You are on page 1of 31

İÇİNDEKİLER

1.Küresel Isınma 6

2.Sera Gazları 6

2.1 Sektörde Sera Gazları Emisyonu 8

2.1.1 Türkiye’de Sera Gazları Emisyonu 9

3.CO2 Üretimi 11

3.1 Sanayide CO2 12

4. Ülkelerarası CO2 Emisyonu Azaltılmasına Yönelik Anlaşmalar 14

4.1 Kyoto Protokolü 15

4.2 Paris (İklim) Anlaşması 15

4.3 Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) 16


5.Karbondioksit Yakalama Yöntemleri 19

5.1 Yanma Öncesi Karbondioksit Yakalama 20

5.2 Yanma Sonrası Karbondioksit Yakalama 21

5.3 Oksi-Yakıt Yanmada Karbondioksit Yakalama 22

6. Karbondioksit Yakalama Teknolojileri 22

6.1 Absorpsiyon 22

6.1.1 Karbondioksit Yakalamada Kullanılan Kimyasal Çözücüler 23

6.1.2 Karbondioksit Yakalamada Kullanılan Fiziksel Çözücüler 23

6.2 Adsorpsiyon 24

6.3 Membranlar ile Karbondioksit Ayrıştırma 25

6.4 Krojenik Distilasyon ile Ayrıştırma 25

6.5 Mikroalgler 26

6.6 CO2 Yakalama Yöntemlerinin Karşılaştırılması 26

7. Karbondioksit Depolama Yöntemleri 27

7.1 Jeolojik Depolama 27

7.2 Okyanusal Depolama 28

7.3 Depolama Yöntemlerinin Karşılaştırılması 28

8.Yorumlar 30

9.Kaynakça 32

1
ÖZET
Çevreye, ekonomiye ve topluma küresel çapta zararlı etkileri olan küresel ısınmanın
önlenmesi için başta CO2 olmak üzere sera gazı emisyonlarının önemli ölçüde azaltılması
gerektiği yaygın olarak bilinmektedir. Küresel ısınma ve iklim değişikliği sorununa çözüm
önermek amacıyla dünyanın farklı ülkeleri bir araya gelerek CO2 emisyonlarını en aza
indirmeye yönelik Kyoto Protokolü, Paris Anlaşması veya CBAM gibi anlaşmalar
imzalamışlardır.

Karbon yakalama ve depolama, karbon emisyonlarını kontrol etmenin ve iklim değişikliğini


azaltmanın yollarından biridir. CO2'nin atmosfere salınmak yerine enerji santrallerinden ve
diğer endüstriyel proseslerden yakalandığı bir teknoloji olarak tanımlanabilir.

Yanma sonrası, oksi-yanma ve yanma öncesi olmak üzere yaygın olarak kullanılan üç farklı
karbon yakalama yöntemi vardır. Benzer şekilde CO2 birincisi derin jeolojik depolama,
ikincisi ise mineral depolama olmak üzere iki ana yolla depolanabilir;

Karbon yakalama ve depolama yöntemlerinin her birinin bazı avantaj ve dezavantajları vardır.
Hangi karbon yakalama ve depolama teknolojisinin uygulama için en uygun olduğu
belirlenirken kurulum maliyeti, yakıt ve baca gazı bileşimi, istenen CO2 konsantrasyonu ve
mevcut tesis uyumluluğu gibi faktörler dikkate alınır.

2
ABSTRACT
It is widely known that to prevent global warming which has global detrimental impact on the
environment, economy, and society, emissions of greenhouse gases, especially CO2, need to
be significantly reduced. In order to propose solutions to the problem of global warming and
climate change, different countries around the world have come together and signed
agreements like Kyoto Protocol, The Paris Agreement or CBAM to minimizing CO2
emissions.

Carbon capture and storage (CCS) is a way to control emissions and mitigate climate change.
It is a technology where CO2 is captured from power plants and other industrial processes
instead of being emitted to the atmosphere.

There are three different commonly used carbon capture methods, including post combustion,
oxy-combustion, and pre combustion. Similarly, CO2 can be stored in two main ways, firstly
deep geological storage and secondly mineral storage.

Each of the carbon capture and storage methods has some advantages and disadvantages.
Factors such as installation cost, fuel and flue gas composition, desired CO2 concentration
and existing facility compatibility are taken into account when determining which carbon
capture and storage technology is most suitable for the application.

3
1. Küresel Isınma
Endüstriyel büyümeyle birlikte gaz halindeki kirleticilerin emisyonları güçlendi. Hükümetler
arası İklim Değişikliği Paneli’ ne göre (2018), her yıl yaklaşık 41 milyar ton karbondioksit
salınmakta ve bu da gezegenin sıcaklığının artmasına katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle, sera
etkisini artıran gazların (örneğin karbondioksit, metan ve azot oksitler) kontrolsüz
emisyonlarının neden olduğu küresel ısınma, bilimsel araştırmaların, çevre politikalarının ve
modern toplumun farkındalığının hedefidir.

Küresel ısınma atmosferin dünya yüzeyine yakın kısımlarında ortalama dünya sıcaklığının
doğal olarak ya da insan etkisiyle artması olarak tanımlanır. Dünya yüzeyindeki sıcaklık
başlıca 4 faktörle tayin edilir;

 Dünyanın aldığı güneş ışığı miktarı


 Dünyanın yansıttığı güneş ışığı miktarı
 Sıcaklığın atmosfer tarafından tutulması
 Su buharının evaporasyonu ve yoğunlaşması

Küresel ısınma, doğal yaşamı tehdit eden, son zamanlarda etkisi gittikçe artan ve tüm ülkeler
için ortak bir sorun haline gelen bir unsurdur. Buzulların hacminde azalma, denizlerin
yükselmesi, göllerdeki su sıcaklığının artışı gibi etkileri ile hem insan yerleşim yerlerini,
ticaret olanaklarını ve hayvanların (gölde yaşayan canlılar) yaşam alanını etkilemesi küresel
ısınmanın birkaç zararıdır ve bu zararlara verilebilecek örnek sayısı artmaktadır. Küresel
ısınma; jeolojik kayıtlar, güncel ölçümler ve matematiksel modeller ile incelenebilir [1].

2. Sera Gazları
Güneş ışığı, doğal sera etkisi süreci ile dünyayı yaşanabilir yapmaktadır. Dünyamıza ulaşan
güneş enerjisinin %30’u uzaya geri yansıtılmakta ve kalanı atmosfer ya da dünyanın yüzeyi
tarafından absorbe edilir. Dünyanın her yerinde sürekli tekrarlanan bu proses gezegenimizi
ısıtır. Bu ısı daha sonra görünmez kızılötesi radyasyon olarak geri yayılır. Kızılötesi ışığın bir
kısmı uzaya yayılmaya devam ederken, büyük çoğunluğu sera gazları olarak bilinen ve daha
fazla ısınmaya neden olan atmosferik gazlar tarafından absorbe edilir [2].

4
Sera gazları, belirli bir termal kızılötesi aralığında ultraviyole radyasyon yayabilen gazlı
bileşiklerdir. Sera gazları atmosferin alt katmanlarında yüksek sıcaklıkları muhafaza ederek
uzaya daha az ısının kaçmasını sağlar. Bu daha sonra sera etkisi ile sonuçlanır; dünya yüzeyini
atmosfer olmadan olacağı sıcaklığın üzerinde bir sıcaklığa ısıtan doğal bir süreçtir. Sera
etkisinin yoğunluğu büyük ölçüde atmosferin sıcaklığına ve atmosferdeki sera gazlarının
varlığına bağlıdır [1].

Sera etkisine neden olan başlıca gazların arasında karbondioksit, metan, nitröz oksit ve su
buharı vardır. Karbon dioksit insan kaynaklı emisyonların neredeyse %80’ini oluşturmaktadır.
Atmosfere yayıldıktan sonra 100 yıl sonra yüzde 40’ı, 1000 yıl sonra yüzde 20’si ve 10.000
yıl sonra da yüzde 10’u kalır. Karbondioksitin ömrü tek bir değerle temsil edilemez çünkü gaz
zamanla yok olmaz, bunun yerine okyanusun, atmosferin ve karanın farklı kısımları arasında
hareket eder. Karbondioksitin bir kısmı hızla emilir, ancak bir kısmı binlerce yıl boyunca
atmosferde kalır. Farklı sera gazları farklı kimyasal özellikleri sayesinde atmosferden
ayrıştırılabiliyor. Karbon dioksit, ormanlar, toprak ve okyanus gibi karbon yutakları tarafından
absorbe edilir [2].

Şekil 2.1 Dünya genelinde sera gazları emisyon oranları [3].

5
Şekil 2.2 Sera Gazlarının Emisyon Miktarları

2.1 Sektörde Sera Gazları Emisyonu

Günümüzde küresel enerji talebinin % 87’si petrol, doğalgaz ve kömür gibi fosil yakıtlar
tarafından karşılanmaktadır. Yapılan tahminler doğrultusunda gelecek 30 yıl içerisinde de
toplam dünya enerji talebinin % 88’inin fosil yakıtlar tarafından karşılanması beklenmektedir.
Bu eğilimin nedeni, fosil yakıtların sahip olduğu yüksek enerji içeriğidir. Petrol ve ürünlerinin
özellikle de ulaşım sektöründe en çok kullanılan enerji kaynağı olduğu bilinmektedir. Bundan
dolayı, son 20 yıldır, atmosfere verilen insan faaliyetleri sonucu oluşan karbondioksit gazının
yaklaşık %77’si fosil yakıtların ısınma, sanayi ve ulaşım sektöründe kullanılmasından, geri
kalan %23’ü ise arazi kullanımı değişikliği ve ormanların yok edilmesinden kaynaklanmıştır
[4].

Sera gazları emisyonunun en yüksek olduğu sektör, enerji sektörüdür. Enerji sektörüne dahil
olarak endüstride kullanılan veya ortaya çıkan enerji ve ulaşımda kullanılan petrol ve dizelin
yanmasından ortaya çıkan sera gazlarının emisyonu oldukça yüksektir. Enerji sektörünün
sebep olduğu emisyon miktarı %73 oranındadır. Yaklaşık %18 ile tarım ve ormancılık sektörü
bu sıralamada ikincidir [5].

6
Şekil 2.1.1 Dünya genelinde sektör bazında sera gazları emisyon oranları. [5]

2.1.1 Türkiye’de Sera Gazları Emisyonu

Sera gazı envanteri sonuçlarına göre, 2020 yılı toplam sera gazı emisyonu bir önceki yıla göre
%3,1 artarak 523,9 milyon ton (Mt) CO2 eşdeğeri (eşd.) olarak hesaplandı. Kişi başı toplam
sera gazı emisyonu ise 2020 yılında 6,3 ton CO2 eşd. Olarak hesaplandı. Toplam sera gazı
emisyonlarında 2020 yılında CO2 eşd. Olarak en büyük payı %70,2 ile enerji kaynaklı
emisyonlar alırken bunu sırasıyla %14 ile tarım, %12,7 ile endüstriyel işlemler ve ürün
kullanımı ve %3,1 ile atık sektörü takip ediyor [6].

7
Şekil 2.1.1.1 Türkiye’deki sera gazı emisyon oranları,2020. [6]

Toplam CO2 emisyonlarının 2020 yılında %31,6’sı elektrik ve ısı üretiminden olmak üzere
%85,4’ü enerji sektöründen, %14,2’si endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı sektöründen,
%0,4’ü ise tarım ve atık sektörlerinden kaynaklandı [6].

Türkiye’de sera gazı emisyonu ya da salınımı kişi başı yaklaşık 6 tondur. Türkiye her yıl 500
milyon ton sera gazı salmaktadır. Bu oranla Türkiye, dünyanın yıllık salınımının yaklaşık
olarak %1’ini meydana getirmektedir. Sera gazı salınımının yaklaşık üçte biri kömür
kaynaklıdır [7].

Şekil 2.1.1.2 1990-2020 yılları arasında toplam ve kişi başı sera gazı emisyonu [6].

8
3.CO2 Üretimi

CO2; renksiz, kokusuz, tatsız bir gazdır. Yanma ürünü olarak da açığa çıktığı için havayla
teması sonucu yanmaz. Erime noktası -55,6°C, kaynama noktası -78,5°C olduğu için oda
şartlarında gaz haldedir. Suyla etkileşimi sonucu karbonik asit(H2CO3) veya hidrojen karbonat
(HCO3-) oluşturarak suyun pH seviyesini değiştirir [8]. Canlıların solunumu sonucuyla ortaya
çıktığı gibi farklı yöntemlerle üretimi yapılabilir.

CO2 üretimi dört farklı yöntemle yapılabilir:

1. CO2 gazı denizde ve volkanik bölgelerde bulunan kraterlerin ağzından alınarak doğal
yöntemlerle elde edilebilir. Tektonik hareketler veya deniz seviyesindeki değişmeler sonucu
deniz suyuyla birleşen kireçtaşından açığa çıkan karbonik asit kayalarda bulunan karbonla
etkileşime girerek CO2 açığa çıkmasına neden olur [8] ,[9].
2. canlıların solunumu sonucu açığa çıkan CO 2 dondurularak elde edilebilir veya sanayide
çeşitli malzemelerin üretimi esnasında kuru buz olarak elde edilebilir. CO 2’in donmuş haline
kuru buz denir.
3. Hidrokarbonlar içeriğindeki yüksek karbon miktarı nedeniyle yakıldıklarında ürün olarak
CO2 açığa çıkarırlar. Fosil yakıtların da içinde bulunduğu üretim yöntemidir.
4. doğalgaz ile elektrik üretimi yapılan tesislerde veya demir çelik fabrikalarında baca gazı
olarak çıkan CO2 sıvılaştırılarak elde edilebilir [10].

CO2, çeşitli alanlarda farklı amaçlarla kullanılır. Bunlardan birkaç tanesine örnek verecek
olursak; fotosentez yapan canlılara besin kaynağı olarak, buzdolaplarının çalışma
prensiplerine uyan bir gaz olduğu için soğutma mekanizmasında, yangın söndürücü olarak,
gazlı içeceklerde, mayalanma ürünü olarak açığa çıkarak hamur işlerinin kabarmasını
sağlaması sebebiyle kabartma tozu olarak kullanılabilir [11], [12].
CO2 emisyonunun temeli enerji üretiminden gelir. Dünyada en yaygın enerji üretim yöntemi
fosil yakıtların yakılmasıdır. Böylece ihtiyaç duyulan enerji üretilirken aynı zamanda sera
gazları da açığa çıkar. En yaygın sera gazı olan CO2 in %82’si ise kömürün yanmasıyla
meydana gelir. Gelişmiş ülkeler fosil yakıt kullanımının doğaya olan zararlarından dolayı
enerji kaynağı olarak daha çevreci olan doğal gaz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş
yapmışlardır [13]. Bu nedenle CO2 emisyonu yapan ülkelere bakıldığında gelişmiş ülkelerin

9
çoğunun CO2 emisyonu açısından pik noktalarına ulaşmış oldukları ve bu miktarı giderek
azalttıkları görülür. Ancak bu her gelişmiş ülke için geçerli değildir. Dünya genelinde en önde
gelen gelişmiş ülkelerden biri olan Amerika, henüz gelişen bir ülke olan Çin’den sonra
gelerek CO2 emisyonu en yüksek olan ikinci ülkedir. Çin ise dünyadaki CO 2 emisyonunun
yaklaşık çeyreğinden sorumludur. Amerika ise çinin üçte ikisi kadarını üretir [14], [15].
Dünya geneline bakıldığında en çok emisyon yapan ülkeler ve 2019 yılındaki emisyon
miktarları megaton cinsinden aşağıdaki grafikte gösterilmiştir [16]:

En Fazla CO2 Yayan Ülkelerin Yıllık Toplam


Emisyon Miktarı

Rusya 11.535

Hindistan 5.107

AB 3.304
Amerika
2.597
Çin
1.792

Grafik 3.1 Ülkeler ve Emisyon Miktarları [16]

3.1 Sanayide CO2


Karbondioksit (CO2), atmosfere salındığında iklim değişikliğine katkıda bulunan bir sera gazı
olarak bilinir. Ancak, CO2’nin havaya salınmaması durumunda, bu gazın çeşitli sektörlerde
kullanılabilirliği ve faydaları göz önüne alınmalıdır [17].

CO2’nin salınmaması durumunda, bu gazın bir dizi endüstri ve uygulama alanında kullanışlı
bir malzeme olabilir [17].

Karbondioksit çok yönlü özellikleri ile ürün kalitesini ve verimliliği arttıran bir madde olması
nedeniyle birçok endüstride geniş kullanım alanına sahiptir. Bu sebeple dünya çapında birçok
şirketin üretim maliyetleri düşürmesinde kilit nokta olmuştur [18].

Karbon dioksit (CO2), genellikle soğutucu veya soğutma sıvısı olmak üzere enerji taşımak
için kullanılır. Bu kullanım sadece sıvı ve gaz formunda değil, aynı zamanda “kuru buz”
olarak adlandırılan katı CO2 için de geçerlidir [17].
10
Katı halden gaz haline doğrudan geçtiği için sanayide fazla ısınan makinelerin soğutmasında
kullanılır [19].

Bunlara ek olarak diğer maddelerle iyi tepkimeye girmediği (veya hiç tepkimeye girmediği)
için kimya ve gıda endüstrilerinde etkisizleştirici madde olarak da kullanılır. Buna bağlı
olarak üretim sektöründe ürünlerin oksitlenmesini önlemeye yardımcı olabilir [17].

Çeşitli Sektörlerde Karbondioksit

 Enerji Sektöründe Karbondioksit


Günümüzde pek çok ülkede elektrik, ucuz olması ve hammadde olarak kömür kaynağının
kolaylıkla bulunabilmesi nedeniyle fosil yakıtların yakılmasıyla üretilmektedir [129]. Kömür,
petrol veya doğal gazdan daha fazla karbon içerir ve bu da üretilen elektrik birimi başına daha
yüksek hacimde CO2 emisyonu anlamına gelir. Enerji sektörü yaygın olarak en büyük CO 2
emisyon kaynağı olarak kabul edilir [1].

 Gıda ve İçecek Sektöründe Karbondioksit:

Bu sektördeki en yaygın kullanımı özellikle bira, alkolsüz içecekler ve şarapta olmak üzere
içecekleri karbonatlaştırmak için gaz halinde kullanımıdır. Bu, bakteri ve mantarların
üremesini önler.

Kahveyi kafeinsizleştirmek için de kullanılır.

Soğutma özellikleri sayesinde CO2, taşıma sırasında gıda ürünlerini soğuk tutar. Bunun yanı
sıra şoklama ve ayrıca etilen oksit ile birlikte gıdaları soğukla sterilize etmek için kullanılır.

Konserveleme prosesinde havayı boşaltabilir ve gıda ürünlerini kaplarından itmek veya


çıkarmak için kullanılabilir. [17]

 Petrol Sektöründe Karbondioksit

Karbondioksit, petrol kuyularının verimini artırmak için petrol kuyularına pompalanabilir. Bu


işlem sırasında CO2 kısmen çözünerek petrolün viskozitesini düşürür ve ana kayadan daha
kolay çıkarılmasını sağlar. [17]

11
 Kimyasal Endüstrisinde Karbondioksit

Metanol ve üre üretiminde ham madde olarak çok büyük miktarlarda CO 2 kullanılmaktadır. 1
Metanol günümüzde genellikle doğal gaz ve kömür gibi tam yanmamış fosil yakıtlardan elde
edilen sentez gazından üretilmektedir. Ayrıca, düşük bir oranda biokütleden (ağaç, tarımsal
yan ürünler vb.) de üretilebilir. Metanolün üretiminde ayrıca metanın oksidatif dönüşümü
veya karbondioksitin dönüşümü gibi yöntemler de kullanılmaktadır. Karbon oksitlerden
metanol üretimi konusunda yapılan çalışmalar devam etmektedir. [20]

Metanol üretiminin yanı sıra, CO2 yakalamayla hidrojen üretimi potansiyel olarak büyük CO 2
emisyon azaltımlarına olanak sağlar. [21]

Hidrojen üretmek için eğer fosil yakıtlar (kömür, petrol ve doğalgaz) kullanılıyorsa,
karbondioksitin çevreye salınması kaçınılmazdır. Fakat karbon ayrıştırma teknolojisi bu
problemi ortadan kaldırmak için kullanılabilir. [22]

Uzun vadede, yenilenebilir kaynaklardan elde edilen bol miktarda elektrik enerjisi ile suyun
elektrolizi yoluyla büyük ölçekli hidrojen üretimi tercih edilebilir. Hidrojen, otomotiv ve sabit
yakıt hücreleri için yakıt olarak ve endüstride hammadde olarak sürekli olarak tüketilir.
Yenilenebilir enerjinin fazla olduğu dönemlerde hidrojenin depolanabilmesi, elektrik üretimi
sağlanmasına olanak sağlar. [21]

Daha kısa vadede, artan ancak hala yetersiz olan yenilenebilir enerji arzıyla birlikte, CO 2
yakalama ve depolama ile fosil yakıtlardan hidrojen üretimi, düşük CO 2 emisyonlu hidrojen
üretimini mümkün kılar. [21]

 Çimento Sektöründe Karbondioksit

Klinker üretimi, çimento endüstrisinin doğrudan CO 2 salımının en büyük bölümünü oluşturur.


Bu sektörden yayılan karbondioksitin yaklaşık %60’ı kalsinasyondan ve diğer %40’ı da
yanmadan kaynaklanmaktadır [1].

4. Ülkelerarası CO2 Emisyonu Azaltılmasına Yönelik Anlaşmalar

İklim değişikliği artık dünyadaki her kıtada bulunan bütün ülkeleri etkileyen, çok iyi bilinen
küresel bir sorundur. Ulusal ekonomiye zarar verir, aynı zamanda yaşamı ve toplulukları da
etkiler. İklim şekilleri değişiyor, deniz seviyeleri yükseliyor, hava olayları daha yoğun hale
geliyor ve çevre dostu olmayan antropojenik faaliyetler nedeniyle sera gazı emisyonları tüm

12
zamanların en yüksek seviyelerine ulaşıyor [23]. Çevreye sera gazı yayılımına yol açan
faaliyetlere müdahale edilmediği sürece iklim değişikliğinin yıkıcı sonuçlarının dünyayı kasıp
kavurmaya devam etmesi muhtemeldir. Küresel CO2 emisyonunu azaltmaya yönelik herhangi
bir eylem faaliyete geçirilmeden, dünyanın ortalama yüzey sıcaklığının bu yüzyılda
muhtemelen 3°C’yi aşması muhtemeldir [24]. Küresel ısınma ve iklim değişikliği sorununa
çözüm önermek amacıyla dünyanın dört bir yanındaki farklı ülkeler bir araya gelerek
atmosfere CO2 emisyonunu en aza indirmeye bağlılıklarını taahhüt eden anlaşmalar
imzaladılar.

4.1 Kyoto Protokolü

İmzalanan anlaşmalar arasında, uzun mesafe sınır ötesi hava kirliliğine ilişkin 1979 Cenevre
Sözleşmesi, 1987 Montreal Protokolü, 1997 Kyoto protokolü, 2012 Doha değişikliği ve 2015
Paris Anlaşması yer alıyor. Kasım 2016’da yürürlüğe koyulan Kyoto Protokolü, katılımcı
ülkelerin sera gazı emisyonlarını aşağıdaki verilen gerçeklere dayanan bilimsel anlaşmalar
yoluyla azaltmalarını zorunlu kılan 1992 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine (UNFCCC) öncülük eden uluslararası bir protokoldür [25]:

 Küresel ısınma gerçektir ve kontrol edilmezse yavaş yavaş dünyayı kasıp kavuracaktır.
 Çevreye insan kaynaklı CO2 emisyonu iklim değişikliğinin başlıca nedenidir.

Protokol, 11 Aralık 1997’de Japonya’nın Kyoto kentinde kabul edildi ve 16 Şubat 2005’te
uygulamaya kondu. Şu anda Kyoto Protokolü’nü imzalayan yaklaşık 192 ülke var. Antlaşma
ortak fakat her ülke için ayrı sorumluluk ilkesine dayanmaktadır [25]. Kyoto protokolü, farklı
ulusların ekonomik ilerleme düzeylerine bağlı olarak iklim değişikliğiyle mücadelede farklı
sorumluluklara sahip olduğunu kabul ediyor. Bu protokole göre, atmosferdeki mevcut yüksek
sera gazı konsantrasyonuna tarihsel olarak katkıda bulunan gelişmiş ülkelerin karbon
emisyonlarını sınırlama yükümlülüğü diğer gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelere oranla
daha fazladır [26].

4.2 Paris (İklim) Anlaşması

Yıllık Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi konferansında, 2020’deki


ikinci zorunlu dönemin sonunda uygulanacak kararlara ilişkin müzakereler gerçekleştirildi

13
[161]. Bu, Kyoto Protokolünü değiştirmek yerine, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi kapsamında ayrı bir belge olan 2015 Paris Anlaşması’nın yürürlüğe
konulmasına yol açtı. Nisan 2018 itibarıyla 175 ülke Paris Anlaşması’nı kabul etmiş,
gelişmekte olan 10 ülke ise iklim değişikliğine uyum planlarının ön baskılarını sunmuştur
[27].

1997 Kyoto Protokolü’nden önce, iklim değişikliğini dolaylı yoldan ele almak için iki
uluslararası çevre anlaşması daha imzalanmıştır. İlki, kanunen tarafların 1996 yılında
kloroflorokarbon kullanımını geri çekmesini gerektiren, ozon tabakasını etkileyen
malzemelere ilişkin 1987 Montreal Protokolü’dür. İkincisi, 1979 Cenevre Sözleşmesi uzun
menzilli sınır ötesi hava kirliliği ve protokolleri, bazıları sera gazlarının öncüsü olan zararlı
gazların emisyonunu düzenlemektedir [27].

Kyoto Protokolü’nün taahhüt periyodunun sonlanacağı 2020 sonrası için yeni iklim rejimini
belirleyecek anlaşma, ülkelerin ortaklaşa geliştirdikleri sorumlulukları oranından ziyade kendi
gönüllülüklerine dayanan bir döneme işaret etmektedir. Bağlayıcılığı daha az olan bu anlaşma
aynı zamanda daha öncekilerden farklı olarak sera gazı yayılımının düşürülmesinde
gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler arasında belirgin bir ayrım yapmadığı öne sürmektedir.
Gönüllülük esasına dayalı bu anlaşma çerçevesinde kalkınmakta olan bir ülke olmakla birlikte
dünyayı en çok kirleten ülke olan Çin Halk Cumhuriyeti Paris’e giden yolda Birleşmiş
Milletler’e sunduğu “ulusal düzeyde belirlenmiş niyet edilen katkı beyanında’’, sera gazı
salınım artışını 2030’a kadar sürdürmeyi ancak daha sonrasında net olarak azaltmayı, AB,
2030 itibariyle 1990 seviyesine göre %40, ABD 2025 itibariyle 2005 seviyesine göre %28,
Türkiye ise 2030 yılında sera gazı emisyonlarını toplamda %21 azaltmayı taahhüt etmiştir
[28]

4.3 Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM)


Avrupa Birliği (AB) Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasının (Carbon Border Adjustment
Mechanism- “CBAM”) kurulmasına ilişkin (AB) 2023/956 sayılı Tüzük Metni 16 Mayıs 2023
tarihli AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanmıştır. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması
karbon ağırlıklı endüstrilerdeki ürünlerin ithalatını konu alan bir mekanizmadır. CBAM,
AB’nin sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar 1990 seviyelerine kıyasla %55 oranında
azaltmayı hedeflediği strateji ’’55’e Uyum Paketi’’ kapsamında, Sınırda Karbon Düzenleme
Mekanizması üzerinde anlaşmaya varmıştır [29].

14
CBAM’ın tam olarak yürürlüğe girmesi ile birlikte AB Emisyon Ticaret Sistemi’ndeki
sektörlerin %50’sinden fazlasını kapsaması öngörülmektedir. AB ETS bünyesinde yer alan
karbon tahsisatları ve dolaylı emisyonlar için gösterilen toleranstan dolayı düşük emisyonlu
sistemlere yatırımın azalması, bu durumun da iklim krizi ile mücadeleyi zorlaştırması, Sınırda
Karbon Düzenleme Mekanizmasının ortaya çıkmasına zemin sağlamıştır. CBAM, Avrupa
Birliği’nde uygulanan iklim değişikliği politikalarının Avrupa Birliği dışında da
uygulanabilmesi ve firmaların emisyon kısıtlamalarının daha az olduğu ülkelere üretimlerini
kaymasından kaynaklı karbon kaçağının önüne geçilmesini amaçlamakta olup, Avrupa kıtası
dışındaki karbon ağırlıklı endüstrileri temiz teknolojilere ve üretim sürelerine geçmeye teşvik
etmektedir [30].

CBAM’ın amacı, uluslararası ticaret kurallarına tam uyum sağlanarak, AB’nin sera gazı
emisyonlarını azaltma cabalarının, üretimin iklim değişikliği ile mücadele politikalarının
uygulandığı AB ülkelerine kaydırılması yoluyla, AB’dekinden daha az iddialı veya karbon
yoğun ürünlerin ithalatındaki artışı önlemektir [30].

CBAM kapsamında, şirketlerin karbon emisyonu fazla ürünlerin üretimini sınırda karbon
düzenlemesi barındırmayan veya daha az denetlemenin yapıldığı, AB ile aynı seviyede
olmayan çevre ve iklim politikaları olan ülkelere kaydırdığı bir durum olan karbon
kaçağından kaçınılması amaçlanmaktadır. Karbon kaçağı, AB’deki üretimin karbon salınımını
düşürme konusunda daha az çaba harcayan ülkelere kayması ya da AB ürünlerinin daha
karbon yoğun ürünler ile ikame edilmesi şekilinde meydana gelebilmektedir [31].

Avrupa Birliği ile birlikte, Avrupa Birliği’nin diğer uluslararası ortakları da bu hedefe ulaşma
çabasını paylaşmadıkları takdirde, karbon kaçağı oluşması kaçınılmazdır. Firmalar, AB gibi
iklim hedefleri yüksek olan ve bu sebeple karbon salınımına kısıtlamalar getiren
ülkelerden,bu alanda iddialı olmayan ve sıkı kuralları bulunmayan Türkiye, Arnavutluk ve
Sırbistan gibi coğrafyalara üretimlerini kaydırarak, iklim değişikliği ile mücadele sebebiyle
doğacak maliyetlerden kaçınmak isteyebilmektedir. Bu nedenle, küresel çapta atmosfere
salınan sera gazı emisyonlarında bir azalma olmamakta, böyle bir sınırlandırma veya ek
maliyet öngörmemiş̧ ülkelere taşınmaktadır [31].

CBAM aracılığı ile AB ETS kapsamında faaliyet gösteren şirketlerin, AB’de üretilen ürünleri
için ödediği karbon fiyatı ile diğer ülkelerde üretilen ürünler için ödenen karbon fiyatına
ilişkin farkı kapatmak adına AB’ye ithalat yapan şirketlerin CBAM sertifikaları satın alması
ve böylelikle ödenen fiyatın AB ülkelerinde ödenen fiyatlar ile eşitlenmesi öngörülmektedir.

15
Başlangıçta, CBAM yalnızca belirli sektörlerdeki ithalatlara uygulanacaktır. Bu sektörler,
karbon yoğun olan ve en fazla karbon kaçağı riski bulunan sektörler göz önünde
bulundurularak seçilmiştir.

İlk sektörler:

 Çimento
 Demir ve çelik
 Alüminyum
 Gübreler
 Elektrik
 Hidrojen

CBAM, tamamen devreye girdiğinde, AB ETS’nin kapsadığı sektörlerdeki emisyonların


%50’sinden fazlasını kapsayacaktır. CBAM kapsamında bulunan sektörler, çimento,
alüminyum, gübreler, elektrik enerjisi üretimi, hidrojen, demir ve çelik ve ayrıca bazı öncüller
olup bu ürünler için ücretsiz ödeneklerin, 2026 ile 2034 arasındaki dönemde dokuz yıllık bir
süre içinde aşamalı olarak kaldırılması söz konusu olacaktır [32].

Yaptırımlar

Avrupa Birliği, geçiş̧ döneminde yalnızca bir raporlama yükümlülüğü getirmiş̧ olup bu bir
bildirim yükümlülüğü olacak ve bu dönemde şirketlere herhangi bir yaptırım
uygulanmayacaktır. Avrupa Birliği geçiş̧ döneminde daha çok gözlem yapmayı ve özellikle
karbon ayak iziyle ilgili bu sektörlerde bilgi toplamayı hedeflemektedir. Bu durum, karbon
yoğun sektörler açısından ek maliyet ve ek finansal risk getirmiş̧ olacağından, şirketlerin bu
riski minimize etme ihtiyacı doğacaktır [30].

Her yılın 31 Mayıs tarihi itibariyle önceki yıl için Avrupa Birliği’ne ithalatı yapılmış̧ malların
içerdiği sera gazı emisyonuna denk olarak CBAM sertifikalarını vermemiş̧ olan yetkili beyan
sahipleri hakkında AB Emisyon Ticaret Sistemi’nde bulunan ceza uygulanacaktır. Bu tutar her
bir ton karbondioksit basına 100 Euro’dur [30].

Yetkili beyan sahibi olmamakla beraber AB içerisine CBAM sertifikaları olmadan ithalat
yapanlar hakkında ise vermiş̧ olması gereken her bir sertifika özelinde yaptırım
uygulanacaktır.

16
Yetkili kurum tarafından uygulanan yaptırımlarda ilgili kişiye gerekli bildirimde bulunularak
yaptırım tutarı ve gerekçesi, son ödeme tarihi de iletilecektir. Bunların yanı sıra, ithalatın
yapılacağı üye devlet ayrıca kendi yaptırımını da düzenleyebilecektir [30].

5.Karbondioksit Yakalama Yöntemleri

Dünya’da sanayi devrimi ile birlikte sera gazlarında artış meydana gelmiştir. Bu nedenle bu
durum 1850 yıllarından bugüne atmosferde bulunan karbondioksit oranının %43 artmasına
neden olmuştur.[1]

Şekil 5.1 Atmosferde biriken karbondioksitin kaynakları

Karbondioksit oranında bu artışa neden olan en önemli sebeplerden biri kömür ve petrol gibi
fosil yakıtların kullanılmasıdır.

Meydana gelen bu karbondioksit emisyon artışını %80-%90 azaltmak mümkündür ve bunun


için endüstride karbondioksit yakalama yöntemleri kullanılmaktadır. [33]

Fosil yakıt ve biyokütle kullanımından oluşan karbondioksit emisyonunda veya çelik ve


çimento fabrikaları gibi endüstriyel süreçlerde üretilen diğer gazlardan karbondioksit gazını
ayırmak için karbondioksit yakalama için üç temel sistem bulunmaktadır. [33]

 Yanma öncesi
 Yanma sonrası
 Oksi-yakıt yanma

17
Şekil 5.2 Karbon yakalama teknolojileri [1]

5.1 Yanma Öncesi Karbondioksit Yakalama:

Bu teknikte katı yakıt, oksijence zengin basınçlı bir ortamda ısıtılır ve gaz-yakıt formuna
dönüştürülür. Oluşan bu yakıt sentez gazı olarak adlandırılır ve hidrojen ve karbonmonoksit
içerir. [1]

Şekil 5.1.1 Yanma öncesi yakalama yöntemi

Bu teknikte karbon, sentez gazı yanmadan önce absorpsiyon yöntemleriyle ayrıştırılır ve


depolanır. Bu yöntemin uygulanmasında öncelikle hava, ayrıştırma ünitesine gönderilir ve
burada oksijen havadan ayrıştırılır. Ardından ayrıştırılan oksijen ve yakıt gazlaştırma tankına
aktarılır. Burada hidrojen, su, karbonmonoksit ve karbondioksit içeren sentez gazı oluşur.

18
Oluşan sentez gazı çevrim reaktörüne aktarılır ve sisteme buhar eklenir. Burada
karbonmonoksit, karbondioksit ve hidrojene dönüştürülür. Reaktörde bulunan karbondioksit
hidrojenden kimyasal emilim ile ayrılır ve depolanır. [1]

Bu yöntem kullanılarak üretilen karbondioksit gazının %90’ı yakalanabilir. [1]

5.2 Yanma Sonrası Karbondioksit Yakalama:

Biyokütle veya fosil yakıt yakıldıktan sonra baca gazı oluşur. Bu oluşan baca gazında bulunan
kirletici emisyonlar ayrıştırılır ve daha sonra karbondioksit yakalama gerçekleştirilir. [1]

Yanma sonrası oluşan içerisinde karbondioksit bulunan baca gazları atmosfere salınmadan
önce karbondioksit gazının ayrıştırılması için aşağıdaki şekilde gösterilen bir sistem
içerisinden geçirilir. [1]

Şekil 5.2.1 Yanma sonrası yakalama yöntemi [1]

Bu sistemde öncelikle yakıt ve hava kazana enjekte edilir. Burada yakıt hava ile etkileşime
girer ve yanma tepkimesi meydana gelir. Tepkime ekzotermik bir tepkimedir bu nedenle ısı
açığa çıkar. Bu üretilen ısı endüstriyel ısıtma ve enerji sektöründe kullanılır. Tepkime sonunda
su, karbondioksit ve azot içeren baca gazı üretilir. Ardından karbondioksitin ayrıştırılması için
oluşan baca gazı kazandan emici kulenin zeminine aktarılır. Baca gazında bulunan
karbondioksit kule boyunca yükselir ve kuleye tepeden solvent eklenir. Karbondioksit solvent
ile etkileşime girer ve bir çözelti oluşur, oluşan çözelti kulenin dibinden sıyırma kulesine
aktarılır ve kalan baca gazı ise emici kulesinden ayrılır ve atmosfere salınır. Sıyırma kulesinde

bulunan çözelti 120 ’ye ısıtılır. Böylece karbondioksit ve çözücü ayrıştırılır. Ayrılan
karbondioksit kulenin tepesinden depolanması için tanklara aktarılır. [1]

19
5.3 Oksi-Yakıt Yanmada Karbondioksit Yakalama:

Bu yöntemde yakma işleminde normal hava yerine oksijence zengin hava veya saf oksijen
kullanılır. Bu yakma işleminde baca gazında bulunan karbondioksit konsantrasyonu arttırılır.
[1]

Şekil 5.3.1 Oksi-yakıt yanmada yakalama [1]

Bu yöntemde hava ayrıştırma ünitesi kullanılır. Bu ünitede hava içinde yaklaşık %79 hacimde
bulunan azot ayrıştırılır ve yakıt atmosfer ortamında yakılır. Azot ayrıştırıldığından dolayı
yakma sonucunda oluşan baca gazı karbondioksit açısından zengin bir gazdır. Baca gazı
içinde bulunan su buharı soğutularak ayrıştırılır. [1]

Bu yöntemde baca gazı düşük miktarda azot içerdiğinden dolayı karbondioksit yakalama
işlemleri daha kolay yapılır ve enerji ve yatırım maliyetlerinin önemli derecede düşmesini
sağlar. [1]

6. Karbondioksit Yakalama Teknolojileri

Birçok karbondioksit yakalama yöntemleri bulunmaktadır. Bu yöntemlere absorpsiyon,


adsorpsiyon, membran ayırma, mikroalgler örnek verilebilir.

6.1 Absorpsiyon

Yanma sonrası karbondioksit yakalamada kullanılan yaygın bir yöntemdir. Özellikle petrol
alanında yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Absorpsiyon akışkan bir çözücü içinde
çözünmesiyle gaz fazdan akışkan faza taşıma tekniğidir. [34]

20
Absorpsiyon fiziksel ve kimyasal absorpsiyon olarak iki farklı şekilde gerçekleştirilebilir.
Fiziksel absorpsiyon sıcaklığa ve basınca bağlı bir absorpsiyondur. Bu absorpsiyonda gaz
halindeki karbondioksit moleküller arası kuvvetlerin zayıf olduğu sıvı molekülleriyle birleşir.
[34]

Kimyasal absorpsiyon asit baz tepkimelerinden yararlanılarak gerçekleştirilen absorpsiyondur.


[34]

Absorpsiyon ile karbondioksit yakalamada kullanılan çözücüler:

 Amin çözücüler (Monoetanolamin)


 Amonyum çözücüler
 Dual Alkali çözücüler
 Lityum içerikli emiciler [33]

6.1.1 Karbondioksit Yakalamada Kullanılan Kimyasal Çözücüler

Bir çözücünün karbondioksit yakalamada kullanılabilmesi için karbondioksit için yüksek


reaktivite ve emiciliğe sahip olması gerekir. Aynı zamanda orta düzeyde uygun buhar
basıncına sahip olmalıdır. [34]

Kimyasal çözücülere aminler, karışımlar, iyonik sıvılar, sulu çözücüler, amonyak örnek
verilebilir. [34]

Monoetanolamin ve dietanolamin yüksek reaktivite ve emilim oranları nedeniyle en çok


kullanılan çözücülerdir. [34]

Yapılan deneyler sonucunda Monoetanolamin metanol çözücünün Monoetanolamin çözücüye


göre daha hızlı bir karbondioksit emilim hızına sahip olduğu ve enerji tüketimini azalttığı
bulunmuştur. [34]

2-Amino-2-metil-1propanol absorpsiyonda kullanılan bir kimyasal çözücüdür. Absorpsiyon


potansiyeli yüksek korozyona karşı dirençli bir çözücüdür. [35]

6.1.2 Karbondioksit Yakalamada Kullanılan Fiziksel Çözücüler

Fiziksel çözücüler yanma öncesi karbondioksit yakalamada kullanılır. Bu çözücüler


doğalgazdan H2S ve CO2 gibi asidik gazların elimine edilmesinde kullanılır. Hidrojen,
amonyak ve metanol üretiminde oluşan sentez gazından karbondioksit gazının giderilmesinde

21
kullanılır. Karbondioksit gazının giderilmesinde karbondioksit çözücü içinde kimyasal bir
reaksiyon olmadan çözünür. Bu çözünürlük beslenen gazın basıncına ve sıcaklığına bağlıdır.
[3]

Fiziksel çözücüler ekonomik olarak uygulanabilir ve solvent geri kazanımı için gerekli enerji
miktarını azaltır. [3]

Fiziksel Çözücüler:

 Rektisol (Metanol)
 Propilen Karbonat
 N-metil-2- pirolidon
 Polietilen glikol dimetil eter [3]

6.2 Adsorpsiyon

Adsorpsiyon, bir maddenin molekülleri ile yüzey moleküllerinin birbirine bağlanmasıdır.

Yüzeye tutunan moleküller adsorbat, yüzey molekülleri adsorbent olarak adlandırılır.


Absorpsiyon ve adsorpsiyon birbirlerinden farklıdır. Çünkü absorpsiyonda katı, sıvı veya gaz
madde bir çözücü içinde çözünür. [34]

Adsorpsiyon Van der Waals kuvvetleri ile fiziksel olarak başlayabilir. Aynı zamanda kovalent
bağlanma ile kimyasal olarak da başlayabilir. [34]

Adsorbent olarak karbonlu malzemeler kullanılabilir. Bu malzemeler düşük maliyetli ve


çevreye zarar vermeyen malzemelerdir. Aktif karbon malzemeler, gözenekli karbon
adsorbanlar, karbondioksit gazının fiziksel adsorpsiyonunda kullanılır. [34]

Karbon nanotüp malzemeler karbondioksit yakalamada kullanılan bir adsorban malzemedir.


Karbon nanotüpler hibritleşmiş karbon atomlarından oluşur. Bu karbon nanotüpleri karbon
atomlarının altıgen düzenlenmesiyle oluşmuş karbon allotroplarıdır. [36]

Zeolitler, doğada bulunan ve karbon içermeyen kuru adsorban olarak kullanılır. Zeolitler
alüminosilikatlardan oluşan mikro gözenekli bir kristal çerçeveye sahiptir. Bu çerçeve
içindeki karbondioksit ve alkali katyonlar arasında elektrostatik etkileşimler meydana gelir.
Karbondioksit ayrıştırılmasında bu etkileşimlerden yararlanılır. [34]

22
Silika malzemeler karbondioksit ayrıştırılmasında kullanılan karbon içermeyen adsorban
malzemelerdir. [34]

6.3 Membranlar ile Karbondioksit Ayrıştırma

Bir gaz karışımının ayrıştırılmasında membran sistemler kullanılır.[1] Membranlar yüksek


yoğunluklu polimerlerden oluşmaktadır. [34] Membran sistemlerde kullanılan membrana göre
farklı gazlar ayrıştırılabilir.[1] Membran ayrıştırma işlemlerinde yüksek basınç akımları
kullanılarak gaz akımına basınç farklılığı uygulanmaktadır. Karbondioksit yakalamada
polimerik, metalik, seramik gibi çeşitli membranlar kullanılır. [1]

Yanma sonrası karbondioksit yakalamada mikro gözenekli membranlar kullanılır. Bir gaz
karışımından karbondioksit gazının ayrılması için membranın gaz geçirgenliği yoluyla
karbondioksit gazına karşı seçiciliği kullanılır. [34]

Gözenekli inorganik membranlara aşağıdaki malzemeler örnek verilebilir:

 Alümina
 Karbon
 Cam
 Silisyum karbür
 Titania
 Zeolit
 Silika Membranlar
 Zirkonya membranlar [33]

Yoğun İnorganik Membranlar:

 Paladyum ve alaşımları
 Zirkonya vb. katı elektrolitler [33]

6.4 Krojenik Distilasyon ile Ayrıştırma

Bu yöntemde gaz karışımı sıkıştırma, soğutma ve genleşme aşamaları ile sıvı hale getirilir.
Akışkan hale gelen gaz karışımında bulunan gazlar damıtma sütunu kullanılarak ayrıştırılır.
[1]

23
Şekil 6.1 Krojenik distilasyonla ayrıştırma [1]

6.5 Mikroalgler

Mikroalgler yüksek fotosentetik performans, lipid zenginliği ve karbondioksiti izole etme


kapasitesi gibi avantajlara sahip olduğundan dolayı yanma sonrası karbondioksit yakalama
için kullanılmaktadır. [34]

Mikroalgler karbondioksit yakalamada yüksek bir verimliliğe sahiptir. Aynı zamanda gıda ve
tarımda da kullanılabilir. Fakat yetiştiriciliğinin yoğun malzeme ve enerji gerektirmesi yaygın
olarak kullanılmasını zorlaştırmaktadır.

6.6 CO2 Yakalama Yöntemlerinin Karşılaştırılması

Endüstride karbondioksit yakalama için üç farklı yöntem kullanılmaktadır. Her bir yöntem
belirli avantajlara ve dezavantajlara sahiptir. Üç yöntemde de enerji gereksinimi ve maliyet
ortak dezavantajdır.

Yanma öncesi karbon yakalama yönteminde oluşan sentez gazında bulunan karbondioksitin
%90’ı yakalanabilir. Bu nedenle yanma sonrası yönteme göre daha avantajlı ve verimli bir
yöntemdir. Aynı zamanda sentez gazından hidrokarbon ayrılabilir ve amonyak üretiminde

24
kullanılabilir. Bu yöntemde bu avantajların yanında yanma sonrası yönteme göre daha
maliyetli olması yanma öncesi yöntemin dezavantajıdır.

Oksi-yakıt yanma ile karbondioksit yakalama yönteminde oksijence zengin hava kullanılır. Bu
nedenle havada bulunan azot oranı düşük olduğundan dolayı karbondioksit yakalama
yöntemleri daha kolay yapılabilir. Bu durum enerji maliyetlerinin düşmesini sağlar. Bu
nedenle oksi-yakıt yanma yöntemi verimli bir yöntemdir fakat aynı zamanda maliyetli bir
yöntemdir.

Bu proseslerde absorpsiyon, adsorpsiyon, membran ile ayırma, mikroalgler gibi karbondioksit


yakalama yöntemleri kullanılır. Bu yöntemler arasında en verimli ve maliyeti düşük olan
absorpsiyon yöntemidir. Bu nedenle karbondioksit yakalamada en yaygın kullanılan
yöntemlerden biridir. Absorpsiyon yönteminde kimyasal ve fiziksel çözücüler kullanılır.
Fiziksel çözücülerde solvent ile karbondioksit arasında kimyasal tepkime gerçekleşmez. Bu
nedenle solvent ve karbondioksit molekülleri arasında zayıf bağlar oluşur ve karbondioksit
absorbe olduktan sonra çözeltinin geri kazanılması için gereken enerji miktarı kimyasal
çözücülere göre daha azdır. Fakat fiziksel solventler için düşük sıcaklık gereklidir bu nedenle
gazların emilmeden önce soğutulması gerekir. Aynı zamanda bu yöntemde SO ve NO
varlığında oksidasyon ile solvent bozunması ve korozyon meydana gelmesi yöntemin
dezavantajıdır.

Karbondioksit yakalamada adsorpsiyon ve membran ile ayırma yöntemleri de


kullanılmaktadır. Fakat adsorpsiyon yönteminde nem, karbondioksit seçiciliğinin zayıf olması
veya adsorbanların yenilenmesi gibi bazı dezavantajlar bulunmaktadır. Membran ile ayırma
yönteminde sıcaklık koşulları ve korozyon meydana gelmesi gibi dezavantajlar
bulunmaktadır.

7. Karbondioksit Depolama Yöntemleri

7.1 Jeolojik Depolama


Karbondioksitin yeraltında depolanması, belirli jeolojik özellikleri olan sahalarda
gerçekleştirilebilir. Depolama yapılacak jeolojik oluşum, büyük miktarda karbondioksiti
hapsetmeye elverişli genişlikte olmalı, enjeksiyonun yürütülmesi ve karbondioksitin
oluşumda yayılması için gözenekli ve geçirgen olmalı, karbondioksitin tekrar yüzeye

25
çıkmasına engel oluşturacak geçirimsiz bir örtü tabaka ile kaplanmış olmalıdır. Sıvı haldeki
karbondioksitin yeraltında petrolün davranışına benzer şekilde hareket etmesi beklenir.
Bundan dolayı tüketilmiş petrol ve gaz hazneleri karbondioksit depolamasına elverişlidir. Bu
sahalar dışında tuzlu su ile doygun kayaç formasyonları ve işletilmeyen kömür tabakaları da
uygun sahalardır [x].

7.2 Okyanusal Depolama

Diğer bir karbondioksit depolama yöntemi, karbondioksitin okyanusun 1000 metreden fazla
derinliklerine bırakılmasıyla yapılan depolamadır. Boru hattıyla karadan denize, hareket
halindeki bir gemiden okyanusa veya sabit bir platformdan derin denizlere yapılan enjeksiyon
ile karbondioksitin okyanuslarda tecrit edilmesi iki modelle açıklanabilir. Çözünme
modelinde karbondioksit, boru hattıyla ya da hareket halindeki gemiden okyanus
derinliklerine bırakılır. Göl modelinde ise sabit bir platformdan 3000 metreden daha fazla
derinliğe bırakılan karbondioksit, deniz tabanında sudan yoğun bir birikim oluşturarak
atmosferden uzaklaştırılmış olur. Okyanusal depolama, ayrıştırılıp sıkıştırılan karbondioksitin
okyanus derinliklerine ya da tabanına salınması yoluyla yapılabilecek bir yöntemdir.
Derinliklere bırakılan karbondioksit, deniz suyunda çözünecek, dağılacak ve okyanusun
karbon döngüsüne katılacaktır. Yapılan depolamanın etkinliği salınan derinlikle orantılı olarak
artacaktır. Yapılan deneyler, okyanusal depolamayla deniz suyuna bırakılan karbondioksitin
deniz canlılarına zarar verebileceğini göstermektedir. Okyanus yüzeyine yakın yaşayan
canlılar üzerinde yapılan deneyler, bu organizmalarda kireçlenme (kalsifikasyon), üreme ve
gelişim sorunları, oksijen tedarikinde ve hareket yeteneğinde azalma ile ölüm oranının artması
gibi sonuçlar meydana geleceğini göstermektedir. Ancak bu çalışmalar, okyanus yüzeyine
yakın yerlerde yapılmıştır. Derin okyanus ekosistemleri üzerindeki etkiler henüz tam olarak
bilinmemektedir [x].

7.3 Depolama Yöntemlerinin Karşılaştırılması

Takip eden çizelgede jeolojik depolama seçenekleri mevcudiyet, maliyet, depolama güvenliği
ve uygulanabilirliği açısından karşılaştırılmıştır. Derin tuzlu alanlar mevcut rezervuarlar
bakımından en yüksek depolama alanlarına sahipken onu sırasıyla tüketilmiş petrol ve gaz
rezervleri ve aktif petrol kuyuları takip etmektedir. Çizelgede 3‟de farklı tipteki bu jeolojik
formasyonlarda depolanabilecek en düşük ve en yüksek karbondioksit miktarı verilmiştir.

26
Kömür yataklarının karbondioksit depolama kapasiteleri tam olarak bilinmemesine rağmen 3-
200 G ton arasında olduğu tahmin edilmektedir [x1].

Şekil 7.3.1 Jeolojik Depolama Yöntemlerinin Karşılaştırılması

Maliyetler açısından bir değerlendirme yapılırsa aktif petrol kuyularında CO 2’nin depolama
maliyeti en az olmaktadır. Kömür yatakları, tüketilmiş petrol ve gaz rezervlerinde depolama
maliyetleri aktif petrol kuyularına oranla daha fazladır. Aktif petrol kuyuları ve tüketilmiş
petrol ve gaz rezervleri yüksek depolama güvenliğine ve uygulanabilirliğe sahipken diğer
depolama seçenekleri için bu yöndeki çalışmalar devam etmektedir.

Şekil 7.3.2 Jeolojik Depolama Yöntemlerinin Kapasiteleri

Şekil 7.3.3 Kömür Damarlarında Karbondioksit Depolamanın Maliyeti

27
Şekil 7.3.3 karbondioksitin ele geçirilmesinden kömür damarında depolanmasına kadar geçen
her bir aşamadaki birim maliyetleri göstermektedir. Anlaşılacağı gibi karbondioksitin
tutulması en fazla maliyete sahiptir ve onu sırasıyla karbondioksitin nakliyesi ve kömür
damarlarında depolanması takip etmektedir [x1].

Şekil 7.3.4 Diğer Depolama Seçenekleriyle Maliyet Açısından Kıyaslanması

Jeolojik formasyonlarda karbondioksitin depolanması diğer depolama seçenekleriyle


kıyaslandığı zaman en ekonomik yöntem olmaktadır ve birim maliyeti depolanan
karbondioksitin her bir tonu için 0,5-8 $ olmaktadır (Şekil 7.3.4). Jeolojik depolama
seçenekleri arasında maliyetler açısından bir değerlendirme yapılırsa aktif petrol kuyularında
CO2’nin depolama maliyeti en az olmaktadır. Bunu sırasıyla kömür yatakları ve tüketilmiş
petrol ve gaz rezervleri takip etmektedir. Derin tuzlu formasyonlarda jeolojik depolamanın
maliyeti ise net olarak bilinmemektedir [x1].

8.YORUMLAR

Sanayi devrimiyle birlikte üretimi artan sera gazlarının çevreye verdiği zarar yadsınamazdır.
Sera gazları içerisinde üretimi en yüksek olan ise CO2 gazıdır. Karbon, enerji olarak
kullanılan kömürün ana bileşeni ve dünyada en çok bulunan elementtir. Karbonun yanma
ürünü olan CO2 varlığı ise çevre için kirletici olmasının yanı sıra iklim krizini de tetikleyen
öncü nedendir. Sanayi devriminden sonraki dönemlerde CO2 üretiminin önü başlarda
alınmamış ve bu da çevreye oldukça zarar vermiştir. İklim krizinin gerçek bir kriz haline
dönüşmesi de ülkeleri alarma geçirmiş ve bu konuda bazı adımlar atılmıştır. Ülkeler bir araya
gelerek karbon ayak izini azaltmak adına anlaşmalar imzalamış, firmalar bazı prosesler
sonucu baca gazı olarak açığa çıkan CO 2’in doğaya salınmamasını sağlayacak metotlar
geliştirmiştir.

28
CO2’in salınımını azaltmak amacıyla yapılan çalışmalarla birkaç yöntem geliştirilmiştir. Bu
yöntemlerden bir kısmı CO2’in yanma öncesi emilimini sağlarken bir kısmı yanma sonrası ve
bir kısmı da oksijeni arttırılmış havanın yakıt olarak kullanılarak CO 2’in emilmesini
sağlamıştır.

Bu projede ele alınan yöntem verimi %90’ları bulabilmesi sebebiyle yanma öncesi CO 2
emilimi olmuştur. Bu proseste hidrojen ve karbonmonoksitten elde edilen sentez gazından
ayrıştırılan hidrokarbonlar daha sonrasında sanayide amonyak üretimi için kullanılabilir. Bu
proseste CO2 emilimi için en yaygın kullanılan yöntem fiziksel absorpsiyondur. Absorban,
CO2 gazını kimyasal bağ olmadan, fiziksel bağlarla kendine çekerek bu proseste oluşan CO 2
gazının hidrojenden ayrılmasını sağlar. Oluşan bağ fiziksel olduğu için de CO 2’i ayırmak
kolaydır ve bu nedenle de maliyeti düşük bir yöntemdir.

CO2 emilimi yapıldıktan sonra bu gazın çevreye salınmaması için depolanması gereklidir.
Burada ise jeolojik veya okyanusal depolama yöntemleri kullanılır.

29
KAYNAKÇA

30

You might also like