Professional Documents
Culture Documents
C
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi
LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ
Ders
ÇEVRE POLİTİKALARI
ÖĞRETİM ÜYESİ
Ödev Konusu:
Hazırlayan
Vakkas KURT
Öğrenci No: 202185322234
2022
GİRİŞ / SUNUŞ
Bu ödev çalışmasında özelikle son 30 yılda başta insanlığın olmak üzere dünyamızda
yaşayan tüm canlı türlerinin yaşam alanına büyük zararlar veren ve üzerinde yaşam alanı
bulduğumuz doğanın tüm dengesinin bozulmasına yol açan, büyük iklim hareketlerinin
oluşmasına neden gösterilen ve büyük çapta coğrafi felaketlere kaynak gösterilen küresel ısınma
terimi incelenecektir.
Küresel ısınma olarak başlayan bu felaket, bilim adamlarının uzun yıllar yaptıkları
incelemeleriyle beraber artık günümüzde küresel iklim değişikliği terimi olarak devam etmektedir.
Öyle ki, Türkiye’mizde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının adı Çevre, Şehircilik ve İklim
Değişikliği Bakanlığı olarak da değiştirilmiştir. Önceleri sera gazlarının etkisi, sera gazı salınımı,
karbon salınımı ve küresel ısınma gibi terimlerle hayatımıza giren bu coğrafya terimi, artık iklim
değişikliği olarak tanımlanmaktadır. 1994 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi de bunun en büyük göstergesidir.
Başlangıçta tüm dünya da önemi pek kavranmayan ve zaman geçtikçe büyük coğrafik
felaketlere ve büyük iklim değişikliklerine yol açtığı bilimsel araştırmalarca kanıtlanan küresel
iklim değişikliklerinin nedeninin genel olarak sanayileşmeden kaynaklandığı ispatlanmıştır.
Sanayi devrimi ile fabrikalarda, kara, hava ve deniz ulaşım araçlarında kullanılan kömür ve
petrolden çıkan gazların dünyaya salınımı, daha sonra enerji üretim miktarının artması ve enerji
üretiminde kullanılan katı yakıtların ve sıvı gazların atıklarının dünya atmosferine salınımı ve
nihayet gelişen hayvansal üretim faaliyetleri ve organik olmayan tarımsal faaliyetlerin de artmış
olması, yaklaşık yüzyıldır maalesef dünyamız atmosferini kirletmektedir. Yüz yıl evvel bu
tehlikenin varolacağını kestiremeyen insanoğlu 1980’li yıllardan itibaren bu konuya önem
vermeye başlamış ve çareler üretmeye gayret göstermiştir. Bugün itibariyle kirlenen Dünya
atmosferinin artık bu yükü kaldıracak durumda olmadığı apaçıktır ve acilen ciddi çalışmalar
yapılarak atmosferin temizlenmesi gerekmektedir.
İşte 3 bölümden oluşan bu ödevimizin ilk bölümünde küresel ısınma kavramı üzerinde
durularak,küresel ısınmaya yol açan nedenlerden bahsedilecek, ikinci bölümde küresel ısınma
sorununa çözümler arayan uluslararası çalışmalardan ve Türkiye’nin dahil olduğu anlaşmalardan
bilgi verilecek, üçüncü bölümde ise küresel ısınmanın Türkiye’ye genel etkilerinden bahsedilerek
mevcut durum analizi yapılacaktır. Ayrıca en sonda ise kişisel bir değerlendirme ve kritik
yapılarak çalışma bitirilecektir. Saygıyla.
Vakkas KURT
BÖLÜM 1
KÜRESEL ISINMA NEDİR ?
Küresel ısınma kavramı ilk defa 1992 Rio Dünya Zirve’sinde dile getirilmiştir. Bu
zirvede küresel ısınma kısaca insanların dünya gezegeni üzerindeki mevcut iklim sistemine
yönelik tehlikeli etkileri olarak değerlendirilmiştir. Yapılan Zirvede, küresel ısınmanın varlığına,
1800 yılından beri dünyada ölçülen hava sıcaklıklarının kıyaslaması ile varıldığı belirtilmiş ve
Dünya atmosferindeki sıcaklığın 2 °C’den fazla artmasının önlenmesi gerekliliği üzerinde
çalışılmıştır. Dünya kamuoyu, Rio zirvesinin ardından küresel ısınmaya neden olan sebepler
üzerine araştırmalarını derinleştirirken, Karbondioksit (CO2) ve Metan gazı gibi sera gazlarının
etkisi üzerinde de durmaya başlamıştır. (KAYNAK:intell4.com sitesi) Kısaca dünya atmosferinin
ısınması olarak açıklayacağımız küresel ısınmaya ve dünya ülkelerinin bu konudaki tüm
faaliyetlerine, Dünyanın atmosfer sıcaklığını 2 derecenin altında tutma çabaları ve sera gazının
zararlı etkilerini azaltma çabaları olarak görebiliriz.
Sera Etkisi: Dünyamız, üzerine düşen güneş ışınlarından ziyade, dünyadan yansıyan güneş
ışınlarıyla ısınır. Bu yansıyan ışınlar başta karbondioksit, metan ve su buharı olmak üzere
atmosferde bulunan gazlar tarafından tutulur, muhafaza edilen bu ısı sayesinde dünya ısınır.
Sera
etkisini
anlatan
şema
Günümüzdeki tehlike karbondioksit ve diğer sera gazlarının miktarındaki artışın bu doğal
sera etkisini şiddetlendirmesinde yatmaktadır. Binlerce yıldır dünyamızdaki karbon kaynakları
kararlı kalırken, şimdi modern insanoğlu aktiviteleri, fosil yakıtların kullanımı, ormanların yok
oluşu, aşırı tarım yapılması, atmosfere olması gerekenden büyük miktarlarda karbondioksit ve
diğer sera gazlarının salınmasına sebep olmaktadır. Böylece atmosferdeki sera gazları artmaktadır
ve bu gazlar da dünyaya gelen ışınları tutmaktadır. Bu tutma oranı arttıkça dünyamız daha çok
ısınmakta ve başta buzulların erimesi olmak üzere fırtınalar, tsunamiler, dere taşmaları gibi bir çok
doğal afetler oluşmakta, kısaca doğal denge bozulmakta, bu ise iklim değişikliklerine yol
açmaktadır.
Küresel ısınma, sera etkisiyle atmosferin periyodik olarak sıcaklığının artarak ısınması olup, doğal
bir süreçtir. İnsanların aktiviteleri sonucunda atmosfere, özellikle gazların girdileri arttığından
etki giderek fazlalaşmaktadır. 16.02.2001 tarihinde Cenevre’de açıklanan BM Çevre Raporu'na
göre 21. Yüzyılda, ortalama hava sıcaklığının 1,4 °C ile 5,3 °C arasında artacağı, buzulların
erimesiyle denizlerin 8–88 cm kadar yükseleceği, uzun vadede dünyanın fiziksel yapısında geri
dönüşümü olmayan değişiklikler ortaya çıkacağı düşünülmektedir.(KAYNAK:tr.vikipedia.org sitesi)
Yukarıdaki grafikte de görüldüğü gibi dünyamızın sıacaklığı artmaktadır. 20. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren sanayileşme, sera gazları, nüfus artış hızı, hidrokarbona dayalı yakıt kullanımı
küresel ısınmanın önlenemez bir noktaya doğru hızla ilerlemesine neden olurken CO2
emisyonunun etkisi ise tartışmasız kabul edildi. Bugüne kadar kaydedilen en yüksek sıcaklığın
2000 yılından sonra kaydedilmesi tehlikenin son yıllarda arttığına işarettir.
2019 yılı küresel ısınmanın rekoru olarak istatistiklerde yerini alırken yalnızca Türkiye’de 935 sıra
dışı hava olayı kayıtlara geçti. Avrupa Orta Vadeli Hava Tahminleri Merkezi (ECMWF)
tarafından oluşturulan Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin (C3S) hazırladığı 2019 Avrupa
İklim Durumu Raporu’nda ise dünya genelinde 1979’dan 2019 yılına kadar uzanan en kapsamlı
analize yer verildi.
2100 YILINDA GERÇEKLEŞMESİ BEKLENİYORDU/ ERKEN ISINDIK
Tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Covid-19) sürecinde milyonlarca
insan evlerine kapandı. Bu süreçte şehirlerde yaşanan hareket azalması, sanayi de üretimin
durması gibi etkenlerle hava temizliğinin umut verici bir ilerleme kaydetmesi insanlığı
sevindirmişti. Ancak bu sevinç kısa sürdü ve ‘normalleşme’ süreci ile birlikte yerini yeniden
küresel ısınmaya etki eden değişimlere bıraktı. Dünyanın en yüksek noktalarından Sibirya’da
sıcaklığın 37.7 dereceye kadar ulaşarak rekor kırması sevincin yerini kaygıya bırakmasına neden
oldu. Hava sıcaklığının -64 derecelere kadar düştüğü Sibirya’dan gelen bu haber sosyal medyada
da büyük yankı uyandırırken, tahminlerde de önemli oranda sapma meydana geldi. 2019 yılında
Nature dergisinde yer alan bir bilgiye göre, 1992 - 2017 yılları arasında 3 trilyon buzul eridi. 1970
yılından bu yana her saniye 2 bin 500 ton (1 olimpik havuz), her iki günde bir 1 gigaton (400.000
olimpik havuz büyüklüğünde) buzul erimeye devam ediyor. Bu durum Dünyamızın beklenenden
çok daha erken ısındığını gösteriyor. Kısaca Dünyanın hızlı ısınması durdurulamıyor ve insanlığın
bu duruma acil çözüm bulması gerek.
3-Elektrik Tüketimi : Elektrik üretmek için harcanan yakıtlar ve özellikle klima, buzdolabı gibi
elektrikli aletler havaya sera gazı salmaktadır. Bu da küresel ısınmayı artırmaktadır.
4- Ormansızlaşma: Ormanların azalması karbondioksitin artmasına yol açmaktadır.
5- Ulaşım: Ulaşım sektörü şu anda en büyük karbon emisyonu kaynağıdır. Milyonlarca araçtan
kaynaklanan emisyonlar arttığından, bireysel araç kullanımı en büyük kirleticidir.
BÖLÜM 2
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE KÜRESEL ISINMAYA KARŞI
BMİDÇS; taraf ülkeleri, sera gazı emisyonlarını azaltmaya, araştırma ve teknoloji üzerinde
işbirliği yapmaya ve sera gazı yutaklarını (örneğin ormanlar, okyanuslar, göller) korumaya teşvik
etmektedir. Sözleşme, sera gazı emisyonlarının azaltılması için, ülkelerin kalkınma önceliklerini
ve özel koşullarını göz önüne alarak “ortak, fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli
kabiliyetler” ilkesine dayanmaktadır.
Sözleşme, bazı ülkelerin sanayi devriminden sonra iklim değişikliğine sebep olan sera
gazlarını atmosfere diğer ülkelerden daha çok salmalarından ötürü daha fazla sorumluluk
almaları gerektiği düşüncesine dayanmaktadır. “Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve
göreceli kabiliyetler” ilkesi ülkelerin bu küresel çabaya sosyo-ekonomik koşulları dâhilinde
katkısını öngörmektedir. Bu bağlamda, Sözleşme, farklı yükümlülüklere göre ülkeleri üç gruba
ayırmıştır.
Ek–I Ülkeleri: Bu grupta yer alan ülkeler, sera gazı emisyonlarını sınırlandırmak, sera gazı
yutaklarını korumak ve geliştirmek, ayrıca, iklim değişikliğini önlemek için aldıkları önlemleri ve
izledikleri politikaları bildirmek ve mevcut sera gazı emisyonlarını ve emisyonlarla ilgili verileri
iletmekle yükümlüdürler. Bu grup iki ülke kümesinden oluşmaktadır. Birinci grupta 1992 yılı
itibarıyla OECD üyesi olan ülkeler (bunların içinde Türkiye de vardır) ve AB, ikinci grupta ise
Pazar Ekonomisine geçiş sürecindeki ülkeler yer almaktadır. Ek-I’de toplam 42 ülke ve AB
bulunmaktadır.
Ek–II Ülkeleri: Bu gruptaki ülkeler, birinci grupta üstlendikleri yükümlülüklere ilaveten çevreye
uyumlu teknolojilerin özellikle gelişme yolundaki taraf ülkelere aktarılması veya bu teknolojilere
erişimin teşvik edilmesi, kolaylaştırılması ve finanse edilmesi hususlarında her türlü adımı
atmakla sorumlu kılınmışlardır. Ek-II’de 23 ülke ve AB yer almaktadır.
Ek Dışı Ülkeler: Bu ülkeler, sera gazı emisyonlarını azaltmaya, araştırma ve teknoloji transferine
ilişkin işbirliği yapmaya ve sera gazı yutaklarını korumaya teşvik edilmekte, ancak belirli bir
yükümlülük altına alınmamaktadırlar. Bu grupta 154 ülke bulunmaktadır.
Ülkemiz, BMİDÇS müzakereleri altında kendine özgü bir konuma sahiptir. Bu kapsamda Türkiye,
Ek-I kapsamında olup da geçiş ekonomisi olmayan ve “özel şartları” Taraflar Konferansı
kararlarıyla kabul edilmiş olan tek ülkedir.
KYOTO PROTOKOLÜ
COP25 ise 2–13 Aralık 2019 tarihleri arasında, Şili’nin ev sahipliğinde, Santiago’da
düzenlenmiştir.
COP 26 SONUÇLAR
9 Kasım'da Climate Action Tracker, küresel insan uygarlığının mevcut politikalarla yüzyılın
sonuna kadar 2,7 °C'lik bir sıcaklık artışı yolunda olduğunu bildirdi. 2030 taahhütleri yerine
getirilirse sıcaklık 2,4 °C, uzun vadeli hedefler de uygulanırsa 2,1 °C ve ayrıca tartışılan tüm
hedefler tam olarak uygulanırsa 1,8 °C artacak. Bu nedenle 2030 için mevcut hedefler
"tamamen yetersiz" olmaya devam ediyor.
Kömür ve doğal gaz tüketimi, taahhütler ve politikalar arasındaki uçurumun ana nedeni. Taahhüt
edilen net sıfır emisyon azaltımının %85'ini oluşturan, 40 ülkenin taahhütleri değerlendirildi ve
yalnızca küresel sera gazı emisyonlarının % 6'sından sorumlu olan yönetimlerin (AB, Birleşik
Krallık, Şili ve Kosta Rika) bir dizi hedef taahhüt ettiğini buldular.
10 Kasım'da, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin'in metan kullanımında azaltmaya, kömür
kullanımında aşamalı olarak bırakmaya ve ormanların daha fazla korunmasına yönelik tedbirler
üzerinde işbirliği yaparak karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik bir çerçeve üzerinde
anlaştıkları bildirildi.
11 Kasım'da, Çin ve Hindistan'ın da aralarında bulunduğu 22 ülkeden oluşan bir grup olan
"Benzer Düşünceli Gelişmekte Olan Ülkeler" (LMDC), - (görünüşe göre gelişmekte olan ülkelerin
gelişmiş ülkelerle aynı sınırlandırmalara tabi tutulmaması gerektiğini savundukları için) azaltma
taahhüdünün taslak metinden tamamen çıkarılmasını istedi. Talep, en çok gelişmekte olan
ülkelerdeki insanlara zarar vereceği için mantıksız ve kendi kendini baltalayıcı olarak eleştirildi.
Talebin Çin'in taslak taahhüdü sabote etme girişimi olduğunu ileri sürüldü. Çin, 2019'da
dünyanın mevcut GHG emisyonlarının yaklaşık %27'sinden sorumludur.
Avrupa Yeşil Mutabakatı
2019 yılının Kasım ayında açıklanan ve AB’nin sera gazı emisyonlarının azaltılması, yenilenebilir
enerji kullanımı gibi hassasiyetlerini ileri taşıyan, çevre ve sürdürülebilirlik konularında atacağı
adımların taahhüdü niteliğinde olan bir inisiyatifler paketidir. AB, Mutabakat kapsamında 2050
yılında karbon-nötr ilk kıta olma hedefini ortaya koymuştur. Ayrıca ekonomik büyümenin kaynak
kullanımına bağlılığının sona ermesini, kimsenin ve hiçbir bölgenin geride bırakılmamasını
hedefleyen bir büyüme stratejisidir.
Avrupa İklim Yasası
AB’nin iklim temelli hedeflerinin sağlanmasına yönelik attığı politik adımlardan biri de Avrupa
İklim Yasası’dır. Paris Anlaşması çerçevesinden sonra Avrupa Yeşil Mutabakat’ını onaylayan
AB, bu yasa yoluyla iklim hedeflerinde geri dönüşsüzlüğün teminini sağlamayı hedeflemektedir.
Yasa, 9 Temmuz 2021’de Resmi Gazete’de yayımlanmış ve 29 Temmuz 2021’de yürürlüğe
girmiştir. Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın temel unsurlarından biri olup Avrupa ekonomisi ve
toplumu için 2050 yılına kadar iklim-nötr hedefinin bağlayıcı mevzuata yazılmıştır. Yasa ayrıca,
net sera gazı emisyonlarının 2030 yılına kadar 1990 seviyelerine kıyasla en az %55 oranında
azaltılması için de ara hedef belirlemektedir. İklim-nötr hedefi, 2050 yılına kadar başta
emisyonları azaltarak, yeşil teknolojilere yatırım yaparak ve doğal çevreyi koruyarak bir bütün
olarak AB ülkeleri için net sıfır sera gazı emisyonu elde etmek anlamına gelmektedir.
Dünya iklim sisteminde değişikliklere neden olan küresel ısınmanın etkileri en yüksek
zirvelerden, okyanus derinliklerine, ekvatordan kutuplara kadar dünyanın her yerinde hissediliyor.
Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve kıyı kesimlerde toprak kayıpları
artıyor. Örneğin 1960’ların sonlarından bu yana Kuzey Yarıkürede kar örtüsünde yüzde 10’luk bir
azalma oldu. 20’inci yüzyıl boyunca deniz seviyelerinde de 10-25 cm arasında bir artış olduğu
saptandı. Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınların
şiddeti ve sıklığı artarken bazı bölgelerde uzun süreli, şiddetli kuraklıklar ve çölleşme etkili
oluyor. Kışın sıcaklıklar artıyor, ilkbahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, hayvanların göç
dönemleri değişiyor. Yani iklimler değişiyor. İşte bu değişikliklere dayanamayan bitki ve
hayvan türleri de ya azalıyor ya da tamamen yok oluyor. Küresel ısınma insan sağlığını da
doğrudan etkiliyor. Bilim adamları, iklim değişikliklerinin kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik ve
bazı diğer hastalıkları tetikleyebileceği görüşünde. Küresel düzeyde artan sıcaklık etkisiyle oluşan
ısınma, birbirleriyle ilişkili diğer iklim elemanlarında değişimlere neden olmaktadır.
Sıcaklık artışıyla oluşan küresel ısınma;
•Kuraklık,
• Hidrolojik döngünün değişmesi,
• Su kaynaklarının hacminde ve kalitesinde azalma,
• Temiz su kaynaklarının denize karışması ve su sorunu,
• Deniz seviyesinin yükselmesi, kar ve buzulların erimesi,
• Aşırı buharlaşma, meteorolojik felaketlerde artış, yağış miktarı ve rejiminde değişiklikler,
• Yangınlar gibi sorunların da kaynağını oluşturmaktadır.
Küresel ısınmanın fiziksel etkileri yanında ekonomik, sosyolojik, psikolojik etkileri vardır.
•Tarım ve orman ürünlerinde azalış,
• Su kaynaklarının azalmasıyla enerji darboğazının yaşanması,
• Turizm ve rekreasyon olanaklarının sınırlanması ile pek çok sektörün olumsuz etkilenmesi,
• Sahil kenarlarındaki yerleşim alanlarının risk altında olması,
• Göçlerin artarak sosyal ve ekonomik zorluklara neden olması,
• İnsan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle sağlık maliyetlerinin artması,
• Az gelişmiş ülkelerin sorunlarla başa çıkacak kaynaklara sahip olmaması nedeniyle krizlerin
yaşanması iklim değişikliğinin sosyo-ekonomik ve politik önemini ortaya koymaktadır.
KAYNAKÇA:
1- tr.wikipedia.org ^ "Küresel Isınma Mı, Küresel Iklim Değişikliği Mi?". Boğaziçi Ünivesitesi Center
forClimateChangeandPolicyStudies (Erişim 20 Mart 2022 Saat: 19:22)
2- cevre.online.com / cevre-sehircilik-ve-iklim-değişikliği-bakanligi/ ( Erişim 20 Mart 2022 saat: 21:17)
3- ^ "COP26 İklim Konferansı: Glasgow'da yapılacak zirveden neler beklenmeli? BBC News Türkçe
4- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı https://enerji.gov.tr/bilgi-merkezi-iklim-degisikligi-ve-uluslararasi-
muzakereler (Erişim 21 Mart 2022 saat: 22:30
5-Stratejik Düşünce Enstitüsü /Kyoto Protokolü, Paris Anlaşması ve Küresel İklim Değişikliği /
Yazar :Merve KARACAER ULUSOY
6- 2021 İklim Değişikliği Konferansı tr.vikipedia.org
Türkiye'nin kişi başı sera gazı salınımı 5,9 tondur. Bu oran OECD
ortalamasının 3 te 1 i kadardır. Avrupa Birliği ortalamasının yarısı
kadardır.
Türkiye'nin küresel ısınmaya katkısı son 150 yılda %0,04 oranındadır. 1990 yılında
187 milyon ton sera gazı salınımı, 2009 yılında 370 milyon tona çıkmıştır. Günümüzde enerjisinin
%20'sini yenilenebilir enerjiden elde eden Türkiye 2023'te bu oranı %30'a çıkartmayı
hedeflemektedir. Türkiye 2010-2020 yıllarını kapsayacak Ulusal İklim Değişikliği Strateji
Belgesini kabul etmiştir. Bu belgeye dayalı eylem planı 2011 yılında tamamlanmıştır.
Türkiye karmaşık iklim yapısı içinde, özellikle küresel ısınmaya bağlı olarak,
görülebilecek bir iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden birisidir. Doğal olarak üç
tarafından denizlerle çevrili olması, arızalı bir topografyaya sahip bulunması ve orografik
özellikleri nedeniyle, Türkiye’nin farklı bölgeleri iklim değişikliğinden farklı biçimde ve değişik
boyutlarda etkilenecektir. Örneğin, sıcaklık artışından daha çok çölleşme tehdidi altında bulunan
Güney Doğu ve İç Anadolu gibi, kurak ve yarı kurak bölgelerle, yeterli suya sahip
olmayan yarı nemli Ege ve Akdeniz bölgeleri daha fazla etkilenmiş olacaktır.
Tarım alanlarının korunması pek çok ülkede, ulusal güvenlik kaygılarından biri hâline
gelmiştir. Tarım alanlarının kötü kullanımı, su yönetim eksiklerine bağlı su baskınları, tuzlanma,
çoraklaşma, aşırı pestisit (tarım ilacı) ve gübre kullanımına bağlı kirlenme bunların başında
gelmektedir. Suyun tarımdaki vazgeçilmez önemi nedeniyle, temiz su sıkıntısı pek çok bölgede,
tarımsal üretimin karşısındaki en büyük kaynak kısıtlaması hâline gelmiştir. Nitekim ülkemizin
bazı önemli hububat üretim merkezlerinde, ürün kayıplarının % 40-50 oranına ulaştığı
gözlenmektedir.
Türkiye’nin özellikle çölleşme tehlikesi bulunan İç Anadolu, Güney Doğu Anadolu, Ege ve
Akdeniz Bölgeleri gibi yarı kurak ve yarı nemli bölgelerinde tarım, ormancılık ve su kaynakları
açısından olumsuz etkilere yol açabileceği uyarıları yapılmaktadır. Araştırmacılara göre, iklim
kuşakları yer kürenin jeolojik geçmişinde olduğu gibi, ekvatordan kutuplara doğru yüzlerce
kilometre kayabilecek, bunun sonucunda Türkiye, bugün Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da hâkim
olan sıcak ve kurak iklim kuşağının etkisine girebilecektir.
İklim; başta şehircilik, tarım, su kaynakları, sağlık, enerji ve ulaştırma olmak üzere hemen
hemen tüm sektörlerin faaliyetlerine etki eden belirleyici bir faktördür. İklimdeki değişimlerin
izlenmesi, bu sektörlerin gelecekteki planlamalarında önemli bir yer tutmaktadır. Dünya
Meteoroloji Teşkilatı raporlarında ifade edildiği üzere Akdeniz Havzasında yer alan Ülkemiz,
iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin en fazla yaşandığı bir bölgede yer almaktadır. Değişen
iklime bağlı olarak ekstrem hava olaylarının sayısı, şiddeti ve süresi özellikle 2000’li yıllardan
günümüze değin artarak devam etmektedir.
Türkiye 2021 yılı alansal yağış toplamı 524.8mm ile 1991-2020 normalinin (573.4) ve
1981-2010 normalinin (574) % 9 altında gerçekleşmiştir. (Şekil 3)
2021 yılı aylık alansal yağış toplamları Şubat, Nisan, Mayıs, Ekim ve Kasım aylarında
normallerinin altında, diğer aylarda ise normallerinin üzerinde gerçekleşmiştir (Şekil 4).
2021 yılında Marmara, Karadeniz ve İzmir normalden %40-60 daha fazla yağış alırken,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi normalden %40-80 daha az yağış almıştır.
KAYNAK: Grafikler ve sayısal bilgiler T.C Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı
Meteoroloji Genel Müdürlüğü sitesinden alınmıştır. Veriler doğrultusunda analiz yapılmıştır.
1. Ekstrem MeteorolojikAfetler
2021 yılı, 1024 ekstrem olay sayısı ile en fazla ekstrem olay yaşanan yıl olmuştur. Ekstrem olay
trendlerinde özellikle son yirmi yılda artış eğilimi vardır.
Diğer olaylar ise %5 ile yıldırım, %3 ile orman yangını, %2 ile don ve heyelan, %1’den
daha az oranlarda çığ, kum fırtınası, sis, şiddetli soğuk ve kuraklık şeklinde gerçekleşmiştir
Tablo1:Sektörlere Göre Toplam Sera Gazı Emisyonları (CO2 eşdeğeri), 1990 – 2016 (TÜİK, 2018)
Yukarıda TÜİK’den alınan tabloya göre Türkiye’nin yaydığı sera gazı miktarı artmaktadır. Bu ise bizi
giderek küresel ısınmanın etkileriyle daha fazla başbaşa bırakacak demektir . Ülkemizde sera gazı
emisyonları 1990 yılında 210,7 milyon ton civarlarında iken 2016 yılında %135,4 artış
göstererek 496,1 milyon ton seviyelerine ulaşmıştır. Bu oranın günümüzde yaklaşık %150
seviyelerinde olduğu düşünülmektedir. Tarımsal faaliyetlerin burada sahip olduğu oran ise
%10-12 civarındadır. Yapılan son analizlerde ülkemizde tarım kaynaklı sera gazı
emisyonlarının 56,5 milyon ton olduğu ve genel toplamın yaklaşık % 11,4’ünü oluşturduğu
gözlemlenebilir. Bu durum artarak devam ederse tarımsal çeşitlilikte azalma olacaktır.
Türkiye’de tarım sektörü 2015 yılı itibariyle toplamsera gazı emisyonlarının %12’sine tekabül
etmektedir. Tarımda emisyon azaltımı, düşük maliyeti ve kolayuygulama alanı ile ülkemizde
ve dünyada emisyon azaltım stratejileri arasında önemli bir sektör olarak göz önünde
bulundurulmalıdır. Özellikle emisyonların çok büyük bir kısmına neden olan enterik
fermantasyon (%47), tarım toprakları (%40),gübre yönetimi (%11) konularında önlemler
alınması bu sektörden kaynaklanan emisyonların azaltılmasını sağlayacaktır.
2- Enerji üretiminde yenilenebilir kaynaklara yönelmeli, başta nükleer enerji santralleri olmak
üzere, katı atıkların yakılmasıyla enerji üreten tesislerinin kullanımını azaltmalıyız. İhtiyacımız
olan enerjiyi doğal kaynaklardan üretmeyi tüm dünya ülkeleri ve Türkiye’mizde
başaramadığımız sürece karbon salınımını azaltamayacağız. Dünyada en çok sera gazı
salınımının enerji üretiminden olduğu gerçektir ve bu konuda ciddi çalışmalar yapılması
gerekmektedir.
3-Tüm dünyada fosil yakıtlar yerine yenilenebilir çevre dostu yakıtlar kullanılmalıdır. Kömür
tüketimi tamamen sıfırlanamasa bile ciddi oranda tüketiminin azaltılması gerekmektedir.
4- Tarımsal üretimde kimyasal gübreler yerine doğal gübreleme yapılmalı, organik tarım üretimi
artırılmalıdır. Tarımsal sulamada ve tarımsal enerji kullanımında çevre dostu araçlar
kullanmalıyız.
5- Metan gazı üretiminin azaltılması için hayvansal gıda tüketimi ve kırmızı et tüketimi
azaltılmalıdır. En çok metan gazını doğalgaz yakımı ile birlikte, ineklerin ürettiği düşünülürse
hayvansal gıda tüketiminin azaltılmasının ne kadar önemli olduğu görülmektedir.
6- Ulaşımda katı yakıtlar yerine elektrikle çalışan araçlar kullanılmalı, fosil yakıtla çalışan tüm
hava kara ve deniz araçlarının üretimi durdurulmalıdır. Ayrıca kişisel olarak tüm insanların günlük
ulaşımlarında kişisel araçları yerine toplu taşımayı kullanmaları yakıt tüketiminin azaltacağı için,
karbon salınımını yavaşlatacaktır.
7- Tüm Dünya daha az enerji kullanımı için gerekli tedbirleri almalı, daha az enerji üreten
aletlerin, makinaların üretimi ve kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
Yukarıda yazılan tüm önlemler dışında daha sayamayacağımız bir çok önlem
alınmadığı ve uygulamaya geçirilmediği müddetçe maalesef Küresel Isınmanın ortaya çıkaracağı
doğal felaketlerle önümüzdeki yıllarda daha çok karşılaşacak ve daha çok üzüleceğiz. Canlı cansız
varlıkları ile bir bütün halinde yaşayan, güzel dünyamızın sağlıklı huzurlu yaşamı için mücadele
edilmesi gerçeği her şeyiyle apaçık ortadır ve umarız bugün yapılan tüm çabalar yarına umut ışığı
saçacaktır..
KAYNAKÇA:
5- tr.vikipedia.org sitesi