Ekosistemlerin yenilenebilirlik kapasiteleri, insanların kullandığı doğal kaynakları sağlayabilmeleri için gerekli verimli alanları ve suyun bulunduğu bölgeleri ve dünya ekosisteminin insanoğluna yetmeme durumu ile ilgili hesaplamaların tümüne ekolojik ayak izi adı verilmektedir. İnsanların yeryüzündeki kaynakları tüketme hızlarını, alt yapı ve atık bertarafı için gerekli alanları, ekosistemlerin sağlıklı ve sağlıksız olma durumlarını karşılaştırmalar yaparak ele alan ekolojik ayak izi kavramı ile insanların çevre sorunlarındaki payı ve çözüm önerileri gündeme gelmektedir.
Ekolojik ayak izinin hesaplanması sadece ekolog,
biyolog ve çevre bilimcilerin değil, ekonomistlerin, mühendislerin, sosyal ve siyasal bilimcilerin, turizm işletmecilerinin, ithalat ve ihracat yapan firma yöneticilerinin de ilgilendiği önemli bir konudur. Dünyanın taşıma kapasitesi ile insanların doğa üzerindeki baskısı arasındaki oran ne kadar büyür ise 2
ekolojik ayak izi de o kadar büyümektedir. Ekolojik
ekonomi konusunda yapılan araştırmalara göre yeryüzünün kirliliği özümseme potansiyelinin bir sınırı olduğu ve kirlilik denetlenmediği sürece bir gün bu sınıra ulaşılacağı ve ekolojik büyük bir çöküntünün yaşanacağı vurgulanmaktadır. Ekolojik ayak izi hesaplama tekniği ile dünyanın taşıma kapasitesinin ne kadar aşıldığı konusunda öngörü sağlanmaktadır.
Ekolojik ayak izi, tüketilen doğal kaynakların yeniden
üretimi ve üretilen atıkların geri dönüşümü için gerekli karasal ve sucul alanın ne kadar olduğunu ortaya koyan bir ölçü birimidir. Kısaca ekosistemlerin sürdürülebilirliği üzerinde insanoğlunun yükünün ne kadar olduğunu açıklamaktadır. Ekolojik ayak izi, bir insanın günlük faaliyetleri doğrultusunda hesaplanmaktadır. Günlük beslenme, barınma, ulaşım, atık ve bunları geri dönüştürme yüzdesi ile ne ölçüde doğal kaynak kullanım sınırını aştığının hesaplanması ile ortaya konulmaktadır. Örneğin tüketilen su, besin, bırakılan atık, atıkların geri dönüştürülmesi, enerji 3
kullanımı, ortama verilen karbon miktarı, kullanılan arazi
alanı gibi parametrelerle doğal kaynaklardan ne kadar yararlandığı rakamsal olarak hesaplanmaktadır. Ekolojik ayak izi, kişi, şehir, bölge, ülke ve hatta kıtalara bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Farklı ekonomik düzeyde bulunan ülkeler açısından bakıldığında ayak izlerinde büyük farklılıklar görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Arap Emirlikleri, Danimarka, İrlanda, Katar, Kanada, Kuveyt gibi ülkelerin ekolojik ayak izleri diğer ülkelere göre daha fazladır. Dünya genelinde 1960’lı yıllardan bu yana ekolojik ayak izinin iki katına çıktığı, karbon ayak izinin ise son on yılda üç kat arttığı bilinmektedir. Ekolojik ayak izinin yarısından fazlasını karbon ayak izinin oluşturduğu görülmektedir. Dünyadaki toplam biyolojik kapasitenin yapılan hesaplamalarla gelecekte insan nüfusuna yetmeyeceği, 2030 yılında iki ve 2050 yılında 3 gezegene daha ihtiyacımız olacağı belirtilmektedir. Yapılan bu hesaplama da dünyadaki doğal kaynak 4
tüketiminde tasarruflu olunması gerektiğini açıkça ortaya
koymaktadır.
Ekolojik ayak izi kavramı, ekolojik açığın ne kadar
olduğunu da tespit etmek için kullanılmaktadır. Ekolojik açığın azaltılması konusunda ağırlık verilmesi gereken politikalar ise şu şekilde sıralanmaktadır:
Kaynakların dikkatli tüketilmesi, yüksek ve düşük
kazançlı ülkeler arasındaki tüketim eşitsizliğinin ortadan kaldırılması.
Mal ve hizmet üretimi için gereken kaynak
yeterliliğinin geliştirilmesi.
Nüfusun kontrol altında tutulması.
Ekosistemlerin ve biyoçeşitliliğin korunması.
5
Karbon Ayak İzi
Birim karbon dioksit cinsinden ölçülen, kişilerin,
toplumların, kuruluşların veya ürünlerin atmosfere saldıkları sera gazlarının çevreye verdiği zararın ve genel toplam içerisindeki paylarının ölçüsüne karbon ayak izi denilmektedir. Karbon ayak izine neden olan sera gazları, fosil yakıtlarla ısınma, ulaşım, elektrik tüketimi, orman yangını, gübre, çimento, plastik üretimi, alüminyum ve magnezyum üretimi, buzdolabı gazları, vb. faaliyetlerden kaynaklanmaktadır.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi’nden sonra 1997 yılında Kyoto Protokolü imzaya açılmıştır. Kyoto Protokolü, iklim değişikliği ile savaşım konusunda atılacak adımların etkinleştirilmesi yönündeki ilk adım olmuş, ancak 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Protokolde belirlenen hedeflere ulaşmak için piyasa ekonomisi ilkelerine göre geliştirilen esneklik mekanizmaları ve yükümlülüklere uyulmaması halinde geliştirilen yaptırımlar sistemi, Kyoto Protokolü’nü diğer 6
uluslararası çevre sözleşmelerinden farklı kılan en
önemli özellikler arasında sayılmaktadır. Kyoto Protokolü kapsamında sera gazları ve sektörlerin daha ayrıntılı tanımlanması ile ilk yükümlülük dönemi olan 2008-2012 yılları arasında sera gazı emisyonlarının 1990 yılı seviyesinin toplamda % 5,2 altına çekilmesi hedefi ortaya konulmuştur. Taraflara insan kaynaklı sera gazı salımlarının azaltılması, iklim değişikliğinin önlenmesi ve etkilerinin azaltılması vb. alanlarda ortak yükümlülükler verilmiştir.
Küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının
azaltılmasının zorunluluğu anlaşıldığında, bu gazların azaltılmasında piyasa mekanizmasının önemli roller oynayabileceği görüşü önem kazanmıştır. Piyasa kurallarına göre çalışacak bir karbon piyasası ve ticarete konu olan karbonun bir fiyatının olması emisyonları azaltma hususunda büyük önem arz etmektedir. Karbon piyasası veya karbon emisyon ticareti basit bir mekanizma üzerine kurumuştur. Belirlenen emisyon azaltımı hedeflerine hızla ulaşmak için, firmalara düşük 7
maliyetli bir pazar çerçevesi sağlayan bir sistemdir. Buna
göre, sera gazı emisyonunu belirtilen limitin altına düşüren bir şirket veya ülke, gerçekleştirdiği bu ek indirimi başka bir taraf şirkete veya ülkeye satabilmektedir.
Karbon emisyon ticareti mekanizmalarına katılmak için
karbon ayak izinin hesaplanması gerekmektedir. Ayrıca, karbon ayak izi yasal zorunluluk, kurumsal ve sosyal sorumluluk, pazarlama ve kurum imajı ve gönüllü karbon emisyonu azaltımı için kişisel ve kurumsal olarak da hesaplanmaktadır.
Kişisel Karbon Ayak İzi: İnsanların yaşamsal aktiviteleri
sırasında doğaya verilen sera gazı emisyonlarının ne kadarından sorumlu olduğunu gösteren kavramdır. Ayak izinin hesaplanmasındaki amaç, sera gazlarının oluşmasının temelinde insanın olduğu ve kişisel etkinin azaltılması bilincinin oluşturulmasıdır. Kişisel karbon ayak izi birincil ve ikincil olmak üzere iki kategoriye ayrılmaktadır. Birincil karbon ayak izi; bireylerin evlerinde tükettikleri yakıt, elektrik ve ulaşımda 8
tükettikleri fosil yakıtlarından açığa çıkan karbon dioksit
miktarıdır. İkincil karbon ayak izi; bireylerin kullandığı ürünlerin üretiminden tüketimine ve ekolojik ömürlerini tamamlamalarına kadar olan sürede oluşan karbon dioksitin ölçüsüdür.
Kurumsal Karbon Ayak İzi: Kurumlardan yıllık olarak
doğaya verilen sera gazı emisyonlarının ölçüsüdür. Kurumların ısınma, ulaşım ve üretimlerine bağlı olan emisyonlarla doğrudan karbon ayak izi; kurumların elektrik tüketimi, sıcak su, buhar ve soğutma işlemleri, satın alarak kullandıkları tüm ürünler, taşeron faaliyetleri, kurum çalışanlarının iş amaçlı tüm seyahatlerinden kaynaklanan emisyonlar ise dolaylı karbon ayak izi hesaplanmaktadır.
Karbonun artan maliyeti, enerji maliyeti, enerji sağlama
riski, çevreye duyarlı yatırımcıların ve tüketicilerin dikkatini çekmek için marka değerini yükseltme amaçları kurumları karbon ayak izi hesaplama ve karbon yönetimine yönelten önemli etkenlerdir. 9
Kurumsal sera gazı emisyonu hesaplama ve raporlama
işlemlerinde aşağıdaki temel kurallara uyulması gerekmektedir.
Amacına uygun: Kuruma ait tüm sera gazlarının
amaca uygun olarak hesaplanarak ortaya konulması.
Tamlık: Tanımlanan kapsamda, tüm emisyon
kaynaklarının ve faaliyetlerinin dahil edilmesi. Dahil edilmeyen kaynakların belirtilmesi ve açıklanması
Tutarlılık: Benzer yöntemlerle karşılaştırma ve
eğer varsa verilerde, yöntemde veya sınırlardaki değişikliklerin belirtilmesi.
Şeffaflık: Kullanılan verinin, varsayımların,
yöntemlerin ve referansların açıkça ve gerekçeleri ile birlikte belirtilmesi.
Doğruluk: Belirsizlik ölçümleri ile tespit edilen
belirsizliklerin azaltılması, gerçek değerlere yakın ve doğru bilgilerin kullanılması. 10
Karbon ayak izini azaltma yolları
Karbon ayak izinin azaltılması için öncelikle
emisyonların kaynağının ve miktarının tespit edilmesi gerekmektedir. Karbon ayak izini azaltmak için uygulanması gerekenleri şöyle özetleyebiliriz:
Yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak
Enerjinin verimli kullanılması sağlayarak tasarruf
etmek
Ağaç dikmek
Atıkların geri dönüşümünü sağlamak
Ulaşımda toplu taşımacılığı tercih etmek
Karbon üretimi az olan ürünleri tercih etmek
Karbon ayak izi düşük kurumların hizmetini satın
almak
Düşük kalorili fosil yakıt kullanımını azaltmak
Karbon azaltım kredisi satın almak
11
Karbon ayak izinizi azaltacak günlük yaşamınızda
uygulayabileceğiniz çok basit uygulamalara örnekler verelim:
Mümkünse rüzgâr ve güneş enerjisinden
yararlanabilirsiniz.
Su tasarruf tedbirleri uygulayabilirsiniz. Duş alma
süresini beş dakika azaltabilirsiniz.
Kalorifer veya ısıtma araçlarının derecelerini birkaç
derece aşağıya indirebilirsiniz.
Bilgisayar, televizyon ve diğer ev aletleri
kullanmadığınız sürece tamamen kapatabilirsiniz.
Bulaşık ve çamaşır makinelerini az eşya temizlemek
için çalıştırmamalısınız.
Kurutma makinesi yerine çamaşırlarınızı asarak
kurutabilirsiniz.
Şarjlı aletlerinizi şarj olur olmaz şarjdan
alabilirsiniz. 12
Enerji tasarruflu ışık ampulleri kullanabilirsiniz.
Duvarlarınızı ve çatınızı ısı ve sese karşı
yalıtabilirsiniz.
Et tüketiminizi azaltabilirsiniz.
Mevsimi dışında sebze ve meyve tüketmemelisiniz.
Birkaç tane ambalaja sahip ürünleri satın
almamalısınız.
Çeşmelerden akan sularınız içilebilir şekilde sağlıklı
ise pet şişelerde su tüketmemelisiniz.
Eskiyen ev aletlerinizi elektrik tüketimi az olan
yenileri ile değiştirebilirsiniz.
Çevreye az zararlı ekolojik ürünleri tercih
edebilirsiniz.
Yakın mesafelerde araba yerine bisiklet ya da
yürümeyi tercih edebilirsiniz.
Toplu taşıma araçlarını daha sık kullanabilirsiniz.
13
Yakın mesafeli yolculuklarınızda uçak yerine otobüs