
görev haline gelmişti. Bu görevliler halk tarafından halkın içinden seçilirdi, bunun
sonucunda toplumun dini yaşamının genel kontrolü kent sakinlerinin ve siyasi lider-
lerin ellerine bırakılmış oluyordu. Toplumun gelişmesini sağlamak, dini ve insani
alanları koordine etmek polisin göreviydi. Bu makamlar masraflı olduğundan kon-
seylere başkanlık eden, egemen toprak sahibi elit sosyal grup, hakimlik görevinde
olduğu gibi dini görevleri de üstlenmiştir.

Kült ritüelleri
Yukarıda bahsedildiği gibi, ritüeller insanlarla tanrılar arasındaki ilişkileri tanımla-
mak için hazırlanmış eylemlerdi ve antik dinlerin merkezini oluştururlardı. Din-
darlık, kurban, adaklar ve hediyelerin tanrılara sunulduğu saygı eylemleriyle ifade
edilirdi. Dini armağan sunumu, alt tabakadakinin üst tabakadakilerin kendisine ih-
san edebileceği şeylere karşılık olarak, elinden geleni sunduğu farklı statülerdekiler
arasındaki alışveriş düzenine göre modellenmişti. Her alışveriş, statü ilişkisini tekrar
canlandırır ve teyit ederdi. Tüm bu “sunma” ritüellerinin  amacı, tanrıları onur-
landırmakla beraber aynı zamanda tanrıların ihmal edilip öfkelenmelerinden kay-
naklanacak talihsizlikleri engellemekti. Armağanların sunumu aynı zamanda çift
taraflı ‘do ut des’ prensibiyle yönetilirdi. Bu, bir söz ya da vaat ile ilişkili sunulan
objelerle örneklenebilir: tanrıya ya da bir ruha adanan obje verilen sözün bir sim-
gesi olur8. Bu şekilde, adaklar insanla tanrı arasındaki bir tür alışverişin bir parçası
olarak görülebilir.

Tanrılarla etkileşime geçmek ve kurulan bu ilişkiyi sürdürmek için kullanılan iki


temel armağan grubu vardı: kurbanlar ve adak objeleri. Kurbanlar, tanrısal ya da in-
sani tüketim için bağışlanmış nesneleri içerirken, adak olarak sunulan objeler daha
kalıcıydı. En önemli kült biçimi, dini ritüellerin çoğunluğunun temelinde yer alan
kurban etmeydi. Tipik kurban bir hayvan olurdu, ancak hayvanlara ek olarak ya da
onların yerine mısır, çeşitli hamur işleri ve meyveler gibi kansız veya “saf” olarak
nitelenebilecek adaklar da sunulurdu. Bu adaklar – tanrıların cömertliklerine karşı

7
Antik çağlardaki din adamlığı üzerine çalışma Beard ve North 1990.
8
Van Straten 1981.

190
Antik dönem dinini nasıl belgeleriz?

vergi olarak tarım ürünlerinin adanması gibi - tüm insani nesnelerden tanrıların
alması gereken pay ya da hediye olarak görülürdü: ilk hasat meyveleri, ya da içkili
eğlencelerde tanrıların şerefine şarabın toprağa dökülmesi, vb.

Adak objeleri, bir tanrıya adanmış basit bir pişmiş toprak heykelcikten mermer kaplı
bir tapınağa kadar muazzam bir çeşitlilik gösteren, tüketime yönelik olmayan her
şey olarak tanımlanabilir; hepsinin ortak amacı tanrıları memnun etmektir.

Bunların arasında genel olarak kabul edilmiş iki grup ritüel vardır. İlki, kamu din
görevlileri tarafından kentin korunması ve halkın refahı için halka açık kült alanla-
rında düzenlenen, devlet kontrolünde; ritüel ve adakların devlet tarafından finanse
edildiği ritüellerdir.  Belirli tanrıların kutsamalarına karşılık, halk temsilcileri kalıcı
bir halk kültü kurup, halka açık bir tapınak sağlar ve hayvanların kurban edilmesi
gibi belirli ritüellerin düzenli olarak yapıldığından emin olurdu. Bu sayede, kamusal
kült, toplumla tanrılar arasında iyi ilişkileri sürdürmek için kamu temsilcilerinin
kullandığı ritüeller haline gelmişti. Her yıl belirli tarihlerde gerçekleşen ve böylece
dini bir takvim oluşturan sayısız kamusal ritüel, basit adak ve kurbanlardan özenli
festivallere kadar çeşitlilik gösterebilirdi. Kentsel külte katılım, “tanrıların huzurunu
sağlamak” ya da pax deorumu korumak, kentin iyiliğini ve korunmasını sağlamak
için mecburiydi.

İkinci grup ise, özel kişiler tarafından sunulan kurban ve adaklardan oluşuyordu.
Devlet destekli ya da kamusal kültlerde dine yapılan vurgu, toplu ibadet bağlamı
dışındaki, genellikle ev halkı ve aile ile ilişkilendirilen dini dışavurumların da çok
önemli olduğunu ve araştırılması gerektiğini ortaya koymuştur9. Bu tür dini dışavu-
rumlar, bir hanenin koruyucu tanrılarına yakarma ve hamilelik, doğum, olgunlaşma
ve ölüm gibi yaşam döngüsüyle ilişkili ritüelleri kapsar. Haneler, aile tanrılarına
tapınmanın merkeziydi, ancak bunu ‘özel din’ fenomeniyle ilişkilendirmek doğru
olmaz. Özel kişilerin dini faaliyetleri, ev dışındaki alanlarda da yer alabilirdi, yerel
tapınaklarda adakların kullanılması bunun bir örneğiydi. Bundan dolayı, özel ritü-
eller en iyi şekilde kamu otoriteleri tarafından organize edilmeyen ritüeller olarak
tanımlanabilir. Ritüeller, günlük hayatın tamamını düzenler, her sosyal eylemde (do-
ğum, evlilik, ölüm, anlaşmalar) ve üretimin her aşamasında (ekim, hasat) kutsallaş-
tırma amacıyla yer alırdı. Toplumdaki yapısal değişiklikler, halihazırdaki ritüellerde
şekilsel ya da anlamsal değişiklikler yapılmasını gerektirirdi. Dolayısıyla, ritüeller
asla statik değildi.

Kült arkeolojisi
Sagalassos da dahil olmak üzere, antik dünyanın çoğu şehri, ünlü tapınakların veya
tanrıların hiçbiriyle övünemediğinden, antik yazarların hiçbirinin eserlerinde dini
yaşam yer almaz. Bu tarz metinlerin eksikliği üzücü olsa da, sayısız araştırmacı
tarafından toplanan büyük miktardaki epigrafik kanıtlar, kentler tarafından basılmış

9
Kindt 2012.

191
Scripta Manent Sagalassos Arkeolojisinin Belgelenmesi

sikkelerin katalogları ve kültün arkeolojik kazı ve yüzey araştırmalarıyla ortaya çıka-


rılan maddi kalıntıları gibi alternatif kaynaklarda bir kısıntı yoktur. Bir araya getiril-
diklerinde, dini uygulamalarla ilgili genellemeleri destekleyebilecek kanıtlar ortaya
çıkarırlar. Önceden bahsedildiği gibi, antik din, bize onları belgeleme ve hizmet
ettikleri ritüel eylemleri yeniden kurgulama imkanı sunan semboller ve nesnelerle
tanımlanan eylemlerle kendini gösteriyordu. Dinin maddi izleri, antik kültü arkeo-
lojik kanıt ve katmanlar içinde ulaşılabilir kılar10. Külte yönelik arkeolojik yaklaşı-
mın temel avantajının, dinle ilişkili bu davranışların maddi sonuçlarını kapsaması
olabilir; bu, çoğu zaman bağlama özel kökenleri ve mesajlarından dolayı tek taraflı
yaklaşan yazılı kaynakların aksine, çeşitli zaman dilimlerine, bölgelere ve toplu-
luklara uyarlanabilir genel yorumlama modelleriyle sonuçlanır. Ayrıca, arkeoloji,
yazılı kayıtlarda hiçbir iz bırakmayan rutin kült eylemlerini belgeleme imkanı da
sunmaktadır. Bu yaklaşımın en büyük dezavantajı, antik ritüellerin arkeolojik olarak
tanımlanmasının problemli olmasıdır. Mevcut arkeolojik katman ve kanıtların özel-
lik ve kalitesinden ayrı olarak, doğaüstü olaylara yönelik bu insan faaliyetlerinin
tanınması, kaynaklara uygulanan metodolojik ve teorik çerçeve ile belirlenir. Dini
davranışların arkeolojik bağıntılarını belirleyen net göstergeler gerekir. Dinin tanım-
lanmasındaki metodoloji eksikliği, sadece arkeolojik araştırmalar sayesinde bilinen
toplumlar için çok belirgin olarak hissedilir. Bu durum, gelişmiş mimari formları,
zengin yazılı ya da epigrafik kanıtları ve iyi tanımlanmış bir tipolojisi olan oturmuş
bir tanrısal ikonografiye sahip tarihsel dönemler için doğal olarak daha iyidir. Bu
dönemlere ait eserin dinle ilişkili olup olmadığını belirlemek çok daha kolaydır.
Şimdi bu malzeme kategorilere daha yakından bakalım.

Mimari kaynaklar
Kült yerleri genellikle kutsal alan olarak tanımlanmaktadır. Kutsal alan tanımı, ilahi
olarak tanımlanan bir ritüelin gerçekleşmesi için ayrılmış her alanı kapsayabile-
cek şekilde geniş yapılmalıdır. Temel olarak, kutsal alan, insan ya da insanların
doğaüstü bir güç ya da varlıkla temas etmeyi umdukları yerdir. Bu yerin bir bina
olması şart değildir; bu dünyayla sonraki arasında bir ara bölge hissi uyandıran te-
menos olarak adlandırılan ve bu işlev için ayrılmış boş bir alan ya da bir su kaynağı
ya da mağara gibi doğal bir çekim noktası yeterlidir. Peki böyle bir kutsal alanı
ayırt etmemizi sağlayacak maddi nitelikler nelerdir? Elbette herkes, kült heykelini
barındıran ve adak objelerinin saklandığı klasik tapınak imajına aşinadır. Antik kült
ritüelinin en görünür unsuru merkeziydi, ancak bir bütün olarak - yerleşimin geri
kalanından ayrılmış bu alan- kutsal alan veya temenos, bir tür geçiş bölgesidir. Bu
da, sadece tapınağın değil, aynı zamanda çevresindeki yapıların da, rahiplerin kul-
lanımı için portikolar, su kaynakları ve kült ekipmanı için gerekli ek binalar dahil,
bütünüyle dikkate alınması gerektiği anlamına gelir11. Aslında, tapınak binalarından
çok, kutsal adakların yapıldığı sunaklar bu kutsal alanların temel öğeleriydi. Sunak-

Renfrew ve Bahn 1991, s. 358-362; Insoll 2011; Raja ve Rüpke 2015.


10

Klasik barınaklarda bulunmuş yapı ve eserler üzerine çalışma Bruit Zaidman ve Schmitt Pantel 1992, s. 57-60,
11

Whitley 2001, s. 134-136 ve Pedley 2005.

192
Antik dönem dinini nasıl belgeleriz?

ları, kutsal alandan çıkarılması yasak olan adak olarak sunulan objeler takip ederdi.
Ritüel faliyetler tapınağın dışında gerçekleştirilirdi ve tapınaklar sadece tanrı heykeli
ve adak objelerinin bir kısmını barındıracak şekilde tasarlanırdı.

Kutsal alan terimi sunaklar ve tapınaklar gibi unsurlarla mimari olarak tanımlanmış
alanları akla getirse de antik dönemdeki dini aktivitelerin çoğunluğu, önemlerini
belli eden insan yapımı işaretler taşıyan ya da taşımayan, özellikle de kırsalda doğal
ve huşu uyandıran belirli alanlarda gerçekleşiyordu. Tarih öncesi alanların kazısını
yapan arkeologlar, hangi bölgelerin kutsal alan olduğuna karar vermek için belirli
kriterler oluşturmaya başlamış olsalar da, klasik dönem arkeologlarının çok belirgin
bir metotları yoktur. Örneğin kırsal alandaki kült alanlarını saptamak için, mevcut
literatürde mimari unsurlardan epigrafik kaynaklara, kutsal imajların varlığından,
seramik kap konsantrasyonlarına kadar geniş bir yelpazede potansiyel teşhis unsur-
larından yararlanılmıştır.

Dahası, ritüel faaliyetler sadece kutsal alanların kendileriyle sınırlı değildi ve bir
bütün olarak yerleşim dokusunun içinde yer alabilirdi. Kent meydanları ve tiyat-
rolar gibi açık hava alanlarında ya da belediye salonları ve hamamlar gibi kapalı
alanlarda da gerçekleşebilirdi. İlahi temsiller genellikle anıtsal çeşmeler ve anıtsal
kemerler gibi kamusal yapılarla ilişkilendirilirdi. Her ne kadar bu tip binalar birincil
işlevleri göz önüne alındığında “seküler yapılar” kategorisinde olsalar da, sembolik
kült sisteminin bir parçasını da oluştururlardı. Bunlar dışında kutsal olmayan yapı-
larla ritüel eylemler özel konutlarda olduğu gibi daha tesadüfü şekilde ilişkilene-
bilirdi. Bu durumda, bu yapıların kült faaliyetinin gerçekleştiği yerler olarak kabul
edebilmek için kültün maddi tezahürlerinin varlığı gereklidir.

Epigrafik kaynaklar
“Epigrafik alışkanlık’, yani her tür bilginin taşa yazılması geleneği12, antik kentlerin
kamusal alanlarının, onları çevreleyen mezarlıkların, kırsal yerleşim yerlerinin ve
kutsal alanların anıtsal yazılarla süslenmesini sağlamıştır. Dini uygulamalar bağla-
mında, bu tür yazıtlar ibadet edilen tanrıların adlarını, kültlerine hizmet eden ku-
rumları, adakta bulunanların statülerini ve bazen de niyetlerini, ayrıca belirli tören-
leri, kutlamaları ya da kuralları içerebilir. Kutsal yerlerde bulunan ve yazılı olmayan
çok sayıda nesnenin gösterdiği gibi yazıt, ister ithaf ister adak amaçlı olsun, ister
kamusal ister özel olsun, adağın bir parçası olmak zorunda değildi. Ancak, adağı
adayan kişinin de, hediyesinin hatırlanmasını istemesi normal kabul edilmelidir. Bu
şekilde, hangi tanrıya neyin adandığını belirten yazıtlar ya da ifadeler, yazarlarının
dini inançları hakkında fikir verirken, onursal yazıtlar ve cenaze yazıtları, ölenlerin
kimliklerine ilişkin, dini görevlerini, bir başkan ya da tanrılar adına yapılmış bir
yarışmanın kazananı olduklarına dair vb. bilgiler verir. Yazıtlar, sadece belge niteliği
taşıyan kaynaklar değil, aynı zamanda arkeolojik kaynaklardır; hem tür, süsleme ve
malzeme gibi özellikleri, hem de mekânsal bağlamları dikkate alınmalıdır.

12
MacMullen 1982.

193
Scripta Manent Sagalassos Arkeolojisinin Belgelenmesi

İkonografik kaynaklar
Tasvirler, görünmezliği önlemenin, görünmeyeni görünür hale getirmenin aracıdır-
lar. Tasvirlerin kullanımı, antik dönem dini uygulamalarında ana noktalardan biriy-
di. Kült, tanrıların temsil becerisini gerektiriyordu: bir tanrıya ibadet etmek için o
tanrıyı tasvir edebilmek ve onu diğer tanrılardan ayırt edebilmek gerekirdi. Bu ne-
denle, çeşitli tanrılar ve ilahi figürlerden oluşan çok tanrılı panteona uygun olarak,
kendi görünüş ve özniteliklerine göre belirli tasvirler geliştirilmiştir13. Önemli bir
nokta da antik dönemde biçimlendirmenin, esasen antropomorfik olmasıdır. Antik
dönem insanları, hayvanları tanrılara atıfta bulunmak için kullanmış olsalar da, (ör-
neğin Zeus’un kartalı, Artemis’in geyikleri, Kybele’nin aslanı, Athena’nın baykuşu)
en azından klasik dönemde, bu hayvanlar yanlarında oldukları tanrılarla eş tutul-
mazlardı. Ancak yanlarında oldukları figürle birlikte anlam taşırlardı. Genel olarak,
hayvanlar veya diğer unsurlar tanrının doğasına dair göstergeler veya semboller
olarak işlev görürdü. Mesela buğday başağı Demeter’in tarımsal niteliğinin sembolü
ya da tanrının vücut bulmuş halidir. Aynı şekilde Zeus’un şimşekleri, Herakles’in
değneği, Apollon’un lyrası, Artemis’in yayı, Dionysos’un thyrsos veya rezene sapı,
Hermes’in kerykeion adı verilen iç içe geçmiş yılanlardan oluşan değneği veya Po-
seidon’un tridenti bu tür sembollerdir.

Tanrısallığın temsili olan ilk tasvir kategorisi, kült heykelleriydi. Antik dönemin baş-
lıca ikonları olarak, doğaüstü gücü sergilemek ve yaşayan tanrıları resmetmek için
yapılmışlardı. Kült tasvirlerinde, ibadet edilen tanrının numen ya da ruhunun yaşa-
dığına inanılırdı; bu tasvirlerin adakları kabul etme, yakaranlara cevap verme, hatta
bazı zamanlarda canlanma güçlerinin olduğu düşünülürdü.  Bir tanrının belli bir
yerdeki tasvirinin, bu ilahın “mevcudiyeti” olduğuna inanılırdı. Tanrı tasvirleri, kült
heykelleriyle sınırlı değildi, bir dizi farklı nesnede görülebilirdi. Bunlar arasında ka-
bartmalar, figürinler, bezemeli seramikler ve takılar sayılabilir. Antik dönemde, bazı
dini temsiller, içinde bulundukları tapınağın prestijinden dolayı diğerlerinden daha
önemliydi. Bu ünlü tasvirler, adak nesneleri gibi, daha az önemli olanların betim-
leme şekillerini belirlerdi. Dini sahnelerle süslenmiş seramik kaplar ve takılar gibi
ev eşyaları mutlaka kült ile ilgili olmak zorunda değildir, ancak elbette bu eserleri
üreten ve kullanan insanların dini ortamı hakkında bilgi verirler14.

Son bir ikonografik kaynak grubu da, şehir tarafından basılan sikkelerdir. Bunlar,
kent halkının dini-politik imajını, kentin kimliğini hangi kültlerin desteklediğini ve
kent sakinlerinin korunma ve refah beklediği tanrıları açıkça belirtirdi. Yerel para
basımının imgeleri ve efsaneleri, toplumu sembolleriyle, tapınaklarıyla ve festival-
leriyle güçlü ve önemli tanrıların koruması altındaki kutsal bir şehir olarak temsil
ederdi. Bu nedenle, her bir kentin sikkelerine genel bir bakış, o kente özel simgesel
sistemler hakkında fikir edinmemizi sağlar15.

13
Lexicon Iconographicum Mythologiae Classicae (LIMC) tarafından sunulan kapsamlı araştırma antik ikonografi ile
ilgilienenler için eşsiz bir kaynaktır.
14
Talloen ve Poblome 2005.
15
Price 2005.

194
Antik dönem dinini nasıl belgeleriz?

Diğer materyal kaynaklar


Belirgin mimarlık, epigrafi ve ikonografi kaynaklarının yanı sıra, ‘dilsiz’ arkeolojik
kanıtlar da dini uygulamaları yeniden kurgulamak için kullanılabilir. Standart biçim-
ler, formüller ve tasvirlerin bir sonucu olarak, yukarıda bahsedilen kanıt türlerinin
kültle ilişkili niteliklerini ortaya koymak nispeten kolaydır. Ancak pek çok durumda,
ritüellerde kullanılan nesneler kolaylıkla ayırt edilemez. Bu tür objelerin ritüelin bir
parçası olmasını sağlayan belirli unsurlar vardır. Bu sayede “tanrısal olan”la ilişki
kurarlar ya da ritüellerin etkili olmasına yardımcı olurlar. Böylelikle, kendi doğala-
rından gelen nitelikleri onları diğer gündelik eşyalardan ayırmaya yetmese de ‘kut-
sal’ olarak tanımladığımız alana ayak basmış olurlar. Kurbanlık pişirmede kullanılan
araçlar ya da başka kült ekipmanları bunlara örnek olarak gösterilebilir. Belirgin bir
biçimde, adak objelerinden oluşan bir depozit gibi, kültle ilişkili bir bağlamda bu-
lunmadıkları takdirde, bu tür nesnelerin dini bir ritüelle ilişkili olup olmadığı tespit
edilemeden kalacaktır.

Kısıtlamalar
Dini uygulamaları anlama biçimimiz, kullandığımız kaynakların bir ürünüdür. Dini
uygulamalara ilişkin kanıtlar, belirlenmiş bir bölgedeki araştırma modellerinden ka-
çınılmaz olarak etkilenir. Son on yıldaki büyük çabalara rağmen, Pisidia’daki pek
çok kazı alanı yetersiz yayınlanmış - ya da hiç yayınlanmamıştır - ve çoğu eser
türü hiçbir zaman sistematik olarak çalışılmamıştır. Sonuç olarak, bu zor ve tam
gelişmemiş materyalin çalışılması zor ve bazen de spekülatiftir. Ayrıca, yapılan her
araştırma, büyük ölçüde kent merkezlerine odaklanmıştır. Kırsaldaki kültlere dair
sınırlı bilgimiz, büyük ölçüde izole edilmiş kutsal alanlara ve başıboş sunaklara ve
rölyeflere dayanmaktadır. Bu kaynakların çoğunda, özgün bağlamlarında belgele-
nemediklerinden elde edilen bilgiler nesnenin içsel verileri ile sınırlıdır, dolayısıyla
bir bağlamla ilişkilendirilebilmeleri için gereken bilginin elde edilmesi güçtür.

Açıkça görülüyor ki, daha üst sınıflara ait ürünler bazı açılardan daha avantajlıdır.
Anıtsal tapınakların, bir takım rustik yapılara veya basit yerel mabetlere göre çok
daha ayırt edilebilir olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, kırsal alandaki özel mabet-
ler, genellikle resmi bir mimari üsluba sahip tapınakların gölgesinde kalmıştır, bu
nedenle de fark edilmeleri zordur. Ayrıca, epigrafik kanıtların en mütevazısının bile,
toplumun tüm katmanları için ulaşılabilir olan ürünler olmadığını kabul etmemiz
ve bazı grupların burada temsil edilmediğini anlamamız gerekir. Aynı şekilde, kent
sikkeleri de basılmalarına karar veren kent elitlerinin dini görüşlerini yansıtıyordu.
Elimizdeki kanıtlar, MS ilk üç yüzyıla odaklandığından zamansal olarak da taraflıdır
denilebilir. Pisidia bölgesinde Helenistik Dönem’e tarihlenen çok az sayıda kaynak
bulunmuştur. Kültürel süperpozisyon, başka bir deyişle bir alanın sürekli kullanımı,
bu eksiklikten kısmen sorumludur. Son olarak, elimizdeki malzeme varabileceği-
miz sonuçları sınırlandırır. Arkeoloji, dini pratiğin maddi kanıtlarını belgeleyebilir
ve onları bir zamanlar kullanan toplumun ritüel aktiviteleri açısından yorumlaya-
bilir. Ancak, arkeolojik kaynaklar dönemin herhangi bir bireyinin dini deneyimini
ya da düşüncelerini açığa çıkarma iddiasında olamaz. Ayrıca, maddi deliller bize

195
Scripta Manent Sagalassos Arkeolojisinin Belgelenmesi

yalnızca gerçekleşen ritüel faaliyetlerden bir kısmının izlerini sağlayabilir. Örneğin


müzik, dans, şarkılar ve dualar gibi arkeolojik katmanlarda iz bırakmayan başka
belirtiler de mutlaka vardır. Özellikle dualar, çeşitli durumlarda (lütuf/kutsama, re-
fah, sağlık ve ilahi müdahale gibi) tanrılara yakarmalar, en az göze çarpan günlük
faaliyetlerdendir16. Adakların çoğu, özellikle de gıda, giyim ve ahşap eserler gibi
dayanıksız olanlar hiç iz bırakmadan yok olabilirler. Sonuç olarak, antik dönem dini
uygulamalarının ayrıntılı, karmaşık ve parçalı maddi kalıntılarını anlama girişimle-
rinin doğasında zorluklar vardır. Ancak, dinin günlük hayatın her yerinde olduğunu
görmezden gelmek veya ihmal etmek kabul edilemez olacağından, bu zorluklar
bizi caydırmamalıdır.

Şekil 1. Burdur Arkeoloji Müzesi’nde bulunan güneybatı Pisidia’dan at sırtında


değnek taşıyan tanrı Herakles/Kakasbos’u gösteren kabartma bezemeli kireçtaşı stel.

16
Eski duanın önemi hakkında bkz. Versnel 1981,s. 17-26.

196
Antik dönem dinini nasıl belgeleriz?

Şekil 2. Kaya Mabedi’nin görünümü, Sagalassos çevresinde Aphrodite için mabet


görevi gören bir kaya oyuğu.

Şekil 3. Termessos’taki Zeus Solymeus’un rahibi Otanes’in ithafı (merkez sağ sağda)
olan, müzik eşliğinde hayvanların kurban edilmesini betimleyen Helenistik Dönem’e
ait kireçtaşı kaide (K. Lanckoronski, Städte Pamphyliens und Pisidiens, 2: Pisidien,
Viyana, 1892), Şekil 8).

197
Scripta Manent Sagalassos Arkeolojisinin Belgelenmesi

Şekil 4. Sagalassos yakınlarındaki Kaya Mabedi’nden çıkan Aphrodite’nin (Roma İm-


paratorluk Dönemi) pişmiş toprak heykelciği, Burdur Arkeoloji Müzesi’ndedir.

198
Antik dönem dinini nasıl belgeleriz?

Şekil 5. Adada’da yer alan Korinth düzeninde, prostylos planlı tapınak, (MS 2. yüzyıl
sonları - 3. yüzyılın başları) tanrılaştırılmış imparatorlara ve Zeus Megistos Serapis’e
adanmıştır.

199
Scripta Manent Sagalassos Arkeolojisinin Belgelenmesi

Şekil 6. Ana tanrıçanın yerel bir versiyonu olan Angdeissis için rahibe Briseis (MS 2.
yüzyıl) tarafından dikilmiş, kireçtaşından yazıtlı bir sunak, Sagalassos territoriumun-
da yer alan Bağsaray’da bulunmuş.

200
Antik dönem dinini nasıl belgeleriz?

Şekil 7. Sagalassos’taki Hadrianus Nymphaion’undan Apollon Klarios kült heykelinin


(MS 2. yüzyılın başları) mermer kopyası.

201
Scripta Manent Sagalassos Arkeolojisinin Belgelenmesi

Şekil 8. Sagalassos’ta yer alan


kent konağında bulunmuş se-
ramik tepsi; tepsi bir satyrosun
desteklediği ve Pan tarafından
selamlanan Dionysos betimiyle
süslenmiş.

Şekil 9. Sagalassos’tan
(Claudius II hükümdarlığı) bir
bronz sikke, kentin Tychaion’u/
şans tanrıçası Tyche’yi gösteren
tapınağı betimlemektedir
(Belçika Kraliyet Kütüphanesi).

202
Antik dönem dinini nasıl belgeleriz?

Şekil 10. Sagalassos yakınlarındaki Kaya Mabedi’nde bulunan cam öreke (Roma İm-
paratorluk Dönemi).

203
Scripta Manent Sagalassos Arkeolojisinin Belgelenmesi

Referanslar
Beard ve North 1990 = M. Beard, J. North (ed.), Pagan priests. Religion and powers in the
ancient world, Londra, 1990.

Bruit Zaidman ve Schmitt Pantel 1992 = L. Bruit Zaidman, P. Schmitt Pantel, Religion in the
ancient Greek city, Cambridge, 1992.

Geertz 1973 = C. Geertz, The interpretation of cultures. Selected essays, New York, 1973.

Insoll 2011 = T. Insoll (ed.), The Oxford handbook of the archaeology of ritual and religion,
Oxford, 2011.

Kindt 2012 = J. Kindt, Rethinking Greek religion, Cambridge, 2012.

Lexicon Iconographicum Mythologiae Classicae, I-VIII, Zürich-Munich (1981-1999).

MacMullen 1982 = R. MacMullen, The epigraphic habit in the Roman Empire, “American
Journal of Philology”, 103, s. 233-246.

Nixom 2006 = L. Nixon, Making a landscape sacred. Outlying churches and icon stands in
Sphakia, Southwestern Crete, Oxford, 2006.

Pedley 2005 = J. Pedley, Sanctuaries and the sacred in the ancient Greek world, Cambridge,
2005.

Price 1999 = S. Price, Religions of the ancient Greeks, Cambridge, 1999.

Price 2005 = S. Price, Local mythologies in the Greek East, in C. Howgego vd. (ed.), Coinage
and identity in the Roman provinces, Oxford, 2005, s. 115-124.

Raja ve Rüpke 2015 = R. Raja, J. Rüpke (ed.), A companion to the archaeology of religion in
the ancient world, Oxford, 2015.

Renfrew ve Bahn 1991 = C. Renfrew, P. Bahn, Archaeology: theories, methods, and practice,
Londra, 1991.

Talloen ve Poblome 2005 = P. Talloen, J. Poblome, What were they thinking of? Relief
decorated pottery from Sagalassos. A cognitive approach, “Mélanges de l’École Française de
Rome. Antiquité”, 117.1, s. 55-81.

Van Straten 1981 = F.T. Van Straten, Gifts for the gods, H.S. Versnel (ed.), Faith, hope and
worship. Aspects of religious mentality in the ancient world, Leiden, 1981, s. 65-151.

Versnel 1981 = H.S. Versnel, Religious mentality in ancient prayer, H.S. Versnel (ed.), Faith,
hope and worship. Aspects of religious mentality in the ancient world, Leiden, 1981, s. 1-64.

204

You might also like