You are on page 1of 479

A dEDDİN

NÖZHET
ECGUN

T lü l^ k
y p iB

2
C iL
A -

A li T a t a r (Sazşairi) — Tatar A li’ye bak. Şeyh Salyanî V âkıfın Türkçe şiirlerinden, eş’âr-ı Farisiy-
A li T u r a n (Dr. Prof. Hüseyinzade) — 1283 — 1864 yeden ziyade zevk aldığını söylemek cür’etini izhar edi­
te Azerbaycan’ın Salyan şehrinde doğ-du. Babası Tiflis yordu. Mirza Fetih Ali ise Azerbaycan’ın lisanî milliyetçi­
müslüman mektebi muallimlerinden Molla Hüseyin’dir. liğinde hizmeti sebkat eden ricalindendir. Ali Bey’in,
Anası, Kafkasya şeyhülislâmının kızı idi jimnaz talebeliğinden itibaren Türkçeye, Türkiye’ye, Türk­
lüğe merbutiyet duymaya başlamasında, bu iki büyük
Azerînin tesirleri muhakkaktır. A li Bey, Petresburg’da di­
ğer Türk ellerinden gelmiş talebe ile tanıştı; sevişti. Asıl
Ulûm-i Tabiiye Fakültesinde mukayyed olmakla beraber,
Elsine -i Şarkiye Fakültesinin bazı derslerine de devam etti;
müsteşriklerin İlmî usulleriyle şark mütefekkir ve şairlerini
tanıdı. Kafkasyah Ali Hüseyin efendi’nin İstanbul Tıbbiye-i
askeriyesine duhulü Türk yurdu’na yazdığım tercüme -i
halinde (1) dediğim veçhile:
a Oraya ceyyid ve râyihadâr bir Avrupa havâ-yi me­
denîsinin esmesi gibi oldu .. Talebesinin çoğu Anadolu ve
Rumeli’nin uzak ve karanlık vilâyetlerinden toplanmış bu
mektepte, Ali Bey bir fecr • i şimalî gibi parladı . Yunan
ve Lâtin edebiyatına âşinâ olduktan maada Alman, Rus
ve İngiliz edibleıini hayli mütalâa etmiş ve şark edebiya­
tına müsteşrikler nokta -i nazarından vukuf peyda eylemiş
bulunuyordu. Üstesine ressamdı; ve keman çalıyordu. Ar­
kadaşlarının hemen hepsi devr -i kadîm üdebâsının isim
ve resimlerini ancak küçük Larus’tan biliyorlardı Rus efkâr
ve edebiyatına tamamen bigâne idiler ; Ve çoğunun Garp
efkâr ve edebiyatına vukufları da ancak Fransız gramer ve
lektürlerinde hecelenen parçalara münhasır kalmış idi. Ali
Bey, İstanbul Mekteb i Tıbbiyesine Garp efkârını, Garp
edebiyatını. Garp irfan ve medeniyetini, hasıl Garb’ı tanıt­
makta profesörlerinden çok hizmet etti. Arkadaşlarından
1890 da Ali Turan
Dr. Abdullah Ceudet Bey, A\\ Bey’in Mekteb-i Tıbbiye-
deki tesirlerini şöyle hikâye ediyor :
Hüseyinzade Ali, ilk tahsilini Tiflis müs^ütnan mekte-
« Ali Bey sâkit, mütafekkir hâliyle, esrârengiz vaz’ • ı
hinde, orta tahsilini yine o şehrin jitnnazmda, yüksek tah-
uzlet perverisiyle üzerimize bir peyamber tesîri icrâ ederdi.
ailini de Leningrad üniversitesinin Fzikomatematik Fakülte­
Evet, o bir resûl ■ül - Hak idi »
sinde bitirdi. Bilâhire İstanbul Askerî Tıbbiyesine girdi ve
Ali Turan Tıbbiyeden çıkınca, Osmanlı - Yunan harbına
1315 — 1895 te doktor yüzbaşılığ-ıyla çıktı. Akçoraoğlu
askerî tabib yüzbaşısı olarak iştirak etti. 1320 - 1900 de
Yusuf diyor ki {Türk yılı 1928, Sahife H 5 ) :
müsabaka ile Tıbbiye’nin deri hastalıkları muallim muavini
« Daha Tiflis’te iken büyük babası Şeyh Ahmed Sal-
oldu. Lâkin bu vazifede uzun müddet kalamadı. Abdülha-
yanî ile onun dostu Mirza Fetih Ali Ahondof’un musaha­
mid devrinin siyasî tazyiklerinden dolayı 1319 — 1903 te
belerinden, mübahaselerinden istifadeye başlamıştı. İran ve
Kafkasya’ya kaçmağa mecbur oldu. Orada mütemadiyen
Rus medeniyetlerinin taht-ı tesirinde yetişmiş bu iki müs-
ıtaid şahsiyet, kendi milliyetlerini az çok bulmuş kimselerdi. (1 ) Türk yurdu C. 8, Sahife 2555,
A l. T ü rk Ş a ir le r i 476
Türkçülük ve Türklerin hakları için çalıştı. Çarlığın mer­ ve rehber unsuru olmuştu. Lâkin bu da uzun sürmedi. 1905
kezine murahhas olarak ta g-önderilmişti. Rus - Japon harbi inci yıllara üçüncü bir medeniyet sistemi buna inzimam
esnasında Çarlık Rusya’sının her nevi muhalif unsurları etti. Bu da Tanzimat devrinden sonra Türkiye’de vücude
faaliyete başlamışlardı Ve mağlûbiyet baş gösterince Çar gelen «Osmanlı - Avrupa» medeniyeti idi...
hükümeti ahaliye karşı daha müsaid davranmak mecburi­ « Bu suretle Rus medeniyeti mağlûb olmağa ve ye­
yetini hissediyordu. İşte bu müsaadekârlıktan istifade eden rini Osmanlıcılığa terketmeğe başladı. İşte bu hareketi vak­
Azerî Türkleri, Bakû’da Rusya’nın ilk yevmî Türkçe gfa- tinde kavrayan Ali Bey Hüseyinzade tesis ettiği Füyuzat
zetesi olana Hayat’ı tesis ettiler. İlk nüshası 1905 senesi mecmuası ile münevverlerin şuurunu tanzim ve muayyen
haziranında çıkan bu gazetenin müessisleri ZeyncIâbİdİn istikamete sevk etmişti. Bu suretle, Osmanlı Edebiyatı ce-
Takiijef, Ali Hüseyinzade, Agaoğlu Ahmed ve Ali Mer- didesi, hem şekil, hem dil, hem de mevzu itibarile vücude
dan Topçııbaşıyef idi gelmiş Âzerî edebiyatı için bir ideal olacaktı. Füyuzat e­
Ali Turan, iki yıl kadar, bu gazetenin müdürlük ve debiyatı, işte bu yeni hareketin ve yolun mahsulü olarak
başmuharrirliğini yaptı. Onun Hayat’ta neşrolunan maka meydana çıktı. »
leleri arasından « Türkler kimdir ve kimlerden ibarettir » , Füyuzat’ın bir yıl zarfında 32 nüshası intişar edebilmiş­
«Bize hangi ilimler lâzımdır» , «Yazımız, dilimiz, birinci ti. Bu mecmua kapandıktan sonra Hüseyinzade İrşad, Te­
yılımız » başlıklarıyla intişar edenler, en mühimlerini teşkil rakki ve Hakikat gazetelerinde çalıştı. Daha Hayat inti­
eder. Birinci makalesiyle, Türklerin ırk ve lisanlarına dair şar etmtden önce de Rusça neşrolunan Kaspi gazetesinin
tedkiklerde bulunur ki gayesi, Türk kavimlerinin bir kül, baş muharrirliğini yapmış ve Rusça makaleler yazmıştı.
bir birlik teşkil etmekte olduklarını anlatmaktadır İkinci Ali Turan bir müddet te Bakû Saadet mektebinin ders
makalesinde bize muasır ilimler lâzımdır der ve asrîliği nazırlığını yaptı. Meşrutiyet inkilâbından sonra 1909 da
telkin eder. Türkiye’ye döndü. Tıbbiye deki dersini aldı, ve 1926 da
Ali Turan’ın en çok yazılarına bilhassa Fiiyuzai profesör oldu. 1931 de tekaüd olmakla beraber 1933 yılı­
mecmuasında tesadüf ediyoruz. 24 Ramazan 1324 (M. 1906) nın sonuna kadar bu derslere vekil olarak devam etti.
te ilk sayısı Bakû’da intişar eden bu mecmuanın hemen
Hüseyinzade « Ittihadü terakki cemiyeti» nin en eski
her nüshasında onun başmakalelerine ve bazı şiirlerine
azasındandı. Bir aralık İstanbul umumî merkez azalığında
rastlıyoruz. Siyasî ve felsefî fikirlerini apaçık gösteren bu
da bulundu. İlmî veya siyasî vazifelerle muhtelif yerlere
yazılarıyla Ali Turan, İstanbul lehçesinin yayılmasına ta-
de gönderilmiştir. Cihan harbi esnasında Yusilf Akçora
rafdar olduğunu da göstermiştir.
ve daha bir kaç arkadaşı ile «Turan heyeti» adı altında
Füyuzat mecmuasının Azerbaycan muhitinde büyük bir
orta Avrupa’da Türklük namına bir propaganda seyahati
tesir icra ettiğini görmekteyiz.
yapmıştı. Ondan sonra Dr. Âkit Muhtar ve diğer bir ar­
Türk yurdu’nda neşredilen bir makalede şu kayıdlar
kadaşıyla Stokholm’da toplanan uluslar ârası sosyalist kon­
görüliyor ( Ayın Nâzım : Yeni Âzeri edebiyatı hakkında:
feransına iştirak etmişti. Yine cihan harbinin sonunda hükü­
Türk yurdu yıl, 7. C. 6, No. 31, Temmuz 1927):
met tarafından Kafkasya’ya gönderilmiş ve Azerbaycan’ın
« 1905 inci yıldan sonra, Azerbaycan’da « Ali Bey Hü­
yeni bir * devlet halinde kurulmasına oranın ileri gelenle­
seyinzade» baş olmak üzre, yeni bir edebî cereyan başla
riyle birlikte çalışmıştır.
mıştı. Evvelce Hayat gazetesiyle kendisini gösteren bu ce­
Hüseyinzade’nin Mısır’da intişar eden Türk gazetesinde,
reyan, bilâhire 1906 ncı seneden itibaren, Füyuzat mec­
Malâmat’ta, Irlika'âa, İçtihnt’ta, Yeni mecnuıa'da, Tıp
muasında hakikî simasını bulmuştu. Bundan dolayı, yeni
dünyası’nda Poliklinik te bir hayli şiiri de intişar etmiştir.
Azerbaycan edebiyatının bir merhalesine Ali Bey ve ya-
Ayın. H., Salyanı. Tnrani, İndicanî... gibi imzalarla
hud Füyuzat devresi denilir. .. »
neşrolunan bu manzumelerin mühim bir kısmı nazmen ter­
« . Bu edebiyat Mirza Fetih Ali’den itibaren devam
cümedir, Ali Turan, ekseriyetle didaktik mahiyette şiirler
eden halkçı edebiyatın karşısına Romantik - güzideler ede­
kaleme almıştır. Esasen onun en bariz hususiyeti şairliği
biyatı sıfatile çıkmış ve hayata girmişti. Bu cereyan için
değildir. Ve onun asıl kıymetini Türkçülük ve Türk te­
ilham menbaı, artık Ahondof’taki gibi halk hayatı, görene
fekkür tarihinde bıraktığı tesirde aramalıdır. Bilhassa siyasî
ği değil, belki her türlü halkçılık ve demokratizmden âri
Türkçülük tarihimizde onun büyük roller oynadığını bili­
bulunan Osmanlı Tanzimat ve Servetifünun edebiyatı idi.. »
yoruz. Ziya Gök Alp diyor ki (Türkçülüğün esasları S. 9):
«... Ali Bey Hüseyinzade’nin Âzerî edebiyatındaki en bü­
« ... Abdülhamid’in son devrinde, İstanbul’da Türkçülük
yük hizmeti, bu ihtiyaçları vaktinde anlıyarak hareket et­
cereyanı tekrar uyanmağa başladı. Rusya’dan İstanbul’a
mesi idi Bu ihtiyaçlar, Âzerî muhit ve münevverlerinin
gelen Hüseyinzade Ali Bey Tıbbiye’de Türkçülük esaslarını
artık gaibe, İran’dan ve Rusya’dan ziyade Türkiye’ye dön­
anlatıyordu. Turan ismindeki manzumesi Pan Turanizm mef-
mesiyle doğmuştu. Bu ise, doğmakta bulunan « Milletçilik »
kûresinin ilk tecellîsi idi. Yunan harbi başladığı sırada,
saikası ile idi...
«... 1905 inci yıla gelinceye kadar, galibiyet Rus me­ Türk şairi Mehmet Em in Bey :
deniyetinin malı olmuş, ve bu medeniyet cemiyetin hâkim Ben bir Türküm, dinim cinsim uludur.
477 T ü i’k Ş a ir le r i Al

mısraiyle başlayan ilk şiirini neşretti. Bu iki manzume, « Mektub - 1 mahsus » ile münakadatta bulunan tarafeynin
Türk hayatında yeni bir inkılâbın başlayacağını haber ve­ tez ve antitezlerini yüksek bir sentez halinde telif etmek
riyordu. Hüseyinzade Ali Bey, Rusya’daki milliyet cere­ istemişti; bunun içindir ki her iki tarafın bazı efkârını ka­
yanlarının tesiriyle Türkçü olmuştu. Bilhassa, daha kollejde bul etmiş görünüyordu. Fakat bu makalede vâsıl olduğu
iken, Gürcü g-ençlerinden son derece milliyetperver olan netice müslüman Türklerin birleşmesine hizmet lüzumudur,
bir arkadaşı ona, milliyet aşkını aşılamıştı... » Hüseyinzade Ali Bey, « Mektub - ı mahsus » unun nihaye­
Akçoraoğlu Yusuf ise Hüseyinzade hakkında şu tafsi­ tinde Vamberi’den bahsederek «Alim ı müşarünileyhin
lâtı vermektedir [Türk yılı 1928 S ^ıl2 — ^19): mektubunu okurken yâdıma vaktiyle Türklüğe dair yazmış
« Akçoraoğ-lunun ( Uç tarz ı siyaset) i Türk gazete­ olduğum kıt’alar geldi Bnnian mektubuaaa ilâve ederek
sinde basılıp çıktıktan bir müddet sonra, aynı g^azetenin zât - 1 âlînize gönderiyorum» diyor. Fakat Türklüğe dair
56 ncı numarasında (24 teşriıusani 1904) « Vlektub - i mah­ yazdığı kıt’alar, Türk’te neşredilmemiştir. Ali Bey’in 1915
sus» serlevhalı ve ^4. T’lzrn/JÎimzalı bir makale intişar etti. senesinde bana söylediğine göre bu kıt’alar Mısır’a gön­
Sahib makale, sarahaten ifade etmemekle beraber, « Üç derilmelerinden bir kaç sene evvel yazılmışlardı Hiç bir
tarz - 1 siyâset » münâkaşaşına ( I ) karışıyor; ve « Sun’î yerde mukayyed ve münteşir olmayan bu kıt’alardan Ali
olarak ayrıca Pan Türkizme, Pan Islamizm manalarıyla mes Bey’in O zaman yâdında kalan parçalar şunlardı :
lek icadına ne lüzum vardır ? » demekle 7"/i/A" gazetesi baş Sîzlersiniz, ey kavm, Macar bizlere ihvan:
Ecdâdımızın müşterc'kcn rneaşei Tûraıı. .
muharririnin bazı mütalâalarına iştirak etmiş gibi görünmekle
Bir dîndeyiz bir hepimiz hakkperestan ;
beraber, kendisinin Pan Islâmizme ve Pan Türkizme muha­
Mümkin mi ayırsın bizi Incîl ile Kur’an
lif değil, bilâkis tarafdar bulunduğunu anlatıyordu:» Cengiz’leri titretti şu âîâkı serâser,
« Müslümanlar ve bilhassa Türkler her nerede olursa Timur’ları hükm etti şehenşahlara yekser,
olsun, ister Osmanlı’da ister Türkistan’da, ister Baykal gö­ Fâtih’lr-rine geçti bütün kişver - i kayser.
lünün etrafında, ya Karakurum civarında olsun, yekdiğeı-
«Bu manzumeye göre, Hüseyinzade yalnız Pan Türkizme
lerini tanıyacak, sevecek, Sünnîlik, Şiîlik ve daha bilmem
tarafdarı değil, daha geniş olan Pan Turanizm tarafdarı
nelik namlarıyle taassub - ı mezhebîyi azaltıp Knr’an ı ke-
olmak lâzımgelir. Ve zaten kullandığı nâm - 1 müstear da
rîm’i anlatmaya gayret edecek, esâs - ı din Kur an olduğunu
«A . (A li) Turanî» bunu gösteriyor: Hüseyinzade Ali
bilecek olurlarsa elvermez mi ? »
Bey, müslüman Türkler arasında ilk Turanî, yani «Pan
« Bir millet için her şeyden akdem arzu edilecek şey kuv­
Turanist» tir, dersek hata etmiş olmayız, zannın-layım.
vettir. Bir milletin kesb - i kuvvet etmesi . unsur - ı müte-
Lâkin şunu da ilâve etmeliyiz ki daima hayatta itilâf ve
cânisesi arasında irtibât - ı mâ’nevînin tezâyOdüne vâbeste
sükûn arayan Ali Bey, Turanîliğini, kat’iyet ve ısrarla
dir. . Alelhusus mahabbet -i mütekabilenin tezâyüdüne ça­
müdafaa etmiş değildir. Maamafih onun şairane Turancılığı,
lışmalıdır... Mesele, yekdiğerimizi tanımak, sevmek, tarîk - 1
1908 den sonra, İstanbul’da diğer Turancıları, ezcümle
temeddünde yekdiğerimize muâvenet etmek meselesidir...
Gök Alp Ziıjciyı yaratmıştır...»
İran’ın Kaanî'lerine varıncaya kakar mektep şâkiıdânına
Irk ın mükemmel bir enmnzeci başlığı altında bir
şiirlerini ezberletmek, fakat Mirza Şir Ali Nevaıjî’den iki
makale neşreden Bay Mehmet Ali Tevfik de Hüseyinzade
satır olsun, düz okuyabilmemek .. İşte ta’yîh olunacak hal­
hakkında şu takdirlerde bulunmaktadır {Teuhidiefkâr) ı
ler ! . »
«...Z iya Gök Alp, ilk şuurlu milliyet hissini Hüseyin*
«A. Turanî, bu mühim « Mektub - i mahsûs » unun ba­
zade’den iktibas eden zümre içinde idi Merhumun fârika-
şında, Tatar deye ayrıca bir kavmin mevcud olmadığını.
ları arasında kadirşinaslık ta vardı Hüseyinzade’nin fazi -ı
Kırımlıların, Kazanlıların, Orenborglıların hep Türk oğlu
takaddümünü ilândan çekinmez ve hakkında çok derin bir
Türk olduklarını îzah ve isbat ettikten sonra, «r Umum Türk­
hürmet gösterirdi. Hüseyinzade’ye Yalvaç lâkabını veren
lüğün medâr - ı iftihârı olan Cengizler, Timur’lar gibi haib
kendisidir.»
dâhilerine dair hakaret âmîz sözler dercetmek... kaş yapa­
«Hüseyinzade Osman'ı imparatorluj-u denilen inhilâle
yım derken göz çıkarmak kabilindendir diyordu. »
mahkûm, galat-ı tabiat siyasî manzume içinde ilk defa
«A. Turanî nâm - ı müstearı ile bu « Mektûb - ı mahsûs »
olarak Millî Türk yurdunu kurmuştu. Kaderin ve tarihin
u yazan zat, Azerbaycan Türklerinden Hüseyinzade Ali
kendisine tefviz ettiği vazifenin ulviyyetini, vüs’atini müd­
Bey idi. Yalnız haısî değil, harsî ve siyasî Türkçülük ha­
rik olan üstad, Şîalık' ve Moskofluk yüzünden Türklüğün
reketinin Azerbaycan’da ilk naşiri olan Hüseyinzade’nin
gaiü eıtigi Azerbaycan’ı da büyük vatana iade etmek is­
bu mektubu 24 Teşrinisanî 1904 tarihiyle intişar etmiş ise
tedi, Abdülhamid’in tazyiki altında Baku’ya ilticasını mü-
de, kendisinin Türkçülük idealini daha evvelce kabul et­
teak'p başladığı cihad ile üstad, az zaman içinde bir Acem
miş kimselerden olduğunu, bu mektubun mütalâasından bile
eyaletini mefkûreli ve imanlı bir Türk yurdu yaptı. Hü­
istihraç güç değildir »
seyinzade’nin Kafkasya’yı Moskoflardan ve Acemlerden
«Sulh ü sükûn, itilâf ve âhenk prestişkârı olan Ali Bey,
kurtarması bir vatanperver için tahayyül olunabilecek mu­
(1 ) Üç tarz-ı siyaset münakaşası «Türk» ün 24—34 numa­
ralı nüshalarında intişar etmiştir. vaffakiyetlerin en parlağı, hizmetlerin en büyüğüdür. »
A l. T ü r li Ş a irle ri 478

«Üstad 1911 senesinde ikinci defa olarak İstanbul’a gel­ rünün 72 yılına basan üstad için her şey, her bilgi, her öğ­
diği zaman biraz kendi evlâdı olan mefkûne yavaş yavaş renim tek son, tek fayda içindir, o da insanlık, insanda
emeklemeg:e başlamıştı. Bu gürbüz yavrunun bir an evvel insanı, en insanca olanı aramak, bulmak, ve üzerinde dur­
inkişafını temin etmek lâzımdı. Çünkü bir kaç ay sonraki mak, işte önce fikrin yüksek gayesi...»
vakayi’in fecî’ bir vuzuh ile hepimize gösterdiği gibi düş­ Hekimliğe ve muhtelif sahalara aid bir çok makaleler
manlar onu boğmağa azmetmişlerdi. Türk ijurdıı ile Türk yazan Ali Tuıan’ın matbu bir kaç eseıi de mevcuddur.
ocağı'mn tesisinde fa’âl bir âmi! olan Hüseyinzade nev- Kitap şeklinde basılan ilk eseri. Dr. Mehmet Refi ile
zadın çocukluk ve gençlik devrelerini hayret verici bir birlikte Fransızcadan çevirdiği Veba ve mikrobu adlı e­
süı’atle atlayarak kühulet çağına gelmesine bütün mevcu­ serdir ki İstanbul’da basılmıştır
diyetiyle çalışanların ilk safındadır. Millî mefkurenin vâlidi Çekof un Rusça bir hikâyesinden adapte oian Kılıflı
aynı zamanda Türklüğün mükemmel bir enmûzecidir. Irkı­ adam adlı hikâyesi Baku’da tabedilmiştir.
mızın bütün maâlîsi onda göze görünecek kadar teşahhus Bakû’da Türkoloji kongrasına Türkiye murahhası ola­
etmiştir. Orta ve yüksek tahsilini Moskof mekteplerinde rak Prof. Fuat Köprülü ile birlikte gittiği zaman Garbın
ikmal eden, Rusçayı ana dili gibi söyleyen ve yazan, Garb iki destanında Türk adı ile kısmen manzum olarak yaz­
harsı, Garb zevki ile belki hepimizden ziyade ülfet etmiş dığı küçük bir eser orada risale halinde çıkmıştır (1926).
olan Hüseyinzade, hakikî bir müslüman, hâlis bir Şarklıdır. Adam Smitlı’den tercüme ettiği Serveti milel adlı eseri
Başkaları üzerinde inhilâl ettirici bir unsur gibi tesir ya­ Devlet matbaasında basılırken harf inkilâbı üzerine geri
pan Avrupai cereyan, üstadın ince fakat gayet sağlam kalmıştır.
seciyesine bir türlü nüfuz edememiştir. Üstadın yazılmış Sifilis adlı tıbbî eseriyle Prof. Kemal Cenab’la bir­
eseri bize kıymetli bir yadigârdır, fakat onun şahkârı ya likte yazdıkları Annklopedik Tıb lügati adındaki eseri
zılmayan eseridir. Hüseyinzade'yi anlamak için onun sözün­ basılmak üzeredir.
deki ta’rifı imkânsız letâfet ve füsunun tesiri altında kal­ Go' lhe’nın /• ans/’undan bazı parçalan da kısmen man­
mak lâzımdır. Hususi sohbette gayet hoşgû olan ü.stad zum olarak tercüme etmiş ve bir risale halinde neşretmiştir.
kanaatlerini, duygularını ifade ederken hakikî hatiblere
Schiller’den nazmen tercüme ettiği Kefalet yahut Ve-
teveffuk eder, çünkü onun belâgati muayyen bazı vasıtalar
fadar dostlar adlı küçük bir kitabı da vardır {1923).
kullanılarak ika edilen bir tesir değil, âteşin ve sarsılmaz
Hüseyinzade, vücude getirdiği bütün manzumeleri Gü­
bir imânın mukavemetsûz bir sirayet kuvvetiyle rauhâtaba
zellik ve İşık adı altında bir araya getirmişse de henüz
nüfuz ve hulûlünden ibarettir.... »
tab’ ettirmemiştir.
Hüseyinzade tetebbuunu çok genişleten bir şahsiyettir.
Tıp, felsefe, tasavvuf, din, mitoloji, edebiyat, filoloji, tarih,
— I —
içtimaiyat., gibi muhtelif bıranşlar üzerinde çalışmış ve bütün
bu çalışmalar onu, geniş kültür sahibi ve kıymetli bir müte­ — Ona inan —
fekkir yapmıştır.
Kurtuluş Kemal’e inanla olur;
İsmail Hakkı Baltacıoğlu diyor ki ( Yrni adanı So 136): Hükümet seçilmiş başkanla olur.
« ... Hüseyinzade A li’yi kültür adamları arasında tanı­ Ünlü gölgesinde ol Atatürk’ün
mayan yoktur Hüseyin Değişip yükselme uranla olur.
zade girmediği, karışma
dığı fikir işi yapmadığı Yücedir ülküsü uluğ önderin
hürriyet kavgası kal­ Dileği ülkede Türkçe söylensin.
mamıştır. Rönesansın bü­ Ey Türk ozanları! ileri gelin ;
yük düşünücüleri gibi Bu işler, biraz da ozanla olur.
o da her düşünceye uy­
gun hezârfen bir kafa, Onun gösterdiği yolda yürürüm ;
orkestrâl bir ruhtur: Önümde güzellik ışık görürüm.
Doktor, ihtilâlci, res­ Türkü çağırırım elde çöğürüm.
sam, edip gazeteci, mu­ Kutlu Türküm ona kutanla olur.
harrir, dilci, Türkçü, cil­

Ali Turan diyeci, cerrah, gazete


Yurdun sevgisiyle olmuşum ozan
müdürü, professör, şair,
Ara sıra böyle düzgüler yazan,
riyaziyeci, mütercim. . her şey, her şey. Bu çokluk onun
Olsun yazım benim yurda armağan
şahsiyetini huylandıracak yerde büsbütün belirtir, çünkü
Altındaki Turan turanla olur.
Dr. Ali Turan bunların hepsinden olmakla birlikte yine tek
şeydir, O humanîste'ın kendisidir. Sanılabilir ki mşidi öm­ Milliyet
479 T ü rk Ş a ir le r i A l.

— II — Fakat sonra bir an düşünüp dedi:


- Kıt’a - ■
— Veriyorum sana üç günlük mühlet.
— Şair — Lâkin hitâmında etmezsen avdet,
( İşte söyliyorum, bil bunu kat’î !)
Yürüdüğün yollar ülkü yoludur,
Olunur yerine idam o kefil;
Tanrısal esinle g^önlün doludur ; Senin cezan ancak edilir tecili...
Ozan! gür ezginle Türklüğü sayı a; Damon refikinin nezdine gitti,
Eroğlu özgen Türk Hak’kın kuludur. Müstebidi, dedi, katle tasaddi
Cürmiyle edildim idama mahkûm !
— 111 - Hemşireme yapabilmekçün düğün
Mühlet verdi bana yalnız üç gün ;
— Rusçadan tercüme —
Kefil olmak gerek bana bir dostum ;
— Derjavin’den — Bu vazifeyle ol teslim Denis’e ;
Zaman bir nehrdir her an akar durmaz ; Çok sürmez gelirim seni tahlise ..
Güzer eyler bütün âsârı inşânın. Muhibb - i sâdıkı Damon’un, hâmûş
Melikler, memleketler, kavm ü milletler Boynuna sarıldı, etti derâguş
Ve derakap teslim oldu zâlime.
Giderler ka’rına deryâ-yi nisyânın.
Diğeri oradan ayrıldı heman.
*
* * Üçüncü gün daha şafak atmadan
Eğer târih, yâ eş’ârın âhengi Kardaşının itmâm etti velîme
Ayinini; fakat rûhunda azâb,
Ederse hıfz bir şey âdemiyyette
Sâdık - ul - va’d etti avdete şitâb.
Rehâ bulmaz o da küllün nasibinden
O esnada bilâ fâsıla yağan
Olur fâni adem âbâd - 1 sermedde. Yag-mur şiddetlendi, koptu bir tûfan :
Sular tuğyan edip indi dağlardan ;
- IV — Çaylar, seylâbeler kabarıp coştu...
— Nûr ile Cânan — Etinde bir asâ yetişti yolcu
Nehrin kenarına .. Fakat nâgehan
— Homer^den tercüme
Çatırdadı köprü gök gürler gibi :
Bilirdi cânan Nûr oldukça bîdâr Dalgalar, girdaplar yıktı kemeri !.,
Garb ehline tâli’ olmayacak yâr Dolaştı sâhilde yolcu serseri ;
Bir çâre aradı akıbet verdi Göz alabildiği kadar hur yeri
Uyutmaya verdi bir an Bîdâr’ı karâr Nazardan geçirdi dikkatle, nevmid.
Avazı çıktığı kadar seslendi
Bir akşam aradı buldu Menâm’ı Kayıklara, fakat o kimin haddi
Menâm uyku veren hakimin nâmı Açılsın sâhilden ? hani o yiğit ?
Morfinden müessir devâsı vardı Kürek çekip geçebilsin karşıya ?
Kadirdi teskine bütün âlâmı Coşgun sel olurken azgın bir derya I
îçtihad Nehrin kenarında Damon o zaman
Kapanıp yere el kaldırdı giryan
— V - Duâya Tanrı’dan meded diledi;
Rahm et. dedi, yâ Rab bu azgın selin
— Kefalet yahud Vefadar dostlar -
Tehevvürünü et azacık teskin I
— Schiller’den nazmen tercüme Vakit dar, zevale güneş meyletti !
Damon namında genç bir vatanperver Gün batmadan evvel varmazsam şehre
Esvabı altında gizleyip hançer, Can verecek dostum nâfiıe yere !..
Müstebid Denis’e takarrüb etti, Artıyor sellerde gittikçe şiddet,
Fakat yakalandı. Deniş hiddetle Çarpıyor dalgaya dalga pür hiddet,
Haykırdı dedi ki: saklama, söyle! Geçiyor zamanlar saat besaat...
Bu hançer ne için? Kasdın ne id i? Damon’un rahatı oldu münselip,
Kasdım kurtarmaktı zâlimden nâsı! Nâçar birden bire cesâretlenip
Olsun dar ağacı bunun cezâsı ! Atıldı emvâca, biraz sebâhat
Mûstebide Damon dedi ; Ey zâlim. Biliyordu çelik bâzûlarile
Ben ölümden kaçmam, ona hazırım. Yardı seli, çıktı karşı sâhile.
Yaşamak için ben yalvarmam sana ! Şüphe yok ona acıdı Hudâ.
İdamımı ancak üç gün tehir et. O da vazife - i şükrânı edâ
Bir lûtf olsun bana senden bu mühlet Ederek oradan alelacele
Ki tezvic edeyim nişanlısına Uzaklaştı yolu bir ormanlıktı ..
Hemşiremi; dostum zâmin, kaçarsam Nâgâh bir eşkıyâ çetesi çıktı
Kendisini edebilirsin idam!.. En muzlim bir yerden : haydudlar, katle
Bu sözlere karşı melik müstehzi, Müheyya, oldular hâil geçide,
Mühin bir nazarla tebessüm etti; Kalktılar topuzla anı tehdide...
A l. T ü rk Ş a ir le r i 480

Zavallıda ne bet kaldı, ne beniz ; O değil ! benim ben ! olacak kurban . »


Korkudan haykırdı : Ne istersiniz ! Kaldı beht ü hayret içinde huzzâr ..
İbârettir bütün varım canımdan, Müteheyyic iki yâr - ı vefâdâr
O da hakkı şimdi bir müstebidin ! Atılıp sarıldı yekdiğerine,
Dostuma yazıktır, merhamet edin ! Ağladı sevinçten yahud elemden..
Birinin gürzünü kaptı nâgehan, Yoktu orada göz yaşı dökmeyen
Bir hamlede serdi üçünü yere ; Hükümdâra haber verildi vak'a;
Sağ- kalanlar mecbur oldu firara. Uyandı kalbinde bir insaniyet;
Güneş o dem alev neşrediyordu. Huzûruna etti onları davet,
Yolun meş ıkkati Damon’u yordu. tki dosta hayran baktı bir müddet.
Dizlerinde artık kalmadı derman .. Dedi ki : « Ne büyük muvaffakiyet!
— « Lûtf u inâyetin senin, yâ Rabbi, Kalbimi benim siz teshîr ettiniz:
Selden, eşkıyâdan kurtardı beni! Bildim ki dünyâda var imiş vefâ.
Şimdi bu mubârek vatanda pûyan, Bildim ki sadâkat değilmiş rüyâ!...
Revâ mı, öleyim ben susuzluktan. Şimdi bir recam var : aranıza siz
Sâdık dostum gitsin boş yere kurban !.. Beni de alınız ! olayım muhlis
Aman dinleyelim ! sîmîn ve tannan. Bezm - i vefâda bir hembezm - i sâlis !.
Bir zemzeme!,. Belki bir âb - 1 revani.. İçtihat No. 159
Durdu, kulak verdi ve hakîkaten
Kayalık bir yerde gördü bir kaynak ! — VI —
Adetâ mest oldu meserretinden,
Eğrildi söndürdü hararetini. — Turova’nın son gecesi —
Dinlendirdi yorgun adalâtını... — Eney’in başından geçenler —
O dem zümürrüdin dallar, budaklar [ Virgil, Eneida, 2 nci bölümün sonıı ]
Arasından bakan güneş revnakdâr Virgil’e göre Turova müdafaa kahramanlarından biri olan
Kırlarda dev endâm uzun gölgeler Eney, l\artaç kraliçesi Didon'a, Turova’nm son günü vak’alannı
Tersim eyliyordu. Oradan güzer bu şehrin, on yıllık bir muhasaradan sonra. Yunanlıların hilesi
Ediyordu iki yolcu beraber... ve Turovahlann gafleti yüzünden nasıl bir gece baskınına uğra­
dığını, yiğitçe savgaya rağmen, sarayıyla beraber yıkılıp yakıl­
Damon kalkıp attı serî’ hatveler,
dığını ve kral Priam’ın boğazlanıp öldürüldüğünü hikâye ederken,
Geçti yanlarından fakat işitti, o îflâket gecesi kendi ailesinin başından geçenleri de şöyle
Şu sözleri : « Onu asarlar şimdi.. » anlatır ;
Kalbini sızlattı bu müdhiş haber. ... Sayın hükümdarımız, ak saçlı koca Pıiam
Seyrine bir korku verdi bâl ü per; Boğazlandı gözümün önünde, gitti kurban ;
Uçuyordu Damon elem şevkiyle.. Bu acıklı göreyin karşısında inledim!..
Göründü uzaktan Siragüz şehri: Hatıra geldi babam, karımla oğlum Askan ;
Parlayordu sûrun yüksek burçları O tehlikeli anda muhtaçtılar yardıma :
Akşamın erguvan kızıl şevkiyle... Çok geçmeden evimiz edilecekti yağma !
Damon’un önüne çıktı Filostrat, Etrafıma bakındım bir arkadaş aradım ;
Muhlis bendesi, pür telâş ü hayret. Bana yardım edecek kimseyi bulamadım :
Tanıdı uzaktan efendisini ; Görmek istemeyerek yurdun felâketini.
D edi: « Kaç ta kurtar kendi nefsini 1 Ölümü öneyliyen yoldaşlarımın kimi
Artık muhibbini kurtaramazsın ! Tepesinden sarayın kendini attı yere.
Şimdi ediliyor meydanda berdâr! Yaktı kimi kendini, atılıp ateşlere ! .
Avdetine etti hayli intizâr. Bir aralık dolaşıp göz gezdirdim etrafa,
Kesmedi ümîdi sonuna değin: Aydınlıktı ortalık yükselen alevlerden ;
Dâim müstebidin müstehziyâne Gözüm ilişti Vesta ( I ) mabedinde mihraba ;
Sözlerine krşı durdu merdâne, Birden ne göreyim ben!, Seda’nır» kızı Helen!..
îmânına aslâ gelmedi halel! » Sığınmıştı oraya! . Argolid’in Troad’ın
— "TIVlüşkilâtı yolun azmine engel Zebanisi, belâsı, kahpe uğursuz kadın!..
Oldu, geciktirdi bu kadar beni; Hem benim vatanımda, hem kendi vatanında.
Kurtaramazsam ben şimdi o yâri Bütün felâketlere oydu birinci sebep,
Kavuştursun beni mevt ona bâri 1 Bütün çektiklerimiz onun yüzündendi hep !..
Dostun dosta görüp ihânetini Sakınarak gözlerden ateş tapınağında,
Ölünmesin hunhâr! O , iki kurban O, kurtulacağını sanmıştı intikamdan;
Kessin fakat bilsin: var hubb ü îman I Acaba o mâbedde bulacak mıydı aman !?..
Gurûb ediyordu ufukta hurşîd... Hangi Yunanlı erkek, hangi Turovalı er
Şehrin kapısına yetişip nevmîd Birçok ocak söndürmüş bu karıyı affeder?!..
Damon gördü hazır bir dar ağacı. Unutur mu Menelas gördüğü hakareti ?! .
Etrafında şaşkın bir izdiham var. Görünce karşımda o canlar yakan âfeti,
Dostunun boynuna ip takıyorlar. Birdenbire öfkemden döndüm ben bir çılgına,
O cemm - i gafîri pür şiddet yardı. Öc almak için hemen kıyacaktım canına!..
Haykırdı: « İşte ben I cellâdlar, aman ( 1 ) Ateş ilahesi.
481 T ü r k Ş a ir le r i A l.

Ne?! . bizi böyle yumsuz bir harbe sürükleyen Merak etme, korurum yolda seni düşmandan;
Bu kadın sağ kalacak, çarpmayacak cezaya ; Tehlikede oğlunu bırakır mı bir anne?!.
Bir zafer törenile gi Jecek İsparta’ya !.. Bu sözden sonra Venüs oldu gözümden nihan...
Bizim kadınlarımız yürüyecek peşinden ! Görünmeden kimseye ben de çıktım saraydan.
Yad ellerde olacak onun halayıkları !.. Yoktu artık faydası bu yurdu savgamanın :
Yurdumuzun mahvine sebep olan bu karı Her tarafı sarıyor, ilerliyordu yangın ;
Kavuşacak evine, barkına, kocasına. Bütün cinler, periler düşman kesilmişlerdi,
Evinde bıraktığ-ı kendi çocuklarına. ilâhlarla beraber yıkıyorlardı şehri...
Görecek hısımını, akrabasını tekrar I Ne kapı kalıyordu kurağlarda ne baca!...
Halbuki şu Turova yandı onun nârına; Tıpkı böyle saldırır oduncular ağaca...
Onun yüzünden koca Priam edildi kurban ; Yüce bir dağın süsü, bir dişbudak ağacı
Şu kıyıda yıllarca kanlar aktı sel gibi Dayanır durur balta darbelerine karşı.
Bunca yiğitlerimiz uğuruna can verdi I Sarsıntılardan inler, titrer, başını sallar !
Artık yeter!.. Vücudu kalkmalıdır ortadan!.. Fakat gittikçe büyük gövdesinde yaralar...
Bir kadını öldürmek şanlı bir iş değilse, Ve artık dayanamaz o ağaç bir darbeye.
Bir canavar geberten alkışlanır elbette 1.- Devrilip çatırtile yuvarlanır dereye! .
Hazır burada fırsat elime geçmiş iken. Bu acıklı halleri görünce verdim karar
Vatanımın öcünü alayım bu âfetten !.. Hemen eve dönmeye... Venüs bana oldu yâr ..
Gözümü kan bürüdü sarıldım kılıcıma!.. Bütün tehlikelerden beni güzel korudu.
Birdenbire karşımda karanlığın içinden Alevleri söndürdü, düşmanları uyuttu!
Geçtim kenar yollardan, bizim eve yetiştim...
Parlak bir nur belirdi: Göründü Venüs ana!,.
ilk olarak babamı kurtarmaktı niyetim...
Hiç bir zaman görmedim onu bu kadar gözen!..
Terketmesi gerekti bir an evvel diyarı ..
Ebedî güzelliğin o Tanrısal ecesi
Vardı yakın dağlarda pek emin bir barınak...
Tuttu benim kolumu, şu sözleri söyledi:
Götürmeye oraya hazırdım ihtiyarı...
Ne yapıyorsun, oğlum ?! Aklını oynattın mı ?!
O , halbuki evinden istemedi ayrılmak...
Bu hiddete sebep ne?! Zavallı bir kadın mı?!
D edi: mademki böyle dağıldı gitti yurdum,
Neden böyle köpürdün ? Niçin unuttun beni ?
Yaşamama benim de kalmadı artık lüzum!
Niçin düşnmiyorsun biraz kendi ayleni ?
Beni hiç düşünmeyin, bırakın evde yalnız...
Niçin bıraktın yalnız koca baban Ankiz’i ?
Siz genç bir yaştasınız, sağlam adamlarsınız.
O yaşta bir ihtiyar nasıl kendini savgar?!
Dinçsiniz, güçlüsünüz, hemen kaçınız buradan!...
Kuşatmakta her yandan düşman mahallenizi !..
Tanrılar isteseydi daha uzun bir zaman
Unutma ki evinde birde çoluk çocuk var:
Benim ömür sürmemi esirgerdi, şu yurdu,
Sen karını, oğlunu hiç etmez misin merak?!
Bu kadar acıklı bir felâketten korurdu!..
Bu kargaşalıkta kim onları koruyacak?!..
Artık yeter, bu hâli görmem elvermedi mi ? !
Demin kızıl alevden, can yakıcı demirden
Belli ilâhlar benim istediler ölmemi...
Ben korudum onları, erdirdim selâmete !..
Bırakın ben öleyim burada kendi evimde ?...
Bu felâkete sebeb ne Paris’tir, ne Helen !
Acımayın o kadar şu yıpranmış cesede !
Olimp’in tanrıları kızmışlar bu devlete :
En son saygıları bir ölüye sunar gibi.
Onlardır bu kurumu temeline dek yıkan !..
Bana vedâ ederek, buradan ayrılınız !
Onlardır Turova’yı ateşe verip yakan !
Yükünden ben hayâtın kurtarırım kendimi. .
Tanrıları bir duman fâni gözlerden saklar:
Almak için varımı, elbet düşmanlarımız
Kaldırayım perdeyi sana görünsün onlar:
Bu yolda bir hizmeti benden esirgemezler!..
Seyret ulu bir âlem ve kıssadan hisse kap!
Kalır kabirsiz deye cenazem etmem keder...
Sonra dinle emrimi ve ne dersem onu yap!..
Bu şereften yoksunluk bir felâket değildir!...
Şu yanda bir yığın taş, toprak görüyor musun?.
Ruhtur önemli olan kemikle et değildir
Temelinden devrilmiş koca kale duvarı!..
Bir gün yaktı canımı gökten düşen yıldırım.,.
îşte elinde yaba, deniz tanrısı Neptün.
Bir cezaya uğradım vardı... demek, suçlarım;
Katmış tozu dumana yıkıyor şu hisarı!..
Uğradım gazbına gök gürleten Tanrı’nın,
Şimdi Eski kapı’nm (1 ) önüne bak ! Oradan
Şu evreni çeviren ilâhlar ilâhının! ..
Düşman alaylarına kimdir eden kumanda?
işte o günden beri böyle bir iğcil oldum.
Tanıdın mı Yünon’u ? Öçgüden ilâheyi ?
Bu dünyada lüzumsuz bir ömür sürüp durdum I.
Elinde bir kılıç var... Bak, ne kadar öfkeli!.. Babam böyle söylıyor, böyle düşünüyordu,
Bir de bu tarafa bak ! Şu burcun tepesinde, tnad edip bir türlü bırakmıyordu yurdu.
Elinde korku saçan Ejid (2 ) adlı kalkanı, Ötede karım Kerüz (1), oğlum yavrucuk Askan (2),
'Görüniyor Minerva nurdan bir sis içinde !.. Ve bütün bir ev halkı ağlaşıp duruyordu ..
Büyük Jüpiter bile şımartıyor düşmanı : Gözlerimiz yaş dolu, yalvarıyorduk ona...
Özerinize odur ilâhları sevkeden. Dedik, baba, kendini bu kadar da bırakma (3 )!
Oğlum, çekil buradan, bu tehlikeli yerden!.. Bil ki senin mahvolman bizim de mahvimizdir,
Abestir ilâhların hükmüne karşı durman; Başsız kalan aylenin yıkımı şüphesizdir...
Haydi, vakit geçmeden koş babanın evine !.. ( 1 ) Creüse.
(1) îr. fa porte Scee ( 2 ) Aseagne,
t(2) Bu kalkanı bir «ejderha» derisi kaplamış imiş. ( 3 ) Veya « Savsama ».
A l. T ü rk Ş a ir le r i 482
Acımazsan kendine, bari, bu halka a c ı! . olan bir takım vasıflara da maliktir. Bu noktai nazardan
Ne söyledikse, babam kararından caymadı. . « Brokelman » bu eseri garp Türkçesinin en eski mübeşşiri
Boştu bütün kanıtlar, yalvarıp yakarmalar! .
olarak kabul etmektedir. Eldeki nüshalar istinsah tarihi
Çıkmam evimden, dedi, bırakmadı inadı!..
Bu acıklı durumda ümitsizliğe düştüm. itibariyle çok muahhar oldukları için, onlara istinad ede­
Tiksindim ben hayattan tüttü gözümde ölüml.. cek filolojik bir tahlilin ilmen katiyetine hükmedilemez ;
Dedim, bari gideyim, çarpışayım düşmanla, işte, bu müşkilâta, eserin muharriri ve nerede yazıldığı
Öleceksem, öleyim cenkte şerefle, şanla!... hakkındaki mechûliyeti de ilâve edersek, eldeki malûmatın
Bulunduğum durumda var mıydı başka çâre ? I şimdilik ancak bazı faraziyeler serdine kâfi gelebileceğini
Aman ! dedim, ey ata, nasıl seni bu evde
anlarız. Maamafih XIII üncü asır esnasında Türk lehçeleri
Ben bırakıp kaçarım ? ! var mı bunun imkânı ? !
Hayırsız mı bu kadar sandın sen evlâdını ?! hakkındaki malûmatımıza ve eserin bilhassa edebî hususi­
Böyle ağır bir suçu nasıl bir oğul işler?!.. yetlerine istinad suretiyle, şimdiye kadar serdedilen fara-
Bu şehirden kimsenin kaçıp kurtulmasını ziyelerden daha sarih ve daha kuvvetli neticeler elde
İstemiyorsa gfökler, böyle imişse kader. edileceği tabiîdir.
Senin dahi kararın bu ardanın yasını
« Firdevsî» den beri Acem edebiyatında daima « Man­
Talihsiz bir vatanın yıkımına katmaksa.
Bir yıkım ateşine bizleri de atmaksa. zum hikâye» mevzuu olarak kullanılan «Yusuf» kıssası,
Bu zor bir iş değildir... İşte kapı açıktır! edebiyatımıza iptida bu eserler giriyor. Türk şairi burada
Ölüm şu yoldan hemen saldırmaya anıktır!.. Acem san’atkârlarının evvelce hazırladıkları kadrolara ittiba
Al kanına Priam’ın boyanmış alçak Pirus (1 ), etmeyerek, daha ziyade « Kur an » da mevcud kıssa şek­
Şimdi çıkar meydana! O Pirus ki bahıtsız lini ta’kib ediyor; ve hattâ bir çok yerlerde oradan aynen
Baba gözü önünde oğluna (2) kıydı onun...
Arapça nakillerde bile bulunuyor. Hanefiyyülmezheb, koyu
Babayı da doğradı mihrabında mâbedin!..
Ey benim annem, Venüs ( 3 ) ! niçin beni korudun?! bir müslüman olan müellifin, Acem edebiyatiyle öyle bü­
Yollarda rehber olup şu haneye getirdin?. yük bir alâkası olmadığı ve İran şairlerinin mebzul ve
Aylemizin mahvini seyrettirmek için mi musanna « Mesnevî » mahsullerine bigâne kaldığı pek sa­
Esirgedin ateşten, kılıçtan, oktan beni?! rihtir. Onda görünen yegâne edebî tesir, denilebilir ki
önümde mi kesilsin babamla oğlum, karım !
« Hoca Ahmed Yesevî » ve muakkiplerinin maruf « Hikmet »
Görmemi mi istedin böyle feci bir kırım ? !
tarzıdır: Hecaî veznin bilhassa « Hikmet » lerde kullanılan
Hayır!., böyle şey olmaz! silâhımı getirin!...
Sığınağı ölümdür harpte yenilmişlerin ! « 4+ 4 + 4= 12 » şekli, yarım kafiyeler, manzumenin baştan
Bırakın yine gidip düşmanla döğüşelim. başa « dörtlük » lerle kurulması, ekseriya « Hikmet » lerde
Hep öleceksek bari öc alarak ölelim 1. olduğu gibi dördüncü mısraların» redifli bir nakarat » tarzında
olması, « lirizm » den büsbütün mahrum olmayan bu şairin
Yeni adam No. 135,136 yıl; 1936
bir « Yesevî mukallidi » olduğunu sarahatle gösteriyor. «Y e­
sevî » ile muakkiplerinde, bu gibi K u r ’a n î kıssaların, evliya
A li U lv i — Ulvi’ye bak.
menkabelerine âid halk rivayetlerinin -daha kısa olarak -yazıl­
A li U lv i (Baba) — Ulvi’ye bak. mış nümuneleri çoktur ; anlaşılıyor ki,° bu cins edebî an’anele-
rin kuvvetle hükümran olduğu bir yerde yetişen « A li» , bu
A li (Yusuf ve Zûleyha sahibi) — XIII üncü asrın ilk
mevzulardan birini daha büyük bir nisbette yazmak iste­
nısfında yaşayan Ali hakkında Prof Bay Fuad Köprülü
miş ve eser bu suretle meydana gelmiştir. Maamafih eserin
şu malûmatı veriyor {Fuad K öprülü: Türk edebiyatı
hiç bir tarafında sarih bir tasavvuf temayülü görülmediği­
tarihi S. 276 - 277)
ni de kaydedelim : Burada « Yusuf •> ile « Zûleyha » nın
« Moğol hâkimiyeti devrinin ilk zamanlarından kalan
meşhur aşk macerası, İran mesnevîcileri ile muahharen
başlıca eser « A li» adlı bir şairin (630 — 1233) te yaz­
onları kemal ■i sadakatle takib eden bir çok klasik şair­
mış olduğu «Yusuf ve Zûleyha» manzumesidir. Muhtelif
lerimizin tasvir ettikleri tarzda koyu bir « tasavvuf» cilâsı
« Kazan» tabıları mevcud olan bu eserin bir parçasını
altında saklanarak değil, tıpkı « Kur’an » da olduğu gibi
« Hotsma » 1889 da - « Berlin » ve « Dresden » yazmalarına
çok daha sade ve daha maddî bir şekilde tasvir edilmiş­
nazaran - neşretmiş ve ahiren « Brokelman » bunun lisanî
tir. Eserin böyle tamamiyle « Kur’anî » bir şekilde yazıl­
mahiyeti hakkında etraflıca tedkikatta bulunmuştur. Bu eser,
mış olması da, onun dindar ve zahid « Harzem » muhitinde
edebî mahiyetten ziyade, bilhassa lisan tarihi noktasından
vücude geldiğine bir delil olabilir.
pek mühimdir. Çünki, lisanî hususiyetleri itibariyle, bir
Hulâsa, eserin lisanî seciyyeleri ve edebî hususiyetleri
taraftan eski şark Türkçesi şekillerini gösterdiği halde,
onun THarzem » sahasında yazıldığını, yahud, şairin esa­
diğer taraftan garp Türkçesine yani « Oğuzca» ya hâs
sen Harezmli bir Oğuz Türkü olup Moğol istilâsı üzerine
(1) Pirus (Pyrrhus) - Aşil’in oğlu. başka bir yere muhaceret etmiş olsa bile eserini yine eski
(2) Priam’m bu oğlunun adı Polit ( Polite ) tir.
(3) öykülere göre Eney’in anası güzellik ilahesi olan Ve­ lehçesiyle vücude getirdiğini göstermektedir.»
nüs’tür. Diğer bazı menbalarda da bu eserden bahsedilmektedir*
483 T ü rk Ş a ir le r i Al

Hüseyin Kâzım ise bu manzumeyi Mahdum Kulu diva­ « Ali Bin Muslihiddin: Muhammediye tarzında ve Zem­
nının sonunda neşretmiştir. Biz « Türk edebiyatı nümu- mülfenâ isminde bir manzumenin nâzımı olup Konya vilâ­
neleri » adlı kitaptaki misali aynen buraya naklediyoruz yeti muzâfâtından Bozkır’lı olduğunu ;
{Hıfzı Tevfik, Haumnnzade. İhsan, Haşan  lî: Türk
Bizim mevlûdümüz Bozkır kazasında Serestet’tir
edebigalı nümuneleri S. 126 — 127 ) Ki Muslihiddin oğlu A li’dir ismimiz ihvân

— Yusuf ve Züleyha’dan — beytiyle bildiriyor. Eser - i mezkûrun matlaından :


Yusuf aydur siz beni satar musız Senâ vü hamd - i lâyuhsâ sana ey Hâlık - ı leyyâz
Hasret gurbet meydanına atar musız Ki yoktur sana hiç emsal ki sensin kahir ü ie.yyâz
Barınız menden güman tutar musız
Saklayalım ant içelim diyor imdi Tarih - i vefatiyle medfenine desti es olunamadı. Manzu­
menin matbu bir nüshası Yıldız kütüphanesinde vardır. »
Beni satman kâfir kulı olmayalım
Ya’kub engüb hasretine kalmayalum Bibligografya : Osm.
Gurbet odi hasretine vermeyelüm
Dedem Halil harâmetin saklan imdi A li m i (Çorlulu) — XVII nci asır şairlerinden Alîmi
Anlar aydur bizler sana zinharladuk hakkında Rıza şu malûmatı veriyor :
Atamıza Yusuf’ı kurd yidi didük « Çorlulu Kasım efendi’dir. Kuzât -ı sencîde sıfâttan
İsrail’e biz düşvar söz söyledük olup eş’âr ile ser ü kârı var idi. Bu beyit nakş - ı hâtemidir:
Ya Yusuf bu sakıncı koygıl imdi

Pes yahûdâ Yusuf’a öğüt virdi


Aydur Sana bu kazânı Tengri virdi
Kardaşların bâtıl işe doğru durdı Bu iki beyit dahi anındır:
Yoksa bayak öldürürler bilgil imdi
Hedef - i tir - i cefâ eyleyesin uşşâkı
Yeğrek oldur revâ görgil satılmakı Ne revâ bedlik ile yâd oluna nâm - ı şerif
Kardaşlarının cefâsından kurtulmakı
Müveırihlikle şöhret şiâr olup Ergene kasabasında cen-
Isrâil’den hasret birle ayıılmakı
netmekân Sultan Murad Hân - ı gazî hazretlerinin cami’i
Koşurgucı koşuısa keniz imdi
müceddeden ta’mîr olundukta dediği târihtir :
Aydılar bu kulı satalım bu gün sana
Dâi - i kemter Alîmî şâd olup târihini
Ol şart ile satalım ırak yerge
Didi kim 3'/" »
Ne bahâ viresin göreyim bizge
Bizler yoluğ satağımız dirler imdi Şeyhî de Vakayiülfuzalâ’da şunları yazıyor :
Melik aydur bu kul mudur beli aylan « A lîm î: Çorlulu Kasım efendi’dir. Ba’delmülâzeme
Ne ma’nâdan satarsız anı soylan devr -i medâris - i mu’tâde ile kırk akçe medreseye mev-
Ne sıç kıldı nişe kaçdı dağı söylen sûl ve andan dahi ma’zûi olduktan sonra tarîk -ı kazâya
Aklı görki sizden dağı artuk imdi sülük eyleyüp 1037 ( M. 1627 ) târihinde Aydos kasabasında
Anlar aytur atamız küçük iken satun aldı kadı iken fevt oldu. Bu beyit anındır :
Dura dura bizim ile hemrah oldı Bîçâre Alîmî de kulumdur dimez oldun
Dura dura oğlancık yafuz oldu Bu çevre nedir bâis ü bâdî diye cânâ »
Kaçıb gelib bu kuyuya girmiş imdi
Mustafa Mücib tezkiresinde de şairden kısaca bahse­
Melik aydur ahvâliniz aylan iyan
Nice ayıb var ise kılın beyan dilmiştir.
Hiç galat söz olmasun anda güman Bibliyografya : Rz., Mcb.. Şky. Ş.
Sahih şart dürüst satu kılalım imdi

Anlar aydur hiç gümansız bayak kuldur A lim i ( Hurufî) — XVI ncı asır Hurufî şairlerinden
Kulumıznın üç dürlü aybı vardur olan Alîmî hakkında tezkireler malûmat vermiyorlar. (961 -
Uğrıdur yalgancıdur kaçkancıdur 1553) ile (930 — 1572) yıllan arasında yazılan mühim bir
Bu üç dürlü ayıb birle algıl imdi mecmuada {Mit. Alm. K. Mz. Mc. Vo. Alîmî’nin de
Melik aydur ne dirsiz anlayorun iki şiiri kayıdlıdır {No. 1,2) Keza aynı asır şairlerinden
Hakikat bu kulı ben satun alıyorun Vahdeti de onun bir gazelini tahmis etmiştir ( Vahdeti di­
Üç dürlü ayıb birle îcab kabul kılıyorun vanı Üs - Hş. K. No. 85).
Niçe dürlü baha kıluısuz eytün imdi Mutasavvıfane bir eda ile yazılan ve Hurufîliğe aid
A li ( Zemmülfenâ sahibi) — Hangi asırda yaşadığı bazı remizleri ihtiva eden bu şiirler bize gösteriyor ki Alîmi,
kat’î olarak bilinmeyen Ali hakkında Bursalı Tahir şu ma Fazlullahı Hurufî meslekine merbut oldukça kudretli bir
lûmatı veriyor {Osm.) •. şairdir, tki manzumesini aynen naklediyorum :
Am. T ü rk Ş a ir le r i 484

— I — Ba'dehu j ' m-)' diyüp ihtiyâr - 1 uzlet ve Selânik’te


kabûl - i tevliyet eyledi. Eğerçi pîrâne ser idi. Ammâ pû-
Nâsa melekden efdal bârı emânet itdi
serlerle aşkbazlıkta cevanlardan bedter idi. Âhır Selânik’te
Yer û gökün elinden aldı velâyet itdi intikal eyledi. Diyâr - ı âhırete irtihâl eyledi. İskender Çe­
Ten câmi’inde cum’a kıldı kuvâ - yi nefsim lebi’nin azline bu târîh anındır:
Can minberi dimağa çıkdı hitâbet itdi İrtişâ kasrını yaptıkda Skender Çelebi
Sırr - I w " keşf oldı nüktesinden Tahtasın simden ittirdi vü zerden mihin
A ’zâ cemâatine nutkum imâmet itdi Der ü dîvânın nakşeyleyicek ol dânâ
Vîrâne - i vücûdum âlûde - i gil iken Katı açık boyadı çok idüben zırnîhin
Rûh -ul - kudüs deminin gencin imâret itdi Münteşir olıcak âfâka peyâm - ı azli
Yazdıkta vech - i kudret vechine Omm - i Kur’an Hâtif - i gayb didi ..o vî> târihin
Kendü kitâbetini kendü kırâat itdi
Çeşmin kitâbetinden bir nükte duymaz a’mâ — Gazel —
Kirpiklerin rümûzın kaşın sıyânet itdi — I —
Nic - (1) istivâ kılubdur Arş üzre çünki Rahman
Vechini seyr idenler ana şehâdet itdi öldürmeğe ben haste dili tigını çek gel
Yüzine didi Ahmed Şak - kul - kamer hadîsin Can nakdini îsâr idelim yoluna tek gel
Parmağile şu dem kim âba işaret itdi Erbâb - I nazar hâk -i rehin sildi süpürdi
Bildi Alîmi kendin güftâr - ı zât - ı Yezdan Ey bâd - i sabâ yâr eşiğine yelerek gel
Fazl'ından oldı derman ana hidâyet itdi Her gice dil - i tire hayâliyle münevver
Sen ey meh - i bed mihr gerek gelme gerek gel
- II -
- II —
Gâh rind ü âşık u geh pârisâyem neyleyem
Küfr ile îmânı câmi’ bir gedâyem neyleyem Bezm - i meyde sâkıyâ devr eylesün mül gül gibi
Pertev - i ruhsâre - i cânânı gözler gözlerüm Bülbül itsün sad hezâran giryesin gül gül gibi
Âşık - I envâr - ı âyât -ı bekayem neyleyem Ber taraf kıl ruhlerinden turra - i müşgînini
istemem havrâyı anmam cennet - i ferdâyı men Gülsitanda olmaya rağbette sünbül gül gibi
Anına bir mihribânun mübtelâyem neyleyem Bûse cerr it lâ’l • i nâb ■ı yârdan hat gelmeden
Gâh mescid geh kilîsa geh yirüm meyhânedür Vakt nâzüktür geçer itmez tahammül gül gibi
Rind ü kallâş - ı cihan bir bînevâyem neyleyem Goncaya benzer dehânın didüğümce germ olup
Hayme - i mîâda geldüm hâkim oldum halka men Açılur nâzüklenür ol şûh - i şengül gül gibi
Menzil - i Mahmûd’ da sâhib livâyem neyleyem Bezm ■i meyde sorsalar yâran Amânî zevkini
Arzû - yi yâre cümle ârzûm itdüm fedâ Bûse - i dildâr ile eyler tenakkul gül gibi»
Tâlib - i âşüfte - i mihr ü rızâyem neyleyem
Haşan Çelebi tezkiresinde ise şu malûmat kayıdhdır :
Evvel âhır âdemin vechine karşu sâcidem
« A m âni: Kadîmî İstanbul’dandır Mürebbi - i ashâb -1
Ey Alîmi bende - i Fazi - z Hııdâ'yeın neyleyem
hüner olan İskender Çelebi’nin musâhiblerindendir. Maârif
ve kemâlât tâliblerinden bir zaman hazîne • i sultan kâtib-
A m âni ( İstanbullu) — XVI ncı asır şairlerinden
lerinden idi. Gâhî ihtiyâr - ı uzlet ve gâhî Selânik’te ta­
Amanî hakkında Aşık Çelebi şu malûmatı veriyor:
sarruf - 1 hizmet ■i tevliyet ittikte dâyin - i ecel dâmen - i
« Am ânî: tstanbul’ludur. İbrahim Paşa devrinin hazîne
ömrünü tutup bir aman vermeyicek ol hâlde âhırete irtihâl
kâtiblerinin makbullerinden ve İskender Çelebi’nin musâ-
idüp terk -i amânî ve âmâl itti. »
hiblerinden sâhib neseb ıserdüm zâdelerden ve şûh tab’ ve
Haşan Çelebi ve Beyanî tezkirelerinde kayıdlı bir
âzâdelerinden îdi. F’irân - ı tarîk - ı mugan umûr dîdelerinin
iki beytin tamamı olan gazeli, bir mecmuadan naklediyo­
bergüzîdesi akrânının gürk - i bâran dîdesi idi. Hazîne ki­
rum {M it. Alm. K. Mz. No. 5 6 3 ):
tâbetinden bölüğe sülük itti. İskender Çelebi vâkıasında
İbrahim Paşa gazab idüp Amânî ile bir kaç kimsenin ulû- Ahimin himmeti bülend oldı
fesin kesti idi. İbrahim Paşa’ya bu kıt’ayı diyüp yine mu­ Göklere çıkmağa kemend oldı
karrer oldu. K li’a : Yerde gökde seni arar bulmaz
Ehl - i tîmâr gibi dirliğimiz ref’ oluben Dil -i bîçâre hoş levend oldı
Hâlimiz âsafa anlatmağa mevkuf oldı Nice olmasun ehl -i dil müflis
Sa’y idüp dahi terakkiler ümîd eyler iken Sîm tenler de zülle bend oldı
Elimizden ne gelür hidmetimiz yuf oldı Zehr -i hecr - i nigâre meylim bu
( 1 ) Nice Vasi ümmîdi birle kand oldı
485 T ü rk Ş a ir le r i A ın .

Neyler ey can Am âni dermanı Bu gün çâh - 1 zenahdânında bir sâat esîr olmak
Derd ■i hecrinle derdmend oldı Azîzim niçe yıllar Mısr’a sultân olmadan yeğdir
Bibliyografya : Aşk., Hsn., Byn., Mc. Harâbât içre bî hürmet olup zâhid ayaklanmak
Esîr -i kahvehâne düzd ■i fincân olmadan yeğdir
A m ân l (Rusçuktu) — XVI ncı asır şairlerinden A-
mani’nin doğum yeri hakkında tarihî menbalarda ihtilâf var­ — II —
dır. Ahdi, şairi Niyebululu göstermektedir. Aflk Çelebi,
— Matla’ —
Haşan Çelebi ve Rıza ise Rusçuktu olduğunu yazıyorlar.
Perî peykerleri gözlükle seyreylerdi hammâmın
İhtimal ki Rusçuğ’un yanlış yazılması yüzünden Riyazi tez­
Yiyelden seng ■i hicrânın açıldı gözleri câmın
kiresinin bazı nüshalarında da Rodoslu olarak tesbit edil­
miştir.
— III —
Ahdi, şair hakkında şu malûmatı veriyor:
(c Am âni: Niğebolu’dandır. Dânişmend zümre.sinden İrmeğe tâlib olanlar hat ■ı anber fâma
tab’ • 1 nâzüki fünûn ü ulûm ile ârâste ve sanâyi' - i şi'rile Ey yüzi gün göıeyin irmeyeler ahşâma
pîrâste. Hâtır -ı âtın cânib • i nazma mâil ve dilpesendîde
— IV -
erbâb - ı dil kimesnedir. Elhak sûz ü g^üdâz ile tev’emân -ı
Figanı ve edâ - yi revânile hemzebân - ı Revânî geçinür. Ahır olsa rûze -i derd ü elem îd eylesem
Ümiddir ki rüzgâr - ı bî amandan aman bulup rüzgâr ile Sîneçâk olsam libâs - 1 aşkı tecdîd eylesem
maksad ■ı maksûduna vâsıl olup kâmrân ola. Bu bir kaç
matla’ ve beyit anındır : — V —
Hattın idelden teveccüh Rûm ’a sultân olmağa
Vasf 1 dendânını geh geh dil ■i mahzun söyler
Tuttı yüz mülk - i hüsün âlân ü tâlân olmağa
Söylemez söylemez ammâ dür -i meknun söyler »
Mahfî olmaya ki râkım ■ı hurûf kendülerinden eş'âr -ı
dürerbârlarından tajebkâr oldukta cemi’ - i eş’ârından ihti- Haşan Çelebi tezkireside ise şu malûmat kayıdlıdır:
yâr idüp vermişlerdi. Nezâket - i tabı’ları bu matla’ın rekâ « A m ânî: Rusçuk nâm kasabadandır. İsmi Mustâfa’dır
ketinden rüşen ve mübîndir. Sâbıka diyâr - ı Rûm’da ba’z • ı Merhum vâlid - i firdevs mekân hizmetinde iken semt - i
şuarâ buna benzer edâyı câiz görmüşlerdir. Bu beyitler dahi kitâbet ve tarîk ■ı zeâmete sülük itmiştir. Ba’z - ı eshâb - ı
anındır:
devlet ve erbâb - ı izzete intisâb ile âmânı ve âmâli munta­
Tâk itti tâkatim bu cefâ vü sitem benim zam ve eştât- ı esbâb - ı ahvâli filcümle mülteem olup zeâmet-
Kaddim ham eyledi bu firâk u elem benim le dîvan kâtibi oldu, bihâr - ı zahhâr - ı maârifte niçe rüz­
Gam tekyesinde niçe zaman tekyelenmeden gâr şi’r ü inşâ ile âşinâ olmağın ba’z ’ ı leâli ■i nefîse peydâ
Esrâr - 1 hatt - ı yân ne bilsün dedem benim
itmiştir. Hâlâ mir’ât - ı kalbi musakkal kemâlât ile meclû
Dîd -i cihanda sûrete dahi getürmedi
ve hazîne ■i sînesin cevâhir - i zevahir - i maârif ile meşhûn
Bir sûretile gönlüm alup ol sanem benim
*
ve memlû itmeğe sa’y - i tâm ve cidd ü ihtimâmı vardır.
* «
Kesîr - ül - kelimât ve azîz -ül -ebyât meydân ■ı cihanda çev-
Kâkülün cânâ perîşân eyle diller saydına
Hûb olur sünbül hevâda ey şeh -i hûban şikâr «
gân ■1 belâgatle rübûdegûy olan nâzım - ı pür gûydur. Târîh
gûylukta dahi bî nazîr ve misâldir. Heman aybı oldur ki ol
Aşık Çelebi tezkiresinde de şu kayıdlar görülmektedir:
dilber - i bâkemâl her kesin ayağına varmağla ibtizâl bul­
« Am ânî: Rumelinden Tuna yalısından Rusçuk nâm
muştur. Ve erzen misâl lâyuad ve lâyuhsâ olmağla erzân
kasabadan bir eminin ve ümenâ içinde güzînin oğludur.
bahâ olmuştur. Bu eş’âr nâzım -ı mezbûrun güftârındandır :
Adı Mustafa’dır. Âyîne-i kalb i kabili pür safâdır. Her
ta’rîfe şânı kabildir. Ve her kabiliyyet ile tavsif olunsa Deyr - i cihanda sûrete hergiz getürmedi
mütehammildir. Evvelâ tahsîl i ulûma meşgul oıdu. Emâsil Bir sûret ile gönlüm alup ol sanem benim
*
içinde mümtâz ve efâzıl yanında makbûl oldu. Mevâlî ■i * *

izâm hidmetinden ferâgat itti. Tahvîl-i tarîk idüp tâli’den Rakîbi gamgüsâr ü bendeni yâr anlamış uşşâk
ruhsat ümîdine semt -i âhara sülûke azîmet itti. Şi’re gûşiş Meded göster o murdârı ne imiş yârı görsünler
itti. Serrişte-i kârı ele getürdü. İnşâya âzmâyiş itti. Ta Beyani ise şu malûmatı veriyor :
mâm yerine yetürdü. Hüsn-i hat semtine mültefit oldu « Amanî: Rusçuk’tandır. Dânişmend iken semt ■i kitâ-
Bizzarûre kalem ayağına baş indirdi Ve bilcümle şûh bete sülük idüp pür ma’rifet ve pür gûy şâirdir. Esnâ -yi
tab’lıkta ve şehrâşûblukta asker -i a’dâsın sındırdı. eş’ârında lâtîf ebyât düşürmüştür. Bu ebyât anındır :

— I — Cânân odur ki ân ile âşûb - i cân ola


Ammâ ne anki bir but-i nâ mihribân ola
— Gazel — *
* *
Yüzün görmek cihânın verd -i handân olmadan yeğdir Tâk itti tâkatim bu firâk u elem benim
Gamınla ağlamak mürg-i hoş elhâm olmadan yeğdir Kaddim ham eyledi bu cefâ vü sitem benim
A^m. T ü i'k Ş a ir le r i 486
Târih gûylukta hayli mâhir idi. Âfitâbî nâm dîvan kâ­ Ölürse ger bu hecrile Aniidi bendenin bâri
tibi fevt oldukta târih düşürmüştür. Yemen fethine Kerem kıl saye sal cânı çıkınca zülf - i dâlinle
bu târihi dimiştir:

A m lk i — XVII nci asırda yazılan Ömer Tai.’ı mec­


RâKim - ül - hurûf Beyânı Elfakîr a:» dimiştir.» muasıyla diğer bir mecmuada ( Mit Alın. A . Mz. Mc. No.

Riyazi Rodos’lu olarak gösterdiği şairin Kınalızâde Ali 665) Amîkî namına iki manzume kayıd^Hır. Dinî bir bağ­

efendi'ye danişmend olduğ;unu ve 1000 tarihinde vefat et­ lılıkla manzumeler kaleme alan bu şairin aynı asır zahidle-

tiğini söyliyor. rinden bin olduğu tahmin olunabilir li<i manzumeyi aynen

Rıza ise şu malûmatı vermektedir. naklediyorum :


« Rusçuk’tan Muatafa Çelebi’dir küttâb - ı dîvân - ı sul­
tanîden idi. İstanbul’da 1000 (M. 1592) senesinde fevt oldu.
Canlar çekilüp hazret - i Mev'â’ya giderler
Kafzade Faizi tezkiresinde ise,
Cûlar gibi kim cân)b - i deryaya giderler
Sanman ki abes yerde tt"lef oldı gidenler
mısraiyle onun ( 1000 — 1592) tarihinde öldüğü gösteril­ Geldikleri yerden yine oraya gider er
mektedir. Hengâmei seyreyleyesin rûz - i cezada
Kafzade, onun divanını da gördüğünü söyliyor. Bu halk - 1 cihan özge temaşaya giderler
Defn olur ise zîr i zemine ne gam ebdân
BibliyografIja-, Ahd., Aşk.. Hsn., Ryz., Byn., Rz., Kfz.
Ervah hele âlem • i bâlâya giderler
Ervâh Amild çekilüp râh ■ı bekaya
A m İd İ (Divan şairi) — Ekseriyetle XVI ve pek az Mürgan - ı fenâ menzil - i ukbâya giderler
olarak XVII nci asırda yaşayan şairlerin bir hayli manzu­
Öl m.
mesini ihtiva eden çok mühim bir mecmuada ( Tpk. Rv.
K. Mc. No. 1972) Amîdî namına da bir muhammes kayıd-
lıdır. « Tahmîs - i Amîdî» başlığı altında yazılan bu şi'ri
— Müseddes —
aynen naklediyorum :
Ebıâr kamu cennet - i a’iâya giderler
— Muhammes —
Füccâr kamu zulmet - i süflâya giderler
Esîr - i dâm -ı aşk oldı gönül mürgi bu âlinle
Fı’line göre her biri bir câya giderler
Aceb fevrice sayd ittin anı bir dâne hâlinle
Canlar çekilüp Hazret - i Mevlâ’ya giderler
[düp şâdân ü dil hande bizi bir dem visâlinle
Geldikleri yerdir gine oraya giderler
Güdâ kıldın dili mûnis idüp şimdi hayâlinle
Ervâh kamu âlem -i bâlâya giderler
Aceb âl eyledin şâhım ruh - i gül reng - i âlinle
Ger bây ü gedâ ola vü ger âleme sultan
Beğim sâbit kadem sandım seni ol ahd ü peymâne Kabı- içre ola cümlesinin türbeti yeksan
Anınçün niçe dem oldı gönül şâha çü ferzâne Kârına misâl olsa cezâ -yi heme insan
Sadâkat üzre vallâhi viriken cânı sen câne Defn olur ise zîr • i zemine ne gam ebdan
Nedir ey cânımın cânı uyup bir dîv - i nâdâne Geldikleri yerdir gine oraya giderler
Kulun dür eyledin şimdi cemâl - i bî misâlinle Ervâh kamu âlem - i bâlâya giderler

Bu denlü âşinâlık kim var idi şimdi cânânım Ey bâğ - 1 cihanda açilan gonca deheuler
Yanında ne hatâ kıldım nedir yâ cürm ü isyânım Bülbüllerini inledici serv - i semenler
İdüp kat’ - 1 nazar yerden göğe irgürdün efganım Bir gün ola kim üstümüze bite dikenler
Meded gör bana bir çâre ya gel dök yerlere kanım Sanman ki abes yere telef oldı gidenler
Koma tek künc - i hasrette beni bir dem meiâlinle Geldikleri yerdir gine oraya giderler
Ervâh kamu âlem - i bâlâya giderler
Senin tab’ - ı münîfinde bu vezn ü ilm çendânî
Var iken hemdem idinmek düşer mi sana nâdâni
Eryâh teneffüs idicek deşt - i kazâya
Dilâ seng - i saleb olmaz bilürsin gevherin kâni
Esbâb - 1 tecemmül ne gelür bây ü gedâya
Mukarin kıl sana lâyık cihanda bir suhandâni
Eşbâh ■1 remîmi mütemekkin bir araya
Muvâfık düşe tâ bir dem kemâlin de cemâlinle
Ervâh Amild çekilüp ta f- ı bekaya
Gel ey can hâzikı lûtf it unutma işbu bîmâri Geldikleri yerdir gine oraya giderler
Ki yaslından cüdâ hergiz bulunmaz derde tîmâri Ervâh kamu âlem - i bâlâya giderler
Niyâz ü maksadım budur sana yalvâri yalvâri MU. Alın. K. Mz. No : 665
487 T ü rk Ş a ir le r i Am.
A m r i ( Abdülkerina oğullug-u) — XV inci asrın son — Velehu —
nısfında yetişen meşhur ve kıymetli şairlerden Amrî hak­ Diller ki uyhuya varagelmez gözüme hâbj
kında önce tezkirelerdeki malûmatı kaydedeceğim: Opsem duyar mı deyu çeker cânım iztırâb

Ve dehr - i dûnun dun perverliğini Jmüş’ir bu şı’r - i


şekvâ şiâr dahi anın eş’ârındand ır :

Nâehlin oldı şimdi zaman u semin dahi


Bî zevkin oldı câm?- ı mey - i nazenin dahî
Hiç âîerîde ehle nazar eylemez diriğ
thsan dlikendi kalmadı bir âferin dahi
Kimse çerâğ uyarmnğı yâd itmez oldı hîç
Mihri nihân ide gibi çerh - i berin dahi
Hergiz zamâne kimse bitörmediğin görüb
Korkum budur ki sebze bitürmez zemin dahi
Bu gussa del’ine kerem - i Hak’ka dayanub
Amrî mey iç eğerçi ki itdin j’-emin dahi »

— Lâtifi -

« A m rî: Abdullah oğludur. Müftî olan Abdülkerim ku­


ludur. Merhum Abdülkerim iki gulâm - ı sagîr alup birinin
ismin Zeyd ve birinin adın Amr verir. Oğul idinüp iki
bebeği meı düm - i dîdesi nasb - ı aynı ider. Zeyd’in eceli
gelüp nakd - i rûhu virüp edâ - yi deyn ider. Cüll - i him­
metin sırf Amr’e sarf ider. İzâfet kesb itmek içün cerbâb - ı
ulûmu ana sarf ider. Çün isti’dâd geiür lâfz - ı Amir’de vav-
dan zâid yâ ziyâde ider.Ya’nî şi’re heves idüp kendi nefsine
nisbetin komayup Amrilikle eş’ârma iştirâk - i şuarâdan mah-
lâs bulup förûg - i şem’ - i nâmın mahlâsı ile ziyâda ider.
İshak Çelebi nierhûm ile hem hâller imiş Anlar tarîk - ı
tedrîse ve bunlar râh - ı kazaya sülük idüp mâbeyinlerinde
olan müşâareleri İshak Çelebi tercemesinde mastûıdur.
Tekrâr iâdesi mücerred teksîr - i sutûrdur. Cümle menâ-
A m rî ve İs hak Çelebi sıb - 1 kazasından birisi ki Serfice kazâsıdır. Hakîr dahi
« Mevlânâ Amrî Molla Abdülkerîm’in kuludur. anda kadı olup çok menâkıbına vâkıf oldum. Şûh ta’b ve
İsmi Amir’dir. Medâriste şufl idüp ulûmı tertîb üzre hoş mezâk neşve - i aşkile âlemde tâk. Zarif şan ve nazîf
görmüştür Hayli ehl - i dil, nâzük, kâmil, hoşâyende ve nişan, şâhidbâz, şâir pişe ve tâüb - i hüner ve ma’rifet
âmg-îr eş’ârı ve garrâ ve bîbedel g-üftârı var. Hûb ve nîkrû,
endîşe kimesne imiş. Sebük rûh ve lâtîf tâb’ olduğuna
ahlâkı hasen ve kendisi müstahsen, tavr - ı gazelde bî mi­
sil ve kaide - i nazmı lâtif ve mu’tedil, eş’âr ile iştihâr bul­ eş’ârı şâhid ve nazmı şânında hâlet - i aşk olduğun müey-
muş ve kendisi kadı olup seccâde - i şerîatte adâlet üzre yiddir. Her beytinde çâşni - i aşk vardır. Bir eyüliği budur
olmuştur. Vize kadısı iken mevt irüp Vize’de fevt oldu. Bu ki kasâid ve medâyih dimekle tazyî’ - i evkat itmeyüp an­
ebyât anın en meşhur olan eş’ârındandır : cak hâlet - i aşkile olan hasbıhâlin ve sûz -i derd ü me-
Bülbüller inleden pQl - i ra’nâ değil misin
lâlin ve dilberi ile beyninde cârî olan vasi u hecr ve lûtf
Âşıklar ağladan büt - i zîbâ değil misin
Ben yâ mıyım ki ola kadim ham didim didi u zecr tekazâsıyle derd -i derûnun hikâyet ve gâh şükr ü
Ok gibi doğn söyleyelim yâ değil misin » geh şikâyet itmiştir. Ömründe ancak İbrahim Paşa merhû-
— Sehî —
mun ibtidâ - i zuhûrunda bir kasîde diyüp hayli pesend idüp
« Amrî : Abdullah oğlu ve Abdülkerim oğlu Vize kazâsın virüp ömr - i Amrî anda âhıra irmiştir.
kuludur. Sultan Bayezid devrinde Rumelinde kadı ve halk
Hikâyet; Kibâr - ı kuzâttan Kurd karındaşı dimekle ma’-
hulkundan şâkir ve râzî idi. A ’yân - ı şuarâdan ve erkân - ı
rûf Mehmed Çelebi nâm ilm ü ma’rifetle müs-îllem rind - ı
bülegadan şâir - i şîrin güftâr ve sâhib dîvân - ı suhangü-
zârdır. Ekser - i eş’ârı teng bahirlerde ve garib kafiyelerde cihansûz - ı âlem bir kadı var idi. Acem reviş ve şâh
vâki’ olmuştur Bu bir kaç matla’ anın eş’ârındandır: meniş Fârisîde bî mânend ve ta'liknüvîslikte payesi Enîsî’-
Katı bağırlı taş kayasın sen den bülend Şatrancbâzlıkta ol şehsüvâr - ı Nat’ - 1 Ferzânegî-
Sezmezem kim gönül yapasın sen nin LecIâc atı önünce gaşiyedâr piyâdesi ve Sa’saa bin Dâ-
, — Velehu —
her ki vâzı’ - ı şatrancdır oyunun görse filhâl önünde ruh ko­
Hat belürse gerd - i haddinde gözüm giryân olur
Hâle devr itse kamer etrafını bârân olur yup fütâdesi olurdu. Ammâ lû’betbâzîde ba’z - ı rîvler ve ter-
Am. T ü r k Ş a ir le r i 488

destlikler itmekte bî ihtiyâr idi. Yâran da düşüp bu nedir di­ manzumeden ibaret olan bu eser, hiç şüphe yok ki şairin
şeler şîve - i şatrancîdir der idi. Ol sebebden Şîve - i şatranc bütün şiirlerini muhtevi değildir. Onun Camiunnezair’dc
dimekle iştihârı var idi. O l rivâyet ider ki mahbublugum ve diğer bazı mecmualarda bu divanda kayıdlı olan
âleminde ve güzelliğimin çâk germagerm çağı deminde bir veya olmayan bir hayli manzumesini görmekteyiz Fakat
Sfün tshak Çelebi ile Amrî yolda bana dûçâr oldular. Mu- Camiunnezair’dekiler ekseriyetle yanlış olarak « isjA Amrî »
sâhabet kasd idüp Amrî dilberi avurda çekelim didi. İshak yerine « ö m r î» serlevhasiyle kaydedilmiştir. Matbu
Çelebi şeklinden suhan âferîn olmak anlanur. Câiz ki hac- Lâtifi tezkiresinde de bu yanlışlığı görmekteyiz. Yalnız
iet lâzım ola. Ferâgat yeğdir didi. Amrî eslemeyüp yanı­ Camiunnezair ile Lâtifi tezkiresine baktığı için Abdülbaki
ma gelüp Çelebi billâh biz iki kişiyiz üzerimize ne tâife- Gölpınarlı da bu hataya düşmüştür ( Yunus Emre Hayatı
den olmak düşer kerem eyle beyân eyle Sizde hayli kabi- S. 25, 167). Halbuki gerek Camiunnezair’deki şiirler, ge­
liyyet fehm eyledik didi. Ben dahi gfarazlarından habîr o­ rek XVI ncı asırda yazılmış bazı mecmualardaki şiirler, bu
lup hele ehl - i ilim ve ehl - i ma’rifet olmak düşmez gay­ mevzubahs ettiğimiz Amrî’ye aiddir.
rısın bilmezem didim. Mebhût olup yanımdan gittiler biri Amrî’nin divanında bulunmayan « murubba » tarzındaki
birin melâmet ittiler didi. Gazel -i û : bazı manzumelerine de gene bu mecmualarda tesadüf et­
mekteyiz
Şîve vü nâza gayet olmaz tnı Amrî, arkadaşı İshak Çelebi gibi bilhassa sade ve sa­
Bu itâba nihâyet olmaz mı
mimî gazeller yazmakta muvaffakiyet gösteren bir şairdir.
Kadı oldukta irte Hazret - i Hak
Âlî’nin Künhiilahhar’ında « Tab’ - ı nâzük edâ birle gazel
Hûblardan şikâyet olmaz mı
* dimeğe râgıb kimesne imiş » demesi de bunu gösterir. Hattâ
* * onun Yunus Emre tarzında bazı şiirler bile kaleme aldı­
Gönüller yıkma bünyâd itme nâze
ğını biliyoruz. Camiunnezair’de Amrî’nin şöyle bir manzu­
Yazıktır kıyma ashâb -i niyâze
mesi kayıdlıdır ( S. 507 ):
Hakikat ilmini ta’lîm kılsun
Virin dil tıflını aşk - ı mecâze Bu ne îd olsun cihan handan ü ben giryân olanı
Ne gül eğler beni Amrî ne bülbül il terennüm ide ben göğsüm döğem nâlân olam
Güzeller sevmeyince taze tâze Yârı ağyâr ile görüb hasret ile can virem
* Derdile yüz yire koyub hâkile yeksan olam
* *
Müşg ü anber yerine ben başıma toprak saçam
Qel ki gül nahlin alup meykedeye azm idelim
Kâkülün gibi perişan hâl ü sergerdân olam
Başka sancak çekelim biz dahi yaranlarla
Gül gibi rengin kabâlarla müzeyyen ola halk
Ben çekem çâk - i girîbân eyleyem üryan olam
Bu murabbaı fakire gayet âşıkane gelür ki bendi budur
Merhamet kıl şefkat ile destgîr ol nice bir
M ısra’ : Kanlu yaşım gibi pâmâl - i gam - ı devrân olam
Uyan bâd - i sabâ değsün gülüne Bu ne ayş olsun ki Amrî ağlaya iller güle

Kıt’a der hakk - 1 Sâgari - i müezzin : Bu ne îd olsun cihan handân ü ben giryân olam

Neng ü ân büt idinmekten ise bin keıre Bu şiir, mecmuada Yunus Emre’nin
Ehl - i irfân arasında üşenüp sınmak yeğ
Bu fenâ mülkünde ben niçe niçe hayran olam
Koca gergesler ile konuşup uçmaktan ise
Niçe bir handân olam yâ niçe bir giryân olam
Yavrı şâhinler ile kanlara boyanmak yeğ
Kefen olmaktan ise hâce Müezzin destâr matlalı İlâhisine nazire olarak gösterilmiştir.
Hûblar şevkına mecliste oda yanmak yeğ » Bu manzume Ömrî namına kaydedilmekle beraber bi­
— Âşık Çelebi — zim Amrî’ye âid olduğu muhakkaktır. Esasen Amrî’nin bü­
tün manzumelerinde büyük bir selâset göze çarpar. Onun
Haşan Çelebi tezkiresinde, Â lî’nin Künhülâhbar’\nda bazı gazellerinde Türkçe kelimelerden müteşekkil kafiyeler
ve diğer bazı menbalarda da şairden kısaca bahsedilmiştir. kullandığını ve devrine göre açık bir ifade ile şiirler yaz­
Tezkirelerde verilen malûmata göre, Amrî (901 — dığını görmekteyiz.
1495) te vefat eden Şeyhülislâm Abdülkerim kölelerinden- Haşan Çelebi, « Ekser - i eş’ân teng bahirlerde ve ga-
dir. Bu zat diğer bir çocukla beraber şairi kendisine ev- rib kafiyelerde vâki’ olmağla makbul - i miyân - ı erbâb - ı
lâd edinmiş; birine Zeyd, diğerine Amr adlarını ver­ tıbâ’ -1 selîmede şâyi’ olmamıştır » demesi de şairin bu te­
miştir. Zeyd çok yaşamamış ; fakat Amr, kuvvetli bir tah­ mayülü dolayısiledir. Şöhret kazanamadığını söylemesi ise
sil görerek kadılık meslekine atılmıştır. Serfiçe ve daha bazı yanlıştır.
kazalarda kadılık eden Amr, Kafzade’mn rivayetine göre, Amrî’nin bazı gazellerini Firakı, Cinanî, Behiştî... gibi
(930 — 1523) hududunda Vize kadısı iken vefat etmiştir. şairler tahmis veya tanzir etmişlerdir. Nazire mecmuaların­
Amrî’nin yalnız gazelleriyle kıt’alarından ve bazı müf- da ve diğer mecmualarda bir hayli manzumesine tesadüf
redlerinden mürekkep küçük bir divanı bugün Üniversite edilişi de onun devamlı bir şöhret kazandığını gösterir
^kütüphanesinde bulunuyor { N o : 615). (501) beyitli (9 9 ) ( Bilhassa şu mecmualara bakınız : Tpk. Rv. K. No,
489 T ü rk Ş a ir le r i Am.

1972, Siy. Esd. K- No. 3393, S m , Mit. Alm. K. Mz. Terâne ırladup uşşâka şevkin
No. 563^ 580, Ünv. Yl. K. No. ^6). Amrî’nin 12 gazelini Çağırdır bülbüle aşkın yelâli
örnek olarak alıyorum : Ayağın öpmek el virse ferahtan

— 1 —
Leb - i lâ’lin ile güftâre gelsen
Ağlamadın sine zahmın çeşm -i gîryânım sana Dizersin rişte - i canda leâli
Kanden odlı aşikâre râz -ı pinhânım sana Mubârek ismini teşbih idinüp
Sen felek evcinde ben taht - es - serâda ey melek
İre mi yerden göğe feryâd ü efganım sana Gezer aşkın harâbâtında Amri
Kol kanat yok meclisine varmağa pervâne vâr Giriban çâk mest ü lâlübâlî
Yanalım yakılalım şem’ - i şebistânım sana
Subh gibi yakamı çâk itmeyünce karşuma — V —
Ruşen olmaz sıdkım ey hurşîd - i rahşânım sana
Perçemin şehbâzıyile kim gönül sayyâdısın £y büt - i tersâ niçün kovdun kilisâdan beni
Kovlayayın hazret - i îsâ’ya mahşerde seni
Yaraşur kaplan derisi takye arslanım sana
Deyr içinde kendüden gidüp kadid olup kala
Nice pinhân eylesün derd - i derûnun Am ri kim
Açılup bir bir okur evrâk - ı dîvânım sana Kim ki bu hüsnile görse sen büt - i simin teni
Din ü iman kasdın eyler hey müselmanlar meded
Her deninin bin dili var ben sadef gibi hamûş
Gevherin kim arz ide devletlü sultânım sana Hây bilmez kâfir ancak gamze - i tir efgeni
Nâzile cevlân içün büthânede tâvûs vâr
Serv - i âzâdım benim geymiş libâs - ı süseni
— II —
Gâh mescidde gehi meyhânede geh deyrde
Derbeder Amri - i âvâre seni arar seni
Nigârımdan hezâran dâd ü feryâd
Ki itmez bu dil - i gamgînimi şâd - VI -
Vefâ ilmini öğrenmedi kaldı
Velî oldı cefâ fenninde üstâd Mübtelâ - yi bend - i hicrân eyleyen sensin beni
Kocılur yad olana ol gül endâm Kanlu yaşım gibi galtân eyleyen sensin beni
Dirîga âşinâsın eylemez yâd Hâr neyler bülbül - i şûrîdeye güldür iden
Gönül zülfüne dolaştı figan it Netti düşmen zâr ü nâlân eyleyen sensin beni
Ki mürg eyler duzağa düşse feryâd Tâze tâze yüreğüme lâle gibi dâğ urup
Dahi bir serv kadde bende olmaz Sünbülün gibi perîşân eyleyen sensin beni
Eğer Amrt olursa bundan âzâd Ey şarâb - ı nâb içüp uşşâka la’nâlık satan
« İçmeden sermest û hayrân eyleyen sensin beni
— III — Kim anardı bülbülün gûyâlığın gül olmasa
A m ri’yem nazmile destân eyleyen sensin beni
Koma bülbül koma figan eyle
- VII —
Aşkı âlemde dâstân eyle
Kaçma bizden seninle dilleşelim Şol karşudan görinen âfet kıyâmet ancak
Neyedir nâlişin beyân eyle Bin nâz ile salınur ol serv - i kamet ancak
Alçak uçma bülend pervâz ol Uşşak - I meyperestin gelmezse meclisine
Arşa çık anda âşyân eyle Zâhid selâmet olsun bunlar melâmet ancak
Cilvegâhın fezâ - yi kuds olsun Şîşe şikeste olsa durmaz içinde çün âb
Azm - i sahrâ -yi lâmekân eyle Gönlüm sınıklığına yaşım alâmet ancak
Y â İlâhi beni de bülbül vâr Hercâyiler seversin gel tevbe eyle ey dil
Amri'yem zâr ü nâtüvân eyle Her işlenen günâhın som nedâmet ancak
Bin kez ölür dirilür firkat gününde uşşâk
— IV — Dilber firâkı Amri rûz - i kiyâmet ancak

Gerekmez kim olam bir lâhze hâli — VIII —

Ya dildârım gerek yâhud hayâli —


Suvarmasa ciğer kanile bülbül Su gibi ayağa düşüb yüzimiz hâk idelûm
Kızıl gül mi virirdi gül nihâli Yuyalum arıdalum yolımızı pâk idelüm
Zülâl -i vaslile sîrâb kılma Işk meyhânesine bi ser ü bi pâ gidelüm
Ko yansun bu dil - i âşüfte hâli Mest - i lâya’kil olalum yakalar çâk idelüm
F. 32
A n. T ü rk Ş a ir le r i 490

Ey cevan pir - i mugandan g^erü himmet alalum Gözler olmuşdur serâser kanlar ağlar hâlime
Mey - i lâ’l adına iksir - i saâdet alalum Sine ■i çâkimde gamzenden açılan yâreler
Kibr ü kini satalum câm - ı mahabbet alalum Asuman ■ı dergehinde hûn -i âşıkdır şafak
Mest -i lâya’kil olalum yakalar çâk idelûm Dâne dâne göz yaşıdur encüm ü seyyâreler
Sine - i i.îmîn açub hurşîd - i tâban gösterir
Gel mesâvî yeridür mescid önünden kaçalum
Subh gibi câmesin pâk eylese mehpâreler
Varalum meykedede ışk rümûzm açalum
Bî dil ü bî sabr u bîârâm iderler A ınri’yi
Germ olub bir birimiz üstüne güller saçalum
Hûblar mekkâreler sahhâıeler ayyâreler
Mest - i lâya'kil olalum yakalar çâk idelüm
Anlara kim yalvarırsan yüzüne bakmaz senin
Amriyâ söyleyelüm sûz ile eş’ârı yine
Ağlama bir dem gele anlar sana yalvareler
Çekelüm büseye ol lâ’l - i şekerbârı yine
Bibliyografya: Sh., Ltf., Aşk., Hsn., Byn., Kîz., Knh„.
Bertaraf eyleyelüm cübbe vü destârı yine
Cmnz, Prv. ve mecmualar. Şairin minyatürü Millet kütüplıane-
Mest - i lâya’kil olalum yakalar çâk idelüm
sindeki Âşık Çelebi tezkiresinden almmıştır.

— IX —
A n d e lib (Faik Esad) — Faik Esad’a bak.
Bilmez miyim seni nesin ey bîvefâ nesin
Aşûb ■I rûzg-âr - ı belâ -yi zamânesin A n d e lib ( Sazşairi) — Xix uncu asırda yaşadığını
Devlet nişanların g-örüben sende ey gönül tahmin ettiğim Andelîb’in bir koşması aynı asır içinde
Tir -i hadeKg - i gamze - i yâre nişânesin yazılan bendeki bir âşık cöngünde kayıdlıdır. Manzumeyi
Ey serv - i bâğ eğerçi ki bâlâ bülendsin aynen naklediyorum :
Ammâ nigâr kaddine nisbet miyânesin
Kanden behâ olur seni bir öpmeğe ki sen Merhamet kıl bire mürüvvet kânı
Hüsn ü bahâda bî bedel ü bî bahânesin Derdimin dermânı sultânım meded
Amrî gazelleri ele girmezse çâre ne Bu güzellik sende hiç olmaz bâkî
Dinle seherde bülbül - i gûyü terânesin Gönlümün destânı sultânım meded

— X — Sevmekteyim seni ey kaşı keman


Sorar idim seni ben de bir zaman
Cihan dilberleri canlar kaparlar
Bulmadım sen gibi bir küçük fidan
Yıkarlar gönlümi gâhî yaparlar
Âşıklar ceylânı sultânım meded
Aceb bu var mı dilberlik yolunda
Görürler âşıkı yoldan saparlar
Andelib gidermez dilden elemi
Girüp meydâna uşşak arasında
Hasretlere koydun garib serimi
Semend - i nâzı her yana çaparlar
Emânet eyledim Rahmân'a seni
Büte tapmağı bir sûret iderler
Bülbülün figanı sultânım meded
İki âlem velî sana taparlar
Seni sevmez deyu A m ri’n'm a’dâ ■ !■ ■
Yıkarlar gönlüni gâhî yaparlar A n d e lİb İ {Bülbül Haşan) XVI ncı asır şairlerinden
Andelîbî hakkında Lâtifi şu malûmatı veriyor:
— XI — « Andelîbî: Kastamoni sancağından Sultan Mehemmed
mâdihlerindendir. Nağme ve sarîrde bülbüle taklîd ittiği içün
Sînemi hançer - i sitemle yarar Bülbül Haşan dirler idi. Bu münâsebetle Andelîbî tahallûs
Anda kirpikleri hadengin arar etmiştir, Zihn ü zekâ ile meşhur dânişmend ve elhân ü
Anber âmîz eser nesîm - i sabâ âvâzede bîmânend idi Âvâze - i hûbı kutülkulûb ve hüsn -i
Yâ Rab ol mâh kâkülün mi tarar sadâ -yi rûhefzâsı bezm âşûb idi. Sadâ - yi sürûdı nağme - i
Severim didiğim diler dilber Dâvûd gibi âbı cereyandan ve mürgı tayerandan geri kor­
Ağzıma söğmeğe bahâne arar du. Ammâ bu fende ol kadar behremend ve tabîat ■ı şi’-
Baht anun kim öper düşünde seni riyyesi çendan bülend değildir. Bu matla’ anın eş’ârından-
Devlet anun ki sinesine sarar d ır:
Amriyâ çek cefâyı âşık isen
Hûb söyler haddine verd - i semenbûdur diyen
Nâze katlan güzellere bu yarar
Râst ider kaddine bir serv -i dilcûdur diyen
-
— XII — Gördüm o gül’izân bir bâdpâye binmiş
Gûyâ ki berg- i güldür bâd - i sabâye binmiş
Câm - 1 lâ’linsiz karâr itmez dil - î bîçâreler
Hiç olur mı bâdesiz ârâm ide âvâreler I Mesmû’dur ki mezbûr ol asrın a’yânından birine bir
491 T ü rk Ş a ir le r i A n.
emr içün murâcaat ve bir cüz’î maslâhat içün bir niçe gün Hûb söyler haddine verd - i semenbûdur diyen
mülâzemet itmiş. Meğer ol vardıkları şahs - ı mürteşînin Râst ider kaddine bir serv - i dilcûdur diyen »
mezheb ■i bâtılında tühaf ve hedâyâsız ve bâd - i hevâsız
kimesnenin maslâhatın görmek ve cüz’îden ve külliden bir Müverrih Âlî de şunları söylemektedir (K n h .):
işin bitürmek aslâ câiz değilmiş. Bâb - ı rüşvet meâbına « Andelîbî : Şehzâde Sultan Mehemmed mâdihlerinden*
niçe gün gelür ve habâset ve kabâyihine mütefattın olur. dir. Bülbüle taklîd idüp nağamât ile şatâretine binâen Bülbül
Görür ki derinde olan derbânı ve ahz ü eki içün tâ’yîn denilmiş. İsmi Hasan’dır. Âkıbet hüsn- i sadâdan gayri sa-
olunan a’vânı tuhfe ’le geJene buyur ve tubiesî olamyan- rîr - i hâme • i nazm ârâ dahi izhâr idüp iltifâtına karîn kı­
lara efendi uyur dirler. Galibâ bu beyt - i meşhûr anın hak­ lınmış.... »
kında vâki’ olmuştur: Mecmaıınnezair’de, Pervane Bey mecmuası’nda ve
dig-er bazı nazire mecmualarında Andelîbî’nin de bazı şi­
Eline zer alup varsan efendi gel buyur dirler irleri kayıdlıdır. Onun iki gazelini örnek olarak alıyorum :
Eğer destin tehî varsan efendiyi uyur dirler
- I —
Âhır -ul - emr bir baş şeker ve bir iki bal mumunu ol
Serv kaddine şebîh olduğıçün ey mehlika
dûzahîye yandırır ve gözlerine iki dâne zer basup utanmaz
Her yanadan yan başı gelür ana bâd - i sabâ
süratin utandırır. Bu kıt’ayı ol mürteşînin hakkında dimiştir:
Kana gark olan gözümde tîr - i müjgânın değil
Halka gibi iki gözi kapuda Armağan gibi getürmiş okların eşkim bana
Her gelenden beğim der âmed umar Hidmet - i cânâniçün el bağladuğum sîneme
Eteği altına bakar gelenin Ol sebebdendir ki cânım olmaya senden cüdâ
Kendi içün meğer ki vasla sezer
Serv gördi kametüni şöyle Mecnûn oldı kim
Lâ’net itti Resul mürteşiye '
Her taraftan eyledi bir mürg başında yuva
L â’net ana k - anı kabul eyler»
Katreier kim Andelibî kanlu müjgânindadır
Aşık Çelebi de şunları söyliyor: Her biri bir şem’ oluptur şâna - ı firkatte sana
« Andelîbî: Aslı Anadolî’dir. Belki Lâtîfî kavlince yeri Mcnz.
sahih Kastamoni’dir. İstanbul’un meşhûr ve müteârif imâm
- II —
ve cüz’hânıdır. Zaîf - ül - bünye ve hafif - ül - lihye idi. An-
delîbî’yim deyu zu’munca bir kuş geçerdi. Evsat - ı nâstan Sîme mâlik değilim eşk - i terimden gayri
ba’z -I kimesneler nâmına kasideler ve kıt’alar diyüp dal­ Zerre kadir değilim rûy - i zerimden gayri
dan dala konardı. Eğerçi kendi zu’munca bülbül - i gûyâ Siperi sine tutup kimse ciğerdâr olmaz
idi Ammâ andan bir eyü söz işidilmek safîr - i anka idi. Gamzesi tîrine yârın ciğerimden gayri
Sözün sahihi budur. tnanursa hoşest inanmazsa kuşest dir- lledüp hâlimi cânânıma arz eylemeğe
leıdi. Bir gün merhum Sultan Süleyman Kozi nâm mevzi’de Yokdürür dünyede âh - ı seherimden gayri
şikâr üzerinde iken Sebzî ile Andelibî pâdişâhın ihsânı ta­ Tîri sînemde karâr itmediğine yârin
mama birer kıt’a diyüp varup rikâb - ı hümâyûna arz ittik­ Bana kimse acımaz yârelerimden gayri
lerinde pâdişâhın inkıbâzı zamânı imiş iltifât itmeyüp ge- Andelibî yaşı çoğ ola cihanda göreyin
çüp gider. Mukarribân - ı hazretten ba’zı varın vakti iki Kimse bakmaz bana çün dîdelerimden gayri
eylen pâdişâhın bîhuzûrluğu var didikte Andelîbî lecc ider. Mit. Alın. K. Mz. Mc. No. 655
Hidmetkârlara bire urun dirler Sebzî ırakta bulunup An- Bibliyografya: Ltf., Ajk., Hsn., Knh. ve mecmualar.
•delîbî’yi muhkem lette çekerler. Zurafâdan ba’zı hâzır bu
lunup hâle vâkıf oldukta bu kıt’ayı dimiştir : A n d e lib î ( Hafız) — XVI ncı asır şairlerinden Ande­
lîbî hakkında Lâtifi şu malûmatı veriyor •
Andelibî’ye öte dur didiler « Andelîbî Hâfız Şehr - i İstanbul’dan bu devir
Râzı olmadı urdular köteği
şuarâsındandır. Nazm - 1 kelâma fil -cümle iktidârı ve hoş
Sebzi anı görüp zarafetle
Oeydi filhâl câme - i töteği »
âyendece güftârı var idi. Bu matla’ anındır:

Ne safâ suffası var gûşe - i meyhâne gibi


Haşan Çelebi tezkiresinde ise şu malûmat kayıdlıdır: Ne musâhib bulunur âşıka peymâne gibi
« Andelîbî: Anadolu vilâyetindendir. Lâtîfî kavli üzre
Bu beyti dahi ısga -yi kelâmda kasırlığı kati Mevlânâ
Kastamoni’dendir. İstanbul’da cüzhân ve imâm idi. Kendü
Z âtî hakkında dimiştir:
zu’munca gülistân - ı belâgatin andelîbi ve âlem - i fasâhatin
Bin kezin söyleseler gûşuna girmez birisi
merd - i suhan karîbi geçerdi. Lâkin eş’ârı kuşdili gibi ek­
Dir gören anın içün Zâti kolâğın döğeyin
ser türrehât olup ehl -i belâgat miyânında asvât - ı hayvâ-
nât makulesinden idi. Bu şiir anındır: Zâtî fermâyed :
A n. T ü rk Ş a ir le r i 492

Andelîbî eğerçi şâir çok Begani tezkiresinde de şairden kısaca bahsedilmiştir.


Senden artuğuna kuşum dimezem » Anka’nın ölüm tarihi hakkında ihtilâf vardır:
Haşan Çelebi tezkiresinde ise şu malûmat kayıdlıdır: Kafzade Faizi onun ( 1023 — 1614) te, R n a (1025
Andelîbî : Bülbülzâr • ı şehr • i İstanbul’da âşiyansâz olup — 1616 ) da, Hiispgiıı Aıjünnsarngî tertib ettiği bir mec­
hadâyık - ı riyâz- ı şehr-i mezbûrda şehbâz vâr pervâz muada ise (1015 — 1606) da öldüğünü söyliyorlar {Hü~
iden belâbil - i gülistan -ı tenzîl - i Rahmânî ve anadil -i scgin Agıntmaragi : Tpk. Rv. K. Mc. No. 1566).
bûstân - 1 tertîl - i Fürkanî olan huffâz - ı hazret -i Kur’an’- Anka’nın müretteb divanını görmedim. Fakat devrinde
dandır. Andelîb - i sâlifOzzikre nazar bülbül -i gûyâ ve epey şöhret kazanan şairin mecmualarda bir hayli man­
ana nisbet tûti - i şekerhâ dinilse sezâdır.... » zumesine tesadüf edilmektedir ( Meselâ bakınız : MU. Alm.
Bibliyografya'. Ltf., Hsn. K. Mz. Mc. 685, 7İ-3) Bilhassa Süleymaniye - Esadefendi
kütüphanesideki bir mecmuada Anka’nın 41 gazeli kay­
A n k a ( Şirazlı) — XVI ncı asır şairlerinden Anka
dedilmiştir (N o, 3^2i).
hakkında Haşan Çelebi şu malûmatı veriyor :
Üniversite kütüphanesindeki bir mecmuada da ( Yl.
« Anka : Büldân - 1 vilâyet - i Acem içre serv - i seref-
K. No. -46) Şairin,
râz g-ibi serbülend ve mümtâz olan hıtta - 1 pâk - i Şiraz’
dandır. Nâmı Hüseyin’dir. Diyârından siyâhat niyyetiyle Dime ağyâre lûtf itsen nihânî kim duyar ani
hicret idüp İstanbul’a gelmiş idi. Sene semâne ve seb’îne Olur râz - i nihânî âşıka ilhâm - ı Rabbânî

vetis’amiede (978 — 1570) vâlid - i firdevs mekân sadr-


matlama Hâşinıî tarafından yapılan bir tesdis kayıdlıdır.
nişîn - i suffa - i sadâret iken âstân - ı âlî meknet ve gül-
Ekseriyetle âşıkane manzumeler yazan Anka’nın ta­
şen - i cennet behcetlerine dâhil olmağla fâiz -i saâdet
savvuf! bazı parçalarına da rastlıyoruz.
olmuş idi. O l zamandan beru muhibb - i hânedân - 1 Ali
Meşhur Nef’î Anka hakkında bazı hicviyeler kaleme
ve gerden - i dil ü cânı bu dûdmânm tavk - ı ubûdiyyeti
almıştır. Bir kıt’asında şöyle d iy o r:
ile mütehallîdir. Eş’âr - ı üstâdân - 1 Acem’den çok yâd-
dâştı ve hizâne - i kuvvet - i hâfızasınm hayli meknûnât Ayn - 1 ibretle bakın çehresine Anka’nın
ve mahfûzâtı var idi. Kendi zamânmda nazm - ı âbdârı Gidinin kaşı da eğri yalınız şaşı değil
Bir gören çehre ->i murdârın anın velhâsıl
ve şi’r- i Türkîde dahi tamâm mertebe meknet ve iktidârı
Acem’in çingenesidir bu kızılbaşı değil
vardır. Ve Türkî şi’rinde edâsı Rûmiyâne ve üstâdânedir.|
Mürg - i rûh - i vâlid - i mâcid âlem - i kuds ve hevâ -yi Anka ise yazdığı bir kıt’a ile Nef’î’ye çok ağır bir mu­
ünse sâid oldukta mersiye diyüp fakir - i kemter ile bi- kabelede bulunmuştur (A rk. Mz. K. Mc. No. Ii9 2 ). İlk
râder -i kihteri tesellîgûne bu beyti hûb ve hayli münâ- beyti şöyledir!
sib ve mergub olmuştur:
Çün kızılbaş dimiş bana benim haldâşım

J-’t Jj vsl _,ö Hîç bir kimse değil Nef’i benim kardaşım

.-»o
Anka’nın bazı gazellerini örnek olarak alıyorum t
- Velehû -
Dime ağyâra lûtl itsen nihânî kim duyar anı
Olur râz - ı nihânî âşıka ilham - ı Rabbânî
Rakîb - i zâğ neyler gülşen - i kûyinde ey gönce Hirâm it ey sehî kamet çemende
Husûsâ ol yerin Anka ola mürg - i hoş elhâni Kim olsun kaddine şimşâd bende
- Velehû — Senin reng - i gül - i rûyin bulunmaz
Deheninden dem uran tûti - i gûyâyı görün Gül - i ra’nâda cânâ yâsemende
öygenür gözlerine nerkis - i şehlâyı görün Eğer Behrâm - 1 Kûr olursa âhır
- Velehû - Geçirir halka - i zülfün kemende
Rakîb - i sek gebermiştir didiler
Bir milk - i dilin tûti - i gûyalanyüz
Can gülşeninin bülbül - i şeydâlarıyüz » ■ Ben anı gördüm itten dahi zinde
Acâyib bülbül - i gûyâsın Anka
Rıza tezkiresinde de şu kayıdlar v ardır: Ki bir dahi nazîrin yok suhande
«A nka: Şirazî Molla Hüseyin’dir. Acem iken Rûmiyâne
- II —
ve şâirâne güftân vardır. Bu iki beyit zâde - i tab’ıd ır:
Vâiz gül - i cennet ruh - i dildâr değil mi
Küşte - i şemşîr - i hicrânız vipâlin görmedik
Tûbâ didiğin serv - i kad - i yâr değil mi
Hiç melâmet bezminia cânâ zevalin görmedik
Bulmadık bir meşrebi sâfi vücûd - i nüktedan Yârın gül - i ruhsârı ile sebze - i hattı
Ehl - i derdin bir söz anlar ehl ■i hâlin görmedik Reşk - i çemen - i gayret - i gülzâr değil mi
İtmen güli cânâ gül - i ruhsârma nisbet
1025 (M . 1616) te Mısır’da fevt oldu.» Gül rûyine nisbet güzelim hâr değil mi
493 T ü rk Ş a ir le r i A r.

Dâim has ü hâr ile çemende açılursın tâne -i saâdet âşiyâne tarafına sevk - 1 cenâh - ı muvâsa-
Ey gonca - i ra’nâ sana bu âr değil mi let eyleyerek bir «müddet lânegîr - i ârâm ve ikamet ve
Ey bülbül - i şeydâ güher - i fendini gûş it her veçhile sâhib - i nâm ü şöhret olmuş iken 1225 ( M.
Dil virme güle şâhid - i bâzâr değil mi 1810) târihinden som a kuşça olan canına kûh - i Kaf - 1
Anka’yı şikâr eyleyen ey şûh - i cefâcû ademde me’vâ ve kendüsini hemnâmı olan ‘Anka gibi
Ol gamze - i hunhâr - i dil âzâr değil mi uyûn - i insandan nâbedîd ve nâpeydâ eylemiştir. Bey-
za - i tab’ı olmak üzere iki aded beyt - i pesendîdesi
- III - teberrüken keşide - i ceride - i âcizî kılınmıştır :

Sen benim serv - i serbülendimsin Gice yârân ile geh hançerin andık geh ebrusun
Sen benim şûh - i şehlevendimsin Biraz söyleştik ol mâhm orasından burasından
Cümle hûbân - 1 şehr içinde bu gün *
* *
Dilrübâlıkta dilpesendimsin İtti bizi tîr -i gam-ı hicrâne nişâne
Derdile öldüm âh kim bir kez Bilsek acaba neyleıiik ol kaşı kemane
Dimedin sen de derdmendimsin Bibliyografya: Ftn.
Kime senden şikâyet eyleyeyin
Kulunum sen benim efendimsin A r if (Selânikli) — XIX uncu asır divan şairlerinden
Y âr Anka'ya gamzelerle didi Arif hakkında tezkirelerde malûmata rastlamadım. Yalnız
Beste - i halka - i kemendimsin bazı mecmualarda onun şiirlerine tesadüf ediliyor {Meselâ
bakınız: Mit. Alm. K. Mz. Mc. No. 6V7, 809)
— IV - Sürurl divanında {Gazeller kısmı S. 26) Arîf hak­
kında şöyle bir beyit vardır:
Hat - 1 ser sebz - i yâre sünbül - i bâğ - ı cinan dirler
Sürûrî ârif isen anla şi’rin iktiîâ it kim
Leb -i renginin içün gönce - i gülzâr - ı can dirler
Arîî âsâ suhanver şâir -i nâzük edâ olmaz
Sana cânm seven ey şûh - i hodrû nice dil virsün
Seni âşıklann bî rahm okurlar bî aman dirler Zîam/z divanında ise «Arîf-i Selânikî hakkında kıt’a»
Yüzüni benzedirler lâleye yâbâne söylerler başlığı ile şöyle bir medhiye görülmektedir ( Siy. Esd.
Leb - i lâ’lin akîka nisbet eylerler yaman dirler K. No. 2639).
Değil şebnem düşen her şeb hevâdan ey gül-i ra’nâ
Gele ev kilk -i vefâ silk -i belâgat lebce
Semûm - i âh - ı âşıktan zemîn ü âsman dirler Eyle ihlâlimi sad şevkile sen de tâ’rîf
Sana tâvûs - i gülzâr - ı cinan dirlerse nâz itme ‘ Öyle bir zât - 1 hünermendeki olmuş şimdi
Bana da ey perî Anka - yi kudsî âşiyan dirler Fazi u irfan ile şöhret ile efvâha Arif

Hususî bir kütüphanede onun divanı da bulunuyor­


— V —
muş. Arîf’in bir gazelini naklediyorum :

Hattı benefşezâr ü ruhi lâlezârdür Şevk-ı ruhsânnla ur'lum sîne-i sûzâna dafr
Hakka ki hüsn - i dost hemîşe bahârdür Hânkah-ı cism-i zânmda şehâ yaktım çerâg;
Mest -i hayret lâf-ı aşk ursam bnna ta’n eylemen
itme visâle va’de gel ey şûh -i bîvefâ
Eyledi sevda-yi hâl-i dilrübâ mubtel dimağ
Kim âsıka ölüm elem - i intizârdür
Ta’ne-i dildûz-i cevr -i yârden iiftâdeye
Dil zevrakını saldı felek bahr - i firkate
Hâsılı yok şekveve şer' -i mahabbette yasâğ
Sabr idelim bu dahi geçer rûzgârdür Pâymâl -i hâr-ı mihnettir gül -i ârâmı çün
Rûz - i firâkdan ne gam ey dil ki sinede Andelib-i tab’a elverdi bu gülşenden îerâö;
Her bir hadeng - i gamzesi bir yâdigârdür Çeşm-i hûnînim pivâle bâde eşk -i ter yeter
Dür dişlerin katında bulur inkisâr lâ’l Mest ü mahmûr - 1 gamım bîkülîet -i câm ü eyâğ
Yârdır kurb - i hayâl ammâ visâl emr -i muhal
Lâ’l - i lebin yanında olur şermsâr dür
Dil bu hasretle Arîfâ olmasun mı dâğ dâğ
Anka’yı tîr - i gamze ile sayd eyledi
Hûnî gözün ki âhu - yi merdüm şikârdür
A rm ağan (Mutasavvıf) XVI ncı asır mutasavvıfla­
Bibliyografya: Hsn., Byn., Kfz,, Rz. ve mecmualar. rından Armağan’ın hayatına âid malûmata rastlamadım.
« Vehhabı Ümmî» mahlâsiyle İlâhiler yazan Abdülveh-
A n k a (Şirazh) — XVIII inci asır şairlerinden Anka hab’ın ve Armağan’ın şiirlerine Bay Osman Ergin’deki
hakkında Fatin şu malûmah veriyor: bir mecmua parçasında tesadüf etmekteyiz,
«Nâzım - 1 şöhret efzâ Mîr Süleyman Anka memleket -i Armağan’ın da Abdülvehhab gibi Halvetîlerden olduğu
Şirâz’da âşiyansâz • ı âlem - i vücûd olup bir aralık Âs- tahmin olunabilir. Şairin 4 manzumesini naklediyorum:
A r. T ü rk Ş a ir le r i 494

Ben bir şûrîde bülbülem


Efgan itmek işüm benüm
- İlâhi - Dost bağınun işretinde
Ben ol künh ile ummânem o l açılan güli gördüm
Katre derya neme gerek
Canlar içinde hod cânem Benüm dilümdeki tevhid
Mahlûk deryâ neme gerek Kur’an’un lübbüdür zâhid
Sırât - ül - müstakîm içre
Hem evvelem hem âhırem Dosta giden yolı gördüm
Hem zâhirem hem bâtmem
Cümle âlem sultânıyem Tevhîd - i Zâtın ma’nisin
îki cihan neme gerek Remzeyledüm anlar isen
Hak - kal - yakin ol dost ile
Hükm eyleyen candan câne Birlikdeki hâli gördüm
Alemlerde gör bir dane
Tecellî çün benden bana Yakdı beni ışk âteşi
Benüm sevdâ neme gerek Her ne dirsem aceblemen
Feryâd idüb Enelhak dir

Ben ezelî bir olmışam Mansızr’dakı dili gördüm

Gör yâr ile yâr olmışam


Geldi rehber oldı bana
Zât-ı Hak’da var olmışam
Hak - kal - yakin vuslat içün
Benüm ferdâ neme gerek
Evliyânm serçesmesi
Tanr- aslanı (1) A li gördüm
Ben nevm -i galiz bilmezem
Hem açılmışam solmazam
Evliyâlardür kardeşüm
Kayyum dururam ölmezem
Enbiyâlardur sırdaşum
Terkib rü’yâ neme gerek
Muhammed'm izzetini
Cümlesinden ulı gördüm
Nişânum yok bînişânem
Mekânum yok lâmekânem
Bu kelâmı dinlemeğe
Cümle âlemlerde benem
Ârif gerek anlamağa
Benüm mekân neme gerek
Bu gönlümi ışk içinde
Sâfi nurdan veli gördüm
Ne okuram ne yazaram
Ne yürürem ne gezerem
Zâhidâ mürde kalb oldun
Kadîmi nûr-i ezelem
Mekr eyledi zühdün sana
Benüm gavga neme gerek
Işk şerâbı içmeyeni
Diri değil öli gördüm
Cümle âleme doluyam
Ebed birlikde hâlîyem
Arş’a çıkdum münâcâta
Samed sırrında uluyam
Hak’dan nasîbim almağa
Havf ü recâ neme gerek Enbiyâya evliyâya
Kısmet viren eli gördüm
A rnıağan’em hem bâkiyem
Kandururam hem sâkiyem Armağan'em bana kısmet
O l lâhûtun ben zâtiyem Olan Hak’kın dîzârıdur
Kevn ü semâ neme gerek Ben kendümi ol hazretin
Kapusunda kulı gördüm
- II -
— III —
Sâfi nurdan ışk şerâbı
Firâk - 1 ışka düşelden
C ür’asını doh gördüm
Durmaz akar yaşum benüm
Şöyle içdüm mest olmışam
Kendüzümi deli gördüm (1) Tanrı arslanı.
495 T ü rk Ş a ir le r i A r.

Gice gündüz dîzâr içün Dost varlığum yağmâ itdi


A h eylemek işüm benüm Mahv - I garkda kaldum ba gün

Gönlüm evi oldı Zât’ın Gelmişem ışk meydânına


Nazargâhı gam yemezem Ol duşda can virmek içün
Ben Hak’kile vuslatdayüm Pervâneyem dîzârına
Yokdur gayrı işüm benüm Düşüb kurbân oldum bu gün

Bu dünyâ vü ol uhrâdan Ayrılık firkatin geçdüm


Zerre denlu ümîdim yok Birlik vahdetine düşdüm
Dîzâr - 1 Hak’ka bağlanmış Kurbiyyet şerâbın içdüm
İzzetlüdür başum benüm Mest oluben güldüm bu gün

Hak’kile kurbiyyet içün Ben tarikat pûtesinde


Bu gün yine halvetdeyüz Nice kerre kal olmışam
Açılan deryâ - yı umman Dost zülfüne bend oluben
Mahv eyledi duşum benüm Asıluben öldüm bu gün

Ben ezelî mest olmışam Sırr - 1 vahdet âleminden


Bunda dahi mestem tamam Bir nidâ irişdi câna
Işk şerâbı kadehidür Yitürdüm akl ile rûhı
İşretdeki nuşum benüm Ben bilmezem noldum bu gün

Taşum âşık içüm ma’şuk Düşdüm lâmekân sırrına


Kâfirdür inkâr eyleyen Nâm ü nişânum kalmadı
Can gıdâsı Hak’dan gelür Geçdüm mekân ü zamandan
Sâfi nurdur aşum benüm Mahv - i sırfda kaldum bu gün

Bu can sırr - ı İlâhî’den A rm ağan’um arz - 1 hâlim


Enelhak dersini okur Sen bilürsin ey pâdişâh
Ol sebebden pertev itdi Senün vuslatun sırrına
Âlemlere faşum benüm Dost şikâre geldüm bu gün

Vuslat - 1 dîzâr isteyen A r ş i (H urufî) — XVI ncı asrın Hurufî şairlerinden


Evliyâyı bulmak gerek olan Arşî hakkında tezkirelerde hiç bir malûmat kayıdh
Işk cür’ası elümdedür değildir. Yalnız Hurufî Arşî’nin fyazma divanını gören
Gel nûş it kardaşum benüm Esrar Dede onun « Kum kum u kum » redifli bir gaze­
lini yazmış ve Hurufî Arşî’yi, Tireli Arşî ile karıştırmıştır
Armağaıt’em birlik hâlüm
(B u hususta Tireli Arşî maddesini’, balanız.). Halbuki
Hak bendedür söyler dilüm
Tezkirelerde Tireli Arşî namına kaydedilen beyitler, Hu­
Mi' râc - I Hak’ka kulağuz
rufî Arşî divanında yoktur. Hurufî Arşî’nin müretteb di­
Enbiyâ sırdaşum benüm
vanında onun Mevlevîliğini gösteren hiç bir hususiyete
de rastlamadık. Gerçi bilhassa |XVI ncı asırda yetişen
bazı Mevlevîlerin Hurufîlik telâkkilerini de benimsedik­
Bihamdillâh şükür Hak’ka lerini biliyoruz. Fakat bunlar "şiirlerinde Mevlevîliği de
Maksûdumı buldum bu gün terennüm etmişler, hususiyle Meulâna hakkında muhak­
Işk bahrine gavvâs olub kak medhiyeler kaleme almışlardır. Halbuki
Ummânuna daldum bu gün
Sanma söfî ki sofa mensûbuz
Geçdüm zerre vü katreden Elli -i Fazi’ız Hurûfa mensûbuz
Düşdüm ummâne ummânem
*
Girdüm vahdet bâzârma * 9
Câna cânun aldum bu gün Kaldım garîb ü bîkes ü bî yâr ü gamgüsâr
Yok desteîr olur bana cüz Fazl-ı Kirdigâr
Benüm benlik hayâlümde
Hiç bir eserim kalmadı * *
A ,r T ü rk Ş a ir le r i 496

Arşî cenâb - 1 P'azi - 1 Hudâ’dan recâ idin gazel hastalık hâlinde münâcât olarak tulu eylemiştir»
Her ne murâdın olsa ana eyle iltica cümlesiyle başlayan ve

Gibi bir çok beyitlerinde görüldi'ğü veçiıile Arşî, Yâ İlâhî tenime sıhhat vir
FazluUahi Hurufi mensubu olmakla iftihar etmektedir. Dizlerim titremesin kuvvet vir
Ve dinî mahiyette yazdığı bütün manzumelerinde bu aki­ Za’fımı eyle şifâya tebdîl
Nâtüvan koyma beni tâkat vir
denin müterennimi olmuştur.
Arşî, meşhur Hurufî şairi MuhîtVnin müridlerindendir. Arşî divanının müteaddid yazmalarına tesadüf etmek­
Bunu da şeyhinin vefatı dolayısıyle yazdığı bir mersiye­ teyiz {Meselâ bakınız: Mit. Alm. K. Mz. No: 282, 283,
den anlamaktayız. Manzumenin bazı beyitlerini nakledi­ 28i, 285, Ünv. K. No: 257, Ey. Mhş. K. ,Vo: 380).
yorum : 2500 beyitten fazla olan bu divanda gazeller, müste-
zadlar, müseddesler, Terkibibendler, rubailer, tuyuğlar,
£ y çerh -i bî vefâ yine neykî bu resme hâl
mesnevî tarzında bir nasihatname ve bir mersiye vardır.
Kıldın Muhiti gibi şeh - i kevni pâyraâl
İttin uyûn -i tâlib -i tahkiki hunfeşan Bir hayli Farsça gazel de yazan Arşî, Nesimi tarzında
Kıldın derûn - i cümle -i yârânı pür melâl
Bende -i Fazi - 1 Hudâ’yız tâ ebed
01 cism -i pâki hâke nihân itmeden aceb
Tâlib-i te’v îU i Bâyız lâ ebed
Çekmez mi yohsa bu felek - i kecrev infiâl
Bahr -i zâta âşinâyız tâ ebed
01 akl -i külli böyle neden zâil eyledin
Dürr -i pâk -i bî bahâyız tâ ebed
Bir dahi dehre misli anın gelmesi muhâl

gibi Tuyuğlar da yazmıştır. Mnhili'nm


Makbul -i bâb -ı dergeh -i Fazi olduğl içün
Emr oldı durma gel didiler âstâneden Ben ki terkîb -i anâsırda vücûd - i pâkim
Hâdî-i râh - 1 şer’ idi ez Fazl-ı Lenıyezel Sâhib -i nutk u kelâm u hired ü idrâkim
Zât-ı Hudâ’ye bir sıfat - 1 câvidân idi

Beytile başlsyan bir gazelini de tahmis etmiştir.


İmam Ali, «Ehli Beyt» ve «Eimmei isna aşer» hakkında
Bu beyitlerden sarahatle anlıyoruz ki Muhîtî de,
medhiyeler kaleme alan Arşî «Çihariyarı güzin» i sena
Arşî de tam manasiyle Hurufîdirler. Ve Fazlullahı Huru-
eden bir müseddes te yazmıştır. İlk bendinde şu mısralar
fî’den başka bir «mürşid» i de mevzubahs etmemişlerdir.
görülmektedir:
Arşî’nin hayatını aydınlatacak bazı kayıdlara divanda
tesadüf etmekteyiz. Onun ( 970 - 1562 ) de doğduğunu di­ Kim ki gördi cân ile âsârını Peygamber’in
vanındaki bir gazelinden ve bu gazelin baş tarafına ilâve Gönlüne doldurdı hep envânnı Peygamber’in
edilen şu izahattan anlamaktayız: Dilde muhkem eyledi ikrânnı Peygamber’in
Dîn-i Hak’km ittiler izhârım Peygamber’in
«Hazret ■i sâhib beyân (1) ‘‘z Hazret -i Resûlullah
Râfızîdir sevmeyen dört yârini Peygamber'in
Aleyhisselâm’dan* yedi yüz kırk yıl sonra âlem - i zâttan
Âlini ashâbını ebrârını Peygamber’in
âlem - i safâya geldiler. Ve ben de ki Arşî Dede’yim
dokuz yüz yetmiş yıldan sonra âlem • i terkibe geldim. Arşî, Hurufî edebiyatının muvaffakiyetli bir simasıdır.
Hazret - i sâhib beyân ile bu bendenin mâbeyninde fâsıla Fakat Şair, yalnız bu akideleri terennüm etmekle kalma­
iki yüz otuz yıl sonradır ki terkîb olmak lâzım gelürse mış; lâdinî mahiyette cidden güzel gazeller de vücude
lâfz -1 zahir olur. Türkî dilince dimek olur ki yar­
getirmiştir. Olgun bir ifade ile şiirler yazan bu lirik şa­
lık virdi»
irin bazı parçalarını naklediyorum:
Farsça gazel ise şu beyitlerle başlamaktadır:
— I —
j\
Her kaçan arz - ı cemâl itse dilâ cânan sana
Vasla mâni’dir eğer terk eylemezsen can sana
Bağlanup zülf -i girih gîrinde kaldın ey gönül
Vasla mâni’dir eğer terk eylemezsen can sana
Südde - i devlet meâb - 1 yârı bekler rüz ü şeb
Arşî’nin bir müddet Kerbelâ’ya gittiğini de gene di­
Gör ne sûret gösterir âyine - i devran sana
vandaki şu kayıdlardan öğrenmekteyiz:
Pûte - i cismimde aşkın cevheri can nakdini
‘t jj' » X »■ jij Şems - i hâlis kıldı gel kâfi değil mi an sana
Ot.1 ÛİJÛ»- x i U- liy, .İfL' ^\c Sen ki bir ân içre bin eşkâl eylersin iyan
« ..Ai •<«;* «lîj
Oldı müşkil ey perîpeyker dimek insan sana
Şair’in bir aralık hastalandığını da divanın «İşbu iki Çekme hançer âşıkın kalbine incitme elin
(1) Yani Fa«lullahı Hurufî. Beştir ey kattâl - i âlem gamze - i bürran sana
497 T ü r k Ş a ir le r i A r.

Arşi - i şeydâ ser - i kûyinde yetmez mi aceb Viren bir cür’aya kevn ü mekânın varını cümle
Ey gül - i bâğ - ı letâfet bülbül - i nâlân sana Salan meyhânede seccâdesin mestâne aşk olsun
Bu devr içre eğerçi sâhib - i irfâna rağbet yok
- II — Ne gam olmazsa Arşi sâhib -i irfâna aşk olsun

Şem’ - i ruhinle cânım sûzân olur kalur mı - VI -


Dil bülbüli kafeste nâlân olur kalur mı
Nâr - 1 firâk - 1 aşka yâ Rab dil - i g-arîbim Kanâat tahtının şâhı kalender

Tennûr - i sînem içre biryân olur kalur mı Ferâgat burcunun mâhı kalender

Beyt - ül - hazende bir şeb ya’kub - i câna yâ Rab Serâpâ nâr - 1 aşka yakdı cismin

01 Yûsuf - i azîzim mihmân olur kalur mı Çıkarmaz sineden âhı kalender

Meydân - ı aşk içinde bu kelle kûy âsâ Çekübdür bîmahâbâ tîğ - i himmet

Çevgfân - ı zülf - i yâre galtân olur kalur mı Kese tâ nefs - i gümrâhı kalender

Ey gül’izâr - ı vahdet kûyinde Arşi - i zâr Dili pâk itdi fikr ■i mâsivâdan

Handân olur mı yohsa giryân olur kalur mı H ak’ın oldı nazargâhı kalender
SüIûk - i Hak’ka dâim oldı sâlik
- III - Yetürdi Hâhk’a râhı kalender
İkilikden olub ferd ü mücerred
Kaşınla kirpiğin zülfün kitâbullah imiş bildim Bırakdı şirk ü eşbâhı kalender
Yüzünde yazıh esmâ - i Fazlullah imiş bildim Olubdur Arşiıjâ âzâde hâtır
Bilüp rabbini idrâk eyleyenler Men aref sırrın îde tâ seyr -i fillâhı kalender
Beyân -ı Fazi - 1 yektâda veliyyullah imiş bildim
Yüzünden oldı zâhir sırr - ı Sübhânelezzî esrâ - VII -
Urûc -i leyle -tül - mi’râc vechullah imiş bildim
Çıkup Tûr -i vücûdunda gören nûr - i tecellâyi Her kaçan ârızına sünbül - i sîrâb düşer
Hitâb - 1 rü’yet - i Hak’da Kelîmullah imiş bildim Çin be - çin halkalarından dile kullâb düşer
Kelâmullâh içinde Arşiyâ harf - ı mukatta’lar Gözümüz mihr - i ruhin görse gönül nûrlanur
Makalîd - i tılısm - 1 kenz - i Zâtullah imiş bildim Gûyyâ revzeneden haneye mehtâb düşer
Ey tabîb - i dil ü can şerbet - i vasim dileyu
— IV - Âşık ■1 haste ser - i kûyine bîtâb düşer
Hokka - i lâ’l ■i lebin içre dişin yâd itsem
^ a tm a uyan itme ziyan V akt - i seher kum kum u kum
Sadef - i didelerimden dür - i nâyâb düşer
Tâ olasın vâkıf - ı can Vakt - i seher kum kum u kum
Düşdi Ajşi dime pîrâne der - i meykedeye
Doğdu saadet güneşi Tutdı zıyâ dağ u taşı
Gailete aldırma başı Vakt - i seher kum kum u kum Aşk sermenzilidir şeyh düşer şâb düşer
Aç gözün ey âşık - ı zâr Gitdi mesâ irdi nehâr
Cânını gafletden uyar Vakt - i seher kum kum u kum - VIII —
Âdeme oldmsa halei Eyleme eyyâmı telef
İster isen ire şeref Vakt - i seher kum kum u kum Rûy -i felekde sanma görinen sitâredir
Esdi nesim - i dem - i subh Eyledi def’ - i gam - ı subh Sûz - i dilimden âh ile çıkmış şirâredir
Yağdı hayât - ı nem - i subh Vakt - î seher kum kum u kum Feryâd ü zârı sem’ine yârın yetürmeyüp
Fazi - 1 kadîm - i müteâl Eyledi izhâr - ı cemâl Uşşâkı inkılâbe salan gûşvâredir
İrdi dem - i rûz - i visâl Vakt - i seher kum kum u kum
Hatt u ruhinle âb - i lebindir murâd olan
Kıldı seher bâd - 1 sabâ Ehl - i harabâta salâ
Hızr ile çeşme zahire bir istiâredir
A l elüne câm - ı safâ Vakt - i seher kum kum u kum
Yâkut u lâ’le leblerini benzeden aceb
Uyma sakın arbedeye Gel b<jrü âteşkedeye
Bas k.'idemin meykedeye Vakt - i seher kum kum u kum Fehm eylemez mi ol hod iki seng - i hâredir
Arşi - i şeydâdan eğer İster isen doğru haber Tab’ - 1 bülend - i Arşi nola olsa müstakim
Râh - 1 Hak’a eyle sefer Vakt - i seher kum kum u kum Çün himmet - i mütâlâası kadd -i yâredir

— V - - IX -

Taalluk dâmenin kat’eyleyen yârâne aşk olsun Gülzâr - 1 bezm - i vahdet cânâneler yeridir
Derûnun mâsivâdan pâk iden merdâne aşk olsun Sadr - 1 serîr - i rif’at ferzâneler yeridir
O lup âzâde hâtır ihtiyâç - ı ehl - i dünyâdan Vuslat murâd idersen yan nâr - 1 şevk - 1 aşka
Kanâat tekyegâhın bekleyen rindâne aşk olsun o l şem’ -i rûh efrûz pervâneler yeridir
Huzur -i kalbile dün gün salât - ı dâimûn içre Her bül-heves semendin meydân -ı aşka sürmez
Edâ - yi farz iden bîşübhe dervîşâne aşk olsun Meydân - 1 aşk zîrâ merdâneler yeridir
498 T ü rk Ş a ir le r i A r.

Ey dil der -i mug^ana var mest ■i câm • ı aşk ol « Derviş A rş î: Aydın memâlikinde Tire nâm şehrin
O l menzil - i saâdet mestâneler yeridir sevâd - 1 ayn • ı i’tibârıdır. Hazret • i Şâhidi ve Şühudî gibi
Bu bezm - i dilküşâya Arşi çün oldı vâsıl 7evât 1 âlîkadre hidmet idüp mukaddema molla iken MeV'
ievî olmuş'di. fIöLjali Bey pâdâşlarından ve Giinâhi Dede
I
Sun sâkıyâ lebâleb peymâneler yeridir
yoldaşlarından bir rind ■i ayyâş ve bir derviş - i kallâş idi.
— X - Bir müddet siyâhat idüp âkibetülemr Mora cezîresinde ârâm
ve anda tevattun idüp âsâr -ı pür iştihâra muvaffak ve ter-
Biz meykede -i şarâb ı aşkız
tîb - i dîvân -ı eş’âra mazhar olmuşlar idi. Elfe karîb (T ak­
Âteşkede - i kebâb ■ı aşkız
riben M. 1591) vefât idüp cezîre - i merkumede medfun-
Biz meclis - i pür tarabnümâyız
durlar. Bu gazel - i ra’nâyı Hazret - i Pîr efendimizin bir
Biz câm - 1 şerâb ■ı nâb - ı aşkız
nutk - 1 vahy âmîzlerine tetebbu’ eylemiştir Oazel :
Biz zemzeme - i terennümâtız
Biz nağmezen - i rebâb - ı aşkız Yatma uyan itme ziyan Vakt - i seher kum kum u kum
Bizden taleb itme akl ü hûşı Tâ olasın vâkıl - 1 can Vakt-i seher kum kum u kum

Başdan ayağa harâb - ı aşkız


*
Geh köhne -i rûzgfâr dîde * *
Geh nev heves - i şebâb - 1 aşkız Kıyâm itmez misin benden yana mazlûmunum gayet
Hudâ bu zulmi sormaz mı kıvâmet yok mı sultânım
Her bir sözümüz hezârfendir
Oedâsm saltanattır vuslatım haddin değil dirsin
Zîrâ ki biz intihâb - 1 aşkız
Gedâlar pâdişâ olmaz mı himmet yok mı sultânım >
Biz defter ■i Ayn u Şîn ü Kafız
Gel okı ki biz kitâb - 1 aşkız Esrar Dede-, Hurufî, Yeni pazarlı ve Tireli Arşî leri
Sûretde eğerçi âb ü hâkiz birbirine karıştırmıştır. Örnek olarak aldığı şiirlerden ilki
Ma’nîde velîk nutk - ı pâkiz Hurufî Arşî’nin, İkincisi ise Yenipazarlı ArşÜnindir {Bil
hususta tafsilât için Hurufî Arşi maddesine bakınız).
A r ş i ( Tireli) — XVII nci asır şairlerinden Arşî hak­ Bursalı Tahir merhum ile Bay Sabri’nin de Esrar Dede’yi
kında Âşık Çelebi şu malûmatı veriyor : mehaz ittihaz ettikleri için bu hususta yanıldıklarını görü­
«A rşî: Tirevîdir. Sabıka dânişmend idi. Hâlâ Mevle- yoruz ( Osm., F ş .).
vîdir. Ma mûre ■i Mora şehirlerinin gâh birinde gâh birinde Tireli Arşî’nin divanını görmedim. Mecmualarda tesa­
olur. Hoşça edalara mâliktir. M atla’ : düf edilen bir çok Arşî mahlâslı şiirlerin ise Tireli ve
Yenipazarlı Arşî’lerden hangisine âid olduğunu da kat’î
Mest-i aşkındır düşer durmaz yolunda sâkıyâ olarak söylemek kabil değildir.
Hâkden refeylesen düştükçe ültâden nola Kafzade Faizi tezkiresinin yazıldığı ( 1030- 1620) yı*
- Velehû -
lında Şairin hayatta olduğu tahmin olunabilir.
Didim ki elin vir sıireyim yüzümi bir dem
Bibliyografya: A şk., H sn ., Kiz. ,Esr.
01 gönce dehen geldi didi öpmeğe virmem
— Velehû —
Sîm ü zerle eyle bir mahbûb -i ra’nâ zevkini A r ş i (Yenipazarlı) — XVI ncı asır şairlerinden Arşî
İtmek istersen eğer ev hâce dünyâ zevkini» hakkında Ahdî şu malûmatı veriyor:
« A rşî: Rumelinde Yenipazar’dan dânişmend i hûşmend
Haşan Çelebi tezkimsinde şu malûmat kayıtlıdır: tâifesinden idi. Akrânı arasında ilimle mümtâz ve şuarâ mâ-
«Arşî: Sâha - i zîbâsı gülşen - i Sebâyile bir vetîre beyninde şâhbâz-ı fikreti hümâ âsâ ar^ pervâz olup eve -i
üzre olup dîde - i rûy - i zemin vücûd - i mes’ûdundan ay­ a’lâda mürg -i maâniyi himmetle şikâr ve tûti • i şekerrîz - i
dın olan şehr - i Tire’dendir. Tarîk - ı ilme hizmet ettikten bülbül dâstân olup rây-i giilbîzi gül gibi efkârın arû-
sonra feragat idüp Mevlevî olmuşidi. Mora vilâyetinde ma­ sun derkenâr kılmış eğerçi eş’ârın aksâmmdan behremend
kam ve ol memlekette tavattun - i ârâm itmişidi. Şehbâz - ı idi Lâkin üslûb-i târîhde bîmânend ve muhayyel ve pür
tab’ını sahra - yi belâgate salmıştır. Ve bu tarîk ile tezerv- mesel altı tarîk ile niçe niçe tevârîh peydâ itmiş müverrih
• i hoş hirâm - ı kelâmı çengâle almıştır. Bu şiir anındır: idi. Ve sohbet -i hâsı ferahbahş - 1 dil -i gamgîn ve ebyât - 1
tarabgüsteri dilkeş ü rengîn vâki’ olmuştur. Cümle -i te­
Bize gerçi ki dik geldi firazı kûy - i cânânın
Biz alçaktan gflüp üstüne yol sürdük velî anın» vârîh-i bîmisâlinden biri ki melik -üş -şaurâ -yi zamâne
olan Hayâlı mevtine târîh ditniş elhak ziyâde nâzük ve
Haşan Çelebi’nin örnek olarak kaydettiği bu beyit sûznâk ve su gibi revan ve uyûbdan pâk ve hayâlden hâli
Ahdî ve Aşık Çelebi’ye göre Yenipazarlı Arşî’nindir. değildir Sebt olundu :
Rlıjazi tezkiresinde de aynı malûmata ve aynı şiir ör­
Hayâli kim gazel sıyt u sadâsın
neklerine rastlıyoruz.
Tamâmet nüh kıbâb - 1 çerhe saldı
Fsrar Dede tezkiresinde ise yanlış olarak şu izahat Çeküp şemşîr -i şi’r -i âbdârın
verilmektedir: Hezâran pehlevân -ı nazmı çaldı
499 T ü rk Ş a ir le r i A r.

Bu meydân içre sultân - 1 cihandan Kıyam itmez misin benden yana mazlûmunum gayet
Semend-i tab’ile öğdüller aldı Hudâ bu zulmi sormaz mı kıyâmet yok mı sultânım
Yumup göz sahil -i hestîden âhır Gedâsın saltanattır vuslatım haddin değil dirsin
Adem bahnna mâhî vâr daldı Gedâlar pâdişâh olmaz mı himmet yok mı sultânım
Didim Arşî işidüp ana târih
Onun (978 — 1570) te öldüğünü kaydeden K a f zade
lijii •jjy' •>)> ıii>-
Faizi de şu beyitlerini örnek olarak alıyor:
Bu matla’ ■I dervîşâne ol şâir-i arş âşiyâne eş’ârından-
dır. Hasb-ı hâl-i erbâb-ı tarikat ve vasf - 1 hâknişînân-ı Öptüler bir birinin gözlerini dilberler
Yine bâdâmlara kapladılar sükkerler
kûy ■i hakikattir. Sebt olundu. Nakş ü nigârı bir safha-i

rüzgâr oldu: # *
Bozalı bâde revacın leb -i la’l- i cânan
Bize dik geldi gerçi kim liıâzı kûy - i cânânın
Biri birine kodı kâselerin pir -i mugan
Hele biz üstüne yol sürdük alçaktan gelüp anın »

Âşık Çelebi tezkiresinde ise aynen şu kayıdlar vardır: Manzum tarih yazmak hususunda büyük bir muvaffaki­
«Arşî: Mevlidi Rumeli’nde Yenipazar hâki idi. Adı yet gösteren Arşî’nin divanı bu gün elimizde mevcud
Mahmud mahlâsı Çd/d (1) idi. Hoşhân lâtif elhân tarik - 1 değildir. Yalnız bir mecmuada (T p k . Ru. K, No. 1966)
ilimde iştihârı ve her fennin mütâlâasında iktidârı var idi. onun vücude getirdiği bir kaside ile bir tarih yazılıdır.
Hakire âmed şüdü ve ekser-i zamanda tereddüdü varidi. Her iki manzumeyi aynen naklediyorum :
Ba’z - 1 s'Bzelleri ki tashih olunurdu. Çâki mahlası mezkûr
oldukça takbih olunurdu. Âhır mahlâsını Arşî itmeğe râzı
oldu. Ta’n-ı yârandan mahlâs buldu. Ve bu beyti dedi:
— Kaside Berâ -yi Mehemmed Paşa —

Bir seher arz-ı cemâl eyledi şâh ■ı hâver


li'ı/*- 'r~^
Doldı envâr-ı safâyile cihan sertâser
Tarihte hak budur ki yed -i beyzâsı var idi. Bir beyit­
Şevkden oldı hüveydâ suver-i mevcûdât
ten ya bir mısra’dan bir iki veçhile târih çıkarmrk evvel
Arz idüp çehre-i mihr âyine ■i İskender
Emri Çelebi îcâdıdır Ve bu san’atın zuhûruna ol bâdîdir.
Oldı merfû’ zalâm-ı şeb -i deycûr tamâm
Mustafa Çelebi ki mezkûr olsa gerektir. Anın vâridâtı ol­
Kalmadı zerre kadar sûret-i âlemde keder
duğuna dimiştir ki tarih :
Cılvegcr şâhid-i ma’nâ yine her sûretden
Kıl nazar ayn - 1 basiretle gel ey ehl-i nazar
Her gedâ behcet ile başına sultân olmuş
Hurûf-i menkutesi cem’olıcak başka târih ve gayr -i
Her ke.sin hânesi şâdi ile kasr - 1 kayser
menkutesi cem'olıcak müstakil târih olur. Ammâ Arşî
Her kişi sevkıle seyr itmede hurşid misâl
peyrevlerinin üstâdıdır. Mustafa Paşa’nın beylerbeği oldu­
Her gönül ehl-i safâ niteki hangâm-ı seher
ğuna târih dimiştir. Tarih :
Alemi cümle meserretde temâşâ idicek
Kılıcın gibi cevhcrdâr ü sâfî vii murassa’dır Hayrete vardı gönül didi ki Allah ekber
Bu târih ile feth itsem aceb mi milk -i irfâni
Kim ola bâis-i tedbîr-i nizâm - 1 âlem
,j.ı\c
Kim ola vâsıta - 1 selvet-i envâ’ - 1 beşer
Dil bu hâietler ile âlem -i fikrette iken
^Ramazan Çelebizâde nişancı olduğuna dimiştir. Târih-i Gûşuma hâtif-i gaybiden irişdi bu haber
musanna’ : Fahr-ı sadr-ı vüzerâ ya’ni Mehemmed Pâşâ
Geh ashâb-ı safâ cem’oldı gâhi ehl-i gevherler Şâh I Kerrâr kerem âsaf-ı Sıddik siyer
Bu târih oldı çünkim ittiîâkî cümleye mülhem Hilmile zümre-i akrândan oldun mümtâz
Enbiyâdan nitekim hulkı ile Peygamber
jAtf" f\
>- j-U JV*
(ile j i 'i j.. k j U ^ jJ ,l Gülşen -i rif'atine dâire -i mînû havz
Meh ü hurşîd o havz içre iki neylûfer
İstanbul kadısı merhum Mi’marzâda dânişmendi iken
Dirimiş tavk - 1 giribânına benzer hâle
mat’ûnen İstanbul’da şehid oldı. Nâmı ve mahlası gidüp
Bilmeyüp dâiresin yüksek uçar hayli kamer
nâbedîd oldı. Matla’ - 1 û :
Gördi ak»-i ruhini havzda sakfından mihr
Bize gerçi ki dik geldi îirâzı kûy-i cânânın Doymayup tâbiş-i didârına tir tir titrer
Anın üstüne yol sürdük biz alçaktan gelüp anın » Hâkipâyinde hüveydâ sıfat - 1 zer nitekim
Âşık Çelebi tezkiresindeki malûmatı kaydeden Hasan Senglâh ı reh i kâhında safâ-yi cevher
Çelebi ise onun şöyle bir kıt’asını da örnek olarak alıyor: Her seher kendin atar revzenine mihr -i münîr
( 1) Bazı yazmalarda « Hâki » dir. Olımaz kasr - 1 serefrâzına câm - 1 manzar
A r. T ü rk Ş a ir le r i 500
Kıldı temkini girev kûh giran şânından Hâk - i gamda koma Arşt kulum tire derun
Eyledi âb - 1 revan safveti zâtından cer Rûşen it gönlümi ey mâh - 1 hümâyun ahter
Çok kül öksüzlerini niçe ocağ- erlerini Sâk -I Arş üzre neşîmen ide bâz - ı suhanım
Şem’ -i lûtfun uyarup kıldı çerâg--ı enver
Bâzu - vi hüsıı ■i kabûlünden açarsa şehper
Hep kılıç erleri subaşı olup ahdinde
Ne karlar dikkat olunsa götürür cevherdir
Rûm gazilerinin beğ’liğ’i var sertâser
Eyle sıİK - i güher -i nazmıma im’ân - ı nazar
Sana bu kadr ile ey dâver-i Dârâ azamet
Gayrılar şi’ri benim nazmıma mânend olmaz
Olsa lâyık niçe Behrâm ü Feridun çâker
Ola mı mühre - i bitâb şebih - i gevher
İ’timâdı sanadır pâdışehin rûz -i gazâ
Kılıcına dayanur arsada zirâ her er Nüh felek dâir olup kutb - i murâdın üzre
Destine hîn -i vega hançer -i simin şihâb Burç -i maksûdun ola neyyir -i ikbâle makar
Dem -i heycâda güneş başına zerrin miğfer Tayy -i tomâr - ı kelâm eyle dilâ kaydı gider
Tevsen üzre seni cevşenle gören rezm içre Rakam -ı midhat - ı Pâşâ’yi getürmez defter
Diye Allah demir dağı çekeraaiş sarsar Tâ ki pür şevk ide âfâkı fürûg -i encüm
Eylesen hamle düşer zelzeleler hâmûna Tâ ki âlem ola envâr - ı safâya mazhar
Na’re ursan pür olur cevv -i hevâ sâikaler Tâ ki adlinle cihan halkı olup âsûde
Tîğ-ı hûnînin eğer sâye sala kühsâra Tâ ki lûtfun ola her bikese yâr ü yâver
Eriyüp hûnile hûnâb - 1 revân ola hacer Hâlet - i hâb ü dem - i ayş ü reh - i matlâba
Girişe rûzı şebîhûn ide cünd -i kahrın
Taht peydâ vü safâ hemdem ü himmet rehber
Tâ dem -i haşr niyâmında kala tig -i seher
Tâ zuhûrât ■ı mevâlîd - i selâs ■ı dehre
Hançerin anın içün kalb-i adûdan çıkmaz
Nüh felek ola peder çâr anâsır mâder
Kim olur firkat-i deryâ ile mâhi muztar
Sadef - i izz ü şerefte ola devletlerle
Pîl i gerdûn lekedkûb-i semendindir kim
Mâh-ı nev kalmış anın darbet -i na’linden eser Nazar -ı şâhile peıverde ol üç dâne güher
Mâh-ı nev sanma ki na’l -i kühen -i rahşından
Sür’atinden götürüp arsageh -i çerhe atar - II —
Kûh-i âhen gibi hey’etde felek sür’atde
— Kaside —
Olmaya arsada rahşın gibi ejder peyker
Eşheb-i çâbüküni râm gören sana didi — Berâ - yi Mîr - i miran Mustafa Paşa —
Zâtına devr-i Süleyman’da sabâ fermanber Sehergeh kim şehenşâh - ı şerir - i çârüm eyvâni
Gerden -i şîr -i sipihri sana râm ola diyu
Cemâli pertevinden şeş cihâtı kıldı nûrâni
Sim kullâb takar mâh ı nev -i gerdun fer
Cünûd -i bi kerân - ı Zengbârı târ ü mâr itti
Kan yudar hasret-i lâ’linle akîk-i Yemeni
Hücûm - i Kahramân - ı mihr alup tig - i Nerîmân’i
Su olur Rûm'da dendânın anup lü’lü-yi ter
Livâsın târem - i a’lâ • yi illiyyine dikti gün
Kalmadı devr-i salâhında şarâba hürmet
Gürîzân oldı cünd -i şeb yıkıldı çetr - i zulmâni
Başladı reng pezir olmağa mülden sâgar
Sipâh - 1 leşker - i Hindûstân’ı pâymâl itti
Sana Bârı ideli devlet -i bîdârı atâ
Binüp rahş -i sipihre server -i mihr âldr meydâni
Reşkden ârız olur dîde -i a’dâna seher ( 1 )
Semâvât ü zemini kıldı gün ârî küdûretfen
Avn -i Hak’kile husûsâ ki bu evlâd -ı şerif
Oldılar ferrile çerh -i azamatte Ülker Serâdan tâ süreyyâ doldı nûr -i lûtf -i Yezdanî
Bâğ -1 izzette serefrâz görüp her birini Meğer kim mîr - i mirân olduğun gördi safâ sürdi
Durdılar hidmete şimşâd ü sanevber ar’ar Ki sığmaz şevkten dünyâye çerhin mihr -i rahşâni
Ruhlerinden eser - i nûr -i saadet bâhir Güneş sanma seherde gonca veş bu şevk u şâdîden
Rif’at ü kadrile eflâke olurlar hemser Açıldı güldi gülzâr - ı sipihrin verd -i handâni
Ger cemâdâta sala sâye nihâi -i keremin Zekâ vü şân ile oldun emîr - i serbülend -i Rûm
Can vire azm - i remime ide hâki anber
Irüp feyz • i İlâhî vârid oldı ernr - i hâkanî
Anberin dâmen olur peyk - i nesim - gülşen
A lî mecd ü Ömer meşreb Ebû Bekr istikametsin
Cânib ■i hâk -i rehinden eğer eylerse güzer
Nola olsan cihanda Mustafâ Pâşâ -yi Osmânî
Hoş geçer sâye - i çetr - i kereminde fuzalâ
Mihr -i cûdunla bulur per verişi ehl -i hüner Baîd olmaya bu rif’at ki istihkak virmiştir
Ulemi fırkasını fâka helâk eyler idi Rırân -i husrev - i Cem taht ■ı hâkan -ı cihanbânî»
Himmetin olmasa lûtfunla eğer canperver Celîs -i sadr - ı arş âsâ - yi izz oldun sana hâver
Ergavân - i ruhumi kıldı zaafran mihnet Ider her gün sipâh - 1 Rûm ile dîvân - ı sultânî
Derdile oldı sanevber gibi sad pâre ciğer Şafak zeyn itti gülgûnî ne hâlılarla dergâhın
Demidir kim ide te’sir süheyl - i keremin Serâser tuttı gün zer zârlarla tarf -ı dîvâni
Çehre - i zerd -i diğergûnumı lâ’l - i ahmer Libâs - 1 fâhirin fehm ü vecâhet içli vü taşh
(1) .f- Revak - I dergehin eflâk - i tahtânî vü fevkani
501 T ü rk Ş a ir le r i A r.

Takup bu seb’a - i seyyâre yedi dâneli sünbül Öğünmek olmasa bu âsiyâb -ı çerhde dirdim
Sarar gün şems dülbendinle destârın Süleymânî Benim bir dâne bu târîhde ey ma’rifet kâni
Kamer g^erdân ser bir şem’dan zîr • i sarâyında Kılıcın gibi Cevherdâr ü Sâfî vü Mnrassa’dır
Güneş bir sîm kandil - i zer endûd - i dırahşânî Bu târih ile feth itsem nola iklim ■i irfâni
Beyâz - I subh rûz - i defterinde rûznâmendir JJIİV ^ •S' 'i*- ö\
#>
Anın seb’ -i tıbâk -ı çerh evrâk -ı zerefşâni — 962 —
Meh - i nev hükm - i icIâlinde bir tevki’ -i zerrinin ilaiy
— 962 —
Saâdetle şeref sernâme ■i ikbâlin ünvâni
Sufûf - i asker -i encüm aded huddâm - ı dergâhın Bibliyografya: Ahd.. Aşk., Hsn., Bvn., Kiz., Mc.
Sufûf -i hayi - i mirân - ı zaman kapun nig-ehbâni A r z i (Mevlevi Mehmed Dede) - X'V1I nci asrın kıy­
Sipâh -1 ins ü cin me’mûr -i emrin mûr râmındır metli divan şairlerinden Arzi, İbrahim adında bir zatın
Sana mühr - i Süleymânî yeter mihr - i Süleymânî okludur. Sakıb Dede, onun İstanbul’da Şabanzadeler şöh­
Şehâ sanma şihâb -ı sâkıb tâk - ı zebercedden retiyle tanınmış eski bir aileden olduğunu söyliyor. Safayî
Geçirdin şîşe ■i çerhe sihâm -ı sîm peygâni ise şairin Aymtap’ta doğduğunu ve sonradan İstanbul’a
Şafak içre değildir berk - ı hâtıf rûz - i rezminde geldiğini haber veriyor.
Varır tîgın adû kanın içer yalmani yalmanı Arzî’nin Ayıntaplı olduğu muhakkaktır.
Dimişk’ı (1) tîgı ile cedd -i pâkin Hâlid almıştır (857 - 1453) te yazılan tıbbi bir esere - muhtelif kim­
Açarsan sen nola Mısr’ı kılıcınla Horâsân’i selerden sonra- Arzi tesahub etmiş ve |ilk sahifesine
Smuptur çünki mürtedd - i Muhammed tîg- - ı ceddinle
kendi el yazısıyle şunları kavdetmiştir (Şerh ■i Macez:
Senin ciddinle pâmâl olsa tan mı Sürhser kani Üs. Sim. K. No. 873) '
Dem - i rezm içre on bir tîgi darbı itti sad pâre
İl; Î V j l .
Adûya on ikinci tîg ile buldı zafer şâni
oj tJU'Jil j'4İJ \
j
Lâkab çün Seyf -i tslâm irdi Hak’tan cedd - i a’lâna ’U U J U ıs i_ a _ I - .- * , t ; - v ^ S C ll li»

Şecâat şânına mîrâstır ey Hayder -i sânî __ i hJJi j’jî"


Peleng efgen dilîr - i şîr gîr -i arsa her bendin
Ne cânı var yine buluna kühsârın hizebrâni
Eşiğin şâmdan meh tâ seher hıfz u hirâsette
«t l î ^ ' A
Seherden şâme dek gün kapunun serheng - i derbâni
Arzi, önce medrese tahsili yapmış ve naiblik mesle­
Edânî vü aâlî rif’atinden hazz idüp tuttı
kine heves etmişti. Diyarbekir’de bulunurken Nakşben-
Zemini zevk - ı cismânî sipihri şevk - ı rûhânî
diye şeyhlerinden Aziz’e intisab etmek arzusunda bulundu.
Gezer hâver diyâr - ı şarkı vü meh geşt -i gai b eyler
Sakıb Dede, Sefine’de diyor k i:
Felek dün gün çerâğ-ıyle arar sen dürr - i rahşâni ..... Mesned ârâ -yi hilâfet - i Nakşbendiyye olan Aziz
Sitâren lem’ası hâver zemini gark - ı hûn itti
ibn -ül - Aziz’den inâbet murâd eyledikte kâmil - i müşâ-
Cemâlin mihri uyardı çerâğ- - ı mâh - i tâbâni
rünileyh cevâb - 1 kabûli istihâreye ta’lik idüp ba’del -
Senin mihrinle rûşendir derûni hâle - i çerhin
istihare tebşir - i iltihâk - ı hizb - i pür şükûh -i Mevlevi
Senin şevkınladır tâvûs - i çerhin bunca cevlâni itmeleriyle taraf - 1 şâire ricâlinden alâka - i dil ü can­
Münevver eyledi lûtfun fürûgı rub’ -i meskûni ların taraf - 1 ihvân - üs - safâ - yi hazret - i Mevlânâ’ ya
Mücellâ kıldı şevkin nüh kıbâb - ı çerh - i gerdâni sarf eyledi... „
Safâ vir Meı ve hakkı gönlüm aç Sa’y - i mürüvvetle Esrar Dede ise şunları söyliyor :
Ki ceddin feth idûptür Kâ’be’yi ey nûr - i Sübhânî “ Tarika - i Mevleviyyeye irâdetlerinden mukaddem
Derin dâr -üş -şifâdır her kese tîmâr olur hâsıl Şeyh Mecdüddin-i Sıvasi meclisine varup aziz - i
Nola ben derdmend -i fâkanın da olsa dermâni
mezbûr kendülerine Şerh - i Mesnevi’sini arz eylediler
Tenimde komadı tâb ü tüvan derd -i fenâ derdâ
ve buyurdular ki bu kitâb - ı müstetâbm muktezâ - yi
Demidir kılsan ihyâ ey Mesîhâ dem bu bîcâni
makamâtı üzre tahsil - i ahlâk ve reftâr eyle ki kariben
Nihâi ■i miyvedâr - ı bâğ -ı fazi oldun bana lûtfun
sana lâzım olur. Çünki müşarünileyh bu işâret - i pür
Kemâle irmek içün salsa tan mı şems - i rahşâni
beşâreti gûşeyledi. Hezâran şevk u hâlât zuhûr idüp
Şu kim hâk - i Irâk -ı dergehinden incilâ buldı
derûnunda şeyh - i mezkûrdan inâbet kasdeyledi. Aziz - i
Bilür ayn - ı zarar sürmez göze kûhl - i Sfâhân’i
mezbûr dahi bir mikdâr himmet ve tasarruf buyurup
Eğer elvâh ■ı dehre binde birin yazsalar sad sâl
teberrüken bu kadar kâfidir deyu terbiye ve teslik - i
Nuût - i zâtın itmâm itmeye âlem debîrâni
hulefâ - i mevleviyye cânibine tahriş ve rehberlik eyledi­
Ne hâkim ben kemâhî vasf idem sen hulzem -i cûdi ler. „
Ne mümkindir muhit olmak bir ednâ katre ummâni
Bu malûmat, NazmVmn « Hediyetülihvan » ında da
Senin medhinde Arşi lâl olur ey husrev - i izzet kayıdlıdır ( Millet - Reşid efendi K. No. i95 ).
Zamanın gerçi olmuştur kemâlile suhandâni Safaayi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır.
(1 ) Dimişki ve Dimışk’ı. Evâil - i hâlinde İstanbul’a gelüp tahsil - i ulûm-i
A r. T ü rk Ş a ir le r i 502

maârife sarf - ı evkat idüp mülâzim olup tarîk - ı kazâya Nefes - i rûh perveri hâlâ
sülük idüp ba’z - ı menâsıba mutasarrıf olup Galata İder ihyâ - yi rûh - i Mevlânâ
mahkemesinde başkâtib iken gfûş - i cân ile Eyler ittikçe tab’ı meyi - i usûl
Her sözün gûşvâr - 1 .vem’ - i kabûl
Gel kulak tut nâye gör feyz -i demâdem niydüğün
İtmede her kelâm - 1 pâk edâ
Anla âheng -i usûl - i devr - i Âdem niydüğün
Rûh - i mes’ûd - i Adem’i ihyâ
Terânesiyle ol asırda Galata Mevlevîhânesi şeyhi olan Anda her vâridât - 1 gaybî dem
Adem Dede’den inâbet ile terk - i zîver - i dünyâ eyledi...,, Halef - i hayr - ı hazret -i Âdem
Filhakika Arzî, bir müddet sonra Galata mevleîhânesi Kavli ma’nâya çün nas olmuştur
şeyhi Şair Adem Dede'ye mürid oldu. Esasen bilgfili olan Rûh - i Adem müşahhas olmuştur
Arzî, Mesnevî’de de rüsuh sahibi olmuştu. Şeyhinin Kimi rûh - i hasîsdir dirler
“ Mesnevî kariliği „ vazifesini de ifa ediyordu. Şaire Arzî Y a ’ni hisset celîsdir dirler
mahlâsını veren de odur. (1063-1652) de Adem Dede Bâ husûsâ kalenderân - ı benâm
vefat edince inhilâl eden Galata Mevlevîhânesi postnişin- Oldılar püşt - i pâzen - i eyyâm
liğine Arzî tayin edildi. N isari şu tarihi söylemiştir: Bu acebdir ki şimdi dervîşan
Usûl - i devri çün Âdem efendi’nin tamâm oldı Oldılar sâhib - i tecemmül ü şan
Didim âyâ bu kâr - ı dilnüvâzı kim mukayyeddir ideler bir peşîz içün her bâr
Bu efkâr ile hâb âlûd iken bu dîde - i tab’ım Irtikâb - 1 dürûg - ı nâhencâr
Göründi rûh - i Mevlânâ ki ol nûr - i serâmeddir Gerçi kim bu tarîka - i âlî
Buyurdı ey Nisârî böyle tahrir eyle târihin Oldı âzâr - 1 dahiden hâlî
J}! j)
Dahi olunmaz bu fırka - i tecrîd
— 1063 —
Oldılar dâğ - ı sîne - i taklîd
Arzî 12 yıl şeyhlik edebilmişti. (1075 - 1664 ) te Hep gedâ vaz’u serverâne reviş
vefat etti. Şeyhi bulunduğu Galata mevleîhânesinin tür­ Kâmilân - ı mücerredâne reviş
besine defnolundu. Dehre salmıştı sâye - i rağbet
ide Hak rûh - i Âdem’e rahmet
Zeki Ali Şairin ölümü dolayısiyle şu mücevher tarihi
Tab’ın ittikçe germ - i sâil - i şevk
söylemiştir:
Fukarâyı iderdi nâil - i şevk
— 1075 — Olmuş idi idüp hûcûm muhib
Berg - i sebz - i diyâr - ı Rûm muhib
Esrar Dede tezkiresinde şöyle bir kayıd vardır:
Fuknrâ yoluna idüp derkâr
“ Hîn - i ihtizârlannda ba’z - ı yârâna vedâ’ fermâ
Nakd - i cânm iderdi hep îsâr
oldukta kaide - i câriye üzere inşaallah dahi çok zaman
Metn - i bezle olunca nâdire harf
safâ -yi zindegânî ile g-üzerân - 1 evkat ve ezmân idersiniz
Kendi öz mâlini iderdi sarf
didiklerinde handekünan bu mısra’ - ı lâtîfe âmîzi gûyâ
Bârekâllah özge kâr - ı hasen
oldular:
Hep didiğiniz ma’kul ammâ kime söylersin Gitti mülk - i ademde tuttı vatan
Arzî'den bahseden menbalar, onun kudretli bir âlim Kaldı nâm - ı hoş u nikû bâkî
ve kıymetli bir şair olduğunu söyliyorlar. İtmede germ meclis âfâki
Safayi diyor k i : “ Mezbûr şuarâ - yi asırdan maârif - i Şi’r - i A rzi hayâl - i meşhundur
külliyye ve cüz’iyyede adîl ve nazîri nâdir bir şeyh - i Hak budur kim selîs ü mevzundur
pür intibâhtır. „ Tayy ü isbâta gösterüp ikdâm
Sakıb Dede, Sefîne’de diyor ki: Satr - 1 eş’âr - ı dilpezîri tamâm
“ ... Zâtları zamanlarında ve belki ilâ âhır - iz - zaman Olmamağla hayâl dâştımız
müsellem - i güzîdegân - ı zebân âverân ve âsâr - ı şe- Oldı nakli fürû güzâştımız (1)
rîfeleri dahi pesendîde - i munsıfân - ı devrân olmuştur... „ Güfiî, bu beyitlerinde, cömerdliğiyle meşhur olan Âdem
Esrar Dede “ Eş’ârı metîn ve şâirâne güftârı rasîn Dede’nin yerine geçen Arzî’yi takdir etmekle beraber,
ve kâmilânedir,, diyor. bahillikle itham etmektedir.
Manzum ve mizahî bir tezkire vücude getiren Güfti Sakıb Dede Sefîne’sinde Arzî’ye aid bazı menkabe-
ise şair hakkında şu beyitleri yazmıştır: lere de tesadüf ediyoruz. Bunlardan birini Esi ar Dede
Biri dahi harîf - i nükte nihâd şu yolda naklediyor :
Mevlevi şeyhi Arzi - i üstâd «... Hikâyet olunur ki Galata âsitanesinde hücrenişîn i-
Galata’da o Mevlevî hâne (1) Bundan sonra «Gazel - i Arzi Dede» başlığı görülüyorsa
o ld ı zâtiyle reşk - i kâşâne da şiir yazılmamış ve yeri açık bırakılmıştır.
503 T ü rk S a ir le r i A r.

irâdet oldukları eyyâmda beğzâdegân - ı Frenkten bir Bir aceb âyinedir mir’ât - 1 hüsn • i yâr kim
gül endam - ı saadet encâm kendülerinden Fârisî taal- Her ne cânibden bakarsan görinür rûy -i fenâ
lüm itmeği niyâz idüp azîz - i müşârürileyh dahi ta’- Pâre pâre olmayınca aşkile mir’â.- ı dil
lîmine iltifât buyurdular. Ve karîb -ül -ahdde ol cevan mü- Anda olmaz şâhid ■i maksûd aslâ‘ rûnümâ
tefattm -ı tahsîl - i fünûn - i Fârisiyyât idüp eser - i soh­ Her ne denlu çıksa Arzî meclis -i irfândan
betleriyle dil - i müsteiddine pertev - i dîn - i Muham­ Gösterir lâbüd gelince aşka teslim ü rızâ
medi aksendâz - ı hidâyet olup rağbet - i dîn - i Islâm
— II —
ittiği akribâsı olan kefere - i melâinenin bâis - i gayret - i
anûdiyyeleri olmağla mezbûru tesmîm idüp te’sîr - i Ider zülfün muanber ol gül -i tersâ neden sonra
zehr - i katil ile muhtazir iken bir âdem irsâl idüp haz­ Alur âşıklarm gönlün ele ammâ neden sonra
ret - i Arzî’yi d a’vet ve anlar dahi bir kaç dervîş ile Ne feryâd ü ne sûz evvel nazarda bezi -i cân ittim
hâzır - 1 ser - i bâlîn - i iyâdetleri olduklarında kulzem -i Beni anmak revamı bülbül-i divâneden sonra
merhamet - i kerîmâneleri cûşân olup bu kıt’a - i garrâyı Sakın emdirmeden câm - 1 lebin zülfünle bend eyle
gûyân olduklarında nevcevân - ı mezbûr i'lân - ı keli­ Çıkarmak güççedir tıfl - 1 dili meyhâneden sonra
me - i şehâdeteyn eyledi ve tilâvet - i sûre - i Yâsîn ve Mezâyâ-yi mahabbetten eğer kâm almak istersen
ed'iyye - i şâire ile vâsıl - ı rahmet - i Rahmân olup şe- Leb -i cânâneyi bûs it leb -i peymâneden sonra
râit - i âyîn - i İslâm üzre gasi ve hâmûşân - ı hânkaha . Nola bâziçe-i etfâl olursan şimdi aşkından
defn buyurdular. Ol kıt a - i dilnişîn budur: Alursın dâdını bir lû’b ile bigâneden sonra
Sakın Arzî tegafül güne vaz’ - 1 yârdan kaçma
Bu hüsn ile çün nâra gire ol büt - i tersâ
Dûzahta olan ehl - i hevâ bî İteder ölsün Seni pâmâl ider bir cilve -i mestâneden sonra
Mâlik olacaksın o güher pareye âhır
Ey nâr - ı cehennem sana sad müjdeler olsun»
— 111 -

Arzî’nin divan tertib ettiği muhakkaktır. Netekim Heves -i geşt • i bâğ var dilde
Safaı/t ve Esrar Dede tezkirelerinde onun müretteb Yine bir tâze dâg var dilde
divanı olduğu kayıdlıdır. Kütüphanelerimizde böyle bir Pây - i endîşe oldı âbiledâr
esere rastlamadım. Fakat muhtelif mecmualarda tesadüf Var ise bir sürâğ var dilde
Gayrı hûbâne anda yer yoktur
ettiğim şiirleri, bir divançe olacak mikdardadır {Bil­
hassa Şu mecnmalaı a bakınız: Mit. A lnı. K- Mz- No. Şimdi muhkem yasâğ var dilde

6İ7, 755, 792, Veliyüdiün K. No. 3191, Tpk. Ru. K. Söylesem söylemez tagafül ider

No' 1965,^ Veled Çelebi mecmuası). Şeyh Galib’in vü- Bir büt - i bî dimâğ^ var dilde
Âşıkım mürde şem’ • i akla bedel
cude getirdiği tezkirede de onun bir hayli manzumesi
kayıdlıdır. Bir söyünmez çerâğ- var dilde
Arzî, âşıkane gazelleriyle ve rubaileriyle tanınmış bir Saydider kande bulsa bir derdi
şairdir. Onun bazı menzumelerine yapılan tahmis ve Aşk dirler bir âğ var dilde
tanzirlere de rastlamaktayız. Arzıgâ rüzgâr -u fânide
Nâsır Abdıılbaki Dede, Arzî’nin Her hevâdan ferâğ var dilde
Görmese ol gözleri ahûyı dil mahzûn olur - IV -
Görse ammâ sabr ü ârâmı gider mecnûn olur
Gazelini tahmis etmiştir. Esrar Dede ise vücude ge­ Vücûdımı nola vakf eylesem mahabbetine
tirdiği bir nazirede şairi şu yolda takdir etmektedir: Alıştım âteş - i hasretle dâğ • ı firkatine
Esrar nutk - i Arzi’ye kabil mi peyrevî Ne neşvedir bu ki cânâ henüz hayranım
Bir rind- i nüktedandır o dünyâya bir gelür Senin o tab’ • ı (1) pesendîdene firâsetine
Bir hayli şiirinin bestelendiğini de gene mecmualardan Ne zevk-ı bâde -i ülfet ne ârzû -yi visâl
öğrenmekteyiz. Kıymetli musikişinas Hafız Post’un tertip Kanâat eyledi dil bir nigâh ■ı hasretine
ettiği bir mecmuada {Tpk. Rv. K No 172i Arzî’nin de Gelir mi bir dahi feyz - i nesim - i mihr ü vefâ
Hafız Post, Muharrem, İm am gibi şahsiyetler tarafın­ irer mi dest -i heves nahi - i bâğ - ı vuslatine
dan bestelenen parçaları yazılıdır. Kalur mı yohsa bu vâdîde Arzi sergerdan
Arzî’nin bazı şiirlerini örnek olarak alıyorum: Yanar mı âteş - i hasretle dâğ- - ı firkatine

- V —
— Gazel —

— I — Bir gonca dehen tıfl ile ülfet yenilendi


Kılsa süz -i aşkile bir âşık - 1 bîdil sadâ Dâğ- - 1 kühen - i mihr ü mahabbet yenilendi
Pâymâl -i şu’le ■i tevhîd olur hep mâsivâ (1) Vaz’ı : nüsha
A r. T ü r k Ş a ir le r i 504

Hükm eyledi mülk -i dile bir tıfl ■i cevan baht Nola sevdâger • i aşkın karâr itmezse bir yerde
Tuğrâ - yi kühen sâl • i adalet yenilendi Benim cânım mahabbet ehl -i aşkı bimekân eyler
Tıfl - 1 dile geydirdi yine âl kabâlar Dime çıktı elimden dil tezerv-i tâze pervâzım
Iddiyye - i hûnâbe - i hasret yenilendi Gelir bir gün ki nahi -i bâğ-ı dilde âşiyân eyler
Bağlanmış idi mahmel - i sevdâ - yi siyâhat Dimişler serkeş olsa yâr dermânı tegafüldür
Bend olalı ol zülfe ikamet yenilendi Mizâc-ı aşka hayfâ ol levâ Arzi ziyan eylee
Arz it gûher - i nazmını erbâbına Arzi
— X —
Sermâye - i dükkân - ı belâgat yenilendi
Sinemde olan dâğlarım yâre dimezler
— VI - Her yâreye bildim ki gönül yâre dimezler
Tîg -1 gam ile hançer -i elmâs - 1 sitemle
Olursun şem' - i meclis kimse sûzân olmasun dersin Bin pâre de olsam yine bir pâre dimezler
İçersin gfül g^ibi câm - 1 safâ kan olmasun dersin Çeşmi ne tegafüller ider gamzesi bilmez
Açarsın bitekellüf sineni mestâne oldukça Mestânelerin sırrını hüşyâre dimezler
Yine âşıkların çâk -i girîbân olmasun dersin O l la’l-i nemeksâda olan merhem-i râzı
Kesersin rişte - i ümmîd - i uşşâkı visâlinden Gûş-i heves-i zahm - 1 dil -i zâre dimezler
Yine mecmûa - i hâtır perişân olmasun dersin Hamyâze • i zahm • ı ciğer âlûdını Arzı
Rakîb - i bî sebata ruhsat - ı nezzâreden sonra Merhemkede -i gamze -i dildâre dimezler
Sakınsun kimseler karşımda giryân olmasun dersin
Idersin berk - 1 lâmi’ gibi âh ü nâleler Arzi — XI —
Sehâb -1 çeşm - i dilde yine bârân olmasun dersin Dîdâr - 1 yârı görmez isem hasret öldürür
Görsem belâyı gör ki beni hayret öldürür
— Vll - Pinhân olup heiâkim içün neyler ol peri
Gafil görünse hod beni ol hâlet öldürür
Her nigâh ■ı nâzı kim ol çeşm -i sihrengîz (1) ider
Ben hod belâ - yi hecr ile me’yûs - i vuslatım
Dâmen - i müjgânını âşıkların gülbîz ider
Gam öldürürse hod beni bî illet öldürür
Uğradıkça dembedem nevg - i hayâl - i gamzesi
Mihnetle ölmek ehl - i belâya girân gelür
Lâlezâr - ı dîde - i uşşâkı nişter hîz ider
Şâd ol gönül ki gam seni bî minnet öldürür
Gönlüne girse aceb mi goncanın bâd - ı nesim
Çünkim müyesser olmadı vaslıyle şadımız
Bûy - i zülfün gülşene geldikçe dest âviz ider
Arzi nasibim oldı gam - ı firkat öldürür
Âşıka rahmından ağlar sanma ol sermest - i nâz
San’at ile su virüp tîg - ı nigâhın tiz ider — XII —
Gelse bezm - i dîdeye Arzî hayâl - i çeşm - i yâr Sındırup dil şişesin cânâ gubâr ittin beni
Her nigâh - ı germini bir sâgar - ı lebrîz ider Şimdi bildim pâymâl - i rüzgâr ittin beni
Dîde ■i ümmîd rûy - i vaslına hayrân iken
— VIII —
Mest - i bîtâb -ı şarâb - ı intizâr ittin beni
Gerçi bâr ■ı gam - ı agyârı gehî yâr çeker
— XIII -
Dil - i şûride - i âşık anı her bâr çeker
— Rubaî
Sen bize arz - ı cemâl eyle heman gam çekme
Bülbül gül - i sadberg ile oldı gûyâ
Ne çekerse güzelim dîde - i hunbâr çeker
Sölîye virir sebha ■i saddâne safâ
Câm - 1 lebrîz - i hayâlin çekemez her âşık
Bîçâre - i aşka rûy - i dilber beştir
Anı bir bencileyin âşık - 1 dîdâr çeker
Çün her kese bir yüzden olur feyz - i Hudâ’
Can virir sohbetine âşıkın ammâ netsin
Ta’n - i ağyârdan ol nahi - i vefâ âr çeker — XIV —
Reşk ol âşık - ı âlüfteye kim ey Arzi
Dil fikr -i v i s â li n ^ e safâdan kaldı
Her gice sîneye bir dilber - i ayyâr çeker
Şem’ -i ruh -i endîşe ziyâdan kaldı
• - IX - Şimdengerü cevr itme tahammül güçtür
Dîvâne gönül arz - 1 recâdan kaldı
Niçün 9ÛZ - i derûnun âşık - 1 bîdil nihân eyler
Anı bir gün nesîm -i subh -i vuslat hod iyân eyler — XV —
Sakın vaz’ - 1 tegafül güne-i dildâre incinme (2 ) Geh dîdelerim derd ile hûn eylersin
Seni şâyed o nahi -i nâz perver imtihân eyler Geh sâgar - 1 ümmîdi nigûn eylersin

(1) Şûrengiz: nüsha.


Hercâyiliği koymad - ol âfet gitti
( 2 ) Aldanma : nüsha. Arzi dahi sen meşk - 1 cünûn eylersin
As. T ü r k Ş a ir le r i 505
— XVI — A s ili — XVI ncı asır divan şairlerinden olduğunu
tahmin ettiğim Asîlî’nin Ahi’ye nazire olarak yazdığı bir
Seheri geldi o meh hâneme hurşîd gibi
gazel, Pervane Bey mecmuasında kayıdhdır. Manzumeyi
Başladı titremeğe sinede dil bid gibi
aynen naklediyorum:
Rûzedâr - ı gam - ı hicrâne irişti nâgâh
Salını salını ol nahi - i safâ îd gibi
Koma ey âftâb -i hüsn başına şebkülâh eğri
— XVII — K - olur nûr - i tecellâdan çerâğ - ı mihr ü mâh eğri
Bu şiveyle ki börki sen komışsın başa doğrusı
Cânâ beni didânna mahrûm itdin
Olur zühd ehline görse tarik - i hânkah eğri
Hercailiğin âleme m’lûm itdin
Ruhin devrinde kor eğri ayağın zülf - i kej râyın
Yardırdın erittin beni bildim şimdi
Kesilmez gitmeyüp başı huyından rû siyâh eğri
Bezm-i harem-i hazretine mûm itdin
Salâh u zühd ü takvâdan değülem bi nasîb ey dil
— XVIII — Kadından -râstdır kıblem kaşından kıblegâh eğri
- Kıt’a - Çıkardı kanıma hattı ruhin zülfün hevâsiyle
Gamınla çeşm-i terim lâlezâre dönmüştür Hatın vechi hevâsıyla düzer şer’i güvâh eğri
Sirişk -i hasret ise cûybâre dönmüştür Eğer gamzen değil teşne dil -i pür hûn -i uşşâka
Sabâh ■1 haşre dek olsam aceb mi mest ü harâb Niçün çeşmin kılur her dem AsilVye nigâh eğri
Gönülde aşk mey-i hoşgüvâre dönmüştür
A s k e r i (Edirneli) - XV nci asır şairlerinden As­
- XIX - kerî hakkında tezkirelerde mevcud olan malûmatı aynen
Oldı helâk - ı cânım içün tîr ile keman naklediyorum :
Müj^ân - 1 çeşm - i hasret ü ebrû - yi intizâr « A skerî: Edirnevîdir. Atebe ■i aliyye ve südde - i
Târ - 1 nigâh - ı hasretime dâm olup gider seniyye mülâzimlerinden, bu devir şuarâsındandır. Niçe
Râh - 1 belâda halka - i giysû - yi intizâr zaman Hazret - i İmam Hüseyin âsitânesine yüz sürmüş­
tür. Ve Seyyid Gazi dergâhına Şâh - 1 Horasan selâmın
— XX - getirmiş, abdal meşreb ve mevâli mezheb kimesnedir.
Hayâlin dîdeden nakşın dil - i bîkîneden çıkmaz Diyâr-ı Bağdâd’da eimme-i izâmdan İmam Haşan As­
Bu bir mu’ciz nümâ tasvirdir âyîneden çıkmaz keri âşitânesinde niçe yıllar mukîm olup ol atebe -i refî-
Çıkar her dem sevâd - 1 dîde - i hûnâbe - i hasret aya intisâb-ı tâmı olduğu münâsebetle Askerî tahallûs
Velî dâğ - 1 mahabbet sîne - i bikjneden çıkmaz itmiştir. Dervîşâne ebyâtı ve fakr u fenâya mütaallik ke-
limâtı vardır. Bu bir kaç matla’ anın ebyâtındandır:
- XXI -
— Bevit — Rüstemân - 1 dehre baş eğmez gedâlar var imiş
Elbette olur şâhid-i maksûd nümâyan Milk -i istiğuâda hoş ehl -i fenalar var imiş
*
Âyine bedest-i kadeh • i bâde-i aşka * *
Her denînin dönse tan mı çertı- i gerdûn üstüne
— XXII — Cinsidir elbette döner dûn olan dün üstüne

Saydolmamağa çâre mi var tâze güzeller Mezbûr bir zaman ümid -i hidmetle belâ -yi mülâze-
Teşbih gibi dânesi çok dâm elimizde mete mübtelâ olup a’yân ü erkâna ve niçe mir ü vezire
— XXIII — hidmet idüp birinden behremend ve ol sevdâdan sûd-

Bak âyine - i kalbine âşıklarının mend olmayıcak bu hususta gayet müteellim ve müteezzî

Hüsnün ne kadarsa o kadar nâz eyle olup devrandan ve a’yandan vâfir şikâyet ve bir kaside
ile ahvâl-i pür melâlin hikâyet itmiştir. Bu bir kaç beyit
- XXIV - andandır:
Arzeylesün mi bir dahi dil mâcerâsını Ey gönül a'yân - ı devlet içre himmet kalmaHı
Bigânelerle fark idemez âşinâsını Kimden umarsın kerem ehl -i mürüvvet kalmadı
Ey diriga lûtf u ihsânm kapusuu yaptılar
- XXV - Zikri hayrolsun dinür bir ehl -i devlet kalmadı
Bir ululuk kalmış ancak kadr - i devletten eser
Yıkarsın hatırım her dem sebebsiz bi mürüvvetsin Pes mekârimden dahi bir hûb haslet kalmadı
Karârın yok zemin - i dilde hercâi tabiatsin Adları Hâtem sehâ tömârını tayyittiler
Gitti mahvoldı kerem cûd ü sehâvet kalmadı
— XXVI — Halk - 1 âlem mûzi - i cebbâr olubdur şöyle kim •
Hat üanma çeşm - i kec nigeh - i nâsezâ içün Gitti lûtf u merhamet kat’oldı şefkat kalmadı
Doldı mülk - i âleme eşrât - ı sâat fitnesi
Bâb ■1 harim - i hazret - i dildâra perdedir Ger biliirsen zâhir olmadık alâmet kalmadı
Bibliyografya: Skb., Esr., Gft., Asm .,Blg., Sfy., Nazm î: Serteser dünyâ yüzüni tutdı jöhret âfeti
Hediyetülihvan, Şeyh Galib tezkiresi, Nâsır Abdülbakî: Divan, Âh kim bir gûşede vahdet selâmet kalmadı »
Esrar Dede ; Divan, izzet Molla ; Bahan efkâr, Sel. — Lâtifi —
F. 33
506 T ü rk Ş a M e r i As.

« A skerî: Edirne’dendir. O l dervîş ve kalender kîş Mecmualarda Askerî’nin bir hayli şi’rine ve bilhassa
olup çok siyâhat itmiştir. Âhır erbâb - ı tîmârdan olup Terciibend, muhammes, müseddes gibi manzumelerine
ba’dehu tînnârdan zeamet itmiştir. Ve Selânik’te İKamet sık sık tes.:.düf edilir.
itmiştir, Kifâf - 1 nefsi emrinde âciz müflis -i nâçîz iken Askerî, tezkirelerin de kaydettikleri veçhile san’atkâr
bir avret alup ve an karîb fevt olup hayli nukud ve bir şair değildir. Sade bir takım manzumeler kaleme
ecnâsa ve emlâk ü metâ’ ve libâsa mâlik oldu. Şi’ri almıştır.
sâde ve küşâde. Şi’r - i û : Onun satirik bazı parçalarına da tesadüf ediliyor.
Pâdişâh - I dehre baş eğmez gedâlar var imiş Hattâ bir terciibendinde şair, ahlâkî bir hiciv yapmak
Milk -i istiğnâda hoş ehl -i îenâlar var imiş istemiş; fakat çok müstehcen tabirleri kullanmaktan çe­
* kinmemiştir.
* *
Vasi - 1 cânânm ne var can nakdi olsa kıymeti
Hfıb rûlarla itıihâd itme
Askeri olur bahâda m u’leber kemyâb olan»
Meylini anlara ziyâd itme
— Âşık Çelebi —
Beytiyle başlayan bu « tercîibend» e mecmualarda
«Askerî: Serdâr-ı vücûd ■i meknet medârı asâkir-i
çokça tesadüt edilmektedir ( Meselâ bakınız \Mit. Alm.
cevârih ve a’zâsı ile Lâtîfî kavli üzereşehr-i Edirne’den
K. Mz. No. 563 ).
hurûc idüp ol hıtta - i mes’ûdeden âlem ■i vücûde vülûc
Türk edebiyatında hiciv ve mizah hakkında etrafh
itmiştir. Lâkin Âşık Çelebi g-alibâ Yeniceivardar’dandır
tedkiklerde bulunan Bay Behçet Yazar bu hususta diyor ki
dimiştir. Pâdişâh - 1 cihânın heft kişveri zabt ve teshîr iden
{Behçet Yazar. Türk edebi ikalında hiicv ve mizah C.
askeri idâdına dâhil ve vâsıl - ı rütbe i ziâmet olmağla yazm a) :
sihâm - 1 merâmı mütefâdıl olmuş iken Selânik’te tevattun « Askerî’yi hiciv ve mizah sahasında muvaffak olmuş
ve ikamet itmekle fütâde ■i hâk ■i ka’r ü felâket olmuş idi. bir mevkide göremiyoruz. Elimizdeki vesikalardan şairin
Âhır İshak Paşa oğ'lunun avretin alup nükud - i bîhisâb bu vadide bir şahsiyet -i mümtaze“sahibi değil hattâ orta
ile ve hayli emlâk ve esbâba vâsıl ve ol takrîbile saâdet - i derecede bir kabiliyete de malik bulunmadığı anlaşılıyor. »
Huccetülislâm ve ziyâret ■i ravza - i Hayr ■ül - enâma Akîde itibariyle onun Rafızî olduğu da söylenmek­
dahi nâil olmuşidi. Ammâ yine töhmet -i sû -i i’tikad ve tedir. Halbuki Şah Tahmas’ın mağlûbiyeti dolayısiyle
reybet - i rafd u ilhâddan kurtulmadı. Mısra’ : yazdığı bir terciibendde şunları söyliyor (Tpk. Rv. K.
Hâcı olmaz bellidir varmağile Kâ’be’ye har Mc. No. 1972):
Eş’ânnda dahi melâhat yoktur. Bu matla’ anındır .
Hazret - i Sultan Süleyman sâhib -i seyf ü kalem
Her deninin dönse tan mı çerh - i gerdûn üstüne
Berr ü bahrin pâdişâhı husrev -i encüm haşem
Cinsidir elbette döner dûn olan dûn üstüne »
Vâris-i mülk-i Skender gazi -i sâhib kıran
— Haşan Çelebi —
Server -i iklîm -i Yûnan mâlik - 1 Bevt - ül Harem
Âlî’nin Kûnhûlahbar'mda da bilhassa şu kayıdlara Râiıziler şâhını mât itmek içün kahrile
tesadüf olunuyor: ' Çekti asker birle şark iklimine zerrin alem
01 güruhun müftiler katline fetvâ virdiler
«..Bir zaman zümre-i abdâlâna hem kefş ve yârân
Râlızî olduklanyçün âlem içre müttehem
olup İmam Haşan - 1 Askerî âstânesine intisâb - 1 tâm Üstüne cem’ olmağile bir niçe evbâşlar-
da’vâsı ile ratbüllisân olmağın hikmet Hudâ’nındır. Der­ Kendüvi şâh oldı sandı gitti önünce dedem
Bildi yoktur kendüde hergiz savaşa iktidar
vişlik yolunda niçe yıllar tek ü pûdan sonra sipâh silkine
Terk -i nâmûs eyleyüp kaçmağı kıldı muğtenem
sâlik ve zeâmet pâyesine mâlik olmuştur. Lâkin dervişlik
Eyleyiip oğlan kızın hayli Kızılbaşın esir
hâlinde ahvâl -i maâşında muztarib olup erbâb - 1 dev­
Yaktı yıktı hânümânın husrev -i âlî himem
letten lûtf u kerem umduğu kapuları deryûze ittikte kim­ Bî hamiyyet olana lâyık değildir saltanat
seden merhamet ve himmet g-örmemeğin bir kasîde di­ Erde gayret olmayıcak olur avretten de kem
miştir. Âlemin kem keremlerinden vâfir şikâyet itmiştir... » Oldı vîran kahrile ma’mûre -i mülk -i Acem
Haşan Çelebi hafızasına itimad ederek, Şair için, Şâhhktan urma şimdengeru ey Tahmâs dem
«Aşık Çelebi galibâ Yenicei vardar’dandır dimiştir» İhtimal ki onun bu yolda görünüşü, «Takiye» yaptı-
diyor. Fakat Âşık Çelebi de diğerleri gibi onu Edirneli ğmdandır.
olarak g-östermektedir. İhtimal ki Sicil sahibinin de As- Askerî’nin bazı parçalarını örnek olarak alıyorum :
kerî’yi Vardar Yenicesinde doğmuş olarak g-östermesi
— I —
bundan dolayıdır.

Askerî’nin vefat tarihi belli değildir. Fakat Kanunî
Adı ile şimdi saâdet mülküne serdâr iken
devri şairlerinden olduğu muhakkaktır. Şairin bazı man­
Mesned - i rif’atte izzet birle berhordâr iken
zumelerinde Kanunî’yi hürmetle andığını ve onun bazı şür-
Bir iki gün el virüp germiyyet -i bâzâr iken
lerini tahmis, veya tesdis ettiğini de görmekteyiz. Edirne
meşahirinden bahseden Enisülmüsâmirîn’de ise « Evâhir -i Destgîr ol pâymâl olana kudret var iken
devr -i Süleyman Hânî’de gelen şuarâdandı » deniliyor. Başta devlet dilde himmet elde fursat var iken
507 T ü rk Ş a ir le r i A s.

Zerrece vâkıf olan bu iıüktenin esrarına Şimdi bir vâdîye düşmüşler iletmez kimse pey
Bî vefadır deyu dil virmez fenâ bâzârına Arif isen nûş kıl gülçehrelerle câm - 1 mey
Gırre olmaz ol ki kâmildir bu dehrin varına Her nefes âvâz ile söyler sana bezm içre ney
Dünyede âkil komaz derler bu g-üni yarma Geçdi dün ferdâyı ko âlem bu demdir dem bu dem
Başta devlet dilde himmet elde fursat var iken
Kimseye virmez murâdı üzre çün el rüzgâr
Niçeler ciddile dünyâ cem’idüp çekti emek Irmesün âyîne-i kalbine bundan inkisâr
Cehd ile olmaz ııasîb olandan artuğun yemek Serv kadler pâyine kıl cân ü dil nakdin nisâr
Hoş saâdettir kişiye zikriJhayr olsun dimek Sâde rûlar birle işret eyle her leyi ü nehâr
Kudret olsa hûbdur inşâna ihsân eylemek Meclis içre çârpâre sana söyler zâr zâr
Başta devlet dilde himmet elde fursat var iken Geçdi dün ferdâyı ko âlem bu demdir dem bu dem

Askeri bâkî değildir mülk ü devlet sîm ü zer Gafil olma aç gözün gezme hemîşe serseri

Bir harâb olmuş gönül ta’mîrin itmektir hüner Pîşüvâ kıl kendine cehdeyleyüb bir serveri

Anılırsan haşre dek âlemde ölmezsin eğer Bende veş ırma irâdet âsitânmdan seri
Çeşm - i şefKatle kemâl ehline eylersen nazar İbn-i vakt ol kîl ü k ili terk idüb sen gel beri
Sen de pendim gûş eyle cân ile ey Askeri
Başta devlet dilde himmet elde fursat var iken
Geçdi dün ferdâyı ko âlem bu demdir dem bu nem
Mit. Alm. K. Mz. Mc. No. 674
— Belideki bir mecmuadan —
— 11 —

— Terci’ - 1 bend der cem’ıyet -i sâzan — - III -


Bana dirdi müşfiKane pend idüb her gün dedem — Tercübend —
Çekme dünyâ-yi deniyçün-- ey püser bir lâhze jfam
Kişver - i hüsnün bugün sultânısın ey şâh sen
Hâk olursun varlığın bir gün senin olur adem
Sende hatm olmuş melâhat şendedir vech - i hasen
Assı kılmaz gel nasihat gûş kıl sonra nedem
Leblerin mül ruhlerin gül ârızın berg - i semen
Bâğda bülbül terennüm birle söyler dem bedem
Bende oldum kamet - i reftârına âzâd iken
Geçdi dün ferdâyı ko âlem bu demair dem bu dem
Gülşen - i âlem görinür aynıma sensiz diken
Sen eğer Karûn -i vakt olsan a mîrim mâl ile Âr idüp ben âşık - ı dildâdeden kaçmak neden
Y â Feridun yâ Cem olsan devlet ü ikbâl ile Nevcevansın süz - i âhımdan sakın ey sîm ten
Rüstem ü Sührâb ü Sâm olsan cia yal ü bâl ile Baş açuk Ferhâd’ınım ey husrev - i Şîrin suhan
Âkibet dest -i ecel pâmâl ider bir âl ile Y â İrem vasluna yâ serden geçem çün Kühken
Cümle eşyâ dil olub söyler zebân - 1 hâl ile Gerçi tapundan beni redd itdi çerh - i pîrezen
Geçdi dün ferdâyı ko âlem bu demdir dem bu dem Tâlib olsam bulmayam mı sen gül ■i ra’nâyı ben
Bu meseldir Tanrı’sın bulur nigârâ isteyen
Hikmet ü fazi u kemâl ile olursan zûfünun
Âkibet yeksân ider hâke seni bu çerh-i dun Câm - 1 aşkın nûş idelden bâde - i hamrâ gibi
Aşk-ı pâki eyle bâri kendine sen rehnümun Başıma çıkdı firâkm âteş - i sahbâ gibi
Kâkül-i dilber yeter boynunda zencîr-i cünun Cânı medhûş eyledi zülfün seri sevdâ gibi
Hey yaban dîvânesi fehm it ne air bu erganun Çâk çâk oldı derûnum dâmen -i sahrâ gibi
Geçdi dün ferdâyı ko âlem bu demciir dem bu dem Çeşm ■i giryânımdan eşgim mevc urur deryâ gibi
Gökte olsa menzilin mihr • i cihân ârâ gibi
Tutalım el virdi devlet tali’ -i mes’üd ile
Kûh - i Kaf olsa makamın ey peri anka gibi
Her zaman olmaz mukarin bir kişi maksûd ile
Cüst ü cûyunda yeler Mecnûn - i bîpervâ gibi
Ömri geçdi ehl-i dünyânın ziyân ü süd ile
Gülşen - i kûyin dolanur bülbül - i gûyâ gibi
Ârifin nâbûdı bir olur yanında bûd ile
Rûz ü şeb dir sana meclisde kemançe ûd ile Gice gündüz kapunı geşt eyleyüp şeydâ gibi

Geçdi dün ferdâyı ko âlem bu demdir dem bu dem Tâlib olsam bulmayam mı sen gül - i ra’nâyı ben
Bu meseldir Tanrı’sın bulur nigârâ isteyen
Bu fenâ bezminde yeksandır gedâ fağfür ile
Her kaçan olsan semend - i nâza ey mehrû süvâr
Bu sifâl ile içer ol kâse -i bellür ile
Dir gören devr - i kamerde fitne olmuş âşikâr
Ger Süleymansan berâbersin bir ednâ mûr ile
Âleme âşûb göndermiş seni Perverdigâr
Sîm ü zer yanında bir olsun senin mankur ile
Çehre - i zîbânı gördi oldı aklım târümâr
Şevk ile her dem kopuz dir nağme-i tanbûr ile
Vasimi cân ü dil ile ârzü itsem ne var
Geçdi dün ferdâyı ko âlem bu demdir dem bu dem
Gerçi sen benden kaçuben ey habîbim ittin âr
Kani Cemşîd ü Skender kani Keykâvûs u key Ben melâmet olmağı kıldım seninçün ihtiyâr
Kim gurûrundan dimezlerdi bular inşâna şey Pâymâlin olmışam tâ ser olunca pâydâr
As. T ü rk Ş a ir le r i 508

İntizârım vaslına tâ irgürünce rüzgâr Aşk derdinden zebundur gûşe - i meyhânede


Baş açuk yalın ayak kûyin gezüp leyi ü nehâr Askerî g-ibi hezâran mübtelâlar var imiş
TâÜb olsam bulmayam mı sen gül-i ra’nâyı ben Mit. Alm. K. Mz. Mc. No. 5U3

Bu meseldir Tanrı’sın bulur nigârâ isteyen Bibliıl<jgr(ifga : Ltî-. Aşk-, H sn ., B y n ., K n h ., Enisül-


müsamirin, Behçet Yazar : Türk edebiyatında hiciv ve mizah C.
Râstî bu şîve vü reftâr ile ey dilnüvâz 1 ve mecmualar.
Bitmedi kaddin gibi gülşende serv-i serfirâz
Sen güzellerden melâhat birle buldun imtiyâz A s k e r i ( Mutasavvıf, Halvetî) -- XVII nci asır muta­
Merve hakkı kıbledir yüzün ser-i kûyin Hicâz savvıflarından Askerî hakkında tarihî menbalarda hiç bir
Ko Safâ birle ayağına yüz ursun ehl- i râz malûmata rastlamadım. Yalnız Bursalı Tahir, şunları söy­
K â’be’de dirler kabûl olur benim ömrüm namâz lemektedir ( Osm. ):
İtme kanûn -i cefâ koma yüzüm rengini sâz « Askerî Mehmed efendi Gülâb oğlu Kütahyavî: Şu-
Gamda uşşâkı muhayyer koma ey şâh itme nâz arâ -yi mutasavvıfadan bir şeyh -i irfan semîr olup K ü­
Aşık-ı sâdık olanlardan gerekmez ihtirâz tahya kurâsından Zemha karyesindendir. Terceme -1
Umarım vasim nasîb ide Hudâ - yi kârsâz hâli meşâyih faslında mezkûr Elmahlı Sinan Ümmî haz­
Tâiib olsam bulmayam mı sen gül ■i ra’nâyı ben retlerinin hulefâsmdan olduğu divanındaki
Bu meseldir Tanrı’sın bulur nigârâ isteyen
Mürşidimdir Pir Sinan Ummi azizim aşkma
Pâdişâhım bizi bizden lûtf idüp itme suâl
Ey clirîga bendesinden yüz çevirdi ol habîb
Yârı benden gör ne lû’bile cüdâ kıldı rakîb Beytinden anlaşılmaktadır. Afyon Karahisan’nda Ça­
Aşka derman var mıdır deyu suâl ittim tabîb vuşlar sultan mezarhğında medfundur. Gazel - i âtî irfâ-
Aşka derman-yâ sabır yâhud seferdir ey garîb nına, şâirliğine hüccet - i katladır :
Sabra tâkat yok çeker boynuma takup aşk ip
Pend ü bend ile bana derman bulunmaz ey tabîb - Şimdi irfan vaktidir lakvâye hâcet kalmadı
Zevk-ı vicdan vaktidir ferdâye hâcet kalmadı
İrdi cânânım diyârından meşâm - ı câna tıyb
Ehl-i vahdetten alanlar ilm -i tevhid dersini
Rahm iderdi hâlimi arzeylesem ehl - i salîb Gizli irfan buldular fetvâye hâcet kalmadı
Askerî aşk ehline Bağdâd olur derler karîb Lîmaallah bâdesi çün cânı sermest eyledi
Azm - i râh it vasi - ı dilberden ger istersen nasîb Doldı dil peymânesi sahbâye hâcet kalmadı
Tâlib olsam bulmayam mı sen gül -i ra’nâyı ben Hamdüiillâh sofiyâ aldık müsemmâdan haber
Zâta mazhardır gönül esmâye hâcet kalmadı
Bu meseldir Tanrı’sın bulur nigârâ isteyen
İtti şems-i ahadiy3"at burç -i vahdetten tulü’
Mit. Alm. K. Mz. Mc. No. 563 Leyi-i firkat zâil oldı aye hâcet kalmadı
Kande kim kılsam nazar Hak aynıma olur iyan
- IV — Berzah u bâtmdaki rü’yâya hacet kalmadı
— Gazel
Ravza-i bâğ - 1 behişttir cümle âlem ârife
Aşık - 1 serbâzın oldum göreli rûyin senin Askeriyyâ cennet-i me’vâye hâcet kalmadı
Virmezem iki cihâna bir ser - i mûyin senin
Divanındaki:
Merve hakkıyçün Safâ virir tavâfı gönlüme
Cihan fânidir aldanma Mehemmed ey Gülâb oğlu
K â’be -i uşşâkdır kıblem meğer rûyin senin
Gözün ağlamasun hırs u hased akl-ı maaş süfli
Bâğ-ı sînem içre dikmışdir mahabbet nahlini
Şîve-i reftâr ile bu kadd-i dilcûyin senin Beytinden lâkabının Gülâb oğlu olduğu anlaşılıyor.
Gel sen insaf eyle lûtf it nice sabr itsün gönül Pirdaşları Niıjazî-i Mısri divânında:
Gâh cevr ü gah cefâ geh nâzdır hûyun senin
Sakla yâ Rab ol şeh -i hüsni hatâlardan deyu Biz beş er idik çıktık Bir derride yola girdik
Askeri dervîş olmuştur duâgûyun senin
Mısraındaki beş erden birinin bu zât olduğu beyn -
Mit. Alm. K. Mz. Mc. No. 563
el -meşâyih mervîdir, »
— VI — Bay Osman Ergin’e âid yazma bir « Akkirmanlı Nakşî
Pâdişâh • 1 dehre baş eğmez gedâlar var imiş divanında AskerI’nin de bir gazeli kayıdlıdır. Haşiyesinde
Milk - i istiğnada hoş ehl -i gınâlar var imiş şöyle bir izaha da tesadüf olunuyor:
Sakınur esrâr ■ı aşkullahı her bigâneden « Askerî hazretleri Mısrî -i Niyaz! hazretlerinin pirdaşı
Hamdüiillâh sırra mahrem âşinâlar var imiş olup Karahisar’da medfûn imiş. *
Atlas - 1 şâha değişmez köhne şâhn âr ider Askerî’nin (2830) beyitten ibaret olan yazma bir
Tekye • i dehr içre abdal - ı fenâlar var imiş divanı bugün Üniversite kütüphanesindedir.
Zeyn ider şehbâzlarla bu dil - i sad çâkini Muahhar zamanlarda yazılmış diğer bir nüshası da
Zümre ■i uşşâk içinde bi nevâlar var imiş Osküdar kütûphanesindedir {Üs. Hş. K. No. 9 i) .
509 T ü rk Ş a ir le r i A s.

Münacat, nait. medhiye, murabba, muhammes, müsed­ Zâil olmaz haşredek kalbimde bu efkâr - 1 aşk
des, müsebba gibi manzumelerle bir çok İlâhîlerden mürek­ Her nefes virdikce zikrim dâimâ ezkâr ■ı aşk
kep olan bu divan, mevzu itibariyle tamamen tasavvufîdir.
Ârifim fark itmezem hiç K â’be’yi büthâneden
“ Vahdeti vücud „ telâkkilerini, tarikat âdabmı, « Seyr ü
Aşık u rindim cihanda çıkmazam meyhâneden
sülük » ü ve İlâhî aşkı anlatmak isteyen şair, aruz ve hece
Bâde -i câm • ı Elest’i nûş idüp cânâneden
vezniyle yazdığı manzumelerinde, bilhassa Halvetiliğin hu­
Mest - i lâya’kil olup oldum ebed hammâr - 1 aşk
susiyetlerini bildirmek istemiştir. Onun bazı şiirlerini ör­
nek olarak alıyorum : Rûh - i Mûsâ’ya tecellî nâgehan idüp zuhûr

i —
Pâre pâre itti varhk dâğını mânend - i Tür
Kalmadı zulmet siyâhı şeş cihet hep oldı nûr
Senin bezm -i visâlinsiz Gönül eğlenmez ey Mevlâ
Gün gibi doğdı vücûdum şehrine envâr - ı aşk
Tecellî-i cemâlinsiz Gönül eğlenmez ey Mevlâ
Taşup dalgalanup coştu Yanup aşkınla tutuştu Askeri dir kimse bilmez bizi Şâh’a mahremiz
Hayâlin çengine düştü Gönül eğlenmez ey Mevlâ Biz serâ - yi bezm ■i vahdet sohbetine hemdemiz
Cihan bâğında bostâne Nazar kılmaz gülistâne Zahme ■i künh ■i celâlin satvetidir nağmemiz
Olup aşkınla mestâne Gönül eğlenmez ey Mevlâ Bâg - 1 kudsün bülbüliyiz eyleriz izhâr -ı aşk
Melek cinnî benî âdem ■
' Olursa hep ana hemdem
Cemâlinsiz senin bir dem Gönül eğlenmez ey Mevlâ — V -

Bulup bir zerrece temkin Ebed olmadı hiç teskin Alem - i lâhûttan nâsût iline
Müdam sevdânile telvin Gönül eğlenmez ey Mevlâ Cihânı sırrile seyrâne geldim
Kanup nûr -i tecelliyle Fenâ bulmaz teselliyle Bülbül - i kudsîyem vahdet gülüne
Dahi sırr-ı tecelliyle Gönül eğlenmez ey Mevlâ Şakiyi şakiyi rayhâne geldim
Bulup ol vahdet-i zâtın Eğer olmasa mir’âtın
Bulursa her makamâtın Gönül eğlenmez ey Mevlâ Ben kıdem şehrinin sultânı idim
Hakîkat dürrünün şol. kânı idim
- II Küntü kenz sırrının mihmânı idim
Sâki - i bezm - i Elest’ten nûş iden câm ■ı şarâb Ahsen - i takvime insâne geldim
Yıkilup oldum harâbât içre ben mest * i harâb
Mahabbet bâdını estirip Hudâ
Zahidin efsânesin gûş itmezem anman bana
Redd idüp vahdetten eyledi cüdâ
İrişüp can sem’ine dâim Enelhak’tan hitâb
Anınçün cânımı eyleyüp fedâ
Okudum doksan bin ilmi ayn ü şîn ü kafile
Hep ayân oldı bana bir noktadan yüz dört kitâb Visâli idine kurbâne geldim

Ref’olup mir’ât - ı dilden mâsivânın perdesi Şükür yine Hak’tan ihsân irişti
Görmüşem Hak’kın cemâlin aşk gözüyle bîhicâb Nefsim rûha tâbi’olup barıştı
Askeriyyâ bu maânî sırrını faş eyleme Rûhum rûhullâha irüp karıştı
Tûti gibi sükkerin kadrini bilmez her gurâb Katreyim deryâ - yi ummâne geldim

111
- -
Askeri bağlayıp eğnine postı
Zâhidâ bil can gerekmez câna cânânım gerek Arayup kendüde bulmuştur dostı
Gayret - i akran gerekmez zât -i irfanım gerek Yârimin elinden câm - ı Elest’i
İlm -i Hak’ta gayb idim Gayb -ül -guyûb -ül -gayb ile Nûş idüp ezelden mestâne geldim
Gerçi geldim âlem - i terkibe Rahmân’ım gerek
Cûd - i mutlak cevheriyim kim temevvüc eyleyüp - VI -
Aşk ile attı kenâre bahr ■i ummânım gerek Bahar eyyâmı gül mevsimi geldi
Dürr -i bîhemtâ idim ol kenz -i mahfîde nihan Gel ey bülbül güle efgan idelim
Bunda kadrim kimse bilmez yine ol kânım gerek Cihan ezhâr ile hep cümle doldı
Habse düştüm bir iki gün bu kafes cisminde ben Gel ey bülbül güle efgan idelim
Bâğ - 1 lâhut bülbüliyem verd - i rayhânım gerek
Mürg - i kudsîlerle cevlân eyler idim bir zaman Akıdup çeşmimizden kanlı yaşı
Askeri bâl ü per açtım eski cevlânım gerek Fedâ idüp yolunda cân ü başı
Hakîkat gülşeninde güle karşı
— IV -
Gel ey bülbül güle efgan idelim
— Murabba —
Tâ ezel Kalû belâ’dan eyledim ikrâr - ı aşk Seninle gelberu hemrâz olahm
Öldürürlerse beni ben itmezem inkâr - 1 aşk Nevâ - yi aşkta hem demsâz olalım
A s. T ü rk Ş a ir le r i 510

Yanup derdleşüp ehl -i râz olalım A s k e r i ( XV inci asır divan şairlerinden) — XV inci
Gel ey bülbül güle efg-an idelim asır şairlerinden olduğunu tahmin ettiğim Askerî hak-
kmda tarihî mînbalarda hiç bir malûmata rastlamadım.
Virelim şevkile aşktan nişânı Yalnız (840-1436) da yazılan Mecmuatiinnezair'de ve
İdelim rûz ü şeb âh ü figanı (918-1512) de yazılan Camiunnezair’de onun da bir kaç
Sadâ vü sıytımız tutsun cihânı manzumesine tesadüf ediliyor. Askerî’nin bir gazelini
Gel ey bülbül güle efgan idelim örnek olarak alıyorum;

Mihr-i lütfün var ise cevr ü sitem kâr olmasun


Olup bu Askeri miskine hemdem
Mâr - 1 zülfün halkasında dil giriftâr olmasun
Derûnı derdine gel eyle merhem
Hasbeten lillâh yüzüni gülşene arzeyleme
Visâl - i yâr içün derd ile her dem
Hasret ü derdile bülbül bigi gülzâr olmasun
Gel ey bülbül güle efgan idelim
Dilrübâlıktır hemîşe zülfünün kem pişesi
Dilberâ ol âkıbet âşıklara dâr olmasun
- VII -
Sohbet-i hâs eyleyelim gel ki halvet gûşede
İlâhî cümle mahlûkat Sana müştak seni özler Kimse duymasun anı vü anda deyyâr olmasun
Cemî’ - i küll - i mevcûdat Sana müştak seni özler Sıdk u ihlâs ile geldi Askerî kim kul ola
Felekler eyleyüp devran Karâr itmez ebed bir an Lîkin ol şâha kulundan gayret ü âr olmasun
Taleb kılup kamu a’yan Sana müştak seni özler Cmnz. S. 597

Cihan aşkınla pür olmuş Zemîn ü âsman dolmuş


Melekler hayrete dalmış Sana müştak seni özler A s k e r î (Şah Veli Nâib - ül ■Askerî) — XVI ncı asır
mutasavvıflarından Askerî’nin hayatı hakkında tarihî men-
Nücum Şemsü kamer nüh tâk Cemâlin nûruna müştâk
balarda hiç bir malûmata rastlamadım. Ancak Elde mevcut
Yolunda can viren uşşâk Sana müştak seni özler
olan eserlerinden istidlâl edebildiklerimi kaydediyorum :
Seherde cümle bülbüller İder feryâd ü gulguller Askerî’nin asıl adı Şah Veli'dir. Babası, maruf bir aileye
Gülistanda biten güller Sana müştak seni özler mensub olan Mehmed Bey, onun babası Kabâ’dır. Şairin
Ne kim var bâtın u peydâ Umar vashnı her eşyâ anası Emine Hatun Alâüddevle neslindendir.
Senin aşkın ile şeydâ Sana müştak seni özler Askerî’nin kendisinden evvel ölen öz kardaşı Murad
Kimi halkın olup sâim Bey Ayıntap’ta Salâhiye ve Bedriye mescidlerini yaptır­
Gecelerde kimi kaim
mıştır.
Kimi zikrin ile dâim Sana müştak seni özler
Naib künyesini taşıyan Askerî, mutad olan tahsili bi­
Akup çağlayan enharlar Açılan dürlü eşcarlar tirdikten sonra memuriyet hayatına atılmış, fakat sonra
Feleklerdeki seyyarlar Sana müştak seni özler mansıb sevdasından vazgeçerek Halvetî tarikatinin maruf
Mahabbetin irüp câne İder âşıkı dîvâne şahsiyetlerinden Şeyh Yakub’a intisab etmiştir. Onun Sala-
Yanup derdile pervâne Sana müştak seni özler hiye ve Bedriye mescidlerinde itikâfa girdiğ^ini de biliyoruz.
Yüzün dergâha tutmuşlar Askerî’nin bugün elimizde biri mensur, diğeri manzum
Visâline can atmışlar
iki eseri mevcuddur ( Ays. K. No. 2022).
Cemâle el uzatmışlar Sana âşık seni özler
24 sahifeden ibaret olan Tasavvufî mensur eserin adı
Askerî aşka yâr oldı İşi âh ile zâr oldı « » dir. Şair bu eseri, ( 956 — 154’^)-
Dil ü can bîkarâr oldı Sana müştak seni özler da yazmıştır. Mukaddimesinde şu kayıdlar görüliyor :
« Ve ba’dü Fa’lem sitte ve hamsine ve tis’amie asrında
— VIII - bu ez’af - ül - ibâd Şah Veli İbn - i Muhammed Ibn ■i Kabâ
Nâyib -ül -Askerî erbâb ■ı devlet tarîkında tûl - i emel birle
Taşup deryâ gibi coşdı Gönül bir dem karâr itmez yürürken fehvâsına nâzır olup sultân - ül - ârifîn
Akup sahrâlara düşdi ve şeyh -ül - muhakkikin Ya’kub efendi hazretlerin
Gönül bir dem karâr itmez
den bîat idüp yâ’ni gazâ - yi ekber kılmağa sa’y itti... »
Gezer Şâm u Buhârâ’yı Gider matlûbun arayı
Manzum eserin adı « » dir. Askerî, bu
Bulam deyu dilârâyı Gönül bir dem karâr itmez eseri ( 990 — 1582 ) yılında Ayıntap’ta Bedriye mesci­
Akup sular gibi çağlar Esüp yeller gibi soylar dinde mu’tekif bulunduğu bir esnada kaleme aldığı için bu
Dün ü gün âh idüp ağlar Gönül bir dem karâr itmez ismi vermiştir. « Mefâîlün mefâîlün faulün» vezninde ya­
Düşüp bülbül gibi zâre Yanar pervâne veş nâre zılan ve (13s0) beyitten ibaret olan bu mesnevide şairin
Olup aşk ile âvâre hayatını tenvir eden şu kayıdlar görüliyor:
Gönül bir dem karâr itmez
Bakın bu dil - i şeydâye Başın uğrattı gavgaye
Yeter söyle sözi ey merd - i miskin
Düşelden işbu sevdâye Gönül bir dem karâr itmez
Bunun tâıîhini gel eyle ta’yîn
Bıraktı nâmûs u ârın Fedâ eyledi hep varın Bu Bedriyye’ye gel virgil zıyâ sen
Görelden hâl - i ruhsârın Gönül bir dem karâr itmez Tarîk - ı sâlikin tâ ola rûşen
Askeri kaldı hayrette Acâib özge hâlette Salâhiyye’de bir gün mu’tekil ben
Ne kesrette ne vahdette Gönül bir dem karâr itmez Gehî pür gam olurdum gâhi rûşen
511 T ü i'k Ş a ir le r i As.
Ayıntap içre ol mcscid i yâr Asâkir nefsine olmuştur evhâm
Kim 1 hl - i ilm ile ol bahr - ül - ebrâr Bunu dağ-ıt yakinle eyle ikdâm
Anın ehline rahmet ide Allah Anın nasırlandır sû ■i ahlâk
Mübarek eyleye ol şehri her gâh Anı kır sana yardım ide Hallâk
Dokuz yüz doksanmda oldı kaim Uğurlanup gelürse hubb - i dünyâ
Olurdı kalk ramazân içrc sâim Ana ur pusudan bir sehm - i takva
Hakîr iderdim anda i’tikâfi Sana az salsalar buhl u tama’ ger
Gönülde idi tikr - i kâfi şâfî Sel -i seyfile kıl anları ebter
Gelüp bu vâridat bana minallah Hisar itse seni ger cünd ■i gaflet
Didım acz ile fevr - ilhamdülillâh Kıl anı top - 1 ah birle hezimet
Okusun feâlik olan anı tekrar Yolun vursa harâmi gibi gaybet
Ki dilden rcî’ola dünyevî efkâr Kaç andan kaçmada olur şecaât
O mescid kim kılurdum i’tikâfı Şecaatle geçen Hayder gibi ol
Cülus anda oluptur bu ki vâfi Zen - i nefse basılma er gibi ol
Çü lâzım geldi zikri ol binâ hem Çıkar havfı gönülden it şecâat
Kılalar sâhibine bcs duâ hem Kuşan gayret kuşağın kıl salâbet
hiinâ iden bunı ol nûr - i dîdem Olup er gibi olma vehme mâil
Hudâ ide anın rûhunı hurrem Ki oldur yoluna bir ulu hâil
Murad Beğ idi adı ol cevanmerd Komaz vehmin seni seyrân idesin
İSehâda misi olmaz ana bir ferd Vera’ bağında hoş cevlân idesin
binâ itti Salâhiyye’yi ol Hân Vehim bahrinin oldı mevci efkâr
Bu Bedriyye’den üç yıl evvel ey can Anın havfını def’idemez ezkâr
Ki Türkman beği idi ol vefâdâr Basılan kişi vehme olamaz er
Selâm olsun anın rûhuna sadbâr Heman teşvişi günden güne artar
Birâderdir bana ol serv - ı ra’nâ Ne denlü eylese teşbih ü ezkâr
Lebi gönce yanağı verd - i hamrâ Olıcak galebe vehm ider efkâr
Cüdâ oldı gözümden gerçi ol can Çü nefsin Askerî olmuştur evhâm
Elif gibi yine canımda her an tderler kalbin ihlâkine ikdâm
Okur rûhuna Askerî dûâyı Düşürür kalbe çün dürlü hayâli
Kabûl it yâ İlâhî sen nidâyı Helâke kasd ider virmez mecâli
Mehemmed Beğ ki oldı bize vâlid Gerektir olasın ihlâs ile er
Anın cennette rûhun eyle hâlid İdesin düşmenin vehmini ebter
Emîne Hâtun’un rûhuna rahmet Salâbet seyfi ile kim ki âli
Kim oldur vâlide hem ehl - i iffet Tamâm oldı ibâdet birle hâli
Alâüddevle nesli Hâuın ane Göre fı’lin diyeler bârekâllah
Varır silsilesi Nûşirevân’e Zihî buldun şecâat kerremallah

Bedriye, tamamiyle ahlâkî - sofiyane mahiyette yazılan


Aşlvi ( Ergeneli) — XVII nci asır şairlerinden Aşkî
didaktik bir eserdir. Uç kısımdan mürekkep olan bu mes­
hakkında Rıza şu malûmatı veriyor:
nevide Tevbe, sıdk, itikad, ilim, tecerrüd, teslim, zühd, sabır,
mücahede, azâim, şecaat, sahavet, keramet, rıza, tevekkül, «A şkî: Ergenevî Şeyh Sinan efendi’nin birâder - i kih-
melâmet, aklı maaş, edeb. hüsnüihulk, tefviz gibi mevzular, teri Veli Abdülvâsi’dir. Derviş sûret, velî sîret âlûde - i
tasavvufî tavırlar ve sebebler izah edilmiştir. Şair her bah
esrâr • ı İlâhî olup âlem - i vecd ü hayrette kürsîye çıkup
sin sonunda kendi adını tasrih etmektedir.
halka va’z u nasihat iderdi. Ba bsyt - i bihemtâ zâde - i
Zahidane ve mutasavvıfane telâkkilerin mahsulü olan bu
iki eser bize gösteriyor ki. Askeri dindar bir şahsiyettir. tab’ • 1 lâtifleridir :
Ve tamamiyle bünnî akidelerini benimseyen bir Halvetidir.
Vasf ■I ruhsârın yazar dâim midâd - ı hâmemiz
Bedriye’nin bir bendini naklediyorum :
Nola gün gibi cihâna şu’le virse nâmemiz
— Bedriye’den —
— Şecaat — 1029 (M. 1619) da Yenişehir’de kazâen vefât eylemiş­
Anın on biri şartıdır şecâat tir. »
Şecâatle azâim buldı kuvvet
Şecâatten sorarsan ey dilârâm Rıza tezkiresine bazı ilâveler yapmak suretiyle vücude
Ki cenge eylemektir cehdü ikdam getirilen Mustafa Miicib tezkiresinde de şu kayıdlar görü-
Ki ya’ni gidere nefsinden ey yâr liyor:
Yaramaz huylarını her ne ki var «1029 da Yenişehir’de kürsiye çıkup galebe -i vecdile
Tebeddül buna dimiş şâh - ı ekrem
va’z eyler iken küfür söyledi deyu kati olundu. »
Budur belli olursan ana a’lem
Bibliyografya: Rz-, Mcb.
Olan Hak kulluğ-unda kim ki dâim
Şecâatle olur her yerde kaim
Salâh ü zühd olur tir ü kemânı A ş k i (F ilib e li)— XVII nci asrın ilk nısfında yaşayan
İder nefsini kati virmez amanı şairlerden Aşkî hakkında Riyazi şu malûmatı veriyor:
A ş. T ü rk Ş a ir le r i 512

« A şk i: Nâmı Mustafa’dır. Filibevîdir. Hâlâ Dârüssal- var imiş Nitekim ol zamânın şuarâsından Fenaî tahal-
tanat - ı Kostantınıye’de mesned nişîm - i Hükümet Abdül- lûs ider bir şâir -i fenâi dimiştir:
g'anizâde Nâdiri efendi’den mülâzemetle kâmrevâ olduktan Aşki yiiz yer Sa'di otuz bu Fenâî’nin dahi
sonra kenarda ba’z - ı medârisâ mutasarrıf olmuşidi. Bu Ha[lada yedi güni var donluk u tîmârda
beyit anındır:
Ve biri dahi kötülerin bahtı müsâid ve pürgûyların
Fena cûyinde tâbût ■i ecel bir çûptan pûldür
tâli’i sâid olduğun beyân itmiştir:
Zarûrîdir ana uğrar geçer şâh u gedâ bir bir »
Ajkıyâ lâli’ine aşk olsun
Kafzade Faizi tezkiresinde ise Aşkî’nin yalnız şu beyti Gerçi nazmm kötü sitârcn eyi
kayıdlıdır:
Ma’lûm oldu ki mâtekaddemden baht u devlet ke­
Hezâr sekle koyar günde rüzgâr beni
mâl ü ma’rifete göre olmaz imiş ve kadr ü izzet bulanlar
Bu şeklile nice bilsün görünce yâr beni
istihkak ve liyâkate göre bulmaz im iş:
Bibliyografya'. Ryz-. Kfz.

Aşki : ( İstanbullu) — XVII nci asır şairlerinden Aşkî Bu matla’ anın eş’ârındandır :
hakkında Safagt şu malûmatı veriyor:
Bir gün sanemâ yüreğimi yarem elinden
« A şk î: Nâmı Hasan’dır. İstanbul’dan zuhûr itmiştir. Tâ kim göresin nicedürür yârem elinden»
Evâil - i hâlinde nisâb-ı fezâile mâlik ve tarîk - ı tedrise — Lâtifi —
sâlik olup mülâzim ve kat’ ■ı medâris ■i resmiyyeye âzim
«A şki Merhum Sultan Mehemmed Hân şuarâsındandır.
olup refte refte Haseki Sultan medresesinden Ebî Eyyûb - i
Bu rüzgârda eş’arının i’tibârı ve iştihârı olmayup ve ol
Ensâri kazâsına şâyân olmuş iken 1071 (M. 1660) târihinde
demen ü atlâlin rüsûm ü âsârı kalmamıştır. Zamânında hayli
dâr-ün - naîm - i ünse irtihâl itmiştir. Bu ebyât âsârındandır :
riâyet olunup yevmî yüz akçe vazifesi var imiş Hattâ ol
Câmeler hep satılup gitti şitâ masrafına eyyâmda ba’z - ı şuarâ bu beyti dimiştir:
Kar yağdı gene bayramda meğer kim fukarâ Aşkıyâ tâli’ine aşk olsun
Aşkıyâ nâle vü feryâdımı gûş itmez yâr Gerçi nazmın kötfi sitâren eyi d
Varamaz gûşuna var ise donar yolda sadâ » — Haşan Çelebi —

Beliğ tezkiresinde ise şu malûmat kayıdlıdır: SilkUleali Ali Osman'da ise şair hakkında şu beyit­
« Aşkî Haşan efendi: Eyyub kadısı iken 1072 ( M. 1661) lere tesadüf olunuyor:
de fevt oldu. Birisi dahi nâmı zâtma galib olanlardan
Dem-i Fâtih’te Aşki'dir mücerred tab’u evzânî
Eğnime nâr - ı gam ■ı aşkın kabâdır nûrdan Selim -iil -Iıtra olmağla anı ehl - i bedâyi’den
Başıma sevdâ - yi zülfün tâcdır sammûrdan Avâma istinâd ile yazar târih - i Osmânî
Micmer - i sinemde cinim ûd veş olur buhûr Edası binemek bir şâir -i nâkabil olmakla
Nâr - i haddin çünki anber gösterir kâfûrdan » Fenâyî nâm bir şâir meğer zemmeyleyüp ani
Miyanda reşk olup Aşkî’ye yüz akçeye neylinde
Bibliyografya: Siy., Blg.
Dahi Sa’di’yle otuz akçede var idi udvâni
Sipihrin dûn perver olduğun gûyâ beyân itmiş
Aşkı ( K adîm ) — XV inci asır şairlerinden Aşkî hak­
Kemâl erbabına yazmış cefâ vii gadr -i devrâni
kında tezkireler çok kısa malûmat veriyorlar. Bunları ay­
Birinin yoğlken şâyeste -i tahrîr eş’ân
nen iktibas ediyiyorum: Yine asrında eyler her biri da’vâ-yi irfâni
“ Mevlânâ Aşkî Merhum Sultan Mehemmed
Aşkî’nin Mecmnatiinnpzair'de, Camiiınnezair’de ve di­
şairlerindendir. Ol zamanda ziyâde rağbeti var idi. Her-
ğer nazire mecmualarında bir çok manzumesine tesadüf
gâh pâdişâhın mülâzemeti ile müşerref olup musâhib düş­
ediyoruz. Ankara kütüphanesinde de 90 sahifelik bir di­
müş, fâzıl, kavâid -i eş’ârı güzel zabt itmiş, tarz - ı
vanı vardır. 923 beyitten ibaret olan bu divanın hattatı
gazeli ve üslûb - i nazmı hûb bilürdü. Bu ebyât anındır:
“ Harirî Ibni Mehmed „ dir.
Gönül ol mâha çünkim müşteridir Gazellerinde Murad’ı ve bilhassa Fatih’i medheden
Figanım göklere irse yeridir
Aşki, san’atkâr bir şair olarak gösterilemez. Fakat şiir­
Hatm haddinde her kim gördi didi
den anlayan hükümdarın teveccühüne mazhar oluşunu
Ki Rûm ’a gelmiş ol kara çeridir
— Sehl — bu sade şiirlerinden ziyade onun başka bir takım mezi­
yetlere sahip bulunmasında aramalıdır.
« Aşkî - i kadîm : Sultan Mehemmed mâdihlerindendir.
A şkî’nin bazı parçalarını naklediyorum:
Eş’ân nazm-ı sâde ve kelâmı kelâm-ı mevzun maku-
lesidir. Tasarruf ve îcâda çendan kudreti ve şi’rinin aslâ - I —
halâveti yokdur. Ammâ bu hâl ile ol zaman yine rüt- Gam ■1 belân ile kangi gönül kim olmadı şâd
bet -i reflası ve pâdişahdan yevmî yüz akçe vazifesi Hezâr ney gibi inlerse hâsıhdır bâd
5] 3 T ü rk Ş a ir le r i Aş.

Lebin amb ruh u zülfüne karşu sâkıyile Meşveret eylediler sabr ile gam gönlümle
Bu giceden ideriz subh ayşına bünyâd Bu ikamet idüp ol oldı revan sen gideli
Yıkarsa mük i dili tan değil hayâl ü g-amın Nâle vü sûz ü figan ile felek ucuna dek
Bir ilde iki şsh olsa kaçan olur âbâd Âteş ■i âhım irişdirdi duhan sen gideli
Seherde bâd meğer çîn i zülrüne irdi Iştiyâkında ne çekdüğini ne şerh ideyin
Ki can meşâmını pür kıldı bûy - i müşg ile bâd Olmasun kimseye AşkVye olan sen gideli
Boyadı gökleri âhım odi duhânn ile
— V —
Kapında zâriyile subh kılduğını feryâd
Ruhin zîbâdürür şems ü kamerden
Figan ü nâlem işidüb terahhum ilmezsin
Hacer midir bilemedim dilüni yâ pûiâd Lebin şîrindûrür şehd ü şekerden

Önünde Aşld'ye zulm itmesün iki gözünün Ne cansın kim letâfette yeğ oldı
Ki ad'ile bezemişdür cihânı Şâlı Murâ<l Tenin nâzükliği grlberg-i terden
Kemankeş kasına kurbân olam kim
- II - Geçürür ^am ze tîrini ciğerden
Leb ü dendânının şevkiyle pürdür
Can bağışlar mürde cisme lebleri İsî bigi
Gözümün hânesi lâ’l ü güherden
Sihr ider ziilfini su’ban gösterir Mûsi bigi
Eyâ reşk - i perî merdümlük eyle
Bûstân - i hüsnde çok serv gerçi çekdi ser
Lîk kaçan olalar lûtfile ol bâlâ bigi Gözümün nûrusun gitme nazarden
Dil - i dîvâne kûyinde güm oldı
Gül yüzünün iştiyakından dün ü gün âh idüb
Haber bilinmedi ol bihaberden
Nâle vü feryâd iderim bülbül - i gûyâ bigi
Aceb fettandürür câdû gözün kim
Hâli sevdâsiyle bin âşık ola her gûşede
Değül bir lâhze hâlî şûr ü şerden
Kara dağı var dilinde lâle-i hamrâ bigi Dirîg itmez reh - i aşkında Aşkî
Canfezadır leblerinin şerbeti kevser sıfat Nesi bulunur ise cân ü serden
Dilküşâdır hâk - i kûyi cennet - i a’lâ bigi
Gözleri devrinde zâhid savmaandan çıkmagıl — VI —
Yoksa kaldın meykede küncinde ben rüsvâ bigi Yüri hey ahde durmaz bir büt - i şekkerşikensin sen
Ey sabâ AşkVye çok cevr itmesün dildâra di Beni aşk ile rüsvây eyleyen âlemde sensin sen
Kim penâhı vardır anın dâver - i dünyâ bigi Boyandın kıpkızıl kane meğer ey perde - i çeşmim
Şehîd - i aşk olan merdümlere kanlu kefensin sen
- II! — İki veznince cânâ tartılur mısr - 1 melâhatte
Çün çemende salınur nâzile ol hüsn şehi Terâzüden iter bir Yûsuf - i gül pirehensin sen
Sanuram tâc ü kabâ geydi yürür serv - i sehî Arûs - 1 bikr veş kendin ne denlü zeyn eylerse
Eşiği toprağıdır kûhl - i cevâhir gözüme Erenler sana meyi itmez felek bir pîrezensin sen
Ayağı tozıdürür başıma devlet külehi Belâyiken yerin böyle kelâmın tatlıdır Aşkî
Kereminden ne kim ola aceb ey ahter i sa’d Giriftâr - 1 kafes bir tûti ■i şîrin suhansin sen
Ki şeref virür isen cânımıza gâh gehî
— VII -
Zâhidâ şol sanemin zülfi çelîpâsına gel
Gönlüm nice ki ışkunı canda nihân ider
Secde eyle yüzüne boynuma varsa günehi
Âhumla kanlu yaşlarım anı iyân ider
Aferin kadd ü ruhini idene hûb u bülend
Sihrile gözlerin gönül âhüsun urmağa
Ki komış serv - i revân üzre bu kudretle mehi
Kirpiklerüni tîr ü kaşunı kemân ider
Hüsn iün dutmağiçün hâl ü batından zülfün
Çün çîn - i zülfüne irişüb dem ura sabâ
Mekes ü mûr bigi cem’ kılubdur sipehi
Mülk - i Hıtâ’da nâfe yüreğini kan ider
Canıma geçdi niçe söyledümise gözüne
Şehd ü şekerle goncei pür eyleyüb Hudâ
Fitneden vazgetürimedim ol dil siyehi
Lûtfile sana devr-i kamerde dehân ider
Hâr iken hâk bigi ^4ş/:z’yi ey yâr ı aziz
Bir lâhze nûr - i rûyine bakmaz ise gözüm
Şekker - i şerbet ile feleğe irgürdi şehi
Âhım odı yedi feleği pür duhân ider

- IV - Cân - 1 cihansın eyle nazar ol kuluna kim


Virür yolunda cânunı terk - i cihân idir
Gözlerim yaşı revân oldı revan sen gideli Gül yüzünün hevâsıyile andelîb vâr
Gönlümün işi figan oldı figan sen gideli Aşkı seherde derd ile âh u figan ider
Firkatin çevri gamın derdi iriş kim kıldı
Ömrümün tâze bahârını hazan sen gideli — VIII -
Kandesin ey yüzi hurşîdim ü alnı kamerim Hışmile şûh gözün zühreleri çâk eyler
Karanudur gözüme iki cihan sen gideli Âb ■I hayvânı lebin yere sokar hâk eyler
Aş. T iirk Ş a ir le r i 514

Sen meğer nûr - i cemâlinle meded eyleyesin A ş k i ( Muhtarnâme ve Kenzülhakayık mütercimi) —


Yohsa her dîde kaçan hüsnüni idrâk eyler XVI ncı asır şairlerinden Aşkî hakkında Bursalı Tahir şu
Lebinin şavkına kim zülf ü müjenden olsa malûmatı veriyor (S tş.):
Nişini nûş kılur zehrini tiryak eyler » A şk î: Üdebâ - yi söfiyyeden bir zât olup ekâbir - i
Her ki sen servin ayağında yüzün eyledi hâk meşâyihden Aıjnülkıızâl -1 Hemcdâni’nm Kenzülhakayık
Pâyesin rif’at ile tâ reh - i eflâk eyler ismindeki Fârislyül - ıbâre eser - i meşhûıunu terceme et­
Gördi g-özüm ki hayâlin konıcak câydürür miştir ki yazması taraf - ı âcizîden Üsküdar’da Hazret - i
i)U seper cârub - i müjg-ânla evin pâk eyler Hüdaî dergâh ı şerifi kütüphanesine ihdâ kılınmıştır. Bu
Ne mubârek pey olur Hindu benin hablarını tercemenin mukaddimesinde serdâr - ı ebrâr Şeyh A liar’ın
Bâğ - 1 hüsnüne salar admı çâlâk eyler Mubtarnauıe’s\n\ de tercüme ettiğ-ini beyân ediyor. Mat-
Her kaçan hande kılub rağmına ağyârın yâr lamdan :
Söyleye lûtfile Aşk f i ferahnâk eyler Hudâyâ sözlerimi pür safâ kıl
Sözüm lovhîd ü na’t - i Mustafâ kıl
— IX — Ki can bahş ola tâ Isâ deminden
Lebüni kim dise mercâna benzer Alâmet göstere rûh âleminden
Hatâ söyler ne mercan câna benzer Nihayetinden :
Gözün iyne boyun şimşâda hemtâ Gelüp Aşkî dilinden bu risale
Ruhin lâle hatın reyhâna benzer Ki tuhfe ola her ehl - 1 kemâle
Perî dimez sana kim âdemîdür Fakire işbu nazm olmuştu rûzî
Dokuz yüz hicretin yetmiş dokuzi
Meleksin sürelin inşâna benzer
Göreli nazmını dür dişlerinün Tezkirelerde 900 ( M. 1494) tarihi içinde bir kaç Aşkî
Gözümün yaşları ummâna benzer olduğu mezkûr ise de hangisi olduğu kestirilemedi. »
İrişdi her araya şi’r ■i Aşlâ Kenzülhakayık, bugün Selimağa kütüphanesindedir
Atâ - yi husrev ■i devrâna benzer {Üs. lld. K. A'o. 88) Ese rin mukaddimesinde şu satırlara
Şeh -i âlem Mühanımed Han ki anın tesadüf olunuyor:
Kemine bendesi hâkana benzer « ...... Sultan Murad Hân hazretleri sabıka bu hakir­
lerine bülbül - i gülistân - ı hakikat ve tûti - i şekeristân - ı
— X —
tarikat Şeyh Attar hazretlerinin Muhtarnâmesin terceme
Işk bâbından benimle eyledi ol yâr bahs etmek emr idüp husûle mevsûl oldukta ba’del-itmâm hu-
Cân ile virdim cevâbın itmedi tekrâr bahs zûr -i şeriflerine îsâl idicek hayli istihsân buyurup şeref - i
Mushaf - 1 hüsnüni zülfünden suâl itmiş rakîb kabûl ile müşerref itmişler idi. Ol zaman âyine - i kalble-
Eylemek câyiz midir Kur’ân içün küffâr bahs rinde munakkaş olmuş. Şeyh Mehemmed Aynülkuzât - i
Müşkilim hail olmaz idi gûşe • i dershanede Hemedânî Vj*)' in Kenzülhakayık ve Keşfüdde-
İtmesem hüsnün kitabından şehâ her bâr bahs kayık nâm kitâbın terceme ittirüp tullâb - ı ahâli - i Rûm’a
Ey müderris çünki sen tahsil ■i irfân itmedün dahi nef’i âm ve şâmil olmak murâd ittiklerinde... »
Kil ü kal içre kalursın eyleme nâçâr bahs Bu mukaddimeye nazaran Şair Kenzüihakayık’ı Murad
İlmi AşkT dilberâ şol resme tahsil itdi kim I I I . ın emriyle tercüme etmiştir Ve bu eser (982 — 1574)
Şimdi her âşık bizimle itmeğe korkar bahs den, yani Murad’ın hükümdar olduğu tarihden sonra yazıl­
mıştır. Halbuki Muhtarname’nin tercümesi - Bursalı Tahir’in
— XI -
tesbit ettiği beyte nazaran (979 — 1571) dedir. Şu halde
Otururken rindlerle meykede küncinde düş Muhtarname, Murad’ın şehzadeliği zamanında, fakat gene
Virdi bir pend - i müfidi bana pir i bâde nûş onun emriyle Türkçeye çevrilmiştir.
Didi dilersen ki ömründen temettü’ kılasın
Bibliyografya : Osm.
Kıl nazar rûyi nikûya iç meyi tüt nâye gûş «
Meykede hâkine yüz ur mey fürûşun öp elin
Pîşe idinme riyâyı olma halka hodfürûş A ş k i (Sarohanlı) — XVI ncı asır şairlerinden Aşkî
hakkında Lâtifi şu malûmatı veriyor :
Karşusuna serv - i gül ruhsâr ü lâle ârızın
Gâh bülbül gibi ol gûyâ vü gâh otur hamûş « Aşkî - i Sarohanî: Mağnisa’dan, bu devir şuarâsından-
Kâse - i ayşını devran pür belâ eylemeden dır. Üstâd ■ı harrâtdır. ve nakşbend ü hattâtdır. Tabiat - 1
Dek oturma gel hum -i âlemde kıl mey gibi cûş şi’riyyesi kem değildir.Bu matla’ anındır:
Al ele tîg - ı rızâyı kes hevâ divi serin Üstünde kaşının durur ol anberîn hâl
Mertebe kat’itmeğile âdemi olur sürüş San köprü üzre fikret - i hikmetde Dânyâl»
Gam değil Aşki gibi olduğise gark - 1 günâh
Bibliyografya : Ltf.
Şükr kim sultânımızdır cürm bahş ü ayb pûş

Bibliyografya : S h ., Ltf. , H sn ., M cnz., C m n z., Prv. A ş k i ( Sazşairi) — XIX uncu asır şairlerinden Gedayi'
Sik. ve Aşkî divanı. nin kendi devrindeki âşıkları mevzubahs eden bir manzume­
515 T ü rk Ş a ir le r i Aş.

sinde « A şk î» adı da geçmektedir. Ali EmirVnın vücuda müderris oldu. Evâhir - i Sultan Süleyman hânîde vefat
getirdiği bir mecmuada da « A şk î» namına yazılmış bir eyledi. Şairdir. »
Bibliyografya: Aşk., H m ., Sel.
koşma görüliyor. Bu manzumenin XIX uncu asırda yaşa­
yan Aşkî’ye âid olduğunu iddia edemeyiz. Her halde daha
A ş k î ( V ardarî) — XVII nci asır şairlerinden Vardar
evvelki devirlerde de bu mahlâsı kullanan bazı âşıklar var­
Yeniceli Aşkî hakkında hiç bir malûmata sahip değiliz.
dır. Koşmayı aynen naklediyorum :
Yalnız Kafzade Faizi tezkiresinde “ Aşkî ■i Vardarî „
* — K-Oşma — başhğyıle şairin şu beyti kaydedilmiştir:
Niçün cevreylersin ey kaşı keman Gerçi kûyin terk idüp haccitmeğe kıldım yerak
Var ise isyânım bildir efendim Lîk oldum Kâ’be’den her günde bir menzil ırak
Senin dîvânına durduğum zaman Bibliyografya: Kfz.
Azâd eylemezsen öldür efendim
A ş k î ( Yenihisarlı, Üsküdarlı) — X V I ncı asrın kıy­
Gel otur sevdiğim yanıma yakın
metli şairlerinden olan Aşkî, Yenihisar’da doğdu. Bir müd­
Siyah zülüflerin gerdana takın
det Üsküdar’da oturduğu için Üsküdarh Aşkî deye de
Benim sohbetime gücenme sakın
anılmaktadır.
Güzelleri sevmek yoldur efendim
Asıl adı İlyas olan Aşkî, genç yaşında Yeniçeri ol­
Hasretten silinmez kalbimiz pastan muştu. Fakat şi’re olan merakı yüzünden askerlikte ile-
Dilin bülbül olmuş hüsnün gülistan rileyemedi. Maamafih harplerde bulunmuş ve yararlığı da
Niçün cevreylersin dîdesi mestan görülmüştü. Hattâ Alman seferinde öldü şayiası çıkınca
Bu Aşkî kapunda kuldur efendim tahsisatı da kesilmişti. Şair, bunu lâkaydî ile karşıladı.
Bibliyografya : Tunaoğlu Ahmed Şükrü; Geda}'!: Konj^a Müverrih A/fye göre « Hacı Bektaş kisvetin Hacı Bay­
Halkevi dil edebiyat tarih araştırmaları No. 1, 1934, Mit. Alm. ram tacına değişerek » Müeyyedzade Şey/ı Hacı Halîfe'-
K. Mz. Mc. No. 789. nin tekkesine iltica etti. Bir müddet sonra kendisini
tanıyan ve takdir eden defterdar Ebîılfazl'm delâletiyle
A ş k ! ( Tireli) — XVI ncı asır şairlerinden Aşkî hak­ « küttap » zümresine alındı. Fakat bu vazifede iken has­
kında Aşılc Çelebi şu malûmatı veriyor: talanmış ve gene tahsisatı kesilmişti. Bunun üzerine Ka-
« Â ş k î: A ydm ’hdır. Mevlidi Tire’dir. Selim Beğoğlu nunî’ye şöyle bir manzume gönderdi:
dirler idi. Adı Ali Çelebi ve lâkabı Pür hüner idi. Sâ- pâdişâh - 1 cihan penâhm ben
hib - i maârif - i kesîredir. Kadiasker Sinan Çelebi’ye Niçe yıl eşiğinde çâker idim
şahında muîd ba dehu Çivizade Kadiasker iken ana Yemez idim cihan gamın zîrâ
varup mülâzım oldu. Bir iki yere müderris olup andan Pâdişâhın ulûlesin yer idim
tarîk - 1 kazâya âzim oldu. İstanbul’da Papasoğlu dâr - Şehriyânn duâ vü medhinde
Mîr Husrev gibi suhanver idim
ül - hadîsine müderris olup abâ giydi ve şemle sarındı.
Şâhm atı önünce ruh i'zre
Tefsir ve hadîs naki idüp çok kimse andan barındı. Her gazayı piyade eyler idim
Sene semâne ve hamsîne ve tis’amiede ( M. 1551) ilmi Kal’a ceng olsa anmavup ölümüm
ayna ve mütâlâayı müşâhedeye tebdîl itti Mısra’ Yanar oda girer semender idim
Hasta kaldım kesildi dirliceğim
D âr-ı tedris -i cinâna gitti
Sağ olursam solâğ olam dir idim
Matla’ - 1 û : Şâh - 1 âlem penâh sağ olsun
Tîre çeşmim Aydın itsün ruhlerin ey nûr - i ayn Çâkeriyim ezelde çâker idim
Hâke pertev salsa gelmez zerrece hurşîde şeyn »
Hükümdar bundan memnun olmuş ve ne isteği varsa
Haşan Çelebi tezkiresinde ise şu kayıdlar vardır: bildirsin demişti. Aşkî, tekrar şöyle bir manzume kale­
“ A ş k î: Hadâyık - ı pür safâsı dîde ■i riyâz - ı İrem me alarak padişaha takdim etti:
ve Sebâ’yı tîre iden kasaba - i kebîre - i Tire’dendir. Mu­
Bu gün meddahısın sâhib kırânın
îd - i pür hüner dimekle müştehirdir. Mahmiye - i Edir­ Şehâ lâyık değil kim ola ma’zûl
ne’de medrese - i dâr ■ül - hadîsde merhum Sinan efendi’- Senin gibi efendim var iken ben
nin muîdi ve meclis - i pür ifâdesinin müstefidi olduktan Kimin k.'ipusuna varup olam kul
sonra merhum Çivizâde efendi’ye varup andan mülâzim Serefrâz ola her taze nihâlin
olmuştur. Ba’z - ı medârise müderris olup âhır tarîk - ı Bu gülzâr-ı cihan durdukça var ol
Basîrî göz yumup bâğ - 1 cihandan
uzlete âzim olmuştur. Şi’rile şiârı yaktur. „
On akçeyle gedüği oldı mahlûl
Haşan Çelebi, Âşık Çelebi’nin kaydettiği beyti örnek
Umarım hacetin ben nâmurâdın
olarak almıştır. Mürüvvet kânıdır Şeh ide makbûl
Sicil’de ise şu satırlara tesadüf ediyoruz: Duâ-yi devlet - i şâh - ı cihâna
« A ş k î: Tire’lidir. Sinaneddin efendi’nin muîdi olup Olayın tâ ölünce ben de meşgul
Aş. T ürle Ş a ir le r i 516

Kanunî, merhum HasirVn'm on akçesini Aşkî’ye taiısis


ettiği g-ibi ayrıca ihsanda da bulundu. O da Üsküdar ya­
lılarından birini (945 - 1538) tarihinden biraz evvel satın
aldı. Uzun müddet burada oturdu. İyi huylu bir adam
olduğu için herkesle hoş geçinebiliyordu. Geleni gideni
hiç eksik olmazdı. Bilhassa şair ve mutasavvıflarla dü­
şüp kalkıyordu. Fakat çok cömerd olan Aşkî bu yüzden
borçlanmış, evini de terhin etmişti. Selim’e sunduğu bir
kasidede şunları söyliyor :
Rehindir hâncüğiim deyninıe ey şâh meded
Çıktı elden eğer olmaz İse ferman - 1 kerem
Cûd u ihsân -ı şehenşah ile olmuştu binâ
Oluben şevk ile i^retgeh -i yârân-ı kerem
Göz göre şimdi satılmak değil ey şâh reva
Var iken sencileyin husrev ü hakan - 1 kerem
Hükümdarın ona yardım edip etmediğini bilmiyorum.
Fakat Şair, bir müddet sonra tekrar Yenihisar’a naklet­
meğe mecbur olmuştu. Orada iken (984- 1576) da
vefat etti. Rumelihisarındaki mezarlıkta medfundur.
Aşkî hakkında tezkirelerde kayıdh olan malûmatı
aynen iktibas ediyorum;
« A ş k î: Anadolu cânibinde, İstanbul mukabelesinde
vâki' olan Üsküdar nâm kasabadandır. Babası dergâh-ı
muallâ yeniçerilerindendir. Kendisi dahi âsitân-ı devlet
mülâzimlerinden olup Yeniçeriler bölüğünde iken dirli­
ğinden ferâgat idüp şi’re mâil oldu. Hoş tab’, nazma
kadir yiğittir. Bu ebyât anındır:

Çâk çâk itti yakasın subh - i sâdıklar gibi


Tâze dâğ ardı felek bağrına âşıklar gibi
Lâle vü nerkis tutar bezm - i çemende sâgari Yeııilnsarlı Aşki
Olma ayık sen dahi mahrum fâsıklar gibi»
— Sehi — «A şk î; İstanbul civârından Yenihisar’dandır. Adı
« Aşkî -i Üsküdârî; Yeniçerilikten tekaüd itmiş, tâlib -i İlyas ve hüsT - i halk ve bîdiilikle makbûl - i nâstır. Ye­
irfan ve sâhib -i dîvan hoş tabı’ kimesnedir. Bu matla’ - 1 niçeri idi. Y a’ni âteş - i neberdin semenderi idi. Ammâ
muhakkikane anın eş’ârındandır: vezne ansalar hâtırı vezn - i şi’re gider ve donanmaya
nöbetçi yazsalar bunun gönlün sefîne ■i gazel yazardı.
Ben anın mihrinde mahv ol bende peydâdır henûs
Zerrede gör mihrin envârı hiiveydâdır henüz» Yoldaşları ta’limhânede idmana kûşiş iderdi. Bu vasf - ı
— Lâtifi — ebruda hayâller bulmağile tab’ın âzmâyiş iderdi. Niçe
kez fütâde pâdişâh önünde piyâde sefer idüp Alaman
« A ş k î: İstanbul mukabelesinde olan Üsküdar nâm
seferinde öldü deyu ulûfesin kestirirler. Dirliğinde üze­
kasabadandır. Babası dergâh - 1 muallâ yeniçerilerinden
rine ölüm yelin esdirirler Ol dahi başından börkü gidüp
imiş ve kendü de ol bölükte iken gerdiş - i devr - i fe­
ma’zûl börkün giydikte İstanbul’da Müeyyedzâde Şeyh
lekten teninde ârıza peydâ olmuş. Hizmette kusûr ve
Hacı efendi merhûmuiı zaviyesinde sofî olup Hacı Bektaş
zahmette rencûr olduğu ecilden ulûfesini kesmişler ol
kisveti yerins Hacı Bayram tacın giydi. Ve mergzâr - ı
esnâda pâdişâh - ı din penâha bir gazel - i garrâ diyüp
tevhîd şikârına döşenüp unuttu gayrı saydı. Hakîr ile
sunup matla’ı ketbolundu:
ol zamandan ki sene ihdâ ve erbaîn idi. Ve faslı dahi
Sağ olursam solağ olam dir idim fasi - 1 erbaîn idi. Aşinâlık olmuştur. Yine küttâb züm­
Hasta oldum kesildi dirliceğim resine duhûl itti. Molla İdris zâde Ebülfazi Çelebi ki
Pâdişâh - 1 cihâna bu gazel behâne olup tekaüd tarî­ defterdar - ı vakt ve bittab’ mürebbi - i erbâb - ı fazi u
kiyle on akçe ihsan buyurmuşlar. Hâliyâ sultân - ı felek kavâbil idi. Eyüce kitâbetler virüp mer’î ve makbûl itti.
âşiyânın duâ - yi' hayrın vird - i zebân ve mûnis - i cân Âhır sâyik -ı saâdet inân - ı ihtiyânn şâhrâh - ı selâmete
itmiştir. Ve hadd - i zâtında ber muktezâ - yi mahlâs yöneltti. Ve bedreka ■i kevkeb ■i sa’dı sermenzil - i
aşk - 1 İlâhîye mahrem ve esrâr - ı nâmütenâhîye hemdem sûy - i saâdete iletti. Bu kıt’a ile hâl - i bâ melâlin arz - 1
kimsedir. » — Ahdî — rikâb - 1 hümâyûn - i pâdişâhî itti. Kıt’a :
517 T ü r k Ş a ir le r i Aş.

Pâdişâh-I cihan penâhın ben Haşan Çelebi tezkiresinde Künhülahbar’da. Kafzade


Niçe yıl eşiğinde çâker idim FaİzVde ve Beyani’de de şairden kısaca bahsedilmektedir.
Aşkî’nin bir tarikat mensubu olduğu muhakkaktır. Fa­
Tomâr - 1 arz - ı hâli fitîl • i zahm - ı sîne - i sadçâki kat Riyazi tezkiresinde onun Bektaşi olarak gösterilmesini
ve miftâh - 1 kilîd - i âmâl - i dil - i gamnâki oldu. Dilhâ-
ihtiyatla karşılamak icab eder. Nitekim Aşık Çelebi ve Alt
hından suâl ittiler. Çün zillet - i uzletten lezzet almış idi.
şairi, yeniçeri olduğu için bu tarikat mensupları arasında
Ve sevdâ -yi sûd ü ziyânı baştan salmış îdi. Yetîm gibi
zikretmişlerdir.
bölük hevâsını itmedi •■
‘'■ji'j tarîkin koyup cengelis-
Aşkî’nin şiirlerinde Bektaşîliğim gösterecek hiç bir hu­
tân - 1 kesrete gitmedi. Sadâkat - ı şâhiden ber vech -i
susiyete rastlamadık. Gerçi Sızd/üce’deki Caferabad tek­
tekaüd sedd - i ramak deryûze itti. Hadd - i zâtında
% kesine devam ettiğini onun şu beytinden anlamaktayız:
livâ - yi himmet - i bülendinin yerin eve -i târem -i firûze
itti. Baslrî merhûmun ulûfesinden mahlûl olan on akçeyi Tekye-i Ca’ler’de görelden ruhinle zülfüni
kifâf - 1 rûzmerre ittiler. Ve sılalardan ve câyizelerden Gice gündüz meskenim oldı diyâr-ı Südiüce
in’âm ü ihsanı niçe kerre ittiler. Filcümle hâl ■i melâl
meâli hücûm - i âlâm - ı gûnâgûn ve gulüvv-i gavga-yi Şah İsmail SafevVnın bir manzumesini de tanzir etmiş­
çerh-i vâjgûndan aman buldu. Ve kendü seril sâman tir. Fakat bunlar, onun Bektaşılığa ve binnetice Bâtınîliğe
buldu. Cânib-i Üsküdar’da deryâya müşrif-i müşerref merbut olduğunu gösterecek vesikalardan değildir. Buna
bir ferruh ve ferah bahş kenarda mesken ve şûkûfezâr - 1 mukabil Şair Mevlevi olduğunu sarih olarak söylemektedir
cennet âsâda nişîmen tuttu. Zurafâ-yi erkânın sohbet- (N o. IV).
gâhı ve sâyir yârânın melce ü penâhı oldu. Gâh ekâbir Kendisinin bilâhire Bayramı tarikatine intisab ettiğini de
bezmi ile reşk-i felek, gâh mahbûblar cem’i ile mecma’ -ı tezkirelerden öğreniyoruz.
cem’ -i melek oldu. Gâh şuarâ müşâaresiyle güm güm
öttü. Gâh ulemâ âvâzı kâinâtı tuttu. Gâh ayyaşlar na’resi Hamdülillâh anladık dünyâyı Irfânîleriz
ve sürâhiyle kulkulleri bağ-çe bülbüllerinin safirin dindi­ Pâk zihn ü sâf dil sünnî müselmânîleriz
rirdi. Gâh mutrıblar nağmesi ve sazlar elhânı zühreyi * *
felek bâmından indirirdi. Gâh sofîler hûy ü hâyı âfitâba Çeşm-i câna kûhl daldan hâkipây -i Çâryâr
Gönlüme irijti feyz -i rûşenâ-yi Çâryâr
derâa ve taylasânın bırakdırup simâ’ ittirir. Gâh şatranc-
bâzlar ve nerrâdlar hengâmesi müşterinin mâmelekin 4c
Virmişüz çün yakamız dest-i rızâya yâ Ali
tâs - 1 felekte nerrâd - 1 reşke üttürürdü. Anda olan ayş ü
Göz ucuyla bir nazar kıl biz gedâya yâ Ali
işretler ve zevk u sohbetler gayretinden zühre sermâyeyi *
❖❖
çaldırdı. Ve kamer külçesin kadeh -i hâleye koydu. Cûşidüp çâh - 1 tabîatte ney -i efganile
Hurşîd câm - 1 Cemşîd dostgâmîlerin çeküp şuâ’ cür’ala- Mahrem -i sırr -ı Aliy -yi Murtezâ olsam gerek
rm bezme saçdı. Keyvân ehl -i bezme nuhûseti irmesün Tıynetim deryâ -yi aşkile budur pâk ittiğim
diyu dokuzuncu feleke kaçtı. Ba dehu yine ol meskeni H âk- irâh - ı şah Hüseyn - i Kerbelâ olsam gerek
tebdil itti. Kevkeb -i tab’ı Üsküdar burcundan Yenihisar
evcine tahvil itdi. Hâlâ anda gûşe-i uzlette ve âlem -i deyen şair, «Ehli beyt» muhibbi olmakla beraber Sünni
ferâgattedir.» , akidelerine sahip olan ve « Hulefayi raşidin» hakkında
— Aşık Çelebi — hürmetkir bulunan bir şahsiyettir.

« A şk î: Nâmı llyas’tır. Bu dahi Yenihiıar’dandır. Züm­ Aşkî, şeyhinin Abdullah adında biri olduğunu divanının
iki yerinde şu yolda söyliyor:
re ■i Bektaşiyandandır. Hasta olup ulûfesi kesildikte Sul
tan Süleyman’a yazdıjı arzıbâlinde dimiştir : Şeyhimin ben bende - i fermâmyım
Zâhir ü bâtın kulı kurbanıyım
Yemez idim cihan gamm zirâ
Şeyh Abdullah pîrinıdir benim
Bu ebyât da anın dîvânından intihâb olunup sebt oldu : Kande olsam destgîrimdir benim

Nâme -i hüsnün Hudâ’dan geldi öpsem vechi var Aşkıyâ cân ile Abdullah efendi’nira bu gün
Bende Mevlâdan gelen mektûb - 1 peygamı öper Aşkının meydânına merdâne gelmişlerdeniz

Arif ol zenbûr veş her gördüğünden lezzet al


Aşkî, devrinin cidden kudretli şairlerinden biridir. Na­
Âşık ol âvâze -i perr -i mekesten hâlet al
zire mecmualarında ve diğer mecmualarda onun bir hayli
Yâr züliün ref’ider ursa kaçan rûhsâre su şi’rine tesadüf edilmesi de epeyce bir şöhret kazandığını
Nitekim kalkar duhan her dem urulsa nâre su gösterir.
959 da fevt olmuştur. Yenihisar mezâristânında medfûn- Aşkî’nin bugün elimizde yazma iki divanı mevcuddur
dur». (1) — Riyazi — {Mit. Alm. K Mz. No. 297, Nr. K. 3857).
(1 ) Riyazî'de şairin vefat tarihi yanlış tesbit edilmiştir. A li Emiri nüshasında 3920 beyit vardır. Bu iki divan-
Aş. T ü rk Ş a ir le r i 318

dan birinde kayıdlı olan bazı şiirler diğerinde yoktur. Fa­ Sonunda bile anılmak gerekdürür Ahmed
kat her iki nüsha da tarih ve yazı itibariyle kıymetlidir. Bulur kim alsa diline saadet - i sermed
Süleyman ve Selime sunulmuş bir hayli kasidesi ve bir Verir bu haste dile Aşkıijâ hayât - 1 ebed
çok g^azelleri olan Aşkî, bilhassa murabba ve müseddes Devâ - yi Eşhedüenlâilâheiiiâllah
fibi manzumelerinde büyük bir iktidar göstermiştir. Zama­
nına göre sade ve samimî bir lisanla âşıkane ve mutasavvı- - II -
fane şiirler yazan Aşkî her halde ihmal edilecek bir şair
deg;ildir. Onun bazı parçalarını örnek olarak alıyorum : — Murabba’ —

Revân olsun ayağına revânım


- I —
Salın karşımda ey serv - i revânım
— Murabba’ Okusun medh • i hüsnün mürg - i cânım
Salın karşımda ey serv - i revânım
Eğerçi cehille kıldım cihanda hayli günâh
Geçen günehlerim anup ciğerden eyledim âh Ruhinde zülfüni idüp perişan
irişti cânib - i Hak’dan kulağıma nâgâh Gül ü sünbüllerin kıl anberefşan
Nidâ yi Eşhedüenlâilâheillâllâh Nihâi -i kametin olsun hirâman
Salın karşımda ey serv - i revânım
Göründi mihr -i saadet sehâb - ı zulmetten
Açıldı çeşm - i zamâne hicâb - ı gafletten Takınup dürr - i şeffâfı kulağa
Yayıldı milk - i cihâne bu penc devletten Bakın şehbâz gibi sola sağa
Sadâ - yi Eşhedüenlâilâheillâllâh Salup kâküllerin başdan ayağa

Çü geldi gülşen - i ünse habîb -i işvenevâz Salın karşımda ey serv - i revânım

Gül itti nâzı vü bülbül hezâr kıldı niyâz


Elifler servim olsun güllerim dağ
Pür oldı bâğ - 1 Irâk ile Isfahân ü Hicâz
Utansun nâlişimden bülbül - i bâğ
Nevâ - yi Eşhedüenlâilâheillâllâh
Yüz üzre ideyim ben yaşım ırmağ
Pür itti arş - ı mecîdi Hudâ - yi celle celâl Salın karşımda ey serv - i revânım
Yazıldı levh - i münîre hemandem işbu makal
Cihâna gulgule saldı okudı çünki BHâl Nice bir düşüben hâr - ı melale
Salâ -yi eşhedüenlâilâheillâllâh Kılayın haste bülbül gibi nâle
Unudup Aşki’yı girme vebâle
Çü geldi hatm - i rüsül hâtem - i nübüvvet ile Salın karşımda ey serv - i revânım
Cihâna virdi şeref pertev - i şeriat ile
Çekildi leşker - i İslâm önünce nusrat ile — III -
Livâ - yi Eşhedüenlâilâheillâllâh
— Murabba’ -

Hezâr cân ile olsun Huda’ya çok minnet Bezm - i gamda rûz ü şeb ney gibi nâlân olduğum
Ki olduk iki cihan serverine biz ümmet Şem’veş tâ subha dek sûzân ü giryân olduğum
Değil mi mü’min olan canlara ulu ni’met Aşkile Mecnun sıfat dillerde destân olduğum
Atâ - yi Eşhedüenlâilâheillâllâh Hep seninçündür benim yolunda kurbân olduğum

Dilinde olmasun eksik bu vird subh u mesâ Âlem içre âdemin Havvâ’ya meyi ü vuslatı
Dilersen eyleye rûşen dilini nûr - i Hudâ Bunca mahlûk ile bu zulmet serânın kesreti
Gönüller âyinesine virir safâ vü cilâ Mihr ü mâhın gerdişi mülk • i cihanın ziyneti
Lika - yi Eşhedüenlâilâheillâllâh Hep seninçündür benim yolunda kurbân olduğum

Uyandı ehl - i maâsî bu hâb - ı gafletten Her seher bülbüllerin gülşende şeydâlandığı
Ç ekindi buldı hulûsı kemend - i şirketten Goncalar nâziklenüp güller mutarrâlandığı
İrişti her kulağa kârvân - ı vahdetten Ehl - i tab’ın nazm u eş’âr ile gûyâlandığı
Derâ - yi Eşhedüenlâilâheillâllâh Hep seninçündür benim yolunda kurbân olduğum

Koma dilinden eyâ dil bu nâm - ı sübhâni Göz açup hâb -ı ademden dîde bîdâr olduğı
Ki cân - I mü’mine oldur gıdâ - yi rûhânî Cür’adân - ı dil mahabbetten pür esrâr olduğı
Münevver itti safâdan kulûb - i insâni Cân • I Aşkî dâm - 1 hâkide giriftar olduğı
Zıyâ - yi Eşhedüenlâilâheillâllâh Hep seninçündür benim yolunda kurbân olduğum
519 T ü rk Ş a ir le r i ^ş«

Neyledi devr -i felek âyîne -i İskender’i


— IV — Sâkıyâ devreylesün bâdeyle pür kıl sâgari
Görelim âyîne - i devran ne sûret gösterir
Murabba’ —

Biz hevâ - yi zülf - i dildâr ile sevdâyîleriz İçme zehrâlûddur câm - ı sipihrin şerbeti
İnlesek dem dem aceb mi şevkile nâyîleriz Âdem öldürmekdürür cellâd - ı çerhin âdeti
Pâbürehne çâk sîne merd • i rüsvâyileriz San hayâl - i hâbdır milk -i cihânın devleti
Şems’den yakdık çerâsf - ı aşkı Mevlâyîleriz İhtiyar it gel kanâat birle künc - i uzleti
Görelim âyîne - i devran ne sûret gösterir
Zâhidâ esrârdan sanma bizi kim hâliyüz
Tîğ veş üryanlarız lîkin cihan kattâliyüz Âsitân ■I yârda irişmiş iken rif’ate
Tekyegâh - ı âlemin bîkayd olan abdâlıyüz Rüzgâr aldı elim saldı diyâr - ı gurbete
Şems’den yakdık çerâg- - ı aşkı Mevlâyîleriz Çerh - i gaddâr eyledi vaslı mübeddel firkate
Sâde kıldım gönlümün levhini bir meh sûrete
Gönlümüz her dem g-am - ı aşkile mesrûr eyleriz Görelim âyîne - i devran ne sûret gösterir
Ten harâbın seng - i mihnet birle ma’mûr eyleriz
Gün gibi her zerremiz mihrinle pür nûr eyleriz Şâh -I aşkın tahtgâh - ı canda kıldım yerini
Şems’den yakdık çerâg- - ı aşkı Mevlâyîleriz Pây -i akle zülf-i yârin bağladım zencîrini
Cümleten mülk -i vücûdun eyledim tedbîrini
Geh semâyı seyr idüp mihr - i cihân ârâyile Dilde nakş itdim hele ben bir sanem tasvirini
Gâh gabrâyı ihâta eyleriz zevrâyile Görelim âyîne ■i devran ne sûret gösterir
Döne döne kıluruz gâhî sima’ı nâyile
Şems’den yakdık çerâg- - ı aşkı Mevlâyîleriz Bî nişân olur salan bahr - i fenâya zâtını
Ser virendir da’vi - i aşkın kılan isbâtını

Lâübâlî meşrebiz âvârelikdir kârımız Mest-i aşk ol unudup cân ü cihan lezzâtını

Eksik olmaz cür’adân - ı sîneden esrârımız Aşkıyâ pâk ü mücellâ kıl gönül mir’atını

Câm - 1 vahdet mestiyüz aşüftedir destârımız Görelim âyîne -i devran ne sûret gösterir

Şems’den yakdık çerâg- - 1 aşkı Mevlâyîleriz


— VI -

Ayrılıkdan inleriz ney gibi her dem zâr ü zâr — Müseddes —


Şems önünce eyleriz gâhî simâ’ı zerre vâr
Mesnevî'le Ma’nevî’dir nutkumuz leyi ü nehâr Bir niçe pâbürehne kalender gedâlarız

Şems’den yakdık çerâg- - ı aşkı Mevlâyîleriz  yîne veş nemedle bugün pûr safâlarız
Deryâ ■yi aşkile ezelî âşinâlarız

Aşkıyâ serçeşmemizdir Hazret - i Molla Celâl D üşdük türâb -1 meskenete hâk ■i pâlarız

Başımızda şol elif hatlı külehdir aşka dâl  şıklarız belâzedeler mübtelâlarız

Sırra mazhar düşdügiyçün dimişüz nâm - ı helâl Âlem de bir mahabbete kalmış gedâlarız

Şems’den yakdık çerâg - ı aşkı Mevlâyîleriz


K ıld ık mekân aşkile künc - i ferâgati
Elden düşürm eziz d ü n ü gün câm-ı vahdeti
— V -
Sofî verâ - yi bezmimize virme sıkleti
Âyîne vâr sevmeziz ehl - i küdûreti
Gâh mir’ât - ı felek rûy -i saâdet gösterir
Aşıklarız belâzedeler mübtelâlarız
Geh döner jeng - i nuhûsetle felâket gösterir
 lem de bir mahabbete kalmış gedâlarız
Bir nefeste âşıka bin diirlü hâlet gösterir
İvme ey dil sabr kıl ivmek melâmet gösterir
R âh -1 belâda yâr - ı sebükbâr bulmadık
Görelim âyîne - i devran ne sûret gösterir
Bir nüktedan vâkıf -1 esrâr bulmadık
G ezdik cihânı bir bize uyar bulmadık
Ey gönül dünyâyıçün yok yere çekme ıztırâb
Bu kârgehde bundan eyü kâr bulmadık
Niçe şehlerden gerü kalmış serâdır bu harâb
A
Âşıklarız belâzedeler mübtelâlarız
Arife ef’âl - i gerdundan yaraşmaz inkılâb
Âlem de bir mahabbete kalmış gedâlarız
Şâhid • i maksûda çek sabr ü tahammülden nikah
Görelim iyine -i devran ne sûret gösterir
A şk ile gâh olur ideriz bahr gibi cûş
Hâke saldı niçe serverler seriyle efseri M ânend-i def gehî tutarız çeng ü nâye gûş
Dîve aldırdı Süleymân - 1 nebî engüşteri K ûy - i muganda geh oluruz rind -i bâde nûş
Aş. T ü rk Ş a ir le r i 520

Minnet Hudâ’ya kim değiliz şeyh - i hodfürûş Özüni ol güneş yüzli nigâre benzedensin sen
Âşıklarız belâzedeler mübtelâlarız Hayıflar sana ey Aşkî reh - i aşkında dildârın
Alemde bir mahabbete kalmış gedâlarız Cefâ vü cevr -i gerdûnı döne döne çekensin sen

Tîğ -i belâ ne gam bizi eylerse ger helâk — X —


Hâk olmadan çün eylemişiz mürde cismi hâk
Her gice bir gûşe ■i vırânenin mihmânıyüz
Halk içre dâimâ yürürüz zâr ü derdnâk
Her zaman bir şehrin ey mehpâre sergerdânıyüz
Geşt eyleriz cihânı olup rind - i sîneçâk
Her nazar bir dilberin hüsni temâşâsındayız
Âşıklarız belâzedeler mübtelâlarız
Her nefes bir gulsitâaın bülbül - i nâlânıyüz
Âlemde bir mahabbete kalmış gedâlanz
Emrine râm olmuşuz her kande isterse salar
Biz gedâ sultân - ı aşkın bende - i ferraânıyüz
Olduk cihanda gün gibi mir’ât - ı pür safâ
Bî ser ü pâ kılmazız bir yerde ârâm u karâr
Yok kalbimizde zerre kadar jeng - i mâsivâ
îşbu çevgân - ı kazânın gûy veş galtânıyüz
Aşk oldu bize lûz - i ezel kısmet - i Hudâ
Sanmanız kim olmuşuz dest ■i havâdisten harâb
Biz gayrı kârı eylemeziz pîşe Aşkıyâ
Biz ezelden gene - i aşkın tâ ebed vırânıyüz
Âşıklarız belâzedeler mübtelâlarız
Hâr bakmasun bize rindân -ı kûy ■i meykede
Alemde bir mahabbete kalmış gedâlarız
Biz de cân - ı aşk ile bezm - i safâ yârânıyuz
Destimizde gam değil yoğise vâfir sîm ü zer
— VII -
Hamdülillâh Aşkıyâ nazmile gevher kânıyüz
— Gazel
— XI -
('ân ü dilden derd ile geldikçe âh -ı sûznâk
-
Duymayup bu sine -i sadpâıem olur çâk çâk
Oğdük murabba’ ile perî şan güzelleri
Tîg - 1 hasret anlanır bir gün helâk eyler beni
Aşki çıkar beyaza perişan gazelleri
Dostum bâri senin tığında olaydım helâk
Umma ki şi’rin okuyalar adın analar
Bezm ■i aşka zâhidâ kılma keıâhetle nazar
Uşsâka nâz eylemeden değmez elleri
Ehl - i meclis pâk ü sâkî pâk ü câm - ı bâde pik
Bibliyografya: Ltf., Aşk., Hsn., Byn., Kfz., Knh., Mcnz.,
Hâke câm - ı cür’a - i lâ’lin perîşân eyledin
Prv., Divanlar ve mecmualar.
O l sebebden buldı bu keyfiyyeti engûr - i tâk
Aşkî’nin minyatürü Millet kütüphanesindeki Âşık Çelebi tez­
Sen mehin mihridir ey can Aşki’ye raks ittiren kiresinden alınmıştır.
Yohsa her giz deprenür mi kendüden bir zerre hâk
A ş k i ( Zağralı) — XVI ncı asrın son nısfında yetişen
— VIII — şairlerden Aşkî hakkında Riyazî şu malûmatı veriyor :
« A şkî: Zağra’dandır. Ebüssuudzade Mustafa efendi’den
Yeter ey haite gönül düşmen - i bedhâhile ol mülâzim olup silk - i kuzât - ı kasabâta münselik olmuşidi.
Tek ü tenhâ yüri bir gûşede Allah ile ol Bir meşhûr tercî'i vardır. Bendi budur:
Yâr gafil kişiye hemdem ü hemrâh olmaz Nedendir ehl -i dile ey sipihr-i bukalemun
Aşk râhında yüri bir dil - i âgâh ile ol . Bu dürlü dürlü elem bu cefâ -yi gûnâgûn

Gussa vü gamdan eyâ dil sakın ayrılma sakın
Menzilin bâdiyedir zâd ile hemrâh ile ol Bir kadeh badeye sa’y it keder-i kalbi gider
Ayak acısı yürek acısını def'eyler
Künc-i mihnette bulunmaya mı hemdem ey dil
*
Giıye - i şeb gidicek âh - 1 sehergâh ile ol * ¥
Âhır nefeste bâde ile sür gider gami
Yüce tut himmetini kân - 1 güheısin Aşki Devrân - 1 ayşın ey gönül olsun som dtmi
Her gedâ tab’a esîr olma şehenşâh ile ol
Rıza tezkiresinde ise şu kayıdlara tesadüf ediliyor ;
« A şk î: Zağravî Ahmed efendi’dir. Kuzât - ı sencîde
— IX —
sıfâtın umdesi ve şuarâ - yi sâhib tarzın zübdesi id i: Bu
beyt - i garrâ zâde • i tab’ - ı lâtifleridir:
Melek sîmâ perî peyker şehâ simin bedensin sen
Bu varlık âlemi yoklansa âlem bulacak dem yok
Güzellik içre hercâyî aceb bilsem nedensin sen
Ademde var ola âlem hele âlemde âlem yok
Beni hayrân iden her dem budur esrâr - ı h'isn içre
Müferrih leb güler yüzlü ne hoş hokka dehensin sen Kafzade Faizi tezkiresinde Aşkî’nin (1026 — 1617)
Dilâ senden kerem gelmez yüri ol dâr - ı mihnetde de öldüğü yazılıdır. Mustafa Miicib tezkiresinde de « Hu-
Belâ vü zecr ü hecr içre beni koyub gidensin sen dûd -i selâsînde fevt oldu » deniliyor
Üşüb başına yıldızlar gülüşüb aya dirler kim B ibliyografya : Ryz-. Kfz., Rz., Mcb.
Türk Şairleri
521 Ât.

Atâ (Çırçırlı, Sadî) — X IX uncu asır şairlerinden 1266 (M. 1849) senesi Anadolu sadâreti pâye i refîasını
A tâ hakkında ta tin şu malûmatı veriyor : ihrâz ile beyn-tl-emâsil mütemâyiz olmuş iken 1268
“ Çırçırlı Atâ efendi Aksaray mektebi muallim-i (M. 1851) senesi şehr-i muharreminde rûh-i revânı gül.
sıbyânı müteveffa Abdullah efendi’nin sulbünden 1164 zâr-ı cinâna revân olmuştur. Müşârünileyh ahlâk-ı ba­
(M. 1750) târihinde kademnihâde-i sâha-i vücûd olup sene ile mevsûf ve kemâl-i insâniyyetle ma’rûf birşâir-i
bir müddet dîvân-ı hümâyun kalemine devâm ve bir maârif me’lûf olup nazm ü nesrinin kemâl-i belâgat ve
müddet dahi taşralarda bazı voyvodegfân ve müteselli­ fesâhati müstağni-i tahrîr-i hurûftur.„
min misillü zevâtın kitâbet hidmetlerinde bulunarak im- Aynı eserde şairin şu gazeli kayıdlıdır :
râr-ı şühûr ve a’vâm eyledikten sonra 1198 (M. 1783) Her dil olmaz cilvegâh-ı şâhid-i esrâr-ı feyz
târihinde tarîkat-i aliyye-i Sa’diyyeye dehâletle Derseâ- Değme bir gonceye düşmez jâle-i âsâr-ı feyz
det’te Çırçır nâm mahalde kâin hanesinde peygulegÜ2 În-i Âşık olmazsa çeh-i zindân-ı iffette mukîm
ibâdet iken Yûsuf âsâ olamaz şâyeste-i bâzâr-ı feyz
J-it Itc. <111J-._ İtme İskender gibi âb-ı hayâtı cüstücû
Neş’e bahş-i câvidandır sâgar.ı serşâr-ı feyz
târîhi nâtık olduğu veçhile 1230 (M. 1814) senesi hilâ­
Sûzen-i tevbîh-i mürşid zahmdâr eylerse de
linde rûh-i şerifi âlem-i lâhûta âzim ve cesed-i lâtifi
Rabt ider çâk-i dili elbet şuâ’-ı târ-ı feyz
mahall-i mezbûrede vâki’ Kilise câmi’i hatîresinde rah-
Sen heman sîrâb kıl eşg-i nedâmetle Atâ
met-i Hak’ka mülâzim olmuştur. Mûmâileyh aşk.ı İlâ­
Bâğ-ı âlemde virir nahl-i hulûsun bâr-ı feyz
hîye mazhar bir zât-ı ferhunde siyer olup A
târîh-i velâdeti ve aded-i Lâfza-i Celâl (Y ani = 66) Sicil'de Şairin memuriyet hayatı biraz farklı olarak
şu yolda gösterilmiştir ;
târîh-i müddet-i hayâtı vâki’ olmuştur. Müretteb dîvân-ı
“Atâullah Mehmed Bey. Halil Hamid Paşazâde: Meh-
eş’ârı vardır.„
med Ârif Beğzâde Râşid Beğ’in mahdûmudur. 1224
Aynı eserde Şairin şu manzumesi kayıdlıdır :
(M. 1809) te tevellüd eyledi. 1239 (M. 1823) da müder­
Kerem ü lûtf ü atâ itti bana hazret-i şeyh ris 1257 zilhiccesinde ( M. 1841 ) Mısır mol­
Feyz bahşâ-yi hayât oldı dile şerbet-i şeyh lası olup ba’del-avde Mekke mollası ve 1263 (M.
Ben esîr olmuş idim nefs ü hevâ deştinde 1846) şevvalinin on beşinde İstanbul pâyesi ve Meclis-i
Kim halâs itti beni tantana-i himmet-i şeyh maârif a’zâsı ve 1266 saferinde (M. 1849) Anadolu pâ­
Okunur hutbe-i nâmı da menâbirde velî yesi oldu. 1268 muharreminin üçünde vefât eyledi (M.
Şân-ı kutbiyyet ile buldı şeref kisvet-i şeyh
1851) Şâir, fasîh, belîğ, halûk idi.„
İşte gavsiyyet ü ferdiyyetine oldı delîl Bibliyografya: Sd.
Arab ü Rûm ü Acem’de çalınur nevbet i şeyh Atâ (İstanbullu) — X IX uncu asır şairlerinden Atâ
Istigase iderek dirsen eğer Sa'deddin hakkında Fatin şu malûmatı veriyor :
İrer imdâdına bu mu’cize-i kudret-i şeyh “A tâ efendi Derseâdet’le 1245 (M. 1829) senesi ka­
Evliyâ içre Benî Şeybe deyu yâd oldu demnihâde-i sâha-i vücûd olup bir mikdâr ulûm-i ara-
Cümlesin itti tefevvuk hele ferdiyyet-i şeyh biyye ve Fârisiyye tahsîl eyledikten sonra 1259 (M. 1843)
Bende-i efkar ü nâçîz Atâ kemterinin senesi Mâliye hazînesi dâhilinde vâki’ eshâm muhâse-
Sâyebân oldı serinde alem-i nusrat-ı şeyh besine müdâvemete mubâşeretle 1265 (M. 1848) senesi
muhâsebe-i mezkûreye mülhak tatbik odasına nakl-i
Sicil'de şairin (1231 — 1815) te öldüğü kayıdlıdır.
me’mûriyet eylemiştir. Bir mikdâr eş’ârı vardır.„
Bibliyografya : Ft"-. Sel.
Aynı eserde şairin şu gazeli kayıdlıdır:
Atâ (İstanbullu)— X IX uncu asır şairlerinden Atâ — Gazel —
hakkında Fatin şu malûmatı veriyor : Söyle ey âşık-ı şûrîde nedir bunca hicâb
“ A tâ Bey sudûr-i izâmdan Halil Hamid Paşazâde Yok mı sende dahi nezzâre-i ruhsâreye tâb
müteveffâ Arif Beğ’in mahdûmı Mısr-ı Kahire kadısı Nice âşık dinilür böyle revişlerle sana
sâlif-üt-terceme Râşid Beğ merhûmun sulbünden Derse- Yanarak olmalısın âteş-i aşkımla kebâb
âdet’be 1224 (M. 1809) senesi hilâlinde kademnihâde-i Yohsa bilmez misin âdâb-ı niyâzı sen de
sâha-i vücûd olup 1239 (M. 1823) senesi tarîk-ı tedrise Okumadın mı aceb tarz-ı mahabbette kitâb
dâhil ve 1259 (M. 1843) senesi Sofya mevleviyyetine Hele havfeyleye gör varken irâden elde
ve 1262 (N. 1845) senesi Kahire i mezbûre mevleviyye- Böyle endîşe-i hâm ile yanup olma harâb
tine nâil olduktan sonra 1264 (M. 1847) senesi Dâr-ül- Gice gündüz benim endîşe i hecrimle Atâ
hilâfe-tül-aliyye hükümeti pâyesini hâiz ve muahharen Bilürem çekmedesin dûzah-ı aşkımda azâb
Meclis.i maârif-i umûmiyye a’zâsı sınıfına ilhâk olunarak Bibliyografya; F*"- 34
Türk Şairleri
At. 522

Atâ (Hekim Sinan oğlu, Edirneli) — XVI ncı asır Kendi dahi şi’ri gibi râzük ve bâriktir. Hemen vasf-ı
şairlerinden Atâ hakkında Ahdî şu malûmatı veriyor : rakîbde olan şiirleri rekîktir. Şi’r-i û :
“ A tâ : Edirnevîdir. Ulûm-i zâhire iştigal gösterüp
— 1 —
kanûn-i âdâb ile sözleri ebdâne muvâfık ve ilm-i hik­
Câm üzre her habâb hevâdan haber virir
mette hakîm-i hâzik geçinür. EğerçiTabâbet-i müslimînde Âşık vücûdı gibi fenâdan haber virir
sözleri çok lâkin günde yüz kez berş yimeden gayri Oamzen hadengi tir-i belâdan nişan virir
hüneri yok. Ve hey’et-i garibe ve sûret-i acîbe ile me- Kaşm kemanı kavs-i kazâdan haber virir
ze-i rüzgâr şeb ü rüz herze gerd ü bîkâr ve müdâ- Dil âstân-ı yâri dilinden düşürmez âh
Bîmârdır ki dâr-ı şifâdan haber virir
vemet-i berşten gayet zaîf ü nâtüvan ve tenâvül-i
Bin cân ile fütâde bana var mıdır dimiş
kahve ve afyûadan nizâr ü nahif ü bîcân olmuş idi.
Bir can bulunmadı mi /4/â’dan haber virir
Gûyâ ki süreti nesh olup veyâhud mezheb-i Tenâsuhî
_ II —
kavliyle rûh-i pâki âhar kalibe hulül itmiş evzâ’ ve et- Ceng meydânında her kalb-i adûda yir ider
vâr-ı acîb ile zurafâ içre makbûl ve üslüb i hecv ü lirimizle ger ağız bir eylese zıhgîrimiz»
hezide bir tarîk ile hezzâl ve heccâ idi ki fil-mesel Beyazı Haşan Çelebi tezkiresinde ise şu kayıdlar vardır :
ve Mîrem-i Siyâh güftâr-ı mudhik i âbdâr ile şüst ü şü “A tâ ; Âb-ı musaffâsı nişâne-i selsebîl ve tesnîm ü
ve her vâdii cüst ü cû idüp ve ebyât-ı terzîk dimede ana hevâ-yi dilküşâsı şifâbahş-ı her marîz ü sakîm olan
irüp anın yanında ol veçhile yüz ağardamazlardı. Gazeliy- şehr-i Edirne’dendir. Hekimoğlu dimekle şöhre-i
yâtı bîhad ve lâ yuaddir cümlesinden bu gazel ki cihân idi. fehvâsı üzre kaide-i
ebyâtının âb-ı rûyidir Bir kaç beyti sebt olundu; Kanûn ü Şifâ ve muâlece-i tedbîr.i merzâda babasının

— Oazel - ta’lîmi üzre tab’-ı fehîmi kâmil olup külliyyât ı ilm-i


tıbba zihni hâvî ve şâmil olmışidi. Eğerçi Edirne bîmar-
Dembedem gözlerimin yaşları akmağ ister
hanesinde tabîb-i sânî idi. Lâkin muhtâc-ı ilâç olan dil-i
Yâr kûyinden anınçün beni ırmağ ister
Bükülüp şûh gibi kacidim eğildiği bu kim bîmârı pür humâr ve kendü gibi mülhid ve zındîka
Miyve-i cânımı ol yâr koparmağ ister dâr-üş’ şifâ filhakika hâne-i hammârdır deyu ol dâr-üş-
Bir iki dâğile ey lâle geçinme âşık şifâdan hum-i mey gibi taşra çıkmaz idi. Mübtelâ yi
Yalmuz ol yüzi gül sinede bin dâğ ister sû-i mizâc olana hakîmâne ilâç hamr-i atîk ve emrâz-ı
Devr-i bî rahmm elinden nice kan ağlamayın
sevdâlyye ile muhtel-lüd dimâğ olanlara bür’üssâa sarf-ı
Beni bir cân-ı azizimden ayırmağ ister
rahîktir deyu nerkis misâl sâgar-ı sahbâyı elden düşülmez
Ey Atâ işiği kelbi dirilürmiş o rakîb
Kendüyi ol har öğüp göke çıkarmağ ister
idi. Ba’z-ı merzâya varmak lâzım oldukta kanzil mest-i lâ-
ya’kil varup ne marîz- anın kelâmın anlar ve ne ol
- l i ­
seni bin dürlü belâlarla gören âşıka bak
hastenin nâle vü feryadın dinler idi. Âhır peymâne-i
Oam-ı Azrâ ile yolunda olan Vâmık’a bak ömri bâde i fenâ ile pür olup humhâne-i cihan durağı
Oündüzin zerk u riyâlarla gezen zâhidi gör ve tekyegâh-ı âlem-i vücûd yatağı iken
Karanuda yüzüni yere süren fâsika bak Götürüp bezm-i kesretten ayâğı
Müfredât-ı hurüf ve kelimâttan mürekkep olan ter-
Mezkûrun tarîk-ı hecivde maâni-i lekîk ile mukat-
kîb i eş’ârı ve ma’cûn-i güftân te’sîr ü hâletten hâlî ve
taâtı çoktur. Yazmasını terk idüp tesvîd olmadı. Lâkin
ârî değildir. Keyfiyyet-i hâli bu bir iki ebyât ve maka-
cümlesinden bu kıt’a çendan elfâz-ı mühmelesi yok.
linden cilveger-i manıssa-ı zuhûr ü kemâldir :
Kahve fincanı hususunda Köçek Tâbî vasfında ketbo-
Zerd çehreyle bulur kûyini âşık bulıcak
lunmuş. Tesbît olundu :
Buldurur talibine Kabe’yi altûn olıcak
Ne revâdır seraka sâhibi Tâbî sen iken -
Bana isnâd idüben eyleyesin bühtâni Câm üzre her habâb hevâdan haber virir
Dâiren ben bilürin neydüğini gel berüye Âşık vücûdı gibi fenâdan haber virir
Sana çalmak nic-olur göstereyin fincâni» Dil âstân-ı yârı dilinden düşürmez âh
Blmâr-ı aşk dâr-ı şifâdan haber virir
Â'^ık Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
Bin can virir fütâde bana var mıdır dimiş
“ Atâ : Bu A tâ’ya Hakîm Sinan oğlu dirler. Babası Bir can bulunmadı mı /4^âdan haber virir»
Edirneli idi. Bir zaman tarîk-i ilimde oldu. Ahır babası
Rıyazî tezkiresinde de şu kayıdlar vardır :
tarîkına sülük eyledi. Hâliyâ zâhirâ Edirne sarâyında
“ Edirnevîdir. Hakim Sinan oğlu dimekle şöhretşi.
tabîb-i sâaîdir. Ammâ hakikatte kahvehâne mücâviri
ârdır. Edirne sarayında tabîb olmuş idi. Bu beyit anındır:
olup kendi evinin ahyânen mihmânıdır. Mizâcı şöyle
Can çıkarken söğe şol lâ’l-i şekerbârıyla
zaîf olmuştur ki eller barmağile gösterirler. Hilâl sanur-
Duymayın cân acısın lezzet-i güftârıyla »
1ar. Hayâl misâl olduğıyçün kahvehânelerde asılmış
fânûs-i hayâl sanurlar. Kahvehaneciler anı başlarında Sicil'do. Şairin (960—1552) de vefat ettiği kayıdlıdır.
götürdükleriyçün nazırlar bâdî-i nazarda hilâl sanurlar. Bibliyografya: Ahd., Aşk., Hsn., Ryz,, Sel,
Türk Şairleri
523 At.

Atâ (Keşfîzâde) — XVI ncı asır şairlerinden A tâ Bu eserin İstanbul kütüphanelerinde müteaddid nüs­
hakkında Âşık Çelebi şu malûmatı veriyor : haları olduğu gibi (Meselâ bakınız: Um. K. No : 2675),
“A tâ : Keşfî merhûmun oğlu A tâ’dır. Sene erbaîn Zıyaeddin’in «Sakk i cedid» adlı eseri kenarında da
ve tis’amieden (940— 1533) ol yıla dek İstanbul’un meş- tab’edilmiştir (1284 -1867) .
hûr şâhid-i şehrâşûbı kendi mahbûb ve etvâr ü evzâı Bu kitap, müteaddid menbalarda yanlış olarak Şânî­
mergubı idi. Elhak sun’-i İlâhî ve nüsha-i cemâl-i insan zâde A tâ’ya isnad edilmektedir. Bursalı Tahir ve Bay
kemâhî idi. Yalınız bir g-arrâ izârı ve bir âl ruhsârı var Ibnülemin Mahmud Kemal de Usûl-i SflA adıyla Şânîza-
idi ki hüsn-i Yûsuf ki kızıllıktan ibârettir görse utndıağın- de’nin kitapları arasında bu eseri de kaydediyorlar
dan kızarup ezilürdi. Gül yüzü yüze gelmeğe kadir (Osm., Stş.)
olmayup bozulurdu. Arak nûş olup terlese herkatıesi Bay Feridun Nafiz ise, Kitap mukaddimesinin mealini
tâb-i ruhinden bir lâ’l-i Bedahşânî ve aks-i ruhsârı d o ­ büsbütün yanlış olarak göstermiştir. O kısmın aslı
kunsa her seng i rîze bir yâkut-i rümmânî olurdu. şöyledir :
Humret-i vecneti hüsn i Yûsuf’a âl geçerdi. Ve leb-i .
U.J JİIpj'IIj
can bahşı Mesîhâ’ya nefes oğlu çıkardı. O l asrın ekâ- fili 3 j
bir ü esâgırı âlimi ve şâiri mezkûrun aşkından dem ıj'.l 'j'-'
ururlardı. Ammâ Nakkaş Ali Bağ gibi zûr ü zere kadir
olanlar ni’met-i vasim başka görürlerdi. Ekâbir himmeti
ile bölüğe geçti. Ba’z-ı hizmetlere dahi varup mâle ka­ (1205 —1790) da yazılan bu eserin sonunda şu

dir oldu. Hayfâ ki zamân-ı cevânîde sünbüli güle sâ- kayıdlar görüliyor :
Al-») ...»
yeban ve hâtem-i lâ’ii henüz harîr-î müşg içinde nihân
olmadan öldü. Mısra’ :
Miyvesi irmeden hazan buldı
Şânîzade Mehmed Sadık’ın değerli bir âlim olduğunu
diğer bazı kayıdlardan da anlamaktayız.
Mâmelekine Hasbî(l) vâris oldu. Çok zaman geçmeden
Bay Ibnülemin Mahmud Kemal diyor ki (Stş.) :
ana dahi mevt hâdis oldu. Bir kaç gün anın dahi vere­
«Şeyhülislâm Arif Hikmet Bey’in bazı fudalânın terâ-
sesi firîfte olmağa bâis oldu. Şi’r. i û ;
cim-i ahvâlini hâvî olarak tertîb etmeğe başladığı Ara-
Oelür karşu kilâbı vardığımca kûy-i cânâne
biyyül-ibâre bir eserin içinde görülen Türkçe varakada
Belî karşu çıkar merdüm olan vardıkta mihmâne»
şu sözler muharrerdir :
Bibliyografya: Aşk .
“Elhâc Mehmed Sadık efendi ibn-i elhâc Mustafa efen,
Atâ ( Şânîzade Atâullah) — Son asrın çok değerli di İbn-i Şânî Ahmed Dede. Bâ imtihan tarîk-ı tedrîse du­
şahsiyetlerinden olan Şânîzade Atâullah, uzun müddet hûl ve 1200 (M. 1785) de Mekke-i mükerreme pâyesiyle
ordu kadılıklarında bulunan ve Medine mevleviyetinde ordu-yi hümâyun kadısı ve 1206 (M. 1791) da pâye.i
iken vefat eden Elhac Mehnıed Sadık Ffendi'mn oğludur. sâbıkıyle Medîne-i münevvere kadısı olup Medîne’de
Onun babası bir müddet Mahmud Paşa mahkeme] irtihâl itti. Eyyâm-ı tedrîsinde hidmet-i müteaddide.i
şer’iyesi kâtibliğini yapan Şânîzade Elhac Mustafa Efen- şer’iyyede müstahdem olmakla fıkh-ı şerîfte mütefen-
di'ûır. Onun babası Tarakçı Ahmed Dede, onun babası nin ve evkat-ı hâliyede cevâmi’ ve medâriste tedıîs-i
Mirza'd\x.
ulûm ve neşr-i fünûn ile meşgul olduğundan me-
Şairin büyük ceddi tarakçı olduğu için âile, aynı
sâil-i dakîka-i şer’iyye ve ulûm-i âliye ve âliyye-
manaya gelen Şânîzâde lâkabiyle iştihâr etmiştir.
den bâhis ondan mütecâviz resâil-i nefîse tasnîf ve
Dr. Bay Feridun Nafiz, Bay Selim Nüzhet’in bir husûsâ cemî’ mahâkimde mu’teber ve mütedâvil
makalesini {Selim N üzhet: Basma ilk Türk Tıb kitabı- olan Sakk-i Şânîzâde nâmındaki kitâbı cem’ ve te’lîf
Poliklinik yıl III. No. 8, S. 147— 149) tenkid maksadiyle eylemiştir. Bu sukûkin bazısı pederleri Elhâc Mustafa
neşrettiği bir yazıda yanlış olarak şunları söyliyor efendi ibn-i Şânî Ahmed Dede merhûmun vakt i hükü­
( Dirim mecmuası No. 5, Mayıs 1936 Sahife: 144) ’ metlerinde vâki’ olan mevâda dâir tertîb ve inşâları
“Şânîzâde’nin Üniversite kütüphanesinde bulunan ise de ekseri kendilerinin evkat-i hükümet ve hizmet­
yazma «Sakki Şânîzade» adlı eserinin mukaddimesinde lerinde vukua gelen mevâda mütaalilk te’lîf ve imlâla­
dedesi Tarakçı oğlu elhac Mustafa Efendi, Mahmud rıdır. Tedrîs-i ulûma “Sefercelânî„ merhumdan ve
Paşa mahkemei şer’iye kâtibi olduğu, babası Elhac hatt 1 sülüs ve nesihde reîs-ül-hattâtîn İbrâhim Nâmık
Mehmed Sadık efendi ise uzunca müddet ordu kadılığı efendi’den ve hatt-ı ta’lîkte Kâtibzâde Mehmed Refî’
ettiği, nihayet Medine niyâbetinde öldüğü yazılıdır.„ efendi’den me’zûn olmuştur. Tabîat-ı şi’riyyeleri dahi
Mevzuubahs edilen bu eser {Ünv. K. yazma eserler olduğundan Türkçe ve Arabca ba’z-ı kasâid ve târih­
No . 296) Şânîzâde A tâ’nın değil, onun babası Şânî­ leri vardır. »
zade Mehmed Sadık’ındır, Doğum tarihi tesbit edilemeyen Atâullah, kuvvetli
(1) Keşfîzâde Atâ'nia amcası şair Hasbî, bir tahsil görmüş ve (1200— 1785) te Dürrîzâde Meh-
Türk Şairİeri
Ât. 5^4

med A rif Efendi’nin ilk meşihati esnasında imtihanla O asırda telif edilen eserler padişaha arzedilir ve
tedris rüusu almıştır. irade istihsal olunmadıkça neşredilemezdi. Şânîzade de
Uzun zamanlar ordu kadılğında bulunmuş olan ba­ Mi’yârületibbâ adındaki tercüme eserini usulu dairesinde
basıyla dolaşmak mecburiyetinde kalan A tâ’ya 1231 Şeyhülislâm Diirrîzâde Abdullah efendi’ye takdim etti.
cemaziyelâhirinde (M. 1815) Havassı refîa {Eyip) kazâsı Fakat çocukluğundan beri Şânîzâde’yi tanıyan ve onu
tevcih olunmuştur. kıskanan mektupçunun tesiriyle bu eser, Şeyhülislâm
V ak’anüvis Ahmed Asıtn'm vefatı üzerine padişah nezdinde kalmış, hükümdara verilmemişti. Nihayet mü­
tarafından 15 safer 1235 (M. 1819) te vak’anüvisliğe ellifin müteaddid müracaatları üzerine kitap, “maalkerâ-
getirilmiştir.
he„ Silâhdar Ahmed Paşazâde Ali Bey’e gönderildi.
Şânîzade, bu vazifeye tayin edilince Şeyhülislâm H alil
Hekim Paşa Mustafa Mes’ud efendi’nin, kitabı Silâh­
efendi’nin yanına gitmiş ve ondan çirkin muamele gör­
dar nezdinde «ibka ve zât-ı şâhâneden ketm ü ihfâ»
müştü. Bu husustan bahsederek tarihinde diyor ki ;
eylediği ve «gadr garaziyle değil, gûyâ tıb kitabını
“ . . . Hattâ abd-i nâçâr bu hidmet-i aliyyeye henüz
mutâlâa-yi şâhâneye takribi tensîb eylemediğine mebnî
selefimin vefâtından haberdâr değil iken mahz-ı inâyet-i
ketm ettiği» bilâhare Silâhdarın ifadesinden anlaşıldı.
hazret-i şehriyârî ile memür olduğum vakitte bende­
lerine pür çîn-i cebîn izhâr-ı iğbirâr ederek “senden Şânîzâde, tarihinde bu kitabı «ağrâz-ı fâsideden ârî

bu günlerde hiç bir taraftan bazı yazuyâ müteallik bir olarak te’lîf ve mücerred menfaat-i müslimîn» maksa-
diyle «hâlisâne ve tahdis-i ni’met güne tasnîf» eyledi­
şey istediler mi„ deyu suâl buyurduklarında «hayır ola
ğini söyledikten sonra diyor ki ( Şânîzâde tarihi C. 2,
efendim» dedim. O l vakit «ya senin vak’anüvisliğe
S. 336) :
kudretin olduğunu şevketlu efendimiz neden biliyorlar»
dedikleri gibi abd-i zaîf kaziyye ne idüğini teferrüs “Ammâ ne çâre, ifâde-i hâl, muhâl-i mutlak ve ol rakî-

ederek der akab bir kuvvet i kalb hâsıl olmağla «ya b-i gaddâr yediyle bâb-ı ümîd muğlak ve takrîr. i mâfilbâb

devletlu efendim, kulunuz şimdiye kadar hâkipây-i hü­ diğer bir kitab takdimine manût ve muallak kalmğala

mâyûna dört kıt’a kitab te’iîf ve takdim etmiştim» ce­ ba’de zamânin kitâb-ı mezkûrun mevkufün aleyhi olan
vâbına cesâret ettiğimde «pek güzel Allah mübârek fenn-i teşrihten ^ ile tesmiye olunan
eyleye» deyu kapu çukadarlarına terfîkan ilbâs-ı hil’at nüshanın te’lîfine ihtimâm ve ol eyyâmda Havâs-ı
zımnında Bâb-ı âlîye irsâl buyurdular. Meğer mektûbî- aliye mevleviyyetiyle hasbet-tarîk bekâm olarak
leri yamağı olup hadâset i sinnine göre fî nefs-il-emr esnâ.yi kazâda dahi aralık buldukça tasnîf ile itmâm
fenn-i inşâda bazı isti’dâdı olan müderrisinden Sahhaflar ve ibtidâsında kitâb-ı sabıkın (1) dahi arz olunduğunu
şeyhizâde Esad Molla’yı sevkedüp lâkin hakk-ı nâ müs- imâ ve ifhâm edüp akib i tekmîl-i müddet-i hükümette
tahakkımda mukadder idüğinden sû i zan birle muğber müfettiş i sadr-ı âlî bulunduğum vakt-i meymenette

olmuşlar idüği yine lisanlarından neşr ile müştehir ola­ sadna’zam Mehmed Emin Rauf Paşa taraflarından ma’-
rak ba’dezin azillerine kadar dahi meclislerine vardıkça rûz-i pâye-i serîr.i a’lâ olup o bâbda sudûr eden hat-
bir raiyyeti bahâne ile abd-i ahkarı tekdîre mazhar t-ı hümâyûnda bu abd-i zelîl muvaffak-ı eser-i çelil
ederlerdi...» olmak üzere tezkâr ve inâyet-i bî nihâyet-i husrevâne-
Atâ, Âsım’ın tarihine vücude getireceği zeyl için leri erzan buyurılacağı iş’âr birle iktizâ eden eşkâli
bir mukaddime yazmış ve bu yazısıyle hükümdarın yine ma’rifet-i bendegnâemle tanzîm ve tekmîl kılınarak
takdirine mazhar olmuştu. Mahmud II. un tahta cülû- gerek kitâb-ı sâbık ve gerek lâhikın tab’ ve temsiline
sundan, yani (1223— 1808) senesi sonlarından itibaren irâde ve bu bende-i kem bidâayi beyn-el-akrânferîh ve
tarihî vak’aları tesbitine müsaade edildi. Sadrazamın fâik buyurdular...„
nezaretinde bulunan evkaf müfettişliği de uhdesine Cevdet Paşa da bu eserlerden bahs ettiği sırada
tevcih edilmiş ve muharrem 1237 (M. 1821) de Mekke şunları söyliyor {Cevdet Paşa tarihi C. 11, S. 13):
pâyesiyle de taltif olunmuştu. “Pâdişâh, ulûm ve maârifin terakkisini ister. Şânîzâ­
Cevdet Paşa diyor ki (Cevdet Paşa tarihi C. İ l , de gibi malûmât-ı sahîha ashabından bir zat dahi o
S. 13) :
vakit henüz lisânımızda ıstılâhâtı mevzû’ olmayan ilm-i
" . . . O devirlerde tarîk-i İlmî pek ziyâde resme dö­
tıbdan bir güzel kitab yapar da anı huzûr-i hümâyûna
külüp kaidesi mer’iy-yül-icrâ olduğu halde
arz içün yol bulamaz. Çünki Sultan Mahmud, Şânîzâ-
ara sıra tafarât-ı mahdûmâne eksik değildi . Şeref-i in-
de’nin değerine gereği gibi muttali’ olsa hekimbaşı
tisâb ile dahi tafralar husûle gelirdi. Ammâ ilm ü fazi
olsun diyivermesi melhûz idi. Binâenaleyh merâtib-i
ile terakkî pek müşkil idi. Bazan serpilüp çıkan ehl-i
resmiyye ashâbı türlü türlü vesileler ile anı örtbas et­
kemâl de düçâr-ı sademât-ı hased ve istirkab olurdu.
meğe çalışıyorlardı. Ve ekseriyet anların tarafında bu­
O zaman ilm i tıbda mehâreti müsellem olan Şânîzâde’-
lunduğu cihetle buna muktedir olurlardı.„
nin hekimbaşı nasbolunacağına vak’anüvis edilmesi de
bundan nâşî idi.„ (1) Mi’y â rü le tib b â .
Türk Şairleri
525 At.

Şânîzâde, diğer eserlerinin de takdiminde ve yahud «Müşârünileyh ilm-i tıbda da — ulûm i şâire gibi _
tab’ında aynı müşkillere uğradı. Meselâ “Hamse-i Şânî- yed-i tûlâ sâhibi olduğu halde tarihinde (1) bilmünâ-
zâde„ nin birinci cildi üç senede tab’edilebilmişti. Tab- sebe «îlm-i tıb ile hakîrin münâsebetim takribiyle» keli­
hane nazırı Abdıırrahman Mahib efendi’nin bu hususta meleriyle hazm-ı kemâl ediyor. îcrâ-yi tabâbet ve tedâ-
g-österdiği münasebetsizliklerden şikâyetle diyor ki vî-i hastegâne himmet eylediği de “Abd-i hakîre tedbîr
{Şânîzâde Târihi C.3, S. 125): ve devâ içün gelen merzâye ve emrâz-ı redîe ve ilel-i
asabiyye ve ikle ve kurûh-i mütemâdiyye ve seyyâ-
«. . . Nâzır-ı mûmâileyh, kîse-i fakîr gibi hüner ve
leye mübtelâ ricâl ve nisâye kanûn-i etibbâ mucibince
maâriften bî behre kaldığından ve zikri ve fikri mansıb
sebeb-i marazları suâl olundukça...„ demesinden müs-
ve akçe olup hidmet-i mezbüreye nâehl olduğundan
tebân oluyor (2) » .
kitâb-ı mezkûrun esnâ-yi tab’ ve temsilinde mukâdde-
“1236 (M. 1820) da zuhûr eden Rum ihtilâlinden
mâ sudûr eden emr ü irâde-i hayr ifâde.i şâhâneye
sonra Bâbıâlînin Rumlardan emniyyeti münselib oldu­
imtisâlen ibâresinin tashîhine her ne kadar sa’y i cezîl
ğundan Frenkce ve Rumca evrak mühendishâne hoca­
eyledim ise de kıllet-i ücretine tamaân istihdâm eyle­
larından Yahya e f e n d i ' terceme ettirilmekle berâber
diği Üsküdar Yenicâmi’i kayyımı tahsîsât-ı fakire rağ­
heveskâr olan kâtiblere elsine-i ecnebiyyeyi ta’lîme de
men inâd-ı câhiliyyetle yine gerek hurûfât imlâsını tah ­
mûmâileyh me’mûr ve kâtiblere maaş tahsîs edilerek
rif ve gerek bütün kelimeyi taklîb ve tashîf etmekten
Bâbıâlîde bir terceme odası açıldı. Bundan sonra dîvân-ı
fâriğ olmadı. Ezan cümle meselâ dîbâce i kitâbda
hümâyûn tercemanlığına müslimlerin ta’yînine karâr ve­
liis kelâm ı müseccaı yerine yazup
rilerek Şânîzâde’nin iktidârı meclis i vükelâda mevzû-i
iki def’a tashih ve ta’mîr ve mahsûs bir mufassal tez­
bahs olduysa da mevâlîden bulunmasına binâen Bâbıâlî
kere dahi tahrîr olunmuşken yine öylece tab’ettirmiş
ricâli silkine idhâli münâsib gürülmedi.,,
olduğu manzûr-i abd-i hakîr olup tekrar sebebini istif-
Şânîzâde, tarihinde diyor ki (C. S.34) :
sâr eylediğimde ol câhil-i bîâr mugalâta-i nâdânîye
“Bu hidmet-i pür menfaate eben an ceddin ehl-i
ibtidâr ile taannüd-i hamîrânesinde ısrâr eylemekle
İslâmdan bir muktedir kimse tecessüs olunduysa da o
o jC lâzimesince nâçâr sükût ihtiyâr olundu
makule maârife mukaddemlerde kendiliklerinden heves­
liy'i j' . Eğerçi kitâb-i mezbûrda ahkâm-ı
kâr olanlar bazı kibâr indinde sâkıt-ül-i’tibâr ve belki
mebâhisini mugayir olup hatâ ve halel olmadığı zâhir
düçâr. 1 hezl ve istihkar olduklarından hidmet-i mezkû-
ve bî hiiâf olup ancak müellif olan kimse tahsîn-i ibâre
reyi(4) îfâya kadir bir müslim bulunmadığı cihetle biraz
ve imlâsıyçün bunca himmet ve meşakkat sârıf olduğu
eyyâmdan sonra yine Yahya efendi'y^ mühendishâne
eserinin cüz’îce kusuruna bile râzı olmayacağı müselle-
hocalığı mâninden kat’-ı nazar ilbâs-ı haftân-ı tercemânî
m-i ashâb-ı insâfdır. Hâsılı bu kitâb ı nâyâb.ı bîbahtin
olundu. 01 esnâda tercemanlık umûrı etrâfiyle abd-i
madde-i mezkûre yanında hiç makulesi olur hezâr ser-
hakîrin uhde-i âcizânemden gelebilmek üzere erbâb-ı
güzeşt-i pür garâbeti olup lâkin anların her biri birer
meşveret meclisinde tezkîr eylemişler ise dahi sâye-i
mahall-i muvafık ve zaman ı cesbanda beyân ve tahrîr
devlet-i aliyyede mevâlîden bulunduğum takrîbile tensîb
olunur. Binâenaleyh fenn-i cerrâhî ve eczâ-yi tıbbiyyeyi
buyurulmayarak lûtf-ı cenâb-ı Bârî ve hidmet-i vak’anü-
hâvî iki kitabdan ibâret cild-i sânînin pâye-i serîr-i mu-
vîsî-i şahriyârî o makule şuğl-i kesîr ve envâ’ı meşâk
allâya arzı hususu te’lîf i abd i hakîri meseline
ve mehâzîrden fakîri bu tarîkle masûn eyledi...„
nazîr ettiren fenn-i mezbûrda bakıyye-i husamâ yi gad-
Şânîzâde’nin kudretli bir âlim olması yüzünden ken­
dârın vakt-i nekebetine tevkîf ve te’hîr olundu.»
disini kıskananlar oluyor ve bunlar bir takım vesilelerle
Cevdet Paşa’nın verdiği malûmuta göre, «Hekimbaşı onu mevkiinden düşürmeğe çalışıyorlardı. Nihayet He­
Mesud efendı'nm azlinde yerine Şânîzâde var iken baş­ kimbaşı Behçet efendi’mn siyasetiyle 15 safer 1241
kalarının tayini nâbecâ ise de Behçet efendi mukadde­ (M. 1825) de vak’anüvislikten azledildi, yerine Sahaflar
m i hekimbaşıhkta bulunmasından ve âdâb-ı meclise şeyhizâde Esad efendi tayin edildi.
vâkıf olmasından dolayı şâirlerine tercih olundu. Şânî- Şânîzâde tarihini 1236 senesi nihayetine kadar yaza­
zâde’nin “Edebiyâtına nisbetle ma’lûmât-ı hikemiyesi bildi. Azil tarihinden evvelki beş yıllık vakayii yazamadı
sad çendân ziyade idi. Alelhusûs ilm.i tıbda olan ma’- ve “zabtı vakayi cerideleri,, ni Esad efendCy^ devretti.
lûmât ve mehâreti ol asra göre fevkalâde idi. O zaman Fakat Şânîzade’nin aleyhdarlan bu azil keyfiyetini kâfi
İstanbul’da sahîhan reîs-i etibbâ idi. Lâkin hekimbaşı görmemişler, ona Bektaşilik ta isnad etmişlerdi.
olan Behçet efendi, Hâlet efendi'ye. çatkın ve Enderûn’a Yeniçerilerin ortadan kaldırıldığı sırada Bektaşilik
girgin olduğu halde Şânîzâde’yi istirkab eylemekte ol­ namının da yok edilmesine teşebbüs edilmişti. Bu karar
duğuna nazaran vak’anüvislik gibi bir me’mûriyetle İs. [1] Şânîzâde Tarihi C. 2, S. 163
[2] Şânîzâde tarihi ; C. 2, S. 164,
tanbul’da oturmak Şânîzâde’ye ni’met-i uzmâ idi„ .
[31 Ahmed Vefik Paşa’nın büyük babası .
Bay İbnülemin Mahmud Kemal diyor ki (Stş.) : [4] D ivani hüm ayun te rc ü m a n lığ ı .
Türk Şairleri
At. ,526

üzerine Bektaşıların bir kısmı öldürülmüş, bir kısmı da hâlî olmazlardı. Hattâ Şânîzade gûyâ “Behçet efendi
uzak yerlere nefyedilmişti. Bunlardan Kapan veznedarı Hekim başı ise ben de baş hekimim,, der imiş yollu
Aziz ve zahire veznedarı Â r ifm de birer yeıe tayinle­ sözler şâyi’ olmuştu. Bir de Behçet efendi mukaddemâ
rine dair arzolunan takrire yazılan «Hattı hümâyun» un târîh-i CebertVy\ lisân-ı Arabîden Türkceye terceme
zeylinde “Bektaşıların pek meşhurlarından vak’anüvîs eylemesi dolayısiyle kendisinde bir müverrihlik şiârı
Şânîzade Atâ efendi’nin Tire'ye ve Cegalezade hâcegân- var idi. Binâenaleyh Behçet efendi hekimbaşı ve Şânî­
dan Tahir Bey’in Hadim'& nefiylerine„ irade sudur et­ zâde vak’anüvis olduklarında İzzet Molla «Erkân-ı dev­
miş, Şânîzade de derhal mübaşirlerle Tire’ye gönderil­ letin hâline bak, bir müverrihi hekimbaşı ve başhekimi
mişti. vak’anüvis ittiler» demiş. Bu sözü, Şânîzâde’nin söyle­
Bu husustaki kayıdları toplayan Bay îbnülemin Mah- diği işâa ve Behçet efend’ye îsâl edilmiş olduğundan
mud Kemal diyor ki (Stş.) : müşarünileyh, Şânîzâde’nin bütün bütün aleyhine düş­
“Takrirde Şânîzâde ile Tahir Bey’in isimleri olmadığı müş ve anı evvelce vak’anüvislikten azl ettirmişti. Bu
halde padişahjn karihasından zuhûruna sebeb ^âr/â i cihetle Şânîzâde târîhinin âhırında .i»
Lâtft'de beyan olunduğu veçhile(l), Şânîzade «o vaktin (l)ibâresiyle hatm.i kelâm eylemiştir. İzzet Molla buna
İbn-i Sînâ’s'i makamında ma’mûr-ül-cevânib ve tarîk-ı sebeb olduğundan müteessif olarak « o sözü ben söyle­
ilimde bulunmasıyle berâberbazı elsine i ecnebiyyeyi ârif, dim» diyegörmüş ise de müfîd olmayup Behçet Efendi,
hakîm meşreb olduğu halde Bektaşilik nâmiyle azl ve Şânîzâde’nin azliyle iktifâ etmeyerek nefyini iltizâm
nefyi, hekimbaşılık mesnedine olan liyâkatini istirkab etmiş ve bu kerre Bektaşilik maddesini vesile ittihaz
edenlerin eser-i siâyeti olduğu vâreste-i kayd-ı irtiyâbtır. ederek ve Beşiktaş cem’iyyet-i ilmiyyesine Bektaşıhk
Müşarünileyhin münferiden nefyinden açığa çıkacak illet-i rengi vererek anı ve anın sebebiyle Kadri Bey’ı ve
rekabetin setri, Tahir Bey’e bâis-i müşâreket olmuştur Ferruh Efendi'yı dahi nefy ettirmiş olduğu ol vakte ye­
denilebilir.» tişmiş olan zevâttan istimâ’ olunmuştur...„
Cevdet Paşa{2) ve L â tfi efendi(3) tarihlerinde beyân
Menakıb-ı Kethüdazade’de deniliyor ki (S. 34);
olunduğu üzere o esnâda Bektaşilik isnâdiyle nefy olu­
“Hekimbaşı Abdülhak efendi(2)familyasının Şânîzâde
nanlardan bir takım zevatın O rtaköy’de yalıları olup
Hekimbaşı olur diye korkularından ilm-itıbdaki hazaka­
dâimâ birleşirler ve meclislerine bilmedikleri âdemleri
tine hasedleri varmış ve bu zatlar idâdından değilse de
kabûl etmezlerdi. Bu meclis, bir cem’iyyet i ilmiyye idi.
anların istedikleri gibi öyle sofu da olmadıklarından hazır
Maârife heves edenleri ta’lîm etmeği, yahud ettirmeği
meydanda olan vakayi’-i Bektaşiyeyi bu hasûdlar ken­
müteahhid olup ta’lîm olunacak ders, fünûna müteallik
dilerine serrişte-i adâvet addedüp İstanbul’dan def’ ve
ise Şânîzâde ve edebiyâta müteallik ise şıkk-ı sâlis
defterdârı ve Tefsiri Meuâkib mütercimi İsmail Ferruh tard etmek içün bunlar da Bektaşıdır diye kalkışmışlar.
efendi der’uhde ederdi. Âzâ-yi cemiyyet ekseren Ferıuh Şânîzâde hakkında hoca efendimiz(3) « Çelebi dayana­
efendi’nin Ortaköy’deki sâhilhânesinde toplanırdı. Mü- madı menfada öldü» deye buyururladı. Çünki Şânîzâde
şârünileyh, Londra’da elçilik etmiş, gayet mu’teber bir daha gene imiş. Allah o ilimleri kendine gençliğinde
merd-i maârifperver olduğundan cem’iyyetin riyâsetinde ihsân itmiş. Öyle ilimler ki te’lîfâtı olan kitablara frenk-
bulunurdu.„
1er, ne ma’lûmatlı imiş diye şaşarlar, taaccüb iderler
“Felâsife-i İslâmiyyeden Kethııdâzâde /İn /e fe n d i de
haftada iki gün devamla felsefiyyât ve edebiyyâta ve imiş. »
fünûn-i şettâya âid mübâhasâta iştirâk eylerdi. Azâdan Şânîzade tarihinin baş tarafında yazılı olan tercüme!
Kadiasker Melek Paşazâde Abdiilkadir Bey, ta’lîme muk­ halinde deniliyor k i :
tedir değilse de cem’iyyetin işlerine nezâret ve muâve- “Bazı hussâd-ı bed nihâdm tesîr-i fesâdiyle 1241 ta­
net ederdi. Cem’iyyetin masârifi, cem’iyyete dâhil olan­ rihinde vak’anüvislikten azl ve 1242 saferinde şânına
lar tarafından tesviye olunur ve müzâkerât mahrem tu­
lâyık olmayan bir töhmet-i şer’iyye ile medhûl olmağla
tulduğundan ve içlerinde yabancı bulunmadığından hâ­
riçten isnâd olunan mezhebsizlik ve Bektaşilik, yeniçe­ arpalığı olan Tire kazâsına nefy ve iclâ edilmiştir„.
rilerin ilgası sırasında bunların da dağıdılmasına vesîle
(1) Cevdet Paşa bir makalede der ki
ittihâz edilerek birer mahalle nefyolundular.„
ibaresini şerhedeyim.Behçet efendi’nin istihdâın ettiği etibbâdan Ga-
Cevdet Paşa bu zatları Bektaşılıkla ithâm etmenin
lina nâm tabîb anın sâyesinde epeyce meydan almış ise de Şânîzâ­
insafsızlık olduğunu söyledikten sonra der ki :
de’nin şöhreti anm şöhretini bastırmakla Şânîzâde’yi Behçet efendi
«... Şânîzâde ise ulûm-i riyâziyye ve tabîiyyede mâ-
mansıbından dolayı istirkab edermiş. Binâenaleyh Şânîzâde’nin idbâ-
hir ve ilm i tıbda emsâli nâdir zatiyle iftihâr olunur bir
nndan ikisi dahi mübtehic ve memnun olmuşlardır. Jli guluvden
zât-i memdûh-ül-meâsir olup Bektaşilik efkârından pek
ism-i fâildir. ve iıJii lâfzına bizim mütecâvizimiz ve müteaddîmiz
baîd idi. Lâkin hekimbaşı Behçet efendi anı istirkab edüp
ma’nâşı verilir. Bervech-i bâlâ ma’hûd tabibin de ismi olduğundan
ara yerde bazı suhan çînân dahi ifsâd-ı zât-ül-beynden
bunda san’at-ı îhâm ve tevriye vardır (St§,).
(1) C. 1, S. 168.
(2) C. 12, S. 212. (2) Hekimbaşı Behçet efendi’nin küçük kardeşi.
(3) C. 1, S. 168. (3) Kethüdazade .
Türk Şairleri
527 A t.

Şânîzade Tire’de uzun müddet yaşayamadı. L â tfi üstâdâne Tanbur çalar, pek bînazîr saat yapar musav-
tarihindeki kayda göre (C. 2 S. 249), « Dâ i udâl-i kü- virlikte Behzad ve gayet tîz dest sayyâd idi.
dûret bir müddet geçer geçmez Tire’de bâis-i rihieti ârif, zarif, nâzik, mütevâzı’, nâdir-ül-akrân idi. „
oldu» . Şeyhülislâm Arif Hikmet, Şânizade’nin hayatında yaz­
Osmanlı Tarih ve müverrihleri adlı eserde de­ dığı varakada diyor ki (Stş) '•
niliyor ki : «Şânîzade Mehmed Atâulluh efendi nun tabîati,
“Arpalığı olan Tire kazâsına nefy ve iclâ kılındıkta ulûm-i dakika ve fünûn-i hikemiyyeye ziyâde mütevec­
ol zât-ı pâk dâmen maârif ve hüneri ind-el-ukalâ mü­ cih ve nâil olmakla gerek elsine i Arabiyye ve Fren-
sellem ve müberhen olup bu makule iftirâdan müteellim giyyeden naki ve terceme gerek bizatihi te’lîfkerdeleri
ve müteessir olmakla menfâsında biraz müddet taayyüş olarak eserleri vardır. Hisab, hey’et, hendesede mâhir-
eyleyüp dünyâdan naki ile sebilini tahliye eylemiştir.„ dir. Cebr ve mukabelede ve coğrafya-yi berriyye ve
Bay îbnülemin Mahmud Kemal diyor ki (Stş) ; bahriyyede istihkâmat ordu ve kilâ’ı, hiyel-i harbiyye,
«Menfasında iki ay kaldıktan sonra ıtlâkı hakkında muharebe-i sefâin, tenbîhât-ı askeran nâmında te’lîfât
ferman sâdır olması üzerine tebşir i keyfiyyet içün ika­ ve mütercemât-ı nâfiaya muvaffak olmuşlardır. Alelhusus
met eylediği hâneye voyvoda tarafından telâşla âdem­ fünûn-i tabîiyyede nâdire-i cihan Lokmân-ı sâni ve niçe
ler koşuşdukta i’dâmına haber geldiğine zâhib olarak müntehab kütüb-i ebdânı olup Hamse-i Şânizâde tes­
vefât eylediğinin Tire’de mütevâtir olduğunu miye eyledikleri ki teşrih ve tabîiyyat ve tıb-
Lûtfî efendi, naklediyor(l) Târih.i velâdeti mazbut olm a­ b-ı amelîden ibâret ve ve nâ­
dığından kaç yaşında vefat eylediği ma’lûm değildir. mındaki kütüb-i selâseyi hâvi olan cild-i evveli bu
«Menakıb-ı Kethudâzâde» de «daha gene imiş» den­ esnâda bâ irâde-i seniyye tab’olundu. Ve ve
mesi sinnini ta’yîn ettirmezse de az çok bir fikir vere, yi hâvi olan cild i sâninin dahi tertib ve te’lîfi
bilir. Herhalde elli beş yaşını mütecâviz olmadığı zan- bu evanda karin-i hüsn-i hitâm oldu. Türkî, Fârisî,
nolunur. Arabi eş’âr inşâd etmiştir. Kitablarının her sahife-i kâ­
“1242 saferinde nefyedilmesine ve iki ay sonra vefât ğıdı sahn-ı semâ-yi maâriftir, Gûş-i hâmelerine cânib-i
eylemesine nazaran 1242 rebîulâhirinde (M. 1826) yahud hâtiften «ehl-i kemâlsiniz» diye ilka olunmuştur „
cümâdelûlâsında vefât etmiş olması melhûzdur.„ Cevdet Paşa, Ahmed Midhat efendi’ye yazdığı bir
Bursalı Tahir merhum diyor ki (Osm.) : makalede diyor ki (Stş.) :
“Tire’de kışla civarında eşraftan Ali Paşa merhûmun
“Târihi dahi şâyân-ı mütâlâadır. Lâtinceyi de pek
konağı karşısındaki mekabir-i müslimînde defîn-i hâk-i
iyi bilenlerdendir. Teşrihi ve Hamse’si ilm-i tıbda me-
gufrandır. Ahiren ziyâret ettiğim mezârında mahkûk
hâretini isbâta iki şâhiddir. Doğrusu asrının yegâne
olan nazım ve nesir ber vech i zîrdir :
tabîb ve feylesofudur. „
Müyesser olmadı bana şehâdet
Cevdet paşa, tarihinde de şunları söyliyor (C. 10,
Îlâhî sen nasîb eyle saadet
\ S. 206) :
Bulam tâ ki resûlinden şefaat
«Lisân-ı Osmânide ibtidâ ıstılâhât-ı tıbbiyyeyi vaz’u
Şânizâde Mehmed Atâullah efendi bâ emr-i âlî Tire’ye me’mur
te’sis eden Şânizâde efendidir. „
oldu.
Sene 1242
Faik Reşad Eslâf’ta diyor ki {S. 110— 111):
«Bazı zevât lisânımızda ıstılâhât-ı tibbiyyenin vâzı'ı
Bay Feridun Nafiz, Şânîzade hakkında yazdığı maka­
müşârüniley olduğunu söylerler. Vâkıâ Cevdet Paşa
lede, bu mezarın umumî harp esnasında kaldırıldığını
hazretlerinin «Henüz lisânımızda ıstılâhâtı mevzû’ olma­
ve şimdi oradan yol geçtiğini bildiriyor.
yan ilm i tıbdan» demelerinden dahi istidlâl olunacağı
Şânîzade’den bahseden bütün menbalar, onun büyük
veçhile Şânîzâde’nin ıstılâhât ı tıbbiyye husûsunda bü­
bir iktidar sahibi olduğunu söyliyorlar. Kendisine yetiş­
yük hizmeti sebk etmiş ise de gerek Arablardan bize
miş olan “Takvimi vakayi,, musahhihi Mehmed Cema-
doğrudan doğruya intikal eden gerek devlet-i aliyye-i
leddin, Ayîne i zurafâ'da diyor k i :
Osmâniyyenin ibtidâ.yi teşekkülünden Şânizâde zamâ-
“Ulûm-i şettâda mâhir ve fünûn-i bîhemtâda haysiy-
nına kadar elsine-i selâse üzre yazılan kütüb-i mütenev-
yeti bâhir olup câmi’-i ilm-i ebdân ve edyân ve fenn-i
via-i fenniyyede her fennin ıstıIâhât-ı mahsûsası mevcûd
musikîde Fârâbî-i zaman, ilm-i nücûmda şöhreti âşikâr,
ve ma’lûm olmasına ve şu kadar ki o zaman görülen
şiir ve inşâda sâhib-i iştihâr idi. Lisân ı Fransada ter-
lüzum üzerine kütüb-i cedîde-i fenniyyenin ecnebi lisan­
cemân-ı terzeban ve Fransızca kitâbette müşârünbilbe.
larından ve bilhassa Fransızcadan naki ve terceme edil­
nân idi. îlm-i tıb ve teşrihten te’lîfâtı beyn-el-etibbâ
mu’teber ve iim i hisâb ve cüz’iyyâtta beyn-el-muhâsi- diği sırada yeniden yeniye tesâdüf edilen ıstılâhât ve
bîn ser defter idi. Cemî’-i sanâyi’de üstadlannı hakla­ ta’bîrât-ı fenniyyeden tıbba âid olanlarının Şânizâde
mış, kumâş 1 hünerini destgâh-ı maârifte taraklamış, tarihinden “terceme„ ve ta’bir-i âharla, “vaz’„ edilmiş
(1) C . 1, S. 249. olduğuna nazaran Şânîzâde’nin vâzı’hğı “Istılâhât-ı ce-
Türk Şairleri
At. 528

dîde-i tıbbiye„ ye münhasır olmakla berâber “Müvel- 1227 (M. 1812) de İstanbul’da zuhûr eden tâûnu naklet­
lidülhumûza, müvellidülmâ„ gibi ta’bîrât ile fünûn-i l iyâ- tiği sırada der ki (Şânîzâde tarihi C. 2, S. 111):
ziyyenin bir çoğu — yine o asırda bulunan hükemâ- «Hakîr dahi dâire-i âcizânemde zükûr ve inâstan
dan — baş hoca îshak efendi tarafından bit-terceme on beş kadar nufûs-ı mahfûz ile ol saht-ı azîmden cüm­
vaz’edildiğfi muhakkak olmakla müşârünileyhin bu hu­ lemiz min küllilvücûh müsterîh ve emîn olup şu kadar
susta yalnız olmadığı derkârdır. Binâenaleyh re’y i âci- ki ta’n-ı nâdân ve mezemmet-i ba’z-ı ekâbir-i bî irfân
zânemizce Şânîzâde’nin “Istılâhât-ı tıbbiye„ vâzı’ı ol­ nifâk-ı süfehâ yi akrân ile âzürde ve gamgîn olduk
duğu tamâmiyle kabûl edilmek içün buna bir de «ce- ise de
dîde» lâfzının ilâvesi lâzım geleceği gibi ma’Iûm olduğu Gördüm zamâııe halkı nifâk üzre Sâbitâ
üzere ilm-i tıb şâir bir takım ulûm ü fünûnun ictimâın- Nâçâr cümleden kesilüp uzlet eyledim
dan terekküb etmiş bir şey olduğu ve fünûn-i mezkû- tesliyetiyle melâl i hâtırı teskîn iderdik.»
renin ıstılâhât ve ta’bîrât-ı cedîdesi ise müşârünileyh «Şehzade Ahmed’in velâdetinde tânzîm ettiği târihin
Hoca İshak efendi ile Kethüdâzâde Ârif efendi, münec­ takdimini de şöyle naklediyor :
cim başı Osman efendi gibi Şânîzâde’ye muâsır bulunan «Yâr ve yâverim olmadığından hâzin i sadr-ı âlî ta­
zevât-ı fâzıla tarafından vaz’ edildiği cihetle bu zatların rafından teslîm ile hâkipâ-yi pâdişâhîye resîde olması
dahi müşâreketleri olmak iktizâ eder.» ümidiyle terfîh-i fuâd eylemiştim.
Dr. Bay Osman Şevki diyor ki {Beş buçuk asırlık Flased ehlinde budur resm ü âdet
Türk tababet tarihi S. 160) : Göre bir kimsede riişd ü saadet
«Meşhur doktor merhum Mazhar Paşa el’an Tıb ta­ Tutar jeng-i hased âyînesini
lebesinin elinde kıymetli bir rehber olan teşrih kitap­ Yakar hem reşg odına sinesini
Olur her devlet ehlinin hasûdı
larındaki ıstılahların Şânîzâde’nin kitabından ahndığını
Haseddir baht ü devlet o dürûdı
söylemiştir.»
Şânîzâde’nin bilinen 16 eseri mevcuddur. Bunları «Kemâlât-ı ilmiyyesi sebebiyle mecâlis-i ekâbirde
sırasıyla yazıyerum : söz söylemekten mahrûm edilenlerden biri de Şânîzâde-
1 — Tarih: (1223-1808) den (1236— 1820) senesi­ dir. Târihinde der ki (C. 4, S. 132):
nin nihayetine kadar geçen vak’aları muhtevidir. Muh­ «Evâhir-i şehr-i sıyâmda muharrir-i hakir resm üzre
telif matbaalarda 4 cild üzerine matbudur. ikinci cildi sadr ı âlî iftârı ferdâsı iftâr-ı şeyhülislâmda dahi hâzır
(1290— 1873) te basılmıştır. idim. Ba’del-iftâr müşârünileyh, fişenklerin birini ihzâr
ve rüfekamızdan dört zâte irâe eylediler. Fakir dahi
2 — Kavânîn-ül-asâkir-il-dhâdiye: Tevsi ve ilâveler
muhtass-ı rüteb.i âliye olarak mehcûru olduğum fursat-ı
yapılarak Fransızcadan tercüme edilmiştir. (1221— 1806)
güftâr ile ızhâr-ı talâkat ve temdîd-i sohbetle bu âlemde
de yazılmış, (1231 — 1815) de basılmıştır.
her milletin mertebe-i izzet ve rağbet ve derece-i em­
3 — Tenbîhât ı hükümrân bâ askerân.
niyet ve selâmeti kadr-i ilm ve ma’rifetine nisbetle ih­
4 — Tanzîm-i piyâdegân ve süvâriyân.
zâr eylediği esbâb-ı galibiyyetine göre olduğu müsbet-
5 — Mir'ât-ül-ebdân f î teşrîh-i a’zâ-il-insân \ Teş­
tir vâdîsinde hayli mütecâsirâne sohbet eyledim.»
rihe dair olan bu resimli eser (1231 — 1815) te yazılmış
«... Şânîzâde’nin şeriat, edebiyat, tarih, tıb, riyâziyat,
(1235 — 1819) da basılmıştır.
nücûm, hey’et, musiki, hüsnihat, resim gibi ulûm
6 — Kanûn-ül-cerrahîn : Cerrahlığa âid olan bu eser
ve fünûn-i mühimmede, hattâ «binazir saat yapmak» ta,
( 1244— 1828) de basılmıştır.
«üstâdâne tanbur çalmak» ta ihrâz ettiği kudret ve me-
7 — Mİ’yârül- etibbâ'. hâret teemmül olundukça insana hayret geliyor. Bâhu-
8 — Istılâhât.ı etibbâ'. Matbudur. sus o zamanlarda tarîk-ı ilmiyye mensublarından bir
9 _ Müfredât-ı eczâ-yi iıbbiyye : hoca efendinin — en mühim mesâili terceme edebile­
10 — Mürekkebât ı eczâ-yi iıbbiyye : cek, dîvân . 1 hümâyûn tercemanlığına kesb.i istihkak
11 — Usâl-üt-tabüye: edecek derecede— Frenkce tahsil etmesi Şânîzâde’nin
12 — U s û ii hisâb. ulüvv-i şânmı müeyyid şevâhid-i âliyyedendir.»
13 — Usâl-i hendese. «... Müşârünileyhin hangi fuzalâdan ahz-i ilm ettiği
14 _ Cebr- Mukabele . tamamiyle ma’lûm değildir. Şeyhülislâm Ârif Hikmet
15 — Ta'rîfât-ı sevâhil i deryâ . Bey’in — yukarıda bahsedilen— eser-i gayr-i mürette-
16 — Dîvân-1 eş'âr . binin içindeki varakada «neşr ve tedrise Ba’de tekmil-
Bay İbnülemin Mahmud Kemal diyor ki (Stş.) : in-nesh mevâlîden Madrûbi Ahmed efendi tilâmîzinden
«Şânîzâde— emsâl-i fâzılası gibi — bir takım a’dâ-yi Hoca îslâm efendi’den me’zundur» deniliyor. Kendi de
faziletin dâimâ garaz ve hasedine hedef olmuştur ki târihinde bir kaç üstâdını gösteriyor. Meselâ : Hekim,
târihinde — münâsebet geldikçe — bahs eder. Meselâ başı Mes’ud efendi’nin terceme-i hâlini yazdığı sırada
Türk Şairleri
529 At.

«Mûmâileyh, devr-i esbakta bir müddetcik reîs-i “Rumca tahrîr ve neşr olunan fesad ta’lîmatnâme-
etibbâ olup riyâsetinden mukaddem yani ders vekâleti sinden bahs ederken (C. 5, 5. /Ö6) müşârünileyh der ki:
evânmda ilm-i tıbda evvel i esâtîz-i abd-i nâtüvan olan “Kalem i müverrih-i nâtüvan ile bilâ ziyâdetin velâ nok-
merhum Nu’man efendi’nin mahdûmudur» diyor. » sânin terceme o lu n a r a k ..v e Ingiltere ve Felemenk ile
«Sadr-ı esbak Em'n Pasazâde Emin Bey’in terceme i vâki’ olan müsâlâhadan bahsederken ( C. 2, S. 277)
hâlinde «Alât ı irtifâiyyeden rubu’ dâire ve basîta res­ “Frengi mazbatalarından tefakkud ve sayd olunarak
mi gibi sanâyi’-i lâtîfede üstâd-ı evveli Benlizâde efendi amel-i âcizânemle terceme ve bu mahalle kayd olundu„
olduğunu» söyliyor. » Ve ser etibbâ Mes’ud efendi’nin Avrupa’ya azîmetini
«Şehremini İbrahim efendi’nin vefatından bahse­ naki ettiği sırada “Mâ yuhtâc-i ileyhi fenn-i tababet
derken (C. 2, S. 195), olan lisân-ı Frengistan’ı dahi kat’â tahsîl itmemiş„diyor.
«Hiisn i hat ve kitâbette tahsîl-i mahârete niyyetle Avrupa şehirlerine ve hâne ve sokaklarına ve sigorta­
hâlen mevâlîden Mustafa Râkım efendi’nin biraderi olup y a / C . 2,S. 401) ve Frenk meb’ûsan meclisine dâir
hatt-ı sülüste üstâd'i muharrir-i hakîr olan zamânının (C. 4, S. 2) verdiği malûmat, Frenkceye ıttılâinın seme-
şeyhülhattâtîni İsmail Zühdî efendi merhumdan hatt-ı râtındandır ve şâyân-ı mütâlâadır. Fakat bu lisânı ne­
nesih ve sülüs meşkına muvâzabet ile beynimizde husûl i rede ve kimden tahsîl ettiğini anlamak hayli muhâldir.„
râbıta-i şirkete mebnî aralıkta O rtaköy’de sâhilhâne-i Dr. Bay Feridun Nafiz ise mehaz göstermeden di­
fakîre gelüp Zühdî efendi merhumla berâber haftalarca yor ki (Dirim No. 5 S. 144— 145) :
beytûtet ederlerdi» diyor.» “Şânîzâde ilk önce İtalyanca öğrendi, hattâ bu dilden
Ârlf Hikmet Bey’in eserine merbût varakada “Hatt-ı Türkçeye hesab kitabı tercüme etti. Selim III. e sundu.
sülüs ve nesihde reîsülhattâtîn İsmail Zühdî efendi’den Sonra eski hocasından Fransızca okudu. Bu iki dili iyi
me’zûn olup hatt-ı ta’lîkte sânî-i İmâd Es’ad-i Yesârî bilirdi...„
efendi’den vefatlarına kadar meşk-ı kitâbeti i’tiyâd edüp “İstanbul’da bulunan Frenk tabiblerinden tıbb.ı ce-
dereae-i izn ve ruhsata tahsîI-i isti’dâd eylemişlerdir„ dîdi okudu. Bildiği İtalyan ve Fransız dillerinden (Belki
deniliyor. Hatt-ı sülüs ve ta’lîk ile muharrer levha ve Lâtince de biliyordu) yeni hekimliği lâyıkıyle okudu...„
risâleleriyle yaptığı resimler kimbilir ne oldu...„
“Viyanalı Baron Anton von Stoerck (1731— 1803),
“Müşârünileyh, dâiresinde on beş kadar nüfûsu bu­
18. inci asırda çok maruftu. Alman diliyle “Medizinisch
lunduğunu söyliyor. Bu nüfûsun bir kısmı evlâd ve iyâl
-praktischer Unterricht für die Feld-und Landvvundârzte
olmak melhûzdur. Bu gün Şânîzâdelerden bir ferd mev-
der Österreichischen Staaten, W ien 1776„ yani “Bütün
cud olup olmadığı ma’lûm değildir. „
Avusturya memleketleri askerî hekimleri ve köy cerrah­
“Vak’anüvislikte halefi olan ları için amelî tıbbı talim„ adındaki kitab, o zaman İs­
Sahhaflar şeyhizâde Esad efen­ tanbul’daki Nemçe hastahanesi hekimlerinde görmüş,
di’nin kütübhânesinde bulunan hem bunların çoğu Venedik, Milano gibi Nemçe arazi­
“Şânîzâde„ târihinin bir iki sahî- sindeki Italyan topraklarından olmakla Şânîzâde dahi
• fesinin kenarında işâretiyle Stoerck’ün«Battisti»tarafından yapıhp İnnsbruck’ta bası­
üç beş kelime muharrer ise de lan bu eserinin İtalyancasını bulmuş ve dilimize «Mi’yâ-
Müşârünileyhin yazısı olup ol.
rületibba» diye tercüme etmiş (Sene 1225— 1810) „ .
madığına hükmedemedim.,,
Tababet tarihimizde büyük bir mevki işgal eden ve
“Diyarıbekirli Emîrî efendi,
bu yüzden müsteşrikler tarafından takdirlere mazhar
yirmi sene evvel bir mecmua işti-
olan Şânîzâde aynı zamanda edebiyatla da meşgul ol­
râ etmişti ki bazı sahîfelerinde
muş ve şiirler kaleme almıştır.
Şânîzâde’nin Fransızca yazıları
Onun yazma bir divançesi bugün Üniversite kü-
vardı.„
tüphanesindedir (No. 1352) .
“Vaktiyle Fâtih câmi’. i şerifi
663 beyitten ibaret olan bu eserde Selim IIl. hak­
civârında bir kitabemin baraka,
kında 1 kaside, 13 tarih, Fermh efendi’nin «Mesnevî»
sındaki kitabları karıştırırken
tercemesine 1 takriz, KânVvım gazeline vücude getirilen
A tâ ’nın el yazısı fenn-i nücûmdan bir risâle zuhûr
1 tahmis, 75 gazel, 22 kıt’a ve 25 beyit vardır.
etti ki baş tarafında boş bir sahîfe-
de hatt-ı ta’lîk ile Aiı'.ıut »jI; vu. A tâ divanının müteaddid nüshaları olmadığını kuv­
ibâresini görerek o sahîfeyi — bir kaç kuruş muka­ vetle tahmin edebiliriz. Fatin tezkiresinde de şu kayıd-
bilinde — koparup almıştım, nezdimde mahfûzdur.„ 1ar görüliyor :
Şânîzâde A tâ’nın Garp lisanlarından bir kaçına vâkıf «... Haylice eş’âr-ı pesendîde tertîb ve^tanzîmine
olduğu muhakkaktır. Bay Ibnülemin Mahmud Kemal dahi muvaffak olmuş ise de bâlâda mastûr olan ebyâ-
-bu hususta şu kayıdları naklediyor (5^|.): tından başka âsânna destres olunamamıştır.»
Törk Şairleri
At. 530

Fatin tezkiresinde Şair’in şu beyitleri kayıdlıdır : — II -


Mahbûb-i kulûb olduğıçün ol şeh-i hûban
Aks-i rûyindir viren câm-ı şerâb-ı nâba tâfe
Âvâze-i hüsni gibi dilden dile düşdi
Çeşm-i mestindir iden bu hâne i aklim harâb
Sâik-ı kudrete teslîm-i inân eyle yüri Kande olsa resm i lâ’lin yazmada levh-i dile
Olma pâbeste-i zencîr-i melâl ol serbest
Muktezî nakkaş-ı fikre sen gibi bir böyle şâb
Bulunmayanlar o rûh-i mücesseme hemdem Sarf idüp nakdîne i ömr-i azîzi râhına
Sezi değil midir âdemden olmasa ma’dûm Virmeğe can bir nefes kaldı alâ vech-il-hisâb
Badeyi şevkinle söîî kalbe seylân itmede Eylemem pervâne veş devr-i ser-i kû tâ seher
Zannım anı koymak ister mâ-i câri üstüne Şem’-i dilsûz-i hamüşum dîdeden rîzân âb
Hele bu bâbda senden suâle geldi Atâ Şîşe-i çeşmim hayâl-i gül’izâr ile Atâ
Efendi yok mı kerem ben gedâya bir pâre Eşg>-i hûnînin döküp itmekte taktîr-i gülâb
Faik Reşad da Şairin divanını görmemiş ve «Şânî- _ III —
zâde’nin fenn-i inşâdaki iktidarına târihi şâhid-i nâtık- Bu bîbahâ leb.i lâ’l içün ittiğim feryâd
tır.lnşâdda dahi bidâası olduğunu bazı tezâkir-i şuarâda Bahânedir dil-i hûnîden almak ister dâd
görülerek buraya naki olunan bir kaç beyti gösterir» Remâd ı külhan-i şevk oldı bîkarâr gönül
kaydıyla Fatin tezkiresindeki beş beyit örnek olarak Hevâ-yi aşkı ile eyledi anı berbâd
almıştır.
Dimâğ-ı câna ne işrâb ider o şîrin fem
Şânîzâde Atâ, kudretli bir san’atkâr olmamakla bera
Sorulsa lâ’l-i lebinden fesâne-i Ferhâd
ber büsbütün edebî kıymetten mahrum şiirler kaleme
îderdi kasr-ı ten-i zârı düzd-i çeşmi harâb
alan bayağı bir mukallid de değildir.
Şihâb-ı şu’le-i feryâdı itmesem imdâd
Manzumeleri arasında yaşayan güzellikler vardır.
Aceb mi nâya girift olsa ey Alâ nâlem
Bir çok aleyhdarları olan ve bu yüzden felâketlere ma’-
Hevâ-yi aşka derûnî var anda isti’dâd
ruz kalan A tâ’nın bazı şiirlerinde elemli bir eda sezilir,
Ben de bu dehr-i denîde şâdmân olmam Atâ — IV _
Hasmdır erbâb-ı isti’dâda çün bu âsyâb Bu harâbâtda gam çekmeziz âbâd olsak
deyen şairin lirik mahiyeti haiz samimî manzumelerine Y a’ni kayd-ı elem-i dehrden âzâd olsak
rastlanır. Onun bir kısım şiirlerinde ise Nabî gibi hik- Yine itmekte felek sûretimiz seng-i mezâr
metfüruşluklar yaptığı, hattâ kendisini bu vadinin üs­ Nakşm almakta anın Mâni vü Behzâd olsak
tadı saydığı görülür. Bazan mutasavvıfane şiirler yazar. Âh bu bâd-i mahabbet bize virmez temkin
Fakat şurası da muhakkaktır ki, A tâ’nın asıl kıymeti Ne kadar derd ile hâkister ü berbâd olsak
şairliğinde değil, devrinin çok kudretli âlimlerinden biri Dâimâ dâğ açarız sineye Ferhâd gibi
bulunmasındadır. Elem-i hasret-i Şîrin lebe mu’tâd olsak
Muhtelif branşlar üzerinde çalışan ve bilhassa taba­ Şimdi bilmezler Atâ kadrimiz ebnâ-yi zaman
bet tarihimizde mühim bir mevki kazanan Şânîzâde Atâ Asrımızda nola N âbî kadar üstâd olsak
için yazdığımız bu satırları — bazı kayıdlar müstesna—
Bay İbnülemiıı Mahmııd Kemal'in tedkikine istinad ede­ _ V —

rek yazdık. Bu değerli şahsiyetin tababet hayatındaki Nûr olmasa çeşm olmaz idi hüsnüne nâzır
hizmetleri ve muhtelif sahalardaki çalışmaları için ayrıca Çeşm olmasa hüsn olmaz idi nûr ile zâhir
mufassal bir tedkiknameye ihtiyaç vardır. Bunu,bilhassa Tenvîr-i basarla güm olur ahter-i a’yân
tıb tarihi ile uğraşanlardan beklemekteyiz. Şems-i ezel oldukta kemâhî mütebâdir
A tâ’nın bazı şiirlerini örnek olarak alıyorum : Endîşem olup hâl-i siyâh-ı ruh-i cânan
— Gazel — Rengîn i hayâl ile bulundı bu mezâhir
Üryân ten oldukta gedâ-yi ser-i kûyi
— I —
01 şâha olam ben de bu fakrım ile fâhir
Çünki zât-ı H ak’ka olmaz ibtidâ vü intihâ
Bir zâta varır çün dü cihan bed’ ü maâdı
Katreler de irse bahre bir dahi görmez fenâ
O l ayndır elbette bize evvel ü âhir
Küllü şey’in hâlikün olur değil illâsı var
Düşmez pey i edvâra Atâ mazhar-ı küllî
Her fenâfillâh olanın bir yüzi vech-i beka
Cüz’î olan esmâye nazardır o devâir
Lem yelid remzini Lem yûled yüzünden keşf ider
— VI —
Kim ki ihlâs ile sırr-ı Hak’ka olsa âşinâ
Gerçi mevcûdâtı bahr-i Zât-ı Hak olmuş muhît Bâde-i câm-ı hakîkatten gönül mestânedir
Gevhere olmaz muâdil yine seng-i bîbahâ Günbed-i mînâ-yi gerdun bir tehî peymânedir
Şöyle müstağrak hayâl-i yâre dil aynelyakîn Allah Allah bir imâret var harâbât içre kim
Kim odur güftâr iden şimdi lisânımdan Atâ Ana nisbetle bu âlem hâne-i vîrânedir
Türk Şairleri
531 At.

İtti mir’ât-ı dilin pür jeng aks i mâsivâ _ X IV —


A
Kalbin ey söfî senin bir sûret-i büthânedir
Ne sorarsın bana bu sûz'i dilimden bülbül
Hâne-i dilde yanarken şem’-i aşkı rûz ü şeb
Dil-i pervânemiz ol süzi dimez epsemdir
Yine g-önlüm dâimâ ol şu’leye pervânedir
Ehl-i dünyâdır sanurlar sevdiğinden âlemi — XV —
İ’tibâr elhak Atâ'ddi vahdet-i Sübhân’edir Her hevâdâr anlamaz sırr-ı derün-i gonceyi

_ VII - Açılursa ol yine bâd-i sabâya açılur


Y â Rab beni âzâde i fikr.i dü cihân it _ XVI -
Vâreste-i kayd-ı emel-i âlemiyân it
Deryâ yüzünde zâhir olan mevcler değil
Hâk-i reh-i uşşâk kılup tıynet-i cismim
Şekvâ-yi rüzgârı ider nüktedâne arz
Lütfün ile yektâ güher-i aşkına kân it
Bibliyografya : Ftn., Arf., Sel., Osm., Stş., Mehmed Sadık :
Zerrât gibi a’yün-i âlemde vücüdum
Sakki Şânîzade, Şânîzade tarihi ve divanı, Cevdet Paşa tarihi, Lûtfî
Müstağrak idüp mihr-i hakikatle nihân it tarihi,İVVehmed Cemaleddin: Âyinei zürafa-Osmanlı tarih vs müver­
Sûrette tenim savmaa-i zâhide kandîl rihleri, Emin : Menakıbi Kethüdazade, Faik Reşad : Eslâf, Dr.
Sîrette dilim câm ı m ey i ehl-i dilân it Osman Şevki : Beş buçuk asırlık tababet tarihi, Ceridei Tıbbiyei
Rindâne kelâmım ola şehdâb ı meh-i îd askeriye «Nüshaifevkalâde» No. 28, 29, 30 — yıl 1919, Selim Nüz-
het : Basma ilk Türk Tıb kitabı—Şânîzade tarihi Poliklinik Yıl III,
Zühhâd-ı şikem pervere subh-i ramazân it
No. 8, Dr. Feridun Nafiz : Basma ilk Türk tıb kitabı ve Şânîzade
Tîre dilime idüp Atâ nür-i hakikat
tabib Atâ — Dirim Sayı 5, 6.
Yâ Rab beni âzâde-i fikr-i dü cihân it
Şânîzade’nin elyazisı Lârendeli Derviş Siyahî’nin «Müşkilât-ı
- VIII _ lûgat-ı eczâ» kitabının temellük ketebesidir. Tıb tarihi enstitüsüne
- Kıt’a - Dr. Süheyl Ünver tarafından satın alınmıştır, Dr. Feridun Nafiz
tarafından da Fotoğrafyası Dirim mecmuasında neşredilmiştir (No. 6) .
O mâhın iştiyâk-ı mihrine dil mübtelâ ammâ
Bu şevkin âfet i pervâne-i cân olduğun bildik A tâ ( Şeyhülislâm Atâullah ) X IX uncu asrın tanın­
Görünce gerçi olduk mübtelâ-yi renc-i sevdası mış simalarından olan Atâullah Mehmed efendi, Şeyülis-
Ser.i zülf-i dilâvîzin perîşân olduğun bild k lâm Mehmed Şerif efendi’nin oğludur. Onun babası
_ IX _ Şeyhülislâm Mehmed Esad efendi; onun babası Şeyhülis­
— Rubaî — lâm İsmail efendi’dir. İsmail efendi’nin diğer oğlu İshak
Koyduk reh-i aşkına bu cân ü başi efendi de bir müddet Şeyhülislâmlık etmiştir. Alâiyeli
Olduk elem-i hasretinin pâdâşi İbrahim efendi isminde bir zatın oğlu olan İsmail
Bu şûr ü şerin bâisi elhak sensin efendi, Ebu tshak künyesi ile tanındığı için âile, Ebu
Biz atf ideriz gayre edebden nâşî İshakzade ünvânile iştihar etmiştir,
1173 cemaziyelevvelinin on ikinci gecesi (M. 1759)
_ X -
doğmuş olan Mehmed Atâullah, şeyhülislâm oğlu oldu­
— Rubaî ~
ğu için on iki yaşında müderrislik payesini kazanmıştı.
Ben hemdemim ol yâr ile în ü ansız
Bir taraftan da tahsile devam ediyordu. Müderris To­
Çün âşıkım olamam dem ü devransız
katlı Mustafa efendi’den hayli istifade etti, 1197 mu­
Hem evvelim âhır âhırım evveldir
harreminde (M. 1782) Kudüs payesi ile Galata mevle-
Ne yâr olur bensiz ü ne ben ansız
viyetine nail oldu. 1204 rebiulevvelinde (M. 1789) Edir­
_ XI -
ne pâyesi tevcih edildi, 1205 şabanında (M. 1790)
Mekke kadısı oldu.
Sen vâcib iken mümkini itmem inkâr
Siirurî şu Farsça tarihi söylemiştir.
Eşyâ-yi cihan hâdis ü sen Zât-ı kadîm
jtdin bizi âsâr.ı kıdemden izhâr jj W ij öV-»\
s' ji ^

- XII —
Virdik sana dil sanma belâlar çekeriz
Deşt-i adem i aşkda bir ser çekeriz — 1205 -
T îr.i siteme gerçi mukabil sînem
Bir yıl sonra İstanbul’a döndü, 1208 şevvalinde
Ey rüh-i revan anı berâber çekeriz
(M. 1793) İstanbul payesiyle nakibüleşraf oldu. 1213
- XIII - şabanında (M, 1798) Anadolu, iki gün sonra Rumeli
— Beyit payesini ihraz etti. 1219 şabanında (M. 1804) Rumeli
Görüp ten câmesin sanma tehî bir kuşça cânım var kadiaskerliğine terfi ettirildi,
Hümâ-yi lâmekânı fehm kıl bu âşiyânımdan Sürâri şu iki tarihi söylemiştir :
Türk Şairleri
At. 532

Cenâb-ı mesned ârâ-yi nekabet Rumeli sadrın bunun dahi itmâmına muvaffak olamamıştır.»
Şerefmend itti kim nasbi kuzâta lûtf-ı Haliktır «Ulûm-i hikemiyyeye çendan rağbeti olmayup ekser-i
Karîn-i i’tibâr olsa Sürûrî nola târihin
evkatını ulûm-i şer’iyyeye hasr iderdi. Sükûtu makaline
jjıiV jjLj
ve hilmi infialine galib ve zühd ü ittikası kulûb-i âmme­
’ _ 1219 _
İrdi Esseyyid Atâullah efendi mansıba
yi câlib idi Lf »
Kim emel râhında oldur destgîr üftâdeye Bursalı Tahir de şunları söyliyor (Os/«.) :
Söyle târihin Sürûrî sa’d ide câhın İlâh “Müretteb dîvânı takrizât ve münşeatı akaid-i Veh-
hâbiyyenin redd ü ibtâline dâir kadıesker Alizade efen­
— 1219 _ d i’nin risalesine şerhi vardır. Fetâvâdan Behce, Netîce,
Ayıntaplı Aynî ise şu tarihi vücuda getirmiştir; Feyziyye’nin elfâz ve ibârâtını telhis ve tenkîhe himmet
Seyyid-i ehl-i fünun necl-i şerif-i fâzıl eylemişse de Tefsîr-i Beyzâvî’ye yazdığı Türkî hâşiyeyi
Hânedân-ı ulemâ fahr—ı nesib-üs-sâdât
itmâma muvffak olamamıştır. Burhanı K atı’a güzel bir
İftihâr-ı fuzalâ zübde i erbâb-ı kemâl
Hâce-i kül şeref âmûz-i lebîb-üs-sâdât takrîzi vardır,
Hâris-i din ü düvel hâmi-i şer'-i nebevi Aliyyülkarî’nin de Menâsiki Hacc’ını ihtisar etmiştir.„
Zât-ı memdûh-i kerimân ü habîb-üs-sâdât Şeyhülislâm A tâ’nın Üniversite kütüphanesinde
Şâir-i muğlak u münşî-i hakayık perver 3 yazma divanı mevcuddur (N o ; 1659, 2902, 3590).
Mukbil ü sâhib-i irfân ü edîb-üs-sâdât Bu divanlardan üçüncüsü A tâ’nm kendi el yazısile-
Rumeli sadrını ikbâl ile teşrif itti
dir. 1 Kaside, Darphâne emini Ahmed Şakir efendi'nin
O felek şân ü melek hûy necîb-üs-sâdât
Esmai hüsna şerhine 1 takriz, 2 tarih, 57 gazel, 1 kıt’a,
Devlet ü baht ü saâdetle ilâ yevııı-i kıyâm
Olalar sadr ı şerefte o hasib-üs-sâdât birer beyitli 9 muamma, 1 manzum mektubu ihtiva eden
Didi târihini bu çâkeri Seyyid Aynî bu eser, 412 beyitten ibarettir.
Atâ, kudretli bir şair olarak gösterilemez. Netekim
— 1219 _ Fatin de “Müşârünileyh iim ü fazlı zâhir bir fâzıl-1 sâhib
1221 recebinde (M. 1806) şeyhülislâm oldu. 1222 meâsir olup hâşiye ve fünûn-i sâireye dâir müteaddid
cemaziyelevvelinde (M. 1807) azledildi ise de bir gün risâle ve müretteb bir kıt’a dîvançe i rengîn ile ceıîde-i
sonra tekrar vazifesine iade edildi. âlemde ibka-yi nâm eylemiştir.,, cümleleriyle onun edebî
S'ürarî şu tarihi söylemiştir : olmaktan ziyade İlmî meziyyetlere sahip oiduğunu an­
Sadr-ı fetvâya Atâullah efendi saniyen latmak istemiştir.
İrtika itmekle mazhar oldı lûtf-ı Halika Ayıntaplı Aynî, devrinin şairlerinden bahsederken
Münhasır olsun meşîhat ana her târihte
Atâ hakkında da şu beyti yazıyor :
•u.u (.fVlai. ıfjLi
Atâullah efendi-i suhanver
— 1222 —
Selim-üt-tab’ feyz-i Hak’ka mazhar
Topal A tâ denmekle de maruf olan Mehmed A tâul­
Şanîzâde Atâ divanında kayıtlı olan bir tarihle b il­
lah, Kabakçı Mustafa isyanında âsiler tarafını iltizam
hassa şu mısralara tesadüf ediyoruz :
etmişti.
Bu hususa dair Cevdet Paşa tarihinde epeyce tafsilât Ana dibâce-i sadr-ı şeriat dinse lâyıktır
vardır ( C. 9, S.2H). Nola ta’zim iderse zâtına şâh-1 kadir dânâ
1223 (M. 1808) yılı cemaziyelevvelinde Alemdar Olup kendüye savb-ı pâdişehten bir saray ihdâ
Mustafa Paşa’nın İstanbul’a gelmesi üzerine meşihatten Kudıımiyle teşerrüf eyledi ol hâne-i zibâ
azl olundu. Önce Bebek’teki yalısında ikamete memur İDüşüp bir mısra’-ı dilcû Atâ târîh-i sâl oldı

edilmişti. Bir ay sonra Kazanlık kasabasına nefyedildi. ıfjJjl Li CJj ı^U


(1225 — 1810) da menfası Güzelhisar’a tahvil edildi. 1226
A tâ’nın bazı manzumelerini örnek olarak alıyorum :
ramazanının yirmi altıncı günü vefat etti (M. 1811).
Güzelhisar’da Camii atik civarına defnedildi.
Atâ, bir takım eserler kaleme almıştır. Cevdet
Paşa diyor k i : — Kaside —

«Müretteb eş’ârı ve Arabî ve Türkîmünşeât ve tak- Bir neş’e var dilimde ki pîri cevân ider
rîzatı vardır. Akaid-i Vehhâbiyenin redd ü ibtâline dair Mihnetserâ-yi âlemi hemçün cinân ider
kadiasker Alizâde efendi’nin eser-i hâmesi olan risâleyi Bir bâde-i neşât ile mest oldı hatırım
şerh itmiştir. Behce ve Feyzullah efendi fetâvâsiyle Kim zikri çok zaman dilimi şâdmân ider
Netîcetülfetâvânın elfâz ve ibârâtını telhis ve tenkîha Yek katresiyle bahr-i gamın her habâbını
ibtidâr ile Kitâb-ül-icâreye kadar tahrîr eylemiş ise de Reşk âver-i piyâle-i sahbâ keşân ider
itmâm"idememiştir. Ta’bîrât-ı Türkiyye ile alâ tarîk-il- Hemkadr olursa keyfine kemmiyyeti eğer
-ihtisâr Tefsîr-i Beyzâvî’yi tahşiyeye ibtidâr idüp ancak Lebrîz câmı nüh aded-i âsmân ider
Türk Şairlei*!
533 Ât.

Bir maksada vusûl iledir bu neşât kim Hiç böyle şâh-ı merhamet âyîn olur mı kim
Çoktan dil ârzûsun anm hırz-ı cân ider Her demde fikr i râhat-i halk-ı cihân ider
Oldur o ârzû ki bulup bir vesile kilk Olmağla nâsa şevk-ı hümâyun medâr ı zevk
Anı medâr-ı midhat-ı şâh-ı cihân ider G âhî neşât kesbine atf ı inân ider
Hamd ana şimdi müjde-i feth eyledi vürûd Böyle şeh-i ferişte sıfât u melek veşin
Dilden gumûm-i sâlifeyi bînişân ider Lâbüd duâ-yi devletini ins ü cân ider
Arz-ı cemâl-i şâhid-i nusrat gönülleri Mevlâ dahi ibâdının elbet duâsının

Zevk âşinâ.yi vuslat-ı hûr-i cinân ider Âsâr-ı isticâbetini müstebân ider

Şevk-ı zafer husûl-i emel hâtırım benim Olur girifte hidmetine düşmeni bile

Sermest-i neşve-i tarab-ı câvidân ider Gürk ü hari vekâlet-i kelb-i şübân ider

Dilhâhım üzre virdi Hudâ çün bu matlabım Ezcümle işte böyle adû-yi kavisini

Gayri dimem gönül heves-i în ü ân ider Makhûr idüp fütâde-i hâk-i hevân ider

Peygam-ı feth içün donanup mülk-i m a’rifet Şimden geru recâmız odur şâh-ı din penâh

Her kes metâ’-ı nazmmı zîb-i dükân ider Te’yîd-i mülk ü millete sarf-ı zamân ider

Elbette böyle vakt-i sürür u neşattâ Huddâm ı âstân-ı refî’in o mertebe


Resm ü reh-i adâlete verziş künân ider
Erbâb-ı nazm vasf-ı hıdîv-i zamân ider
Hâmem de ol vesîle ile hâkipâyine Kim müslimîni şöyle ko bir ehl-i zimmeti
Eflâk’a hâkim eylese Nûşîrevân ider
Takdîm-i nev kasîde-i mu’ciz beyân ider
Yeksan kılup kavî vü zaîfi adâleti
Oldur o şehriyâr-ı melâik sipâh kim
Ahû beçeyle şîri radîan lebân ider
Pişinde rehnümâlığı Kerrûbiyân ider
Ümmîd odur ki cânib i İslâm’a ba’dezin
Tevfîk olup alemkeş-i pîş-i ketîbesi
Mevlâ nesîm-i nusratı dâim vezân ider
Yanında fevz ü nusratı peyk-i devân ider
Bârı zamân-ı saltanat-ı feyz bahşını
Te’sîr-i satvetiyle cünûd-i muvahhidîn
Vakt 1 bahâr.ı devlet-i Osmâniyân ider
O l dem ki kesb-i savlet-i şîr-i jiyân ider
Hayy-i kadîr kesret-i nusratla vaktini
Ceyş-i adûyı gulgul-i top eylemez halâs
Reşk âver-i zamân-ı Süleymân Hân ider
Eyler ise sadâ-yi âmân el’amân ider
A ’dâsına tahassun olur bâis-i helâk Meydân -1 sebk-ı cümle-i eslâfda anın

Şemşîr.i tîze cevşeni seng-i fesân ider Esb-i cevâd ı himmeti ahz-i ruhân ider

Burc-i husûnı kelle-i töpı güzâr idüp Bâd-i ferah sehâib-i tab’a olup vezan
Bârâa-ı nazmıma kalemi lîâvdân ider
Belki burûc-i kulle-i çerhi nişân ider
İtse zuhûr i bâd-i semûm-i salâbeti Bir nev gazel nüvişte kılar pîşgâhına
Ammâ hicâb kilk-i teri hoyçegân ider
A ’dâ-yi dîni havf ile berg-i hazân ider
Gerden firâz olanları dûzah rehîn olup Mîl-i kalem devâtı ne dem sürmedân ider
Ser-tâbe-pây bikr-i mezâmîni ân ider
Tahlîs-i cân iderse de bir kaç cebân ider
Ceyhûn ü kulzemi düşürür haclete o dem İ’câz-ı hüsne bak ki hatı içre hâller

Hâk üzre hûn-i düşmeni bahr-i revân ider Mağrıb zemîn-i rûyini Hindûstân ider

Sahn-ı zemine rîziş i hün-i adü-yi din O l hâce-i cemâl kitâb-ı celâlden

Neşr-i neşât-ı câm-ı mey-i ergavân ider Şâgird-i nevniyâz-ı dili imtihân ider

Gittikçe köhne şûre zeminin bu âlemin Feryâd ü zâr gûşuna girmez o goncenin

Ebr-i bahâr-ı himmeti bir gülsitân ider Bîhûde dil çü bülbül-i şeydâ figan ider

Anka-yi azmi kafa tenezzül mi eylesün Bir kez o kaşı yâ takıcak aşk çillesin

Bâlâ-yi arşa gâh varır âşyân ider Tîr-i kad-i fütâdeyi hemçün kemân ider

Izhâr.ı iktidâra eğer itse iltifât Kalmıştı bir suhan dil.i zârında hâmenin

Nenmûde nâşinîde garâyib iyân ider Tarz-ı hikâyet üzre anı dermiyân ider

Ç ün âftâbe mihri olup dest-i himmeti îtti cülûs çün şeref-i şems ile karân
Elbette mihr o veçhile ihrâz-ı şân ider
Târ-ı eşi’asın dahi bir sâyebân ider
Lâkin gurûr u nihveti gayetle artırup
Rîk-i varak sahîfe-i vefka misâl idüp
Ehl i dile mükâbere.i bî kerân ider
Kırtâs-ı mâhı hırzı mekân-ı ketân ider Eyler yukardan aşağı evzâ’-ı bâride
Tenfîz-i emri tâib idüp merd-i mülhidi Nâr.ı hamiyyet-i dili âteş feşân ider
Sâbıkta niçe çevrini çekmiş iken felek
Kavm-i Yehûdı yeksere hep müslümân ider
Şimdi yine seninle bize imtinân ider
Gâv-ı zemini beste idüp kayd-ı tâate Çünki viren H udâ’dır efendim seni bize
Esb-i harûn-i çerhi dahi zîr-i rân ider Niçün o harf-ı minneti vird-i zebân ider
Türk şairleri
At. 534

Şâhenşehâ kemîne çırâğın Atâ kulun Tâli’im bîdâr olur zanneyleyüp âyâ felek
Dergâhına bu veçhile özrün beyân ider Düşde de saklar mı mihr-i rûy-i rahşânın senin
Çoktur bilür kusûrum vasfında gerçi ki Hâkipây oldum sana ben bilmedim haddim velî
Ommîd-i afv-i pâdişeh-i kâmrân ider Umarım setr ide cürmüm zeyl-i ihsânın senin
irmez zemîn-i medhine hestî eğerçi kim Giryeden nehyi ider eşgi gözürmde lûiyâ
Hâmem sutûr i nazm.ı teri nerdübân ider Mılk-i dilde öyle cârîdir ki fermânın senin
Kadir değil inâyetinin şükrüne velî Vasi ider îmâ nigâh-ı hışm içinde gamzeler
Her dem duâ-yi hayrma vakf ı lisân ider Anlamazsın ey gönül hiç yok mı iz’ânın senin
Rûmâl-i dergehinle bulup her murâdmı Yoluna ey dil virirsin canını her âfetin
Gûy-i merâma kadd-i hamin savlecân ider Var mı bir kaç dâne söyle saklama cânm senin
Artık yeter zamân-ı duadır sözün senin Her zaman olsun heman gencîne-i aşka mahal
Tasdî’-i re’s-i şâh-ı memâlik sitân ider Olmasun ma’mûr bir dem kalb-i vîrânın senin
Mâdâme kim kazâ kılup izzette galibi Gam yeme irmezse de hengâm-ı îd-i vaslına
Mağlûbı pâ girifte-i dest, i hevân ider Tek Atâ yı nâtüvân olsun da kurbânın senin
Her kişverin ki sâhibi re’y-i rezîn idüp
A ’dâyı kahr ü def’ile kesb-i âmân ider - V -
Sen ol serîr-i saltanatın üzre ber karâr Leb ü gamzenin itâbı dil-i bîkarâre gelsün
Olsun bekâm o kim yoluna bezl i cân ider Birisi nihân ü mahfî biri âşikâre gelsün
Göstermesün Hudâ senin eksikliğin bize Ne tasarrufât iderler ana tâlibân-ı aşkı
Bir ben kulun değil bu duâyı cihân ider Leb-i yâre vasle dâir hele bir ibâre gelsün
Varak. 1 derunlarında bulunur mı harf-ı incâz
— II —
Tutalım ki lûtf-i va’de dehen-i kibâre gelsün
— Gazel —
Usanup o tıfl-ı nâzım bu sene küçük Bebek’ten
Bâğ-ı hüsnünden nigâhım hissedâr olmaz mı hîç
Dil-i zârı habs-i gamde komasun Hisâr’e gelsün
Hûşeçîn-i devha.i rûy-i nigâr olmaz mı hîç
Yem-i pür hurûş-i câhm çeküp el menâfiinden
Rüz ü şeb pür şevk-ı keyf-i vaslıdır yârin rakîb
Arayan Atâ selâmet çtkilüp kenâre gelsün
Bâri kâfir bir de gamgîn-i humâr olmaz mı hîç
Dillerin düşmez mi dâm-ı rişte-i âmâline - VI -
Âhü-yi çâbük rev-i çeşmin şikâr olmaz mı hîç
Lisân ı ehl-i aşka her ne dem düşse o kâküller
Açılup gülmez mi ol gül mevsim-i hattında da
Çıkar burhân-ı süllemden cevâza san teselsüller
Gülşen-i hüsnünde yârin nevbahâr olmaz mı hîç
Yanar pervâne âsâ dil o şem’-i hüsn olur giryan
Hep ziyân itmekte tüccâr-ı metâ’-ı ma’rifet
Çeker bülbül gam -ı aşkı girîbân çâk olur güller
Çârsûy-i ilm ü irfân içre kâr olmaz mı hîç
Dem-i vuslatta hiç tâkat mi kor bîçâre âşıkta
Dâhil-i sahn.ı maârif hâriç ez defter kaiup
Niçe ca’lî özürler hîleler bîcâ tegafüller
Ehl-i irfâna Atâ yâ i’tibâr olmaz mı hîç
Değilken bezm i gülden âşık-ı âvâre veş mehcûr
- III - Niçün şâm ü seher eyler yine feryâd bülbüller
Ârzûmı alamam lâ’J-i leb i dilcûdan Atâ zâhir iken tecvîze vuslat nazm-ı ebıüdan
Kanamaz teşne dilim öyle bir içim sudan Ne lâzım tâlib-i ders-i visâle çok teemüller
Rabt-ı kalb eylemesün habl-i H udâ’dan gayra _ VII —
Kayd-ı ıtlâka düşen silsile-i giysûdan
Eşgimiz hâke düşer kadri velî pest olmaz Yem-i aşka gönül gark oldı bîm-i hecr-i yâr itmez
Düşen zevk-ı mey-i pür cûşa hiç fikr-i humâr itmez
Gide mi gerd-i yetîmiyle şeref lü’lûdan
Ne vazîfen gönül âdâb bilüp yâre dime Gam-ı hecrin çeken sahbâ keş olmaz bezm-i vaslında

Gördi fenn-i nazarı dîdelerin âhûdan Olan hamyâze rîzin ârzû-yi derkenâr ilmez

O ldı mir’ât-ı mihak sûrete ammâ bilinür Su serpilmez dile zevk-ı hitâbınla o leblerden
Efendim şübhe yok âb-ı güher ıtfâ-yi nâr itmez
Sîretin nîk ü bedi âyine-i zânûdan
Yem-i eşg ol nihâl-i nâzın olmaz lûtfunı müsmir
Virse de tîg-ı nigâhiyle cevâb ı kat’î
Bihârın âb-ı telhi nahl-i bâğı miyvedâr itmez
Kesme ümmîdi var ibhâm-ı visâl ebrûdan
Ne hecnet var Atâ'nm dursa kalbinde lebin cânâ
Şeb. t firkatte geçüp ömri Atâ gün görmez
Bilürsin âteş-i sûzânı kim yâkuta kâr itmez
Heves-i mihr ü vefâ eyleyen ol ebrûdan

--- IV - Bibliyografya : Ftn., Osm., Scl., Cevdet Paşa : Vakayi’i


devleti aliyei Osmaniye, İlmiye salnamesi, Şânîzade Alâ divanı,
Hande eyler verd-i âle zahm-ı hicrânın senin
Sürurî divanı, Aynî divanı,Fş.
A ğladır çeşm-i hasedle dâğ-ı sûzânın senin
Türk Şairleri
535 At.

Atâ (Tayyarzâde) — Son asır şairlerinden Atâ hak­ askere takdim etmesiyle mücevherli hâmise nişanı verildi.
kında Bay İbnülemin Mahmud Kemal şu malûmatı Prusya devleti usûl-i askerîsine dâir serasker-i müşâ.
veriyor (Stş.J : rünileyhin eline geçen Almanca bir kitab terceme etti­
“ Ahmed Atâ Bey, Enderûn-i hümâyûn kudemâsından rilmek istenilmseiyle binbaşı Ömer A ğa (Serdârı ekrem
baş lalalıktan mütekaid Tayyar efendi’nin oğludur. 1223 Ömer Paşa) kitabın muhteviyatını lisânen ta’rîf edebi­
(M. 1810) te İstanbul’da doğdu. “Tayyarzâde,, nâmiyle leceğini, fakat tercemesini yazamayacağını söylediğinden
ma’rûftur. 1231 (M. 1815) de baş muhasebe kalemi ifâdâtmı zabt ve tahrîre A tâ Bey memûr edildi. Bir
rüûsu verilerek 1239 (M. 1823) da kaleme devam etti, sene müddet, Ömer A ğ a ’nın ifâdâtmı dinleyerek yazdı.
1240 (M. 1824) ramazanında bir gün pederi Ayasofya Mısırlılarla muhârib bulunan Çerkeş Hafız Paşa or­
câmiine giderken Sultan Mahmud tesadüfle iltifât ve Atâ dusunun teftîşine memûr edilen Tayyar Paşa’nın maiyyet
Bey’le biraderinin Enderûna kaydını irâde etti, 1249 kitabetine ta’yîn olundu. îfâ-yi hizmetle avdet etti.
(M. 1833) da pederinin vefâtı üzerine yirmi nüfustan Dâr-ı şûrâ yi askerîdeki hizmetine devamdan istifâde
ibâret olan hâne halkının iâşesine mecbûr olduğundan edemeyeceğini teemmül ederek eviddâsından hâriciye
1250 (M. 1834) de Enderundan çıktı. kâtibi Nedim efendi’ye beyân-ı hâl eyledi. O da mün-
tesibîninden bulunduğu Hâriciye nâzın Mustafa Reşid
Paşa’ya arz-ı keyfiyyet etmekle Paşa’nın tensîb ve tek­
lifi ile Girid vâlisi Mustafa Nâilî Paşa’nın dîvan kâtib.
liğine memûr oldu ve hîn-i avdette — ârzû ederse —
devâm etmek üzere nâmı, Dîvân-ı hümâyûn mühimme
kalemine de kaydedildi.
Girid isyânının teskininde hizmeti sebk edenlerden
olduğu için kaydı mükâfâten Sadâret mektûbî odasına
tahvîl olundu. Bir müddet sonra Mustafa Nâilî Paşa
ile İstanbul’a gelip yine birlikte döndü. İki buçuk sene
îfâ yi hizmetten sonra 1259 (M. 1843) da terk.i memû-
riyet etti.
Tekrar Dâr-ı şûrâya memûr edildi. Vaktiyle arkadaş­
larından olan Dâr-ı şûrâ reislerinin ikisinden gördüğü
muâmelât-ı gayr-ı lâikadan müteessir olarak vazifesine
devâm etmedi. 1261 (M. 1845) de rütbe-i sâlise, müte-
âkiben rütbe-i sâniye ile Adana iyâleti mal memûriye-
tine nasb olundu. 1263 (M. 1846) te infisâlini müteaki­
ben — o sırada münhal olan — Halep mal memurlu­
ğuna ta’yîn ve bir zaman sonra bilâ sebeb azl edildi.
1265 (M. 1848) te rütbe-i mütemâyize ile İstanbul
ordusu muhâsebeciliğine tâ’yin kılındı. 1269 ( M. 1852)da
sadr-ı âzam Damad Mehmed Ali Paşa’nın tensîbi ile
Tayyarzade Atâ — menzûl olan — Tunus vâlisi Ahmed Paşa’nın istif-
sâr-ı hâtırına ve Trabiusgarb ahâlisi Mâlikî mezhebinde
vâli ve hâkim taleb ettikleri ve bu talebin tervîci kabil
O devrin ma’rûf kâtiblerinden sadr-ı esbak
Koca oalmayacağı cihetle maslahatın hüsn-i sûretle tesviyesine
Yusuf Paşa’nın birâderzâdesi Sadrüddin Bey’den kitabet ve G irid’e de uğrayarak ahvâl-i ahâliyi teftîş etmeğe
taallüm etmekte olduğu şuada mûmâileyhin, bir sancak me’mûr oldu. Avdetinde Rusya muharebesi münâsebe­
iltizâm etmek üzere Anadolu’da bulunan sadr-ı esbak tiyle teşkil olunan ordulardan Rumeli ordusu müsteşar-
Mehmed Reşid Paşa’nın nezdine azimetinde birlikte
gitti. Anadolu’nun bir çok mahallini gezdi. Muahharen (1) Bir gün sokakta babasının ehibbâsından — Musul vâlisi
iken vefat eden — Mehmed Teyyar Paşa tesâdüf ederek Aiâ Eey’i
İstanbul’a döndü. Dâr-ı şûrâ-yi askerî mukayyidliğine
serasker Halil Rifat Paşa’ya götürmüş ve orada bulunan fudalâ-yi
ta’yîn olundu ( 1 ) .
ehibbâdan Hacı Reşid Paşa, Atâ Bey hakkında istitâf ederek dâr-ı
Çerkeş Hafız Paşa’mn Kürdistandağı hizmetini tak. şûrâya ta’yîn edilmiştir. Vaktiyle ehibbâ, kendilerine murâcaat ve
dîren etrâfı pırlanta ile müzeyyen tasvîr ve hatt-ı hü­ istid'â-yi muavenet eden ve etmeyen ehibbâzâdelerinin temîn-i mai­
mâyûn ve ta’lîmâtı îsâle memûr edilen Hüseyin Paşa’nın şetlerine delâlet ederlerdi. Teessüf olunur ki bilâhire insâniyyet ve
maiyyetinde Malatya’ya azîmet ve bir müddet sonra mürüvvet kelimeleri yalnız lügat kitaplarında kaldı. Medlijlleri hiç

avdet eyledi. Malatya’da ve yolda yazdığı raporu ser­ kalmadı (Stş.) .

\
Türk Şairleri
Ât. 536

lığına rütbe-i ulâ sınıf ı evveli ile ta’yîn edildi. Müste­ Vardır gerçi şu âlemde kati çok âşinâ
şarlığın defterdarlığa tahvili üzerine avdet etti. Dört Bahş ider yok bir teselli kıldım insandan ferâğ
sene maaşsız olarak hânesinde oturdu. 1273(M. 1856) te Var iken âsâyiş-i hâtır iderdim ârzû
Cebeli Lübnan ıslâhâtına memûr oldu. Bazı iyâlet vâli- Mansıb u câh ile ittim şimdi ünvandan ferâğ
liklerinin mutasarrıflığa tahvili sırasında 1276 (M.1859^ Âlemin ahvâli meyi ittirdi künc-i uzlete
da Cezâyiri Bahrisefid iyâleti mutasarrıflığına nasb Eylemekte fikrimiz ikbâl-i devrandan ferâğ
edildi. Mukaddemâ ordu müsteşarlığında bulunduğu Dil temenni itmede her hâlde tevfikını
zamâna âid muhasebe ve muhâkemenin icrâsı için azl Ey Atâ kılmam cihanda lûtf-i Mennan’dan ferâğ
olundu. Berâeti tahakkuk etmekle 1282 (M. 1865) de — Kıt’a —

Filibe sancağı kaymakamlığına nasb ve muahhren ün- Sûret bulup âyine-i mecIâ.yi kaderde
vân-ı memûriyeti mutasarrıflığa tebdîl edildi. 1285 Mir’ât-ı ruh-i yâre bakup ben beni gördüm
(M. 1868) te ma’zûl, 1286 (M. 1869) da İzmit ve muah- Fark eylemedim kıl kadar uşşâk ile yâri
haren Karasi mutasarrıfı oldu. Sekiz ay sonra infisâl Kande beni gördümse efendim seni gördüm »
eyledi. (5000) kuruş ma’zûliyet maaşı tahsis kılındı. Bursalı Tahir, A tâ ’nın eserlerinden bahsederken
“Bir de Arapçadan mütercem
1293 (M. 1876) te rütbe-i bâlâ ile harem i şerîf-i Nebe­
isminde bir eseri vardır ki nüshası Millet kütüphane.
vi müdîri oldu. 16 rebîulevvel 1297 (M. 1879) tarihli
sindedir„ diyor (Osm.) .
Vakit gazetesinde müşârünileyhin vefâtına dâir bir fıkra A tâ tarihinde de Şairin hayatına ve sergüzeştlerine
dere olunması üzerine Medine i münevvere’den gönder­ ait etraflı malûmat kayıdlıdır ; 5, 5. 105 — 255).
diği mektubda üç sene mukaddem Harem-i şerîf-i Ne­ İhsan Mahvi, Esrar Dede tezkiresine yaptığı zeyilde,
bevi müdirliğine ta’yin edilerek on ay îfâ-yi hizmet Şairin “Yenikapu mevlevihânesi postnişini merhum
Osman Salâhaddin Dede efendi’den sikkepûş-i inâbet„
ettikten sonra bazı ağrâz sebebiyle infisâl eylediğini
olduğunu ve “Ulûm-i arabiye ve fârisiyyeyi güzelce
ve o mahall-i mubârekte ikamet etmekte olduğunu
tahsil itmiş ve zamânının ekâbir-i ulemâ, fuzalâ ve şu-
bildirmiştir. arâsının mecâlis-i nûrânurunda bulunarak ahz-i fuyuzât ı
Tarih-i vefâtı (l) tahkik olunamadı ise de 1300 maârif eylemiş bezm ârâ bir zât„ bulunduğunu kayde­
(M. 1882) senesinden evvel vefât etmiş olduğu mel­ diyor. Halbuki divanındaki kayıtlar onun Şeyh Nazif’e
huzdur. mensub olduğunu göstermektedir.
Tarikat-i Mevleviyye meşâyihinden Şeyh Nazif efendi “Fenn-i kitabete âşinâ bir mir-i maârif pîradır„ cüm­
merhûma müntesib olduğu bir manzumesinden anlaşılıyor. lesiyle A tâ’yi takdir eden Fatin, onun şu gazelini örnek
Beş ciltten mürekkeb olan Enderun tarihi matbu’dur. olarak alıyor :
Bunu Cevdet Paşa’nın teşvikiyle yazdığını söyliyor. Bazı Sûziş-i dilde karâr eyledi nâr-ı gurbet
hatâlariyle berâber mühim ve nâfi’ bir eserdir. Gonce-i hâtıra kâr eyledi hâr-ı gurbet
Divân-ı eş’ârı da vardır ve gayr-i matbû’dur. Kendi Gurbetin derdi dil-i zârımı zâr eyler iken
yazısıyle muharrer nüsha Fatih’te Millet kütüphanesinde İki baştan bana cevr itmede bâr-ı gurbet
(360) numarada mukayyeddir. Kendi yazısıyle bazı eş’- Serseri gezmede biçâre gönül âvâre
ârını hâvi bir mecmûa da kütübhânemde mevcuddur. Beni candan geçüren zâr ü nizâr.ı gurbet
Emsâli gibi müşârünileyhin şiirleri de mevzun sözlerden Eyleme gamla tevaggul gider elden ömrün
ibârettir. Hoşça geçsün gönül idbâr. ı diyâr-ı gurbet
O n beş sahifeden mürekkeb ve Sultan Abdülaziz’in Hiç yok çâre Atâ vasla sabırdan gayri
medhine müteallik j nâmındaki kasidesi Gider elbette gönülden şu gubâr-ı gurbet
1279 (M. 1862) da tab’olunmuştur. 2500 kadar beyitten ibaret olan Tayyarzade Atâ
Ahmed Atâ Bey ile — sadr-ı esbak Yusuf Kâmil divanında münacat, nait, Âl-i A bâ hakkında mersiye,
Paşa’nın amcası vüzerâdan gümrükçü Osman Paşa’nın Mevlevilik vasfında bir medhiye, Murad Reis için ya­
oğlu — Rumeli kadiaskerlerinden Nuri Bey müştereken zılmış diğer bir medhiye ile gazeller, kıt’alar ve bil­
bir gazel tanzim ve Paşa’ya takdim ile tanzirini recâ hassa bir çok tahmis ve taştirler vardır.
ederler. Kâmil Paşa derhal ayn ı kafiye ve redifte Âkif Paşa, Ârif Süleyman, Beğlikçi İzzet, EsadPaşa,
Haşmet, Hızırağazade Said, İzzet Molla, Münif, Nabî,
Üsküdar sâkinlerinden iki nıîr-i ekremin
Şi’rini tanzîr içün ma’nâ da gelmez hâtıra
Nafi’, Nedim, Nevres, Rağıb Paşa, Sami, Şeyhülislâm
Ârif Hikmet, Şeyhülislâm Bahayi, Veysi gibi şairlerin
beytini söyler.
bir çok gazellerini tahmis veya taştir eden Atâ, Müş­
— Cazel — tak Baba’ya da bir nazire vücude getirmiştir. Onun,
Pertev-i mihr-i cinandır Şeyh Nazîf-i Mevlevi
Eylemez bir cân içün uşşâk cânından ferâğ Neyyir-i mâh-ı cihandır Şeyh Nazîf-i Mevlevi
Belki cânânı içün uşşâk ider candan ferâğ Beytiyle başlayanL«/|//’ye uzunca bir tahmisi de vardır.
Haste-i derd-i mahabbet olan eyler mi ilâç (1) Sicilli Osmanî’de Zilhicce 1294 te ve OsmanlI müelliflerinde
Belki eyler dârü-yi tiryâk u dermandan ferâğ 1297 de vefât eylediği muharrerdir. İkisi de yanlıştır^5/^.^ ,
Türk Şairleri
537 At.

Atâ, tahmis veya taştir ettiğ’i g,azellerin iyilerini seç­ Âşıkım kendim bilelden hânedân-ı Ahmed’e
miş, fakat yaptığı ilâvelerde muvaffakiyet gösteıme* Afvınm ümniyyesi virmektedir isyâne şevk
miştir. Esasen onun bütün şiirlerinde bir ibtidaîlik var­ An karîb ümroîdini ihsân ider Rabb-ı kerîm
dır. Hattâ kendi el yazısıyle * vücuda g-etirdiği divanda Niçe ma’nâyı Atâ eyler o dem iz’âne şevk
bazı vezin ve imlâ hatalarına bile tesadLf edilmektedir. - V —
A tâ’nın 6 manzumesini örnek olarak ahyoıum : — Nevres’in gazeline yaptığı Tahmisten —
- I — Gitmiş fütüvvet ü keremi mültecâlaıın
Dilerse târ-ı leyli âşıka tenvir ider mehtâb Arz itme bir dahi sakınup müştekâların
Ziyâ-yi nûr-i Hak’kı serteser tebşîr ider mehtâb Nâkabil oldı lûtfı dile muktedâların
Leyâl i gamda bâlîn-i hayâle dil dayanmışken «Çoktan husûlini göremem müddeâlann»
Kad-i yâri gümüş servi gibi tas\îr ider mehtâb «Te’sîri bende zıddına düşti duâların»
Visâl-i zülf ü hâl ü hatt-ı yârı dil tasavvurla
Bunca aâli ile virüp ülfete revâc
Ruh-i cânânı ey dil ben gibi teshîr ider mehtâb
Asla birinden itmedi dil kesb-i ibtihâc
Füyûzât-ı İlâhî lem’apâş olmuş semâdan bak
Tahvîl i tâli’im gibi olmuş tenük mizâc
Münevver süfre-i zerrin ile dilsîr ider mehtâb
«Bîgâneler inâyetine düşti ihtiyâç»
Yazılmış mushaf-ı ruhsârına zer noktalarla nûr
«Bir lûtfı olmadı bu kadar âşinâların»
Anı tevcih ile Nûr âyetin tefsir ider mehtâb
Diyâr-ı şâm-ı hecri her gice devr ittiğindendir — VI -
— Hızır Ağazade Said’in mürâcâtını taştir —
Saâdet subhunı uşşâkma tezkîr ider mehtâb
«Ey sâhib-i kevn ü mekân»
Serâser hâme-i zerıîn ile bahr i maânîye
Ey âferîn-i ins ü can
Düşüp evsâhna şemsin Atâ tahrîr ider mehtâb
Ey mûcid-i her dü cihan
- II - .
İnşâna bahş-ı rif’at ider himmet-i bülend
«Vey destgîr-i âcizân»
İkbâl ü câh u devlet ider himmet-i bülend
Senden ibârettir cinan
Yok hâsılât-ı^ hirmen-i çerhde anın gibi
Şensin heman gizli iyan
Âs-ı cihânı ni’met ider himmet-i bülend
«t/j e' ».u'UjJO
İtmez isen sahâbet-i servette hisseti
«Terk itti bezm-i şevki dil»
Elbatte bahş-ı izzet ider himmet-i bülend
îmanda yok hamd ola gıl
Halka iâne eyleyene Hak olur muîn
Lûtfun ile mesrûr kıl
Feyz i ezelde kısmet ider himmet-i bülend
«Fikr itmez asla zevki dil»
Lüth Hudâ Peyember Atâ feyz ider ne şek
Dilden gubâr-ı zenbi sil
Molla-yi Rûm elbet ider himmet-i bülend
İtmem temenni başka zil
- III
«Artırdı nâr-ı aşkı dil»
Neş’everlikle komaz kimseyi mağmûm kadeh «u'j f' «VUjj»
Şeb-i zulmette kalan âşıkadır mûm kadeh
«Gam g-ûşesinde çâre hâh» .
Şu harab hânede rindâne keder göstermez
Sen ol dile yâ Rab penâh
Gâh bâde geh arak sunmada geh rûm kadeh
Yoktur gönülde intibâh
Sâftır meşrebi pâkîze edadır zâtı
«Bir hasteyim hâlim tebâh»
. Sır virüp neş’elemez zâh’idi mektûm kadeh
Vardır derunda gerçi âh
Ta’n-ı zühhâd ile ehl i dili tekdîr itmez
Ömr i azîz oldı kütâh
Olsa da s6 fi-i har meşrebe mezmûm kadeh
«Şâyân-ı lûtf it yâ ilâh»
Bezm-i Cem ârifedir kuvve-i iksîr i hayât “j'j e'
K alb.i nâdânı nola eylese mahrûm kadeh
«Y â Rab Said çün'hâr ü has»
Nûş iden sâgar ı Hunkâr’ı alur mı deste
Hâhn bilür uzatma kes
Sâki-i gayre varup mümtezic-i şûm kadeh
Çıkmaz Atâ bu yolda ses
- IV _ tPâmâl i gamdır her nefes»
lltifâtmdır viren ey büt hiredmendâne şevk Ey bâd-i gufran bir kez es
Bir nigâh-ı lûtfdur bahş eyleyen yârâne şevk Allah bes bâkî heves
Şîşe-i hâtırda aşkın hıfz idüp kesmem ümîd «Mazlûma sensin dâd res»
Nola bir gün ey güzel görse dil-i dîvâne şevk "<rj -b» f'
Râstkâran evc-i a’lâda nola tutsa makam Bibliyografya : Vin., Osm., stş., Atâ dfvam, Ende­
run tarihi, İhsan Mahvî : Mevlevi şairleri (gayrı matbu) . Şairin
İstikamettir behişt içre viren gılmâne şevk fotoğrafı «Son asır Türk Şairlerinden alınmıştır.
. 35
Türk Şairleri
538 At.

A tâ (Üsküplü) — XV inci asrın söıi fiisfındâ yeti­ Bağrım firâk odıylâ yânmış kebâba benzer
Keyfiyyet ile şi’rim rengin şerâba benzer
şen şairlerden Atâ hakkında Sehî şu malûmatı veriyor:
Derdâ bu eski eski yanıklar ile sînem
“ Mevlânâ A tâ . Üsküplüdiir. Ulûmu teitîb
Yer yer ocağı kalmış şehr-i harâba benzer
üzre görmüştür. Sonradan feıâgat ihtijâr idüp ticârete
meyi itti. Tecnîsât-ı Kâtibî üslûbunda niçe tecnis bulup * *
cem’ idüp nazma getürüp kitâb itti. Güzel kasideler Ben ileri çekdim seni germ olma ikende
ve bîbedel fikirler eylemiştir. Gazeliyyâlı hoş ve nazmı Ey âh olur ise başın eflâke berâber
*
mergub kişidir. Bu ebyât anındır : **
Bağrım firâk odma yanmış kebâba benzer
Hâr bakma fakîr ü dervîşe .
Keyfiyyet ile şi'rim rengin şarâba benzer
Ne bilürsin ki şâhzâde ola ı
Derdâ bu eski eski göynükler ile sînem
Nemed içre misâl-i âyîne
Yer yer ocağı kalmış şehr-i harâba benzer»
Zihni rûşen zamîri sâde ola »
L â tifi İse şunları söyliyor :
“ T arîk i Nakşbendiyyeye sülük itmeğin “Tecnîsât-ı
“Atâ i Üskûbî : Tahsîl-i ilimd.en tekaüd'
Kâtibî„ üslûbu üzere tasavvuftan manzum bir risalesi
idüp Nakşbendiye tarîkına sâlik ve sülûkünde niçe
vardır. Bu .beyit ol risâledendir :
maârife mâlik olmuştu. Sultan Selim Hân devrinde fevt
oldu. Şuarâ-yi Rûm’un makbûlierinden ve memduhiarın- Hudâ’nın olmasa tevfîkı hemrâh
dan idi. Bu matla’ anındır : Kimesne kurbine bulmazdı hemrâh »

Senin bir gonceden nâzük ter ü şîrin dehânm var deyen Haşan Çelebi tezkiresinde de diğer menbalar-
Şekerden tatlu berg-i gül gibi rengin zebanın var daki malûmata rastlamaktayız.
Bende olma nefsine iki cihâna şâh iken Riyazi tezkiresinde ise şu kayıdlar vardır : .
Hayfdır büthâne kılmak kalbi beytullah iken “ A tâ ; Üskübîdiı. Tarîk-ı ilme sülük itmiş iken ferâğ
idüp sâlik-i tarîkat-ı Nakşbendî olmışidi. Kâtibî tavrında
Ve Tecnîsât-ı Kâtibî üslûbunda manzum bir risalesi
Tecnisât ile Tuhfetiiiuşşâk nâm bir kitâbı vardır. Bu
vardır. Ammâ ol kadar meşhûr ve mezkûr değildir.
ebyât dîvânından intihâb olunup sebt olundu :
Bu beyit ol makaledendir.
Ben ileri çekdim seni germ olma ikende
Huda’nın olmasa tevfîkı hemrâh
Ey âh olur ise başın eflâke berâber
Kimesne kurbetine bulamaz râh->
* *
Âşık Çelebi şunları kaydediyor ; Düşmeğe durur salındıkça o sîb-i gabgabı
“Atâ i Û s k û b î; Şeyh Ahmed Yesevî neslindendir. Zülf-i raüşgefşânı durmuş altına dâmen tutar
*
Ceddi Acem’den gelmiştir. Kendi Üskûbî’dir. İshak « *
Çelebi merhûm ile muâsırdır. Bu dahi anın gibi âlemin Bir bencileyin nâle ider bülbüli gördüm
Oüizârda bir serv-i hirâmânın elinden
bir şûh-i şehr âşûbudur. Tarîk-ı ilimden feragat idüp
tarîk.I Nikşbandiyyeye intimâ itti. Zânû-yi uzleti dâ- Kafzade Faizi de onun divanını gördüğünü söyliyor.
men i vahdete ve ser-ı müşâhedeyi ceyb-i mücâhedeye Sicil’de şairin (960 —1552) yılından sonra vefat ettiği
çeküp Üsküb’de İH Z iv â itti. Mervîdir ki Molla Arab kayıdlıdır.
Vâiz ki fenn-i va’zda İbn-i Cevzî ve Saâlebî’yi geçerdi, A tâ’nın hiç bir eserini görmedim. Yalnız nazire mec­
belâgatte Asmaî ve Câhız. Süleyman mevlidinin ba’zı mualarında “Üskûbî„ veya “Kadı Atâ» serlevhasiyle
yerine dahi idüp kendi bir mevlid nazm eyler. Eğerçi bir hayli şı’rine tesadüf- ediyoruz (Meselâ bakınız-.
zu’munca bülega-yi Acem’i göze göstermez. Belki fusa- Cmnz,, Prv., N zr.,). Atâ, tarikat mensubu olmak itiba­
hâ-yi A rab’a vücûd virmez. Ammâ bu yüzden nefsin riyle mutasavvıfane manzumeler yazmakla beraber ta-
kâzm eyler ki Atâ merhûma irsâl idüp bizim bu fende mamiyle lâdinî mahiyette ve bir san’atkâr zevkiyle
çendan mümâresetimiz ve nazmile münâsebetimiz yok­ şiirler de vücude getirmiştir. Onun bazı parçalarını
tur. Eğer beşeriyyet mûcibi ile kusûr ü fütûr var ise örnek olarak alıyorum :
tashih buyursunlar. Islah mahalline mum yapıştırsunlar.
Risâle A tâ’ya vardıkta bâdi-i nazarda nazmının rekâ- - I —
keti ve tertîbinin sehâfeti ma’lûm olup cümlesin erimiş — gazel —
muma bandırır. Yine kendüye gönderir. Vâiz merhûm Vasf -1 cemâl-i dilbere çün kıldım ibtilâ
bir kaç gün A tâ’yı ikfâr ve zemme hasr idüp kürsîyi Geldi dilüme matla’-ı
kıssahan meclisine dönderir. Âhır yine Üsküb’de mü- Zerd eyler ise benzimi mihrin aceb midir
teveffâ olmuştur. Merhûmun Tecnîsât-ı Kâtibî tarzında Olmaz garîb hâki zer eylerse kîmyâ
ol bahirde Tecnisât'ı vardır. Ve Tuhfetiiiuşşâk nâm bir Müşkil saçın girihleri hallindedir velî
kitabı dahi vardır. Şi’r-i û : Bu şivelerde san’at ile kıl yarar sabâ
Türk Şairleri
At. 539

Seyrimde g'ice ol meiıe duş olduğım didütti Cânı kurban vireyin tekye-i aşk içre bugün
Nâz ile geldi didi düşün ise hayr ola Ey tabibim bu marazdan gönül olursa halâs
Alemde her kimesneye bir nesnedür nasîb Y â Rab ol gözleri câdû nice sâhirdir kim
Dilber cemâli vasfı olubdür sana Atâ Ne tılısm eyler ana kâr ne efsün-i havâs
Betideki bir mecmuadan Tab’-ı gavvâs 1 Atâ bahr-i maânîye dalup
Âferinler ki getürdi yine bir gevher-i hâs
- II _
Prv .
Leblerin gibi olur iâ’l şekerbâr ohcak
- VI -
Sözlerin gibi olur tîg güherdâr olıcak
Dembedem göz yumub açınca nazarda bulunur * Ey gönül ûd gibi nâle kıl ol süz ile sâz
Eşg-i çeşmim gibi olsa kişiye yâr olıcak Demidir nây Sıfat nâle ile ol demsâz
Virmeyince seri serdâr olımaz âşıklar Niçe bir çerh-i muhâlif kıla kalbini hazin
Ki necât ehli olur merd sebükbâr olıcak Perdeni râst kıl ey mutrib-i uşşâk nevâz
Virmeyüp dil müjen oklarına ya neyleyeyim Hoş bahâr oldı düzet ey büt-i Çin nâz-ıbahâr
Yapışur kişi yalın kılıca râçâr olıcek Hoş makam oldı nevâ râst kıl ey mâye i râz
Deheni sırrına bir zerrece yol bulsa Atâ Bûselik zikrin ider dil dehenin yâd idicek
Dünyede bâri kişi kâşif-i esrâr olıcak Can ser-i kûyini ansa ider âheng-i Hicâz
Prv. Kim bilür kime nasîb ola Atâ ol kad ü zülf
Birisi tül.i emeldir birisi ömr-i dırâz
~ III _
Prv.
Bağrım firâk odıyla yanmış kebaba benzer - VII -
Keyfiyyet ile şi’rim rengin şerâba benzer
Lâ’l-i leb-i can bahtın cüllâb-ı şeıâb âmîz
Cânâ bu eski eski yanıklar ile sînem
Ruhsâr-ı arak rîzin gülberg-i gülâb âmîz
Yer yer ocağı kalmış şehr-i haraba benzer
Âhımla yaşım seyr it berbâd ü türâb âlûd
Destine alduğıyçün şemşîr-i âbdârın
Sûzile sözüm dinle bir âteş-i âb âmîz
Bir deste gül içinde yek katre âba benzer
Can tîrinin içinde merdânelenür her dem
Şîrin lebinde cânâ şol kare kare benler
Ne fitneler uyarır bu gamze i hâb âmîz
Teng-i şekerde konmuş müşğin zübâba benzer
Geçtikçe selâmını bin nâz ile eylersin ^
Bu bî vefâ cihânın yokdur Atâ sebâtı
Bilsem ki nedir şâhâ bu lûtf-i itâb âmîz
 b üzredir binâsı bir âsiyâba benzer
Pâk eyle küdûrâtı sinenden Atâ cânı
Prv.
Kim kalbe safâ virmez âb olsa tüıâb âmîz
- IV - Prv .

Sohbet el virmeyicek yâr ile firkat yeğdir - VIII —


Lîk elvirse muıâdâtına vuslat yeğdir
Sûretâ gerçi ki mihnetle mahabbet birdir Ey gönül âlemi sen sanma sakın cây-i mekar
Lîk bin mertebe ma’nîde mahabbet yeğdir Bir güzeıgâhdürür bu gelen elbette gider

Yerde yatmaktan ise devr-i gamınla bin yıl Gerilüb durma keman gibi hele doğru haber
Bir nefes zikrin ile dünyede sıhhat yeğdir Çekilür kavs-i kazâ vü atılur tîr i kader
Tan değil yüzüni göstermez ise aya güne Sâlik i râh-ı fenâ olan iden azm-i sefer
O mülâzimlere ma’nîde bu sûret yeğdir Kûs i rihlet çalınur kafile-i ömr göçer
Gün gibi gayre uyup âlemi seyr itmekten
Taht-ı şâhîyi virür yile Süleymân-ı ecel
Kutb veş kendü makamında ikamet yeğdir
Dolaşur sâhib-i gencîneyi su’bân.ı ecel
Ma’rifet ister isen gel vatan içre sefer it
Gafil olma gelicek devlet ile hân-ı ecel
Sanma kim kesb-i kemâl itmeğe gurbet yeğdir
Alem ü tablile gelmez sana sultân-ı ecel
Ey Atâ pâdişeh-i bahr ü ber olmaktansa
Hey sakın ansuzın irer hele mihmân ı ecel
Kişiye huşg ü teıi birle kanâat yeğdir
Küs-i rihlet çalınur kafile-i ömr göçer
. Prv.

- V — Bir gice olmuş idim sâkin-i künc-i vahdet


Kim ki bu şâhid-i aşkınla ider sohbet-i hâs Aldı gayette bani âlem-i hâb-ı gaflet
Kametin çeng ider ü âhını eyler rakkas İrdi can gûşına bir özge sadâ ol sâat
Gerd-i ârâyiş-i devrâna nikab it aşkı Didi ey muntazır-ı vakt-ı sabâh-ı rihlet
Ger dilersen ki gönül âyinesin tutmaya pâs Kûs i rihlet çalınur kafile-i ömr göçer
Türk şairleri
At. 540

Garre olma ecel irişür eyâ ferzâne Bu çeşm-i terde aks-i ruhi gül be*şîşedir
Bindirür esb-i fenâya kişiyi şâhâne Ben ağladıkça tâzelenür nevcevânımız
Gösterir râiı ı diyâr-ı ademi suitâne İrfân iderraiş âdemi anka-yi bîvücûd
Sen ceres gibi dilâ başla gerek efgane Olsa aceb mi kaf ı hüner âşiyânımız
Pâymâl itdürür âhır şütür-i devıâne Ol şîvekâr didi görüp nazm-ı dilkeşim
Kûs-i rihlet çahnur kafile-i ömt göçer Yoktur Atâ senin gibi bir nüktedanımız
Mit. Alm. K. Mz. Mc. No : 7İ1
Tekye-i tende çoğ eğlenmez iken bu dil ü can
Konduğı yerde iki üç (1 ) gün durur ancak mihman - III -­

Döndürür geldiği yola kişiyi devr-i zaman Gamzesi tîr-i fiten hancer-ı ebrû sertiz
Ey Atâ menzil.i maksûd değildir bu cihan Kıldı yâğmâ dili bir âfet i şûh-i Cengiz
Mahmilin bağlayu gör dikkat ile yüri heman Çeşm-i pür hûnumı zanneyleme âsûde nigâh
Kûs i rihlet çalınur kafile-i ömr göçer Tâb-ı nezzâre-i dildâr ile itmekte sitîz
Bay Osman E rgin’deki bir mecmuadan Def’-i hâhişgeri-i vuslat-ı yâre tedbîr
Tarihi-. 965-1557 lllet-i hecre dilâ sabrı idersin peıhîz
Bibliyografya : Sh., Ltf., Aşk., Hsn., Ryz. ve mecmualar. Çünki teblerze-i aşkın imiş ey rûh-i'revan
Lûtf it ağyâre sezâ cây ola deşt i Tebrîz
A tâ (Yenişehirli) — X IX uncu asır şairlerinden Atâ
Sehnişîn-i keremi kıldı edânî şimdi
hakkında tarihî malûmata rastlamadım. Yalnız Silâhdcr
Lâfz-ı itlâfa binâ kasr-ı anâya dehlîz
zade ve Şefkat tezkirelerinde aynen şu kayıdlara
Arz idersen olur elbette kabûle şâyan
tesadüf olunuyor :
Tuhfe-i nazmını kıl yâre Atâ destâvîz
“A tâ : İsmi Seyyid’dir. Küttâbdandır. Yenişehirli
Sih., Şfk.
Seyyid Atâ deyu meşhûrdur.„
Bir kısım mecmualarda “Yenişehirli Atâ„ başlığıyla - IV -
bazı gazellere tesadüf olunuyor (Meselâ bokmız : Mit.
Şem’-i cemâle yanmağa pervâne olmuşuz
Alm. K. Mz. No : 717).
Hüsn âşinâ yi şöhret-i cânâne olmuşuz
Silâkdarzade tezkiresinde ( 1166 — 1752 ) ile
Saht-ı emelde hâsılımızdır şikestelik
(1204 — 1789) yıllan arasında yetişen şairlerden bahse­
Bu çerh-i âsyâb-ı gama dâne olmuşuz
dildiğine göre A tâ’nın bu tarihte hayatta olduğu anla­
Hâtır aceb mi olsa perîşân-ı rüzgâr
şılmaktadır.
Biz turra pîç-i pür girih-i şâne olmuşuz
Sicil'de Yenişehirli Şair Seyyid A tâ’nın (1230— 1814)
Ta’bîr iderse çeşm-i suhangû ider yine
te vefat ettği kayıdhdır ki her halde doğrudur.
Yâd-ı lebinle hâbda mestâne olmuşuz
Şairin 4 manzumesini örnek olarak alıyorum ;
Mest-i siyâh-ı dildir Atâ her hurûfumuz
— Gazel -
Zîrâ hurûş-i ma’niye humhâne olmuşuz
_ I _ Sih., Ş/k.
Ruhin seyreylemiş yok turra-i gülbîzder gayri
Lebin büs eylemiş yok sâgar-ı lebıîzden gayii
Târîh berâ-yi Şehzâde Sultan Mehemmed —
Niçün ey nevnihâl-i nâz benden böyle âbîsin
Feyz-i Hak birle yazup târîh Atâyî bendesi
Nemi gördün benim sen eşg-i tûfan hîzden gayri
Medâr-ı def’-i gam şâyân olur ancak bu devranda
Atâ elde nemiz var sâgar-i lebrîzden gayri
' — 1190 —
Mit. Alm. K. Mz. Mc. No : 117
S ih , Şfh.
- II -
- VI —
Kurbân-ı îd-i edhiyedir kebş-i cânımız
— Târîh Berâ-yi Şehzâde Sultan Ahn
Öldür hemân kesme kuzum gel amânımız
Gamzen ki tîr-i gerden.i sabr ü sükûndur
Bî bedel târîhdir bu mısra’-ı garrâ Atâ
Teslîm-i bismil olmadayız yok tüvâhımız
Hûnâberîz-i hasret-i lâ’lindir eyleyen -*r“
Reşg âver-i zemîn-i Bedahşan mekânımız — 1190 -
îdiyye giymiş ol meh-i nevcâme-i kebûd
Y âd eyledikçe göklere çıksun figanımız SLh., Şfk.
Bibliyografya : Sih., Şfk., Sel.. Mc.
(1) «Yerdikiüç gibi okunacak»
Türk Şairleri
541 A t.

Atây î (Atâullah, Nev’îzâde) — XVII nci asrın ilk A tâyî’ye tasavvuf ve tarikat temayülü hiç şüphe
nısfında yetişen çok değerli şairlerimizden Atâyî , meşhur yok ki âilesinden intikal etmiştir. Esasen Atâyî bilhassa
şair Nev'î'nin oğludur. 991 şevvalinde (M. 1583) doğdu. babasına karşı çok hürmetkârdır. Münasebet düştükçe
Öace babasından istifade etti. Sonra Kafzade Feyzullah ondan büyük istifadeler ettiğini de söylemektedir. Sakî-
fifendi’den okudu. Bilâhire Ahizade Abdülhalim efendi’- nâme’sinde ise şu beyitlere tesadüf ediyoruz ;
nin derslerine devam ederek 1010 safarinde (M. 1601)
Anın feyzidir dilde olan güher
icazetname aldı. 1014 seferinde (M. 1605) kırk akçe ile Hem üstâddır bana hem ol peder
Canbaziye medresesine müderris oldu. Aynı senenin Nola pîşvâ itsem ol ârifi
şabanında maaşına on akçe zam yapıldı. 1017 şabanın­ O Câmî-i asr idî ben Hâtifî
da (M. 1608) Lofça kadısı oldu. Bilâhire azledildi. 1019
XVII nci asır içinde ya:^ılmış mufassal tezkireler
rebiulevvelinde (M. 1610) Babayi atik kazasına hakim
mevcud olmadığı için Atâyî hakkında da bu nevi eser­
oldu. 1022 saferinde (M. 1613) Varna, daha sonra Rus
lerde fazla tafsilâta tesadüf edilemiyor.
çuk kadılığına tayin edildi. 1027 recebinde (M. 1617)
Riyazi tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
Silistre kadısı oldu. (1029 — 1619) da azledildi. (1030 —
«Atâyî : Sultan Murâd-ı sâlisin şehzâdeleri hâcesi
1620) de Tekirdağ kadısı oldu. Aynı senenin zilkade­
olan Nev’î efendi merhûmun ferzend-i hünermendidir.
sinde Hezarg-ırad kazasına nakledildi. 103 î rebiulevve­
Ahizâde Abdülhalim efendi’den mülâzim olup hâlâ Can-
linde (M. 1622) azledildi. 1033 recebinde (M. 1623) Tır-
bâziyye medresesinde tahsîl i kemâle müdâvimdir. Pe­
nava ue Sahra Kazaları kendisine maişet olarak verildi.
der i âlî g^üherinden intikal iden isti’dâd-ı şi’rîsin deıkâr
1034 şevvalinde (M.1624) Tırhala kadısı oldu. 1036 şev­
idüp tab’-ı pür hevesi çok maânîye dest res bulunmuş­
valinde (M. 1626) azledildi., 1037 rebiulâhirinde Mizis-
tur. Hakka ki fenn i belâg-atte mâhir şâir oğlu şâirdir(l).»
tire kazasına tayin edildi. 1040 zilhiccesinde (M.1630)
* Rıza tezkiresinde ise şunlar yazılıdır :
ikinci defa olarak Tırhala kadısı oldu. Kendisi şu tarihi
«Atâyî ; Nev’îzâde Atâullah Çelebi’dir. Mutasarrıf-ı
söylemiştir :
medrese-i hâriç olduktan sonra tarîk-î kazaya azim olup
Olup Abdülhalimzâde yerine
menâsıb ı celîlede mesnednişîn i şer’-i şerif olmuş idi.
Yine Tırhala abd-i nâmurâda
Atâyî bülaceb târih oldı îlm ü fazilet ile mâhir ve sâhib ihtirâ’ şâir oğlu şâ­
(1) »s'j irdir. Bu gazel-i lâtif zâde-i ta b 'ı lâtifleridir;
Visâl içün suna ol yâre her fütâde g-azel
(1042—1632) de Üsküp kadısı oldu. Gene kendisi Dürûg-i maslahat âmîz olur arade gazel
şu tarihi söylemiştir : O gül ruhe yüri ahvâli açıcak söyle
DHşerse fursat eğer okı bir küşâde gazel
Salındı hâkim i Tırhala iken Üsküb’e
İzârı vasfmı yazdıkta hattını yâd it
Kılup Atâyi ye himmet gönülden ehl-i kulûb
O yâr-ı ehl-i dile arza kılma sâde gazel
Semend-i devleti naki ile eyledi hareket
Saçın hevâsı ile düşti özge sevdâye
Müyesser oldı vusûl-i menâzil-i matlûb
Şu denli bağladılar yiue ol hevâde gazel
Hisâb idersen eğer hemzeyi olur târîh
Virir karâr dil-i bî sükûna gayette
Vusûli sâline W;
Afâyi şi’ri gibi bir karâr dâde gazel »

(1044— 1634) senesi sonlarında azledilince İstan­


1046 (M. 1636) da İstanbul’da fevt oldu.*
bul’a döndü. 1045 cemaziyelevvelinde vefat etti(M. 1635).
Şairin tercümei halini tesbit eden Şeyhî de Yakayiill-
İstanbul’da Şeyh Vefa türbesi hatiresinde babası yanına
fuzalâ'da şu mütalâaları serdetmektedir :
defnedildi.
«Mevlânâ-yi merkum nahlbend-i elvân-ı ulûm ser
Atâyî Müstakimzade’nin Melâmiyyei Şettariye'^vad.^
menzil-i dîvân ı fasâhat tac beyt-i manzûme-i beraât hak-
bildirdiğine göre, meşhur mutasavvıf Aziz Mahmud
kâk-i cevâhir-i mensûr ve mevzûn sarraf.ı nukud-i ma-
Hüdayî mensuplarındandı.
ârif-i gûnâgûn handan rûy ve lâtîfegûy afîf ve nazîf
BursalI Tahir diyor ki (Osm ) :
zât-ı şerîf bîtekellüf ihtirâ’-ı ma’nâya kadir sâhib selîka
«Pîr-i efham Aziz Mahmud Hüdâyî hazretlerine inti-
şâir oğlu şâir olduklarına kendü kavilleri şâhiddir :
sâbı Müstakimzâde’nin Ahvâl-i Melâmiyye-i Şettâriy-
Zamanede benim ol şâir oğlu şâir kim
ye’sinde muharrer olduğu gibi pîr-i müşârünileyh hak­
Baş eğdi nazmıma dünyânın ehl-i irfânı
kında Şakayık Zeyli’ndeki ibârâtı da Müstakimzâde’yi ^ «

teyîd etmektedir. Türbe-i cenâb ı Hüdâyî kapusu bâlâ­ Asâr-ı celîlelerinden Şakayık-ı nu’mâniye’ye Hadâi-
sındaki Arabî târîh te sâhib terceme Atâyî efendi’nin- kulhakayık fî tekmiletişşekayık ismiyle müsemmâ Türkî
dir.» inşâ ile kendi zamanlarına gelince zeyl yazmışlardır.

(1) Abdülhalim adedini Tırhala adediı den çıkarup. târîh-i tev­ (1) Riyazi tezkiresinde Atâyi'nin 27 beyti örnek olarak alın­
cih olur (Şky. §.). mıştır.
Türk Şairleri
At. 542

Hakka ki eser-i hûb ve cumhûr beyninde makbul ve Ki medh ü tegazzülde Rûmî kalem
mergfubdur. Andan mâadâ fenn-i fıkh-ı şerîfte Olup galib-i sâhirân-ı Acem
Çü şemşîr- i hunrîz-i Osmâniyan
j nâmıyle ma’nûn te’iîf-i lâtifleri ve
Zuhûr itti tüchân-ı Türkî zeban
Hamse ismiyle mevsûm Sohbetülebkâr ve Nefhatülez-
Velîkin kalup şîve-i mesnevî
hâr ve Hilyetülefkâr ve Alemnümâ ve Hefthân nam beş Sözi anda A’câmın oldı kavî...
manzûm ve müdevven güftân ve Atâyî mahlas ile mü-
Bu küçük parça, o devrin edebî muhitlerinde “K a­
retteb ve mükemmel Türkî dîvân -1 eş’ârı vardır ki her
side ve gazel vadisinde Türkçenin Acemceye faikıyeti„
biri makbul ve müsellem ve pesendîde i müşkil pesen-
kanaatinin hâkim olduğunu ve şairlerimizin “mesnevî„
dân-ı âlemdir.»
tarzında artık yeni bir vadi açmak için çalıştıklarını
Kafzade F a izî tezkiresinde ise A tâyî’nin 222 beyti
sarahatle gösteriyor.. ,,
örnek olarak alınmış ve bu suretle onun edebî kıymeti
Gene Bay Fuad Köprülü diyor ki (Divan edebiyatı
ve meşhur bir sima olduğu jfösterilmiştir'
antolojisi S. 328);
Nev’îzade Atâyî, Divan edebiyatının hemen her va­
“Mesnevî Nev’inin XVII nci asırdaki en kudretli m ü­
disinde kalem yürüten değerli bir şahsiyettir. Fakat
messili Nev’îzâde A tâyî’dir. Güzel kaside ve gazelleri
onun divanındaki şiirlerini emsalsiz birer örnek olarak
ve mensur eserleri ile muhtelif vâdilerde meharetini
göstermek te kabil değildir. Şair bazan babası Nev'ı
gösteren Atâyî, muasırlan ve ahlâfı arasında bilhassa
g-ibi âşıkane şiirler yazmış, FuzuLVyı taklid etmiştir.
Hamse’siyle büyük şair sıfatını kazanmıştır. Onun mes­
Bazan da Bakî gibi tasannu yoluna gitmiştir. Bilhassa
nevileri yalnız lisan ve teknik itibariyle mükemmeliye­
kasidelerinde bu tesiri bariz olarak görüyoruz. Bu itibar
tinden değil, mevzularının yeniliği ve mahallî hayatı
iledir ki Atâyî, yalnız divaniyle, orijinal bir şahsiyet
çok canlı bir surette yaratması itibarile de büyük birer
olarak gösterilemez. Bu vadîye yeni bir şey ilâve etmiş
san’at eseridir. Zengin bir hayale, büyük bir tasvir
değildir.
kudretine, selis bir üslûba malik olan Atâyî Acem mes-
A tâyî’nin asıl kıymeti ve hususiyeti “mesnevî„ vadî-
nevîcilerinden ziyade Yahya Bey ve Cenanî gibi selefle­
sindedir. Hamse’sinde büyük İran şairi ^izatnVyı takdir
rinin tesirialtında kalmış ve Türk edebiyatında manzum
etmekle beraber onu taklid etmemiş, hikâyelerini m a­
hikâye Nev’i’nin en güzel numunelerini yaratmıştır.
hallî mevzulardan seçmiştir.
Kafzade Fâizî, Ganizade N âdirî, Riyazî ^\h\ yalnız
Prof. Bay Fuad Köprülü diyor ki (Divanı Türkü ba­
gazel ve kasidede değil, mesnevî tarzında da çok
sit ve M illî edebiyat cereyanının ilk mübeşşirleri S.25—27):
kudretli şairlerle muasır olduğu halde, mesnevîcilikte
“Bakî’nin rakîbi ve eski ders refiki şair N^t^Tnin
onları gölgede bırakmıştır.,,
oğlu Atâyî, '1.V\\ nci asır başlarında yetişen şairlerimi­
Nev’îzade’nin beş mesneviden ibaret olması icab
zin belki en mühimlerinden sayılabilir. Bilhassa mesnevî
eden “Hamse„ sinin dört kısmı, 11000 beyte yakındır.
tarzında gösterdiği kudret, muasırları tarafından samimî
Hilyetülefkâr’a görebildiğim yazmalarda rastlamadım.
ve büyük takdirlerle karşılanmıştır ki, Hamse'sım tedkik
ŞeyhVnm rivayetine göre Şair, bu kısmı da vücude ge­
edince bu takdirlere iştirâk etmemek imkânsızdır. H am ­
tirmiştir.
se’sinde eskiler gibi tercüme ve taklid vadisine gitmek­
Her mesnevî ayrı ayrı vezinlerdedir. Bunları sırasiy-
ten ziyade mahallî mevzulara fazla ehemmiyet veren
bu şairin meşhur bir Sakiname's'\ vardır. Şair bu büyük le gösteriyorum :

mesnevisinde “Bâis-i tahrîk-i hâme ve sebeb-i nazm-ı Mesnevî’nin adı Beyit adedi Vezni

Sâkînâme,, serlevhası altında, kendisinin de bulunduğu Sohbetülebkâr 3432 Failâtün failâtün failûn
bir “Bezm-i hâs,, tan bahseder : Nefhatülezhâr 3195 Müfteilün müfteilün fâilün
Hilyetülefkâr . . .
Karışmış niçe rind-i sâhib kemâl Hefthen 2784 Failâtün mefâilün failün
Olup muhtelit şîr ü şekker misâl Sâkînâme (Alemnümâ) 1586 Faûlün faulün faûlün faûl
Saçar dürr ü gevher suhan yirine
Ekseriyetle âşıkane, mutasavvıfane, bazan da perde-
Süreyyâ veş uymuş biri birine
birûnane hikâyelerden mürekkep olan Hamse tab’edil-
Dizilmiş dönüp silk-i pür gevhere
Komuşlar suhan riştesin bir yere memiştir. Fakat kütüphanelerde müteaddid nüshaları
Ki mevzû’-i şi’r oldı mahbûb ü mey mevcuddur, Bunlar arasında yazı, tezhip ve minyatür
Hikâyât-ı sâkî muganni vü ney itibariyle en mükemmel nüsha, İslâm eserleri müze-
Niçün itmesün bunda bir dâslan sindedir.
Zuhuri pesendân-ı Rûmî zeban
Matbu olmayan Atâyî divanının da müteaddid nüs­
İdüp müstakil ya’ni bir mesnevî
haları vardır (Meselâ bakınız: Ünv K. No: İ772, Alm.
Unutturmaya şîve-i Husrev’i
Husûsi bu ma’nî buluptur sübût K. Mz. No :302) .
İdsr bahs iden mülzenı olup sükût Mensur bir başlangıcı ihtiva eden ve 1500 beyte
Türk Şairleri
543 At.

yakin olan bu divanda 1 mi’raciye, 26 kaside, 2 terki- Döşendi yine çemenzâra berf sertâpâ
bibend, 3 müseddes, 4 muhammes ve tahmis, 270 gazel, Misâl i ebr-i sefîd ü sipihr-i ezrak fâm
27 tarih, 49 kıt’a ve rubai, 50 müfred ve 100 beyitten Zamâne eyledi peydâ sefîd kâğıdlar
Dolunca penbe ile kârhâne'i eyyâm
ibaret hezliyat münderiçtir.
Gelüp nesîm-i seher virdi ana pâk cilâ
Bay Sabri, “Hezliyyâtta kullandığı elfâz-ı müstehcene
Ki ola safha-i medh-i edîb-i nîkû nâm
A tâyî’nin fazi ü kemâliyle taban tabana zıddır„ diyor Güzîde sadr.ı zamâne emîn i devlet ü din
( F ş .) . Sütûde vaz’-ı yegâne ser^i sudûr i kirâm
A tâyî’nin tarih bakımından çok mühim olan eseri Cihân-i ma’dilete husrev-i felek mesned
ise Hadâikulhakaıjık f î tekmiletiş-Şakoyık'hr. Müellif, Serîr i mekrümete dâver-i bülend makam
Cenâb-ı hazret.i Yahya Efendi kim oldur
XVI ncı asır âlimlerinden Taşköprülüzade'nin arapça
Hudâygân-ı kuzât-ı asâkir-i İslâm
yazdığı Eşşekayıkunnu'maniye's'me zeyl vücude getir­
O şehriyâf-ı memâlik sitân-ı dâniş kim
miştir. Bu cihetle bu esere “Atâyî zeyli„ veya “Şakayık Revâdır olsa derinde Zuhal kemîne gulâm
zeyli,, de denilmektedir. Bu eserde Taşköprülüzade’nin Reşâşe-i kalemi feyz bahş-ı bâğ-ı emel
tercümei halinden başlayarak (940 —1533) ten sonra ölen Nevâle i keremi şâmil i havâs ü avâm
âlim,şeyh, vezir, şair gibi şahsiyetler tcsbit edilmiştir. Sipihr mertebe sadrâ sen ol hümâsın kim
Bulur murâdın elin gölgesiyle cümle enâm
Atâyî, kitabının mukaddimesinde bilhassa şunları
Nesîm-i terbiyelin irse hâk-i gülzâre
söyliyor : Şitâya karşu soyunmazdı nahl-i tâze müdâm
Ma’lûm ola ki hilâl-i terâcim-i ricalde eıbâb-ı Düşeydi kubbe-i çerhe şirâre-i gazabın
menâsıbın târîh-i nasblan ta’yîn ve halef ü selefleıi Dem-i şitâda bulurdı harâret-i hammâm
tebyîn olunup niçe vakayie sene tahkîk ve kanûn nâ- Şihâb sanma atar top çerhden zencîr
me-i ehl-i tarîk olduğundan mâadâ çünki fenn. i tevârîh Helâk i hasmın içün bu sipihr i nâfercâm
Harîm-i bezmine nâgâh husrev-i re’yin
ve siyerde umde-i mesâlih vüsük ve i’timâda sâlih ol­
Murâd iderse eğer şem’-i mihri bîhengâm
maktır. Kemâliyle zabtına ikdâm ve tahkîkına tahrîk-i Hilâl ü ebr ola harrâka ile âteşberg
hâme-i nâfile erkam kılındı ve tertib-i vâzı’ul-asle Şihâb ü necm ola kibrît ile şerer dem-i şâm
tâbi’ olup tabakat-ı deylet-i şâhân ile tebvîb ve Gubâr-ı kûyin olup gördi âb-ı ihsânın
her tabaka târîh-i intikal-i ashâb ı terâcim üzre tertîb Cüdâ olur mı kapundan Atâyi-\ nâkâm
Metâ’-ı ma’rifet ü fâzlı bana bildirdi
olundu.
Şu dem ki tutdı peder menzil-i ademde makam
Büyük hacimde 771 sahifeden ibaret olan bu eser,
Mahall-i bahs değildir letâfet i engûr
(1268— 1831) de tabedilmiştir. Safâ virir dile ammâ ki bâde-i gülfâm
Atâyî’nin bazı manzumelerini örnek olarak alıyorum : Benim ol âb-ı musaffâ ki aldılar yolumı
Devâ budur ola lütfün delîl-i râh-ı merâm
, - I­ Zamîr-i âyine sîmâ ki çün değil mahfî
— Kaside — Ne hâcet itmeğe hâl-i derûnumı i’lâm
— Şeyhülislâm Yahya vasfında — Şeb i şitâ gibi ittin sevâd-ı nazmı dırâz
Duâ ile idelim vakti geldi hatm-i kelâm
Sipîde dem ser-i kühsârda zalâm-ı gamâm Niteki mahv ide kâfûr-i berfi sertâpâ
Duhâna döndi ki kış basdığın ider i’lâm Füıûg-i âteş i mihr ile gerdiş-i eyyâm
Donunca cûy-i çemen geçdi leşker-i sermâ Müdâm nefha-i müşgîn-i micmer-i adlin
Yine memâlik-i gülzân garet itdi tamâm Ola nesîm keremle cihâna ıtr ı meşâm
Soyundı tekye-i gülşende şimdi hep eşcâr Hemîşe halk-ı cihân ola zîr.i destinde
Büründi eğnine her biri bir beyaz ihrâm Misâl-i pençe-i hurşîd bezlin ola müdâm
Safâ-yi gülşene dest âhır itti serv i çenâr
Habâb oldı bu gün sernigûn konulmuş câm - II _
- Kasîde -
Ihâta itdi yine kûy.i hâki beif-i sefîd
— Oanizade Nâdirî’ye ^
Deıûn-i penbede oldı niisâl-i arbcr-i hâm
Kapandı şiddet-i deyden deıîçe-i hurşîd Sahn -1 gülzâre gelüp kondı yine şâh-ı bahâr
Göğredi bâd ile rûy-i sipihr-i ezrak fâm * Haymesin eyledi çâdır çiçeğinden ezhâr
Miyân-i yahda donup cûya saçılan cür’a Er yatağına döner püşteleri kühsânn
Deıûn-i sengde lâ’l itdi gerdiş-i eyyâm Gaybdan lâle idüp şem’ini yer yer izhâr
Cihâna Behmen-i Rûyinten i şilâ glicek Zeybak-ı cûy nola bâğda zerrin olsa
Görüp mehâbetini gökde dilıedi Behıâm Tarh ider cevherini ana hakîm-i kühsâr
Derûn.i yahda duran hân seyr idüp sandım Goncalar ağız açar sanki perestû beççe
Geçürdi âyineye tîıi bir dilîr-i benâm Dâne-i jâle getürdükce nesîm-i eshâr
Kaçarsa bülbül-i gülşen nola bu hâli duyup Ne jıva bardağıdır gönce i pür jâleyi gör
Negerg cûya kodı halkalarla dâne vü dâm Bülbüle karşu niçe işveler eyler her bâr
Bulup yah ile cilâ yine tîgı kühsânn Katre-i jâle niçe dürr ü cevâhir taktı
İder kılıç gibi kış geldüğin bize i’lâm Delicek duhter-i verdin kulağın süzen-i hâr
Türk Şairleri
At. 544

Bülbüle yüz yumaz idi gül-i sad berg-i çemen Hîç yanında benimle o berâber mi ola
Güher-i pendini bezi itmese ebr. i dürbâr Müddeî eyler ise faz! u kemâlim inkâr
K âğıd uçurmasmı oynadı gûyâ ctfâl Kadrimi nazm ı musanna’ nola efzûn itse
Ç ıkdı bâd ile hevâya yine berg i ezhâr Çünki zîkıymet olur san’at ile hizmetkâr
Jale şehr-i çemenin olmasa lû’bet bâzı Koparup bâg-ı suhanden yine dervîşâne
T îg.ı süsende hüner g-österüp itmezdi katâr Serverâ sundı bu güldesteyi sana dil i zâr
Gülşene mâil idüp tab’ımızı bâd i sabâ Feyz-i ihsân ile şâd eyle Atâyî kulum
Gönlümüz sahn-ı çemenzâra akıttı enhâr Reşha-i lûtf ile kıl dîde-i bahtın bîdâr
Bezm-i şâhâne idüp taht-ı zümüırüd üzıe Turralardır bu sutûr oldı kasidem gûyâ
îdelim lâ’l i müzâb ile safâ yi gülzâr Harem-i vasfına bir şâhid i şîrin güftâr
Kişiyi deyne koyar âmil-i fasl-ı nevıûz Sığmaya safha i evraka kitâb-ı medhin
Cûy-i zencîr ile gezdirse nola bâd-i bahâr Demidir ana duâyı ideiim zîb i kenâr
Zanbağın g-oncesi yol gösterir engüşti ile Tâ ki sultân-ı bahâr eyleyüp icrâ hükmün
Demidir gelse eğer gülşene eşraf ı diyâr Gayret-i bâğ ı cinân ola fezâ-yi gülzâr
Gözi yollarda yine muntazır ancak nerkis Âleme şâmil olup bâd-i bahâr-ı adlin
Ser i gülzâre gelür var ise ,oI fahr-i kibâr İ’tidâl üzre kala niteki eyyâm ı bahâr
Serv zîbende zılâl-i çemen.i dîn ü düvel İlm ü fazi ile olup mîr-i serîr-i iıfan
Mihr rahşende cemâl-i felek-i izz ü vekar Haşre dek eyleyesin sadr-ı saadette karâr
Âsmân pâye Oanîzâde efendi kim odur
Hâkim i mahkeme-i şer’-i nebiyy-i muhtâr III -
0 serefrâz-ı efâzıl ki murâd itse olur
— Müseddes —
Gönce sûzende şerer ahker. i külhan gülnâr
Tab’-ı çâlâki nevâzende.i kanûn ü hüner Şâm-ı hicrân içre şem’im âh-ı âteşbâr olur
Zihn.i derrâki tarâzende tırâz-ı eş’âr . Görinen yanımda ancak sâye i dîvâr olur
Adi ile velvele eadâz-ı sipihr i nüh tâk iVIsskenim künc-i belâ yârım gam ı ağyâr olur
İlm ile nâdire perdâz-i fünûn-i âsâr Ülfet itmek derd ü mihnetle ne müşkil kâr olur
İrse bahr-i çemene büy-i bahâr.ı hulkı Kande bir gam yârsız kalsa benimle yâr olur
3 erbeser anber ola hâk-i haıîm .i gülzâr Bir belâ kim sâhibin bulmaz bana gamhâr olu^"
Nahl-i ezhârı kılur cûd ü sahaya nâil
Bûy-i lûtf ile nesîm itse çemenzâra güzâr Âşık 1 zârın kimi mehcûr-i bezm-i dilrübâ
Kimsenin gönlüne devrinde dokunmaz kimse Kiminin bâr-i gam-ı ağyâr ile kaddi dütâ
Sahn-ı gülşende meğer goncelere bâd-i bahâr Kısmet olaldan cihâna mihnet i derd ü belâ
Dinlenür şimdi hele her kişinin feryâdı Her kişi bir gamda her kes bir belâya mübtelâ
Meğer efgan-ı ney ü zemzeme-i mûsîkar Kande bir gam yârsız kalsa benimle yâr olur
Öaüne gelse hicâb ile ayâğ üzre durur Bir belâ kim sâhibin bulmaz bana gamhâr olur
Niçe da’vâ-yi fazilet iden ehl-i güftâr
Âstânında gelüp hizmetin itmezse güneş Gûşe-i râhatte iller eyleyüp ayş ü-demin
Ura her şa’şaası başına kızmış mismâr işret âbâd ittiler dehrin serâ-yi mâtemin
Oynar altûn ile devrinde nihâl-i gülşen Halk 1 âlem def’ i gam itmekte bulup hemdemim
Güli tahrîk kılur sanma nesîm i eshâr Bana mı ısmarladılar cümle dünyânın gamin
Matbah-ı cûd ü nevâline kifâyet itmez Kande bir gam yârsız kalsa benimle yâr olur
Serbeser donsa eğer memleha mânendi bihâr Bir belâ kim sâhibin bulmaz bana gamhâr olur
Nem i lûtfiyle eğer kuvvet ü kudret bulsa
Eyleyüp hecrin beni hemhâl-i Kays ü Kûhken
Kemerinden yapışup kaldıra kühsârı çenâr
Nâmesi dilber-i müşgin hat-ı sîmin berdir Gerçi olmuştur yerim peygule-i derd ü mihen
Miski çaprast olur ana sutûr-i eş’âr Her kesin hâlince var eğlencesi ey sîm ten
Künc-i mihnette beni tenhâ mı sandın şimdi sen
Hâmesi şem’-i şebistân-ı fezâiidir kim
K at’olundukca ider nûr-i maânî izhâr Kande bir gam yârsız kalsa benimle yâr olur
Can meşâmına virir vasf-ı bahâr ittikçe Bir belâ kim sâhibin bulmaz bana gamhâr olur
Nefha-i şi’ri ile hak bu ki bûy-i Attâr
Çıksam eflâke eğer âh-ı şererbârım gibi
Dâver i bahr kefâ mihteı; i âlîkadrâ
Zîr-i hâke girsem eşg-i çeşm-i hunbârım gibi
01 güzîn-i ulemâ eşref i eşrâf-i kibâr
Billur elbette yine baht-ı siyehkârım gibi
Cümle erbâb ı dile feyz-i nevâlin şâmil Gamgüsârım hemdem-i yâr ı vefâdârım gibi
Nitekim goncalara terbiyet-i ebr-i bahâr Kande bir gam yârsız kalsa benimle yâr olur
Bir nazar eyle bu nâçâre dahi sultânım Bir belâ kim sâhibin bulmaz bana gamhâr olur
Kalmışım bîdil ü can mihnete yok hadd ü şümâr
Gülşen-i lûtfuna şebnem gibi düşdi gönlüm Mübtelâ-yi aşk olaldan hâtır-ı âşifte hâl
Kereminden nola alsan ele mânend i çenâr Dest i vahşette Atâyî menzilin Mecnun misâl
Destgîr ol dil-i üftâdeye ayaklandır Uzlet itmişken cihandan kılmağa def’-i melâl
Yeter ayakladılar cür’a veş erzâl-i diyâr Gussa vü gamden yine kurtulmağa yoktur^mecâl
Ber murâd eylemeğe bendeni himmet eyle Kande bir gam yârsız kalsa benimle yâr olur
Hemdem ü yârin ola himmet-i hayl-i ahyâr Bir belâ kim sâhibin bulmaz bana gamhâr olur
Türk Şairleri
545 At.

— IV _ Ey Atâyî sözümi arz itmek içün dilbere


Nâr-ı aşkımdan dönüptür her sözüm bir ahkere
— Fıızuli’yi tesdîs —
Künc-i gamda bir nazar itmez dil-i gam pervere
Ah kim bağrım yine peymâne gibi doidı hun «Âteş-i nazmın yakup Nev'î çıkardı göklere»
Bezm-i hecr-i yârda düştüm yıkıldım sernigün « 0 1 şeh i âlî nazar görmez gedâyı neylesün»
Galib oldı bu dil-i şeydâye sevdâ-yi cünun — VI —
Vâdi-i hayrette kaldım bulmadım bir rehnümun
“Yâr bî pervâ felek bî rahm devran bî sükûn,, — Ş.-yhülislâm Yahya’nın gazelini tahmis —
“Derd çok hemderd yok düşmen kavî tâli’ zebun„ Dil ü câne belâdır kadd i bâlâ dilrübâlarda
Belâ üzre belâdır bir yana zülf-i dütâlar da
Âlem i mihnette oldı şâm-ı mihnet bir yana
Dilâ bir sen değilsin bend.i zencîr-i cefâlarda
Üstüme doğmaz o mâh-ı burç i devlet bir yana
«Ne diller var o zülf i pîç pîçe mübtelâlarda»
O ldı tâli’ sâkin i burc-i nuhuset bir yana
«Ne âdem canları kurtulmadı kaldı belâlarda»
Gitti devlet bir yana baştan saâdet bir yana
“Yâr bî pervâ felek bî rahm devran bî sükûn„ Miyân-ı hûb rûlarda görüp sen dilberi cânâ
“Derd çok hemderd yok düşmen kavî tâli’ zebun„ Gönül virdimse kâfir olmadım ben ey büt i ra’nâ
Yüzine bakmayup sadpâıe eylersin hazef âsâ
Bülbül i dil tan mıdır eylerse feryâdı hezâr
«Çalarsın yerlere kahr ile mir’ât-ı dili ammâ»
Bir yüzi gül gönce dilberden ayırdı rüzgâr
«Ele alur çoğ olur anı şâhım dilrübâlarda»
Ben belâ hârında düşmenlerle ayş' itmkte yâr
Bir değildir dostlar derdim nasıl idem şümâr Dirîğ ol yâr ağyâre olaldan hemdem ayrılmaz
“Yâr bîpervâ felek bî rahm devran bî sükün„ Dil-i mecrûh-i âşıktan nitekim merhem ayrılmaz
“Derd çok hemderd yok düşmen kavî tâli’ zebun,. Gönül sırr-ı gam-ı aşkınla olmuş mahrem ayrılmaz
«Ferah gelmez gamın âvâre dilden bir dem ayrılmaz»
Dem mi vardır kim belâ bezminde tâlân olmayım «Beni bir yâd ider yok yâdlarda âşinâlarda»
Bâde i eşgim döküp âlüde dâmân olmayım
Bir nefes mümkin midir ney gibi nâlân olmayım Hoş ol dervîş kim pâmâl iken hâk-i mezellette
Ben nice sohbet som gibi perîşân olmayım Gınâ yi kalbile dâim olur devlette izzetle
“Yâr bî pervâ felek bî rahm devran bî sükün„ Misâl i serv-i âzâde durup kûy-i feıâgatte
“Derd çok hemderd yok düşmen kavî tâli’ zebun„ «Kanâat gencine mâlik olup künc-i melâmette(l)»
Fakir olur şeh i devrâne baş eğmez gedâlarda»
Hizmetinde iken itti red beni ol pâdiçâh
Sürdi şehrinden giderdi dergehinden bî penâh Hat-ı dilber gibi tuttı çemen tarf ı gülistâni
Kâkül-i hecriyle oldı çeşmime âlem siyâh Esüp bâd-i sabâ itti nevâ mürg-i hoş elhâni
Bî meded kaldım Alâyî veş karangulaida âh Atâyî gibi bîdâr eyie sen de dîde-i câni
“Y âr bî pervâ felek bî rahm devran bî sükûn„ «İrişti yine Yahyâ feyz-i ebr-i lûtf-i Yezdânî»
“Derd çok hemderd yok düşmen kavî tâli’ zebun„ «Tarâvet var çemenlerde letâfet var hevâlarda»

— V -

— Nev’î’nin gazelini tahmis — — Gazel —

Hâk-i cismin zer kılanlar kîmyâyı neylesün Dağıldı bezm i safâ sındı câm-ı işret ise
Gözi açıklar cilâ yi tütyâyı neylesün Şarâb-ı gussayı hoş gör dilâ ne hâlet ise
Şâh-ı milk-i aşk olan sırça sarayı neylesün Beni gamından ayırmağa pend ider nâsıh
«Kalbini sâf eyleyen câm-ı safâyı neylesün» O lûtfı kendüye itsün bülend^himmet ise
«Aşk ile demsâz olan sâz ü nevâyı neylesün» Se rüze menzil içün minnet-i felek ne belâ
Bu tâbhânede mümkin değil ikamet ise
Dehre istiğna satan olup emîr-i lâcdâr Dülundı gözden o meh basdı şâm-ı zulmet-i gam
Başına almağa zerrin efseri itmez mi âr Nesîm-i subh gibi geçdi vakt-i fursat ise
Câme-i zerbeft ile lâzım mı tâc ı zernigâr Eğerçi haste-i aşkın ilâcı müşkildir
«Büriyâ-yi fakr ile beştir sifâl-i küy-i yâr» Gsl ey tabîb meded kıl ne denlü zahmet ise
«Mahrem-i bezm-i fenâ tâc ü kabâyı neylesün» Nikât-i nazm-ı bedî’in" hasûdı itti helâk
Yeter bu denlü Atâyî garaz zarâfet ise
Kûyine gittikçe dil cânı haberdâr eylemez
Kişi ağyârı nedîm i meclis-i yâr eylemez
- VIII _
Râh-ı aşkı bilmeyen ümmîd-i dildâr eylemez
«Sâlik i ârif vücûdın kendüye bâr eylemez» Olalı mest-i şarâb-ı leb-i dildâr kadeh
«Garka-i emvâc-ı hayret âşinâyı neylesün» Nesi var ise dilinde ider izhâr kadeh
Keyf i aşkım nola olursa seleften efzun
Ah kim irişmez ol sîb-i zenahdâna elim Oturur dolu içün bezmde her bâr kadeh
Döst düşmen gayreti bükti kemân itti belim Mâh-ı nevdir kübesi encüm-i rahşende habâb
Dahi iderler yoğiken arada hergiz medhalim Oldı bezm-i gama bu günbed-i devvâr kadeh
«Sabr idermiş yâdlar ta’nına âşık tutalım»
«Âşinâlardan gelen seng-i cefâyı neylesÜH» (1) Selâmette . ; nüsha.
Türk Şairleri
At. 546

Dâim olmaz dolusı meclis-i âlemdir bu Gördük hele mürüvvetini duhter-i rezin
Kimi mahrûm olur içer kimi tekrâr kadeh Sûr oldı mâtem i dil-i gamnâkimiz bizim
Ey Atâyî dolusun içmek içün şâh ı gülün Virdi nigân aşkına hep akl ü hûşunı
Ayağ üstünde tutar lâle-i gülzâr kadeh Mecnun kadar da yok mıdır idrâkimiz bizim
Sıçradı aklı her görenin ol perî veşi
_ IX - Nice karâr ide dil-i çâlâkimiz bizim
Subh-i safâ ruhin zekanın sâgar-ı sabûh Kanden duyardı dâğ-ı derûnı Atâyi yâr
Habb-i siyâh ı hâl-i lebindir gıdâ.yi rûh Açılmasaydı sîne-i sadçâkimiz bizim
Asan değildi gönlüne girmek güzellerin
_ XIV -
Sâkî elinden oldı bize âkıbet fütüh
Rahşân olunca sâgar-ı îslâmsûz-i mey Âşık ki tutdı hancer-i dildâre sînesin
Bir şu’lesine doymaya(l) bin tevbe-i Nasûh Bu yârelerle yine umar sare sînesin
Tûfân-ı aşk-ı yâr kaçan mevchîz olur Cûş itdi zahm-ı dilber ile kanı âşıkın
Başlar heman tedâıüke keştî süvâr.ı Nûh Bezm-i belâda eyledi fevvâre sînesin
Fikr-ı hatınla sîne-i pür dâğ gülsitan Doymaz safâ-yi vuslat ile andelîb-i zâr
Gûyâ Atâyi oldı ana şerhalar şürıîh Sürse güle yüzüni virir hâre sînesin
Şensin beni bu derde giriftâr iden deyu
' _ X - Döğer kapunda âşık-ı bîçâre sînesin
Mümkin mi âşık-ı ruh-i cânâne olmayım Meyhâne pîşhânına döndürdi hûblar
Kabil midir bahâr ola dîvâne olmayım Zahm urmadan Atâyi-\ meyhâre sînesin
Sâkî-i gülruh elde tuta dolu câm-ı mey - XV -
Ben bu tutumla yâ nice mestâne olmayım Cismimi hâk eyledim hâk üzre cevlânın görüp
Gayret midir ki pâreleyüp câme-i teni Sineyi çâk eyledim çâk-i girîbânın görüp
Vuslat deminde yâr ile can câne olmayım Sâye gibi kendümi yerden yere çaldım heman
Humlar pür ola nice harâbâta varmayım Pertev-i mihr-i ruhin serv-i hirâmânın görüp
Gene arayım da sâkin-i vîrâne olmayım Mest-i aşkım ihtiyânm kalmadı kan ağladım
Lâyık mıdır Atâyi esîr-i şarâb iken Sâkıyâ sâgardâ aks i lâ’l-i handânın görüp
Hizmetgüzâr-ı dergeh-i meyhane olmayım Eyledin dembeste arz idüp ruhin mir’âtını
_ XI - Dîm bedem âh itmez oldum lûtf u ihsânın görüp
Derd-i aşk ile Atâyî şöyle oldun haste hâl
Bahâr irişti yine sebzezâre azm idelim Hep dağıttık kendimiz zülf-i perişanın görüp
Kadehle gül gibi bezm i bahâre azm idelim
_ XVI ~
Safâya teşneleb ü rûzedâr-ı hicrânız
Kenâr.ı bâğ u leb-i cûybâre azm idelim Dil fikr i lebin canda nihân eylemek ister
Aşağı yukarı seyr idecek zamân oldı Cânım daralur âh ü figan eylemek ister
Gehî fezâya gehî kühsâre azm idelim Ten zâr ü nizâr oldı belim iki büküldi
Çemende bâde-i gülgûnı kullan ey sâkî Can rihlet idüp tayy-ı mekân eylemek ister
Sana refîk olalım bir kenâre azm idelim Aşk odi yakup sînede bir şem’-i fürüzan
Bahâr mevsimidir bîkarâr olup gideriz Esrâr-ı dili halka iyân eylemek ister
Tevakkuf itmeyelim kûy-i yâre azm idelim Can nakdi virüp sarılan ol rûh-i revâna
Rakîb ile o cevân eylemiş sefer fikrin Baştan ayağa cismini cân eylemek ister
Mecâl kalmadı terk i diyâre azm idelim Bir gamzesi Tâtâra gönül virdi Atâyî
Cevahir i suhanın kimse kıymetin bilmez Dil kişverine var ise hân eylemek ister
Atâyi hâce-i sâhib ayâre azm idelim
_ XVII -
— XII —
Sâkî bir iki câm-ı mey-i hosgüvâr vir
Hâk olursam derd-i aşk-ı sîne çâkimden benim Lûtf eyle nây-i nâleme bir dem karâr vir
Âyine düzsün alup aşk ehli hâkimden benim Senden ne gelse hâsıl-ı ömri bilür gönül
Eyledim mahv-i vücûd ayrı düşelden zerre vâr Ey nahi i tâze yâ gül-i gönce ya hâr vir
Sîne-i berrâk-ı mihr-i tâbrâkimden benim Dil gaflet üzre ayşda ey gamze-i nigâr
Pâk meşreb pâkbâzız pâk dâmen isteriz Gel sahne-i mahabbete anı şikâr vir
Olmasun dilber mükedder aşk ı pâkimden benim Esrâr-ı aşk fikrin iden aklın aldırır
Hançer, i hunrîz-i gamzeyle bizi koıkutmasun Şekl-i lûgazdir ol bilemezsin hisâr vir
Kurtulur mı bu dil-i bî vehm ü hâkimden benim Ferhâd’a peyrev olma ki kâr-ı kadîmdir
Yüz sürüp def’-i gubâr ittik Atâyî yârdan Aşk içre ey Atâyi yeni iştihâr vir
Sîne sâf olup hele geçti helâkimden benim
- XVIII -
- XIII -
Tûfân 1 pür hurîş-i tenûr-i mahabbetiz
Pür neşvedir müdâm dil-i pâkimiz bizim Tennûre pûş-i tekyegeh-i vecd ü hâletiz
Zîbâ alıştı bâde ile hâkimiz bizim Âhır nasîb-i nâr-ı fenâdır vücûdumuz
(1) Doymak : Mukavemet e'mek. Biz kim bürîde şâh-ı kühen tâk-i mihnetiz
Türk Şairleri
547 At.

Mecnunlarız ki baş açup itmekteyiz duâ Eyleyüp himmet-i üstâdâne


Bedhâh-ı cünd i sabr ü sükûn ü selâmetiz Terbiyetle getürür meydâne
Lâ’liyle hattı havf ü recâda kodı bizi Aşk ile sâlik-i Hak menzil alur
Medhûş-i câm-ı işve vü hayrân-ı vuslatız Bilmeyen yulunı yâbanda kalur
Tâ kim mürîd-i pîr-i muganız Atâyi biz Arada kantaradır râh-ı mecâz
Rüsvâ-yi şehr ü şöhre-i kûy-i melâmetiz Uğrar elbette ana ehl-i niyâz
Hat-ı cânâneye olur meftun
- X IX ­ Tıfl-ı dil itmek içün meşk-ı cünun
Garaz üstâdın olur imlâsı
— Sohbetülebkâr'dan
Yohsa müşkil ola mı ma’nâsı
— Fezâil-i aşk —
Aşktır vâsıta-i zevk-ı ebed
Aşktır mâye i ömr-i sermed
Aşktır mevhibe-i Rabbânî Habbezâ nâire-i aşk u hevâ
Aşktır câzibe-i Sübhânî Ki anın küre keşi sîne ola
Aşktır gevher-i deryâ-yi vücûd Çıka âh eyledüğince her ân
Aşktır saykal. 1 mir’ât-ı şühûd Deheninden şerer âlûd duhân
Aşktır cevher-i iksîr-i kemâl Her şirâre ola bir necm-i hüdâ
Aşktır lem’a-i hurşîd-i cemâl Vire hurşîd-i felek gibi ziyâ
Aşktır meş’ale-i bezm-i kıdem Açıla dîde-i can gafletten
Aşk ile geldi zuhûra âlem Kurtula sâlik-i dil zulmetten
Aşktır silsile cünbân. i hüdâ Sebak-ı ma’rifete kabil ide
Aşka dilbeste olur şâh ü gedâ Akl-ı bâliğ nazarı kâmil ide
Aynının dâire-i bîdâdı Kesb iden aşk ile isti’dâdı
Aşıkın g-erdene-i fûlâdı Cezb ider kendüsine irşâdı
Şîni zencîre i zencîr nümün
İki yanında iki tavk-ı cünun _ XX —
Dil ü dilber ana peyvend oldı — Dâstân-ı Hâce Nasrüddîn
Gerden-i cân ü dile bend oldı
Biri A zıâ birisi Vâmık’tır Hâce-i ukde küşâ Nasrüddîn
Cân ile bir birine âşıktır O ldı bir çeşme kenârında mekîn
Biri birine ider meyi künan  b 1 sâfî çü dil-i şûrîde
Arada râbıtadır rişte-i cân O ldı yer yüzine nûr-i dîde
Hüsndür pertev-i envâr-ı Hudâ Başı çak kulle-i çerha irmiş
Ruh-i dilberden olur rûy nümâ Ayağı ka’r-ı zemîne girmiş
Nûr.i hurşîd gibi hârikadır Her terâzûsı bu nüh tâka imâd
Dil ise âyine-i muhrikadır Balki elvâh-ı zemîne evtâd
Penbe veş cism-i nizâra salar ud A b 1 dilcû ile mîl i ma’mûr
Aşık-ı zâra komaz zerre vücûd Subh-i sâdıkta amûd-i pür nûr .
Perde çünkim tutuşup bula fenâ Eylemiş bâd ile bahs i hiffet
Zâhir olur gözine nûr-i Hudâ Ki terâzûlere girmiş kat kat
Dikkat ile ruh-i cânâneye bak Kulağın bursa kaçan halkın eli
Sebak-ı mihr ü vefâdır bu varak İle dokunmaz idi ağzı dili
Hikem i nâmütenâhîdir hep Dehenin öpse eğer âşık-ı pâk
Sana ta’lîm-i İlâhîdir hep Dilin ağzına virirdi bî bâk
Göricek mihr ü mahabbet dersin Gâh su serpeceğin alub ele
Aşk neydüğini fehm eylersin Ulaşurdı ile bu işve ile
Telhi lezzet „dih-i uşşâk ancak Atılup eyler idi tanz u fiten
Zehri hemşîre-i tiryâk ancak Ok yılanı gibi sürahinden
Kec ise kâm-ı dilin bî kem ü kâst Sıçrar idi yüzine gafil iken
Aşk ider âteşe tütmek ile râst G âh koynuna girerdi yakaden
Gıll u gıştan tenini pâk eyler Dilini tutmadığiçün her bâr
Kabil-i sikke-i idrâk eyler Deheni çûb ile olmışdı figâr
Nakş olur hâtıra envâ’-ı rüsûm Hâce kim teşne leb-i râhat kii
Keşf olur bilmediğin^niçe ulûm Tâb-ı germâ ile bî tâkat idi
Ref’olup perde i esrâr-ı kazâ Göricek çeşmeyi râh üzre revan
Görmeden mes’ele ma’lûmun ola Çeşme veş ağzı suyı aktı heman
Nefse bunun gibi âlet olmaz Dehen i yâr gibi gördi lâtîf
Ademe böyle riyâzat olmaz Lülesin öpmeğe kasd itti herîf
Râyız I tevsen-i himmettir ol Çekti çûbun ki içe âb-ı revan
Kahir-i hung-i tabîattir ol Tîr veş üstüne atıldı heman
Râh-ı Hak’da giderir vahşetini İtti ta’zîr lisân oynattı
Def’ider vasf-ı behîmiyyetini Hâceyi hâsılı pek ıslattı
Türk Şairleri
At. 548

Aktı su cübbe vü destârırdan Kanî sâkıyâ pûte-i lâ’l-i nâb


Gazaba geldi o dem ânndan Ki dâim ana kürekeştir habâb
Çeşmeye itti itâb ile hitâb Demâdem üfür âteşin sâgari
Hışm ile aktı feminden zehrâb Akıt pûteden külçe külçe zeri
Didi ey haddini bilmez câhil Kanî sâkıyâ bâde-i hoşgüvâr
Beni itmişti sükûtun gafil O humdan ki dürdi ide mâyedâr
Çûbdan zahmetine rikkat idüp Ne dürdi aceb süde cevherdir ol
Yanına gelmiş idim şefkat idüp Ne cevher ki iksîr-i ekberdir ol
Dâimıâ eylemesen halk ile lec Kanî sâkıyâ bâde-i gamküsil
Ağzına sokmaz idi kimse ağaç Ki feyzine leb teşnedir cân ü dil
Bu lâtife sana oldı temsîl Dili pür veleh cânı mestâne kıl
Pertev-i aklı yüri eyle delîl Beni kendü kendüye bigâne kıl
Dilini hıfz idegör sâlim iken Kanî sâkıyâ berk-ı bârân-ı aşk
Çeşme veş tâ ki başın ola esen O serçeşme-i bahr-i ummân-ı aşk
O sâgar ki sihreyler ağlatmada
- XXI — Meğer cevheri oldı seng-i yada
Kanî sâkıyâ ol bat-ı hoş sadâ
— Sâkînânıe’den —
O sersebz-i, mînâ-yi humretnümâ
Getür sâkıyâ sâgar-i işreti L°bin aksi itsün kadehte zuhûr
Hebâ itme gafletle bir sâati O câm-ı harîfan bu kandîl-i nûr
Bulunmazsa âvâze-i ney sana Kanî sâkıyâ hun bahâ-yi hıred
Münebbih yeter kulkul-i mey sana Yetiştir anı ben gedâya meded
Kanî sâkıyâ ol mülevven gülâb Akıt bâde humm-i mey-i nâbdan
Sudâ’ı humâr ile hâlim harâb Getür çeşmecik kûy-i Sürhâb’dan
Döke saça kullan mey-i ahmeri Kanî sâkıyâ seyl-i sürhî nümâ
Değil çünki ey gonca alnın deri Kızıl Irmağ olsun akıt dâimâ
Kanî sâkıyâ ol nebâtî şarâb Demidir iderse o cûşende âb
Ki kand-i nebât eyler andan hicâb Kühenhâne-i akl ü fikr-i harâb
Meğer Hizr’ın âb-ı hayâtıdır ol Götürmez deyu sunmaz oldun bana
Ki her cisme rûh-i nebâtîdir ol N îdir bu cefâ merhabâ merhabâ
Kanî sâkıyâ şişelerle nebîd Urup sâkıyâ mihber-i sürha dest
Revân eyle mânend-i hûn-i şehîd Gehî yaz humârım gehî eyle mest
İdüp anda aks-i izânn zuhûr İrişsün bakaya fenâ içre dil
Görenler disün indi üstüne nûr Anı safha-i mahv ü isbât kıl
Kanî sâkıyâ ol fuka’-ı revâk İdüp sâkıyâ câm-ı sâzı bana
Ki ehl-i dili ide şîrin mezâk Sun ol âteş-i gamgüdâzı bana
Meded şîşeden sun şerâb-ı tahûr Getür bâdeyi câmı medhûş kıl
Ki telh itti ayşı bu şer ile şûr Bana sekri sermâye-i hûş kıl
Kanî sâkıyâ ol dırahşan zücâc İçür sâkıyâ kıl beni şîr mest
Ki tahsil ide cism-i hâki ilâç Salam tâ ki bu dâmgâha şikest
Yine bâde-i nâbı sürmek gerek Olup bir taraf sâz-ı tâs-ı nigûn
Bu derdin ilâcını görmek gerek Çıkam hadd-i hestîden âhir birun
Kanî sâkıyâ ol kümeyt-i süiûr İdüp sâkıyâ tâsbâzî yine
Ki tayy oluna bu beyâbân-ı dür G îtü r raksa erbâb-ı râzı yine
Gerektir leb-i teşne-i nâtüvan Gönül tâsı pür âteş-i harka ten
O yâkut-i nâbı ide der-dehan lyâa ideyim anı bu cübbeden
Kanî sâkıyâ ol mey-i dilnevâz Getür sâkiyâ rûzedâra sebû
O lâ ’lin libâs-i zümürrüd tırâz Ki bûy-i riyâdan ide şüst ü şû
Savup zâhidi al ele câm-ı Cem Tutup kâse-i lâ’l-i reng-i rakam
İçilsin şaıâb idelim def’-i gam Dehânmda misvâkini kıl kalem
Kanî sâkıyâ ol mey-i şu’lezen Sürüp sâkiyâ zevrak-ı câmı sen
Dırahşende şem’-i murassa’ leğen Kıl engüşt-i dîbânı ana dümen
O kandîi-i rahşende-i bîfetîl Bırak lücce-i işrete lengeri
Olur gümreh-i şâm-ı hecre delîl Yine tutalım zevrak ı sâgari
Kanî sâkıyâ bâde-i canfürûz Çemenzâre vir sâkiyâ revnakı
Ki şem’-i ruhin ide pervânesüz Yem i sebzede kullan ol zevrakı
Getür şîşe-i câmı rahşende kıl Niçün keşti-i bâde âsûdedir
Çerâğ-ı ümîdim dırahşende kıl Habâbın neden yelkeni sûdedir
Kanî sâkıyâ ol mey-i sînesûz İdüp sâkiyâ bezmi pür velvele
Tehî sâz-ı dil âteş-i kînesûz Yine alıcı çakırın al ele
Virüp tâb kalbe mey-i ayş dem O şehbâz-ı hunrîzi âmâde kıl
Görüp reşg ile çatlasun câm-ı Cem Heman m ürg.i ayşi ayâğmda bil
Türk Şairleri
549 At.

Gelüp sâkiyâ cûşa bahr-i ferâh


Yine cezr ü med zâhir itsün kadeh XXII
Sadef veş gelürse şu üzre habâb
—Nefhatülezhâr’dan—
Dişin aksi olsun ana dürr. i nâb
Alup sâkiyâ aks-i rûyin müdâm — zâhid-i zinde dil ki sûret-izenbûı damiışâ-
Döner'defter-i hâsa eşkâl, i câm
hede-i şâhid i ruh idüp mazhar-ı feth i fütûlıolm uştur—
Müselmân idüp gamze-i sâhiri
Biraz devşir ol turra-i kâfiri
Var idi bir sâf dil ü pâk zât
Meded sâkiyâ geldi lûfân ı hâb
Râhati savm u harekâtı salât
Yetür keşti-i Nûh’a Nûhî şarâb
Cebhesi seccâde gibi secde sene
Durur sâhil-i gamda ehl-i melâi
Gevher-i sebhayla eli penc gene
Harîfân-ı keştî şikeste misâl '
Kalbi olup kâse, i fevvâre vâr
Dem-i îddir sâkiyâ kıl şilâb
Garka-i envâr idi leyi ü nehâr
A kıt hûn-i kurban yerine şarâb
Su sepüp ol kâse-i pür âbdan
Murâd üzre devr itti çarh-ı felek
Can gözün uyarmış idi hâbdan
İçilsün getüp bâri üç günlücek
Olsa murâkib ger o ehl-i huzûr
Dem-i îddir meclisin sâkiyâ
Olur idi gavta hor-i bahr-i nûr
Dolusuna olsun yine merhaba
Yoğidi hiç kesret ile rencesi
Bize îdgâh oldı bezm-i şarâb
Var idi gönlünde bir eğlencesi
Nisâr eyle şişeyle gülgûn gülâb
Can gözün açtıkça görürdi müdâm
Getür bezme rindâne mey sâkiyâ
Âlem-i mülk ü meiekûti tamâm
Görülsün harîfâne mey sâkiyâ
Hâsılı seyrinde olurdı iyan
Elinde ola tâ ki mir’ât-ı câm
Perde i çeşmi gibi heft âsman
Eline bakarlar senin hâs ü âm
Kesb-i maârifet idi dembedem
Bahâr oldı sâkî dolansun şarâb
Gözi önünde idi levh ü kalem
Bitürsün gül-i neşve ol âftâb
Bir gün idüp hokka-i esrân bâz
Safâda berâber olup subh u şâm
îtti bu veçhile bana keşf-i râz
Adâlet gerek devr-i meyde müdâm
Didi ki hazz alalı a’mâlden
Kani sâkiyâ kehrübâ-yi şarâb
Can gibi nûr oldı serâpâ beden
Ki bu zerd ü zârı ide cezbeyâb
Alışalı cism ibâdât ile
Olup âteş efrûz-i sûz-i derun
Hoş geçinür oldı riyâzât ile
İdem lenger.i sabrı tavk-ı cünun
Gâh virüp hükmüni hâk-i beden
Getür sâkiyâ gülşen-i bezme âb
Gaflet ile hâbda oldukça ben
Ki gül gül idüp ruhlerin vire tâb
İrse o halette ki vakt-i namâz
Alup destine sâgar-i sâdeyi
Bir sarı zenbûr olur nağmesâz _
Koma yerde kanım gibi bâdeyi
Dîde vü bînîye salup şerr ü şûr
Meded öldük ey sâki-i nevcevan
Hâbda elbette ider bî huzûr
Elinde değil mi o mühr-i eman
Zûr ile ben gafili bîdâr ider
Gelürse eğer hâne-i hâtıra
Nâle-i tesbîhi beni zâr ider
Aman virme gam dinilen kâfire
Eyleyüp âgaz-ı gırîv ü sadâ
Dolan dâim ey sâki-i dilsitan
Hâl diliyle bana dir essalâ
Demâdem o fıskıyye olsun revan
Sâat-i evkata müşâbih olur
Gönül sâkiyâ sana nahcîrdir
Zemzemesi bana münebbih olur
Saçınla müjen bend ü şemşîrdir
Dîde vü bînîde iderken figan
Satılmazdı âşık gam-ı gamzeden
Olur iki göz arasında nihan
O zülf-i mutavvaktır anı boğan
Hâtır anı şöyle tehayyül ider
Sunup sâkiyâ iâ’l-i handânını
Rûhtur ol şekle temessül ider
Mezâk ehline vir nemekdânını
Her dem ider bana bu lûtf-ı azîm
Lebin handesi kalbe virür safâ
Bilmezin esrârını Mevlâ alîm
Bulur câm gûyâ nemekle cilâ
Nerre ile zerreye ben nâtüvan
Firakında sâkî ciğer hün olur
Nâzır idim ibret ile her zaman
Dü çeşmim iki câm-ı gülgûn olur
Kudret-i Settâr’ı idüp kıblegâh
Keser kanını ol leb i canfezâ
Peşşeye izzetle iderdim nigâh
Olur çeşm i ma’lûle sükker devâ
Virdi gönül zulmetine rûşeni
Yeter sâkiyâ lâ’l-i handan meze Eyledi irşâd bu yüzden beni
Kadeh üzre çünkim dinür can meze Hikmet ile oldı bu na’mâ vü cûd
Leb-i hâldânn hayâlin müdâm Halkda yok hâsılı bâtıl vücûd
İder sâgar-i ayşı müşgin hitâm Olur isen her kime pâk i’tikad
Sana o yüzden ola feth ü küşâd
Zann-ı ibâdında imiş Zülminen
Hiç zarar itmez kişiye hüsn-i zan
Türk Şairleri
At. 550

- XXIII - Bir senin gibi tünd ü bî pervâ


Geldi insâfa çünki itti hayâ
• —Hefthan'dan — Acabâ yâr hâli bilmez n)i
— Miinâcât- Hazret i B ârî — Sûz-i dil ana kâr kılmaz mı
Kati şefkatlü şâh ı âdil idi
Âşık-ı derdmende mâli idi
Meded ey Gafir-üz.zünûb meded Noldı yâd itmedi bu zârı habîb
Meded ey Sâtir-ül-uyûb meded Belki idlâl idüp azıttı rakîb
Beni dilhaste itti aşk u he\â Başladı âh ü zâra ol nâşâd
Mededin iımez ise vây bana Tuttı dünyâyı nâle vü feryâd
Vesvese virdi fikr-i şeytanî Tesliyetsiz karârı kılmaz idi
Eyle ben haste hâle dermâni Kıssa isterdi'nesne bilmez idi...
Dilfigârım hücûm-i sevdâdan
Dâd ü feryâd hep süveydâdan - XXV —
Ne yüzüm var sana niyâz idecek
Ne sözüm kaldı keşf i râz idecek Şeb ki levh-i zümürrüd idi semâ
Niçe efkâr olur namâzımda Zer nişân itti encüm-i zehrâ
İl namâzmda ben niyâzımda Nâgehan bir çakır ayaz oldı
Ömr kim geçti hâb-ı gafletle Sebz tütî sefîd bâz oldı
Rûzı şebdir zalâm-ı hayretle Şu’le-i necmile sipihr-i kebûd
Böyle eyyâm ömre sayılmaz Şevk-ı Âyâz ile dil-i Mahmûd
Gün hisâbına gice katılmaz İdüp ebr-i sefîd anı tezyîn
Beni dür itme saff.ı tâatten Sîne-i bâza döndi çerh-i berîn
Bir dem ayırma ol cemâatten Oldı altı bu sebz hargâhın
Her kalem tende bir zebân olsa Nûr ile aynı hirmen-i mâhın
Her bün-i müy bir dehân olsa İtti zâhir sipihr-i sebz ü peren
Olamaz şükrüni edâ mümkin Kehrübâ ma’dinin zümürrüdden
Ni’metin kangı birini diyeyin Oldı yâkut-i asfer i ahter
Kâse-i yeşmde nişande güher
— X XIV - Encüm etrâfda idüp lemean
Döndi kandilli köşke bu eyvan
— Zuhur-i şafak der dâmen i asman ve Nakş-ı encümle çerh-i mînâ fâm
hunrîzî-i ceşm-i âşık ı giryan — Oldı evrâk-ı gül yapışmış câm
Yem yeşil görinürdi bahr-i semâ
Subh kim görinüp ufukta şafak Encüm anda habâb-ı şu’lenümâ
Virdi rengi bu kubbeye revnak Yine yârân-ı âşık-ı bedhâl
Reng i şengerfile meğer gerdun O ldı nakş-ı Benât-ı na’ş misâl
Oldı Behrâm’a günbed i gülgûn O l gam-ı dilrübâ ile haste
Revzen-i mihre gûyyâ erjeng Bunlar anın gamiyle işkeste
Eyledi bir kitâbe i gülreng Müteselli o gene vîranda
Sunıcak câme neyyir-i vâlâ Derd ile bunlar ise dermanda
Kesti destin kenâre.i mînâ Anlar efsâneden varup hâba
İtti dâmân-ı çerhi garka-i hun Değdi nevbet bu zâr ü bîtâba
Hemçü dâmân ı âşık-ı mahzun Hâb gelmez o hasteye mutlak
Bakıcak ana âşık-ı nâşâd Gözüni yumsa yaş gelür ancak
O ldı hûn-i derûnı dilde ziyâd Bayılınca figan ider oldı
Hâtıra geldi sürdüği demler Geh gelür aklı geh gider oldı
Bezm-i vuslatta sâgar i Cemler Açtılar yine gözlerin ahbâb
Didi derd ile eyleyüp feryâd Seyl-i eşg-i revâne oldı habâb
Dâd ey gerdiş-i cefâ mu’tâd Gördiler haste nakl-i râz ister
Beni dür eyleyüp diyânmdan Kısshân-ı nefes dırâz ister
Niçün ayırdın ola yârımdan Eğlemezlerse bir nefes anı
Kani ol dem ki bezm-i sahbâde Çıkmak üzre figan ile cânı
Lâ’li şevkına nûş idüp bâde Geldi güftâra Sebzi-i şeydâ
Şîşe veş sâgar-i müle karşu Oldı hemreng-i tûti-i gûyâ
Kanlar ağlardım ol güle kaışu Vâzı’-ul-ash idi güftârın
Reng-i hacletle kim nümâyansın Peyrevi idi K â’b-ı ahbârın
Belki bîdâddan peşîmansın Didi kim bir zamanda bir üstâd
Anların sen de münfail oldun Bir aceb kıssa eyledi inşâd ,
İttiğin kârdan hacil oldun Zevki cây eyleyüp nihâdımda
Cevr ü zulmünden ictinâb ittin Kaldı tafsîli ile yâdımda...
Fikr idüp cürmini hicâb ittin Bibliyografya ■ . Metinde gösterilmiştir.
Türk Şairleri
551 At.
A tâ y i (Filibeli) — Son asır şairlerinden olan Atâyî dığı Türkçe hutbeleri hâlâ tashih ve tertip edememesi
hakkında Çankırılı Bay Talât Onay şu malûmatı veri­ şayan-ı teessürdür.
yor {Çankırı Şairleri S. 104 . 114) : \ Üslûbu —' Şiirlerindeki ifadesi selistir, sadedir. Nes­
“Çankırı Rüşdîsi muallimlerinden ve ulemâdan Hoca rinde münşiyane terkiplere, cümlelere tesadüf edilmekle
Salih efendi’nin oğludur. 1289(M.1874) senesinde Bulg-a- beraber çok kuvvetli bir tarz ı beyanı vardır. Tarih
ristan’ın Filibe kasabasında doğmuştur. Validesinin pe­ söylemekteki mahareti şayân-ı dikkattir. Atâ efendi
deri Kastamonulu Deyimci oğullarından ve ulemâdan sair şairler gibi tarih mısra’ veya beytini bulduktan
olup. Bulgaristan’daki Tatarpazarcığı müftüsü olan Hacı sonra üst tarafını ikmal etmez. Aksine olarak şiiri ya­
Sıdkı efendi’dir. Dayısı Kastomonu İdadisinde iki sene ' zar, en sonunda ya bir ta’miye ile yahud tam olarak
bana da edebiyat' muallimliği etmiş olaa Hoca Sıddık tarihi yazıverir. Ta’miyeleri çok mahiranedir. Meselâ
efendi merhumdur. Çankırı çamaşırhanesi için söylediği tarih (340) noksan
Hoca Sıddık efendi senelerce muallimlikte bulunmuş gelmiş ve derhal :
nâtıkaperdâz, zarîf, nüktegû çok zeki ve Arapça, Fars­ Buy i hatif den Atâyî alup târih didim
ça ve Türkçe lisanlarında şiir söylemeğe muktedir âlim
ve şair bir zattı. Zekâsını takdir eden Kastamonulularca “Şem„ ta’miyesiyle tarihi ikmal etmiştir.
ismi “Gâvur imam„ olan Sıddık efendi’nin yalınız tale­ A tâ efendi her nevi ve şekilde şiir yazmıştır. Fakat
besinin hâhzasmda yaşayan nükteleri zaptedilirse koca bunları gençliğin bir kan kaynayışı telâkki ettiği içindir
bir cilt vücude gelir. Bu kadar meziyetlerine rağmen ki toplamamış, hemen hepsi ziyaa uğramıştır. Peraken­
çok tenbeldi. Eline kalem almak, yazmak hoşuna g it­ de mecmualardaki parçalar ise kudret-i şairanesini gös­
mezdi. Saatlarca makaleler, nümuneler takrir eder, terecek kıymette değildir. İstidad-ı şairânesine inzimam
neş’eli ise istenilen mevzuda manzum da takrir ettiği eden vâsi’ malûmatı yüksek ve güzel parçalar vücude
çok kerre vâki olurdu. getirdiğine şüphe ettiremez.
Dayısının her meziyetini hâmil olan A tâ efendi ilk • Nazım lisanı —A tâ efendi’de lisan hataları yok gibidir.
ve rüşdî tahsilini Çankırı’da babasından gördükten son­ Arapça ve Farsçadaki yüksek bilgisine rağmen meşhur
ra Edirne idadî-i askerîsine ve sonra İstanbul’a gele­ olmayan kelimeleri kullanmaz. Bunun içindir ki naza­
rek Fatih msdresesine devam etmiştir. Farisîyi dedesi rında şiir yazmak, ancak vakit öldürmeğe yarayan bir
Sıdkı efendı’den tahsil etmiştir. On sekiz yaşında iken meşguliyettir. Türk müslümanları Atâ efendi’den bir
Edirne ve Cisri Mustafa Paşa’da Mesnevi takrir etmiş­ Kur’anı kerim tercümesi, bir Türkçe hutbe mecmuası
tir. Eğinli H. H. İbrahim efendi’nin sıra derslerini ahi­ beklemekte haklıdırlar. Derin malûmatının gelecek ne­
ren Çankırı’da Hacı Evliya efendi’den ikmal ederek 1314 sillere birer yadigârı olacak olan bu eserleri vücude
('M.1898)senesinde icazet almış, bilâhare tedrisâtla bulu­ getirmesini gayretinden beklerler.
A tâ efendi âsarını talebi hâvî mektubuma şu mek­
narak bir kaç defa icazet vermiştir. Senelerce evkaf
tubu lütfetmişlerdir :
memurluğunda bulunmuştur. O n altı senedir müftidir.
«Peyderpey neşrine muvaffak olduğunuz âsara birini
Atâ efendi kelimenin tam manasıyle bir âlimdir. Y al­
daha ilâve etmekte bulunuyormuşsunuz ve bunda benim
nız medrese derslerinde, Farisî lisanında mütebahhir
âciz ismimi de mevzu.i bahis edecekmişsiniz. Ben bun­
değildir. O her şeyi okumuş ve hazmetmiştir. Oğlu Sa­
dan fevkalhad mahcubum, Çünki ben beni bilirim. Sizin
lih Bey’in tababet-i baytariyeye ait notlan, kitapları
benim hakkımdaki biliş ve görüşünüze de itiraz hakkım
tamamen hafızasında olduğu gibi bir ziraat ve fenn-i
değildir. Her kesin duygu ve bilgisi mukaddestir. Lütuf
eşcar mütehassısı kadar malûmatın da sahibidir. Eski
ve müsaade ederseniz ben kendimi kendi görüş ve bi­
yeni tasavvuf ve felsefe kitaplarını çok okur.
lişimle anlatayım. Her insan gibi ben de zamanın ve
Atâ efendi için için yanan bir zekâya sahiptir. Za­ mekânın bir çüz’ünde doğdum. Beş yaşında vatan oca­
ten onu ilk görenler basit bir medrese softası sanırlar. ğından, altı yaşında ana kucağından mahrum oldum,
Fakat kendisiyle temas arttıkça görüşleri buluşları ile Iztıraplara alıştım. Okudum; okuttum. Sonra hepsini
muhatabını hayrete sevk eder. Natıkası düzgündür; unuttum. Yürüdüm, yoruldum.Oturdum zarar gördüm.
Fakat dayısı gibi pürgû değildir. Yazı yazmaktaki ağır­ Bindim fakat gene indim. Gizlendim, titizlendim, sezildim.
lığı cihetiyle dayısını çok geçmiştir. Tefsir dersleri, va- Avunmak istedim, uğundum. Ben işte bu tezat ve ta-
ızları âlimane olmakla beraber çetin mevzuları intihap kallüpler arasında hep inledim; kendimi ancak kendim
etmek âdetidir. Derslerinde avama da hitab ederse de dinledim. Hâlâ da inleyorum. Artık başka ses dinleyo-
bir aralık münevverlere, zekâ sahiplerine medrese âlim­ rum. Bayim; benim kendime göre hayatım, şiirim, fel­
lerinin hoşuna gitmeyen bahisleri de duyurmak fırsatı­ sefem budur.» »
nı kaçırmaz. Sohbeti can sıkmaz. Lâtifesi çekilir. Ne- 18 Nisan 1932 de vefat etmiş olan A tâ’nın aynı eser,
zahetten ayrılmaz. İlim cihetiyle hocalarından çok yük­ de 9 Türkçe ve 1 Farsça manzumesi örnek olarak alın­
sek bir derecededir. O kadar recalarımız üzerine yaz­ mıştır. Bunlardan 8 ini buraya naklediyorum :
Türk Şairleri
At. 552

- I _ Kabiliyetle değil iş bak olur hep kâmyâb


Sevdiğim düştün mü sen de ben gibi hicrâna oh A b .ı rûyin sarf eden bir kâm içün pâbûs eden
Başladın mı rûz ü şeb bülbül gfibi efgana oh Râstkârsın eylemezsin ilticâ hiç sâyeye
Zannedersem etmiyormuş iltifat yârin sana Ah bu istiğnâ değil mi hep sana efsûs eden
Şimdi buldun ettiğini âşık-ı nâlâna oh Fakr-ı hâlimdir Atâyî neyleyim böyle beni
Sen nasıl yakdın düşün tam bir sene üç ay beni Rindden bednâm eden bî âr ü bî nâmûs eden
Yandı mı sînen senin de âteş-i sûzâna oh - V -
Geldi mi ettiklerin burnundan oh bir bir senin Zâhid sanıyor gökte heman H ak’ka eser var.
Bilmez mi ki her zerrede her şeyde haber var
Tevbe ettin mi cefâ etmemeğe inşâna oh
Sen ma’rifeti cübbe vü destâr ile sanma
Bu Atâyî bağırır yandım yetiş cânım deyu
Söfî kepenek içre çekilmiş niçe er var
Sen de karşımda güler dirdin bağır dîvâne oh Alim mi olur şöyle bilen Kale yekulü
- II - Keşşâf 1 usul âciz olur ilde hüner var
Her lâhza İlâhî sem içer ben miyim ancak Bir kendini sanma kerem ü rahmete lâyık
Dürdî keş-i hünâb-ı ciğer ben miyim ancak Mağrür-i amel olma ki âlemde neler var
Bir pâreye muhtâc olarak gûşe-i gamda Uşşâk 1 İlâhîye söz atma hele söfî
Efgan ile evkat güzer ben miyim ancak D a’vâlarmız fasi olunur başkaca yer var
Ten haste, ciğer haste, dil-i zâr ise haste Mansûr’a Enelhak didiren kendisi Hak’tır
Yârab bu belâyâya siper ben miyim ancak Her söz ki öter güşuna elbette değer var
Mukbilleri gördükçe ciğergâhıma işler Kes lâfını bundan ileri gitme Atayı
idbâr ı mihenbârı çeker ben miyim ancak Bilmek bize vâcib bunu da çünki kader var
Gösterdi felek çünki bana bunca felâket — VI _
İnsâf ediniz çâh-ı keder ben miyim ancak Dâğ-ı sînem levh-i ikbâlimden efzun karedir
Geh ta’n ı adû, geh sitem-i yâr ü muhibbân
Ye’s i vuslatla gözümden döktüğüm hun karedir
Bu keşmekeş-i dehri çeker ben miyim ancak •
Revzen-i bahtım kapandı döndü mâtemhâneye
Her kes güler oynar gezer ahbâbı ile hep
Âfitâbında cüdâdır kalb-i mahzun karedir
Tek başıma âvâre gezer ben miyim ancak
Rüy-i istikbâlimin âyînede aksin görüp
E rbâb -1 zekâvet kinli kâtib, kimi hâce
Anladım ebrû behem ruhsâr-ı mağbun karedir
Hayfâ yine bî ilm ü hüner ben miyim ancak
Saymakla tükenmez yediğim tîr-i kazâ âh Leyle-i’zalmâ-yi idbârım daha nısf olmadı
Âmâc-ı kemanbâz-ı kader ben miyim ancak Mâh-ı ümmid münhasif, baht-ı diğergün karedir
Bıktırdı canımdan bu müdârâ bu tekâpû Kurtuluş yok anlaşıldı bu şeb-i deycürdan
Nâ hâsıl olan kâma yeler ben miyim ancak Pîş-i çeşmimde Atayı kûh u hâmun karedir
Ednâya bakup şükr ü nîam etmeli ammâ
— VII -
Yok başkası ednâ yı beşer ben miyim ancak
Ey gözleri mestim bu ne rindâne giriştir
Yükletti bana her gam ü âlâmını dünyâ
Her bârına âyâ baş eğer ben miyim ancak Mestâneler itmez bunu bu başka bir iştir
Taş olsa dayanmaz bu belâyâya Atâyî Üftâdelerin kul gibi etrâfını almış
Farz et ki dayansın o hacer ben miyim ancak Âyâ bu ne devlet bu ne şâhâne gidiştir
- III - Hem bâde virir nâz ile hem büse virirsin
Bir gül bedeni sîneme çektim yaşarım ben Ey şûh-i levendim ne güzel bâde içiştir
Biyhûde figan etmene bülbül şaşarım ben Gâh palto giyer gâhi ceket setre giyersin
Bir dem olurum hecri ile hâke berâber Âyâ ne kadar şık ne zarîfâne geziştir
Gâhî de hayâliyle coşar, hem taşarım ben Tek bir gice bezminde bulunmakla Atâyî
Bundan bilinir aşk u garâmım sana cânâ Sevdim yine sevdim hele bilmem ne seviştir
Gölgen gibi ardınca yorulmaz, koşarım ben — VIII _
İncinme bana sevdiceğim bir iki günlük Gül bülbül-i dildâde olan yerde bulunmaz
Dilber dahi üftâde olan yerde bulunmaz
Bintül’inebi almış isem de boşarım ben
Her yerde ğam u derd ü elem varsa da lâkin
Ferhâd’ı Aiâyî bana benzetme ne mümkin
Bir dilber ü bir bâde olan yerde bulunmaz
Deldi ise bir dağı o yüz dağ aşarım ben Büthânede meyhânede var ma’rifetullah
- IV - Tesbîh ile seccâde olan yerde bulunmaz
Âlemde kerem ehli bulunmam demem amma
Ey gönül takdîr-i Hak’tır bahtını ma’kûs eden
Bedmâye vü beyzâda olan yerde bulunmaz
Tâli’indir kendi kendinden seni me’yüs eden
Her güşede derler bulunur dilber Atâyî
Hem temellük eylemek hem pare yok işte budur Hayfâ ki bu dildâde olan yerde bulunmaz
Bu mürâîiler dilinde nâmını menhûs eden Bibliyografya : Ahmed Talât Onay : Çankırı şairleri 1930
553 T ü r li Ş a ir le r i A t.

A tâ y î ( ivaz Paşazade Ahi Çelebi,) — XV inci asrın « A tâ y î: Edirnelidir. Sultan Mehemmed şuarâsından
kıymetli şairlerinden Atâyî hakkında tezkirelerde mevcud imiş. Mahbub cevan ve kabil - i ilm ü irfân imiş. Mer­
malûmatı aynen naklediyorum: hum Sultan Mehemmed kabiliyyetine rağbet idüp içeri
« Atâyî Çelebi ■
ij-j>\ • Babası Sultan Murâd - 1 Gazî’nin almak kasd eyledikte Atâyî töhmet - i bedgümandan
vezîr ü müşiri olmuş Hacı îvaz Paşa dimekle ma’rûf ve havf idüp D irîğ redlîf kasîde diyüp içinde bu beyti dere
mevsûfdur. Mahrûse - i Edirne’de Deliklikaya nâm mev- id e r:
k i’de bir kuyu kazup Tunca suyundan ol kuyuya su ge­
Adline sığmur idi zulm -i zamâneden
tirtip dolabla ol suyu çeküp Edirne şehrinin içine tevzî’
Şimdi güci Atâyi’ye sultân ider diriğ
idtip yer yer çeşmeler bünyâd itse gerek idi. O l kuyuya
su çıkmak mümkin olmadı. Ol işten ferâgat idüp etrâfta Cevanhğında âhırete gitmiştir. Görinürde bundan eyi
olan mahalle halkı o zamandan beri ol kuyuya mezbele beyti yoktur. »
dökerler. Hacı îvaz hayrı dimekle meşhûr olup halk — Âşık Çelebi —
içinde darb - 1 mesel olmuştur. Kendisi gayet hoş tab’ ,
nâzük yiğit garrâ gazelleri ve ra’nâ eş’ârı var. Memle­ Diğer bazı menbalarda da ondan kısaca bahsedilmiş­
ket - i Rûm'da Türkî gazelde emsâl îrâd itmeği evvel tir. Haşan Çelebi, Âşık Çelebi tezkiresindeki malûmatı
ol eylemiştir. Bu babda muhteri’ ve her fenne müteteb- nakletmektedir.
bi’dir. Nihâyet derecede mahbûb -i zaman ve bîbedel Siilegman Çelebi ile Atayî’nin kardeş oldukları hak-
nevcevan yiğit idi. Sultan Murad halvet - i hâsına alup kındaki L âlifi’nm rivayetini diğer bir takım menbalar
musâhib idinmek murâd idinmişler. Râzî olmayup bu be­ tekzib ediyorlar ( Ru hususla Süleyman Çelebi madde­
yit sebebi ile kendüyi ol muzâyakadan halâs itmiş Beyit "■ sine bakınız).
Adline sığınur idi zulm -i zamaneden Beliğ-, Mevlid Nâzımı Süleyman Çelebi'den bahseder­
Şimdi güci Atâyi’ye sultân ider diriğ » ken Alî’nin Künhülahbar’ını mehaz ittihaz ederek diyor
— Sehî — ki (G id .): ^
« . . . Müverrih - i nâdiredan Künhülahbar sâhibi
« Atâyî : Şehr - i Edirne’den Sultan Murad mâ-
merhum  lî’den menkuldür ki Lâtîfî tezkiresinde mez-
dihlerindendir. Mevlid sâhibi Süleyman Çelebinin birâ-
bûru elhâc İvaz Paşa evlâdından Atâyî nâm şâir - i ka'
der - i kihteridir. Vâlidlerine îvaz Paşa dirler idi. Sultan
dîmin birâderidir didiği hatâ -yi fâhiştir. Zîrâ ki Sultan
Murâd’a vezîr olmuş idi. Rivâyet iderler ki pederleri fevt
Murâd - 1 sâbık devrinde olmağla sinîn - i müteaddideye
oldukta müşârünileyh cemâl ü kemâl ile ârâste sâhib - i
tevfîkı müşkildir dimiştir... »
hüsn ve tâze cevan ve nâzük tab’ ve nüktedan bilinüp
tvaz Paşa hakkında Beliğ, şunları kaydediyor (Gld.):
merhûm Murâd Hân sâbık - ul - beyânı sarây - i âmireye
« Elhâc îvaz Paşa : Hilâl - i devlet - i Sultan Murad
almak murâd idicek tazallüm ve şekvâyı müş’ir bir şiir
Hân -1 sânîde lâyık ■ı şân - 1 vezâret olan Elhac îvaz Pa-
diyüp Sultan Murad’a sunmuştur. Makta’ı bud ur:
şa’dır. Târîh-i Künhülahbar sâhibi  lî’den menkuldür
Adline sığmur idi zulm -i zamaneden ki evâil - i hâlinde üç bin akçe yazılı tîmar sipâhîlerin-
Şimdi Atâyi’ye güci sultân ider dirîğ den iken istikameti sebebi ile nazarkerde -i şehriyârî
olup ihrâz - i pâye itmiştir. Şehzâdegân - 1 Yıldırım Han’
01 devrin şuarâsından merhûm Şeyhî’den geçicek
dan Musa Çelebi emâreti eyyâmında pâşâ -yi müşârün­
bundan eşbehi yoktur. Zîrâ ol asrın mütercim ve sâde-
ileyh kal’a -i Bursa muhafazasında iken teshir -i hısn - 1
gûy şâirleri çoktur. Bu matla’ anındır:
mezbûra alelgafle hücûm iden îbn - i Karaman def’ine
Zamâne gussalan bîkerân imiş bildik dâmen dermiyân idüp merdâne hareket ve cünbiş - i di-
Velî devası mey -i ergavân imiş bildik lîrâne ile hidmeti mukabelesinde sezâvâr - 1 sadr • ı vezâ­

Güneş kasîdesin Sultan Murad adına evvel bu dimiş- ret olmuş idi. Njçe müddet müdebbir-i umûr-i devlet

tir. Ahmed Paşa’nınki ana nazîre vâki’ olmuştur. Atâyî ve nâzım - 1 nizâm-ı sıyânet-ı memleket olup râh-ı se­
ferde âlât - 1 cebe ve silâh ile bisât pûşî - i pâdişâh - 1 dâd
dir k i :
penâh ittikte harekât-ı bî edebânesinden Sultan Murad
Buldı bahr -i dilde mihrinden Atâyî nazmı zeyn
Han hazretleri dilgîr olup dîdelerine mil-i hadîd çek­
Âdet -i meşhurdur olduğı dür perver güneş
mek cezâsın tertîb idüp niçe zaman nukuş -i garâib -ül-
Ahmed Paşa naziresinde i’tirâzen: üslûb • i dâr -ül - mihen - i cihânı görecek gözi kalmamağın
Bahr -i gamda görmedi mihrinden akan göî yaşm 832 ( M. 1428) senesinde cûyâ-yi kâhhâl ■i şifâhâne-i
Pes neden dirmiş Atâyî k -oldı dür perver güneş beka olup Pınarbaşı makberesinde medfundur. Mahrû­
- Velehû - se-i Bursa’da Tavuk pazarında kâin Kazzâziye medre­
Zülfün düşürür bir kıl ile sünbüli bende sesi Elhâc îvaz Paşa’nın eser - i dest -i hayrâtıdır. »
Lü’lûyı kılar hürde ile dişleri bende Silkilleâli Âli Osman'da ise Şair hakkında şu beyitler
— Lâtifi — görüliyor:
36
A l. T ü r k Ş a ir le r i 554

Vefat- 1 vâlidinden sonra sultân - 1 kadirdânın w-İ


Cemâl ü hüsn ile olmuş idi şâyân - ı ihsâni jU* j
Murâd itmişdi gene -i hüsnimi hıtz eyleye kendi *
* *
Perîşân eyleye yanındaki uşşâk - 1 su’bâni
Sarayında haremde muhterem hidmetde müstahdem
Olup babası gibi mefhar -i hayi -i vezîrâni
Beyitleriyle başlayan iki manzumesi kayıdlıdır. Her halde
Hevâsı iltifât-ı şehriyâre mâni’ olmağla
Kıhıp bir şi’r -i nâpuhte ile iş'âr-i sultâni
Atâyî’nin daha bir hayli Farsça manzumesi olsa gerektir.
ivaz Paşa’nm ancak ruhuna ikrâm idi maksad A tâyî’de bilhassa Şeyhi tesirini görmekteyiz. Hattâ
Sudûr itmişdi istihdâmma ol demde fermâni onun vücude getirdiği şiirlerin mühim bir kısmı bu bü­
Gurûr -i hüsnile andan açık bir nev gazel yapdı yük şaire nazire olarak yazılmıştır. Maamafih Şeyhî pey-
Sefâhetle idüp matla’da özr -i nâbeşâyâni revi olmakla beraber Atâyî’yi büsbütün mukallid bir şa­
Cenâb - 1 şehriyârı kendüye âşık kıyâs itdi
ir olarak tanıtmak haksızlıktır. Onun şahsî kudretini gös­
Şiitür kürbe vazı’larla idüp izhâr - 1 hîzâni
teren orijinal buluşları da yok değildir. Bilhassa bugüa
Hatâyi eyledi hakka Atâyi devlete irdi
Eşeklik itdi dirler hakkına bilcümle yârâni elimizde bulunan iki kasides-i emsali arasında mükemmel
Karındaşı diyenler nâzım-ı Mevlid Süleyman’ın iki örnek olarak gösterilebilir. Aşık Çelebi'mn ve ondaa
Hatâ -yi fâhiş itmiştir ki vardır bevn -i ezmâni naklen Haşan Çelebi'nin onu kudretsiz bir şair olarak
Atâyî’nin dirîga gene-i hüsn-i pâdişâhîsin bildirmeleri, hiç şüphe yok ki şiirlerini görmemiş olduk-
Niçe mârân zabt itdi beğenmezdi emîrâni
larındandır.
Kasidelerinde, gazellerinde muvaffakiyet gösteren
Prof. Bay Fuad Köprülü Divan edebiyatı Antoloji-
ve Anadolu Türkleri arasında - bugünkü bilgimize naza­
si’nde bilhassa şunları söylüyor :
ran - ilk defa olarak Tuyuğ yazan Atâyî, muhakkak ki
« ... Şeyhî’den sonra onun en mühim muakkibi olarak
kudretli bir şairidir.
Bursalı vezir İvaz Paşazâde Atâyî’yi gösterebiliriz. Asıl
A tâyî’nin bazı parçalarını örnek olarak alyorum:
ismi Ahi Çelebi olan bu şair 841 (M . 1437) de ölmüş ve
Bursa’da Pınarbaşında Kuzg-unluktaki âile mezarhğına g ö ­
— 1 —

mülmüştür. Asîl bir Türk âilesinin çocuğu olan Atâyî,


babasının 832 ( M. 1428) de menkûben vefatından sonra bir — Güneş Kasidesi —

çok sıkıntılara uğramış ve genç yaşında ölmüştür. Fârisî Yine azm - i rezm kıldı server -i hâver güneş
kasîde ve gazelleri de olan Atayî’de Şeyhî tesiri pek Kim diyâr - 1 Hind’e çekdi subhdem leşker güneş
bârizdir. Lisanında Arap ve Acem kelimeleri biraz fazla Cevşenî atlas giyüb zerrin siper aldı ele
olmakla beraber nazım tekniği itibariyle çok kuvvetli, Çarh meydânında çekdi nukragûn hançer güneş
edebî san’atlara fazla düşkündür. Fakat bu hislerini kuv­ Şol (1 ) kadar dökdi sipâh - 1 mağribîden hûn kim
vet ve samimiyetle ifade etmesine mâni olmuyor. Şiirle­ Eyledi hısn-ı şafak burcun kamu ahmer güneş
rinde göze çarpan bedbinlik felâketlerle geçen hayatının
Bâz - 1 meşrık âşiyandır kim tuyûr -i encümi
bir aksidir... »
Sayd kılmak (2 ) kasdı ile açdı bâl ü per güneş
Atâyî’nin bugün elimizde divanı yoktur. Yalnız Bursa Geh arûs - i mâha dîbâ -yi sepîd eyler nikab
müzesindeki bir mecmuada {No. 158) Naimî, Vefayi, Geh Benât - ı na’şe vâlâdan düzer mi’cer güneş
Ahıued adlı şairlerle Atâyî’nin de bir hayli şi’rini kayıdh Gûyyâ gûş - i felekde bir dür - i yekdânedir
görmekteyiz. Yazılış tarihi bilinmemekle beraber XVI ncı Kim cihan yüzi cemâline virür zîver güneş
asır mahsulü olduğu muhakkak olan bu yazmada Atâyî’­ Bî ser ü pâ böyle (3 ) kim süz ile seyr (4 ) eyler güneş ( S )
nin 2 kasidesi, 2 Farsça manzumesi, 9 tuyuğu ve 40 dan Şâh - 1 âlem meclisinde gezdirir micmer güneş
fazla gazeli mukayyeddir Şeh M urâd ibn - i Mehemmed HacT^im ( 6 )
Mecmiıalünnezair, Cannunnezair, Mecmaunnezair, olmuşdur anın
Pervane Bey mecmuası gibi mühim menbalarda da onun Râyetine meh direfş ü tablına çenber güneş
bir çok manzumesine tesadüf ediliyor. Şâh - 1 vâlâ himmet ü âlî nijâd ol kim ana
Atâyî’nin bir kısım şiirlerinde tasavvuf neş’esi vardır; Taht oldı âsman râyet kamer efser güneş
fakat onun ekseriya san’at endişesiyle ve tamamiyle lâ- Pâdişâh - 1 pâk gevher kim anınçün dir hıred
dinî mahiyette manzumeler vücude getirdiği görüliyor. Ana mazhardur kamer (7 ) yâ andadur muzmer güneş
İran şairlerini de tetebbu eden, hattâ Kemali Hııcen- (1 ) 01 : Nüsha.
dVden müstefid olduğunu ( 2 ) itmek : Nüsha.
Bulunmaya şi’rinde senin zerrece noksan ( 3 ) Pâylle: Nüsha.
Çün himmeti bilencedürür Şeyh Kemâl’in (4 ) Devr : Nüsha
( 5) Meğer : Nüsha
Beytiyle de itiraf eden şair, bazı Farsça şiirler de kaleme (6) Ki : Nüsha
almıştır. Bursa müzesindeki mecmuada onun, (7 ) Kamu ; Nüsha
555 T ü rk Ş a ir le r i At.

Ol penâh -ı mülk ü piişt -i dindürür k - olmış ana ( 1 ) Ey cemâlin pertevinden nûr alub (1) tâli’ olur
Tîg- - 1 nusrat kabza - i feth âbına gevher güneş Her sitâre bir kamer her bir kamer enver güneş
Ol Süleyman’dır ki oldı ana râm ins ile cin Nîl - i eşkinde ( 2 ) yüzün şevkıyile haddim bigi
O l Skender’dir ki oldı câm - 1 İskender güneş Bahr - ı Nîlîde dutupdur reng - i nîlûfer güneş
0 1 cevanbaht ü felek menzil zekâ dil kim bu gün Mekteb • i hüsnünde kim meh sûre -i Nûr itdi hıfz
Kibriyâsı âsmânınd - oldı kem ahter güneş Ders - i levhin arz idicek tayyolur defler güneş
O l ki ferrâşı hıyâm-ı ( 2 ) mecdinin olmışdürür Karşuna âyînedür kim leblerinden çeşmine
Mihteri sadr - ı sudûr - ı hargeh - i ahdar güneş Âb - 1 hayvan gösterir çün çeşme - i kevser güneş
Gice gündüz bezmgâhmda zeheble { 3 ) nukreden Tâ ki manzar oldı fettan gözlerine dilberin
Yandırur mâhı felek meş'al sunar sâgar güneş Fitnenin her fi line olmuşdürür masdar güneş
Olmasa envâr - ı re’y> hirmeninde hûşeçin Gerçi hurşîd i cihân efrûzdur ammâ değül
Değme kez olmazdı âlemde ziyâ güster güneş Âşık - 1 rûşen dil ü ruhsârene derhar güneş
Bahr feyz ü ebr kefdir kim sehâb - 1 yemminin Hüsnünün bâzârı bu vech ile germ iken yine
Kıldı mevcinden leb - i ayn - ı ümîdin ter güneş Göricek gül gibi yüzün tâbişin ditrer güneş
Hung - i nusret (4) feth pâye bineli ol şîr dil Sîmber olduğı andandır ki olmış tıfl iken
Lerze tutar eyleyince ejdehâ peyker güneş (5) Mecd mehdinden ana bâliş meh ü bister güneş
Gerçi fülk - i bâd seyri bahr ■i Nîlîdir velî Dutalum kim zülf ü haddin (3 ) reşgi ile her gice

Kulzem - i câhında bulmaz cehd idüb ma’ber güneş


1 urra -i şebden dizermiş anberin miğfer güneş
Kande bulur kavs -i ebrû tîr -i gamze lâ’l - i leb
Kaldı âciz bulmayub ka’rın vekarı bahrinin
Müşg -i hâl ü sîm - i gabgab kamet -i ar'ar güneş
Nice kim zerrin resen birle salar lenger güneş
Buldı bahr -i dilde mihrinden A lâyî nazmı zeyn
Sen Hudâ zılh hümâ zillin yaraşur kim ola
Âdet - i meşhûrdur olduğı dürperver güneş
Mürg - i nûrin bâline efkârının şehper güneş
Rehnümâ olsun sana avn - i Hudâvend-i kadîm
Âstânm hâki şol iksîr - i hâlisdir k - olur
Tâ seher sultânına her gün ( 4 ) ola rehber güneş
Ârzûsundan anın altun gibi asfer güneş
Tal’atından zîb ü zeyn olsun cihânın sûreti
Defter - i pîrûze cild ü heft cüzde medhini
T â k i vire âlemin çeşmine (5 ) nûr u fer güneş
Müşteri yazmağ içün her gün çeker mıstar güneş
Leşker - i zenge şebihûn itmek içün her gice — 11 —

Baş kor işiğinde re'yinden meded ister güneş


Dilde nakşunı nigâr itmek diler âyîne vâr Didim nedir bu zülf ü bu ruh ey meh - i Huten
Kim tutubdur sûret - i âyîne sûretger güneş Didi ki biri sünbül ü birisidir (6 ) semen
Gerçi nûr - i çeşm ü sertâc - ı sipihr - i sebzdir (6 ) Didim nazîri nerde ola serv ü goncanın
Leykin ayağına yüz bin cân ile kor ser güneş Didi ki bende biri miyandır biri dehen
Bâtını sâfîliğinden mihrinin bir zerresin Didim ki ârızınla lebinden nedir hacil (7 )
Eyleyüb izhâr kıldı âlemi enver güneş Didi ki biri ( 8 ) gül biridir lâle - i çemen
Didim nedir hakikati vü aslı zülfünün
Gerd - i râhın kîmyâ hâsiyyet olduğun bilüb
Didi ki bend ü tâb ü siyâhîdür ü şiken
Haddin eyler her gün işiğinde hâk - i der güneş
Didim ki kıymeti ne ola zülf ü haddinin
lyd - i adhâda adûn udhiyyedür kim zebhine
Didi ki birisine bahâ can birine ten
Germ olub tîz eylemişdür yine tîg - 1 zer güneş
Didim nedir benim hele ışkunda fâidem
Hutbe - i medh okumak diler yüce aduna kim
Didi ki gussa girye figan mihnet ü hazen
Mâhı sîmin seyf idüb çarhı kılur minber güneş
Didim ki derdimin nedir elkıssa çâresi
Ben bu medhi fikr iderken şâh vasfınd -eylemiş (7)
Didi ki medh ü bendegi - i sâhib - i zemen
Tercemân-ı gaybdan bu hoş sözi ezber güneş
Didim ki şems - i dünye vü din âsaf - ı düvüm
Haddi clevrinde anın kim bitirür anber güneş
Didi muhît -i fazi u kerem zübde - i fıtan
Sun’ eli ya’ni çeker (8 ) hat k-old-ana (9) çâker güneş
Didim bahâ -yi devlet ü millet gıyâs - ı din
Didi nizâm - 1 Rûm’dürür tâ der - i Huten
(1) K - olmuşdürür: Nüsha
(2) Zıyâ -yi : nüsha (1) Matla’ - ı : nüsha.

(3) Zehâb ü : Müsha (2) Yaşımda : »


(4) Nasr u : nüsha (3) Hattm : Nüsha
(5) Tutar önünce livâ - i ejdehâ peyker güneş : nüsha. (4) Şeb : Nüsha
(6) Pirdir : nüsha. (5) Hüsnüne : Nüsha
(7) Vasfın eylemiş : Nüsha. (6) Birisi de : nüsha
(8) Yazar : » (7) Cem il: Nüsha
(9) Ki oldu ana yerine. (8) Didi birisi : Nüsha
At, »Türk Ş a û 'le r i 556

Didim huceste fâl ü felek kadr ü şems rây Bir dem yüzüme gülmez ü can ağladur bana
Didi ki kân - ı ma’rifet ü ma’din • i suhan Gülmeyişi rakîbimi handân ider dirîğ
Didim anın debîridürür Tîr -i iıâme vâr Derdâ ki derdime benim itmez muâlece
Didi anm esîridürür Miiır - i tîg zan Her derdden habersize dermân ider dirîğ
Didim nedir alâmeti hicrân ü vuslatın Her bî temîze gül bigi arz • ı cemâl idüb
Didi ki anı gün bilür ü kevkeb - i Yemen Bîçâre andelîbinı giryân ider dirîğ
Didim nişânı nâme - i ikbâl - i nâmdır Adline sığmur idi zulm - i zamâneden
Didi ki zât • 1 pâkidir ikbâle mü’temen Şimdi A iâyi’ye güci sultân ider dirîğ
Didim ki sengi gevher ider pâk nazresi
- VI -
Didi nesîm - i lûtfı kılur hân nestren
Didim şerîf oldı melek gibi dostı Dil Halîl olalı yâre yeri âteş oldı
Didi hakîr oldı adûsı çü Ehremen Çekemez aşkdan el derd ü belâkeş oldı
Didim ki himmetinde olur kebk çün ukab Goncası nakş - ı musavver olalı dîdemde
Didi ki devletinde olur sa’ve gergedan Eşg - i rengînim ile hırka münakkaş oldı
Didim anın hayâline oldı gönül makar Kılalı bâd - i sabâ zülfüni yârın derhem
Didi ki can mahabbetine oldı hem vatan Dil - i sevdâzedenin hâli müşevveş oldı
Didim kabûl kıldı bu dervîşi kulluğa Hoş değil öpme perîveşlere dirdim câna
Didi ki görmeye seni ayruk gam ü mihen Derde uğradı çü uymadı bana haş oldı
Didim ki hâris ola ana hıfz - ı Zülcelâl Bu acebdir ki kılan tîre Atâyî subhun
Didi ki nâsır ola ana lûtf - ı Zülminen Şol ruhi mihr sıfat çehresi mehveş oldı
— Gazel —
— III — — VII —

Gül hayâdan kızarır dost çü gülzâra gele Şol râhzen ki kesdi bize yol ne câni ki
Kendüden serv gider yâr çü reftâra gele Cismimde mihriyile anın oldı cân iki
Diler ki dört yanda canlar şikâr ide
Goncanın perdesini çâk ider ü bülbüli lâl
K - almış kemend iki vü götürmiş kemân iki
Lûtf u şirinlik ile çü lebi güftâra gele
Ol rûh -i serv kad ki benimle revân ola
Halka - i anber ü bâzâr - ı gül âşüfte olur
İder gören ne bahtlü ten bir revân iki
Çünki bu turra - i ruhsâr ile bâzâra gele
Yanmak odına suç ise dil yandı ko gözi
Görse can bahş lebin mu’cizesin sofi - i şehr
Çün suçlu bir imiş neyiçün ola kan iki
Gaybın esrârına vâkıf olub ikrâra gele
Ol cânı yâ cihânı kabûl it didim dile
Infiâl ile gönül gerçi lebinden geçdi
Eydür ki can gerek bana can bir cihân iki
Kendüye can gerek ise yine yalvara gele Hemrâh imiş belâsı hevâsına halvet it
Lebine âhır İrem dirse AtâyI cânı Cân ü dile Atâyi gelür mîhmân iki
Çıka bin def’a ümîd ile lebe vara gele
— VIII —
- IV - Sâkıyâ ko zâhidin peymânm al peymâneyi
Meclisi germ it ki mihmân itmişüz cânâneyi
Ahvâlimi arzeyleyeyim bâd -i sabâye
Aşk bahrinde zamanlardır ki gavvâsım bana
Şâyed vara i’lâm ide ol mâh likaye
Şimdi virdi Küntü Kenz’in hâzini dürdâneyi
Dîvâne gönül müşg -i Hatâ didi saçına
Gönlümi cânâ hayâlin lûtf idüp kıldı makam
Bîçâreyi gör kareliği saldı Hatâye
Müstedâm olsun ki ma’mûr itdi bu vîrâneyi
Ger sen elimi almaz isen kaldım ayakda
Defter itmek dilesen dîvânesini zülfünün
Rahm eyle gel ey dost bu ben bî ser ü pâye
Dilberâ yaz evvel ol dîvâne ben dîvâneyi
Kapunda nola bulmaz isem kesb - i tekarrüb Nitekim sen şem’a yakmak öğretüb üstâdsm
Bu mertebe değmez sanemâ değme gedâye Ben dahi yanmakda şâgird itmişem pervâneyi
Gamzen okını her ne kadar atar isen at Mutrıbin kavlin işit ko zâhidin akvâlini
Kim cânı hedef eylemişem tîr - i kazâye Dinleme zâhid sözin işitmegil efsâneyi
Lâ’linden it ey dost AiâyVye atâyı Key perişandır Atâyî zülfüne dolaşalı
Kim cânı o gün meyi ider anın bu atâye Mest ü hayrandır görelden sen gözi mestâneyi

— V - - IX -
Ney gibi her nefes beni nâlân ider dirîğ Cân ü gönülden geçmişem çün bulmışam cânâneyi
Gönlümi zülfi gibi perîşân ider dirîğ Sâkî bu devri hoş geçür gezdir dolu peymâneyi
557 T ü r k Ş a ir le r i At.

Zülf ü zenahdânındürür gönlümi sâkin eyleyen


Zındân ü zencîr olmadan (1 ) bes kim tutar dîvâneyi - XIII —
Işkunın odma gönül yanduğmı arz eyleyüb Biz cânı dirîğ eylemeziz dilberimizden
Odlara yakmışam bu gün şem’ile uş pervaneyi Serden geçerüz geçemeyüz serverimizden
Ol dişleri dürr ü lebi yâkutı çün bildik dahi Çün kıldı mukarin bizi sen mâhlikaya
Billâh nedir sen saklayub ey gözlerim (2) dürdâneyi O lduk yine hoşnüd bu gün ahterimizden
Nola AtâyVnin eğer yapsan bu yıkık gönlüni Yazdım ruh u hattın sıfatın kim gül ile müşg
Tahsîl - i hâsıl itmesen vîrâneden vîrâneyi Bu hüsnile bu dersin okur defterimizden
Şirinlik ile medh idicek lâ’lini ey dost
— X -
İller de şeker dolsa gerek sözlerimizden
Zamâne gussaları bî kerân imiş bildik
Devlet bize başumuz ayağuna komakdır
Velî devâsı mey - i ergavân imiş bildik
Bu devleti kem eylemesün Hak serimizden
Çü gitdi meykedede rene ü zerk sofiden
Biz cân atarız micmere - i ışka anınçün
Anın muâlici pîr - i mugan imiş bildik
Âfâkı muattar ideriz micmerimizden
Giderme ışk nişânını sûret - i candan
Ger âteş - i hicran bizi hâk itse Atâyî
Ki ehl - i Hak’ka bu ma’nî nişân imiş bildik
Bu ışk eseri gitmeye hâkisterimizden
Bir iki gün bu hayâtı ganîmet anlan kim
Revânı milk - i tene mîhmân imiş bildik
— XIV —
Zavâhir - i suvere bağlama Alâıji gönül
Bular hakayık içün tercemân imiş bildik Görene sûretini sûret - i candır görünen
Bakana kametine serv - i revandır görünen
— XI — Hurdebinler niçe kim gözlediler pinhânî
Götür nikabı cihan sûretin münevver kıl Ağzı görünmedi bir zerre nişandır görünen
Dağıt benefşe saçın meclisi muattar kıl Yine ister ki göre dil müje - i hunrizin
Uzatdı nâsıh - ı yâbis mizâc kuru sözi Eceli yetdi ki bîçâreye kandır görünen
Dimâğını mey ile sâkıyâ anın ter kıl Ey gözüm niçe zarar eyleyesin dikkatle
Çü künc - i meykedede oldı feth - i bâb sana O l miyandan dükeli halka hemandır görünen
Özüni pîr -i mugan eşiğine çâker kıl Can gibi gizler özün âşık - ı rûhâniye hod
Cihan metâ’ı çü cânan katında kâsiddir Nereye kılsa nazar yine bu candır görünen
Ayağı tozma îsâr - ı cân ile ser kıl Fâl dutub yüzünün Mushafm itdikçe nazar
Atâgi gibi şekerrîz olmak istersen Fitne - i candır u âşûb - ı cihandır görünen
Müdâm dost lebi şerhini mükerrer kıl Bakduğunca yüzüne sulh içün ol çenginin
Bu AtâgVye heman tır ü kemandır görünen
— XII -
— XV -
Ben perde i - ademde ki evvel nihân idim
Mihrinle şems gibi cihanda iyân idim Uşşâka nazar eyle ki dîvânelerindir
Can mürgı âstânını tutmuşdı âşiyan . Sen şem’ü bular bir niçe pervânelerindir
Itlâk âleminde ki ben lâmekân idim Ferzin gibi kej rev olan ey şâh - ı kamer ruh
Kalib revânı görmemiş idi ki sen şehin Gitsün ki mahabbet atı ferzânelerindir
Ruh üzre ferz vâr elinde revân idim Sâkî komagıl devrini kim devr - i kamerde
Milk - i şehâdet içre nişânım yoğidi kim Devran senin ü benim ü peymânelerindir
Uşşâk içinde sâhib -i nâm ü nişân idim Dil mürgı ki almaz idi bir kâha dü k e v n i^
Heyhât yıllar olmış idi k - itlerünile Gendümden (1) alan dâmın ile dânelerindir
Kûyinde subha dek giceler pâsbân idim Zinhâr harâb eylemesün âb ile âteş
Sen Mısr - 1 hüsne milk - i amâda Azîz idin Gönlümi gözümi ki senin hânelerindir
K - iklîm - i ışka ben kulun ol demde hân idim ' Ben ölürem öldürse gözi her kişinin kim
Milk - i ezelde ben ten ü sen bana cân iken Merdâneden ölmek girü merdânelerindir
Bir kalib idi ışkun u ben ana cân idim Işk ile bilişdi bu Atâgi adın ol yâr
Ben şol Atâyi’yem ki sefer eyledikde sen Y âd eylemez anı yine bigânelerindir
Şehr - i ademden ayağına canfeşân idim — XVI —
Şimdi bu gerçek ü ezelî ışk ise sebeb
Ey bâd -i sabâ sen bize cânan haberin vir
Cevr itdüğüne bana ko çevri yalan idim
Bî dillere ol dilber - i fettân haberin vir
( 1 ) Olmasa : Cmnz.
( 2) Billâh anma lâ’li vü dök ey gözüm : Cmnz. (1) < Gendüm » ile « kendim » arasmda tevriye yapıyor.
At. T ü r k Ş a ir le r i 558

Dudağı hikâyetlerini eyle rivayet Pâbûsuna ol dem ire bîçâre Atâyt


Dilteşnelere çeşme - i hayvan haberin vir K - ola eşiğinde ölüben hâk -i der ey dost
Cem’ it bu siyeh hâllerin gönlüni bir dem — Tuyuğ —
Eğlen bulara zülf -i perîşan haberin vir
Derdümizi araturma unutdur bize hecri - XX -
Vashnı anıb hasteye derman haberin vir
Virmemek dil dilberin giysûsuna
Kıl sûret -i ma’nîsini yârın bize tefsir
Sığmaya âşıkların nâmûsuna
Kevser lebini şerh ide Kur’an haberin vir
Ser fedâdır gamze -i câdûsuna
Âşıklara ma’şûk cemâlini beyan kıl
Can dahi kurban kemân ebrûsuna
Bülbüllere ya’ni ki gülistan haberin vir
Lûtf eyle AtâyVden öp ol servin ayağın - XXI —
O l dilbere bu bl ser ü sâman haberin vir Gönlüm oldı ışkınuft âvâresi
Gamzenin gitmez ciğerden yâresi
— XVII —
Derdime çok istedim derman velî
Çün seher vaktinde bâd - i subh ire Isî nefes Yoğimiş lâ’linden özge çâresi
Kimde kim vardur hevâ - yi ışk ider ayşa heves
Bâd -1 subh ilter heman peygamım ol hurşîde kim - XXII —
Mihr ile subhun işidür hem nefes olmağa bes Işk ehli bî ser ü sâman gerek
Işk yolunun harâmîsi figânım duydı âh Dost zülfi gibi sergerdan gerek
Kim bu yolun kârbânına figan olmış ceres Her kime kim milk - i câvîdan gerek
Ey lebi kevser yüzi gül can çekem el çekmeyem Fitne kaşın yâyına kurban gerek
Dâmeninden kim gül ü âb olmaya bîhâr ü has
Sen Azîz’isin bu Mısr - ı hüsnün ey sâhib cemâl . - XXIII —
Şems gündüz muhtesib şehrinde ay gice ases Başıma ağalıdan sevdâ - yi ışk
Bâda virme ömrüni bir dem Atâgî şimdi kim Oldı cânım bî ser ü bî pây - i ışk
Bâde âb - 1 Hızr’dır bâd - 1 sabâ Îsî nefes Dil harâb âbâdı ma’mûr oliser
Çünkim oldı menzil ü me’vâ - yi ışk
— XVIII -
Gözlerin kıldı nerkisi sermest — XXIV —
Yüce tûbâ boyun katında pes Dîde - i irfânı aç bîdâr isen
Güle irürdi ruhlerin haclet Işk câmın nûş kıl hüşyâr isen
Sünbüle hem saçın getürdi şikest Olma gafil tâlib - i dîdâr isen
Bir melekdir biri dahi sensin Serden el yu server-i serdâr isen
Âlem içinde cümle nîst ü hest
Yaslını cana satar isen gel - XXV —
Bizden al ol bahâyı dest be - dest Dost cismim milkine sultan yeter
Leb -i meygûn u nerkis - i mestin Buyruğı anın bana ferman yeter
Lâle veş kıldı beni bâde perest Can dahi ten milkine hükm itmesün
Nitekim mestdir A iâyi bu dem Çün bir iklîme heman bir han yeter
Yine mest idi cânı vakt - 1 Elest
- XXVI —
— XIX — Ârızı yârin cinan büstânıdur
Kadd - i tûbâsı çemen reyhânıdur
Sen şehden olursa bu kula bir nazar ey dost
Kûy - i cennet ehl - i dil Rıdvânıdur
Noksânı kemâl ola vü ayn - i hüner ey dost
Bes rakîb ol aranın şeytânıdur
Bir zerre ireli güneşe nûr - i ruhinden
Âvâre yürür mihrin ile derbeder ey dost - XXVII
Kasdın dil ü cân almak ise kıl bir işâret Dilberin haddi gül - i handandürür
Yolunda nedir terk - i dil ü cân ü ser ey dost Şol mutarrâ sünbüli reyhandürür
Zülfün kohusundan kılur âfâkı muattar Cân eğer tenden revân olsa ne gam
İtdikce sabâ yili kapundan güzer ey dost Ehl - i ışkun cânı çün cânandürür
Gamzen sihiri ireli câna işün oldı '
Uş nâle - i şebgîr ile âh - ı seher ey dost - XXVIII —
Işkun olıserdir ban sermâye - i devlet Dost Leylî gönlümüz Mecnun’dürfr
Itdikde cihan memleketinden sefer ey dost Fitnelü kaşına can meftundürür
559 T ü r k Ş a ü le r i At.

Yâr vasim almayan can nakdine şairlerden biridir. B ak î muakkiplerinden olmakla beraber
Işk bâzânnda key mağbundürür onu, bilhassa, gazel vadisinin muvaffakiyetli şairlerinden
biri olarak gösterebiliriz.
Bibliyografya : Sh., Ltî., Aşk., Hsn., Sik., Fuad Köprülü :
Divan edebiyatı antolojisi Hamamîzâde İhsan-Haşan Ali - Hıfzı Mecmualarda bir hayli şi’rine tesadüf ettiğimiz Atâyî,
Tevîik: Türk edebiyatı nümuneleıi ve mecmualar. devrinde epeyce şöhret te kazanmıştır.

Kafzade FaizVn\n şairlerimizden ekseriyetle bir iki


A tâ y i ( Nevâlîzade ) — XVII nci asır şairlerinden beyit örnek aldığı halde Atâyî’den (5 1 ) beyit intihab
Atâyî, Mehmed 111. in hocası Akhisarlı Nuh Nevalî etmesi de bunu gösterir. Onun bazı gazellerini diğer
efendi’nin oğludur. şairlerin tanzir veya tahmis ettiklerini de görmekleyiz.
Kimyayı saadet i tercüme eden Nuh Nevalî efendi, Meselâ Nazim, A tây î’nin,
(1003 - 1594) te vefat etmiştir (Terdim ei hali için ba­
Görünce dilleri bağlandı hep uşşak-ı nâlânın
kınız: Atâyi: Şakayık zeyli S. 390).
Meğer dil bağıdır başında ol ziilf-i perişanın
A tâyî’nin hayatı hakkında pek az malûmata sahibiz.
Riyazi, Şair için şunları yazıyor: Beytiyle başlayan gazelini tahmis etmiştir ( MU. Alm.
K. Mz Mc. No. 563).
« A tây î: Sultan Mehemmed - i sâlis Mağnisa’da mes-
AlâyVnin 12 manzumesini örnek olarak alıyorum:
nednişîn - i emâret iken hâcesi olan Nevâlî efendi nin
ferzend - i kihteridir. Tarâzende - i mesned - i fetvâ Sun’-
- I —
ullah efendi hazretlerinden iâde mülâzemetiyle kâmrevâ
olup hâlâ Yeni Ali Paşa’da seccâdenişîn - i ders -i ifâdedir. bâf dil bir âşıkındır kıl nazar âyîneye
Hakka kİ zer - i hâlis - ül - iyâr - 1 tab’ - 1 güherbârı kabil -i Ger dokunsa pertev - i lûtfun düşer âyîneye
nakş 1 sikke - i ilm ü irfan olmada yekdînârdır. Bu eş’âr Zülfünün her halkası haddinde bir mir’ât olur
netâyic -i tab’ - ı pür iktidârlarıdır ki sebt olundu ; Ruhlerin devrinde ey meh kim bakar âyîneye
Gösterüp mihr ü vefâ sûretlerin itsen nazar
*
* «■
. Şâhid - i ikbâl ü devlet yüz tutar âyîneye
Döküldi zerd olup evrâkı sahn - ı gülzârın Hûblardan hüsnile mümtâz olan kimdir disen
Meğer ki yıldızı düşdi çemende eşcârm Gösterir ey meh seni baksan eğer âyîneye
Lûtf idüp gönlün ele alsan Aiâyi’nin nola
* * Tab’ -ı pâkin benzedir ehl -i hüner âyîneye
Sultan Mehemmed Hân’a didüğü mersiyyedendir:
Çekti âguşa o hurşîd veşi hâk - i mezar
- n -
Yeridir sığmaz ise kendine şevkından eğer
Raks ider mecliste bir gül yüzli canandır kadeh
Burç-i ril’atte karâr ide şu kim mâh gibi
Bâis - i cem’iyyet -i erbâb - 1 irfandır kadeh
Âhır - 1 kâr tutar menzil -i akrebde makar
Tûde - i hâk - i mezâr anlama kim mevc -i belâ
Halka-i meclis meğer bahr - i safâ girdâbıdır
Eylemiştir niçesin garka - i derya - yi îenâ » Anın içün zevrak âsâ anda gerdandır kadeh
Rıza tezkiresinde ise şu kayıdlar vardır: Ehl - i işret giceyi katsa aceb mi gündüze
Âlemi pür şevk ider mihr - i dirahşandır kadeh
«A tâyî: Nevâlîzâde Çelebi’dir. Ba’z - 1 bilâdda mev­ Meclis ârâdır eğerçi sâki-i gülruh velî
t leviyetle mesned nişîn-i şer’ -i şerîf olmuşidi. Şâir-i sa­ Hemdem-i erbâb-ı dil bir şûh - i fettandır kadeh
hih ihtirâ’dır. Bu beyt - i bî nazîr zâde -i tab’ - 1 lâtifleri­ Gam şebinde gevher - i ayş ü safâyı bulmağa
d ir : Ey A lâyî elde bir şem’ -i şebistandır kadeh

Gam gelse ey Atâyi harâbâta düş heman


III
Eğler seni ne hâlet ise eski meskenin
Rind - i meyhârelerin aklın uğurlardı müdâm
1027 ( M. 1617) de fevt olmuştur. »
Bezm - i meyde ele geldi tutulup dün gice câm
Sicil’de Şairin müderrislikten mütekaid olduğu yazılıdır.
Bezme vâiz gelicek meclisimiz telh itti
Atâyî’nin yazma bir divanı bugün Üniversite kütüp-
Eyledi sohbeti rindân - ı mey âşâma harâm
hanes'ndedir (Ünu. K. No. 709).
Basmasun sofi - i sâlûs harâbâta ayak
440 kadar beyti ihtiva eden bu küçük eserde hüküm­ O kadar sikleti zîrâ ki getürmez bu makam
dar Ahmed I. için yazılmış 2 kaside ile Mehmed III. in Safha - i sînesine dâğ - 1 gamın mihr urdı
vefatı dolayısiyle vücude getirilmiş 1 niersiye, Bakî’ye Olsa aşkınla nola âşık - ı gamdîde benâm
2 tahmis, 63 gazel, 33 beyit ve 8 kıt’a münderiçtir. Ey Aiâyi göricek yolda seni ol serkeş
Atayî, XVII nci asrın ilk nısfında yetişen kudretli Bir selâmını dirîğ itse gerektir ne kelâm
At. T ü rk Ş a ir le r i 560

— IV - Aç gözün ey zâhid - i nâdan cemâl - i yâre bak


Zevk alan ârif cihan bezminde nûş -i camdan Gör ne veçhile sana sun’ - i Hudâ yüz gösterir
Baş kaldırmaz habâb âsâ mey-i gülfâmdan Halka -i zülfümden itmiş ruhlerin bir bir iyan
Bu ne halettir ki dilber her ne denlü olsa serd Niçe yüzden âşıka ol dilrübâ yüz gösterir
Nerm olur germiyyet - i câm - 1 sürür encâmdan Ey AtâyI âsitânında gören ol mâhı dir
Rûyine meyi eyledi zülfünde kalmışken gönül Asmanda âftâb - 1 pür ziyâ yüz gösterir
Benzer ol seyyâha kim azm ide Rûm’a Şâm’dan
Lâle veş berbâd ide evrâk - ı ömrüm rüzgâr — IX -
Gitmeye dâğ - 1 gam - ı hâlin dil - i nâkâmdan
Var mı bir dil kim ola gavga - yi dünyâdan halâs
Rüşen it kalbin fürûg - i âftâb - ı câm ile
O ldı mı Yûsuf görün mekr - i Züleyhâ’dan halâs
Ey Atâyî tîre dil olma gam - ı eyyamdan
Baştan savmak olurdı sâkıyâ âlâmı hep
Bir nefes olsak humâr - ı câm - 1 sahbâdan halâs
— V —
Ateş - i sûzâna bassan aynına gelmez meğer
D âğ yak sînene bir mâh veşe mâil isen
Oldun ey pervâne bu bezm içre pervadan halâs
Yan yakıl şevk - ı ruh - i yâr ile rûşen dil isen
Bî hisâb eyler günâhı bu dil - i âşüfte hâl
Sükkeri ağzına alma leb - i yâri vasf it
Sanasın olmuş hisâb - 1 rûz -i ferdâdan halâs
Eğer ey tûti - i gûyâ sözüme kail isen
Garka -i bahr - i fenâ olmak mukarrer her kişi
Sâkıyâ ahdine dur ayş idelim bâğda gel
Ey AtâyI kimse olmazmış bu deryâdan halâs
Câm - 1 peymânı şikest itme sakın âkil isen
Râh - 1 mihnette döküp kanlu yaşın eyle figan — X —
Bâde - i aşk ile âlemde dilâ kanzil isen
Gelmesün gönlüne endîşe - i hatt ile gubâr Ruhlerinde târ - ı zülfün yâr pür çîn eylemiş
Pür keder olma Atâyi gibi deryâ dil isen Ârız - 1 tâbendesin âyîne - i Çîn eylemiş
Duymamış Ferhâd zehr-i câm - 1 mevtin acısın
— VI - Şehd -i gam anın mezâkm şöyle şîrîn eylemiş
Görüncö dilleri bağlandı hep uşşâk - ı nâlânın N âr-ı şevkinle yanardı bâğda güller velî
Meğer dil bağıdır başında ol zülf - i perîşânm  b-ı şebnem âteşin bir pâre teskîn eylemiş
Gözümden hasret - i haddinle eşg - i lâlegûn gitmez Cevherin arz eyleyüp bâzâr - 1 gamda çeşm -i ter
Diğer gûndur dem - i firkatte hâli çeşm - i giryânın Yaşının her katresin bir lâ’l - i rengîn eylemiş
Nesîm - i gülşen - i kûyin irişti var ise bâğa Ey Atâyı her gedâ meşreb olup şâh - 1 cihan
Sabâdan yüz çevirdi gülleri sahn - 1 gülistânm Cem safâ bezminde bir şâhâne âyîn eylemiş
Vücûdı şâhsâr - ı bâğ - ı mihnet olmasa ey dil
— XI —
Başında âşiyân itmezdi mürgan Kays - 1 şeydânın
Garaz izhâr ise yâre Atâyl râz - ı pinhânı Gönül bağlar gören ol kâkül - i pür tâbdan geçmez

Açılsun sînen üzre yâreler çâk it girîbânın Bakup zülf - i nigâra sünbül - i sîrâbdan geçmez
Firâk - 1 lâ’lin ile ukde - i gamdan değil hâlî
— VII - Şehâ can riştesi ol gevher - i nâyâbdan geçmez
Ta’n eyler oldı hançer-i sertîzine senin Gam - 1 aşkm gibi bir yâr - ı hemdem var mı âlemde
Cânâ çeşmende hayli dili bitti süsenin Dil - i a’dâya varmaz bir nefes ahbâbdan geçmez
Serden geçüp yolunda kodum başımı velî Meğer girdâb - 1 deryâ - yi fenâdır halka -i gerdun
Öpmek müyesser olmadı bir kerre dâmenin Olur ten fülki âhır garka ol girdâbdan geçmez
Künc-i belâda kârımızı şîven eyledin Gönül bir iki peymâne çeker gâhî hakîmâne
Ey bîvefâ nihâyeti yok mı bu şîvenin Muhassal ey Atâyı dil şerâb - ı nâbdan geçmez
O l tıfl - 1 nâresîdeye el irmedi dirîğ
— XII -
Bir goncesine değmedik ey dil bu gülşenin
— Bakî’nin gazelini tahmis —
Gam gelse ey Atâgi harâbâta düş heman
Eğler seni ne hâlet ise eski meskenin Gayr ile yâr oldı dilber ben gedâyı neylesün
Yâdlarla ülfet itti âşinâyı neylesün
— VIII — Ehl -i dil dâim çeker bunca belâyı neylesün
« Dil giriftâr - 1 belâ dilber hevâyî neylesün »
Her kaçan destinde sâgar sâkıyâ yüz gösterir
« Dâma düşmez yerlere konmaz hümâyı neylesün »
Gûyyâ âyîne - i âlemnümâ yüz gösterir
Bezme gelsen bir dolu alsan ele ey mâh rû İrmek isterse safâya devr - i bî encâmda
Kalbimiz pür şevk olur ol dem safâ yüz gösterir Câm - 1 mey gör olma kayd - 1 mihnet - i eyyâmda
561 T ü ıii Ş a ir le r i At.

Kıl nazar nakş-ı sipihre sâgar - 1 gülfâmda Ne dem kim gûşe - i kâkülden itse ârızın pürtâb
« Kâinâtm seyr iden nakşın safâ - yi camda » Doğup mağrıbda gün âsâr - ı rüstâhîz olur peydâ
<-Safha - i âyîne - i âlemnümâyı neylesün » Gülistan seyrin ittikçe libâs - 1 sürh ile Atfî
Gözümden mâcerâ - yi seyl - i hûn âmîz olur peydâ
Gûşuma çalındı çün âvâze - i kanûn - i aşk
Oldı gönlüm vâlih ü şeydâ olup meftûn -i aşk - II -
Eğlenür sanman nevâ -yi nây ile mahzûn - i aşk
Varup ol şâh - 1 hüsne arzıhâl idüp niyâz itsek
« Gönlün eğler nâle - i zencîr ile mecnûn - i aşk »
Gönül kufi - i zebân - 1 hâhişi bir kerre bâz itsek
« Nağme - i ûd ü sadâ - yi çeng- ü nâyı neylesün »
Yeter tesvîd - i meşk - ı nâme - i hatt - ı siyâh ittik
Ehl ■i derdin vuslat - 1 canandan istiğnâsı var Dehân - 1 şevki ile hâmemiz mu’ciz beyân itsek
Kahr ile me’nûs olup ihsandan istiğnası var Misâl - i âb düşsek pâyine ol nahi - i bâlânın
Haste - i hecrin tabibim candan istiğnâsı var Dil - i üftâdeyi pâmâl - i kadd - i serv - i nâz itsek
« Mübtelâ - yi aşkının dermandan istiğnası var » Duyurdur nâle ile sırr - 1 aşkı âleme bir kez
« Derdine mu’tâd olan diller devayı neylesün » Gönül didikleri dîvâneye ger keşf - i râz itsek
Nevâ - yi nâlemiz tuttı serâser mülk - i uşşâkı
Ey Aiâyi şöyle virmiş Hak ana tâb ■ı cemâl Çekilsek kûy -i yâre Atfiyâ azm - i Hicaz itsek
Serteser âlem teb - i aşkıyle olmuş bî mecâl
Bunca bîmâra devâ itmek muhâl ender muhâl — III -
« Halk - 1 âlem Bakıya aşkında yârin haste h â l»
Ey dâğ • 1 aşkı sîneye pinhan koyup giden
« Bir tabîb andan bu denlü mübtelâyı neylesün »
Kânûn - i dilde âteş - i hirman koyup giden
Bibliyografya'. Ryz-, Kîz., Rz,, Atayî divanı. S e l, Mc. Ey girye sene - i nâle - i firkat iden beni
Ey hemnişîn - i külbe - i ahzan koyup giden
A lf i ( BosnalI) — XVIII inci asır şairlerinden Atfî’- Ölsem de derd - i hecr ile olmaz devâ resim
nin hayatı hakkında hiç bir malûmata rastlamadım. Yalnız Bu tengnâ -yi mihnete şâyan koyup giden
Beliğ tezkiresinde « A tfî: Bosnavî Ahmed efendi» baş- Bir rehneverd - i cevr ü cefâ pişedir beni
lığıyle şairin şu üç beyti kayıdlıdır: Sahrâ -yi gamda hemdem ■i hicran koyup giden
Sanmanız meykedede sâgar - ı sahbâ çekeriz Kılmaz mı dest - i lûtf ile ma’mûr aceb yine
Define rene - i gamın şişe - i mînâ çekeriz Bu hâne - i derûnumı vîran koyup giden
Bî sebeb sanma bizim âh - ı şererrîzimizi Hayfâ ki lâ’l - i nâbını bir kerre sunmadı
Düşmenin kasdına şemşîr - i mücellâ çekeriz Serşâr - ı câm - ı aşkile hayran koyup giden
Atfiyâ kilk - i giiher pâkimiz aldıkça ele Bir nev hirâm - 1 arsa - i nihvet peresttir
Rişte - i nazmımıza lü’lü - yi lâlâ çekeriz
Atfî - i zân bî ser ü sâman koyup giden
Belig’in örnek olarak aldığı bu beyitleri ihtiva eden
gazele iki mecmuada rastlıyoruz ( Siy Esd. K. No. 3W9, - IV —

Mit. Alm. K. Mz. No. 663). Dil - i âvâre kim ol zülf - i semensâya çıkar
Aynı mecmualarda şairin bir hayli gazeli daha kayıd- Vuslat ümmîdin ider nahi - i temennâya çıkar
Iıdır. Millet kütüphanesindeki mecmuada « Atfî Ahmed Nâle sene - i ruh - i dildâr olalı âşık - ı zâr
efendi Dimetoka’dan Hâşimî Seyyid İsmail A ğa’ya tahrîr Muttasıl zemzemesi eve - i süreyyâya çıkar
ve irsâl buyurdukları mektûbun sûreti» de mukayyeddir. Germi - i âteş - i aşkı dile te’sîr ideli
Beliğ tezkiresinde (1139 - 1726) yılma kadar yetişen Nâr - 1 âhım şereri kubbe - i mînâya çıkar
şairler kayıdlı olduğuna nazaran Atfî Ahmed’in bu ta­ Gûşe - i çeşmimi cây itse hayâli yeridir
rihte hayatta olduğu anlaşılıyor. Divan edebiyatı tekni­ Bir peridir ki leb -i cûya temâşâya çıkar
ğine hakkıyle sâhib olan Atfî’nin bazı gazellerini örnek Berg - i gülden yine tertîb - i bisât eylemede
olarak alıyorum: Atfiyâ fasi - ı tarab bülbül -i şeydâya çıkar

— V —

Perîşân itse zülfün bûy - i anber bîz olur peydâ Kanî ol ferş - i râh - 1 kûy ■i rindân olduğum demler
Dîl - i âvârelerden âh - 1 dûd engîz olur peydâ Girîban çâk çâk âlûde dâmân olduğum demler
Hayâl - i aks ■i müjgânın getürsem hâtıra yârin Kanî ol cilve - i nâz - ı hirâm - ı şevk - 1 dilberler
Derûn - i sînede bir hançer - i sertîz olur peydâ Ser - i kûyinde her dem hâke yeksân olduğum demler
Gören devr - i kamerde fitne -i âhır zamandır dir Kanî ol hâhiş - i ümmîd - i âguş - i kenâr ile
Kaçan gird - i izârında hat - 1 nevhîz olur peydâ Tekâpû ■yi temennâda şitâbân olduğum demler
A t. T ü r k Ş a irle ri 562

Kanî ol nakd - i can der kef olup sûk - i mahabbette A ts ız (N ihâi) — Asıl adı Hüseyin Nihâi Olan Atsız,
Hirîdâr - ı metâ’ - 1 vasi - 1 cânân olduğum demler 13 kânunusani 1905 te İstanbul’da doğdu. Babası Istan-
Kanî ol neşve -i sahbâ - yi vasi - ı yâr ile Alfl 3 U İİU Mehmed Nail, Bahriye binbaşılığından müte-
Hurûş - i mevchîz - i reşg -i ummân olduğum demler caiddir Büyük babası Hüseyin Efendi, Dorullu bir köy­
lüdür ki askerliğini yapmak üzere İstanbul’a gelmiş, bah­
— VI - riye askeri olarak hizmetini bitirdikten sonra o zamanın
Demâdem sîne çâk olmak sana yâr olduğumdandır tabiriyle « terki -tezkere » ederek d o n an m ad a kalmış ve
Hücûm - i girye hep hecrinle bîmâr olduğumdandır rütbesi çarkçı koldğalığına kadar yükselmiştir. Onun ba­
Bana bu dehr -i dûna serfürû idüp zebûn olmak bası, Çiftçi oğlu Ahmed adında bir köylüdür.
Düşüp serpençe - i aşka giriftâr olduğumdandır
Tenimde şerha -i âzâr dilde rahne - i mihnet
Heman bir g-ül içün mihnetkeş • i hâr olduğumdandır
Misâl - i sâye her dem hâke yeksân olduğum böyle
Cefâ -yi seng- -i dehr ile dilefgâr olduğumdandır
Leked hâr - ı gam - 1 yâr olduğum billâh ey Atfi
Benim ibrâm ile vasla talebkâr olduğumdandır

— VII —

Yâre karşu çıkmağa azm eylemiştir cânımız


Kail olur mı aceb bilmem nedir cânânımız
İrmek âsân idi vasi - ı K â’be - i dildâre ger
Hâr - 1 hicrâne giriftâr olmasa dâmânımız
Seyr - i bâğa bilmeziz kanden çıkar ol serv - i nâz
Seyle virdi kûy - i yârı çeşm - i hûn efşânımız
Üstümüzden geçdüğünce dâmenin pür çîn it
Ey sehî kaddim bulaşmasun sana tek kanımız
Yanımızdan ol perî geçtikçe rûgerdân olur
Yüz çevirmiş gibi bizden Atfiıjâ sultânımız
Bibliyografya: Blg., Mc.

A t ik î (Â zerî) — XVI ncı asır şairlerinden Atîkî


hakkında Ahdî şu malûmatı veriyor :
« A tîk î: Şamahi’dendir. Libâs - ı fakr ü fenâ ihtiyâr Atsız
idüp câme - i âriyeden âr kılup köhne zen - i dünyâdan
âzâde düşüp ol rind - i üftâde - i lâübâlî meşreb ve vâ- Atsız’m annesi İstanbullu Fatma Zehra Hanım, bir
si’ül - mezheb olmağın neş’e - i aşk ile müdâm mest ve bahriye kaymakamının kızıdır ve Kadıoğlu adını taşıyan
hayâl - i gubâr - ı hatt - 1 hûbân ile dürd âşâm ve dil - i bir âileye mensuptur.
şikestesi hayrân ve rind -i bâde perest kimesnedir. Bu Atsız, önce Kadıköyü’ndeki Fransız mektebine deva­
bir niçe beyt- iT ürkî ve Fârisî anındır: ma başladı. Kısa bir müddet sonra bu mektep yanmış,
o da Kadıköyü Alman mektebine kaydedilmişti. O sırada
babası Süveyş’teki Malatya ganbotunun süvarisi olduğun­
dan âilece oraya nakledildi. Orada bulundukları kısa
Çeşm - i ağyârda hannâ neyler
müddet içinde gene bir Fransız mektebine gitti. İtalyan
Kör olan çeşme içre mâ neyler
harbinin devam ettiği bu sırada babası bir Italyanla kav­
ga ettiği için İstanbul’a dönme emrini almıştı.
— II -
Atsız, bu defa Kasımpaşa’daki Cezayirli Gazi Haşan
Arada hâtır - ı cânânı gözlerim yohsa Paşa mektebine gitti. Bir yıl kadar burada okuduktan
Fenâ - yi düşmene bir âh - ı âşıkane yeter sonra âilesinin Kadıköyü’ne taşınması üzerine « Osmanh
Ittihad mektebi » ne devam etti. Bilâhire Kadıköyü Sul­
- III —
tanîsine kaydolundu. Onuncu sınıfta iken İstanbul sultanî­
sine nakletti ( 1922). Aynı yıl içinde imtihanla Askerî
j i i f Ji .A i-ı J ıl. J ,ı / . Tıb fakültesine girdi. Fakat buraya sırf asker olmak için
Bibliyografya '■ Ahd. dahil olduğu ve doktorluğa karşı hiç bir haves duymadığı
563 T ü r k Ş a ir le r i At.

için derslerinde muvaffak olamıyordu. Atıldığı bu yeni ha­ küçük bir kitap neşretti. 9 Eylül 1934 te Deniz Gedikli
yatta onu mücadeleci bir Türkçü olarak görüyoruz. Fa­ Erbaş mektebine Türkçe muallimi oldu.
kat bu mücadeleler, Atsız’m künyesini cezalarla doldur­ Nâzım Hikmet’in Namık Kemal aleyhine neşriyatı
maktan başka bir netice vermiyordu. Nihayet Zıya Gök üzerine Komünist don kişota Proleter - Burjuva Nâzım
A lp ’in öldüğü g-ün çıkan bir münakaşa, geceleyin Tıbbı- Hikmetof yo/daja adlı bir broşür çıkardı. Nâzım Hikmet’e
yenin koridorlarında yumruğa binmişti. Esasen bundan ve komünizme şiddetle hücum etti. 1935 te Türk Tarihi
evvel de bir çok cezaları olan ve künyesine « serkeşlik, Üzerinde Toplamalar'm birinci cildini neşretti.
geçimsizlik, itaatsizlik, hürmetsizlik gibi her hangi bir ha­ Atsız, hece ve aruz vezniyle muhtelif tarzlarda ve bil­
disenin tekerrüründe tard olunacağı » kaydı konulan Atsız, hassa âşık tarzında bir hayli şiir de yazdı. Bunlardan bir
bu vak’adan biraz sonra 4 mart 1924 tarihinde Askerî Tıb- kısmı Millî mecmua’da Atsız mecmua’da ne Orhun’da
biye’den çıkarılarak merkez kumandanlığına götürüldü. intişar etmiştir.
O zaman üçüncü sınıfta idi. Askerî tıbbiyeden milliyet
kavgaları bahasına tard olunduğu için onun bu duygu­
ları büsbütün kuvvetlenmiş ve okuduğu tarih kitapları — Kahramanlık —
da bu hissini kuvvetlendirmişti. Artık bütün vaktini
Türk tarihi okumakla geçiriyor ve kendisine göre bu Kahramanlık ne yalınız bir yükseliş demektir,
mevzu üzerinde çalışıyordu. ;Hattâ bir makale yazarak Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmemektir.
luıad Knprülii'ye. göndermiş ve Profesörün takdirini ka­ Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
zanmıştı. Fakat Atsız, bir işe girmek mecburiyetinde idi. Kahramanlık: Saldırıp bir daha dönmemektir.
Gazetede gördüğü bir ilân üzerine Kabataş lisesi mual­
Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
lim muavinliğine talib oldu. Tayin edildiği bu vazifede
Koşar adım gitmeli onların arkasından;
çok az k a ld ı; istifa ederek ayrıldı
Kahramanlık; İçerek acı ölüm tasından
Bir müddet sonra Seyrisefain idaresine girerek kâtip
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.
muavirıi oldu. Mahmud Şevket Paşa vapuruyla Mersin
seferlerine gitti. Deniz hayatı onun bazı yorgunluklarını Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık...
giderdi, fikirlerini kuvvetlendirdi, Fakat bu hayat Atsız'ı Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık...
tatmin etmiyordu. Türk tarihine olan merakı dolayısıyla Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık
Edebiyat fakültesine girse hayatını kazanamıyacaktı. Fakat Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.
bir arkadaşı bunun da çaresini buldu. Atsız, Mersin se­
ferinde iken onu Edebiyat fakültesinin Edebiyat zümre­ Kahramanlık ne yalınız bir yükseliş demektir;
sine, aynı zamanda leylî bir mektep olan Yüksek Mual­ Ne de güneşler gibi parlayıp sönmemektir.
lim Mektebine kaydettirdi. Atsız, seferden dönünce istifa Bunun için ölüme bir atılış gerektir.
etti. Fakülteye devama başladı. Fakat bir hafta geçme­ Atıldıktan sonrada bir daha dönmemektir...
den onu askere aldılar {Teşvinievuel 1926). 28 temmuz
1927 de muallem piyade neferi olarak terhis olundu. - II -
Atsız, askerliğini bitirince gene Darülfünun’a döndü.
Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne hased;
1930 da Fakülteyi bitirdi. Türkiyat Enstitüsüne asistan
Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın
oldu. 19<1 mayısında Atsız Mecmua'yı çıkarmağa ve
Sen bir insan değilsin, ne kemiksin ne de et.
Atsız imzasıyla yazılar yazmağa başladı. Bu koyu Türk­
Tunçtan bir heykel gibi ebedî kalmalısın.
çülük prensipleri içinde bir mücadele mecmuası idi. 1933
martında Malatya orta mektebi Türkçe muallimliğine ta­ Iztırap çek, inleme... Ses çıkarmadan aşın!
yin olundu. Atsız mecmua’yı bu yüzden kapatmaya mec­ Bir damlacık aksa da bir acizdir göz yaşın
bur olmuştu. Malatya’da kaldığı iki ay zarfında T ürk ta­ Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın
rihi üzerinde toplamalar adlı eserinin ilk kısımlarını ora Tek başına dileğe doğru at salmalısın.
daki gündelik bir gazetede neşretti. Tatil devresinde
Yenilmekten çekinme., gerilemekten sakın!
İstanbul’a döndü, bir kaç kişiyle beraber yaya olarak
İrâdenle olmah bütün uzaklar yakın;
Çanakkale şehidlerini ziyaret etti. Ve bu yürüyüşün in-
Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın
tibalarını Çanakkale'ye Yürüyüş adlı kitabında neşretti.
Ateşe atılmalı denize dalmalısın
Yeni ders devresi başlarken Edirne Erkek Lisesi ede­
biyat muallimliğine tayin olundu. 1933 eylülünde E­ Ölümlerden sakınma, meyûs olmaktan utan!
dirne’ye gitti. Ve orada Orhun adında Atsız mecmua’nın Bir kere düşün nedir seni dünyâda tutan ?
devamı olan aylık bir mecmua çıkarmağa başladı. Bilâ- Ülküsünün dışında her varhğı unutan
hire İstanbul’a gelerek mecmuayı çıkarmakta devam etti. Kahramanlar gibi sen ebedî kalmalısın...
Orhun kapatıldıktan sonra Edirneli Nazmi hakkında
At. T ü r k Ş a ir le r i 564

— III — Rüzgârın hıçkıran sesinde blie,


— Yolların sonu — Sevdânın nağme - i rübâbı vardı.

Bug-ün yollanıyorken bir gurbete yeniden Bitmiyen yolların oldum yoldaşı.


Belki bir kişi bile gelmiyecektir bize... Dinledim uzaktan mûnis bir kuşu.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden Benimle konuştu ayın on beşi
İtler bile gülecek kimsesizliğimize... Sandım ki bana bir itâbı vardı.

G idiyorum : Gönlümde acısı yanıkların, Gözlerim esrâr - ı hüsn ile şaşkın;


Ordularla yenilmez bir g’ayız var kanımda... Dolaşhm pür sükûn, bîhuzûr, çoşkun;
Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların Gönlümde ezelî, lâyemût aşkın
Yalnız bir hâtırası kaldı artık yanımda... Husuf kabûl etmez mehtâbı vardı.

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz, Gönlümde güneşler ve aylar battı,


Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağına... Yıldızlar derdime yeni derd kattı.
Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin Rüzgârlar otlara beni anlattı.
Değişilir topu da bir sokak kaltağına. Her şeyin neşve - i şebâbı vardı.

İster düşün... Kendini ister hayâle kaptır. Dün gece tabîat nasıl vakurdu?
Uzar, uzar çünkü hiç sonu yoktur yolların. Allah’ın da nabzı aşk ile vurdu. ^
Bakarsın aldanmışsın, gördüğün bir seraptır Yollarda bir garib dolaştı, durdu,
Sevimli bir hayâle açıhrken kolların... Elinde sevdânın kitabı vardı.

Ey doğunun alnımı serinleten rüzgârı! - V —


Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları, Dumanlı gözlerim bir hayâl arar
Düştüğü yer uzakta « D ilek» adlı bir saray. Tan vakti ufukta güneş yanmadan.
Her güzel dakikam geçer çabucak
O sarayda bulunca Tanrılaşan erleri Tadını içip te gönül kanmadan.
Artık g-özüm arkaya bir daha dönmiyecek.
Hepsi sussa da « Kür Şad » uzatarak elini Benim de çok tatlı bir dünüm vardı.
«H oş geldin oğlum Atsız kutlu olsun» diyecek. Bir elâ gözleri süzgünüm vardı,
Ömrümde bir gecem, bir günüm vardı,
- IV - Onu da usandım artık anmadan.

— Dün gece — Gün olur ufuklar gönlümü sıkar.


Dün g’ece ne kadar g-üzeldi âlem. Gün olur ki gönlüm âhımdan bıkar.
Göklerin şanlı bir mehtâbı vardı. Şu yollar hep aynı gurbete çıkar
Sevdânın topraktan taştığı o dem Bir pınar başında durup konmadan.
Günâh -1 aşkın da sevâbı vardı.
Ömründe gülmedin, rahat bulmadın.
Dağlar birbirine yaslanıyordu, Ölsen de nola ki anılmaz adın..
Kuşlar çiçeklere sesleniyordu. Hey Atsız yirmi beş yılda kocadın
Tabîat gizlice süsleniyordu, Başında saçların beyazlanmadan.
Eşyâda vuslatın şarâbı vardı.
— VI —
Gönlümü göklere açmak istedim.
Gel be dilber zevk edelim Orda yalnız ne yatarsın ?
D ağlan bağrımda koçmak istedim,
Acı şarap kadehime Dudağından bal katarsın.
Mehtâbı doyası içmek istedim,
Nûrunda sevginin şarâbı vardı. Kızlar bana bakarsa da Yâsemen, gül kokarsa da
Yarın gönül bıkarsa da Bugün bana sen yetersin.
« O » nu duydum öten kuşun sesinde,
« O » nu gördüm göğün mor çehresinde, Dudakların: O ne meydir 1 Bu şendeki nice huydur ?
Eczâ -yi hilkatin her zerresinde Gönlüm nişan, kaşın yaydır Kirpiğinle ok atarsın.
Mecnûn‘un Leylâ’ya hitâbı vardı. Dersem sana: «Sevişelim!» Dersin: hayır, konuşahm I
Desem : «Kız gel öpüşelim !» O dem hemen kaş çatarsın.
Kâinât aşk ile gelmişti dile,
Bülbül şi’r okuyordu bir gonca güle,
565 T ü r k Ş a ii'le ri At.
Yarın bir savaş olursa, Meydanda kan, baş olursa, da Samsun’da çıkan Yürüyüş mecmuasının açtığı edebî
Atsız’a bir iş olursa Kız yine sen yas tutarsın... müsabakaya iştirak etmiş; « Gurub ve ben » başlıklı
manzumesiyle birinciliği kazanmıştı. Sonra bu mecmuada
- V II - Almancadan tercüme ettiği bazı parçaları da çıktı. Daha
sonra Atsız mecmıia'da, Şairin bizzat idare ettiği Kas­
Gerilir zorlu bir yay Oku fırlatmak için; tamonu Lisesi Mecmnası'nda, Samsun’da çıkan Ahali'de
Gece gökte doğar ay Yükselip batmak için Orhun'da bir hayli şiiri ve makalesi intişar etti. Bunlar
Mecnun inler, kanını Leylâ’ya katmak için. arasında Samsun meşahiri hakkında tedkikler de vardır.
Cilve yapar sevgili Gönül kanatmak için.
Şâir neden gam çeker? Şiir yaratmak için.
Dağda niçin bağrılır Feleğe çatmak için.
Açılır tatlı güller Arılar tatmak için.
Göğse çiçek takılır Solunca atmak için.
Tanrı kızlar yaratmış Erlere satmak için-
İnsan büyür beşikte Mezarda yatmak için.
Ve...
Kahramanlar can verir Yurdu yaşatmak için.

— VIII —

Gel bire hey, senin ile Mey içelim azar azar


Kahpe felek alnımıza Ne dilerse onu yazar.

Yazın bahçeler sazlanır Y âr dudağı kirazlanır.


Çağırırsan yâr nazlanır, Çağırmazsan tutup kızar.

Ele girmez bîr kuşsa da, Bize binde bir düşse de.
Yâr gerdanı gümüşse de Deli gönül bir gün bezer.

Haydi durma «Dolu» doldur, Sağragını göke kaldır.


Bugünlerin tadı baldır Yarın kahpe felek bozar

Çaldı gurbet rübabını. Bitirdi aşk kitabını.


Atsıza Yoldaş
Atsız ecel şarabını Elbet birgün içip sızar...

Tosya’da çıkan Dilek adlı aylık gazeteye de köycü­


A ts ız a Y o ld a ş (Fethi Mengüç) — Asıl adı Fethi
olan Atsıza Yoldaş, 31 kânunusani 1915 te Beşiktaş’ta lüğe aid yazılar verdi.
doğdu. Babası, bugün Çoruh ilbaylığına bağh Yedipa- Daha sonra Çığu 'da bazı şiirler neşretti.

raköy nahiyesinden değirmenci Haşan Dayı’nın oğlu Bunlar arasında görülen Kastamonu başlıklı bir man­

Bahriye yüzbaşılığından mütekaid Bay Ali Dursun’dur. zume, Bay Hüseyin Cahid'in alâkasını celb etmiş ve bir
Annesi Samsun eşrafından Hacı Osman A ğa’nın kızı Ba­ makalesinde ondan şu yolda bahsetmişti ( Matbuat ha­

yan Hafiza Zehra’dır. yatı : Son yazılar ve eserler: Fikir hareketleri C. 2, No.

Atsıza Yoldaş’ın amcası Mahmud lirik şiirler söyle­ K , 6 Eylül 193'!) :

yen bir sazşairidir. Mensub oldukları « Tevet oğulları» « ... Her elime geçen otuz kırk sayfalık şiir kitabın­
sülâlesinin bir şeceresini tertib etmiştir. da böyle tek bir parçaya tesadüf elsem sarfettiğim za­
Atsıza Yoldaş, ilk tahsilini Samsun istiklâl okulunda, mana acımayacağım. Mengüç Bey bir iki fırça darbesile
orta tahsilini Samsun lisesinde yapmış, 1934 te Kasta­ hayalde koca bir tablo çiziyor. Bir Anadolu kasabası­
monu lisesini bitirmiştir. Bugün Üniversitenin Tıb Fakül­ nın sokağı derhal göz önünde beliriyor Hem bu yalnız
tesinde okumaktadır. kuru, maddî bir sokak değil. Bütün yaşiyan, hüzünlü,
Atsıza Yoldaş, şair Kozanoğlıı Cenab Muhyeddin, sakin ve bedbaht havasile, an’anesile, mazisi ve halile
Eflâtun Cem, İsmail Kemal Karayel gibi şahsiyetlerden birlikte bir sokak. »
edebî istifadeler etti. Atsız'dan da şîir ve ülkü bakımın­ « Burada insanlar ve eşya birbirlerine o kadar karşı­
dan müteessir oldu. lıklı nüfuz etmişler, yaşayanlarla yaşamıyanlar o kadar
Onun ilk şiiri Trabzon’da neşredilen Güzel Polathane canlı ve ayrılmaz bir surette birleşmişler ki «çıkrık» tan
gazetesinde çıktı {No. 4, 1928 ). Bu, « Gemi ile Polat* bahseden şair onu bize «birisi» diye anlatıyor. Bir vazi­
haneye» başlıkh bir manzumeydi. Sonra gene Trab­ yeti tesbit için, koca bir levhaya can vermek için bun­
zon’da intişar eden İkbal gazetesine şiirler verdi. 1930 dan daha muvaffakiyetli bir «yanlış» tasavvur edilemez.
At. T ü r k Ş a ir le r i 566

Burada bu bir yanlış değil, Edebiyat ve san’at namına Yol çok uzun, çetin amma
bir zarurettir. Manzumenin en büyük kıymeti bu kelime İradem erilir onu.
Kimseler bulamazsa da
ile canlandırılan hayat sahnesindedir.»
Ben bulacağım en sonu.
«Bu zorla, bir yenilik ve garabet olsun, göze çarp­
sın diye yapılmış birşey değil. Şairin aldığı intibaın kuv­ «Bu kuvvetli irade ile hülyalarının arkasında koşan
vetinden ve o intibaı hakkile ifade edebilmesinden ileri şair bize içini anlatıyor:
gelmiş bir muvaffakiyettir. Şairin kaleminden âdeta far­ Konuşmaz benim dilim kadından, aşktan, meyden ;
kında olmıyor gibi çıkmıştır. Çünkü tasvir etmek istedi­ Kopuzum bafka şeydir harpten, kemandan, neyden.
ği sahnede onun için insanlar da, çıkrıklar da ayni şey­ Tellerinde gücü var dün gerilen yayların
dir, hep ayni hayat seli içinde arkadaştırlar.» İçimden ta^an beste : sevgisi Altaylann.

«Sonra mısralann taklidi ahengi kulakta ne güzel bir Bu sevgi şairi, « Kızılelmaya d o ğ ru » yola çıkmıştır.
hava, ruhta edebî bir haz için ne müsait bir muhit ha­ Onda öyle bir iman var k i:
zırlıyor : İrademle olacak bütün uzaklar yakın !
Kırık kafesten çıktı scıkağa bir hıçkırık diye bütün zorluklara meydan okuyor. Varmak istediği
cümlesini okurken çıkrığı biz de işitiyoruz. Bu hıçkır­ gaye « Tanrı » dır. Bu öyle bir dağdır ki
mak sade sokağa çıkmıyor, san’atın füsunile bu mısraa
Göğı- yakın başı vardır.
da geçiyor ve oradan ta kalbimize kadar süzüldüğünü O Türklüğün kaynağıdır.
hissediyoruz.»! Günışle bir yaşı vardır
«Mengüç Bey’in şimdiye kadar ne ismi gözüme iliş- «Tanrı» dağların Hağıdır.
mişti, ne bir yazısını okumuştum. Çok temenni ederim
Şair bu hedefini başka manzumelerinde de bize anla­
ki başka eserlerinde de bu kadar muvaffak olmuş ol­ tıyor :
sun.»
« Tanrı » ya ulaşmak için
1934 te Türkçülük ve Turancılık iddialariyle yazdığı
Gönül dağlara yollandı
şiirlerini Yarın Turan benimdir 1 adlı bir kitap halinde
neşretti. Gene Bay Hüseyin Cahid bu küçük eser hak­ Buralarda bu kadar değişirsem, cûşarsam
Ne olurum acaba Tanrı dağına varsam?
kında bilhassa şunları yazdı {Maibııai hayatı: Fikir ha­
reketleri: C. 3, S. 61, 20 Kânunuevvel 193V)-. Eserin her sahifesinde temiz ve yüksek bir Türklük
« Yarın Turan benimdir derin bir Türkçülük imanı heyecanı, samimî ve tabiî, fışkırıyor. Turan idealinin bu
ve ülküsü ile yanıyor. Eski bir Türk şamanı gibi kâhi- günkü hayat bakımından kıymetini mevzuubahs etmek
nane sözlerle önümüze düşmüş, bize bir yol göstermiş istemem. Her halde bu samimiyet bize bir hürmet tel­
olan Ziya Oök Alp'm şu meşhur beytini en başta şiar kin ediyor. Eserin san’at itibariyle kıymeti amiyane ve
olarak taşıyor: basma kalıp gösterişlere dökülmemesidir. Bu mevzuda
Düşmanın ülkesi viran olacak, bu çok zor bir muvaffakiyettir. .»
Türkiye büyüyüp Turan olacak ! 1936 da Bir bayrak altına adlı ikinci kitabını neşr­

Zıya G ök A lp’in kalbleri coşturan bu müjdesinden etti. Bay Hi'ıseyin CMhid bu eser için de şunları söylemişti
sonra, Türkiye büyük bir mihnet ve felâket imtihanı ge (Matbuat hayati: Fikir hareketleri C. 6, No. H l . k
çirdi, hudutları büyümedi. Fakat ruh itibariyle namüte­ Temmuz 1936):
nahi büyüdü ve yükseldi; ana vatan üzerinde yekpare «... Bir bayrak altına Ziya Gök A lp’a ithaf edilmiş,
bir kaya haşmet ve kuvvetile yerleşti. ı> Pantürk hissiyatını taşıyan bir manzumedir. Türk kalb­
« Y a Turan mefkûresi? Vaktile bu, hudutları çizilme­ leri için pek cazib, sevimli ve hayatî olan bu mevzuda
miş, seyyal ve bulutlu bir ülkü idi. Ruhları genişleten, bana çarpan nokta Hitlercilikle bir benzeyiş noktası
ve yükselten, karanlıklarda bir ışık olmak isteyen, bizi oldu. Şair ilk beyitte imanını bize izah ediyor:
elimizden tutup kaldıran ve canlandıran bir ülkü... »
insanları bağlayan ne dil, ne din, imandır.
« Fakat son zamanlarda, Türk ruhunun akışı daha
İnsanları bağlayan damarlardaki kandır.
realist bir ülkü - bu iki kelime nasıl yan yana gelebilir,
onu da pek bilmiyorum! - takib eder gibi görünüyor­ Bu ırk ve kan nazariyesine bugün münevver Türk
du. «Turan» ın yerini «A nadolu» tutmuştu. Atsıza Y ol­ gençliği hiç bir kıymet veremez zannederim.
daş imzasını atan muharrir Bay M. Mengüç Turan ül­ Bu nazariyenin tatbikata konması ne kadar garabet­
kesine sadık evlâtlardan. Küçücük eserinden Turan aşkı lere, ifratlara ve gülünçlüklere meydan verdiğini görmek
büyük bir canlılıkla taşıyor: için Almanya’ya bir göz çevirmek kâfidir. Damarlar­
Dağlar çıkıyor önüme ;
daki kanı tahlil etmek kimsenin elinden gelmez. Bunu
Yollar çetin, aşıyorum.
Gözünün yaşlan dinsin, tahlil eden ilim adamları orada ancak patolojiyi alâka­
Turan'a yaklaşıyorum. dar edecek hakikatler keşfedebilirler ; milliyet için temel
567 T ü r k Ş a irle ri At.

olacak unsurları kandan başka yerlerde aramak zarureti



karşısında bulunuyoruz. Irklarda halis kan aramağa im­
kân yoktur. Bizi birleştiren bağ içimizdeki birlik duygu­ Sokak dar, günsüz, çamur, ev kambur, kafes kırık..
sudur. Bu duyg-u muhtelif âmillerin, müşterek bir tari­ Kırık kafesten çıktı sokağa bir hıçkırık.
hin, bir arada hissedilmiş saadet ve felâketlerin birlikte Yanaştım halsiz eve; ağlıyan kim ki dedim;
hasret çekilmiş hedeflerin ve daha bir çok müessirlerin Dönüyordu her şeyden bıkan birisi: Çıkrık...
hulâsasıdır. Onun için, idealimizi yalnız kan ve ırk üze­ Çı^ır Saıjı: 15, İ934-
rine oturtmakla davamızı daraltmış ve hakikat sahasın­
dan uzaklaştırmış oluruz. - II -
— Kür Şad —
Bütün Türk’ler bir bayrak altına gelecektir.
Tanrı’da [*] aslanlar yatar
Ve « en büyük Türkiye » göğe yükselecektir.
Kür Şad onlardan biridir-
Gençliğin bu imanla canlanması ve gözü önünde bu
Yağız erler vardır ama
yüksek, temiz ve necib idealin daima parlaması, bir ha
Kür Şad erlerin eridir.
yat zembereği teşkil etmek itibarile, pek kıymettardır.
Fakat bunda, aynı zamanda selim bir düşünceyi kendi­ Kür Ş a d ! nasıl desem kardeş.
mize rehber edinmezsek, hayalât içinde yolunu şaşırmış Acunda çıkmaz ona eş..
bir « Panturanizm» akıntısına kendimizi bırakmak teh­ Kür Şad kaybolmuş bir güneş
likesi vardır. Bütün Türklüğün bir araya gelmesi ancak On üç yüz yıldan beridir.
şuur ve kültür sahasında tahakkuk edebilir bir hedef
Kür Şad’ı doğuran ana
olduğunu bilmeli ve akıldan çıkarmamalıdır. Bu hedef
Ne emzirmiş acap ona ?
bize bugünkü ilmi ve tekniği benimsemek, medeniyet
Erlik, ululuktan yana
merdiveninde yükselmek vazifesini tahmil eder. Cumhu­
Tanrı Kür Şad’dan geridir
riyet hudutları içinde parlıyacak kültür ve medeniyet
alevi Türklüğünü hisseden bütün kavımların yolunu ay­ Belirsiz gömüldüğü yer
dınlatacak ve gözlerini Türk Cumhuriyetine çevirtecek Çünkü tanrılaşmış bir er
bir kuvvet teşkil eder. Onun için, « Bütün Türklerin bir Sorulursa şimdi eğer
bayrak altına» toplamak idealini ben Türk Cumhuriye­ Kalbim -Kür Şad’ın yeridir.
tini en müterakki ve mütemeddin memleketler arasına Bir Bayrak a ltın a ! İ936
çıkarmak manasında anlar ve bu ideale götüren yolun
- III —
bu hedef için çalışmak sahasından geçtiğine inanırım.»
— Değirmen —
« M. Atsıza Yoldaş’ın kabiliyeti en çok, « Kastamonu » — Değirmenci dedem Haşan Dagı’mn ruhuna —
manzumesinde olduğu gibi, camid eşyaya bir ruh vere­
Yıllarla el ele dönen değirmen ;
rek onları insanların hayatına karıştırmakta kendisini gös­
Eriyor günlerin rengi gölgende.
teriyor. Dpğirmen manzumesinde istidadın yeni bir te­
Erisem ruhumla, varlığımla ben
cellisi göze çarpıyor. »
Çarkını çeviren sularda ben de..
« Dedesi değirmenci Haşan Dayı’nın ruhuna ithaf
edilen bu manzumede ceddin ruhu da değirmenin mut- Ne çıkar değirmen ruhsuz desinler
tarid ve mütevazı hayatına karışmış bir halde şairin kal­ Bir kendilerini ruhlu bulanlar,
binden taşımıyor m u? Burada değirmen insanların haya­ insanlar aşkını ko bilmesinler;
tından bir parçadır, o hayatla yakından karışmış, bir Meçhul kalmanın da büyüklüğü var.
hüviyet almış ve şairin benliğine bir temel hizmetini gör­
müştür... » Un yapayım diye dönen iki taş
« . . Bu ince hissedilmiş, derin sezilmiş ve muvaffaki­ Duran bir kafaya denk tutulur mu;
yetle çizilmiş ruh levhaları yanında, şairin bazan demago­ Acaba insanda yaratacak baş
jiye kaçan, bazan menbaını kuru düşünceden alan man­ Bu iki taştaki sırrı bulur mu?
zumeleri karşısında pek lâkayıd kaldığımı saklarsam B ir Bayrak altına \ 1936
kendisine karşı haksızlık etmiş olurum. Ondaki istidadı
- IV —
bu kolay ve çorak yollara sapmaktan kurtarmalıdır.. » - Ufuk —
Atsıza Yoldaş, halkiyata aid yazılarını H alk bilgisi Ufuk yolcuların gömüldüğü yer
haberleri mecmuasında, şiirlerini ve edebî araştırmalarını Taşsız ve servisiz bir mezarlıktır,
da'Tûcc/'de neşretmektedir. Onun Aisiz Kahraman ismin­ Ufuk tabiatın ilk güldüğü yer,
de iki perdelik manzum bir piyesi ise henüz tabedilmemiştir. İçimi doldurup yakan varlıktır-
[•] Tanrı veya Tiyanşan dağlan.
At. T ü r k Ş a ir le r i 568

Ufukta güneşin gözü kan ağlar; A tû fi (Ispartalı) — XVI ncı asır şairlerinden Atûfî
Başını göklere uzatır dağlar. hakkında Riyazi şu malûmatı veriyor:
Ufukta hem acı hem de sevinç var. «A tûfî: Nâmı Mehemmed’dir. Hâmîdîdir. Tekaüd
Orada yok olmak bahtiyarlıktır.
tarîkası üzre Ayasofya müderrisi iken âlem - i ukbâya
Bir çeşid iklime açılan yollar, çekilen Seyfullah efendi’den mülâzim olup âkıbet Diyârı-
Gidenler ardından uzanan kollar bekir’de mesned nişîn -i hükümet olmuş idi. Eyyâm - 1
Bütün insanları bir ufka bağlar. azli mütemâdi olup hücûm - i sevdâ - yi hired fersâ ile
Esasen insanhk bu kadarlıktır. aklına ihtilâl gelüp beste-i zencir oldukta dimiştir:
Bir bayrak altın a! 1936
Gâh zencir -i belâ geh gam - 1 mansıb çekeriz
Geçmeğe çâre mi var silsile sevdâsından
— V —
— Dağda subaşı —
Bu beyit te anındır:
Çıplak söğüt kadın gibi
Dalmış sudaki aksine. Mecliste bahs idince surâhî şarâbdan
Şair, her şeyin sahibi Hoş geldi bana sâki - i bezmin idaresi
Gizli yerlerinde yine..
1016 ( M. 1607) da fevt olmuştur. İstanbul’da dâhil - i
Vahşî güzellikleriyle sûrda medfundur.»
Ormanlar geliyor dile.
Sütteki yavru kurt bile Aiâyi'mn Şakayik zeylinde ise şu malûmat kayıdlıdır:
Uluyor, girmiyor ine. « Elmevlâ Mehemmed A tûfî: Atûfî mahlâsı ile şöhret
şiâr ve harf-ı âtıfa gibi cümle-i müsteiddân-ı rûzgâre
Aşk mevcudatı yakıyor
serdâr idi. Vilâyet-i Hamid i’mâlinden Ağras nâm ka­
Ağaç gölge bırakıyor;
sabada gars - 1 hazîre -i vücûd ve kasb pûş -i bûd ü
Su, ruh göklerle akıyor
Meçhul iklime, engine.. şühûd olmuştur. Semt-i ilm ü irfâna atf-ı inân-ı azîmet
Bir bayı ak allına\ 1936 ve tarîka-i ma’hûde üzere hareket idüp seyr ü sülûki
mütekaid Seyfullah efendi hidmetlerine müntehî oldukta
— VI - mazhar-ı inâyet ve âtıfeti ve melzûm-i lâzime-i mülâ-
— Türklüğe kurban — zemeti olmuş idi. Devr-i medâris ve akd-i mecâlis
— B. K. Ç ağlar’a —
iderek 1000 (M. 1591) senesi dâhilinde kırk akçe ile
Çiçek açar güneş soldursun diye
Bursa’da Molla Husrev müderrisi olup on akçe terakkî
Ben de Türklük için kurban doğmuşum.
ile hâriç rütbesine âric olmuş idi. IOO4 zilhiccesinde
Anamdan Tanrıya son bir hediye
(M . 1 5 9 5 ) Hızır efendi yerine Seyyid Gazî fetvâsına terfî’
Ben de Türklük için kurban doğmuşum.
olundu. 1006 muharreminde (M. 1596) azlolunup yerine
Dedem değirmenci, babam kaptanmış
Karacı Sa’dîzâde seccâdenişîn - i ifâde oldu. Sene-i
Ninem tarlalarda kavrulmuş, yanmış
mezbûre cümâdilûlâsında kabûl itmeyen Yahyâ efendi
Bir çift ağam yurda sunulan kanmış
Ben de Türklük için kurban doğmuşum. yerine Rados fetvâsı ihsân olundu. IOO7 zilhiccesinde
(M . 1598) ref’olunup Karamânî Veli efendi mütesaddi-i
Ferhad Şîrin’ine ırmakmış selmiş ifâde ve fetvâ olmuş idi. 1 0 1 1 zilka’desinde (M . 1602)
Yolunda dağları yıpratmış, delmiş
Abdullah efendi yerine sahna uğrayup ba’de eyyâm
Mecnun Leylâ için dünyaya gelmiş
Seyyidîzâde yerine Konya kazâsı gerden-i i’tibânnın
Ben de Türklük için kurban doğmuşum.
Yücel: Sayı: 2, 8 Haziran 1937 rızâsı olmuş idi. 1 0 1 2 cümâdilûlâsında azlolunup mansıbı
şahın müderrisi Haşan efendi hazretlerine teklif olun­
— VII - muş idi. Anların adem - i kabuli zâhir olup Lâ’lî Çele-
— Arzu — bi’ye verildi. O l esnâda Mısır eyâletinden gelürken hâ-
Beyaz bulutlar kızıl; ufuk kanh bir mendil tem - i nezâretle istikbâl olunan Yavuz Ali Paşa Mevlâ-
Onu yanan başıma bağlamak isteyorum.. nâ - yı mezbûrun ilm ü ma’rifetine ârif ve hükümeti hâ­
Düşen yaprağın soluk benzi söyleyen bir dil linde hüsn - i sîretine vâkıf olup Çalıkzâde yerine Âmid
Bunu duymak, anlamak, ağlamak isteyorum.
kazâsına tebdîl-i ünvân-ı cerîde-i mahâmid kılınmış idi.
Bir kayanın üstünden sonsuzluklara bakmak Ol cihetten Çalıkzâde Konya kazâsı ile taltîf ve Lâ’lî
Ruhu, karaca gibi gizli aşka bırakmak; Çelebi tevkîf kılınup ba’de eyyâm Gelibolu kâzası verildi.
Irmak kesilip coşmak, engin denize akmak Sene - i mezbûre zilka’desinde  m id’den azl ve iz’âc ve
Ve çağlayanlar gibi çağlamak isteyorum. İsmail efendi'ye sermâye • i ibtihâc kıhnmış idi. Elhâletû
Gündüzü görmemek mi ey kuş senin nasibin? hâzihi mînâ- yi dil -i safâ evsâfı keyf-i gûnâgûn ile izhâr-ı
Susmakla hıçkıran bir yarasanın, garibin televvün belki vâdi - i cünunda temekkün idüp beyit
Ve nihayet arzusuz kalmış bir muztaribin Afyon u beış ü beng ü bedel bâde vü arak
Acısıyla bağrımı dağlamak isteyorum.. Cümle mükeyyelâtı yeriz keyfe mettefak
569 T ü r k Ş a ir le r i A t.

Mazmûn-ı ibret nümûnı sıfat ■ı kâşife-i hâl -i derûnı Meclisde bahs idince surâhi şarâbdan
olup 1014 (M . I 6 O5 ) târîhinde mizacına i’tilâl ve dimâ- Hoş geldi bana sâki - i bezmin idâresi
ğına ihtilâl gelmekle bîmarhâneye konulmuş idi. Ol es­
S/cil’de de şairden kısaca bahsedilmiştir.
nada didiği eş’ârdandır ki intizâm-ı aklı hâlinde olan
manzûmelerinden a’lâ ve hayret efzâ-yi ukalâdır: Bibliyografya: Ryz. , Şky. A ty ., S d

- K ı t ’,1 — A t û li (Mutasavvıf) — XVIII inci asır mutasavvıfla­


rından olduğunu kuvvetle tahmin ettiğim Atûfl’nin haya­
Başka bir güne cefâ eyl' r ise her mCıyi
tına âid malûmata rastlamadım. Onun yalnız bazı İlâhi­
Geçemi'.m çenber - i giysû - yi mutarrâsrndan
Gâh zencîr - i belâ g( h gam - 1 nıansıb çekerin lerine tesadüf ediyoruz. Bir mecmuada,
Geçmeğe çâre mi var silsile sevdâsmdaıı Ey bizi soran kardaşlar
Bize Kadiriler dirler
Niçe zaman menzili meyhâne yerine dâr-üş-şifâ ve.
Beytiyle başlayan bir İlâhisinin yazılı olduğuna bakılırsa
gıdası afyon ü şarâbdan bedel hab ve şerbet-i etibbâ
Şairin Abcliilkadir Geylânî mensuplarından bulunduğu an-
olup bir mikdar aklı başına geldikten sonra cemî’ -i
hşıhr {MU. Alm. K. Mz. Mc. No. 694)■Diğer bir İlâhi­
menâhîden tâib ve semt-i salâh ve sedâda râci’ ve âib
sinde ise « H alveti» liğini tasrih etmektedir.
olmuş idi 1016 (M. 16^7) târîhinde maraz- 1 tâundan
Atûfl’nin meşhur Dede tarafından bestelenen bazı İlâ­
intikal id ü p ta ’n-ı erbâb-ı riyâdan reste kâr ve Keskin
hileri de görüliyor.
Dede mekabirinde mütevâri -i hâk • i nıezâr oldu. Mev-
Şairin iki manzumesini örnek olarak alıyorum:
lânâ-yı merkum c ir ’anûş -i meclis i ulûm vecîh ve
hüsn -ül - ahlâk - 1 kesîr -ül -mehâsin ve azîz ■ül -istihkak
— 1 -
nîk nefs ve sâfî taviyyet hoş tab’ ve hoş sohbet idi.
- İlâhî -
Dürer ü Gurer hevâmişinde ta’lîkatı ve kabil i kabûl
kelimâtı vardır. Her mecliste ııâdiresi her mebhaste hâ­ Dergeh - i Hak’ka yüzün sür berdevâm
tırası" eksik değil idi. Evâhir-i ömründe dağdağa-i mâ- Bermurâd olmak dilersen ey gönül
lihûlyâ ile tâlib - i kîmyâ olup ol fende gûnâgûn te’lîfler Bâb - 1 hidmette mukim ol subh u şâm
peyda eylemiş idi. Filhakika ol makule te’lifâtın nukuş-i Bermurâd olmak dilersen ey gönül
hutûtı mânend ■i zıll ü hayâl ve sevâd ■1 hurûfı sîmyâ-yi
sevdâ -yi muhal belki dâm - 1 tezvir -i nâdân ve pâ- Her murâda dest açup arz -1 recâ
bend - i ahmakandır. Bunlar dahi bir yüzden tahrik -i Eyle Hak’ka itme gayre ilticâ
hâme - i elgaz pişe ve silsile - i sutûrı salsalasâz - 1 ke- Tâlib ■i Hakk ol yeter hubb - i sivâ
lld - i endîşe kılmış idi ki feth - 1 tıhsm - 1 muammeyâtı Bermurâd olmak dilersen ey gönül
tavk - 1 beşerîden birun ve idrâk - i lisân -üt -tayr ■1
mermûzâtında tâir ■i hümâ pervâz -1 evhâm süst ü zebûn Zikr - i Hakk ile olanlar blşever
olup kuvvet - i müfekkire - i ukalâ dâire - i acz ve i’yâda Râh - i Hak’ta eylediler terk - i ser
pâder gil belki şarâb - 1 sahtgîr - i hayret ile lâya’kil idi. Âlem - i kesrette kalma kıl güzer
Câbecâ acib ve garlb eş’ârı var idi ki her beytine birer Bermurâd olmak dilersen ey gönül
cüz mikdârı şerh yazmış iken îfâ -i dekayık ı murâd
mümkin olmamış idi. Ve bilcümle hâtime - i fünûnı ve ister isen ire lûtf - i Rab Gafûr
mukaddime ■i cünûnı olmuş idi. Kendiden mesmû’umuz Dök nedâmet eşgin ol merd - i sabûr
olan kıt’alardandır: Gel A iûfi gibi ol abd - i şekûr
Bermurâd olmak dilersen ey gönül
— Kıt’a —
Tpk. B g . K. Mc. No. m
Ey vâkii - 1 mevâkıf - 1 evlâd - 1 zennebîl
Râh - 1 saîâ - yi cevher - i zâta budur delil
— II —
Teslis - i şekl - i san’at ü terbi’ - i hâlet it
Bevv -i sakile lâzım olur bü’bü-i celîl
Gülşen - i tevhide irgür kendüzün
Pür figan it gice vü hem gündüzün
- Velehu -
Zikr - i Hak’kile safâlar kesb idüp
Nedir ol mürg - i ravza - i esbât
Rûz ü şeb tevhîd- i BârI kıl sözün
Nâm ■1 mermûzı beyza - i vatvât
Sırr -1 vahdetten haberdâr olmağa
Cây - i ârâmıdır hemîşe anın
Okyânûs u sâhil - i Dimyat Gel tarîk - 1 Halvetiye sür yüzün
Âşıkane Hak’ka ta’nı terk idüp
Bu beyit âb ■1 rûy i eş’ârı ve nuhbe ■i güftârıdır: Feyz -1 Hak’tan behreyâb eyle özün
37
Av. T ü r k Ş a ir le r i 570

Gaflet ile ömrüni itme telef « Mecmûa - i eş’ân görülüp bu ebyât ihtiyar oinndu»
Ey Atûfl gafil olma aç gözün diyor.
Vnkayiiilfıızalâ’mn bazı yazmalarında ve ondan nak­
MU. Alm. K. Mz. Mc. No. 69i
len SiciVde Şairin (1093- 1862) de ölmüş olarak göste­
rilmesi yanlıştır.
A v â m î (Sazşairi) XVII nci asırda yazıldığı muhak­
Nihayet XVII nci asır şairlerini ihtivâ eden bir mec­
kak olan bendeki bir âşık mecmuasında « A v âm î» na­
muada ( Ünu. YL K. Mc. No. 46 ) « Avnî efendi » ser-
mına bir « semaî» kayıdlıdır. Bu şairin aynı asır âşıkla­
levhasiyle iki manzume kayıdlıdır. Bursah A vnî’nin ol­
rından olduğunu tahmin edebiliriz. Manzumeyi nakle­
ması ihtimal dahilinde bulunan bu şiirlerden birini aynen
diyorum :
nakldiyorum;
1
Efendim sen terahhum kıl — Müseddes —
Dil - i mahzûnu incitme
Düşeli dil firâk ile âha
_ Gözüm yaşı oluptur sel
Döndi ten bâd önünce bir kâha
Bu bağrı hûnu incitme
Ahım irişmez âh o dergâha
Tâkatim dahi kalmadı âha
Gedâdır deyu tutma hor
Y ok mecalim ki varam ol şâha
Asel peydâ eder zanbur
Şarabınla edüp mahmur Benim işim kaluptur Allah’a

Sakın meftunu incitme Sanma ki bende cism ü can kaldı


ikisinden de bir nişan kaldı
Cefânı çekmeden hâlâ
Tende ise bir istühan kaldı
Ki hâlî olmadın aslâ
Candan ise heman figan kaldı
Çağırup subha dek Leylâ
Yok mecâlim ki varam ol şâha
Deyen Mecnun’u incitme
Benim işim kaluptur Allah’a

Avâmi hatt u hâlinde Râh - 1 derbend - i gam mahûf u tavîl


Gözüm yok dünyâ mâlinde Zâd ile râhile kalîl ü kesîr
Dilrübâ kendi hâlinde Nâr - 1 mihnetle can nahîf ü zelîl
Yatan mağmumu incitme Ten nizâr ü gönül melûl ü alîl
Y ok mecalim ki varam ol şâha
A v n l (Bursah) — XVII nci asır şairlerinden Avnî Benim işim kaluptur Allah’a
hakkında Şeyhî, Vakayülfuzalâ'dai şu malûmatı veriyor:
Hasret - i yâr ü mihnet - i yâran
« Avnî: Brusavî Mehemmed efendi’dir. Tarîk - 1 İlmîye
Şiddet-i hecr ü mihnet-i devran
azîmet ile ulemâ - yi kirâmın birinden mülâzim ve kesb-i
Deşt - i hayrette itti sergerdan
ilm ü ma’rifete müdâvim olup devr-i medâris iderek
Lûtf idüp hâlimiz soran yâran
kırk akçe medreseden ma’zül iken 1053 (M 1643) tâ­
Yok mecalim ki varam ol şâha
rihinde fevt oldu. Bu beyit güftârındandır;
Benim işim kaluptur Allah’a
Cemâlin arza kılmaz kimseye uşşâka sayd olmaz
Ebr -i âh oldı âh kim zâil
Ne görmüş var ne tutmuş ol hümâ-yi eve - i a’lâyı >
Yolları aldı eşg olup sâil
Beliğ, Şair hakkında şunları söyliyor ( G id, ); Kalmışım râh - ı gamda pâdergil
< Avnî efendi: Brusavî Mehemmed Çelebi’dir. Men- Avniyâ şimdi şimdi elhâsıl
ba’ ■1 fazi u kemâl mevlânâfEkmel efendi’den mülâzim Yok mecalim ki varam ol şâha
ve kesb - i ilm ü ma’rifete müdâvim iken 1053 (M. 1643) Benim işim kaluptur Allah’a
târihinde Dârüssaltanatül’aliyye’de dâr ■ül • bekaya irti- Ünv. Yl. K. Mc. No. İ6

hâl eyledi. » Bibliyografya: Şky. ş . , Blg., G id . , Mc.


Gerek Güldeste'de, gerek Beliğ tezkiresinde yukarı­
Avnî (Bursah Yağcızâde) — XIX uncu asır şairle­
daki beyit örnek olarak alınmıştır. ŞeyhVni tesbit ettiği
rinden Avnî hakkında Fotin şu malûmatı veriyor:
beyitten başka,
«Yağcızâde Mehemmed Avnî efendi mahrûse-i Bur-
sa’da pânihâde - i sâha -i vücûd olup tarîkat -i aliyye-i
Olmadı pend -i hezar şâh - ı güle cilveger
Bir kulağından girer bir kulağından çıkar Nakşbendiyyeye sâlik ve 1242 (M . 1826) senesi hilâ­
linde libâs - 1 hayât - 1 müsteârı târik olmuştur. Mûmâi-
Beyitini de örnek olarak alan Kafzade Faizi ise leyhin eş’ârı âşıkane vâki’ olmuştur. >
Av. Türle Ş a ir le r i 571
Aynı eserde şu gazel kayıdlıdır : « A v n î: Ism - i kerîmâneleri A li’dir. Berberler şeyhi

Tîr-i miijen takınca kemâne bin-r biırr


merhum Râgıb A ğa’mn mahdûmudur Ta’lîm - i mebâ-
Âmâc - 1 cânı aldı ıiişân • bire r birer di - i ulûm eyledikten sonra mukayyidlikle ba z - ı vakıf­
Dûr olsa iltifât - 1 nigâhm füıâdtden larda ve ba’dehû Diyârıbekir’de istihdâm olunarak ahîren
Elbet gelür kapuııa amâne biıer birır kaleme devâma başlamış ve tedricen vilâyet evrak mü­
Pîçîdc hâle çünki girihgir kâkülün dür muâvini olmuş ve müteâkıben evrak midirliğine
Arar tararsa cünha mı şâne birer birer
la’yîn buyurulmuş idi. Vefatı ı289 (M . 1872) senesinde-
Maksad usûl -i aşk ise kanûn-i binerle
dir. Tab'ı lâtîf şi’ri zarîf ve hamiyyetperver bir zât idi.
Mıdrâbı - I âhı ur leg-i câne birer birer
Müretteb dîvân - ı eş’ârı vardır. Şu iki beyit bir gazo­
B ibliy o g uıfija : Fm., Sel. lindendir :

Nâil-i bezm-i visâlin hür u gılmân istemez


A v n l ( Demircizade) — Son asır şairlerinden Avnî
Mâil -i ruhs âr ■ı âlin bâğ u Kıdvân ist> mez
hakkında Bay Ibnülemin Mahmud Kemal şu malûmatı
Lûtf idüp olsa serâ-yi gönlüm âbâd eşlemiş
veriyor ( Slş. ) : Mülkini sultân - ı âdil Aviü vîrân istemez»
« Mehmed Avnî efendi, Temircizâde nâmiyle ma’ruftur.
Bay îbıiülemia Mahmud Kemal ise şair hakkında şu
1225 (M . 1810) te Trabzon’da doğdu. Trabzon me-
malûmatı veriyor (S /;.):
Sâyihindenair. 1265 (M . 1848) te vefât etti. Trabzonlu
« Ali Avnî efendi, Diyârıbekir’de berberler kethudâsı
Tâlib’in divânında müşterek bir gazelinin altına-cıivânı
Hacı Rağ-ıb A ğa’nm oğludur. 1243 (M . 1827) te Diyarı-
istinsâh eden - İbrahim Hakkı efendi tarafından yazılan
bekir’de doğdu. Biraz tahsîl - i ilm etti. Diyârıbekir hü­
fıkrada >Bir şâir i şîrin güftâr olmakla beraber feyz-i
kümetinde mukayyidlikte ve evrak müdir muâvinliğinde
enfâsından istifâde olunur meşâyih i kirâmdan id i» den­
bulunduktan sonra evrak müdîri oldu 1289 ( M. 1872 )
miştir. Terceme i hâline dâir fazla ma’lûmât istihsâl
edilemedi ve müteaddid gazeli görülemedi. da vefât etti Ciddiyât ve hezliyâttan müteşekkil dîvançe
olacak kadar âsâr ı nazmiyyesi olduğu menkuldür.
- I —
— Gazel —
— Gazel-i müjtei'Lk —
O mâha münhasırdır gurre - i garrâ - yi istiğna
T. Maksad ancak ânzındır bedr - i kâmilair deyu Abestir mâhrûlar eylese da’vâ - yi istiğnâ
A Mihre bakmam ey izârı mâh zâildir deyu O şâh - 1 kişver - i hüsnün debîr - i hâme - i kudret
A. Kays’e isnâd - 1 cünûn itmez hiredmendân - 1 asr Berât - ı hüsnüne çekmiş zehî tuğrâ -yi istiğnâ
T. Nüsha-i aşk içre gördüm yazmış âkildir deyu Yed * i takdîr -i hikmet işlemiş târ - ı nezâketten
T. Yokluk isnâd ittiler ey dil dehân - 1 dilbere Çıkarmış bir musanna’ mu’teber kâlâ - yi istiğnâ
A. V âkıf - 1 esrâr • 1 pinhân olma müşkildir deyu Boyunca dest - i hayyât - 1 kader biçmiş te giydirmiş
A. Dil şehîd-i nâveg - i çeşm - i siyâh-ı şûhıdır O mevzun kamet - i zîbâye bir dîbâ • yi istiğnâ
T. Gamzesi eyler şehâdet çeşmi katildir deyu Hakîkatte adem tâ âlem - i bâlâya n:“z itti
T. Eşg - i çeşm ü âh - ı dilden Tâlib'e geldi fütûr Cihanda kalmadı hûbân - i dehre cây i istiğnâ
A. Avniyâ nezzâre - i dîdâre maildir deyu Aman ey serv - i nâzım dûrbîn ol bezm -i işrette
Deler seng • i siyahı penbe -i mînâ - yi isliğnâ
— 11 —
Bilür erbâb -ı ma'nâ kadrini eş’ârımın Avni
A. Aks - i hüsnün göricek didi nigâr âyinede Mukarrerdir ki her nazmımda var ma’nâ -yi istiğnâ»
T. Oldı bir mâh ı diğer nûr nisâr ayinede Bibliljoyrd/ya : Ali tm irî : Es- mi - i şuarâ-yi Âmid. iStj.
T. Görinür aksinin aksi gözüme dildânn
A. Acabâ özge bir ayniyye mi var âyinede A v n i (Filibeli) — XVIII inci asır şairlerinden Avnî
A. Zülf ■i anber şikene baksana nıhsârında hakkında Salayı şu malûmatı kaydediyor :
T. Bu ne hikmet ki zuhûr eyledi mur âyinede Avnî: Nâmı Mehemmed’dir. Filibe'den zuhûr itn iştir.
T. Geh hatın gâh rah i sâfın alur âguşa Evâil-i hâlinde İstanbul’a gelüp tahsîl-i maâriften sonra
A. Bulsa hayret ne aceb cây -i kârar âyinede mülâzim ba’dehu tarîk-ı kazaya âzim ve riçe menâsıb-»
A. Sikke-i şâh-ı hünerdir bu gazel ey Âvııi celîleye tasarruf idüp asrm şuarâsmdan ilm ü fazi ile
T. Tâlib eyle zer • i eş’ârı ayâr âyinede ma’mûr olup 1075 (M . 1664) târihinde fevt olmuştur.
Şu bir iki beyit âsârındandır:
B ibliyografya : stş.
Ebr -i zülfün güm yüzünden bertaraf kılm ij o mâh
A v n i ( Diyarbekirli) — Son asır şairlerinden Avnî Şübhe kalmadı bu gün bildim hevâ nevruzdur
hakkında Ali Emîrî şu malûmatı veriyor ( Esami -i ştiarâ -ıji Nola mevl itse meye aşk - ı cevânân ile dil
 ın id ): Hûb olur şiradengiru âb ü hevâ nevruzdur
Av. T ü r k Ş a ir le r i 572

Olma Avnî allaş - 1 çtıhin sakın âvâresi Rûm ’da niikteperver - i râtib
Hil’at-i elıâf-ı şâhı kıl rccâ nevruzdur» Birisi dahi Avni -i «âtib
Nükıenin kalib -i fusürdesidir
Snfaıji tezkiresindeki beyitleri örnek olarak kaydeden
Âlemin gürk-i sâlhurdesidîr
Şeyhî ise Vakayiiılfıızalâ'da şair hakkında şunları söy Olmuş ol heykel-i aceb unvan
liy o r: . Münfi- i çerha -suret-i nisyan
« A v n î: Filibevî Mahmud efendidir. Ba’de tahsîl-il- Melek - ili -mevte şekl - i bîhûşi
-isti’dâd ulemâ-yi kirâmın birinden mülâzemetle ber Neş’e -i dârü -yi ferâınûşî
Hâdis amnıâ kıdem karin olmuş
murâd olup devr-i medâris-i mu’tâde ile kırk akçe
Meltk - ül - mevte hemnişîn olmuş
medreseye mevsûl ve andan dahi ma’zûl olduktan sonra
Kaddi dest -i hirom kipâJesidir
sâlik-i semt-i kazâ ve mâlik-i ezimme-i hükm ü imzâ Felekin belki ammizâdesidir
olmuş idi. 1075 (M . 1664) târihinde fevt oldu.» Belki gelıvâre -i ademde kazâ
Şairin aynı yılda vefat ettiğini haber veren B d iğ Olmuş anınla hemnişîn-i fezâ
onun şu üç beytini kaydediyor : Olur itlikçe ana kasd-ınam âz
Mevt seccâde - i zemin - i niyâz
Olmazdı felek mihnet ilo başıma zindan
Habs itmese dil Yûsuf’un ol çâh - 1 zenahdan Bibliyografya: sfy., Şky. Ş. , Gft.
Çak böyle güzel gösteren âyînede aksin
Hüsn - i nazarındır senin ey gözleri fettan A v n î (Kevakibzade) — XVII nci asır şairlerinden
Gûyâ meh-i nev geldi Hamel burcuna Aunl
Avnî hakkında Salim şu malûmatı veriyor:
Hançerle o şeh eyledi kebş - i dili kurban
«A v n î: Ol mahdûm-i serâmedin nâm ■ı emcedlerı
nihliyografya : S fy ., Blg. , Şky. Ş.
Mehmed’dir. Necm-i tâli’ -i mahdûmiyet olan zât-ı pür
şerâfetleri meh-i tâbân-ı burç-i fazilet ve bedr -i mü-
A v n î (Hâbilzade) — XVII nci asır şairlerinden Avnî
nîr-i târem-i vâlâ-yi rif’at ulemâ-yi kirâmın bülendi
hakkında malûmata rastlamadım. Yalnız A sım 'm Kafzade
Kevâkibzâde Mustafa efendi’nin mahdûm-i ercemendi
Faizî tezkiresine vücude getirdiği zeyilde,
olup Beyit
«A v n î: Hâbilzâde efendi. Bu beyit mecmuasından
.j/ i ıl j lii
intihâb olundu :
j İJ-^, o —
Ne denlü olsa da nevmîd ehl -i aşk yine
Mâsadakına hemhâl ve âlem-i tufûliyyetden beru iç­
Nigâh-ı hasret ile intizârı bâkidir»
timai-i kemâlin şeref-i bîhümâli ile zât-ı âlîlerin istikmâl
kaydına tesadüf ediliyor. eyleyen mehâdîm-i kirâmdan bir mahdûm-i fâik-ul-
Âsim zeyli’nin ( 1030 — 1620) ile (1086 — 1675) emsâldir. Zât-ı pür nûr-i bî kusurları 1015 (M. 1606)
arasında yetişen şairleri ihtiva ettiğine bakılırsa Avnî’nin târîhinde kuzât-ı asâkirin dürre-i beyzâ-yi bî mânendi
bu yıllar zarfında hayatta bulunan bir şair olduğu anlaşılır. merhûm ve mağfûr) Ebû Bekir efendi cenabının Anadolu
Bibliyografya: Asm. kadıaskerliğinde mülâzim ve tarîk - 1 tedrîse âzim olup
kırktan infisâli tamâm ve ber vech-i âdet zât-ı vâci-
A v n l (İstanbullu) — XVII nci asır şairlerinden Avnî bül ■ihtiramlarının bir medrese -i celîle ile ikrâm olanrna-
hakkında Safdyl şu malûmatı veriyor: larının sûret-i takrîbîsi nümâyân -ı mir’ât - 1 kâm oldukta
«A v nî: Nâmı Ahmed’dir. İstanbul’dan zuhûr itmiştir. vâlid-i mâcid-i kesîr - ül -mehâmidimiz olan Şeyhülis­
Evâil - i hâlinde tahsîl i ma’rifet ve fenn - i kitâbet idüp lâm - 1 hasenetüleyyâm fuzalâ -yi ülülkadrin bülendi fazîlellu
grayet hoş nüvîs olmağla dîvân -ı sultânı kâtibleri zümre­ Mirza Mustafa efendi’den 1127 (M. 1715) senesi evâilinde
sine ilhâk ile meşhûr - i âfâk olmuştur. Asrın şuarâsından ibtidâ hâriç elli ile tarîk ■ı aliyyeye duhûl eylemiştir. H ak­
olup 1082 ( M. 1671 ) târihinde fevt olmuştur. Bu beyit ka ki tamâm hümâ - yi tab’ - ı âlîleri eve -i maârife mü-
asarından nümûnedir: tesâid ve merâm üzre edâya hizâne - i zekâları müsâid
Baş çıkardı lâleler sanman derûn - i hâkden bir mahdûm - i necâbet mersûm olup şi’r ü inşâda zât - 1
Câbecâ kanlar saçıldı dlde -i nemnâkten » pür haysiyetleri hâzır ve âmâdedir. Bu gfüftâr ol mah­
dûm-i alîkadrin cümle-i âsârmdandır :
Şeyhî’nin Vakayiûlfuzalâ'sında. ise şu malûmat kayıd-
lıd ır: Biz ki hâl ü hat - ı dilberle perişan oluruz
«A v nî Küttâb ■1 dîvân - 1 hümâyûndan Istanbulî Ah- Aklımız dağılur ol gamzeye hayran oluruz
med Çelebi’dir. 1082 (M . 1671) senesi hudûdunda fevt Dest-i ümmidimiz ittikçe dile ibrâmı
Vasi içün yâre heman kâle bedûşân oluruz
o ld u .»
Ruh-1 gülgûnını vasf eylesek ol sim tenin
Şeyhî, Safayî tezkiresindeki beyti örnek olarak al­ Döşeniip jâle sıfat hâkile yeksân oluruz »
mıştır.
Bibliyografya; Sim.
Güfti tezkiresinde şu beyitlerle mevzubahsedilen « Kâ-
tib A v n î» her halde bu şairdir: A v n i (Fatih Mehmed II.) — Mehmed,Fatih’e bak.
573 T ü rk Ş a ir le r i A v.
Avui Konuk (Ahm ed-) 1288 — 1873 te İstanbul’da Avnî, Türk musikîsinde de. Tasavvufta da aynı derecede
doğdu. Babası balmumu tacirlerinden Musa Kâzım efen- iktidar sahibidir.
d i’dir. Büyük babası İbrdhi.m efendi’dir. Anası Fatıma Onun ilk intişar eden kitabı Hanende isminde büyük
bir besteler mecmuasıdır.
Zehra Hanım, ticaretle iştigal eden Hafız Mustafa efendi
Darüşşefaka’da meşhur Zekâyi Dede’den musiki öğre­
isminde Buharalı bir Türkün kızıdır. nen ve bu sahada pek çok mahfuzatı olan Ahmed Avnt’nin
bir hayli bestesi de vardır. Bunlar arasında, «Hafif» îkam-
da ve «Suzidil» makamında bir «k â r» , « Hezc » îkaında
ve <t Şehnaz » makamında murassa’ bir kâr, « Hicaz » ma­
kamında esası d Fer’ » îkaında olarak muhtelif ikaları havî
bir kâr, 119 makamın seyrini gösteren ve her beytinde ma­
kamların ismi zikredilen 119 beyitli bir «kârınâtık», «Ra-
hatülervah » makamında iki « beste », iki « semaî », « Ruyi
arak » ve « Buselik aşîran » makamlarında iki « Âyin »,
« Dilkeş haveran » makamında bir « Ağır semaî » en ehem­
miyetlilerini teşkil eder.
Bir çok « şarkı» da bestelemiş olan Ahmed Avnî’nin
Dilkeşide adlı bir de « makam » ibda ettiğini biliyoruz.
Bu makamdan iki beste, iki semaî ve bir âyin beste­
lemiştir.
Ahmed Avnî’nin ikinci matbu eseri, Sipehsâ'.âr ter­
cümesidir. Kitaptaki nazımları ekseriyetle nazmen, nesir­
leri neşren Türkçeye çevirmiştir. Henüz tab’edilmeyen
eserleri ise şunlardır:
1 — Mıüıyeddinı ArabVma Fususülhikem adlı meş­
hur eserinin Tercümesi ve şerhi. Mukaddemesile beraber
28 cüzdür. Büyük kıt ada kağatlara yazılmış 2500 sahife-
lik bir eserdir.
2 — Mevlânâ'mn Mesnevî tercümesi ve şerhi. Büyük
kıt’ada kağatlara yazılmış, vasatî ikişer yüz sahiffeli 35
cilddir. Şarkta vücude getirilen en yeni, en mufassal Mes­
nevî şerhidir.
3 — Muhyeddini ArabVmn v i
kitabının tercümesi ve şerhi.
Auni Konuk 4 — Fahreddini Iraki'nm « Lemeat» adlı kitabının
tercümesi.
AhiTıed A v n î d o k u z on yaşlarında iken pek az arayla 5 — Envarürrahman’m Mesnevî bahsinin tercümesi.
' önce babası ı, sonra annesini kaybetti. 6 — Azizi Nesefi'nin 22 Farsça risalesinin tercümesi.
Ahmed Avnî, mahalle mektebinde okuduktan sonra Ga­ 7 — Feridiıddini Aitar'a aid iki beytin tercümesi ve
lata riişdiyesine devam etti. « Sınh ra b i» de iken imtihanla şerhi.
Dan'ışşefakil'ya kaydedildi ( ı 300 —^ 1884). Mektebin 8 — îm an ı Rabbani ve Meklubal hakkında mütalâ­
üçüncü sınıfına alınan Ahmed Avnî allı yıl sonra aları havî bir risale.
(1306 — 1890) da mezun oldu. Padişahın iradesiyle 9 — Hindli İnuiadullah'm Vahdeti vücud risalesinin
Galata Ittihad postahanesi m idiriyet kâtibliğine 4 0 0 kuruş tercümesi.
maaşla tayin olundu Memuriyette iken Hukuk’a da de­ 10 — Hazreti İsa hakkında bir risale-
vama başlanış ve (13 4 — 1898) de mezuniyet rüusu 11 - Meuluna’nın « Fîhi mâfih » adındaki eserinin ter­
almışlı. Derece derece terakki ederek ( 1323 — 1909) da cümesi.
yapılan tensikat üzerine Posta masalihi kalemi müdürü 12 - Malınmd ŞrbüsterVnm « Gülşeni raz » adlı man­
İtalyan Petaçi yerine müdürl'iğe terfi ettirildi. zum eserinin tercümesi ve şerhi.
Millî hükümetin İstanbul’u işg^ali üzerine İstanbul posta 13 • Muhyeddin Arabi’nin « Ahadiye » adrıdaki risa­
teşkilâtı faaliyetini tatil etmiş ve bunun yerine umumî lesinin şerhi. Tercüme, lieceb Frrdi'nindir.
müdürlük namına Ankara’da teşkil edilen Posta işleri 14 Vahdeti vücud - Vahdeti şühud meselelerine dair
müdürlüğünün muavini olarak İstanbul’da yeniden vazi­ bir eser. Muhyeddini Arabi i\e İmam Rabbanl'nin felsefi
feye başlamıştı. Dokuz sene aynı memuriyette çalıştı. mesleklerine dair tenkid ve münakaşadır. Eserde Muh-
1930 eylülünde umum posta müdürlüğünün hukuk yeddin mesleki müdafaa edilmiştir
müşavirliğine tayin olunmuş ve kendi isteğiyle 1933 te Ahmed Avnî Konuğ’un bu kitapları arasında bilhassa
tekaüd edilmiştir. Fusus ve Mesnevî’ye yaptığı şerhler, mükemmel iki ta­
Bir aralık Posta ve Telgraf Mektebi Âlîsinde posta savvuf! eserdir. Şimdiye kadar yazılan bir çok Fusus ve
dersi vermiş olan Ahmed Avnî, bugün Yüksek Mühendis Mesnevî şerhlerinin tetebbuuyla vücude getirilen bu iki
. Mektebinde de aynı dersi okutmaktadır. büyük eser, tasavvuf bakımından fevkalâde ehemmiyetli
Posta işlerinde hakikaten m'itehassıs olan Ahmed iki menbadır
A v. T ü r k Ş a ir le r i 574

Ahmed Avnî, san’at endişesiyle olmamakla beraber Rûy -i sâhndaki ben ben der ise hep sendîr
bazı şiirler de kaleme almıştır, Tevfik FîkreC'ın «Tarihi Avniyâ perdedir endâm ■ı maâniye kelâm
kadim » ine dini hissiyat ile yazılmış manzum bir reddi­ Sem’ -i kei fehme bu söz nağme -i ten nen nendir
yesi de vardır. Fakat onun asıl kıymeti, yukarıda da
söylediğimiz veçhile İlmî cebhededir. - IV -
— Şarkı —
- 1 -
— A ğır aksak ikamda ve Bestenigâr makamında -

Y â Rab nigâh-ı lûtfun içindir bu meşgale Nevbahâr oldı hirâm eyler nihâlân - 1 çemen
Zulmette rehnümâ bize ancak o meş’ale Köhne âlem tazelendi her taraf şâdân ü şen
Her zerre tâziyâne - i hubbunla sa’y eder Ihtiyâr - 1 künc • i gam lâyık mı âlem şâd iken
Hubb - i zuhûr - i Zât ile koptı bu velvele Gel gönül nevmîd -i hecr olma ele geçmez bu dem;
Sâcid nikab - 1 vechine zilletle bütperest
Sünbüle eyler menekşe hâl ile arz - 1 meram
Mü’min visâl - i rü’yetine çekti Besmele
Andelîbin gül ile âşıklığı eyler devam
Her kes huzû’ içinde önünde namazda
Lâleler şebnemle dolmuş gösterirler şekl-i câm
Halkı namaza da’vet eden hep bu hay’ale
Gel gönül nevmîd ■i hecr olma ele geçmez bu deni
Taktın birer inân bilen bilmeyen koşar
Alem bu keşmekeşte eder kat’ - 1 merhale
- V -
Münkirlerin inân - ı seri zülfünün teli
— Sipehsalar tercümesinden —
Mü’minlerin inanı da tebşîr - i hervele
Avui der-i inâyetini devr edip durur û'.j' ı>*
'iS c-tf" iil-
Can ver inâyetinle o bî rûh heykele
c.^\
'/ 1/ î
— II —
Cânım ile cânına evvelce bir
Buruşturur seneler cild - i rûyini kişinin Sâbıka var oldı bu gön âşinâ
Ne revnakı kalır artık ne kuvveti dişinin Sâbıkadandır bu günün ülfeti
Hayâtı küsmüş ona o hayâtına küsemez Gerçi unutturdular anı sana
Fakat hâyatı içinde havâ gibi esemez
Gözünde gençliğinin bin lâtif hayâli uçar - VI -

Uçar iken o hayâlâtı kalbe neş’e saçar


Cisimdeki romatizma uyandırır derhal
Görür o demde hayâtı hayâl içinde hayal Gözün küşâyişi kevnin güzidesi sensin
Hayat nedir? nefes almak. Nefes te bir havadır Saâdet-i dü cihan bahş eder senin nazren
Havâya tâbi' olan ten de rûha bir yuvadır
Havâda parçalanan bir bulut de cismine sen - VII —
Dağılsa ten yuvası mürg - i rûha var mı fiten
Uçar o cevv - i havâda elemden âzâde
■V < oj/. y (“lı
Havâ - yi saf kucağında gezer alelâde
Gül suyuyla yıkadım ağzımı bin def’a yine
O fen diyor ki ne yok var olur ne de var yok
Kıyamam nâmını bu hâl ile zikr eylemeğe
Bunun misâli bu his âleminde de pek çok
Çıkar mı yoktan o idrâk - i tâbnâk - i beşer
— VIII -
O var olunca nasıl yok olur havâya gider
JlU-* jlj j'
Uzatma gel sözi Avnl bu hâkdân - ı fenâ »Ji Jjî»
Bu cismi hırpalar ancak o rûha var mı anâ

- III -
Her kim ki rübûde -i Elest’tir
Benliğim rûy-i lâtifinde siyah bir bendir Tâ ahd-i Elest’ten o mesttir
Rûy-i dilberdeki ben mâye-i dilberdendir Bağlanmış ayağı derd evinde
Ruh-i sâfî-i lâtîfe diyecek yok ammâ Can vermek içün küşâde desttir
Anın üstünde siyeh ben de kemâl -i tendir Kendinden o fâni dostla bftkî
Perde-i nokta-i rûyin o siyah bendir ben Hayret ki o niştir ve hesttir
Öyle bir yerde ki andan da cemal rûşendir Bu zümredir ancak ehl-i tevhîd
Ben benim o Ruh-i mutlakta göründüm muzlim Bakîsi cihanda hodperesttir
575 T ü r k Ş a ir le r i A v.

— IX — Arabzâde efendi’nin hemşîrezâdesidir- Hazret - i İzzet’in


'j'j* Jhi lûtf u avni ile tarîk -ı pür tevfîk ■ı ilme sâlik ve nisâb - 1
^y. ı* 0»^ li'V.V vV' j maârif ve kemâlâta bâligan mâbelâğ mâlik olup Atâullah
J-i jU »* Jf'i J Jû JS' j - i ' Ü < l' ö^j' efendi’den mülâzim olduktan sonra tarîk - 1 kazâya âzim
ly. U jjiji öıli»- w»l('y^ j> olmuştur. Hâlâ Rumelinde yüz elli akçe ile kadı ve hâ­
Âlemin bâğı, meyi, engûn mevcûd olmadan kimdir. Hakka ki fezâil ü kemâlât ile ârâste ve gerden-i
Lâyezâli bâdesinden cânımız mahmûr idi dil ü cânı kalâid -i ferâid -i maârif ile pîrâste kuzât içre
Etmemişken âb ü gilde nefs -i kül mi’mârhk ilm ü hilm ile meşhur ve her ciheti ma’mûrdur. Bu şiir
T â harâbât-ı ezelde ayşımız ma’mûr idi anındır »
Haşan Çelebi tezkiresinin görebildiğim 2 0 kadar nüs­
— X —
hasında örnek şiir yeri açık bırakılmıştır.
— Tevîik Fikret'e reddiyeden —
U ibliyografga: Hsn.
Bilmeden göı ıneden îmân ettim
Nefsimi dînime kuı bân etlim
A v n i ( Nureddin -) — Son asır şairlerinden Nureddin
Çiinkiı telkinlere aldanmış idim
Avn! hakkında Bay İbnülemin Mahmud Kemal şu malû­
K andığm şeylere hep kanmış idim
matı veriyor ( Slş. ) :
— Tevfik Fikret — « Nurüddin Avnî Bey, Dâhiliye nezâreti muhâsebe

— Ccvab
kalemi müdîri Münir Bey’in oğludur. Zilhicce 1283 (M.
Bil ne söz ey mütefekkir üstâd 1866) te İstanbul’da doğdu. Souk çeşme askerî rfşdî
Görünür onda maânai -i tezâd mektebinde ve mekteb - i mülkiyede tahsil etti. 2 Muhar­
Bil ki ahbâradır ancak îman rem 1305 ( M. 1887 ) te 600 kuruş maaşla Sadâret mektûbî
Kuvvet ü za’f ile mevsuf bir şan kalemine memur oldu Esbak başvekil Abdürrahman
Görülen şey’e ne hâcet îman Paşa merhûmun Edirne valiliğine ta’yîainde vâki’ olan
ister inkâr et onu ister inan istid’âsı üzerine müteallikatı taltif olunduğu sırada hem­
O, odur sıdk - 1 vücûdı zâhir şiresinin dâmâdı olan Nûrüddin Bey de terfian rütbe -i
O görüş şekk ü zunûnı kahir sâlise ile Âmedî kalemi hulefâlığına ta’yîn olundu. Mu-
Bilmeden görmeden îmân etmek ahharen — yine paşanın delâletiyle — rütbe - i ûlâ sınıf - 1
Bu esaslarla döner çarh - 1 felek evvelini ihrâz etti. Meşrûtiyetten sonra icrâ kılman ten­
Gayba îmanla nizâm - 1 âlem sikat - 1 umûmiyede 3000 kuruş maaşla Meclis - i vükelâ
Gayba îmanla yaşar bir âdem ve Ma’rûzât kalemi zabıt kitâbetinde ibka edildi. îttihad
Meselâ tâcir olan bir insan ve terakki hükümetince def’aten Âmedl muâvinliğine
Gayba îmanla açar bir dükkân ta’yin olunan zat, hükümetin tebeddülünde Âmedî kale­
Çünkü gaibdeki ribha îman minde kâtibliğe tenzil ve kıdem - i ehliyeti cihetiyle Nû­
Etti elbet çalışır pâyzenan rüddin Bey muâvinliğe terfi’ edildi. Âmedci ile imtizâc
Var kıyâs et bunı hepsi böyle edemediklerinden -Mülga dîvân - 1 hümâyun beğlikçiliğine
Sözi artık düşünüp te söyle nasbımda münhal olan - Bâb - ı âlî müdevvenât - ı kanû-
Işidirsen haberî bir kavli niye ve Takvîın - i vakayi’ müdîriyetlerine 4000 kuruş
Sıdka da kizbe de mümkin hamli maaşla 1 ağustos 1338 (M. 1921) de terfian ve taltifen
Göz görünce gider îman artık ta’yîn kılındı. Fakat maaşça ve teşrifatça Âmedî muâ-'
Sıdk ile kizbe gelir bir varlık vinliğinin fevkinde bu iki memûriyet - i mühimmeye nas-
Zâhir ü bâtın u evvel âhır bından memnûn olmadı. Zira bir gün Âmedci olacağına
Âkilin çeşmine günden bâhir ve Âmedcinin şikâyetiyle muâvinlikten çıkarıldığına ka-
Zât-ı pâki bütün eşyayı muhît ni’idi. Halbuki « Nifâk itmişler ammâ ma’nevî himmet
Kudreti sûret ü ma’nâyı muhît buyurmuşlar» maâlini teemmül ile memnûn olması lâ­
Öyle kayyûm-ı cihan ki o lâtif zım gelirdi. Ba’del’inkilâb açıkta kaldı. Bilâhare Dârülfü-
Andan oldı bütün eşya -yi kesîf nun Edebiyât - ı Fârisiye muallimliğine ta’yîn olundu. 28
Ne görüp bunları tekzîb ettin zilhicce 1346 (M . 17 haziran i92ö) da vefat etti. Kara-
Neye sen cânib-i küfre gittin caahmed kabristanına defnedildi. Mütedeyyin ve liyâkat-
Fen m i? Fen âkili idlâl etmez mend idi. O ğlu Münir Bey, zamanın hoş elhanları arasında
Bu esâsâtı o ihlâl etmez... serefrâz, bir musikişinâs ı mümtâzdır. Vefâtından otuz
üç sene evvel söylediği manzûmelerden:
A v n î (M u s ta fa ) — XVI ncı asır şairlerinden A v n î
h a k k ın d a Haşan Çelebi şu m alûm atı v e riy o r: Gördüm yine kâinat gülmüş
« A v n î: Nâmı Mustafa dır. Mukaddemâ sebk iden Bir müjdesidir bu nevbahânn
A v. T ü r k Ş a ir le r i 576

Mevsimleridir grülûn, hezânn ileyhin rihletlerinde zâviye - i mezkûrede nail - i meşihat


Her canibe feyzler dökülmüş olmuş iken 1155 (M. 1742) sâli hilâlinde dâr-ı bekaya
Meftûn oluyor g-önü! bahara naki ü rihlet eylemiştir. Mûmâileyhin eş’ârı şeyhâne vâki’

Vecd âveridir cihânyânm olmuştur. »


Feyz - i tarabefgfen - i bahân Aynı eserde şu nait kayıdlıdır:
Oldukça bu neş’e kalbe sârî Resûl-i Hak ki kevneynin şehidir
Canlandı teessürâtı cânın Risâlet burcunun mihr ü mchidir
Nebiler cümle makbûl - i Huda’dır
Şâd etti bahar çeşm - i cânı
Senin zâtın Hak’ın manzargehidir
Her sûda birer bedîa zâhir Lediinnî ilmine a’lcm oluptur
Her nazrada sun’ - i Hak hüveydâ Hakikat sırr - ı valıdet âRehiılır
Gönlümce bu hâl olur ferahzâ Şefi’ ola kiyâmette bize ol
AmeHen üstümüz zirâ tchîdir
Tezyîd - i g-arâm eder mezâhir
Yeter izzet bu Avnİ derjmende
Efgfan edecek zaman mıdır bu
Habib -i hazretin hâk -i rehidir
Seyr et çemen - i zümürrüdîni Bibliyografya : Ftn-
Esbâb -1 tarab dahi mükemmel
Bülbüldeki şevka bak ta evvel A v n î (Tırnavah) — XVII nci asır şairlerinden Avnî
Terk eyle gfönüi heman enîni hakkında Salim şu malûmatı veriyor:
Bülbül gibi sen de şâdkâm ol «A v nî: Nâmı Yusuf’tur. Vilâyet -i Rumelinde Tırnava
kazâsından aşikâr ve gürûh - i mülâzimîn ve kuzâttan
Yer yer berekan feyz • i Mevlâ
ba’z - 1 niyâbetlerle ref’ * i nevâib ■i ekdâr eder makule-
Döndürdü behişte hâkdânı
sinden bir bî kayd - 1 rüzgâr idi. Sene 1120 (M. 1805)
Artırdı rebl’ - i şevki cânı
hilâlinde dâr - 1 bekaya irtihâl eyledi. Güftârında çendan
Bir başka safâlı her temâşâ
halâvet ve Isârında merâm üzre letâfet yoktur. Mücerred
Gittikçe tehayyülâtım artar
kelâm • ı mevzun makulesidir. Bu beyit anların olmak
Dünyâ nazarımda başka âlem üzere tahrîr ve bu mecelleye tastîr olundu:
Gönlümde cihan cihan meserret
Hulûs üzre olan âşıklara aşk olsun ey Avnî
Pek neş’eliyim bugün hakikat
Mahabbetten cihanda yoksa kim bir nâm kalmıştır >
Etmekte beni bahâr hurrem
Beliğ tezkiresinde şu kayıd vardır "•
Şâdân olurum gül ü çemenle
«A v nî: Tırnavî Yusuf efendi’dir. 1121 (M . 1806) de
Bak bak şu safâlı cûybâra fevt oldu.
Eşcârdaki safâyı anla
Şerâb- 1 aşkı nûş iden ezel mahmur olur sanma
Kuşlarda olan nevâyı anla Gönüldon neşve -i câm - 1 mahabbet dûr olur sanma »
Sathî nazar olma sen bahâra
Sicil’de Şairin ( H 21 - 1806) da vefat ettiği kayıdlıdır.
Esrar - 1 Hudâ’ya bir nişandır
Mehmed Siraceddin’in « Mecmal şuara ve tezkirei
Canan dahi çıkmıyor gönülden üdeba » sında da şairden bahsedilmiştir
Bir başka rebîidir zamanın
Bibliyografya : Sim. , Blg, , Sel. , Mecmai şuara ve trz-
Bülbül g’ibi kalb - i nâtüvânın kirei üdeba.
Ayrılması g-üçtür âh gülden
A v n î (Trabzonlu) — Son asır şairlerinden olan Kara
Ârâm - 1 dilim o mâhrûdur
Osman Avnî’nin hayatı hakkındaki malûmatı ancak elde
Ey Hâlik - 1 bî çerâ ü bîçun
mevcud bulunan divançesindeki kayıdlardan öğrenebili­
Meclûb - i kemâl - i sun’unum ben
yoruz. Onun Trabzonlu olduğunu
Bildim bu tecelliyât senden
Gücâyî dinse ey Avnî cevâbın vir Trabzonî
Olmaz mı gönül bu zevke memnun
Hayretteyim işte kâinâta mısraından anlamaktayız. « Ünvân ■ı nazım » başlıkh bir
B ibliyografya: Stş. manzumesinde de şu kayıdlar vardır:

A v n î ( Şeyh) - XVIII — inci asır şairlerinden Avnî Vatanım semtini sordı ahibbâ
hakkında Fatin şu malûmatı veriyor: Cevâbın virmeğe oldum müheyyâ

« Şeyh Avnî efendi Eyyub efendi zâviyesi şeyhi sâ- Didim sancağımı dilden Trabzon
Kazâmı Görele yazdım anın çün
lif-üt- terceme Eşrefzâde Şeref efendi merhûmun sulbün­
Köyüm Haydari nâmında ulubdur
den mahrûse - i Bursa’da 1 1 2 0 (M. 1708) târihinde ka-
Kara Osman bana anda lâkabdır
demnihâde -i sâha ■i vücûd olup bir aralık mazhar ■ı Anam Hayrünnisâ Zehrâ adaşı
tâc- 1 hilâfet ve 1146 (M . 1733) târihinde pederi mûmâ- Babam bamda o Şübbere arkadaşı
577 T ü r k Ş a ir le r i A v.

Ber.im adım ki Zinnûreyn'e uygun Cezâ-yi nâr - ı hasrette beni mahzun koyup gitmez
Özüm uymadığiçün dîde pür hun
Müdâmî yanımın yârânıdır ol kameti bâlâ
V atan - 1 asliden hicret buyurdum
Gelüp nâz ü edâlarla perîşan gönlümi eğler
Divâr - 1 gjurbete yolum çcvirdüm
Nasibim Aydın içinde virildi Derûnum derdinin dermânıdır ol kameti bâlâ
Sığacak kal'esi me’vâ görüldi Ümîdim kesmezem Aunî ben ol Bârî Taâlâ’dan
Anı mesken idindim ben zarûri Bana bil ki Hak’ın ihsânıdır ol kameti bâlâ
Kime küsem bana buldum kusûri...
- II -
Bay İbnülemitı Mahmud Kemal ciyor ki {S lş.): — Divan —
« Bir manzumede ders vekîli Ahmed Âsim efendi’den Y â İlâhî aşkını vir cümleden akdem bana
« Şerîat ilmi » ahzeylediğini bildirmesine göre İstanbul’a Aşk adına yak bu cismi târümâr it evvelâ
da g-elmiş olduğu anlaşılıyor. Gayrı nesne istemek asla yaraşmaz âşıka
Bir mecâzî bir hakîkî iki dîvan yapmışım iuu jr hükmünde burhan var bana
Biri doksan biri üç yüzde arası pek ırah Hep bu ma’nâya delildir evliyânın sözleri
Bu kelâmın menşeinden ki sorarsan ey ahî Kim ki îmân eylediyse oldı küfründen cüdâ
(raıb oldı anların bir dânesi ittim çirah
dan sorarsan zâhidâ sen ârife
Ki bulursam ikisin bir cilde koymaktır emel
Al haber bunda cevâbm olmadan rûz - i cezâ
Hem ikisi bir kap içre tab’olunsun iki şah
Çün gürûh - i âşıkanın haşr ü neşri bundadır
Beyitlerinde g-österildiği üzere - ikisi bir arada bulu­
Bu iyandır nefha - i sûn görürler dâimâ
nan - bu divanların 24 sahifeden ibaret ve taşbasması
Zümre - i uşşâk içinde kıl temâşâ ey gönül
olan birincinin nihâyetinde safer 1290 ve 23 sahifeden
Gayre bakma derler ise de ezelden kutb ana
müteşekkil olandan ibaret İkincinin nihayetinde safer
Câm - 1 aşkın cür’asından nûş idersen sen eğer
1300 tarihleri ve ilk sahifesinde «A sâkir- i şâhâne ser- Varlığıa mahveyleyüp yeksân olursun Aunigâ
çavuşlanndan Rüşdt efendi’nin ma’rifetiyle 14 haziran
- III
1303 de » tab’olunduğu muharrer iae de matbaası tasrîh
edilmemiştir. » Ey gönül cânân ilinde cân alurlar hüsne bac
« Türkçeden başka lisan bilmediği şu beyitten müs- Kim bu ma’nâyı beğenmezse yanında durma kaç
tebân oluyor: Çün cemâli istedikte Hazret -i Mûsâ - i merd
Kimi Fârisî kimisi de Arabca söyledi eş’âr J dir cevâbı işbu derde kıl ilâç
L isân - 1 âhari bilmem dilimce söyledim destan Sâkıyâ sun câm doldur ayş ü işret vaktidir
«Trabzon şuarâsını cem’ ve tertîb eden şâir Hamâ- Kalmasun aslen ve kat’â dîgere hiç ihtiyâç
mîzâde İhsan Bey, bu zat hakkında malûmatı olmadığını Ol ^^2- hamridürür bundan murâd
söyledi. » Bu şarâbın katresinden içen olur başa tâc
< iki dîvanın mündericâtı, şiir değil, alelâde nazım Vahdetin sırrıdürür bunca kelâmı söyleten
bile addolunamaz.... » Sâlikâ bu remzi anla mâsivâyı cümle saç
Şairin beş manzumeesini örnek olarak kaydeden Bay Dilberâ üftâdeler geldi cemâlin görmeğe
M urad şu malûmatı kaydetmektedir ( Halk edebiyatı şiir Gözlüye gizli şey olmaz buldı hüsnün çün revâc
ve- dil örneklrri S. 61) ; Tûr - 1 Sînâ’da denilsen ten gözi bu can gözi

« A v n î: Görele’nin Haydart köyündendir. Âile adı Avnigâ a’mâ olupsun al eline bir ağaç
Kara Osman oğulları, kendi adı Osman’dır. ( 1310 - 1892) — IV —

senesinde ölmüştür. Avnl heceden ziyade aruzu sevmiş
ve bu vezin ile kalenderîler, semaîler yazmıştır. Bazı Hak’tan dilerim cânıma cânân ola ol mâh
koşmaları da vardır. » Her şâm ü seher yanıma yârân ola ol mâh
Aşkın meyini yârime virsün ki erenler
Daha ziyade sazşairleri tesiri altında şiirler yazan
A vnî’nin 4 manzumesini örnek olarak alıyorum: İnsafa gelüp derdime dermân ola ol mâh
Ol aşk ile esrarıma vâkıf olup evvel
— I — Son ucı gelüp hâneme mihmân ola ol mâh
— Semaî —
Ahvâl - i perîşânımı gördükte o hubrû
Ezelden canımın cânânıdır ol kameti bâlâ Bin nâz ile dil şehrime iskân ola ol mâh
Vücûdum şehrinin sultânıdır ol kameti bâlâ Çoktan beri yalvardığımın vechi şudur kim
Adalet eyleyüp bir gün beni mesrûr ider elbet Bâğımda açılmış gül - i handân ola ol mâh
Serây - i gönlümün hâkanıdır ol kameti bâlâ Sevdiğime himmet ide. pîrân ü erenler
Ne denlü kîl ü kal olsa ferâgat eylemez benden Tab’ımca gidüp server - i hûbân ola ol mâh
Velî gülzârımın bir hânıdır ol kameti bâlâ Aunî didi el’an dilerim Bâri Hudâ’dan
Hezâran nâz ile dilber gelür ceşmim hizâsına Tarzımca gidüp rahmete şâyân ola ol mâh
Cefâlı cismimin öz canıdır ol kameti bâlâ Bibliyografya : s tş.. Hşö.
Av. T ü r k Ş a ir le r i 578

A v n l (Yenişehirli) — Son asır divan edebiyatının Bu kıymetli şahsiyetten istifade etti. Sami Paşazade Da-
en kudretli şairi olan Avnî’nin asıl adı Hüseyin’dir. mad Necib Paşa hakkındaki kasidesinde şunları söyliyor :
Bir g-azelinde şöyle bir makta’ beytine tesadüf ediyoruz:
Kâfirim münkir isem ni’met- i îsnâ aşeri
Alemin müstağni - i tekrîmiyiz Avn - iU -Hüseyn Hânedânında bulundu.n on iki sene tamâm
Kârgâh- ı dehre biz zâten mükerrem gelmişiz Terbiyet kerde -i lûtfı peder - i efhamının
Benzemem saire ey reşg - i vezîrân - i fihâm
Nice fahr eylemeyim olmuş iken üstâdım
Sami Pâşâ gibi aüâme - i Câmî lercâm
Neş’emend itti beni meşreb - i Mevlânâ’dan
Mesnevî’nin reşehâtiyle virüi) feyz -i müdâm
Feyz-i mihr-ı nazar - ı âtıf't- i Sâmî’den
Oldı seng - i hünerim g vher - 1 silk - i eyyâm

\ Avnî, Sami Paşa’nın Vidin valiliğine tayininde kâtibi


oldu ve (1270 - 1853) te « rütbei râbia » ile taltif olundu.
Bir müddet sonra İstanbul’a geldi. (1272 - 1855) de hem­
şehrilerinden Beşiktaş mevlevîhânesi şeyhi N azif Dede'ye
damad oldu. Bay ibnülemin Mahmud Kemal diyor ki
( S lş .) :
« Samih Rıfat Bey eski Resimli gazete’nin 29 numa­
ralı nüshasına yazdığı makale -i edîbânede Avnî Bey,
İstanbul’da bulunduğu zaman Beşiktaş Mevlevîhanesine
sıkça devâm eylediğini ve Bağdad’tan avdette Şeyh Na­
zif efendi’ye cildi ve hattı Acemkârî bir dîvân - ı kebîr-i
Mevlânâ getirüp Şeyh efendi, bu hediyyeden pek ziyâde
mahzûz olarak « oğlum biz dervişiz. Senin bu hediyyene

■■ X mukabil şâyân - 1 takdîr bir şey bulamayız. Dünyâda bir
kerîmem var. Eğer kabûl edersen ben de anı sana ve­
Yenişehirli Avın ririm » demesiyle Avnî Bey heman hazret - i Şeyhin dizini
öpüp mazhar • ı sıhriyet olduğunu söyliyorsa da müşâ-
Avnî’nin babası, Yenişehri Fenarlı Sıdkî Ebubekir Pa- rünileyhin izdivacı, Hüseyin Fahrüddin Dede'mn kavlince
ja ’dır. Bu zatın bazı Kethudalıklarda bulunduğunu bili 1272 (M . 1855) de ve Bağdad azîmeti ise 1276 ( M. 1859)
yoruz. Camiunnezair’in kenarında Şairin kendi elyazı- da vâki’ olmuştur. »
sıyle mevcud iki gazelin başında şu kayıd görüliyor Avnî, sır kâtibi Mustafa Nuri Paşa’njn (1276 - 1859)
( Cnmz.) : da Bağdad valiliğine ve Irak müşirliğine tayininde divan
< Gazel - i Avnî efendi Bekir Paşazâde Kethudâ - yikâtibi olarak birlikte gitti. Bay İbnülemin Mahmud Ke­
vâli • i Vidin » mal diyor ki ( Slş ):
Bekir Paşa’nm 8 ramazan 1278 ( M. 1861 ) de öldü­
" İstanbul’a avdetinden sonra hangi memuriyetlerde
ğünü Avnl’ye aid olan şu tarihten anlıyoruz:
bulunduğu tahkik edilemedi. »
Perişan hâl olup nâçâr ynziiim Avniyâ târih « Resmî terceme - i hâlini arattım, bulduramadım.
V,* A /; Samih Bey in makalesinde kabletteehhül bir memuriyetle
Hüseyin Avnî, takrîben (1242— 1826), (1243 — 1827) Gelibolu’ya da gidüp bir kaç sene orada kaldığı beyân
olunmuştur. »
yıllarında Yenişehir’de doğdu.
« Son zamanlarda Üsküdar bidayet mahkemesi aza­
Bay İbnülemin Mahmud Kemal diyor ki ( Siş ) :
sından olduğu mesmudur. Sadrıazam Said Paşa’ya. tak-
« Şeyh Nazif efendiye dâmâd olduğu esnada her
dîm ettiği kasidede:
halde otuz yaşında bulunmasına nazaran 1242 - 1243
{M . 1826 - 1827) senelerinde doğduğu tahmin olunabile Mahkeme -i adide kıldm beni
Hâkim - i âsûde ser - i rüzgâr
ceğini, izdivaçtan dokuz sene sonra zevcesi vefat ettiğini,
on altı sene bekâr kalup tekrar tgehhül eylediğini kayın diyor. »
biraderi Bahâriye Mevlevîhânesi şeyhi Hüseyin Fahrüddin Bay Suud, Avnî divanına yazdığı nıukaddimede di­
Dede efendi söyledi. » yor k i :
Avnî’nin Yenişehir’de tahsil edip etmediği meçhu- « Üstâdın dîvân - ı matbûunda, Gelibolu’da medfun
lümüzdür. Abdi'n rahman Sami Paşa Tırhala mutasarrıfı bazı mezanne -i kirâm hakkında bir kaç kıt’ası mevcud-
iken Bekir Paşa kethudahk hizmetinde bulunmuştu. Avnî dur. Bunların delâletinden, müşârünileyhin Gelibolu’ya da
579 T ü rk Ş a ir le r i A v.

taallûku vârid - i hâtır olursa da bir seyâhatten ibâret


olması akvâ -yi melhûzâttandır. Üstad Avnî’nin Yenişe­
hir’e, Edirne’ye hangi tarihlerde seyâhat ettiğini ve ora kıL’asını yazup huzûruna arz eylediğimde ise daha ziyade
larda ne kadar müddet bulunduğunu öğrenmek imkânmı izhâr - 1 memn^iyet ederek « Bunu Fâtiha makamında
elde edemedik. » bizim dîvânın başına yazmak sûretiyle i’lân - 1 iftihâr ede­
Avnî 15 zilhicce 1301 (M . 1883) de vefat etti. Va­ ceğim » demiş idi. Bunun üzerine hayli zaman geçti.
siyeti mucibince Eyip’teki Bahariye dergâhmda zevcesi­ Biz de İstanbul’a avdet etmiş olduğumuzdan ara sıra
nin merkadine defn olundu, h a n lı Feyzi şu tarihi söy­ müşârünileyhin ziyâretine giderdim. Bir aralık Üsküdar’da
lemiştir : ikamete mecbûr olduğundan görüşemez olmuş idik. Bir
Ey dirîga ki sörefrâz - ı gürûh - i şuarâ gün Tercemanı hakikat matbaasında bulunuyordum.
Avni ol şâir -i hoş lehçe vii îerhunde kelâm Nâm - 1 âcizâneme olarak bir mektup geldi. Açtım, için­
Oldı rlembeste -i lermânı gelûgîr-i ecel de şu târihi muharrer buldum :
Kaldı hep gevher -i endîjesi mahrûm -i nizâm
Hayf bir günde iki şâir-i hoşgü gitti
Darlaşup kafiye - i önır-i aziz -ül -kadri
Birisi hazret - i Hilmi biri mîri Avnî
Kıldı ol vech ile beytüşşeref- i adne hirâm
Yazılır cümleye târîh gelir bir gün olur
Fevtine ynzdı bir ihlâs ile Feyzi fârîh
lijlj
- 1301 —
Üsküdarlı Talâi ise şu tarihi vücude getirmiştir: Üsküdarlı Tatât

Hayf bir günde iki şâir - i hoşgû gitti Ertesi gün çıkan Tercümanı hakikat nüshasına dere
Birisi hazret-i Hilmi biri mîri Avnî edilen bu tarihin zeylinde mütâlâa - i âtiye g örüldü:
Yazılır cümleye târih gelir bir gün olur « Kemâl - i teessürde Talât Bey efendi ile iştîrâk et­
liy' ,>U ^ ^,1 memek elimizden gelmez. Tesîri iki dâğ-ı derun besler
bir hüzne mukariniz: Trabzonlu Hilmi efendi ile Yeni-
Avnî’nin vefatı üzerine onun en büyük takdirkârlarm-
şehr-i Fenarlı -Bekir Paşazâde Avnî Bey asrın yetiş­
dan oian Muallim Naci önce «Tercümanı hakikat» ga­
tirdiği üdebâmızın, şuarâmızın serâmedânından idiler.
zetesinde, sonra da - bazı ilâvelerle -« Mecmuai muallim »
Hele Avnî Bey hakîkaten zübtetülahkab denmeğe lâyık
de şu yazıyı neşretmiştir ( Mecmuai muallim No. 15 ):
olan efâzıl ■ı suhanverân - ı Osmânîden bir vücûd -i nâ­
«A vnî Bey: Müşarünileyh ile birinci defa olarak Yeni
dir idi. Lisânında tutukluk olduğu halde pek çok natûk-
şehr-i Fenar’da görüşmüş idim. Bir nâdire - i irfân idi.
ları lâl edecek sözler söylerdi. Tasavvf-i âlî meslek - i
Musâhabetinden |pek çok istifâde ettim. Lisân - 1 Fârisî
ârifânesine şiddet - i intisâbı cihetiyle âfet - i şöhretten
ile olan tevaggulü cihetiyle ekseriyâ edebiyât - ı Iraniye-
ihtiraz üzre bulunmasından olmalıdır ki bir dîvân - 1 azîm
nin en müntehablarını mevzubahs ederdi. Tarîkat - 1 Mev-
teşkîl edebilecek kesrette olan eş’âr - 1 üstâdânesinden
leviyye sâliklerinden olduğundan Mesnevî’nin en âlî be-
bir kısmını olsun tab’ ettirerek istifâdegâh ■ı umûmîye
^ yitleri dembedem lisânından işidilirdi. Hazret - i Mevlânâ
çıkarmamıştır. Neşrolunmuş âsârı ise kasîde serâ - yi
hakkında kalbî pek kuvvetli bir hiss - i takdîs muhâfaza
meşhûr İsmail Paşazade Hakkı Bey efendi'nin dîvân - 1
etmekte olduğu ezcümle Sünbülzâde Vehbî’nin £
matbûu gibi bir iki kitaba yazdığı rengin takrizlerle H a­
Nâye tazyî’ -i nefes eylemeli rabat -ı Ziyd’yı tenvîr eden bazı ebyât ■ı bergüzîdesin-
Üfleyüp ya’ni anı neylemeli
den ibâret gibidir
Çalma öyle düdüğü mevlânâ '■
Ki dine adına neyzen molla Avnî Bey’in
demekle afvolunmaz bir terbiyesizlik ettiğine kail olma­ Böyle aksendâz olursa suretin âyîneve
sından anlaşılırdı. Eş’âr-ı mutasavvifâneden -başka zev- Seyf-i gayretle mukarrerdir dünîm olmak bana
kıyâb olurdu. Bir gün Usûli merhumun
gibi âşıkane . . . gibi ârifâne . . . gibi hakîmâne sözleri
Aşk ile tennûr -i dilden cûş ider tûfan henüz pek çoktur. »
Bu gözümün yaşları derya - yi bîpâyan henüz
« Şimdi hâtırımıza imtihân ■ı kuvvet-i kalb için vakt-i
gazelinden söz açarak tanzîrini teklîf etmesi üzerine fer­ mahzûnîde nüzûl etmek üzre teehhür etmiş bir ilhâm ■ı
dası : girye fermâ gibi müşârünileyhin :

Meşhedimden şevk - 1 kûyinle revandır kan henüz Gel ser - i kabrimde dur bir lâhza ey sîmin beden
Görmedi tîgın benim kâ’bımda bir kurban henüz Nurdan bir serv dikmişler kıyâs itsün gören

Nazîresini kendisine takdîm ettiğimde fevkalâde memnûn beyti geldi. Mahzûniyetimiz nasıl mahdud kalsun? »
olarak bir takım tenbîhât - 1 terakkîperverânede bulun­ « Avnî Bey edebiyât ■ı Osmaniyede olduğu gibi
muş idi. Yenişehir’den İstanbul’a avdet edeceği esnâda edebiyât - ı Iraniyede dahi mümtâz idi. Bir çok âsâr - ı
vedâiye olmak üzere: Fârisiyyesi vardır. Bunlar muâsırînimizden bazı şuarâ -yi
A v. T ü r k a ir le r i 580

Osmâniyenin yazdıkları parçalar gibi lisân - 1 Fârisîyi neşrine karar verdim. Bu karar müşârünileyhin beka-yi
gerçekten bilenlerce âdî olacak şeyler değil, fusahâ -yi nâmına hizmet gibi bir fikirden neş’et etmemiştir. Zaten
Acem’i dahi mecbur ■i tahsîn edecek eserlerdir. » anın nâmı beşerde hâfıza beka buldukça bakîdir. Mak­
« İtikadımıza göre Avnî Bey nazm -ı eş’âr -ı Fârisiye sadım bu vesile ile rûh -i illiyyin -i cilvegâhına ta’zimdir...»
cihetince şuarâmız beyninde müteferrid idi. Avnî’nin Gene Naci'nin Şöyle böyle'sinde şu cümlelere te­
gaybûbeti gibi bizce nâkabil • i izâle bir elem ancak âsâ- sadüf ediyoruz :
rının tab’u neşriyle ta’dîl olunabilir. Bu hidmet -i mukad- « Ekser -i şuarâ meydana koydukları âsârın ceyyid
desenin hüsn ■i ifâsını ise akribâsının, husûsiyle bunlar­ olduğuna bir iki kişinin yüzlerine karşı sitâyişhân olma-
dan en ziyâde tanıdığımız Mehmed Ali efendi birâderi siyle kanâat hâsıl edecek derecelerde gafildirler. Nerde
mizin himmet - i kıymet şinâsânesinden bekleriz. » bulayım bizim merhum Avnî gibi şâir-i ârifi ki âsârı
«A vnî Bey «A lafranga» denilen yolda şiir tanzimi­ hakkmda her ne söylense o babdaki i’tikad - ı râsihine
nin aleyhinde bulunmakla beraber lisân - ı kudemânın - halel getirmek mümkin olmasun I Müşârünileyh ;
tabiat ■1 asra göre - ıslâhını arzû edenlerden idi. Kendi­
Dimiş Mansûr Enelhakgûy olup bâlâ-yi dâr üzre
sine « Edebiyât - 1 garbiyenin bazı mehâsini inkâr olu-
Kişi nahak yere âlemde berdâr olmasun yâ Rab
namıyor. Bunlardan niçün iktibâs etmemeli ? Böyle şey­
lerde taassub etmek terakki etmeyelim demek değil mi­ beytini, pek beğendiği için henüz tanımadığı şahsını bir
dir ? denildikçe « Terakki edelim, fakat gençlerimizin kerre oısun görmek emeliyle kendisini tezkere - i mah­
bazı âsârında görüldüğü üzre iktibâs nâmiyle ma’nâsız sûsa irsâliyle b'r gece konağına da’vet eden bir büyük
söz söylemeğe alışmayalım, cevabını verirdi. » zâta karşı bihakkın istiğna göstermiş ve ikbâl cûyân - ı
Muallim Naci diğer bazı eserlerinde de Avnî’den rüzgâra garib görüneceğinden şübhe olmayan bu tavr-ı
hürmetle bahsetmektedir. Yadigârı Aoui adlı kitabında âlicenâbânesiyle erbâb - 1 hakikatin bir kat daha tevec­
şunları söyliyor:. cühünü kazanmış idi. Koca Avnî işte büyüklüklerle mut-
« Evde bir kitabhânem yok ise de beş on kitabım tasıf olduğu için:
vardır. Bunlardan bir kaçı yazı yazdığım masanın üze­ Fark - 1 kâma dest -i reddimdir çeleng-i iftihâr
rinde bir takımı da ötede beride durur. Hiç birini mah- Kezm -i aşkuı zur-i bâzû-yi Ncrîmân’ın görün

rûm - i iltifât etmem. İktizâsına göre mütâlâa ederim. On demiş idi. »


beş yirmi gün kadar elime aldığım kitap nâdir bulunur. Avni, haiz olduğu iktidar nisbetinde şöhret kazana­
Ekseriyâ matbaadan eve avdet ettiğim zamanlar min mamıştır. Onun edebi kıymeti hakkında yazılan yazılar
gayr - i intihâbin elime bir kitap alup odanın bir köşe­ da pek mahduddur. Bugüne kadar bu değerli şair hak­
sine oturduktan sonra okumağa başlarım. Geçen gün kmda söylenilen sözleri kısmen buraya naklediyorum.
eve gelir gelmez yine bu âyini icrâ ettim. Elime aldığım
Avnî’nin yakin akrabasından olan musikişinas Zıya
kitabın - mütâlâaya başlamazdan «vvel - nasılsa tesadüf
Paşa, kendi ismini tasrih etmeden yazdığı bir mektupta
edemediğim bir çeşm âşinâ olduğunu anladım. »
diyor ki (Peydim edebi):
« .............açup zahrına baktım, el yazısıyle muharrer
« . . . Avni Bey’i tanıdım. Külliyât ■ı Sa’d i’den ve
olarak şu iki satır bir kelimeyi g ördüm :
Hâfız divanından bazı gazeliyyâtı merhumdan tederrüs
Nihayet-i hataıât-ı taıîk me'mendir ettim. Avni Bey Hazret -i Pir Mevlânâ Celâleddin -i Rûmi
levakkuf eyleme Avnî aleyke Avnullah jU ı .j,-. j-j.! hazretlerinin Divan - 1 kebîr’ini ve Mesnevi -i
Auni şerif’i âdeta evrad okur gibi dâimâ mütâlâa eder idi.
Bu tesâdüften müteessir oldum, çünki şâir -i ârif Avnî Şuarâ-yi İraniyeden en ziyade KaaııVyi ve Osmanlı şu-
Bey merhûm ile Yenişehir’de vuku’bulan ilk mülâkatı- arâsından Nedim ile Nef'i'yi takdir eder ve Leskofçah
mızda bu kitabı yadigâr olmak üzere bana verdiği ve İsmail Paşazade Galib Bey merhûmu küçükten şairdir
evvelce zîver - i hâfıza ettiğim âsârından beyt - i mezkûru deyerek sena eyler idi. Bağdad’da bulunduğu esnâda
zahr - 1 kitaba o anda ben yazdığım halde imzâyı ken­ bir çok âsâr-ı nefise tedarik etmiş idi. Bunların her biri
disi vaz’eylediği derhal hâlırıma geldi. O meclis - i mu- kütübhânesinin bir gevher -i giranbahâsı idi. Merhum
vâneset bir zaman gözümün önünden gitmedi Böyle hâ­ tab’an hezle mâil idi. Muâsırlannın bazı âsârını bu vâ-
tıralar ne hazîn olur!.. Sonra kitabı gözden geçirmeğe dîde tanzir etmiştir.... »
başladım. Müfekkirem tecellîzârında, gûyâ, evvelden hiç Bay Veled Çelebi tzbudalc bir makalede diyor ki
okumadığım bir mecelle - i irfânı mütâlâa ediyormuşum {İkdam 28 mayıs 1339):
gibi yeniden bir zevk - 1 rûhânî cilveger oldu. Hayâlime « Selçûkiyye devrinde cenâb - ı Mevlânâ ile oğlu Sul­
en ziyâde safâ bahş olan beyitlerinin hizâsına intihâb tan Veled tarahndan vaz’olunan orta Asya edebiyâtı
işâreti vaz’ına ibtidâr eyledim. Netice -i mütâlâada ede­ her devirde yine aâzım - 1 Mevleviyyeden bir üs!âd-ı
biyât 1 müntehabenin ■tercemelerine ilâveten bazı mutâ- kâmil tarafından mazhar - 1 teceddüd ola ola Şeyh Nazîf-i
âlât-ı vecize ile beraber -Avnî nâmına olarak tahrîr ve Mevlevi’nin dâmâdı Yenişehirli Avnî - i Mevlevi ile hitâma
581 T ü r k Ş a ir le r i A v.
ermiştir. Avnî merhum, hakîkaten başkalarına artık eski ve meknundur. Sırf zevk ve mecâza ve san’at - i sûrî- i
yolda ağız açtırmayacak sûrette o kapıyı kapamıştır. şi’re inhisâr edebilecek âsârı külliyât - ı eş’ârı arasında
Edebiyât - 1 kadîmenin her vâdîsinde kimsenin kendisiyle yüzde beş derecesini bile g-eçemez. Maahazâ bunlarda
hem inân olamayacağı bir sûrette muvaffak olmuştur » da kudret -i üstâdânesi ve selâmet - i tab’ - ı nezîhânesi
Bay Veled Çelebi diğer bir makalesinde de şunları incilâpâş olur durur.. »
söyliyor (H a k ilâvesi No. 11) Süleyman Nazif <■Edebiyatımızda gazel» başhklı bir
« ... Avnî Bey in en sahih külliyâtı ancak nezd - i der- makalesinde diyor ki ( Peyam Sabah 12 haziran 1338) :
vîşânemde mevcuddur. Bilcümle şuarâ - yi kadîm devâ- «... Geçen g-ün fuzalâ - yi eviddâdan bir kaç zat fa-
vîninden müstağnî kılacak derecede envâ’ - ı eş’ânn en kirhâneye şeref vermişlerdi. Avnî Bey merhûmun Mid-
bâlâterînini hâvîdir..» hat Paşa’ya olan bir kasîdesini birlikte okuduk. Bugüne
Şamili Rifat « Avni Bey» serlevhasiyle yazdığı bir kadar kasâidi mümteni’ - üt - taklîd zannolunan NefVye,
makalede diyor ki (Resindi gazete S o. 29, 15 mayıs bazı yerlerde koca Yenişehirli tefevvuk bile etmiş. Me­
1313 — 1896 ) : selâ Nef’î’nin mesel ■i şâyi’ derecesinde iştihâr etmiş olan
«... Müşârünileyhin birinci derecede bulunan şâirleri­ bir mısraını -tek bir kelimesini tebdil ile - şu yolda taz­
mizden olduğuna şüphe yoktur. Mazhar - 1 kül ve hâti- min ediyor:
me -tül - muhakkikin ünvânı en ziyâde Avnî merhûma Bir sevâb ittin ki hoşnûd eyledin Pevgamber’i
yakışır. Henüz neşrolunaınayan eş’ârından sarf - ı nazar Belki Allah’ı bile Vallahu a’lem bis -savâb
olunsun matbu’ ve müretteb dîvânında ba’zan öyle rakîk
Bu beyit Nef’I’nin,
ve ulvî mazmunlara tesadüf edilir ki her biri sahibinin
ulüvv - i irfan ve kemâlâtına delâlet eder. Avnî mer- Tigına nola yemin eylerse rûh - i Murtazâ
Bir gazâ ittin ki hoşnûd eyledin Peygambcr'i
hûmun büyük bir meziyyeti daha vardır ki o da şâir
şâirler g-ibi mesâlik - i ma’lûme - i edebiyyenin yalnız bir Beytiyle karşılaştırılırsa Avnî Bey’in derece - i muvaf­
kısmında isbât - ı ikiidâra muvaffak olarak diğer cihet­ fakiyeti anlaşılır... »
lerde emsâlinin mâdûnunda kalmamasıdır... Müşarüniley­ Bay Ibmûemin Mahmııd Kemal diyor ki (Slş.)-.
hin merhum Hakkı Beg'in divanına yazdığı kasîde - i
« Avnî Bey müteehirîn - i şuarânın en mümtazlarından,
takrîziye bir çok mecmualara naklolunmuştur. Okunul­
yahud en mümtâzı olduğu halde - bir kaç derece madû-
sun. A vnî’nin ilelebed tezkîr - i nâmı içün yalnız bu
nunda bulunan ■şairler kadar iştihâr ve âsârı bedîasının
kasîde kâfîdir. Müşarünileyhin lisân • ı Fârisîdeki ikti-
intişâr edememesi şâyân - 1 hayrettir. Her vâdîde her
dârı da bilhassa şâyân - ı dikkattir. Acem aâzım - ı şua-
şâirin fevkinde şiir söyleyen Avnî’nin mislini, târih -i ede­
râsından hiç birinin âsârı yoktur ki, Avnî merhum bunu
biyat az gösterebilir.
uzun uzadıya tedkik etmiş olmasun. Hele Hazret - i
Mevlâna’nm külliyât - ı âsâriyle Feyzi, Urfi ve Em eri İktidâ itmeğe mecbur bana ehl - i suhan
divanlarından pek çok ebyâtın hâfızasında bulunduğu Mezheb - i hakk - ı maânîde benim şimdi imâm

sabittir... Hâsılı Avnî câmi’ - i küldür. » *


♦*
« Hâkirâh - ı bendeg-ân - 1 Hazret - i Mevlânâ Besim Benim ol ârif - i mûciz suhan - ı m â’nâ kim
imzasiyle neşredilen « Avnî Bey merhum » başlıklı yazıda Değil izhâr - ı hakikatle hakîmâne pe> âm
deniliyor ki ( Mahfe.l No. .29, 13^1 - 1922) : Hezeyân eyler isem mahkeme - i vicdanda
Sözümi hükm - i semâvî gibi dinler hukkâm
« Yeneşehr - i Fenarî Avnî Bey merhum ki tertîb - i
vecîz - i evsâfında andelîb - i güişen - i râz, pervâne - i *
* *
âteşin pervâz, vâkıf - ı nükte - i encâm ü âg-az bir şâir i
Bana hâs oldı Hallâk - ı maânî ratbesi zîrâ
rahmânî âvâz denilmeğe ahrâ bir zekâ - yi muallâ -yi
Berâyâ - yi biiyânın kabza - i hükmündedir cânı
müstesnâdır. Edebiyât - ı milliyemiz, âlem - i fikrimize
*
iktirân etmiş olan vücûd - i kıymetdâriyle ilelebed iftihâr * *

etse sezâdır. Mebâni - i mecâziye ile mebâni - i hakîkiye Fârisî söylemeğe tevbe iderdi Neî'î
Fârisiyyât - ı bülendimden alaydı peygam
iblâğ ve ifâzasında en âlî muvaffakiyet gösteren muta­
savvıfın - i şuarâmızın bihakkın serârr.edânır.dandır...» Tarzında ta’rîf - i meziyyet etmesini, alelâde bir fah-
« ... Avnî Bey merhûmun lisânımızdaki sânihâtı ile riyye -i şâirâne, yahud bir iddiâ -yi hodpesendâne add-
mütesâviyülmezâyâ eş’âr - ı Fârisiyeside vardır. Ve etmemelidir. Divânının hangi sahifesine bakılsa fahretmek-
bu haysiyyetle bunlar büleg-a - yi Acemin de takdir ve teki hakkını ve iddiâsının sıdkını isbât edebilecek şü-
istihsandan başka söz bulamayacakları bedâyi’dendir. hûd -i âliyye müşâhede olunur. »
Hâsılı sânihât - ı âliyesinin kısm - ı küllîsi rûh - i hakî « Hele mutasavvıfane şiir söylemekte hakîkaten ke­
katle meşhun ve ebyât ve masâri’inin her birinde başka mâl - i fevkalâde ibrâz etmiştir. Bütün eş’âr - 1 mutasavvı-
başka reng- ve râyiha ile rümûz - i lâhûtiye rûnümun fânesi;
Av, T ü r k Ş a ir le r i 582

Nakş - 1 nâbûdum ki m ir’ât - ı vücûdundur seain başkalarından, başka diyarlardan istiâneye ne ihtiyâcı
Cilve güster bende sen, ma’dûm - i mutlak sende ben olur.. »
TokarHzade. Şpldp, Avnî hakkında şöyle bir medhiye
Bey t - i îcazkârânesinden - ki sahîfeler dolusu haka-
vücude getirmiştir:
yık - 1 gamızayı icmal etmiştir - ibaret olsa Avnî’nin uluv-
V - i şânıru isbâta kifâyet eder. Avnî ki serefrâz - 1 kibâr ı şuarâdır
Namık Kemal Bey merhum gibi şiir ve şâirin ne de­ Levh - i dili âyîne i iihâm ı H udâ’dır
mek olduğunu bittabi’ her keşten eyi bilen bir şi’r i Mefhûm - i dehâ tab’ ı cebininde pedîdâr
müşahhasm « Gerçek unuttum, zamânımızda Avnî Bey de Nazmında temâsü -i hikem şa’şaazâdır
şâirdir ( 1 )» demesine ne demek îcâb edeceğini ta’yin- l’câz ana bir mevhibe i münzil -i Kur’an
den âcizim. Asrm şâirleri zikredilirken Avnî Bey unutu­ tlhâm ana bir âşık - 1 ferhunde likadır
lur m u? Her şâirden evvel Avnî Bey’i tahattur etmek Tab’ımca benim zemzeme - i dilkeş - i tesnîm
lâzım gelmez m i?.. » Şi’rindeki âheng - i safâ bahşe fedâdır
« Yine müşârünileyhin «Avnî Bey oldukça güzel şiir Üstâd 1 semâ kevkebe kim tâb ı hayâli
söyler bir âdemdir. Hattâ Harabat’ta da âsân vardır (2)» Reşg âver - i hurşîd - i bahâr olsa revadır
buyurması da câlib - i hayrettir. Avnî Bey « oldukça İrfân ü edeb mekteb - i feyzinde sebakhân
güzel » şiir söylerse diğer şâirler acabâ nasıl söyler ? » Bâbında nühâ muntazır - ı lûtf u atâdır
Avnî Bey’in eş’âr - 1 dilrübâsı « oldukça güzel addolu­ Mir’â t - 1 mücellâ yi zamirinde demâdem
nursa başkalarının sözleri ne addedilir?» Esrar - 1 hafâ hâne i Hû cilve nümâdır
« Hazret - i Kemâl’in - her ne sebebe müstenld ise ■ Her bahs - i tasavvufta o üstâd - ı muhakkik
Avnî’yi istihfaf ve ihmâl ettiği anlaşılıyor. Fakat târîh - i Bir kudret - i külliyye ile ukde küşâdır
edebiyâtın, o büyük şâiri ve kıymetli âsârını istihfâf ve Bir hâver -i hikmettir anın tab’ - 1 bülendi
ihmâl etmeyeceği muhakkaktır. Çünki güneş balçıkla sı­ Füshatgeh-i efkârı da mağbût - i fezâdır
vanmaz... » Âfâk - 1 maânîye cebininden akan nûr
Elvâh -i maâlî yaradan tâb ■ı dehâdır
Bay Snucl, Avnî divanına yazdığı mukaddimede di­
Her nüktesi bir dürr - 1 giranmâye -i tahkîk
yor ki :
Her mısra’ı bir mevce -i deryâ - yi safâdır
« . . . Lisan ve şîve i’tibâriyle dîvân - 1 Avnî’nin mev­
Vermiş ana şevk - 1 ebedî nağme - i Bişnev
ki’ - i müstesnâsı dahi devâvîn -i kadîme ve âsâr - ı ce-
Bî gayet olan vecdine bâis o nevâdır
dîde ile vâkıfâne ve dakîka bînâne mukayese olununca
Mânend - i ney-i cezbefezâ kilk-i bülendi
derhal meydana çıkar. Binlerce kelimât - 1 âliye - i belîga
Bir hâlet - i kudsiyye ile nağme serâdır
ve muntazama arasında mecmû’ u onu geçmeyen saka-
Etmez mi şu hâkîleri cûşân ü hurûşân
tât - 1 ifâdenin vücûdu şâirin beşeriyetine bağışlanır.
Te’sîri ki vecd âver-i sükkân - 1 semâdır
Çünkü şiir denilen şey âlem - i imkânda zuhûr etti edeli
Mahsûs ana lûtf u kereın - i pîr ile elhak
anı serâpâ kusursuz olarak yazan görülmemiştir. Çünkü
Bir başka sâfi başka nevâ başka edâdır
o şey nihayet beşerden sâdır olmaktadır Şâir -i îsiâm
Ey şâir -i ulvî huKemânın üdebânın
perver Mchıned A kif Beyefendi üstâdımızla bir gün Avnî
Kametleri hürmetle huzûrunda dütâdır
Bey merhumun meslek - i şâirânesine dâir musâhabe edi­
Ummân - ı tasavvuftur o dîvân -ı çelilin
yorduk. Ben, « Avnî garb lisanlarından birine vâkıf ol­
Her hikmeli bir gevher-i bî misi ü bahâdır
saydı kim bilir daha âli ne eserler ibdâ’ eylerdi » dediaı.
Âkif cevâben dedi ki, « Avnî lisân -ı ecnebi tahsiline Bay Ali Salâlunldiıı « Merhum Avnî B ey» başlıklı
müftekir değildi. O , bütün dünyânın şâiri olacak bir şöyle bir manzume yazmışfır ( AşUut sesi, Salıife 81-82) :
tecellîae yaradılmıştır. Avrupalılar anı tedkik ve andan
Bir kâinât ı şi’r idi Avnî zamânının
istifâza için anın lisânını öğrenmek mecburiyetindedirler.
Levh-i bülendi arş - 1 İlâhî beyânının
Avrupa’daki muâsırîn -i şuarâ içinde bu mecbûriyej
Avnî Beğ’in tecessümi bir asr -ı pür şüûn
takdîr edenler bile olsa gerektir. Avrupa lisanlarından
Abisten-i şüûn idi Avnî ■i leyi gûn I
birine intisâb tarîkiyle tenmiye i fikr edebilmek ıztırân
Gûyâ ki aşk - 1 sâfına bir ebr-i giryedâr
ancak bizim gibi aceze içinair. .Avnî gibi aâznna göre
Deryâ dil i zamân idi Avnî-i zâr zâr
değil i Vâridât - ı fikriyesi masarif -i kalemiyesiııe maa
İnler dururdı nây -i nevâ sâz ı hâmesi
ziyâdetin kifâyet eden bir tevanger - i irfan ve edebin
Terkîs ederdi ehl i makamâtı nağmesi
G ûyâ leyâl baht-ı siyâhiyle kisvepûş
(1) Nümunei edebiyat’ın şiir kısmına dâir Ebüzziya Tevfik
Zıll 1 hayâtı olmuş idi hep kefen bedûş
Bey’e yazdığı 24 cümâdelâhire 1296 tarihli mektuptan.
(2) Abdülhak Hâmid’in 15 teşrinievvel 1294 tarihli mektubu­ Ömrün libâs - 1 matemini ölmeden giyen
na yazdığı cevaptan. Avnî derim ki cânnesi hûnîn olan kefen
583 T ü r k S a ir le r i A v.

Kan yutluğı zamanları sorsan şafaklara Kibriyâ aşkına ey mugbcçegân mey getürün
Bîzâr olup leyâle döner hem de kapkara 1 Virmeyin fâsıla bir lâhza peyâpey getürün

O l şâirin hayâtı güzâr etti pek acı Dünyâya eğer valit - i cehalette geleydin
Çekmez ölüm bile o kadar bâr - 1 müz’ic i! Tâatkede-i hüsn - i İlâhî sen olurdun
Bâlâ neverd i âlem-i hürriyyet-i hayâl,
Meyhâneyc biz mest - i şarâb olmağa geldik
Fikr ü hayâli şehper-i cevvâl-i zîkemâl,
Evvel yıkilup sonra türâb olmağa geldik
Eslâfta nazîrini ben görmedim de, sen
Gördünse söyle doğrusunı söyle şimdiden. Evvel nazarda olmadın ey can fedâ - yi yâr
Tâ haşr olunca hâk -i nedâraette âr çek
Dîvânı elde, kendisi eydî - cüdâ ise
Meşhûddur şevâhidi, zıll - i hümâ ise Lenterâni idi gâhice sözün gâh Ednâ
Dîvan değil o bir edebiyyât - 1 k âin ât! Çeşm-i Mûsâ sen idin nûr-i tecellâ ses idin
Her nükte-i bedîası bir aşk-ı pür hayât.
Fark - ı kâma dest -i reddimdir çeleng -i iftihâr
Şâirlerin hayâli o dîvandadır celî. Rezm-i aşkın zûr - i bâzû -yi Nerîmân’ın görön
Her bir sözünde cebhe -i efkârı müncelî
Ben de hayrânım ne keyfiyyetle itmiş imtizâc
Can verdi bir hakîkate ol Hak perest kim
Şâhbâz - 1 gamze - i şûhunla âhû gözlerin
Oldı zemîni sîne-i meknûz -i her hakîm
Şâd eylemek o rûhı düşer şimdi bizlere. Ben kûyine ünûd-i şehâdetle gelmişim
Yoktur bu g-ün o düşmen-i envâr şebpere Öldür tekâsül eyleme kurbânın olduğum

Eslâf yazdı hayli kütübhâne -i kemâl. Gelince vakt-i hâcet geçmedim hâtırlarından hîç
Bulmaz ilelebed o kütübhâneler zevâl Anınçün bende şimdi hâtır-ı ahbâbdan geçtim
öm rün muhalledâtı o âsâr - ı pür cihan.
Bir sûz ile âh eyle ki eflâk tutuşsun
Bezi-i vücûd ile bütün ibka-yi nâm ü şan.
Ab âteşe dönsün küre - i hâk tutuşsun
Olmaz fenâpezîr zekâ-yi cihan bahâ, Bir mey içürün zâhide kim tâb ü tefinden
Destâr - 1 şerifindeki misvâk tutuşsun

Yenişehirli Avnî’nin takdirkârlarından biri de Zıya Âhıret hakkın helâl itsün bize pîr - i mugan
Paşa'dır. Vücude getirdiği Harabat'& bu değerli şairin SormasuDİar rûz-i mahşerde hisâb -ı bfldeden
şu beyitlerini intihab ederek dercetmiştir: Avniyâ gülgûn -i devlet arsa - i ikbâlde
Tîz terdir neş'e -i pâder rikâb - 1 bâdeden
Böyle aksendâz Olursa sûretin âyîneye
Seyf-i gayretle mukarrerdir dünîtn olmak bana Bir safvet iktisabına sa'y it ki rûh veş
Cism - i cihân içinde mekânın görünmesün
Dimiş Mansûr Enelhakgûy olup bâlâ - yi dâr üzre Dünyâda öyle mahv -i vücûd eyle kim gönül
Kişi nâhak yere âlemde berdâr olmasun yâ Rab Mahşer gününde nâm ü nişânın görünmesün

Hikmet nedir ki ekser - i erbâb - ı kuvvetin öyle bir arz -ı cemâl eyle ki ey reşg -i melek
Mevcûd iktidârı dil âzârlıktadır Seyr iden sûret-i dîdânnı Allah disün

Âblar dölâblar yekdîğerinden âh ider Doymadım gitti mey ü mahbûba bu meyhânede


Bir birinden müşteki majfdûrlar gaddarlar Bir gözüm sâkide kaldı bir gözüm peymânede

Avnî nice ibrâz - 1 kemâl eylesün âdem Hayret e)zâ-yi ukul olmaz idi bir mecnun
Bir yerde ki hak söyleyeni dâra çekerler İttifak olsa salâha ukalâ beyninde

Gulâm - I meşreb - i irfânıyım ol rind - i aşkın kim Şartınca rûzedâr deriz ol fakire kim
Ne sunmuş destini teşbihe ne zünnâre bağlanmış İftâr sofrasında şarâbı bulunmaya

Zehri tiryâk eyleyüp liryâkı zehr eylerdi halk Rûz - î mahşerde sorarlarsa nemiz var diyecek
Olmasa tağyir - i mâhiyyât - ı eşvâ mümteri’ Biz bu dünyâda günâh itmedik insancasına
Anlaşılmaz Avniyâ remz - i hurûf - i kâinât
Öyle mest it bizi ey sâki -i rûh efzâ kim
Nüsha - i âlemden istihrâc - ı ma’nâ mümteni’
Hûşyâr olmayalım rûz - i kıyâmette bile
SiPıelerde varsun ârâm eylesün tir - i kazâ
Zehrâb -1 meskenet gibi bir ni’met isteriz
Ey hadeng - i gamze - i cânan yerin candır senin
Kim hân -ı ârzûda hasûdı bulunmaya
Sen dahi bir gerden - i billura mı oldun esir
Biz kaniiz cehenneme ey Rabb -i miistegas
Söyle ey perçem niçün hâlin perişandır senin
Ammâ anın içinde Yahudi bulunmaya
Kâtir olayım korkar isem lig - ı kazâdan
Der-1 pür rahmet - i Yezdân-ı bi enbâzdan gayri
Ey rehgüzer - i yâr eğer medfenim olsan Görülmüş şey değildir adi ü istiklâl bir yerde
Ey yâr - ı cefâ cû bu kadar cevr idemezdin Ahibbâ şive -i yağmâda mebhût eyler a’dâyı
Ahvâlime rahm eyler idin düşmenim olsan Hudâ göstermesün âsâr-ı izmihlâl bir yerde
Av. T ü r k Ş a ir le r i 584

Bütün bu takdirlere rağmen, yukarıda da söylediği­ Bâran değil, şafak değil, ebr -i siyeh değil
miz veçhile Avnî, muvaffakiyeti nisbetinde büyük bir şöhret Göz yaşıdır, ciğer kanıdır, dûd-.i âhfır

kazanamamıştır Avrupai edebiyatın memlekette intişara


gibi san’atkârane beyitlere Avnî divanında sık sık tesa­
başlamasından sonra eski zevki devam ettirmesi, bana
düf edilir
mukabil Teceddüt şairlerinin « Divan edebiyatı » nı yıkmak
Onun « hikmet » i de nihayet « tasavvuf > a müncer
hususundaki çahşmalan ve bu maksadla eski tarzda ya­
olur. Lirizminde bile hakim olan tasavvuftur.
zanlara hücum etmeleri bu hususta en büyük âmil olarak
Avnî her şeyden evvel samimî bir « Mevlevi dir. i'vlev-
gösterilebilir.
evîliğe âid hususiyetleri onun bazı manzumelerinden
Avnî, gferçi divan edebiyatı çerçevesi içinde kalmış toplamak bile mümkündür. Mevlâna'ya. fevkalâde hür-
bir şahsiyettir. Vücude getirdiği manzumeler arasında ba
metkâj- olan şairin « Kubbei hadrâ » vasfındaki kaside­
zan pek parlak beyitler bulunduğu halde bazan da sö­ sinde ve diğer bazı manzumelerinde bu büyük şahşiyete
nük mısralar görülmektedir. Onun da bir çok gazelle­ karşı beslediği hürmet ve muhabbet vâzıh bir surette
rinde mevzu vahdeti yoktur. Ve ekseriyetle evvelâ kafiye görülür.
ve redifi tesbit ederek bilâhare şi’rini tanzim etmiştir.
Ondaki bu hususiyeti bilhassa mecmualarından öğ­ Dilmürdevim ihvâ kıl Yâ Hazret-i Mevlânâ
Lûıfunla müdâvâ kd Yâ Hazret-i Mevlânâ
reniyoruz. Muvaffakiyeti ise en ziyade beyitlerde görülür.
Sen husrev-i dervfşan Ben hâk -i der -i îşan
Fakat bütün bu kusurlar esasen divan edebiyatına âid
Lûtî eyle koma giryan Yâ Hazret - i Mevlânâ
dir ve umumîdir. İşte bu itibar iledir ki eski şekillerden Avnî gibi târâcım Tîr - i gama âmâcım
ve kaidelerden ayrılmayan Avnî’yi ancak divan edebi İhsanına muhtacım Yâ Hazret - i Mevlânâ
yatının hududu dahilinde tedkik etmek lâzımdır. Hiç
manzumesi gibi Mevlâna’dan istimdad eden parçalar ve
şüphe yok ki Avnî, bu edebiyatın çok mümtaz şahsiyet-
lerindendir. Oslûb ve şi’riyet bakımından ise Teceddüt Ervâhlır f-ipâhlan Mevlevîlerin
Molla-yi Rıjm şahları Mevlevîlerin
şairlerinin de fevkindedir. Ne Ziıju Paşa, hattâ ne N a ­
Perr-i melek olursa da azdır Hudâ tıilür
mık Kemal onun kâbında bir şair olama^mşlardır Les-
Çârûb -i hânkahları Mevlevîlerin
kofçalı GuU'o ve Hersekh  rif Hikmet gibi eski vadiyi İkbâl -i dehre itmediler arz -i ihtiyâç
takib eden muasırları ise katiyen ona yetişememişlerdir. Allahdır penâhlan Mevlevîlerin
Bir pâdişâha itmediler meyi-i serfürû
Avnî’nin şahsî bir üslûbu vardır. Ve bir beyte bir
Ancak budur günâhları Mevlevîlerin
âlem sıkıştırabilen fsan’atkârdır. Kelime intihabında da­
Tûfanhurûş ider yem - i aahhâr-ı vahdeti
ima büyük bir kudret gösterebilmiştir. Bir mevzuu kav­ Hâsiyyet -i şinâhları Mevlevîlerin
rayış ve anlatış hususunda fevkalâde kabiliyeti vardır. Aunî bu âs'ânede iksîr - 1 can bulup
İfadesindeki selâset ve vuzuh taklid edilemiyecek dere­ Oldukça hâk - i râhları Mevlevîlerin
cededir. Avnî, herkesin söyleyebileceği sözleri bile cazib
bir şekle koymak husjsunda teferrüd etmiştir gazeli gibi Mevlevîliği terennüm eder şiirler vücude ge­
tiren Avnî, dinî rabıtası kuvvetli olan bir şahsiyet­
Hazret -i Fâtıma’nııı sevgili bir dânesini
tir. Onun « Alevî » meşreb olduğu da görülmektedir.
Allah Ali ıh ne cesâretle şehîd etti Yezîd
» Hazreti Ali » hakkında yazdığı şu gazel, bu hususta
kuvvetli bir delildir:
beyti gibi mana itibariyle basit, fakat söyleyiş tarzı iti
bariyle çok canlı beyitler vücade getirmiştir.
Nokta -i tevhîdsin devran şenindir yâ Ali
Avnî, divan tarzının hemen her şeklinde ve her nev' Şîr- i Yezdansın bu gün maydan şenindir yâ Ali
inde manzumeler yazmıştır. Onun âşıkane, rindane, ka- Evliya saf beste -i ta’zîmdir dergâhına
lendarane, hakimane bir çok parçalarına tesadüf edilir. Tahtgâh-ı aşkta divan şenindir yâ Ali
On sekiz bin âlemi râm eyledi Mevlâ sana
Fakat mevzuundaki bütün bu dağınıklığa hakim olan « Ta­
Sen velayet şâhısın ferman şenindir yâ Ali
savvuf » tur. NabVdekı hikmeti. Fuzuli ve Nedim'deki Âsiân-ı lûtfuna geldim ümîd - i rahmilc
aşkı Avnî’de bulmak kabil değildir- Gerçi Fuzulî, Bakî Merhamet kıl el benim dâman şenindir yâ Ali
N e f’î, N aili, Nedim, Oalib gibi şahsiyetlere, hâltâ Neu Bâb - 1 ihsânında yoktur arz - 1 hâle ihtiyâç
res gibi bazı muasırlarına nazireler de kaleme almıştır Auııi -i bîkes senin ihsan şenindir yâ Ali
Fakat bu nazireler şairin şahsiyetini küçültecek derecede
değildir. Bu nazireler yanında onun şahsî buluşlarını Avnî’nin şiirlerinde « Vahdeti vücud» prensiplerinin
gösteren bir çok güzellikler vardır. en zarif ifade tarzlarıyla süslenmiş olarak terennüm edil­
diği görülür.
Müslümanlar kâfirim vallahi billâh -il -azîm Senin ey hâce bu büthâne kâfir olduğun yerse
Dîn ü îman var ise ol gamze -i mestânede Benim bir başka suretle müselmân olduğum yerdir
Türk Şairleri
585 A v.

Bu hâhiş-i şühûd şenindir benim değil Bay îbnülemin Mahmud Kemal diyor ki :
Ayîne-i vücijd şenindir benim değil
“Eş’ârmın bir kısmı 1306 senesinde dâmâdı Şevki Bey
gibi «vaiıdetperestane» manzumeler ibda etmiştir. Fa­ tarafmdan Mahmud Bey matbaasında basılmıştır. Bazı
kat tasavvufa karşı bu kadar meclûb olmakla beraber ebyât birbirine karışmıştır. Hemen her sahîfede yanlış
Avnî, hiç bir vakit tekke şairleri ve bir kısım Mev­ vardır, Veled Çelebi efendi’nin kütübhanesindeki tam
levi şairleri gibi talimî mahiyette eserler kaleme alma­ ve musahhah nüshadan dîvânın istinsah ettirilmesine
m ş, şahsî görüşlerini fevkalâde san’atkârane bir eda ve sûret-i nefîsede tab’ına “Asâr. ı müfîde„ encüme­
ile anlatmıştır. A vnî’nin bu nevi şiirlerinde bilhassa ninde karar verdiğimiz halde muvaffakiyet hâsıl olm adı.„
«kâfir, müslüman, büt, deyr, kilisa, zünnar...» gibi keli­
Süleyman N a zij te “Edebiyatımızda gazel,, başlıklı
meleri çokça kullandığı görülür.
makalesinde “... Eş’ar-i müteahhirîn Avnî Bey’in iki
Avnî her şeyden evvel teknik sahibi bir şairdir ve
büyük defteri dolduran muazzam dîvânını tanzîm ve
mısra tekniğini büyük şair NailVmn eserlerinden öğren­
mukaddimesini tahrîr hizmetini hafidi uhde-i iftihânma
miştir .Bununla beraber onu, Nailî tesiri altında kalan
bir mukallid sanmamalıdır; O , nev’i şahsına münhasır lûlfen tefviz etti...„ diyor.
eserler yaratabilmiştir. A vnî’nin matbu divanında yalnız A bdülham id’e yazdığı
Avnî, çok okuyan bir adamdır. Eskilerden, muasır kasidelerle Münür Paşa hakkında söylenmiş bir kaside
lardan bir çoklarının eserlerini tedkik etmiştir. Onu muh­ görüliyor. Halbuki yazma divanda Cevdet Paşa, Edirne
telif vadilerde çalışan bir şahsiyet olarak tanıyoruz, A ra p . valisi Hurşid Paşa, Midhat Paşa, Pilevne kahramanı
ça, Acemce Rumca, hattâ biraz da Fransızca bildiğini Osman Paşa, Sami Paşazade Necib Paşa, Murad Han V.,
ise mecmualarından öğrenmekteyiz. Şeyhülislâm Sadeddin gibi şahsiyetlere söylenilmiş ka­
Avnî; manzum ve mensur bir hayli eser kaleme sideler de vardır. Yazma nüshada daha bir çok tab’e-
almıştır. Bunları sırasıyle gösteriyorum : dilmeyen şiirlere tesadüf olunuyor.
I _ Divan : Avnî divanının matbu nüshasında Bay îbnülemin Mahmud Kem ar diyor ki (Sts.) :
(3113) beyit vardır. Bunlar 1 münacat, biri Türkçe, di­ “Sadr-ı esbak Said Paşa, Sabrî merhûmun “Rûzgâr„
ğeri Farsça olmak üzere 2 nait, Kubbe-i hadrâ vasfın­ redifli kasîde-i meşhûresi tarzında bir kaside söyleme­
da 1 medhiye, Mevlâna vasfında 1 medhiye, 1 İstimdâd sini teklîf etmesi üzerine Avnî Bey :
der hazret-i Pir, 1 müseddes der istimdâd ez hazret-iPîr-ı
Sâkin olup kerr ü fer-i rüzgâr
destgâr, Şemsi Tebrizî vasfında Farsça 1 medhiye, Dâ- Oeçti hirâs ü hatar-ı rüzgâr
rülesliha hakkında 1 manzume, 6 kaside. Hakkı Bey
matlalı ve altmış dokuz beyitli bir kasîde-i bedîa tanzîm
divanına 1 takriz, Zıya Paşa’nın Harabat’ına 1 tebrikra-
ve Paşa’ya takdîm etmiş, mektebli bir çocuğa tebyîz
me, Gülistan tercümesi Mülistan hakkında 1 takriz, 1
ettirdiğini söylemiş. Tekrar gözden geçirimemiş olacak
tazmin, 1 hamriye, nazm-ı perîşan serlevhalı 1 manzu­
ki bazı kelimelerinin okunması kabil olamadığını ve
me, bir Güftügû yi rindane, îmam Hüseyin ile şairin refi­
evrâkı içinde bulunursa bana ihdâ edeceğini Paşa, söy­
kası Emine hanım ve hemşiresi Nazife hanım’ın oğlu
lerdi. İhtârât-ı mükerrere üzerine aramış bulmuş. O k u­
Ahmed Hayreddin Bey’in vefatları dolayısile 3 mersiye,
namayan kelimelerin ıslah edilmesini ve kendi ta’bîriyle.
Muammer Paşa, Şaban Dede, Kaygusuz Mehmed Dede,
“caize olarak„ bir nüsha yazılmasını arzu ettiğinden
Subhi Paşa refikası Seher Hanım, Taşlıburun şeyhi
zahmetle tashîh eyledim. Yazdığım iki nüshadan birine
Süleyman efendi’nin refikası hanım ile ismi tasrih edil­
— yine o vezinde ve o kafiyede — otuz altı beyit
meyen bir kadın hakkında 6 vefat tarihi. Mir Ali Niha-
ilâve ederek asliyle berâber Paşa’ya verdim. Mükerre-
da 1 tevellüd tarihi, 1269 yılının hulûlüne. Şairin kayın
ren takdîr ve teşekkür etti. Avnî Bey’in dîvânında
babası Nazif Dede’nin türbesine ve «Maçka Mevlevîha-
“Der hakk ı sadr-ı a’zam Said Paşa,, serlevhalı Fârisî
nesinden Bahariye Mevlevîhanesi kabristanına naklolunan
bir kıt’a mündericdir :
kubûrun hîn i keşfinde merhum Kaygusuz Dede’nin
merkadi dahi açıldıkta vücudünden eser bulunmadığına»
dair diğer 3 tarih, Kilidülbahir’de Saka Baba’ya, Ece-
abad’da El tutan ve Akbaş babalara medhiye olarak
3 kıt’a, Gelibolu’da Eryetiş Baba’ya 1 beyit, 289 gazel,
15 rubaî, ve 57 müfredden ibarettir. r jj J y
Avnî divanının matbu nüshası bir çok yanlışlarla ... y
basılmıştır. Ve yazma nüshalarına nazaran çok eksiktir.
Bu kıt’a «Rüzgâr» kasidesine taalluk ediyorsa, Avnî
A vnî’nin tam divanı bugün Bay Veled îzbudağ'm
Bey, o kasidede Paşa’nın kendini mahkeme i adilde
hususî kütüphanesindedir. Bundan istinsah edilen bir
hâkim yaptığını ve şükrini îfâ edemeyeceğini söyliyor.
nüsha da Bay Süürf’dadır ki bizzat kopya ettiği bu nüs­
Kıt’a diğer bir kasîdeye âid ise divanda Said Paşa hak^
haya şair ve hattat olan müstensih mufassal bir mukad­
dime de ilâve etmiştir. kında başka kasîde yoktur. Galibâ Avnî Bey, “Ruzgâr„
38
Türk Şairleri
Av. 586

Kasidesi üzerine bir lûtf-i cedide intizâr etti. Tahsîn-i


Fârisî dîvânı ise :
lâfzîden başka bir şey zuhûr etmedi, bundan münfail j AjjS'
olarak kıt’ayı söyledi, Fakat bu mülâhaza, bir senede
müstenid değildir, zandan ibârettir.„ -iVl, >
JO -
Avnî divanında bazı mizahî manzumelere ve pek az
d,_î jjy dT ö'jl Jl-
olarak ta hicviyelere tesadüf olunur. Bay îbnülemin
'A-
Mahmud Kemal diyor ki :
H
e^
«Avnî Bey’in vâdi-i ciddiyâtta, bâhusûs mebâhis-i
âliyede gösterdiği kudret ve letâfet i beyan, mizah
tarzında söylediği eş’ârda görülmiyor. Müşârünileyh gibi pek çok nefâis-i edebiyeyi muhtevidir.»
gibi âlî tabîat bir şâir-i ciddiyet perverin, tabîat-i Avnî divanının matbu nüshasına ender olarak tesa­
aliyesiyle mütenâsib olan mevâd-ı ulviyyeden kemâl-i düf edilir. Bu eser, tabedildikten sonra Abdülhamid
ciddiyetle bahsetmesi, tuhaflık göstermek içün cebr-i devrinde toplattırılmış ve bilâhare büyük bir ihtimalle
tabîate ve âdî mevzu’lar ihtiyarına tenezzül etme­ yaktırılmıştır.
mesi lâzım geliyor. Tasavvuf ve hikmetin en dakik
I I — Kasîde-i ciilâs-i M urâd ı Hâmis :
noktalarını, garamiyâtın en rakîk nüktelerini kemâl-i me-
Bu gün ol rûzdur kim reşg-i rûz-i îd-i ekberdir
tânet ve nefâsetle tebliğ eden o müstesnâ şâirin kale­ Bu gün ol rûzdur kim subh-i cennetten münevverdir
minden «Benden a’lâ geçinür Mısr eşeği ester-i Şâm»
Beytiyle başlayan 67 beyitli bir kasidedir. (1293) te
kabilinden lâflar zuhûr ettiğine, inanmak kabil olmıyor.»
İstanbul’da basılmıştır.
Bununla beraber, '
I I I — Âteşkede : Şeyh G alib’in Hüsnü A şk’ına na­
Tenezzül eylemiyor lıecve lıusrev-i tab'ım
Sezâ-yi hecv ise de bildiğim ricâl ii nisâ zire olarak vücude getirilmeğe başlanmış fakat ikmal
deyen Avnî, hicv ve mizah vadisinde pek çok eser ka­ edilememiş bir “mesnevî„ dir. “Mef’ûlü mefâilün faûlün„
leme almış ta değildir. Onun muvaffakiyeti hiç şüphe vezninde yazılan bu eser.
yok ki ciddiyat sahasındadır. Ey fâtır-ı Tûr-i âferîniş
A vnî’nin Farsça yazdığı manzumeler epeyce bir ye- Vey hâlik ı nâr ü nûr-i bîniş
Pertev dilı-i cevher-i besâir
’kûn tutar. Ve bu şiirler, alâkadarlar arasında büyük
Âteş kün-i peyker-i menâzır
bir takdir hissiyle karşılanmıştır. Bilhassa Muallim Naci
beyitleriyle başlamaktadır. Bir nüshası Bay Hüseyin
«asrımızın bakıyyetüsselef en büyük şairlerinden» deye
Avni’dedir. ‘
tanıttığı A vnî’nin Farsça şiirlerini, İran şairlerinin eser­
leriyle mukayese edilebilecek kıymette göstermektedir IV — Mir'ât-ı Ciinun :
{Esami S. 235). Bunları derli toplu bir hale getiren Habbezâ nâme-i ibret bahşâ
Bay Suud ise şunları söyliyor : □örmedi mislini çeşm-i ukalâ
«.. Hakkıyle Fârisî bilenlerin bil-ittifak ve bilâ tered- Nâm-ı pâkîzesi mir’ât-ı cünun
düd tasdîk ve teslîm edecekleri veçhile Osmanlı şairleri Rfmümâ anda temâsîl-i fünun

arasında hakîkî Fârisî nazmına kadir zevât mahdüd ve beyitlerile başlayan bu «mesnevi» , «Fâilâtün failâtün
Avnî Bey bu miyanda dahi her zaman birinci sınıfta failün» vezninde yazılmıştır. Manyak bazı tipleri Mizahî
meşhûddur. Müşârünileyhin Fârisî dîvân-ı mürettebi — ki bir eda ile anlatan bu eser de natamamdır. “Nemelâ-
külliyâtı miyânında istinsâh edilmiştir— Ben de şâirim zımcılarla, Nasihat, bedavet, medeniyet, şecaat, at, ka-
deyen her İran edîbini uzun uzadı düşündürebilecek dm, tıb, müneccimlik, yemek delilerini ve inadçı, veh-
hattâ nazîrini ibdâa kudretyâb olamayacağından nâşî ham, hasud olanları yazabilmiştir. Bir nüshası Bay
şermsâr edecek nevâdirle mâlâmâldir. Üstadın ancak Hüseyin Avni’dedir.
yazma bir iki nüsha-i müstensahası elde bulunan dîvân-ı V — Âbnâme : Bahariye Mevlevîhanesinin susuzlu­
Fârisîsi mevcûd olmasa matbu’ dîvânındaki iki Fârisî ğundan şikâyet yollu yazılmış ve Abdülham id’e sunul­
kasideyi bile bu iddiâya şâhid olmak üzre ikame eyle- muş yan manzum, yan mensur bir istid’anamedir.
mak mümkindir. Bu kasidelerden biri na’t-i pâk-i Sey. Zamandır münşeât-ı kilki iisem sû-be-sû icrâ
yidülmürselîn’i hâvî, Muvâfık rüzgâr elverdi
o’j-' İJ:»-
beytiyle başlar. Bu eser baştan sona kadar «su» maz­
munlarıyla doludur. Eşref gazetesinde neşrolunmuştur.
matlaiyle musaddar bedîa, diğeri cenâb-ı Şems-i Tebrîzî
V I — Biilbüinâme :
vasfında
j-îli jU jLıLı Aj j Firâz-ı sidreden açsan dehânm ey bülbül
ıl>W ' Gülün kulağına girmez ezanın ey bülbül
matla’lı neşîde-i belîgadır. beytiyle başlayan bir manzumedir.
Türk Şairleri
587 Av.

Y U — Nihân-ı kazâ : Bu eser hakkında Bay ibnül- îcâb (Fıkıh) _ İnşâ i tasarruf içün ibtidâ söylenen
emin Mahmud Kemal şu malûmatı veriyor {Stş.) : sözdür ki tasarruf anınla isbât olunur. Ve bu söz bâ-
«Nibân-ı kazâ ünvanlı eseri Nef’î’nin Sihâm ı kazâ'sı yi’in (sattım) demesinden ibârettir.
gibi hecviyyâttan terekküb edüp bunun mûcib-i mazar­ Kırân (Nücum) — Kevâkib-i seyyâreden iki kevke-
rat olacağını dâmadı Şevki Bey ihtâr eylediğinden bin müsellesât-ı bürûciyyeden birinde mukarenet ve
sobaya attığını Şevki Beyzade Hüseyin Avni Bey içtimâ’ etmesidir. „
söyledi .
X / — İntak ; Bay Hüseyin Avni’nin verdiği malû­
V /// — Mersiye: Farsça bir manzumedir. Muhteşemi mata göre, A vnî’nin Rumca’dan tercüme ettiği bir
KâşânVyı tanziren yazılmıştır. romandır.

IX — Mesnevi tercümesi ; Mevlâna’nın meşhur Mes- X II — Mecmualar : A vnî’nin on beş, yirmi kadar
nevî’sine vücude getirilen mensur bir tercümedir. mecmuası vardır. Şairin muhtelif zamanlarda baştan
Müsveddelerinden bir kısmı zayi olan ve altı cildden aşağıya kendi elyazısıyla tertib ettiği bu mecmualar,
ancak üç cildi ikmal edilen bu eserin mukaddimesi onun karakterini ve edebî hüviyetini tayin hususunda
manzumdur. Şu beyitlerle başlar : en mühim manbalardır. Bu mecmuaların ekserisi bugün
Bay Veled Izbudağ'm hususî kütüphanesindedir- Bunlar­
jî ^ <r Ui
dan birini bana hediye olarak vermek lûtfunda bulun­
dular. Şairin bir kısım manzumeleriyle, bazı mektup ve
notlarını, muhavereli hikâyelerini, tertib ettiği ıstılah
j I l -< 1 1 j Ju 1 ı
lügatinden bir kısmını ihtiva eden bu mecmuada şairin
J r ^ bizzat kaleminden çıkan bir resimle bir kaç kroki mev­
jl j j y
cuddur.
J U ^ I vl — j l
Bu mecmualar sayesinde öğreniyoruz ki Avnî, mü-
JU= Ail- \j J it
tetebbi bir adamdır. Tasavvuf, felsefe. Tarih, Lügat,.,
gibi muhtelif branşlar üzerinde çalışmıştır. Bağdad’da
bulunduğu zaman bir Bagdad tarihi yazmak için uğraş­
Bu eserin bir kısmı Bay Suud’da ve Bay Hüseyin tığını da bendeki mecmuanın kaydından anlıyoruz.
Avni’de mevcuddur. Avnî, «Tahsîl i kemâlât kem âlât ile olmaz» meselini
yazdıktan som a şunları ilâve ediyor :
X — Istılâhat lü g a ti: A vnî’nin bu ünvan altında
«Hattâ muharrir i fakîr Bağdad’da iken Bağdad’a
büyük bir lügat hazırladığını vücude getirdiği mecmua­
bir târih telifini tasavvur eylemiştim. Sonra edevât ve
lardan öğreniyoruz. Bu eserde bir çok ilimlerin ıstıla-
âlât 1 lâzimeain adem-i vücûdundan dür kalmıştır.»
hatı bir araya getirilmiş ve bunlar hece harflerine
Terti) etmek istediği eserin mündericatını da şu
göre sıralanmıştır. Kitabın ikmal edilip edilmediğini
yolda tasarlamıştır:
kat’î olarak bilmiyorum. Bazı örnekler göstermekle
“Bağdad’ın hulâsa târîh-i kadîmi.
iktifa edeceğim .
Bağdad’ın te’sîsinden devlet-i Abbâsiyyenin inkirâ-
İrsâl (Hadîs) — Adem-i isnaddır. Yani lâvi-i hadîs
zına kadar hulâsaten târihi — Memâlik-i Osmâniyyenin
olan zâtın an’ane ile rüvât-ı hadîsi beyân etmeyüp yal­
iltihâkından şimdiye kadar— .
nız U* Jls demekle iktifâ etmesidir.
Ahâlî ve aşâirinin envâ’ ve ahlâk ve lisan ve mezâ-
“ İrsâl-i mesel ( ) — Hakîkat-i ma’nâyı isbât içün
hib ve âdâtı.
beytin bir mısra’mda müddeâya temsîlen bir kaziyye
Hayvânat, mahsûlât, mezıûat, nebâtât, sanâyi’, em-
tertîb etmektir. Beyit
râz ve muâlecât.
Dökilür katreleri âşık-ı tnehcûr ağlar M usiki.
Yıldızı düşkün olur pâdişehim ma’zûlün
Mikdâr.ı arâzîsi ve enhâr ü cibâl .
Istiâz (Bedî’) — İtmâm-ı murâda istiâne içün gayrın Asâr-ı atîkası.
beytini îrâd eylemek. Meşâhîr-i ricâl i Bağdad’ın terâcim-i ahvâli.
Ism-i cins (Nahv) — Bir şey’e ve ana şebîh olan Harîta-i umûmiyyesi.
efrâd nev’ine mahsûs olan isimdir. Racül gibi ki cümle Âsâr.ı atîka.»
ricâl ve tayr gibi ki cümle tuyûra şâmildir. Avnî’nin mecmualarından bir kısmını gören Bay
Esmâ-i cemâliyye (Tasavvuf) — Lûtf u cemâle dâir Suiıd şairin divanına yazdığı mukadimede diyor ki :
olan esmâ-i Ilâhiyyedir. Kerîm, Lâtîf gibi. cGençliğinde yazdığı âsân muhtevî ve hatt ı destiyle
Usûl (Musiki) — Negamât-ı mûsıkıyyenin mekadîr muharrer bulunan üç büyük mecmûayı tedkîk ettim.
ve derecâtını ta’yîn eden evzandır. Bunların birindeki iki sahîfelik müsveddeye nazaran
Türk Şairleri
588
Av
şöyle diyor;
merhum men­
sur bir ti­ Oeç mek te dir
yatro yazmak otuz iki sâl-i
'V
gam iştimâl »
tasavvurunda
Hidmetle eyle­
bulunmuş ve
mekteyim im-
eşhâs-ı vak’a- râr-ı mâh ü sâl»
yı da şöylece Avnî bırakma­
tertîb etmiş f dı beni bir lâh-
• ^
ise de ikmâl ' - . I ze fakr-i hâl •

etmemiş, yâ- O A ı>>* Bir kerrehâl-i


fakrıma bak
hud lüzum
\ benden ibret al»
görmemiştir . Me’mûr olup
Yine o mec- gedâ-yi zamân
mûalarm bi­ olma zînhâr »
rinde gördü­ Muhtâc-ı nân
I
ğüm bazı ter- j ider seni dû-
nân-ı rüzgâr»
sîmattan anla­
dım ki üstad
I Resmî mes­
Avnî’de pek
lekte de te­
bâriz bir ta-
rakki ede­
bîat-i ressâ-
me miş tir .
mâne varmış.
Ab dül ha -
Arzû etse imiş — ‘^ U * mid’e tak­
bir ressam ı
dim ettiği
bedâyi’ per-
bir kaside­
ver olabilir­
,x '.; • '? < # '> . • de şunları
miş . Fakat
söyliyor :
şurası muhak­
kaktır ki ib- Avnî kulunuz
dâât 1 şi’riy- be-hakk-ı îman-
yesi en büyük Bir çâker-i sâ-
r es saml ar ı dık-ul-cenandır-
Ol zümreye
— anlasalar —
mültehik değil
h a y r e t l e re
kim * Sermâ­
duçâr edecek yeleri yalan
elvâh-ı âliye- Yenişehirli AvnVntn elyazısı
dolandır»
dendir.» Hayfâ ki Urîk-ı irtikada
A vnî’nin elyazısı Vidin’den gelen ve bugün Umumî Cemmâze-i bahtı kaltebandır
kütüphanede bulunan Camiannezair’m muhtelif sahife- Ser menzile irdi hem rehânı
Yo larda anın i|i figandır
lerinde de görülmektedir. Şair Vidin’de bulunduğu es­
Altında şu kubbe-i azîmin
nada bu eseri tedkik etmiş ve kenarlarma bazı beyitler Haşretkeş-i vüs at-i mekândır
yazdığı gibi bir sahifesine de 15 safer 1271 tarihinde Bir evde hazin yatar ki sahnı
« üV >> imzasıyle iki gazel de yazmıştır (S. 542). Mânend-i cahîm pür dühandır
A vnî’nin oldukça güzel bir yazısı vardır. Şair, aynı Ol rütbe mazîk u teng ü târîk
zamanda iyi bir hattat olan Bay Suud diyor ki ; Qûyâ ki mezâr-ı kâfirandır

cAvnîBey merhum asarından bir kısmını mecmûasına Sami Paşazade Damad Necip Paşa’ya yazdığı kasi­
dede ise şunları söylemektedir ;
hatt-ı ta’lîk ile kaydetmiştir . Bu yazı o kadar parlak de­
Müteaddid Arabî esb-i giran kıymet ile
ğildir. Âsâr-ı Fârisiyye ile kesret-i iştigalinden nâşî göz
Tek ü tâz eyler idim fahr ile beyn.el-akvâm
alışıklığı netîcesi olarak vücûde gelmiş acemice bir ta’-
Şimdi bir kürbeye mâlik değilim olsam da
liktir. Fakat rik’a hattı fevkalâde nefîs ve metindir.
Idemem sûret-i infâkına ifrâz-ı taâm
Gayet okunaklı ve pek muntazam ve sevimli kitabeti
vardır...» Bir piyade kulunum zümre i küttâb içre

A v n î’nin hayatı zaruretle geçmiştir. Bir şi’rinde Çiğnedi geçti beni râyız.ı baht-ı hodgâm
Türk Şairleri
589 Av.

Yalınız ma’şer-i inşâna değildir gıbtam gören olmadığı akvâ-yi rivâyâttandır. Az içermiş, gizli
Ba’z-ı hayvana dahi itmedeyim reşg-i tamâm içermiş, korkarak, çekinerek, utanarak içermiş. „
Meselâ cennet-i ıstabl-f şehenşâhîde A vnî’nin içkiye düşkün oluşunu bir takım sebeblere
Benden a’lâ geçinür Mısr eşeği ester-i Şâm atfetmek lâzımdır. Memuriyet hayatında yüksek mevki.
Satarım nân içün üstümdeki eski sakoyı 1er işgal edemeyen şair, âilî vaziyet itibariyle de talisiz
Rağbet itseydi eğer eskici kör kel Avram bir adamdır. Karısının ve müteakiben cğlu Hüsamüd-
Sinemi dâğlayup gam yemeyim de ne yeyim din’in ölümleri onu çok üzmüştür. Bu acıklı iki vak’a
Bendehânende efendim ne kömür var ne taâm için yazdığı şu mersiye onun en güzel bir şi’ri olarak
Vardı bir rütbeye fakrım ki kölezâdelerin gösterilebilir :
Kurs-ı bedr-i|_feleke el uzadır her akşam
Tâzelikte lâlezâr-ı Kerbelâ itti beni
Ben de tırnaklarımı kestiririm bayramlık (1) Tîg-ı cellâd-ı verem âteş bıraktı cânıma
Kestirir her kişi esvâb gelince bayram Zahm-i hunrîz-i ciğerfersâya merhemdir deyu
Dağlar yaktı tabîban sine-i sûzânıma
Bana mîrâs bırakmıştı düyûnun ancak
Günde üç nevbet beni dilhûn idüp dâğ-ı ciğer
İrtihâl eylediği lûzda merhûm babam Bir devâ kâr itmemiştir derd-i bî dermanıma
Fikr-i icrâ ile her ay başı mecnûn olurum Akıbet bir demde kan boğdı şehid itti beni
Ey diriga gitti kanım girdi âhır kanıma
Başlarım itmeğe dîvâne gibi halt-ı kelâm Hâk-i dergâh-ı Çıragan’dan kıyâmethîz olup
Bendehânende tamâm on iki aydır hükmi Vâlidim devletle geldi külbe-i ahzânıma
Çıktım istikbâline tâbût-ı hûn âlûd ile
Gerçi kim sâlde bir kerre gelür şehr-i sıyâm Can fedâ kıldım kudûm-i vâlid-i zîşânıma
A vnî’nin işret düşkünü bir adam olduğu hakkında Ol hümâ-yi himmetin girdim kanadı altına
Lâne tuttum beççe-i mürg-i dil-i nâlâmma
şifahî bazı rivayetler mevcuddur. Bizzat şair de, Haclegâh-ı beyt-i illiyîne ittim intikal
İçmesin bâde güzel sevmesin âh eylemesin Bu yalan dünyâ evi lâyık değildi şânıma
Neşlesin Avni-i nâçâr ne yapsın netsin Rihletimden elli gün geçtikte bâ emr-i Hudâ
Özleyüp oğlum Hüsâmüddîn’i aldım yanıma
gibi beyitleriyle kendi temayüllerini sarahatle söyle­ Oülsitân-ı âl-i Zehra’dan ciğerparem gibi
miştir. Nâzenin bir gonca takdim eyledim Yezdân’ıma
Yâ İlâhî ehl-i beyt-i Mustafâ’nın aşkına
Bay İbnülemin Mahmud Kemal diyor ki (Stş.) : Merhamet kıl hâlime bakma benim noksânıma
“Cenâb-ı Hak garîk-ı rahmet buyursun, Avnî Bey
merhum — ekser-i şuarâ yi benâm gibi — esîr-i bâde A vnî’nin Hüsameddin’den başka Muhsine isminde

olduğu ve esârete, refîkası Emine Hanım’ın müteverri- bir kızı olmuştur.

men vefatından ve elli gün sonra da oğlu Hüsamüd- ı-ıikj


din’in ziyamdan mütevellid ye’s ü kederin sebeb olduğu mısraının delâlet ettiği 1279 (M. 1862) tarihinde do ğ­
mervîdir. olduğunu kendi de bir rubâîde ve muş olan Muhsine, Ankara defterdarlığından infisal
bir beyitte şöyle takrîr ediyor : etmiş iken vefat eden Şevki Bey’in haremidir. Muhsine
Sermest-i nıüdâm olduğuma subh u mesâ Hanım’ın Hüseyin Avnî, Nizameddin, Fahrünnisa
Ta’n eyleme Allah içün ey ehl-i vefâ
adlarında üç çocuğu olmuştur. Bay Hüseyin Avnî, Mu­
Bir bîrimizin kanını nûş itmedeyiz
siki ve edebiyatla iştigal eden münevver bir şahsiyettir.
Ben cama kadîm düşmeninı câm bana
* Bay İbnülemin Mahmad Kemal diyor ki (Sf§.) :
* *
“A vnî Bey’in kerîmesi ve Hüseyin Avnî Bey’in
Sermest odur ki Avni’yi mest-i müdâm veş
Hep câme dâir ola zebanında kîl.ü kal vâlidesi Muhsine hanım’a maaş tahsîs olunmuş ise de
diğer oğlu maaşını alup zarürete duçar edildiğinden
diyor. Filhakika merhûmun sabaha kadar bîdâr bulun­
ve kendi o sırada ihtiyat zâbiti olup Hind ve Ç in ’e
duğu âilesinden menkuldür. Fakat bîdarlık, sermestlik-
götürülen esirlerden bulunduğundan zavallı validesinin
ten mi, yahut illet-i seherden mi yoksa — uşşâk-ı İlâhî
Dârülaczeye nakledildiğini ve tahminen 1335 sene­
gibi _ hâb-ı gafletten bil-ihtiyâr ibâ ve vazîfe-i ubû-
sinde orada vefat edüp medfeni malûm olmadığını
diyyeti îfâ^etmekten mi münbais olduğu bittabi’ mec-
Hüseyin Avnî Bey söyleyerek bizi müteessir et-
hûlümüzdür.»
mişti.„
Bay Suud ise şunları söyliyor :
A vnî’nin 378 beyitli 50 manzumesini örnek olarak
“Merhûma işret edermiş derler. Galiba zevcesinin ve
alıyorum :
ciğerpâresinin jbirbirini müteakip üfullerinden mütevellid
ye’s ile bu|^neşveye meyi etmiş ve evâhir-i ömründe - I -
— Münâcât —
külliyyen terk eylemiştir. A vnî’nin ibtilâ zamanlarında
Çünki sen âyîne-i kevne tecellâ eyledin
bedmest olduğunu değil, alelâde mestane hâlini bile
Öz cemâlin çeşm-i âşıktan temâşâ eyledin
(l)'Kestiririm kelimesi «kestireyim» suretinde olarak bu mısra Ma’ni-i lâhûtunı nâsûtta izhâr içün
Hafız Müşfik’ındır fSis.) . Âdeme sûret virüp ta’lîm-i esmâ eyledin
Türk Şairleri
Av. 590

Cümle mektûmâtını halvetserâ-yı gaybının Var mı eflâkin de böyle irtifâ’.ı rütbesi


Zîver-ı levh-i şühûd ittin hüveydâ eyledin Dergehinde şâhlar böyle cebin fersâ mıdır
Küll-i mutlak eyleyüp cüz’-i mukayyedden zuhûr Anı seyr it görmedinse on sekiz bin âlemi
Sûret-i her katreyi mir’ât-ı deryâ eyledin Yoksa âlem gördüğün dünyâ vü mâfîhâ mıdır
Eyleyüp her zerreyi bir âşık ı Mûsî taleb Secdegâh ı ins ü candır söylesem m âni’ midir
Kâinatı gark-ı envâr-ı tecellâ eyledin Kıble i ervâh-ı ulvîdir desem bîcâ mıdır
Gösterüp levh-i ademde bî aded nakş ı bedî’ Türbe-i akdes midir sahnında yâ arş-ı azîm
Sırrını a’yâna bu sûretle ifşâ eyledin Türbedân Cebreîl-i gerzeman peymâ mıdır
Gark idüp Fir’avn’ı bahr-i pür hurûş-i hayrete Revzeninden berk uran nûr-i Celâlüddin midir
Feylesof.ı akl.ı hikmetdânı rüsvâ eyledin Y â tecellâ-yi cemâl.i hazret-i Mevlâ mıdır
Bir nefesle Meryem’i demsâz-ı Cibril eyleyüp Başka bir âlem mi îcâd eylemiş Rabb-i ezel
Rûh virdin kalib-i mevhûma îsâ eyledin Y â muallâ hâbgâh ı hazret-i Molla mıdır
Cennet.i dîdârdan sahrâya saldın nâg-ehan Hazret-i Molla mıdır bu der?eh-i uiyâda yâ
Âdem’i şûrîde-i hicrân ı Havvâ eyledin Çâr tâk 1 âsmanda hazret-i îsâ mıdır
Kande varsa bir Halîl-i akdesin derhal anı 0 1 hudâvend-i kader kudret ki zât-ı pâkini
Mancınîk-ı aşk ile nîıâna ilka eyledin Âsman fark eylemez Mevlâ mı Mevlânâ mıdır
Kef dırâz ittin Züleyhâ’yı visâl-i Yûsuf’a Ol sipihr-i feyz-i Hak kim kevkeb i icIâlini
Yûsuf’ı seylî zen-i dest-i Züleyhâ eyledin Mihre teşbih eylemek şâyeste bir da’vâ mıdır
Perde-i dîdânn oldı şiddet-i fart-ı zuhûr Mihr ider mi âlemi her gâh gark-ı nûr-i feyz
Kendini çeşm-i dil ü cân içre ihfâ eyledin Kendi yâhud bîzevâl ü lâmekân pîrâ mıdır
Gülsitân-ı hüsni feyz âbâd-ı âşûb itmeğe Merkez-i pergâr-ı devran mı vücûd i akdesi
Sûbesû hûn-i dil i âşıkla İska eyledin Hâsıl-ı vâlâterîn-i devre-i kübrâ mıdır
Aklı Mecnûn eyleyüp dâr üş-şifâ-yi aşkta Görse devrânın felek bilmezdi devr-i bâtını
Kays’ı zencîr ülfet-i giysû-yi Leylâ eyledin Devre-i kübrâ mıdır yâ devre-i suğrâ mıdır
Her reg-i berg--i teri bu gülşen-i îcâdda Mâ halâk destinde ammâ kimse bilmez destini
Cûybâr-ı feyz i isticlâya mecrâ eyledin Dest-i kudret mi Yedullah mı Yed-i Beyzâ mıdır
Perde-i zülf i bütandan gösterüp bin şu’lede Görse i’câzâtını bilmezdi Hârût-i kazâ
Dilleri züunâr bend-i kayd-ı sevdâ eyledin Kilk-i mu’ciz dem midir destinde ejderhâ mıdır
Kâfiri meşgul-i dünyâ zâhidi ukbâ pesend Rûhbahş oldukça ejderhâ-yi kilki âleme
A şıkı berhemzen-i dünyâ vü ukbâ eyledin Kimse ta’yîn idemez Isâ mıdır Mûsâ mıdır
Hem Enelhak söyledin zîr-i leb-i Mansûr’dan Şâhid-i hilkat midir yâ nâzenîn-i Kibriyâ
Hem cezâ-yi töhmet-i Mansûr’ı icrâ eyledin Turrası târ-ı sevâd-ı Leyİe-tül-Esrâ mıdır
Dil fedâ-yi sûret-i mihr eyleyüp bîdilleri Kubbe-i icIâli üzre atlas-ı gerdun mıdır
Mübtelâ-yi nakş-ı dîvâr-ı kilîsâ eyledin Y â zemîni gök müzerkeştâr bir dîbâ mıdır
Nârdan güller bitirdin sengden mâ-i maîn Bâğ-ı feyzinden zemin bir sebze-i hurrem midir
Çûbdan izhâr ı ejderhâ-yi Mûsâ eyledin Bahr-i cûdundan felek bir mevce-i zerka mıdır
Hikmetin her kande iş’âl eylemişse bir çerâğ Âsman mı zevrak-ı zerrîn-ı mâh-ı nevle yâ
Şeş cihetten lâyuad pervâne peydâ eyledin Şâhil-i deryâ-yi ihsânında bir mersâ mıdır
Âftâb-ı şu’lever mi atlas-ı gerdûnda
Eyleyüp feyz-i vücûdun nefh i Isâ’dan zuhûr
Y â keçîm-i rahş ı ikbâlindeki tamga mıdır
Mürde i sad sâle-i nâbûdı ihyâ eyledin
Kapladı arz u semâyı feyzi ammâ Hak bilür
_ II - Hızr-ı ferruhpey mi Rûhullah-ı canbahşâ mıdır
— Der vasf-ı Hazret-i Mevlâna ve Ebr-i lûtfundan eğer bir katre düşseydi yere
ta’rîf-i Kubbe-i Hadrâ — Anlaşılmazdı cinan mı sâha-i gabrâ mıdır
Bârgâh-ı âsman mı Kubbe-i Hadrâ mıdır İn’ikâs itseydi mihr âyîne-i idrâkine
Y â fezâ-yi lâmekânda çetr-i Ev ednâ mıdır Fark olunmazdı güneş mi habbe-tüs-sevdâ mıdır
Şeş cihetten rûz ü şeb Kerıûbiyân eyler tavâf Hükmi câri mâverâ-yi âlem-i imkâna dek
Mescid-i Aksâ mıdır yâ K â’be-i ulyâ mıdır Dehri zabt ittiyse istilâsı istilâ mıdır
Sâhasında rûşenâ kandiller mi berk uran Here merc eyler cihânı istese bir nazresi
Y â nücûm i âsmân-ı âlem i ma’nâ mıdır Fark olunmaz arsa-i mahşer midir dünyâ mıdır
Gülşen-i vahdet mi etrâfında yâ huld-i berîn Olmasun mı lâmekânpeymâ kümeyt-i himmeti
Anda her bir nahl-i rûh efzûn bir tûbâ mıdır Sâha-i mızmâr ı âlem ol kadar pehnâ mıdır
Türbet-i vâlâsı üzre sebzgûn pûşîdesi Alem-i sûrîyi tenvir itse nûr-i vahdeti
K â’be-i uiyâya konmuş perde-i hadrâ mıdır Kimse idrâk eylemez sûret midir ma’nâ mıdır
Ferş-i dergâhı be-kavl-i Nef'i-\ mu’ciz beyân Her zaman dünyâda bir kaimmakam ı feyzi var
“Arş’tan a’lâ değilse çerhten ednâ mıdır„ Evliyâdan kârgâh-ı hâkdan tenhâ mıdır
Beyt-i ma’mûr-i felek denmek dahi ta’zîm içün Gerçi peygamber değil ammâ ki reyb eyler ukul
Şânına nisbetle bir ta’rîf. i kadr efzâ mıdır Rûh-i mürsel mi velıyyullah-ı bîpervâ mıdır
Beyt-i ma’mûr içre var mı böyle birşîr-iHudâ İtmesün mi şübhe zîrâ Mesnevî-i akdesi
Çâr erkân» muhât-ı cennet-ül- me’vâ mıdır Mesnevi midir kitâbullah.ı müstesnâ mıdır
Her yanında berk urur mı nûr-iRabb-ı Zül-celâl Mesnevî-i Ma’nevî-i Mevlevi midir yahud
Sakfı anın deh kıbâb-ı çerhden bâlâ mıdır Alem-i i’câzdan bir âyet-i uzmâ mıdır •
Türk Şairleri
591 Av.

Yâ kuzât-ı âlem-i irşâda düstûr olmağa Söz yok güher-i elsine i âleme ammâ
Akl-ı kül cem’eylemiş mecmûa-i fetvâ mıdır Ey hâce lisân ı şuarâ başka lisandır
Dehri pür g-evher ider noksanpezîr olmaz yine Zîrâ şuarâ zümresinin tab’-ı selîmi
Bahr-i zahhâr ı kerem mi ken/-i lâyefnâ mıdır Âyîne-i ilhâm-ı hudâvend-i cihandır
Hâme kim fülk-i yem-i vasfında olmuştur reis Bin safsata birm ısra’-ı bercesteye değmez
Aşıkane bir gazel tarh eylese eyyâmıdır İndimde esâtîr-i Felâtun hezeyandır
Âstânın Kâ’be-tül-uşşâk-ı arş âsâ mıdır Şâir o hümâdır ki iki âleme pinhan
Hây ü hûlar anda bang--i Rabbiyel-a’lâ mıdır Bir cevv-i mukaddeste hafiy-yüt-tayeıandır
Rehgüzâr-ı intizârında gören fark eylemez Kadr-i şeref-i şâiri şâir bilür ancak
Dîde-i hun girye-i hasret midir sakka mıdır Rûhülkudüs’ün sırrı Srâfîl’e iyandır
Şu’lehîz-i hüsn ü ân oldukça eylerken simâ’ Takdîr i bahâ eyleyemez sayrafi-i dehr
Kametin mahşergüdâz ı âlem-i bâlâ mıdır Bir cevhere kim hâk i siyâh içre nihandır
Dil midir zülfün midir bâis bu kîl ü kale hep Bir kenz-i hafidir kalem-i eh) i suhan kim
Mûcib-i g^avg'a olan Mecnun mıdır Leylâ mıdır Pîrâye dih-i debdebe-i kayser ü handır
Görse fark itmez felek bir bende-i nâçârmı Etvâr-ı dilîrâne ile sûk-ı suhande
Derdmend i derd-i aşkın mı Ebüdderdâ mıdır Azâde ser i dağdağa i sûd ü ziyandır
Hem melâik bendedir hem evliyâ müştâktır Bir nokta ile arbede engîz-i kıyâmet
Çâker-i hâk-i derin bir Avni-\ şeydâ mıdır Bir nükte i tahzîr ile âşüb nişandiE
Yâ Veliyyallah o sermestim ki idrâk eylemem Ammâ ki bu ta’rîf olunan şâir-i mâhir
Evc-i gerdun mı hadîd i kürre i süflâ mıdır Nâdir bulunur cevher-i nâyâb ı zamandır
Bîhuzûrum ol kadar kim durduğum ârâmgâh Bu rütbeyi ihrâzda sâhib yed-i tûlâ
Hayretimde anlamam dünyâ mıdır ukbâ mıdır Fahr-üş-şuarâ pâdişeh-i nüktcverandır
Bî şuûrum öyle kim fark eylemem Allah bilür Üstâd-ı suhan hazret-i Hakkî Beğ efendi
İçtiğim hûn-i ciğer mi bâde-i hamrâ mıdır Kim zâtı vücûd-i hünere rûh-i revandır
Subh u şâmım tîzrev ol rütbe kim olmaz iyan Ol mahşer-i envâ’-ı fezâil ki vücüdı
Rûz i nûrânî midir yâ leyle-i zalmâ mıdır Bâdî i mübâhât-ı edîbân-ı zamandır
Rüzgârım öyle âtıl geçti kim bilmem henüz Ol dâver-i i’câz ki şemşîr-i zebânı
Gaflet-i çil sâle mi yâ bir şeb-i yeldâ mıdır Hâsiyyet-i elmâs dih-i seng-i fesandır
El’aman ey şâh-ı iklîm-i velâyet el’aman Berk-ı kalemi âyine-i mihr-i felekten
Bende-i nevmîde lûtf u merhamet hengâmıdır Bir zerre ile jengzedâ-yi yerekandır
Pâdişâhân eylemez mi afv-i bî cürm-i kesan Endîşesinin sûr-i hümâyûn-ı suhande
Afv-i taksir eylemek bir resm i nevpeydâ mıdır Her lem’ası bir zahme-i hurşîd feşandır
Bir de nevpeydâ imiş âyîn-i afv-i rûsiyeh Bîın i sademât-ı kalemiyle dii-i düşmen
Emrine îcâd-ı âyin hâlet-i üsrâ mıdır Sîmâb gibi lerze hurûş-i halecandır
Arz-ı hâl ister mi eltâfın kabûl-i hâcete Bir mislini ibrâz idemez bezm-i cihanda
Muktezâ-yi himmetin^^muhtâc-ı istid’â mıdır Tedbîr i felek kim deveran ber deverandır
Hâl-i nâçârım huzûrunda değil mi âşikâr Teşbîh hatâdır sözüni cevher-i câna
Yoksa hâmüş olduğum da’vâ-yi istiğnâ mıdır Teşbîh hatâdır didiğim sehv-i lisandır
Dergeh-i icIâlinin bir kemterin memlûkiyim Can cevheridir kim suhani tâ be kıyamet
Çerhe istiğnâ da itsem nâz ı nâbercâ mıdır Câvîd kün-i kevkebe-i nâm ü nişandır
Can mı bahş eyler felek bîçâreye lütfün gibi Âyîne-i tahkîk ile mir’ât-ı zamîri
Kemterin ihsânı ehl i hâceti ihyâ mıdır Yekdîgere hem âyine hem âyinedandır
Başına çalsun felek hargâh-ı izz ü rif’ati Ol mertebe pâkîze ki eş’âr-ı seiîsi
Sikkepûşânın gedâ-yi sâye-i dünyâ mıdır Firdevs-i hakikatte revân âb-ı revandır
0 1 rütbe metin kim eser-i tab’-ı lâtifi
• - III - Sedd i reh i seyyâre-i ömr-i güzerandır
- Takriz - Nazmında bu hâlet ne ki bir kez okuyanlar
— İsmail Paşazade Hakkı divanına — Vâreste-i nâz ü sitem-i pîr-i mugandır
Söz kâlbüd-i kadr i benî âdeme candır Ta’bîr idemem neş’e-i güftârını zîrâ
Söz vâsıta-i râbıta-i âlemiyandır Râz-ı dem-i îsâ gibi bir sırr-ı nihandır
Söz bir nefes-i sâzec-i bîrengdir ammâ Teşbihine yol vardı Hakîm-i Cebeli’ye
Berhemzen-i sûretkede-i kevn ü mekândır Müsâ’ya eğer dinse Kelim i Hemedan’dır
Y â Rab bu ne hâlet bu ne te’sîr ki bir söz Sûkend o cihandâra ki fermân-ı azîmi
Revnak şiken-i ma’reke-i seyf ü sinandır Cemmâze keş-i çerh i serî’-üs-seyerandır
Yâ Rab bu ne kudret ki serâpâ.yi memâlik Yok kuvvet-i ma’nâda o îsâ deme hemtâ
Fermanber-i şemşîr-i cihangîr-i zebandır Var ise yine N ef' i-\ şemşîr zebandır
Bir başka güherdir ki avârızla bozulmaz İ’câzını Allah bir inkâr idemezler
Söz gerçi mizâc-ı feleğe bâr-ı girandır O l tâife kim münkir-i Rabb-i dü cihandır
İnsan ana dirler ki bilür kadr-i kelâmı Kemter güher-i nazmına sarrâf-ı zamâne
Hayvandır o kim tâlib-i mâ-ül-hayevandır İsâr kün-i mâhasal ı kulzem ü kândır
Maksüd maânî ise güftâr ü sadâdan Peymâne-i humhâne-i irfânına nisbet
Bileümle lisanlar sebeb-i fazi ü fülandır Serçeşme-i can kûdeg-i nâşüste dehandır
Türk Şairleri
Av. 592

01 husrev-i ma’nâ ki feyzâ-yi dil-i Cibril Hak seni izhâr içün bir rûh tasvîr eylemiş
Gülgûn i süveydâsına cây-i ccvelândır Sonra gülberg-i hayâ pîrâhen olmuştur sana
Dîvânını tertîb ile mânende-i Şevket Reng-i gül bûy-i semen rûh-i revan nûr-i basar
Tab’ınca da ibrâz-ı şûkûh ittiği şandır Bir biriyle itmiş âmîziş ten olmuştur sana
Dîvân-ı celîlinde tesâvîr-i maânî Nurdan bir gülsün ey sermest-i âteş rûy kim
Safbcste-i ta’zîm durur cünd-i beyandır AvniA zârın hayâli gülşen olmuştur sana
Mecmûa değil câmi’-i esrâr. ı felektir
— VII -
Dîvan değil âyîne-i gülzâr-ı cinandır
Her beyt-i felek rif’ati bir K â’be-i tahkîk
îderdi her güneh bir sûret-i özriyye âmâde
Her mısra’ı bir zemzeme cây-i cereyandır
Eğer dünyâyı ibrâz itseler mir’ât-ı ukbâde
Her safhası bir levha ı Mûsâ’ya mukabil
Bu sahbâdan eğer bir katre nûş itseydi Cebrâîl
Hsr nüktesi bir nefha i îsâ’ya zamandır(l)
Verâ-yi perdede mahfî kalırdı hürmet-i bâde
Avnî şehidallah bu da’vâ yi kemâle
Tesâvîr.i maânî-i kitâb-ül-hikmet-i tab’ın
Her bir sözi bir şâhid-i bî reyb ü gümandır
Nümâyandır bütün âyîne-i fihristi sîmâde
Tâ key o kerem pîşeyi ta’rîfde ıtnâb
Ucı bir yerde eyler içtimâ’ îmân ile küfrün
Harşîd-i muallâ g-ibi meşhûr-i cihandır
Meğer bir rişteden mensûc imiş zünnâr ü seccade
Tâ hâkim-i dîvân.ı kazâ hükm i kalemdir
Murâdım perde-i gerdûnı yırtup hâriç olmaktır
Tâ nâzım-ı ahvâl-i cihan^nutk u beyandır
Bana mahsûstur fikr-i muhâl-i hârik-ul-âde
Tâ âb-rhayât-ı kelimât-ı şuarâdan
Senin aks-i şüûnât-ı cemâlindir ki olmuştur
Firdevs-i maârif ebediy-yür-reyeandır Hezâran sûret-i Isâ nümâyan bir kilîsâde
Hak zâtını hıfz eylesün âsîb-i kazâdan
Hayâl-i verd-i ruhsâriyle ol mehpârenin Avnı
Zîrâ ki vncûdı beden i ma’niye'candır
Gül i bâğ-ı tecellî açılur çeşm-i temâşâde
Şâg-irdiyiz ol mürşid-i âgâh-ı kemâlin
Da’vâtı bize vâcibe-i' rûz ü şebandır — VIII —

_ IV _ Zulme isnâd eylemez dil yâr bîdâd itse de


Nağmesenc i şükr olur sûrette feryâd itse de
— Gazel —
Elverir tahribine bir gamze üstâd ı kazâ
Firâzı.Tûr-i kesrette değildir nûr nâpeydâ Kişver-i iffette bin kâşâne bünyâd itse de
01ur;^dikkatle baksan nûr peydâ Tûr nâpeydâ Bir dil i âzâdeyi abd it ki reşg itsün sana
Vücûd-i aşk ile yekreng olup fânî olur âşık Pâdişâhan günde yüz bin abd âzâd itse de
Olup pür mey olunca sâgar-i bellûr nâpeydâ Sadme-i idbâr ile berbâd olur hâtır şiken
Olur bu dâr-ı vahdetsâz ü kesretsüzda dâim Kasr-ı istibdâdını mahsûd-i Şeddâd itse de
Sad âyât-ı Enelhak rûnümâ Mansûr nâpeydâ Gün yüzi görmez yine Avnî bu’ zulmetgâhta
Zihî dâr-üş-şifâ-yi hayret âbâd-ı mahabbet kim Âsman bin şem’.i mihr âsâr îkad itse de
Tabîb âmâde İ5,lûtf-i devâ rencûr nâpeydâ
Fezâ-yi.^aşkda’/Iraf ne mümkin hodnümâ olmak — IX —
0 vâdîde Süleyman bî nişandır mûr nâpeydâ
Daha bilinmedi bûd ü nebûddan maksad
- V - Nedir bu ucbe nukuş ü vücûddan maksad
Sen anladın mı müselmân isen nedir vâiz
Şîve-i Rûhülkudûs pîrâhen-i tendir sana
Vücûd-i gebr ü mecûs ü cehüddan maksad
Mevc-i enfâs-ı Mesîhâ çîn-i dâmendir sana
Meğer tesettür-i vech-i arûs-i hikmet imiş
01 kadar âlî bahâdır cevher-i. hâk-i rehin
Şu nüh sürâdık-ı çerh-i kebûddan^maksad
Cânını kurbân iden billâh düşmendir sana
Henüz bilmedi âdemce zâhid.i murtâd
Öyle nâziksin ki kasd itsen hirâm ü işveye
Nedir rükû’u kıyâm ü sücûddan maksad
Sâye-i_^hâr-ı gül-i firdevs rehzendir sana
Kemâl-i ye’sile can virmek olmalı Avni
Ey hayal-i rûy i cânan bir gül-i zîbendesin
Bu kârgâh-ı fenâya vürûddan maksad
Kitn fezâ yi dîde-i Cibrîl gülşendir sana
Âftâb-ı mahşer-i etvâr-ı şehr âşûbsun _ X _
Matla’.ul-fecr-i kıyâmet çâk-i revzendir sana
Genc-i ömr-i câvidansm^nakd-i cansın rûhsun Başından geç şarâb ı nâbdan peymâneden geçme
Sîne i vîrâne i Avnî neşîmendir sana Eğer dâm ân.ı akhn pâk ise meyhânden geçme
Yıkılmış gönlümi bir kat harâb'itmek mi istersin
_ VI - Perîzâdım sakınMûtf eylejol vîrâneden geçme
Ser-i kûyinde bekler bir nigâh-ı iltifâtınçün
Cevher-i cansın letâfet ma’dcn; olmuştur sana Aman ey tıfl-ı nâzım âşık-ı dîvâneden geçme
Nakd-i ömrümsün ki sînem mahzen olmuştur sana Anı kat kat'yakar berk-ı celâl-i hânümansûzun
Gün gibi tenvir ider bu nükteyi şems i ruhin Gel ey şem’-i fürûzan hâtır-ı pervaneden geçme
Matla’-ı mihr-i kıyâmet revzen olmuştur sana Değil sad hirmen-i elmâs-ı eşg-i çeşm-i hasretten
Târ ü pûd-i pertevinden âftâb ı iffetin Meded ey rişte-i tûl-i emel bir dâneden geçme
Bir perend îcâd olunmuş dâmen olmuştur sana Makam-ı zevkde Avnî safâ-yi hâtır istersen
(1) Civâr-ı hâne-i hammârdan humhâneden geçme
Türk Şairleri
593 Av.

- XI - - XVI -

Merci’-i âh ü vâhdır Allah Mecnun gibi yâ âkil i ferzâne mizâc ol


Melce-i dâdhâhdır Allah Yâ zât-ı Flâtun gibi dîvâne mizâc ol
İ’tikadât-ı halka nisbetle Bülbül gibi her goncaya dîvâne ser olma
Hâlik-ı her ilâhdır Allah Bir şu’leye can virmede pervâne mizâc ol
Halka menfûr olan garîblere Hem mahrem-i esrâr-ı harîm-i dil i Cibril
Mültecâdır penâhdır Allah Hem gamze-i cânan gibi bîgâne mizâc ol
Ne vezîri ne hâcib-i deri var Mir’ât-ı nukuş i hikem it câm-ı zamîrin
Müstakil pâdişâhdır Allah Her rengi kabûl itmede peymâne mizâc ol
Avniyâ bâtıl itse de inkâr Bir nakş ile tasvîr-i hayâl eyleme Avnî
Ehl-i hakka gfüvâhdır Allah Her sûrete bağlanmada büthâne mizâc ol

- XII — - XVII —
Künc-i dilimi milk-i’ Süleymân’a değişmem
Gerçi bezm-i yârda az dâstan söylenmedi
Vîrânemi ma’mûre-i Rıdvân’a değişmeni
Dâstan söylendi hâl-i döstan söylenmedi
Bir sâgara almam şu dokuz câm-ı sipihri
Çok acâyib yazdı seyyâhîn-i iklîm-i hired
Ben gerdiş-i peymâneyi devrâna değişmem
Câbülîka-yi emelden bir nişan söylenmedi
Bir kerre o îsâ dem ile hemdem olaydım
Zarf-ı harfe sığmadı hâlâ yem-i ma’nâ yi aşk
Mâcerâ-yi bezm-i dil hiç bir zaman söylenmedi Yek lâhza mülâkatımı bin câna değişmem
Sırr.ı feyz-i nefha-i Cibril’den dem urdular O l şûh tenin sunduğı zehrâb-ı itâbın
Lâ’l-i cânânımdaki râz ı nihan söylenmedi Bir katresini çeşme-i hayvâna değişmem
Kimse bilmez hâlet-i çeşm-i kebûd i dilberi Avnî benim ol Enveri-ı Rûm ki hâlâ
Avniyâ sırr-ı kazâ-yi âsüman söylenmedi Bir beytiffıi bin kişver-i Irân’a değişmem

_ XIII — - XVIII -

Rişteye döndürdün ey gam bî vücûd ittin beni Bana ağlan bana kim kabil-i deıman değilim
Kâle-i derd ü belâya târ ü pûd ittin beni Bende-i bîhünerim lâyık-ı ihsan değilim
Allah Allah ey sanem bilmem ne sihr ittin ki sen Ben senin âb-ı hayât-ı lebinin teşnesiyim
Mesti-i hayretle mecbür-i sücûd ittin beni Tâlib-i çeşme-i hayvân isem insan değilim
İstemem yârımla Cibril’in bile yâr olduğun Bilmem ey kâfir-i bî din ne kaçarsın benden
Ey gönül fart-ı mahabbetle hasûd ittin beni Ben senin anladığın gibi müselman değilim
Geh tecellî sâz olursun gâh idersin istitâr Ne herâsân olayım tîg-ı ecelden ey dil
Ey perî dîvâne-i gayb ü şühûd ittin beni Zahm-ı şemşîr-i ecelden bile tersan değilim
Evc-i istiğnâda ben Cibril’e hem pervâz idim Bâr-ı aklı bana tahmîl büyük cinnettir
Hatt u hâlinle giriftâr-ı kuyûd ittin beni Avniyâ ben bilirim haddimi hayvân değilim
Perde-i eflâkten Avnî gibi geçtim velîk
- X IX -
Ey lehîb-i nâr-ı dil mânend-i dûd ittin beni
Hayâlinle tecellî berk urur çeşm-i temâşâdan
- XIV — Doğr Rûhülkudüs yâdınla âh-ı arş peymâdan
Hün-i ciğer olsak ta kef-i câna dökülsek Eğer nûr-i ruhin pertev dih-i çeşm-i Kelîm olsa
Sonra kadem-i hazret-i cânâna dökülsek Hicâb-ı Lenterânî çâk olur berk-ı tecellâdan
Seylâbe-i tûfân-ı kazâ vü kader olsak Nazır olmaz sana ey şâhid-i halvetgeh-i kudsî
Ateşkede-i pür tef i hicrâna dökülsek Eğer Yûsuf tevellüd eylese sulb-i Mesîhâ’dan
Âteş kesilür dürr-i semin[ceyb i sadefte Tutardı hûn-i kesret dâmen-i ferzend-i Y a’kub’i
Bu tâb-ı ciğer sûz ile ummâna dökülsek Geçeydi sâye-i^^verd i ruhin fikr-i Züleyhâ’dan
Sahbâ yi hurûşan gibi mînâ-yi felekten Salât âmûz olur ervâha pîr-i mekteb-i kudsî
Tâ hâric-i humhâne-i imkâna dökülsek Sudûr ittikçe na’tin hâme-i Avnî-\ şeydâdan
Kvnî biziz ol şu’le-i seyyâle-i dil kim
_ XX -
Volkana döner ravza-i Rıdvâna dökülsek J

Dîde rûşendir sirişg-i pâk ü safvetyâbdan


_ XV - Hâne-i âyîne gark-ı nûr olur sîmâbdan
Sanman bizi kim dehre kuûd itmeğe geldik Şu’le-i enfâsdandır pertev-i kasr-i vücûd
Biz târem i ma’nâya suûd itmeğe geldik Hâne pür envâr olur âmed şüd-i ahbâbdan
Bir şu’le-i dîdârın olup gark-ı fürûğı Zevrak.ı dil kim habâb âsâ ola vakf-i hevâ
Pervane gibi mahv-i vücûd itmeğe geldik Devlet-i dünyâ kalur mı nakş-ı pâ der[âbdan
Ma’lûm ola tâ izzet-i lâhût-i mahabbet Bâd ı takdir i Hudâ geldikçe tîğ âsâ muhâl
Biz bir sanem-i hüsne sücûd itmeğe geldik Seyr-i matlabgeh şikâf-ı^revzen-ifesbâbdan
Kâşâne-i gaybın hucüb i sâfiyesinden Mevc urur emvâc-ı nağme sîne i tanbûrda
Âyînemizi vakf-ı şühûd itmeğe geldik Bâd ı demsâzı gelince dâmen-i mıdrâbdan
Avnî bu figanlarla gülistân-ı vücûda Bulmaz ol mehpâreden bîçâre-i hasret huzûr
Bülbülleri mahcûb-i sürûd itmeğe geldik Câmehâbı olsa Avnî penbe i mehtâbdan
Törk Şairleri
Av. 594

— XXI — Dünyâya eğer vakt-ı cehâlette geleydin


Tâatkede-i hüsn-i İlâhî sen olurdun
Gel ser-i kabrimde dur bir lâhza ey simin beden
Nûrdan bir serv dikmişler hayâl itsün gören Ateş gibi tütseydi eğer nûr-i tecellî
Ey zülf-i siyeh dûd-i siyahı sen olurdun
Ma’nevî emvâttır dünyâda cümle zindegân
Harekesin dûşunda iç yüzden kefendir pîrehen 0 1 kaşı keman başlasa kan itmeğe ey dil
Evvel hedef-i tîr-i nigâhı sen olurdun
Câme giydirsen bana dîbâ-yi firdevs olsa da
Ben şehîd i tîgf-ı aşkım iktizâ itmez kefen Sultân-ı kazâ tâlib-i tîg u sipeh olsa
Ey gamze anın tîg u sipahi sen olurdun
Nakş-ı nâbûdum ki mir’ât-ı vücûdundur senin
Ömri ebedî olsa idi Avm \zârın
Cilvegüster bende sen ma’dûm-i mutlak sende ben
Yârsiz Avnî bana meyhâne dûzahzâr olur Ey şûh gam-ı nâmütenâhî sen olurdun
Yârden mehcûr olan uşşâka gurbettir vatan — XXVI —

— X XII - Yâre fâş it râzını ammâ zebânın duymasun


Güftügû-yi vuslatı rûh-i revânın duymasun
Cemâl-i mutlaka meclâ cemâli insânm Şöyle bihûş ol kemâl-i mesti-i vuslatla kim
Bu yüzle mümteni’ oldı misâli inşânın Yâr âguşunda yatsun cism ü cânın duymasun
Vücûdı merdümek i çeşm-i âlem olmağla Öyle mest ol yâd-ı yâr ile dem-i âhrada kim
Nezâregâh-ı Hudâ’dır meâli insânm Darb-ı tîg ı mergi cism-i nâtüvânın duymasun
Kıyâs u keyf ü hulûl ü ukulden hâriç Küşte-i aşk ol velîkin öyle bî rûh olma kim
Vücûd-i Hakk ile var ittisali inşânın Zevk-ı pâbûs-i nigârı istühânın duymasun
Hudâ bilür ana şeytan dahi hulûl itmez Reng ü bûdan telh ü şirinden olup âsûde has
Taayyün eylese sırr-ı kemâli inşânın Avniyâ bir bâde nûş it kim dehânın duymasun
Geçer sürâdık ı eflâki itmeden pervâz
Hakikat-i dilidir perr ü bâli inşânın — X X V II -
Cihan tamâm sığarken hayâl-i insâne Gehî zünnâr.ı zülfün gâh ruhsârın iyân olsun
Fezâ-yi âleme sığmaz hayâli inşânın Müselman kâfir-i gümrâh kâfir müslümân olsun
Bu sûk-ı hâbda dünyâyı neylesün Avnî Sirişg-i terleri hâlâ revandır fî sebîlillâh
Olunca dûşda bir köhne şâlı inşânın Şehîdân-ı gamın rûh i revânı şâdmân olsun
Gönül ister misin kim meyl-i güftâr eyleyüp ol mâh
- X X III -
Kelîm-i bezmgâh-ı Lâmekânî bîzebân olsun
Nûr-i dü serâsın ki mezâhirde nihansın Hudâ lûtf itmeden olmaz hedefres nâveg i tedbîr
Bâtında hafî sûret i zâhirde iyansın Dilerse serteser dünyâ vü mâfîhâ nişân olsun
A ’râz-ı mekân cevher-i zâtınla muayyen Esîr-i pençe-i hükm-i kaderdir her kes ey Avnî
Amma yine müstağni-i imkân ü mekânsın Gerek derviş i bîsâman gerek şâh-ı cihân olsun
Zühhâda teselli viren esrâr-ı cinansm — XXVIII -
Uşşâka tecellî iden envâr-ı cenansın
Zâhidlere sermâye-i takvâ vü itâat Cihan kim beste-i zencîr-i ahkâm ı diremdir hep
Âşıklara pertev dih-i çeşm-i nigeransın Esâs-ı ceng ü sulhı kayd-ı pür piç-i şikemdir hep
Nûrunla görür iki gözi cân ü cihânın Eğer sen kabil i irşâd isen ey tâlib-i ma’nâ
Yâ cân-ı cihansın ya cihân-ı dil ü cansın Sana zerrât-ı âlem mürşid-i sâhib keremdir hep
Manzûra nigâh efgen ü nâzırlara manzûr Bu işretgâh ı istiğnâda her bir rind bir Cemdir
Hem âyine hem miskale hem âyinedansın Sifâlin pâreler revnak şikest-i câm-ı Cemdir hep
A ’dâd-ı kesîr-i keserât içre demâdem Bu bezm-i dehrde ber muktezâ-yi meşreb-i gerdun
Mânend-i ahad nâşir-i sırr-ı sereyansın Kemâl erbâbının nûş ittiği zehrâb ı gamdir hep
Bu câzibe i aşk ile ey kulzem-i vahdet Gönüller nakşbend-i hubb i Lât ı devlet oldukça
Enhâr-ı şüûnunla medâr-ı cereyansın Bu kişverde ibâdethâneler beyt.üs-sanemdir hep

_ XXIV — — X X IX -

Zencîre çekti fitneyi zülf-i mahabbetin Günâhım olsajidi çektiğim azâb kadar
Endîşeyi esîr-i cünûn itti hâletin Teessüf itmez idim ittiğim sevâb kadar
Dîdârın oldı mihr-i kıyâmetle rûberû Hulûs-i hizmetime bâri iltifât itsen
Mahşerle iddiâ-yi kıyâm itti kametin Vuku’-i seyyiede ittiğin itâb kadar
Gökten iner perestiş iderdi sürüş-i arş Vücûd-i bî eserim dâne-i dakik gibi
Ta’lîk olunsa deyr-i mecâz içre sûretin Başımda seng-i sitem seng-i âsyâb kadar
Fevk-al-ulâ-yi ismet i C ibril’e dil çıkar Şerâb 1 bezm-i tecellâdan eylesen beni mest
Teshîr-i dilde mertebe.i kabiliyyetin Görünse dîdeme her zerre âftâb kadar
Bir can bağışla bir nigeh-i cansitân ile Fezâ-yi rûhda Avnî hezâr âlem var
Avnî-\ derdmendi helâk itti hasretin Bu kârgâh-ı muallâ-yi'nüh kıbâb kadar

— XXV — _ XXX —

Dil girse felek şekline mâhı sen olurdun Hirâmân^ol ki nahi i Tûr reftâr itti sansunlar
Can yeksere mâh olsa kemâhî sen olurdun Yine mihr-i tecellî arz ı dîdâr itti sansunlar
Türk Şairleri
595 Av.

Nikab-ı turradan bir veçhile arz ı cemâl it kim Mahşerde bakup çeşmine ol mest-i itâbın
Hicâb-ı Lenterânî reşş-i envâr itti sansunlar Hâşâ ola Allahu Taâlâ mütehayyir
Cemâlin seyr iden ehl-i tenâsüh Mısr-ı hüsn içre Mahşerde bakup bir bana bir sûret-i yâre
Zuhûr-i Yûsuf’i Allah tekrâr itti sansunlar Avnî ola Mecnûn ile Leylâ mütehayyir
O gûnâ zâhir ol kim şahid i halvetgeb-i lâhût
Cemâlin sûret-i insanda izhâr itti sansunlar - XXXV -
Kıyâmetler koparsun tal’atin ey mihr-i istiğrâ Bu cûş u hurûşı nereden âb da bilmez
Kazâ şems i sabâh-ül-haşrı bîdâr itti sansunlar Bu devr-i garîbâneyi dolâb da bilmez
Tekellüm itsün ey Avnî O ma’şûk-ı Mesîhâ dem Ebrû yi işâretle bilinmez yola girdik
Görenler Rûh-i kudsî meyi-i g-üftâr itti sansunlar Bu kıble-i mestûreyi mihrâb da bilmez
Tanbûr gibi boş yere âh eyleriz ammâ
- XXXI -
Bu nağme nedendir reg ü mıdrâb da bilmez
Senden ey hâce ne defter ne hisâb isterler Dil âciz olur bilmeden esrâr-ı vücûdı
Beyt-i ma’mûr gibi kalb i harâb isterler Bu âyinenin sırrını sîmâb da bilmez
İmtihangâh-ı mahabbette belâdır matlûb Ağyâr ne bilsün benim ahvâlimi Avnî
Ne fazîiet ne kitâbet ne kitâb isterler Râz-ı dil-i mahzûnumı ahbâb da bilmez
Âşıkan mürşid ü ihvâna değildir muhtâc
Râh-ı vBhdette ne rehber ne devâb isterler - XXX V I -
Ah o meyhâne ki şâhan bile sâkîsinden Namâz-ı aşka ki biz niyyet-i vuzû ideriz
Sad hezâr efsere bir cür’a şarâb isterler Libâs-ı tevbeyi bâdeyie şüstüşû ideriz
Bir bütün pîş-i celâlinde sücûd ittiğime Ne şehriyâra ne tîg-ı kazâya baş eğeriz
Avniyâ yevm-i suâl içre cevâb isterler Görünce gamze-i gammâzı serfürû ideriz
Kalursa böyle tekâlîf-i pâdişâh-ı hired
- X X X II -
Alem firâz oluruz âkıbet gulû ideriz
Sanma ehliyyette yâ fazi iktisâb itmektedir O nahl-i bâğ-ı hayâ âb ı rüya tâlib ise
Ma’rifet bir bâba ancak intisâb itmektedir Cihânı garka-i tûfân-ı âb-ı rû ideriz
Ma’rifetle hâki iksîr eylemek san’at değil Girince ravza-i Rıdvâna Avniyâ evvel
Ma’rifet eczâ yi iksîri türâb itmektedir Tarîk ı hâne-i hammârı cüstücû ideriz
Zîr-i ebrûsunda seyr eylen o kâfir dîdeyi
- X X X V II -
Gûşe-i mihrâbda nûş-i şerâb itmektedir
Kimse men’itmez g-önül mahbûb sevmekten seni — Müstezad —
Söz heman bir pâk dâmen intihâb itmektedir Ey dil ne şeker şerbeti nûş eyle ne âb iç Her gâh şarâb iç
Zâhid seni men’ itse dahi itme hicâb iç Hiç virme cevâb iç
Hem dil-i Mûsâ’dan ümmîd i tecellî itmede
Bir câm ki destiyle sunar sâki-i ra’nâ Ey âşık-ı şeydâ
Hem hicâb-ı Lenterânî’den hitâb itmektedir Olmuş tutalım dopdolu zehrâb-ı itâb iç Öp destini şâb iç
\vniyâ üstâd-ı himmet kârgâh-ı âlemi Hengâm-ı bahâr içre şarâb âb-ı bekadır Her derde devadır
Bir taraftan yapsa bin yerden harâb itmektedir Ey serv-i revan geçmeden eyyâm-ı şebâb iç Var eyle şitâb iç
iVlahşerde hisâb isteyecekler ne durursun Billâh görürsün
- X X X III - İşrette kusûr eyleme ey mest-i harâb fç Bî hadd ü hisâb iç
Yâ şu’le-i seyyâle-i yakut-i revandır Yâ kut-i revandır
Dil-i sûzânımın her dâğ-ı âteş tâbi âteştir Canperver-i endîşedir ol lâ’l-i müzâb iç Ya’ni mey-i nâb iç
Bu gülşenzâr-ı derdin gonce-i şâdâbı âteştir Cânm lebine gelse de terk itme rahîkı Ey yâr-ı hakîkî
Nola âh ü sirişg-i dîdemiz gülfecr-i dâğ olsa Ukbâya hirâm eyler iken pâ berikâb iç Olsan da türâb iç
Bu g-üizârın hevâsı hâki âleş âbı âteştir > Teklif ü tekellüf mi olur bezm-i çemende Avnî gibi sen de
Dîvâne-i şehr ol ne günâh it ne sevâb iç Her gâh şarâb iç
Mahabbet milkinin âbidleri pervanedir ekser
O kavmin sebhası seccâdesi mihrâbı âteştir _ XXXVIII -
Aceb mi süz-i dilden nağmeler hep sûznâk olsa
Ki bezm-i canda tanbûr-i femin mıdrâbı âteştir Rubaî —
Şererler saçılur sermestinin mevc-i nigâhından Mecnun ki Lâilâheillâ der idi
Bu işrethânenin zîrâ şarâb-ı nâbı âteştir Teklîf-i şuûr eyleseler Lâ der idi
Nola sûzişli olsa Avniyâ timsâl-i eş’ânm Ol mertebe meşgul idi Leylâ ile ki
Benim âyîne-i endîşemin timsâli âteştir Mevlâ denecek mahalde Leylâ der idi

- X X X IV — — X X X IX —

Dildâre değil bir dil i şeydâ mütehayyir — Âteşkede’den —


Envâr-ı tecellâsma Mûsâ mütehayyir — Zuhijr-i Şeb —
Görse o büti deyr-i şühûd içre olurdı Çün gürbe-i kıyr peyker-i şâm
Tasvîr-i kilîsâ gibi îsâ mütehayyir Bîdâr olup itti medd-i endâm
Kimden sorayım hâlet-i dîdarını yârin Ser pençesi şarka vâsıl oldı
Dil mahv-i nazar çeşm-i temâşâ mütehayyir Dümbâiesi garba dâhil oldı
Bir nakşa esiriz ki temâşâ-yi ruhinden Kaddin ham idüp ki fevka gitti
Âyîne-i lâhût serâpâ mütehayyir Heftüm feleki tecâvüz itti
Dil tâlib-i efzûni-i derd ü gam-ı cânan Dest ü ser ü pâyi hâkdanda
Tertîb-i tedâvîde etibbâ mütehayyir Bâlâsı verâ-yi âsmanda
Türk Şairleri
Av. 596

Doldurdı zılâUi nâgehânî - XLIV —


Şeş cânib.i arsa-i cihâni Vaktiyle hâke basmayan ashâb-ı devletin
Dîdâr-ı sipâh-ı Hindü-yi gam Şimdi izâm-ı dest ü seri hâk-i râhtır
Nisbetle o şâma subh-i hurrem — XLV —
Her ânı ki düşmen i seherdir Kimse idrâk itmedi ma’nâsını da’vâmızın
Âbisten-i leyle.i diğerdir Biz dahi hayrânıyız da’vâ-yi bî ma’nâmızm
Hindû-yi abüs veş hurûşan _ XLV1 -
N âbûd eser.i beyâz.ı dendan Biz harâb olduksa da enkazımızdan kâr idüp
Emvâc-ı zalâm fevc der fevc Kârgâh-ı köhne-i dünyâyı ta’mîr ittiler
Efvâc-ı zalâm mevc der mevc — XLVİ1 -
Hem encümen-i nücûm nâbûd
— Farsça gazel —
Hem 'm eş’al i mâh zulmet endûd
C_As- w 1İm
Olmuşdı o leyi-i zulmet efzâ
0-A>. <cy|jı^ .Itc
Sad leyle-i rüstehîze hablâ
Ne2şebpere var ne kirm-i şebtâb jT, ıj'
Ne pertev-i kevkeb ü ne mehtâb (il)
— XL —

— Mirat-ı cünun’dan — < r * o ' J jjj'


— Nizâm-ı âlem delisi — ^ j j ı_ilj JİJİJ
Çeşmime oldı nümâyân evvel u'}
Bir aceb şîfte-i tûl-i emel
Pîrehen çâk abâ fersûde |.ı
Ser ü destârı şarâb âlûde
L t j l - ı » Ij Jt ej ol»-
Köhne mîrâshor-i hâne harâb
Ciğeri sîh-ijfelâkette kebâb
Beyt-i mevrûsunı vîrân itmiş _ XLV111 _
Nakd-i ikbâlini tâlân itmiş J jb 4^ j l j j i
T ^
Kendi zu’munca_hiredmend-i gayür J jb Ijy jl
Re’yi nazzâm-ı umûr-i cümhûr O- VL C-Aİ3 jl / ^
Hezeyana idicek bast-ı kelâm
yj\:^ 0^13
Didi ey tâlib-i tedbîr-i nizâm ♦ •
Neye lâzım bu kadar top u tüfeng
Ne içündür bu kadar fitne vü ceng
Ne gerektir bu kadar zindanlar \y,j f
Ne içün kati olunur insanlar î» AiJLİ- j l j.:ıl
Bu kadar kal’a vü asker ne gerek i]U J j jiL J.V
Bu kadar harb-ı mükerrer ne gerek
JjİJ jU ü h ^ J~
Sebeb-i hilkatimiz ceng midir
— X L IX - ’
Yoksa sahrâ-yi zemin teng midir
Analardan ayırup evlâdı
Cenge göndermeğe nolsun bâdî ^ -2^=- jl
Merd olan cinsini ızrâr itmez \
j I
Belki bir kelbini âzâr itmez
f
Bir binâya ki Hudâ virdi nizâm
Yakışır mı anı itmek i’dâm
f :>y- jU b
Habbezâ kaide i gümrâhî
Satalar halka ibâdullahi c—•\j) y I ju jU _r*j iiu
Ah bilsem medeniyyet bu mudur ( .lO jC f iy - jj J-» j- J*.
Nev’-i inşânı himâyet bu mudur Ls |.U Jl^ 31

— XLI - J.İOİ f Ş jijl


— L _
— Beyit
Sende ey kâfir nedir bu pîrehen ber pîrehen
Yok mı îmânın senin îsâ’ya Allah aşkına j'
jl
- XL11 -
ö— Âl
Medâr-ı küfr ise zünnârbend-i zülf-i yâr olmak u .. aU çL.C:.
Muhammed dîni hakkıyçün cihanda bir müselman yok
(i“* 3'
— XL1II _
Bibliyografya : Metinde gösterilmiştir. Şairin fotoğrafı Resimli
Helâk-i pençe- sîmîninim elimde ne var gazeteden, elyazısı Bay Veled İzbudak’taki mecmualardan birinden,
Be hakk-ı kabza-i kudret elindedir cânım matbu divanda olmayan bazı şiirleri de Bay Hüseyin Avni’den alınmıştır.
Türk Şairleri
597 Av.

A v ra m N aom (İbrahim Nom) — 1294 — 1878 de Taştı peymâne-i gam kalmadı şekvâya mecâl
İstanbul’un Hasköy semtinde doğdu. Babası halı tica­ Mihverimde dolaşır leşker-i endûh ü melâl
retiyle iştigal etmekte iken ölen îsak Naom’dur. Büyük Hep senin aşkm ile böyle harabım bu gece (1)
babası Avram Merkado Naom, Hahamhane mahkemesi
♦ =t
başkâtibi idi. Valdesi Vida Palomba, onun babası Ne­
sim, Desenyo nammı taşıyan maruf bir âiledendir. Son aşkımı canlandıran en tatlı emelsin
Bin hande-i sevdâ gibi bin zevka bedelsin
Ettikçe tebessüm akıyor nûr-i sabâhat
Hâlinde de var başka edâ, başka zarâfet
Tenhâda da mecliste de her yerde güzelsin (2)

*
* *

Vuracak sîne arar gizlice tîg-ı nigehin


Açacak yâre arar zevk ile dest-i günehin
Meğer aldanmâya mahkûm-i ezelmiş bu gönül
Kaderim olmak imiş bende-i zülf-i siyehin (3)
şarkıları gibi hafızalarda yaşayan ve teganni edilenler
de vardır.
Avram Naom, Türk lisanına ve Aruz veznine hakim
olan bir şairdir. Onun örnek olarak aldığım manzume­
leri de bunu isbata kâfidir.

— Hasbıhal —
— Ahmed Ra&im Bey'e —

Nısf-ı leyi oldu., kalb i nâlânım


Daha pîçişnümâ yi hicrandır..
Daha bîdâr-ı aşk. ı fettandır,.
Avıanı Naom
A h ., bîçâre rûh-i giryânım

Avram Naom, İlk tahsilini “Şulei maarif„ mektebinde, Daha şeb zindedâr-ı sevdâdır..
orta tahsilini “Vefa idadisi,, nde, yüksek tahsilini de Daha encümşümâr-ı yeldâdır..
“Mektebi Hukuk,, ta ikmal etti. Îdadî talebesi iken
Dilde ümmîd-i rü’yet-i dildâr
İsmail Safa ve Menemenlizade Tahir'dtn edebiyat oku­
muş ve yazdığı güzel yazılarla hocalarının takdirlerini Neşverîz-i cinân ı hulyâdır..
kazanmıştı. Hukuk’a devam ettiği sıralarda öğleden Âteş efzâ-yi aşk u sevdâdır..
sonra gazete idarehanelerinde çalışıyor, bir taraftan da Mâh-ı efsürde fer dahi bîdâr
manzum ve mensur eserler neşrediyordu. Bilhassa şiirleri O da pejmürde-i firâkındır I..
epeyce bir alâka uyandırmıştı. Müstecabîzade İsmet, O da meftûr-i iştiyâkındır..
Andelib Faik Esad gibi şahsiyetler ise onun eserleri
hakkında takdirli yazılar yazıyorlardı. Malûmat, Mektep, Neye ben kaldım öyle vakf-ı hayâl
Musavver fennü edep, Pul... gibi mecmualarda bir hayli Nerdeyim âh., nerde mâh-ı hazin
şiiri intişar etmişti. (1317— 1901) de ise 8 8 sahifelik Kalb i Nerdedir ahterân-ı leyle güzîn
şikeste adlı bir şiir kitabı neşretti. Bu eserde. Şairin bazı Gece., âh ey gece nedir bu melâl ?
mensur parçaları da görülmektedir. Meşrutiyetin ilânı yılın­ Sen güzâr eyledin de bî haberim..
da isminde edebî bir gazete neşrine başladı. Bura­
Gözlerimden akar düm û’-i terim..
da, bütün Türkçe yazı yazan Musevîlerin yazılarını derc-
ediyor ve Türk kültürüyle tenevvür etmiş vatandaş Muse­ Meskenin nerde ey peri-i garâm ?
vîlerin Türkçe eserlerinden mürekkep bir antoloji terti­ Seni görmek aceb muhâl midir ?..
bine çalışıyordu. Daha sonra Türkçe bilmeyen Musevî-
Seni sevmek te bir hayâl m idir?.,
lere Türkçe okuyup yazma usullerini ihtiva eden Ceri-
dei lisan adlı bir gazete çıkarmağa başladı. Avram Nerdesin ey ferişte-i ilhâm
Naom, bu neşriyatiyle da Musevîlere Türkçe öğretmek Dil elempûş-i iftirâkındır.
hususunda yıllarca çalıştı. Nâle perverd-i iştiyâkındır..
Bugün avukatlık eden Avram N ao m ’un henüz tab’e- (1) Bestekâr Bimen tarafından «Hicaz» makammda bestelen-
dilmeyen daha bir çok şiirleri vardır. Onun bestelenmiş miştir.
bir hayli şarkısı da mevcuddur. Mühim bir kısmı «A k­ (2) Bestekâr Lem’i tarafından «Hicazkân Kürdi» makamında
rostiş» olan bu şiirler arasında, bestelenmiştir.
Firkatin aldı bütün neşve-i tâbım bu gece (3) Beitekâr Kanunî Artaki tarafından «Hüzzam» makamında
Ağlamaktan yine zehr oldı şarâbım bu gece bestelenmiştir.
Türk şairler
598

Giryelerle gecem sabâh oldu


Ağlar bu hâl-i pür kedere rikkat-i beşer..
Yine ben revzenimde mest-i ümîd
Titrer bu levh-i mâtem önünde dil-i nizâr
Ederim böyle intizâr-ı berîd
Mâderle yavrucuklar iken âh., nâleger !..
Müjde-i mâtem-i siyâh oldu
Seherin lem’a-i cinânîsi.. - IV -
Bülbülün lâhn-ı âsümânîsi.. — Hasta bir kız —

Sön . sön ey nûr-i âsümân-ı nehâr Müşteki, münkesir sadâsıyla


Rûhum âzürde-i füsûnundur... Hüsn-i ma’süm ü dilrübâsıyla
_ II - Bana bir levh-i giryedir zîrûh !..

— Bir dul kadın — Ağlayor sanki nağme-i deheni

— Ali Nusrat Bey'e — Soiıyor reng ü berg-i gül bedeni


Dili bir mürg-i zârdır. Mecrüh !..
Mâtemnümâ.. edâ-yi yetîmânesiyle âh..
Her şeb kenâr-ı bahrda beklerdi vakf-ı gam. Yüzü gendümnümâ-yi derd i verem
Her şeb.. kenâr-ı bahrda meşgul-i seyr-i mâh,. Lebi gejdüm girîz-i mevt ü adem
Her şeb perîde reng-i keder., zâr ü beste fem. Bir mücessem mezârdırl.. güyâ
Emvâc-ı bîkarârda medfun mu şevheri.. Sanki her nazrası kitâb-ı hayâl
Mechûl bir melâl ile inlerdi ol perî.. Safha-i kalbi şerhazâr-ı melâl
Anda mihr-i emel solar!.. Hayfâ
Gâh., o, bakmca bahr-i hurûşâna râlezen
Ben sînemi merâret ü ducratla dağlarım Gözlerin lem’a-i memât m ıdır?
Gâh,, âsümâna ref’-*i nigâh eyleyince., ben Aks-i endüh-i kâinât mıdır?..
Bir süziş-i küdüret ü hicranla ağlarım Bağrımı deldin ey hayâl-i alîl !..
Mest-i düm ü’ olan o güzel gözleri bana Sana lâyık mıdır bu arz-ı sefîl !..
Bir hüzn-i dilşikâr eder ilhâm., dâimâ.. Sana ey mürg-i iştikâ tehlîl !..
Yaraşır handepûş bir iklîl 1
Bîgâne bir teessür ile zâr ü giryenâk..
Sönmüştü incilâsı hayât-ı şebâbının - V -
Pür nağme., pür şegaf bütün âmâli çâk çâk — Â h ... Mâzî..
Bitmişti fasl-ı aşkı şikeste rübabının — tiayâlâşinâ bir dîdâr-ı mechûle
Bir tek ümîdi.. bir emel-i mahzı şevheri 1
Mâzî yine bir sütre-i nisyanda iyandır
Sönmüştü ufk-ı muzlim-i ömründe., ahteri !..
Mâzî yine bir ebr-i melâl içre nihandır..
Bir ömr-i infiâl ile rencîde bâl idi.. Ezvâkı da giryende nühüfte..
Bir fikr-i târümâr ile giryân ü nâleger.. Bahtım gibi hufte !..
Ömründe incilâ-yi emel pek muhâl idi Mânend-i sehergâh-ı şebâb oldu mümâsil
Biganesiydi şevk-ı şebâb-ı sürür eser Bir leyle-i zulmâta hayâtım..
Verd-i ümîdi nefhalar eyler iken nisâr.. Pür zîver iken şimdi üfûl etmeğe mâil
Birden semûm-i ye’s ile etmişti ısfırâr.. Zâtımla sıfatım !..

_ 111 _ Sen telhi-i hicrân ile öldürdün a zâlim..


— Zavallı kuşlar — Efkârımı, âmâlimi,. rencîde hayâlim !..
— Andelib'e — Etmez misin ey nûr-i cihangîr ?..
Ümmîdimi tenvîr..
Sermâ tekarrüb eyledi meşcer hazanzede..
Evrâk.. hecr-i sayf ile bîtâb.. muhtazir, Bir zevk-ı remîde bulur âzürde cenânım..
Eyler karâr cümlesi hâk-i zevâlde.. Bir nazre-i sûziş eserinde !.,
Bir feyz-i câvidâniye müştak u muntazır Bir şevk-ı dilârâ görürüm rûh-i revânım
Ben dîdelerinde..
Bir sâk-ı münferid üzerinde bir âşiyân..
îmdâd bekliyor şu esen rüzgârdan !.. Efkârımı bir semt-i kemâlâta mı tedvîr ?..
Hedm eyledi o lâneyi bir sarsar-ı hazan Y â maksadın enzârımı nürunla mı tenvîr?..
Mahrûm kaldı hepsi penâh ü medardan !.. Sen lem’a-i envâr-ı sehersin !..
Pervâza yavrular değil eyvâh muktedir.. Bir gonce-i tersin ..
Mecrüh ü münfail ediyor mâder âh ü zâr.. Sen rûh-i elemperverime rûh-i diğersin
Hâk-i fenâda cümlesi meftûr ü münkesir!.. Sen cevr ü eziyyetle berâber..
Türk Şairleri
599 Ay.

Pervâz ederek rûiıumu âvâre edersin 1.. - VIII _


Ey nazlı kebûter..
— Oazel —
Ettikçe temâşâ ben o hengâme.i aşkı..
Cûşân oluyor dîdeden eşgâbe-i şevki.. Leyâl-i firkatin çoktan zıyâ-yi mâhtan hâlî
Yâd eylerim eyyâm-ı şebâbı !.. Lisânım olmıyor feryâddan, eyvâhtan hâlî
Ol ömr-i harabı .. Zamân-ı vuslatın etmiş güzer şâdî-i ânîsi
Hemreng--i şafak görmüş idim rûy-i cemâlin Gönülde kaldı mâtemler bugün dilhâhtan hâlî
Pâmâl-i gubâr oldu bahârın Bu dünyânın sürürün bin hümûm eyler heman ta’kîb
Lezzet mi dile vermiyor âşüfte hayâlin ?.. Refâhiyyet ne mümkindir ki kalsun âhtan hâlî
Ey nûru nehârın !.. Kimin nûr-ı sürün sönmemiş te zevki bâkîdir
- VI - Kimin gülzâr.ı şevki sarsar-ı nâgâhtan hâlî
— Ben isterim —
Bu feyfâ-yi fenâda tek enîsim derd-i hicrandır
Ben isterim ki bu envâr-ı dâimî lemean
Hayâtım geçmiyor zehrâb-ı istikrâhtan hâlî
Reşâşerîz.i emel., handebâr ı nâz olsun..
Malûmat No. 113, Sene 1897
Ve nûr.i mâh ile pîrâyedâr olan umman
Habâba hîz-i safâ.. Mest ü dilnüvâz olsun.. — IX _

Ben isterim ki ser âvâre tâir-i şi’rim — Oazel —


Esîr-i aşkın ile şüste bâl ü per olsun Nazra-i tâbân-ı şeşmânı şihâbımdır benim
Riyâh-ı subh ile rü’yâ yi sâir-i şi’rim Zülf-i zertâr-ı dilâşübu sehâbımdır benim
Şükûfezâr 1 mahabbette cilveger olsun.. Dâimâ hikmetfezâ-yi âlem-i esrârdır
Arız-ı cânâ mukaddes bir kitâbımdır benim
Ben isterim ki münevver günüde bir deryâ
Reşg-i mihr-i nevbahâr olsa ne var dîdâr-ı yâr
Tulü’.i şi’rime bir levha-i cemâl olsun
Feyzbahşâ-yi gülistân-ı şebâbımdır benim
Tulü’-i nür-i cemâlinse ey meh-i garrâ
Lem’arîz'i nâz olur etrâfa kadd-i dilberi
Hayât-i şi’^rime feyz âver-i kemâl olsun
Ol perî rû sâlib-i ârâm ü hâbımdır benim
Ben isterim ki lebinden uçan o penbe ziyâ
Savt-ı pür âhengi kalbe şi’rler ilhâm eder
Fezâ-yi ömrümü reng-i safâya gark etsin
Bâis-i cüşâni-i lâhn-ı rebâbımdır benim
Siyâh saçlarını bûs eden' nesîm-i sabâ
Ben haremgâh ı visâl-i yâre girmek isterim
Hevâ-yi tab’ımı sermest-i vecd-i aşk etsin.
Âh kim., sahrâ-yi sevdâda serâbımdır benim
_ VII — Kalb-i şikestemden
— Qiryâni-i hayâl —
— Hüseyin Cahid Bey'e — A y â n î (Bursalı) — XVI ncı asır şairlerinden Ayânî
hekkında Haşan Çelebi şu malûmatı veriyor :
Garîk-ı lücce.i hüzn ü melâl idim bir şeb .
“Ayânî (1): Ayn-ı muayyen-i vücûdı çemenzâr-ı Bur-
O hüzn içinde şebâbın tehatturuyla nizâr!.
sa’dan iyân olmuştur, llm ü kemâli saded-i tahsilde ve
Önünde nâmütenâhî bir âsümân-ı kebüd
levâzım ü mehâm-ı maârif ü kemâlâtı tekmildedir. Ümîd-
Saçaıdı safha-i deryâya deste-i envâr..
dir ki maâric-i tezâyüde ve medâric-i terakkiye müte-
Sükût., yerde semâda hayât titrerdi.. sâid .ola. Bu şiir anındır :
O yerde tıfl-ı tabîat uyurdu rikkatle
Dil mi kaldı ey perî âşifte hâlin olmaya
O zevk-ı vahdet içinde memât titrerdi .. Yâ gam-ı zülfünle bir dem pâymâlin olmaya
Ederdi rühuma te’sîr.. sanki şiddetle Gâh lâ’lin arz idersin gâh ruhsârm dile
Dem mi var bir veçhile uşşâka âlin olmaya
O şeb kamer yine pür girye.. zâr ü pejmürde
Dil-i haraba neşâid okurdu hasretle .
Nücümdan dökülen nürlar da efsürde !.. Sende hatm oldı güzellik dir idim dünyâde
İV\ushaf-ı rûyini arz eylese Hâfızzâde »
O şeb ki sath-ı yem üstünde mevceler zâhir..
O mevceler ki birer hande-i meserretle. Demek oluyor ki, Haşan Çelebi tezkiresinin yazıldığı
Terânezen olur ezvâk-ı vahdete dâir... (994— 1585) yılında Ayânî, tahsil çağında bulunan bir
Tahattur ettirir âzürde kalbime meş’üm.. genç imiş.
Garîb.. neş’e cüda bir şeb-i melâl âsâr S/aV’de şu kayıd vardır : “Ayânî : Bursalıdır. Bu da
O şeb gibi yine bir leyl-i makmer-i mağmüm.. ahd-i Müşârünbilbenan {Ahmed /.) şuarâsındandır.„
O leyle şevk-ı hayâtım ilel-ebed ağlar !.. Bibliyografya: Hsn., Sel.
Pul mecmuası N o : 25, 1898 [1 ] İyânî suretinde de söylenebilir,
Türk Şairleri
Ay. 600

A y â n î (Konyaiı) — XVI ncı asır şairlerinden Ayâ- N û rs u n sû ret-i in s a n d a y a h u d rûh-i b e d e n


Ki bu â yîn e -i h ü s n i ç r i h ü v e y d â s ın sen
nî hakkında Ahdî şu malûmatı veriyor :
O ö r in ü r a k s-i ruhin â y i n e -i hâtir da
“Ayânî : Konevî dânişmend tâifesindendir. Zât-ı fer-
JVVihr veş ze rre-i n â ç îz d e p e y d â s i n sen
hundesi envâ’-ı ulûma şâmil ve tab’-ı hucestesi ebyât-ı N o la ger g ü lş e n - i k û y in e İrem d ir se g ö n ü l
manzuma mâil ve her birinde pesendîde-i fuzalâ ve Y ü z i ce n n e t le b i k e v s e r b o y u tûbâsin sen
makbûl-i şuarâ ve hutût-i muhtelife yazmağa gereği 'E-yAyânî d il-i p e jm ü r d e m i ih y â itti

gibi mâlik ve aksâm-ı şiirden gazel semtine sâlik imiş. N o l a g e r y âr e d i s e m v a r is e î s â ’sın sen

Hayfâ ki âvân-ı cevânîden ve ünfüvân-ı zindegânîden Sicil'de ise «Manastırlıdır. Sultan Ahmed Hân-ı ev­
behredâr olup kâmrân olmadan terk i âlem-i fânî idüp vel asrında fevt oldu. Şâirdir» deniliyor.
ravza-i câvidâni mekân itmiş sahîfe-i devrâna kalem-i Bibliyografya : A ş k , H s n ., Sel.

dürfeşânından bu gazel-i nâzük beyân zuhûra gelüp


A y â n î (Mehmed) — XVI ncı asır şairlerinden Ayânî
iyân olmuş ; hakkında Âşık Çelebi şu malûmatı veriyor :
İrer mi îd -i v asl- ı y â r e ku rbâ n o lm a y a n âşık «Ayânî ; Babasına Acem Molla Haşan dirler. Rum-
B u lu r mı g e n c- i lâ y e f n â y ı vîrân oir aa y e n âşık elinde kadı iken vefât eylemiş ve cânını üste virüp
O l ı m a z b e z m - i erbâb-ı h a k a y ı k sırrına m a h r em bedel-i memat eylemiş. Kendinin adı Mehemmed’dir.
D e lü p tâ b a ğ r ın ı n e y g i b i nâlân o l m a y a n âşık
Zekâsı nihâyette kuvvet-i tab’ile hod serâmeddir. Hoş
İletm e z kaldı isin b a ş ı n a râ h-ı m a h a b b e t te
hûy ve handerûy küşâde tab’ ve bezlegûydur. Cihet-i
D ü ş ü p a y a k la r a hâk ile y e k sa n o l m a y a n âşık
İ r iş m e z z â h i d â v icd â n -ı p âk-i p îr - i m a k sû d a
ilmiyyesi dahi ma’mûr ve şâir maârifi hod mevfûrdur.
N i ç e yıl hân kah -ı g a m d a m ih m ân o l m a y a n âşık A ’lâ ta’lîk dahi yazar âvâze sâhibidir. Tegannî dahi
Ayânî şâ h id -i m a k s û d a o l m a z hâsılı vâsıl ider. İnşâdan dahi yedi var. Ve bilcümle her fende
L ibâs-ı â r d a n şe v k ile ü ry â n o l m a y a n â ş ık » pesendi var. Kadri efendi’den mülâzim olmuş ve evvel
müderris olup sonra kazâza âzim olmuştur. Diyarıbe-
Ahdî tezkiresinin yazıldığı tarih (971 — 1563 ) tür.
kir’de Pasin kadısı iken Kızılbaşa esîr ve dîvâne \âr
Binaenaleyh verilen malûmata göre, şairin bu yıldan
mübtelâ yi bend ü zencîr olmuştur. Şah yamacına var­
bir müddet önce öldüğü anlaşılmaktadır.
dıkta şîrin beyanlık ve çerb-i zebanlıkla gazabdan rehâ
A yânî (Manastırlı) — XVI ncı asır şairlerinden bulup korucularla emiş karış olup gülistanlarına reyhancı
Ayânî hakkında Aşık Çelebi şu malûmatı veriyor : âkıbet şâh ile musâhib olup nişancı olmuştur. Terdest-
“A y â n î: Bu A yânî’nin adı Süleyman idi. Molla Ç e­ likle ellerinden halâs olup Rûm ’a geldikte ol mâcerâyı
lebi merhumdan mülâzim olup mansıba duhûl itmeden sermâye-i makal-i meclis-i ekâbir-i bülend pâye idüp
hışm-ı mevt ma’zûl-i ebed eyledi. Şahne-i ecel devm-ı mansıblar ve rif’atler bulmuştur. Şi’r-i û
hayâtın olmağile komayup mahbûs-i zindân-ı lâhd
İltemez m ; n z il-i m a k s û d a b s n i râ h-ı k e re m
eyledi. Derdmend marîz olduğu cihetten zaîf ü zâr ve
R e h b e r o l m a z s a e ğ e r m e rh a m e t -i sâh-ı k e re m
zerd ü nizâr i d i . Ammâ musâhabeti safâbahş ve şi’rin-
- V elehû -
de hâlet ve halâvet var idi. Şi’r-i û
D im e te ’s î r m a n s ı b a l m a d a zâtın z a m a n ı n d ı r
Q ü l ş e n - i s u n ’ da b ir g o n c e - i zî b â s ın sen
Y a tû l- i m ü d d etin y â h u d za m â n-ı im tih ânın d ır
B â ğ - ı k u d r e tt e y a h u d lâle-i hamrâsın sen
E ğ e r ç i kâr ta k d i r in d ir u n a rm a k H u d a ’ nındır
N û r s u n sû ret-i in sa nd a y a h u d rû h-i b e d e n
Y ü r i s e n d e d ü r ü ş b ir y a n e d e n iş başaranındır»)
K i bu â y î n e - i h ü s n içre h ü v e y d â s ı n sen
G ö r ü n ü r a k s-i ru h in â y in e - i hâtırd Haşatı Çelebi tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
M ih r v eş z e r r e - i n â ç i z d e p e y d a s ın sen» «Ayânî: Nâmı Mehemmed’dir. Babasına Acem Haşan
dirler Rumellerinde fâsıl-ı kazâyâ-yi merd ü zen iken
Haşan Çelebi tezkiresinde ise şu malûmat kayıd-
terk-i makam-ı mihnet ve şîven itmiştir. Edirne’de Kadı
lıdır :
medresesi dimekle ma’rûf medresenin bânî ve vâkıfıdır.
“Ayânî ; Manastır’dandır. Nâmı Süleyman ehl-i ilm ü
Ayânî-i mezbûr Edirne’de babası medresesinde müder-
irfân makbûl tab’ ve lâtîf şan kimesne idi, Sâfinât-ı
1 İ3 olduktan sonra Anadolu’da kadı olmuşidi. Hikâyet
ciyâd-ı kemâlât nazarından dûr olmamağla
olunur ki Diyârıbekir’de Pasin ovasında kadı iken kızıl­
hâli mazhar-ı ^*6 Uj. olmuşdur. Tarîk-ı
baş ı bed maâşa esîr olup dîvâne gibi silsile ve zencîr
ilimde mülâzim olup me’mûl ve mes’ûli olan mansıba
ile reîs-i kavm-i gümrâh olan şâh-ı nekbet ve dalâlet
yusûl bulmadan ravza-i cinân ve serây-i behişt-i câvidâna
penâh yanına vardıkta derûnun ahsen-i vücûh ve fünûn ile
duhûl itmişidi. Eş’ârında letâfet zâhir ve nümâyan
iyân itmeyüp oerb zebanlık ve şîrin beyanlık ile Tahmâ-
idüği bu gazel-i belâgat ünvânından rûşen ve iyandır :
s-ı han nâsın musâhib ve serdârı ve nişancı ve mühürdârı
Q ii lş en -i s u n ’d a bİr g o n c e - i zîb â s ın sen olmuşidi, Zâhiren anlara sûret-i ihlâs göstermekle terdest-
B â ğ - ı ku drette y a h u d lâ le-i h a m r â s m sen likle ellerinden halâs olup ba’dehu diyâr-ı Rûm ’a geldikte
601 T ü r k Ş a ir le r i Ay.
tasarruf ve mansıb - ı kazâ ile mersûm olmuşidi. Zâ- Ortadan câm - ı rezi düzd - i felek kaldırdı
hiren anlara sûret - i ihlâs göstermekle terdeslikle elle­ Üzerinden gözümi ırmaz iken gerçi habâb
rinden halâs olup ba’dehû diyâr ■ı Rûm ’a geldikte ta­ Gâbecâ meykedeler seyrin idenler didiler
sarruf ve mansıb - ı kazâyile mersûnm olmuşidi. Her güne Hâne - i kalb - i Ayânî gibi her yeri harâb
ma’rifette medhali ve ekser - i maâriften bir pâre eli var Bibliyografya: Aşk., Hsn., Byn., Ryz., Mc.

idi. »
A y â n î (Muzaffer) — XVI ncı asır şairlerinden Ayanî
Riyazi içe şu malûmatı veriyor:
hakkında Haşan Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıd-
« A y â n î: Nâmı Mehemmed’dir. Kuzât - ı kasabâttan
hdır :
Acem Haşan ünvânı ile pür iştihâr olan kadının ferzen-
« A y ânî: Nâmı Muzaffer’dir. Babası Haleb müftîsi iken
didir. Kadrî efendi’den mülâzim olup Edirne’de kadı med­
âlem -i ukbâya sefer eylemiştir. Tarîk - ı »uın sâlik olup
resesi dinmekle şöhret şiâr medreseye müderris olduktan
mülâzim olduktan sonra hidmet ■i medârise ■i ulûmâ
sonra kadı olmuş idi. Tahmasb hân zamânında Kızılbaşa
taim olmuştur. Kalem - i düzeban vasf - ı hâl ü şânın bu
esir olup muhibb - i Hânedan geçinmekle şâhm nişancısı
cerîde - i irfanda ayân ve beyân ittikte İstanbul’da kırk
olmuşidi. Bütün dîvânı tetebbu’ olunup bu beyti muhtar
akçe medreseden ma’zûl idi. Ümmîddir ki nlrûy - i sa’y
düşüp tesbît olundu:
ve bâzû yi kuvvet-i ictihâd ile muânik - ı arûs -i murâd
S a l u p d e r y â - y i a ş k a k e ş t i - i c i s m i id ü p b e r b â d
ve vâsıl -1 ârzû - yi fuâd ola. Ekâbir ve a’yân - 1 zamân
H e v â - yi a şk a düştüm b e n ni>^ârâ h e r çi b â d â b â d »
ile sohbet ve ülfet kılmış ol zümrenin ahvâl ve etvâ-
Riyazi tezkiresinin kenarında şu satırlar kayıdlıdır rını bilmiştir. Râkım - ül - hurûf bu gazeli tarh idüp yâ-
( Mit. Ahu. K T. No. 756 ): rân -1 safâ ve ihvân - ı vefâ tetebbu’ ittiklerinde şâir - i
«Haşan efendi {Hnsun Çelebi) Kadi medresesinin mezbûr bu gazeli dimiştir:
G a z e l - i R â i n m - ül - h u r û f —
bânîsi A yânî’nin pederi Acem Hasan’dır didiğinde galat
itmiştir. O l medreseyi binâ iden Sadrüşşerîa muhaşşîsi B u l m a ğ is t e r s a n a b e n z e r b ir m e h - i t â b a n d a h i
B e n de b ild im ç o k d ö n e r b u ç e r h - i s e r g e r d a n dahi
Y a ’kub Paşa’dır. Edirne kadılarına şart itmiştir. Kadı
V arım ı hare e y led im se râh - 1 aşk ın d a ne v a r
medresesi dinmeğe bâis budur. Edirne’de bir kadı med­
Y o l u n a o lsu n fed â rûh - i r e v a n im c a n dahi
resesi dahi vardır. Bu yakinlerde Zekeriyyâ efendi birâ- Y i r e g e ç l i k e n d ü y i b e n z e t t i ğ i y ç ü n l â ’lin e
deri Y a ’kub efendi’nin dâmâdı Emir Kadı binâ itmiştir. » 01 h icâ b altın da k a ld ı ç e ş m e - i h a y v a n dahi
RiyazVnın kaydettiğine göre, Ayanî divan tertib et­ D e r d - i a ş k ı n l a c i ğ e r h û n în ü dil p ü r d â ğ ik e n

miştir. Bazı mecmualarda tesadüf edilen Ayânî mahlaslı B â ğ - 1 d e h re g e lm e m iş ti lâle - i n u ’m a n dahi


E y H a ş a n u m m a c ih a n d a k im s e d e n m ihr - i v e îâ
şiirbrin ekseriyetle bu şaire âid olduğu tahmin olunabilir.
Bendeki bir mecmuada « Ayânî - i Acem » başlığıyle ka-
01 p e rî v e ş ahdine d u rm az d ö n er d e v r a n dahi

yıdlı olan iki şiiri naklediyorum. Bunlardan biri Millet . — N azire - i A y â n î —


kütüphanesindeki bir mecmuada da « A y ân î» serlevha- Geçm eden d i ld e n h a y â l - i n â v e g - i m i j j g â n d a h i

siyle kayıdlıdır ( MU. A l m . K. Mz. Mc. No. 574). B a ş k a b ir s e v d a y a sa ld ı z ü l î - i m ü ş g e f ş a n d a h i


G ö n n e y e ld e n Y û s u f - i gü lçch rem i Y a ’k u b v e ş
— I — H ü z n ile k a n a ğ l a m a k t a d î d e - i g i r y a n d a h i
R u ş e n ik e n c â m - 1 ç e ş m i m l e d e r û n u m h â n e s i
Nezâkette dehânın gönce - i ra’nâ mıdır yohsa S î n '- d e b i r r e v z e n a ç t ı h a n ç e r - i c â a a n d a h i
Letâfette ruhin âyâ gül ■i hamrâ mıdır yohsa B e z m - i g a m d a b â d e - i e ş g im le birdir c â m - 1 a ş k
Melâhat âsmânında yahud kavs ■i kuzah mıdır S a n m a n ız M ecnun g id e ld e n hâlidir m e y d a n dahi

O l ebrûlâr aceb yâ gurre -i garrâ mıdır yohsa H â r - 1 m i h n e t l e A y â n î ta n d e ğ i l k a n a ğ l a s a


H â l i n i b i lm e z h>>nüz o l g ö n c e - i h a n d a n d a h i »
Bulunmaz kametin mânendi gezdim gülşen - i dehri
Senin gülzâr - ı cennette kadin tûbâ mıdır yohsa Nev'îzade Atayı, « Şakayık zeyli» nde Şairden şu
Niçe vasf eylesün âdem o mihr i âlem ârâyı yolda bahsediyor:
Perî peyker midir âyâ melek sîmâ mıdır yohsa « Elmevlâ Muzaffer A yânî: Tercemesi sebkeyleyen
Maânî dürlerin dere eyledin bahr - i maânîde Haleb müftîsi Ali efendi’nin ferzend -i dilbendi ehl -i ilm
Ayânî gevher ■i nazmın senin deryâ mıdır yohsa ve şâir Ayânî efendi’dir. Zevrak-ı sa'y ü ictihâd ile der­
yâ - yi ilm ü irfâna sefer kılup tahsil - i sermâye -i fazi u
— II
kemâl içün gavtagâh • ı iştigalde gevher - i maksûda zafer
Geşt idüb kûy - i muganı bulımaz kimse şarâb bulup meydân ■ı bahs ü cedelde sâhib kuvvet -ü -fer ve
Şerm - i lâ’linle yine geçdi meğer bâde -i nâb halbe -i muhaverede mansûr ve muzaffer olduktata tarîk - 1
D uhter-i rez sıkılub halka görünmez oldı ilme gazenferâne hirâm ve Ma’lülzâde Nakîb efendi âstâne-
Bâde yok kim ide anınla biraz def’ - i hicâb sinde devresin itmâm eyleyüp şeref - i mülâzemetle bekâm
Bezm - i rindâne varub ayş ü safâ eyle neden olmuş idi. Medârîs- i İlmiyede bi - haseb -il - isti’dâd merâ-
Ayağın çekdi piyâle kuruyı kaldı kebâb tib -i a’dâd gibi rütbe-i câhın müstezâd iedrek kırk akçe
39
A v. T iirk S a ir le r i 602

ile Kepenekçi medresesinden munfasıl iken 994 şa’bânında zını alup zerduhteri ile müdâm ülfet eyleyüp murâdınca
(M . 1585) Kuş Yahya efendi yerine Mahmud Paşa med­ yedi içti. Ümîd oldur ki inâbet ve istiğfâr ile gitmiş ola-
resesine vâsıl olmuş id i: Elf-i kâmil (M. 1591) ramaza­ Hâlâ rûhu sennest ve şarâb -ı kevser içtiği tahahkuk
nında selefi yerine Eyyub payesine nail 1 0 0 3 cümâdilâhi- bula. Bir garîb hoşâyende nazmı var idi. Ba’zısı tahsîne
resinde (M. ]^94) Vahvahak efendi yerine sahn -ı se- sezâvâr idi.
mâniyede bârküşâ - yi fezâil olmuş idi. 1004 şa’bânında G e r ç i o l m a d ı k c ih â n i ç i n d e h u r r e m b i r n e f e s
( M. 1595 ) Abdülcebbarzâde yerine Sultan Selîm -i kadîm Ek sik olm adı gönülden g u s s a vii g a m bir n efes

medresesi ile tekrîm olundu. 1005 cümâdilâhiresinde (M. B e z m - i g a m d a n e y g ib i s e n y â r iç ü n k ı l d ı m f i g a n


G ö z l e i 'i m y a ş ı n d a n ö z g e k a n i h e m d e m b i r n e f e s »
1596) Memikzâde yerine Süleymâniyelerden birine ferş-i
seccade - i ifâde kılmışidi. 1007 cümâdilûlâsında Ayaşî Bibi iijografıja: Knh.

Ahmed efendi yerin; Haleb kazâsı ihsân olundu- 1008


A y n i (Ayıntaplı) — XIX uncu asrın kıymetli şahsi­
rebîulevvelinde (M 15^^) azlolunup mar.sıbı Haydar
yetlerinden Aynî hakkında Şeyhülislâm Arif Hikmet şu
efendi’ye müyesser oldu. 1009 zilka'desinde ( M. 1600 )
malûmatı veriyor ( fi/'/-):
Haşan Kethüdâzâde yerine Galata kazâsı tevcîh olundu.
« Esseyyid Haşan ibn - i Haşan -ül -Ayıntâbî 1180
1 0 1 0 şevvalinde (M 1601) azlolunup selefi iâde olundu.
(M. 1766) de tevellüd etmiş 1205 (M. 1790) senesi Âsi-
1013 reblulâhirinde (M. 1604) Abdülâziz efendi yerine
tâne’ye gelmiştir. Vatanından Gegi Abdi Paşa vâkıasında
sâniyen Galata kadısı olmuşlar idi: Mâh-ı cümâdilûlâ evâ-
1198 (M. 1783) hududunda Ayıntab’dan hurûc ve Mer’-
hirinde Dursunzâde Abdülbâkî yerine m.ahrûse-i Bursa’ya
aş’ta dört sene mikdârı karâr ve andan Elbistan’a gelüp
naklolundular Mâh -ı şa ban evâsıtında ma’zûl olup hâlâ Hayâtı efendi'ye mülâki olup anda bir sene mikdârı ika-
şeyhülislâm olan Hüseyn efendi hazretleri ferş - i secca­ m.et idüp Çelebi efendi surra emîni olup Küçük Alioğlu
de - i hükümet eylediler 1017 şa’bânında (M. 1608) Zey havfından Elbistan üzerinden gidüp anda mütercem
nülâbidin efendi yerine Edirne kazâsı taht -ez - zilâl hükm nazmını târîh düşürüp verdikte yedi guruş câize vermiş.
ü imzası olup 1018 cümâdilâhiresinde (M. 1609) munfasıl Andan Dârende’ye gelmiş Dârende’de iki sene mikdârı
ve ol makama Bostanzâde Yahya efendi vâsıl olmuşidi. ikamet etmiş anda iken sultan Selim cülûsı vâki’ olmuş
Vazîfe-i tekaüd ile güşe nişîn - i humûl ve edâ-i vezâ Ve Hayret efendi ile anda mülâkat etmiş bunların cüm­
if- i ilm ü ibâdete meşgul iken 1020 (M. 1611) senesi lesinden tahsil - i ilimde imiş. Andan 1205 (M . 1790) şev-
hilâlinde terk ■i cihân - 1 fânî ve azm - i naîm - i câvidânt vâlinde Âsitâne’ye gelüp Sultan Ahmed medresesine gir­
itmişler idi. Dâhil • i sûrda Keskin Dede mekabirinde miş altı sene mikdârı anda tahsîl ile meşgul olup Harpûti
medfûndur. Mevlânâ - yi merkum firifte - i rüsûm-i ule­ Hayan e/f’/zdi’den Tasavvrât’a kadar okumuş. Anın vefâ-
mâ-yi Rûm ilm ü maârifte emsali ile müşârik zu’munca tmda Palabıyığ'm bir mikdar Celâl’ine gitmiş. Sonra
merd - i meydân - ı maârik arz - ı kâlâ ve temedduha Kütahyalı Mehıned efendi ile ülfet idüp ve ana sonra
mâil pir - i sâlih - i sâde dil idi. Lâf-ı da’vâ -yi ilm ü bâcenah olmuş ve Taytjar Paşa o esnâda Islâmbul’a gel­
adâlet dâimâ şiârı ve ibârât - 1 bîmeze - i tarîk zannime i miş Mütercemden Fârisî ve Hâfız ve Arûz - i Vahîd - i
evrâd ü ezkârı idi. Kendülerden mesmû’ - i fakîrdir ki Tebriz kırâat etmiş ve Veliyi'ıddinzâde’mn galibâ defa ■i
vallâhi ehl - i ilmim ve Kadı Şüreyh didiklerini kulağımla sâniyesinde Rumeli kuzâtı silkine girmiş Şeyhülislâm
işitmişimdir. Sehâ ve ni’metgüzârlıkta dahi kimseden Diirrlzâde def’a -i sâniye meşîhatinde
pây -i kem getürmemişimdir. Hattâ bu gice muhlishâneden
s*kiz fânûs çıktı nihayet ikisi işkenbe idi deyu teşekkür târihine câize olarak mülâzemet vermiş. Bir mikdar bas-
iderdi Makale - i Şücâiyyesi hod mecmûalarda mastûr mahâneye musahhih olup mukaddem Râtib efendi'ye in-
ve zebanzed - i cumhûrdur Ve bilcümle tuhfe -i âlem ve tisâb etmiş. Oğlunu ve dâmâdını okutmuş. :5onra Tayyar
pîr -i ferruh dem idi » Paşa'ya. kaimmakamlığmda kitapçı ve sonra Ramiz Paşa'
Sicil'de de şairden kısaca bahsedilmiştir. ya kapudan paşalığında kitapçı olmuş. Râmi çiftliğinde
Bibliyografga: Hsn., Şkv. A ty., Sel. iken şevketlü arzıhâliyle mansıbını kendüye tekaüd
vermişler ve kendüsi mukaddemâ tarîk - 1 Rumeli’yi terk
A y ârî (Gelibolulu) XVI ncı asır şairlerinden Ayarî itmişidi Bin beyit mikdârı Nnsrainâıne'si vâkıa - i ref’
hakkında Müverrih Âlî şu malûmatı veriyor {K ııh, ): ocağı müştemile manzûmesi ve Nazmiilceüahir nâmında
« A y ârI; Nefs -i Gelibolu’da neşv ü nemâ bulmuş se zeban lügat -i manzûmesi ve iki bin otuz beyit mik'
Kadızâde Yûsuf nâm bir sipâhizâdedir Evâil - i cevânîde dârı Sâkinâme'si ve Fârisîden ve Türklden mürekkeb ve
sîmber ve Yûsuf gibi nakd - i câna değer bir bâlâ kamet târîh - i keslre ile dîvânı vardır. »
perî peyker olmağla Gümüş servi denilmiş idi. Merhum Fatin tezkiresinde ise şu kayıdlar görüliyor :
pederimiz musâhiblerinden bir şahs - ı âferîde idi. Faammâ < Haşan Aynî efendi medîne - i Ayıntab’da 1170 ( M.
gayetle zenpâre ve meyperest ve meyhâne nişîn -i âvâre 1756) târihinde tâbende - i âlem - i şühûd olup 1205
olmağın Midilli ceziresine göçtü. Anda bir aipâhînin kı­ (M. 1790) târihinde Dersaâdet’e bil - muvâsale tarîk - 1
603 T ü r k Ş a ir le r i Av.
tedrîje dâhil olmuş ise de muaharren tarik - ı mezbûra îmâ olunduğu veçhile süfre -i meykededen nişan viren
adem - i rağbet ve mikdâr - ı vâfî maâşa nâiliyyetle ih- Sâkînâme nâm hurâfâtındaki reviş - i habaset kemâl - i
tiyâr - 1 tekaüdî eyleyüp 1247 ( M. ı831) senesi ba z - ı ke- hırs ve âzına dâl ve muttasıf olduğu cehl - i mürekkeb
tebeye ta’lîm - i ulûm -i Arabiyye ve tefhim -ı fünûn - i tekazâsıyle muhâveresi ve bir merkeb yükü kadar esfâr - 1
Fârisiyye eylemek üzere hâcelik ünvâniyle Bâbıâlî’ye me- eş’ârını yanında gezdirerek hod - be - hod sitâyiş ile mecâ-
m ûrvetâ’yîn olunup Nazım liste okuması müris - i sudâ’ - ı re’s ve bâdi - i iştigal
^ jL ii liJc] l i j i j olup hâlâ ba z - 1 ecille - i ricâl ligarazin mefhûm anla­
yarak ve ba’z - 1 âhır dânişler satarak bil-il-tizâm Bâ-
târih - i dütâsı meâlince 1267 ( M. 1850) senesi lâğv olun­
bıâlî’de şâgirdân - ı aklâm hâceliğiyle fervânî ve fes teleb-
muş olan nişanlardan bir kıt’a sâlise nişân -ı gevherefşânı
büsiyle sıklet âver ve müsteiddân ■ı mübtediyân tasaddî
ta’lîk ile girîbân - 1 mefhareti tezym kılınmış iken
eylediği derste hatâsını defaten tefehhüm birle « Hoca
efendi bir nesne bilmiyor » istihzâsiyle muhakkar oian
târihi adedince 1'254 (M . 1838) senesi şehr - i safcrinde
mütekebbir ve cesûr ve mütehevvir - i bîşuûr hakud - i
dâr - 1 bekaya naki ü sefer eylemiştir. Tarikat - i aliyye - i
hüner düşmen ve hasüd - i adû - yi her fen ak sakal üstüne
Mevleviyyeye mensûbiyyeli münâsebetiyle na’ş - i mağfiret
payas karası dökicek Ayniya’ye masharası hezline şezâ
nakşı Galata Mevlevîhânesi hatîresinde süpürde - i hâk
ve Rumeli kaleminde rütbe -i sittede kadı iken şebîke - i
olmuştur. Mûmâileyh ilm ü fazlı zahir bir şâir - i mâhir şeyh ile câlib - i mâl ve reşide -i sermenzil - i âmâl ol­
olup bir kıt’a dîvânı ve Sazım cevahir isminde bir aded
mak gareziyle târik -i kazâ ve sâlik - i râh - i dünyâ ve
Lûg-atnâme • i sahîh -ül ■beyânı vardır. »
bu yoldan nevmîd oldukta utanmadan bin guruşa karîb
Esad tezkiresinde ise tamamiyle garazkârane yazılmış mahsûlü olan Akhisâr - ı kebîr kazasını kapup lâyık - ı
olan şu kayıdlar mevcuddur: düşnâm ve ezâ olan müteseyyid Hasan’dır. Dört safer
« Merkumun tercem - i ebtercemesini beyânda kilk ■i 1253 ( M. 1S37) târihinde vefât idüp Galata mevlevîhâ-
şikeste zebân - 1 fakîr değil aklâm - ı ehl - i teşrîh kasır sinde defn olundu. Târîh ■i sâhib tezkire:
ya’ni muhâvere ve sohbeti gibi ahvâl - i mütenakızasımn
tedkîk ve şerhi hayret dih - i ezhân - ı esâgır ve ekâbir Halbuki Esad, şairin Sâkîname’si için yazdığı man­
olup İmam Saâlebî’nin 'j" nâm risâle - i belîgasına zum takrizde onu bilhassa şu beyitlerle sena etmektedir:
ünvân olmağa şâyân ve tehzîb - i ahlâk - ı gayr niyye S c k a k â l l â h e y s â k î - i irfan

tiyle tafsil - i mesâvîsi mühlikât ■ı ma’neviyyeden ne- C c z â k â llâ h c y kılk - i su h a n d a n


N e k ilk itm iş a n ı A y n î - i d â n â
câta vesile ya’nî bî edebden taallüm - i edeb de’b - i
D e v â l ı s â g a n n d e n m e s t - i m a ’ nâ
hûşmendân kendini ve halkı irşâda bu bâise esîle oldu­
N e m a ’n â oldı S â k î n â m e n â m ı
ğundan kalem - i pâk zebânı bil -icbar müsvedde - i ic- B u l u r a n ı n l a b e z m - i d il n i z â m ı
mâî - i hâlini şu veçhile imlâ ider ki sılası olan Ayın- S e z a d ı r e h l - i dil e y l e r s e yekser
tab’da kefşger şâgirdiyken evâil - i saltanat - ı Selîm Hâ- L i s â n ü lg a y b - ı H â fız gibi e z b r r

nî’de kıyâs havfından firâr ve âstânede Irgad pazarında B u d u r h t m ı ı e ş ’e - i g ü l t â r - 1 C â m î

vâki’ medresede karâr ve esâs - 1 ilmi binâ mukaddemâ- F ü z û n etse n ola sekr - i garâm i
B u bir büstân - 1 n e v d ir k im R iy â z î
tına gelir gelmez . . . üzre iken medreseden matrûd ve
A l a y d ı ş e m m e s i n o lu rd ı r â z î
meclis - i ulemâdan merdûd olarak mücerred cerr - i sıla
O ü stâ d - 1 ru m u z â m û z - i her fen
garaziyle ind - el - bülega şuarâdan ma’dûd olmayan mü- ı>* »lı'jt'
verrihliğe sapup Sünbülzâde dâiresinde oğulları ve Sü- Ş erıb n â k e ’s - i ham rinden açu p bâb

rûrî’nin meclislerine sıklet dih olmak takribi hükm - i mu- . 'ı rk ir n â sı rrın itm iş t a b ’ a i ş r â b . . .

karenetle biraz dürüst tevârîh ve gazeliyyât tedârük birle Fatin tezkiresinde şairin tevvellüd tarihi on yıl evvel
tarih mısra’ gösterilmişse de bunun yanlış olduğa muhakkaktır. Gene
Fatin, şairin Mevlevi olduğunu söyliyor. Farsça ve IVîes-
nevî ile meşgul olması dolayısiyle Aynî’nin Mevlevîlikle
târihine kadar gass ü semin âmîhte sözler ile sanki şâir
bir münasebeti bulunduğu muhakkakhr. Netekim Mevlâna
veol târihten beru-)^?^*'’ -''r-'j O" ... müte-
hankahınm ( 1251 — 1835) te tamiri münasebetijde yazdığı
şâir sinni yetmişe yetmiş belki geçmiş iken hubb ■i câh
bir tarihte kendisi için «Bu Mesnevîhân bendesi diyor
dünyâsı ber muktezâ - yi hadîs - i hikmet - i tevrîs ter ü
{Ayni divanı S. 311). Bununla beraber onun esas itiba­
tâze ve metâ’ - 1 etbâ’ - ı heves ü hevâsı bî endaze olup
riyle mensub olduğu tarîkat Nakşîliktir. Bizzat şair Naz-
hattâ N azm - ül -cevahir adlu manzüme -i lûgaviyye ■i re-
mıılceuahir’de şunları söyliyor:
kîkine nâdir berâber . . dîbâcelerde ricâl - i vakte tekarrüb
Çi g û y e d bişn ev e y A y n î - i m eh cü r
garaz - 1 fâsidiyle kendüyi hâşâ gâh Celvetî ve gâh Nakşben- S ite m d îd e belâ keş zâ r - ı g a m h û r
dî ve geh Mevleviyye’ye nisbet ve lisân - ı asra uyup yârâna Zi h icret şüd h e zâ r ü sad beh eştâd
karışmak veyâ temellük emeliyle düzüp takrîz - i fakirde M e r â d e r A y n t â b ü ftâd m îlâd
Ay. T ü r k Ş a ir le r i 604
Bihamdillâh yetiştim bist sâle Aynî, Nabi’ye ve Nef’î’nin Mevlâna vasfındaki medhiye-
Hevcskâr oldı dil ilm ii kemâle
sine de tahmisler vûcude getirmiştir. Keçecizade İzzet
Okudum evvelâ Nazmülleâli
Molla ile « Müşâare -i imtihân - üş - şuarâ » zemininde
Niçe mevzun lügat incu misâli
Hele fenn - i lügattr; mâhir oldum
yirmi gazeli de mevcuddur.
Anmla âlım oldum şâir oldum Ayni divanının bu kısmı 2160 beyittir.
Sene bin iki yüz beş m âh-ı şevvâl IV — Tarihler; 2590 beyitten ibaret olan tarihler kıs­
Stanbûl oldı bana cây -i ikbâl mında (1206 — 1791 ) den itibaren yazılan 521 tarih
Suhanverlikte kıldım zâtım i.^bât vardır.
Gürûh -1 şâirâm eyledim mât
Olup bir mürşid - i âgâha bende V — Sakîname : Pertev Paşa, İsmet Bey, Selâm Ta-
Sülük ittim tarîk - 1 Nakşbsnd’e • hir, V ak’anüvis Esad, Şerif, Âtıf, Kemal, Rahmi, Galib
Bu nazm-ı dür misâli ittim inşâ gibi şairlerin manzum takrizlerini de ihtiva eden Sakîname,
Nazirin görmemiştir çeşm - i dünyâ « Mefâîlün mefâilün faûlün» vezninde yazılmış 1500 be-
Olundı bâ hezâr-ı izz ü ta’zîm
yitli bir mesnevidir. Bazı « Tardiye » v e « k ıt’a» lan da
Huzûr-i pâdişâha arz ü tükdim
muhtevidir.
Aynî, muhakkak surette kudretli bir şahsiyettir. Dev- A rif Hikmet tezkiresinde bu eserin 2030 kadar beyti
rinnin lûgfat mütehassıslarından olduğu gibi, her hang-i ihtiva ettiği kayıdlıdır. İnsicamlı bir eser olduğu için mat­
bir hadiseye tarih düşürmek hususunda da SürnrVdtn bu nüshanın eksik olmadığını zannediyorum. İhtimal ki
sonra en çok muvaffakiyet gösteren odur bir vak’a için bu aded, tahminî olarak söylenmiştir,
başka başka ifade tarzlarıyla aynı tarihi otuz; kırk şe Ayni’nin bir kaç eseri daha vardır. Bunlardan en
kilde tesbit edebilen Ayni, şairlik cihetiyle de büsbütün
meşhuru Nazmiilcevahir’dır. Bu eser 1300 beyitten iba­
kıymetsiz sayılamaz. Aynî her şeyden evvel meharetli bir
rettir. Muhtelif vezinlerde yazılmıştır. Tflrkçe, Arapça,
nâzımdır. Gerçi onun manzumeleri arasında şahsî kud­
Acemce kelimeleri 1 manalarıyla bir arada gösteren man­
retini gösterecek orijinal parçalar çok azdır. Ve divan
zum bir lügat kitabıdır.
edebiyatının mümtaz şahsiyetlerinden değildir. Aynî’de
bilhassa Şeyh Galib tesiri görülür. Sa/cz'nane’sinde ise bu T a n n ’n m a d i y l e B i s m i l l a h u b â n â m - i H u d â
B a ş l a d ı k â j a z k e r d î m ü b e d e ’n â e vv elâ
büyük şairden mülhem olduğu sarahatle anlaşılmaktadır.
îzid ü A llah T an rı v a rd ır m e v c û d ü hest
Bu itibar iledir ki Aynî'ye bir mukallid, fakat muvaffak
Nefs ü hod kendi duran p a y e n d e kaim e y fetâ
olan iyi bir mukallid deyebiliriz.
P e k g ü zeldir hûbter ahsen döğüş cen g ü cihâd
Aynî’nin en büyük eseri divanıdır. Muhtelif kısımlar­ F i se b îlillâh H ak yolu n da d e r râh - 1 H u dâ
dan mürekkep olan ve ( 1258 — 1842) de tabedilen bu H â ce ü stâ d ü m u allim ok u m a k handen ders
eserde şu kısımlar vardır : M iz b e r ü h â m e k a le m y a z m a n üvişten im lâ

I — Nait, Mahmud Hân, Selim Hân, Esad Paşa, Meh-


gibi beyitleri ihtiva eden bu eserin ismi, yazılış tarihi olan
med Ali Paşa, Tayyar Paşa, Ratib efendi, Halet efendi
1236 (M. 1820) yi gösterir. B uda mukaddimesindeki şu
gibi şahsiyetlere söylenilmiş kaside ve tarihlerden ibaret
beyit ile anlaşılmaktadır:
olan ilk kısımdır ki 716 beyti ihtiva etmektedir.
B u l u p t â r i h ü i s m i n b ir s e h e r g â h
II — Farsça divan : Ekserisini meşhur Acem şairlerine
D idim e y dil â g â h
söylenilmii nazireler teşkil eden Farsça manzumelerdir.
447 beyittir. Aynî’nin diğer bir eseri de Nusratname'dır: Mukadr
III — Türkçe Divan: Gazel ve tahmislerle, «Der te­ dimesinde şu beyitler görüliyor : .
şekkür -i nişan», « aı-j » başlıklı A ­ A ldı A y n î d r s t - i ta b ’a h â m eyi
rapça bir manzumeyi ve kıt’a, müfred, matla’, muamma E y l e d i in ş â h u N u ç r a t n â m e ’yi

ve mesnevileri muhtevidir. Mesneviler arasında « Beyân - 1 D i n l e g e l r z cân n dil itti h e m a n

nukliyyât ■1 envâ ’ - 1 bâde», « beyân-ı tertib i bezm-i Y e n iç e r ile r zâ t ü a h vâlin b e y a n


B in iki y ü z k ı r k b ir n e v s â l - i n e f is
işret », « Envâ’ - 1 sâz », « Tabakat - üş - şuarâ fil -Arab » ,
M âh - 1 z ilk a ’ de d o k u z y e v m - i ham îs
« Şuarâ - yi lisân - 1 Fârisî », « Şuarâ ■yi devlet i aliyye
ve suhansencin - 1 salâtin-i güzin », «Vüzerâ-yi izâm », Â rif Hikmet tezkiresinde bu eserin (1000) beyit mik-
« Meşâyih -i İslâm », « Şuarâ -yi Enderûn -i hümâyûn », darı bir manzume olduğu kayıdlıdır. Halbuki Millet kü­
«Şuarâ-yi tahtgâh-ı Islâmbul », «Şuarâ-yi Anadolu ve tüphanesindeki yazma nüshada {MU. Alm. K. Mz. No'-
Rumeli », serlevhalı manzumeler de vardır. 1331), 431 beyit vardır. İhtimal ki bu nüsha eksiktir.
Gazelleri arasında Sami’ye, Selâm Tahir’e, Bağdadlı Yahud Ârif Hikmet takrîbî olarak söylemiştir.
Esad’a, V ak ’anüvis Pertev’e , Fıtrat’a, Halet efendiye, Ayni’nin SürurVyc, Süruri’nin Aynî’ye yazılmış bazı
Nedim’e, İzzet Molla’ya ve bilhassa Şeyh Galib’e söyle­ hicviyelerine de tesadüf ediliyor. Birbirlerine karşı çirkin
nilmiş nazireler vardır. Fıtnat’ın bir gazelini müstezad ha­ bir takım isnadlarda bulunan bu iki şairin bu nevi eser­
line getirdiği gibi, diğer bir gazelini de tahmis etmiştir. leri, şahsiyetlerini küçük düşürecek mahiyettedir. İhtimal
605 T ü r k Ş a ir le r i A y.

ki Sürurî'nin olduğu gibi Aynî’nin de müdevven bir hez- Halka - i fetrâk - i zülfün pâyine zencîr ider
Jiyatı vardır. Vahşetimden âzim ■i sayd ü şikâr oldukça ben
Aynî’nin bazı şiirlerini örnek olarak alıyorum: Velvelesâz - ı füsüs oldı zemîn ü âsmaıı
Derd - i hecr - i yâr ile zâr ü nizâr oldukça ben
- I —
Ayniyâ bu heft beyti tâk - ı arşa astığım
Ne yâr - ı bî vefâ ne ta’ne - i ahbâbdan feryâd Söylerim ol çâr ebrûya düçâr oldukça ben
Bu baht - 1 nâmüsâid tali’ -i bî tâbdan feryâd
- V —
Ciğerde derd - i hicran serde sevdâ sînede yâre
Gönülde âh ü nâle dîdede hûnâbdan feryâd Pür olur câm - ı tecellî bâdehâr oldukça ben
İderler ebrü vü haddeyn ü zülf ü hüsnüne taklîd Fer virir mihre cemâlin neşvedâr oldukça ben
Hilâl - i mihr ü mâh ü hâle vü mehtâbdan feryâd Berk ■ı neşve şu’letâb eyler fetîl - i zahmımı
Ne râr -ı aşkı parlattı ne tâb - ı hecri bastırdı Tîg ber kef mest olup âteşizâr oldukça ben
Dil - i dûzahnişân ü çeşm - i deryâ âbdan feryâd Dil yem - i sîmâb ü müjgânım reg - i cevher olur
Levendâne geliip g-eçtikçe ol âfet sokaklarda Arz idüp mir’ât - ı hüsnün cilvekâr oldukça ben
Gelür her gûşeden nâle sarîr ■i bâbdan feryâd Neşveyâb - ı feyz ider rûh - i Cem’i her katresi
Ölürsem de beni bî râhat eyler haşre dek Aıjııi Bezm -i meyde sâkıyâ cür’a - nisâr oldukça ben
Gelince gfûşuma bir haste ■i bîhâbdan feryâd Bezm - i gülşende çerâ^an itsün ol lâle izâr
Ateş - i hasretle Ayni dağdâr oldukça ben
- 11 —

- VI —
Arz 1 cemâl kıldı o meh dil bulunmadı
Hüsnüne yuz veçhile telkin olur âyîneden
Ayîne âftâba mukabil bulunmadı
Bir nazar kıl kendine tebyin oıur ayıneden
Dâr - 1 şifâ yi dehri bütün gezdim anladım
Ehl - i istı’aau ider rûşenoilândan kesb - i feyz
Feyz i cünûn - i aşkımı kabil bulunmadı
Nev arûsan -1 cıtıaa tezyin olur aymedeıı^
Yordum semend - i şevki beyâbanda kaldım âh
O l perîzaaim o denlu Hüsnüne mağrur kim
Râh - 1 mecaz - 1 aşkda menzil bulunmadı
Aksını gördükçe hayretbm olur ayıneden
Dağda yabanda ömrlerin ittiler telef
Cilve - i mehtab - 1 hüsn - i* yâr ile her şeb bana
Ferhâd ü Kays’e nâsıh -ı âkil bulunmadı
Ferş olur sımâbdan_bâlîn olur âyîneaen
Yaktı cihanı dûdı semâvâtı kapladı
Muztaribdır zat - ı erbab - ı hanerden cahilân
Nâr - 1 celâl -i dilbere hâil bulunmadı
Cebhe - i bedsüretan pur çın olur aymeaen
Sordum bütân ■ı şehr - i Stanbûl’a Aıjuiyâ
Hüsnüne pek baKmasun ol hoa perest - i nâz kim
Ol şûh - i bî vefâya mümâsil bulunmadı
Kafir - 1 zultı gibi bî aîn olur âyîneaen
— 111 — üir gazel söyletti bana şevK - ı Jıusn -i yâr
l'ütıye sırr -ı sunan telıs-in olur ayıneuen
Zerreyim âlemde ammâ âftâb - 1 mahşerim
Pertev efrûz - i kıyâmet şu’le tâb - ı mahşerim - VII —

Nâr - 1 dûzah sûziş - i âh - ı dilimden muztarib DiUıanesi yanui Du şeb ah - ı senerimaeıı


Tesliyet bahş - ı heme ehl - i azâb - ı mahşerim Düd - i siyenı çirttı semavata senmaen
Katre - i eşiğimde pinhan sad şiıâr - ı nâr - ı aşk Cüş İttiği aem ateş - i seyyale - ı eşgim
Revnak -i yevm -ün - nüşür - 1 âb ü tâb - 1 mahşerim öir auzaiı - 1 par neşve olur yem nazarımaan
Defter - i a’mâlimi şakkeyledim dünyâda kim Uy man UK.a nasret - i halinle tutuştum
Bir suâle yer komam hâzır cevâb - ı mahşerim Pur aag - 1 derûn oldular encjm şererimden
Ayııiıjâ rü’yâda gördüm Şeyh merhûmı didi liy gamzesi hunnz aman öiaum elinaen
Mest iken gittim cihandan neşveyâb - 1 mahşerim ÇeK. hançerin Aüan'ı severden ciğerimden
nyıd ite saKi içelim oâaeyi vır Kİm
— IV —
Canım çıkıyor m itınet - ı uera u kederimoen
Gül ruhin eyler arakrîz eşgbâr oldukça ben
- VIII -
Hüsnüne revnak virir âteşnisâr oldukça ben
Âteş • i seyyâleye berk - 1 arakla fer virüp Ah - 1 derünum âteş - i sûzânı andırır
Yandırır ol mest - i nâzım bâdehâr oldukça ben Çeşm - i terim ûe cûşiş - i ummanı andırır
Çeşm - i mihre tûtyâ eyler felek her zerremi Her bir nigâh -ı diue ■i p jr hûn - i hasretim
O l mehin tâ rehgüzânnda gubâr oldukça ben Deryâ dibinde pençe - i mercânı andırır
Can şihâb - 1 gamze dil berk - ı nigehten havf ider Ey mâh elinde sâgar - 1 sahbâ - yi pür habâb
Fikr - i hâlinle gice encüm şümâ»- oldukça ben Necm ü hilâl ü mihr • i dirahşânı andırır
A y. T ü r k Ş a ir le r i 606

Güftâra gelse bülbüli ebkem ider o gül


Hande idince gönce ■i handânı andırır - XII —
Ayni iderse gamze - i gaddâresin suâl — Tarih —
Kat’î cevâb hançer - i bürrânı andırır — M ütercim A h m e d Âsım’ın r ü u s u n a —
Bâb - 1 Selâm’a eyledinn âvîze şi’rimi
Ol sâhib - i himem Abdullah efendi kim hep
Nazm - 1 belîg ■i hazret - i Hassân’ı andırır
Evsâf - 1 ebrüvanda cebîni mülâhaza Bezmindedir müretteb ehl - i ulûm ü kâmil
Mihrâb içinde şem’a - i sûzânı andırır F ah r- ı k ib â r - 1 sadreyn fazi u hünerde bahreyn
Mâlik nisâb - ı kadreyn ka’r - ı ulûma vâsıl
- IX -
Bir Fâzıl - ı yegâne allâme - i zamâne
O mürg - i lâmekânım âşiyâne hâcetim yoktur Nassa mutâbıkane şer’ - i şerîfi kail
Hümâ - yi himmetim eve - i sipihre rağbetim yoktur Devr - i adâletinde her kes himâyetinde
Hayâl - i perçem -i yâr itti pîçâpîç endîşem Dest - i hükümetinde temyîz - i hakk u bâtıl
O denlü midhat - i mûy -i miyâne dikkatim yoktur Bâbı penâh - 1 âlem kadri felekle tev’em
Tecellîzâr olur çerh - i suhan envâr - ı feyzimden Nükteşinâs - 1 mübhem remz âşinâ - yi müşkil
O mihr - i âlem - i Tûr - i hayâlim şöhretim yoktur Baksa nikata söyler niçe maâni ezber
Heyûlâm ey perî ol rütbe mahv - i hayret olmuş kim Bir zerrecikten eyler bin âftâbı hâsıl
Hezâran veçhile mir’âta baksam sûretim yoktur Yenbû’ - i izz ü devlet deryâ -yi cûd ü himmet
Garaz bu bâğ-lâlemde heman hâk olmadır yohsa Mesned nişîn - i rif’at bir zât - ı hoş hasâil
O servin pâyine düşmekten özge hizmetim yoktur Tevfîk-i Hak’ka mazhar kalbinde hayr muzmer
O şûh - i Üsküdâr’ın aşk - ı şehbâz - ı nigâhiyle Hüsn - i nazarla yekser dünyâye lûtfı şâmil
Doğancılar’da Aynî lâne tuttum vahşetim yoktur Âsim kulunda el’an tedrise itti şâyan
Mesrür ü şâd ü handan oldı o bahti mukbil
- X — O l zâtı itti mutlak bu devlete muvaffak
Tab’ -ı sâfında nihan hâlet-i âb ü âteş Himmetle lûtfı elhak deryâ - yi bî sevâhil
Rûy - i pâkinde iyân safvet - i âb ü âteş Nazm - 1 kelâma kadir her maVifette mâhir
Şu’lepâş olmada hoykerde izârı o mehin İnşâsı kel - cevâhir gencîne - i fezâil
Allah allah bu ne cem’iyyet - i âb ü âteş Kaf ■1 kemâle anka zîr - i perinde dünyâ
Darılup hançer - i elmasını çekse o perî îlm ü hünerde yektâ zühd ü salâha mâil
Aks ider âyineme sûret -i âb J* âteş Hurşîd ü devlet ü şan pertevfürûz - i irfan
Dîde vü dildeki bu cûş-ı sirişg ü sûziş Sâhib nisâb • ı ihsan cümle işinde âkil
Bahr ü dûzahta olan kesret - i âb ü âteş Sadr - 1 şerefte ârâm ikbâl ile ala kâm
Girye vü âh ile hayf oldı vücûdum vîran Itsün tarîkin itmâm ola murâda vâsıl
Görmeye hâne-i kes garet-i âb ü âteş Aynî sahîh ü sâlim târîh böyle lâzım
Yazdığım ma’ni-i rengîn ile elfâz-ı lâtif J îlj' ( » J lli JI- \ ıf J İ » '

Ayniyâ bu gazelim hikmet-i âb ü âteş ~ 1211 —

- XI - XIII -
— S â k î n â m & ’d e n —
Çeşmin sirişg-i hasreti bir şey’e benzemez
Girdâbm âb - 1 hayreti bir şey’e benzemez
Tattık bu âlemin niçe hulv ü merâretin Binâ olmazdan akdem beyt - i ma’mûr
Yârin visâl ü firkati bir şey’e benzemez Harâbâtı sürûşân itti ma’mûr
Lûtf it şerâb - 1 nâba arak katma sâkıyâ Kurup rindan binâ - yi dilküşâsın
Ateşle âbın ülfeti bir şey’e benzemez Gelüp pîr - i mugan itti duâsın
Can riştesi mi nûr - i şuâ’ - 1 basar mıdır Esâs - 1 arş ü kürst âsmânı
Mûy-i miyânı dikkati bir şey’e benzemez Kodı ber vefk - ı sun’ - i Kün fekân’ı
Zili -i hayâl ü hâb -ı perişan mıdır disem O mi’m âr-ı felek üstâdı oldı
Dehrin safâ vü mihneti bir şey’e benzemez Nücûm ü mihr ü meh ırgadı oldı
Tekye nişîn olursa da ger bûriyâ ile Gam - 1 eyyâmı kurbân eylediler
Şeyh - i zamâne himmeti bir şey’e benzemez Bütün rindânı şâdân eylediler
Aynî Selâm ü İzzet ü Pertev’den aldı feyz Ne meyhâne gül -i endîşe ■i feyz
Nazm - 1 suhande şöhreti bir şey’e benzemez Ne meyhâne bahâr - 1 şîşe - i feyz
Ne meyhâne der - i işret penâhı
Ne meyhâne medâr - ı neşvegâhı
607 Tüı*k Ş a ir le r i Ay.
Ne meyhâne sipihr i izz ü ikbâl Debîristân - ı gamda zûfünûnüm
Ne meyhâne firâz - ı arş - ı ikbâl Kinîsâ - yi muganda erganûnum
Ne meyhâne muhît - i feyz - i vahdet Ser - i zünnâr - 1 zülfe besteyim hayf
Ne meyhâne serâ -yi bezm -i işret
Ne meyhâne der -i feth ü füyûzât Yolunda derbeder oldum süründüm
Kerâmet meskeni dâr - ı sünûhât Zaîf oldum hilâl - i çerha döndüm
Kurulmuş ııûr - i meşrikten binâsı Sühâ veş geh nihan gâhî göründüm
Sabâh ■1 feyzinin yoktur mesâsı Gamınla bir siyeh şâle büründüm
İder şemsiyyesi şemsi dirahşan Firâş - 1 firkatinle hasteyim hayf
Felekte seyr ider tâkm sarûşan
Döşenmiş hürde - i mînâ -yi encüm Tarîk - ı aşka girdim hâh ü nâhâh
Der ■i vâlâsına çün tâk - ı târüm Ne zâd ü râhilem vardır ne hemrâh
İder medhûş ü hayran âb ü tâbi Değildir menzilim ma'lûm billâh

Şeb ü rûz âftâb ü mâhtâbı Heyûlâm olmadı sûret pezîr âh


Ne ra’nâ şehnişîn - i dilpezîri Ki bir âyîne - i işkesteyim hayf
Aransa yok felekte bir naziri
Sipihrin olmadım nîk ü bedinde
Be - dest - i sâkinân - ı kurb - i lâhût
Ne nahsinde ne necm - i es’adinde
Çakıl taşı misâli hürde yâkut
Vefâ yok dilber - i serv - i kadinde
Döşenmiş hâkine çün necm - i rahşan
O tıfl - 1 nâzperverdin yedinde
Olur arz ü semâya pertev efşan
Misâl - i rişte - i biksüsteyim hayf
Mey -i reng - i fer - i g-ülmîh - i bâbı
İder pür neşve câm - ı âftâbı Firâk - 1 yâr ile hâlim perişan
Lebâleb humları âb - ı tarabia Aceb mi olsa Aynî böyle sûzan
Sürâhîler dolu bint - i ineble Gice tâ subha dek nâlân ü giryan
O bir âlîmakam - ı ins ü candır Derûn - i âteş - i hasrette hayran
O bir cây - i ferahefzâ - yi candır Şirâr - 1 ceste ^vü nâcesteyim hayf
Harâbât erlerinin lânesidir
O kaknûsân - 1 aşkın lânesidir - XV -
Mekân - ı dilküşâ dâr - ı sünûhât — Farsça Gazel —
Ki var anda niçe sâhib kerâmât
f'Vff j/" ıfi y jU_3 j p j>
Derinde âsman câm - ı figende Jjb j V**
ider şemsiyyesi hurşîde hande
Yanup meyhânede rindin çerâğı
Söyündi ehl - i takvânın ocağı
î JaJ
Sadâ - yi hey hey - i mestâne yâhû
Ol
İder gûş - i kerûbiyyânı memlû
j' ı/ jii-
Fezâ - yi pür safâsı Kâ’be - i can
Der - i işret penâhı kıble - i can
Gubârı tûtyâ • yi çeşm - i meynûş
Hasâtı güş ■i hûşa dürr - i mengûş
Der - i irfan medân me men - i rûh rıT cj'
f 'y .j ı>.— J f'illi' jj M
Sürüş ü cins -i ins ü cinne meftûh
J İ t J ^ il M aJ o jlir '
Sıfât - 1 bâdesi sâfî safâdır
Neşât - 1 neşvesi ayn ı şifâdır Bibliyografya : M e t i n d e g ö s t e r ilm i ş tir .
Hurâfât - 1 harâbâtı ider güş
Takar güş -i havasa dürr - i mengûş
A y n î ( Mehmed Ali -) Mehmed Ali Aynî’ye bak.
Alup dürd - i meyi âb ü gll itmiş
Yakup rindan bu dâr - ı feyzi gitmiş A y n î (X V inci asır divan şairlerinden) — XV inci
asır şairlerinden Aynî’nin hayatı hakkında tezkireler hiç
- XIV - bir malûmat kaydetmiyorlar.

— C ü r ’a —
İstanbul’un fethi münasebetiyle yazdığı bir manzume
ile diğer bir kaç gazeli Cannunnezair'de kayıdlıdır. İki
Niçe meyhâneler yaptı cünûnum
şiirini naklediyorum :
Siyah mest itti Mecnûn’ı derünum
Ay. T ü rk Ş a ir le r i 608

Erbâb ■1 ulûma mahfî değildir ki inşânın şâir hayvan­


— I —
dan fazîleti beşere lâzım olan kemâlâtı câmi’ olmaktır.
— Murabba — Bu cihetten gerek ricâl ve gerek nisâ ki bu kemâle mazhar

Şehr ■i a’zam kim binası g"erçi mâ ü tindedir ola benî nev’inden fâzıl olur. Hazret ■i Tercemân - 1

Yâ anın üstündedir cennet yabud altındadır bu mâ’nâya îmâ buyurup Hazret i Ayişe

Bu haber kim söylenür hem zahir ü bâtındadır hakkında i deyu buyurdukları sened -i
sâh’dır. Fusahâ -yi belâgatşiâr ki 'j*-'
Revnakı bu kâinâtın şehr - i Kostantin’dedir
gencînesine mâliklerdir. Bu ma’ nâyı tahkik ve bu
Ger sala sultan Muhammed Zülfekar • ı Hayderî müeddâyı tasdik itmişlerdir. Beyit
Misi - i Hayber’dir küşâd ide bu yedi kişveri ^,c cvV-Jıy,
Dir melekler nutka geldi cce felekler dilberi -i}
Revnakı bu kâinatın şehr ■i Kostantin’dedir Uluların erkek arslan arslan dişi arslan arslan değil
Misi ■i dünyâdır anın içindeki câmi’Ieri mi didikleri buna burhan değil mi.
Zeyn olur hem cum’a gün huffâz ile mahfilteri Bu teşbîbden garaz budur ki eğerçi tâife - i zenandan
Gûşe ber g-ûşe pür olmuşdur cihan kâmilleri şiirden demzenan kimsene çoktur. Ammâ müşârünileyhâ-
Revnakı bu kâinâtın şehr ■i Kostantin’dedir dan vezn - i tab’ ve hüsn -i nazm ve lûtf - i edâ ve se-
lâset - 1 şi’re kadir şâire yoktur. Şuarâ - yi nisâ - i Acem’
İki âlem görmeği fikr ider isen cân ile
de Cilâyî ki safâ -yi tab’ ve cilâ -yi zihn ile jengzedâ -i
Var Kalata şehrine deryâyı geç seyrân ile
âyîne ■i fesâhattir. Ve Âfâkî ki işrâk ■ı şems - i şi’r ile
Bâde vir de ömri nûş it bâdeyi hûbân ile ufk 1 belâgatten tulü’ itmiş nıihr - i sipihr ■i belâgattir.
Revnakı bu kâinâtın şehr - i Kostantin’dedir Biri bunun havfından dünyâdan celâ ■yi vatan ve biri
Şu’le saldıkça zemîn üstüne mâh - 1 encümen dahi tulü’ - i şems -i saâdetle mahv olam deyu inhimâk - i
Nerkis - i ra nâ biter hâk üzre her gûşe çemen mevt ile gûşe • i kabri mesken itmiştir. Cihan Hâtûn ki
Dir zeban cân ile seversen bu güftân çü men efser - i fark - ı cihandır. Cemi’ - i cihâttan bundan dûn­
Revnakı bu kâinâtın şehr - i Kostantin’dedir dur. Ve Dilşâd Hâtûn bunun şi’r - i neşâtengîzi reşgin-
den mahzundur. Ve şuarâ - yi nisâ - yi Rûm’dan biri ki
Feth idüb Sultan Me.hemmed anda çün câ eyledi
Mihrî’dir ve pesend - i ervâh - ı kuds arûs - i ebkâr - 1
Kasr - 1 âlîler yapub firdevs - i a’lâ eyledi
efkârının mehridir. Ve nakş • ı tahsîn - i ashâb - 1 üns
Değmemiş ey Ayni pür gılmân ü havrâ eyledi
der - i gencîne-i eş’ânnın mühridir. Bunun devrine gelse
Revnakı bu kâinâtın şehr ■i Koslantin’dedir
mihr ile çerh vâr başın zerrîn pûş leğençe götürür câri-
yesi ya Hurşîd ya Feleknâz adlubir kan mâriyesi olurdu.
- II -
Kezâlik Zeyneb ki meşşâta - i tab'ı ziynetger • i nev arû-
— Gazel — sân i suhan ve kişver • i nazımda çehreküşâ -'yi mihr - i
Hüsn elinde oldı server kâkül - i müşgîn -i dost sûret -i basendir. Bunun hizmetine gelse rütbet ■i şâiri-
Tutdı can milkin serâser kâkül - i müşgîn - i dost yetten vesme gibi serfürû ve sürme gibi siyehrû zülf
Kametinde zülfünün salındığı bu müntehâ gibi şikest ve şâne gibi girihlerle hemdest olurdu. A k­
Sidre’ye oldı berâber kâkül - i müşgîn ■i dost sam ■1 şi’rin her nev’inde gûşiş ve her birinde tab’ın âz-
Ruhlerine gözleri devrinde hâli cem’idüb mâyiş itmiştir. Gazeli ve muammâsı ve kasidesi ve mes­
Rum’a hindû saldı leşker kâkül i müşgîn - i dost nevisi vardır. Ve Hurşid ii Cemşîd adlu bir nazm - 1
Şâm - 1 zülfünde gün oldı sanma ey can gönlümi dilârâsı vardır ki üç bin beyitten efzundur. içinde çok
Bir iki gün anı eğler kâkül • i müşgîn - i dost nefâis ve zarâif mahzundur. Bir kaç beyti ile istişhâd
Mârdır gencîne - i hüsnüni bekler özenüb olundu. Evvelâ kendi ol kitâbda böyle mu’terif - i acz ü
Ejdehâ olmağı ister kâkül -i müşgîn - i dost taksîr ve özrhâh ve pûziş pezîr olmuştur N azım :
Hâli bir tıfl - 1 Habeş’dir dembedem gözden kaçup O lu r h e r y ı l d a zincir m ü r d e â l e m
Dâmeniyle anı örter kâkül - i müşgîn -i dost G id in ce le y k g e lm e z artu k âdem
Lebleri Nûşinrevan’dır hüsn elinde Ayniyâ Seleften ger sorarsan h â s ü â m ı
Dâr zencîrini dakar kâkül - i müşgîn - i dost Y a n â m ı d ı r b ilin e n y â k e l â m ı
B u n ı fik r o- v le y ü b e n e y l e d i m âh
M e ğ e r lû tf i d e d i d i m s a n a A l l a h
A y şe ( Âyişe Hubbâ Hatun ) — XVI ncı asır şair­
O k â n k ılm a d ım b e n ki olu p y â d
lerinden Ayşe hakkında Âşık Çelebi şu malûmatı veriyor:
D u â y ile k ılalar rûhum ı şâd
«Âyişe Hâtûn: Şeyh Yahyâ merhûmun nebîresi ve
D a h i m â l i m y o k e y l e y e m im â r e t
Şeyh A k Şemseddin merhûmun evlâdından olup pâdişâ­ S e b e b o l u p a n ı l a m tâ k ı y â m e t
hımızın şehzâde iken hâcesi olan Şems Çelebi merhûmun Ç ü b â d üstü n dedir b ü n y â d - ı evlâd
halllesi ve mâderinin duhter hemşiresi idi. N e d e n l ü o l u r a n ı n l a k iş i y â d
609 T ü r k S a ir le r i A y.

ir^aâclet ol k i ş i n i n k - id e t e ’ lîf hân oldukta bâb - 1 izzet kıbâbı ve şeyh ü şâb ve


O lu p k a d i r k ifâ h e y l e y e ta sn if
şefî’ - i g-ariban ]gfibi kelâmı merdûd olmamağla hayli
D eğild im a n d a hem m o l l a - y i d evran
celâlet - i şan iktisâb kılmış idi. Tâife -i zenanda şiirden
H a d î s i d e m y a l ı u d t e f s ir - i K u r ’ a n
demzenân olanların evlâ ve ercahı ve ol zümrenin filhakîka
D ah i b â b ım değil k - id e m nasihat
N asihat e y le s e m olur fazîhat eş’ar - 1 efsahıdır. Kelimâtı dahi kız nakşi değil hayli
B e n e m bir â c iz ü b â r ü hak ire merdâne muhassal benînev’i arasında yegânedir. Gaze-
Z a îfe vü g a r ib e vü îakîre liyyat ve kasâid ve mesneviyyâtı vardır. Ezcümle Hur-
şUi ii Cemşid adlu kitâbı vardır ki üç bin beyitten ziyâde
Yine bu veçhile kendin tesliyet itmiştir:
anda hayli nefâyis - i letâyif amadedir. Na’t - i duada olan
B u l â z ı m mı k i se n molifj o l a s ın
C i h a n d a c ü m l e d f n a ’l â o i a s m ebyâtındandır;
Ç iin o l d u n n âk ıı-ât - iil - a k i d e n se n Duâ temsîli Yûsuf gibidir hem
D e ğ il lâzım k - r l a her sözün ahsen
Kim âlem müşteridir halk - ı âlem
S ö z ü n e d ir i s e m â k i l diy ı- lâ
Virir her kişi mikdârınca gevher
S a n a g a m y o k h a t â k ı k ı r ol illâ
B u d u r â d e t olald an işbu â le m Anın tâ müşterisinden olalar
K işi bahs e y le r a k rân iy le her dem Sen oldun ol zenin şimdi misâli
Z a m â n ı n d a n i s â b a h s i ç ün â s a n Kaçan arz eyledi Yûsuf cemâli
R i c â l i n â lim i h o d o l m a z a k r a n Getürüp niçe rişte anda bir zen
S a n a d a h i its e b ir a k l ile î â v i k
Hırîdâr oldı ol da cân ü dilden
S a n a f a h r ü a n a â r o l a l â h ik
Çü şâh 1 subh irüp kondı cihâna
G e r a k r â n i y y e t i s b â t its e fâ zıl
B u i ş te n b î h u z u r o l u r m ı â k il Kuruldı çetr - i zerrin âsmâna »
Kâtip Çelebi, Şaiirin Amasyalı olduğunu kaydediyor
Rağbet - i duâda bu temsîli gayet çesban vâki’ olup-
d u r: ( Kşf. )
D û a tem sîli Y û s u f gib id ir hem Hacı Zihni efendi, Meşâhîriinnisâ'da diyor ki:
D i a n a m ü şterid ir h a lk - ı âlem « Ifâzının esâmî - i nisvân • ı Arabdan olarak ^
V i r i r h e r kişi m i k d â r ı n c a c e v h e r vezninde olduğu kütüb - i Arabiyyede mazbût bulunduğu
A n m tâ m ü ş t e r i s i n d e n o l a l a r
halde Atâyî’nin Zeyl - i Şakayık’ta Fındıklı câmi’inin bâ-
S e n o l d u n ş i m d i h e m ol z e n m i s â l i
nîsi Molla Çelebi’nin - ki Âyişe Hubbâ’ya dâmâd olduk­
K a ç a n a rz eyledi Y û s u f cem âli
G e t ü r ü p n i ç e r iş te a n d a b i r z e n
tan sonra i’filâ etmiş olduğunu işrâben « Hubbâ mollası»
H ı r î d â r o ld ı ol d a c â n ü d i ld e n demekle meşhurdur - tercüme -i hâlinde ve sebeb ■i
— D e r v a s î - ı âb — feyzi Hubbâ kadın olduğunu îmâ sırasında söylediği:
S u l a r ş û r i d e h â l o l m ış d ı g a y e t .r j
G e ç e n ah v âli e y le d i h ik â y e t Û* «i^
S u r a h m e t h a ttın ı e y l e d i ta h r îr nazm -i Arabîsinde kelimesini yâ ile telâffuz etmiş ol­
N e s i m ol â y e t i e y l e d i te fsir duğu anlaşılmaktadır ^»
— D er nakkaş — Amasya müverrihi Bay Hüsameddin de bu ismin
Anın g-ibiydi nakş içinde üstâd «H ubbî» seklinde telâffuz edilmesi icab ettiğini iddia
Su üzre nakş iderdi sanasın bâd edenlerdendir. Hattâ kelimeyi « H u b b â» olarak kabul
— D er hakk - 1 deryâ — eden müderris Bay Ferid Kam’la bu hususta evvelce
Giyüp baştan ayağa cümle cevşen münakaşalar yaptığını da biliyoruz.
Deniz bir demde oldı şâha düşmen Hubba Hatun’un bir çok mecmualarda yalnız bir ga­

Yüzüni çîn idüp g-ürler ve gümler zeli kayıdhdır. Sultan Murad’a nazire olarak yazılan
bu mülemma gazeli nakletmekle iktifa ediyorum :
Lebinden saçılur her dem köpükler
— Der aşk —
J-ü'' j"
Ne şey'e aşk irişse cevher eyler Yok varlığın isbât içün gayre tekellüf
Ayırır kalbı misden pür zer eyler jja JiJ'j ^
Adi eylesün ol şeh ki bula Hak ka takarrüb
Haşan Çelebi Tezkiresinde şu malflmat kayıdhdır :
<f Hubbâ Hâtûn : Adı Âyişe’dir. Şeyh Yahyâ merhû-
Aksa nola dil arızın âbın görüp ey can
mun nebîre - i celîlesi ve merhum Sultan Selim Hân ibn -i
Süleyman Hân’ın şehzâde iken hâcesi olan Şemsî Çele- Bu nazm - ı şehe nice nazire diye Hubbâ
b i’nin haltlesi idi. Ol takrîb ile Sultan Selîm Hân ile mu- o 'i ^ y**)' cM i
sâhib ve münâdim ve saâdet dâr -ı serây - i celâlet me- Bibliyografya : Aşk. , H s n ., Kşf,, Hacı Zihni: Meşahirün-
Pârlarına mülâzim idi. Hattâ Sultan Selim pâdişâh -ı ci nisa. Faik Reşad: Eslâf, Mc.
A y. T ü r k Ş a ir le r i 610

A y şe (Çukurovalı) — Son asır şairlerinden olan Gel ağlayak bacım melek


Ayşe’nin hayatı hakkında hiç bir malûmata sahip de­ Sen oğlansız ben oğlansız
ğilim. Son zamanlarda yazılmış bir mecmuada onun Çukur- Binmiş atın aynağına
ovah olduğu kayıdlıdır. Üsküdarlı Bay Zihni ise şairin Sürmüş yolun saylağına
Gülek’li olduğunu söyliyor: Demirciye çan döğdürmüş
Ayşe’nin bazı parçalarını örnek olarak alıyorum:
Tüylüsünün taylağına
Bir kuş uçurdum havaya Atının uğrunu sığar
Kışkırdım g-elmez yuvaya
Önüne malama yığar
İnersem Çukurova’ya Oğlum gelmiş bedel öğer
Kızları loplar gelirim
Babam bedel versin deye
Alacağın ark eyledim
Aferim oğlum aferim
Kondum yeri yurt eyledim
Bir kara donlu neferim
Oğlan bu gün fark eyledim
Bostanma yetti m -ola
Gelinlerin yolsuz imiş
Kara kâküllü neferim
Bir kuş dadandı desteme
Çağırın emmisi gelsin
Bin oğlan düştü hisseme
Gönlümün gamını alsın
Tel çektirdim kâğat saldım
O nedici on deveyi
İstanbul’da Şehislâma
Altısını bedel versin
Şuvara gönlüm şuvara (1 ) Tabur tabur karşılar
Belimi verdim duvara Talim eder binbaşılar
Dört oğlan karşıya saldım Yağmur yağıp gün vurunca
Devletten öte küffara Batan şehitler ısılar
Tarlası kara evlekli Erzurumun hocaları
Keçisi ufak oğlaklı Ezan sünnet etti m -ola
Girgin löklü tor daylaklı Yaşı küçük bostanoğlum
Babam kurban bostan oğlum Camilere gitti m ■ola

Kurban olducağam aba Arabayı yola çekin


Hastaları hana dökün
Dokunmayım olsun tövbe
Erzûrumun karıları
Yaşı küçük gözü sübe
Yaralıya iyi bakın
Anam kurban bostan oğlum
Başından aldım fesini
Kaya dibi karıncalı
Verdim oğlanın hasım
Benim gönlüm zerinceli
Yine kulağım duyuyor
Beli çifte tabancalı
Topun tüfeğin sesini
Baban kurban bostan oğlum
. içeri gel kızım Hörü
Kundura giymiş kıçına
Gitti beş oğlanın biri
Gitmiş küffarın içine
Kıyma kadir Mevlâm kıyma
Kudretten sürmeli oğlum
Bu sefil gelinin yâri
Kına yakmadım saçına
Şu teyzenin tek Musası
Dört oğlum var dört taburda
Alıyor beni tasası
Silâhı dolu kuburda
Postalını giydirmedi
Kara yağız bostanoğlum
Kanlı köpükler kusası
Çok keramet var sabırda

Binmiş atın iyisine A y ş î ( Aydınlı Isa) — XVII nci asır şairlerinden


Sürmüş yolun kıyısına Ayşî hakkında Şeyhî V <tkai]iiilfuzalâ’da şu malûmatı
Varmış düşmüş oğlancığım veriyor:
Kör ocaklı dayısına « Elmevlâ Ayşî Ibn - i Elhâc H im m et: Aydın vilâyeti­

Kır at gelir yelep yelep nin merd - i saâdetmendi Ayşî efendi’dir. Tarîk - ı saâdet

Reşmesi başında kelep refîk - 1 ilimde kat’ - 1 nişîb ü firâz ve Kınalızâde Fehmî
Mehemmed efendi hizmetlerinden mülâzemet şerefin ihrâz
<1) Tekerleme kabilinden bir söz. eyleyüp seyr -i menâzil - i tarîk ve devr - i medâris -i ders
611 T iirk Ş a irle ri A y.

ü tahkik ederek kırk akçe medreseden ma’zûl ve munta- rında sîn - i mühmeleyi mu’cemeye tebdil ve nakş - 1
z ır- ı neyi - i me’mûl iken 1C29 (M . 1619) saferinde nigîn - i sâdelerin mücevhereye tahvîl eylemişler idi.
Şeyhzâde Mehemmed efendi yerine Ümmülveled medre­ Âsârlanndan eş’âr - 1 dilâvîzi vardır. Bu iki beyit andan
sesi hâricine âric 1031 ( M. 1621 ) şa’bânında tezkireci nümûnedârdır:
Abdüllâtîf efendi yerine Sinan Paşa medresesine hare­
Rûşen eyler ehl - i derdin dîde - i ümmîdini
ketle mübtehic olmuştu. 1033 ( M. 1623) cümadilâhıresin-
Kopsa nâgeh rünbiş - i pây - i aemf’ ndinden gubâr »
de ve Kürd Burhan efendi yerine Hoca Hayreddin
efendi medresesi virilüp 1035 ( M. 1625) zilhiccesinde
D'işelden haste diller bend - i giysû - yi perâşâne
Bevvec Emîr dimekle şehîr Seyyid Mustafa efendi yeri­ Anin hf'r bir şikenci döndi bir şâm - ı garihâne »
ne Hadice Sultan medresesi ihsân 1038 (M. 1628) Mu­
harreminde Noktazâde Ahmed efendi mahlûlünden me- Rıza tezkiresinde şaire aid şu kayıdlara tesadüf olu­
dâris ■i sahnm biriyle tahsîl - i izz ü şân eyieyüp sene - i nuyor :
mezkûra şevvalinde Gul Mustafa efendi yerine Çorlu « A y ş î: Mevâlî - i kirâmdan olup ismi îsâ’dır ( 1 ).
medresesine gönderilmişti. 1040 (M . 1630) recebinde Endîşe - i kemend - i efkârı çerh - i berîn - i irfâna pey-
İstanbul’da ibtidâ açılan Altmışlı medresesine olmak veste ve rîsmân - 1 eş’âr - 1 âbdân tâk - ı âsmân - ı hü­
üzere yerine rüûs verilmeğin azil ihtiyâr idüp yerleri nere bend ü bestedir. Garik - ı rahmet - i Yezdan cen-
Ankaravî Esad efendi’ye tevcîh olundu. Sene - i mezbûre netmekân Sultan Murad Hân hazretleri hısn - ı Revan’ı

ramazanında Dâmadzâde Abdülbâkî efendi yerine Hân- feth eyledikte tab’ - ı dürerbârlarından sâdır olan beyt -i
kah medresesin câygâh itmişler idi. Sene - i merkume bîhemtâdır:
zilhiccesinde Sânî İbrahim efendi yerine Mağ^nisa kazası Şirâr - ı nâr - ı kahr - ı cansitânı şâh - ı Cem câhm
hükümeti tefvîz olunup 1042 (M. 1632) şevvâlinde ma’­ Revân’m aldı sanman canın aldı şâh - ı gümrâhın
— Beyit —
zûl ve yerlerine İzmir kadısı Ath Dâvûd efendi menkul
anların yerine Tevfîkîzâde Mehemmed efendi mevsûl Fasi - i bahar eyyâm - ı gül ahd - i şeh - i nevruz ola
oldu. 1047 (M. 1637) rebîulevvelinde selef - i sâlifleri Alem nice şâd olmasun hem id ü hem nevruz ola

Mustafa efendi yerine Sofya kazası veriliip 1049 (M. ***


1639) şevvâlinde munfasıl ve yerlerine Hamdı Mehem­ Düşelden haste diller bend - i giysû - yi perîşâne
med efendi vâsıl oldu. 1053 (M . 1643) saferinde Kebîri Anın her bir şikenci döndi bir şâm - ı garîbâne»
Mehemmed efendi yerine Üsküdar kazâsı tevcîh olun­
*H
c*
muş idi. 1054 (M . 1644) cîmadilûlâsında azil ve yerle­
rine Ahmed Ramazan efendi vasi olundu. 1061 (M. 1650) BursalI Tahir, Osmanh nuieUifleri’nde {C. 1. Ulema

muharreminde Semîn Veli efendi mahlûlünden sâniyen faslı S. 359), ( 1016 - 1607) de ölen « Tireli Mehmed

Üsküdar kazâsı arpalığı ve Mekke - i Mükerreme pâye- Ayşî» ile (1061 - 1650) de ölen « Aydınh Isa A y şî» yi

siyle tekrîm olunmuşlar idi. Sene - i mezbûre cümâdilûlâ- birbirine karıştırmıştır. Tercümei hal olarak tesbit et­
sında eyvâm - 1 ayşı şâm - 1 encama resîde ve pây - i ha­ tiği kısım, Tireli Ayşî’ye âiddir. Ve bu maddeyi - me­
yâtı dâm - 1 hammâma pîçîde olup Edirne kapusu hâri­ haz tasrih etmemekle beraber - Atayî’nin Şakayık zeyli'n-
cinde Emîr Buhârî zâviyesi civârında medfûn ve nakş - i den hulâsa etmiştir. Vefat tarihi olarak ise Isa Ayşî’nin
seng - i mezân bu târîh ile mevzûndur: ölüm yıh olan (1061 - 1650) yi göstermiştir. Bu itibarla
yazılan tercümeihal de yanlıştır,
— 1061 — Tireli Ayşî’nin « tabîat ■i şi’riyesi » olduğunu söyle-
yen” Bursalı Tahir, Rıza tezkiresinde İsa Ayşî namına
Mahlûl olan arpalıkları ber - vech - i mevleviyyet sa­ kayıdlı olan bir beyti de örnek olarak almaktadır.
niyen halefleri Ahmed Ramazan efendi’ye inâyet olundu. Atayî’nin Şakayık zeyli’nde ve diğer menbalarda ise
Mevlânâ -yi merkum kenâre nişîn -i bahr - i ulûm nîk- Tireli Ayşî’nin şairliğine dair hiç bir kayıd yoktur.
haslet hoş sohbet âlî himem sâhib kerem idi. Sadrül - B ibliyografya : Şkv. Ş., Rz., Osm.
ifâde’ Azmîzâde Mustafa efendi merhûmun sadâretleri
hâlinde tezkerecilikleri hizmetinde kaim ve tesviye - i
A y ş l ( Bağdadlı) — XVI ncı asır şairlerinden Ayşî
umûr -i kuzâta mûdâvim olmuşlar idi. Sinîn - i ömürleri
hakkında Haşan Çelebi şu malûmatı veriyor :C
seksen bir sâle bâliğ olmuş idi.
« A y şî: Dârüsselâm - 1 îkubbe - i ?evliyâ - i kirâm ah-
Mervîdir ki sâhib - üt - tercemenin' ismi Isâ mevzu’
sen - i bika’ ve bilâd olan hıtta - i pâk ■i Bağdâd’dandır.
iken semt - i şi’re heves ve rağbet ve ol vâdî erbâbiyle
Nâmı Hüseyin’dir. Eş’ârı sâde ve küşâde ve kesret ü
üns ü ülfet eyieyüp kendülere dahi şiir söylemeğe ikti­
vefrette mertebe - i add ü hadden ziyâdedir. Sene erbaa
dar hâsıl oldukta kibâr - 1 asrın biri sizin mahlâsınız is­
minize üç nokta vaz’iyle hâsıl olur dimeleriyle tefe’ülen (1 ) «İsmi İsa’dır» cümlesi matbu Rıza tezkiresinde yoktur.
Ayşî mahlâsı ile tahallûs ittiklerinden mâadâ tevkîâtla- Bazı vazma nüshalarında vardır.
Av. T ü r k Ş a ir le r i 612

ve semânîne ve tis’amiede (984 - 1576) gfeldikte hidmet-i A y ş i (Mevlevi) — XVII nci asır şairlerinden Ayşî
râkimül - hurûfa gelüp bu tezkireye tahrir olunmağiçün hakkında Esrar Ded(’. şu malûmatı veriyor :
bu ebyâtı tastîr itmişidi: « Derviş Ayşî : Ebnâ - i ricâl - i Şam dan bir nevce-
vân - 1 âlîkadr olup Hazret - i Dede Ahmed Sabühî
JjU -İİ'jl- Ö>^ -S* Şam şeyhi iken bir gün bir mahalde cevân - ı mez-
** bür sermest - i sâbûh - i ayş ■ı hoş eyyâm iken azîz - i
*
müşârünileyhe tesâdüf ve havâle - i hançer - i nâz idüp
îd oldı öpmek isterim ol mehiika elin derviş şimdi benim bu tavr - 1 levendânemi müş’ir bir
Öpmüş değil eğerçi gedâ pâdişâ elin » beyit inşâd eyle yoksa seni nişangâh - ı hançer - i hun
Pervane Bey mecmuasmda « Ayşî - i Bağdadî» ser- âşâm iderim deyu cesâretleri azîzin hoşuna gelüp bedâ-
levhasiyle şöyle bir gazel kayıdlıdır: heten bu beyti gûyâ oldular :
Gonca açılmaya gülşende bahar olmayıcak Hançer elde lığ belde bâde serde sine çâk
Gülşeni neylerim ol lâle izâr olmayıcak Şehlevendim tarz - 1 hâsın âdemi eyler helak
Hoşdürür sohbet - i yâr olmaya ağyâr bile Ve cevân - ı mezbûr hüşyâr oldukta vaz’- ı güstâhâ-
Gül visâli eyüdür arada hâr olmayıcak nesine nâdim ve peşimân ve hazret - i azîzin huzür - i
Ârzü eyleme gel sohbet - i hür u meleği afv mahsûrlanna şitâbân olup bîmahâbâ ikrâr dâde - i
Gayrıdan assı nedir bezmde yâr olmayıcak dâire - i hidmetleri ve müstefîz - i envâr - ı terbiye ve
El virür fitne vü âşüb u belâ meclis ara himmetleri olup Ayşî mahlâsıyle şi’r ü inşâda müsellem - i
O l g-özi arbedeci turfa nigâr olmayıcak şuarâ - yi zamanları oldular. Ve Derviş ıVuşî ile meslek - i
Ayşiyâ başım bîhûde ne tob eylersin
nazımda hempâ olup hattâ ekser ikisinin dîvanları bir
Ele çevg-ân alub ol Türk süvâr olmayıcak mücelledde görülmüştür. JÜ60 (ıVl. 1650) hudüdunda
Bibliyografya : Hsn., Prv. Şâm ■1 sabâhat encamda vâsıl - 1 rahmet - i Rabb - ül -
enâm olmuşlardır. Bu gazel vişâh - üs - sadr - ı dîvân - ı
A y şî ( Kazvinli) — XVI ncı asır şairlerinden Ayşî belâgat unvanlarıdır:
hakkında Haşan Çelebi şu malûmatı veriyor: Eğer ruhsat bulm'sa âşıkın âh - ı ciğer sûzı
« Ayş\: Meydân - ı büldân ■ı Irâk ■ı Acem’de gayet Bu bezmin böyle kalmaz hep söner şem’ - i şebefrûzı
letâfet - i hevâ ve nihâyet - i uzûbet - i mâ ile nümûdâr Umardım süzen --i müigânla çâk - i sinemi dikmek
Diriga ilmedi geçti tenimden tir - i dildûzi
olmağla b î adîl ve karîn olan [şehr - i
Hazân olmaz bu giilzârın dirahtı gülleri solmaz
cennet âyîn - i belde - i Kazvin’dendir. Babası ol diyârın
Bu bezmin hâli olmaz bâdeden câm - ı dilefıûzi
meşâyih - i kibârından bir zât - ı büzürgvâr ol diyârda Revâ mı câm - ı bezm - i vuslatından kâm ala a’dâ
tamâm tesennün ile iştihâr bulmağın anda taayyüş ve Geçe hecrin gamiyle âşık - ı zânn şeb ü rûzi
süknâya iktidârı kalmamağla karârı ayn - ı firâr bilüp Güzeller sayr - i gülzâra çıkar uşşâk ile Ayşi
ber fahvâ - yi mânend -i enlıâr geşt ü güzûr ide- Bu şehr - i işret âbâdııı budur âyîn - i nevrûzi

rek diyâr ■ı Rûm - ı letâfet mersûma kudüm ittikte şâir Ve bu beyt - i garrâ ile humar - ı zâd ü budunun
muhâcirîn - i a’câm gibi esbâb - ı ayşı nizâm u intizâm peymâne - i feyz ü fütühi akdâh - ı enfâs - ı himmet - i
bulmağiçün kâtib ■i dîvân - 1 sultân - ı felek ihtişâm ol­ cenâb ■ı Sabûhî olduğunu izhâr ve safâ - yi ayş ü hoş
muştur- Maârif - i cüz’iyyede kârını başa yetürmüş ve bezm i hakikati ol pîr - i humhâne - i irşâddan istifâza
kalem misâl kemâlâtın ekserini ele getürmüştür. Bu bir buyurduklarını âşikâr itmişlerdir:
iki eş’âr mezbürun güftârındandır: » Nola hoş olsa dil Ayşî ki mıhr âsâ bu bezm içre
Haşan Çelebi tezkiresinin görebildiğim yazmalarında Ana câm - ı safâ dest - i Sabûhi’den virilmiştir »
örnek yoktur. Esrar Dede'nın verdiği bu malûmat itimada şayan
Bu kayıdlardan anhyoruz ki, Haşan Çelebi tezkiresi­ değildir. Çünkü Ayşî, Esrar'm dediği gibi (1060 -1650 )
nin yazıldığı ( 994 - 1585 ) yılında Ayşî, hayattadır. Sicil'- hududunda ölmemiştir. Vücude getirdiği «mesnevi» yi
de onun (984 - 1576) yılında ölmüş olarak gösterilmesi ( 1098-1686) da yazan, (10S8- 1677) ile (1102. 1690)
yanlış olsa gerektir. yıllan arasında da tarihler kaleme alan Ayşî’nin (1102-1690)
Çevri divanında şöyle bir vefat tarihi kayıdlıdır; senesinden sonra öldüğünü kabul etmek zarurîdir.

Ayşi nûş eyleyüp îenâ camın Ayşî’nin Bağdad’da yazılan ve 540 kadar beyti ihtiva
Ber taraf kıldı sohbet-,i ayşi eden bir divançesi bugün Üsküdar kütüphanesinde bu­
A zm -i işretgeh-i beka idicek lunuyor {Üs. Kmş. K. iYo. 202).
Oldı târihi oU j
39 Türkçe gazel, 14 Farsça gazel, 3 tahmis, 11 Farsça
(1028 - 1618) e tesadüf eden bu tarihin Bağdadlı ve­
rubai, 1 2 tarih, 1 matla, 1 müfredden ibaret olan bu
ya Kazvinli Ayşî’lerden birine aid olması memuldür.
eserde Şairin kendi el yazısıyle yazılmış bazı manzume­
Bibliyografya: Hsn., Sel. lerini de görmekteyiz.
613 T ü r k Ş a ir le r i Ay.

Esrar Dede tezkiresinin örnek olarak aldığı gazel, Namâz ile vuzû ü gasli mücmel
bu divançede yoktur. Beyân ittim ki ola hıfzı eshel
Ayşî’nin vücude getirdiği tahmisler, Hafız^ Tab’t ve Murâdım okuyanlardan duâdır
Duâ zîrâ silâh - ı enbiyâdır
Ccurf’yedir.
Okudukta fakiri ideler yâd
Esrar Dede gene yanlış olarak şair ve hattat Cev-
Kılup bir FStihayla rûhumı şâd
rî’nin Tamâm oldı çü bu manzûm - i menkul
Bulmağa rehgözer - i memleket - i ma’nâyı Olup târih-i tâmı
Pîşrev idinelim himmet - i Mevlânâ’yı
Beyitlerinden anhyoruz ki Ayşî bu eseri (1098 -1686)
Beytiyle başlayan ve Ayşî tarafından tahmis edilen de yazmıştır. Bu «Mesnevî)» nin 17 beyti Şairin divan-
gazelini meşhur Fûlıi namına kaydetmiş ve Hurufî olan çesinde de kayıdhdır.
bu şairin bu manzume üe Mevlevîliğini isbata çalışmıştır. Ayşî'nin bazı manzumelerini örnek olarak alıyorum:
Ayşî’nin Mevlevi olduğunda tereddüd edilemez.
— Gazel —
Mevlevîyiz kârmuzdır dâimâ verd ü simâ’
Peyrev - i Molla -yi Rûm ’uz özge şânı bilmeyiz
— I -

gibi beyitler vücude getiren, Mevlâna hakkında medhiye- Tâze bir şüriş eyledi peydâ
1er yazan Ayşî şüphesiz samimî bir mevlevîdir. Oldı bir dilrübâya dil şeydâ

Ayşî, bir çok Mevlevî şairleri gibi san at aşkıyla man Yine zencir - i zülfe bend oldı
zumeler kaleme almıştır. Dil - i divâne eylemez pervâ
Dehen - i yâr sırr - 1 mübhemdir
Kandıra âlemi mestâne sözün ey Ayşî
Neş’e - i ney bulalar şi’rin ile meyzedeler
Söylemez râzın eylemez ifşâ
Sipeh - i gamze ile dîdeleri
Gibi fahriyeler de yapan A y şî, XVII nci asır divan
Dil ü can mülkin eyleyüp yağmâ
edebiyatının kıymetli bir muakkibi olarak gösterilebilir.
Âşık - 1 sâdık isen ey Ayşi
Ayşl’nin bütün şiirleri elimizde bulunanlar kadar ol­
Hâk - i dergâh - ı yâre ol ruhsâ
masa gerektir. Onun derli toplu bir divanı da buluna­
bileceğini tahmin edebiliriz. — II —
Kitapçı Bay Raif’e aid bir mecmuada j' /> Gonca - i gülzâr - ı vahdetdir külâh - ı mevlevî
jU’ iükU- başlığıyla 1 1 0 beyitli bir mesnevî kayıd- Tâc - 1 fark - ı ehl ■i izzetdir külâh - 1 mevlevî
hdır. Mevlevîler gıll ü gışş - ı mâsivâdan pâkdir
Be - nâm - 1 Hazret - Bârî Taâlâ Pûte - i fakr u kanâatdır külâh - ı mevlevî
K ■odur ma’bûd ü hem makgûd ü Mevlâ Hazret - i Molla Celâl'in âşık - ı sâdıkların
Cihânı emr ■i Kün’den var kıldı Serfirâz itmiş ne hâletdir külâh - ı mevlevî
Kemâl - i kudretin izhâr kıldı Ey gönül her bî ser ü pâya kaçan lâyık olur
Yarattı âdemi kıldı mükerrem Reşg - i tâc - 1 şâh - ı devletdir külâh ■ı mevlevî
Melekler hep sücûd itti ana hem Sâlikân - 1 râh - 1 Hak’kın mevlevî mümtâzıdır
Anın neslinden oldı enbiyâ hep Ayşiyâ yektâ alâmetdir külâh - ı mevlevî
Olur halk - ı cihâna muktedâ hep * *
*
Husûsâ şâh - ı âlem Fahr - i âdem
Muhammed Ahmed ü Mahmûd ü hâtem — III —

Salât ile selâm ol Mustafâ’ye Şem’ veş aldı araya dil - i sûzânımı gam
Dahi ashâb ■ı âl - i bâ safâye Yanmadan gayrı ne çâre bulayım ey hemdem
Pes andan sonra bil ey merd - i fâik Göz açup cennet ■i ruhsârına baktım gördüm
Bu abd - i müznibe bir yâr • ı sâdık
Merdüm i dîdem ile dâne - i hâlin tev’em
Didi gel eyle bir manzûme ■i hûb
Geh ider cevr ü tegafül geh ider şive vü nâz
Müfîd ü muhtasar makbûl ü mergub
Bana her dem kılur ol yâr zarîfâne sitem
Namâz ile vuzû ü gasli zâhir Def’ - i gamçün bana sun sâki - i gülruh bâde
Beyân it k • olalar hıfzına kadir Kalmasun gamdan eser ayş idelim biz bir dem
Kabûl itiim ben istid’âsın anın Lebin emmek hevesi kanden ü sen ey Ayşî
Getürdüm nazma hep didüğin anın Bak nigâh itmeğe tâkat getürür mi Rüstem
Beyitleriyle başlayan bu manzum eser « Şurut -i salât,
- IV -
fürûz-i salât, vâcibât - i salât, müstahabât - 1 salât, mekrû-
hât - 1 salât, müfsidât - 1 salât, fürûz - i vuzû, sünen - i Dildâr hirâm itmede gülzârda her dem
gasil, hâtime » bahislerini ihtiva etmektedir. Hatimesindeki Desti anın ol hançer - i hunharda her dem
Az. T ü r k Ş a ir le r i 614

Dâm - 1 ser - i giysûsunı açmıştır ol âfet Gel reh - i aşkda ey dil olalım merdâne
Mürg- - i dili sayd itmede gülzârda her dem Atahm hâhiş - i nefsi dükeli yâbâne
Ey dîde - i ter sanma ki zâyi’ ola nakdin Tavr-ı serbâzlığı gösterelim ylrâne
Sen eyle nisâr anı reh - i yârda her dem «.Girelim tîğ ı kanâatte bu dem meydâne »
yeme gam rahm ider ol yâr - 1 vefâdâr « Serbeser feth idelim kişver -i istiğnâyi »
Çevrile cefâ olmaz o dildârda her dem
Bize bu dehrde Aıjşl reh • i aşkın tavrı
- V - Oldı tevfîk - i Hudâ ile çü âsan fevri
Ne gam olmazsa murâd üzre bu çarhın devri
Sâg-ar - 1 pür şerâbdır gönlüm
« Matla’ ■1 şems ■i hakîkat olalım ey ('.evrî »
Ma’nide âftâbdır gönlüm
'f Zerreye saymayalım mihr - i cihân ârâyi >
Değme bir rütbeyi pesend itmem
Şâh • 1 âlicenâbdır gönlüm
- VllI -
Cevherin tîğ ■i âbdâr gibi
— Farsça rubaî —
Gösterir bî hicâbdır gönlüm <*j' ıiiU»- o'j jj
Sanki deryâ -yi aşk içre bu gün
Gevher i hüsne âbdır gönlüm -i Jİ Jjiy J-
Tâlib - i gene - i vasidir Ayşi
Anın içün harâbdır gönlüm Bibliyografya : E s r . , S e m a h a n e i cd e b v e m ecm u alar.

VI - A z b î (Mustafa Çavuş) — XVIII inci asır şairlerinden


Azbl hakkında Bursalı Tahir şu malûmatı veriyor ('Osnj.):
Ol yâr - 1 mükerrem ki benim var kimin var
« Azbî Mustafa efendi ( Derviş A z b î): Dergâh - ı âlî
O l rûy - i mücessem ki benim var kimin var
çavuşlarından iken âti -yüt -terceme hazret - i MyazVde
Meydâna çıkup da’vi iden var ise gelsün gördüğü âsâr - ı kemâle binâen terk -i hizmetle müşâ-
Şol hüsnile Rüstem ki benim var kimin var rünileyhe intisâb eyledi. Mevliden Kütahya’lıdır.
Y âr oldı bana zülf -i firâk içre gam - ı yâr terkibinin nâtık olduğu 1160 (M . 1747) târihinde
Âlemde bu hemdem ki benim var kimin var irtihâl ederek Üsküdar kurâsından Nerdüban köyündeki
Hecr - i ruh - i ilinden o gülçehre perinin Şah kulu dergâhına defn edildi. Âsânndan tahmîs - i dî­
Bu eşg - i demâdem ki benim var kimin var vân -1 NiyazJ matbû’, dîvânı gayr - 1 matbû’dur. Dîvânı
Şevk - 1 leb - i lâ’liyle Süleymân - ı zamanın matlaından;
Ayşl de bu Hâtem ki benim var kimin var
K a l e m c e v l â n id ü p d ö k s ü n z e b â n ı n c e v h e r - i y e k t a
* *
H ı r î d â r ’ - ı m e t â ’ - ı a^k o l a n i â b ü d o lu r d â n â
B ilen an lar h aber sö y le r ya bilm ez a n lam az sö y le r
- VII - R ü m û z - i n u t î e d e n s ö y l e b e y â n o l s u n n i ç e m a ’n â »

— C e v r î ’ nin g a z e l i n i t a h m i s — Bay Sabri ise Üniversite kütüphanesindeki yazma


eserler için vücude getirdiği Fiş’te divor k i ;
Hatt u hâl - i ruh -i canandan olan sevdâyî
« OsmanlI ıniıellifleri'ne göre, Azbî Dede Kütahyalı
Ola mecnûn ■i melâmet zededen rüsvâyi
olup dergâh - ı âlî çavuşlarından iken terk - i hizmetle
Vâdi -i hayrete saldı bizi lâm ü bâyi
Hazret - i Mısrî - i Nîyâzî’ye intisâb ve 1160 (M. 1747)
« Bulmağa rehgüzer - i memleket • i ma’nây i»
târihinde Üsküdar civarında kâin Nerdüban (Merdiven)
« Pîşrev idinelim himmet - i Mevlânâ’yi »
köyündeki Şah kulu nâm Bektaşi tekyesinde vefat et­

Sundular bezm - i Elest içre bize çün dolu câm miştir. Elimizdeki dîvânın yetmişinci varakında Azbî’nin

Nûş idüb olmuşuz ol neşve ile mest - i müdâm vefâtına dâir kaili mechûi bir târihin son mısra’ında ise
S e n e bin y ü z kırk d o k u z d a e y le d i a z m - i g ü z â r
Bize dünyâ gamı olmuşdur ezel günde harâm
«T ârüm ir eyleyelim tabla -i hestîyi tamâm» denildiğine ve Niyazi’nin 1;05 (M. ı693) tarihinde vefat
« Rûh - i Attâr’a yine andıralım yağmayi > etmiş bulunduğuna nazaran Osmanh müellifleri’nin gös­
terdiği tarihin doğru olamaması lâzım gelir. Yine bu
Gûşedüb nâle ■i dilsûzumuzi zâr olsun manzum tarihte A zbî’nin mezkûr Şahkulu nâm - 1 dîgeri
Hâb - 1 gafletden açub çeşmini bîdâr olsun ( Murad im anh) Merdiven köyü tekyesinin ya meşîhatinde
Dehrde muğtenim - i devlet - i dîdâr ol«un veyahud orada medfun bulunan Şeyh Mansur nâmında
« Dilimiz nây sıfat mahzen - i esrâr olsun » bir zâtın türbedarlığında bulunduğu ve kezâ dîvânın 6 8
« Ateşîn âh ile pürsûz idelim dünyâyi» inci varakında Uzleti nâmında bir dedenin beş bendli
bir murabbaında ve eş’âr - 1 sâireden Niyâzî’ye yani ta­
615 T ü rk Ş a ir le r i Az.

rîk - 1 Halvetîye intisib ettikten sonra tarîk -ı Bektaştye Şu halde müellif, hem bunun vefat tarihine işaret oldu­
de peydâ -yi nisbet ettiği anlaşılmaktadır. Takriben 2 0 0 0 ğunu söylemesi cihetiyle yanılmış, hem de tabirin ebcedle
beyîi ihtivâ eden işbu dîvânın gazeliyyât kısmı 39 unca mukabilini yanlış olarak hesab etmiştir. İmam Mustafa’­
varaka kadar hurûf - i hecâ ile müretteb ise de arada nın tarihi muhakkak surette doğrudur. Ve şairin Mısrl
nait, mersiye, kâsîde, muhammes, müseddes ve şâire Niyazî ile mülâkî olduğunu ancak bu suretle kabul et­
karıştığı gibi 40 mcı varakta sonuna kadar yine bazan menin imkânı vardır
gazel terkîb -i bend ve şâire karışık bir sûrette yazılmış
A zbî’nin Mısrî M yazi’yı nefyedildiği Limni’ye götüren
olduğundan bu nüshâ sair divanlar misilli tahlil edileme­
çsvuş olduğu ve kemaline meftun olarak kendisine inti-
miştir. Dîvânın hey’et - i umûmiyyesi mutasavvıfânedir.
sab ettiği ise tarikat mensupları arasında şifahen söyle­
Azbî Dede, Niyâzî - i Mısrî- dîvânının kısm - ı azamini nilen bir rivayettir.
tahmîs etmiştir ki yazma bir nüshası Edebiyat kütüpha­
Azbî divanının müteaddid nüshaları mevcuddur. Bay
nesinin 2050 numarasında mukayyed ve mevcuddur. Bu
Osman Ergin’e aid bir yazmada 2096 beyit görüliyor.
tahmisin matbûu da vardır. »
Mürgname, Baharname, Selâmname, Hayvanname, Şat-
Bay Sabri’nin mevzubahsettiği tarih, Millet ve Üs­
râncnâme başlıklanyle şiirler yazan « Mersiye - i Düvazde
küdar kütüphanelerindeki Azbî divanlarına nazaran im anı
imam » 1ar, müseddesler, tarihler ve bir çok gazeller
Mustafa'nındır. Şairin 1149 ( 173C Ja vefatı dolayısıyla
vücude getiren Azbî, kudretli bir şair olarak gösterile­
yazılan bu şi'ri aynen naklediyorum:
mez. Nazım tekniğine de hiç ehemmiyet vern.iş değildir.
Hânedâna eylemiş canbahş nec'îm - i Çâryâr
Şiirlerinde bediî hiç bir gaye gözetmemiş ve sırf talimî
Bir elinde top u çevgân bir elinde Zülfekar
mahiyette eserler kaleme almıştır. Onun şiirlerinde Ta-
Hem Ali kurbânıdır hem sıdk ile teslimdir
Hazret - i Azljî'dir ol kim eylemiş uzlet kenâr ' savvf telâkkilerine, Hurufîlik akidelerine sık sık tesadüf
Bî vefâ dchrin elinden niçe zehri nûş idüp olunur. Halvelî ve Bektaşi tarikatlerine intisabı olan
İsteğiyle azm - i ukbâ eyledi bu aşikâr şairin manzumelerinde bu iki tarikatin hususiyetlerine aid
Şâh Mansûr’un çerâğın yandırup pir aşkına bazı remizler de mevcuddur.
Hidmetini cân ü dilden eyledi leyi ü nehâr
Hem hulûs - i kalbile bir ferdi dilgir itmedi Mûtu kable en tenıûtua mazhar - i Zat Halveti
Varını âlemlere mebzul idüp kıldı nisâr Sâlik - i dîdâr - ı matlûb cây - i cennet Halveti
Hâtif - i gayb fevtine târihini kılmış tamâm
Bendiyle başlayan ve on iki tarikati takdis eden bir şi’-
Sene bin yüz kırk dokuzda eyledi azm ü güzâr
rinde Hacı Bektaşi Veli'den de bahsetmektedir. Gene
Hacı Bektaş hakkında yazdığı bir müseddesin ilk bendi
Uzletî nin şairden bahseden manzumesi de şudur:
şöyledir:
Azbi gibi hemdemim ^var
Hamdülillâh ol bana yâr Ey kerem kânı mürüvvet ma’deni nûr - i celi
Cümle malıbub kalmadı hâr Dergehinde boynu bağlu bendeyiz didik belî
Hacı Bektaş meydanında Gülşen - i cennet mi âyâ eşiğin firdevs güli
Dembedem vasfını söyler tende bu can bülbüli
Her kim hacet içün gele Esselâm ey mâlik - i sırr -ı ezel nesi - i Ali
Azbî canım dile gele Esselâm ey nûr - i Ahmed Hacı Bektaş - i Velî
Ala hâcet kile kile
Şairin Mısrî’ye karşı fevkalâde hürmetkar olduğunda
Hacı Bektaş meydanında
hiç şüphe yoktur. Bu kıymetli mutasavvıf şairin bir çok
Sırdan sırdır her işleri manzumelerini tahmis etmesi de bunu gösterir. A zbî’nin
Sehil geldi hep güçleri matbu olan tahmislerinde 2725 beyit vardır.
Aîv olunur her suçlan Evvelce neşrettiğim Bektaşi Şairleri adlı eserde Azbî
Hacı Bektaş meydanında adlı bir Bektaşi hakkında şu malûmat kayıdlıdır {S.21-
22):
üiren içerden içeri
İder tenlerini diri « Azbî Baba : İstanbulludur. Sazşsirlerindendir. Kara-
Hak’kı bulur haktır yeri ağaç’ta medfundur. Bektaşi tekkelerinde hizmet eden bir
Hacı Bektaş meydanında ' derviş imiş (1241 - 1855) teki Yeniçeri vak’asmdan ev­
vel vefat etmiştir »
Uzlelî Baba kal oldı
Bu malûmat o zaman şifahî rivayetlere istinad edilerek
Hikmete sırr ile deldi
verilmiştir. Ve ihtimal ki Azbî isminde bir sazşairi de
Azbî nasihatle buldı
mevcuddur. Fakat Bektaşi Şairleri'nde örnek olarak alı­
Hacı Bektaş meydanında
nan manzume Azbî Mustafa’nın müteaddid yazma di­
BursalI Tahir’in vefat tarihi olarak kaydettiği vanlarında kayıdlıdır.
tabiri 1160 adedine değil, 765 adedine müsavidir. Şairin bazı şiirlerini örnek olarak alıyorum:
Az. T ü r k Ş a ir le r i 616

Gazel —
— V -
— I
Sana meftun olalı dîvâne oldum bilmedim
Âlem içre her kimin cevr ü cefâs' olmaya Halk -1 âlem içre men efsâne oldum bilmedim
İki âlemde anın zevk u safâsı olmaya Ruhlerin şevkiyle giryân olduğum ayb eyleme
Sen gidersin âkıbet bir gün seni terk eyler ol Bâde - i aşkın içüp mestâne oldum bilmedim
Bunca yıllık dost iken cismin vefası olmaya Gûşe - i mihnette bezm i vuslatın fikrindeyim
Yârına her kim ki ağlar yârini yarın görür Sanma kim men sakin - i vîrâne oldum bilmedim
Düşesin bir derde bir gün hiç devası olmaya Sana hâlimden nola yansam yakılsam âşıkım
Mülk - i âharda garîb ü bîkes ü giryân ola Şem’ - i hüsnün şevkına pervâne oldum bilmedim
Vay ana gurbet evinde âşinâsı olmaya Bir zaman Azbî fakîrin ülfete lâyık iken
Filmesel ahvâl - i aşkı bilmeyen nâdan gibi Şimdi yanında senin bîgâne oldum bilmedim
Azbi ol dildâra yuf ki mübtelâsı olmaya
— VI —
— II —

Bu gün seyredelim ey dil hakikat vech ■i inşânı Bu dersim cân ile dinle bu dem ey zâhid - i devran
Yazılmış âyet - i Kur an bilür ehl - i iman anı Ki bir harf içre bir nokta olur bir nokta bin elvan
Aman bilmez zaman virmez atar can kasdına oklar Bu nokta zâhiren zerre goründi büsbütün dehre
Hezâran mekr ü âl eyler o zâlim çeşm - i fettâni Vücûd - i âlemi âdem bu noktayla ider cevlân
Kimine kahr ü çevrinden virir bir tâs ile zehri Görinür zât olur nokta sıfatın seyr ider andan
Sunar âşıklara gâhî lebinden âb - i hayvâni Bu bir îmân - ı âşıkdır ki ‘»J* u» ^
Yazar münkirlere fetvâ çeker şemşîr -i hûnefşan Gel imdi dinle ey âşık nedir bu noktadan maksûd
Kaşı Velleyl okur ezber yedi veçhile Kur’ân’i Ki bu nokta olur yetmiş iki şehre ulu sultan
Hakikat anla inşânı niçün mir’ât - ı Hak oldı Bu şehrin birini dinle nedir vasf ideyim hâlin
Sakın sen bütperest olma oku âyât - ı burhâni Ki yetmiş birin ihrâc it idersin Hak sözüm iz’an
Niçün dükkân açup cevher saçarsın yok yere bilmem Okı esmâsını yüz on on iki burcum anla
Ana cennet cehennemdir anın kim yoktur irfâni Bunun dünyâda yok misli bu âlem ana bir zindan
Hele men Azbi’ye kıble cemâl - i dilber olmuştur Yüz elli altıdır ismi bilâd - i çâr erkânın
Saçı münkirleri sihri ayırdı ehl -i imâni Müsemmâsı elif bâ kaf dahi yâdır inan ey can
Otuz iki cevâhirle müzeyyendir dokuz katı
— III —
Dahi hem bin bir esmâya müsemmâdır bu şehristan
Lâhmüke lâhmî ne sırdır Murtezâ’yı bilmedi Bu şehrin var kenârında yiğirmi pâsban kaim
Nefsini her kim ki bilmez Mustafâ’yı bilmedi Yiğirmi pâsban altmış olur elbette ser yeksan
Günde yüz bin kez figan itse bilinmez kıymeti Bu şehirde şemis altmış doğar her gün virir revnak
Çağıran dildârını harf ü nidayı bilmedi Kamer dahi aleddâim bu güne kılmada tayran
Her yüze bir gözle baksa kavuşurdı Hızr’a ol Yediler kırklar u üçler dahi üçyüzler ü binler
Kim ki şâhı bilmedi kadr - i gedâyı bilmedi Bu şehr içre olur sâkin elifle olsa yok mihman
Kendüyi nefsin elinden ol rehâyâb itmeden Bu şehrin aslını fehm it olur altıyüz on sekiz
İblis’e lâ’net okurmuş mâsivâyı bilmedi Dinilmiş dahi bu şehre mekân - ı a zanı - ı sultan
Dilberin çevri keremdir Azbi - i dilhasteye Rümûz - i üzre metânet hâsıl it Azbî
O l ki çevri anlamaz zevk u safâyı bilmedi Ne hâsıl sonra ger bin yıl olursun cân ile pişman

— IV - — VII -

Gülşen içre bülbül - i gülzâr olan anlar bizi Sûret-i inşâna bak Kur’ân oku
Sohbet ü fikr ü hayâli yâr olan anlar bizi Sen bu dersi ey gönül her ân oku
Cân ü baştan geçmeyen basmaz kadem aşk bezmine Bilmez ol sırr-ı Hudâ’dan açma râz
Kim bu gün Mansur gibi berdâr olan anlar bizi Sûre-i oku
Kendi zâtın bilmedi yüz bin hicâbı var iken Secde eyle âdeme îmâna gel
Hâşelillâh câhil - i bîâr olan anlar bizi düu jr' Sübhân oku
Kaf - 1 aşka bir bölük ankalarız kim zâhidâ Aldın ise vech-i dilberden haber
Âlem içre sanma mür ü mâr olan anlar bizi încil ü Tevrât Zebur Fürkan oku
Biz harâbât âleminde mest - i aşkız kim bu gün Bakmasunlar Azbi’ye mülhld deyu
Azbiyâ rüsyâ -yi aşk - 1 yâr olan anlar bizi Bu lisânı terk idüb Süryân oku
Türk Şairleri
617 Âz.

- VIII — «Sen bu ilde kimseye yâr olmadın»


«Var senin elbette yârin kandedir»
Ruhlerindir dostum hurşîd i enverden garaz
Leblerindir cennet içre âb-ı kevserden garaz Bilmedi hiç kimse hoş adın senin
Ehl i aşka secdegâh oldı cemâlin K â’besi Arttı günden güne feryâdm senin
Kaşiarmdır mescid-i hüsnünde minberden garaz Âh ü efgan oldı mu’tâdın senin
Kâf ü Nûn’un bâisi sensin taâlâ şânuhu «Aşk içinde kimdir üstâdın senin»
Âdem ü Havva değildi bahr ile berden garaz «Yâ senin sabr ü karârın kandedir»
Dört kitabı şerh ider vechin hakikat ehline
Azbi'y\ ağlar iken güldürdüler
Vechini görmekdir elhak âyet-i nurdan garaz
Gökte uçarken seni indirdiler
Rahmeten liKâlemin kim olduğun bilmek içün
Çâr unsur bendlerine urdular
Azbiyâ bilmekdir anı rûz-i mahşerden garaz
«Nûr iken adın N iyâzî didiler»
- IX _ «Şol ezel key i’tibârın kandedir»
— Mısrî Niyazi’nin gazelini tahmis — - XI -
Küfr-i zülf-i yâr ile hayrân olan anlar bizi - Nefes -
Zâhidâ yek dîn olup îmân olan anlar bizi
Sana yerden gökten büyük nasihat
Vâkıâ dürr-i yetîme kân olan anlar bizi
Gördüğün ört görmediğin söyleme
«Zât-ı Hak’ka mahrem-i irfân olan anlar bizi»
Erenlerden pirden budur emânet
«İlm-i sırda bahr i bîpâyân olan anlar bizi»
Gördüğün ört görmediğin söyleme
llm-i sırrın hâlini zâhir bilenler anlamaz
Ben dahi âşık.ı râh olam dirsen
Fayz i Hak’kı da’vi-i irfân olanlar anlamaz
Evc-i semâvâta mâh olam dirsen
Mâsivâ sultânını ten bîn olanlar anlamaz
Selâmet şehrine şâh olam dirsen
«Bu fenâ gülzârına tâlib olanlar anlamaz»
G ördüğün ört görmediğin söyleme
«Vech-i Bâkî hüsnüne hayrân olan anlar bizi»
Kendi bilgisine gidene lâ’net
Hamdülillâh dahme-i İsfendiyâr’ı açmışız
Kizbe te’vîl olmaz haktır bu sohbet
O l sebebden âleme dürlü cevâhir saçmışız
Kimseye dil olma ey ehl-i hüccet
Âlemin ağ u karasından anınçün kaçmışız
Gördüğün ört görmediğin söyleme
»Düaye vü ukbâyı tâ’mîr eylemekten geçmişiz»
«Her taraftan yıkilup vîrân olan anlar bizin Bu yola yol ile giden velidir
Bu yola sıdk ile giren bellidir
Hamdülillâh kimseye ma’lûm değil ahvâlimiz
Allah Hak Muhammed şâhım A li’dir
Kalmadı dilde irâdet dilde kîl ü kalimiz
Gördüğün ört görmediğin söyleme
Oldı bir dost ile bir post dü cihanBa mâlimiz
«Biz şol abdâhz bıraktık eğnimizden şâlımız» Azbi küstahlıklar sende ayandır
Varlığmdan soyunup üryân olan anlar bizi» Sen ben dime dâim hâl i şeytandır
Ahde sâbit kadem ehl-i îmandır
Ârife geldi emirden bu hitâb-ı müstetâb
Gördüğün ört görmediğin söyleme
Katresin nûş eylemektir feyz-i Hak’km bin savâb
Her işi Hak’tan bilen can şübhesiz görmez itâb _ XII -
«Kahr ü lûtfı şey’-i vâhid bilmeyen çeker azâb»
Meni derde düşüren
« 0 1 azabdan kurtulup sultân olan anlar bizi»
Cemâlindir cemâlin
- X — Bildiğimden şaşıran

— JVlısrî Niyazi’nin gazelini tahmis — Cemâlindir cemâlin

Ey gönül nâmûs u ârın kandedir Zâr ü giryân eyleyen


Şâdmansın âh ü zârın kandedir Halka destân eyleyen
Vasl-ı yarsın elde varın kandedir Meni üryân eyleyen
cEy garib bülbül diyârın kandedir» Cemâlindir cemâlin
«Bir haber vir gül’izârın kandedir*
Aşkın ile hasteyim
Çünki sen aşk ile berdâr olmadın Ahvâli şikesteyim
Yok iline varuben var olmadın Her nefeste isteğim
Mâil-i yâr-ı vefâdâr olmadın Cemâlindir cemâlin
40
Türk Şairleri
Az. 618

Yerde gökte gördüğüm memûriyetine, 1316 (M. 1898) da bu memûriyct uhde­


Vuslatta eyüdüğüm sinde kalmak üzere Evkaf idâre meclisi a’zâlığına, i’lâ-
Zâhir bâtın sevdiğim n-ı meşrûtiyeti müteâkiben — Recâîzâde Ekrem Bey’in
Cemâlindir cemâlin zamân ı nezaretinde — mezkûr meclis riyâsetine nasb
olundu' Hamade Paşa’nın hengâm-ı nezaretinde meclis-i
Hâli diğergûn iden • idâre ilga edilmekle emlâk-i vakfiye müdîriyetine ve
Cismimi pür hûn iden Şerif Ali Haydar Paşa’nın nezâretinde Edirne ve Selâ-
Azbi'-^\ mecnûn iden nik vilâyetleri evkaf müfettişliğine ta’yîn kılındı. Envâ’-ı
Cemâlindir cemâlin mezâhime giriftar oldu(l) Müfettişliğin lâğvında İstan­
Bibliyoğrafya : Osm., Fş , Bkt., Divan, Mc. bul vilâyeti tahrîr i müsakkafât komisyonuna memûr
edildi. En sonra mâliye nezâretinde arâzî-i mevkufe ko­
A z iz (Bey) — Son asır şairlerinden Aziz hakkında
misyonu riyâsetine ücretle ta’yîn kılındı. Bir zaman sonra
Bay İbnülemin Mahmud Kemal şu malûmatı veriyor
tekaüd edildi. Evvel ve âhır müteaddid komisyonda
{Stş.):
bulundu. Maişetin darlığıyla berâber uzun müddet ta-
sallûb-i şerayinden ve mesane illetinden muztarib oldu­
ğu halde 1337 rebîulevvelinin 27 nci gecesi (M. 1918)
vefat etti. Üsküdar’da Selimiye dergâhı hazîresinde pe­
derinin kabrine defnolundu. Kuvve-i nutkiyesi meşhur
dur. Söze âşık idi. Bir mecliste bilâ fâsıla saatlerce söz
söyler, söylemekten lezzetyâb olurdu. Sözlerini herkese
dinletirdi. Dinleyenler usanmazlardı. Mah 2 Ûz oluılaidı.
Fakat kendi başkalarını dinlemeğe mütehammil değildi.
Başkası — fursat bulup ta — söze başlasa merhum,
yüzünü dıvara çevirir, somurturdu.
Edirneli şairGüftî tarzında — yirmi sekiz sene evvel—
tertîb etmeğe başladığım manzum tezkirede Aziz Bey
için şu sözleri yazmıştım :
Bir de varjmîr-i Azîz-i devran
Mîr-i mîrân-ı cihân-ı irfan
Kesret-i lâf ile mevsûfdur ol
Darb-ı nutk ile de ma’rûfdur ol
Ne kadar eylese'tatvîl-i makal
Eylemez kimseye îrâs-ı melâl
Çünki ol merd-i zarâfet pîrâ
Söze can vermede mâhirdir hâ
Söze başlarsa eğer lezzetle
Dinletir merd ü zene hayretle
Aziz Bey Bülega-yi hutebâ-yi Yûnan
Fusahâ-yi şuarâ-yi îran
“Abdülaziz Bey, umûr-i mülkiye nâzın Pertevpşazâ- Kalır elbette yanında ebkem
Girseler bahse olurlar mülzem
de Ahmed Cemaleddin Bey’in oğludur. 2 maharrem
Derd-i aşk olsa da şâyed serde
1267 (M. 1850) de (1) İstanbul’da doğdu. 1285 (M. 1868) te
Lâf ile çâre bulur her derde
Babıâlîde ahkâm ı adliye riyâseti mektûbî odasına, ahî-
(1) Tekirdağı’ndan bana yazdığı bir mektubun bazı beyitleri
ren sadâret mektûbî kalemine girdi. Meclis-i meb'ûsânın
(Sts.) :
zabıt kitabetinde ve Rusya muhârebesi esnasında mec­ Yine geziyorum ben diyar diyar
lisi vükelâ müzâkeratının zabıt hizmetinde ve iânei har­ Elde yoktur ne çâre ihtiyar
biye komisyonunda bulundu. Şûrâ-yi devlet ve sicill-i Sıkıldım artık burada yeter
ahvâl komisyonu kitâbetlerinde îfâ yi hizmet ve bilâ­ Her günün hâli diğerden beter
Unudulduk kaldık burada
hare isti’fâ etti. Evkaf nezareti ma’rûzât-ı mühimme
Beni bir soran yok zannım orada
(1) Aziz Bey’in vefatında mâliye nâzın esbaicı — Hammer ta­ Gök yüzü bulutla kara bağlıyor
rihi mütercimi — Atâ Bey tarafından «İkdam» gazetesine yazılan
Bütün gün yağmur yağıyor bana ağlıyor
makalede merhûmun, Oülhâne hattı okunduğu gün yedi sekiz ya­
şında bulunduğu halde lâlasiyle berâber hâzır olduğu, hattâ hattın Yahudi semtinde çıfıt evinde
mahall-i kırâatini — Tarih encümeni mecmûasında münderic Çekilir mi bu hal aimtış deminde
rejmi görerek — tesbît ettiği beyân edilmiş ise de muvâfık-ı hakikat Kadermiş insan zarûri çeker
değildir, eser-i zühûldur (St§.). Böyle yazılmış ezelî meğer.,.
Türk Şairleri
619 Az.

Bulmıyor kendine ammâ çâre reddiye olarak yazdığı “Hutbelere hitâb„ ve “Cümel-i
Kaplamış cismini bir çok yâre (1) hikemiye-i Azîziye„ ve mücerreb olan ilâçlara dâir
Var mı yârân arasında âyâ
“Mücerrebât ı muâlicât,, nâmındaki risâleler de oğlunun
Öyle bir yâr-ı letafet efzâ
nezdindedir. Hazreti Hüseyn hakkındaki
Olamaz öyle natûk-ı hoşgû
Susturur âlemi etse arzû mersiyesi matbudur.
Cedd-i âlîsi gibi şâirdir
Belki her şeyde Aziz mahirdir
Zâtı da nâmına benzer elhak Ey arif i sırr-ı nefes
İki âlemde azîz eyleye Hak
Bu dehr-i dundan meyli kes
Salâhiyetdâr olsun olmasun her şeyden bahseder, Her kârdır zîrâ abes
her keşle mübâhaseye gfirişir idi. Mutâleât ve muhâke- Allah bes bâkî heves
mâtı, tavır ve kıyâfeti kendine mahsûs idi. Hâl ve kali
Bî asla etmez ittikâ
ile nev’i şahsına münhasır olanlardan sayılabilir idi.
Yoktur birinde hiç beka
Vefakâr, dilnevâz, hayırhâh idi. Elinden ve dilinden
Bir kimseden olmaz vefâ
gfeleni esirgemezdi. Büyük pederinin ahvâl ve akvâlin-
Allah’tır ancak dâdres
den dâimâ bahsederdi. Müşârünileyhin leh ve aleyhinde
ne söylenmiş ise bir araya toplayıp bir deftere kayd Müstağni ol eflâke sen
ile kendine tevdî’ eyledim. Söylenilen sözlere cevab Etme tenezzül hâke sen
vermekle beraber mükemmel bir tercüme-i hâlini yaza­ Her gördüğün nâpâke sen
rak büyük babasının rûhunu şâd etmesini ve bu vesîle Konma sakın misl-i mekes
ile A k if Pci|a’nın “tabsıra„ sına karşı da müdâfaada
Âhır eder bu dehr-i dun
bulunmuş olacağını söyledim. Aziz Bey, benim gayret-i
Hulk-ı cihanı sernigûn
kadirşinâsânemden pek ziyâde mütehassis ve müteşek­
Her cânibi kaplar sükûn
kir olarak işe başladı. Hattâ yazdığı bazı sahâifi bana
O l dem duyulmaz gayri ses
gösterdi. Fakat aradan yirmi sene geçtiği halde bu
eseri ikmal edüp ortaya koymadı. Vaktiyle verdiğim Eyler güzer her în ü an
defter ile anın yazdığı parçaları vefatından sonra arat­ Hep böyledir hâl-i cihan
tım, bulduramadım. Bu parçaların, nezdinde mahfuz Bir gün uçarsa mürg-i can
olduğunu ve amcası —Düyûnu umûmiye ketebesinden— Her ten kalır boş bir kafes
Mehmed A tâ Bey merhûmun büyük babasına dair Akmaktadır seyl-i hayât
“Osmanlı edebiyat ve tarih mecmuası„ na deıc ettir­ Yok germ ü serdinde sebât
diği bazı makalelerle pederinin yazdığı terceme-i hâlin Mâzî olurken hâdisât
bir münâsebeti olmadığını ahîren Aziz Beyzâde Nurullah Bir hâl olar mı mültemes
Bey söyledi. Âdât-ı kadîmemize dair — münâsebet gel­
Yek rûzedir ömr-i beşer
dikçe — verdiği malûmatı zabt ve ahlâfa yadigâr etmesi
için de teşvîkatta bulunmuştuk. Öyle bir eser yazmağa Bîhûde etme gel heder
Eyler güzer har hayr ü şer
da başlamış ve bazı mebâhisini gösterip mütâlâamı
Geçsin hayırla her nefes
sormuş idi. “Merâsim ve âdât-ı kadîme-i Osmâniye,,
tesmiye ettiği bu eserin bir kısmını Nurullah Bey irâe Bir ferd ile etme cidâl
etti. “Diyânet-i Muhammediye„ nâmiyle yazmağa baş­ Verme elem alma melâl
ladığı eseri ikmâl edememiştir. Bir kimseye olmuş mu mâl
Evkaf nâzın Hayri efendı’nin mükemmel bir evkaf Gör kim bu dünyâ-yi ahas
tarihi vücûde getirilmek üzere teşkil ettiği encümen
Sence hakikatse merâm
şubelere ayrılarak birine Aziz Bey riyaset etmişti.
Budur Aziz hayr-ül kelâm
Benim riyâset ettiğim şu’beden mâadâsı bir eser
Eyle bunı zikr i müdâm
vücûde getirmeden dağılmıştı. Aziz Bey, evkafa dâir
Allah bes bâkî heves
ancak beş on kâğıd yazıp müsvedde hâlinde bırakmış­
tır. Eş’ârını ihtivâ eden büyük bir mecmûa, mektûbâ - II —
— Gazel —
tını hâvi defter, manzum ve mensur letâif, eslâf ve
muasırının bazı ebyât ı müntahabesini muhtevi mecmûa Hayli demdir gönlümün her kân yâr endîşesi
ve —Ülûhiyet, Nübüvvet, Ruhullah gibi ünvanlarla tab’- Gün olur ki âşıkın belki uyar endişesi
edilip sokaklarda halka dağıtılan — hutbeler hakkında Saklıdır sinemde râz-ı aşkın etmem âşikâr
(1) Buradan bazı ebyat hazfolundu^5^j.). Gizli gizli âhlar hep intişâr endîşesi
Türk Şairleri
Az. 620

Câm-ı zerrîn ü sebûiarla donandı bezmimiz dâhil ve 1175 (M. 1761) sâli hilâlinde dâr-ı bekaya mün-
Kalmadı âlemde artık lâlezâr endîşesi takil olmuştur. Mûmâileyhin bâlâda keşîde-i silk-i sutûr
îltifât ettik gumûm-i dehr ile şimdengeru olan târîhinden başka eş’ârı manzûr-i âcizî olmamıştır.»
Merd-i firkat dîdeyiz olmaz mesâr endîşesi Kaydedilen tarih şudur ;
Sâye veş dür olmamaktır senden ey serv-i hirâm Sâlikân-i Halvetiyye mürşidi şeyh-üş-şüyûh
Bende.i üftâdenin leyi ü nehâr endîşesi Y a’ni kim Şeyh Hikmeti kabrinde râhatler bula
Rind-i bî pervâ-yi aşkız yok alâikden eser Geldi bir târîh Azîzâ tab’ıma fevti içün
Zâhid-i bîçârenin vardır hezâr endîşesi
Bulmaz âlemde Azîzâ ehl-i dil cây-i huzûr Bibliyografya: Ft"-
Bülbül-i zârın da var giilşende hâr endîşesi
A ziz (Erzurumlu) — XVIII inci asır şairlerinden
_ III _ Aziz hakkında Salim şu malûmatı veriyor :
“Aziz : Nâm-ı nâmîleri Abdülaziz olmağla mahlâs-ı
Her kesin bir derdi bir da’vâsı var
merkumı ihtiyâr itmişidi. Pederleri mevâli-i kirâmdan
Bir birine benzemez şekvâsı var
olup Erzenetürrûm’dan olmağla Erzenetürrûmî zade
Boş değil sahrâ-yi derd ü ibtilâ
(Ei'zummîzade) dimekle şehîr olup kendileri dahi mi-
Bir niçe Mecnûn’ı var Leylâ’sı var
yâne-i müderrisîn-i kirâmda dâhil rütbesine değin
Geçmede rûz u leyâl ammâ yine
medresesi çıkup medîne-i İstanbul’un kısmet-i
îbtilânm bitmiyor ferdâsı var
askeriyye mahkemesine kâtib ve kadr-i maârife
Ehl-i irfan söylemez her hâlini
râtib olup ah tarîkimda Süleymaniye’ye varabilsem
Hâl olur izhârı var ihfâsı var
deyu mâlihulyâ yı dûrâdûr ile endîşe-i mevfûr iderek
R e h re v i semt i ademken her kesin
bi-emr-illâh-i taâlâ dâire-i akıldan güzerân ve Süleymâ-
Bî aded sevdâsı var hülyası var
niye dârüşşifâsı erbâbiyle hemreng û hemzebân olup
Rind-i mes’ûdum ne hoştur bak Azîz
zâr ü perîşân ve bî haber ü sâmân olmağla Cr-
Hem ne havfı hem ne de pervâsı var
> . r kaidesiyle amel olunup medresesi dahi âhara
Âşinâlardan bir zâtın evinde bir gece bazı ahibbâ tevcîh ve kendiye bir maîşet virilüp bu hâl üzre küb
ile buluşarak meşâhîrin terâcim-i ahvâlinden bahseyle- küb i lekedkûb-i hezâr mesâib iken bir gün şehr-i
diğimiz esnâda Aziz Bey sıkılarak teabbüs etmiş ve İstanbul’dan gaib olmuştur, llelân ol kangı cânibde
ertesi gün âlîdeki manzumeyi söylemiş idi : olduğu nâ ma’lûmdur. Bu bir kaç güftâr-ı perîşân etvâr

Dün gece başbaşa verdik aradık tâ be-sabah hâl-i temyîzindeki eş’ârındandır :


Mürdeler defterine her ne ki olmuş mestûr — Oazel

Anasından, babasından, nesebinden sorduk Mir’âta baksa her kaçan ol şûh-i Mevlevi
Cümleten etti kıyam bir gecede ehl-i kubûr Aks-i izâr-ı pâkine eyler mukabele
Kerrâtile ayağına düştüm yüzüm sürüp
Öyle ta’mîk edilüp hâli bütün keşf oldı
Bir kerre almadm yine gönlüm şehâ ele
Sebeb-i mevti olan illet-i rîh-i bâsûr Sanman ki zahir oldı izârında hatt-ı nev
Baktık her uzvuna bir bir takarak gözlüğümüz İhzâr-ı hüsne geldi kazadan mürâsele »
Pîş ü peşten hele hiç kalmadı bir yer mestûr Bibliyografya : Sim.
Melek-ül-mevtde bile yok bu kadar ma'lûmât
A ziz (Giridli) — XIX uncu asrın meşhur simalarından
Kabz.ı ervâha olunmuşsa da zâtı me’mür
Aziz hakkında Sicil’de şu malûmat kayıdlıdır ;
Arab ü Türk ü Acem’den ne kadar varsa ölen
“Aziz Ali efendi : Giridîdir. Tahmisci Mehmed efen­
Ederek resm-i geçid geçmede tâbur tâbûr
di mahdûmu olup Belgrad’da emlâk füruhtuna memur
Dizilüp karşımıza cümle milel emvâtı
oldu. 1211 (M. 1796) de Berlin elçisi oldu. 1213 ( M.
Ne garibdir o gece sanki çalınmış idi sûr
1798) te orada irtihâl eyledi. Kitabet ve edebi vardır.
Beht ü hayrette kalur görse mezarcı Mahmud
Muhayyeldi bunundur „
Çünki etmiş niçe hem mesleki âlemde zuhûr
Bursah Tahir şu malûmatı vermektedir {Osm.) :
Güç idi gerçi tahammül bereket versün kim
“ Âlim, hakîm, siyâsî bir zât olup G irid’in Kandiye
Bana vird oldı o şeb durmayarak ism.i Sabûr»
şehrindendir. 1213 (M. 1798) te Berlin sefîri iken vefat
Bibliyografya: Stş.
eyledi. Orada medfundur. Muhayyelât isminde tarih ve
A ziz (Bursalı) — XVIII inci asrın son nısfında yaşa­ ahlâka müteallik hayâlî bir eseriyle tasavvuftan mensur
yan Aziz hakkında Fatin şu malûmatı veriyor : V âridât nâmında kıymetli bir telîfi ve zamanına göre
€Abdülaziz efendi Bursavî Abdülhâdî efendi zâde Avrupa hükemâsının suallerine cevablarına dâir risâlesi
sâlif-üt-terceme Emîn efendi merhûmun mahdûmu olup ve mutasavvıfâne dîvançesi vardır. Şâir âsârı da olduğu,
1155 (M. 1742) târihinde bâ i’tibâr-ı hâriç tarîk-ı tedrîse fakat bunlardan bazılarının kadirnâşinâs vârisleri tara­
Türk Şairleri
621 Az.

fından izâa edildiği mervîdir. Âsânndan yalnız Muhay- bilbenân olan ba’z-ı kesânm devr-i felekiyyât ve anâsır
yelât matbu’dur. 1290 (M. 1873) tarihinde neşrolunan ve sâireye dâir vâki’ olan suallerine îrâd eylediği cevâ-
«Sandık» ismindeki risâle-i mevkutede «Gülşen-i sıh­ b-ı hakîmânesini mahsus risâlegûne tertîb ve tahrîr
hat» nâmiyle uzun bir manzûmesi münderictir. Vâridat’- etmiş olmağla anın mütâlâasından merhûm-i mûmâiley-
ta şeyhinin Sinop mülhakatından Abanalı Kerim İbra­ hin derece-i ma’lûmatı ma’lûm-i erbâb ı ilm olur. Ve
him efendi isminde bir zât-ı âlî olduğunu tasrîh eyle­ tasavvuftan Yâridât nâmında te’iîf ve şâir müellefâtı
miştir. Müretteb mutasavvıfâne dîvânından : vardır. Lâkin vârisleri kadrini bilmeyerek telef etmişler

Nazar-ı ehl-i dile sırr-ı Hudâ nakş-ı iyan


ise de bazısı merhûmun bazı ahbâbı eline geçerek tah­
Bilmez erbâb-ı basiret nedir esrâr-ı nihan rîr ve neşr eylemişler deyu işbu kitabın zahrında mas-
Vâkıf oldunsa eğer remzine bu ahfânm tûrdur» .
Cümle vâbestedürür ilmine ilm-i pinhan «Kütüphanemdeki mecmualardan birinde G iıid şâir­
Şeyhinin mensûb olduğu tarikatı tasrîh etmiyor.» lerinden bazılariyle beraber mûmâileyhin de gazelleri

Bay İbnülemin Mahmud Kemal ise Şair hakkında münderictir. Anlardan ikisi naklolundu :

şu malûmatı kayediyor (Stş.) :


<(Ali Aziz efendi, Girid defterdân Tahmisci Mehmed — Oazel —
efendi’nin oğludur. Girid’de doğdu. Pederinin vefatın­
Bildim nedir aşk-ı Hudâ hayrân olaldan ben bana
dan sonra kendine intikal eden emvâli, sefâhet yolunda
Gördüm Hudâ yüzün iyan burhân olaldan ben bana
itlâf ederek âilesiyle beraber İstanbul’a geldi. Silâhşo-
■ Nakd-i dili itmem telef yoktur bu evde nâhalef
rân-ı hâssadan olmak münâsebetiyle İstanbul’da ihtiyâr-ı
Ettim suâli bertaraf mihmân olaldan ben bana
ikamet eyledi. Vâlide kethudâsı meşhûr Giridli Yusuf
Ben gaybe ikrâr etmedim gözgöre inkâr etmedim
A ğa’ya intisâb ederek Sakız muhassılı oldu. Belgrad’ın
Gayriyi inkâr etmedim cânân olaldan ben bana
mütegallibeler elinden kurtarıldığı esnâda taraf-ı dev­
Gönlüm gemisi serteser ettim niçe mülke sefer
letten memûren gönderilip iki sene serhadde ifâ-yi hiz­
Aldım o ilden ben haber ummân olaldan ben bana
met ve ihrâz-ı şöhret etti. Muahharen İstanbul’a döndü.
Olmaz Azîz ile cidâl yoktur bu yolda infiâl
1211 (M. 1795) de mîrimîranlık payesiyle Prusya dev­
Baş eğdi cümle ehl.i hâl sultân olaldan ben bana
leti nezdine sefîr ta’yîn kılındı(l) 1213 (M. 1798) de
Berlin’de vefat etti. _ II —
1298 (M. 1880) de G irid’de intişâr eden İntibah ga­
O levend âfeti bâzûsunı teşmîr etti
zetesine — Girid şuarâsı sırasında — dere edilen muh­
Var ise bendesinin katline tedbîr etti
tasar terceme-i hâlinde “Lisân-ı Fârisîde meleke-i fev­
Gördü pûşîde bu şeb zülf ile ruhsârın o meh
kalâdesi olup kırk binden mütecâviz Fârisî beyit mah-
Burc-i akrebde husûf olmağa ta’bîr etti
fûzu ve kendinin de Türkî ve Fârisî eş’ârı selâset ve
Vermeden hatt-ı leb-i yâre gubâr ı hâtır
letâfetten gayr-i hâlî idi» deniliyor.
Pîçiş-i zülfi ile âşıkı dilgîr etti
1211 (M. 1796) de telif eylediği Muhayyelât nâmın­
Var mı bir sohbetine mazhar-ı lûtf olmuş hîç
daki eser-i meşhûr 1268 (M. 1851) de Matbaai âmire’de
Mihr-i kudret fem-i maksûdum temhîr etti
tab’olunmuştur. Aziz efendi mukaddime-i kitâbda
Çîn-i ebrûsuna bak var mı nişân-ı insâf
diyor k i ;
Sûret-i mihri Azîzâ sana tastîr etti»
«Nihâde-i tâk-ı nisyân olmuş lisân-ı Süryânî ve İbra­
nî ve elsine-i sâireden nâmiyle tavîl-üz-zeyl bir Molla Bey zade Ali Haydar tarafından yazılan bir
kitâb 1 fersûde resîde-i dîde-i ibret dîdem olup mûcib-i mecmuada Giridli Aziz’in 399 beyitten ibaret bazı
intibâh ve ibret ve müstevcib i pend ü nasihat olacak manzumeleri kayıdlıdır( 6 /s. Hş. K. No-, 6) . Mutasavvı-
bir nüsha-i hikemî olmağın kıssahâ-yi garîbe ve menâ- fane bir eda ile yazılan ve “vahdeti vücud„ prensip­
kıb-ı acîbelerindan ba’zısı intihâb ve ifrâz olunup usûl-i lerini ihtiva eden bu şiirler arasında şairin “Hurufîlik„
dervîşân üzere sâda ibâre ile hâme zîb-i inşâ kılınmış­ meslekine temayülü olduğunu gösteren parçalar da
tır. Her ne kadar muhayyelât kabilinden ise dahi nisâb-ı vardır. Alevî meşreb olan Aziz, eserlerini san’at endi­
m îtâli’ evkata tatbîk ile tesvîd olunmağın mütâlâası şesiyle değil, telkinî bir gaye ile vücude getirmiştir.
mutlak def’ i kasvet-i hâtır etmek havâsındandır» . Onun üç manzumesini naklediyorum ;
Kitabın başına şu satırlar yazılmıştır :
aUlûm i tasavvuf ve hikemiyyede mâhir ve her
fende es’ile i gamıza ve ecvibe-i müskite i vâzıha îrâdı- Benim ol vâlih ü şeydâ kim oldum kendime hayran

na kadir olduğundan Avrupa hükemâsından müşârün- Benim ol vâsıl-i hazret kim oldum hecr ile nâlân
Benim hâlimde cem’oldı cihânın cümle hâlâtı
(1) Berlin'e muvâsalatiyle sûret-i kabulüne dâir Cevdet Paşa
tarihinde (Cild6sayıfa 232) biraz malûmat vardır (Slş.). Olurum bir nefes zarfında hem giryân ü hem nâlân
Türk Şairleri
Az. 622

Cüdâ mı zann idersin sen civâr-ı bezm-i vahdetten tîg-ı sertîz-i iftirâk ile çâk-ı sîne-i ârâm itmiştir. Mer-
Hudâ’dan hîç bir dem ayru düşmez hazret-i insan hûm i mezkûr ilm ü maârif ile ma’iûm ve meşhûr şi’r ü
Eğerçi sûretâ bu cism ü tenle olmuşum mestûr inşâya kadir pâkîze edâ şâir oğlu şâir idi. Bu güftâr
Bu sanduk içredir ammâ cihâne sığmayan umman ol zât-ı şirin harekâtın zâde-i tab’-ı dürerbârıdır.
Yakmiıktandürür anın ırak göründüği göze Teberrüken tahrîr olundu ( 1 )„.
Tefekkür eylesen zâhirdedir bu hikmet-i Yezdan Sicil'de. ise “Aziz efendi : müderris ve şâir Hıfzî
Gören bu âlemin varın eğerçi gözdürür zahir efendi mahdûmu şâirdir„ deniliyor.
Bibliyografya: Rmz., Sel.
Velîkin göz yine kendüyi kabil mi göre ey can
Meğer kim baka bir âyîneye anda göre aksin Aziz (Hocazade) — XVII nci asrın meşhur şahsi-
O demde ayru gördüm zann ider düşti ana hicran yellerinden olan Aziz hakkında Nev’îzade Atâyî şu
Eğer bilse bilür kim kendüdür mevcûd olan ancak malûmatı veriyor {Şky. Aty.) :
Ana gayrı görinen kendünün zıllıdürür el’an “Elınavlelfâzıl Abdülazîz : Muallim-i makam-ı Murad
Azîzâ müfti-i vahdetten aldım ben bu fetvayı Hânî Sa’düddîn-i sânî hidmetlerinin mahdûm-i râbi’i
Görenle görinen bil cism-i vâhiddir kamu ekvân ve 933 (M. 1575) rebîulâhınnın on yedinci gününden
mesfer-i leyl-i isneynde âlem i vücûda misâfir olmuşlar
— II -
idi. Sebha senc-i ömr-i azizleri gevher-i manzûm-i şü-
Nazar-ı ehl i dile sırr-ı Hudâ nakş-ı iyan
hûr ü a’vâmdan akd-i sânîyi itmâm etmeden cevher.i
Bilmez erbâb-ı basîret nedir esrâr-ı nihan
tab’-ı ilhâmpezîrleri kabûl-i suver i maânîde câm ı kîtî
Vâkıf oldunsa eğer remzine bu ahfânın
nümâ ve fass-ı hâtem gibi benâm olup hemrâhı-i tevfîk
Cümle vâbestedürür ilmine ilm-i pinhan
ile âzim-i tarîk 1 saâdet refîk olduklarında vâlid-i âlîşan-
Niçe bin âlem-i lâhût olur halk u zuhûr
larından iktisâb-ı şeref-i mülâzemet ile vâsıl-ı evvelîn-i
Her hayâlinde zemin zâhir olur kevn ü mekân
menzil-i izz ü rif’at olmuşlar idi.1003 zilhiccesinde(M.1595)
Bilmeden geçtin ise olalıdan efkârın
İbâdzâde yerine Gazanfer ağa medresesine sâye-i icIâl
Her kelâmında ola nass-ı fürkan
salup Hâcezâdeler kanûnu ü^ere bunlar dâhil rütbesi
Sana lübbüni Azîzâ diyeyim esrârın
ile bülend iştihâr ve ol medrese-i te’sîr saâdet-i kudûm-
Elif üstündeki bir nokta imiş cümle cihan
ları ile ibtidâ-i pâye-i sahn olmak üzere mazhar-ı i’tibâr
_ III _ oldu. 1004 cümâdilâhiresinde (M. 1595) Fehmî efendi
Gark-ı istigrâk-ı aşkım bahr ü ber bilmem nedir yerine sahn-ı semâniyeye hirâm idüp 1006 şa’banında
Rîzelense keşti-i cismim hatar bilmem nedir (M, 1597) Bostanzâde Mehemmed efendi yerine Sultan
Eylerim bir demde şarktan garbe dek geşt ü güzâr Selîm-i kadîm medresesiyle tekrîm olunup 1007 cümâ-
Güşe-i uzletteyim seyr ü sefer bilmem nedir dilûlâsında Muzaffer efendi yerine çârbâlişnişîn-i mesned-i
Derd i yâre âşinâyım ben devâ kılmam tabîb Süleymâniye olup 1008 zilka’desinde (M. 1599) Kara
Merhemimdir derd ü gam ben derd i ser bilmem nedir Abdürrahman efendi yerine Dârülhadîs i Süleymâniyye-
Her gicem bir kadr olur her bir günüm îd-i saîd de zen i mihrâb-ı ders ve tahkîk olup 1009 zilka’de­
Mübtelâ-yı derd-i yâr oldum gider bilmem nedir sinde (M. 1600) Hâkaniyye i Vefâ’da ferş-i seccâde-i
Bilmeden dil ol yudı ister mi gayri ma’rifet ifâde itmişler idi. 1010 şa’banında (M. 1601) Bostanzâde
Vâkıf-ı esrâr-ı Hak oldum hüner bilmem nedir Mehemmed efendi yerine mahrûse-i Bursa’ya hâkim ve
Sâil ü mes’ûl birdir nâzır u manzûr bir revnak efrûz-i mahâfil ü mahâkim oldular. 1 0 1 1 cümâ-
Ben Terânî Lenterânî’den haber bilmem nedir dilûlâsında (M. 1602) hüsn-i rızâları ile azle râzî ve
Cân ü baş virdim şirâ-yi vuslat-ı dildârda yerlerine Haydar efendi kadı oldı. 1012 cümâdilûlâsında
Ben Azîzâ mün’imim sûd ü zarar bilmem nedir Kafzâde efendi yerine Galata kazâsı tevcîh olunmuş
idi. 1013 rebîulâhirinde (M. 1604) müftilenâm şeyhülis­
Bibliyografya : Sel., Osm., stş., Mc.
lâm ibni şeyhülislâm Yahyâ efendi hazretleri yerine İs­
Aziz (Hıfzîzade) XVIII inci asır şairlerinden Aziz tanbul kazâsına naki olundular. Sene-i mezbûre şa’bâ-
hakında Ramiz şu malumatı veriyor : nında azl ve inzivâa ihtiyar eyleyüp Bostanzâde Mehem­
“Nâm 1 nâmîleri , . , . dir. Anadolu kuzâtından med efendi mesnednişîn-i hükm ü imzâ oldu. 1015 sa-
sâbık-ut-terceme Hıfzî efendi’nin mâye-i ömr-i azîzi ferinde (M. 1606) Kemal efendi’nin def’a i sâniyesi ye­
olan mahdûm-i şerefrîzidir. Evâil-i hâlinde tahsîl-i dest- rine Anadolu sadrına zîver olmaşlar idi. 1017 saferinde
mâye-i ilm ü kemâl itmeğin şeref-i mülâzemetle gülçîn i (M, 1608) ref’olunup Kethudâ Mustafa efendi terfî’olundu.
gülşen i âmâl ve silk-i vücûh. i müderrisine duhûl ile Sene-i mezbûre ramazanında Dâmad efendi yerine sad-
hoşhâl olmuşlar iken henüz dest resîde.i miyve-i me- r-ı Rûm ile nâil-i murâd oldular. 1018 şevvalinde (M.
râm ve büstân.ı dehrde istîfâ-yi kâm itmeden 1144 1609) mütekaid ve makarr-ı refî’-i sadâret ve Şeyhül­
(M. 1731) senesinde sahn-ı cinâna hirâm ve vâlidierini islâm Yahyâ efendi hazretlerinden rağbet ile sâniyâ
Türk Şairleri
623

izzet buldu. 1020 (M. 1611) şa’banının selhinde Kemâl Gülzâr-ı ruh-i yârda gûyâ ki dehânı
efendi yerine mükerreren sadr-ı âiîkadr-i Rûm ve ka- Bir gonce-i terdir gül i handân arasında
filesâlâr-ı erbâb ı ulûm olmuşlar idi. 1024 saferinde (M. Dendân-i safâbahşın ile ol Ieb»i meygûn
1615) Kemal efendi mutasarrıf oldukları Gelibolu arpa­ Lü’lû gibidir lâ ’l-i Bedahşân arasında»
lığı bunların sevâb-ı kâmyâblanna ta’yîn olundu. 1026
Rıza tezkiresinde ise şu malûmat kayıdhdır :
(M. 1617) dâhilinde taraf-ı Şam’dan azm-i Beytülhaıâm
«Azîzî : Hoca Sa’deddin efendi’nin ferzend-i fazîlet-
idüp edâ-i hac ve ziyaret itmâmından sonra şehr-i İs­
mendi Abdülaziz efendi’dir. İki def’a Rumeli sadrına
tanbul’a kufûl itmişler idi. 1027 zilhiccesinde (M. 1617)
pîrâye bahş-ı kâmrâni olmuşlar idi. îlm ü fazi ile ma’rûf
araz-ı marazdan za’f-ı azîm müşâhede olunmağın vazife
ve şi’r ü inşâ ile mevsûf bir zât-ı huceste lika ve b'.r
ve arpalıktan isti’fâları arz o.undukta Gelibolu Abdür-
vücûd-i bi hemtâdır ki meydân-ı belâgatte misli nâdir
razzâk’a vazifeleri erbâb-ı istihkaka tevcîh olundu.
ve arsa-i maânîde pehlevân-ı bahâdirdir. Bu iki beyt-i
Şehr-i mezbûrun on yedinci günü maraz-ı müzmin-i is-
ra’nâ zâde-i tab’-ı lâtîleridir :
tiskadan zamân-ı ömr-i azizleri tamâm ve sinn-i şerif­
leri kırk beş seneyi itmâm itmeden enfâs ı ma’dûde-i Safâ bâğında şâd olsa dil-i şeydâ-yi pür mihnet
hayâtları karîn-i hitâm olmuş idi. Kasaba-i Ebî Eyyub’da Figan-ı andelîb irdikte alur aklını hayret
*
vâlid-i mâcidleri cenbinde medfûndur. Molla-yi müşârün- **
ileyh j'y vecih ve edîb nebîh ve mehîb ehl-i Gülzâr-ı ruh-i yârda gûyâ ki dehânı
hazm ve sabûr azîz-ün-nefs vakur mikdâm ve sâhib Bir gonce-i terdir gül-i handân arasında
azîmet sadr-ı vâlâ kadr-i âlî himmet mekârim-i ahlâkta
Târîh-i vefatları budur :
yegâne mecmû’-i fezâilde müfred-i zamâne r-^ Cr'
levh-i cebini matrah-ı şuâ’-ı saâdet tab’-ı safâ s/ r jj

âyîni matla’-ı envâr-ı fazîiet aziz-i Mısr-ı irfan mahdûm i — 1027 —


âlîşân idi. Âsâr-ı celîlelerindendir ki Rumeli ve Anadolu
■SVaV’de de şairden bahsedilmektedir.
beğlerbeğileri kuzât-ı asâkire takaddüm ideıler iken
Hocazade A ziz’in tezkirelerde kayıdlı olan manzu­
bunların sadâreti hâlinde esâfilden Maryol Hüseyin Paşa
melerinde isim tasrih edilmemiştir. Bu cihetle şairin
Rumeli beğlerbeğisi bulunup dîvân-ı hümâyûn-i pâdişâ.
Aziz veya Azîzî mahlâslarından hangisini kullandığını
hide teehhurdan istinkâf idüp huzûr.i pâdişâhîye arz
bilmiyoruz. Belki her iki mahlâsla ve belki mahlâssız
eyledikte takaddüm fermân olunmuş idi. îlâ yevminâ
şiirler vücude getirmiştir. Mecmualarda bir çok Aziz ve
sudûr-i ulemâ vüzerâdan gayre takaddüm etmek bunla­ Aziz! mahlâslı manzumelere tesadüf ediliyor. Fakat bu
rın eseridir. Elsine-i selâsede şiirleri vardır. Bu beyit manzumelerin bu mahlâsı taşıyan hangi şaire aid
zâde-i tab’-ı nakkadlarıdır : olduğu kestirilemez. Şairin bir şiir mecmuası bu­
lununcaya kadar bu hususta hiç bir fikir serdetmek
Zeyl-i lütfün dest-i mücrimden çeker sanman anı
kabil değildir.
Belki anlar hidmetiçün oldı dâmen der-miyan^
Bibliyografya : Şky. Aty., Ryz., Rz., Sd.
Riyazi tezkiresinde şu malûmat kayıdhdır :
A ziz (İhsan) _ X IX uncu asır şairlerinden Aziz
«Aziz efendi : Sultan Murâd-ı sâlisin üstâd-ı fezâil
hakkında Bağdadlı Şefkat tezkiresinde şu malûmat ka-
perveri olan Sa’düddîn efendi’nin ferzend-i hünerveri-
yıdlıdır ;
dir. Peder-i vâlâgüherlerinden nâil-i şeref.i mülâ-
“İhsan efendi Sadrıa’zam Silâhdar Mehmed Paşa’ya
zemet olduktan sonra kat’-ı merâtib-i izz ü alâ ile pâ­
dîvan efendisi olmuştur. Mezbûrun mukaddem mahlâsı
dişâhımız Sultan Ahmed Hân hazretlerinin asr ı adâlet
Azîz idi. Sonra Neş'et efendi hazretlerinin reyile tebdîl-i
ihtivâlarında Rumeli sadrına pîrâye bahşâ olmuşlardır.
mahlâs idüp îhsan tahallûs eylemiştir.
Hakka ki Azîz-i Mısr-ı ilm ü hüngr olup şekker-i şükr ü
senâları dillerde mükerrerdir. Gâhi âzmâyiş-i tab’ yo­ - 1 _

lundan rişte-i müşgîn-i sutûra nazm-ı cevâhir-i eş’âr-ı — Gazel —


âbdâr içün benân ı hâme-i anber nisârların derkâr ider-
İnkisâr-ı dili ey şûh kıyâs it gülden
1er idi. Bu birk aç güftâr ol zât-ı büzürgvârındır :
Soldı bak çehresi âh-ı seher i bülbülden
Zâr oldı gönül vasi ile hicrân arasında Virdi sundukça kadeh bûs-i izâra ruhsat
Ömrüm geçiyor derd ile dermân arasında Neşvedâr eyledi sâkî bizi gülden mülden
Ben ana fedâ eyleyicek rûh-i revanı Hat demîde ohcak gülşen-i rûy-i dildâr
Kalmaz ikilik cân ile cânân arasında O ldı bir güne safâbahş dahi sünbülden
Baştan dağıdup aklımı sevdâlara düştüm Bî tereddüd tutulursun göricek ey dil-i zâr
0 1 kâkül ile zülf-i perîşân arasında Kurtuluş yok sana ol dâmgeh-i kâkülden
Türk Şairleri
Az. 624
O ldı pür âb Azîzâ çü esâs ı âlem Vefâ’da vaz’-ı seccâde-i ifâde eyledikten sonra sene-i
Bül’aceb kimi gelür kimi gider bu pülden mezkûre şâbanında medâris i Süleymâniye’den birine
i’tilâ ile tarîk-ı tedrisi itmâm ve 1097 şabanında (M.
_ II - 1685) Bursa pâyesi zamîmesiyle Selânik mevleviyyetiyle
— Tahmîs-i gazel-i Rezmî — makdil-merâm buyurulup ba’del azil 1 1 0 0 cümâdilâhire-
sinde (M. 1688) intikal ve dâr ı fenâdan dâr-ı bekaya
Felek ehl-i kemâli nevbenev hoşnûd göstermez
irtihâl eyledi. Bu güftâr cümle-i âsârındandır ;
Revâc-ı kâle-i irfânı hiç mevcûd göstermez
- Beyit -
Diriğ eltâfı nâbûd oldı devrin bûd göstermez
“Bu çerh-i şifle perver ehl-i tab’a cûd göstermez„ Ey şerâb-ı aşk ile âlûde-i renc-i humâr
“Metâ’-ı ma’rifet gûyâ ziyandır sûd göstermez„ Gam yeme bir gün keser susuzluğun şemşîr-i yâr»

Em olmaz derdine ehl-i kemâlin derdmend eyler Beliğ tezkiresinde şairden A zîzî mahlâsiyle şu yolda
Fetîl-i zehr i gamla zahm-ı kalbin nâpesend eyler bahsedilmektedir :
Virür nabza göre şerbet velî cevr ü gezend eyler «Azîzî : îsâzâde Mehemmed Azîz efendi mevâlî züm­
“Tabâbet gösterüp her zahmıma elmâs bend eyler„ resinden Selânik’ten ma’zûl 1100(M. 1688)de fevt oldu.
“Mürüvvetsiz felek bir merhem-i bihbûd göstermez„ Ey şerâb-ı aşk ile âlûde-i renc>i humâr
Temâşâ-yi cemâl-i merdüm i çeşm-i tebâh üzre Gam yeme bir gün keser susuzluğun şemşîr-i yâr»

Firâkıyle yanar olsam demâdem âh ü vâh üzre SiciVâ& İse « Aziz Mehmed efendi ; sudûrdan îsâ
' Nigâha virse ruhsat nür-i aynım şâhrâh üzre efendi’nin mahdûmudur. Müderris ve şâirdir» deniliyor.
“Çeker bir perde dâim dîde-i hasret nigâh üzre„ Bibliyografya ■
. sim ., Blg., Sel.
“Ruh-i hûbâne baksam hışm-ı hûn âlûd göstermez^
Aziz (İstanbullu) — XVII nci asır şairlerinden Aziz
Mezâyâ yi şüundan pâk iken bîkîne-i tab’ım hakkmda Bursalı Tahir şu malûmatı veriyor {Osm.) :
Ne sırdır pür küdûret oldı sâf âyîne-i tab’ım «Azîz efendi İstanbulî : Sultan Mehemmed-i râbi’
Kırıklık var görünmez safvet-i dîrîne-i ta b ’ım devrinde darbhâne emîni olan Bekir efendi’nin mahdû-
“Bulup seng-i havadisten şikest âyîne-i tab’ım„ mu olup kilâri-i şehriyârî idi. Dîvânı gayr-ı müretteb
“Muradım üzre rûy-i şâhid-i maksûd göstermez^ ise de âtîdeki gazel-i âşıkane tab’.ı şâirânesine dâldir:
Zıyâsız pertev i envâr-ı şem’i tab’-ı Bezmî’nin Ey gamze söyle zahm-ı dilimden zebanım ol
Cihâna Nef’i yok Râgıbsa da Ihsân'a Azminin Ey çâk-i sine nüsha-i şerh ü beyânım ol...
Suhanver olsa şânı âteşin güftâr Cezmî’nin
Bu gazel Atâ tarihinde sâhib tercemeye nisbet olu­
- “Nola âteş eser olsa sevâd-ı şi’ri Rezmî’nin„
nuyor. Fakat Cevrî dîvânında aynen münderic olduğu­
“Derûnı dopdolu âteştir ammâ dûd göstermez„
na göre Cevrî’nin olduğu teeyyüd ediyor.»
Bibliyografya: Şfk.
Bibliyografya : Osm.
Aziz (Isazade) — XVIII inci asır şairlerinden Aziz
A ziz (İstanbullu, Şehlâzade) XVIII inci asır şairle­
hakkında Salim şu malûmatı veriyor :
rinden Aziz hakkında Safayî şu malûmatı veriyor:
»Aziz : Nâm-ı serâmedleri Mehemmed’dir. Bosnavî îsâ «Aziz: Nâmı Mehemmed’dir. Gevher-i nâyâb ı vücûdu
efendi’nin mahdûm-i saîdi merhûm ve mağfûr Kara kân-ı fazi ı kemâl olan İstanbul’dan zuhûr itmiştir.
Çelebizâde Abdülaziz efendi’nin hafididir Vâlid-i mâcid- Mevâli-i izâmdan Şâm-ı dâr-üs selâm kazâsından münfa-
leri hacrinde terbiye olmuş evâil-i hâlinde Bosnavî Sü sil Şehlâ Abdürrahman efendi’nin mahdûm-i azizidir.
leyman efendi’den iktisâb-ı fazi u edeb ve cem’-i fezâ- Evâil-i hâlinde tahsîl-i ma’rifet ve tekmîl-i müddet-i mü-
il-i mevrûs ve mükteseb eyledikten sonra allâme i dev­ lâzimetle pâye-i tedrîse kadem nihâde ve meşgul-i ders-i
ran Minkarîzâde efendi mefhûmdan mülâzim ve tarîk-ı ifâde olup refte refte kat’-i pâye-i Haleb-i Şehbâ mevlevî
tedrîse âzim olup 1083 recebinde (M. 1672) Sittî hâtûn rütbesiyle kadı olmuştur. Asrın şuarâ-yi tâzegûyân-ı be-
medresesine ibtidâ hâriç elli ile âric olup 1085 rama­ lâgat ünvân ve bu devrin fusahâ-yi bedî’ül-beyânından-
zanında (M. 1674) Topkapu’da Ahmed Paşa medresesine dır. Rûnümûde-i tab’-ı âyine i safveti olan âsârından bir
ve 1086 cümadilâhiresinde (M. 1675) Efdalzâde medre­ kaç beyit tahrîr olundu :
sesine ve 1087 ramazanında (M. 1676) Sinan Paşa’yâ
ve ol medreseden 1089 şâbanında (M. 1678) sahn-ı se- Şim di'ey mâh-ı şeb ârâ ülfetin kimlerledir

mâaiyeden birine ve 1090 muharreminde (M. 1679) Şsm’ine pervâne kimdir sohbetin kimlerledir
Bayram Paşa’ya ve 1093 rebîulâhırında (M. 1682) Es­ Mûmiyânın kim derâguş-i hayâl eyler senin

ma hân saltan medresesine ve 1096 rebîulevvelinde Câmehâb içre safâ-yi vuslatın kimlerledir

(M. 1684) hâmise-i Süleymâniye i’tibârı ile Hâkaniyye-i •


* *
Türk Şairleir
625 Az.

O kim cellâd-ı çeşm-i fitne hâhın niydüğin bilmez medîne-i İsparta’da ve otuz dört mâh müddet medîne-i
Kazâ te’sîr olan tîg-ı nigâhm niydüğin bilmez Tırnavı’da ve yiğirmi iki mâh mikdârı Tekfürdağı’nda ve
*
* * on mâh müddet Uzuncaâbâd Hasköyü nâm memlekette
Gönülde neşve-i aşk ı cihân ârâ nihân olmaz ve otuz mâh mikdârı medine-i Kûtâhiyye’de ve otuz
Dil-i mestânede keyfiyyet-i sahbâ nîhân olmaz» iki mâh müddet medine-i Kayseriyye’de ve on altı mâh
Salim tezkiresinde şu kayıdlar vardır ; mikdârı sâniyen medîne-i Mağnisa’da ikametle bervec-
«A ziz: Nâmı Mehemmed’dir. O l nûr i çeşm bînâ h-i hakkaniyyet icrâ yi ahkâm. ı şeriat eyledikten sonra
mevâli-i kirâmdan bundan akdem dâr-ı bekaya intikal 1262 (M. 1845) senesi beytülmâl kassamlığı memûriye-
eyleyen Şehlâ Abdürrahmân efendi’nin kurra-i ayni olan tine revnaktırâz-ı fazi u kemâl buyurulup 1263 (M. 1846)
mahdûm i maârif mersûmlarıdır. Müderrisîn-i kirâmdan senesi İzmir mevleviyyeti pâyesini ihrâz ile nâil-i mukad-
iken altmışlı rütbesinden kendüye Sofya kazâsı tevcih dime-i âmâl ve 1268 (M. 1851) senesi şehr-i şa’bânında
olunduğundan dilteng olup karâr ve bir kaç zaman Şâm-ı şerif mevleviyyetine revnak bahş ı kemâl olmuş
inzivâ ve ihtiyâri-i ihtifâ itmişlerdi. Asrın şuaıâsından ve işbu tezkire-i âcizânemizin tab’ından mukaddem
olmağla sebt ü tastîr âsârından bu güftâr tahrîr olundu : Mağnisa kazası niyâbetine memûren mahall-i mezkûre
Şimdi ey mâh-ı şeb ârâ ülfetin kimlerledir azimet eylemiştir. Mûmâileyh ashâb-ı fazi u kemâlden
Şem’ine pervane kimdir sohbetin kimlerledir olup Devhatilmeşayih nâm eser-i mu’teberi tezyile mu­
Mûmiyânın kim derâguş-i visâl eyler senin
vaffak olduğundan başka haylice eş’âr ı belâgatşiârı
Câmehâb içre safâ-yi vuslâtm kimlerledir»
dahi vardır.»
Ramiz tezkiresinde ise şu kayıdlar görüliyor : Aynı eserde şairin şu gazeli kayıdlıdır :
«Aziz : O l Azîz-i Mısr ı fesâhatin nâm ’i emcedleri — Gazel —
Mehemmed’dir. Mevâli-i izamdan Şehlâ Abdürrahman
Ne zaman fikr-i lebi hâtır-ı nâkâma düşer
efendi nâm zât-ı ekremin nûr-i uyûn i basîri ve mahdû-
Sanki bir dâne kiraz sâgar-i gülfâma düşer
m-i maârif kesîri olmağla ikrâm-ı mehâdîm-i kirâm olan
Dâimâ fikr-i sürür eyleyen ehl-i âmâl
mülâzimetle kâmrevâ ve bil-istihkak medrese-i hâriçle
Şîve-i cevr-i felekle bütün âlâma düşer
dîde-i nigerânı rûşenâ olup muazzez ve mükerrem ve
Pek sühûletle eğer matlaba el irmez ise
altmışlı rütbesinde bir medreseye vaz’-ı seccâde-i ifâde
O zaman dest-i emel dâmen-i ibrâma düşer
idüp muhterem olmuşlar iken hilâf-ı melhûz Sofya ka-
Düşürür bir gün olur lâğziş-i pây-i ikbâl
zâsı tevcihiyle tekdir olunmağın kabûlden ibâ ve bir
Fikr-i rif’at ile ol kim heves-i kâma düşer
müddet gûşeglr-i medrese-i inzivâ olup verâ-yi perde-i
Gördüğüm şevki hisâb itsem Azîz âlemde
mükâfâta çeşmdûz-i intizâr iken 'v j ’ eser-i şe­
Yılda bir iki olursa o da bayrama düşer
rifi isrince kand-i nebât-ı ikbâli^ mısr-ı nigerânında be-
dîdâr ve rütbe-i mahreç ile i’zâz ü ikrâm ve dâhil-i SiciVât şu malûmat kayıdlıdır :
defter-i mevâli-i kirâm olmuşlar iken evâil-i cülûs-i Mah- “Abdülâziz efendi. Mektûbizâde ; Mustafa İzzet efen­
mud Hânîde irtihâl ve mansıb-ı cinâna isti’câl itmişler­ di’nin oğludur. 1235 (M. 1819) te müderris olup niyâ-
dir.Mütercem-i mâr Fârisî ve Türkî eş’âra pür iktidâr betleri devr eyledi. 1262 (M. 1845) de beytülmâl kas-
bir şâir-i pâkîze reftâr ve âsâr-ı dürerbârından bu çend samı 1263 (M. 1846) te mahreç pâyesi 1268 (M. 1851)
ebyât teberrüken tastîr olundu(l).„ şabanında Şam mollası ba’dehu Mekke ve İstanbul
SıaV’de ise “Şehlâ Abdürrahîm efendi’nin mahdumu­ pâyesi olup 1279 (M. 1862) saferinde evkaf-ı hümâyun
dur. 1150 (M. 1737) Sâline doğru fevt oldu. Şairdir„ müfettişi oldu. O sene cemâziyelevvelinde vefat eyledi.
deniliyor ise de babasının adı yanlış olarak kaydedil­ Âlim, şâir, edib idi. Devhatiilmeşayih'\ tezyil eyledi.
miştir. Mahdûmu İzzet Mehmed efendi’dir. Bir mahdûmu da
Bibliyografya : Sfy., Sim., Rmz., Sci. Bahâyı cfendi’dir.„
Bursalı Tahir ise şu malûmatı kaydediyor (Osm.) :
A z iz (İstanbullu,Mektubîzade) — Son asır şairlerin­ “Abdülâziz efendi ; Mektûbizâde : Müderrisinden ve
den olan Aziz hakkında Faiin şu malûmatı veriyor: bâb-ı meşihat memurlarından târihşinâs bir zât olup
«A bdülâziz efendi. Derseâdet’te 1216 (M. 1801) târi­ şehridir. 1279 (M. 1862) tarihinde irtihâl ederek mün-
hinde kademnihâde-i sâha-i vücûd olup 1235 (M.1819) tesibi bulunduğu tarikat-i Gelvetiyye âsitânesi olan
târihinde tarik-ı feyz refik-ı tedrise duhûl ile beş sene Hazret-i Hüdâyî dergâh-ı şerifi haziresine defnedildi.
mürûrunda meslek, i niyâbete rağbet ve ol veçhile on Yıldırım Bayezid Hân’a kadar Tarih-i Osmanîsiyle maa
mâh müddet Nazilli nâm kasabada ve yiğirmi mâh ezyâl Şakayık ı nu’mâniye telhisini mübeyyin olan ta.
mikdârı cesr-i Ergene ta’bîr olunan mahalde otuz bakat teraciminin hatt-ı destiyle muharrer bulunan nüs-
mâh müddet medine-i Mağnisa’da ve altı mâh mikdârı halan Halis efendi kütüphânesindedir. Şeyhülislâmların
(1) Ramiz tezkiresinde şiir örneği yoktur. terâcim-i ahvâlini müş’ir olup Müstakimzâde’nin cümle i
Türk şairleri
Al. 626

âsârından olan Devhatülmeşâyih’e de zeyli vardır. Ve- Gumûm-i gurbeti terkin zamânı kıldı hulûl
fâtı senesinde evkaf-ı hümâyun müfettişi olmuştur. Ta. Vatan diyârına artık azimet eyleyelim
bîat-i şi’riyyeye de mâliktir. „ Kazâ huzûruna yârin iriştirirse bizi
Bay îbnülemin Mahmud kemal Fatin'ç, ilâve olarak Hadeng-i gamzelerinden şikâyet eyleyelim
şu malûmatı da kaydetmektedir (Stş) : O bivefâyı bilirken vefâ nedir bilmez
“Abdülaziz efendi, Mektûbî-i fetvâ İzzet efendi’nin Nasıl rakibimize atf ı töhmet eyleyelim
oğludur. Mektûbîzâde nâmiyle ma’rûftur..,„ Kenâr-ı vasla çekip yâr-i işveperdâzı
“ ... Mekke ve İstanbul pâyelerini ihrâz eyledi. Sa- Cihanda biz de Azîzâ rekabet eyleyelim
fer 1279 (M. 1862) da evkaf müfettişi oldu. Cümâdelûlâ
1279 (M. 1862) da vefat eyledi. Üsküdar’da Hudaî der- — II —

grâhı hazîresinde medfundur. Müstakimzade’nin 6 '-' — Müseddes —


nâmındaki eserini tezyîl etti. Âlim ve şâir idi. Hayli — Hablbî’ye nazire —
eş’â n olduğu Tezkire-i Fatin’Aç. muharrer ise de o tez­
Dün bir güzel getirdi dile vehleten vele
kiredeki gazelinden başka şi’ri görülemedi.„
Kaddi fidâna benzer idi ruhleri güle
Bibliyografa : Ftn., Scl., Osm., stş.
Almış çemende sünbül-i giysûsını ele
Aziz (Karaçelebizade Abdülaziz) — Azîzî’ye bak. Saldım görünce gülşene na’remle velvele
Aziz M ah m u d H üdayî (Mutasavvıf) -- Hüdayî’ye Kadd ü ruhin ne yahşi yamandır didim didi
bak. Nevres nihâl-i bâğ-ı cinânındürür senin
Aziz (Mehmed) — Son asır şairlerinden Mehmed
Gördüm sepide dem dolaşır bâğda nigâr
Aziz hakkında Bay İbnülemin Mahmud Kemal şu malû­
Her sû-yi gülsitâna verir revnak. ı bahâr
matı veriyor {Stş.) :
Baktım yüzünde hâlet-i şevk u neşâtı var
«Mehmed Aziz Bey, esbak Hicaz valisi Yozgadlı
Kıldım heman cesâret idüp râzım aşikâr
Vecîhî Paşa’nın oğludur. Safer 1264 (M. 1847) te İstan­
Aşkın derûn-i dilde nihandır didim didi
bul’da doğdu. Hususî muallimlerden Arabî ve Fârisî ve
Hoş tut enîs i rûh-i revânındürür senin
Şerh-i akaide kadar ulûm-i dîniyye okudu. 1281(M.1864)de
pederiyle Hicaz’a gitti Vilâyet tahrîrât kalemi başkitâbeti Açmış sehâb 1 zülfün o nevbâve-i merâm
vekâletine bilâ maaş ta’yîin olundu. Pederinin rebîul- Salmış fürûğ-i rûyini mânend-i bedr i tâm
evvel 1284 (M. 1867) te irtihâli üzerine Hicaz’dan avdet Ettikçe şevk u nâz ile gülzârda hirâm
eyledi. Meclis-i vâlâ kavânîn dâiresi kalemine dâhil Kıldı niçe gönülleri fermân-ı aşka râm
oldu. Şûrâ-yi devletin teşkîiinde mülâzimliğine ve muah- Ey şâh 1 Mısr-ı dil bu ne andır didim didi
haren muâvinliğine, daha sonra âzâlığına terfi’ edildi. Şevk u safâsı cân ü cihânmdürür senin
İlâveten intihâb-ı memûrîn ve tesrî’-i muâmelât komis­
Düştüm ayağına ederek arz-ı sûz ü tâb
yonları a ’zâlıklarında bulundu. Tahkikat icrâsı için Trab­
Lâ’l-i lebinden almak içün bir içim şarâb
zon’a ve zelzelede müsâb olanların râhatını temîn et­
Bûs eyledim dehânını ol reşg-i âftâb
mek üzere Balıkesri’ye gönderildi. Tedrîcen ûlâ sınıf-ı
Oldu arak fesâni hicâb, etti ihticâb
evveli rütbesini ve birinci rütbe mecidî, ikinci rütbe
Gül ruhlerinde jâle iyandır didim didi
osmânî nişanlarını, altun liyâkat madalyasını ihrâz ey­
Dürd.âne-i sirişk-i feşânındürür senin
ledi. 22 zilhicce 1326 (M. 1908) da tekaüd edildi. Hayli
müddet meflûc olarak yaşadı. 30 receb 1332 (M. 1913) Ebrûlerin görünce misâl-i hilâl-i îd
de vefat etti. Rumelihisarı kabristanına defnolundu. Kurbânı olduğum didim ey hâsıl-ı ümid
Terbiyeli, nâzik, ehl-i dâniş idi. Mecmûa-i eş’ârının oğ­ Demdir hadeng-i gamzen ile kıl beni şehîd
lunun nezdinde bulunduğu mesmû’dur. Güldü olunca zahmesi dideme pedîd
Ç âh .ı zekan ne cânsitandır didim didi
- 1 -

Şeydâ Azîz mezbah-ı cânındürür senin


— Gazel —
Bibliyografya : Stş.
Getir piyâleyi rindâne ülfet eyleyelim
Seninle nûş-i şarâb-ı mahabbet eyleyelim Aziz (Mevlevi, Bağdadlı) — XVIII inci asır şairle­
Bahârdır gidelim sâkıyâ çemenzâra rinden Aziz hakkında Salim şu malûmatı veriyor :
Safâ-yi bâl ile bir hoşça sohbet eyleyelim «Aziz : Bağdâd-ı behişt âbâddan nümâyân olup di-
Getir getir demidir bâde-i ferah bahşı yâr-ı Rûm’da tarîk-ı Mevleviyyeden inâbet ve vâfir
Bu vakt-ı fursatı add-i ganimet eyleyelim zaman seyr ü seyahat eyledikten sonra tekmîl-i tarikat
Varup o gonca femin andelîbe gülşende idüp mücâhedeleri bî encam olmayup vatan-ı me’lûflan
Gam-ı firâkını bir bir hikâyet eyleyelim olan Bağdâd-ı behişt âbâdm Mevlevîhâne şeyhliğini
Türk Şairleri
627 Az.

netîc olup niçe zaman ol hânkahta ser halka i gürûh-i Kıl heman bâis-i tersimi olan bu nüsahin
mevieviyân olup sûdmend-i tarikat ve seccâdenişîn-i Zât-ı dânişver-i âlî neseb-i devrânı
meşîhat olmuşlardır. Fârisi ve Türkî eş’âra pür iktidâr Nâil-i hayr-ı duâhâ-yi icâbet me’ser
bir şâir i pâk güftârdır. Bu kıt’a cümle-i âsârındandır : Ki duâdır zırıh-i hıfz-ı ten-i insânî
Pâye-i kadrini derk itmeğe âric olamaz Eyleye zât-ı şerifiyle vücûd-i pâkin
Kılsa süllem eğer endîşe bu nüh eyvâni Her belâlardan emin âtıfet-i Yezdâni
Na’t-i pâk-i şeh-i kevneyne ne münıkin ki Azîz Pâye-i kadrini hem ide o denlü ali
Viresin hâne-i idrâkin ile pâyâni» Ki ola mültece’ü müstened-i akranı

Ramiz tezkiresinde şu malûmat yazılıdır:


Esrar Dede tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
«Aziz : Nâimı . . . dir. Bağdâd ı behişt âbâddan zuhûr
«Aziz Dede : Bağdâd ı dârüs-selâm hânkah-ı ma’-
etmiştir. Evâil-i hâlinde tarîk-ı Mevleviyyeye sâlik olup
mûresinde serîr ârâ-yi hilâfet, i Mevleviyye olan Yahya
niçe zaman seyâhat ve tahsîl-i ilm ü ma’rifet ve tekmîl-i
Dede hazretlerinin peymâne-i hayâtının râhı (1)
âdâb.ı tarikattan sonra Bağdad Mevlevîhânesine şeyh
ve nevbahâr ı izzet-i zâtının sabâhıdır. Şâir oğlu şâir
olmuştur. Asrın şuarâsından eş’ârı lâtîf ve güftârı nazîf
ve elsine-i selâsede nazm ü nesre kadir aziz-i zül me-
olup Bağdad şuarasından meşhûr-i cihan şâir-i devran
fâhir olup pederleri vefâtında diyâr-ı Rûm’a murakka’
Nazmîzâde Murtazâ nâm kâmilin te’lîf eylediği siyer-i
ber dûş sefer ü siyâhat ve Konya’da dergâh ı felek
şerifin zahrına tahrîr eylediği takrîz-i lâtîf bu mahalle
penâh-ı Hudâvendigfâride hidmet ve serbülend-i tekbir-i
yazılmıştır :
külâh-ı irâdet olup ba’dehu taraf-ı saltanat ı aliyyeye
atf 1 inân buyurdular. Ç âr hânkah-ı dâr üddevlede sâkin
Hamdülillâh bu tesânîf-i bed’i-üs-sahtın
meşâyih i celil ül-ünvan ve fukarâ-yi kirâm-ı suhanverân
Resm-i evrâkı bulup kilkim ile pâyânı
ile sohbet ve tahsîl-i fünûn-i nazmiyye ve nesriyye-i
Ne tesânff ki her nüsha-i zîbendesidir
ma’rifet eylediler. Ba’dehu taraf ı âsitâne-i hazret-i
Mahz-i ilhâm ü füyûz-i kerem-i Sübhânî
Pir den da’vet olunup destâr-ı giysûdâr-ı hilâ­
Y a’ni üç cild-i şerif-i siyer i pâk-i Nebi
fetle terfi’-i rütbe ve şan ve Bağdad meşîhatiyle kâm-
K-itmiş üç kâmile Hak cem’in anın erzânî
rân buyurulup Salim tezkiresinde asrı şuarâsından ol.
Vâzı’ül-asl biri Veysi-\ pâkîze edâ
mak üzre zikr eyler. Târîh-i vefâtları 1150 (M. 1737)
K-ibtidâ eyledi ol vaz’ bu hoş ünvânı
hudûdudur. Bu iki beyt-i garrâ mi’râc-ı Seyyid-üs-sâdât
Sâniyâ Nâbi-\ kâmil ki anın resm oldı
hazretlerinin evsâfında olan kasîde-i bâlâ-
Hâme-i sihr-i beyânı ile cild-i sâni
larındandır Nazım ;
Biri d- ola se suhandân-ı serî’ür-rakamın
Pâye-i kadrini derk itmeğe âric olamaz
Murtazâ Nazmi-i dânâ dil ü irfan kânı
Kılsa süllem eğer endîşe' bu nüh eyvâni
Virdi cild-i sivüme revnak ü zîb i ikmâl
Na’t-i pâk-i Şeh-i kevneyne ne mümkin ki Aziz
Kilk-i endîşesi vü hâme-i zer efşâni Viresin hâme-i idrâkin ile pâyâni»
Bârekâllâh zihi pâk-i tesânif k-ola
C âm i’-i sîret ü gazvât-ı rüsül sultânı Aynı manzumeyi örnek olarak alan Fatin de şair
Şâfi’-i rûz-i cezâ hâdi-i din şems i dücâ hakkında şunları yazıyor ;
Bâis-i hilkat-i âlem şeref-i insâni «Şeyh Abdülazîz efendi Bağdad Mevlevîhânesi post-
A ’ni sultân 1 rüsül Ahmed-i Muhtâr ol kim nişini Yahya efendi merhûmun mahdûmu olup bir m üd­
Kıldı engfüşt ile şak kurs i meh-i tâbâni det ba’z-ı memâlik ve büldâna seyr ü siyâhat ve bir
Eser-i tâbiş-i zıll-i kad-i dilcûsıdürür vakit dahi Derseâdet’te ikamet eyledikten sonra âstân-ı
Mihr-i g-erdûn ile cirm-i felek-i nûrânî cenâb-ı Molla Hunkâr’da çillekeş-i hizmet olarak muah-
Âlem ü âlemiyâna dükeli olmuştur haren Bağdad’da pederleri müteveffâ-yi mumâileyhten
Rahmet-i mahz-i Hudâ zât-ı kerîm-üş şâni müntakil hânkah-ı mezkûr meşihatine nâil ve 1150 (M.
Şer’.i ahkâmı cihân içre olaldan câri 1737) târihinde kurbg-âh-ı cenâb-i Ma’bûd’a âzim ve
Kalmadı sâir-i rüsle had-i ferman râni vâsıl olmuştur.»
O şehenşâh-ı felek hayi ü melek tevsen kim Aziz namına bazı İlâhilerine tesadüf olunuyor. Bun­
Dergehinin ola Cibrîl-i Emin derbâni lardan biri meşhur Dede tarafından «Arak» makamında
Kıldı Hallâk-ı cihan hassatan îcâd hemân bestelenmiştir {No : 2). Bu şiirlerin Mevlevi Aziz’e aid
olduğu tahmin olunabilir :
Resm-i medhiyçün anın hâme ile ityânı
Pâye-i kadrini derk itmeğe âric olamaz - I -
Kılsa süllem eğer endişe bu nüh eyvânı Aşkın dadı gönlümde
Na’t-i pâk-i Şeh-i kevneyne ne mümkin ki Azîz Hiç görmedim ömrümde
Viresin hâme-i idrâkin ile pâyânı ö r ^ ..................... ...
Türk Şairleri
Az. 628

Muhammed’i seyrimde I edilememiş ise de on ikinci asr-ı hicrî şuarâsından olup


Gayet göresim geldi 1145 (M. 1723) târihinde (1) berhayât bulunduğu ve şâir

Terk idelim dünyâyı Ratib Ahmed Paşa’ya mensub ve Mora muzâfâtından


olması muhtemil olan isminde bir kasaba veya kar-
Nidem gayrı sevdâyı
yeli olduğu dîvânında» —'.ı j.i>'«
Muhammed Mustafâ’yı
ibaresinden anlaşılmaktadır. Aziz efendi’nin Arapça bâ-
Aman föresim je ld i
husûs lisân-ı Fârisî ile nazm-ı eş’âra kadir olduğu dîvâ­
Dostum göster yüzünü
nında mevcûd müteaddid gazeller ile sâbittir. Takriben
İşideyim sözünü
bin beşyüz beyti ihtivâ eden bu nüshada 219 gazel,
Hâkipâye yüzümü
164 beyitli 1 mesnevî, 8 kıt’a ve rubaî, 43 beyit ile
Her dem süresim geldi
1 târih ve biri Arapça 2 kıt’a münderictir„
Vuslat içün sivâna Aziz’in 5 gazelini örnek olarak kaydediyorum :
Ömrümi kıldım hebâ - I —
Yoluna cânım fedâ
Fevt-i fursat itme sâgar pür şerâb-ı nâb iken
Dâim göresim geldi
Sen de bir gün gör cihan hurşîdini pür tâb iken
Müştâkım cemâline Gördi aks-i safha-i âyînede bîhûştur
îrgür hem visâline İtme teklîf-i visâl ol âfete bîtâb iken
Lûtf it Aziz bendene Taştan taşa perestiş eylesün mi ehl-i dil
Gayet göresim geldi (1 ) Kıblegâh-ı maksada ebrûlarm mihrâb iken
Siy. Esd. K. Mc. No: 3397 Bâğban sermest iken bir gül koparmaktır heman
— II - Dilberin bûs eylemek ruhsânnı derhâb iken
Sîneçâk almış ele ol mâh câm-ı pür şerâb
Cürmün bilüp gelen kişi
Görmedim hurşîd tâli’ olduğun mehtâb iken
Durmaz akar gözi yaşı
Ruhlerin meyden açılmış kırmızı güller gibi
Gice gündüz endîşesi
Bana gel bir bûsecik vir gülşenin şâdâb iken
Mevlâm cemâlin cemâlin
Cûybâr-ı şi’ri taksim it Azizâ vezn ile
Hâme-i rengin tereşşuh destine mîzâb iken
Çün hidâyet ire câna
Göz yaşları döne kana - II —
Dost yoluna döne döne
Bezm i cihanda ayş-i müdâm eylemiş mi var
Mevlâm cemâlin cemâlin
Tahsîl-i keyf i câm-ı merâm eylemiş mi var
Dosttan haber geldi câne A zdâd.ı çâr ile müterekkib iki cihan
Anınçün yanar pervâne Vaz’-ı esâs-ı kasrı devâm eylemiş mi var
Aşk boyadı beni kane Nüh bârigâh-ı kasr-i felek bî karâr iken
Mevlâm cemâlin cemâlin Dest-i emelde darb ı hiyâm eylemiş mi var
Nakş-ı suver taayyün-i mevc. i hayâl iken
Çün varlığım elden gitti Tertîb-i beyt-i saff-ı nizâm eylsmiş mi var
Hak varlığı cümle geldi Koy hâb-ı gafleti geçegör tîz tîz Aziz
İhtiyarım kanda kaldı Cesr-i fenâda rabl-ı zimâm eylemiş mi var
Mevlâm cemâlin cemâlin
- III -

Bu derviş Abdülaziz’i Her kaçan mir’ât-ı hüsn-i yâre kim lû gösterir


Kıl derdlilerin tabibi Çerh-i mînâda hilâl-i îd ebrû gösterir
Şefâatcı kıl H abîb’i Hüsn-i dilber bir mutalsam genc-i bî teshirdir
Mevlâm cemâlin cemâlin Halka halka ejdehâlar gibi giysû gösterir
Tpk. Bg. K. Mc. No : 402 Cûybâr.ı eşg-i çeşmimdir o sâf âyîne kim
Bibliyogrfya : Sim., Rmz., Esr., Ftn., Sel,, Mc. Kamet-i yâri bana bir serv-i dilcû gösterir
A ziz (Morali) — XVIII inci asır şairlerinden Aziz Kılca kalur cânı uşşâkın kaçan kim dilıübâ
ve divanı hakkında Bay Sabri şu malûmatı veriyor {Fş.): Bel kırar hançer çeker hışm ile pehlû gösterir
“Nâzım-ı dîvan Abdülaziz efendi hakkında tezâkir-i (1) Dîvih -1 Aziz efendi varak 53, 56, 57.
şuarâda ve şâir mehâzlerimizde hiç bir kayda tesadüf (2) jiJ ' j jU' ^
(1) Bu İlâhi, hendeki bir mecmuada Bej atı» besle olarak
kayıdlıdır . varak : 593
Türk Şairleri
629 Az.

Var mı bir merd-i suhan sene işte meydân-ı hayâl Fatin tezkiresinde ise şu kayıdlar vardır:
Bu gazel nazm-ı Azız ile terâzû gösterir «Nâzım ı mecmûa-i hünermendî ser etibbâ-yi şehri-
_ IV - yârî Abdülaziz efendi sâlif-üt-terceme müverrih Subhî

Zamanlardır ki künc-i gamda ten medhûş-i hasrettir efendi merhûumun mahdûmu olup hasbel-isti’dâd fenn-i

Gözüm hayrette can firkatte can hâmûş-i hasrettir tababette tahsîl-i meknet ve mahâret eyleyerek bir

Garîk-ı mevc ber mevc-i televvün olduğun geçti aralık etibbâ-yi şehriyârî sınıfına dâhil ve 1171 (M.

Benim şimdi derûnum serbeser pür cûş-i hasrettir 1757) târihinde bir kıt’a müderrislik rüûs-i hümâyûnuna
Ne meclislerde sen hembezm-i germâgerm-i ülfetsin nâîl olduktan sonra 1189 (M. 1775) târihinde riyâset i
Benim ey kanlı zâlim leblerim meynûş-i hasrettir tıbbiyeye mevsûl ve bir sene mürûrunda riyâset-i
İrer tîr-i duâmız menzil-i kasda bi-iznillâh mezkûreden ma’zûl olarak 1197 (M. 1782) sâlinde met-
Anın zîrâ kemânı hâliyâ âguş-i hasrettir rûk Üsküdar mevleviyyetine makrûn ve müddet-i urfiy.
Alem olsa aceb mi sahn-ı sahrâ-yi kıyâmette yesin ba’det-tekmîl cezîre-i Istanköy’e nefy ü tağrîb

Azîzâ râyet-i âh-ı derun hemdûş-i hasrettir kılınması rûmümûn olmağla cezîre i mezbûreye azîmet
eyleyüp sene i mezbûre hilâlinde şifâhâne-i dâr-ı ukbâ-
— V -
ya naki ü rihlet eylemiştir. Mûmaileyh ashâb-ı ilm ü
Şevk-ı ruhsârın ile güller girîban çâk olur maâriften olup ahkâm ı felekiyyâta dâir müneccim
Servler reftârına taklîd ile çâlâk olur Alişâh Harzemî’nin Eşcârülesmâr nâm kitabiyle Mehmed
Her nihâl-i nahl-i gül arz ı hirâm ittikçe sen Şerif Bekrî’nin Burhânülkifâye isminde olan kitâb-ı Fâ-
Çeşme-i gülzâr-ı âlemde has ü hâşâk olur
risiyyesine Türkçe tercemeleri ve ahlâka müteallik bir
Jâledir sanma görinen sebzezâr-ı bâğda risale-i mu’tebereleriyle müretteb bir kıt’a dîvân-ı fcsâ-
Hasret-i rûyinle çeşmi nerkisin nemnâk olur
hat beyanları olduğu mutâlâagüzâr ı âcizî olmuştur.„
Bir gönül ki mazhar-ı lûtf-ı cemâl i yâr ola
ta tin , tezkiresine şairin şu kıt’asını kaydediyor:
Mihr i âlemtâb veş ârâyiş-i eflâk olur
Yek câtn-ı vâjgûn ile çerh-i desîsekâr
Neş’emend-i bâde-i gülgûn-i aşk-ı yâr olan
Mest ü harâb-ı gaflet ider ehl-i devleti
Mest olur ammâ kemâl-i akl ile derrâk olur İttik o yâre gerçi hakimine intisâb
Hâmenin tûtî gibi güftârdan gayrı Azîz Lâkin bir özge derde düşürdük tababeti
Bir kemâli yok ne nây-i ney ne hod misvâk olur
Subhizade’nin yazma bir divanı Üniversite kütüp-
Bibliyografya' Stş., Divan. hanesindedir (No: 2827). A bdülham id’e, Rağıb Paşa’ya
A ziz (Subhîzade) — XIX uncu asrın tanınmış Silâhdar Mehmed Paşa’ya, Şeyhülislâm Esad efendi’ye,
simalarından olan Aziz, (1183 — 1769) da vefat eden Şeyhülislâm Şerif efendi’ye Kadiasker İshak efendi’ye
Vak’anüvis Mehmet Subhî’nin oğludur. Onun babası kasideler yazan şairin 1500 kadar beyti ihtiva eden
Divanı hümayun beğlikçisi Halil Fehmî efendi’dir. divanında 1 müseddes, 1 tercîibend, 31 tarih, Reşid’in
(1149 — 1736) da İstanbul’da doğmuş olan Aziz gazeline yapılan 1 tahmis, 3 kıt’a, 79 beyitli Salihname
hakkında Ramiz şu malûmatı kaydediyor; adlı 1 mesnevî ile bir kısmı Farsça olmak üzere 54
“Harf-üs'sâdda evsâfları keşîde-i silk-i beyân gazel vardır.
olan şâir-i mâhir Subhî efendi’nin semere-i nihâl-i ömr-i Nedim'in bazı gazellerini tanzir eden Aziz, kudretli
azîzi olan mahdûm-i zîşeref ve ünvanlandır ki tahsîl-i bir şair olarak gösterilemez. Esasen onun asıl kıymeti
destmâye-i ilm ü ma’rifet ittiklerinden sonra tarîk-ı tıbbî sahadadır. Vücude getirdiği eserlerle tababet
ulemâya meyi ü rağbet ve nâil-i şeref-i mülâzimet ve tarihimizde hiç şüphe yok ki onun da mühim bir mev­
ba’dehu ba’del-istihkak medrese-i hâriçle dâhil.i müder- kii vardır. Bursalı Tahir onun tıbbî kitapları hakkında
risîn-i kirâm ve nâil-i şeref-i rif’at olmuşlardır. Şuraâ-yi şunları kaydediyor (Osm.):
asrımızın pâkîze gû maârif ve kemâl bil-irs kendülere «Fransızcadan Kıtaat-ı Nukave fî tercemet-i keliınât.
intikal iden... bir dilcû olduklarından mâadâ fenn-i tıbda Buvere isminde bir eser-i tıbbîyi ve İtalya tarihini ve
kesb-i mehâret ve etibbâ-yi hâssa-i diyânetle karîn-i şöh­ Buvar Have’nin Fusul ismindeki tıbbini terceme etmiş­
ret olmuşlardır. Mütercem-i mezkûr kelamından tir. Teşrîh ile emrâz-ı müzmine ve gayr-ı müzminenin
neş’edâr şi’r ü inşâya kadir bir şâir-i şîrin reftâr tedavilerine dâir Lâtinceden terceme ettiği eseri Esad
idi. Bu ebyât ol şâir-i şîrin harekâtın zâde-i tab’-ı pür efendi kütüphanesindedir.»
nikâtıdır. Teberrüken tahrîr olundu(l). Cülûs-i Sultan Bursah Tahir, Esat efendi kütüphanesindeki eseri
Osman Hân-ı sâlise didikleri târihleridir ki teberrüken başka bir tercüme zannetmiştir. Halbuki »Nukave fi
tastîr olundu. Tarih-, tercemet-i kelimat-ı Buvare» ile «Terceme-i lisan-ı Latin»
Azîz gayet-i âdâb ile didim târih isimleriyle kayıdlı olan bu iki eser aynıdır (Terceme-i
"li'c» tiy -dj'r»
kelimat-ı Buvare minet-teşrih: Tpk. Hz. K. N o : 546,
________________ — 1168 —
(1) Örnek yoktur. Terceme-i Lisan-ı Latin- Siy, Esd K. N o ; 2A62),
Türk Şairleri
Az. 630

Kitabın mukaddimesini naklediyorum ; celîl-ül i’tibârda destres olduğum kütüb-i müteahhirînin


Ammâ ba’dü zikri âtî fusûl-i rasîn-ül-usûlün mü- mütercem ve gayr-ı müterceminden ahz eylediğim müş-
essis-i esâs-ı hüsn-i beyân ve tedvini olup 1135 (M.1722) kilât-ı mesâilin mezhep ve mesleklerine göre mütekad-
târihinde etibbâ.yi .Eferene miyânında kemâl-i hazâkat dimîn ile olan ihtilâflarım serd ü beyân ve her faslın
ve isti’dâd ile şöhretşiâr olan Buvare nâm tabîb-i Aristo mütevârî bürde-i îcâz ve ibhâm olan terâkîb ve elfâ-
âsârın fenn-i teşrîh ve ilm-i tedâvî-i emrâz-i hâdde ve zı tafsîl olunmvştur...,,
müzmine ve gayr-i müzminede meslek-i müteahhirîn-i Esadefendi kütüphanesindeki yazmanın ilk sahifesin-
etibbâ-yi Efrenç üzere tedvîn ve tasnif eylediği kitâb-ı de ise şöyle bir kayıd vardır :
bîhemtâ esâtize-i asrı miyânında makbül ve mu’teber “Dîvân-ı hümâyûn kaleminde müddet-i medîde hiz­
ve her makalesi beyn-el ahâlî müsellem ve mukarrer met ile hasbet-tarîk beğlikçi olup ba’dehu tarîk-ı hâce-
ve husûsiyle Tıbb ı cedîd nâmında telîf olunan kütüb-i gândan menâsıb-ı celîle zabt ederek devr i Sultan Mus­
mu’teberenin mecmûundan evcez ve ahsar i’tibâra şâ- tafa Hân-ı sâliste vefât eden Subhî efendi merhûmun
yeste bir telîf-i lâtif olduğu tetebbu’-i âsâr-ı etibbâ-yi oğlu Abdülaziz efendi ki müderrisinden olup saray tabî-
eslâf ve tefahhus-i etvâr-ı hazâkat îtilâf eden mücerri- bi dahi olmuşidi. 1180 (M. 1766] senesi hilâlinde mer­
bân-ı rûzg-ârm karârdâde-i ilm ü irfanları olup ve ber hum Sultan Mustafa hazretleri ilm-i tıbda Lâtin lisânın­
muktezâ-yi edvâr-ı a’sâr ve a’vâm telîf-i merkum tedâ- dan bir kitab tercemesini mûmâileyhe sipâriş etmekle
vül-i eyyâm ile etrâf ü eknâfa intişâr bularak 1180 (M, hasbel-memûriye lisân-ı Türkî üzere sûret virüp lâkin
1766) senesi hilâlinde bir nüshası dahi Dârüssaltanatil- nüshası münteşir olmamışidi. Ba’dehû mûmâileyh kat’-ı
aliyye’ye vürûd ve mezâmîni bazı zebanşinâs etibbâ-yi merâtib ederek reîs-ül etibbâ ve Üsküdar mollası olup
maârif âşinâ beyninde iştihâr bulup lâkin ol mestûre-i badel azl ba’zı esbâba mebnî İstanköy ceziresine nefy
diikkânçe-i bidâatin kilîd-i Frengî tei kîb-i lisân-ı Lâtiniy- olunmağın mahall-i mezkûrda hulûl-i ecel-i müsemmâ-
ye ile mukaffel olan mezâyâ ve maânîsine vusûl gayr-ı siyle 1198 (M. 1783) evâilinde fevt olmağla işbu müs­
m a y / 3ssr olnağla fevâid-i i ’câbnümâsmdan kimse beh- vedde İstanbul’da füruht olunan metrûkâtında kiiâb-ı
redâr olmayup metrûk-i zâviye-i nisyân iken elhâletü mezkûrua tercemesi olmak üzere zuhûr eylediği işbu
hâzihi devlet.i ebed müddet-i Osm ânî’ye şerefbahşâ-yi mahalle şerh verildi.„
adi ü dâd Essultan Mustafâ Hân Hazretlerinin atebe-i Subhîzâde Aziz’in bazı gazellerini örnek olarak
aliyye-i husrevânelerine ruhsatyâb-ı mesûl olanlardan alıyorum :
bazı mukarribân-ı etibbâları kitâb-i mezkûrun şâyeste-i
- I-
i’tibâr-ı erbâb-ı kemâl olacak mukaddemâtın îrâd ve
inhâ zımnında lisân-ı Türkî üzere tercemesi müstelzim-i Künc-i uzlet mâye-i genc-i kanâattir bana
fevâid-i âmme ve müstevcib-i avâid i tâmme olduğunu Dilşikestî hemçü ney sâmân ü servettir bana
iş’âr ve îmâ ile tab’-ı hümâyûn-i şehriyârîyi ol semte Müntakiş anda hayâl-i şâhbâz-ı çeşm-i yâr
teşvik ve hengâm-ı mezbûrda ol âstân-i felek âşiyânın Dâğ-ı sînem halka-i âguş i vuslattır bana
çârûbkeş-i kalîi-ül-bidâsı etibbâ-yi hâssadan Subhîzâde Eylemez bir lâhze zahm-ı can kabûl-i iltiyâm
Abdülaziz-i dâî-i kemterin payesinin kable ezin taraf-ı Gamze-i hûnin fitîl-i dâğ-ı hasrettir bana
hümâyûn-ı eihandârîden bazı kütüb-i nefise tercemesine Rûnümâ kalb-i hakayıkdânıma sırr-ı kader
memuriyetle beyn-el emsâl hâiz i kasb-üs-sebk-ı imtiyâz Âlemin her zerresi mir’ât-ı ibrettir bana
ve i’tibâr ve ^ meâli muvâfık ı hâl-i Râh-ı maksûdumda yoktur Hızr’a da hem minnettim
mubâhât ve iftihârı olmağla bu nev nümâyende-i hacle- Bîkesî sermâye-i ikbâl ü devlettir bana
gâh-ı irfân olan dûşîze-i ra’nânın dahi nesc-i frengî Rağbetim yok zîver.i dünyâya meyi itmem Aziz
terkîb-i elfâz-ı pîçâpîçi ba’delkeşif elsine-i fâhire i Tür- Hilye-i irfan vişâh-üs-sadr-ı ziynettir bana
kiyye ile ârâste ve tezyin olunmasına irâde-i aliyye-i
- II -
pâdişâhâne taallûk eylediği cihetten hasbelemr-il-âlî
ibtidâ.yi emirde lisân-ı Lâtinîye ârif müsteiddân-ı za­ Var mı yoklar beni bir derd-i serimden gayri
mandan bir nükteşinâsın inzimâm-ı re’y ü ına’rifeti ile Başıma kani döner yârelerimden gayri
müşkilât-ı elfâz ve terâkîbin halleyledikten sonra tertîb-i Ey iden âyine i kalbime da’vâ-yi cilâ
fusûl ve ebvâbın kavâid-i kadîme-i ettibbâ-i eslâfa tat­ Ne eser var yine jeng-i kederimden gayri
bik ederek ve mutabık olmayan mahallerinde yine mü­ Görmeyelden eseri âh-ı sehergâhımdan
teahhirîn-i Efrencten bazılarının fenn-i teşrihte îcâd ve Tıfl-ı eşgim dahi düşdi nazarımdan gayri
ihtirâ’ eyledikleri telîfâtından ve hususâ müellifin tasnîf Rukabâ gailesi ile kibârı asrın
eylediği külliyâtından ve yine müellifin şâgirdânından Tesliyet bahş olamaz pek severimden gayri
tâife-i Efrenc beyninde maârif ilemeşhûr olan Van Suiten Görmedim bâb-ı tevekkül gibi mebzûl niam
nâm tabibin kitâb-ı merkumu şerhinden hulâsa bu fenn-i Bulmadım nân-ı aziz kendi derimden gayri
Türk Şairleri
631 Az.

Şeiıriyârıma kuş uçmaz ki idem arz-ı hâl A zîzî ( Bektaşi, Mevlevi, Dede ) — XVIII inci asır
Kalmadı nâmeresan nakş ı serimden gayri şairlerinden Azizi hakkında Esrar Dede şu malûmatı
Şeb-i firkat ne yaman dûr u dirâz oldı Azîz kaydediyor:
Görmedim Subhunı nâm-ı pederimden gayri «Azizi Dede : Tarikat-i Bektaşiye’den bir abdâl-ı
- III - sâhib hâl olup câzibe.i envâr-ı şems-i hakikatle misâl-i
Seninçün hâb ü râhat dîdeme neşter midir bilmem
zerre-i nâçiz mahv-i vücûd idüp Gelibolu’da mesned-
Gelen hûnâbe-i hasret midir ahker midir bilmem
nişin-i irşâd olan Kadri Dede hazretlerinin zânû-yi ijâ-
Bana yâr olmadınsa kime oldun ey felek meşreb
detine sernihâde-i ta’zim ve gerden i cânını tavk-ı dâ-
Düşenler derdime hep bahtı vârunler midir bilmem
ire-i Mevleviyyeye teslim eylemiştir. Tekmil-i hizmetten
Dil-i yâre hadeng-i âh eser itmez ne hikmettir
sonra serbülend-i külâh ve hırka-i intihâ olup Beyit:
Acab pûlâd ü âhendende senginter midir bilmem
Galib penâh-ı fakra gir abdâl meşreb ol
Nemi gördün aceb nemden gürîzansın behey zâlim
Al kürrenâyı destine çal rüzgâra yuf
Sebeb ol mâcerâya çeşm-i giryanler midir bilmem
Güzeldir şûh meşreb nazenindir nâzpeıverdir Beyt-i şerifi müeddâsınca bi gaile i kayd-ı bend-i
Biraz insâfı nâkıs deyu söylerler midir bilmem in ü ân bir müddet seyr ü siyâhat-i etrâf-ı büldân idüp
Lebin bûs itmeğe nevbet te gelmişti sabâh oldı ba’dehu âstâne-i kerrûbi âşyâne-i hazret-i Molla’ya rûy-
Azîzâ dikkate vakt olmadı sükker midir bilmem mâl-i ziyâret ve bir müddet ikamet-i gûşe-i tecrîd ve
. - IV — riyâzattan sonra Bostân-ı sâni cenâb-ı inayet
Ne yâr-ı gari-i tâli’ ne izz ü câh yapar meâbından Vodina zâviyesine meşihat ihsân olunup
Yaparsa hâne-i maksûdum İlah yapar bir müddet ol buk’a i mubârekede dâd dih-i teslik-i
Yetiştirir gül-i ümmîdini bahâra Hudâ nevniyâzân-ı ocağ-ı merdan ve 1140 (M. 1727) hudû-
Murâd-ı mürg-i dili âh-ı subhgâh yapar dunda vâsıl ı rahmet-i Rahmân olup zâviye.i merku-
Hakaret eyleme nâçizdir deyu ey mâh mede medfundurlar. Bu gazel eş’âr-ı abdâlâne ve güf-
Bakılsa lâne-i şehbâzı çûb ı kâh yapar târ-ı aşıkanelerindendir :
Siyâhkâri-i şebdir beyâz-ı subha sebeb Aşıkın kadrini bilmez dilrübâlardan meded
Fürûg-ı hiTat-i afvi dahi günâh yapar Kulların hâlini anmaz pâdişâlardan meded
Azîz dâmen-i yârı hulûs ile tutalım Her biri mihr-i cihân ârâ gibi hercâyidir
O yâdgâr bizi geh yıkarsa gâh yapar Zerre-i nâçize bakmaz mehlikalardan nıeded
Aşk nâriyle görün şem’-i cihanı yaktılar
- V -
Bu oransuz şîve-i cevr ü cefâlardan meded
Füsûn-i fitne şarâb-ı lebin çekîdesidir
Her yedeksiz ol kaşı yâyı çeker pehlûsuna
Felek o gamzelerin sâgar-ı keşidesidir Ok gibi ammâ kaçarlar mübtelâlardan meded
Harâbkâr-ı dil ü can ki vak’a i Cengiz Ey Azîzî hecr ile ölmekten özge çâıe yok
Külâh gûşesinin gonce-i demîdesidir Derd-i aşka hergiz umma bîvefâlardan meded»
O tîr-i gamze ki hâtır nişân olur var ise
Fatin tezkiresinde ise şu malûmat kayıdlıdır :
Kemânı âşık-ı zârın kad-i hamîdesidir
“Şeyh Azizi efendi ibtidâ tarikat-i aliyye-i Bektaşi-
Nigâh-ı mest-i tegafül iken gazâle gibi
yeye sülük ile muahharen tarikat i aliyye-i Mevleviye-
O nâz hastesi bir pâre de remîdesidir
ye nakleyleyüp Gelibolu mevlevihânesi şeyhi Kadri
Bir âhdır ki nihâl-i kadin içün çekmiş
efendi merhûmun zânû-yi irâdetine ser nihâde-i ta’zim
Sanur gören çemenin serv-i nevresidesidir
ve bir müddet bazı memâlik ve büldânda seyr ü siyâ-
O hande kim lebin itmiş feşande gülşende
hatle sâkin ve mukim olduktan sonra Kümelide kâin
Dehân-ı goncede şebnem anın çeşidesidir
kasaba-i V odina’da vâki’ hankah-ı Mevleviye meşiha-
Azîz'\ sen ne sanursın efendi bir hoş bak
tine nâiliyetle 1140 (M. 1727) târihinde dâr-ı bekaya
Cefâkeşidelerinin de pek güzidesidir
rihlet etmiştir.»
- VI — Bibliyografya : Esr., Ftn.
Olaldan tâbiş-i hüsnün ile reng-i bahâr âteş
A zîzî (Halveti, Şeyh) — XVI ncı asır mutasavvıfla­
Fürûzan şu’le-i âvâz-ı bülbülden hezâr âteş
rından olan Azîzî hakkında Hüseyin Ayvansarayi şu
Olurdı rûyi sünbül ahkeri gül şu’lesi lâle
malûmatı veriyor {Bay Talât Onay'daki bir mecmuadan) :
Zülâl-i feyz-i ruhsârından olsa vâyedâr âteş
“Eşşeyh Abdülaziz A z iz i: Tarikati Cimmi Sinan
Seni gördükte geldi hâtır-ı pür sûza sultânım
Eşşeyh İbrahim efendi’den görüp Ahi Çelebi câmi’inde
Ki derdim bende vardır sinem içre bir yanar âteş
meclis iderdi tarihinde (1003— 1594) rihlet ve
Suhan olmaz AzHâ N âşidâ veş âteşin lehçe
hâric-i sûrda Silivri kapusu ile Bâb-ı cedid beyninde
Gönülde olmadıkça bir güzelden bergüzâr âteş
Bibliyogrfya Rmz., Ftn., S cl., Osm., Divan ve Subhiza- Üç kuzular nâm makamda kabirleri malûm ziyâretgâh-
de’nin bazı eserleri, tır. Bu İlâhi dahi ehl-i dil beyninde meşhûrdur :
Törk Şairleri
Az. 632

Ey cemâl-î Hak’ka tâlib Kerem kıl pâdişahlar pâdişâhı


Teveccüh eyle Mevlâ’ya Agisnâ yâ Gıyâs-el-müstagîsîn
Vey visâl-i Hak’ka râgıb
Teveccüh eyle Mevlâ’ya
Azızî kârın olsun zikr i Mevlâ
Bu dahi anlarındır : Dilinden düşmesün hiç Hak taâlâ
Esirger kullarını Rabb-i a’lâ
Aşkın meyine kandın
Noldun a gönül noldun Agisnâ yâ Gıyâs-el-müstagîsîn
Aynı mecmua
Azîzî mahlâslı gayrı meşâyihten kimesne yoktur.„
Bazı mecmualarda «Azîzî-i Halvelî» veya sadece - 111 -

«Azîzî» başlığıyla bazı İlâhilere tesadüf olunuyor. Bun­


Aşkın meyine kandın
lar arasında besteli olanlar da vardır" Bir İlâhiyi Sürücü
Noldun a gönül noldun
Riza, „Hicaz„ makamında bestelemiştir {No : 3) Bütün
Yakdın beni yandırdın
bu manzumelerin Halvetî A zîzî’ye âid olduğu kuvvetle
Noldun a gönül noldun
tahmin olunabilir. Üç manzumeyi naklediyorum :

— I - Sordular pervâneye
Niçün böyle yanarsın
- İlâhî
Dostdan haber mi geldi
İçmişem câm-ı Elest’i olmuşam mestâne ben Noldun a gönül noldun
G îlm işem germiyyet ile âlem-i imkâne ben
Bir yerde karâr etmez
Pertev-i mihr-i cemâl-i dost düşdi gönlüme
Hiç kimseden âr etmez
Olmuşam pervâne şem’-i hüsne yane yane ben
Hekimler timar etmez
Çün ezelden düşdi sevdâ-yi mahabbet başıma
Noldun a gönül noldun
Bağlanub zencîr-i aşka olmuşam dîvâne ben
Bu dil-i şûrîdeyi âsûdelik rüsvây ider Kalbini küşâd eyle
Derdden haz almışam meyi itmezem dermâna ben Hem Mevlâ’yı yâd eyle
Sözlerim yâ Rab hatâ itdiklerim cümle günâh Gamgin dili şâd eyle
Mazhar olursam zehî lûtf u kerem ihsâne ben Noldun a gönül noldun
Afv idersen mahz-ı fazhndır Azîzî bendeni
Gel imdi ey Azîzî
Pâdişâhâ ben dimem ki lâyıkım gufrâne ben
Sırrın dime ol epsem
Mit. Alm. K. Mz. Mc. No : 574
Ahvâle olup mahrem
- II - Noldun a gönül noldun
— Berideki bir mecmuadan —
İlâhî lûtf umar senden bu miskin
Bibliyografya: Mc.
Kerem kıl nâr-ı kahrı eyle teskin
Be-câh-ı pâdişâh-ı kişver-i din A zîzî (İstanbullu, Yedikuleli) _ XVI ncı asrın meş­
Agisnâ yâ gıyâsel-müstagîsîn hur şairlerinden Azîzî hakkında Âşık Çelebi şu m alû­
matı veriyor :
Zebûn-i nefs ü şeytâna esîrim « A z îz î: Mahrûse-i İstanbul’dan nâmı Mehemmed’dir.
Kafursam böyle dûzahtır masîrim Yedikule’nin merd-i hisârıdır. Gûyâ Yedikule mevcile
Dalâle düşmüşem ol destgîrim kenâra çıkmış bir sadeftir. İçinde ol dür-i şehvârıdır.
Agisnâ yâ gıyâsel-müstagîsîn Eğerçi hirfette mücelliddir. Ammâ san’at-ı şiirde gayet
müceddiddir. Vâkıâ Mısr-ı nazmın Azîz’idir. Anın içün
Derûna gelmez oldı haşyet-i Hak
mahlâsı dahi A zîzî’dir. Bî ayb-ı Hudâ zenpâredir. Bikr-i
Bulunmaz fikr-i ukbâ dilde mutlak
ma’nâlara dest urur. Dûşîze ve pâkîze hayâller kullanır.
İşim kaldı kerîm A llah’a ancak
Ol sebebden akrânından mümtâzdır. Ve zenân hakkın­
Agisnâ yâ gıyâsel-müstagîsîn
da Şehrengîz’i vardır. Hakka budur ki eyudur. Şâir
Sözüm cümle hatâ fi’lim maâsî şuarânın ferzend-i tab’ı yerine bunun da kızı vardır.
Nice lâyık olur lûtfe bu âsî Eş’âr-ı û :
O derdin yine şendendir halâsı Olurdı zerre veş kapunda niça yıllar üftâden
Oöreydi mâh rûyun bir nazar mihr-i ziyâgüster
A gisnâ yâ gıyâs-el-müstagîsîn
*
* *
Bu mücrim bendenin cürm ü günâhı Hayret alur nahl-i bâğı her kaçan kim nâz ile
Bağışlansa aceb olmaz İlâh! Dâmenin ol serv kamet dermiyân eyler yürür
Türk Şairleri
633 Az.

Bu seb sûz-i derûnumla çerâğ-ı nıâhı yandırdım


Seher âh ü figanımla uyurdı mihr uyandırdım

Hilâl ebrusı rûy-i mehveş üzre


Yazılmış harf-ı meddir âteş üzre

Şehrengfîz-i û :

— Müzeyyen kızı Mihman -

Biri dahi Müzeyyen kızı Mihman


Fedâ olsun yoluna baş ile can
İder g^amhânesin lûşen çil kevkeb
O meh her kime mihmân olsa bir şeb
Anın vaslı bana gerçi muhaldir
Konuk umduğum yimez meseldir

— Kız Âylşe —

Biri Kız Âyişe bir hûb ü ra’nâ


!zâr ü hüsnile mânend-i Azrâ
Cihâne mâder-i çerh- i pür ahter
Getürmedi bir anın gibi duhter
Utanmayup kulı olsam ben anın
Ki olmaz oğlı kızı utananın

— Tavukçu kızı Âyişe —


Yedikuleli Azîzî
Biri Tavukçuzâde Âyişe nâm
Anın âlüftesidir hâs ile âm deâ-yi mezbûre mânend-i âftâb-ı pür nûr cilveger-i
Odur b âğ.ı cinâne kumri-i can manıssa 1 bürûz ü zuhûr olup ol eş’âr budur Şiir-.
Ki halhâl olmuş ana tavk-ı gerdan
Oözün kan dökmedi ol gamze-i bîdâddan görmüj •
Nice sevmeyeyin ol şîvekârı Zihî hûni ki merdün küşlüği celliddan görmüş
Teni akpakçadır yumurda vârı
Şeb Irüp elveda’ ittikçe seyr-i kûy-i dildâra
— Elleri güzel Cemile — Asılmağa gider gibi gider Mansûr-ı dil dâra

Birisi elleri güzel Cemîle Oöz yaşın sarfeyledikçe girye eyler dembedem
• Ki benzer hüsn ile hûr-i cemîle Her kisi harcından ağlar bir aceb demdir bu dem

Nice irsün meh anın payesine ■Cefâ sengiyle cismin gök gök itmiş ol perî peyker
Ki su koymağa değmez ayesine Urulmışsın yiue ey âşık-ı mihnetzede benzer
Beni yad idüp eyler illeri yâd
İdince bir dür-i yekdâneyi dilâ peydâ
Elinden ol nigârın dâd ü feryâd »
Olanca varını yoluna çalkadı deryâ-

Haşan Çelebi tezkiresinde şu malûmât kayıdlıdır : Çün şem’ serkeş olma çü sâye fütâde dil
« A z îz î: Mehbit-i envâ’-ı füyûzât-ı İlâhî ve mekarr ü Ne yavuz ol asıl ne yavaş ol dilâ basıl

makam-ı hazret-i hilâfet penâhî dâr-üs-saltanat-il-aliyye Çünki virdin dehen-i dilbere dil
Kostantınıyye-i mahmiyyedendir. Nâmı Mustafa'seb’-i Kendin ey âşık-ı bîdil yok bil
şedâd-i cihâna nişâne ve ekalîm-i seb’adan hâsıl olan
Korkarın gürg-i hasûdun gire nâgeh eline
heftpeyker ve rûy-i Fir’avn-ı a’dâya ejdehâ-yi heft ser Meded ol Yusuf-i sânî kati yabanda gezer
olan Yedi kalesinin müstahfızlarının kethudâsıdır. Nazm-ı
Bâde nûş ol yüri her lâhze idüp ayş-ı büiend
eş’âra gûşiş ve tesmît-ı cevâhir-i abdâra verziş itmekle
Virmeden çerh-i felek ömr-i azîzi bâde
bu fende tahsîl-i meknet ü iktldâr itmiştir. Ve kalâid.i
Âşık dime şol kimseye kim sevdiği hûbun
ferâid-i eş’ân hayli i’tibâr bulmuştur. Hâlâ Mısr-ı belâ-
Yolunda fedâ eylemeye cân-ı azîzi
gatin Azîzi ve bu taifenin sâhib hibret ü temyizidir.
Hakka ki eş’ârı rasîn ve binâ yi kasr ı belâgati muh­ Hilâf-ı mu’tâd-ı şuarâ yi zamâne şehr i İstanbul’da
kem ü uıttrndir. Nitekim bu cerideye tahrîr olunma- tâife-i zenâne Şehrengîz diyüp meşhûr-i devran ve
ğlçür irsâl ettiği eş’ârı bînazîr ü misâldir. Sıdk-ımüd- tnakbûl-i halk ı cihân olmuştur. Bu ebyât andandır ;
41
Türk Şairleri
Az. 634
Serhayl-i zaman Saçlı Zaman — Nola benzetsem anı hûr-ı iyne
Cemâli ta’n ider huld-i berîne
Biri mahbûbenin Saçlı Zaman’dır
Kiminle haşr olursa ol kıyâmet
Katî çok başlu fettân-ı cihandır
Cihân içinde oldur ehl-i cennet
Zamane gibi cevvâr ü sitemkâr
Saçının sağışı âşıkları var ■
Bundan mâadâ musanna’ ve makbûl sözleri mukar­
Alur dil kişverinden zülfi bâcı
rerdir.»
Beni baştan çıkardı ense saçı
A zîzî’nin Şehrengîz’ini görmedim. Fakat tezkirelerde
— Biğ-ı hüsnün zeyni Penbe Aynî —
bu eserden alınma bir hayli parçaya tesadüf ediliyor,
Birisi Penbe Aynî bir semenber Cibb vücude getirdiği eserde fazla olarak şu parçaları
Teni mânend-i penbe nâzük ü ter da örnek olarak almıştır ;
Boyı can bâğının tâze nihâli
Dehânı çeşme-i âb-ı zülâlî —
Bidim gel sîneye didi o dîldâr Cihan dirler biri bir mehlikadır
Üd ile penbenin ne oyuni var» Cihan gibi vefasız dilrübâdır
Riyazî tezkiresinde şu kayıdiar göriiliyor : Eğerçi kim vefâ gelmez cihandan
Azîzî : İstanbulî’dir. Nâmı Mustafa’dır. Yedikule düz- Velî geçmez gönül ol yâr-ı candan
dariannın kethüdâsı idi. Hakka ki Mısr-ı beiâgatin A zi­ Benimle tek anun başı hoş olsun
zidir. „ Cihan bâyin talâk benden boş olsun
Kafzade F aizî tezkiresinde ise şu kayıd vardır ; —Lâ’lpâre —
“Azîzî.- Kethudâ-yi Yedikule 993 (M. 1585J de fevt. Birisinin de nâmi Lâ’lpâre
Katı gönüllüdür çün seng-i hâre
Behram Bey Dehânı dürcidir yâkut-i ahmer
Mufassal müretteb dîvânı görülüp irtihab olurdu : Letâfette dişi dür sözi gevher
Nola terlerse lâ’li sâkînin Nola candan olursam mübtelâsı
Arak olur şarâbdan peydâ Ki lâ’li getürür mercan duâsı
Hecr ile can virflp gehi vasi ile bul hayât
— Rebîa Bânû —
Keşi itme râzını aakın ağyâra öl diril
Rebîa’dır birisi bir büt-i Çin
Ne kıyâmet güzel bahâr oldı
Münkir-i haşr şeremsâr oldı Lâkab olmuştur ana ak güğercin
Yüzünden naks irer bedr-i tamâme
Nice feryâd ü figan eylemesün bülbül-i zâr
Hevâsından uçar gök bir hamâme
Ooııca tomrukta yatur mest alup etrâfını hâr
Eğer cânım dilerse kut idinmek
Dolaşursin dil-i uşşâka deyu alup ele
İdinsün gayriye cüft olmasun tek
Gün mi vardır ki o meh zülfüni yuyup taramaz

Serimde lâle gibi kanlı dağımı görinüz Pervane Bey mecmuasında da Yedikuleli Azîzî baş­
Başım beriberi yanar çerâğımı görinüz lıklı birkaç gazel kayıdlıdır.

Men aref sırrını öğretme Azîzî bize sen Azîzî mahlâslı diğer bazı manzumelere de rastlayo-
Bileli kendimizi vâkıf-ı esrârız biz ruz.. Bunlar mecmualara “Azîzî Çelebi, Azîzî Bey, Azî­
zî efendi^ veya sadece «Azîzî» başlığıyla kaydedilmiş­
Zahm urdı gamzen okı diI-i zârın üstüne
Düşti ölüm nişanı s bîmârın üstüne tir. Bu şiirlerin kat’î olarak bu şaire’aid olduğu söylene­
mez. Fakat o asırda bu mahlasla en çok iştihar eden
Hâneni ey dil bu şeb teşrîî ider şâhın yine
bilhassa Yedikuleli Azîzî olduğu için bu manzumelerin
Şem’lerle karşu çıksun şu’le-i âhın yine »
de ekseriyetle onun olduğunu kuvvetli bir ihtimal ile
Müverrih Âlî de şunları yazmaktadır (Knh.) : söyleyebiliriz. Örnek olarak aldığımız Tercîi bendin
« A z îz î: Mücellid ve akîl-i ma’rifete mücid iken Yedi- ( A ^ ; 2 ) tercihanesi Kafzade Faizî tezkiresinde de kayıd-
kulede hisar eri oldu. Lâkin bîayb-ı H udâ’dır. Zendost lı olduğu için Yedikuleli Azîzî’ye aidiyeti muhakkaktır.
olup ba’z-ı bikr-i ma’nîlere dest res buldu. Hattâ İstan­ Bu şiirlerden bazılarını nakalediyorum:
bul’un nigârları hakkında bir Şehreng-îz’i vardır. Mah-
bûbân vasfında olmadığ-ı haysiyyetle ve ol ayb ile yine
tahsîne sezâvârdır : — Kaside-i Azîıî efendi —
— Der vasf-ı Cennet — — Der medh-i gül ü bülbül-i ra’nâ -

Birinin nâmı Cennet lâ’li kevser Arz idüp gül yüzini bülbül-i gülzâre "sher
Hudâ itsün bana anı müyesser Şeh i gül lûtfuna bülbül yine düşdi mazhar
Türk Şairleri
635 Az.

Bülbüi-i lâie-i lâ’l oldı meğer gonca-i g-ül Câm-ı kasrı ki anın bir gül-i bî bülbüldür
Tuttı bülbül ser i şâh-ı gül-i süih üzre mekar Reşg ider ol gül-i bî bülbüle kumrî-i kamer
Mehdin eylerse aceb mi güle bülbül tercih Var iken ol gül-i bülbül suhan ü gonca dehen
Görinür çehre-i gül bülbüle şemsî âver Gül yetüp bülbül ötüp bâğ ı cihanda neyler
Güle karşu iniler bülbül-i bîdil durmaz Getürüp bülbüli şevka o gülün in’âmı
Hâr hâr-ı gam-ı gül bülbüle kâr itti meğer Bülbül okudı güle karşu bu şi’ri ezber
Eser-i bûy-i vefâ görmedi gülden bülbül Öygenürse yüzüne gül sözüne bülbül eğer
Gül-i ra’nâyı dil-i bülbül eğerçi ki sever Göreyin bâde varup gül ola bülbül ebter
Gülden ırmaz gözüni bülbül-i gamdîde velî Gül ü bülbül biteli kopmadı bir sencileyin
Gül-i ter bülbülün itmez gözi yaşma nazar Gül gibi bülbüli çok serv i semen bü dilber
Gül neşât üzre demâdem dil-i bülbül pür gam Bülbül ü gül gibi gülgeşt-i çemen mevsimidir
Gül-i handân güler bülbül-i nâlân ağlar Eylesen bülbülün ile nola gülzâra güzer
Gül-i ter bülbül-i bâga nice açılsun kim Nahl-i gül kaddine bülbül diline dildâde
Durmaz esrâr-ı güli bulduğuna bülbül öter ^ Dil ü can bülbüli gül rüyine âlüfte geçer
Nahl-i gülzâr-ı çemen bülbüle tûğ-i şâhî Bülbül-i can gülüdür ol boyı serv anın içün
Şehriyâr-ı güle meh peyker-i bülbül çâker Bülbül-i dil o gülün servi hevâsında uçar
Bülbüle gonca-i gül ganc u delâl itmekte Gül gibi sen gül ü bülbül gibi ben ağlayayın
Güle şebnem gibi bülbül meğer üftâde geçer Bülbüle girye güle hande yaraşur dirler
Bülbülün cânma tâb-ı ruh-i gül âteş uruh Pür idüp bülbüleyi bâğ-i gülistanda gehî
Bülbüli şevk-ı gül itti bir avuç hâkister Bülbülünle gül ü mül sohbetin itsek nola ger
G ök çemen mâh gül ü ra’d figan-ı bülbül Gül-i Mısr-ı ruhine cân-ı Azîzî bülbül
Gonce-i nahi gül ü bülbül-i gülşen ahter Ruhlerin bülbülüne bir gül-i Yûsuf manzar
Nev arüs-i güle bülbül meğer oidı dâmâd Ey yüzi berg-i gül-i bülbül-i can lûtf eyle
Gül-i sûrînin alup yanmı bülbül bekler Gül gibi bülbülüne gel yeter it çevri yeter
Kâr zâr itmekiçün bülbül ü gül süsen ü hâr Rûy i zerdim gül-i nesrin figanım bülbül
Oldı gülşende gül ü bülbüle tîg u hançer Nola itsen o gül ü bülbüle bir kerre nazar
Gül-i beyzâ yi çemen bülbüle bir külçe-i sîm Bu kasidem ki pür evsâf-ı gül ü bülbüldür
Güle ih-ı şereri bülbül-i gülzârın zer Benzer ol bâga tuta bülbül ü gül anda mekar
Şekl-i gül bülbüli gördükçe kızardığı bu kim Gülşen-i dehre niçe bülbül ü gül geldi velî
Bülbüle karşı göz eyler güle durmaz abher Gelmedi bencileyin bülbül-i gülzâr-ı hüner
Mantıkuttayr okudur bülbüle gül A ttâr’ı Bülbül-i gülşene açtırmaz ağız gele söze
Bülbüle tabla i pür ıtrin açup gül yer yer Bülbül-i tab’.ı lâtifim ki o gül vasfın ider
Sakınur gonca gülün yelden ü günden bülbül Gerçi vardır o gülün bülbül-i meddâhı hezâr
Tıfl-ı gül rüyini bülbül gibi niteki yeder Lîk yoktur o güli bülbüli mânendi öğer
Dem-i bülbül gül-i gülzâra nesîm-i dilcüy Bülbül âsâ gül-i ter vasfını ey dil ko yüri
Gül-i gülbûy-i çemen bülbüle müşg-i ezfer O güle eyle duâ bülbüle zîrâ o düşer
Bülbül olmazdı gülün vaslına tâlib râgıb Nitekim eyleye gül şîve vü bülbül şîven
Bülbülün olmasa matlûbı gül-i mehpeyker Nitekim tuta gül ü bülbüli gülbün ber ser
Sanuram geydi o gül eğnine çeşm-i bülbül Ser-i hasmın yumağa gül gibi bülbül kana
Seyr içün dikse gül üzre nazarın bülbül eğer Ola her gonca-i gül bülbüle lâ’lin şeşper
Gül ü bülbül çoğ evet gelmedi bâğ-ı dehre Tpk. Rv. K. Mc. N o: 1972

Bir anın gibi yüzi gül dili bülbül server


- II —
Gülbün-i bülbül-i eltâf-i Mehemmed Beğ kim
Hân-ı ihsân ile oldur gül ü bülbül perver — Tercî’i bend i Azîzî Çelebi —

Rif’ati gülşenine tâir-i kudsî bülbül


Yine hengâm-ı nevbahâr oldı
Himmeti bülbülüne bâğ-ı İrem bir gül-i ter
Yine sun’-i Hak âşikâr oldı
Kef i ihsanı gül ü nutkı lisân-ı bülbül Yine arz-ı cemâl idüp güller
Virdi ol bülbül ü gül bâg-ı cihâna zîver Bâis-i nâle-i hezâr oldı
Cül-i ruhsârının âlüftesi bülbül gibi halk Berg-i sebz ile her diraht-ı bülend
Hüsn-i hulkı gülünün bülbülüdür nev’-i beşer Bir yeşil çetr-i sâvebân oldı
Güle yâd eyleye bülbül o halîlin keremin Rahmet-i Hak gibi gülistâne
Göricek bülbüli gül olmaz idi bir âzer Güher-i nâfeler nisâr oldı
Türk Şairleri
Az, 636

Serv kadler misâl-i cûy-i revan Güle karşu bu matla’-ı hübı


Mâil-i seyr-i sebzezâr oldı Didi hoş savtile Azizî vâr
Ne kıyâmet güzel bahâr oldı Ne kıyâmet güzel bahâr oldı
Münkir-i haşr şermsâr oldı Münkir-i haşr şermsâr oldı
— Bay Cafer'deki bir mecmuadan
Kızarup lâle çün akîk-ı Yemen
- III -
Üstüne jâle saçtı dürr-i aden
Gül-i ter nâfesi açıldı yine — Müseddes —
Bûy-i müşgile pür olup gülşen Serâgaz eyle mutrıb sâza uydur çeng ile nâyı
Kıldı pertâb kendüzin cûye
Pür it peymâneyi sun bâde i sâf ü mücellâyı
Çıkarup gönleğin çemende semen
Safâ vir bezme lütf eyle yürüt câm-ı musaffâyı
Urunup zer külâhını nerkis Ayaklandır ele al sâgar-ı bellûr-i mînâyı
Giydi mâî kabâsını süsen ^
Getür âyîne-i âlemnümâyı câm .ı sahbâyı
Nola açılsa gönceler bâğa
Benim de sâkıyâ görsün gözüm bir pâre dünyâyı
Geldi vakt-i safâ yi seyr-i çemen
Ne kıyâmet güzel bahâr oldı Şitâ gitti hevâlar germ âlem nevbahâr oldı
Münkir-i haşr şermsâr oldı Ş ikûPeyle çstnen sahnı bezendi sebzezâr oldı
* Serâser zeyn olup gülşen cihan nakş-ı nigâr oldı
* *
Gidüp jeng-i elem mir’ât-ı hâtır pür gubâr oldı
Boşanup bend ü bâğı enhârın
Getür âyîne-i âlemnümâyı câm-ı sahbâyı
Suladı yollarını gülzârın
Bsnimde sâ'cıyâ görsün gözüm bir pâre dünyâyı
Kıldı pür gevher ile gûş-i g-üli •

Katarât-i sirişgi emtârın Açıldı rüy-i âlem perde-i ebr-i şitâ gitti
Yüz bulup ebr-i nevbahâr gibi Safâ geldi zemine halk-ı dünyâdan cefâ gitti
Farkına çıktı lâle kühsârın Akup cülar gibi dîvâne gönlüm bir yana gitti
Gül ü nerkis gibi zuhûra gelüp Bihamdillâh cihan güldi küdüret câbecâ gitti
Yüzi gözi açıldı ezhârın Getür âyîne-i âlemnümâyı câm ı sahbâyı
Gül-i pejmürdeler hayât bulup Benim de sâkıyâ görsün gözüm bir pâre dünyâyı
Kudreti zâhir oldı Settâr’ın
Ne kıyâmet güzel bahâr oldı Donandı nahl-i bâlâlar cihânı tuttı ziynetler
Münkir-i haşr şermsâr oldı Giyüp zerrin kabâlar zer benekli sebze hil’atler
* Salındılar kenâr-ı bâğ u râga serv kametler
* *
Safâ hengâmı geldi gitti encâm-ı küdüretler
Nerkis-i zerd alup piyâle-i zer
Getür âyîne-i âlemnümâyı câm-ı sahbâyı
Gülşenin virdi bezmine zîver
Benim de sâkıyâ görsün gözüm bir pârejdünyâyı
Çemen emvâtın eyledi ihyâ
Dem-i Isî gibi nesîm-i seher AzîzVmx\. şikest olmıştı bu kalb-i perîşânı
Yine güllerle zeynolup gülşen Çekerdi ta’ne-i ağyâr ile teşnî’-i nâdânı
Düşti lütfuna Hâlık’ın mazhar Hayâtında muhassal yummuş idi dîde-i cânı
Gül-i ter şevkına gülistanda Nümâyân oldı tâli’ tuttı yüz mir’ât-ı rühânî
Kendüyi suya attı neylüfer Getür âyîne-i âlemnümâyı câm-ı sahbâyı
Gelinüz seyr-i bâğ u râğa diyu Benim de sâkıyâ görsün gözüm bir pâre dünyâyı
Gördüğine kolun salar ar’ar dnv. yl. K. No : 46
Ne kıyâmet güzel bahâr oldı
Münkir i haşr şermsâr oldı _ IV -
*
* * . — Gazel —
Berg i sebzile zeynolup eşcâr — Nazîre-i Azizî Mehmed Çelebi Yedikulelidir -
Saldı nat’-ı zemine sâye çenâr
Geldi bâğ ı vücüde tıfl-ı çemen Nola olmazsa dilâ devlet-i vuslat bâkî
Arz idüp mihr hâkten dîdâr Gam ü endüh u belâ zillet ü firkat bâkî
Virdi rüy-i arüs-i bâga şeref Meğer ey Leyli veşim var ise ehl i aşka
Sünbül-i müşgbâr ü zülf-i nigâr Kays’tan kaldı gam ü derd ü meşakkat bâkî
Gülşenin bu letâfetini görüp Nesine gırre olursun be gönül bu felekin
Geldi bezm-i çemende şevke hezâr Kime kaldı ki sana kala bu mülket bâkî
Türk Şairleri
637 Az.

Gel beru ayş idelim al ele sâkî câmı Azmî Baba namına bir mecmuada uzunca bir man­
Yüri var sofi seninle yine sohbet bâkî zumeye de tesadüf ediyoruz {Mit. Alm. K. Mz. Mc.
Mibnet-i hecr ile can virdi Azizî haste No : 65/) .
Sana ol yûsuf-i Ken’ân ı melâhat bâkî
Güzer kıl ey sabâ rindân ü pîrâne selâm eyle
Prv. Varup her birine bizden hakîrâne selâm eyle
İrişüp kutb-i âlem Hacı Bektaş âsitânına
- V -
Balum Sultân’a ol meczûb-i Rahmân’a selâm eyle
Âl ile durmaz öpersin deyu lâ’l-i dilbeıi Yüz urup dergeh-i Molla-yi Rûm’a Konya şehrinde
Pâymâl itdi surâhî bâdeyile sâg-ari Dahi Şems ile Sadreddîn-i rindâne selâm eyle

Kâkül-i müşg’înine öy le ndi benzer dostum


gibi beyitleri ihtiva eden bu şiirde bir çok azizlerin
Rû siyâh iden cihanda bu günehtir anbeıi
adı geçmektedir. Bektaşi Şairleri’nde kayıdlı olan ne­
Kılmadı hemser nigârın zülfüne hergiz beni
fesi naklediyorum :
Göreyin kim bozula tiz günde çeıhin çenberi
î ’tikadım bu ki Isî gibi ölmez haşre dek Yeri göğü ins ü cinni yarattın
Deyr-i âlemde kocan ol kâfir-i sîminberi Sen ey mi’mar başı eyvancı mısın
Kand-i lâ’lin var iken ey Yûsuf i Mısr-ı hüsün Ayı güni çarhı burcı var ittin
Hâşelillâh kim Azizi ana nâm-ı sükkeri Ey mekân sâhibi rahşancı mısın
Prv.
Denizleri yarattın sen kapaksız
Bibliyografya ; Aşk., Hsn., Byn., Ryz., Kfz., Knh., Mat- Suları yürüttün elsiz ayaksız
launnezair., Oibb : Tarihi eş’an Osmaniye, Mc. Şairin minyalürü
Yerleri temelsiz gökü dayaksız
Millet kütüphanesindeki Âşık Çelebi tezkiresinden alınmıştır.
Durdurursun aceb iskâncı mısın
A z iz î (Karaçelebizade Abdülaziz) — Karaçelebiza-
de’ye bak. Kullanırsın kanadsızca rüzgârı
Kürekle mi yaptın sen bu dağları
A z lî (XVI ncı asır şairlerinden) _ Hiç birtezkiıede
Ne yapup ta öldürürsün sağlan
adı geçmeyen A zlî’nin bir gazelini Edirneli Nazmî’nin
Can virüp alırsın sen cancı mısın
Mecmaunnezaiı''\nd& kayıdlı buluyoruz. XVI ncı asır
bidayetinde yaşadığını tahmin ettiğim A zlî’nin bu gaze­
Sekiz cennet yaptın sen âdem içün
lini naklediyorum :
Adın büyük bağışla anın suçun
— O a z e l —
Âdem’i cennetten çıkardın niçün
Âteş i aşk ile yanmak olalı kârım benim Buğday nene lâzım harmancı mısın
Gamdan özge dostlar yokdur hevâdârım benim
Bir iken bin ettin kendi adını
Dâğ-ı dil göynüklerin isbâta yetmez mi delîl
Görmedim sen gibi iş üstâdını
Gündüzün başda duhân ü gicede nârım benim
Yeşerdirsin kurudursun odum
Mülk-i hicrân içre eylerken temennâ vasimi
Sen bağçevan mısın ormancı mısın
Ey halîlim âteş-i aşk oldı gülzârım benim
Şol kadar şevk-ı lebinle mest ü hayrân olmuşam Cibrîl’e perde altmda söylerdin
Sığmaz oldı cür’adân-ı dilde esrarım benim înüp Beytullah’da kendin dinlerdin
Gâh arz eyler cemâlin gâh yine gayb olur Bu ateşi cehennemi neylerdin
Bir perî peyker sanemdir Azliyâ yârım benim Hamamın mı var ya külhancı mısın

A z m î (Baba, Bektaşi) — XVI ncı asır şairlerinden Hafâya çekilüp seyrâna durdun
olduğu tahmin edilen Azmî Baha’nın meşhur bir man­ Aklı yetmezlerin aklını urdun
zumesi dolayısiyle Bektaşi Şairleri adlı eserde şu malû­ Kıldan ince köprü yaptın da kurdun
mat kayıdlıdır (S. 22— 24) : Akar suyun mı var bostancı mısın
«Aşağıya yazdığımız nefesi Azmî, Kazmi şekillerinde
Bu kışlara bedel bu yazı yaptın
gördük. Kitapçı Ahmed Hamdi Bey yedinde mevcud
Evvel bahâra karşı güzi yaptın
hicrî 997 (M. 1588) tarihli bir mecmuada harekeli ola­
Mîzânı iki göz terâzi yaptın
rak Kuzma şeklinde mukayyeddir. RızaTevfik bu man­
Bakkal mısın yoksa dükkâncı mısın
zumeyi Edebî Peyam’da neşretmişti.»
İfade tarzına nazaran manzumenin daha muahhar Kazanlarda katranların kaynarmış
zamanlara âid olduğu ve bu şiirin 997 tarihinde yazı­ Yer altında balıkların oynarmış
lan mecmuaya daha sonraları ilâve edildiği de tahmin O n bu dünyâ kadar ejderhan varmış

olunabilir. Şerbet mi satarsın yılancı mısın


Türk Şairleri
Â2. 638

Esirci misin koydun cehenneme arab Bakî, Nabî, Rasih ve Selim /// in birer gazelini tah­
Hoca mısın okur yazarsın kitab mis eden Azmî, kudretli bir şair olarak gösterilemez.
Aslın kâtib midir görürsün hisab Onun ekseriyetle hakimane ve mutasavvıfane şiirler
İhtisâbın mı var yok hancı mısın kaleme aldığını görmekteyiz.
Azm î’nin rüya tabirine dair Miftahülnıaanî adında
Yüz bin cehaanemin olsa korkmam birinden
manzum bir eseri daha vardır(M/^. Alm. K. Mz. No: 916).
Rahmân ismi nâzil değil mi senden
229beyitten mürekkeb olan bu eser “ Mefâîlün mefâîlün
Gaffârüzzünûb’um dimedin mi sen
faûlün„ vezninde yazılmıştır. Şair “Sebeb-i nazm-ı man-
Afv it günâhımı yalancı mısın
zûme„ başlıklı mukaddimesinde şunları söyliyor :
Beni afveylesen düşen mi şandan Elâ ey hâme-i müşgîn câme
Şahlar bile geçer böyle isyandan Elâ ey kilk-i Abbâsî imâme
Ne dökülür ne eksilir haznenden Arûs-i hacle pîrâ-yi maânî
Afv itsen olmaz mı noksancı mısın Seninle dâim olur nâm ü şâni
Bilürsin bu cihanı bî vefadır
Şânına düşer mi noksan görürsün Bekası yoktur encâmı fenadır
Her gönülde oturursun yürürsün Şükür Allah’a var sende bidâa
Kemâlin eyleme bîcâ idâa
Bunca canı alup gene virirsin
Oetür nazma bir âsâr-ı cemîle
Götürüp getiren kervancı mısın
Ola ed’iyye-i hayra vesîle
Bilirsin ben kulum sen sultânımsın Dırâz itme kelâmı muhtasr kıl
Heman şöyle edâ-yi mâhzar kıl
Kalbde zikrim dilde tercemânımsın
Yaz imdi bir güzel Ta’bîrnâme
Sen benim canımda can mihmânımsın
Ola senden hediyye hâs ü âme
Gönlüm ün yârısın yabancı mısın Dürer veş nazm idüp silk-i beyâne
Beni delîl eyler kendin söylersin Yine bir nev eser koy bu cihâne
Ola heycâ hurûf üzre müretteb
İçerden AzmVy'ı pazar eylersin
Eliften yaya dek manzum ola hep
Yücelerden yüce seyrân edersin
Tamâm olunca bu nazmın beyânı
İşin seyran kendin seyrancı mısın Digil ismine Miftâhülmaânî
Cihandan ref’olunca kâr ü bârın
Bibliyosrayfa : Bkt., Mc.
Gidince sen kala bu yâdgârm

A z m î (Diyarbakırlı) — Son asır şairlerinden Azmî


Kitabın hatimesinde ise şu beyitler vardır :
hakkında Ali Emîrî şu malûmatı veriyor ( Esâmi-i şua-
râ-yi Amid) : Huıiâ avnı çün oldı bana yâver
cAzmî : İsm i fâzılâneleri Ahmed’dir. Şehrimizin a’lâ- Diraht-ı hâme virdi böyle nevber
Hilâl âsâ idüp hadd-i tamâma
m-ı ulemâsındandır. Derşaâdet ve Erzurum ve Şam ve
Hitâma irdi bu Ta’bîrnâme
Şehbâ ve Irak cihetlerini geşt ü güzâr eylemiş idi.
Aceb nâdîde nâdir bir eserdir
(f\
j j j t jji Kemâl ehli yanında mu’teberdir
Maârif gülşeninden bir güi-i ter
Pesend eyler gören her bir hünerver
târîhi veçhile 1247 (M. 1831) senesinde vefât ederek
Bu gülşende gül-i tâze direnler
Mardin kapusı hâricinde mezanne-i kirâmdan Boluvî
Bununla matiaba vâsıl olanlar
Hüseyin efendi merhûmun civârında medfûndur. Müret- Ümid oldur ki ol sâhib vefâlar
teb dîvân ı eş’ârı vardır. Şu iki beyit bir gazel-i belîğ- İderler Azmi’ye hayr-ı duâlar
lerindedir :
Şair’in bazı manzumelerini örnek olarak alıyorum :
Suûd eylerdi süzen olmasa bâlâya Rûhullah
Mücerredler esîr-i kayd-ı çerh-i çârümîn olmaz
İder her dü cihân içre belâya mübtelâ Azmî
Tecellî âyetin âriflere tefsîr ider mehtâb
Hazer kıl âdeme nefsi gibi sû-i karîn olmaz»
Rümûz-i hikmete dâir neler takrîr ider mehtâb
Azmî divanının bir nüshası bugün Millet kütüdha- Nümüne gösterüp âsâr-ı feyz-i kudret-i H ak’tan
nesi yazmaları arasındadır {MU. Alm. K- Mz. No. 294). Felekten arza bu âlemleri tenvîr ider mehtâb
1344 beyitten ibaret olan bu divanda 160 gazel, 4 tah­ Değil hâle felekte bir musanna’ dâm kurmuştur
mis, 1 muhammes, 3 müseddes, 1 muaşşer, 1 nait, Zekeriya Bu âğ ile gazâl-i zulmeti nahcîr ider metâb
peygamber hakkında 1 medhiye, 14 kıt’a, 30 kadar Kibârın nazresi iksîrdir hakka ki hurşîde
muamma ve 3 lûgaz vardır, Tekabül eyledikçe nûrunı teşhir ider mehtâb
Türk Şairleri
6â9 Âz.

Elinde zer kalem Azmî beyâz ı safha i kevne A zm î (Gedizli) — XVI ncı asır şairlerinden Azmî
Cenâb-ı Sâni’in âsânnı tahrîr ider mehtâb hakkında Ahdi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır:
- II - «Azm î: Kûtâhiyye kurbinde Gedus (Gediz) nâm ka­

Tecellî badesin nûş eyleyen keyfiyyetin söyler sabadandır. Ehl i tîmâr tâifesinden rûz ü şeb erbâb-ı

İçenler bâde-i vahdet elinden lezzetin söyler maârifle hemnişîn ve ashâb ı devlet ile karîn olmağla

O dil kim bâde i tahkîk ile mest-i Elest olmuş tahsîl-i ma’rifet ve tekmîl-i fazilet ve zebân-ı fürse mümâ-

Bilür pîr i harâbâtın ülüvv-i himmetin söyler reset ve fünûn-i şi’re müdâvemet itmeden hâlî değildir.

Mey âşâm-) hakîkat vâkıf-ı esrâr-ı hikmettir Binâenalâzâlik eş’âr-ı dürerbân pâk ve kelimât-ı şeker

Kitâb 1 Mesnevî yekser bu bahsin rikkatin söyler güftârı ferahnâk ve pesend-i ehl-i idrâktir. Bu gazel-i
Meğ-er kim ma’ni-i Lâtakatnatû’dan gaflet itmiştir muhayyel-i bîbedel ile bir iki kıt’a-i pür mesel sebt

Demâdem dûzahın kürsîde nâsıh şiddetin söyler olundu :


Hüner mi’yârıdır bî şek zebân-ı merdüm-i kâmil
Ne denlü behreverdir bîş ü yâ kem kudretin söyler
Dendân-ı yârı didi gören bî bahâ ne dür
Ümîdi munkatı’ H ak’tan niçe dîvâneler vaıdır
Olmaz cihanda buncilayın bî bahâne dür
Görünce kendüden a’lâyı hâl-i nekbetin söyler
Can nakdıyile biz de hırîdânn olalım
Şu rütbe asrımızda Aznıiyâ âsüdelik ma’dûm
Cânâ metâ’-ı vasim içün di bahâ nedür
Ki her kes şimdilik zîr-i zeminin râhatin söyler
Kesb itmeğe dişin gibi bir dürr-i şâhvâr
- III - Açup sadefler ağzın idermiş bahâ nedür
Zâhid ki değil aşk ile memnûn i mahabbet Yârın metâ’-ı vaslı mıdır ân-ı hüsni mi
Te’sîr ide mi hiç ana efsûn i mahabbet Bâzâr-ı aşk içinde olan bîbahâ nedür
Her bülhevesin bileceğ-i mes’ele mi aşk Azmî yolunda cân ile kurbânın olalı
Dikkat götürür ma’ni-i mazmûn-i mahabbet îd-i visâle irmek içün bîbâhânedür
5? şek dü serâ müntehabi oldı hakîkat
- II -
Sâgarkeş-i bezm-i mey-i g-ülgün-i mahabbet
Mahşerde meğer gamzedelikten ola rehyâb - Kıt’a -
Bir dil ki ola hecr ile mahzûh-i mahabbet Çok zamandır sîne i sadpâre tîg .i yârdan
Can nakdi ki dildâye tâ olmaya teslîm Yâreler irüşmedüğine kati mecrûhtur
Girmez ele Azmi dil-i merhûn i mahabbet Vasla irüp secde-i şükr itmedinse sehvile
- IV — Ç e km î gam ey dil sakın bâb-ı kazâ meftühtur

— Miftiihülmaânî’den _ — III -
- Harfülelif —
Beğlere bin ma’rifet harceylesen değmez pula
Elif olsa eğerçi harf-ı evvel Şimdi meyli dirhem ile bunların dinâredir
Güzel düştür bu rü’yâ-yi müevvel Sikke sûret ol yüri gel itme ızhâr-ı hüner
Budur ta’bîr-i rü’yâ olgıl âgâh l’tibân şimdi halkın cübbe vü destâredir
Kazâ ide kamu hâcâtın Allah
_ IV —
Olunmuş sanr rûhânî işâret
Menâmında güzel müjde beşâret Dâhil olsan kirâma ey âkil
Merâmın her ne ise ola hâsıl Eyle tahkîk ile edâ yi selâm
Olasın matlab ü me’mûle vâsıl Belki ta’cîl idüp kıyâma dahi
îhtisâr eyleyüp uzatma kelâm„
— Harfülbâ —
Kafzade F aizi tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
Şu bâ harfi mübârektir muhakkak «Azmî i Gedusî : Dîvânı görülüp bu beyitler tesbît
Ani ismine sertâc eylemiş Hak
olundu :
Bu rü’yâ şübhesiz eyler delâlet
Teveccüh eyleye sana saâdet Zîr-i bâline alur himmet ile dünyâyı

Cihan câhmdan ola behre sana Gözün aç kaf-ı vücûd içre ne ankalar olur

Olasın rif’at ü şân ile yektâ Ç ü gördüm incinür âhımdan ol serv


Olamaz dâd ü mâlin hem kemâlin Heman ol aradan irdim hevâyı »
Hemîşe hayr ola encâm-ı hâlin
Bibliyografya-, Ali Emirî: Esamü şuarayi Âmid, ve Azmî nin Rıza tezkiresinde ise şu malûmat kayıdlıdır :
eserleri . «Azmî : Nâmı Murad’dır. Vilâyete Germiyan’da Ge-
Türk $airleri
Âz. 64Ö

dus’tan erbâb-ı tîmârdandır. Bu iki beyit dîvânından Fürûg-ı tal’atından iktibâs.ı nûr içün her. dem
intihâb olunup sebt olundu ; Derinde mihr ile meh cebhesâdır yâ Resûlâlİah
Ten-i zânm da sanma penbe-i dâğı nihân ittim Zihî bedr-üd-dücâ kim şu’le-i mihr-i cebininden
Seninçün saklarım ey sîm ten bir kaç guruşum var Dil-i zulmetserâ pertevrübâdır yâ Resûlâlİah
Vücûd-i rahmet-i mahzın zuhûra gelmeden maksad
Tîg-i hurşîd ile hakk olsa nola ikd-i peren
Usât-ı ümmete H ak’tan atâdır yâ Resûlâlİah
Çıksa eşkâl-i beyâza kazınur nokta-i şek
Niçe bîmar dilânı yeknefeste zinde eylersin
1016 [M. 1607) da fevt olmuştur.» Makalin âb-ı Hızr-ı canfezâdır yâ Resûlâlİah
Bibliyografya : Ahd., Ryz., Kfz. Kalemcünbân-ı na't olmak ne haddi abd i nâçizin
A z m i (Haşan Paşazade) — Millet kütüphanesindeki Senin meddâh-ı hâsın Kibriyâ’dır yâ Resûlâlİah
bir mecmuada {Mit. Alnı. K. Mz. Mc. No : 7T7) « H a­ Hezâr âsâ kalem şâh-ı benân-ı fikretim üzre
şan Paşazade Azmî» serlevhasiyle bir nait kayıdlıdır. Nevâlar etse vasfınla becâdır yâ Resûlâlİah
Mecmuada ekseriyetle X IX uncu asrın ilk nısfmda ya­ , Günehkârım siyeh rûyum eğer ki rûz-i mahşerde
şayan şairlerin manzumeleri görülmektedir. Hayatı hak­ Şefî’ olmaz isen hâlim fenâdır yâ Resûlâlİah
kında malûmata rastlamadığım A zm î’nin de aynı asır Meded ol destgîr ü çâresâzı Azmi-\ zârın
şairlerinden olduğunu tahmin edebiliriz. Na’ti nakledi­ Garîb ü hâksâr ü bî nevâdır yâ Resûlâlİah »
yorum : Bibliyografa: Ft"-

Cemâlin pertev-i nûr-i H udâ’dır yâ Resûlâlİah A z m î ( Mevlevî, Gelibolulu ) — X IX uncu asrın


Cebînin ufk-i şems-i V edduhâ’dır yâ Resûlâlİah son nısfında yetişen şairlerden Azmî hakkında Fatin
Harîm-i Lîmaallahî’ye zâtındır sezâ ancak şu kısa malûmatı veriyor :
Tecelliyyât-ı Hak sana sezadır yâ Resûlâlİah “Şeyh Azmî efendi Gelibolu mevlevîhânesi şeyhi
Şeb-i Esrâ’da cevlângâhın o!dı âlem-i lâhût İzzet efendi merhûmun mahdûmu olup 1241 (M. 1825)
Mahall-i vuslatm bezm-i Denâ’dır yâ Resûlâlİah senesi pederi mûmâileyhin vuku’-i vefâtiyle dergâh-ı
Diî çeşm-i Hakperestin kûhl-i hubbullah ile mekhûl mezkûr meşîhati uhdesine tevcîh kılınmıştır. Fünûn-i
K-anm vassâfı Mâzâg u Tega’dır yâ Resûlâlİah fârisiyyede bir mikdar behresi olmak hasebiyle ba’z ı
Haremgâh-ı mukaddeste imâm-ül-müslimîn oldun dervîşâna ta’lîm ü tefhîm-i müşkilât-ı Mesnevî eylemekte
Ki zâtın o gürûha muktedâdır yâ Resûlâlİah bulunmuştur.,,
Seni vasf eylemek haddim değil ey nâzenîn-i Hak Aynı eserde şairin şu gazeli kayıdlıdır :
Ki meddahın cenâb-ı Kibriyâ’dır yâ Resûlâlİah
Nukuş.i re ng i rûdan Sani’i bir nûr göstermiş
Kebâir pîşe-i ümmet şefâatle mübeşşerdir
Taayyün mazharında sanma aynı dûr göstermiş
Kulun da o gürûha pîşüvâdır yâ Resûlâlİah
Tecellî-i iyâni rûnümâdır cem’-i vahdette
İki âlemde Azmi lûtfuna muhtâcdır bî şek
Kelîm’e Zât ı mutlak gûyyâ kim Tür göstermiş
Garîb ü derdmend ü bî nevâdır yâ Resûlâlİah
Teni pûşîde-i cân eylemiş çün hâne-i zenbûr
Ne sırdır sun’, i Hak ol hâneyi mestûr göstermiş
A z m i (İstanbullu) — X IX uncu asır şairlerinden
Azmî hakkında Fatin tezkiresinde şu malûmat kayıd- Merâyâ-yi iyâna mün’akis ol mâhrû ammâ

hdır : Uyûn i kec nigâha bir şeb-i deycûr göstermiş


İdüp deşt-i izârı kâkül ü zülf-i siyeh rûpûş
«Mehmed Azmî efendi Elhâc Mehmed Cennet efendi
Misâl-i leşker-i kâfir acab tâbûr göstermiş
nâm bir zâtın sulbünden Derseâdet’te 1245 (M. 1829)
Niçe âyîne-i âsârda manzûr vech üzre
senesi kademnihâde-i sâha-i vücûd olup 1256 (M. 1840)
Hııdâ Abdülhamid H ân’ı şeh i mansûr göstermiş
senesi Mekteb-i Maârif-i Adliye şâgirdânı silkine bil-il-
O şeh kim hat keşîde eylemiştir safha-i hüsne
hâk 1263 (M. 1846) senesi ledil imtihan mâliye hazîne­
Yeniden hükm-i aşka Azmiyâ menşûr göstermiş
sinde vâki’ Anadolu masârifât muhâsebesine müdâve-
mete mübâderet ve 1268 (M. 1851) senesi tarîkat-i a- Şairin oğlu Ahmed Cdâleddin Dede ise babasının
liyye i Hal ve tiye meşâyihinden Kuradalı Elhâc İbrahim tercümei halini şu suretle tesbit etmiştir ;
efendi m;rhûmun halîfelerinden ve Meclis-i maârif a’zâ-
«Şeyh Seyyid Hüseyin Azmî efendi Gelibolu’da Şeyh
sından Rusçuklu Ali Fethî efendi’den ahz-i inâbet eyle­
Ali İzzet Dede efendi’nin sulbünden 1231 (M. 1815)
miştir. Zâdegân ebyâtını câmi’ mecmûa güne bir eser-i
sene-i hicriyyesinde tevellüd idüp 1240 (M. 1824) ta
matbû’u ve bir mikdâr eş’âr-ı masnû’u vardır.»
pederinin vuku’-i irtihâliyle dokuz yaşında iken Gelibolu
Aynı eserde şu nait kayıdlıdır :
Mevlevîhânesine postnişîn olmuştur. Sultan Mahmud ve
Vücûdun pertev-i nûr-i Huda’dır yâ Resûlâlİah Sultan Abdülmecid hanların Gelibolu’ya ikişer kerre
Cemâlin mihr-i rahşân-ı hüdâdır yâ Resûlâlİah vuku’ bulan teşriflerinin her def’asında dergâh-ı şerîfi
Türk Şairleri
641 Âz.

ve âyîn i bihîn-i Mevlevîyi ziyâret ve şeyh-i müşârün- çok mesâil-i güzideye dâir resâil-i müfide telif ettiği
ıleyhe ilbâs-ı hil’atle ibzâl-i iltifât ve âtıfet buyurmuşlar­ gibi bir dîvançe olacak kadar binazîr eş’âr-ı dilpezîri
dır. Sultan Abdülmecid Hân tarafından pek mükemmel dahi mevcüddur.»
sûrette hânkah-ı mezkûr tevsîan ve tecedîden binâ ve Gene Ahmed Celâleddin Dede babası için şu man­
inşâ buyurulmuş cümle kapusu ile iç kapu ve simâ’hâne zumeyi kaleme almıştır :
ve türbe-i şerife kapularının bâlâlarında mahkûk ve tuğ-
râ-yi g-arrâ ile müveşşah maa kasâid târihler azîz-i müşâ- Şeyh Azmi o ârif-i billâh

rünileyh tarafından keşîde-i silk i nazm edilmiştir. Kırk Sâlikân-ı H udâ’ye mürşid-i râh

bir sene Gelibolu mevlevîhânesinde teslîk-i sâlikân ve Bende î âstân-ı Mevlânâ

terbiye.i mürîdân ile imrâr-ıâvân eyledikten sonra 1281 Şems i tâbende-i sipihr-i fenâ

(M. 1865) de hacca niyyetle Mısır’a azîmet idüp hıdîv. i es Müstenîr-i lika-yi Rabb i felak

bak İsmail Paşa kendisini maiyyeti efrâdiyle berâber i’zâz Mistefiz i dam-i Celâl elhak
ve ihtirâm ile cânib-i Hicaz’a i’zâm ve evvelce vuku’ Sene bin iki yüz otuz birde
bulan da’vete icâbeten ba’delhac Mısır’a avdette hıdîv-i Lûtf i Hak’la yed-i ekâbirde
müşârünileyh tarafından müstevfâ maaş tahsisiyle Doğdı mânend-i meh Gelibolu’da
hakkında levâzım-ı kadirşinâsı icrâ ve merâsim-i mih- Fayz-i M îvlâ göründi ol uluda
mannüvâzı kemâl i i’tinâ ile ifâ olunduğundan Mısır’da İkiyüz kırk içinde şeyh oldı
müsâferet süratiyle ihtiyâr-ı ikamet ve Gelibolu Mevle- Sîne-i pâki nür ile doldı
vîhânesine 1316 (M. 1900) senesinde irtihâl eden büyük Matbah ı piri de edince küşâd
mahdumu A li efendi 1282 (M. 1866) den 1287 (M. 1871) Şâdmân oldı ehl-i istirşâd
ye kadar altı sene müddet icrâ-yi vekâlet etmiştir. Şimdi de âstânedir hâlâ
1287 (M. 1871) de selefi Şeyh İbrahim efendi’nin vuku’-i Müncelîdir bu tekyede Mevlâ
vefâtiyle münhal olan Mısır Mevlevîhânesi uhde-i reşâ- Hazretin virdi cümleye şâdî
detlerine tefviz olunmuş anda dahi yirmi dört sene Fazi u irfanı feyz ü irşâdi
ibâdet va tâat ve kemâl i istikametle ber nehc-i şeriat Şeref-i aslına yeter bu delil
ve muktezâ.yi tarikat ifâ-yi vezâif i meşihat idüp 1311 Şürefâ-yi kirâm-ı bâ tebcil
(M. 1895) de berâ-yi tebdîl-i hava evvelâ Rodos’a Behreyâb eyledi nekahetten
muahharen Beyrut’ta mektupçu bulunan damadı A bdul­ Şeref aldı o zülmehâbetten
lah Necib efendi ile kerîmesi taraflarından vuku’ bulan Hüsn-i hâli kemâl-i ilmiyle
da’vet üzerine Beyrut’a azimetle orada kendisine ânz Kudret ü kuvvetiyle hilmiyle
olan hastahktan rehâyâb olamayup seksen yaşında Sâye-i pirde be-hakk-ı Hudâ
olduğu halde irtihâl-i dâr-ı beka ve rüh-i pür fütühu Âleme virdi hüsn-i sıyt ü sadâ
tennûre küşâ yi simâ’hâne-i âlem-i bâlâ ve âzim-i mele-i Geldi Mahmüd Han ziyaretine
a’lâ olup azîz-i müşârünileyhe Mısır Mevlevîhânesinde Kail oldı anın kerâmetine
ortanca mahdümu Mehmed efendi cânişîn olmuş ve Necl-i pâki cenâb ı Şâh Mecid
küçük mahdümu Ahmed efendi Üsküdar Mevlevîhânesi O da geldi idüp nigâh-ı medîd
mesnvîhanlığı inzimâmiyle meşîhat vekâletini ifâ etmekte Verdi ol pâdişâh ez ser-i nev
bulunmuştur. Gelibolu ve Mısır mevlevîhâneleri mukad- İşbu dergâha bir yeni pertev
demâ zâviye iken zamân-ı meşîhatinde âstâneye tahvile İkişer kerre geldi her birisi
muvaffak olup elyevm her ikisi âstâne-i muallâ ve birer Verdiler belki bin güher birisi
âşiyâne-i fukarâdır. İki dergâhta bilâ fâsıla müddet-i H ilâ’-i fâhire idüp iksâ
meşîhati yetmiş bir seneye bâliğ olmuştur ki bu da Nâmdâr oldı âftâb âsâ
vuku’u ender ve muvaffakiyet-i kâmilesi hüsn-i hâl ve Eyle insâf az mıdır bu şeref
kemâline birer delîl-i azhar ve ebherdir. Ârif-i billâh Bu şerefle kim oldı müsteşref
ve mürşid-i râh-ı İlâh bir şeyh-i dilâgâh olan azîz-i mü- Hem çü pergâr o kutb.i dâireye
şârüinleyh ulûm-i âliye ve âliyede ve kemâlât-i süriyye O İlâhî o pâk nâireye
ve ma’neviyyede sâhib-i yed-i tülâ ve hâiz-i hazz-ı evfer Müstenîr olmak üzre sertâpâ
ve evfâ olup ekser-i zamânını perhiz ve riyâzatla imrâr Dâir ü zâir oldılar vüzerâ
ve sünnet-i seniyyeye kemâl-i mütâbaatle icrâ-yi âdâb-ı Böyle eyler iken zamân mürür
şeriat ve neşr-i envâr-ı tarikat ve her sâlikin isti’dâdına Ba’z-ı ahvâl hayf itti zuhûr
ve meclisiyle müşerref olan her tâlibin derece-i kabi- Bir sebeb tâ ki oldı rüynümâ
liyyetine göre hakikat sohbetlejiyle demgüzâr olur idi. Dâder-i kihteriyle beynehümâ
Mebâhis-i şettâdan bâhis tesânîf-i adîde alelhusûs bir İstemem mâcerâyı şerh itmek
Türk şairleri
Az. 642
Râh-ı hüzn ü küdûrete gitmek Fukarâ âşyânıdır hâlâ
itti sevk-ı kaderle azm-i sefer Bu iki âstâne-i vâlâ
Aradı kendine yegâne mekar Cümle dergehlere tefevvuk ider
Mâmelek cümle varın etti fedâ Ne kadar vasf olunsa medhe değer
Vatan-ı zâhirîden oldı cüdâ !ki dergâhı âstâne yapup
İnkisâr-ı derûn ile çıkdı Bu ne tevfîkdir külâhı kapup
Çeşm-i Hakbîni hûn ile çıkdı Rûhlandı ulüvv-i efkârı
Bu idi zâhiren sebeb ammâ Şâdmân itti rûh-i Hünkâr’ı
Vardı esbâb-ı hikmet-i uhrâ Çend sâl evvel irtihâlinden
Cânib-i Mısr’a eyledi hicret Terk-i ülfet göründi hâlinden
Orada kıldı hacc içün niyyet Uzleti ihtiyâre itti şitâb
Sineden mâsivâyı hep dûrdi Hsmdemi Mesnevi enîsi kitâb
Gitti Beyt-i Hudâ’ye yüz sürdi Hazz alanlar cihân-ı vahdetten
Mısr’a da’vet olundı ba’del-hac Çekilirler bu bezm-i kesretten
Daha hürmet olundı ba’del-hac Hâme-i mu’ciz i belâgat ile
Bildi kadrin Hıdîv Ismâîl Kilk-i feyyâz ile talâkat ile
Şân-ı vâlâsm eyledi tebcil Eyledi Hak budur lâtif ü zarif
Ana gfösterdi pek ziyâde vefâ Pür maânî risâleler te’lîf
Bağladı bir maâş-ı müstevfâ Müşkilit-ı mesâili açtı
Terk-i dünyâ idi anın emeli Safha-i kâinâta dür saçtı
Yok idi kayd i mâsivâda eli Üç lisân üzre şi’r ü inşâde
Ümm-i dünyâ velik Kahire’dir Muktedirdir belîg inşâde
Erine karşı keydi zâhiredir Kuvvet-i nazm u kudret-i nesri
Kim ki dünyâ içün darılmadadır Koydı hayretde serteser dehri
Ümm-i dünyâ ana sarılmadadır Eser-i pâkini bütün bülega
Bu meâl-i Hadîsdir gûş it Hırz ı cân eylemişdi sertâpâ
Gûşuna bir güherli mengûş it Nefes-i feyznâki pür berekât
Kim ki dünyâye meyi idercandan Mesnevî’den iderdi hall-i nikât
Bil ki dünyâ heman kaçar andan Kâşif-i hurde-i dekayık idi
Kim ki i’râz iderse dünyâdan
Vâkıf-ı nükte-i hakayık idi
Anı geçmez demâdem ihyâdan
Sebak âmûz i remz-i ilm-i Hudâ
Altı yıl kaldı anda Yûsuf vâr
Çeh-i gurbette bî kes ü bî yâr Vâris-i sırr-ı Allemelesmâ
Himmeti hazrete getirdi gınâ Dâhil i bezm-i hâs-ı vahdet idi
O ldı anka yi Kaf-ı istiğnâ Mâlik i nüktehâ-yi hikmet idi
Beyt-i Mevlâ’ye bir daha gitti Kerem-i iltifât-ı Rabb-ı kerîm
İki hacc-i şerif edâ itti Ana bahşeylemişdi tab’-ı rahîm
pter-i lûtf u inâyet-i Mevlâ Varını hep ider idi ihsân
Başına sâye saldı hemçü hümâ Ehl-i derde olurdı çâre resân
Pirimin sâye-i celâlinde Gerçi asrında şeyhler çok idi
Sene seksen yedi hilâlinde O vücûdun misâli hiç yok idi
Mısr’a şeyh oldı ol aziz-i vakur Kân 1 irfanda bir kerem kânı
Mevlevîhâne oldı matla’-ı nûr Urafânın yegâne erkânı
Yirmi dört yıl dahi bu dergâhı Sevk-ı pirî ile o cism-i lâtif
Hidmeb ü himmetile ol dâhî Düşdi sad hayf pek ziyâde nahif
Cilvegâh itti feyz.i Mevlâ’ye İtmek üzre hevâsını tebdil
Çıkdı gülbangi arş-ı a’lâye Hâkini hem de mâsını tebdil
Matbah-ı çilleyi küşâde idüp Gelmek üzre yine serîresine
Elini kendine visâde idüp Gitti bir gün Rodos ceziresine
Oldı fakr ehlinin salâhânı Kaldı dört mâh ba’dehu döndi
Fukarâ da anın senâhânı Geldi Beyrüt’a âh kim söndi
Eser-i himmetiyle zâviyetttyn Kârger olmadı hevâ vü hebîb
Oldı bir âstâne-i pür zeyn Çâresâz olmadı devâ vü tabîb
Türk Şairleif
64â Az.

Terk-i dünyâ-yi kîl ü kal itti Nice hüşyâr olur câm-i Elest’in mest ü sekrânı
Rahmet i‘!*Hak’ka intikal itti Bulunca dest-i feyz-i hemdeminden misli yok bâde
Kıldı azm-i simâ’hâne-i kuds Ki>n olsa müncezib dildâre kalmaz ihtiyâr anda
O ldı me’vâsı âşiyâne-i kuds Semender veş girer uşşâk aşk-ı âteş âbâde
Eyledi bu hadîd-ı süfliden Katar olmuş halâyik kimi eflâk ü anâsırda
Rûhı arş-ı muazzamı mesken Kimi erhâm-ı mâderde kimi aslâb-ı âbâde
Vasi ile sâhib ihtisâs oldı Ne yüzden arz-ı dîdâr eylese dildâr yeksandır
Vâsıl-ı bezmg-âh-ı hâs oldı Görür Azmi tecellî iktizâsın vech-i zîbâde
Nâyler ağladı firâkı ile - II _ .
Asman döndi ’iftirâkı ile Ey şeyh-i Levlâk selâmün aleyk
Y â İlâhî revânı şâd olsun Vey güher-i pâk selâmün aleyk
Merkad-i pâki nûr ile dolsun
Pederim mürşidim idi şeyhim
Bana hayr ı duâlar itti mühim Hazretine acz ile bin şerm ile
Oldum Aallah’a şükr sertâser Kıldı bu hâşâk selâmün aleyk
Nazar-ı feyz-i hâsına mazhar Ümmetinin hâline rahm eyleyen
Sâ’y ü g-ûşişle himmetin aldım Şâh-ı Arefnâk selâmün aleyk
Ben de deryâ-yi lûtfuna daldım Ssnsin olan kevn ü mekâne sebeb
Bezl-i cân eyledim hayâtında Bâis-i emlâk selâmün aleyk
Okudum rûhuna memâtında Zâtını bu hiss-i kuyûdât ile
Böyledir şart-ı fart-ı hubb ü velâ Kim ider idrâk selâmün aleyk
Budur elbette de’b-i sıdk u vefâ Ey reh-i Hakk’a aceze ümmetin
Rihletinde Celâl târîhin D a’vete çâlâk selâmün aleyk
Der iken pür melâl târîhin Ey şeb-i Esrâ’da urûc eyleyen
Çıktı bir hâtif itti böyle nidâ Sâir-i eflâk selâmün aleyk
li Aşkın ile derd ile etsem nola
— 1311 _ Sînemi sad çâk selâmün aleyk
Zâtına hem hazretin oldı delîl
Azml’nin mevcud eserleri şunlardır : Maksad-ı süllâk selâmün aleyk
Azmi-\ mehcûrı aman yâ Şefî’
1 Temyîziilenıreyn ; Meşiyyetle irâde beynini fark
Eyle ferahnâk selâmün aleyk
ve temyize dair.
- III _
2 — Temdîdülhayat : nehyinden ictinab etmek
şartıyle hayat müddetinin temdidi mümkün olduğuna
Kim ki candan teşnedir cûş eyler âb-ı ma’rifet
dair.
Bezm-i hâsın ehli nûş eyler şarâb-ı ma’rifet
3 — Mir’âtiilhakayık : Hakaika dair.
Şerhi a’yân ü mezâhir metindir Ümmülkitâb
4 — İşrâbülharâm : Vacib’in isbatı, melâikenin vücu­
Sadr-ı kâmilde muharrerdir kitâb-ı ma’rifet
du ve semavî kitablarla peygamberlerin lüzumunafdair.
Meşrik-ı lâhûttan rahşân olunca pertevi
5 — Mîzânüledyan : Nesarâ ile dînî mübahase.
Mahv ider târ-ı hicâbı âftâb-ı ma’rifet
6 _ İlzam : Nesarâya reddiye.
Râhatülrevâh olur uşşâk bezm-i hâsda
7 — Şia'ya dâir bir risale.
Nağmesâz oldukça erbâb-ı rübâb-ı ma’rifet
8 — Lâzimülbeyan : Mu’tezile ve diğer bazı fırkalarla
Incizâb-ı kalb olur bezminde lâbüd merd ise
şer’î bahislere dair.
Hâzır ol andan idersin iktisâb-i ma’rifet
9 — Tatbik : Felsefe ile Kelâm ilminin telifine dair.
Bezm-i sohbetten murâd oldur ki nûr işrâk ide
10 — Beyâııiilmaksad : Seyr ü sülûke dair.
în’ikâsıdır anın miftâh-ı bâb-ı ma’rifet
1 1 — Nuhbetiilâdab : Mevlevîliğe dair.
Kenz-i ma’nânın mutalsam kuflüni feth eyleyen
12 — Miftahülkulûb : Mevlevî sülûkine dair.
Ancak oldur mâlik-i nakd-i nisâb-ı ma’rifet
Vehm ü hüsn-i zann ü akl-i felsefî mahdüddur
A zm î’nin 3 manzumesini örnek olarak alıyorum :
Hasra küncâyişpezîr olmaz hisâb-ı ma’rifet
Teşnelik sözden ibâret olmadıkça lâcerem
- 1 -

Seyl veş rîzân olur âb-ı sehâb-ı ma’rifet


Heman bir noktadır mecmû’-i âlem nükte-i bâde Pürsiş itme kimseden Azm-i'd^n al işte cevâb
Bu sırrı fehm iden hestî-i mevhümı virir bâde Kalb-i uşşâk-ı İlâhîdir meâb-ı ma’rifet
Türk Şairleri
Az. 644

Kalbini âmâlden her kim iderse tasfiye Râhatim p;ygân ü tîrin olalı hâtır nişan
Sâlikân-ı râh-ı H ak’dır feyziyâb-ı ma’rifet Kim dimişler j
Cezbedir tâlibleri maksûda îsâl eyleyen Oördiler kand-i leb-i dilbere dildâde geçer
İştibâh itme odur râh-ı savâb-ı ma’rifet Didiler tûti-i Hind’e dahi ol Kand’e uçar

Bibliyografya ■F'n., Osm., Mc. Rüzgâr itti kapundan ten-i hâkimizi dür
Bey’imiz oldı eşiğinde hebâ-i mensûr
A zm i (Mehmed Salih) — XVIII inci asır şairlerin­
den Azmî hakkında Ramiz şu malûmatı veriyor : Dolanurmış işittim gice ile kûy-i cânânı
Sakınsun tutulup bir gün götürsin mâh-ı tâbânı
«Azmî : Nâm-ı nâmîleri Mehemmed Salih’tir. Dârül-
hilâfetülaliyye’den neş’et ve tahsîl-i maârife azîmet idüp Hadd ii pâyânı mı var yoluna canlar virtnin
hissmend-i maârif ve kemâl meşhur İbrahim Paşa’nın Rişte-i candan idinsen yaraşur pîrehenin

dâiresinde rûymâl-i kûhl-i iltifâtların uyûn-i intizârına


iktihâl itmeğin muzâf-ı Kasım Paşa’da mahzen kitâbetiyle
g-ûşegîr-i kanâat olup nâil-i âmâl olmuşlar idi Bu hâl üzre
g-üzârende-i eyyâm ü leyâl iken 1167 (M. 1753) senesi
hilâlinde Akarca câmi’i hatîresinde medfûn ve nakş-ı
ssag-i mezârı bu târîh-i mevzundur... Merhûm-i merkum
dâniş ü irfân ile ma’lûm şi’r ü inşâya âşinâ müntesib-i
tarîkat-i aliyye hoş sohbet bir zât-ı sebükrûh ve şîrin
edâ idi. Bu g-üftâr ciimle-i âsârlarındandır (1) .
Bibliyografya : Rmz-

A zm i (Pir Mehmed) — XVI ncı asır şairlerinden


Azmî, Pîr Ahmed Çelebi’nin oğludur. İstanbul’da do ğ­
du. Kınalızade Ali Çelebi’nin derslerine devam ederek
ondan .ftıülâzim oldu. Önce yirmi beş akçe ile Rusçuk’ta
Rüstem Paşa medresesine müderris oldu. Sonra otuz
akçeye terfi ettirildi. 968 (.M 1560) Rebîulevvelinde kırk
akçe ile İvaz efendi yerine İstanbul’da Rüstem Paşa
medresesine nakledildi. Aynı yıl içinde vazifesi Afda-
liyye medresesine tahvil edildi. Bilâhire elli akçe ile
Beşiktaş’ta Sinan Paşa medresesine geçti. 982 (M. 1574)
rabiulâhirinde Edirne Dârülhadîsine terfi ettirildi. 984
(M. 1576) rabiulâhirinde sahna müderris oidı. O sıralarda
Kıbrıs’ı teftişe memur edildi. 987 (M. 1579) rebiulâhirinde
Süleymaniye medresesine müderris oldu. 988 (M. 158ü) Azmî : Pir Mehmed
şevvalinde şehzade Mehmed’in muallimi Haydar efen-
Âşık Çelebi tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
d i’nin vefatı üzerine yerine tayin edildi. İki yıl sonra
taundan vefat etti (990— 1582). Eyip kabristanına defno- «Azmî : Mukataacılar zümresinin yegânesi ve ol
lundu. fırkanın ferzânesi hulk u hisâi ile meşhûr ve tarîkmda
A zm î’den bahseden menbalar onu takdirle anmak­ kemâl ile makbûl-i cümhûr erbâb-ı hünerle elîf kemâl­
tadırlar. den behreverlerle harîf sehâ vü âtıfeti şöhre-i diyâr
Ahdî tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır : güzîde-i a’yân-ı ülülebsâr Pîr Ahmed Çelebi ki âkıbet
«Pîr Mehemmed efendi : Azmî tahallûs ider. Mevlû- diyâr-ı Bağdâd’a defterdâr-ı mâl olmuş idi. Ve kapu def­
dı İstanbul ve zâtı zümre-i müderrisin içre makbûl ve terdarlığına isti’dâd ile istikmâl bulmuş idi. Anın fer-
a’yân yanında Defterdarzâde dimekle meşhûr ve asi u zend-i hayralhaiefidir. Nâmı Pir Mehemmed Çelebi’dir
neseble cevanbaht ve saâdetmend deyu efvâhda mez­ C âm i’i hasâil-i fıtrî ve şemâil.i kesbîdir. Babası mer­
kûr ve akran içre şân ile serbülend ve kütüb-i ma’kul hum şâmnda kabiliyyet ve irtika-i maâric-i âiiyyeye
ve mankuli tertîb üzre görmede maânî ile hûşmend ve ehliyyet müşâhede ittikte efâzıl-ı enâm ve emâsil i ule-
üç zebâı ile tab’ı nazma şâmil ve her birinin edâ-yi mâ-yi a ’lâmdan tahsîl-i avârif ve tekmîl-i maârif ittirdi.
ferahnâkinde şuarâ-yi kâmil gibi kabil ve ol şâir-i nâ- Tehzîb-i nefs-i nâtıka ve tertîb-i fezâil-i lâyıka idüp
zük mizâcm eş’âr-ı gevherbârı çok. Aslâ ta’rîfe ihtiyâç mevâiî-i izâm huzûrlarında tarîkin nihâyete iriştirüp
yoktur. Bu bir kaç matla’ anındır : * câmi’-i ilm-i dakîk-i Halebi alâ-ül-ilm-i ved-dîn Ali Çelebi
(1) Örnek yoktur. gefendi’nin iadelerinden mülâzim ve tarîk-ı dirâsete
Türk Şairleri
645 Az.

âzim oidı. Hâlâ elli akçe ile Sinan Paşa medresesinde sâmîleri Pir Mehemmed’dir. Hâvî-i fezâil-i fıtrî ve kesbî
müderristir. İlm ile müteennis ve ehl-i maârif ile mû- ve müstecmi’-i kemâlât-ı hasâil-i vehbî vefûr-i ilm ü
nis ü enîstir. Âhâd-ı fuzalâ ve efrâd-ı ulemâdandır. fazîlet ve safâ-yi zihn ü tabiat ile ârâste ve sıfât-ı ha­
Gâhî teşhîz-i hâtır içün şi’re dahi meşguldür ve inşâya mide ve maârif ve fezâii-i gayr-i adîde ile pîrâste gen-
dahi meyilleri olup ba’z-ı evkatta ki ifâde ve ifâzadan cîne-i sinesi cevâhir-i zevâhir-i maârif ile memlû ve
ziyâde olur inşâ tertibine mebzuldür Hâlâ ahlâktan mahzûn ve nükud-i envâ’-ı fezâil ve dürer-i letâif-i
Enîsülârifîn nâm kitabları ve niçe risaleleri vardır ki celâyil-i hasâil hazine-i derûnunda meknundur. Merhum
indel-bülega makbûldür. Ve Enlsülârifin’in tâıîh-i itmâ- vâlid i firdevs makamın tilmiz i hâs ve cümle maârif ü
mı bu nev’ile semt-i güzârişin bulmuştur. Târih : kemâlâtta şâgird-i pür ihtisâsı olup ol esed i dârimin
Minnet Allah’a bürûz idüp kiimûn-i gaybdan meclis.î ifâdelerine müdavim olmağla hidmet-i iadele­
Cilveler kıldı yine bin nâz ile bir nazenin rinden mülâzim olmuştur. Hakka ki bir zât-ı şerîf ve
Sâdlar göz medler ebrû mîm fem bînî elif cevher-i lâtîfdir ki durdukça ayn-ı maârif ve menhel-i
Lâm zülf ü sâne şedde nokta hâl-i anberin hüner ü mekârim ve ilm ü tevâzu’ ve hilm ile lûtf-i
Oülsitan her faslı her bâbı Şebistân-ı hayâl
mücessem ve rûh-i musavverdir. Sehâb ı elfâz-ı dürer-
Ravzadır âmmâ ki reşg-i ravza-i huld-i berîn
bânndan kamer vâr zâhir ve bedidâr olan suver-i ma-
Sûret-i dîvâr veş dembeste kalurdı eğer
Nakşını bir rengile görse nigâristân ı Çîn ânî.i dakîk-ul-i’tibâr enzâr-ı ashâb-ı ihtiyârda mahz-ı
Arızın gülgûne-i hikmetle tezyîn eyleyüp sihr-i helâl ve enhâr-ı kilk-i sahhâr ı mu’ciz âsârından
Takmış ana dest-i kudret hâtera-i gevher nigin câri cedâvil-i efkâr-ı hâtır-ı zahhârı i’tibâr-ı nâkidân-ı
Tîg-ı itmâm ile kazmış üstüne târihini eş’ârda ayn-i âb-ı zülâldir. Zebân-ı Türkî ve Fârisi ve
Arabi ve Nevâyî’de eş’ârı ve her birinde muhayyel ve
Şi’r-i û : bibedel güftârı olduğundan gayri fenn-i inşâda dahi

Halîlim sûz-i aşkı âteş-i aşka düşenden sor


Hâce-i cihan ve mervârîd-i sadef-i belâgat ü beyandır.
Bir oddan pîrehendir anı başından geçenden sor Zebân-ı Türkîde olan Ahlâk-ı mekârim ahlâkı makbûl
— Gazel — ve meşhür-i âfâktır. Eğerçi bi-haseb-iz-zâhir Hüseyin Vâ-
Tîr-i müjen ki her biri câna değer geçer iz’in Ahlâk’mı tercemedir lâkin çok maârif ve letâif
Nâzükliğile sürmeyi gözden siler geçer
ilhâk itmekle hüsn ü melâhatte tâk olmuş idi. Medâris-i
Kılsa aceb mi dîdeden ü sineden güzer
semâniyeden birinde müderris ve her rûz tekmil-i fezâ
Mürg-i hayâl-i yâr niçe bahr ü ber geçer
Ruhsâr-ı yâra benzer imiş deyu gülleri
il ile binâ-yi serây-i ilm ü kemâli müşeyyed ve müesses
Gülzâra uğradıkça sabâ örseler geçer olduktan sonra medâris-i Süleymâniye’nin birinde ifâde-i
Dikti asâyı kalb-i adûya sinanlan fazi u irfân üzere iken şehzâde-i şâh nişan şehenşâh-ı
Bir safşikendürür ki alaylar söker geçer felek mekân Sultan Mehemmed Hân. hidmetlerine hâce
Tîr-i cefâsı şöyle gelür bana Azmiyâ olmuşidi. Akab-i sûr-i şehenşâh-ı mesfûrda muânik-ı
Na'l-i hilâl şîşe-i çerhi deler geçer
arûs-i saadet ve ikbâl ve câm-ı fuâd-ı pür sedâdı sah-
- Velehu -
Şevk-ı zencîr-i cünun urdı bu ben mahzuna
bâ yi husûl-i merâm ile mâlâmâl iken mir’ât ı cihanda
Reh-i aşk içre çıkar silsilemiz Mecnûn’a sûret-i hirman nümâyân olup dil ü cânı derd-i hicrân
- Velehu — ile mest-i sekrân oldukta mürg i rûhı âlem i kudse
Dolanırmış işittik gicelerle kûy-i cânânı revân olup «Eyledi azm i gülistan-1 cinan».
Sakınsun tutulur bir şeb götürsün mâh-ı tâbânı Bu eş’âr ı belâgat teşhîz i hâtır ı pür iktidârlanyçün
- Velehu —
dil ü candan zemin i belâgate nisâr ve îsâr ittikleri
Kısmet idicek akl u dil ü canımı hûban
dürer i âbdârdandır ;
D i l d ü ş d i se nin p â y i n e e y s e r v - i h irâm an
- Velehu - Yürek oynamamağa arz-ı cemâl eylese yâr
Hîç mümkin midürür benzeye ey sîm beden Gele insgf ik elin göğsüne ko çâre mi var
Öygenür gerçi güneş yüzüne mehmâ'imkân
- Velehu — Çıkarırsa feleke nakısı m i’yâr-ı zaman
D o l m a d a n p e y m â n e s i d e h rin m e y - i g ü lg û n ile İndirür nerhine bir gün ağır ol gözle heman
P a s la n u r d ı h a n ç e r i n c â n â d i l- i pür hûn ile»
Aceb midir zamânın dilberi âşık perest olsa
Masan Çelebi tezkiresinde ise şu malûmat görül­ Anası kucağında öğrenür dahi koculmağı

mektedir : Eğer pâyine yârin yüz sürem dirsen rikâb âsâ


«Azmî efendi : Erbâb-ı kalem ve dîvân-ı ashâb-ı Yolunda ihtiyâr eyle asılmağı basılmağı
mürüvvet ve ihsân arasmda ma’rûf ve meşhûr ve ga- Demâdem eşg-i hasret yur yüzin kan ile uşşâkın
yet-i diyânet ve mürüvvet ve nihâyet-i sehâ ve mekrü- Nedir her dem ser-i kûyinde yüz kan olmağa bâis
met ile makbûl-i cümhûr olan Defterdâr Pir Ahmed Ezel nakkaşı çehren resm iderken rengi düşmüştür
Çelebi’nin ferzend-i dilpezîridir. Nâm-ı nâmî ve ism-i Zemine câbecâ oldur gülistân olmağa bâis
Türk Şairleri
Az. 646

Yer yer belürmiş ol hat-ı reyhan bölük bölük il-i ilmiyyelerine serîr vâki’ olmuş idi. îlm-i ahlâkda
Saflar yazılmış âyet i Kur an bölük bölük bir kitabları vardır. Ve Sultan Selîm-i sânînin fermân-ı
Sinemde deste deste okun benzer ana kim
vâcib-ül-iz’ânı ile Şeyh Mehemmed Assâr’ın Mihr ü Müş­
Ok menziline cem’ola yâran bölük bölük
teri’sini 1500 beyit mikdârı terceme itmişler idi. Hakka
Üftâdeler ayağına düşmüş dizin dizin
Düşmiş yüzine zülf-i perişan bölük bölük ki neyşeker-i kalem-i şîrin rakamı vâdi-i mesnevîg-üyda
Bâzâr-ı dehri tuttı hırîdârı hüsnünün dâd-ı suhanı virmiştir. Bu eş’âr anlarındır :
Oûşe be-gûşe ey meh-i Ken’an bölük bölük Urumî dilberin ey dil dilinde sanma var lüknet
Uşşâka sağa sola nazar kıl taraf taraf Murâdınca dili dönmez dehânı tengdir gayet
Yokla kulum ey şeh-i hûban bölük bölük
Azmi diyâr-ı vaslına azm itse cibeci Mecliste şâne zülf-i perîşâne el kırar
Bağlar yolum asker-i hicran bölük bölük Bir gün hatâ ile göresin anı tel kırar

990 (M. 1583) da fevt oldukta mülâzimi târîh-i


Vâlid-i firdevs mekâna ba’z-ı ahyânda irsâi ittikleri
vefâtın bu güne edâ itmiştir . Târih :
mektûb-i belâgat unvanda bu rubâîyi tahrîr itmiş,
ie rd i:
Atayî, Şakayık zeylinde diyor ki :
\j, jU î Mİ9 “Molla-yi merkum zerdûz-i nakş -1 hayâl ulûm-i nahl-i
oll U». pür semâr-ı fazi u irfan şem’-i fâizül-envâr tahkîk u îkan
hulv-ül-muhâvere lâtîf ül-mücâvere hoş tab’ ve hoş soh­
bet mâil-i selîm ve kerîm sahî her vâdîde müsellem
Ve bu ebyât Hat redif kasîdesindendir; melek hisâl âdem idi. Hakka ki şi’r ü inşâsı selîs ve
hemvâr mesnevisinin her beyti müfred-i rûzgârdır.„
Lâ’lin ki zahir eyledi ey gül’izâr hat
Yakuttur ki müşg ile yazmış gubâr hat Kafzade Faizi tezkiresinde de şairin fazla olarak
Pergâr-ı hüsne pây yeridir dehen değil şu beyitleri kayıdlıdır :
Devr-i ruhinde ana olııptur medâr hat Açıl ey gonca-i gülçehre ki irişti bahar
IVlihr-i ruhi irişti zevale görüp hatın Ayş iderler gül ü bülbül bir olup leyi ü nehâr
Oldı felekte san hat-ı nısf-un-nehâr hat
Sahn-ı gülzâra dikildi yine tîg-i şâhî
Mrhum Sultan Selîm-i sânînin emr ü fermâniyle Şeyh Geldi cem’iyyet içün yanına hayl-i ezhâr
Mehemmed Assâr’ın Mihr ü Müşteri’si tercemesine azm
Destini tâ ki dirâz itmeye her bî ser ü pâ
itmişlerdi. Bin beş yüz beyit mikdârı terceme ittikle,
Belini her gice kolum ko dolaşsun cânâ
rinde sultân-ı merhum âzim-i cenâb-ı melik-i Kayyûm
olmağm nâtamâm kaldı. Kitâb-ı merkumun matla’ı Yürek oynamamağa arz-ı cemâl eylese yâr
b u d u r: Gele insâf it elin göğsüne ko çâre mi var

İmrenme görüp çerb pilâvın ümerânın


Cenâb-ı şâh-ı vâlâ rütbe-i aşk
Kim yüreği yağıyla pi^üptür fukaranın
Ki nâmına okundı hntbe-i aşk
Gamine mihr kızgın müşteridir
Cihan halkı şu denlü münkir olmuştur kerâmâta
Kamu ins ü perî fermanberidir
Nedir bir fi l-i münkir dir eğer mevtayı söyletsen
Bu aşkın bîtereddüd bî tekellüf
Kulı kurbânı İsmail ü Yûsüf Arüs-i gül yine başladı fitne vü âle
Çemende bülbüli kondurdı dâlden dâle
— Der na’t-i Resul —
Kfzade Faizî şairin divanını da gördüğünü söyle­
Çü sıyt-i Pençgâhı oldı peydâ
mektedir.
Se tâsın çâr pâre itti tersâ
Bursalı Tahir bilhassa şunları kaydediyor("Os/n J ;
Buhurın yakmağa bezminde encüm
«... Zamanında mefhar-i ulemâ ve udebâ idi. Bir
Müşebbek micmer oldı çerh-i heştüm
Çeküp ceyb-i cihânı eyledi çâk nüshası Nuru Osmanî kütüphanesinde mevcud bulunan
Amelden kaldı usturlâb-ı eflâk» Merâtibülâhlâk isminde bir eseri vardır. Sultan Selîm-i
sânînin emriyle Mehemmed Assâr-ı Tebrîzî’nin Mihr ü
Riyazi tezkiresinde de şu satırlar gförüliyor :
Müşteri’sini mesnevî tarzında tercemeye başlayup bin
“Azmî : Nâmı Pir Mehemmed’dir. Erbâb-ı kalemin
beyit kadar yazmış ise de ikmâline muvaffak olama­
serdefteri defterdar Pir Ahmsd Çelebi’nin ferzend-i hü-
mıştır. Muahharen oğlu Haleti efendi dört beş yüz be­
nerveridir. Hmnâlızade Ali efendi’nin hidmet i lâdesinden
yit ilâve eylemiştir... Civâr-ı Eyyup’ta medfundur. Man­
şeref-i mülâzemet bulup tarîk-ı saâdet refîk-ı ilimde kat’-ı
zum vasiyyetnâmesi matlaından :
nişîb ü firâzla çâr bâliş-i mesned-i ikbâl olan medâris-i
Her işe kıl Besmeleyle ibtidâ
Süleymâniyyeden birini kenâr-ı tasarrufa çekmiş iken Zikrin olsun dâimâ hamd ü se«a
Sultan Mehemmed-i sâlisin hidmet-i ta’lîmi ile me’mür Tahir ol dâim salâhı pîşe kıl
olmuşlar idi. 0 1 zât ı hünerverin nazm ü inşâları fazâ- Hem azâb ı dûzahı endîşe kıl
Türk Şairleri
647 Az.

Bu manzumeyi bir mecmuadan aynen naklettik (A^o:/). Çok mizâh itme ki ol hiffet virür
Azmî namma eski mecmualarda bir hayli şiir kayıd- Bakma hem nâmahreme gaflet virür
lıdır. “Müderris Azmî Bey„ , “Azmî efendi,, veya sadece İtme iki zen arasından güzer
«Azmî» başlığıyla görülen bu manzumelerin tamamiyle Kılma hem asılmışa asla nazar
Pir Mehmed’e âid olduğu söylenemezse de elde mevcud Zenler ile kim ki çok sohbet kılur
şiirlerin ekseriyetle bu şair tarafından yazıldığı kuvvetle Şâh ise kendüyi bî hürmet kılur
tahmin olunabilir. Lâ’n ü ta’n ü kizb ü bühtan eyleme
Millet kütüphanesindeki bir mecmuada {Alm. K. Mz. Kimsenin kalbini vîrân eyleme
No : 603) , Meşhur Bakî’ye de isnad edilen ve, Hem koma beytinde beyt-i ankebût
Nâkıs olur ol ziyâd oldukça kut
Âsâyis-i dünyâdan el çekmeğe niyyet var
Bir lâhza karârım yok bir yana azimet var Atanı hem ananı cân-ı peder
Bir mürdeyi bir demde İsfı veş ider ihyâ Ûflar ile çağırma kıl hazer
Azmî leb-i dilberde bilmem ki ne hâlet var Rîze-i nâm bırakma zîr-i pâ

beyitlerini muhtevi bulunan gazel “Azmî Bey„ namına Düşeni alup yesen virür gınâ
Senden a’lânın önüne geçme hem
kaydedilmiştir. Matlaunnezair’d t de Azmî başlıklı bazı
Eyle ednâya tevâzu’ kıl kerem
beyitlere tesadüf olunuyor.
Azm î adına kayıdlı olan şiirlerden bazılarını örnek Başın altına koma şalvarını
Otururken sarma hem destârını
olarak alıyorum :
Dişin ile kesme hergiz rîşini

— —
Dim ağınla oynama hem dişini
-- Vasiyyetnâme — Ayağ üzre key sakın don geymeden
Her işe kıl besmeleyle ibtidâ Kıl hazer üstünde câmen dikmeden
Zikrin olsun dâimâ hamd-i Hudâ Post-i sîr ü hem piyâzı kıl kerem
Tâhir ol dâim salâhı pîşe kıl Ayağ altına bırakma yakma hem
Hem azâb-ı dûzahı endîşe kıl Âsitîn ü dâmene kim yüz siler
Kâhil olma kıl namâzı ihtimâm l-ki yaka ıssı olmaz ol gider
Dur otur ehl-i salât ile müdâm Nân-ı serd ü küşt hem helvâ-yi ter
İster isen artura kadrin Hudâ Arturur hıfzı vü fehmi tîz ider
Rûz ü şeb eyle tezarru’ kıl duâ Bir azîze sordular nisyândan
Kim ki kâr ü pîşesin isyan ider Didi kim kaçmak gerek isyândan
Şübhesiz ol rızkına noksân ider îştirâkin görme câiz şânenin
N i’mete şükr ü belâya sabr kıl Şânesine urma el bîgânenin
Kim bulur andan cilâ mir’ât-ı dil Gayr ile misvâkte yok iştirâk
Şükr kayd-ı ni’met-i mevcûdedir Kim işârettir ana lâfz-ı Sivâk
Sabr sayd-ı ni’met-i mefkudedir Püf diyüp hergiz söyündürme çerâğ
Kimseye kılma sitem itme cefâ Şem’düdundan olur muhtel dimâğ
Dost kılmaz merdüm âzârî Hudâ Ev süpürme hiç gice çekme emek
Şâdi i dünyâya mesrûr olma hîç Hem cünüble gam verir yemek yemek
îltifât-ı şâha mağrur olma hîç Pes hatâdır gice mir’âta nazar
Ömrün olsun dir isen gayet uzun Yalınız bir evde yatma kıl hazer
Eyle in’âm u atâ hadden füzun Mûris i illetdürür nevm-i kesîr
Şem’veş itme dilin halka dirâz Gice üryan yatmak ider hem fakîr
Rûz gibi eyleme ifşâ.yi râz Ay ü gün dutulsa kılma hem nazar
Ni’metine kimsenin itme hased 0 1 nazardır gözlere ayn-ı zarar
Kadir isen kıl hased babını sed Akıl isen eyleme tenhâ sefer
Kimseyi zemmeyleyüp kadh eyleme Yalınız gitmekte vardır çok hatar
Kendüni hem illere medh eyleme Olmasun dirsen zamirinde keder
Geç geçenden ibn-i vakt ol gözle hâl Hâk ü gille el yumaktan el yu var
Hem yeme ferdâ gamın ferdâya sal
El yüz üstüne komak mezmûmdur
Gayet ile kemdürür dirsen eğer
Kendü aybın kor ilin aybın arar Gabgabı altına komak şûmdur

• Virdüğini alma mânend-i bahâr îhtirâz eyle koma virür elem


Yeme kay kılduğını zenbûr vâr ağlıyan trâşâ-yi kalem "
Türk Şairleri
Az. 648

Mûşun artığıdürür âlemde sem — 111 -

Mîş ü üştür arasmdan geçme hem — Müseddes —

Gice bîdâr ol tilâvet kıl seher Ey tecellî bahş olan âyîne-i îcâdıma
Okuma seng-i mezân kıl hazer Feyzdâd-ı ma’ni-i nev kilk-i isti’dâdıma
Ç ok cimâ’u ıtr u gam ekşi yemek Müstemend ü âcizim kıl merhamet feryâdıma
Pîr iderler kişiyi bî reyb ü şek Senden özge bilürem kimse irişmez dâdıma
Buruna yapışma çok virür melâl Kimseden ümmîd i istimdâd gelmez yâdıma
Hem haleldir hem çöpi itme hilâl Ey benim feryâd res Rabbim yetiş imdâdıma
Mâhasal budur tutarsan gûş-i can
Ey nukuş i kâinâtı Kâf ü Nun’dan var iden
İdeyin hükmün medârını beyan
Âlem-i sırda hezârı mazhar-ı esrâr iden
Ehl-i şer’ anı ki müstakbeh görür
 b 1 nîsânı sadefde bir dür-i şehvâr iden
Tab’ kim ol nesned'^n nefret kılur
Şensin ancak işleri âsân ü hem düşvâr iden
Mümkin olduğunca eyle ictinâb
Kimseden ümmîd i istimdâd gelmez yâdıma
Söz budur vallahu a’lem bis savâb
Ey benim feryâd res Rabbim yetiş imdâdıma
M it. Alm. K. Mz. Mc. No : 771
Bende-i nâçîzi fâik eyleyen emsâlime
- II _ Feyz-i H ak’dır anı isnâd eylemem ikbâlime
Ey hemîşe vâkıf-ı âgâh olan ahvâlime
— Müseddes —
Geldi bu terbî’-i bend itdim tefe’ül fâlime

Dilâ her ne ümîd istersen ol dergâhtan iste Kimseden ümmîd i istimdâd gelmez yâdıma
Dimezler sana var bir mürşid-i gümrâhtan iste Ey benim feryâd res Rabbim yetiş imdâdıma
Ne baht-ı tâli’ i bedden ne mihr ü mâhtan iste Hak perest ol cân ü dilden eyle terk-i mâsivâ
Ne şeyh-i şöhret âyîn ol ne ehl.i câhtan iste Bende-i muhlis olub eyle Hudâ’ya intimâ
Ne derviş ü ne zâhidden ne mîr ü şâhtan iste Gayriden serrişte-i ümmîdi kat’ it Azmiyâ
Yüri yoktan seni var eyleyen Allah’tan iste Var iken dergâh-ı Hak gayre sezâ mı ilticâ

Hudâ’nındır cihan halkına çün mebzûl olan ni’met Kimseden ümmîd-i istimdâd gelmez yâdıma
Nasibin irişür gûşişle virme kendine zahmet Ey benim feryâd res Rabbim yetiş imdâdıma
Hazer kıl ayn ı cânı kaplamasun perde-i gaflet Mit. Alm. K. Mz. Mc. N o : 553

Sözün hare itme yok yere ki itme kimseye minnet - IV -


Ne derviş ü ne zâhidden ne mîr ü şâhtan iste
— Tahmîs-i Azmî Bey müderris gazel-i Meşkî —
Yüri yoktan seni var eyleyen A llah’tan iste
Şerefi yer yüzünün zümre-i inşân iledir
Elin çek halk-ı âlemden idin bir güşeyi me’vâ
Âsmânın nitekim encüm-i rahşân iledir
Dimişler fâide yok kimseye hiç kimseden asla
Ten-i efsürde dilin zindeliği kan iledir
Kelâmım cevherin tak gûş-i câna eylesün ısga
«Harekâtı sekenâtı nitekim cân iledir»
Tazarru’lar kılup baş aç H udâ’ya yalvarup ammâ
«Âşık-ı haste dilin sohbeti cânân iledir»
Ne dervîş ü ne zâhidden ne mîr ü şâhtan iste
Yüri yoktan seni var eyleyen Allah’tan iste Ey şeh-i milk-i melâhat meh-i çerh-i nüh tâk
Mihr-i ruhsârın ile eyle cihânı işrâk
Niyâzı cânib-i dergâh-ı Hak’ka it ki kadirdir Gûş kıl velvele i âh ile doldı âfâk
Değil a’mâl ü eşkâle kulûb-i abde nâzırdır «Arz-ı hüsn eyle şehâ kapuna geldi uşşâk»
Bu kavli gûş-i hûş ile işit burhân-ı bâhirdir «Pâdişâhın şerefi şevket-i dîvân iledir»
Umûrunda serâser halk ı âlem cümle kasırdır
Elem ü cevr ü cefâ gussa vü derd ile sitem
Ne dervîş ü ne zâhidden ne mîr ü şâhtan iste
Yâr-ı gar oldı yanımdan gidemezler bir dem
Yüri yoktan seni var eyleyen Allah’tan iste
Dahi peyveste olan anlara endûh u elem

Ümîdin câmesin Azmî katî teng eyleyüp kasma «Hemdemim olsa nola derd ü belâ gussa vü gam»

Atup tîr-i murâdâtı nişâna yayını yasma «Âlemin işreti cem’iyyet-i yârân iledir»

Kılıcın çünki mihmânım deyu dîvânna asma Serv âsâ nice bir baş çeke âzâdelerin
Menâsıb isteyu kimse^kapusuna ayak basma Nice bir karşına el bağlaya üftâdelerin
Ne dervîş ü ne zâhidden ne mîr ü şâhtan iste Ihtiyâr itti kulun olmağa dildâdelerin
Yüri yoktan seni var eyleyen Allah’tan iste «Ser-i kûyinde kırılsun koya üftâdelerin» ’
Ünv. Yl. K. Mc. N o : 'ı6 «Tekyenin şenliği mihmân ile kurbân iledir»
Türk Şairleri
649
Az.
Azmiyâ âkil isen dünyede hiç uslanma kaüd akçesiyle kanâat eyledi. Güzîn-i âlem-i vezâret
Mansıb u câhını bâkî sanuben aldanma nigîn-i hâtem-i sadâret Mustafa Paşa ki evvelâ nesebde
Kuru g-avg-adır anm tantanası yeltenme nebîre i Seyfullah ve sülâle-i memdûh-ı Dayfullahtır.
«Künc-i gamda sanemâ Meşki'yı tenhâ sanma» Ya’ni ferzend halef-i terîn-i jlll Ahter-i çerh-i
«Dili sûzân iledir dîdesi giryân iledir» berîn-i Hâlid-ibn-ül-Velîd’dir. Menâkıb-ı zâtı mekârim-i
— Betideki bir mecmnaclan — ahlâkın mazmûnu ve mehâsin-i sıfâtı nu’ût-i celîlenin
_ V _
meâl nümûnu Evvelâ şecâatte tekâpû-yi rahşından zer-
Seher bâd-i saba durmaz eser âheste âheste de-i rûz her seher şafaktan kanlar kaşanur ve sehâ-
Safâdan serv başını salar âheste âheste vette gencîneler külüng-i bezli hayâsından yerden yere
Gice tâ subh olunca durmayup efgan ider bülbül geçüp tılısımlardan yılanlar kuşanur. Aks-i senâbik
İşidüp gül anın zârm meğer âheste âheste mevâkibi sa-dr-i semâ-i gazâda gurre-i garrâ ile tâbek-
Konar hecrinde^her şeb hâne-i dilde sipâh-i gdm -an-na’l ve her vâdî seylâb-ı hûn.i küşte-i kahrından
Yine rüz-i visâlinde göçer âheste âheste kân-ı lâ’l. Gürz ü gûpâl-i satevâtı sademâtından felekle­
Kaçan gülşende bülbüller dehân-ı yârı medheyler rin başı döner. Cism i adûda tîr-i siyâh per değildir.
Deminle goncalar ağzın açar âheste âheste Bîlki zâg-ı eceldir ki henüz tîri dokununca leşine kuz­
Visâl-i yârı istersen tahammül eyle ey Azmi gunlar konar. Havfından Rüstemler gar-ı kabirde sınup
Murâda sabr iden kişi irer âheste âheste yatmışlar ve ervâh-ı şühedâ-i ashâb bunun devr-i ad­
Mit. Alttı. K. Mz. Mc. No ; 514 liyle hayât-ı tâze bulup câna can katmışlardır. Adalette
hod uşşâk-ı telhgâma leb-i dilberden dâdın ve pervâ-
-VI - nenin şem’den ve bülbülün gülden murâdın alıverir.
- Oazel-i Azmi Bey — 0 1 şâhbâz-ı saydgâh-ı adâletin eyyâmında kebk şâhînin
Ayağın toprağına tuş olsa çeşm-i pâkimiz perr ü bâlin bâlîn ve berre çirm i gürkden pöstîn itmiş­
Tûtyâ olurdı hep başdan ayağa hâkimiz tir. Dcryâda neheng nehyinden suyu dalup içer. Sah-
Âşyân-ı tende mürg i dil nice itsün karâr râda cûylar sine sine gezer. Gazâl nat’-i pelengîne
Bir harâb olmuş kafesdir sîne-i sad çâkimiz sanup sîne-i bebrde hâb ider. Ukab kalb-i mürgı cezb
Sâyd-ı kaf-ı kaile i kudret şikâr itmek diler içün minkann kullâb ider. Gamze-i nâz göze görün­
Değme nahcîri sahndırmaz göze fetrâkimiz meğe havfından gûşe-i çşmden düzdâne nazar ve mü-
Katre-i câm-ı meyinden nola bîhuş olsa ger je-i tannâz âşikâre eslemeyüp gönüllere uğrulayın güzer
Âb-ı gülzâr-ı İrem perverdesidir tâkimiz ider. Buhâr-ı mey başa çıktığıyçün devrinde dîv sıfat
Azmiyâ ruhsâr-ı yâr olur demâdem mün’akis şîşe i surâhide habs-i Süleymânî’dir. Nağme hevâyî olup
Böyle kesb itmişdürür âyîne-i icirâkimiz ne kıldan çalarlarsa ana uyduğıyçün ne yerde ve ne
Ark. Mz. K- Mc. No : 200 göktedir sergerdânıdır, Semâhatte hod ebr-i seccâc(l)
Bibliyogrfya : Ahd., Aşk , Hsn., Ryz,, Kfz., Şky. Aty., Sel., dest-i dür nisârından hayâ eyler. Bahr-i mevvâc-ı kef i
Osm., Mc. deryâbân reşginden göm gök dere batar. Gonca gül
A zm î (Priştineli) XVI ncı asır şairlerinden Azmî gibi anın eli açıklığın görüp teng dil ve derhem ve
hakkında Âşık Çelebi şu malûmatı veriyor : zülf-i dilber bûy-i lûtfundan şemme duyalı âteş-i ruhsâr
«Azm î : Mustafa nâm Sürmeli kadın dimekle ma’rüf üzre pür pîç ü ham olur. Pençe-i zerfeşânı yanında
bir serv-i sîm endâm idi. Mevlidi Priştine’d iı. N ûh î ve mihrin eli ditrer O l gündüz zer nisâr olursa bu pertev-i
LtvhVmn birâderidir ki ikisi ile yerlü yerinde mastûr ihsân ile niçe fukarânın şebin rûz eyler. Şâhların levendi
olmuştur. Nûhî dîvan kâtibi ve bu şâgirdi idi. Şehzâde ve levendlerin şâh mânendidir Beyit limuharririhi :
Sultan Mehemmed merhûm Mağnisa’ya sancağa çıktıkta
Şâhlık dervişlik esrânnın agâhıdır
Nûhî reîsülküttâb ve Azmî kâtib.i matbah oldı. Çünki
Şahlar dervîşi vü dervîş-i diller şahıdır
şehzâdenin kemâli zevâle irdi. Kulları İstanbul’a geldi.
Azm î’nin ol vakit çehresi ak ve berrâk eğninde siyah Heman aybı budur ki zamane tâbî’ olmayup harîf-i
câme ve başında siyah kuşak Gûyâ tal’ati husuftan ehl-i şan ve mürebbi-i ehl-i irfandır. Ma’rifetin ve ehli­
müncelî olmuş mâh-ı dü hefte. Yâhud siyâh gılâfda bel- nin kadirşinâsı ve merdüm ü merdümzâdelerin nevâzende
lûr âyine i nihüfte. Yâhud giceyle açılmış gül-i sepîd-i ve pür sipâsıdır, Azmî tâ ölünce anın sâye-i devletinde
nâşüküfte. Kendi karalarla zulmette âb-ı hayvan. Yâhud istirâhat ve âkıbet rihlet eyledi Şiir :
şeb i târ içinde şem’-i fürûzan. ya siyâh kın içinde tîg-ı Sûz-i dildendir nigârâ tende dâğ efriîhte
dirahşân idi. Ki hatîb kılıcı gibi yalabır görenin cânı Dâğ ile bir tekyedir sînem çerâğ efrûhte
mâhi-i tapîde gibi talabır idi. Kâtib yazmak münâsib Dün gice nâgeh tecellî, eyledi ol âftâb
Pertev-i nurundan oldı dest ü dağ efrûhte
iken yanıldılar yazmadılar bölüğe yazdılar. Ba’dehu
dim âğ.ı cânına bûy-i üns vâsıl oldu. Bir kaç akçe te- ( 1)
42
Türk Şairleri
Az. 650

- Velehu - Kalmış idi tende heman bir ramak


Dilberin sinede kim şevk ile dâğın yakasın Buldı yine aşkile bir pâre hâl
Tâ kıyamet yine bir aşk çerâğın yakasın Gamlar ile mûya dönüp cism-i zâr
Ey musavvir kad-i dildân idersen tasvir
Nâle ile oldı bu ten hemçü nâl
Hâk rîz eylemeğe serv budağın yakasın» .
Nokta döküp remi urursam eğer
Hasarı Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdiıdır : Hâne-i âteşte düşer bana fâl
« A z m î: Nâmı Mustafa’dır. Levhi ve N iıhî’nm birâ- "o-
der-i kiiıteridir. Cümlesinin vücûd-i maârif siriştine ma­ j 1j s: ^^ \
hal ve makam kasaba.i Priştine’dendir. Merhum Şeh­ Zerresi aşkın kime kılsa eser
zade Sultan Mehemmed alem misâl keşîde kadd-iserâ- Mihr sıfat anı ider derbeder
med olup sancağa çıktıkta Nûhî reîsülküttâbı ve Azmî Ehl-i vekar olsa misâl-i cibâl
matbah kâtibi olmuşidi. O l şehriyâr-ı huceste vücûd Hâke salup eyleye zîr ü zeber
âzim-i dâr-ül-hulûd oldukta ki erkân ı devleti kâkül-i sîm- Bağladılar böyle tılısmın iyan
beran gibi târ ü mâr ve misâl-i evrâk-ı hazan perîşâ- Kim ki ayak basa virür cân ü ser
n-ı rûzg-âr olmuş idi. Mezbûr dahi der.i devlete gelüp Sofi ne tan bilmeye keyfiyyetin
defter-i huddâm-ı südde-i sidre ihtirâma geçmiş idi. Anlayamaz-mertebe-i aşkı har
Ba’dehu dimâg-ı cânına bûy-i üns ve uzlet ve dil-i bî- Aşk oduna duymaya âhen dahi
gılline âlem-i kudsden nüvîd-i ferâgat yetişüp tekaüd Girse semender de yaka bâl ü per
akçesi ile kanâat idüp güzîn-i âlem-i emâret niğin-i hâ-
tem-i vezâret Mustâfa Paşa-yi Îsfendiyârî sâyesinde
tâb-ı âftâb-ı havâdis i eyyâmdan istirâhat eylemişidi.
Devr ideli dâire-i lâcüverd
Ve ol hâlette cenâb ı Rabb ı izzete rihlete azmi tasmîm
Görmedi bir kimse bunun gibi derd
idüp cânını Rabb-i kerîme teslîm eyledi. Sebîke-i eş’ârı
Şâh-ı cihan olsa dahi eyleye
çendan hâlis ve zamîm veşâhid .i âsârı hüsn-i melâhatle
Hâsılını bâd-i hevâ hemçü gerd
vesîm eylemiştir. Bu eş’âr anın güftânndandır :
Kime ire pençesin eyler şikest
Dilberin sinedeki şevk ile dâğın yakasın Eyleyemez aşk ile kimse neberd
Tâ kıyâmet yine bir aşk çerâğın yakasın Gülşen iken külhan ider meskenin
Ey musavvir kad-i dildân idersen tasvîr
Tutuşamaz anın ile değme merd
Hâk-i rîz eylemeğe şerv budağın yakasın»
Su yerine hâk koyar başına
Esrar Dede tezkiresinde ise şu kayıdlar vardır : Söndüremez âteşini bâd-ı serd
«Dervîş Azmî : Nâm ı nâmîleri Mustafa olup Piriş-
tine kasabasından serzede ve Levhî ve N ûhî nâm şâir­
lerin birâderleridir. Bir zaman der-i devlette ba’z-ı ki-
Bu yola bel bağlamağa er gerek
tâbet hidmetinde müstahdem olup meşreb-i âlîlerinde
Cân ü ser oynatmağa server gerek
âsâr-ı fenâ zâhir olmağla âhır-ul-emr terk-i gavâil-i
Aşk sözin söyleyicek şevkile
dühûr ve dâire-i Mevleviyyede vâşıl-ı füyûz ü süiûr ve
Sanma kişinin kulağı ker gerek
sâye-i külâh-ı saâdet-i destgâh-ı Mevlevîde çâr baliş
Âfet-i nefsi idemez kimse zabt
nişîn-i erîke.i uzlet ve huzûr olmuşlardır. Haşan Çelebi
Yine anın çengine ejder gerek
der ki Şehzâde Sultan Mehmed sancağa çıktıkta birâ-
Kim ki ayak basa idüp niyyetin
deri Nûhî Bey reîsülküttâbı ve Azmî matbah kâtibi
Ser be-hevâ elde heman ser gerek
olmuş idi. Ol şehzâde-i huceste vücûd âzim-i dâr.ül-hu-
Nâra düşen aşk ile pervâne veş
lûd oldukta mezbûr İstanbul’a gelüp defterdâr-ı huddâ-
Pertev i aşk ile bir âzer gerek
m-ı südde-i sidre ihtirâma geçmişti. Ba’dehu dimâğ-ı
cânına bûy-i üns ve uzlet yetişüp tekaüd akçesiyle ka­
nâat eyledi diyüp şi’r ü inşâsını medheylemiş. Fakîr
Bezi olalı âleme yağmâ-yi aşk
eş’âr-ı ârifânelerinden bir tercî’ -i bend-i mevleviyâne-
Her kişiye değmedi âlâ-yi aşk
lerine destres oldum ;
Mevlevisen durma simâ’ ide gör
— Tercî’-i bend —
Çalına çün kulağına nây-i aşk
Dinle diyem derdile bir kaç maka] Her kişi cân ile ana müşteri
Pûte-i aşk içre tenim oldı kal Sanma kesâd ola bu kâlâ-yi aşk
Döne döne mürg-i dil oldı kebâb Can otum otlayamaz gâv ü har
Kalmadı sûz ile yanup perr ü bâl Çünki yetüre anı mer’â-yi aşk
Türk Şairleri
651 Az.

Dîde nem ü dilde elem Azmiyâ Dedim al yanaktan bir büse emsem
Yaktı meni şevkile sevdâ-yi aşk Dedi çok dişlersin beğim kanarya
j cT Dedim bu âşıkı çok ma’şuk anar
« i.--' Dedi bezmimizde peymâne döner
Bazı mecmualarda Azmî mahlâslı manzumelere tesa­ Dedim Azmî teşne senden mey kanar
düf ediliyor. Fakat bunların Priştineli Azm î’ye âid olup Dedi leblerimden emsin kanar ya
olmadığını kat’î olarak söyleyemeyiz.
— II -
Bibliyografya : Aşk., Hsn., Eser., Mc.
Mürg-i gönül var andelîbi ara
A z m î (Sazşairi) — XIX uncu asır sazşairlerinden
Derd-i derûnumı canâne söyle
Qedayî,kç^'[\d\ devrinde yaşayan saz şairleriin mevzu bah­
Ateş-i aşkile yandı bîçâre
settiği manzumesinde Azmî adlı bir şairi de zikretmek­
Ben yandım yanmasın pervâne söyle
tedir. Aynı asırda yazılan bazı mecmualarda Azmî
mahlâslı şiirlere de tesadüf olunuyor. Bunlardan ikisini Ma’nâda dilberin hayâlin gördüm
bendeki bir cönkten naklediyorum : Uyanup ta hüsnün semtini sordum

_ I _ El bağlayup ana dîvâne durdum


Dedi ne durursun dîvâne söyle
— Koşma —
Dil-i mürgı gibi kafeste kaldım
Ehl-i dil bezminde bir rakkas gördüm
Firâk-ı derdiyle hasrette kaldım
Dedim ben ol nedir didi kanarya
Azmiyâ diyâr-ı gurbette kaldım
Vefâsız dilbere meylimi verdim
Gözetmesin şüh-i hûbâne söyle
Dedi o bülbülse bu da kanarya»
Bibliyografya'. Tunaoğlu Ahmed Şükrü : Gedayî ı Konya
Halkevi dil ve edebiyat tarih araştırmaları No : 1, Mc .
Dedim bir gicecik vaslına ersem
Dedi ne umarsın akılsız sersem Azm îzade H aletî — Haletî’ye bak .
Baba — Baba Nedîmî, Baba Yahşî ... gibi “Baba„ 6 — Divan
ünvaniyle iştihar eden şairleri asıl mahlâsiarı ile kayd­ Kâinat redifli gazelinden :
ettik. Bu kabil adlar için maddelerine bakınız.
Ayn-l mevcûdâtı eyler kudretullahı iyan
Babur Şah (Zahîreddin) — Zahîreddin Babuı’a bak.
Bâdiyâ âyîne-i ibretnümâdır kâinat
B âdî (Ahmed, Edirneli) ~ Son asrın kıymetli şahsi­
yetlerinden biri olan Bâdî hakkında Bursalı Tahir şu
San’at-ı hatta ve nakşa da intisâbı vardır. Merhû-
malûmatı veriyor ; mun işbu âsâriyle bine karîb olan kitabları mahdumları
Edirne meb’us-i muhteremi Faik Bey tarafından Edirne’de
Sultan Selim kütübhânesine ihdâ kılınmıştır.»
Bay İbrahim Alâeddin ise Meşhur adamlar ansiklope-
disi’nde fazla olarak şunları kaydediyor :
« . . . Babasının adı Kaltak kıran Mehmed’dir. Asıl
aile adı Müstecab oğludur. Yeniçeri beşler ağası olan
Mehmed ağa Kaltak kıran lâkabını muharebede almıştır.
İyi yazı yazar ve resim de yaparmış.»
Bibliyogrfya : Osm. İbrahim Alâeddin: Meşhur adamlar ansiklo­
pedisi, Şairin fotoğrafı Meşhur adamlar ansiklopedisi'nden alınmıştır.

B ağdadî (Divan şairi) — XVIII inci asırda yaşayan


şairlerden olduğunu, Sultan Mahmud’un doğumu m üna­
sebetiyle yazdığı bir tarih kıt’asından anladığımız Bağ­
dadî, adından ve bilhassa manzumesinden istidlâl etti­
ğimize göre Bağdad’da yetişen Türk şairlerindendir.
Lisanının pürüzsüz oluşundan dolayı onun, aıuz veznini
muvaffakiyetsiz bir şekilde kullanan saz şairi Bağda-
dî’den başka bir adam olduğunu kuvvetle tahmin ede­
B âdî Ahmed Ffendi
biliriz. Top'capı sarayı kütüphanesindeki bir mecmuada
«Bâdî Ahmed efendi : Erbâb-ı maâriften ve terâ- kayıdlı olan bu manzumeyi aynen naklediyorum {Tpk.
cim-i ahvâl mütehassıslarından himmetli, gayûr bir zât Rv. K. Mc. No: 1977) :
olup Edirne’lidir. Evâhir-i me’mûriyetı Edirne, Konya,
Tarih —
Bursa verg-i müdîriyetleri idi. 1326 (M. 1905) târihinde
irtihâl eyledi. Eyip’te Nerdübanlı kabristanda medfun- Taâlallah zihî sultân-i gazr zıll-i Rabbânî
dur. t
Şehenşâh-ı gazanfer fer dem urdı ...
A s â rı: Şeh-i kişver küşâ sâhibkırân-ı saltanat ârâ
1 — Riyâz-ı belde-i Edirne : Edirne hakkında yazılan Melâik gelse lâyıkdır ana nusratia imdâde
Enîslümüsâmiîn’m hatâları, noksanları ikmâl edilmek Cenâb-ı hazret-i hâkan-ı a’zam Mustafa Han kim
ve pek çok ilâvât-ı müfîde dere olunmak üzere meyda- Sezâdır hükmi cârî olsa âb ü hâk ile bâde
gelen bir eser-i cesîm olup üç cild üzere mürettebtir. Kerîm-ün-nesl sulbünden ana Hak eyledi ihsan
2 — evâyih-i Yilâyet-i Edirne : Edirne vilâyetinin mül. Kamer tal’at hümâyun baht mevlûd i Hudâdâde
hakatına dâir olup bir cilddir. Semiy-yi Gaznevî Sultân Mahmûd eyledi anı
3 — Armağan : Manzum ve mensûr durûb.ı eımsâl-i Olup ilhâm yâri pâdişah-ı âlem âbâde
Osmâniyyeyi câmi’dir. Getürdi vecde bu demde serâpâ zîr ü bâlâyı
4 — Masâdır-ı lisân-ı F â r is î: Türkçeden Fârisîye, Beşâret âm olup oldı ferah a’lâde ednâde
Fârisîden Türkçeye masdarlan mübeyyindir. Kemâle sîr ola yâ Rab pederle hem-rikâb ola
5 — Tavzîhülbevâb alâ teshîlilhisâb Sürür-i devlet ü ikbâl ola hidmetde âmâde
Türk Şairleri
653 Bağ.

Bu lûtfı bâhir-ül-feyzin nüvîd-i behcet âsân Aynalarda gör kendini


Feraiı bahşâ-yi âlem oldı ol geldikte B ağdâd’e İzhâr eylemiş^^fendini
Mubârek bâd idüp hâtif didi mevlûdına târîh Açmış göğsünün bendini
Şükür Hak’dan keremdir bu

Bağdadi (Sazşairi) — XVIII inci asır âşıklarından Cihan buna mâlik olmaz
olduğunu tahmin ettiğim Bağdadî’nin bir kaç manzu­ Bağçesinin güli solmaz
mesi Ali Emirî’nin tertib ettiği mecmuada kayıdlıdır Size varan girü dönmez
{Mit. Altn. K. Mz. Mc. No : 757). Meğer bâğ ı İrem’dir bu
Bu şiirlerden birinde Şair, hükümdar Selim’den bah­ Huda’m virsün nice sürür
setmektedir (No : I I ) . XVIII inci asırda yazılmış ben- Olalım dâimâ mesrûr
deki bir mecmuada da Bağdadî mahiâslı bir kaç şiir Der Âşık B ağdadî mehcur
kayıdlıdır. Bunlardan bir ikisi aruz vezniyle vücude ge­ Benim dâim duamdır bu
tirilmiştir. Bütün bu manzumelerin aynı şaire aid oldu­
ğu söylenemez. Bağdadî namma mukayyed olan bazı — III —
şiirleri naklediyorum :
— Dîvan —

Kılma yâ Rab kimseyi sen bîvefâya mübtelâ


— Koşma —
Olmaya hergiz cihanda böyle bir müşkil belâ
Hazne’nin içinde bülbüller öter Kalmamıştır dehr-i fânîde vefâdan hod eser
Âvîze şu’lesi cihânı tutar Değmez olmuştur sadâkat halk içinde bir pula
Bâbının önünde arslanlar yatar Bîvefâ olmuştur hep şimdi zamâne dilberi
Misâl i cennettir yoktur kusûrı Ibtilâsın virme ancak yâ İlâhî bir kula
Âşık-ı sâdıklara itmektedir cevr ü sitem
Havz ı fevvâresi tavana durur Sıdkile âşık olan tahsîl ider ancak belâ
Kem söyleyenlerin dilleri kurur Cüstücû kıldım cihânı bulmadım ehl-i vefâ
Saf saf melekleri seyrâna durur Bîvefâ buldum anı kim oldum ana mübtelâ
Misâl-i cennettir yoktur kusûıı Bulmadım bir yâr.ı sâdık hâsılı dünyâda ben
Bin cefâ gördüm cihanda kime oldum mübtelâ
Kovuşun içine dîbâ döşendi
Her ne denlü tuttı Bağdadî sadâkat semtini
Çeşmelerinden âb-ı kevser boşandı
Hâsılı ben bir güzelden gördüğüm dürlü belâ
Arslanları görenler kanlar kaşandı
Misâl-i cennettir^yoktur kusûrı
B ahâ (XV inci asır şairlerinden) — (840— 1436) da
Gayet müferrihtir çeşme avlusı yazılan Mecmuatünnezair’ de iki manzumesi kayıdlı olan
Her dem feryâd ider bülbül yavrusı Bahâ’nın hayatı hakkında tezkirelerde malûmat kayıdlı
Olamaz bundan a’lâsf doğrusı değildir. Şairin bir gazelini naklediyorum ;
Misâl-i cennettir yoktur kusûrı Ne kirpük ohı kim yâ Rab çıkub cân alur iy meh rû

B ağdadî senin medhini eyledi Zevâli görmesün hüsnün eyâ gül yüzli anber bû
Dişünle yanagun hüsnün görelden gözlerüm vallah
ndi aşkın deryasını boyladı
Her köşesinin vasfını söyledi Döker yâkut u zer üzre gehî lâ’l ü gehî lü’lû

Misâl-i cennettir yoktur kusûrı Yüzünde hâl-i fülfüldür Habeş milki ana kuldur
Saçun müşgîni sünbüldür dudağın çeşme-i mînû
- II- Cemâlün nakşını Ç in ’de eğer nakkaş-ı Çin görse
Kıluben secdeler diye ki Lâ nakkaşe illâ hû
— Semaî —
Gül-i ter tal’atun hâlin görüb dil dir aceb yâ Rab
Taht-ı tâvûsunı gördüm Ne yirden geldi bu Rûm ’a bu resme müşg bû Hindû
Ayağına yüzüm sürdüm Gönül ışkun ile niçe dutuşduğı şuna benzer
El bağlayup dîvan durdum Ki bir şâhin toğan ile dutişa pence-i tîhû
Şâhım Sultan Selim’dir bu Habeş’den K â’be’ye geldüm Bilâl’in gördüm eydür kim
Geçüp çeşme kenârında Eyâ haccâc-ı Rûmiyyîn taâlû küllüküm tûfû
Havızların civârmda fîû M ’nun gönlini şâhâ gözün âl ile sayd itdi
Yakup san’at divarında Aceb mi yir ü gök olsa benüm âhım ile dolu
Sîm ü zerle kalemdir bu Bahâdır Giray(Rezmî) — Rezmî’ye bak.
Türk Şairleri
Bah. 654

Bahaeddin (Meiimed) — XVIII inci asır şairlerinden da tab’olunmuştur. Üstüne «Yazıcızâde Bahâüddin Tev­
Bahaeddin hakkında Fatin tezkiresinde şu malûmat fik Bey’in eski tarzda ve çoğu gençlik vaktinde söylen­
kayıdlıdır : miş eş’ârından bir parçasını muhtevi ufak mecmûa-i
«Şeyh Mehmed Bahâüddin efendi meşâyih-i izâmdan eş’âr» işâret edilmiştir. Sâmi Paşazâde Subhi Paşa’nın
âti-yüt-terceme Şeyh İsmail Hakkı efendi merhûmun dâmâdıdır.
mahdûmu olup pederi mûmâiieyhin âzim-i halvetserâ-yi
ukbâ olduğu târihte müteveffâ-yi mûmâiieyhin mahrû-
se-i Bursa’da Tuzpazarı nâm mevki’de inşâkerdesi olan — Gazel —
zâviye-i Halvetiyyede câlis-i seccâde-i meşîhat ve bir
Nâmerde ihtiyâcım ahbâba külfetim yok
sene mikdârı revnakefzâ yi post ı kerâmiet olduğu halde
Hamd sad hamd kim bu yüzden ukdem kasâvetim yok
imrâr-ı vakt ve sâat eyleyüp 1138 (M.1725) sâli hilâlinde
Bir âfete kapıldım çıktı o da vefâsız
hânkah-ı bekaya nakl-i bisât-ı rihlet eylemiştir. Mûmâ-
Varsa budur günâhım başka kabâhatim yok
ileyh nevreste edâ bir zât-ı bîhemtâ olup âsâr-ı tab’ı
Binlerce bildiğim var sûrette rind-i ülfet
bî misl_ü bahâ vâki’ olmuştur.»
Hayfâ ki meşrebimce hemrâz-ı sohbetim yok
Aynı eserde şairin şu tarih kıt’ası kayıdlıdır : Çok ârzûlarımdan encâmı fâriğ oldum
Al Eşrefzâdegândan şöhret ü şânü şeref Lâkin gamiyle dehrin meyden ferâgatim yok
Himmet-i bâlâsı ile itti tecdîcl-i makara Nabzın tutup Bahâ'mn derd-i dilin sorarsan
Harf-ı cevherdâr ile târihini didi Bahâ
Afv it beni tabibim teşrihe kudretim yok
ı.iı’ jij
Bibliyografya: F*n.
- II -

B ahaeddin (Mehmed) — Son asır şairlerinden Ba­ Dem-i heremde de sevdâ-yi yâr mümkindir
haeddin hakkında Bay İbnülemin Mahmud Kemal şu Sever isem seni bî ihtiyâr mümkindir
malûmatı veriyor (,Stş.) : Bu piri bâde-i lâ’linle tâzeden tâze
“Mehmed Bahaüddin Bey, esbak mâbeyin başkâtibi İder isen ne kadar neş’edâr mümkindir
a’yândan Tevfik Bey’in (1) oğludur. 17 muharrem 1261 O mertebe sıkı tuttum ki dâmen i vasim
(M. 1845) de İstanbul’da doğdu. Bayezid mekteb-i rüşdî- Kolayca sanma elimden firâr mümkindir
sinde müretteb dersleri ve Şehzâde câmiinde Arabi Küçük su’ya buradan azmimizde usret var
ve Fârisî okudu. Muharrem 1275 (M. 1858) de mülâze- Fener safâsına virsek karâr mümkindir.
metle meclis-i vâlâ mazbata odasına ve bilâhire tahrîr-i Bahâyi dün gece gamz eylemiş sana hüssâd
emlâk kalemine dâhil oldu. Adalar emlâk kcmisycnu O zümreden gün olur ahz i sâr mümkindir
riyâsetinde, Şehremaneti emlâk dâiresi, ticaret ve nâfia
nezâreti istatistik kalemi müdürlüklerinde, mahkeme-i _ III -
cinâyet baş mümeyyizliğinde Aydın ve Hudâvendigâr
— Tarih —
vilâyetleri istînâf mahkemesi cezâ dâiresi riyâsetinde,
İstanbul istinaf mahkemesi a’zâhğında bulunduktan sonra Fevt olup Ahmed efendi nâm meddâh-i zaman
9 cümadelûlâ 1314 (M. 1896) te mahkeme-i temyiz a’zâ- Taşçızâde şöhretin kazdırdı âhır taşına
lığına, 29 zilhicce 1317 (M. 1899) de mahkeme-i temyiz Yâd idüp rahmetle ol piri didim lârih i tâm
cezâ dâiresi riyâsetine ta’yin ve maaşı 8000 kuruşa \!0 .1.

iblâğ olundu. 1279 (M. 1862) da tevcih edilen rütbe-i


- IV -
sâlise, 1318 (M. 1900) de rütbe-i bâlâya terfî’ ve ikinci
rütbe mecidî nişanı i’tâ kılındı. İ’lân-ı meşrûtiyeti müte­ — Beyit
akiben tekaüd edildi. Recep 1335 (M. 1916) te vefat
Âyine düşmiyor gece gündüz elinden âh
etti. Beşiktaş’ta Yahya efendi türbesi hazîresine defno-
Hayran mısın cemâline hayrânın olduğum
lundu. Kendini lâyıkı ile tanıyanlardan Üsküdarlı şair
Talât Bey gönderdiği varakada «Nüktedan, zarif, mülâ-
- V -
tafâyı sever bir zât idi. Kitâbet-i resmiyye ve husûsiy-
yesi vecîz idi. Münekkah şiir söyler, tannan kasideler Sad hayf kim ahbâbımı vakt-i kederimde
yBzardı.„ diyor. Eş’ârından bir kısmı «Ufak mecmûa-i Bir bir aradım sûret-i bigânede buldum
şiir» ünvâniyle 36 küçük sahîfeden ibâret olarak 1329 Bibliyografya: Stş.

(I) Şıkk-ı sânî defterdarı Mehmed Rüşdî efendi’nin oğlu ve B ahaeddin (Ziver Paşazade) — Son asır şairlerin­
Alemdar vak’asında kati olunan defterdar Tahsin efendi’nin amcası­ den Bahaeddin hakkında Bay İbnülemin Mahmud Kemal,
nın oğludur. 1297 (M. 1879) de vefat etti (Stş.) . şu malûmatı veriyor {Stş.) :
Türk Şairleri
655 Bah.

«Yusuf Bahaüddin Bey, esbak Şeyülharem Ziver Şefekatli bir peder vazifesini tamâmen îfâ etmişti,» di­
Paşa’nın oğludur. 25 cümadelûlâ 1267 (M. 1850) de yor. 1281 (M. 1864) de rütbe i sâlise ile dîvân ı hümâ­
yûn kalemine mülâzemetle girdi. Muahharen mühimme,
hâriciyye muhâsebe, tahrîrât-ı ecnebiye, şurâ-yi devlet
mazbata, Adliye muhâkemât dâiresi kalemlerinde bulun­
du. 1290 (M. 1873) da şurâyi devlet mülâzimliğine ta’­
yîn olundu. Hastalık sebebiyle memûriyetten isti’fâ ve
üç sene inzivâ etti. Bu sırada kışı geçirmek üzere Mı­
sır’a gitti. 1293 (M, 1876) te Edirne vilâyetine ba'zı tah­
kikat ve ıslâhat icrâsma memür edilen Râif efendi’nin
[Paşa] maiyyetinde bir ay kitâbet hidmetinde bulundu.
Avdetinde Suriye vâlıliğine ta’yin olunan Zıya Paşa’nın
mühüıdarlığı ile Şam’a gitti. Müşârünileyhin dört buçuk
ay sonra Konya vilâyetine tahvil olunması üzerine âile-
siyle berâber Konya’ya gidemedi. Şam’da kaldı. Âşar
müfettişliğine ta’yîn edildi. Altı ay sonra hitâm-ı m üd­
detle açıkta kaldı. Yine Şam’da birmemûriyet istihsâli
için İstanbul’a geldi. 11 şaban 1295 (M. 1878) te — rüt-
be-i mütemâyizî ile — Suriye vilâyeti mektupçuluğuna
nasb olundu. Cevdet, Midhat, Hamdi Paşaların valilik­
lerinde maiyetlerinde bulundu. 1302 (M. 1884) de Aydın
vilâyeti mektubculuğuna tahvil kılındı. Kendi Şam’da
YÂver Paşazade Bhaeddin
iken zevcesinin İstanbul’da vefâtı üzerine üç sene kadar
hâl-i tecerrüdde kaldı. 1300 (M. 1882) de Recaî efendi-
İstanbul’da doğdu. Validesi Nefise hanım çerkestir.
zâde şâir Celâl Bey’in kerîmesi îcIâl hanımla izdivâc
Cağal oğlu Sibyan mektebinde ve dârülmaarifte okudu.
etti. Siroz, Dedeağaç, Yozgad mutasarrıflıklarına ta’yîn
Pederiyle beraber Hicaz’a gitti. Müşârünileyhin vefâ- olundu. Rütbe i ulâ sınıf ı evvelini ihrâz eyledi. Ehibbâ-yi
tmda avdet etti. Büyük biraderi Salâhüddin Bey’in (1) kadîmesinden Ankara vâlisi Memduh Paşa’nm idâresiz-
kaym biraderi Ali Paşazade Reşid Bey’le berâber Fran­ liğinden bahs ile vâki’ olan şikâyeti üzerine Yozgad
sızca tahsiline başladı. Bahaüddin Bey, âilelerinin terâ- mutasarrıflığından azl edildikten iki gün sonra « reviy-

cim-i ahvâlini hâvî tertîb eylediği mecmûada Salâhüddin yetü iktidâr» ından dolayı Hudâvendigâr, dört sene

Bey’in terceme-i hâlinde «Bu âciz, on yaşında pederim­ sonra Ankara vâli muâvinliğine, bir iki ay sonra da

den yetim kaldığımda büsbütün birâderimin dest-i idâre defter-i hakanî nezâreti muâvinliğine nasb edildi. 1319

ve terbiyesine girmiştim. O târihten vefâtına kadar ge­ {M. 1901) da becâyiş sûretiyle meclis-i mâliye a’zâhğma

çen sekiz sene zarfında gerek maişetim, gerek tahsil nakledildi. îlân-ı meşrûtiyeti müteâkıben meclis-i mâliye,

ve terbiyem yolunda pek çok inâyetini gördüm. Bana nin ilgası üzerine açıkta kaldı. Bilâhire tekaüd edildi.

karşı hem âlîcenâb, ve merhametli bir birâder, hem de 12 şevval 1334 (M. 1915) te vefât etti. Yenikapu mev-
levîhânesi kabristanına defn olundu. Kumral sakallı,
(1) Mehmed Salâhaddin Bey 1252 (M. 1836) de doğdu. 1271
orta boylu, zaîf, pederinden illet-i sameme mütevâris
(M. 1854) de Âlî Paşa’ya damad ve Âmedî kalemine memur oldu.
Fuad Paşa’nm maiyyetinde 1272 (M. 1855) konsllberlerin tasdiki için idi. Müstakim, afîf, nâzük, muktedir, meslek sâhibi, muh­
1281 (M. 1861) sergi komiserliği ile 1284 (M. 1867) te üç defa Pa­ terem bir zât idi. Hiddet ve inâdından şikâyet edenler
ris’e gitti. Avdetinde Oirid’de bulunan kayın pederinin nezdine
vardır. Âsâr-ı şi’riyyesini «Mecmûa-i eş’ârım» nâmı al­
azimet etti. İstanbul’a vürudlannda altmcı dâire-i Belediye riyâse-
tine ta’yîn kılındı. 1285 (M. 1868) te vefat etti. Yenikapu mevle- tında cem’etmiştir. Kendi yazısı ile olan yegâne nüs­
vîhânesi kabristanına defnolundu. Hüsn-i hattı ve musikide mahareti hayı oğlu Ziver Bey iâre eyledi. Atîdeki eş’âr andan
vardı. Alaturka piyano çalanların birincilerindendi. Nedim’in «Güzel­
naklolundu. Manzûmelerinin ekseri mutavveldir. Bâhu-
sin; tâzesİHı tersiU; civansın» ve Edhem Pertev Paşa’nın «Gelen yok
kûy-i canandan giden yok» nakaratlı şarkılarına güzel besteler yap­ sus «Sergüzeşt-i şi’r-i Osmânî» ünvanh manzûmesi 205
mıştır. Fransızcaya âşinâ idi. «Polo- ter’in terâcim-i ahvâl-i meşâhîr» beyitten mürekkebtir ki 1311 kânûnıevvelinde Bursa
nâmındaki eserinin bir mikdârını «Volney» in (Metitasion) ünvanh
gazetesiyle neşrolunmuştur. «Sünusi-i asgar» ünvanlı
eserini terceme etmiştir. Şiirde söylerse de tabîat-ı şi’riyyesinin pek
müsâid olmadığını . Bahaeddin Bey söyledi. Oğlu Kemaleddin Bey mersiye-i mensûresi matbu’dur. Nihâyetinde bir manzû-
de şiir söyledi - (Sts.) . me vardır, 14 sahifedir.
Türk Şairleri
Bah. 656

Bahâ pîr-i Kemâl’e peyrev olsunlar hünermerdan


Eğer nazmen güzel bir mesleki îcâd lâzımsa
— B ezm -i te lâki —
1294

Leyle-i mehtâb esmer hüsn ü ân-ı nevbahâr - III —


Diinişin sayfiyyede zerrin neiıâr-ı tâb ü fer
- Rubâî
Her tarafta ince bir bûy-i tarâvet mevcever
Hem derûnumda mübeşşir tatlı bir çarpmtı var Sa’y et ki zamanların semerdâr olsun
Bu mahal âyâ-dedim- Meshûr-1 cânân olmasm Lâkin her işinde akl ana yâr olsun
Bî sûd geçen zaman hederdir hiçtir
Gerçi rahminden eminim işlemez cevr ü cefâ
İsterse bahân cennet-i âsâr olsun
Lâkin istiğnâ sever de ba’zan eyler ihticâb
Hayli demdir ki yine vaslından olmakla cüdâ - IV -
Sızlatırdı gönlümi bin türlü rene ü ıztırâb — Türkü —
Ah bir kimse esîr-i derd-i hicrân olmasun
Heves etti gönül aşk u sevdâya
Düşmek istedi püsküllü belâya
Zann ü tahminim meğer sâdıkmış ol şûh-i cihan
Dayanırım sanıp cevr ü cefâya
Bezme gelmiş iltifât ü zevk için pür iştiyâk
Bir kumral saçlının esîri oldu
Bak şu tedbîr-i lâtif i hâl-i jşefkatkâre bak
Neşverîz olmakta hem çeşminde bir keyf-i nihan Hicran gördü sitem gördü cânandan
Öyle hiss ettim ki bilmem yâre bühtân olmasun Çekmediği mihnet kalmadı andan
Yazık şimdi geçüp candan cihandan
Evvelâ takdîm-i hasret ba’dehû arz-ı niyaz
Kopmuş çiçek gibi sarardı soldu
Kendisindense nevâziş nükteli envâ’-ı nâz
Şimdi de mahfîce eylerken ana ifşâ-yi râz Gönül kendini urma taştan taşa
Bir sükûn ister havâdan başladı âheng i sâz Gözüm sen de bulanma kanlı yaşa
Söyleyin bülbüllere gülşende efgan olmasun Çâre ne gençlikte tâii’siz başa
Bu da kader imiş yerini buldu
Ûd âguşunda baygın bir garâm-ı sîne çâk
Nağmeler destinde kaynar cûybâr-ı âh ü zâr Sâkî durma getir mey-i gülfâmı
Hâle uygun şarkılarda pür tebessüm işvenâk Kederin kalmasun âlemde nâmı
Gamze-i şûh ile imâlar mı yapmaz dilşikâr Zîrâ bu mecliste mahabbet câmı
Can nasıl Allah içün bu yâre kurbân olmasun Şarab yerine zehirlerle doldu
- 1289 _
Bir değil âh olsa bin cânım da hep kılsam fedâ
Bibliyograjya : S lş .
Ben sana ey ömr-i şîrînim aman hiç durma çal
Bahar ( A li ) — X IX uncu asır şairlerinden Bahar
Tâ şakırken sihr-i âhenginle bu feyz-i cemâl
hakkında A r if Hikmet şu malûmatı veriyor :
Vecd.i aşkından helâk olsun da gönlüm bir daha
«Bahar: İsmi A li’dir. 1206 (M. 1791) Tevfik efendi
Derd-i hicrânınla gâhî zâr ü nâlân olmasun
işâretiyle zümre-i müderrisine iltihâk itmiş. Aslı Acemdir.
15 Ağustos 1315 —
Dağistânî Hüseyin efendi Revâni-yül- mevlid olduğunu
- II - ihbâr itti. Lâkin kendini Buhârâ’ya nisbet ider idi.
Hayli hikmetdân zât idi. Eş’âr-ı Fârisiyye ve Türkiyyesi
— Namık Kemal Bey’e nazire —
vardır. 12.. (M. 17..) de Üsküdar kadısı oldu. Kîmyâ
Adâlettir eğer a’mâline bünyâd lâzımsa sevdâsına dûçâr olduğundan dâimâ tahsîl ittiği
Hakîm ol akl u tedbîrinden istimdâd lâzıırsa akçeyi ol cihete sarf ider ve elleri sahk ve tak­
Usûl-i zulm ile dünyâda bir şey pâydâr olmaz tirinden müvessah ve mütegayyir-ül-levn idi. 1228
Tevârîh.i seleften eyle istişhâd lâzımsa (M. 1813) senesi hilâlinde fevt olmuştur.
Nedir bu keşmekeş te’vîl içün ahvâl-i âdemde îrâni-yül-asıl ve Buhârî-yüş-şöhre Ali efendidir.
Bütün esbâb-ı hükm-i âleme üstâd lâzımsa Islâmbul’a gelip Şeyhülislâm Tevfik efendi merhûmun
Tevahhuş eylemek câiz midir âyâ mehâlikten on üç gün müddette meşîhati esnâsı işâretiyle müderris
Bu meydân . 1 vegada her çi bâd âbâd lâzımsa olmuştur. Ve müşârünileyhin andan gayri müderrisi yok­
Lüzûm ister felek ol rütbe ef’âlinde kim lâbüd tur. 1228 (M. 1813) hilâlinde Üsküdar kazâsından ma’-
Eder mazlûma da gaddara da imdâd lâzımsa zûlen fevt olmuştur. Şi’rinden başka ulûm i sâireye İn-
Gam-ı çûn ü çirâyı mutlaka terk itme lâzımdır tisâbı husûsâ riyâziyâtta mehâreti var. idi. Nakş-ı hâ-
Cihanda her kime ömrün geçirmek şâd lâzımsa temi
Türk Şairleri
657 Bah.

-V, i- u r ■Lij’ bi 1 ğundan eser hakkında malûmat vermek imkânını elde


edemedim. Bu tercümenin hangi Baharî’ye aid oldu
mısraı olmağla reîsülküttâb Ârif efendi merhûm Bahâr
ğunu da şimdilik söyleyemeyeceğim.
efendi işbu mısra’ senin tabîat-i asliyyene elverir mi
Mecmuadaki sofiyane gazelleri aynen naklediyorum :
deyu lâtife yüzünden takiyyeye imâ ittiği mesmû’-i fa-
kîr olmuştur Fetedebber.» — I —
Esad tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
«Bahar: Diraht-ı zehrâlûd-i vücûdı kûhistân-ı İran’dan Aklım aldın dün ü gün derdinle sergerdânınım

nâbit ve takiyye pûş-i maârif olduğu halde riyâz-ı cinân-ı Nola ger hayrân isem yâ Rab senin hayrânınım

dârülhilâfetülaliyye-i Âl-i Osmân’a gelüp Tevfîk efendi Dâr-ı dünyâdan çıkup gülzâr-ı aşka gireli

merhûmun bâğbânı himmetiyle neşv ü nemâ-yi iştihar Giceler tâ subha dek bülbül gibi nâlânınım

kâsib ve müşârünileyhin meşîhat-ı endek müddetinde Cân ü baş oynayuben yolunda dîdâr isterem
Sanma zâhidler gibi ben âşık-ı Rıdvânın’ım
tederrüs
Kimi dünyâ kulı bu halkın kimi devlet kulı
Eş’ât-ı fârisiyye ve Türkiyesinden başka ulûm, i sâ-
Bilmiş olun dostlar ben anınım ben anmım
ireye husûsâ fünûn-i riyâziyyeye vukuf-i mücerıedi ve
Ey Bahârî bana bu devlet yeter kim diye dost
hisâbdan sebk-i Arabîde metn ü şerh olarak bir risâ-
Sen benim kemter kulumsun ben senin sultânınım
lesi ve Dürrîzâde Abdullah efendi merhûmun talebiyle
gazeliyyât-ı Sâib’e gayr-ı tâm şerhgûne ba’z ı makalesi _ II _
. . . . kimyâ derdine mübtelâ . . . dil ile dâire i kibâr-
Ni’met istersen makam idin kanâat gûşesin
da dakk. i bâb iderek Üsküdar kazâsına molla ve ba’-
Devlet-i sermed dilersen tut ferâgat gûşesin
pel- azl 1228 (M. 1813) hilâlinde fevt ve cür’a nûş-i
Varta- i hıkd u hasedden bertaraf kıl nefsini
mevt olan Irâniyül-asıl ve Buhârî-yüş-şehir Ali efendi’dir.
Gıll u gıştan pâk ol istersen selâmet gûşesin
Lâtife : Nüvişt-i hâtemi
Pür taâm idüp derûnun olm'a hikmetten tehî
Merd i âkilsen koma elden riyâzat gûşesin
mısraı olmağla reîsülküttâb Ârif efendi merhûm Bahar Sâlik-i râh-ı hakîkat ola gör tâ bulasın
efendi işbu mısra’.ı hâtem i benân tabîat-i asliyyesiyle Vâkıf-ı esrâr-ı Hak gibi velâyet gûşesin
elverir mi deyu lâtîfe yüzünden takiyyeye îmâ ve Çün kabûl ittin ubûdiyyet makamın dünyede
Cân ü dilden ihtiyâr eyle ibâdet gûşesin
jf jf j cjljî
Künc-i vahdetten çıkup düşme diyâr-ı kesrete
mısraına ıttılâını inbâ ettiği mesmû’-i fakîr olmuştur.» Âlem-i ulvîde istersen saâdet gûşesin
Sicil’de fazla olarak şu kayıd vardır : Gül gibi vırâneler varken bu fânî dünyede
"... 1205 recebinde Yahya Tevfik efendi, buna Bir pula almaz B ahârî bin imâret gûşesin
müderrislik vermekle Buhârî diye kaydolunmuştur. B aharî (Tırhalalı) — XVI ncı asır şâirlerinden Ba­
Hattâ Sürurî şair harî hakkında Sehî şu malûmatı veriyor ;
Çünki var bunda o çingâne Kara Abdullah “Mevlânâ Bahârî : Rumelindendir. Ulûm ı zâhire gû-
Hey efendi ne olur bir de Kızılbaş olsun şiş itmiştir. Mahrûse i Edirne’de müderris olmuş, eh­
liyet ile ma’rûf ve kemâl i ma’rifet ile mevsûf kimsedir.
hicviyesini yapmıştır.»
Selâmet-i tab’ı var. Revânî fevtine güzel târîh dimiştir.
Bibliyografya : Arf., Esd,, Scl.
01 dinilen târihtir :
Baharı (Midhat- ) — Midhat Baharî’ye bak.
Cihanı serteser tutnıuştı nâmı
B a h a n (Mutasavvıf) — XVI ncı asır mutasavvıfla­ Emîr-i nazm ya’nî kim Revânî
. Ecel câmıni içti dehr elinden
rının bir çok manzumelerini ihtiva eden kıymetli bir
Şu denlu kim düşüp mest oldı ânî
mecmuada (M it. Alm. K. Mz. Mc. No ■543) . Baharî
İşidüp didi Rûhulkuds târîh
namına da iki gazel kayıdlıdır. Bu şiirlerin, tamamiyle
lâdinî mahiyette manzumeler yazan Tırhalalı Bahaıî’den — 938 -
başka Bahârî adlı mutasavvıf bir şaire âid olduğunu
Lâtifi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
tahmin etmekteyim.
Eyip’te Haşan Paşa kütüdhanesir.de Baharî namına «Bahârî efendi : Kuzât tâifesinden ve bu devir şua-
mukayyed bir Oülşeni raz tercümesi vardır ( No 1025:) rasından Pizren nâm kasabadandır. Fenn-i Füiste ve
Bu eseri vaktiyle görmüştüm. Fakat kütüdhane memuru tarz-ı gazelde şâir-i râsih ve hûb muamma küşâ ve mü­
muallim Bay Fehim’in vefatı dolayısiyle bir kaç aydan verrihtir. Merhum Revânî Beğ mevtine bu mısıa’ı lârih
beri mütevelliye*aid olan kütüphane kapalı bulundu- dimiştir Mısra" :
Türk Şairleri
Bah. 658

nmda târihleri ile dîvanlar ve mecmûalar memlû idi.


li'jj ö-^'^
Merhum Dülbendzâde Kasım Paşa’dan harçlık taleb
Bu g-azel dahi anın eş’ârındandır ;
idüp lâfzın târih bulmuştur. Ol dahi yüz altun
— Gazel —
gönderüp Baharî deyu tekrar târih dimiştir.
Dilber-i sengin dilim bir sîm ten dellâktir
Hâlâ dîvan mukataacılarından Mehmed Çelebi nâm
Gamzesi tîgınden anm sine yer yer çâktir
Nola hammâmm sadef dirsem ki anda ol peri mukataacı kimesneyi dilberliği zamânında sevüp dîvâna
Bir dür-i yekdâne-i saf ü lâtif ü pâktir tereddüdü münasebetiyle bu gazeli dimiştir :
Şöyle gözler câmlar ahşam olunca anı kim IVlihr-i haddin kim bana âhır nefes îmân olur
Gözleri ol âftâba bakmadan nemnâktir İrte bir gün nâme-i •a'mâlime ünvân olur
Kendisi meh câmlar encüm futa ebr-i siyâh Hak ne hâsiyyet kodı vaslında cânâ kim seni
Hak bu ki hammâmı anın gayret-i eflâktir Hâbda her kim kocarsa âleme sultân olur
Ol mehin mihrinde külhan nâr halvet pür hevâ Mâh rûlar içre ey meh şol kadar mümtâzsın
Âb giryân tâs sergerdan Bahârî hâktir Kim güneş her gün kapunda hâk ile yeksan olur
Dilberâ bir kaç gün oldı görmeyelden sen mehi
Bu k ı’a dahi anın ietâifindendir :
İntizâr ile meded öldüm kaçan dîvân olur
Şu kim nefse uyup itti teehhül Şöyle yıktı dest-i çevrin dostum dil hânesin
Değişti âlem-i ıtlâkı kayde Sonra âbâd olmayup günden güne vîrân olur
Tecerrüd âleminin şâhı iken Ey gül-i ra’nâ salınsan serv gibi bâğda
Varup kul itti kendin Amr ü Zeyde Ayağın basdığı yerler sünbül ü reyhân olur
Teehhül dediğin keydir ciğerde Subhdem bak kim Bahârî’y^ müjen kasd itmeye
Bahârî key sakm aldanma keyde Ben de bildim ara yerde akıbet bir kan olur
- Diğer —
Devlet anm cihanda ferd oldı Bu dahi anın yâdına dinmiştir :
Zene aldanmadı vü merd oldı — Beyit —
Nefsi hazzın tahayyijl eylemedi
Devlet anın teehhül eylemedi» Dimek olmaz bir sipâhî dilberin sevdim yine
Anun içün beklerim her subh dîvan yolların
Aşık Çelebi tezkiresinde şunlar yazılıdır :
— Gazel —
«Baharî : Rumelinden kasaba-i Tırhala’dan ashâb-ı
kavi ü makaledendir. Tarîk-ı ilmi encâma iriştirüp kadı- Âh kim sırr-ı gamım düşdi rakibin diline
Korkarım fâş ola esrâr-ı nihânım biline
asker-i vakt Seyyidî Çelebi’den mülâzim ve Edirne’de ve
İçelim sâfi mey-i câm-ı sürijr encâmı
Karaferiye’de müderris ve niçe beğler ve paşazâdelere
Ola kim jeng-i gam âyîne-i dilden siline
muailim ve mücâlis olduktan sonra kadı oldu Ve kazâya Ne tabîatte keder kodı ne hatırda gubâr
râzı oldu. Tırhalalı olduğu kasâidinden ma’lûmdur. Sâkıyâ câm-ı meyin âferin âb ü giline
L â tifi Pizren’den didüği gayr-i vâki’dir. Adı A li’­ Ne kadar bârid ü sengin dil ise zâhid-i huşg
dir. Evvel mahlâsı Kemâli idi. Yâran Kem Ali diyu Âşık-ı sûhtenin doymaya sûz-i diline
Ey Bahârî mey ü mahbûb ola vü sebze vü âb
lâtife iderdi. Andan geçüp Baharî tahallûs idindi. Bu
Kangı kâfir ola meyleylemeye Rûmili’ne
kerre yâran Bahar kilisâya dirler ne kâfiıâne mah-
lâsın var deyu sâkife iderlerdi. Denâet-i şân ve hasâset-i — Velehu —
hâl ve resâset-i cemâl kemâlde idi. Âhırül-emr hissetle Hîç bilmem gözümün,yaşı ne vaktin yanıla
kârban seray bucaklarında erbainler çekmekten tahsîl Kalmadı yüzüm el içre sile sile yen ile
ittiği marazlar belin iki kat eyledi. Sinni hudâd i sittînde _ Küştgîr-i gam-ı aşk ile tutuşmak nice bir
kendi Çatalca’da seb’în ile kadı iken Edirne’de sene semâ- Nice bîr böyle inâd idesin ey dil yenile

neve hamsîinde (958— 1551) vefât eyledi. Hûn-i ciğerle - Velehu -


hâsıl ittiği sîm ü zerin maraz-ı mevtinde vakf idüp Kurd-
Virmeziz atlas u dîbâya palâs-ı fakri
zâde nâm bir kadı-i câhili vasiy eyledi. Kurd boğazına
Ger soyarlarsa bizim baştan ayağa derimiz
ciğer astı. Y a ’nî ki ıssı eyledi. Vasiy gel gör ki nitti. Dostlar nâr-i firâk ile ölürsek göresiz
Gürg--i bâran dîde idi. Bir zen kendi yedi. Ve bir zen Kûy-i dilberde ne toz kopara hâkisterimiz
hoş kişi olmağıçün hazîneye illetti. Âferin kurdum
Âhır-ı mülâkatımızda bu beyti tâze dimiştir ki oku­
deyu yüzüne gülüp mansıblar adadılar. Elinden
muştu ;
mâli alup seğ be-sahrâ didiler. İğne yutmuş it gibi
ol mâl anın içine in oldu. 01 derd ile yolda harâmî - Beyit -
Alayın yanıma ol şûh-i cihan âşûbl
elinde olup saklayabildiği dahi burnundan gelüp kan
Gayeti bu diyeler bir kadı oğlan çekti
ile irin oldu. Uğrudan kaçup harâmîye uğradı. Dünyâ­
da tîğ-ı hasret ve âhırette hancer-i nedâmet bağrın Muallimi olan Kasım Paşa oğlu Bitcvi Çelebl’ye inci-
doğradı. Merhûm târîhde dahi mahal gûy idi. Ve zamâ- nüp bu rubaîyi anın hakkında dimiştV :
Türk Şairleri
659 Bah.

Düşümde dün gice gördüm ki paşa Değme bir hâr ü hase gül gibi meyleylemeye
İderdi bâğ-ı cennette temâşâ Serv veş serkeş olup cünbişi merdâne ola
Didim oğlun mudur şol boklu potur
Mey içüp seyre çıka salına aşk ehli ile
Didi hâşâ fehâşâ sümme hâşâ
Harekât ü sekenâtı kamu mestâne ola •
— Velehu — Şöyle ziynet vire kendüye o gün yüzli perî
Ol şehin işiğine durmaz çekilür sîm-i eşg Kim anı her kim ıraktan göre dîvâne ola
Gözlerim gûyâ ki olmuştur avârız hânesj Gele âr eylemeyüp meclis-i uşşâka müdâm
Dil arûs-i dehr ile her giz müzevvec olmadı Şem’-i cem’ola B ahârî ana pervâne ola
Bir mücerreddir ki oldı âlemin ferzânesi
Bana sende mâl-i şâhî var dinilse vechi var
- II _
Kim doludur genc-i gamla sinemin viranesi
Hâne-i kûy-i belâda ben kadîmi sakinim Güşe-i dil ki doluptur gam ı cânanlarla
Sonradan Mecnun, gelüp oldı anın gamhânesi Benzer ol hâneye kim pür ola mihmanlarla
Defterinde mürde kayd itmiş Bahârî hasteyi Ger ölürsem gam ı sevdâ-yi ruh ü zülfiyle
Lûtf u ihsân itmiş ol cân ü dilin cânânes:»
Zeyn idin kabrimin üstün gül ü rayhanlarla
Haşan Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
Jeng-i gamdan gelinüz âyine-i tab’ımızı
« B a h ârî: Bahâr-ı vücûdı Rumelinde kasaba-i Tırha-
Sulayup pâk idelim câm-ı mey efşanlarla
la’nm g-ülistânından zâhir olmuş idi. Nâmı A li’dir. Kadı-
Dostlar vasf-ı nigârı yazalım levh.i dile
askerlikten mütekaid olan Seyyidî Çelebi’den mülâzim ol­
Ne virüp alamazız defter ü dîvanlarla
duktan sonra Edirne’de ve gayrda müderris olup ba’dehu
Serv kadlerle Bahârî ki demâdem salınur
semt-i kazâya rızâ virüp Dülbend zâde Kasım Paşa’nın
Benzer ol bendeye kim seyr ide sultanlarla
oğullarına muallim olmuşidi. Zümre-i kuzât-ı maâlîşiâr-
dan eşcâr-ı pür esmâr-ı eş’ân bahâr-ı belâgat v e a ’râz-ı
_ III -
fesahat ile pür ezhâr olan şuarâ-yi nâmdârdandır. Zikr
olunan Kasım Paşa’dan akçe isteyüp lâfzını tâ ­ Sohbet-i hâs ideriz dilber-i ra’nâlarla
rih düşürüp didikte Kasım Paşa dahi yüz akçe g-önde- Gül gibi sahnuruz serv-i dilârâlarla
rüp « »,deyu târîh dimiştir. Bu eş’âr-ı belâgat Nerkis-i bâg-ı çemen düşse kesâda nola kim
şiâr anın güftâr-ı dürerbâr ve rekamzede-i kilk-i sihr Subha dek ayş ideriz gözleri şehlâlarla
âsârındandır : Zâhidâ vasl-ı nigâr ise garaz irdik ana
Bizi sanma yeler unmaz kâra sevdâlarla
— Şiir —
Zülf-i dilber kim kemendin gösterir Elimiz câm-ı leb-i yâra irişmediği gün
Günde yüz bin dürlü bendin gösterir Eğleriz gönlümüzi sâgar-ı sahbâlarla
Sîm eşgim yâre sarf olsa nola Dün gice sinesine yine Bahârî yer yer
Harçtır elbette kendin gösterir» Ç oğ elif çekti hayâl-i kad-i bâlâlarla
Kafzade t a i z î tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
«Bahârî-i müverrih : 958 (M. 1551) de fevt olmuştur. - IV -
Dîvânı görülüp bu ebyât yazıldı : Benzedirsem nola bu hüsn ile anı meleğe
Aşüfte geçer Leyli i zülfüne çoğ amraâ O perî yüzli melâhatte buluptur meleke
Mecnun gibi meydân-ı mahabbette seçilse Mâh öygendüğiçün mihr-i cemâline anın
Gel ey nihâl-i cinan kândesin ki gülşende» Dûd i âhım irişüp ana yetiştirdi leke
Seninçün itti sabâ nâmeler perâkende» Uydı ulaştı saçı sünbüli gül ruhlerine
Korkum oldur anı ol serv reviş bir gün eğe
Sade ve âşıkane gazelleriyle tanınmış olan Baharî’nin
Hak bu kim ol meh-i bî mihr bulunmazdı eğer
divanını görmedim, Fakat XVI ncı asırda ve daha sonra
İnmese yere yaşım çıkmasa âhım feleğe
yazılan mecmualarda onun bir hayli şi’rine tesadüf edi-
Mâlik-i mülket-i aşk olsa B ahârî ne aceb
yoruz(M^se/â bakınız \Mcnz., Prv., Nzr,, Tpk. Rv. K. Mc.
Kıydı bu yolda gönül nakdi gibi mâmeleke
No: 1972, Siy. Esd. K. Mc. N o : 3'ı09, 3443). Devrinde
epeyce şöhret kazanan Baharî, muahhar zamanlarda da - V —
büsbütün unutulmamıştır. Onun bazı gazellerini örnek
olarak alıyorum : Dil kişverini yıkmasa hâli taraf taraf
Almazdı can elini hayâli taraf taraf
- I —
Rûmeli beğleri gibi haddinde benleri
— Gazel — Tuttı diyâr ı milk-i cemâli taraf taraf
Güzel oldur ki anın vasfı levendâne ola Hecrinde eşg ü âh sipâh u alem çeküp
Hûb ola nâzük ola her işi rindâne ola Feth ittiler diyâr-ı visâli taraf taraf
Türk şairleri
Bah. 660

Uc illerinde sanki dilâverdir ey gönül Benden ey zâhid-i pâkîze hisâl umma salâh
Zülfi ki bekler ol ruh-i âli taraf taraf Anla şûrîdeliğim çâk-i girîbânımdan
Mecnun anılmaz oldı cihanda Bahâri'mx\. Kandesin gel berü ey mihr-i cihantâb yetiş
Meşhûr olalı kıssa i hâli taraf taraf Yandı âlem şerer-i sîne-i sûzânımdan
- VI _ Ol mehin mihri B ahân benim îmânımdır
Bilirim Hak beni ayırmasın îmânımdan
C ehd eyle yârı al taraf-ı cûybâre çek
Düş ayağına ağla o servi kenâre çek _ X —
Emmek dilersen ol sanemin tâze leblerin
Günde yüz bin tîg-ı mihnetle şu kim bağrın yarar
Bir bâğ gûşesinde mey-i hoşgüvâıe çek
Işk yolunda hele âşık disen ana yarar
Kaldım yabanda ağlayu ağlayu derd ile
Âftâbı gör ki bunca hüsn-i istiğnâyile
Ey seyl-i eşg-i dîde beni kûy-i yâre çek
Derbeder menzil bemenzil ol mehi her gün arar
Dil bülbülün dilersen ebed olmasun hazin
Kara bahtım gibi ben nice perîşân olmayam
Gül mevsiminde dâim anı sebzezâre çek
Bî tekellüf kâkül-i dildâre şâne el kırar
Dîvâne ise bir lebi Şîrin gamında dil
01 nihâl-i gülşen-i serkeş koşun eksikliği
Ferhâd gibi var sen anı kûhsâre çek
Yohsa bir gün bâd-i âhımdan irer ana zarar
Sahrâ-yi gamda gönlüni âvâre eyleme
Bir müzellef serv kad gibi Bahâri her gice
Zülf-i nigâr ile anı muhkem figâre çek
Sînesine ol kaşı yâyın okun yek yek sarar
Dirsen B ah âıi gelsün ele gevher-i muıâd
Kûh-i belâda arkan ile seng-i hâre çek - XI _

- VII _ Dembed'îm gamzen niçün cân ü dile hançer çeker


Eşg-i çcşmimden sakın kim üstüne leşker çeker
Ah kim bîmâr-ı aşkım derdime tîmâr yok Ruhlerinden rülf-i pîçâpîçini kaldırmadı
Gözlerimden gayri bir dem üstüme ağlar yok Gerçi âh-ı âteşinim göklere ejder çeker
Kimse almadı ele hayfâ dil i gamgînimi Tâli’-i çerhe hezâr ahsent kim leyi ü nehâr
Bu yıkılmış gönlüme âlemde bir mi’mâr yok Sînesine mihr ü meh gibi iki dilber çeker
Hey müselmanlar acıyın bana kim hicrân ile Leblerin aksi düşelden bâdeye her ehl-i zevk
Haste vü zâr ü zaîfim rahm ider bir yâr yok Germ olup mecliste lâ’lin yâdına sâgar çeker
Şöyle inceldim hayâl oldum gam ı hecr ile kim Hîç sormazsın B ahân derdmendin bâlîni
Kande kim gitsem bana hâil olur divâr yok Sensiz qj bîçâreyi görsen ne zahmetler çeker
Her gice ayşı B ahârî’nm nice telh olmasun
_ XII —
Kim yanında bir lebi şîrin şeker güftârı yok
- VIII _ Kad-i bâlâsına irişmeğedir niyyetimiz ’
Had lâle hat benefşe dehen gonca ten güzel Sâye veş alçağız ammâ yücedir himmetimiz
Bâğ-ı cinâna dönmüş o nâzük beden güzel Salınur oldı bizimle bir iki gündür o şûh
Billâh ol perîyi nice sevmesün kişi Hamdülillâh yine yâr oldı bize devletimiz
Âdem mi katlanur iken âfet iken güzel Zâhidâ bir iki gün mescide vardık lîkin
Mekkâr ü şîvekâr ü sitemkâr ü işvekâr Bulmadık zerrece meyhânedeki hürmetimiz
Ayyâr ü şüh ü şengül ü şîrin dehen güzel Nâr-ı hecr ile yanup göçti cihandan Mecnun
Şensin güzel didikleri âlemde ey perî Yeri nûr olsun anın geldi bizim nevbetimiz
Hür u melek nedir ki diyem ana sen güzel Ey ecel dünyede âhır garaz ölmekse eğer
Şehrin güzellerinde kimesne bu nev’ile Gam-ı hicran bize beştir sana yok minnetimiz
Aşüfte kılmadı beni illâ ki sen güzel Âteş-i mihr ü mahabbetle nice yanmayalım
Cevr ile candan illeri bîzâr eyleyüp Vardır ol mâh veşe gün gibi germiyyetimiz •
Şensin cihanda dilleri zâr eyleyen güzel Seg-i kûyim dir imiş âşık-ı dilhasteye yâr
Aldanma ziynetine Bahâri zamânenin Ey Bahârî eşiğinde var imiş rağbetimiz
Bin zeyn olursa olmaya bir pîrezen güzel Bibliyografya ; Sh., Ltf., Aşk., Hsn., Byn., Kfz., Mc.

— IX - B ah a y î (Ahmed Bahaeddin) — Son asır şairlerinden


Nice bir yaş dökeyim dîde-i giryânımdan Bahayı hakkında Bay İbnülemin Mahmud Kemal şu m a­
Nice bir ağlayayım hâl i perîşânımdan lûmatı veriyor (Stş.) •
Tîrini sakladığım rağbet ile dilde bu kim «Ahmed Bahaüddin efendi; İstanbul’da Şehremini’nde
Anı ey kaşı keman yeğ görürün cânımdan ja z a r tekyesi şeyhi Ahmed Zarîfî eferdi’nin halîfesi
Türk Şairleri
661 Bah.

ve Kürkçü Ahmed Şemsüddin mahallesi imâmı Nurüd- _ II _


din efendi’nin oğludur. 1289 (M. 1872) da İstanbul’da
Çıkar âfâka feryâd ı dil-i dîvâne-i âşık
doğdu, Îbtidaî ve rüşdî mekteblerinde okuduktan sonra
Yine insâf edüp gûş eylemez cânâne-i âşık
Maliye nezareti aklâmmdan birine devâma başladı.
Şerâb-ı vuslat-ı dildâr ile olmaz ise serşâr
Senelerce Maliye nezaretinin muhtelif şubelerinde bu­
Dolar hûnâb-ı eşg-i gam ile peymâne-i âşık
lundu. Muhassasât-ı zâtiye dâiresinde müstahdem iken
Verir mürg-i dil-i uşşâka ruhsat bâğ-ı vuslatta
tekaüde sevk olundu. «Sefine-i evliya-yi ebrâr» muhar­
Per ü bâl-i semenderden olursa lâne i âşık
riri ebrârdan Hüseyin Vassaf Bey merhûmun tevdî’ ey­
Açar giryân olunca dâğ ı dil mânende-i lâle
lediği varakada deniliyor ki ;
Döner gülzâra gâhî sîne-i vîrâne-i âşık
«Hoş sohbet, meclis ârâ, meslek-i sofiyyeye müte-
Tarîk-ı cangüdâz-ı aşk içinde ey Bahâyı bil
messik iken kırk yaşından sonra işrete ibtilâsı kendini
Sirişg-i çeşm-i hûn-i dildir âb ü dâne-i âşık
sademât-ı gûnâg-üna uğrattı. Kızını Şehremini’nde Ümmi
Sinan hânkahı şeyhi İbrahim Şükri efendizade Şeyh - III _
Mustafa Enver efendi’ye tezvîc etmekle son zamanla­
rında anın yanında otururdu. Şârib-ül-leyli ven-nehâr O jlv lS ' j ; - -tj
olduğundan taş toprak üstünde yatardı. Te’sîr-i işretle
zehirlendi. Hâsıl olan yara sebebiyle etibbâ kolunu kes­ ı.~'‘ ■^r
A.İİ j j t.,
tiler. Tesemmümünün önüne geçemediler. Rebîulâhır
.-y ı»'
1342 (M. 1923) de vefât etti. Vasiyyeti mucibince Yeni-
kapu ve Silivrikapusu arasında Üç kozlar nâmındaki
mahalle defnedildi. Orta boylu, şişman, kumral sakallı, ı5' / s jt'ı
melîhülvech, dâvûdî sadâya mâlik idi. İlâhiler, besteler,
okurdu. Tarîkat-i Sinâniyye şeceresini tertîb etti.
^•>■1 J ..İ j J

ıJ^..L^İAİİt j î l.ıLli
dan sonraki suver-i celîlenin — tefâsîrden telhîsen —
tercemesine teşebbüs ettiyse de ikmâl edemedi, Eş’ânnı -S - ''X ö 'j j ' 3 f il;*
görmek üzere dâmâdına müracaat eyledim. «Hânkahın
kütübhânesindeki kitablar arasında askerin işgalinde Bibliyografya • Stş.
kısmen zâyi’ olduğundan elde bulunanları görünüz»
B ah ây ı (Bağdadlı) — XVII nci asrın ilk nısfında
diye bir torba evrak getirdi. îçinde bir iki defter g ö ­
yetişen şairlerden Bahayî hakkında Kafzade Faizî tez­
züme ilişti. Anlardan b irk aç gazel yazdım. Evrâk-ı pe-
kiresinde şu kayıd vardır :
rîşânı tedkîk ile eş’ârı kayd olunsa büyük bir divan
«Bahâyî-i Bağdâdî : Bu şiir anındır :
olur. Kendi bir aralık cem’e teşebbüs etmiş iken istiğ­
Şol kadar sûz-i gam-ı aşk derûnum yaktı
rak zuhûriyle maksad hâsıl olmamıştır. Fâıisî eş’ârını
Ki yakar âlemi derd ile dilimden çıkan âh
gören, anı tahsîl-i mükemmel görmüş zanneder. Mebâ-
Tütün içmekle nihân eylerim ol lıâleti kim
ni-i dîniyye ve hayriyyenin inşâsında ve ta’mîrinde pek Olmasun kimse benim dûd-i dilimden âgâh»
çok tarih söylemiştir. Şiirde «Bahayı» tahallûs eder.»»
Kafzade Faizî tezkiresinin (1030— 1620) de yazıldı­
ğına göre şairin bu tarihte hayatta olduğu anlaşılıyor.
— Ayaşh Esad Muhlis Paşa’nın gazeline nazire _ Bir mecmuada Şairin şöyle bir gazeli kayıdlıdır
Perçem-i jûlîde-i yârin niçe meftûnı var (Tpk. Rv. K. Mc. No : 1965) :
Âşık-ı şûrîdesi âşüftesi mecnûnı var — Gazel —
Bir nigâh-ı nâz ile teshîr ider milk-i dili
Çeşm-i sahhârın ne keskin nazra-i efsûnı var Dest-i kudret sûretinde yazdı Kur’ân’ı dürüst
Vuslat-ı dildâre mağrür olma firkatten sakın Böyle m a’nâyı ne bilsün görmeyen anı dürüst
Çerh-i kec reftârın ey dil meşreb-i vârûnı var Almağa milk-i dili îzid berât-ı hüsnüni
Dil harâb-ı çeşm-i mest oldukça her subh u mesâ Çekti ebrûdur diyu tuğrâ.yi sultânı dürüst
Şâhid-i zîbâ-yi aşkın hüsn-i rüz efzûnı var Çıksın ey hurşid rû mest-i sabûhî sîneçâk
Bir dem-i subhun semâsı rengine benzer yüzi Subh veş aşk ehlinin kalmaz girîbânı dürüst
Zülfünün ruhsârının elvân-ı gûnâgûnı var Ehl-i küfre olmasaydı zulmet-i zülfün hicâb
Öyle bir dildâre meftûn oldı kim âvâre dil Hep görürlerdi yüzünde nür i îmânı dürüst
Hûb rûyân içre bir mâfevkı yok mâdûnı var Kullarında yok Bahâyî gibi ey peyman şiken
Dürretüttâc etse lâyıktır Bahâyı nazmını Âşık-ı hâtır şikeste ahd ü peymânı dürüst
01 şeh-i hûban ki böyle lü’lü-yi meknûnı var Bibliyografya : Kfz,, Mg.
Türk Şairleri
Bah. 662
B ahayı (Bahaeddinzade) — XVI ncı asır şairlerin­ _ II -
den Bahayi hakkında Âşık Çelebi şu malûmatı veriyor : Hatt-ı lâ’line virürem cânı
«Bahâyı : Abdullah Çelebi’dir ki Bahâüddinzâde Sanma kim rîşhand ola anı
dimekle ma’rûf kutb i dâire-tül-irşâd-ı fil. İslâm meıkez-i Merdüm-i dîde sana hizmet ider
medâr-ül-hetf-i vel-ilhâm Şeyh Muhyeddîn merhûmun Âdemîlik kul eyler inşânı
nebîresidir. Babaları Lûtfullah Çelebi’dir ki Şeyh mer­ - III _
hûmun ferzend.i sulbîsidir. Ünfiivân-ı şebâbda fevt ol­
Salınan gerdenine zülf i siyeh pûşundur
duğunda müşârünileyh Abdullah Çelebi küçük kalup
Zekanın çâhına sarkan yine mengûşundur
şeyh merhûm nasb i aynı ve kurra-i çeşm i cihanbîni
gibi bizzât terbiye itti. Ve nihâl-i ahvâl-i hâl ü mâlin _ IV -
zülâl-i menhei-i duâ vü himmeti ile tenmiye itti. Çün Nûş-i cân olsun içersen ciğerimden hûnı
şeyh-i mezkûrun oğlu nâmiyle şühret buldu. Ve nesebde Kurudan kanımı gayrılar ile nûşundur
şeyh.i müşârünileyh mevlânâ Bahâeddîn oğlu ve mev- - V _
lânâ yi mumaileyh Şeyh Lûtfullah oğludur. Derece i Zahm-ı ciğerim gördi fitîl eyledi tîrin
râbiada ki nihâyet-i emzicedir. Ve çerh i çârem menzil-i İşler bitürür ol dahi peygânın ucundan
eşref-i kevâkib.i sipihr-i târem olup sâat-i râbia-i nehâr Pâbûsuna el vermedi yârin hacil itti
mahall-i zuhûr ve envâr olduğu gibi bunlar dahi Düşdi yüzümüz yerlere dâmânın ucundan
nûr-ı insân-ı a’yân-ı inşân ve nûr-i ağsân-ı eşcâr ı irfân Bir eğri iki yüzli munâfıktır efendi
lem’a-i şem’a-ı encümen-i ilm ü kemâl neşve-i piyâle-i Dûr itme beni hancer-i bürrânın ucundan
çemen-i mecd ü maâl semere-i şecere-i bâğ u bahâr-ı
zühd ü salâh gül-i gülbün-i gülşen-i fevz ü feiâh - VI _

gevher-i nigîn-i hâtem-i engüşt-i behcet ü bahâ ahter-i Her ham i kâkül-i perîşânın
burc-ı felek.i sipihr-i sümüv vü senâ zîver-i hâne- Bir güzel remzidir şebistânın
dân-ı ilm ü fazilet ve şeref-i dûdmân ı ibâdet ve ze- Göreyin bulmasun yatacak yer,
hâdet olmuştur. Ber mûcib-i isti’dâd-ı cibillî ve istir- Zâhid olmak dilerse mihmânın
şâd-ı halkî ki fıtratları bîfutûf ve aiâ vech-il-iktizâ-il-irsî Seg-i kûyi çoğaldı lûtfı ile
ki fıtnatları bilâ fütûr idi. Nukud-i ömr-i giranmâyeyi Sevin ey dil urursa yârânın
emtia-i mâarife hare ve ukud-i pîrâye>i evkatların
- VII ~
eslia-i avârife sarf ittiler. Sehl zamanda serrişte-i

âmâli kef-i iktidâra getürdiler ve rahş-ı sa’y ü talebi Bir benim haddini bilür âşık’
ser menzil-i nihâyet-i kâra yetürdiler. Akl-ı heyûlâyîyi Müddeîler efendi bî haddir
akl-ı müstefâda karîn ittiler, Neseb-i izâmîyi haseb-i Başa her ne yazılsa tîgınla
usâmî’ye rehîn ittiler. Hâlleri ve vecenât-ı cennât-ı hâlle­ Bendene izz ü câh-ı sermeddir
rinde zîver-i cemâl olan hâlleri Molla hazretlerinden ki Tuhfe ilter eşiğine başın
müft-iyül-vaktdır mülâzim olup medâric-i âliye Gör Bahâyı nice serâmeddir
ve maâric-i sâmiyede bilistihkak irtika ve i’tilâ idüp
- VIII —
hâlâ medâris-i semânın biri şeref-i nüzûlleri ile sümüv
dih-i sâmin-i seb’-i şedâd ve şerefte tâsi’-i heşt behişt Eşg-i âşık ki indi zânûya
ve fevâyih-i fazi ve revâyih-i efdâlleri ile ol havâlî îkd-i dürdür sanasın iki dizi
sahn-ı reşg-i ürd i behiştdir, Gâhî âbâ-i izâm ve ecdâd-ı
- l.\ —
kirâmları de’bi üzere şi’re tenezzül iderler m

Eş’âr-ı û : Sûziş-i aşka fâide itmez


- I - Otları ile yakdı bizi tabîb
Eşgim cihânı tutdı karalar seçilmedi _ X -
Ammâ hevâ-yi hâl ü bâtından geçilmedi
Yaz gönlümi deyu niçe nâlişler eyledim Didim ki çözüp zülfün giysûnı perîşân it

Hattı cefâlar eyledi yazup yanılmıdı Lûtf ile didi dilber başım yüzüm üstüne»
Çeksem sahîfe-i dile nâmın nola nişan Haşan Çelebi tezkiresinde şu malûmat k ayıdhd ır:
Bir şâh.ı hüsn var mıdır adı çekilmedi «Bahâyî : Nâm ı şerîfi Abdullah’tır. Beyn-el-cümhûr
Ola visâl olmaya bûs-i leb ü kenâr Bahâüddinzâde dimekle ma’rûf ve meşhûrdur. Sultan-
Şol îde benzer anda mey-i nâb içilmedi -üt-tarîka ve burhân*üş-şerîa vel-hakîka umde-tüs-sâlikîn
Meclâ-yi rûh olalı Bahâyı ruh-i nigâr ve kudve-tün-nâsikîn esve-tül-ebrâr-üs-sâde âlim.i Rab*
Ayîne-i Skender’e asla bakılmadı bânî Şeyh Bahâüddinzâde merhûmun oğlu oğludur.
Türk Şairleri
663 Bah.

Hakka ki bir zât-ı büzürgvârdır ki şehbâz.ı rezânet-i Evâil-i hâlinde tahsîl-i maârif idüp asrın şuarâsından
efkâr ve kemend-i dikkat-i enzâr ile tâirân-ı ulûm-i olup husûsâ fenn-i nücûmda gayet mâhir olmağla ol
bîşüınâr ve çerendegân-i fünûn-i bisyârı sayd ü şikâr asırda müneccimbaşı olmuştur. Tabîati hezl ü mezâha
kılmış ve g-avvâs vâr bihâr-ı zahhâr-ı maârif ve çeşban olup heccav olduğu ecilden Küfrî lâkabiyle meş-
ummân-ı bîkerân-ı letâife g-avta itmekle niçe leâli-i hûr-i cihân olup 1071 (M. 1660) târihinde fevt o'muş-
âbdâr ve cevâhir-i pür i’tibârı ibdâ ve izhâr itmiştir. tur. Bu beyit âsârındandır :
Semend-i tab’-ı safâ sıfâtı kılâde-i maârif ve kemâlât
ile mütehallî ve yekrân-ı cenân ü revânı meydân-ı fazi u Eyledi çünkim anı âb-ı sirişgim sîrâb
Sinede dâğlarım her birisi lâle olur»
irfan ve mizmâr-ı tahkik u iz’anda sâbık ve musallî olan
ulemâdandır. Şeyhülislâm üstâdı ve üstâdülenâm merhum
Beliğ tezkiresinde şu kayıd vardır ;
Ebüssuud efendi’den mülâzım olup ezelî âstân-ı maâlî
«Bahâyî: Îstanbulî Haşan Çelebi Sermüneccimîn.
nizâmlarına ihtisâs-ı tâm ve kurbet-i mâlâkelâmı olmağın
Heccâv olmağla Küfrî dinmekle şöhretyâbdır. 1071
merhüm-ı merkumun yanında nihâyet-i mertebede mer’-î
(M. 1660) senesinde zeban beste-i merk oldı. Netîce-i
ve makbûl ve zimâm-ı masâlih ve mühimmâtı kef-i Pür
güftârından nümûnedir :
kifâyetine mufavvaz ve müekkel idi. Binâenaleyh menâ-
sıb-ı ulyâ ve merâtib-i esmâya irtika ve i’tilâ idüp zât-ı Eyledi çünki anı âb-ı sirişgim sîrâb
hurşîd âsârları münevvir-i eyvân-ı sadâret olmuşidi. Ol Sînede dağlarım her birisi lâle olur »
mansıb-ı âlî ve zât-ı pür mekârim ü mşâlîleri ilekesb-i
safâ ve tahsîl-i nûr u ziyâ etmeden zamân-ı yesîrde cenâ- O üftî vücude getirdiği manzum Teşrîfatüşşuara’da
b-ı celîl ve hatîrelerinden cüdâ düştü Nâvdân-ı hâme-i Bahayî hakkında şu beyitleri yazıyor :
anber feşânından cereyân iden cûybâr-ı eş’âr-ı belagat
şiarın safâsı gün gibi tâban ve necm-i saâdet gibi lâm i’ Birisi dahi rind-i küfr alem
ve dirahşandır. Ve ummân-ı cenâb-ı maâlî mevfûrundan Köhne şâir Bahâyi-i hoşdem
zuhûr ve sudûr iden dürr-i mensûr ve silk-i intizamda Şahs-ı ma’kûs fıtratı ma’lûm
nümâyân olan yevâkît ü mercan ki ikd-ül-leâli ve kalâ- Ahter-i nahs rüzgâr-ı nücûm
id.ül- Mevsûf.ı sıfat-i uAk ^ dır. Zât-ı Şâh-ı Rûm-ı kazâ şükûha tamâm
belâgatgüster ve cenâb-ı maâlî siyeri ol mertebeden Hâliyâ ser müneccim-i eyyâm
bâlâ ve berterdir ki ünvân-ı şâirî ile bu kitabda zikr Didi fennin Utârid i şûmı
olunalar. Lâkin bu fende dahi nihâyet-i iktidarların i’lâm Ki Stanbul’un ola mahdûmı
ve izhâr itmek içün îrâd ve ısdâr ve bu eş’âr-ı belâgat Ki hakîmân-ı Rûm-i ahterbîn
şiân rekamzede-i kilk-i sahhârıdır : Didıler ana hâk-i Kostantîn
Ala Rûm ’un dimiş Zuhalbîni
Tûtyâ isteyicek çeşm-i ten-i bîçâre
Har-ı gûsâle zâd-ı Kazvînî
Oöz karardup düşeyin hâk-i reh-i dildâre
Âb-ı rûy-i yerâası bizzât
Tâb-ı ruhsârı ser-i zülfiyile cânânın
Levh şüyende-i şurût-i salât
Bir alevdir deheninden çıkar ejderhânın
Böyle eyler mühendisân-ı hayâl
Kafzade Faizi tezkiresinde şu kayıd vardır : Metn-i ta’rîf'i hâlini icmâl
«Bahâeddin zâde Bahâyı efendi 996 (M. 1587) da Asl-ı nisyâna köhne islâmi
fevt olmuştur. Tâze kıssîs-i deyr-i hodgâmî
Püf zen-i şem’-i zühd i encümenî
Hâk=i râhın fikri me’nûs-i dil-i raehcûr olur
Sanma kim gözden ırağ olan gönülden dür olur Küfr-i dûd-i çerâg-ı Berhemenî
Köhne üstâd-ı yâve sencânî
Hezâran bülbül-i zâr ana göz dikmiş o bir güldür
Hem nisâb-ı Ubeyd-i Zâkânî
Oşûhunsanma gülgûnî kabâsi çeşm-i bülbüldür»
Gerçi tarz-ı hasende hîç-eser
Beyanı tezkiresinde de şairden bahsedilmiştir. Yâve semtinde mübdi’-i dîger
Bibliyografya-. Aşık,, Hsn., Byn., Kfz., Nüsha, i hezli kim derun restir
B a h a y ı (Küfrî) — XVII nci asır şairlerinden Bahayî Tûşe-i râh-ı âhıret beştir
hakkında Rıza şu malûmatı veriyor : Sözi kim metn-i nüktedânîdir
Meşk-ı Oklîdis-i maânîdir
«Bahâyî : Îstanbulî Haşan Çelebi’dir. Tab’ı hezl ü
Nazmı pür lâfz-ı âşinâyîden
tezyife mâil olmağın K ü frî lâkabı ile mülekkabdır.
Sebkat itti sözi Şekayî’den
Tab’-ı pür nikâtı zeybak-ı belâgat ü beyân idi.»
Böyle eyler o lâfz-ı ma’nîdâr
Safayî teykiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
Arz-ı mazmûn-i şi’r-i hezlâsâr
«B ahâyî; Nâmı Hasan’dır İstanbul’dan zuhûr itmiştir.
Türk Şairleri
Bah. 664

— Kıt’a-i hezlgûne — İsteyenler gevhere hârâ disün


İsteyen hâra gül-i ra’nâ disün
Mühr-i diitn üryân olup abdal şeklin bağlamış
Tekne-i kûnunda sâhib hTıl şeklin bağlamış İsteyen hardır bütün dünyâ disün
Kar’a-i kîri elinde tahta-i kûn ortada Her biri aklınca bir ma’nâ disün
Muğlim-i bedkârı gör remmâl şeklin bağlamış» Dahlimiz yok kimsenin irfânına
Poh zarîfin lâ’net olsun cânına
Bahayî’nin hezliyattan ibaret olan şiirleri Millet kü­
tüphanesindeki bir yazmada toplu bir halde mevcuddur Herzegûluk şîve-i rindân ise
Alnı. K. Mz. Mc. No : 1086) . Mecmualarda da Bî hünerlik zîver-i inşân ise
bir hayli manzumesine tesadüf etmekteyiz. Zemm ü gaybet mâye-i irfân ise
Tezkirelerde de işaret edildiği veçhile Bahayî, ciddî Bu sıfat makbûl-i ins ü cân ise
mevzularda çok az şiir yazmıştır. Onun daha ziyade Dahlimiz yok kimsenin irfânına
heziller ve bazı hicviyeler kaleme aldığını g^örmekteyiz. Poh zarîfin lâ’net olsun cânına
Pek bîedebane olan bu manzumelerde ekseriyetle ince­
lik ve zarafet te yoktur. - 111 _

Bahayî’nin müstehcen olmayan bir kaç manzumesini — Gazel —


örnek olarak alıyorum :
Bizi sanman ki heman bâdede mâhir zıpırız
- I — Biz bu evzâ’ ile çok nesneyö kadir zıpırız
— Müseddes — Bir değil iki değil üç değiliz bir alayız
Az zirzop değiliz haylice vâfir zıpırız
Zahidin her ne kadar ta ’nı fîrâvân olsa , Fahr idüp şimdi bizimle pohunı yer dirler
'A n a gam çekmez idik zerrece irfân olsa Ab-ı rûy-i süfehâyız kati fâhir zıpırız
Rafz u ilhâd nedir anlasa iz’ân olsa Mazhar-ı nükte-i Ennâdir ü kelma’dûmuz
Sıdk ile mezheb-i islâmda pûyân olsa Misli yok dandanız akranları nâdir zıpırız
Bize mülhid diyenin kendüde îmân olsa Söyleriz bulduğumuz maddeyi eş’âr deyu
Dahi iden dînimize bâri müselmân olsa Poh yeriz biz de Bahâyı gibi şâir zıpırız
Ta’n idüp zümre-i yârâna kenezle hazele Bibliyograyfa : Rz., Mcb., Sfy., Blg., Oft.
Nâsezâ sözler ile bâis olurlar kesele
Ne büür kadrini erbâb-ı kemâlin cehele B ahayî (Şeyhülislâm) XVII nci asrın çokş^değerli
şairlerinden olan Bahâyî’nin asıl adı Mehmed’dir.
Cümleden geçtik idi her ne belâ ise hele
(1010—1601) de İstanbul’da doğdu. Babası, müteaddid
Bize mülhid diyenin kendüde îmân olsa
defalar Rumeli kadiaskeri olduktan sonra (1027—16l7)de
Dahi iden dînimize bâri müselmân olsa
vefat eden Aziz efendi, onun babası Tacüttevarih sahibi
Câhil ü bâtıl u bîmezheb iken her ebter Hoca Sadedim efendi’dir. Bahayî’nin valdesi, Eüssuud-
Ardımızca ne kadar gaybetimiz eyleseler zade Mustafa Çalsbi'nm kızıdır. Sadeddin efendi zade
Kendi ef’âlini ehl-i dile isnâd eyler Ç îlebi müfti Mehmed efendi, Bahayî’nin amcasıdır.
Ana vallahi elem çekmez idik zerre kader Çelebi müfti Mehmed efendi’nin kızı Afife Hatun — ki
Bize mülhid diyenin kendüde îmân olsa Bahayî’nin halasıdır — Karaçelebizade Abdülaziz efen­
Dahi iden dînimize bâri müselmân olsa di’nin zevcesidir.
Gerçi kim nefse uyup itmedeyiz sehv ü hatâ Şeyhî Vakayiülfuzalâ’da diyor ki :
Biliriz cürmümüzi itmeziz inkâr asla «Vâlid-i mâcid-i âlîşanları sudûr-i devlet-i Sultan
Gam değil gaybetimiz söylese dâim a’dâ Mıırâd-ı Hânî Sa’düddîn-i sânî csnâblannın mahdüm-i
Kailiz hak söze biz gerçi Bahâyî ammâ râbi’i olmağla silsile-i nesebleri Haşan Cati's. vâbeste
Bize mülhid diyenin kendüde îmân olsa ve mâder-i ferhunde ahterleri Ebüssuudzâde Mustafa
Dahi iden dînimize bâri müselmân olsa efendi’nin kerîme-i mükerremeleri olmağın allâme Ebüs-
suud Efendi hazretine peyvestedir.»
_ II —
İlim va faziletleriyle tanınmış bir aileye mensup bu­
Bakma dehrin ârif ü nâdânına lunan Bahayî, gene Şeyhî'nm rivayetine göre “Üstâd-ı
Ta’nı ko gâv ü har ü insânına kül Abdürrahîm efendi himmetleriyle teşyîd-i mebânî-i
Her kesin bir şîve düşmüş şânına ulûm ve tertîb.i mukaddemât-ı mantık u mefhûm„
Bakmazız ehl-i dilin noksânına kılmıştı.
Dahlimiz yok kimsenin irfânına Muayyen tahsîlini ikmâl eden Bahayî, amucası şey­
Poh zarîfin lâ’net olsun cânına hülislâm Mehmed efendi’nin maiyetinde mülâzemet
Türk Şairleri
665 Bah,

etneğ'e başladı. (1026 —1617) senesinde pederiyle bera- Aynı sene zilkadesinde Mihalıç kazası arpalık verile­
bsr hacca gitti. (1029 —1619) zilhiccesinde Yâverîzâde rek vazifesine nihayet verildi. Yerine Karaçelebizade
Mehnıed efendi yerine Davvudpaşa medresesine müder­ Mahmud efendi tayin edildi. (1057 — 1647) cemaziyelev-
ris tayin edildi. (1032— 1622) de Yelizade Abdiirrahman velinde tekrar Rumeli kadiaskeri oldu. Arpalığı ise o
efendi yerine Mahmud paşa medresesine geçti. (1033— sıralarda «imâmı sultanî» olan Karabaş Mahmud efendi’ye
1623) muharreminde Örke Mustafa efendi yerine Üskü­ verildi. Aynı senenin şevvalinde Molva, Kalonya, Yunda
dar Mihrimah medresesine tayin olundu. (1035— 1625) Ayazmant arpalıkları kendisine verilerek yerine Çiviza­
ramazanında Atlı Davud efendi yerine sahnı Osmaniye- de efendi geçti. (1058 — 1648) de Midilli arpalığı da
nin birine terfi ettirildi. (1038— 1628) şabanında Kebîn ilâve olarak verildi. (1059— 1649) recebinde sadraazam
Mehnıed efendi yerine tekrar Üsküdar Mihrimah müder­ Murad Paşa valde sultanla sözleşmişler ve şeyhülislâm
risliğine naklolundu. (1039 — 1629) zilkadesinde hattı Abdürrahim efendi’nin azline karar vermişlerdi. Münec-
hümayun ile İbrahim efendi yerine Şehzade Dârülifade- cimbaşının delâletiyle Bahayî’yi tanıyan Murad Paşa,
sine tayin edildi. (1040— 1630) cenaaziyeiâhırında Kürd kendisine teveccühkâr bulunuyordu.
Kasım efendi yerine Selânik kadısı oldu. (1041 — 1631) Naimâ'ya göre padişaha «Hâlâ beynel-ulemâ hem
cemaziyelâhırında azledildi. Yerine Kemalzade İbrahim fâzıl hem vücûd-i şerifi me’mün ül-gaile kimesnedir.
efendi tayin edildi. (1043— 1633) rebîulevvelinde Hcca- Cümleden münâsibdir.» demiş; padişah ta derhal Baha-
zade Mesud efendi yerine Haleb kadısı oldı. Haleb yî’yi davet ederek bizzât yazdığı şeyhülislâmlık «hattı
valisi Alınied Paşa ile aralarında münaferet hasıl oldı. hümayun» unu kendisine vermişti, Bahayî’nin meşiha-
Memnu olduğu halde tütün içtiğini ve “Sefer-i hüm â­ tine şair Mehmed Şamî şu mısraı tarih düşürmüştür:
yûn tedârükü hakkında sâdır olan fermân-ı cihan mutâ’
r-î-"'
icrasına kadir„ olamayacağını söylediğini Murad IV. a
— 1059 — ■
bildirdi, azline ve bu suretle Kıbrıs’a nefyine sebeb oldı.
Yerine şair Mantıkî Ahmed efendi tayin edildi.
Aynı sene zarfında sadrazam, Bahâyî’ye ulemanın
Karaçelebizade Aziz, Zeyli Ravzatülebrar’da onun
meratip silsilesine müteallik bazı tekliflerde bulunmuş,
Kıbrıs’taki halini şu yolda tasvir ediyor ;
fakat kabul ettirememişti. Neticede araları açılmış olu­
«Bir hâl ile kim neûzübillâh ne dirhem ü ne dînâr
yordu. Vezirin samimî dostu müneccimbaşı Budakzade
ne matbah u ne kilâr ne bâlîn ü ne bister ne esvâb ü
Mehmed ağa ve Hâmid efendi gibi bazı kimseler ile
ne ester hulâsa tebdîl edecek câme vü dastârı ve ham-
Valde ağası Tavaşî Hüseyin Ağa, bostancılar hocası
mâm ücretin tedârük idecek iktidân yoğidi.,,
Eşek Hüseyin’i mûsile medresesine getirmek isteyor-
Filhakika Bahayî’nin vaziyeti pek fena idi. O sıra­
lardı; Bahayî, bunların arzularını da is’af etmedi. Bu
larda Kıbrıs’ta bulunan Karaçelebizâde, meslek gayreti
yüzden vezir, ve mukarribleri Bahayî’ye muğber olmuş­
ile ona acıdı ve genç hizmetçisi Mustafa ile onu kendi
lardı. O sıralarda Rumeli kadiaskeri Aziz efendi ise
evine aldı, İstanbul’dan eşyaları gelinceye kadar bir ay
fetva makamına göz dikmişti. Bu arzusuna muvaffak
misafir etti. Bu menkûbiyeti zamanında hükümdara ga­
olmak için müteaddit hilelere müracaat ediyordu; fakat
yet suzişli bir mesnevi takdim eden Bahayı, (1046 —
veziri azam Bahayî’ye muğber olmakla baıaber ikide
1636) şevvalinde affolundu, ve İstanbul’a avdetine m ü­
birde şeyhülislâm tebdilinden korktuğu için onun azli
saade edildi. (1048— 1638) muharreminde Bosnalı Şaban
cihetine gitmek istemiyordu. Maamafıh Aziz efendi tez­
efendi yerine Şam kadısı tayin olundı. (1049 — 1639)
virlerinden bir türlü geçemiyordu. Bahayî’nin tevcih
şevvalinde tekrar azledildi. Yerine İsmetî efendi geçti.
ettiği ekseri mansıblara «mekrühat» namını vermekte
(1054 —1644) saferinde Avara Mustafa efendi yerine
idi. Bütün bunlara rağmen Bahayî’ye zâhiren fevkalâde
Edirne kadısı nasb olundu. Aynı sene zilkadesinde
hürmet gösterir ve onu ziyafetlere davet ederdi. Tam
azledildi. Yerine Bursa kadısı Kudsîzade Şeyh Mehmed
bu sıralarda Bahayî, tütün içmenin ibahası hakkında
efendi geçti. (1055 — 1645) rebîulevvelinde Hüsamzade
fetva vermişti. Naimâ'mn tabirine göre «Bektaş Ağa
Abdürrahman efendi yerine İstanbul kadısı tayin edil­
ve şâir duhan içmeyen bîmezâklar» Aziz efendi ile bir-
diyse de gene aynı sene zarfında azledildi. Yerine Baş-
leşerek bunu en büyük bir kabahat addettiler. Halbuki
makçızade Mehmed efendi tayin olundu. (1056— 1646)
Bahayî’ye göre fetvada esas olan şey “mülâyim. i tıbâ’-î
rebîulevvelinde Cinci Hüseyin efendi yerine Anadolu
selîme tayyibâttan olup hürmetine delîl-i kat’î olma­
kadiaskeri oldu. O senenin recebinde Rumeli kadıasker-
dıkça eşyâda ibâhatin asi olduğu,, idi. Bahayî tütün
liğine tayin edildi. Yerine Çivizade Şeyh Mehmed efendi
geçti. Şeyh Nazmi şu tarihi söylemiştir: haram olduğuna dair bir delil bulan varsa getirsin d i­
yordu. Gerçi muarızlan delil gösteremediler, fakat o
Müşerref eyledikte Rumeli sadrını ol fâzıl
zamana kadar hiç bir müftinin bu yolda fetva verme­
Müşabih oldı rûzı âlemin ide şebi kadre
Bu şevk ile didim târîh Naimî lâfzan ü ma’nen miş olduğunu ileri sürdüler. Bu sıralarda İzmir mahke-
AİJji .tl- m«-i şer’iyesini tanımak istemeyen İngiliz tebeasmdan
43
Türk Şairleri
Bah 666

birini himaye ettiğinden dolayı İngiliz sefirini haps ettir­ Silsile tarhını ittikçe Bahâyî-yi ferîd
mişti. Bu da inzimam edince (1061— 1650) cemaziyelev- İtti isbât-ı mekârim uletnâ-yi asra
Şükr kim düşti bizim pâyımıza devletten
velinde azledildi, ve yerine Karaçelebizade efendi g eçti.
Va’d-i Bağdâd o da Ba’de harâb-iil-Basra
Cevrî bir şi’rinde diyor ki :
Bu kabil hareketlerinden dolayıdır ki, aleyhdarlaıı
Tercemânı idicek şer’ ile darb ii te’dîb daima çoğalmakta idi. Bahayî gençlik zamanlarında
Tercemân-ı kalemin oldı Bahâyı hâmîış
sakin tabiatli, halûk ve terbiyeli bir adamdı; Fakat son
zamanlarında tamamiyle değişmişti. Naimâ diyor ki :
Bahayî, Anadoluhisan’ndaki yalısına çekildi; fakat
«İntikallerine kaıîb evkatta tabîatlerine cebeıût ve
derhal arpalığı olan Midilli’ye nefyedildi. Ebu Said efendi
kasvet galib olup cüz’î ümûra tehevvür ve gadab-ı
şeyhülislâm tayin edilince avdetine müsaade olundu.
nâbemahal kendülerden sudûr ederdi. Zuafâya atiyye-
Aynı sene zarfında padişah tarafmdan kendisine iki
leri nâmaktû’ ve iddihâr-i mâl ve tama’ zemîmesi muk-
kese kuruş, iki tulum sade yağ, iki yüz kile pirinç,
tezâ-yi tabîatlerinden merfû’ iken tammâân-ı etbâ’a
kahve, şeker gönderilmiş ve hatırı tatyib olunmuştu.
ruhsat virüp kendüler dahi ebniye-i mûferriha ta’mîrine
(1062— 1651) senesi ramazanının on ikinci günü Said
tekayyüd ve ifrât idüp lûtfuna melûf olan muhtâclar
Mehmed efendi yerine ikinci defa şeyhülislâm tayin
tereddüd idüd arz-ı hâcâta cür’et ettiklerince çîn-i cebîn
edildi. Vakayiülfuzalâ sahibi Şeı;/irnin babası Şeyh Feyzî
ile kahr ve nehy muâmelesi idüp bir habbe ihsan itme­
Haşan efendi şu tarihi söyledi :
diklerinden mâada ol makule sulehâ ve ashâb-ı recânın

Kereın-i hazret-i Hak eyledi kevni mesriır


geldiklerine bile rızaları yogidi. Ve bu nevbette olan
İtti bir menba'-i ihsân ü atâyı müftî müftîliği ekseri tevcîhâtı ağrâza mebnî olup müsteid-
Yine teşrif idicek Feyzi didim târihin dîni çırağ etmek dâiyesi ki muktezâ-yi tabîatleri idi
mürtefi’ olmuşdu.»
_ 1062 —
Gene Naimâ tarihi’nde ona, vefatından yirmi gün
evvel Hüseyin isminde bir meczubun giderek, ölümünün
(1064 — 1653) saferinin on ikinci cuma günü bir bo­
yaklaştığını söylemesi ve manevî tedariklerde bulunma­
ğaz hastalığı neticesi vefat etti. Cumartesi günü
sının lüzumunu ihtar etmesi hakkında uzun uzadıya taf­
Fatih camiinde namazı kılındıktan sonra Çarşanba’da-
silât mevcuddur ( Cild 5, S. 369—372).
ki evinin karşısına defnolundu. Mezar taşındaki kitabe
Bahayî mazuliyet zamanlarındaki vaziyeti müstesna,
şudur :
müreffeh bir hayat geçirmişti. Evliya Çelebi Anadoluhi-
san’ndan bahsederken {Seyhatname Boğaz Faslı C. 1)
“Yalılarının en güzeli müftî Bahayî efendi’nin kâşi-i Çîn
— 1064 —
ile müzeyyen kasr-ı âlîsi idi,, diyor. Şeykî'd&n de öğre­
Bahayî hakkında malûmat veren bütün menbaiar niyoruz ki «Asâr-ı hayriyyelerinden saâdethânelri civa­
onun fevkalâde zeki olduğundan bahsetmekle beraber rında olan Kirmasti mescidini câmi’ eyleyüp vezâif. i
İlmî derin bir vukufa sâhib olmadığını da söylerler. mebrûre ta’yîn eylemişlerdir.»
Ezcüle N aim a diyor ki : Bahayî’nin Mevlevîliğine dair bazı kayıdlaıa tesadüf
«Molla-yi merhum ser hayl-i kavâbil-i Rûm sâhib edilmektedir. Naim â Bahayî’nin gördüğü bir rüya m ü­
haysiyyet ve şâir tıynet şi’r ü inşâda mâhir zihn-i vak- nasebetiyle yazdığı satırlarda onun Gelibolu Mevlevî-
kad ve tab’-ı nakkad sahibi bir vücûd idi. Eğerçi bir hanesi şeyhi Agazâde'yt ihlâsı olduğunu söyliyor
fenni kemâyenbagî itkan üzere tamâm görüp kanûn-i (C. 5, 5. 153). Kezalik Esrar Dede tezkiresinin Âdem
tahsîl üzere şuğl itmiş değildi. Zira sohbet-i yâıân ve Dede maddesinde şöyle bir fıkra mukayyeddir :
ülfet-i mükeyyifât ile evkatı istiğıâk üzere olduğundan “ Şeyhülislâm Bahayî efendi kendülerden sikkepûş-i
gayri zimâm-ı ihtiyârı dest i müferrih ve müferrihâta inâbet olup mahabbetleri kemâlde olmağla bir gün kari-i
vermiş ve i’tidâl-i mizâc hudûdundan taşra gitmişidi. Mesnevî’si olan dervîşi berâ yi maslahat irsâl idüp
Lâkin kuvvet-i tabîat ve hiddet-i zekâ ve fetânetle me- Şeyhülislâm sen kimsin deyu suâl eyledikte dervîş-i
leke-i istihrâce mâlik olup her vâdîde emsâline müsâvî mezkûr Adem Dede’nin karisi deyince der akab Bahayi
görünüp şirket ederdi. » efendi hoş geldin Havvâ ana deyu lâtîfegû olmuşlardır.»
Bahayî, memuriyet hayatında anudane hareket eder, Bütün bu rivayetlere ve bizzat şairin Mevlâna hak­
tayin ve azil hususunda tesir altında kalmamağa çalı­ kında bir kıt’ası mevcud olmasına rağmen, onu bir mu­
şırdı. G iiftî tezkiresinde şair Ü/zsi’den bahsedeiken Ba. tasavvıf olarak kabul etmemize imkân yoktur. Netekim
havî’nin bu husustaki titizliğini de telmih ederek, Ünsî’- “Vahdeti vücud,, mes’elelerine dair Bahayî’nin bazı
nin güçbelâ Bağdad kadısı olduğunu ve şu kıt’ayı yaz­ münakaşalarını tesbit eden Naimâ »Ekseriya Şeyh-i Ekber
dığını s ö y liy o r: te’lîfâtına tevaggül etmişler idi. Lâkin bir hayâl-i sâzec
Türk Şairleri
667 Bah.

ile mütelezziz olup kalmışlar idi» diyerek onu, tasav­ Ciıftî, Cevrî gibi şairlerin ona kasideler yazdıklarını ve
vufta nihayet bir mukailid olarak tanıtmaktadır. gazellerini tahmis ettiklerini biliyoruz. Muasırlarının tak­
Bahayî’nin elimizde mevcud olan yegâne edebî eseri, dirlerine mazhar olan Bahayî daha muahhar zamanlarda
divançesidir. 874 beyitten ibaret olan bu küçük divanda yetişen Nahî, Nazim, Şeyh Riişdi, Ferrî... gibi şairler
biri kasidebeçe olmak üzere 199 beyitli 6 kaside, 325 tarafından tahmis veya tanzir edilmiştir. Bazı divanlarda
beyitli 2 mesnevi, 8 beyitli 4 kıt’a, 19 beyitli 2 tarih, onu takdir eden beyitlere de tesadüf olunur. Meselâ
285 beyitli 41 gazel 18 rubaî ve 1 beyit vardır. Ayıntaplı Aynî şairlerden bahseden manzumesinde şöyle
Bahayî’nin bu kadar cüz’î eser vücude getirmesi, diyor :
resmî vazife haricinde edebiyatla pek fazla iştigal etme­
Bahâyi kim dür-i nazmı bahâda
diğini göstermektedir. Maamafih, şairin velûd olmadığı Kemâl-i ilm ü irfâtıı ziyâde
da muhakkaktır. Kasidelerinde bazan aynı kafiyeyi pek
Tezkire veya tarihçilerimiz ise onun hakkında sita-
yakın beyitlerde tekrar etmesi de bunu gösterir. Bu­
yişkâr bir lisan kullanmaktadırlar :
nunla beraber yazdığı şiirler üzerinde fazla tevekkuf
Rıza, şunları söyliyor :
ettiğini ve şiirlerini fazlaca tashih ederek vücude getir­
“Bir fâdıl-ı yegânedir ki kemend-i fazîleti şu’le-i âftâb
diğini zannetmekteyiz. Yazılarında fevkalâde bir zarafet
gibi tâbdâr ve rîsmân-ı ilm ü ma’rifeti şa’şaa-i mâhtâb
ve incelik bulunması, lisan ve fikir hatalarına tesadüf
gibi pür envâr olup şuarâ-yi zamânın eş’an ve büle-
edilmamesi bunu gösterir. “Intiaş, germiyyet„ gibi bir
ga yi cihânın server-i hünerveridir.»
iki lisan hatası ile «Husrevane, şahane» gibi mahdud
Şeyhî Vakayiülfuzalâ’da diyor ki ;
kafiye hataları, yalnız Bahayî’de değil, bütün o devir
“Mevlânâ-yi merkum mahdüm i mehâdîm-i fezâil
şairlerinde tesadüf edilen umumileşmiş meşhur yanlış­
mevsüm şâhsüvâr-ı arsa-i fazilet yekketâz-ı meydân-ı
lardır.
ma’rifet akl-i sâf-ı hüdâ ittisâfları her veçhile memdûh
Bahayî’de tasavvufî fikirlere pek az tesadüf edilir.
ve makbûl be-tahsîs fıtnat ü zekâ ve rüşd ü sedâd ile
Esasen şiirlerinde lâdinî kalmaya çalışan şairin divan-
gaiib i ekser-i ukul reşha-i kilk-i zülâlrîzi dilteşnegân-ı
çesinde münacat, nait gibi parçalar da yoktur. Bahayî,
ihtiyâca mâye-i Rabbânî beiki tefside lebân-ı atşâne
doğrudan doğruya san’atı gaye edinmiş ve eserlerine
sebeb-i hayât-ı câvidânî Esmaî-yül-fesâha Bermeki-yüs-
bediî bir mahiyet vermeğe çalışmıştır. Onun Acem ede­
-semâha fâzıl-ı bîmuâdil mefkud-ül-mümâsil idi.,,
biyatı ile de o kadar fazla meşgul olmadığı muhakkak­
Giiftî, Teşrîfâtuşşuara’da Bahayî hakkında şu beyit­
tır. Onda Acem şairlerinden ziyade Bakî ve Şeyhülislâm
leri yazmıştır :
Yahya tesiri göze çarpar. Yahya hakkında «Gazel i
müzeyyel» tarzında bir de medhiye vücude vetiren Gerçi hükm-i yerâa-i tahrîr
Bahayî, tasrih etmemekle beraber, gerek Bakî’ye, gerek Bu zeminde olurdı cilvepezîr
Yahya’ya nazireler de vücude getirmiştir.vFakat bütün Sadr-ı bezm-i hayât plan keyhan
bunlara rağmen onun bilhassa gazellerinde ayrı bir Ola dîbâce i hat-ı tibyan
hususiyet, ayrı bir incelik ve zariflik hissolunur. Ziya B öyle’olmuştı fezlek-i düstûr
Paşa Harabat mukadimesinde Şeyhülislâm Yahya’dan 01a’’hükm-i sevâdı tâze sutûr
bahsettikten sonra Bahayî hakkında şunları söyler : Eylemekle atâ-yi mevfûrı
Bu şivede bir dahi Bahayî Gark-ı bahr-ı kerem bu mehcûrı
Bülbül veş eder suhan serâyi İktizâ itti ola zîb-i rüsûm
Pek dilkeş ü âşıkane söyler Nakl-i nâm-ı Bahâyi-i merhûm
Ta’riz eden yabâne söyler
Hak bu kim nüktedân-ı âlem idi
Sonra bu yola Nedim gitmiş
Şîve-i cûdda müsellem idi
Taklîd etmiş ziyâde etmiş
Bû Ali tab’ hail ü verziş idi
Her halde gerek muasırları üzerinde, gerek daha Ustâd-ı zemin-i dâniş idi
sonra gelen şairler üzerinde Bahâyî’nin bariz tesirler İlmi Festâi-i mücerred idi
bıraktığı muhakkaktır. Ulemâ ana tıfl-ı ebced idi
Bahayî daha hayatında büyük bir şöhret sahibi oldu. Hoş kalem düşmen-i hired hâme
Maamafih o, haiz olduğu şöhreti şairliğinden ziyade Rüzgâra edîb-i allâme
şeyhülislâmlığına medyundur. Yoksa yazdığı mahdud Olmuş idi o nüktesenc-i güzin
manzumeler, devrinin velûd şairleri yanıda onu hiç şüphe Reşg-i tab’-ı Bahâyi-i Kazvîn
yok ki biraz gölgede bırakırdı. Muasırı olan şairlerin Virmiş idi tamâm pîrâye
hakkında kaside vüdude getirmelerindeki amillerden İki def’a bisât-ı fetvâye
biri de gene onun mühim mevkileri ihraz etmiş olma­ Rüzgârın o nükte ilbâsı
sından mütevelliddir. Daha NaUi’den başlayarak Neşatî, Bilür idi mekadir-i nâsı
Türk Şairleri
Bah. 668

Istühân-ı kelâm ey hoş fen - 111 -

Gûş kıl şi’r-i dilpezîrinden Dil i pür âteş-i uşşâktır çünkim hirîdârı
Nola ol Yûşuf-i hüsnün olursa germ bâzârı
Mehmed Tevfik : Kafile-i şuaıa’da diyor ki :
Bitürmez şûrezâr-ı sinesinden âşık-ı zârın
«Bahayı efendi, hakikaten mahzen-i ulûm ve fezâil
Gül i bâğ-ı belâdan gayri eşg.i çeşm-i hunbâıı
bir vücûd-i kâmildir.»
Aceb mi şerhalardan sînem üzre dâğlar salsa
Faik Reşad, Eslâf’ta diyor ki :
Diraht-ı gam ki hûnâb ı ciğer nûşetmedir kârı
“Bahayî’nin eş’ân üstâdânedir. Gazelserâlıkta müte-
Sadâsın kûh dinlerdi figan ittikçe ey gülrûy
meyyiz idi.„
Benim gibi değildi Kûhken var idi gamhârı
Mualim Naci, Esamî’de diyor ki :
Ruh-i rengin ü lâ’l-i şekkerînin vasf ider dâim
“Bahayı, isti’dâd-ı fevkalâde ashâbındandır. Hele
BaiıâyVnm nola rengîn ü şîrîn olsa güftârı
kuvve-i hâfıza cihetince nâdiretüzzaman ıtlâkma şâyân
idi. Bir dîvançe teşkîl etmekte olan eş’ârı üstâdânedir.„ - IV -
Şemseddiiı Sami diyor ki (K m s.): Bî niyâz-ı tâc-ı devlettir ser-i ebdâl i aşk
“Tahsîli pek o kadar mükemmel değil idiyse de Fark-ı ehl-i derde beştir sâye-i ikbâl-i aşk
zekâveti fevkalâde olup kuvve-i şî’riyyesi dahi var idi.,, Nâlesin âşık niçün eyler hem âheng-i niyâz
Bay Fuad Köprülü, Türk edebiyatı antolojisi’nde Arz-ı hâl-i zâra yetmez mi lisân-ı hâl-i aşk
Bahayî’nin 3 gazeli ile 3 rubaisini neşr etmiş ve eserin Mahrem-i bezm i visâl olsa yine pervâne veş
XVII nci asra aid mukaddimesinde onun ince ve zarif Vâkıf 1 râz-ı niyâz itmez zebânın lâl-i aşk
gazelleriyle mühim bir mevkie sâhib olduğunu söyle­ Lâne-i dilde aceb bilsem nice eyler karâr
miştir. Ateş-i dilsûzdan yanmaz mı perr ü bâl-i aşk
Ben de 1933 yılında Bahayî’nin hayatı ve edebî şahsi­ Hîçe satmışken metâ’-ı cânını oldun yine
yeti ile şiirlerini 132 sahifelik bir eser halinde neşrettim. Ey Bahâyı şeremsâr-ı hidmet-i dellâl-i aşk
Her halde Bahayı gazel tarzının kuvvetli üstadların-
V -
dan biri olmuş ve kendisinden sonra gelen şairlere
bariz tesirler bırakmış kıymetli bir şahsiyettir. Herâsân olmasa gülden dil-i nâşâdm ey bülbül
Bazı manzumelerini örnek olarak alıyorum : Neler eylerdi hâra âh-ı âteşzâdın ey bülbül
Dil-i dildârı nerm itmiş işittim nâle vü zârın
Aceb kim taşa te’sîr eylemiş feryâdın ey bülbül
— Oazel — Ne teshîr itti gülzârı ne urdı âteşe hân
Yine durmaz okursun rûz ü şeb evradın ey bülbül
Tîğ derkâr olmasa ceyş-ı hat-ı ruhsârda
Güle olur nolursa yohsa âhır gerdiş-i gerdun
Fitneler peydâ olur serhadd-i hüsn-i yârda
Gelir bir dem ki alır hâr elinden dâdın ey bülbül
San’atın göstermek ister kâsebâz ı nevbahâr
Çekil sen dahi kûy-i derde gülzâr-ı selâmetten
Gülbün üzre kâsedir güller firâz-ı hârda
Bahâyı veş çekildi aşk ile çün adın ey bülbül
Bîm-i hecr ü ârzû-yi vuslatı fark eylemez
Kendüzün nâbûd iden germiyyet-i dîdârda
- VI -
Târ-ı zülf-i yâre şâyân-ı fedâ olmaz yine
Günde bin Mansûr cevlân itse zîr-i dârda Gelse nesîm-i subh ile müjde şeh-i bahârdan
Ey Bahâyı şâhid-i bâzâra meyi itmez gönül İtse halâs bülbüli mihnet-i intizârdan
Dursa bin Yûsuf melâhat her ser i bâzârda Kırmızı destmâlîni alsa ele arûs-i gül
Silmeğe eşg-i bülbüli zahm-ı cefâ-yi hârdan
— II — İrdi kemâle sâkıyâ cûş-i mey-i hum-i murâd
Kurtalamaz mı dil dahi keşmekeş-i humârdan
Dilimde bulmadı cây-ı karâr cûy-i ümîd Hirmen-i hüsni eyleme mâye-i cevr-i bîdilân
Gülüp açılmadı mânend-i gonca rûy-i ümîd Ey gül-i ter sakın sakın süz-i dil-i hezârdan
Misâl-i nefha-i gül mâye-i zükâm oldı Merhem-i lûtfun itmesün yâr Bahâyiyâ dirîğ
Meşâm-ı cânıma ol dem ki irdi bûy.i ümîd Geçmeye tâ ki rîş-i gam câna dil-i figârdan
Olursa hıtta-i milk-i dilimde şehrâyîn
Yine açılmaya dükkân-ı çârsû-yi ümîd - Vll -

îder gürîz tutan nâmurâdlık semtin 01 melek tal’at ki zîbâlıkta yeğdir hûrdan
O râhtan ki ola müntehâ-yi kûy i ümîd Sanki dest-i kudret anı yaraduptur nûrdan
Bahâyi gam yeme çevgân-ı âhın anı kapar Şerbet i lâ’l-i lebiyle câm-ı Cem ’den fariğim
Kıbâb-ı çerhe de âvîze olsa güy-i ümîd Sunma sâkî mey ki mestim ol gözi mahmürdan
Türk Şairleri
669 Bah.

Tûti-i râz-ı dili şevk ile gûyâ ittiler Yıkılmaz dil pey-ender-pey çekerken câm-ı âzâıı
01 mücellâ sîne bir âyinedir bellûrdan Bu bezmin bâde-nûşı mest olur ammâ harâb olmaz
Perteviyle ehl-i aşkı yandırır pervâne veş Bahâyî her ne emr eylerse ol şâhenşeh-i hûban
Görünen gerden değil bir şem’dir kâfûrdan Seri teslîm ü hâk-i aczden gayri cevâb olmaz
Çıktı can tenden Bahâyî yâd-ı vasl-ı yâr ile
- XII -
Âh kim çıkmaz hayâli hâtır-ı mehcûrdan

- VllI -
Âşık neşât-ı meclis-i ayş ü dem istemez
Hûn-i dilin koyup mey-i câm-ı Cem istemez
Dağıttım hâb-ı nâz-ı yârı ey feryâd neylersin
Lûtf eyle dest-i pâkini âlûde eyleme
Idüp fitneyle dünyâyı harâb âbâd neylersin
Senden zebâne zahmına dil merhem istemez
Dil i mecrûhuma rahm eyle kolsun dâm ı zülfünde
Ey subh-i âfiyet nem-i lûtfun azîz tut
Şikeste bâl olan mürgı idüp âzâd neylersin
Gülzâr-ı aşk goncaları şebnem istemez
îdersin gerçi her derde tabîbim bir devâ ammâ
Dil kân-ı gam sirişte vü hem ma’den i elem
Cünûn-i ehl-i aşk olunca mâderzâd neylersin
Sevdâ-yi aşk ı yâr ise asla gam istemez
Varup giysû vü zülf-i yârı biri birine kattın
Pervâne üzre eşg-i terin şem’ dökmesün
Yine bir fitne tahrik eyledin ey bâd neylersin
Şemşîr-i aşk küşteleri mâtem istemez
Şehîd i tîg-ı aşk-ı yârdır sercümle-i âlem
Bir âşinâ nigâh ile kârı tamâm olur
Urup şemşîre dest ey gamze-i cellâd neylersin
Nahcîr-i dil kemend-i ham ender ham istemez
Güzel tasvir idersin hatt u hâl-i dilberi ammâ
Bezm-i mahabbet içre Bahâyî rek-i dilin
Füsûn-i fitneye geldikte ey Behzâd neylersin
Bir târdır ki yâri-i zîrûbem istemez
Bahâyî veş değilsin kabil i feyz-i safâ sen de
Teküllüf bertaraf ey hâtır-ı nâşâd neylersin Bibliyografya Asm., Bakî divanı,Blg., Esm., Esr.,Evliya
Çelebi : Seyahatname, Faik Reşad : Eslâf, Oft., Karaçelebizade
, - IX - ,
Abdülaziz : Zeyli Ravzatülebrar, Fzl., Fuad Köprülü ; Edirneli
Deıûn-i goncayi te’sîr-i efganınla bûn ittin Güftî Millî mecmua No. lo8, 109, Divan edebiyatı antolojisi, Kfl.,
Yeter ey bülbül-i sermest ü şeydâ ey cünün ittin Km5.,IVlcb.,Nabi divanı, Naima:tarih,Naili divanı, Nazim divanı,Ne­
Tamâm açtın hezârı berg i istiğnâ ile ey gül dim divanı, Osm., Rz., Sadeddin Nüzhet; Neşatî hayatı ve eserleri,
Velî nahlinde bâr-ı nâz ü işveyle zebûn ittin Şeyhülislâm Bahayı hayatı ve eserleri 1933, Şeyhülislâm Yahya divanı,
Şky. Rifat; Devhatülmeşayih, İlmiye salnamesi ve Bahayı diva­
Kitâb-ı vasf-ı gülden görmemişken bir varak bülbül
Ş ,,

nının müteaddid nüshaları.


Anı ey aşk sen bir ûstâd.ı zû fünün ittin
Yaşım hemreng akar hûnâbe-i dille o demdir kim B ahay î (Tebrizli) — Son asır şairlerinden Bahayî
Hayâl-i lâ’l-i gülfâınınla eşgim niyIgûn ittin hakkında Bay İbnülemin Mahmud Kemal şu malûmatı
Bahâyî veş dili mânend-i lâle çâk çâk itme veriyor (Stş.) :
Nişân-ı mihr-i aşkı ana kim d âğ.ı derün ittin «Ahmed Bahayî efendi, Tebriz’in Ehrab mahallesi
ahâlîsinden Mehmed Bâkır’ın oğludur. Takriben 1291
- X — ■
(M. 1874) de Tebriz’de doğdu. Memleketinde tahsîl-i
Dil ki gamperver değil hergiz o dil şâd olmasun ilme mübaşeret ve ta’lîk, nesta’Hk, şikeste, nesh-i Arabî
Dâmdan mürg ı giran pervâz-ı âzâd olmasun temeşşuk eyledi. Pederi, san’atiyle geçinir ve âilesi
Hem yakarsın berk-ı şemşîr-i sitemle âlemi kesîr olduğundan kesb-i maîşet için eniştesi Mehmed
Hem yine dirsin ser-i kûyimde feryâd olmasun İsmail A ğa’nm refâkatiyle Tiflis’e gidip dokuz ay sonra
Bîsütûn-i dilde göster zûr-i bâzü-yi gamı avdet eyledi. 1310 (M. 1892) da İstanbul’a geldi. Tüc­
Tâ ki kârın kâr-ı bî encâm-ı Ferhâd olmasun cardan Aka Ahmed Efnan-ı Şirâzî’nİH hidmet-i kitâbe-
Muhkem oldı bend-i zülfi ıztırâb ittikçe dil tinde bulundu. Büyük zelzeleden sonra ticâret için Aka
Mürg-i bî ârâm esîr-i dâm-ı sayyâd olmasun Akmed ile İskenderiyye’ye gittiler. Mûmâileyh, Hindis­
Gamze i dildâra kaldı kâr ı cân-ı nâtüvan tan tarîkiyle Şiraz’a giderken beraber götürmek iste­
Kimseler muhtâc-ı zahm-ı tîg-ı cellâd olmasun diyse de Iskenderiyede giriftâr olduğu sıtmanın iştidâdı
korkusuyla gitnrıedi. Kıbrıs ve Girid yolu ile İstanbul’a
- XI -
döndü. G irid’de bulunduğu esnâda hattat “Müşgin ka-
Itâb 1 lâ’l-i nâbından gönül pür pîç ü tâb olmaz lem„ den icazet ve «Mübarek kalem» lâkabını aldı.
Bilür kim kân-ı âteşten çıkan hançerde âb olmaz Yunanistan’a îlân-ı harb edildiği esnâda gazete idâre.
Sakınsun seng diller pertev i nûr i cemâlinden hânelerinden müvezzi’liği toptan der’uhde ederek seyyar
Ki zûr-i tâb ı hüsne dil değil dağlarda tâb olmaz müvezzi’lere tevzî’ sûretiyle bir sene bir mikdar para
Aceb mi küştegâna kûy-i dilber bîşümâr olsa topladı. Köprünün Üsküdar iskelesinde kitab, gazete,
Şehîdân ı belâ-yi aşka mahşerde hisâb olmaz bardak, tabak, kâse satmak üzere bir dükkân açarak
Türk Şairleri
Bah. 670

temîn-i maîşet etmeiite iken — veresiye verdiği eşjâ- îfâ ve bu suretle nakden ve taâmen intifâ’ ederdi.
nın esmânını istediğinden dolayı münfaii olan — hak- Kendi faziletini izmâr, fakat başkalarının ma’rifetini
nâşinas bir kaptan, sarhoşluk sâikasiyle vapuru dükkâ­ izhâr eden müdîr-i nezîh-ül-ahlâk, nasılsa bu bîçâre
na bindirerek eşyânın mahvına sebeb oldu. Bir sene adamın hâl ve kaline dâir bir şey söylemediği gibi ben
zarûret ve mihnet içinde kaldıktan sonra — Mısır’da de kendi ile müşâfehe etmediğimden bittabi liyâktine
mülâkî olduğu — kitab tâbi’ ve taciri Ferecullâh-ı Kürdî muttali’ olamadım. Vefâtından sonra müdîrin kemâl-i
İstanbul’a gelip kütübhânelerden ba’z.ı âsâr istinsâhmı teessürle naki ettiğine göre beni gördükçe nazar-ı niyâz
teklîf ettiğinden mûmâileyh ile diğer tâlibler için üç ile bakar, «ah ne olur benim terceme-i hâlimi ve eş’â-
yüzden ziyâde kitab yazdı. Hüsn-i hattı ve Fârisî inşâda rımı da kitabına yazsa» dermiş Vaktiyle vâkıf-ı hâl ü
mümâresesi olduğundan sefârethânede işleri olan İranî- kal olsaydım hasîsa-i kadirşinâsînin îcâb ettiği sûrette
1er, istid’ânâmelerini ana yazdırırlardı. İran sefirlerin, hareket ederdim. Vefâtından sonra arzûsunun husûli,
den ve müsteşarlarından bazıları, sefârethaneye almak bir dereceye kadar telâfi-i mâfât etmiş demektir. Teb-
isledilerse de kendi arzû etmedi. Vefâtından beş rizli bir fakir acemin İstanbul şîvesiyle söylediği eş’âr-ı
sene evvel şehrî yirmi beş lira ücretle Bayezit’teki belîgaya atf-ı nazar ı im’ân ettikçe “Feı zend-i Stanbûl’ıım
kütübhâne i umumî hademeliğine ta’yîn olundu. Hem ferzend i Stanbûl,, maâliyle i’lân-ı mübâhât iden bir
hidmet eder, hem de kütübhâneye âid yazıları yazardı, şâir-i şehrî ile hem zebân olduğuna hükm etmemek
a-r illetine duçar olarak bir buçuk ay yattıktan kabil değildir. İranîler arasında güzel Türkçe şiir söyle­
sonra 14 zilkade 1344 (M. 1925) de vefât etti. Merkez yenler vardır, fakat bir zavallı hizmetçinin lâfzen ve
efendi kabristanına defnolundu. Şiirde mahlâsı Bahayî’- ma’nen düzgün ve şîve i şehre uygun şiir söyleyebilmesi
dir. Kütöbhâne-i umûmî müdîr-i fâzılı İsmail efendi, mû- şâyân-ı dikkattir. Mâlin kemâle tevakkuf ettiğin® kanâat
mâileyhin terceme-i hâline dâir verdiği varakada diyor ki: edenlerden olsaydım, şu fakir ve muktedir şâirin hâliyle
«... Pederi valde cihetinden sâdât-ı Hüseyniyye’ berâber kemâline de teessüf ederdim.
dendir. Îranîler, Seyyid’in kitâbetinde şeref-i siyâdetin _ I -
ma’nevî bir eser-i yümn ü bereketi bulunduğuna mu’te-
— Yâd-i C anan —
kid olduklarından ekseri anın yazısı ile bir kıt’a, beyit,
bir satır duâ edinmeği yümün addederlerdi. Bir de Vaktâ ki şems i garib olur dîdeden nihan
bağlılara yumurta üzerine vefk yazardı, tesiri görülürdü. Sîmürg-i rûz-i rûşen eder meyl-i âşiyan
Yirmi beş seneden beri kendini bilirim, hilâf-ı edeb ve Ceyş-i zalâm saht-ı zemine eder hücûm
nâmus hiç bir kelâm ve hareketi vâki’ olmadı. Fârisî Mağlûb-i dest-i zulmet olur leşker-i nücûm
ve Türkî eş’ârı vardır. Memleketinde iken Azerbaycan Gök üzre ne sitâre ne encüm ne mâhtâb
Türkçesiyle nâmında yoğurt ve ayran hakkında Ecsâm-ı nûr setr kılar perde-i sehâb
bir manzume yazıp tab’ettirmiştir. «Musavver Terakkî» Her semt ü her tarafta olur samt sernümûn
ve haftalık «Malûmat» gazeteleriyle ba’zı âsâr-ı şi’riyyesi Bir makber i siyeh gibi âfâk pür sükûn
neşr edilmiştir. Türk musikisine merâkı olduğundan bir Hep kâinât lücce-i levne dalup gider
neşîdenin hangi makamdan okunduğunu derhal söylerdi. Meşgul hâb-ı nâz ile sükkân-ı bahr ü ber
Vefâtından beş sene evvel zâtülcenbe ve anın netîcesi Bu tarz ilâ tekarrür eder leyle-i firâk
olarak dîk ı nefese uğradığından toprak kokusu alıp Kânûn-i dilde şu’lelenir r.ûr-i işliyâk
derdine devâsâz olmak ümîdiyle bağçeye ve çiçeklere Sûy-i diyâra yüz çevirip eylerim nigâh
merâk etmiş ve kütübhâne bağçesini gülistan hâline ge­ Yâd-ı vatan kılup çekerim hasret ile âh
tirmişti. Ulvî, nezîh, lâtîf şeylere tab’an meyyâl Cûlar misâli cûş u hurûş ile çağlarım
ve âşıktı. Şâir, hattat, bâğban, musikişinas, kanâ- Hûnin sirişgimi akıtup rûye ağlarım
atkâr, sabûr idi. Kütübhânedeki ücretinde terâküm Dünyâ vü mâsivâ nazarımdan olur baîd
ettirdiği bir kaç kuruşla Topkapı hâricinde bir bağçe Yüz gösterir o vaktde bir âlem i cedîd
ve kulube almıştı. Orada münzevî bir halde yaşamak Mir’ât-ı dilde cilve eder rûy-i dilberim
emelinde idi ki bâd-ı gayret avrâk-ı huzurunu perîşân Y a ’ni ruh-i birâder-i bâ can berâberim
eyledi. Ba sad sürür seyr ederek gül cemâlini
Giysû-yi tâbdârını ebrû vü hâlini
Târûmâr eyler hep evrâk-ı huzurun rüzgâr
Vehm âleminde bûs kılup dest ü rûyini
Bir serâtned goncayı bir lâhze handan görtnesün»
Gâhî siyâh dîdesini gâh mûyini
Kütübhâne-i umûmîye gidip geldikçe bu adamcağızı Râz-ı derûnumı ederek şerha şeıha bâz
görürdüm. Orta boylu, kara bıyıklı, esmer, sessiz idi. Eş’âr. 1 âtiyeyle olurdum terânesâz
Hem kütübhânedeki hidmetini görür hem de müdîr-i Ey kalbimin yegâne enîs i güzîdesi
fâzılın — kemâl-i memnûniyetle hidemât-ı şahsiyesini Ey nahl-i rûhumun semer.i nev residesi
Türk Şairleri
671 Bah.

Subh-i hayâtımın şafak-ı reng perveri B ahay î (Veled Izbudak, Bahaeddin Veled Çelebi)—
Eflâk-i ömrümün kamer-i nûr güsteri 1282 — 1867 de(l)Konya’da doğdu.Babası Mustafa Necib
Şem’-i ümidimin lemeât-ı münîresi Çelebi'dh ki Mevtana Cetâteddim Rum î neslindendir.
Enzâr-ı ceşmimin ferah efzâ mesiresi
Kanûn-i sâz ı razımın en gizli perdesi
Amâl-i fikr ü zikrimin âguş keıdesi
Her ân ü her dakikada yâd eylerim seni
Yâd et unutma sen dahi ey sevgilim beni
îşte bu nev’ ile şeb-i firkat eder mürûr
Eyler tulü’ subh öter bülbül, i sühûr
Nağmât-ı andelîbe edüp hası-ı gûş-i hûş
Mürg-i hazan gibi kalırım naklden hamûş (1)

II -

Gazel —

Neden ey âfet-i can pîş-i çeşmimdcn nihân oldun


Unuttun âşık ı zârı rakî'-'e mihribân oldun
Düşerken hâk ü hûn içre şehid i htrceı-i gemzen
Teessüf eylemek lâzım geliıken şâdmân oldun
Çek ey sînem demâdem nâle âhı âha peyverd et
Ki bundan böyle tîr i mihnete sen de nişân oldun
Akıt ey ebr i dîdem lâ'lgûn hünâbe-i hasret
Ki sen de ben gibi câm-ı elemden sergirân oldun
Değil dildârdan şekve kabahat şendedir ey dil
Ki pîr-i akla sormazdan reh-i aşka revân oldun
Dürüg âmîz olan bir hande-i cânâne aldandın
Cenâb-ı vehm ile eve i visâle perfeşân oldun Yeled İzbudak

Yetiş ey şehsüvâr-ı merk öldür de beni kurtar Bay Ahmed Remzî’nin Tarihçe-i aktab adlı eserinde
Memâtın ser zemininde niçün âheste rân oldun şu silsile görüliyor ;
Bahâyı hâlini anlatmak isterdi o bed mihre «Hâlâ seccâdepîrâ-yi irşâd devletlu reşâdetlu (Veted)
Teşekkür eylerim hâme benimçün tercemân oldun Çelebi efendi hazretlerinin silsile-i necibe i tâhireleri :
Hazret-i Eşşeyh Mesnevîhan Huccetullah Muhammed
— III - Bahâiiddin Veled Çelebi İbn-i Mustafa Necîb Çelebi
İbn-i Abdürrahmân-ı râbi’ Çelebi İbn-i Mehemmed Ba­
Gül gibi nâzik olan kalbine ey sîmbeıim haeddin Veled Çelebi îbn-i Ahmed Çelebi İbn-i Abdür-
Etmez efsûs eser zerre kadar nâleleıim rahınan-ı sâlis Çelebi İbn-i Bayram-ı evvel Çelebi İbn-i
Nazarımdan benim ey nûr-i basar dûr olalı Abdülhalim-i evvel Çelebi İbn-i Abdürrahman ı evvel
Gözlerimden feverân etmededir eşg-i terim Çelebi İbn i Ebû Bekir Çelebi îbn i Ferruh Çelebi İbn-i
Bırakıp bâdiye-i hecr ü tahayyürde beni Husrev Çelebi İbn-i Kadı Paşa Çelebi İbn-i Cemaleddin
Kaldı ma’tûf güzergâhıma medd i nazarım Çelebi İbn-i Âdil-i sâlis Çelebi İb n i Ârif-i sânî
Sûziş-i nâire-i hasret-l dîdârın ile Çelebi İbn i ÂdiI-i ekber Çelebi İbn-i Ulu Ârif Çelebi
Ah pervâne sıfat yanmadadır bâl ü perim İbn-i Hazret-i Sultan Veled İbn-i Hazret-i Mevlâna
Kapan ey perde-i nevmîd i siyeh fâm-ı firâk Mehemmed Celâleddin İbn-i Hazret-i Sultanülulema Me­
Açıl ey levha i ümmîd-i visâl-i seherim hemmed Bahaeddin Veled...»
Râz-ı serbeste-i a’mâlini terkîm ederek Veled İzbudağ’ın bu şecereyi ihtiva eden bir kart
Kala cânânıma bir hâtıra i aşk eserim„ bastırdığını da biliyoruz.
Bibliyografya : Stş. Muayyen tahsilini Konya’da Sultan Veled medre­
sesinde bitiren Veled İzbudak, Hacı Abdülgaffar
(1) Şair Esad Andelîb’in riyâset-i tahrîriyyesinde intişâr eden efendi’den de Farsça öğrendi. Daha sonraları Medine’de
«Terakki» gazetesine (11 cümâdelâhire 1316) da dere edilen bu Şeyh Bedreddin, Şeyh Kettanî gibi âlimlerden üç yıl
manzumenin altına şu satırlar yazılmıştır. « Şi’rini neşr ettiğimiz kadar Hadîs okudu ve icazetname aldı. Bir müddet
Ahmed Rahâyî efendi, gayûr bir müvezzi’ olup hüsn-i hatta dahi Şam ve havalisinde bulundu. Oralarda bulunan kıymetli
mâliktir. İsti’dâd ı fevkalâdesinden dolayı kendini tebrik eyleriz.». (I) H. 1284 .
T ü r k Şairleri
Bah. 672

şahsiyetlerden de Tefsir, Hadîs g-ibi dinî ilimler saha­ rayı devlet» azalığına tayin olundu. Zaferden biraz evvel
sında istifadeler etti. (1305 — 1889) da malûmatını daha Ankara’ya gitti. Bir müddet geçince Kastamonu mebuslu­
ziyade g-enişletmek gayesiyle İstanbul’a geldi. Ve bura­ ğuna seçildi. Türk dili sahasındaki tedkiklerine devam
da evlenerek kaldı. Bir müddet Eyip’teki Bahariye Mev- ediyordu. Veled İzbudak neşrettiği hatıratında diyor ki
levîhanesinde ikamet etmişti. Tekkenin şeyhi şair Hüseyin {Vakit 12 kânunuevvel 7932):
Fahreddin efendi’den istifade etti, ve bu zatten Mevlevî “ ... Daha düşmanla çarpışırken, henüz İstanbul yolları
sikkesi giydi. Daha sonra Südiüce Sadî dergâhı şeyhi kapalı iken Şamili Rifat'la beraber Oazi Hazretleri'nm
Mesnevîhan E lîf efendi’den de mühim istifadeler etti. köşküne gittik. Bizi samimiyetle kabul etti. Sohbet
Aynı zamanda Mevlevî olan Elîf efendi {Elif maddesine esnasında neyle meşgulsünüz buyurdular. Samih, kitab-
bakınız) Veled Çelebi’ye Mesnevi icazetnamesiyle Mev­ larımız yok. Başlıca bir şeyle meşgul değiliz. Maarif
levîlik hilâfetnamesi verdi. Bu zat hakkında bir kaside vü- emriade çalışıyoruz dedi. Gazi Hazretleri, kitablarımızı
cude getiren şair, bir gazelinde ise şunları söyliyor: İstanbul’dan köşklerimizden getireceklerini vaid buyur­
Geçtim hevesât-ı dünyevîden dular. Samih, bir münasebetle dahi Avrup matbuatından
Zevk aldım umûr-ı uhrevîden Türklüğe müteallik bazı kitaplardan da bahsetmişti.
Y â Rab beni bir nefes ayırma O kabil kitapların celbi için de matbuat müdürlüğüne
Kur’ân ü Hadîs ü Mesneviden âtideki tezkireyi yazdırmışlardı :
Hamden lillâh ki feyzyâbım Ankara 3ö - 4--3Sİİ
K ur’an’daki râz-ı ma’nevîden
Ashâb-ı Hadîsin isrine uy
Matbuat ve İstihbarat Miidiriyet aliysine
Ayrılma bu mezheb-i kavîden
Keşf ettim o râz-ı Mesnevî’yi
Güftâr-ı Eiîf-\ münzevîden Samih Rifat Bey ile Veled Çelebi milletin ilim ve
Dûr itme Veled kulun İlâhî irfanı noktai nazarından pek kıymetli mesaide bulunduk­
Sâdât 1 kirâm-ı Mevlevîden ları malûmu âlileridir. Bilhassa milletin ve bütün Türk­
lüğün mahtaç olduğu esaslı bir Türkçe lügat vücude
Bay Akçuraoğlıt Yusuf'un dediği gibi “Bu sıralarda
gatirmîkle müştegildirler. Bu hususta lüzumlu gördük­
Mehmed Veled efendi, tam klasik bir müslüman,Osmanlı
leri bazı kitapların Avrupa’dan celbi icab ettiği anlaşıl­
ilim ve edebiyat meraklısıdır; Arapçaya, edebiyat ı Ara-
mıştır. Kendilerinden mezkûr kitapların hemen listesini
biyeye, ulûm-i diniyyeye çok ehemmiyet verir.„
taleb ve sipariş buyurmanızı rica ederim. Bu husus için
Veled İzbudak, İstibdad devrinde esasen iyi görüş­
sarf olunacak meblağ tarafımdan temin edilecektir,
tüğü Memduh Paşa’nın delâletiyle «Matbuatı dahiliye»
efendim.
ye intisab etmişti. Meşrutiyet inkılâbından sonra bir
Türkiye Millet Meclisi Reisi
müddet Darülfünun’da Farisî müderrisliği etti. Bir m üd­
Başkumandan
det te Atâ efendi’nin hastalığı esnasında Galata mevle-
M. Kemal „
vîhanesi şeyhliği vekâletinde bulundu. Mevlâna dergâhı
postnişini Abdülhalim Çelebi, aleyhine mazbata yapılmak Bugün de Kastamonu saylavı olan Veled İzbudak,
suretiyle azlettirilmiş ve yerine Mehmed Reşad’m ira­ hayatını tedkikve tetebbua hasr eden bir Şark âlimidir.
desiyle Veled Çelebi getirilmişti. Bu tayin için o sıra­ Bana yazdığı bir varakada bilhassa şunları zikrediyor ;
larda «Meclisi meşayih» reisi olan Elîf efendi de çalış­ «. . . Bilmem ki bakılırsa ben daha ziyade ilim işle­
tı. Yenikapı mevlevîhânesi şeyhi Bakî efendi şu tarihi riyle uğraştım. Tefsirlerden İbn-i Cerir gibi otuz cild
kaleme almıştır : tefsîri, Dürr i mensûr'n, daha şâir mufassalâtı hatmettim.
Veled.i pâk i cenâb-ı Hünkâr Hadîs’den Kütüb-i sitte’yi ve şâir devâvîn-i Hadîsi kâ-
Der-i Molla’da makamın buldı milen okudum. Arab edebiyatına âid yüze karib eser
Himmet-i Pîr’e bu da burhandır tedkik ettim. Acem’den, Türk’ten okumadığım kalmadı.»
ona târîh oldı Onun daha pek genç iken Türk lisaniyat ve ede­
_ 1328 _ biyatı sahnasında da bir hayli çalıştığını biliyoruz.
«Mukaddes cihad» ın ilânı üzerine (1330— 1914) te Kendisi diyor ki ;
Veled Çelebi de bir «Mevlevî alayı» teşkil etmiş ve bu «. . . Sultan Veled medresinde ders okurken, huzûr i
alayın baş kumandanlığını deruhte ederek Cemal Paşa Pîr kütübhânesinde Hazret-i Mevlâna’nın Dîvân-ı kebî­
ordusuna iltihak etmişti. rini okumuştum. Bittabi’ pek az anlıyordum. Ara sıra
îtilâfçılar zamanında Şeyhülislâm Sabri’nin tensib ve anlaşılmaz bir Türkçe ile bir kat daha nâsihler tarafın­
Vahdeddin’in iradesiyle Veled Çelebi Mevlevî asitanesi dan tahrîf edilmiş bazı beyitler gördüm. Bunlardan
postnişinliğinden azledildi (1335 —1918).Üç ay sonra «Şu­ bazıları da mülema’ idi. Meselâ
Türk Şairleri
673 Bah.

15 li-ly.^ j^JL kitabını hazırlamaya başladı (1) . »


C--.V o- r 0“ “Çelebi efendi, gayr-ı m athü’ risâlesinde, kendi ter-
Beyti §fibi. Çok hoşuma giden bu beyitlerden bahset­ cümeihâlinden bilrnünâsebe bahsederken, dostunun bu
tiğim kütübhâneci Hâlid Dede, “Sultan Veled hazret, hikâyesini şöyle naklediyor ;
lerinin mesneviyaâtmda daha çok Türkçe beyitler vaı„ “Matbüat âleminde Necib Âsim üstâdımızla görüştüm.
dedi. Gerek mesneviyâtmdaki, gerek dîvanmdaki beyit­ Kendisini müfrit bir Türkçü buldum. Osmanlı edebiyatının
leri okudum ve yazdım idi. Bir de Harâbât okuduğumda mükellef şiirlerini, nesirlerini gayr-ı tabiî ve gayr-ı ma­
Emîr Ali Şîr Nevâyî’nin ve Sultan Hüseyin Baykara ve kul buluyor,“Türklerin en hakîkî edebiyâtı halktan zuhûr
Molla Lûtfî’nin Çağatayca şiirlerini görmüştüm. O yük­ eden ve halka hitâb eden âsârdır„ diyordu. Ben bu
sek mezâmînin bu çangal çungal lisanla ifadesi gayet irşâdâtı o vakit bihakkin kavrayamamış olduğum halde
tohafıma gitmişti. Derken kütübhanede Nevâyî lügat­ tıynetimde merküz olan 16, 17 yaşında Abuşka’yı istin-
lerini hâvî Abuşka kitabmı gördüm; istinsâh ettim. sâha sevk eden mâderzâd isti’dâdım, beni artık Türkçü
Bizim dilimizden başka Türkçenin şuabâtı olduğuna yapmıştır. Necib Âsim Bey bana müsteşriklerin tab’et-
ıttıla’ hâsıl etmiş oldum.„ tiği eski Türkçe eserleri, eski lügat kitablarını gösterdi.
Bay Akçura- Ben Lehce’yi bir
oğlu Yusuf diyor edebî kitab okur
ki (Türk yılı) : gibi baştan aşağı
«İstanbul ha- okudum. G özü­
yâtınm ilk dev­ mün önünde baş­
resinde Çelebi ka bir âlem açıl­
efendi’yi ŞÜr ve dı. Zaten îmam
“Edebiyât-ı Mev. Süyutî’nin Elmü-
leviye„ ile meş­ zehher’ini Ahmed
gul buluyoruz : Fâris’in Elcâsûb’-
Mevlâna’nm Va- unu okuyarak
siyyetnâme’ s i ni kudemânın, son­
şerh ederek Hay- ra da Cürci Zey-
rülkelâm ünvanlı dan’ın Tarih-i a-
bir eser yazıyor; dâb-ül-lûga ve
bir “Mevlevi ta­ sair eserlerini o­
rihin nin telîfine kuyarak garbda-
başlıyor; “Veled ki müteceddidî-
Sağdan itibaren'- Galata mevlevîhanesi şeyhi|Ahmed Celâleddin Dede,-Afyonkarahisar şe>hi
gahayî,, veya sâ­ nin «llm-i lügat»
Celâlddin Çelebi, Dergâhı Mevlâna postnişîni vemücahidîni Mevleviye knmandanı Veled Çelbebi,
dece “ Bahayı „ Âmil Çelebi (Halep ve Kastamonu mevlevîhanelerinde şeyhliği vardır) , Sertarik Âdil Çelebi, ini öğrenmiş bu­
imzasiyle manzû- Gelibolu mevlevîhanesi şeyhi Burhaneddin Dede, Bahariye mevlevîhanesi şeyhi Nazif Dede, lunuyordum. Ne­
Yenikapı mevlevîhanesi şeyhi Bakî Dede,Edirne mevlevîhanesi şeyhi Salâhaddin Dede, bilâhire
meler,mersiyeler Bahariye mevlevîhanesi şeyhi olan Bahaeddin Dede, Bahariye ve Afyonkarahisar mevlevîhane­ cib Âsım’ın teş­
tanzîm ediyor; hâ lerinde şeyh vekilliği eden Ahmed Çelebi. vikiyle bir Türk
sılı daha Konya’da iken başlayan Türk lisâniyyâtı mera­ I lügati yazmaya çalıştım.»
kından mütevellid ciddî bir eser meydana çıkarmıyor; Veled îzbudag’ın eserlerinden ancak bir kısmı tab’-
ancak Fuzulî’nin «Su» kasidesine «Aynülhayât» adlı bir edilmiştir. Bunlardan bazıları gazete veya mecmualarda
şerh yazıyor ki bu şerh üç lisâna âid dekayık-ı iştika- tefrika suretiyle neşrolunmuş, bazıları da kitap şeklinde
kıyyeden bahs ve her üç lisandan bir çok müntehab intişar etmiştir. Bunlardan bazılarını gösteriyorum:
nümûneler irâe ediyor. Türk yurdu'nâdi muhtasar tercü- I — Hayrülkelâm : Mevlâna’nın vasiyetinin şerhidir.
me-i hâlini yazan dostu Necib Âsim Bey, Çelebi efen- Kitabın baş tarafında “Konya’da âstâne-i hazret-i Mev­
di’nin lisan sâhasında Türkçülüğünün asıl 1897 tarihle lâna postnişîni Mehmed Veled Çelebi; Cerîde-i sofiyye’-
ye tefrika süı etiyle dere edildikten sonra tab’edilmiştir„
■rinde başlamış olduğunu şöyle anlatıyor :
kaydı vardır. 75 sahifeden ibaret olan bu eser iki defa
“Aynülhayât’ın mütâlâasından hazretin Türkçeye
tab’edilmiştir. Müellif, mukaddimesinde şunları söyliyor :
vukuf ve isti’dâdını anladım; kendisiyçün medâr-ı feyz “ . . . Bu benim ilk eserimdir. îlk evlâdım gibidir
ve millet içün bâisâ hayr olur ümidiyle Türk lügatlerini Pek severim. Besbelli müessirin eserin güzelliklerinden
toplamağa teşvik ettim. Yazma, basma, eski, yeni bir olmalıdır. Yoksa şerhimin acemice olduğunu mu’terifim.
çok kitaplarımı kendisine verdim. O da bunları tamâ- Bunu İstanbul’a yeni geldiğim sene bundan tahminen
men okuyup, lügatlerini ve şâhidlerini defterlerine kayd yirmi beş sene akdem yazmıştım. O vakit yirmi yaşında
etti. Kendisi de tedârik ettiği kitabları ve kütübhâne- (1) Necib Âsim : Veled Çelebi hazretleri; Türkyurdu. C. VII
dekileri böyleee eledi... Türk D ili ünvanlı büyük lügat S-2475.
Türk Şairleri
Bah, 674

kadar idim. Tahsilim tevessü’ etmemiştir. 0*manlı ede­ ve zavâbıtında dünyanın en zengin, en muntazam lisânı
biyatı ile Fârisîyi biraz biliyordum. Arapçada — istih­ olduğu tezâhür eyler. Bu lisan billûr gibi sâftır. îlm i
racım varsa da— rüsûhum yoktur. Edebiyat ve muhâ- lisâna hakîkî intisâbı olanlar — Atîde görüleceği veçhile—
zaratma yeni heves ediyordum. Bahariye Mevlevîhane- cevherlerden kısm ı azaminin pek kadîm zamanlarda
sinde münzevî olduğum cihetle boş zamanımı nâfi’ bir bazılarının belki de ibtidâ yi tekellümde hangi maraya
şeyle işgal etmek ve bu sâyede kitablara müracâat edip mevzû’ olduğunu — şişe derunundaki madde gibi _
tevsî’-i malûmat eylemek fikriyle telîf hevesine düştüm. müşâhede eyler. Cevherin telâffuzunda gerek sâmitin,
Hüsn i ibtidâ olsun deye teberrüken hazret-i pîr-i dest- gerek sâitin ince ve kalın olması ve her birerlerinin
S:îr cenâb-ı Mevlânâ efendimiz hazretlerinin başlıca hâssası ve hangi manaya delâlet eder bir cev­
sâlikânına en mûciz ve mu’ciz bir vasiyyetnâmesi olan heri teşkil eyledikleri esnâ yi telâffuzda ağızın vaz’iyeti
işbu eser-i dilpezîri şerh ettim...» ve lügatin mevzuunun en ziyade nazar-ı dikkate çarpan
II — Lisan-ı Fârisi : “Çâker i âl-i Muhammed îbn-i hâli, şânı, rengi, ta’mı sesi. ilâh, gibi havâsı her ne
Mevlâaa Veled El-Mesnevîhân„imzasını taşıyan 262 sa- ise ana o yolda bir isim vaz’olunur. Mevzular o yolda
hifelik bir eserdir. Kitabın baş tarafında “En zaıûrî ve tasrîf edilir. Esnâ yi tasrif ve terkîbde cevher tegayyür
kesîr-ül-isti’mâl kavâid ve zavâbıtm hıfzı ve emsileye eylemediğinden ve âheng-i savtîsi muttarid bir kaide
hüsn-i tatbîkı sâyesinde az zamanda lisân ı Fâıisîye tahtında bulunduğundan ekser lügatin kadîmden beri
intisâb müyesser olur» cümlesi kayıdhdır. (1317— 1899) asıl mana-yi mevzuuna intikal edilebilir. Bu sebebderdir
da basılmıştır. ki hazan binlerce kelimeler müştak oldukları bir cev­
III — Aynülhayat ■Fuzulî’nin su kasidesinin şerhiyi* herin zımnmda içtima eylerler. Cevahirin baştan orta­
bir nevi M îvlevî edebiyatı tarihi mahiyyetinde yazılan dan fazla bir şey kabul etmemesi de buna sebebdir.
bu essri g-örmedim Bana yazdığı bir varakada bizzat Hâlis Tückçe bir kelimenin yegâne mi’yârı âhengidir...„
müellif diyor ki : Veled îzbudağ’ın eserleri bunlardan ibaret değildir.
«Aynülhayat’m edebiyat tarihi kısmı bugünkü akide­ Mecmua ve gazetelerde onun tefrika suretiyle intişar
me muhaliftir. Yeled-'den başlayarak beş devreye eden daha bir hayli kitap ve makalesini görmekteyiz.
ayırmışım. Her devreye bir Mevlevî büyüğünü müceddid İkdanı'dd,, Tercümanı hakikat’la, tiazineifünün’da, Serve-
olarak göstermişim. Vakıâ gösterdiğim de o devrin en tifiinun'da muharrirlik etmiş olan Veled îzbudağ’ın Bahayı
büyüklerindendir. Ancak bu olsa olsa «Mevlevî tiıîh-i imzasıyla yazdığı yazılar, musahabeler arasında tercüme
edebiyâtı» olabilir. Bugün yazacak olsam bittabi Orhun 1er de mühim bir yekûn tutar.
âbideleri ve Uygur metinleri gibi hâlis Türkçe eserlerden Bedayial-Arab ve Levlıülgarâm serlevhaları altında
nümune alarak daha ziyade Türkistan ciheti âsariyle bir çok Arap, Acem şiirlerini ve âşıkane sergüzeştlerini
meşgul olurdum. Nevayı veya Osmanlı edebiyatını tercüme ve neşretmiştir, Mevlâna'mu. bazı rubailerini
mec’ûl edebiyat olarak gösterirdim. Onlara bedel Ana­ de ekseriyetle neşren, bazan da nazmen Türkçeye çe­
dolu Halk şairleri eseri ile darb-ı meseller, bilmeceler virdiğini; ayrıca Rubaiyatı Mevlâna'y\ da kitap şeklinde
tabettirdiğini biliyoruz. İbn-i KenıaV'm «Dekayıkulhaka-
gibi şeyleri edvâr-ı edebiyede gösterirdim.»
yık» mı ve Şeyhülislâm Esad'm cAtrabülâsar» mı tef­
IV — Türkçe itikad : Manzum bir eserdir. «Dergâh-ı rika suretiyle neşreden Veled İzbudak, Sultan Veled'm
Hazret-i Mevlâna postnişîni ve mücâhidîn-i Mevleviye Türkçe şiirlerini de kısmen Türk derneği mecmuasında
kumandanı Mehmed Veled» imzasını taşımaktadır. neşretmiş, Nasraddin Hoca hikâyelerini de toplayarak
V — Menakıb : Konya Salnamesinde basılmıştır. bir mukaddime ile tab’ettirmiştir. O nun“Ferhengname„
77 sahifeden ibarettir. «Sultanüluiema, Hazret-i Mevlâna, tercümesinde ve diğer bazı eserlerde haşiyeleri de vardır.
Hazret i Şems i Tebrîzî, Şeyh Salâhaddîn-i Zerkûb-i Türk derneği cemiyetinde ve Türk ocakları Hars

Konevî, Çelebi Hüsameddin, Hazret-i Sultan Veled, heyetinde azalık eden Veled îzbudağ’ın Türkyurdu

Mevlevî âsitâneleri, Zâviyeler ve şeyhlerinin esamisi» mecmuasında intişar edan Müstesna güzeller serlevhası

bahislerini ihtiva eden bir tarihçedir. altındaki yazıları da divan edebiyatı hakkında malûmat
sahibi olmak isteyenler için çok faydalı malzemeyi
VI — Türk diline medhal ■Maârif vekâleti neşriya­
ihtiva etmektedir.
tından olan bu eser (1339— 1922) de basılmıştır. 104
Sümih Rifaf\a yıllarca yazı arkadaşlığı eden Veled
sahifeden ibarettir. Müellif eserin mukaddimesinde şun.
İzbudağ’ın Tür diline dair muhtelif gazete ve mecmua,
lan söyliyor: larda yazdığı makaleler de pek çoktur.
“Dünyanın en büyük milletlerinden olan Türklerin Veled îzbudag’ın henüz tab’edilmemiş olan en mü­
dilleri dahi lisanların en büyüğüdür. Diğer lisanlarda him eseri ise Türk D ili adındaki büyük lügat kitabıdır.
bulunmayan bir çok havâsı şâmildir. Hilkatten bu âne İki defa yazılan bu eser hakkında Bay Akçuraoğlu
kadar zabt olunmayup kadîm mektübât ve mahkükâtı Yusıtj diyor ki {Türk yılı) :
dahi pek az bulunabildiği halde bugünkü Türk şuabâ- “Bu Türk lügati “Türk dili„ nin ilk şeklidir. Müs­
tının lügati cem’edilecek olsa usûl ve fürû’da, kavâid veddeleri, Çelebi efendi’nin eviyle beraber yanar. Bun­
Türk Şairleri
675 Bah.

dan sonra Beğkoz’a taşınırlar. Ve orada Ahmed Midhat deşelemeğe başladı. Kazvinli de yine feryadı tutturdu.
efendi ile münâsebeti arttırır ve yekdiğerine ders verir. “Bu üçüncü cihet yine hangi azadır„ dedi. “Azizim bu
1er. Midhat efendi Çelebi’ye Fransızca, Çelebi efendi da aslanın karnı cevabını verdi. “Aman aslanın karnı
de Ahmed Midhat’a Sultan Veled’in Mesnevî’sini oku­ olmayıversin. Acı tahammül olunmaz bir hâle geldi, o
tur. Ve o hengâmda Ahmed Midhat ve Necib Âsim kadar yaralama deyince,, dellâkin başı döndü. Hayret­
Beyler “Lûgfat„ i yeniden toplaması için Veled Çelebi’yi ler içinde kaldı, Uzun müddet parmağı ağzında kala­
teşvik ederler. Hattâ Ahmed Midhat “Kütübhanem kaldı. Sonra usta bu iğneyi yere atıp dedi ki : Dünya­
şenindir, işine yarayanları al; hizmeti bitinceye kadar da bu, kimin başına gelmiş. Kuyruksuz, kafasız, k aim ­
sende kalsın!„ der. Necib Asım Bey kendisinde bulu­ siz aslanı kim görmüş. Zâten Tanrı böyle bir aslan
nanlardan başka kütübhânelerden bile arayıp lügat k i­ yaratmadı ki .
taplarını bulup getirir ve dostuna verir. Ve Çelebi Birâder 1 gâvur nefsin yaralarından kurtulmak ister­
efendi tekrar “Türk dili„ ni telîfa teşebbüs eder. Veled sen iğne acısına tahammül göster.„
Çelebi efendi 30 yıllık sa’y mahsulü olan bu mükemmel Veled îzbudağ’ın vücude getirdiği eserler arasında
Türk lügatini henüz neşre muvaffak olamamıştır. Os bilhassa mecmualarını zikr etmek icab eder. 50— 60
manii saltanatının meşrutiyet devrinde Maaıif nezareti yıllık tetebbuatın hulâsası olan bu yazmalar, bir çok
tab ve neşr etmeyi taahhüd etmiş ise de başaramamış­ noktalardan kıymetlidir. Dinî mevzulaıa, tasavvufa,
tır. Ümid olunur ki Türkiye C u .T ih u r iy e tin in Maarif vekâ­ felsefeye, edebiyata, tarihe, halkiyata aid malzemeyi
leti “Türk Dili„ ni tab’ ve neşr ederek, Tüüklüğe mü­ ihtiva eden bu eserlerden ileride büyük istifadeler te­
him bir hizmet îfa eder.„ min edilebilecektir. Ben, şahsan ancak bazılarını göre­
Veled îzbudak, son yıllar zarfında Mevlâna Celâled- bildiğim yirmi büyük cildi bulan bu mecmualardan
din'm Mesnevî’sini tercüme ile meşguldür ki birinci cildi bilhassa Mevlevî şairlerine aid bir hayli vesika topladım.
tamamiyle ikmal edilmiştir. Bazı notlar ve haşiyeleri de Veled İzbudak, hece ve aruz vezinleriyle bir çok
ihtiva eden bu eserden bir hikâyeyi aynen naklediyo­ manzume de kaleme almıştır. Bir kısmı mecmualarda
rum : neşrolunan bu şiirler hakkında bizzat şair şunları söy-
“Gemi aslanı (/) : Kazvinlilerin usûl ü âdâtmdan ola­ liyor :
rak şu hikâyeyi dinle : «... Emrullah efendi, Necib Asım ve Cevdet ile be­
Bedenlerine, kollarına, sırtlarına — elem çekmeden— raber îkdam ’a yazı yazışımız hayli zamana baliğdir;
iğne ucuyla döğme yaparlardı. Bir Kazvinli «Bana gü­ Türk vezniyle açık Türkçe halk yolunda şiirler, destan­
zellikle bir döğme vur deye hamamda bir dellâke gitti. lar neşrettik. Ben tâ o vakit îzbudak adını aldım.
“Yiğidim ! ne resmi yapayım,, deye sordu. Haykırır Midhat efendi de Coşkun mahlâsını almıştı...»
aslan süreti vur (2) . Tâliim aslandır. Çalış, mor rengi n... Gençliğimde edebiyat âlemine gömülmüş v«
doyura doyura nakş et„ dedi. “Nerene resim yapayım,, eski yeni bir çok şairlerimizin divanlarını tetebbu eyle­
deye sorunca da “ O resmi sırtıma yap„ dedi. Dellâk miş olduğumdan, ağdalı kasidelerim, gazellerim, mes­
iğneleri saplamaya başlayınca acısı sırtına çöktü. Yiğit nevilerim ve sâirem vardır. Pek küçükken şiirler söy­
inleyerek “Azîzim ! beni öldürüyorsun, ne resm cdi- ledim. «Kendi hânendirs redîfinde eski bir gazelimi
yorsun„ dedi. Bana aslan emr ettin ya„ dedi. Hangi hatırlarım k i:
azadan başladın„ dedi. “Kuyruk cihetinden başladım„
Bu gün bir ehl-i dilden zevk u râhat menbaın sordum
dedi. “A iki gözüm, var geç kuyruktan. Kuyruktan,
Dedi kim ey Veled dünyâda cennet kendi hânendir
kuyruk sokumundan nefesim tutuldu. Kuyruk acısı (1),
nefesimi tuttu. Ey aslan ressamı, varsın aslan kuyruk­ maktaidır. Bu beytin nâtık olduğu veçhile hakikaten
suz olsun. İğne acısından yüreğim gevşedi.„ dedi. ömrümün kısm-ı âzami kendi evimde geçmiştir. Hâric-
Adamcağız yine pervasız, çekincesiz, merhametsiz bir dekiler dahi kütübhâneler, kitabcı dükkânı, medrese,
surette başka bir yeri iğnelemeğe başladı. O yine ba­ mskteb gibi yerlerdir. Ancak ilkbaharda kırları hâlâ
ğırdı : Bu da aslanın neresi. “A güzel adam, bu da çok severim...»
kulağı„ dedi. Azizim 1 kulağı olmayıversin. Vazgeç ku­ Veled İzbudag’m bazı şiirlerini örnek olarak alıyorum:
laktan, lâkırdıyı kısa kes„ dedi. Başka bir yeri dahi
(1)Eski zamanda büyük yelken gemilerinin baş tarafına bir »slan I _
heykeli-yaparlardı. Hiç bir iş yapmayan aslan gibi iri yapılı, göste­
rişli ve fakat elinden bir iş gelmeyen kimselere «Gemi aslanı» derler­ — Güzel kumru —

di ; Veled îzbudak.
(2) Eski zamanda tecribelere, tahminlere mazisi belli olmayan
Ne hazin ötersin ey güzel kumru
malûmatlara müstenid bir «İlm-i nücûm» vardı. Ona göre her kesin Sen de tek mi kaldın nazlı yârinden
gökte bir yıldızı var, «Sa’d, Nahs» o yıldızm ahkâmı ne ise o adam Vatanda mı kaldı sevgili eşin
da hayatta o ahkâm üzere y»çardı : Veled İzbudak . Felek ayırdı mı öz diyârından
Türk Şairleri
Bah. 676

Senin de sevdiğin âfet'i can mı Beni harâb ü yebâb ettin âh cânânım


Gözleri can yakar bir bîamam mı Sen oldun âzim-i bezm-i î^âh cânânım
Yanakları gül gül boyu fidan mı Benim bu cânıma seyyâr bir mezâr tenim
Sen de bahş et biraz işvekânndan Senin de cismine hâk-i siyâh cânânım
Seninle ister idik hayli dem safâ sürelim
Mahzûn isen söyle niçin süslendin
Bu tatlı fikrimiz oldu tebâh cânânım
Bu rengin câmeyle neden bezendin
Ayırdı dört sene olsun taayyüş eylemeden
Feleğe mi uydun kime güvendin
Felek dedikleri ol kînehâh cânânım
Korkmaz mısm baht-ı nâbekârından
Senin hakîkatini ben açıkça söyler idim
Bize batak dere sana düzgündür Dilimde olmasa havf-ı günâh cânânım
Bize bir aylık yol sana üç gündür Lihikmetin bu cihan bâğını makam ettin
Bize ayn-ı mâtem sana düğündür Biraz durup yine gülzâr ı vahdete gittin
Bir dem pervâz etsen şâhısânndan
O yârdan bana sen yâdigârsın Ârif
Güler yüze bir bîkeslik çöktü mü Medâr-ı tesliyet-i kalb-i zârsın Ârif
Tavus kametini felek büktü mü Seni emânet idüp gitti vâliden oğlum
Ahü gözler benimçin yaş döktü mü Bana hayâta bedel bergüzârsın Ârif
Ver haber dehân ı dür nisârından Cihanda varsa alâkam o da heman sensin

Ben ne peşîmânım ne de müşteki Devâ-yi zahm-ı dil-i bîkarârsın Ârif

Anlar meramımı ârif ü zekî D irîğ üç senede mâderinden ayrıldın

Âşık şâirlerin budur mesleki Hemîşe yâd ederek eşgbârsın Ârif

Seni dûr ederler ihtiyârından Bana yeter seni gördükçe duyduğum acılar
Niçin dilinle de âteşnisârsın Ârif
- II _ Hudâ hemen sana versin kemâl ü ömr-i tavîl
Bu derde ecr-i cezîl ü bu zahma sabr-ı cemîl
— Mersiye -
Veled utan yetişir kîl ü kal-i bî ma’nâ
— Refikasının vefatı dolayıüyle{\)
Sözün şikâyeti intâç eyliyor hâşâ
Figan figan ki teseilâ-yi randan ayııldım Sen evvelâ ne isen nezd-i Hak’ta şimdi osun
Evim yıkıldı benim hânümandan ayrıldım Eder mi âşıkı tağyir sûret-i dünyâ
Eşinden ayrılan ağlar gözüm meseldir bu Bu sergüzeşt sana bir medâr-ı ibrettir
Sirişgin eyle revan kim revandan ayrıldım Senin takarrübünü eyleyor bu hâl îmâ
Cihânı çeşmime târ eyledi belâ-yi firâk Eyâ inâyet ü eltâfı aklı hîre kılan
Dirîg kim o meh i mihribandan ayrıldın?! Cenâb ı Rabb-i hatâ pûş ü mün’im i yektâ
Gözüm mesâibime oldı tercemân-ı fasîh O gül nihâlini kıl hülle püş-i gufrânın
Dilim hamûş ki ol hemzebandan ayrıldım O gül kumâş ı cinandan ki giydi Ehl-i kisâ
Gelir mi hâtıra cem’iyyet eyleyin insâf Behakk-i nûr-i Muhammed becâh-ı Zil-kurbâ
Saâdetim arayan kârdandan ayrıldım Be-ittihâd-ı azîm-i cenâb-ı Mevlânâ
Saâdetim olarak az zamanda mahv ü hebâ — Hazine i fünun 1313 —
Keenne görmüşe döndüm acıklı bir rü’yâ
- III —
O bir muhaddere-i pâkzâd dilber idi
— Gazel
Anın derûn ü birûnu güneşten enver idi
Anın cemâl ü kemâl ü ulüvv-i ahlâkın Olunca cânıma beyt-ül-hazen ribât ı vücûd
Görüp bilen dil ü candan perestiş eyler idi Görür mü bir daha Y a ’kub-i dil neşât ı vücûd
İlâhi neydi o ismet o zühd ü ulviyyet Diyâr-ı haşre varır lâhzede taâlâllâh
Beşer değildi melekten de belki berter idi Aceb dırâzi-i kûhteh nümâ sırât ı vücûd
Ulüvv-i fıtrat-ı inşâna bir nümüne idi Şibâk-i hân ı vısâle tutuldu bîpervâ
Melek nihâd idi sûrette hür peyker idi Tehî çekilmedi yâ Âdem’e simât-ı vücûd
Kemâl-i râhat ile demgüzâr idim billâh Fenâda gördi beka dârını dedi Mansûr
Bana refîka değil cansipâr çâker idi Adem tarîki olur mûsil i menât-ı vücûd
Ben işte böyle bir ârâm-ı cânı gayb ettim Taşır mahalline enkazı bâni-i kudret
O körpe yavruyu mevdü’-i hâk edip gittim Kemâl-i mülk i ademdir bu inhitât-ı vücûd
Bütün tezâd ile pürdür halîta-i hestî
(1) Bazı beyitleri »Imnııştır. Bizim felâketimizdir bu ihtilât-ı vücûd
Türk Şairleri
677 Bah.

Fenâya nefs çeker rûh bekaya çeker . - X




Bu keşmekeş ile kabil mi inzibât-ı vücûd
Bize irs i peder ne seıvet ü ne câh kalmıştır
Veled hayât yetişmez ferîza-i şükre
Şüün-i kudrete karşı bir eyvallah kalmıştır
Naîm-i Hak ile pürdür bütün nikât ı vücûd
- XI _
- IV -
Y â ben muhâlifim üdebâ yi zamaneye
Geldikçe nevbahâr-i cünûnum olur füzun
Yâ yok zamânede üdebâ-yi suhanşinâs
Yıllarca eyledim bu tecellâyi âzmun
Y â Rab ne köhne sâl cevan meşrebim ki ben - XII -
Oldum varak misâli hevâ hükmüne zebun — Farsça şiir —

Bilmez meâl-i hikmet-i arşiyyeyi felek


Isâgoci diliyle bana şerh ider mütun
Her nevbahâr arz idiyor hilkat-i cedîd J, ..

.JjU jlZÂT' Jk-ıli


Gördü bunu cemâl-i hakikat gören uyun
-y I J-J iL-
Mecnun misâli cilvegehim oldu kûhsâr
J.U . JJl'
Her nazlı lâledir bana Leylâ-yi pür füsun
o-vj «iî-f ü'j;; ıs'j’î
Çoktan hazâna ermiş iken nevbahâr-ı ömr
Hâlâ bahâr arar gezerim mest-i sernigün
Yok hemzebân-ı rühum olan derdim anlayan
Ancak bu derd ile müteellim Veled derun

- V — (fcj* ü ._ jjü

ölj/
Erzâkı tükettin mi deryâyı kuruttun mu bl j
Neyler bakalım takdir Allah'ı unuttun mu
Borçtur vatana lâyık evlâd yetiştirmek .it jy J-J
Kendin kara câhilsen evlâdın okuttun mu A»i
Bilmezse ya sormazsa millet sana devletlim ıf'
JjU. ^
Dil muztarib olmaz mı vicdânı unuttun mu
jjU
Efsânelerin halka yutturmağa uğraşma
Sen şu’bedesin halkın haktır diye yuttun mu
Evlâdın eğer nutkun tutmazsa Yeled kızma Jjt Jjl;
Yâ sen babanın dâim her pendini tuttun mu
cTİj’ j' J 3*" j'
_ VI - û-_'
JjLj’ ^
— Rubaî —

Minnet çekemem belâ sonun bulsa dahi jiLi


Zehrâbe-i gamla câm dolsa dahi — Haz
Dünyâda çekilmeyen felâket olmaz B â h ir (Abdürrahman) — XVIII inci asır şairlerinden
İnsan alışır azâb-ı kabr olsa dahi Bahir hakkında Ramiz şu malûmatı veriyor :
- VII - «Bâhir; Devlet-i Sultan Ahmed H ânî’de imâm-ı ev­
vel i şehriyârî olan Arabzâde Abdürrahman efendi haz­
Bir değnek ile huzûr-i Fir’avne giden
retleridir ki Şehzade câmi’-i şerifinde imâm olan bir
Müsâ-yi ülül-azm ne sensin ne de ben
merd-i bâlâ makamın dâire i sulbünden keşf.i perde-i
Sen mu’cizeyi asâdadır zann etme
cemâl ve akd-i temyize resîde-i sinn ü sâl oldukta ne-
Ancak Yed-i beyzâ’dır anı ejder eden
vâsenc-i erbâb-ı irfân olan zât-ı bî misâlleri ulûm-i ara-
- VIII - biyye ve Fârisiyyeyi tahsil ve ilm-i kırâati tekmîl ile
— Müfredler fünûn-i kesîrede beyn-el-emsâl nâil-i rütbe-i âl-il-âl ve
hüsn-i sadâ ile pür tanîn-i evc-i berin olmağla Edirne’ye
Kıp kırmızı fesle kara çehreyle ömürsün
da’vet olunup 1122 (M. 1710) târihinde yirmi iki yaşında
Anber lâla güyâ ucu ateşli kömürsün
muktedâ-yi imâm-ül-müslimîn olmuşlardır. Pâdişâh-ı bî
- IX - misâl ile nâil-i mihrâb-ı âmâl otmağla defaten mülâze-
Göründü ye’s-i visalinle firkat-i ebedî metle bekâm ve 1123 (M. 1711) senesi hilâlinde medre-
Getir elin öpeyim kim son elvedâ’ımdır se-i hâriçle nâil-i merâm ve ol veçhile dâhil-i müderri-
Türk Şairleri
Bah. „ 678

sîn-i kirâm ve refte refte icat’ -ı merâtib-i medâris eyle­ Bülbül çemende ol güle üftâde sen misin
Anm yanında şencileyin sad hezâri var
yerek hakk-ı murada vâsıl ve 1132 (M. 1719) senesi
Seyr-i çemende kendisin âzâde ser sanur
rebîulevvelinde Dârülhadis’ten Yenişehr i fenâr mevle-
Servin başında dahi kavak rüzgârı var
viyyetiyle kâmkâr olmağla semere-i âmâli nahl-i nige- Eyler niyâz bülhevesan vahşetin füzun
rânında hâsıl ve sene-i mezbûrede sûr-i sürûr-i hüm â­ Zîrâ ki ol perîye hulûsunda yârı var
yûndan hisseyâb ve Mekke-i mükerreme pâyesiyle Bâhir o hatt u hâl ile gûya ol âfetin
kâmyâb olmalarıyla mağbût-i emâsil ve akrân ol­ Bir nüshadır cemâli muhaşşî kenarı var
muşlar idi. Rebîulâhir 1137 (M. 1724) de hükûmtt-i — Velehu —
celîle-i îslâmbul ile nâil i me’mûl ve itmâm-ı müddet ile Şarâb iç cism-i pâkin neş’edârü tâbgîr olsunn
ma’zûl olduklarından sonra biraz zaman celâ yi vatan O süst endâmlık gitsün biraz cünbiş pezîr olsun
ile icrâ-yi sünnet-i hicret idüp gûşenişîn-i büyût-i hu- Hediyye Bâhir’in haddi değildir gerçi sultânım
mûl olmuşlar iken 1151 (M. 1738) senesi hilâlinde sadrı Bu elfâz-ı perişan tuhfe-i abd-i fakir olsun»

Anadolu ile bülend kadr olup miyâne-i ulemâda müm- Salim, tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
tâz ve 1158 (M. 1745) senesi hudûdunda sadâret-i Rum­ «Bâhir : Miyve-i vücûd i bihbûdları bîşegâh lİstanbul-i
eli ile şeref-i merdüm olup serefrâz olmuşlar idi. 1159 (M. her cânib makbulde leb i deryâda bûstân-ı irfân olan
1746) senesi recebinde gonca-i neşküfte-i ikbâli girif- Kasımpaşa’dan nümâyan ve Emrudcuzâde dimekle
târ-ı bâd-i hazan ve dîvanhâne-i şerefmeâli derûn-i meşhûr-i cihandır. Nâm ı cemîlleri Halil olduğunun
âşıkan gibi perişan ol gencîne-i irfan Sinan Paşa med­ sırrından herkesle mihribanlık semtinde bulunup mıdyâf
resesi ittisalinde gûşenişîn i âlem-i nihân olmuştur, bir zât-ı tevekkül ittisâftır.»
•uu ; r . hazretleri eş’âr-ı Arabiyyeleıi kand-i Şeyhî nin Vakayıülfuzalâ’sında da aynı malûmat
nebât-ı Mısriyyeden leziz ve ahlâ ve gfüftâr-ı Fârisiyye kayıdhdır.
ve Türkiyyeleri ve Arabî târihleri tab’-ı bâlâları gibi Sicil’e göre 1130 (M. 1717) da vefat etmiştir.
biri birinden =ı’lâ fenn-i musikînin hâce. i cihânı ve arsa-i Bibliyografya: Sfy., Sim., Şky. Ş., Sel.

belâgat ve beyânın merd-i meydânı halîm ün-nefs Bâhir (İsmail) — XVIII inci asır şairlerinden Bâhir
kerîm-üt-tab’ bendenüvâz maârif pervâz bir zât-ı müte- hakkında Ramiz, şu malûmatı veriyor :
vâzı’ ve bilcümle ahlâk-ı hasene ile serefrâz idiler. Bu «Bâhir : 01 mîr-i muhterem-i celîlin nâm-ı cemîli
güfteleri beste buyurdukları eş’ânndandır : İsmail’dir. Asr-ı Sultan Süleymân-ı Hânîde nâil i hatem-i
vezârct olup Sokullu Mehmed Paşa dimekle kesb-i şöhret
İtmez kibâre mâmelekin sarf ider zarar
ve şân iden vezîr-i Asaf nişânın vâlid-i emced-i sulbîleri
Yerden sipihr şebnem alur da matar virir
İbrahim Hân’ın silsile-i sülâlelerinden serzede-i zuhûr
— Velehu —
Şu rütbe mürtefi’dir kasr-ı bünyâd-ı tevazu’ kim ve hâlâ avân-ı tesvidimizde ol vakıf mütevellisi mîr-i
Riyâz-ı cennete nezzâre mümkindir zemininden zîşânın vâlidleri olup anlar dahi biraz eyyâm ümûr-i
tevliyette teşmîr-i sâk-ı ihtimâm itmiş şi’r ü inşâya âşinâ
Gümrük civarında vâki’ Valde Sultan câmi’.i şerifi­
ve dîdeleri kûhl-i maârif ile rûşenâ olduklarından mâadâ
nin hâcet-üt teberrük türbesi ittisâlinde sultânülulemâ
hatt-ı nesih ve sülüsle âtiyüt-terceme Rasim efendi’den
ve âlim-üs-salâtin Hân Ahmed-i sâlis hayr-ül-karîn ce-
vaz’-ı ketebeye me’zûn olmağla bezm-i emsâlde câm-ı
nablarının müceddeden binâkerdeleri olan kütübhâne
i'tibârları müselles nümâ olmuşidi. 1164 (M. 1750) se-
inşâsına bu târîh-i Tâzî nesih dahi bunların zâde-i tab’-ı
nesi^hilâlinde âzim-i dâr-ül-huzûr ve ecdâdı civârında
üslûblandır. Târih i Arabî :
defn-i kubûr olup sâl-i irtihalleri târîhi olan bu mısra’
ıı'AiŞi jıı-ı ^ ji! '\
j\} keşîde-i silk-i sutûr kılındı Mısra’
- 1137 —

Esad tezkiresinde de aynı malûmat kayıdhdır. Dervîş nihâd ve maârif ü kemâl ile meşhûr bir mîr-i
Bibliyografya : Rmz , Esd. vakur idi. bu eş’âr âsâr.ı tab’ -ı pür iktidârlarıdır tahrîr
olundu (1) .
B âh ir (Halil) — XVIII inci asır şairlerinden Bahir
Esad tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
hakkında Safayî, şu malûmatı veriyor ;
«Bâhir: Asr-ı bâhir-ün-nasr.ı Sultan Süleyman Hân
«Bâhir : Nâmı Halil’dir.İstanbul kurbünde vâki’ Kasım
j'j-'-'V.*- v'- sudûr-i vüzerâ-il-izâmdan gazî ve şehîd
Paşa nâm mahalden zuhûr Emrudcu zade dinmekle meş.
Sokullu Mehmed Paşa merhûmun duhter-i sa’d ahter-i
hûr olmuştur. Evâil-i hâlinde tahsîl-i ma’rifete bezl-i
pâdişâh-ı müşârünileyhten mütevellid Beğ İbrahim Hân
kudret itmekle asrın şuarâsından olup bu ebyât
ile arîf necl-i gıtrîfleri sülâlesinden 1164 (M. 1750) hilâ­
gazeliyâtındandır ki bu mahalle tahrîr olundu :
linde âzim-i dâr-ül-karâr ve Eyyub’da kâin ecdâdı türbe­
sinde karîn-i ahyâr olan hatt-ı nesih ve sülüsle müşârün-
Hattâver olalı o şehin i’tibârı var
Dürr-i yetîm veş güherinde gubân var (1) Örnek yoktur,
Türk Şairleri
679 Bah.

bilbenân derviş nihâd ve şi’re intisâb ile mencûk-i kalem atîk medresesiyle behreyâb olmuşlar iken Safer 1180
bâz üstâd semiyy-i Zebîhullah bir mîr-i pîr-i vakuı-i (M. 1766) de irtihâl-i dâr ı beka itmeğin Edirne kapusu
dilâgfâhtır.» hâricinde vâlidleri cenbinde defn-i türâb olundular.
Bibliyografya: Rmz., Escl., Sel. Merhûm. i mûmâileyh ilm ü maârif ile şöhretşiâr ve
Bâhir (Kâtibzade) — XVIII inci asır şairlerinden şi’r ü inşâda behredâr bir mahdûm-i celîl ül-mikdâr idi.
Bâhir hakkında Ramiz şu malûmatı veriyor : Âsârlarmdan istizâd buyurdukları vâlidleri merhum
«Bâhir : 01 mahdûm-i bâhir-ül ihtiramın nâm-ı nâmî- Şâkir efendi’nin müstezâdları tahrîr olundu (1).
leri Abdülkerîm’dir. Sadâret-i Rûm’dan ma’zûlen karîben Esad tezkiresinde şu malûmai kayıdlıdır:
âzim-i râhathâne-i cinân olan İmâd-ı zaman Kâtibzâde «B âhir: Ulemâ yi müderrisinden 1164 (M. 1750) hu-
Mehmed Refî’ efendi’nin nevnihâl-i emeli ve mahdûm-i dûdunda âzim-i ravza-i rıdvân olan Mâhirzâde Mustafa
güzîn-i ecmeli olmağla filcümle maârif ve kemâlden Şâkir efenni’nin terbiyesiyle gadîr-i maâriften iğtirâk
behredâr bir mahdûm-i celîl-ül-mikdâr olup ikrâm-ı ve kezâlik Şeyhülislâm Ak Mahmudzâde Esseyid Meh­
mahâdîm i kirâm olan mülâzemetle bekâm ve tahsîl-i med Zeynülâbidîn efendi işâretiyle vâlidi mahlûlünden
tarîk i tedrise miyanbeste-i ihtimâm iken 1152 (M. 1739) duhûl-i tarîk-ı ehl i ilm ile istişrak idüp ibtidâ altmışlı
senesi hilâlinde serv âsâ nahlistân-ı cinâna hirâm ve rütbesine yetmiş iken 1180 (M. l766) saferinde rihlet
peder-i şefkat eserin esîr-i gussa-i firâk ı hecr ve âlâm ve Edirnekapusu hâricinde vâlidi kabri yanında defîn i
idüp Edirne kapusu hâricinde rehg-üzârda medfûn ve türbet olan ilm ü maârifle şöhretşiâr ve şi'r ü inşâda
makbûr ve seng-i mezârlarmda vâlidinin hattı mastûr- behredâr Esseyyid Abdullah efendi’dir.»
dur. Mahdûm i merhum behreyâb-ı ömr i nâpâyidâr Bibliyografya : Rmz., Esd.
olaydı fünûn-i kesîrede hemdest olacakları fetânet-i Bâhir (Paşa) — XVIII inci asır şairlerinden Bâhir
tabîatlerinden âşikâr bir mahdûm-i celîl-ül-mikdâr idi. hakkında Fatin şu malûmatı veriyor ;
Bu ebyât zâde-i tab’-ı pür nikâtıdır (1). » «Mustafa Bâhir Paşa Sıdkî Abdürrahman Paşa mer-
Esad tezkiresinde fazla olarak şu kayıdlar vardır : hûmun mahdûmu olup Silâhşoran-ı hâssa zümresinde
Sâhib üt-tercemenin Abdürrahîm isminde yeksâle perverde olarak ser bevvâbîn-i dergâh-ı âlî sınıfına
mahdumu kalup 1195 (M.1780) de lüûs-i hâriciyyeye dâhil ve 1159 (M. 1746) târihinde mirahor-i sânî ve 1163
nâil ve 1202 (M, 1787) de hareket-i dâhile dâhil olmuş (M. 1749) târihinde mirahor-i evvel hizmetlerine râil ol­
iken lâhde dâhil olmuştur.» . ' duktan sonra 1165 (M. 1751) târihinde def’aten uhdesine
Bibliyografya : Rmz., Esd.. Scl. rütbe-i sâmiye-i vezâret bit-tevcîh makam-ı sadârete
ik’âd ve 1168 (M. 1754) senesi Mora mansıbıyle mes-
Bâhir (Mahirzade) — XVIII inci asır şairlerinden ned-i sadâretten ib’âd olunup 1169 (M. 1755) senesi
Bâhir hakında Ramiz şu malûmatı veriyor : sâniyen makam ı sadârete ve 1170 fM. 1756) senesi
«Bâhir: Bu ceride i cedîdede saf beste-i nigâşte-i bil-infisâl cezîre-i Rodos’a nefy ü iclâ ve müddet-i kalîle
beyân ve 1160 (M. 1747) senesinde âzim i ravza-i Rıd- zarfında zuhûr-i itlâkıyle Ağriboz ve 1171 (M. 1757)
vân olan Mahirzâde Mustafa Şâkir efendi’nin mahdûm-i senesi Mısr-ı Kahire ve 1173 (M. 1759) senesi Cidde-i
cemîl-i hüsn-ül-ahlâkı ve necl-i necîb-i tayyib-ül-a’râkı ma’mûre ve 1175 (M. 1761) senesi Haleb-i Şehbâ
mehâdîm-i kirâmın maârifmendi Esseyid Abdullah Bâhir eyâletlerine 1177 (M. 1763) senesi salisen makam-ı
efendi’dir ki vâlid-i mâcidlerinin terbiyeleriyle ilm ü sadârete revnakefzâ ve sene-i mezbûre hilâlinde
maâriften hissemend ve behreyâb ve şeref-i mülâzemetle dâmâd-ı şehriyârî olmağa namzed ve sezâ buyurul­
kâmyâb olup neyl-i âmâle nigerân iken vâlidleri vâsıl-ı muş iken 1178 (M. 1764) senesi şehr-i şevvâlinde
cinân oldukta firâk-ı peder derûn-i sadâkat meşhûnuna mesned-i sadâretten dür ve Midilli ceziresine nefy ile
eser itmek ile mahzûn olmuşlar iken meşâyih-i Islâmiy- rütbe ve câhından mehcûr olduğu halde maktûlen âzi­
yenin makadirmendi Mahmud zâde Esseyyid Mehmed m-i dâr-ı sürür olmuştur. Müşârünileyh Ebû Eyyûb-ül-
Zeynelâbidîn efendi merhûm vâlid-i merkumun mahlû- Ensârî hazretlerinin ism-i şeriflerine mensûb
lünden hârici inâyet ve ba’dehu hareket idüp 1164 olan belde.i tayyibede müceddeden bir câmi’-i şerîf ve
(M. 1750) senesi muharreminde hazînedâr Mehmed Arif tarîkat-i aliyye-i Nakşiyye fukarâsı içün bir bâb hânkah-ı
efendi yerine sâniyen Şâh-ı hûban medresiyle şâdanve lâtîf binâ ve inşâsına muvaffak olmuştur.»
hareket-i dâhil ile dahi tahsîl i şân itmişidi. 1172 (M. 1758) Aynı eserde şairin şu kıt’ası kayıdlıdır:
rebîulevvelinde kasaba-i Sabanca’da Ali Paşa medre­ Sipihre gönderelim nâle-i bûlehdimizi
sesi sezâ ve 1178 (M. 1764) muharreminde Sâdık Ağa- Cihâna bildirelim bâri kendi kendimizi
zâde Abdülvehhâb efendi yerine medâris i sahn-ı semâ­ Bu nazm ile varalım hâkipâ-yi devletine
nın biriyle kâmrevâ olup Zilhicce 1178 (M. 1764) de Çok oldı görmeyeli Bâhirâ efendimizi

Esseyyid Mehmed Tâhir efendi yerine Nişancı Paşa-yi Bibliyografya : Ftn.

(1) Ö r n e k y o k tu r . (1 ) Ö r n e k y o k tu r .
Türk Şairleri
Bah. 680

Bâhir (Yağiıkçızade) — XVIII inci asır şairlerinden lıklar itmekle leâli-i âbdâr ve cevâhir-i pür i’tibâr ibdâ
Bâhir hakkında Beliğ tezkiresinde şu kayıd vardır : ve izhâr itmiştir. Türkî ve Fârisî ve Arabî eş’âıı var­
«Bâhir Yağiıkçızade. Bu rubâî nümûne-i g-üftârıdır : dır. İnşâya tab’ı çeşban olmağla makbfıl ve memdûh-i
ehl i irfandır. Bu bir iki eş’âr anın güftârındandır. Bu
Bir muğbeçenin aşkına düştüm nâgâh
mahalle ısdâr olmağıçün irsâl itmiştir. Şem’ redif kasî-
Zünnâr-ı ser-i zülfüne bend oldırsg âh
desindendir;
Bilmem nic-olur hâl-i derûnum yâ Rab
«».a İ\ly Vj Jy-'J Kâşâne-i vücûdda bir encümen cihan
Ruhsâr-1 âteşin ile her mâhpâre şem’
Bibliyografya : Blg .
Serkeşlik itme âh-ı derûnumdan it hazer
Bahri (Edirneli) — X IX uncu asır şairlerinden Bahrî Serkeşlik ile kaldı mı gör rûzgâre şem’
Berbad olduğun s;r-i Husrev külâh-ı Key
hakkında Fatin şu malûmatı veriyor :
Söyler zebân-ı hâl ile her tâcdâre şem’
«Bahrî efendi medîne-i Edirne’de sâhilres i bahr-i
Zâtın gibi senin yed-i meş’al fürîîz-i subh
vücûd olup tahsîl-i fenn-i kıtâbet ve bilâhire medîne-i Yakmadı bir sirâce-i zengâr kâre şem’
İzmir’de edâ-yi hizmet-i kitabet eylemekte iken garîk-ı Tab’ından itti rûzede yüz istifâde şems
bahr-i rahmet olmuştur. Mûmâileyh bahr-i kemâlin gav- Zihninden itti gice ziyâ istiâre şem’
vâs 1 meâli olup eş’âr ve güftârı mânend-i gevher pâ- Meh rütbetâ sipihr cenâbâ ki tal’atin
Kasr-ı zücâc-ı dîde-i ümmîd dâre şem’
kîze ve mu’teberdir.»
Tab’ım fürûgı rûşen ide arş-ı takını
Aynı eserde şairin şu mısraları kayıdlıdır :
Dil hücresinde lûtfun eli çün uyare şem’

Nesl-i pâk-i enbiyâdır ol şeh-i nevreste dil Mesneviler de na’t-i Resul dimiştir
Kerbelfı-yi aşkı içre olmuşuz hep besle dil
- Na’t -
Nâr-ı hasretle yakılmış Bahri'^ işkestedil
«Bir içim su istedi hecrinde Bâkî haste dil» Hâdi-i vâdi-i Hııdâ talebi
«Virmedi kata cevab ana dayandı hançerin» Fahr-ı âlem Muhammedün Arabî
Nakş-ı serlevha-i kitâb-ı vücûd
Bibliyografya : Ftn. Nakşbend-i kitâbe-i dercûd
Hâtem ü pîşüvâ-yi her mürsel
Bahrî (Haşan Çelebi) — XVI ncı asır şairlerinden Evvei-i âhır âhır-ı evvel
Bahrî Haşan Çelebi, Karasi’nin kızılca Tuzla kasaba­ Şâhid-i nâzenîn-i bezm-i şühûd
sında doğdu. Murad H ân’a hocalık eden İbrahim efen- Şâhid ammâ hakîkat-i meşhııd»
di’nin hemşirezadesidir. İbrahim efendi’den ve Selim
Atayı de Şakayık zeyli’nde aynı beyitleri örnek ola­
H ân’ın hocası Ataullah efendi’den istifade ederek bil­
rak alıyor.
âhire müderrislik meslekine atılan Bahrî, 986 (M. 1578)
Sicirdt “Bahşî halîfe„ adına kaydedilen satırlar bu
zilhiccesinde Nikabî efendi yerine Hayreddin Paşa med­
şaire aiddir.
resesine müderris oldu. 987 (M. 1579) zilhiccesinde
Bibliyografya: Hsn., Byn., Şky. Aty., Sel.
Suudî efendi yerine Zal Paşa medresesine nakledildi.
B ahrî (Karslı, Sazşairi) XIX uncu asır âşıklarından
990 (M. 1582) rebîülevvelinde Ebüssuudzade Mustafa
Bahrî, Bay Fahreddin Saltkan’ın mahallinde yaptığı
efendi yerine “Sahnı semaniye„ ye terfi ettirildi. 991
tedkiklere nazaran tahminen (1245 — 1829) tarihlerinde
(M. 1583) zilhiccesinde Urus Mustafa efendi yerine
Kars’ta doğmuştur. «Şirazlı Bağdagül» adındaki sevgi­
Trablusşam kadısı tayin olundu. 994 (M. 1585) rece­
lisi hakkında âşıkane bir çok şiirler yazan Bahrî, bir
binde Kudüs kadılığına nakledildi. Vazifesine giderken
takım taşlama, destan, koşmalarıyla ve bilhassa vatan
Şam yolu üzerinde eşkıya tarafından öldürüldü. Trab­
aşkını terennüm eden manzumeleriyle tanınmıştır.
lus’ta defnedildi.
Bay Murad’ın «Halk edebiyatı şiir ve dil örnekleri»
Şair hakkında Haşan Çelebi tezkiresinde şu kayıdlar
adlı eserinde bir koşması kayıdh olan Karslı Bahrî’nin
vardır:
bazı parçalarını örnek olarak alıyorum ;
«Bahrî : Nâmı Hasan’dır. Dür-i deryâ-yi adi ü dâd
- I _
hazret-i Sultan Murad’ın hâccsi iken vefât iden İbrahim
Çok öyle yan bakma Moskof sen ana
Çelebi’nin hemşirezâdesidir. Himmet-i pâdişâh-ı cihân
Zafer nişanıdır Kars’ın kalesi
ile sehl zamanda taklîd-i menâsıb ile kat’-ı merâtib it­
Niçe bin düşmana bozgun salmıştır
miştir. Hâlâ Trablus’ta mevleviyyet ile mutasarrıf-1 man-
Osmanlı şanıdır Kars’ın kalesi
sıb-ı kazâdır. Halîm-ün-nefs ve selîm-üt-tab’ tekellüf ü
tesallüften ârî dervîşâne evzâ’ ve etvârı vardır. Tahsîl-i Onu kuran usta çok güzel kurmuş
ilm ü kemâlde hayli cidd ü ikdâmı ve tekmîl.i envâ’-ı Bütün ülkelere kanadın germiş
maârifte ihtimâm ı tâmı olmağın tab’-ı revân-ı pür safâsı Her gelen belâya göğsünü vermiş
şi’r ü inşâ ve tahrîr i imlâ bahri içre âşinâ olup gavvas- Yurdun kalkanıdır Kars’ın kalesi
Türk Şairleri
681 Bah.

Seherde tez alır doğan güneşi Artık durmaz göçer gelir


Dünyâda bulunmaz anın bir eşi Diler nazlı vatan seni
Gülle top kâr itmez pulattır döşü Cana canlar katan seni
Kaleler hanıdır Kars’ın kalesi
Murâda ben bugün erdim
Niçe düvellere nazargâh olmuş Toprağına yüzüm sürdüm
Meta’a zafere bazaıgâh olmuş Bâğ-ı visâl içre girdim
Her yeri şehide mezargâh olmuş Bâr-ı hasret derüp gördüm
Gaziler kânıdır Kars’ın kalesi Dostlar hırka biçer gelir
Diler nazlı vatan seni
Baykuş yaşayamaz viran değildir
Cana canlar katan seni
Bülbüllü bağları yaban değildir
Kargalar kalacak mekân değildir Dağların hep dür dağıdır
Laçın vatanıdır Kars’ın kalesi Şehid gazi yatağıdır'
Yaylan iğit otağıdır
Kars’a her göz koyan perîşân oldu
Suyun kevser gam dağıdır
El’amâna gelüp kör pişmân oldu
Garib yolcu içer gelir
Buna şâhid isbat bir cihan oldu
Diler nazlı vatan seni
Kendisin tanıdır Kars’ın kalesi
Cana canlar katan seni

Hınzır git viranan ol öz ağrında Bahrî ider Hak’ka duâ


Koç iğitler yatar yurdun bağrında Cennette ruh tutmaz me’vâ
Baş ile can fedâ eyler uğrunda Sıladır her derde devâ
tiler sultanıdır Kars’ın kalesi Mürg-i dile İrem yuva
Ölse gine uçar gelir
Bahrî her dem söyler vasf-ı vatandan
Diler nazlı vatan seni
Bünyâdma ferman gelmiş sultandan
Cana canlar katan seni
Şenlenüp âbâdan olur her yandan
Dünyâ cinânıdır Kars’ın kal’esi - 111 _
Kırk gecedir gökte yıldız sayarım
- II _ Kamer yüzlü yârim hele gelmedi
Billâhi sen bekle gelirim diyüp
Yerden göğe bin hamdillâh
Bağa gizli yârim hele gelmedi
Seni gördüm Kars mâşallah
Garib yavrum nâçar gelir Evlerinin önü bağdır bilirim
Diler nazlı vatan seni Har gün karanlık çökmeden gelirim
Cana canlar katan seni Bekleye bekleye gözden olurum
O Şirazlı yârim hele gelmedi
Hasretleri kamu Allah
Kavuştura sılaya ah Yalan söylemezdi bunda bir hâl var
Candan baştan geçer gelir Sunamın yüzünde bir hoş hâl var
Diler nazlı vatan seni Divane gönlümde yaman melâl var
Cana canlar katan seni Şeker sözlü yârim hele gelmedi

Kazâ hükmün tamâm itti Yârim salındıkçaz selvi baş eğer


Gülün soldu diken bitti Siyah sırma saçlar topuğun döğer
Benim bülbül yada gitti Bir gülüşü bütün dünyayı değer
Karagünün sana yetti Narin nazlı yârim hele gelmedi
Balan kanad açar gelir
Diler nazlı vatan seni Harman aymdaydı yemeni içti
Cana canlar katan seni Nemli gözlerimden mürg-i hâb uçtu
Güz gelüp bağların hoş vakti geçti
Perişandın âh ü zardan Bahar yazlı yârim hele gelmedi
Harâb oldun o küffardan
Kurtardı Hak şükür nardan Yanık B ahrî ağla dolan dalına
Her bir yavrun bir diyardan Hakkın vardır küssen öz ikbaline
44
Türk Şairleri
Bah. 682

Bağdagül’ün baka kaldım yoluna İl aklınca divanedir


Üzüm gözlü yârim hele gelmedi Nârı sönmez pervanedir
Bilmez bahar şitâ nedir
- IV -
Kan yaş seli çağlar gezer
Aşk hâlinden kanan kullar
Canım od aldı od aldı Günden güne derdi türer
Yâre dayin taranmasın Ölüm ü mum ile arar
Mûyı bâd aldı bâd aldı Felek bend için ağ örer
Ciğerinde tığlar gezer
Her vurdukça zülfe şâne
Hasta dil döner vîrâne Bahrî ağlar dile düşmüş
Dal kaddim benzer kemâne Bir har Bağdagül’e düşmüş
Yâri yad aldı yad aldı Bülbül tezmiş çöle düşmüş
Gülşenimde zağlar gezer
Bağdagül meyi itti hâre
— VII -
Can bülbülü düştü zâre
Derdi canım saldı nâre Didim güzel nedir şendeki diller
Felek dûd aldı dûd aldı Didi bülbüllere zârı gösterir
Didim neye yarar yüzdeki hâller
Kul BahrVmn sohbetinden Didi öpülecek yeri gösterir
Maral kaçmaz ülfetinden
Fâni dünyâ lezzetinden Didim yüzün nerden ışığı almış
Kimler dad aldı dad aldı Didi güneş benim şevkimi çalmış
Didim çoğıları pervanen olmuş
— V -
Didi yanaklarım nârı gösterir
Şifte(l) bir dilbere gönül düşürdüm
Yanakları benzer nar dânesine Didim bu BahrVm yetir murada
Mahabbet deryâsın baştan aşırdım Didi düşmanımız vardır arada
Asılaydım zülfün her dânesine Didim Bağdagül’üm korkun nerede

Turna gibi katarımız yürürken Didi işte baktım hân gösterir

Ben yâr ile sahrâları gezerken _ VIII _


Güzeller şâhının medhin iderken
Gelme Moskof gelme Kars'a
Bir bakın döktüğüm ter dânesine Cennet küfre mal olur mu
Cihan bize karşı dursa
Aklım perişandır gönlüm serseri
Asla burdan yol olur mu
Sırma gümüşüne benzer her yeri
Cihâna getiren böyle dilberi
Bize canı virüp Hudâ
Aferin besleyen ol anesine
Olsun nazlı yurda fedâ
Kafeste ruh eyler nidâ
Arasam yerini tenhâda bulsam
İslâm küfre kul olur mu
O l lebi şekeri ağzıma alsam
Bahrî gibi ben de ummâna dalsam
Katlanırız kamu derde
Pek tutup sarılsam gerdanesine
Bırakmayız yadı yurda
_ VI — Ölürüz hep bu uğurda
Bundan iyi fi’l olur mu
Ben tek yâri elden giden
Elbette ki ağlar gezer Şehidler Rıdvan’a koşar
Ölene dek şad gün görmez Gazilerin şanı taşar
Karalan bağlar gezer Nazlı vatan gamsız yaşar
Bu imana al olur mu
Böylesini il eğlemez
Göçer yada yol eğlemez Ceddimizden miras kalmış
Derdini yüz fil eğlemez Şanımızla cihan dolmuş
Sinesinde dağlar gezer Bize düşman çok kul olmuş
(1) Aşüfte yerine. İnkâr eden kul olur mu
Türk Şairleri
683 Bah.

İnceliriz kırılmayız İltifât-ı nazarın mâye-i baht


Pulattanız yorulmayız Sâye-i âtıfetin ferr-i hümây
Bulanmadan durulmayız Hiddet-i kahrına karşu duramaz
Bizden coşkun sel olur mu Düşmen-i safşiken ü âhen hây
OsmanlI’dır ad şanımız Sâye-i ma’diletin havfından
Abdülmecid sultanımız Zerd rûy oldı şehâ kâhrübây
Kars kalesi vatanımız Mazhar-ı lûtfun olursa Bahri
Dahi Moskof dal olur mu Ola ehl-i kalem engüşt nümây
— Velehu der mesnevî —
Yardım ide Yezdan size
Osmanlılar her can size Ey yed-i kudretin hazâin-i cûd
Sefil Bahrî çoktan size Vey zuhurun bu kârgâh-ı vücûd
Kurban olsa yol olur mu Meş’al-i âftâb ı nûrundur
Bibliyografya : Murad : Halk edebiyatı şiir ve dil örnekleri, Bu taayyün kamu zuhûrundur
M. Fahrettin Saltkan : Çıldır âşıkları notları, yazma. Lûtf u kahrınla buldı mihr ile mâh
Biri çetr-i sefîd ü biri siyâh
B ahri (Mehmed, İstanbullu) — XVI ncı asır şair­
Göke seyr ü yere sükûn senden
lerinden Bahrî hakkında Âşık Çelebi şu malûmatı veriyor;
Biri serkeş biri nigÛR senden
«Bahrî ; İstanbul’dandır. Adı Mehemmed ve akrânı
Hidmetin çerhe saldı tavk-ı sücûd
içinde serâmeddir. Hiddet-i zekâ ve cevdet i zinhi ile çok
Buldı şâm-ı adem çü şem’-i vücûd
fiinûn ü maârife mâliktir. Ulûm-i Arabiyyeden hazz-ı vâfiri
Ol mahal kim ademde idi vücûd
vardır. Fârisîde hod fâris-i feres-i mizmâr ı belagat ve
Gelmemişti zuhûra bir mevcûd
çâbüksüvâr-ı şâhrâh 1 berâattir. Fenn-i hey’ette Reîs’dir.
Ne eser vardı çerh-i hadrâdan
Hendese ve mecastîde hod sâni.i O kiîdîs’tir. Nücûmda
Ne haber Âdem ile Havvâ’dan
Ebû Ma’şer’den aşırıdır.Remilde Zenâtî’nin ilmi bunun öşr-i
İktizâ kıldı kudret-i ezelî
âşiridir. Şiirde Lebîd’dir. Ve inşâda bunun inşasına göre
Ki sudûr ide cûd-i Lemyezelî
Molla Münşî nesyen mensiyyâ münsî ve kendi Belîd’dir.
Sırr-ı lâfz ı Kün oldı çün mevcûd
Muhaverât ve muhâdarâta başlasa ayağın çeker yoktur,
Yandı şâm-ı ademde şem’-i vücûd
meğer sâkî yâ sebfi. Ve müşâarât ve mülâtafâttan
Nerkis ol hâbdan çün açtı basar
söylese sıklığın(l) dindirir bulunmaz.Meğer mutrıb ya mu-
Kodı hâb-ı adem gözünde eser„
ganni-i bezlegû. Yiğirmi yıldan mütecâviz dîvân-ı sultâ-
Bibliyografya : Aşk.
nîde kâtib-i ahkâm ve nüvîsende-i ferâmîn-i umûr-i
B ahrî (Melâmî) — XVI ncı asır mutasavvıflarından
adâlet intizam oldu. Ba’dehu vilâyet-i Haleb defterlerine
Bahrî hakkında Atayî Şakayık zeylı’nde şu malûmatı
tezkereci olup hâliyâ ol hizmette müdâvim ve zeametle
veriyor ;
râyet olunup alâ rağm-ir-râgım makbûl ve mer’î zâimdir.
«Eşşeyh Bahrî Dede : Mahmiye-i Edirne’de karîn-i
Ol hizmetin lâzımesi ki vukuf-i defâtir ve muhâsebât
neşv ü nemâ ve habâb âsâ tâc-ı Edhemî ile cilvenümâ
ve istihzâr-ı kavânîn-i a’mâl ve mukataâttır. Yed-i tûlâ
olup Koğacı Dede zâviyesinde seccâdenişîn ba’dehu
belki yed-i beyzâ tahsîl eylemiştir. Ve bir bahrîdir ki
mahrûse i Bursa’da vâki’ Marâdiye tekyesinde tekye-
gavta-i deryâ-yı fikret ve gavs-ı bihâr-ı dikkat eylese
zen-i izz ü temkîn olmuşidi. Elhâletühâzihi idmân-ı ke-
bu makul leâl ile gerden-i mecd ü maâlin ve sâid-i saâdet
mâl-i uzlet ü tebettül ve savm-ı visâl-i kanâat ve tevek­
âkıbet meâlin pür zîver ider. Eş’âr-ı û :
kül üzre sebha şümâr-i eyyâm u leyâl ve güzârende-i
Güli ruhsâr-ı yâre benzettim
ahvâl-i ferhunde meâl olup tîr-i duâsı pûiâd güzjâr ve
Nâhun-ı heeri hâre benzettim
enfâs-ı müstetâbesi celîl-ül-âsâr iken 974 (M. 1566) se­
Zülf-i pür çînini izârından
nesi evâsıtmda gavtahor-i bahr i rahmet ve mihmân-ı
Gördüm ebr-i bahâre benzettim
mükerrem-i derğâh-ı izzet olmuş idi. Bursa’da zaviyesi
Hilye-i âlem-i heyûlâyı
sâhasında medfûn ve ziyâretgâh-i ehl-i derûndur. Azîz-i
Hulle-i müsteâre benzettim mezbûr kerâmât-ı celîle ile meşhur bahrî.i deryâ-yi
Tab’-ı mevvâcını senin Bahrî kerâmat ve âteş efrûz-i riyâzât ve mücâhedât dâire-i
Yem-i gevher nisâre benzettim Melâmiyede kutb-i sâbit kadem melek hisâl ferişte
Velehu - hilâl âdem idi. Mervîdir ki gâhî lihye ve şâribin belki
müjgân ü hâcibin serâpâ tırâş ve derûn-i zâhirbîn-i
Ey gubâr-ı kademin anber sây inkâr âyîne her birin hâtır harâş iderimiş ve hedef-i
Vey şiâr-ı nefesin rûh efzây tîr-i ta’n olmagiçün ihtiyâr iderin dermiş. Hikâyet olu­
(1) Ishk. nur ki Bursa’da Hibe Halîfe dirler bir merd-i sâdedil
Türk Şairleri
Bah. 684

gubâr-ı dahi ü melâmetle ol bahr-i kerameti müteked- beytini gûyâ olup Hayalî'ye ihdâ iderler. Mezbûr dahi
dir ve münfail kılup bî ihtiyâr bedduâ eyledikte maraz-ı matla’-ı mezbûru penç beyit bir gazel-i âbdâr idüp
fâlice mübtelâ olmuş ba’dehu şeyhin ayağına düşüp tesdîs itmişlerdir. 960 (M. 1552) târihinde çeşende-i çc-
isti’fâ itmekle dua idüp fil-hâl maraz-ı hâilden rehâ bul­ hdâbe-i şehâdet Şehzâde Sultan Mustafa ibn-i Süleyman
muş. Padişâh-ı kişversitan Sultan Süleyman Hân Sektü- Hân vefâtına ta’miye tarîki üzere dinilen
var seferine azimet eyledikte bin fiiori gönderüp da’vet târîhi (1) azîz-i mezbûrundur. j „
ve hemrâh olmalarına ızhâr-ı rağbet ideıler. O l meblağı Baldır zade' de. şu mütalâalar vardır :
zâhir kabûl eyleyüp kimse âgâh olmadan bir gûşede “Eğerçi Melâmiyyeden olmak üzere mezknrdur. Lâ­
dcfn ider ve mevkib-i şâhî ile gazâ-yi mezbûre bile kin bazı sikatten mesmû’ olduğu üzere Nakşbendiyye’-
gider. Muhâsara-i kal’e esnâsında feth ile tebşir ve es- dendir. Azîz i mezbûr melâmiyeden olsun Nakşbendiye-
nâ-yi harb ve nizâ’de rûhânî tedbîr idüp ba’del-kufûl den olsun alâ kile-ttakdîreyn sâhib hâl olduğu bî rayb-
Bursa’ya vusûl buldukta meblâğ-ı mezbûru ihıâc ve dir...»
mahalline irsâl ve nakd-i cânı teslîm-i hizâne-i Zülcelâl Mehmed Şemseddin diyor ki {Yadigârı Şemsî S. 233) :
ider.» «Bahrî Dede, Bursa’da Muradiye mahallesinde âlem-i
Kısmen Atayî'mn Şakayık Zeyli’nden, kısmen de Bal- vücûde gelmiş sinn-i rüşde vusûlinde berâ-yi seyâhat
dırzade'nm Vefeyatname’sinden istifade eden Beliğ ise geşt ü güzâr-ı bilâd-ı emsâr ile Edirne’ye vusûlinde
şunları söyliyor (Qld.) : Koğacı Dede dergâhına post-i ikamet sermiş bir m üd­
“Bahrî Dede : Belde-i İrem tev’em-i Bursa’da Murâ- det sonra Bursa’ya avdetle elyevm nâmına mensûb
diye mahallesinde zuhûr ve mahmiye-i Edirne’de karîn-i dergâhı inşâ etmiştir. Tabîat-i şi’riyyesi olup mutasav-
neşv ü nemâ tâc-ı Edhemî ile Koğacı Dede zâviyesinde vıfâne manzumeleri vardır :
seccâdenişîn olup ba’dehu Bursa’ya seyâhat itmiş idi.
Hak kulundan int<kamın yine abd ile alur
974 (M. 1566) evâsıtında gavtahor-ı bahr-i rahmet olup
Bilmeyen ilm-i ledünni anı abd itti sanur
Murâdiye’de zâviyesi kurbünde medfûndur. Mezbûr Her işin halikı Hak’tır abd elinden işlenür
dâire-i melâmiyyede kutb i sâbit kadem olmasıyle Sanma ansız Bahrİyâ âlemde bir çöp deprenür»
Sultan Süleyman merhûm Sektuvar seferine azîme-
Bibliyografya : Şky. Aty., Baldırzade : Vefeyatname, Oid.,
tinde bin filori irsâl idüp da’vet eylemiş ol dahi
Yadigârı Şemsî.
altunu defn idüp icâbet ba’dehu kal’e i mezbûre feth
olundukta avdet iderek altunu mahalline sarf itmiştir. B ahrî (Mutasavvıf, Derviş) — XVIII inci asır şair­
Evkat-i hansede Sultan câmı’ine mülâzemeti ve cemâat lerinden Bahrî’nin hayatı hakkında malûmat sahibi de­
ile salât-ı mefrûzayı edâya müdâvemeti bî iştibâh ve ğiliz. Kendi el yazısıyla vücude getirilmiş bir mecmuada
sâhib-i keşf ü kerâmât olduğuna bu vak’a-i velehengîzi bir hayli manzumesi görüliyor {Mit. Alm. K. Mz. Mc.
güvâhtır: No ; 608). Hemen her manzumesinde vezinsiz mısralar
Hikâyet olunur ki aziz-i mezbûr hhyesini tıraş itmekle bulunan Bahrî’yi muvaffakiyetli bir şair olarak sayamayız.
ahâlî-i mahalliye dilgîr ve mağz harâş olup mezbûru Mecmuanın bir iki yerinde “Derviş Bahrî 1110 (M. 1698)„
girîbangîr olarak hâkim-i vakte götürmeğe ibrâm ider- kaydı vardır. Onun bir iki beytini naklediyorum :
1er. Seyyid usûl didikleri mevzi’e vusûl buldukta azîz-i Âlemin nakşını derdim bir hayâl
mezbûr cemâate hitâb idüp bana bî vech niçün hücûm Ol hayâl içinde gördüm bir cemâl
yüzüme karşr böyle ne sebeb ile cerb ü şütûm idersiz Mazhar-ı Hak’tır heme âlem i yâr
didikte her biri bir taraftan niçün safha-i rûyinden Cümlesin gördüm kemâl-i Girdigâr
tırâş-ı hatt-ı huceste idüp râh-ı dalâie gidersin deyu Çün yarattı arşını ol pâdişâh
Dahi bir nûrâni kandîl ol İlâh
cevâb ittiklerinde azîz dahi iki ellerin vechine koyup
Bahr-i bîpâyân Bahrİyâ
el’ân benim ruhsârımda nişân-ı hat yok mu ve sizin gibi
Söyledin esrâr-ı Hak’kı bîriyâ
a’mâ-yi çeşm-i basîıete lihye göstermek çok mu deyu
mushaf-ı ruhsârından yedlerin ref’idüp mûy-i siyâh u B ahrî (XV inci asır şairlerinden)— XV inci asır şa­
sefîd ile âmîziş olmuş mehâsin-i şerifleri zâhir ve bedîd irlerinden Bahrî hakkında tezkirelerde malûmat kayıdlı
olıcak cümlesi yeksere Estağfirullah gûyân ı ma’zeret- değildir. Onun 2 manzumesine Camiünnezair'de. tesadüf
künân yed-i mubâreklerin takbîl idüp perîşân olurlar. ediyoruz. Bu şiirleri aynen naklediyorum :
Azîz-i sâlif-ül-beyânı garîk-ı lücce-i kulzem-i irfân — I -
hem’asrı olan şâir-i sâhir Hayâlı Çelebi ziyârete gelüp
Ravza-i hüsnünde lâ’lin sanki cû-yi selsebîl
kelimât ı dürerbârlarından nev güfte recâ ider ol dahi
Ehl i cennet çağırır kim fî sebîlillâh sebîl
beyit

Cihân ârâ cihân içindedir arayı bilmezler (1) 1280 mukabili olan kelimesinden 320 mukabili olan >4U

O mâhîler ki deryâ içredir deryayı bilmezler kelimesi çıkarılırsa 960 kalır.


Türk Şairleri
685 Bah.
Nûrdan var eylemiştir Sâni’ i Perverdigâr Çeşme sanman tıfl-ı sengin dildir ol
Sende bu hüsniie ey hûrî cemâl ile cemîl Gûşmâl ile gözünden gelmez âb
Bir dem aşkın nârına sabreyleyen ey nûr i can Çeşme sanman ol teyemmüm câyıdır
Eylemişler anı lebrîz-i türâb
Gülşen-i hüsnüne karşu hurrem olmuş çün halîl
Çeşme sanman yolda durmuş cerr içün
Sidreden hoş müntehâdır kaddin ey can doğrusı Kâse-i zencîr ile bir bî hicâb
Râst bildim şimdi kim oldur mekân-ı Cebreîl Çeşme sanman kıt’a-i elmastır
Devletin dâlini gör kim hâme-i hatt-ı ezel Lîk yoktur cevherinde âb ü tâb
Nokta-i vehmile Bahrî nice kalmışdır zelîl Vezn iderdim kıt’a-i elmâs ile
Teknesine damlasa bir katre âb
Çömceği hunsâ zekerdir lülesi
- II -
Lîk olmaz bir birinden behreyâb
îğ-ri râdır râst kim serv-i dilârâdan geçer Suyı içün itseler baran taleb
Alemin olmaz duâsı müstecâb
Fikri bâtıldır şu kim zülf-i semensâdan geçer
Suyı gibi bulmadı târihini
Lâle hadd ü serv kad lâ’lin gören ey gül’izâr
Hâtif-i mu’ciz dem-i hâzır cevâb
A r’ar ü serv ü gül ü şehd ü şekerhâdan geçer -l’ 3 <i j t
Ravza-i kûyinde işik yastanan itin bigi iti 1.11tj
Özge izzet istemez dergâh-ı a’lâdan geçer
Ba’dehu harem-i hümâyunda beğlerbeğilik ünvâniyle
Hoş geçer sevdâ-yi zülfünle dahi ışkunla can
serefrâz olup fâris-i iklîm i kalem iken sâhib-i tabi ü
Kim bu ışkı terk ider yâ kim bu sevdâdan geçer
alem olmuştur. Hakka ki bir mîr-i mîrân-ı suhandân ve
Aftâb 1 hüsnüni gördi münevver çeşm-i can
kalemrev-i mülk i irfandır. Tûğ-ı kilk-i anber perçemi
Tâb-ı mihri gözlemez mâh-ı muallâdan geçer
mevkib-i sutûrda hirâmân oldukça bir şâhid-i mevzun ka­
Bahr-i eşgimde revân olsa hayâli çeşmimin
met ve şîrin hareket zevkin virir ve debdebe-i nây-i hoş-
San kerâmet ehlidir kim ka’r ı deryadan geçer
nevâ-yi tab’ ü güftân rehyâb-ı sâmia-i suhanfehmân olduk­
Işkun ile BahrCmn oldı mekânı lâmekân
ça rağbet i sürûd-i nâhîd şikest nümüdâr olur. Vâdi-i şi’r ü
Kim bu derde düşdiyise arz u semâdan geçer
inşânın yekketâzı ve kazâ-yi hutût u imlânın reşgendâzıdır.
B ah rî (Paşa) — XVIII inci asır şairlerinden Bahrî Bûstân-ı inşâsında nerkis bir nâşüküfte ma’nâ ve mekteb-i
hakkında Safayî şu malûmatı veriyor : fazlında etfâl-i sa’y ber pâdır. 01 pâşâ yi zîşân niçe za­
“ Bahrî: Nâmı Mehemmed’dir. Dürr-i giranmâye-i vü­ man taşra mansıblarına mutasarrıf olup âkıbetülemr
cûdu Kilîdüibahir’den sâhil-i zuhûrda cilvenümâ olmağla matlab ı a ’lâsı olan tuğrâkeşlik mertebesine nâil olup
mahlâs-ı mezbûıu muhtâr olmuştur. Âlem-i cevânîde ba’dehu dîvan hâceiiğine tâlib olup dîvân ı sultanîde
devletserâ-yi sultânîye çırâğ olup niçe zaman hizmet i cizye kalemi muhâsebecisi iken 1112 (M. 1700) târihinde
pâdişâhîde olmağla hazret-i sultan Mehemmed Hân ı evrâk-ı hayatı rakamkeşîde i hitâm olmuştur. Bu eş’ar-ı
râbi’ devrinde hâne-i hâssa ağayânından iken isti’dâd-ı güherbâr sadef i nihâdlarından perverişyâbdır ki silk-i
zâtı sebebiyle kâtib-üs-sırr-ı şehriyârî olmuştur. O l ey- sutûra keşîde kılındı:
yâmda zamîr-i münîrine bir hasenât ârzûsu düşmekle
Devr-i lâ’linde senin ey sâki-i mestâne dost
Üsküdar’da bir çeşme binâ idüp lâkin suyunu götürmeğe Olmamak mümkin midir âşıkların peymâne dost
adem-i himmetten nâşı ol çeşme i bî âbın hazînesi kal- Her seher arz-ı eemâl it âleme çün âftâb
b-i âşık gibi çâk çâk ve ârzû yi zülâl-i visâl-i âb ile sû- Dâima şem’-i şebârâ gibi olma hâne dost
znâk olmağın lûle-i kalem-i nükteperdâzân ı zaman bu Arzû-yi vasi idersen âşinâ ol akl ile
târîh i âbdâr ı lâtîfe güne ile lebrîz i mâ-ül-hayât-ı Dilber-i ferzâne olmaz âşık-ı dîvâne dost
Şâne veş sad pâre olmuştur gam-ı aşkınla dil
ma’nâ olmuşlardır ki bu mahalle sebt olunmak mü-
Olmamışken dahi zülf-i anberînin şâne dost
nâsib görüldü :
Yârin ümmîd eyleme gamhânene teşrifini
Olmaz ey Bahrî bilürsin şâhlar vîrâne dost»
— Târîh-i çeşnıe-i Bahri Pasa —

Salim tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :


Bârekâllah çeşme-i ây.n-ı serâb
Teşne diller itmesün ümmîd-i âb “Bahrî : Nâm-ı serâmedleri Mehemmed’dir.Şebçerâğ-ı
Nâmın ihyâ itti Kuru çeşmenin edeb ü irfân olan vücûd i fâik-ul-akrânı ve zât-ı gen-
Sâhib-ül-hayrât olan hâne harâb cîne-i maârif firâvânı leb-i deryâda sedd-i sedîd-i düş-
Bahri mizana çıkarsm delv ile men-i bed nihâd olan ve kufl-üd-duhûl-i bâb-ı bahr-i
Nüktesine damlamaz bir katre âb
Sefîd-i ma’rekeâbâd olan Kilîdülbahir’den nümâyân ve
Fil-mesel aksa suyu ter eylemez
ol sâhil-i bî esâfil-i cennet mümâsilden dür-i yektâ-yi
T’armağın safha şijmârân-ı kitâb
Aynma girmez ebed tûfân-ı Nûh vücûd-i bihbûdları dahi dür-i sadef-i mehd-i cevânî
Girmemiştir haznesine hergiz âb iken enderûn-i sarây-i sultânîye çerâğ olup niçe zaman
Türk şairleri
Bah. 686

dürr-i g-iranmâye-i vücûdları der nigîn-i terbiye-i serây-i nîye dâhil olup merhum cennetmekân firdevs âşiyân
güzîn olup zamân-ı sa’d iktirân-ı hazret-i sultan Mehmed Sultan Mehemmed Hân Gazi asrında niçe müddet kâtib-i
Hân ibn-i Sultan İbrahim Hân hazretlerinin hâne-i has- sırr-ı şehriyârî olmuşidi. 1098 (M. 1686) ramazanında
saya mahsûs olan ebkâr-ı edeb' ü dâniş olan ağayân-ı vezâretle taşra çıkup Karahisar sancağı tevcîh olunmuş
sütûds psrverişi zümresine ilhâk olunmağla takye-i dev­ iken bir kaç gün sonra Mora ceziresine muhâhz ta’yin
leti peyveste-i nüb tâk olup giderek isti’dâd-ı râtibi oulnup 1105 (M. 1693) senesi hilâlinde tuğrâkeş-i ah-
kendüyi sır kâtibi eyleyüp enderûn-ı sarây-i hümâyun kâm-ı güzîn-i sultâni oldular. Ba’dehu cezire-i Kıbrıs
ağalarından mümtâz ve hazz-ı ma’rifetle serefrâz olduk­ eyâleti virilüp 1109 (M. 1697) şa’bânında sâniyen nişan­
tan S0nra harem-i hümâyûndan beğlerbeğilik ünvâniyle cılık mansıbı tevcih olundu. Ba’del-azil vezâretten isti’fâ
taşra çıkup tîğın hem’inân-ı kalem ve iklîm-i haşmetin eyleyüp tekaüd ihtiyâr etmiş idi. 1112 (M. 1770) rebiul-
pür velvele-i tabi u alem eyleyüp eyâlet-i suhan ve evvelinin ikinci günü cizye muhasebecisi iken îstanblu’da
ma’rifetin serdârı olduğu gibi taşra menâsıbının dahi fevt oldu. Kefevi Lûtfî efendi dediği târihtir :
mîr-i mîrânı olup tûg-ı pür fürûgunun perîşân kâkül-i
pür heybetinden hatt-ı sâmin ahâlîsi lerzende ve peri­
şan ve etraf ü eknâfın lâzım gelen hıfz-ı hırâsetine mu- Merhûm-i merkum ulûm ü maârif ile ma’lûm şi’r ü
hâfazalarda buyuruldular yazdıkça rüy-i satırda vâki’ inşâya kadir hoşnüvislikte akrânı nâdir idi. Bu ebyât
olan noktası ruhsâr ı behrâm-ı ikbâle bir hâl-i letâfet güftârındandır :
dâl-ı icIâl misâl olup dâire-i Rûm ’da olan debdebe ve
O dil kim ihtiyâr ile esir-i zülf-i yâr olmaz
ihtişâmdan iklîm-i Hindustan pür herâs ve lerzân olurdu.
Gam-ı hicrânı çekmekte elinde ihtiyâr olmaz
Devlet-i Sultan Mustafa Hân ibn is-sultan Mehmed Hân Visâl ümmîdin itme bî mahal ey Bahri-i şeydâ
1 1 1 4 (ivı^ 1702)târîhinde begayet serî’ ul-ka- Mahalli dinmeyince arzıhâlin deıkenâr olmaz»
lem ve tuğrâkeşlikte alem olmağın zât-ı refî’in hidmet-i
tevkîîlik ile müşerref eylediler. Niçe zaman berevât-ı Beliğ tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
sultâniyyenin âb ı hayât gibi tuğrâsın keşîde-i bâlâ-yi «Bahrî Paşa ; Nişancı Mehmed Paşa’dır. İstanbul’da
ferman ve her bir tuğrâ-yi mutarrânın beyzası tuhfe-i cizye muhâsebecisi iken 1112 (M. 1700) tarihinde garîk-ı
seniyye-i yed-i beyzâları ve zülfelerin mânend-i sünbül-i i deryâ-yi rahmet oldu. Dîvançe-i eş’ârından bir nebzedir:
bâğ-ı cinan perrân eyleyüp Sultan Mustafa Hân-ı sâni
hazretlerinin tuğrâ-yi celîl-ül-ünvanlarında sâd ile tânın ŞIne veş sad pâre olmuştur gam-ı aşkınla dil
miyânesine dendân-ı kitâbet iden ibtidâ tuğrâkeşlerin Olmamışken dahi zülf-i anberînin şâne dost
evvelidir. V âkıâ ol mahalle bir dendancık tahrîr olun­
Eyledi ham kametin her âşık-ı üftâdenin
mağla bir hüsün dahi nümâyân ve kendiler fil. asi sülüs
Tifl iken yaym çeker yok Yaycıbaşızâdenin»
ve celide begayet mâhir olmalarıyla şîve-i reftârında
kalem iyân olmuş idi, O târihlerde peder i muhteremi­ Âsim zeylinde şu kayıd vardır :
miz fazîletlu Mirzâ Mustafa efendi def’a-i sâniye sadâ- “Bahrî efendi: Bu beyit mecmûasından intihâb
ret-i Rumeli olmalarıyla şehr-i Edirne’de olup bu abd-i olundu :
fakır dahi henüz deh sâle ya dahi ziyâdece olup ken­ Değil hâle olup bir mihre âşık micmerin yakmış
dileriyle bile olmamız hasebiyle mütercem i sâbık-uz-zikr Girüp bir halkaya şeb tâ seher teshir ider mehtâb»
hazretlerinden meşk alup taallüm-i hat ve niçe zaman
meclis-i şerifleriyle şerefyâb ve dilküşâ ve ol vakitlerde Sicil' de şu kayıdlar vardır :
hasb-el-âde berevât-ı sultâniye bisyâr olmağın eshiyânın «Bahri Mehmed Paşa: Geliboludur. Enderûn-i h ü ­
âb-ı rüy-i cevdeti Amucazâde Hüseyin Paşa hazretinden mâyûnda bit-terbiye pişgir-i gulâmi ve sonra sır kâtibi
me’zûnen kati çok berevât ve evâmir-i şerîfenin tuğrâ- olmuşidi. İ098 (M. 1686) ramazanında bâ rütbe-i mîri-
sına imdâd eyleyüp hidmet-i üstâd iderdik. Kati vücûd-i mirâni Kastamoni vâlisi oldu. 1099 (M’ 1687) da Van
mükerrem bir zât ı muhterem idi. Ekser-i evkatta vuzü vâlisi oldu ise de az müddette azlolundu. O sene Kara-
ile güzer ve salât-ı salâhına maksûr idi. Hattâ âkıbet hisar-ı şarkî mutasarrıh ve 1100 (M. 1688) de Çardak
salâhı kendüyi ferâga cerr idüp paşalıktan ferâgat ve muhâfızı oldu, 1108 (M. 1696) de Kıbrıs muhâfızı ve
menâsıb-ı kalemden cizye muhâsebeciliği ile kanâatle 1109 (M. 1697) da sâniyen tevkiî oldu. Ba’del-azil cizye
1112 (M. 1700) hilâlinde tâir i rûh-i kudsiy-yül-usûlleri muhâsebecisi olup i’tibârı mütenezzil olmuştur. 1112
sâhil-i fenâdan bahr-i bakaya gavs ile sadef-i lâhidle- (M. 1700) rebîulevvelinin yirmi ikisinde fevt oldu.'Üskü­
rine vusûl eyledi.» dar’da medfundur. Şâir ve münşi idi.»
Şeyhî Vakayiülfuzalâ’da şunları söyliyor: Vahib namında bir şair tarafından XVIII inci asırda
“Bahrî Mehmed Paşa: Gelibolu sâhilinden bedîd ve yazılan bendeki bir mecmuada Bahrî Paşû’nın da şu
nâil-i rütbe-i dâniş ü dîd oldukta sarây-i âmire-i sultâ- gazeli kayıdlıdır :
Türk Şairleri
687 Bah.

Cihanda dilküşâ bir cây.i işret kalmamış gitmiş Bvhrî sever oldı ana yâr olanı şimdi
Anınçün cünleten erbâb-ı sohbet kalmamış gitmiş Geldi sana aşk leşkeri yâ taht ola yâ baht
Şikest olmuş ayâğı sâki-i g-ülçehrenin hayfâ Mit. Alm. K. Mz. Mc. N o: 650
Mey-i meclis bozulmuş ehl-i ülfet kalmamış gitmiş Bahrî (Sazşairi) — XVIII inci asır sazşairlerinden
Kamu erbâb-ı kahve g-aybeti pîşe idinmişler olan Bahrî’nin bir koşmasına Bay Talât Onay’a aid
Dilinde bunların lûtf-i hakikat kalmamış gitmiş aynı asırda yazılan bir mecmuada rastlıyoruz. Manzu­
Aceb âhır zamanın hükmüne bâis nedir yâ Rab meyi naklediyorum :
Cihan halkında bir zerre mahabbet kalmamış gitmiş
Değme bir güzele gönül düşürmem
Acıyup merhamet itmez garîb ahvâline Bahrî
Mah yüzünde benler on olmayınca
Derûn-i ağniyâda kılca şefkat kalmamış gitmiş
Akılcığım zay eyleyüp şaşırmam
Bibliyografya : 1 Sfy-, Blg., Asm., Sel’
Aslı melek yeşil don olmayınca
Bahri (Sazşairi) — Millet kütüphanesindeki bir
mecmua ile bendeki bir mecmuada iki manzumesi ka- Gönül mürgı figan ider kafeste
yıdlı olan Bahrî’nin XVII nci asır âşıklarından olduğunu Anlar sadâ virir türlü kafeste
kuvvetle tahmin edebiliriz. Şairin elimizdeki iki şiirini Servi kamet gerek gözleri meste
naklediyorum : Neylerler güzeli şan olmayınca

— Koşma — Ak aylak alınlı ebrûlar siyah


Şan verdi âleme doğdu şems ü mâh
Vilâyet sâhibi melik pâdişâh
Gel efendim bana incinüp küsme Hublukta Yusuf sân (1) olmayınca

Recâlar itmenin zamâm geldi Eserim şâhinim toy kuşa salmam


Birr ü ihsânını bizlerden kesme Şikârım hümâdır sayrusun almam
Atâlar itmenin zamanı geldi Bahrî’yım ben değme göllere dalmam
Lâ’l ü cevâhirden kân olmayınca
Uyur idi her şüküfe uyandı
Kokusuna cân ü diller boyandı Bahrî (Sazşairi) — X IX uncu asır sazşairlerinden
Güzellerle dağlar bağlar donandı Gedayî, muasırı olan âşıkları mevzubahs ettiği manzu­
Safâlar itmenin zamânı geldi mesinde Bahrî’nin de ismini kayetmektedir ( Tunaoğlu
Ahıned Şükrü : Gedâyî: Konya Halkevi dil, edebiyat, ta­
Aşıklar yol bulur şehr-i vuslate rih araştırmaları No : 1 ) .
Canlar muntazırdır bu mahabbete Gedâyî, Hengâmî... gibi yalnız X IX uncu asır şair­
Çıkup taraf taraf ehl.i işrete lerinin eserlerini ihtiva eden bendeki bir mecmuada
Nidâiar itmenin zamânı geldi Bahrî’nin de bir manzumesi görüliyor. Aşağıya naklet­
tiğim bu manzume, G edâyî’nin zikrettiği Bahrî’ye âid
Ne bulursun cevr ü cefâlar kılup
olsa gerektir.
Olur olmazların mahremi olup
Feryâdın işittim garip gönlümün
Bîçâre âşıkın hâtırın alup
Bülbül, i şeydâyı görmezden evvel
Vefâlar itmenin zamânı geldi
Mekân tutmuş idim ana rahminde
Açıldı ey Bahrî lâle vü sünbül Tıfl iken dünyâyı görmezden evvel
Bağları zeyn itti gönce ile gül Dünyâya geldim şâd olup gülmedim
Ne yatarsın aceb bîçâre bülbül Beş kerre ol zaman feryâd eyledim
Nevâlar itmenin zamânı geldi Buluncaz Hakkı çok cefâlar çektim
M it. Alm. K. Mz. Mc. No : 757 Şimdi bu safâyı görmezden evvel

_ 11 _ Bahri'yim söylenir ismim dillerde


Bülbülün arzusu gonca güllerde
— Kalenderi —
Çok cilveler vardır o güzellerde
Sevdim gene bir dilberi yâ taht ola yâ baht Sende bu vadeyi görmezden evvel
Koydum ana ben bu seri yâ taht ola yâ baht
Bahşâyiş (XV inci asır şairlerinden) — Hiç bir tez­
Ağyâr ile yâr olmağı ittin bize nisbet
kirede hayatı hakkında malûmat kayıdlı olmayan Bah-
Gör açıla meydan yeri yâ taht ola yâ baht
şâyiş’in iki gazeline (840— 1436) da yazılan Mecmuatün-
Karşu varup ol hâna halin arz idemezsin
Düş yanıma şimdengeru yâ taht ola yâ baht (1) sânî yerine .
Türk Şairle
Bah. 688

nezair'dt rastlıyoruz. Şairin bir manzumesini nakledi­ İtmedin ülfet dirîga bülbül-i şeydâ ile
yorum : Ahdimiz böyle değildi sen gül-i ra’nâ ile
Selâm olsun bana senden elâ ey cismimin cânı Ben seni hergiz ferâmûş eylemem deyu şehâ
Tapundan ayru gözlerüm döker bu Nûh tûfânı Bendene ahd eylemiştin kılmağa lûtf u atâ
Ümîdüm var ki olmayam cemâlün görmeğe nevmîd Bir iki gün olmağile âstânından cüdâ
Terahhum ide Allah’um kıla vaslunı erzânî Kılmayup âhır efendi ittiğin ahde vefâ
Gice gündüz firâkından perîşân oldı bu gönlüm İtmedin ülfet diriga bülbül-i şeydâ ile
Kerem kıl iy perî ruhsâr esirge ben perîşânı Ahdimiz böyle değildi sen gül-i ra’nâ ile
Muayyen görmişem hânum g-eçicek dâr-ı süfliden
Görmedim lûyin safâsın bir dahi âyînede
Senün hüsnün beka kalmaz benüm ışkum olur fânî
Ateş-i firkatse yandı sîne i bîkînede
Mukadder kıldı iy server ezel bu ışkunı Kadir
Niçe demler gizlenüp bir hırka-i peşmînede
Anınçün kıluram dâim kapunda âh ü efganı
Bunca yıl esrâr-ı aşkın saklamışken sînede
Hezâran sa’y ü cehd itdi Skender zulmet içinde
İtmedin ülfet dirîga bülbül-1 şeydâ ile
Bulimadı kim içeydi lebünden âb-ı hayvânı
Ahdimiz böyle değildi sen gül-i ra’nâ ile
Bu gün Bahşâyiş’e sensüz virirlerse maâzallah
Gerekmez ola ger cennet dolu hûr ile Rıdvânı Tab’ına düşmezken asla nâsezâlık eyledin
B ahşi (Kâtib) — XVII nci asır şairlerinden Bahşî Anmayup yâr-ı kadîmi bîvefâlık eyledin
hakkında Rıza şu malûmatı veriyor : Hayi i hûbân arasında pür cefâlık eyledin
«B ah şî: Merhum Ganizâde efendi’nin kâtib-i perver. Yad idüp BahşVy'\ gayre âşinâlık eyledin
desi ve erbâb-ı irfânın hünerveri ve zübdesidir. Bu eb. İtmedin ülfet dirîga bülbül-i şeydâ ile
yât zâde-i tab’-ı pür safâlarıdır : Ahdimiz böyle değildi sen gül i ra’nâ ile
Kalbimde olan derd ü meşekkat yenilendi Tpk Rv. K. Mc. No : 1985, Ünv. K. yıl. Mc. K. 46
Sînemiie olan âteş-i firkat yenilendi - II -
Destâr-ı perîşânı nola yerlere çalsam — Müseddes —
Başımda olan şâl-ı melâmet yenilendi Giyüp ol şûh-i perî çehre libâs-ı aselî
*
* * Leblerinden sunar idi bana şehd ü aseli
Baksan erbâb-ı dile hâk-i mezellet gözedir
Nice gündür ki dilâ bâd-i muhâlif eseli
Eylesen dûna nazar pâye-i rif’at gözedir
Nâz ile hışm idüben diyeli benden kes eli
Bir aceb devre iriştik ki gelen bezmimize
Muttasıl ayağımız almağa ruhsat gözedir Serv-i nâzım küseli Tanrı(l) selâmın keseli
Gitmesen gerçi olur semt-i mecaza Bahşî Gitmedi hâtır-ı mahzûnumun âsla keseli
Kani bir dilber-i pâkîze hakikat gözedir»
Dâimâ gül gibi bir hâre olup hemsâye

Mustafa Mücib tezkiresinde fazla olarak şu kayıd Gam değil bülbül-i dil başlar ise eyvâye
Acıyup yok nazarı hâl-i dil-i şeydâye
vardır :
«Kırktan ma’zûl iken 1038 (M. 1628) de İstanbul’da Y o ğ iken hiç sebebi başladı istiğnâye
Serv i nâzım küseli Tanrı selâmın keseli
fevt oldu.»
XVII nci asırda yazılan bir kısım mecmualarda Bahşî Gitmedi hâtır-ı mahzûnumun aslâ keseli

namına da bazı şiirler kayıdlıdır. Bunlardan bir kaçını Yüz sürerdim su gibi pâyine evvel her dem
örnek olarak alıyorum : Açılup kalb.i hazin olmuş idi göz bî nem
Umar iken dahi artık niçe ihsân ü kerem
- I -
Cân ile sevdiğimi anlayup âhır muhkem
— Müseddes — Serv-i nâzım küseli Tanrı selâmın keseli
Gitmedi hâtır ı mahzûnumun asla keseli
Gönlümi zülfün perîşân ideli sevdâ ile
Bahs ider seylâb-i eşgim durmayup deryâ ile Dilde fikr-i dehen ü zülfi tutuptur çü mekân
Nice söyleşsem aceb ol şûh-i bî pervâ ile Teng ü târ olsa nola gözlerime cümle cihan
Ihtilât idüp muhassal muttasıl a’dâ ile Bâğ-ı dehr içre gezüp eyleyüben âh ü figan
İtmedin ülfet dirîga bülbül-i şeydâ ile Yalvarup ayağına olsa yaşım nola revan
Ahdimiz böyle değildi sen gül-i ra’nâ ile Serv-i nâzım küseli Tanrı selâmın keseli
Gitmedi hâtır-ı mahzûnumun asla keseli
Var iken mâbeynimizde tâ ezel hakk-ı vedâd
Unutuldı gitti anı kılmadın bir kerre yâd Bahşiyâ nice açılsun diye kalb-i mahzun
Ola dirken cân ü dil lûtfunla cânâ ber murâd Dün ü gün eylemede çevrini hadden bîrun
Gülşen-i dehr içre idüp bârlarla ittihâd (1) Bana: n üsh a.
Türk Şairleri
689 __ Bah.

Leyli-i zülfi hevâsıyle olup dil Mecnun Narar Yusuf’un şehrinde


Kan dökse nola her demde bu çeşm-i pür hun Köle didi de yürüdi
Serv-i nâzım küseli Tanrı selâmın keseli
Almak gerek kûh-ı Kaf’ı
Gitmedi hâtır-ı mahzûnumun asla keseli
Kırım var mı ola dahi
Tpk. Rv. K. Mc. No: 1985 :
Horasan’da ise Şah’ı
- 111 - Bulam didi de yürüdi
— Gazel
Bahşî ider Mehdî budır
Koyu':) çevri mahabbet ehl-i irfân olduğun görsem Yücemize irgür Kadir
O kâfir beççenin ben de müselmân olduğun görsem Kılağuzsa llyas Hızır
Dahi cânım bedenden çıkmadan ol şûh-ı bidâdın Yola didi de yürüdi
Bana ildikleri çevre peşîmân olduğun görsem Bibliyografya : Fuad Köprülü ; XVI ncı asır sonuna kadar
Ben anı sevdiğim gibi sevib ol dahi bir hûbı Türk Sazşairleri 1930.

Benim gibi o da çâk-i girîbân olduğun görsem P>ahşî (Sazşairi) — XVIII inci asırda yaşadığı tah­
Rakîb. i mücrimin ol Yûsuf-i gülçehreden ayru min edilen Bahşî, M. Fahreddin Saltkan’ın tesbit etti­
Bu Dünyâ-yi denî başına zindân olduğun görsem ğine göre Aras solunda büyük Nahcevanlıdır. Nadir
Dilâ kalmazdı dehrin sükker-i senbüsuna teşgim Şah zamanında yaşadığı ve Revan hanının yanına sık
Lebinden Bahşi'ye bir bûse ihsân olduğun görsem sık geldiği şiirlerinden az çok anlaşılmaktadır.
Betideki bir mecmuadan Bahşî’nin üç manzumesini örnek olarak alıyorum .•
Bibliyografya : Rz-, Mcb., Mc.
_ 1_
8 a h şî (Sazşairi) _ XVI ncı asır sazşairlerinden Bahşî
Sallanı sallanı geçen güzel yâr
hakkında Prof. Bay Fuad K öpıülü şu melûmatı veriyor
Eğlen bir karşımda dur nazlı nazlı
(XVI ncı asır sonuna kadar Türk Sazşairleri S. 12) :
Men senin derdinden olmuşam hasta
“XVI ncı asrın ilk zamanlarında yaşamış olan bu şair,
însâfa gel hâlim sor nazlı nazlı
Ozan’dan sonra ismini bildiğimiz en eski Anadolu
Senin şîrin dilin can katar cana
sazşairidir. Hece vezninin 8+8 şekliyle yazdığı bir
Bir gülüşün değer küllî cihâna
destan, yahud türkünün gerek vezni, gerek lisanı,
Saçların okşattım sünbül reyhana
eskiliğini gösterdiği gibi, şairin ^Bahşî» mahlâsı da
Telinden hoş koku ver nazlı nazlı
gene eskiliğine bir delil olabilir. Daha sonraki sazşair­
leri arasında hemen hiç tesadüf ediimeyenbu«Bahşî»mah- Seni güzellere sultan didiler
lâsında biz, «Uyguılar» ve «Mogollar» arasında «kâtib» Düşkünlere kılar ihsan didiler
manasına kullanılan «Bahşî» kelimesinin tesirini gör­ Âşıklar derdine Lokman didiler
mekteyiz. Kafiyeden ziyade «yarım kafiye : Assonance» Bağrımda yaramı sor nazlı nazlı
kullanan ve redif usulüne riayet eden bu şairin şimdiye
Kul olam kapunda tut bu Bahşi'yi
kadar başka eserlerine tesadüf edemedik. Bahşî’nin
Birce gün nolur şâd et bu Bahşî’yi
Selim’in ordusunda bulunan ve Mısır, İran seferlerine
Boyun itti iki kat bu Bahşî’yi
iştirak eden bir ordu şairi olduğu anlaşılıyor.»
Salan yüreğime kor nazlı nazlı
Bahşî’nin destanını ilk defa Pıof. Bay Fuad Köprülü
«İkdam» gazetesinde neşretmiştir (^§ nisan 1330) , _ II_
Destanı aynen naklediyorum :
Her murad her istek yerine gelir
— Destan —
Başta can sağlığı elinde ise
Sultan Selim cülûsunda Her engel her müşkil bir gün yoğ olur
Saiâ didi de yürüdi Hakikat sadâkat yolunda ise
Gidelim Mısır’a doğru
Muhtaç olmayım dersen muhannete
Yola didi de yürüdi
Bir ma’rifet kazan çalış san’ate
Şamlı çıkup kaçar köyden Düşmezsin meşekkat ne de mihnete
Sofu beri bakmaz Hoy’dan Bir altun bilezik kolunda ise
Merd var ise işte meydan
Bahşî'yem umudı kesme bir zattan
Gele didi de yürüdi
Şikâyet eyieme sitemden odtan
Nesne yoğimiş aslında Yetersen dileğen çıkarma yadtan
Halife değmiş(.?) yerinde Hulûsla Hak adı dilinde ise
Türk Şairleri
Bah. 690

- III - zât-ı bülend iktidârın şîrâze-i mecmüa-i bahtı târümâr olup


henüz istîfâ yi kâm itmeden 1168 (M. 1754) senesi hilâ­
Hazret Huda’nın sırr-ı hikmetine
linde mansıb-ıcinâna hirâm itmişlerdir.
Yetmiş yok yetik yok yetecek olmaz
Beyzâvî’den ders imtihânını es’ile ve ecvibesiyle mes­
On iki ferdede (1) aşkın katına
nevi tarzında nazm eylemişti. Mütercem-i mezbûr maâ-
Yetmiş yok yetik yok yetecek olmaz
rif-i ilmiyye ile meşhur ve şi’r ü inşâya pür iktidâr bir
Bir sevda deyipler bizleri yıkan şâir-i mâhir-i pâkîze güftâr olup eğerçi ber vefk-ı me’-
Alavsız tütünsüz âlemi yakan mûl dîde-i bahtı hâbg-eh-i cihanda husûI-i murâd ile
Bir kolayın tapup çâreye bakan bîdâr ola idi miyâne-i emsâlde mâbih-il-iftihâr olmaları
Yetmiş yok yetik yok yetecek olmaz aşikâr bir şâir-i şîrin reftâr idi. Bu ebyât-ı nâzenîn
âsâr-ı tab’-ı bihterînleridir (1) . „
Gam bahrinden aşan olmaz o taya
Esad tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
Gönül yardan ırak olup öteye
“1162 (M. 1748) de Şeyhülislâm Es’ad efendi’nin
Bahrî'ytm dünyâda gamsız butaya
Beyzâvî’den akd ettirdiği ders imtihânında istihkakı
Yetmiş yok yetik yok yetecek olmaz
nümâyân ve hârice neyi ile dâire-i dâhile dâhil oldukta
Bibliyografya : Fahreddin Saltkan: Çıldır aş kları notları, 1168 (M. 1754) hilâli makamı sahn-ı cinân olan ve ders-i
yazma . mezkûru es’ile ve ecvibesiyle mesnevî tarzında nâzım
ve fezâil-i ilmiyye ve melekât-ı şi’r ü inşâda hâkim ve
Bahşi O ğlu (Sazşairi) — XVI ncı asrın sonlarında
pederi Osman efendi İstanbul’da Voynuk Şüca’ mahal­
yahud XVII nci asrın ilk nısfında yaşadığı tahmin edi­
lesi imâmı olmağla beyn.el-enâm İmamzâde ve asrı
len Bahşîoğlu’nun iki varsağısına, Viyana kütüphanesin,
meşâhîrinden mâliye baş halîfesi Kıyâsî efendi’nin
deki Türk - Aarb - Acem yazmaları arasında 2006 nu­
üstâdı bulunmağla Kıyâsî hoca ketebe ve lâka-
maralı mecmuada tesadüf edilmiştir.
Bibliyografya : Fuad Köprülü : XVI ncı asır sonuna kadar biyle ma’rûf Mehmed efendi’dir. Bazı mazbatada eğerçi

Türk Sazşairleri, Ahmed Caferoğlu : Halkbilgisi haberleri Sayı 1


ber vefk-ı usûl dîde-i bahtı hâbgeh-i cihanda husül-i
1 teşrinisani 1929 . murâd ile bîdâr olaydı tezâyüd-i ma’lümât ve neşr ü
Bahtı (Ahmed Hân 1. ) Ahmed’e bak. tahrîr-i nikât ile şöhret-i dâr ü diyâr olunurdu deyu
medîha sene olunduğu manzür-i fakîr olmuştur.„
Bahtı (Mehmed) — XVII nci asır şairlerinden Bahtî Bahtî’nin «Mülâzimînden Davudpaşalı Bahtî Mehmed
hakkında Ramiz şu malûmatı veriyor : efendi» serlevhasiyle Defterdar Behçet Mehmed't söyle,
« B a h tî: Nâm ı serâmedleri Mehemmed’dir. Mahallât-ı diği iki kasidesi ile g-ene Behçet’e 1160 ( M. 1747) y ı­
fâiza-tül-berekât ı Islâmbul’dan Voynuk Şuca’ mahalle­ lında yazdığı bir tarihi Millet kütüphanesindeki bir mec­
sinden hirâmân-ı sâha i şühüd ve vâlid i mâcidleri O s ­
muada kayıdlıdır {Mit. Alm. K. Mz. Mc. No : 575) .
man efendi mahalle-i mezbüre cami’inde imâm olmağla
Bahtı namındaki bir şairin Menâsik-i Hac adiyle bir
beyn-el-enâm îmamzâdelikle kesb-i şöhret-i tâm idüp
mesnevîsi vardır {Ünv. K. 1394) . XVII nci asır şairle­
miyâne-i akrânda dâniş ü irfân ile ma’lüm ve ma'düd
rinden olan bu Bahtî, ihtimal ki, Mehmed Bahtî’dir.
ve tahsîl-i ilm ü maârifle zirve-i a’lâ-yi irfâna suüd
779 beyitten ibaret olan ve “müfteilün müfteilün fâilün„
itmeğin tarîk-ı ilmiyyeye azimet ve ihrâz-ı şeref i mülâ-
vezninde yazılan bu eser muvaffakiyetli bir manzume
zemet ittikten sonra meşâyih-i Islâmiyyenin makadir-
sayılamaz.
mendi merhüm ve mağfür Mehemmed Esad Efendi’nin Bibliyografya: Rmz., Esd., Mc.
1162 (M. 1748) senesi hudüdunda imtihân-ı celîl-ül-ün-
Bahtî (Morali) — XVI ncı asır şairlerinden Bahtî
vanlarına dâhil ve fazîlet-i ilmiyyeleri tahsinkerde-i vü-
hakkında Bursalı Tahir şu malûmatı veriyor (Osm.) \
cûd-i efâzıl olmağın medrese-i hârice nâil olup mümtâz-ı
“ Bahtî: Fuzalâ-yi şuarâdan elsine-i selâsede inşâd-ı
emâsil olmalarıyla neyl-i âmâl ile kâmrevâ ve dîde-i
nesr ü nazma muktedir bir zât olup Mora’daki İzdin
bahtı kûhl-i husül-i merâm ile rüşenâ olmuş idi. Kat’-ı
kasabasındandır. Mecmûa-i münşeâtiyle müretteb dîvânı
merâtib ve merâhil iderek rütbe-i bâlâ-yı dâhile vâsıl ve
ve 989 (M. 1581) târîhinde nazm ettiği 150 beyitli Fâ-
1162(M. 1749) senesi hilâlinde medrese-i hârice nâil ve
risiyül-ibâre j'-J j-’ isminde bir manzü-
1164(M. 1750) muharreminin on üçüncü günü Çeşmîzâde
mesi vardır ki matları budur :
Yahya efendi yerine Hızır Çelebi medresesine ve beş
rebîulevvel 1167 (M. 1753) de Kazâbâdîzâde Mehemmed — j j ’.J jV' S' ıln-M
Râfi’ efendi yerine Hüseyin Paşa medresesi ile dâhil-i vü-
cûh 1 emâsil olmuşlar idi. Medrese-i merkumede îfâ-yi
Münşeâtının bazılarındaki imzâsından :
tahkîk u tedrîs itmekte iken dest-i sipihr-i g-addâr ile ol

(1) Ferde : Perde, (1) örnek yoktur.


Türk Şairleri
691 Bah.

<1 -'j'j ^ <j Velî işitmesi hem görmesi bü


Bizim gibi kulak gözle değildir
Târîh-i vefâtiyle medfenine destres olunamadı. Y ıl­ Münezzehtir kulag u gözden ol Zât
dız kütübhânesinde Türkçe bir manzûmesi mevcuddur.» Ana göre muhâl oldı bu hâlât
Bibliyografya : Osm.
Bâis (Ahmed) X IX uncu asır şairlerinden Bâis hak­
B a h ti (XVII nci asır şairlerinden) — 1052 (M. 1642) kında Arif Hikmet şu malûmatı veriyor :
tarihinde yazılmış manzum bir risalesi olan Bahtî hak­ “Bâis : İsmi Ahm ed’dir. Bursa Mıhalıcında zuhûr ve
kında malûmat sahibi değilim. Meşhur âlim Birgivî Meh- Astâne’ye vürûd ve Şehzâde medresesinde sâkin ve
med efendi'mn çocuklar için yazdığı akaide dair bir Fertâkî Haşan efendi’den ahz-i ulûm ve ledel-imtihan
eserinin nazmen tercümesi olan bu manzum risale, bugün ahz i mülâzemet idüp Bayburdîzâde’nin Haleb mevle-
Millet kütüphanesindedir {Mit. Alın. K. Mz. Mc. No \H12). viyyetinde hidmet kısmında müstahdem ve Bekir Paşa-
«Sebeb-i telif» kısmında şair, bir münasebetle kendi zâde Hamdullah Beğ’le Edirne mevleviyetinde çend mâh
bacasından bahsettikten sonra şunları söyliyor : mektûbî olup ve bir kaç mâh Abdullah Mollazâde’ye
Risalesin okudup Birgivî’nin musâhabet ve ba’dehu Halim Giray sultana hocalık ile
Ki neşr eylerdi nesrin ol velînin Rumelinde Vize sarayına vardı Ve ba’dehu Yenice
Kamu sıbyâna ezber okudurdı
a’yânı u-’-j' zâde Mustafa ağa’ya kâtib olup ba’dehu
Ki hıfz eylen deyu tenbîh iderdi
Anı nesr olmağile lîk sıbyan
Ali Paşa merhûmu istishâb idüp vezîr-i merhûmun
Çekerlerdi teab hıfzında ey can katline irâde i seniyye taalluk ittikte mütercem-i mer­
Bilüp bu sırrı ol sâhib keramet kumun tahrîr ittiği şukka bâis-i afvı oldukta dîvan
Ki hıfz ittirmeden itti ferâgat kitâbetiyle tekrîm itmiştir. Maiyyetiyle İstanbul’a
, Fakîriu kalbine ol demde geldi vürûdunda bir takrîb firâr ittikte İzzet Paşa mer­
Derûn-i pâkime bu lâyih oldı
hûmun hâline merhameten mâliye tezkereciliği pâye-
Anı nazm eyleyem mikdâr-ı kudret
siyle dîvân-ı hümayun hocalığı ihsan ve Rumeli valisi
İdem anın içün bezl-i bidâat
Şinâsîzâde mektupçuluğu ile irsal idüp mûmâileyhten
«Mefâîlün mefâîlün faûlün» vezninde yazılan bu eser mufârakatten sonra Ali Paşa’nın kethudâlığından nâil i
de 1350 beyit vardır. cSıfât-ı selbiye, sıfât ı sübûtiyye, vezâret olan Değirmenci Mustafa Paşa’ya dîvan kitâ­
Semavî kitablar, peygamberler, mi’rac, kerâmât-ı evliyâ, betiyle müstahdem olup p aşasının fevtinden sonra Arîş’
haşr-i ecsâd, cennet, cehennem, kazâ ve kader, ahlâk ı den avdetinde Maraş’ta fevt olmuştur. Mısra’-ı mührü
zemîme, ahlâk-ı hamîde ...» gibi küçük küçük bahisleri
Hayra her dem ola Bâis Ahmed
ihtiva eden bu eserde, tercüme olduğu için, 929(M. 1522)
da doğan Birgivî Mehmed efendi ağzından söylenilmiş, dir, Dört cüz mikdârı dîvân-ı âşıkâne beyânı vardır.
Vatan-ı aslîsinde Kassabzâdelikle şöhretşiârdır. Sinîn-i
Bu âciz kim o yıl dünyâya geldi
Dokuz yüz hem yiğirmi dokuz oldı sinni vâsıl-ı derece-i erbaîn olmuş idi.„
Bâis’in kendi el yazısıyla yazılmış küçük bir divanı
gibi beyitler de vardır.
bugün Üniversite kütüphanesindedir (Yazma eserler
Manzumenin 1052 ^M. 1642) de yazıldığını şairin şu
No : 3757) . 29 varaktan ibaret olan bu eserde 2 m ü­
beytiyle anlamaktayız :
seddes, Sabif in gazeline bir tahmis ve 59 gazel vardır.
Hurûf-i bâ nukat târihî ma’lûm 440 beyti bulan bu şiirler arasında Farsça bir iki gazel
Bin elli ikisinde oldı manzum de görüliyor.
Kafiyelere hiç ehemmiyet vermeyen ve şiir tekniğine Bâis, X IX uncu asır şairlerinin hemen ekserisi gibi
sahib olmayan şairin bu eseri medrese talebesi iken tasannua ve kelime oyuncakçılığına fazla meraklı ol­
yazdığını tahmin edebiliriz. “Risâle-i manzüme libirgilî makla beraber divan tekniğine sahib değerli bir şair­
Mehmed efendi„ adını taşıyan bu mesneviden bir bahsi dir. Onun 4 manzumesini örnek olarak alıyorum :
naklediyorum : - I -
— Basar —
Dâğ-ı sînem bâğ-ı aşk. ı yârda güldür bana
Eşg-i ter şebnem figanım savt-ı bülbüldür bana
Görür Hak her nihân ü âşikâri
Bezm-i gamda hasret-i lâ ’linle ey sâkî müdâm
Bilür görür kamu eşyayı Bârî
Çeşm-i pür hûnum piyâle hûn-i dil müldür bana
Kara taşta karanu olsa gice
Gülşen-i dehrin nigâh itmem gül ü reyhânına
Görür Hak gezdüğin anda karınca
Kim o şûhun lâ’li gonca zülfi sünbüldür bana
Duyar hem ayağının tavuşmı
Aşkı nârım dil kebâbım medd-i âhım sîhtir
Kımıldasa bilür Hak cünbişini
Dâne-i anber feşân-ı hâli fülfüldür bana
Türk Şairleri
Bak. 692

Şem’-i rûyin şevkına per sûhte pervâneyim tamâmen nazm itmiş ve Hadlkatüssuadâ’y\ nazm itmiş
Kim maiıabbet âteşiyle yanmamak züldür bana ve Mevlid-i Nebî i nazm itmiş ve 1200 (M.
Milket-i ma’nânın ol hâkanıyım kim Bâisâ 1785) hudûdunda beldesinde vefât itmiş.»
Derg-ehimde husrev-i nazm âveran kuldur bana Aynı malûmatı telhis ederek Bursalı T ahirde Os­
manlI müellifleri'ne. kayd etmiştir.
_ II -
Bakayî’nin Battal Gazî adlı 7000 beyte yakin eseri,
Âşık-ı pîrâne ser olmaz ele âhen asâ nin bir nüshası Üniversite kütüphanesi yazmaları ara­
Kim olur fikr-i kad i dildâr-ı sîmin ten asâ sındadır (No : 88). Hikâye-i Şirvan Şalı adlı kısmen
Azm ide râh ı temâşâ-yi cemâl-i dilbere manzum, kısmen mensur diğer bir eseri de aynı kütüp­
Eyleyüp medd-i nigâhın dîde-i rûşen asâ hanededir (1578) . Gene aynı kütüphanede 2500 beyti
Nevbahâr irdi safâ hengâmıdır âlem deyu mütecaviz Kitâb ı Ket belâ adlı bir manzumesi görüliyor
Geldi sahn-ı giilşene dikti yine süsen asâ (No. 3209). Bu eser  rif Hikm ef ın bahsettiği “Hadîk-
Kûy-i dildâre giderken yolda elbette kalur tüssuada,, tercümesidir. Millet kütüphanesinde ise bir
Medd-i âhın eylemezse pîr-i aşk âhen asâ hikâyesi mevcuddur {Harunürreşîd hikâyesi : Romanlar
Olsa Avc ibn-i Unuk hasmım yine mağlûb olur No. 228).
Vardır destinde zîrâ nahl-i Mûsâ’dan asâ Onun bazı parçalarını alıyorum :
Bâisâ sihr âferîne kilkimiz su’ bân olur
Kim yed-i Mûsâ’da oldı ejder.i demzen asâ
- Hikâye-i Şirvan Şah’tan —
- III _
Gurbete saldı beni çerh itti yârimden cüdâ
Tîg ı gamzen câna eylerse eser aklım keser Zâr ü mahzûn eyledi yâr ü diyârımdan cüdâ
Hûna gark eyler cihânı serteser aklım keser Benzimi berg--i hazan gibi benim zerd eyledi
Serbeser kat’-ı ümîd eyler hayâtından o şeh Gülşen-i âlemde ol evvel bahânm dan cüdâ
Hışm ile uşşâka eylerse nazar aklım keser Sabr ü ârâmım metâ’ı oldı gark-ı bahr-i g"am
Hânemiz ma’mûr ider Neccârzâde destine Hâceyim oldum ki güyâ kâr ü bârımdan cüdâ
Alsa sertîz-i nigâhından keser aklım keser Ey Bakayî sûretâ yârimden ayırdı felek
Sâki-i gülçehre virse bir kadeh keskin arak Ma’nide itti bütün dünyâda varımdan cüdâ
Gussanın ser-tâ-kadem ırkın keser aklım keser - II -
01 kalenderbeççe Bâis hırka-i Hindû gibi
— Kitâb-ı Kerbelâ’dan —
Sinemiz sad pâre eyler bî teber aklım keser
Nâle kıl ey mürg-i gülşen vakt irişti eyle râz
Eylesem ihdâ Kevâkibzâde’ye bu nazmımı
Fesh olup yevm-i zemistan çün irişti nevbahâr
îltifâtın kesmez ol âlî güher aklım keser
Bülbül ol zâr ile ey dil tab’ı gülşen olana
- IV -
Goncası solmaz şitâda hiç bulunmaz anda hâr
Ne ta’n-ı remh-i a’dâdan ne şemşîr-i kazâdandır Bîvefâsızdır cihan kim kimseyi şâd eylemez
Bu sînem şerhası tîğ ı cefâ-yi dilrübâdandır Bu hayâlin sûretine mâil oldı kim ki var
Dilâ açmaksa kasdın yâri her dem âh idüp ağla Bu fenânın kasrına nakkaş olup nakş eyledi
Ki ol verde küşâyiş jâle vü bâd-i sabâdandır Nakşinin meftûnı oldı hep sigar ile kibâr
Hat-ı cânâna karşu âh idüp giryân olur âşık Âkil olan bu cihânm nakşına itmez nazar
Bahârın âb ü tâbi dembedem âb u hevâdandır Bî vefâ fânî cihâna itmez asla i’tibâr
Skender veş nola seyr eylesek biz âlem-i âbı Çünki kalmaz bir karâra rûzgâr-ı bî vefâ
Bizim peymânemiz âyîne-i âlemnümâdandır Bâri söyle sen de bir söz tâ ki kala yâdgâr
Ne tab’ımdan ne fikrimden ne sa’yimdendir ey Bâis Varidi bir hoş hikâyet Kerbelâ'nın sîreti
Bana bu lehce-i pâkîze eltâf-ı Hudâ’dandır Okunurdı nesr ile ol bir gün ittim iftikâr
Bibliyografya: Arf„ Divan. Diledim nazma g-etürdüm müstemi’ olan dahi

B akayî (Darendeli) — XIX uncu asır şairlerinden Çok cefâlar bula cânı gide gönlünden gubâr

Bakayî hakkında A rif Hikmet şu malûmatı veriyor : Hem Bakayî bînevâya çok duâlar ideler

«B akay î: Dârendeviyülasıl Hayret efendi’nin birâ- Kim bize rahmet okursa rahmet ana bîşümâr
Bibliyogrfya : Arf., Osm. Ve Bakayî’nin bazı eserleri.
der.i mihteridir. Beldelerinde Kâtibzâdelikle müştehir-
dirler Dârende hânedanlarındandır. Büyük Abdi Paşa B akay î (Dursunzade) — XVI ncı asır şairlerinden
iç ağalarından imiş. Ve indinde gayet makbûl imiş. Bakayî hakkında Atayi Şakayık zeyli’nde şu malûmatı
Gayet-i tekessür nazımda selâset üzre câhilâne Fuzulî veriyor :
mertebesinden aşağıca şi’ri var. Seyyid Battal kıssasını «Elmevlâ A b d ü lb âk î; Devlet-i Süleymâniye evâhi-
Türk Şairleri
693 Bak.

rinde müddet-i ömri âhır olan şahın müderrislerinden lan ile mevleviyet olup bunlar naki olundu. 1009 (M.
Dursun efendi’nin mahdum i kebîr-i ercemendi Bakayî 1600^ cümâdilâhiresinde ferâgat eyleyüp mansıb-ı mez-
mahlâs Dursunzâde efendi’dir. 950 (M. 1543) senesinde bûr Lâ’lî Çelebi’ye inâyet olundu. Sene-i mezbûre
tırâzende-i hil’at i vücûd ve hirâmende-i sahn-ı şühûd zilka’desinde Kemal efendi yerine Selânik kazâsı ihsân
olup temyîz-i siyâh u sefîd ve tenkîd-i cevâhir-i dâniş ü olunmuş idi. 1010 (M. 1611) saferinde Arab Sinan
dîd eyledikte a’dâd-ı levâzım-ı isti’dâd ve imdâd-ı feyz-i yerine Yenişehir kazâsına tebdîl olundular. 1011 (M.
ezelîden istimdâd eyleyüp ulemâ-yi asırdan kırk akçe 1602) muharreminde azl olunup Emir Ali kaimmakam-ı
ile eski İbrâhim Paşa müderrisi olan Bostanzâde efendi hükümetleri oldı. 1013 (M. 1604) muharreminde mahrû-
hidmetlerinden istifâde ve Rüstem Paşa müderrisi İvaz se-i Bursa’ya hâkim oldular, Cümâdilûlâ evâhirinde
efendi meclislerinde tekrîr ü takrîr ü iâde eyleyüp ma’zûl olup m ansıbı mezbûr Muzaffer efendi’ye
ba’dehu şahın müderrisi Şeyhî efendi cenâbına ittisâl mukarrer kılındı. 1014 (M. 1605) zilhiccesinin evâhirinde
ve Salih Molla efendi dârülifâdesinde iştigal itmiş idi. Musli efendi yerine Mısr-ı Kahire hükümeti ile nücûm-i
Ba’dehu Şehzâde müderrisi olan Ebüssuud zâde Ahmed ikbâli zâhire oldu. 1015 (M. İ606) ramazanının sekizinci
Çelebi âstânesine intisâb ve hidmet-i iadeleri şerefin g-ü:ıü kadı iken intikal idüp Kurâfe-i kübrâda defn olun­
iktisâb eyledi. Niçe zaman halka-i erbâb-ı isti’dâda zîver du. Mansıb-ı mahlûl Mekke’den ma’zûl Abdülcebâızâde
ve miyâne bend-i silk-i gevher olmuşidi. Ba’dehu vâlid-i efendi’ye tevcih olundu. Yevm-i defni yevm i azîm meş-
mâcidleri hidmetine vâsıl ve dâhil i silk-ül-leâl-i emâsil hûd ve ifrât-ı duâ vü senâ ile hengâm-ı mahsûl takrîr-i
olup 973 (M. 1565) târihinde vâki’ Hâmid efendi nevbe- şühûd idi. Msvlânâ-yi merkum gavvâs-ı cevâhir-i ulûm
tinde şeref i mülâzemetlerine nâil oldu. Evvelâ yiğirmi ucb ü riyâdan mütecânib meczûb-i nakş-ı leyyin-ül-cânib
beş akçe ile Edirne’de Çukacı Hacı medresesine ba’dehu ihvân ile muâşerete mâıl meftûn-i neşr-i fezâil mutalâa-i
otuzla Dimetoka’da Oruç Paşa medresesine ba’dehu kütüb-i mütedâveleye şedîd-ül-iştigal ve tahrîr i bedîhiy-
kırkla Silivri’de Pirî Paşa medresesine müderris ve bün- yât 1 havâtıra bürîdiy-yül isti’câl gonce i ra’nâ gibi dâimâ
yân-ı ilm ü irfânı müesses olup azli hâlinde hacc-i Bey- cüzdanı der begal ve musâhabet i ilmiyyede bülbül gibi
tulah-il-harâm ve ziyâret-i ravza i Resûl itmiş bî tüvânî vü kesel te’lîfâtı bîrûn-i dâire-i tahrîr ve ihsâ
idi. 990 (M. 1582) zilka’desinde Husrevzâde yerine Ali tahrîrâtı sahâif i çemen gibi lâyuad ve lâ yuhsâ sâfî fuâd
Paşa-yi atîk medresesinde ferş-i seccâde-i ders ü tah­ sâlih pâk i’tikad idi. Mısır’a giderken bu kahîr vedâ’a
kik itmiş idi. 995 (M. 1586) zilka’desinde vâlid merhûm varmıştım.Gamiye girmek esnâsında deryâ-yi bîpâyâna
yerine Edirnekapusu’nda vâki’ Mihrimah sultan pâye- nazar idüp bir ınikdâ'' gavta-i deryâ-yi efkâr ittikten
sin câygâh eyledi. 999 (M. 1590) cümâdilûlâsında Dâ- soara buyurdular ki âyîne-i rûy-i deryâdan sûret-i fenâ
mâd efendi yerine sahn-i semâniye ile bermurâd olmuş nümâyân olup minba’d bu seferden avdet muhâl ve
idi. 1001 (M. 15q2) cümâdilâhiresinde Şeyhî efendi mah­ yârân ile görüşmek münselib-ül ihtimâldir Şiir
dumu Abddrrahim Çelebi yerine Sultan Selîm-i kadîm
medresesiyle tekrîm olundu. Sene-i mezbûre zilka’de­ Âşinâsından Stanbûl’un Kesildin Nev’iyâ
sinde levh hân İbrahim efendi yerine Edirne Selimiye- Tîg-ı biirrân oldı bu deryâ-yi umman arada
sine terfî’ olundu. 1003(M. 1594) rebîulevvelinde Küçük
Mustata efendi yerine Mekke-i müşerrefe kazâsı ile teş­ Mazmûnu ile hitâb idüp istihlâl künân tevdî’-i yârân
rif olunmuş idi. Bir aydan sonra azl olunup Selimiye-i itmişidi. Bu beyit nuhbe-i güftâr-ı güherbârıdır :
Edirne’de halefleri olan Kuş Yahya efendi tahlif kılındı.
Qeh ü bîgâh yolumda dime pâmâl olmaz
Mâh-ı cümâdilâhirede Kemal efendi yerine Haleb-i Şehbâ Hâkden fark idemezsin anı cânâ yer olur
kazâsı eşheb-i ikbâllerine cilvegâh oldu. 1004 (M. 1595)
muharreminin evâhirinde İmamzâde yerine kazâ-yi Bağ- Mehmed çelebi nâm bir mahdûmu zuhûr îtmiş idi.
d âd ’a naki olunup kabûl itmemekle azl ihtiyâr eyledi. Hâce efendfden mülâzim olup kırk akçe medreseden
Sene-i mezbûre cümâdilûlâsında Bostanzâde mahdûmu ma’zûl iken 1012 (M. 1603) zilhiccesinde intikal eyledi.
Mehmed efendi yerine Selânik kazâsı verilmiş iken Sey- Mahdûm-i kerîm ve nebîh hasen-ül-ahlâk ve vecîh maârif-i
rekzâde rikâb ı hümâyûna rik’a ref’ıtmeğin hatt-ı şerif cüz’iyyede mâhir mir‘ât-ı cebîn-i safâ sıfâtından envâr-ı
ile virilüp seherî el öpmekte cem’oldukları garâib-i necâbet zâhir idi.»
vakayi’dendir. 1005 (M. 1596) cümâdilâhiresinde Nakib Haşan Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
Yahya efendi yerine Üsküdar kazâsı tevcih olundu. «Bakayî ; Şahın müderrisi iken vefât eyleyen mer­
1006 (M. 1597) şa’ bânında azl olunup Bostanzâde mah­ hûm Dursun efendi’nin büyük oğullarıdır. Nâm-ı nâmî
dûmu Mustafa Çelebi mesnednişîn-i hükümetleri oldu. leri Abdülbâkî olmağın Bakayî tahallûs iderler. Hakka
1007 (M. 1598) şevvalinde Şeyhî Çelebi yerine Mardin ki tahsîl i ilm ü kemâlde müceddid ve sâî ve levâzım-ı
ilhakiyle  m id kazasını kabul itmişler idi. 1008(M. 1599) şerâit-i tekmîli murâî olmağla şehristân-ı dil ü cânı
şevvalinde Tire kazâsı Bayındır ve Akçekoyunlu kazâ- fazi u irfân ile ma’mûr ve ravz-ı bâl-i melek hisâli bâ-
Türk Şairleri
Bak. 694

rân 1 bîkerân-ı fezâil ile memtûr ilm ü kemâlât ile meş- B akayî (İznikli) — XVI ncı asır şairlerinden Bakayî,
hûr ve hüsn-i ahlâk ile memdûh ve makbûl i cumhûr- İznik’te doğdu. Babası, Cimri Çingân lâkabiyle tanın­
dur. Tahsîl-i ilm ü kemâl ve tekmîl-i fezâile iştigal mış bir macuncu idi. Şair, bundan dolayıdır ki, zama­
ve sebîke-i nefs-i nâtıkalarm pûte-i mücâhedede kal idüp nında Macuncuzade ünvaniyle de anılmıştır. Önce med­
niçe zaman üstâd-ül-efâzıl vel a’yân merhûm Ebüssuud rese tahsili yapan ve devrinin âlimlerinden Hocazade
efendi’den tahsîle müdâvim olduklarından sonra hizmet-i Kurd Çelebi’den istifade eden Bakayî, bilâhire Murad
aliyyelerinden mülâzim olup tarîk-ı tedrîse sâlik ve âzim Hân’ın muallimi İbrahim efendi’den mülâzim oldu. Otuz
oldular. Medâris-i şerîfede müderris olup hâlâ Ali Pa- akçe ile Manisa medreselerinden birine müderris tayin
şâ-yi atîk medresesinde idâre-i rahîk-ı tahkik itmekle edildi. Şehzade Murad’a intisab etmek suretiyle de göz­
miyân ı emsâl ü akrânda sâhib-i nâm ü nişân olmuştur. delerden olmuştu. 982 (M. 1574) ramazanında yapılan
Omîddir ki menâsıb-ı âliyye ve merâtib-i sâmiyyeye cûlûs münasebetiyle takdim ettiği arzıhal üzerine kırk
vusûl bulalar. Şâir fezâilinden fazla aksâm-ı şiirde me- akçe ile İstanbul’da Merdümiye medresesine tayin edildi.
hâreti ve inşâ ve tahrîr ve imlâda nihâyette kudretleri 984 (M. 1576) zilhiccesinde Beşiktaş’ta Hayreddin Paşa
vardır. Râkım-ül hurûf-i bîbidâat ile gayet-i hillet ve ni- medresesine elli akçe ile nakledildi. 986 (M. 1578) zil­
hâyet-i ihveti olmağın bundan ziyâde âlem-i kalem hiccesinde Bâlî efendi yerine Kızıl musluk payesine
dûş-i benân üzre mevzû’ ve zikr ü neşr-i medâyih-i bî terfi’ ettirildi. 988 (M. 1580) ramazanında Minik Ali Ç e ­
hisâblarından livâ i itnâb-ı eshâb merfû’ olunmadı. Bu lebi yerine sahna geçti. 989 (M. 1581) cemaziyelevve-
bir iki eş’âr netâyic-i güftârındandır : linde Vankulu yerine Selânik kadısı oldu. 990 (M. 1582)
zilkadesinde Şems efendi yerine Galata’ya nakledildi.
İşiğin bekleyen cânâ eğerçi yasdanur taşı 991 (M. 1584) zilhiccesinde az! edildi. 993 (M. 1585)
Velî her şeb seg-i kûyinle kor bir yasdığa başı
saferinde tekrar Galata’ya tayin olundu. 994 (M. 1585)
Kays veş zümre-i uşşâka şu kim server olur muharreminde Arabzade efendi yerine Üsküdar kaza,
Has ü hâşâk-i harîmin başına efser olur sına geçti. 996 (M. 1587) zilkadesinde azlolundu. 1000
Oeh ü bîgâh yolunda dime pâmâl olmaz
(M. 1591) ramazanında tekrar Üsküdar kadılığına geti­
Hâkten fark idemezsin anı cânâ yer olur
rildi. Üç gün sonra Mekke kazasına gitmek istemeyen
Oazeliyyâtını yazmağa Bakayî kulunun
Reğlerle bu ten-i zârı aceb mıstar olur selefi yerine oraya gönderilmek istenildi. Şevval içinde
bu da kabul etmeyince mazul addedildi. 2 cemaziyel-
Demsâz idemez nâle-i dilsûzuna nâyı
evvel 1003 (M. 1594) cuma günü kendi karısı ve karı­
Âkil ise neyzen koşun ey dil bu hevâyı
Can nakdi ile kâküli sevdasını aldın
sının âşıkı tarafından feci bir surette öldürüldü. Bu katil
Ey dil satan aldın başına bunca.belâyı hadisesini Atayi Şakayık zeyli’nde şu suretle anlatıyor :
«Keyfiyyet-i intikali bu güne naki olunur ki eyyâm-ı
Bahâr irişti bâğın andelîb-l nükteperdâzı
sevret-i şitâ ve hengâm-ı şiddet-i sermâda kenâr-ı ten-
Okur âvâz ile evrâk-ı gülden Gülşenirâz’ı
nûrda âsûde ve zîr i lîhâfta günüde iken ol giysü bürî-
Kecrev idüp imamesini hışm ider müdâm
de-i dâme deride ki kasr-ı zât-ül-imâd-ı iffeti mancı-
Destan gûşesi bize durmaz virir selâm»
nîk-ı zât ül-amüd ile vîrân ve hâven i derîdesi fersüde-i
Riyasî tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır : dest-i hevân olup delle-i muhlâle gibi fettâne ve mek-
“Bakayî : Nâmı A bdülbâkî’dir. Sahm müderrisi kâre ve zen-i Ferhâdküş gibi sahhâre ve gaddâre idi.
iken bedrûd-i cihân-ı fânî iden Dursun efendi’nin Âşıkı olan şaki ile fırsatı ganîmet bilüp kâbüs-i nâgâh
ferzendidir. Mesned ârâ-yi sadr-ı fetvâ Ebüssuud efen­ ve şütür-i kînehâk gibi üstüne çökerler ve darb-ı müşt
d i’den mülâzim olup dest be-dest tayy-ı merâtib ile ve legedle bend ber bend a’zâsını sökerler birisi sürâh-ı
ba’z 1 bilâd-ı muazzamada fermanfermi-yi hükümet râh-ı nefesi sed ve biri mühre-i mâr-ı efsürdesini efşür-
olmuş idi. 1015 (M. 1606) târihinde Mısr-ı Kahire’de de kılmağla meded idüp derdmendi madîk-i fenâdan
sadrnişîn-i kazâ iken dâr-ı bekayı makam itmiş idi. füshatserâ-yi bekaya yetürürler. Ve pâdâş-ı cerîme-i
Bu iki beyit anındır : mahabbet-i zenânı yerine getürörler. Ba’dehu püşiş-i
tennür ve tennüre i püşânîsine âteş virirler. Mânend-i
Bahâr irişti bâğın andelîb-i nükteperdâzı
şerer etrâfa bu güne haber işâat iderler ki merhûm
Okur âvâz ile evrâk-ı gülden Oülşenirâz’ı»
gülfüsûna mâil ve keyfiyyet-i arak ile dâimâ kanzil idi.
Rıza tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır : Bu def’a dahi kitabhânesinin kapusunu mesdûd ve ten­
«B akay î: Dursunzâde A bdülbâkî efendi’dir. K at’-ı hâca şürb-ül-yehûd idüp sermest i lâya’kıl iken tennûr-
merâtib-i mu’tâde ile Mısır’da mesnednişîn-i hükümet dan esvâba âteş vâsıl olmuş ba’de zamânin âgâh oldu­
olmuşlar idi.» ğumuzda kapuyu kırup içeriye girdik hayretimizden
1015 (M. 1606) de Mısır’da fevt olmuştur.» hâs-ül-hâs arakla memfû şişeleri âb-ı nâb gibi def’-i
Bibliyogrfya : Hsn., Ryz,, Rz., Şky. Aty. âteş-i pür tâb itmek mülâhazasıyla sernigûn eyledik.
Türk Şairleri
695 Bak.

Meğer hatâ eylemişiz. Âteş-i bâlâkeş-i tîz hevlengîz-i


Eylerse hezâr efgan kulak mı kabardır gül
rûz i rüstâhîz oldı. Bir tarîk ile def’e imkân olmayup Ey gonca gülistanda bilmem ne öter bülbül)'
hâl bu minvâl üzere karâr buldu .
Ol menhûse-i bed ahter bunlardan mukaddem Oğlan Riyazî tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :

Memi nâm deftardârm oğluna varmışidi. Vâlid merhû- «Bakayî : Îznîkî’dir. Cimri Çingân dimekle şöhretşiâr
ma’cunfürûşun feızendidir. Hâcezâde Kurd efendi’den
mun şâgirdi tâlib-i ma’rifet mahdüm-i sâhib himmet
idi. Anı dahi bir lû’b ile helâk idüp bunlardan sonra mülâzim olup huddâm-ı sarây ı sultanîye intisâb ile tuğ-

bir derdmendi dahi üftâde-i dâm ı mekr ü hîle ve pey râ-yi nizâmdan nişan virir bir hareket ile zamân-ı yesîr-
de Galata kadısı olmuş idi. 1003 (M. 1594) te fevt ol­
vend-i akd-i şehâdete vesîle itmiş idi. Ahır kendüye
dahi emrâz-ı hâile müstevli olup ekaribini kurbiyyetin- muştur.»

den bîzâr âh ü zâr ile pür derd ü nizâr mesel-i rüzgâr Kafzade Faizî tezkiresinde ve AtayVnm Şakayık
olup cezâsm buldu.» zeylinde de aynı senede öldüğü kayıdlıdır.
Gene Atayi diyor ki : Rıza ise şunları söyliyor :
«Mevlânâ-yi mezbûr maârif i cüz’iyye ile meşhûr ev- “ Bakayî : İznîkî Mehemmed Çelebi’dir. K at’-ı metâ-
za’ u etvârı âmiyâne şi’r ü inşâsı miyâne olup redker- tib-i mu’tâde ile Galata’da mesnednişîn-i hükümet olmuş
de-i tab’ı selîm olan meyl-i kestâne i dünîm derdmendi idi. Bu beyt-i lâtîf zâde-i tab’-ı şerîfleridir ;
edânî ile müşterek mecâlis ü mahâfilden menfûr ve Ehli dil kûy-i yâre cem’ olsun...
müstedrek kılmış idi. Bilâhire ol yolda şehîd ve çâh-ı 1013 (M. 1604) te İstanbul’da fevt oldu.»
ka’r-ı nâyâb 1 ademde nâbedîd oldu ve cezâ-yi a’mâl i Rıza tezkiresinde ve ondan naklen Mustafa Mücib
nâsezâsın buldu.»
tezkiresinde şairin on yıl sonra ölmüş olarak gösteril­
Ahdi, Şair hakkında şunları yazıyor :
mesi yanlıştır.
“B akayî: İznîkî dânişmend tâifesindendir. Âiem-i
BursalI Tahir de : " . . . 980 (M. 1572) küsûrda ma’
bî bekayı bâkî sanup Bakayî tahallüs itmiştir. Hâlâ
zûlen irtihâl itti. Müretteb dîvânı ve 973 (M. 1565) te
rûz ü şeb fünûn-i ilme cehd idüp akrânı içre benâm ve
Nazm eylediği Gül ü bülbül manzûmesi vardır,, diyorsa
pesendîde-i havâs u avâm olmak üzeredir. Halbuki
da şairin vefat yılını yanlış olarak gösteriyor.
şehr-i mezbûrda Cimri Çingân dimekle şöhret-i tâm
Bibliyografya : Hsn., Byn., Ryz., Kfz., Rz, Şky. Aty.,
bulmuştur. Tabîat i şi’riyyesi kem değildir. Bu matla’ Sel., Osm.
anındır:
Ehl-i dil kûy-i yâre cem’olsun B akayî (Kefeli) — XVI ncı asır şairlerinden Bakayî
Hâcı hâcıyı Kâ’be’de(l) bulsun hakkında Âşık Çlebl şu malûmatı veriyor:
“ Bakayî : Kefe diyârından Hatibzâde’dir. Bir zaman
Haşan Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
saded i tahsilde olup bir zaman şeyh İbrahim tekye-
«Bakayî : İznik’dendir. Cimri Çingân dimekle meş-
sin bekleyüp bir zaman Mevlevî olup hâlâ her kayıddan
hûr-i cihân olan ma’cuncunun oğludur. Babası ashâb-ı
âzâdedir. Gâh uc beğleriyle musâhabet ve gâh Rumel-
hirfetten iken kendüsi muktezâ-yi ulüvv-i himmeti ile
lerinde seyr ü seyâhat ider. Şi’ri hoş âyende ve tab’ı
tahsîl-i ilm ü ma’rifete azîmet kılup tarîk-ı ilme sülük itmiş­
küşâyendedir. Şi’r-i û
tir. Hâcezâde Kurd efendi’den mülâzim olup Mağnisa’da
müderris olmuşidi. Pâdişâh-ı âlempenâh sultan Murâd Kirpiğin tîr-i cefâ kaşların anın yâyı
Kurup ol yâyı şikâr itsek olur dünyâyı
Hân-ı saâdet destgâh anda şehzâde-i cevan baht ve
Hat getürdi beni öldürmeğe gamzenle beğim
müterassıd-ı tâc ü taht iken ba’zı ağaları ile münâsebet
Çekti ol hükm-i hümâyûna kaşın tuğrayı
idüp mezbûra terakkiler ittirmişler idi. Ba’dehu sultan
Dile hattın haberin düşmen-i bed hû getürür
Murâd Hân pâdişâh ı rûy i cihan oldukta himmet-i âli-
Arife s bze temaşasını kaygu getürür
yeleri ile müddet-i yesîrd menâsıb-ı kesîreye yetişüp
pâyıtahtlık ile Selânik ve Galata kadısı olmuşidi. Lâkin
Haşan Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
umûr-ı cebrî kerhe mevsûl olmağla ve harekât-ı kasriyye-
“Bakayî : Kefe diyârından bir hatîbin oğludur. Nâmı
nin çendan imtidâdı ve bakası olmamağla ma’zûl olmuş
Abdülbâkî olmağın Bakayî tahallüs idindi. Tahsîl-i en-
tur. Ve ebyât-ı bisyâr ve manzum kitâbı dahi vardır.
vâ’-ı maârif ittikten sonra bir zaman hânkah-ı Şeyh
Bu matla’ı halk arasında pür iştihârdır. Lâkin kendinin
İbrâhîm’de hidmet ve bir zaman Rûmellerin seyâhat
idüği ma’lûm u meczûm değildir Nazım :
idüp ba’dehu vâlid i firdevs mekân Şâm-ı Şâm-ı saâdet
Aşıkan kûy-i yâre cem’ olsun
encâmda kadı iken gelüp bu fakîre vâlid-i maârif semîr
Hâcı Hâcıyı Mekke’de bulsun
—Velehu—
ile musâhabet itmişidi. Şâm ’da vezir Mustafa Paşa haz­
Nola her dem nikah ile çıkarsa yollara zenler retlerinin Mevlevîhânelerinde Mesnevîhân idi. Filvaki’
Ki bağlar yüzlerini kasd-ı garet itse rehzenler maârif-i cüz’iyyede yed-i tûlâsı ve ebyât ü eş’ârının
(1) M ekke’de : n ü s h a . . hâlet ü safâsı vardır. Şiir:
Türk Şairleri
Bak. 696
Zülf-i yârin haberin kim getürür bana didim Tâlib isen mürşid ü hâdî yeter Sallan Veled
üasterüp bâd i sabâyı didiler bû getürür
Kapu kapu gezme gûş eyle kelâmım hey meded
Bitürür sebze kaçan bâğda bârân olsa
Nûr i Zâtullah’a kalbin itmek istersen mahal
Beni ağlatma yaşım arızına mû getürür
Ey Bakayî "'ce gûş eyleyeyin sözlerini
S ir yüzün dergâh i pâk-i Hazret-i Molla’ya gel
Vaizin pandi b:nim çişmime uyhu getürür» Dönme dîninden sakın döndürme yüzler dönmeden
I^^yanî tezkiresinde şu icayıd vardır : Derdime rahm ide bir gün ol Hudâ-yi Zül-minen
“Bakayî: Hânkah-ı Güişenî dervişlerindendir. Şâm-ı Çün tecellî lâtaayyünden olur didi gören
şerîfte Mevlevîhânede Mesnevîhân idi.^ Kıl sima’ ile taayyün raks it bî lâ vü len
Esrar Dede tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
Nûr-i Zâtullah’a kalbin itmek istersen mahal
«Derviş Bakayî ; Nâm-ı nâmîleri Abdülbâkî olup
Sür yüzün dergâh.ı pâk-i Hazret-i Molla’ya gel
Kefe diyârında bir hatîb i hoş nevânın hutbe.i âmâ-
linin âsâr-ı kabûl i duâsı ve minber-i vücûdunun kadem-i Ey Bakayî bende-i dîrîn i in hâk-i derem
pâyesi olup mirkat-i usûl ü füıû’da âric-i pâye-i ulyâ Yüz sürelden ana dünyâya nigâhım yok direm
ve bâlâ yi kürsî-i fezâilde nağmeserâ yi fünün-i şettâ Çâker-i dergâh-ı pâkiyem cihâna serverem
iken kendüllerin kuHâb-i aşk u mahabbet cânib-i İVlısır’a Böyle buldum ben hele her gördüğüme söylerem
çeküp şekkersitân-ı maârif-i cenâb-ı GülşenVdtr\. çâşnî- Nûr-i Zâtullah’a kalbin itmek istersen mahal
gîr-i gülşeker i şühûd ve niçe zaman hankah-ı Gülşe- S ir yüzün dergâh-ı pâk-i Hazret-i Molla’ya gel,,
niyyeden ezvâk-ı ma’neviyye ile mahv-i vücûd itmiş iken
Aynı müseddes, bir mecmuada da "^Bakayî Dede„
ez kadîm mevrûs-i tarîka-i Gülşeniyye olan hubb i hâ-
nedân-ı Mevleviyye kendülerin cânib-i âstâne-i melâik namına kayıdlıdır {Ank. K. Mc. No. ^ •
âşiyâne-i cenâb ı Pîr e sevk ve ber mefhûm-i Bibliyografya ■
. Aşk., Hsn., Byn., Esr., Mc.
Beyit ;
-l L i Jj' jl.
B akay î (XV inci asır şairlerinden) — XV inci asır
şairlerinden Bakayî’nin hayatı hakkında tezkireleıde
müeddâsmca dâhil i dâr-ül füyûz-i hidmethâne i dergâh-ı malûmat kayıdlı değildir. Onun 3 manzumesine (918 —
aşk penâh-ı Mevleviyye ve sûret ü ma’nâda yekreng--i 1512) de yazılan Camiunnezair'de: tesadüf ediliyor. Bu
dervîşân-ı tarîka-i celîle-i evleviyye olup ba’de tekmîl-ıl- şiirlerden anlıyoruz ki Bakayî, ekseriyetle mutasavvr
-hidme Mevlevîhâne-i Dimişk. iş-Şâm’da bir müddet kari’-i fane eserler kaleme almıştır.
Mesnevî-i hakayık muhtevî olmuşlardır. Tezkiresinde Bir manzumesini örnek olarak alıyorum :
Haşan Çelebi kendülerile hemdem-i ülfet olduğun beyân Lât ü Uzzâ’yi koyup secde kıl işbu saneme
ider. Târîh-i intikalleri elf-i kâmilde (1000— 1590) olup Doğru it niyyetini kıble i ebrû-yi hame
maârif i cüz’iyyede yed-i tûlâsı olduğunu Haşan Çelebi Şâh-ı Hındî ne aceb çekdi Habeş leşkerini
teslim ider. Çünki bu mecmûa-i matbûanın cem’ ü ted­ Rûm’ı yağma idüben düşdi diyâr ı Acem’e
vininden g-araz ihvâa-ı tarîkamıza yâdgâr-ı âsâr-ı eslâf-ı Alduğı mülk-i vücûd içre gam-ı dostdürür
kirâmdır. 01 sebebden bu müseddes gazelleri ve ba’z-ı Hâce-i cân ü gönül satmağa şehr-i ademe
eş’âr-ı dilpezîrleJİnden destres olduğumuz kayd ü tahrîr Yokdürür defter ü dîvân kazâ levhinde
olundu : Râzıdır ârif-i Hak cümle çekilen rakame
— Yazmağa emr Müseddes
idicek nakşını
— nakkaş-ı ezel
Ger dilersen keşf-i esrâr-ı maânî vire el Levh i mahfûza hatın yaz didi evvel kaleme
Feth ola her müşkilâtı mümkinâtın ola hal Ol rakîb-i hare demdir ki bizi gösterevüz
Dest-i kudret ref’ ide çeşm i revânından ilel Nice bir dile dili uğrada cânı eleme
Pertev ura hâne-i kalbinde aşk-ı lemyezel Gösterüp âyine-i mihri ruhinden fereci
Nûr-i Zâtullah’a kalbin itmek istersen mahal Sen Skender nola ger sed kıla ye’cûc-i game
Sür yüzün dergâh-ı pâk-i Hazret i Molla’ya g-el Zulmet i fakr grdüp nûr-ı gınâ gelse nola
Cân ü dil irdi bugün sohbet-i sâhib kereme
Seyr iderken süz-i aşk ile cihânı sertese
Doldı efganım ile Rûm u Sfâhân u Irâk
Dirdioıe derman meded deyu gezerken derbeder
Mutrıbâ râst tutup başla nevâ-yi negame
Hâtif-i g-aybîden irdi gûş-i câna bu haber
Koyalım kıssa i Cemşîd’i bugün el sunalım
Dinledim bu beyti tekrâr eyleyüp irsâl ider
Şâh mansûr u muzaffer demidir câm-ı Cem’e
Nûr-i Zâtullah’a kalbin itmek istersen mahal
Geçelim mâzi vü müstakbeli yâd itmeyelim
Sür yüzün dergâh.ı pâk-i Hazret-i Molla’ya gtl
Hâli bir hoş görelim şükr idüben işbu deme
Mesnevî esrârın eyle mürde câna müstened Bu Bekayı kulun ey şeh kapuna kıble diyüp
Tâ yolun urmaya râh-ı H ak’ta hegiz dîv ü ded . Hamdülillâh ki bugün geldi tavâf-ı Hareme
Türk Şairleri
697 Bak.

B â k î (Abdülbâkî Mahmud, Sultanüşşuara) — XVI ncı bilahire temayüz eden yüksek kabiliyetler de vardı.
aşırın en meşhur ve Türk edebiyatının çok mümtaz Nev’îzade A tâyî’ye göre, Bâkî’nin medrese arkadaşları
şairlerinden olan Bâkî 933 (M. 1526) te İstanbul’da arasındaki şairlerin mikdarı kendisiyle beraber 14 e
doğdu. Babası Fatih camii müezzinlerinden Mehmed baliğ olmuştu. Bâkî, yalnız muayyen olan medrese
efendi’dir. tahsilini yapmakla kalmıyor, şiirle de uğraşıyordu. İlk
Bâkî’den bahseden bütün menbalar, onun babasını yazdığı gazellerden birini Bayazıt camii avlısında remil-
yalnız “Fatih camii müezzinlerinden biri„ olarak gös­ cilik eden Z â tî’ye göstermişti.
termişler ve ismini tasrih etmemişlerdir. Halbuki şair, Her kaçan gönlüme fikr-i ârız-ı dilber düşer
vücude getirdiği «Mekke tarihi» nin sonunda Abdülbâkî Oûyyâ mir’âta aks-i pertev-i Hâver düşer
İbn-i Muhammed. deyerek babasının admı da söyliyor. Oer ölürsem hasretli kaddiyle ol servin beni
Bir yere defn eyleniz kim sâye-i ar’ar düşer
Şairin Mehmed isminde birinin oğlu olduğu — eski bir
Anın içün varmazam ben kûyine giryân olup
an’aneye uyarak — Kendi büyük oğluna Mehmed adını
Hâk-i râhm korkarım cânâ gözümden ler düşer
vermesinden de anlaşılır.
beyitleriyle başlayan kusursuz ve güzel bir gazelin on
Bâkî’nin babası hakkında hiç bir eserde malûmat sekiz yaşlarında bir çocuk tarafından yazılamayacağına
yoktur. Yalnız bazı kayıdlardan öğreniyoruz ki bu kanaat getiren Zâtî, ona “intihal„ in dünyâ ve ukbadaki;.
zat, zamanında Karga lâkabiyle anılırmış. Ahdî, Dellâk- zararlarından uzun uzun bahsetti. Lâkin bu esmer genç
zade Bâkî’den bahsederken bir münasebetle Bâkî’yi de iddiasında ısrar ediyordu. Nihayet Zâtî, divanını açarak
“Kargazade„ deye zı\ixe.6.\yor{Deüâkzade Bâkî’ye bakınız).
Şairin hayatında yazılan bir nazire mecmuasında {Eyip
Haşan Paşa kütüphanesinde) Bâkî’nin şiirleri Kargazade
Bâkî serlevhasiyle tesbit edilmiştir. H âtifi de (992— 1584)
te yazdığı bir manzumesinde şairden «Kargazade» ünva-
niyle bahsetmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde
de Bâkî için“Hâk-i İstanbul’dan olup Kargazade dimekle
meşhûrdur. Bazı zurafâ Gurâbzâde Bâkî derlermiş,, diyor.
Bilâhire muarızlarının Bâkî’ye de «Karga» dediklerini
biliyoruz .
Atayî'nm Şakayık zeylinde Bâkî’nin babası hakkında
şu kayıd vardır :
«Peder-i âlî güherleri Câmi’-i Ebülfetih’te müezzin
iken 973 (M. 1565) zilhiccesinde tarîk-ı hacda vâsıl-ı
sermenzil-i fenâ ve musallâ-yi îdgâh ı âlem i eı vâha
şitâb idüp çâr tekbîr-i terk ü tecrîd ile tahrîmebend-i
baka olmuşidi».
Bay Tahir O lgun’un «Bâkî’ye dair„ adlı eserinde onun
“Fatih semtindeki mahallelerden birinde dünyaya geldi„
ğini söylemesi hiç bir vesikaya müstenid değildir, niha-
bir tahminden ibarettir.
Asıl adı Mahmud olan Bâkî, Abdülbâkî imzasını kul­
lanırdı. Yüzüğünde şu beyit kazılı idi :
onu imtihana kalkıştı. Bâkî divandaki güzel parçaları
İ_*\İJ -—'‘■
'i eliyle birer birer işaret etti. Öbür ziyaretinde göster­
diği iki manidar parça, Z âtî’yi büsbütün tatmin etmişti.
İşte Bâkî, san’at hayatına böyle girdi. Zâtî’nin dükkâ­
Bâkî, fakir bir aileye mensuptu. Ve ilk zamanlarını
nında toplanan şairler mahfiline Bâkî epeyce devam
yoksulluk içerisinde geçirdi. Haşan Çelebi'nm «Evâil-i
etmiş, ve bu arada bu üstad şairin bir hayli gazeline
hâllerinde çerh-i sitemgerden ve gerdûn-i dun perver-
de nazire söylemişti. Bunlardan bir kaçını göstermek
den çok felâketler çekmişlerdir„ deyişi bunu anlatmak
bile bu hususta bir fikir verebilir :
içindir. Bu itibar iledir ki babası onu okutamamış
Z â lî:
ve bir saraç yanına çırak vermişti. Fakat çok geç­ Öptü dehânını meğer ey dilrübâ kabak
meden medreseye girmek fırsatını bulmuş, devrin meş­ Kim kahkahayla vay. ki güler dâimâ kabak
hur âlimlerinden Karamanlı Ahmed ve Mehmed efendi­ Bâkî :
lerden istifadeye başlamıştı. Arkadaşları arasında şair Kasd eyler ağzm öpmek içiin dâimâ kabak
Nev’î, Üsküplü Vâlihî, müverrih Hoca Sadeddin gibi Olur boğazı iplü değildir şehû kabak r
45
Türk Şairleri
Bak. 698

liğine memur edilmiş ve bir yıl kadar bu hizmette


Z â tî:
Dil döküp ağzın arar her dem surâhî sâgarin bulunmuştur. Bu manzumeyi takdim ettiği günden son­
Eylemez ikrar ağzın öptüğün ol dilberin ra da Kanunî’nin iltifatma mazhar olmuş ve onun hi-
mâyesini görmüştür. Bakî 963 (M. 1555) de Halep kadısı
B a k î:
olan hocasıyla birlikte Haleb’e gitti.
Câm-ı lâ’lindir senin âyine rûy-i enverin
Adı var câm-ı Cem ü âyîne-i İskender’in Bay Tahir Olgun «Bâkî’ye dair» adlı eserinde bu
bina meselesini ve bu kasidenin hükümdara sunuldu­
Z â ti:
ğunu mevzuu basettikten sonra “Bunun üzerine 963 te
Nice zabteyleyeyim yaşını ben mahzunun
Bâkî’nin kadılıkla Haleb’e gönderildiğini ve bazı maha-
Bir avuç hâk yolun bağlayamaz Ceyhun’un
kimde nâibmenâb olduğunu A tâyî bildiriyor„ deyerek
B â k i: medreseden yeni çıkan bir adamın birden bire kadı
Elemin Kays’e kıyâs itme dil-i mahzunun
olması garip olacağından dolayı bu hususta uzun uzun
Aklı yoğ idi ne derdi var idi iMecnûn’un
teviller yapmaya kalkışıyor (S. 74). Halbuki aynı mü­
Bâkî’nin bu yoldaki muvaffakiyetli taklidleri, tabia- ellif, aynı eserde (S. / / ) , 963 te Kadızade’nin Halep
tiyle Z âtî’yi sevindiriyor ve bu teveccühler ona da diyarına gittiğini de haber vermektedir. Esasen Bâkî,
genç şairin bazı gazellerine nazire yazdırıyordu. Hattâ Halep kadısı olmuş değil, Halep kadısı olan hocası
Bâkî’n in , Kadızade’nin maiyyetinde Haleb’e gitmiştir. A tayî’nin
«Altmış üç senesinde Haleb kadısı olduklarında devlet
Kaddimi çeng eşgimi rûd eyledin
gibi hemrikâb ve bazı mahâkimde nâib menâb oldular»
Cismim ateş cârnmı ûd eyledin
cümlesinin ilk kısmı Bay Tahir O lgun’un anladığı gibi
matlaını tazmin suretiyle bir gazel vücude getirmiş ve Bâkî’ye değil, Kadızade’ye aiddir. Gene Bay Tahir’in
«Bâkî gibi bir şâirin şi’rini almak ayıb değildir» deye­ Atâyî zeylindeki “Cenâb-ı mevlevîye kasîde-i râiyyelerini
rek divanına koymuştu , ihdâ itmişler idi„ cümlesindeki cCenâb-ı mevlevî» yi
Bâkî, artık şairler arasında da bir mevki kazanmağa Ebüssuud efendi zannetmesi de yanlıştır. Atayî bu ta­
başladı. Üstadı Mehmed efendi için tanzim ettiği birden Kadızade’yi kasdetmiştir. «Raiye» dediği de
“Sünbül„ kasidesi, o güne kadar ismini bilmeyen bir matbu divanda kayıdlı olan,
çoklarına da bu genç şairi tanıtmıştı.
Perde-i şâm olıcak mihre nikab-ı ruhsâr
O zamanki medrese tahsili uzun sürüyordu. Bâkî, Zâhir oldı gözüme hey’et-i ebrü-yi nigâr
960 (M. 1552) ta Süleymaniye müderrisi Kadızade Şetn-
şeddin Ahmed efendi’nin meclisine intisab ederek onun matlalı kasidedir. Bâkî o zaman Halep beğlerbeğisi
Kubad Paşa’ya da «hilâl» kasidesini takdim etmiştir.
derslerine devama başladı. 962 (M. 1554) de Kanunî’-
Halep’te bulunduğu sırada İstanbul hayatını dikkatle
nin Nahcevan seferinden dönüşünde bir kaside takdim
etti . takib ediyor, buradaki dostlarıyla mektuplaşıyordu.
Hattâ 966 (M. 1558) zilhiccesi sonlarında Kanunî Süley­
Muktedâ-yi ulemâ hazret-i Kadîzâde
Ma’den-i fazi u hüner menba’-ı ilm ü irfân man şarap getiren gemilerin İstanbul’la Kalata arasında
Ol zaman kim birisin medrese-i âliyenin yakılmasını emrettiği zaman, arkadaşı Aşık Çelebi'yt,
Eyledin ana kemâl-i kereminden ihsân diğer üç gazelle beraber
Bu tarikin niçe yıl künc-i medâriste yatup
Reh-i meyhaneyi kat’ itti tîg-ı kahrı sultânın
Elemin çekmiş iken her birimiz niçe zaman
Su gibi arasın kesti Stanbul u Galata’nm
Zillet ü mihnet ile şimdi tamâm üç yıldır I

Yaturuz zâviye-i hücrede bî nâm ü nişan matlalı bir manzume göndermişti. Kadızade Halep
Erdiler pâye-i a’lâ’ya serâser emsal kadılığından istifa edince Bâkî de 967 (M. 1559) de
Buldular rütbe-i a’lâyi cemi’-i akrân
gene onunla İstanbul’a döndü. Yolda Konya’ya
Ne revadır fuzalâ kala kıbâb altında
uğradıkları esnada orada kadı olan Ebüssuudzâde
Kim görüptür k-ola deryâ-yi habâb içre nihân
Mehmed Çelebi ile görüşerek babası Ebüssuud efen-
İVlihnet ü fakr ü belâ gayret-i akran müşkil
Fukarâ bendelerin arada lâl ü hayrân di’ye bir tavsiyenâme aldı. Bu sayede «Dânişmend»
Bir yıl emrinle binâ hizmetine nâzır olup oldu. Bir çok menbalar, onun Ebüssuud efendi’den
Gördük ol maslahat-ı hayrı bi-kadr-il-imkân mülâzim olduğunu haber veriyorlar. 971 (M. 1563)
Bu fakîr anda durup hizmete meşgul oldum ramazanında defaten yirmi beş akçe ile bir med­
İtmeyüp zerrece sa’yinde kusûr u noksân
reseye tayinine ferman çıktı. Rumeli kadiaskeri
Hâsılı cûd ü kerem vakti irişti şimdi ’
Hâm id efendi, onun birden bire yirmi beş akçe ile
Lûtfuna nazırız ey pâdişeh-i âlîşân
tayinini kanunsuz bulmuş ve emri yerine getirme­
Beyitlerini ihtiva eden bu kasideden öğreniyoruz ki mek istemişti. Halbuki şiirden anlayan ve Bâkî’nin
Bakî, daha evvelce Kanunî’nin emriyle bina emin­ kıymetini takdir eden hükümdar onu şevval nihayetinde
Türk Şairleri
699 Bak.

otuz akçe ile Silivri’de Pîri Paşa medresesine tayin et­ Hükümdar ile bu mukbil şairin samimî rabıtası gittikçe
tirdi. 972 (M. 1564) rebîulâhirinde İstanbul’da Murad kuvvetlenmişti. Kanunî,(973 — 1565) te bir gün ona Keşf-i
Paşa medresesine naklolundu. Artık refaha kavuşmuştu. Keşşaf, Hidaye ve Ekmel kitaplarından nefîs birer nüsha
Hükütndârın ve hükümet ricalinin iltifatlarma mazhar hsdiye etti. O da bu lûtfa, yazdığı bir manzume ile te­
olması edebî şöhretini bir kat daha kuvvetlendirmiş, şekkür etmiş ve şu beyitlerle de kitapların isimlerini
genişletmişti. Kanunî Süleyman, yazdığı şiirleri ona ima etmişti :
gönderiyor, onlara nazireler yazmasını emr ediyordu.
Eyledi K tş f ''e izhâr-ı kerâmet keremin
Bâkî, bu emirlere imtisal ederek nazireler yazdıkça,
İtti müşkillerimiz hâce-i ihsânın hal
yahud yeni kasideler, gazeller yolladıkça tabiî çok Kime kim rehber ola bedreka-i ihsânın
semîhane caizelere mazhar oluyor ve şükranını Yoluna karşı tutar Şem’-i Hidâyet meş’al
Gerçi kâmillere âlemde nihayet yoktur
Lûtfundan irdi Bâki’ye rengin floriler
Minnet Allah’a seni cümleden itmiş Ekmel
Gûyâ saçıldı meclise bir desimâl gül
Ola vasfınla müzeyyen safahât-ı eyyâm
Dola medhinle kütübhâne-i edyân ü milel
gibi beyitlerle idameye çalışıyordu.
Topkapı sarayı kütüphanesindeki evrak arasmda AtayVmn rivayetine göre, şu kıt’a da Kanunî’nin
Bâkî’nin Kanunî’ye gönderdiği mektuplar ve bunlarla bir lûtfuna karşı yazılmıştır ;
beraber onun eserlerine vücude getirilmiş tahmis veya
Lûtf idüp ol şeh-i ferişte hisâl
nazirelere de tesâdüf etmekteyiz Bâkî’nin divanında da Kuzular eylemiş kuluna atâ
Muhibbi mahlâsiyle şiirler yazan Kanunî Süleyman’a Bâkıyâ gel duâya başlayalım
söylenilmiş bir hayli nazireye rastlıyoruz. Bunlardan Kuzuların bağışlasun Mevlâ
bir kaçını örnek olarak ahyorum :
Bâki, ilk eserlerinden müteşekkil divanını da gene
M uhibbi; Kanunî’nin emriyle tertib etti. Padişahın bu şaire karşı
Yüzüni görmeyeli bu dil-i âvâre meded beslediği muhabbeti gören bazı saray adamları onu
Ölesi derd ile irişmedin ol yâre meded kendisine musahip yapacağından korkmağa bile başla­
mışlardı.
B â k î:
Bir mecmuada şöyle bir kayda tesadüf olunuyor
Eylesün lâ’lini derman dil-i bîmâre meded
Dostlar işte ben öldüm bana bir çâre meded {MU. Alm. K. Mz. Mc. No, 776)-.
cMerhum Sultan Süleyman harem-i hâ­
Muhibbi :
sında bir mümtâz mahbûbu olmağla merhum Ubeydî
Rûyin aç kim cümle â'em olalar şâdân-ı îd
ve Bâkî ve Hayâlî ve Emrî mecits-i şeriflerinde hâzır
Merhaba kıl dostum kim budürür erkân-ı id
iken bunlara hitâb idüp şu mahbûb hakkında bir münâ-
B âkî : sib beyit derseniz size in’âm ederim dedikte dördü
Kıldı âfâkı münevver tal’at-i rahşân-ı îd dahi birer beyt-i mergub yek kalemden tahrîr idüp arz
Halka dibalar giyürdi mâh-ı nûrefşân-ı îd etmeleriye ol beyitler bunlardır :

M uhibbi: Ubeydî •.
Âh kim ara yere düşdi yine kâr-ı firâk Zülfün altında ruhin üstünde hâlin dilberâ
Key kati müşkil imiş âşıka bu nâr-ı firâk Gül döşînmiş sünbül örtünmüş Habeş sultânıdır

Bâki : Bâhi :
Sîne mecrûh-i gam-ı gurbet ü efkâr-ı firâk Sâye endâz olsa bir hâk üzre zülf-i tâbdâr
Dil esîr-ı elem ü hecr ii giriftâr-ı firâk Kazsalar tâ haşre dek hep müşg ile anber çıkar

Muhibbi : H a y â li:
Sahn-ı çemende geydi libâsını âl gül Ten-i pür tâb ü âbın zîr-i pîrâhende sultânım
Bülbüllerini eyledi aşüfte hâl gül Güneştir kim beyâ^ ebrin içinden berk urur nün

Bâkî : Em rî :
Gülşende itti nâz ile arz-ı cemâl gül Ey aceb nutk itse dilber söyleyen ağzı mıdır
Kıldı belâlı bülbüli aşüfte hâl gül Dâne-i yâkut mı delmiş yahud hakkâk vâr

M uhibbi: Der akab Sultan Süleyman hazretleri dahi bu ebyâtı


Neyledin nettin lebin ağzında pinhân eyledin buyurmuş :
Öldürüp ben hasteyi yok yere bir kan eyledin
Ubeydî’nin sözünde süz vardır
B âki : Arada lîk Bâkî bî bedeldir
Âşık ı bîdillere cevr-i firâvân eyledin Nezâkette Hayâli gibi olmaz
Müstedâm ol dostum lûtf ittin ihsân eyledin Velî Emrî tahayyülde meseldir»
Türk şairİerî
Bak. 700
Prof. Fuad Köpriilü diyor ki ( Yeni mecmua No. 41) : Selîm î:
«Eski bir müverrihin Mirahor Ferhad A ğ a ’dan naklen Mahabbet milkinin bir bende-i fermâniyiiz cânâ
yazdığına göre, Sultan Süleyman : «Pâdişahlığımın bir Qedâ-yi kûy-i aşkız âlemtn sultânıyüz cânâ

kaç yerinden hazz-ı vâfirim vardır. Biri de A bdülbâkî Bâkî :


gibi bir tab’-ı pâk vücudu bulup çıkarup i’tibâr eyledi- Ezelden şâh-ı aşkın bende-i fermânıyüz cânâ
ğimdir, dermiş». Bütün tezâkir ve terâcim müellifleri bu Mahabbet milkinin sultân-ı âlîşânıyüz cânâ
hususta müttefiktirler. Atayı mn birden bire mübalâğalı
S elim i;
görülen şu ifadesi hakikate tamamiyle mutabıktır: Kudretin izhâr idüp Hak hazreti azze ve cel
«Merbûm i mezbûrun evâil-i zuhûru Sultan Süleyman Cümle hûbân içre sen cânânı kılmış bî bedel
Hân hazretlerinin asr-ı adâlet ünvanlarına musâdif ol­
B âkî ;
mağın tertîb-i lûtf u inâyetleri ezhâr-ı rengîn-i eş’ârını
Ey cemâlin pertev-i envâr-ı subh i lemyezel
şîşe-i kadr ü i’tibârda bûyâ ve şevk-ı bahâr-ı iltifât u
Berter olsa menzilin hurşîd-i enverden mahal
âtıfetleri hezâr-ı nağme senc-i tab’-ı nükte güzârını mi-
sâl-i mürg i Süleymânî şâhsâr-ı iştihârda gûyâ kılmış 982 (M. 1574) de Murad III. ın cülûsundan sonra da
idi. Her çend bârigâh-ı Süleymânîye nevbâve-i nazm-ı mevkii sarsılmadı. 983 fM. 1575) recebinde Süleyma-
âbdâr arz eyleseler devha-i inâyet-i şehriyârî ezhâr-ı niye müderrisi oldu. Fakat hiç ummadığı bir sırada,
gûnâgûn-i dirhem ü dînârı nisâr itmekten hâlî değil idi,» yani tayininden bir ay sonra müdhiş bir iftiraya uğradı.
“Ders şeriki ve san’at âleminde rakibi olan Nev'î de Rivayete göre düşmanları ISlâmî adlı eski bir şairin
meşhur bir kasidesinde : meşhur bir gazelini tahrif ederek Bâkî’ye isnad ettiler.
Nev’î’ye lûtf it muîn ol kim Zahîr-i vakt ola Murad III. m hiddetini celbeden bu gazel şöyle başlı­
Bâki’yi Sultan Süleymân itti Selmân-ı zamfın yordu :
beytiyle hükümdar ile büyük şairi arasındaki bu rabı­ Cihânın ni'metinden kendi âb ü dânemiz yeğdir
tayı anlatıyor.„ Elin kâşanesinden gûşe-i vîrânemiz yeğdir
Bâkî Sokullu Mehmed Paşa'nm da teveccühünü ka­ Oınâ sadrındaki mağrur u nâ âsûde serverden
Fenâ bezminde hâb âlûd olan mestânemiz yeğdir
zanmıştı. Vücude getirdiği mensur eserleri hep onun
Hümâ-yi evc-i izzet gibi gayretsizden ey Bâkî
emriyle kaleme almıştır.
Mahabbet şem’ine şehper yakan pervanemiz yeğdir
Bâkî, 973(M. 1565)cemaziyelevvelinde on akçe terakki
ile cerbain» payesine de nail oldu. 973 (M. 1565) zilhicce­ Selim II. in sarhoşluğu meşhur olduğu için Bakî’nin
sinde hacca gitmiş olan babasının ölümü haberini aldı. düşmanları bu gazelden onun Selini’i oğluna tercih et­
Bir yıl sonra hükümdar Süleyman’ın ölümüyle karşılaştı. tiği neticesini çıkarmışlardı. Murad 111. çok hiddetlendi
O zaman meşhur mersiyesini yazdı. Kanunî’ye karşı ve Bâkî’yi azlatti. Nev'îzade AtâyVye. göre şair,
derin ve samimî bir merbutiyet beslediğini gösteren bu Şol dem ki câm gibi el üzre tutardı Cem
ölmez eser, aynı zamanda yeni hükümdara ve sadrıaza- Dest-i zamâne yerlere çaldı hazef gibi
ma karşı iyi bir intisab vesilesi teşkil ediyordu.
beytini o zaman yazmıştır.
Selim II. tahta çıkar çıkmaz Bâkî hemen bir cülûs kasi­
Bununla beraber şairin bu nevi hadiselere karşı
desi yazarak takdim etti. Fakat bunun bir tesiri olma­
lâkayd bir eda takındığını da görmekteyiz. Bir mec­
mış olacak ki bir kaç ay sonra Murad Paşa medrese­
muada bu münasebetle yazdığı şöyle bir kıt’aya tesa­
sinden ayrıldı. Mamafi bu mazuliyet devresi çok sür­
düf ediliyor {Mit. Alm. K. Mz. Mc. No. 596) :
medi. 977 (M. 1569) saferinde Mahmud Paşa medrese­
sine, 979 (M. 1571) rebiulevvelinde de Eyip müderrisli­ Şükrüm budur ki hükm-i kazaya rızâ virüp
Gam irdüğünce gussa çeküp olmayım melûl
ğine tayin edildi. Orada bulunduğu sırada «Hazreti
Olsun havâdis oklarına cismimiz nişan
Hâlid» in rivayet ettiği hâdîseleri toplayıp tercüme etti
Gökten ne yağdı kim anı yer itmedi kabûl
{Şky. Aty.).
Bâkî, bu yeni devre ile de istinas etmiş;Mûnşeat sahibi Zavallı şair sürüleceği esnada bazı hamîleri bu g a­
Feridun Bey'in ve Sokullu'rvMn himayesini temine muvaf­ zelin eski mecmualarda İstanbullu N âm î'm n olarak
fak olmuştu. Sırasiyle terfi ederek 981 (M. 1573) mu­ görüldüğünü hükümdara arzettiler ve onu sürgünden
harreminde sahm müderrisi oldu. Ve o sene hükümda­ kurtardılar. Bu gazele Bâkî’nin matbu ve bir kısım yaz­
rın meclislerine davet olunmağa başladı. Selim II. in ma divanlarında da tesadüf etmekteyiz. Bu şiirin ha­
bir kaç gazelini tahmis etmiş, muhtelif vesilelerle ona kîkaten Nâmî’nin olması mümkin olduğu gibi, şairi kur­
medhiyeler takdim eylemişti. Selim ve Selimi mahlâs- tarmak gayesiyle eski bir şair olan Nâm î’ye isnad edilmiş
lariyle şiirler yazan bu hükümdarın bir takım gazelle­ olması da mümkindir. İşte yine o hâmilerin yardımıyla
rini de tanzir etti. Mataliiinnezair'dt bunlardan bir hayli 984 (M. 1576) şabanında yetmiş akçe ile Edirne Seli­
örnek kayıdlıdır. İkisini naklediyorum : miye’sine, 987 (M. 1379) muharreminde Mekke kadılı­
Türk Şairleri
701 Bak.

ğına tayin edildi. 988 (M. 1580) rebiulevvelinde oradan Sûdmend olmadı nasihatimiz
kaldırıldı ise de bir ay sonra tekrar ibka edildi. Sağdıç emeği oldı zahmetimiz
Nev'îzade Atâyî, aynı senenin şabanında bin akçe Eyledi gerçi kim hezâr ikrâm
Fendimize ivaz niçe in’âm
terfi ile Medine kazasına tahvil edildiğini ve 989 (M.
Kârger olmadı nasihatler
1581) şevvalinde azlolunduğunu kaydediyor. Halbuki Aşikâr oldı çok fazîhatler
Lâ'lVmn bir manzumesi, Bâkî’nin 990 (M. 1582) da dahi Gûş idince bu hâleti eşrâf
Mekke kadısı olduğunu sarih olarak göstermektedir. Düşdi mâbeyne dürlü dürlü hilâf
Şu halde onun Medine’den tekrar Mekke’ye giitiğini, Ker olur gûşı âşıkın ey dil
veyahud bu tarihe kadar hep Mekke’de kaldığını tahmin Güft ü gû olmadı ana hâil
Aşk-ı Leylâ’da nitekim Mecnun
edebiliriz. Şairin bazı hususiyetlerini gösteren bu şi’ri
Hâli gün günden oldı dîgergûn
aynen naki ediyorum {Mit. Alm. K. Mz. Mc. No. 70'ı ve Aşk kangı gönülde itse karâr
bendeki bir mecmua) : Sabr ü ârâm ider o demde firâr
“LâHiyâ demdir eyle hacca şitâb Hâsılı pâyimâl-i aşk oldı
Düşe gör zemzeme misâl-i habâb Derd ile bî mecâl-i aşk oldı
Ayn-ı âb-ı hayâttır meselâ Şevkile didi andı bu gazeli
Bulur anınla mürde dil ihyâ Telef ittirdi lîk ol güzeli
Harem içre içüp olam sermest — Gazel —
Bulam anınla sırr-ı ahd-i Elest Belini kocmadadır ol sanemin derd ü belâ
Kalbim anınla bula nûr ü cilâ Yoksa şîrin lebi âşıklara hâzır helvâ...„
Bula mir’ât-ı dil safâ vü ziyâ Bâkî 990 (M. 1582) cemaziyelahirinde İstanbul’a geldi.
Mâhasal tâli’im kılup yârî Mekke’de iken tercüme etmiş olduğu j ,-vt^Vı
Hâzır ittim mühimm-i esfâri adlı bir Mekke tarihi’m Murad 111. a takdim etti. Ka­
Sene tis’în ve tis’amiede ben side ve gazelleriyle yavaş yavaş hükümdara intsaba
Azm kıldım ziyârete canden
başladı. Bir taraftan da, Muradı mahlâsiyle şiirler yazan
Recebîlerle yâr ü hemdem olup
Rüfeka içre hoş mükerrem olup hükümdarın gazellerini tanzir ediyordu. Nazire mecmu­
Vâsıl oldum murâd u maksûda alarında ve diğeı bazı mecmualarda Murad III. ın ga­
Hamd ü şükr eyledim o ma’bûda zelleri ile bilhassa Bâkî’nin ona vücude getirdiği bir hayli
Ki beni beytine idüp vâsıl nazire görülmektedir. Bunlardan bir kaç matlaı nakle­
Arzusuna dil olup nâil
diyorum ;
Sad şükür kim evinde dayf itti
M uradı :
Dayfına kim der idi hayf itti
Rağbet mi kodı tatlı dilin sükkere cânâ
Dil halâs oldı mihnet ü gamdan
Kıymet mi kodı lâ’l-i lebin kevsere cânâ
i;..T safâsından
Harem içre mücâvere ittim B âkî :
Nefs i şûma mugayere ittim Hurşîd ruhin kendüyi kim göstere cflnâ
Cümleden fâriğ uzlet itmiş iken Minnet mi kalur mihr-i ziyâgüstere cânâ
Meskenim künc-i halvet itmiş iken
Ittifâkî gör emr-i Hallâk’i Muradı :
Hâkim-i şer’ imiş meğer Bâki Firâkından ciğer yandı eyâ dilber kebâb âsâ
Budürür ittifâk-ı ehl-i nühâ İki gözden akar yaşım benim câm-ı şarâb âsâ
Ki odur server-i kamu şuarâ
Bâhusûsâ kadîmi yârım idi B â k î:
Ayaklarda kalur sünbül o zülf-i nîm tâb âsâ
Her mecâliste gamgüsârım idi
Olmadı tab’ım ana hem meşreb Saçınla bahs iderse başa çıkmaz müşg-i nâb âsâ

Gelmedi zerre denlü kalbe tarab M uradî:


Bilmedim bâis-i nüfûr nedir
Yanına kalmaz didim cânâ cefâlar bilmiş ol
Sebeb ü illet ü fütûr nedir
Oüldi didi bîvefâlar dilrübâlar bilmiş ol
Sonra fehm oldı illet-i gaî
Hûba mâil imiş meğer kadi B â k î:
Var idi bir cüvân-i helvâî Her cefâ kim eyledi geldi vefalar bilmiş ol
Şems-i tâbân idi yüzi ayı Rûha râhattir garaın cana safalar bilmiş ol
Aşk-ı dilber idüp anı bîhûş
Dil-i pür şûrun eylemiş medhûş Muradı :
Bâde-i şevk eyleyüp anı mest Âşıka lûtf ile rahm idici yâri severin
Şîşe-i ırz u â n kıldı şikest Hüsnüne hulkı muvafıkça nigârı severim
Vâkıf oldum bu sırra çünki fakir
Nush u pendimde itmedim taksir B â k i:
Niçe dürlü nasihat ittim ana Bâğ pür nakş-ı nigâr oldı bahân severin
K-ide bu sırrı can gibi ihfâ Mâilim nakşına gayette nigârı severin
Türk Şairleri
Bak. 702

M u r a d î: Ne gam azl-i ebed nefy-i beled oldunsa ey Bâkî


Ne denlü başa çıksa dûd-i âhımdan bükâ artar Bilürsin çün değil bâkî cihan Milki Süleymân’e
Bu âdettir ser-i kûh üzre ebr ağdıkça mâ artar
Başka bir mecmuada da şu kayıd vardır {Mit. Alm,
B â k î: K. Mz. Mc. No : 176) :
Dem-i vasim irişse çeşm-i âşıkta bükâ arlar «Sultan Süleyman Hân hazretleri Bâkî’ye gönderdiği
Sular tuğyân ider evvel bahar oldukta mâ artar
hatt 1 hümâyundur :
Muradı :
Bâkî-i bed azl-i ebed nefy-i beled Üsküdar’a red (?)
Bir siyeh pûş ile gönlüm yine sevdâ gözedir
Çeşm-i Tâif nitekim Kâ’be-i ulyâ gözedir — Cevab ı Bâkî —
B âk î : Ne gam azl-ı ebed nefy-i beled oldunsa ey Bâkî
Mürg-i dil konmağa bir kamet-i bâlâ gözedir Bilürsin çün değil bâkî cihan Milki Süleymân’e»
Serv ü şimşâdı beğenmez kati a’lâ gözedir
Halbuki H âtifî’nin manzumesi, bu hadisenin kat’î
M u rad ı:
olarak zamanını tesbit etmektedir. Anlaşılıyor ki, Bâkî,
Demâdem tir i cevriri atılursa câna incinmez
bu beytinde Kanunî’ye değil, Süleyman Peygamber na­
Kaşı yâyım sana doğru gelen kurbâna incinmez
mına söylenilen meşhur darbımesele telmih yapmıştır.
B â k î: Mecmuaları tertib edenler ise bu azil keyfiyetini ve
Eğer bin zahm ura tirin (en-i üryana incinmez
Üsküdar’a nefiy hadisesini yanlış olarak Kanunî zama­
Ucundan tek heman bir hisse çıksun câna incinmez
nında göstermişlerdir.
Murad’ın bazı mısralarına cevap olarak mısralar 994 (M. 1585) recebinde tekrar İstanbul kadılığına,
vücude getirdiğini de görmekteyiz. Bendeki bir mec­ biraz sonra da Anadolu kadiaskerliğine tayin edildi.
muada bunlardan bazı örnekler kayıdlıdır. İkisini nak­ 996 (M. 1587) cemaziyelevvelinde azledildi ise de 999
lediyorum : (M. 1590) recebinde tekrar Anadolu kadıaskeri, bir
müddet sonra da Rumeli kadıaskeri oldu. Rumeli kadi­
M uradı:
askerliğine tayini tuhaf bir tesadüf neticesinde olmuştu.
Bahr-i aşkım cûşa geldi dil temevvüc eyledi
Naimâ “Azli Şeyhülislâm Bostanzâde ve nasb ıZekeriya
Bâkî :
efendi„ bahsinde diyor ki (C ./, S. 68):
Zevrak-ı dil pâdişâhım bir kayaya çarpılur
«Haşan Beğzâde der ki şehr-i recebde Anadolu ka-
M u rad ı: dîaskeri şâir-i mâhir Bâkî efendi’den bazı kuzât rikâb-ı
İçüp mest-i müdâm olsam gamım gitmez nedendir bu
hümâyûna ref’-i rik’a idüp şikâyet ittiler. Bâkî efendi
B â k î: vâkıf-ı hâl oldukta müftî efendi ve kendü birâderini İs­
Ezelden gam ile bünyâd olunmuş bir bedendir bu tanbul kazâsından Anadolu sadrına naki içün tahrîk-i
şikâyet ider deyu kemâl-i tehevvür ile dîvanda bu bos­
992 (M. 1584) ramazanında İstanbul kadısı oldu. Fakat
tan uyuklan benden ne isterler. Büykleri kırk yıldır
aynı yıl içinde azledilerek Üsküdar’da ikamete mecbur
tenahnuh-i dilîrâne ile boğazın ayırtlar dahi bir dürüst
edildi. N&v'îzade Atayı, bu azil keyfiyetini ?93 (M. 1585)
nağmesi sâdır olmuş değildir. Yazdığı fetvâlar dahi
muharreminde göstermektedir. Halbuki şairin aleyhdar-
mütûna muhâliftir. Ol mansıbı hazm ittiği yetişmez ka­
larından olan H a tifin in şu tarihi, bunun zamanını kat’î
rındaşı olan câmûsû dahi bizim yerimize getürmek ister.
olarak tesbit ediyor {betideki bir mecmuadan);
Anın içün şikâyetçi peydâ itmek insaf mıdır deyu niçe
Bir seher gördüm cihan dolmuş sürür ü şevk ile ta’n âmîz sözler söyler. Cümlesi Müftî efendi’ye naki
Hak’ka hamd eyler gezer bây ü gedâ vü nik ü bed
olunup anlar dahi Bâkî efendi’nin eş’ârından :
Didim âyâ bu sürürün bâisi bilsek nedir
Dldiler ihsân fdüp dünyâya ol Hayy-i Samed Meyhâneler Beytülharam pîr-i mugan şeyhülharem
Pâdişâhın kalbine eyledi ilhâm-ı sarih
ve dahi
Kargazâde Bâki’yi ittirdi ma’zül-i ebed
Yûsuf’ı bilmezin ammâ seni ra’nâ bilirim
Zulmini cehlini bildi pâdişâh ol gafilin
Mesned-i şer’-i mutahhardan hemandem itti red
beytini îrâd idüp bunlar küfr-i sarîhtir. Küfürden tehâşî
Didi şeh «kadî-i bed azl-i ebed nefy-i beled»
itmeyen mürteşî ve râşî nice sadra lâyık olur. Eğer
Hâtif-İ ?aybî didi târîh j-ii ...>
azl ü nefy olunmaz ise ben dahi terk-i iftâ idüp salta­
— 992 —
nat-ı uhrâya çıkup giderin dimekle Bâkî efendi ıztırâba
Köprülü — Hafız Ahmed Paşa kütüphanesinde bu­ ve def’-i zarar kaydına başlayup sadr-i a’zama ve Hoca
lunan bir mecmuanın (No. 35i) kaydına nazaran Kanu­ Sa’deddin efendl’ye varup eğer iftâ Zekeriyyâ efendi’ye
nî de şairi Üsküdar’da oturmağa mecbur etmiş; Bunun olmazsa bana virin yevmiye beşer yüz fetvâ vereyim
üzerine Bâkî şu beyti söylemiştir : diyüp Müftî efendi dahi arzıhâlini Doğancıbaşı Derviş
Türk Şairleri
T03 Bak.

A ğa vesâtetiyle pâdişâha îsâl ider. Padişâh-ı gayûr O aralık Avusturya seferine gitmek üzere tedari-
müftî-i mezkûrun saltanat-ı uhrâya giderim didiğine kâtta bulunan Sadrıazam Ferhad Paşa’nın sukutuna
bîhuzûr olup recebin yirmi sekizinci gecesi azline fer- yardım etti. Lâkin o sene zilhiccesinde otuz bin altun
mân-ı hümâyûn idüp sudûr-i mansıb-ı fetvâ Rumeli sadrı mukabilinde sadrıazam Sinan Paşa’ya rakibi Ferhad
Zekeriyyâ efendi’ye ve anlarm yeri Bâkî efendi’ye tev- Paşa’nın katli için fetva vermekten utanmayan şeyhül­
cîh olundu. Birâderi müfti dahi İstanbul kazâsından islâm Bostanzade’nin oyunuyla infisâl etti. Vaktiyle bir
azil ve yerine Edirne’den munfasıl Sun’ullah efendi ve defa şeyhülislâmlıktan azline sebeb olmuş olduğu Bos-
anın yerine Ebüssuud efendizâde Mehmed efendi geldi. tanzade, nihayet intikamını almıştı. Tekrar evine çeki­
Bu tarihleri ol zaman didiler: len Bâkî, daima yaptığı gibi kasidelerle genç padişaha
yalvarmağa başladı. Nihayet üç senelik bir mazuliyet
— Târih — devresinden sonra 1006 (M. 1597) recebinde tekrar
— Hudâyî mahlâs şâirindir Rumeli
— kadiaskeri oldu. Eğer eski arkadaşı Hoca Sa-
“r'-'' j-’-' lii' f!j Jt deddin efendi’nin padişah üzerindeki nüfuzu mani olma­

_ 1000 —
saydı, Bostanzade’nin ölümünden sonra şeyhülislâm
olacaktı. Mahmsd III , hocası Sadeddin efendı’yi şeyhül­
En büyük emeli olan şeyhülislâmlığa yükselemeye- islâm yapmak istediği halde sadrıazam Hâdım Haşan
rek Rumeli kadiaskeri oluşundan üç ay sonra yani 1000 Paşa bu intihabı terviç etmiyor ve iki kadiaskerden
(M. 1591) şevvalinde tekaüd edildi. Ihtiyârlığı sebebiyle birinin tayini hususunda ısrar ediyordu. Lâkin Saded-
rütbe ve mevki hırsı bir kat daha artmış olan büyük din’in nüfuzu sadnazama galib geldi ve şeyhülislâm
şaire bir köşede unutulmuş kalmak çok dokunuyordu. olan Hoca Sadeddin efendi biraz sonra Hadım Haşan
Nihayet Mehmed 111. in (1003-1594) te cülûsu ihtiyar Paşa’yı idam ettirmek suretiyle intikamını aldı. Bâkî de
şairi tekrar ümide düşürdü. Devrin en mukbil şairi ol­ son emeline nail olamamaktan doğan bir ye’s ve ümid-
mak münasebetiyle Mehmed 111. e takdim ettiği müte- sizlik içinde istifaya mecbur oldu. Artık yaşı da iyiden
addid kasidelerde yeniden mevkie geçmek hırsı v'e iyiye ilerilemişti. Sadeddin efendi 12 rebiulevvel 1008
ümîdi açıkça görünmektedir. Bir kasidesinde bilhassa (M. 1599) de Ayasofya camiine mevlide gitmek üzere
şunları söyliyordu : iken füc’eten ölüverince Bâkî kısa bir müddet için tek­
rar ümide düştü. Fakat Sun’ullah efendi’nin tayini onu
bâkî duacı pir kulun geldi husrevâ
yeniden ümidsizlendirdi. Zaten zayıf, hastalıklı, sinirli
Eyler cenâb-ı hazretine arz-ı iftikar
bir adamdı. Siyasî hayatındaki hüsranlar onu daha yor­
Mevrûstur cenâbına memlûk tapuna
Lâyık değil ki devr-i zaman ide hâr ü zâr. muş, yıpratmıştı. Muhtelif hastalıklara tutuldu. Tam
Destinde hâme fazi u belagat nihâlidir nekahet devresinde iken bir gün her nedense konağın­
Medh ü senâ-yi şâh-t cihan ana berg ü bâr daki cariyelere kızdı. Onları kendi eliyle döğmeğe kal­
kıştı. Fakat bu asabîlik hastalığının nüks etmesine sebeb
Babasına ve dedesine yıllarca hizmet eden, Osmanlı oldu. Tekrar yatağa düştü, ve 1008 (M. 7 teşrinisânî
İmparatorluğunun her köşesinde « Sultanüşşuara » 1600) ramazan nın yirmi üçüncü cuma günü öldü.
addolunacak kadar geniş bir şöhret kazanmış olan Bâkî’nin üfulü, İstanbul’un bütün fikir ve san’at
ihtiyar kadiaskeria bu arzusunu Mehmed 111. derhal is’af âleminde derin bir teessür uyandırmıştı. Devlet erkânı,
etti. Ve Bâkî Rumeli Kadiaskerliğine tayin olundu. vezirler, âlimler, şiir ve san’atle alâkası olan bir çok
Şair V âli şu tarihi kaleme almıştır {Mit. Alın. K. Mz. kimseler, ihtiyar kadiaskerin son hizmetinde bulunmak
Mc. No : 554). üzere Fatih câmiine koşup gelmişlerdi. Cenaze namazını
Revnakefrûz-i meclis-i irfân Şeyhülislâm Sun'uUah efendi bizzat kıldırdı. Ve mer­
Mesned ârâ-yi ehl-i istı’dâd humun :
Ol suhanver ki hergiz ana nazîr
Görmemiştir cihân-ı bîbünyâd Kadrini seng-i musallada bilüp ey Bâkî
Ya’ni Bâkî efendi hazreti kira Durup el bağlayalar karşına yaran saf saf
Kıldı milk-i belâgati âbâd
Üldı kadil-kuzât-ı kişver-i Rûm beytini hazin bir teessürle okudu. Sonra tabut, bu bü­
Cümle ehl-i kemâli eyledi şâd yük kalabalık arasında Edirnekapu haricindeki makbere
Virdi divânına anınla şeref defnolundu.
Şâh-ı âdil Muharamed ibn-i Murâd ’ Evliya Çelebi Seyahatnamesinde diyor ki {C. 1 ,
Rabb-i Bâkî’den oldur ümmîdim
S. 368):
Eyleye ömr ü devletini ziyâd
Didi Vâli kemîne târihin
Vefâtmda Edirnekapısı hâricinde Emîr Buhârî tek-
j'u ıJL ^ yesi kurbinde defnedilmiştir ki seng-i mezarında celî
- 1003— hat ile muharrer târîhidir;
Türk Şairleri
Bak. 704

— Oiijte-i Hâdi-i B ağdâdi —


Sultân-ı milk-i raa’nâ Bâkî efendi (?...)
Şeh-i milk-i suhan Bâkî Efendi gitti dünyâdan
İtti vedâ’-ı fânî dünyâya bin sekizde
Aceb mi bu haberden ehl-i diller olsa mâtemde
Mevtine lâfzan ü ma’nen târih yazdı Hâdî (?...)
Cinan gülzârına azm itti can gibi tek ü tenhâ
(( Jlı
Firâk ile koyup ahbâbı künc-i gussa vü gamde
Anadolu iki kez Rumeli sadrı olup üç kez
Kâtip Çe\eh\{Fezleke S. 134) de, «Edirne kapasu hâ­
Kimesne itmedi ittüği kârı nev’-i âdemde
ricinde yol üzre medfundur» dedikten sonra Bağdadlı
Kitâb olup enîsi zikri hep Âyet Hadîs idi
H âd î’nin meşhur mısraını yazıyor. Cinân içre celisi hür u gılmân ola her demde
Hadikatülcevami''de de aynı şeyler kısaca söienil- îşidüp Hâsim î fevtin didi târihini anın
mektedir. eJİt ^-1 ıJjJÖ j l ^ liV.J
Prof, t a a d Köprülü diyor ki (Divan edebiyatı anto­
lojisi S. 264)-. - II -

tŞimdi bu eski mezar taşından eser kalmamıştır.


Yüz tutup dergâh-ı Hak’ka idicek dünyâyı terk
Bugün Eyup’tan Edirnekapısı’na giden kaldırımsız yol­
Avn-i Hak ile geçince dünyeden îmân ile
dan geçecek bir ziyaretçi Halebî’nin, îbn-i Kemal’in,
Vahdeti giryân olup ol dem didim târihini
hattat İsmail Zühtü’nün mezarlarını geçtikten sonra, *)U> ji
yolun sağ tarafında çirkin bir taş üstünde manasız
ibareli, vefat tarihi olarak 1062 senesini gösteren yeni - III _ ■
bir mezar taşına tesadüf eder. İşte kıymet bilmeyen
Didi anın Süheyli târihin
ahlâfın İstanbul’un büyük şairine karşı gösterdiği son
hürmet nişanesi !.. »
Filhakika bu mezar taş.nda şu yolda bir yazı görül­ - IV -
mektedir. Öldi Bâkî oldı nâmı bî nişân
Oldı bu ebyât kalbe lâyiha

J-sUU Câhİ'^ dâi didi târihini



'5="t3 j j ' Jl? C-’J
_ V _
(?)
Bakaya gitti Bâkî bin sekizde

Bay A bdülbakî Gölpınarh, bu mezar taşındaki tarihi - VI —


1083 olarak okumuş ve vücude getirdiği «Bâkî* adlı
küçük eserine de bu yolda kaydetmiştir.
_ V II _
Mezarlıklar ve mezarlar hakkında tedkikler yapan
j-JL
Bay Fâzıl İsmail ise bu taştaki tarihin 1008 olduğunu
ve muhtelif zamanlarda muhtelif kimselerin bu tarih - V III —
üzerinde kurşunla, tahrifler yaptıklarını iddia etmektedir.
«Bâkî’nin mezarı» adlı bir makalesinde diyor ki {Zaman
- IX _
No. 'ı83, "21 ilkteşrin 935) :
"... Baş taşındaki yazısı Sultân-ı şuarâdan...„başlar, «Ij' .il*
rûhiyçün kelimesindeki (n) harfinde biter. Zamanla or. - X -
tasından bir parçası kırılıp düşen n harfinin 1008 târi­
hine bitişik gibi yakın yazılmış olmasıdır ki 1008 tari­
- XI —
hini ziyaretçilere ve bu kitabe üzerinde incelme yapan,
l:j j i JL ^jlı\
lara yanlış okutmuştur. »
Bay Tahir Olgun ise «B âkî’ye dair» adlı eserinde — Hiîsâmî —
H âd î’nin tarih mısraını kaydettikten sonra “Yazık ki bu - X II —
mısra’ mezarına yazılmamış„ deyerek yanılıyor. Halbuki Didi hâtif Kabili bu mısra’ı târih içün
yukarıdanberi naklettiğimiz vesâik gösteriyor ki, Bâkî’­ ,t, J jjj ^1(1 Jb .j;C_ .a­
nin ilk mezar taşı muahharen kaybolmuş ve ona yeni­
- X III _
den bir mezar taşı konulmuştur ki bugün gördüğümüz,
Hâtif-i kudsi didi îzzetiyâ târihin
bu taştır. (1) Jl)' <lj\ Ol _i-“ ejı:;»-
. Bâkî’nin vefatı dolayısıyle söylenen tarihlerden
bazılarını naklediyorum : (1) Bu mısradaki hemzeler hesaba dahil değildir.
Türk Şairleri
705 Bak.

Ömer Tâib mecmuasında ise şöyle bir tarih kayıd- “Taraf-ı pâdişâhîden kendisine Tûtî nâmında saraylı
İldir ; bir kadın ihsân olunduğu zaman — yine husemasından
olan — şâir-i meşhur Nev’î “Maşâallah, Tûtî’ye muka­
_ XIV _
rin oldunuz!„ deye tebrîk ettiğinde “Birader, Tûtî deye
Subhdem Bâkî Efendi fâniden
pek uçurma; o da benim gibi karganın biridir !„ deme­
Kıldı azm ey zümre-i irfan bilin
Mâh-ı rûze idi hem sâl-i said
si üzerine Nev’î lâtife yollu şu beyti söylemiştir :
Didiler ervâh-ı kudsîler gelin Kahr-ı dehr ile olur bülbül gurâba hemnişîn
Cennet-i adnin riyâz-ı huldine Yine şekvâyı gurâb eyler garâbet bundadır
Vâsıl olup gönceler gibi gülin
Bu zamane kalmayup gittüğine Bâkî’ye “Karga„ denildiğinin illet ve hikmetinden
Ağlayup kan ile ey gözler dolun haberdâr olmayan bazı üdebâ bu beyte dürlü manalar
Yerde ol yattıkça sizler sağ olup
vererek hakîkatten tebâud etmişlerdir. „
Hayr ile a'mâliniz ecrin bulun
Prof. Fuad Köprlilü'yt. göre bu lâtifenin esası, Sü­
Beyt-i âhar mısra’ı âhırda hem
Rihletin remz-i hakikatten alın leyman Faik efendi’nin bir mecmuasından mehaz göste­
Evc-i illiyînde târih içün rilmeyerek alınmış ve Faik Reşad tarafından tahrif edi­
lerek yazılmıştır. Şu halde beyti, şairlerden birinin Tûtî
Kadın ağzından yazdığını, sonra da Nev’î’nin buna
Bazı mecmualardaki kayda göre, ölümünden sonra
telmih yaparak başka bir beyit vücude getirdiğini tah­
cebinde şu gazel bulunmuştur ki onun son yazdığı man­
min edebiliriz.
zume olduğu tahmin olunabilir (Meselâ bakınız: Mit.
Bâkî’nin — bu günkü bilgimize göre — iki erkek
Altn. K. Mz. Mc. No. 601) ;
çocuğu dünyaya gelmiştir. Büyüğü Şeyh Mehmed, küçüğü
Gitti Kayser kasrının tâk u revâkı kalmadı
Abdür rahmanadır.
Niçe kisrâ geçti tâk u tumturâkı kalmadı
Mahlâsı Şeyhî olan Şeyh Mehmed, i4/a;^z’nin «Şa­
Bezm-i kesretten bir el evvel getürdük ayağı
Meclis âhır oldı gitti bide sâkî kalmadı kayık zeyli» nde verdiği malûmata göre, 995 (M. 1586)
Şevk u zevk ehli çekildi biz dahi yâ Hû didik muharreminin ikinci gecesi doğdu. Şeyhülislâm Mustafa
Zevki gitti âlemin ehl-i mezâkı kalmadı efendi’den mülâzim oldu. 1017 (M. 1608) saferinde O s­
Müttefik yok bir yere âlemde çok ehl-i nifak man Paşa, 1020 (M. 1611) ramazanında Murad Paşa
Rıkka dânâ ehli yok ehl ittifakı kalmadı
medreselerine müderris oldu. 1022 (M. 1613) rebiulâhi-
Gam değil Bâkî baka semtine kılsa irtihâl
rinde Edirnekapısı payesini kazandı. 1025 (M. 1616)
Niçe şehler bu fenâ mülkünde bâkî kalmadı
cemaziyelevvelinde sahna terfi ettirildi. 1028 (M. 1618)
Bâkî’nin Tûti Kadın isminde bir saraylı ile evlendiği muharreminde altmış akçe ile Esma han sultan medre­
rivayet edilmektedir. Muallim N aci diyor ki (Osmanlı sesine getirildi. 1029 ^M. 161Q) cemaziyelevvelinde Eyip
Şairleri) ; medresesine naklolundu. Aynı senenin zilhiccesinde
«...Padişâh-ı müşarünileyh(Kanunî)oasrın şairlerinden Vefa medresesine geçti. 1031 (M. 1621) recebinde Sü-
ma’dûd olan saraylı Tûtî kadın’ı Bâkî’ye ihsân etmiş leymaniye’ye terfi olundu. 1032 (M 1622) recebinde Se-
Hattâ ahibbâsından şâir-i meşhur Nev’î tebrik yollu lânik kadısı oldu. 1033 (M. 1623) cemaziyelâhirinde
“Tûtî’ye mukarin oldunuz» dedikte Bâkî, Tûtî deye pek azledildi. 1036 (M. 1626) recebinde tekrar Selânig’e
uçurma birâder, kargadır demiştir. Nev’î’nin maksadı tayin olundu. 1037 (M. 1627) saferinde gene azlolundu.
Giilistân-ı Sadi'deki Tûtî ve zâğ„ hikâyesine îmâ olmak 1039 (M. 1629) şevvalinde vefat etti, Şeyhî mahlası ile
ihtimâline göre Bâkî mutabassırâne cevap vermiştir. bazı şiirler de kaleme alan Şeyh Mehmed hakkında
Bu muhavereden haberdâr olan Tûtî kadın’ın Atayî diyor ki :

Bağteten olmuş iken Tûtî gurâba hemnişin “Merhûm-i merkum zîbende rüsûm halîm ve selîm
Yine şekvayı gurâb eyler garâbet bundadır leyyin-ül-cânib ve kerîm pâk nijâd melek nihâd ahlâk-ı
kerîme sâhibi ve hüsn-i senâ tâlibi idi. Şi’r ile şiârı ve
Beytini söylediği rivâyet olunur. Fakat beyit,
Şeyhî mahlâsı ile basitçe eş’ârı var idi.„
Kahr-ı dehr ile olur bülbül gurâba hemnişîn
Şeyh Mehmed, Sicll'de yanlış olarak Şeyh Mahmud
Yine şekvâyı gurâb eyler garâbet bundadır
deye kaydedilmiştir.
sûretinde olmak üzere Nev’î’nin olduğuna nazaran bu Bâkî’nin küçük oğlu Abdürrahman’ın hangi tarihte
rivayet biraz müşevveş görünür. îhtimal ki Tûtî Kadın doğduğunu bilmiyoruz. Yalnız 995 (M. 1586) te doğan
kendi maksadına hizmet ediyor deye Nev’î’nin beytini ağabeysi Şeyh Mehmed’den bir veya iki yaş küçük oldu­
o yolda tağyîr etmiş olsun.„ ğunu kuvvetle tahmin edebiliriz.
Faik Reşad ise bu rivayeti şu yolda naklediyor Şeyhî ve Uşşakîzade Hasib'm vücude getirdikleri
( Tarihi edebiyat) : Şakayık zeyillerindeki malûmata göre Abdürrahman, Şey­
Türk Şairleri
Bak. 706

hülislâm Sun'ullah efendi’den mülâzim olduktan sonra 1665) da vefat etmiş ve ana tarafından ceddi olan
1019 (M, 1610) saferinde Silivride Pîri Paşa medrese­ Nişancı Mehmed Paşa camiine defnedilmiştir {Tafsilât için
sine tayin edildi. 1021 (M. 1612) hududunda Fethiye F â iz î maddesine bakınız.) .
Sinan Paşa medresesine terfi ettirildi. 1022 (M. 1613) Münhasıran tab’edilmiş pek meşhur bazı eserlere
rebiulâhirinde Davud Paşa, 1024 (M. 1615) hududunda müracaat suretiyle '‘ BâkVye dair„ adlı küçük bir kitap
ise Atik Ali Paşa müderrisi oldu. Aynı sene ramaza- çıkaran Bay Tahir Olgun, “Bâkî’nin çoluk çocuğu olup
nmda Rum Meh- olmadığına dair
med Paşa medre­ bir kayıd görme-
sesine naklolundu. dim„ diyor. H al­
1027 (M. 1617) buki hiç olmaz­
rebiulevvel in d e sa gene matbu
Cedid Murad Pa- bir eser olan
şa’ya, 1029 (M. Mehmed Sürey­
1619) muharre­ ya'nın “Sicilli Os-
minde ise sahna manî,, sine m ü­
geçti. 1031 (M. racaat edilseydi,
1621) recebinde onun iki oğlu ol­
Üsküdar Valde duğu öğrenile­
müderrisi oldu. cekti.
1032 (M. 1622) Sicil sahibi,
zilhiccesinde Sü- Bâki’nin tercü-
leymaniye’ye ter­ meihalinde Ab-
fi ettirildi, 1033 dürrahman’ d a n
(M. 1623) rebiul- bahsettikten son­
evvelinde Halep ra şunları da kay­
kadısı oldu. 1034 dediyor :
(M. 1624) safe­ «Bunun mah-
rinde azledildi. dûmu Esad Fâizî
1038 (M. 1628) efendi E d ir n e
muharre m i n d e mollası olup 1076
Şam kadılığına (M. 1665) cüma-
tayin edildi. 1039 dilâhiresinde elli
(M. 1629) safe­ bir yaşında fevt
rinde veya rebi- oldu. Ceddi Ni­
ulevvelinde K u­ şancı Meh m e d
düs kadılığıma Paşa’nın camiine
nakledildi. Fakat defnedildi. Sahî,
aynı sene zilka­ kerîm, şâir idi.
desinde azlolun- Bunun mahdümu
du. 1042 (1632) da müderris İs­
cemaziyelâhirinde mail Remzî efen-
Mısır kadısı oldu. di’dir. Bâkîzâde-
1044 (M. 1634) Ebüssund, liâkî, Nevî lerden müderris
saferinde teka- Mehmed efendi

üd veya azledildi. Bunun üzerine İstanbul’a geldi. 1142 (M. 1729) sâlinde v^fat eyledi. Edirne kapusunda
1045 (M. 1635) hududunda vefat etti, Eyip camii civa- medfundur.»
rina defnedildi. Her iki Şakayık zeylinde aynen şu tak- Bâkî’nin «hayrâtından» bir mescidi olduğunu da
dirli cümle kayıdlıdır : gene S/a7’deki kayıddan öğreniyoruz.
“Mevlânâ-yi merkum mahdüm-i maâlî rüsûm âlî tab’ Bâkî’nin memuriyet hayatında dürüst hareket ettiğini
ve bülend himmet şerif ün-nefs ve sâfî taviyyet idi.„ de Ahmed Refik merhumun neşrettiği bir vesikadan an-
Nişancı Mehtned Paşa'ya damad olan Abdiırrah- lamaktayız(/s^fl«ö/’d« hayatı umumiye'. İkdam ?5 ilkteşrin
man'm 1025 (M. 1616) te Esad isminde bir oğlu ol 1917). Bâkî adlı makalesinde bu vesikadan bahseden
muştur. F âizi mahlâsiyle şiirler yazan Esad, 1076 (M. Prof. Fuad Köprülü şunları söylüyor (Yeni mecmua) :
Türk Şairleri
707 Bak.

“Bâkî memuriyet hayatında vicdanmm emirlerine itti- «Halep şehrinde şeref-i mülâkatlarıyla müşerref olduk,
ba’dan geri durmamış, haricî tesirlere kapılmamıştı. Ekser-i zamanlar bu fak îr ile musâhabât-ı zarîfânede
İstanbul kadılığında bulunurken, Hasköy mezarlığının bulunurdu. Yusuf Çelebi nâmında bir hâcezâdesi var
Musevîlere tahsis olunması yüzünden Kasımpaşa ahalisi idi ki ona Yûsuf-i sânî dimek lâyıktı. Bâkî, onun mah­
ile Musevîler arasında mühim bir mesele çıkmıştı. Serbest kûm, i hükmiydi. Mükerreren, bu gece beş gazel yaz­
düşünceli kadı uzun uzun tedkik ettikten sonra, Muse- dım derdi. Bu tefâhuru artık m ubâlâğ haddini tecâvüz
vîlerin hukukunu şer’an himaye etti.„ ettiği için bir gün kendisine dedim ki : «Her ne kadar
Bâkî, lâtifeyi sever bir adamdı. söylemek güstahlıktır ammâ, bize bir gece Yûsuf’u ter-
Prof. Fuad Köprülü, onun eski bir letaif mecmua­ fîk edin, ertesi sabah size on gazel takdim edeyim.»
sında kayıdlı olan bir lâtifesini şu yolda naklediyor Bu lâtifeye karşı rencîde olduğunu anlattı, fakat hemen
(Yeni mecmua) ; bunu ta’mîr içün hâtırnüvazlığa başladı {Sâdıkî : Mecma-
«Bir gün Bâkî’ye şaşkınca bir adam gelerek yemi­ ulhavâs, Nuruosmani K- N o : 372 yedinci mecma. ondan
ninde hânis olduğunu iddia eder. Bâkî tabiî birden bire nnklen Hoca Fehim'in Sefinetüşşuarâsı S. 3'ı0). »
şaşırır, sebebini sorar. Müddeî der ki : Haşan Çelebi tezkiresinde şöyle bir kayıd v aıdır:
— Sen bir gazelinde «Mahbûb i şîrin şemâil şâir-i nüktedan Ruhî nâm
Güzeller mihribân olmaz demek yanlıştır ey Bâkî bir dilber-i sîm endâma âşık ve sâdık olup anın aşkına
Olur vallahi billahi heman yalvart görsünler gazeller dimiştir. Rûhî bu gazeli didikte Nazım:

demişsin. Halbuki ben sevgilime tam üç yıldır yalvarı­ Bendesin şâh-ı kerem itmese yâd
yorum, hiç tesiri olmıyor. Bâkî gülerek şu cevabı Elimizden ne gelür gerçi ne dâd
verir : Nola bir nâm-ı mahabbet alsam
Rûhiyâ Bâki kalur çün eyü ad
— Yalvar Hindçe flori manasına gelir. Benim yeminim
de onun üzerinedir. Yoksa manasız lâkırdılar üzerine Bâkî Çelebi dahi dilber-i melek nihâd bu âşık-ı nâ-
değil I „ şâdı yâd itti deyu gonce-i hâtırı gül gibi handan ve
Gene Fuad Köprülü diyor ki (Divan edebiyatı anto­ dil-i hazîni ve gamgîni mesrûr ve şâdân olup gazel-i
lojisi) : mezbûre nazirelerinde dimişlerdir ;
«Bâkî, daha gençliğinden beri, açık tabiatli, şuh,
Beni yâd eyledin ihya ittin
şen, zarif, serbest bir adamdı; düşündüğünü hemen söy­
Öldüler gittiler ammâ hussâd »
ler, en ufak bir nükteyi her hangi mecliste olursa olsun
sarfetmekten çekinmezdi. Zevk ve safa âlemlerinde ne Kendisi için bir takım dedikodular yapan iki adam
kadar serbest ise, en ciddî meclislerde de ayni serbes- hakkında da şöyle bir kıt’a yazmıştır(fîc>’ AhmedRemzVye
tîyi gösterirdi. Zamanı ricalinden bir çoğunu darıltması, âid X V I ncı asırda yazılmış bir mecmuadan) :
muhtelif zamanlarda ağır ittihamlara maruz kalması, Körce Geyvan ile Sağır Derviş
hep bu nükteci, zarif, biraz geveze dedikoducu mizacı­ Ali Bâlîciği sever dirler
nın iktizasıydı. Bundan dolayı bütün meclislerde vücudu Kûr u ker iki mühmeli buldun

aranır, bulunmadığı zaman mutlaka yokluğu hissedilirdi.„ Göre eller sana neler dirler
İki âşık kazandı dünyâda
“Hayatta her kesi olduğu gibi, yani bütün meziyet­
Biri kı'ır u birisi ker dirler
leri ve kusurlarıyla birlikte kabul etmelidir. Bâkî’de de
bu itibar ile bir çok kusurlar bulunabilir. Meselâ, sinirli, Bâkî’nin bu nevi yazıları muhakkak ki pek azdır.
alıngan, ağzına geleni söylemekten çekinmez, lisaniyle Esasen onu san’atı gaye ittihaz eden bir şair olarak
her kesi iğneler bir adamdı. Resmî mevkilere büyük tanıyoruz .
ehemmiyet vererek siyasî hayata bir memur ihtirasiyle Bâkî’nin önce “Kargazade„, sonraları ise “Karga„
kapılması, hayatının son yıllarında bile mevki hırsından lâkabiyle anılmasına sebep te gene kendi boşboğazlığı
kurtulamaması, onun için bir za’f sayılır. Lâkin bu olmuştu. Fakat ilk defa EmrVn\n bir kıt'asında kendi­
za’fiarı yanında bir çok ahlâkî meziyetlerini de unut­ sine “Karga„ demesinden sonra bu lâkabın şayi oldu­
mamalıdır.» ğu hakkındaki rivayet kat’î olarak yanlıştır. Esasen
Bâkî’nin kendisine karşı yapılan lâtifelere karşı ek­ baba yadigârı olan bu lâkabın, muarızları tarafından
seriyetle kızmadığını da biliyoruz. şaire bir silâh makamınde daima kullanıldığını görü­
Prof. Fuad Köprülü şöyle bir vesika neşrediyor yoruz .
{Yeni mecmua) : Bu “Karga„ lâkabından istidlâl ederek Bâkî hak­
«Şah Abbas’ın kitapçısı şair ve edebiyat müverrihi kında bir takım yanlış malûmat verildiğini de gör.
Sâdıkî onun en incitebilecek lâtifelere karşı bile derin mekteyiz. Faik Reşad “Tarihi edebiyatı Osmaniye,, sin­
bir nezaketle tahammül ettiğini samimî bir münasebetle de şunları söyliyor :
anlatıyor: «Bâkî sivrice uzun burunlu, zayıfça, karayağız bir
Türk Şairleri
Bak. 708

adam idi. Bu münasebetle Emrî bir kıt’asında buna Meclis-i nazmı tamâm ittin selâm olsun sana
Karga der K ıt’a şâyi’ olmağla andan sonra zurafâ bey­ Nev’iyâ yâhû bu gün uşşâka Bakiler gibi

tinde Bâkî, <Karga Bâkî» deye yâd olunmağa başlar.» Bâkî, bundan fena halde alındı. Hattâ Nev’î’ye tesa.
Bay Tahir Olgun da Faik Reşad’a istinaden Bâkî’- düf ettikçe kendisine karşı mağrurane bir eda takındı­
nin «esmer ve gaga burunlu» olduğunu söylemektedir. ğına zâhip olurdu. Biraz sonra birden bire otuz akçe
Fakat bu hususta eski vesikalarm hiç birinde bir kayıd ile medreseye nail olunca Nev’î’ye cevab olarak;
yoktur. Bu tahminler nihayet Bâkî’ye “Karga„ denildi­
Semend-i tab'a süvâr oldı azm ider Bâkî
ğini düşünerek uydurulmuştur.
Belagat ehline yâhû gönüller alçakta
Emrî’nin Bâkî aleyhinde bir kıt’a yazmasına vesile
olan hadise,Atayî’nin anlattığına göre şudur: beytini vücude getirdi. Nev’î ise bu defa şu yolda bir

Bâkî, Edirne’de iken bir gün Emrî, Mecdî, Dimeto- mukabelede bulundu ;
kalı Deli Kerim... gibi şairler onun şerefine bir ziyafet Firâz-ı serve çıkup zâğlar salmmakta
tertib etmişler. Yenip içilmiş, fakat mütemadiyen Edir­ Nevâ-yi nâleleri andelîbin alçakta
ne’yi medh etmekle Bâkî’yi kızdırmışlar, İçlerinden biri
Mamafi, bu iki şair arasında gördüğümüz zıddiyetin
de İstanbullu şaire müftehirâne bir eda ile,
nihayet rekabet hissinden doğduğunu kabul etmek lâ­
— Efendim, şehrimizi nasıl buldunuz ?
zımdır. Yoksa her ikisi de muhakkak ki birbirlerinin
deye sormuş, Bâkî ise hiç tereddüd etmeden , muvaffakiyetlerini gören iki büyük şair ve san’atkârdır.
— Doğrusu Cennet gibi bir yer, ama içinde Âdem
Hattâ Bâkî ile Nev’î divanlarında vezin ve kafiye itibariyle
yok.
bu iki şairin birbirlerine nazire olarak yazdıkları,
Cevabını vermiş. Mecliste bulunanların hepsi bu ce­
vaptan fena halde kızmışlar ve o günden sonra Bâkî’yi B â k î:
Sabr eyle dilâ derdini cânâne duyurma
hicv etmeğe başlamışlar. ,
Cân içre nihân eyle velî câne duyurma
Emrî, Mecdî ve Deli Kerim’in Bâkî hakkında yaz­
dıkları hicviyeler pek müstehcendir. Mamafi bunlara Nev'İ:
hiddetlenerek mukabele etmek zaruretini hisseden Bâkî Mecliste öpüp lâ’lini rindâne duyurma
Ol haleti ağzındaki dendâne duyurma
de, — onlar derecesinde olmamakla beraber — gene
çirkin bazı cevaplar vermekten kendini alamamıştır.
gibi epeyce manzumelere tesadüf edilir. Hattâ Bâkî’nin
Onun,
vücude getirdiği «Mevahibülledünniye tercümesi» ni de
Kaldı bucakta eskidi dîvânın Emriyâ Nev’î kendi el yazısıyla istinsah etmiştir (Nr, K. No.
Söz yok eğerçi bî bedel ü bî nazirdir .3253). Bu da onun Bâkî’ye karşı beslediği teveccüh
Anı delü musannife bağışla sen heman ve muhabbeti sarih olarak göstermektedir.
Varsun ... silsün o da bir fakirdir
Nev’î’nin Bâkî’ye itiraz ettiği esas nokta, onun san’-
Hil’at-i hecvi Kerîmâ boyuna biçmişler ata fazla düşkün oluşu ve bu yüzden şiirlerindeki lirizmi
Mecdi’nin b. lu, g. ü tâk-ı giribân olsun kısmen kaybedişi dalayısiyledir. Netekim bir manzume­
Başın Emrî ... söylemeğe utanırım
sinde Bâkî ile kendisinin şiir telâkkilerini şu güzel
. . . çevresi kaftanına kaytan olsun
beytiyle hulâsa olarak ifade etmiştir :
Emrî’nin iken avreti hiç evde oturmaz
Ol bilüp ider hidmetini kendi eliyle Bu sâde nazmı ehl-i sanayi’ beğenmese
Oğlancığı yestehleyicek kalkar o miskin Nev’î ne gam bizim sözümüz âşıkanedir
Kendüsi siler b.. saçı sakaliyle
Emrî, üeliKerim.... gibi aleyhdarlarının bile Bâkî’ye
gibi kıt’aları, edebî şahsiyetini gösteren manzumelerden nazire yazmaktan kendilerini alamadıklarını görüyoruz.
sayılamaz. Mataliunnezair’de, Pervane Bey mecmuasında bu gibi
Bâkî, A tayî’nin rivayetine göre Emrî ile beraber nazirelere sık sık tesadüf edilir. Muasırları arasında onuu
Hayali hakkında da hicviye yazmıştır. Halbuki Âşık taklid etmeğe yeltenerek bayalığa düşen bir takım şair­
Çelebi — hiç şüphe yok ki daha doğru olorak — bu ler de tanıyoruz. Meselâ Ümidi, kendine mahsus bir eda
hicviyelerin OMÖan hakkında yazıldığını söyliyor {Bakınız ile oldukça güzel şiirler yazan b r şairdi. Bâkî’nin şöh­
Baki divanı. Son tabı. Şiir Mo. 608, 611) . retini kıskanarak onun vadisinde, fakat kendi kanaatın-
Bâkî’nin Nev’î ile de aralan açıktı. Birbirlerini çeke­ ca ondan daha parlak şiirler yazmak hevesine düştü.
meyen bu iki değerli şair, daha medrese arkadaşlığı Ve bu yüzden Müverrih Ali'nin rivayet ettiği veçhile,
ettikleri zamandan başlayarak yekdiğerlerini kıskanı­ kendi vadîsini de kaybetti. Bununla beraber Ümîdî,
yorlardı. Nev’î, Bâkî’den bir kaç ay evvel mülâzim ol­ Bâkî’nin san’atına hayrandı. Onun bir çok gazellerini
muştu. O zaman vücude getirdiği bir gazelin sonunda tanzir etmiş ve bir çok mazmunlarını kendine mal et­
şöyle dem işti: mişti. Riyazî tezkiresinde şöyle bir kayıd vardır :
Türk Şairleri
709 Bak.

«Ümîdî, şâhrâh-ı belâgatte peyrev-i Bâkî olmağla X VII nci asrın cidden değerli şairlerinden olan
eş’â n vâsıl 1 derece-i kabûl-i müşkil pesendân olmuş idi. Vecdi,
01 üstâd-ı fennin ekser-i mazmunlarını ednâ tağyîr ile
Bu şi’r-i pâk beraber değilse Eâkî’ye
ahz ittiğine Bâkî dilg-îr olup “Ümîdî bizi yeniler„ deyu Budur tefâvüti Vecdî o köhne bu tâze
ta’bir buyrurlar idi. Ammâ hak bu ki bunlar dahi üs-
tâd-ı fenn-i belâg-attir.» demekle beraber, Bâkî tesirinden büsbütün kurtulama­
Bâkî’nin eserlerine XVI ncı asırdan başlayarak son mıştır.
asra kadar bir çok nazireler yapıldı. Bir çok gazelleri XVIII inci asrın değerli şairi bir manzumesinde
tahmis veya tesdis edildi. Ve bu meşhur şairin bir hayli şu fikri serdediyor :
muakkibi yetişti. Nola nakkad disem Eâki’ye insâf budur
Cinanî, Şühudî, Nev’îzade Atâyî, Nevalîzade Atâyî, Ki bizim nukra-i endîşemiz anın puludur
Rıyazî, Sadık, Beyanı, Ruhî, Sânî, Aynî, Ehlî, Ahdî... Nola devşirse bakayâsını mazmunlarının
Hâme tahsil-i kemâlâtta Bâkî kuludur (1)
gibi bir çok şairin ona tahmis veya nazirelerini görü­
yor ve bu şairlerin bir kısmında Bâkî tesirlerini müşa­
XVIII inci asrın en maruf şairi Nedim “Damad Ib-
hede ediyoruz. Türk edebiyatının muahhar devirlerde
rahim Paşa„ vasfında yazdığı bir kasidesinde Bâkî’nin,
yetişen çok mümtaz şairleri bile Bâkî vadisini örnek
Metâ’-ı ma’rifet geldi revacın bulduğı demler
ittihaz etmekten veya ona nazire yazmaktan kendilerini
Zerefşân eylesün nerkisler evrâk-ı gülistanı
alamamışlardır. .
N e f î bir kasidesinde B âkî’nin bir beytini şu yolda beytini tazmin ettikten sonra şunları söyliyor :
tazmin etmiştir:
Bana mîrâs kalmıştır benimdir şi’ri Bâkî’nin
Bu mahalde aceb evsâfına çesban görinür
Aceb mi beytini tazmin idüp hiç anmasam anı
Nola bu beytini Bâkî’nin idersem tazrnîn
Velîkin devletinde ihtiyâcım yok o mîrâsa
«Def’-i ye’cûc-i gama eşiğidir sedd-i sedîd»
Dür-i nazmımla pürdür hâmenin ceyb ü girîbânı
«Men’-i ceyş-i eleme derg^ehidir hısn-ı hasîn»
Senin gibi veliy-yi ni’metim varken cihan içre
Nef’î ’de bir hayli Bâkî mazmunlarına da tesadüf Oelüp Nef’î vü Bâkî benden umsun lûtf u ihsanı

edilir. Meselâ : XIX uncu asrın tanınmış şairlerinden Şeref Hanım


Bâkî ; bir manzumesinde diyor ki :
Arsa-i medh ü senânm bulamaz pâyânın
Ne cür’etle idersin nazm-ı Bâkî’yi Şeref tanzîr
Peyk-i endîşe eğer bin yıl olursa pûyân
Niçe kerre seni tab’ın bu vadide utandırmış
Nefi :
Arsa-i medh ü senanın haddi yok pâyânı yok Namık Kemal, Bâkî’nin bir mısraını tazmin ederek
Peyk-i endîşe aceb mi olsa bîtâb ü tüvan şöyle bir beyit vücude getirmiştir :

Ne hatâ eyledin ey tîr-i kecendâz-ı felek


beyti bu hususta bir delildir. Nef’î’nin Bâki’ye yazdığı
Milletin geldi ciğergâhına durdı peygân
nazireler de epeycedir.

Baki : Bu misalleri büyük bir mikyasta çoğaltmak kabildir.


Alem' hayât-ı nev bulur canlar bağışlar dembedem Bâkî’den sonra yetişen şairlerin ekserisi ondan bahset­
Enfâs-ı Rûhullah’tır gûyâ nesîm-i subhdem miş veya ona nazire vücude getirmiştir. Fakat bütün
N e /’î bu nazireleri ve takdirleri daha ziyade B âkî’nin haiz
Esti nesîm-i nevbahâr açıldı güller subhdem olduğu şöhrete, kısmen de onun kelime ve kafiye inti-
Açsun bizim de gönlümüz saki mededsun câm-ı Cem bındaki maharetine atfetmelidir. Çünki tanzir, mutlaka
B âkî : tesir ifade etmez. Filhakike Bâkî’nin san’atını taklid
İVleşrebi âşık-ı meyhâre sıfat sâf değil edenler de çoktur. Bununla beraber bu taklidi umumî
Da’vi-i sıdk u safâ sofiye insaf değil bir şekilde kabul etmemelidir. Esasen Bâkî insicama

N e fî: riayet etmek, şekle fazla merbut olmak ve oyuncaklı


Tûti-i mu’cizegûyim ne disem lâf değil mazmunlar bulmak itibariyle kudretli bir san’atkârdır.
Çarh ile söyleşemem âyinesi sâf değil Lirizm noktasından düşünülecek olursa Bâkî’yi, haiz
olduğu şöhretle kendilerini gölkede bıraktığı Necati ve
Nef’î bir beytinde ise Bâkî hakkında şu fikirde bu­ Hayali'nm, hatta arkadaşı olan Nev'i'mn dununda bir
lunuyor ; şair olarak görürüz. Esasen onun zekâ oyunlarına ve
Haşre dek âb-ı hayât-ı suhan-ı Bâkî’dir şekle fazla düşkün oluşu kendisinde lirizmin azlığına
Andırup zinde kılan nâm-ı Süleyman Hân’ı
(1) Bâkî kulu : Tahsildar.
Türk Şairleri
Bak. 710
delâlet eder. Onun kazandığı büyük şöhretin sebeble- kullanıldıkları şeklini değil, doğrularını yazmağa çahş-
rini de daha ziyade « Saray şairi » olmasında ve mıştır. Bununla beraber bazı hatalarına da tesadüf edil­
devirlerini idrak ettiği dört hükümdara hulûl etmesini mektedir. Onun bilhassa Türkçe kelimelerde çok defa
bilmiş bulunmasında aramalıdır. Riyazi tezkiresinde gör­ yanıldığını görüyoruz. Bütün bunlara rağmen Leıden
düğümüz şu kayıdlar da onun kudretinden ziyade şöhıe-- tab’ının İstanbul tab’ı ile mukayese edilemeyeeek kadar
relini gösteren vesikalardandır : mükemmel olduğunu da unutmamalıdır.
«... Mervîdir ki şâh-ı İran zemin tarafından ol cenâb.ı Leıden, Leıypzıg, München nüshalarından istifade edi­
belâgat rehîne bir mahabbet nâme-i müşgin rakam lerek hazırlanan Leıden tab’ında 3540 beyitli 617 muh­
vârid olup dest nişîn-i sadr-ı vezâret itmek şartı ile telif manzume vardır. Bu tab’a Bâkî’nin kasideleriyle
kudûm-i behcet lüzûmların istid’â itmiş idi. Bunlar dahi terkibibend ve tercîibendleri alınmamıştır. Yalnız müel­
meltafa-i i’tizâr güne ile isti’fâ buyurmuşlar idi. Nitekim lif, şairin bazı küçük kasidelerini gazeller arasına koy­
dimiştir : muştur. Bu suretle Bâkî’nin 121 beyitli 9 kasidesi bu
Hıtta-i Rûm’dadır ırk-ı nihâl-i ikbâl tab’a girmiş oluyor demektir.
Özleme hâk-i Horasan u Irak’ı berü gel» III — Sadeddin Nüzhet Ergun ta b 'ı: 1935 te basıl­

«... Mervîdir ki Dârül-mülk-i Hindistan’da dîvân-ı mıştır. 502 sahifeden ibarettir. Ayrıca 15 sahifelik bir

belagat ünvanlarının kemâi-i iştihârı var imiş. Nitekim mukaddimesi vardır. Benim tashihini yapmak ve bazı
yazma nüshalarla matbu nüshaları karşılaştırmak sure­
şuarâ-yi H ind’den biri dimiştir :
tiyle tabettirdiğim bu nüsha münderecat itibariyle diğer
— Rubaî —
iki matbu nüshadan zengindir. Bu tabıda 4508 beyitli
ju JL 659 manzume vardır. Şu halde tarafımdan tab’edilen
oiljC: J.İ s ■cC; lit nüshada İstanbul tab’ından 968 beyit, Leıden tab’ından
ise 398 beyit fazla var demektir. Maamafih bazı mec­
« o ilJ ıC : J l jş-j» J ^ s ^ j» . j\

mualarda ve bilâhire görebildiğim yazma bir takım


Kanunî’ye, Selim’e, Murad’asırf yaranmak gayesiyle Bâkî divanlarında bu son tab’a girmeyen bazı manzu­
yapılmş bir çok nazireleri bulunan Bâkî; Şeyhî, Ahmed melerini tesbit etmiş bulunuyorum.
Paşa, Nizamî, Mesihî, Necati, Hayalî... gibi şairlerin de Bâkî’nin daha bir takım gazelleri olduğuna kaniim.
bir çok gazellerini özenerek tanzir etmiştir. Bâkî ken­ Mataliunnezair'dt. gördüğüm bazı Bâkî matla’larını
dinden evvelki Türk şairlerinden mülhem olduğu gibi yazma ve basma divanlarda tesadüf edemedim.
İran şairlerinden de bir hayli istifadeler etmiştir. Onun Bâkî’nin şiirlerini tamamiyle onun yazdığı gibi tesbit
bazı manzumelerinde doğrudan doğruya intihallere bile edebildiğimi iddia edemem .
tesadüf olunur. Meselâ Mesihi'ye nazire olarak vücude Bâkî’den intihab suretiyle de bir kaç eserin intişar
getirdiği “ Bahariye„ sindeki mazmunlar, kısmen Mesihî’- ettiğini biliyoruz. Bu kitaplar arasında bilhassa ehem­
den alınmıştır. miyeti haiz olanlar Şemseddin Sa/nl’nin 1897 de tabet­
Bütün bunlara rağmen şekilde bir yenilik gösteren tirdiği «Bâkî’nin eş’âr-ı müntehabesi» adlı 112 sahifelik
ve mazmunları kendinden evvelki asırların mahalliliğin­ eseriyle, Prof. Dr. Fuad K öprülü’nün 1932 de neşrettiği
den kurtarıp daha klasik bir şekle getiren Bâkî olmuş­ «Divan edebiyatı antolojisi» ndeki 62 sahifelik «Bâkî»
tur. Ve onun asıl hususiyeti bu noktadadır. maddesidir. .
Yoksa yazdığı şiirler ekseriyetle lirizimden mahrum Bu eserler haricinde tiammer ve Prof. j. Rypka gibi
olduğu için ruhsuzdur. Kanunî hakkındaki “mersiye„ si müsteşriklerin Bâkî hakkındaki tedkik ve tercümeleriyle
ve bazı gazelleri istisna edilirse onun vücude getirdiği Prof. Ferid Kani’m ve Dr. Ali Nihad Tarlan'm Bâkî’de
içli şiirler mühim bir yekûn tutmaz. tesadüf edilen mazmunlar hakkında vücude getirdikleri
Bâkî’nin en meşhur eseri «Divan» ıdır. Bu eserin etüdler ise ayrıca kıymeti haizdirler.
şimdiye kadar üç defa tabedildiğini biliyoruz : Bâkî’nin tercüme suretiyle vücude getirdiği 4 men­
I — İstanbul ta b 'ı: 259 sahifeden ibaret olan bu sur eseri de vardır. Bunları da sırasıyle gösteriyorum :
tabı, 1859 yılında basılmıştır. Bir çok yanlışlarla tab’e- 1 — Mevâhibiilledünniye Tercümesi: İmam Kastalânî
dilmiş olan bu divanda 4110 beyit ve 1 mısralı 590 namiyle iştihar eden «Ahmed ibn-ül-hatîb-il-Kastalânî-
muhtelif manzume vardır. -yüş-Şâfiî» nin yazdığı tercümesidir,
II — Prof. Dr. Rudolf Dvorak tarahndan 1910 da Bâkî bu esere Maâlimülyakin f î sîret.i seyyidülmiirselin
Prağ'ûdi tertib, tasnif, mukabele ve tashih edilerek adını vermiştir. Sadrıazam Sokullu Mehmed Paşa’nm
1911 de tab’ettirilen bu divanda Prof, ün 75 sahifelik emriyle tercüme edilen bu eserde müellifin de bir çok
bir başlangıcı da vardır. Mukaddime hariç olmak üzere ilâveleri ve bazı tadilleri vardır. Müellif bu eseri tercü­
666 sahife tutan bu divan harekeli harflerle tab’dilmiş- me ederken yüzden fazla kitaba müracaat etmiştir.
tir. Müellif, Arapça ve Acemce kelimelerin ekseriyetle Bâkî, mukaddimede diyor k i ;
Türk $airlÎJe
711 Bak.

Nüsha-i şerffe mutazammın olduğu Âyât-ı kerîme ve mubassirân-ı kârgâh-ı millet-i güzîn oldur ki çün
tefâsîr-i meşhûrede mastûr olan esahh-ı akvâl üzre şiâr-ı vücûd-i insânî nass-ı şerîf-i
evzah-ı ibârât ile tefsîr olunduktan sonra mevâzı’-ı mü-
himmede tasdîri vâcib olan mesâil i fıkhıyye-i Hanefiyye tırâz -1 câvidânîsi birle mutarraz ve muallem
ki Şeyh-i müşârünileyh kendi mezhebi riâyetin iltizâm olup çârsû-yi şeş cihet-i cihan nidâ-yi hoş edâ-yi
itmeğin ihmâl itmiş evvelâ anlar tedârük olunup kütüb-i yf '!♦—J } İ3J^İ^ fj^ ^ ♦j'* (i® ı>» I^T
i^sCj |.C)i |,C_i,ı j } sıyt u sa-
fetâvâdan nakl-i sarîh ile yerlü yerince tahrîr ve tastîr
kılındı. Ve ahâdîs ve âsârdan ol ki mi’yâr-ı iyâr ve dâ-yi dilküşâsiyle dolmuştur. Pes münâsib-i hâl-i âkilân-ı

mihakk-i i’tibâr ı eimme-i kibârda sıhhat bulmuştur. meâl endîş budur ki nakd-i hayât-ı fânî ve sermâye-i

Sahîfe-i beyâna sebt olunup senedinde mechûl ve isnâdı ömr-i zindegânî mesârif-i hevâda telef ü tevâ bulma­

beynel-ulemâ nâ makbûl olan kavl-i münker ve nakl-i dan metâ’-ı lâtîf ve cins-i şerîf-i naîm i câvidânî bağla-

nâ mu’teberden ihtirâz vâcib olmağın eimme-i din ta’- yup kârbân 1 a’mâli derbend i hatarnâk-i fenâdan me’-

yin buyurdukları üzere vârid olan rivâyâtın za’f ve kuv­ men-i menzilğâh-ı bakada ma’müre-i -i» »U-

vet ve fesâd ve sıhhatlerine işâret kılındı. Ve îrâdı mü- sahasına irgürmekle iktisâb-ı fevâid-i İlâhî ve ihrâz-ı

cib-i melâl olan fuzûl-i akvâl ve tefâsîl-i bî maâlden menâfi’-i mesûbât-ı nâmütenâhî birle rezâil-i züll ü ifti-
kar ve şemâil-i hizy ü hasardan halâs olalar. Ve ma’lû-
tecrîd kılınup şürûh ve havâşî-i mu’teberede mevcûd olan
kelimât-ı ehl-i tahkîkten ba’z-ı mukaddimât-ı nâfia ve m.i re’y-i ashâb-ı fıtnat ve mersûm-i zamâir-i erbâb ı

ecvibe-i dâfia ilhâk ve izâfet olunudu. hibrettir ki kâtib-i dîvân serâ-yi ezel hâme-i takdîr ile
her kesin sernüviştin nâsiye-i ahvâline merkum ve def.
Zevâidden kılup tenkîh u tehzîb
ter-i amalini mühr-i itmâm-ı ceffel-kalem birle mahtüm
Fevâid birle kıldım nakş u tezhîb
kıldıktan sonra ne cevşen-i ihtirâz ve perhiz tîg-i bîdi-
İdüp müşkillerin altun gibi hal
Beyân evrakını kıldım mücedvel rîğ-i kazâya mâni’ ve ne kemingâh-ı gürîz kemandâr-ı
Tahayyül âbına zer gibi çöktüm kadrin tîr-i belâsını dâfi’ olur. Şol yerde ki perde-i is-
Zer efşan yerine göz nün döktüm» met-i Rabbânî mekr-i cihân ı gaddârdan nigehdâr ola
has ü hâr-i mekâid-i a’dâ ve eşrâr câme-i vücûde dâ-
Bu eser iki cild olarak iki defa tabedilmiştir. İlk cild,
mengîr olamaz. Ve her kande ki sâye-i himâyet-i Yez-
516, ikinci cild 496 sahifedir. Kitabın ilk sahifesinde
dânî bast-ı bisât ı emn ü selâmet erzânî buyura. Serkeş-
«tarih i tercemesi 1008» olarak gösterilmişse de yanlış­
tegân-ı zulumât-ı küfr ü dalâl çeşme-i hayâta zafer bu­
tır. A/ei'7’nin elyazısıylâ olan nüshada şu ketebe görü­
lamaz. Binâberin mukaddemât-ı bihterîn sezâvâr-ı nâ-
lüyor ;
mûs-î merdî ve merdânegî ve şâyeste i nâm-ı ferdî ve
J ^ 41. JİİJİ j J.‘D
ferzânegî oldur ki süvâr-ı semend-i azîmet ve hâneni-
şîn-i zin himmet olup nîze-i niyyeti sîne-i düşmen-i dîne
’ I.» p-' doğruldup zümre-i guzât ve mücâhidin ve cümle hame.
le-i silâh ve hafaza-i havza-i İslâm ü dîn içre yâ kelle-i
bedhâhı felevât-ı fenâda gaitan yâ hulle-i şehâdetle ken.
düleri miyân-ı ravza-i Rıdvan ve rüfeka-i hür u gılmân
içre hirâmân ideler.

Merd-i meydân-ı hüner anlara der âkil kim


Gireler kâfir ile dest ü girîbân olalar
Ya gazâ eyleyeler avn ola Hak’tan yâhud
Vireler cânı Hudû yoluaa kurbân olalar
-.w'
Şâhidbâzân-ı pâk nazar-ı meydân-ı hüner anlardır ki
râyet-i İslâmî kamet-i dilcû ve tûg-i serefrâzı nigâr-ı
anberin giysû ve tig-i âbdârı mahbûb-i sâderû ve gu-
Bâk'vnin elyazısı
bâr-ı meydânı abîr-i hoşbû tasavvur ideler. Ne an ki
II — F e zâilüldhad: Ahmed ibni İbrahim’in mihrâb 1 ebrû-yi hûbâna serfürû kılmakta hevâ yi nefs-i
jLı.)it,L^ li' adlı Arapça eserinin tercümesidir. Sokullu nâfercâma uyup âkıbet ser-i zülf-i hûbân-ı müşgin mû
Mehmed Paşa’nın emriyle 975 (M. 1567) te Türkçeye gibi perîşanlığla yüz yere koyalar Pes her m ü’min-i pâk
çevrilen bu eser, isminden de anlaşıldığı üzere, cihadın i’tikad ve müslim-i hâlis-ül-fuâda alâ hasb-it-tâka tarîk-ı
faziletlerinden bahsetmektedir. 33 baptan mürekkeptir. Hak’da bezl-i mechûd eylemek lâzım ve elzem ve kıyâ-
Eserin baş taraflarında şairin bazı manzumeleri de ka- s-ı akl u mîzân-ı nakilde mukaddime-i
yıdlıdır. Bâkî, esere yazdığı mukaddimede diyor k i : makbûl ve müsellem olmağın misâl-i vâcib-ül-emsâli
«Ammâ ba’dü re’y-i rezîn.i hâcegân-ı bâzârgâh-ı din jıuitji vefkınca bâb-ı gazâda
Türk Şairleri
Bak. 712
^j‘^ JT-1 J^^jJljiUllj JJsliJl
ı^.-*J' cem’ ü te’lîf idüp JLi^'cjU* Jı üe müsemmâ
kıldığı kitâb ı şerîf ki memdûh i elsine-i enâm ve mak-
V âki’ olup sahâif-i hasenât-ı aliyye-i Osmâniyyeden bir
bûl-i tabâyi’-i hâs u âm vâki’ olmuştur. Velâkin letâ-
rakk-i menşûr ve dîvân.ı a’mâl-i hasene-i seniyye-i sul-
if i nikâtı sahre-i mekîn-i lâfz-ı metîn-i A rabî’de gevher-i
tâniyyeden bir beyt*i ma’mûr olmağla ma’rûf ve meş-
kân gibi mekân tutup zîver-i gûş-i müstemiân-ı âlem
hûr olmağın neşr-i fezâil-i evliyâ nimetini zimmet i him­
olmadan filcümle dûr düşmeğin bu fakîr ü hakîr-i ke-
mete lâzım ve bess-i fevâzıl-ı hudâvendân-ı dîn ü dev­
sîr-üt-taksîr Abdülbâkî J>^Vx ö' niyyet ve azîmet
leti uhde-i ubûdiyyete vâcib ve mütehattim bilüp
kıldı ki cevâhir-i giranmâye-i maânîsin tîşe-i endîşe ile
jCiiubi j Türkî lisâna takrîr ve beyân
istihrâc idüd llsân-ı şekker feşân ve şîrin beyân ı Tür-
ve terceme ve tibyânı bâbında cenâb-ı âsaf menâb-ı âlî
k î’de ta’biye kılmağla ziynet i mesâmi’-i cihan ve cihân-
zül mecdi vel-mefâhir i vel-meâlî a’nî hazarât-ı âliyyât ı
yân eyleye
salâtîn-i âl-i Osmandan üç pâdişâh-ı haşem bârigâh ve
Fezailülcihad’ın müellif hatlıyla meükemmel bir nüs­
Skender câh ve Süleyman destgâhm hâtem-i hilâfetin
hası, Millet kütüphanesi müzesindedir.
gerden-i kifâyete kılâde kılan a’zam-ül-vüzerâ-il-izâm
Eserin diğer mükemmel bir yazmasına da Nuruos-
zülkadri vel-izzi vel-ihtirâm Essâhib-üla’zam-ül-ekrem
manî kütüphanesinde rastlıyoruz {No. 1191) .
(.tl" f^ '3 iSjLVU -*
Kitabın sonunda şu kayıd vardır : J-s: .--aUİl » i 'j

JU'VIJU., i.«
jjX J i ' 2-j jjü Jl a,_
^ y u iıV jL U V . U j - ’- ' j «..JİI j! ^ J ıB lj it '

« JUÎ o-i- j;!»’


dUs
111 — Mekke T arihi: Bâkî'nin Kutbüddin Muhammed
ibn-i Ahmed-i Mekkî tarafından Arapça yazılan j
2 \jr j .Lt) U. ‘^IJKûSj LiL İ5jj3' j
adlı kitabına 987 (M. 1579) tarihinde Mekke
hazretleri kablinden fermân-ı âlî sâdır olup ber
kadısı iken vücude getirdiği tercemedir. Bu eseri So-
mûcib i emr-i şerîf-i vâcib üt teşrif ibârât-ı vâzıha birle
kullu Mehmed Paşa’nm teşvikiyle Türkçeye çevirmiştir.
kisve-i beyanda cilveger kılındı. »
Mukaddimesinde şunları söyliyor :
Eserin sonunda ise şu kayıd vardır :
«... Bâis-i akd-i ihrâm azîmet-i sevk-ı kelâm ve
sebeb.i şedd i hirâm râhile takrîr-i merâm oldur ki ‘J- ■•»»t*-’ o*
vaktâ kim itmâm-ı imâret i Mescid-i harâm ve tecdîd-i
kıbâb-ı Harem-i bâ ihtirâm işbu eyyâm-ı huceste fercâm-
da a’nî Hudâvendigâr-ı a’zam şâhenşâh-ı muazzam sul- Mekke tarrihi’nin kütüphanelerimizde müteaddid nüs­
tân-ı salâtîn-ül-âfâk mâlik-i serîr-ül-hilâfeti bilistihak Hâ- halarına tesadüf ediliyor ( Meselâ bakınız : Ark. M z. K.
dim-ül-haremeyn-il-rnuhteremeyn ve mahdûm-ül-mülûki No. 426, Mit. Alın. Tarih No. 559). Fakat görebildiğim
vel hulefâ-il-hâfikayn avn-ül-islâm ve zahîr-ül-müslimîn nüshaların en mükemmeli Köprülü kütüphanesindeki
gıyâs.üd-devlet-i veddünyâ ved-din Beyit yazmadır {No. 206).
IV — Hadîs-i Erbain Tercümesi'. Bu eserin mevcudi­
Cevanbaht-i sultân-ı sâhibkıran
Şeh-i tâcver fahr-i Osmaniyan yetini Nevî'zade Atayî «Şakayık zeyli» nde haber veri­
Hudâvendigâr-ı zamân ü zemîn yor. Ben böyle bir esere rastlamadım.
Şeh-i dâdger dâver-i pâk d in Atayî şunları söylemektedir :
Firâzende-i râyet-i adi ü dâd
«Hazret-i Ebû Eyyûb müderrisi olmak takribi ile
Ebülfeth ven-nasr Sultan Murad
ol güzîn-i ashâb-ı kirâmın nakleylediği ahâdîs-i şerife
gevherin nizâmı cem’ idüp terceme itmişler idi. Hâlâ
liuvı.iii) hazretlerinin zamân-ı devlet ve eyyâm-ı türbe-i mutaharalarında rahl-i ta’zîm üzere nihâde ve
saltanatlarında mukadder ve müyesser olup sükkân-ı takrîr-i ayn-ı züvvar içün mir’ât-ı cilâdâde gibi küşâde-
Mekke-i mükerreme’den kudvet-ül-fudalâ ve umdet-ül- dir. »
-ulemâi ves-sulâhâ Mevlânâ Kutb-ül- millet-i veddîn El- Bâkî, bütün bu mensur eserlerinin yalnız mukaddi­
hanefî husûs-i mezkûrun târîhinde bir melerini ağdah bir lisanla kaleme almış, fakat mevzua
muhtasar-ı mu’teber ve mecelle-i pür iber cem’ ü te’lîf girdikten sonra devrine göre açık bir lisan kullanmıştır.
ve tertîb ü tasnîf idüp harem-i muhterem-i hilâfetpnnâh-ı Bâkî’nin kendi el yazısıyla bir mecmuasını da Millet
a’zam savbına revâne olundu. Lâcerem kitâb-ı şerîf kütüphanesinde görmekteyiz. Bu mecmuada şairin bazı
hüsn-i ibâre ve lûtf-i istiârede a’zebü minel-mâ-iz-zülâl gazelleriyle eski şairleden seçtiği bazı gazeller kayıd-
va ahlâ min va’d-il-visâl Beyit lıdır.
Türk Şairleri
1'İ3 Bak.

Arapça ve daha ziyade Acemce manzumeler de yaz­ söyledi. Yâsîn’e çıktıkta ebrû ve dendan vasfında ha­
mış olan Bâkî, bu iki lisana hakkiyle sahiptir. Onun yaller bağladı. Çün sinn-i temyîze bâliğ oldu Nukud-i
Îslâmî ilimlerde de ihtisâsı olduğu muhakkaktır. Yazdığı cevâhir-i efkârın metâ’-ı ilme saıf idüp vâsıl-ı mebâliğ
mensur eserler, bu sahadaki tetebbularını vâzıh olarak oldu. Gğergi şiir rûz ü şeb fikr ü hayâli değil idi. Cev-
gösteriyor . . det-i zihn-i derrâk i hakkâk-i dürr-i gûşvâre-i ebkâr-ı
Bâkî hakkında tezkirelerde ve diğer bazı eserlerde efkârdır. Yine saded-i şugulde tahsîl-i ulûmda iken da­
serdedilen fikirleri kısmen naklediyoım : hi âzmâyiş-i tab’ içün nazımdan hâlî değil idi ve hid­
Bâkî’ye dair ilk malûmatı veren Ahdî diyor ki : det i tab’-ı çâlâki sekkâki dirhem ü dînâr-ıbâzâr ı eş’-
«İstanbullu ve zümre-i müderrisîndendir. Âvân-ı ce- âr-ı belâgat şiardır. Âyîne-i hâtırı çehrenümâ yi şâhid-i
vânîde ve bu sarây-i fânide okumak yazmak semtine kelâm-ı mecIâ-yi cemâl ve sirâce-i kalbi hacle-i nev
sâlik düşüp az zamanda çok ma’rifete mâlik olmuş. Zî- arûs-i hayâldir. Şi’ri muhkem ve üstüvâr ü hemvâr ve
râ ki yârân 1 safâdan çekilüp gûşe-i uzlet ih tijâr idüp pür kâr ve rengin ve çâşnîdâr elfâzı seiîs edâsı nefîs
rûz ü şeb tahsilde cidd ü cehd kıiup evkat-ı azîzin il­ nazmı pâk mefhûmu sûznâktir.»
me sarf idüp bir mikdâr isti’dâd peydâ itlikten son­ Haşan Çelebi diyor ki:
ra meydân-ı fazîiette kûy-ı sebkati çevgân ı ma’ı ifelle «Ekâbir-i şuarâ ve efâdıl-ı bülega ve emâsil-i ulemâ­
emâsil ve akrandan kopup merâtib i ulyâ kesb idüp dan dîbâce-i dîvân-ı kemâl fihrist i ünvân-ı hüsn. i ma.
yegâne-i devran ve ferzâne i cihân olup kendü sa’y-i kal meclis efrûz i nüktesencân-ı şâirî lâtife âmûz-i ga­
cemîl ile muktedâ-yi ehl-i cihan ve reîs-i fuzalâ-yi dev­ zel serâyân-ı sâhirî sultân ı şâirân-ı memâlik-i Rûm ve
ran ya’nî müftî-î zaman hazretlerinin dânişmend-i hûş belki husrev ü hâkan-ı nâzımân-ı her merzübûm di-
mendi olmuş ve ol bülbül-i gülzâr-ı suhan ve tûtî-i lîr i arsa-i ilm ü fehm ve husrev-i âlemgîr-i iklîm-i nazm
şekker şikenin eş’âr-ı pür sûzu ve ebkâr-ı dilefrûzu mütekellimân-ı kafiye güzâr fasîh zebânân-ı sihr âsâr
meşhûr-i âlem ve manzûr-i dîde-i benî âdemdir. arasında ser gazel-i dîvân-ı fasâhat ve şâh beyt-i mec-
Alelhusûs tarz-ı gazelde mânend-i Hilâlî elfâz-ı Lâmiî mûa-i belâgattir. Eş’ân dilpezîr ve güftân bînazîr gay­
ve darb-ı meselde Seyfî gibi nass-ı katı’ ve üslûb-i ret ü reşg-i Zahîr’dir. Hakka ki edâ budur ki katarât-ı
kasidede tarz-ı Ümîdî gibi selis ve hemvâr ve ervah -1 benî nev’ i inşân feyezât-ı melekûttan esnâf-ı
ma’ni-i hâs-ı hüşyârı ve kemâl-i şöhreti bir haddedir eşbâha bâran ve esdâf ı ebdâna rîzân olan kâlî-i mü-
ki pâdişâh-ı bülend himmet ve sultân-ı saâdetmend-i teâlî vâsıta-ı kılâde-i vücûd i imkân olalı bunlara mü-
pür şevket hazretlerinin gûş-i hûşuna ebyât-ı dil- mâsil .bir şâir-i pâkîze edâ ve mezbûrun şi’rine muâdil
firîbi ve kelimât-ı gaıîbi irişince ahvâlin tecessüs it­ nazm ı revan ve pür safâ m it’ât-i kâinâta cilve olmadı­
mişler. Ba’delvuku’ bu asîl kimesne dânişmend olup ğı mânend-i nûr-i zekâ ma’lûm ve meşhûr ı ehl-i zekâ­
medresede yatmak lâyık değil buna medrese tedârük dır. Kelimât ı belâgat simâtı bir husrevdir ki iklîm-i
eylen deyu kadı askerlere emr-i âlî vârid olmuş ve ber rub’-i meskûnu tutup şâhân-ı nazmı kendüye seıfüıû
mûcib-i hükm-i şâhî ve ber muktezâ-yi takdîr i İlâhî ka- kılmıştır. Ve nesîm-i anber şemîm i revâyih i ûd-ı kelâ-
saba-i Silivri’de otuz akçe bir medrese sadaka buyu­ m-ı meşhûrunu ağvâr ü enhâ-i âmms-i bilâda doldurmuş­
ruldu. Hakka budur ki silsile-i teselsül bulalı beıu dâ- tur 0 1 mebde-i belâgat zamânen muahhar olsa ne gam ki
nişmende böyle riâyet ve izzet olup saâdet bulmamış­ belâgat ve fesâhatte cümleden mukaddemdir. Ve pîş-
tır. Hâlâ İstanbul içinde Murad Paşa medresesine be­ gâh-ı vücûdde mütemekkin-i saff-ı niâl olsa ne cây-i
deli ile getürdüler. Mezkûrun eş’ârı gayette hûb ve hilâl ki filhakika sadr ı âlî kadr idüği muhakkak ve
mergub olduğuyçün serâpâ meşhûr ve efvâhta mez­ Oül-i ter sonra gclür gülşene evvel has ü hâr
kûrdur.» Eş’âr 1 dürerbârı âb-ı revan gibi sâfî ve cârî ve eb-
Aşıttı Çelebi diyor ki: kâr-ı efkârı huşûnet ve rekâketten sâlim ve âlîdir. Çün-
«Fusahâ fırkasının birisi de Bâkî’dir. Şuarâ zümresi­ ki gazel-i bîbedelleri mecmûa-i âlemde mastûr ve ebyât-ı
nin şöhre-i âfâkıdır. Kadîmî İstanbûlî’dir. Emâsil ü ef- safâ sıfâtı beyn-el-enâm meşhûrdur. Bâkî ne dimek lâ
âdıl huzûrunda mukbil olan havâbilin makbûlüdür. Ev­ zımdır ki ta’rîf ve tavsiflerine münâsib ve mülâyim ola...
velâ dânişmend ü dânişverdir. Ve her güne fazi u ke­ Mezbûr Bâkî efendi'nin aksâm-ı eş’âr-ı belâgat nizâmın­
mâlden behreverdir. Ne an ki âsmân-ı sipihr-i kelâm-ı da tevriye ve îhâma meyl-i tâm vardır.»
belâgat encâmda derece-i uiyâsı belki mantık u kelâm­ Riyazi diyor ki.
da dem-i Mesîhâsı vardır. Mektebe varaldan manzûru «Habbezâ nâzım ı belâgat şiâr ki ibrîz i nâzm-ı hâ­
levh-i sîne-i dilberan ve müntehâ-yi elif-i bî misâl i serv lisi ahsen-i kalibe mesbûk ve sikke-i şi’r-i lâyici nâm ü
kadân idi. Matmah-ı nazarı şebîh-i nerkis-i hûbân ve şân-ı iştihâr ile meskûk kemâl-i rûşenâyi-i elfâz-ı tâb-
nasb 1 aynı hayâl-i nokta-i hâl-i hûbân idi. Zülf i dilber dânndan perî sıfatân-ı maânî nâ mestûr ve ser engüş­
hattı edâsında kaddi efkârdan dâl idi. Nün Vel-Kalem t-i kalemi rişte-i sutûra keşide kıldığı leâii şâyeste i bu-
okurken ebrû ve engüşt-i dilber medhinde gazeller de hûr-i hurdur. Safha-i nazm-ı dilsitânı müşg-i sûde ile
46
Türk Şairleri
Bak. ?14

tahrîr olunmuş bir nüshadır ki târek-i tâc-ı i’tibârda cây- boyuna istedikleri kadar çekerek şiirlerini o sûretle
gîr olmağla zeban bend-i fusahâ yi devrân-ı belâgat ün- vezne getirmeğe muvaffak olabildikleri ve bu cihetle
vânı dest-i i’tibâr ile küşâyiş buiahdan eş’âr-ı bülega- eş’âr-ı Türkiye o zamana kadar selâset ve tomturaktan
yi Rûm’un defteri dürülüp künchâne-i nesyen mensiy- mahrûm olduğu halde Bâkî, sâika i hüsn-i tabîatle ek­
yâda makamm bulmuştur.„ ser-i manzûmâtını bu kusûrdan berî bulundurmağa dik­
Rıza diyor ki: kat ederek istenilince bizde dahi gayet selîs, gayet
“İlm ü fazilette alem ve kasâid ü eş’ârda müsellem-i âhenkdâr şiirler söylenebileceğini muâsırlanna göster­
âlem olup nazm ı safâbahşı hüsn-i dilberan gibi pür ân miştir. Zıya Paşa’nın.
ve şi’r-i âbdâr ve dilküşâsı rüy-i hûban gibi ferahbah-
Ammâ yine ba’zı köhne ta’bîr
ş-ı kulûb i ehl-i irfândır.„
Bâkî’de eder derûnu tekdîr
Atayi Şakayık zeyli’nde diyor ki :
«Molla-yi merkum nahlbend-i elvân-ı maârif ve ulûm dediği müsellem ise de bu hâl şâirin şanına nakîsa ve­
ser gazel-i dîvân-ı fasâhat tâc beyt-i manzûme-i berâat rici şeylerden ma’dûd olmamak icâb eder. Bâkî’nin hüs-
ünvan-ı neşîd-i tahkik u ikan beyt-ül-kasîd-i belâgat ve n-i tabîate yakıştırılamayacak bir hâli varsa o da ara­
beyân müfred-i mecmûa-i mu’ciz nizâm hâtime-i sihrâfe- lıkta cinas gibi şeylere tenezzül etmesi ve teşbîhât ve
rînân-ı vahy ü ilhâm neşve-i tıynet-i pâki cür’a-i câm-ı istiârâtta bazı mertebe mubâlâtsızlık göstermesidir. Ga-
mahabbetten bakıyye ve terbiyet-i vücûd-i mes’ûdu çer- zeliyyâtı umumen işretperverâne ve terennümî (lirik),
h-i sâlûs-i degalkâra mahz-ı nakiyye idi. Hakka ki ol yani musiki ile okunacak yolda vâki’ ve lâtîf olduğu
üstâd-ı fenn-i belâgatin her matla’-ı garrâsı satr-ı ser için Bâkî Osmanlı şuarâsınm H afızı SirazVsı addolun-
meşk-ı debistân-ı fesâhat ve beyân olup. sa becâdır.»
Prof. Fuad Köprülü diyor ki (Divan edebiyatı anto­
Öğrendi gazel tarzını Rûm’un şuarâsı
lojisi) :
Fahvâ-yi nükte âmîzi mukaddime-i vasf u ıtrâsı ve «/Yaj/a/rnin. vefatından sonra devrinin en büyük şairi
her beyt-i gevhırîn esâsı kârnâme-i tâze tarh-ı pesen- addedilen Bâkî’nin eserleri ve şöhreti, sür’atle, Maca­
dîde i bünyân kılmup. ristan hudutlarından Irak’a, Azerbaycan’a Safevî saray­
Bu devr içinde benim pâdişâh-ı milk-i suhan larına, hattâ tezkireci RiyazTvân verdiği malûmata inan­
Bana sunuldı kasîde bana virildi gazel mak icab ederse Hind saraylarına kadar yayıldı; daha

Mazmûn-ı dilâvîzi hâtime-i medh ü senâsıdır. sağlığında Sultaniişşuara, Melikiişşuara lâkablarıyla tek-
rim olundu. Osmanlı şairleri arasında, daha hayatında
İrdi söz gayete Bâkî ne dimek lâzımdır.» iken bu kadar geniş ve sağlam bir şöhret kazanan şair
Zıya Paşa Harabat’te diyor ki: hsdien yoktur denilebilir. Bütün tezkireler, edebî men-
balar, kendi zamanından başlayarak XVII - X IX uncu
Kim tarz-ı kadîme kisve vermiş
asırların en büyük şairleri onu daima büyük bir üstad
Şi’r anın eliyle şekle girmiş
ve bilhassa en büyük gazelci sıfatıyle tebcil etmişlerdir.
Bfıkî’ye sezâ olunsa ta’yîn
Ta’bir-i müceddid-i nühustîn Ümîdî, Tabî gibi muasırlarından başlayarak bir çok
mukallidleri, nazirecileri yetişti. Filhakika onun kaside­
M uallim Naci diyor ki (Osmanlı Şairleri) :
lerinde, mersiyelerinde, gazellerinde yüksek bir san’at-
«Bâkî, en mühim şâirlerimizden ma’duddur.
kârın eseri olduğunu gösteren bir mümtaziyet var­
Öğrendi gazel tarzm Rûm’un şuarâsı dır. Mesıhî'd&n, Necatî'd&n hattâ Z a tî ve HayalVde.n
mısraında kısmen gösterdiği veçhile millete lisan mual­ mülhem olmakla beraber bütün bu tesirleri tama-
limliği etmiştir. Tarz-ı kadîm-i nazmı müsâid olduğu miyle şahsî bir şekilde meze ve te’life muvaffak ol­
mertebe tecdide çalışmıştır. muştur. Tasvirî parçalarında mebzul bir renk ve
Bâkî’nin eş’ârında zihaftan ziyade imâle görülür. Şim­ hayal şa’şaası, temiz ve âhenkli bir üslûb vardır.
di köhne addetmekte olduğumuz bir takım kelimât ve Gazellerinde bir çok kelime oyuncakları, cinaslar, ta-
ta’bîrâtı isti’mâl etmiş olduğu içün kendisi muâhazeye sannûlar bulunmakla beraber, asla ibtizale, bayağılığa
şâyan görülemez. Bilâkis bunları zamanında mümkin düşmez. Hislerinde meselâ Fuzulî gibi samimîlik ve de­
olduğu kadar azaltmağa himmet ettiği için sezâvâr-ı rinlik yoktur; lâkin, mahir bir heykeltıraş gibi, mevzu­
şükran görülmek lâzım gelir.» una istediği gibi şekil vermeğe muvaffak olur. Şiirle­
Recaîzade Ekrem «Kudemadan bir kaç şair» adlı kü­ rinde hem cazib bir musiki, hem de kusursuz bir şekil
çük eserinde diyor ki: güzelliği vardır. Gazellerinin asırlarca tanziri imkânsız
«Bâkî hakîkaten şi’r-i Türkînin müceddidlerlinden sa­ birer nümune .addedilmesi, işte bundan dolayıdır, Türk
yılır. Ona gelinceye kadar ekser-i şuarâmız elfâz-ı Tür- Klasisizmi onunla en yüksek derecesine ermiş addo­
kiyeyi “gom elastik„ ten dökülmüş edevât gibi enine lunabilir.»
Türk Şairleri
7ı5 Bak.

Ali Canib Yöntem «Onuncu asrın iki büyük şairi Fu­


zulî - Bâkî» başlıklı bir makalesinde diyor ki (Hayat — Kaside —
mecmuası No. 2): — Karamanlı Mehmed Efendi’ye
«Bâkî XVI nci asrın Fuzulî’den daha çok ve daha
Urunup farkına bir tâc-ı mücevher sünbül
çabuk şöhret almış büyük ve aynı zamanda bahtiyar
Oldı iklîm-i çemen tahtına server sünbül
bir şairidir. Bâkî’nin de ibdâ’ ettiği «hayal dünyası»
Şehlevendâne şikest eyledi tarf-ı külehin
vardır. Bu hayal dünyası rintlikten, kalenderlikten mü Göğsünün tüğmelerin çözdi serâser sünbül
terekkiptir ... Bütün gazellerinde hemen bütün hayalleri Oldı gülşen yine bir dilber-i müşgin mergul
«bezm ü mey» mefhumları etrafında toplanır. İs­ Şol kadar virdi ana zînet ü zîver sünbül
tanbul saraylarının içinde yaşayan, ruhu dünya zevk- Çehre gül sîne semen çeşm-i müâkhhal nerkis
Hat çemen gonca dehen ca’d-i muanber sünbül
lerile pek yakından istinas eden bu şairde mistik
Yazdırup müşg ile koynuna hamâil taktı
temayüllerden eser yoktur. Bâkî maddiyet perest bir Kendüye itmek içün halkı müsehhar sünbül
adamdır. Divanında tesadüf edilen; Sahn-ı gülzâra gelüp eyledi arz-ı dîdâr
Meyden safâ-yi bâtın-ı humdur garaz heman Jalelerden takınup gûşuna gevher sünbül
Erbâb-ı zahir anlayamazlar mıırâdımız Benzer ol büy-i dilâvîz ile müy-i yâre
Başlar üzre nola ger eyler ise yer sünbül
Bâkî çeker rai bâde-i engûr minnetin
Yine gömş/ök dere batmış çıka geldi çemene
Her kim ki mest-i cür’a-i câm-ı Elest olur
Nevbahâr irdi deyu virdi haberler sünbül
İlâhî tab’-ı Bâkî’den rüsûm-i gayri mahveyle Beden-i pâki neden böyle olurdı hoşbû
Ki hergiz kalmaya kalbinde nıkş-i mâsivâdan haz Olmasa müşg ü gülâb ile muhammer sünbül
gibi sözlerin hemen her divan şairinde görülen mutad Var ise bencileyin âşık-ı zâr olmuştur
Gök gök itmiş döğünüp cismini yer yer sünbül
lâflardan fazla bir ehemmiyeti yoktur. Fuzulî’nin yüksek
Aşk sevdâlarına uğramasa kılmaz idi
lâhutî heyecanını Bâkî’de göremeyiz. Kendisinden bir
Müy-i jûlîde ile bir ten-i lâgar sünbül
buçuk asır sonra yaşayan Nedim gibi o da hayatın ge­ Yine Fir’avn-ı şitâ ceyşine Mûsâ mânend
çici heveslerini terennüm etmiş ve tıpkı Nedim gibi bu Eyledi elde asâsmı bir ejder sünbül
hevesleri çok zarif, çok cana yakın yazmıştır». Nev arüs-i çemene mâşitadır fasl-ı bahâr
Dr. Alı Nihad Tarlan «Bakî’nin mazmunları» adlı Kim anın hâne-i müşgînine benzer sünbül
gayrı matbu eserinde diyor ki; Sâkıyâ zevrakı sür bâd-ı bahâr esti yine
Sebzezâr oldı yem-r ahdar u lenger sünbül
«... Bâkî’yi evvelâ iki cepheden mütalâa etmek ikti­ Sahn-ı gülşende yatuptur gice var ise meğer
zâ eder. Biri şi’rine meze ettiği fikirler, diğeri şi’rin asıl Ki takınmış seherî başına güller sünbül
cevheri olan lirizm. Bâkî’nin divanında fikir ve felsefe Bürüdi kendinin etrâfını hâl ü per ile
noktai nazarından iki mühim umde göze çarpar. Biri Yine tâvûs sıfat cilveler eyler sünbül
dünyanın ve ondaki lezzetlerin fanî olduğu, bir de k a ­ Yine ferrâş sıfat destine çarûb almış
Ki ide hidmet-i hâk i der-i dâver sünbül
naat ve tevekkül hakkında sofiyane - İslâmî umdedir,
Fâzıl-ı dehr Muhammed Çelebi kim eflâk
bu fikir tâ XII nci ve XIII üncü asırdan itibaren daima Bâğ.ı fazlında dokuz dânelü bir ter sünbül
tekrar edilegelen bir fikirdir. Bu fikri his cebhesinden Olamaz rehgüzer-i hâkine hempâ anber
genişletirken dahi Bakî hiç bir orijinalite göstermemiş­ îdemez turrasına kendüyi hemser sünbül
tir. İkinci fikir cebhesi tasavvuftur. Bazan beyitlerin Geldi bir Hindü-yi bîçâre sıfat eşiğine
Garazı bu ki kapunda ola çâker sünbül
arasında bu noktaya şöyle bir temas ederse de onu ne
Bâğ-ı lûtfunda meh ü mihr iki ahkar nerkis
kendinden evvelki mutasavvıf şairler, hattâ ne muasır­
Keremin gülşenine sünbüle kemter sünbül
ları kadar derinleştirebilmiştir. Esasen bu tasavvufî um­ Hüb olur ârızın üstünde o hatt-ı müşgîn
denin esaslı ve derli toplu ifadesi nihayet bir kaç bey­ Âb-ı nâb içre durur tâze vü hoşter sünbül
te inhisar eder. Bunlarda da vecid yoktur. Bulsa bârân-ı sehân ile eğer neşv ü nemâ
Lirizm noktasından tedkik edince Bâkî gazellerinde Kad i bâlâ çeke mânend-i sanevber sünbül
Ebr-i cûdundan eğer irse nem-i in’âmın
hattâ X V nci asır şairleri kadar dahi bir muvaffakiyet
Bitüre hâre gül ü lâle vü mermer sünbül
gösterememiştir. Kendini bir ihtirasın buhranlarına ka­
Ger dokunsa nefes-i lûtf u dem-i ihsânın
pıp koyverecek bir tip değildir. Onun şekilcilik karek- Gidere düd-i kebûdı vire âzer sünbül
teri hesaplılığına delâlet eder. Gazelleri bu derunî ham­ Nür bahş olsa eğer bâğa çerâğ-ı lütfün
leden mahrumdur. Bâkî’nin şekil itibariyle muasırlarına Şem’vâr eyleye etrâh münevver sünbül
ve hattâ XV inci asır şairlerine faikiyeti müsellem ise Cür’arîz olsa eğer gülşene câm-ı keremin
Tuta nerkis sıfat elde kadeh-i zer sünbül
de bu îzam edilecek bir hadde değildir. Hulâsa Bâkî,
Hâline ayn-ı inâyetle nigâh eyler isen
bizim edebiyatımızda lâyık olmadığı derecede büyütül­ Göz açup ide nazar nîteki abher sünbül
müş bir şahsiyettir.» Bezmine gelmek ile bu ne kerâmettir kim
Bâkî’nin bazı manzumelerini örnek olarak alıyorum: Dimeye sayf ü şitâ bitüre micmer sünbül
Türk Şairleri
Bak. 716
Dâne hat jâle nukat nefha-i müşgin ma’nâ Dâye-i ebr yine goncaların şebnemden
Yazdı levh-i çemene bir gazel-i ter sünbül Başına akçe dizer niteki etfâl-i sigar
Gam-ı giysûn ile âşüfte değil ger sünbül Mevsim-i rezm değildir dem i bezm irdi deyu
Ne içün böyle perîşân olur ekser sünbül Süsenin hançerini tuttı serâpâ jengâr
Var ise turraların bâğ-ı cinan sünbülüdür Semenin sîne-i sîmînin açup bâd-i seher
Kopmadı bâğdan ol resme muanber sünbül Çözdi gülşende gülün tüğmelerin nâhun-i hâr
Goncanın cânı mı var öygüne lâ’l-i lebine Pîrehen berg-i semen gûy-i girîban şebnem
Zülfüne kaç başı var ola berâber sünbül Gülsitân oldı bugün bir sanem-i lâle izâr
Bâde-i lâ’line hemşîre şarâb-ı gülfâm Zîb ü fer virmek içün rûy i arüs-i çemene
Zülf-i maşgfîn-i semensâna birader sünbül Yâsemen şâne sabâ mâşita âb âyinedâr
Bûy-i hulkunla güzer eylemese bâğa nesîm Dür ü yâkut ile bir nahl-i murassa’ sandım
İdemez halk dimâğını muattar sünbül Ergavân üzre dökülmüş katarât-ı emtâr
Lâle reşg-i ruh-i gülgûnun ile pâ der gil Şîşe-i çerhde gör bunca murassa’ nahli
Gam-ı zülfünle perîşân ü mükedder sünbül Nice ârâste kılmış anı sun’-i Cebbâr
Nice teşbih idem ağzına bir ebkem gonca Berg-i ezhârı hevâ şöyle çıkardı feleğe
Nice nisbet kılam ol zülfe berâber sünbül Pür kevâkib görinür günbed-i çerh-i devvâr
Dûdlar çıktı yanup reşg.i ruhin nârına bâğ Dem-i Isâ dirilür bûy-i buhûr-i Meryem
Câbecâ sanma çemende görünenler sünbül Açtı zanbak yed-i Beyzâ’yı kef-i Müsâ vâr
Ruhlerin üzre yatur zülf-i semensâ gûyâ Zanbağın goncasıdır bâğa gümüş bâzûbend
Gül i terden idinür kendüye bister sünbül Za’ferân ile yazılmış ana hatt-ı tömâr
Hat-ı müşgîn.i leb-i lâ’line mânend olmaz Câm-ı zerrîni dolu bâde-i gülreng almış
Bulsa ger perveriş-i çeşme-i kevser sünbül Gül i ra’nâ seherî kılmak içün def’-i humâr
Yaraşur zülf ü ruhin vasfına defter yazayım Dehen -i gonca i ter dürlü letâif söyler
Kâgız-ı berg i gül ola hat ı defter sünbül Gülüp açılsa aceb mi gül-i rengin ruhsâr
Levh-i hâtırda hatın nakşını tasvir ittim Güher-i fursatı aldırma sakın devr-i felek
Olmadan safha-i gülzâra musavver sünbül Sîm ü zerle gözüni boyamasun nerkis vâr
Nazm-ı eşhâsa kıyâs eyleme Bâkî şi’rin Câm-ı mey katreleri sebha i mercân olsun
Ola mı her giyeh-i huşge berâber sünbül Gelinüz zerk u riyâdan idelim istiğfâr
Gerçi sünbül çoğ olur gülşen-i âlemdir bu Lâle sahrâyı bu gün kân-ı Bedahşân itti
Lîk rengin ü mutarrâ olamaz her sünbül Jâle gülzâra nisâr eyledi dürr-i şehvâr
Nola kadr ü şerefin sâl be-sâl olsa mezîd Dâmenin dürr ü cevâhirle pür itti gül-i ter
Her yıl artırmadadır dâneyi dirler sünbül Ki ide hâk-i der-i hazret-i Paşa’ya nisâr
Götürüp tâ ki şehenşâh ı bahânn tûğun Sâhib-i tîg u kalem mâlik-i câm ü hâtem
Getüre cünd-i şitâ üstüne leşker sünbül Asaf-ı Cem azamet dâver-i Cemşîd vekar
Ser-i a’dâna taka seng-i melâmet güller Âsman pâye hümâ sâye Ali Paşa kim
Ola düşmenlerinin başına şeşper sünbül İremez tâk-ı celâline kemend-i efkâr
Şâh-ı gül neşv ü nemâ bulsa nem-i lûtfundan
_ II — Ola her gonca-i ter bülbül-i şirin güflâr
Âb ü gil müşg ü gülâb ola çemen sahnında
— Ali Paşa vasfında kaside — Bûy-i hulkıyle güzâr itse nesîm-i eshâr
— Mesihi’ye nazire — Tab’-ı vakkadın eğer âteş-i rahşan görse
Kızara ahker-i sûzan nitekim dâne-i nâr
Rûh bahş oldı Mesîhâ sıfat enfâs-ı bahâr Güneşi keff-i zerefşânına benzer dir idim
Açtılar dîdelerin hâb-ı ademden ezhâr Almasa mâha atâ eylediğin âhır-ı kâr
Tâze can buldı cihân irdi nebâtâta hayât Şöyledir keff-i güherpâşı yemîn itmek olur
Ellerinde harekât eyleseler serv ü çenâr Ki atâsından irer bahre gınâ kâna yesâr
Döşedi yine çemen nat’-ı zümürrüd fâmın Manzar-ı kasr-ı saâdetten anın re’yi gibi
Sîm-i hâm olmuş iken ferş-i harîm-i gülzâr Rüy göstermedi bir şâhid-i hurrem dîdâr
Yine ferrâş-ı sabâ sahn-ı rıbât-ı çemene Bâğ-ı cûdunda nihâl-i kereminden derilür
Geldi bir kafile kondurdı yüki cümle bahâr Lûtf i bî minnetinin miyvelerinden her bâr
Leşker-i ebr çemen mülkine akın saldı Manzar-ı himmetinin küngüre-i rif’atine
Durma yağmada yine niteki bâgî tâtâr İremez sarsar-ı tûfân-i fenâ birle gubâr
Farkına bir niçe per takınur altun telli Eşiği hâki imiş yüz sürecek hayf deyu
Hayl-i ezhâra meğer zanbak oluptur serdâr Taştan taşa urur başını şimdi enhâr
Dikti leşkergeh-i ezhâra sanevber tûgun Serverâ cânı mı var devletin eyyâmında
Haymeler kurdı yine sahn-ı çemende eşcâr Sünbülün turrasına el uzada şâh-ı çenâr
Döşedi mihr-i felek yolları dîbâlar ile Eylemez kimse bu gün kimse elinden nâle
İtti teşrif çemen mülkini sultân ı bahâr Bezm i işrette meğer mutrıb elinden evtâr
Subhdem velvele-i nevbet-i şâhî mi değil Şer’e uymaz nidelim nâle vü zâr eyler ise
Savt'i mürgan-i hoş elhân ü sadâ-yi kühsâr Gerçi kanûna uyar zemzeme-i mûsîkar
Çemen etfâlinin uyhuların uçurdı yine Geşt iderken çemen-i medh ü senânı hâtır
Subhdem g[ulgule-i fâhte gülbân-i hezâr Lâyih oldı dile nâgâh bu şi’r-i hemvâr
Türk Şairleri
717 Bak.

Gül gfibi g-ülşene kılsan nola arz-ı dîdâr


V -
Hayli döküldi saçıldı yoluna fasl-ı bahâr
Reşg;-i dendânın ile hançere düşti jâle Ezelden şâh-ı aşkın bende-i fermânıyüz cânâ
Berg"i süsende gören itti sanur anı karâr Mahabbet milkinin sultân-ı âlîşânıyüz cânâ
Geçemez çenber-i giysû-yi g-irihgfîrinden Sehâb-ı lütfün âbın teşne dillerden dirîg itme
Gerçi kim za’f ile bir kılca kaluptur dil-i zâr Bu deştin bağrı yanmış lâle-i nu’mânıyüz cânâ
Turralar mülket-i Çin nâfe-i müşgin ol hâl Zamâne bizde gevher sezdiğiyçün dilharâş eyler
Gözün âhû-yi Huten gamzelerindir Tâtâr Anmçün bağrımız hundur maârif kâniyüz cânâ
Dil-i mecrûha şifâbahş ruh ü lâ’lindir Mükedder kılmasun gerd-i küdüret çeşme-i cânı
Gülbeşekkerle bulur kuvvet-i tab’ı bîmâr Bilürsin âb-ı rûy-i mülket-i Osmâniyüz cânâ
Değme bir gevheri kirpiğine salındırmaz Cihânı câm-ı nazmım şi’r-i B âkî g\hı eyler
Göreli lâ’l-i revanbahşını çeşro-i hunbâr Bu bezmin şimdi biz de Câmi-i devrâniyüz cânâ
Koma Bâki kulum cür’a sıfat ayakta
Destgîr ol ana ey dâver-i âlî mikdâr - V I-
Bâğ-ı medhinde olur cümleye galib tenhâ
Çıktı metâ’-ı hüsn ü melâhat bahâlara
Bahs içün gelse eğer bülbül-i hoş nağme hezâr
Hep nâz ü şivedir satılan mübtelâlara
Puhtedir gaynlar eş’ârı velî puhte piyâz
Giydin bu gice nâz u letâfet libâsını
Hâm anberdir eğer hâm ise de bu eş’âr
Öptür doyunca dâmenini bî nevâlara
Hâm var ise eğer micmere i nazmımda
Âşık odur ki istemeye büse vü kenâr
Dâmen-i lûtufun anı setr ide ey fahr-i kibâr
Aşk olsun öyle kani’ olan merhabâlara
Bahr-i eş’âra yeter urdı sutür emvâcın
Dilber odur ki mâlik-i bahr-i kemâl olup
Demidir k ide duâ dürlerini zîb-i kenâr
Şi’r okuya sefîne suna âşinâlara
Lâlelerle bezene niteki deşt ü sahrâ
Güftâr-ı yâr vasfına Bâkî gibi bu gün
Nitekim güller ile zeyn ola dest ü destâr
Kadir mi var zamânede hüsn-i edâlara
Nitekim lâlelere şebnem ola üftâde
Güllere bülbül-i şeydâ geçine âşık-ı zâr
- VII _
Gül gibi hurrem ü handân ola rüy-i bahtın
Sâgar-i ayşın ola lâle sıfat cevherdâr Arızın âb ı nâbdır gûyâ
Zekanın bir habâbdır gûyâ
-- III _
Dilde envâr-ı mihr-i ruhsânn
— Gazel Âbda mâhtâbdır gûyâ
Nakş-i hüsn ü hatınla safha-i dil
Yoktur sebât çünki cihân-ı harâbda
Bir musavver kitâbdır gûyâ
Birdir hezâr sâl ile bir dem hisâbda
Bezm-i gamda dü çeşm-i pür hûnum
Devr i gül irdi tâze cevandır cihan yine
İki şîşe şarâbdır gûyâ
Sa’y eyle ayş ü işrete ahd-i şebâbda
Tutdı mihr-i cihânı ol mâhın
İnkâr itme sofi şerâbın menâfiin
Pertevi âftâbdır gûyâ
Üstâd-ı hikmet öyle buyurmuş kitâbda
Bâkıyâ hâl-i anberîni anın
Rüyinde lâ’li üzre hat-ı müşgbâr-ı yâr
Nâfe-i müşgnâbdır gûyâ
Şîrînlik yazar şeref-i âftâbda
Kapunda nâle kılmamağa ihtiyâr yok
— VIII -
Vallâhi bîgünâhın dfendi bu bâbda
Bâkî şafakta mihr-i münevver sanur gören Şöyle olmuş câm-ı aşk-ı yârdan mest ü harâb
Aks-i izâr-ı sâkıyı câm ı şerâbda Kendisin dîvârdan dîvâre urmuş âftâb
Nâfe kıldı zülf-i müşgînin görüp ser ber-zemin
- IV - Ayağın toprağına miskinlik itti müşg-i nâb
Dokunuptur bâde-i gülgûna çeşm-i rüzgâr
Hurşîd i ruhin kendüyi kim göstere cânâ
Sâgar üzre sanmanız peydâ olur yer yer habâb
Minnet mi kalur mihr-i ziyâgüstere cânâ
Şahne-i devran nola çekse çevirse dembedem
Bir yerde ki pertev sala envâr-ı tecellî
İki kanludur anılmış bâde i nâb ü kebâb
Hâcet mi kalur mihr ü meh-i envere cânâ
Derd-i aşkın âşık-ı miskîni âhır öldürür
Haşr ide mi bir yerde seninle beni devran
Mestlik pâyâne yetse irişür elbette hâb
Hasret mi kala yohsa dem-i mahşere cânâ
Bâki'ye senden ferâgat virdi ey gerdûn-i dûn
Sûret mi bulur bir dahi ol devr-i ruhinde
Südde-i devletmeâb-ı pâdişâh-ı kâmyâb
Yüz vermedin âyîne-i İskender’e cânâ
Sen seng dilin şol ki derünunda yer itti - IX —
Alemde heman sikke kazar mermere cânâ
Zer saklamaya gonca sıfat âkil odur kim Gel ey dil halka-i müşgîn-i zülf.i pürşikenden geç
Gül gibi ola nakdi koya sâgara cânâ Düşersin dâm-ı tezvîre reh-i mekr ü fitenden geç
Ben şâh nazar rind-i gedâ ana derim kim Sana cây-i hirâm ey nahl-i bâlâ gülşen-i candır
Nerkis gibi göz tutmaya sîm ü zere cânâ Nesîm-i nevbahârî gibi gel sâhn-ı çemenden geç
Tütî gibi hoş lehçeler öğretti zebânın Neden bu menzil-i hâkîde ârâm ihtiyâr itmek
Bâkî gibi üstâd-ı suhanpervere cânâ Senin candır yerin ey tîr-i dilber sen bedenden geç
Türk Şairleri
Bak. 718

Bu bâzâr içre düşmez dâne-i eşgim gibi gevher Zîr-i zülfünden görenler hattını ebr-i bahâr
Gel ey can riştesi şimdengeru dürr-i Aden’den geç Sâye salmış sandılar sahn ı gülistân üstüne
Kemend-i zülfi ey Bakî sana çok bend geçmiştir Gam değil gelse dile Bâkî peyâpey derd ü gam
Velî sen gamze-i hunriz derdin gör geçenden geç Eksik olmaz tekyedir mihmân mihmân üstüne

— X — _ XIV —

Müje haylin dizer ol gamze-i fettan saf saf


îtti şikâr gönlümi bir şâh-ı şehlevend
Gûyyâ cenge girer nîze güzâran saf saf
Müjgânı tîr ü kaşı keman turrası kemend
Seni seyr itmek içün rehgûzer;i gülşende
Bâzârlarda başladı nahli donatmağa
İki cânibde durur serv-i hirâman saf saf
Dil bağlayalı kamet i zîbâna nahlbend
Leşker i eşg-i firâvân ile ceng itmek içün
Bu cism-i zred ü zârım ile niçe bir şehâ
Gönderir mevclerin lücce-i umman saf saf
Yanam firâkın âteşine nitekim sipend
Gökte efgan iderek sanma geçer hayl-i güleng
Her dûna şâh-ı gül gibi meyi itme dostum
Çekilür kûyine murgan ı dil ü can saf saf
Düşmez giyâha hemser ola serv-i serbülend
Câmi’ içre göre tâ kimlere hem zânûsun
Telh-i şarâbı gussa-i devrânı def’ider
Şekl-i sakkada gezer dîde-i giryan saf saf
Şîrin lebin dehânıma alsam niteki kand
Vasf-ı kaddinle hirâm itse alem gibi kalem
A ’dâ yanında hurrem ü handân ü şâdmân
Leşker-i satrı çeker defter ü dîvan saf saf
Bâkî gamında zâr ü dilefgâr ü derdmend
Kûyin etrâfına uşşâk dizilmiş gûyâ
- XI - Harem-i K â’be’de her cânibe erkân saf saf
Kadrini seng-i musallâda bilüp ey Bâkî
Gülşen istersen işte meyhâne
Durup el bâğlayalar karşına yâran saf saf
Gül-i handan gerekse peymâne
Tâlib-i şem’-i vasi olunca kişi - XV _
O da yanmaktan ana pervâ ne
Bir safâbahş kani câm ı musaffâdan yeğ
Kîşten çün çıkardın ey kaşı yâ Bir tarabsâz mı var sâgar-ı sahbâdan yeğ
O k gibi bâri atma yâbâne
Kani bir câm-ı musaffâ gibi sâhib meşreb
Hâk-i râh olduğum görüp ayağın Safha-i sînesi mir’ât-ı mücellâdan yeğ
Yerlere basmaz oldı cânâne Câm-ı mey bezmde bir dilber-i ra’nâdır kim
Süm-i esbine ruh süren o mehin Çehre-i nâziki gülberg-i mutarrâdan yeğ
Arsa-i dehre oldı ferzâne Bir nefes hemdem olup def’-i melâl eyleyecek
Sûz-i aşkınla her şeb âh iderek Bulmadım dehrde câm-ı mey-i hamrâdan yeğ
Korkarım yanar oda kâşâne Bâkıyâ meykedenin ehl-i harâbât içre
Bakıya tarz-ı şi’r böyle gerek Hizmet-i hâk-i deri devlet-i Dârâ’dan yeğ
Hem zarîfâne hem levendâne
- XVI -
- XII - Pür olup devr idicek meclis-i mestânı kadeh
Çıkar eflâke derûnum şereri döne döne Çerh olur halka-i rindan meh-i tâbânı kadeh
Dökülür hâke yaşım katreleri döne döne Felek-i işrete bir ahter-i ferhunde iken
Âşık-ı haste dilin niteki fânûs-i hayâl Yine Mirrîh sıfat durma döker kanı kadeh
Nâr-ı aşk ile yanuptur ciğeri döne döne Meclis-i mey ki bedenlerle hisar olmuştur
Bister-i gamda gözüm giceler uyhu görmez Şehri işrettir anın âfet-i devrânı kadeh
İderin subha değin nâleleri döne döne Devr-i meclis ki safâ câmi’inin çenberidir
Zevrak âsâ gam-ı aşkınla yaşım girdâbı Âb-ı rengîn ile kandîl-i fürûzânı kadeh
Gark idüptür sanemâ çeşm-i teri döne döne Yaraşur kalka-i rindan der isem ey Bâki
Dîde-i encüme kûhl olmak içün eflâke Hâtemi Cem’dir anın lâ’l-i Bedahşân’ı kadeh
Girdibâd ile çıkar hâk-i deri döne döne
Tutuşaldan ruh-i şevkine dil-i sergeşte _ XVII _
Yaktı pervâne sıfat bâl ü peri döne döne Hoş geldi bana meykedenin âb ü hevâsı
Katre-i eşgine öygündi deyu BâkVnm Billâh güzel yerde yapılmış yakılası
Çerh hakkâki yonuptur güheri döne döne Men’eyler imiş mes’ele-i aşkı müderris
Ey hâce anın var ise yaklaştı kazâsı
• _ XIII - Gitmez o mehin râ gibi hançer kemerinden
Üftâdelerin öldürür âh işte burası
Düşse zülfünden arak ruhsâr ı cânân üstüne Zîbâ yaraşur hil’ât-i nâz ol boyı serve
Gûyyâ şebnem düşer gülberg-i handân üstüne İki kolumı kılsam ana bel dolaması
Bulmaz ol ruhsâr ile ol kadd-i zîbâ hâletin Dikkatler ile seyrederiz yâri serâpâ
Bağlaşan bir deste gül nahl-i hirâmân üstüne Görmez mi idik biz de eğer olsa vefâsı
Kâküli sanman görünen tâir-i devlet hümâ Dünyâ değer ol mâhlika dilber-i garrâ
Sâye salmıştır o sâhenşâh-ı hûbân üstüne Yûsuf’ta dahi yoktur anın hüsni bahâsı
Niçün ol hurşîd i âlemtâba öygündin deyu Meddâh olalı çeşm-i gazâlânına Bâkî
Mâh ı nev hançer çeker mihr-i dirahşân üstüne Öğrendi gazel tarzını Rûm ’un şuarâsı
Türk Şairleri
719 Bak

- XVIII - - XXIII -
Dilâ nûş it ciğer kanın mey-i gülgûn ise gitti
Âlem bayât-ı nev bulur canlar bağışlar dembedem
Yüri zelır-i belâya kani’ ol afyûn ise gitti
Enfâs-ı Rûhullah’tır gûyâ nesîm-i subhdem
Leb-i lâ’lini emmek mey gibi kanûn idi snınâ
Sahn-ı felekte cilveger tâvûs-ı zerrin bâl ü per
Anı def’eylediler şer’ile kanûn ise gitti
Bâğ-ı cihan pür zîb ü fer âlem gülistân-ı İrem
Gubâr-ı hatt-ı rûyiyle meğer hayıân ola gönlüm
Bezm-i safâdır reşh-i câm bu zemzem olmuş ol makam
D irîğ elden ieb-i dilber gibi ma’cûn ise gitti
Meyhâneler Beytülharam pîr-i mugan şeyhülharem
O Leylî veş gamından nola olsam pâdiçâh-ı gam
Müşgin nesîm oldı hevâ anber şemîm oldı sabâ
Cünun mülkin bana ısmarladı Mecnûn ise gitti
Gülzâra gelse galibâ uımaz Huten’den nâfe dem
Dil-i mahzun bulurdı kahve vü berş ile B âkî ze\k
Bâd-i seherden hoş nesîm hulk-i hudâvend-i kerîm
Dirîga aradan zevk ı diI-i mahzûn ise gitti
Sultân-ı âdil Han Selîm şâhenşeh-i sâhib kerem
- XIX - Keyhusrev-i Cemşîd fer Cemşîd-i Keyhusrev güher
Dârâ-yi İskender zafer Iskender-i Dârâ haşem
Ârzû eyler kemend-i kâkül-i cânâneyi
Hurşîd veş pür nûr ü fer Nâhîd veş rûşen güher
Bağlaşan zencîrler tutmaz dil-i dîvâreyi
Giyvan sıfat âlînazar şâhenşeh-i encüm haşem
Gerdiş i câm-ı meyi görsün sürâhî üstüne
Şâhâ murass’ câmdır sâkî-i sîm endâmdır
Şem’-i bezmi devr iderken görmeyen peıvâneyi
Ayş i mey-i gülfâmdır râhatresân-ı rûh.i cem
Medh iderdin lebleri devrinde ey pır i n.ugan
Ayş ü tena’um vaktidir sâz ü terennüm vaktidir
Akıbet îmânına döndürdüler peymâneyi
Bâkî tekellüm vaktidir güftâra sa’y it lâcerem
Tazeler ol sünbül-i müşgîni benzer yâsemin
Hâmûşluk senden aceb tab’ın müsellem tuttu hep
Eylemiş peydâ gümüş dendânelu bir şâneyi
Sihr âferînân ı Arab pâkîzegûyân-ı Acem
Hâb-ı gaflet nice bir ey tâlib-i dünyâ yi dûn
Var ise râhat yeri sandın bu mihnethâneyi
_ XXIV —
Zâhidâ aşk içre te’sîr eylemez B'âkvye pen*^
Mest i lâya’kil bilürsin dinlemez efsâneyi
Nola dehr içre nişânım yoğ ise ankayım
- XX - Ne aceb seyl gibi çağlamasam deryâyım
Göze göstermez ise tan mı beni her ednâ
Hâlk-ı âlem ezelî böyle perîşân ancak Ki nazar fark idecek mertebeden a’lâyım
Kimi handan kimi giryan kimi nâlân ancak îltifât eylemezem zerre kadar nâdâna
Kimisi bülbül-i nâlân-ı gül-i ârız ı yâr Âsmân-ı hünere mihr-i cihân ârâyım
Kimi pervâne-i şem’-i ruh-i cârıân ancak Sûretâ gerçi gedâ şeklin urundum ammâ
Bu cihan kimine kasr ı tarab-ı ayş ü safâ Mesned-i memleket-i ma’rifete Dârâ’yım
Kiminin mihnet ile başına zindan ancak Bâkıyâ dîn-i Muhammed hakiçün âlemde
Pâymâl olmada âhır şütür-i gerdûna Dem-i canbahş ile nazm içre bugün îsâ’yım
Pâdişâh ile gedâsı hele yeksan ancak
Bâkıyâ hânkah-i âlem-i hayrette heman _ X XV -
Her gelen kimse bu esrâr ile hayrân ancak
Ne belâlar çekile zülf i perîşânından
- X XI _
Ne fiten kopsa gerek nerkis-i fettânından
Çeşm-i pür hûnum yolunda eşgbâr itsem gerek Kametin nice kıyâmet koaprup etrafa
Ayağın tozuna gevherler nisâr itsem gerek Ne haberler salına serv-i hirâmânından
Gül gibi pîrâhen-i nâmûsı sad çâk eyleyüp Bilmezin sîne midir sîmden âyîne midir
Gonca veş dâğ-ı nihânım aşikâr itsem gerek Yine yüz gösteren ol çâk-i girîbânından
Kırma yazıyla adûnun dişleri vasfın yazup Şem’ veş can viricek başın ucunda ey dil
Nüsha-i cismin havâdan pür gubâr itsem gerek Şu’le-i âhın ola sîne i sûzânından
Eyleyüp zühdün binâ y' süst bünyâdın harâb Ser-i şemşîrin ile doğrasalar hâme sıfat
Hâne-i aşkın esâsın üstüvâr itsem gerek Baş kaldırmaya âşık hat-ı fermânından
Bezm-i kesretten çekildi câm veş Bâkî gönül Dür-i fazi ile murassa’ kılıcındır B âkî
Tekye-i uzlette vahdet ihtiyâr itsem gerek Anı dür itme benim pâdişehim yanından

- X XII - - XXV I -

Kemâl ü fazi ile âlemde iftihârım yok Nâm ü nişâne kalmadı fasl-ı bahârdan
Melâmet eylese aşkın cihanda ârım yok Düşti çemende berg-i diraht i’tibârdan
Hezâr mertebe aşkında galibim Kays’e Eşcâr-ı bâğ hırka i tecride girdiler
Nihâyet ey sanem ol denlü iştiharım yok Bâd-ı hazan çemende el aldı çınârdan
Huzûr-i pîre yetiştim eğerçi her fende Her yanadan ayağına altun akup gelür
Velî güzelleri sevmekte ihtiyârım yok Eşcâr-ı bâğ hinsmet umar cûybârdan
Çemende gonca-i dil neyle gülsün açılsun Sahn-ı çemende durma salınsun sabâ ile
Benim de sencileyin şûh-i gül’izârım yok Âzâdedir nihâi bu ğün berg ü bârdan
Adem diyârına çoktan giderdim ey Bâkî Bâkî çemende hayli perîşân imiş varak
Şarâb-ı aşk ile reftâra iktidârım yok Benzer ki bir şikâyeti var rüzgârdan
Türk Şairleri
Bak. 720

- XXVII - - XXXII _

İrdim figan ü zâr ile ol âstâne ben Dil kayd-ı aklı selb ideli şâd olup gider
Çıktım kemend-i nâle ile âsmâne ben San tıfldır ki hâceden âzâd olup gider
Lü’lû dişin gamiyle sirişgim güheıleıin Ma’mûre-i derûnı harâb itti dil velî
Dizdim ümîd riştesine dâne dâne ben Mahrûse-i mahabbetin âbâd olup gider
Yâd-ı lebinle câm-ı mey-i lâ’lfâm içün Kûyin yolunda döne döne aktı göz yaşı
Kûy-i muganı geşt iderin hâne hâne ben Seylâb ı dîde Dicle-i Bağdâd olup gider
Subh-i visâlin irmedi pâyâne yetti ömr Erbâb-ı aşka sabr u tesellî tarîki yok
Şâm-ı gamında şem’ gibi yane yane ben Varan harîm-i kûyine nâşâd olup gider
Cevr ü cefânı çekmeğe sevdi gönül seni Biz tâlib-i teveccüh-i ikbâl-i rüzgâr
Derd ü belâya geldim efendi cihâne ben Gülberg-i bâğ-ı ömr ise berbâd olup gider
Bâkî müsahhar oldı bana kişver-i suhan Bîhûde yere çevri güzeller çoğ itmesün
Geçtim serîr-i nazma bu gün Husrevâne ben Bâkî cefâ vü mihnete mu’tâd olup gider
- XXV III - - X X X III -
Sâkî elinde bülbüleyi bülbül eylesen Açıl bâğın gül-i nesrîni ol ruhsân görsünler
îçsen şarâb-ı ruhlarını gül gül eylesen Salın serv i sanevber şîve i reftârı görsünler
Gül devri ayş mevsimidir mutrıbâ bu gün Kapunda hâsıl itti bu devâsız derdi hep gönlüm
Bülbül sıfat çemende biraz gulgul eylesen Ne derde mübtelâ oldı dil-i bîmârı görsünler
Söyletsen ey surâhi sen erbâb-ı meclisi Açıldı dağlar sînem.de çâk ittim girîbânım
Mutrib feragat eyleyicek kulkul eylesen Mahabbet gülşeninde açılan gülnârı görsünler
Sevdâ-yi hâl-i yâr ile ey dil aceb değil Ten-i zerdimde pehlûm üstühânı sayilur bir bir
Meyl-i karanfül ârzu-yi fülfül eylesen Beni seyr itmeyen ahbâb mûsîkarı görsünler
Destinde Zülfekar-i Ali nevg-i hâmedir Güzeller mihribân olmaz demek yanlıştır ey Bâkî
Bâkî semend-i tab’ın olur düldül eylesen Olur vallâhi billâhi heman yalvarı görsünler
- X X IX — - X X X IV -

Gönül bir rind-i âlemsûz şûh-i şehlevend ister


Dilâ cihânı sirişg ile pür şarâb ittin
Ki aşk odına yakmağa dil ü cânı sipend ister
Behey harâb olası âlemi harâb ittin
Belâ-yi bend-i zülfünden halâs it cân-ı miskîni
Şarâb sohbetin illerle eyledin vardm
Esîr-i mihnet-i aşkın ne bend ü ne kemend ister
Firâkın âteşine bağrımı kebâb ittin
Karâr itmez gönül mürgı bu bâğın değme şâhında
Ne sende mihr ü vefâ var ne bende sabr ü karâr
Nihâl-i kadd-i dilber gibi bir servi bülend ister
O yok bu yok ne aceb bizden ictinâb ittin
Mezâkın zehr-i kahr-ı mihnet i eyyâm telh itmiş
Şemîm-i nâfe-i hâlinden ey nesim, i seher
Lebinden âşık-ı bî sabr ü dil bir pâre kand ister
Dimâğ-ı âlemi pür bûy-i müşg-i nâb ittin
Murâdı sîneye ol serv-i sîm endâmı çekmektir
Saçı kelâmın o denlü uzattm ey Bâkî
Semend-i tab’-ı B âkî bir gümüşten sînebend ister
îki sahîfe yeri başka bir kitâb ittin

- XXX — - XXXV —
Âyîne-i cemâl-i hakîkatnümâ yüzün Sâkî zamân-ı ayş ü mey-i hoşgüvârdır
Ab 1 zülâl-i çeşme-i sıdk u safâ yüzün Bir kaç piyâle nûş idelim nevbahârdır
Sen yüz virelden âyine buldı bu rağbeti Bûy-i nesîm ü reng-i gül ü revnak-1 bahâr
Hasret değildi suretine halk o yüzsüzün Âsâr-ı fazi u rahmet-i Perverdigâr’dır
Bâis cemâlin oldı cihânın zuhûruna Gafil geçürme fursatı kim bâğ-ı âlemin
Hurşîddir bahâne vücûduna gündüzün Gül devri gibi devleti nâpâydârdır
Şâhîn eline düşmüşe döndi tezerv-i dil Eyyâm-ı zühd ü mevsim-i zerk u riyâ değil
İndi süzüldi üstüne iki kara gözün Hengâm-ı ayş ü işret ü geşt ü güzârdır
Kimi ayağın öpmeğe sarkar kimi elin Zayi’ geçürme ömri bu dem künc-i gamda kim
Bâkî'ye beştir ey gül-i handan güler yüzün Menzil kenâr-ı bâğ u leb-i cûybârdır
Dil zevrakını lücce i gamdan hevâ-yi aşk
- XXXI —
Elbette bir kenâra atar rüzgârdır
Medhûş-i câm-ı lâ’lin mestânedir sanurlar Bâki nihâl-i ma’rifetin miyve-i teri
Mest-i şarâb-ı aşkın dîvânedir sanurlar Ârif katında bir gazel-i âbdârdır
Cân ü cenân-ı şeydâ birle ten-i harâbı
_ XXXVI -
Dîvâneler yatağı vîrânedir sanurlar
Şöyle fütâde mestim hâk-i der-i rr;uganda Âb 1 hayât-ı lâ’line serçeşme-i can teşnedir
Görenler âsitânın meyhânedir sanurlar Sun cür’a-i câm-ı lebin kim âb-ı hayvan teşnedir
D âğ 1 siyehlerile cism-i nizâar ü zerdi Can lâ ’lin eyler ârzû yâr içmek ister kanımı
Bir bâl ü perri yanmış pervanedir sanurlar Yâ Rab ne vâdîdir bu kim can teşne cânan teşnedir
Zülfünden ayıu Bâkî bir hâl ile yürür kim Ab-ı zülâl-i vaslına muhtâc tenhâ ben değil
Zencîrden boşanmış dîvânedir sanurlar Hâk üzre kalmış huşg leb deryâ-y umman teşnedir
Türk Şairleri
721 Bak.

Bezm i gamında cân ü dil yandı yakıldı sâkıyâ - XLI _


Depret elin sun ayağı mecliste yâran teşnedir
Fermân-ı aşka cân iledir inkıyâdımız
Cânâ zülâl i vasimi ağyar umur uşşâk umar
Hükm-i kazaya zerre kadar yok inadımız
Ab-ı sehâb-ı rahmete kâfir müselman teşnedir
Baş eğmeziz edâniye dünyâ-yi dûn içün
Giryan o Leylî veş nola sahrâya salsa Bâki’yı
Allah’adır tevekkülümüz i’timâdımız
Mecnûn’un âb-ı çeşmine halk-ı beyâban teşnedir
Biz müttekâ-yi zerkeş-i câha dayanmayız
H ak’kın kemâl-i lûtfunadır istinâdımız
- X X X V II _
Zühd ü salâha eylemeziz ilticâ hele
Tuttı eğerçi âlem i kevni fesâdımız
Sûz i aşkınla kaçan kim dilde âh ü zâr olur
Meyden safâ-yi bâtın-ı humdur garaz heman
Âh dûd ü dûd ebr ü ebr âteşbâr olur
Erbâb ı zâhir anlayamazlar murâdımız
Aksa eşg'im dîdeden ol gevher i nâyâb içün
Minnet Hudâ’ya devlet i dünyâ fenâ bulur
Eşg seyl ü seyl yemm ü yem dür i şehvâr olur
Bâkî kalur sahîfe-i âlemde adımız
Yansa dâğ-ı sînem üzre hasret-i kaddinle nâr
Nâr nûr ü nûr hür u hür pür envâr olur - XL1I -
Kûhtan geçse gam-ı zülfünle âhım sarsarı
Kûh deşt ü deşt bâğ u bâğ sünbülzâr olur Alemde zerre denlü değilken vücûdumuz
Goncaya baksa lebinsiz çeşm i Bâkî bir nazar Müşkil budur ki zerreden artık hasûdumuz
Gonca berg ü berg bâr ü hâr hancerdâr olur Evtâr-ı çeng-i bezm-i safâdır sanur gören
Künc-i belâda gözden akan iki rûdumuz
- XXXVIII — Tâc 1 zümürrüdî görünür var ise meğer
Bâlâ-yi serde illere dûd-i kebûdumuz
îçilse bâde lebinsiz harâreti yoktur Zerbeft câme giydi serâser sanur gören
Şeker yenilse sözünsüz halâveti yoktur îtse ihâta cismimizi yanar ûdumuz
Eğerçi ar’ar ı bâğın bülend kameti var Bâkı metâ’-ı nazm ile bâzâr-ı dehrde
Nihâl-i kaddine nisbet letâfeti yoktur Cevr-i liyâm u mihnet-i eyyâm sûdumuz
Hevâ-yi kâküli bir yana bir yana zülfi
Başımda derd ü belânın nihâyeti yoktur - XLIII —
Sipâh-ı gam nola ayaklar ise uşşâkı
Raiyyetine o şâhın riâyeti yoktur Şuarâ haylini defter idicek kilk-i kazâ
Çemende goncaya bakup dimiş bir ehl-i nazar Mahv ü isbât ile pür kıldı niçe evrâkı
O yârin ağzına nisbet tarâveti yoktur Niçeyi kazıdı yanlış deyü bu defterden
Cihanda derd ü belânı çeker gider Bâkî Bâki'yt idüp işâret didi sah-hal-Bâkî
Ölürse dünyede senden ferâgati yoktur
- XLIV -
- X X X IX -
— Beyit —
Zülf-i siyâhı sâye i perr-i hümâ imiş
Lâzım deği zuhûr ü taayyün gubârda
İklîm i hüsne anın içün pâdişâ imiş
Bî nâm ü bî nişân olalım rüzgârda
Bir secde ile kıldı ruh-i âftâbı zer
Hâk-i cenâb-ı dost aceb kîmyâ imiş _ X IX _
Âvâzeyi bu âleme Dâvüd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş Gerdûn;i dûna âkil isen kılma i’timâd
Görmez cihânı gözlerimiz yâri görmese Dönsün piyâle devr-i kamerden budur murâd
Mir’ât 1 hüsni var ise âlemnümâ imiş Bibliyografya : Bâkî maddesi Nev’îzade Atâyî’nin Şakayık
Zülfün esîri Bâki-\ bîçâre dostum zeylindeki « Bâk'i » bahsi ile Prof. Fuad Köprülii’nün Yeni mecmua­
Bir mübtelâ-yi bend-i kemend-i belâ imiş da ( No. : 41, 43 ) intişar eden Bâkî başlıklı makalesi esas tutula­
rak yazılmış, bazı kısımları da aynen istinsah edilmiş ve bu esasa
bir hayli ilâve yapılmıştır. Diğer müracaat edilen eserler şunlardır :
— XL -
Ahd., Aşk., Hsn,, Byn., Ryz., Rz., Mcb., Knh., Bâk'ı’nin mensur
eserleri, Peçevî tarihi, Yazma nazire mecmuaları, Evliya Çelebi seya­
Pâkîze dil safâdan ruhsâr ı yâre düşmüş hatnamesi, Fzl., Hadikatülcîvami, Sadıkî : Mecmaulhavas, Fehîm :
Bir katre şebnem olmuş bir lâlezâre düşmüş Sefînetüsşuara, Naima tarihi, Muhibbî divanı, Zatî divanı, Necatı diva­
Eşgim götürdi gitti yolunda cism-i zerdim nı, Nev’î divanı, Nef’î divanı, Nedim divanı. Sabit divanı. Şeref Hanım
divanı, Namık Kemal divanı. Zıya Paşa; Harabat, Muallim Naci: Esamî,
Berg-i hazâne benzer bir cûybâre düşmüş
OsmanlI şairleri, Recaîzade Ekrem: Kudemadan bir kaç şair, Faik Reşad:
Bûs-i kenârın özler aşkın gamında diller Tarihi edebiyatı Osmaniye, Eslâf, Fuad Köprülü: Divan edebiyatı anto­
Zevrakları bu bahrin hep ol kenâre düşmüş lojisi, Ali Canib Yöntem: « Fuzulî — Bâkî » Hayat mecmuası No. 2,
Hâk-i harîm i kûyin bir lâlezâra dönmüş Ali Nihad Tarlan: Bâkî’nin mazmunları, gayrı matbu, Abdülbâkî
Hûn ittiğin ciğerler hep pâre pâre düşmüş Oölpınarlı: Bâkî, Fâzıl İsmail: Bâkî’nin mezarı Zaman No. 483 ,
Bundan ziyâde âşık ferhunde fâl olur mı Tahir Olgun: Bâkî’ye dair ve bir çok Yazma mecmua.
Bâkî’nin birinci minyatürü İslâm eserleri müzesindeki Bâkî diva­
Rûz-i ezelde kur’a nakş-ı nigâre düşmüş
nından, İkinci minyatürü Millet kütüphanesindeki Âşık Çelebi tezki­
Kısmette tîr-i aşkın BâkVye oldı rûzî resinden alınmıştır. Bâkî’nin el yazısı Millet kütüphanesi müzesindeki
Sehm-i saâdet ol gün ol dilfigâre düşmüş Fezailülcihad’ın bir sahifesinden fotoğrafya edilmiştir.
Türk Şairleri
Bak. 722

B âkî (Abdülbâkî) — XVIII inci asır şairlerinden safâ-yi rûhânî hâsıl olur bir vüdûd i şîrin şemâildir. Hat­
Bakî hakkında Ramiz, şu malûmatı veriyor.' tâ bir rûz germiyyet-i sohbette ahbâbdan bir zât-ı sa-
« Bakî: Bunların dahi ism-i sâmîleri A bdülbâkî’dir. dâkatmeâb ol esnâda tâun zuhûr itmekle def’-i vahşet
Dârülhilâfetülaliyye hısn-ı ebvâbından Topkapusu dâ­ içün mahall-i âhara azimetlerin ifâde ettikte tâundan fi­
hilinde Kürkçübaşı Süleyman ağa cami’i kurbinde sa­ rar mat’ûn değildir deyu nâzikâne cevab vermişlerdir.
kindir. Pederi Ahmed efendi Simkeşhâne nâm hân-ı Ahyânen pâkîze Arabi ve Türki târih ve kasideler inşâ-
akîm-ül-erkân dâhilinde vâki’ mescid-i şerifin imâmeti dıyla şi’re i’tibar ve merhum Es’ad efendi dârülhadîs
kendilere intikal ile Şâm-ı şeref encâmdan ma’zûlen dervâzesinde olan Arabi târihleri reşgendâz-ı şuarâ-yi
vefât iden Hâşimzâde efendi’nin dâm âd.ı bîhemtâları belâgat âsâr olmuştur ki teberrüken tahrîr ve imlâ
olup lâzime i şehriyyet olan maârif-i ilmiyye Tahsiline ve cümle-i âsârlarından anınla iktifa olunmuştur ( 1 ),»
makrûn ve hüsn-i hatt-ı sülüs ve nesh ile Eğrikapulu Râsim Sicil’de şu malûmat kayıtlıdırî
efendi’den vaz’-ı lâfza-i ketebeye me’zun bir zât ı ma’ «Abdülbâkî efendi: Varnalı bir tâciıin mahdûmudur.
rifet meşhûndurlar. Tarîk-ı tûl-i emele adem-i rağfbet ve Monla, Medine monlası olup 1197 (M. 1782) cümâzilev-
vâlidleri âlem-i bekaya azîmet ittikte imametleri ve ule- velinin beşinde fevt oldu. Âlim, şâir olup Şeyh Mu­
mâ-yi Sultan Bâyezîd Hânîden Hacı Hasanzâde câmi’- rad efendinin müridi idi.»
ine hitâbet ile gûşenişîn i mihrâb-ı kanâat şuarâ yi asrı­ Millet Kütüphanesindeki Bir mecmuada {Mit. Altn.
mızdan pâkîye edâ bir şâir-işîrin haslettir. Âsâr-ı tab’ ı K. Mz. Mc. No. 717) 1132 (M. 1719) de vefat eden
dürerbârlarından bu güftârları tahrîr olundu (1 ). Şeyh Murad hakkında bir manzumesi kayıdlıdır.
Bibliyografya : Rmz. Bazı Beyitlerini naklediyorum:
Bakî (Abdülbâkî, Varnalı) — XVIII inci asır şairle­ Mümkin mi dehr-i fânide'hiç eylemek karâr
rinden Bakî hakkında: Ramiz şu malûmatı veriyor: Cisme hayât u zindegi konuldı müsteâr
« Bâkî: Mevâli-i izâmın meşhûr-i âfâkı sâbıka İzmir Mest eyler âdemîleri elbette hamr-i mevt
Her kim gelür cihâna çeker sonra câm-ı fevt
kadısı Abdülbâkî efendi’dir. Sevâhil-i bahr-ı siyâhta vâ­
Şeyh-i Murâd efendi odur kutb-i Nakşbend
ki’ kilâr-ı memâlik-i Rûm ve ahâlîsi ehl-i dâniş ve ir­
Eylerdi ilm ü hilm ü faziletle halka pend
fandan olmak üzere meşhûr ve ma’lûm olan medîne-i 0 1 fâzıl-1 yegâne vü nihrîr-i muhterem
Varna’da tüccâr-ı zil-iktidârdan bir merd-i sâlihin mah- Nu’mân-ı sâni idi dahi fazi ile alem
dûm-i dilpezîri olmağla hayr-ı duâ-yi peder-i şefekat Her ma’rifetle bulmuş idi iştihâr-ı tâm
esere nâil ve tab’-ı bâlâları tahsîl-i ilm-i şerife mâil ol­ Fazlın beyâna âciz olur kilk-i hoş hirâm
Dâr-ı fenâdan âhırete hicret eyledi
mağın vatan-ı me’lûfundan hicret ve Asitâne i aliyyeye
Rûh-i şerifi üns i H ak’a rihlet eyledi
keştîsüvâr-ı azîmet olup savb-ı maksûda vusûl ve nehâ- 0 1 kutb-i âlemin bu cihân içre bigüman
rîr-i zamânın bîmisi ü bîmânendi Akkirmânî Mehemmed Gelmez nazîri dehre ilâ âhir-iz-zaman
efendi merhûmun halka-i ifâdelerine duhûl idüp ulûm-i Şeyh i şüyûh i âlem idi kim o kutb-i din
Arabiyyeyi tahsîl ile zirve-i a’lâ-yi irfanı tekmîl itmeğin Halk-i cihân ana muhıbbîn ü muhlisin
mûmâileyhten me’zun ve bil imtihân mülâzemetle mes- Hallâl-i müşkilât idi ol dâfi’-ül kürûb
rûr ve memnûn olduktan sonra 1151 (M. 1738) senesi Bir mürşid i yegâne idi kâşif-ül-kulûb
hilâlinde vâki’ imtihanla ehliyyetleri tahsinkerde-i fuhûl Bibliyografya Rmz., Sel., Mc.
olmağın medrese-i hâriçle nâil-i me’mûli olmuşlar idi. B â k î (Bursalı) — XVIII inci asır şairlerinden Bâkî
Refte refte kat’-ı merâtib iderek devre-i tedrisi tamân
hakkında Safaıjî tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
ve gurre-i rebîulâhır 1182 (M. 1768) de zabt itmek üze­
re medîne-i İzmir mevleviyyetiyle bekâmve müddetlerin «B â k î; Nâmı dahi A bdülbâki’dir. Eimme-i Bursa’dan
dahi tamâm idüp medîne-i mezbûreden hâlen ma’zûl ve bir kâmil-i devrânın oğludur. E vâil’i hâlinde tahsil'i
bilâd-ı erbaadan birine dîdedûz-i vusûldürler. Mûmâi- maârif i bisyârdan sonra târik-i zib ü ziver-i cihân ı
leyh hazretleri kemâl ü ilm ile mâ’rûf ve salâh-ı hâl ile fâni ve tâlib-i saâdet i irfân-ı bâkî olmağla zümre-i der-
mevsûf evkatı tedrîs ile güzerân ve takrîrleri reşgen-
vîşan silkine sâiik ve nukud-i maârife mâlik olup asrın
dâz-ı akrân olup hattâ bir rûz-i ramazanda huzûr-i hüm-
şuarâsından olmağla bu bir kaç beyt i maâlî karin ol
âyûn-i fâiz-ün-nûrda tertîb olunan dersü tefsîrde takrir­
leri tab’-ı şehenşâh-ı adâlet edâya bir rütbe hâlet bahş kâmil-i maârif rehinin âsârındandır (2 ).»
olmuşdur ki emsâli ile müstehak oldukları seksen al- Salim tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
tundan mâadâ bir ferve-i senmûr-i cihanbahâ ilbâsiyle «Bâkî : Nâm-ı nâmî ve ism-i kirâmileri Abdülbâkî
miyâne-i akrânda kadr-i bâlâların i’lâ buyurmuşlardır. olmağla bu mahlâsı ihtiyara cesâret ve âlem i fânide
Mûmâileyh hazretleri ilm ü irfân ile cehan sohbetleri nefîs bununla şöhret bulmuşlardır. Filasıl medine-i Bursa’da
ve nüktedan bir zât-ıfâik.ul akrân olup mazmûna mâil ve eimmeden bir pîşüvâ-yi sufûf-ül maârifin veled-i necâbet
tarîk -1 Nakşbendiyyeden Şeyh Murad efendi’ye irâdet ile eser-i ârifi olup bu dehr-i gayr-ı bâkînin fâni ve her
ahz i nisbet itmeleriyle bir zât-ı mütevekkil olup ve mec­ zevk-ı fâninin dahi sonu peşîmânî olduğun müşâhede i
lisleri kibr-i kibârîden berî ve beherhâl sohbetlerinden (1) Örnek şiir yoktur.
(1) Ö rne k yoktur. (2) Örnek şiir yoktur.
Türk Şairleri
723 Bak.

hâl ettiğinden terk-i mâl ü menâl eyleyüp zümre i der- yerde kalup kendiden giderdi. Niçe def’a merhum Sul­
vîşâna dâhil ve kendide bâkî kalsa Hak hâline vâsıl tan Bâyezîd’in meclis-i şeriflerine girüp in’âm-ı hâsları
lezzet-i hayâttan âgâh bir merd-i pür intibâh olmuş idi. ile muğtenim olmuş idi. Kendisi dahi hâfız-ı Kelâmullah
Asrın şuarâsından olmağla bu cerîde i irfâna tahrîr ve ve gayet bîbedel, ra’nâ, hoş, şâh âvâz ve zihni açık
ebyâtından olmak üzere bu beyt-i münâsib-i hâli sebt ü eş’ârı hoş âyende ve gazeliyyâtı pesendîde mahbûb yi­
tastır olundu : ğittir. Bu matla’ anındır ki zikrolunur :

Âlem-i fânide ancak ma’rifet bâkî imiş - İVlatla’ -


Bâkıyâ bâkî değilsin gel bakaya tâlib ol» Nâr-ı hecrinle yakaldan güAlim dâğ-ı tenim
Serbeser kana boyandı bedenim pîrehenim
Millet kütüphanesindeki bir mecmuada {Mit. Alm.
Cihan halkı kamusı izzet ile evc-i rif’atte
K. Mz. Mc. No'. 096). Bâkî adındaki bir şairin kendi el
Diriga sâye veş kaldım nidem hâk-i mezellette
yazısıyle iki tarihi kayıdlıdır. Bunlardan biri “Bint i Hacı
Ârızın safha-i gülberg hatın reyhandır
Mustafa hemşîre-i abd i fakîr» serlevhasiyle 1106 (M.
Dehenin hokka-i pürdürr ü lebin mercandır
1694) da ölen kızkardeşi için yazılmıştır. Diğeri babası
Nerkis gözünün cânâ hayranı vö meftûnı
Hacı Muşta fa’nın 1108 (M. 1696) de öldürülmesi üzerine
Leylî saçının sünbül sevdâzede Mecnûn’ı»
yazı)mıştır. Aynı mecmuada İsmail Belig'm de, şairin
Ahdî tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
1113 (M. 1696) te sakal bırakması dolayısıyla yazdığı
«B âk î: İstanbul’dandır. Dellâkzâde dimekle ma’rûf
şöyle bir tarih kayıdlıdır :
ve hüsn-i hulk ile mevsûftur. Zamân ı evâilde ve bu
^ İVlüverrih Molla Abdülbâki sana fânî menzilde babası merhûm ve mağfûrün leh Sultan
Zehî bu hatt-ı nev pâkîze âyed
Mehemmed Hân-ı gazî câmi’inin hatîb-i hoşâvâzı imiş
Üçünci günüdür şehr-i siyâmın
ve mezkûr Bâkî dahi sadâ-yi dilkeşiyle nağmesâz ve
Zuhûr itti sana hatt-ı mücedded
Hatâver. göricek didim Belîga eş’ârda sihirperdâz kimse imiş. Eğerçi henüz âlem-i bâ-
kîde bâkîdir. Lâkin nazm-ı dürpâşından nâm ü nişan
Bu şairin, Safayi ve Salim tezkirelerinde zikredilen yok. Gûyâ ki Kargazâde'mu şehbâz-ı tab’ı pervâz ideli
Bursalı Bâkî olması kuvvetle me’muldür. Bâkî’nin ba­ mezkûrun tûti i zihni havf ile pervâzdan kalmıştır. El-
bası için yazdığı ölüm tarihini aynen naklediyorum ; kıssa nazmı çoktur. Bu matla’ ve beyit anındır:
Kim çeker yasını ey dil o kemân ebrunun
Târik-i s û y i Acem bâzirgân
Kim görür yâ tozum ol hat-ı anber bûnun»
Mustafâ vâlidim ehl i tevhîd
Kal’e-i Bursa içinde nâgâh Aşık Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır:
Pîr iken eylediler anı şehîd «B âk î: Dellâkzâde dimekle ma’rûf hatîbin oğlu ve
Âb-ı dest ile idüp nakl-i beka Dellâkzâde dimekle ma’rûf habîbin karındaşıdır. Bu
Şühedâ zümresine oldı resîd dahi şâir geçer ve zu’munca şiir söyler. Ammâ ol şiirden
Âhır ömründe şehîd oldı anı bîgâne ve şiir andan nâşîdir. Mâbeynlerinde nisbet an­
İtmeye Tanrı azâb-ı tehdîd cak nisbet-i tezâd ve münâsebet ancak mahlâsla itti-
O şehîdi ide Hallâk-ı ezel hâddır. Ser menzil-i şiâr ı şâirîden sad marhale dûr ve
• Gark ı lûtf ı ebedî vü câvîd bıdâati ashâb-ı tab’a gayr-i mestûrdur, Ammâ çün
Istirâhatte ola kabrinde kâh-ı eyvâne pâye ve şâh ı serve sâye lâzımdır.
Rüz-i ferdâ ve ilâ yevm-i vaîd Anın yanında mezkûr olmak aceb değil ve bir sahîfede
Bâkıyâ lâfzan u ma’nen kalemim bile mastûr olmak terk-i edeb değildir.
Târihin istediğinde tesvîd Lim üellif ihi
Yeter ana bu rif’at-i pâye
Şahs-ı fikrim didi bu mısrâ’ı K-ola ol serv ayağına sâye

- Kıt’a - .
— 1108 -
Anın yanında yazdım çünki bunı
Bibliyografya: Sfy., sim., iMc-
Karardı hâme yüzün nâme dürdi
B â k î (Dellâkzâde) — XVI ncı asrın ilk nısfında ya­
Didi özr eyleyüp ilhâm-ı gaybi
şayan şairlerden Bâkî hakkında SehîşM malûmatı veriyor: . Mey-i sâfın olur elbette dürdi
« B â k î: İstanbulludur. Dellâk oğlu dimekle yâd olu­ Şi’r-i û :
nur. Babası İstanbul’da merhum Sultan Mehemmed binâ Nerkis gözünün cânâ hayrâni vü nıeftûni
ettiği câmi’-i şerifte hatîb olmuş, ziyâde hûb nefes, Sünbül saçının reyhan sevdâzede Mecnûn’i»
ehl-i kelâmullah sâhib tertîb sâlih âbid ve zâhid kim­ Bir kısım mecmualarda Dellâkzâde Bâkî serlevhasiyle
se idi. Dâvûdî bülend âvâz ile Kur’an kırâat ittikte işi- bazı şiirlere rastlamaktayız.
denler gaşyolup vâlih-ü hayrân mânend-i bîcan bir Bibliyogrfya : sh., Ahd., Aşk., Mc.
Türk Şairleri
Bak. 724

B â k î (Diyarbakırlı) — Son asır şairlerinden Şekerci Bigâneler naîm-i visâlinle şâdgâm


Bâkî A ğa, Ali Emîrî’nin verdiği malûmata göre mem­ Zehrâbe nûş i derd-i firâk âşinâların
leketin usta şekercilerinden biri idi. 1215 (M. 1800) te Hep durmuşuz yolunda sana arz-ı hâl içün
ölmüştür. Hacı Bâkî Ağa namıyla tanınmış olan bu Ey şehsüvâr hâline rahm et gedâların
şekerci ara sıra şiir de söylerdi. Ali Emîrî onun şu ga­ Ser rişte-i ümidini kat’eyleme sakın .
zelini örnek olarak alıyor : Yetmez mi B âki’ye dahi cever ü ezâlann

Aldı aklım ey perî ol sîne'i pâkin senin . - II -


Ben senin hayrânınım hiç yok mı idrâkin senin
Sırr-ı aşkı sorma benden gözlerimden bellidir
Gel mülâyim tıynet ol serkeşlik etme âşıka
Gark-ı hûnâb olduğum eşg-i terimden bellidir
Kangi iklimden alınmıştır aceb hâkin senin
Dîde-i dikkatle bak nûr-i terakkî dembedem
Fenn-i aşkı kim sana ta’lîm kılmış ey gönül
Hâme-i i’câz-ı hikmet perverimden bellidir
Kimdir üstâdm ki yok bir kimseden bâkin senin
Sözlerim kanûn-ı hikmet oldu ey erbâb-ı dil
Bu acebdir tıfl iken erbâb-ı aşkı fehm ider
Dinleyin kanûn-i hîkmet sözlerimden bellidir
Merhamet bâbını (bilmez tab’-ı çâlâkin senin
Fikr-i ulviyyetle hâkisterde olsam ben yine
Ey cefâcû hüsnüne mağrûr olup nâz eyleme
Tab’-ı ulvî perverim hâkisterimden bellidir
Tîr-i âhımdan hazer kıl yok mıdır bâkin senin
Aşkı inkâr eylemek B âkî bana kabil midir
Öyle bir gizli kapılmışsın gül-i ruhsâra kim
Çünki aşkım nağme-i hüzn âverimden bellidir
Kimse bilmez Bâkıyâ ol çeşm i nemnâkin senin
Bibliyografya : Tşa. — III - ^

Bâkî (Diyarbakırlı) — Son asır şairlerinden Bakî Gönlümü bend eyleyen bir dilrübânın ânıdır
hakkında Bey İbnülemin Muhammed Kemal, şu malû­ Gözlerim âyîne-i dîdârının hayrânıdır
matı veriyor (Sts.) ; Oldu gönlüm şevk-ı hüsnünden serâser gark-ı nûr
«Bâkî efendi: Abdülbâkî efendi a’şâr ve ağnâm me- Ruhlerin âfâk-ı hüsnün mihr-i feyz efşânıdır
mûriyetlerinde müstahdem Diyanbekirli Mehmed Ali Iztırâb efzâ-yi âlem olsa âhım çok mudur
efendi nâmında birinin oğludur. Takriben 1282 (M. 1865) Kalb-i hûnînim anın âzürde-i hicrânıdır
de Diyanbekir’de doğdu. Diyarıbekir mektûbî kalemine Nâbecâ evzâ’ına dehrin tahammül eyleyen
girdi. O vakte kadar ismiyle yâd olunmayıp «Karaağa» Nev’-i inşânın mükemmel merd-i hikmetdânıdır
denirdi. Kalemde yirmi kuruş maaşla tavzîf ve muah- Mevki’-i takdire B âkî koymıyor âsârını
haren evrak kalemine naki olundu. İlâve i hidmet ola­ Yoksa her nazmı anın bir hüccet-i irfânıdır»
rak rüşdî-i askerî mektebine imlâ muallimi ta’yîn kılındı. Bibliyografya : Stş.
Fransızca tahsiline çalışdıysa da öğrenemedi, Hicrî
B âkî (Edirneli) — X VII nci asır şairlerinden Bâkî
1330 (M. 1911) ve 1335 (M. 1916) seneleri arasında Diyâ- hakkında. Ahmed Bâdî «Rıyaz-ı belde-i Edirne» de şu
nbekir’de vefât etti. Nâle nâmındaki mecmûa-i eş’ârı-
malûmatı veriyor (C. 5, S. Wı)\
-takrizler ve mukaddime ile beraber kırk sekiz küçük
«Bâkî: bîmahlâs. Mühürkâr Derviş Bâkî-i zârdır. Tâ-
sahîfeden ibâret olarak 1311 (M. 1893) de tab’edildi :
rîhgûlukta meşhûr ve ol vâdîde genc-i mestur olup fet-
Mûmâileyhin ihdâ ettiği «Nâle» den dolayı hemşehrile­
h-i Bağdad’a bu târîhi demiştir:
rinden Süleyman Nazif Bey yazdığı teşekkürnâmeye şu - Tarih -
kıt’ayı ilâve eylemiştir : Güzîn-i Âl-i Osman Han Murad ol kim zamânında
Savt-ı hazini dilleri rikkat pezîr eder Adûnun zehresin zehrâb ı şemşîr-i cihâd aldı
Âgaz edince nâleye kilk-i hünerverin Önünce leşker-i feth ü zafer nusrat rikâbınca
Bâkî, beka-yi nâmını te’mîn için yeter Saâdetle varup Bağdâd’ı ol âlî nijâd aldı
Meydân-ı intişâra çıkan Nâle-i terin İşittim gûş-i câna rûh-i kudsî didi târihin

Gazellerinin ekseri Muallim Naci'ye nazîre olarak


söylenmiştir. — Târîh-i diğer —
Hurûf-i bî nukatla didi hâtif fethi târihin
- 1 -

— Gazel —
Bâkî (Gölpınarlı) — Asıl adı Mustafa İzzet olan
Etti esîr gönlümü âhır edâların Bâkî 1317 (M. 1899) ramazanının onuncu günü akşamı
Kıl merhamet esirine terk et cefâların İstanbul’da Kadırga’da ailesinin kira ile oturdukları bir
Zahm-ı marîz-i aşka devâ vasl-ı yârdır evde doğdu. Rusçuk eytam müdürü Kıyamî Mustafa İzzet
Arz etme ey tabîb yanımda devâların efendizade Ahmed A ğâh efendi’nin oğludur. Bu zat 1294
Türk Şairleri
725 Bak.

(M. 1878) te Rus iıarbinde İstanbul'a gelmiş ve burada dığı müdürlüğünde bulunmuştur. Mustafa İzzet efendi­
evlenerek kalmıştı. Tercümanı hakikat gazetesinde uzun nin babası, Dağıstanlı Ahmed efendi’dir. Ahmed efendi,
müddet muhbirlik etti. «Şeyhülmuhbirin» ve «Baba» un­ Abbas A ğa adlı bir zatın oğludur. Abbas Ağa, Gence
vanlarıyla anılırdı. Vefatına 2 1 gün kalm aya kadar muh­ eyaletinin Gölpınar köyünde doğmuştur. Annem Aliye
birlik etmiş olan Ahmed Âğâh efendi, bazı şiirler de Şöhret te Dağıstanlıdır.»
yazmıştır. Babasının çocukları yaşamadığı için adı değiştirile­
rek Abdülbâkî denilen Bâkî, Mînbaulirfan idadisinin son
sınıfına kadar okudu. Fakat 1333 (M,1916) te babasının
vefatı üzerine tahsili bırakmağa mecbur oldu. Bir müddet
memurlukta, bir müddet Menbaulirfan Farisî muallimli.
ğinde bulundu. Bir aralık ta Vezneciler’de dükkân aça­
rak kâğat ve kitap sattı. 1336(M, 1919) da dostlarından
birinin daveti üzerine Valdesiyle Çorum ’un Alaca kazası­
na gitti. Oradaki Kenzülirfan mektebine baş muavin ve
bir yıl sonra baş muallim oldu. 1340 (M .1923) taİstanbul’a
gelerek Muallim mektebinin son sınıfına imtihanla ka­
bul edildi. Şehadetname aldıktan sonra bir taraftan
muallimlik ediyor, bir taraftan da İstiklâl lisesinin sen
sınıfına devam ediyordu. Burayı bitirdikten sonra Ede­
biyat Fakültesine girdi. 1930 şubatında Darülfünun
tahsilini bitirerek Konya lisesi edebiyat muallimliğine
tayin kılındı. Daha sonra Balıkesir, Kayseri liselerirde
aynı dersi okuttu. Bir aralık Üniversite kütüphanesi ha­
fız kütüplügüne daha sonra Gazi Osman Paşa Orta
mektebi Türkçe ve Vefa lisesi edebiyat muallimliğine
tayin edildi. Bugün Kastamonu lisesi edebiyat mualli­
midir.
Bâkî, önce bir takım ilk mektep kitapları yazmıştı.
Bâkî Gölpınarh Bunlar epey zaman okutuldu. Sonra Üniversite Edebi­
yat Fakültesi mezuniyet tezi olarak Melâmîlik ve Melâ-
Bâkî Gölpınarh, bana verdiği bir varakada babası mîler adlı eserini yazdı. 381 sahifeden ibaret olan bu
hakkında diyor ki : eser, 1931 de Prof. Fuad Köprülii'nün bir mukaddime­
«Babam, Evvelâ Rusçuk’ta vilâyet mektubî kalemine siyle tab’olunmuştur. Bâkî bundan sonra Ahmed Sârbân'-
kâtiplikle intisab etmekle beraber, Ahmed Midhat efendi a isnad edilen Kaygusuz mahlâslı şiirlerin Vizeli Alâid-
merhûmun maiyetinde olarak gazeteciliğe de sülük etmiş din'e âid olduğunu bulmuş ve şairin tercümeihali ile şiir­
ve 1293 (M. 1878) te İstanbul’a hicret edip bir müddet lerini bir lügatçe ilâvsiyle neşretmiştir {Kaygusuz Vizeli
sonra Evkaf nezaretine kâtib olmuş ve bu nezarette Alâiddin Hayatı ve şiirleri T933, salıife-, 191). Daha
tahsîlât kalemi hulefalığına kadar yükselmiştir. Fakat sonra Yunus Emre'nm hayatı ve eserleri hakkında
kalemden ziyade gazeteciliğe bağlanmış ve yine^ Ahmed bir tedkik hazırlamış ve bu eserin ilk cildini neşret­
Midhat efendi’nin maiyyetinde muhbirlikle çalışmıştır. miştir.
Muntazam bir tahsili olmamakla beraber hembezm ol­ BâkVnin Atsız mecmua’d& Orhun'da, Azerbaycan yur d
duğu yüksek zevatın tesiriyle tekemmül ederek Türkçe- bilgisi'ndç:, Balıkesir Halkevi mecmuasCnda ve Türkiyat
den başka Çağatayca ve Farsçaya vâkıf olmuş ve ta­ mecmuasında bazı makaleleri de intişar etmiştir. Ted­
savvufta yücelmiş olan babam, Rusçuk’ta mezkûr mem­ kik ve tetebbularını daha ziyade Tasavvuf ve Tasav­
lekete seyahatle giden Hasib Baba’ya intisab ederek vuf edebiyatı üzerinde teksif eden Bâkî, gerek divan
Bektaşi olduğu gibi İstanbul’da da meşhur Hacı Fey- vadisinde gerek muhtelif tarzlarda bir hayli şiir de
zullah efendi’ye intisab edip Nakşı olmuştur. Bu iki zıd yazmış, Abdülkadir Belhtmn Farşa nazm ettiği Siinuhat-
tarikati meze eden ve tamamiyle melâmet neş’esine ını da gene manzum olarak tercüme etmiştir. Onun
sahib olan babam, şiire de âşinâ olmakla beraber yaz­ doğum ve ölüm hadiseleri üzerine kaleme aldığı tarih­
dığı şiirleri, vefatından bir kaç gün evvel yakmış ve ler de epeyce bir yekûn tutar. Bugün Türk Tarih ku­
benim elimde ancak on, onbeş şiir kalmıştır. Babamın rumu namına Reşîdiiddin'ın «Camiüttevarih»ini tercüme
babası da Kıyamı mahlâsiyle şiirler söyleyen Rusçuklu eden Bâkî’nin bir kaç manzumesini örnek olarak alı­
Mustafa İzzet efendi’dir. Bu zat Rusçuk’ta eytam san­ yorum:
Türk Şairleri
Bak. 1%

- I - Hünkâr ı aşka bende-i aşk âşinâ olup


— Gazel — B âkî günehlerimle müsâb olmak isterim
Dergâh-ı feyz-i Ahmed-i Muhtâr’a yüz sürüp
Firakı gördü bu gözler visâl şeklinde
Pây-i E büttürâb’a türâb olmak isterim
Göründü vech-i hakikat hayâl şeklinde
Selâm içinde nümâyân olup o mihr-i emel - IV _
Fezâ-yi aşkına doğdu hilâl şeklinde O lâ’l-i dilberi hergün terâneler öpüyor
Gönül o mertebe mecbür-i aşkı kim hattâ Hased ki rûyini rengin fesâneler öpüyor
Şifâyı istemiyor ihtimâl şeklinde Şemîm-i zülf-i siyâhın sabâdan istişmâm
Hevâ.yi aşkına dil uydu gitti ben kaldım Ederken âh onu bîderd şâneler öpüyor
Figan içinde mücessem meiâl şeklinde Habîbim âh acab hangi bezme mihr oldun
Vatan garibi gibi âşinâ-yi hicrânım Kudüm i nâzikini hangi lâneler öpüyor
Kemâl-i ömrümü gördüm zevâl şeklinde Firâk u hasretine mübtelâ dil ü dîdem
Tecelliyâtını gördüm o çeşm ü ebrûnun Hayâlini nigeh-i âşıkaneler öpüyor
Meâl-i hikmet-i ism-i Celâl şeklinde Dedikçe sevgili yârim vefâdan el çektim
Harîm-i Tûr-ı tecellîde mahvolup âlem O gül dudakları muğfil bahaneler öpüyor
Hudâ göründü o nevres nihâi şeklinde Nisâr kılmada Bâkî leâli-i hasret
Hadâ-yi aşka kuluz Bâkıyâ bihamdillâh Ruh-i hâzinini hep şâhdâneler öpüyor
Görür feiek bizi hep pâymâl şeklinde
— Doğum tarihi —
- V -
- II -
C enâb -1 mîr Sa’deddin ki nûr-i aynıdır dehrin
Müstağrak-ı aşk-ı lâyezâlim
Hudâ kılsın anı peyrev şeh-i erbâb-ı ma’nâya
Hurşîd-i avâlim-i cemâlim
Muhibb-i Âl-i Hayder şeyh-i râh-ı Pîr Sa’düddîn
Nûrunla tenevvür etti dîdem
Cemâli reşg-i mihr ü meh kemâli âsman pâye
Bîgâne-i zulmet-i leyâlim
Hudâ sulbünden izhâr eyledi bir gevher-i nâyâb
Pervâne-i şu’lem oldu ervâh
Çekildi nâmına tuğrâ-yi izzet çerh-i a’lâya
Gayretres-i seyr-i ehl-i hâlim
Celâleddin Ergun eyledi tevsîm o nevzâdı
Ben mağz-ı kelâm-ı Mesnevî’yinı
İyân oldı hulûs-i bîriyâsı zât-ı Molla’ya
Âlî bu hurûftan maâlim
İlâhî vâlideyniyle muammer kıl o mevlûdu
Her zerrede müstetir vücûdum
Füyûzâtiyle pîr olsun bütün a’lâ vü ednâya
Her mazhara neş’ever kemâlim
Saâdet hemrikâbı izz ü devlet hemdemi olsun
Dildârı müsehhar etti giryem
Yüzün soldurmasun bâd-i semüm-i çerh-i bîvâye
Raksân-ı beşâir-i visalim
Gelüp beş müjdeci târîh i cevher söyledi Bâkî
Bir hâlet-i aşka erdi kim dil
Jf' ö
oyf
Takririne dilde yok mecâlim
— 1350 — ’
Aynımda nihan benim hakikat
Gaybımda iyân olur hayâlim - VI -
Sultân-ı serîr-i ma’nevîyim — Şair Bâkî’nin Vefatına tarih —
Hayy-i ebedim ki yok zevâlim Ah yüz bin âh kim kaldım garîb ü derdnâk
Bir şem’-i şirârepâşım ammâ Nâle vü feryâd ile olmaktadır hâlim tebâh
Nezdinde kemîne-i zilâlim Bir dür-i nâyâb gaybettim firâkıyla anın
Dilsîr-i sürür-i feyz-i Mevlâ Neş’eye düşmen kesildim hemdemim baht-i siyâh
Mustağrak ı aşk-ı Zülcelâl’im Sîneçâk ü süznâkim eşgbâr ü bîkarâr
Süziş-i dil hunçegân çeşmimden oldu dadhâh
- III - Şâir*i şîrin edâ her beyti bir sihr-i helâl
Serşâr-ı feyz-i şevk-ı şerâb olmak isterim Kimsenin tanzîre yoktu kudreti bî iştibâh
Germî-i meyle lâ’l-i müzâb olmak isterim Sohbeti etvârı ef’âli kemâl-i re’feti
Devrân-ı lâyezâl ile bîpâ vü ser dönüp Nûr-i vechi tıynet i pâkine olmuştu güvâh
Peymâne vâr mest-i harâb olmak isterim Akıbet firkatserâ-yi dehr-i dûnu terk edip
Aguş-i vuslatında doğup ol kıyâmetin Eyledi birden bire dergâh-ı vaslı câygâh
Ben âftâb-ı rûz-i hisâb olmak isterim Tâm târihin yazup Bâkî kırıldı hâme veş
R ü ’yâ sanup kıyâmeti mestâna göz yumup •T J J . l f Jl. 1,'Vy J i t
Vâreste-i suâl ü cevâb olmak isterim — 1353 —
Türk Şairleri
527 Bak.

VII - B âki (kepenekçizâde) — Z V II nci asır şairlerinden

— Rubaî —
Bâkî hakkında Rıza şu malûmatı veriyor:
«Bâkî: Istanbulî Kepenekçizâde A bdüibâkî Çelebi’dir.
Cevr ü siteminle dâğdâr oldu gönül
Ahizâde Abdülhalim efendi’den nâil-i şeref-i mülâzemet
Gül gonca-i ruhsâra hezâr oldu gönül
olup tarîk-ı kazâya rıza vermiştir. Hakka ki Bâkî-i sâ-
Meftûn-i füyüz-i fikr-i hürriyyet iken
nî dinmeğe liyâkati vardır. Nitekim dimiştir Mısra':
Eyvâh esîr-i zülf-i yâr oldu günül
Sebakhân olsalar lâyık değil mi tıfl-ı nevresler
— VII! — Bu İki beyt-i ra’nâ zâde-i tab’-ı dilpezîrleridir:
— Farsça rubaî — Şeyle virdi hâsıl-ı ömrüm nice bir cûş ider
J>U J : ) \ J \ Nîl-i eşgin bir karârı yok mı tûfan (1) tâ bekey
Bâkıyâ dilbersiz âdem bâğ-ı dehri neylesün
Böyle bîhûde temâşâ-yi gülistan tâ bekey»
0:^ C-; oT y
Jl^ ^1 JJı— JiAİj Safayî tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
«Bâkî: Nâmı Mehemmed’dir. İstanbul’dan zuhûr Ke­
Bâkî (İstanbullu, Uşşakîzâde) — XVII nci asır şa­ penekçizâde dinmekle meşhûr evâl-i hâlinde tahsîl-i
irlerinden Bâkî kakkında Safâyî şu malûmatı veriyor: fazi u kemâl itmekle mülâzim ve semt i kazâya âzim
«Bâkî: Nâmı Abdülbâkîdir. Mahmiye-i İstanbul’dan olmağla bazı kazâya kadı olmuştur. 0 1 asrın şâir-i be-
zuhûr etmiş Uşşâkîzâde nâm fâzılın mahdumudur. Evâ- d î’-ul beyânından olup 1053 (M. 1643) tarihinde fevt ol­
il-i hâlinde kesb-i kemâlden sonra mülâzim ve müderris muştur.»
ve giderek mevleviyyet ile makdil-merâm ve kat’-ı me- Belîg tezkiresinde şu kayıd vardır:
râtib iderek Mekke-i mükerreme kadısı olup avddette «Bâkî Kepenekçizâde Îstanbulî Mehmed efendi 1087
Konya nâm mahalde 1090 (M. 1679) tarihinde fevt ol- (M.1676) de ser keşîde-i nemed-i merk oldu.»
mağla Hazret-i Mevlânâ âsitanesi hadîkasına defn olun­ Şeyhî «Vakayıulfuzalâ»da şunları kaydediyor:
muştur. Mevlânâ-yi mezbûr ilm ü mâarif ile meşhûr Bâkî: Kepenekçizâde Mehmed efendi’dir. Ba’de tah-
ulûm-i akliyye ve nakliyyede mâhir ve fenn-i riyâzi- sîl-il-isti’dâd Ahizâde Abdülhalim efendi’den mülâze-
yâtta akrânı nâdir Elsine-i selâsenin dekayıkına ârif ve metle bermurâd olup devr*i medâris-i mu’tâde ile kırk
kavâidine vâkıf bir vücûd-i muhterem olup ahyânen akçe medreseden m a’zûl olduktan sonra semt-i kazâya
def’-i melâlet i hâtır içün edhem-i hâme-i anberîn imâ- âzim olmuş idi. 1057 (M.1647) târîhinde fevtoldu.»
meşin meydân-ı şi’r ü inşâda cevlânger idüp tegazzül Kepenekçizâde Bâkî’nin vefat tarihinde ihtilâf vardır.
ider idi. Cümle-i âsârından Beyzâvî’ye hâşiye tahrîr it­ En doğru rivayetin Şeyhî tarafından verildiğini tahmin
miştir. Eş’ârından bir kaç beyit bu mahalle tahrîr edebiliriz.
olundu: Bibliyografya ■
. Rz ., Sfy., Blg., Şky. ş.

Oeçeli gerdenime silsile-i zülf-i dütâ Bâkî (Kethüda, Sünbülzade) — X IX uncu asır şair­
Dil-i şeydâyı hayâlâta düşürdi sevda lerinden Bâkî hakkında Ârif Hikmet şu malâmatı veriyor:
Hâmdır vâdi-i aşk içre o âşık mâdâm «Bâkî A bdüibâkî efendi: Toronzâde Emin efendi’nin
İtmeye puhte anı âteş-i derd-i sahbâ kethüdası idi. Eşref-i kuzâttan iken terk idüp kalemine
Bâkıyâ gevher-i nazmın komadı lâ’le revâc
nakl-i tarîk etti. Siinbiilzâde Vehbî mefhûmun birâder-
Yeridir olsa ger âvîze-i gûş-i şuarâ
zâdesi idi. Mustafa Paşa vak’asında berâber gelüp yağ-
Beliğ tezkiresinde şu kayıdlar vardır: ma-yi menâsıbda bunun dahi hissesine tezkere-î sânî
«Bâkî Uşşâkîzâde Esseyyid A bdüibâkî efendi 1090 mansıbı düşmüştür. Ba’del-fitne halâs olup sonra bir
(M. 1679) senesinde dâr-ı bekaya naki eyledi. memuriyetle Şumnu’ya irsâl olunup anda mat’ûnen fevt
olmuştur.»
Hâmdır vâdi-i aşk içre o âşık mâdâm
İtmeye puhte anı âteş-i derd-i sahbâ Aynı müellif bu malûmatı şu yolda tashih etmiştir :
Lûtf idüp cilvegeh-i nâza çık ey kebk-i hirâm «Atiyütterceme Sünbülzâde Vehbî merhûmun lieb
Muntazır şîve-i reftârına yârân-ı safâ büyük birâderi olup Pîrîzâde Osman Molla merhûma
mektupçu olan eşrâftan münşi-i fâzıl Mehmet Emin
Âsim zeylinde şu kayıd vardır :
efendi’nin oğlu A bdüibâkî efendi’dir. Eşrâf ı kuzât-ı
«Bâkî efendi Uşşâkîzâde: Bu eş’âr mecmuasından
Rumeli’den iken 1221(M.1806) evâhirinde Âmedî odasına
intihâb obndu. 1090 (M. 1679) da irtihâl etti.
memûriyetle tarîk-ı hâcegâniye dâhil ve 1223 (M.1808)
de tezkere-i sânî câhına vâsıl olmuştur.
mantûkunca 1227 (M.1812) hilâlinde Belgrad’a
Bibliyografya : sfy., Blg., Asm. ( 1) Tuğyan: nüsha.
Türk şairleri
Bak. 728
doğru bir memuriyetle giderken Şumnu’ya uğrayup orada
mat’ıinen fevt olmuştur. Gâbecâ eş’âr-ı mezâmîn medarı
ve tahrîr i inşâ-yi mütedâvileye iktidârı var idi.»
Fatin tezkiresinde şu malûmat kâyıdlıdır:
«Abdülbâkî efendi âti-yüt-terceme Sünbülzâde Veh­
bî efendi merhûmun birâderzâdesi olup Derseâdet’e
muvâsaletle ibtidâ meslek-i kazâya sülük itmiş ise de
muahharen uhdesine rütbe-i hâcegânî bil-i’tâ Amedî
odasına me’mûriyeti icrâ buyurylarak 1223 (M.1808) se­
nesi tezkere-i sânî me’mûriyeti uhdesinde olduğu halde
me’mûren Rumeli cânibine azîmet eylelüp 1227 (M.1812)
sâlinde ^ tarihi mantûkunca
medîne-i Şumnu’da irtihâl-i dâr-ı beka eylemiştir. Mûmâ-
ileyhin çendan eş’ârı manzur değildir.»
Aynı eserde şâirin şu tarih mısraı kâyıdlıdır;

Bibliyografya-, Arf-- Ft"-


B â k î (Mevlevi Mehmed A bdülbâkî)— Son asır şair­
lerinden Bâkî hakkında Bay İbnülemin Mahmud Kemal
şu malûmatı veriyor (St§.) :
“Bâkî efendi: Mehmed Abdülbâkî efendi, Yenikapu
mevlevîhânesi şeyhi erbâb-ı kemâlden Mehmed Celâlüd-
din Dede efendi’nin oğludur. 15 ramazan 1300 (M.l882)de Mevlevi Bâkî
mezkûr Mevlevîhânede doğdu. Civardaki sıbyan mek­
Bay Ahmed Remzi şu vefat tarihini vücude getirmiştir:
tebinde ve Dârüttahsil’de okudu, 1314 (M.1896) te Da-
iki târihi Remzî bir çıkardın kilk-i fâniden
vudpaşa mekteb-i rüşdîsinden şehâdetnâme aldı. Molla
C âm î’ye kadar Demircili Ahmed Fuad efendi’den oku
duktan sonra Kütübhâne-i umumî müdîri İsmail Saib Bay Tahir Olgun şu tarihi kaleme almıştır :
efendi’den taallüm etti ve 1326 (M.1908) da icâzetnâ- Yazdım ey Tâhir mücevher harf ile târîhini
me-i İlmî aldı. Mesnevihan Esad Dede efendi’den kavâ- >İT)‘ t " C-*- ‘\s\-
id-i Fârisiye tahsîl eyledi. Senerlerce pederinin Mesnevî Bay Sııud da şu tarihi yazmıştır :
dersinde bulundu. Bilâhare Südiüce dergâhı şeyhi E lîf Rihletin ey güzîde-i hilkat
efendi’den Mesnevî dersine devâm etti. Pederinin vefa­ Elti kalb-i halâikı nıe’yûs
tında yerine geçti. 1327 (M. 1909) de Meclis-i meşâyih Dedi nâlân olup lisân-ı kazâ
azâlığına ta’yîn ve 1336 (M. 1917) da azledildi. Dergâh­ J"}-*' 5^- 'lİl'
ların şeddi üzerine bir müddet kütübhânelerde tasnîf Bâkî hakkında Bay A bdülbâkî Gölpınarlı neşrettiği
işlerinde bulundu. Muahharren Dârülfünun İlahiyat fa­ bir yazıda bilhassa şunları söyliyor {Balıkesir Halkevi
kültesinde Fârisî muallimliğine nasbolundu. Bâkî efendi mecmuası Kaynak C. 3, S. 532 — 533):
edîb, nâzik, nüktedan, suhanşinâs ve istediği vâdîde «... Nükteci, sohbeti hoş olan Bâkî’nin özü de yüzü
şiir söylemeğe muktedir bir şâir-i mâhirdir.» kadar sevimli idi. Nükteciliği hakkında söyleyecek bir
Darülfünun’un Üniversite olmasından bir yıl sonra söz bulamıyorum. O büyük zekânın durduğu bir ânı
oradan infikâk ettirildi. Biraz sonra Bakırköy'ünde E r­ hatırlayamıyorum. En fecî’ bir şeyi onun küçük bir sözü
meni akalliyet mektebi muallimliğine tayin edildi. Bu­ gülünç bir hâle getirir. En kızgın bir münakaşayı onun
rada ancak bir iki ay vazife ifa edebildi. 24 zilkade naklettiği bir fıkra ta’dîl ediverirdi. Fıkracıhk ve nük­
1353 (25 şubat 1935) perşembe günü Süleymaniye k ü­ tecilik onun için külfetsiz bir şeydi. Nükteyi nükte yap­
tüphanesinde hastalanarak otomobille Topkapı civarın­ mak için sarfetmeğe kalkmazdı. Çünkü onun her sözü
da müsteciren oturduğu eve giderken Aksaray’da Et- nükte idi. Türk zarafeti onda tecessüm etmişti. Ahmed
hempertev eczanesine getirileceği sırada vefat etti. Cu­ Rasim bazı yazılarında Muhsin merhumun çok zarîf
martesi günü Merkezefendi camiinde namazı kılınarak nüktelerinden bahseder. Bâkî’nin dayısı olan Muhsin’in
- vasiyeti üzerine - Yenikapı Mevlevîhânesi bânîsi bir çok fıkralarını kendisinden duyduk. Bu hususta Bâkî’­
Kemal Ahmed Dede'vnn yanına defnedildi. Vefat ettiği nin dayısını kat kat geçtiğini de gördük. Fıkracılıkta
gün kütüphaneler tasnif komisyonuna aza seçilmiş, bir da eşi yoktu. Zemine uygun öyle fıkralar nakleder ve
gün sonra da Maltepe askerî lisesi edebiyat muallimli­ bu nakillere öyle nükteler katardı ki zekâsına hayran
ğine tayin emri gelmişti. olmamak imkânı bulunmazdı. Onda bir çocuk safveti,
Türk Şairleri
m Bak.

bir çocuk nezaheti vardı. Eğer hayatında bazı kimse­ Sevgisiz bu cihan loştur dediler
leri kırdıysa bu hareketteki sâik te ancak bu çocuklu­ Sevdâsız yaşamak boştur dediler
ğudur..» Mahabbet şarâbı hoştur dediler

Bâkî Dede, umumî harb esnasında Veled Çelebi^mn İçtiğim zehr oldu sahbâlannda

kumanda ettiği “Mücahidini Mevleviye„ alayında binbaşı Bir ırmak içinde gümüş su vardı
olmuştu. 1 şubat 1331 (M.1914) de İstanbul’da yapılan Gelip geçenleri bütün suvardı
merasim esnasında Çelebi’ye vekâlet eden Bâkî, ogün Bir yudum içince gözüm karardı
Mevlevi gülbengi okumuş, yazdığı bir manzumeyi de Sandım ki alev var mecrâlarında
inşad etmişti. Bu şi’rin bazı beyitlerini naklediyorum:
Elime verdiler benim bir kitab
Qazve-i kübrâ içün i’lâ-yi illiyyinden
Maâli dediler ,aşk ile şebâb
Rûh-i Mevlânâ-yi Rûmî cezbedâr olmuş gelir
Biçâre gönlümü eyledi harâb
Toplamış ervâh-ı pîrânı nesîm-i arştan
Semt-i bâlâdan zemîne feyzbâr olmuş gelir Hakikat bulmadım ma’nâlarında
Hep mürîdânın alup çıkmış gazâ-yi ekbere
Sûy-i rezme şevk ile Hayder vekar olmuş gelir Bu korkunç vâdîde kaldım bîkesim
Eylemiş gûyâ tecessüm girmiş asker şekline Bağırmak istedim çıkmadı sesim
Pışüvâ-yi ceyş-i ebrâr-ı kibâr olmuş gelir Yalnız ümidim, aşkım, hevesim
Çarh-ı atlastan kesilmiş sikke vü tennuresi Kırık rübâbımın nevâlarmda
Bir nihâl-i sidre elde destvâr olmuş gelir
Cedd-i pâki hazret-i Sıddîk ile hem azm olup - II -
Bir alem çekmiş guzâta destbâr olmuş gelir.. — Gördüm —
Dün gece seyr edip bâtın yüzünden
Bay Tahir Olgun bana gönderdiği bir varakada şun­ Cihânı kendimde pinhandır gördüm
ları söyliyor : Okudum sâkînin elâ gözünden
“Bâkî efendi Mevlevi alayına binbaşı tayin edilmişti. Onu da aşkıma hayrandır gördüm
Bir gün askerî kıyâfetiyle kendisini gördüm. Başında
Dîdeme envâr-ı Hazret göründü
destarlı sikke, arkasında derviş hırkasının kolsuzu deni­
Serteser kıtâb-ı hikmet göründü
lebilecek bir pelerin, bacaklarında diz kapaklarını epey­
Hâsılı kesrette vahdet göründü
ce geçmiş çizmeler vardı. Sağ elinde bir kamçı bulunu­
Sâcidi, mescûdu yeksandır gördüm
yor, sol eliyle kayışı hamâyil olarak asılmış, eski redif
Nûş ettim sâkînin peymânesinden
yüzbaşılarının taktıkları gibi tahta kınlı bir kılıcı tu­
Feyz aldım o çeşm-i mestânesinden
tuyordu.»
Mâsivâ ref’oldu dil hânesinden
Şeyh Oalib’i taklid ederek “Mevlevi bendesi Abdül-
Cânânı kalbimde mihmandır gördüm
bâki» imzasını kullanan şair, ciddî manzumelerden baş­
Şarâb ı vahdetten bir iki çaktım
ka bazı mizahi manzumeler ve hicviyeler de kaleme
Dilimde çerâğ ı irfânı yaktım
almıştır.
Cemâda, nebâta, hayvana baktım
Merhumun dostlarından şair ve hattat Bay Suud
Her şeyin aslını insandır gördüm
onun şiirlerinden ekserisini toplayarak yazmış ve vücu-
de gelen bu divanı Millet kütüphanesine vakfetmiştir K â’be vü büthâne hepsi bahâne •
Her yerde görünen vech-i cânâne
{Enfâs.ı B â k î: MU. Alm. K- Mz. Bu eserde Güneşler bu şem’e olmuş pervâne
Bay Suud’un Bâkî hakkında bir kasidesi de yazılıdır. Cihânı bu aşk ile nâlândır gördüm
Bâkî’nin bazı manzumelerini örnek olarak alıyorum • Bu cihan bir ulu pazarmış meğer
— I - Yaradan her şeyden satarmış meğer
İnkârın aslı da ikrarmış meğer
— O yolun yolcusu —
Küfrü de ayniyle îmandır gördüm
Elimde bir asâ tamam kırk sene
Dergâh-ı Rahmân’ı penâh edince
Dolaştım aşkımın sahrâlarında
Bu yolda cismimi tebâh edince
Bir yudum su yoktu uyurken bile
Derya-yi rahmete nigâh edince
Serablar göründü rüyalarında
Azâb-ı cahîmi âsandır gördüm
Bin renkli çiçekler açmıştı perler - 111 -

Uçardı üstünde şen kelebekler — Gazel —


Ben çiçek sanmıştım dikenmiş meğer Olursun bezm-i ünsâ ünse vâsıl rehberin varsa
Kanattım kalbimi sevdalarında Görürsün şâhid-i ma’nâyı çeşm-i enverin varsa
47
Türk Şairleri
Bak. 730

Olur Cibrîl-i tektâz-ı hired hayrân-ı pervâzın - VII -


Şuâ'-i âftâb-ı aşk-ı Hak’tan şehperin varsa Gördüm ol meh âşikâr olmuş nikab-ı işveden
Bu işretgâh ı ma’nâda içersin pertev-i tevhîd Dîdesi mahmûrdur nûş-i şerâb-ı işveden
Elinde nûr-i çeşminden yapılmış sâgarin varsa Mûsiki âhengi reftârından olmuş âşikâr
Alırsın kabza-i teshirine dünyâ vü ukbâyı Bir İlâhî nağmedir çıkmış rübâb-ı işveden
Füyûzât-ı İlâhîden mücehhez leşkerin varsa Zannım ol mâh-ı safâ on dördü ikmâl eylemiş
Sivâdan sîne-i bîkîneyi tathîre himmet kıl Feyzyâb olmuş vücûdu âftâb-ı işveden
Olur g-önlünde mihman husrev-i hûban yerin varsa Pek yakışmış zülf-i zerrîni ruh-i dilcûsuna
Miyân-ı sikkepûşâna olursan sıdk ile dâhil Bir müzehheb safhadır sanki kitâb-ı işveden
Görürsün zât'i Mevlânâ’yı Mevlâ gözlerin varsa , Nâz ü işve toplanup gûyâ ki olmuş yâl ü bâl
- IV - Bir yere gelmiş mehâsin incizâb ı işveden
Sevdiğim Bâkî gibi çeşmin de m esti mey midir
Çeşm-i kebûd-i yâr gelince hayâlime
Şimdi mi bîdâr oldun yoksa hâb-ı işveden
Nûr indi sanki kaib-i melâl iştimâlime
Evc-i safâ-yi vahdete ben yükselir idim _ Vlll _

Terk etmiş olsalardı beni kendi hâlime


İki necm.i siyâhtır çeşmin
Bir zerreyim zuhûrda ma’nâda âftâb
Nûr-i aşka güvâhtır çeşmin
Noksan irer mi ta’n-ı adûdan kemâlime
Bakarım her zaman figan ederim
Kaddim büküldü gerçi tenim oldu bîtüvan
Bâis i âh ü vâhtır çeşmin
İd i visâle erdi bakanlar hilâlime
Taparım bî irâde gözlerine
Kalbim hazîne-i güher-i bî nazîrdir
Çünki sırr-ı llâh’tır çeşmin
Bir lokma nân yoksa da ehl ü iyâlime
Bana lâzım mı mescid ü mihrâb
Ben bende-i kemîne-i evlâd-ı Hayder’im
Gönlüme secdegâhtır çeşmin
Şâhid semâ vü arz ola sıdk-ı makalime
Bulurum K â’be-i visâlini ben
Bâkî başımda tâc-ı ulâ fahr-ı Mevlevî
Aşkıma şâhrâhtır çeşmin
Dilbesteyim bu fahr ile Molla Celâl’ime
İstemem başka devlet ü izzet
_ V _ Gaye-i izz ü câhtır çeşmin
— Nedim’e
Neylesin nazire
âftâbı —
Bakl-i zâr
Bir zaman burc-i safâda mâhrûlar var idi Zübde-i mihr ü mâhtır çeşmin
Renklerden mey şafajslardan sebûlar var idi - IX -
Bezm-i nûşânûşumuz bir gülşen-i ma’nâ idi
Baht 1 siyâh zülf-i perîşâne benziyor .
Rûhtan sâf u muattar anda bûlar vâr idi
Ziilf i siyâh leyle'i hicrâne benziyor
Gözlerinde sâki-i gül çehrenin îmâ-yi aşk
G âhî ümîd-i vasi gehî bîm-i iftirâk
Leblerinde vasla dâir güft ü gûlar var idi
Hfccr ü visâl ömr-i şitâbâna benziyor
Zevklerden neşvelerden sûbesû şellâleler
Gönlüm o rütbe ma’kes-i dîdâr-ı yârdır
Bâde-i serşârdan âvâre cûlar var idi
Cismimde cân şimdi o cânâne benziyor
Çeşme-i hurşîdde rîzân idi gûyâ şarâb
Mihrâba baş komuş gibi müjgân-ı yâre bak
Âsmâna yükselen mestâne hûlar var idi
Bütler bu deyr içinde müselmâne benziyor
— VI —
Mir’ât-ı dilde hüsnüni seyreyliyor müdâm
Sîne-i bîkînemi her lâhza nâlân isterim Bâkî o meh de âşık-ı hayrâne benziyor
Nây-i Mevlânâ ile hem bezm-i irfân isterim
İsterim sırr-ı tecellî âşikâr olsun bana - X -
Ben temâşâ-yi cemâl-i yârı her ân isterim
— Tebrizli şair Bahayî’nrn vefatı münasebetiyle —
Mâsivâdan pâktir gönlüm misâl-i âsüman
Defn edip hâke eyledim avdet
Mihr-i V6ch-i yârı ben anda nümâyân isterim
Sevdiğim cism-i nâzperverini
Dîde-i Hakbîn için her zerre bir âyînedir
Eyledim de hayâttan nefret
Rü’yet-i cânân için karşımda inşân isterim
Severim şimdi kabr-i enverini
Bahr-i vahdet mevc ursun dilde her ân ü zaman
Aşkımı deryâ gibi bî hadd ü pâyân isterim Kurbet-i türbetinde oldu bütün
Şeyhini dervîşini gördük bu fânî âlemin C â y i üns ü safâ mezâristan
Destgîr olsun bana bir pâk dâmân isterim Firkatinle fakat mezâr bütün
Dergeh-i Molla’da B âkî kesb-i envâr etmeğe Bezm-i üns i safâ olan bu cihan
Şems i Tebrizî gibi bir mihr-i tâbân isterim 28 Te^nnisani 926
Türk Şairleri
n\ Bak.

- XI -
— Rubaî —

Biz zerre'i hurşîd-i ciiıân ârâyız


Kim hizmet-i Hunkâr’da pâbercâyız
Peykiz döneriz bir güneş etrâfında
Manzûme i şemsiyye'i Mevlânâ’yız

- XII _

— Farsça rubaî —

B â k i (Selânikli) — XVI ncı asır şairlerinden Bâkî


hakkında Ahdî, şu malûmâtı veriyor :
«Bâkî.i Selânikî: zamân-ı evâilde ve âvân-ı cevânî-
de sabâhat-i ruhsan reşg-i gülberg-i ter ve tarâvet-i
izârı gayret-i mâh ü hurşîd-i hâver idi. Elhak bînevâ-
lıkta serdefter-i nüdemâ-yi âlem ve bîhayâlıkta edâ-yi
mudhik ile pesendîde-i Arab ü Acem ve kelimât ı lâtîf
ile hoş sohbet ve meclis ârâ ve tekellüm i Fârisî ve
Arabîde bî nazîr ve bîhemtâ ol gonce-i nevreste-i gü-
listân-ı vefâ içün bülbülân-ı destanserâ ya’nî zümre-i Bâkî Sühâ
şuarâ ebyât-ı tarab engîz ve kelimât ı anber âmîz dirler
idi. Ve kendünün dahi tabiat i şi’riyyesi gayette hûb
ve mergub idi. Lâkin şöyle zarîf ve nâzük tab’idi ki
— Haziran —
aslâ kendüye güç göstermez idi ve ahyânen netâyic-i
tala’ından buna benzer nazım zuhûra gelüp meşhûr ve Kırlangıç yuvasından
makbûl-i cümhûr olurdu. Beyit Yeni yavrular saldı.
Gözlerimi avutan
Babanın cânı yürek yağı ciğerler kanı
Renkler mayısta kaldı..
Ana beş beş doğura sencileyin oğlanı»
*
* *
Bibliyografya : Ahd.
Ne olur ağarsın tan.
Susun kuşlarım bir an,
B â k î S ü h â (Ediboğlu) — 1331 — 1914 te Antalya’­
Bahçelerde haziran
da doğdu. Babası sabık evkaf müdürlerinden Edib Ah-
Yeni uykuya daldı..
med Bey merhumdur {Vefatı 1935). Memleketinde ken­
Varlık
dilerine "<Edibzadeler» denilir.
Bâkî Sühâ, ilk, orta ve lise tahsilini Antalya’da bi­ — II -
tirdi. Bugün ilk okul öğretmenliği ve gazetecilik yap­
— Hezimet
maktadır.
Deli bir ormandır beni çağıran.
İlk manzumeleri Servetifünun (Uyanı§) da intişar etti.
Bütün ölülerim peşime düştü,
Daha sonra Ç ığır ve Varlık mecmualarında şiirleri çık­
Bir yağmur geliyor, beni korkutan..
tı. Beş arkadaşıyla birlikte Antalya’da neşrolunan Ç a ğ ­
*
layan mecmuasında çalıştı. * *

Eserlerini henüz bir kitap halinde toplamayan Bâkî Yeşil dallar altında mâglûb bahar..

Sühâ, manzumelerinde ddha fazla melâle yer veren bir Meded Tanrım... bu başa, bu dizlere.
şairdir. Bilhassa Varlık mecmuasında neşrettiği ufak şi­ •
* ^
irlerinde Bodler'ın tesirleri görülmektedir. Ben neler beklerdim, sizden neler.
İstikbal için büyük ümidler veren bu genç şairin bu­ Ne bir ses verirsiniz, ne bir haber
günkü eserleri bile âhenk nizamları altında kuvvetli Huzura kavuşan mes’ud ölüler...
levhalar arzetmektedir. Varlık
Türk Şairleri
Bal. 732

- III - Balabey ( K arslı) — XIX uncu asır saz şairlerin­


— Yolculuk — den Balabey, Karslı Bay M. Fahreddin Saltkan’m ver­
Söyle bu sönen bahçede, diği malûmata göre, Şüregel’in ( 1 ) Kızılçakçak nahi­
Kalbim sana neyleyeyim? yesine bağlı eski bir kale olan Sosgret köyünde do ğ­
Sular mahzun, gökler mağrur, muştur. Hayatı hakkında etraflı malûmatımız olmayan
Seni nasıl eyleyeyim? bu samimî saz şairinin üç manzumesini naklediyorum;
- I -
Kalbim, kalbim artık yeter,
Yeter bu dibe çöküş; A ğbaba ilinde yaylak yerinde
Nedir bu tez sonbaharda, Gördüm ki arhaçtan çıktı bir gökçek
Bu sebepsiz yaprak döküş.. Sürüyü tek sağıp kuzuyu katıp
Küleğin koluna taktı bir gökçek
Varlık
Çimenler üstünden suna tek geçti
- VI -
— Uykusuz — Terlemiş ağ teni yakasın açtı
Bu akşam erkenden usulca Tanrım, Eğildi bulaktan souk su işti
Yorgun gözlerimi kapatabilsem. İçti yüreğime aktı bir gökçek
Dallar, yıldızlan seyreden dallar, İçişi görünür billûr nacakta
Dallara elimi uzatabilsem... Goşa hâl döğüşür gülgez yanakta
Duyarım sesini uykusuzların, Tomurlanmış bir çift yemiş bir dağda
Uykusuz başımı uyutabilsem.. Göğsü şehzâdeler tahtı bir gökçek
Uykumu gözümden bir el çekiyor, G ökçeğ’in başında borçalı vala
O eli, o eli bir tutabilsem.. Melekten azmadır huriden a’lâ
Varlık Bu garib başıma açtı min belâ
_ V - Ömrümün varını yıhtı bir gökçeg
— Gökler —
Çok il gezdim tuş olmadım eşine
Kıskanmam aslâ sizi.
Eğdirüp dingesin kara kaşına
Mağrur bakışlı gökler
Ağbaba tutuşup öz ataşına
Kıskanayım nenizi,
Gözinen Karzağ’ı yaktı bir gökçek
Çağırırken beni yer?
Gökçektir goncası gülü Hamas’ın _
Sizden daha derindir,
Vasfm söyler her dem dili Hamas’ın
Şübhesiz pek serindir,
Kul olmuş ulusı ili Hamas’ın
Daha geniştir mutlak
Balabeğ’i ezdi bahtı bir gökçek
Gömüleceğim toprak...
- II -
Kıskanmam aslâ sizi
Dünyâda var mıdır bir kes ki deye
Kıskanayım nenizi.
Bir gün ağrımadı hiç başım menim
Neye beyhude bekler.
Her kulun özüne göre derdi var
Ruhumu kendinize,
Bu yolda bulunmaz eşdaşım menim
Çağırırsınız gökler..
Yarlık Yoksulluk çetindir derler dünyâda
İğidi (2 ) kul eder nâmerde yada
- VI -
Ö lüm imiş her bir derdden ziyade
— Rahmet —
Bunlardan beterdir telâşım menim
Gün battı sarhoş kalbim ey., gün battı.
Koşuyor varılmaz ülkeye rüzgâr. Balabeğ'im yad illere konmuşam
Açıldı Tanrıya çıkan kapılar.. Sılanın derd ataşına yanmışam
Ayrılıktan bir virana dönmüşem
Derin gecelerin ötesindeyim Tökülür gün bugün bir taşım menim (3)
Alamıyor beni koynuna uyku. - III -
Bir bitmez okyanus içinde korku ! Gel gönül meylini al her hevesten
Özgelerin yâri sana naş (4) olur
İklim inden uzak şakıyan saat
(1) Bu yere bugün Zarşat ile birlikte Arapçay deniliyor.
Şifasız kula el vermiyor vuslet (2) Yiğit yerine.
R ahm et, Tanrım devasız kula rahmeti. (3) Kalmadı binamda bir taşım menim : Nüsha.
Oiindiiz (4) Naşı yerine.
Türk Şairleri
733 Bal.

Melâmet olursan ile âleme Engeller zulm ider mana her yandan
Sonra yüz çalışsan dalı boş olur Hoyrat bozdı binam virana gelsin
Her yerde çekemem men senin nazın Al yeşili töktüm kara bağlarım
Gice gündüz Buta oluptur sözün Bürçeği teline bakar ağlamm
Asla bir mecliste kalmadı yüzün Ceran tek tordayım ciğer dağlarım
Korkarım bu yüzden bir savaş olur Koymasın âhımı Aslan’a gelsin
Devletim yok ne hare idem yoluna Balasaıı'ıva sıdkım bütün o yâra
Cabadan hiç bir zad geçmez eline Men için bakmasın özge diyara
!ndi (1 ) kıymet bilen çetin buluna De ki min ( 1 ) aşk atın Ahısha’yı ara
Hami güzel gözü vara tuş olur Geçsin âl-Osman’a bu yana gelsin
«
Balabeğ'ım. hasret kalup yurduna
Balasan’ın XVIII nci asırda yaşadığı hakkında riva­
Hiç kimse düşmesün sıla derdine yetler vardır. Fakat onun namına izafe edilen bu şiir­
Salar gece gündüz zikr ü virdine lerin diğer biri tarafından yazılmış olması da muhte­
Yad ile düşene iidaş hoş olur meldir. Her halde Kerem ile Aslı, Ferhad ile Şirin . . .
Bibliyografya : M. Fahreddin Saltkan : Çıldır Âşıkları notlan, gibi menkabevî hikâyelerden biri olan ve daha muah­
Yazma. har zamanlarda teşekkül eden bu efsanenin de tesbiti
Balasan ( G enceli) — Kars ve muhitinde menka- elbette faydalıdır. Balasan namına mevcud olan manzu­
bevî bir aşk macerasının kahramanı olarak tanınmış melerden birini naklediyorum :
olan Balasan, halk rivayetlerine göre Genceli bir ke­
şişin kızıdır. A ğa Han adında bir Türk beyiyle seviş­ Ilgın llğm esen bahar yelleri
miş, fakat ailesi ve bilhassa ağabeysi Aslan, kızkarde- Gözlerim yolum gelecek mi yâr
şini müslüman bir gence vermek istemediklerinden Dîdemdem boşanan kanlı selleri
Ahısha’ya hicret etmişler ve hemen Balasan’ı birisiyle Tezden yağlığiyle silecek mi yâr
evlendirmişler. Bundan üzülen Balasan’ın, Felek meni taştan taşa sürüdi
Tanny’a alkışım budur ey Aslan Yüreğimde tüten aşkm korudı
Bir derd vere sana bayılma düşsün Hasret yeli vurup cismim bürüdi
Evvelâ dizinden kesilsin derman
Kavuşup yanmadan alacak mı yâr
Yara sarsın canın yeyilme düşsün
Derdli Balasan’&m ircam (1) bu sizden
beyitlerini ihtiva eden bir kargış ( Beddua ) yazması Bir şu’le götürün candaki közden
üzerine Aslan hastalanmış ve kırk gün geçmeden öl­ Salın civarına görün ki tezden
müştür. Sevgilisini bir türlü unutamayan Balasan, Ahıs- Salığım alup ta bulacak mı yâr
ha’ya gelen birisiyle H ân’a şu mealde bir mektup gön­
dermiş : Bibliyografya : M. Fahreddin Saltkan: Çıldır Âşıkları notlan,
Yazma
A ğ kâğat beleyim kan yaşa seni
Gence’ye var söyle Yâr Hân’a gelsin B a lım S u lta n ( Bektaşi ) — Bektaşi azizlerinden
îbtidâ arz eyle sıdk u selâmım Balım Sultan hakkında kat’î malûmat veremeyeceğiz.
Hulûsı tam tutsun merdâne gelsin Orhan zamanında Geyikli Baba ile birlikte Bursa fet­
Ondan ayrılalı canım hastadı hinde bulunmuş bir Balım Sultan’dan bahsedilmektedir.
G önül kuşı uçup dönmek istedi Merhum Ahmed Refikan Hazineievrak’ta bulduğu bir
Kanadım bağlıdı kol şikestedi vesika ile mevcudiyeti anlaşılan bu azizin hayatı hak­
Kurtulabilmenem efgana gelsin kında malûmat yoktur. Bay Bakî Gölpınarlı’ya göre
Baba İlyas müridlerinden olan bu zatın zaviye ve tür­
Gözedirem altı aydır yolum
besi Balıkesir’dedir. Ve Martlı mahallesinde önü açık
Mevlâm bilür menim müşkil halimi
bir türbede yatmaktadır.
Bağlamışam aşk oduna selimi
Bektaşılar tarafından « Piri sanî » addedilerek hak­
Göz yaşım kâr itmez pervane gelsin
kında bir çok menkabeler rivayet edilen ve (922— 1516)
Men Aslı değilem olmasun Kerem da vefat ettiği söylenen diğer bir Balım Sultan vardır.
Gönlüne koymasun derd ile verem Neşrettiğimiz manzumeleri lisan itibariyle Orhan
Hicran taptağıyım bulunmaz çarem zamanında yaşayan Balım Sultan’a isnad etmek imkân­
Bir umudum odur dermana gelsin sızdır. Bu şiirlerden birinde Şairin Mürsel Baba oğlu
Ömrüm oldukça men geçmenem ondan
Ölsem de hasretim gitmez cihandan (l)Rica.
Türk Şairleri
Bal. 734

olduğu tasrih edilmektedir. Filhakika Bektaşi azizlerin­ Enelhak’kı söyler sözüm


den olan Balım Sultan’ın Hacı Bektaş halifesi Mürsel Mi’râcımız dârdır bizim
Baba oğlu olduğu menkabeye uygundur. Fakat (922— Haber aldık Muhammet’ten
1516) da ölen Balım Suitan’m Mürsel Baba oğlu olma­ Geçmeyiz Zât ü Sıfattan
sı tarihen imkânsızdır. Çünkü bu zat Mevlâna ( Vefatı Balını nihan söyler Zat’tan (1)
(İ72 — 1273) ile muasır olan Hacı Bektaş halifesidir. îrşâdımız sırdır bizim
Eğer Bektaşi azizlerinden Balım Sultan, Hacı Bektaş Bibliyografya - Bkt., Ahmed Refik: Türkiye tarihi, Abdülba-
halifesi Mürsel Baha’nın oğlu ise ( 922 — 1516 ) dan kî Oölpınarlı : Balım Sultan: Kaynak Balıkesir Halkevi mecmuası
çok evvel ölmüştür. Yahud da bu zat, Mürsel Baba C. 1 S. 369 _ 372.
adında daha muahhar zamanlarda yetişen bir azîzin
B âlî ( Bahr-i nasâyih sahibi ) — XV inci asır şairle­
oğludur. Veyahud Mürsel Baba ahfadındandır.
rinden Bâlî hakkında tezkirelerde malûmat kayıdlı de­
Yeni vesikalar bulununcaya kadar bu şairin hüviyeti
ğildir. Onun bugün elimizde Bahr i nasâyih adlı bir
hakkında kat’î malûmat vermek bugün için imkânsızdır.
tercümesi bulunuyor (Ünv K. Yazma eserler No. 2303 ).
Neşrettiğim manzumelerden İkincisi evvelce Bek­
79 varaktan ibaret olan bu eser, 871 (M. 1466) da şa­
taşi Şairleri'nd& intişar etmişti. Birincisi ise Bay Talât
irin doğduğu Menteşe elinde ( Muğla vilâyeti )
Onay tarafından Ankara kütüphanesindeki bir mecmua­
yazılmış ve Fatih’in oraya gönderdiği sancak beylerin­
dan istinsah edilmiştir {No. 7013). Ankara kütübhane-
den Mahmud Bey'e takdim olunmuştur. Münderecatı
sindeki bir mecmuada Şairin ben de bir manzumesine
arasında bazı manzumeler de bulunan bu mensur ese­
rastlamıştım ( A l Ö3
).
'
rin baş tarafında şu beyitler görülmektedir;
Balım Sultan’ın iki nefesini naklediyorum :
Sekiz yüzden aşup târîh-i hicret
Çü yetmiş birliğiyle buldı şöhret
Benim sevdiceğim A li’dir Ali Bu sâl-i sa’d-i sâât içre nâgâh
A li’yi sevenler olmaz mı veli Zuhûra geldi bir hoş hikmetullah
Pîrimin elinden içmişim dolu Diledi şark u garbm pâdişâhı
A li’yi seversen değme yarama Bile ilümüzün hâlin kemâhî
Hakkı bilmez ile eylemem pazar Buyurdı bir özi vü sözi makbûl
Bir munâfık bin ehl-i îman bozar Ola bu didüğüm ma’nîye meşgul
Mürşidler olmasa yaralar azar Kıla teftiş mülk-i Menteşa’yı
Pirini seversen değme yarama îde tahrîr her yohsul u bâyı
Bilürdi hîgüman şâh-ı cihandâr
Mü’min müslim bir araya gelince
Emânet hıfzına oldur sezâvâr
Pirlerin elinden dolu alınca
Emin ü mu’temed mes’ûd beğdir
Günah savap hep anda sorulunca
Sorarsan adını Mahmud Beğ'dır
Şâh’ı sever isen değme yarama
îdincek bir mühimme ihtimâm ol
Benim yaralarım bağlıdır bağlı
Olur hayr ile nazm üzre tamâm ol
Aşık-ı sâdıkın ciğeri dağlı
înâyât-ı Îlâhî gibi irdi
Balım SultanMürsel Baha’nın oğlı Muhârek demde hu iklîme girdi
A li’yi seversen değme yarama Güler yüz gösterürek hâsa âma
- II - Getürdi şâhın iklimin nizâma
Biz Urum abdallarıyız Dilinün hûyı halka itmek ikrâm
Maksûdumuz yardır bizim Elinün âdeti ihsân ü in’âm
Geçtik ziynet kabâsından Barışmış cânı sâlih niyyet ile
Gencînemiz erdir bizim
Belirmiş gönli hakkaniyyet ile
Dâim kılarız biz zârı
Anun ahvâlini hoş bildi Bâlî
Hare eyleriz elde varı
Ki sıdk ile sever ilmi makali
Dost yoluna verdik seri
Münkirimiz hordır bizim Var idi Fârisî bir nüsha mahbûb
Alet . ta’cil kıldı terceme hûb
Aşk bülbülüyüz öteriz
Kıluben anı on beş bâba mahsur
Râh-ı Hak’ka yüz tutarız
Ma’nâ gevherin satarız Güzel bir şehr gibi itti ma’mûr
Müşterimiz vardır bizim Kodı Bahr-i nasâyih ana hoş ad
İletti ol beğe oldı görüp şâd
İstivayı gözler gözüm
Seb’ulmesânî’dir yüzüm (1) H-trk’tan : N üsha.
Türk Şairleri
735 Bal.

Kabûl idüp bu fâhir armağanı ve samimî olmakla beraber muvaffakiyetli eserlerden


Sevindi gönli hurrem oldı cânı sayılamaz.
Îlâhî Ahmed eyle hem tarîkm Bâlî divanının baş tarafında « Edirne Dârülhadîs
Dü âlemde Muhammed kıl refikin mütevellîsi Bâlî Çelebi » kaydı vardır. Divanda dikka­
Kime ki pîşüvâ ola Muhammed te değer bir de mukaddime mevcuddur. Şair, Edirne’de
Reh-i rast üzre ider seyr-i sermed mutasavvıfadan Pir Ahmed Muhtar Dede’ye intisab
etmiş. Bu zatın muvakkaten İstanbul’a gittiği bir sırada
15 babtan ibaret olan eserde şu kısımlar izah edil­ şair Hudayî Bey kendisine manzum bir muhabbetname
mektedir :
sunmuş, o da bu eserin Bâlî’ye gönderilmesini ve onun
1 — Akıl beyâmndadır. tarafmdan bir nazire yazılmasının teklif edilmesini iste­
2 — İlm i dâniş beyâmndadır. miş. Halbuki Bâlî, o güne kadar şiir yazmamış. Fakat
3 — Cehil takbîhindedir. şeyhinin nutku, kendisinin Hızır’la mülâkî olmasını ve
4 — Söz âdâbın beyân ider. bu yüzden şiir yazabilmesini temin etmiş. Ve bu müla­
5 — Hikmet ve emsâl ve nasâyih zikrindedir. kattan sonra âşıkane şiirler ibdâına başlamış.
6 — Dostluk ahvâlin beyân ider. Bu menkabeyi kaydettikten sonra Bâlî şunları söy-
7 — Düşmanhk zararm beyân ider.
liyor:
8 — Oğul terbiyeti ta’iîmindedir.
« . . . ebyât-ı eş’ârım ekseri îhâm ve tecnis-i tâm
9 — Beğlik umurun bildirir.
olup ebkâr-ı maânî ile dîvânım nigâristân-ı maânî oldu.
10 — Beğlere hidmet etmek tarîkin beyân ider.
11 — Eyülüğün menâfi’in ve yavuzluğun madarnn Yazılan derd-i aşk içün müretteb
bildirir. Kara bağrımdan olmuştur mürekkeb
12 — Sabr ile ivmek hâlin beyân ider. Eğerçi kim mecazidir edâsı
Hakîkîdir maânî muktezâsı
13 — Eyü huyun ve yaramaz huyun neticelerin bildirir.
14 — Râz g-izlemek kanunun g;österir.
o*'-''fehvâsınca gâh Selîmî gâh Süleymânî
15 — Dünyâ ve hırs ve tama’ zikr ider.
düşüp Sultan Murad Hân-ı âdil hazretlerinin devr-i sa-
Bâlî ( Hikmetnâme sahibi ) — îbni Bâlî’ye bak.
âdet destgâhlarından dîvân-ı aşk u mahabbet ve dâs-
Bâlî ( Edirneli ) — XVI ncı asır şairlerinden Bâlî tân-ı hüsn-i ma’rifet âleme iş’âr ve izhâr olunup dört
hakkkında tezkirelerde hiç bir malûmat kayıdlı değil­ pâdişâh-ı sâhibkırânın zamân-ı şeriflerinde mevâlî-i i-
dir. Yalnız onun divanındaki bir gazel, Haşan Çelebi zâm ile ve ehlullâh-ı kirâm ile ittihâd-ı tâm idüp diyâr-ı
tezkiresinde Kesriyeli Bâlî’ye isnad edilerek kaydedil­ Rûmî şuarâ-yi zû fünûniyle ve bülega-yi dürr-i meknû-
mektedir ( Kesriyeli BâlVye bakınız ). Şu halde bu ga­ niyle tâ Necâtî’den berü gelenlerle musâhabet ve mü­
zel ya hakikaten Kesriyeli Bâlî’nindir, Edirneli Bâlî di­ nâsebet vâki’ olmuştur. »
vanına yanlış olarak geçmiştir. Y a h u d d a d a h a kuvvetli ( 914 — 1508 ) de ölen Necati ile görüştüğünü
bir ihtimal ile Haşan Çelebi, Edirneli Bâlî’den haberdar kendi ifadesinden anladığımız bu şairin her halde çok
olmadığı için bu gazeli de Rumelili olarak gösterdiği yaşlı iken öldüğü muhakkaktır. Onun 4 manzumesini
Kesriyeli Bâlî’ye isnad etmiştir. Netekim ondan evvel örnek olarak ahyorum :
Bâlî’den bahseden menbalarda bu gazel yoktur.
Divanındaki kayıdlardan açıkça anhyoruz ki, BâM'uın
gazellerini tanzir eden Bâlî, Murad III. zamanına yani Biri gül yârimin biri gönce
982 — 1003 ( M. 1574 — 1594 ) tarihlerine kadar ya­ Mâlikiz aşk ile iki gence
şamıştır. Halbuki Kesriyeli Bâlî Selim I. in hükümdar­ Yed-i beyzâ-yi hüsn-i mehrûlar
lık ettiği 918 — 926 ( M. 1512 — 1519 ) yılları ara­ Pence-i âftâba ser pençe
sında, daha doğrusu ( 922 — 1516 ) da başlayan Mısır Bizi yâr ile eğler oyalar
seferi esnasında ölmüştür. Oldı dîvâne dil del-eğlence
Bâlî divanının bir nüshası bugün Üniversite kütüp­ Gönlümüz aldı gönli dildârın
hanesi yazmaları arasındadır ( Eo. 3i96 ). îki gönülle uğradık rence
1324 beyitten ibaret olan bu divanda naitler, kasi­ B âli aldamağile bûsen alur
deler ve gazeller vardır. 428 beyitlik kısmı teşkil eden Didi olsun bana bu öğrence
kasideler, ekseriyetle Selim ile Murad’a sunulmuştur.
- II _
En çok B âkî’ye olmak üzere Âhî, Emrî, Hayalî, Hay­
reti, Kemal, Necati, Selim Hân, Şemsî, Z â tî gibi şairle­ Bikr-i ma’nâya tab’ımız ane
re nazireler vücude getiren Bâlî’nin manzumeleri sade Sözüm erkekdürür babayane
Türk Şairleri
Bal. 736

Sâl-i nev olunmak pek becâ


Nev arûs-i hayâl-i rengine
Kalb ile buldum sâlidir
Söz eriyüz nazımda merdâne
Ehl-i tahkîk itse arz-ı
Nola mîr-i kelâm isek nazma Doğru elhak şalidir
Neseb-i âliyüz emîrâne Z ı le J j
Her kasidem beğim alay beğidir Çünki bu sal o f i, i sâlidir
Gazelim beş bölük ağayane Ola hakkında
Pâdişâhım bu sâlidir
Korkmuş öğünmeğe muhannes olan
B âli at sürdi hasma meydâne -1320-
Bibliyografya : Ali Emîrî: İşkodra şairleri.
- 111 - B âlî (Kesriyeli) — XVI ncı asır şairlerinden Bâlî
hakkında L âtifi şu malûmatı veriyor :
Başım üstünden şirâr-ı nâr-ı âh eksik değil
« B â lî: 'ri* aU Kümelinde erbâb-ı tîmârdan ve as-
Devlet-i hüsnünde bir zerrin külâh eksik değil
hâb-ı nazm ü eş’ârdandır. Sultan Selim devrinde
Nâr-ı aşkınla duhân-ı âhım aştı baştan
naki itti. Diyâr-ı Arab ve Şam ve Haleb feth olunduğu
Kande kim âteş ola dûd-i siyâh eksik değil
ve Mısır alındığı târihlerde gitti. Pesende kabil eş’ârı
Cürm-i bîhaddir eğerçi cândan sevmek seni
« ve hoş âyende güftârı vardır. Bu matlâ’ anındır:
Pâdişâhım afv kıl kuldan günâh eksik değil *
Ne lûtf ittin bana kahr ile garrâlanmadan gayri
Zülfi altında hüveydâ geh ruhi geh cebhesi
Güzeller şahı nen gördük temâşâlanmadjn gayri»
Âsmân-ı hüsne lâbüd mihr ü mâh eksik değil
Her zaman bir yâr-ı zîbâ ile eğlensek nola Ahdî diyor ki :
Bâliyâ dil milketinde pâdişâh eksik değil «Bâlî .• Kümelinde nâm şehirdendir. Ehl-i
tîmârdandır. Kûz ü şeb mülâzemet-i erbâb-ı dîvân ve
- IV — hizmet-i a’yân idüp ma’rifet-i cüz’iyeyi tekmil ve ze-
bân 1 Fürsü tahsil itmeden hâli değildir. Eğerçi şâir
Bir hümâyım veli kaf-ı feleğe ankayım
ehl-i nazım gibi meşhûr olmamıştır ammâ kelimât ı şe-
Su gibi geh akarım gâhi durur deryâyım
kerbârı halâvetten beri değildir . Ve beyn - en -
Nola bir nokta-i pergâr ise cismim zâhir
-nâs sûretâ evzâ’u etvâr ile şuarâya müşâbeheti yoktur,
Alemin anladığı dâireden a’lâyım
Heman Rumeli delülerine benzerdi. Lâkin ekser-i eş’ârı
Sözlerim tâc-ı ser itse nola her mîr-i kelâm
mahlâsı gibi şîrin ve rengîn vâki’ olmuştur. Bu bir iki
Kişver-i milk-i maânîde bu gün D ârâ’yım
beyit anınd ır:
Rişte-i şevka dizüp hürde gibi ma’nâyı
Felek-i nazma bugün mihr-i cihân ârâyım Dilâ sanma meh-i bedri ihata eylemiş hâle
Ahmedî meşrebiz âlemde Muhammed hakkı Kemend i mihrini takmış o mâh-ı çârdeh sâle
Dil esrâr-ı leb-i lâ’linde sergerdân ü hayrandır
Nûş-i cân isteyene sözde dem-i îsâ’yım
Sanasın bu mekestir kim ırakfân dolaşur bâle
Şekerdir vasf-ı lâ’l-i yâr Bâlî neyşeker hâmen
B â lî (îşkodralı) — Son asır şairlerinden Bâlî hak­ Oıdâ vir kand-i güftâr-ı lebinden tûti-i bâle»
kında Ali Emîrî şu malûmatı veriyor (îşkodra vilâyeti
Ha%an Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır:
şairleri) :
«Bâlî : Kümelinde erbâb-ı tîmardandır. Merhum Sul.
“B â lî: Ahâlisi şecââtie meşhûr ve tevârîh-i Osmâ- tan Selim devrinde cânını cânib-i H ak’ka teslîm itmiştir.
niyyede niçe celâdetleri mastûr olan müntehâ-yi hudûdda Kâtib-i vilâyet-i kudret havâs-ı mülket-i belâgati mez-
ve kenâr-ı bahride vâki’ kasabası ümerâsından ve bûre hâsıl kayd etmeğin ol tîmârdan dil-i bîmârı
asrımız şuarâsındandır. Hâlâ kasaba-i mezkûrede sâkin hayli mahsûl almıştır. Ve sihâm-ı lûtf-i kelâmı hedef-i
ve kendi umûr ve husûsiyle meşguldür. Kasaba-i mez- kabûl-i hâs u âma mevsûl olmuştur. Bu şiir anındır:
kûre muhârebe-i zâile neticesinde Karadağ’a terk olun­
Bağın güli vü sünbüli serv ü benefşesi
duğu cihetle bittabi’ gitmedim. Lâkin sâhib âsâr oldu­
Yâri gelür deyu kodular gözci nerkisi
ğunu îşkodra’da iken işitiyordum. Işkodra’dan infikâ-
Aldı haber sabâdan ü döndi göz eyledi
kimden dört beş sene sonraya kadar hayatta olduğunu Ya’ni gelür o gözleri âhû veşin sesi
1320 (M. 1902) senesinde hâkan-ı esbak merhûm ve Müştâk imiş benefşe ki pâyine yüz süre
mağfûr sultan Abdülhamîd-i sânî hazretleri hakkında Miskinin o imiş çemen içinde sekmesi
İstanbul gazetelerinde, gayr-ı mükerrer yedi târihi hâvî Bâlî nice halâs ola kaplan-ı aşktan
Çünkim irişti tenden öte câna niçesi»
olarak gördüğüm dört beyitli manzûme-i târîhiyyeleriyle
anlaşılıyordu. Dört beyte yedi târih dere eylemek te­ Beyanî tezkiresinde de şairden kısaca bahsedilmiştir.
zekkür olunursa haylice mehârettir. Mezkûr târih şudur: XVI ncı asırda yazılan nazîre mecmualarında Bâlî’nin
Türk Şairleri
737 Bal.

de bazı şiirleri kayıdlıdır. B â lî ( Sarhoş, Mutasavvıf ) — Cevherî’ye bak.


Haşan Çelebi tezkiresinde dört beyti yazılı olan bir
B âlî ( Saz şairi ) XVII nci asırda yaşadığını tahmin
gfazelin tamamını da Millet kütübhanesindeki bir mec­
ettiğim Bâlî’nin bir türküsü Millet kütübhanesindeki bir
muada mukayyed buluyoruz {Mit. Altn, K. Mz. Mc.
mecmuada kayıdlıdır {Mit. Alttı. K. M z, Mc. No. 751).
No : 563) . Tezkirede olmayan beyit şudur:
Türküyü naklediyorum :
Ey Hızr dil şeker leb'^ü ey çeşme-i hayât
Zülf-i nigâre uyma karanlıktır ötesi» — Türkü —

Şairin 922 _ 923 (M, 1516 — 1517) yılları arasında Dört yanımdan hicran yolum bağladı
öldüğü anlaşılıyor. Ahdî tezkiresinde şairin hayatta gös-" Yol ver felek gönder beni sılaya

terilmesi her halde yanlıştır. Zabt olunmaz çeşmim yaşı çağladı (1)
Bâlî’nin üç gazelini naklediyorum : Yol ver felek gönder beni sılaya

— I — Elâ gözlü dilber yola bakar mı


— O azel — Hicr oduna yüreceğin yakar mı
Aşık olan böyle derdi çeker mi
Sen saçı Leylî ucundan dil-i mahzûn şekil Yol ver felek gönder beni sılaya
Yüz'sürer dâga düşüp serseri Mecnûn şekil
Serv kadler bu cihan bâğı içinde bî had Gurbetlikte kimse yoktur varmağa
Görmedim sencileyin bir kad-i mevzûn şekil Aktı çeşmim yaşı döndi ırmağa
Seg-i kûyim dimeğin yâr ululandı rakîb Destur ola engelleri kırmağa
Görmedim sencileyin tâli’-i meymûn şekil Yol ver felek gönder beni sılaya
Koşmuşam tab’ımı şebdîz-i batından ileru
Görmedim kimse geçe eşgimi gülgûn şekil Gedâ B âli oturmuştur postuna
Dişleri vasfını yazmışsın işiden ider İntizardır ol gözteri mestine
Her sözün Bâli senin bir dür-i meknûn şekil Dağlar çektin bu sinemin üstüne
Prv. Yol ver felek gönder beni sılaya

- II - Bâlî ( Sofyalı ) — XVI ncı asrın meşhur mutasav­


Yâr çün urdı şehâdet kılıcın gerdenime vıflarından Bâlî, Sofyalı ünvaniyle meşhurdur. Şakayık
Kan ile yun beni zinhâr su keyman tenime tercümesinde kayıdlı olduğuna göre “ Rüsûhî Süley­
Hamdülillâh ki şeb-i gamda komaziar yalınız man Halîfe nâm kimseden mesmû’dur ki merhûm Şeyh
Şem’ bir yanım alup sâye geçer bir yanıma Bâlî efendi İstırumca câniblerinde doğup büyüyüp
Hâsılı kendimi taşlarla döğersem yeridir Sofya’da tevattun ve temekkün eyledi„. Sofya ve İstan­
Emeğim yile varup od bırakur hirmenime bul’da tahsil eden Bâlî, Çatalca köylerinden Baba
Y â İlâhî bana kimden irişiser derman Nakkaş’ta medfûn olan Halveti Şeyh Kasım Çelebi’nin
Korkarım söylemeğe râzımı pîrâhenime haiîfelerindendi. Şakayık tercümesinde bu zat hakkında
Didim ağyâr komaz varmağa kapuna beni da sitayişkâr cümleler sarfediliyor.
Didi ey B âli dilersen yüri var revzenime Şakayık tercümesinde Bâlî hakkında deniliyor k i ;
Mcnz. « Hudûd-i nüzhet nümûd-i şeriatı hâfız ve râî ve
âdâb.ı tarîkat-i söfiyyeyi murâî olup tâât ve ibâdâta
- 111 -

müdâvim ve âmil ve âlim kimse idi. Zümre-i fukara-i


Sular ki yerde sürünür eşgim punandır irâdet perver ve fırka-i mesâkîn-i kerâmet güsteri is’âd
Encüm ki gökte görinür âhım şirârıdır ve imdâd idüptullâb-ı kemâlât-ı nefsâniyye-i insâniyyeyi
Feryâd kim başında yedi derd.i dâğ-ı aşk kasârâ-yi melekât-ı insâniyyeye îsâl ider idi. Hüsn-i
Deşt-i belâ vilâyetinin tâcdârıdır yümn-i âsâr-ı hidmeti berekâtında anın hulefâsından
Mir’ât-ı kalbin içre bu sûret nedir disen çok kâmil ve mükemmel kimseler zuhûr eyleyüp bî ni-
Deyr.i gönülde bir sanemin yâdgârıdır hâye nâmdâr halîfeleri kalmıştı. Tekmîl i halâyık içün
Serv-i bülendi eyledi tûbâyı sernigûn etrâfa halîfeler salmış idi O l şeriat şiâr azîz-i büzürg-
O l mâh rû ki hüsn elinin şehriyârıdır vârdan dest-i tevbe ile el alan tarîk-ı Hakta yed-i bey-
Nâr ı firâk-ı yâre yaman câna su sepen zâ izhâr idüp bana devlet elverdi deyu mesrûr olur idi.
Her gâh BâWmn gazel-i âbdârıdır 0 1 sertâc-ı ashâb ı kerâmet ve reîs-i rüesâ-yi erbâb-ı
Mc. velâyetin dal tacını başına alnp ana serfürû eyleyenler
Bibliyografya : Ahd., Ltf., Hsn,, Byn., Mcnz., Prv., Mc. dâl-i devlet dârma destres bulup tamâm izzet bulur idi».
Divan. Bâlî, 960 (M. 1552) saferinin son cuma günü öğle
Türk Şairleri
Bai. 738

zamanında vefat etti. Sofya’nın bir saat haricinde Sa- bâriayı şâmil mektub irsâl eyledi. Bu mektubda mü’min
lâhiye denilen yerde defn olundu. Mevlâna Ali Kuşî kardeş deyu Çivizâde efendiye hitâben ol nakkad-ı â­
neslinden Abdülâziz oğlu Kadı Abdürrahman bu muta­ lem kelimât-ı râyice-i mühezzebe ve makalât-ı câize-i
savvıfın medfun bulunduğu yere bir cami ve bir zaviye müzehhebe dere eyledi. Ve tefâsîr-i kelâm-ı şerifte me-
inşa ettirdi. vâzi’-i mu’dile ve mevâzi’-i müşkilede risâleler tahrîr ve

Bâlî’nin epeyce eseri vardır. Bunlardan bazılarını tastır eyledi. Ve dahi Fusûs nâm kitâbı şerh eyleyüp

Bursalı Tahir şu suretle kaydediyor (Osm.) : şâir şürrâhtan gûy i fazilet ve meziyyeti çaldı aldı gûy
rübâyân-ı meydân ı fezâil anın ardınca baktı kaldı. Sa-
« Asâr-ı aliyyeierinin en meşhûru Matbaa-i Osmani-
fâ-yi meşreb ve neka-yi zevk ve vicdan sâhibi olup
yede tab’olunan Şerh-i Fusûsü.lhikeni'dn. IJsûl-i Fakır
hem ehl-i kal hem ehl-i hâl olmağın kal’-i şevk-i şükûk
ismiyle de benâm Etvâr-ı sitte, Risâle-i kaza vü kader
ve kat’-ı urûk-ı şübehât idüp ol kitâbın esrâr u esmâ-
Mecmuatünnesayih, Manzûmei Varidat, Şerh-i hâdîs-i
rını bi-tarîk-it-tedkîk tahkîk eyledi. Bu hakir ol azi­
Kudsî-i Küntü kemen gibi gayr-ı matbu’ âsâr-ı ârifâne-
zin müellefâtına Sofya’da zafer bulup şeref-i mütâlâasıy­
leri de vardır. »
la teşerrüf eyledim. Mervidir ki Şeyh Bâlî efendi bir
Bâlî’nin bazı eserlerine kütüphanelerde rastlıyoruz : gün Şeyh Kasım Çelebi’nin emriyle bağlarının tîmârına
Yahya efendi kütübhanesinde Mekamat ve merâtihün- varup hayli güşiş ve verziş üzere iken vâris-i ilm-i Ne­
nefs ( No. 2927 ), Umumî kütübhanede Risâlei elvâriis- bi Yesribî Şeyh Muhyeddîn-i Arabi hazretleri müte-
sâlikîn ( No. ), Üniversite kütübhanesinde Risâlei messil olup benim Fusûs nâm kitâbımın müşkilâtını hal
Etvân seb'a ( Türkçe eserler No. 643 ), Üniversite kü­ 'leyle deyüp Şeyh Bâlî efendinin eline bir kaç varak vi-
tübhanesinde Tercemei kıssai İbrahim (No. 2410). rüp onlar dahi kabul eyledikten sonra ahşam zamânın-
Bunlar meyanmda gösterilebilir. Bazı mecmualarda da da zaviyeye gelüp Şeyh Kasım Çelebi ile mülâki olup
mektuplarına tesadüf etmekteyiz. (Meselâ bakınız'. Tpk. mükâlemeye şürû’ eylediler. Bu esnâda Şeyh Kasım
Rv. K. No : 1998 ). Bir mecmuada ise Kızılbaşlar hak­ Çelebi sırr-ı ma’hûddan âgâh olup Şeyh Muhyeddîn-i
kında yazdığı mühim bir mektup kayıdlıdır ( Tpk. Rv. A rabi’nin Şeyh Bâlî ile muâmelesinden sürûş-i gaybın ilka-
K. Mc. No. 1913 ). siyle haberdâr olduğunu iş’âr ve i’lâm eyledikten son­
Bâlî, devrinde mühim bir şöhret kazanmıştır. Matbu ra hikâyet eyledi ki bundan akdem âlem.i misâlde haz-
Tarikatnamei Halvetiyye'de, Kasım Çelebi’nin halîfele- ret-i Resûl-i ekrem . mahzarında Şeyh
lerinden bahsedilirken deniliyor ki : Muhyeddin hazretleri ekâbir-i ümmetinden biri benim
kitâbımı şerh idüp hucub-i şübehât-ı mu’dilesini def’ü
" . . . Ve biri dahi Sofya’daki Bâlî efendi’dir ki ol
ref’ eylemek recâ ederin dedikte ben dahi heman haz-
tarafları ihyâ idüp kendinin ve halîfelerinin mensublarının
ret-i risâlet menzilete niyâz idüp bu saâdet benim halî­
mikdârı on bin vardır. „
felerimin birisine nasîb olsun deyu tazarru’ ettiğimde
Şakayık tercümesinde deniliyor k i : benim bu mültemesim karin, i kabûl olup ol şerhin yaz
« Ulûm-i zâhireyi tahsîl ve tekmîl sadedinde tasfiye ması sana nasîb olmak mukarrer olduğuna işâret buyu­
ve tezkiyeden hâlî olmayup inşirâh-ı sadrı ucundan ek- ruldu. Bu ma’nâ bizim çoktan ma’lûmumuzdur. İmdi
ser-i evkatta nûr-i şem’ i sîne-i pür sekînesiyle mütâ­ Allah mubârek eylesün deyüp hatm-i kelâm eyledi. »
lâa eder idi. Bu kadar hâletle müteselli olmayup Şeyh “ . . . Ve dahi Sultan Süleyman Hân ile bazı sefer­
Kasım Çelebi’den istirşâd ve istikmâl eyledi. Filvâki’ lere varup evkat-ı mübârekede feth ü zafer içün duâ
kemâlât-ı beşeriyyede gayet i gayât-ı kasiye-i nâiyeye eder idi. „
nâil ve vâsıl olup melekât ı melekiyenin i’lây ve âlâ yi
Bâlî bir takım sofiyane manzumeler de kaleme al­
zerâ-yi âliyesine urûc ve suûd eyledi.Bihâr-ı teyyâr-i maâri-
mıştır. Onun bu şiirlerinde « Vahdeti vücud » prensip­
f-i ledünniyeye müstağrak olmağın âsâr-ı cemîle zuhûra
leri açık ve samimî bir ifade ile gösterilmiştir.
getürüp resâil-i acîbe ibrâz ve ısdâr eyledi. Maârik i
Şakayık tercümesinde deniliyor ki :
ekâbir-i eslâf-i eşrâf olan kazâ vü kader mes’elesine
« Şeyh Bâlî efendi’den gâh gâh eş’âr-ı dilkeş sudûr
müteallik bir risâle yazup makdûr-i beşer olduğu ka­
ider idi. Bu matla’ anındır:
dar ve bâlâter tahkîk idüp Kemal Paşazâde’nin risâle.
sinde olan rüdûdu redd eyledi. hadîsinin Çün nasib oldı ezel meyhâne-i aşkın bana
tılısmât-ı künûz-i rümûzunu feth idüp neffâsât-ı ( 1 ) ak- Oeçmişem lıavf ü recâdan mâsivâ neyler bana
lâm-ı müşgin arkam ile ol bâbda olan akayık-ı
hakayıkı izhâr eyledi. Ve derâhim ü denânîr vakfiyye- Bunun emsâli eş’âr-ı bi misâli binihâyedir. „
tinin cevâzı ve sıhhatine müteallik nukud-i hakayık-ı Bâli’nin mutasavvıfane bazı şiirlerine mecmualaıda
tesadüf ediyoruz. Bursalı Tahir’in ( Osm. ) bir beytini

(1) oL'U örnek olarak aldığı « Varidat » manzumesi, Yahya


Türk Şairleri
739 Bal.

efendi kütübhanesindeki bir mecmua ile Bay Osman Tâkatı yok muhdisin nûr-i tecellâ tâbına
Ergin’e aid bir mecmuada mukayyeddir. Bendeki eski Kim tecellîden nice düşti yere M ûsâ’yı gör
bir mecmuada da «Bâlî.i Sofyavî» serievhaiı ve Vech-i H ak ’kı sen bu gün görmek dilersen bî hicâb
Cihân-ı bîbakadan rûh i pâki rihlet itttikte Ana meclâ olmağa âyîne-i eclâyı gör
Ditniş Sultan Süleyman pend idüp oğlu Selim Hân’e Kopdı tûfân-ı havadis mülk-i dil gark olmadan
Habl-i hubb i Zât’tan gel yı gör
Beytiyle başlayan bir manzume mukayyed ise de bu
Hûr-i iynin düşme dâm-ı zülfüne zâhid gibi
şiirin Sarhoş Bâlî’ye aid olduğu anlaşılmaktadır.
Geç hevâsından behiştin maksad-ı aksâyı gör
Bâlî’nin bir manzumesini örnek olarak alıyorum :
Dâr-ı dünyâ unsurîdir her nefes bulur fenâ
Gerçi ihyâ eyleyübdür mürdeyi îsâ'yı gör
— Manzume-i Varidat — Ekmel-i sûret idüb Hakk-ı Taâlâ âdemi
Beyt i ma’mûr ister isen sen dil-i dânâyı gör Mürde dilde rûh.i kudsîden olan ihyâyı gör
Mescid-i aksâ dilersen dergeh-i Mevlâ’yı gör Rûh-i kudse mazhar ol geç bu sıfât-ı süfliden
Lebs-i fakr-ı zâtı gey ta bulasın izz ü şeref Ulve gel tecrîd ile merfû’ olan /sâ’yı gör
Vâdi i bîzer' içinde K â’be-i uiyâyı gör Âliye olan makamât ile olma muhtecib
A bd i mahz ol Mâlik’in her emrine kıl imtisâl Pişüvâlar irdüği ol rütbe i zülfâyı gör
emrinde olan hükmile tuğrayı gör Nûr-i vâhid mazharıdır işbu cümle mümkinât
Gel mücellâ eyle jeng-i mâsivâdan kalbini Zât ile kaim olan ol vâhid-i yektâyı gör
Dilde gel emn-i cilâ ile sen istidayı gör Hak’ka tâlib olana yokluk gibi sermâye yok
Cem’-i esmâ ile kıldı Hak seni âyîne çün Ger ararsan genc-i vahdetde anı arayı gör
Gör ne sûret gösterir âyîne-ı eclâyı gör Ger serâ-yi vahdete girmek dilersen sırrile
et- y in arasın varlığından fasi idüb Gayrı ko tevhîde gel sen ^ ile yı gör
Çık aradan ok gibi sen sehm i j' yi gör Mahv-i evsâf eyleyüb esmâ ile ol muttasıf
Bî cihet ol her cihetden vech-i Hak ide zuhûr Kim duhûl-i cennete bâis olan ahsâyı gör
Bunca vechin arasında hayret-i kübrâyı gör Fakr-ı kâmil hâsıl olsa gayre kalmaz ihtiyâç
Vech-i Hak’dan gayrı eşyâ fâni i mutlakdürür Alemînden fakr ile ârifde istiğnâyı gör
İSI* V jf" kavlinde istiğnâyı gör Hizmetinde devr ider bu nüh felek leyi ü nehâr
Vech-i Hak her zerrede zâhir iken sofi harîs Muntazırdır cennet içre vaslına havrâyı gör
Hûr-i iyne göz diker ol ahvel ü a’mâyı gör Bakma âlem sûretine ma’niye eyle ubûr
Bakma nefsin lezzetine kim bekası yokdürür Zîra ma’nî gösterir bu mevtın-i rü’yâyı gör
Rûh i kudsîden dile nâzil olan âlâyı gör Feyz-i akdes menbaidır kalb-i ârif bîgüman
Müttekî ol tâ ki Hak ilmin sana ta’lîm ide Her nefes bî vâsıta kalbe gelen büşıâyı gör
Ilm-i H ak’dan almağa bâis olan takvâyı gör Dil kaçan kim secde itse Hak’ka olur vj'''

Hâsıl olmaz kurb-i Mevlâ devlet-i dünyâ ile Emri de dere olan ma’nâyı gör
Ekremi bilmek dilersen efkar ü etkayı gör Âdem-i hâkîye şeytân eylemedi inkiyâd
Geç bu kesret sıkletinden ko bu kayd ı esfeli Secdeye mâni’ olan âteşde isti’lâyı gör
Çık fezâ-yi vahdete ol m atlab.ı a’lâyı gör Çün bekadır kabiliyyet feyz-i Hak olur menâs
Künc-i vahdet içre eşyâ birbirine müttefik Feyz-i isti’dâd içün gel dilde sen zikrâyı gör
İşbu kûy-i kesret içre şûriş ü gavgayı gör Varlığın tahlîl idüb ulve idersen ger urûc
Âlem-i ıtlâka gel sen ko bu kayd-ı kesreti Mustafâ’nın şer’i içre Hakkile yı gör
Ma’rifet ezhârını pür zeyn iden sahrâyı gör Ger hulûl itmek dilersen vahdetin hazrâtına
Bî vücûd ol girmek istersen serâ-yi vahdete Ref’-i ahkâm-ı hucüb kıl halka-i uzmâyı gör
Vasf-ı gayrı men’ider ol hazret-i ahmâyı gör Cümle eşyâ feyz-i vâhid mazharıdır lâyezâl
Bakma âdem cürmüne sen ta’n idüb hemçü melek Gark-ı feyz-i Hak olub tesbîh iden eşyâyı gör
Mazharında gel anın cem’iyyet-i esmâyı gör Mevc-i deryâ-yi kıdemdir hâdis olan mümkinât
Kalb-i hâzır ile Hak’ka gel teveecüh eyle kim Her nefes enfâs ile cûş eyleyen deryâyı gör
Gayre kılma iltifât ol hazret-i uiyâyı gör
Abd-i dünyâ gerçi kim terk itmesiyle hürr olur
Zâhidin şürbi kederdir arifin ayn-ı safâ
Abd-i mahz ol H ak’ka sen evlâ ile ahrâyı gör
Şürb-i sâfı ister isen meşreb-i ahlâyı gör
Râh 1 Hak’da sâbit ol sen ey emânet mazharı
Her ne sûret zâhir olsa gözgü anı gösterir
Câm içinde cûş iden ol bâde-i hamrâyı gör Merkez-i âlem olan ol sahre-i sammâyı gör
Dâr-ı fânidir bu dünyâ kılma ana i’timâd Yevm-i cem’in dehşetinden bulmağa yarın necât
Fursat elde var iken gel berü sen ukbâyı gör Âsitân-ı kurb-i H ak ’da gel bu gün me’vâyı gör
Türk Şairleri
Bal. 740

Bir nefesde âşık-ı sâdık özün eyler fidâ Üç sünnetin yedi farzın aslı ne
Cân ü başa kalmayan ol merd-i bî pervâyı gör Gizli gizli bu sırlara ermeli
M ağrib.i ayna çekil incinmesün senden mekes Mürşidini bul da müşkilin ara
Cismine mağrûr olub şöhret bulan ankayı gör Gene mürşidinden bulunur çâre
Levh-i mahfûz-i H udâ’dır kâlb-i ârif ey hakîm Kavuşturur mürşid seni ol şara
Dest-i kudret ile anda yazılan imlâyı gör 0 1 şardaki pazarbaşın bulmalı
Mest-i câm-ı vasi olan bahr-i şühûda gark olur Ol şardaki pazarbaşı A li’dir
Asfiyânın sohbetinde mest iden sahbâyı gör Orda açılan mahabbet gülüdür
îsmi B âlî cismi müblâ mazhandır ey tabîb Bu yolun evveli Bektaş Veli’dir
İsteyenin murâdını vermeli
Bu belâlı mavtıni ko milk-i Lâyüblâyı gör
Cümle eşyâ üzre cârî oldı bil hükm i kazâ Hiç binâ gördün mi divan üçlü
Hükmi nâfiz huccetullah budürür imzayı gör Niçe sırlar vardır sırlardan içli
Cihanda var mıdır BaUı'd&n suçlu
Bibliyografya : Bâlî’nin bazı eserleri, Şky., Osm., Mc.
Her kes vücûdunda Hak’kı bulmalı
B a llı (Baba, Bektaşi şairi) — Bektaşi şairleri adlı
eserde Ballı Baba namına bir nefes kayıdlıdır (5. 25). Bibliyografya : Sadeddin Nüzhet: Bektaşi şairleri.
Bu şairin kim olduğunu bilmiyoruz, yalnız Filibe’ye
civar bir yerde Ballı Baba namında bir azizin yetiştiğin­ B â n û ( Cevheriye, Çankırılı ) — Son asır şairlerin­

den haberdarız. den Bânû hakkında Bay Talât Onay şu malûmatı veri­
yor ( Çankırı Şairleri S. 115- 120 ) :
XVII nci asırda yaşadığı tahmin edilen bu Baba hak­
kında bir menkabe de rivayet ediliyor. « Cevheriye Bânû Hanım : Ahalisi çifçi ve daha zi­
Muallim İhsan Tanaltay’ın verdiği malûmata göre yade ticaret erbabı olan köylerimizden Çerkeş’e üç sa­
Ballı Baba, Filibe civarındaki bir tekkenin babası imiş. at mesafedeki “ Atkaracalar „ köyünden « Gazi Bey »
Bir gün geçen bir kervana yüklerinde ne bulunduğunu namiyle maruf Mustafa Bey’le Fatma Hanım isminde
sormuş; onlar da pekmez olduğunu söylemişler. Babada asîl bir hanımın kızı olan Bânû, 1279 (M. 1864) sene­
“yükünüz baldan daha kıymetli olsun„ deye dua etmiş. sinde doğmuştur. Tahsili köydeki mektepte görmüş­
Bunlar her zamankinden fazla bir fiatla pekmezlerini tür. Fıtratan müstesna yaradılmışlar için her şey bir
satmışlar ve dönüşlerinde tekkeye uğrayarak şeyhin ders, bir kitap değil midir? İşte ümmî olan Bânû ha­
elini öpmüşler ve teşekkür etmişler. Bu hadise şayi nım da kitâb-ı kâinatı okumuş; bir çok erkekleri hay­
olunca bu Bektaşi da «Ballı Baba» adıyla iştihar rete düşürecek bir varlık göstermiştir. Bânû Hanım,
etmiş. her nedense evlenmemiş, ömrünü bâkir geçirmiştir.
Gene Bay Ihsan’a göre Ballı Baba hakkında beste­ Yirmi yaşından itibaren evin idaresini ele almış, kala­
lenmiş şöyle bir İlâhî de vardır : balık ve asîl bir âileyi zekâsı, vekarı, fedakârlığı ile
idare etmiştir. Mensûb olduğu âile köyün zengin ve ha
Tekyesine gelenler tın sayılır bir âilesidir. Gazi Bey’in debdebe ve haşmeti
Her murâda ererler misâfirperverliği hâlâ bir misal gibi söylenmektedir.
Korusunda bülbüller
Bânû Hanım gerek babasının sağhğında, gerek vefa­
Sevinerek öterler
Gerçeksin Ballı Baba tından sonra köydeki evlerinin altında bulunan odaya
gelen misafirlerle görüşür, onlardan ahvâle dair malû­
Şadırvanın yolları
mat alırdı. Bu odaya en çok gelen Geredeli saz şairi
Ne souktur suları
Âşık Figanî idi. Bânû Hanım serbest tabîatli idi. K a­
Babanın dervişleri
Şâd eder gönülleri çınmak bilmez, gelen âşıkların fasıllarını dinlemekten,
Gerçeksin Ballı Baba misâfirlerle oturup görüşmekten zevk alırdı. “ Keder „
kelimesi ve mefhumu bu kadın için ma’Iûm değildi.
Bektaşi Şairleri’nde kayıdlı olan nefesin bu zata âid Daima şen, şâtır bulunur ve etrafına ümidsizlik değil,
olduğunu tahmin edebiliriz. neş’e saçardı. Şiir merakı saz şairlerini dinlemekle baş­
lamış ve sonraları tarikatte olduğu gibi şiirde de pişü-
Muhammed Ali postunda oturan vası İlgaz’ın Yerkuyu köyünden Kadirî meşayihinden
Dört kapuyu kırk makamı bilmeli Şeyh oğlu Mehmed Nurî efendi olmuştur. Bânû’nun
Muhammed A li’ye tâlibim deyen Nurî efendi’ye bir çok şiirleri vardır ki şeyhine merbu-
Evvel farzdır mürşidini bulmalı tiyetini gösterir. Bugün hayatta bulunan ve pek münze­
Bir binâ yap dört dıvarın üstüne vî bir hayat geçiren Nurî efendi’nin de mütekabil şiir,
Bir selâm ver dört kapunun dostuna leri vardır. Bânû Hanım bir divan teşkil edecek dere­
Türk $aîrlerî
741 Ban.

cede çok olan şiirlerini her nedense vefatından iki se­ Sultânım Kadirî Nûri-i a’lâ
ne evvel yakmıştır. Bugün elde pek az şiiri vardır. 01 kemter Bânü’nnn rehberi budur
1332 (M. 1914) de vefat etmiştir. Lisanı oldukça düz­
gündür. Üslûbu sevimli ve sadedir. Fazla malûmatlı g ö­
Gönlümüz bend oldu âlî sultâna
rünmek hevesiyle işittiği sofiyane tabirleri kullanmak
Sultan olmuş eser yelin üstüne
istemiş, az çok muvyffak olmuştur.
Hâkipâylerine vardım ihsâna
Selâmına durdum yolun üstüne
— Nefes —
Şîrîn’in aşkına olmuşuz Ferhât
Ezelî aşkınla eyledim ikrar Rûhumuz haysa da cismimiz memât
A hd ü ikrar Nuri îman görünür Kanûn-i ezelde böyledir âdât
Okudum cemâlin çimende çapar Bülbülün hevesi gülün üstüne
Bir azîm şecâat arslan görünür
Nasıl âdet böyle cefâ eylemek
Gül için bülbüle verildi bu zâr Âşıka farz ma’şuk yolun beklemek
Dest irişmez gülün her etrâfı hâr Pinhâne çekilüp karâr eylemek
Büründü perde-i hikmeti Settâr Düşer mi bu ehl-i hâlin üstüne
Sabr içinde aşk-ı Rahman görünür
Mekteb-i irfanda oku imlâyı
Fetebârekâllah güneş yüzünü Zikr eyle dilinle ulu Mevlâ'yı
Ahsenülhâlikîn leziz sözünü H ak’ka yüz tut Bânâ gözle rızâyı
Gönderir evrakın gizler sözünü Yâ Vedûd ismin yaz dilin üstüne
Sâlikîne lûtf u ihsan görünür
— IV _

Kadirî hünkârım mürşidim Emîr


Dost derdine düşmeyen can
Babından dûr itmez ol mâh-ı münîr
Semt-i yâri dolanır mı
Gam çekme ey Bânû kudret-i Kadîr Kalbi mutmein olmayan
Elbet dem-i vasl-ı cânan görünür
Hak nutkuna inanır mı

- II - Ra’nâ gülümüz goncadır


Sîneme gizli pençedir
Habîb-i Kibriyâ mahbûb-i Mevlâ
Mürg-i dile eğlencedir
İmamın Allahu ekber’i budur
Sâkin deryâ bulunur mı
Esrâr-ı Lâfetâ ol Şîr-i Hudâ
Esedullah-ı Galib Hayder’i budur
Setr eden ism.i Settâr’a
Lâfetâ sırrı esrâra
Evvel bahar doğdu hurşîd-i murat
Nokta-i nun’da hünkâra
Muhib olan buldu yeniden hayât
Bânû âh eder kalur mı
Ehl-i dil ağzına veriyor lezzât
Sâki-i serçeşme kevseri budur - V -

Aşkından yandılar hep cümle uşşâk Ibtidâ nurdan yaratmış seni Rabbül-âlemin
Cemâlin görmeye cümlesi müştâk Kendine mir’ât idinmiş görünen hak-kul-yakîn
Ledünden ders alup diyen Enelhak Lîmaallah sırrının miftâhısın din serveri
Firdevs-i a’lânın dilberi budur Hurşid ü mâhın cilâsı şendedir Rûhulemîn
Âl ü evlâd-ı Resûl’ün yoluna cânım fedâ
Hünkâr-i Bağdad’la Horasan eri Arsa-i mahşer şefi’im şâh-ı Hatmülmürselîn
Tekmil ehlullahın budur serveri Zikr-i Hâk kand-i hayât ü bâde-i âb-ı zülâl
Sıdk ile yed tutan duyar bu sırrı Zülcelâl’in aşkına nûş eylesünler âşıkîn
Necef deryâsının cevheri budur Hû çeker her rûz ü şeb bir âşıkı Bânû gedâ
Kâinâtın evveli Hak âhırı nûr-i mübîn
Bu kevn’Jile mekân âlem, i eşyâ Bânû’nun şeyhi N urî efendi’nin mürîdesine bir muka*
Her g ünâ ziynetle gösterir nümâ beleşi ;
Türk Şairleri
Ban. 742

Sana evvel dedim dilpenâgâhım Emr-i şer’ ile hükm-i hikmetle


Nedir bu şendeki derd ile belâ Revişi Sünnet ü Kitâb iledir
Ser çekti semâya bu dûd-i âhım Nola fazlını ketm iderse hasûd
Misl i hûn-i şehîdân-ı Kerbelâ
Şebpere düşmen âftâb iledir
Demem bu sırrını her ferde yâhû
— II _
Fark etmem noksânım rûz ü şeb kaygu
Hakîkati sana sormak ey Bânû Benem ki şifte i câh-ı bî beka değilim
Gururum kusûrum söyle gel illâ Arûs i milk-i fenâya begal küşâ değilim
Görmedim âlemde böyle serencâm Yanımda âb-ı ruh âb ı hayâttan yeğdir
Her vechi efsâne gösterir tamâm Rehîn-i minnet-i serçeşme-i beka değilim
Nefsimden ol İblis alup intikam Olur zamânede rahat güzîn i genc-i humûl
N ûrî’ye düşürdi âhır vâveylâ De rûze devlet içün külfet âşinâ değilim
Huzûr-i sâye-i dîvâr-ı meskenet var iken
Bibliyografya'. Ahmed Talât Onay : Çankırı Şairleri C. 1. Cihanda saye nişîn-i per-i hümâ değilim
Basiri böyle perîşan havâs ile elhak
B asiri ( Aynîzade ) — XVI ncı asır şairlerinden Gazelde peyrevi-i Nüzhet’e sezâ değilim
Bâsîrî hakkında Kajzade F a izî tezkiresinde şu kayıd
vardır : - III _
«Aynîzâde Basîrî: 1008 (M. 1599) de fevt olmuştur.
Oldı bir şîrin püser şehr-i dilin şûr efkeni
Târîh i Hâşimî :
Kim merâr-ı zehr-i kahrı telhgâm itti beni
Eyleyelden sinede müjgân-ı dildûzun hayâl
Bu beyit anındır :
Hemdem olmuştur bana dîvâne nazm-ı Sûzenî
Destinde gördiler o benânı beşer beşer Çeşmi hâli gûşe-i ebrûsı itmiş dilfirîb
Usşâk saydı nakd-i revânı beş;r beşer »
Dehr ile Aynîden îbn i Hâcib almış bu feni
Sicil'de şu kayıd vardır:
Bâ kasem olmaz dehân âlûde-i lâf ü güzâf
« Basirî Abdülganî Beğ. Aynîzâde : Haleb alay be-
Deh zebân-ı dehr iken hâmûş buldum süseni
ği olup Kanije seferinde 1008 (M. 1599) de fevt oldu.
Rahne-i delk ı fenâ itmez kabûl-i iltiyâm
Şâirdir. »
Bin dikenle çâktir yine gülün pîrâheni
Bibliyografya'. Kfz., Scl.
Zevk-ı dîdâr-ı Azîzân itmeğe lâzım basîr
Basiri ( Halil ) — XIX uncu asır şairlerinden Basî­ Pîr i Ken’an neylesün yok yere çeşm i rûşeni
rî hakkında Bağdadh Şefkat şu malûmatı kaydediyor: Ey Basîrî hâme-i Nüzhet’le kem âvâz olup
« Basîrî : Halil efendi Musulî’dir. Gözlerinde illet-i Bastı âheng i ney-i hâmem nevâ yi neyzeni
amâ olduğundan mahlâs-ı mezkûru ihtiyâr itmiştir. Ce- Silâhdarzade tezkiresinde aynı kayıdlar vardır.
mî’-i ulûmda yed-i tûlâsı var idi. Ve Seyyid Ali Behçet Basîrî divanının yazma bir nüshası Millet kütübha-
efendi’nin dayısıdır. Ragıb Paşa merhum merkum Urfa nesindedir ( Mit. Alm. K. Mz. Mc. No. 55 ).
vâlisi iken dâiresinde istishâb etmiş idi. Bu gazel an­ 1993 beyitten ibaret olan bu divanda yalnız gazel­
larındır : ler vardır. Daha ziyade hakîmane şiirler kaleme alan
_ I — Basîrî’nin üç gazelini örnek olarak alıyorum :

Zülf rûyinde pîç ü tâb iledir


- I -
Mâr gene üzre inkılâb iledir
Zülfün olmaz safâsı bî ruh-i yâr Serv benzer mi kad-i dildâre mevzûn olsa da
Gicenin zevki m âhtâb iledir Lâle ohşar mı izâr ı yâre gülgûn olsa da
Kanım içmekle çeşmi âlem ider Bestedir zencîr-i teklîf ile pây-i zindegî
Sarhoşun neş’esi şerâb iledir Kayd-ı dünyâdan değil âzâde Mecnûn olsa da
Rızk-ı kâmil hemîşe nâkıs olur Halk olurlar ana yek âheng-i taksîm-i amel
Felekin kısmeti hisâb iledir Mün’imin vaz’ı hilâf-ı asi u kanûn olsa da
Ey Basîrî şu feyz Nüzhet’te Mûsi-i takdîr anı esfel nişîn-i hâk ider
Sanma tahsîl ü iktisâb iledir Hâce emvâl-i firâvân ile Karûn olsa da
Şendeki dâniş andaki bîniş Minnet-i mahlûkı çekmez Hâlik’ın râzık bilen
Asaf-ı ahde intisâb iledir Ibtilâ -yi fâkadan hâli diğergûn olsa da
0 1 hüner pîşe kim dil-i düşmen Ey Basîrî neylesün bîmâr-ı hicrâne tabîb
Havf-ı tığından ıztırâb iledir Çâresâz-ı derd-i merk olmaz Flâtûn olsa da
Türk Şairleri
743 Bas.

_ II - musâhabet-i pâki meclis ârâ ve üslûb-i muhâverede bî-

Bülbülleriz eğerçi gülistanı görmedik hemtâ envâ’-ı letâife kadir ve sanâyi’-i şiirde mâhir ve

Tütîleriz velî şekeristânı görmedik iki zebân ile ebyât-ı nâzüke mâlik ve hemîşe semt-i
Pâyâne yetti ömr-i azîz ârzü ile maârife sâliktir. Şuarâ-yi Rûm ve fusahâ-yi Acem ile
Bir kez doyunca ol meh-i Ken’ân’ı görmedik müzâkere ve müşâareden hâlî olmayup dürlü dürlü za­

Eyyamdır ki leşker-i gam pâymâliyiz rafeti meşhûr ve lâg u lâtîfesi efvâhta mezkûr takrîr ü
Bir kerre destgîri i ihvânı görmedik tahrîr lâzım değildir, Kelimât-ı dilefrûzı dilpezîr ve eb-

De’b-i edeble şöhret-i şehriz eğerçi biz yât-ı pür sûzı bî nazîr ve erbâb-ı basîret bu tahrîrden
Zabt-ı edîb ü habs-ı debistânı görmedik habîrdir. Cümlesinden bir iki Fârisî ve Türkî matla’
Derler ki hüsn ü ân ile hoştur Basîriyâ ve beyit tahrîr olundu :

Hûbân-ı asrda aradık ânı görmedik ıf/jJ oljL j}j


.l.j,,.' j l j L İ J ' ıfil J - t ,jı_ ^
- III —
Âşıklarmı âh o Mesîhâ dem öldürür
Bülbül-i rengin nevâyim ârız-ı dilber benim Bu âdem öldürür ki Mesih âdem öldürür
Gülşenimdir Gülşenimdir Gülşenimdir gülşenim Gerçi kim dirler cihanda ârife bir gül yeter
Vâdi-i tâatte sû-i kasdım eyler dîv-i nefs Ârife bir gül yeterse bana yarım gül yeter
Rehzenimdir rehzenimdir rehzenimdir rehzenim Hem nefes olalı can nâle vü efganlar ile
Hıfz-ı Hak kurtarmış istîlâ-yi bâtıldan beni Mûmdur yanmağa dil şem’-i şebistanlar ile
Cevşenimdir cevşenimdir cevşenimdir cevşenim 941 (M. 1534) de fevt olup Eyyup rehgüzârında defn
Çektiğim yoktur hatar havfın diyâr-ı yârda olundular. » ( 1 )
Me’menimdir me’menimdir me’menimdir me’menim Lâtifi, tezkiresinde şu malûmatı veriyor:
Ey B asîrî kovsalar da geçmezem ol küydah “ Basîrî . Acem serhaddine karîb yerden­
Meskenimdir meskenimdir meskenimdir meskenim dir. Sultan Bâyezid zamânında hazret-i Şeyh C â m î ve
Bibliyografya : Şfk,, Sih., Divan. Mevlânâ Nevâyî terbiyenâmesiyle Rûm’a gelmiş ve Ne-
vâyî divânın diyâr-ı Rûm ’a evvel ol getürmüştür. Ekser-i
Basîrî ( Horasanlı ) — XVI ncı asır şairlerinden evkatın diyâr-ı Rûm’da geçürmeğin tarz-ı şiirde Türkî
Basîrî hakkında Sehî şu malûmatı veriyor : ibâret nâzımları şîvesin ve Rûm şâirleri işvesin riâyet
« Mevlânâ Basîrî Acem’dir. Uğurlu oğlu itmiştir. Hoş âyende hûb eş’ârı ve pesendîde Fârisî ve
Mehmed Mirza’nın hidmetinde olurdu. Uğurlu oğlu A­ Türkî mergub güftârı vardır.Bu bir kaç matla’ anın eş’â-
cem’e varup pâdişâh oldukta merhüm Sultan Bâyezîd rındandır :
-
elçilik tarîki ile gönderdi. Rûm’a geldikte ol esnâda
Şol İki mahmûr gözler çehre-i dildârda
Uğurlu oğlu vâkıaya uğrayup diyâr-ı Acem’e gitmek
îki nerkistir açılmış gûşe-i gülzârda
müyesser olmayup bundan İstanbul’da teehhül eyleyüp
— Matla’-ı Fârisî —
. kaldı. Hayli zamandan beri vilâyet-i Rûm’da olmağla

ili;
Rûmî gibi olup bundan olan Rûm şâirlerinden ekseri
ile hemzeban düşüp çok munâzarası ve muhâveresi ’ — Mutâyebe —
geçmiştir. Türkî eş’ârı vardır. Bu haysiyyetten Rûm şâ­ Merhum aceb cerb-i zeban ve azb-i lisan handan
irlerinden addolunup iştihâr bulmağın bu tezkireye kay­ rûy ve bezelgûy nedîm şîve şûh tab’ kişi idi. Cönkle­
dolundu. Ziyâde maârife ve niçe letâife kadir kimesne- re ve cerîdelere sebt olunacak rengîn letâifi ve letâife
dir. Cümle-i letâifinden biri bu beyittir ki zikr olunur: müteallik maârifi çoğidi. Ve hûy u haslette alacalığın­
Köfteler bengiler dehânında dan gayrı aybı yoğidi. Mesmû’dur ki merkum bir gün
Toplardır Boğaz hisurında İnerhum Revânî’ye varır. Cer kasdın idüb bir kasîde
Bu bir kaç beyit Türkî dilinde didiği ebyâtındandır: virir. Revânî Beğ kemâl-i kereminden izhâr-ı bezi ü se
hâ ve in’âm ü lûtf ü atâ gösterüp bir kaç akçe gönde­
Kirpiğin sihr okları ebrûlanndır yây ana
Bir benim gibi belâkeş uğrar ise vây ana
rir. Meğer gönderdiği akçe dahi adedde on anın dahi
Bu ne ruhsâr-ı dilârâ olur ey sultân-ı hüsn beşi kızıl ve beşi kurşun imiş. Basîrî dahi bu hususta
Kim felekte reşg ider mihr-i cihânârây ana » gayet münfail ve münkesir olup bir kıt’a ile anı me-
zemmet ve bahs-i hissetle töhmet ider Beyit:
Ahdî tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır:
« Basîrî: Acem’dir. Ammâ diyâr-ı Rûm’da neşv ü Vardım Revâni matbahına tu'me isteyu
Gördüm harabesini acından köpek kusar
nemâ bulmuştur. Nefsinde ser defter-i zurafâ-yi âlem ve
- Kıt’a-i Revânî -
hüsn-i edâ ile pesend-i ümemdir. Ve mutâyebe-i lâtîf
ile makbûl-i Arab ve Acem hoş tab’ ve şûh sohbet ve (1) Sicil'de şairin bir yıl önce vefat ettiği kayıdlıdır,
Türk Şairleri
Bay. 754

di ki ekberi Bayram ve evsatı Safiyüddin ve esgarı A b ­ te vefatı üzerine Ankara’ya döndü ve Bayramîlik
dal Murad idi.» tarikatini neşre başladı.
BursalI Taliir ise, “Hacı Bayramı Veli„ adlı küçük Hacı Bayram’ın Ankara’ya dönüşü münasebetiyle
eserinde diyor ki: Sarı Abdullah şunları söyliyor {SemeratUlfuad)'
« Ankara’da Esseyyid Abdülkadir îbn-i Yusuf-ı İs « Seccâde-i irşadı teşrif idüp sâki-i bezm-i mahab-
fahânî’ye âid vakfiyede 832 (M.1428) tarihinde şâhid ol­ betullah oldu. Vech-i mubârekin görüp matla’-ı âftâbı-
mak üzere münderic olan şu “Kutb-ül-evliyâ Eşşeyh na kalblerin mukabil tutanlar nûr-i hidâyetle mühtedî
Elhâc Bayram İbn-i Ahmed İbn-i Mahmûd-ül-Ankaravî„ olup küdûrât 1 nefsâniyyeden halâs oldular.
ibareden de peder-i âlîlerinin isminin Ahmed olduğu
Haçı Bayrâm’a andan oldı nazar
tezahür ediyor,»
Her kim ana irişti buldı rehâ
Hacı Bayram’ın asıl adı Num an’dn , fakat mürşdi Pertev-i nûr-i cezbesiyle ol er
Kayserili Ebû Hâmid ile ilk görüştüğü gün, bir kurban Eyledi mürde dilleri ihyâ
bayramına rastladığı için şeyhi tarafından kendisine Vaslı îdine irişen uşşak
Bayram ismi verilmiştir. Gamdan âzâde oldular ebedâ»

Hacı Bayram, önce muayyen olan medrese tahsilini Bayramîliğin «Nakşbendîlik» ve «Halvetiliğ» inmezı-
bitirdi ve A nkara’da Melike Hatun’un yaptırdığı Kara cinden doğan bir tarikat olduğu kabul edilmektedir.
medrese’ye müderris oldu. Bütün menbalar, onun kuv­ San Abdullah «Cevheretülbidaye ve dürretünnihaye» de
vetli bir tahsil gördüğünü kaydediyorlar. diyor k i :
Sarı Abdullah, Semeratülfuad’da «Müderris olduktan «Hacı Bayram-ı Velî’nin terbiyelerine min hays -il -
sonra Yıldırım Bayezid’in kapucu başısı olmuş idi deyu bürûz vel-cem’iyye Bâyezid ve Cüneyd rûhâniyetleri ile
rivayet ederler» diyorsa da bunun asılsız olduğu mu­ cell-i himmet buyurmakla isti’dâd ı zâtlarında envâ’-i
hakkaktır. kemâlât bâhir olup câm’-i Nakşbendiyye ve Halvetiyye
Bir müddet sonra müderrisliği terk etti ve uzleti olmuşlardır» .
ihtiyar ederek tasavvuf meslekine salik oldu. Somunca Lâlîzade Abdülbâkî de «Sergüzeşt» te aynı rivayeti
Baba veya Hamîdiiddini Aksarayî namlarıyle iştihar eden şu suretle kaydediyor:
büyük mutasavvıf Kayserili Hamîüedditi’e. intisab etti « . . . Hacı Bayram-ı Velî’nin terbiyelerine min hays-
{Bu zat için Ebû Hâmid maddesine bakınız.). il-bürûz vel cem’iyye Bâyezîd ve Cüneyd rûhâniyetlerile
Şakayık tercümesinde deniliyor ki: cell-i himmet buyurmakla isti’dâd-ı zâtilerinde bâhire ve
«Sikat-ı ashâb ‘1 tarîkatten menkuldür ki Şeyh Hâ- zâhire olup câmi’-i Nakşbendiyye ve Halvetiyye olmuş­
mid-i Kayseri hazretleri Şeyh Şücâ’-ı Karamânî’ye En- lardır.»
gürü’de Hacı Bayram adlu bir müderris vardır var anı Bayramîlik kısa bir zamanda büyük bir inkişaf gös­
da’vet eyle gelsün deyu gönderdi. Şeyh Şücâ’ merhum terdi. Hacı Bayram’a intisab edenlerin sayısı da gün­
dahi Engürü’ye varup Hacı Bayram’ı medresesinde ders den güne çoğalıyordu. Şöhreti ise gittikçe artmıştı.
der iken bulup Şeyh Hâmid tarafından da'vet eyledikte Hattâ bazı kıskançların aleyhinde bulunmaları üzerine
Hacı Bayram, da’vete icâbet lâzımdır deyu kalkup Kay- kendisinden koşkulanan M urad II., Onu Edirne’ye ge­
seriye’ye varup Şeyh ile mülâkî olduklarında Şeyh Hâmid tirtmiş, fakat siyasî bir maksadı olmadığını anlayınca
Hacı Bayram’a ulemâ-yi zâhirin mevtâsının merâtibini izaz ve ikram ederek memleketine göndermişti. Bu sı­
ve erbâb-ı bâtının mevtâsının merâtibini gösterüp kan- ralarda Eski Cami’de bir kaç defa da vâzetti. Bursalı
gısı muhtârm olursa anı ihtiyâr eyle didi. Hacı Bayram Tahir’ın «Hacı Bayramı Veli» adlı eserinde dediğine g ö­
Sultan ashâb-ı bâtının hallerini rif’atte ve kendülerini re, «Va’zettiği kürsünün üstünde celi hatla «Makam-ı
saadette görmeğin meşâyih tarîkini ihtiyâr idüp tarîk ı Hacı Bayram-ı Velî» yazılı» imiş.
tedristen ferâgat eyledi.» Ankara’ya dönerken (855 — 1451) Gelibolulu meşhur
Hacı Bayram’m tarikat silsilesini Lâlîzade Abdülbâkî Yazıcızade Mehmed’i de kendi tarikatine idhal
«Sergüzeşt» te şu suretle kaydediyor: eden Hacı Bayram bu hadiseden sonra daha geniş bir
“Hacı Bayrâm-ı Veli-Hamîdüddin-i Aksarayî-Şeyh şöhret ve nüfuz sâhibi olmuştu. M urad II. ile münase­
Şâdiy-yi Rûmî-îbrahim-ül-Bısrî-Süleyman-ı İskenderâni- betini ve bunun neticelerini menkabevî bir şekilde kay­
Hasan -ı Esterâbâdî - Mahmûd-ı Bısrî ■Osman-ı Rûmi- deden Sarı Abdullah «Semeratülfuad» da şu tafsilâtı
M ahmüd'i Kerhî - Sadeddîn-i Bağdâdî - İshak-ı Hâriz- veriyor:
mî - Süleymân-ı Buharî - Süleyman-ı Isfahanî - Ahmed-i «Hacı Bayram-ı Vel’nin ahbâbı kesret bul-
Horasani - Ebû Haşan ı Cürcânî - Şeyh Mûs-el ■Bıstamî mağla bazı hasûdlar Sultan Mehemmed Fâtih’in vâlidi
İbrahim-i Hindistanî - Bayezîd-i Bıstâmî...„ Sultan Murad’a gamz idüp Elhâc Bayrâm nâm kimesne
Hacı Bayram, Ebu H âm id’e tamamiyle bağlanmıştı. Ankara’cla hayli mürid ecm’idüp ve bazı kelimât-ı gay-
Onunla beraber Şam’a ve Mekke’ye giderek haccı eda­ r-i merbûta söyleyüp hâşâ halkı ıdlâl ve belki kasıd-ı
dan sonra Aksaray’a geldi. Ebû Hamid’in 815 (M.1412) saltanat olmak ihtimâli vardır deyu bühtân ve Sultan
Türk Şairleri
Bas. 744

Ey^Basîrî kati gönli karadır Şûhi’nin din’e Boyâbâd, Hışrî Hasan’a Çıbıkâbâd, Köpek Bâlî’ye
Gele insaf ideiim sen de biraz alacasın
Yalakâbâd, ölünce çıh dimeyeler ol dahi bizim günâhı­
Ben didim bu ikisinden acabâ kangısı yeğ
mız afv ide. Sarı gürze kızıl ağaç oturak. Süpürge Şü-
Didi biri donuzun alacasın karacasın
— Dîger — câ’a Aksaray, Kartal’a Kuzguniye medresesi alursa ho-
Oerm ile şî’rini bezm içre Basîrî okuyup şest almazsa kuşest, Â hî’ye Göynük, Elsiz oğlan’a el
Arz îderdi bize ma’nîlerini ikide bir yazıcılığı, Basîrî’ye Alacahisar kezâ ve kezâ. Bu risâle-i
Câbecâ ma’nilerin arz idicek mecliste bedi’*ül-makaleyi itmâm ittikte bir vezîre sunar ki ol
Ehl-i diller yüzün ak ola didiler yir yir »
zamanda sultanlardan birini almağiçün gün tedârükün-
Âşık Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır ; de imiş. Meğer vezîr erbâb-ı tab’a mâil ve mezâyâ
« Basîrî : Metâ’-ı nazmın vâkıf ve habîri ve fenn-i zevki derecesine vâsıl imiş. Molla Basîrî yârâna man-
şi’rin nâkid-i basîridir. Beyit sıblar virmişsiz bize hisse yok mu yoktur. Mansıb için­
Kâinâtın nîk ü bed verzîdesi de bize de bir mansıb çok mu der. Merhum alel-fevr
Rüzgârın gürg-i bâran dîdesi
Sultânımın hâline muvâfık gördüm Sultanönü sancağın
Eğerçi alaca idi ammâ Beyit-.
virdim der. Eğerçi letâifi ve zarâifi çoktur. Ammâ bu
w— ^ lâtîfesi rengindir ki Sarıgürz kadiasker iken oğluna
1^; yahudîden müslüman olmuş defterdar Abdüsselâm’ın
mazmûni hasb-ı hâli idi, Şuarâ içinde bir beğ olup kızın alıvermiş. Bir mecliste bu hâdise mezkûr oldukta
vücûdı kâşâne-i zarâfetin nakş-ı bîmisâli idi. Nevâyî ne münâsebet ol ehl-i ilim bu sipâhî acab bir cihet-i
merhumun Mecâlisünnefâyis’inde mezkûr olan şuarâdan câmi’a var mı yoksa mücerred bir vaz’-ı nâsâzkâr mı
ve pâyitaht-ı mülk-i Horasân olan Herat’ta Mirza Hüs­ derler. Basîrî Abdüsselâm’m yahudiliğinden kinâyet idüp
eyin ve Nevâyî ve Câmî ve Binâyî ve ol asrın ekâbiri baştan sarı münâsebeti tîredir. Merhûm acem olduğu
hidmetine irişmiş zurafâdan idi. Rûm’a Sultan Bâyezid sebebden rafz ve hazret i Muâviye’ye buğz u nakz ile
merhûm devrinden Navâyî^re C âm î’nin kitâb ve gazelleri müttehem olduğu haysiyetten bir gün İskender Çelebi
ve sipârişnâmeleriyle gelmiştir. Ol asırda Sultan- Bâye- Molla Baâîrî A lî gibi Muâviye dahi sâhib-i hazret-i risâ-
yezîd’in güveyisi olan Uğurlu Sultan A hm ed’in musâ- letpenâhî ve kâtib-i vahy-i İlâhîdir niçün anınla bunu bir
habeti ile eğlenüp kalmıştır. Erkân-ı devletin yâr-ı ka­ bilmezsin ve ikisine berâber mahabbet kılmazsın der.Mer-
dîmi husûsan yegâne-i erbâb-ı devlet olan İskender Çe- hûdi sultânım sen de defterdar Abdüsselâm da defter­
lebi’nin hem dem ve nedîmi idi. Salâtîn-i Rûm’un dahi dar. Andan senin ile anı bir bileyim mi ve ikinize be­
nazar-ı ihsanlarına manzar ve envâ’-i iltifâtlarıyle beh- râber mahabbet kılayım mı der. Bir gün yine İskender
rever oldu. Ayasofya zevâidinden ulûfesi ve pâdişâh­ Çelebi meclisinde ittiği seyr ü sefer ve çektiği havf ü
lardan sâlyâne-i ma’rûfesi var idi. Eş’ârı gâh cidd ü hatardan haber virüp seyâhâtinden hikâyet idüp fülân
gâh hezl ve güftârının ba’zı mûcib-i tahsîn ü âferîn ve iklime vardım ve fülân memlekkette şu kadar zaman
ba’zı lâyık-ı levm ü azl idi. Ashâb-ı devletle lâtîfesi durdum. Ve fülân şehirde şol denlü zevk u sâfâ sürdüm
barışur ve her meclisin nemeği olup sözleri şîr ü şekker dir iken İskender Çelebi ya Magrib’i gördün mü deyu
gibi kanşurdu. Erbâb-ı devleti donadır yine kaftanların kasd-ı îhâm ider. Basîrî fil hâl kasdına vâkıf olup İs-
giyer ve a’yân-ı câh ve rütbete lâtîfe yüzünden zehirler kender-i Zülkarneyn değilim ki cihânı görem deyu karn
içirtir. Yine ni’metlerin yerdi Evvel geldiğinde Müeyyed îmâsm başa kakar iizâm ider. Merhûm sinni hudûd-i
zâde kadiasker imiş. Andan bir askerî tevliyete tâlib seb’inde iken sene ihdâ ve erbaînde (M. 1534) mahrûse-i
olmuş Müeyyedzâde her zamanda şefakat bir marazdır İstanbul’da rihlet eylemiştir. Bengînâme's\ ve letâif-i mü­
ol bizde yoktur didiğin işidüp Basîrî bu beyti dimiş Beyit teferrikası vardır. Kendi tedvîn itmiştir. Eş’âr ı û:
İVlansıb-ı vasim dirîğ eyler bu ben üftâdeden --I j V.
Dilberim bîrahm reg olmuş Müeyyedzâde’den ,
Nefîs târihleri vardır. Sultan Cihangir merhûmun ve­
Müeyyedzâde işidüp iğmâz eyledikte bu kıt’ayı di-
lâdetine târîh :
yüb mesnedi altına komuştur. Müeyyedzâde görüp oku­
muştur: demiştir. Rodos fethine bir mısra’da üç târîh dere it­
^ Jj miştir Târîh :
a jy S. r r c'
Belgrad fethine bu târih dahi anındır Târîh :
J U j iljL 4ÎİJ* Jj)\ Muîn-i dîn-i Hak Sultan Süleyman
Merhûmun letâifi kesîr ve meşhûr ve lisân-ı havâss u Ki dergâhına olmuştur felek sath
Cihâdını işidüp Rûh-i kudsî
avamda mezkûrdur. Cümleden biri erbâb-ı elbâbdan as- Zebân-ı hâl birle eyledi niedh
hâb-ı elkaba lâkablarına münâsib menâsıb tevzî’ itmiştir. Anınçün dindi fethine bu târîh
Meselâ Müslüman Hasan’a îman hisarı, Uzun Muslihüd-
Türk Şairleri
745 Bas.

Zeyrekoğ-lu kadiasker oldukta kasîde virmiş câize Hâl i müşgin ârız-ı kâfürun üzre ey sanem
virelim deyu -va’d idüp virmevicek dimiş K tfa: Hindü-yi miskindürüt kim Rûm’a düşmüştür garîb
Zeyrek oğlu’na şâirin birisi îtmegil zâyi’ bana sen yok yere dermânını
Medh iletti vü devlete irdi Derdmend-i aşka derman mı bulunur ey tabîb
0er sorarsan ne virdi câizesin
Bir değil bülbül dilinde kim güli vasf itmeğe
LûtfIar itti va’deler virdi
Baştan ayağa zebân .olmuş çemende andelîb
— Kıt’a hem derin nıa’nâ —
Ey muhît-i ulûm kim mahzâ Ey Basîrî serbeser hâkister olur kâinât
Katredir ilminiz yanında deniz Düşse ehl-i âteşinden âlem içre bir lehîb
Didiniz virelim sana sadaka Tpk. Rv. K. Mc. No. 1972
Va’deden gayrı nesne virmediniz
- IV -
— Kıt’a der hisset-i Revânî
Revâni’yle meğer Pinti Hamîd’in
Kande varam sâye-i serv-i bülendim var iken
Bir aradan yaradılmış revani Kime kul olam senin gibi efendim var iken
Birinin nâm vasfı Lâyezûkun Şerh i derd-i aşkı âhır kime takrir eyleyem
Birinin suyı na’ti Lenterânî Bir gönül adlu musâhib derdmendim var iken
Veli Pinti Hamîd’in nâm yine Ey perî mekr-i rakîb-i dîv sîretten ne gam
İki ol denlüdür âb-ı Revânî»
Hâl-i luhsârın gibi od u sipendim var iken
Haşan Çelebi ve Beyanı tezkirelerinde de Basîrî’-
Pend-i nâsıhla ne mümkin kim kılam terk-i cünun
den bahsedilmektedir. Şairi Bağdad’lı olarak gösteren
Aşk pirinden benim gûşumda pendim var iken
Kafzade'de. fazla olarak şu kayıd görüliyor:
Bana kurtulmak perişanlıktan olmuştur muhâl
«Kande varam sâye-i serv-i bülendim var iken
Turra-i cânan gibi boynumda bendim var iken
Kime kul olam senin gibi efendim var iken
Gülşen-i âlemde hergiz eğmeyem bir serve baş
Beyti tezkirelerde Ahdî nâmınadır. Lâkin dîvân-ı Ba-
Ey Basîrî kamet i serv-i bülendim var iken
sîrî’de mastûr olmağın mezkûre yazıldı.»
Mcnz.
Basîrî’nin nazire mecmualarında ve diğer mecmua­
larda bir çok gazellerine rastlamaktayız. _ V -
Onun bazı parçalarını örnek olarak alıyorum: Senden ayru her gice mehtir çerâğım ey nigâr
_ I _ O l dahi baht-ı siyâhımdan gehî yok gâhi var
— Gazel -
Kaddüne benzettüğiçün servi gülşende şehâ Geçmesün bîçâre âşık rüzgârı âh ile
Bâğban miskine otlar yoldurur bâd-i sabâ Ah eğer bunun gibi dâim geçerse rüzgâr
Nâme iki yüzli hâme düzeban ney bîzeban Gönlüm açılmadı çün gülşen gülünden bir nefes
Bilnr;ezem ne veçhile i’lâm idem hâlim sana Ey sabâ olsun gerekse olmasun bir dem bahâr
Tîrini dâim diler dil sîne içre ey perî Nice kan ağlamayayın derd ile ben zâr kim
Tâli’inde var imiş sehm-i saâdet galiba Sende yok mihr ü vefâ vü bende yok sabr ü karâr
Rûy ü, mûyin fikri vü zikri bana vird olalı Baş indirmez oluptur dahi kasr-ı kaysere
Hîç görünmez cluptur gözüme ağ u kara Tâ Basîrî eyledi vîrâne gencin ihtiyâr
Ey Basîrî olmuşam bîgâne akl u hûştan Mcnz.
Tâ ki ol şûh-i sitemkâr ile oldum âşinâ - VI -
Tpk. Rv. K. Mc. No: 1972 Senin derdinden ey şûh-i cefâkâr
- II - Belâ bu kim ne sağım ben ne bîmâr
Dembedem hûn-i ciğerdir içtiğim dolu sana Ne gül kalur bu güişende ne gonca
Gözlerim câmı doluptur dostum yâ hû sana Gerek sen gönlün açık tut gerek dar
Mâhm ol yüzi mi var kim öygüne ruhsârına Kamu ağyâre yâr itti terahhum
Âftâbın cânı mı var kim gele karşu sana Bana ne yâr rahm eyler ne ağyâr
îtmişim Mecnun gibi kûh ile sahrâyı vatan Sabâ bu reşgden kim öptü izin
Tâ giriftâr olmuşum ey gözleri âhû sana Özün yerden yere ursa yeri var
O l nigârın zülfüne öygünmek imiş âdetin îder âkilleri mecnun Basîrî
Var o gün âlemde ey anber kalursa bû sana Kaçan kim aşk dersin ide tekrar
Âhu-yi çeşmine bir dahi Basirî uyma gel Mcnz,
Kim neler itmişdürür bilmez misin âh û sana — VII -
• Mcnz. Benden ayru tende cânım bir nefes kaldı vü bes
- III - Ey Mesîhâ dem gel âhır benden işit bir nefes
iki sûret hûbdur Hak’tan bana ola nasîb Zer ider toprağı ol her veçhile iksîrden
Ol mehin yüzini görmek görmemek rûy-i rakîb Hâk-i pâyin cevherine kûhl buldı dest res
48
Türk Şairleri
Bas. İAİ

Tîrin ey ebru keman bu sine-i sad çâkte Tezkirelerde onun hakkında sitayişli cümleler görü-
Sanasın bir mürgdur kim mesken* itmiştir kafes liyor. L â ü /î diyor ki:
Hîç havf itmez gönül cânâ rakibinden senin cDer zikr-i Merhûm Sultan Bâyezîd eUU«-j ;
Âşık-ı dîvânedir dîvâneye netsün ases Pâdişâh 1 sâhib velâyet ve Bâyezîd-i Bistâmî fıtnat idi.
Her kişinin iltimâsı vasidir mahbûbdan Bunların ahd ü asrında şuarâ çoktu. Ve ol devrinde
Bana senden göz ucuyla bir nazardır mültemes nazm-ı leâlî intizâmdan bihter bir kâlâ-yi râyic yoktu.
Ey Basîsî eşg-i çeşmim Dicle’dir her vechten Şuarâ-yi Rûm ’un ekser i serâmedleri bunlar devrinde
0 1 sunun üstünde cism-i nâtüvânım hâr ü has gelmişlerdir. Ve bu asırda şöhret bulmuşlardır. Ve ce-
Mcnz. vâiz ve atâyâsın ve vezâif ve sâliyânesin yer otuz ne­
Bibliyografya : Sh., Ltf., Ahd., Aşk., Hsn., Byn.,
ferden mütecâviz şâir-i mâhir var idi. Ve vilâyet-i A­
Kfz., Mc. cem’de bunlardan dahi Mevlânâ C âm î’ye her sâl bin
Basrî ( Haşan ) — X IX uncu asır şairlerinden Basrî aded flori varır idi. Ve kendüleri dahi bâb-ı adâlette
hakkında Fatin şu malûmatı veriyor : kisrâ-yi ma’dilet oldukları münâsebetle A dlî tahallûs i-
“ Haşan Basrî efendi Derseâdette 1246 (M. 1830 ) derlerdi. Tarz-ı gazelde âbâ-i kirâmına galib ve şi’r-i
tarihinde kademnihâde-i sâha-i vücûd olup 1257 (M. 1841) şuarâ-yi efâzıl gibi şi’r-i belâgat şiârı bî maâyib ve me-
senesi hilâlinde Enderûn-i hümayûna çırağ ve 1267 sâlibdir. Bu matlâ’ ı m atbû’ ol hazretin kelimât-ı kirâ-
( M. 1850 ) sâlinde Hâne-i hâssa nâm mahalle naki ile mîsindendir:
şîrin dimağ olmuş ve ilel-ân tahsîl-i maârifte bulun­ - Matla’ -
muştur. » Ey süvâr-ı esb i nâz olan rikâb-ı cana bas
Hüsn meydânı şenindir ayağın merdâne bas
Aynı eserde şairin şu gazeli kayıdlıdır : — Şiir —
Ciğerim pâreledi hancer-i cevr ü sitemin
Hûn-i Mecnûn’ı döküp şol rütbe rengin ittiler
Sabrımm câmesini doğradı mikrâz-ı gamin
Rehgüzâr-ı Leyli’yi ol dem ki tezyîn ittiler Secdegâh eyler idi Kâ’be'de mihrabı gibi
Yâreler vaz’ittiler tâ sîne-i âşıklara Kûyin içinde melek görse nişân-ı kademin
Kendi kaniyle şeh-i Mansûr’ı tekfin ittiler Ey gözüm gün yüzüne karşu niçe yaş [dökesin
Virmediler sünbülistân-ı hayâtımdan haber Ruhleri tâbi ile kundı kalmadı nemin»

Dostlar kanım döküp bilcümle temkin ittiler Rıza tezkiresinde ise şu kayıdlar vardır:
Yanmadan itmez hazer düşmüş kemâl-i hayrete «Hazret-i Sultan Bâyezîd Hân İbn-i Sultan Mehmed
Hâlet i pervâneyi âteşle telkîn ittiler Hân: Mahlâs-ı şerifleri Adlî olup vücûd-i şerifleri pür
Girdiler zencîr i zülfe tâ ezel dîvâneler sehâ ve kerem ve zât'i sitûie şiyem-i âlî himemleri rû-
Basriyâ aşkın yolunda cân terhîn ittiler h-i mücessem bir şâhenşâh-ı muazzam idiler. Mahdû-
m-i sâmî hazret-i Molla C âm î’ye her re’s senede atiy-
5 /d/’de şu kayıdlar vardır:
ye-i husrevânîlerinden surre îsâr idüp anlar dahi medh
«Basrî Haşan efendi: 1241 (M. 1825) de tevellüd etmiş ü senâlarında kasâid ve eş’âr ısdâr iderlerdi. Linâmıkıhi
gençliğinde Enderûn-i hümâyûna duhûl ile sonra hâne-i
Ne kader pâdişeh olmak gerek ey dil anla
hâssaya alınmış kuranâdan olmuştur. Badehu afv ile Ki anı medh ü senâ, eyleye Molla Câmî
Sultan Abdülaziz Hân asrında irtihâl eylemiştir. Şua- Ehl-i irfâna mahabbetle riâyet idenin
râdan idi.» Haşr olunca unudulmaz bu cihanda nâmi

Bibliyografya : Sel. Bu iki beyt-i lâtîf ol zât-ı şerîfin zâde-i tab’-ı lâtif­
leridir:
Basrî (Bektaşi) — Haşan Basrî’ye bak. Beni lâya’kil iden şerbet-i lâ’-l-i lebidir
Beni sergeşte iden âh çeh-i gabgabidir
Bâyezîd II. (Adlî) — XV inci asır şairlerinden
Bâyezid, Osmanlı hükümdarı Mehmed Han’ın oğludur. Ey süvâr-ı esb-i nâz olan rikâb-ı câna bas
(851-1447) de doğdu. ( 8 8 6 1481) de padişah oldu. Şimdilik meydan şenindir ayağın merdâne bas

(918-1512) de saltanattan feragat etmişken vefat elti. 8 8 6 (M.1481) da pîrâyebahş-i evreng i şehenşahî olup
Şiirleriyle de tanınmış olan Bâyezid’in matbu bir di­ müddet-i saltanatları otuz iki, müddet-i ömürleri altmış
vanı vardır. 750 kadar beyti ihtiva eden bu eser, onun iki senedir.»
bütün gazellerini muhtevi değildir. Millet kütübhanesi Bâyezid, aynı zamanda hattattır. Tuhfei hattatiri’d^
müzesindeki yazma bir divanında ve nazire mecmua­ deniliyor ki :

larında daha bir hayli manzumesine tesadüf ediyoruz. s... Amasya’da mîr-i livâ bulunduğu eyyâmda şeyh-i
Devrine göre düzgün bir ifade ile gazeller yazan Bâye­ müşârünileyh mevlânâ Hamdutth Agâh^dirı telemmüz ve
zid, büyük divan şairlerimizin tesiri altında kalan mu­ temeşşuk ile filhakika üstâdı vadisine tekarrüb eylemiştir.»
vaffakiyetli bir mukallid olarak gösterilebilir. Bâyezid’in bazı gezellerini örnek olarak alıyorum:
Türk Şairleri
İAİ Bay.

— Münâcât — Gamunda âh idüb kan ağladukca


I - D öğüb göğsüm ururam başıma seng
Hudâyâ Hudâlık sana yaraşur Düşelden sen periden bir dem ayru
Nitekim gedâlık bana yaraşur Delürdüm kendümile iderüm ceng
Ç ü sensin penâiıı cihan halkının Didüm vasim müyesser ola mı dir
Kamudan sana ilticâ yaraşur Dalü. misin ya sarhoş yâ yidün beng
Şeh oldur ki kulluğun itdi senin Nigârâ sensizin ayş eylesem ben
Kulun olmayan şeh gedâ yaraşur Yüzümi def iderüm kametüm çeng
Şu dil kim marîz-i gamındır senin Cefâ taşıyle sındı sabr ayağı
Ana zikrinile şifâ yaraşur Mecâlim gitdi oldı tâkatim teng
Şu kim dürr-i gufrânın almak diler Yüzün görüb figah itdükce Adlî
Gamun bahrine âşinâ yaraşur îder gülşende bülbül ana âheng
Eğerçi ki isyânımız çokdürür
- V -
Sözümüz yine Rabbenâ yaraşur
Ne ümmîd ü ne bîmdür işimüz Olur mı şâd gönül kim gam içer zâr değül
Heman bize havf ü recâ yaraşur İder mi vasla heves ol ki dilfigâr değül
Eğer adlile sorasın AdWy\ Figana saldıyise kûhı nâle-i Ferhâd
Ukubetdür ana sezâ yaraşur Figana salmışam âfâkı kûhsârı değül
Sen eyle anı kim sana yaraşur Başuma gün mi doğar kim yüzün firâkında
Ben itdüm anı kim bana yaraşur Kara saçun gibi âlem gözüme târ değül
Şu günde ki bir çâresi kalmaya Eğer dürüst ola Leylî visâl va’desine
Ana çâre res Mustafâ yaraşur Sınursa kâsesi Mecnûn’a inkisâr değül
Ne denlü çoğise ışk ehli oldılar bîzâr
- II _
Şu ömrden ki garaz ana vasl-ı yâr değül
Dîdâre tâlib olan olmaz cinâne muhtâc Visâl ümîdi ile hecri ihtiyâr itdi
Cânâne ihtiyâç it gel olma câne muhtâc Ne çâre eyleye A dlî ki bahtı yâr değül
Kaşunla kirpiğinden katlüme gamze besdür
- VI -
Şemşîr zenler olmaz tîr ü kemâne muhtâc
0 1 âftâbın itsem hâk-i derinde mesken Tûbâ boyun ki vasf idicek müntehâ kılam
Bir zerre olmaz idim kasr-ı cinâne muhtâc Medh i lebinde sözlerimi canfezâ kılam
Çün mâcerâ bilindi başından oldı takrîr Işkun kerâmetinde rakibi helâk içün
0 1 nesne kim iyandır olmaz beyâne muhtâc Zülfün asâ-yi Mûsi gibi ejdehâ kılam
Adlî nigâre hâlin arz it niyâz birle Can virmeğise ışk işinün ger nihâyeti
Derviş olanlar olur şâh-ı cihâne muhtâc Işk ehli intihâsını ben ibtidâ kılam
Hâk-i vücûdümi ne kadar bî bahâyise
III -
Îksîr-i hâk-i pâyin ile kîmyâ kılam
D â’vi-i hüsn eyleyüb gün vechi yok ger ura lâf Bir kerre iltifât ile kulumdürür disen
Çün yüzün âyînesi gibi değül mir’âtı sâf Adlî'yi mülk-i âleme bir pâdişâ kılam
ît gibi bekler ases tutmak diler meyhârei
ıjc .i:J .* l) - VII -
Pertev-i nûr-i cemâlin görmeğe ey meh senün
Kaçan ki göklere ağar bu âh-ı âteşbâr
K â’be-i kûyin melâyik her dem iderler tavâf
Olur cihan gözüme kare zülfi gibi târ
Heb cihan ey meh lika sen şâha olmışdur mutî’
Hadeng-i gamzesi bağrımda başlar çıkarub
Leşker-i gamzen kimünle saf tutub eyler masâf
Yaşumı kane boyadı benim o lâle izâr
Serverâ sırr-ı dehânında senün hayran hıred
Şirâr-ı âhım ile ra’d ü berke od bırakub
Âciz olmış ukde-i zülfünden akl-ı mûşikâf
Hacil durur gözümün yağmurundan ebr-i bahâr
Ey gönül sana müsellem sanma bu derd ü balâ
Gözüm yaşını sular gördi kendüden gitdi
Çeşm-i pür hışmı nigârın kimsei kılmaz muâf
îşitdi nâlemi zârîlığ eyledi kühsâr
Hırka-i sabrı geyüb eyler kanâatden kemer
Gözün yaşile kenâr ola mı senin Adlî
Künc-i gamda Adli çün bulmaz nihâyet i’tikâf
Ziyâde serkeş olubdur o servi hoş reftâr
IV - VIII —
Gam-ı zülfünle cân âşüfte dilteng Senin zencîr-i zülfünden dil-i dîvâne bend ister
Gözüm yaşıdürür lâ’linle hemreng Usandı hecrile candan asılmağa kemend ister
Türk Şairleri
Bay. 748

Mey i lâ’lin içüb vâiz harâb-ı çeşm-i yâr olduk mihr-i sâni’-i Perverdigâr pedîdâr idi. Aâzım-ı meşâ-
Ana di va’z ü tefsîri ki senden nusii u pend ister yih i sâlifeden ârif-i Rabbânî ve kutb-i samedânî Şeyh
Lebin dâr-üş-şifâsından umar dil derdine derman Çelebi Halîfe’nin hidmetinde tahsîl-i taıîkat ve tek-
Tabîb-i haste dillersin devâsin derdmend ister mîl-i hakikat idüp mahrûse-i Edirne haffet bil. rtıey-
Gönül künc-i kanâatde otur gey hırka i hüzni menede tavattun eyledi. Dâr-ı dünyâdan diyâr-ı âhırete
Çün ol şeh kullarm dâim fakîr ü müstemend ister irtihâl ve intikali ol diyârda vâki’ olup anda defn
Hayâl-i sîmber itmek ana benzer senin Adlî olundu. U)ûm-i zâhire-i tâhiıeye bi-cümletihâ âlim ve
Gedâ hâk üzre yaturken gümüşden tahta bend ister ârif olup dekayık-ı rakayık-ı fünûna bi- remtihâ şuûr

- IX - ve usûsuru var idi. !lm-i ledünden zât ve sıfâta müteal­

Ayağm öpmeğe yârın ger vireydi baht dest lik esrâr-ı esmâ-i îlâhiyyeye vâkıf bir kâşif ve çeşm-i
Başım eflâke irüb âlem olurdı zîr-i dest dil-i cihanbîni küşûfât-ı Îlâhiyyeye mazhar bir mükâşif
Bir gice ger yâr ile peymâne sürsem leşgden idi. Şiir-
Tan değil nüh kâse-i gerdun eğer bulsa şikest oU*-
jX> ^
Çıkmayam kûyinden ümmîd-i lika-yi yâr ile
Ehl-i îmâna olur hubb-i vatan çün pâybest
l Jj. Jİ*
Zâhidi gördüm müridiyle çıkar meyhâneden
Sergiran biri velîkin ol birisi nîm mest Esnâ-yi va’z u tezkîrde talâkat-i lisan ve uzûbet-i be­
Her devânın şerbetini lâ’l-i cânanda komuş yâna mâlik olup tûti i şîrîn güftâr kirdâr takrîr-i vâ-
Adliyâ derdi sana takdir iden rüz-i Elest zıh ve edâ- yi fâyih ile tekellüm ve terennüm itmeğin
her bir müstemi’ müntefi’ olup berekât-ı enfâs-ı müte-
Bibliyografya: Ltf., Aşk., Hsn., Byn., Ryz., Thf., Divan
berrikesinden müstefîd ve müstefîz oldular. Tezyîl: Ni-
ve Mc.
hâd-i pâkinde letâfet nihâyette olup lûtf-ı tab’ üzre
B â y e z id (Rûmî) — XV inci asrın meşhur âlim ve mu­ mecbûl olmağın gül-i ra’nâ-yi ruhsâr-ı yâr gibi rengin
tasavvıflarından Bâyezid hakkında Lâtifi şu malûmatı
güftân ve leb-i dilber gibi şîrin eş’ârı var idi.
veriyor;
«Mürtâz-ı riyâzat hâne-i tecrîd ve mukîm-i fenâ A ’lâm-ı ulemâ ortasında cem’-i beyn-el- hakikati vel-
ve tefrîd kutb-i dâire i irşâd a’nî Hazret-i Şeyh Bâye- mecâz mücâz değil iken ol bâri’-i bedî’-ul-beyan ikisini
zîd Edirnevîdir. T arîki tak- ekser-i eş’ârında cem’ eyledi. Bu matla’ anındır:
vâda Bâyezîd i sânî ve cevâhir-i maârif-i İlâhiyyenin Kendi hüsnün hûblar şeklinde peydâ eyledi
kânı ve ummânı idi. îlm-i zâhir ve bâtında mecma’ül- Çeşm-i âşıktan dönüp anı temâşâ eyledi
hakayık ve müstecmi’- ud- dekayık idi. Şeyh Muhyed-
dîn-i A rabi’nin kitâb-ı Fusûs’una Sırr-ı cânan Nesir : Mevlânâ C âm î’nin B eyit:
adlu manzum hâşiye yazup Fusus’u mensûr şerh etmiş­
tir. Ve ıstılâh 1 meşâyihte âşık mümkinden ibâret ve
»A«\ i jl * taT' J'* *
mâ’şûk V âcib’den kinâyet olup Hazret-i Hak
mefhhümunca zâhir ve mazhar ve nâzır ve Beytinin mazmûn-i meymûnuna mülâyim Türkî edâ

manzar olup J* öLiVı,jli- 'UHöl muktezâsınca nev’-i eyledi. Mümâ ileyh Sûre-i Fâtiha’yı tefsir eyledi. Ve
âdem .mazhar-ı tâm ve hüsn-i hûbân mir’ât-ı Rabb-ül Tûr-i Sînâ ve Secencel-iil ervah adlu iki kitab ve Türkî
enâm olduğuna bu matla’ ile îmâ ve işâret itmiştir; dilde Sırr ı cânan ismiyle Müsemmâ manzum ve mevzun
Kendü hüsnün hûblar şeklinde peyda eyledin: bir kitab ibdâ’ ve ihtirâ’ eyledi. Ve Molla Câm î’nin
Çeşm-i âşıktan dönüp anı temâşâ eyledin
— j\^ .i,—i- c,. — Nusûs nâm kitâbını şerh idüp Ol şerhte nesr ittiği ke-
liL! .I—aC ıj li 31 limât-ı mensûre-i matbûa Fusûs i Nusûs-i giranmâye
sJul jl i J ‘\ ^>- j i gibi tabâyi’-i tabı’da yer eyledi.»
Erbâb 1 tahkik bu ma’nâyı âyât ve ahâdîs ile şer’-i Ahmed B âdi “Beldei riyazi Edirne,, de şu malûmatı
şerîfe tatbîk etmişlerdir .Gerçi her tâifenin meşrebine kaydediyor ( C. 2, S. '286 ) :
göre bir anlayışı ve mezhebine göre bir mahalden bir « Ârif-i billâh Şeyh Bâyezîd Halîfe: Zühd ü vera’ u
ma’nâ alışı olur. Ammâ ekseriyâ bunun emsâli esrâr 1
takvâda Bâyezîd-i sânî idi. Aâzım-ı meşâyih-i sâlifeden
mektûme mükâşefe ile bilinür ve mücâhede ile müşâ-
hede olunur. ârif-i Rabbânî ve kutb-i samedânî Şeyh Çelebi Halîfe’­
-Beyit- nin hizmetinde tahsîl-i tarîkat ve tekmîl-i hakîkat idüp
Sırr-ı hâsı âmi fehm itmez dilâ mahrûse-i Edirne’de tavattun itmişler idi. 920 (M. 1514)
Ma’ni -i hâsı havas anlar yine» tarihinde irtihâl-i dâr-ı beka itmekle Kıyık mezâristânın-
Şakayık tercümesinde şu malûmat kayıdlıdır: da Bâcdârhâne nâm mahalde kendüleri içün binâ o­
«Ârif-i billâh Şeyh Bâyezid Halîfe Jl.r : Zühd ü lunup elyevm eser-i binâ olmayan zâviyede medfundur.
vera’u takvâda Bâyezîd-i sânî idi. Matla’-ı sîmâsında O zâviyeyi pâdişâh şerbetdarlarından Hamza Bey bun­
lemehât-ı envâr kirdâr-ı nûr-i ibâdet aşikâr ve lemeât-ı lar içün binâ idüp bir karye vakf etmiştir. »
Türk Şairleri
749 Bay.

Bursalı Tahir şu malûmatı kaydediyor {Osm): îki âyîne şekl itmiştin anda
“Bâyezîd-i Rûmî: Fuzaiâdan ve Cemâl i Halveti hu- Kimesne yazmamıştır bu zamanda
lefâsındandır. 900 (M.1494) küsûr târihlerinde Edirne’de Yazupsun Fâtiha tefsiri'rn sen
irtihâl ederek Kıyık kabristanında Bâcdârhâne’ye def­ Lisân-ı tayrdır gören dir ahsen
nedildi. Müellefâtı : Şerh-i Fusûsülhikem, Şerh-i Nusâs, Nusûs'-üua. çü Şeyh’in ittin imlâ
Tefsir ül Fatiha Elmüsemmâ bi- secencel-il-ervâh, Tûr i Kabûl itti g-örenler dimedi lâ
Sînâ, Beyân-ül esrar lil ahrâr // bevâdi- l melikil- Ceb- Arab dilinde düşdi işbu sözler
bâr- il- G a ffa r ile Sırr-ı canan ismindeki manzûme-i Az olur Rûm içinde bunı özler
Türkiyyesinden ibarettir ki cümlesi gayr-ı m atbu’dur. Çü Rûm’a gele bir hûb-i zamâne
Hulefâsından Muhyî nâm zâtın 946 (M.1539) tarihinde Gerekdürür libâs-i Rûmiyâne ’
muharrer Devâiriilmaârlf isminde bir eseri manzûr-i Ezelden süz ile sâz ide geldin
âcizî oldu.,, Suhan evcinde pervâz ide geldin
Bursalı Tahir merhumun bahsettiği bu eserin bir Giru can bezmini âvâzelendir
nüshası Dairei Cihannüma adıyla Üniversite kütübha" Lisân-I Rûmi üzre tâzelendir
nesinde mevcuddur {Ünv. K.Yazma eserler No: 1553). Bu üslûba sakın sen dime bid’at
yanlış olarak Bayezîdi Rûmî namına kaydedilen bu Buna Şâri’ sarîhan didi sünnet
eserde Muhyî’nin bir takım manzumeleri de görüliyor.
Hemen her manzumesinde, Şiir tekniğine, vezne ve bilhassa kafiyeleıe ekseriyetle
ehemmiyet vermeyen şair, eserini tamamiyle Muhyed-
Muhyi bildirdi sana bu sırrı çünkim Bâyezîd
dini Arabi’nin tasavvuf felsefesine uygun olarak vücu-
Aldanup kalma hevâya geç yüri mihmânsın
de getirmiştir. Sırrı cânan, Âşık Paşa'nın Garibename'si
Muhyi’ye telkîn-i zikri eyledikte Bâyezîd
ve İbrahim Tennurî’nin Gülzar’ı gibi daha ziyade «A h­
Sırrına lâyih olup mebde’deki ikrâr-ı Hû
lâkî sofiyane» bir mahiyette kaleme alınmamış, bilhassa
Gibi beyitleriyle şeyhine olan hürmet ve rabıtasını
«vahdeti vücud» prensipleri izah edilmek suretiyle ya­
izhar eden Muhyî, kitabın mukaddimesinde de şunları
zılmıştır. Büyük mutasavvıfların meşhur sözlerini de
söyliyor:
eserine şâhid olarak alan Bâyezid’in bu mesnevisi Tasavvuf
«... Bazı dâireler hâtıra hutûr idüp kalbe lâyih oldu
edebiyatı tarihimizin muhakkak ki en eski ve en değer­
ki merhûm Şeyhülârifîn Şeyh Bâyezîd-i Rûmî
li vesikalarmdandır.
niçe dâireler vaz’ eylemişlerdir. Eflâke ve sülûke mü­
Sırrı Cânan’ın bazı parçalarını naklediyorum:
teallik cümleden biri Dâire-i Cihannüm â’dır ki şeyh-ül
muhakkikin Şeyh Muhyeddîn-i Arabî hazretlerinin — Sırr-ı Cânan’dan —
j 4İC dâire-i Cihannümâlanna nazîre eyle
_ J iiJ İ J u u f dLj J l / ( il J l.r J li—
mişlerdir,.. Merhûm Şeyh Bâyezîd-i Rûmî
anlardan gördügümüz üslûb üzere bazı dâireler eflâk-i Araz dimek gereksin âleme sen
seb’aya binâen yedi fasi üzere binâ olunup vaz’olundu...» Göresin cevheri ol yüzde tâ sen
. Bâyezidi Rûm î’nin “5500» beyitten fazla olan Sırrı Hicâb oldı araz cevherle kısmet
cânan'ı Millet kütübhanesi yazmaları arasındadır (Mit. Uyar değüldürürü şer’e bu kısmet
Altn. K. Mz. Mc. No: 931). Çü Hakdur kim zuhûr eyledi evvel
Kemaline meftun olduğu mutasavvıf dostlarından Hakîkat ma’niyi gösterdi evvel
biri Bâyyezidi Rûmî’ye Türkçe bir eser de yazmasını Hakîkat kim olur pes tohmun olur
teklif etmiş, o da Sırrı cânan’ı kaleme almıştır. Arapça Taayyünle teşahhus âlem olur
yazılmış olan diğer eserlerinin adlarını ihtiva etmek iti- Dimek sâdıkdürür âlem arazdur
barile mühim olan bu kitaptaki bir bahsin bazı beyit­ Kalem âlemdürür cevher arazdur
lerini naklediyorum.' Yaratdı cevheri demekde sâdık
Yazupsan adle zulme hoş Şevâhid Araz olması dahi oldı sâdık
Getürdün da’vi-i fazluna şâhid Eğer zıll olmasa âlem nic-olur
Hak’a mahdûd olmak lâzım olur
Nitekim Tür-i Sînâ ittin inşâ
Bu âlem H ak’da ya aksi hulûldür
Hem anı şerh idüben ittin ifşâ
Bunı böyl-anlayanlar tab’. ı küldür
Maâd ahvâliçün yazdındı bir Meh
Samed vasfına hiç ma’nî bulunmaz
İşittikte bırağur şehliğin şeh
Mücevvef kalır u hiç içi dolmaz
Yazubdun Mesnevi' ye şerh im ergub
Tenâhî olmamak da anlanılmaz
Gören kişi didi kim nice mahbûb Fesâdı çok görüp yüz dile gelmez
Secencel yazmış idin bir risâle Adem hükmi gelür zıll olmayile
Gören gönlünde kalmazdı cehâie Maiyyet akrebiyzet dahi bile
Türk Şairleri
Bay. 750

- U i ^5Cİ. 4!lj Jl.r Jls — Lisân-ı Zeyd’e câr-ola Enelhak


Enelhak dimesiyle olmad ol Hak
Adem iıükmin didük ma’dûm-i mahzî Lisân-ı Zeyd kendü Zeyd olmaz
Dimedük gerçi didi anı ba’zi Bunı inkâr ider kimse bulunmaz
ki zî zil zille akrebdür bilürsin Cüz ü kül nisbeti niceyse iy can
Maiyyet ma’nisini de görürsin Yüri var imdi sende oldı Rahman
Biri birinden ayru olmadığın Muzil ismine dinildi muhakkak
Bu bâtıldur mukabildür buna Hak
Mezâhir zâhiri hoş sakladuğın
— Sual —
Zuhûr iderse sana bu maânî Cem î’i yerde Hak bulunsa iy yâr
Seni ister bulur giru kalani Halâda dahi bulınur yüzi var
Dimişler bu arad-ulu (1) olanlar — Cevab —

Bu âyetten bu ma’nîyi alanlar Nesiyle oldı müstekrehlig-anun


Hayâl olmakda sâdık oldı âlem Sana nisbetdürür ürkdüği cânun
Sinek nice üşer anun başına
Bu ma’nîden kaçurmaz tab’-ı âdem
Kurudur az zamand- üşse yaşına
(.li jT Bu söze ister isen şâhid-i hak
(2) C—Ui- jl:_j Diyeyin sana imdi sen beri bak
Hadîs içre Resûl-i Hak diyübtür
Taayyün çüiı vücûd olmaz dişeler
Ne hoş ma’nî bu arada yayıbdur
Tabı’ kaçmaz eğer bâtıl dişeler Kokusı sâyim ağzı Hak yanında
Ki zîrâ bâtıl-ı mutlak muarref Güzeldür müşgden senin yanında
Olıncğaz ademledür muarref - ciLilj.* 41u:c ^ aJ. -
Eğer kâfirlere bâtıl dirisen Kabahat sana nisbet oldı iy can
Nisebledür onat bak key er isen Münezzehdür bu ma’nîlerde Rahman
Mudil ismine mazhardur bilürsin Necisle cevherün üstine nâgeh
Yudıllü men yeşâ d-anı(3) görürsin Güneş doğsa sen olsan ana âgeh
Kabâhat gelmedi bu şemse aslâ
Budur Hak Hakifğm isbât itmek
O cevherden şeref de gelmez asla
Hak’un Haklığını her yerde görmek Kubuh sen bil kabîhün zâtisidür
— MLl) U ^ U j ı.r’jV lj Jljü Jli Hüsün dahi basenler zâtisidür
Nefiy butlânı isbât-ı Hak olur Vücûdun nefsinün değül kabâhat
Hak’un ehli burayı böyle bulur Kabîhun nefsinündürür habâset
Vücûdun nefsine gelmez kabâhat
— _,,ı jö r -
Merâtibden düşer ana habâset
j Jİ.U 1>V V
Niseble ârızadur geldi geçti
<L‘i jy j>- ojUi:
Fakîrün bu arada çok söz açdı
İki vechi ola fi’li kabîhün •
Bâtıla inkâr ider isen şehâ Biri fi’lî biri vasfî kabîhün
Bulımadun bil ki Hak’kı müntehâ Fiil fi’liyyetinde fi’le mensûb
Bâtıl- 1 nisbîye bu gün Hak digil Anun vasfını abd idindi mahbûb .
Y o ğ olana bâtıl-ı mutlak digil Bu araya gel imdi sen onat bak
Bâtıl-ı nisbîyile Hak cem’olur En evvel elde olacak budur cak
Hak Hak’ı isbât o vakitte olur Fiille vasfını ayır da otur
Câhil anun zâtına inkâr ider Dilersen kim içün taşun ola nur
Bâtıl-ı mutlakda anı dere ider Gel imdi girelüm sinünle söze
Sen sakın inkâr idüben söğmegil Dutalum bunı dahi süze süze
Bâtıl-ı mutlak diyüben döğmegil Ne cevherler açalum dinler isen
Bâtıl-ı nisbî di anun adını İşidüb zevk idersin key er isen
Nisbet ile dinür ana pes denî Gel imdi Hak'kı tevhîd itmek üçdür
— J.ic' — Tabîatde rekâket olsa güçdür
Bu tevhide lisân ı Zeyd şâhid Biri ef’âli birlemekdürür bil

İdeyin anla dahi ol müşâhid Cemî’ ef’âli H ak’ka müstenid kıl


Pes ef’âl-i İlâhîdür görünen
Göz ü gönülünile gör ü inan
[1] Arada ulu yerine.
[2] Bu beyit Mevlâna’nındır. Bibliyografya: Ltf., Şky., Ahmed Bâdî: Riyâzı Belde-i Edir-
[3] . . . da anı yerine. ne Osm.,
Türk Şairleri
751 Bay.

B ây e zid (Şehzade Şâhî) — XVI ncı asır şairlerinden Tutup bend itti anı Şâh tahmâsb
O zâlim korkmadı asla Hudâ'dan
Bâyezid, Kanunî Süleyman’ın oğlu ve Selim’in iki
Anı katleyleyüb dört oğlu ile
yaş küçük kardeşidir. (932- 1525) te doğdu. Yaşları Oötürdi ittifak ile aradan
ilerleyince her iki kardeş, saltanat birsiyle hareket et­ Bu zulmün târihin sordum didıler
meğe başlamışlardı. Bu yüzden de araları açılmıştı. On artık oldu Sultan Mustafâ’dan
Kanunî, Kütahya valisi bulunan Bâyezid’i Amasya’ya, Bâyezid ve oğullarının naışları, Anadolu’ya nakle­
Sarohan valisi olan Selim’i de Kütahya’ya nakletti. Na­ dilerek padişahın müsaadesiyle S u a s ’a defnedildi. Bâ­
sihat etmek ve vilâyetlerinin tebdil edildiğini söylemek yezid’in Orhan, Ayşe, Abdullah, Osman, Mehmed, Mu-
maksadıyla Bâyezid’e dördüncü vezir Pertev Paşa, Se- rad adlarında beş oğlu ve bir kızı vardı. Bunlardan
lim’e de üçüncü vezir Sokullu Mehmed Paşa gönderil­ dört büyük erkek çocuk, babalarıyla beraber; üç yaşın­
di (965- 1557). Selim, söz dinleyerek Kütahya’ya hare­ daki en küçüğü ise o sıralarda bulunduğu Bursa’da ö l­
ket etmişti. Fakat Bâyezid, Pertev Paşa’ya ağır mua­ dürülmüştür.
melede bulundu. Esasen Lâla Mustafa Paşa, Bâyezid’i Şâhi mahlâsiyle şiirler kaleme alan Bâyezid’in yaz­
babasına karşı muhalefete tahrik ediyor; el altından ise ma divaHi bugün Millet kütübhanesi müzesindedir (No.
Selim’in saltanata geçmesi için çalışıyordu. Bir müddet 225).
sonra Bâyezid de Amasya’ya gitmeğe mecbur oldu. 1443 beyti ihtiva eden bu Türkçe divanda 100 bey­
Lâla Mustafa Paşa, bir taraftan tahriklerine devam edi­ ti bulan Farsça bazı manzumeler de vardır. Ekseriyetle
yor; diğer taraftan da Bâyezid’in asiliğini K arunî’ye gazel ve murabba yazmış olan Şâhî’nin eserlerinde
anlatmak suretiyle onu gazaplandırıyordu. Bâyezid, Si­ elemli bir ruhun ifadesi sezilir. Saltanat hırsıyla hayatı­
vas’ı Rumeli beylerbeyi Ali Paşa’nın elinden aldıktan nı tehlükelere koyan bu zavallı şair, bazan babasına
sonra kardeşi Selim üzerine yürüyerek onunla Konya karşı muhabbet izhar eder:
ovasında çarpıştıysa da mağlub oldu ve Amasya’ya
Bir Süleyman nâm şâha bu gönül dîvânedir
çekildi. Bâyezid, aldatıldığını anlamıştı. Babasına gön­ Kim cemâli şem’ine perler yakar pervanedir
derdiği tazarrunameler ise Lâla Mustafa’nın eline geçerek
Bazan onun zalimliğini anlatır:
ekseriyetle imha ediliyordu. Derdini babasına duyura-
mayan Bâyezid, karısı, dört oğlu ve hizmetçisi ile İran’a Dergehinde vazgel her dem dilâ feryâddan

ilticaya mecbur oldu (966 1558). Süleyman ve oğlu Bu meseldir kim vefâ gelmez şeh- i bîdâddan

Selim’in sevkettikleri kuvvetler Bâyezid’i şiddetle takip Bâyezid’in divanında, babasına yazdığı bir takım
ettilerse de yetişemediler: . manzum mektuplar da görülmektedir. Bunlardan birini
Bâyezid, İran’da iken bir takım manzumeler kaleme naklediyorum:
almıştı. Bir şi’rinde bilhassa şu beyitlere tesadüf edi­ Ey serâser âleme sultan Süleyman’ım baba
yoruz: Tende cânım cânımın içinde cânânım baba
Redd ittilerse ger bizi Osman erenleri Bâyezd’ine kıyar mısın benim cânım baba
İtti kabûl-i dil Acemistan erenleri Bîgünâhım Hak bilür devletlü sultânım baba
Dil mezar’ına tohm-i mahabbet bıraktılar
Enbiyâ serdefteri ya’nî ki âdem hakkıçün
Kazvîn ile Herât u Sfâlıân erenleri
Hem dahi Îsî ile Mûsî-i Meryem hakkıçün
Rahm ittiler felâketimiz çünki gördüler
Tebrîz ü Nahcevân ile Şirvan erenleri Kâinâtın serveri ol rûh-i a’zâm hakkıçün
İki cihanda nola şefî' olsalar bize Bîgünâhım Hak bilür devletlü sultânım baba
Irân erenleri ile Tûrân erenleri
Sanki Mecnûn’um bana dağlar başı oldı durak
Bu Şâhi’nin günâhını avf itseler Do la

SuHân-ı Rûm ü milket-i Osman erenleri Ayrılup bilcümle mâl ü mülkten düştüm ırak
Dökerim göz yaşını vâhasretâ dâd elfirak
Hükümdar, oğlunun katli için İran’a üç defa heyet
Bîgünâhım Hak bilür devletlü sultânım baba
gönderdi. Ve bu arzusunun yerine getirilmesi için kül­
liyetli para vadetti. Şehzade Selim saltanatta yalnız ka­ Kim sana arzeyleye hâlim eyâ şâh-ı kerîm
labilmek arzusuyla babasından ziyade gayret gösteri­ Anadan kardeşlerimden ayrılup kaldım yetîm
yordu. Nihayet üçüncü defa Van mirimıranı Husrev Paşa, Yok benim bir zerre isyanım sana Hak’tır alîm
Kapucubaşı Sinan Ağa, ve Selim tarafından gönderilen Bîgünâhım Hak bilür devletlü sultânım baba
çavuşbaşı Ali A ğa’dan müteşekkil heyet Şah Tahmas- Bir niçe ma’sûmum olduğun şehâ bilmez misin
b’ı ikna ederek Şehzadeyi teslim almağa muvaffak ol­
Anların kanına girmekten hezer kılmaz mısın
dular. Ve onu derhal oğullarıyle birlikte öldürdüler
Yoksa ben kulunla Hak dergâhına varmaz mısın
(Muharrem 967- 1559). Bu acıklı hâdiseyi şair Meşamî
Bîgünâhım Hak bilür devletlü sultânım baba
şu yolda anlatıyor:

lV\eşâmî noldı gör Han Bâyezîd’i Hak Taâlâ kim cihânm şâhı itmiştir seni
Belâya uğradı kaçtı belâdan Öldürüp ben kulum güldürme şâhım düşmeni
Türk Şairleri
Bay. 752

Gözlerim nûri oğ-ullanmdan ayırma beni Kârbân-ı reh-i iiclîm-i adem menzilinin
Dokunur oldı dilâ sem’ime bang-i ceresi
Bîgünâhım Hak bilür devletLü sultânım baba
Izfırâbı ko gel ey mürg-i revan sabr eyle
Tutalım iki elim baştan başa kanda ola Eskiyüp işte hârâbe varıyor ten kafesi
Bu meseldir söylenür kim kul günâh itse noia Oafil olma gözün aç dîde-i hakbîn olıgör
Bâyezîd'm suçum bağışla kıyma bu kula Hor tutma has ü hâşâk ile mûr ii mekesi
Bîgfünâhım Hak bilür devletlü sultânım baba Şâhi-i bî dil ü bîçâre günehkâre ne gam
Muhibbi mahlâsiyle şiirler yazan Kanunî Süleyman Sen olursan eğer ey şâh-ı kerem destresi»
Kudretli bir şair olmamakla beraber şiirlerinde içli bir
ise ona şu yolda bir cevap göndermiştir:
samimiyet olan Şâhî’nin bazı manzumelerini örnek ola­
Ey demâdem mazhar-ı tuğyân ü isyânım oğul
rak alıyorum:
Takmayan boynuna hergiz tavk-ı fermânım oğul
— I —
Ben kıyar mıydım sana ey Bâyezid Hân’ım oğul
Bîgünâhım dime bâri tevbe kıl cânım oğul Ben bülbülüni ey gül-ı handânım unutma
Ben âşıkını ey şeh-i hûbânım unutma
Enbiyâ vü evliya ervâh-ı a’zam hakkıçün
Hecrin gamı yaktı dili vü bağrımı deldi
Nûh u İbrâhîm ü Mûsî İbn-i Meryem hakkıçün
Ben hasteni ey lebleri dermânım unutma
Hatm-i âsâr ı nübüvvet Fahr-i âlem hakkıçün
Yaşlar yerine kan akıdan beyt-i hazende
Bîgünâhım dime bâri tevbe kıl cânım oğul
Ya'kub’unı ey Yûsuf-i Ken’ân’ım unutma
Âdem adın itmeyen Mecnûn’a sahralar durak
Bülbül gibi her şâm ü seher haddine karşu
Kurb-i tâatten kaçanlar dâimâ düşer ırak
Efganlarımı ey gül-i reyhânım unutma
Tan değildir der isen vâ hasretâ dâd elfirak
Kaldım şeb i hecrinde visâle elim irmez
Bîgünâhım dime bâri tevbe kıl cânım oğul
Lûtf eyle beni ey meh-i tâbânım unutma
Neş’et-i Hak’tır übüvvet râm olan olur kerîm Kaldı şeb-i zulmette Skender gibi Şâhî
kavlini inkâr iden kahır yetîm 01 teşne dili lebleri hayvanım unutma
Tâate isyâna âlimdir Hudâvend-i azîm
_ II -
Bîgünâhım dime bâri tevbe kıl cânım oğul
Rahm ü şefkat zîb-i îmân olduğun bilmez misin teş-i hicrân ile bağrım kebâb oldı kebâb
Y â dem-i mâ’sûmı dökmekten hazer kalmaz mısın Mihnet ü derd ile dil mülki harâb oldı harâb
Abd-i âzâd ile Hak dergâhına varmaz mısın Şerbet-i vashnla cânâ derde derman eylegil
Bîgünâhım dime bâri tevbe kıl cânım oğul Yohsa hasretle gözüm yaşı şarâb oldı şarâb
Şem’veş odlar yakar başıma her dem ol nigâr
Hak reâyâ-yi mutîe râzı itmiştir beni
Yoluna pervâne veş yanmak savâb oldı savâb
İsterim mağlüb idem ağnama zi’b-i düşmeni
İtlerimle hemser ol sen gitme derbâna habîb
Hâşelillâh öldürürsem bîgüneh nâgeh seni
Hamdülillâh seg rakîbe hoş azâb oldı azâb
Bigünâhım dime bâri tevbe kıl cânım oğul
Gerd-i râhın kûhl idinmek hasretinden ey nigâr
Tutalım iki elin baştan başa kanda ola
Şâhi- i bîçâre bu yolda türâb oldı türâb
Çünki istiğfâr idersen biz de afv itsek nola
Bâyezîd’im suçum bağış^larım gelsen yola — III -
Bîgünâhım dime bâri tevbe kıl cânım oğul
Hecr elinden olmuşam bîçâre b İmen neyleyim
Otuz beş yaşında iken öldürülen Bâyezid, ilim men­ Bulamadım derdime derman çâre bilmen neyleyim
suplarına ve şairlere karşı çok takdirkâr davranırdı. Hasretâ derdâ dirîga geçti ömrüm hecr ile
Onun namına manzum ve mensur bir takım kitaplar İrmez isem şol büt- i ayyâre bilmen neyleyim
yazıldığını da biliyoruz. Şol perîşan züif ü hâli dil görüp oldı esîr
Tezkireler, Şâhî hakkında çok kısa malûmat veri­ Düşti aşkına gönül dildâre bilmem neyleyim
yorlar. Yalnız /İM i’deki kayıdları nakletmekle iktifâ Bülbül-i dil kaldı hâr-ı firkat içre zâr ile
edeceğim:
01 kad-i serv ü gül-i ruhsâre bilmen neyleyim
«Sultan Bâyezîd.' Şâhî tahallûs iderdi. Fürûn i maâ­ Şâhiyâ hayfâ ki hasret tâ kıyâmet kalıser
rifle ferîd iken âhır-ül- emr ol nîkû nîjâd emr i şerîfe Hâlimi arz idemen ol yâre bilmen neyleyim
inkiyâd itmeyüp eşhâs-r bed nihâdın mekr ü hîlesine
- IV —
i’timâd ve i’tikad idüp pend-i peder-i ercemendin güş
kılmayup birâder-i hûşmendine adâvet ve husûmet it­ Kıldım diyâr-ı, gurbete ben mübtelâ sefer
miş. Hukuk.i sâbıkayı ferâmûş kılmış. Keyfiyyet i hâl Müşkil imiş gedâlaıa itmek şehâ sefer
meşhûr ve kütüb-i tevârîhte mastûrdur. Ol merhûmdan Ben dir idim kapunda ölem gitmeyem ebed
bu bir iki beyit meşhûr olmuştur; Bilmez idim bu veçhile nâgeh ola sefer
Nideyin zâyi’ idüp tûl-i emelle nefesi Âşık olana sabr ü sefer çün olur devâ
Kalmadı zerre kadar dilde bu dünyâ hevesi Olmaz benim firâkıma hergiz devâ sefer
Türk Şairleri
753 Bay.

Derdinle ölmek isterim olsun bana nasîb Bana olubdürür hicran yedi tamu kader âteş
Kim yâr-ı sâdık ile hoş itmek g-edâ sefer Firâk-ı lâ’l-i nâbm hasretinden âh kim her dem
Düşse diyar* ı gurbete Şâhî kulun ne gam Yaşım Ceyhûn veş akar bu sinemde yanar âteş
İtmek gerek çü âşıka yâ sabr yâ sefer Dağıttı aklımı tâtâr-ı zülfün târümâr itti
— V - Anınçün milk-i câna dembedem hecrin salar âte§
Gehî eşg ile gark eyler bu âlem milkini Şâhî
Ey firâkın âteşinden nâr-i dûzah bir şerer
Gehî sûz-i derûn ile dehânından çıkar âteş
Ravza-i cennet cemâlin gülşeninden bir eser
Hâk-i râhmda makam ü dilde mihrin var iken _ X _
Hey maâzallah gerekmez taht-ı âc ü tâc-ı zer Kâkülün gamzenle el bir eylemiş
Î1 seninle câm içüp ayş ide ben kanlar yudam Alemi teshir ü nahcîr eylemiş
Derd olur mı dünyede cânâ bana bundan beter Kilk-i kudret nakş-i hüsnün evvelâ
Tut dehânım karşusunda gül ruhin mir’âtmı Sûret-i Yûsuf’ta tahrîr eylemiş
Öldüğüm e ey Mesîhâ dem inanmazsan eğer Âferin Cân âferîne vechini
Öğerek arşa çıkardı Şâhi tûbâ kaddini Ahsen-i sûrette tasvîr eylemiş
Âferin tab’-i bülendine zihî sâhib hüner Sana nâz ü şîve Kassâm-ı ezel
— VI - Bana derd ü gussa takdîr eylemiş
Arızın âşüftesi âyâ bu giysûlar mıdır Âteş-i mihr ü mahabbet Şâhi'mu
Yohsa ol âteş perest olan şu Hindûlar mıdır Hey meded cânına te’sîr eylemiş
Kulle-i kûh-i mahabbette bu gönlüm şirini _ XI —
Râm ü nahcîr eyleyen ol çeşm-i câdûlar mıdır 'S'ifj-' jlf ıfj- Jj
Çeşmine cânâ girişmeyle dil âşûb itmeği J'j J ZSf J,‘y* »İJ
Bilmezem ta’lîm iden gamzeyle ebrûlar mıdır f*J. J-İS^ Jİ ^iJj
Kim ola hoşbû iden didim meşâm-ı âlemi ^ d; 1 l> .» Lİ. lİJ y - i*

J 5.I» Jj S'i'' â.j' cf-e,


Kâküline el urup didi aceb bûlar mıdır
-‘J
Ayağına yüz sürüp Şâhî o servi kametin
i U i l „ ; . i i J, j i u i r J İS » ö j f

Eşg-i çeşmim cûş ider akar aceb cûlar mıdır jı- «İV
— VII - j '' jl ıj* - • ‘-i l i ' |1 ' j ' j*<;
iti
Gamzen okıyle sîne vü dil yâre yâredir
Cevr-i rakîb ile ciğerim pâre pâredir — AII —

Rahm eylemez figanına ben bîdilin meded J-* (jU VLii 'j ^
Benzer ki kalbi ol güzelin seng-i hâredir
Feryâd ü nâleme rahim itmedi seng- dil 'j f\. j'i

Hışm ü itâbı yine heman bir karâredir lif- /"

Bir bûsesi bahâsı lebinin çü cân ola »A ^ i>'


oUJ
Ölür dirilür aluruz anı ne çâredir
U ij o y 'i fjb ol«- J j J
Mihr-i nigârı sanma ki sinende sakladın j . (jUjj
Eşginde Şâhî gün gibi o âşikâredir
o- jiuu ıfi ^ ijji
_ VIII —
Bibliyografya'. Ahd., Aşk., Hsn., Knh., Peçevî tarihi, So-
Âh kim hiç gülmedim ben bu cihanda bir nefes iakzade tarihi, Feridun Bey münşeatı, Müneccim başı tarihi, Ham-
Bulmadım âlemde cânâ kendime feryâd res mer tarihi-, Ali Emîri; Osraanlı tarih ve edebiyat mecmuası, Meh-
med Zeki: Maktul şehzadeler, İsmail Hakkı: Sivas şehri, Şâhî diva­
Lâ’l-i nâbın yâdına ben can virirsem tan mıdır
nı ve Mc.
Kande kim şehd ola lâbüd can virir ana mekes
B ayram (Hacı Bayramı Velî) _ X V inci asrın çok
Bülbül-i can hâr-ı gamda nice nâlân olmasun
meşhur mutasavvıflarından olan Hacı Bayram, Ankara’­
Karşusunda sen gül ile sohbet ider hâr ü has
nın Çubuksuyu kenarında Zülfasıl veya Solfasıl köyünde
Devr-i güldür sâkıyâ devr eylesün lâ’lin kadeh
doğdu (^A'j;.). Bay A bdülbakî 753 (M. 1352) de doğduğunu
Geçmesün bu demde ömr-i nazenin yazık abes
kaydediyorsa da bu hususta mehaz göstermiyor {Mela­
Destgir ol pâdişâhım Şâhi pâmâl olmasun
mîlik ve Melâmıler) . Koyunluca Ahmed adında birinin
Dest-i lütfün gibi olmaz ana bir feryâd res
oğludur. Bıırsalı İsmail Hakkî’nm «Silsilenâme. i Celvetî»
— IX — sinde ve diğer bazı menbalarda Hacı Bayram’ın
Kaçan derd ile âh itsem dehânımdan çıkar âteş babası hep bu isimle kaydedilmiştir.
Şirârımdan cihan milkini seıtâser yakar âteş İsmail Hakkî diyor ki {Silsilenamei Celvetî)'.
Cehennem âteşinden yokdürür bâkim benim zâhid «Hacı Bayram’ın pederine Koyunluca Ahmed derler-
Türk Şairleri
Bay. 754

di ki ekberi Bayram ve evsatı Safiyüddin ve esgarı A b ­ te vefatı üzerine Ankara’ya döndü ve Bayramîlik
dal Murad idi.» tarikatini neşre başladı.
B u r s a lI Tahir ise, “Hacı Bayramı Veli„ adlı küçük Hacı Bayram’ın Ankara’ya dönüşü münasebetiyle
eserinde diyor ki: Sarı Abdullah şunları söyliyor {Semeratülfuad)’-
« Ankara’da Esseyyid Abdülkadir îbn-i Yusuf-ı Is « Seccâde-i irşadı teşrif idüp sâki-i bezm-i mahab-
fahânî’ye âid vakfiyede 832 (M.1428) tarihinde şâhid ol­ betullah oldu. Vech-i mubârekin görüp matla’-ı âftâbı-
mak üzere münderic olan şu “Kutb-ül-evliya Eşşeyh na kalblerin mukabil tutanlar nûr-i hidâyetle mühtedî
Elhâc Bayram îbn-i Ahmed îbn-i Mahmûd-ül-Ankaravî„ olup küdürât ı nefsâniyyeden halâs oldular.
ibâreden de peder-i âlîlerinin isminin Ahmed olduğu
Haçı Bayrâm’a andan oldı nazar
tezâhür ediyor.»
Her kim ana irişti buldı rehâ
Hacı Bayram’ın asıl adı Numan’dn , fakat mürşdi Pertev-i nûr i cezbesiyle ol er
Kayserili Ebû Hâmid ile ilk görüştüğü gün, bir kurban Eyledi mürde dilleri ihyâ
bayramına rastladığı için şeyhi tarafından kendisine Vaslı îdine irişen uşşak
Bayram ismi verilmiştir. Oamdan âzâde oldular ebedâ»

Hacı Bayram, önce muayyen olan medrese tahsilini Bayramiliğin «Nakşbendîlik» ve «Halvetîliğ» inmezı-
bitirdi ve A nkara’da Melike Hatun’un yaptırdığı Kara cinden doğan bir tarikat olduğu kabul edilmektedir.
medrese’ye müderris oldu. Bütün menbalar, onun kuv­ San Abdullah «Cevheretülbidaye ve dürretünnihaye» de
vetli bir tahsil gördüğünü kaydediyorlar. diyor ki :
Sarı Abdullah, Semeratiilfuad'da. «Müderris olduktan «Hacı Bayram-ı Velî’nin terbiyelerine min hays -il -
sonra Yıldırım Bayezid’in kapucu başısı olmuş idi deyu bürûz vel-cem’iyye Bâyezid ve Cüneyd. lühâniyetleri ile
rivayet ederler» diyorsa da bunun asılsız olduğu mu­ cell-i himmet buyurmakla isti’dâd ı zâtlarında envâ’-i
hakkaktır. kemâlât bâhir olup câm’-i Nakşbendiyye ve Halvetiyye
Bir müddet sonra müderrisliği terk etti ve uzleti olmuşlardır» .
ihtiyar ederek tasavvuf meslekine salik oldu. Somunca Lâlîzade Abdülbâkt de «Sergüzeşt» te aynı rivayeti
Baba veya Ham îdüddini Aksarayî namlarıyle iştihar eden şu suretle kaydediyor:
büyük mutasavvıf Kayserili Hamiüeddin’e intisab etti « . . . Hacı Bayram-ı Velî’nin terbiyelerine min hays-
{Bu zat için Ebû Hâmid maddesine bakınız.). il-bürûz vel cem’iyye Bâyezîd ve Cüneyd rûhâniyetierile
Şakayık tercümesinde deniliyor ki: cell-i himmet buyurmakla isti’dâd-ı zâtilerinde bâhire ve
«Sikat-ı ashâb’i tarîkatten menkuldür ki Şeyh Hâ- zâhire olup câmi’-i Nakşbendiyye ve Halvetiyye olmuş­
mid-i Kayseri hazretleri Şeyh Şücâ’-ı Karamânî’ye En- lardır.»
gürü’de Hacı Bayram adlu bir müderris vardır var anı Bayramîlik kısa bir zamanda büyük bir inkişaf gös­
da’vet eyle gelsün deyu gönderdi. Şeyh Şücâ’ merhum terdi. Hacı Bayram’a intisab edenlerin sayısı da gün­
dahi Engürü’ye varup Hacı Bayram’ı medresesinde ders den güne çoğalıyordu. Şöhreti ise gittikçe artmıştı.
der iken bulup Şeyh Hâmid tarafından da’vet eyledikte Hattâ bazı kıskançların aleyhinde bulunmaları üzerine
Hacı Bayram, da’vete icâbet lâzımdır deyu kalkup Kay- kendisinden koşkulanan M urad II., Onu Edirne’ye ge­
seriye’ye varup Şeyh ile mülâki olduklarında Şeyh Hâmid tirtmiş, fakat siyasî bir maksadı olmadığını anlayınca
Hacı Bayram’a ulemâ-yi zâhirin mevtâsının merâtibini izaz ve ikram ederek memleketine göndermişti. Bu su
ve erbâb-ı bâtının mevtâsının merâtibini gösterüp kan- ralarda Eski Cami’de bir kaç defa da vâzetti. Sarsalı
gısı muhtarın olursa anı ihtiyâr eyle didi. Hacı Bayram Tahir’m «Hacı Bayramı Veli» adlı eserinde dediğine g ö­
Sultan ashâb-ı bâtının hallerini rif’atte ve kendülerini re, «Va’zettiği kürsünün üstünde celî hatla «Makam-ı
saâdette görmeğin meşâyih tarîkini ihtiyâr idüp tarîk ı Hacı Bayram-ı Velî» yazılı» imiş.
tedristen ferâgat eyledi.» Ankara’ya dönerken (855 — 1451) Gelibolulu meşhur
Hacı Bayram’ın tarikat silsilesini Lâlîzade Abdiilbâkî Yazıcızade Mehmed'\ de kendi tarikatine idhal
«Sergüzeşt» te şu suretle kaydediyor: eden Hacı Bayram bu hadiseden sonra daha geniş bir
“Hacı Bayrâm-ı Veli-Hamîdüddin-i Aksarayî-Şeyh şöhret ve nüfuz sâhibi olmuştu. M urad II. ile münase­
Ş âdiyyi Rûmî-îbrahim-ül-Bısrî-Süleyman-ı Îskenderânî- betini ve bunun neticelerini menkabevî bir şekilde kay­
Hasan -ı Esterâbâdî - Mahmûd-ı Bısrî ■Osman-ı Rûmî- deden S a n Abdullah «Semeratülfuad» da şu tafsilâtı
Mahmûd-i Kerhi - Sadeddîn-i Bağdâdî - îshak-ı Hâriz- veriyor:
mî - Süleymân-ı Buharî - Süleyman-ı Isfahanî - Ahmed-i «Hacı Bayram-ı Vel’nin ahbâbı kesret bul-
Horasanı - Ebû Haşan ı Cürcânî - Şeyh Müs-el - Bıstamî mağla bazı hasûdlar Sultan Mehemmed Fâtih’in vâlidi
îbrahim-i Hindistanî - Bayezîd-i Bıstâmî..,„ Sultan Murad’a gamz idüp Elhâc Bayrâm nâm kimesne
Hacı Bayram, Ebu H âm id’e tamamiyle bağlanmıştı. Ankara’da hayli mürid ecm’idüp ve bazı kelimât-ı gay-
Onunla beraber Şam’a ve Mekke’ye giderek haccı eda­ r-i merbûta söyleyüp hâşâ halkı ıdlâl ve belki kasıd-ı
dan sonra Aksaray’a geldi. Ebû Ham id’in 815 (M.1412) saltanat olmak ihtimâli vardır deyu bühtân ve Sultân
Türk Şairleri
755 Bay.

Murad’ı tahvîf itmekle ahz ü ihzâr içün çavuş g-önderi- Naklolunur ki Sultan Murad Hân Hacı Bayram-ı
lüp muhalefet iderse kayd ü bend eylesin deyu tenbîh Velî’nin bu kadar kemâlâtın müşâhede itmekle derûn-i
olunmağm çavuş dahi ber mûcib-i ferman revân olup dilden muhibb-i sâdık olup ve kendilerine mektûb ya-
Gelibolu’dan çardağa ubûr ve kasabât ü kurâyı mürûr zup cenâbınızdan tâc ve kisve giymiş kim var ise tekâ­
iderek Ankara’ya bir menzil karîb oldukta Hacı Bay- lif, i şâkka ve urfiyyeden muâf ve müsellem olsunlar de­
ram-ı Velî hazretleri esbe süvâr olup ve çavuşun gelecek yu muâfnâme göndermekle ahâli i kasâbât ve kuradan
semtine gidüp çavuşa mülâkî oldukta azimetiniz ne câ- muâfiyet istimâ’ idenlerden çok kimesne tâc ve kisve
nibedir deyu suâl idüp çavuş Hacı Bayram derler bir giyüp tekâlif cem’ine gelenler her hangi karyeye var­
müddeî var imiş bazı fesâdâtı arzolunmağla anı dâr-üs- salar ahâlîsini Hacı bayram kisvesiyle bulup tekâliften
saltanata götürmeğe geldim deyu cevâb virmekle Hacı nesne almazlar idi. İrsâliyelerine kusûr-i kesire vâki’
Bayram dahi ol didikleri bu abd-i efkardır deyu kendi­ olmağla hâlleri pâdişâha arzolundukta pâdişâhtan Hacı
lerini bildirüp çavuş Hacı Bayram’ın vech-i mubârekine Bayram’a tekrar mektub gelüp ekser-i nâs sûretlerini
nazar ittikte pertev-i nûr i Muhammedi’yi müşâhede itmekle cenâb-ı şerifinizin dervişânı ziyyine münselik itmişlerdir.
0-1 Ne mikdâr dervîşânınız var ise i’lâm buyurasız ki ana
o— -‘•»'j göre amel oluna deyu inhâ buyurmağla bir gün Hacı
deyüp sultânım hilâf inhâ itmişler. Bu fakiriniz varup ah­ Bayram hazretleri bizden biat eyleyen fukarâya ziyafe­
vâli i’lâm eyleyeyim dedikte ülülemrin fermânı yerine timiz vardır deyu nidâ ittirüp kendüler bir mürtefi’ ma­
varmak gerektir. Hâlâ yanında olan zirciri bend-i ger- halde hayme kurup dervişan gelüp ol havâli mâlâmâl
den kıl gidelim deyu çavuş dahi hâşâ ben cenâbınıza oldukta Hacı Bayram-ı velî teşmîr-i sâideyen idüp dest-i
o makule güstahlık idem deyu girye kıldıkta Hacı Bay­ mubârekine bir tîg-ı tiz alup dervişler bana irâdet getü-
ram çavuşla revâne oldular. Gelibolu’ya geldik­ renleri bu gün fi sebîlillâh kurban eylesem gerektir de­
te Muhammediye sâhibi Yazıcızâde Mehmed Çelebi yu salâ ittikte her kes mütereddid olup bilâhire ricâl-
ulûm ü fünûnda kâmil bir merd-i fâzıl olup lâkin bazı den biri ve nisâdan dahi birisi
şeyle âlüfte ve âlâyiş-i hamr ile âşüfte olmağla dâimâ y \ ij j> J U j iU

ayş ü nûş idermiş. Hacı Bayram nûr-i velâyet ile Yazı- deyu cür’et idüp teslim olduklarında ikisin dahi hayme
cızâde’nin isti’dâdını bilüp jengâlûde bir cevher-i giran- içine getürüp mukaddemâ bir erkek koyun ihzâr itmek­
mâye idiğin müşâhede itmekle huzûr-i şerifine da’vet le anı kurban idüp haymeden taşra hûn-i firâvân revân
idüp hubb-i mâsivâyı kalbinden ihrâc idüp bâde-i aşk.ı oldukta azize sevdâ galebe itmiştir deyu dervişân perâ-
İlâhi ile d ilü c ân ın mest ü hayran ve tarik-ı Hak nümâ- kende ve perişân olmağla Sultan Murad’a mektub yazup
yân olmağla Yazıcızâde efendi çâh-ı muzlim-i tabîaatten hâlâ bir buçuk dervişim vardır gayri yoktur deyu izân
fezâ yi nûr-i îmâna suûd idüp ehl-i necâttan ma’dûd ve fukarânın dahi teslim ü inkıyâdın bu veçhile imtihan
oldu. Pes Hacı Bayram-ı Veli Gelibolu’dan kalkup Edir­ idüp ri;” } âyet-i kerîmesin kırâat buyurdular. Pes
ne’ye müteveccih oldular. Çün Edirne’ye dâhil ve hu- yevmen fe-vevmen Hacı Bayram nün hân-ı hakîkî­
zûr i Pâdişâha vâsıl oldukta Pâdişâh Hacı Bayram ı Ve- sinden çok kimesneler tena’um idüp mir’ât-ı dillerinde
lî’nin sohbet-i şerifleriyle müşerref olup haklarında tâbân olan nûr-i Muhammedi’den cihân ve cihânyân pür
olan kil ü kal iftira yi mahz olduğu ma’lûm ’ i şerifleri ziyâ oldu.»
olmağla envâ’-i i’zâz ve ikrâm ve esnâf ı ma’zeret ve Hacı Bayram’dan bahseden menbalar, onun hakkın­
ihtirâm ile feth-i kelâm eyledi. Hacı Bayram-ı Velî da çok sitayişkâr bir lisan kullanıyorlar. Bilhassa Şaka­
dahi jj.Jl deyu ma’zeretlerin yık tercümesinde şu kayıdlara tesadüf ediyoruz;

kabûl ve niçe nesâyih idüp sine sâf oldular Ba’dehu Pâ­ «... Zamân ı ferâgat ve avân-ı terk ü uzlette Şeyh
dişâhın recâsiyle Cami’-i atik’te kürsîye suûd idüp güf- Hâmid hazretlerinin hidmetlerine vâsıl olup anın bere-

târ-ı nûr nisârından müstemi’în-i müsteiddînin fetile-i ket-i sohbetiyle kemâlât-ı melekiyye ve melekât-ı insâniy-

dilleri âteş-i aşk ile sûzân ve hâne-i kalbleri tâbân ol­ yeden gayet-i gayât-i kasiye ve nihâyet-i nihâyât-ı nâ-

du. Ahvâl bu yüzden olmağla Hacı Bayram’a adâvet i iyeye nâil oldu. Mısra,

cibilliyesi olan vüzerâdan birisi hacil ve şermsâr olma­ j CjLIc. İjUI)


ğın hazret-i azizi ziyâfete da’vet idüp anlar dahi icâbet Etvâr 1 edvâr-ı seyr ü sülük ve a’lâ-yi zerâ-yi
sünnettir deyu varup vezir i mezbûr Hacı Bayram sul menâzil ve makamâta kemây enbagî ârif olup kerâ-
tanı ihlâk niyyeti ile bir kâse şerbet-i zehrâlûdu eline mât'i iyâniye ve ma’neviye ashâbından idi. Enfâs-ı ne-
sunup Hacı Bayram Sultan dahi biz nûş idelim lâkin fîseleri ve berekât-ı sohbetlerinin te’sir-i pür tesmîri se­
mazarrat ve âfeti size râci’ olsun deyu nûş ittikte bi- bebiyle cem’-i kesir ve cemm i gafir merâtib-i âliye
iznillâh-i Taâlâ vücâd-i şeriflerine zarar terettüb itmeyüp vâsıl olup ol serçeşme-i velâyetten niçe yenâbi’i kera­
vezir-i mezbûr filhâl lerzân olup câm-ı mevti nûş eyle­ met tefeccür eyledi. Henüz şecere-i rûhâniyetinin seme-
di. Bu kâr-ı acibi hâzır olanlar rnüşâhede eylediklerinde râtı zuhûr eyleyüp devha-i tarîkinin gusûn ü fünûnu
dendân-ı hayreti dehân-ı taaccüblerine koydular... günden güne serfirâz olmaktadır. Elhak zeyl-i ismetine
Türk Şairleri
Bay. 756

yed-i tevbe ve inâbetle isâbet eyleyenlere devlet elver­ Bursalı Tahir diyor ki (Osm.):
diği mukarrer ve ol sertâc ı evliyânm tacıyla mütemevvic «Hacı Bayram-ı Velî’nin kendilerinden sonra tarîk­
Olanlar tâcdârân-ı mülk ü melekût ile hemser olduğu leri altı şu’beye ayrılmışsa da meşhurları Ak Şemseddin
muhakkaktır. Turuk-ı sofiyeden tarîk-ı Bayrâmî bir câd- vâsıtasile münteşir Bayramiye ve 880 (M.1475) de G öy­
de-i kavîme-i müstakîmedir ki ana sâlik olan vâdi i nük’te vefat eden Bursalı Dede Ömer Sikkînî vasıtasiyle
dalâlete uğramayup sermenzil-i hidâyete müntehi olma­ neşrolunan «Melâmiyye-i Bayramiye» ve Hızır Dede halî­
sı mukarrerdir. Tâife-i Bayrâmiyye îd-i saîd âhırında dâ- fesi Bursalı Hazret-i ÜJtâde ile halîfe i erşedi Hazreti-
r-ün-naîm-ı câvidânînin temettuât-ı lâtîfesinden mute­ tlüdayî ma’rifetiyle tesîs olunan «Celvetiye» dir.»
metti’ olup âlâ ve alâ-i (1) mevâhib-i Rahmâniyye ile Melâmiyye-i Bayramiye hakkında Bay Bâkî’nin «Me­
îd-i visâle vâsıl olmaları mukarrer fehm olunur.» lâmîlik ve Melâmîler» inde epeyce tafsilât vardır.
Hacı Bayram, Ayvanşaraylı Hüseyin'in nakline göre
Nefahatülüns tercümesinde deniliyor ki : (jU V iJlsîjl) terkibinin delâlet ettiği 833 (M. 1429) te
“ Hacı Bayram-ı Veli zamanında kudve-i erâm ve vefat etti. Ankara’da namına anılan camide medfundur.
merci’-i hâs u âm olmuştur. Kerâmât-ı iyâniye ve ma’- Şakayık tercümesinde deniliyor ki:
neviye ıssı idi. Sohbeti gayet müessir idi. Çok kimse­ «,..Mezâr-ı şerîfi mekarr 1 icâbet-ı deavât ve müsta-
yi zirve-i velâyete iriştirmiştir. înce Bedreddin ve Kı­ karr 1 isticâbete hâcât olup mültesem-i mülteim-i enâm
zılca Bedreddin ve Baba Nuhâs-ı Ankaravî ve Salâ- oldu.»
haddîn-i Mevlevî ve Muslıhiddin Halîfe ve Akbıyık El- Âlî diyor ki {Knh.)-
meczûb ve Ömer Dede Elbursavî gibi > «Mezânn-ı icâbet-i duâ olan mezâr-ı pür envârı ilel-

Bazılar Ömer Dede’yi Şeyh Hâm id’in ashâbındandır ân ziyâretgâh-ı kibâr ü sigar idüği taayyün bulmuş

dedi ammâ sonra Hacı Bayram ile sohbet etti. „ mezbürun kerâmât 1 aliyyesine nihâyet yoktur. Zuhûr

Gene Nefehatülüns'i^ Ak Şemseddin’den bahsedilir­ eyleyen âsâr-ı inâyet-i irşâdı begayet çoktur.»

ken « Hacı Bayram kesr-i nefs içün ahyânen kendüye Bursalı Tahir, şunları söyliyor {Hacı Bayramı Veli)'.

mensûb olanlar ile deryûze eder idi » deniliyor, «Ziyâretiyle müşerref olduğum türbe-i şerîfelerinde
gördüğüm levhalardan üç danesinin derciyle iktifâ
îsmail Hakkı diyor ki {Silisineme i Celvetî) :
olundu:
«Dimişlerdir ki Hacı Bayram ricâlullahtan tasarruf
Tâc-ı ma’nâ pertevinden dîde-i dil müncelî
sâhibi idi. Velâkin halîfesi Yazıcızade sâhib i Muham-
Sırr-ı aşkı bir kıl ile eylemiş hal müşkili
mediye’nin maârifi ana galib idi.»
Haşre dek sönmez yanar hep ol velînin meş’ali
Hacı Bayram hakkında kaili meçhul biri tarafından Rehber-i râh-ı saâdet Hacı bayrâm-ı Velî
epeyce eski zamanlarda söylenilmiş şöyle bir manzu­ *♦*
meye rastlıyoruz ( Bay Ahmed RemzVdeki bir mecmu­ Şark u garbe nün olmuş müncelî
adan)-. Hıssemend-i feyzidir Anâdoli
Râh-i irfanı küşâde eylemiş
Devrânıdır sürülen Sultan Hacı Bayram'ın Hazret-i Elhâc Bayrâm-ı Velî
Nevbetidir urulan Sultan Hacı Bayram’ın *
* sf:
Havzasından nur çıkar Arşın üstüne ağar
Alır şems-i hakikatten zıya vâsıl olur kâme
Görür gözü açıklar Sultan Hacı Bayram'ın
Mürîd-i hâs olanlar gavs-i a’zam Hacı Bayrâm'e»
Hiç gümânın olmasun Duası makbüldürür
Âlinin evlâdınm Sultan Hacı Bayram'ın Bursalı Tahir, Hacı Bayramı Velî hakkında bir«Me-
îsâ peygamber gibi Ölmüş gönlü dirildir nakıbname» mevcud olduğunu söyliyor. Ben böyle bir
Yetişicek cezbesi Sultan Hacı Bayram’ın
esere rastlamadım. Gerçi Topkapı sarayı kütübhane-
Dedi şeyhi Hâmid ana Ününden sonun gür olsun
sindeki bir mecmuada {Tpk. Hz. K. No'- 1183) Hacı
Görür önünden sonu Sultan Hacı Bayram’ın
Bayram’ın kerametleri epeyce tafsilâtlı olarak kayıdlı-
Yunus Emre’vnn matbu divanında da, tabiî ki yanlış
dır. Fakat bu bahisler San Abdullah'm «Semeratülfuad»
olarak ona isnad edilen şiirler arasında şöyle bir par­
ında mevcuddur.
çaya rastlıyoruz:
Bir Bektaşi menakıbnamesinde ise diğer dört aziz
Hacı Bayram ilinde
ile beraber-Hacı Bayram’ın da «Sahib zaman» olduğu
Bir kiraz var elinde
gösterilmektedir (S/y. Lâleli K. No. 1503).
Şeker damlar dilinde .
Bize dervişler geldi Hacı Bayram’ın bugün elimizde bir kaç manzumesi
Silkilleal.i Al-i Osma/z’da ise şairin malûm olan men- vardır. Fakat onun Yunus tarzında yazılmış daha bir
kabesi manzum olarak tesbit edilmiştir. hayli “ilâhi„ sinin ileride meydana çıkacağını kuvvetle
Hacı Bayram’ın Ak Şemseddin, Akbıyık, Muhamme- tahmin edebiliriz.
diye sahibi Yazıcızade Mehmed, Envârül-âşıkîn sahibi Ah­ İsmail Hakkı «Silsiienâme-i Celvetî» de «Hacı Bay-
med Bîcan, Bursalı Emîr Sıkkînî... j/ibi tanınmış bir çok ram’ın şeyhâne ve tasavvufâne nazımları vardır. Ashâ-
müridleri vardır. b-ı esrârdan olduğuna delâlet eder» diyor.
Türk Şairleri
757 Bay.

Bursalı Tahir diyor iii {Osm.) :


Çün yüzüni döndürdi bir lâhze karâr itmez
«...Beynel-meşâyih elde mevcûd olan üç nutukların­
Nice seri pâ ider döner ser ider pâyı
dan başka âsâr-ı aliyyelerine destres olunamadı. Bu nu­ Bir fâni vefâsızdur kavline inanma hiç
tuklarından
Gâh bâyı ider yohsul gâh yohsul ider bâyı
Çalabım bir şar yaratmış iki cihan arasında
Hayran kamu âlimler bu ma’ninin altında
Bakıcak dîdar görinür ol şârın kenâresinde
Kaftan kafa hükm ider bilmez bu muammâyı
beytiyle başlayanı Şeyh İsmail Hakki ve Hâce Muham- Vâhiddir o vahdette kersetde kani tefrik
med N ûrül— Arabî ve, Bursalı Mehmed Suhjî, Abdiilhay.l Hızr irmedi bu sırra bildirmedi Mûsâ’yı
Celvetî misilli ekâbir-i mutasavvıfa taraflarından şerh Miskin Hacı Bayram, sen dünyâya gönül verme
olunmuştur.» Bir ulu imâretdir alma başa sevdâyı
Merhum Bursalı Tahir ile Bay Mehmed Ali Aynî neş­
- IV —
rettikleri «Hacı Bayramı Velî» adlı eserlerinde de onun
üç İlâhisini kayd etmişlerdir. Bunlardan başka «Neva» Noldı bu gönlüm Noldı bu gönlüm
makamında bestesi olan meşhur diğer bir İlâhisi de Derd ü gamınla Doldı bu gönlüm
mecmualarda kayıdlıdır ( No\ >> ). Yandı bu gönlüm Yandı bu gönlüm
Bu dört İlâhiyi kaydeden Bay Bâkî ise «Ferahnak» Yanmada derman Buldı bu gönlüm
ve «Buselik» makamlarında eski iki bestesi olan, bir
Gerçi ki yandı Gerçeğe yandı
çok mecmualarda ise muhtelif mutasavvıflara isnad
Rengine aşkın Cümle boyandı
edilmek suretiyle kayıdlı bulunan
Kendüde buldı Kendüde buldı
Benim maksûdum âlemde değildir lâkin illâ Hû Matlâbmı hoş Buldı bu gönlüm
Bu benim derdime derman değildir lâkin illâ Hû

matlalı manzumeyi de bir mecmuada Hacı Bayram na­ Klfakrü fahrî


mına mukayyed gördüğünü söyiiyor. Demedi mi ol Âlemler fahri
Hacı Bayram’m 4 İlâhisini naklediyorum: Fahrini zikr it Fahrini zikr it
Fahri fenâda Buldı bu gönlün

Sevâd-ı a’zam Sevâd ı a’zam


Çalabım bir şar yaratmış iki cihan aresinde
Belki oluptur Arş-ı muazzam
Bakıcak dîdar görünür ol şarın kenâresinde
Mesken-i cânan Meşken-i cânan
Nâgehan ol şara vardım ol şan yapılur gördüm
Olsa aceb mi Şimdi bu gönlüm
Ben dahi bile yapıldım taş u toprak aresinde
O l şardan oklar atılur geiür ciğere batılur Bayram’ım imdi Bayram’ım imdi
Arifler sözi satılur ol şarın bazaresinde Bayram idersin Yâr île şimdi
Şâgirdleri taş yonarlar yonup üstâda sunarlar Hamd ü senâda Hamd ü senâda
Çalabın ismin anarlar ol taşın her pâresinde Yâr ile bayram Kıldı bu gönlüm
Bu sözi ârifler anlar câhiller bilmeyüp tanlar
Bibliyografya ; Şky., Knh., Sik., Nefehatülüns tercü­
Hacı Bayram kendi banlar ol şarın minâresinde
mesi, San Abdullah: Semeratülfuad, Cevheretülbidaye ve dürretünni-
- II - haye, Lâlîzade Abdülbâkî: Sergüzeşt, İsmail Hakkî: Silsilename! Cel­
vetî, Evliya Celebi seyahatnamesi, Şeyh Nazmî : Hediyetüssalikîn,
Bilmek istersen seni Can içre ara canı Bursalı Tahir: Hacı Bayramı Velî, Osm. Fuad Köprülü: İlk muta­
Geç canından bul anı Sen seni bil sen seni savvıflar, Sadık Vicdanî: Melâmîlik, Mehmed Ali Aynî: Hacı Bayramı
Kim bildi ef’âlini 01 bildi sıfâtını Velî, Abdülbâkî; Melâmîlik veMelâmîler, Mc. ve diğer bazı eserler.
Anda gördi zâtını Sen seni bil sen seni B ay ram (Îdî) — Îdî’ye bak.
Görünen sıfâtındır Anı gören zâtmd'r B ay ram (XV inci asır şairlerinden) — X V inci asır
Gayri ne hacetindir Sen seni bil sen seni içinde veya biraz daha evvel yaşamış şairlerden olan
Kim ki hayrete vardı Nüra müstağrak oldı Bayram kakkında tezkirelerde hiç bir malûmat kayıdlı
Tevhîd-i Zâtı buldı Sen seni bil se seni değildir. Onun 4 manzumesini (840 — 1436) da yazılan
Mecmuatünnezaır'de mukayyed buluyoruz. Bu şiirleri
Bayram özüni bildi Bileni anda buldı
aynen naklediyorum:
Bulan ol kendi oldı Sen seni bil sen seni

_ 111 _

Hiç kimse çekebilmez güçtür feleğin yâyı Güneş yüzüne ey dilber kemişmiş saçların sâye
Derdine gönül verme bir gün götürür vâyı Nitekim ebr olur hâyil felekte bedr iken aye
Oynayu gelür aldar çünki eli çâpüktür Ser ile can virüb aldum sevâd-ı zülfi sevdâsın
Bir buncılaym fitne kande bulur arayı Hezâran can fidâ olsun bu veçhe sûd ü sevdâye
Türk $airleri
Bay. ^58

Harâmî gözlerün her dem aceb sihr-i helâl eyler Bedeli (Divan şairi) — XVI ncı asrın son nısfında
Ki bir remz ile can mülkin nicesi virdi yağmaye yaşadığını tahmin ettiğim Bedelî’nin bir manzumesine
Kaşunla kirpüğün hemtâ felek kavsi vû tîrine bir mecmuada rastlamaktayız (Mit. Alnı. K . Mz. Mc.
Kimesne hem kiriş olmaz bu resme ok ile yaye No: 581). Bu şiir, XVI ncı asır şairlerinden Agefıi’nm
Dişünle leblerün cânâ ne cevherdür ki reşginden denizcilik ıstılahlarını ihtiva eden çok meşhur kaside­
Olupdur lâ’l âvâre talubdur incü deryâye sine nazire olarak kaleme alınmıştır. 34 beyitten ibaret
Boyunun i’tidâlinün odmdan serv ile ar’ar olan ve «Kasîde i Bedeli berâ-yi nazîre-i kaside-i Age-
Çemende oldılar vâlih kamu ol kadd-i bâlâye hî» başhğını taşıyan bu şi’rin bazı beyitlerini nakledi­
Lebün şerhinde Bayram’\
ır\ sözi rengîn olur şîrin yorum:
Anmçün rağbeti yokdur anun kand ile helvâye Esb'i nâz ile çapup bizden ırağ oldun sen
• Yol azup vâdi-i hecrinde neler çektim ben
— II -
Müjenin hayli gönül kal’esine çekti çerî
Leblerin lâ’li ki dürdâne dişüne psrdedür
Dört taraftan yine kaldırdı baş âşûb-i fiten
Görmedi bir cevheri ki lâ’l idine perde dür
Seyr-i sahrâda gören yüzüni dîdâre irer
Adet oldur kim sadef kurbindedür nîsân olur
Arşa yiter başı bir kez seni at üzre gören
Bu acab kim zâhir olur gül yüzünde derdedür
Gafil olma yolun almış duruyor ceyş-i adû
Kaşlarman tâki mihrâb ü lebün zemzem sıfat
Yan çalup izin azıt bir tarafa gel erken
Ruhlerin Beytülharâm ü saçların meş’ardedür
Hayi i gam üstüme her bir yanadan itti hücûm
Kimi mahbûbı visâlini temennâ eylenür
Aldı derbend i belâda o kim ardım pusudan
Kimi m â’şûk ile halvette kimisi derdedür
Ruhi mihrinden ulaşsan saçı sevdâsına sen
Akl u cân ü dil ü din almağile fettan gözün
Yıldız ile yol azıtmaz şeb-i gamda yürüyen
Dahi kani’ oimamışdur yine kasdı serdedür Yâ Îlâhî bu beyâbân-ı belâdan kurtar
Gamzenin tîriyle mecrüh olur ise noia rûh
Lûtfunı eyle hidâyet bize ihsânından
Çün lebün aynı safâsının şifâsı derdedür
Gaziler yoluna var çıkma çığırdan Bedeli
Diirr-i ma’nîdiir ki Bayrâm'm dilinden dökilür Kalmamış çünki yabanda bu katâra katılan
Nakd-i cinsi söz olur şahsın ne ister erdedür
B edîhî (Divan şairi) — XV inci asır şairlerinden
— III - Bedîhî’nin mahlâssız bir manzumesine Camlunnezair'de
Zülfüne irdükce şâne müşg ü anber depredür tesadüf ediyoruz (S. 6i8). Bu şiiri aynen naklediyorum:
Dil diler ol kokayı çendan ki dilber depredür
Sinemi ben hod ezelden kılmışam ana siper
o j j JİT J i
Karşu gamzen remzile cânuma hançer depredür
Hüsnünün şem’ine karşu cân ü dil pervânesi
ti
Açmağa pervâsı yokdur nice kim per depredür
ı j î j i y İS J .J I k il —

Şâhbâz-ı ışka doymaz değme bir peşşe misâl


<1—^ oJ' ^
Dilkünün m ikdân kalmaz çün gazanfer depredür
jju I O A) *5 ^ 1 l i — 1

Dişlerün dürr ü cevâhir bigi Bayram nazm ider


Leblerün zikr itdüğince lâ’l-i ahmer depredür
o.us _j.il u a ;-
- IV _

Zülfünün bendi kılubdur vâlih ü şeydâ beni B edî’ (Divan şairi) — 840 _ 1436da yazılan Mecmua-
Leblerün kandi idübdür tûti-i gûyâ beni tü/ınezair'â.Q bir gazeli kayıdlı olan Bedîî hakkında tez­
Mûnisidür gönlümün çün rü’yeti dîzârmun kirelerde malûmat kayıdlı değildir. Şairin X V inci asır
(iayib olma gözlerümden komagıl tenhâ beni içinde veya biraz daha önce yaşadığı anlaşılmaktadır.
V a’de-i ferdâye salma gel bu gün ayş idelüm Gazeli aynen naklediyorum :
Yohsa şeksüz öldürür ol va’de-i ferdâ beni
Niçe dökülse helâl ola bu kanı çeşmimün
Mihrini gönlüm içinde mührine çün saklaram
Sözümi çün ile fâş itdi zebânı çeşmimün
Gözlerüne hey di şâhum kılmasun rüsvâ beni
Tâ ki gamzen okları bağrumı deldi kıldı baş
Zülfün ile Hindü hâlün bir araya cem’olub
Toptolu kandur kenân vü miyânı çeşmimün
Rûmilinde idiserler serbeser yağmâ beni
Gül- gibi güler yüzünden ayru düşelden şehâ
Kaşlarun yâsıyle gamzen oklarını gezleyu
Ağlamakdan geçdi şöyle her zamânı çeşmimün
Gözleyu her dem zihi kim hoş atarsun hâ beni
Ayağun altına kim varsa çü saçmağa beğüm
Kahrun ile nâtüvân ü haste dil BayrârrCı sen
L â’l ü mercân oldı dâyim armağânı çeşmimün
Lûtf-ı vechinden eğer anmaz olursan vâ beni
Serv kaddün ayağı altınde gerek cûybâr
Bibliyografya : Mcnz. 01 hevesden hâ akar âb-ı revânı çeşmimün
Türk Şairleri
759 Bed.

Lâlezâr itdi çemen yüzini kanlu yaşlarum — Gazel —

Gör ne güller yire saldı âsümânı çeşmimün


Hâlini zülfüne arz eylemeğe hiç kalmadı Niçe gevher deler elmâs-ı zebân-ı şuarâ
Şol sabâyilinden artuk tercemânı çeşmimün Dürcdür dürr-i maânîye dehân-ı şuarâ
Çeşme-i candan çü gül yüzüne bir mül tamlaya Bir dem içre niçe iklîm-i suhan feth eyler
Zâhir olur anda hoş nâm ü nişânı çeşmimün Tîzdir gayet ile tîg-ı zebân-ı şuarâ
Çeşm-i sahhârında gördi çün maânîyi BedV Açılur nev-be-nev ezhâr-ı maârif anda
Şöyle kim vasf idemez anı beyânı çeşmimün Gûyyâ bâğ-ı cinân oldı cenân-ı şuarâ
B e d î’ (Efendi) — XIX uncu asır şairlerinden Bedî’in Nola vasf eyleseler hâşiye-i vasf-ı lebin
hayatı hakkında hiç bir malûmata sahib değilim. Hoca Keşf iderlerse maânî vü beyânı şuarâ
Neş’et'in «Mahlâsname» verdiği şairlerden biri de Bedî’- Ey Bedîî o Mesîhâ nefesi medh eyle

dir {Hoca Neş'et divanına bakınız). Onun hakkında yaz­ îşidüp şâd olalar rûh-i revân-ı şuarâ
dığı şiirde, Ml^. Alm. K. Mz. Mc. No. 57'ı

Mazhar-ı feyz olup âfâka salınca şöhret - II —


Mahlasın yâd olunur ehl-i suhan içre Bedî’ . — Müseddes —
Lûtf eyle tabîbim dil-i bîmârı unutma
diyor. Şairin manzumesine rastlamadım.
Bu şeşder-i mihnette kalan zârı unutma
B e d iî (Edirneli) — XVI ncı asır şairlerinden Bedîî
Âzürde koma bu diKi efgârı unutma
hakkında Haşan Çelehl tezkiresinde şu malûmat ka-
Bir bende-i dîrîne-i gamhârı unutma
yıdlıdır:
Ey şeh dil-i bîmârıma tîmârı unutma
«Bedîî: Bedî-i vasf-ı şân-ı bedî’-ül beyânı hâric-ihıtta-i
Yıllarla kulun olan emekdârı unutma
maânî kelâm-ı insânî olup şerh-i hâl i ferhunde meâlierinde
kîl ü kal-i^erbâb-ı makal yanında lem’a-i ezel olan Âl-i Re- Bir niçe dem olmuştı gönül lûtfuna mazhar
sûl-i şefî’ ve evlâd-ı Betûl-i saâdet dacî’de sâha-i letâfet me- Hem olmuş idi dîde-i ihsânına mazhar
âs hası dil-i ashâb-ı kerem gibi vesî’ ve miyân-ı büldân-ı Dûr olmuş idi lîk kapundan niçe demler
cihân içre uzûbet-i mâ ve letâfet i hevâ ile bedî’olan Şimdi gelüp evvelki gibi lûtfunı ister
Dârünnasr-ı vel-meymene-i Edirne-i mahmiyeden .Miskî Ey şeh dil-i bîmârıma tîmârı unutma
Emîr oğlu dimekle bûy-i misk gibi fâyih ve atîr olmuş­ Yıllarla kulun olan emekdârı unutma
tur. Tahsîl-i sun’-i ilm ü kemâl ile kasr-ı kadrini refî’
Yandım elem ü firkat ile âteş-i gamden
idüp ecyâd-ı ceyâd.ı vücuduna kalâid-i fevâid i maârif
Kurtulmadı dil bir niçe demdir ki elemden
ile terassu’ virmiştir Tarîk-ı pür tevfîk-i ilme sâlik olup
Devran ise döndürmedi yüz cevr ü sitemden
mülâzim olduktan sonra mansıb-ı celîl'i kazâ ile kadrini
Ihsân umageldim yine sen şâh ı keremden
şerîf ve menî’ eylemiştir. Sâhib-i ahlâk-ı hamîde ve nâ-
Ey şeh dil-i bîmârıma tîmârı unutma
zım-ı kelimât-ı pesendîdedir. Bu eş’âr mezbûrundur.
Yıllarla kulun olan emekdârı unutma
Gamzenden iki yanına şemşırler takın
Şâhım niçe demdir bana ihsânı unuttun
Bin esb-i nâza eyle gönül milkine akın
Kim zâr ider Bedîi-i nâlânı dir isen
Cân ü dil ile yoluna kurbânı unuttun
Âyîne al ele gül i ruhsârına bakın» Hidmette olan bende-i fermânı unuttun

B âdî Ahmed «Belde-i Rıyaz-ı Edirnen de şu malûmatı Hayfâ bu duâgûy ü senâhânı unuttun
kaydediyor; Ey şeh dil-i bîmârıma tîmârı unutma

«Bedîî: Edirne’lidir, Miski Emirzâde dimekle meşhûr Yıllarla kulun olan emekdârı ututma

olup sınf-ı kuzâttandıı-, Asr-ı Sultan Selim Hân-ı sânî- Ben eylediğin lûtf-i firâvânı unutmam
den Sultan Murad Hân-ı sâlis asrına naki itmiş şuarâ- Ölünce duâ eylerim ihsânı unutmam
dan olup bu ebyâtı Sîmten nâmında bir dilber hakkın­ Lûtf eyleyüben didi idin anı unutmam
da demiştir; Y a ’nî ki Bedîî-i senâhânı unutmam
Hasretinle zerd olup çehrem benim ey Sîmten Ey şeh dil-i bîmârıma tîmârı unutma
Pûte-i gamdan yanup zergîr-i kal oldı beden Yıllarla kulun olan emekdârı unutma
Ey Bedîî gevher-i nazmın nisâr it pâyine Ünv. K. Mc. No. 46
Bu mesel meşhûrdur yad olmamış varın viren Bibliyografya i Hsn., Mc., Scl., Bâdî Ahmed:
Bildei riyazi Edirne
Sicilli Osmanî Sultan Murad Hân-ı sânî asrı şuarâ-
|smdan demiştir.» B edri (Ahmed) — Son asır şairlerinden Bedri hak­
XVI ve XVII nci asırlarda yazılan bir kısım mec­ kında Szcj/’de şu malûmat kayıdlıdır:
mualarda Bedîî namına bazı şiirlere tesadüf ediliyor. «Bedrî Ahmed: 1232 (M. 1816) de tevellüd eylemiş­
Bu manzumelerden ikisini naklediyorum s tir. Mâliye ve hazîne-i hâssada kitabetle taayyüş ider-
Türk Şairleri
Bed. 760

lerdi. Evâil-i devr-i sultan Abdülaziz Hânîde irtihâl ey­ Dem-i visâl geçer intizârı bâkidir
lemiştir. Şâir idi.» Oider safâsı şarâbın humarı bâkidir
Unutmaz ol büt-i nevreste eski âşıkını
Bibliyografya : Scl.
Yanında dil gibi bir yâdgârı bakidir
Bedri (Ayıntaplı) _ XVII nci asır şairlerinden Bed-
Fenâ-yi dehre keder çekmez ehl-i dil Bedri
rî hakkında Şeyhî “Vakayiülfuzalâ„da şu malûmatı ve­ Mesîh veş suhan-ı âbdârı bâkidir
riyor:
Dem-i visâl gam-ı intizârına değmez
«Elmevlâ Mehemmed Bedreddin: Belde-i Ayıntap’tan
Sürûr-i neşve-i bâde humânna değmez
zuhûr ve ufk-ı vücûddan fâiz-ün-nûr olup evâil-i hâlinde Oözi tutar mı dil-i zârı mı o şehbâzın
harem-i hâs-ı sultânîye duhûl ve gfilmânân-ı şehriyârî Bilür ki sayd-ı zebundur şikârına değmez
zümresine vusûl olduktan sonra a’dâd ı makamât-ı ulûm Bibliyografya- şky. ş . Sfy., Blg.
ve tahsîl-i netîce-i mantûk u mefhûm idüp Kara Çele- Bedri (Bektaşi) — XVII nci asırda yaşadığını tah­
bizâde Mahmud efendi hizmetlerinden mülâzim ve tarî- min ettiğimiz Bedrî’nin bir kaç manzumesi aynı asırda
k-ı İlmîye âzim olmuş idi. Devr-i menâzil-i tarîk ve k a t’-ı yazılan bazı mecmualarda görüliyor (Mit. Alm. K- Mz.
merâhil-i ders ü tahkik ederek kırk akçe medreseden Mc. No. 536). Şairin Bektaşîliği terennüm eden bir şi­
ma’zûl ve muntazır-ı neyl-i me’mûl iken 1058 (M. 1648) irini naklediyorum:
muharreminde Esadzâde Seyyid Mehemmed Saîd efendi Fahr-ı halde ey dil âbâdî kılan Bektaşıdır
yerine efendisi Karaçelebizâde Mahmud efendi medre­ Hırkapûş olmuş velikin kâm alan Bektaşıdır
sesine hâriç ile âric 1060 (M.1650) ramazanında Musa Ziynet-i dünyâyı terk idüp abâpûş oldular
Paşa imamı Ahmed efendi yerine Hafız Paşa medrese­ Nâr-ı aşkullaha yanup yakılan Bektaşıdır
sine hareketle mübtehic olmuş idi. 1062 (M .1651) şa’-
Var mıdır dirsen haberdar bu oyundan cüz’ice
banında tezkereci Mehmed efendi yerine Kılıç Ali Paşa
Oynadır hem dahi oynar çok oyunbazdır hoca
medresesi verilip 1065 (M.1654) lebiulevvelinde necm-i
Oynananlardan oyundur âlem oynar böylece
hayâtı üfûl ve mağrib-i ademe kufûl ettiklerinde medrese-i
Oynadır hem dahi oynar oynayan Bektaşıdır
mahlûlelerine Aşkî Haşan efendi duhûl eyledi. Mevlânâ-
yi mezbûr ilm ü irfân ile meşhûr Bedri mahlâsı ile ta- Her harâbâtı yüzünden görseler dirler veli
nîn endâz şâir-i şi’r perdâz idi. Kara Çelebizâde Mah­ Hiç dimezler sâhib-i Hünkâr Hacı Bektaş Veli
mud efendi’nin hükümetleri eyyamında tezkerecileri ol­ Mazhar-ı sırr ı hakikat andadır sırr-ı Ali
muş idi. Müretteb dîvân-ı eş’ârı vardır. Bu ebyât güftâ- Sırrı sırr eyler bu dem sır saklayan Bektaşıdır
rındandır:
Sinemde dâğı lâle-i nu'man sanur gören Sakınup ta’nitme cânâ dervişe eyle hazer
Her tâze zahmı bir gül-i handan sanur gören Kalbinin her gûşesinde sırr ı feyzullah gezer
Aks-i ruhinle her tnüjemi feyz-i nûrdan Sırr I esrâra haberdar var mıdır dirsen eğer
Nâr-ı şuâ’-ı tnihr-i dirahşan sanur gören Bâtını Leylâ içün Mecnûn olan Bektaşıdır
Künc-i gamında za’f ile bir şekle girdi kim
Bedrî-i zan sûret-i bîcan sanur gören Nutk-i Pir’dir eyneam gûş eyle cânâ sen de bil
Hikmet-i Hudâ bu g-azeli dediği haftada intikal ey­ Taş atan bizdendir ammâ attıran bizden değil
lediği mervîdir.» Bedri ta’n ider seni âlem sakın olma melil
Sen bilirsin bahr-i ummâna dalan Bektaşıdır
Safayî tezkiresinde şu kayıdlar vardır:
«Bedri: Nâmı Mehemmed’dir. Belde-i Ayıntab’dan Bedri (Çankırılı Abdülkadir) — Son asır şairlerinden
zuhûr itmiştir. EvâiI-i hâlinde İstanbul’a gelüp Karaçe­ Bedrî hakkında Bay Talât Onay şu malûmatı veriyor
lebizâde Abdülaziz efendi’ye intisâb ile mülâzim ve ta- {Çankırı şairleri C. /, S. 101 - 102)-.
rîk-ı tedrîse âzim olup Abdülaziz efendi kadiasker ol­ «Abdülkadir Bedrî: Karataş mahallesinde Hacı O s­
dukta tezkerecisi olup kat’-ı merâtib-i tedrîs iderek K ı­ man A ğ a ’nın oğludur. 1301 (M. 1885) de doğmuştur. İlk
ve orto tahsili Çankırı’da gördükten sonra yedi sene­
lıç Ali Paşa medresesi müderrisi iken 1065 (M,1654) se­
lik Kastamonu idâdîsine naklederek 1323 (M. 1907) sene­
nesinde fevt olmuştur. Mezbûr ilm ü irfân ile meşhûr
sinde ikmal etmiştir. Balkan harbine iştirakten sonra
bir şâir-i şîrin kârdır. Bu ebyât âsârındandır. muallimliklerde, Maliye memurluklarında bulunmuştu.
Şererfeşan görinen sanma âh-ı hasrettir Son memuriyeti Çankırı merkez mal müdürlüğüdür. Çok
Fitîl-i şu’le-i dâg-1 siyâh-ı hasrettir
halûk ve iyi kalbli bir gençti. Çabuk müteessir olurdu;
Açılsa sînede yer yer aceb mi lâle-i dâğ
asabî bir mizacı vardı. İşret, bu arkadaşı gençliğinde
Zemîn-i dilde biten hep giyâh-ı hasrettir»
mahvetmiştir. Vefatı 1928 dedir. Kastamonu idadisinin
Beliğ tezkiresinde şairin şu beyitleri kayıdhdır: altıncı ve yedinci sınıfında ben, Abdülkadir, Niza-
Ne denlü olsa da germ ihtilât o şûh yine mettin Yümnî üç hemşeri beraber idik. Edebiyat mu­
Bizim nasibimiz ancak niğâh-ı hasrettir allimimiz merhum Sıddık efendi bizi şiire teşvik eder
Aceb mi olmasa dil milki ma’mur ey Bedri nazireler söyletirdi. Sınıfımızda bulunan efendilerin nıs­
Hemîşe tâhtegâh-ı sipâh-ı hasrrttir fından ziyadesi manzum yazabiliyordu. Bu meyanda Ab-
Türk Şairleri
761 Bed.

dülkadir de heves eder, yazdıklarını hemşerisi olduğum vaç ve cimâ„ hakkındaki 38 inci babta, “Kul ve kara.
için bana gösterirdi. Şiirde kullandığı Bedrî mahlâsını vaş„a âid, 40 ıncı babta o zamana göre şer’e ve ede­
ben vermiştim. Bana olan muhabbeti hasebiyle tashih­ be mugayir yazılara tesadüf edilmektedir.
lerimden memnun olurdu, tenkitlerimizden gücenmezdi Bu ihtimali kuvvetlendiren başka bir sebep daha
Abdülkadir şiirde arkadaşlarının tefevvuk ettiğini gör­ görüyorum:

dükçe müteessir olur; bazan günlerce uğraştığı halde


dört başı ma’mür pek az şey meydana getirebilirdi. Te­
essürünü yenmek, bize başka sahalarda faik olmak için
ya bize vahşi gelen derslere fazla çahşır, yahud bağla­
ma çalmaktaki mümâresesini ilerletmeğe uğraşıldı. Hat­
tâ mektepten çıktıktan sonra bir çok şiirler ezberlemek, i
sazını ilerletmek suretiyle bir sazşairi olmayı bile kuı-
duğu olurdu. Abdülkadir'e ibdâ’ kabiliyeti olan bir şair
nazariyle bakılamaz. Hattâ iyi bir nâzım da denemez,
• /
ancak şiirden anlar bir efendi nazariyle bakmak icab
eder. Sonradan yazdıklarını görmedim. Bu cihetle şiir­
lerinden misal vermeyeceğim.»
Bibliyografya : Çankırı Şairleri.
Bedr-i D ilş â d (XV inci asır şairlerinden) XV inci
asır şairlerinden Bedr-i Dilşâd hakkında hiç bir menba-
da malûmata tesadüf edilememiştir. Yalnız onun çok mü­
him manzum bir eseri bugün, Kayseri Ziraat bankası \ V . s'
direktörü bulunan Bay Fahri Bilge'mn hususî kütüb-
hanesindedir.
Bay Fahri Bilge bu eser hakkında bana gönderdiği
^ t »f
bir mektupta şu malûmatı veriyor :
«Maradname, «Bedr-i Dilşâd îbn-i Mehemmed ibn-i
Oruç Gazi İbn-i Şaban» namında bir zatın manzum ve
t / •/
ansiklopedik bir eseridir. Kitap oldukça büyük hacim­
de - 28 K 18 eb’adında - 650 küsur sahifedir. Müellif .... ^ '
tarafından kitabın sonlarında eserinin 10410 beyitten iba­
ret bulunduğu bir mısra ile ifade edilmiştir. Bunun Muradname'den bir sahife
Murad II. namına yazıldığı da baş tarafında sarahaten Bu zatın hakikî hüviyetini anlamak için yaptığım
gösterilmiştir. tedkikler esnasında Yusuf Bey Vezirofnn «Azerbaycan
Müellif, kitabının tasnifi sebebini anlatırken kendisi­ edebiyatına bir nazar» adlı eserinin 93 üncü ve Bursalı
nin de 807 (M .1404^ de doğduğundan bahsetmekte ise Tahir Bey merhumun tOsmanlı müellifleri>-nin 3 üncü
de eserini 829 (M .1425) zilkadesinde telife başlayarak cildinin 235 inci sahifelerinde tercemei halinden ve Mu
830 (M .1426) recebinde bitirdiğine göre 22, 23 yaşın­ rad II. namına müellef tıbbî eserler arasında bahsolunan
da bir kimsenin bu derece ehemmiyetli ve büyük bir Mahmud îbn i Mehemmed-i Dilşâd ı Şirvâni, bana Mu-
eser vücude getirmiş olmasına inanmak biraz safdillik radname müellifinden hJç te 4?aşka görünmiyor. Bunların
olur sanırım. Elimdeki nüshayı da bizzat müellif yaz­ belki kardeş olduklayım ilfj.ri sürenler de bulunabilir.
mış ve 831 (M. 1427) saferinin evâilinde bir cuma günü Kitabın bazı bablariîîda Tıbbî yazılar vardır. Meselâ
ikmal etmiştir. «yemek» hakkındaki 8 inci bab ile “Aşk„ hakkındaki
Ne bu zat ne de eseri hakkında evvelce hiç bir 11 inci, «Hamam» ve «uyku» hakkındaki 13 ve 14 üncü
ize tesadüf etmiş değilim. Eseri ilk defa 1934 te İstan­ bablar da tıbbî sayılır.
bul’da bulunduğum sırada gördüm. Dört beş ay sonra Satranç hakkındaki 20 küsur sahifelik 12 nci bab
da kitapçı Bay Raif’in tevassutuyla edinebildim. eşkâli de ihtiva ettiği içn meraklılarını çok alâkalandı­
Müellifin hakikî hüviyetini hâlâ öğrenebilmiş değilim racak bir mahiyet aı zetmektedir.
Mamafi “ Bedr-i Dilşâd„ adının bir namı müstear olma­ «Şiir ve şuara» ya muhassas olup mütenevvi’ eşkâl
sını da muhtemel görüyorum. Çünkü mecmuu 51 bab- ve usule âid izahattan başka 32 türlü vezin için 32 kıt’a
tan ibaret olan bu kitabın bazı yerlerinde pek açık sa­ ile 32 nümuneyi ihtiva eden ve mecmuu 45 sahifeyi b u ­
çık ve ahkâm-ı şeri’yeye aykırı beyitler de vardır. Ez­ lan 33 üncü bab, bizde «Edebiyat taıihi» yazacaklara
cümle «şarab»a âid olan 9 uncu bab ile “Nikâh, izdi. çok kıymetli bir mehaz olabilir.
49
Türk Şairleri
Bed. 762

«llm-i Edvar» a âid ve hâlen unutulmuş hayli «ma­ Şu kim lâyık olmaz raiyyetlere
kam» lan da muhtevi olup hepsi 25 sahife tutan 34 üncü Düşürmez gör anı hamiyyetlere '
bab, «Musiki» meraklıları için pek kıymetli bir hazine Şehenşâha lâyık mı olsa gerek
sayılır. Nedür fikrün ey dahi nolsa gerek

Kitap, münderecatı itibariyle pek mühimdir. Bunun Yüce himmeti koma her sözde sen

mahiyetini daha etraflı anlatmak için bir tedkikname Hudâ’ya sığıngıl olasın esen

yazıp neşretmeği de düşünmiyor değilim.» Dime sözde elfâz-ı müstahkare


Ki olmayasın âleme mashare
Bursah Tahir’in mevzubahsettigi j ^
Gedâyâne söz dime cehd eylegil
bugün Arkeoloji müzesi Tıp kitapları arasında bulunu­
Tabîat emîriyle ahd eylegil
yor (No. 728). Müellif eserin mukaddimesinde sadece
Sakın ahmağı hemnişîn eyleme
«Mahmud îbn-i Mahmud i Şirvânî’yim» diyor. Her halde
Bilürsin nişindür nişîn eyleme
bu yazmada müellifin babasının adı Mehmed yerine
Mahmud yazılmıştır. Sözi bilmeze hare ideyim dime
Peşîmân oluben nideyim dime
Bay Fahri’nin Fotografya ettirerek bana göndermek
Ki arslan kılıcıyle sökile dağ
lûtfunda bulunduğu bu esere âid bazı sahifelerdeki şiir­
Yıkılmaz u kopmaz gerekdür ferâğ
leri örnek olarak neşrediyorum;
Kadir bilmeze medh itme sakın
— Muradname’den — Gümansız selâmet bulasın yakın
— JÎUÜ- l — Şu kim merkeb idinmemişdür harı
Eyâ ehl-i si’rin ulu serveri
Hisâlin işit şimdi şâirliğin
Burâk ıssısın diyu medh eyleme
Sözi söylemeklikde kadirliğin
Hakîkatde medhini kadh eyleme
Gerekdür ki şâir begayet zarîf
Öğerem sanursın söğersin ana
Ola tâ ki her sözi düşe lâtîf
Yiridür atâ kılmaz ise sana
Husûsâ maânîyi câmi’ ola
Dahi bil ki vâcib budur şâire
Maârif kazanmağa tâm i’ ola
Ki memdûhı tab’iyle çok kayıra
Yaramaz ki şâir perîşân ola
Yarar bu ki şâir perî şân ola
— İlm-i Edvâr'a dair —
Ki ol her zaman şâzman yaraşur
Dahi çerb ü şîrin zeban yaraşur
Gerekdür ki her lâhza söz fikr ide Bu dahi rivâyet olunmışdürür
Unuttukları nesnei zikr ide Buna da inâyet olunmışdürür
Hem ebyât ü eş’âr yâd eyleye Ki bu ilmi Fârâbi düzmişdürür
Bu söz hakdürür i’timâd eyleye Fikir denizinden o süzmişdürür
Nevâdir hikâyât ezberleye Okumış on iki makamı usûl

Ki meydanda kendüsini erleye Ki uş bize irişdi buldı vusûl


Mahâfil gülistânına andelîb Hem âvâzeleri okumış yidi

O la hüsn ü hulk ile halka habîb Dahi şu’be dörtdür diyu ol didi
Münâsib ne söz düşşe fevt itmeye Kalanı ne var ise terkîbdür

Gerekmez söz açsan ide gitmeye Bulardan olalmışca tertîbdür

Bu evsâf ile şâir olsa kişi Her üstâd kim geldi andan beru

Son ucı başa ilediser işi Hünermendlerile olup rû-be-rû


Her iki makamı ya âvâzei
Yahud şu’bede dutdı endâzei
Eyâ mâlik-i şâh-i milk-i kelâm Revan kıldı terkîb kodı bir ad
Hzmîşe yirün ola dâr-üs-selâm Ki eyden işidenleri kıla şâd
Abûs olma bir lâhze handan gerek Şu dördi ki aslıydı ancak heman
Ki şâir suhangû suhandan gerek Diyeyim kulak dut berü bir zaman
Sözün muhkem olursa nazm eylegil Biri râstdur kim bu âlemde heb
Ko mensûhını ana azm eylegil Ne âvâze var ise oldur sebeb
Ne kim nesr ile dinmemiştir anı İrâk u Sipâhân Zerefkend idi
Sakın nazm itme işitgil beni Ki eydenlerün lokması kand idi
Raiyyet nesir nazm ana pâdişâh Bu dörtden Sekiz dahi kopardılar
O luptur bular mâni milkine şâh Meğer her birisini üç yardılar
Türk Şairleri
763 Bed.

Ki Uşşâk ile Zeng-üie Râst’dan Hûsûsâ ki oynaya şatranc ü nerd


Koparlar didüm sözümi râstdan Gerekmez iken kengel eyleye merd
Dahi Bûseiik Mâye bir yoldaşı Ki ol demde her kişi key saht olur
Irâk’un öninden götüıür başı Eğer nîk baht ise bed baht olur
Evet İsfahan’dan Hüseynî Nevâ Sehil kengel ucından ulu savaş
Kopar didiler olsa nola revâ Idüp vuruşurlar ne göz yâ ne baş
İki nağmelerdür Zerefkend içün
- Rubâî —
Rehâvi’yle Büzrük o bir bend içün
Bu söz Nasr-ı Fârâbi’den ön gelen Kim ki kengelciliği âdet ide

Bu ilmün felekden usûlin alan Pâdişâh ise pâsübân oliser

Kişinün sözidür beyân eyledüm Yini göriniser gönül gözine

Ne kim didiyise ayân eyledüm İllâ sûretde key girân oliser

İşit imdi Fârâbi sözini de *


* *
Diyeyim göresin ki sözi nite
Gerekmez şehenşâha âdet ola
On iki makama asıldur didi
Ki işi hemîşe saâdet ola
Hem âvâzeleri ol itdi yidi
Bu şatranc ü nerdi mihân oynamak
Yine şu’bei dörd idüpdür hemîn
Yarar bir iki oynayuben komak
Bu kutlu işe ol olaldan emîn
Ki on iki burca yidi yılduza
B ehçet ( Ahmed - ) — Son asır şairlerinden Beh­
Bu dört unsura heb mukabil düza
çet hakkında Bay İbnülemin Mahmud Kemal şu malû­
Bukez ^onra üstâdlar geldiler
matı veriyor ( Stş, ) :
Bu âlemde niçe zaman kaldılar
« Ahmed Behçet efendi, Meyvehüşk gümrüğü anbar
Terâkîbi yiğirmi dört düzdiler
kâtibi Hüseyin Hüsnî efendi’nin oğludur. 1309 ( M.
Bu hikmet denizinde dür süzdiler
1891 ) de İstanbul’da doğdu. Mekteb-i ibtidaî ve rüş-
Ki yiğirmi dört sâate râm ola
dîde okudu. Seferberlik hengâmında vazîfe-i askeriye-
Evet her birisine bir nâm ola
yi Askerî müzede kâtib ve kütûbhâne memûru sıfatile
— |.U. — îfâ etti. Mütârekeden sonra da iki sene o hizmette bu­

Evel Rast ikincisidür Irak lundu. Maaşının azlığından dolayı isti’fâ etti. Şimdi Il­

Üçüncisidür Zengülâ ittifak gın kazâsı mustantıkıdir. Mûmâileyh, terceme-i hâline

Dahi Zîri kûcek Büzürg Isfahan dâir mukaddemâ verdiği varakada, okumağa başladığı

Rehâvî Hüseynî Hicâz-i zaman zamandan i’tibâren şi’re heves ettiğini söyliyor . D i­

Nevâ’yile Uşşâk u hem Bûseiik van teşkîl edecek kadar âsâr-ı manzûmesi vardır. Vak­

Önünden giderme sözi iy melik tiyle Kasımpaşa’da mülga âsitâne-i Uşşâkî şeyhi fuza-
lâ-yi sulehâdan Mustafa Sâfî efendi merhumdan istifâza
ederdi. Dergâha her gidişinde bir defter dolusu man-
Yid-âvazenün dahi adın işit zûme götürürmüş. Atîdeki nazım eski eserlerindendir :
Bu ben kulunun gönli âvın işit
Güvaşt ile Nevrüz u Selmek işi
Bileşince Şehnâz ü Mâye bişi
— Gazel —
Ki altmcı Gerdâniye’dür i yâr
Yidincisi bîşek olupdur Hisâr
Gülüm gel bâde nûş eyle yine ruhsârın âi olsun
İç ey .«îrin dehen dilber sana bâde helâl olsun
Didi ehl-i hikmet suhandanları Olup mest ehl-i irfânı dahi işvenle mest eyle
Maânî diyârında sultanları Şu gülzâr-ı fenânın derd ü âlâmı hayâl olsun

Ki kengel hemin şerre rehber olur Güzel yüzlerde envâr ı Hudâ’yı seyr eder rindan
Şu kim hayra uymaya ebter olur Bu sırrı anlamaz zâhid nasıl ehl-i kemâl olsun
Bizi ta’n itmede dâim bulun mecliste her şeb sen
Ana rağmen mahabbet bezm i cennetten misâl olsun
Husûsâ ki mest ola âdem katî Değil âdem haberdâr olmayanlar hâl i sevdâdan
Sakınsun ki çokdur anun âfeti Düşenler kîl ile kale ne mümkin ehl i hâl olsun
Şu kengel ki mest iken ola neler Erüp feyz-i kemâl-i aşka ârif olmayan kimse
Doğar küçüğinden büyük fitneler Değil kabil ki Behçet dâhil-i dâr ı visâl olsun
Türk Şairleri
Beh. 764

_ II - na ve 1336 (M. 1919) da Ankara’ya gelerek birinci dev­


— Yunus Emre tarzında — re nihayetine kadar büyük Millet meclisine iştirak et­
miştir. 1338 (M. 1921) senesinde bir müddet Adliye ve­
Dedim sarı çiçeğe neden benzin sararmış
kâleti vekilliğinde bulunmuştur. Ahîren tekaüd olarak
Dedi bana ey âşık kaderimde bu varmış
memuriyet hayatından çekilmiş, mütalâa ile vakit geçir
Dedim sarı çiçeğe aşkın keyfiyeti ne
meği halkla ihtilâta tercih eylemiştir. Gençliğinde şiir­
Dedi anı tatmayan insan değil davarmış
de Talât ta tahailûs etmiştir. Şi’re hevesi sekiz yaşın­
Dedim dosta gönlünü veren neden bellidir
da ve Tokath Aşık N u ri’yi dinlemekle başlamıştır. Beh­
Dedi insan her kimi severse çok anarmış
çet Bey; zarîf, nükteperdaz, mütedeyyin ve çok halûk­
Dedim kimdir dilberin en vefalı âşıkı
tur. Musiki ile şiiri çok sever ve anlar; güzelliğe karşı
Dedi ki ol kişidir başa cana kıyarmış
meclûbiyet duyar. Bununla beraber zahidane bir hayat
Dedim kimdir en alçak dedi kıymet bilmeyen
yaşar. Kendisini yakından tanımayanlar onu koyu bir
Tûti şeker severmiş karga leşe konarmış
müteassıb, kapkara vicdanlı bir softa sanırlar. Az te­
Dedim söyle ey çiçek aşka yanmak kolay mı
mas edenler ise kendisini sahtelikle, sahte vakarlıkla itti-
Dedi evvel yanmayan sonunda çok yanarmış
ham ederler. Halbuki Behçet Bey mübalâtsızlığı ne ka­
Dedim söyle ey çiçek Behçet'i tanır mısın
dar sevmezse musiki, şiir, bedayi’ ve incelikten nefsini
Dedi o cevher imiş misli nâdir çıkarmış
asla mahrum tutmaz. Kendi yaşında olup ta sözün, soh
- III _ betin kadrini bilenlerin azalması onu naçar inzivayı ih-
yâra sevk etmiştir. Zarif ve nüktedan olanlarla musa­
Düştü derde münkir-i gaddâre burhan gösteren
habeyi, edebî kelâma, mübahase âdabına riayet eden­
Buldu râhat kendini nâdâna nâdan gösteren
lerle İlmî münakaşayı çok sever. Bütün bu vasıfların­
Dersen ey yar cümleden ârif olan kimdir derim
dan dolayı nev’i şahsına münhasır bir simadır. Behçet
Setr-i irfân eylemekle halka irfan gösteren
Bey gerek şiirinde, gerek nesrinde Namık Kemal mek­
- IV _
tebi mensubudur. Kemal’in ve arkadaşlarının âsarını
Elbette su vermez ipsize kuyu Çankırı’ya ilk defa Hacı Şeyhzade Osman ve Fevzi-
_ V - zade Mustafa efendiler getirtmiş, Behçet Bey bu eser­
leri ve sonra diğer eserleri okuyarak Kemal mukallidi,
Dinleyen olmayor “ Edeb yâ hû „ yu
“Edebiyatı cedide„ muakkibi olmuştur. Halbuki yaşıtları
- VI - Ahmed Midhat efendi merhumun âsârını okuyabildikle­
Çıkması pek güçtür ammâ inmesi gayet kolay ri için onun muakkibi olmuşlardır ki şair Osman Veh-
hac bu meyandadır. Behçet Bey şürinde olduğu gibi
- VII -
nesrinde de tekellüflü görünür, nesri nazmından kuv­
Ç oğu yüz vermeden ister astarı vetlidir. Behçet Bey gençliğinde saz şairleriyle yapılan
_ VIII - münakaşalara da kalemiyle iştirak etmiş, hattâ çok
sevdiği Kayserili RüşdVy'ı zem ve hicv ettiği için Âşık
Çok hizmet etmiştir etmedim deyen„
KararVy'\ « Parpar yanar » redifli bir şi’rin ilk kısımla­
Bibliyografya : stş. rını yazarak tanzirden âciz kalan biçare âşıkı kaçıran­

B ehçet ( Çankırılı ) — Son asır şairlerinden Beh­ lardan Yehhac ve MihrVmn üçüncüsü ve muharriki ol­

çet hakkında Bay Ahmed Talât Onay şu malûmatı ve­ muştur (1).

riyor ( Çankırı Şairleri ) : Behçet Bey’in bir çok şiirleri varsa da bu gün bun­

« Behçet: Çankırı’da bir medrese ve kütübhane vü- lar meydanda yoktur. Mevcud olanlar ise kitabelerden

cude getirerek memleket irfanına hayli hizmet etmiş o­ ibarettir. Şiir mecmuasını — bilinmez niçin — kendisi

lan Şakir efendi mahdûmu Hilm i efendizade Mehmed yakmıştır. »

Behçet Bey 1280 (M. 1865) senesinde doğmuştur. Rüş- — Beliğ bir gazel — (2)

dî tahsilini ikmalden sonra Müfti Songurulu Hacı Mus­ Ashâb-ı himem gerçi ki dûçâr-ı sitemdir
tafa efendinin derslerine devam etmiştir. Behçet Bey Mağlûb-i sitem olması da za’f-ı himemdir
hayatını okumakla, tetebbula geçirmiş, müktesebatını Hem-nev’ine hizmet eden erbâb-ı kemâlât
bu suretle elde etmiştir. 1298 ( M. 1874 ) de bidayet Mahsûd-i rakîb olsa da mahbûb-i ümemdir
mahkemesi zabıt kâtibi, 1301 (M. 1885) de nafia kâtibi,
1308 (M. 1892) de nufus memuru 1310 — 1324 ( M. (1) Bu şiirden Veiıiıac’ın şu beyti hatırlarda kalmıştır:
Tal’atâ meydân-ı rezm-i şâiranda sözlerin
1894—1908)e kadar mahkeme azası olmuş 1324,1325,1330
Sel olup şemse aks iden hançer gibi parpar yanar
1334, 1335 (M. 1908 - 1909 — 1913 _ 1917 - 1918)
(2) Bu sername ile 1339 da Çankırı’da neşredilmiş olan «Halk-
intihaplarında m eb’uslukla İstanbul Meclisi m eb’usanı- yolu» mecmuasının § inci sayısında dercedilmiştir.
Türk Şairleri
765 Beh.

Erbâb-ı edebden alınır feyz-i terakki Vech-i nâma’kulden bir şey temenni eylemem
Âsâr-ı edeb millet içün feyz-i keremdir Fıtratımda süret-i nâ pâke yoktur incizâb
İrfân 1 vatandan açılan Halkyolu hakka Gâh bir hubb-i emel şevk âver-i his olsa da
Ezhâr 1 kemâlât ile bir bâğ-ı İrem’dir Câna ondan yükselir ammâ ki şu müşkil hitâb
Gül bûy-i bedâyi’ saçılur huzmelerinden Bin belâ-yi mihnete elbet kılar arz-ı rızâ
Kim her varakı gıbta res-i gonca-i femdir Kim rahîk-i bezm-i âmalden olursa zevkyâb
Efkâr-ı beşer ravzasıdır ilm ü fünûnun Nîk ü bed terk-i emel def’-i elemdir şübhesiz
Mecrâ-yi füyûzâtı da mîzâb ı kalemdir Fârig-ul âmâlim etmem bîm ü ümmîdi hisâb
Döksün reşehât-ı kalemin feyz-i maârif
Bibliyografya : Ahmed Talât Onay: Çankırı Şairleri.
Zahm-ı dil-i gamhârına dâtû-yi elemdir
Bilmez ki nedir neşve-i keyfiyyet-i irfan Behçet ( Hudâydâd ) — X IX uncu asır şairlerin­
Anlar ki bu gün cehl ile mağrûr-i nedemdir den Behçet hakkında A rif Hikmet şu malûmatı veriyor:
Asârıdır esbâb ı baka âdeme yoksa « Behçet: Nâmı Hudâydâd H ân’dır. Tiflîsiyyül-asil­
Her ni’met ü her izzetin encamı ademdir dir. Acem şâhı Fetih Ali Şâh’ın fevtinden sonra Acem
Neşr-i edebe sa’y idegör rağmına anın şâhı olan Mîrzâ A bbâs’ın oğlu Mehmed Şâh tarafından
Ta’n-ı rukabâdan dil-i müştâka ne gamdir sefâretle 1251 (M. 1835) senesi evâilinde Âsitâne’ye
Şâd olsun o pîr-i edebin rûh i revânı vürûd itmiştir. »
Kim kadr-i bülend ile serefrâz-ı kıdemdir
Bibliyografya ; Arf.
Hoş söyledi nazmında bu düstûr-i beiîgı
“ Hasmın sitemin anlamamak hasma sitemdir (1)„ Behçet Kem al (Çağlar) — 1324—1908 de Erzincan’­
da doğdu. Babası Kayserili Şaban Hami Bey’dir. Onun
- II -
babası Kayserili Vahid Bey, onun babası Kayserili şair
— Tuhfe-i nâçîz (2)
Şaban Hami Bey, onun babası Kayserili şair Osman Seyfi
Ey Hakyolu ey mecma’-ı ferhunde-i irfan
Bey, onun babası Elhac Ömer efendi, onun babası
Ey ufk-ı vatandan görünen kevkeb-i rahşan
İbrahim Paşa’dır (Burada ismi geçen iki şair için H âm î
Yüksel şeref ü şân ile tenvîr-i uyûn et
ve Seyfî maddelerine bakınız .).
Her sureti idrâki telâkkiye ver imkân
Bay Ahmed Remzî bundan beş altı yıl önce yazdığı
Hasret-keş-i ikbâl-i vatan hep nigerandır
“Kayseri Şairleri„ adlı gayrı matbu eserinde şair Şaban
Bir lem’a-i feyzinde bin ümmîd nümâyân
H âm i’den bahsederken bilhassa şunları söyliyor :
Gül çehre.i ikbâline müştak mütehâlik
<1267 (M. 1850) de şehid edilmiş olan Şaban Hâmî
Her âşık-ı keyfiyyet-i esrâr-ı dil ü can
Bey’in beş erkek, beş kız evlâdı olup mahdumlarından
Tasvirine yok kudret-i nazmında kifâyet
Sabih ve Rıza beyler pek gene iken B ağdad’da, Beh­
Evsâfını isterdi gönül kalmaya pinhan
çet Bey Urfa valisi iken orada, Osman Beyle Vahid
Icâzı muhil olsa da şu mısra’ı yazdım
Bey Kayseri’de vefat etmişlerdir. Bunlardan yalnız Va-
Vasfında ne söylense olur şânına şâyan
hîd Bey elli yedi sene muammer olup ( Vefatı 1326 —
Nev-sâlini tehniyye eder nâzm-ı rekîkim
1908 ) evlâd ü ensâl yetiştirebilmiştir. Vahîd Bey’in
Şu beyt ile âmâlini de eyledi ityan
büyük mahdumu Şaban Hami Bey elyevm Kayseri Zi­
Dursun ebedî hâfızade nâm-ı bülendin
raat müdiri olup şair değilse de şiir âşinâ, nesri güzel,
Eve i edeb ü ilme şeref ver yaşa pür şan
meslekinde mütehassıs, akranı arasında mütemayizdir.
Behçet Bey şiir talebime şu mektup ve şiirle cevap
Ziraata dair Arıcılık gibi matbu bazı âsârı vardır. Mu­
lütfetmişlerdir ki, üslûbu hakkında kâfi bir fikir vere­
maileyh Şaban Hami Bey’in mahdumu Behçet Kemal
bilir :
Bey oğlumuz dahi ecdad-ı kiramının namını ihya ede­
« Şu rekîk muakkad ebyâtı emr-i âlînize tebean ma
cek bir edib olarak yetişmektedir. »
al-hicâb takdîm eyledim. Mecmâ’-ı güzininizde zemîn-i
Behçet Kemal de şunları söyliyor :
kabûl bulabilirse ne büyük şeref. Şuarâ-yi eslâf-ı mem­
« Babam, bir çok vilâyetlerde ziraat müdürlüklerin­
leketin cem’-i âsâriyle yâd-ı cemîline masrüf olan him-
de bulunmuş ve bizi küçük yaşımızdan beri diyar di­
met-i bülend kıymetinizde hüsn-i muvaffakiyetinizi teb­
rik eylerim efendim. yar Bolu’dan Kudüs’e kadar gezdirmiştir. Benim asıl

Behçet hocam babamdır. Şi’re heves ettiğim zaman da bunun


Kîneden âzâdeyim fikrimde yoktur pîç ü tâb öldürülmez bir heves olduğunu görünce « Bari kafan
Müsterihim çekmedim ömrümde vicdânen azâb boş kalmasın » deye zorla Maden Mühendis mektebine
gönderen de odur. Öleli beş sene olmuştur. »
(1) Bu mısra’ Zıya Paşa'nındır.
(2) Bu sername ile Halkyolu’nun sene-i devriyesi münasebetiy­ Behçet Kemal’in annesi Erzincanlıdır. Köylü ve as­
le 21 inci sayısına dercedilmiştir. ker bir babanın kızıdır.
Türk Şairleri
Beh. 766

Behçet Kemal ilk tahsilini Bolu’da ve Konya’da yap kilâp saflarında daha faal roller almak azmiyle cemi­
tı. Orta tahsile Kayseri’de ve İzmir’de devam etti. yetlerin adamı olmaya başladım.„
Sonra tekrar Kayseri lisesine nakletti. Lisenin son smı- kurulurken ilk toplanan heyette dahildim.
fından imtihanla Yüksek Mühendis mektebine kabul Halkevleri açıldıktan sonra ilk oynanan piyes benim e-
olundu. Mektepten ikincilikle mezun oldu ve Fransa’da eserim Çoban oldu; Halkevi sahnesinde ilk rolü eseri­
dört beş ay kadar sitaj yapmaya gönderildi. Dönüşün­ min kahramanını içimden geldiği gibi canlandırmak ni­
de Ankara’ya yerleşti. Önce îktisad vekâletinde mer­ yetiyle alan da ben oldum. Ondan sonra Ankara’nın
kez mühendis muavini olarak çalışmaya başladı. Bu a­ bütün büyük günlerinde gençliğin ve halkın. Partinin
rada Ankara’nın edebiyata hevesli gençleriyle ve ede- ve şehrin sesi olarak şiirler ve hitabeler iradına başla­
[biyatı seven büyüklerilyle tanışmaya çalıştı. dım. Bu sözlerimin ve mısralanmm hiç birinde fazla ö ’
zenip bezenilmiş, marifete geçmiş san’at izleri yoktu;
içimden geldiği gibi, san at tekniğine şöylece riayet e­
derek yazıyordum. Ve dinleyicilere tesir etmek imkâ­
nını buluyordum.„
«Cumhuriyetin Onuncu yıl dönümünde, büyüklerimin
bana gösterdiği teveccühü hak etmek için kutlama hey­
etleriyle beraber geceli gündüzlü çalışarak yeni eserler
hazırladım. Bir onuncu yıl marşı güftesi yazdım; hocam
Faruk Nafiz’in aynı vezinde yazılmış güftesindeki bir
kaç beyit ve nakaratı da mezcederek hazırladığım güf­
te bestelenerek Partimizin delâletiyle yurdun her tara­
fına umulduğundan fazla yayıldı. Artık ben san’atın ve
davanın adamı olmuştum. Hayatımın sonuna kadar bu
azim ve imanımın sarsılmadan devam etmesiyle ancak
temiz bir karakter ve şöhret sahibi olabileceğimi anla­
dım. Hep öyle çalıştım. Hep öyle yazdım. Bu arada
Ata Türk'ün teveccühüne mazhar olmak şerefini de ka­
zandım. İngiltere’ye lisan öğrenmek ve İngiliz edebi­
yatının halk yazılarından münevver yazılarına geçiş
devresini tedkik etmek üzere gönderilmemi arzu ve
emr ettiler. İngiltere’de üç ders senesi kaldım. İcab
eden kursları takib ederek memlekete döndüm. Bir e­
debiyat doktoru diploması alabilmek için Lâtinceyi,
B. K. Çağlar
Yunancayı ve İngilizceyi adam akıllı öğrenmek lâzım
geliyordu. Bunun için de en az yedi sekiz sene lâzımdı.
Şair bana gönderdiği bir varakada diyor ki : İnkilâplarm ve heyecanların kaynağı Ankara’dan en çok
« Bir iki ay sonra, “ Gene Türk edebiyat cemiyeti„ ihtisas ve ilham çağı olan yirmi beş - otuz beş yaş
ni teşkil ettik. Ankara Belediye salonunda yaptığımız arasında uzak kalmayı şairliğimin aleyhinde addettim
kongrede genç istidadlan millî dava etrafında kalem­ ve sıhhatimin de müsaadesizliği yüzünden İngiltere’de
lerini seferber etmeye çağırdık. Hep gençlik adıyla neş­ daha fazla kalmadım. Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi
rettiğimiz bir mecmuada “ Görmeye geldim „ isimli Genel merkezinde Halkevleri işinde çalışıyorum. San’at
şi’rim, muhitte çok alâka uyandırdı. Harndullah Subhi, ve heyecanımı seve seve vereceğim mizacıma ve hüvi­
Celâl Sahirlve Ruşen Eşref gibi edebiyatçılarımızla bu şi’ yetime tamamiyle uygun bir vazifedeyim. Zaman za­
rimi okumaları ve beni aramaları üzerine tanıştım. Türk man Halkevlerini yakından görmek için memleketi do­
ocağı’nm bütün toplantılarında hazır bir azası oldum. laşmak fırsatını buluyor ve şi’rime yurd köşelerinden
Türk Yurdu mecmuasında neşriyata başladım. Zaten yeni sesler ve renkler katabiliyorum. *
Hayat mecmuasında, bana resmî hocalığı bir iki ders, Şiire nasıl heves ettiğini de şair bu cümlelerle an­
fakat hakikî üstadlığı yıllarca sürmüş olan Faruk N afiz latmaktadır :
ÇamlıbeV'm. delâletiyle neşrettiğim bir iki şiir de epey­ “ Babamdan ve anam'dan ben bu toprağın hâlis bir
ce takdir toplamış bulunuyordu. Bütün bu teşviklerle çocuğu olarak kan, seciye ve terbiye almışımdır. Daha
mühendisliği sadece kafamı ©Iğunlaştıran ve bana ha­ 8 - 9 yaşlarında iken bazı muallim takrirlerindeki
yatın başka cebhelerini de gösteren bir bilgi olarak tesadüfi kafiyeleri derhal zabt edip o ifadeleri öylece
kendime saklamaya karar verdim; Cemiyet içinde, in. ezberleyen, şiirden çok hoşlanan bir çocuktum. Memle­
Türk ŞairlUe
767 Beh.

ketin bütün gazetelerinde birden neşredilen ilk yazımı İşte yola dökülmüş herçeşit soy, kültür, k a n :
Mustafa Kemal 1923 te Kayseri’ye geldiği zaman bir Kimisi geçinendir başkasının sırtından.
hitabe ve bir şiir olarak yazmışımdır. Kalbimin dile Kimisi başkasını sırtından geçindiren;
Kendi kendinin olan tek milletin oğlu ben.
gelecek kadar coşkun heyecanını bana Mustafa Kemal
İngiliz: Mukaddes Ganj ineğinin genesi;
vermiştir. Ruhuma ilk inan kıvılcımı onun gözlerinden Fransız: Monmartır’ın bir eski aşüftesi;
sıçramıştır. Ve onun içindir ki, muterizlerim ne derler­ İtalyan: Bir tarihin kaldırımda gölgesi;
se desinler, ben bu memlekette en samimî ve en inan­ Japon: Sarı kâğıtta İngiliz müsveddesi..
lı bir Kemalizm şairiyim. Burda gezen tek benim gönlü ferah, alnı ak;
Her Hintliyi bir ağaç gövdesine bağlamak
Bilmiyorum tılısmı, kudreti, sihri nedir Bir Attilâ hıncıyla kamçılamak isterim.
Ben de üstadiar gibi vurgunken kaç senedir Ağzı açık hayranlık değil asıl hislerim:
Zevkine kansın deye alsın deye hızını Mülhidinim ben senin garbe tapın diyen din.
Şu san’at denen ince belli Çerkeş kızını Hayretten düşürdüğü monoklüdür Hâmid'in
Şu göğsü kıllı gaye adlı delikanlıya İşsizlerin attığı şişelerin kırığı,
Peşkeş çektim cariye farz edip gönül bu ya! Bir kişneme boğuyor şurda bir hıçkırığı :
Leydiler, lordlar işte ellerde Bambo dah
demekte haklıyım ve samimîyim.» Kâh dünyanın sırtına binmiş kadar edalı
Kâh yanlara sadaka tebessüm ata ata;
Behçet Kemal Ç ağlar’ın altı matbu eseri vardır.
Sirklerde maymunları bindirirler de ata
Bunları sırasile gösteriyorum :
Hani gezdirirler ya bir aşâ bir yukarı
I — Arcıyastan kopan Çığ ( Şiirler ) 1932. Sirkde maymun ve parkda İngilizin kibarı.
II — Burda bir kalb çarpıyor ( Şiirler ) 1933. Her batan günle sanki bir düşen tâç geçiyor;
Haytparkda herşeyden daha çok aç geçiyor:
III — Çoban ( Manzum piyes ) 1932.
Gündüzün erkek açlar, saf saf, bayraklar kızıl
IV — Atilla ( Manzum piyes ). Ve gece kadın açlar, tek tek, dudaklar kızıl,..
V — Halkevleri ( Etüd ) 1935. _ III -
VI _ Haşan' - Âlî Yücel ve eserleri ( Etüd ) 1937. — Hey Tuna, Tuna, —

Kaybolmuş kardaşlarım ve sen işte yanyana;


Bunlardan başka Halkevlerinin son yılı dönümünde
Gönül yangınlarını her su söndürmez. Tuna.
Ankara şehir tiyatrosu artistlerinin oynadığı Temur pi­ Sevincim ne, derdim ne, sen ne iyi bilensin;
yesi de neşredilmek üzeredir. Tuna, iç ateşime serpilecek su sensin.
Behçet Kemal, millî davanın en genç, en coşkun Nasıl sessiz kalırsın görür de Türk’ü, Tuna?
Her çağıltısı bir Türk çengine türkü Tuna.
bir şairidir. Ve eserlerinde milliyet ve vatan sevgisini
Yok başımda suyuna gölgesi vuran kavuk.
terennüm etmektedir. Ama, tanır kıyında beni her sur her" kovuk:
- I — Başımda başka kültür, ruhumda hep o erlik.
Gönlüm, eder her sene sularında askerlik;
— Dağ çocuğu, şehir aşkı —
Kıyında her fırtına benden bir akın sesi;
Bırak kalayım âsî ve candan bağlı sana Suya atılacağım kesilse çarkın sesi
Daha nasıl yalvarsın bu vahşi dağlı sana? : Hançerim dişlerimde başım açık yalnayak
Şehir çocuğu değil, ezilip büzülemez; Süleyman Çelebi’nin salındayim sanarak.
Bütün ruhiyle güler, dişleriyle gülemez. İçimde kartal günler çırpınıyor tek kanat..
Su gibi, ayna gibi: Gizlisi saklısı yok; Kıyıdan bize doğru koşuyor bir sürü at;
İçinden doğar yapar, haksızı haklısı yok. Ne fayda? istediğim gibi şair değilim:
İçinden doğar yapar, âdâb-erkân bilemez; Tutmalı mıydı şimdi sadece kalem elim?
Herşeye boyun eğmez, her suya eğilemez : Bir elimde Muhaç’dan kopmuş bir söğüt dalı,
Salkımsöğüt dalı mı sandın? Bu, çinar dalı.. Şu atlardan birinin sırtına atlamalı,
Bir elim yelesinde, sürmeliydim Peşte’ye
Yolma kanatlarımı, serçe yapma kartalı ...
«Yol verin: Yeniçeri torunu yolda.» diye
- II - Ayağının dibinde aktıkların sağ, Tuna.
Derdine yan buhar ol gel bozkıra yağ Tuna.
— Haytpark’dan geçerken —
Bulut ol göğsümüzün üstüne ağla bu yaz :
Sıcak var, rutubet var, gökkubbe yârı beyaz; Türk’ten ayrı düşenler ne yapsa avunamaz.
Haytpark hamam gibi, her köşe halvet bu yaz. Türk’e hasret çektikçe, geldikçe dara, Tuna,
Nerde ihtirasların zevka perhiz gençliği Döküldüğün denizde git onu ara. Tuna :
Tam mirasyedi gençlik bu İngiliz gençliği: Orda seni anlayan arayan Sakarya var
Gövde çamsa deri tunç, zekâ bodur, ruh san: Siz Türksünüz dünyanın sonu gelene kadar.
Soyunan vücutları, souk alan ruhları. Hasretsin, yatağında dön çarpın dövün, Tuna
Ganja ölülerini a-tadursun Hintliler Türk’ü gördükçe seslen, Türklükle övün Tuna.
Taymis renk renk mayoyla lalelik burda yer yer Tuna üstünde bir vapurda
Türk Şairleri
Beh. 768

_ IV — Hâlâ kâğıttan kefen hazırdır hamlelere,


- ileri -
Masalarda hâlâ bir Babıâlî ruhu var.

Kambur beller bu çetin yükü çekmekten âciz;


Hepimiz ayni yolun, ayni safın neferi :
Kuru kütüklere öz veremez yazlar artık.
Kalemi kılıç yapan insanların seferi.
Doğrulup öpülecek aina çökmedeler diz.
Önünü görmek için elbette gözün feri.
Onlar Osmanlıdırlar, Türk olamazlar artık.
İleri, biraz daha , biraz daha ileri.
Ayıklanmazsa bizi kurutur onlar yarın,
Dudak büksün faniler, ilâhlar imrenecek: Onlar çürümüş kütük, canlı bahar bizleriz;
Sevgini bayrak gibi göğsünün burcuna çek; Bir ayakları Şarkın çukurunda onların,
İlerdedir ne varsa g-üzel ij^i ve gerçek Kafası Garpli, ruhu Türk olanlar bizleriz.
Durmayahm düşeriz, durmayalım, ileri.
Fazla Bizanslaşmadan görmeli bir.tasfiye;
Kalbindeki dertleri güneşler dağlayacak; Ne zaman yeni baştan bütün Ankara bizim ?
Ayağının dibinde ırmaklar çağlayacak; Beklemek: Nemiz artsın, nemiz eksilsin diye?
Belki ardında anan yavuklun ağlayacak. Onlara benzediktan sonra mı sıra bizim ?
Sen dönme; onlar gelsin; sen ileri ileri
— VII —
Avunma, yerinme yok: umutla dilek senin;
— Bor’da akşam —
Olmuş, olan, illerin; olabilecek, senih.
Mademki bu baş, bu ruh, bu göz, bu bilek senin Dokumuşlar sermişler hayat denen masalı:
Haydi bir hamle daha, biraz daha ileri. Ova uçsuz bucaksız renk renk eşsiz bir halı,
içinden erimiştir her şey artık baharda :
Bir ıslak mendil gibi baş ucunda her bulut; Bir beyaz yeşilliğe benzer karlar dağlarda.
Mehtabı öp uzan da, el uzat güneşi tut. Itır, yakut ve şarap yüklenmiş son gücüyle:
Çürümüş kıymetleri geride bırak unut;
Yeni çökmüş bir deve her dağ çift hörgücüyle
İleri biraz daha, biraz daha ileri. Yer alıyor ovayı çevreleyen kervanda..
Ayakta gömülmekten farksız duruşun, yürü; Bir tasvire benziyor tabiat bir destanda:
Yılm a ki: düzlük yakın; sonu yokuşun, yürü; İzleri var akşamda kanın ve gözyaşının.
Kulağının dibinde vızlasın kurşun, yürü; Yıllarca yıl akşamı içmiş kayabaşının
İleri biraz daha, biraz daha ileri... Birer Baküs oyulsa yaraşır her taşından.
Akşamı içmedeyim ben de Kayabaşı’ndan
- V - Erirken şeker gibi içimde eski gamlar,
Arslan ini kesilir şu yerden bitme damlar.
— Ankara’ma —
Çitler çalılar bile renkten bir hevenk olur,
Ey insan arşı yaylâ, ey bozkır, ey Ankara. Küçük kızların kirli yüzleri renk renk olur.
Seslen bana: ben senden uzak nasıl yaşarım? Yama yama şalvarirr birer nakış görünür,
Bahtım senin bağrından ayrıldığım an kara; Kurumuş derelerde bile akış görünür,
Ben şendeki gözlerden feyz alarak yaşarım. İneklerin gözleri şuurlaşır gibidir.
Biraz düşük her omuz sebu taşır gibidir,
Haleb ordaysa arşın burda densin ne çıkar : Her sıtmalı yüzde bir âşık hali görünür,
Başka yerin sahrası hız almaya bile dar. Her sakat bir gazinin edasına bürünür.
Sende al atım için meydan da cirit de var. Ova birden yassıjır, dağlar birden dikleşir,
Ben sende heyecanım şahlanarak yaşarım. G ök iner kapak gibi, tabiat inbikleşir,
Koşarım bozkırında gem bilmiyen bu tayla, Ve bir elma kokusu gelir ruha Niğde’den.
Hislerim sürü sürü benim bağrım da yayla, Burada akşam denen sırra bir kerre eren
Ana gibi yâr gibi kaynaştım Ankara’ylaı Toprakda şefak sayar yurdun serablarını;
Alnım gökten yukarı mermerden ak yaşarım. Ufka verir her akşam bağlar şarablarıni,
Ne verse boş yazları güneş bnrda g öndüzün:
Gönlümü atsalar da dünyanın bir ucuna Asmalardan birikmiş gurub süzerler güzün...
Düşer bir gülle gibi Ankara’nın burcuna;
Bor
Bilmem şahin sığar mı avcıların avcuna ?
Ankara’da ben öyle çırpınarak yaşarım ... - VIII -
_ VI - — Kalamış koyunda gece —
— Gönülden kopan bir ses — Bir gözün feri şimdi kıyıdaki her ışık
Ve bir yüz çizgisidir sudaki her kırışık;
Biz bayrağız, yepyeni bir burca çekilecek;
Canlıdır deniz gibi yosuniyle taşıyle.
Nerde bayraklarımız? Yerde sürünmek yeter.
Bütün koy dolan bir göz sevinç minnet yaşile;
Kim bizi kazanmaya değer kıymet bilecek?
Bütün koy yüzü filan görünmeyen bir güWş
Ağzı açık seyirci gibi görünmek yeter.
Ve her dalga belirsiz bir beldeki bükülüş;
Niçin bizi bekletmek ve gevşetmek boş yere? Her parça su ürperen bir deri gibi durur.
Dava şehrinde bile inansız güruhu var. Bir motor geçer denizin kalbi vurur;
Türk Şairleri
769 Beh.

Kabarmış göğüs sanıp içli evhamlı rüzgâr: ve rûh-i revanları âzim-i behcethâne-i cinân olup cism i
Her yelkenin ardında bir ten ve bir kalb arar nâzüki saâdethâneleri kurbinde Şeyhülislâm Ankaravî
Koy bazı sudan hafif, bazı civadan ağır;
Mehmed efendi medresesi civânnda sebîl hatîresinde
Bazı hassa kadehten, bazı mahzenden sağır;
âsûde-i âlem-i nihân olmuşlardır. Mütercem-i mûmâileyh
Erimiş mehtab mıdır, düşmüş gök mü,ne bu koy?
Yerden göğe tutulmuş bir gümüş ayna bu koy dâniş ü irfan ile meşhûr-i erbâb ı maârif ve kemâle
Dinler gibi bir yârın dizinde bir şarkıyı bezl-i kerem ü inâyeti mevfûr şi’r ü inşadı selîs ve
Sokulur baygınlaşır gerinir esner kıyı, küşâde ta’bîr ve husûsâ fenn-i muammâ ve lûgazde
Meryem gibi nefesten gebe kalır dul olur; tab’-ı bâlâları gayet bînazîr bir şâir-i mahmidetsemîr
Işıklar sadef gibi dökülür pul pul olur.
olup halîm ve selim ve mütevâzı’ ve kerîm ve Mirahor
Suda gölgelerini görür bir eş sayıklar:
Mehmed Bey zâviyesi şeyhi Resulzâde Abdülhalîm efendi
Kalbimden delik deşik, kalbinden boş kayıklar;
Göz bakar gönül görür, kafa baygın kalb ayık. nâm Azîz i muhteremden münîb ü sâlik ve tezkiye i
Bazı suya atılmış beşik gibi bir kayık nefse mâlik bir zât-ı huceste simât idiler. Âsâr-ı maâ­
Bir sihirli çocukmuş gibi sallar sevgiyi; rif intişârlarından derdest olduğum bu gazel-i sûznâk
Ay bir südanne gibi sarar kollar sevgiyi. medîne i Serez’de ikametleri esnâsında âstâne i aliyye-
Yanıbaşımda öksüz ruhuma ilk südana:
de olan ahbâb-ı sadâkat nisâb-ı şefkatmeâblarına irsâl
Bir kayığın içinde sevgilimle yanyana
buyurdukları güftâr ı tâbnâkleridir ki tahrîr olundu :
Kürekleri kayğılar gibi bırakıp suya
Yol veririz ruhlarda hapsolmuş her duyguya.
Gözyaşını denizden biz damla gibi taşırız, — Gazel —
Bu beşikte ikimiz birden çocuklaşırız
Ol mehin sanma heman hüsni gelûsûz oldı
Kafa, âsab, kalb söyler: Ğüzel şeymiş yaşamak
Tâbiş-i sîne-i sâfı da dilefrûz oldı
Kafa, âsab, kalb, birden anlar: Neymiş yaşamak
Vücut ruhu ne için hapsetmiş, yakalamış. Yâr ile cilvemizi seyre rakîb-i kecbîn
Bu tuzağın bir eşi karanlıkta Kalamış. Nâzır-ı rızk gibi gör ki nigehdûz oldı
Cel karış güzelliğe, vücudundan soyun da Rızk-ı maksûma nzâdâdeliğinden sadefin
Cece ruhlar yıkanır Kalamış’ın koyunda ...
Dürc-i cevfinde aden dürleri meknûz oldı
B ehçet (Mehmed) — XVIII inci asır şairlerinden Kimi gördük garaz icrâsına düşmüşlerden
Behçet hakkında Ramiz şu malûmatı veriyor: Kârının evveli sa’d âhırı fîıûz oldı
«Behçet: Nâm-ı emced ve ism-i serâmedleri Mehem- Şerer-i şûr saçar âteşe de yansa adû
med’dir. Devlet i aliyye de hâcegân-ı Bu eser tab’-ı belâhîzine merkûz oldı
dîvân-ı bülend eyvândan olup niçe menâsıb-ı celîleye Durmayup harcamada su gibi nakd-i varın
irtika ve ba’dehu asrında rikâb ı hümâyûn defterdarlığı Ne yaman tıfl-ı sirişgim serefâmûz oldı
ile kâmervâ seyf-i sârim-i sadâkat ve reşgendâz-ı ricâl-i Beni lerzende iden mevsim-i sermâ-yi firâk
devlet Seyfi mahlâsı ile eş’âr-ı âbdâra pür iktidâr ve Ahara fasl-ı rebî’ ü dem-i nevrûz oldı
Acem kılıcı dinmekle ma’lûm-i sigar u kibâr küttâb ı vâiâ A gönül sabr idelim biz de cefâ-yi dehre
cenâbm maârifmendi Seyfî Mustafa efendi’nin sulbünden Sabrda çünki ferah nüktesi mermûz oldı
vâsıl-ı behcethâne-i şühûd ve vâlidleri vefâtından sonra Erbain niyyetine çille-i gam çekmedeyiz
tahsîl i ilm ü irfâna bezl-i mechûd ile behcetâbâd-i ir- Behcetâ meskenimiz şimdi de Sîrûz oldı
fâna suûd itmeğin maârif-i âliyye ile beyn el-emsâl mü­
Bu târîh-i ra’nâları dahi asrında nâil-i hâtem-i vezâ-
sellem ve vâdi i hatt u imlâda tahsinkerde-i erbâb-ı ka­
ret Elhâc Ahmed Paşa nâm vezîr i Bermekiy-yül-inşâ
lem olmağın defterdar mektupçuluğu hidmet-i celîlesiyle
hazretleri saâdethâneleri civânnda tecdîd ve ihyâ eyle­
mümtâz-ı emâsil ve ol veçhile tarîk-ı mevrûsları olan
dikleri Soukçeşmenin bâlâsında keşîde-i silk-i tahrîrdir
hâcegân-ı felek ünvâna vâsıl olup biraz eyyâm hidmet-i
ki işbu mecelle-i celîlede bîkusûr teberrüken rakamze-
mezkûrede istihdâm olunmağla umûr-i mîriyyede tah-
de-i sutûr kılındı:
sîl-i ıttılâ’-ı tâm ve zât-ı mekârimsimâtları hâme misâl
iffet ü istikametle meşhûr-i havâss u avâm olmağın
— Tarih —
devr-i Sultan Mahmud Hânîde üç def’a sadr-ı defterîde
cânişîn i merâm kaidesine muraât-itâm Şeh-i Cem kevkebe Sultan Mahmûd
buyurmalarıyla neş’eyâb-ı safâ ve câm-ı i’tibârları mü- Dâver-i dâdgerâ bîhemtâ
şekkel-i müsellesnümâ ve bu Mısra’ • Der i adlinde cihan âsûde
Istirâhatte bütün bây ü gedâ
Makdeminle buldı sadr-ı defterî izz ü şeref
Bittabi’ mâil-i hayr olmağile,
mısra’ı fâtiha-i dehân-ı şuarâ ve bu hâl ile güzârende-i O hudâvend-i semâhat pîrâ
leyi ü nehâr iken pence-i şîr-i ecele giriftâr ve 1166 (M. İktizâ eyledi bâ sıdk ı derun
1752) senesi hilâlinde terk.i dağdağa-i mansıb-i cihan İsr i hayrâtına sadr-ül.vüzerâ
Türk Şairleri
Beh. 770

Y a ’ni hemnâm i Nebiy-yi Muhtar evvel oldu. 1168 (M. 1754) şabanının yedinci günü
Âsaf-ı zil-iıimem Ahmed Paşa sâlisen defterdâr-ı şıkk-ı evvel oldu. 1168 (M. 1754)
Sadr-ı vâlâyı idelden teşrif zilkadesinin on dördünde fevt oldu. Şehzâde başında
Hasenat ile pür oldı dünyâ İsmail ağa mektebinde medfundur. İlmi mutavassıt cev-
Sûbesû eyledi vaz’-i âsâr det-i hat ve ve şi’r ü inşâ sâhibidir. Bir mescid min­
Her biri pâk ü müsellem ammâ berini vaz’eyledi. Gurbetinde bir gazel-i meşhûru var­
Hâne-i devleti etrâfmda dır ki bir beytidir :
Niçe hayr eyledi kim müstesna
Erbain içre yine çillle-i gam çekmedeyiz
Birisi işte anm ezcümle
Behçetâ meskenimiz şimdi de Sîrûz oldı »
Bu Souk çeşme-i ferhunde binâ
Bâni i evvelinin nâmı g-ibi Yüksek mevkiler işgal etmiş olan Behçet hakkında

Vakfı külliyyen olup nâpeydâ bir çok kaside yazılmıştır. Bunlardan bazılarmı bir mec­

Bozulup yolları az kalmış idi muada kayıdlı buluyoruz {Mit. Alm. K. Mz. Mc. No. 575).

Suyı baştan çıka çün ehl-i hüdâ Bir kısım mecmualarda da «Behçet Mehmed defterî»

Kasd-ı ecr ile idince tecdîd serlevhasiyle onun gazellerine rastlıyoruz. Bu şiirlerden

Kanavât-ı kühene sertâpâ birini naklediyorum {Mit. Alm. K. Mz. No 717).

Aktı evvelkiden a’lâ suyı


— Gazel ~
Çeşme-i Hızr’a ider şimdi salâ
Kıldı ol âsaf-ı Hâtem meşreb O hüsn-i feyzbahşâyı ne bir gülrûda gördüm ben
Doğrusı hakk-ı civarı icrâ O kanzil nerkis-i çeşmi fakat âhûda gördüm ben
Hak taâlâ ide şâyân ı kabül İzârı âl âl olmuş küşâde sîne-i simin
Habbezâ hayr-ı cezîl-i ra’nâ O mest-i mey peresti pür arak uyhuda g'ördüm ben
Fikr-i târihin iderken Behçet Niçe çâk-i giribân itmeyim hasretle ol mâhı

Hâtıra geldi bu beyt-i garrâ Derâguş eylemiş a’dâ bu şeb zânûda gördüm ben
« <11 ji.'Jut Bu bezm-i dehr-i pür gamda meyâşâmâna ey sâkî
lil J.2-1 _jj Tehî bir câm-ı Cem içün cedel bîhûde gördüm ben
Bu vâdîde ne mümkindir o zâte Behcetâ tanzîr
Fatin şu malûmatı veriyer:
Netice fenn-i şi’ri Nâfiz'\ hoşgûda gördüm ben
« Behçet efendi hâcegân-ı dîvân-ı hümâyundan olup
Bibliyografya : Rmz., Ftn., Scl., Mc.
menâsıb-ı dîvâniyyeyi devr iderek 1167 ( M. 1753) tâ­
rihinde rûznâmçe.i evvel mansıbına ve 1168 (M, 1754)
B ehçet ( Mehmed ) — X IX uncu asır şairlerinden
târihinde ol vaktin ta’bîratı veçhile şıkk-ı evvel defter­
Behçet hakkında Fatin şu malûmatı veriyor .-
darlığı me’müriyyet-i behiyyesine me’mûr ve ta’yîn bu­
“ Mehmed Behçet Bey âti-yüt-terceme Ali Nâmık
yurulmuş iken sene-i merkume hilâlinde âzim-i huld-i
Paşa merhûmun sulbünden mahrûse-i Selânik’te kadem-
berîn olmuştur. Mûmâileyh mukaddemâ medîne-i Serez’e
nihâde-i sâha-i vücûd olup 1251 (M. 1835) târihinde pe­
nefy ü ib’âd olunarak bâlâda muharrer olan makta’
deri müşârünileyh ile berâber Derseâdet’e muvâsalet
beytini nazm ü inşâd eylediği reîsülküttâb Vâsıf efen­
ve o aralık üç dö t mah müddet mekteb-i Harbiyyeye
di merhûmun eser-i himmeti olan târihte mütâlâa güzâ-
müdâvemetle ulûm-Airabiyye ve Fârisiyyede olan ma’-
r-ı âcizî olmuştur. »
lûmatı îcâbınca mektûbî-i sadr-ı âlî odasına me’mûr ve
Sicil'de. şu malûmat kayıdlıdır :
1254 (M. 1838) senesi uhdesine hâcelik rütbe-i mu’te-
«Behçet Mehmed efendi : Ricâlden Acem kılıcı Mus­
beresi ve 1256 (M. 1840) sâlinde sâlise rütbesi bittev-
tafa efendi’nin büyük mahdûmudur. Tahsil i ilm ile İzzet
cîh vâyedâr 1 sürür ü hubûr buyurulup meclis-i vâlâ
Ali Paşa’ya kâtib oldu. Ba’dehu on üç sene defterdar
mazbata odasına naki ile beş sene müddet oda-i mez-
mektupçusu oldu. 1159 (M. 1746) cümdelâhiresinin ye­
bûre müdâvemet eyledikten sonra zabtiye meclisi a’-
disinde defterdar 1 şıkk-ı evvel olup 1162 (M. 1748)
zâsı sınıfına ilhâk olunmuştur. Mûmâileyhin fenn-i inşâ­
ramazanının dördünde azl ve nefy edildi. 1163 (M.
da mehâreti vardır. »
1749) cümadelâhirinde bil-itlâk geldikte Tersâne emîni
Aynı eserde şairin şu gazeli kayıdlıdır :
ve recebinin yirmi dördünde sâniyen defterdar oldu.
Zilkadenin onunda azledilip iki tuğla Behçet Paşa olarak Mürg-i hayâl her gehi bir gülsitan bulur
Alâiye mutasarrıfı oldu, 1164 rebîulevvelinde hâcegânlığı Her çûbda Kelim nazar nûr.i an bulur
bil-ihsan İzmir’de ikamet ettirildi 1164 (M. 1750) şabanın­ Bulmak misâlin âlem-i sîrette dil senin
da Serez’e muhâfız oldu. 1165 (M. 1751) cümâzilevvelinin Mihrin yanında âyine mâhı nihan bulur
evâsıtında ıtlâk edildi. Şevvalde rûznâme i evvel olup Vîrâne dilde ehl-i dil esrâr-ı gayb ile
ba’del azl 1167 (M. 1753) şevvalinde sâniyen rûznâme-i Açsa tılısm-ı aşkı niçe gene ü kân bulur
Türk Şairleri
771 Beh.

Fikr eyledikçe gfonce i envâr-ı lâ’lini Şevk-ı dîdâr ile lebriz i negam bülbül olup
Dilhaste i hazân-ı elem tâze can bulur Gûlşen-i dehri tarabhâne-i sûr eylemişiz
Cânâ gül.i hayâl-i terinden izârının Fikr-i hâlinle süveydâ-yi dili anber idüp
Kâm-ı derûn nükhet-i bâğ-ı cinan bulur Ateşin micmere-i dilde buhûr eylemişiz
Erbâb 1 zevki tâlib i feyz i müşâhede Nerm idince feleğin püşt-i kemân-ı sitemin
Bulsa cihân I şevkde bî nâm ü şan bulur Saht-ı bâzû-yi tekemmül ile zûr eylemişiz
Bir şu’ledir ki rûyi değil kabil-i hicâb Geşt 'derken dil-i şeydâ ile çin-i zülfün
Pervâne-i şühûd nigârı iyan bulur Sünbülistâna sabâ gibi mürûr eylemişiz
Bulsam da Behcetâ iderim gayb kendimi Reşg ider şems ü kamer şu’le-i idrâkimize
Beiı bulmadımsa bende o şûhı cihan bulur Pertev-i mihr ü mahabbetle zuhûr eylemişiz
Dilberin cesr-i dü tâk-ı ham-ı ebrûsundan
SiciVd& şu kayıdlar vardır :
Behcetâ sencileyin biz de ubûr eylemişiz
« Behçet Mehmed Bey : Ali Nâmık Paşa sulbünden
Selanik’te tevellüd eyledi. Ba’dehu meclise âzâ oldu. — II -
Evâhir-i Sultan Abdülmecîd Hânî’de irtihâl eyledi.
Şairdir. » Dükendi rûze mey-i nâb çakmasak mı gerek
Fenâr’dan yine kandili yakmasak mı gerek
Bibliyografya: Ftn., Sel.
Misâl-i hâtem-i Cem halka bend-i işret olup
B ehçet ( Mustafa ) — XVIII inci asır şairlerinden Nigin-i lâ’l ile elmâs kakmasak mı gerek
Behçet hakkında Ramiz şu malûmatı kaydediyor : Yasâğ-ı bâde fakir itti pir i meykedeyi
“ Behçet: Nâm-ı bâlâları Mustafa’dır. Asr-ı Sultan Varup çanağına altun bırakmasak mı gerek
Mustafa Hân meşâyihinden Muâmeleci Şeyh dinmekle Kenâr-ı yemdeki meyhânelerde işret içün
meşhûr Mustafa efendi nâm fağfûrun sülâlesinden Beh­ Boğaziçi’ne piyâdeyle akmasak mı gerek
çet efendi dinmekle ma’rûf ve mezkûr ve fil-cümle me- Rakib Behcet ol âhûyi itti bizden dûr
hâdîm-i kirâmdan bir zât-ı huceste hisâl ve maârifi Tüfeng-i âhı o hunrize çakmasak mı gerek
mevfûr olmağla evvelâ mülâzemetle ikrâm ve 1150 (M.
— III -
1737) senesi hudûdunda bil-imtihân tahsîl-i medrese-i
hâriç ile sürür ve behcet i tâm ilmekle zümre.i müder-
Olur aks-i ruhin câm -1 şarâb-ı pür habâb içre
risîn-i kirâma dâhil ve sahn-ı âmâle nâil olup kat’ ı me
Bir âteşpâre gevher mahzen-i dürr-i hoşâb içre
râtib ümerâhil iderek mûsile-i Süleymâniye lütbe-i celî-
İdüp ruhsânnı pûşide hatt-ı anberin olmuş
lesine vâsıl olmuşlar iken 1181 (M. 1767) senesi zilhic­
Gül-i hurşid zâil sünbülistân.ı sehâb içre
cesinde terk-i medıese-i cihân ve azm-i huk’a i hâmi-
Gören hatt-ı siyehfâmınla rûyin aksini meyde
se-i cinân itmişlerdir. Dâniş ü irfân ile şöhretşiâr şi’r ü
îder gûyâ temâşâ münkesif hurşîdi âb içre
inşâya kadir pâkîze reftâr olup uzletgüzîn bir zât-ı sâ-
Olur reng i ruhin gülgûne tâb-ı çehre-i sahbâ
hib temkin idi. Hattâ rivâyet olunur ki ba’del-imtihân
Sevâd-ı aks i hattın sürmedir çeşm-i habâb içre
bir kaç gün mürûr idüp medreseleri zuhûr itmemekle
Bu şeb rü’yâda Behcet ol mehin ruhsâr-ı gülgûnı
münfail olup bir rûz bismilgeh-i idde hâzır kurban gibi bi-
Göründi âl-i tûti veş bana mir’ât'i hâb içre
çak ile kendüyi zebh ve helâki esnâsında ricâl-i men­
zili kendüyi halâs ve bu hâl-i garîb gûş i sâmi’a-i ve- — IV -
liy-yünniam-ı şefekat nevâz oldukta bir medrese ihsâ-
nile gam-ı mühlike ve cangüdâzdan istihlâs itmişlerdi. Ruh-i renginine o verd-i terin
Âsârlarından ruhsatyâb olduğumuz meşâyih i islâmiyye- Reşg idüp lâle hûn ider ciğerin
nin bülendi Mehmed Es’ad efendi hazretlerine virdik- îdüp ol meh güneş gibi lemean
leri târih i tamları keşîde-i silk-i erkam kılındı. Târih ; îrdi noksân nûruna kamerin
Bu şeb ol mâh seyre çıksa gerek
Aydın olsun gözi sitârelerin
- 1160 —
Gül-i âlin benefşe-i müşğîn
Bağdadlı Şefkat tezkiresinde şu kayıdlar vardır : Ravza-i hüsn içinde tuttı yerin
“ Behcet: Mustafa efendi. Müderrisin i kirâmdan idi. Kande ey dil piyâle-i rengin
1183 (M. 1769) senesinde fevt olmuştur. „ Çekme bihûde âlemin kederin
Bezm-i gülşende ey gül-i ra’nâ
— Gazel —
Bülbülün dinle nâle-i seherin
Neş’e-i meyle gönülden gamı dûr eylemişiz Leb-i şîrîn-i yâre ey Behcet
Düşeli genc-i harâbâta huzûr eylemişiz Tatlıdır pek ezilmesi şekerin
Türk Şairleri
Beh. 772

- V - (M. 1811) târihinde Mısr-ı Kahire mevleviyetine mu-


Ser meclis-i rindâne gel ey sâki ayak bas karenetle tekmil-i müddet-i ma’iûme eylediği halde câ.
Şâyed yıkilur za’f ile mahmûre dayak bas nib-i Hicaz 1 mağfiret tırâza azîmet ve Derseâdet’e mu-
Sahbâ ile sâkî idegör sâgari gülpûş vâsalâtı esnâsında İstanbul kadılığı pâye-i JcelîlesiniMhrâz
Mâh-ı kadehin çehresine âl şafak bas ve 1232 (M. 1816) târihinde sâniyen riyâset-i mezkûreye
Germ olmak içün bezm i mey ey gonca-i sermest vusûl ile kesb i imtiyâz eyleyüp 1235 (M. 1819) târihinde
Mahmûrlara bir iki fincân arak bas Anadolu sadâreti pâye-i celîlesini hâiz ve 1236 (M. 1820)
Bastırmadı çün yâr eşiğine seni ey dil târihinde sadâret-i mezkûre makam-ı âlîsine bil-vürûd
Halvâ-yi rakibi gülerek oynayarak bas mütemâyiz olmuş ise de beş mâh zarfında bazı zevâtın
Bu şi’r-i şekerbâr-ı hoş âyendeyi Behçet sevk ve işâretine binâen kasaba-i Keşan’a menfiyyen
Terkîb-i müferrih gibi altûna varak bas naki ü hicret ve on bir mâh mürûrunda afv ü ıtlâkı
karîn-i müsâade i pâdişâh-ı sâhib şefekat buyurulmağın
Şairin 1182 (M. .1768) de öldüğünü söyleyen Silâh-
Derseâdet’e avdetleirie 1238 (M. 1822) târihinde Rumeli
darzade de tezkiresine aynı manzumeleri örnek olarak
sadâreti pâye-i celîlesine şâyân ve sene-i merkume hi­
almıştır.
lâlinde sâlisen riyâset-i mezkûrede tâii’-i mes’ûdu dirah-
Sicifde, şu kayıd vardır:
şân olmus ve 1239 (M. 1823) senesi def’a-i ûlâ ve 1246
« Behçet Mustafa efendi: Müderrisinden ve Muâme-
(M. 1830) senesi def’a-i sâniye olmak üzere bit-tekrâr
leci Şeyh akribâsından olup 1181 (M. 1767) zilhicce­
Rumeli sadâretine revnakbahş-ı kadr ü i’tibâr buyurul,
sinde galebe-i sevdâ ile mezbûhan intihâr ederek fevt
muş iken sinîn-i ömrü hadd-i selâse ve sittîne yakîn
oldu. Şairdir. »
olduğu halde 1249 (M. 1833) senesi şehr-i zilhiccesinde
Bibliyografya'. Rmz., Şfk., sih., Sel.

Behçet (Mustafa, Seretibba) — XIX uncu asrın ma­


ruf simalarından olan Behçet hakkında A rif Hikmet şu mısraı nâtık olduğu veçhile tekbîrinden aıafât-ı vefat
malûmatı veriyor : olarak rûh-i şerîfi mahmiye-i Üsküdar’da vâki’ kutbül’-

«Behçet : Hakimbaşı Hayrullah efendi’nin hafîdi Mus­ ârifîn Şeyh Nasûhî efendi türbesinde muntazar-ı rah-

tafa Behçet efendi Sene 1188 (M. 1774) Eyyub’da mü- met-i bîgayât olmuştur. Müşârünileyh akl u temkin va

tekaid Mustafa Paşa’nm dîvan kâtibi Mehmed Emîn re’y i metin ashâbından olup haylice eş’âr-ı rengini

efendi’nin sulbünden kademnihâde-i mehd. i vücûd ol­ olduğundan başka elsine-i ecnebiyeye dahi vukuf ve

muştur. 1206 (M. 1791) senesi receb-i şerifin beşinde ma’lûmâtı olması cihetiyle Arabiy-jül-it âre bir cdfd

zümre-i müderrisine iltihak itmiş. târih ile lisân ı Efrenciyeden müretteb fürûn ı tıbba
dâir olan bir kıt’a terceme-i dilnişîni vardır.»
Nasihat nâbecâdır telhkâm-ı merd-i pür şûre Aynı eserde şairin şu kıt’ası kayıdlıdır :
Zamanı gelmeyince tatlılık kesb elyemez gure
İder üşkûfezâr-ı dâğ-ı sînem her seher sîrâb Eylesen desti leb-i çâh-ı dehâna îsâl
Akar bu çeşmesâr-ı dîdeden su iki mâsûıe Bâtın-ı kefte olur neşf ü rutûbet peydâ
Âmed ü reft-i nefes nolduğun idrâk eyle
Hünerver irtifâ’ ı gayrdan kesb.i safâ eyler
İki delv ile ider mâ-i hayâtı ifna
Gelür mi engebînin lezzetinden behre zenbûre
BursalI Tahir şu malûmatı veriyor ( Osm. ) :
— Beyit —
« Behçet Mustafa efendi ( Hakimbaşı ) : Şehriy-yül-
O şühün gerçi kim reng-i vefâdan hâli hâlidir asl olup meslek-i ilmiyyeye ba’dehu tıbba intisâb ede­
Reg-i nabz-ı nigâh-ı çeşm-i bîmârı gazâlîdir» rek hayli âsâr-ı nâfia vücûde getirdi. Ezcümle Büfon’-
un târîh-i tabiîsi ile fizyolojisini Yokan’ın ameliyyât-ı
Fatin tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdr : tıbbıyyesini Borne’nin hikmet-i tabîiyesini re’sen dahi
cSer etibbâ-yi şehriyârî Mustafa Behçet efendi hâ- kolera ve sâireye dâir bazı resâil-i nâfîa ile tiezâr es.
cegân-ı dîvân -1 hümâyûndan müteveffâ Mehmed Emin râr’\te’lîf itmiştir. İngiltere hükemâsından Bonnet’in
Şükûhî efendi’nin sulbünden Derseâdet’te 1188(M. 1774) M utâlâa-i tabîî nâmındaki eser i felsefîsinin kısm-ı a’za
târihinde kademnihâde-i sâha-i vücûd olup 1206 (M. mını da terceme etmiştir. 1242 ( M. 1826 ) sene-i hic-
1791) târihinde tarîk-ı tedrise duhûl ile ulûm-i âliyede riyyesi şa’bânında te’sîs ve küşâd buyurulan Tabhâne-i
mümârese-i kâmile hâsıl eyleyerek fenn- i tıbda dahi âmire ve Cerrahhânenin de,vre-i teessüsünde pek çok
mümtâz-ı emâsil olduktan sonra 1218 (M. 1803) târi­ hidemât-ı sâdıkanesi meşhûd olmuştur. Fransızların Mı­
hinde makam-ı riyâset-i tabâbete nâil ve 1221 (M. 1806) sır’a duhûllerinden hurûclarına kadar yevmiye zuhûra
târihinde İz nir mevleviyyetine vâsıl olarak iki sene gelen vakayi’-i Mısrıyye hakkında ulemâ-yi Mısrıyye-
mürûrunda riyâset-i mezkûreden mufârakat ve 1226 den Şeyh Abdürrahmân-ı Ceberti’nin kaleme aldığı
Türk Şairleri
m Beh.

ismindeki tarihçeyi de terceme Teshir içün o tıfl-ı perîzâd-ı tal’ati


etmiştir. Asâr-ı sâiresinden bazıları: Âşık hezâr rukye vü destan okur yazar
Risâle-i râhiyye: Çocuklarda zuhura gelen ve ergen­ Dûd i siyâh-ı âh ile feryâd ü zâr ile
lik denilen bir nevi maraz-ı cildî hakkındadır. Dildâre nâme âşık-ı nâlân okur yazar
Risâle-i illet-i efrenc: Tercemedir. Rağbet mi var zamânede kâlâ-yi dânişe
Mârifet-i arz : Büfon’un eserinin tercemesidir. Bîhûde yere tâlib-i irfan okur yazar

Terceme-i hayvânât ■Büfon’un eserinin tercemesidir. Behçet Şerîf efendimizin nazm-ı pâkine

Vefatı, Söyler nazîre nâdire gûyân okur yazar

4j_L5t — II —

mısra’ının delâleti olan 1248 ( M. 1832 ) dedir. Kabri Harf-ı sıdka gûş-i cânı sa’y idüp ferzâne tut

Üsküdar’da Nasühî dergâhındadır.» İster isen kailin âkil gerek dîvâne tut
Bibliyografya : Arf., Ftn., Sel., Osm, Tek heman itme efendim câm-ı peymânı şikest
Sonra mest-i kanzil ol destinde var peymâne tut
Behçet ( Musullu Ali ) _ XVIII inci asır şairlerin­ Eyleme ağyâre karşu âşıka arz-ı melâl
den Behçet hakkında Ramiz şu malûmatı veriyor : Kıssa-i aşkı hakîkat bil gerek efsâne tut
Behçet: Nâm ı celîlleri A li’dir. Hâlâ revnak efzâ-yi Yine senden gayri mahrem yok dil-i dîvâneye
sadr-ı fetvâ ve ziynet ârâ-yi mesned-i takvâ hallâl i Sen dilersen âşinâ add it gerek bigâne tut
müşkilât-i ledünniyye ve keşf-ı mu’dilât-ı yakîniyye Kûy-i dilber gibi olmaz bir hevâ-yi sâzkâr
mecma’-ül-ahlâk-il hasene ve müstecmi’ ül-etvâr-il- Sen de âşık dil gibi var anda gizli hâne tut
müstahsene ayn-ı uyûn-i ûlemâ-iz zaman ve nihrîr-i fu- Gûşuna girmez yine feryâdım ey bülbül senin
zalâ id-devrân reşgendâz-ı ulemâ-i ekâbir vâris-i Var dilersen şâh-ı gülde hâr ü hasten lâne tut
kerîm-i kâmrân veliyy.i ni’met-i bî imtinân hase- Meyl-i zenle olma çâk endâz'ı ceyb-i ismeti
net-ül-eyyâm şeyhülislâm Beyit Behcetâ bir tıfl-ı şûhun dâmenin merdâne tut »
Râmizâ ismi gibi zâtı da bir üftâde Silahdarzade tezkiresinde de aynı malûmat kayıdlı.
Sadr-ı fetvada müeyyed ola Pîrîzâde
dır.
deavâtı vird-i zebânımız olan meşâyih-i islâmiyenin bü- A rif Hikmet tezkiresinde ise şu kayıdlar vardır :
lendi Pîrîzâde Osman Receb efendi hazretlerinin dâi- « Behçet: Musullu Ali Efendi; Bir mikdar eyyam
re-i devlet müstevcib. üs-sürûr-i vel-behcet olan bâb-ı Haremeyn müfettişi olup kudemâ-yi müderrisinden iken
rif’atlerine tereddüd ile karîn-i şeref-i mufâharet olan 1197 ( M. 1782 ) senesi vefât itmiştir. Arabî ve Fârisî
müderrisîn-i kirâmın fezâilmendi şerîf-ün neseb Mûsulî ve Türkî eş’âr ve kasâidi ve Arabiy ül ibâre bazı tahrî­
Esseyyid Ali efendi’dir ki elhak zât-ı fazîletmeâbları râtı müşâhede olunmuştur. Ulemâ ve üdebâdan bir zât
ulûm-i Arabiyye ve Fârisiyyede nâdir-ül-akrân oldukları imiş. 1197 ( M. 1782 ) senesi şevvalinin ikinci günü ve
gibi şi’r ü inşâda dahi vâsıl-ı derece-i âl.ül-âl ve güf- fât etmiştir. ... rütbe-i hareket-i altmışlı. Târîh li
târ.ı letâif meâlleri dâniş ü kemâlleri gibi ma’nîdâr ve Sürûrî
cilvecûy-i hayâl halûk ve halîm üt-tab’ bir zât-ı huces-
Sicil’de şu kayıdlar vardır :
te hisâldir. Bu eş’ârlan hâme-i hoş reftâra mâye-i iftihâr
kılındı ( 1 ).„ “ Behçet Ali efendi: Musulludur. Seyyid Abdullah
Bagdadlı Şefkat tezkiresinde şu kayıdlar vardır: Neşâtî efendi’nin mahdûmudur. O rada müftî Fahreddin
“ Behçet: Esseyyid Ali efendi. Musulîdir. Müderrisî- akribâsından olmağla Irak’ta tahsîl-i ilm eyledi. 1171
n-i kirâmdan Haremeyn müfettişi olmuştur. 1197 ( M. ( M. 1757 ) de İstanbul’a gelüp Rağıb Paşa himmetiy­
1782 ) senesi şevvalinin ikinci günü irtihâl-i baka eyle­ le müderris oldu. Hidemât-ı şer’iyyede istihdâm oluna­
miştir. Bu gazel anlarmdır. rak Haremeyn müfettişi oldu. 1191 ( M. 1777 ) şevvâ-
linin ikisinde vefât eyledi. Elsine-i selâsede nazm u
- I-
nesre muktedir idi. Birâderi Mehmed Esad efendi şâir
— Gazel —
olup Bağdad’da Ömer Paşa’ya dîvan kâtibi oldu. Evâ-
Her çend var bu neş’ede çendan okur yazar il-i Selîmiyye’de irtihâl eyledi. „
Ancak hat-ı piyâleyi rindan okur yazar Musullu Behçet’in bir kısım mecmualarda bazı ga­
Remz-i kitâb-ı Hikmet-ül-işrâk-ı ruhlerin zellerine tesadüf edilmektedir. Bunlardan ikisin nakle^
Bilmez hakîm-i sâhib-i vicdan okur yazar diyorum {Mit. Alm. K. Mz. Mc. No : 7İ7) :
Dil hatt-ı yâri vasf ile nakş.ı hamîr ider
Bir tıfidır hemîşe Gülistan okur yazar
Hayli hasretkeş idik ol ruh-i gülgûn yüzüne
(1) Ö rn e k yoktur. Çeşm rûşen yine baktık o mehin gün yüzüne
Türk Şairleri
Beh. İIA

Va’de i vaslı muvakkat idi hatt ı ruiıine “ Mehmed Behçet efendi •’ Tüccardan Hacı İsmail
Hele geldi yürüdi ol hat-ı şebgûn yüzüne efendi’nin oğlu olup 1244 ( M. 1828 ) te Trabzon’da
Sâdedillik kadar in’âm-ı Hudâdâd olmaz doğmuş, evvel emirde medreselerde ulûm-i Arabiyye’yi
Nazar eyler o mehin âyine her gün yüzüne tahsîl edüp tabiatındaki kudret-i şâirâne daha o zaman
Rasadın gözler iken doğdı misâl-i hurşîd kendisini göstermekle memleketin bazı şuarâsına pey-
Âşık-ı baht-ı siyâhm hele bir gün yüzüne rev olarak bir hayli eş’âr tanzim etmiştir. Bilâhire ci-
Y a’ni eltâf-ı veliyyünniam ile Behçet het-i mülkiyeye tahvîl-i meslekle on beş yirmi sene ka
Nâil olduk bu tarîkin yine bir gün yüzüne dar hidemât-ı devlette ve müteaddid memûriyetlerde
Şeyhülislâm-ı zaman hazret i kutb-i devran bulunduktan sonra divan efendiliği ilâveten Hicaz mek­
Ki odur şimdi bakan lûtf ile düşgün yüzüne tupçuluğu ile bekâm ve bir aralık bil.isti’fâ Derseâ-
Mihr-i enver gibi pertev vire ehl-i ilme det’e avdetle verem gibi bir derd-i devânâpezîr altında
Bahş ide niçe maişetleri her gün yüzüne çırpınan refîka-i hayâtını bin sûz ü güdâz ı âlâm içinde
hâk-i ebediyyete tevdî’ etmiş ve i 292 ( M. 1875 ) de
— II _
tekrar Hicaz mektupçuluğuna ta’yin olunup gitmiş ise
Bu şeb feryâd idüp âşık o meh ruhsârı güldürdi de 1296 ( M. 1878 ) târihinde Mekke-i mükerreme’de
. Hezâr-ı zârdır gûyâ gül i gülzârı güldürdi hulûl-i ecel.i mev’ûdiyle irtihâl-i dâr-ı beka eylemiştir.
Ne dökti sâgar-ı sahbâya sâkî bezm-i işrette Behçet efendi rütbe-i ûlâ sınıf-ı sânîsini hâiz üçüncü
Ki çeşm-i âşıkı giryân idüp dildârı güldürdi rütbeden Mecîdî ve Osmânî nişanlarıyle Silistire ma­
Taayyüş birle vâiz ağladırken kürside halkı dalyasını hâmil idi.
Görünce surrayı güldi yüzi huzzârı güldürdi
Merhûmun o zamana göre nasıl bir hiss i şâiriyye-
Nola feryâd idersem dest-i çevrinden o gülrûnun
te mâlik olduğu bilâhire Huz mâ safû nâmı altında
Beni giryân idüp vardı rakîb-i hân güldürdi
mahdûm-i ekberi Şâir-i Mâderzâd merhum İsmail S afâ
Kenâra zîr-i destânın safâsı aks ider bildim
beyin kendi âsâr-ı ibtidâsiyle 1308 ( M. 1892 ) de sâ-
İşittim hande-i kebk-i derî kühsârı güldürdi
ha i intişâra koyduğu eserden anlaşılabilir ki manzûmâ-
Beni ağlattığıyçün gam yemem ammâ belâ bunda
tın ancak bir kısmı bu sûretle zamanın hufre-i nisyâ-
Bu baht-i nâbesâmânım bana ağyârı güldürdi
n-ı bî amânından kurtarılabilmiştir.
Ne lû’b itti nesîm-i subhgâhı bilmedim Behçet
Bu âsâr-ı m a t b û a n ı n mecmûu ise ikisi şâir
Ki bir cünbişte raksân eyleyüp ezhârı güldürdi
merhûm Trabzonî Emin Hilmî efendiyle müş­
Bibliyografya'. Rmz., Şfk., Sih., Arf., Sel., Mc. terek olmak üzere, yirmi iki gazelde 117, iki kasîdede
51, 1 lûgazde 13 beyit ile birisi Fârisî olan iki muham­
Behçet ( Mutasavvıf ) — X IX uncu asır mutasav­
mes ve bir kıt’a-i Fârisiyyede 27, onu velâdet, onbeşi
vıflarından Behçet hakkında Sicil'd& şu malûmat ka-
vefâta âid olan 25 kıt’a manzûmât-ı târîhiyye de 95 ki
yıdlıdır :
cem’an 303 beyitten ibârettir. Bundan başka meşgul-i
« Behçet Ali efendi ; Nakşbendî şeyhi olup 1238 taharri olduğum sıralarda ele geçen mecmûalarda ve
( M. 1822 ) recebinin yedisinde vefât eyledi. Selimiye’­ Ümmî olduğu halde şuarâmızın değerlilerinden olan
de tekyede medfundur. Hüsn-i hâl sahibi olup Pertev T âlib'in yazma divanında bazı müşterek gazellerine de
Paşa ile Hâlet efendi’nin mu’tekadı idi. „ tesâdüf ettim; gerçi Behçet efendi, şâir merhum S a/â,
BursalI Tahir şu malûmatı kaydetmektedir : Ve/â beylerle şübbân-ı üdebâdan A li K ânii Bey gibi
“ Behçet Ali efendi ; Meşâyih-i Nakşbendiye urafâ- hayrül-halefler bırakmış ise de hîn-i vefâtında en bü­
sından ve evlâd-ı Mevlânâ’dan Bursalı Emin efendi hu- yük evlâdı on üç yaşında bir sabî olmakla âsâr-ı sâire-
lefâsından bir zât olup Konya’lıdır. si bulunup tab’u ihyâ edilememiştir.
Şâir-i mâderzâd H az mâ safâ mukaddimesinde di­
yor ki ;
mısramın nâtık olduğu 1238 ( M. 1822 ) de irtihâl ede­ « Sahavetimden beri şi’rin heveskârıyım. Bu hevesi
rek postnişîni bulundukları Üsküdar’da Selimiye der­ ilk önce kalbime ilka eden zât on bir seneden beri
gâhına defn edildi. Sülûk-i Nâkşbendiye’ye dair Risâle-i Mekke-i mükerreme’de Cennet-i muallâ nâm kabrista­
îdiye-i Nakşbendiye isminde m atbû’ risâlesi ile gayr-ı nın bir köşesinde mütevârî-i türâb olan pederimdir.
matbu’ Behcetiissülûk, Divançe^ Hadîkatülebdâl ve şâire Mahdûmunu şi’re teşvîk etmiş olması merhûmun şâir-
gibi âsârı vardır. » liğini îmâ eylemez mi? Evet pederimin şâir olduğuna
bu âne kadar hırz ettiğim bir kaç eseri delâht-i kâfiye
Behçet ( Trabzonlu ) — Son asır şairlerinden Beh­ gösteriyor. Bazı ahibbâsından işittiğime göre büyük
çet hakkında Trabzon’da çıkan teyz gazetesinde şu bir dîvan teşkil edecek kadar eş’ârı olduğu hâlde bun-
malûmat verilmektedir ( No. 75, 21 haziran 1909 ) : lan hâl-i hayâtında zâyi’ eylemiş!.. Bu ne fenâ haber !.,
Türk Şairleri
775 Beh

Hâtırımdadır kiTâif’te bir gün kendi âsârı olmak üzere


IV -
bana bir takım evrâk-ı perîşân göstererek oğlum şunla­ — Muhammes
rı beyaza çek sonra ararsın demişti. İşte bu güne kadar
Mahabbet erleriyiz âşıkane geldik biz
hıfzettiğim eserler onlardır. Kendi vücûdu gibi âsârı-
Reh i fenâ idi maksad cihâne geldik biz
nm da fenâyâb olmasına vicdânım kail değildir. Bi­
Cihâna sanmayalım bîbahâne geldik biz
nâenaleyh kardeşlerim kadar sevdiğim o mahsûlât-ı pe­
Harîm-i hâs-ı şeh-i lâmekâne geldik biz
deri evlâdım kadar sevmekliğim lâzım gelen eserlerime
Serây-i pâdişeh-i Künfekân’e geldik biz
takdîmen fakat birlikte olarak âlem.i matbûâta çıkarı­
yorum. » Eğerçi bahs-i kazâ-yi emelde mebhûtuz

Safâ Bey merhum bu eserinde pederinin vefâtına Fünûn-i sihr ü belâgatte turfa H ârût’uz

yazdığı yirmi dört beyitli bir mersiyeye ; Şikârgâh-ı kanâatte istühan kutuz
Hümâ-yi bâi küşâ-yi verâ.yi lâhûtuz
Târîh-i cevherdârdır mısrâ’-ı âtî ey Safâ
Hevâ-yi zülfün ile âşyâne geldik biz

- 1296 -
Enîn-i ye’s ile bâg-ı belâda mihmânız
Belâ-yi tâli’ ile mübtelâ-yi hirmânız
târihiyle hâtime vermiş ve aşağısında üç beyt ile ayrı Cefâ yi pence-i hâr-ı sitemde nâlânız
ayrı üç târih daha söylemiştir. Behçet efendi’nin bazı Hezâr-ı zâr ü hazin-i bahâr-ı hicrânız
â s ârı: Hazân berzede bir gülsitâne geldik biz

Rümüz-i aşkda hayretgüzin câhidler


— Gazel — Cidâl i dâniş ile dem urur muânidler
Aşk kim münhal muammâ-yi hüviyyettir bana Ne güftügûda gezer hod behod bu âbidler
Dilde âsâr-ı hevâ feyz-i hidâyettir bana Kazâya uğradı bahs-i kaderle zâhidler
Başka bir şeydir beni sermest i lâya’kil eden Belâ-yi aşkın ile imtihâne geldik biz
Gerçi hep meyhâneler cây-i ikamettir bana Biziz ki kâfir-i deyr-i Elest olup gittik
Iztırâb-ı zulmet-i aşk-ı mecâzîden ne bâk Hayâl-i dilber ile bütperest olup gittik
Şu’le-i dil şem’-i minhâc-ı hakikattir bana Hemîşe câm-ı hakikat be-dest olup gittik
Hecrde ümmîd-i vuslat vasida bîm-i firâk Safâ-yi bâde-i vahdetle mest olup gittik
Zevk-ı âlem derddir derd istirâhattir bana Bu bezm i neş’e fezâya yegâne geldik biz
Şâiriyyetten eser yok bizde ancak Behcetâ
Mahabbet âfet-i sabr ü sükûn hevâ hâlik
Şi’r ü inşâ mahz-ı mu’tâd-ı tabîattir bana
Dü dîde girye-i haybette dil yine dâhik
_ II - Cihanda olduk eğerçi bu mezhebe mâlik

Feyz-i ma’nâ aks-i safvetmâye-i şîşemdedir Bu yolda yok mudur âyâ ki mescid ey sâlik

Mâye-i rûh-i suhan eczâ-yi endîşemdedir Gidüp gidüp yine deyr-i mugane geldik biz
Feylesof olmaz tasavvurda sebakdâşım benim
Nakş-ı erjeng-i hired, tab’-ı cünun pîşemdedir - V _
- Ebyât - (1)
D ağ devirmek nicedir Ferhâd görsün âhımı
Hazân irmiş gül-i ümmîd solmuş âh-ı serdimle
Sadme-i ra’d-i kazâ sür’at res i tîşemdedir
Gönül gülzârı bak sertâ kadem hep hârdır sensiz
Miyve-i âsâr-ı aşkın seyr it ey âhû-yi nâz
Nahl-i âh-ı âteşin berg-i dil-i bîşemdedir - VI _
Pîçiş-i tâli’le düştüm pîçütâb-ı hayrete Bigâne tarzdır bana şimdi edaların
Behcetâ dest-i teemmül dâmen-i rîşemdedir Kimdir a yâdigâr senin âşinâların
— III - - VII -
Gösterir dâire-i neşve-i nûşânûşum Dil zebûn-i derd ü gam harf-ı leb-i şekvâ sükût
Bana girdâb-ı belâ dîde-i deryânûşum Neyleyim mihnet mücâzât-ı günâhımdır benim
Gûşmâl-i gam-ı devran beni inlettikçe
- VIII _
Negam-i mutrıba mecliste serâpâ gûşum
Sebze i hâki çeker na’re-i reşg-i Y â Hay Bir va’d-i vasi edinceyedek âh o bîvefâ
İrse ger kabr-i Flâtûn’a sadâ-yi hûşum Gâhî fesâne gâh yalan söyledir beni»
Nüh kıbâbın bana haysiyyetin eyler işrâb Şairin tercümei halini tesbit eden Bay İbnülemin
Yek habâb 1 kadeh-i keyf-i hevâ serpûşum Mahmud Kemal diyor ki ( Stş. ) :
Oldı acz âver-i serhâme-i İşrâkıyyûn
Bekeetâ hikmet*! esrâr-ı leb-i hâtnûşutn (1) Bu beyitler gazellerinden seçilmiştir.
Türk Şairleı*!
Beh. 776

“ Safâ Bey, pede inin vefatına söylediği mersiye-i nun babası Halep rüsumat başkâtibi Yahya efendi’dir.
târîhiyede der ki : Onun babası îsmet Paşa’nın Halep valiliği esnasında
Birecik, Bulanık, îdlip kaymakamlıklarında ve Urfa
Şâir idi fâzıl idi âlim idi âmil idi mutasarrıflığında bulunan Ahmed efendi’dir. Onun ba­
Fermanberiydi dâimâ ahkâm-ı îslâmiyyetin
bası Yahya efendi’dir ki vali Ahmed Hurşid Paşa’nın
Bir merd-i İlâhîyidi hem doğruluktu mesleki
kâtibi idi. Kendisine Molla Yahya derlerdi. O zamana
Pek irtikahâtıı idi cidden husûsâ milletin
Bir i’tisâm-ı tim ile şer’-i mübîn i Ahmed’e kadar Molla oğullan deye tanınan bu âile, Kâtibzade
İtmiş idi rabt-ı fuad yâ Rab lV\uhammed Behçet’in ünvanını almıştı. Onun babası Molla Ahmed, Mahmud
Vardı müebbed secdeye bir grûşesinde Mekke’nin A d lî’nin hocası imiş. Onun babası Molla Yusuf, onun
Mihmân-ı zî ikbâlidir ol beyt-i Rabb-i izzetin babası Molla Abdürrahman, onun babası Molla Meh­
* med, onun babası Molla Kasım, onun babası da Mol­
* *
Me’mûren oldu Mekke’de merhûm bir kaç yıl mukîm
la A tâ’dır. Molla Atâ Haleb’le Antakya arasında Er-
Mektubculuktu en sonu bir hayli me’mûriyyetin menaz kasabasından göçlerden birinde gelerek Halep’te
Oenc-i mürüvvet olduğu ma’lûmdur ahbâbına tevattun etmiştir. Orada medresesi ve camii vardır. Kendi­
Bir ilticâgâhı idi erbâb-ı fakr ü hacetin si de tedrisle meşguldür. Kâtibzade Yahya efendi’ye
kadar Molla oğullan orada tedris ile meşgul olmuş­
Bazı ebyâtı, lardır.
Behçet Yazar'ın annesi Üsküdarlı Dayı oğlu Rıza
Şâiriyyetten eser yok bende ancak Behcetâ Bey’in kızı Emine Maide Hanım’dır. Rıza Bey, Rüsu­
Şi’r ü inşâ mahz ı mu'tâd-ı tabîattir bana mat muhasebecisi imiş.
Mehmed Behçet, 1312 — 1315 ( M. 1896 _ 1899 )
demekte haklı olduğunu te’yîd edecek mâhiyettedir.
arasında Halep’te « Feyziye mektebi ibtidaîsi » nden
Fakat refikasının vefâtına söylediği manzûme-i târîhi-
mezun oldu. Ve Halep idadisine girdi. ( 1315 — 1899)
yeden naki olunan beyitler gibi hazin ve samîmi şiirle­
dan ( 1319 — 1903 ) e kadar orada okudu. Bu mek­
ri de vardır.
tepte iktidarlı hocalar vardı. îlk edebî zevki de bu
- Gazel
mektepte uyanmıştı. Bir mükâfat tevzii merasiminde
Cemâlin şem’inin pervânesiyim M uallim N a a ’nin « Kuzu » manzumesini okumuştu.
Gam ı sevdâ yi zülfün yanesiyim Babası ( 1319 — 1903 ) te Selânik istinaf başkâtibi o ­
Mey-i gülgûne yoktur ihtiyâcım lunca ailesiyle beraber Mehmed Behçet te oraya gitti.
Hayâl-i lâ’linin mestânesiyim ( 1319 — I9ü3 ) ten ( 1322 - 1906 ) ya kadar idadî
Gam-ı hecrinle çok doldum boşandım tahsiline Selânik’te devam etti. Muallim C udî efendi’-
Firâkm bezminin peymânesiyim den edebiyat okumuştu. Kâzım Nam i, M uslihiddin  ­
Müsellemdir bana etvâr-ı Mecnun dil gibi tanınmış simalardan da ders gördü. O esnada
O Leylî kâkülün dîvânesiyim Salâaik’te Çocuk , intişar ediyordu. Bu suretle
Biri sormuş sana kaç âşıkın var edebî münakaşaları takib etmek imkânını bulabilmiş­
Demişsin Behcet'm bir dânesiyim ti. Arkadaşları arasında edebiyat meraklıları da çok­
tu. Meselâ A li Canib, tbrahim Fâzd, İbrahim Necmi,
1290 ( M. 1873 ) da vefat eden zevcesi Ayşe Hanı-
Süleyman Şevket hep bir mektepte okuyan gençlerdi.
m’ın vefâtına söylediği manzûme-i târîhiyyeden :
Hariçte de Âkd Koyuncu, Rasim Haşmet gibi edebiyat
Benim şu âlem-i mihnette gamgüsârım idi meraklılarıyla temas ediyordu.
Harâmdır bana ansız cinân ü cân ü cihan ( 1322 — 1906 )da Selânik idadîsini bitirince İstanbul
Sana emânetim olsun kulun gelinceye dek Hukukuna geldi. O zaman burada da bir şiir ve ede­
İlâhi hâne-i Rıdvanda kıl anı mihman biyat muhiti vardı. Selânik’ten gelen arkadaşlarından
* başka Fuad Köprülü, İbrahim Alâeddin, Tahsin Na-
• *
hid. Ziya Şakir gibi edebiyat mensuplarıyla da ay­
lltifât itme sakın güft ü şinîd-i dehre nı mektepte buluşmuşlardı.
Behcelâ her sözü te’ vîl edecek günlerdir » Anne annesiyle oturan Mehmed Behçet, K adıköy’ü
ne nakledince orada da tıbbiyelilerden A li Sııha ve
Bibliyografya : Trabzon şairleri Ij. Mehmed Behçet efendi :
Cemil Süleyman ile tanıştı.
Feyz No. 75, Stş. Son asır şairlerinde Şair’in fotoğrafı da vardır.
Tahsin Nahid, kışın Cağaloğlu’nda, yazın da Hay­
B ehçet Y a z a r ( Mehmed - ) — ( 1306 — 1890 ) darpaşa çayırına nazır evinde otururdu. Yukarıda
da Halep’te doğdu. Babası o esnada Halep bidayet isimlerini saydığımız gençler, ekseriya Tahsin Nahi-
mahkemesi başkâtibi olan Mehmed Beşir Bey'dir. O­ d ’in evinde toplanırlardı. Şehabeddin Süleyman , Emin
Türk Şairleri
m Beh.

Biilend ve gene Hukuk’tan Said Hikmet ve M ustafa ^1335— 1918) de Beyrut İtilâf devletleri tarafından
Namık ta bu içtimalara iştirak ederlerdi. Bir aralık işgal edilince Türk talebeyi alarak oradan ayrılmış;
edebî bir hareket yapmak istediler. Hanımlara mahsus evvelâ İzmir’e, sonra İstanbul’a gelmiştir. Bir müddet
gazeteyi Ziya Şakir kendi idaresine aldı. Fakat sansür Maarif nezareti orta tedrisat ikin ci şubesinde çalıştıktan
edebî faaliyeti bir iki nüsha sonra durdurmuş, gazete de sonra Ortaköy Darüleytamı müdürlüğüne tayin olunmuş.
basit bir takım yazılarla intişara başlamıştı. Mehmed
Behçet’in ilk eseri olan «Ben muallimeyim» başlıklı bir
fantezi bu mecmuada intişar etmiştir.
Mehmed Behçet, daha Hukuk’ta talebe iken «mülâ-
zemeten» Orman ve maadin nezareti Hukuk müşavir­
liği kalemine devam etti. Orada Baytar dairesinde bu­
lunan Mehmed A k if'lt tanıştı.
O zaman mahsulü olarak yazdığı Serviler arasında
adlı bir romanla Mahûf uçurumlar adlı bir şiir ve men-
sureler mecmuası varsa da bunları tabettirmemiştir.
Mehmed Behçet (1324— 1908) inkılâbından sonra da
Hukuk tahsiline devam etti. Fecriatî zümresi, yukarıda
isimleri geçen tanınmış gençlerden müteşekkil olarak
kurulduğu vakit Mehmed Behçet te aralarında bulunu­
yordu. Servetifünun'ûdi (1324 — 1908)den(1326— 1910)a ka­
dar her hafta muntazam surette şiirler neşretti. Bir yan­
dan da Tanin ve rasız/m/Aâr gazetelerinde çalışıyordu.
Tanin’e «Meclisi meb’usan müzakeratı* nı yazmaktaydı.
Bu arada Tanin namına R u m e li’de, Tasviriefkâr namına
da Bursa’da bir seyahat yaptı. «Bursa mektupları» Tas-
viriefkâr’da imzasıyle intişar etm iştir. (1326 — 1910) bida­
Behçet Yazar
yetlerinde «Adliye nezareti» «Ceridei adliye» muhar­
rirliğine ve onu müteakip aynı nezaretin istatistik kalemi
ikinci sınıf kâtipliğine tayin olundu. (1326— 1910) tem­ (1336 — 1919) mayısında ise Kastamonu sultanîsi müdür­
muzunda Hukuk’tan mezun olduğu vakit, bu vazife­ lüğüne getirilmiştir. Bu vazifede iken Oençlik adlı bir
deydi. Aynı senenin teşrinievvelinde Emrullah ejendi'- mecmuanın tesisine çalıştı. Ve KasUmonu lisesinin o
nin Maarif nazırlığı esnasında “Sultanî mektepleri„ tesis yıl mezunları tarafından çıkarılan Açıksöz gazetesine
edilince müsabakaya dahil olarak Edebiyat muallimliği yazılar yazdı. Bilhassa Ata Türk'nn Sivas’a geldikleri
imtihanını kazandı. Ve Beyrut sultanîsi edebiyat mual­ sırada İstanbul hükümetine karşı Açıksöz’de neşr edilen
limliğine tayin olundu. (1326— 1910) dan (1334 — 1918) e şiddetli makaleler, Mehmed Behçet’in N ida müstearıyla
kadar Beyrut’ta muallimlik, müdirisanîlik ve Sultanî mü. yazdığı yazılardır. 1337 —1921 de Sultanî müdürlüğün­
dürlüğü vazifelerini ifa etti. ^1327— 1911) tatilinde İstan­ den ve edebiyat muallimliğinden istifa ederek Ankara’ya
bul’a gelerek ilk şiir mecmuası olan Erganun'M bastırdı. gitti ve «Matbuat müdiriyeti umumiyesi» dahilî irşad
Beyrut’ta iken “Rüşdiyei askeriye„ ve Cizvit mektepleri ve propaganda memurluğu vazifesini ifa etti. Bu esna­
Türkçe hocalığını da ifa etti.Umumî harpte mektep, Şam’a da mekteplerde temsil edilmek üzere Hemşireler ve
naklolunmuştu. Orada da tŞam idadîi askerîsi» edebiyat Esir almaca adlı iki ufak piyes telif etti. Bunlar Ankara
hocalığını ilâveten yaptı. Beyrut valisi Azmi Bey, Vilâ­ Matbuat müdiriyeti matbasında basıldı. Bir müddet
yetin umumî ahvali için bir eser neşretmeği kararlaş­ sonra Matbuat müdiriyeti umumiyesi İstihbarat şubesine
tırmıştı. Mehmed Behçet’ i ve Ticaret mektebi müdürü tayin olundu ve bu vazifeyi İzmir’in istihlâsına kadar
Refik’i Beyrut’un şimal ve cenup kısımlarında ikişer ifa etti. Bir aralık Kayseri’ye giderek İstihbarat müdür­
üçer ay seyahat ettirdi. Beyrut vilâyetine dair yazılan lüğü vazifesini orada gördü, Ankara’ya geldiği ilk
iki cildlik eseri vilâyetçe bastırıldı. Bir aralık Mehmed yılda ayrıca Ankara Darülmuallimatı edebiyat hocalı­
Behçet, gene ilâve olarak Beyrut vilâyet matbaası na­ ğını da yaptı. Ankara'da intişar eden Anadolu duygusu.
zırlığına ve resmî Beyrut gazetesi sermuharrirliğine Ana vatan ve gene A nkara’da intişar eden Sebilüı reşad
tayin olundu. Bu gazetede muntazaman baş makaleler mecmualarına fanteziler ve makaleler verdi. Bu fanteziler
yazdı. Beyrut’ta iken Meslek ve Yeni akademi adlı iki daha sonra Buhurdan namiyle intişar etmiştir. İzmir’in
komedi yazmış ve muallim gurupu tarafından Beyrut istihlâsından sonra tekrar Maarif meslekine a\det etti, ve
Dârülmuallimini’nde temsil edilmişti. 1923 te Kastamonu Maarif müdürlüğüne tayin olundu. O
50
Türk Şairleri
Beh. 778

esnada Kastamonu vilâyeti dalıilinde teftiş seyahati yaptı. tanbul Ahmed Said matbaası 1936, Sahife : 1 1 2 .
Bir yandan da Kastamonu’da çıkan Açıksöz't mektuplar 11 — Genç romancılarımız ve eserleri (Edebî tedkik)—
yazdığı gibi ayrıca Kastamonu âsarı kadîmesi iinvanlı İstanbul Ahmed Said matbaası 1937, Sahife 256.
eserini telif etti. Bu eser, Maarif vekâleti tarafından
12 — Yumak (Şiirler) — İstanbul Ahmed Said mat­
tabettirilmiştir.
baası 1938, Sahife : 64.
1924 te Maarif vekâleti müfettişi umumîliğine tayin
Mehmed Behçet’in hazırladığı halde henüz basılma­
olundu. 1927 ye kadar bu vazifede kalarak Türkiye’nin
mış olan eserleri de şunlardır :
hemen elliye yakın vilâyetini dolaştı. Bir aralık o za­
1 — Edebiyatçılarımıza göre Türk edebiyatı (Anket
man Millî matbaa adını taşıyan Devlet matbaası müdür­
ve Antoloji) .
lüğünü ve Orta tedrisat müdürlüğü vekâletini ifa etti.
1927 de Üsküdar lisesi edebiyat muallimliğine nakle- 2 — Türk edebiyatında heciv ve mizah tedkik)—

dilei. 1929 da mektebin lâğvı üzerine Kabataş lisesi ve 3 cild.

bir müddet sonra yeniden teessüs eden Haydarpaşa 3 — Sinop kitabeleri (Tarihî tedkik).

Lisesi edebiyat muallimliğine tayin olundu. Bugün Hay­ 4 — Genç dramatürjlerimiz ve eserleri (Edebî tedkik).

darpaşa Lisesi edebiyat muallimi olan Mehmed Behçet, 5 — Orhan Babanın kuruntusu (Çocuk kitabı) .

Orta tedrisat kanununun tahsis ettiği en yüksek maaşı 6 — Çile (Şiirler) .


almaktadır. Mehmed Behçet’in bu yazdığı kitaplardan başka

Mahntıed Behçet’in hayatı daimî bir faaliyetle geç­ gazete ve mecmualarda da bir çok şiir ve makalesi

miştir. Her gittiği yerde ve her bulunduğu vazifede intişar etmiştir. Bu mecmua ve gazetelerin isimlerini ve

muhakkak çalışacak mevzular bulmuş, tarihî, edebî bu yazıların intişar tarihlerini gösteteriyorum :

eserler kaleme almıştır. Onun şimdiye kadar neşre­ 1 — Hanımlara mahsus gazete (İstanbul) 1907.

dilmiş eserlerini sırasıyla gösteriyorum : 2 — Çocuk bahçesi mecmuası (Selânik) 1908 .


3 — Hâle mecmuası (İstanbul) 1908 .
1 — Erganun (Şiirler) — Tanin matbaası 1327 —
4 — Servetifünun mecmuası (İstanbul) 1908— 1910.
1911. Sahife 144.
5 — Resimli İstanbul mecmuası (İstanbul) 1908.
2 — Beyrut vilâyeti cenup kısmı (Tarihî, edebî ve
6 — Resimli kitap mecmuası (İstanbul) 1908— 1910.
İçtimaî tedkik) _ Beyrut vilâyet mtbaası 1333 —1916,
7 — Şehbal mecmuası (İstanbul) 1910
Sahife : 455. Bu eser resimli ve pilânlıdır.
8 — Tasviri efkâr gazetesi (İstanbul) 1909.
3 — Beyrut vilâyeti şimal kısmı (Tarihî, edebî ve 9 — Resmi Beyrut gazetesi (Beyrut) 1917— 1918.
İçtimaî tedkik) — Beyrut vilâyeti matbaası 1334—1917, 10 — Nedim mecmuası (İstanbul) 1918— 1923.
Sahife : 603 . 1 1 — Açık söz gazetesi (Kastamonu) 1919 — 1923.
4 — Buhurdan (Fanteziler) — İstanbul matbaai 12 — Gençlik mecmuası (Kastamonu) 1919— 1923.
Ahmed İhsan ve şürekâsı 1341— 1925, Sahife : 80. 13 — Anadolu duygusu mecmuası (Ankara) 1920.
5 — Kastamonu asan kadîmesi (Anadolu Türk âsar 14 — Sebilürreşad (Ankara) 1922 .
ve mahkûkâtı tetebbuatına esas tarihî tedkik) — İstan­ 15 — Ana vatan (Ankara) 1922.
bul matbaai âmire 1341— 1925, Sahife 177. Bu eser 16 — İctihad mecmuası (İstanbul) 1928.
resim lidir. 17 — Türk tarih encümeni mecmuası (İstanbul) 1930.
6 — Orhanın deniz eğlenceleri (Çocuk kitabı, hikâ 18 — Yedigün mecmuası (İstanbul) 1937 .
yeler, Fransızcadan nakil) — Birinci tab’ı İstanbul Millî Mehmed Behçet’in bu eserleri arasında bilhassa ta­
matbaa 1926, ikinci tab’ı İstanbul Millî matbaa 1927, rihî mahiyette olanlar, en ehemmiyetlilerini teşkil eder.
Sahife : 40. Bu eser resimli ve renklidir. Onun son asır şair ve romancılarına dair vücuda getir­
7 — Orhan ile Oümüş ( Çocuk kitabı, hikâyeler, diği etüdlerin de zamanla çok büyük bir kıymet kesb-
Fransızcadan nakil) — Birinci tab’ı İstanbul Millî mat­ edeceği muhakkaktır.
baa 1926. İkinci tab’ı İstanbul Millî matbaa 1927, Mehmed Behçet, Fecriâtîciler arasına katıldığı gün­
Sahife : 40. Bu eser resimli ve renklidir. den son zamanlara kadar muhtelif vadilerde bir hayli
8 — Orhanın hayvanlar bahçesi ( Çocuk kitabı, hikâ­ şiir de kaleme almıştır. Hattâ,
yeler, Fransızcadan nakil) — İstanbul Millî matbaa Gel beri ey gönül eri Fikr edegör hidâyeti
1927, Sahife : 64. bu eser büyük kıt’ada resimli ve Aslına vermeyen seri Derk edemez nihâyeti
renklidir. Sırr-ı vücûdu bilmeyen Zıll-ı şühûdu silmeyen
Vahdete devr edilmeyen Bâtıl olur hidâyeti
9 — Orhanın tayyareciliği (Çocuk kitabı, tayyare­
Verdi Hudâ gönül sana Nûr ile gayrı dolsan a
ciliğe dair, Fransızcadan nakil) — İstanbul Alâeddin Hak ile bir hak olsana Hatm edesin her âyeti
matbaası 1931, Sahife 32. Bu eser resimli ve renklidir. Aşka inanmayan gönül Cezbeye kanmayan gönül
1 0 — Genç şairlerimiz ve es^r/m(Edebî tedkik)— İs­ Âteşe yanmayan gönül Hak'ka erer mi gayeti
Türk Şairleri
779 6eh.

Bade gönül hevâyı ver Derdini bil devayı ver köpük, kıvılcımdan demet, güneşten bir tüye benziyor,
Zâhir ü mâsivâyı ver Hak’tan alıp inâyeti dedi. Hayır!, dedim. Tekrar düşündü : Gülden bir hâle,
Câm-ı gurûru et şikest Bağrına sun mey-i Elest
mercandan bir bulut, aydan bir kanaddır, dedi. Tekrar
Tâ olasın o rütbe mest Hakkedesin riâyeti
Cânını ver o cân için Âfet-i her cihân için ettim : Hayır !.. Zavallı heykelsâz münfail ve münhezim
Pîrine dil cevân için Etme sakın şikâyeti sustu.
Kâ’be-i aşka doldu yâr Nây-i dilin bu âh ü zâr Ve bütün san’atkârlar, hep sustular. Kime yalvarayım
Zemzem-i vahdetin Yazar Geldi dem-i sekayeti
dedim, kalbime yalvardım : Söyle ey kalb, bu yanan
* alev nedir? Bu nedir ki san’atkârlar dahi bilmiyor.
* *
Biraz bekledim, içimden bir ses : Sevgilin var mı ?.
Biz nükhet-i dildâr taşır bâd-i sabâyız dedi. Titredim ve düşündüm. İlâve e tti: Eğer sevgilin
Oiysü-yi semenbûy ile mahmûl-i hevâyız
varsa, ve eğer istersen bir kere de ondan sor, dedi.
Olduk olalı mirveha-i sîne-i sîmîn
Ben münhezim ve münfail sustum.
Enfâs-ı harîriz mey-i nıehtâb-ı safâyız
Hem sîm ü zerinden fer alup nerkis-i mestin Erenlerin dergâhında diz çöktüm ve mihrâbımm
Rü’yâ-yi esâtîr ile pür, nûr u zıyâyız önünde yalvardım. Söyle, ey sevgili, bu yanan alev
Lâ'lindeki âteşle dönüp rûh-i müzâba nedir?. Ma’bedî ve efsunkâr bir ses y ükse ld i: Benim
İksîr-i hayât âver-i yâkut nümâyız kalbimin alevine benziyor, dedi, Hayır!., dedim. Tek­
Bin şu'lelenip lâle-i mihrinden o mâhın
rar e tti: Eğer kalbin varsa sen de ondan sor!.. Tekrar
Fecr-i ezelîyiz seher ayında semâyız
Zülf-i semen ü sîne-i sîm ü leb-i lâ’le
kalbimden sordum. Artık saklayamadı. î’tirâf etti. Evet,
Biz nerkis-i zerrine de billâh fedâyız bu yanan aşktır; dedi. Ben o zaman mest ve pür hale-
Bir vecd-i serâzâd ile söyler Yazar'^^- biz can sustum, Ebediyyen sustum.>
Hem hâl ile hem kal ile nev resm ü edâyız 2 Mayıs 1921
Bohudan'dan
Manzumeleri gibi mutasavvıfane ve âşıkane gazeller
de yazmış olan Mehmed Behçet’in bilhassa manzum ve
mensur fantezileri onun en muvaffakiyetli edebî eserleri
«Yakam oz'. Koyu mavi deniz.. Koyu maviden iz..
olarak gösterilebilir. Mensur fantezilerinden ikisini örnek
Koyu mavi denizde ağlar.. Maviden iz de ağlar...
olarak alıyorum :
Ağlar, ağlar...
v.A\ev: Renkler yaratan ressama yalvardım : Söyle
Kovuğu koyu buğu alır.. Buğuyu kovuk alır.. Ne
ressam, bu yanan alev nedir?.. Biraz düşündü: T urun­
koy, ne kuğu kalır...
cu bir gölge veya al bir sükûta benziyor, dedi. Hayır!.,
Yalnız sandal, duru beyaz gece kuşu gibi... Yalnız­
dedim. Tekrar düşündü: Fecirden bir serâb veya ş a ­
san dal, dur bu yaz gecesinin kuşu gibi...
faktan bir mevcedir, dedi. Tekrar ettim : H a y ır?.. Za­
Gece ne dalmış; koy ne koyu.. Koynuna almış gece
vallı ressam, münfail ve münhezim sustu .
uykuyu...
Hisler yaratan şâire yalvardım : Söyle şâir, bu y a­
Gökte ne ay var, ne de iz.. Ne ayna, ne deniz...
nan alev nedir!.. Biraz düşündü : Âteşîn bir hayâl
Gece kuşu ! bu ne kuşu, bu ne uçuş ! Kanadın ateş
veya erimiş bir iştikâya benziyor, dedi. Hayır!, dedim.
çiçeği, ateşin ay böceği...
Tekrar düşündü: Kızarmış bir tebessüm veya korkarak
Al kanadın, al kan.. Adın ateş çiçeği, ateşin ay
bir duâdır, dedi. Tekrar ettim : H ayır!.. Zavallı şâir,
b ö c e ğ i...
münfail ve münhezim sustu.
Deniz kuşu ! bu ne koşu, bu ne uçuş ! kanadında
Hareketler yaratan rakkaseye yalvardım: Söyle rak­
ney damlıyor.. Kanadmda mey damlıyor.. Ateş aydan,
kase, bu yanan alev nedir?.. Biraz düşündü : Kıvranan
ay ateşten damlıyor...
bir nâza veya çırpınan bir niyâza benziyor, dedi. Hayır 1
Koyu mavi deniz... Koyu maviden iz.. Koyu mavi
dedim. Tekrar düşündü : Erimiş bir rakıs veya sönmüş
denizde ağlar maviden iz de ağlar..
bir lerzedir, dedi. Tekrar ettim : H a y ır !.. Zavallı rak­
Ağlarda ay ağlıyor.. Ağlarda ay ağlıyor...
kase, münfail ve münhezim sustu.
9 Temmuz 1932
Nağmeler yaratan bestekâra yalvardım : Söyle bes­
Yumak 'tan
tekâr, bu yanan alev nedir ?.. Biraz düşündü. Âteşîn
Behçet Yazar’ın bazı şiirlerini naklediyorum :
bir feryâd veya kızıl bir âha benziyor, dedi, Hayır !..
dedim, tekrar düşündü : Baygın bir enîn veyâ ölgün
bir iniltidir, dedi. Tekrar ettim. Hayır!.. Zavallı beste­
kâr münfail ve münhezim sustu. ~ Kamer —

Şekiller yaratan heykelsâza yalvardım : Söyle hey- Rükûd-i şâm-ı elemdârı nâgehan sararak,
kelsâz, bu yanan alev nedir ?.. Biraz düşündü. Yıldızdan Açıldı ye’s-i nigâhımda bir gümüş yaprak,
Türk Şairleri
Beh. 780

Yayıldı ufka o sîmin gubâr ı nevmîdî; Her tayf-ı sakininde enîn-i garâmımın
O bir dumanlı kadın, bir beyaz ilâhe idi.. Na’ş-i nihân ü târını gördüm, güzel kadın 1
Leb-i leyâle donuk bûseler nisâr ederek, Bir erganûn-i rûh-i şebâb.. öyle çağlıyor !
Süründü sanki muhîtâta handezen bir etek. Bir lâhze dinle, onda bütün aşkım ağlıyor...
Yüzün sarardı kamer, saçlarında pür esrâr, 15 nisan 1910
Acıklı nâmütenâhî yabancı hisler var..
- IV -
Nasıl da lerze-i rûhunda bir elem titrer.
— Serbest nazım
Sen ey ipekli çocuk, ey zavallı hasta kamer !
— Öğle —
28 teşrinisani 1909
N ârin ,
- II -
— Asker —
Gümüş kanatları gizlendi hep esâtîrin ;

Asker gidiyor.. Cennet-i uiyâda zerendûd Pamuk bulutları massetti bir dumanlı sükûn;

Bir kafile*i nûr u melâik yine meşhûd, Asabi bir zıyâ-yi handenümûn

Dildâde selâm almadadır., hep emel efzûd. Sardı simâ-yi rûh i eb’âdı;

Asker gidiyor., debdebeler dağlan sarsar; Eridi

Âmâl-i bülendânesi açmış yine kahhâr. Nâgehân kuşların semâ perran

Adi üstüne, hak üstüne bir şehper i memdûd... Zer âşiyânından


Damlayan lâhn ı sâf u billûru ;
Asker gidiyor., hatveleri gulgulesinden Şimdi artık ne bir kanat, ne peri,
Bir cevv-i tesâdüm, yine bir kal’e-i âhen. Ne de bir ses var ufk-ı minâda;
Bir hısn-ı rasîn olmadadır millete me’men. Yalnız âsûde semt-i uiyâda.
Asker gidiyor.. Kalb-i necibinde fedâkâr Muhite hâkim olan bir melike-i ebedî
Ecdâdının ahfadına terk ettği kan var; V a rd ı..
Cevr eyleyemez, zulm olamaz rûhuna medfen.. Şimdi artık pırıl, pırıldı semâ !
Uçtu, sallandı mirvehât-ı ziyâ.
Asker ! Vatanın her yanı, her cebhesi kandır
Doldu şebtâbelerle pür hulyâ;
Ecdâdmın en pâk olan ervâhına şandır,
Deniz işlendi süslü pullarla ;
K â’ben, ebedî ma’bedin i’lâ-yi vatandır;
D a lg ın ,
Çiğnetme sakın, şanlı vatan çiğnenemez hîç, Büküldü boynu gürizende, nazlı kumruların.
Nâmûs u gurûr etmededir kalbini tehyîc. Kısıldı sesleri hep;
Asker 1 seni takdis ederim hakkı uyandır!.. Bir ibtisâm-ı zeheb
Turunç fidanları üstünde mürtesem.. bitâb
Bir zemzeme-i tesliyet oldun gidiyorsun,
Gölgeler oldu nâbedid ü müzâb,
Hep nâsiye-i milleti tetvîc ediyorsun;
İhtizâr etti tâir-i mahrûr
Benden sana bir kalb-i duâkâr ü müzahir..
Uyuttu rûh-i mesâfâtı bir serâb-ı fütûr...
Asker I şeref ü şân ile pür nûr u mübeccel 18 Ağustos 1910
Tâ arş-ı muallâya kadar fahr ile yüksel.
_ V -
Yüksel ki vatan alçalamaz, yükselecektir.. ( 1 )
— Yumak —
11 M art 19 tO

- III _ Bir gün.


— Erganun — Sarı, parlak bir ışık.
Sırma saçlar gibi bir aydınlık,
Gel, dinle Mülhimem 1 negamât-ı leyâlimi;
Erimiş altına benzer bir alev
Cevv-i müfekkiremde deirn, gizli, mâtemi
Yandı dünyâmızda..
Bir erganûn-i rûh-i şebâb öyle çağlıyor,
Gel, dinle, Mülhimem I yine bak kalbim ağlıyor..
İçimiz sanki bizim bir dünyâ..
Sîmâ-yi sânihâtımı halk eyleyen nefîs
Ma’ bûde-i Müebbede, bak bir semâ-yi his. Tel tel olmuş süzülen âteşten,
Bir erganûn-i girye yarattım senin için; Biz, o gün,
Gel, dinle, Mülhimem 1 onu meshûf u nâleçîn.. O gün aldıktı avuçlar dolusu.
Her nağmesinde bir şeb-i hicran hazırladım; Başladık sarmaya dünyâmızda I.
Ktbâk-ı arş-ı zulmeti gezdim adım adım
(1) Bu manzume, Bay Zati’nin bir bestesiyle birlikte aynı senC' Kimseler görmiyerek,
de Şehbal mecmuasında intişar etmişti . Sarışın telleri sardıkı sardık»
Türk Şairleri
781 Beh.

Bir yumak oldu bu altın, bu ışık, Sarı zanbaklara yaslanmış ay


Bu alev.. Altın oklarla zıyâdan bir yay ..
Bin esâtîri barındırmada su
Bir ılık tatlı harâretle avuç - Sarışın çölde alevdir bu saray
- larımız yandı ve parmaklarımız
Yandı.. Kanayan nar çiçeğinden kuşlar
Kervan olmuş suda âsûde uçar ..
Süzülen telleri sardık, sardık..
Şimdi yangın gibi güller yaratır
Alnımız döndü o gün Bin kıvılcım savuran bir rüzgâr.
Bir sıcak yaz gününe
Geminin tirşe, mor, eflâtun izi
O gün yanaklarımız
Gezdi baştan başa durgun denizi
Bir kızıl gül ve dudak -
Biz de damlattık açık gönlümüze
- larımız açtı kızıl bir lâle..
Böyle bin renge giren sevgimizi
O alev telleri sardık, sardık..
7 ilk teşrin 1937
Bir yumak oldu bu altın, bu ışık,
Bu alev.. - Vll -

Biz bu altın yumağı. — Bora —

Kendi dünyâmızda. Kıyılar tirşe,. Uzaklar mos mor


Kimseler görmeyerek, Bin köpük kâh açıyor, kâh soluyor..
Başladık elden ele Buğudan sis ve dumandan bir gök
Atarak oynamaya.. Dali kurtlar gibi rüzgâr uluyor..

Sararak ellerimiz. Mor bulutlar yığılıp ortalığa


Yanarak ellerimiz. Dalgalar benzedi binlerce dağa..
Tel tel olmuş o yanan sevgimizi Kuduran bir bora bir çok gemiyi
Bir yumak yaptık o gün. Bin kırık tahta yapıp attı sığa..
Atarak elden ele,
Deli rüzgâr.. Sağanaklar ve bora..
Başladık oynamaya..
Mor sular, tirşe sular oldu kara ..
Geçti artık nice gün.. Dalgalar şahlanarak savruluyor
Akıyor gök, dağ olan dalgalara
Bu oyun.
Karışıp gökle deniz, morla kara.
Bir ibâdet oluyor şimdi bize
Ne deniz kaldı, ne engin, ne kara..
Ve o günden beridir sevgimizi Sevginin rüzgârı çılgındı biraz,
Ne güzel sarmadayız gönlümüze 1 Gönlümüzdeydi o akşam bu bora..
16 ilk teşrin 1937
21 ikinci teşrin 1937

- v ııı -
- VI -
— Feeri — - Kor -

Gece.. Durgun koy.. Uzaktan geminin Geceden örtü yapıp örtündü.


Bin bir aksiyle yanan bir engin.. Bir kemer taktı alevden beline.
Geçiyor bir büyü hâlinde gemi Cennetinden kor alıp bir eline
Kıyısından bu ışık âlem inin. Oldu güller elinin Zerdüşt’ü

Bir sebû döktü bir al seyyâle, Yer ararken kuracak âbideyi,


Yandı durgun suda bin bir lâle .. Buldu bir selvide yüksek yerini;
Lâ’Iden Âliheler bağladılar Toplayıp lâhzada Mûbidlerini
Kıp kızıl kor demetinden hâle .. Korla kurduydu o âteşkedeyi

Suda zümrüd helezonlar yaparak Misk ü anber bezeyip toprağına,


Açacak mavi lotüsler yaparak; Nice yıl işledi her bir yanını,
Bin salıncak kurulup yâkuttan Lâ’l ü yâkutunu bin mercanını..
Ergavâni periler sallanacak .. Erdi altın yuva ma’bed çağına 1...
Türk Şairleri
Beh. 782

Bulamaz oldu cihan bir eşini,


Kimi mini mini, ne sevilir aman
Mihrcan’larda ve Nevruz’larda Cicili bicili peri bacaları,.
Zend.Avesta okunup bir arada,
Yaktı âteşkedenin âteşini. İçi dolu şiir, evi perilerin
Cicili bicili peri bacaları..
Bu yanan âteşi söndürmediler;
Dışı dolu sihir bu perili evin
Taptılar cümle mecûsîler ona
Cicili bicili peri bacaları...
Koru Zerdüşt’ün asırlarca yana
2/t ikinci teşrin 1937
Yana nurlandı o âteşkedeler..
Behcetî (Aymtaplı Haşan) — XVIII inci asır şairle­
.. Ve Mecûsî gibi biz sevgimizi, rinden Behcetî hakkında Ramiz şu malûmatı veriyor:
Böyle her dem yanacak kor yaptık; «Behcetî : Nâm-ı müstahsenleri gibi nâm-ı nâmîleri
Gönül âteşkededir çok taptık Hasan’dır. Pâyitaht-ı şâhân-ı Zülkadriye şehr i şerefme-
Bu mukaddes kora.. Kor yaktı bizi... âb ı Ayıntâb’dan serzede-i zuhûr ve vâlid i mâcidleri
27 îlkteşrin 1937 zeyy-i ulemâda bir pîr-i rûşen zamîr olup hayr-i duâ-yi
peder-i şefekat esere nâil ve meleke-i isti’dâd-ı mâder-
- IX -
zâdları iktizâsı üzere biraz eyyâm kazâ-yi şerefzâ-yi
— K ıy ıl a r — Rühâ’da rehâyâb-ı tahsîl-i ulûm-i Arabiyye ve Fârisiyye
Yavru bir ceylânın ürkek ürkek.. itmeleriyle beyn-el-enâm maârif ve kemâl ile bâlâ nâm
Bakışından daha süzgün kıyılar.. ve meşhûr ve fenn-i inşâda dahi tahsîl-i destmâye-i

Akşamın rûhunu candan emerek mehâret itmeleriyle Mûsâ vâr arz-ı yed-i beyzâ-yi ikti-

Uzayıp gitmede üzgün kıyılar dâr itmeleriyle zât-ı âlî mikdârları ser mecmûa-i mün-
şiyanda şeref dih-i sutûr oldukta dâr-ül-metâlib-i vel-

Gizli oklarla vurulmuş denize -meâl şehr-i bî misâl-i mahmiye-i îslâmbul-i adîm-ül-em-
sâle hatt-ı rihâle ve ol asır ulemâsının makadirmendi
Serilen bir kanad olmuş kıyılar..
Halil efendi zâde Mehmed Said efendi merhûmun bâb.ı
Şimdi bir çizgi iken, dönmüş ize
Erimiş, gözyaşı dolmuş kıyılar,,. devletlerine lûymâl ve mektubculuk hidmet-i celîlesiyle
sîrâb-ı nevâl'i ikbâl ve evvelen mülâzemet ve saniyen
Son bahar mevsiminin en son izi, Anadolu kalemine duhûl ve bir kaç mansıba mevsûl
Rûha dolmuş ta gül olmuş kıyılar. olup kat’-ı rütbe üzere nâil-i âmâl olmuşlar iken
Akşamın ruhu olan sevgimizi henüz istîfâ-yi merâm itmeden velîni’metin kasr-ı
Yâd eden bir gönül olmuş kıyılar. bîkusür-i î’tibârı şiddet-i havâdis-i rüzgâr ile tâıümâr
29 ilkteşrin 1937 oldukta mütercem-i mûmâileyh telhgâm ve berât-ı
eyyâm dahi sebât ile def’-i keder ve âlâm idüp bu>
- X - hâl üzere güzârende-i rûz ü leyâl iken zât-ı maârif
kemâl-i nisâbların hâlâ sudûr-ı Rûm ’dan ma’zûl ulemânın
— F an te zi —
sehâvetmendi İvaz Paşazâde Mîr İbrahim efendi haz­
— P e ri ba c a la rı — retleri istishâb idüp sadâretlerinde mektubculuk ve za-
Derelere dolar, tepelere taşar mân-ı istirâhatlerinde arpalıkları kâmyâb buyurup el’ân
Cicili bicili peri bacaları.. mîr i müşârünileyh hazretleri tarafınde île kazâsı
Uzağa dağılır, ovalan aşar niyabetiyle hoşhâl ve şâdandırlar. Elhak şi’r ü inşâda
Cicili bicili peri bacaları.. tab’-ı bâlâları âl-ül-âl ve güftâr-ı ra’nâları ta b ’-ı zîbâları
gibi tâbdâr bilcümle şi’r ü inşâda tahsinkerde-i şuarâ-yi
Sayılamayacak dolu dolu çiçek şîrin makal bir zât-ı huceste hisâldir. Âsârlanndan tas-
Kimi mora çalar, kimi koyu sarı, tîr-i uyûn-i irsâl-i abd-i fakîr buyurdukları eş’âr-ı dilpe-
Kimisi kelebek, kimisi de bebek zîrleridir ki tahrîr olundu(l).»
Cicili bicili peri bacaları.. Âyine-i Zurafa'da. şu kayıdlar vardır ;
«Behcetî: Mûmâileyhin ismi Hasan’dır. Rumeli kuzâtı
Peri bacaları yere göm ülüdür:
eşrâfından bir zât-ı maârif ârâ olup 1189 f'M. 1775)
Kimisi içeri, kimisi dışarı..
hilâlinde Vak’anüvislik hizmetine memur ve bir kaç mâh
Üzerine gümüş, cıva sürülüdür
mürûrunda bil’azil mehcûr olmuştur. Cem’eylemiş oldu­
Cicili bicili peri bacaları..
ğu vakayii V âsıf merhûm bit-tebdîl vet-tağyîr târîhine
Külâhı kocaman,bakışı da yaman, dere eylemiştir. tiiUı,;»
Kimisi afacan, kimisi haşarı, 1
( ) Örnek y o k tu r.
Türk Şairleri
783 Beh

SicU'de. şu Icayıdlar görüliyor : D îd e n iiz d e n g it m e z oldı re ng-i rûy-i tal’atin

«Behcetî Haşan efendi: Ayıntabîdir. İstanbul’a geldi Bülbiil-i n â lâ n ıy ü z ol g ü ls it â n -ı be h ce tin


Hûşyârın tâbi y o k m ış hışm-ı ç eşm -i dilbere
ve kuzâttan olup Kara Halilzâde Said efendi’ye mek-
Şimdi b ild im b e n senin e y b â d e kadr ü k ıy m e tin
tupçu oldu. 1189 (M. 1775) da vak’anüvis dahi olarak
1190 (M. 1776) da mazûl oldu. Ba’dehu vefât eylemiştir. Beliğ tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
Ma’lûmât-ı târîhiyesi ve şi’ri vardır.» “Behcetî : İstanbûlî Hüseyin Çelebi Dîvân-ı hümâyûn
Ayıntaplı Behcetî hakkında gerek Âyinei Zurafa'âa kâtiblerinden Târîhnüvîstir. 1095 (M. 1683) senesinde
gerek SzaV’de verilen malûmat yanlıştır (Bu husus için âzîm i dîvanhâne i dâr-ül-baka oldu.
Behcetî Hüseyin'e bakınız.).
Ö p e r y ârin lebin dil hatt-ı a n b e r fâ m a k a tlan m az
Bir mecmuada Ayıntaplı Behcetî namına şu gazel B o za r ol tıfl-ı ş e y d â rû ze sin ahşam a ka tlanm az
kayıdlıdır ( M it. Alın. K. Mz. Mc. No. 717) :
Bir mihri sev ki rû y in e m e h tâb re ş g id e
Ruh-i tâbında senin hüsn füzûn olsa gerek S â f î - i cism -i ho şterine â b r e ş g ide

Tâlibe nüsha-i mir’ât ül uyûn olsa gerek S e v d â - y i vasl-ı y â r ile ol ö y le muztarib


En d âm -ı l e rz e n â k in e s î m â b re şg ide
Hail ider remz i mezâyâ-yi nikât-ı hüsni
D end ân ın ı le b in d e g ö rü p şö y le anlarım
Hattı şürrâh-ı maânî-i mütûn olsa gerek
D ürc-i a k î k d ; dür- i n â y â b r e ş g ide»
Dür-i deryâ-yi letâfet mi değil dendanlar
Çünki sırr ı deheni nokta-i nûn olsa gerek Şeyhî «Vakay'ülfuzalâ» da diyor ki :
Hak nüzûl eyleyicek bâtılı izhâk eyler “Behcetî : İstanbullu Hüseyin Çelebi : Belde-i kos-
Gelicek aşk dile akl birûn olsa gerek tantınıyyeden neş’et eyleyüp dîvân-ı hümâyûn kâtible­
Eylemez binde birin râbıtabend i i’câz rinden olmuş idi. Niçe zaman târihçilik mansıbıyle ser-
Dehrin ittikleri hep va’d-i kümün olsa gerek bülend-i akrân olduktan sonra 1095 (M. 1683) senesi
Nefs-i bedhû ne kadar olsa sümûd u serekeş evâilinde Belgrad’da fevt oldu. Müretteb dîvân-ı eş’ârı
Kayd ı perhîz-i riyâzatla zebûn olsa gerek vardır. Bu ebyât güftârındandır :
Behcetî şi’r-i Penâh'a idegör peyrevlik Ö p e r y â r in lebin dil hatt-ı anb erfâ m a k a tlan m az
Gurbet illerde sana râhnümûn olsa gerek B o za r ol tıfl-ı şe y d â r û ze sin ahşâm a katlanmaz»
Bibliyografya-. Rmz., Esd., Sd., Â y i n e i zürafa, Mc.
Sicil’de, ise şu kayıd vardır :
B ehceti (Divan şairi) — XVI ncı asır şairlerinden
«Behcetî Hüseyin efendi: İstanbulludur.Divan kâtibi
Behcetî hakkında tezkirelerde malûmat kayıdlı değildir.
olup 1093 (M. 1683) te fevt oldu. Divân-ı şi’ri vardır.»
Onun bazı manzumelerine mecmalarda tesadüf ediyoruz.
Behcetîler hakkında tarihî menbalardaki malûmat
(945— 1538) den evvel yazılan Edirneli Nazmî’nin Mec-
pek karışıktır. Beliğ ve Şeyhî'yG göre Behcetî İstanbul­
maunnezair'\TiâtV&y'A\\ olan birgszeliri naklediyorum;
ludur. 1095 (M. 1683) senesinde ölmüştür. SofayVyt
O l sanem itmez hazer bu sûz-i âteşnâkten
göre de Hezargıradlıdır. Ve vefatı 1094 (M. 1682) te-
Tîr-i âh-ı âşıkı geçmez sanur eflâkten
dir. Gene Beliğ ve ŞeyhVye. göre vak’anüvis olan İstan­
Arzû yi kamet i servin idelden dostum bullu Behcetî'dir. SajayV de onun böyle bir vazifeye
Su gibi kaldırmadım bir dem yüzümi hâkten tayin edildiğini mevzubahs etmeltedir. S icil’e göre ise
Lâ’l-i canbahşın temennâsı acebdir ey perî
vak’anüvis olan Ayıntaplı Haşan Behcetî’dir. Gerek bu
Zâil olmaz bir nefes bu dîde-i nemnâkten menbada, gerek Âyinei zurafa'da Haşan Behcetî’nin
O l rakîb-i bed lika neyler yanında dostum 1189 (M, 1775) da vak’anüvis olduğu, çok geçmeden
Rûh-i pâk olan bilürsin kim kaçar nâpâkten azledildiği kayıdlıdır. Halbuki 1132 (M. 1719) senesinden
Hâk-i pâyin cevheri bâd-i sabâdan tiz kaçar 1197 (M. 1782) senesine kadar gelen şairleri ihtiva eden
Behcetî de mest geçer hâlince ol çâlâkten Ramiz tezkiresinde Ayıntaplı Behcetî hayatta olarak gös­
Behcetî (Hüseyin) — XVII nci asır şairlerinden terilmekte ve vak’anüvisliğinden hiç bahsedilmemektedir.
Behcetî hakkında Sofayî şu malûmatı veriyor : Şu halde vak’anüvis olan Behcetî, ekseriyetle doğru ma­
ıBehcetî : Nâmı Hüseyin’dir. Devha-i vücûdu gülis- lûmat veren Şeyhî ile Safayî ve Beliğ'\n rivayet ettikleri
tân-ı Hszargırad’dan nümâyan yâfte-i neşve-i zuhûr veçhile bugün tarihi ve divanı elimizde bulunan İstan­
olmuştur. Evâil-i hâlinde kesb-i maârif idüp dîvân-ı bü- bullu veya diğer bir kayda göre Hezargıradlı olan Hüseyin
lend eyvân-ı sultanî kâtibleri zümresine dâhil olmağla Behcetî’dir. Bursalı Tahir ise büsbütün yanlış olarak
niçe zaman târihcilik mansıbı ile kâmrevâ olup ba’dehu Hüseyin Behcetî ile İbrahim Behceti’yi aynı adam
bazı vezirin kâtibi ve nedîmi ve musâhibi olup 1094 zannetmiştir [Behcetî İbrahim'e bakınız.).
(M 1682) hudûdunda vâki’ Peç seferi avdetinde esnâ-yi Behcetî’nin «Cehrin seferi» ne âid bir tarihi bugün
tarîkte âzim i msrhale-i beka olmuştur. Asrın şuarâsın- Süleymaniye kütüphanesindedir (Siy. Esd. K. No. ‘2368).
dandır. Bu eş’âr-ı güherbâr mezbûrun âsârındandır : kütüphane defterinde başka namla kayıdlı olan bu eserin
Türk Şairleri
Beh. 784

nıevcudiyetini Bay Mükremin Halil’den öğrenmiş bulu­


_ I -
nuyorum.
Bu eserin 1090 fM. 1679) yılında yazıldığını müver­ — Oazel —

rihin şu beytiyle anlamaktayız :


Verd i hüsnün olsa aks endâz-ı cûy-i âftâb
Ç ü n e y led in bu nüshayı bin doksan içre nakl Gülşen i kûyin tutardı cüstücûy. i âftâb
T ârîh -i sâli B e h c e tiy â oldı Lâ’l-i nâbın âteşin sâz-ı dil-i necm-i Süheyl
Arızın revnak şikest-i reng-i rûy-i âftâb
Müverrih, eserin mukaddimesinde şunları söyliyor:
Tâb-ı zülfün kim senin çevgân-ı dest-i fitnedir
“ Behcetî-i şâir bâlâda zikr-i vâlâ ve medh-i âlem
Kemterin bâzîçe olmaz ana gûy-i âftâb
ârâlan sebkat eden sâhib-i Cem ünvânın hemşîrezâde-
Katre-i âbın dirîğ eyler felekte olsa da
leri mîr i mükerrem Hüseyin Bey efendinin hidmet-i
Gark-ı bahr-i lücce-i gerdun sebû-yi âftâb
kitabetleri ile serefrâz ve dîvân ı hümâyûn kâtibleri
Behceti itmez mesâ subhı teâkub bir dahi
zümresinden olup niçe demler idi ki vâdi-i şi’r ü inşâda
Olsa tab’-ı nûrpâşım rû-be-rûy-i âftâb
terk ü tâz ve cidd ü sa’y ile gittikçe akrânımdan müm-
tâz olduğum hasebiyle zebanzed-i meclis-i âlî-i âsafî
— II -
olmağla şöhret-i tâm bulup ve mâliye kaleminde Vâri-
dâtî tahallûs idüp ol mansıb-ı kâlîl ile kanâat etmiş
îrişmedi dil i bîçâre vasl-i yâre meded
idim. Ammâ rüzgâr mürûr etmiş idi ki ömr i azîzi şuğl-i
0 şûhum itmedi derd-i firâka çâre meded
azîm-i şi’r-i dilküşâ ve heves-i nazm-ı dilârâ ile telef
Olursa gamze ile çâk çâk sineleri
idüp vâdi-i şiirde kümeyt-i hâmeyi o mertebe germ
îrişmez âşık-ı mecrûh-i dilfigâre meded
inân eylemiştim ki sâhib-i kasb-üs sebk olup Rüstem-i
Miyân-ı lücce-i aşk içre himmet it ey Hızr
arsa-i endîşe olduğum âlem ikrâr etmişidi. Niçe eş’âr-ı
Çıkaydı keşti-i dil bir dahi kenâre meded
dilârâ ve niçe gazel ve niçe kasîde ve niçe terâkîb ve
Derûnum olmaz idi dâğ dâğ-ı hasret ü gam
tercî’ ve müseddes ve musammat ve muhammes ve
İdeydi merhem-i lûtfile cism-i zâre meded
muaşşer ve kıtaât ve rubâiyyât ve mesneviyyât ve mu-
Olur mı vaslına imkân acab o mehrûyun
tayyebât îcâd ve ihtirâ’ edüp tedvîn-i dîvân ettiğim
îrer mi baht-i bede himmet-i sitâre meded
malûm-i yârân-ı safâdır.„
Çıkarsa Behceti âhım aceb midir arşa
Vücude getirdiği tarih hakkında da şunları söyliyor :
îder bu bâbda ol derd-i hecr-i yâre meded
“Bir târîh-i garrâ ve mecmûa-i kübrâ ibdâ’ ve ihtirâ’
eyledim ki ebyât-ı Arabiyye ve Fârisiyye ve Türkiyye . - III -

ile memlû ve müzeyyen olup mebânîsini usûl ve terâ.


kîb i ahbâr ve rivâyât ve âsâr ve hikâyât üzere vaz’u Dile zevk-ı suhan tâb-ı cemâl ü sinendedir hep

tarh ettim... Ve lâle ruhler izârı gibi sâde olmasına sa’y Tekellüm tûti-i hoş lehçeye âyînedendir hep

eyledim. Ve mutlak selâset-i suhane i’tibâr edüp serâpâ Ne yerde olsa zikr ü fikri dâim cism-i pâkindir

müsecca’ ve mukaffâ olmağı iltizâm etmedim.„ Göaül bir mağribîdir sözleri gencînedendir hep
Behcetî’nin 5000 beyitten ibaret olan divanının yaz­ Seninle olmuş idi dün gice bir bezm-i rûhânî
ma bir nüshası Millet kütüphanesindedir {M it. Alm. K. Dahi mestî i dil ol neşve i dûşînedendir hep
Mz. Mc. No: 59). Münacat, nait, miraciye gibi manzu­ Felekten mihr ummaz rûzı ger şâm olsa dervişe

melerden sonra Mehmed Hân, veziriazam Ahmed Paşa Tulü’ i subh-i sâdık sîne i bîkînedendir hep

ve Mustafa Paşa hakkında kasideleri ihtiva eden bu Açılmaz Behceti subh olmayınca çehre-i âlem

divanda 1 terkibibend ile M antıkı'nin Safâ-yi sîne çâk-i hırka-i peşmînedendir hep

İnânm çeşm -i g ir y â n aldı dcst-i ih tiyar ım dan


— IV -
S ak ın su n ba n a s e n g - i râh-i o lan la r re h güzârım dan

Dil ne safâ-yi hâtır ne dem ne âlem ister


matiaını tazmin suretiyle vücude getirilmiş 1 müseddes, 01 âfeti mücerred bezmine hemdem ister
Nedim i kadim, N a ili ve Fehim'ın gazellerine vücude ge­ Dil bend-i kâkülindir âşüfte i ruhindir
tirilmiş 3 tahmis, 503 gazel, 13 tarih ve 101 rubaî var­ Ne sünbül-i mutarrâ ne verd-i hurrem ister
dır. Tarihler 1083 (M. 1672), 1086 (M. 1675) yılları Bir lûtf iderse dilber bin cevr ider hemîşe
arasında kaleme alınmıştır. Lûtfun o mehlikanın dil ise her dem ister
Divan tekniğine sâhib olan Şair, XVII nci asrın müm- Ruhsâr-ı hoyfeşânın ümmîd ider dil-i zâr
tâz simalarından olmasa bile, büsbütün değersiz man­ O l bülbül-i belâkeş ne gül ne şebnem ister
zumeler kaleme alan mukallid bir nâzım olarak ta göste­ G ör hâl-i Behceti'y\ dildâre urmada zahm
rilemez. Onun 14 şi’rini örnek olarak alıyorum : 0 1 ise durma zahm.ı canına merhem ister
Türk Şairleri
785 Beh.

- V - - IX -

Her kaçan esbini nâz ile ol âfet koparır Hamîde peyrev-i subh-i misâl olup gideriz
Arsa-i hüsn-i melâhatte kıyâmet koparır Felekte bedr iken ey dil hilâl olup gideriz
Dîde gülgeşt'i cemâlinde olup gülçînin Yazıldı nâmımız unvân-ı aşka pîçîde
Sanki bir gonca i gülzâr-ı letâfct koparır Umûr-i mihnete tuğrâ misâl olup gideriz
Sâki-i bezm-i safâ sâgarı aldıkça ele O denlü itti mahabbet zaîf cismimizi
Sanurım berg i gül-i gülşen-i cennet koparır Miyân-ı yâr gibi bir hayâl olup gideıiz
Reh-i ikbâl eğer böyle kalursa mesdûd O lâ’le dil vireli kârgâh-ı âlemde
Dil tek ü pûyede çok gerd-i melâmet koparır Hemîşe tûti-i şîrin makal olup gideriz
Şîve i çeşm-i gadûb olsa dahi Behcetiyâ Felekte Behcetiyâ nüktesenc-i âlem iken
Yine bir fitne-i nev tarz. ı nezâket koparır Hayıf ki derd ü mahabbetle lâl olup gideriz

_ VI — - X -

Dil ki meftûn-i nâz-ı dilberdir — «-U tî ’j' —


Harfsâz-ı niyâz.ı dilberdir
Bir dem olmaz ki gönül eylemeye çün şeştâ
Eyleyen mübtelâ-yi aşk beni
Cürnâ sâzı elinden feleğin sad feryâd
Cevr-i hâtır nevâz-ı dilberdir
Gör o sâzende-i yektâya ne bîdâd itti
Gûş-i câna meâsir-ül asvât
Nağmesi eyler iken bezmgeh-i âlemi şâd
Nağme-i sûz ü sâz-ı dilberdir
Eyledi câygehin meclis-i uzlet şimdi
Çerha çıktı bu gice âh-ı derun
Bir zaman olmuş iken mutrıb-ı Sultân Murâd
Niyyeti keşf-i râz-ı dilberdir
Hîç yanında anın kıl çalathazdı kimse
Behcetî serfirâz iden aşkı
Peyrev olurdı eğer bezmine gelse Avvâd
Kamet-i cilvesâz-ı dilberdir
Hem suhandân idi hem şâir-i pâkîze reviş
_ VII - Hem negamsâz idi hem mutrıb ı âşüfte nihâd
Zühre sâzın yere salmazsa acebdir ki anın
Miyân-ı meclise dilber ki hoy nisâr gelör Peyrevi idi felekte o terennüm îrâd
Riyâz-ı gülşene bir verd-i jâlebâr gelür Gidicek dâr-ı fenâdan bu maârifle o zât
Birisi mâlik-i nüh çetr.i zernigâr olmaz Eyleyüp bezm-i felekte ana târîh inşâd
Bu âleme niçe şâhân-ı tâcdâr gelür Bekcetî'dsn didi nâhîd bir artık târîh
Hat-i ruhin ne dem itsem tasavvur ey mehrû
Safâ-yi âyine-i hâtıra gubâr gelür
- 1084 —
Gönül safâ nice bulsun şarâb-ı vuslatten
Ki katre-i meyine sad cihan humâr gelür
- XI —
Yazar mı şâhid-i nazmım gibi perî timsâl
Bu bezme Behceti niçe varak nigâr gelür - 5 ^ • ü in ı - j o lij —

_ Vlll _ Nağmeperdâz-ı cihan destanserâ yi mûsikî


Kendüye dâr-ül-karâr itti riyâz-ı cenneti
Dîvâne dili silsile cünbân-ı cünûn it
N i’met-i bezm-i ahibbâ yâr-ı erbâb-ı safâ
Ey zülf-i siyeh lûtfunı bir pâre füzûn it
Nağme-i canbahş idi her bezm i ünse Ni’metî
Ta'lîm-i cefâ eyle de ey çerh o şehten
Âb-ı rûy-i şâhid-i bezm idi nağmâtı nola
Rüstemleri meydân-ı mahabbette zebûn it
Bâis-i hüzn olsa erbâb-ı safâya rihleti
Gâhî düşürüp zülfüni geh eyle muharrik
Sâmia keyfiyyet-i savtiyle üns idi anın
Ey bâd ruhM dilberimi bükalemûn it
Hâşelillâh kim bula bir dahi ol keyfiyyeti
î’râb 1 hat u hâlini kıl dillere ta’lîm
Dâireyle devr iderse mihr ü meh tâ haşre dek
Şâgirdlerini müstaid-i küll-i fünûn it
Bulabilmez böyle bir hânende-i hoş sohbeti
Bir işve ile zülfüne bend olmaz ise dil
İnlesün ney ağlasun mutrıb figan itsün keman
Çeşminle o dilhasteye bin mekr ü füsûn it
Gitti bezm i âlemin sermâye-i ce’miyyeti
Ey gamze bana işlediğin işleri anma
Ağlayup ey Behcetî târîhini yazdı kalem
Eltifını yârin yetişür dâğ-ı derün it
O l gamzelerin Behceti'yt işvesi beştir 1»»"’
ŞimdeniTİru bârî nigehin lûtf nümün it - 1085 _
Beh
Türk Şairleri
I
786

- XII - dâî-i kalil ül-bidâa Behcetî Esseyyid İbrahim» deye


kendisini tanıttıktan sonra Numan Paşa’nın oğlu veziri
Tarih —
sanî Kaymakam Ahmed Paşa’nın imamı olduğunu ve
— Şair Neşatî’ninI. ölümüne
Mahmud devrinde Köprülü sülâlesine âid bir eser
Neşâtî şâir-i üsiâd ü şeyh-i Mevlevihane telif ettiğini bildiriyor. Şu halde müellif eserini kendi
Makamı ola firdevs i berinin cây-i a’lâsı rivayeti veçhile Köprülüzadelerden Ahmed Paşa’nın
0 pîr-i meclis i eıbâb ı irfen kim cibân içre İstanbul kaymakamı olduğu 1148 (M. 1735) den sonra
Leb-i dilberden a’lâ idi şi’r-i hâlet efzâsı kaleme almıştır.
Mürîd-i hâs idi elhak Celâlüddîn-i Rûm î’ye Behcetî aynı zamanda şairdir. Köprülü kütüphane­
Ana kalmıştı nazm-ı Mesnevî’nin lûtf-i ma’nâsı sindeki bir mecmuada (No : 35/) onun kendi elyazısıyle
Gidüp dünyâdan itti hâtır-ı ehl-i dili mahzun yazdığı bir hayli manzumesine tesadüf olunuyor.
Nola mâtemde olsa ehl-i nazmın pîr ü bernâsı
Dü cihanda bula yâ Rab izzeti
01 idi sûret-i nazma viren ma’nâ-yi rûhânî
Bende İbrahim Seyyid Behcetî
Ol idi bezm-i nazmın kâmil-i üstâd ü garrâsı
Olunca gûş zed erbâb-ı irfâna o üstâdın deyerek kendisisini tanıtan şairin bir müddet Medine’ye
Cihân-ı bîbakadan rihlet i zât-ı dilârâsı gittiğini de gene bir manzumesinden anlamaktayız.
Recâ idüp didim Hak’tan ana ey Behcetî târîh
U,. .LT J>'j ^ ^
— 1085 -
gibi Farsça şiirler de kaleme alan Behcetî, kudretli bir
şair değildir. Bazı vezin hataları bile yapan Behcetî’nin
- XIII _
bu yazmada bir çok tarihi de vardır. Esasen bu eserin
- Rubai - değeri de buradadır .
Şairin iki manzumesini örnek olarak alıyorum :
Dil aşk u mahabbetle şehâ bî ser ü pâ
Sen hüsn-i melâhat ile pür istiğnâ
Bilmem nic-olur hâl-i dil-i zâr ü zebun
— Rubaî —
Ne dilde sabır var ne dilberde vefâ
Y â Rab beni muhtâc-ı leîmân itme
- X IV _ Minnetkeş-i nanpâre-i dûnân itme
Oldum vüzerâ lûtfuna her çend mazhar
Ey dil sakın ol dilbere olma muhtâc
Sen Behceti'yi câlis-i nâdân itme
Can kasdın ider tîr-i nigâhı gözün aç
Her şûha gerüp sineni lûtf umma sakın _ II -
Tir-i sitem-i aşka olursun âmâc
— Köprülüzâde Ahmed Paşa hazretleri Kaim-
Bibliyografya' Sfy,. Blg., Şi<y-Ş., Scl. ve Behcetî divanı ile makam-ı İstanbul oldukta târih ve kasîdedir -
Cehrin tarihi.

Behcetî (İbrahim) — XVIII inci asır şair ve müver­ Mutrıb rebâb aldı ele
rihlerinden Behcetî hakkında Bursalı Tahir tamamiyle Gülşende kopdı gulgule
yanlış olarak şu malûmatı veriyor {Osm.} : Müjde gidüp gülden güle
«Behcetî Hüseyin efendi : Vezîr-i a’zam Köprülü Bülbül güle gül bülbüle
Mehmed Paşa ahfâdmdan Numan Paşazâde Ebülhayr
Âlem serâser pür sürür
Hâfız Ahmed Paşa’njn imâmı olup Hezargradlıdır. Bir
Hiç kalmadı şerr ü şürûr
nüshası Köprülü kütüphânesinde mevcûd olan Târîh-i
Ehl i hevâ olmakla dûr
sülâle-i Köprülü nâmındaki eseri isminin delâleti gibi
Rahmet ola İstanbul’a
Köprülü sülâlesinin tafsîl-i ahvâlinden bâhis olup gayr-ı
matbu’dur ve müretteb dîvânı da vardır, Peç seferi Gümnâm olup ehl-i fesâd
avdetinde 1094 (M. 1682) de Belgrad’da vefat etti.» Islah olup cümle ibâd
Merhum Bursalı Tahir, 1094 (M. 1682) te ölen şair Bahtı küşâd ender küşâd
Hüseyin Behcetî ile İbrahim Behcetî’yi birbirine karış­ Düşmen kaçar sad merhale
tırmıştır. Köprülü Mehmed Paşa ahfadından Numan
Paşü'nm vefatı 1131 (M. 1718) dedir. Onun oğlu Ahmed Necl-i necîb-i Köprüli
Paşa ise Mahmud /. devri ricalindendir, Kaimmakam oldı velî
İbrahim Behcetî, Köprülü sülâlesine aid yazdığı ese­ Her kes didi cümle belî
rinin mukaddimesinde {Köprülü K. No ; 2/2) « Bu abd-i Her emrine bin cân ile
Türk Şairleri
787 Beh.

Oldı vezîrân-ül vezîr re-tüş-şuarâ-yi Sâlim efendi’ye didikleri târih-i bîhemtâ-


Kaimmakam-ı bînazîr dır ki thrîr olundu :
Âlem didi ni’mel-emîr
Bil-bedâhe didim itmama Behiştî tArîh
Medh olunur dilden dile «İjl JL ^1—
— 1132 —
Bir bendesi ey Behcetî
Geldi didi târihini Sicil'dç. şu kayıd vardır :
U. “Behiştî Mustafa Sadeddin efendi : Edirnelidir. Bek­
(1) J;> Lll, M-\
taşi olup 1178 (M. 1764) de fevt oldu. Şairdir.»
- 1148 -
B âdi Ahmed'de. şairden kısaca bahsetmiştir .
Bibliyografya-. Osm. ve Behcetî’nin eserleri. Bibliyografya: R m z., Sel., Bâdî Ahmed; Beldei Riyazi
B ehceti (Kefevî Ebüssuud) — Ebüssuud’a bak. Edirne .
Behiştî (İstanbullu) — XVII nci asır şairlerinden Behigtî (Ramazan, Vizeli) — XVI ncı asrın değerli
Behiştî hakkında elde mevcud tezkirelerde hiç bir ma­ şairlerinden Behiştî’nin asıl adı Ramazandır. Vize’de
lûmat yoktur. Yalnız O üfti manzum «Teşrifatüşşuara» doğdu. Ahdi, tezkiresinde onu Çorlulu olarak gösteri­
smda ondan da mizahî bir şekilde şu yolda bahset­ yorsa da yanlıştır. Babasının Vizeli Abdülmuhsin ismin­
mektedir : de biri olduğunu AtayVmn “Şakayık zeyli„ nden öğren­
Bu gfürûhun harîf i zencelebi mekteyiz. Behiştî, önce medrese hayatına atıldı. Ve
Biri dahi Behişti-i Çelebi Merhaba efendi’den istifadeye başladı.
Olmuş ol yâve şi’r-i bî ser û bün
Dest bûs-i ferahfeza görünür
Kay-i mahmûri-i harîf-i şuhun Devlet elverdi Merhaba görünür
Didi Rûm’un rüvât-i makbûli
Akl-i külzâde i Stanbûlî Beytini o zaman ya2 mıştır {A^k.). S o n a nuhzşşî Sadî
Olur ekser o şi’r-i ma’nîdâr efendi’ye dânişmend oldu. Bu zatın vefatı üzerine meş­
Levs-i dâmân-ı liynet-i güftâr hur mutasavvıf Merkez efendi’ye intisab suretiyle tasav­
Şi’ri gerçi dürüst imlâdır vuf tarikma salik oldu.
Sâde levh.i rüsûm-i ma’nâdır Müverrih Âlî, onun tarikata intisabını şu şekilde
Bu da zu’munca nükteperverdir anlatıyor (K n h .):
Herze îrâd-ı semt-i diğerdir “Ekser-i ulûmdan yedi olup Sâdî efendi merhûm
Olmuş ol herze şi’r-i hezl îrâd hidmetine yetiştikten sonra tab’--ı şûhunda aşkbâzhk
Kûz-i pes mande-i cezîre-i bâd hevâları vezân ve sevdâları hâl ü kalinde
Oldı ol güne nazm-ı he?l redîf nümâyân oldukta her nesneden feıâgat eylemiş hattâ
Asl-ı bî rağbeti i nazm-ı lâtif mihver-i felek i kanâat olan Merkez efendi’den dest-i
İtse gâhî hayâl-i ma’nîçîr irâdet tutup inâbet itmiş.»
Şi’rin eyler bu veçhile tahrir (2 ) Halvetîliğin muayyen olan sülûkünü ikmal ettikten
Bibliyografya : Gft- sonra Çorlu’ya gitti. Orada imamhk, hatiblik, vaizlik ve
Behişti ( Mustafa Sadeddin, Edirneli) — XVIII inci şeyhlik etmeğe başladı. Tedarik ettiği evinin yanına
asır şairlerinden Behiştî hakkında Ramiz, şu malûmatı odalar da ilâve etmiş ve talebeye ders okutmağa baş­
veriyor ; lamıştı.
“Behiştî: Nâm-ı pür safâları Mustafa ve Sa’deddin Müverrih  lî’nin görüşüne göre {Knh.) «Kasaba-i
lâkab ... dir ki cevânib-i erbaası cûybâr-ı enhâr ile reşg- Çorlu’nun nevcevanları kendinden telemmüzle müte-
endâz-ı behişt olan mahrûse i Edirne’den bedîdâr ve lezziz olduğu gibi kendisi dahi anların müşâhede-i ki-
gürûh.i Bektaşiyeden bir merd i celîl ül-mikdâr olup tâb-ı hatt u hâllerinden mütelemmiz olmuştur.»
Hacı Bektaşzâdelerin âstâne-i aliyyede vekîl-i meşîhati Şair Çorlu’dan çok hoşlanmış, hatta yazdığı şöyle
bâbâ-yi âlem etvârı müsellem eş’âra pür iktidâr şuarâ.yi bir kıt’ada oraya «Şehri Küşade» demişti (/Iş^ ) :
asrımızdan bir şâir-i şirin reftâr olup 1178 (M. 1764)
Yer yüzünde hâl-i ziynettir sevâdı Çorlu’nun
senesi hududunda irtihâl itmişlerdir. Vefatlarına bu târîh
Bâğ-ı cennetten eser gûyâ ki bâdı Çorlu’nun
dinilnıiştir.
Âdemin gönlün açar gayette yâdı Çorlu’nun
Duâ birle didi ahbâb târîh
Yeridir Şehr-i Küşâde olsa adı Çorlu’nun
liJİ? Vi'
— 1178 — Hayatını uzun müddet Çorlu’da geçiren Behiştî,
Bu güftâr-ı pâk edâ zeyline şuru’ eylediğimiz Tezki- Riyazi ile A/aj;/’nin rivayetlerine göre, 979 (M. 1571)

(1) Tarih tam, Fakat vezin bozuktur. da, Kafzade Fa/zî’nin rivayetine göre de 977 (M .1569)
(2) Örnek yoktur. de orada vefat etti. Kendi zaviyesi sahasına defnedildi.
Türk Şairleri
Beh. 788

Behiştî hakkında yalnız Ahdî tezkiresindeki malûmatı — Nazire lim üellifihi —


naklediyorum :
Göreli bâğda benefşe-i ter
“ Behiştî : Edirne ile İstanbul mâbeyninde olan Ç or­ Sünbül-i hattına anın baş eğer
lu’dandır. Ehl-i ilim zümresindendir. Müddet-i medîd ve Cânı tiz vir o şehsüvâra deyu
ahd-i baîddir ki kasaba-i mezkûrede vâizdir. Mütâlâa, i Nîzesi durmayup beni dürter
Aldı bir rengile dili gitti
kütüb i mütedâvile vetefâsîr ü ahâdîse evkat ı bâberekâ-
Görmedim böyle bir dahi dilber
tm sarf idûp her fenne resâil yazmıştır ki makbûl-i
Ağzıma virdi iâ’Iin em didi tîz
merdûm i efâzıl olmuş ve zât-ı şerîfi kemâlât ile ârâste Didim ivme suya mı düşdi şeker
ve unsur-i lâtîfi hilm ü hayâ ile pîrâstedir. Elhak ol Katlime va’de eyleyüp gitti
serâmed-i erbâb-ı hünerin ma’lûmât-ı mu’ciz âyâtı ve Ahdi-i haste va’desin gözler
kemâlât'i bilâ nihâyâtı bir haddedir ki farazâ tarîkten fe-
Bu bir kaç matla’ ve beyt-i pür sûz dahi ol şâir-i
râgat itmeyüp ol semte sülük idûp şâir müderrisin gibi
meveddet endûzundur:
tedrîs kabûl itse az zamanda mevâli-i izâm ve ahâli-i
kirâmdan add olması mukarrer idi. ve bâ vücûd bu ka­ Bezme gel bu gice ey âlem-i hüsnün mâhı
dar ilm û fazi ile yine rind û lâûbâlî ve âşık pişe ve nîk Yohsa yerden göke dek incinirİ2 vallahi

endîşe kimesnedir. Ve rûz û şeb şevk u zevkten ve Uzaldığınca yanımdan o kamet-i bâlâ
ayş ü işretten hâlî olmayup sehî kad sîmberlerle ve lâle Benim ne sidre görinür gözüme ne tûbâ
had dilberlerle seyr-i sahrâ ve kiştzâr-ı vefâ etrâfına re­ Nasihat eyleyigördüm şu denlü tıfl-ı dile
vân olup gûyâ reşg-i huld-i berîn içre hûr u gılmân ve Levend-i aşk odasından kesilmedi kat’â
manzûr-ı dîde-i pîr ü cevan olan cevanlar ile zevk u
Behişti bendeni öldür efendi tığınla
safâda mağrur ve terennümât-ı tarab efzâ ile nevada Eğer hasedden ölürse adû cehennem râ
mesrûr iken bu matlaı mastûr kılmış gayet meşhûrdur:
Dâr-ı gurbette gamın gördüm gezerken yâd olup
Tene dir nâ diyu mecliste sürûd itsen sen
Âşinâsın bulmuşa döndüm sevindim şâd olup
Başlar ey rûh-i revan ditremeğe dir dir ten
Göz terâzûsiyle olmaz hüsn-i bîhaddin hisâb
Hakka budur ki gayetile zarîf ve lâtîf ve hoş sohbet
Olmaz ay Yûsuf cemâlim bahra peymâne habâb
ve pîr i dânâ dil ve sanâyi’-i şiirde ve şâir ulûmda
kâmildir. Ve aksâm-ı nazma kadir ve tarz ı mesnevide Dayf-ı hayâlin irdiği dem çeşm-i eşgbâr
Silker önüne mâhazarı bir iki enâr
sâhir ve kasâid-i pür fevâidi vâfir ve eş’âr-ı tarab en-
gîzi sûznâk ve güftâr-ı şekerrîzi leziz ve pâk ve beyn- Çerh-i hûnî mâh-ı nevden bir keman almış ele
• en-nâs bîhad ve bîkıyâs vâki’ olmuştur. Bu bende-i Ey Behiştî kasdı anın ya sanadır ya bana

râh neverd ve sahrâ-yi derd ü gam meclis-i behişt Sâye sal ey ebr yandım bu harâretlerle kim
âyinlerine İstanbul’da irişüp sohbet-i hâslarıyla muğte- Yüz sürer yürür izi tozma yârin âftâb
nem olmuştur. Ve cümle gazeliyyâtın görmüşüm iki bin Her kim ki tâc-ı aşkı giye İhtiyar ile
mikdârı gazeli vardır. A ’lâsı gayetle a’lâ ve âbdâr ol­ Kendü eliyle satun alur başına belâ
mağın pesend-i her kes ve vird-i zebân-ı âşıkan-ı hûb
Bir lâtife geçti ağyâra hep insâf eyledik
nefestir. Bu eş’âr anındır : Pâydâr olsun yeri geldikçe düşürür sabâ
Sarardup şîre döndiirdi gamın ben zerd simâyı
Râkîb-i gâvı göster gel beru seyr it temâşâyı Kadı meğer müselles-i şer’îden oldı mest
Kim meykede kapusunı açtırdı darb-ı dest
Seg-i kûyinledir benim çengim
Bilmezem tasların neye fırlar Namaza yüz yumaduğum benim ma’zür tutmazlar
Cemâat var ise bu dîde-i hunbârı bilmezler
Gözümde merdüm-i dîde ruhinde tıfl-ı Habeş
İkisinin biri birine yaşı benzemesün Hinnâlarını her kişiye gösterir yürür
Kendü kızıl elijle beni bir gün öldürür
Bu gazel-i âşıkane ol ferzânenindir :
Kande görse bu lezzet ile şeker Mecnûn'a aşk-ı Leyli bir şem’-i rehnümâdır
Lâ’l-i şîrînine senin taş eğer Ferhâd'a aşk-ı Şîrin bir tatlucak belâdır
Çârsû-yi derûnuma gönder
Öezm-i gülşsnde eser kalmadı câm-ı Cem’den
Anda tîr-i gamın ziyâde geçer
Götürüldi dükeli zevk u safâ âlemden
Hum yanında surâhi ey sâkî
Benzer ol tıfia kim anasın emer Müyesser olmamak olmaz mukadder ise visal
Nice kılsun namâzı söfî kim Ki olmaz ey yüzi gül (1) zerrece nasibe zevâl
Âbdestin yerinde yeller eser
Nûr ile hurşîd-i hâver(2) kim cihan meşhûrudur
İstemezse Behişti "o'a devâ (1)
Rûy-i çerhe mün’akis olmuş izârın nurudur
Derd-i aşkı anın mizâcı sever
(1) Gün : nüsha .
(1) K on ilâc eylem en Behiştî’ye : nüsha. [ L "0 (2) Âlem : nüsha .
Türk Şairleri
789 Beh.

Derd-i aşkın bulmadım ben bundan özge çâresin Sünbülünden âr(z-ı gülgûnuna pîrâye sal
Sinene bir sâde rû mahbûbı muhkem sarasın Oökte çevgân-ı gurûrı âftâb ü aye sal

Gören dir raks iderken girdibâd-ı deşt-i hâmûnı Kani ol dem ki okunla yüreğim râhat idi
Simâ’a koydı Leylâ’nın hevâsı hâk-i Mecnûn’ı Oeldi geçti güzelim ol dahi bir hâlet idi

Şem’a mecliste harâret viricek şem’-i ruhin Allah müyesser eyleye mi bana ol gün i
Mirveha tuttı ana bâl ü perin pervâne Oynayavuz habîb ile peygamber oyum

Mezkûrun tab’ı ziyâde küşâde olmağın lâtîfeleri Muhtasar eyle dilâ yâre yazarsan nâme
gayette çoktur. Cümlesinden biri budur ki kasaba-i Ko cefâ kıssasını yohsa büyür hengâme
mezkûrede zümre-i sipahiden Baba Küşeyrî nâm nedîm-i
Rif’at atın kime kim itti felek mülk-i yem in
hâs u âm olan yahfürûşun ittifaka bir gün teferrüc Akıbet vallahi sol yanından eyler der zemin
künân cânib-i yahdânına revâne olduklarında mutâyebe
yüzünden karısına müteallik bu beyti be-tarîk-ı bedîhe O.-rek geçsün gerek sergeştelikten geçmesün ol şâh
Güzergâhında hâk olmak yaraşur ben gedâsma
hûb buyurmuştur :
Hararetten meded öldük Küşeyrî Şeb olmaz idi nehârı Behişti'nin gamdan
Bize in'âm-ı âm eyle karından » Anınla ol güneş itse eğer selâm ü sabâh
L â tifi, Âşık Çelebi, Haşan Çelebi, Beyanı, R iyazi...
Pâk dâmanlarla haşr eyle Behiştî bendeni
gibi tezkirelerde kayıdlı olan malûmat şairin tercümei
Meclis-i aşkında çâk olan yakalar hakkiçün
halinde gösterildiği cihetle bu eserlerden yalnız şaire
âid olan bazı beyitlerin nakliyle iktifa edeceğim : Behiştî’nin kudretli bir şair olduğu nisbette İlmî
Ey bana râh-ı aşka diyen var mı intiha meziyyetlere sahib olduğunda da tarihî menbalar müt­
Bilmem ben ötesin ana ölmektir ibtidâ tefiktirler. Bilhassa Nev'izade Atayi bu hususta şunları
söyliyor :
Hünkâr şehre geldi deyu seyre çıktılar
Her gûşe mehlika dolu hünkâre kim bakar «Azîz-i merkum mâlik-i mısr-ı ulûm dîde-i dil ü cânı
kûhl-ül-cevâhir-i tevfîk ile rûşenâ harîf-i cihan neverd-i
Visâlin Kâ'be’dir rûy-i ecel azmi zamanıdır
cenanı zâhir ü bâtın ulûm ile âşinâ mecma’ -ul-bahreyn-i
Kefen ihrâmı tâbut ol yolun taht-ı revamdir
mecâz ü hakikat mavrid-ün nehreyn-i ilm ü ma’rifet
Kabâ-yi sebz ile dölâba binsen îdgâh içre deryâ-yi tab’-ı güherbârı dürr-i manzûm ve mensûra
Döner ol hâteme dölâb k-ola kaşı pîrûze şâ nil meşîme-i şiyme-i kerîmesi kâmil veled-i kalbi vâ-
ridâta hâmil sündüs ve istebrak ı zâhir ü bâtın câme-i
Bûlbül-i gülşen-i kudsüm bu cihan dâmımdır
Beni bunda tutan ol serv-i gül endâmımdır
isti’dâdına perniyan ve betâin-i sebzezâr-ı hatt-ı safâ-
bahşı sünbüle-i fazi u irfânın kişti ve ebkâr-ı efkâr.ı
Tîgini gerdene tîrin dile bahşeyler isen ilmiyyesi reşg i hûrân-ı behiştî idi. Âsâr-ı celîlesinden
Hançerin belli heman sîne-i sad çâke çıkar şerh-i Akaid-i Hayâlî’sine haşiyesi ve âdâb-ı bahisten
Mes’-ûd-i Rûmî üzere hâşiyesi ve şürûh-i Miftâh’a ta’lî-
Qic<:m gibi oluptur gündüzüm târ
Ne anda ay ü ne hod bunda gün var katı ve Câmî kenarında bazı kelimâtı vardır. Ittifâk-ı
ârâ bunun üzerindedir ki Hayâlî hâşiyesinde ettiği
□önlüne girdik nazar kıldı kara gözlerle yâr nakş I dilkeş sûzen-i hayâl ile misâl.i harîr münakkaş
Biz o sayyâdız ki şehbâzı kayadan avlarız
olup köhne resm i üstâdân-ı Rûmî ve Hıtâyî’ye kalem-i
Qûşe-i meykedede şöyle nihân oldum kim nisyan çekmiş ve hâkrîz-i Mânî tab'ân-ı maânîye gubâr-ı
Sâkıyâ kandeliğim şimdi benim gam bilmez idbâr ekmiştir. Bahr-i serî’de Cemşâh ve Alemşâh nâm
kitâbı ve müretteb dîvân-ı belâgat nisâbı vardır.»
Nihân idi ezel nâzük teninde nâz perverlik
Qüneş gibi iyân itti anı sfyendeki terlik BursalI Tahir de şairin eserlerinden şu yolda bahse­
diyor (Osm.) :
Ya sabr ü yâ sefer deyu ııe Rûm ü ne Acem kaldı
«Ulûm-i âliye ve âliyyeye müteallik ta’lîkatı vardır
Dolaştım rub’-i meskûnı heman milk-i adem kaldı
ki bazıları şunlardır :
Behiştî nâme yazmağa müsâid olmadı gördüm
Ağızdan söyledim yüzi karasiyle kalem kaldı .iiiLu: dir. Cem Şah ve Alem Şah ismindeki şâ-
irâne ve ârifâne manzûmesi makbûl-i şuarâdır. Nısfı
Az mıdır yohsa bahâ-yi leb-i lâ’lin çok mı
manzum, nısf ı dîğeri mensûr bir de Süleymannâme
Behey afet biricik söyleye ağzın yok mı (1)
yazmıştır. Birinci eseri matbu’dur.»
(1) « Bu beyit Behiştî-i Vizevî’nin dîvânında mastûrdur Haşan
Çelebi İmadzâde Yakînî'ye yazar. Yakînî divânı da görüldü. Anda Kâtip Çelebi’nin gördüğü (K şf.) Behiştî divanına
yoktur ». rastlamadım. Fakat mecmualarda onun bir hayli kasidesi,
Türk Şairleri
Beh. 79Û

müseddesi, muhammesi ve bilhassa pek çok gazeli ka- Ahdî'nin 2000 kadar gazel yazdığını rivayet etti,
yıdlıdır. Mutasavvıfâne ve âşıkane mevzularda kaleme ği Behiştî, hiç şüphe yok ki velûd bir şairdir ve her
ahnmış olan bu gazeller sade ve samimî bir eda ile vadide şiir kaleme almıştır. Âşık Çelebi’nin « Murâd
yazılmıştır. Onun Fuzulî’yi andıran parçalarına da tesa­ idündiği ma’nâda hâssa tahayyüller idüp hüsn-i edâ ile
düf ediyoruz. Acem şairlerinden de bilhassa /7a/iz’dan nazma kadirdir» deyişi bunu anlatmak içindir.
müteessir olmuştur. Behiştî’nin muhammeslerinden, gazellerinden ve mes­
Behiştî’nin bugün elimizde iki mesnevisi vardır. nevilerinden bazı örnekler naklediyorum :
Bunlardan biri tezkirelerde mevzuubahs edilen Cem Şah - I -
ve Alem Şah hikâyesidir. Bu eserin bir nüshası Süley- — Muhammes —
maniye kütüphanesine mülhak Esad efendi kütüphanesi
Salınup nâz ile seyr itmeğe serv-i semeni
kitapları arasında «Behiştî divanı» olarak kayıdlıdır
{Na. 26tV). 2471 beyti ihtiva eden bu yazmanın tam Kademin kılsa müşerref nola sahn-ı çemeni
Cilve eyyamıdır ammâ ki bu gam aldı beni
bir nüsha olmadığı anlaşılmaktadır. Baştan sekiz varak
ta eksiktir. «Failâtün mefâilün failün» vezninde yazılan Nice doyunca görem sen gül-i nâzük bedeni

bu mesnevinin bahisleri arasında muhtelif vezinlerle Kendü kirpüğüm oluptur bana gözüm dikeni

yazılmış bir takım gazeller de mevcuddur. Şair, ufak Bürüyüp derd ü elem olmasa ger pirehenim
ufak bahisleri, Ser ü pâyim gibi kalurdı bürehne bedenim
Ey gazelhân-ı bezmgâh-ı sürür Tuttı hâkister-i gam ahkerim üstünde tenim
Meclis ehlini aldı hâb-ı fütür Çıkmasun âhım odi ağzımı açtırma benim
Şevk ile tâzelenmeğe dil ü can Yakmasun sûz-i derûnum seni söyletme beni
Okı bu şi’ri dinlesün yâran
Ey sehî kad kulunum nâmımı âzâde koma
beyitleriyle bitirerek mevzua münasib bir gazel de
Gözlerim merdümüni hasret ile kana yuma
ilâve etmiştir. Hikâyenin esası, kitabın baş tarafında
Yüz süregeldim efendi kapuna himmet uma
başka biri tarafından şu yolda gösterilmektedir :
Destgir ol beni sâyen gibi ayakta koma
«Memâlik-i Acemistan’dan Hemedan pâdişâhı Nezîr
Böyle hâk itme efendi yoluna can vireni
ve vezîri Beşîr’in birer oğulları olup şehzâdenin ismi
Cem Şâh ve vezîrzâdenin ismi Alem Şâh olmağla Cem Olmadın râzı ki kûyinde sabâ gibi yelem
üvey anasının mekrine uğradığı menkabesini Sultan Bezm-i can bahşına kimler gelür anları görem
Murad gününde Behiştî nâm şâir-i sihrâferînin te’lîf-i Âh idüp ağlayıcak yaşımı lûtfunla şilem
lâtifidir.» Ney gibi bağrımı deldin komadın nâle kılam
Bu kayıdda Behiştî’nin Murad II. devri şairlerinden Neyimişsin neye uğramışam eyvây beni
gösterilmesi yanlıştır. Kanunî devri şairlerinden Vizeli Gerçi adn itti Behiştî’yt. cihan bâğını gül
Behiştî ile Bayezid II. devri şairlerinden Behiştî Sinan Ravzada kevsere rağbet komadı gülbün-i mül
bu notta karıştırılmıştır. Derd ü gam anlar ile men’ olunur nesne değül
Behiştî’nin tezkirelerde kayıdlı olmayan diğer mes­
Şerbet-i vasim irişmezse ölür haste gönül
nevisi Heşt Behişt’Wr. Bu eserin iki nüshasını göre­
Duyamaz çevrine cânım seven ölsün mi seni
bildim. Biri Esad efendi kütüphanesindeki Cem Şah’ın
Ûnv. Y ıldız. K. Mc. No: ^6
sonunda kayıdlıdır; Öbürü, millet kütüphanesindedir
{Mit. Alm. K . Mz. Mc. No : 861) . — II —

Fıtrat-ı insanda konmuş bir aceb sırdır gönül


^ 4 / Ul
MeyUi hüsn itmekte hergiz misli yok birdir gönül
beytiyle başlayan bu eserin de mevcud nüshaları ta­ Aşk perverlikte uşşak içre nâdirdir gönül
mam değildir. Millet kütüphanesindeki yazmada 751 Gerçi her mehrûya dil virmekte mâhirdir gönül
beyit vardır. Halbuki şairin, Sen sanemden gayriye baş eğse kâfirdir gönül

Bu sebha baytına ey merd-i hoşbû Şarka garba doğru reftâr itse irmez ana dil
Dizildi bin yüz otuz dâne lü’lû
Alemi gezse bulaşmaz pâyine gün gibi gil
dediğine bakıhrsa manzumenin 1130 beyit olduğu anla­ Tab’ı nâzük meşrebi sâfî mizâcı mu’tedil
şılır. Şair kitabın mukaddimesinde. Lâübâlî bir kalenderdir mücerred pâk dil
Eğer olmazsa didârınla hurrem iki gün bir yerde eğlenmez misafirdir gönül
Behiştî’ye olur cennet cehennem
deyerek ismini tasrih etmiştir. «Mefâîlün mefâilün fa- Ta’n-ı a’dâdan ne gam üştür ne alur kelbden

ûlün» vezninde yazılan ve sekiz bahse ayrılan bu eser­ Şânına rif’at gelür Mansür gibi salbden

de sekiz mevzu vardır. Aşk meydânında zevk eyler vücûdm selb iden
İ'ûrk Şairleri
791 Beh

Tîr-i mihnet başına yağsa ınimaz kalbden - VI -


Bir dilâver baş ü cân oynar bahâdirdir gönül
Gönlüm eğlenmez varup seyr eylesem gülzârı ben
Bir saçı Leylâ’ya şeydâ oldı aklın virmeyüp Bir dehân-ı yâre benzer gonca bulsam bâri ben
Kaldı Mecnun veş belâ deştinde şehre girmeyüp Gösterirsin âşıka kûyin tavâfında yüzün
Dâr-ı diinyâian gide gibi murâda irntıeyüp K â’be’ye ey gözlerim nûrı nidersin varuben
Can virelden lâ’line yatar dil ağız virmeyüp Çünki sînemdir beni derde giriftar eyleyen
Haste dil aşüfte hâl âzürde hâtırdır gönül Âhır anın üstüne yıksam gerektir yârı ben
Nakd-i câne bûsen almağa harîs olsam nola
Kûy-i yâre azm idüp meyhânsden mestânece
Düşte dahi görmezem bunun gibi bâzârı ben
Kendü kendüyle Behiştî söyleşür dîvânece
Ey Behiştî dûr olup bir lâhze kûy-i yârden
Gene-i mahfî olsa yanında değil vîrânece
 jikâre dünyede gördüm azâb-ı nârı ben
Görmeyüp kimse cihânı seyr ider rindânece
Tpk. Rv. K. Mc. No. 1072
llm-i ihfâda begayet sihre mâhirdir gönül
Mit. Alm. K. Mz. Mc. No. 543 - V II-
- III -
Sînem vilâyetini ey dîde âba virdin
Yâr-i perî ruhim ki gözümden nihân ola Ma’mûre i vücûdum yıktın harâba virdin
Dîvânelik alâmeti benden iyân ola Terk it tehayyülâtı azm it diyâr-ı aşka
Sürmezsin it rakibi kapandan benim gibi Tut kim olancasını sattın şerâba virdin
Gözüme görünür ki mahallende kan ola Ma’nî nefâisîne hare itmedin yazıklar
Derdinden öldüğüm bilesin ey tabîb-i can Ey hâce nakd-i ömri vardın kitâba virdin
Âşıklar arasında kaçan kim figan ola Mir’ât-ı hüsni ey dil ssyr itmedin düşünde
Söfî be ellerin ne alursın günâhını Çeşmin sefînesini mellâh-ı hâba virdin
Tek kendü cürmüni getüre pehlevân ola Tek görmedin Behiştî bir katre jâle gibi
Cüllâb-ı şi’ri tatlu çok eyle Behişti kim Uydun hevâya gönlün bir âftâba virdin
Şâyed bir ehl-i zevke düşe bir zamân ola
Tpk. Rv. K. Mc- No. 1972
Tpk. Rü. K. Mc. N o : 1972

_ IV _ - VIII -

Vücûd âyinesinden görünmeden eşbâh Kan iden ta’ne değil yaşını ben mahzûnun
Bihâr-ı aşkına gark idi âlem-i ervâh Ki bulanmaz suyı taş atmağ ile Ceyhûn’un
Sürüp çıkarmağiçün mürg-i cân ağyarı Leyli’ye kûh-i belâda görünen berg-i diraht
Cenâb-ı kûyine şehbâz-ı âhım açtı cenâh Yüreğin delmeğe peygânlar imiş Mecnûn’un
Iriştirir beni aşkın hevâları kapuna Sâkıyâ bülbül-i vakt itmede ehl-i bezmi
Ki fülki maksada iltür muvâfık olsa riyâh Bir ayağını çeker var m. mey-i gülgûnun
Uçurdı benzimi dün yolda gamzeden çeşmin Deldiğin dilleri her demde şifasız korsun
San iki merd-i harâmî havâle kıldı silâh Bildik ey şâh-ı zaman neydüğini kanûnun
Şeb olmaz idi nehârı Behişti'mn gamdan Kebkebin nakşiyile rûy-i BehîştVy\ gören
Anınla ol güneş itse eğer selâm ü sabâh Dar ki sermâyesi bir sikke imiş altûnun
Tpk. Rv. K . Mc. N o : 1972 Prv.

- IX -
— Oazel —
Göncek can yüzüni sîneden uçmağ ister
Ömrün bakası var dir isen cûy-i âba bak
İricek mevsim-ı gül mürg-i kafes bâğ ister
Çerhin fenâsın anlamaz isen habâba bak
Her seher çeşmine şebnem su seper gülşende
Dîdâr-ı yâra dîde tahammül ider değil
Hâbdan nerkis-i mahmûrı uyarmağ ister
Ger sözüme inanmaz isen âftâba bak
Dâne-i hâlin içün zülf-i siyaha dolaşur
Şeb hâba varma var ise çeşm-i basiretin
Bu gönül mürgi tutulmağa meğer ağ ister
Kandîl ile müzeyyen olan nüh kıbâba bak
Eşgimi râha düşürmek dilese nola gözüm
Ey hâce künc-i medresede subha dek bu şeb
Kanluyı âl ile bir cânibe ırmag ister
Ben rûy-i yârı fikr ideyin sen kitâba bak
Ârız u kaddinedir meyl-i Behişti gerçi
Lâ’lin diler Behişti sıfat vasf ide rakîb
Kimi su başılık ister kimi sancağ ister
Tûtî gibi şeker yemek ister gurâba bak
M it. Alm. K. Mz. Mc. 574 Ark. Mz. Ekrem K. No. 240
Türk Şairleri
Beb. 792
- X _ Kıssa bünyâd kıl kim ol kıssa
Bize olsun merâmdan hisse
Müşgbûluk saçına kalmıştır
Kıssalar hâtemine fass olsun
Fitnelik benlerine kalmıştır
Nâm ana ahsen-ül-kısas olsun
Tîg-ı g;amzen elinden a zâlim
Nâleler kıl ki gûş iden gelsün
Ne girîban ne sîne kalmıştır
Darb-ı dest ile sinesin delsün
Kulların içre nâmurâd heman
Bir sadâ gûş iden makalinden
Beğim ancak kemine kalmıştır
Nûş-i cân eylesün zülâlinden
Rahm ider yok bana benim hâlim
Kavl-i nâsâz ile amel itme
Erham-ür-Râhimin’e kalmıştır
Râh-ı uşşâktan öte gitme
Aldı ey dil Behişti yâr revan
Sâmi’in kârını simâ’ eyle
Bilmezem can nesine kalmıştır
Terceme kılma ihtirâ’ eyle
MU. Mm. K. Mz. Mc. No. 574 Kendü beytinde var iken ziynet
llcîen alma libâs-ı âriyyet
_ XI - Elde mülk olmayınca sermâye
- KU’a - Kişi mâlik olur mı dünyâye
Hele ben hâkde budur himmet
Gören dir raks iderken girdibâd.ı deşt-i hâmûnı Çekmezem bir içim suya minnet
Simâ’a koydı Leylî’nin hevâsı hâk-i Mecnûn’ı Müttehem kılmazam hamiyyetimi
Viren kühsâra ziynet lâle sanma ey lebi Şîrin Görürüm başka câm-ı gayretimi
Yaturken yerde Ferhâd’ın açılmış dâğ-ı pür hûnı Asel-i gayre banmazam engüşt
Şky. Aty.
Virmezem ellerin binâsına püşt
Kand-i bâdâme komazam harnûb
- X II-
Katmazam hâsıh nebâtıma çûb
Ölüm li haste oldum ey sabâ ben Beni sen çûb sanma şemşîrim
Hele bir pâre sen benden dirisin Sûretâ gürbe ma’nide şîrim
Görünmezsin ser-i kûyinde yârin Bezm-i irfanda çektiğim câmi
Yeler unmazların sen de birisin Sezmezem içse hazm ide Câmî
Şky. Aty. Tîr-i dildûz salduğım kavsi
Pehlevandır çekerse Firdevsî
- XIII —
Eylesem gülşen i suhanda nevâ
Yine gülşende bu gün bülbüle bir hâl olmuş Aferin bâd ide Nevâyi bana
G üli hâr ile görüp münkesir-ül-bâl olmuş Ma’rifette bülend pervâzım
Gezdirir şevk ile bâzâr-ı gülistanda müdâm Saydgâh-ı suhande şehbâzım
Bâd-ı gül Yûsuf’um satmağa dellâl olmuş Bana çerh-i maâni meydandır
Şky. Aty. Mihr top u hilâl çevgândır
Olsam esb-i belâgat üzre süvâr
- XIV -
Olur ilhâm önümce gaşiyedâr
— Cem Şah ve Alem Şah'tan — Eylesem kûy-i ma’niye ikbâl
— Matla’-ı dâstan — Nükteler bana eyler istikbâl
Açtığım dem edâ-yi nutka dehan
Ey hezâr ı hadâik-ı maksûd Tab’-ı pâkim akar su gibi heman
Vaktidir kıl riyâz-ı canda sürûd Mısr-ı ma’nîde urduğum gibi dem
Şevki şem’inle sadhezâr eyle Neyşeker vâr olur elimde kalem
Gamı nâlenle târ ü mâr eyle Mûddeî itse şânıma inkâr
Sal nevân ile şevka uşşâkı Ne virür bana ta’ne-i bîâr
Sîne sûz eyle târ ı eşvâkı Ki değil sûr-i câhile sâzım
Kafes-i tende hüdhüd-i cân ol Benim ehl-i mezâkadır nâzım
Lâyık-ı hazret-i Süleymân ol Bezm.i erbâb 1 fazladır sözümüz
Aşk esrârını iyân eyle Yohsa nâ ehli görmesün gözümüz
Âdem olan hitâb ider mi hara
Bir güzel dâstan beyân eyle
Âyinedâr olur mı bîbasara
Ehl-i zevka gıdâ-yi rûh olsun
Göricek bir kelâm-ı mu’ciz şan
Beste dil âşıka fütûh olsun Hükmidir ta’n ider ana nâdan
Türk Şairleri
m Beh.

Nola bî zevk iderse zulm ile kadh


Sıyt u nâmı dolaptı etrâfa
Yeter a ehl-i adlin ittiği medh
Süddesi merci’ idi eşrâfa
Bu sözi sanma kim temedduh ola
Olup ism-i şerifi Şâh Nezir
Lücce-i kibrden tereşşüh ola
Olmuş idi veziri adı Beşir
Şunda bir hâ! bahş kalim var
Var idi bir cemile hâlûnı
Yohsa medh olıcak ne hâlim var
Görse Leylî olurdı Mecnûn’ı
İşidüp sözümi benim niçeler
Kadd ü kamette serv gibi bülend
Belki öğündi diyu kin biçeler
Kılmasunlar bu sözi zann ü hayâl Dür-i sâfa iderdi dişleri hand
Kim oluptur murâd medh-i makal Şivede kebk cilvede tâvûs
Tab’ım ol bülbül-i hadâyıktır Şem.’-i ruhsârına güneş fânûs
Kelimâtında medhe lâyıktır Gün yüzünden alurdı meh gibî nûr
Şöyle kim kalmayup bana bâver Reşg iderdi izârı nûruna hür
Şâhid isterse da’viye dâver
Kasr-ı vaslına varsa şâh-ı cihan
Urayım dest bir aceb sâze
Cennete girmişe dönerai heman
Salayım dehre tâze âvâze
Var iken anda bunca hüsn i cemâl
Olsun ehl-i safâya savt-ı hazin
Züfid ü takvada bulmuş idi kemâl
Hased ehline lâ’net ü nefrîn
Dâim anın tabib-i ihsânı
Kılayın bir güzel hikâye beyan
Derd i fakra iderdi dermânı
K-oia da’vâya hüsn-i nazmı nişan
Tâat-i Hak’kı eylemekte edâ
Sıdkımı gün gibi iyân ideyin
Hâil olmazdı ana sayf ü şitâ
Sözüme beyyine beyân ideyin
Cerr iderdi vuzûda Yer Dede’ye
Cerr.i burhan sübût-i da’vâya
Sâniye olmuş idi R âbia’ye
Dem-i ihyâ yeter Mesîhâ’ya
Eylemişti inâyet-i Sübhan
Istimâ’ it ki başladım tahkîk
Anı iffet serâyine sultan
<111,
Hüsn-i hulkıyle şâh-ı âlemi ol
— İbtidâ-i kitâb — Eylemişti emîr-i aşkına kul
Kurratül’ayn ana cemâliydi
Kıssa perdâz ı çerh-i ma’rekesâz Can murâdı dem-i visâliydi
Kılduğı dem fesâneye âgaz Gündüzün gün bulup yüzün gice mâh
Zen-i sihr âferîn-i gerdûni Gice gündüz ana iderdi nigâh
Okuyup döne döne efsûni Her murâda irerdi gerçi eli
Rüyini cilvesâz-ı efsâne Her suâle cevâb olurdı dili
Şöyle gösterdi dîde-i câne Lîk can desti dermeğe gancâl
Ki bu kürbet serâ-yi fânide Ömr bâğında bitmemişti nihâi
Nevbet âbâd-ı imtihânîde Ana geldikçe gam çekerdi ana
Acem olmuşken ehl-i sünnete câ Cân ü dilden elem çekerdi ana
Anda bir şâh var idi farazâ Dil-i dildâre salmamağa gami
Pâdişâh I bülend himmet idi Geçürürdi içerden ol elemi
Fukarâ yi diyâre devlet idi Şâh bir gün ikindi asrında
Bir avuç hâk idi yanmda zer
Ayş iderken nigâr kasrında
Seng-i bî kıymet idi dürr ü güher
Didi dildâre ey nigâr dirîg
Şevketin şîr-i tîz cengi idi
Bahr-i ömre eğer ecel ola mîg
Saltanat kûhunun pelengi idi
Memleket ehlinin nola hâli
Zilli iklîlinin irüp aye
Nahlimiz virmedi oğul balı
.Çerhe salmıştı pâyesi pâye
Geldi bâğ-ı vücûde vakt-i hazan
Acemistân’a server olmuş idi
Görmedik gitti gonca-i handan
İl gün ana müsehhar olmuş idi
Şâm-ı şiybe irişti subh.i şebâb
Tahtı olmuştı bâde-i Hemedan
Doğmadı âftâb-ı âlemtâb
Emrine râm idi zemîn ü zaman
Gûş idüp bu kelâmı cânâne
Devr-i lûtfunda şer’in enhârı
Dehre olmuştı su gibi cârî Nâr-ı gam saldı hâne i câne
Dest-i kahr ile ol şeh-i zer tâc Didelerden sirişg olup peydâ
Dâr-ı küffârdan alurdı harâc İki nerkisler oldı jâlenümâ
51
Türk Şairleri
Beh. 794

Pâdişâh anı görüp oldı hazin Bizi sen ber murâd itmek gereksin
Eyledi şeb irince âh ü enîn Veli gamgîni şâd itmek gereksin
Şeb irişdikte pâdişâh.ı cihan Geçer âhır zamân-ı nâ müsâid
Didi cânânına ki ey cânan Türâba halt olur sâk ile sâid
Nidelim halk içün yiyüp teşviş Lebin depret belâgatten haber vir
Bize lâzım değildir ol teftiş Dehân-ı tüti i câna şeker vir
Mâlikülmülk mülki hâli komaz Hikâyet başla aşk âvâzesinden
Kime kim hisse virse alıkomaz Dem ur eş’âr-ı şühun tâzesinden
Bize düşmez bu yüzden âh ü figan Vücudun âhırı kâr-ı ademdir
Sil gözün itme ni’meti küfran Niçün hâmûş olursun dem bu demdir
Lâyık olduf ki âhı terk idevüz Cihân 1 bî baka dâr-ül-anâdır
Secdegâh ı tezarrua gidevüz Gelen bunda belâya mübtelâdır
Eller açup duâlar eyleyevüz Gelen milk-i vücûda âhar-ı kâr
Hak’ka lâyık senâlar eyleyevüz İder milk.i ademden yana reftâr
Kılavuz ref’ sineden ye’si Akar su gibidir hâli zamânın
İdevüz âsitâneye re’si Geçürme çağın ol âb-ı revânın
Geçmeden ömr bâğının devri Bilenler didi ahvâl-i cihânı
Vire can bülbüline bir yavrı Ganimet mâlidir fursat zamânı
Gülşen-i kasrımızda nâle kıla Kemâl ü fazi ile nâdir olanlar
Nâlesini bize nevâle kıla Hüner göstermeğe kadir olanlar
Bu sadâdan teselli buldı nigâr Cihandan eyledikte irtihâli
Kıldılar perde-i duâda karâr Komamışlar bu menzilgâhı hâli

Bunların hâletin görüp Rahman Komuş kimi eser ilm ü amelden


Bahr-i rahmet temevvüc itti heman Kimi nesr ü kimi nazm ü gazelden
Sadef-i dür nisâr-ı pinhâni Kimi olmuş mecâz-ı sırfa mâil
Saldı ol şeb dehâna nisâni Kimi yazmış hakikatte hamâil

Neyise maslâhat olup bitti Gel imdi sen de mikdârın beyân it


Bilmediler ki Hak ne hükm itti Eser vaz’ eyle bir nev dâstân it
Câmehâb içre subha denlü nigâr Cihanda bir gülistân eyle icâd
Kıldı âguş i pâdişehte karâr Simâi eylesün gamginleri şâd
Idüp üstine anın sarf-ı himmet
— XV —
Sekiz bâb üzre kıl mânend-i cennet
— Cem Şah ve Alem Şah’taki gazellerden — Temâşâ eyleyen vasf-ı zarifin
Behişt-i Heşt ide nâm-ı şerifin
Nâ murâd oldı gidenler kûy-i kesretten yana
Revân oldukta sen dâr-ül-bakaya
Anun içün ehl-i irfan saptı vahdetten yana
Kala bunda sebeb ola duâya
Halk içinde gördi yok seng-i melâmetten halâs
Bibliyografya : Ltf., Ahd., Ask., Hsn., Byn., Ryz., Knh.,
Vardı Mecnun gitti sahrâ-yi selâmetten yana
Şky. Aty., Kşf., Osm., Mc. ve B;hi§tî’nin mesnevileri. Millet kütüp­
Sayd-ı maksûda zafer bulmağıçün şehbâz-ı dil
hanesindeki Âşık Çelebi tezkire sinde şairin minyatürü de vardır.
Açtı himmet bâlini evc-i irâdetten yana
Zâhid olmağa akıl âiâyişinden pâk dil Behistî (Süleyman Bîy oğlu Sinan, Hamse sahibi)—
Gel bizimle bir kadem deryâ-yi hayretten yana XV inci asrın meşhur şairlerinden Behişti hakkında
Âstân-ı yâre mesnedsiz Behiştî çâre yok önce tez tirelerdeki malûmatı kaydedeceğim.
Terbiyetsiz tıfl azm itmez saâdetten yana Sehî şunları yazıyor :
«Behişti : İsmi Ahmed’dir. Karıştıran Süley-
- XVI -
manoğlu dimekle meşhûr sâhib cemâl nevcevân idi.
Merhûm Sultan Bâyezid huzûr-i şerifinde hidmet-i kih-
- Matla’ teri ve mülâzemet-i mihteri iderdi. Âhır bir cüz’i nesne
Gel ey mürg-i sehergâh-ı saâdet içün sultân-ı kitisitan hazretlerine nazlanup kaçup pâ­
Terennüm vaktidir terk itme âdet dişâh ı İran şehenşâh ı cihan mürebi-yül-fuzalâ müdek-
Maârif gülşeninde nâle eyle kik-ul-bülega husrev-i Acem Sultan Hüseyin Baykara
Gözümün lânesin pür jâle eyle yanına varup anda hazret-i Şeyh-i Kirâmi Molla Abdür-
Bizi itmez misin gül gibi handan rahmân-ı Câm î •»'"'•‘j hazretleri ile musâhabet ve
Yeter sünbül gibi olduk perişan münâsebet itti. 0 1 diyârda bir niçe müddet olduktan
Türk Şairleri
795 Beh.

sonra Sultan Hüseyin Baykara elçi ile her kısımdan Yâr bî pervâ dirîga gussadan hâlim harâb
vâfir envâ’-ı teberrükât ve her cinsten ecnâs-ı mu'tebe- Sevmesün âlemde kimse dilber-i âlîcenâb
Billâh insâf idelim yâr oldugıyçün neylesün
rât gönderüp Sultan Bâyezîd hazretlerinden istişfâ’ idüp
Zerre-i nâçizden âr itmesün mi âftâb
anlar dahi dileklerin kabûl eyleyüp anın ol günâhından Mihnet oklarından oldı cism-i efgârım kafes
geçüp gelüp yine bâkî ömrün âstâne i saâdetlerinde IWürg-i rûhum her taraftan çıkmağa eyler şitâb
geçirdi. 01 Acem’den geldiği mahalde kendi günâhı
— Nazire —
mukabelesinde pâdişâhı medh idüp bir kasîde dimiş
idi. Bu beyit ol didiği kasidedendir. Günâhı afv olmak Ânzm gördi nigârâ kendisinden gitti âb
Ruhlerin gördi harâret hâsıl itti âftâb
ümidine dimiştir ki zikrolunur :
Nice yakt:ğm göreydi nâr-i firkat âşıkı
— Beyit — Ismurdı âteşine dûzahın ehl-i azâb
Ne kul ola ki anın olmaya cürm ü günehi Şöyle tutmuştur şirâr-ı dûd-i âhım gökleri
Ne hatâ ola ki afv itmeye sultân-ı kerem Korkarım yağmur yerine od saça gökten sehâb

Merhum Sultan Bâyezid mürebbâlarındandır. Ulûmu Bu beyit dahi anın kıssa-i Yûsuf’ta vasf-ı Züleyhâ’-
tertîb üzre görmüş Hamse-i Nizâmî’yi bit-tamâm Tür­ dadır :
kiye terceme itmiştir. Her fende mâhir çok maârife Olursam hüsni vasfında mübâriz
kadir kimsedir. Bu ebyât dahi anın eş’ârındandır ki Kalem bir barmağı şerhinde âciz »
zikrolunur :
Âşık Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır ;
— Nazım — “Behiştî : Karıştıran Süleyman Bağ oğlu Sinan Çele-

Oturıcak diz dize ağyâr yârin yanıtla


bi’dir ki merhum Sultan Bâyezid devrinde terk-i diyâr
Tâze taze dâğ urur âşıklarının cânına idüp bir zaman vilâyet-i Acem siyâhatin eylemiş. Niçe
Ferşinin bünyâdı âb ü sakfının bünyâdı bâd zamandan sonra Rûm’a gelüp pâdişâh iltifatiyle ve ter-
İlticâ yeri değildir yuf felek bünyânına» biyeti ile sancak beği olup pâdişâhın niyâbet-i eyâletin
eylemiş. Şi’r-i û ;
L â tifi şu malûmatı kaydediyor ;
«Behiştî . Karıştıran Süleyman Bey o|^lu Şem’dir ol şâh-ı hûban kim yakar pervânesin

Sinan Çelebi dimekle meşhûrdur. Sultan Bâyezid zamâ- Ey Behiştî bunlara câiz değildir intisâb»

nında beşeriyyet muktezâsınca bir vaz’-ı nâşâyeste sâ­ Haşan Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
dır olup galebe-i bîm ü bâkden bîmnâk ve tersnâk “ Behiştî : Karıştıran Süleyman Beğ oğlu Sinan
çıkup vilâyet-i Acem’e gitmişidi. Ve anda varup Mev- Çelebi dimekle ma’rûftur. Sultan Bâyezîd Hân zamâ-
lânâ Câmî ve Nevâyî hizmetin itmiş idi. Ba’de zaman nında kendüsünden bir vaz’-i menfûr bürûz ve zuhûr
anlar şefâatnâme virüp ve bunun içün tezarru’ ve i’tizâr idicek Acem diyârına siyâhate gidüp anda Molla Câmî
idüp sehv ü hatâ ve nisyân hâssa-i nev’-i insan ve afv-i ve Nevâyî hidmetine vâsıl olmağla niçe maârif ve fezâile
zünûb ve isyan sıfat-ı hazret-i Rahmân olduğun beyân nâil olmuşidi. Ba’dehu Sultan Bâyezîd’e anların şefâat
ile mefhûmun îmâ ve îhâm nâmesiyle gelüp yine sancak beği olmuş idi. Nazm ı
idüp mûmâileyh içün i’tizâr ve meâzîre müteallik emsâl Yûsuf ve Züleyhâ’sı vardır. Sıfat ı Züleyhâ’da bu beyti
ve âsârdan vâfir nikât ve kinâyât îrâd ve ibrâz itmişler garrâ ve ra’nâdır ;
Nazım
Nic-olam hüsni şerhinde mübâriz
Esâet ehline sen eyle ihsan Kalem bir barmağı şerhinde âciz»
Kul olur hürr iken ihsâna insan
Riyazi tezkiresinde şu cümleler görülüyor :
Küçükler gerçi suç itmek hatâdır
“Behiştî: Nâmı Ahmed’dir. Karıştıran Süleyman
Ulular afv-i cürm itmek atâdır
Bey’in oğludur. Sâlik-i tarîka-i emâret olup emîr-i livâ
Âhır ol nâme-i nâmî ve mektûb-i kirâmî mevki’-i ol.Tiağla kâoırevâ olmuş idi. Sultan Bâyezîd-i velî za­
kabûlde vâki’ olup geçen hatâ ve sehvin afv idüp man­ manında olan şuarâdandır.„
sıbın mukarrer kıldılar. Mezbûrun Türkîde Hamse's\ Tezkirelerin verdiği bu malûmatı diğer menbalrla
ve nazm u nesr üzre bir kaç pâre risâlesi vardır. ve şairin elimizde m^vcud olan bazı eserleriyle az çok
Vâmık ve Azrâ ve Y ûsuf ve Züleyhâ ve Hiisn ii N igâr ve tevsi etmek imkânını bulabiliyoruz :
Süheyl ii nevbahâr ve Leylâ ve Mecnun gibi. Mufâhareten Behiştî’nin asıl adı Sehi ve hiç şüphesiz ondan nak­
hâtime-i Hamse’sinde beşinci risâlesinde dimiştir beyit : len R iyaziye göre Ahmed'dir. Halbuki diğer menbalar
ittifakla onun ismini Sinan deye kaydediyorlar {Uf.,
Didim hele ben cevftb-ı Hamse
Aşk., Hsn., Byn., K n h .). Bu ikinci rivayetin doğruluğu
Dimedi bu dilde dahi kimse
muhakkaktır. îlk rivayeti ise şairin Ahmed Sinan adın­
Bu şi’r-i meşhur dahi anın eş’ârındandır : da olduğunu ve Behiştî mahlâsını taşıdığını söylemek
Türk Şairleri
Beh. 796

suretiyle kabul etmek imkâm vardır. Bazı yazma tez­ nında Vize beyi idi. Önce İstanbul’un muhasarasında,
kirelerde şairin Süleyman Bey oğlu Süleyman adında sonra da fethinde bulunmuş ve fedakârlığı görülmüştü.
gösterilmesi hattat yanlışlığmdandır. Kamusülcılâm’da. Bir aralık beylikten azl edildi. Belgrad kuşatıldığı
Behiştî’nin “Süleyman„ adıyla tesbit edilmesi de bu yazı zaman maiyyetindeki iki yüz kişiyle iştirak etmiş ve
sehvine dikkat etmemek yüzündendir. şecaati görülmüştü. Bunun üzerine mansıbına iade edildi.
Bahiştî Sinan’ın babası Karıktıran Süleyman Bey’dır. Fatih devrinde İstanbul’un fethini müteakip göster­
Bütün tezkirelerle Tacîzade Cafer Çelebi’nin «Mahrusei diği yararlığa mükâfat olarak onun bir müddet subaşı-
İstanbul fetihnamesi» nde, bu zatın ismi hep bu şekilde lık hizmetine tayin edildiğini de Âşık Paşazade ta­
kayıdlıdır. Matbu L â tifi tezkiresinde, Bursah Tahir’in rihinden öğreniyoruz. Müverrih diyor ki ( S. 142) :
OsmanlI m ü e llifle rl'B a b in g e r'\ n Osmanlı müverrih- “Padişah İstanbul’u kim feth etti Subaşılığı kulu
leri’nde şairin Karıştıranlı(l) olarak gösterilmesi yanlış­ Süleyman Beğ’e virdi.„
tır.' Bu bayin Karıştıran’da doğduğuna dair eskimenba- Tacîzade Cafer Çelebi de “Mahrusei İstanbul Fetih-
larda hiç bir kayda tesadüf edemedim. «Karıştıran Süley­ namesi„nde şunları söyliyor (Matbu nüsha S. 24.) :
man Bey» kaydından istidlâl ederek bu adamın doğum «Şehrin ta’mîri hemhâbe-i zamîr-i münîri olup Karış­
yarini «Karıştıran» olarak tayin etmek bana göre im­ tıran Süleyman dimakle ma’rûf bir yarar ve mu’temed
kansızdır. Bu tabiri, bir lâkap, daha doğrusu bir âile ismi kulunu subaşı nasbeyleyüp buyurdu ki memâlik-i mah-
olarak kabul etmek lâzımdır. rûseden her kim ki gelüp bu belde-i tayyibede vatan
Emir Süleyman Bey hakkında tarihî menbalarda çok tutup ikamet niyyetin ide her kangı evi murâd ve ih-
cüz'î malûmat vardır. Bilhassa cBehiştî tarihi» ndeki tiyâr ederse sâbıkuzzikir subaşıdan tezkere alup südde-i
bazı kayıdlar bizi bu hususta kısmen tenvir ediyor murâdbahşe gele mülknâme-i hümâyûn sadaka oluna...»
(Behiştî tarihi Y. 158) : Tâcüttevarih’i& de şu kayıdlar vardır (C. 2, S. 2 tl) :
«Ol Rumeli beğlerinden hisâr-ı âlî mikdâra çıkan «Fâtih İstanbul’u teshîr ve sûr u bârûsunu ta’mîr
m irhüm ve mağfûr vâlidim Süleyman Beğ idi dirler ittikte Süleyman Bey nâm kulunu İstanbul subaşısı
Sultan Murad-ı neccâd zamânından beru ta’yîn ile ta’mîr-i şehri ana tefvîz eyledi.»
eyâleti vilâyet-i Vize imiş Ol eyyâmda serhadd-i mülk-i Bu kayıdlardaki «kul» kelimesini umumî manaya ham­
ehl-i İslâm imiş Sedd-i sugur(2) idüp memleket muhâ- letmek ve «Köle» manasına almamak lâ^^!mdır. Haşan
faza idermiş Kudret-i niyrü-yi takdîr nasîr olup sanca- Çelebi tezkiresinden telhis suretiyle yeni bir tezkire
ğmı ol dilîr-i kâmyâb eline alap hurşîd-i cihantâb gibi vücude getirmekle beraber bulabildiği ufak tefek bazı
ev 2 -i â î ü n i ı a çıkarmış Kulle-i kal’e-i fürüg-i âftâb-ı kayıdları da eserine ilâve eden BeyanV’mn Behiştî’yi
râyat-i zafer intisâb ile ve şuâ’-ı mâhçe-i sancâk-ı saâ- «Kadîm Beğzâdelerden» olarak göstermesi, Süleyman
Bey’in de beyzadelerden olduğuna sarih bir delildir.
detmeâb ile münevver ü rüşen oldı. Anı görüp felek­
Amasya müverrihi Bay Hüsameddin’e göre; «Süley­
ler de melekler de âferîn ve tahsîn ittükten sonra
didiler gayet-i şecaat ve nihâyet-i şehâmet ancak olur. man Bey, M urad f. şehzadelerinden/öraAi/re’i n —babası­
Kal’e-i Hayjer misâli feth iderken dir felek nın şehadeti üzerine — vali bulunduğu Bursa’da saltanat
Elkitâl ey Hayder-i sânî ki Ennusrat maak ilân ettiği zaman vezirliğe nasbettiği Süleyman Paşa’nın
... anı görüp şâir beğler dahi ikdâm ve ihtimâm eyleyüp torunudur ki bu zat 791 — 1388 yıllarındaŞeyhzade İbra­
a ’lâm-ı nuîrat encâmı bâm-ı felek-i a’lâya çıkardılar. him’le beraber katledilmiştir. Karıştıran lâkabı da hükü­
Tekbîr ü tehlîl âvâzından âleme velvele dolup zemîn ü mete isyan ettiğinden dolayı bu Süleyman Paşa’ya ve­
âsümâna zelzele düştü Akıbet kilîd-i feth-i tevfîk-i rilmiş, Süleyman Bey’e ise büyük babasından intikal
Rabbânî ol Hayber i sânînin miftâh-ı fettâhı oldı.» etmiştir». Ben şahsan bu rivayete esas olacak hiç bir
vesikaya rastlamadım.
Behiştî tarihi’nde şu kayıdlar de vardır( Y. 164—Ü):
Süleyman Bey’in tayin edildiği subaşılığa bazıları
«... Ittifâk merhûm mağfûr vâlidim Süleyman Beğ
ı-)t ol zamanda ma’zûl imiş Şâir sancak beğlerin- «Şehremini» veya «Vali» manasını veriyorlar {Mselâ
bakınız : Hammer tarihi C, 3, S. 224, Mehmed Ziya :
den mümtâz kendü kullarıyla Hisâra karîb bir yerde
konmuş Ittifâfc bu ma’reke ve peygârda hâzır bulunup İstanbul ve Boğaziçi S. 201). Bu sahada tedkikleri olan
Süleymân 1 zaman Sultan Mehmed Hân at salduğı m a­ Mektupçu Bay Osman Ergin ise bu memuriyet hak­
halde yanında hâzır bulunurken ikiyüz mikdâr hizmet­ kında şunları söyliyor (Mecellei um un Belediye : Zabıta
kârlarıyla ol nâmdâr cenkte sarf-ı iktidâr idüp gayette Kısmı C. 1, S. 904-905).
«Subaşılar asker olmakla beraber kadılar ve valile­
dilâverlikler eyler Şecaâtin şehâmetin hazret-i sultân-ı
sâhib kırân görüp ol gavganın akabince envâ’.i riâyet­ rin emri altında bulunurlar ve hem belediye, hem zabıta
ler idüp yine âlî sancak virüp inâyetler eylemiş...» umuruna karışırlardı.»
Bu kayıdlara göre Süleyman Bey, Murad II. zama- Maamafih tarihî menbalardan naklettiğimiz yukarıdaki
kayıdlar, Süleyman Bey’in bu vazifede vâsi bir salâhi­
(1) Kırklareli’nin Lüleburgaz merkez kazasına bağlı büyük ve
yetle işe başladığını gösteriyor.
küçük deye bugün iki Karıştıran vardır (Son teşkilâtı mülkiyede
köylerimizin adları 1928, S. 778) . Bursah Tahir, Süleyman Bey’in Fatih devrinde def­
(2) terdarlık ettiğini de kaydediyor { O s m . C . 3 , S . 8 2 — 8 3 ) .
Türk Şairleri
797 ____ Beh.

Fakat eski menbalarda onun böyle bir vazifeye tayin Sehi'nm şüphesiz ki en doğıu olarak verdiği malû­
edildiğine dair bir kayıd göremedim. mata göre Behiştî, ehemmiyetsiz bir hadise yüzünden
Süleyman Bey’in son zamanlarını Bursa’da geçirdiğini padişaha nazlanmış ve memleketten kaçmıştı. Herat’ta
ve orada vefat ettiğini biliyoruz. Mehmed Ziya, onun Sultan Hüseyin Baykara yanında bir müddet misafir
medfeni hakkında şu malûmatı \&r\yox {İstanbul ve Boğaz­ kaldı. A li Şir Nevayı ve Molla Cami gibi değerli şah­
içi S. 201) : siyetlerle münasebet tesis etti. Ve sohbet meclisle­
«Subaşı Karıştıran Süleyman Bey Bursa’da Mura- rinde bulunarak onlardan ist fade etti. Nihayet vata­
diy’deki salâtin ve şehzâdegân türbeleıinin şaik-ı cenubî nına dönmek arzusunu izhar etti. Hüseyin Baykara’nın
cihetinde Sultan Murad Hân-ı sârinin hamamı sırasında bir çok kıymetli hediyeleriyle ve Behiştî’yi himaye
ilk tarz-ı m i’mâıîmizde olmak üzere taş dıvar, lı.ğla, yollu yazdığı bir mektubuyla İstanbul’a geldi. Kendi
hatıl ile yapılmış kubbeli metin ve zaıîf bir türbe de- de hükümdara «Kerem» redifli bir kaside sundu. Eu
rûııunda medfundur. Türbe esasen bir bahçe ortasında suretle afva mazhar olmuş, mansıbı da iade edilmişti.
imiş. Fakat elyevm harâb ve mezbele halindedir. İçe­ Sehi’ye göre, Behiştî, İstanbul’a döndükten sonra
risinde muntazam sandukası, seng-i mezarı, kitâbesi gene Bayezid’in yanında kalmıştı. Diğer bazı tezkiıeler
varmış. Şimdi bunlardan nâm ü nişan yoktur. Bursa ise İran dönüşünde onun sancak beyi olduğunu kayde­
evkaf idaresinde mahfuz muhâsebe defterinde mûmâileyh diyorlar. Bursalı Tahir, “Avdetinde Keban beğliği hiz­
Karıştıran Süleyman Bey’in 995 tarihli vakfiyesi mukay- metine nâil oldu„ diyorsa da bu rivayetin menbamı
yed ve müsecceldir, Yenişehir’de evkafı vardır.» göremedim. Herhalde Sehî’nin bu husustaki rivayeti
Süleyman Bey’in Bursa sancak beyi Cehe A li Bey'm daha doğru olmalıdır. Esasen Behiştî’nin ister Anado­
yeğeni olan «Tarihi Ebülfeth» sahibi Dursun Bey (Turu lu’da olsun, ister R ı nsli’de ols ın tayin edildiği beylikler­
Sina Bey) in kaynı olduğunu da Bursah Tahir mehaz de bilfiil vazife görmediği anlaşılıyor, Onun İstanbul’daki
göstermeden bildiriyor {Osm. C, 3, S. 82— 83). hayatı ekseriyetle Bayezid’in sarayında geçmiştir.
îşte Süleyman Bey’e aid tesadüf edebildiğim kayıd. Şairin İstanbul’a geldikten sonra yazdığı muhakkek
1ar bunlardan ibarettir. Müstakbel tedkikler neticesinde olan tarihindeki kayıdlar da bunu isbat etmektedir,
bu zat hakkında ve bu zatın mensup olduğu aile Bîhiştî, Bayezid II. devrinde yetişmiş ve her halde
hakkında yeni bir takım malûmat elde edilebileceğini gene onun hükümdarlık ettiği yıllarda vefat etmiştir.
kuvvetle tahmin etmekteyim. Şairin tarihini ikmal ettiği (907— 1501) yılından sonra
Behiştî, babasını çok küçükken kaybetti. Vücude öldüğü muhakkaktır. Babinger, onun 927— 1520 yılına
getirdiği tarihte Süleyman Bey hakkında yazdığı satır­ kadar yaşadığını tahmin ediyorsa da bu hususta hiç bir
delil göstermiyor.
ları başkalarından nakletmesi bu kanaati kuvvetlendir­
Behiştî’nin manzum ve mensur bir hayli eser vücu­
mektedir. Behiştî’yi Fatih devrinin son zamanlarında
doğmuş olarak kabul edebiliriz. de getirdiği anlaşılmaktadır. Sehî yalnız «Hamse-i Nizâ-
m î’yi bittamâm Türkçeye terceme» ettiğini haber veri­
SfAfnin rivayetine göre gençliğinde çok güzel olan
Behiştî, Bayezid’in terbiyesile yetişti. Bu rivayetin yor. L â tifi ise «Hamsesi ve birkaç pâre risalesi» oldu­
ğunu söyliyor.
doğruluğunu, bizzat şairin şu beyti ile de anlamaktayız:
Sehî’nin rivayeti yanlıştır. Behiştî, Nizâm i’nin Ham ­
Halîfe mürebbâsı itti Hudâ
sesini tercüme etmiş değil, İran hamsenüvislerini örnek
Kime virdi Hak virdiğini bana
ittihaz etmekle beraber ibdaî bir mesnevî vücude getir­
Muayyen ilimleri mürettep bir tarzda lâyıkıyle öğ­
miştir. Esasen Sehî, Behiştî hamsesini görmemiş, hatta
rendi ve İlmî bir çok sahalarda meharet gösterdi.
hikâyelerinin isimlerini dahi kaydetmemiştir. Biz bu ham­
Behiştî, — birkaç tezkirenin kaydına göre— bir
senin ancak bir kısmını görebildik. Kilisli Muallim Rifat,
aralık babası gibi sancak beyliği etti. Bu beyliğin bazı­
Behiştî hamsesinin tam bir nüshasını evvelce bir kitap­
larınca Rumeli’de olması kuvvetle tahmin edilmektedir,
çıda gördüğünü, fakat bilâhare satılan ^ u eserin bugün
fakat onun hayatı daha fazla Bayezid’in sarayında
kimin elinde bulunduğunu bilmediğini söylemektedir.
geçiyordu. Sehî’mn «Sultan Bayezid huzûrunda hizmet-i
Bu mesnevinin evvelden beri pek çok yazma nüs­
kihterî ve mülâzemet-i mihterî iderdi» deyişi de şairin
hası olmadığı tahmin olunabilir. K âtip Çelebi, onun
daima Bayezid’le hembezm olduğunu ve saray mensup­
Hamse’sinden Hüsn ü Nigâr ile Süheyl a Nevbahar'm\
ları arasında mühim bir mvkii bulunduğunu sarih olarak
görmüş ve eserine “Emîr Sinan İbri Süleymar„n?mıra
göstermektedir. Hattâ (890 - 1485) baharında elçiler gel­ kaydetmiştir (ATj/ .).
diği zaman padişahm arkasında mevki tuttuğunu bizzat LâtifVnm bahsettiği «bir kaç pâre risaleden» de
kendisi şu yolda söylemektedir {Revan kütüphanesindeki bugün yalnız şairin vücude getirdiği tarih elimizdedir.
tarihinde) : ehiştî, şüphesiz ki ır divan da tertib etmiştir.
Fakîr ü hakir ol zamanda heman serîr-ı gerdun Fakat böyle bir esere bugüne kadar tesadüf eden ol­
nazîrin sayesinde makam-ı hizmette dururdum.„ mamıştır. Çok gariptir ki, (918— 1512) de yazılan
Türk Şairleri
Beh. 798

Cam iünnezair'dt Behiştî namına hiç bir gazele tesadüf isbat-ı müddeâ için alır ve manalarını izah eder. Nazmı
edilmiyor. Onun şiirlerini ilk defa Mecmaunnezair adlı kuvvetlidi. Kalemi aksamıyor. Zamanına göre oldukça
mecmuasına alan Edirneli Nazm Vûn. Maamafih (945— mahiranedir. Mısraların inşası üzerinde İran edebiya­
1538) den evvel yazılan bu nazire mecmuasında da tının tesiri vâzıhtır. Bu tesirat altında nisbeten şahsî
Behiştî’ye diğer bazı şairler kadar geniş bir yer ay­ kalışı çok şayanı dikkattir.
rılmış değildir. Bu eserde şairin ancak on, on beş gaze­ Esere ilâve ettiği hadiseler:
line tesadüf ediliyor. Pervane Bey mecmuasında ve Eyip 1 — Leylâ ve Kays, Şerif ve Kerime vasıtasıyla gö­
kütüphanesindeki nazire mecmuasında da bazı gazelleri rüşüyorlar.
görülüyor. Tezkirelerde ise mutad olduğu veçhile dört 2 — Nevfel, Leylâ’yı velisinden değil, oranın emî-
beş beyti örnek olarak alınmıştır. rinden istiyor (Teferruatiyle).
Behiştî’yi bugün elimizde bulunan mahdud gazelle­ 3 — Leylâ kabilesi, muharebeyi müteakib Necid
riyle bsle kudretli bir şair olarak gösterebiliriz. Onun dağına çekiliyor.
bu lirik şiirlerinde ince bir tabiat zevki derhal hissolu- 4 — K â’be’yi ziyaret (Hususî bir şekilde).
nuyor. Bu gazellerin bazılarında Çağatay ve Âzerî 5 — Bir ehl-i kemâlin Mecnun’u müdafaası.
lehçelerine hâs bazı hususiyetler de görmekteyiz. 6 — Vuhûş münasebetiyle Mecnun’un kerameti.
Hiç şüphe yok ki Hüseyin Bay kara ve A li Şir Nevayı 7 — Leylâ’nın Şerif ile Mecnun’a gitmesi (Teferru­
gibi şairlerle temas imkânını bulabilmesi ve onlardan atiyle).
istifade etmesi onun bu vadilerde de kalem yürütme­ 8 — İlk mülâkattan sonra Şerif’in Mecnun ile görüş­
sine sebep olmuştur. Esasen Behiştî, asıl manevî kültü- mesi, Mecnun’un cevabı.
rfinü Herat muhitinden almış, değerli eserlerini, tarihini 9 — Leylâ ve Mecnun’un tarz-ı vefatı.»
ve bilhassa Hamsesini İstanbul’a dönüşünden sonra yaz­ Behiştî’nin Anadolu Türkleri arasında ilk olarak
mıştır. Onun şiirlerinde gördüğümüz bir takım imaleler Türkçe bir hamse yazdığı rivayet edilmektedir. Nete-
ise XV inci asrın hususiyetlerindendir. Ve bu noktadan kim şair de,
şairi tahtla etmemize mahal yoktur. Didim hele ben cevâb-ı Hamse
Behiştî’nin en mühim manzumesi hiç şüphe yok ki Dimedi bu dilde dahi kimse
vücude getirdiği fiam se’dir. Lâtifî’nin rivayetine göıe,
deyerek bu kanaate kuvvet veriyor.
Vâmık ve Azrâ, Yusuf ve Züleyha, Hüsün ve N ig â ril),
Sefıî tezkiresinde “Tütünsüz Ahmed Bey„ demekle
Süheyl ve Nevbahar, Leylâ ve Mecnun kısmlannı ihtiva
meşhur ve Rıdvan tahallûs eden “ağır dirlikli„ bir san­
eden bu eserden — yukarıda da söylediğim veçhile —
cak beyinden bahsedilmekte ve «Hamsei Nizamî» yi
elimizde bugün yalnız Leylâ ve Mecnun bulunuyor.
Türkçeye çevirdiği kaydedilmektedir (S. 36 ). Gene
Üniversite kütüphanesinde Yıldız kitapları arasında
Sehî tezkiresinde Bayezid devrinde evvelâ subaşılık
216 numarada kayıdlı bulunan bu mesnevi 1996 be­
etmiş, sonra da Sancak beyi olmuş olan Çâkerî Sinan'ın
yitten ibarettir. Baştan sona kadar aMef’ülü mefâilün
da «Leylâ ve Mecnun» , «Yusuf ve Züleyha» gibi mes-
faûlün» vezninde yazılan bu manzum eser,
nevîler kaleme aldığı kaydedilmektedir {S. 35), Bu şa­

Allah’ı çii zikr ide suhangûy


irin “Şehnâme ve Hamse„ tetebbu ettiğini, “Sahib kitab
Elbette olur kelâmı dilcûy ve dîvan„ olduğunu da L âtifı'den öğreniyoruz.
L âtifi, Ahmed Rıdvan için «bu devirde fevt oldu»
beytiyle başlamaktadır. gibi müphem bir tabir kullanıyorsa da onun Bayezid
A li Nihad Tarlan Islâm edebiyatında Leylâ ve Mec­ devrinde yetiştiği muhakkaktır. Ç âkerî’nin ise Behiştî
nun mesnevisi adlı gayrı matbu eserinde diyor ki ile muasır olduğu tasrih edilmiştir. Şu halde bunların
(Türkiyat Enstitüsü yazmaları arasında S. 162— 163, ya Behiştî’yi taklid ettiklerini, yahud da şiirden anlayan
Sene 1922): Bayezid’in teşvikiyle Behiştî’den sonra bu yolda eser­
“Behiştî Leylâ ve Mecnun’una Câm î gibi başlar, ler kaleme aldıklarını söyleyebiliriz. Behiştî’den evvel
fakat o şekilde devam etmez. Behiştî çok şayanı dik­ tam hamse değil de natamam olmak üzere manzum
kattir. Fuzulî’ye çok yakın bir tarzda tasavvufu eserine hikâye yazanlar ise bir hayli çoktur.
idhal etmiştir. Her vesile ile bu noktai nazarı izah Behiştî tarihi’mn fotoğrafla istinsah edilmiş bir nüs­
eder. Eser şiir itibariyle mütevassıttır. Vakayi’de hası bugün İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
eslâfmdan epey ayrılır. Fakat hepsinden ziyade Tarih Semineri kütüphanesinde 1680 numaradadır.
sofiyâne manayı anlayıp müdafaa etmiştir. Vakayi ara­ Eserin aslı British M useum 'daân. 210 yapraktan ibaret
sında H â tifi’ys yakın bir irtibat vardır. İyi bir hikâ- olan bu eser Yıldırım’ın cülûsiyle başlar. 8 kısımdan
yeci zihniyetiyle yazmıştır. Vukuat-ı garibeyi ancak ibaret olması iktiza eden bu kitapta her padişaha bir
(1) kısım tahsis edilmiş ve bu kısımların ayrılığı, nakışlarla
Bu mesnevînin - eğer sembolik bir mahiyette yazılmamışsa—
«Haşan ve Nigâr» adında olması da hatıra gelebilir. yahut «temmet» yazısıyla, yahut ta boş bir sahife bırakıl-
Türk Şairleri
799 Beh.

mak sıretiyle biidirilmiştir. Eserin sonu «Andan Keklik gibi beyitlere tesadüf ediliyor. Kitabın bütün kısımları
Mustafa nâm bir kapucu Amasya’ya varup» deye kesil­ Bayezid II. devrinde kaleme alınmıştır. Manzum mukad­
diğine göre 7 nci kitaptan da bazı sahifelerin eksik dimelerinde
olduğu anlaşılmaktadır. Her kitabın iptidasında oldukça Şehenşâh-ı âfâk şeh Bâyezîd
uzun bir şiir görülmektedir. Baştan 3, sondan da 1 kıs­ Ola devleti ömri yâ Rab mezîd
mın eksik olduğuna göre bu eserde 4 kitap mevcud gibi beyitler de görüliyor.
demektir. Tarihin Bayezid II. e tahsis edilen kısmı bu Gerek tarihi ile, gerek şiirleriyle mümtaz bir şahsi­
kitabta yoktur. Bu kısma Topkapu sarayı Revan kütüp­ yet olduğunu ispat eden; fakat son zamanlara kadar
hanesinde Vakayiname-i Behiştî adıyla tesadüf edilmek­ lâyıkı veçhile kıymeti takdir edilmeyen Behiştî’nin bazı
tedir {No. 1270). 61 yapraktan ibaret olan bu eserin ilk manzumelerini örnek olarak alıyoıum :
sahifesinde şu kayıd vardır:
- I —
“Sultan Bayezid Hân-ı Gazi Sultan Cem ile mabe­
— Oazel —
yinlerinde olan vâkıa-i azîm ve gayrıdır ki zikr olunur.» Âh kim ahd itti dilber durmadı peymânına
İhtimal ki bu kayda aldanan Bursalı Tahir de bu Nevcevandır girmesün ben âşıkının kanına
tarihin Cem vak’asını anlattığını söylemektedir. Hal Dûr idüp dildârı benden yanına almış rakîb
buki bu eser doğrudan doğruya Bayezid Tarihi olarak Varsun öğünsün eğer kalursa anın yanına
yazılmıştır. .
Diş bilermiş lâ ’line gerçi rakîb-i bedgüher
Bursalı Tahir’in ayrıca kaydettiği {Osm.C 3, S. 184)
Taştan artık nesne dokunmaz velî dendânına
Behiştî’nin «Muharebei Bayezid ve Şehzade Cem» adlı
Ben kuluna lûtf idüp geh itmesün gâhî safâ
tarihi de her halde Revan kütüphanesindeki yazmadan
Hû'olar sultânıdır düşmez televvün şânına
başka bir eser olmasa gerektir.
Vasidan ben ye’s idicek sanma sağ kala rakîb
Behiştî tarihinin diğer akşamı gibi
Ey Behiştî farzdır girmek rakibin kanına
Sipâs ü sitayiş anadır seza
- II —
Ki zâtı vücudun ide iktizâ
Yâr bi pervâ dirîga gussadan hâlim harâb
matlalı manzum bir mukaddimeyi ihtiva eden bu kısım­ Sevmesün âlemde kimse dilber-i âlî cenâb
da şair,
Hışm ider yalvarduğumca nâz ider itsem niyâz
Fakir olup oldı begayet fakir îltifât itmez sözümi dinlemez virmez cevâb
İlâhî Behiştî’ye ol destgîr
Şâhbâz 1 evc-i devlettir nigârım biz mekes
deyerek kendi adını tasrih etmiştir. Bâl açup bâz ile pervâz idemez hergiz zübâb
Eserin sonunda şu kayıd görülmektedir : Biz d e (l) insâf idelim yâr olduğıyçün neylesün
«Bu kaziyyeler sene 907 vâki’ oldu, Zerre i nâçizden âr itmesün mi âftâb
Kibriyâsın bilirim yârın budur incindiğim
Bu da gösteriyor ki 8 kitaptan ibaret olan Behiştî Müddeîler dahi bizden eyler oldı ictinâb
tarihinin sonu bu kısımdır. Mihnet oklarından oldı cism-i efgârım kafes
Revan köşkündeki bu kitabın ilk sahifesinde bu ese­ Her taraftan mürg-i rûhum çıkmağa eyler şitâb
rin Kâtip Çelebi'yt aid nüshalardan olduğu gösterilmiş, Şem’ veş ol şâh-ı hüban çün yakar pervânesin
se de Keşfiizzunun'da. bu tarihe dair bir kayıd bulun, Ey Behiştî şehlere câiz değildir intisâb
mayışma bakılırsa bu rivayetin pek esaslı olmadığı
- III -
anlaşılır.
Behiştî, bir takım tarihî menbalara müracaat etmekle Âşık oldum bir cefâ vü çevri çok cânpneye
beraber Neşrî tarihini esas ittihaz ederek eserini Dostlar bir çâre eylen âşık ı dîvâneye
vücude getirmiştir. Onun istifade ettiği menbaları ve Terk.i mâl itmek nedir yoluna baş ü can fedâ
Neşrî târihinden ayrıldığı noktaları bir cedvel yaparak Farzdır baş oynamak çün âşık-ı merdâneye
gösteren Muallim Kâzım Dilcimen, Üniversite Edebiyat Derd ile peymâne doldı durmadı peymâna yâr
Fakültesi Tarih şubesi üçüncü sınıf tezi olarak yazdığı Çâresi peymânedir gitmek gerek meyhâneye
«Behiştî Tarihi» adlı tedkikinde şu kanaatte bulunmak­ Nakd i cânı yoluna ol servin eylerdim revan
tadır (Tarih Semineri kütüphanesi No. 9ü) : Salınup seyr ile gelse bir gice kâşâneye
“Behiştî tarihi — ufak tefek vak’alar müstesna — Ey melek hûrî misin neslinde var mı yâ perî
şairane ifadeye tebdil edilmiş bir Neşrî tarihidir.» Aferin olsun seni perverde iden âneye
Behiştî tarihinin muehtelif kısımlarında kendi ismini Dâmdır dünyâ-yi dûn u dânedir câh-ı cihan
tasrih eden,
Ey Behiştî key sakın aldanma dâm ü dâneye
Bu bir iki gün ömre aldanma han
Behiştî kime virdi gerdun aman (1) B illâh : Ltf.
Türk Şairleri
Beh. 800

- IV - Aşk-ı şirin şûh ider ney gibi her âbûnesi


îdeli ol tıfl m iskal(l) istühânımdan benim
Efendim devletim şâhım hemi şâh
Rahm idüp ağlar görüp ahvâlimi beınâ vü pir
Saâdet yârin ü yancın Allah
Dûr olalı pir olası nevcevânımdan benim
Hemîşe baht ü devlet yârin olsun
Ey Behiştî sûznâk olsa aceb mi sözlerin
Yavuz gözden seni saklasun Allah
Şem’veş âteş çıkar dâim dehânımdan benim
Emirim serfirâzım pâdişâhım
Nazar kıl ben kuluna gâh ü bîgâh - IX -
Yiğitsin nevresîde tâze gülsün
Güzel başun içün alma sakın âh
Gitmedi lâ’lin hayâli çeşm i pür hûnâbdan
Behiştî devlet-i kurb oldı hâsıl
Gerçi dürler zâil olur nakş ı rengin âbdan
Eğer sonra nifâk itmezse bedhâh
Zâr ü sergerdân olup yaşlar döker kan ağlayup
Âşık olan aşkı öğrenmek gerek dölâbdan
- V -
Nice teşbih ideyim lâ’lümi cüllâb u meye
Hey ne sâfî olur âyîne-i vech-i haseni Meyden artuktur neşâtı lezzeti cüllâbdan
Şermsâr itti tarâvette gül ü yâsemeni Düşte görsem koynuma girdüğini cânânımın
Taşı nerm itti kati gönlüne kâr itmedi âh İstemez uyanduğum dil haşre dek ol hâbdan
Nice âhen dil olursun beğim Allah seni Tâlibi çok vâsılı yok kimyâdır nazm-ı hûb
Hele ben cân ü gönülden seni gayet severim Ey Behiştî yandık ammâ câhil-i kallâbdan
Ne içün sevmeyesin sen seni candan seveni
Varup ağyâr ile ayş itme güzel başın içün _ X —
Ey benim rûh-i revânım gele incitme beni
Ey Behiştî güzer eyler ise kabrimden ol ay Tâki gerdûnun yanardı âh-ı âteşnâkten
Tutuşa şem’i ile meşhedimin her çemeni Ger meded irişmeseydi dide-i nemnâkten
- VI - Hayretimden kâddine geh seıv ü geh tûbâ didim
Bilmezem ne söyledüğim kalmışım idrâkten
Mushaf-ı haddinde zülfün cedveli yanında hâl
Sine-i sad çâkimi aşk odi şöyle yaktı kim
Hüsnünün birisini on itmiş ey sâhib cemâl
Bâb-ı dûzah gibi yalınlar çıkar her çâkten
Dudağında bilmezem uçuk mı yâ diş zahmıdır
Bir kamer alınlu gün yüzlüye ben de âşıkım
Sormağa ayb olmasun ey lebleri âb-ı zülâl
Rûz ü şeb anun içün sergeşteyim eflâkten
Cevr-i hicran taşıyile pâıe pâre eylesün
İtlerimle işiğimde hemnişin olsun dimiş
Çan çan(l) idüp kılma gönlüm şişesini pâymâl
Şükr kim ben bendesin şâhım götüımüş hâkten
Ayş ü nûş eyyâmıdır veh ben cüdâyım yârdan
Şöyle hayrânım lebinin hatt-ı reyhânına kim
Y â İlâhî kimseler başına gelmesün bu hâl
Kim bakarsa yüzüme geçmiş sanur tiryâkten
Adına şi’r okumaklık ey Behiştî ayb olur
Ey Behiştî ehl-i diller bizden ister şi’r-i ter
Her gazel kim olmaya içinde bir tâze hayâl
Nazm-ı garrâ mı gelürmiş hâtır-ı gamnâkten
- V II-

Alma âhım key sakın ey çevri çok şâhım benim


- XI -
Âlemi vîrân ider âh-ı sehergâhım benim
İhtirâz it bâd-i âhımdan gül-i nevreste sen
Ey yüzi gül devr işine çünki yoktur i’tibâr
Gafil olma assı itmez kimseye âhım benim
Gussa def’i çâresidir câm-ı mey sun lâle vâr
Çerh gibi sinemi pür dâğ idersem yeridir
Bülbül-i dilhaste beste gussa dâmında esir
Gün gibi hercâyidir çün ol yüzi mâhım benim
Geldi bunca vakt güller geçti bunca nevbahâr
Sa’y ile buldum seg-i kûyin yanında ben de yer
İşiğinde yüz sürerken can virirsem derd ile
Şükr kim oldı ziyâde izzet ü câhım benim
Sahn 1 firdevs içre gılmân eylesün bana hezâr
Ey Behiştî bildi kim aşkında yârin sâdıkım
Kaddine teşbih iderdim servi olsa hülle pûş
Didi senden gayri olmasun hevâhâhım benim
Benzedirdim yüzüne mâhı takınsa gûşvâr
- VIII - Yakma yandırma belâ-yi va’d ile kâfir beni
İrmese bâd-i sabâ serv-i revânımdan benim Âteş-i dûzahtan artuktur bilürsin intizâr
Âh kim nevmîd olurdum tatlı canımdan benim Ma’rifet deryâsına gavvâs olanın kanına
Ey kemân ebrû kimin kurbânıyım bilsün bu halk Ey Behiştî teşnedir bu dehr-i dûn ü rüzgâr
Resmdir sür alnıma bir katre kanımdan benim
(1) J*-*
Türk Şairleri
801 Beh.

_ XII - Ölmüş idim itti lûtfun ihyâ


îhyâya sebeb demin çü Yahyâ
Vakt 1 g-üldür bülbül olmaz bir nefes gülzârsız Oldun bana çün bu yolda yoldaş
Ayıulukta geçti gönlüm vah bana dildârsız Dünyâ nedürür yoluna can baş

Bir nefeste bin kez ölmekten ziyâde deıdi var Gerçi reh-i aşk içinde hâkim
Âyine gibi velîk pâkim
Kaimasun yâ Rab cihanda kimsene dildârsız
Vehm eyleme sen ki sâdıkım ben
Çün günâh imiş seni sevmek beni red itme kim
Rahm eyle bana ki âşıkım ben
Aybı yok yâr isteyen kalur cihanda yârsız
Ben muhlisi sanup ehl-i ağrâz
Vasimi ahd eylemiştin niçün inkâr eyledin
Fâsid nazar ile kılma i’râz
Durmadın peymâne hey îmânı yok ikrârsız
Bir hâl idi geldi başa nâğâh
Ey Behiştî vuslata irişmeğe bir çâre bul
Hayr ide heman sonum Allah
Geçmesün hecr ile bu ömrün senin dildârsız
Çün itti Şerîf’e hâli ma’lûm

- XIII - Bildi anın olduğını ma’süm


Kavi eyledi Kays ile pes ol yâr
— Leylâ ve Mecnun dan — Çün eyleye mihr arz-ı ruhsâr
j j i .r'\ — Eyleye K rîme bî bahâne
Sarrâf-ı cevâhir-i maânî Hânesin adına âşiyâne
Bu resme kılur güher feşâni Ol dâr-ı şifâda içe şerbet
Bir subh Şerîf olup revâne Ol şerbet ile erişe sıhhat
Azm eyledi Kays-ı diisitâne Bîçâre tabîbi ide bîmâr
Çün varup anınla oldı hemdem Âzâd ola gamdan ol giriftâr
Gördi anı bî huzûr ü pür gam Zencîre çekilmeye çü Mecnun
Nice ki bisât-ı inbisâtı Sevdâ anı eylemeye mahzun
Bast eyledi olmadı neşâtı Bu ahd ile gitti ol serefrâz
Sırrını sorup çün itti ibrâm Vardı yine âşiyânma nâz
Naki eyledi hâli ol dilârâm Kays’ın geliceğin itti izhâr
Çün oldı kaziyyeden haberdâr Şâd oldı işitti lâle ruhsâr
Esıânnı itti ol da izhâr
- X IV -
Bu sırra çü Kays oldı âgâh
Şâd oldı san oldı âleme şâh — Behi tî tarihinden

Bildi ki nigâr ı lâle ruhsâr Hudâyâ hakikatte sultan tapun


Kendü maraziyle oldı bîmâr Ki nâfiz yine kılsa ferman tapun
Ma’şûkası dahi oldı âşık Olup emrine râm ins ü melek
0 1 sâdıka oldı kendi sâdık Zemin sâkin ü şâir oldı felek
Pes didi Şerîf Kays’a ey yâr Ne kimse müşir ü ne kimse vezir
Kimseye bu sırrı kılma izhâr Ne kimse nazîr ü ne kimse nasîr
Geh geh ki ola ziyâde sevdâ Bülendî vü pestî dinilmez sana
Seyrâna çık eyle azm-i sahrâ Ne mümkin ki mutlak mukayyed ola
Gel bana bahâne olayın ben Muvahhidler içinde söz gerçi çok
Dildârın ile safâda ol sen Benim bildiğim bu hemin gayrı yok
Gam yime şenindir ol dilârâm îder gerçi burhân-ı aklî beyan
Sa’y it hemin olmamağa bednâm Ne hâcet velî yok çü dilde güman
Geldikçe bize görürsün ani İrişmez sana akl u vehm ü kıyâs
Geh geh buluşup dahi nihânî Delîl ile buldum sanur gerçi nâs
Çün ismet ile ola meveddet Yazılan berâhîn-i ehl-i nazar
Oncacık uzun olur mahabbet Kaçan vahdet-i Hak’kı isbât ider
Kays ana didi ki ey vefâdâr Ki dâm-ı tenendeyle anka şikâr
Ben bendeye lütfün ittin izhâr Olmur sana mı şu kim aklı var
Yezdan oluben nigâhdârın Bilinmez bir avuç türâb-ı beşer
Her işte ola muîn ü yârın Bula mı kemâl ile Hak’tan haber
îttin bana şimdi sen bir ihsan Cihan levh-i sâde anâsır midâd
İtmez biri birisine ihvan Yazılur hurûfa müşâbih ibâd
Türk Şairleri
Beb. 802
Kimi sebt olup kimisi hakk olur Husûsâ ki suultân-ı âlî cenâb
Bu defter bu tertîb ile yazılur Serefrâz-i dânişver-i kâmyâb
Ne harfi ki takdir tahrîr ide Skender’dir oldı Ferîdûn fer
Ne mümkin anı hâme tağyir ide Işidilmedi msili bir tâcver
Muakadderdürür cümle nâbûd u bûd Hudâvend-i tâc ü hudâvend-i taht
Kişinin iken eylemez sa’yı sûd Ki çâker ana devlet ü bende baht
İlâhî idüp âdemi serfirâz Aça keff-i deryâ nevâlin eğer
Bizi şükr kim eyledin ehl-i râz Zer ü sîm ile pür olur bahr ü her
Adem zulmetinden virüben necât İde kabzada kabz-ı destin eğer
Atâ eyledin nûr u ilm ü hayât Sipihri idinür sevâbit siper
Kara toprak iken beşer eyledin Şeh-i âlim ü âdil ü dâdger
Virüp akl sâhib nazar eyledin Sitemden zamanında yoktur eser
Cemâline âyînedâr olmuşuz Zübâbe teninde idüp bâdgîr
Mahabbette bî ihtiyâr olmuşuz Düzer peşşe içün müseddes şerir
Kapundan idüd dür kılma zelîl Olur berreye gürg-i hûnî şoban
Mesâlikte fazlını eyle delîl Melâh eylemez kiştzâra ziyan
Yalınuz kemâl olsa hâdî-i râh Şehenşâh ı âfâk şeh Bâyezîd
Olayıdı Îblîs’e ilmi penâh Ola devleti ömri yâ Rab mezîd
Eğer itmeye feyz ü fazlın meded Ana virdüği hüsn-i hulkı Hudâ
Visâline hergiz irişmez ahad Meğer yine nesline virmiş ola
Kılup fazi u feyzini yâ Rab nasîr Hasîb ü nesîb ü şeh-i muhterem
Ben üftâdeyim ol bana destgîr Anın şanına geldi lûtf u kerem
Oluptur bana râhzen dîv-i dun Atâda berâber ana hâk ü zer
Budur olduğum hırs u âza zebun Sehâda müsâvî hasâ vü güher
Koma dilde vaslından ayruk hayâl Kaçup vehm idüp gevher ile güher
Ben a’mâya lûtf eyle arz it cemâl Biri bahre birisi kâna gider
Dirîga gidersem eğer kür u ker Güneştir selâtînin içinde şâh
Ki rütbetle benden yeğ ola hacer Kevâkib gibi şâiridir sipâh
Tecellîye lâyık ola seng-i Tûr İdersem anı medh bin yıl eğer
Dil âyînesi bulmaya mı şuûr Dinilmkte vasfında vardır nazar
Abes halk olunmadı gerçi beşer Eğer vasf iden anı vassâf ola
Bu halkın velîkin çoğı bî haber Dise bahrden katre insâf ola
Kulûbun cemî’inde var gerçi râh Eğer Ascedî’dir ve ger Unsurî
Velî her bir âdemde yok intibâh Göreyidi şâhı buların biri
O lup bana nazm ile inşâ hicâb Dahi şâh Mahmûd’ı itmezdi yâd
Hicâb oldı yazmak eğerçi hitâb Olurlardı bin cân ü dilden ibâd
Velî bu kitâbım ibâdetdürür înâyet iderse velîkin Hudâ
İbâdet kişiye saâdetdürür Kamunun idem hidmetin ben edâ
Cihâda guzâta münâsib kelâm Cemî’ince var kuvvetim kudretim
Gazâya virür lâcerem ihtimâm Dilim bağlamıştır velî zilletim
Ç ü tahrîs ü tahrîz idindim murâd Hele Hak’ka yüz bin sipâs ü minen
Hemin eylemiş gibi oldum cihâd Ki oldum bu sultâna meddâh ben
Behâneyiie âl-i O sm ân’ı hem Ayağına yüz sürmek oldı nasib
Neler kıldılar eyleyelim rakam Yeter bu saâdet olana lebîb
Yazam tâ ki âlemde destân ola Halîfe mürebbâsı itti Hudâ
Bile anları her ki inşân ola Kime virdi Hak virdiğini bana
Ki nice gözedüp rızâ-yi Hudâ Ç ü kıldım şehenşâh-ı devre duâ
îderlerdi din düşmenine gazâ Kılayım bu cilde dahi ibtidâ
Ne sultanlar imiş bile her azîz Kılup Yıldırım Han kitâbım tamâm
Duâ oluna tâ gehî rüstehîz îdem her gazâsında bin ihtimâm
Bu millete bu nesi gibi guzât Virürdi harâc ana Efrenc ü Rûs
Yaradılmadı olalı kâinât Zebûnı idi Nemçe vü Engürûs
Kimi gazidir kimi olmuş şehîd Ne mülk-i Arab kaldı ne hod Acem
Zamâmnda her birisi bir ferîd Ki dest urmadı ol Şeh-i muhterem
Türk Şairleri
803 Beh.

Y oğ idi anın gfibi sâhibkırân «Behlûl Hâfız : Şehr-i Istanbul’den hufffz kısmından
Velîkin ana zulm kıldı zaman ve hutabâ zümresindendir. İsmin tahallûs ider. Hûb
Ulu şehierin düşmenidir guıûr mücevvid-i Kur’an ve seb’ahân-ı hoş elhândır. Kelâm-ı
Ki andan olur ekseriyyâ küsûr kadîmi lâfzen ve ma’nen ma’lûm idinmiş ma’rifet esîri
Bu resme ola geldi kâr-ı cihan ve ilim âşüftesi kimesnedir. Manzum ve mensur bir iki
Olan devlete gırre eyler ziyan parça te’lîfâtı ve hoşâyende ve küşâde ebyâtı vardır.
Bu bir sözdürür gerçi kalbe gelür Bu matla’ anındır:
Meseldir velîkin olacak olur
Zerre veş sergeşteyiz mihrindir ey meh kâmımız
Çü gerdûn-i gerdan da dâim döner
Yerde gökte gün yüzün şevkiyle yok ârâmımız
Kişi ki sipihre çıkar gâh iner
Can gamınla çıktı cânâ ger inanmazsan ana
Bahane oluptur zamân ü felek
Bir nefes tut ağzıma âyîne-i ruhsânnı»
Mukadder olan neyse olsa gerek
Âşık Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
Eğerçi cüzînin dahi dahli var
«Behlûl: Hâliyâ Îstanbulîdir. Ammâ mevlidi etrâfından-
Meşiyyettedir şübhe yok i’tibâr
dır. İmam ve cüz’hân ve hâfız-ı Kur’an kısmının eşrâ-
İrâdet H ak’ındır mürîd öldürür
fındandır. Zu’munca hâfız-ı şehr ve rind-i cihan sûz-i
Bu pend ü mevâiz de bir yoldüıür
dehr geçer. Belki mekteb-i fazlında Mektebî’yi bir tıfl ı eb-
Cefâ gördüği tan mı Şeh Bâyezîd
ced hân ve dîvân-ı eş’ârın levh-i debistan gibi bâzîçe-i
îm âm a neler eylemiştir Yezîd
gûdegân add ider. Ba’z-ı maânîye dokunsa olur. Ve
Bu bir iki gün ömre aldanma han(l^
nâmı şuarâ içinde okunsa olur. Şi’r-i û :
Behiştî kime virdi gerdun aman
Günilerler seg-i kûyin uludı diyu Behlûl’i
Behiştî tariki yaprak: 2— 4
İşiğin taşmı ey meh ne var bir pâre yasdanmış»
B ibliyografya ; Metinde gösterilmiştir.
Haşan Çelebi tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
B ehlûl (Bektaşi şairi) — Hangi asırda yaşadığmı
«Behlûl : İstanbul’dandır. Muallim ve cüzhân ve hâ-
tayin edemediğim Behlûl’ün bir manzumesi Bektaşi Şair­
fız.ı Kur’an tâlib-i irfan kimesne idi. Kabil-i pesend
leri adlı eserde kayıdlıdır (5. 32) Aztnî Baba'nm meş­
hur şiiriyle hemen hemen aynı maalde olan bu nefesi ba’z-ı eş’âr-ı dürerbârları vardır.»
aynen naklediyorum ( Türk Şairleri'nde Aztnî Baba Sicil'de şu kayıd vardır :
maddesine bakınız.) : cBehlûl Ç e le b i: İstanbulîdir. Hafaza-i Kur’an’dan
^ _ I - olup evâsıt-ı asr-ı sultan Süleyman Hân-ı evvelde irtihâl
Âdem’i balçıktan yoğurdun yaptın
eylemiştir. Şuarâdandır.»
Y apup ta neylersin bundan sana ne Bibliyografya- Ltf., Aşk., Hsn., Sel.
Halk ittin insanı saldın cihâna
Behraın (Bey) — XVII nci asrın ilk nısfında y&şa-
Sahp ta neylersin bundan sana ne
yan şairleden Behram Bey hakkında tezkirelerde malû­
Bakkal mısın terâziyi neylersin
mat kayıdlı değildir. Yalnız onun bazı tarih mısralarına
İşin gücün yoktur gönül eğlersin
Âşık Çelebi ve Kafzade F a izî tezkirlerinde rastlamaktayız.
Kulun günâhını tartıp neylersin
Meselâ Lisani'iim 1018 (M. 1609) de vefatı dolayısiyle
Geçiver suçundan bundan sana ne

Katran kazanını döküver gitsin


Mümin olan kullar dîdâra yetsin tarihini söylemiştir. Onun mecmualarda da bazı tarihleri
Emr eyle yılana tamuyu yutsun mevcuddur.
Söndür şu ateşi bundan sana ne Bibliyografya: Aşk., Kfz., Mc.

Sefil düştüm bu âlemde nâçârım B e h ram î (Divan şairi) — 840— 1436 da yazılan Mec-
Kıldan köprü yaratmışın geçerim muatiinnezair'de bir iki gazeli kayıdh olan Behramî’nin
Şol köprüden gsçemezsem uçarım hayatı hakkında tezkirelerde malûmat kayıdlı değildir.
Geçir kullarım bundan sana ne Şairin XV inci asır içinde veya biraz daha önce yaşa­
dığı muhakkaktır, bir manzumesini naklediyorum :
Behlûl dâna’m ider cennet yarattın
Niçe kulları cehenneme attın Gönülde gün yüzün şevki gözümde nûr-i bînâdur
Niçesin âteş-i aşk ile yaktın Zevâl irmeye bir zerre ana kim hûb u zîbâdur
Yakıp ta neylersin bundan sana ne
Senün gözün hayâlinden bedî’ u sihr-i âlinden
B e h lû l (İstanbullu, Hafız) — X V I ncı asır şairlerin­ Maânî vü beyân ehli harâb ü mest ü şeydâdur
den Behlûl hekkında L â tifi şu malûmatı veriyor : Boyuna müşg-i ter dimen hatâ vü ayb ider Ç în î
(2) öl* Boyuna serv ü yâ ar’ar disem tûblden a’lâdur
Vf

Türk Şairleri
Bek. 804

Kadem bas gözlerüm üzre yiri var kaddünün cânâ Ölünce severim kulun olmaya
Ki şâhum serv ayağında bmar başı temâşâdur Gel beni ağlatma güldür Mustafa
Yürek nâr-ı cehennemdür karanu yirde yurd alma
Aşık Bekir ider hâlim yamandır
Hevâsı rûşen uş çeşmüm salınmuş pâk me’vâdur
Aşkına düşeli işim gümandır
Beşer başına ışk irse başarmaz akl ara yirde
Derdini çekeli hayli zamandır
Olur gavffa ider câhil hemîşe zıdd-ı dânâdur
Canım rahat bulsun öldür Mustafa
Kanî ashâb-ı zevk ilte beni ol hazrete bârî
B ek rî (Diyarbakırlı) — Son asır şairlerinden Bekri
Ümîdüm var k-irem ışkun çün esbâbı müheyyâdur
hakkında Ali Emîrî şu malûmatı veriyor (Tşa.) :
Ne peydâ hâverî şemsün önünde perr-i pervâne
«Bekrî : Şehrimiz zâdegânından, şeyhzâdelerden-
Hümânun sayesi irse velî kem peşşe ankadur
dir. Nâm-ı vâlâları Ebu Bekir'dir. Hurûf i isminden mah­
Çözemez dâvudî zülfün zırıhlarmı Behrânii
lasını ihrâc ve ana nisbet olunmağı ihtiyâr ilmiş idi.
Niçün kim sen Süleymân’un katında neml-i şa’râdur
Şeyh Yûsuf-i velî hazretleri ki — Eşrâf-ı silsile-i Adem ü
B e h ra m o ğ lu (Divan şairi) — 840 —1436 da yazılan Havvâ’dan idi — şehrimizin şeyhzâde âile-i mübecce-
Mectnuaiünnezair'de bir iki gazeli kayıdlı olan Behram- lesi bu zât ı âlîkadre mensûbdur. Vüzeıâ-yi izâm-ı sâ-
oğlu’nun hayatı hakkında t«zkirelerde malûmat kayıdlı lifeden İbrahim Hafid Paşa, sâhib terceme Hacı Bekir
değildir. Şairin XV inci asır içinde veya daha önce yaşa­ Bey, mîrimirân-ı kirâmdan Osman Nuri Paşa merhum­
dığı muhakkaktır. Bir manzumesini naklediyorum : lar gibi üç aded edîb-i hasîb ve şâir-i sâhib dîvan,
Şehâ tâ g-amzenün can menzilidür veliy yi mişârünileyh hazretlerinin ahfâd-ı muhteremle­
Ol ohdan yüreğüm kan menzilidür rindendir. Müşârünileyhimden başka şeyhzâde âile-i
İmâretdür ezelden dil serâyı mükerremesinden daha bir hayli edib fâzıl necîb zât­
Harâb olmaz ebed can menzilidür lar ve umûr-i hükümeti mihver-i lâyıkında idâre eden
Perî peyker dulanma gözlerümden muktedir memurlar yetişmiştir. Müşârünileyh Hacı Bekir
Senün dür sanma insan menzilidür Bekrî Bey evkatını tahsîl-i maârif ve kemâlâta sârif
Görüb lâ’lün dürin deryâya döndi şi’r ü inşâ ile müteârif, etvâr-ı hükümete vâkıf idi.
Gözüm lü ’lû vü mercan menzilidür Defaâtla Diyâr-ı bekir mütesellimliğinde bulunan Şeyh
Hilâlünden saru çekdükce kavsi zâde Mehmed Bey merhûm ile vâli Behıam Paşa miyâ-
Sanuram bedr-i tâban menzilidür nesinde vâki’ olan muâraza ve mücâdeleler 1234 (M. 1818)
R akibin dîve benzer işiğünde senesinde şehrin muhâsarasmı intâc itmesi ve nihâyet
Sürüb g-itmez Süleyman menzilidür 1235 (M. 1819) senesinde galebenin vâli tarafında kal­
Gözün küfrine Behramoğlu virdi ması üzerine kendileri firâr ederek mâlikâne ve timâr
Gönül gerçi ki îman menzilidür ve mukataaları zabtolunmuş idi. Müşârünileyh ol sırada
Elbistan ve Meraş cihetlerine firâr ve ihtifâ eyledi. Meraş
B ekir (Sazşairi) — Çankırılı Bay Talât Onay’daki
kaiınmakamı Fevzî Paşa’nın hezl ü mezâha mâil şuarâ-
bir mecmuada kayıdlı bir koşmasını naklettiğim Âşık
dan olup sadrı azam Derviş Mehmed Paşa’nın akribâ-
Bekir’in hangi asırda yaşadığını kat’i olarak söyleye­
sından olduğunu haber alarak memnûn olmuş ve mü-
meyeceğim .
şârünileyhin :
— Koşma —
Kimedir şivesi dehrin bu stiğnâsı ifime
Gelir geçersin de selâm virmezsin Ya ifime nâz ü edâsı kuru gavgası itime

Ne suçum günahım bildir Mustafa matlalı gazelini elde ederek yine o vadîde
Ben ağlarım sen hâlimden bilmezsin
Çekemem minnet-i pâşâ vü müseilimleri ben
Akan çeşmim yaşın sildir Mustafa
Satarım elbisemi atlas u dibası kime
Yârin bahçesinde gülleri tâze Beytini hâvî tanzim eylediği gazeli ahvâl-i sûziş meâlini
Yadlara bakarsm gözleri süze hâki bir arizaya leffen Fevzî Paşa’nın divan kâtibi
Anladım o kadar meylin yok bize Ayıntab hinedânından vs erbâb-ı şi'r ü inşâdan Râşid
Hemen beni derde aldır Mustafa Bey vesâtetiyle takdim eyledi. Paşa derhal kendisini

Yârin bahçesine yadlar girmesin da’vet ve hürmet ederek gece gündüz zevk u safâ ve

Dost elinde gonca güller solmasın müşâare ve munâzara-i dilküşâ ile imrâr-ı evkat eyle­

Seni yadlar ile gözüm görmesin diler.

Kanım helâl olsun öldür Mustafa Kimsenin kandilini subha çıkarmaz rüzgâr

Çıkar hançerini sinem delmeye Mısraının hükmü zâhir olarak bir müddet sonra Fevzi
Ayağın tozuna yüzüm sürmeye Paşa hastalanmış ve 1238 (M. 1822) senesinde vefâtı
Türk Şairleri
805 Bek.

vuku’ bulmuştur. Mîr-i muhterem Muş muhâfızı Emin pek dilküşâ bir şekle girdi. Bir de kapu uruldu. Hacı
Paşa tarafına can atarak : Bey’in kapuda olduğunu haber verdiler, O meclis-i muh­
Geç Mer’aş’ın yaylasını teşem derhal nümûnenümâ-yi mâtem oldu. Muganniler
Dilden bırak sevdasını nereye saklanacağını şaşırırdı. Ahibbâ birbirine bakup
Muş'un da gör sahrasını düşünürdü. Hacı Bey kemâl-i vekar ile yukarıya çıktı.
Takdim içün yaz bir eser
Cemiyetimizi şahsımızı gözden süzdü. İltifât ederek pek
Beytini hâvî bulunan kasîde-i belîgasmı tanzim ve m^mnûn oldum. Aralıkta böyle nâmuskârâne eğlenmek
takdîm eylemiştir. Bir iki sene kadar mazhar-ı ikrâm te lâzımdır. Zîrâ musikî gıdâ-yi rûhtur dedi. Her keşte
ve i’zâz olarak imrâr-i evkat eylemiş ise de Emin Pa-
alâim-i meserret zuhûra. geldi. Andan Seyfo’ya hitâb
şa’nm dahi fermanh olması üzerine oradan da savuş­
ederek SeyfullahAğa makam ı sabâda olan şu şarkıyı :
mağa mecbur oldu. Cânib-i Mısır’a azîmet eyledi. Meh-
med Ali Paşa mensûbîninden âtiyütterceme Fethîzâde Güzel olan halim olur
Tabiatı selim olur
Sa’dullah Saîd-i Am idî delâletiyle vâli-i Mısır Meh-
Aşıkına teslim olur
med Ali Paşa kendisini huzûruna kabûl ve iltifat eyle­ Gel unutma bu demlen vay
dikten başka nukud-i vâfire ihsân eylemiştir. Semâhatte
Hâtem gibi bir zât olduğundan Mehmed Ali Paşa’nın pek severim okuyuver dedi. Mîr-i muhteremin « Gel
ibzâl eylediği iltifâtm şükrânesi olmak üzere Paşa’nın unutma bu demleri » ta’biriyle nutk ârâ yi hitâb olma­
ihsâtı eylediği meblâğın kâffesini oradaki huddâm ve sından gençlik zamânını tahattur ederek inbisât ı kalb
derbâna îsâr eyledi. Böyle bir sehâ-yi nâdir-ül-vuku’ hâsıl eylediğini hisseyledik. Muganni Seyfo’nun hiç
Mehmed Ali Paşa’nın istiğrâbını câlib oldu. Tekrar memûl etmediği Seyfullah Ağa ta’bîrini işidince bir
huzûruna calb ederek taleb ve maksadını sormuş. Ziyâ- kendine bir de etrâfa baktı. Artık meclise sığmayacak
ret-i farîza-i haccı ifâdan sonra bir müddet Ravza-i bir hâle geldi. Öyle negamât-ı gûnâgûn icrâ eyledi ki
mutahhara-i cenâb-ı Peygamberîde mücâveret ârzûsunu kendimizi gûyâ ki başka bir âlemde zanneyledik.
dermiyân idince be-tekrâr i’tâ-yi nakdîne-i fırâvân ile Andan makam-ı Arazbar’da :
matlûbunu is’âf eylemiştir. Tavâf-ı Beytullah ve ziyâret-i
Ne bu m:nzil ne bu gitme
ravza-i mutahhara-i hazret-i Habibullah ile müşerref ola­
Ne bu bülbül ne bu ötme
rak bir sene kadar Medîne-i münevverede mücâvir kal­ Bana leyli medhin itme
dığı halde şeyhzâde erkânının afv ü ıtlâkı irâdesi, sâniha Ben esîr-i zülf-i yârım
pîrâ yi sudûr olduğundan Derseâdet’e azîmet ve oradan
me.nleketine avdet eyledi. Şeyhzâde Mehmed Bey Di- şarkısını emr etti. Bundan da mîr-i muhterem meclisi­
yâr-ı bekir mütesellimliğine ta’yîn olunduğundan müşâ- mizi sıkmaksızın kalkup gideceği beşâretini istifhâm

rünileyh dahi inzibât-ı memlekete memûr oldu. Hüsn i eyledik. Filhakika fasıllar bitince her birimize ayrı ayrı

idâreye muvaffak olarak imrâr-ı evkat-ı hayât eylemekte iltifât ettikten sonra rûh-i revân gibi vedâ’ edüb gitti.

olduğu hâlde 1250 (M. 1834) hududunda lûberâh-ı sem- Mîr-i muhteremin tabîat-ı şiriyyesi merdânedir. Mutarrâ

t-i ziyâfethâne-i beka olmuştur. Mîr i müşârünileyh gazelleri rûhnevâz tercîât tesdisât mukattaât ve kaside­

Mutallak-ul-lisân, mebsût-ül-keiâm bir edîb-i sehâvet leri vardır. Şuarâ-yi eslâfa nazireleri ve muâsıiin ile
ittisâm idi. Doğru söz söylemekten çekinmez, ve söy­ müşâarası kesirdir. Şu nazireler o kabil âsârındandır ;
lediği sözden dönmez idi. Üstâd-ı ekremim Şa’ban Kâ-
— Nabî-i Ruhavî —
mî efendi hazretleri der ki 1233 (M. 1817^ târihinde
henüz on üç yaşında iken câm i’-i kebîrin havz-ı vâsi’- Koymadı arz itmeğe dildâre bir harf-ı niyâz
inden bir gün abdest alıyordum. Müşârünileyh te bir Bülbüle sehv itmişiz feryâda ruhsat virmişiz
tarafta durmuş idi. Aldığım abdeste dikkat ettikten
— Bekrî-i Âmidî —
sc^nra, tevcih.i hitâb ederek — Hocazâdem bilmem se­
nin o kâküllerini mi yoksa aldığın şu abdesti mi seyr Taşlasun sıbyan bizi sûk-ı melâmette bu gün
edeyim dedi. Derhal oradan doğruca berber dükkânına Kendimiz lâyık görüp etfâle ruhsat vermişiz
varup kâkülleri tıraş ettirdim. Bir kaç gün sonra tesadüf
— Lebîb-i Âmidî —
ettikte beyân ı memnûniyet eyledi. Vâlid-i ekremim der
ki memleketimizde Arabtaş mahallesinde Seyfo (Sey- Mihnetim ebnâ-yi asra hep tehâlüften gelür
fullah) isminde bir hânende var idi. Cenâb-ı Hak letâ- Kalmasun âhım cihanda şermime iz’ânıma
fet-i sadâyı vefenn-i bedî’-i musikinin ilmi ve amelîsin­
deki üstâdiyeti gûyâ ki bu mugannide hatm etmiş idi. — Bekri —
Bir kaç genç ahibbâ bir araya toplandık. Seyfo’dan bir
gece içün va’d aldık. O gece tenhâ bir meclis tertîb, sair Hûn-i dil lâht-ı ciğer kıldım müheyyâ bezmine
bazi sâzende ve hânendeler de celb ettik. Meclisimiz Söyle ol hûnîye gelsün da’vet.i ahzânıma
Türk $airleri
Bek. 806

— Re’fet-i atîk — — Bekrî —

Bezm-i hecrinde senin hûn-i ciğer nûş itmeğe Sâki-i gülçehresiz virmez safâ âşıklara
Bu dil i aşüfte bir peymânedir sensiz bana Dolsa gülgûn bâdelerle eylese cevlân kadeh

— Bekrî - — Emîrî —
Bezm-i nûşânûşta mînâ değildir devr iden
Aks-i rengârengi virdi başka revnak meclise
Hûn-i dil dolmuş döner peymânedir sensiz bana
îtti tâvûs-i mülemma’ per gibi cevlân kadeh
— Şeyhzâde İbrahim Hafıd Pâşâ-yi Âmidî —
— Bekrî —
Bir kitab koltuklamış gfördüm Hafîdâ zâhidi
Dembedem firkat salar ma’şûk u âşık beynine
Çıkmadı zannım gibi zîr i begalde çıktı haç
Mel’anettir anladım etvâr-ı bed peymân-ı çerh
— Bekrî -
— Emîrî —
Firkatinle bî mecâlim ey tabibim gel yetiş
Küre şem’-i rfışenâ bînâya bahşeyler asâ
Unsur-i zâtiyyem itmez bir biriyle imtizâc
Mevkiinde eylemez bir kimseye ihsân çerh
— Nazîf-i Amidî vâlid-i Said Paşa —
— Bekri —
Hasretinle eşg-i hûnînim ki rîzân oldı hep
Katre katre düşti hûnin gözyaşım sahrâlara
Sûbesû bahr-i gamın emvâcı tûfân oldı hep
Hep sirişgim tohmudur bitmiş uyanmış lâleler
— Bekrî -
— Emîrî —
Rahm it ey zâlim yeter hecrinle yaktın bağrımı
Neş’etinde hâl-i hûnîn-i cihânı anlamış
Âh-ı cansûzum gören giryân ü nâlân oldı hep
Dâğdâr olmuş bütün kana boyanmış lâleler
—Şeyhzâde Osman Nuri Paşâ-yi Âmidî —
— Bekrî —
Nîk ü bed her ne gelürse ol gül-i nevresteden
Eyleyen mahzun beni dünyâda şâdân olmasun
Câna minnet add idüp ceyb-i kabûl-i câna at
Dembedem kan ağlasun âlemde handân olmasun
— Bekrî —
— Emîrî —
Rahş-ı iştiğnâya çiğnetme rehinde âşıkı
Kûy-i cânanda benimle itme gavga ey rakîb
Sür rikâb-ı adi ile şâhım bugün dîvâne at
Ihtirâz it kim harîm-i K â’be’de kan olmasun
— Şeyhzâde Osman Nûrî Paşa —
— Bekrî -
Zîr-i hatt-ı lâ’l i nevhîzinde gördüm leblerin
Ah ü feryâd ittiğim her şebde ben ey mâhrû
Lâ’l konmuş dest-i kudretle zümürrüd kânına
Görmedir bir kerre ancak günde dilhâhım seni
— Bekrî —
— Emîrî —
Gâh olur dil ucb ile şâhâne itmez serfürû
Cünd-i ervâh-ı ricâl-ül-gaybı huddâm eylerim
Geh zarurî ilticâ eyler adû-yi canına
Eylesem vird-i münâcât-ı sehergâhım seni
— Muharrir-i hurûfun bazı nezâiri —

Muş muhâfızı Emin Paşa’ya verdiği râiye kasidesinden


— Bekrî —
bir kaç beyit tahrîr olununr:
Söyleşüp çok mâcerâ yâr ile oldum sîne sâf
Ey hâme-i mu’ciz eser
Ba’dezin va’d i vefâdan kâmyâb oldum bu şeb
Gencîne-i ilm ü hüner
— Emîrî — Sende nedir bunca keder
ît vâdi-i gamdan güzer
Hoş gelür şimdi bana bîdârhktan meyl-i hâb
Hâb içinde vâsıl-ı lûtf-i hitâb oldum bu şeb Şâirlere hemrâh idin

- Bekrî —
Üstâd-ı dil âgâh idin
Milk i suhande şâh idin
 şık.ı sâdık isen itme cedel ağyâr ile
Mahkûmun olmuştı suver
Merd-i dânâ eylemez nâdân-ı bedhûlarla bahs
Şimdi neden hâmûşsun
— Emîrî —
Böyle niçün bîhuşsun
Mâh olur mı mihr-i âlemtâb ile hemkevkebe Zannım budur serhûşsun
Şûh-i nev hat itmesün hûbân-ı bîmûlarla bahs Nûş eyledin câm-ı kader
Türk $airlerî
807 Bek.

Benden hele itme ümîd Yâr ile gitsün gönül H ak’ka emânet vermişiz
İbrâm ile olmaz müfîd Nâleye teblîğ içün yâre risâlet vermişiz
Yıktı beni çerh i anîd Gerden-i ikbâle urdum tavk-ı zencîr*i cünun
Gam kaplamıştır serteser Mahbes-i dilde yine aşka melânet vermişiz
Ta’n-ı ağyârı kabûl ittik melâmet ehliyiz
Çend sâldir mest olmuşam Söyleyin etfâle taş atsun icâzet vermişiz
Bâlâ iken pest olmuşam Gark içün cism-i cünûn etvârı firkat demleri
Şöyle zeban best olmuşam
Ağlasun subh u mesâ didem ki ruhsat vermişiz
Gelmez dile mazm-ı hüner
Hüzn ü âlâm-ı firâk-ı yârı ittik iltizâm
Zevk-ı vasl-ı yâr içün âğyâra nevbet vermişiz
Devran beni kıldı sefîl
Tâcir-i kâlâ-yi derd oldum o cânan bâyi’i
Beyn-elenâm oldum zelîl
Bekriyâ bâzâr-ı aşka gör ne ziynet vermişiz
Her hâlime Rabbim kefîl
Bekrî’nin Rami Paşa'ya. vücude getirdiği tesdisin
Eyler meded ol dâdger
tamamı bir mecmuada kayıdlıdır {Mit. Alm . K. M z.
Bir gün olur yümn iktiran Mc. No. 600) .
Subha irer elbet şeban Bibliyografya ■
. Tşa.,Mc.

Dânendedir halk-ı cihan B ektaşî (XVII nci asır şairlerinden) — XVII nci asır­
Her sâmın encâmı seher da yazılan bendeki bir mecmuada başhk ve mah-
lâsıyle bir gazel kayıdlıdır. Şairin Molla’dan kasdettiği
Gelmiş dile ye’s ü nedem
zatın Mevlâna Celâleddin olmak ihtimali bulunduğu gibi,
Bir âli himmet isterem
-uzak bir ihtimal ile- Hacı Bektaş Velî olması da müm­
Lûtf eyle ey kilkim bu dem
kündür; yalnız, gazelde katiyen Bektaşıhk neş’esi
Bir nazm kıl pâkîze ter
görülmemektedir. Ve ihtimal ki şairin ismi Bektaşi değil

Vasf-ı Emin Paşa ola de Beğdaşı’dır. Gazeli aynen naklediyorum :

Medhiyle defterler dola Fakr ile yüri pâdişeh-i mülket-i dîn ol


O l vech ile Bekrî bula Azâde olup kayd-ı alâikten emîn ol
Maksûduna anda zafer Şâd olma sürûrma cihânın sakın ey dil
Gülmek diler isen gam-ı aşk ile hazîn ol
Oldur zamânın hâtemi
Baş eğme varup pâdişeh-i devr-i zamâne
Deryâdilânın ekremi
Gel derğeh-i Molla’ya dönüp abd-i kemîn ol
Pâşâlarm hem efhami
Bu dâr-ı cihanda nice bir cürm ile isyan
Zâtı anın yektâ güher
Bir pîr eteğin tut yüri var H ak’ka yakîn ol

İhsân ile vâlâ kerem Bekdâşı fenâ atlasını giyme bu çerhin

Hâtem g-ibi hasm-ı direm Var tekye-i aşk içre soyun postnişîn ol

Asrında hem sâhib himem B ektaşî (Sazşairi) — XVII nci asır içinde yaşadı­
Düşkünlere hem sâyeger ğı tahmin edilen Bektaşî’nin bir koşması, Murad IV.
zamanında yazılan bir mecmuada kayıdlıdır (Bay Talât
Dârâ haşem Rüstem meniş
Onay'da). İsminden de anlaşıldığına göre Bektaşi tarikatı
Asaf şiyem Safder reviş
mensuplarından olan bu şairin bu manzumesini aynen
Pek sehidir ana her iş
naklediyorum :
Savletledir bir şîr-i ner

Râmi Paşa merhûmun tesdîs eylediği gazel-i meşhû- Elâ gözlüm senden cüdâ düşeli
runun son kıt’ası budur: İki gözüm yaşı sel oldı yetiş
Bu serseri aşk oduna pişeli
Akîm-üt-tab’a sûd itmez recâmendânın ibıâm ı Geçti gitti ömrüm yel oldı yetiş
Sehâ erbâbının mebzûldür eltâf ü ikrâmı
Fenâsm anlayan almaz göze bu heft ecrâmı Ben dahi bilmezem kendimi noldum
Salâtîn-i selef Bekrî bıraktı bunda ârâmı Derd ü mihnet ile sarardım soldum
cMücevher tâc-ı devlet kimseye sûd itmez ey Râmî» Engelin elinde bîçâre kaldım
«Niçe şâhân-ı dehrin çeşmi ol efserde kalmıştır» Varacağım yollar bel oldı yetiş

Şu âtîdeki vezin ve kafiyede bâdâm-ı dümağz gibi Ya ne hâsıl olur hatır yıkmadan •
iki s^azel-i belagat pîrâları olduğundan biri tahrîr olundu: Gözüm yaşı karâr itmez akmadan
Türk Şairleri
Bel. 808

Rakiblerin sitemini çekmeden B eliğ (Bucakhzade) — XVIII inci asır şairlerinden


Bu elif kaddimiz dal oldı yetiş Beliğ hakkında Salim şu malûmatı veriyor :
“Beliğ Bucakiızâde çelebi; Nâm-ı vâlâları Mustafa’dır'
Arifler sırrını dimez naşiye Mehâdîm-i kirâından tarîk-ı ulemâ-yi a’iâmda Rumeli ka-
Belki rakiblere haber taşıya dıaskerliğiyie ikrâm olunup sene 1110 fM. 1698)târîhin-
Son pişmanlık fayda vermez kişiye den mukaddemce gûşenişîn i sarâ-yicinân olan pîr-irûşen
Gönül bir gayriye kul oldı yetiş zatnîr Bucaklı Ahmed efendi merhûmun ferzend-i erce-
mendi olup mahâdim-i kirâma muhtas olan mülâzemetle
Bir kâtib bulmadı derdini yazar âlem-i sigarlarında ikrâm olunduktan sonra ibtidâ hâriç
Yollarda zincirin sürüyüp gezer elli ile kendi pederleri nâmına olan medrese ile dâhil-i
Ârif olan kılsın hâlime nazar tarîk olup mesrûr u handan ba’dehu hareket i hâriç ba’-
Bektaşî derdinde del-oldı(l) yetiş dehu 1115 f"M. 1703^ senesi ibtidâ dâhil ile Mimar Sinan

B eliğ (Abdullah) — XVIII nci asır şairlerinden Be­ medresesine ba’dehu bürheten min-ez zaman hareket-i dâ­

liğ hakkında Şeyhi «Vakayiülfuzalâ» da şu malûmatı hile şitâbân olmuş iken ömr-i azizleri seyr-i gûşe-i merâma
küncâyiş pezîr olmadan sene 1117 (M.1705)ramazanında
veriyor :
«Abdullah efendi ibn-i Mehemmed : Dârüssaltanatil- intikal ve dâr ı fanâdan genc-i rahmet-i rahmâna irtihâl
a l i y y e i mahmiyye-i Kostantınıyye’den zuhûr ve Kirişçi- eyledi. Hâhişger-i envâ’i maârif bir mahdûm-i zekî ve

zâde Hâfız Abdullah efendi dimekle meşhûr olmuş idi. ârif idi. Ömr-i nâzenîni müsâid-i tahsîl i kemâl ve irfân

Ba’de tahsîl il-isti’dâd ulemâ-yi kirâmın birinden mülâze- olsaydı az zamanda müşârünbilbenân olur idi. Yine o

metle ber murâd olup devr-i merâtib ve ahz-i revâtib kadarca vakitte zât-ı sütûde cenâbı bir haylice maârif

iderek kırk akçe medreseye vusûl ve andan dahi ma’zûl iktisâb etmiş idi. Eş’ârı eğerçi öyle bisyâr değildir

olduktan sonra sâlik-i semt-i kazâ ve mâlik-i ezimme-i Feammâ nâdiregûyi belâgat bir mahdûm-i sâhib tabiat

hükm ü imzâ olmağla kuzât-ı Mısrıyye zümresine dâhil idi. Bu güftâr cümle-i âsârındandır:
—Gazel—
olmuş idi. 1128 (ıVI. 1715)cümâdilâhiresinin yiğirmi beşinci
günü İstanbul’da fevt olup Silivrikapusu hâricinde defn Ruh-i pâkine cânâ mâh-ı enver(I)dâğ ber dildir
O hâl-i gerden-i sîmîns anber dâğ ber dildir
olundu. Bu şiir güftârındandır:
Serin sevdâya virmiş Kays veş tutmuş beyâbânı
Zülfün göricek cânâ tûl-i emele düştüm
O rûy-i âteşîne lâne-i ter dâğ ber dildir
Geçtikçe o vâdiden semt-i kesele düştüm
Nola dil dâğ-ı pür sûzını izhâr eylese zira
Ağlardı iki gözüm hâr-ı gam-ı hasrette
Oül-i ruhsâre-i cânâne diller (2) dağ ber dildir
Gül yüzüni sultânım gördükte güle düştüm
Aceb mi yaksa nâr-ı hasret ile sinesin her dem
Dil virdigimi sana agyâre duyurmuşlar
Ki hâl-i müşgbû-yi yâre micmer dâğ ber dildir»
Esrâr-i demin hayfâ fâş oldı dile düştüm
Efsürde dimfig iken bezminde o sâkînin Safayî tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır:
Öptüm elin ayağm çektim açıla düştüm “ Belîğ: Nâmı Mustafa’dır. İstanbul’dan zuhûr itmiştir.
Bâzâr-ı mahabbette çok bey u şirâ ittim Mevâli i kirâmdan Mekke-i mükerreme kazâsmdan mun-
Gönlümce B eliğ Ş im di ben bir güzele düştüm.) fasılan fevt olup Örkezâde dinmekle meşhûr olan Bu­
Salim, tezkiresinde şu kayıdlar vardır: caklı Ahmed efendi’nin mahdûmudur. Evâil-i hâlinde
«Beliğ: 01 zât-ı pür intibâhın nâm-ı nâmîleri Abdullh’- tahsîl-i maârif idüp mehâdîm-i kirâma mahsûs olan mü-
tır. Tahsîl-i destmâye-i irfân ve kesb-i maârif i firâvan- lâzemete nâil olmâğla tarîk-ı tedrîse dâhil olup refte refte
dan sonra mülâzim ve kırktan munfasıl olduktan sonra kat’-ı merâtib-i mu’tâde iderek 1117 (M. 1705^ hudûdun-
Anadolu kaleminde Mısır kalemi menâsıbına muttasıl ol­ da âzim i merhale-i beka olmuştur. Asrın şuarâsından
muşlardır. Asrın şuarâsından bir tüti-i şekeristân-ı Mısır-ı hoş sohbet ve sâhib tabîat bir mahdûm-i melek haslet
belâgat bir pür gû şâir-i hoş tabîattir. Bu güftâr-ı olup bu bir kaç beyt-i ra’nâ ol şâirin âsârından nümû-
dilpezîr âsâr-ı dürerbârından olmak üzere tahrîr olun­ nedir (3) „
muştur: Belîğ tezkiresinde şu kayıdlar vardır:
Nice bu dil heves-i vasNı dilrübâ itmez “ Belîğ: Örke Ahmed efendi’nin mahdûmu Mustafa
O şûha sıklet olan matlabı recâ itmez» efend’dir ki teşrifinde vâlidinden mûlâzim olup 1117
(M. 1705^ de ta’ne i tâûndan ketân-ı vücûdu fersûde-i
Sicil'de şu kayıd vardır:
merk oldu. Vefatına ÜlfetVmn târihidir
«Belîğ Abdullah efendi Hâfız kirişcizâde: Mısır kuâz-
«jSC. Vj>
tından olup 1128 (M. 1715) vefât eylemiş ve Silivri kapu-
sunda defn edilmiştir. Şuarâdan idi„ (1) Ruh-i pür tâbına mâh-ı münevver: uüsha
^ B ibliyoğrafya ; şky. ş„ sim., Sd. (2) Gül-i ruhsâr-ı cânâne gönüller: nüsha
(1) Safayî’nin örnek olarak kaydettiği şiir Salim tezkiresinds
(1) deli oldu yerine . yazılı olandır.
Türk Şairleri
809 Bel.

S/a7’de şu kayıd vardır." liğinden bahsediyor. "


«Beiîğ Mustafa efendi(Örkezâde^: Ahmed efendi’nin Oüldeste'mn sonuna ilâve edilen tercümei halde de
mahdûmudur. 1086 fM. 1675) da teveliüd eyieyüp 1117 bu hususta şu kayıdlar vardır;
(M. 1705) ramazanının on yedisinde mat’ûnen vefât eyle­
“ Pederleri İbrahim efendi, âzim i dârüsselâm olduk­
di. Emîr Buhârî’de medfundur. Şair idi.»
ta yerlerine mescid-i mezkûrda imâm ve Sultan Emîr
Bibliyografya . sim., Sfy., Blg., Sel. efendimiz hazretlerinin imâret-i âmireleri
meşîhati ile makdilmerâm olup Bursa’da vâki’ müfet-
B eliğ ( BursalI ) — XVIII nci asrın değerli şairle­ tiş-i evkaf-ı Haremeynişşerîfeyn mahkemesinde hizmet-i
rinden Beliğ’in asıl adı İsmail’dir. Şahin Emirzade lâka- kitâbet ile güzârende-i leyâlî vü eyyâm olmuşlardır. >
biyle şöhret kazanan İbrahim efendi’nin oğludur. Biz­
Beliğ’in 1114 ( M. 1702 ) yılından evvel çok kısa
zat şair de Giildeste'de, « Esseyyid İsmail Beliğ ibn-i
bir müddet Tokat’ta naiblik ettiğini de vücude getir­
Esseyyid İbrahim Elma’rûf beynel-akran be-Şahin E- diği Sergüzeştname adlı eserinden öğrenmekteyiz.
mîr zâde » künyesini kullanıyor.
Hayatına âid etraflı malûmatımız olmayan Beliğ’in
Matbu Güldesie'nin sonuna ilâve edilen tercümei hal­
vefatı Ram iz’& göre 1142 ( M. 1729 ) dedir. Sicil sahi­
de deniliyor k i :
bi de “ 1142 ramazanının yirmi ikisinde fevt oldu „
« Hazret-i Emîr medresesi müderrisi sahhâf Süley­
diyor. Fatin tezkiresinde ise yanlış olarak şairin «1143
man Hâlis efendi’nin Bursa’ya müteallik kitâb ı Ve/e-
( M. 1730 ) sâli hilâlinde » öldüğü kayıdlıdır.
ya^’iyle Güldeste’nin zeyli olan ve Eşrefzâde Eşşeyh
Süleyman H âlis'm şu vefat tarihi onun 1142 de öl­
Ahmed Zıyâüddin efendi’nin mahsûl-i hâme*i belâgat
düğüne kuvvetli bir delildir:
alâmeleri bulunan Giilzâr-ı Sulâhâ ve Yejeyât-ı urafâ
nâm eserlerinde beyân olunduğu veçhile müellif i mû- Fahr-ı erbâb-ı belâgat âsâr
mâileyh Beliğ efendi’nin pederleri Seyyid İbrahim ve Ya’ni ol seyyid-i metndûh şiyem
Söylemişti niçe eş’âr-ı beliğ
Şahin Emîr zade iâkabiyle yâd künende-i her garîb ü
Eylemişti niçe âsârı rakam
mukîmdir. Mûmâileyh İbrahim efendi’nin pederleri dahi
Ömri mecmûaimm âlemden
Mehmed Şahin efendi olup kendüleri mahrûse-i Bursa - Kesti evrâkmı mikrâz-ı adem
da Emânetçi mahallesi mescid-i şerifinde imâm veşem ’-i Akıbet mürg-i revânı oldı
mihrâb-ı izz ü ihtirâm olarak sâhib-üt-terceme Nal- Aşiyansâzi i gülzâr-ı kıdem
band mahallesinde ve kavl-i dîgere nazaran mezkûr Qûş idince didi H âlis târîh

Emânetçi mahallesinde 1079 ( M. 1668 ) sene-i seniy-


ye-i hicriyyesinde gehvâre zîb-i şühûd olmuşlardır. * — 1142 —
Beliğ, kuvvetli bir tahsil görmekle beraber ehem­
5/^:i/’de şairin Bursa’da Çatalfırın’da, Güldeste ile
miyetli mevkiler işgal etmiş değildir. Safayî, onun “ E-
OsmanlI m üellifleri'nde de aynı mevkiin diğer bir adı
vâil-i hâlinde tahsîl-i maârif-i bîşümâra sa’y ederek
olan Yeniyer’de medfun olduğu kayıdlıdır.
ilm ü kemâl ile ma’mûr bir şâir-i meşhûr iken maîşet
Tezkirelerde şairin muhtelif eserleri mevzubahs edil­
husûsunda gerdiş-i eyyâm çendân ber vefk ı merâm
mektedir. Snfayi, bu hususta şunları kaydediyor :
olmayup mahrûse-i Bursa’da meşîhat-ı imâret ve hid-
“ Ol tûtî-i şekeristân-ı belâgat ve ol bülbül-i nağ-
met-i kitâbet ile kanâat» ettiğini söyliyor. Salim , « ol
meperdâz- 1 gülistân ı siyâdetin çekîde-i kalem-i mu’ciz
şehr-i bî bedelde müfettiş kâtibi ve gâh gaile nâibi o ­
rakamı olan âsânndan Sergüzeştnâme ki ünfüvân-ı cevâ-
lurlardı. Sipihr-i lâcüverdgûnun atlas-ı âteşîn reng-i
nîde vâki’ olan hâlât-ı keyfiyyet-i aşk u mahabbeti
câhı şöyle dursun bu dehr-i denînin bir füls-i ahmeri-
inşâ-yi sûziş edâ ile keşîde-i sahîfe-i beyân itmiştir. Ve
nin bile hisâb ü kitabı ferdâ-yi kıyâmette bâdi-i ısfırâr-ı
dahi ol yekketâz-ı meydân.ı ma’rifet yüz aded Hadîs-i
rûy i hacâlet olmaktan gayrı bir kârı müeddî olmaya­
şerîf i sahîh mazmûnun ma’nâ-yi şerîfini birer beyt-i
cağı derûn-i pür kanâatlarında istikrâr bulunmağın ol
lâtîf ile edâ idüp üiil-i sadberg deyu nâmzed itmiştir.
şehr-i pür behcette Yeşil imâret meşihat kitabeti ile
Ve dahi mahrûse-i Bursa da hadîka-i hüsn ü behcetten
kanâat idüp anınla evkatgüzâr idi » diyor. Ramiz,
feyz-i letafet ile keşîde bâlâ olan mahbûbân-ı tâze re-
“ Evâil-i hâlinde tahsîl-i ilm ü kemâle iştigal ile vâsıl-ı
sânı medh ü tavsîf iderek üç cild mikdarı nazm u nesr
mertebe-i kemâl oldukta meâli mir’ât-ı hâ­
ile Şehrengîz tahrîr itmiştir. Hakka ki her bir mahbû-
linde nümâyân ve dünyâ-yi denînin reng ü âline ve
bun ism ü resmine münâsib ebyât-ı pür nikât tahrîr it­
sipihr-i kecrevin elvânına adem-i rağbet ile mahrûse-i
mekle makale-i evvelinde Kazzaz Dede nâm mahbûb-i
mezkûrede Yeşil imâret meşîhat ve kitabetiyle gûşegîr-i
zaman hakkında nazm ittiği ebyât bu mahalle tahrîr
kanâat » olduğunu yazıyor. Fatin, “ Mahrûse-i Bursa
o lund u:
muaccelât nezâreti kitâbeti hizmetine nâil » olduğunu
zikrediyor. Sicil sahibi ise şairin imaret ve evkaf kâtib- — Der hakk-ı Kazzaz Dede —
52
Türk Şairleri
Bel. 810
Eylese çe m-i siyahiyle nigâh - III -
Diyeler tekyede Allah Allah
Visâ'-i yâ e hat-ı müşgbâr olur bâis
Malka-i zikre girüp leyi ü nehâr
Şürû’-i işrete evvel bahâr olur bâis
Âşık-ı zân dolandırsa ne var
Remâd iderse sipihri aceb’ mi şu’le-i âh
Kim ki serrişte vire ol yâre
Zuhûr-i âteşe kemter şirâr olur bâis
Çıkarır ipliğini bâzâre
O kırık câme ile teng kabâ _ IV -
Kırığı olsa bütün halk sezâ Ne tarh-ı vefk ı müselles ne intisâb iledir
Visâl-i yâre vesile şerâb-ı nâb iledir
Ve dahi medfen i evliyâ-yi izâm olan şehr-i behişt âsâ-yi
Şüküfte goncaya düşmüş seherde jaledir ol
Bursa’da hîn-i fetihten tahrîr-i kitâba gelince zuhûr iden
• Beliğ sanma lebinde o şûhun âbiledir
meşâyih ve ulemâ ve şuarâ ve erbâb-ı maârifin terccme ve
âsârların gürûh güruh cem’ ü tahrîr \âüpOüldeste-i Ri- - V _

yâz-ı irfan ve vefeyât-ı dânişverân-ı nâdiredân ismiyle mer- Sahn-1 gülşen sensiz ey gülçehre külhandır bana
Künc-i külhan yîd-ı ruhsânnla gülşendir bana
sû n bir kitab ki elhak eser-i mergub-üt-tarh ve bedî’-ün-
nizâm ve bir mecmûa-i lâtîf ve pesendîde-i maârif sencân-ı - VI —
Hâle-i âguşum ey meh câmehâb ittin bu şeb
enâm tahrîrine muvaffak olmuştur. Ve dahi Seb'a-ı sey
Hânmân-ı düşmeni bir hoş harâb ittin bu şeb
yâre nâmiyle yedi aded nâ’t-i şerîf nazm itmiştir. Bu
_ VII —
bir kaç beyit bu mahalle tahrîr olundu :
Miyân-1 lücce-i gamda şinâh mümkin idi
— Der na’t-i Sultîîn-ı rıısül Olaydı
— zîr-i bagalde eğer gedû-yi şerâb

Vücûdun bâis-i îcâd-ı âlem yâ Resûlâllâh - VIII -


Anınçün cümleden sensin mükerrem yâ Resijlâllâh Ah -1 âşık itmîsün eyyâm-ı zevk âlûdı telh
Zuhûr-i Zat-i pikindir anı haileyieyen yohsa Âtes-i aşkın oUır ey lâ’l-i şirin dûdı telh
Kalurdı sırr-ı mevcûdât mübhem yâ Resûlâllâh
- IX -
Aceb mi âb ı rûyınle dönerse âsiyâb-ı çerh
Mu’ciz-i lâ’linle ihyâ ittiğin dil mürdeler
Behişti dâneye terk itti âdem yâ Resûlâllâh
Kâfir olsa îsi-i Meryem’le itmez imtizâc »
Nigâh eyle Belîğ-i derdmende çeşın-i şefkatle
Şairi mevzubahseden diğer tezkireler, onun eserle­
Gelince hâkipâye dîde pür nem yâ Resûlâllâh
-
riniVelehû
eksik- olarak gösteriyorlar. Safa.yî de Beliğ’in bir
Ruhin şevkiyle sad çâk oldı her gül yâ Resûlâllâh iki kitabmı kaydetmemiştir. Onun bugün elimizde mev-
Dil-i zârım aceb mi olsa bülbül yâ Resûlâllâh cud olan veya olmayan eserlerini gösteriyorum :
Ne hoştur eylese nezzâre-i lûtfunla mahşerde / — Güldeste-i Riyâz-ı irfan ı^e vefeyât-ı dânişverâ-
Ruh-i cürmi hicâb-ı afv gül gül yâ Resûlâllâh
n-ı nâdiredân: Belîğ’in en mühim tedkik eseridir. Bursa-
Bu ebyât-ı pür nikât çekîde-i kilk-i bedî’ üi-beyân-ı Iı şair Kasapzade Mehmed tarafından (1302— 1884^
âsârı olan D îvân’mdan intihâb olunmuştur : de « Hudavendigâr vilâyeti matbaası » nda tabettiril-
miştir. 543 sahifedir. Matbu nüshanın sonuna ilâve edi­
len kayda nazaran müellif bu eseri, 4 safer 1135 ( M.
Bülbül yine çık gülşene feryadını dinlet 1722 ) te ikmal etmiştir. Aynı eserde müellifin şöyle
Mürgana seherden okı evrâdını dinlet bir tarihi de kayıdhdır :
Bîhûde dilâ eyleme ızhâr-ı tezallûm Bârekillâh zihî f:yz-i Hudâvend-i celîl
Dîvân-ı şeh-i hüsne çıkup didını dinlet Ki beni eyledi s;rmenzil-i âmâle vusûl
Meydân-ı mahabbette yeter pûye zen oldı Lûtf idiip cilveger-i cây-i icâbet itti
Bir lâhza kümeyt-i dil-i nâşâdmı dinlet . Hazretinden ne ki ittim ise anın me’mûl
Mutrıb demidir meclise gel btr nefes eyle Safha şûy olsa nola defter-i cürm ü günehim
Erbâb-ı dile nakş-ı nev icadını dinlet Eyledikçe r<:şehât-ı kalem evrâka nüzûl
■Vasf it yine mir’ât-ı ruh-i yârı Belîga Zib-i mînâ.yi beyâz oldı didim târîhin
Tûtî gibi güftâr-ı Hudâdâdını dinlet
- 11 — Bu tarih, “ ebced „ le 1139 ( M. 1726 ) senesine
Ol âteş-i dilsûz-i gamım bir eserim yok muadildir. Son beytin ilk mısramda « tamiye » oldu­
Sertâbekadem ahkerim ammâ şererim yok ğuna dair de bir işaret yoktur. Şu halde müellif bu e­
İtsem de telef nakdimi kâlâ-yi visâle serini, 1135 te değil 1139 da ikmal etmiştir.
Ey hâce-i bâzâr-ı mahabbet zararım yok
Eserinin mukaddimesinde Beliğ, şunları söyliyor :
Ser sebz ise de neyleyeyim gülşen-i dehri
«... Bu belde-i behişt tev’em-i dilküşâda dâire-i
Arâyiş-i destâr idecek verd-i terim yok
İtmiş o kadar yâr ile vuslat bizi mebhût
vücûda kadem nihâde olan bu abd-i efkar ve ahkar.i
Gavgakede-i râz-i haşerden haberim yok zamîr sâde Esseyyid İsmail Belîğ ibn-i Esseyyid İbra-
Gülzâra hirâm itmediğim vechi Belîga hîtn Elma'rûf beyn - el - akrân be- Şahin Enürzade
0 1 $Ah ile gülgende m>an cilvelerim yok .»'i j i h ' “'y'i Kemterin kümeyt»i siyeh zânû-yi
Türk Şairleri
sn Bel.

hâmeyi bu vâdîde irhâ-i inân-ı ihtimâmına bâis ü Bundan böyle fî zamâninâ ekser-i benî âdem ayh
bâdî bu olmuş idi ki eyyâm ı bahâr-ı mu’ciz âsârda bu bîn ve maârif düşmen olduğuna binâen kati çok rüz­
diyâr-ı safâbahş u neşât engîzin bir g-ûşe-i fezâ-yi fe- gârdır ki cevher şinâsân-ı gencîne-i irfân olan nazm
rahfezâsında nükteşinâsân-ı erbâb ı maâriften bazı ah- âverânın mervârîd-i cihaabahâ-yi vasfı silk-i tahrîr ve
bâb-ı sadâkat nisâb.ı dâniş intisâb ile tarh efgen i en- beyâna çekilmemiştir. Ve evrâk-ı perîşân âsâr-ı matbû-
cümen-i sohbet olup esnâ-i idâre-i peymâne-i mükâle- aları bir ceridede şîrâze bend i cem’ ü te’lîf olup gö­
me ve fehvasınca kıraât i kütüb-i tevâ- rülmemiştir. Zîrâ bir binâ-yi üstüvâr esâs-ı cedide yok­
rîh-i tabakat ve mutâlâa-i menâkıb-ı vefeyât ederken tur ki vîran şüde-i dest-i itâle-i ta’ne zenân-ı nâdân ol­
ulemâ-i seleften Baldırzâde Şeyh Mehemmed merhûmun maya. Ve bir gülşen i tâze reside-i hüner görülmedi ki
teşmîr i sâk-ı sa’y idüp 1059 ( M. 1649 ) muharremül- harâbe nümâ-yi harfendâzân-ı serzeniş-i hodbinân ol­
harâmında resîde i ser menzil-i itmâm eyledikleri mü. maya. Bâhusûs bu tırâşe çîn-i aklâm-ı erbâb-ı dâniş
ellefe-i celîleleri ki bu merzûbûm.i burc-i evliyadan ser hâmdest-i sevâd hân ı keminenin hâme-i lisânından ke-
ber âverde-i beden-i zuhûr olup dest i dâmengîr-i per- şide-i beyâz olan nedenlü şâyeste-i sikke-i i’libâr-ı nâ-
haşcûyân-ıceyş. i ecelden tahlîs-i gîrîbân-ı cân idemeyüp kid-i bâzâr ı ülül-ebsâr ola
Benzer zemîn san yedi başlu bir ejdere
İnsâf budur bahre göre katreyim ancak
Kim sad hezâr merdümi bir anda yer yudar
Haddim bilirim hâsılı ta’n-ı selef itmem
Vefkınca künc nişin i halvethâne-i dâr-ül-hulûd-i baka
deyu bu sebike-i sîm-ihâm-ı endîşeyi endâhte-i bahr-ı bî
olan bazı meşâyih-i vâlâ mekân ve ulemâ-i fazilet nişânın
ka’r-ı nisyân itmiş idim. Niçe hengâm-ı bîhûde encâm
leâli-i menkabelerin serrişte-i sulûr-i beyâna çekmişieıdir.
pûyegâh-ı hevâ vü heveste dem-i visâl-i hûbân-ı nâzük
Varakkerdân-ı dest-i mütâlâa iken bu hûşeçîn-i hirmen-i
endâm gibi gâzerân ittikte bu fakîr-i mefkudül-bi-
irfan bendelerinden derhâst eylemişler idi ki merhûm-i
dâa bâzâr-ı fenâda târâc kerde-i tâtâr-ı hevâ olan nuku-
miişârünileyhin âgaz-ı bîyâz ı tesvîdleri zamân-ı hirem-i
d-i endek mâye-i ömr-i azîz-ül-kadrden bakıyye-i cey-
brziş niimâ yi dest ü pâda vâki’ olmağın hâme-i ra’şe
b i sinn ü sâlde bir kaç nâsere-i nukre-i eyyamı
engîzlerini bazı sahîfe-i lâgfzişnâk-i ibârette zîr ü zebe
r-i miisâmaha itmekle evvelâ bu dârüssaltanat-il-kadîme- ijjj ir' y j}^\
de âsûde beyit ly-
Fahr ile hemser-i eflâk geçen şahları
mülâhazasıyle sarf-ı kâlâ-yi giranbahâ ve dâd ü sited-i
Şimdi baksan bilemezsin ki aceb kanda yatur
sûk-ı baka sevdâsında olup dellâl-i çâbükpây-i ârzünun
fehvâsınca merâkid-i salâtîn-i cihanbân ve şehzâdegâ-
dest yâfete i ruhsat olduğu kumâşpâre-i âsârı sâk-ı şâ-
n-ı firdevs âşiyânın tomâr-ı zikr ü beyânın tayyeyle-
hid-i te’lîf i B aldırzâde'yi zeyl itmeğe uliivv-i m 2 şreb-i
mişlerdir. Hâlâ ki o ferâid-i girankadr-i tâc ı devlet bu
gayürâne-i simsâr ı himmet rızâ virmemeğin limün^i-
âb-ı rûy-i memâlik-i Anadolu olan belde-i muazza-
ihilfakîr :
manın cümleden bihteri ve g-ül-i külehgûşe-i mâbibihilif ti-
hârıdır. Bundan kat’-ı nazar her sınf-ı muhtelif nijâdı Olup pis.nande-i âsâr-ı Baldırzâde zeyl itme
Ser-i kârı iriştir ey kiımeyt-i hâme pâyâne
mânend-i mûy-i jûlîde-i ser i zeng-iyân-ı müşevveş endâm
Şjrtı' it evvelinden zikrine ehl-i kemâlâtın
muhtelit. 1 gürûh-ı zıdd-ı âhar itmekle şâne i ile
Qirîbân-ı hüner derdest iken, yapışma dâmâne
mabeyinlerine faysal ve imtiyâz virmemiştir.
diyerek câsûs-i taleb taraf taraf terâcime-i e rb âb ı ke­
mâli cüst ü cüda olup her bir akîde pâre-i peyâmın ki­
vefkınca hîn-i fetihten bu zamân-ı âsâyiş nümûna gelin­ mini efvâh-ı sikattan rübûde-i çengâl-i hayâl ittikçe
ce ki ba’del-elf selâse ve se^âsîne ve mie ( H. 1130 M. vaz’-ı enbân-ı hâfıza ve gâh dâhiUi cem’ıyyet-i pîrân-ı
1717 ) sâl-i meserret iştimâline resîdedir. Bu matla’-ı rüzgâr dide olup ju lg û ş.i ahbâr-ı güzeşte oldukça ande-
garrâ-yi saâdetten âfitâb âsâ âlem-i vücûda pertev en- lîb-i kalem sarîr-i negam ile safha i hâtıra sebt ü ter­
dâz olan bu kadar rûşendilân-ı erbâb ı kerâmet ve pâ- kîm iderdi. Tâ ol dem i meymenet kademe değin ki
kîze cevherân-ı ehl-i faziletin nâm-ı şerifleri mecmûa-i sultân-ı gîtî ârâ-yi memâlik küşâ ve şehriyâr-ı taht-ı
hâtırdan âbzede-i ferâmûşî olmadan ridâ-yi hâlet nümâ- âsman pâye-i ma’dilet pirâ Dârâ dâıât-ı Feridun fer
yi menkabelerin âvîhte-i gerden-i beyân itmeğe bu ve Keykubad dâd-ı pâdişâh-ı heft kişver fürüzende-i
bende-i bî mikdârı nişande-i asâ-yi karâr itmişler çerâğ-ı din-i mübin hâdimülharemeynişşerîfeyn Sultan
idi. Velâkin bu fakîr-i bî ser ü sâmâna bir veçhile dest Ahmed h â n İbn-i Sultan Mehemmed Hân ahd-i şeriflerin­
mâye-i iktidâr nâpâydâr olmağla bu güne bast.ı visâ- de zir-i destân-ı memâlik negamât-ı râhatüleıvâh-ı se-
de-i i’tizâr itmiş idim ki nâsı ile terennümsâz ve şâdân ve gonca-i neşküfte-i
havâtır-ı tenük mizâcân-ı âlemiyân bahâr-ı âsâyiş-i dev­
;JC)t JlU ‘ rinde gül gibi hurrem ü handandır. Ve alelhusûs ol
Türk Şairleri
Bel. 812
hıdîv-i kerîm üt-tab’-ı Âsaf nihâd ve mecma’-i mekâri- II — Nuhbe-tül-âsâr li-zeyl-i' Zübde-til eş’âr : Beliğ’-
m-i ahlâk-ı bahşâyiş mu’tâd mercı’-i erbâb ı maârif ü in ikinci mühim eseridir. Kafzade F a izî’nm “ Züb-
kemâl ve melce i hünersencân-ı mükedder-ül-hâl rev- de-tül-eş’âr „ ma zeyl olarak yazılan bu eser, ( 1030—
nakbahşâ-yi sadr ı vâlâ-yi devlet Rüstem şiyem-i Kahra­ 1620 ) den ( 1139 — 1726 ) senesine kadar yetişen şa
man saiâbet ziynet ârâ-yi ikbâlhâne i âlem nâzım-ı umûr-i irlerden bahseder, İhtiva ettiği tercümei haller çok
cumhûr-i benî âdem devâ bahşende-i c’crd-i müstmer- muhtasardır. Değerli şairlerin manzumelerine fazla yer
dân ve şifâsâzende-i diihaslegân ı şikeste ccnân dâmâ- tahsis edilmiştir. Müellif eserinin mukaddimesinde şun­
d-ı şehenşâh-ı memâlik küşâ a’nî Hazret i İbrahim Paşa ları söylemektedir :
ki lim ünşiihilfakîr ; «... Ve ba’dü zübde-i sülâle i Osmâniyan ve

Levhaşallah zihî âsaf-ı memdfıh şiyem


âb-ı rûy-i memâlik-i cihan şehenşâh-ı kişverküşâ ve

Âlem âsûde zamanında emin oldı enâm pâdişâh-ı cihangîr-i ma’dilet pîrâ Sultan İbn-i Sultan
Sâye-i ma’dileti cümleyi itti râhat Elgazî Sultan Ahmed Hân İbn-i Sultan Mehemmed Hân
Kalmadı ahd-i şerifinde hazîn ü nâkâm hazretlerinin vezîr-i a’zam ve dâmâd-ı mükerremleri
Düşmedi düşmen-i bedhâha mahall-i ruhıat İbrahim Paşa cenâb-ı saâdetlerinin
Oldı şemşîr i adû mu’tekif-i ktinc-i niyâm
ahd-i meserret dem.i hurremlerinde bu tırâşe çîn-i ak-
Hail ider müşkilini başlamadan takrire
lâm-ı erbâb-ı irfân Esseyyid İsmail Beliğ-\ nâtüvânm
Dern-i nezzâre olur kalbine gûya ilhâm
Avn-i Bârî'yle olup mazhar-ı feyz-i Tevfîk çekîde-i hâme-i anberîni olan Oiildeste-i riyâz-ı irfân
Sıdr-ı izzette mukîm ola ilâ yevm-i kıyâm sezâvâr-ı nigâh-ı rağbet ve manzûr i çeşm-i inâyetleri
olduğu esnâda hâtır ı endûhgîne hutûr itmiş idi ki
Ceste ceste nigâşte i sahâif olan evrâk-ı tesvtd ol anka.yi lâmekân pervâz-ı Kaf-ı dânişverî F aizi meıhûmun
dâver-i ihyâ künende-i erbâb-ı hünerin manzûr-i çeşm-i Zübdetüleş'âr’ma tahrîr i zeyle teşmîr-i sâid-i ihtimâm i-
hurdebinleri oldukta nigâh-ı iltifât-ı iksîr i’tibârlarına düp pîşgâhına nevâmede bir yâdigâr idem. Avâyık-ı rüz­
şâyân tebyizini bu fakîr-i şikeste zamîre fermân itmiş­ g â rı sitemkâr niçe eyyâm mâni’-i itmâm olup tevfîk-ı
ler idi. Emr-i âlîlerine imtisâlen mahmiye-i dârüs-sal. Bârî yârî olup târîh-ı itmâm-ı Zübde ki 1030 (M. 1620)
tanatil-aliyyede teşmîr-i sâid-i ihtimâm ve mahallinde av- sâlidir. İlâ ba’del-ân 1139 (M. 1726J senesi hilâline ge­
n-i Bârî yârî olup bu fende adim-ün-nazîr Nev’îzâde lince şuarâ-yi ma’rifet peymâ J'*' nın devâvî-
Atâyî merhumun « Hadâikulhakayık » nâm zeyl-i Şaka- n-i mürettebeleri sertâ bekadem tetebbu’ olunup m u­
yık’ına zeyl tahrîr idüp sarf ı nakdine-i eyyâm ve dîde- sanna’ ve güzîde ve bazı sâde mazmûn-i hoş âyende
dûz-i sahâif-i âsâr-ı ulemâ-yi kirâm olan zât-ı şerîf-i ve âşıkane olan eş’âr-ı zîbâ alâ nehc-i Zübde sebt ü
nîkhisâl mânendi niçe erbâb ı ma’rifet ve kemâl ile tertîb ve imlâ olup anber-i kelâm-ı ile miskiy-
kesb-i muârefe idüp istişâre ve kalem i tetebbu' ve ıs­ yül-hitâm oldukta bu mecmûa-i dilfirîbe Nuhbetiilâsâr
lah ile mevâzi’-i iştibâhı bikadril-imkân tenkîh veişâre li-zeyl-i Zübdetileş’âr deyu tamgazede-i tesmiye kılındı.»
olunmağın jj. zâd-ı râhını beste-i
Matbu nüshası olmayan bu eserin yazma nüshaları
fetrâk i himmet idüp bu şâhrâh-ı dırâza atf-ı inân-ı ma-
da pek nadirdir. Bir nüshasına Üniversite kütüphane­
tiyye i âheste devân-ı hâme-i hoş beyân kılındı. »
sinde tesadüf etmekteyiz ( No : 1182 ) .
Güldeste’de Bursa’da yetişen şu beş zümreye aid
Nuhbetülâsar’ın ihtiva ettiği şairleri sırasıyla göste­
malûmata tesadüf edilmektedir :
riyorum :
1 — Hükümdarlar ve Şehzadeler.
' — Ahmed Hân, Ahmed, Edayî, Edib, Edib, Âze
2 — Meşayih.
rî, İshak, Esad, Âgâh, Ülfetî, Âlî, Emîrî, Ümîdî, Emî-
3 — Ulema.
nî, Ümmî, Emin, Ünsî, Enîs, Enîs, Evcî.
4 _ Şuara.
5 — Hünermendan. y — Bâkî, Bâkî, Bâhir, Bahrî, Bedrî, Birrî, Bezmî,
Bilhassa son kısımdaki tercümei haller çok ehem­ Beliğ, Pendî, Behcetî, Bahayî, Bahayı, Beyânı.
miyetlidir. Müellif bu bahsi, meddahlara, hattatlara, c, — Tâib, Tâib, T-âib, Tâib, Tecellî, Tecellî.
nakkaşlara ve tabiblere tahsis etmiştir. >1 — Sâbit, Sânî, Sâkıb, Sâkıb, Sübutî.
Beliğ-, önce yazdığ-ı bu esere Güldeste i erbâb-ı ke.
^ — Câzim, Cezmî, Cem’î, Cûdî. Çevri.
mâl-i Bursa adını vermiş, sonra ismini yukarıda yazdı­
— Hâfız, Hâfız, Hâfız Post, Habîbî, Hasîbî, Ha-
ğımız şekilde değ-iştirmiştir. Bu eserin müellif yazısıyla
sib, Hasib, Hakkî, Hamdî, Hamdî.
ve müsvedde halinde bir nüshası Topkapı sarayı kü-
tüphanesindedir. Bu müsveddede Aşık H alil gibi Bur­ j- — Hâkî, Hâlis, Halil, Huldî, Hayrî, Haylî, Haylî.
sa’da yetişen bir kaç sazşairinin de tezyifkâr bir eda ^ — Dânişî, Dânişî, Dâî, Dürrî, Dürrî, Deştî, Dev­
ile yazılmış tercümei hallerine tesadüf ediliyor. Beliğ, letî.
bernedense eserini tebyiz ederken bunları çıkarmıştır. ' — Zâkirf, Zikri, Zihnî, Zihnî, Zihnî, Zihnî.
Tfirk Şairleri
8îS Bel.

j — Râzî, Râzî, Râsih, Râsih, Raşid, Rağıb, Rağıb, ıs — Yakînî, Yümnî, Y üm rî, Yümnî.
Ragfîb, Refetî, Refetî, Râkım, Râmî, Râmî, Refet, Rah-
III — o ene i şayegân : Beliğ’in muhadarata dair vû-
mî, Rahîmî, Rezmî, Resmî, Resmî, Râsim, Resîm, Re-
cude getirdiği bir eserdir. Bu eser hakkında ilk olarak
sâ, Rüşdî, Rüşdî, Reşkî, Reşid, Reşid, Reşid, Reşid,
malûmat veren Bursalı Tahir şunları kaydediyor (Osm ) :
Rıza, Refdî, Rıfkî, Rıfkî, Refik, Refi’, Rif’alî, Rif’atî,
Remzî, Rindî, Rûhî. « ... Bir de Genc-i şâyegân isminde fıkıh, edebiyat,

j — Zârî, Zekâyt, Zekî, Zekî. terâcimden bâhis muhâdarâttan bir mecmuası vardır
ki hatt-ı destiyle muharrer nüshası Halisefer.di kütüp-
c — Sâcârî, Sahih, Sâlik, Sâlim, Sâlim, Samî, Sa-
hânesindedir. »
mî, Samî, Samiî, Sebzî, Sırrî, Saîda, Sürurî, Sezayî,
Sezayî, Selim, Selim, Süleyman, Selîsî, Selîsî, Sem’î, Bugün Üniversite kütüphanesinde bulunan Halis e­
Sa’dî, Sa’dî, Said, Said, Sekrî, Sükûnî, Sûzî, Sûzî, fendi kitapları arasında böyle bir esere rastlamadım.
Sehî. IV — Seb'a-i seyyâre : Beliğ’in 7 na’tinden ibaret­
^ — Şâkir, Şânî, Şahid, Şâhî, Şermî, Şeref, Şuurî, tir. Bu eseri SafayVmn rivayetiyle öğrenmekteyiz.
Şifayî, Şefik, Şeflî, Şekib, Şemsî, Şinasî, Şinasî, Şûrî, V — Oül-i sad berg ' Yüz Hadîs’in birer beyt ile
Şevkî, Şehdî, Şehdî, Şehrî, Şehrî, Şeyhî, Şeyhî, manalarından ibaret olan bu eseri de Safayî bildirmek­
Şeyhî. tedir.
L.-” — Sâbir, Sâhib, Sâhib, Sâdık, Sâdık, Sâid, Sub-
VI — Sergûze'^tnâme ; 151 beyitten ibaret olan bu
hî, Subhî, Sabuhî, Samtî, Sıdki, Sıddîk, Sadrî, Sadrî,
eserin müellif hattıyla yazılmış bir nüshası bugün Mil­
Safhî, Safvetî, Sulhî.
let kütüphanesinde mevcuddur ( M it. Alnı. K Mz. Mc
— Zâmîrî, Zâmîrî.
No. 665 ). “ -£.>! » serlevhasını taşıyan
!. — Tâlib, Tâlib, Tâlib, Tâlib, Tahir, Tab’î, Tab’î,
bu mesnevî, eserin sonundaki,
Tarzî, Tal’atî, Tıflî, Tıybî.
a — Zarif, Zâhîr, Zuhurî.
Bin yüı on dörtte idi vakt tamâm
t - Ârifî, Ârif, Ârif, Ârif, Ârif, Âzîm, Âsim, Âsim,
Sergüzeştnânıe’yi ittim iimâm
Âsim, Âsim, Âşık, Ali, Abdî, Abdî, Abdî, Abdî, Arzî,
Aziz, Azîzî, Îzzî, Îzzetî, Uzletî, Aşkı, Îsmetî, Itrî, Atfî, beytinden anlaşıldığı veçhile 1114 ( M. 1702 ) de ya­
Îffetî, Îffetî, Aklî, Aklî, İlmî, Ulvî, Ömrî, Avnj, Avnî, zılmıştır,
Avnî, Îdî, Îdî, Ayşî.
Tokat’tan aldığı bir davetiye üzerine orada naiblik
t — Gazî, Galib, Gâfurî, Gınayî, Gavsî. etmek üzere yola çıkan Beliğ, Bursa’dan İstanbul tari­
-i — Fâhir, Fâizî, Fâizî, Fâizî, Fâiz, Fâiz , Fâriğ, kiyle Tokat’a gidinceye kadar gördüklerini ve orada
Fâizî, Fâizî, Fâik, Fâik, Fâmî, Fethî, Fahrî, Ferdî, Fa- kaldığı kısa bir müddet zarfındaki hayatını anlatmak­
sihî, Fasihî, Fasih, Fennî, Fevzî, Fevzî, Fehmi, Fehîm, tadır .
Feyzî, Feyzî, Feyzî, Feyzî, Feyzî, Feyzî.
j — Kail, Kadrî, Kadrî. Sad sitâyiş ki Huda’ya her dem
^ — Kâtib, Kâşif, Kâmilî, Kâmî, Kâmî, Kebuterî, Usr ile yüsri yaratmış tev'em
Lezzet-i câm-ı ıney-i meclis i câh
(iüftî, Kelîm, Kelîm, Künhî.
Telh-i azi ile olur cümle tebâh
J — Lebib, Lebib, Lûtfî, Lûtfî, Lûtfî, Lem’î, Levhî.
Destmâl olsa nola sadr-ı sürıir
r — Mail, Madih, Maalî, Manî, Mahir, Mürteza, Mec- Bir iki gün idilür anda huzûr
dî, Mecdî, Mücib, Mahvî, Mahvî, Muhlisî, Muhlis, Muh­ Aselin hâhişine her ki düşer
lis, Medhî, Medhî, Mezakî, Mesnedî, Mutîî, Muîn, Mü- Sere zenbûr-i humâr âhır üşer
fid, Münşî, Mantıkî, Mevcî, Meylî, Meylî, Mîrî. İrişür rûz-i visâlin şâmı
o — Nailî, Nabî, Nazikî, Nazik, Natık, Nâzım, Nâ­ Rûşeıin zulmet olur encâmı
Gonca-i bâğ-ı melâhat efrûz
zım, Nalî, Namî, Nisarî, Nisarî, Necib, Necib, Necib,
İde gülşende ikamet çend rûz
Nahifî, Nahlî, Nahlî, Nedim, Nedim, Nerkisî, Nüzhetî,
Anı âzürde ider hâr-ı cefâ
Nesib, Nesib, Neşatî, Naşît, Nasibî, Nasuhî, Nutkî, Oüli bülbülden ider dehr cüdâ
Nutkî, Nutkî, Nazmî, Nazmî, Nazîr.Nazîrî, Nazif, Nazif, Şem’e pervâne iderse ülfet
Nazîm, Na’tî, Ni’metî, Ni’metî, Naima, Naim, Nef’î, Ola germiyyeti bir kaç sâat
Nakşf, Nigâhî, Nigâhî, Nikâtî, Nemayî, Nüvîdî, Nehcî Böyledir böyle cihânın hâli
' Pâydâr olmaz imiş ikbâli
Neylî.
j — Vâsik, Vâsıf, Vâsıf, Vâsıf, Vâsıf, Vâkıf, Vâlî,
Vecdi, Vücudî, Vecîhî, Vahîd, Vahid, Vahyî, Vuslatî, Mukaddimesini ihtiva eden bu manzumenin •
Va’dî, V a’dî, Vak’î, Velî, Vehbî. başlığını taşıyan
* — Hâdî, Hâdî, Hâtif, Hâşim. kısmında da bilhassa şu beyitlere rastlıyoruz:
Türk Şairleri
Bel. 814

İbtidâda nitekim de’b i kadîm eserdir. Tezkirelere göre şairin müretteb divanı
İtti a’yân-ı vilâyet ta’rîm
mevcuddur. Fakat onun böyle bir eserini son zamanlarda
" Oldı tevkîre efendi râgıb
gören olmamıştır. Hâttâ şairden bahseden menbalarda
Eyledi mahkemede çün nâib
Eylesen on on iki denlu var ' yalnız tezkiresinde örrck o la ıîk alırc n parçalarla
Kâtib-i mahkeme-i şehre timâr Oüldeste'dçki bir kaç şiir kayıdlıdır. Fatin tezkiresinde
Her biri çün seg-i nanpâre taleb ise şöyle bir manzumesi görüliyor :
Miibtelâ-yi maraz-ı cû’-ul-kelb
Tekyegâhı Kâ’be-i uşçâk Eşrefzâde’nin ^
Şerer-i âteş-i dükkân ı nuhâs
Nâmı olmuş şöhre-i âfâk Eşrefzâde’nin
İntifâım ne kadar eyle kıyâs
Merkad-i vâlâsına olsa mümâsil vechi var
S a fa )î t f 2 kirfsir.de ve matbu Qüldeste'v\\n sonuna Oörinen bu târem-i nüh tâk Eşrefzâde’nin
Rûh-i pâkinden iânet iltimâsiyle Belîğ
ilâve edilen tercümei halde “ Sergüzeştname şairin
Rü’yet-i dîdârına müştâk Eşrefzâde’nin
genç yaşında başından geçen aşk vak’aiarını tasvir et­
tiği bir eser olarak gösterilmektedir. Halbuki bizim Ben Beliğ’in kendi el yazısıyla bazı gazellerini iki
gördüğümüz yazmada bu kabil mevzular yoktur. Şu mecmuada buldum(Al/^. Alın. K- Mz. Mc. No. 596,665).
halde ya Safayi’nin bu eseri görmeyerek istidlâl yo­ Bu şiirlere nazaran Beliğ, divan edebiyatının değerli
luyla bu manayı verdiğini, yahut ta şairin bu namda şairlerindendir. Tahayyülleri tabiî, ifadesi düzgün bir
başka bir manzumesi de olduğvnu k slu l elnr.ek lâzım şaJısiyettir.
geliyor. Tezkirelerde de onun kudretli bir şair olduğu mev-
VII — Şehrcngiz : 1119 ( M. 1707 ) de yazılan bu zubahsedilmektedir.
eserin yazma bir nüshası bugün Üniversite kütüphane-
Salim, ondan « Ashâb-ı haysiyetten bir sâhib ı tabi­
sindedir ( No. 1653 ).
at ve ma’rifet âşinâ bir zât-ı vâlâ » cümleleriyle bahs
« ■>->/ » adını taşıyan bu man ettikten sonra « Edâsı pâk zihni çâlâk bir şâir-i bâlâ
zum eser, 269 beyittir. idrâk » olduğunu da kaydediyor.
Bu eserin Safayi tezkiresinde 3 cild olarak göste­ Ram iz de onun « ulûm-i Arabiyye ve Fârisiyyede
rilmesine bakılırsa, elimizde mevcud olan nüshanın an­ bî nazîr ve şi’r ü inşâda mâlik-i rakabe. i hüsn-i ta’bîr
cak bir kısmı olduğu anlaşılır. Esasen “ Sebeb-i telif „
bir şâir-i mahmidetsemîr » olduğunu ve “ bâ hı&ûs d î­
kısmındaki şu beyitlerde bu manzumenin diğer akşamı
v â n ı belâgat ünvânı Beyn-el. ahâli mergub ve karın-i
olduğunu anlatmaktadır :
i’tibâr „ bulduğunu söyliyor.

Zürafadan birisi geldi heman Beliğ’in bir kaç gazelini öınek olarak alıyoıum :
Didi ey şekveger-i hâl-i cihan
Çekme bihûde yeter rene ü teab — Gazel —
Qam-ı âlem sana mı kaldı acab
Sabr müşkil âşıka terk-i diyâr itmek te güç
Yâd kıl tâze resân-ı şehri
Künc-i târîk-i ferâgat ihtiyâr itmek te güç
Yine nıedh eyle bütân-ı dehri
Şehrimizde irişüp niçe cevan
Tarh-ı germ-i ihtilâta çâre yok dildâr ile
Her biri oldı yine serv-i çeman Fikr-i vaz’ ı serd ile sînefigâr itmek te güç
Tîg-i tab’mı idüp sa’y ile tiz Yârı tenhâ eylemek bigâneden âsan değil
Didi eyle yine bir Şehrengîz Âşinâdan bî sebeb ey dil firâr itmek te güç
Beynimizde rûy-i düşmenden dürûğ eksik değil
Eserin sonundaki şu beyit te şairin bu Şehrengiz’-
Râst geldikçe o şûha i’tizâr itmek te güç
den evvel bu namda diğer bir eser de yazdığını sarih
Âlem-i âb eylemek kabil değil mahfî hele
olarak gösteriyor:
Bî tekellüf dilberi bûs ü kenâr itmek te güç
Düşdi mazhar kerem-i Sübhân’e
Ser be-ceyb-i inzivâ mümkin mi uşşâka Beliğ
İrdi bu nüsha-i nev pâyâne
Kûy-i yârı bîbahâne rehgüzâr itmek te güç
Safayî tezkiresinde kayıdlı olan beyitler, bu kısım­
- 11 -

dadır :
Nev şüküfte gonce-i terdir o ruh
Bursa güzellerinden bahseden bu eserin bir çok
San iki gülberg-i ahmerdir o ruh
kimseleri incittiğini şair bizzat kendisi söyliyor .
Şâm-ı zülfi zulmetin ref’ itmeğe
Eserin 1119 ( M, 1707 ) da yazıldığını manzumenin
Gûyyâ hurşîd-i hâverdir o ruh
sonundaki şu beyitle anlamaktayız :
Gösterir uşşâka aks-i buseyi
Bin yüz on dokuz idi ol hengâm Misl-i mir’ât-ı Skender’dir o ruh
Oldı bu nusha-i zîbâ itmam
Âlem-i hüsne olunca nûr pâş
VIII — D ivan: Beliğ’in manzumelerini ihtiva eden Bir sipihre iki ahterdir o ruh
Türk Şairleri
815 Bel.

Evc-i istiğnâda pervâz itmeğe tarih 1143 olacaktır. Vefeyatı ile tezkiresi olan, maruf
Nurdan gûyâ ki şehperdir o ruh İsmail Beliğ’dir, ve bu namda başka bir şair yoktur.
Hiyrelense vechi var çeşmin B eliğ Çaylak Tevfik te K afilei şacra’sında Yenişehirli
Enver-i a’zâ-yi dilberdir o ruh Beliğ’in divanını yanlış olarak Bursalı Beliğ’e isnad et­
mektedir.
— III -
Bibliyografya : gfy^ glm., Rmz-, Blg., Qld., Sel., O s m .,'
Nevbahâr oldı sabâ mevc-i çemen gösterdi
Tevfik: Kafilei şuara, Faik Reşad ; Eslâf,Mc.
Deşti ezhâr ile nakş itti peren gösterdi
Hâce-i bülbül olup müşteri-i kâle-i bûy B eliğ ( Kayserili ) _ XVIII inci asır şairlerinden
Şâhid-i goncaya zerrin semen gösterdi Beliğ hakkında Salim şu malûmatı veriyor :
Zeyn idüp şimdi şükûfeyle bahâr etrâfı « Belîğ : Vücûd-i nakş ı bûkalemun âsârı diyâr-ı
Gülşeni kâse-i fağfûr-i Yemen gösterdi Kayseriyye’den iştihâr ve Kayseriyye’de sâbıka me’zun
Câbecâ tâze benefşe çıkarup lûy-i zemin bil-iftâ olan Karabaş Ali efendi’nin küçük oğlu olup
Nev demîde hat ile vech-i hasen gösterdi Sene 1115 ( M . 1703 ) evâhirinde şehr-i İstanbul’a
Sinesin arza kılup çâk-i kabâdan hûbân gelûp Sultan Mehemmed Hân hazretle­
Cûlar âyîne sıfat safvet i ten gösterdi rinin câmi’-i şerifinde olan medârisin birinde sâkin olur­
Nûş-i câm itmeğe ağzın aradım dildârın lar idi. V.'.- sırrına fakat reng ü şemâilde mazhar
Bir şeker hand-i tebessümle dehen gösterdi olup esmer-ül-levn sükûtiyyül-meşreb bir şâir i turfe
Mutrıb-ı bezm-i gül oldum deyu gülşende hezâr kevkeb idi. Vilâyetinde eş’ârı perdâhte olunm£dığırdî.n
Nağme bâbında niçe san’at ü fen gösterdi şehr-i İstanbul’a geldikte ekseriyâ âsârını Biçakçılar
Deşt-i pehnâ-yi maânîyi tekâpûda Belîğ içine getürüp taslağın aldırır ve destresîde oldukta bir
Dûrbîn-i kalemim meşk-ı suhan gösterdi sâhibsiz gazel değil belki büsbütün bir dîvânı nâmına
Müjde erbâb-ı dile dîdeler olsun rûşen tebdil idüp mahallinden kaldırır makulesinden olupdâim â
Rûyin ol mâh 1 nevin çerh i kühen gösterdi böyle şiir taslayup fark ı elfâza kudreti dahi olmadığm-
Geldi mahdûmı saadetle veliy-yün-niamın dan şuarâ yi zamânemizin rakîk ul-kalbleıi bîçâreye
Itr*ı hâk-i kademi şehri Huten gösterdi merhamet idüp bazı gazelcikler atiyye idüp semâhat
Pertev-i sümm-i semendiyle o hurşîd-i kerem iderlerdi. Feammâ bazı renge mâil olan yâran dahi bî lâfz
Şem’. i ikbâlimizi şu’le füken gösterdi ve bî mağz bazı haltiyyât yapup tomtuıâk-ı elfâz-ı âte­
şin ve bürûdet-i ma’nî ve zemin birle bir niçe suhan-ı nâder
- IV -
berâberi bir sahîfeye imlâ ve bîçâreye tutuşturup der.
Bigâne iden yârı hicâb ittiğimizdir dmendi çayır çayır ateşlere yakarla ve kemîn-i dûrdan
Ünsiyyeti vahşetle harâb ittiğimizdir bîçâre fakirin sûziş ve pîç ü tâbına bakarlardı.
Y âd eylememek çevrini âyâ nice kabil Lâtife : Hattâ şöyle rivâyet ederler ki bazı bezle-
Defterçe-i hâtırda hisâb ittiğimizdir g û jâ n bîçâre üftâna
— Tazmin —
Pâmâli i nevmîdi bize baht i siyehten
Belîg-i zâr birle ceng ider rüsvâ-yi ırest
Nâsiyyemizi vaz’-ı türâb ittiğimizdir
Gamhânemize itmediği gâhice teşrif
tazminini yapup bu derdmend dahi bir tazmincik ey­
îbrâm ile ol şûha azâb ittiğimizdir
ledik deyu kırâet ve m übâhât ve irâet i erbâb-ı maârif-i
Hâhişger-i vasi olduğumuz bildiği yârin
âlî simât idüp udhûke i yârân ve nemeg-i hezl-i suhan
Tenhâ taleb-i âlem-i âb ittiğimizdir
perverân olurlar idi.
Ağyâre kenâr eyleyen ol servi Belîga
Lâtîfe-i dîger : Mütercem-i mezkûr siyeh çerde ve
Mâbeynimizi hep şeker âb ittiğimizdir
Mahmud nâmında bir tazeye bende olmağın erbâb ı
N ot ■ Mehmed Süreyya, Sicil’de iki İsmail Beliğ’- zekâ varup kendüye Mahmûde deyu lâkab vaz’ idüp
den bahsetmektedir. Birinde verdiği malûmat doğru­ bir meclise vardıkta esnâ-yi sohbette zehr-i kattâlsin
dur. Diğer maddede şu satırlar görülmektedir : çelebi deyu lâtîfe iderlerdi. Elhâsıl müddet ül-ömr bîçâ­
“ Bursa’da tevellüd ile orada muaccelât nâzın oldu. re dâire-i belâgate vâsıl ve âlem-i menâmında dahi fe-
1243 de fevt oldu. Vefeyat isminde ve tezkire şeklinde sâhat şöyle dursun suhanşinaslığa nâil olmamışken
eserler yazmış şuarâdan ’di. „ kaidesiyle amel eyleyüp Belîğ mahlâsm
Bu malûmat, Fatin tezkiresinden alınmıştır. Orada ihtikâr ve mahbûbu olan Mahmûd-i nâmeşhûd hakkın­
şairin yanlış olarak bir yıl sonra yani 1143 te ölmüş da bu şi’r ile ızhâr-ı maârif ve âsâr eylediğinden şâir
gösterilmesi Mehmed Süreyya’yı şaşırtmış ve ona iki şuarâ-yi kirama bâis-i tahdîs i ni’met i vâcib-ül-ihtirâm
İsmail Beliğ’in mevcud olduğu zehabını verdirmiştir. ma’nâsına bu mecelle-i celileye tahrîr ve ol gazel-i
1243 tarihi de muhakkak ki mürettib yanlışıdır. Bu nâder beraberden bir iki beyit sebt ü tastîr olundu :
Türk Şairleri
Bel. 816

He<r ki vasl-ı yâr ile içendin ile mahsûd ider SicU'de şu kayıd vardır :
Yârdan mehcûr olup eşg-i revânın rûd ider « Beliğ Abdullah eferdi Hâfız Nisârîzâde : Kayse­
Yek nefes dünyâda râhat isteyen üflâdeler
riyye müftîsi Karabaş Ali efendi’nin mahdumudur. O­
Zümre-i lıûbâna rağbet babını mesdûd ider
Niçe serve kondı gerçi kumri-i dil ey Belîğ
rada müderris iken 1157 ( M. 1744 ) de fevt oldu.
Yine durmaz câbecâ meyl-i kad-i Mahmûdider Şâirdir. »

Ram iz tezkiresinde şu kayıdiar vardır : Kayseri şairleri müellifi Bay Ahmed Remzî, Ramiz
“ B e lîğ ; Nâm-ı pür intibâhiarı Abdullah olup fazi­ tezkiresindeki malûmatı kaydettikten ve “ Sâlim’in
let i bâhiresi âlemgîr olan medîne. i Kayseriyye müf­ hecv âmîz bazı sözlerinin Râmiz efendi’nin dediği gibi
lisi Karabaş efendi dinmekle şehîr Ali Nisârî nâm fâ-
her halde iğbirâr-ı hâtıra mebnî olduğunu » söyledik­
2 ihn mahdûm-i şîrin reftân olmağla beyn-el.akran Nisâ-
ten sonra şunları da kaydediyor :
rîzâde dinmekle şöhret ü şân itmişler idi. Bir mikdâr
tahsîl-i destmâye-i ilm ü ma’rifet ilmekle ol diyâr.ı ka- « Kayseriye müverrihi Nazif efendi merhum Beliğ’­
rîn-i i’tibârda bir buk’a-i celîle ile gûşegîr i medre­ in ismini Mehmed ve Kayseriye miiftîsi iken 1129 ( M.
se-! kanâat olup bu hâl üzre güzârende-i evkat iken 1716 ) târihinde 29 yaşında vefat etmiştir deye yazı­
1157 ( M. 1744 ) senesi hudûdunda vefât itmişlerdir. yor ise de Tezkire-i Râmiz’de ismi Abdullah gösterilip
Hizmet-i tezyîli ile meşgul olduğumuz Sâlirn eferdi
târîh-i irtihâli de 1157 olarak tesbit edilmiştir. »
merhum mütercem-i merkumun zikrinde bezi elfâz-ı
« Bu şairin Kayseriye’nin Kale mahallesinden yahud
hecv ile bir turfa müteşâir kelâmı iğbirâr-ı hâtıra mah-
mûldür. însâf olunsa vâdi-i kudemâ üzre hıssemend-i Hisarcık köyünden veyahud Develi Karahisar’ından zu-
belâgat ve sâdece elfâz ile edâ-yi nikâta pür kudret hûr etmiş bir zât olması hâtıra gelir.»
idi. Âsâr-ı belâgat nisârlarından şehr i Kayseriyye med- Beliğ’in kardeşi H ilm î hakkında da Bay Ahmed
hinde olan gazellerinden bir kaç güftârlan tahrîr ve Remzî şunları kaydediyor :
tastîr olundu ; —Gazel—
€ Hilmî efendi : mahlâsı Hilmî şöhreti Nisârîzâde
Vardır nesîm-i rûh fezâ Kayseriyye’de olup Ali Nisârî efendi’nin oğlu Beliğ efendi’nin birade­
Andırdı bûy-i adni sabâ Kayseriyye’de
ridir. Ibtidâ babasından sonra da pederinden mücâz
Bûy-i şükûfe zâr ile ezhârı tâzeden
Mehmed Remzî efendi’den okumuştur. Âlim şâir bir
Ta’tîr ider meşâmı hevâ Kayseriyye’de
Olmaz mizâca sikleti hiç germ ü serdinin zât olduğuna 1131 ( M. 1718 ) de vefat eden Künâzür-
Hoştur hevâ-yi sayf ü şitâ Kayseriyye’de rümûz ve Rümüzülkünûz müellifi mûmâileyh Remzî e­
Âsârıdır bu cümle Nisârî efendi'nin fendi hakkındaki kasidesinden elde bulunan şu beyitler
Virmiş ulûma neşv ü nemâ Kayseriyye’dt delâlet eder. Vefâtı târihi ve şâir ahvâli mechûlümüz-
6u şehre ey Belîğ âfât irişmeye
dür :
Bir kimse var mı zemme, seza Kayseriyye’de
Mütercem-i mezbûrun irtihâllerine ol şehr-i meşhûr şu- Merhamet kıldı Hudâ eyledi lûtfun mebzûl
arâsından olup ahvâline ıttılâımız olmamağla tertîble- Oitti mir’ât-ı kulûb-i zürafadan jengâr
rine adem-i rağbet ve bilmünâsebet bu rütbe işaret Oüşumı tutmuş idim işbu sadâya nâgâh
ile kifâyet olunan Hisârî nâm şâirin târihidir ki tahrîr Oeldi bir hâtif-i gaybî bana itti ihbar
olundu : Ey garib eyle tecessüs ki bu mısrâimla
— Târîh —
Komadı rüy-i vecîhinde anm zerre gubâr
Saf keşîd oldı semâya ceste ceste dûd-i âh
Ya’ni ol zübde-i allâme-i üstâd ekrem
Pâre pâre oldı gûyâ fil-mesel ebr-i siyâh
Ol Nisârîzâde kim mihr-i maârif matla’ı Mefhar-i nâdiregû Remzi-i nâzük güftâr
Eyledi dest i ecel anın dahi kârın (1) tebâh Her sözi müştemil-i ma’ni-i envâ’-i nüket
Eylesün çâk-i girîbân ehli vü evlâdı hayf (2) Sadef-i dürc-i dehânından ider dürr nisâr »
Her birinin olsun işretgâhı sahn-ı giryegâh
Böyledir elvâr-ı çerh-i sifleperver tâ ezel
BursalI Tahir de Şairin babasından şu yolda bah­
Kimseye virmez âmânı ger olursa dehre(3)şâh
Çün muzâf olmuştı Rahman ismine nâmı anın setmektedir ( Osm. C. 2, S. H — 45 ) ı
Afvına dahi izafet oldı tab’ımda güvâh “ Nisârî Ali efendi : Ulûm-i âliye ve ulûm-i Ara-
İrciî emrine itti bî tevakkuf imtisâl
Eyledi gülzâr-ı kudse âşıkane azm-i râh biyyede sâhib rüsüh “ Muhyî-i Kayserî „ ünvânını hâ­
Didl târihin Hisârî rihletin gûş eyleyüp iz bir fâzıl olup Aksaray’lıdır. Bir müddet müftîlikte
dahi bulundu. 1 1 1 0 ( M. 1698 ) târîhinde Dersaâdet’te
vefât eyledi. Edirne kapusu hâricinde medfundur. Bir
Ramiz tezkiresinde kayıdlı olan bu tarih, 1157 yılı­
nüshası Nuriosmâniye kütübhânesinde mevcud olan Fe-
na değil, 1138 yılına muadildir. Esasen şairden bahse­
den bütün menbalar onun vefatı tarihinde ihtilâfa düş­ vâid m aliyye isminde Türkçe fetvâsiyle Kadı Mîr ve
müşlerdir, ///san’nin tesbit ettiği ( 1138— 1725) yılını Lârî üzerlerine hâşiyesi ve bir hayli ta’lîkatı vardır.
Beliğ’in vefat tarihi olarak kabul etmek daha doğru ol­ Müftîlik kendisinden sonra mahdûmu olup 1119 ( M.
sa gerektir.________________ 1707 ) da vefat eden ulemâ ve şuarâdan Mehmed Beliğ
(1) Hâlin : nüsha.
(3) Hep : nüsha. efendi’ye tevcih olunmuş idi. 1170 ( M. 1756 ) küsûr
(3) dahi ; nüsha. târihlerinde irtihâl iden hafidi Mehmed efendi de fuza-
Türk Şairleri
817 Bel.

lâdan bir zât olup fiâşiye aleUHayâlî, tiâşiye aleI Hü- — Gazel —
sevniye, Şerh i âdâb ı Bırgivî, Mecınûatiin nefise gibi Büştük vatan vatan diyerek akıbet yola
âsâr've Kifâyet iiLukul ven.nükul isminde Müiteka şer­ Sad elvedâ’ nükhet-i hâk-i Stanbul’a
hi vardır. „ Hâk-i Stanbul’ı gözüme tûtyâ ider
B ibliyografya' Sim., Rmz., Sc!., Osm., Ahmed Remzî: Kayseri Yâ Rab bu kevkeb âfetinin çeşmi kan dola
şairleri. Ey ehl-i cezbe himmet idin kuşça cânıma
Ol dâmgehten avn ile şâyed ki kurtula
B eliğ { Yenişehirli ) — XVIII inci asır şairlerinden Arz-ı niyâz hâk-i reh-i ehl-i nâzda
Ey nakd-i eşg fâide itmez heman sula
Beliğ hakkında Ramiz şu malûmatı veriyor :
Esb ü kabâ atiyye-i resm-i mülûk ise
" Belîg-: 01 şâir-i âteşin ta’bîr ve belâgat kesîrin
Ol şehsüvâr-ı nâz safâ bahş ider kula
nâm-ı bihin ve ism i nâzenînleri Mehemmed Emîn’dir. Âhır zamân-ı îitne-i hüsne nişanedir
Yenişehr-i fenâr-ı celîl ül-i’tibârda bedîdâr ve asrımızda Yârin ki hâli ahter-i dünbâledâr ola
belagat ve fenn-i Fârisîde ziyâde mümâreset ile şöhret Ey çerh-i şifle hân-ı dili itme bî nemek
şiâr bir şâir-i nâmdâr olup evâil-i hâl ve esnâ-yi işti­ Elmâs-ı rîze-i gama lâht-ı ciğer bula
galinde vatan-ı feyz eymenlerinden hicıet ve Âsitâne-i Sad gence dest res sana âsân idi Belîğ
Bin n iî’rifet geçeydi Stanbı:l’da bir pula »
aliyyeye hatt-ı rihâl-i azimet ve biraz eyyâm ikametle­
rinde tahsîl-i ilm ü ma’rifet itmeğin bazı kibâr-ı ena­ Fatin tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
mın dâirelerine rûymâl ve şeref i mülâzemetle karîn i â-
« Mehmed Emin Beliğ efendi Rumeli’de vâki’ Yeni­
mâl olduklarından sonra tab’-ı bâlâları mâil-i zevk u
şehr-i Ferâr nâm memlekette zıyâgüsler-i fâuûs-i vücûd
safâ olmağın duhûl-i târîkat-i kazâya imzâ itmeleriyle
olup Rumeli kuzâtı silkine duhûl ve bilâhara eşrâf-ı ku-
neyl i âmâl ile makzil-merâm ve himmet-i meıhamelkâr-ı
zâttan olduğu halde Zağra-i atik ve ana mümâsil niçe
kibara mukarenet ile az zamanda kal’-ı me)âtib ederek ûlâ
niçe menâsıb-ı ceslmeye vusûl ile Beyit
rütbesinde Zağra-i atik kazâsıyla bekâm ve miyâne-i
Ehl-i mansıb geçemez dâiye-i nıansıbdan
kuzâtta tahsil i şöhret i tâm ve hâl-i huceste hisâli
Çalışur tâ adem âbâdı idince te’yîd
beyt ül-kasîde i belâgal ve beyân misâl intizâm bulmuş
iken beyt-i lâtifi meâlince gaile i menâsıb ı kazâ ile imrâr-ı
Tiz rev olsa kişi pâyine dâmen dolaşur subh u mesâ itmekte iken mansıbı olan Zağra-i atik
nâm kasabada 1172 ( M. 1758 ) tarihinde irtihâl-i dâr ı
mir’ât-ı hâlinde nümâyân ve 1174 ( M. 1760 ) senesi
beka eylemiştir. Mûmâileyh âtiyütteıceme Akovalızâde
hilâlinde mahkeme-i cinâna revân olup kazâ-yi mezbûr-
Ahmed Hâtem efendi merhûmun şâgirdânından olup
da makbûr ve sâl-i irtihâllerine lâfzı sudûr ve
bir kıt’a dlvân-ı belâgat ünvân ile ceride i âlemde ib-
hâme-i fakirden bu târîh-i cevherin zuhûr etmiştir :
ka-yi nâm iden şuarâdandır . »
jC .. a! , i jjt Aynı eserde şairin şu gazeli kayıdlıdır :

Mütercem i mezbûr dâniş ü irfân ile meşhûr Fârisîde Maksûdum sa’y eyle tarikında bulunca

yegâne-i zamân ve miyâne.i şuarâda müşârünbilbenân Deryâya irer âb-ı revan gitse yolunca
eş’ârında iştihârı kadar zevk uhâle tv e güftâr-ı belâgat Elbette olur zâlime vâsıl eser-i âh

intişârında rûy-i mehveşân gibi melâhat ve letâfeti zâ- Duymaz elem-i zahmını âdem urulunca
hir mümtâz-ı emâsil bir şâir i bl muâdil olup bittab’ Mağbûni-i kâlâ-yi fenâ zâhir olur hep

fahriyyeye mâil ve bulundukları mahalde tefâhurâne e- Sabr eyle bu bâzâr ı nedamet bozulunca

dâya şifte dil idiler. Hattâ bir rûz bir encümen-i letâ- £rbâb-ı kemâlin yeri hâkister-i gamdır

fet efıûzda âmîziş i ülfet esnâsında biri sadr-ül-vüzerâ Hâk üzre düşer miyve kemâliyle olunca

Rağıb Paşa merhûmun bir iki gazelini nakl-i meclis-i Rahat yine ukbâdadır inşâna ki sâlik

sohbet ittikte neş’ebahş ı müstemiân ve her biri şâpâ- Her yerde bulur nermi-i pister yorulunca
ş-ı istihsân ittikte Beliğ efendi siz ne buyurursuz denil­ Tıfl-ı dile virmez mi o dûşlze-i ra’nâ

dikte beher hâl vezîr gazeli şâyân-ı tahsln olur. Lâkin Büstançe i nârencini sağınca solunca

anlar benim ve ben anların makamına cânişin olsam Söz yok suhân-ı R âgıb efendi’ye Belîga

âsâr-ı Râgıb-ı mergub bil külliyye lisân-ı suhanşinâsân- Âlemde kişi böyle gerek şâir olunca »

dan meslûb olurdu deyu âgaze-i kelâm ı fahriyye it­ Siciİ’dc ve Bâdı Ahmed’in Beldei Riyazi Edirne’sin­
mişler idi. Asârlarından müdevven dîvân-ı belâgat ün- de de şairden bahsedilmiştir. Vefalı yılı her iki eseıde
vânı ve tefâhuru kadar zât-ı âlîşânı var idi. Bu güftâr 1172 ( M. 1758 ) olarak kayıdlıdır.
Asitâne-i aliyyeden vatan-ı asliyyeleri olan Yenişehr i Çaylak Tevfik, K afilei şüflra’da Yenişehirli Beliğ di­
Fenâr’a azimetlerinde sudûr eden gazel-i meşhurlarıdır vanını yanlış olarak Bursalı Beliğ namına göstermektedir.
ki keşide-i silk-i sutûr kılındı: Beliğ’in bugün elimizde matbu bir divanı vardır.
Türk Şairleri
Bel. 818

1258 ( M. 1842 ) de 132 sahife olarak basılmış olan Kibrît-i ahmer ol meye nisbet güzâf ola
bu divanda 2659 beyit mevcuddur. Bunlar 1 nait, 1 Her kim içerse vâkıf-ı esrâr-ı Kâf ola
mersiye, Şeyhülislâm Esad efendi, Şeyhülislâm Mustafa Bir mey getür ki nûş iden anı muâf ola
efendi, Ratib Ahmed Paşa gibi şahsiyetlere sunulan Akvâl-i hürmetinde niçe ihtilâf ola
7 kaside, 1 Keşfgername, 1 Hamamname, 1 Berberna- Mînâ içinde böyle husûsâ ki sâf ola
me, 1 Hayyatname, 1 Sakînâme, 14 Tarih, 58 kıt’a, Men’i fakîhin ol meyi şâyed hilâf ola
Nüzhet’in gazeline 1 tahmis, 1 şarkı, 231 gazel ve 40 Uğratma bezme münkir-i aşkı kesel gelür
beyitten ibarettir. Virme şarâbı kibrine anın halel gelür
Beliğ, Yenizağra kadısı olduğu zaman şöyle bir kıt’-
a kaleme alm ıştır: Sâkî tegafül eyleme sun mey ki mest olam
Hemhâl-i bezm-i bâde i mest-i Elest olam
Beliğ’in eğri iken eski rütbe-i câhı
Dayr-i kühende bunca zaman mey perest olam
Kazâ savup yeni doğruldı baht-ı bîbasara
Atiyye-i şerefefzâ-yi şehriyârîden Ser halka-i mecâlis-i rindân ı mest olam
Yakıştı hil’at-i nevcâhına Yenizağra Lâyık mıdır ki hâk-i mezellet nişest olam
Pervâz iderken evc-i maârifte pest olam
Onun divanında Yâran yapıldı ben ise hâtır şikest olam
Gül mevsiminde gamzede vü teng dest olam
Ahvâl-i ehl-i dânişe ibretle nâzır ol
Tâk oldı tâkatim çekemem bâr. i mihneti
Dünyâda zillet ister isen şimdi şâir ol
Gönder İlâhi bendene bir ehl-i himmeti
gibi beyitler de vardır.
Beliğ, kudretsiz bir şair değildir. Divanında bilhas­ Sâkî getür şarâbı ki def’-i humâr idem
sa nazireler epeyce yer tutmakla beraber şahsî kudıe- Hengâm 1 deyde işret-i evvel bahâr idem
tini gösteren parçalar da mevcuddur. Fakat onun Sermest olunca meclise gevher nisâr idem
Esrâr-ı aşkı ehl i dile aşikâr idem
Bir tarz-ı dilkeş ile serâgaz kim Belîg
Şâd ola rûh-i bülbül-i firdevs-i Nailî Her müyi tende nahl-i tecellî nigâr idem
Dâmân-ı çerhi âhım ile pür şirâr idem
yolundaki tefahuru mübalâğalıdır. Beliğ’in ekseri şiir­ Bed nâm-ı âlem olmağile iftihâr idem
lerinde Aı^fl//î’deki asaleti ve pürüzsüzlüğü bulmamıza Bir serv boylu tâze sevüp ihtiyâr idem
imkân yoktur. Onun bazı manzumelerini örnek olarak Min ba’d bûs-i gabgab-ı sâkî kadeh be-kef
alıyorum : — I _ Nakd-i hayâtı eyleyemem yok yere telef
— Sâkînâme’den —
Sâkî getür ki devr ide ol câm-ı âftâb Sâkî teallül eyleme gel yohsa humda şey
Asâr I feyze kabil ola bezm-i mâhtâb Besdir lebinle hâl-i ruhin bezme nukl u mey
Nessâc-ı kârgâh-ı hayâl ide feth i bâb Milk-i ademde cânına urmazdı şimdi key
Virsün kumâş-ı ma’ni-i rengine âb ü tâb Hürmetle tutsa câm-ı şarâbı el üzre Key
Evvel kadehte aks ide ref’eyleyüp nikab Âb-ı hayât-ı bâde ile nefh-i sûr-i ney
Mir’ât-ı kalbe şâhid-i mazmûn i nüh kitâb Dilmürdegân-ı meykedeyi eylemez mi hay
Sâgar küşâde mec’is-i keşf ola bî hicâb Durma Belîğ râh-ı harabâtı eyle tay
Sırr-ı hafiy yi Sâki-i Kevser Ebû Türâb Rehberlik eylesün sana Hızr-ı huceste pey
İttikçe neş’e dîde-i kalbe müsâade Olsun hudâ-yi şâhid ü mey cümle akçe pul
Cânân-ı cânı eyleye âşık müşâhede Kurtul cihanda vesveseden mest-i bîhod ol

Sâkî humâr kesti amânım piyâle vir _ II _

Âzâde eyle bendeni gamdan sevâba gir — Oazel —


Hâtır olunca neş’e-i meyden safâpezîr
Tehîdir bâr-ı gamdan bezmde pür bâdedir mînâ
Gûş it sarîr-i hâme-i destanserâyı bir
Misâl-i serv seng-i ta ’ndan âzâdedir mînâ
Rindân ı mesti vâkıadan eyleyüp habîr
Müdâm ağzın açup hayrette kalmış pîşgâhmda
Böyle vasiyyet eyledi bir sâlhorde pîr
Cemâl i âftâb-i sâgara dildâdedir mînâ
Âlûde eylesün kefen-i cismi ol asîr
Sakınmaz her kese mâ fiz-zamirin arz ider dâim
Münker cevâb eylemesün göricek Nekîr
Derûnı sâftır nakş-ı hiyelden sâdedir mînâ
Bezm-i fenâdan ayağı çünki çeküp gidem
Sadâ-yi nağme-i kulkul kesilmez meclis-i meyden
Nûş-i şerâb-ı Adn ile def’-i humâr idem
Murâd üzre mezâkm dâimâ icrâdedir mînâ
Sâkî şarâbı eyleme âlûde sâf ola Şarâb-ı âteşîne rüzgârın âfeti neyler
Emvâc-ı rûz-i neş’e ile dilşikâf ola O şem’e sâkıyâ fânüs içün âmâdedir mînâ
Türk Şairleri
819 Bel.

O lup hizmette kaim hiç tevâzu’dan değil hâli Hayâl-i dilberi âzürde eyler korkarım şimdi
Belîga var ise câm-ı meye üftâdedir mînâ ' Harîm-i dilde zîrâ sûziş-i nâr ı m ahalbet var
Visâlinle dil-i mahzûnı mesrûr eyledin geldin
_ III _
Efendim iştibâhım kalmadı sende kerâmet var
Eğer âlûde-i isyân ise dâmânım ey zâhid
Hevâ yi feyz-i mihr-i aşk ile şebgîr ider mehtâb
Anı tathir ider bî intihâ deryâ-yi rahmet var
Ki câmm selsebîl i nûrdan pür şîr ider mehtâb
Suhangûyân.ı asrın nazmı mazmundârdır ammâ
îdüp der pûte mevc-i pertev-i şems-i cihantâbı
B elîg’m sözlerinde hem nezâket hem selâset var
Nücûm-i çerhe meşk-ı san’at-ı iksîr ider mehtâb
Giyüp bir âl eteklik hâleden m ejdâna a 2 m itti - VII -
Semâda Mevlevi âyînini tasvir ider mehtâb
Yârin ki aksi menba’-i nûr-i basardadır
Elinde hâme-i zerrini Mevlânâ yi Rûmî veş
İsterse nakd-i merdüm-i çeşmi nazardadır
Gice âsâr ı Şemsi şevk ile tanzîr ider mehtâb
Vâiz bilür mi kıssa-i zülf-i mutavvelin
Olur hemvâıe mazhar kîmyâ-yi feyzine Şemsin
Anın hayâli nakş-ı hat-ı muhtasardadır
Ki hâle çillesinde subha dek şebgîr ider mehtâb
İtmem gürîz ta’n ile kûy-i nigârdan
Siyeh tab’ân olur rûşen dilânm düşmen-i cânı
Devlet cihanda âdeme cây-i batardadır
Ki düzd-i tîre rûzı dâimâ dilgîr ider mehtâb
Galtân olunca kûçede tutmaz hacer temel
Nice terk eylesün şeb zindedâran vâdi-i fşkı
Olmaz seferde kimseye râhat hazardadır
Ten-i pür za’fe mevc-i şu’leden zencîr ider mehtâb
Eşgim virir tarâveti müjgân-ı çeşmime
Belîga Râtib-i Âsaf nazîrin bezm-i hâsında
Neşv ü nemâ çemenlere âb .ı matardadır
Bu nazmı hâme-i zerrin ile tahrîr ider mehiâb
Kesme Belîğ dâmen.i şebde figanı kim
Te’sir-i âh-ı sûziş-i âşık seherdedir
_ IV —
_ VIII -
Ehl-i dil kadrin bilür erbâb-ı himmet bulmadık
Fürûg-i mihr-i ruhsânnla bedr-i tâmdıı mir’ât
Aradık dünyâyı bir sâhib müıüvvet bulmadık
Cihanda yohsa hemreng-i sevâd-ı şâmdır mir’ât
Asrımızda^eylemiş her sadra bir nâkes kuûd
Olur hemvâre timsâl-i bütân-ı şehre menzilgâh
Arz-ı hâcât idecek ehl-i sahâvet bulmadık
Temâşâ eyle gûyâ hâne-i esnâmdır mir’ât
Derdimiz besdir bize incitme ey gerdûn-i dûn
Çekilmiş halka halka rişteler emvâc-i cevherden
Biz bu mihnethâneye geldikse râhat bulmadık
Bakılsa aks i yâre arsagâh-ı dâmdır mir’ât
Şimdicek dillerde bir efsânedir mihr ü vefâ
Ne hâctt keşmekeş hûbân ile ey lûh-i bîpetvâ
Aşık u ma’şûkı söylettik sadâkat bulmadık
Sana da’vâ-yi hüsne hüccet-i ilzamdır mir’ât
Lâle pür hun gül füsürde bülbül-i hayran hamûş
Fürûg-i neş’e gülgûn eyledikçe rûy i cânânı
Gülsilân 1 âleme geldik tarâvet bulmadık
Mey-i nâb ile pür destinde gûyâ câmdır mir’ât
Bî niyaz olduk kibârın lûtf u kahrından Beliğ
Değil âyine yârin nakşını almak hevâsiyle
Biz bu âlemde kanâat gibi devlet bulmadık
Bu dehr-i fitnezâda kalib i endâmdır mir’ât
_ V — Derûnunda sebâtı mün’adim her nakş ü timsâlin
Vefâda hemhayâl i çerh-i mînâfâmdır mir’ât
Bezm-i âlemde niçe ma’ni-i rengin buldum Cenâb-ı Râtib-i Âsaf nazîrin bezm-i cûdunda
Kadeh'i mey gibi bin kerre boşaldım doldum Temennâ-yi Beliğce nüsha-i ilhâmdır mir'ât
Ten-i bîmârımı gam öyle zaîf eyledi kim
Kendimi görmek içün gözlüğe muhtâc oldum • — IX _
Gelmeden dağdaga-i âfet-i hengâm-ı zübûl Müje çeşmimde gûyâ âteşin mismârdır sensiz
Çehre-i berg-i hazan gibi sarardım soldum Reh-i nezzâreye mevc-i nigâhım hârdır sensiz
Geldi ol dem ki diye sâlik-i iklîm-i adem Hayâlin düşte görmek ârzû-yi dîde-i candır
Nakd-i ömr ile bu dünyâda ucuz kurtuldum Göz açmak hâbdan her subhdem düşvârdır sensiz
Hâm bir miyve idim gülşen-i âlemde Belîğ Reh-i kûyinde hemrâh olsa da gehpes gider geh piş
Zahm-ı seng-i sitem-i ehl-i hasedle oldum Ki benden galibâ sâyem dahi bîzârdır sensiz
Kıyâmetler kopar her göz yumup açınca çeşmimde
- V I-
İki cânibde müjgânım saf-ı peygârdır sensiz
Ne vasl-ı yâre fursat ne belâ-yi sabre takat var Havâsa âb ü tâbi nükhet-i rûyin virir yohsa
Beni dilhaste-i hecr itmede bilmem ne hâlet var Şemîm-i bûy-i gül dûş-i dimâğa^bârdır sensiz
Nice teskin ola seylâb-ı çeşm-i hunfeşânımla Belîg'e nûş-i câmı dest-i lûtfun hoşgüvâr eyler
Benim gönlümde deryâlar söyündürmez harâret var Güzergâh ı gelûya mevc-i bâde hârdır sensiz
Türk Şairleri
Bel. 820

— X - tasavvıfane şiirler kaleme almıştır. Hattâ bazı beyitleri


— Rubai — tezkirelerde kayıdh olan şu gazeli, /4/î’ye gösterdiği
Yok hayr amelim gferçi ne bîş ü ne kem zaman fevkalâde takdire mazhar olmuştur:
Ammâ kerem-i Hak’tan ümidi kesmem Dilimiz anlayamaz sofi bizim kal ehli ,
Bî zeban söyleşelim var ise bir hâl ehli
Zâhid dime bî ecr viriimez cennet
Saltanat fakr ile fahr itmek imiş âiemd*
İster mi ivaz hiç kereme eiıl-i kerem
Ne bilür kadrin anın memleket ü mâl ehli
İledir halvetine hile ile sofi şarâb
— XI -
Görmedim dünyede anm gibi bir âl ehli
— Hâtem’in vefâtına tarih —
Cânı cânan yoluna virmede ihmâl itme
Dirîgfa Ak ovalızâde Hâtem gitti elden âh Iremez menzil-i maksûduna ihmâl ehli
Gönül kan ile dolsun sine dâim pür figâr olsun Her dem âl ile B elîgî öper ol serv ayağın

Nazîri bir dahi bu âlem i fâniye gelmez kim Görmedim hûn-i sirişgim gibi bir âl ehli »

Ulûm i zâhir ü bâtmda böyle nâmdâr olsun Kafzad- F a iz î tezkiresinde şairin « Bektaşi » ola­
Bu tayy itti sehâ tomarını meydân-ı himmette rak gösterilmesi yanlıştır. ÂlVnm yakından tanıdığı bu
Cihanda Hâtem-i Tay ittiğinden şeınnfâı cltun şairi, Sarhoş Bâlî’ye mensub olarak göstermesi onun
Geçüp hiç bakmadı âıâyiş-i dünyâya rağbetle « Halvetî » tarikati saliklerinden bulunduğuna kuvvetli
Anın manzûn mir’ât ı cemâl-i G iıdigâı olsun bir delildir. Esasen vücude getirdiği manzumelerde de
Beiıga azm i ukbâ eyleyince didiler tâıih , « Bektaşilik » telâkkilerine tesadüf edemiyoruz. Ona
Bektaşilik isnadı, her halde yeniçeri olmasından müte-
— 1168 - vellid olmalıdır.
Belîgî. K afzâde F aizî’y t göre “ evâil-i devlet-i Mu-
- XII -
râdiyyede „ hayatta idi. Murad III. ın ( 982 — 1574 )
— Farsça gazel —
te hükümdar olduğuna nazaran şairin bu tarihten son­

— Jİ'*' t> ' ra öldüğünü kabul etmek lâzım geliyor. S icil’de « 997
jy jji ( M. 1588 ) sâline doğru irtihâl » ettiği kayıdlıdır.
Belîgî hakkında tezkirelerde az çok takdirli cümle­
lere tesadüf ediyoruz.
J ;1 ,1-
Ahdî şunları söyliyor:
-_,U j' Ijj j».t ij jL. y l ,!
“ Esnâf-ı şi’re kadir ve edâ yi belîg ile şâir ve eş’-
Jj» ^ lilj .'.i£ j»
âr 1 belâgat nümâsı dilkeş ve güftâr-ı ferah fezâsı hoş
w_*‘ ;y f}i i rind ve lâubâlî olduğıyçün nazmı lirdâne olm idan hâlî
iS‘: J> (»-S-r / değildir. Âşıkane gazelleri çok ve nefîs ve selîs idüği-
J j" '- V' ne söz yok. »
'r ij ıSf, J 1>.I İJ <r
Haşan Çelebi ise şu takdirli cümleleri sarfediyor :
« Fenn-i şiirde mehâret ve gerçekten kudret ve isti-
Bibliyografya : Pt„ Scl., Tevfik: Kafilei Şuara, Fa­
ik Reşad ; Eslâf, Divan, Mc. tâat hâsıl itmiş idi. Meşrık-i zamirinden hoş âyende
eş’âr-ı metali’ tâli’ olmuştur. »
B e lîğ î ( İstanbullu ) — XVI ncı asır şairlerinden Şairin bilhassa « kahve » hakkında yazdığı bir man­
Beligî hakkında tezkirelerdeki malûmat pek azdır. zume büyük bir şöhret kazanmıştır. Haşan Çelebi'ye.
Ahdî, onun « dergâh -1 muallâ yeniçelerinden» olduğu­ göre « kahve hakkında bu gazeli dâstân ve meşhûr-i
nu söyliyor. Aşık Çelebi ve ondan naklen Masan Çelebi cihân olup kahve fincanı gibi elden ele ve dilden dile
« İstanbul’da Kuloğullarından ve yeniçeri tâifesinden » düşüp vird-i zebân ı âlemiyân olmuştur. » AlVyç. göre
bulunduğunu kaydediyorlar. Maamafih edebiyata fazla de bu gazel, “ Vilâyet-i Rûm’da kahve nûşuna revâc
düşkün olan şairin, bu meslekle pek alâkası olmadığı­ ve câm-ı bâdîye kesr i zücâc vâki’ oldukta» denilmiş­
nı Âşık Çeltbi'nın şu cümlelerinden anlamaktayız. tir. Tezkirelerde kayıdlı olan bu şiiri aynen nakledi­
«... Donanma olup yoldaşlarıyla deryâ seferin yorum :
eylese sefîne-i gazel beştir deyu ancak bahr i nazımla Kahvenin bâde-i gülgûn gibi yoktur ânı
şiir havâsında yelerdi. Kara seferin eyleseler şâirler hi­ Isıcaktır o kara yüzlünün ammâ kanı
Misli mânendi mi var müşteri kızdırmakta
sara yürüyüş ider bu kal’e i hayâle kati gûşiş eylerdi.»
Isıcak yüz göricek her kişi ister anı
Belîgî’nin bilâhare tasavvuf tarikini ihtiyar ettiğini
Puhtedir bâda gibi gördi iken hâm değil
görüyoruz. Müverrih /4lî’nin rivayetine göre, meşhur Şeyh ü şâbın dime bir pâre ısındı cânı
Halveti Sarhoş B âlt efendi’ye intisab etmiş ve « S a lâ­ Katı’-ı demdir anınla dem iken dem olmaz
h 1 hâli endîşe» edinmiştir. Bu intisaptan sonra da mu- I^âse kâse içelim nolsa gerektir kani
Tftrk ^ rte ri
821 Bel.

Mısr u Şâm ü Haleb’i gezdi gelicek Rûm’* Ey B elîgî ol mehi görsen kemâl i hüsn ile
Ayağın aldı şerâbın o cihan fettânı
Dahi kı'mazdın nazar mihr-i dirahşandan yana
Nakde mail olup ortada gezer akçele$ür
Bilmezin kahvecinin kahbe midir oğlanı Prv.
Söyle ol rûsiyehin bana ne keyfiyyeli var - IV -
Ey Belîgî akıdır ayağına yârânı
Ben nâ murada irse eğer sâgar-i murâd
Beligî’nin divanına tesadüf edemedim. Tezkirelerde Bezm-i belâda kalmaz idim böyle nâ murâd
onun şu beyitleri kayıdlıdır : Virdin halel akidemize lâ’l-i dilberi
Benzetme kande itme diiâ sû-i i’tikad
Astılar şem'i çii Mansûr-i dili ucundaH
Cânâ lebinle birliğe yetse aceb mi can
Yaktılar âteşe yetmez midi berdârlığı
Rûh ile çünki ten arasında var ittihâd
Karşıdan şive »emendiyle ol âfet koptı
Şemşîr-i yâre müşteriyim nakd i cân ile
Toza gark oldı cihan sanki kıyâmet koptı
Baş dahi virüp alur idim eylese mezâd
Seri pâ kılmayınca bahr-i aşka dalabilmezsin
Dünyâ sarâyı kimseye olur mı pâydâr
Nefes tutmaz isen dürr i murâdt alabilmeksin
Kani Belîgî Rüstem ü Cem noldı Keykubâd
Nazire mecmualarında ve diğ^er mecmualarda onun
Prv.
bir hayli şi’ri kayıdlıdır. Rindane, âşıkane ve mulasav-
vıfâne gazel yazmak hususunda muvaffakiyet gösteıen - V -

şairin 1 0 gazelini örnek olarak alıyorum : Aç gözün cânın uyar âyîne-i eşyâya bak
— 1 — Sâni’i sun’unda gör ko sûreti ma’nâya bak
Mürdeler ihyâ ider her dem lebinden ol sanem
Lebindir ey sanem nutk-ı Mesîhâ
Gel bu deyr içinde sofî mu’ciz-i îsâ’ya bak
!der bir demde bin mürdeyi ihyâ
Zerre-i nâçizde hurşîd i âlemtâbı gör
Senin hüsnün benim mihrim cihanda
Arif ol kim katrede cûş eyleyen deryâya bak
Oluptur gün gibi ey meh hüveydâ
Ahsen-i takvimi inkâr eylemezsin zâhidâ
Hazer kıl ey felek âhım okundan
Hak cemâlin anda gör ol sûret-i ra’nâya bak
Ki çevrinle oluptur kametim yâ
Aşk odundan sînesine dâğlar yakmış yine
Temâşâ eyledim mir’ât-ı dilden
Ey B elîgî lâlelerle zeyn olan sahrâya bak
Görinen nakş-ı hüsnündür nigârâ
Harâmî gamzesi yârin Belîgî Tpk. Rv. K. Mc. No. 197-2

Bu gönlüm kârbânın itti yağmft - VI -


Prv.
Diyeyin vasf-ı hatında yine bir tâze gazel
_ II - Tâzeier reşg idüp ana okuyup yaze jazel
Gelin insâf idelim var mı nazîri hergiz
Güzellik âsmânında güneş olmaz sına hemtâ Diyicek şöyle dinür dilber-i mümtâze gazel
Hilâlin mâh ı nevden ey saâdet ahteri garrâ Mutrıbâ aşk ile demsâz olamaz nâlem çün
Kad-i bâlâna öygenmiş meğer kim ey melek haslet Saldı bu sûret ile âleme âvâze gazel
Hicâbından yüzi yoktur başın kaldırmağa Tûbâ Râstî kadir olan böyle bülend elfâza
Diler kim kendüye uydura zâhid uydı ulaştı Ey B elîğî disün ol serv-i serefrâze gazel
Ben ana uymazın nâdâna uymaz âkil ü dânâ
Tpk. Rv. K . Mc. No. 1972
Komaz bu güni yarına yemez ferdâ içün gussa
Bu gün kaf.ı kanâatte kani gönlüm gibi anka - VII -
B elîgî ol lebi gonca hilâl ebrûyı benden sor Hâba vardım gice bir dilber-i ra’nâ gördüm
A ğızdan sana takrir ideyin anı iken garıâ Karşuma geldi elinde mey-i hamrâ gördüm
Prv.
Aşk imiş sundı heman dem elime bir dolu câm
- III _
Nûş idicek anı çok dürlü temâşâ gördüm
Bâl açup uçmak diler dil kûy-i cânandan yana
Gülşen-i aşk u mahabbet ne aceb gülşen olur
Meyi ider gül şevkına bülbül gülistandan yana
Goncasın bülbül-i gûyâ gibi gûyâ gördüm
Râst söyle zülfi kaddim ey sabâ dâl ittüğin
Kûhl idinmiş meğer izi tozum sen servin
Doğrulup varırsam ol serv-i hirâmandan yana
Dîde-i nerkis-i şehlâsını bînâ gördüm
Gamzesi can kasdın itse hancer-i müjgân ile
Ayn-ı hayretle B elîgî idüp eşyâya nazar
Yan basar zülf-i siyâhı âh o fettandan yana
Kaf-ı kudrette bu gün peşşeyi anka gördüm
Vesme-i nâz ile pür hâl olsa ey mehrû nola
Cem’ olur pervâneler şem’-i şebistandan yana Tpk. Rv. K. Mc. No. 1972
Türk $airleri
Ben. 822
_ VIII — — Gazel
Evvelâ cehd eyle kim can milki virân olmasun
Ey gönül çok çîn i zülfün anberînin minnetin
Kıl hazer şol gül yüzün pejmürde olup solmasun
Çekme kılca nâfe-i âhû-yi Ç in ’in minnetin
Gel H udâ’nın emrini tut çalışup leyi ü nehâr
Tûti-i dil kande virmez cânına minnet bilüı
Son nefeste kim gelür-ol dîv-i mel’un gülmesün
Ey yüzi mir’ât o lâ’l-i sükkerînin minnetin
Ma’rifet kesb ide gör kim milk-i dil pür nûr ola
Hirmen-i hüsnünde hâl-i yâre minnetdâr ol
Cidd ü cehd it kalbin içi hırs u kinle dolmasun
Ey Süleyman çekme mür-i dâne çînin minnetin
Ahsen-i takvime lâyık eyledi çün Hak seni
Nazeninim tek saçın dârına berdâr it beni
Emr-i Hak’kı sen dahi tut sîretin bozulmasun
Bana çektirme bu ömr-i nâzenînin minnetin
Durma ey Bende müdâm ilm-i ledün okı heman
Minnet Allah’a iriştim kûy-i yâre ey sabâ
Rûz-i mahşer nâmeni gör sol ele sunulmasun
Yile vir şimdengeru lûy-i zemînin minnetin
Ben senin can cevherin îsâr iderken pâyine MU. Abn. K. Mz. Mc. No. 57k
B engi ( Bektaşi şairi ) — Hangi asırda yaşadığını
Asma şâhım gûşuna dürr-i semînin minnetin
tayin edemediğim Bengi’nin bir şiiri Bektaşi şairleri ad­
Minnetine çeşme-i Hızr’ın souk su içmezin
lı eserde kayıdlıdır (S. 33 ) . Manzumeyi naklediyorum:
Boynuma aldım o tîg-ı cevherinin minnetin
Rızkını bî minnet eyler Zül-minen sana atâ - 1 -

Ey Belîgî çekme her dûn ü denînin minnetin Gel koma H ak’kı gönülden anda bulursun necât
Tpk. Rv. K. Mc. No. 1912 Rehberim ol Mustafâ’yı Şâh Ali a’lâyı bil

- IX _ Hak yolun ger kim yoluyla görmek istersen eğer


Gel inan Hayrünnisâ’ya ... anayı bil
Çâk çâk iderse bağrım kan idüp peygân-ı dost Bil Haşan sırr-ı Hadâ’yı Şâh ı şehide inan
Ağız açup dilde her zahmım diye kim kani dost Ol Hüseyn dürr-i bahâyı merdi çün sehâyı bil
Âh ile yakam cihânı çâk idüp can câmesin • Çün keremkânı Hüseyin kıldı anı yâdgâr
Dest-i düşmenden alınmazsa eğer dâmân-ı dost Hânedâaa oldı kıble Şâh Zeynelabâ’yı bil
D âîtam dıişmınler itmez bu dil i miskinimi Bâkır’a hem Ca’fer’e Kâzım’a eyle sen niyâz
Şol kadar kıldı perişan zülf-i müşg efşân-i dost Şah Aliy-yel-Horasân’ı Şah İmam Rızâ’yı bil
Gel beru ey derde uğrayan kişi vir cânını Hem Taki’yi gör Muhammed’dir inan sırralyakin
Ehl i derdin cânını almakdürür dermân-ı dost Bil A li’den ...
Merve hakkı K â’be-i kûy-i Safâsın sürmedi Şah Hasan-ı Askari’ye sıdk ile ikrâr it
Ey Beliği olmayan bin cân ile kurbân-ı dost Şah Muhammed Mehdi-i kân-ı kerem livâyı bil
Prv. Bil Hacı Bektaş Veli’yi şah îmam Rızâ’dır ol
On yedi şir-i kemerbest şâh-ı hânedânı bil
_ X -
Fâtihidir Rûmeli’nin Şâh Ali ulumuz
Ey sâki müdâm öpse lebin mey aceb olmaz
Evliyâlar serfiıâzı Abdal Musâ’yı bil
Zirâ ki delü kanlu olanda edeb olmaz
Bil ricâl-ül-gaybı ol hükm-i hükümdârîyı bil
Rûzi ola mı nâr-ı gamın rûz.i ezelde
Üçleri bil beşleri bil yediler kırkları bil
Dil şem’ gibi yanmaya ey mâh şeb olmaz
Hâzırı gaibi gerçek var olan sultânı bil
Engüşt-i muhannâsını seyr eyle nigârın
Sin göründi hemçü dem üstâdımızdan yâdigâr
Ey dil dir isen serv dalında ratab olmaz
Hem kepenekli dinildi Baba Bengi varı bil
Ey gülşen-i hüsnün gül-i zîbâsı cihanda
Bir sencileyin lâle had ü gonca leb olmaz B â fâ î { Urfalı ) — X '/lll n :i asır şairlerinden Be-
Başlar kesilür gelse kaçan lâ’line zülfün râî ( 1 ) hakkında R aniz şu malûmatı veriyor :
Mey meclisi bî fitne vü şür u şegab olmaz « Berâî : Nâm ı nâmileri . . . . dir. Matla’ı ehille-i
Mecnûn’a çıkar silsilesi ey saçı Leylâ şuarâ ve fusahâ olan medine-i Ruhâ’dan zâhir ve pey-
Âlemde Belîgi gibi âlî neseb olmaz dâ ve tahsil-i maârif-i ilmiyye itmekle kûhl-i cevâhir-i

Prv. ulûm ile dideleri rüşenâ olmağın dâr-ül-metâlib-i vel-


âmâl Âsitâne-i aliyyeye ârzû keş-i rihâl iken 1177 (M .1763)
Bibliyografya: Ahd.. Aşk., Hsn., Kfz., Knh., Sel., Mc. senesi hudûdunda karin-i rahmet-i Hudâ vezir Mustafa
Paşa def’a i sâlisede teşriflerinde dâire-i aliyyelerinde
B ende ( Divan şairi ) — XVI ncı asır içinde yazı­ maiyyet ile vâsıl-ı âmâl ve pâkîze gazel ve kasâid ile
lan bazı mecmualarda Bende namına bir kaç şiir ka- ol vezir-i kerem vefire rûymâl ittikte karîn-i tahsîn ve
yıdlıdır. Tezkirelerde mevzubahsedilmeyen Bende’nin bir kethudâ-yi sadr-ı âli hulefâları silkine ta’yin ile kâmbin
Sfazelini naklediyorum: 1
( )
1*ürk Şairleri
823 Bes.

olmuşlar idi. Hâlâ şııaıâ-yi asrımızdan suhan-ı dilcû Besim A ta la y - ( 1298 — 1882 ) de Uşak’ta doğ­
ile bir şâir-i pâkîze gû olup berâat i istihlâl üzre şi’r ü du. Babası İnce Mehmed Çavuş adında bir demircidir.
inşâya kadir ve îcâd-ı tâze mazmûna kudreti zâhir bir Onun babası ekmekçi Mustafa efendi’dir. Ana tarafın­
şâir-i mâhirdir. Asarlarından ruhsatyâb olduğumuz Ve- dan büyük babası Kaçar yürüklerinin Beylerinden Hacı
zîr-i müşârünileyhe arz eylediği kasidesi teg-azzülünden Veli Bey’dir. Annesi İlmiye Hanım’dır; Yunanlılar Uşak’­
birk aç beyt-i pâkîze edâları tahrîr ve imlâ kılındı ( 1^. » tan çekilirken evlerine ateş vermişler, bu kadıncağız da

Sicil'de de şu kayıd vardır: bir kızı ile şehid olmuştur.

« Berâî : Bâhir Mustafa Paşa sâyesinde Kethud’â


kalemine çırağ oldu. 1187 ( M. 1773 ) târihlerinde
fevt olmuştur. Şâirdir, v

Bihliyografya ^sd.. Sel,

Berki ( İstanbullu ) — XVI ncı asır şairlerinden


Berkî hakkında Haşan Çelebi şu malûmatı veriyor : 'm
« B erkî: Vücûd-i pür lem’ü berki şehr-i İstanbul’­
da lâmi’ ve bârık olduktan sonra zümre-i sipâh-ı zafer
penâha lâhik olmuştur. Bir zaman hizmet-i kitâbet-i ihtisâb
ile kâmyâb olmuş idi. Âftâb-ı tab’ı şârik ve sehâb-ı zihni
bârik olmağın makbûl-i tabâyi' hoşça ebyât ve matali’i
vâki’ olmuştur. Bu bir iki eş’âr anın g-üftârındandır :

Sâkî bahar eyyâmıdır gülzâra azın it subhdem


Zevk u satâ hengârnıdır ayş-ı müdâm it dembidem
İller safâda d;mbsdem kısmet bana derd ü elem
Elhiikm'ı l ı l l ü ı ey s a n a m ç ü h böylidir ceffelkslem
Zülfün bana sünbül yiter rengin yanağm gül yeter
Nâlem sana bülbül yeter ey serv kadd ü gonca fem

Bir dem içinde Şarkı vü Garbi


Seyr ider yıldırım gibi Berkî »

Besim Atalay
Sicil'âe şu kayıd vardır :
« Berkî İstanbulludur. 940 ( M. 1533 ) tarihlerinde Besim Atalay, ilk tahsilini Uşak’ta ibtidaî ve rüşdî
fevt oldu. Şairdir. » mekteblerinde bitirdi. Sonra medreseye girdi. Orada
okurken dayısı Aşık Hüseyin isminde bir Bektaşınm
Bir mecmuada {Siy. Esd. K . Mc. No. 3^24) “Köşk-
tesiriyle şi’re ve edebiyata heves etti. Ve İzmir’de çıkan
lüzâde Berkî » serlevhasiyle bir g-azel kayıdlıdır. Bu
Ahenk gazetesine ilk şiirlerini yazmağa başladı. On yaş­
şaire aid olması ihtimal dahilinde bulunan bu gazeli
larında yetim kalan Besim Atalay, üvey babası Kadir
aynen naklediyorum :
A ğa’nın yardımıyla okuyabiliyordu. Medresede Akaid
Zülfüni eyle kemend boynuma bendim yenile dersine kadar çıkmıştı. Fakat bu zat, kendi akrabasın­
Yenile bu dil-i dîvâne bolay kim yenile dan bir kızla onu evlendirmek hevesine düşmüştü.
Sîneme âteş-i aşkınla döğünler yaktın Besim Atalay ise tahsile devam arzusunda idi. Ve bu
Lûtf idüp penbelerin kendü elinle yenile maksadla İstanbul’a kaçtı. Halid Ziya Uşakgil’in amca­
Küştgîr-i gam-ı aşkınla bu asrın şimdi sı Uşşakîzade Sadık Bey merhumun yardımını görmek­
Gelse Rüstemleri meydânıma dehrin yenile le beraber tahsil çağında bir hayli sıkıntı çekti. Bir
Sun’-i Hak seyr idelim mu’ciz-i Mûsâ görelim aralık Celâl efendi’nin meşihati esnasında Yenikapı mev-
Yed i beyzânı sakin saklama cânâ yenile levîhanesinde misafir kaldı. O sıralarda medreselerde
Bir lebi mül saçı sünbül yüzi pür hâli sevüp oda tedarik etmek çok müşküldü. Besim Atalay, bunu
Eski derdin sana kim didi ki Berkî yenile temin edebilmek için Sultan Ahmed medresesi m üder­
risi Raif efendi’ye Arapça bir kaside yazdı.
Bibliyografya '■ Hsn., Scl., Mc.

B errî — Birrî’ye bak.

(1) Örnek yoktur,


Türk Şairleri
Bes. 824

gfibi beyitleri ihtiva eden bu kasideyi yazdjğı sıralarda dadan ayıramadı. Bütün varlığında hep bu davanın açık
Besim, yirmi yaşında idi. O vakitki medrese tahsiline yürekli, saldırıcı ve uğraşıcı erlerinden biri olarak ken­
göre bu yaştaki bir gencin arapça kaside yazması hay­ dini gösterdi.»
li mühim bir muvaffakiyet olacağından dolayı şair, «Atalay’da halkçılık ruhu, yalnız bir düşünce halinde
Fetvahanece takdir edilmiş ve usul hilâfına olaıak ken­ değildir; ayni zamanda bütün duyguları da bu ruha bağ­
disine bir medrese odası verilmişti. lanmış gibidir. Halk sevgisi onun gözlerinde yaş belir­
Besim Atalay, daha sonraları Çarşambalı Hacı Ah- tir, sesini titretir, varlığını sarsar. Uşağ’ın bu değerli
med efendi’nin “ Usûlü fıkıh „ dersine devam etti. Bu çocuğu için, her şey halk sevgisinde toplanır ... »
arada “ Medresei Nüvvab „ a talebe olmak için imti­ Bir müddet Maarif vekâleti Hars müdürlüğünde
hana girdi ise de birinci imtihanı kazanmış, İkincisini de bulunan Besim Atalay, işte bu temayüllerinden do ­
kazanamamıştı. Bunun üzerine « Dârülmuallimin » im­ layıdır ki mahallî mevzulara karşı içten bir alâka duy­
tihanına girdi ve muvaffak oldu. Medrese derslerini de muş ve dolaştığı yerlerde Folklor tedkiklerine ehemmi­
bırakmamış, icazetname alıncaya kadar devam etmişti. yet vermiştir.
Dârüimuallimin’in üçüncü sınıfına geçtiği zaman fley Bizzat şair, yazdığı tenkidî bir makalede şunları
müdürleri olmuştu. Bu zat, Besim Atalay’ı takdir ediyor söyliyor ( Konya vilâyeti Halkiyat ve Harsiyatı adlı e­
ve onun yetişmesine hususî surette itina ediyordu. Mek­ ser münasebetiyle Sadeddin Nüzhet Beyefendi'ye son ce­
tebi bitirdikten sonra Konya Dârülmualliminine “ Fen­ vap : Hakimiyeti milliye 1928 ) :
ni terbiye „ muallimi tayin edildi. Bir yıl sonra Trab­ « Anadolu’yu İzmir’den Meraş’a, İstanbul’dan Er­
zon Dârülmuallimini müdürlüğüne terfi ettirildi. İki yıl
zurum’a kadar karış karış gezdim. Bir çok yerlerde me­
sonra Ankara Dârülmuallimini müdürlüğüne nakledildi.
muriyet verdim. Bulunduğum yerlerde boş durmadım.
Sâtı’ Bey, Dârüşşefaka’ya müdür olunca Besim Atalay’ı
Lisan, lehçe, tarih, coğrafya gibi ehemmiyetli şeyleri
bu mektebin « Ulûmu diniye » hocalığına tayin ettir­
tedkik ettim. Anadolu’daki muhtelif lehçeleri biri bi­
mişti; fakat « Cemiyeti tedrisiyei Islâmiye » azasından
rinden ayıran hususiyetleri şevahidiyle kaydettim, bir
bazıları Besim Atalay’ın din derslerini okutmak husu­
de lehçe haritası yaptını.... »
sunda ittihaz ettiği usule itiraz ediyorlardı. Bir taraf­
Besim Atalay’ın intişar eden eserlerini gösteriyoıum:
tan da Türkçülük ve Osmanlıcılık meseleleri dolayısıy-
I — Meraş tarihi : Meraş vilâyetinin tarih ve coğ­
le Sâtı’ Bey’le iyi geçinemiyorlardı. Nihayet vazifesin
rafyasından bahseder. Hititler devrinden başlayarak
den istifa etti ve Konya Dârülmuallimini müdürlüğüne
meşrutiyete kadar gelir. İçerisinde bir çok Hitit âbi­
tayin olundu. Bilâhire sırasıyle Meraş, İçel, Niğde ma­
delerinin resimleri ve krokileri vardır. Sonunda halki­
arif müdürlüklerinde bulundu. Niğde’de iken mütareke
yata aid ayrı bir kısım da mevcuddur. Bu bahiste bil­
ilân edilmiş ve Ali Kemal’in emriyle azl edilmişti. Bu­
hassa Meraş Türkmenlerinin yaşamakta olan lehçeleri
nun üzerine Uşağ’a gitti. Ve başlamak üzere bulunan
ve koşmaları vardır.
Millî harekâta iştirak etti. Hocası bulunan Said Bey’in
Maarif nazırlığı zamanında ikinci defa olarak İçel maa­ II — Bektaşilik ve E de biy atı: Bektaşîliğin mahiye­
rif müdürlüğüne tayin edildi. Bir müddet sonra istifa tinden ve erkânından bahseder. Sonunda bir çok ne­
ederek tekrar U şağ’a gitti. Ve kendisini tamamiyle fesler ve Anadolu’da bu tarikatin yayıldığı yerleıin ha­
MÜlî harekâta verdi. Bunu müteakip ilk açılan « Bü. ritası ile Bektaşılığa âid üç klişeyi muhtevidir. Bu ki­
yük Millet Meclisi » ne aza intihab olundu. O vakitten tap I ıjilz müsteşriklerinden Sir Denison Ros tarafın­
beri saylavdır. Yıllardan beri de Türk Dili Kurumu üye­ dan İngilizceye tercüme edilmektedir. Mister Briç tara­
si olarak çalışıyor. fından son günlerde neşredilmiş olan Bektaşilik adında­
Besim Atalay, halkçılık ve Türkçülük sahalarında en ki İngilizce eserin de başlıca kaynaklarından bilidir.
çok çalışanlardan biridir. Onun şiirlerinde de, hikâye­ III — Türk büyükleri veya Türk a d la r ı: Türk adla­
lerinde de, tedkiklerinde de bilhassa bu hususiyeti ba­ rından ve adı taşıyanların kısaca tercümei hallerin­
riz olarak görmekteyiz. Son zamanlarda yazdığı «Suna den ve biliniyorsa kelimenin manasından bahseder. İlk
ve Çoban hikâyesi « adlı eser münasebetiyle İbrahim tab’ı 600 kadar erkek ve kadın adını havi olmak üze­
Necmi Dilcinıen şunları söyliyor ( Halka doğru edebiyat: re bundan on iki yıl evvel çıkmıştı ( 1926 ). İkinci ba­
Cumhuriyet 21 Şubat 1938 ) : sılışında bir çok ilâveler yapılmış ve isim adedi 5000
« ... Besim Atalay, daha Öğretmen okulunun sıra­ kadara çıkarılmıştır. Türk adlarına dair memleketimizde
larında iken, yenilik ve halkçılık davalarının ruhunu yazılan ilk eser budur.
kafasına ve yüreğine sindirmişti. O günden bu güne ka­ IV — Türk D ili kuralları • Divanı lûgatüt-Türk’te-
dar, hayatının acı ve tatlı günlerinde hiçbir şey içinde­ ki Türk sarf ve nahvine aid kaideleri toplayarak Türk­
ki bu inanın, bu sevginin önüne geçemedi. En şiddetli çe’ye çevirmek suretiyle vücude getirilmiş bir eser­
tehdidler, tahkirler, cezalar, istihfaflar bile onu bu sev­ dir.
Türk Şairleri
825 Beı.

V — Cönk: Hece vezniyle yazılmış manzum Dedim gel aldatma dedi huyumdur
hikâyeleri ve şiirleri havidir. Her şiir, bir resimle tas­ Güzeller böyledir bil dedi geçti
vir edilmiştir. Aldanma kendine gel dedi geçti
VI — Baş belâları : Üç perdelik manzum bir
- III -
piyestir. Umumî harpte Simav’da geçen faciayı — Nefes —
anlatır.
Ey hocam korkutma bizi sıratla
VII — Tan destanı : Millî mücadelenin ilk yılında Biz o köprülerden geçerek geldik
yazılan bir estandır. Orduya dağıtılmıştır. Satma kof bilgini gene kıratla
VIII — Suna ve Çoban hikâyesi: Dahiliye vekâleti­ Biz akı karadan seçerek geldik
nin 1937 hîziranmda halk için kitaplar yazdırmak hu­
Bitirdik bilgiyi sökmeden hece
susundaki kararı üzerine yazılan bu hikâye, takdirle ka­
Biz idik mi’râcı yapan o gece
bul edilmiştir. Henüz basılmakta olan bu eser, çok sa­
Uçmakta atamız Âdem ’den önce
de bir lisanla yazılan bir halk hikâyesidir. Vak’a İçel’in
Havvâ’ya hülleler biçerek geldik
yeşil yaylâlarında ve Adana’nın savaş meydanlarında k u ­
rtuluş harbında geçmiştir. Kitapta karşılıklı söylenmiş Nûra bak biraz da at defterini
koşmalar da vardır. Bu eser Kerem tarzının asrileşmiş Biz irşâd eyledik aşk erlerini
bir örneği olarak gösterilebilir. Hakikat câmını Hak kevserini
Besim Atalay’ın bu kitaplardan başka bazı gazete Birlik kaynağından içerek geldik
ve mecmualarda ve bilhassa Hakimiyeti mllUye'dt inti­
- IV —
şar eden bir hayli makalesi de vardır. Anadolu lehçe­ — Cönk’ten —
leri ve aralarındaki farkları izah eder bir konferansının — Suna boylum —
hulâsaları da Hakimiyeti milliye’de neşrolunmuştur. Doğan güneşlerde, dolunan ayda
Aruz ve bilhassa Hece vezniyle manzumeler kaleme Çağlayan sularda, gükreyen çayda;
alan Besim Atalay’ın bazı şiirlerini örnek olarak alı­ Ağlayan bülbülde, inleyen nayda
yorum : — I — Gel seni ararım, gel suna boylum 1
Gel ne derse desin il suna boylum I
— Koşma —
İndim dereleri aştım dağları
Yer yer perilerin mey çakışında;
Bola ki umduğum var diye diye
Kara gözlülerin yan bakışında;
Sisli bir yaz gibi gençlik çağları
Geçti yad illerde yâr diye diye Zâlim gamzelerin can yakışında;
Gel seni ararım, gel suna boylum I
Yıllardır düşmüştüm onun izine Gözümün yaşını sil suna boyluml
G önül vurulmuştu güneş yüzüne
Dün gece kapandım yârin dizine Öksüzüm ağlatma garib illerde!
G o ğ iiin î basıp ta sar diye diye Söylenir aşkının şi’ri dillerde;
Tan vakti açılan konca güllerde:
Uyuttum kollarım üstüne alıp
Kara gözlerine bakına kalıp Gel seni ararım, gel suna boylum 1
Dermedim bir gonca koynuna dalıp Solmadan gulşende gül suna boylum !
Yüzünü gördüğüm kâr diye diye Güller gibi açıl, gül suna boylum.
Uyusun o nazlı yâr diye diye
— Emrah gibi — W ‘ 5 - 1922

— II _ _ V —
— Ana yurdum Uşağ’a düşman girerken —
D idim dur sorayım al yanağından
Sorulmaz o gonca gül dedi geçti Uğursuz bir günün sabahı idi
Dedim avunayım yâr kucağından Dalgın uykulardan uyanamadım;
Sarılmaz o ince bel dedi geçti Ak saçlı validem “kalk oğlum !„ dedi.
Uyudum uyandım kalkınamadım.
Dedim yay mı kurdu kara kaşların
Dedi yüz süreli gönüldaşların Gördüm muhâcirle tutulmuş yollar;
Dedim neden tel tel oldu saçların Ağlaşır öksüzler, bağrışır dullar;
Dağıdır öpüyor yel dedi geçti Böyle bir ayrılık görmesin kullar;
Gönüller bağlayan tel dedi geçti Ben bu ayrılığa dayanamadım.

Dedim fidan nedir dedi boyumdur Derdimi avıtan dudu dillerden ,


Dedim suna nendir dedi soyumdur Yar bağında açan konca güllerden,
53
Türk Şairleri
Bes, 826

Doğup büyüdüğüm g-üzel illerden, a’zam hulefâları silkine idhâl ve ba’dehu hâcegân-ı dî-
Böyle ayrılırım hiç sanamadım. vân'i hümâyûna duhûl idüp kat’ ı merâtib ideıek si-
lâhdar kitâbetine nâil olmuşlardır. Asrımızda ricâl-i
Yeşil ormanların uğultuları,
devletin miyânında maârif ve kemâl ile şöhretşiâr bir
Dereler dolduran gümüş sulan, ‘
şâir i şîrin güftâr olmağla tahrîr ve âsârlanndan bu
Derdli kuşiarınm yanık huları,
gazel i bî bedel tastîr olundu :
Susmuş dediler de inanamadım.
— Gazel —
O cennet misâli yaylalarına; Cism-i hâkî ile tefrik olunur mı beyni
Güzel köylerine, obalarına; İstemez cevher-i dil vaz’-ı metâ vü eyni
Altın başak tutan tarlalarına; İtme iğmâz-ı aym zümre-i uşşâkın eğer
Aynıdır lücce-i pür cûş denilse ayni
Baktıkça baktım ben usanamadım.
Mazhar-i nûr-i Huda nüsha-i kübrâ insan
Kadersiz yurdumun ağlayışını; İtse ilırâz aceb mi şeref-i kevneyni
Gider ey sâki-i gülçehr; aman lûtf eyle
Âh ile yürekler dağlayışını;
Saykal-ı cânı-ı musaffâ ile dilden reyni
Hazin ırmakların çağlayışım;
İder işrâb Besîmâ Şuarâ-yi dehre
Gördüm de ağladım Avınamadım. Nâveg-i kilk-i devâtm merecülbahreyni »

Kesmeyin yolumu ey ulu dağlar! Sicil’de şu kayıd vardır :


Kimsesiz vatanda öksüzler a ğ la r ; « Besim Ömer efendi : Kınmîdir. Kethudâ kale­
Talihim gurbette ayağım bağlar. minden yetişüp hâcegândan oldu. Silâhdar kâtibi ve
Sevgili yurduma yollanamadım. şâir memûriyetlerde bulunup 1196 ( M. 1781 ) da ce-
maziyelevvelinin yirmi yedisinde fevt oldu. Eyyub’da
Gönül ne zevkında, ne kederinde;
türbe ardında defn olundu. Arabî ve Türkîde şâir idi.»
Ne mâhitâbında, ne seherinde;
Gurbet illerinin gülşenlerinde; Süleymaniye kütüphanesine mülhak Nafiz Paşa kü­
Teselli bulmadan aldanamadım. tüphanesindeki bir mecmuada onun bir hayli şiiri ka-
yıdlıdır ( No. 1019 ).
Ben Vatan derdiyle bîkarâr oldum;
Ağladım, sızladım, zâr ü zâr oldum ; “ Ez gazeliyyât 1 Ömer Besîm efendi Mektûbî-i Sad-
Sanmayın Vatansız bahtiyâr oldum; r-ı âlî „ başlığını taşıyan bu şiirler, 34 gazel, 18 kıt’a
Ben bu tasalara katlanamadım. ve 5 tarihten ibarettir. Ramiz tezkiresinde örnek ©larak
dercedilen gazeli de bu mecmuadaki şiirler arasında
Hey Besim deryâ-yi mihnete daldım!
kayıdlı bulmaktayız .
Bin türlü tasayla doldum, boşaldım.
Hicran gayyasında kaldım, bunaldım. Millet kütüphanesindeki bir mecmuada da Defterdar
Tırmanmak istedim tırmanamadım. Behçet hakkında yazdığı bir kasidesi mukayyeddir
( M it. Alm. K. Mz. Mc. No. 575 } :
29 - 7 - 1936
Besim’in 4 gazelini örnek olarak naklediyorum :
— VI -
— Kıt’a -
Aldın yine ârâmımı ey seıv-i revan genç Gönül şem’-i izâr-ı yâre oldı çünki pervane
Vey bâde-i seyyâl gibi rûha dolan genç Ana tâb-ı çerâğ-ı şevk ile yanmakta pervâ ne
Görsem yanarım görmesem âlûde-i zarım Hayâl eyle ne güne var letâfet gül’izârında
Ey vuslatı da firkati de âteş olan genç Kalem bülbül gibi vasfın yazınca başlar efgane
Cemâl-i şâhid-i vahdet hemîşe cilvepîıâdır
B esim ( Kırımlı ) — XVIII nci asır şairlerinden
Nazar kıl dîde-i irfân ile mir’ât-ı ekvâne
Besim hakkında Ramiz şu malûmatı kaydediyor :
Cihan pervâne ekser şem’-i hüsn ü ânına yârin
« Besim : O l şâir-i maârifperverin nâm-ı nâmîleri
Rübûde cümle âlem cezbe i dîdâr-ı cârâne
Ömer’dir. Çâbük süvâr-ı kemâl olan zât-ı adîm-ül-mi-
Küşâde bir gazeldir câmi’-i esrâr.ı ma’nâdır
«âlleri diyâr-ı Kırım ’dan zuhûr ve eblâk,ı fikri vâsıl-ı
Besîmâ eyledim ihdâ umûmen ehl-i irfâne
ser menzil-i fehm ü şuûr oldukta kân-ı irfan ve ma-
— II —
karr-ı dânişverân Dârül hi-lâfetülaliyye olan Dârüssalta-
nat-il-mahmiyyeye konak konak şitâbân ve dâhil-işeh- Cihanda her kime tahsîl-i nîk nâm gerek
r-i bîkerân olup tahsîl-i maârif-i bîhisâbve bazı kibâr-ı Hemîşe bezl-i mekârimde ihtimâm gerek
enâmın dâiresine intisâb itmekle zât-ı bâlâlarının müs- Nezâre eyle siyeh hâl ü halka-i zülfe
tahik oldukları lûtfa sezâvâr olmağla kethudâ-yi sadr-ı O güne dâneye hakka ki öyle dâm gerek
Türk Şairleri
827 Bes.

Kinâye tevriye tecnîs ile heman- olmaz meşgul bir zât-ı bülend iktidâr idi. Asarlarından ruh-
Edâ-yi şi’r-i dilâıâda insicâm gerek satyâb olduğumuz şuarâ-yi Acemin belîg ve serefrâzı
Vusûl i nükte-i zülf ü izâr ı yâre müdâm hazret-i Hâfız-ı Şîrâzî gazeliyyâtından tebeırüken tah­
Devâm.ı silsile-i vird-i subh u şâm gerek mis buyurdukları gaze!-i ra’nâ tahrîr ve imlâ
Tabîat-i urafâ gayet ile nâzüktür kılındı ( 1 ). »
Besîm ehl-i dile dâim ihtirâm gerek Sicil’de. şu kayıd vardır :
“ Besim Mustafa efendi : Müderris olup 1178 de
_ III _
fevt oldu. Arabîde mâhir Fârisî ve Türkîde şâirdir. »
Görüp ruhsâr-ı dildârı gül-i ahmerden el çektik Bibliyografya . s^l.
Olup mâil leb-i dilcûya la’l-i terden el çektik
Derûn i sâfta seyr eyleyüp dîdâr-ı maksûdı Besim ( Mehmed ) — X IX uncu asır şairlerinden
Nezâre itmedik âyîne-i enverden el çektik Besim hakkında Fatin şu malûmatı veriyor :
Idüp idrâk memlû olduğun zehrâb-ı mihiietle « Mehmed Besîm efendi Şeyhüiislâm-ı esbak Âşir
Ser-i halvâ-yi dünyâ-yi denî perverden el çektik efendi merhûmun akribâsmdan olup tarîk-ı tedrîse d u ­
Havâle eyledik tîr- inkisara nîze-i âha hûl iderek 1243 ( M. 1827 ) senesi Kudüs-i şerîf mev-
Cidâl-i hasmda şemşîrden hançerden el çektik leviyyetine nâiliyyetle muahharen âzim-i gül-
Beyâz-ı gerdenin hâl-i izârın seyr Idüp yârın zâr-ı naîm olmuştur. »
Besîmâ fülfül ü kâfûrdan anberden el çektik Aynı eserde şu gazel kayıdlıdır :

- IV - Boyadı rengile ol hûni âle dîdelerim

O şûh âyine.i âşıkan olur bir gün Hayâl-i her dem ider san piyâle dîdelerim

Fürûg-i mihr. i melâhat iyân olur bir gün İder remedle temâşâ kelâle dîdelerim

Cefâya her ne kadar mâil olsa da dilber Gözüm büründi siyeh destmâle dîdelerim

Emîr-i aşkına ârâm-ı cân olur bir gün Safâ nazar ile hoş gör iderse çeşm-i çerez

Tahammül eyle gönül cevr. i çerh i gerdûne Ki rûha mâhazar eyler nevâle dîdelerim

Muıâdın üzre döner mihribân olur bir gün Görür çü nahle-i bâdâm o servden semere
Dikildi kadd-i bülend-i nihâle dîdelerim
Hezâr teşnelebân-ı ümîd olur sîrâb
Nazarda kasr-ı Bebek gibi gösteriş buldı
Zülâl-i lûtf u mürüvvet revân olur bir gün
Neşîmen olalı şâh-ı hayâle dîdelerim
Olur küşâde Besîmâ şüküfe-i âmâl
Kemer gözünden ider Ab-ı Halkalı san cûş
Nesîm-i baht-ı müsâid vezân olur bir gün
Idince eşgi müjemden isâle dîdelerim
B ibliyografya Rn z . , Sel., Mc. Gubâr-ı hattını gördi o merdüm i çeşmin
Besîm dikkat ider iktihâle dîdelerim
Besim ( Manyâsî Mustafa ) — XVIII inci asır şa­
irlerinden Besim hakkında Ramiz şu malûmatı kayde­
S/d/’de şu malûmat kayıdlıdır ;
diyor :
« Besim Mehmed efendi : Şeyhülislâm Âşir efen­
« Besim : Nâm-ı nâmîleri Mustafa’dır. Miyâne-i
di’nin yeğeni olup müdeıris ve 1243 ( M. 1827 ) te
müderrisîn-i kiramda Manyası Esseyyid Mustafa dinmek­
Kudüs mollası oldu. 1246 ( M. 1830 ) da tahrîr-i em­
le ma’rûf ve meşhûr ve maârif-i ilmiyye ile mezkûr
lâk memûru olup bâdı hu bilâd-ı hamseden pâyesi oldu.
şerîf-ün-neseb bir zât-ı fezâil mevfûr idiler. Meşâyih-i
1258 { M. 1842 ) şabanı gurresinde fevt oldu. Şâir idi,„
Islâmiyenin iffetmendi Esseyyid Murtezâ efendi merhû-
mun zamânında 10 receb 1167 (M. 1735 ) Dâye H â­ Bibliyografya ; ^ gd.

tûn medresesi hârice nâil ve şeyhülislâm Dâmadzâde


Besim ^Mehmed) — Son asır şairlerinden Besim
Feyzullah efendi merhûmun dâire-i devletlerine intisâbı
hakkında Bay Ibnülemin Mahmud Kemal şu malûmatı
olmağla mümtâz-ı emâsil olarak muharrem 1176 ( M.
veriyor {Stş.):
1762 ) da mûsile-i sahnda Hayrüddin Paşa medresesi­
“Besim Bey: Mehmet Besim Bey diyor ki:
ne vâsıl olmuşlar iken receb 1178 ( M. 1674 ) de ter-
“Pederim, mülkiye kaymakamlarından Ali Rıza
k-i buk’a-i cihân ve azm-i sahn-i semân-ı cinân itmiş­
efendi merhumdur. Safer 1279 (M. 1862j da îstanmul’-
lerdir. Merhûm-i merkum ulûm-i Arabiyyede mehâretle
da tevellüd eyledim. Davutpaşa iskelesi civârında Taş-
ma’lûm ahlâk-ı hamide ile şöhretşiâr ve Fârisî ve Tür-
mektep’te okumağa başladım. Sonra İskilip’te sulâhâ-yi
kî eşara pSr iktidar etvârı pesendîde-i sigar u kibâr
ulemâdan Nuh efendi’den taallüm ettim. Tahîsl-i rüş-
olmağla bir eyyâm Davud Paşa mahkemesi ve Mehem-
dîyi Pizren mekteb-i rüşdîsinde gördüm. Pederimin
med Nebîh efendi’nin zamân ı hükümetinde bâb-ı n i­
yabetiyle kâmkâr ve ilel-vefât hadîka- hâsına teftîş ile (1) Ö rn e k yoktur.
Türk Şairleri
Bes. 828

ye ve mesâil-i kelâmiyye müzâkerelerinde bulunur,


müstefîd okudum. Namık Kemal Bey merhûmun kâffe-i
âsâr-ı münteşiresini bu sıralarda kemâl-i i’tinâ ile te-
tebua koyuldum Şâir-i a’zam Abdülhak Hâmid Bey
efendi’yle Recâîzâde Ekrem Bey merhûmun eserlerinden
mehâsin-i fikriyye ve hakayık ı hissiyyece istifâdeler
ettim. Yine o sıralarda Muallim Naci efendi merhumla
kesb-i ülfet ederek mühim fâideler gördüm. Gerek ha-
kayık-ı tasavvufiyye, gerek mahâsin-i şi’riyyec-e istifâde­
lerin derecât 1 mühimmesini Merzifonî şâir-i efdal İbra­
him Cûdi efendi ile senelerce devâm eden mükâtebât-ı
edebiyye temin etmiştir. Bu muhâberât bazan uzun,
bazı kere de kısa fâsılalarla yirmi seneden ziyâde de­
vâm etmiştir. Fâdıl-ı müşâıünileyhin minnetdâr-ı nevâl-i
kemâliyim. Üınenâ ve urafâ yi licâl-i ümmetten Seyyid
Mehmed Emin Paşa merhûmun iki necl-i necibi fuda-
lâ yi üdebâdan Mahmud Kemal ve Ahmed Tevfik Be­
yefendilerle rub’u asırdan ziyâde devâ;n eden muhâle-
m set, muhâletet, mücâleset te ına’nen, fikren müfîz-i k e ­
Mehmed Besim mâl esbâb 1 istikmâlden sayılmak vecîbe-i ni’metşinâsî
ve kadirdânîdendir. Yenişehri Fenârî Bekir Paşazade
kaymakam bulunduğu Vulçtrin kazâsı tahrirat kale­
Avnî Bey merhûmun matbû’ ve gayr i matbû’ Türkî ve
mine devâm ve fuzalâdan Receb Tevfik efendı’den
Fârisî eş’âr 1 aliyyesinden vicdânen istişmâm eylediğim
ulûm-i Arabiyye ve edebiyyât-ı Fârisiyye tederrüs
nefahât-ı enfâs hakîkaten Rahmâaîdir. Şeyh-i muazzam
eyledim. Merkezi Priştine olmak üzere teşekkül eden
Mahmud Şebüsterî’nin j'.> ı abd i âcizin dü çeş-
Kosova vilâyetine vâli olan sadr-ı esbak Halil Rifat
m-i bînşinin çerâğ-ı bâ safâsı ve Ebû Said Ebülhayr
Paşa’nm mahsûl -i kalemi olan muharrerât-j mühim*
hazretlerinin rubâiyyât-ı bârıası da zâika-i vechimde
me-i resmiyyenin ve vilâyet g-azetesinde imzasız intişâr
firdevs-i hakikatin kevser-i musaffâsı olmuştur. Memû-
eden siyâsî, idârî makalât-ı hakîmânesinin mutâlâasm-
riyetce olan silsile-i terakkiyâtıma gelince: hidmt-i
dan resmî kitâbet ve usûl i idâre-i hükümet nikat-ı na-
devlete Vulçtrin’de âşar kitâbetiyle girdim. İstanbul’a
zarmdan pek çok istifâde ettim. Eşvâk-ı şi’riyye ve
avdetimizde Rüsûmat emâneti evrak kalemine devâm
ezvâk-ı tasavvufiyyede ilk rehber-i vicdânm Şeyh Sa’-
ettim. Hüdeyde’de Yemen Rüsûmat nezâreti tahrirat
dî-i Şîrâzî ile sâhibi Şeyh İsmail Hakkî ı/*-*
başkitabetine tâyin olundum. Trabzon rüsûmât nezaıeti
nm reşehât-ı âsâr ı aliyyeleridir. Zıya Paşa mer-
tahrîrat kalemi müsevvidliğine, bilâhare emânet mek-
hûmun Tercî’ ve Terkîb-i bendleriyle üdebâ-yi askeriy-
tubî kalemi müsevvidliğine terfian nakledildim. Bu ka­
yeden müşir Süleyman Paşa merhûmun iüVijL. gj yg
lemde yirmi seneden ziyâde devâm eden müddet-i hiz­
sahhaf Hacı Nuri efendi’nin tertîb ve tab’ ettirdiği
metimde ser müsevvidlik, mümeyyizlik mümeyyiz-i evvellik
ile münşî-i meşhur Nüzhet efendi mer­
müdirlik ile terfî’-i sınıf ederek nihâyet meclis-i rüsûmat
hûmun 1 şiir ve inşâda başlıca rehber-i
şevk ve hevesim olan âsâr arasında sayılabilir. Vaktâ âzalığına, meclisin ilgasında Yemen ve Trabzon baş
ki Mevlânâ Celâlüddin nın Mesnevi i şerifi müdiriyetlerine, Mudanya ve en sonra Bandırma gümrük
ile teşerrüf ettim. Hakayık ı kudsiyye-i Ahadiyye ve müdiriyetlerine tâyin kılındım .„
kemâlât-ı mukaddese i Ahmediyye’nin envâr-ı ulviyyesini “Besim Bey, son günlerde — hasbes • sin - tekaüde
o âsümân-ı irfandan istizâa ile karîr ■ül -ayn -1 îmân ol­ sevk edildi. Bedenen, fikren, liyâkaten erbâb-ı şebâba
dum. Ârif billâh Hâkanî Mehmed Bey merhûmun -
mütefevvik bir hâlde bulunduğu için bir zaman daha
âyîne i cemâl-i Muhammedi olan - Hilye-i celîlesinin
bazı ebyât-ı mübârekesini ve - eş’ar-ı cihan - cenâb-ı hidemât ı vâkıfânesinden istifâde edilmesi ârzû olunur­
Fuzûlî'nin nuût-i lâtife ve gazeliyyât-ı muhrikasını oku­ du. kavi ü fı’linde müstakim, vazîfe-i resmiyesini hüsn.i
duktan sonra âteşîn bir inhimâk ile âşık-ı şiir kesildim, ifâya mukdim, ashâb-ı reviyyet ve hamiyettendir. Fa­
kaldım. Şı’re olan şevk ve incizâbım kâffe-i mekasıda zilet i ilmiyye ve hulkıyyesi kendini tanıyanlarca müsel­
galebe çaldı. Vulçtrin’den İstanbul’a avdetimizde bir
lemdir. Eski ve yeni tarzlarda —bilerek— şiir söyleyen
müddetcik meşhur Hoca Tahsin efendi’nin ilm-i hey’ete
ve her vâdîde şiir söylemeğe muktedir olan mütehay-
müteallik takrîrât-ı vâkıfânesine müdâvemet edebildim.
O vakit Bayezid müderrislerinde» olan esbak meşihat yizân-ı şuarâdandır. Eş’ârını zabt ve cem’ etmek mu’-
müsteşarı Kayserili Derviş Ali Rıza efendi’nin — kom­ tâdı olmadığından resâil-i mevkutede neşr olunan âsâ-
şumuz olmak münâsebetiyle ~ geceleri ulûm-i Arabiy­ rından maâdâsı kısmen zâyi’ olmuştur. Bununla beraber
Türk Şairleri
829 Bes.

elde bulunanlar bir araya getirilirse büyük bir divan Sutûh-i mâil üzre ağaçlar dûş ber dûş
teşekkül edebilir. Fısıldar her biri bîzeban esrâr-ı hilkat
Suhûr-i saht-i vâdî o vecde karşı hâmûş
— Qazel-i tevhid âıuîz — Uzak devr-i tahavvül ana vermiş suhûnet

Sanma Mecnûn’un hayâlinde ruh-ı Leylâsı var


Akar menba’larından hemîşe âb-ı sîmin
Hüsnünü Leylâ’da ihfâ eylemiş Mevlâ’sı var
Nedir bu eşg-i şâdî döker yer yer tabiat
Encüme envârının ezhâra reng-i nurunun
Çemenler nâza dalmış dururlar hepsi nermin
In’ikâsiyçün Hudâ’nın bîaded meclâsı var
Bulurlar âb-ı nâbın füyûzundan tarâvet
Mahv-i hestiyle baka billâha doğru bîhisâb
Her biri pervane olmuş âşık-ı şeydâsı var Olup lebteşne sâhil kucaklar fevc-i mevci
Ol bedî’-i Zülcelâl’in bârigâh-ı şânına . O fevci mevc eyler bu istikbâle pertâb
Ferş-i lûy etmekte yüzbin necm-i nü»- ârâsı var Kılar bazan tezâyüd müheyyic here ü merci
Mülk-i bî pâyânma sığmaz o Hallâk ı cihan Bu cûşişler içinde olan kimdir giıanhâb
Mü’minin kalbinde lâkin )âne-i uiyâsı var
Sûret-i Rahman’dan ilhâm-ı füyûz almak ile Peyâpey mevcelerle eder bu bahri nâtık
D a’vi-i Hak’kın niçe Mansûr-ı bî pervâsı var Kuûr-i muzliminden geçen edvârı tâ’rîf
İstiârât-ı mezâmîne yeter ruhsâr-ı yâr G örüp bin medd ü cezii tahavvül hep nr.erâtık
Şîve-i nazm-ı Bes'un'm vahdet-i ma’nâsı var Niçe elvâh i hilkat edilmiş anda teksif
2/ N isan 7930
Cibâlinde mekânet bihârında temevvüc
- II _
Ederler başka başka maâl i hikmeti ifhâıtı
Hem bezm olunca dilber i âlî cenâb ile
Biri tavr-ı tefekkür biri hâl-i teheyyüc
Hem pâye olmuşum sanııım âftâb ile
Manâzırdan tebâdur eder eşkâl-i ilhâm
Doğmazsa bedr-i tal'ati her şeb hayâlime
Bulmam letâfet i şebi bin mâhtâb ile Ziyâ-yi şemse olmuş yem-i yekreng meclâ
Dünyâda bulmadımsa da ber vefk-ı dil safâ Kılar sâmân-ı nûrun serâser anda teşhîr
Yetmez mi hemdem olmak o nûr-i şebâb ile Uyûn-ı nâzırîne verir feyz-i tecellâ
Reng-i bahâr fikrime .revnak verir durur Sutûh i bahre eyler sutûr-i nûr tahrîr
Cânân edince arz ı cemâl âb ü tâb ile
Bîgâne'i mahabbet olan kalbi istemem Semâlardan inen her ziyâ-yi rûhperver
Zevk-ı hayât bence olur incizâb ile Bana mûnis gelirler nedir esbâbı bilmem
Sanma o dilberi severim -»r" O bezm-i sermedîden taşan sırrı dökerler
Tahsis-i aşk kıldım ana intihâb ile Açarlar lem’alarla gönülde râz ı mübhem
Var sohbetinde başka bir âb ı hayât-ı feyz
Havâ-yi ıtrnâki saçar durmaz hiyâban
Yoksa geçerdi ömr-i azîz ıztırâb ile
Tenevvü’de letâif teselsülde mahâsin
Şevk-ı mecâz zevk-ı hakîkat verir Besîtn
Ne rütbe saklanırsa güzelliklerde cânan
Buldun saâdet ol güzele intisâb ile
Cemâl-i ma’nevîsi olur kalbe mukarin
17 Mayıs 1312
- III -
Nedir medlûl-i tehlîl söyler bîzebânan
— ilhâm-ı menâzır —
Ki a’mâk i amâdan eder ifşâ-yi esrâr
Nasıl mahmûr ü sâkin, şu gaşy âver menâzır Bu serpilmiş mahâsin birer meclâ yi Yezdan
Bütün dağlar sanırsın sükûnu hıfza nâzır Münekkaş her birinde nukuş-i levh-i Settâr
Geçüp leylin gışâsı durur timsâl-i hâzır
O timsâle bulutlar bu dağlarda mezâhir Tenâhî bilmez asla bu elvâh-i tabîat
O hüsn-i mutlakın hep birer meclâsı lârayb
Sönüp yıldızlar artık durur baygın ufuklar Çıkar dâim cihanlar saçar âsâr ı kudret
Ziyâ-yi nevbürûz-i seher olmakta sârî Şühûd-i çeşme hâzır fakat esrârı deıgayb
Birazdan yükselince güneş kalmaz tutuklar
Yayar bir nûr-i şâir nehârın intişârı "Olup mevkuf i hayret temâşâ kıl şühûdu
Haberlerdir musaddak ibeıdir hep müekked
Açar bir nânümûde sahâif hep ağaçlar
Şuhûdunda iyandır nihâyetsiz vücûdu
Okur bir nâşinîde neğam mürgan-i vâdî
Mühendisten nişâne bu bünyân-ı müşeyyed
Tutar eşcârı bâd-i sabâdan ihtilâçlar
Gusûnundan bu vecde olur kuşlar münâdî 23 Teşrinievvel 1926 »
Türk Şairleri
Bey. 830

Mehmed Besim son zamanlarda Bursa’da ikamet mezbûre zilhiccesinde Hamdi Mehenrnned eferci yerine
etmekte idi. 1937 de orada vefat etmiştir. Hâdim Haşan Paşa medresesine şeref bahşâ oldular.
Bibliyografya ; st§. 1045 ( M. 1635 ) şabanında Süleyman efendi yerine
Murad Paşa-yi atîk medresesine hakîk olup 1049 ( M.
Besim (Salih) — X IX uncu asır şairlerinden Besim
1639 ) muharreminde Beyazî Haşan efendi yerine me­
hakkında Fatin şu malûmatı veriyor :
dâris-i sahnın birine gelmişler idi. Sene-i mezbûıe şev-
cSâlih Besim efendi Derseâdet’te kademnihâde i
vâlinde Piyade Mehmed efendi yerine mahrûse-i Bur­
sâha-i vücûd olup bir müddet mektûbî-i vekâletpenâhî
sa’da Gazi Hudâvendigâr medıesesi sezâvâr görülüp
odasına müdâvemetle bir aralık îzmid vâlisi müteveffa
1050 ( M. 1640 ) cümadilûlâsında Sadrüddinzâde Fey-
Haşan Paşa’nın dîvan kitâbeti hidmetinde bulunup rüt­
zullah efendi yerine lVIahn:;ud Paşa medresesi i’tâ olun­
be i hâceğânîyi ihrâz ile hânesinde peygule güzîn i i’ti-
du. 1054 ( M. 1644) saferinde Şeyhîzâde Şerif Mehem-
zâz olduğu halde 1242 (M .1826) senesi hilâlinde tâir-i
med âfendi yerine Haseki Sultan medresesiyle tekrîm
rûhu şâh-ı tûbâda âşiyansâz olmuştur.»
1056 ( M. 1646 ) rebîulahirinde Takiyüddin efendi ye­
Aynı eserde şairin şu gazeli kayıdlıdır :
rine Ayasofya-i kadîm medresesiyle ta’zîm olunup 1057
Sırr-ı aşkı fem-i cânâne kodı şîve-i Hah
( M. 1647 ) şabanında Musa efendi yerine Yenişehir
Gevher-i mübhemi bir kâne kodı şîve-i Hak
kazâsına şâyân oldular. Sene-i mezbûre zilhiccesinde
Resm i aşkı idicek ehl-i hired çün tertîb
ma’zûl ve yerlerine Paşmakçızâde Nûh efendi mevsûl
Beni Mecnûn ile yan yane kodı şîve-i Hak
oldu. 1058 ( M. 1648 ) cümâdilûlâsında Sarı Ali zâde
Âh idince nola her dem şererefşân olsam
Mehemmed efendi yerine mahıûse-i Bursa kazası inâyet
Âteş-i aşkı dil ü câne kodı şîve-i Hak
olunup sene i mezkûre recebinde ref’ olunduklarında
Bir zaman yâr ile hembezm-i mey ü sohbet iken
yerlerine selef-i sâlitleri Beyâzî Haşan efendi halef oldu.
Şimdi peygule-i hicrâne kodı şîve-i Hak
Şem’ -i fânûs-i hayâl i ru h i dildâra Besim 1059 ( M. 1649 ) şabanında Edirne payesi zamîmesiyle
Dil-i şûrîdeyi sûzâne kodı şîve-i Hak Örke Mustafa efendi mahlûlûnden İbn i Eyyübül-Ensârî
Sicil’de şu malûmat kayıdhdır: kazâsî rızâdâdeleri olup 1060 ('M.1650J recebinde azil ve
«Besim Sâlih efendi ketebeden olup îzmid vâlisi yerlerine Merhabâzâde Ahmed efendi vasi olundu. 1062
Haşan Paşa’ya dîvan kâtibi olmuştur, 1242 de fevt ol­ (M. 1651) ramazanında Bostanzâde Abdülkeıîm efendi
du. Şurâdandır. „ arpalığı olan Üsküdar kazâsı ber vech i mevleviyyet
Bibliyografya '■Ftn., Sel. inâyet olunmuş idi. 1063 fM. 1652j şevvâlinde azl olunup
yerleri Rahmetullah efendi’ye arpalık verildi. 1066 (M.
B e y a n ı ( Ahmed, Şuhudiu ) — XVII nci asır şa­
irlerinden Beyanî hakkında Şeyhî-a Vakay)ülfuzalâ »da 1655 ) zilkadesinde Tirevî Mahmud efendi mansıbı o­
şu malûmatı veriyor : lan Birgi kazâsı ihsân olunup 1070 ( M. 1659 ) şevvâ-
« Elmevlâ Ahmed îbn-i Elmevlâ Abdüırahman : Vâ- 1nde arpalıkları Ebû Saidzâde Feyzullah efendi üze­
lid-i mâcidleri Zeyl i Atâyî’ûe Sultan Murad Hân-ı râbi’ rinden Tatarpazarcığına tebdîl ve Birgi kazasıyla A h­
ulemâsı silkinde mastûr olup Trablus Şam kazasından med Ramazan efendi tebcîl kılındı, 1075 ( M. 1664 )
ma’zûl iken 1036 ( M. 1626 ) rebîulevvelinde dâr ı ba­ senesi hilâlinde teslîm-i nakdîne-i cân ve azm-i dârül-
kaya rihlet eyleyen Abdüırahman efendı’dir ki Vilâye- karâr-ı cinân eylediklerinde Edirnekapusu hâricinde
t-i Germiyan’da Şuhud dimekle ma’hûd olan kasaba­ medfûn ve mahlûl olan arpalıklarıyla kecdehan damadı
dandır. Sâhib-üt-terceme Ahmed efendi dahi kasaba-i Abdullah efendi memnûn oldu, Mevlânâ-yi merkum
mezkûrede pertevendâz-ı âlem-i şuhûd olup serçeş- ilm ü faz! ile mersûm ekser-i fünûn-i nâfiada müşârik-i
me-i fazâil-i efâzıla vürûd ve şuhûd ü udûl ile isbât-ı emsâl şi’r ü inşâda vasat-ül-hâl pîr i sâlih saâdetmend
vücûd ittikte ibtidâ mahrûse-i Bursa’ya dâhil ve me- müflih derviş nihâd pâk i’tikad ve merd-i kani’ edîb mü­
câlis-i ulemâya vâsıl olup bir müddet anda ârâm ve tevazı’ idi. Beyânî mahlası ile basitçe eş’ârı vardır. Bu
karâr ile letâif-i ilm ü irfânı hâiz ve kemâl-i istîhâl ile fâ- ebyât andan nümûnedârdır :
iz olduktan sonra Dârülmülk-i İstanbul’a duhûl ve ule­
Ham itse nola kaddini bâr-ı gam-i dünyâ
mânın birinden mülâzemetle ikrâm olunmuş idi. Devr-i
Heyzüm keş-i kânûn-i belâdır dil-i şeydâ
medâris-i mu’tâde iderek kırk akçe medreseye mevsûl
Ber virse dahi nahl-i emel bâğ-ı hevâda
ve andan dahi ma’zûl iken 1038 ( M. 1628 ) şevvâlin- İrmez ser-i şâhına anın dest i temennâ
de Husrev Paşa imâmı Habîb efendi yerine Tûtî Lâtif
medresesi hâriciyle taltîf 1040 ( M. 1630 ) zilka’de- Mervîdir ki cihet-i şi’riyye mülâbesesiyle ibtidâ-i zu-
sinde Pirlepelizâde Ahmed efendi yerine Beşiktaş’ta hûrlarında Şeyhülislâm Yahyâ efendi merhûm mtclis i
vâki’ Sinan Paşa medresesine teşrîf olundular. 1042 şeriflerine duhûl idüp hâriç medresesine vusûl lecâ ey-
(M. 1632) rebîulevvelinde Osmanzâde Mehemmed efen­ leyüp bir kaç def’a matlabı tahailüf eyler Ammâ birin­
di yerine Davud Paşa medresesiyle kâmrevâ ve sene-i de vefkince ziyâde tezaıru’ ve niyâz
Türk Şairleri
831 Bey.

eyleyüp iz’âc mertebesine vardıkta bilâhare meıhûm bu sen i himmetin ma’tûf tutup ol revişte cündiiik ârzû kı-
iki Deyt ile ref’-i ibıâm ve takayyüd ettiklerini işmâm iderier: lup meydân-ı vegada pür zûr ve a’dâsına mansûr ve
Bu rengle Beyânî bizi neyçün kakalarsın rahş-ı tab’ı bir yerde karâr itmeyüp bu diyara gelen
Hâricde olur dâhili dahi yakalarsın sâhib saâdetlerden arûz alup bâb-ı murâd bahşa varup
Ayakta kalur mı ne sanur sencileyin merd dergâh-ı muallâya ve bârigâh-ı a’lâya revâne olup
Bir silsilede sahnı dahi marakalarsın zümre i çavuşâna mülhak olmuşlar. Sâhib tezkire bu tâ-
Âsâr-ı hayriyyelerinden Tevkiî C a’fer Çelebi mesci- rîh-i dilküşâyı anların dergâh çavuşlarından oldukları

d-i şerifini câmi’ idiip vezâif-i mürettebe ta’yîn eyle­ hakkında keyfemettefak edâ idüp bu mecma’-ı zura-
miştir. ^ S- » fâya sebt itmiştir. Târîh limüeliifihi :
Beliğ tezkiresinde ise şu kayıdlar vardır :
Çün Beyânîzâde vardı kapuya
« Beyânî : Mevâli zümresinden Ahmed efendi Üs­
Bulııağa kâm-ı dilin ol hoş nihâd
küdar’dan ma’zûl iken 1075 ( M. 1664 ) senesinde dâr- Dergeh-i âlîde buldı kâoı-ı dil
ül-bekaya revân oldu Dîvân-ı mürettebinden nümû- Oldı ikbâl ile akrandan ziyâd
nedir : Ahdi târîhin didi olmuşdürür
•1.^ i U s l- jj
Men kafilesâ!âr-ı reh-i milk-i bakayım
Rehber olan uşşâka sadâ-yi ceresimdir Elhak ol yâr-ı nüktesenc kelimât-ı hayâtnümâ ile
Men rûz-i ezel şahne-i milk-i melekûtum
sâhib genedir. Makbûl-i tabâyi’-i yârân-ı suhandan ve
Huddâoı I felek her biri kemter asesimdir
* pesend-i zurafâ-yi gevherzâ-yi devrândır. Musâhabet-i
* *
Çâk çâk eyler ise sineni yâr incinme canfeza ile mânend-i tûtî hoş edâ ve seıv-i sehî gibi
Pâre pâre olıcak kabil olur kâre sadef engüştnümâdır. Bu gazel ile bu bir niçe dilâvîz ebyât
>1:
* * ol yâr ı azizindir. Kalem-i gülbîz ile sebt olundu :
Peymâne keşim ta’n-ı adûdan hazerim yok
Âyîne sıfat şâd derûnum kederim yok
Kûyine seylâb-ı eşg ile iletse su beni
Ahımla fürûzende iken âteş-i sînem
Ey ecel lûtf eyle kim görmeye ol bedhû beni
Çün ahker-i tâbende acebdir şererim yok
* Olsa nevg-i kilk-i müşg efşânına ten muttasıl
* »
Nola pür tâb ise yârin hatt-ı fitne cûları Kailim derd ü elem za’f ile kılsa mû beni
Bâd bîz-i âteş i ruhsârıdır giysûları 01 perî şan kıldı çün hâl-i perîşânım suâl
Perçeminde cem’ ider yüz bin perişan dilleri Sünbülün tuttum kim âşüfte kılandır bu beni
Piç pîç olmuş anınçün zülf-i anber bûlari
Şâhbâz-ı milk-i istiğnâ idim oldum şikâr
Dürre-i beyzâ misâlidir Beyânî her biri
Ey gönül yâhû seni sayd itti ol âhû beni
Dürc-i lâ’linde o şuhun muntazam lü’lûları»
B ibliy o g rafy a : ş^y. ş.^ Blg. Gam enîsimdir gelürse şâd olur cân-ı hazîn
Gitse gamnâkim yine şâd ider ol kaygu beni
B ey ani ( Bağdadlı ) — XVI ncı asır şairlerinden Gâh meyl-i bâde gâhî rağbet-i zühd ü salâh
Beyanı hakkında Ahdî şu malûmatı kaydediyor : Ey Beyânî sûdsuz sevdâ çeker her sû beni
*
< Beyanî : Bağdâdîdir. A ’yân-ı zaman ve müdeb * »
birân-ı cihân içre elkab-ı huceste ensâbı Seyyidî Çele­ Aluptur âıiyetle bâd gûyâ jâle dendânın
bi deyu meşhûr ve zebân âverân ı pürdân miyânında Girihler gonca gönlünden açar âheste âheste
suhanârâ ve ukde i maânî-i dilküşâda mezkûrdurlar. Geçürsin hüzn ile tâbûtumı kûyinden ey hemdem
Ecdâd-i pâkîze nihâdlarına Beyânîzâde didikleri ma’lû- Dem i âhırdürür eyle güzer âheste âheste
*
m-i cümhûrdur, Beyânî mahlâs kıldıklarına sebeb bu- * *
Başım üzre dâğ tâc-ı Husrevânîdir bana
dur. O l nüktedân-ı hûb nesebin vâlid-i pür hasebi me-
Şâh-ı şehr-i aşkım ol devlet nişânidir bana
nâsıb-ı H udâvendigân bîteab ele g-etürüp husûsâ sâ-
Câm-ı Cem’dir itlerinle çektiğim sıngın sifâl
hib-i tabi u alem ve nigâhdâr-ı hayi ü haşem olup ü-
Gice kûyin beklemek ayş-, nihânîdir bana -
merâ-yi âdil ve sâhib devletân ı deryâ dil silkine dür-i
*
nâb gibi münselik olup bermurâd olmuşlardır. Müşâ-
Zahm ı sînem içre hûn âlûd peygânı görün
rünileyh âlem-i şebâbda bir ân ve bir sâat gafil olma-
yup tâlib-i maârif ve esrâr-i İlâhîye vâkıf olmak îçün Gonca ağzın yir iden gülberg-i handânı görün
*
tahsîl i ulûma cidd ü cehd gösterüp ol ahdin nâdire-i * *
Hâil olma ey gönül giysû-yi anber fâmına
zamânı olan Mevlânâ Efdal-i Isfahânî’nin mecâlis-i be-
İrmek olmaz bu uzun sevdaların encâmına »
hişt âyînine irişüp fünûn-i ma’kulât ı pür nikâtı görüp
cehilden zât-ı hoş sıfatı halâs kılup makbûl-i havâs ol­ B ibliyografya, yy^d
muşlar. Husûsâ maânî vü beyân vird i zebanı olup â­
hır c' V y muktezâsınca vâdi-i sipâhîliğe tev- B eyanî ( Edirneli ) — Peykî’ye bak.
Türk Şairleri
Bey. - 832

Beyanı ( Kastamonulu ) — XVI ncı asır şairlerin­ • «Beyanî : Sahn-ı semâniye müderrislerinden Mehcm-
den Beyanî kakkında Lâti^î, şu malûmatı kaydediyor : med efendi’dir. llm ü ma’rifet ile ma’rûf olduğu gibi
« Beyânî Çelebi ; Nefs i Kastamoni’den şi’r ü inşâ ile dahi meşhûrdur. Bu beyt-i lâtîf zâde i
küttâb kısmından bu devir şuarâsından zeyrek ve zekî tab’-ı şeriflerdir :
cevan idi. Safha-i haddinde hat eseri yoğ iken hutût-î M a t la ’ -ı mihr o l m a y a y d ı g e r g ir îb â nın senin
muhtelifeye kadir ve sihr i suhande Sâmirî-i sâhir idi. B a k ıc a k g ö z l e r k am aştırm azdı ge rd an ın senin
O l kadar kabil-i şen ve kâmil cevan idi ki her sözde bir *
* *
zarafet ve he'r suhande bir san’at idüp değme kerre tecnîs
R û y-i y â n g ö r ko zü lfün su b h u n ı şâm ey le m e
ve îhâmsız kelimât itmezdi Ve tarîk ı mutâyebede riâ-
IV\ürg i cânı ey dil-i şû rîde der dâ m e y le m e
yet-i tıyb-ı hâtır idüp semt-i fuhş ve bezle gitmezdi.
T â b e k e y çev rin Beyânî n âm u râ d a ey felek
Hüsn-i hitâbda ve redd-i cevâbda kelâm ı lâtîfin telyîn Kânıbahş ol b ir za m a n her d e m d e nâkâm eylem e»
ve taltif idüp azb.ı lisanla incizâb-ı kulûb-i ihvana kul-
Mustafa Milcib tezkiresinde de aynı malûmat ka-
lâb salmış ve mahbûb i mahbûb peyker mesâbesinde
yıdlıdir.
bu hüsn i hulk ile halkın gönlün almış idi. Kat’â kalbinde
Şairin lOSOf'M. 1640) tarihlerinde hayatta olduğu an­
gılzet ve tab’ında huşunetten eser olmayup bir kesin
laşılmaktadır.
vaz’ına muğber ve nizâr olmaz idi. Ve vüs’at-i ahlâk ve
sükûn i sabr ü sebâtı bir mertebede idi ki tehevvür ve Bibliyografya ■ R z . , Meb-

hiddet mahallerinde aslâ zât-ı nîk nihâdına hışm ü hu-


B eyanî (Rusçuklu Cârullahzade Şeyh Mustafa) —
şûnet ve ünf ü ruûnet ârız olmayup ve eşhâsın hare­
kât ü nikâtından dilgîr ve rengpezir olmayup bir ferde XVI ncı asrın meşhur şairlerinden Beyanî, Rusçuk’ludur.

küdûret ve bürûdet ısdar ve izhâr kılmaz idi. Ve hîn-i Riyazi Beldei Edirne sahibi Ahmed Badî efendi, Beyanî

mulâtafada yârâna harf atmaktan gayette perhîz ve için «Rusçuk'tan yani Tekfüidağı’ndandır. Mutâlâagü-

îhâmı şâmil olur bezle ve nükteden nihâyette gürîz zârımız olan Haşan Çelebi tezkiresinde bu zatın Ra-
dosçuk’lu idüği mezkûr ise de Hadâikülhakayık’ta Rus-
ider idi. Beyit:
Lâtif olsa lâtîfe hoştur elbet çuk’lu olduğu muharrerdir » diyorsa da Ahmed Badî’nin
Velîkin hâriç olmaya edebden bu nakli yanlıştır. Hadaikulhakayık’ta, yani Atayî’nin
— Mafla' — Şakayık zeyli'nât şairin «Tuna sevâhilinde vâki’ Rusçuk
Didim yolunda can virsem hey âfet nâm kasabada» doğduğu kayıdlıdır.
Geçer mi minnete didi ne minnet Âşık Çelebi de şairin «Vilâyet-i Rumelinden livâ-yi
— Yelehu — Niyebolu’da kasaba-i Rusçuk’tan» olduğunu yazıyor. Te-
Gel kûy-i nigâre varalım uy bana sofî kirdağına evvelce Rusçuk denildiği malûmdur.
Dünyâda sana göstereyim bâg-ı cinânı
Fakat Ahmed Bâdî’nin memleket gayretiyle bu şairi
Bu müfred dahi anın müfredâtından ve cümle-i mu- Tekirdağlı göstermek istediği anlaşılıyor.
tâyebâtındır: Haşan Çelebi ile A lî’nm de şairi Radosçuk’lu olarak
Rakîb-i kelbi gör ki hân-ı vasim göstermeleri yanlıştır.
Yavuz it gibi ne yer ne yedirir»
Beyanî önce Şeyhülislâm Ebüssud zade Mehmed
Lâtifî'm n, Beyanî için “bu devir şuarâsından» de­
Çelebi’nin derslerine devama başladı. Şair hakkında
diğine bakılırsa onun — Lâtifi tezkiresinin yazıldığı
malûmat veren menbalar, onrn bu zalten istifade etti­
tarih olan — 935 (M. 1528^ yıllarında, yari Kanunî dev­
ğini kaydediyorlar. Atâyî de «Şakayık zeyli» nde bu
rinde yaşayan şairlerden olduğu anlaşıhr. Halbuki Ha­
hususa dair şunları söylemektedir:
şan Çelebi tezkiresinde şu kayıd vardır :
«Ebüssuud zâde Mehmed Çelebi’nin muîd i medre-
«Beyanî : Kastamoni’dendir. Sultan Selim Hân-i mâ-
se-i ifâdesi ve tilmîz-i ruhsat dâdesi olup Molla mer-
zî zamânında vedâ’ ı cihân-ı fânî itmiştir.„
hûmun Tefsîr-i şerîfi tamam oldukta hüsn-i hattı olma­
Buna nazaran Beyanî’nin Selim I. devri olan 918 —
ğın bir nüshasını tahrîr ve şâyân-ı nazar ı fâzıl-ı nihrîr
926 (M' 1512 — 1519) yıllan arasında öldüğünü kabul
itmeğin yirmi akçe ile Kestel medresesini elvermişler
etmek icab eder. Maamafih Haşan Çelebi’nin Şaire aid
idi.»
çok kısa malûmat verdiğine bakılırsa Kastamonulu Lâ-
tifî’nin bu hususta verdiği malûmatın daha doğru olması Bizzat şair, vücude getirdiği tezkirede ise Mehmed
icab eder. efendi’nin ismini kaydetmeyerek Ebüssuud’dan mülâzim
Sicil sahibi de şairin Selim 1. devri şairlerinden ol­ olduğunu söyliyor.
duğunu söylemektedir. . Beyanî’nin bu hareketini Atayî şu cümlelerle tenkid
Bibliyografya '■ Ltf., Hsn., Sel. etmektedir :
B e y a n î (Mehmed, Müderris) — XVII nci asır şairle­ «Haşan Çelebi’nin tezkiretüşşuarâsını ihtisar eylemişt r.
rinden Beyanî hakkında Rıza, şu malûmatı veriyor : Bu hakîr hattı ile gördüğüm nüshada kendüyi bizzat
Türk Şairleri
833 Bey.

Ebüssuud efendi hizmetlerinden mülâzim yazup Beyanî, muhakkak ki kudretli bir şairdir.
Y a z ı c ı kendisine k e m y a z m a z Âşık Çelebi diyor ki :
« Selâmet-i zihne ve letâfet-i akla ve nekahet-i fik­
mazmunun isbât itmiştir. » re mâlik cihet-i ilmiyyesi ma’mûr ve fezâil-i hulkıyye
Beyanî, Ebüssuudzade Mehmexl efendı’den okuduğu üzere meftûr ve beyn-el-akıân tasavvufla meşhûrdur. »
için mülâzemet rüusunu teberrüken, muarefe peyda etti­ Filvaki onun, tezkirelerde yazılı olan beyitleri muvaffaki­
ği ve şiirlerini tahmis eylediği Şeyhülislâm Ebüssuud e- yetli parçalar olarak gösterilebilir. Bunları tamamiyle
fendi’den almış olabilir. Fakat şairin bu hakikati ay­ naklediyorum :
nen yazması icab ederdi. — I -
Âşık Çelebi, tezkiresinde, Mehmed efendi Halep ka­
Aldılar aklım perî rûlar perîşân ittiler
dısı iken şairin onun hizmetine eriştiğini kaydediyor.
Bir yere gelmez meğer cem’iyyet-i hûbân ola
Diğer menbalarda ise bu rivayet yoktur. Mehmed e* Ey Beyânî tünd bâd-ı mihnet-i hicrân ile
fendi, 970 ( M. 1562 ) ramazanında Halep kdısı olmuş Aşk odi hâkister-i tende nice pinhân ola
ve ayni senenin şevvalinde vefat etmiştir. Bu rivayete - II -
nazaran şairin kısa bir müddet Mehmed efendi’nin ma- Ruhi vasfın işittin oldun ey dil böyle rüsvâyî
iyyetinde Halep’te nâiblik ettiği tahmin olunabilir. Eğer arz-ı cemâl eylerse cânan gör temâşâyı
Atayı, şairin hangi tarihle mülâzim olduğunu ve İlmî Zihi Mecnun ki mesken eylemişken kûy-iLeylâ’y
meslek vazifelerine hangi tarihlerde tayin edildiğini bil­ Ne gelmiş aklına bilmem ki tutmuş semt-i sahrâyı
dirmediği için bu hususta kat’î bir şey söyleyemeye­
— 111 _
ceğiz.
Beyanî, yirmi akçe ile Kestel medresesine tayin e­ Kıldı çü giysüvânını cânan bölük bölük
Uşşâka hayli eyledi hicran bölük bölük
dildikten bir müddet sonra terfian Havı an kadısı oldu.
Aşk aldı dil vilâyetini gönderüp nider
Oradan Haccı eda ederek İstanbul’a geldi. Ok mey­
Gam leşkerini ol şeh-i hûban bölük bölük
danı civarında Sofular tekkesi şeyhi Halveti tarikati-
nin maruf simalarından Ekmel efendi’ye intisab etti. _ IV —
Şairin kendi ttb iri veçhile « Bir keç yıl cân ü dil ile
Gül ile gülşeni andırma sâkî gel getür câmı
hizmet idüp kulluğun cânına minnet » bildi. AtayVyt
Güle peymâne dönsün gülşene meyhaneler dönsün
göre de, « Kudve i meşâyih kümmel i mürşid-i kâmil Ben öldükte gam-ı hâlinle cânâ eşg-i çeşmimden
Ekmel efendi âsitânında müeâhede ve riyâzala müşta- Dolanupçevre yanım sebha-i sad dâneler dönsün
gil ve envâr 1 aşk-ı İlâhî kânûn i derûnunda müştail
olup vâsıl-ı murâd-ı fuâd ve nâil-i gayet-ül-gayât-ı me- _ V -
râtib-i isti’dâd olmuş idi. »
ömrün bu sür’at ile ki her an gelür geçer
Şeyh Ekmel, S85 ( M. 1577 ) muharreminde vefat Seyl-i vevandürür ki şitâban gelür geçer
edince merhumun vasiyyeti üzerine tekkeye şejh ola­ Gel geç libâs-ı atlas-ı şâhîden ey gönül
rak tayin edildi. 2 1 yıl bu tekkede şeyhlik ettikten Cûy-i fenâ-yi halk çü üryan gelür geçer
sonra 1006 ( M. 1597 ) da vefat etti. Dergâhın saha­ Uşşâka zahm-ı tîr-i sitemdir elem viran
Ammâ ki rîş-i nâveg-i müjgân gelür geçer
sına defnedildi.
Beyanî divanına rastlamadım, fakat mecmualarda bu
— VI -
mahlâsla kaydedilmiş bir hayli manzumeye tesadüf e­
dilmektedir. Müverrih A lî s Künhülahbar »d a Rusçuk- Ham-ı ebrûra zülfün gûşesinde ter düşerçeşmim
lu Beyanî’den bahsettikten ve Beyanî mahlâslı diğer Meh-i nevden hayâl anlar buluttan nem kapar çeşmim
bazı şairlerin de yalnız isimlerini bildirdikten sonra - V II-
şu cümleyi kaydediyor : Ne kadar kasrı bülend olsa irer âh ü figan
« Ammâ eş’ar ve a’lemi Beyânî-i sâbıktır. „ Sanma kim sûz-i dile hâil ola kevn ü mekân

Bu da gösteriyor ki bu namda en ziyade iştihar e­ _ VIII -

den ve kudret gösteren şair, tezkire sahibi Beyanî’dir. Bulmadım gittim dirîga ol dür-i yektayı ben
Gerçi kim gözden geçirdim bu yedi deryâyı ben
Şu halde mecmualarda yazılı olan şiirlerin de ekseri­
yetle bu şaire âid olduğunu tahmin edebiliriz. — IX _
Millet kütüphanesindeki bir mecmuada da Beyanî Dolaşmaktan leb-i meygûnuna peymâneler dönsün
namındaki şairin kendi el yazısiyle yazılmış iki gaze­ Ulaşmaktan çerâğ-ı hüsnüne pervaneler dönsün

liyle bir kaç beyti kayıdlıdır ( Mit. Alttı, K. Mz. Mc. — X -


No. 596 ). Bu el yazısının ve bu şiirlerin bizim Beya- Nigârâ dürd-i derdin câm-ı lâ’lin bana kâfidir
nî’ye âid olması mamuldür. Şarâb-ı nâb-ı câm-ı pür safâ yârânım olsun hep
Tfirk Şairleri
Bey. — 834

Beyanı, Arapça şiirleriyle de tanınmıştır. Bizzat şair lerini telhis ederek yazmış , kendi muasırı olan bir kaç
vücude getirdiği tezkiresinde diyor ici : şairi de ilâve etmiştir. Eserinin mukaddimesinde şunla­
« ... ve eş’âr-ı Arabiyye ile dahi fil-cümle âşinâlık rı söyiiyor :
idüp Arabî nazma dahi kudret gelmiş idi. Merhum « Haşan Çelebi tezkiresinin bir nüshası âriyet tarî­
Ebüssuud hazretlerinin meşhûr-i âfâk olan kiyle râkimülhurûfun eline d ü 'ü p mütâlâasından ssfâlar
l,.* U jL.JlJİ kesbedüp bitamâmihi yazmağa vaktim müsâade etme­
meğin ceste ceste şuarânın meşhûr olanlarını ve şiirle­
beyitlerini tahmîs idüp kendülere virüp makbul tut­
rinin elsine-i nâsta şöhret bulanlarını yazup gayrisini
muşlar idi. Bu beyit anlardandır :
tay ve vasıfların telhis etmekle gûyâ bir kitâbdan bir
V.’’» — j- risâle ahzeyledim. Ve bunu halk görüp pesend ve tah­
u iS ji V J<-^} sin etsün deyu etmedim. Belki kendim ahyânen okuyup
O' kesb-i safâve ashâbına duâ içün eyledim. »
1,-UV l,.* lı jLjJlJi-
Maamafih Beyanî, esrine ufak tefek bazı kayıdlar da
L .J Jtj
ilâve etmiştir.
^j-.u a.jij matlâb kasidelerinin dahi evvelinden bir Beyanî namına mecmualarda kayıdlı olan bir kaç
kaç beyti tahmîs olunup kendülere okunmuştur. Bu be­ manzumeyi naklediyorum :
— I —
yit anlardandır : — Gazel —
Ehl i aşkız şerâba mensûbuz

\
lsi ıj',*-' D ûd içinde habâba mensûbuz
Gözleriz tomturâk-ı ünvânı
V.V Ö' iS" Ö' Şâh 1 âli cenaba mensûbuz
« jl'ûiljUc. Kimse bilmez bu bezm içinde bizi
Şerbet i lâ’l-i nâba mensûbuz
Nev’îzade Atayı ise « Şakayık zeyli » nde şunları
Âlem içre vücûdumuz yoktur
söyiiyor :
Zerreyiz âftâba mensûbuz
« Azîz-i merkum tûtî-i şîrin beyân şekeristân-ı u­
Şeb-i zulmette bu cihân içre
lûm şi’r ü inşâda mâhir be-tahsîs nazm-ı A ıabîde na-
Dâimâ mâhtâba mensûbuz
zîri nâdir hânkahı mecma’-ı ârifân ser halka-i ehl-i ir­
Açmaz'z sırr-ı aşkı nâdâna
fan idi. Ebiissuiıd efendi merhûmun kasîde i nûniyyesin
Her zaman biz hicâba mensûbuz
tetebbu’ idüp bu matla’ makbûl-i cenâb-ı mevlevî ol­
Girmişiz bu tarîk-ı irfâna
muş idi :
Biz Beyânı kitâba mensûbuz
Mit. Alm. K. Mz. Mc. No'. 69b

- II _
Beyani’nin âşıkane, hakimane mevzulardan başka —
münhasıran mutasavvıfane bir takım manzumeler de Nazarın^var idi bir niçe zaman ednâye
kaleme aldığı muhakkaktır. Netekim kendisi şunları Beni irgürmiş idin mertebe-i a’lâye
söyiiyor ( Byn. ) • Kad i bâlân ile olmuştum ezel hemsâye
“ Tarîk-ı tasavvufta umde nefy-i havâtır idüp hâtırı Şimdi ben hâki neden böyle bırakmak pâye
hevâcis ve vesâisten tahlîs olmağia va’z ü nasihat sem­ îltifâtın değil evvelki gibi şeydâye
tin ihtiyar itmeyüp belki mutâlâa.i kütübden ve efkâr Duyalı sevdiğimi başladın istiğnâye
ile nazm.ı eş’ârdan ferâgat olundu. Lâkin ehlûllâhın
Lûtf iderdin kereminden bana cânâ her bâr
aşk u mahabbete müteallik kelimât-ı şûrengîzi belki
Dermiyân idi aramızda şehâ bûse kenâr
şuarânın mecâz sûretinde olan eş’âr-ı dilâvîzi ehl-i sü-
Ne sebeb oldı cefâ eylemeğe âhır-ı kâr
lûke hâlet bahş olmağia anlardan feragat olunmayup
Var ise sevdiğimi sana duyurdı ağyâr
manzûm ve mensur bu makule devâvîn-i kütüb teteb-
İltifatın değil evvelki gibi şeydâye
buundan gâh ü bîgâh hâlî olmadım. „
Duyalı sevdiğimi başladın istiğnâye
Beyanî’nin bu gün elimizde bir şairler tezkiresi mev
cuddur. Üniversite, Veliyüddin (1 ^ ve Millet kütüpha­ Bakmaz oldun yüzüme ey yüzi mâhım neyi ki
nelerinde birer yazma nüshası olan bu tezkire, tetebbu Gûşuna almaduğın nâle vü âhım neyi ki
mahsulü bir eser olarak gösterilemez. Beyanî, Haşan Ne hatâ kıldım ola bâri günâhım neyi ki
Çelebi tezkiresinde kayıdlı olan şairlerin tercümei hal- Kuluna böyle cefâ itmeğe şâhım neyi ki
(1) Veliyüddin kütüphanesindeki Beyanî tezkiresi, kütüphane İltifâtın değil evvelki gibi şeydâye
defterinde Ahdî tezkiresi deye yanlış kaydedilmiştir ( No. 2659 ) . Duyalı sevdiğimi başladın istiğnâye
Türk Şairleri
835 Bey.

Dili şimdengeru nâşâd ideyim sultânım Evvelâ bu ki vücûd âlemine gelmek içün
Dembedem nâle vü feryâd ideyim sultânım Hizmetinde çü sabâ subh u mesâ yelmek içün
Âh ile cismimi berbâd ideyim sultânım Sa’y idüp K â’be i kûyine varup irmek içün
Kendümi çevrine mu’tâd ideyim sultânım “Ko bu bilmezliği kim kendüyi bildirmek içün„
İltifatın değil evvelki gibi şeydâye “Koydı Hallâk-ı ezel hey’et-i insâne seni»
Duyalı sevdiğimi başladın istiğnâye
Sen ki âzâde idin bende i nâçâr oldun
Bir zaman hemdem idim mihr ü vefân ile şehâ Hüzn i Y a’kub gibi hasret ile zâr oldun
Görmiş idim kerem ü himmetini müstevfâ Göz açup hâb-ı ademden yine bîdâr oldun
Ahd ü peymânı sımak şimdi ne oldı acabâ «Rahm-ı mâder gibi zindâne giriftâr oldun»
Eyler oldun bu Beyânı kuluna istiğna “Mâlik idince Hudâ Yûsuf i Ken’ân’e seni,,
İltifatın değil evvelki gibi şeydâye
Gün gibi virdi şeref dehre ziyâ-yi kalbin
Duyalı sevdiğimi başladın istiğnâye
Vâsi’ olsa nola her demde fezâ-yi kalbin
Ü m . Yl. K. Mc. No. h6
Reşg ider ehl-i hased görse gınâ-yi kalbin
«Sükker-i nazm ile mir’ât ı safâ-yi kalbin»
111 _
— Muhammes — “DilJedirse nola tûtî gibi yârâne seni „

Bildirüp Zâtın Hudâ halkı mezâhir eyledi


Dinle pendini Beyânî’nin ilet başa işi
Ahsen-i takvîm terkibin anâsır eyledi
Kendüye itmese himmet kalur ayakta kişi
Levh-i mevcûdâtda pergân dâir eyledi
Gitse jeng âyineden rüşen olur gösterişi
Nokta i pergârda ketm-i sanâbir eyledi
«Mahlâsın S âfi ise terk ideğör gıll u gışi»
Sırr-ı eşyâyı hafî m a’nâda zâhir eyledi
«Irg^üre himmet'i âlî dahi akrâne seni»
Ünv. Yl. K. No. kö
Mazhar-ı Zât itti mevcûdâtı feyzinden İlâh
Kudretin izhâr idüp halk eyledi bî iştibâh — Bâkî’nin gazelini tahmis —
Tuttılar rûy-i niyâzı âsmâna her giyâh - V -
Feyz-i nûrunla birer kem zeıre iken mihr ü mâh Reh i kûyinde şehâ eyledik ihmâl yeter
Rûz ü şeb âsârını eşyâda bâhir eyledi Na’lçen izi seni bulmağa hod dâl yeter
Bu kadar pâdişehim şevket ü icIâl yeter
Gösterüp sun’-i bedî’in virdi meknet hikmete
“ Leşker-i fitne sana hayl-i hat u hâl yeter„
Saldı dil fülkün bu vâdilerde bahr-i hayrete
“ Tîg lâzım değil ol gamze-i kattâl yeter »
Asmânı zeyn idüp itti havale kudrete
Sâbitâtın her birin dâl itti kayyûmiyyete Gözüme kûhl idinürsem yeridir hâk-i rehin
Dîde-i ibretle tekvînâta nâzır eyledi Bendene olsa senin de nola şâhım nazarın
Gel şikest eyle bu gün göre seni şûr u şerin
Ol hakim i kârdan inşâna virdi mekneti
“ Fitneler kaynadup ey dost nider hâl ü hatın „
Kenz-i mahfiyken o yüzden cilve itti hikmeti
“ Gönül almağa ruhin eyledüği âl yeter „
Lâyık-i Zât eyledi kendüye ferdâniyyeti
Olmağiçün şâhid-i âsâr-ı vahdâniyyeti Hîç rahm eylemez oldun bu dil-i sad çâke
Tûde-i garrâda seyyârâtı şâir eyledi Bâri bir su sepe bu sine i âteşnâke
Tut ki ey meh başın irişti bu gün eflâke
Hikmet ile kâinâtın eyledi îcâdını « Ayağın altına bak eyle nazar ben hâke „
Lâyık itti kendüye her birinin evrâdını “ Şehsüvârım yeter ittin beni pâmâl yeter »
Anla gel ârif isen pîr. i tarîk irşâdını
Bahş idüp rûz-i ezelde feyz-i isti’dâdını Av kasdına iken eyleme gel âgazi
Çalma bîhüde şikâr ehline tabl-ı bâzî
Ey Beyânî her kesi fenninde mâhir eyiedi
Yok yere geşt ü güzâr eyleme deşt ü yâzi
Siy. Esd. K. Mc. No: 3 m
“ Garazın sayd ise ey dil o hümâ pervâzi „
- IV - “ Şâhbâz-ı nazar-ı himmetini sal yeter „
— Sâfî’nin gazelini tahmis —
Eyledi tâ ki ezel gevher-i yekdâne seni Bu Beyânî hele dârât ile Dârâlanmaz
■ Fahr ider fakr ile şân isteyüp a’lâlanmaz
Virdi hıfz itmek içün hâzin-i devrâne seni
Merd olan zen gibi dünyâ ile garrâlanmaz
Getürünce ne belâ çekti bu meydâne seni « Ehl-i dil câme-i dîbâ ile zîbâlanmaz »
cBildi bir dürr idüğin atmadı yâbâne seni» “ Bâkıyâ ârif olan kimseye bir şâl yeter „
«Doğduğun gibi sarup sarmaladı ane seni» .1///. Alm. K. Mz. Mc. No. 651
Bibliyografya ■. Aşk., Hsn., Byn., Knh., Şky. Aty-, Sel ,Mc..
Türk Şairleri
Bey. 836

Beyanı f^Sinoplu) — XVII nci asır şairlerinden Be- Müverrih Âli'nin mevzubahs ettiği Sinoplu Beyanî
yanî hakkında tezkirelerde malûmat kayıdlı değildir. ile Samsunlu Beyanî Mehmed Bey’in aynı şair oldu­
Yalnız Müverrih Âlî, tezkiıe sahibi Beyanî’den bahset­ ğunu tahmin edebiliriz.
tikten sonra şunları kaydediyor: .
Bibliyografya ■
. Kfz.. Şky. ş-, Sel.
«Bir Beyânî-i heccav dahi Sultan Murâd Hân-ı sâlis
devrinde Sinop nâm kasabadan vücûd bulmuştur.» B eyanî (Yanbolulu Şeyh Kemal oğlu) — XVI ncı
Bu kayda göre Sinoplu Beyanî’nin 982 (M.1574) 1003 asır şairlerinden Beyânî hakkında Asık Çelebi şu malû­
(M.1594) yıllan arasında yaşayan bir şair olduğunu söy­ matı veriyor:
leyebiliriz. «Beyânî: Yanbolu’dan Şeyh Kemal oğlu’dur. Tab’-
Kitapçı Bay Raif’e âid bir mecmuada Beyanî’nin bir ında bir mertebe dikkat ve cevdet ve nazm u nesre
muhammesi kayıdlıdır. Sonundan bir veya bir kaç ben­ kabiliyet var idi ki eğer zamân -1 bî amandan ruhsat ve
di noksan olan bu manzumeyi naklediyorum : ömr-i şitâbandan fursat bulaydı andan çok eş’âr-ı garîbe
— Muhammes — ve maânî-yi acîbe zâhir olaydı. Ammâ henüz miyve-i
suhanı tâbiş-i mihr i mumâresetle puhte olmadan ve
Saldı girdâb-ı fenâya beni bu çerh i felek hâm edâlardan halâs bulmadan rüzgâr ana hâm didi
Bilmezin neye varır son ucı bunun giderek gülşen-i vücûda bidrûd idüp gitti. Ne nihâl-i âmâ-
Mürg-i dil can kafesinden ola gibi mürfek linden berg gördü ve ne çâh-ı kemâlinden ber
Saldı evkat gönül nakdi hevâda yelerek yedi. Ölmezden evvel hod berşten şöyle geçmişidi
Yelerek yel gibi kalmadı ne kuyruk ne yelek gören sanurdu ki zehr-i afyun değil semm-i helâhil iç­
miş idi. Esrâr-ı keyfiyyât ile aceb tahayyülâta düşüp
Kande bir dûn ü denî olsa riâyetler ider
kendi mahz-ı hayâl olmuş idi. Kadd ile nihâi ve şekl
Sâhib-i izz ü şereftir deyu izzetler ider
ile hilâl ve za’f ile hilâl olmuş idi. Eğerçi kendi şi’re
Sanma ki izz ü şeref ehline hürmetler ider
tâlib idi ammâ inşâsı şi’rine galib idi. Mâh-ı nev namlı
Zer ü sîm ile gelen câhile rağbetler ider
dilbere dimiştir Gazel i û:
Müflisin yüzine bakmazlar olursa da melek
Ey yüzi mihr-i dirahşan geçe niçe meh ü sâl
Geh hümâ veş yüce pervâz ile hem per oluruz
Gelmeye devre kaşın gibi senin iki hilâl
Fukarâ içre gehî hâke beraber oluruz IVlün’akis oldı derûııunda dil-i sûhtegân
Geh cefâ câmı ile Cem gehi muğber oluruz Sanma âyîne-i ruhsâr-ı nigârı pür hâl
Geh sipâhî vü gedâ gâhi kalender oluruz Pâyine nola irişmezşe nücûm-i eşgim
Şöyle benzer ki bize lâzım oluptur ölmek IVlâh seyrinde ider gayet ile istı’câl
Tek nasîb olsa naTçen izin öpmek bir kez
Mihnet ü gussa vü derd ile cefâde kaldım Olsun ey mâh yerin olur ise saff-ı niâl »
Pâymâl-i gam olup râh ı belâde kaldım
Haşan Çelebi tezkiresinde de şairden kısaca bah­
Bulmadım derdime bir çâre fütâde kaldım
Niçe at niçe yedek şöyle piyade ksidım sedilmiştir.

Binecek olsa idi sayesi yeterdi yedek Sicil'de «960 (M. 1552) sâlinden sonra fevt oldu„
denilmektedir.
Bibliyografya : ^nh., Mc. Bâdî Ahmed de Beldei riyazi Edirne'dt şairden bah­
sediyor.
Beyani (Sipahî Mehmed Bey) — XVII nci asrın ilk
Bibliyografya- Aşk , Hsn.,ScI., Pâdî Ahmed: Beldei Riyazi Edirne
nısfında yetişen şairlerden Samsunlu veya İstanbullu
Beyanî hakkında Kafza.de F aizi tezkiresinde şu kayıd Beyazi (Edirneli) — XVII nci asır şairlerinden Be-
vardır ; yazî hakkında Riyazi şu malûmatı veriyor :
«Beyânî: Sipahî Samsunî Mehmed Beğ’dir. Bu beyit
«B eyâzî: Nâmı Mehemmed’dir. Ediırevîdir, Zümre-i
anındır:
sipâh-ı zafer-penâhtandır. Bu iki beyit anındır :
Budur lâyık olan şâhım cihanda ehl-i irfâne
Ki yaktığı çerâg üstüne dâim ola pervane» Yola düşmüş ser-i kûyin hevâsıyle meh ü hurşîd
Şeyhi «Vakayıülfuzalâ» da diyor ki: Birisi subhdan gitmiş biri ahşamdan çıkmış

Beyânî: İstanbûlî Sipahî Mehemmed Beğ’dir 1030 Hûb kim^ağlata Ya’kub-i dil-i nâlânı
(M. 1620) târîhinde fevt oldu. Bu beyit anındır: Yûsuf-i hüsn ise de yavi kılayın anı»

Budur lâyık olan şâhıro cihanda ehl-i irfâne Kâfzade F â iz î tezkiresinde şu kayıd vardır /
Ki yaktığı çerâğ üstüne dâim ola pervâne» “Beyâzî-i Sipâhî Mehemmed^Beğ’dir.,,
Sicil'dç. şairin 1038 (M. 1628) yılında vefat ettiği Şeyhî Vakaiülfuzalâ’da şu malûmatı veriyor:
kayıdlıdır. “Beyâzî: Edirnevî Sipâhî Mehemmed Beğ’dir. 1034
Türk Şairleri
837 Bey.

(M,1624) senesi hududunda fevt oldu. Bu beyit anındır : Göz görüp sevdi gönül sabr ise kılmaz cânım

Yola düşmüş ser-i kûyin hevâsıyla meh ü hurşîd


Bir ben olduğum içün neyleyeyim sultânım
Birisi subhdan gitmiş biri ahşamdan çıkmış — Bay Ahmed RemzVye âid —
Mevlevi Nesih Dede mecmuasından
Sicil’de. şu kayıd vardır :
“Beyazî Mehmed B eğ: Edirnelidir. Bir sipâhî olup — II —

1034 (M. 1624) te fevt oldu. Şâirdir.» — Oazel —

Bâdî Ahmed “Beld!e-i Riyaz-ı Edirne„ de şu malû­ Devlet anın ki hemdemi hûb ola mihribân ola
matı veriyor: Mûnis ü yâr ü mahremi şûh ola nüktedân ola

“Beyâzî: Zümre-i sipâhiyandan Mehemmed Beğ’dir. Bir büti sev ki sûreti gülde komaya rağbeti

1056 (M. 1646) hududûnda Edirne’de fevt oldu. Bu ebyât Nahl-i revân-ı kameti nâzük ü dilsitân ola
eş’ârmdan nümûnedir : Hat irişüp cemâline naks gele kemâline
Kimse izâr-ı âline bakmaya bir zamân ola
Şâne gibi zilif-i anberfânia girmiş çıkmışız
Niçe sevdâya düşüp çün dâma girmiş çıkmışız
Yâd i ruhinle her nefes kanlu yaşım k-ola Eres
Şol kadar mest-i arakrîz olmuşuz kim bilmeziz Çevre yanımda hâr ü has kalmaya gülsitân ola
Ol perî ruhsâr ile hammâma girmiş çıkmışız Sev ki sana o dilrübâ anma sakın Beyâzıyâ
Ey Bayâzî Kâ'be-i kûy-i habîbe azm idiip Âşık odur ki dâimâ bîdil ü bîzebân ola
Câme-i cismi koyup ihrama girmiş çıkmışız Siy. Esd. K. Mc. Mo. 3423
Sicill-i Osmanî’de tarîh-i vefâtı 1034 (M. 1624) tür.„ — III -
Bâdî Ahmed efendi’nin şairi 1056 ( M. 1645 ) da
Edâsı râhat efzâ vü kelâmı ruh perverdir
ölmüş olarak göstermesi yanlış olsa gerektir.Esasen onun
Perî rûlarda Musli şâhımız rûh-i musavverdir
1034 (M. 1624) te öldüğünü ilk haber veren Sicil sahibi
Kadi bâğ-ı İrem’de hâsıl olmuş serv-i dilcûdur
d&%\\,Vakayiiilfuzalâ sahibi Şeyhî'dır.
Femi gülzâr-ı hüsn içre açılmış gonca i terdir
Mahdud bazı mecmualarda Beyazî’nin şiirlerine de
Dü çeşm i fitnecûyı ol perinin ebrüvâniyle
tesadüf ediliyor. Şairin san’attaki kudretini gösteren bu
Başına per takınmış san iki hûnî dilâverdir
manzumelerden üçünü örnek olarak alıyorum :
Miyânına elim irmez visaline gücüm yetmez
- I - Benim bu derd ile ölmem muhakkaktır mukarrerdir
— Müseddes — Beyâzî dirhem i eşgiyle vasim eyleme ümmîd
Göreli arızını dîde-i hûn efşânım Visâli gencine mâlik olan anın tevangerdir
Mâil oldı güzelim sana dil i nâlânım Siy. Esd. K. Mc. No. 3398
Künc-i firkatde irişdi feleğe efganım
Bibliyografya-. Ryz., Kfz. Şky. Ş., Sel., Kfl., Bâdî Ah­
Ne suçum var seni sevmekle benim sultânım
med ; Beldei riyazi Edirne, Mc.

Göz görüp sevdi gönül sabr ise kılmaz cânım


Beyazı ( Nakkaş ) — XVI ncı asır şairlerinden Be­
Bir ben olduğum içün neyleyeyim sultânım
yazî hakkında Ahdî şu malûmatı kaydediyor:
Dostum cevr ü cefânı bana âdet itme
Kerem it eski kulun halka melâmet itme “Beyazî-i Acem: üstâd Şah kulu nakkaş-ı meşhûr ve dürlü
Incinüp bu dil i şeydâya ihanet itme dürlü eşkâl-i acîbe ve garibe yazmada pesendîde-i üstâ-
Neye sevdin beni sen deyu adâvet itme dân-ı nezdîk ü dürdür. Sabıka ilm-i zâhire ve fünûn-i şi’re
iştigal gösterüp bir mikdâr ma’rifetten haberdâr olup
Göz görüp sevdi gönül sabr ise kılmaz cânım
âhır nakkaşlık san’atın kendüye kâr idinüp rüzgâr ile
Bir ben olduğum içün neyleyeyim sultânım
ol kâr-ı rengîn ve pür hayâlden nakkaşân-ı Çin gibi
tncinürsün beni sevdim deyu ey şûh-i cihan, bî misâl kilk'i bedâyi’ suverle tarrâh-ı dilpesend ve
Sîneye cevr ü cefâ tîrin atarsın her an bî mânend ve nakş-ı dilkeşile zemîn ü zamanda bî na-
Dil ise sevmemeğe bulmadı asla imkân zîr ve dilpezîr ve tasvîrde m übdi’ ve muhteri’ misâl-i
Ben ise neyleyeyin arada kaldım hayran Mâaî ve tahrîr.i rengârengile çehreküşâ-yi maânî ve
sîb zekan olan bütân-ı sengin dil ü gonca dehan
Göz görüp sevdi gönül sabr ise kılmaz cânım
gülrühân-ı şîrin şemâil tahrîr ve tasvirinde Behzâd-ı za­
Bir ben olduğum içün neyleyeyim sultânım
man ve tezhibinde yegâne-i cihân olup niçe müddet
Kıl Beyâzî'ye nazar ey sanem-i şîrin leb pâdişâhımızın kârhânesinde her veçhile nakkaşbaşlığa
Çekerim dâğ-ı gamında niçe bin dürlü teab lâyık ve sezâvâr ve üstâdân ı rüzgâr içre nâmdâr ol­
Bilmezem kimler olubdur bana bu derde sebeb muş iken ol üstâd-ı nîk âyîne nakkaş-ı rüzgâr bir reng
Suç gözüm gönlüm ile cânım alandandır heb geçti ki bî direng terk-i kâr ü bâr idüp önünde
Tfirk Şairleri
838 Bey.

ser-i teslîm ber zemîn olmuş. Tabîat-i şi’riyyesi hûb —

ve maâni-i rengîn ile söz-leri mergubdur. Bu matla’ Muktezâ-yi dehri iz’ân eyleyenler zümresi
anındır : Her biri bir âstânı tuttı oldı bendesi
Devlet ü ikbâl ü câha bulmağa destiresi
*•’: / ' '
■tj J j '/ »."f.. a-;* Yüz sürüp bir dergehe oldı anın efgendesi
* Her kesî bir kimseyi idindi âlemde kesi
-
jı-
*
»' * . .

« J 33jr jU a li
Kimsenem yoktur benim hey kimsesizler kimsesi

Bibliyografya : Ahd. Düşdi her kes bir kapuya olmagıçün bermurâd


Eyleyüp bir âstâna her birisi istinâd
Beyazı ( Vardar Yeniceli ) — XVII nci asır şair­
İşiğinde niçe mahzun deıdmendler oldı şâd
lerinden Beyazı hakkında Şeyhî Vakayiülfuzalâ’da şu
Çâresâz olsa aceb mi kılsa nola bize dâd
malûmatı veriyor :
Her kesî bir kimseyi idindi âlemde kesi
“ Beyâzî : Vardâıî Mehemmed efendi’dir. Ulemâ-yi
Kimsenem yoktur benim hey kimsesizler kimsesi
kirâmın birinden mülâzim ve râh ı tedrise âzim olup
devr-i medâris-i mu’tâde ile kırk akçe medreseden ma’- Bî direm virmez dirîga öpmeğe cânân elin
zûl iken 1036 ( M. 1626 ) târihinde meskat ı re’si o ­ Kesdi ashâb-ı safâdan sâki-i devrân elin
lan Vardar Yenicesi’nde fevt oldu. Bu iki beyit anın­ Kimi pâşâ dâmenin tuttı kimi sultân elin
dır : Lûtf idüp ol destgîrim sun meded dermân elin
Arzeyle metâ’-ı dili dıldâre düşerse Her kesî bir kimseyi idindi âlemde kesi
Yerine düşer ol yüzi gülzâre düşerse Kimsenem yoktur »benim hey kimsesizler kimsesi
Yaşım gibi gözden bırağup itme fütâde
Oâhîce nazar eyle dil-i zâre düşerse » Bir harâb âbâd idi ma’mûr idüp kıldın binâ
Şöyle bir hayr işledin kim yokdürür hemtâ ana
Sicil'dt şu kayıd vardır :
Câmi nola kendüsini eyledin çünk- ihyâ
“ Mehmed Beyâzî efendi.- Vardarîdir. Müderris olup
K â’be’yi yapmak dilersen hâtırım yap serverâ
1036 ( M. 1626 ) da fevt oldu. Şairdir. „
Her kesî bir kimseyi idindi âlemde kesi
Bibliyografya : şky. ş., scl. Kimsenem yoktur benim hey kimsesizler kimsesi

B e y o ğ lu ( Sazşairi ) XIX uncu asrın son nısfında Beyti i bîçâre gelmiştir kapundan kılma red
yaşadığı tahmin edilen Beyoğlu’nun hayatı hakkında Mut’teber olmak gerek yanında erbâb-ı hired
malûmata sahip değiliz. Onun cenup vilâyetlerimizden Niçe bîkes âstânm taşını kıldı sened
birine mensub Türkmen şairlerinden olduğu söylenil; îşiğin dâr-üş-şifâsından olur bana meded
mektedir. Şakir Ülkütaşır’ın « Türk halk edebiyatından Her kesî bir kimseyi idindi âlemde kesi
örnekler » adlı henüz tabedilmemiş olan eserinden şa­ Kimsenem yoktur benim hey kimsesizler kimsesi
ire aid bir manzumeyi naklediyorum ;
Tpk. Rv. K. Mc. No. 1972

Yürü güzel haydi yoluna yürü


B eyzade (Sazşairi) — XVII nci asır sazşairlerin-
Ağustosta erir dağların karı
den Beyzade’nin hayatı hakkında malûmat sahibi olma-
Gayet güzel olsa yiğidin yâri
dığ<m gibi hiç bir manzumesine de rastlamadım. Yalnız
O da bin bir türlü nazınan gelir
Onun BursalI olduğunu ve XVII nci asır içinde yaşadı­

Yürü güzel yürü yolundan kalma ğını Âşık Öm er’in “Şairname„ adlı manzumesindeki

Her yüze güleni dost olur sanma şu bend ile anlamaktayız (Sadeddin Nüzhet Ergim :

Ölümden korkup ta sen geri dönme Âşık Ömer Hayalı ve eserleri):


Yiğidin alnına yazılan gelir Emirzâde evliyâya virdi şan
Beğîâde nüshasız olmazdı revan
Şu benim benzime geldi mi aklık
Âhî ile Oedâyî de bir zaman
Y iğidin bağrına çökmesin yokluk Bursa’da sürdüler dem ü devrânı
Sarpa çek kendini kınalı keklik
Beyoğlu üstüne bazman gelir B e z lî (^Çankırılı) — Son asır şairlerinden Bezlî hak­
kında Bay Talât Onay şu malûmatı veriyor (Çankırı
B eyti f Divan şairi ^ — XVI ncı asır şairlerinden şairleri S. 2/ — 35;.-
Beytî hakkında tezkirelerds malûmat kayıdlı değildir. «Ali Bezlî : Büyük Müftî Hacı Mustafa efendi’nin
Onun mahdut bazı şiirlerine mecmualarda tesadüf edi­ «Hicaz’dan sana sakal tarağı ile misvak getireceğim»
liyor. Bir müseddesini nakletmekle iktifa ediyorum : lâtîfesinde bulunduğu Ali Bezlî efendi dişleri dökülmüş
Türk Şairleri
839 Bey.

maişetin ıztırablariyla beli bükülmüş olmasına rağmen dersiâmlarından ve son şeyhül-müderrisîn idi — erbâb-i
— galibâ biraz da köseliğinin icâbı olarak — son de­ zekâya lâtife etmekten, bunlardan mukabele göımekten
recede şen, şâtir, nüktegû; lâtîfeperdâz, zarîf, âlim, şâir, çok zevk alııdı. Bu cihetle Ali efendi’ye daima çatar,
müstakim ve âlîcenâb bir zât idi. Bu gün bile Abdi oğlu aralarında sarf olunan nükteler günlerce her sınıf halkın
denildiği zaman kendini yakından tanıyanların dudak­ kahkahasını celb ederdi. Meselâ bir gün çarşıda yanında
larında derhal bir tebessüm belirir; behemehâl bir kaç zamanın büyük âlimlerinden Hacı Evliya efendi bulu­
nüktesi, şakası nakledilir. Ali- Efendi 1257 (M.1843j de nurken Yüzbaşı'zâde Hüseyin efendi’yi çağırarak onu
Çankırı’da doğmuştur. Babası ulemâdan Hacı İbrahim çingâne yapmak için : — Hüseyin I bizim Halim köyden
efendi’dir. Büyük babası Büyük câmiin imamı Hâfız Ali geldi; oğlu Ahm ed’i niçin getirmediğini sordum. Hayva­
efendi ve onun babası Hâfız A li, bunun babası da Hacı na binecek kadar büyümedi, dedi; canım, Hüseyin efen­
Haşan efendi’dir. «Abdîoğlu» lâkabı kendisine ecdadın­ di’yi görmiyor musun? çocuklarını yayladan heybeye
dan kalmıştır. Bu isim de bize bu âilenin âlim ve şâir doldurarak getiriyor. Dedim. Lâtîfesinde bulunur. Hazır
yetiştirdiğini göstermektedir. Babası İbrahim efendi de cevap Hüseyin efendi derhal: Hoca efendi 1 Halim kü
erbâb-ı tabîattendi. İlk tahsilini müteâkib medreseye çüktür; meresine (\) girdiği zaman ağzına alır getirir!
devâma, zamanın şâirlerinden Hayrî ve Zahmî ile temâsa cevabını verir. Hoca merhum kendi oğlunu köpek yav­
ve işte bu sıralarda şiir yazmaya başladı. rusu yapan bu cevaptan son derece mahzüz olur, fakat
Hacı Evliya efendi’nin ta’rizlerinden de kurtulamaz.
Koyduk vatanı gurbete bu fikr ile çıktık
Çünkü Evliya efendi’ye göre lâtîfe yapmak ulemânın
Kim renc-i sefer bâis olur izz ü alâya
şânına yakışmaz. Hoca merhum bir gün araba ile köyü­
Beyti onun da düstûr-i hareketi oldu; tahsilini ikmâl ne giderken Hüseyin efendi atla ardından yetişir. Çin-
ve tevsî’ için İstanbul’a giderek Fâtih müderrislerinden gâneler daima kavga çıkardıkları, her kavgadan sonra
meşhur Hoca Şakir efendi ile İngiliz Kerim efendi gibi hükümetle şikâyete koştukları için Hüseyin efendi,
âlimlerden ders, Debreli Elmaszâde Tâlib' Tevfik — Hoca efendi, acelen ne? şekvâya mı gidiyorsun? lâ­
efendi’den icâzet aldı. Bir taraftan da Hâfız, Mesnevi, tîfesinde bulunur; fakat av meraklısı hocadan: — Ben
Gülistan tahsil ederek Fârisîye vukufunu artırdı. 1307 ava gitmiyorum. Neye peşime düştün? cevabını alır.
( M. 1887 Jde açılan Rus seferine takaddüm eden Sırp Şakir efendi’ye göre sarf ettiği nükteleri anlamayan, iâ-
ihtilâlini teskine «İlmiye alayı» nm binbaşısı olan Hoca tifelere derhal cevap vermeyen bir kimse konuşmaya bile
Şâkir efendi maiyyetinde mülâzimlikle iştirâk etmiş, lâyık değildi. Onun bu hallerini basit zekâlı âlimler hoş
meşhur cAleksinaç» muharebesinde bulunarak bu harbi görmezler. Kendini hiffetle ittihâm ederlerdi Bunun gibi
tasvir eden Fezleke i târih ünvanh destanı yazmış ve Ali efendi’ye de ağır başlı nazarıyla bakmazlar ve kim
bastırmıştır, İstanbul’a dönüşünde Ruslar Kars ve A r­ bilir neler söylerler, nelere benzetirlerdi. Şakir efendi ile
dahan’ı zabt ettiklerinden hükümetin rehâvetini protesto Ali efendi arasındaki malûmat farkı Şakir efendi’nin,
makamında beş büyük câminin kapısna yapıştırılan zekâ farkı Ali efendi’nin lehinedir, Gün geçmezdi ki
yaftalardan birini de Ali efendi Bayezid câmii kapısına bu iki zât arasında bir l â t î f e geçmiş olmasın.
yapıştırmıştır. Medrese talebe ve âlimleıi arasında sa­ Meselâ : Şakir efendi bir Ermeni dişçiye diş
yılır bir sîmâ olan Ali efendi — Hemşerisi olmak m ü­ yaptırmış; ağzında dişi olmayan Ali efendi’ye diş­
nâsebetiyle Ali Suavî ile de tanışmış ve mûmâileyhin lerini göstererek lâtifede bulunur. Ali efendi; — Kâfir
Sultan M urad’ı iclâs, Abdülhamid'ı hal’ maksadiyle yap­ ağzına iyi benzetmiş 1 mukabelesiyle hocayı iskât eder.
tığı harekette alâkası olduğundan âkıbetten korkarak Bir ramazanda şâir Osman Yehhac babam Numan,
biraderiyle İstanbul’dan kaçmış; İnebolu tarîkiyle Kas- Araplı Ali, Okçu oğlu Şakir, A bdî oğlu Ali, Müftî Hacı
tamoni’ye gelmiş ise de parası kalmadığından kardeşi Mustafa efendiler gibi zamanın âlimlerini, şairlerini Yüz
Veys efendi’ye «Fezleke-i tarih» ini sattırarak yel para­ başızade Haşan efendi davet eder. Gündüz Araplı
sını tedarik ettikten sonra Çankırı’ya gelmiştir. Bundan Ali efendi’nin medresesi için aldığı odunun bedelinden
sonra ömrünü tetebbu’ ile, a’şar memurluğu, kâtibliği, bir mikdar borcu kalır. Köylü hocayı ararken Abdî
Büyük câmi mütevelliliği gibi vâzîfelerle geçirmiştir. oğluna tesadüf eder. O da köylüyü Haşan efendi’nin
1318 (M. 1902) de vefat etmiştir. O ğlu H am dî efendi evine getirir ve kahve ocağına sokar. Kendisi telâşla
de şi’r âşinâdır. içeri girerek Osman ve Haşan efendilerin köyle münâ­
Hususî hayatı: Ali efendi o rind meşreb, feylesof sebetlerine, müftî, Şakir ve Ali efendilerin köylülükle­
tabîat şâirlerdendir ki hayatı endîşe-i maişetle ıztırâb rine telmîhen : — Biz şehirliler köylüleri ahmak sanırız.
içinde geçmiş olmasına rağmen feleğin kahırlarına karşı Halbuki bakınız elli paralık odun parasını almak baha­
daima gülmüş; lâtifeleri, nükteleri ile de daima
nesiyle karnını doyurmak için hîle düşünmüştür. Zâten
etrafındakileri güldürmüştür. Zâten nükte eser-i
zekâ değil m idir? Okçu oğlu Hoca Şakir efendi — ki (1) lV\eres : Köpeklerin yaşını bildirmek için kulknılır bir ta’-
medrese âlimlerinin son yüksek bir sîmâsı, İstanbul- birdir (Çankırı Şairleri).
Türk Şairleri
Bez. 840

bu köylüler ... köylüler ... tarzında ta’rizlere başlar. yaretine gelirmiş. Aralanndeki muarefe tahmin olur.cu-
Ramazanla arası iyi olmayan, iftar yanaştıkça gözleri ğuna nazaran Çankırı’da teessüs etmiştir. Gedayî uzun
görmeyecek derecede tiryaki olan Şakir efendi oıada- boylu olmakla beraber üç etekli ve meydânî denilen
kilerin kahkahalarına tahammül edemeyerek A bd îo ğlu’- kumaştan yapılmış entari giyermiş. Bir gün yine gelmiş
na hitâben : — Ulan cıbır it! şu sigaradan bir çeke­ ve medrese odasının eşiğine basarak bir kamet-i heybet
yim, şu kahveden bir yutayım da sana kölüyü göste­ nümâ ile arz-ı endâm etmiş. Ali Bezlî derhal ; Kaddi
ririm deyerek çıkışır ve aralarında geçen muhavereler dirâz ü ahmak astârı pâı e pâre lâtîfesinde bulunmuş; G e­
bir çok gecelerin sermâye-i neşâtı olur. Şakir efendi dayî de ; Sen âşinâ-yi lâklâk ser kelle-i minâre cevabı­
köyü bulunan “ Ayvadlı „ dan Hacı Evliya efendi’ye nı vermiştir. Ali efendi kuvvetli bir hâfızaya mâlikti. En
yazdığı mektupta derslere devam edilecekse geleceğini uzun bir şi’ri bile bazan bir defa okuyuşunda hıfz ettiği
yazar; Evliya efendi de derslerin kesileceğini bildirir. olurdu. Şair Zahuıî bir gece zil zurna şarhoş medrese­
Ali efendi mektubun bir kenarına selâm yazacağım ba­ ye gelir. Ali efendi’nin derse bakmasına mâni olur. Ba­
hanesiyle şu darbı meseli yazar; “ Yorgunun çoş ca­ şındaki fesi mangala atarak ateşleri dağıtır.
nına minnet Büyük Müftî Hacı Mustafa efendi ile Ali efendi dersine mâni olduğunu söyler. Zahmî o hâ­
de aralarında bir çok lâtîfeler geçmiştir. Bir gün Ali linde Ali efendi’ye ders takrîr ve yıkılarak evine evdet
efendi’ye — Aji efendi; Câmi-i kebîri ta’mîr ettirdim. eder. Evde refikası Duduş kadmı kaldırır, mumu yaktırır;
Mecbur efendi tarih düştü. Filân hayra da filân düştü. O gece Mi’rac gecesi olduğu için 14 bendli «Muhammes
Yaptırdığım helâya da sen düş, lâtîfesinde bulunur. Ali Mi’raciye» sini yazar. Sabah medresede Ali efeııdi’ye
efendi : — Elbette biz de sâhibinin şerefiyle mütenâsip okur' Ali efendi bu şi’ri başkasına âid bildiğini söyleye­
bir şey düşürürüz mukabelesinde bulunur. Bir bayram rek ezberden okumağa başlar. Ve Zahmî’ye
günü Müftî efendi medresesinde ziyaret kabûl ederken
Sirkat-i şi’r idene kat’-ı zeban lâzımdır
yanında Ali Bezlî, Yüzbaşızâde Hüseyin efendi ve diğer Böyledir ş;r’-i balâgatte fatâvâ-yi suhın
bir zat bulunur. Bu sırada Müftînin oğullarından biri
Beytini okuyarak nasînatlarda bulunmaya başlar.
içeri girer, para alarak çıkar gider. Bu sırada Ali Bez­
Bittabi’ endîşeye düşen, terler döken Zahmî, çalmadığını,
lî yanındaki zâtın kulağına bir şeyler fısıldar. Kulağı
tevârüd ihtimali olduğaıu söylerse de tutturamaz; fev-
ağır işiden Müftî efendi bu muhavereden kuşkulanır ve
kal had nevmîd olarak kimseye bir şey söylememesini
ne konuştuklarını sorar ; Ali efendi ; — Bu çocuk ki­
rica eder. Ali efeaii, bir baklava yedirirse bir çaresini
min olduğunu sordu. Müftî — Ne cevap verdin? Ali e­
bulacağını söyler. Ertesi gün baklavayı yerler, Ali efen­
fendi — Müftî. efendi’nin dedim? Müftî — O ne dedi ?
di de Zahmî şi’ri okurken zabt ettiğini söyler. Bu kadar
Ali efendi — Hoca maşallah çekim hayvanı gibi amma
kavî bir hâfıza sâhibi olmakla beraber zekâsı da y ü k ­
dölü cılız düşmüş. Müftî — Kabahat bende değil, ana­
sekti. Meselâ: Zahm î ile şair Hayrî bir gün ikindi na­
nın cinsi kötü. Yoksa dölüm iyi düşer cevabını verir.
mazını kılmak için Büyük câmiye giderken Saman pa­
Böylelikle refikasının o zatla karabetini îmâ eder, Ali
zarı ile Câmi arasındaki yüz metrelik mesâfeyi müşterek
Bezlî efendi, Yüzbaşızâde Hüseyin efendi’den daima bir
bir şiir söyleyerek kat’ etmek isterler :
ziyafet istermiş. Bir gün Hüseyin efendi cumartesi saba­
hı gelmesini söyler ve ayrılır. Yolda Ali efendi cumarte­ Hayrî :
si günü bayram olduğunu hatırlar. Bu dâvetten maksa­
Lâ’yı İllâ eyleyen yar kâkülün bir tek teli
dın “ Bayram pilavını yeyen köpek tavlanır „ meseli
olduğunu hatırlar. Derhal çarşı çarşı arayarak Hüseyin "Aahmi :
Lâ’yı İllâ’dan ayırnıaklıktır istisna beli
efendi’yi bulur ve “Ben ziyafete gelemeyeceğim, onu sen
ye de tavlani „ der ve savuşur. İstanbul’da iken Ali e­ Matla’lı şi’ri söylerler. Makta’ beytini Zahmî söylediği i­
fendi İngiliz Kerim efendi’nin “ Şerh i Mevâkıf „ dersine çin Hayrî, Zahmî’ye hediye eder. Akşam Zahmî bu şiiri
devam ettiği sırada bir gün yolda Kerim efendi’nin mu- Ali efendi’ye okur ve kendinin olduğunu söyler. Küçük
ânzı meşhur Urfalı Aynıvâhid Mehmed efendi’ye tesadüf bir teemmülü müteâkib hangî mısraın Zahm î’ye ve han­
eder. Ali efendi’yi koltuğunda koca bir cild kitapla gö­ gi beytin Hayrî’ye âid olduğunu meydana atar. Görülü­
ren ve kitabın ne olduğunu anlayan hoca, nereden gel­ yor ki Ali efendi yüksek bir zekâ ve hâfızaya sâhib,
diğini sorar; dersten cevabını alınca kitaba işaretle kalender meşreb, hoşgû, hâzır cevap bir şairdir.
jvi-ı^ıU' âyetini okur. Bezlî derhal; O âyet Urfalı kör Üslûbu : Ali efendi kalem şairlerindendir. Aruz ve
yahudiler hakkında nâzil olmuştur cevabını verir. Meh­ hece ile yazmıştır. Hiç bir meslek-i edebînin muakkibi
med efendi bu cevaptan çok müteessir olmuş, senelerce değildir. Muhitinin tesîri altında yetişmiştir. Kendisini
bunu naklederek ; Hayatımda Çankırılı Köseye mağ­ fikrî, hissî bir şair olarak değil, hezl kabiliyeti yüksek
lûp oldum deyeyerek beyân-ı telehhüf edermiş. İstan­ bir nâzım olarak tanımak lâzımdır. Üslûbu sâdedir. Bil­
bul’da iken sazşairlerinden Beşiktaşlı Oedayi daima zi­ hassa hece ile yazdıları selîs ve revandır .
Türk Şairleri
841 Bez.

Nazım lisanı : Aruzla yazdıklarında lisanı o kadar Dolmadık yer kalmadı sermâye-i efkâr ile
düzg-ün görünmez. O bir hezl, bilhassa koşma ve des­ Halk içinde bir büyük tüccar baba dirler bize
tan şâiridir. Eldeki eserleri mâhiyyet i şâiıânesi hak­ Lâf ile kurmuş otağı yok yere tutmuş vatan
kında bir fikir verccek kadar çok ve mevcudlan da Bende i sultân-ı gam sâhib livâ dirler bize
o kadar yüksek değildir. Şâyed meşhur destanı elimiz­ Kim rezâlet şâhının olsa vezîr.i a'zamı
de olsaydı bu zâtın ibda’ kabiliyetini meydana koymak Söylesün mevhum gazel Bezlî gedâ dirler bize
mümkin olurdu. Ne yazık ki bu destanın yalnız hâfıza-
— IV -
larda sarı renk ile şekli kalmıştır. Ali efendi’nin bir
çok vefat tarihleri söylediği mervîdir. Ahîren kabris­ Cilvekeştir sevdiğim hüsn-i bahâ bazârı var
tanlar kaldırıldığından ve esâsen mezar taşları — mer­ Her gören sâhib olur ammâ gam ı ağyârı var
mer olmadığı için — kumlu taşlardan yapıldığından Rahmi yok çünki zarâfetli dil-i mecruhumuz
üzerindeki yazılar yirmi otuz senede gaib olduğu cihet­ Cevr okıyla öldürür rûyinde tîr-i bârı var
le bu tarihler de elde edilememiştir. Şu halde Ali Bez­ Merhem-i lâ’l-i lebinde gösterir Lokman senin
li efendi’yi yalnız hezl şâiri tanımak ve lâtîfeci, hazır Kıl tabibim bir devâ ihrâk olur ten nârı var
cevap olarak tanıtmak zarüreti hâsıl olmuştur. Göricek yekten cemâl i mâhitâbın çeşm-i can
Başladı ağlamağa bîçâre bülbül zârı var
Bezli veş bir âşık-ı sâdık bulunmaz sana kim
— Semâî — Söyledi evsâf-ı hüsnünde güzel güftârı var
Bu şeb bezm-i mahabbette işittim bang i kanuni
_ V —
Okur erbâb-ı aşka her teli bin şerh-i câmûnı
Bu ilmin dânişi anlar rümûz-i ma’ni-i elfâz Kaldım yine bir âteş-i aşk içre firakta
Ne bilsin olmayan ârifse de asrın Flâtûn’ı Yanmakta tenim hasret ü nâr ile ırakta
Süründüm bir zaman râh.ı ilimde tab’-ı Mecnun veş Zâr oldı benim gûşe i mihnette kaıârım
Dolaştım sû-be-sû Leylâ deyu sahrayı hâmûnı Âlüfte sefil hâlime hâl ehli merakta
Eğerçi iltifât itseydi gönlüm mansıb u câha Derdimi füzûn eyledi ah tîr-i nigâhı
Muin olsa kader teshir iderdim mâl-i Karün’ı Şerh eyleyemem kilk ile çok çevri varakta
Bu kasr-ı milk-i dil tathîrine Bezli gedâ âsâ Bülbül olalı gonca gülün hân bükâdır
Efendim cümle isyâna sürerdim tevbe sâbünı Bîhûde gam-ı dilbere düş kârı bırak ta

_ 11 _ Âyâ gire mi gûşuma bir herze-i güftâr


(iöster ana var Bezli sözün kaldı ...
— Çerkeş anbar memurluğuna
ta’yîn olunduğu zaman şu şi’ri
- VI -
yazmıştır : —
Yârim ile sahrâya gidip def’-i gam olsa
Dil sana dostlar bütün a’dâyı handân ittiler Ah bir ben olup bir dahi ol gonca fem olsa
İktisâb-ı kut içün sevk ı beyâbân ittiler Doldursa sebû lâ’lini yârâne müsellem
Gördüler yok kabiliyyet sende inşân olmağa Dil içmez idi sâki-i ebrâr-ı gam olsa
Sürdüler bir dağa vahşîlerle yeksan ittiler Ey yâr-ı cefâkâr bu gün cilveler itme
Derd i fakrın kesb.i şiddet ittiğin güyâ görüp İsterdi gönül sende reviş dünki dem olsa
Rahme geldi her biri pehpeh ne deımân ittiler Ol âb.ı hayat dâr-ı derûnumda dolunca
İhiâk idemez cismimi tiryâk-ı sem olsa
Çeşme-i çeşmin muharremde yine kan ittiler Sabr eyle alup zahmine sen merhemi Bezli
Çerkeş anbârına memûr eyleyüp âhır seni Hoş ola heman gerden i dildânn em olsa
BezUyâ şükr it ki zâtın Mısr’a sultân ittiler
_ VII —
~ III _
— Koşma -
« Mâtekaddem vâkıf-ı sırr-ı Hudâ dirler bize »
Bir hal geldi düştüm rûy-i zemîne
« Bende-i hâs ı Habîb-i Kibriya dirler bize »
Dâmen i eltâf-ı yâre sarıldım
matla’lı şi’ri tehzildir:
Başladım feryâda âh ü enîne
Bir alay müflisleriz zengin ağa dirler bize
Goncalar sahnında hâre sarıldım
Her kese ihsân ider lûlfı hevâ diller bize
Defne-i ma’dûma mâlik nutkumuz altun keser Felek tîg i çevrin câna uzattı
Süfre-i in’âmı yok kân ı atâ dirler bize Leşker-i gam etrâfını kapattı
Günde bin her günde yüz bin kul çırak itmekteyiz Sefîne-i cismim deryâya battı
Aslı faslı olmayan derde devâ dirler bize Bî aman kaldım da mâre sarıldım
54
Türk Şairleri
Bez. 842

Bezlî candan geçtim künc i mihnette Sevdâ-yi zülfün ideli Bezmî fütâdenin
Çok kîl u kale kudreti yok aklı târümâr»
Beklerim bînevâ bâb ı devlette
Cezbe-i aşk ile şeb-i zulmette Haşan Çelebi tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
Pervane veş yandım nâre sarıldım . “Bezmî: Filibelidir. Kadı Derviş Çelebi’nin oğludur.
Nâmı Abdullah’tır. Maraz ı dâ ül fîle mübtelâ olmağın
_ VIII - yârân içinde Topal Kadı dimekle meşhûr ve mezkûr idi.
— Destan —
Fâik-ul-akrân sâhib-i ilm ü irfân fenn i şiirde tamâm eh-
— Ali Bezlî efendi’nin Sırp seferine sûret-i iştirakini, va- liyyet ve kabiliyyeti ve her veçhile la’rîf olunmağa ma-
kayi’-i harbiyenin nasıl cerey&n ettiğini gösteren ve 1293
halliyyeti vardır. Sene semâne ve semânîne ve tis’a-
( M. 1874 ) senesinde başlamış olan Fezleke-i tarih un­
miede (988 — 1580) bisât-ı hayâtı âlem-i vücuddan
vanlı yetmiş kadar bendli destanı çocukluğumda, babam
merhum Numan efendi’nin kitapları arasında elime geç­ neverdîde olup mülket-i ukbâya güsterânîde olmuştur.
mişti. Pek hoşuma gittiği için olmalı ki bazı bendleri bu Bu bezm-i fenâdan ayak kaldırmış ve sefîne-i hayâtı der-
gün bile hafızamda yaşamaktadır. Destanm aslı ele ge­ yâ-yi memâta daldırmıştır. Bu eş’âr anındır :
çinceye kadar üslûbu hakkında bir fikir varmek için mah-
Billâh ey dîde benim aynımı kande gördün
fûzâtımı naklediyorum — ;
Bu kadar yaş geçürdün bu kadar dem sürdün
Vücûdı ref’olmuş rûy-i zeminden
Hare idüp sîm-i eşgimi yoluna
Kalmamış kimsede bûy-i sadâkat Ya’ni nem var ise nisâr ittim
Çağlamış ayrılan dîn-i mübinden Başım üstünde değirmen yürüye çerh gibi
Mevlâ doğrulara virsün selâmet Ben nice fikr-i dakik ile cihanda öğünem

Bin iki yüz doksan iki sâlinde Safî dil ol çü şemşîr kat’eyle mâsivâyı
Çalış huzûr-i Hak’ka varmag içün yeraklan »
Fitne baş gösterdi ay hilâlinde
Kalmadı politika eski hâlinde Sicil'de şu kayıd vardır :
Bozuldı mihr-i çerh-i adâlet « Bezmî Abdullah Ç e le b i: Derviş Çelebi mahdû-
Tullâb-ı İstanbul düştüler âha mudur ki « Topal kadı » dinür. Kuzâttan ve sultan
Yüz tutup cümle ulu dergâha Murâd-ı sâlis hazretlerinin asrı şuarâsından idi. »
Nihâyet duyruldu iş pâdişâha Bendeki bir mecmuada Bezmî nâmına iki gazel ka-
Buyurdı öğrenin nedir bu hâlet yıdlıdır. Bunlardan birinin makta’ beyti şöyledir ;

Geldi bir zât-ı pâk tarf-ı Hünkârdan Yaraşur eş’âr ile şöhret bulursam Bezmiyâ
Şi’r m'râs-ı pederdir bana şâirzâdeyim
Didi merâmınız ne bu efkârdan
Söylen çekinmeyin yâr ü ağyârdan « Şairzade » olduğunu söyleyen bu Bezmî’nin «Ab­
Hâdim-i şerîat bu gün bu sâat dullah Bezmî » olduğuna muhakkak nazariyle bakabi­
Bibliyografya : Ahmed Talât Onay : Çankırı Şairleri. liriz : Bu iki gazeli aynen naklediyorum :

B ezm î (Abdullah^ — XVI ncı asır şairlerinden Bezmî — I -


hakkında Âşık Çelebi şu malûmatı kaydediyor:
Sofiyâ ben mest-i aşk oldum esîr-i bâdeyim
«Bezmî; Filibeli Kadı Devriş Çelebi’nin oğludur.
Sâfdır âyîne-i kalbim derûnı sâdeyim
Mezkûr Derviş Çelebi ekâbir-i kuzâttan ve ashâb-ı ke-
Subh olunca uyhu girmez dîde-i giryânıma
mâlâttan bir şanı zârîf letâfet-i tab’ ve nezâfet-i
Bir cevânın gün yüzüne âşık-ı dildâdeyim
hilkati câmi’ ârif ve hariftir. Anlardan dahi lâtîf
Serv gibi bâğ-ı istiğnâda baş çektim velî
ebyât ve berceste eş’âr-ı pür nikât zuhûr ve sudûr
Râh-ı aşk içre ayaklar toprağı üftâdeyim
ider. Ammâ kayd-ı tahallûstan âzâde ve nukuş.i ta-
Aşk-ı dilberdir benim ancak derûnumda gamım
kayyüd-i şöhretten levh-i hâtırı sâdedir. O l sebebden
Devlet-i dünyâ gamından şimdilik âzâdeyim
îıâd olunmamışlardır. Ammâ bu oğullan ki Abdullah
Yaraşur eş’âr ile şöhret bulursam Bezmiyâ
Çelebi’dir fâik-ul- akrân ve sâhib-i fehm ü iz’andır. Şi­
Şi’r mîrâs-ı pederdir bana şâirzâdeyim
irde dahi hayli kabiliyeti ve her güne vasf u tâ’rîfe
mahalliyeti olduğu sebebden bir kaç ebyâtı isbât içün _ II —
ityân olundu: Dîde-i terde gönül aks-i leb-i cânân arar
— Der tevhîd — Benzer ol gavvâsa kim bahre girüp mercân arar
Levha-i îcâda kudret kilki yazmadan elif
Çekmek içün dîde-i giryânıma bir bergüzâr
Zâtını bir anlayup tevhide oldum mu’terif
Bâd düşmüş yollara hâk-i reh-i cânân arar
— Velehu
Dolu gülâb ile göricek gonca câmını Peyk.i âhım her dem eflâki anınçün geşt ider
itti çekti teyne imiş mihr-i tâbdâr Tal’at-ı dilber gibi bir ahter-i tâbân arar
Türk Şairleri
843 Bez.

Tîrin aiup sînem o! kaşı kemânım kıldı çâk — Tarih —


Benzer ol hûnî derûnumda benim peygân aıar — Rumeli beylerbeyinin boynu urulduğuna —
Değmesine âşıkın lûtf itmez ol yâr-ı güzîn
Cihanın devletine âızû kıln a müdâm ey dil
Mübtelâ Beznıî gibi bir lâyık-ı ihsân arar
Kazâ yanında olan devlete olma sakın mâil
Bibliyografya ; ^şk., Hsn., Sel., Mc.
Taaccüb idicek demdir ki Rûm’un mîr-i mîrânı
B ezm î ( Ahmed, Âma ) — XVI ncı asrın son nıs­ Kazâya uğradı hâkan önünde merd iken mukbil
fında yaşayan şairlerden Bezmî hakkında Riyazi şu Cümâdilevvelin yekşenbihinde on yedinci gün
malûmatı veriyor : Der-i dîvân ı şehte kati olundı âhır ol gafil
« Bezmî-i nâbînâ : Nâmı Ahm ed’dir. Bektaşıyandan Cihânı terk idüp bî cân ü ser yattıkça hâk içre
Korucu zümresindendir. Pâdişâhımız devlinde olan şu- Serîr-i saltanatta var ola şâhenşeh-i âdil
arâdandır (1). Bu iki beyit anındır : Vefâtın istimâ’ idince Bezmî didi târihin
Çekti sanemâ sinesine nâme elifler
— 997 -
Destindeki kilk-i giiher efşânın ucundan

Oözi merdümlerinden isteme ey haste dil çâre Bibliyografya Ryz., Kfz., Sel., Mc.
Müyesser ola mı görmek gelüp bîmâr bîmârı «
B ezm i fHaliiy — XVIII inci asır şairlerinden Bezmî
Ka/zade Faizi tezkiresinde şu kayıd vardır : hakkında Safayî, şu malûmatı veriyor :
« Bezmî-i nâbînâ : 1026 ( M. 1617 ) da fevt ol­ «Bezmî : Nâmı Halil’dir. Vücûdı hased fermâ-yi
muştur. Târîh-i Hâşimî iksîr-üd devle olan hâk-i İstanbul’dan neşv ü nemâ bu­
l>-y -i-*'.' lup evâil-i hâlinde ba’zı ashâb-ı devlete imâm olmağla
İmam Bazmî dinmekle meşhûr-i cihân olmuştur.
Üç aded dîvânı görülüp andan intihâb olundu :
Âvanlanntahsîl-i ma’rifete bezi idüp silk-i nazma güher-
Dilber odur ki âyine veş sînesin açup keş-i suhan olmağla mehâret-i eş’ârı reşgbürde-i şua-
Uşşâka nâz ile diye seyr eyle gel beri »
râ-yi âvandır. Yeniçeri kalemi hulefâsı zümresine dâhil
Kajzade FaizVnm yalnız tarih mısraını kaydettiği olmuştur. Gayet hoş sohbet ve yâran tabiat vücûd-i
kıt’ayı Hâşimî divanından aynen naklediyorum : şeriftir. Şâir-i mezbûr sûy i deryâdan hacc-ı şerife
âzim iken esnâ i tarîkte Sakız ceziresine uğrayup ki-
Geçti Bezmî dehr-i fâniden çeküp nâgeh ayak
Sir çeşm olup cihânın nimetinden el yudı bâr-ı meşâyih-i Halvetiyyeden îlyas efendi nâm azîz-i
Hâşimî dâi teessüfle didi târihini muhteremden inâbet etmiş idi. Aziz-i mûmâileyh fevt
J 'j . li'* olduktan sonra mezbûr âlem i rü’yâda azizi görüp Sakız
1026 tarafına azîmete işâret ilmekle da’vtte icâbet idüp bir
sefineye binüp Sakız’a varup azizin merkad i pâkin
Mecmualarda Bezmî mahlâslı bir çok şiirlere rastla­
ziyâret idüp bir kaç gün meks üzere iken münharif-ül-
maktayız. Fakat bu şiirlerin hangi Bezmî’ye aid oldu­
-mizâc olup 1120 (M. 1703) târihinde Sakız’da fevt ol-
ğunu söylemek kabil değildir. Yalnız « Bczmî-i a’mâ »
rnağla şeyhin merkadi civârına defn olundu. Bu eş’âr
serlevhasiyle gördüğüm iki tarihi naklediyoıum {Bay
berâverde i tab’-ı vakkadı olan âsârından nümûnedir ki
Ahmed Remzi'ye âid bir mecmuadan) :
bu cerideye sebt olundu :

Bâde nûş-i bezm-i vahdet cânı-ı Cem bilmez nedir


— Tarih —
Mest ü medhûş.i mahabbet derd ü gam bilmez nedir
— Defterdar IVlahmud efendi’nin katline
Oonceye teşbih iden cânâ dehânm vasfmı
Bu ne sırdır kim niçe server helâk oldı bu sayf Nükte fehm itmez dahi sırr-ı adem bilmez nedir
Böyle esrâr âlemi medhûş ider mânend-i keyf — Velehu —
Rihlet idüp mihnet-i dünyâdan âzâd oldular
Mir’ât-ı dili eylese de yâr şikeste
Kurtulup gûyâ şitâdan kıldılar seyrân-ı sayf
Her rîzesinin hâsılı bir rûy-i safadır»
Kellesini baş defterdârın itti tez halâs
Destine cellâd-ı bîdâd aldığı sâatte seyf Salim tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır:
Dilerim mihmân olıcak cânı Hak dergâhına «Bezm i; Nâm-ı celilleri Halil’dir. Mekîn-i ârâmgâh ı
Rûh-i pâkine Hudâ ikrâm ide mânend-i dayf nâzenîn şâyân ı sâpâş ı firâvân ve kaıin i bezmgâh-ı
Biri defterdârın eksildiğini gördi didi bihterini mukarin i hezâr-ı irfân olup kıyâm-ı hitâm -1
Bezmi târihini anın her merâma fezâ-yi cây-i pehnâ-yi huzûr-i fiıâvân ve
— 997 _ rîkistân ı nâzenîni gubâr ı sükkerîn ve miyâhı aselden
(1) Ahmed I. zamanında. bihterîn şehr-i bâ sütûde muâdil Kostantınıyye i cennet
Türk Şairleri
Bez. 844

mümâsilden Kumkapu kurbinde Bâlî Paşa mahallesinde O lur her mûy i ten bir nahl-i âteşbâr-i Tür-iaşk(l)
Çadırcızâde nâm sâhib-ül-hayrm binâ eylediği mescid-i Fürûg'i berk-ı nezzârem dil-i nâdâne düştükçe
şerifin müezzini îsâ Halîfe nâm merd i eıcemendin fer- Cemâl-i şâhid-i hâli temâşâ eyle ey Beznıî (2)
zend-i dilpesendi ve ol mahalden bezmgâh-ı vücûda O şûhun aks-i rûyi sâgar-i rahşâne düştükçe»
dâhil ve mehd-i gerdûna vâsıl olup gerdiş-i eyyâm ve
Ratniz tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
teâkub-i a’vâm ile hilâl.i vücûd i nâzük bihbûdu bedr-i
cBezmi: Nâm-ı celîli H alil’dir. Rindân-ı bezm-i iıfâ-
münîri sipihr-i ayş ü dem ve sinni on beş yaşına ka­
na neş’erîz-i safâ ve sahbâ keşân-ı dâniş ü kemâle her
dem basup sinn-i fıkret mebâlig i hamse ve aşereye bâ-
tarafı bir meclis-i miiheyyâ vefâ olan şehr-i Istanbûl.i ce-
liğ oldukta ihtimâl-i meşakkat ve ihliyâr ı gayret eyle-
vânib tnîkbııl hısaı 2 îv^â'omdan K ımkapu dâhilinde Çadırcı
yüp Rûm ve Arab ve Acem’i siyâhat ve metâf-ı sidre
Ahmed mahallesinde pîşgâh-ı hayme-i âsmân-ı cihâna
eknâf-ı tavâfa azimet idüp Mekke-i mükerreme etrâfını
vürûd ve mahalle-i mezbûre müezzini îsâ Halîfe nâm
ziyâret itmekle menâsik-i hacc-ı şerifi itmâm ve revâ-
merd-i bülend makamın ferzend-i hiredmendi olmağla
yih i arafât-ı kesîr-ül-berekât ile muattar dimâğ ve bû-
terbiyeleriyle maârif ve kemâlde iştihârlaıı nüh kubbe-i
yende kâm-ı garâm olduktan sonra medâyihi dehân-ı
sipihr-i irfâna suûd ittikten sonra ârzû yi siyâhat ile
vasfın eğlencesi ve kendi şîr-i memâlik-i Islâmın pen­
memâlik-i Rûm ü Acem’i geşt ü güzâr iderek Hacc-ı
çesi olan medîne-i pür iştihâr-ı Sakız diyârında seccâde-
şerife azîmet ve ba’dei avdet Sakız ceziresinde bir
nişîn-i irşâd olan mahbûb-i kulûb-i nâs kutb-ül-ârifin
müddet mihrâb ni}în-i câmi’-i ikamet olup ol diyâr-ı
zuhr ül-vâsilîn Şeyh llyas efendi’den ahz-i yed-i inâbet
celîl-ül-i’tibârda şa’şaa pervâz-ı şems-i kerâmet olan
eyleyüp ol zât-ı beyyin-ül-kerâmetten dest resîde he.
Şeyh İiyâs efendi nâm aziz-i muhtereme irâdet ve ahz.i
zâr-ı himmet olup tekmîl-i esmâ-i aliyye ve tahsîl-i hâ-
yed-i inâbet birle vâsıl-ı kubbe.i hilâfet olmuşlar idi.
lât-ı celiyyeden sonra merci’-i irfân olan Kostantınıyye
Azizleri irtihâlinden sonra vatan ı feyz eymenleıi olan
cânibine atf-ı inân eyleyüp meşâyih-i kirâmın tûtî-i şek-
âsitâne i aliyyeye hicıet ve bazı kibâr ı enâma imâm
kerhâyî i Mısr-ı belâgati ve sâlikân-ı âlî mesâlikin acâ-
ve bezm-i ülfetlerinde neş’erîz-i kelâm olmağla miyâ-
ib reftâr ibâreti râmûz-i rümûzun nüktebendi merhû-
ne-i akrânda İmam Bezmî denmekle kesb-i şöhret-i
m-i mağfûr Mısrî N iyâzî efendi ile hembezm-i ülfet
tâm itmişler idi. Bu hâl üzere sebha şümâr-ı leyi ü nehâr
ve niçe müddet sohbet ve Tekfürdağı dimekle şehir olan
iken bir şeb âlem-i menâmda azizleri zuhûr ve d a’vet-i
Rusçuk’ta ol asırda sâkin olan meşâyih i acâib reftârın
vâcib ül- icâbetleri lisânından şerefyâb-ı sudûr olmağla
şeyh-i mahsûs etvârı ashâb ı hâlin bülendi Şeyh Musli
derhâl terk-i ahbâb.ı sadâkatmeâl idüp savb-ı me’mûre
efendi’nin kezâlik hembezm-i enîsi ve niçe zaman hem
keştî süvâr-ı azîmet olup
meclis-i celîsi olmuş çille keş-i kemân-ı dervîşî peh-
levân-ı tarikat bir merd i güzîn ve sinn-i şerifleri dâhil-i Aç bâdbân-ı himmeti yan gel de seyre bak

erbain olmuşidi. Sene 1100 ("M.1688^ târihinde medîne-i müfâdınca temevvüc ve teiâtum i deryâ ile siyrâb-ı
Sakız’a âlem-i menâmında âzîzi merhûm da’vet ve emir­ safâ olarak sâhil-i âmâle nâil ve azizin türbe-i şerîfele-
lerine imtisâlen ol cânibe azimet ve anda rihlet eyle, rine vâsıl olup bir kaç fü n ârâmı esnâsında mizâclerine
diler. îsm-i şerifi Halil olmasının te’sîriyle her keşle îrâs 1 illet
dost ve âşinâ olmağa mâil ve pâkize gû hande rû kü-
Seni bu illere âb ü türâbdır getüren
şâde dil zühre meşreb bir şâir-i şûh kevkeb idi. Eş’ârı
ekseri şeyhâne ve vâdîsinde dilîrâne idi. Bu güftâr ^u ma’nâsı arz-ı sûret ve 1136 (M. 1723) senesi hilâlinde
mecelle i celîleye tahrîr içün bizzât hâl-i hayâtlarında târik i bezm-i mihnet ve âzim-i işretserâ-yi cennet o l­
ihtiyâr buyurdukları âsârdandır : mağla azîz civârında defn i türbet olunmuşlardır. Mü-
tercem i mezbûr dâniş ü irfan ve asrı şuarası miyânında
— Gazel — maârif-i bipâyân ile meşhûr ve mümtâz şûhâne reftâr
sâf derûn derviş nihâd bir zât-ı tevekkül ittisâf ve pâk
İriştir sâkıyâ peymâneyi (1 ^ rindâne düştükçe
i’tikad olup tekellüften berî bir şâir-i serefrâz idiler.
Ayaklandır harâbât ehlini mestâne düştükçe
Bu güftâr ol zât-ı bülend iktidânn cümle-i âsârlanndan-
Olur her bergi bir girdâb-ı(2) bahr-i âteşîn emvâc dır (3). »
O mâhın pertev-i hüsni gül-i handâne düştükçe Sicil’de de şairin 1136 (M. 1723) da vefât ettiği
Beni pâbend-i sevdâ eyledi zencîr veş zülfi (3) kayıdiidır.
Müselsel halka halka gerden-i cânâne düştükçe Faik Reşad £ s lâ f’ta şairin şöyle bir rubaisini de
kaydediyor:

(1) Peymânemi : Rmz. (1) Âteşbâr-ı askından : Rmz-, Aşkefrûz : nüsha


(2) Keştî-i : Rmz. (2) Temâşâ kıl gel ey Bezmî : Rmz.
(3) Zencîr veş sev^S : Rm z. (3) Salim tezkiresindeki gazel yazılmıştır.
Türk Şairleri
845 Bez.

Düzdîde nigâh ile bana âl ittin LâtijVmn rivayetine göre Salim devrinin âhırlarında
Hayrette koyup müşevveş-ül-hâl ittin yani 926 (M. 1519) yıllarında vefat etmiş olan şair,
Takrir idemem hâl-i derûnı zîrâ
bilhassa rindane gazelleriyle iştihar etmiştir.
Sen nazra-i ûlâda beni lâl ittin
Şair hakkında yalnız iki tezkiredeki malûmatı nakl­
Bibliyografya - Sfy., Sim., R m z.rs d .. Faik Reşad: Eslâf.
etmekle iktifa edeceğim :
Bezmî (Mustafa^ XVII nci asır şairlerinden Bezmî, Sehî diyor ki ;
1045 (M. 1635) yıllarında çok ihtiyarken ölen ve 1006 “Bezmî : Anadolu vilâyetinden ehl-i işret ve sâhib
(M. 159/) da Yenikapu Mevlevîhanesini yaptıran Yeni­ sohbet hoş tab’, nazmı şekerbâr ve ra’nâ eş’ârı var.
çeri kâtiblerinden Malkoç Mehmed efendi’nin torunudur. İlme meşgul iken metrûk olup kalmıştır. Bu ebyât
Şair hakkında pek az malûmatımız vardır. anındır ;
Şeyhî “Vakayiülfuzalâ„ da şunları söyliyor:
Gözlerim kan akıdır bezmine meyhane gibi
«Bezmî : Mustafa Çelebi Îstanbûlî’dir. Yenikapu
Emeler diyu dudağın leb-i peymâne gibi
hâricinde vaki’ Mevlevîhânenin bânîsi Mehmed efendi’nin Şem’-i ruhsârın ile meclis-i hüsnünde senin
hafididir. Yeniçeri korucularından iken 1C69 (M. 1658) Dolanır ay ile gün yanmağa pervane gibi»
târihinde fevt oldu. Bu şiir güftârındandır :
L âtifî de şunları kaydediyor ;
Gül-i sevrîye teşbih eyiesem baktıkça ruhsârın “Bezmî Rumelinden ehl-i işret ve rind ta-
Baîd olmaz nigâhından kızarsa âşık-ı zânn> bîat kimesne idi. Sultan Selim devrinin âhırlarında
âhırete naki itti. Ve bezmgâh-ı fenadan işrethâne-i be­
Safayî, «İbrahim Bezmî» ile «Mustafa Bezmî» yi
kaya gûşe-i meykedede câm elde iken ayağı getürüp
aynı adam zannttiğinden yanlış olarak şairin 1094 (M.
rindâne gitti. Bir ayyâş-ı evbâş idi ki işreti müdâm ve
1682) te şehid olduğunu söylemektedir {Bu husus için
sohbeti aled-devâm idi. Bu haysiyyetten eş’ârı rindâne
Yasakçızade İbrahim BezmVye bakınız).
ve güftârı mestânedir. Bu matla’ anındır :
Safayî tezkiresini menba ittihaz ettiği için yanılan
ve “Bezmî Mustafa„ ile “Yasakçızade Bezmî İbrahim„i Kısmet olıcak ârif ü rinde mey ü şâhid
birbirine karıştıran Şeyhî’nin örnek olarak kayd- Tesbîh ile seccâde virilmiş sana zâhid

dettiği iki beyti ihtiva eden gazeli tam olarak yaz­ — Velehu —
maktadır. Bu şi’ri aynen naklediyorum :
Çün virdin eyâ şeyh bize tevbe şarâba
Oül-i sûrîye teşbih eyiesem baktıkça ruhsârın Bî bâde kebâbın tadı yok tevbe kebâba
Baîd olmaz nigâhından kızarsa âşık-ı zarın
- Velehu -
Koraaz ol tavr u tarzm şehlevendim dilde cem’iyyet
Tevbe ittim ki itmeyim tevbe
Perîşân itti aklım hod perîşanî-i destârınî-i
Tevbeye tevbe-i Nasûh olsun
Ferâmûş ittirir telhini güftâr-ı gadab hîzin
IVlezâk-ı cânı şîrîn eyledikçe kand-i güftârm — Bir gazelinden —
Görüp ârâmı kalmaz âşıkm üftin olur hâke
Alsa eline sâki-i hûrîlika kadeh
Çemân oldukça serv-i kametin nâz ile reftânn
Bahs eyler idi kâse-i kevserle hâ kadeh
Emîn olmak ne mümkin gayz-ı bî heagâmA&r\Bczmî
Bir şerbet eylemiş yine lâM-i müzâbdan
Pes-i zânû nişîn-i iltifat eylersin âzârm
Gam hastesine virmeğe sâkî şifâ kadeh
Sicil sahibinin de Safayî tezkiresini mehaZ ittthaz
Sâhir değil mi âteşi âb ile cem’ ide
ettiği için yanıldığını görüyoruz. Alsa eline sâki-i lû’bet nümâ kadeh»
Bibliyografya ■
. Şky. ş., sfy., Ymn., Sel.
L â tifî bu gazele yaptığı bir nazireyi de kaydediyor.
Bezmî (XV inci asır şairlerinden) — XV inci aşırın Edirneli Nazmî’nin Mecmaunnezair'mûe. “Bezmî„ baş­
son nısfında yetişen şairlerden Bezmî’nin doğum yeri lığıyla, Pervane Bey mrcmuasında da “Bezmî : Ehl-i
hakkında ihtilâf vardır. Sehî onun Anadollu olduğunu işret kimsedir„ serlevhasiyle şairin bazı gazelleri kayıd-
söylüyor. Buna mukabil L âtifî şairi Rumelili olarak gös­ lıdır. Bunlardan bir kaçını örnek olarak ahyorum :
teriyor. Âşık Çelebi «Galiba Aydın ilindendir» diyor.
Haşan Çelebi ise kat’î olarak Aydınlı olduğunu kayd
ediyor. Her halde Sehî tezkiresindeki rivayetin doğru — Gazel
olduğunu ve şairin Anadollu ve belki de Aydınlı bulun­
duğunu kabul etmek icab" ediyor. Bir rivayete göre ilm A İn 1 kamerdürür o mehin yüzi âftâb
ile iştigal ederken yarı bırakan, diğer rivayete göre de Güftârı pür talâk anın lâ’li kand-i nâb
mülâzim olduktan sonra bazı mansıblara tayin edildik­ Aşk âteş üzre cân ü ciğer pâre pâredir
ten sonra mesleki terk eden Bezmî’nin işrete münhe- Sen çeşmi mest içün sanemâ eylerim kebâb
mik, sohbeti ve eğlenceyi sever zarif bir adam olduğu Reşg i ruhinle goncanın açılmadı gözi
da söylenmektedir. Tâ saçmayınca şebnem anın yüzüne gülâb
Türk Şairleri
Bez. 846

Zülf ü ruhinde münderic olan hatın şehâ Tutar mı insan kendi tuzağını
Kim dürlü dikkat eyleyüben kıldı intihâb Kande var ise bulur durağını
Nâr-ı firâkın içre gören Bezmi'y\ didi Buradan aşağı tutan kulağı
Bu kadar söyledim başkasına bak

Mcnz.
Eğer kız alırsan temelin ara
- II Sakın harcetmeyin boş yere para
Efendi sen salındıkça hirâmânî hiıâmânî Gelince çıkarır yüzünü kara
Ayağın bastığı yere niçe cân ü dil erzânî tbtidâ varınca anasına bak
Olup peymâneden serhoş bana bir bûse ahd ittin
Misk ü anber ile verin kutuyu
Benim yâr-ı vefâdârım unutma ahd ü peymâni
Kötü eyi olmaz bilse ütüyü
Miikedder hâl ider cânâ meh i tâbânı ay alnın
Nasihatim olsun alman kötüyü
Hacil eyler letâfette lebin lâ’l-i Bedahşân’i
Dolanıp gez ara âlâsma bak
Benâgûşunda şol hâlin Habeş sultânıdır gûyâ
Serîr-i mülk-i Çîn üzre oturmuştur Süleymâni
Yârin güzel ise eyle ülfeti
Çinâr ü ar’rarı billahi kadd-i yâre benzetmen
Şekerden tatlıdır anın sohbeti
Hatâdır serve nisbet eylemek hâr-ı mugaylâni
Bir yiğidin güzel olsa avreti
Ne lâzım hakkı setr itmek bu şi’r-i dilkeşin Bezmî
Anaya alaya duasına bak
Unutturdı bize şi’r-i Zahîr’i nazm-ı Selmân’i
Mcnz.
Kuşansa yakışır şalın iyisi
- III - Şekerden tatlıdır balın iyisi
Geriden bellidir malın iyisi
Gönül pervânesine ruhlerin şem’in dolandırdım
Salınıp gezerken edasına bak
Anı ben âkıbet",bir şem’ i tâbâna dolandırdım
Lebi âb-ı hayâtın bu dil-i pür cûşa arz ittim Ne pek uzun olsun olmasın yüce
Dirîga eşg-i pür hun sâf olmuşken bulandırdım Ne pek kısa olsun derler ki cüce
Uyurmuş ol yüzi gül bilmedim ittim hezâr efgan Kuzum orta boylu üç gün üç gece
Meded ol çeşm i nerkis hâbe varmışken uyandırdım Pamuk, döşek, yorgan safasına bak
Yürek yağın erittim aşk odıyla ey yüzi şem’im
Fitîl-i çeşm-i pür sûzum seninçün gice yandırdım Bir yâri olanlar fikre dalmayın
Dimiş çözdükte benden zülfi bendin ol saçı Leylâ Asla mahabbetten geri kalmayın
Dil-i Mecnûn-i BezmVy\ kemendinden boşandırdım Nasihatim olsun iki almayın
Prv. İşler akça gibi faydasına bak
Bibliyografya : sh,, Ltf., Aşk., Hsn., Sd., Mc.
İki evlilerin rahati yoktur
Bezmî (Sazşairi) — XIX uncu asır sazşairlerinden
Dağınık uykusu kaygusu çoktur
Bezmî, Niğde’lidir. Bir destanını kaydettiğim bu şairin
Birini çok sevse bok üstü boktur
takriben (1290— 1873) senesinde vefat ettiği söylen­
Nöbeti şaşırma sırasına bak
mektedir.
G edâyî’nin sazşairlerini mevzuubahs ettiği manzume­
İki evliliğin rezalet sonu
sinde (Tunaoğlu Ahmed Şükrü: Gedayh Konya Halkevi
Canfesten isterler onlar da donu
mecmuası N o: / ) adı geçen Bezmî, ihtimal ki bu
Biri ne isterse o ister onu
şairdir.
Biri birleriyle kavg^asına bak
— Destan —
Bu bir kalbe doğdu dedim ibtidâ
Dinleyin ahbablar yaren yoldaşlar
Yiğidin dünyâda sevdâsına bak Ben söylemem dahi söyleten Hudâ
Dillerde zikrolsun Âşık Bezmiyâ
Hiç yalan söylemem heman kardaşlar
Söylerken sözün binâsına bak Çün rızkını veren Mevlâ’sına bak

Kiminin elinde vardır san’ati Bezmî (Sazşairi, Çankırılı)— Son asır sazşaiılerinden
Kimisi meşk almış eder hizmeti Bezmî hakkında Bay Ahmed Talât Onay şu malûnnatı
veriyor (Çankırı Şairleri) ;
Kimisi ezberden okur âyeti
«Bezmî: Çankırı’ya üç saat mesafede bulunan
Gel hoca yazımın imlâsına bak «İkiçam» köyündendir. Eyi saz çalar, oldukça güzel
Türk Şairleri
847 Bez.

söyler üımr.î biı scyşaiı dir. C c ı t ' o c f n u lth c ı şiiıleıi


- IV -
vardır. Husûsî heyatına câir ıralvıral elde edilememiş­
tir. Bir çok âşıklar gibi Beklaşı oldvğu eserlerinden Yeni bir sevdâya mübtelâ oldum
istidlâl edilmektedir. Müretteb divanını bulamadım. Evvelki çektiğim sevdâ ne imiş
Yârimden derdime bir şifâ buldum
- I _ Lokman'ın verdiği devâ ne imiş

— Koşma — Sana mahabbetim ezel be-ezel


Ne güzel halk etmiş seni Lemyezel
Ben tatlı canımdan bezdim usandım
Mecnun der ki benim yârim pek güzel
Geçmedin cefâdan sen dahi güzel
Görsün ki sevdiğim Leylâ ne imiş
Şarâb-ı lâ’linle kana boyandım
Bâri bir insâf et bak bana güzel BezmVmn vücudde söyünmez nârı
Verdi murâdımı Yaradan Bâri
Ne lâ’lini emüp kandım dünyâda
Dediler güzel bu âşıkın yâri
Ne bir günün görüp erdim^ murâda
Sevdiğim yanında Ze>hâ ne imiş
Olur mu âşıka böyle cefâ da
Hele bir nazar kıl bak bana güzel
_ V -
Şensin sevgilisi Bezmî babanın
Takdiri böyledir G anî Mevlâ’nın Rakib el uzatma tatlı canıma
Çıkar mı lezzeti yalan dünyânın Döktürme dîdemden nem gizli gizli
Hele hesâb eyle bak bana güzel Kaçan sevdiğimi alsam yanıma
Gelirler adûlar hem gizli gizli
- II -
Kendin bak il bakmaz il yarasına
Niçün sevdirmezsin her yâri bana Her tabib el koymaz mil yarasına
Çirkin seven gönül ahmak olur mu îfâkat bulmaya dil yarasına
Her kes kudretince söyleyim sana Yârim bana verdi em gizli gizli
Her güzel âdeme müştâk olur mu Unutmaz Bezmî'nm çoktur merâkı
Güzel olmayanlar tuttular fendi Ara yerde koyma bizleri bâkî
Biz aluruz deyu da’vâda kendi Adûlar duymadan ey güzel sâkî

Doğrusunu söyle cânım efendi Kerem eyle bana dem gizli gizli»
Çirkinler güzele ilhâk olur mu Bibliyografya . Ahmed Talât Onay ; Çankırı Şairleri.

Bezmî mahabbete meftün olurmuş


B eznıi (Tekirdağlı) — X IX uncu asır şairlerinden
Güzel seven âdem Mecnûn olurmuş
Bezmî hakkında Fatin şu malûmatı kaydediyor :
Yâri güzel olan memnûn olurmuş
«Mehmcd Bezmî efendi Tekfürdağı nâm mahalde
Söyleyin ağalar mutlak olur mu
şu1edâr-ı bezm-i vücûd olup 1149 (M. 1780) târihinde
- III — bezmgâh-ı cihandan nâbûd olmuştur.»
Aynı eserde şairin şu gazeli kayıdlıdır :
— Musammat koşma

Sabahın yelleri Kımar telleri Mey-i nâbı satar pîr-i mugan havf-ı yasak tutmaz
İncedir belleri Kibarsın güzel Gelen rindânı yollar birine hiç bir çanak tutmaz
Bülbül veş dilleri Güzel halleri Şu denlü bâde i dûşîneden mestâne olmuş kim
Niçün yâd illeri Sararsın güzel Vücûdı câm-ı mey mânendi titrer el ayak tutmaz
Bu gündür ayş ü nûşun vakti fevt itmek değil lâyık
Yangının külü Bahçenin gülü
Bilürsin kârbân-ı ömri zâhid oturak tutmaz
Arzuder bülbülü Görmek müşkülü
Asâ ile içürdi dime söfî pîr-i meyhâne
Elinde ihtiyârın başına kimse çomak tutmaz
Her sabah kâkülü Tararsın güzel
■ Mezâk olmuş gam ü efkâr ile ta’n eyleme söfî
Geyince-.dîbâyı Yaktım abayı Kelâm-ı nâsezâya Bezmi-\ şeydâ kulak tutmaz
Bu canım hebayı Bûs edem pâyı
Doldur ver sahbâyı Kesme çabayı SicU'de de şairden kısaca bahsedilmiştir.
Sen Bezmî babayı Ararsın güzel Bibliyografya ■ F tn ., Sel.
Türk Şairleri
Bez. 848

B ezini (Üsküdarlı^ — XVI ncı asrın son nısfında Dilberin âşık olan emrine münkad gerek
yetişen şairlerden Üsküdarlı Bezmî hakkında hiç bir Yâr olup sevdiğine gayrılara yad gerek»

malûmata rastlamadım.Onun «Üsküdarlı Bezmî» başlığı Mustafa Mücib tezkiresinde şairden «Yasakçızade
altında bir mecmuada bazı şiirleri kayıdlıdır (Ark. Mz. İbrahim Çelebi» adıyla bahsedilmekte ve Rıza'daki
K, Mc. N o : 861). Bilhassa Bâki'n'm şiirlerini ihtiva diğer malûmat aynen kaydolunmaktadır.
eden bu mecmuanın XVI ncı asır sonlarında yazıldığı Şeyhî «Vakayiülfuzalâ’da diyor ki :
k'ivvetle tahmin olunabilir. Divan edebiyatı tekniğine “ Bezmî : İbrahim ibn-i Ramazan. Vılâyet-i Bosna’dan
sahih olan şairin bir kaç gazelini örnek olarak aiıyorum: bedîdâr ve Yasakçızâde İbrahim Çelebi dimekle şöhret-
şiâr olmuş idi. Ve dîvân ı hümâyûn küttâbından iken
- I - tekaüd ihtiyar etmiş idi. Ağa-yi Yeniçeriyan Tekfürdağlı
Mustafa Paşa’nın hemnişîni olmağla 1094 (M. 1682) mu­
— Gazel —
harreminde Peç seferine bile gidüp sene i mezkûre ra­
Alem-i aşk özge âlemdir
mazanında derûn-i haymede pây-i yemînine humbara
Bilmeyen anı sanma âdemdir
isâbetle şehîden azm-i âlem i ukbâ eyledi. Mezbûr
Bezm-i gamda ciğer kebabımdır
maârif ile meşhûr hoş sohbet nedîm-i şûh tabîat idi.
Gözlerim iki şîşe bâdemdir
Âsârından müretteb dîvân-ı eş’ârı vardır,
Ey diyen bana dilberin nendir
Nûr-i dîdemdir ü dahi nemdir Bâis figan ü Hâleme ol mâh rû mıdır
Can pür âteş firâk-ı lâ’linle Yohsa visale bende olan ârzû mıdır
Hecr i hattın dilimde hem ganr.dir Oûş eylemez mi ol meh-i nâmihribân aceb
Bezmiyâ lâ ’l-i yâre kılma heves Te’sîri yok mı nâlelerim güft ü gû mıdır
Her bir nigâhın olmada zahm âver-i derun
Evveli emdirür som semdir
Şemşir-i tîzin ey şeh-i hûban dü rû mıdır
Seyl-i sirişg-i dlde-i hunhardan garaz
- II -
Âyâ sevâd-ı dâğ-ı dili şüst ü şû mıdır»
Çems-i bîmârı aynı nerkistir
1069 (M. 1658^ da ölen şair aMustafa Bezmî» ile
Katl-i uşşâka gamzesi beştir
«^tbrahim Bezmî» yi aynı adam zannederek yanlış m a­
Görinen cûy-i eşgim üstünde
lûmat veren Safayî ise şu cümleleri kaydediyor :
Müjeler sanma hâr ile hastir
Bezmî : Nâmı Mustafa’dır. Vücûd-i safvet nümûdu
Yeridir her kese cefâ kılsan
İstanbul’ dan neşv ü nemâ bulup Yenikapu Mevlevîhânesi
Hemdemin çün rakîb i nâkestir
bânîsi Mehemmed efendi nâm sâhib-ül-hayrın ahfâdın-
Goncalar ağzına hiç öygünmez
dandır. Nakdîne-i ömrünü sevdâgerî-i emtia-i maârife
Kaddi yanında servler kestir
sarf itmekle asrın şuaıâsından m aâıif ve kemâl ile meş­
Gör ne tozlar kopar reh i aşkta
hûr bir zât-ı ma’mûr olup kütlâbdan olmağla bazı ve­
Bezmiyâ bâd-i âhını estir
zire dîvan kâtibi olup tekaüd ihtiyâr itmiş idi. Badehu
- III - Tekfürdağlı Mustafa Paşa Yeniçeri ağası iken nedim
ve hemnişîni olmağla 1094 (M. 1682J târihinde vâki’
Hevâ-yi|serv-ı kaddinle gönül pâmâlin olmuştur
Peç seferine maan gidüp muhâsaradan ayağına humbara
Görüp zülf-i perîşânın perişan hâlin olmuştur
isâbet itmekle zahımdâr-ı merg olup mi’ber-i şehâdetten
Görüp bu nâz ile reftârını bu kadd-i mevzûnun âsâyişgâh-ı ukbâya irtihâl eylemiştir. Vefâtını, Lûtfî Kadî
Nigârâ serv kametler senin meyyâlin olmuştur
nâm şâir ve Himmetzâde Şeyh Abdullah efendi ve
Yüzün Kâ’be hatın püşîdesi kaşındürür mihıâb
Şeyh Nakşî efendi bu târihlerle me’sûr itmişlerdir ;
Ruhin âteşdürür îbrâhim andan hâlin olmuştur
Yanında sâye veş bir gün kesilmezdi nevâ ey dil — Târîh-i himmefzade —
Senin gam hil’ati gûyâ kabâ yi şâlin olmuştur i-'»';'
Mürîd-i aşk.ı pâk oldı ten-i üryân ile Bezmî
— Târih i Şeyh Nakşî efendi -
Mahabbet hânkahında senin abdâlin olmuştur
ıs,ıtj' -.j

B ezm î (Yasakçızade İbrahim Çelebij — XVII nci


— Târîh-i Lûtfî —
asır şairlerinden Bezmî hakkında Rıza şu malûmatı
Fenâdan el çeküp Bezmî efendi
veriyor :
Bekaya gitmek oldı çünki azmi
«B ezm î; Küttâb-ı dîvân-ı Sultânîden İstanbûlî İbra­ Duâ idüp didi târîh Lûtfî
him Çelebi’dir. Hûb eş’ârı ve mergub güftârı vardır.
Bu beyt i bîhemtâ anlarındır; — 1094 _
Türk Şairleri
849 Bez.

Şâir-i mezbûrun müretteb dîvân ı belâgat ünvânı var­ Nola olsa o tab’-ı herze telâş
dır. Bu şi’r-ı âbdâr oJ şâirin zâde-i tabîatleri olan eş’âr ı Âteşin nükteden sitâre tırâş
Tab’ın âlûde-i küşâyiş ider
belâgatlerinden nümûne olmağla tahıîr olundu:
Meşk-ı taklîd-i âzmâyiş ider
Ol şûlı teferriicgeh-i uşşâka gelür mi
O müza’fer sutûr-i nev îrâd
Hiç eylediği ahd ile mîfâka gelür mi
Şekl i asferde eyler arz-ı sevâd
Ağyâre varır eyler o bedhûyı ziyaret
Kalemi ahz ü celbe râbıtadır
Ammâ* hele gör âşık-ı müştaka gelür mi
Nazmı bikr i hayâle vâsıtadır
Devr eyler imiş tavk-ı felek tâ bekıysiret
İtse gâhî hayâli hûri sevâd
Ol mâha muâdil bu nüh etbâka gelür mi
Şi’rin eyler bu veçhile îrâd (1)
Cevr eyleme gel Bezmi-i diidâdene ey şûh
Kadrin bil anın bir dahi âfâka gelür mi Bir mecmuada “ 1094 te şehîd olan Bezmî’nin„ ser-
— Yelehu — levhasiyle Sa/cj^z’de eksik olarak kayıdlı olan şu gazel
Gül ile halk olunmuş çünki ey dil hâr bir yerde kayıdhdır {Siy. Esd. K. M . N o .S m y .
Baîd olmaz olursa yâr ile ağyâr bir yerde»
Bâis figan ü nâleme ol mâh rû mudur
Beliğ tezkiresinde şu kayıdlar vardır : Yohsa visâle bende olan ârzû mudur
«Bezmî : İbrahim Bosnavî Yasakçızade 1094(M.1682) Gûş eylemez mi ol meh-i nâ mihribân aceb
senesinde Peç seferinde pâyine bumbara dokunup dâ- Te’sîri yok mı nâlelerim güftügû mudur
hil-i bezmgâh-ı şühedâ oldukta Hinınietzâde Şeyh Abdi'­ Her bir nigâhın olmada zahm âver-i derun
nin târihidir ; Şemşîr-i gamzen ey şeh-i hûban dü rû mudur
Seyl-i sirişg i dîde-i hunbârdan garaz
Âyâ sevâd ı dâğ ı dili şüst ü şû mudur
Güftârından nuhbedir :
Adâb-ı sûmenât-ı mahabbette Bezmiyâ
Gül ile halk olunmuş çünlu ey dil hâr bir yerde
Bilmem perestiş ol saneme serfürû mudur
Baîd olmaz olursa yâr ile ağyâr bir yerde
\Bibliyograjya : Rz,, IVlcb., Şky. Ş .. Sfy.. Blg., Asm., Mc.
Ağyara varır eyler o bedhûyı ziyâret
Ammâ hele gör âşık-ı mşütâka gelür mi» B îatî f'Diyarbakırlı) — XVI ncı asır şairlerinden
Bîatî hakkında Ahdî şu malûmatı veriyor :
Asım zeylinde ise şu kayıd vardır :
“Bîatî i Kalender: Kurâ-yi A m id’dendir. Seyyid Cemâ-
«Bezmî Ç e le b i: Bu eş’âr mecmûasından intihâb
lüddîn-i mücerredin mürîd-i(2 ^ güzîni yani cânişîri olan
olundu 1094 ('M. 1682^ te vefât eyledi.
Baba Ali Kazvînî’nin Edirne’de hâkipâyine irişüp dest-i
Gül ile halk olunmuş çünki ey dil hârbir yerde irâdet sunup anlara bîat itmiş kuvvet-i şi’riyyesine bu
Baîd olmaz olursa yâr ile ağyâr bir yerde» bir iki beyit dâldir ki vasf-ı dilberân ı nîkû cemâldir.
O üftî, tezkiresinde şair için “İftihâr-ı şuarâ hazret-i Zikr olunur ;
Bezmî Çelebi„ serlevhası altında şu beyitleri yazmıştır: Nedir ol kamet-i mevzun nedir ol sîm beden
Alemin hoş edâ vü makbûli Nedir ol tal’at-ı zibâ nedir ol vech-i hasen
Biri de Bezmi-i Stanbûlî Nedir ol çâh-ı muallak nedir ol katre-i nıâ
Lâyık ol nazm ı hoş edâya eğer Nedir ol kûy-i melâhat nedir ol sîb-i zekan»
Şu’le-i mihr olursa cedvel-i zer
Cins i nazmın beyân ı hoş kârı Haşan Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
Sâde dellâl-i rûz-i bâzârî ■•<Bîatî : Zâhiren bîati Kalenderan tarîkati ile mu­
Nazm 1 nâzük edâsı bâ insâf hakkak ve meczûm olmağın ârzû-yi siyâhatle dâhil-i
Hem esâs-ı dükânçe-i sahhâf
diyâr-ı Rûm olmuş idi. Tabîat-ı şi’riyyesi merkum ve
Şahid-i nazmı kim dilârâdır
mersûm olan şi’rinden ma’lûmdur :
Mahrem-i bezmgâh-ı dünyâdır
Bâğbân-ı hayâli nâdire fen Nedir ol kamet-i mevzun nedir ol sim beden ...»
Fart-ı rengîni'i hayâlinden
Döndürür lûtf-ı nazm-ı hoşkâre
Ali Emîrî diyor ki (Tşa.) :
Hat-ı mazmûnı za’feran zâre
«Bîatî şehrimiz ahâlîsinden ve dervîşân-ı safvet me-
Dir o şi’r-i garîbi cümle gören
Za’feran hat mücerrebât-ı suhan nişândan bir kalender i hoş etvâr idi. Takriben 960
Didiler tab’ına feıâid-i fen fM. 1552) hududunda seyr ü siyâhat-i memâlike çıkmış
Tâze dellâl-i çârsû-yi suhan ve Edirne şehrinde Seyyid Cemâlüddîn-i Mücerred’in
Olıcak germ rişte-i eş’âr cânişîni olan Baba Aliy-yi Kazvinî’ye dest-i irâdet
Tab’ı anda miyanci-i bâzâr
Rüstem-i tab’ın eylemiş dilhun (1) Örnek yoktur.
Kayd-ı şebhûn-i leşker-i mazmun (2) Ferzand-i : nüsha ,
Türk Şairleri
Biç. 850

vermiş idi. Vefatı tahminen elf-i kâmil ( M, 1591^ hudû- Bülbül düş olsa sazuma Hayran kfalaydı sözüme
dundadır...» Çün görünmez dost gözüme Yanmak muhâl oldı bana
Bibliyografya : Ahd., Hsn., Tşa. A rab’ı Acem’i gezdim Nefsin hevâsından bezdim
Derdimi dermandan sezdim Yanmak muhâl oldı bana
Bîcan (Sazşairi^ — X IX uncu asırda yazılan bende-
Ademden urdum yine dem Şu ferâ dünyâyı nidem
ki bir mecmua ile Ankara Kütüphanesindeki bir mec­
Aşk ohcak sertâkadem Yanmak nmhâl oldı bana
mu ada (O 1— 25) Bîcan serlevha ve mahlâsiyle bir
Bîçâre kîl ü kal ile Aldarsın halkı âl ile
koşma kayıdlıdır. Şairin aynı asır içinde yaşadığı tah­
Geçersin aşkı yol ile Yanmak muhâl oldı bana
min olunabilir. Manzumeyi naklediyorum :
B îçâre (Zâkirzâde Abdullah, Mutasavvıf) — XVII
Mansur gibi berdâr olur nihayet nci asır mutasavvıflaimdan Zâkiizade Abdullah hakkın­
Bir âşık serinden geçtiği zameıı da İsmail Hakkî Silsilenamei Celveti’de şu malûmatı ve­
Enelhak yazılur kabri taşına riyor:

Şehâdet şerbetin içtiği zaman «Zâkirzâde Abdullah efendi «j- 0 --^= .* Şeyh Abdul­
lah efendi’nin vâlidi Hazret-i Hüdaî’nin meclis i ihyasın­
Bir âşık bulmalı bunda selâmet da serzâkirânı olup ekser-i ilâhiyyât-ı H üdâî’ye şeyhâ-
îyi nam komaktır yahşi alâmet ne besteler idüp okuduğu hasebiyle oğlu Şeyh A bdul­
Aşıkın başına kopar kıyâmet lah, Zâkirzâde dimekle müştehir olmuş ve ol veçhile
Sevdiceği yâri koçtuğı zaman dillerde cereyan buîmuşlur. Geıçi Verdi zfnc'n 1 Fü-
Ben bağlanmışım her kaşı kemane d âî’ye irmiş ve anı görmüştür. Lâkin henüz ünfüvân 1
Sînem aşk tîrine olmuş nişane ömrü ve bidâyet-i emri olmağla sülûki Dizdarzâde Ah-
Kâmilin kıymetin bilir civâne med efendi’den görüp menzil i vasla dek pûyân ve
Dostun siteminden geçtiği zaman sadr 1 meclis-i a’yân olmuştur. Bunun dahi gerçi kalemi
yoktur. Velâkin âşıkane İlâhîleri vardır ki mahlâs'aıı
Sıdkile kılardım Hak’ka şükriimi
Bîçâre'd\r. İstanbul’da Ali Paşa zâviyesinde şeyh ve
Birliğine döndüımüşem zikrimi
Fâtih Sultan Mehemmed câmi’inde yevm-i selâsâda vâiz
Bell demiş gitmiş akl ila fikri
id i’ Ziyâde ehl-i lisan ve ehl-i takrîr olup kelimât-ı
Mahabbet kervanı göçtüği zaman
âliye söyler ve ekser-i makalâtını tasavvuf eyleıdi. Uş-
Her âşık yârini koçmak arzular şâkı bisyâr ve meclisinde hâzır olarlar bîçünrıi'r idi.
Lebin kevserinden içmek arzular Ve Zeyrek câmi’ine muttasıl olan kubbeyi daki bunlar
Bican şâhin olup uçmak arzular zabt idüp içinde fukarâ iskân iderler ve süllâk i taıîkat
Her kuş yuvasına uçtuğı zaman terbiye eylerlerdi. Ve ol kubbe zan'ân-ı fetihte Şeyh
İlâhî elinde idi: Som a Bâiî-\ sofî’ye sonra Zâkirzâde’ye
Bîçâre ^Divan şairi^ — XVI ncı asır şairlerinden
intikal eyledi.»
Bîçâre hakkında tezkirelerde malûmat kayıdlı değildir.
Şeyhî’ı^in «Vakayıülfusa)?» s rc’a ise şairin leıcİnr.ei
Pervane Bey mecmuasından bir gazelini naklediyorum ;
hali şu yolda tesbit edilmiştir:
Mûra kim didi ayağın çak leb-i cânâne bas “Eşşeyh Abdullah İbn’i Şaban: Vâlid-i mâcidleri
Yâ şerâb iç böyle mest ol hiffet it meyhâne baS Ü sküdaıî Hüdâî efendi merbûnrun zâkiibaşısı olmağın
C an esîr-i hâlin oldı kesb i tahsil itmeğe Zâkirzâde efendi dimekle meşhur olmuşlar idi. Ol azîz-i
D âğ ı tamgayı gulâm-ı şâh-ı vech-i câne bas sâhib himmetten ahz-i dest-i irâdet ittikten sonra çok
İtmek istersen gönül âhûy-i müşg efşânı sayd geçmeden hazret-i pîr-i âlîşan intîkal-i ravza-i cinân it­
Hîle defolsun rakîb-i rûbehi şîıâne bas meleriyle halefeleri Muk’ad Ahmed efendi hidmetlerinden
Yümn-i ikbâl ile ma’mûr it dil-i Bîçâre'yi tekmîl-i esnrâ jk mtcâz ve âcâb 1 taıîkat ile serefrâz olup
Dilberâ demdir kadem bu hâne-i vîrâne bas hilâfetle belde-i Mağnisa’ja iifâl I ujuım uşlar idi. Bir
müddetten sonra Şeyh İsmail efendi işaretleriyle mah-
B îçâre ("Mutasavvıf^ — XVI rcı as)r mutasavvıfla­
miye-i Kostantınıyye’ye gelüp ba’de eyyam Zeyrek zâ-
rından olan Bîçâre’nin hayatı hakkında hiç bir malûmata
viyesi tevcîh olunup ba’dehu Ali Paşa-yi atik cami’-i
tesadüf edemedim. Yalnız aynı asırda yazılan bir mec­
şerifi hareminde Kasım Çelebi zâviyesire naki olır.cu-
muada onun şöyle bir İlâhisi kayıdlıdır (M it Altn, K- Mz.
1ar. Ba’dehu kasaba-i Tophâne’de Kıhc Ali Paşa câmi’*i
Mc. No. 5^3):
şerifi va’ziyyesine nâil ve 1C66 (U\. 1655j zilhiccesinde
Çün aşkından irdi eser Yanmak muhâl oldı bana Üstüvânî Mehemmed efendi yerine Ebülfeth Sultan Me­
Pervane gibi serbescr Yanmak muhâl oldı bana hemmed Hân câmi’-i şerifi kürsisine vâsıl olmuşlar idi.
Aşk deryâsı cûş eyledi Gamgin gönlüm hoş eyledi 1068 (M. 1637^ muharreminde âlem-i fâniden rihlet ve
Derdlerine duş eyledi Yanmak muhâl oldı bana menzil-i bakîye azimet ittiklerinde
Türk Şairleri
851 Biç.

alarında «Zâkirî» mahlâsiyla İlâhilere tesadüf ediyoruz.

mısraı târîh i intikalleri vâki’ olmvş idi. Üsküdar’da Meselâ «Acem» makamındaki şu ilâhî, Zâkirî’nindir

Miskinler kurbinde defn ve yerlerine Erdebîlîzâde Şeyh {Betideki bir mecmuadan):


Ahmed efendi kürsî nişîn oldu. Sinîn-i ömürleri akkd-i Yâ Rabbi mahşer yerine Ne yüz ile varayım ben
sâdise mütenâhî idi Azîz-i mezbûr azum-i şan ile meşhur Dost Muhammed’in yüzüne Ne vech ile varayım ben
meclis-i va’zı müessir terfîk-i kulûb itmekte mâhir idi. Oerçi cürm ü günâhım çok Değil rahmetinden artuk
Senden gayrı yaradan yok Ya kin-e yalvarayım ben
Asarlarından Zâkiri mahlası ile ilâhiyyât ve eş’ârlan
Senden olmazsa inâyet Dostun kılmazsa şefâat
olup bu İlâhî güftârlarındandır:
Neme lâyık bara cennet Hoş bir yüzi karayım ben
Ey kamu mücrimleri şâd eyleyen gufran ile Zâkirî'nim ben râhına İnâyet kıl gümrâhına
Toplayup cümle ibâdın afv ile ihsan ile Gice gündüz dergâhına Kara yüzüm süreyim ben
Âmil olanlardan eyle cümlemiz Kur’ân ile
Yâ İlâh el-âlenıîn ü yâ Mücîb-es sâilîn Bu hususta şöyle bir ihtimal de ileri sürülebilir:
Şairin önce mahlâsı «Abdî», sonra «Bîçâre» dir. «Zâ­
Ey kamu derdlülere dermân iden Perverdigâr kirî» mahlâsı ise onun babası «Şaban» a aid olabilir.
Ay ü güni yüridüp halk eyleyen Perverdigâr
Bu zat, Hüdaî dergâhı zâkirbeşısıdır. Ve «Zâkir» deye
Cümlemize rahmet eyle yâ İlâhî Girdıgâr
şöhret kazanmıştır. Netekim oğluna da “Zâkirzâde»
Yâ İlâh-el-âlemîn ü yâ IVlücîb-es sâilin
denilmektedir. Bestekâr olan bu zatın da basit bir ta ­
Yâ İlâhî bu fakîri kıl belânın sâbiri kım İlâhiler yazması menr.uldüı. Ve «Zâkirî» n.ahlâsıyla
Virdiğin ni’metlerin eyle dilini şâkiri elimizde mevcud olan İlâhilerin ‘‘Zâkirbaşı Şaban» a âid
Eylesün bülbül sıfat zikr-i cemilin Z âk irî olması ihtimal dahilindedir. Ve belki Şeyhî bu hususta
Yâ İlâh-el-âlemîn ü yâ Mücîb-es-sâilîn» yanılmış, A bdullah’ın mahlasını “A bdî„ ve «Bîçâre»
Uşşakîzade Hasib’in Şakayık zeyirnde. aynı malûmat göstereceği yerde divanını görmediği için “Zâkirî„ deye
kısaca kayıdlıdır. Bu eserde Zâkirzade’nin şairliği mev- kaydetmiştir. Şairin mensup olduğu oCelvetîlik» taıika-
zubahsedilmemiştir. tinin maruf şahsiyetlerinden olan ve bu hususları daha
BursalI T ahir de Silsilenamei CelvetVâm naklen şa­ iyi bilmesi iktiza eden İsmail Hakki'um rivayeti daha
irden kısaca b ah se ttik te n sonra şunları ilâve ediyor doğru olabilir.
(Osm) : Bîçâre’nin yegâne divanı Kayseri Ziraat barkası di­
«... Hazret-i Hüdâî hulefâsından olup cânişinleri olan rektörü Bay Fahri Bilge’dedir. Bana yazdığı bir mek­
BalIkesirli Dizdarzâde Ahmed efendi’nin hâlifesi ve At- tupta diyor k i :
pazarî Osman efendi ile Selâmı Ali efendi’nin mürşid- “Bendeki Bîçâre divanı müretteb bir halde değildir.
ekremleridir. terkibinin delâlet ettiği 1C68 (M Bunun, her manzumenin yazılış sırası muhafaza edilmek
1657j târihinde Üsküdar’da iıtibal edeıek Karacaah suretiyle vücude getirildiği anlaşılıyor. Son sahifesindeki:
med’de Miskinler tekyesi arkasındaki büyük makbere Teşbihlerin sultanı Lâilâheillâllâh
nin ortasına defn edildi. Dîvançe teşkil edecek kadar Mü’minlerin âmânı Lâilâheillâllâh
eş’âr ve ilâhiyyâtı vardır. Ezcümle, Bire ne güzel söz olur Cümlemize öz olur
Kalbimize göz olur LâilâheiHâllâh
İlâhî fazi ü lûtfunla baı a bir felh-i bâb eyle
İriştir vahdet-i Zâla kulun ni’m-el meâb eyle İlâhisinin mâba’di bulur n:cdığına göıe bu di\anın
Vücûdun nüshasın yazdm yed-i kudretle çün yâ Rab nihayetinden biraz eksiği bulunduğu muhakkak; Fakat
Senin Zât u sıfâtmdan itâret bir kilâb (}le
her halde m ikdân pek az. Divan 18 j X 8 eb’adın-
Senin âşıkların alsın zıyâmı âftâbımdan
Hiiâl-i kalbini yâ Rab o arın mâhlâb eyle da 100 sahifedir. Bazı sahiferin kenarında bazı “müf-
Kabûl eyle kulun Bîçâre’nin hâcâtını lûtf it red„ ler ile İlâhîlerin ve gazel lo iz irc a li n i r ?ı n-elerin
Kerîmâ mahz-ı fazlınla anı sen kâmyâb eyle» eczasını teşkil eden beyitlerden bir kısmının başka tarz­
da yazılmışları vardır. Bazı nruhEnnr.esleıi de ihtiva
Şeyhî'nm, şairi Muk’ad Ahmed Dede müridi olarak
eden Biçâre divanında 1490 beyit ve bir mısra vardır.
göstermesi yanlıştır. Muk’ad ünvaniyle iştihar eden A h ­
Eğer eserin sonunda biraz noksan varsa bunu kat’î su­
med Dede değil, Üftade’nin şeyhi olan Hızır Dede’dir.
rette tayin imkânsızdır, Mcmafıh 20, 30 beyitten fazla
Görülüyor ki İsmail Hakkî şairin mahlâsını “Bîçâre„
eksiği olmasa gerektir. Divanın başında :
olarak göstermekte, Şeyhî ise onun «Zâkirî» ır;lı!âsiyle
İlâhiler yazdığını kaydetmektedir. Asıl adı Abdullah olan ■ Bildim ey Mevlâ ki cümle cürm ü isyan bendedir
Bunı da bildim ki dâim afv ü gufran cendedir
Biçâre divanında «Abdî» mahlâsıyla da bazı şiirleri mev-
cud olduğunu biliyoruz. Şu halde şairin “Bîçâre„ ve deye başlayan bir manzume vardır. Bunun makiaında:
«A bdî» mahlaslarından başka «Zâkirî» mahlâsını da Unmadık Bîçâre Abdullah kapunda ey Kerîm
kullandığını kabul etmek lâzım gelir. Bazı İlâhî mecmu­ Fazi ile ihsana kalmış bir fakirin bendedir
Türk Şairleri
Biç. 852

denildiğine ve bunu takib eden beş beyitlik diğer man­ — II -


zumenin maktamda da Şol demde ki can gözine cânân göründi
Acı datlu zuhûrâta tahammül it Abd! Maksûduma irmek yolı âsân gcründi
Huzûr bu şîşe-i vücûd sınmakmış Yattım niçe yıl derdi ile dâr-ı şifâda
Ölmek ile her derdime dermân göründi
yazıldığma göre Bîçâre, evvelâ mahlas yerine asıl admı, trdim H ak’ın ihsânına ol mertebe ben ki
sonra da A bdi mahlâsını kullanarak daha sonra Bîçâre’- Baştan başa nem var ise ihsân göründi
lik te karar kılmıştır. Divanda «Bîçâre’nin vefatını Benlik yüküni benden alup hiffete irdim
haber verdiği„ kaydiyle şöyle bir manzume de görül­ Şol mertebe çıktım kürsi i Rahmân göründi (1 )
mektedir ; Bîçâre'ye esrârını keşf eyledi Mevlâ
Bihamdiilâh vücûdumdan Dem-i firkat rücû’ itti Her kande nazar eylese seyrân göründi
Tamâm olup şeb-i hayret Baka subhı tuIû’ itti
Geçürüp Kabekavseyn’i Ev ednâ’yı idüp ihsan - 111 _

Yine Zâtı İle Zâte (1) Tecellîye şürû’ itti


Mürşid açtı gözümi Hak’ka döndüm yüzümi
Şu dem Bîçâre'yt Mevlâ Bakayı eyledi i tâ (2)
Cezb eyledi özümi Oldı gönül dost ili
Hakikat sırrına hakka Kamu âlem rükû’ itti (3)
Aldı tevhidi ele Sıdk ile girdi yola
Bu şi’rin kenarında “58 fi yevm-il-isneyn min rebî* Lûtf ile ihsân ile Oldı gönül dost ili
ilevvel sene 1064 ^M. 1653^„ kaydı da mevcuddur. Fa­
Nazar itti Yaradan Sürdi gayrı arada
kat bu tarihin yanlış olduğu muhakkaktır. Şakayık ze­
Geçti ağ u karadan Oldı gönül dost ili
yillerindeki tarih mısraları ile Osmanlı nrüelliflerirdeki
terkip te onun dört yıl sonra vefat ettiğini göstermekte­ Mevlâ idüp rahmeti Nûr eyledi zulmeti
dir.» Nasib oldı rü’yeti Oldı gönül dost ili
Bay Fahrî’nin göndermek lûtfunda bulunduğu 7 İlâ­ Şol dem ki oldı sücûd Mahv oldı cümle vücûd
hiyi örnek olarak neşrediyorum : irdi kemâle şühûd O ldı gönül dost ili

Deryâya irüp katre Hurşide irüp zerre


- I _
Vahdetten alup behre Oldı gönül dost ili
- İlâhi -
Bîçâre virüp cânı Buldı der-i cânânı
Bahr-i tevhidinde kûffârın urûkun kesmede
İrdi dem-i Rahmânî Oldı gönül dost ili
Asker i İslâma yardım eyle Allahım meded
Rûzgâr-ı rahmetin kasda muvâfık esmede
— IV _
Asker-i İslâme yardım eyle Allahım meded
Buialdan vahdet i Zâtı Sivâyı anlamaz oldum
Enbiyâ vü evliyânın himmetini it refîk Bıraktım cümle asvâtı Ki hergiz dinlemez oldum
Cân ü başı terk iden kullarına olgıl şefik
Dürüldi defteri gayrın Dükendi menzili seyrin
Lûtf ile ihsânına it anlan dâim garîk
Cezasın şer ile hayrın Derûni söylemez oldum
Asker-i İslâma yardım eyle Allahım meded

Vücûdum cümle mahv oldı Fenâ ender fenâ geldi


Gösteıüp kullarına her dem kemâl-i kudreti
Ne ben kaldım ne dil kaldı Anınçün anlamaz oldum
Zâhir olsun ehl-i inkâıa bu dînin izzeti
Pâdişâh-ı dîn-i İslâma nasîb it fursati Unutum hûr u gılmânı Dahi M âlik’le Rıdvân’ı
Asker i İslâma yardım eyle Allahım meded Acebdir sol ile sağı Nedendir haylamaz oldum

Dâr-ı küfrün nusratınla hedm idesin sathını Virelden varını yâre Olaldan mest-i âvâre
Okusunlar rûz ü şeb diller Habîbin medhini Senin sözüni Bîçâre Yüri var tanlamaz oldum
Kıl müyesser ehl-i İslâma G irid’in fethini
Asker-i İslâma yardım eyle Allahım meded - V -

Sernigûn olsun senin kahrın ile a’dâ-yi din Bülbül niyâz içün güle fasl ı bahâr arar
Ehl-i tevhîd ile dolsun serteser rûy-i zemin Âşık mahabbet itmek içün gül’izâr arar
Dâimâ Bîçâre'nin budur recâsı yâ Muîn Mürganı gör çemende iderler figan ı aşk
Asker-i İslâma yardım eyle Allahım meded Bir bahs-ı aşkdır ki anı neş’edâr arar

(1) Bana Zâtı ile ül ferd: nüsha


Vâiz gezer cevâmi’i aşk ile va’z ider
(2) Visâlin eyledi i'tâ: » Bilmez ne didiğin anı Perverdigâr arar
(3) Hulûs ile rükû’ itti: » Bu mısrada vezin hatalıdır.
Türk Şairleri
853 Bid.

Söfî düşerse lücce-i tevhide raks idüp Ta’cîl idüp helâkime kasd itme ey ecel
Şâyp.d visâl-i yâre İrem ihtimâldir»
Gavvâsdır ki anda dür-i şâhvâr arar
Biçâre bülbülün göre gülşende zârını
Âşık Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır:
Vasl-ı güle irişmeğe bir dest-i yâr arar
“Bidârî: Sehâbî merhûmun biıâdeıi idi. Acemi mev-
- VI - lid ve Hemedânî mahtid Sayrafî san’at ve sarrâf-ı cevâ-
hir-i ma’rifet idi. Bâ vücûd ki şâir Acemler edâ-yi Türkide
Dili gûyâ kılan dâim sülûkümde kemâlimdir
kasırdır. Bu nefis ebyâta ve selis kelimâta kadirdir. Bu
Dem üzre sırr-ı vahdet te benim rûz i visâlimdir
matla’dan tulû’-i mihr-i güftârı zâhir ve bu matla’ gün
Hakîkat âftâbında fenâ buldı meh-i tâbım
gibi subh-i sabâhat-i kelâmına burhân-ı bâhirdir :
Görinen işbu çerh içre heman ancak hilâlimdir
Tecellî itti çün Rahman fenâ buldı kamu ekvan Göz göz ittin cism-i zârı. ..
Görünen gözüme her an celâlimdir cemâlimdir
Haşan Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
Bıraktım kal ile kîli dahi icmâl ü tafsili
«Bîdârî: Vilâyet-i Acem’den belde-i güzîn-i kasaba-i
Bilinmek bana dost ili maârifte meâlimdir
Dergüzin’dendir. Sehâbî merhûmun birâderidir. Eğerçi
Kemâlâta suûd itmek dahi mahv-i vücûd itmek
ehl-i hirfetten sayrafî san’attir' lâkin saııâf-ı ce\âhiı-i
Hak’ı H ak’la şühûd itmek şükür Bîçâre hâlimdir
ma’rifettir. Bâ vücûd ki tâife-i a’câm ekseriyâ cc’â-yi
- Vll -
Türkide râcil ve kasırdır' Ammâ ki mezbûr edâ-yi nefis
ve şerife ve kelimât-ı selîs ve lâtife kadirdir. Çeşm-i
Eser bâd i sabâ ezhâra karşu
bîdârı nerkis vâr gülzâr-ı âlemde tamâm oynamadan ve
Öter bülbülleri gülzâra karşu
cism-i pür mihnet ü belâsı âb-ı hayât-ı bekaya kanmadan
Kamu eşyâsının vasfın kitabın
sene semâne ve sittîne ve tis’amiede (968 — 1560)
Okur dâim ülülebsâra karşu
âhırete intikal eyledi. Gayette meyhâr idi. O l Kerîm-i
Enelhak sırrına tâlib olanlar
Gaffâr afv itmiş ola.»
Varır Mansur gibi ol dâra karşu
Riyazî tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır.
Firâkınla benim vîrâne gönlüm
«Bidârî: Dergüzinîdir. Sehâbî-î Acem’in birâder-i
Revâ mı yıkıla mi’mâra karşu
kihteridir. Acem iken nazm-ı Türkîde mâhir ve hüsn*i
Garib Biçâre'mn vergil murâdın
edâ ile ta’bîrde kadirdir. 968 (M. 1560) de dide-i bîdârı
Anı söyletmegil ağyâra karşu
hâb-ı ecel ile beste olmuş idi.»
Bibliyografya ■Şky- ş, şky. Uş., İsmail Hakkî : Silsile-
Beyanı ve Kafzade Faizi tezkirelerinde de şairden
name-i Celvetî, Osm., Biçare divanı, Mc.
kısaca bahsedilmiştir.
B id â ri (Dergüzinli^ — XVI ncı asır şairlerinden  lî ise şunları söyliyor (Knh.) :
Bidârî hakkında Ahdî şu malûmatı kaydediyor : «Bidârî: Sehâbî merhûmun birâderidir. Niçe rüzgâr
«Bîdârî ; Acemdir. Sehâbî’nin karındaşıdır. Dergü- dâhil-i bezm-i ülfetimiz olan şurânın nâmveridir. Sevâd-ı
zîn’denR ûm ’a gelüp zurafâ ile ihtilât idüp güftâr-ı Tür­ hâmesi kilk-i Enverî gibihatt u hâl i hûbân vasfın ider-
kiye meyi kılup bir mikdâr edâsına irtibât virüp tamâm di. Ayn-ı ilm ü irfânı hâbâlûde iken mahlâsını B îdâıî
tahsil ve tekmil itmiş. Eğerçi aslında nesne okumamış kılup gazeller der idi.»
âmi idi Ammâ hâtırında şuarâ-yi seleften ve müteahhi- XVI ncı asırda yazılan bir kısım mecmualarda Bîdâ-
rinden eş’âr ı binihâye var idi. Musâhabetinden bilkül- rî’nin de bazı şiirlerine tesadüf ediyoruz. Pervane Bey
liyye hazz-ı tâm olunurdu. Zirâ ki dâim hâb-ı gafletten mecmuasında kayıdlı olan iki gazelini örnek olarak alı­
didesi bidâr ve edâ-yi zarâfette gönlü hüşyâr ve rind-i yorum :
meyhâr idi. Ve zebân-ı Fâriside eş’âr-ı sûznâke sâlik
ve güftâr-ı Türkide edâ yi pâke mâliktir. Sene 968 (M,
1560) de hâb-ı ecel ol bikese dest res buldu. Bu bir
Âyet-i rahmet gibi inmiş yeıe pür ı ûr berf
kaç matla’ ve beyit ki hasbıhâl-i âşıkan-ı bi mecâl ve
Eyledi virâne-i dehri yine ma’mûr berf
şâhid-i makaldir ;
Cem ’-i büstânı bürûdetten peıişân eyledi
Oöz göz oldı cism-i zârım nâveg-i dildârdan Bülbüli gülden güli gülşenden itti dûr h tıf
Cümletençeşm oldum ammâ doymadım dîdârdan Yer yüzün tuttum deyu hayli tefâhur itmesün
Olmasun bir iki günlük devlete mâğrûr berf
Sûret-i yâr ile dil hanesini deyr eyle
Sûret-i devrânı her yüzden temâşâ itmeğe
Yârı her gûşede bir sûret ile seyr eyle
İtti peydâ âbdan âyîne-i bellûr berf
 b ü âteş tab’ ile Bidâri itmiş imtîzâc
Kaddim hilâle döndi tenim bir hayâldir
Ya'ni ecel gelüp beni bulmak muhaldir
Mevsim-i berd ü şitâ olur ana tennûr berf
Türk $airleri
Bik. 854

B ilâiî (Divan şairi^ — XVI ncı asır şairlerinden


- II -
Bilâlî hakkında tezkirelerde malûmat kayıdlı değildir.
Eğerçi sûretâ zâhid şarâb-f nâbdan geçmiş
Pervane Bey mecmuasında kayıdlı olan bir gazeli ile
Ben ol dîvâne i aşkım ki hord ü hâbdan g-eçmiş
Kitapçı Bay Raif’e aid bir mecmuadaki diğer bir gaze­
Eğer çeşmimden akan eşg-i hasret âlemi tutmuş ‘
lini (No. 1 ) naklediyorum:
Şirâr-ı nâr-ı âhım mihr-i âlemtâbdan geçmiş
Perişan hâtırım gamgîn olursa vechi var zîrâ
Ne dem ol gonca dehen başlasa izz ü nâze
Beni yâre rak'ıb-i rûsiyeh her bâbdan geçmiş
Andelîb-i dil o demlerde gelür âvâze
Ne sâhirdir ruhin üstünde zülf-ı anber efşânın
Kulak ur nağmeye gülşende meded gûş eyle
Ki geh âteşte menzil eylemiş geh âbdan geçmiş
Başladı ey yüzi gül bülbül-i dil âvâze
Didi kimdir ser-i kûyimde feryâd eyleyen her şeb
Serv kametler ile seyr i kenâr eyleyelim
Didim B îdân \sergeştedir kim hâbdan geçmiş Bâğ zeyn oldı şükûfeyle iriştik yaze
Bibliyografya-. Ahd., Aşk., Hsn., Byn., Ryz,, Kfz.. Knh., Çin şeher büy-i nesîm ile hezâra karşu
Prv. Gonca açup dehenin başladı keşf i râze
B îd â ri ("Sazşairi^ — XIX uncu asır sazşairlerinden Güllere kaışu B ilâlî giceler subha değin
OedâyI’nın, muasırı olan şairleri mevzubahsettiği man­ Nerkis-i dîde-i gülzâr gelür iğmâze
zumesinde (Tunaoğla Ahtned Şükrü: Oedâyî Konya Hal­
- II _
kevi mecmuası No. 1) Bîdarî adındaki bir şairi de zik­
Cemâlin mihrdir ey mâh-ı enver
rediyor. Onun hiç bir manzumesine rastlamadım.
Lebin sükker midir yâ lâ’l-i ahmer
B ih ru z i ("Sazşairi) — XIX uncu asır sazşairlerinden
Sabâ urdukca el zülfüne şâhım
Bihruzî, Karslı Bay Fahreddin Saltkan’ın verdiği malû­
Dsrûn-i âlemi eyler muattar
mata göre, Ardahan’m Hanak nahiyesine bağlı Kara-
Senin tûbâ kadine bende olmuş
kale köyünde doğmuştur. Şairin bir manzumesini örnek
Şehâ gülşende serv ile sanevber
olarak alıyorum :
Lebinden istedikçe em bu gönlüm
— Güzelleme — Heman çeşmin çeker katlime hançer
Kabûl oldı BilâlVmn duâsı
Seher vakti açma göğsün sevdiğim
Hudâ çün lûtfunı itti müyesser
Kışın erir dağlar karı utanır
Bakar gerdandaki satranç hallere N o t; «Camiunnezair» de ve diğer bir mecmuada
Yazın cennetteki huri utanır (Tpk. Rv. K. Mc. N j . 1972) «BelâyI» mahlâslı iki şairin
bazı manzumelerine tesadüf ediliyor. Bunlardan biri
Omuz aran geniş belin çok ince
XV inci asırda yaşamıştır. Yahya Bey'e bir tahmis te
Tavus figan eder yandan bakınca
vücude getiren dığen is; XVI ncı asır şairlerindendir.
Attarlar kan ağlar terin çıkınca
Bu şiirlerden birini bendeki bir mecmuada Bilâlî namı­
Yayın terden misk anberi utanır
na kayıdlı gördüm. Müstensihler elinde bu ismin Belâyı
BihrCızî der açsan üç düğme daha veya B ilâlî şekillerinde kayd olunmuş olması mümkün
Şamameler benzer tutulmuş maha olduğu gibi her iki mahlâsı kullanan bazı şairlerin mev-
Çenberin koğası yetişir şaha cud bulunması da imkân dahilindedir.
Güzün bağlar turunç narı utanır
B îm ârî ^Divan şairi^ — XVI ncı asır şairlerinden
Bikesî (Divan şairi) XVI ncı asır şairlerinden Bîkesî Bîmârî hakkında tezkirelerde malûmat kayıdlı değildir.
hakkında tezkirelerde malûmat kayıdii değildir. Pervane Pervane Bey mecmuasından bir gazelini naklediyorum :
Bey mecmuasından bir gazelini naklediyorum : — Gazel

Ben ol bir yârı buldum iki âlemden ferağım var Aç hakîkat dîdesin ey dil fena dünyâya bak
Anmçün âlem-i vahdette bir âlî durağım var Ehl-i hâl olmak dilersen ârız-ı zîbâya bak
Cihanda *yV 0 ' sırrına irdim Zâhidâ men’eyleme meyden harâbât ehlini
Bana dahi ne gam kabrim gibi hâzır yatağım var Âlemi sermest iden ol gözleri şehlâya bak
Nola bu hânkâh-ı dehre bakmaz isem ey âşık Ağlamaktan kanlı yaşım tuttı yer yer âlemi
Benim de tekye-i gam gibi bir köhne ocağım var Hûn-i dilden hâsıl olmuş lâle-i hamrâya bak
Mürîd-i pîr-i aşk oldum mûrâda irdim âlemde Sofiyâ câm-ı musaffâdan haberdâr olmadın
Ki kandîl-i mahabbetten uyanmış bir çerâğım var Şevk-ı meyden rûşen olmuş hâtır 1 dânâya bak
Garîb ü Bîkes ü bîçâreyim nâm ü nişanım yok Câm-ı mey nûş eyle ey Bîmâri fâni dünyede
Ne baş ü ne ayak ne dest ü ne göz ü kulağım var Hasret ü derd ile hâk olmuş Cem ü D ârâ’ya bak
Türk Şairleri
855 Bir.

B în â (Divan şairi) — XVI ncı asır şairlerinden Bînâ leriyle tezkiye-i nefs-i hodpeserd etti,„
hakkında tezkirelerde malûmat kayıdlı değildir. Pervane Birrî’nin Bülbüliye’sinde Lûtfî Dede’nin de bir takrizi
Bey mecmuasından şairin bir gazelini naklediyorum : görülmektedir.
Gene Esrar Dede şair hakkında şu malûmatı ver­
— Gazel —
mektedir:
Arz itmese Leylî saçın ol ruhleri gülgûn « ... îzn-i mürebbi-i âgâhîleriyle teehhül idüp maâş-ı
Sevdâya düşüp yelmez idi her yana Mecnun evlâd ü iyâl içün bir dükkânçede attaılık ilmekle Attar
Sayd olduğum işidicek sîm ü zer ile Birrî dinmekle şöhretşiâr-ı beyn-el ihvân vel-hillân
Dîdem gümüş oldı sanemâ ârızım altun olup cemî’-i ezmanda ol buk’a-i celîle i Mevleviyyede
Mât oldı şehâ görme misin serv ile ar’ar mevcûd ihvân-ı safâ ile muhâieta ve enzâr-ı bedbîrân-ı
Bâğ içre girüp salınalı sen kad-i mevzun rüzgâra kâr ü kisb ile mugalâta fermâ olurlar id i»
Dil ruhlerinin vâlih ü hayrânı olaldan Bu kayıdlardan istidlal ederek şairin «bin bir gün„
Sihr eyleyüben her yana gamzen okur efsun den ibaret olan «Mevlevi çilesi» ni ikmal ettikten sonra
Şeftâlü çekirdeği dokundı öpüşürken attar dükkânı açtığını ve bu sıralarda evlendiğini söy­
B inâ’nın anun içün oluptur gözi meftun leyebiliriz. Onun divanından, Ahmed Muhtar isiminde bir
oğlu dünyaya geldiğini öğreniyoruz. Bizzat şair, bu do­
B irrî (Attar, Mevlevi) XVIII inci asır şairlerinden
ğum münasebetiyle şöyle bir tarih vücude getirm iştir:
Birrî 1080 (M. 1669^de Manisa’da doğdu. Tezkireleıde
onun tevellüd tarihi yazılı değildir. Fakat divanındaki Bir ziyâde hûb târîh eyledim
şöyle bir manzume, şairin doğum yılını bize sarih ola­ «ATİ
rak gösteriyor: — 1112 —

Nahl-i ömrün ki çihil şâhı şikest oldı dilâ


Salim 't göre, nev’i şahsına münhasır olan bu sevimli
Dahi el miyve-i maksûda irişmez hâlâ
Kırk yıl ömrüni sermâ-yi hevâ virdi yele ve zarif şair, güzel söz de söylermiş. Sohbet meclisle­
Erbaîn içre imiş hayf meğer hükm-i şitâ rinde bulunmağı seven, hiç bir şeye karşmayan ve yal­
Hazretin hicreti bin yüz ve yiğirmi sâle nız ticaretiyle meşgul olan kanaatkâr bir adammış.
Vancak geldi dile bu gazel-i nev peyda Hayatının sonuna kadar attarlık etmiş olan Birrî,
Şuarâ hayline bu şi’r-i terin zeylinde Salim ve Esrar Dede tezkireleriyle Şeyhî'mn “Vakayi-
Sâl-i mevlûdumı hoş tarz ile kıldım inhâ
ülfuzala» smda tesbit edildiğine göre 1128 f'M. 1715) te
Asıl adı Mehmed olan Şair, «Birrî» mahlâsını kullan­ 48 yaşında olduğu halde memleketinde vefat etmiştir.
mıştır. Bülbüliye’sinde, Bursah Tahir, onun için “ Eski Mevlevîhâne hazîresinde
medfûn olduğu mervîdir* diyor.
Keşf ider ehl-i»aşka her sırri
Salim tezkiresinde şaire aid şu satırları okumaktayız :
Nüsha-i Bülbüliyye-i Birrî
“...Zamânemizin sultânüşşuârası şehr-i İstanbul’a hic-
deyen Birrî, kendi mahlâsı hakkında şöyle bir k ıl’a da retgâh-ı Haleb’den avdet idüp sene 1122 ^M. 1710) tâ­
kaleme almıştır: rihinde teşrîf eyleyüp 1124 (M. 1712J târihinde âzim-i
cinân ve mecelle-i celîleye evsâf-ı şerifleri çekîde-i
silk-i beyân kılman şuarânm mümtâz ve bülendi merhûm
ve mağfur Yûsuf N âbî efendi ile mütercem-i bî ayb
j J- y" û' azîm âşinâlık kesb eyleyüp birbirlerine irsâl-i
nâme ve kebûter hâne-i hulûstan irsâl-i hamâme itmekle
Birrî’nin tahsil derecesi hakkında saıih malûnıatımız ekser-i evkatta birbirlerine mektûb-i belâgat üslûb firis-
yoktur. Salım, onun Manisa’da Sultan câmii Darüşşifâ’- tâde ve Nâbî efendi’nin mekâtibi ile mütercem-i mez-
sında tabîb-i sânî olan Ahmed efendi’ûcn «ulûm-i nâfi- bûr ızhâr-ı sürûr-i ziyâde iderler idi. Kezâlik maârifte
ayi ahz ü kırâat ve hayli mehâret kesb» ettiğini kay­ yegâne-i asrımız olan bülbül-i çemenzâr-ı fasâhat ve
dediyor. Filvaki şairin Bülbüliye’sire bu zatın bir takriz gonca-i sersebz-i bâğ-ı letâfet merdüm zâdegân-ı m aâ­
vücude getirdiğini görüyoıuz. rifin insân-ül-ayn ı dilpesendi şerîf-i sitûde haseb sey-
Birrî’nin Mevlevîlik tarikatine intisab ederek Manisa yid-i sahîh-ün.neseb Hüseyin efendi cânibine dahi
mevlevîhanesindeki şeyhlerden de istifade ettiği muhak­ hoşâyende nazireler irsâl ve anlar da bunları nezâir ile
kaktır. Esrar Dede bu hususta şu malûmatı veriyor: istikbâl iderler idi. Bu güftâr-ı nâzük ta’bîr Seyyid Veh­
“O diyarda sıyt-ı maârifleri velvele endâz-ı devrân bî Çelebi’nin
olan çelebiyandan Nakşı Ali Dede efendi ve Lâtfi efen­
di hazerâtının sohbet-i pür bereketlerine vâsıl olup k ü ­ Elhak o meh-i evc-i kemâle yetişilmez
Ol şem’-i şebistân-ı hayâle yetişilmez
lah ve hırka-i irâdetleriyle serbülend ve nigâh-ı atıfet­
Türk Şairleri
Bir. 856

gazel-i dilpezîrine eyledikleri nazîre-i bî nazîrdir ki te- Ve anlardan dahi böyle bir hoş âyende nazîre-i zî­
râzû yi letâfette vezn olunsa berâberdir : bâ zuhûr eylemiştir:
O yâre hâlimizi arza ruhsat olmaz mı
Bu fikr ile ma'nî-i hayâle yetişilmez Safâ-yi vuslata bir vakt fursat olmaz mı
Bu gaflet ile seyr-i cemâle yetişilmez ' O kaşı yâ bu dil-i nâtüvânı eylese ger
Mâzî ile müstakbelin efkârını terk it Nişân-ı nâveg-i müjgân isâbet olmaz mı
Qel hâli gör ey yâr hayâle yetişilmez Nigâh-ı lûtf ile gâhi girişmeler eyler
Sâkînin ayağına düşüp keyfi yetiştir Bu şive bâis-i meyl-i mahabbet olmaz mı
Bî vâsıta çün bezm-i visale yetişilmez Neden ki haste-i aşkın iyâdet itmezsin
Tevfık refik olmayıcak râh-ı talebde Aceb bu âdete sizde riâyet olmaz mı
Ser menzil-i srbâb-ı kemâle yetişilmez Fitîl-i aşkın olanlar kahırsa kûyinde
Yehbî-\ suhanpervere taklîdi ko B iırî Durağı cây-i şehidân-ı cennet olmaz mı
Çâbükrev-i şehrâh-ı makale yetişilmez • Nazire isteye Vehbî efendimiz Birrî
Anın bu hidmeti hiç cana minnet olmaz mı
Kezâlik mütercem-i vâlâzâd tab’-ı ra’nasından beyle
bir gazel i zîbâ tarh eyledikte Mütercem-i mezkûru yârânmdan bazı ehl-i tabîat
bezmgâh-ı iltifâtlanna bu manzum tezkere ile da’vet
O şûha âyine-i Cem şarâb olmaz mı
eylediklerinde zîr i mektûb-i da’vet-i yârân ı sadâkat-
O mihr-i enverin aksi der âb olmaz mı
kâra derhâl bu cevâbı yezup i’tizâr eylemiştir:
Gönül ki âteş-i aşk ile oldı çün matbah
Ciğer bu sûziş ile hiç kebâb olmaz mı — Da’vetnâme —
Kalur mı hâne-i dil hîç böyle derbeste
İşbu mektûb-i mahabbet size buldukta vusûl
Nesîm-i lûtfun esüp feth-i bâb olmaz mı
Umarız kim kılasız dest-i mürüvetle kabûl
Hat-ı izârına dikkatler eyledim Birrî
Cümle yârân-ı safâ muntazır olmuşlardır
Yazılsa her suhanım bir kitâb olmaz mı
Gelesiz lûtf idesiz özrünüz olmaz makbul

Seyyıd Vehbî dahi bu vech üzre tanzir eyleyüp mü- — Cevâb-ı Birrî —
tercem-i mezbûru memnûıı eylemiştir : Buldı mektûb-i mahabbet bu senâkâra vusûl
Dest-i ta’zîm ile tekrîm olunup oldı kabûl
— Nazire — Cümle yârâna selâtn ideriz ihsan buyurun
Özrümüz var ki tutar özri ekârim makbûl
Bezimde yâr figende nikab olmaz mı
Şarâb bâis-i ref-i hicâb olmaz mı Mütercem-i mebrûr gülşengeh-i maârifinden bülbül i
Zülâl-i lâ’l-i lebin kande eylesem teşbih gfülzâr-ı vecd-i tâm bir kaç varak gül i sadberg-i ma’-
Benimle ol gül-i ter şekker âb olmaz mı
rifet nümâyân idüp bâğ-ı hünerde her dem gülgeşt-i
Qubâr-ı hatlını ruhsâr-ı âteşîn üzre
nezâket eyleyen nağmepcrverân'i harem i letâfeti serv-i
İden müşahede hayretnıeâb olmaz mı
Zamân-ı devlet i hüsnünde ol şehin acabâ bar çîde dâmân âsâ vâlih ü hayran ve gonca-i şüküfte •
Kemine bendeleri kâmyâb olmaz mı veş engüşt-i tahsîn bar dahân eylemiştir. Ve şuarâdan
Düşer mi’ âdeme endûh-i pâymâli-i dil kati çok kimesneler bu te’lîf-i hoş âyendesine takrizler
Sonunda bu ten-i hâki türâb olmaz mı eyleyüp tahsîn ve her varak ı gül tabak-ı nüsha-i ra’nâ
Habâb gibi sakın rûzgâre aldanma
sm mücdvel i zerrin cedvel-i ahsent ve âferîn eylemişlerdir.
Kalur mı böyle bu âlem harâb olmaz mı
Hattâ asrımızda zarâfet ve nezâket ile bîhemtâ olan
Zemîn-i Birri-i pâkîzegûya ey Vehbî
Fevzî Mehtned ağa bu takrîz-i bâ târih ile arz-ı mahab­
Aceb bu şi’r-i s?lisim cevâb olmaz mı
bet eylediler:
Mütercem-i mezkûr bu gazeliyle Vehbî efendi’den Acayib bûstân-ı râz-ı pür feyz-i ledünnî kim
nazire isteyüp böyle bir zemin tarh itmiştir; Serâser meyve i kudsiyye ehl i hâle elyak bu
Sürûş-i <âlem-i ma’nî didiler Fevziyâ târih
Visâli ile telâfî-ı firkat olmaz mı
>.
Bu mihnetin akabı bir meserret olmaz mı
- 1117 - .
Nigîn-i lâ'l-i leb-i dilrübâyı seyr idenin
Dehânı hâtem-i engüşt-i hayret olmaz mı Elhak merhûm-i mezbûr ile geım ihtilât olanlardan
O tıfl-ı fitne rev-i nev hirâmımız giderek dahi ahvâli kemâyenbagî istiksâ ve istihtâr olundukta
Bu kadd ü kamet ile pek kıyâmet olmaz mı
ser cümle ciyâdet-i tab’-ı bülend iktidâiı ile ihbâr ey­
Oörüp o gonca lebin hatt-ı nev demîdesini
Benefşe ser be-girîbân-ı hayret olmaz mı lemişlerdir. Ve bu cerîde-i irfâna rûznâmçe-i ahvâli ke-
İdince pençesin ağyar hattına şâne şîde-i silk-i tahrîr olan merhum N âbî i sitûde ta’bîr
Gönül o reşg ile sad çâk-i gayret olmaz mı diyâr-ı İstanbul’a Haleb’den geldiklerinde kati çok ma-
Aceb mi eylese B iftî nazire ey Vehbî habbetleriyle müşerref olmuştuk. Ol esnâda bir kaç def’a
Bu nev zemin gazel-i pâke rağbet olmaz mı münâsebetle mütercem-i mezkûru zikr ü senâ ve zeyl-i
Türk Şairleri
857 Bir.

attârîde böyle bir merd bulunmak hayli hünerdir deyu kında medhiye, Mevlâna vasfında medhiye, Ahmed
iddiâ idüp kirâren mirâren hayr ile yâd ve mecliste Hân III. hakkında kaside, şair Ârif Abdülbakî hakkın­
evsâfmı an zahr-il-gayb senâ ederek îrâd ederlerdi. da kaside, Feyzullah efendi vasfında terciibend, Lûtfî
Mütercem i nlaârif tâlib dahi kân-ı irfânın nâyâbı sul- Çelebi hakkında medhiye, Mehmed Paşa, Nasuh Paşa,
tânüşşuarâ Nâbî cânibine müncezib olup her bâr gazel­ Hatvânîzade, Seyid Vehbî, Müflîzade Fe\zî g ili şahsi­
lerin tezyîl ve irsâl-i mekâtîb ile dâimâ meveddet tahsil yetler hakkında yazılmış bir hayli kaside, Nesimîzade
etmekte idi. Husûsan midhat ı Haleb ile senâ yi Nâbî-i Osman Ağa hakkında bir mersiye, Manisa vasfında bir
bülend menkabeyi kad keşîde i silk-i nazm eylediği manzume, Mevlevîliğe âid bir çok şiir, Bâkî, Feyzî,
terkîb i bend-i ahâlî pesendi be gayet dilpescnd bir Ârif Abdülbâkî, Ramî Paşa, Nabî, Neylî, Lûtfî, Fasih,
lâtîf terkîb-i bend olmuştur: Sahib, Fevzî, Mevlevi Nakşî, Mevle\î Nesib gibi şair­
lerin gazellerini tahmis ile gazeller ve bir kaç tarih
- Matla’ -
ve bir bahri tavil mevcuddur.
Olsam aceb mi şevk ile midhatger-i Haleb
Şairin Nâbî’ye Nâbî’nin şaire yazdığı bazı manzum
Aşüfte eyledi beni bir server-i Haleb
ve mensur mektublara da gene bu eserde rastlıyoruz.
deyu bed’eyleyüp dokuz bend ile hatm eyler. Kati pâ- Divanda dikkate değer bir manzume de görülmektedir.
kîze gfüftârı nemegin bir eser-i melâhat şiardır. Ve da­ tNazîre-i Birrî li gazel-i İbn-i Isâ» başlığını taşıyan bu
hi şuarâ-yi zamâneden kati çok pâkîze gûyânı tanzîr gazelin ilk ve son beyitlerini naklediyoıum:
eylemiş ve çok esere muvaffak olmuş bir şâir-i bî na-
Kıl nazar çeşm-i hakikat bîn ile ey ehl-i hâl
zîrdir. Gör semâvâtı kurulmuş hayme-i zıll-i hayâl
— Limünşiihi — Vahdet ü kesret nedir gösterdi şeyh-i Tüşterî
Birriyâ seyr it hayâl-i zilli andan ibret al
Hak Taâlâ kabrini nûr eyleşün
Cennet ü kevserle mesrur eylesün»
Birrî’nin kendi el yazısıyla bir hayli manzumesir.i
Esrar Dede tezkiresinde ise şu kayıdlar vardır s ihtiva eden mühim bir mecmuaya da Millet kütüphane­
«Sâbit efendi Mağnisa’da hâkim-üş şer’ olduğu es- sinde tesadüf etmekteyiz (M it. Alm. K. Mz. Mc. No. 630).
nâda Nâbî efendi dahi bir takıîb ile Mağnisa’ja vaıup Şairin Raşid,Neylî, Vehbî,Sabit gibi şahsiyetlere yazıl­
her birisi yegâne-i lûzgâr geçinür iken Beyit mış nazirelerini de ihtiva eden bu mecmuada diğer bezi
o -JLl jSf t i . ^ şairlerin de bir takım manzumeleri görülmektedir.
«T’j t»
Birrî, Salim'm ve bilhassa Esrar Dede’nin mübalâ-
Mısdâkınca Devriş Birrî her birinin nevbenev zuhur ve gah takdirlerine rağmen çok kudretli bir şair olarak
sünûh iden gazeliyyât-ı tâze zenıinleıine nezâir-i bâlâlar gösterilemez. XVIII nci asrın üstad şairleri yanında
söyleyüp ve anlar dahi azîz i merkumun eş’âr ı tâze onun biraz gölgede kaldığı muhakkaktır. Esfscn man­
tarhını tanzîr ederek beyinlerinde mubâlâğa ile ger- zumelerinin ekserisi naziredir. Şiirleıi aıasında
miyyet-i ülfet şu’legîr-i mecâlis i ünsiyyet olup ve her
Ney gibi sinemi oy bağrımı del başımı kes
birleri taaccüb güne Arabiye B;n senin hidmetine bestemiyânım neysem
û"*
beyti gibi oyuncaklı olmakla beraber güzel ve muvaf­
fakiyetli parçalar azdır. B in î’nin bilhassa Me\levîliği
deyu i’tirâf eyledikleri meşhûr ve el’an Sâbit ve Nâbî
terennüm eden manzumeleıi, bu tarikatın telâkkilerini
ve Vehbî divanlarında nezâir ve letâifleri maslurdur.
göstermek itibariyle mühimdir. Esasen B ini, htr şey­
Mükemmel dîvân-ı belâgat ünvanları olup müsellem-i
den evvel samimî bir Mevlevîdir.
kül olduklarına binâen bir kaç eş’âr-ı dervîşâne ve
Birrî’nin diğer bir eseri de Bülbüliye’s\d'\r.
âsâr-ı ârifâneleri tahrîr olunsa gerektir. Menkuldür ki
Bülbüliye’nin Üniversite kütüphanesinde bir hayli
bazan sûret i müstetire-i kâr ü kisbde olduklarına hem
yazma nüshası vardır (No. 274, 893, 1445, 1700, 3341).
havsalagân ı ihvân ve hillâna suâl vârid oldukta Ara­
Aynı kütüphanede 2852 numarada divan ile Bülbüliye
biye
bir arada görülmektedir. Arkeoloji müzesi kütüphane­
sinde Bülbüliye, Millet kütüphanesinde de divan ile
â' -r*'
j\c Bülbüliye mevcuddur. Bursalı Tahir Manisa kütüpha-
sinde de Bülbüliye’nin bulunduğunu haber \tx\yox{Osm.).
diyerek cevâb-ı kat’î i’tâ buyurup bî kayd-ı minnet-i Matbu nüshası da mevcud olan Bülbüliye’ye Selim,
şâh ü vezîr başlu başına bir sultân-ı felek nazîr idiler.» Müftî Mehmed, Nesimîzade Osman ağa, Mahmud t fen­
Birrî divanının iki nüshasını görebildim (Ünv. K. di, Manisa kadısı Osman efendi, Mevlevî şeyhi Lûtfî
No. M 2 , m il Alm. K. Mz. No. 5/a). 2500 kadar beyti efendi; Seyyid Vehbî Yusuf Nabî, hekîmi sânî Ahmed
ihtiva eden bu eserde; Münacat, nait, Haseneyn hak­ efendi gibi şahsiyetler takriz yazmışlardır,
55
Türk Şairleri
Bir. 858
N âbî’nin vücude getirdiği mensur takrizde şu yolda Sıdkile nice âşık-ı zâr olmasun ğönül
beyitler de vardır : Sıddîk ola cedd-i büzüfkvâr-ı mevlevî
Bahr-i muhît i feyz i Îlâhî’de mâhasal
Bârekâllah Birri-i rengin eser
Zât 1 şerifidir dür-i şehvâr- mevlevî
Perveriş bahşâ-yi mürgan-i hüner
Nağmepirâ-yi neyistân-ı vücûd Kand-i senâsı tûti-i câna gıdâ yeter
Sûret ârâ-yi gülistân-ı şühûd Her dem zebanım ola senâkâr-ı mevlevî
Bülbül-i destanserâ-yi nağmezen Devrân-ı çerh gayete irirce Rabberâ
Tûti-i hoş lehce-i şekker şiken Bâkî vü pâydâr ola âsâr-ı mevlevî
Hâme-i şûhı sarîr engîz-i nâz
Yetti suhan nihayete hâmûş ol sana
Tercemân-ı bülbül-i tîitî-i râz
Yetmez mi Bivri himmet-i ebrâr-ı mevlevî
Bülbüliye, mensur bir eser olmakla beraber bazı
manzum parçaları da ihtiva eder. _ II -

I
Sıdk 1 rûşenger-i zamîrimdir
— Medhiye — Subh-i rûşen zamîr-i pîrimdir

Yâ Rab derûna keşf ola esrâr ı Mevlevi Subh-i sâdık ki zâde-i Sıddîk

Gülzâr-ı tab’ı zeyn ide ezhâr-ı mevlevî Hazret-i Mevlevî emîrimdir

Yâ Rab hemîşe dîde-i irfânı rûşen it Aldı mihr-i mahabbetinden feyz

Tâ ola bana âyine dîdâr-ı mevlevî Tab’-ı rûşen meh-i münîrimdir

Y â Rab meded meded koma ben hâki tîre dil Nûr i mihr ü meh i sipehr-i denî

Dolsun derûna pertev-i envâi-ı mevlevî Jeng-i âyîne-i zamîrimdir


Y â Rab ne g-ûne söz bu ki dilsûz ü cangüdâz Hamdülillâh ki hâk-i dergâhı

îş’âr kıldı aşkını eş’âr-ı mevlevî Sürme i dîde-i karîrimdir


Her mürde dillere dem-i Îsî gibi bu dem Gevher-i aşk-ı pâkinin sad hamd

Can bahş oldı nutk ı feyz bâr-ı mevlevî Mahzeni hâtır-ı hatîrimdir
Fâkr u fenâda peyrev-i pîr oldı sâlikân Hâk-i rûy-i hayâli ol şâhın
Uydı tarîk-ı Ahmed’e muhtâr-ı mevlevî Micmer-i sînede abîrimdir

Her bir gedâyı bir şeh-i sâhib külâh ider Fikri derd-i derûnuma derman
Hakka ne hûb hidmet-i serdâr-ı mevlevî Zikri vird-i dil-i habîrimdir

Kadri cihanda hemser-i eflâk olur anın Hâk-i kûyinde katre-i eşgim

Her kim felek misâl ola hemkâr-ı mevlevî Ahter-i âsman mesîrimdir
Devr-i felekde ser kodı meydâna şevk ile Çâh-ı gafletde kor mı pâder gil

Girdi simâ’a Şems idûp etvâr-ı mevlevî Himmet-i pîr-i destgîrimdir

Gaflet revâ mı vâkıa-i dehri ko gönül £hl*i aşkım ki şâhid-i maksûd

Gözler seni çü dîde-i bîdâr ı mevlevî Manzar-ı dîde i karîrimdir

Kâlâ-yi vasi ı Hak’ka hırîdâr olup gönül Gerçi kaddim kemana dönmüşdür

Bâzâr-ı aşkda ej'ledi hoş kâr-ı mevlevî İstikamet velîk tîrimdir

Bilmez mi Allah Allah söfı safâyı kim Nefsimi men’ider maâsîden

Bîhüde hây ü huy sanur ezkâr-ı mevlevî Âyet i nezîrimdir

Fehm it netîce-i suhanı zâhidâ seni Rahmet-i Hak’dan olmazam me’yûs

Câiz ki Hak’ka döndüre güftâr-ı mevlevî Kavl-i beşîrimdir


Neyler marîz-i aşk müdâvâyı ey tabîb Virdi Hak devlet-i gınâ-yi dili

Virmez devâya derdini bîmâr-ı mevlevî Ağniyâ yi zaman fakîrimdir


Cem câm-ı bezm-i işreti destine almadaiı Atlas-ı çerha eylemem rağbet
Mest-i mey-i Elest idi meyhâr-ı mevlevî Hulk-ı hoş câme-i harîrimdir
Tuttı nevâ'yi nâye kulak def usûl ile Devlet-i dehr oldı pâmâlim
Vecde getürdi pes anı esrâr-ı mevlevî Perr ü bâl-i hümâ hasîrimdir
Cûş ü hurûş eyledi bahr-i tabîatim Nân içün imtinân-ı eşhâsı
Minnet H udâ’ya kıldı hevâdâr-ı mevlevî Çekmemek mâye-i hamîrimdir
Dil bülbül olsa gülşen-i vasfında nola kim Nola cû’u ataşla zabt itsem
Âşüfte kıldı bir gül-i bîhâr-ı mevlevî Nefs-i serkeş benim esîrimdir
Lâlâ olursa lü’lü-yi lâlâ revâ ana Şâh-ı sâhib külâh-ı ma’nâyım

O ldur çü şâhsâde -i Hünkârdı mevlevî Gam sipahim gönül vezîrimdif


Türk Şairleri
8S9 Bir.

G îrçi âlî kadr olanlar hâk ile yeksân olur


Hîç bir mûrı pâymâi itnem
Ma’nide ammâ hakîkat gevherine kân olur
Kef-i dest-i duâ serîrimdir
Pençe urmakda rûbeh i nefse Biz gedâyız gerçi kim şâhânedir etvânmız
Rûh-i sâhib fütûh şîrimdir Hazret i Molla-yi Rûm î’dir bizim hünkârımız
Gösteren nefh-i sûrun âsârın
Gülşen-i aşkında bülbüller terennümsâzdır
Mutrıb-ı hânkah-ı P îr’imdir
Âşıkanı sad hezârandır denilse azdır
Dil ki âyînhân-ı hub eihan
Kemterin uşşâkı Birrî i suhanperdâzdır
Sîne bir deff-i bînazîrimdir
Gör bu beyti nâlemiz fehm it neye demsâzdır
Gitdi sabrım kudûm-i hâletden
Âh bemdir enîn zîrimdir Biz gedâyız gerçi kim şâhânedir etvânmız
Nây-i muhrik nevâ-yi hâlet bahş Hazret-i Molla-yi Rûm î’dir bizim hünkârımız
Hâme-i âteş-i sarîrimdir - IV -
Âlemin şimdi nağmeperdâzı — Oazel —

Bülbül i gülşen-i zamîrimdir İzârı üzre zülf-i yâr olmuş halka ber halka
Güft ü gûyile pür iden şehri Yatur genc-i hüsünde mâr olmuş halka ber halka
Şöhret-i şi’r-i dilpezîrimdir Görüp zann itme sünbül âşık-ı zârın seri üzre
Şi’r-i Sâib ki bunda dere itdim Buhâr-ı âh-ı âteşbâr olmuş halka ber halka
Revnak-ı nazm-ı bî nazîrimdir Düşüp âguşa ölmek kaydına fait-ı mahabb etlen
Safha-i çerha yazmada nazmım Kemer bend-i miyân-ı yâr olmuş halka ber halka
Pes Utârid benim debîrimdir Bu sun’-i pâki seyrân eyleyen dîvâne olmaz mı
Nazmda böyle şân ile şevket Gümüş zencîr veş enhâr olmuş halka ber halka
Bahşiş-i Hâlik-ı K adîr’imdir Tarîk ı aşkı bildim meclis-i zikri görüp B in î
Kâtib-i sun’ elinde kiikim kim Çeker Hû ismini ebrâr olmuş halka ber halka
Sem’-i can teşne i sarîrimdir - V —
Fahr idersem aceb mi ey Birrî — Ney
Hazretti Mevlevî emîrimdir Zâhid göre yok zerk u riyâ âdetimizde
Hep sıdk u safâ yâd olunur sohbetimizde
- III -
Gaflet ne revâ bizlere ömrün güzerânın

— Müseddes — Bu çerh haber virmede her sâatimizde


Erbâb-ı nazar vahdeti kesrette görürler
Bülbülânız sîne-i pür dağdır gülzârımız Her zerre mihirdir nazar-ı ibretimizde
Sîneçâk olsa nola gûş eyleyüb gülzârımız Derd-i dil ile gözden iki katre akıtsak
Hemçü serv âzâdeyiz bu bâğda yok bârımız Aynile heman ni’met olur nikmetimizde
Oldı istiğnâ bu bâzâr ı fenâda kârımız Biz ol şeh i aşkız ki dür ü gevheri dîde
Hare itmededir su yerine devletimizde
Biz g-edâyız gerçi kim şâhânedir etvânmız
Üns itse bizimle o peıîzâd aceb mi
Hazret-i Molla-yi RûrnVdir bizim hünkârımız
İnşânız olur niçe melek hidmetimizde
Âsitânına kılub nakd-ı dil ü cânı nisâr Merdiz nola bulduk ise bu zâde-i tab’ı
Cân ü dilden hidmet-i dergâhın itdik ihtiyâr Ey Birri fikir bikri ile halvetimizde
Kulluk ile âlem i ma’nâda olduk şehriyâr Neylî i suhan pervere kabil mi nazire
Devlet-i dünyâya itmezsek aceb mi i’tibâr Yok tâb-i edâ bu dil-i bî tâkatimizde
- VI _
Biz gedâyız gerçi kim şâhânedir etvânmız
Hazret-i Molla-yi Rûm î’dir bizim hünkârımız Cünbiş-i tâvûs-i irfandır simâ’-ı Mevlevî
Fehm idin bir özge cevlândır simâ’-ı Mevlevî
Pes odur serdâr-ı merdân-ı Hudâ bî iştibâh
Devr iderler aşk meydânın ulüvv-i şân ile
Her gedâ-yi âstânı bir şeh-i sâhib külâh
Reşğ-i nüh eflâk-i gerdandır simâ’-ı Mevle\î
Bendegâna hidmet-i dergâhı besdir izz ü câh
Döne döne puhte eyler dillerin hemçün kebâb
Nola itmezsek cihâna iltifât ile nigâh
Nûr-i mahz-ı nar-ı sûzandır simâ’-ı Mevlevî
Biz gedâyız gerçi kim şâhânedir etvânmız
Âşk şem’i döndürür fânûs ı cismin anların
Hazret-i Molla-yi Rûm î’dir bizim hünkârımız
Anın içün pertev efşandır simâ’-ı Mevlevî
Her gedâ kim dergehinde bende-i fermân olur Birriyâ her bir gedâyı bir şeh-i devrân ider
Pâdişâh-ı tahtgâh-ı mülket-i irfân olur Böyle bir âyîn ü erkândır simâ’-ı Mevlevî
Türk Şairleri
Bir. _ 86Ö

- VII - Neye demsâz olurlarsa açarlar perde uşşâka


Demâdem evc-i rif’atde uçanlar Mevlevîlerdir
Dilpenâhımdır benim derğ-âh-ı şâh ı Mevlevi
Aceb midir bülend pervâz olurlarsa hümâ âsâ
Cilvegâhımdır harîm-i tekyegâh-ı Mevlevî
Cenâh-ı himmet-i âlî açanlar Mevlevîlerdir
Aşk-ı Mevlânâ’yı nâlân eyledikçe dembedem
Dili içre kudüm itdikçe sırr ı Hak simâ’ idüb
Şevk-ı Mevlânâ’yı izhâr eyler âh ı Mevlevî
Görün kim semt i cânâne geçenler Mevlevîlerdir
Kılsalar cevlân olur tâvûs-ı cernet gıbta keş
Yüzün sür Birriyâ var âsitânı hâkine başın
Reşg i firdevs'i cinandır cilvegâh ı Mevlevî
Mihak âsâ zer ü sîmi seçenler Mevlevîlerdir
Bûy-i ma’nâ Şcmm idüb kılmışlar am zîb-i ser
Gonce-i gülzâr-ı kudsîdir külâh-ı Mevlevî — XI -
Dilleri pür feyz Şems-i ma’nevîden mâh olur — Bülbüliye’den —

Mîm-i femdir âşikâr oldukça âh-ı Mevlevî Gönül diler k-ide medh ü senâ-yi Mağnîsâ
Âşinâ ol eyle kesb-i rüşenâ ey tîre dil Suhande göstere hüsn-i edâ-yi Mağnîsâ
Matla’-ı nûr-i hakîkatdır cibâh-ı Mevlevî Tarâvet-i çemenistân-ı tab’ima bâdî
Pes zer-i hâlis gibi ey Birri-\ muhlis sana Olur letâfet-i âb ü hevâ-yi Mağnîsâ
Pâye-i izzet yeter ol hâk-i râh-ı Mevlevî Gör i’tidâl i hevâdan berâber olmuştur
Dem-i bahâr ile vakt-i şitâ-yi Mağ^nîsâ
- VIII - Dimâğ-ı câna şemîm-i cinân bahş eyler
Neyin inkâr idemez kim bu makalin dedeler Nesîm i subhdem-i gülküşâ-yi Mağnîsâ
Ney gibi tîr-i kazâ bağrını anın da deler Olursa gül gibi hurrem nola gören âdem
Dahi feryâdı kudümun neyedir bilmeyenin Mısâl-i bâğ-ı İrem’dir fezâ-yi Mağnîsâ
Darb idüb zahmeleri başına hoş öğredeler Sezâ-yi bast-ı bisât'ı ncşâtdıı elhak
Bir dem olmaz mı ki evveldeki hâietde yine Mesîrehâ-yi meserret fezâ-yi Mağnîsâ
Hâs erenler gire meydânda cevlân ideler Hisâl-i hûb ile bilcümle müsteidlerdir
Deri bu tekyenin olmaz mı küşâde yoksa Gönüller almağa her dilrübâ-yi Mağnîsâ
Bu mudur şimdi tarîk içre dedem mâideler Aceb değil kalemimden olur ise cârî
Bu revâ mıdır eyâ tekyenişin B in i veş Zülâl veş suhan-i mâcerâ-yi Mağnîsâ
Gele yârân-ı safâ kapuya mahrum gideler Netîce hubb-i vatan olmağile îmandan
Bu nazmın oldı nizâmı berâ-yi Mağnîsâ
- IX _
- XII -
- Ârif’e nazire —
— Muhammes —
Gönül gülzâr-ı aşkın bülbül-i şeydâlarındandır
Gele ey şûh i bi nevâ bülbül
O Bâğ 1 dilkeşin dâğım gül-i ra’nâlarındandır
Râz-ı uşşâka âşinâ bülbül
Vücûdum garka-i bahr-i mahabbetir sadef âsâ
Geçti hüzn ü gam-ı şitâ bülbül
O bahrin katre-i eşgim dür-i yektâlarındandır
Nevbahâr irdi essalâ bülbül
Beyâz-ı subh o şâhın mihr-i rûyi pertevindendir
Nâleye eyle ibtidâ bülbül
Ssvâd-ı şâtn o mâhın zülfünün sevdâlarındandır
Gedâ-yi kûy-i yârin şevketin bîgâne fehm itmez Cûşa geldi gürüh-i hâmüşan
O ey gafil mahabbet milkinin Dârâlarmdandır Bahşiş oldı kemâl-i ratb-ı lisan
Suhande Arif-\ billâhın oldun peyrevi ey dil Ola dîvâne aşk ile insan
Sana bu nutk anın hep hımmet-i uiyâlarındandır Ne durursun figana başla heman
O bir ârif ki hâlâ feyz-i Rabbânî ile tab’ı Âleme velvele sala bülbül
Maârif gevher-i şehvârının deryâlarındandır
Çin seher azm-i gülsitân eyle
Kapusunda mülâzim olsa Bırri itmen istib’âd
Mahfil-i nahle çık figan eyle
O a’lâ dergehin dil bende-i ednâlarındandır
Bize aşk âyetin beyân eyle
- X — Bu bedâyi’ nedir iyân eyle
Ne dimektir terellelâ bülbül
Ezel câmın mahabbetle içenler Mevlevîlerdir
O câmın cür’asm halka saçanlar Mevlevîlerdir Ceres içinde zâr olan dilden
Düşüb merd-i H udâ’nın isrine râh-ı mahabbetde Çeng ü ûd içre çalınan kıldan
Zen-i dehrin fesadından kaçanlar Mevlevîlerdir Defdeki cülcül-i cülâcilden
Misâl-i Şems-i Tebrîzî yolunda Molla Hünkâr’ın Şîve*i sâzkâr-ı kâmilden
Serinden ey kerem kânı geçenler Mevlevîlerdir Virdi nâlişlerin ana bülbül
Türk Şairleri
861 Bir.

Nağme âsâ usûle vâkıf isen kan rü’yetle ibrâz ı nıeâsir-i sadâkat ve ordu-yi hümâ­
Tarzda gayriye muhâlif isen yûna avdet ve ertesi sene Rusyalu muâhedesini rü’yet
îlm-i edvarda müellif isen ve tanzîm etmek içün Yaş kasabasına varup îfâ-yi
Fenn-i akvâlde musannif isen emr-i me’mûriyete bezl-i makderet ederek emr-i sulhu
Bağla bir tâzece hevâ bülbül itmâm vc şekûr-ül-mesâî Edirne’de Ordu-yi hümâyûna
Bibliyografya sim,, Şky. Ş., Esr., Scl., Semalıanei edep, yetişüp Âsitâneye hirâm eyledi. Bu misilli! hidemât-ı
Birrî’nin Divan ve Bülbüliyesi, Mc. celîlede bulunanlara devletçe ikrâm olunmak lâzimeden

B irrî (Reîsülküttab) — XVIII nci asrm değerli sima­ iken ol târîhte Râşid efendi meıhûm riyasette memdûh ve
mu’teber ve tekerrür ve istikrân marzî-i pâdişâh-ı behr ü
larından olan Birrî \\aVkmâ& Halifetiiniiesa zeylinde şu
malûmat kayıdlıdır : ber olduğundan sâhib teiceme yedi sekiz nr.âh sonra mr-
“Seyyid Abdullah Birrî efendi : Mûmâileyh reîs-i es- kamından tenzîl ve büyük ruznâmeye naki ü tahvil ve
bak mühürdâr elhâc A bdî efendi yeğeni olup tercemesi ba’d-el-infisâl baş muhâsebecilik ile tebcîl olunmuş
bâlâda muharrer olan reîs-i esbak Elhâc Mustafa efen­ ve o aralıkta Beyhan Sultan aliyyetüşşan hazretlerinin
di merhûmun necl-i necîb ve ferzend-i edîbi ve Bıçak­ kethudâlığı dahi verilmişti. Andan sonra sadâıet i uzmâ
çılar imamı Abdullah efendinin keıîmezâdesi olup 1156 kethudalığına dahi nâil ve vakt-i muk; ddeıini tekmil ile
fM. 1743) târihinde zfb efzâ-yi mehd i şühûd olarak mün’azil olduğu hengâmda sultân-ı müşârünileyhâ bazı
evâil-i hâllerinde tahsîl-i envâ’-i fünûn'i ulûma bezl-i ahz ü i’tâsmda müttehem eylediğinden kethuc âlığıncf n
makdûr ve mektûbî-i sadr ı âlî odasına müdâvemeti çıkarup Bursa’ya nefy ü tağrîb ettirmiş ve bir kaç mâh
esnâsında dahi hâlî durmayup fezâil ü ulûmu tekmile zarfında afv ü ıtlâk ile mazhar-ı işfâk olmuş ise de bir
sa’y-i mevfûr eyiemişidi. 1182 (M. 1768^ seferine pede­ müddetten beri bazı zevâtın mücerred istirkabdan nâşî
riyle azîmet ve odada umûr-i mühimme tahrîrine muvâ- hekkmda vâki’ olan muâmelât-ı nâ marziyyelerinden
zabet edüp o esnâda baş halîfe bulunan Nahîfî efendi dilhûn ve bu veçhile nefy ü iclâsı dahi kendüye dâğ ı
Beğlikçi oldukta ser halifelik ile tatyîb '.ve ordu-yi hü' derûn olarak kemâl i teessüründen kuvâsına za’f ü ha­
mâyûn Âsitâne’ye duhûl eyledikten sonra hizmet-i lel tareyân ve 1212 (M. 1797) şa’bânında azm-i bâğ-ı
mezkûreden tahbîb olunup bir müddet mürûrunda yine cinân eyledi. 1156 (M. 1743) târîhinde dünyâya gelüp
baş halîfe olmuşidi. Ba’dehu Feyzî Süleyman Paşa ye­ elli altı yaşında vefat eylemesi ne\âdir i tevâfukdandır.
rine mektubculuğa naki olunup beş altı seneye karîb Na’şi Hazreti Hâlid’de Kâşgarî zâviyesi yolunda pederi
pâydâr ve Hamid Halil Paşa sadâretinde Râşid efendi Mustafa efendi’ye muttasıl medfundur. Müteveffâ-yi mû­
Beğlikçilikten mektubculuğa naki olundukta sâhib ter- mâileyh ■> ilm ü fazi ü hünerde akrân ve emsâ-
çemenin pederi reîsülküttâb bulunmak hasebiyle Beğlik- lini sâbık ve şi’r ü inşâ ve idâre-i umûr-i vâlâda
çiliği kendüye tevcih itmekle Bâb-ı âlî’de berkarâr ve eslâf ü ahlâfına fâik ve kemâl ü dirâyet ve sıdk u
Râşid efendi’nin azlinde üzerlerine mektûbî olan Hacı istikametle mecbûliyetine binâen ikrâm ü inâyât-ı
İbrahim efendi mütercem i mûmâileyhin eniştesi olup şâhâneye sezâ ve lâyık iken hayf ki öyle bir vücûd
az müddette Râşid efendi’nin Beğlikçiliğe intısâbıf"l) lâzım gadr-i ihvâna ve hücûm-i rukabâ-yi bî aman ile merâ-
gelerek Birrî efendi’nin dahi boşta kalması lâyık görül­ tib-i sâmiyyeye irtikasında dilfigâr ve 12C2 (M. 1787)
mediğinden eniştesi mûmâileyh yerine sâniyen mektub- târihinden sonra rûy-i lâhat görmeyüp hidemât ı müte-
culuk ile kâmkâr olmuşlar idi. Lâkin Hacı İbrâhim addide-i rüzgâr ile dâğdâr olup âsârından vâfir eş’âr
efendi’nin durmayup bir sene mürûr eder etmez mektub- ve .*■ nâmiyle musâlâha-i seferiyyeye dâir bir
culuğu tahsîl etmekle sâhib-i terceme hilâf-ı maizîsi olan risâle-i belâgataşiârları ve mâlik-i kütüb-i kesîre hamiş­
Silâhdar kitâbeti ile Bâb-ı âlîden ihrâc ve hânesirde ika­ lerinde ta’lîkat-ı hakayık âyâtları var ise de vefâtların-
metle iz’âc eylediler. da dâmâdı olan Zaîmzâde Sâdık efendi ma’rifet-i kadri
Bu nevbahârda ancak açıldı lâle vü dâğ bilmez bir câhil-i nâdân olduğundan cümlesin peraken­
Kiişâd-ı gonca-i dil kaldı bir bahâra dahi de ve perîşan eyledi. Eser-i hayrından Lâleli’de kâin
Neşîdesini hasbıhâl ve 1202(M.1787)târîhinde Ordu-yi hânesi karşısında bir mektebi ve evkafı vardır ve Merhû­
hümâyûnda piyâde mukabeleciliği ilhâkan sâniyâ dîvân-ı mun ilm ü hüner ile ittisâfından başka ahlâk-ı hasene
hümâyûn beğlikçişi olmak üzere hoşhâl ve 1204 ve evzâ’ ı müstahsenesi zebanzed-i sigar u kibâr ve
1789^ târîhinde Ha^ıîefendi garkından mansıb-ı vâlâ-yi îrâd ve letâif-i mezâmîne mâii pür gûy-i zarâfet şiâr
riyâsetle makdîyülâmâl olmuş idi. Çok geçmeden Nemçe nâdire-i edvâr gurre-i nâsiye i a ’sâr sahî ve kerîm bir
murahaslanyla Ziştevi’de içtimâ’ ederek maslâhat-ı hay- zât-ı mahâsin vesîm idiler. Bir kabilâne vücûd Süley­
riyyeyi akd ü tanzîm etmek üzere murahhas-ı evvel ta’- man isminde mahdumları kendülerinden bir sene mu­
yîn kılınmış olduğundan savb. ı me’mûriyetine azîmet kaddem vefât eyledikte azîm mütekeddir olmuşlar idi.
ve madde.i musâlâhaya dilhâh-ı Devlet-ı aliyeye tatbî- Kerîmelerinin oğlu ve ferzendinden mütevellid elyevm
1
( ) ' bazı hafîdleri mevcuddur.»
Türk Şairleri
Bor. 862

Ufak tefek farklarla aynı malûmatı Cevdet Pa^a ta­ Dell Boran bunı böyle didi mi
rihinde ve Esamii rical gibi bazı eserlerde de kayıdlı bu­ Bu su böyle akar mıydı kadîmî
luyoruz. Son asırda vücude getiıilen tezkirelerden sadece Basup gider Belgrad’ı Vidin’i
A rif Hikmet tezkiresinde onun ismi kaydedilmektedir. Yoh serhadlere uğrar Tuna’nın
Birrî’nin bir mecmuada yalnız bir gazeline rastladım
{Mit, Alm. K. Mz. Mc. No: 625). Bu manzumeye na­ B oran (Deli, Sazşairi) — X IX uncu asır sazşairlerin-
den Deli Boran, Bay Talât Onay’ın Bay Aslan’dan naklen
zaran oaun muvaffakiyetli bir şair olduğunu söyleye­
biliriz : verdiği malûmata göre, bundan elli yıl kadar önce ya­
şamış bir âşıktır. Ve Çorum ’un «Sarımbey» köyünde
— Gazel —
doğmuştur. Meşhur
Gülşende kadd-i yârı gören nârven sanur
Nevreste hatt-ı ârız-ı pâkin çemen sanur Yabunadır deli gönül yabuna
Koç yiğitler sığmaz olmuş kabma
Te’sîr i nûr-i hüsn ile endâm ı dilrübâ
Kamalaklı kara ardıç dibine
Yek hâl olup gören anı bî pîrehen sanur Silâh çatup yatmamıza ne kaldı
Dil bestegân-ı şâm-ı gârîbân-ı zülf-i dost
Gurbette fikr-i vechini subh-i vatan sanur bendini havî ve saltanat hükümetine karşı işyara tah­
Jûlîde giysüvâmnı sünbül kıyâs ider rik edici türkünün de bu adam tarafından söylendiği
Şemm eyleyen o kâküli müşg i Huten sanur mervîdir.
Bir noktadır ki şekk-i vücûdın beyân ider İlk tedrisat müfettişlerinden Bay Ali Rıza da
Ol remzi bilmeyen anı gûyâ dehen sanur «Cenupta Türkmen oymakları» adlı eserinde Deli
Ol serv kadd ü lâle had ü sîm gerdenin Boran’a aid bazı şiirler ve notlar kaydetmiştir.
Gülşende her gören tenini yâsemen sanur Deli Boran, Karacaoğlan tesiri altında manzumeler
Âsâr-ı feyz-i kuds-i nuhust olduğun bilür yazmakla beraber bazı sazşairleri gibi Bektaşilik telâk­
Bırrî'y\ sanma bu eseri hâmeden sanur kilerini ihtiva eden şiirler de kaleme almıştır.
Bibliyografya : Halifetürrüesa zeyli, Arf., Cevdet Paşa ta­ Deli Boran’ın 9 manzumesini örnek olarak alıyorum.
rihi, Sel.
Bu şiirlerden bir kısmı Bay Ahmed Talât Onay’dan, bir
B oran (Deli, Sazşairi) — XVIII nci asır şairlerinden kısmı da Bay Ali Rıza’dan alınmıştır:
Boran hakkında hiç bir malûmata sahib değiliz. Yalnız
- I -
ekseriyetle XVII nci, kısmen de XVIII inci asır şairlerinin
— Koşma
bazı eserlerini ihtiva eden ve 1190 (M. 1776) 12C0 (M.
Çıktım ücesine baktım
1785) yılları arasında yazıldığı muhakkak olan bir mec­
Baktım Mumbuç illerine
muada (M it, Alm. K. .Mz. M c No. 650) onun da bir
Eğbez eğbez evler konar
koşması kayıdiidır. Ve şiirin yazıldığı sahifede 1197
Ücesine bellerine
(M. 1782) tarihi görülmektedir. Koşmayı aynen nakle­
diyorum : Halise’nin gülü kokar
Evvel bahar yaz ayları gelende Kızlar yanağına sokar

Akar boz bulanık seli Tuna’nm Sacur derler bir su akar

Bülbüller ötüşür leyli hârında(?) Gövel döner göllerine


Güli burca burca kokar Tuna’nın Mumbuç derler bir şar imiş

İlk baharda dalgalanup coşmuşum Ağalık beylik yer imiş

Analar ağladup kanlar saçmışım Doru küheylânı varmış

Alaman dağından yurdlar açmışım Kurşun değmiş kollarına

Yoh serhadlere uğrar Tuna’nın Yağız atların sekişi


Benli dilberler bakışı
Kimse bilmez nerdedir anın başı
Fırat’ın coşkun akışı
Akıttım gözümden kan ilen yaşı
Benzer Besay sellerine
Eksik olmaz bahsinin döğüşi
Göller ileşilen doldı Tuna’nın Bunu deyen Deli Boran
Tuna dirier yerdedir anın yüzi Sevdiğine meyil veren
Cemleler(l) düşünce sökülür buzı Top top olmuş ağca ceran
Arzulayup gider Karadenizi Gider garbî yellerine
Denizilen cengi vardır Tuna’nın Kola vururlar burmayı
( l ) Cemre Göze çekerler sürmeyi
Türk Şairleri
863 Bor.

Şahin neylesin turnayı üeli Boran karşındaki yavrubaz


Havas (1) olmuş tellerine Bir koyunun vasfın etsem yine az
Güzellerin cümlesinden serfiraz
- 11 _
Kesme selâmını yâr şirin dillim
încil Kur’an Zebûr ®lsan
- V —
Açmam seni şimden kelli
Âb-ı kevser suyu olsan Eliften ders virüp bâyı okutam
İçmem seni şimden kelli Aliy-yel-Murtezâ hocamız bizim
Fetahnâ sûresi hakkında beyan
Has bahçenin gülü olsan
Fahr-i kâinat’tır heceniîz bizim
Beyaz oğul balı olsan
Lâle mercan inci olsan Kadîm ikrar virdik bir sâdık yâre
Seçmem seni şimden kelli Ehl-i Beyt yolunda kıymalı sere
Kerbelâ’da şehîd olan servere
Eğer bir ulu kuş olsan
Çok göz yaşı dökti niçemiz bizim
Cümle güzele baş olsan
Bahâ yetmez kumaş olsan Deli Boran kadîm pîre ahd aman
Biçmem seni şimden kelli Her ne iş görüsen Hünkâr’a ayan
Zuhûr itse Mehdî ol sâhib zaman
Boran der H ak’kın muradı
Gündüz bayram kadir gicemiz bizim
Sözün özüme yaradı
Olsan cennetin sıratı - VI _
Geçmem seni şimden kelli
Gökte doğan yıldız ile ay ise
- 111 - Sorarlar aslını eğer soy ise
Âşıka da bahsişçiğin bu ise
Bu gün bir vezîrin vekili sensin
Vallâhi billâhi az kara gözlüm
Çekildim yanına car deyi geldim
Ya merhamet eyle ya lûtf et öldür Mâil oldum yüzün ile ağzına
Âşıkın murâdın ver deyi geldim Kara hattat sürme çekmiş gözüne
Taramış zülfünü dökmüş yüzüne
Çekilsin askerin açılsın bahtın
Tara zülfünü de düz kara gözlüm
Bin yıl akmalı Erşivan tahtın
Niçe kullan da odlara yaktın Selâm ver de selâmmı alayım
Sende bir keramet var deyi geldim El kavuşup divanına durayım

Gelin seyredelim bahara yaza Ben kapunda kulun kölen olayım

Ötüşen ördeğe çağrışan kaza Hep sana ittiğim naz kara gözlüm

Kalk gidelim nizam kurdu Sivas’a Hesab ettim on yedidir yaşını


Kendirim boynuma dar deyi geldim Akıtayım gözlerimin yaşını
Koy dizimin üstüne de başını
Gözümden akıttım kan ile yaşı
Bir bir düğmelerin çöz kara gözlüm
Varup düşündüğüm Salının taşı
Gönlümüz olursa görün bu işi - VII -
Leylâ’yı Boran'a ver deyi geldim
Haydi bire deli gönül
— IV — Alevden mi dışın senin
Haydi bire deli gönül
Hak’ka arz ideyim râhım ellere«?»
Alafıcrık işin senin
Yine sen mi geldin ol yüzi benlim
Seni bekçi derler yüce bellere Yardan sana sâde cefâ
[^em kadem getirdin hırkası şallım Sen de bol bol od ver bana
Bozarmış hep yana yana
Er olanlar menziline irişir Kanlı kızıl başın şenin
Kan kanı görünce kaynar karışır
Seher vakti andelibler ötüşür Kalan her bucakta gezme
Sünbüllü reyhanlı ol gonca güllüm Rüzgârlardan hile sezme
Vara yoğa gönül çezme
(1) Heves Bine varmış yaşın senin
Türk Şairleri
Bor. 864

Al ay benzin bile solmuş Bilâhare Bayramı şeyhlerinden Şeyh Hasarı Kabâdâz'a


Boğazına zıkkım dolmuş intisab ederek tasavvuf meslekine salık olrr.uştur. Sarı
Döğe döğe göm gök olmuş Abdullah ta Cevhere's'mde onun (1049 — 1639) da Hal-
Kana kesmiş döşün senin vetiyeden ve Şemseddini Sivasî huIefasındBn Şeyh
Abdiilmecid't intisab ettiğini ve mânen Muhyeddini
— VllI -
Arabî tarafından terbiye edildiğini ka>dcdijor.
Hak Muhammed Ali Hayder i Kerrâr Bosnavî Abdullah, §eyhî'r\\n VakayiüIfrzElâ’da ies-
Ç ok şükür dest ile dâman bizimdir bit ettiğine göre 1052 (M. 1642) de, Bursalı Tahir'm
On sekiz bin âlem içre bir Cebbar bazı Melâmî menbalarından istifade ederek yazdığına
İllâ bu kaşları keman bizimdir göre 1046 (M. 1636) da hacca gitmiş, sonra Şam’a
uğrayarak Muhyeddini Arabî türbesi civarında bir m üd­
Aman mürvet meded Yaıadan Ganî
det ikamet etmiştir. ŞeyhVye göre flC53 — 1643) te
Ser kurban yoluna koymuşam canı
Konya’ya gitmiş ve hastalanarak (^1054 — 1644) te
Halîlullah İsmail’in burhânı
orada vefat etmiştir. Sadreddini Konevî civarında med-
Arafâta inen kurban bizimdir
fundur. Miistakimzade'mn «Ahvali melâmiyei Esyrami-
Ahsen-i takvimde yazımız yazar ye» de rivayet ettiğine nazaran «if' s â jy
Gönül seyâhatte cihânı gezer ibaresinin kabir taşına yazılmasını
Benii_mecnûn itti bir hüsni güzel vasiyet etmiştir.
Ana mürüvvetle aman bizimdir BursalI Tahir diyor ki (Osm.) •
«Arabistandaki seyâhatleri esnâsında mülâkî olduk­
Arzum kaldı erenlerin merdinde ları urafâ ve fuzulânın kâffesi ulüvv-i kâ’blarını tasdik ey­
Şehidlerin gazilerin virdinde ledikleri gibi tahrir buyurdukları âsâr ı muhakkikaneleıi
Âl-i îmran dört kitabın dördünde de erbâb ı ilm ü irfânın hırz ı cânıdır. Kendilerinden ahz i
Destigîrim sâhib zaman bizimdir ulûm ve maârif eden fuzalâ-yi irfânın başlıcaları şun­
lardır: Şeyh Garsüddîni Halîlî, Şeyh Muhammed Mirza
Gönül arzû eder dîdârı dârı
Essürûciyyüd -Dimişki yüs-sofî, Şeyh Muhammed Mek-
Kerbelâ bekçisi gül yüzli yârı
kiy-yül- Medenî, Şeyh Seyyid Muhammed ibn i Ebî
Nûr-i Necef İmam A li’den beri
Bekr-il-ukud.»
H ak’ka doğrı giden Kervan bizimdir
Filhakika Bosnavî Abdullah, Türk mutasavvıfları
Deli Boran derman ister A li’den arasında gerek iktidariyle, gerek teliflerinin ciddiyeti
Haşan Dede’m Hacı Bektaş Veli’den ve çokluğuyla temayüz etmiş bir şahsiyettir. Onun bil­
Dâmânım Hayder’de Kalûbelî’den hassa Fususülhikem adlı meşhur kitaba yaptığı değerli
Sürelim bu demi devran bizimdir şerh, büyük bir şöhret kazanmış, müteaddid yazmaları
vücude getirilmiş ve tabedilmiştir.
- IX -
Şeyhî «Vakayıülfuzalâ» da diyor k i :
Arzulayup seni görmeğe geldim «Merhûm-i merkum güldeste bend-i maârif ve ulûm
Yüzünde evvelki nüıun kalmamış mecmûa-i maârif ü avârif gencîne-i letâif ve zaıâif teş­
Ezel uğrun uğrun işmar eylerdin ne leb-i esrâr-ı ebrâr meşreb-i fenâdan hissedar idi»
Şimdi söylemeğe dilin kalmamış Bosnavî A bd ullah’ın eseilerini Bursalı Tehir şu su­
retle sıralamaktadır (Osm.
Böyle olduğunu bilsem gelmezdim j (I) „
Ö ğ üt versen ol öğütten almazdım VI (2)
Bahçen ma’mur deyi gelip girmezdim (6) • i;', t .J 'i. (5)
Senin yol olmadık yerin kalmamış J l,'j j (fi) '.i j..»* ’J U j (7)
-iij* (Q)
Boranim der geldim ise giderim
■Ji-j (13) .-cı-.ir 01^1 VlUj (12) ..u ." ,. ü J.-İ* j y ı- j (11)
Bâğıban değilim bağı niderim (15) .ö U ^ / (14) o jt f fiJL j
Varır bir fidana hizmet ederim tj Z'* ti iil-J
Dökülmüş yaprağın gülün kalmamış j J^VİJL-İI (18) .1 .-
C;- İ J - * (17)
B osnavî A b d u lla h (Mutasavvıf) — XVII nci asrın • f - ' - J .- J jr ' (20) (19
‘■!u ■(22) j y - j (21) j *•. V ''»j
meşhur âlim ve mutasavvıflarından Abdullah, Bosna’-
;İİİ J .ll_j (24) .c-LjUI'j (23) .(Türkçe) jjjrf'j'- i’ J ı t y
lıdır ve Bosnavî ünvaniyle iştihar etmiştir. îlk tahsilini
(26) ijy - jj- i' (25) j^-i) i-i-iVl
memleketinde yaptıktan sonra İstanbul’a gelmiş ve bu­ (29) .v.-IL (28) .wu.u. (27) jl; lii
rada da bir takım âlimlerden istifadeye çalışmıştır. ^ ^ ,-j-ı.ıı ^ , ; ı
Türk Şairleri
865 Bos.

j j-..-1 o '.r.iij- u . ^.v-- (31) Kemâl i cem’-i zâtinin zuhûruna rusül cem’i
JtV U j- i'- ':''(33) .^uCJi^'u. j ^ U iı,f j ilUj (32) Merâtibdir olan cem’ider bu cem’-i fürkani
AıL'VijL, j îıjVriJı^j (34) . - ' İ l •<-.> j î ' j lİ'* 'Sy j Kemâl-i cem’-i Zâtiye Muhammed mazhar-ı küldür
j f (36) ,j- :ı^A:_. j>.ı Jy j«_i j iJUj (35) Rüteb içre o sûretle zuhûr itmekdürür şâni
Vjlj <<' j (37) ji; 'o> ı>^ ' J Jî—i' j V Muhammed rûhı câmi’dir kelim ervâhını cem’â
j Jî-i' j ■ >;'- (38) i>f I ■•i'i ü' Usûlün mebdei kânı vücûdun aslı bünyâni
j;_ - i j ill- j (4 0 ) .I^jTj L li - j* W-ij> 3 j; - * ' j ■‘ -J (3 9 ) 1-1;' Bu sûret cem’i cem’inin makam 1 Kabekavseyn’in
(42) .v--"j Js'^loV. ü ^ ' r ’ J '•‘i ’ Rusül ezvâkı olubdur şurûtı dahi erkâni
J j'j )ıı.^i.ıı" ^ u ' (43) .^ı'.l'Joj,-ilıju j Kemâlât-ı rusül ile vucûdun eyle gel tekmil
(46) ...jUllj.^ jU j (45) .|.LîH>i.ii». j 5jUj (44) Ki tâ cem’ -i Muhhammed’den alasın feyzi Gufrân’i
J.İC jll.li (47) . . ^ U iU.Vıj:? ı j j;-i' j o->Jb'y-' Pes evvel Âdem ataya cemi’ esmâyı bilmekte
ı> V j':. j J^y (49) ,j-:iıjy j %!Uj (48) Veli oğul gibi sen vâris olgil ey ata cânı
|51) , j ^ V ' i j ı-> j * j jL iı;,.- (5 0 ) Pes andan sonra ger Ş/s’in olursan ilmine masdar
■ J-.İİÎJ--İ» li •;-. ı_;l:r (52) .z - > ^ - 'J i’ j Kıluben meyyite bi şek idersin nefs i lûhânî
j ^ n r (54) j- i..':jj- ,-T J..İ- j (53) Eğer deryâ-yi tenzihin olursan IV«/z-i sebbâhı
>sCJı,.;l:.r'(56) .--■'JI-, ..; ■;•; ..'V!'_ :'.^ U'VV‘:!"(55) oL..\aUViau îdemez ehl-i teşbihin zarar bil sana tûfânı
j.uJsU ij.Jl_\ :r (57) ,.,- _ J .> J .> ı.- ^ jU .t .v lj; . . . ; ^..I ‘i.*- j | .,:il Terevvuhta urûc itsen semâya nitekim İdrîs
(59) V:- -'.•j' J j ' j l ' .--jU- ( 58) J Olursun evc-i takdisin bu gün sen şems-i tâbâni
H alîl âsâ iderse pertev-i vahdet seni tehyim
İmâmetçün urulur başına bir tâc-ı nûrâni
Hak’a teslim olup ger sahk olursan nitekim İshâk
Tekarrübde sana zâhir olur esrâr-ı kurbâni
Bursalı Tahir.bu eserler arasında manzum Oülşen-i râz'i Aliyye rütbetine sen urûc it hemçün İsmail
da Bosnavî Abdullah’a isnad ediyor. Halbuki gerek Ki tâ Rab’bin huzûrunda bulasın izz-i Rıdvan’ı
kütübhane kâtaloklarındaki kayıdlar, gerek Müstakim Ç ü rûhiyyet makamında gözün görmez ola gayri
zade'nin «Tuhfei hatlâtin» deki tesbiti, bu mesnevînın Bulursın rebh-i Rahmânî nite ol Pır. i Ken’ânî
S an Abdullah'a aid olduğunu göstermektedir. Bu eser­ Çıkar ceyb i tabiatten azizim Yûsuf-i kalbi
Ki Mısr-ı âlem-i nûıun kul iken ola sultânı
ler haricinde Şeyhî “Vakayiülfuzalâ» da, ondan naklen
Eğer Hûd-\ nebi gibi suhûdun vahdet olursa
Mehtned Süreyya da «Sicil» de müellifin “Mesnevî-i Sırât-ı müstakim üzre görürsün cümle hayvanı
Mevlevi’den aşka müteallik 366 beyti intihâb ve Tüıkî Fütûhiyyet makamına eğer Sâlih gibi sen de
nazm ile şerh eyleyüp Ceztre-i Mesnevi tesmiye eyledi­ Himem heccânım sürsen geçersin cümle rükbânı
ğini kaydediyorlar. Sicil sahibi ayrıca onun Mesnevi Olur kalbin makamında Şuayb’m ilmine nâil
Amelde sâlikin olursa ger mikyâl ü mîzânı
şerhi olduğunu da söyliyor.
Eğer za’f-ı tabiiye rücû’ itsen nitekim Lût
Bosnavî’nin bir takım tasavvuf! şiirleri olduğu mu-
Olursun mazhar-ı kudret olursun ma’rifet kânı
hakkatır. Netekim Fusus şerhinin sonunda mutasavvıfa- Uzeyr âsâ olursun mazhar-ı ilm-i kader bi şek
ne bir manzumesi görülüyor. Bu şi’ıi aynen naklet­ İrâdetle eğer zevk eylesen sen mevt i ebedâni
mekle iktifa ediyorum ; Zuhûr iderse kalbinde Mesih’in sırr u enfâsı
Urûc idüp semâvâta geçersin çerh-i geyvânı
Nefes urdı hüviyetten yine enfâs-ı Rahm ârî Eğer kim hikmet i rahmet tulü’ iderse kalbinde
Maârif cevherin attı kenâıe hahr-i Sübhânî Müsehhar olur emrine şehâ mülk-i Süleymânî
Zihî deryâ-yi mutlak kim ana yok ka’r ile gayet Vücûdun hükmi ilminde olursan hemdem i Dâvüd
Zihî bahr-i hüvel Hak kim anın yok hadd ü pâyâni Hakayık tayrmın her dem gelür gûşuna elhânı
Anın mevci bihârından cemî’ a’yân alur feyzi Tabiat hûtı batnında bulursın Yûnus- \enfâs
Muhitinden kenâra ger temevvüc ide ummânı Bulursun zevk 1 vicdâni gide hem gamm-i zulmâni
Eğer kesret cihânından var ise vahdete meylin Dilersen hikmet-i gaybı gözetgil sabr-ı Eyyûb'\
Târikin vasfını dinle sana tibyân idem anı Ki sabr ile nice buldı gönül derdine dermânı
Çü feth itti şühüd içün hazâin kapusun Allah Celâliyyet makamına eğer Yahyâ gibi irsen
Yarattı âlemi evvel pes andan sonra insani Cemâlin tâbi hark ider özünde kayd-ı imkânı
Velî nev’-i beşerden enbiyâyı ıslıfâ itti Zekeryâ veş bulursan mâlikiyyet rütbetine yol
0 lardan her birine fazi ı hâsın kıldı erzânî Görürsün cenb-i kudrette dü kevnin mülküni fâni
Rusülden her biri feyzin alur rûh-i Muhammed’den Terevvuhta olursan ger enis-i hazret-i îiyâs
Veli esmâ muhalif iktizâ itti pes edyâni Sana miinis olur eşhâs-ı rûhâni vü cismâni
Velâyet hâtemi Anka-yi muğrib Şeyh i Ekbcr kim Cem âl.i vahdet i H ak’ta bulursan zevk-ı ihsânı
Hakikat meşrıkmin öldürür hurşîd i lahşâni Eğer hikmet şühûdunda bulasın zevk-ı Lokmânh
Getürmüştür Fusûs içre kilem ezvâkını cem’â Eğer sırr-ı imâmette olursan mahrem-i Harım
Ki ayn-ı cem’-i Ahmed’den oların aldı a’yânı Hilâfette cemi’-i halkın oldun revh i rayhânı
Anın rûhâni neş’inden kuvâ gibidürür anlar Gönül nûr-i teçellîde olur~müstağrak u fâni
Kuvâyı nitekim câm i’dürür bu neşy-i cismâni Kuvâ ağnâmının Mûsâ gibi olursa çobânı
Kuvânm her biri oldı kemâlin birine mazhar Eğer Hâlid gibi kalbin olursa gayrdan hâli
Kemâlâtın velîkin menşei ol cem’-i ferdânî Olursun melcei nâsın idersin halka ihsânı
Türk Şairleri
Bos. 866

Ç ü ferdiyyet makamında vücûdun idesin ifnâ Nazar kılmaz bular gayre dil ü cân ile ekvâne
Doğa rûh-i Mubammed'de^n sana bir snr-ı pinhânî Vücûd-i Hak’ta anların ne adı var ne hod sanı
Taayyün nakşı maiıv ola yoğ olup kalmaya aynı Kıyanlar baş ile câna kaparlar kûy-i maksûdı
Hüviyyetten tecellî ide hem ol cem’-i hakkanî Cenâb-ı vahdeti Hak’kın doluptur serle meydânı
Olursan mazhar-ı kâmil sıfât-ı cümle esmâya Tarîk-ı Hak’ta anlara bir âdemdir iki âlem
İrersin hazret-i cem’e k-anın o'maya fürkanı Feres sürse bu meydânın ol ile çünki fersânı
Olursan berzah-ı câmi’ iki cem’in arasında Olur keşf ü tecelliyle ulûmı bunların hâsıl
Birisi cem’-i Rabbânî birisi cem’-i abdânî Ukul. erbâbının irmez olara zann ü hasbânı
Bu cem’in mazhariyle ma’rifet emri olur kaim Kulûb ile mukabildir olar çün hazret-i ilme
Ki tevhidin akar andan fuyûz-ı ilm ü irfanı Şu sırrı keşf iderler k ola Hak’kın ana fermanı
Fusûs’un sürati oldı bu cem’in sûreti güyâ Rübûbiyyet cenâbmda mukîm olup ubûdette
K- anınçün halk idüptür Hak Taâlâ cümle ekvâni Anı izhâr iderler kim ola tevkî’-i Rabbânî
Akar deryâ-yi rahmetten birer deryâ olup her Fas Şu kim vahdet seı ayında şühûdun lezzetin aldı
Hakayıktan çıkar her dem anm lü’Iü vü meıcânı Değişmez müiket-i ekvâna ömründen o bir ânı
Anın feyzi biharından kulüb-i evliyâ sîrâb Olan kesret nikahından cemâl-i vahdete nâzır
Anın (azlı zülâli kandıruptuı kalb-i atşânı Göremez gözleri anın ne eşkâli ne elvânı
Sadef gibi içi sâfî gerektir bir dil-i kabil Tahayyürde olur anlar ukul irmez ana şâhâ
Yağa feyzi sehâbından çün anın ilmi bârârı Gerek ise seni sana ko buzulmâni zindânı
Hakayık ilmi her fassm oluptur nakş ile resmi Bu mahlûkun gözi âhır nice idrâk ider Hak’kı
Makam-ı cem’-i Zâtidir hem arın dahi Cn\ânı Celâli pertevi anın yakar çün vech-i hadsânı
Nüfûs ashâbınm fikri bu ilmi idemez idrâk O dergâhın ne fehm itsün ukul-i kasıra künhün
Ukul erbâbının irmez nazarla ana im’ânı Ki aklın hark ider perrin çün ol sebhât-ı Mennâni
Velî kalb i mücellâda tecelliyle olur hâsıl Hudâ kalb-i selîm ister ki ilmine ola masdar
Vürûd ider vesâitsiz gelicek keşf-i Rabbânî Cemâline olup mazhar geçe ekvân ü ezmânı
Gerektir bir dil-i kâmil ki sûretten ola mutlak Eğer vahdet şerâbından dilersen cânını sîrâb
Avâm ile havâsın irmedi bu ilme ezhânı Ebû Kdsım yedinden iç şerâb ı zevk-ı vicdânı
Hak’ın lûtfı sehâbından yağar her dem anın feyzi Ve ger vahdet cemâline olursan cân ile nâzır
Sadef gibi taallûktan berî olan gönül kani Muhammed mazharında bak sen ol vech-i dirahşânı
Urûc it âlem, i ulve bulasın kiimmelin hâlin Ki oldur mazhar-ı kül vech-i cem’-i zât u esmâya
Kıyâs itme ricâlin hâline sen hâl i nisvânı Cemâlinden salar pertev cihâna nûr-i Yezdânî
Şühûd u ma’rifetçün eyledi Allah seni îcâd Hayât-ı lemyezel bulan bu gün feyz-i Muhammed’den
Kılasın aynını rûşen göresin dilde ol cânı Ne Hızr ile enîs olur ne ister âb-ı hayvânı
Koyasın gayrı sevdâyı taleb eyleyesin anı Cemi’ i kümmel eşiğinde korlar cân ile başın
Ana rtiazhar olan dilden süresin nefs ü şeytânı Cenâbmda salâtîn-i rusül hem kodı pîşânî
Velî cümle halâyık kim revâbıttır olar H ak’ka Eğer vahdet diyârına olursan cân ile âzim
Ki halk üzre Hak’ın oldı olar hüccetle burhânı Eser koma vücûdundan gider dilden bu evsânı
Ülûhiyyet cenâbırda yaturken anların başı Bu yola azm iden sâlik nazar kılmaya hiç gayre
Atarsın anlara taşı idersin fisk u udvânı Gele tâ keşf-i hakkanî tuta ol ahd ü peymâni
Bu fânî âlemin nakşı idübdiir çün seni mağıûr Dilersen âlem-i ülvi terevvuhla urûc eyle
Ricâle nisbet eylersin cihanda küfr ü isyanı Anâsır merkezin terk it ko bu zulmâni erkânı
Şolar kim âlem i vahdette buldı Hak ile vuslat Urûc ister gönül sahrâ-yi gayb ü âlem-i ünse
Kimi zındîk u mülhiddir yanında kimi nasrânî Maârif ehline kurdı o sahrâda bu eyvânı
Şu dil kim Sıbgatullah rengi anı eyledi hemreng Hudâ’nın ilmi kenzinden çıkardı böyle bir cevher
îçüp kanın bilersin lâhm-ı mesmûmine dendânı Değildir lü’lü i bahıî veyâ lâ ’l-i Bedahşânî
Uyarsın nefs-i ağyâra düşersin ta’n-ı ahyâra Bu gün şehler kulağına küpe olmağa lâyıktır
Salarsın kendini nâra idüp bunlara bühtanı Dü kevne bey’iden anı bulur bey’inde hüsranı
Bu sû i zann ile kalbin nice bulur H ak’ı heyhat Eğer kim hakk(l) idersen fass-ı dilden mâsivâ nakşın
Bu göz ile senin cânın göremez vech-i cânânı Niçe yüz bin fusûs anda ura berk ide lem ani
Nice bulsun eser hubb-i Hudâ’dan ol dil-i mahtûm Yüri nefy-i vücûd eyle k-olas)n Hak ile bâkî
Adâvetle ihâta ide anı hazz-ı nefsânî^ Ebed vuslat serâyında gözün görmeye hicrânı
Ricâl-i kümmelin hâli du rm az lehv ile hâsıl Salât ile selâm ol mazhar-ı cem’iyyet-i Zâta
Değildir lehv-i nisvânî veyâhud lû’b-i sıbyânî Ki oldur mazhar-ı evvel hem oldur maksad-ı sânî
Hudâ’dan gayrı dünyâda idinmedi olar maksad Dahi ashâb u âline dahi ahbâb u etbâa
Heves itmediler ukbâda dahi hür u gılmâni Ki dîn ü ma’rifet emri bularla buldı itkanı
Hevâ-yi zülf ü hâl-i hür ile halvettedir söfî 0lardan Bû Bekir'dir burç ı sıdkın mihr-i rahşânı
Adâlet rüknünün dahi Ömer oldı nigehbânı
O miskinin kaçan mecmû’ ola hâl-i perîşâni
Resûlün sâhibi yârı dahi ilm ü hayâ kânı
Geçüp kesret nukuşundan diyâr-ı vahdete anlar Salâtınla müşerref kıl Hudâyâ rûh-i Osmânh
Beka milkinde üns ü kurb-i H ak’ta tuttı evtânı Selâmınla mükerrem kıl ebed Âl-i A bâ hakkı
Yanup nâr-ı mahabbette olurlar gayrdan hâlî Velâyet mazharı düldül süvâr ü Şâh-ı merdân’\
Bu derd ile niçe yıllar akar gözden ciğer kanı Haşan ile Hiiseyn ü Fâtınia ervâhına cem’â
Vücûd-i Hak’ta anların vücûd-i zâtı fânidir Doyur feyzinle Ehl-i beyt olan hem cümle pâkânı
Vücûdı yoktur anların heman vasf-ı heyûlânî ( iy x
Türk Şairleri
867 Bos.

Cemâlinle dahi şâd it cemî’ ervâh ı aktâbı Küntükenz’in hüccet ü bürhânıdır Bektaşılar
Visâlin âbına kandır Îlâhî kalb-i hâşânı Sırr-ı mi’rac mazhar-ı irfânıdır Bektaşılar

Bibliyografya: Şky. Ş., San Abdullah : Cevheıetülbidaye,


Beytiyle başlayan gazeli gibi Bektaşıları sena yollu ka­
Müstakimzade : Ahvali Melâmiyei Bayramiye, Tuhfei hattatın, Bos-
navi Abdullah : Fusus şerhi, Osm.
leme ahnmış parçaları da mevcuddur. Son asırda yazı­
lan Bektaşi cönklerinde Bosnavî’nin de bir hayli “ne­
B osnavi fBektaşı Şairi) — X IX uncu asrın nihaye­
fes» i kayıdlıdır. Bektaşi şairleri adlı eserden 3 manzu­
tinde veya son asrın ilk nısfında yaşadığını kuvvetle
mesini örnek olarak ahyorum:
tahmin edebildiğimiz Bosnavî’nin hayatı hakkında hiç
bir malûmata sahib değiliz. Onun Bosnavî mahlâsını - 1 _

kullanışı, Bosna muhitinde yetiştiğine bir delil olabilir.


Bay Vâhid Lûtfî’ye âid bir mecmuada şairin bir Mahabbet kapusun açayım diısen
“Âşıklar destanı„ nı mukayyed buluyoruz. Açanla açtıran A li’dir Ali
H ak ’kın cemâlini göreyim dirsen
Bahr-i hakikate garîk olanlar
Görenle gösteren A li’dir Ali
Bârî’ye hamd itmek hezar diniişler
Rûz ü şeb aşk ile refîk olanlar
Muhammed Mustafâ cihan serveri
Dâr-ı dünyâ hep zehr-i mâr dimişler
Mi’racda açıldı bu yolun sırrı

Nice kim âşıklar geldi cibâne


Kimseler bilmezdi A li’den gayrı
Lâzımîoldı getirelim zebâne Bilenle bildiren A li’dir Ali
Nihân olmaz bir şey ehl-i irfâne
Cühelaya olmaz âşkâr dimişler Derviş ol gel kardeş düşme inâde
Sâfi kıl gönlüni ol küllî sâde
Harf-ı hece ile eyleyelim yâd Benliği terk eyle eriş murâde
Rûhlarını Mevlâ ide dâim şâd Erenle erdiren A li’dir Ali
Cümlemizi Allah eyledi irşâd
Âşıkın gönlünde esrar dimişler Münkirin askeri Şam’a çekildi
Mü’min olanlara nâme yazıldı
Ecrî'âtn idelim ey yâr feth-i bâb
Kırkların ceminde şerbet ezildi
Usûlî'mn bağrı olmuştur kebâb
Ishakî aşk ile olmuştur bitâb Ezenle ezdiren A li’dir Ali
A h û ’ da olmuştur nâmdar dimişler
Muhammed A li’dir kırkların başı
Türâbrmn kelâmını beğendim Anları bilmeyen nic olur işi
Tamâmi demiştir aşktan usandım Bosnavî akıttı gözünden yaşı
Tâlbf nin sözlerinden ben yandım Akanla aktıran A li’dir Ali
TebrîzVdt îman ikrar dimişler
- II -
Celâlfye Celîl eyleye rahmet
Cevriyâ kendinden eyledi nefret Dervişim deyip te meydana geldin
Câ/nî'ye virmiştir Hudâ çok hikmet Varlığın terk idüp geçebildin mi
Cünûnî aşk ile ağlar dimişler Bu meydana geldin erkâna girdin

Âşıkları şükür zikir eyledik Bu erkânın sırrın seçebildin mi


Deryâ-yi aşka varup fikr eyledik
Hudâ’nın lûtfuna şükür eyledik
Hakikat ehlinin doğrudur yolı
Bosnavî de sâhib eş’âr dimişler Mahabbetin güli aşkın bülbüli

mısralarını ihtiva eden 34 bendli bu destanda divan ve Hulk-i Muhammed’dir meşıeb i Ali

sazşairlerinden 107 kadarının ismi, harf sırasiyle fakat Bu meşrebden şerbet içebildin mi

şairlerin hususiyetleri gösterilmeyerek her mısraın ba­ Pire hidmet idüp erkânın içün
şında zikr edilmiştir. Kenzî, Mahfî, Mahzun!, Seyranı Bir amel kazanup îmânın içün
gibi X IX uncu asrın son nısfında yetişen şairleri de Aşk ile çalışup öz canın içün
mevzubahs eden bu manzume tarihî bir kıymeti haiz Mahabbet hırkasın biçebildin mi
olarak gösterilemez. Şairin asıl ehemmiyetli eserleri,
Bektaşilik telâkkilerini ihtiva eden parçalarıdır. Bütün Varlıkla yoklukla pazar eyleyüp
muasırı şairler gibi aruz ve hece vezniyle yazdığı şiir­ Küfr ile îmânın hem yâr eyleyüp
lerde fazla terkib ve Arapça, Acemce kelime bulundu­ Kalbini arıtup îmâr eyleyüp
ran şairin, Şek ile gümandan kaçabildin mi
Tfirk Şairleri
Bud. 868
Bunda neler vardır bir nazar eyle Dostum kumaşın uydurmuş başile
Yahşi yaman sakın sen olma dile Ne aldır ol ne kırmızı ne kara
Nasihatin tutup Bosnavî dinle %
Ne zîbâ yaratmış Yaradan Ganî
Can gözüni bilmem açabildin mi
Sel oldı aktı gözlerimin kanı
- III _ Gel bana rahm eyle mürüvvet kânı
Ben söylerim ne ak söyler ne kara
Makam-ı vahdetten düştüm yabana
Peymâne yolların geçtim de geldim Budala'm der neylerim ben bu mâlı
Arifim esrân açmam nâdâna Sohbet ile bulmuşum ben kemâli
Ariflerin sırrın seçtim de geldim Mahbûb derler gösterme gül cemâli
Ne yağmura ne güneşe ne kara
Anâsır libâsın giydirdi ana
Melâik mânendi düştüm seyrâna - II -
Henüz âdem olup geldim cihâna
Muhammed A li’ye selâm gönderdi
Yedi kat gökleri aştım da geldim
Oturduğı postı pâk itsin didi
Mahabbet cemidir erenler demi Mi’racdan indikte yine söyledi
Erenler ceminde sürerler demi Yediği lokmayı hak itsin didi
Kırkların ceminde buldum Âdem’i
Çalış oturduğun meydanı arıt
Hâkipâye yüzüm sürdüm de geldim
Doğru sür yolum erkânı yürüt
Arif isen dinle ey kalbi selim Kimi tâlib olmuş kimisi mürit
Cânını mürşide idegör teslim Birin ötesine kat itsin didi
Gürûh-i nâcîye olunca nedîm
Ayrılman kırklardan düz ovası var
Cemâl-i hazreti gördüm de geldim
Anların üstümüzde duâsı var
Bosnavî'yim sözüm gitti özümden Kırk katar devede bir mayası var
Âşık olan çıkmaz kâmil sözünden Onı da ileri çek itsin didi
Bu ilmi okudum bâtın yüzünden
Kurbanlık koyum sürüden seçme
Bin yıllık namazı kıldım da geldim
Aç otur hâricin südüni içme
B u d a la (Kul, Bektaşi Şairi) — XVII nci asır Bek- Bozuk bir köprüye uğrayıp geçme
taşılarından olduğunu kuvvetle tahmin ettiğim Budala’- Bozuksa temeli yık itsin didi
nın “Kul Budala„ veya sadece «Budala» mahlâsıyle
yazdığı bazı manzumelere gene o asırda ve daha muah­ Kul Budala'm cehennemin ateşi
har zamanlarda yazılan bazı mecmualarda tesadüf edi­ Rehbere bağlıdır talibin başı
yoruz. Bu tarikat mensubu şairin münhasııan Bektaşîli­ Hîle ile yola gitse bir kişi
ği ve dinî mevzuları terennüm etmekle kalmayarak ta- Onı cehenneme tık itsin didi
mamiyle lirik mahiyette bir hayli şiir de kaleme aldığını - III -
görmekteyiz. Bektaşi Şairleri adlı eserle, Millet kütüp­
Hak nefesin inkâr eyleyen tâlib
hanesindeki bir mecmuadan {Mit. Alm. K. Mz. Mc. No.
İblistir bu cemden sürülsün gitsin
702) onun 5 manzumesini örnek olarak alıyorum :
H ak’kın dîvânında yüzi karadır
Esfeldir ol yerden sürülsün gitsin

Seherde uğradım ben bir güzele


Y oğ ise kalbinde mahabbet sevgi
Güzel dedim zülüflerin ne kara
Yıkıktır kalbinde A llah’ın evi
Korkarım ki elâ gözler göz ala
Özünden haberi olmayan divi
Gözleri sürmeli kaşlar ne kara
Salıver yabana yorulsun gitsin
îsmi çıkup âlemlerde öğüle
Yalınız kafeste sakla bir kuşı
Dudu kumru haber virmiştir güle
Kiminle söyleşir olmasa işi
Seher vakti davlunbazı döğüle
Günahın meydana koymayan kişi
Zülfü çevgân yanakları ne kara
Yüzüni eğsin de ayrılsın gitsin

Melek bizden çok seğirdin başile Canını cellâda teslim itmeyen


İki gözüm doldı kanlı yaşile Rehberin gittiği yola gitmeyen
Türk Şairleri
869 Bud.

Mürşidin buyurduğum tutmayan B u h âri (Divan şairi) — Ekseriyetle XVI ncı, kıs­
Çürüktür yuları kırılsın gitsin men de XVII nci asır şairlerinin eserlerini ihtiva eden
bir mecmuada (Tpk. Rv. K. Mc. N. 1969) Buhârî nam ı­
Bııdala’ m _kudret elindedir elim na bir murabba kayıdhdır. Tezkireleıde adına rastla­
H ak’ka ayân oldı bütün ahvâlim madığım bu şairin bu manzumesini naklediyorum;
Biz olalım mazlûm olanlar zâlim
— Murabba —
Ali dîvânından sürülsün gitsin
Aşk-ı yâr ile olup şeydâ gönül
- IV -
Eylemezsin kimseden pervâ gönül
Ey gaziler ben bir fikir eyledim Nideyin uslanmadın asla gönül
Dağlarm dumanı ne güzel uymuş A gönül şeydâ gönül rüsvâ gönül
Şükür olsun Yaradan’ın yedine
Gâh âşıksın gehî mestânesin
Müminlere îman ne güzel uymuş
Gâh âkilsin gehî dîvânesin
Şükür olsun Yaradan’ın işine Çâre yoktur kim sana usianesin
Dâim şikâr olur dağlar başına A gönül şeydâ gönül rüsvâ gönül
Getürmüş gezdirir bir buçuk yaşına*?»
Ali de Selman’a ne güzel uymuş Şevk ile âlemlere doldun yine
Tek dururken bilmezem noldunyine
0 kimdir eliyle kazıyor kabir Var ise sen aşka tuş oldun yine
Şu münkir kulların yolunda değil A gönül şeydâ gönül rüsvâ gönül
Davud peygambere inmiştir Zebur
Yusuf’a da Ken’an ne güzel uymuş Yile virdin bu hevâda varımız
Yire çaldın neng ü nâm ü ârımız
Firavınlar kasd eyledi Mûsâ’ya Âleme keşf eyledin esrârımız
Mu’cizâtı elindeki asâya A gönül şeydâ gönül rüsvâ gönül
01 İncil îsâ’ya Tevrat Mûsâ’ya
Kur’an Muhammed’e ne güzel uymuş Eyledin bizi melâmet illere
Hirmen-i nâmûsı saçtın yillere
Budala’m serimi bürüdi duman
Oluben dîvâne düştün dillere
Yarın âhırette lâzımdır îman
A gönül şeydâ gönül rüsvâ gönül
Mü’minlere îman münkire güman
Şeytana cehennem ne güzel uymuş Aşk-ı yâre bizi mihmân eyledin
İşimiz efgan ü nâlân eyledin
- V -
Hâlimiz dillerde destan eyledin
Bülbül oldum gül dalında şakırım A gönül şeydâ gönül rüsvâ gönül
Gül dalında biten gül neme yetmez
Süleyman’ım kuş dilinden okurum Aşk sâzını ele aldın giru
Bana ta’lîm olan dil neme yetmez Âleme âvâzeler saldın giru
Şîşe-i sabrı yere çaldın giru
Aşk kitâbın açtım okur yazarım
A gönül şeydâ gönül rüsvâ gönül
H ak’ka doğru açılmıştır nazarım
Neme gerek dağı taşı gezerim Nice ey dil bu hevâ ile heves
Şol pîrime giden yol neme yetmez Şimdiden giru utan vakt oldı bes
Gel BuhârVyı esirge bir nefes
Derviş oldum pir eteğin tutarım
A gönül şeydâ gönül rüsvâ gönül
Hak’ka doğru çekilmiştir katarım
Baykuş gibi garib garib öterim B û k â î (Mutasavvıf^ — XVI ncı ve XV II nci asır
Issız vîrânede çöl neme yetmez mutasavvıflarının İlâhîlerini ihtiva eden bir mecmuada
Bükâî mahlâslı bir manzumeye tesadüf ediliyor
Şu dünyânın olacağı malûmdur
Alm. K. Mz. Mc. No: 546). Şiiri aynen naklediyorum:
Bu ilmin aslına iren âlimdir
Az yaşa çok yaşa som ölümdür
Serîr-i Lîmaallah’dır bu gönül didiğin dergâh
Eski hırka ile şal neme yetmez
Tavâf-ı K â’be’ye sa’y iden anı yoklasun her gâh
Budala’m sırrına kimseler irmez Eğer bin yıl dolansam dergeh-i dildâre yol bulmam
Tevekkül mal altın eteğin komaz Bu vâdîde bana ger Hızr.ı tevfîk olmasa hemrâh
Kişi kısmetinden ziyâde yemez Cihan âteşlere yanmak değil eczâsın eyler kül
Bana kısmet olan mal neme yetmez Dehânımdan bulursa âh-ı âlem sûz-i aşkın râh
Türk Sairleri
Bül. B7Ö

Sen ey zâhid rümûz-i sırr-ı eşyâdan ne anlarsın yetişen şairleri mevzubahsetmiştir. Fakat tezkirede onun
Her ednâ zerreden bir feyz alurmış ârif-i âgâiı vefat etmiş olduğuna dair bir kayıd görülmiyor. Ahmed
Kiminin kasdı dünyâdır kiminin kasdı ukbâdır Bâdî ise Riyazi beldei Ecûrne'de şairin 1030 (M, 1620)da
Biikâı aın murâdı iki âlemde heman Allah öldüğünü tevsik etmektedir.

B ülbülî ("Divan şairi^ — XVI ncı asır şairlerinden Bâdî Ahmed, Bülendî hakkında şu malûmatı da
Bülbülî hakkında Ârij Hikmet şu malûmatı kaydediyor: veriyor :

«Bülbül ; İslâmbul’da Mahmud Paşa-yi velî câmi’i «Bülendî : Tarîk-ı Gülşenî fukarâsından Derviş İbra­
civârında kâin Mengenehâne pîşgâhında olan Güzelce him efendi’dir. Vilâdeti Anadolu’da ise de neşv ü

Mahmud Paşa çeşmesine müntehab olan târîhi bulmuş­ nemâsı Edirne olmuştur. Bir zaman dânişmend olduk­

tur. Ahvâl-i sâiresine tesâdüf olunamadı. Fakat Mecelle-i tan sonra Edirne kurbinde Timurtaş karyesi câmi’-i
Müstakimzâde'de şâir-i Rûmî deyu yazılmıştır. şerifine hatîb olup orada mütemekkin olduğu halde
1030 (M. 1620) tarihinde hânesini bir gece harâmîler
Ç ünki devletle cülûs eyledi Sultan Ahmed basup kendisini mecrûh itmekle bir kaç gün mürûrunda
Mihr-i adli bu cihan milketine saldı zıyâ müteessiren vefât eyledi. Bu beyit vefatına târihtir :
O şeh-i bahr ü berin devleti hengâmında
Hem ittim çâr mülhak hem dua idüp didim târîh
Kıldı bir bendesi bu çeşmeyi ecr ile binâ
f.\
L. iJaı
Kimdürür deyu suâl eyler isen ol kulum
- 1030 -
Pâdişâhın .... Mahmud Paşa
Reh-i zulm içre düşüp hâk-i gama kılmış iken Evvel Kûtehî tahallûs ider imiş. Eğerçi kaddi kûtâh
Destgîr oldı ana Hızr veş ol zıll-i Hudâ idi. Ammâ tab’ı bülend pür ma’nfet hoş sohbet hande
Hâkten kaldırup ... ki anı kıldı çerâğ rü lâtîfegû idi. Mîr Hüseyn’in Muammeyat’ın şerh eyle­
Hak içün ol dahi nezr itti ide çeşme binâ miş idi. Gazelliyâtı bî nazîr rubaiyyâtı dilpezîıdir. Mu-
Yaptı bu çeşmeyi ahdine durup ol server ammâda dahi nâmdâr ve sâhib iştihârdır. Bu ebyât
Nûş idenler suyum pâdişehe ide duâ âsâr-ı şi’riyyesinden nümünedir :
Bülbülî gördi çü itmâmını didi târîh
— Rubaî —

_ 1014 - Hayfâ ki sevüp Bülendiyâ o şâhı


Arturdı dil i belâkeş âh ü vâhı
Çeşmenin ta’mîri 19 safer 1172 (M. 1758). » Târîk-i şeb anlama yaşım tuğyânı
XVI ncı asır şiirlerini ihtiva eden bir mecmuada Söndürdi çıkup semâya şem’-i mâhı
{Tpk. Rv. K. Mc. No. 1912) Bülbülî namına bir kaç şiir
— Müfredât —
kayıdhdır. Bu şairin bir gazelini örnek olarak alıyorum :
Bak benim mir’ât-ı ruhsârım safâsına dime
Sabrım libâsını yine sad pâre eyledin
Söyledirsin şimdi ben tûtî makali dilberâ
Tîr-i gamınla bağrımı pür yâre eyledin
Saldın dilünıe zülf-i perişan hayâlini
Teng oldı o denlu gözüme g-iryeden âlem
Kûy-i huzurdan beni âvâre eyledin
Mihr i ruhini görmeğe kalmadı mecâlim
Ben çâre bulmak isler idim haste gönlüme
Derdinle sen beni dahi bîçâre eyledin
Bir andelîb-i gûlşen i irfân iken felek
Dil hücresinde yakalı şem’-i hayâlini
Katte bizi d? zümre i zâgana giderek
Pervâne gönlümün hevesin nâre eyledin
Ey gül hevâne düşeli ben Bülbülî Seyl-i eşgim dem olur âlemi garkab eyler
Yerimi hâr ü mesnedimi hâre eyledin
Bâd-i âhım gün olur kevn ü mekânı sarsar»
Âvif Hikmefın kaydettiği tarih ile bu mecmuadaki
Asım’ın kaydettiği beyti ihtiva eden rubaiyi bir
şiirlerin aynı şaire aid olduğu tahmin olunabilir.
mecmuada «Derviş Bülendî» başlığıyla şu yolda kayıdlı
Bibliyografya: Arf., Mc.
buluyoruz (M it. Alm. K. Mz. Mc. No. 5'ı9) ;
B ûlendi (Çelebi) — XVII nci asır şairlerinden Bü- Kâşâne-i şâh-ı dehre mihmân olmam
lendî hakkında tezkirelerde hiç bir malûmat kayıdh Mahlûk mürüvvetiyle şâdân olmam
değildir. Yalnız Âsim zeylinde şu kayıd görüliyor ; Üftâde-i ka’r-ı çâh-ı Bâbil olsam
«Bülendî Çelebi : Bu beyt-i meşhûr mecmuasından Minnetkeş-i rîsmân-ı- nâdân olmam

intihâb olundu : Bibliyografya : Asm.,Mc. Bâdî Ahmed: Riyazi beldei Edirne.


Üftâde-i ka’r-ı çâh-ı Bâbil olsam
B ürhan f^Bedahşanlı) — XIX uncu asır şairlerinden
Minnetkeş-i rlsınân-ı nâdân olmam»
Burhan hakkında A rif Hikmet şunları kaydediyor:
Âsim, (1030 — 1620) den f"1086— 1675J tarihine kadar «Bürhan: Bedahhşiy-yül-asıldır. Yiğirmi senesinden
Türk Şairleri
8^1 Bur.

mukaddem Âstâas-i aliyye’ye gelüp ve anda bir mikdâr — II -


ikametten sonra Mısır cânibine azîmet ve anda tevattun
.î .<.ıL 'JL'
itmiş ve otuzdan mııkkaddem anda vefât eylemiştir.
aJ Jj j
Sâdâttan olmağın Hâce Bürhan dirler idi.„
-I*’ öft
Bibliyografya’. Arf. ♦i »f -j w—
B d rh an (İlyas Çelebi) XIV üncü asır Mevlevîlerin-
den Bürhaneddin Ilyas Çelebi, Mevlâna neslinden Ce-
j J-»
lâleddın Ergun’vnı oğludur. Kütahya Mevlevi dergâhına »3 ı>^ L‘ — Ijl. .(jC
şeyh olmuştu. Sdub D id e’n\n “Sîfînei Mevleviye„ de
zikrettiğine göre, «Cemî’-i ulûm-i akliye ve keşfiyede» «-• » V J /, • ■ •îjj

husûsiyle «îlmi ta’bimde asrının yegânesi idi. «Lisanül-


.16't j'
gayb», “Tercemanüssır„, «Şeyh-i ledün» gibi ünvanlarla
^ -J:* ö^j-.
tavsif ediliyordu. Bir çok müridi vardı. Muahhar devirler­
•J
de de şöhreti devam etti. Meşhur Sultanı Divanî hak­
Bu şiirleri tezkiresine nakleden Esrar Dede ise ay­
kında şöyle bir kıt’a vücude getirmişti :
rıca onun iki Farsça kıt’asını yazıyor.
Lisân-ül-gayb idi yekser vücûdı
Naklettiğimiz Türkçe gazeli XIV üncü asn m ahsulü
Nola Bürhân-ı dîn olsa nişânı
Olup feryâd res nezdîk u dûra olarak göstermeğe imkân yoktur. Lisandaki hususiyete
Dimişler nâmına îiyâs-ı sânî göre bu manzumenin nihayet XVII nci asırda yazıldığı­
nı iddia etmek mümkündür. Binaenaleyh bu şi’ri başka
Bürhaneddin îlyas Çelebi 797 (M.1394^ de vefat etti,
birinin vücude getirdiğini ve Bürhan Çelebi’ye isnad
ju tabiri vefatı yılını gösterir. Daha haya­
edildiğini kabul edebiliriz.
tında iken postnişinliği kendisine terk ettiği Zeyned-
Aynı gazeli Qıbb de Osmanlı edebiyatı tarihine almıştır.
din Çelebi ise şu tarihi kaleme almıştır:
Bibliyografya: Skb,, Esr.
Hazret-i Bürhân-ı dîn-i dilpenâh
B ü rh a n (Kadı) — Kadı Bürhan’a bak .
. Azm-i dâr-ül-kurb-i ulyâ eyledi
B ü rh a n (Müftîzade Mehmed) — XVIII inci asrın
Sir o up câtn-ı hıyât-ı âleme
son nısfında yetişen şairlerden Bürhan hakkında Şefkat
Terk-i ayş-i bezm-i dünyâ eyledi
tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
Derdmendân-ı reh-i ecdâdınm
“Bürhan: Mehmed efendi’dir. M üderrisini kirâmdan-
Eşg-ı çeşmin seyl ü deryâ eyledi
dır. Miiftîzâdelikle arîf bir zât-ı şeriftir.
Bülbülân-ı giilşenin feryâddan
— i —
Hecr ile mersiyye gûyâ eyledi
Cânmı cânâna idüp rûnümâ
Hayâli âşıkın bûs i leb i gülfâoıdır fem dir
Zâd-ı râhm hoş müheyya eyledi Harîsân-ı visâle dâimâ evhamdır hemdir
iU i bendeye İzârın hat siyehfâm ittiğin gûş itmeyim yâre
Zâhirâ temhîd-i ihya eyledi O kal ü kîl bir şûrefgen-i peygamdır gamdir
Lîk târîh-i vefât olup dirîğ| Helâk eyler idüp uşşâkına zehr-i sitem işrâb
Mejhedin mir’ât-ı rü’yâ eyledi
Hele ağyâr gerçi sûretâ ecsâmdır semdir
Lisân-ı aşk bâzân ı melâmet pişegân üzre
Sakıb Dede sefinesinde Bürhaneddin’in biri Türkçe,
O kim gamden mübeırâ gussadan nâkâmdır kemdir
diğeri Farsça iki gazeli kayıdlıdır. Bunları aynen nak­
Nigâh-ı merhamet kıl kendi bendendir senin Bürhan
lediyorum :
Dime ey şehriyâr-ı nâz o bir bednâmdır nemdir
— II -
Âyîne-i cânân olalı cân-ı hazinim Hayâlinde kocan cânâneyi nakd-i recâlarla
Pertsvfigen-i ş;ş cihet-i rûy-i zeminim
Alur gûyâ metâ’-i dilberi bâd i hevâlaıla
Oermiyyet-i hâl ile olup pür dem ü devran
Cefâsın âşıka mahsûs ider ol bî vefâ ancak
Hem cilve-i çerh-i felek ü arş-ı berînim
Sad güne mutalsam dahi olsa der-i matlab Hele ağyâr olurlar müşterek mihr ü vefalarla
Samsâm-ı teveccühle ana feth-i mübinim Nice dil bağlasun erbâb-ı dil âlâyiş-ı kevne
Ma’mûre i tînî sanur ancak gören amma Müzeyyen anların ervâhı rûhânî kabâlarla
Vîrâne-i genc-i güher-i millet ü dînim Tehî mağzın da âhır cilvegerdir nuhbe i fikri
Aynımda iyandır o ki âlemde nihandır
Dili pürdür suâl oldukta ferhunde likalarla
Ser tâ be-kadem dâire-i ayn-ı yakînim
Saçılan cür’a veş pâyine ahbâbın tehî kalmaz
Hodbîn olamaz mahrem-i râz-ı dil-i zârım
Mânend-i ney- i nefha setâperde nişinim Dolar câm-ı ümidi âkıbet dest-i duâlarla
Şartıyla beyân eyledi da’vâsını Burhan Olur Nâşid Beğ'i tanzîr ile meftûn dil Bürhan
Dirse nola hayr-ül-halef-i cedd'i güzînim Görenler şâhid^i mazmûnunı hüsn-i edâlarla»
Türk $air)eri
Bür, 872

Şairin adını “ Burhan Mehmed Reşid„ oiaıak kayde­ 1205 (M. 1790j yılı arasında kaleme alınmıştır. Bazı
den Silâhdarzade, tezkiresinde fazla olarak Şefkat'm Farsça manzumeler de yazmış olan Bürhan, Çağatay
iki beytini naklettiği şu gazelini de dercediyor: lehçesiyle de bir şiir vücuda getirmiştir. Divanında şöy­
Bezm-i yaslında niçe nakl-i firâvan tatdım le bir kayda rastlıyoıuz:

Yâd-i lâ’linle şehâ câm-ı diıahşan tatdım «Yenişehr-i Fenâr’a azmimizde esnâ-yi râhta Meğri

Çü sadef bâz dehen kim niam-ı hânına dil didikleri mahalden hareket ve eğri meğri yollardan mü-
rür ve Ülûfeciler ta’bîr olunan karyede bir kasr-ı âlîye
Cerb-i şîrîni ile katre i nîsan tatdım
nüzül ve dîvârına bu k ıt’a nüvişte bûd :
Ben o hâl-i ruhi sevdasına düştüm çü sipenü
Yenişehr-i Fenâr’a azm idicek
Gülsitân içre bu şeb âteş-i süzan tatdım
Çektik esnJi-i rehte hayli cefâ
Kanımı içmiş iken gamze-i hûn âşâmın Dolanup eğri meğri yollardan
Nigeh-i düzdün elinden niçe dem kan tatdım Eyledik doğrusu bu yerde safâ»
Cerb-i şîrînini geh gâhi itâb âlûdun Bürhan’ın üç manzumesini örnek olarak alıyoıum:
Hân-ı elvân-ı firâvânını Burhan tatdım
- I - .

S/«7’de şu kayıd vardır:


— Mevlâna vasfında m
«Burhan Mehmed efendi Müftizâde; Müderris olup
Pâdişâh-ı taht-ı iıfandır cenâb-ı Mevle\î
evâhir-i sultan Mahmud H âni’ye yetişti. Şair idi „
Mihr-i âlem zıll-i Sübhan’dır cenâb-ı Mevlevî
Bürhan’ın yazma bir divanı bugün Topkapu sarayı
Şems i tâbân ı hakîkat âftâb-ı ma’rifet
kütüphanesindedir (Tpk. Hz, K. No. 918),
Çerh-i dilde nûr-i îmandır cenâb-ı Mevlevî
1205 (M. 1790) te yazıldığı anlaşılan Divanın baş ta ­
Hak bu rûhâniyyetinden evliyâlar müstefîd
rafında şaire aid şu kayıdlara da tesadüf olunuyor:
Menba’-ı feyz-i firâvandır cerâb ı Mevlevî
«Nâzım-ı dîvân ı fasâhat ünvan gül'i âl-i Nebevî
Tâif-i dergâhı eyler Hacc-i ekber şübhesiz
Hazret-i Seyyid Bürhan Istanbul’ludur. Ve altmışlı rüt­
K â’be-tül uşşâk-ı devrandır cenâb ı Mevlevî
besinde müderrisîn i kirâmdan olup vâlid-i mâcid i âlî-
Himmeti eyler berî cân ü cihandan âdemi
şanları bâ pâye kazâ-yi îslambul’dan munfasıl olan nih-
Fehm olunmaz sırr ı Sübhan’dır cenâb-ı Mevlevî
rîr-i devran ve üstâd-ı fuzalâ-yi cihan fazi u kemâli rüt-
Devlet i aşkıyle uşşâkı olurlar kâmbîn
be-i ictihâda resîde olmuş vahîd-i asr ferîd i dehr Müf-
Sâhib-i tevcîh-i ihsandır cenâb-ı Mevlevî
tîzade Hâce efendi hazretleridir ki mahdüm-i mûmâileyh
îşte Biirhân'\ dahi vasfına mazhar eyledi
ol fâzıl-ı yegâneden hîn-i sabâvetlerinde tertîb üzre mu-
Muzhir-i lûtf-i firâvandır cenâb-ı Mevlevî
kaddemât ve neshi görmüş Mezün ve mücâz olup fenn-i
— II -
Fârisînin dahi buhûr u evzâniyle tahsîlini cüstücû olup
— Oazel —
Süleyman N eşet efendi hazretlerinin halka-i tedrîsinde
O nahi i işve bir serv-i serefrâz oldı gittikçe
olmuş.//â/iz, Sâib ve Şevket ve şâir Fârisî müdevvenâtı
İrişti âsümâna şöhre endâz oldı gittikçe
görüp Mesnevî okumuş.Onu da Neş’et’ten okumuş.Fenn-i
Görünce gül gibi câm-ı niyâzı dest-i âşıkta
Fârisîde dahi izin almış. Hâlâ Kasım Paşa Mevlevîhâ-
0 şîrin lehçe mest-i bâde-i nâz oldı gittikçe
nesi şeyhi Çelebi Esseyyid Mehmed efendi’den ahz-i
Tebessün âşinâ oldukça her bir lâ’l-i canbahşı
inâbet etmekle tarîk-ı tecrîdi kendülere şiâr itmişlerdir...
Şüküfte gonca-i gülzâr-ı i’câz oldı gittikçe
«Henüz sinn-i saâdetleri otuz üçe bâliğ olup tekmîl-i
Şikâr eyler heman bir cünbiş-i müjgân-ı sertîzi
çille-i erbaîn itmeden bu mertebe kesb-i kemâl ve
Hevâlandı nigâh-ı çeşmi şehbâz oldı gittikçe
beyn-el emsâl hüner ve maârif ile ma’rûf ve dervîş ni-
01 âyîne ruhi pîş-i der endîşe idüp Bürhan
hâd ve pâk i’tikadlık ile mevsüf olmaları hakka ki
Zebanı tüti-i şüh-i suhan sâz oldı gittikçe
eser-i duâ-yi peder-i âlî güherleridir. Ve elsine-i selâse
— 111 -
üzere şiir güylukta dahi nâdire-i devran ve cevdet i
tabîat ile mümtâz-ı akrandırlar. Lâkin bu âne kadar Ko semt-i firkati hicretle bir diyâra çekil
leyi ü nehâr tevaggulleri kesb-i envâ’-ı maârif ile imrâr Kenâr-ı vuslata azm it diyâr-ı yâra çekil
eylediğinden henüz bu fende fikirleri netîce bulmayup Akup su gibi revân ol yanınca her süya
vedîa-i cevher-i zâtları olan ist’dâd-ı Hudâdâd ile gün­ O serv kadd ile gel semt-i cûybâra çekil
den güne hilâl-i kuvvet-i tabîatleri mâh i tâbân olma­ Hat âver olsa da gülzâr-ı hüsni terk itme
dadır...» Bahâr mevsimidir seyr-i lâlezâra çekil
Bürhan divanında 1088 beyit vardır. Bunlar 3 nait, O kebk-i işveyi dest-i niyâz ile sayd it
Mevlâna vasfında 3 medhiye, Seiim İlle sunulmuş 3 ka­ Fezâ-yi küyine ey bâz-i dil şikâra çekil
side, 14 tarih, llham i mahlâsiyle şiirler yazan Selim III. Kazâ-yi kesreti terk it cihanda Bürhan gel
in bir gazeline tahmis, 3 şarkı, 108 gazel, 18 kıt’a, Fezâ-yi vahdete azm eyle kühsâra çekil
19 müfredden ibarettir. Tarihler, 1195 (M. 1780) yılı ile Bibliyografya : Ş^k., Sih., Sel. Bürhan divanı.
Türk Şairleri
873 Bür.

B ârh a n S a d ık — 1328—1912 de Tarsus’ta doğdu. Kurun, Ulus, Uyanış, Resimli Perşembe, Yeni hayat,
S ıbık mahkeme reislerinden Tarsus’lu Bay Sadık’ın öündüz. Varlık, Holinıt, İstanbul Magazin., gibi gazete
oğludur. İlk tahsilini Adana’nın «Zaferi millî» mekte­ ve mecmualarda da manzum ve mensur yazıları intişar
binde bitirdi. Resmî tahsili orta derecede olan Bürhan eden Bûrhm Sadık’ın henüz neşredilmeyen bazı kitap-
Sadık, müktesebatını şahsî tetkiklerine borçludur. lan da vardır. Bunları sırasıyle gösteriyorum;
Bugün Matbuat umum müdürlüğünde memur bulunan
şair, kendi hayatına âid yazdığı satırlarda bilhasa şun­
ları söyliyor {Behçet Yazar : Edebiyatçılarımız ve Türk
edebiyatı S. 93) :

“İlk mektepteki tahrir vazifelerimi benim hazırladı


ğıma hocalarım bir türlü inanmıyorlardı. Adana lisesi,
nin ilk devresinin birinci sınıfında yazı yazmak heve­
sine delice tutuldum; Romanların hastası olmuştum,
âdeta bir tesir dünyası içinde yaşıyordum; Tahıir vazi­
felerim İstanbul’da Çiçek mecmuasında intişar tdiyoıcu.
Bu mecmuada ilk çıkan yazım “Handan„ isimli bir şiir­
dir. İkinci sınıfta A dana’da münteşir Yeni Adana gaze­
tesinde “Hoppa kız„ isimli ilk büyük hikâyem intişar
sahasına çıktı. Bu hikâyemi makalelerim, küçük hikâ­
yelerim, nesirlerim takib ettiği gibi “Kızıl gece„ isimli
romanım da tefrika edildi. Orta kısmın son sınıfında
hem. gazeteci, hem de talebe idim. Muhitim dahilinde
isyankârdım, isyanlarım yazı yazmak saı’amı mütema­
diyen harekete getiriyordu. Mektep idaresi yazı yaz­
mamı yasak ediyordu. Onları dinleyemiyordum. Binne-
tice mektepten ayrıldım. Artık talebeliğim kalmamıştı.
Tahsili orta derecede bir gazeteciydim. Senelerce Yeni
Bürhan Sadık
/4û?fl/zû:’nın, yine Adana’da münteşir hâlen Mersin meb’u-
su ve Ankara Halkevi başkanı Ferid Celâl’in Türk sözü 1 — Örtüleri kaldırıyorum (^Bu kitap, şairin ır.ecmu-
gazetesinin yazı işlerini idare ettim. Bunlardan başka alarda, gazetelerde neşrettiği nesirleriyle, her.i'z inlişar
O ür ses gazetesinin — A dana’da— yazı işleri müdürlü­ etmeyen nesirlerini ihtiva etmektedir.).
ğünü yaptım. Bu gazetecilik devresi içinde Adana’da 2 — Aşk u? Havariler ('Roman^.
İsmail H abib’in Çukurovada Memleket mecmuasına şiir­
3 — Apollon'un ağacı (Şairin manzumeleıini ihtiva
ler, İstanbul’da Hareket gazetesine nesirler yazıyordum.
etmektedir.).
Akşam gazetesi A dana’daki nesirlerimden parçalar ala­
Bürhan Sadık’ın bazı şiirlerini öınek olarak a lıjc rıır;
rak edebî tenkidlerde bulunuyor, takdirlerini esirge­
miyordu (Bilâhare Akşam gazetesinin uzun müddet
Adana muhabirliğini yaptım.). Mahallî gazetelerden bazı
sebeblerle ayrılmak mecburiyetinde kaldım. 933 te A da­ — Apollon’un ağacı —

na vilâyeti mektubî kalemi başkâtipliğine tayin edildim. tlâh resimlerine,


Bir ay sonra bu vazifeden istifa suretiyle çekildim. Benziyen güzel defne:
934 te Yalazd'y\ Akşam matbaasında bastırarak intişar Yüzündeki yaşlar ne ;
sahasına çıkardım. 935 te İstanbul’a gittim, muhterem Apollon’un ağacı?
üstadım şair Salih Zeki Aktay ile tanıştım. İstanbul
Kalbi kabuklanarak;
mecmualarının bir kısmında nesir ve şiirlerimin intişar
Saçları olmuş yaprak;
sahasına çıkması için kıymetli tevassut ve delâletlerde
Dalları ateşten bak;
bulundular. Bana hakikî san’atin kapısını, — ebedî san’-
Bu nasıl darağacı?
atkârlara hâs büyük bir tevazu içinde— o gösterdi.
Onun harikalı telkinatıyla mucizeli dehlizlerden geçtim. İlâh mahbeslerinden;
Üstadım Salih Zeki Aktay’ın yazı aşkıma eşsiz, aydın­ Her ses sordu derinden ;
lık, kaynıyan bir şuur indirdiğini burada, bir ibadette O k sensin, ağrı neden.
bulunur gibi, kaydetmeliyim. Bu, benim ebedî şükran Neden bu kadar acı?
borcumdur.„ Apollon*un ağacından
56
Türk Şairleri
Bür. 874

Masallarda gibi, uzağım yerden..


- II — Kadınlar ebedî, hayat kitabsız;
Ölüler gibi, hür ve ıztırabsız;
— Karabük —
Geçtim şarkılarla al bahçelerden
Avrupa taş üstünde, bir çöl gibi uyuyurdu;
7-8-936
Devriler bir çark gibi, dönüyor, dönüyordu;
Demir ilâhlaşırken Türk’ün esâtîrinde.. _ V —
Demir bir ruh gibiydi; ilk Türk’ün eserinde;
Tanrıları bu asrın vardı türkülerinde. — Ruhların bayrağı —

Tarih örsten çıkıyor, tunç insanlaşıyordu; Bir günahkâr gibi akşam


Aprupa taş üstünde, Türk tunçta yaşıyordu. Solmaktadır, sanki gönlüm;
Sularda kanayan ölüm.
Bu demirden dini biz, o zamanlar kurmuştuk;
Akşamı ömrümde yaksam.
Demirden kanatlarla ilk uçan bahtlı kuştuk..
Devirler bir çark gibi tersine dönüyordu; Sevdiğim gözümde yara..
Avrupa taş üstünde artık uyumuyordu. Gözüm renkleri siliyor;
Bir gün iianadımızdan asırlar vurdu bizi. Benden bir şey eksiliyor
Tezgâhlar nerde kaldı, uzaklaştı mı güneş? Alev alev uzaklara.
Asırlarca aradık, asırlarca o ateş;
Yollarda akşam olunca;
Bir sevgili hasret gibi, yandı da içimizde..
Aşk, ruhların bayrağına.
Güneşi çelik diye seyrederdik denizde..
Ve hasret ölüm ağına
Bir gün de başımızdan asırlar vurdu bizi.
Dönüyor hayat boyunca.
Bir el güneşten iksîr, ateşten can yarattı; 9 - 5 - 937
Kanatlar yaptı kuşa, rûhuna îman kattı:
- VI -
« — Şimdi de Karabük’e işte dedi, hasretin;
Havada, denizlerde, karadaki cür’etin; — Kırmızı menekşeler —
Esâtîrim canlandı, işte kemiğin, etin!»
Menekşeler, kırmızı menekşeler;
Kalbindeki ilâhı, demirde de gördü Türk;
Rüyalarım solacak, başım yanık,
Bu gün de Karabük’e doğmaktadır Atatürk.
O sızıdır içimde, bir uyanık
— III - Ateş gibi, bu sızı menekşeler.
JO . 5 - 931
— İçyüz’ün aynaları -
- VII —
Ölüm yakın, yol yarı;
Dikildi ine ine; — Son menzil —

Korkum karşımda yine: Ruhum yükseliyor son menziline.


İçyüzün aynaları. Bir mavi âlemden mevsim alarak;
Dökülen rûhumdur, ki yaprak yaprak;
Başımı bulamadım;
Bir canlanmış aşka, âyin yaparak;
Gözlerim ellerinde.
Rûhum yükseliyor, son menziline.
Ellerim yok yerinde;
Saçımı yolamadım. Şimdi biz, hilkatin ilk günlerine.
Gidenler gibiyiz, ne bir zamânın,
Seslerim geri döndü Esâretindeyiz, ne de bir “ân„ ın
Kapılara varmadan. Beşer hissindeyiz, ölmez mekânın
Tâliim sararmadan İçindeyiz, uçan bir kalb yerine.
Kapılar taşa döndü. 1-3-938

- IV _ B ü rh a n (Seyyid Bürhaneddin BelhîJ — Son asır şa­


irlerinden Seyyid Mehmed Bürhaneddin, maruf âlim ve
— Masallarda gibi —
mutasavvıflardan Seyyid Süleyman Hüseynî’nin dördüncü
Tanrılar uykuda, mâbedler ıslak. oğludur. 1265 ('M. 1849) te Belh’in Kunduz şehrinde
Islak göz yaşından. Her şey mukaddes, doğdu.
Çıplak geldi bana, tanrılaştı ses. Bürhaneddin’in neseb silsilesi, Türkistan’da hüküm­
Taşlar yandı, yüzüm gözsüz gibi ak, darlık eden Ablak Hân hafidi Bürhaneddin Kılıç Hân’a
l'ürk Şaierlri
875 Bür.

varır. Peygfambere müntehi olan bu şecereyi, şa­ rında dâimâ bir nezâhet görülürdü. Başına dâimâ sar­
irin ağabeysi Abdiilkadir BelhVdtn bahsederken tesbit dığı ve iki tarafından saçlarını uzunca ve müselsel bırak­
ettiğim cihetle burada tekrarına lüzum görmiyorum tığı yeşil imâme ve kırmızı fes ve mevsime göre teleb-
{Türk Şairleri C. /, S. 229 a bakınız.). büs ettiği cübbe ile kürk kendisine pek yakışır ve
Bürhaneddin'in teıcümeihâlini Bay İbnülemin Mah-
mud Kemal şu yolda kaydediyor {Stş.) :
«Bürhaneddin efendi pederinden tahsîl-i ilm etti.
Türk, Çağatay, Fürs edebiyâtıyla sEnelerce meşgul
oldu. Bu üç lisanda söylediği eş’âr, üç dîvan teşkîl ede­
bilecek m ikdaidadır. Bin kadar Türkî ve Fâtisî rubai
tanzîm etti. Bir rubaide
Nâtım lâkabı tab’-l sııhandânıma mahsûs
Nâmık sıfatı kilik-i dür efşânıma mahsûs

diyor. Hatt-ı ta’lîkı Bursalı Abdülkadir Nesib efendi’den


temeşşuk ederek 1290 da icâzet aldı. Bir me’mûriyette
istihdâm olunmadı. Hükümetçe pederine tahsis olunan
maaş, onun vefâtından sonra kendine intikal ederek
bununla mümkin mertebe taayyüş etti. Bu maâşın inkı-
tâıyle hayli müddet esbâb-ı maişetten mahıüm oldu.
Bilâhare bazı erbâb-ı dâniş tarafından tanzim olanan
mazbata üzerine müstehikkin-i ilniiyye kısmından 650
kuruş maaş tahsis kılındı. Seyyid Mehmed Musa efendi,
Şehid Ali Paşa kütüphanesi memuru Süleyman Celâiüd-
din Bey (1), Ahmed İsa Bey namlarında üç oğlu vardır.
• t
1348 şevvalinin üçüncü gecesi [4 Mart 1930] Heybe-
liada’da vefat etti. Ada kabristanına defnolundu. Mer-
hüm edîb, terbiyeli, halim, dilnevâz bir şâir-i mâhir idi.
Bürhan Beliıî ve oğulları \
Fakr-ı hâliyle berâber ahvâl ve akvâlinde eser-i necâbet Mehmed Musa (Büyüğü), Celâl Kılıç, İsa Kılıç
gösterirdi.»
meşy ü reftârında zâten mevcüd olan meâl-i vekarı bir
Dr. Abdullah Cevdet «İçtihat» mecmuasının 296 nu­
kat daha artırırdı. Kendisi A rab i’nin ve hele derece-i
maralı ve 1 Mayıs 1930 tarihli nüshasında diyor ki :
kemâlde Fârisi, Türki ve Çağatayi’nin âşinâsı olduğu
«Hazret-i Seyyid Bürhaneddin-i Belhi Heğbeliada’da
için, bu son üç lisanda zaıif ve melih, beliğ ve fasih
vefat etti. Kadîm Şark terbiye ve tahsilinde emsâli kal­
şiirler yazar ve yazdıklarına güzel bir tasavvuf çaşnisi
mamış kibâr, necib bir ârif ve şâir, onun vefâtiyla ga-
verirdi. Alelhusüs, merhümun ezberden şiir okumakta
i T oldu. Faziletli dostumuz Hüseyin Daniş Bey, merhum
ve edibâne tarz-ı hitâbette öyle bir edâ-yi telkinkârîsi
hakkında nefis ve fakat uzun olduğu ve sahifelerimiz vardı ki ben bunun bir mislir.e daha hiç bir şâirde te­
kısa bulunduğu için şimdilik deıc edemediğimiz bir teb- sadüf etmedim...»
cilnâme gönderdi. Şahsi muârefemiz olan bu kudsî zâ­ '< Ben daha Debislân-ı îraniyan’a devam eder bir
tın Çağatay Türkçesiyle lâtif şiirleri vaidır. Ve Ali Şir çocuk iken Seyyid i müşarünileyh beni başımdan okşar
Nevaî’nin muâdili idi. Muhterem âilesinin elemlerine ve nevâziş ederdi. Somaları Seyyid merhumu İran’ın
iştirâk etmekteyiz.» kibâr-ı süferâsından merhum Mirza Muhsin H ân’ın yalı­
Hüseyin Daniş'ın mevzu bahs edilen makalesinde sında ve şâir süferâ zamanında da İran sefârethâne-
bilhassa şu cümlelere tesadüf ediyoruz: sinde sadr-ı kabülde çok görmüş idim. Bundan otuz
«Bürhaneddin-i Belhî’yi bidâyet i şebâbımdan beri beş sene evvel merhum Seyyid-i Belh’in refâkat ve de­
tanırdım. Ve zevk.ı selim sâhibi bir zât-ı kâmil-üs- lâleti ile şarkın ma’rüf hükemâsından ve siyâsiyyûnun-
-sıfât olduğunu dâima mahâfil-i ekâbiide gördüğü hür­ dan merhum Şeyh Cenıâleddin-i E jq a n î hazretlerinin
met ve izzetten anlardım. Meşrebi sâf ve sohbeti lâtif İstanbul’da Nişantaşı’nda kâin konağına giderek o zât-ı
ve tabiatı nâzik olduğu için dâimâ ehl-i dil ve erbâb-ı âlikadr ile şerefyâb olmuş idim. Seyyid merhum fıtra-
edebce muhterem ve dil âgâhân-ı zaman nezdinde mu- ten hâiz olduğu tab’-ı çâlâk ve kalb i derıâki sâikasıyla
âşereti muğtenem idi. Bu pirzâde-i âzâde meslek i der­ nerde görse ve bulsa dâimâ hüsnün ezelî âşinâsı oldu­
vişanesi iktizâsınca küçüklükten almış olduğu terbiye­ ğu için, üstâdı olan merhum şeyh Cemâleddin’in dâiırâ
nin mahsûlü olarak siretinde bir ciyâdet ve şekl ü tav- beliğ, mukni’, garrâ ve dilârâ makalât ı hakimânesinin
(1) Bay Celâleddin, bugün Ayasofya kütüphanesi direktörüdür. meczübu ve müşârünileyhin enfâs-ı tayyibes’nin meclûbu
Türk Şairleri
Bür. 876

idi. Ve bunda 1 dolayı idi ki Ş îy h ’in ifâiâtm m bir âşık-ı olarak yalnız zât-ı siyâdetinizi gördüm demiştir. Ve gü­
dîvânesi ve onun mahfel i m inîv^erinin şeydâ bir per- zellerden güzel olan hatt-ı nefîsi için de
vânesiydi. Rivâyete nîzaren Biirhaneddin-i Belhî’nin,
Hatt.n veriyor İmâd a hayret
Camâleddin-i Efg-anî’ye olan bu fart-ı mahabbeti pede­
rindin m î^m ^tur. M; h î n n p 3 der-i büzrüg^vârı 1288 mısra’-ı bercestesini îrâd etmiştir. Ve san’at ı inşâda
olan mehâretini takdîren : Babur Şâh’ın münşisi gibi
yazıyorsun demiştir ve beyinlerinde şu müşaâre de vu­
V ku’ bulmuştur :

Bürhan ı Bellıî :

Cemâl i E fganî:

Seyyid Cemaleddin, müddet-i ömründe yâr-ı vefâdâr


olarak üç zâtı intihâb eylemiştir. Bunlardan ikisi Ebû
Türâb Ârif-i Efganî, Abdullah Nedînı-i Mısrî
evvel vefât etmişler, sonuncusu olan Seyyid-i Belh hak­
kında da : Yanımda oturan bu pîrzâdenin cenab-ı Hak
acısmı bana göstermesin demiş ve gözleri yaşlanmıştır.
Ve maraz-ı mevtinde çenesinde zuhûr eden kanserden
muztarib olduğu için söz söyleyemediğinden zâde-i iab’ı
c , olan şu beyti yazarak Seyyid-i Belh’e vermiştir :

i* i /
Seyyid merhum, fuzalâ-yi nücebâ-yi İran’dan Hacı
Şeyhiirreis Ebülkasen Mirzâ-yi Kaçan merhumun da
muâşiri ve sevgilisi idi. Şeyhürreis Hindistan’da ve Tah-
Jran’da bulunduğu zaman aralarında belîgane ve dostâne
Biirkıtı BelhVnln. elyazısı mekâtîb taâtî edilmiştir. Hâcı merhum şu şi’ıi Seyyid
tarihinde şeyh Cemâleddin’in Darülfünun müdîri Hoca merhum hakkında söyler :
Tahsin efendi ile beraber kendisini ziyaret ettiği zaman fy.
onun daha genç bir yaşta iken iktisâb eylediği kesret-i ■
' y ti
ilm ü irfânının hayrâm ve «Seyyid Cemaleddin kâ’oında Bundan otuz yedi sene akdem Şeyhürreis İstanbul’da
bir âlim görmedim» deye senâhânı olmuştur. Ve Cemâ- iken Seyyid i Belh ile musâfaha hâlinde resimlerini çı­
Isddin’e hitâben: Ben ihtiyarladım siz ise gençsiniz o ğ­ karmışlar' idi. O esnâda fotoğrafhanede irticâlen şu
lum Bürhaneddin’ı size şâgird ediyorum, demiş. O da kıt’ayı inşâd eylemiştir :
aler-re’si vel-ayn cevâbıyla mukabelede bulunmuştur.
jUy l, i,
Gerek bu münâsebet-i kadîme ve gerek şerâfet ü siyâ-
det cinsiyyeti hasebiyle Şsyh Seyyid Cemaleddin mer­
j' ■S1J-. <—

hum da o büyük âlim babanın bu büyük şair oğluna


her keşten ziyade ihtiram ederdi. Ve onu meclisinde
dâimâ sağ tarafına alırdı. Ve hiç bir kimseyi ona ta­
kaddüm ettirmezdi. Bunlardan başka Şeyh Cemaleddin Seyyid merhum, bu fotoğraftan bir danesini bende­
Sayyid-i Belh’ın ne derecelerde bir yâr-ı vefâdâr oldu­ nize de ihsan etmiş idi. Şiirde Hayret tahallûs eden
ğunu da tecrübe eylemiş idi. Meselâ dâr-ül-ulûm olan Şeyhürreîs’e de şümûlü olmak üzere şu beyit resmin
ikametgâhını asker ile kuşattıkları sırada cümle ziyâret- altında yazılı idi :
çileri ayaklarını çekmişlerdi. Seyyid-i Belh bunlara
Tasvirine bak ey dil Hayret ile Bürhân’m
ehemmiyet vermeyerek üstadını ziyâretine kemâ fis-sâ-
Vech-i hasen-i yârın mir’âtı mıdır bilmeni
bık sık sık giderdi. Ve bazı vakit geceleri de kalarak
saatlerce musahabede bulunurdu. Şeyh Cemaleddin, yâr-ı Bürhân-ül-Hüseynî’nin îmâd üI-Hasenî’ye nazîr ola­
vefâdâr ve refîk-ı şefîkı olan Seyyid-i Belh’e hitaben : cak derecelerde ta’lik hatt-ı nefisinin celisini ve hafisini
Çok şair gördüm , fakat zarîf görm edim . Şâir-i zarîf yazmakta da mahareti vardı. Ve kendi eş’ârından be*
Türk Şairleri
877 Bür.

yendiklerini kendi güzel yazısıyla mu’terâ bir taızda Oldukça bûsian gül ü nerkisle diisitan
yazup ahibbâsına hasbetenliilâh ihdâ etmek merhumun Ey döstan gelin edelim azm-i bûstan
semîhâne bir âdeti idi. Hulâsa-i kelâm, merhûm-i müşâ- Bidukca nevbahâr ile emvât-ı sebze can
rünileyh, fezâil ü mekâıim-i ahlâkıyesinden maâdâ hem Bülbül okur menâkıb-ı Şâh-ı velâyet’i
şâir hem münşî hem hoşnüvisliği zâtında cem’etmiş
Kanûn i aşk birle kuruldı bisât-ı gül
fasîh-ül-lisân bir vücûd-i rEdir-ül-n:e\cûd ve Türkiye’de
Verdi neşât. ı tâze dile inbisât ı gül
ise misli mefkud idi. Seyyid merlium, pek gene iken,
Huzzâr olunca mest-i müdâm-ı neşât-ı gül
edîb-i nihıîr Namık Kemal Bey merhum onun isti’dâd-ı
Bülbül okur menâkıb-ı Şâh ı velâyet’i
Hudâdâdını takdîr ederek teşvik zımnında kendi diva­
nından intihab ettiği gazellerine yaptırdığı nazirelerden Dilcûy cûyiar dahi bu cağda çağlar
birinin şu maktamda : Eyler kenâr ı cûyu müzeyyen ayağlar
Rehgüzârında müheyyâ kıldı Burhan kabrini Sâkî vü ayş ü nûş ile doldukça bağlar
Sâyelensün tâ ki serv-i kametinden medfenim Bülbül okur menâkıb ı Şâh ı velâyet’i

dediği gibi mahall-i mezkûr kabristanında kendi zevk-ı Uydu hevâ yi tıyb ı çemenle hevâ-yi ney
şâirîsine uygun bir medfene yatırılmıştır. •»■j Uşşâkın erdi dadına şûr i sadâ-yi ney
Şairin oğlu Bay Celâl’den aldığım 8 manzumeyi Hâletfezâ olunca simâ’-ı nevâ-yi ney ^
naklediyorum: Bülbül okur menâkıb-ı Şâh ı velâyet’i

Bâğın görünce hâlet-i serv-i çemânını


- I _
Gülgonca hande etmeğe açmış dehânını
— IVlurabba — Karşusuna alup çemenin nevresânını
— Nevıûziye —
Bülbül okur menâkıb.ı Şâh ı velâyet’i
Nevıûz ile Hudâ’nın iner hâke ıahn:eti
Dergâh ı pîr-i aşka mürîd-i reşîd olup
Artar yerin nebât-ı benât ile ziyneti
Evrâd-ı dilküşâlar ile müstefîd olup
Ferş eyleyüp çemende bisât-ı mahabbeti
Şâm ü seher mukarin-i feyz-i cedîd olup
Bülbül okur menâkıb -1 Şâh-ı veiâyet’i
Bülbül okur menâkıb-ı Şâh-ı velâyt’i
Çıktı serîre husrev i H âiûn menzilet O lgıl hevâ-yi dilkeş-i gülşenle serfirâz
Ferş oldı yerle gök yüzüne bast-ı saltanat Bürhan gibi hadîs i tevellâyı oku yaz
Zâhir olunca gün gibi âsâr-ı ma’dilet Dâvûdi sesle fasl-ı gül içre ey ehl-i râz
Bülbül okur menâkıb.ı Şâh-ı velâyet’i Bülbül okur menâkıb-ı Şâh-ı velâyet’i

S ûıî hilâfeti ile birleşti ma’nevî _ II -


Oldı bu gamserâ-yi kühen tehniyet evi
Şâh-ı diraht-ı gülde be-gülbang-i Pehlevî — Fuzulî'nin gazelini tahmis —

Bülbül okur menâkıb ı Şâh-ı velâyet’i


Derdin çeküp lebin gibi Lokmân’e yetmişem
Esbâb-ı tehniyetle cihan buldı reng ü bû Y â Hızr gibi çeşme-i hayvâne yetmişem
Oldı arûs i bâğ sabâdan küşâde rû Cânâ harîm-i vaslına merdâne yetmişem
Tebıîk ma’rızında terennümle sû-be-sû «Canlar virüp senin gibi cânâne yetmişem»
Bülbül okur menâkıb -1 Şâh-ı velâyet’i «Rahm eyle kim yetince sana câne yetmişem»

Geldi tarabla âlemin îd-i müceddedi Kâşâne-i dilimde gamın olalı mukîm
Geydi çemen cevanları raht-ı zümürredi Giryan gözümden akmadadır eşg misl-i sîm
Cilve edirce nûr-i cem âli Muhcn: n-.tdî Yoktur marîz-i hecrine lâ’lin gibi hakîm
Bülbül okur menâkıb-ı Şâh-ı velâyet’i «Şükrâne-i visâline can virdiğim bu kim»
«Çok derd çekmişem ki bu dermâne yetmişem»
İcrâ-yi resm-i îde sabâ şevk-ı tâm ile
Sahn-ı çemende saflan kurmuş nizâm ile Şeyda dilim ki gün gibi bî tâb ü teb değil
Misl-i hatib minbere çıkmış makam ile Sâyenişin de sâlik-i râh-ı taleb değil
Bülbül okur menâkıb-ı Şâh-ı velâyet’i Ben gibi kimse dîde ter ü huşg leb değil
«Hâlim diyüp murâdıma irsem aceb değil»
Uymuş imâm-ı aşka edüp arz-ı ittibâ’
«Bir bendeyim ki dergeh-i sultâne yetmişem»
Her âferîde vecd ile eyler bu gün simâ’
Gel eyle gûş-i hûş ile ârifsen istimâ’ Bir merd-i rehrevim ki gam-ı dehrden bezüp
Bülbül okur menâkı-ı Şâh-ı veiâyet’i Düştüm yolma âşkı yükiyle teni ezüp
Türk Şairleri
Bur. 878

Geldim derine hirmen-i in’âmmı sezüp Hecr-i ruh-i nigâr ile âteş kesilmişim
«Mûr-i muhakkarım ki serâsîme çok gezüp» Gûyâ ki âteş içre yaşar bir semenderim
«Nâgâlı bâıgâh-ı Süleymân’e yetmişem» Düştüm diyâr-ı gurbete zâdım da nakd. i can
Eşg i revân çeşm-i belâ tûşe rehberim
Bir kumrıyım ki serv i sehî kaddi me’menim
Gönlüm ki bezmgâh ı gam-ı aşk olalı
Olmuş ki tavk-ı aşkı dahi zîb-i g-eıdenım
Ney gibi dâğ-ı sinem ile şu’legüsterim
Rûyi gülümdürür vatanım kûyıdır benim
Her nevbahâr cûş u huıûşı füzûn olur
«Bir bülbülüm ki gülşen olubdur neşîmenim»
Ceyhün-i hun mudur acabâ dîde i terim
«Yâ tûtiyem ki bir şekeristâne yetmişem»
Nola çerâğım olsa kara gicelerde âh
Yazsun kalemle levhe Utârid sevâdımı Ben kim esîr-i zülf i siyehkâr-ı dilberim
Hem zühre raks idüp okusun tab’ zâdımı Meftünudur Arabla Acem bikr i fikrimin
Ehl-i suhan kıyâmete dek ansun adımı Cevzâ mı tâliimde Utârid mi ahterim
«Devr-i felek müyesser idübdür murâdımı» Şîr i füıûğ-ı şi’r ile meşhûr-i âlemim
«Gûyâ ki tâlib i g-üherim kâne yetmişem» Şems i ziyâfeşan mı şu tab’-ı münevverim
Meslekdaşım ki Nâsır-ı Husiev midir nedir
Rûşen yüzünden olalı gönlüm ile gözüm
Ben Hayder Eş’arî değilim lâkin eş’arım
Barhân-ı bînevâ gibi olmuş güher sözüm
Mu’ciznümâ asâ-yi Kelim şimdi yoksa da
Sen gibi şemse zerre veş iletmişem özüm
Vardır elimde kilk-i- terim gibi ejderim
«Miskin Fuzuli'y^m ki sana tutmuşam yüzüm»
Sahhârlar kelâmımı i’câza hami eder
f(Yâ bir kemine katre ki ummâne yetmişem»
Btirlıan gibi Mesîh demim rûhperverim
m k-1915

- 111 -
_ V —
—Ali Şir Nevâî’ye nazire—
Gözlerim merdümleri girdâb ı gam içindedir
Bir gül-i nevresteni âvâre gönğIüm yad itar(l)
Derdkeşlerdir ki hep emvâc-ı yem içindedir
Derd ila her tün ü gün bülbül gibi feryâd itar
Sîretim Yûsuf gibi arz-ı cemâl etmektedir
Sarığ altun dik yüzümde &k gümüş dik göz yaşım
Sûretim zindân ı hicran ü elem içindedir
G örüb ol bed mihr âyim kim mene bîdâd itar
Bak ne hoş Dâvûdi elhân ile gönlüm bülübüli
Kan kılup bağnm nı buğzımdm asmakga tınâb
Kûy-i yâr âsâ gülistân ı İrem içindedir
Ol kara zülfün kılur katil göztn cellâd itar
Câm-ı canbahşım benim lâ’l-i leb-i cânânedir
Ey gönül gam meni viran kıldı deb bolma melûl
Sanma ey bîderd ayşım[^ bezm-i Cem içindedir
Gam birun vîrân itüb sonra seni âbâd itar
Tab’ımın şemsi felek gibi tulü’ etti bütün
Sâlik-i fakr u fenâ işbu mahabbet yolıda
Subh-i ferruh makdem-i ferhunde dem içindedir
Göz yaşın yoldaş itüp nakd-i i'evânınğ zâd itar
Kalibim ma’rûz ise âzârına dehrin ne gam
Âşık-ı âteş nefes toprakga gözdin su töküb
Kalb-i derrâkim maânî veş niam içindedir
Hirmen-i p in d ârın ı, âhı bila berbâd itar
Hânikahın gûşesin etmiş idim evvel makam
Kal ilâ bolmadılar sâhib kemâl ü ehl-i hâl
Şimdi de halvetgehim dâr-üs-sanem içindedir
Gerçi ehl-i medrese dâ’vâ yi isli’dâd itar Sâde levhan tanımazlarsa beni ma’zûrdur
Işk bir üstâd-ı kâmildür ki feyzi âm irür
Hep nişân ü nâmım erbâb-ı kalem içindedir
Barça nâkıslarnı kim kâmil kılur üstâd itar Her leîm-i hâricî duymaz nevâ-yi hâsımı
Deyr pîrîdür ki elhak mürşid-i lûşen zamîr Hep sadâ vü sıytım ashâb-ı kerem içindedir
Barça yiğitlarnı câm-ı zer bila irşâd itar Gerçi bir merd i fakîrim zikr ı hayrım haşra dek
Ey hoşâ ol rind kim bir câm-ı mâlâmâl ila Şîr-i merdân ı reh-i Edhem şiyem içindedir
Dîn ila dünyâ gamidin kim özin âzâd itar Aşk ile râz-ı nigân yazdı çok Bürhân-ı Belh
Ey Utârid şi’r-ı şa’râ pertevimni bezm ara O da eş’âıı gibi kenz-ül-hikem içindedir
Barça rindân ı Mesîhâ dem ki istişhâd itar
Öyle bir garrâ gazelni şevk ila tanzîr itüp - VI -
Bînevâ Burhan Nevâî’nin ki rûhun şâd itar
Neş’eyâb-ı bezm-i aşkım câma etmem serfüiû
1 3 U - İ9 2 5
Devr-i lâ’linde mey. i gülfâma etmem serfürû
- IV - Mürg-i lâhût âşiyânım bu ulüvv-i tab’ ile
Bir bülbülüm ki aşk odudur verd-i ahmerim Dâneye kılmam tenezzül dâma etmem serfürû
Yanmış şirâr. ı âhım ile bâl ü şehperim Zâhid-i halvet nişindir tâlib-i tûbâ vü hûr
(1) İder Ben ki bir böyle hayâl-i hâma etmem seıfürû
Türk Şairleri
879 Bür.

Bende-i fermânınım ey şâh-ı hûban aşk ile - J" Oi^ j'r-?J-


Ab-ı rû dökmem yere hükkâma etmem serfürû -v'-’_ .VİJ
Eyledi vâreste aşkm dîn û dünyâdan beni a'jb jUÎ fV~) Jj ^ jUç
Senden özge şûh-i dil ârâma etmem serfürû
y.-, ' m-
Zülf-i müşgîn ü siyâhın aşk u sevdâsıyla ben
Mâhrûyân-ı Dimışk-ı Şâm’a etmem serfürû -liy ,j.' J“ Jj-' JÇ
Sâye i mihr-i ruhinde meıd-i sâhib meslekim y ■
>- > —
---L f .■
S -. ,. ..^ j j
Gerdiş.i eyyâm-ı nâfercâma etmem serfürû
.'-L J 3 ------- j : L" jU -
Ben ki mest-i lâ’l i sâkî olmuşum Burhan g-ibi
r y'^ »•- j'.''*
Cür’a-ı câm-ı safâ encâma etmem serfürû
-■._.i.j .» Jîj lijl' Jİ ^--J» li-j
.'Ll^j i l . _-'.y=
_ Vll -

— F arsça G azel — jli r'U:.!: C-J 4»- jLıî

J -y- J-! «İLİ*.*


O ji jy ” J j- - - J I-/,<•-■?;■ -'^=r

-J-' 'r‘i 'r^'j' jJv-''.


U--* j j j J f j ,J,^
>Jr' * V
jU j ^
...>.- i', . j_î >; I.,-* 4~
4 ' j L j ki

V J j ^ j-'t
J ‘•t'r ü ' j- i •X
j'-»*- v'».-. ■JJ'"
» ,.0 >' jAt ıf.—,> . ■-’j'. y j o'
j',t »f.'' 'ıf.'î ıjl .-I. Cı 4f" /jU
. '- ■ İ J ^ J o W - i

J _5 Jj
-^C Jj3
J U osîj UJûj jj._3 jfV;

ıi'*A •-‘-. -' -*-"


^ J
yİ-■ , 'j^r 1»-“'
-.■ V
j'.* j*- vJ^ ^ ^5' ■«V' ı/>^
ji.C.._. Jİ ıJ);, JU .
1.^ Jİİ> J -il-
13^/2-1923
JİJ-Î Alf JAİâiî ^ ^ J*
B ürh ânî (Sazşairi) — Son asır Sazşairlerinden
1,^ ûLo p'j j ^ j. Ia_» Bürhâni, Sinop’ludur. Bektaşi tarikatine mensup olan
şair, dinî ve lâdinî mevzularda manzumeler yazan
- VIII -
tanınmış bir âşıktır. Bay Şakir Ülkütaşır’ın onun hakkında
— Sadi’nin gazelini tahmis bir makale yazdığını da görüyoruz {M illî mecmua).
Bürhânî’nin 3 koşmasını örnek olarak alıyorum :
r.‘-^ c_l ^iy‘
C -r-^. *J j ' - I -
^jiii ;.ı ^Jl>. ^9^^ y ir oây
— Koşma —
r-'?*’ ci-V ** J-
îrişince kula H ak’tan hidâyet
•‘-V / -^j-j Taksîminde ne bay olur ne gedâ
j y j'.** - İdrâk ittin sana oldı inâyet
^* V J> [, 4 I»' i J î J w»-' <1
Sen de eyleme Hak’kı dilden cüdâ
•j-*-' ^ ^ r‘T dj'
JjJİ ‘Ü-_ >- j»' Îrciî savtm gûş ittiğin zaman
Nazar eylersin zamân içre zaman
^ -, f
'J ı>-*^î ''. L>jj j* j' Nasîb itsün o demde minel-îman
• ;j _,* Aİl, O-İj • Merhamet mürüvvet sâhibi Hudâ
j- j y ,i
- » 'j.. j' JU j! JU . J L »
01muşam£ben gulâm Şâh-ı merdân’a
w-*byf^ j\
> Jj* ol-—ias- Lâ’net okuruz her dâim Mervan’a
■ .■
■'.•■0 '-îw‘ J’ ü>* Çün yardım itti erenler Bürhân'a.
...1 .X.i J»L , ^\
c İrişti mağfiret bâbından sadâ
Türk Şairleri
Bür, 880

— II - — III —

Hâlime rahm eyle nâzenin dildâr îsmi var cismi lâmekân Âleme
Arttı firakınla efganım benim Geçti Lâmekânla devrânım benim
Bu aşkın âteşi çünki bende var Velekad Kerremnâ benî Âdeme
Gerçi teskin olmaz sûzânım benim Tâ klû’dan illâ ikrârım benim

Vuslat-ı dîdârı kılarken ârzû Mâye-i asl-ı Îlâhî sende var


Hele Hak müyesser kıldı rû-be-rû Hizmetinde kusûr idüp gezme var
Zahm-ı hicrânınla ey kemân ebrû Gûşuna olan pendi tutgıl her bâr
Demâdem artmakta nâlânım benim İdrâk idene bu esrarım benim
(iûşa meng-ûş iden ârif-i dânâ Çün hâlî olmaz erenler meydânı
Hakikat remzini eyledi peydâ Kendidir bulan can gene cânânı
Hâtıra g^eldikçe Bürhânî gedâ Hem seni sana bildiren Bürhânî
Der mi nerde kaldı cânânım benim Sehâvet sâhibi Kerrâr’ım benim
c
C â b ir ("Mutasavvıf) — XVII nci asır şairlerinden ol­ Umarım ki halâs ide Allah
duğunu tahmin ettiğim C âbir’in bir kaç gazeli Mutasav­ Kulluğa lâyık ola ben gütnrâh
Eyleyüp bir bahâne-i illet
vıf Câferî divanında kayıdlıdır (Yahya efendi K. No :
İde bu abd-i Ca’fer’e rahmet
3503) . Bu şiirlere nazaran C âbir’in Bektaşilik ve Hu­
rufîlik akidelerine sahib, fakat kudretsiz bir nâzım ol­
jjUı !,»/-• ibâresiyle
duğunu söyleyebiliriz. İki gazelinin bazı beyitlerini nak­
olan imzâsmdan, umûr-i m â l i y e d e de müstahdem olduğu
lediyorum :
anlaşılıyor.»

— I — Nıırnâme’nm bir nüshası, Üniversite kütüphenesi


Türkçe yazmaları arasında mevcuddur (J^o, 806).
Allemelesmâ’nın ismi hem kelâmı bizdedir
^ başlığını taşi) an bu
Zâhir ü bâtın sıfâtı ayn ü lâmı bizdedir
eserin mukaddimesinde müellif şunları söyliyor:
Câbirâ sıdkın yakin tut geç bu bed efkârdan
“ ... Vilâyet-i Tamışvâr-ı celîl-ül aklâıın tchsil-i n âl ü
Biz gedâsıyuz cihânın hâs u âmı bizdedir
menâli bu bende-i sadâkatkânn ceıyân-ı kalem-i b îk a ıâ n
— II — ile ber karâr ve tekmîl-i mesâlih-i ahvâl iüm enâ vevm-
mâli bu abd-i bî mikdârın iktibâs-ı re’y i rüşen-ı efkâr­
Ey gönül sıdkın yakın tut Mustafâ’ya bîat it
ları ile pür envâr iken vilâyet-i mezt ûif nir ulenrâ ve fu-
Şâh 1 merdân’a Ali Şîr-i H udâ’ya bîat it
kabasından ba’z-ı yâıân-ı safâ ve ihvân-ı velâ bu abd i bî
01 şehîd-i Kerbelâ şâhım Hasen mîrim Hüsejn
riyâdan recâ ve istid’â eylediler ki ol Hazıet-i Hayıülbe-
Lev keşef sırrını fâş iden nidaya bîat it
şer ve Şefî’-iıûz-i mahşer •.> in nûr-itâbrâki \e
Hânedân-ı A l-i Beyt’in kuluyuz kurbanıyuz
rûh-i pâki cemî’-i eşyâdan re veçhile akdem ve efdal ve
Câbirâ hâk it özün şâh ü gedâya bîat it
şâir enbiyâ-yi izâm dan ekmel olduğu ol hszıet i
C â fe r (Ayanî) — XVI ncı asır müverrihlerinden Câfer risâlet ve Şems-i faziletin menâkıb ı âlî menziletlerin
Ayanî hakkında Bursalı Tahir şu malûmatı kaydediyor ilsân-ı A ıa ld e n zebân-ı Türkîye getürüp bir lisâle-i
lOs/ra.) : şerife ve makale-i lâtife te’lîf ve tasnif eyle kim senden
“Câfer Ayânî Bey (Tezkereci) ; Târîh şinâs bir zât sonra hayr-ül-halefin ve netîce i şerefin ola N azım :
olup Macaristan’daki Peç’lidir. Gazevöt-ı Tiryaki Haşan
Kalmayıcak kişinin sonunda bir hayr-ül halef
Paşa ismindeki 1000 (M. 1591) tarihinde yazdığı eseri
Hayf ola ol ömre kim olur abes yere telef
târîh-i askerimizce bâis-i istifâde âsâidandır. Mağnisa’-
da Murâdiye kütübhanesinde dört bâb üzre müretteb
deyu ilhâh ve ibrâm eylediler. Pes bu zaîf ve melûl mez­
Zübdetiin-nasâyih ve umdetût-tevârîh nâmında 1C03 (M
kûr olan zevilukulün ilhâh ve iltimasların katûl ve haz-
1594) târîhinde müellef bir eseri ve Mi§I<âtûl(nvâr^dzn
let-i Resûl-i sâhib usûlün merâkıb-ı şerîfelerin tahrîr
mütercem ve mülahhas Nûrnâme ile Jâıîh-i cedîd-i En-
itmeği ma’kul görüp Hak sübhânehu ve taâlâ jıy
gürâs ve Nasâyih-i mülûk namlarında eserleri de var­
hazretlerinin ulüvv-i irâyetire tevekkül \e hazret-i el’I-
dır. Macar müverrihlerinden ve elsire i şarkiye ulemâ­
tân-ı dîn Rahmeten lil-âlemîn’in mu’cizât-ı fâiz ül- bere-
sından olup 1330 (M. 1913) târîhinde İstanbul’da vefat
kâtına tevessül idüp rivâyât-ı sarîha ve kütüb-i sabî-
eden Doktor Karaçon efendi’nin Türk Derneği mecmu­
hadan ol hazret-i Şâb-ı eyvân-ı risâletin merâkıb-ı â lî­
asının 91 inci sahifesirde Ptç(vî İtrchim efendi'n'n ter-
leri lisan-ı Arabdan zebân-ı Türkîye terceme olunmağa
ceme-i hâlinde sâhib terceme Câfer Bey’in Peçcvî’nin
mubâşeret kılınup Nûrnâme ismi ile mevsûm kılındı...»
büyük pederi olduğu muharrerdir. Nûrnâme siyer i
Peygamberî’den bâhis Mişkâtülenvâr’dan mütercem kâ- 55 varaktan ibaret olan bu mensur eserde bazı man­
tibâne yazılmış bir eser olup 1012 (M. 1603) târîhinde zumeler de mevcuddur. Eserin sonundaki mesnevîyi
terceme edilmiştir. Nihâyetindeki manzûmeden : naklediyorum :
Türk Şairleri
Caf. 882

Y â İlâhî inâyet eyle bana suyla İstanbul’da Mahmud Paşa medresesine günde elli
Merhamet kıl hidâyet eyle bana akçe ile müderris tayin edildi.
Haşr idüp ümmet-i Muhammed ile Şakayık tercümesinde deniliyor ki :
Eyle hurrem visâl-i Ahmed ile “ Mevlânâ-yi mûmâileyh medrese-i mesfûrede tullâb-ı
Nola oldumsa cürm ile makhûr kemâl iktisâba ders ve tâ ’lîm idüp ol menba’.ı yenâ-
Kul günehkâr ise efendi Gafûr bî-’i ulûm teşnegân bevadî i sa’y ü talebe zülâl-i ifâde
Bilüriz biz günâhımız bîhad ile rûh bahş olmağın anın hidmetine zümre-i fuzalâ su
Olmaya haşre dek yazılsa aded gibi akarlar idi„
Vaktimiz böyle geçmede her bâı Tâcî Bey’in padişah nazarındaki mevkii oğlu Câfer
Hak bilür nice idelim inkâr Çelebi’nin de süratle yükselmesine vesile olmuştu. Çok
Râh-ı ukbâya meylim olsa kaçan geçmeden Divanı hümayuna nişancı tayin e.d\\d\(904-1498).
Hubb i dünyâ bana olur rehzen Âşık Çelebi diyor ki :
Rif’atim istemez bu nefs-i denî « Gittüğünce gonca i murâdı nesîm-i terbiyet-i pâ­
Çeker esfel makama durma beni dişâhı ile gül gibi küşâyiş buldu. Ve nihâl-i âmâli tes-
Umarım ki halâs ide Allah nîm i iltifât-ı şâhenşâhî ile serv gibi nümâyiş buldu.
Kulluğa lâyık ola ben gümrâh A ’yânın görür gözü ve selâtîn-i Arab ve Acem mürâ-
Eyleyüp bir bahâne-i illet selâtında nevg-i kalemi erkânın tutar eli oldu.»
îde bu abd i Ca'fer'e rahmet Câfer Çelebi, zekâ ve kabiliyetiyle padişahın büyük
Dileriz kim cenâb ı izzetten bir teveccühünü kazanmış, «Paşa» ünvanını da ihraz
Bizi hıfz eyleye mezelletten etmişti.
Sebeb-i mağfiret ola bu kitâb
Müverrih A lî diyor ki {Knh.):
Derecât-ı behişt ola her bâb
“İttifâk ol ân hizmet-i tuğrâdaki emîr-i zîşân vezâ-
Bibliyografya: Nurnâme, Osm. ret pâyesiyle kâmran kılındı. Miyân-ı hünerverân ı küt-
tâbda anın yerin tutar kimesne yok idüği bilindi. Tarî-
C âfe r (Tâcîzâde)— XVI ncı asrın çok meşhur şah­
k-ı ulemâdan bir münşî-i nâdiredan ve sâhib irfân-ı
siyetlerinden olan Câfer Çelebi, Amasyalı şair ve hattat
maârif nişan tedârüki mühimmât-ı umûr-i devlettendir
Tâcî Bey’in oğludur. Bu zatın adını bir kısım men-
deyu vüzerâya emr olundu. Felâ cerem vükelâ-i maâlî
balar «Tac» (Meselâ bakınız. Ltf., Knh.). ekseri men-
şiyem ne kadar ki tedbîr eyledi. K u ı’a-i ittifâk Ca’fer’e
balar ise «Tâcî» deye kaydediyorlar (Meselâ bakınız-.
isâbet etmiş idi deyu söylediler. Hattâ hidmet-i tevkî’
Sh„ Şky., Aşk., Byn , Kfz., Taciittevaıih, Thf.).
ve inşâ hâlâ ana münhasırdır dimekle tevcih ittiler.
Haşan Çelebi ise onu «Tâcî» mahlâslı şairler sıra­
Elkıssa Sultan Bâyezid Hân’ın devleti eyyâmında
sında kaydetmektedir (Türk Ş airleri: Tâcî maddesine
C a’fer’in menşûr-i âmâli tuğrâ-yi garrâ yi ikbâl ile
bakınız.).
ma’nûn oldu.„
Tâcî’yi hattatlar arasında kaydeden Müstakimzade de
O zamana kadar devlet teşrifatı usulünce defterdar-
asıl isminin malûm olmadığını söyliyor (Thf.). Bütün bun­
nişancılara takaddüm ederdi. Câfer Çelebi nişancı
lara nazaran bu zatın adını «Tac», mahlâsını da “Tâcî„
olunca defterdarın üstünde ve vezirlerin solunda mevki
olarak kabul edebiliriz.
aldı. Ve sefer esnasında vüzeraya mahsuü çadır gibi
Tâcî Bey, Bayezid II. Amasya valisi iken onun
kendisine de otak kurulması hakkında ferman sâdır
“umûr-i mülkiyeleri müdebbirlerinden„ idi (Taciiüevarih).
oldu.
Aşık ÇeleWmn Tâcî Bey’i Bayezid’e lâla olarak gös­
termesini müverrih  lî tenkid etmekte ve bu zatın şeh­ Bayezid devrinin sonlarında şehzadelerden birinin
zadeye «müdebbir-i umûr» olduğunu söylemektedir. cülûsu meselesi çıkmıştı. Câfer Çelebi, Sultan Ahmed’in
Bayezid II. hükümdar olunca defterdarı oldu. tıükümdar olması reyinde bulunanlardandı. Selim’i iste­
Elli dört yaşında iken 890(M. 1485) muharreminde ve­ riz deye isyan eden yeniçeriler tarafından Koca Mus­
fat etti.. kelimesi ölüm yılını gösterir (Thf.). tafa Paşa ve diğer bazı vezirlerin konakları yağma
İki oğlu Câfer ve Sadi çelebiler kendi gibi mevki edildiği sırada Câfer Çelebi de aynı âkıbete uğramış ve
kazanmış ve devlet ricalinden olmuşlardıf'T/zrA Şairleri: günde ikiyüz akçe ile tekaüde sevk edilmişti(918— 1512).
Sâdî maddesine bokınız.). Câfer, bu tekaüdiyeyi kabul etmedi. Fakat Selim,
Câfer Çelebi, Amasya’da doğdu. Ve babasının terbi­ bu tekaüdiyeden başka İstanbul civarındaki bazı yer­
yesi ile yetişti. Başta Kadiasker Hacı Hasanzade olmak lerin kadılığını da uhdesine vererek onu bir dereceye
üzre Mevlâna Kesielli, Hatibzade, Hocazade gibi âlimler­ kadar memnun etti. Yavuz Selim, bu iclâs hususunda
den istifade etti. Ve Hacı Hasanzâde’den mülâzim oldu. Cafer’in menfî kanaatına muğber olmakla beraber onun
Muhitinde epeyce tanınmıştı. Bizzat hükümdarın arzu­ takdirkârı idi. Bir müddet sonra Câfer Çelebi’yi tekrar
Türk Şairleri
883 Câf.
nişancılığa, müteakiben de Anadolu kadiaskerliğine Lâcerem ol vezîr-i bedbehta celJâd dest'i t ı ğ ı bürıân
tayin etti. ile bir sille urup tâc-ı seri ser-i bedeninden aldı. 01
Kendisine derin bir itimad besleyen hükümdar, gavvâs-ı deryâ-yi ilm ü irfan dürr-i giranmâye-i şehâdet
siyasî meselelerde daima onun reyinden istifadeye çalı­ bulmagiçün lücce-i deryâ-yi mevte daldı.,,
şırdı. Bilhassa sefer zamanlarında muhakkak fikir ve «...Pâdişâh sonr niçe def’a izhâr. ı nedamet itmiş ve
mütalâalarına müracaat ederdi. Meşhur İran seferinde niçün bana ilka-i habs itmediniz deyu mukarribân-ı haz-
Idrisi Bitlisî ve Halîmî ile beraber padişahm refaka­ reti melâmet itmiş hattâ ol esnada Dikilitaş kurbinde Ali
tinde bulunmuştu. Fakat bütün bu teveccühler ânî ola­ Paşaimâreti ve etrâfı yanup pâdişâh bizzat söyündür-
rak zâil oldu. İran seferi esnasmda Yeniçeriler «Kara- meğe çıktıkta Hâdim Sinan Paşa’ya hitâb idüp bu
bağ’da kışlamayız» deye isyan etmişlerdi. yanup yıkılmalar C a’fer Çelebi’nin şirâi-ı âteş-i âh-ı
Selim, İstanbul’a döner dönmez önce Yeniçerilerin dil-i bîgünâhıdır. Acebdir ki anın kanı bizi taht u der­
tedibiyle uğraştı. Sonra müşevvikleı ı araştırmağa başla­ gâhımızla mülk-i Kaydâfe gibi şeyle yâ dûd-i âhı kav-
dı. Yeniçerilerden bazıları İskender Paşa’yı, Balyemez m-i Âd gibi tâc 1 ibtihâcımızla berbâd idüp yele ver­
O sm an’ı ve Câfer Çelebi’yi öne sürdüler. Hükümdar, mezse dimiştir. Merhum Sultan Selim saltanata geldi­
İskender Paşa ile Osman A ğa’nın başlarını deıhal kes­ ğimizde iki kimesne bulduk. Biri Müeyyedzâde ammâ
tirmişti. Kadiasker olduğu için Câfer Çelebi’nin ida­ ne fâide pirliğine irmişiz ve biıi Tâcizâde ki dest i te­
mını şer’î bir şekilde tatbik etmek istiyoidu. Onu hu­ hevvürle hirmen-i vücûdun yele vermişiz deımiş. Aceb
zuruna çağırdı. “İslâm askerini itaatsizliğe ve isyana hikmettir ki Sultan Selim merhum serîr-i saltanata cü-
tahrik eden ne dürlü cezaya müstahak olur„deye sordu. lûs ittikte ve C a’fer Çelebi merhûm tehniye-i cülûs
Câfer, verdiği cevapta “Vak’a sâbit ise kati edilir„ de­ içün destbûs ittikte bu kasideyi ithâf ider ki matla’ı
mişti. Bunun üzerine hükümdar kendi hakkındaki hükmü b u d u r:
gene kendi kendisinin vermiş olduğunu söyledi ve kati
edileceğini bildirdi (Tâcütievaıih, Solakzade, Knh.).
Câfer Çelebi, bu isnadın asılsız ve iftiıa olduğunu Bu matla’ eğerçi bî tatayyür idüği zâhiıdir Bu kasi­
münasib bir lisanla izah etti; Hattâ böyle bir karardan deyi İshak Çelebi ile Işık Kasırrfa okudukta Işık Kasım
dolayı sonra nadim olacağını kendisine söyledi. Fakat tekrar okuyup . yerinde okur. İshak Çelebi
Selim’i sözle teskin etmek kabil olamamıştı. Câfer mukabelede der. İşık Kasım yine kef keçtiniz
Çelebi 920 (M.1514J senesi recebinin sekizinci cumartesi hâ der. C a’fer Çelebi’nin meclisinde bu şûm fâl
günü İstanbul’da katlolundu. dahi vâki’ olur. Kudıetullahın fâl.i vâkı’a n u lâ h k
ve bu ta’bîr vakıaya muvafık olur. Mevlâra Necmi
Çelebıdtn ki mahallinde zikrolunur istimâ’ olurdu
mı sıaı ölüm yılını gt&teıiı Sicil sahibi vt matbu
ki kati olunduğundan üç dört gün evvel kendilere
«Mahıusei İstanbul Fetihnamesi» ne yazdığı kısa bir
vardım. Bir tâze gazel didim içinden bu beyti gayet
tercümei halde Hâlis ejehdi, şciıi |S21- 1M5) de kati
beğendim deyu bu beyti okudu :
edilmiş olarak gösteıiycılaiîa da janlıştır.
Ben şehîd-i tiğ-ı aşk oldukta lâh-ı yârda
Câfer’in cesedini kaıdeşi Sedî Çelebi aldı, nr.eıktn:ur
Yumadan defn eylenüz tender gub£rı gitnıesün
İstanbul’da Balat semtir.de kcr.di >aj:lııc ğı mescidi It-
rimine defnettiıdi. Filvâki’ şehîd olup yumadan defn ideıler Meıhum
müftî Sa'dî Çelebı’ni-n ker.di cöngürde kendi hatlıyla
Katil hadisesi hakkında A§/k Çelebi şu tafsilâtı
veriyor : yazılmış gördüm ki Ca’fer Çelebi katlinden üç döıt

“Râvî ider. Çün seyf ve nat’ gördü Tîğ-ı nevmîdî gün mukaddem her gice vakıasında bu beyti okur imiş :

ile kat’-ı alâyık idüp seıriştei kân sâhib kadere ha\âle V i.--: r'
idüp hâme gibi çevg urdu. 01 seyf ile hâme vâr ol ka­
dar ceriyy-ül-lisân ve âteş-i ye’s ile ol denlü ceıb zebân Bu cümle m e ılû m tn şehâdetine şehâdtt ve katline
olup ol hadde mevâiz ve ze\âcir ve hilâyât ü neıâir delâlet ider.»
söyledi ki gâh pâdişâh hele kendü hâlin H âiûn ı Reşîd Müverrih  lî de şu cümleleri kaydediyor (Knh.)'.
C a ’fer-i Bermekî’yi kati idüp sonra peşîmân olcuğu ile «... Sebeb-i katlinde cümleden sahîh ve merhûm
tanzîr ve gâhî vehâmet-i hâtime-i kati ve \ekahet-i CelâlzâdeA tevkîî’den bu hakire naki i sarîh olan budur
âkıbet-i tehevvürde olan duıûb-i emsâl ve guftân hâ- ki Sultan Selim Hân irhâ.i saltanatla Pây-ı tahta revan
tır-ı pâdişâhîye tahtîr eyledi. Anr.nrâ bâd i hffcd ve ve Sultan Bâyezid Hân-ı sânî vebmile dârülmülk-i İs­
sa’y-i a’dâ nâire-i gadab-ı pâdişâhîye ol denlü iştiâl tanbul’a şitâbân iken Karıştıran sahrasında şehzâdenin
virmemiş idi ki katarât-ı nasâyih söyürdüıe \e g iid itâ d ı müretteb ve müzeyyen alayların gösterüp devlet-i dest-
fitne ol kadar yükselmemişti ki bâıân-ı teennî ile otura. bûsîye âzim değildir. Belki ceng ü cidâl ile saâdet-i
Türk Şairleri
Caf, 884

cülusa câzimdir deyu vüzeıâ zi'mresi nifak ilıreleri ile Câfer Çelebi’nin şairliği hakkında tezkirelerdeki
toplara od verilmek ya’ni ki ceng ile şehzadenin alayı hükümleri naklediyorum :
g ayrı münhezim gösterilmek t uyurulmuştur. Fe'âceıcm Sehi diyor ki:
şehzâde-i hümâyûn mukaddem emâret i sitîzi iyan ve «Nazmı lâtif ve kerdisi zijâc’e zaıif kimse idi. Eş’â-
alâmât-ı rüsIhîzi zahir ve nümâyân görmekle teveccühü rından bu ebyât anındır :
Kefe cânibine döndürüp bilâ nizâ’ çekilmiş gilmfş idi.
Pes ol târihte yâvegûyandan biri hezimet ve fiıâ ıım ü ş ’ir Tutuştum aşk ile bir nâtüvânım
Eğer can kurtarırsam pehlevânım
şâyeste târih diyüp şeh2 âdenin cerâbıra hccv i râ mü­
Babâr-ı râzpetverdimden ayru
layim kasd ittikte bazı ashâb-ı ağrâz ol h e c v i rekîki
Sararmtş bir kuru berg-i hazanım»
merhum molla C a’fer’e isnâd itmekle c‘~- mazmû-
nu dâimâ Sultan Selîm-i gayûrun tab’-ı lâtifine kesel vir- L â tifi diyor ki :
mekten hâiî olmayup gâh ü bîgâh tasavvur iderler imiş. «... Fenn-i nazımda Hassân-ı dehr ve üslûb-i nesirde
Arz-ı şerife bir veçhile halel viren şahs meclis-i hümâ­ Sahbân-ı asr idi. »
yûnuma dâhil olunmak belki sermâye-i hayât ile bâzâr. ı Şakayık tercümesinde deniliyor ki :
fenâya enfüs-i cevâhiri virüp almak nâmûs i devletime « Mevlânâ-yi sâlifüz zikrin lif ân. ı Türkîde bî nihâye
münâsib değildir derler imiş. Âkıbetiilemı ol hâtıran)n kelimât-ı manzumesi vaıdır \e her biri erbâb-ı nazm
izâlesi içün dahi C a’fer’in katlini buyuınuş hatlâ kt- içinde makbul ve ashâb ı tab’ oıtasırda mu’teberdir.
mâl-i h]şm-ı gazablanndan bizzat bir iki hançer dahi Dîbâc-ı kelâm-ı beıâat ilmâmı taız-ı i’câz ile mutarraz
kendileri urmuşlar.» olup a’Iâm-ı fesâhat ve maâlim-i belâgat ve nezâketle
Al î’nin “Künhülahbar„ ında. ve Şamdanî2 ade Süley- muallemdir »
mau'm «Mürittevaril-» inde yanlış bir kayda tesadüf Bütün bu takdirlere rağmen onun şiirlerini değersiz
ediliyor : bulanlar da vardır. Bilhassa Câfer Çelebi’yi ‘ Nâmı zâ­
«Selim, Câfer Çelebi’yi katletliıdikun sonra nâdim tına galib bir devletli„ deye takdim eden  lî onun
olmuş ve niçin affetmekliğimi reca etmedin deye Diika- eserlerinde bir kıymet göımemekle, en mühim manzu­
kinzade Ahmed Paşa’yı katlettirmiştir.» mesi olan Hevesname’yi ise, şüphesiz ki haklı olmaya­
Halbuki bu zat Câfer Çelebi’den evvel Amasya’da rak, “Bir nazm-ı bî nemek„ olarak kabul etmektedir.
öldürülmüştür. Âşık Çelebi de onun şiirlerinde aşk mefhumundan
Câfer Çelebi, devrinde bilhassa kudretli bir münşî eser olmadığını, bir de delil göstererek, şu cümlelerle
olarak tanınmıştır. Devlet tarafından gönderilen bir çok isbata çalışıyor :
mektup ve bir hayli zafeıname onun kaleminden çık­
“Bu cümle fezâil ile şâhid-i nazmının ki hatt u nokta
mıştır. Bütün tezkireciler onun nesrini nazmına tercih
hatt u hâlidir cemâl-i hüsn ü ân-ı aşktan hâlidir.
etmektedirler. Bilhassa Haşan Çelebi bu hususta şun­
Hattâ Sultan Selim merhum ile esnâ-yi musâhabette
ları söyliyor :
ben aşka münkiıim aşk dedikleri bir feîâr.e ve ehl-i
«... Merhum.i merkumun kelem-ı mersûıu roarîü-
akl aşk da’vâsın eylemek câhilânedir der imiş. Pâdi-
mundan niçe merâtib ile galib ve gazeliyyâtırdan kasa-
şâh-ı merbûm ard i^rrtn I i cçka inkârınız ve açk re
id-i fesâhat simâtı râcih ve Fârisî inşâsı Türkî inşâsın
idüğün bilmediğiniz eş’ârınızdan ma’lûmdur. Anıniçün
dan a’lâ idüği ehli katında zâhir ve vâzıhtır.»
ki eş’ârınızda çâşnî-i aşk ma’dûmcur deyu buyurmuş.
Onun şiirlerini de kıymetsiz bir takım nazım paıçE-
Bu hâssa muttasıf olduğu aşk-ı zenan eseridir. 01 belâ­
ları olarak gösteremeyiz. Lisana hakim olan ve kuvvetli
dan şi’ri halâvet ve sözü sûzdan beridir.„
bir muhayyile kabiliyetire sahib tuluncn Câfeı Çele­
Riyazî ise diyor k i :
bi’yi güzel kaside ve gazelleriyle ve bilhassa ibdaî
«... Eğerçi tab’-ı mutasaınfı hezâr bikr-i fikr-i ma’-
bir eser olan Hevesname’siyle XV inci aşrın değerli
nâyı derkenar itmiştir. Lâkin nakîz-i muktezâ-yi eı bâb-ı
şairleri arasında zikredebiliriz. Ccmiînrezair, Mccmcvn-
lûtf.i tab’ olan zendostluk ile şiarları o’mağın gazelleri
nezair, Pervane Bey mecmuası gih\ nazire mecmvalarında
keyfiyyet-i tşk u mababbellen t.â;|î ii3z ü hâletten hâli
onun bir çok şiirleıinin kayıdlı bulunması da bu vadi­
vâki’ olmuştur.„
deki şöhretini gösterir.
Câfer Çelebi’nin Arapça ve Acemce’yi bilmekle be­
Onun hakkında Mesihî, Makali... gibi muasırı bir
raber bu lisanların gavemızına hakkıyla \âkıf olmadığı
takım şairlerin kasideler vücude getirdiklerini de görü­
da söylenmekle ve kaıdeşi Sadî Çelcbi’mn bu sahada
yoruz. Kasidesinde,
ağabeysirden daha kudretli olduğu iddia edilmektedir
Ca’fer Beğ ol emir-i diyâr-ı ulüvv-i fazi
(Aşk., fis n . ) .
Kim ider âstânına eflâk intisâb
Aşık Çelebi tezkiresinde çöjle bir kay:d da görülü­
deyen Mesihî, Câfer Çelebi’yi sena yollu Farsça bir yor ;
kıt’a da yazmıştır. «Bu denlü kuvvet i fikriyye ve cevdet. i fıtratla yine
Türk Şairleri
885 Caf.

b îzı nasneden g-afûl belki ziihûl iderler imiş. Müftî-i Bayezid II. ve Selim 1. hakkında kasideler, terkibi-
vakt Hâce Çelebi efendi hazretlerinin hizmet-i şerifle­ bendler yazan Câfer Çelebi, Arapça ve Acemce bazı
rinde iken bu fakire hitâb idüp miinâveleten zabt eyle şiirler de kaleme almıştır.
deyu te’kîd idüp buyururlar ki bi-ibâretihi naki olunur. Dil ü can râhatidir zahmeti dervişlerin
Miieyyedzâde mîrham Tâcîzâde merhumla küçükten Dü cihan devletidir hidtniti dervişlerin
Amasya’da Sultan Bayezid merhûmun şehzadeliği za- Yâ İlâhî umarım vâli-i hayrette benim
mânında bile büyüyüp çubuk ata bile binmişler İhtilâf­ Üstüme sâye sala şefkati dervişlerin
ları ittihad mertebesine varmış Ba’de zamânin Mü eyyed-
gibi mutasavvıfaya karşı hürmet hislerini gösteren C â ­
zâde Edirne kadısı iken C a’fer Çelebi nişancı olmuş.
fer Çelebi’nin sofîliği ve kalenderliği terennüm eden
Müeyyedzâde tehniye mektubun gönderdikte böyle tas-
bazı manzumeleri de vardır.
dîr itmişler ki um- -v- yani Şiir
II — Hevesname : Müteaddid nüshalarına rastladığım
u bi Hevesname’nin Nuruosmanî kütüphanesindeki yazma­
o'.j' sında 3571 beyit vardır.
Câfer Çelebi’nin en meşhur eseri olan bu mesnevî
Bu mefhûm ile hukuk-i sabıkaya işâreti tasvir itmiş­
hakkında L â tifi şunları söyliyor :
ler. Ca’fer Çelebi murâda intikal idemeyüp ' lâfzını
«... Hevesnâme nâm bir dâstân ı dilsitânı vardır.
fehm itmeyüp çok zahmetten sonra bazı kimesnenin
Kendi karihasından sâdır olmuş hâssa îcâdı ve hevâ yi
likasıyla murâda vâsıl olmuş.»
cevânîde hasb ı hâlinden ihtirâ’ ve îrâdıdır. Bir kitâb-ı
Gene Âşık Çelebi diyor ki :
belâgat nisâb ve bir nazm-ı sihr intisâbdır ki min mat­
tFârisî inşâsı Türkî inşâsından yeğ idüği ehli katın­
la’ ilâ makta’ elfâz-ı acîbe ve maânî-i garibe ile ebyât-ı
da vâzıhtır. Zîrâ fis â ıa t ve e lfij kişv^rinin servari imiş,
pür nikât ve sanâyi’-i bedâyi’ ve ibârât ve istiârâttır.
A a n ı M l ’jij/ ilz îd i bsğenmeyüp Tâcîzâde’nin Fârisîsi
Tâ’rîf-i âhara muhtâc değil. Kitâb-ı merkumda kendü-
Engüri Fârisîsidir der imiş.»
1er müfâhareten netâyic-i tab’-ı şeriflerin medh idüp
Hasi'i Çelebi isî Tâcîzâde Sâûfrden bahsederken
şuarâ yi Rûm’ua serâmedlerin kadh itmiştir :
şunları söyliyor :
Şolar kim Türki dilde şöhreti var
«Eğerçi C a’fer Çelebi’nin inşâsı avampesend olmakla
Biri Şsyhî biri Ahmed’dir ey yâr
ijti'ıâf bjlıniiştur. Lâkin mezbûrun inşâsı münşiyâne ve
Eğer Şeyhî’dir insaf eyle billâh
üstâdânedir.» Suhınverlikten olmuş gerçi âgâh
Câfer Çelebi aleyhine verilen bu hükümler, muba- Fesahatte ve lîkin kân yoktur
lijfiılu' b ıc ^ıziır. S â ii Çelebi’nin ağabiysinden Kelâmınm garîb elfâıı çoktur
d î h î k air^tli olmîsı o ıa a kıyinîtsizliğinl icab ettirmez. Eğerçi vardır Ahmed’de zarâfet
Bulunur sözlerinde hem fasâhat
S t ’ı i ' ^ î g ö ' t “ E ıl- i fızl ve s âıib ma’rifet„ olan Câfer
Bslâgatte velî mâhir değildir
Çelebi hiç şüphe yok ki, dîvrinin münşileri arasında
Kelâmm rabtma kadir değildir
büyük bir mevki sahibi olmuş değerli bir şahsiyettir. Sözünün hüsni vardır ânı yo'îtur
Ve Âşık Çelebi’n\n de söylemeğe mecbur olduğu veçhile Nukuş-i deyre benzer canı yoktur
«Selâtîn-i Arab ve Acem mürâselâtında„ bilhassa onun
Ve bu iki beyt i mesnevî dahi esâmî-i büıüca
kaleminden istifade edilmiştir.
müteallik ma’şûkası vasfında ol kitabdandır :
Câfer Çeleb’nin 6 eseri vardır. Bunları sırasıyla
gösteriyorum : Nigârâ tir müjgân kavs ebrû
Meh-i akreb zevâib sünbüle mû
1 — D iv a n : Câfer Çelebi divanının yazma iki nüs­
Biit-i cevzâ kemer hurşîd eyyam
hasını görebildim. Banlardan biri N.urosmanî kütüpha-
Esed çeşm ü hamel düm hût endâm»
nesindedir (/Vo. 3 8 li). 2607 beyitten ibâret olan bu
divan eksiktir. “M„ harfından sonraki gazeller yazılma­ Bir çok şöhretlere yaptığı gibi Câfer Çelebi’ye de
mıştı. Eserin sonuna bilâhare tertibsiz olarak 30 gazel hücum eden müverrih A lî ise Hevesname münasebe­
ilâva edilmiştir. Divanın diğer yazması Ayasofya kütüp- tiyle şunları söylemektedir^A'/?^.).
hanesindedir (N o .3888). Bu divanda 3382 beyit mevcud- "... Hadd-i zâtmda gayetle zenperest olup zinâdan
dur. Maamafih her iki divanı da tam nüsha addetme­ ibâ itmez ve bir mekkâr-ı bî hemtâ gördükte sevâd-ı
mize imkân yoktur. Nîtekim Camliinnezair'de ve Mec- visâli sevdâsından gitmez mağlûb-i nefs ve hilkat-i ze-
maunnezair'de “Tâcîzâde Câfer Çelebi„ serlevhasıyla mîme ile ma’yûb bir azîz olmağın ekâbir-i ulemânın
kayıdlı olan gazellerden bir takımı bu eserlerde yoktur. birinin harem-i muhteremine kasd-ı nâsezâ kıldı. Esnâ-y i
Câfer Çelebi divanının fotoğrafya edilmiş 128 varaklı râhta sîmâsına müşâhede-i dîdârdan evvel taalluk idüp
bir nüshasına da Üniversite kütüphanesinde rastlıyoruz behri hâl idlâl ve iğvâsını iktizâ eyledi. Y a’ni ki bezl-i
{No. 10). mâl ile bazı dilâverler ve metâ’-ı vasl-ı dilârâma hemsâr-ı
Türk Şairleri
Caf. 886

muhtâle gönderüp ne eyledi ise eyledi ol nigâr-ı iffet Benimdir evvel âhır az eğer çok
disârı kendüye dönderdi. Eyyâm-ı firâk ve meiâl hen- İçinde kimsenin bir habbesi yok
Beyân eyler çü târîh-i kitabı
gâm 1 mülâkat ve visâl âlemine ittisâl bulunca Heves-
—i hisâbı
nâme nâm mesnevisini nazm eyledi. Hevâ vü heves
— 899 —
şedâidini bazı ebyâtında münderic olan maânî-i müte-
Hevesname; münacat ve naitle başlar. Sonra Aya-
hayyile ile ve serâperde.i iffet ve ismeti dürüst bir
sofya, kasırlar, Fatih cântıii, Dârüşşifa, Yedikule, a’yân-ı
zen-i muhtâleden pürkâle olduktan sonra şevheri
devlet imaretleri, Kâğathane... gibi İstanbul’un muhte­
olan zât ı bîhemtâ ve molla-yi sâhib fetvâ ki hadd i z â ­
lif yerlerini tavsif eden kısımlar gelir. Daha sonra bir
tında salâh ve diyâneti zâhir belki velâyet ve kerâmeti
takım hasbıhaller, hitablar, cevablar, ve şairin âşıkane
bâhir bir müstecâb-üd-da’ve azîz idi. hâle vâkıf olduğ-u
sergüzeştleri vardır. Arada terciibend ve gazeller de
gibi göz yaşların derd ile dökerdi. C a’fer’in celâl ü
görülmektedir.
câhı zevâline ve siyâset-i gazab-ı şehriyârî ile helâkine
III — Münşeat •. Câfer Çelebi’nin tarihî büyük bir
beddualar ile münâcât itti. Bâis bu oldu ki evvelâ ev­
kıymeti haiz olan eseridir. Halis efendi şaire aid yaz­
leri basılup mâmeleki yağ-malandı sâniyen Sultan Se-
dığı tercümei halde diyor ki (Mahmsei İstanbul Fetih,
lim’in tîg i tîz-i hışm u siyâseti vücûdunu fenaya verdi.»
namesi S. 4) ;
Prof. Fuad Köprülü ise Hevesname hakkında şun­
■ “Câfer Çelebi nazm u nesirde esâtize f muharrirîn-i
ları söyliyor ( Divan edebiyatı Antolojisi) :
Osmaniyedendir. L'sân i Fârisîde yed-i tûlâsı var idi.
“Cafer Çelebi’nin 899 (M. 1493) da yazdığı Heves­
Cevdet-i karîha ve selikası ile asrında müşârün bilbe-
name adlı mesnevîsi bilhassa kayda şâyandır. Dîvânı
nân idi. Bir çok münşeât ve muharrerât-ı resmiye-i dev­
ve münşeâtı ile de ma’rûf olan bu şâirin bu mesnevîsi
let, menşurlar, fermanlar, miilûk-i İslâmiyeye gönderilen
mevzûu itibâriyle tamamen orijinal bir eser olup içinde
to.nturaklı nâne-i hümâyunlar anın kaleminden çıkm ış­
mahallî hayatı gösterir parçalar da az değildir. Tertibi,
tır. Dîvanı ve münşeâtı zamânın vukuât-ı mühimmesi
üslûbu, nazım tekniği itibariyle çok güzel olan bu eser,
üzerine yazılmış şeylerdir. Kütüphâne i âcizânemde
şairin büyük bir tasvir kudretine malik olduğunu gös­
mevcuddur.„
termektedir. Esasen onun bütün şiirlerinde histen ziyade
Bugün Üniversite kütüphanesinde bulunan Halis
hayal ve ifade kudreti göze çarpar.„
efendi kitapları arasında böyle bir esere rastlamadım.
«Mefâilün mefâîlün faûlün» vezninde yazılan Heves,
name, tamamiyle ibdaî bir eserdir. Câfer Çelebi, bu IV — Mahrâsz-i İstanbul Fetihnârnesl: Tarihî bir ted-

manzumeyi “Acem mesnevîcilerini taklid etmeyerek kik olmaktan ziyade münşiyane yazılmış bir eserdir, 20

kendi tabiati mahsulü olarak yazdığını,, haklı bir gurur sahifeden ibaret olan bu küçük kitap, “Tarihi Osmanî
encümeni mecmuası„ nın ilâvesi olarak 1331 (M. 1914)
ile -diğer bir çok şairleri de tenkid etmeği unutmayarak-
de Ah.ned İhsan matbaasmda basılmıştır . Halis
şu suretle anlatıyor :
efeıdi katüaiaesındeki n îs h a d ıa istinsah edilerek tab’
Muayyen her birinin hâl ü kali
edilen bu eserin baş tarafında tialis efendi tarafından
Oluptur terceme ulu kemâli
yazılmış müellifin tercümei hali de vardır.
Ararsan her birinin defterini
Tetebbu’ eyler isen sözlerini V — Enisâlârlfin Tcrcii'uesl: Câfer Çelebi’nin bu
Bulımazsın birinde ma’ni-i hâs tercii nesini tezkireler ve bu menbalardan istifade eden
Bulursun gayrın âhengine rakkas eserler mjvzubahs etmiyorlar. Yalnız Kâtip Çelebi bu
Hayâl-i hâsa çün kadir değiller eserin «Emir C if ir Tuğrâyî» tarafından vezir Ali Paşa’-
Hakikatte bular şâir değiller
nm tavsiyesiyle F K s ;id in tercüme edildiğini kaydet­
Senin ihdâsın ola tavr u tarzı
mektedir {Kşf.)- Ş ık ı/ ık ’ca ise Câfer Çelebi’nin ahlâka
Sana mahsûs ola üslijb-i nağzı
Senin ola ne kim var zişt eğer hûb dair bir kitabı o ü u ğ a zikredilmektedir.
Birisi olmaya gayriye mensûb Enîsülârifîn’in iki nüshasına rastladım (Siy. Esd. K.
Hüner var ise olur bunda zâhir No, 1825, Ünv, K. No. 834). Tercümenin mukaddime­
Bunı iden kişidir nazma kadir sinde «Sâhib-i dîvân-ı sadâret» A li Paşa'mn arzusuyla
bu eserin tercüme edildiği tasrih edilmiştir. Paşa hak­
Eserin hatimesinde de şu beyitler görüliyor :
kında bilhassa şu beyitleri ihtiva eden bir medhiye de
Sebeb oldı yiğitlik ünfüvâni
mevcuddur :
Hadâset mevsimi sinn-i cevânî
Ki tesvîd eyledim bu türrehâtı Ey medâr-ı dîn ü devlet merkez-i sıdk u safâ
Hakikatte birinin yok sebâtı Kutb-i insâf u adâlet mihver-i cûd ü sehâ
Bunun zımnında olan ma’ni-i hûb Mazhar-ı burc-i vezâret matla’-ı lûtf u kerem
Hayâl-i hâslar mahbûb ü mergub Âftâb-ı izz û devlet âsmân-ı Kibriyâ
Bu tarz-ı nağz ü bu üslûb-i garrâ Mustafâ sîret Ömer heybet Ali Pâşâ kim ol
Yemin itsem hanîs olmazam aşla Sıdk ile Bû Bekr’dir hilm ile Osmân-ı hayâ
Türk Şairleri
887 Caf.
Âhır olmaz vasfı .u‘ okuyup Elinde hâmesi neyşekker-i fazilettir
Rûz ü şeb vird it duâ-yi devletini Ca’ferâ Şekerfeşanlık ider dehre Mısr-i ma'nade
Eser 15 bâb olarak yazılmış, her bab da bazı kısım­
lara ayrılmıştır. Kitabın münderecatı arasında bazı beyit­ Müstakimzade diyor ki (Thf.) :
ler de mevcuddur. «C a’fer ibn-i Tâcî tahsîl i ulûmda tekmîl-ı rüsûm
Tercümenin ihtiva ettiği esas bahisleri sırasıyla gös­ idüp bizzat Şeyh Hamdullah Âgâh'ian taallüm-i hüsn-i
teriyorum : hatt-ı şsyhâne eylemiştir.»
1 — Fezâil-i hireddedir. Şakayık tercümesinde onun hayratından da şu yolda
2 — Sitâyiş-i ehl-i dâniştir. bahsedilmektedir .•
3 — Nadanlıktadır. «Mahrûse-i Kostantıniyede bir mescid ve bir med­
4 — Söz söylemek beyânındadır. rese ve mahrûse-i Bursa’da bir mescid ve Geımiyan
5 — Emsâl ü hikmet ve pend ü nasîhat beyânındadır. vilâyetinde Simav nâm kasabada bir mescid binâ eyledi».
6 - Dostluk ve sadâkat itmek beyânındadır. Câfer Çelebi'nin bazı manzumelerini örnek olarak
7 — Düşmanlık ve adâvet itmek beyânındadır. alıyorum :
8 — Nasîhat-i ferzenddedir.
9 — Ayîn-i saltanat ve pâdişahlık beyânındadır. - I -
10 — Sabr ü şitâbdadır. — Nait —
11 — Eyilikte ve yaramazlıktadır.
Alem sübût-i Sâni’a olmağiçün güvâ
12 — Nîkhû beyânındadır.
îtti tagayyürini anın hikmet iktizâ
13 — Bedhû Beyânındadır.
Oldı cihan vücûdı tırâzına hoş tırâz
14 — Ketm-i esrâr itmek beyânındadır.
Sayf u harîf ü ahd-i rebî’ ü dem-i şitâ
15 — Hırs-ı dünyâdadır.
Çün sayf ola fevâkih olur bî şümâr lîk
Bu eserin, Hâdim Ali Paşa’nın (912— 1506) daki
Nârî mizâc olur kamu hâk ü hevâ vü mâ
sadaretinden sonra yazıldığı söylenebilir.
Fasl-ı hazanda gerçi hevâ mu’tedildürür
VI — Küsnâme : Hezliyattan ibâret olan bu eseri
Su pâk ü hoşgüvâr ü safâ bahş ü can fezâ
görmedim. Bu kitabın mevcudiyetini Aşık Çelebi tezki­
Lîkin çemen düşüp yerekan rencine olur
resindeki şu kayıddan öğreniyoruz: “Ve heziden Küsnâ­
Her ravza reng-i rûyile mânend-i kehrübâ
me adlı bir nâmesi vardır.„
Kalb-i şitâda âteş ü hargâh sohbeti
Münşi ve şair olan Câfer Çelebi aynı zamanda kud­
Gerçi virir sirâçe-i cân ü dile zıyâ
retli bir hattattır. Hattâ onun güzel yazı yazmak husu­
Bî berg ü bînevâ düşer ol dem dil-i riyâz
sunda gösterdiği iktidarın, diğer sahalardaki maharetinin
Bârid mizâc ü serd tabiat olur hevâ
fevkinde olduğunu rivayet edenler de vardır. Alaşe-
Sultânıdır bahâr.ı fusûlün ki gelse ol
hirli Makalî, Câfer ve Sâdî Çelebi’leri senâ yollu yaz­
Dünyâ olur münevver ü âlem bulur safâ
dığı bir kasidede bilhassa şu fikirleri serdediyor (Nr.
Sahrâ behişt ü hâk olur anberin sirişt
K. Mc. No. m 2 , rh f.) :
Bellûr olur miyâh ü zümürrüd olur giyâ
Viren kemâl-i şeref şîve-i Hudâdâde
Cânan cemâli peyki ruh-i dilfirîb-i bâğ
Uıârid-i felak-i cûd Tâci Beğzâde(l)
Leâli-i hat-ı yâkut-i kıymeti anın Gülgûne-i gül ile bulur behcet ü bahâ
Ne değme kânda bulınur ne değme deryâde Zîb-i cemâl i fasl-ı bahâr olsa gül ne tan
Odur o seyrafi-i cevher-i hizâne-i hat Çün asl-ı pâkidir arak-ı Fahr-i enbiyâ
Odur o zerger-i kâmil bu fenn-i zîbâde Sultân-ı şer’ ü tâc-ı rusül hâdi.i sübül
Kılâde-i hüneri astı gerden-i arşa
Hikmet nümâ-yi mes’ele âmûz-i akl-i kül
Değil hilâl görinen bu sakf-ı mînâde
*
Disem anı nola küttâb-ı seb’adan efzun * *
Adedde heft barâber olur mı heftâde
Ne Tâcizâde şeh-i kişver-ı memâlik-i hat Ey mushaf-ı cemâli kamu rahmet âyeti
Yürütti hükmüni varınca zulmet âbâde Hatm oldı sende iki cihânın saadeti
Oüm olsa gitse cihandan usûl-i defter-i hat Gerçi bisât-ı kurbe kadem bastı her nebî
Teveccüh eylese kadirdir anı îcâde O ldı sana bidâyet oların nihâyeti
Sezâdır ol k-oia tuğrâ nüvîs i sultanî Secde ider cemâline mihr ü meh ü nücûm
Çü yok anın gibi kanunşinâs dünyâde
Yûsuf meğer düşünde göreydi bu hâleti
Sevâd-ı Rûm’a iki Tâcizâde virdi şeref
Her şeb aceb mi dursan ayağ üzre subha dek
Birisi hüsn-i hat u biri şi’r ü inşâde
Eğerçi bu da değil hâli ol faziletten Zâtın cihanın oldı çü şem’-i hidâyeti
Garaz ikisini temyizdir bu esnâde Açtıkça el duâya yed i pâki safhası

(1) Tâc Beğzâde: Nr. K. Mc. No. 4962 Âsîlerin olurdı berât-ı berâeti
Türk Şairleri
Cal. 888

Bir devhadır vücûdı fürû’ı mükevvenât Mûsâ yapıştı dâmen-i kadr-i celîline
İki cihanda sâbit oiubdur esâleti Senden dem urdı îsi-i Rûhullah-il-kerîm
Tûbâ hilâf-ı vaz’ görünmezdi olmasa Eylerse zinde mürdeyi tan mı dem-i Mesîh
Bahr-i vücûd içinde anm aks-i kameti Mu’cız nümâ olursa aceb mi yed-i Kelîm
îd i cemâline kati müştâkım isterim Sâyen kimesne görmedi mânend i âftâb
Mihr-i ruhin ümidine subh-i kıyâmeti Yâ nûrsun musavver ü yâ rûhsun cesîm
D a’vâna istedi çü dalâl ehli beyyine Yevm ül cezâda kim gele ortaya hayr ü şer
Evc-i felekte eyledin aya işareti Şâhid cevârih ittüğim a’mâl ola garîm
Bulunmağa nisâb-ı şehâdet her âyine A llah’dan inâyete senden şefâate
Mâh olup iki sıdkına itti şehâdeti Kalmışdürür işim benim ey rahmet-i Rahîm
Olsa felek sahîfe vü cirm-i Zuhal midâd Sultân-ı şer’ ü tâc-ı rusül hâdi-i sübül
Yazılmaya fezâilin ey rahmet âyeti Hikmetnümâ-yi mes’ele âmûz-i akl-i kül
Sultân-ı şer’ ü tâc-ı rusül hâdi-i sübül *
* *
Hikmetnümâ-yi mes’ele âmûz-i akl ı kü!
Y â Rab şu dem ki emrin ile nefh-i sûr ola
*
Canlar tenini özleye vakt-i nüşûr ola
Hak aşkına yarattı cihânı Muhammed’in Çerhin dürile defteri hasf ola mihr ü mâh
îtti tufeyli kevn ü mekânı Muhammed’in Ne rûz ü şeb ola ne sinîn ü şühûr ola
Sığmaya yere gföğe ne tan arş oldı nakş Rıdvan riyâz-ı huldi hoş ârâyiş eyleye
Çün heykeline nâm ü nişânı Muhammed’in Cennet çemenleri dolu gılmân ü hür ola
Kandîl-i tâbhâne-i sırr-ı İlâhidir Dûzah kapulannı aça Mâlik ü Cahîm
Mâh-ı zamîr-i nûrfeşânı Muhammed’in Müştâk-ı ehl-i bağy ü şer ü şûr ü zûr ola
Hak yakduğı çerâğdır ol rûşen eylese Taht-ı livâ-yi Ahm ed’e fevk-al had etkıyâ
Genc-i cihânı tan mı zebânı Muhammed’in Cem’ola küfr ü fisk ü fücûr ehli dûr ola
Bu hâkdâna eylemeyüp i’tibâr ana Mizan kurıla vezn ola a’mâl-i hûb u zişt
Salmadı sâye serv-i revânı Muhammed’in Neşr-i sahâif-i hasenât ü şürûr ola
Matlûba perdedir deyü dünyâ vü âhıret Her bir kişiye kendü başı kaygusı düşe
Olmadı anlara nigerânı Muhammed'in Peyvend ü akribâ arasında nüfûr ola
Zât-ı şerifi olduğuna Hâtem.ür-rusül Kim var ise halâik iki fırka olalar
Mihr-i nübüvvet oldı nişânı Muhammed’in Rûzî birine nâr ü birisine nûr ola
Dest-i kader hilâli ider nûr-i na’l kim Geçüp sırâtı vü gire ebrâr cennete
Rıdvân ura burâkına anı Muhammed’in Erbâb-ı nâza ni’met ü hûr ü kusûr ola
Gencîne-i saâdetin açmağa kuflini Asîler ittüği zeleli yâd idüp tamâm
Miftâh 1 gayb oldı lisânı Muhammed’in Şermende-i günâh u hatâ vü kusûr ola
İrdikçe aklı her kişi eyler hikâyeti Yüzüm kararsın âb ı şefâatle umarım
Bilmez kimesne neydüği şânı Muhammed'in Pâk ide ger inâyet-i Rabb-i Gafûr ola
Ben bî nevâ nevâli bu beyt oldı geldi çün Sultân-ı şer’ü tâc ı rusül hâdi-i sübül
Efvâh-ı nâsa midhatı hânı Muhammedd’in Hikmetnümâ-yi mes’ele âmûz-i akl-ı kül
Sultân-ı şer’ ü tâc-ı rusül hâdi-i sübül
Hikmetnümâ-yi mes’ele âmûz-i akl-i kül
Ey hâk-i Yesrib’in nesemât-ı muanberi
* * Tavk ittiğince ravza-i p âk .i münevveri
Lûtfun nesîmi itse güzer âteş-i cahîm Sıdk ile ol cenâba vü ashâb ü âline
Kalb-i hakikat olub ola gülşen-i naîm Bizden ilet salât u selâm ü duâleri
Deryâ-yi bî nihâyet i kudrette fil-mesel Bû Bekr i Yâr-i gar’a hususiyle k-oldürür
Âlem sadef vücûd i şerifin dür-i yetim Sıdk u safâ hulûs ü vefâ ehli rehberi
Ey fahr i halk u zübde-i mecmû’-i kâinat Fârûk ı hayr ü şer Ömer-i pâk dîne kim
Zâtın eğer dinilmese maksûd-ı Hak alim Mîzân-ı adi içinde değil kimse hemseri
Görmezdi kevn nutfesin imkân çeşmesi Kân-ı vefâ vü ma’din-i hilm ü hayâ olan
Mâhiyyet ümmehâtı kalurdı kamu akîm Osmân k.oldı câmi’-i Vahy-i Peyamberî
Vaktinde oldı kuvvet i mu’ciz nümân ile Muhtass-ı Hel etâ Ali-yi Murtezâ’ya kim
Leşker şiken gubâr u mubâriz dem-i nesîm O luptı fazi bîşelerinin gazanferi
Der’u zırıh nazar okuna târ-ı ankebût Andan şeref virenlere bâğ-ı siyâdete
Beyz-i hamâmeler sebel-i dîde-i leîm Gönli yemişinin ol iki nûr-i ezheri
Türk Şairleri
889. Caf.

Biri Hasen’dir ismde hulkı gibi cemîl Gözi can milkini yağmâya virüp gamzeleri
Biri Hüseyn’dir şüiıedâ hayli serveri Fitna-i âlem ü âşûb ı cihân olsa gerek
Saldı semûm-i fitne bunı hâke zâr ü zerd Dehin-i şevkıyile yok oluben lâle vü gül
Anın boyandı lâle gibi kana peykeri Goncanın bağrı lebâleb dolu kan olsa gerek
Oidı hadîka-i şeref-i Âl i Ahm ed’in Niçe can kaşlarının yâsına kurbân oluben
Biri izâr-i necdi biri verd-i ahmeri Niçe dil gamzesi okına nişân olsa gerek
Aşkında sâdıkım zer-i kalbimde yok degal Haste Ca’fer gam ü derdiyle ölüp hâki anın
Vardır ümîdim itmeye mahrûm Ca'fer\ Hoş ziyâretgeh i uşşâk-ı cihân olsa gerek
Sultân-ı şer’ ü tâc-ı rusül hâdi-i sübül
Hikmetnümâ-yi mes’ele âmûz-i akl-i kül - VI -

Âşıkın her dem itme zâr sakın


_ II -
Böyle kalmaz bu rüzgâr sakın
Görür ki mihr ü vefâ eylemez bu mâh bana Muhkem eyle esâsını aşkın
Bir âh ider dem-i serdiyle subhgâh bana Eşgimi kılma cûybâr sakın
Bahâr-ı hüsnün anup seyr-i sebzezâr itsem Âh-ı âşıktan ihtirâz eyle
Virür mahabbet i ıtrmı her giyâh bana Yele varır bu kâr ü bâr sakın
Benim ki firkatinin bir gününe yok sabrım Reh-i aşkında’’sînem oldı çü hâk
Eğer bu ay ü yıl ile olursa âh bana Konmasun hâtıra gubâr sakın
Bu gün ki yok dahi özrüm günâhtan gayrı Ca'ferâ şîşe-i dile âhır
Meğer ki lûtfun ola yine özrhâh bana Seng-i gam virir inkisâr sakın
Derîçe ger açıla meşhedime cennetten
İderse hâkime uğrayıcak nigâh bana _ VII _
Günâhı yok dimegil Ca'fer'ı gel öldür kim Devr itti çün kenâr.ı gülistânı cûybâr
Değildürür seni çok sevmek az günâh bana Simin kemer kuşandı sanursın ki bir nigâr
Açtı yüzün gözün gül ile nerkisin sabâ
- III -
Saklardı gerçi perdesi altında sebzezâr
Dir gören câme-i zerbeft ile cânânı yine Çün âb-ı rûyidir çemen ü bâğ ü gülşenin
Gül.i nesrin bezemiş tâze gülistânı yine Tutsa aceb mi şebnemi el üstüne çınâr
Yüz sürüp boynuna ağladım idi eşgimden Feth itti gonca kai’alann bâd-i subhdem
Tüğme-i sîm ile zeyn oldı girîbân: yine Gark oldı hün i lâlelere tîg i kûhsâr
Gül gibi hil’atini kırınızı altunlı k a b â Himmîtte hârdan dahi ger olmadınsa dun
Eylemiş sanmanız ol serv-i hiıâmâaı yine C a'jfr bahâr irişti gülistanda kıl karâr
Çehre-i zerdim ile aksini kanlu yaşımın
Gösterir âyine gibi ten-i rahşânı yine - VIll -

Şemse-i zer değil anın eteğinde görinen Gülşende sabânın yine müşgin nefesi var
Ca^ferâ âh ile yanmış oda dâmânı yine Yârin ser i zülfine meğer destresi var
Hâl-i ruhin ol gonca lebin kılma taaccüb
- IV _
Eyyâm 1 bahârın çü bilürsin mekesi var
Şafaktan itti msh i nev çü âşikâr kadeh Gönlünde peri ruhlerin ey dost hayâlin
Sun imdi bâde i lâ’i ile zernigâr kadeh Bir tûtiye benzer ki demüıden kafesi var
Şu denlü mest olur oldı ki götrülür elde Dûr itme kapundan beni zîrâ ki bilürsin
Olalı şevk-ı ruhinle şerâb hâr kadeh Her nerede^kim gülşen ola hâr ü hasi var
Dem-i sabâh oluben çün irişti vakt-i sabûh Büthâne dir isem yaraşur kûyine C a’fer
Tulû’^iderse ne tan âftâb vâr kadeh Her dem çü kapusunda figanım ceresi var
Lebin hayâli gelicek hatın hayâli gider
_ IX -
Ki sâf ider dil ü cânı komaz gubâr kadeh
Seninle bir dem olımaya leb-be-leb Ca'fer Eşg*i çeşmim oldı hûnin rahm kıl ey sîmber
Ger ide hâkini devran hezârbâr kadeh Kıymeti olur ziyâde sürh olıcak çünki zer
Gerçi kullâb-ı mahabbet saldı dil yâ kaşına
- V -
Lîk kurbân olduğum anın kemânın kim çeker
Kadd-i dilcûy ile k-ol serv revân olsa gerek Geh gehî eyler tecellîler cemâlin çün bana
Su gibi canlar ayğına revân olsa gerek Zerrece gelmezse nola gözüme şems ü kamer
57
Tfirk Şairleri
Caf. 890

Yâd idüp hâlini can tenden revân oldı belî Birûn-i sûr-i berrî handek-i jerf
Dâne cüst ü cûyine mâdâm mûr inden çıkar Ki olmuş kazmağa mâl i cihan sarf
Dembedem âşiftedir sevdâ yi zülfünden sabâ Bu handekten öte ferseng ferseng
01 dahi Ca'fer gibi benzer hevâdârın geçer Bitürmüş lâle vü güller gil ü seng
Güzel yerler dilârâ buk’alardır
- X —
Kamu cennet misâli ravzaiardır
Manzûrı dîdemin kaçan ol mâhtâb olur Cemî’i ravzalar ma’mûr ü âbâd
Burc i şerefte zerrelerim âftâb olur Diraht i miyvedâr ü serv ü şimşâd
Zülfün olursa ruhlerine perde tan değil Misâl-i dilber-i tannâz ü pür nâz
Zirâ nikabı mihr ile mâhın sahâb olur Kamu .bâlâ",bülend ü hep serefrâz
Ârız olalı ârız-ı dildâra hatt-ı sebz Kenâr-ı bahr bendergâh-ı ma’ber
Gûyâ benefşeden gül-i sürha nikab olur Ki enmûzectir andan rûz-i mahşer
Gamzen mukîm|olursaj, gönülde aceb mi kim

Uğrıların makamı ribât-ı harâb olur
Geniş sahrâsı çevre yanı kühsâr
C a’J er mürîd-i pîr-i harâbât ise ne tan
Dirahtistân ü sebzistân ü gülzâr
Çünkim bu tavr lâzım-ı ahd-i şebâb olur
Diraht-ı sâyeperverler irişmiş

- XI - Budaklar birbirine el virişmiş


Tutarlar el ele serv ile şimşâd
Bir niçe harâbâti vü kallâşlarız biz Seğirdüp kalkar üstünden geçer bâd
Sun bâde-i gilrengi ki ayyâşlarız biz Yeni yaprak getürmiş sanma ar’ar
Baş terkin urup diş bileriz lâ’line cy döst Zebân olmuş kamu cismi serâser
Cânma kıyar bir bölük evbâşlanz biz Ki rûz ü şeb niyâz eyler İlâh’a
Resm eylemişiz gözde hayâl-i hat u hâlin Gezend irişmeye bu sebzegâha
Âb üstüne nakş urucı nakkaşlarız biz Aralık yerde bir ırmak revâne
Cârûb-ı müjeyle kıluruz ycllaıunı pâk Çemenlerdir kenâr-ı bîkerâne
Şehrinde şehâ bir niçe ferrâşlerız biz Çemen pür lâle vü güldür serâser
Hûb eylemişiz gün yüzi mâhiyyetin idi âk Gül âteşpâredir her lâle ahker
Zâhid gibi sen sanma ki huffâşlarız biz Gülüşür goncalar idüp nezâre
Olm.adı bize devlet-i pâbûs m.üyesser Gül ile mâcerâyı cûybâre
Ca’fer ne aceb devleti yok başlarız biz Su ile bîJ idüp hoş zindegânî
- XII - Sever cânı gibi âb ı revâni
Anınçündür ki bâd oldukça cünban
— Hevesnâme’den -
Olur âb üstüne her bîd lerzan
— Der vasf-ı hıtta-i İstanbul
Bibliyografya ; sh., Ltf.. Aşk., Hsn,, Şky., Byn., Kfz.,
Sevâd-ı a’zam-ı Kostantıniyye Ryz., Knh., Kşf., Tâciittevarih, Solakzade, Şamdânizade: Müritteva-
Hamâhallahu an küllilbeliyye rih.Câfer Çelebi’nin eserleri, Sel., O i m . , Hammer tarihi tercümesi,
Hevâsı dilküşâ vü rûhperver Fuad Köprülü : Divan edebiyatı Antolojisi ve Mc.
Suyı mâverd ü hâki misk ü anber
C âfe r ('Tekirdağh) _ XVIII inci asır şairlerinden
Sevâd-ı merdümi çeşm-i cihânın
Câfer hakkında Fatin şu malûmatı veriyor:
Hem.îşe rûz ü şeb şevkından anın
Ruh-i Mısr üzre olup göz yşı sîl “Ca’fer efendi Tekfürdağı nâm mahalde pânihâde-i
Cihan ol seylin urmuş adını Nîl sâha-i vücûd olup mahall i mezkûrda vâki’ Mehmed
Güzellikte nazîri yok cihanda Paşa câmi’-i şerifinde müezzinlik hizmetiyle güzârende-i
Misâli gelmemiş devr-i zamanda evkat iken 1149 f'M. 1736) sâlinde vefât eylemiştir.„
Oluben âşık-ı dîvânesi sûr
Aynı eserde şairin şu gazeli kayıdlıdır :
îdüp zabt eylemiş kendüye mahsûr
Nazar idüp bu sûrun devresine Benim bilmem niçün dünyâda asla gönlüm eğlenmez
Sipihrin lerze düşmüş gövdesine Cihanda kande gidersem dirîga gönlüm eğlenmez
Ser-i bârû burûca yâr olmuş Geleli dâr-ı dünyâya gönül şâd olmadı gitti
Meh-i nev rahne-i dîvâr olmuş Değildir galibâ maksûdı dünyâ gönlüm eğlenmez
Sehergehten kapular Şâm’a dek tâ Gülistân-ı cihan zindân olur gûyâ ne seyrandır
Q q-İ açub âlemi eyler temâşâ Temâşâgâh-j âlemde temâşâ gönlüm eğlenmez
Türk Şairleri
891 Caf.

Düşeli aşk ile sevdâya bir yerde karârım yok büle söylerdi. Ve kitablar açup mecmûa-i gül derhem-
Aceb bilsem ne sevdâdır bu sevdâ g^önlüm eğlenmez likten yüzün dürürdü. Hem berşpeıcst idi hem mey-i
Ne gicem gficedir ne gündüzüm gündüz benim Ca’fer nâb eyâğı ile mest idi. Âhır zehr i berş ruhinin âlin
Yitürdüm gündüzüm biliâh iıayfâ gönlüm eğlenmez aldı. Afyon hod âfetin aldı, Mellâh-ı fenâ fülk.i vü.
cûdun girdâb-ı mevte saldı. Beyit
Sicil’de şu kayıd vardır ;
İlâhî cânı canandan ayırma
«Ca’fer efendi : Tekfürdağlıdır. Orada Mehmed Paşa
Eğer sen anda değilsen kayırma
câmi’i müezzini idi. 1149 (M. 1736) da fevt oldu. Şâ­
irdir.» Gel gör âşıkların âh ü nâlesin Cümleden bir âşıkı ki
Bibliyografya ■ F t n . , Sel.
Galata emini oğlu A bdi Çelebi’dir ki hâlâ kadı-i  m id’-
C âfer (Zâtîzade) — XVI ncı asır şairlerinden Câfer dir merhûmun aşkıyle ûdnevâzhğa heves idüp bir mer.
hakkında Ahdî şu malûmatı veriyor: tebeye iletti ki her nağmesi micmer-i dilde bir ahkeı-i
«Ca’fer : İstanbul’ludur. Dânişmend tâifesindendir. cansûz olduğuna sine-i ûdda olan dâğlar şâhiddir.
Zâtîzâde dimekle ma’rûf ve ilm-i zâhirde fünûn ile mev- Kırk günden sonra mezârın yapmak içün kabrin açtık­
sûf ve bit-tab’ derviş nihâd ve kayd ı hestîden âzâde larında mezbûr A bdi Çelebi merhûmun sinesin öptü
oitnağm be-tarîk-i siyâhat hizmet-i erbâb-ı tarîkati ve ve yüzün gözün sürdü Ve bu kıssayı yâıândan çok ki-
mülâzemet i ehl-i hakikati özleyüp diyâr-ı Acem’e ve mesne gördü. Bir gün merhûm Kemal Paşazâde mer­
etrâf 1 âleme revâne olup ol ferzâne tekellüm-i hum huzûrunda Zâti’nin bu meşhûr matla’ın kendi adına
zebân-ı fürsü tekmil ve nesih yazmağı muhakkak tahsil okumuş :
etmiş ve el’an İstanbul kadısı olan Kadızâde efendi’nin Meyhâne-i aşk içre ben bir dolu kaldırdım
dânişmendidir. Mezkûre arz hizmetin tefviz itmişler imiş. Bir hayli güzel sevdim sermâyeyi çaldırdım
Bir niçe güaden sonra ol hizmetten azl olmuş Hasb-ı
hâl bir kıt’a-i bimisâl nazm kılmış zikr olunur: Molla gülüp Çelebi sermâyeyi çaldırdığın eyu değil
imiş. Çelebi hacil olup kızarup hicâb itmiş. Gûyâ çeh­
Kesme cevr ü cefânı bendenden
re-i gül rengine şermden âl nikab itmiş. Eş’âr-ı û :
Zahmetin bana ayn-ı rahmettir
Bende-i bende kim hemin maksûd Dirliğimden ölmek ey sîmin beden yeğdir bana
Hizmet-i arz arz-ı hizmettir Câme-i zerbeft ü dîbâdan kefen yeğdir bana

*
01 esnâda bir mikdar zaman mezkûr efendisinin hiz­ * ♦
metlerine varmadığına özr ile bir kıt’a dimiş budur ; Hasret-i zülfünle kaddim dâl oluptur dostum
Varmasam hâk-i pâye ger dâim Mübtelân olduğuma bu dâl oluptur dostum
Sanmanuz anı kadr ü payemden Şol kadar kan ağladı çeşmim sirişginden anın
Câmemin rengi serâser âl oluptur dostum»
Hayftır k-ola tîre her lâhze
Astân-ı şerîf sayemden» Haşan Çelebi tezkiresinde de aynı malûmat kayıd-
Bibliyografya ■Ahd. lıdır.
SiciVAt şu kayıdlar vardır :
C âfe rî (Bâli) — XVI ncı asır şairlerinden Câferi
«Tâcizâde Câfer Çelebi mahdûmu Bâlî Çelebi mü­
hakkında Âşık Çelebi şu malûmatı veriyor :
derris olmuş ise de berş ü afyona mübtelâ olmağla
“C a’fe ri: Mezkûr C a’fer Çelebi’nin oğludur. Adı
gıdâsını yevmi yirmi yedi dirheme çıkarmağla 945
Bâli Çelebi’dir. Sene ihdâ ve erbaine ve tis’miede
(M. ı538) te fevt olmuştur. Şâir idi.»
(941— 1534) ki hakir İstanbul’a geldim. Çak hüsn ü
Bibliyografya ■
. Aşk., Hsn., Sel.
kemâlinin zamânı ve kendi şahında İshak Çelebi’nin
dânişmendi ve asrının zurafâ ve şuarâsı anın âşık-ı pür C âferî (Bektaşi Şairi) — XVI ncı asır şairlerinden
şûr ü şegabı idi. Kendi dahi şûh tab’ ve şûride şân olduğunu tahmin ettiğim Câfer’inbir manzumesine,Millet
ve şûrengiz pür akl ve temyiz işvesâz ve âşık nevâz kütüphanesindeki bir mecmuada tesadüf ediliyor {Mit,
hüsnüne mağrûr her kemâl ile ma’mûr hânesi mel­ Alnı. K. Mz. Mc. No. 637) :
ce i yârân ve mecma’-i rindân hemdemleri ehl-i Müfrit Alevilerden olan bu şairin Bektaşi tarikatı
irfân her şeb meclisi gûyendeler ve sâzendelerle reşg-i mensuplarından olduğu tahmin olunabilir. Manzumeyi
gülşen-i pür bülbül ve bülbülelerle pür gulgul ve her naklediyorum :
gün bezmi sâgar-ı pür mey ve çehre-i sâki i lâle izâr ile
gül gül idi. Parpar yanar şâhidler şem’a yan başı ge- A li’dir ol ki âlemde bu gün şâh ı muallâdır
lürdi. Ve icâzetsiz pencereden pertev-i âftâb veya ba İmâm-ı a’zam u ekrem sipehsâlâr ı a’lâdır
cadan ziyâ-yi mâhtâb nazar itse ehl-i bezme nâşî ge- Ali emriyle gelmiştir vücûde âlem ü âdem
lürdi. Kulkul-i surâhi ile gulgul-i mutnbdan bülbül bül­ Ali hükmiyle olmuştur ne kim pinhân ü peydâdır
Türk Şairleri
Caf. 892

A li’dir sırr-ı Siibhânî A li’dir Âlem’in cânı C âferî (Mutasavvıf) — XV inci asrın son nısfında
A li’dir gevherin kânı Ali hem ka’r-ı deryâdır yaşayan Câferî hakkında Tezkirelerde malûmat kâyıdlı
Ali şol Lâmekândır kim münezzehtir kamu şeyden değildir. Onun bazı manzumelerine Nuriosmanî kütüp­
Ali şol bînişandır kim her eşyâda hüveydâdır
hanesinde (940— 1533) te yazılan çok kıymetli bir
A li’dir kıymet-i gevher A li’dir bîbahâ cevher
mecmuada tesadüf ediyoruz (No. i 9 0 i ) .
A li’dir âleme server Ali nûr-i mücellâdır
A li’dir cami’-i Kur’an A li’dir rahmet-i Rahman Yunus, Kaygusuz, HalUî... gibi mutasavvıflöiın şiir­
A li’dir menba’ i ihsan ki bî mânend ü yektadır lerini ihtiva eden bu mühim menbada Caferi’nin de 12
Ali ol Şâh-ı merdandır Ali ol Şîr-i yezdan’dır kadar gazeli kayıdlıdır. XVI ncı asırda yazılan diğer
Ali ol bahr i ihsandır ki bir lü’iû-yi lâlâdır mühim bir mecmuada gene bu Câferî’ye âid bir kaç
A li’dendir eyâ mü’min vücûdı cümle mevcûdun
manzumeye rastlıyoruz (Mit. Alm. K. Mz. Mc. No. 543).
Hem oldur nokta i Bâ hem kitâb-ı Hak taâlâdır
Bütün bu manzumeleri ihtiva eden Câferî divânı ise
Ali ol Zât-ı mutlaktır ki her şey’e muhit oldı
Eğerçi cümle eşyâdan münezzehtir müberrâdır kendi hususî kitaplarım arasındadır. Arasından bazı sa-
Ali sırr ı Îlâhî’dir cihanın pâdişâhidir hifeleri düşmüş olan bu divanda 2180 beyit mevcuddur.
Bu mü’minler sipâhidir k-emîr-i rûz-i heycâdır Her sahifesinde 25 beyit kayıdlı olan bu yazmadan zayi
Sıfât u zâtına Şâhın kimesne olmadı vâkıf olan kısmın 1 0 0 0 beyitten aşağı olmadığı tahmin oluna­
Meğer anlar ki âlemde Ali anlara mevlâdır bilir.
Be-hakk.ı Şebper ü Şübper be-hakk ı âbid ü server
Terciibendler, mutasavvıfane manzumeler ve gazel­
Be-hakk-ı Bâkır u C a’fer ki Haydar şâh-ı uiyâdır
Be-hakk ı Kâzım u rehber be-hakk-ı Şah Rıza mihter lerden ibaret olan bu divanın elde mevcud kısmında
Be-hakk ı nûr-i peygamber şeh i sultân-ı tuğrâdır hiç bir kimseden bahsedilmemiştir. Yalnız onun D ükâ.
Takî hakkıyçün ey âkil Nakî’den olmagıl gafil kinzade Ahmed, tialîlî, ve Işık Kasım gibi muasır şair­
İmâmı Askerî kâmil cihan dânna Dârâ’dır lerle aynı vezin ve kafiyede bazı şiirler yazdığını gör­
Ela ey Mehdi-i mihter kamu çâkerlerin server
mekteyiz. Bazan tamamiyle âşıkane veya hakîmane şiir­
Kulundur Ca'ferî kemter kamu ednâdan ednâdır
ler kaleme alan şair, bazan da tamamiyle mutasavvı­
C âferî (Câfer Bey) — XVII nci asır şairlerinden Câ-
fane şiirler vücude getirmiştir. Onun Dükâkinzade A h­
ferî hakkında tezkirelerde malûmat kayıdlı değildir. Süley­
med Bey gibi Melâmîlerden olduğunu kuvvetle tahmin
man II. ın 1099 (M. 1687) da cülûsu dolayısıyla yazdığı edebiliriz,
bir tarih kıt’asına bir mecmuada tesadüf ediyoruz (Mit. Câferî’nin, «Şia» itikadını benimsediğini gerek eser­
Alm, K- Mz. Mc. No. 574). Mecmuaya 'd'' lerinden, gerek kullandığı mahlâstan istidlâl edilebilir.
«cii,_ aî'-v serlevhasıyla kaydedilen bu şi’rin Nâd-ı Ali duâsın her subh u şâm vird it
tarih mısraı 1099 a tevafuk etmiyor. K ıt’ayı nakledi­ Tâ eyleyo hidâyet ol Mazhar-ı acâib

yorum : deyen şair, «Ehli Beyt» muhibbi bir adamdır.

Bihamdıllâh saçıldı âleme envâr-ı Sübhânî Câferî’nin bazı manzumelerini örnek olarak alıyorum ;

Ref oldı zulmet-i dünyâ Hak itti lûtf u ihsânı _ I -


(iürûh-i ehl-i İslâm olmuş iken girye vü nâlân — Gazel —
Cenâb-ı H ak’tan irdi bir şehenşah ma’diletrânı
Âlem i bil-kuvvede bir vakt idi pinhân idik
Şeref bahş ı serîr-i saltanat Sultan Süleyman kim
Ten değildik ol zamân içre beküllî cân idik
Cülûsiyle müzeyyen kıldı cümle mülk i Osmâni
İtfiısdîn ervâha rûşen nûrun ol Perverdigâr
Ola yâ Rab hemîşe baht-ı âlemgîri nusratte
Devr iderdik Zât ile hoş sâhib i devrân idik
Terakkide ola dâim şükûh u şevket ü şânı
Âb ü hâk ü bâd ü âteşten münezzehtik yakin
Müeyyed hazret i H ak’tan muzaffer ola ber a’dâ
Şol zamân içinde kim ol cân ile yeksân idik
Ola (her dam) delil ü rehberi tevfik-i Rabbânî
Bilmez iken kimse esrâr-ı hakikatten nişan
Kudûm-i nusratı virdi tezelzül kalb-i a’dâya
Pertev-i hurşîd veş her zerrede pinhân idik
Ümîd oldur ki kahr eyler serâser kâfiristânı
Abd okunmadan ezel bszminde ey can adımız
Kerâmetle cülûs ittikte didi Ca'ferî târîh
O l ganî sultân ilinde biz dahi sultân idik
4r a * :' iM *"-
Zâta olmadan sıfât-ı Hak delîl ey ehl-i dil
C âfe rî (Defterdar) — XVI ncı asır şairlerinden Câferî
hakkında tezkirelerde malûmata rastlamadım. Yalnız Serbeser bî harf ü nokta hüccet ü bürhân idik
Pervane Bey mecmuasında «Defterdâr-ı Bağdad» serlev­ Ism ü resmi yoğidi top ile çevgânın henüz
hasıyla onun bir gazeli kayıdlıdır. /^«2 ü îî’ye nazîre olan Ca'ferî ol demde kim biz server-i meydân idik
bu şi’rin iki beytini naklediyorum :
— II -
Hâk-i burc-i evliyada künc-i uzlet bekleriz
Âsitân-ı hazret-i Şâh-ı velâyet bekleriz Pâdişâh-ı berr ü bahr olmak dilersen ârif ol
Ey gönül şimdengirn dergâh-i Rûm’a azm kıl
Sırr-ı Hak’dan bâhaber olmak dilersen ârif ol
Kerbelâ'da niçe bir serhadd-i gurbet bekleriz
Türk Şairleri
893 Caf.

Şîa-i Şâh-ı vilâyetden dem ur ey müttakî - VI -


Mü’min-i hâlis çü zer olmak dilersen ârif ol
Ey bâd-i sabâ hâlimi ol yâre haber vir
Çünki câhil nefs-i şûmun pâymâlidir müdâm
Dil derdini bir bir yüri dildâre haber vir
Pây iken âlemde ser olmak dilersen ârif ol
Bülbül gibi efganım ile subh olunca
Hırka-i sâiûse çâk it kes riyâ zünnânnı
İller uyumaz ol yüzi gülzâre haber vir
Lâyık-ı tâc ü kemer olmak dilersen ârif ol
Ey peyk-i seher turra i müşgîn i nigârı
Sicn i gafletde mücâvir olma çün mahbûs-i nefs
Tâ gaşy ola şol nâfe-i tâtâre haber vir
Sâlik.i seyr ü sefer olmak dilersen ârif ol
Ağzı haberin virme eğer virir olursan
Ayn-i irfân ile bakgıl bu cihâna Ca'ferî
Bir gonca leb ü lâ’l-i şeker bâre haber vir
Kâmil ü sâhib nazar olmak dilersen âıif ol
Ey Ca'ferî sen virmeyigör râzını yâda
Bâri viricek mahrem i esrâıe haber vir
- 111 -

_ VII -
Göster yüzüni k-âyine-i bâ safadır ol
Mâh-ı semâ vü mazhar-ı nûr-i semâdır ol Kaçan ki gün gibi şol yâr-ı mehlika görinür
Kaldır nikabı eyle münevver cihan yüzün Cıhân gözlerime cümle pür zıyâ görinür
Ey hür çehre hâil-i şems-i duhâdır ol Aceb ne mâh-ı münevverdir ol kamer kim anın
Her kim gedâsı oldı ser-i kûyirin şehâ Yüzünde şa’şaa-i nûr i K ibıiyâ görinür
Gerçi gfedâdır ismi velî pâdişâdır ol Hitâ-yi müşgine zülfüni nisbet eyleyenin
Ömrüni şol ki kılmadı aşkın yolunda sarf Galat gözünde vü sözünde çok hatâ görinür
Sanma sen anı ömr ki küllî hebâdır ol Cefâ vü çevri ne denlû kılursa hadden aşa
Bigâne oldı akl ile ey cân Ca'ferî Cefâ değil bize ol mihr ile vefâ görinür
Andan beri ki aşkın ile âşinâdır ol Riyâya mazhar olur zühd ile heman zâhid
Hemîşe Ca'feri aşk ile bî riyâ görinür
— IV -
- VIII -
Eğer bildinse H ak’kı nâci sensin
Hakikat K â’besinde hâcı sensin Rüyine kıble-i can dirler idi gerçekmiş
Şeriat çeşmesinin aynı oldun Kûyine kasr-ı cinan dirler idi gerçekmiş

Tarikat bahrinin emvâcı sensin Göricek şîve-i reftârını erbâb-ı nazar


Seninçün âlem olmuşken müheyyâ Boyana se ıv i revan derler idi gerçekmiş

Niçün bu âlemin muhtâcı sensin Saçma sünbül ü reyhan yüzüne berg-i semen
Ayaklarda eğer hâk oldun ise Ağzına râz-ı nihan dirler idi gerçekmiş

Saâdet ehlinin sertâcı sensin Çekicek âşıkma gamze-i hunriz ile tîğ
Şirin nutkunla buldı can halâvet Bir nefes virmez aman dirler idi gerçekmiş
Meğer ey Ca'ferî helvâcı sensin Sanemâ Ca'ferî sevdâ-yi ser-i zülfünle
Oldı rüsvâ-yi cihan dirler idi gerçekmiş
- V -
C âfe rî (Mutasavvıf) — XVII nci asır şairlerinden

Ol erenler ki şehâ azm-i baka eylediler olduğunu tahmin ettiğim Câferî’nin hayatına âid hiç bir

Evvelâ kendüleıin külli fenâ eylediler malûmata sahib değilim. Onun 52 sahifeden ibaret olan

Bildiler çünki abâ devletinin saltanatın bir divanı bugün Yahya efendi kütüphanesindedir

İttifâk ile kamu terk-i kabâ eylediler (N. 3503). «700» e yakın beyti ihtiva eden bu divanda

Gördüler kim bu cihan dâr ı fenadır âhır Nesîmî, M isâli Sadıkî, Virnnî, Câbîr, Türabî gibi Hu-

0 1 baka suffası üstüne safâ eylediler rufî ve Bektaşi şairlerinin de bazı manzumeleri kayıdlı-

Kıldılar dünyeyi terk eylediler H ak’kı kabûl dır. Terciibend ve gazeller yazmış olan Câferî’nin “Şia„

Tâlib olanlara hem cümle salâ eylediler itikadına sahib bir mutasavvıf olduğu muhakkaktır.

Çün Elest ahdinin esrârmı keşf itti İlâh İmam Ali hakkında yazdığı manzumeler arasında,

Durup ol kavle bu gün ahde vefâ eylediler Ali’dir nûr-i Zâtın hem tecellâsın kılan zâhir
Oldılar cân ile teslîm ü rızâ anlar kim Ali’dir cümle efâl ü sıfât ü isme serdefter
Hak rızâsında kamu teik-i rızâ eylediler Ali bâtın Ali zâhir Ali hâzır Ali nâzır
Ali Mehdi Ali hâdî Alı rehbâ Ali rehber
Nûr i Hak canlarına çünki tecellî kıldı
Ali'dir Incil ü Fürkan ü Tevrât ü Zebur elhak
Her bir arayı bular Tür i Sinâ eylediler Ki didi ki menem Hak’kın kelâm-ı nâtık-ı yekser
Ca'ferî bende olanlar bu gün ol Şâha yakîn Ali’dir vâhid-i yekta Ali’dir Zât-ı bîhemtâ
Künc-i uzlette kamu terk-i riyâ eylediler Ali’dir maksad-ı aksâ Ali’dir Hayder-i safder
Türk Şairleri
Caf. 894

g-ibi müfrit Alevî akidelerini terennüm eden beyitlere, - II


A lî’yi tafdil eden“Sünnî„mutasavvıf şairlerin eserlerinde
Bu anâsır dört güruhtur Dördünden biridir instn
tesadüf edemeyiz.
Bu sırrı duyan âriftir Hep değ-il yarıdır insan
Câferî’nin bir manzumesini örnek olarak ahyorum :
Kimse vardır yola gelmez Ö ğüt virsen öğüt almaz
Benim kim cân ü dilden Hayderî’yim îkrarsızda îmân olmaz Nutkunun eridir insan
Habîb i Zülcelâl’in çâkeriyim Mevlâm adın kendi kodı Adına Âdem’sin didi
Gulâm-ı hânedân-ı Ahmed’im ben Âdem’i melekler yudı Pâktir hem arıdır insan
A li’nin Kanber’inin Kanberiyim
Câferoğlu yoldan azma Sakın yanlış fikir düzme
Hasen mihrine mesken oldı gönlüm
Rabbini yabanda sezme Mevlâ’nın sırrıdır insan
Hüseyn’in hem kemîne kemteriyim
Hakîkat abdiyim Zeynel’abâ’nm C â h i (Musahib) XVI ncı asır şairlerinden Câhî hak­
Muhammed Bâkır’ın hâk i deriyim kında tezkirelerde malûmat kayıdlı değildir. Onun bazı
Münezzeh meşrebinden her gürûhun şiirlerine Eyip - Hasanpaşa kütüphanesindeki nazire
Mevâlî meşrebim hak C a’ferîyim mecmuasında tesadüf ediyoruz. BâkVmu hayatında ya­
Be-hakk-ı Kâzım ol sultan Rızâ’nın zılan bu mecmuada şairin g-azelleri “Siyavüş Paşa mu-
Muhibbiyim adûsundan berîyim sâhiblerinden Câhî„ serlevhasıyla kaydedilmiştir. Âşık
Takî tacım Nakî’dir nûr-i aynım Mehnıed'm 1006 (M. 1597) tarihinde kaleme aldığı Me-
Fedâ-yi hâk-i pây-i Askerî’yim nazırulavalim'dt de Câhî’den bahsedildiğini görmekte­
Muhammed Mehdi-i sâhib zamânın yiz. Meşhur şair BâkVmu vefatı münasebetiyle yazdığı
Mutî’im emrine fermanberiyim bir tarih kıt’ası da meşhurdur (Türk Şairleri: C. 2, S.
Tahallûs Cd’ferî kıldım anınçün 804 e bakınız.) .
Haricîler gözünün hançeriyim Câhî, 1008 fM. 1599) tarihinden sonraki yıllardan
birinde vefat eden bir şahsiyettir. Ve gazelleıine naza­
Câferoğlu (Bektaşi Şairi) — XVII nci asır Bektaşi, ran oldukça değerli bir şairdir.
larından olduğunu tahmin ettiğim Câfeıoğlu’nun hayatı C â h id î (Mutasavvıf) — XVII nci asır mutasavvıfla­
hakkında hiç bir malûmata sâhip değiliz. XVII nci rından Câhidî hakkında Bursalı Tahir şu malûmatı
asırda yazıldığı muhakkak olan bazı mecmualarda onun veriyor (Osm.) :
da nefeslerine tesadüf ediliyor. Tasavvufî telâkkileri ve «Câhidî Ahmed efendi : Meşâyih-i uşşâkıye’den bir
Bektaşi akidelerini açık bir ifade ile izah eden Câfer- zât olup Edirne’lidir. Ahvâl-i sülûk-i tarîkate dâir men-
oğlu’nun iki manzumesini örnek olarak alıyorum (Saded- sûr Kitâh-iin-nasîha ile müretteb dîvânı vardır ki her
din N ü zh e t: Bektaşi Şairleri S. 4i, MU. Alm. K. Mz. ikisi de gayr-ı matbu’dur. (Kal’e-i sultâniye-Çanakkale)
Mc. No. 631): boğazındaki Kilîdülbahir’de medfundur. Rihietleri
«-=-ıjuı» kelimesinin delâleti olan 1070 (M. 1659) dedir.
Bir manzûme i ârifânesinden :

Hakîkat kapusun açtık Söyleriz sırdan içeri Bir teferrüc eyleyüp baktım cihânın yüzüne
Her neye baktımsa ibret görinür iıeın gözüme
On sekiz bin perde g-eçtik Girdik bir şardan içeri
Âkil isen can gözün aç tut kulak bu sözüme
Ne aceb yaratmış Mennan Çevresinde bütün cihan Bir değirmendir bu dünyâ öğüdür bir gün bizi»

Ol sihrin içinde nihan Yâr bulduk yârdan içeri Ayvansaraylı Hüseyin «Tercemetülmeşayihin» adlı
eserinde şairin Bosnalı Kaimî Şeyh Hasan'dan tarikat
Şehr içinde şâhı bile Dînin kıblegâhı bile
ahzeylediğini ve vefatından sonra yerine oğlu Lûtfullah
Oç dürlü musâhib ile Gark olduk nurdan içeri
efendi’nin geçtiğini kaydediyor.
Niçeler bu sırra irmez Arif bilür diyivirmez Bursalı Tahir merhumun örnek olarak kaydettiği
Alem halkı bizi görmez Sırr olduk sırdan içeri manzumenin, mecmualarda «Acem» ve «Eviç» makam­
larında iki bestesi olduğu kayıdlıdı.
Bir acâib şehre yettik Aşkın deryâsına battık
Câhidî divanının yegâne görebildiğim nüshası Eyip’te
Cennet bağçesin seyr ittik Baktık dîdardan içeri
Haşan Hüsnü Paşa kütüphanesindedir (No. 796).
Çalab’ın visâli Zat’tır Bu sırrı bilmeyen mattır Memi Can divanı ile bir arada yazılmış bulunan bu
Şöyle acâib kudrettir Gönüller sırdan içeri eserin baş tarafında "V- ğ:- --'j* j'.-- «l'-j '-«»»
kaydı da görüliyor. Kütüphane kapalı olduğu için bu
Câferoğlu arttı derdim Hak söylerim H ak’tır virdim divan hakkında tafsilât veremeyeceğim. Şairin bir m an­
Herkez Hak’kı hâzır gördüm Sıdk ile erden içeri zumesini naklediyorum :
Türk Şairleri
895 Cah.

Nâg-ehan uğradım derde Nâfe zülfün hevesi gonca femin fikriyle


Derman diyüp inilerim Geçürür ömrini yok yire kuru sevdâde
Görünür âyine-i rûyine baktıkça dilâ
Mekânım yok yeıde gökte
O perî çehre bize sûret-i istiğnâde
Gufran diyüp inileri
Câmiyâ istemezin kılmasun âzâd beni
Besdürür bana kulumdur dimek ol beğzâde
Yaktı hecrin kül eyledi
*
Gözüm yaşın sel eyledi * *
Âvâre Mecnûn eyledi Sâki-i bezm-i meye didim ayâğm öpelim
Devran diyüp inilerim Merhabâyise garaz didi dolun iç öp elim
*
* *
Birlikte gark idim nûra
Salmadan arızında mû sâye
Kudretullah saldı yere Lenterânî der idi Mûsâ’ye»
Asıl diler asla ire
Umman diyüp inilerim Âşık Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır :
«Câmî : Nefs-i îstabul’dan Davud Paşa mhhallesin-
Câhidî’mn gönlün ırma den kuloğullarından hoş tab’iardan bir cevân-ı melîh ve
Aybını yüzüne urma sâhib beyân fasîh idi. Kendi cevân ı âzâde ve tab’ı sâde
Redd idüp kapundan sürme ve şi’ri küşâde idi. Pâdişâhımız hazretleri saadetle Kû-
Aman diyüp inilerim tâhiye’de şehzâde iken kapuları mülâzimlerinden idi.
Bibliyografya : Câhidî divanı, Ayvansaraylı Hüseyin : Ter- Hâlâ yine âstânelerinde mahsûs bendelerindendir.
cemetülmeşayihin, Osm., Mc. Gazel-i û ;
C â m i (Davudpaşalı) — XVI ncı asır şairlerinden Can mı vardır âteş-i aşkınla sûzân olmaya
Câmî hakkında tezkirelerde kayıdlı olan malûmat kıs­ Dil mi var sevdâ-yi zülfünle perîşân olmaya
men yanlıştır. Bu menbalardan bazıları «Rûmî» ve Gülşen i âlemde el çek ol güzelden kim gönül
«Mısrî» ünvanlanyla iştihar eden Câmî ile Davudpaşalı Serv gibi Serfirâz ü pâk dâmân olmaya
- Yok yere çekme emek râz-ı dehânın bilmeye
Câm î’yi aynı adam zannetmişler ve eserleine bu suretle
İhtimam itme ana kim anda imkân olmaya
kaydetmişlerdir. Câmiyâ vuslat muhâl oldı bunı bildim tamâm
Tezkirelerdeki bu malûmatı aynen ve sırasıyla nak­ Bulmaya firkat nihayet hecre pâyân olmaya
lediyorum : *
* *
Ahdî şu malûmatı veriyor : - Velehu —
«Câmî Çelebi : İstanbulludur. Nûr-i çeşm-i âlemiyan
Zülf-i dilber dolaşur boynuma iki gicedir
ve zübde-i sultânı zaman Elmevlâ mülûk-ül-Arabi
Ey muabbir vâkıa ta’bîri anın nicedir»
vel-Acem mâlik-i rikâb-il-ümem -''»''J*
cjui-iij ı.y-Vıa*' i .. A ’nî şâhzâde-i güzînin âstân-ı Haşan 'Zelehi tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
felek âşiyânında iltifât-ı bî nihâyât ve inâyât-ı bî gayât «Câmî Beğ : Nefsi İstanbul’dan Davud paşa mahal-
ile akrân içre serefrâz olup hezâran hezâr i’zâz ile Ba­ lesindendir. Kuloğludur. Merhum Sultan Selim İbn-i
labancı başıdır. Ve hadd i zâtında netâyic-i tab’-ı vak- Süleyman Hân şehzâde iken âsitânelerine intisâb idüp
kad-ı dürpâşı ve letâif-i hâtır-ı nakkad-ı revanı mübdi’-i meclis-i üns-i pür safâlarında câm gibi müdâm dâir
bedâyi’-i maânî ve mazhar-ı sanâyi’-i beyânî olup şeh- ve ekser mahabbet-i hâs-ı şehenşâhîye hâzır olurdu.
bâz-ı fikr-i hümâ pervâzı hemîşe mürg i maânîyi evc-i Ba’dehu o şehenşâh-ı saâdet me’nûs serîr i saltanata
a’lâdan şâhin gibi şikâr itmede cüst ü çâlâk ve tûti-i cülûs ittikte bazı ağalığa mutasarrıf olup atnnacacı başı
zihni şekkeristân-ı suhande edâ-yi pâk ve zât-ı ferhunde iken sancağa çıkup hâlâ Mısır’da sancak beğidir.»
sıfâtı maârif-i cüz’î ve küllî ile pîrâste ve ârâstedir. Riyazi tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
Ebyât-ı rengini bâde-i nâb gibi sâf ve pür zûr ve keli- «Câmî B eğ: Câmî-i Mısrî dimekle şöhıetşiârdır.
mât 1 şîrîni pâk ve makbûl-i cumhûr olmağın şehzâde-i Mısır vatan-ı naklisidir. Vatan-ı aslîsi Gelibolu’dur. Sul­
müslimînin gayret-i firdevs-i berîn olan bâbında mezbûr tan Selîm i sânî Kûtâhiye’de çâr bâliş nişîn i emaret
ağalığı ile sâhib-i izz ü temkîn olmuştur. Elhak keyfiy- iken âstâne-i devletlerine intimâ idüp câm-ı mey gibi
yet-i eş’âr ile ve çâşnî-i güftâr ile Rûm’da Câmî-i sânî d â h ili meclis-i pür safâları olmuş idi. Evıeng pîrâ yi
olmağa bu gazel-i garrâ vasf-ı mâhrûyân-ı zîbâ ol şâir-i saltanat olduklarında atmacacı başı olup devr-i Murâ-
hûb edânmdır : d î’de Mısr-ı Kahire’de mîr-i livâ olmağla ser-i alem
iktidârı tâc-ı zerendûd-i hurşîd-i cihan ârâya vusûl bul­
Görmedik gurre-i ebrûnı meh"‘ gan’âdg
Bulmadık şevic-ı ruhin mihr-ı cihân ârâde
muş idi. Hüseyin Vâiz-i Kâşifî’nin Ravzatüşşühedâ’sını
Biz ne keyfiyyet ile mey diyelim lâ’line kim terceme idüp niçe letâif dahi zamm itmekle bir lâtif
Neş’e-i câm-ı lebin haleli yok sahbâde kitâb itmiş idi. Bir Şem’iyye kasîdesi vardır ki âlemde
Türk Şairleri
Câm. 896

nazîri olmayanların biridir. Medh ü senâsında her ne getirirdi. Yorulmak bilmezdi. Encümen-i şübbanda eğlen­
mertebe ıtrâ olunsa yeridir.» celi oyunlar çıkarır, güldürücü hikâyeler söyler, eşkâl-i
Müverrih Âlî şu malûmatı vermektedir (Knh.) : gûnâgûna girer, her nevi’ mukallidlikte fevkalâde me-
«Câmi Beğ : Nefs-i İstanbul’da neşv ü nemâ bulmuş. hâret gösterirdi.Ramazanları sabaha kadar minâreleıden
Şehzâdelikleri hâlinde Sultan Selim şâh-ı sânî cenâbına inmez temcid okurdu. Cevâmi’ mütevellilerinin ramazan
kul olmuş bir hoş tab’ ve sâde dil âdem idi. Husûsâ on beşinden sonraki helva ziyâfetlerinde mevcûd
ki şikâra mensûb ağalarından olmağın meclis-i şerîf i idi. Mebâdi-i hâlinde bir mikdar muârefe-i maârif hâsıl
şehzâdeye duhûl ile mükerrem idi, Tahta cülûs ittik­ ve meftûr olduğu zarâfet kendisini asrının şuarâsı cem’-
lerinde dahi Atmacacı başıları oldu. Lâkin hümâ yi tab’.ı iyyetine de dâhil etmiş idi. Fakat taksîm-i ezelî her kesi
şehriyârî A lâ mâ hüvel-me’mûl sayd ü şikâra kadir ol­ ârzû eylediği hıssa-i bâligaya nâil etmiyor. Mûmâileyhin
mamağın kenâra çekilüp Mısır muhâfazasındaki ümeıâ- güzel bir mazmûna destres olması müşkil ve bilfarz bir
ya inzimam buldu. Feammâ istimâ’a kabil sözleri nâ­ mazmûn-ı lâtîfi tesâdüfî olarak derhâtır etse bile anı
dirdir. Mücerred sâhib mahlâs olmağı ayn ı saâdet vezn i belîğ hâline vaz’ edebilmesi daha müşkil
bilür bir şâirdir.» idi. Elhâsıl bir garibe.i hilkat idi. Hakikatte ne
Câm î’den kısaca’bahseden Beyanı ise şairi yanlış ola­ âlim idi ne şâirdi. Ne feylesof idi. î ’tikadınca hepsi
rak “Selîm-i kadîm„ bendelerinden olarak g^östermek- kendisi idi: Hafîf-ür-rûh olması hasebiyle âtiyüt-ter-
tedir. ceme Vâlî, Hâmî, Lebîb efendilerle muârefe peydâ
Ahdi tezkiresinin yazıldığı (971 — 1563) yılında Selim ve ekseri anlarla imrâr ı evkat ı subh u mesâ ve
II. şehzade iken şair onun Atmacacı başısıdır. Aşık tan^îm eyledikleri eş’âr-t belâgat pîrâya nazîre-i hâyîde
Çelebi tezkiresinin yazıldığı(974 — 1566) da _ k i Selim’in edâ inşâd ve imlâ eylerdi. Eş’ârının nâmevzun olduğu­
hükümdar olduğu senedir — gene onun maiyyetindedir. nu iddiâ edenleri taktîe da’vet eder ve kelimât-ı nâhem-
Onun atmacacı başı iken Mısır’a gittiğini ve sancak vârını mutlaka efâîl ü tefâîle mutâbık getirirdi. Eş’ârını
esâtize-i üdebâya tashîh ettirmekten çekinmezdi. Âîâı-ı
beyi olduğunu yanlışlıkla ilk olarak kaydeden Haşan
nâmevzûnunu besteleyerek mecâlis ve mahâfilde okur
Çelebi olmuştur. Riyazîy\ de yanıltan ihtimal ki Haşan
ve hüsn-i sadâsı çâr ü nâçâr her kesi dinledirdi. beste­
Çelebi’dir. Müverrih  lî ise Gelibolulu ve Davudpaşah lediği eş’arı içinde
iki Câmı kaydetmekle beraber Davudpaşah C âm î’yide Aşkınla hevâlandım bîlânemiyim bilemem
nihayet Mısır’a gitmiş olarak göstermektedir. Onun bu Derdinle harâb oldum vîrânemiyim bilmem
kaydını da ihtiyatla kabul etmek lâzımdır. Â lî’yi de matlaını hâiz olan gazeli gibi bazı dinlenmesi kabil olacak
Haşan Çelebi’nin şaşırtmış olması mümkündür. sözler de bulunurdu. Âsârını tashîh ile zevkıyâb olanlar­
Bütün bu yanlış kayıdlardan şu doğru neticeyi çıka- dan biri Hâmî efendi’dir. Himmet-i tashîha uğradıktan
rabiHriz: sonra gazelinin kisve-i belâğate bürünüp bir şâir sözüne
Câmî-i Kanunî devrinde uzun müddet Mısır’da benzediğini görünce insâf ederek — Ben bu sözlerin
bulunmuş ve gene onun zamanında iştihar etmiştir. cümlesini biliyordum.Fakat bir araya toplayamıyordum—
Davudpaşah Câmî ise; gerek şehzâdeliği esnasında, ge­ derdi. Bazı ahibbânın — O gazel sizin değildir. Hâmî
rek hükümdarlığı zamanında Selim II. in maiyyetinde efendi baştan aşağa değiştirdi içinde bir kelimeniz kal­
bulunmuştur. Bu şairin son zamanlarında Mısır’a gittiği madı. Niçin imzânızı vaz’ediyorsunuz — i’tirâzına —
de kat’i olarak söylenemez. — Neden benim olmasun içinde bilmediğim bir kelime
Bibliyografya ■
. Ahd., Aşk., Hsn., Byn., Ryz., Knh. yok Var ise gösteriniz cevâbını verirdi. Câmî artık tas­
hîh ettirmek ile de kanâat etmemeğe başladı. Hâmî
C â m î (Diyarbakırlı) — XVIII inci asır şairlerinden efendi’nin rişte-i belâğate keşîde eylediği gazelleıin
Câmî hakkında Ali Emîrî şu malûmatı veriyor (Tşa). mahlâsına bir nokta vaz’ederek kendinin zâde-i tabîati
«C âm î: İsmi A hm ed’dir. Tevellüdü 1125 (M. 1713) olmak üzere müşârünileyhin hengâm i meşguliyetlerinde
hudûdundadır. Evâil-i zuhûru hemnâmı oldukları âtiyüt- takdîm ve tashihini recâ ederdi. Müşârünileyh Hâmî
terceme şâir-i mâhir Ahmed Hâm î efendi’nin zamân-ı efendi kabil-i tashîh haşiv ve zihâfını bulamayarak —
iştiharına musâdif olmağla farkı yalnız bir noktadan Âferin Câmî benim gibi eş’âr tanzim eyliyorsun — de-
ibâret olan bu mahiâsı ihtiyâr eylemiştir. Sadası güzel ye nutk ârâ-yi tahsîn olurdu. Artık Câmî cesâreti pek
ve musikinin gavâmızına âşinâ idi. Bir meziyeti de zi- ileriye vardırdı. H âm î’nin pek meşhûr olan nNigîn»
yâfet tertibindeki mehâreti idi. Meclis-i ekâbirde per- gazelinin mahlâsına bir nokta vaz’ederek benimsedikten
vâne gibi döner her hidmeti mâhirâne îfâ eder ziyâfet sonra bir gün yine ber mu’tâd irâe eyledi. Hâmî efendi
sâhibinin yüzünü ağırdırdı. Bu husûsa cüssesinin de kendi gazeli olduğunu anladığına binâen Câmî işi lâtî-
yardımı vardı. Ufak tefek ve nahîf-ül vücûd olmağla feye döktü. «İcbâr-ı tabîat ve it’âb-ı zihn ederek gazel-
gayet sür’atle yürürdü. Mütenâsib-ül- etvâr ve beşûş-ül- serâlık etmekten ise gazel i âlîlerini bir rokta ile dâire-i
vech olduğundan za’f-ı hâli bile kendisine bir zarafet i temellüke almak kolay oluyor. Sâyt-i fâzılânelerinde
Türk Şairleri
897 Cam.

yaiiin bir zamanda zahmetsiz mükemmel bir dîvan sâ- — Hâuıî-i Âmidî —
hibi olacağım zîrâ şimdiye kadar takdim ve tashihini Gelmiş o mâh bezm-i meye sâki nukl içün
niyâz eylediğim gazellerin ekserisi boylediı» lâtîfesijle Bulsa enâr-ı mihri kırup dâneler bu şeb

Hâmî-i üstâdı güldürmüştür. Bir gün ahibbâ kendine — Câmî-i Âmidî —


imtihan teklîf ederek “o gül kılmadı ferah,, vezn ü ka­ Şem’-i visale mürg-i dili yaktı âşıkan
fiyesini münâsib gördüler ve kimsenin tashih etmeme­ Reşg eyledi bu cünbişe pervâneler bu şeb

sine karar verdiler. Artık C âm î’nin hazîne-i idrâkine — Lebîb-i Âmidî —


müracaattan başka bir me’hazı halmadı bir iki gün Reng-i tebessümüz leb-i cânânelerdeyiz
sonra şu gazeli inşâd eyledi: İkbâl-ı neş’eyiz der-i meyhanelerdeyiz

O l nâz işve şeni e y dil kılmadı ferah — Câmî-i Âmidî —


S ev d â -y i hâline d ü şe li b il kılmadı fer a h (l) Fikr ü hayâl-i vuslat-ı cânânelerdeyiz
D üştü m p â yin e sa br ü ta h a m m ü l i d t m e y ü p Bezm-i neşât-ı sâki-i peymânelerdeyiz
H iç ba k m a d ı y ü z ü m e o g ü l k ılm a d ı ferah — Şehzâde İbrahim Hafid Pâşâ-yi Âmidî—
Q ü ft âr-ı d ilk e şine o d e m m unfa zır o lup
Nâr-ı Nemrûd-ı firakım tâb-ı ruhsânniadır
O g o n c a fem açm adı dil kılmadı ferah
Dâğ-ı dilde ey Halîl’im gülde var ahker de var
K ünc-i firâkta b u n ca z a m a n d ır ki kalm ışam
C âm -ı lebiy le ol g ö z le r i mül kılmadı ferah
— Remzî-i Âmidî —

Bir y â r ki sa na o l m a y a hemdem f e r a ğ o la
Tig-i ebrûlarla düşmüş kılca cânım kasdına
T e r k e y le C a m i sen dahi ol kılmadı ferah
Gamze-i cellâdı gör yanında sim hançer de var

— Fethîzâde Sadullah Saîd-i Âmidî —


Yârânın bir kısmı — vâkıâ gazel pek güzeldir lâkin
Çeşmimiz her nerde olsak seyr ider ma'şûkunı
Hâmî veya Lebîb efendileıin tashih etmedikleri neden
Zâhidâ zanneyleme âşık gözünde perde var
ma’lûm — dediler. Câmî bir takım te’mînât-ı kaviyye
— Ferdî-i Âmidî —
ile kendi mâli olduğunu inandırdı. Bir kısmı da — ga Tâk-ı eyvân-ı felekte meclisin encüm gibi
zelin vezni yok — dediler- Câm î derhal aruz ölçüsüyle Mihr sâgar meh kadeh bellûr sa'd ahter de var
ölçtü vezni tamam getirip anları da iizâm eyledi. Bir — Âzim-i Âmidî Şaşızâde —
kısım da dil, ol, bil, gül kelimelerinin yekdiğeriyle tak- Bir murabba’ v£fka benzer be?m-i şevk trgi'. n
fiye edilemeyeceğini ortaya sürdüler Câmî buna da ce- Mey de var sâgar da var sâkî de râmişger de var
vab bulmaktan âciz kalmcdı. — Neden kafiye olmaz­
— Câmî-i Âmidî —
mış cümlesinin âhırı lâm harfi değil mi — dedi. Sözle­
Öyle gamgîniz açılmaz hâtır-ı meksûrumuz
rine i’timâd ettiği esâtize-i şuarâ ise gazelin pek üstâ-
Gerçi kim güller de var gülşen de bülbüllerde var
dâne olduğunu beyân ve tahsîn eylediler. Artık Câmî
— Kâmî-i Âmidî —
galebeyi kazandığına kanâat edeıek kemâl-i fahr u ib-
tihâc ile mu’terizlerine hitaben: — İlm-i arûzun imâm-ı Aldı aklını Kâmi gözler görmemiş bir nevcevan
Gördüğüm günden beri bir başka hâlet serde var
hümâmı Hâlîl ibn-i Ahmed hazretlerine Hak taâiâ rah­
met eylesün. Şu ölçüyü ihtirâ’ etmemiş olsaydı sîzin gi­ — Câmî-i Âmidî —
bi şâir taslaklarıyla acabâ bizim hâlimiz ne olacaktı — İtti istisna gönül âlemde gendflm gûnları
demiş ve etvâr ü akvâli yârân-ı safâya bâis-i harde-i Hûblarda yoktur ey dil şûh-i esmeıden leıiz
sürür olmuştur. Mûmâileyh muammerinden olduğu — Kâmî-i Âmidî —
cihetle Vâlî, Hâmî, Lebîb devirlerini geçirdikten sonra Feyz-i hengâm-ı seher bî şübhe hoştur rûzdan
asr-ı hâzır evâiline yetişerek Şeyhzâde İbrahim Hafıd Olamaz sâfî beyâz anmçün esmerden leziz
Paşa ve müşârünileyhin muâsırı olan şuarâ ile hem-
— Câmî-i Âmidî —
bezm-i muâşeret olmuş ve onlarla da müşâare-i letâif-
Kendi canından nice Câmî hirâsân olmasun
kârânede bulunmuştur. Ve mûmaileyhten sonra gelen
Günde bin kan eyleyen bir Kahraman gözdür bu gez
bazı şuarâmızın âsâiıd a kendileriyle hemkafiye tesâdüf
— Kâmî-i Âmidî —
eylemiştir. Eş’ârının hey’et-i mecmuası her ne kadar
Bir mürüvetsiz Hülâgû-yi zaman gözdür bu göz
metânet-i elfâz ve ma'nâyı hâiz olmasa bile ya him-
Can yakan evler yıkan bir yan bakan gözdür bu göz
met-i tashîhe uğramak veyahud tesâdüfî olmak sûretiy-
le bazı kırâat olunabilecek sözleri de olmağla bu g bi M ûm âileyh nihâyet-i öm rün e kad ar ihtiyâr-ı küifet-i
nezâirden bazıları tahrîr olunur : g u rb e t itm edi 1215 fM . 1800) senesi h ilâ lin d e temâşâ-
— V â l î- i  m i d î — g âh ı şehristân-ı cin ân a sefer eyledi. S â h ib tercem enin

•^ G erm oldı sü z ü sâ z ile meclis o g ü n e kim hatt-ı destiyle bir m ecm ûasına zaferyâb o lm uştum . Y a ­
E f lâ k i tuttı n a ’re-i m estân ele r bu şeb zısı m utavassıt okunaklı bir rik ’a idi. G aze lle rin in b a ­
1
( ) Bu gazel hatt-ı destiyle olan m e c m û a -i âsâ rm dan ayn en zıları pek sön ü k yalnız m evzun b a zıla rın d a vezin ve
m e ’ hu zd u r (Tşa.). m ân â d a n â b û d o lm akla b e râb e r bazı güzel gazel ve
Türk Şairleri
Cam. 898

tarihleri de eksik olmadığından himmet i tashihe uğ­ Kafzade Faizî tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
radığına şübhe kalmamıştı. Her gazelin bâlâsmda ma­ «Kadı Habibzâde Câmî Çelebi : 1019 (M. 1610) da
kamını, zîrinde «düm tek» ini gösteriyordu. Sultan Ab- fevt olmuştur. Bu ebyât müntehab-i mecmûasıdır :
dülhamîd-i Evvelin 1187 (M. 1773j senesinde vâki’ olan
Lâya’kil itti nâz ile baktıkça halkı yâr
cülusuna Gözden geçürdi âlemi ol şûh-i şîvekâr
Müverrih «^» i kaldır kim dir ana târîh
Söyleşse göz ucuyla nola ben gedâ ile
Mısrâ’-ı târîhi eğer himmet-i tashihe uğramamış ise ge­ Vardır göz aşinalığı ol dilrübâ ile»
rek ta’miye gerek selâmet-i elfâz husûsunda üstâdâne
vâki’ olmuştur. Mecmûa-i eş’ârının alt tarafında nükteli Rıza tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
bazı fıkralar ve gece encümen i ahibbâda eğlenceyi “Câmî : Îstanbûlî A bdülbâkî Çelebi’dir. Hâriç mü­
mûcib olacak mârifetli oyunlar ta’rîfâtı var idi. Şu g a­ derris iken kazâya rızâ virmiştir. Gencîne-i irfana emîn
zel âsânnın mümtâzlarından olmak üzere intihâb ve ve şâir-i sihrâferîndir. 1019 (M. 1610) da fevt olmuştur.»
tahrîr olunur : Sicil'de de şairden kısaca bahsedilmiştir.
Bibliyografya : Ryz,, Kfz., Rz., Sel.
Çıkar festen o müşgin kâkülün yer yer nümâyân it
Dağıt âlâm-ı sevdâyı dil-i uşşâkı şâdân it
C â m î 'Hacı Haşan oğlu) — X V inci asır şairlerin­
Döküp zülfün izâra serteser evvel bahâr âsâ
den Câmî hakkında Sehî şu malûmatı veriyor :
Fezâ-yi hüsnüni reşg-i çemenzâr ü güüstân it
«Mevlânâ Hacı Haşan oğlu : Câmî tahallûs
Girüp bu hüsn ile cevlângeh i aşk içi e at oynat
itmiştir. Karasi vilâyetinden Balıkesiılidir. Sabıka vâki’
Gelen var mı salâ çek her tarat hûbâna meydân it
olan Mevâiî-i izâm ve ahâlî-i kirâm cem’iyyetinden kal­
Kemer beste olup âşıkların karşunda durmuşlar
mış bakıyye i selef ve ahsen-i halef sâlhorde ve rüzgâr
Inâyet kıl güzeller de efendim sen de bir şân it
dîde yüz yaş yaşamış fezâil ve hasâili ma’lûm ve mef­
Kulundur âşıkındır niçe yıldır kûy-i aşkında
hûmdur. Merhum Sultan Bâyezîd’e kadıasker olmuş hoş
Terahhum kıl visâlin Cömı'ye bir lâhze ihsân it»
tab’ nâzük kimesne idi. Kadiaskerliği zamânında ittifâk
Bibliyografya ■_ Tşa,
bir münâsebet ile bu beyti dimiş :
Câmî (Habibzâde Abdülbâkî} — XVI ncı asır şair­
lerinden Câmî hakkında R iyazi şu malûmatı veriyor: — Beyit —

« C â m î: Nâmı A bdülbâkî’dir. Kuzât-ı kasabâttan Keşti-i dil bulmağa deryâ-yi hayretten necât
Habîb efendi’nin ferzend i hiredmendidir. Müfti Çivizâde Kâkül-i dilber hayâliyle resenler bağladım

efendi’den müiâzemetle kâmrevâ olduktan sonra dest 01 esnâda Galata boğazında bir büyük gemi derya­
be dest kat’-ı merâtib ile hâriç elliden munfasıl olup ya batup anı çıkarmak tedârük olunmuşidi. 0 1 mahal­
berdâberd-i âiâm-ı tarîk olmağla kuzât-ı kasabât silkine de ârifin birisi bu beyti dimiş :
münselik olmuştur. Hâlâ Narda’da mesnednişîn-i hükü­
Şol batan parçaya takılan yoğun organlara
mettir. Ve bu fakîr ile hemkırâbe-i bezm-i karabettir.
Lûtf-i tab’ından efendim kâkül i dilber dimiş
Bu eş’âr zâde-i tab’-ı suhangüdâzıdır ki sebt olundu :
Nola kılsa muattar be2 m-i canı ey gözi âhû Bu beyti işidicek ol dahi mukabelede bu beyti dimiş:
Ağız miskidürür lâ’lindeki ol hâl-i anber bû
Dil keştisine parça deyen Türk’e ne dirsin
El irmez bûsene zann itme ey şûh-i sehî kamet
Organı takup anı heman anda asaydı
Bülend olmaz nihâl-i tâze-i ra’nâ-yi şeftâlû
Cevânı ile Ahmed gezüp hakkında dimiştir : Eş’âr 1 iâtîfesine nihâyet yok ve gazeiiyyâtı çok
Gezse nola o yâr adû-yi kezûb ile
kadıasker iken fevt oldu. Mezarı İstanbul’da kendüsi
Dâim yalancının çün olur şâlıidi bile
binâ ittüği câmi’-i şerîf ve medrese-i lâtîf hareminde-
Nazar kıl zîr-i ebrusunda çeşm-i mest-i dîdâre dir. Bu ebyât eş’ârındandır :
Ne benzer şol kemer altında içmiş rind-i meyhâre
Râh-ı gamında olalı gönlüm revan sana
Nola sayd olsa dil mürgı görüp ol çeşmi şehbâzı Kat’ itti ten alâkasını gitti can sana
Hat-ı ser sebzi bir şehbâzdır kim ola pervâzı Mihrim ki oldı âleme rûşen güneş gibi
Bir zerre gelmez ey meh-i nâmihriban sana»
Hümâ-yi devleti saj d ister isen hord ü hâbı ko
Haşan Çelebi tezkiresinde şu kayıdlar vardır:
Alurlar uyhusun lâbüd şikâra salsalar bâzı
“C â m î: Ulemâ-yi Rûm’un kibârından âlim ve fâzıl ve
Kuluna destgîr ol sıyt ı nazmım tutsun âfâkı nihrîr-i kâmil Hacı Hasanzâde dimekle ma’rûf ve envâ’-ı
Bilürsin serverâ çıkmaz yalınız destin âvâzı
maârif ve fezâil ile meşhûr ve mevsûfdur Nâmı Mehem-
Şu denlü tîr-i müjgânın tenimde câygîr oldı med’dir. Sultan Bâyezîd zamânında Anadolu kadiaskeri
Benim her istühânım sanki bir kandîl-i tîr oldı» olup menâsıb ı âliyyeye i’tilâ ve meıâtib-i sâmiyyeye
Türk Şairleri
899 _ Cam.

irtika itmiştir. Sene ihdâ aşere ve tis’amiede (911 — 1505) Sünbül didiğimçün saçuna sehv ile her dem
câm-ı fercâm-ı hayâtı sademât ı seng- i memât ile mün- Zülfün gibi baımağa beni niçe dolarsın
kesir ve mütesaddi’ ve Rumeli cânibinde sadr-1 âlî kadr Akıtma iken çehreme kanlu yaşım ey döst
iken sadâret-i âlem-i vücûddan mün’azil ve münhali’ Bir mürdeye âhır niçe bir su sepelersin
olup İstanbul’da binâ ittüği medrese ve mescidde genc-i Dem urma rakîb ile hazer kıl nefesinden
mahzun ve medfûndur. Çünki ahvâl i fazi u kemâli ki- Kim sam yilidir key sakın ey lâle solarsın
tâb-ı Şakayık'\a. mastûr ve kitâb-ı mezbûr mihr ü ma- Bülbül gibi ben inleyin ey gonca revâ mı
habbet gibi beyn-el-cumhûr mezkûr ve meşhurdur. Mak- Sen gül gibi her hâr ü has içinde gülersin
sûd i aslî ve merâm-ı küliî ki eş’ârlarm iş’ârdır binâ­ Tutam ki visâlin bana tiryâtdir ey döst
enaleyh inân-ı kümeyt-i kalem ol cânibe mün’atıf Nidem ki yine hecr ile âhır ağularsın
kıhnup semt-i tatvîlden munsarıf kılındı. Hakka ki bir Uş öldüreni anı diyüp öldürmeyüp ey döst
zât-ı fezâil âyât idi ki âyât-ı faz! ü irfânı cevâmi’-i cihan Bir bu söz ile beni nice bir depelersin
ve mecâmi’-i zemin ü zamanda kutlu ve câm-ı sürür Bir dem el uzattuğı için zülfüne Câmî
encâm-ı eş'ârı rahîk-ı belâgat ve şümûl-i nezâket ile Miskini ayaklara dahi niçe salarsın
memlû idi...» Cmnz.
Beyani tezkiresinde şu kayıd vardır: — IV —
«Câmî: Fuzalâ-yi Rûm’un müteayyin ve benâmı Can boynuna dolaşalı şol kare perçemin
Hacı Hasanzâde dimekle ma’rûftur. Sultan Bâyezid za- Âşifte gönlüm eyledi âvâre perçemin
mânında Anadolu kadiaskeri olmuştur.» Öygendi bir hitâb ile müşg-i Hıtâ meğer
918 (M. 1512) de yazılan Camiünnezair’de ve Edir­ K- itti cihân içinde yüzün kare perçemin
neli Nazmî’nin 945 (M. 1538) ten evvel vücûde getir­ Tesbîh i K â’be’dir didi zâhid çü zülfüne
diği Mecmaunnezair^de. “Câmî-i Sarohanî„ veya sadece Teşbih iderse küfr ola zünnâre perçemin
«Câmî» başlıklı şiirlerin bu şaire âid olduğu muhak­ Soksun iki gözüni ki iğri hayâl ider
kak gibidir. Onun dört manzumesini örnek olarak alı­ Her kim ki benzedir sanemâ mâre perçemin
yorum : Eydür saçı ki bu dil ü cân oldı güm kani
Didim ki bende yok yüri var are perçemin
— Gazel — Bîmâr ise hemîn ola sevdâ-yi illete
Ger dilersen devlet-i hüsnün müdâm olsun sana Meftûl olunsa ger dil-i bîmâre perçemin
Çevri ko cânım cihan halkı gulâm olsun sana Sanğ-i cefâ ile dil-i Câmî şikestedir
Key sakın hurşîde yüz gösterme kim bencileyin Olmaz bütün meğer ki gele sare perçemin
Varsın ol da bir yanadan mübtelâm olsun sana Cmnz.
Bunca yıldır dahi bir kuru selâma değmedik Edirneli Nazmî’nin (945— 1538) den evvel yazdığı
Doğrusu çok bî vefâ gördük selâm olsun sana Mecmaünnczair’mdç^ «Câmî-i Emin» serlevhasıyla da bazı
Secde kılmazsın yüzi tasvîrine şeytan gibi gazellere tesadüf ediliyor. Bu manzumelerinde lisan ba­
Zâhid ancak cennet-i kûyi harâm olsun sana kımından XV inci asır mahsulü olduğu, belki de Hacı
Cânı neylersin sana yetmez mi sevdâ-yi nigâr Hasanzade’ye âid bulunduğu tahmin olunabilir.
Câmiyâ öl de yarın bir gün selâm olsun sana Bibliyografya ■?h,, Hsn., Byn., Mc.
Cmnz. Câmî (İstanbullu) — X IX uncu asır şairlerinden
- II -
Câmî hakkında Fatin şu malûmatı veriyor;
Âh kim cevr ider oldı bana ol yâr dahi «Ahmed Câmî efendi Şehıiy-yül-asl olup Ayasofya
Olmâsun bencileyin kimse dil âzâr dahi oâmi’-i şerifi kurbinde vâki’ pederinden münlakii camcı
Nice kim hâlimi arz itmeğe yazmak dilerim dükkânında camcılık san’atiyle iştigali esnada ulûm-i
Dil ü can defterini dürdi bu tomâr dahi Arabiyye ve Fârisiyyeyi tahsîl ve bir müddet mekteb-i
Teşnedir lâ’line dil zülfüne hey di sanemâ Harbiyy’de bulunan şâgirdâna bazı mertebe ulûm-i A ra­
Su içerken kişiyi urmaz ahî mâr dahi biyye ve Fârisiyyeyi ta’lîm ve tefhîm eyledikten sonra
Nice kim sürdi rakîbi eşiğinde âhım 1255 (M. 1839) senesi hilâlinde bâb-ı seraskerîde vâki’
Eksik olmadı gönülden yine bir hâr dahi Basmahâne-i âmirede bir vakit musahhihlik eyleyüp
Sanma Câmî tapum terk ide ey yâr senin mezkûr Basmahâne bir aralık lâğv olunmuş olmağla
Gayeti öldüresin derd ile nâçâr dahi 4-1 J' V Js' medlûlünce ikametgâh-ı kadîmi olan
Çmnz. dükkân-ı mezkûre ric’atle attârlık ticâretiyle me’-
- III -
lûf iken işbu tezkire*i âcizânemizin ta b ’ından çend mâh
Zülfün ki sarup çâh-ı zenahdâne salarsın mukaddem menzûlen dâr-ı bekaya menkul olmuştur.Mû-
Bîçâreleri bend ile zindâne salarsın mâileyh her ne kadar şi’r ile şöhretşiâr olan şuarâdan
Türk Şairleri
Cam. 900

değil ise de bazı kütüb ve dîvanlarda tevârîh-ı müte- Câmî (Rûmî, Mısrî) — XVI ncı asrın değerli şair­
addidesi mastûr ve mukayyeddir.» lerinden Câmî, Rûm î ve Mısrî ünvanlarıyla iştihar etmiş­
Aynı eserde şairin şu gazeli kayıdlıdır; tir. Kendisine “Rûmî„ denilmesi, meşhur İran şairi
Molla Câmz’den ayırd edilmek içindir. “Mısrî„ünvanı ise
Çerb ü şîrîn olma halka lokma veş yerler seni
epeyc 2 zaman Mısır’da bulunduğu cihetle kendisine
Telh güftâr olma zîrâ akreb eylerler seni
izafe edilmiştir.
Cinsine sır söyleme cins-i hased anlardadır
Câhtan çâha atarlar ol birâderler seni Câmî hakkında tezkirelerde pek yanlış malûmata
Hâl-i hûbâna bakup hâlin diğergûn eyleme tesadüf ediMyor. Bu eserlerden mühim bir kısmı Davud
Ibtidâ sayd itmek içün hayli yemlerler seni paşalı Câmî ile Câmî-i Rûm î’yi birbirine karıştırmışlar­
Var ise nakd-i hüner izhâra kalkışma sakın dır {Tezkirelerdeki bu malûmat için Davudpaşalı Câmî
Akıbet tezyif iderler sıfle perverler seni
maddesine bakınız.). Yalnız Müverrih  lî, biri Gelibolulu,
Bûm veş künc-i ferâgat tutmağa bu mı sebeb
diğeri Davudpaşalı olmak üzre iki Câmî kaydetmekte­
Bülbül âsâ Câmiyâ ehl-i suhan dirler seni
dir  lî’nin bu hususta verdiği malûmatı aynen nakle­
Sicil'de şu kayıd vardır: diyorum (Knh.).
«Câmi efendi : Camcı esnâfından olarak musahhih­ “Câmî : îsmi Ahm ed’dir. Nefs-i Gelibolu’da tevellüd
lik ile Takvimhâneye girdi. 1270 fM. 1853) le fevt oldu. idüp nsşv ü netnâ ve sabâ âleminde neş’e-i hads ü
Şâirdir.» zekâ bulduktan sonra vilâyet.i Mısır’a gitmiş tarîk-i
Bibliyografya ■
. Ftn.. Sel. kitâbete sülük idüp gâh mukataa ve gâh rûznâmeçe
ve muhâsebe hidmetlerinde istThdâm olunarak kemâl
Câtni (Kastamonulu) — XVI ncı asır şairlerinden
ve ma’rifeti ve nazm u nesre müteallik mümâreset ve
Câmî hakkında L âtifi şu malûmatı veriyor :
kuvveti muktezâsınca kat’-ı merâtib itmiş tâ ki nâzır-
«Câmî-i Rûmî Kastamoni diyârındandır.Viiâ-
-ün-nüzzâr rütbesi ile kâmkâr olup ümîd vâr olduğu
yet-i Acem’de çok siyâhat ve meşâyih i kibârdan niçe
menâsıbın gayetine yetmiş ve evâhir-i ömründe kurra-i
niçe azizleri ziyâret idüp Hazret-i Şeyh C âm î’ye hidmet
ayn ve hâsıl-ı ömrü bir veled-i necîb ve ferzend-i lebîbe
itmiş ve irâdet getütüp anlardan el almıştır. Dâim-üd-
vâsıl olup lillâhilhamd hânedânımı hâlî komayup câni-
-dehr i’tikâf ve uzlet üzre olup zevâyâ-yi mesâcidden
şînim olacak mahdûm-i dilpesendim vardır deyu safâlar
gayrı yerde temekkün eylemez idi. Ve fevâid-i hâmû-
kesbin idüp her ân şâdgâm ve muhassal-ül-merâm
şiyle amel idüp binde bir söylemez idi. Lezâiz-i dünyâ­
iken rûzgâr-ı bîvefâ ol derdmendin hâsıl-ı ömrünü hebâ
yı kendüye harâm idüp nefsiyle adâvet itmiş idi. Ve
eyleyüp ünfüvân-ı cevânîde henüz lezâiz-i ömıden kâm
müşâhede içün mücâhede tarîkma gitmiş idi. Bu matla’
almadan ve şâhbâz-ı sa’y ü himmetini matlâb u merâm
anınd ır:
nahcîrine salmadan ol püser-i hünerveri sâlik-i râh-ı
Niçe bir nefse uyup bu seğe seğbanlık idem
âhıret olmuş derdmend Câm î’nin safâsı peymânesi şi-
Yeridir fakr ü fenâ milkine sultanlık idem
kest olup nizâm-ı encümen-i maişeti meclis-i sahtâdasu
.tui, :j'j. oüjı _>• mûcibince bu mesnevî dahi hûb
gibi ihtilâl bulmuş felâ cerem ol sûkvâr-ı pür gam be-
vâki’ olmuştur : lâ-yi eyyâm ı mâtem ile Saâdetnâme nâm bir kitâb te’-
N efsin ile adâvet it her gâh lîfine cüll-i himmet itmiş. Mevlânâ Vâiz Hüseyn-i Kâşi-
Tâ olasın mukarrib-i dergâh fî’nin Ravzatüşşühedâ's\m terceme semtinden Şâh ı şe-
Her ki nefsiyle düşmen olmadı ol
hîdân-ı Kerbelâ vâkıa-i şâyiasını yazup nihayete ilet­
Bul madı kurb-i hazret-i Hak’a yol
miş. Eğerçi ki zebân-i Fârisîde Vâiz i büzürgvârın ol
Haşan Çelebi tezkiresinde şu kayıdlar vardır: eser-i lâtîfi gayet ile pesendîdedir Ba’dehu lisân ı Şarkî
«Câmî : Rûmîdir. Diyâr ı Acem’de siyâhat ve Molla Türkîsiyle mahlût ve câbecâ lâtif beyitler ve kıt’alar
Câmî hazretlerini ziyâret ilmiş idi. Halktan uzlet idüp ile siyâk u sibâka merbût olan Hadîkatiissııadâ ki
ekser mesâcidde ikamet iderdi. Şi’rinde halâvet ve Molla Fuzûlî-i BağdâdVmn müellefâtından bir mecmûa-i
çendan letâfet yoktur.» güzîdedir. Bu iki kitâb-ı mergubdan sonra ol güne
 lî de L âtifi tezkiresindeki malûmatı telhis ederek kitab tasnîf eylemek ve hünerveıân-ı âlemin rağbetine
kaydetmektedir^/<«/L^. mazhar düşürüp beğendirmek hakka Câmî-i Rûmî’ye
Sicil'âe, şu kayıd vardır : değil asılda bezmgâh-ı maârif ve fezâilin Câmî's\ olan
“Câmî-i Rûmî : Irânî olup siyâhatle memâlik-i Os- Hazret-i MahdûmVyç: bile mümkin olmamak fehm olu­
mâniyeye gelmiştir. Münzevî olduğu halde asr-ı Sultan nurken Saâdetnâme’si beyn-el-ekâbir şöhret bulması
Süleyman Hân-ı evvelde vefât itti. Şi’ri gayr-ı lâtiftir. „ ve şuarâ ve zurafâ miyânında revâc-ı küllî bulup lâyık-ı
Sicil sahibinin şairi Iranlı olarak göstermesi yan. tahsîn olması mûmâileyhin evsâf ı maârifine beştir.
lıştır. Bundan ziyâde medhine teveccüh nezd-i ukalâda zâid
Bibliyografya ■
. Ltf., Hsn., K n h ., S d. hevestir. Eğerçi ki bülega-i rüzgâr miyânında karîn-i
Türk Şairleri
901 Cam.

iştihâr olmuş ebyât ve eş’ârı nâdirdir lâicin zikr olunan Ber mûcib i fermân-ı âlîşan mühimmât-ı ebniyeden vilâ-
kitabda câbecâ îrâd olunan kıt’aları ile rubâîlerinden yet-i Mısrıyye’de bulunan levâzım bittamâm tedârük
bir kaç. aüftârı kifâyet ittüği zahirdir.» olunup sür’at i tâm ile K â’be-i muazzama cânibine a 7 î-
 lî’nin verdiği bu malûmat ta çok basittir. Onun da mat ittim. Husûl-i vusule müyesser oldukta ol hidmet i
şaire âid etraflı bilgisi yoktur. Câm î’nin «Sipahî oğlan­ saadet hâtimete mübâşeret ittim. Tecoîd-i sath-ı muallâ
ları» ndan olduğunu söylememiş, yaşadığı devri de ta­ ve ferş-i metâf-ı a’lâ ve terhîm-i cevf-i beyt-i mükerrem
yin etmemiştir. Onun Mısır’da bir oğlunun öldüğünü ve termîm-i mebânî-i Harem-i muhterem muâvenet-i
haber vermesi de yanlıştır. Şair; bir değil, dört oğlunu inâyet-i Îlâhî ve mukarenet-i hüsn-i niyyet-i şehenşâhî
bir günde kaybetmiştir. birle üç yılda tamâm oldu.,.
Şu halde şairin hayatına âid vereceğimiz malûmatı Bu vazifeyi büyük bir haz ve muvaffakiyetle bitiren
kendi eseri olan Saadetname'den istihraç ederek yazmak Câmî, İstanbul’a gelmiş ve Kanunî’nin huzuıuna kabul
mecburiyetindeyiz ; edilmişti. Sonra tekrar Mısır’a döndü. Fakat bu defa
Câmî-i Rûmî, kendi ifadesine göre, «Sipâhî oğlanları» mühim mevkiler işgal etti.
zümresindendir. Kanunî devrinde “Dîvân ı Mısır’da Bir taraftan da Ravzatüşşüheda'yı tercüme ederek
hizâne-i âmire küttâbından,, bulunuyordu. Boş zaman­ Kanûnî Süleyman’a ithaf etti. Bu eser, İstanbul muhi­
larını şiir yazmakla ve kudretli kimselerle musahabeler tinde onun iştiharına sebeb olmuştu. Bir müddet sonra
yapmakla geçirmekte idi. Âile sahibi bir adamdı, dört Sancak beği oldu.
oğlu vardı. Hepsi çalışkan gençlerdi. Mısır’da zuhur Uzun müddet bu mevkii muhafaza eylemişti. Haşan
eden bir taun esnasında bu zavallı baba dört oğlunun Çelebi ve RiyazVmn verdikleri malûmat d o ğ ıu ise,
birden bire ölümüyle karşılaştı. Bu hadiseden deli gibi Murad lll. zamanında da bu vazifede bulunuyordu.
olmuştu. Saadetname mukaddimesinde bu hususa dâir Vefatı Mısır’dadır. Onun ölüm yılını tesbit eden hiç bir
şunları söyliyor : menba görmedim.
«... Bu esnâda dört ferzend.i di.lbendim var idi ki İşte Câmî i Rûmî hakkındaki bilgilerimiz bunlardan
her birinin efser-i hilkati gevher-i âdâb-ı ülülelbâb ile ibarettir. Ve Davudpaşalı Câm î ile bu zatı birbirine
muhallâ ve mir’ât-ı fıtratı saykal-ı kabiliyet birle mü- karıştırarak yazan tezkirelerdeki malûmatın pek azı
cellâ tekmîi-i fazi u kemâle ve tahsîl-i ilm ü iştigale bu şaire âid bulunmaktadır, '^elim II. e intisab eden
samîm-i candan tâlibier ve tenmîk-ı sülüs ve ta’lîkte ve onun balabancı başısı olan Davudpaşalı Câmî, mu­
hoşnüvîsân ı âleme kalem-i nesh çekmeğe râgıblar idi. hakkak ki ayrı bir şahsiyettir. Ve bu zat, Selim II. in
Dest-i kazâ tömâr-ı hayâtlarını muntavî ve tünd bâd-i maiyetinde iken Câmî-i Rûmî, Mısır’da büyük bir vazife
fenâ şem’.i sebâtların muntafî kıldı. Bu vâkıa-i gailenin işgal etmektedir.
vuku’u ve bu hâdise-i nâzilenin hudûsu sabr u karâra Hususiyle Davudpaşalı Câmî, Aşık ÇelebVye. göre.
âteş bıraktı. Hânümân-ı dil ü cânı serbeser yaktı...» Selim II. in şehzadeliği zamanında çok genç bir yaşla
Fakat ne çare ki bu hal, umumî bir âfet olmuştu. idi. Halbuki bu tarihlerde yetişkin oğulları olan Câmî-i
O sırada ölenlerin çokluğunu gösteren şu cümleleri de Rûmî, oldukça yaşlı bir adamdır. Kanunî devrinde ikmal
Câm î’den nakledelim : ettiği “Saadetname,, nin sonuna yazdığı bir manzume­

"... Nâgâh kemingâh-ı kazâdan bir tâûn-i ibret nü­ de sakahnın ağardığını da söylemektedir.
Tezkirelerde örnek olarak kaydedilen şiirlerden yal­
mün zâhir oldu ki ednâ müddette sadâ-yi vâ esefâ ve
edâ-yi vâveylâ ile âlem doldu. Tûfân ı fevât bir mer­ nız Riyazî, ve Kafzade Faizî'ût. mukayyed olan­

tebede cûşân ve ummân ı memat bir mesâbede hurû- lar Câmî-i Rûm î’ye âiddir. Ve onun en muvaffakiyetli
ve en meşhur eseri olarak “Şem’„ kasidesi gösteril­
şân idi ki zevrak-ı tâbût emvâc-ı deryâ âsâ birbirine
mektedir.
dokunurdu. Ve yiğirmi otuz meyyitin namazı bir yerde
Bu kasideden tezkirelerde şu beyitler görülüyor
kılınırdı.»
(Ryz., Kfz.) :
Kendisini “Câmî i bîçâre„ deye takdim eden zavallı
şair, oyalanabilmek için tetebbula vakit geçirmeğe baş­ Arz ider her şeb durup bin şevk ile envâr şem’
lamıştı. O sırada Hüseyin V âiz’m “Ravzatüşşüheda„'sını Gûyyâ oldı minâr-ı Ahmed-i Muhtâr şem’
eline geçirmişti. Kerbelâ vak’asını tasvir eden bu eseri Bir dilâverdir duhânından siyeh tel takınur
ağlaya ağlaya okumağa başladı. Hattâ tercümesini de Her kaçan başına geyse miğfer i zerkâr şem’
tasarlıyordu. O aralık — ihtimal ki bu acıklı hâdiseden Sanuram zencîr-i dûdiyle çekilür göklere
haberdar olduğu için — Kanunî onu Mekke’de mühim Her ne dem kim ola ejder gibi âteşbâr şem’
bir vazifeye tayin etti. Kendisi diyor ki (Saadetname Aşk-ı yâre düşmeyince gamdan âgâh olmadım
mukaddimesi): Âteşe dûş olmayınca olmadı bîdâr şem’
"... Beytullahilharâm’ın terkimi hizmeti ve harem-i Rind-i şâhidbâzdır kim gördüği mehrûlara
muhteremin nezâret-i mûcib-ül-izzeti tefviz buyurulmuş. Ağzı ile şu’lesinden gösterir dînâr şem’
Türk şairleri
Cam. 902

Kellesi kızdıkta meclis şöyle germâgerm iken hiç şübhe yok ki eserlerini görmemiş olmasından müte-
Şevkm ile oda yaktı cübbe vü destâr şem’ veliddir.
Mülk-i bezme şol Skender'sin ki eyler karşuna San’atkâr bir şair olduğu muhakkak olan C âm î’nin en
Şu’leden âyîne-i kîtînümâ izhâr şem’ meşhur manzumesi HabibVmn maruf “Terkibibend,, ine
Bezm-i şevkinde ko yansun ol iki ruhsâr şem’ vücude getirdiği naziredir. Cidden muvaffakiyetli bir
Meclis ârâdır efendi olıcak tekrar şem’ eser olan bu manzumeyi de gene mecmualarda mukay-
Gâh ağlar geh g-üler mecliste yüzbin şevk ile yed buluyoruz. Câmî’nin divanını görmedim; fakat Saâ-
Lûtf u kahrından alubdur var ise ihbâr şem’ detname's\nm bir çok yazmalarına rastlamaktayız (Me­
Câm i’-i hüsnünde cânâ kaşlarınla ruhlerin selâ bakınız : F a tih : K. ^ o . 3920, 3921, Nr. K. 3938,
Benzer ol mihrâba kim her canibinde var şem’ Çelebi Abdullah K. No. 282, Ûnv. K. No. 3310).
Merhem-i kâfür sermişler fitîl işler henüz Saâdetnâme, Hüseyin Yâiz’m «Ravzatüşşüheda» sına
Tîğ-ı kahrından oluptur şol kadar efg^âr şem’ yapılan muvaffakiyetli bir tercümedir. Devrine göre
Düd-i şu’le san Yed-i beyzâ ile su’bânıdır eserini sade bir lisanla yazan şair, bu tercümeye kendi
Mu’ciz i Müsâ’yı eyler dembedem izhâr şem’ hislerine tercüman olan bazı manzumeler de ilâve et­
Rüşen eyler her gice Ânestü nâren sırrını miştir. Onun Türk ve Acem şairlerinden münasebet düş­
Anın içün oldı manzür-i Ülülebsâr şem’ tükçe bazı beyitler aldığını da görüyoruz.
Sûr-i medhin kasrına her beyti Câmî bendenin Saâdetname’yi Kanunî Süleyman’a ithaf eden şairin
Bağladı bir nahl-i zîbâ kim ucunda var şem’ eser mukaddimesinde ve sonunda bu hükümdar hak­
kında medhiye ve duaları da vardır.
Kafzâde F aizî tezkiresinde fazla olarak şairin şu Kitabın hatimesinde şöyle bir kıt’a da görülüyor ;
beyitleri de örnek olarak alınmıştır :
Çün tamâm oldı Saâdetnâme nâm-ı şâh ile
Umarım tuta cihânı serbeser âvâzesi
Yansa darûn-i sinede dil dâimâ nola
Zindân içinde gice vü gündüz yanar şem’ Safha-i suhf-i zamandan olmasun bir harfi hâk
Ebter olunca felek evrâkının şîrânesi
Aşk içinde benden özge derd ile âvâre yok
Buna çâre sabr imiş ammâ ki sabre çâre yok Fuzulî’nın “Hadikatüssuada,, sında olduğu gibi bu
tercüme de — eserin aslı muhafaza edilerek — on bab
Nola her hûbun gelürse âhır-ı hüsnünde hat
Fitneler peydâ olur çünkim ola âhır zaman
üzerine kaleme alınmıştır.
Câm î’nin bazı manzumelerini örnek olarak alıyorum:
«Şem’» kasidesinin tamamını bir mecmuada mukay-
- I _
yed buluyoruz (Nr. K. Mc. No. i962) .
Şairin Mısır’da henüz yüksek bir vazife işgal etme­ 1 Kaside —
— Kanunî Süleyman vasfında —
diği zamanlarda yazdığı anlaşılan bu kasidede şu yolda
beyitler de vardır :
Sarmurdı gonca iken bir yeşil destâr gül
Mâil-i zulm olmasun pâşâ-yi âdil devridir Tan değildir olur ise seyyid-i ezhâr gül
Eylesün pervânesin yakmaktan istiğfâr şem’ Şekl-i su’ ban bağladı çün nite şâh-ı gonca vâr
Rûşen itti mülk-i Mısr’ı âftâb-ı adi ile Vastidir itsiin yed i beyzâsını izhâr gül
Nitekim şâm illerin pür nûr ider her bâr şem’ Tâze vü ter olsa nola oldı çün rüz-i ezel
Himmetin nürin karîn it kim terakkî eyleyim
Şebnem-i bâğ ı cemâl i Ahmed-i Muhtâr gül
Olmadan nâr ile hemser bulmadı dîdâr şem’
Âteş i Mûsî gibi göründi her bir şâhtan
Aynı mecmuada «Câmî-i Rûmî» serlevhasiyle şairin, Anın içün oldı manzür-i ülülebsâr gül
Sîm ü zerle gülşeni doldurdı evrâk.ı bahâr
Sarmurdı gonca iken bir yeşil destâr gül
İtti tahsîl-i hizâne oldı defterdâr gül
San değildir olur ise seyyid-i ezhâr gül
Bencileyin hasret ü gurbet gamın çekmiş meğer
matlah diğer bir kasidesi ve diğer bir manzumesi ka- Şâh-ı şûhun boynum öpüp kocar her bâr gül
yıdlıdır. Muhtelif mecmualarda da onun bazı şiirlerine Dökülenler jâleler sanman hevâ-yi aşk ile
tesadüf etmekteyiz. Yüz suyum yerlere saçtım deyü ağlar gül
Gerek kasideleriyle, gerek gazel ve müseddesleriyle Nâfedir açılmadık her gonca şebnemdir gülâb
C âm î’yi kudretli bir şair olarak görmekteyiz. Divan Çârsû-yi gülşen içre oldı san attâr gül
edebiyatı tekniğine hakkıyle sahip olan Câmî’yi tezki- Çeşm-i nerkisten gezend irişmesün deyu yine
recilerin ihmal etmesi, onun uzak muhitlerde bulunması Bağladı bâzü-yi şâha goncadan tömâr gül
yüzündendir. ÂlVnm de — Saâdetname’yi istisna ede­ Sîneçâk olup peıîşan sarınup destârını
rek — şairin manzumelerine ehemmiyet vermeyişi Seyr-i gülşen eylemezdi olmasa bî kâr gül
Türk Şairleri
903 Cam.

Ceyb-i g-ülşen gibi çâk olursa dâmânı nola Eski kulundur nazar kıl CâmiA meddâhına
Hemnişîni hâr olmaktan çü itmez âr gül Mâil olur bülbül-i hoş hâna çün her bâr gül
Def tutup bülbüllere ta’lîm ider savt ü teran Hak taâlâ rûzi kılsun şâhid-i maksûdum
Râstî budur ki oldı sâhib-i edvâr gül Dünyede arz eyledikçe bülbüle dîdâr gül
Bahr-i ahdar içre sîmin lenger olur yâsemîn Âb-ı lûtfundan cihan bulsun şehâ neşv ü nemâ
Bâdbân-ı berg ile donansa keştî vâr gül Zâhir ittikçe türâb-ı bâğdan emtâr gül
Şem’-i gülden bezm-i gülşen rûşen oldı gûyyâ Subh-i sâdık gibi açsun âlemi ak sancağın
Eyledi âyîne-i kîtînümâ izhâr gül Virdüğünce sebzezâr ı günbed-i devvâr gül
Pâdişâh 1 Rûm’a olmuştur sipâhî gerçi kim Dest i cûdun âlemi gark-ı zer ü sîm eylesün
Karamanlu gibi çerhî sannur destâr gül Eyledüğünce nisâr-ı dirhem ü dînâr gül
Bezm-i gülşende okutmak ister imiş bülbüle Devletin bâğı cihanda görmesün bâd-i hazan
Eylemiş bu matla’-ı zîbâyı istizhâr gül Olduğunca gülşen içre husrev-i ezhâr gül
Rûşen itti âlemi arz eyleyüp ruhsâr gül N r. K. Mc. No : 4962
Çerh i ahdar oldı sebze matla’-ı envâr gül
_ II _
Rûy-i rengîninde her kim görse hatt-ı yâri der
Safha-i yâkuta yazmış hatt-ı anber bâr gül — Habîbî’nin Terkibi bendine nazire —

Her elif kim sîne-i sûzâmm üzre dâğ ola Gördüm çemende seyr ider ol serv-i serbülend
Benzer ol tâze nihâle kim ucunda var gül Yanınca sâye veş sürünür niçe derdmend
Nevg-i müjgânım bezendi katre katre hûn ile Nerkis gözünden irmemek içün ana gezend
Ârızm şevkiyle virse yeridir her bâr gül Rengin lebinde hâli komuş âteşe sipend
Geşt-i gülşen eylemezdi rind-i şâhid bâz olan Ol lâ’l ü bu ne müşg-i Huten’dir didim didi
Virmese gülzâr-ı âlem içre bûy-i yâr gül Canında tâze dâğ-ı nihânındürür senin
Nerkis-i mestâne veş destine almıştır asâ
Derd-i aşk-ı yâr ile oldı meğer bîmâr gül Dendânın anup ağlamadan çeşm-i eşgbâr
Firkatin dâğına yer yok câna beştir dâğ-ı aşk Ağardı nitekim sadef-i dürr-i şâhvâr

Ârife bir gül yeter lâzım değil tekrar gül Benzetmek içün ana benâgûşun ol nigâr
Takındı gûşvâre i rengin ü tâbdâr
Yâd idüp gül ruhlerini cânıma âteş düşer
Her ne dem kim bana sensiz arz ide gülzâr gül Yâ Rab bu ne akîk-ı Yemen’dir didim didi

Bâd-i şevkiyle açılmış sebzezâr-ı aşkta Kirpiklerin ucundaki kanındürür senin

Gûyyâ olmuşdürür bu dîde-i hunbâr gül Hızr-ı zamâne var ise hatt-ı izândır
Hatt-ı ser sebzinden açıldı ümidim goncası Âb-ı hayât lebleri can çeşmesândır
Zahir olur nevbahâr irse şehâ her bâr gül Y â havz-ı dilküşâ yeri gülşen kenârıdır
Sohbet-i hâs itmek içün ol şeh-i âlîcenâb Çâh-ı zekan yanında anın bir pınarıdır
Kurdı tarf-ı lâlezâra hayme-i zerkâr gül Yâ âşiyân-ı mürg-i çemendir didim didi
Hazret-i Sultan Süleyman pâdişâh-ı bahr ü ber Bâğ-ı cinân içinde mekânındürür senin
Nûr-i adlinden cihânı eyledi hemvâr gül
Nakdem-i şâh ı cihâna can fedâ olsun deyu Sünbüllerin ki bâd-i sabâ itti târ ü mâr
Sîm ü zerle doldurup destin ider îsâr gül Kıldı beni hevâyile âşifte rüzgâr
Devletin eyyamıdır ziynet bulursa nola dehr Yine dönüp olunca girihgîr ü tâbdâr
Rûz-i nevrûz irse virür şâh berg ü hâr gül Baht-i siyehten oldı niçe ukde âşikâr
Cümle şehler hep kulundur anların sen şâhısın Can riştesinde bu ne şikendir didim didi
Nitekim bâğ içre olmuştur şeh-i ezhâr gül Gönlün smıklığına nişânındürür senin
Hârdaiîi pergâr ü berg-i sebzeden minşâr ider
Câm-ı lebin ki dopdolu sâfî şeıâbdır
Oldı çün işret serânı yapmağa mi’mâr gül
Cûybâra aksi düştükte görenler didiler Bu dâne dâne benlerin anda habâbdır
Yazdı gûyâ tîğın üzre şemse-i zerkâr gül Y â şehd ü şekker üstüne konmuş zübâbdır
Nîze vü kalkanını götürmek ile fahr ider Yâ goncadır ki jâleleri müşg-i nâbdır
Gülşen-i kadrinde şâhâ oldı hidmetkâr gül O l goncada bu jâle nedendir didim didi
Bûy-i lûtfun şöyle âlîdir şehâ mikdârda Ayn-ı sevâd ı dîde-i cânındürür senin
Virmeye bin şemmesin cem’olsa bin kantâr gül
Nevbahâr ı ğülşen-i hulkundan irse bâd-i lûtf Dil bend olalı kâkül-i anber feşân ile
Yâsemin vire zemîn-i şûre vü kühsâr gül Gelmez beyâna ukde-i hâlim zebân ile
Sarsar-ı kahrın irişse dola âteş gülsitan ^llâ ki Hızr olup hat-ı sebz ol dehân ile
Âb-ı lûtfun perveriş virse vire her hâr gül Gamdan aman virür bana mühr ü nişân ile
Türk Şairleri
Cam. 904

Bu nice hatdır ol ne resendir didim didi Câmî belâ vü râhat i dehrin maâli yok
Akd-i lisân u kırz ı amânındürür senin Gördün zamâne uymadı sen uy zamâneye

O l tıfl-ı nâzenin ki dahi nâresîdedir Tpk. Rv. K. Mc. No. 1912


Bu hüsn ü bu letâfet ile nûr-i dîdedir MU. Alm. K. Mz. Mc. No. 566
Terlikte tâzelikte semenden güzidedir
İllâ nidem ki serv gibi ser keşidedir - IV -
0 1 kad ne kadd ü bu ne bedendir didim didi Gslür dil kasdma merdâne dilber
Ömr-i dırâz ü baht ı cevânmdürür senin
Dil almağa gelür sankim dilâver
Seyr ide sebzezâra gelüp itti çün karâr Belâdır her tarafdan iki zülfün
Hayrette kaldı anı görüp serv-i cûybâr Ki bâlânile her biri berâber
Şol denlü dökti varını yolunda şâhsâr Zebûn-i derd i aşkım bî mecâlim
O ldı şükûfezâr kamu kâk-i rehgüzâr Benim hâlim mükedderdir mükedder
Ey gül yanaklı bu ne semendir didim didi Ruh i- pür nün devrinde dehânı
Şol katre katre eşg-i revânındüıür senin Yazılmış şem’ içinde mime benzer
Abîr-i müşg-i hatt-ı şı’r i Câmî
Câmî bu devr içinde eyâ husrev-i cemâl
Kılubdur cümle âfâkı muattar
Vasf-ı miyânın eylemede arz idüp kemâl
Can riştesine söz deyü nazm eylemiş leâl — BendeM bir mecmuadan —
Baştan ayağa nükte-i bârîk ü pür hayâl — V -
Yâ Rab bu nice nazm-ı basendir didim didi
— Gazel —
Dürr-i hayâl ü silk-i beyânındürür senin
— Çocuklarının ölümü üzerine —
Mit. Mm. K. Mz. Mc. No. 554
Nr. K. Mc. No. 'ı962 Dür değildir bu akan çeşm-i figârımdan benim
Girye eyler her ser-i mü rüzgârımdan benim
- III _
Bir musibettir bana iren ki her mâtemzede
Kendüye virir teselli hâl-i zârımdan benim
— Muhammes —
Taşı taş üzre komasun âkil ü dânâ olan
Sâzende-i zâmâne ki başlar terâneneye İbret alsun her kişi dâr ü diyârımdan benim
Uymak gerek usûline yer yok bahaneye C û / i hün akıtsa çeşm-i eşgbârım yeridir
Âlâm ü cevr-i devr ile bunca belâ neye G itti ol serv-i sehîler çün kenârımdan benim
Söyler zebân-ı hâl ile gûş ur dilâ neye Kanlu yaşlar arasından çıktı yer yer düd-i âh
Gördün zamâne uymadı sen uy zamâneye Servler peydâ oluptur lâlezârımdan benim
Âzâde ol makamını bâğ ı kanâat it Saâdetname’den
Bekle yerini serv gibi istikamet it
- VI -
Nice hevâ-yi aşka uyarsın nedâmet it
Fikr-i muhâl ü tûl-i emelden ferâgat it - Kıt’a -
Gördün zamâne uymadı sen uy zamâneye
Belâ meyhânesinin dürd nüşı
Sabr ü karârımı yile virüp sefine vâr Anâ kâşânesinin pür hurûşı
Düştüm miyân-ı bahr-ı gama bulmadım kenâr Harâbât ehlinin bî neng ü nâmı
Çün böyledir ne çâre gönül hâl-i rüzgâr Şarâb-ı aşk mesti ya’ni Câmî
Dehrin hevâsı her ne ise eyle ihtiyâr Saâdetname'den
Gördün zamâne uymadı sen uy zamâneye
- VII —
Bildin ki dönmez üstüne bu çerh-i kec nihâd
Câmi-i bîçâreyi yâd eyleyüp
Eyle belâ-yi dehr ile sen dahi ittihâd
Rûhiyçün kim okursa Fâtiha
Gam çekme derd-i firkate olma visâle şâd
Bir nefes ire meşâm-ı rûhuna
Ey dil murâdı terk idüp ol zâr ü nâmurâd
Bûstân-ı fazl-ı Hak’tan râyiha
Gördün zamâne uymadı sen uy zamâneye
Saâdetname' den
Çerhin bir i’timâd idecek çünki hâli yok
Erbâb-ı hâlin anın ile kıl ü kali yok Bibliyografya ■ Câmî : Saâdetname, Hsn.. Ryz.. Kîz.,
Virdik rızâ kazâya cedel ‘htimâli yok Knh., Mc.
Türk $airleri
905 Cam.

C â d iii (Vlanisalı) — XVI ncı asır şairlerinden Câmiî Subh olunca dolanursın kûyin ol mehpârenin
hakkında L â tifi şu malûmatı veriyor : Eşiğinde itler ile ceng ile gavgadesin
«Câmiî <cıirj Mağ^nisa’dandır.Pâdişâhımız devrinde Sofiler meygûn lebin şevkiyle ey hûrî nijâd
naki itti. îlm i hutûtta Yâkut-i sânî ve fenn-i nakışta Rehne çekmiştir şerâba hırkasın seccâdesin
mânend-i Mânî idi. Âşıkane eş’âr-ı dilküşâsı ve Mesne­ Ol şeh i hûbân-ı âlem destgîr olmaz sana
viden Vâmık u Azrâ’sı vardır. Bu matla’-ı meşhûr Câm iî kaldın ayakta bir hakîr üftâdesin
anındır : Mit. Aim. K. Mz. Mc. No. 685
Hastedir gönlüm giil-i ruhjârın eyler ârzu
Teşnedir lâ’l-i şeker güftânn eyler ârzû - III -
I

- Velehu - Â şık -1 rind olana âlemde bir dilber yeter


Dil tesellî itmek ise bir perî peyker yeter
Hicran odına' döne döne dil kebâb olur
Göz yaşı katre katre çekîde şerâb olur Şevkine yanmak ne hâcet her güneş ruhsârenin
Bir nazar seyrân ise bir mehlika manzar yeter
Bu bir kaç beyit vasf-ı şem’de kıssa-i Vâmık’tandır;
Mürg-i dil eğlenmeğ ise bir yüzi gülzâr bes
Erir nâr-ı belâda cism ü cânı Tûti-i can gülmeğ ise bir lebi sükker yeter
İder göynükleri şerhin zebanı Pâresine ey gönül aldanma her mehpârenin
Yanar kim rûşen ide[^her arayı Yeter aldadı seni her gamzesi kâfer yeter
Ne hâsıl rûşen olmaz pîş-i pâyı
Câmiî çekmek ne hâcet çevrini her dilberin
Yakar fikr âteşine rişte-i can
Virür ağyâre nef özine noksan
Ger temâşâyise maksûdun sana Ca’fer yeter
Vefâ umar her ednâ vii ehasten Berideki bir mecmuadan
Virür can bâde her bârid nefesten»
- IV _
Bursalı Tahir Behiştî Sinan'û&n bahsederken bir mü­
nasebetle C âm iî’den de şu yolda bahsediyor (Osm.) ; Çevrine sabr ider senin çoktur
«Mağnisalı C âm iî’nin de Vâmık ve Azrâ's\ ve Hakim- Ben kadar derdine doyar yoktur
oğlu kütüphanesinde Mahzeni esrar isminde bir manzu­ Ta’n-ı ağyârın ey kemân ebrû
mesi vardır.» Her biri cân içinde bir oktur
Bugün Millet kütüphanesine mülhak bulunan bu Lâle haddin gerek bana yoksa
kütüphanenin katalogunda 674 numarada Behi%ti namma Ravzada lâleler iken çoktur
kayıdlı olan bu eser, zayi olan kitaplar arasında görün­ Bu letâfet ruhin gülünde ki var
mektedir. Bâğ-ı cennet gülünde bu yoktur
C âm iî’nin nazire mecmualarında ve diğ-er bazı mec­ Ni’met-i Çevre Câm iî açtır
mualarda kayıdlı olan gazellerinden beşini örnek olarak Nân-ı vasla rakîb-i seg toktur
alıyorum : Mit. Alm. K. M z. Mc. No. 685
- I _ - V —

Yazmağa iştıyâkım aldım elime hâme Hastedir cânım gül-i ruhsânn eyler ârzû
Arz itmeğe firâkım yazdım habîbe nâme Teşnedir lâ’l-i şeker güftânn eyler ârzû
Didim bunı ki evvel aşkında niçe yıllar Her ne lezzet vardürür dünyâda gönlüm istemez
Çevrini çekti cânım değmedi bir selâme Ey melek sîmâ heman dîdârın eyler ârzû
Sayyâd-ı zülfün âhır dil mürgını hevâdan Zerre denlü mihrine canlar virür ey mâh-ı nev
Bend ile avlayuben sihr ile çekti dâme Müşteri her gûşeden bâzârın eyler ârzû
Can mürgı çâbük oldı kurdı duzağ cânâ Bûy-i sünbül kalbe kuvvet câna râhatler virür
Ol âşiyandan uçtı kondı gibi kafame 0 1 sebebden zülf-i anberbârın eyler ârzû
Çün Câmiî usandı senden sen andan ey dost Görmek ister ruhlerini rûz ü şeb ey mâh rû
Var Mısr’a pâdişâh ol sen sağ u ben selâme Bülbülündür Câmiî gülzârın eyler ârzû
Prv.
Mit. Alm. K. Mz. Mc. No. 543
- II -
Bibliyografya ; Lif., Osm., Mc.
Her gice ey dil hayâl-i zülf-i anber sâdesin
Uyku gelmez gözlerine bir kuru sevdâdesin C â n â n i (Sazşairi) — X IX uncu asır sazşairlerinden
Uydum ulaştım komazsın bir nazar ey gam beni Gedayî, kendi muasırı olan âşıklardan bahsettiği man­
0 1 rakîb-i rû siyehten fârig u âzâdesin zumesinde Cânânî isminde bir şairin ismini de kaydedi-
58
Türk şairleri
Can. 906

yor. Cânânî namına mukayyd hiç bir manzumeye raslia- Cânij kulum eyleme bu rütbe ferâmûş
madım. Hâtırdan efendim
Bibliyografya ■
. Alımed Şükri : Gedayî : Konya Halkevi Künc i ga:Ti ı hicranda işi âh ü figandır
m;cmuası No. 1 Haylice zamandır

C â n ib — Ali Cânib Yöntem ’e bak. C an o ğlu A lî (Mutasavvıf) — XVI ncı asır muta­
savvıflarından Canoğlu .Ali’nin hayatına dair malûmat
C â n ib î (Sazşaiıi) — XVIII inci asır şalilerinden o! sahibi değilim. Ekseriyetle mutasavvıfların manzume­
duğunu tahmin ettiğim C ânibî’nin bir koşmasını Ü ni­ lerini ihtiva eden çok mühim bir mecmuada (Mit. Alm.
versite kütüphanesindeki bir mecmuada kayıdii bulu­ K. Mz. Mc. No. i'ı3) onun da bir İlâhisi kayıdlıdır.
yoruz (No. 273). Manzumeyi nakiediyoriim : Yunus muakiblerinden olan bu şairin bu manzumesini
aynen naklediyorum :
Ey gönül mürşide fedâ kıl canı
Seçesin karadan ak yavaş yavaş Gelin yârenler görün hâlimi
Aç g-özünü devriş kendi kendini Uşde giderüm Kodum ilümi
Başına bir çâre bak yavaş yavaş . İhtiyar ittim şimdi ölümi
Ayırman sizden cânım erenler
Bu bir nasihattir ister tut tutma
Kendi hâlinde gez bir can incitme Siz bu meydânın yüğrüklerisiz
Gördüğün Hızır bil hor nazar etme Meydan sizindir zîıâ ersiz
Seni yarlıgasın Hak yavaş yavaş Şöyle benzer ki sırr-ı A lı’siz
Devran sizindir gerçek erenler
Sakın bir kimseye eyleme iylik
Sonunda bulursun âkıbet kemlik Erenler demi kırklar demidir
Sen kendin yarene eyle hekimlik Aldanup kalman dünyâ denîdir
Katre katre bahre ak yavaş yavaş Şefâatcımız din serveridir
Tutun sünnetin gerçek erenler
Cânibî zevrakı salma engine
Gark olursun sonra fikr et kendine Âşık olana dünyâ tuzaktır
İrem dersen âşıklığın sırrına Gidenler gelmez menzil uzaktır
Aşkın şerâbını çak yavaş yavaş Korkar bu cânım günâhı çoktur
Şefâat umar sizden erenler
C â n if (Divan Şairi) — X IX uncu asır şairlerinden
olduğunu tahmin ettiğim Cânif’in bir müstezadı bendeki Anla sözümi sanma gümandır
bir mecmuada kayıdlıdır. Tezkiıeler bu isimde hiç bir Âşık olana tercemandır
şairi msvzabahsetmiyorlar. Manzumeyi aynen nakletmek­ Ali Canoğlu âhır zamandır
le iktifa ediyorum : Biz de iriştik gerçek erenler

— Kalenderi — C âv id (İstanbullu) — X IX uncu asır şairlerinden


Câvid hakkında Fatin şu malûmatı veriyor :
Âvâre iden gönlümi bir şûh-i cihandır
«Câvid Beğ Derseâdet’te ârâyişdih-i gehvâre-i vücûd
Pek tâze cevandır
olup bir müddet mektûbî-i sadr-ı âlî odasına müdâve-
Ammâ diyemem nâmı fülân ibn-i fülândır
metle derkâr olan hüner ü ma’rifeti itıtizâsınca uhdesine
Ol râz-ı nihandır
hâcelik rütbe-i refîası bit-teveccüh muahharen kasabbaşı
Bir şûh i sitem pişenin oldı dil esîri
esbak Şâtırzâde müteveffâ Şâkir efendi’nin kitâbet hiz­
Kimden kime şekvâ
metinde bulunduğu halde imrâr-ı eyyâm ve şuhûr et­
Har gamzesi ok çeşmi siyah kaşı kemandır
mekte iken
Hem fitne resandır
Bu hüsn-i melâhatle görenler seni dirler
târîhi mantûkunca 1250 (M. 1834) târihinde irtihâl-i
A llah’a emânet
dâr-ı sürür eylemiştir. Mûmâileyh bî misi ü akran bir
Var ise şehenşâhi-i gılmân-ı cinandır
şâir-i sâhib irfân olup eş’âr-ı âteş nisârı sûziş efgen-i
Ne ins ü ne candır
dil i şâirandır.»
Ben nice fedâ eylemeyim cânı yolunda
Aynı eserde şairin şu gazeli kayıdlıdır :
Bin dahi olursa
Lûtfı keremi âşıka bî hadd ü girandır Şeb-i mehtâb olur peydâ şirâr-ı dûd-i âhımdan
Kim akla ziyandır Şihâb.ı lem’a i hasret uçar burc-i nigâhımdan
Türk Şairleri
907 Cav.

Fezâ yi âteşîn-i aşka düştüm germ cevlânım Hep adîm olmuş aceb 2 Ümre-i erbâb-ı himem
Şüâ’-ı şu’ie i cevvâle kalkar gerd-i râbımdan Yok teselli virecek hâlime asla âdem
Eg^er bu sûz-i hasretle gidersem hâke bî şübhe Allah Allah yoğ imiş sıdk ile yâr ü hemdem
Olur fevvâre-i âteşfeşan peydâ giyâhımdan Nâm 1 anka gibi dillerde vefâ-yi âlem
Vücûdum nokta nokta kur’a i ahter şir.âs âsâ
Ağlarım subh u mesâ hâtır-ı mahzunumdan
Bulunmaz cây.i hâlî dâğ ber dâğ-ı siyâhımdan
Yanarım yakılırım tâli’-i vârûnumdan
Saîdâ-yi suhansâzı ne mümkin eylemek tanzîr
Katredir lücce-i dûzah dil-i pür hûnumdan
Sadef veş çıksa Câvid lü’Jü-yi mazmun şifâhımdan
Kimse sormaz nicedir hâl-i diğergûnumdan
Sicil'de. şu kayıd vardır : Allah Allah yoğimiş sıdk ile yâr ü hemdem
«Câvid efendi: Kasabbaşı Şâtııîzâdedir. Ketebeden Nâm-ı anka gibi dillerde vefâ-yi âlem
olup 1250 (M. 1834) de fevt oldu Şâirdir.»
Derdimi söyleyemem kimseye hayfâ ne aceb
Çaylak Tevfik. Kafilei Şuara’da şunları kaydediyor:
Ç âk çâk eyler isem sinemi şimdi enseb
“Meşahîr-i şuarâdan Câvid Bey’dir ki Mısır’da tab’-
Yâr-ı sâdık didiğim çıktı cefâcû meşreb
olunmuş olan Müntehabât-ı Mîr Nazif’te Fâzıl merhû-
Ağlar Isâ işidüp gökle figanım her şeb
mun şehîd i saîd Sultan Seiîm-i sâlis merhûm hakkında
Allah Allah yoğimiş sıdk ile yâr ü hemdem
söylediğfi kasîdegûne mersiyesini ettiği tahmisi muhaı-
Nâm-ı anka gibi dillerde vefâ-yi âlem
rerdir. İstanbul’da tevellüd idüp gençliğinde tahsil-i
m ı’rifetie mektûbî i sadr 1 âlî odasına devâın ve hâcelik Gülşen-i hüzn ü gamım bir gül ihürrem bulamam
rütbesiyle şirin gâm olmuş ve sonraları Kasabbaşı Şâtır- Lâle veş dâğ-ı ciğergâhıma merhem bulamam
zâda Şâkir efendi dîvan kâtibi iken 1250 târihinde vefât Gamgüsârım olacak kimseyi hemdem bulamam
etmiştir.„ Sâye-i dâimi-i râzıma mahrem bulamam
BursalI Mehmed Emin İj'fet, şairin şu gazelini tahmis Allah Allah yoğimiş sıdk ile yâr ü hemdem
etmiştir (İffet divanı matbu nüsha S. 28) : Nâm-ı anka gibi dillerde vefâ-yi âlem

Öyle nefretteyim ünsiyyet-i ihvânımdan


Çemenzâr-ı hayâlimde hatın sünbül müdür bilmem
Olsa Yûsuf geçerim ol meh-i Ken’ânımdan
Ruhin mînâ-yi çe^m i pür nemimde gül müdür bilmem
Câvidâ öylece dilgîrim o cânânımdan
Çıkarmak nakş i hüsnün Mâni-i endişe kabil mi
Rûz-i mahşer kaçarım tutsa da dâmânımdan
Aceb bir misk-i Rûmî sesli bir sünbül müdür bilmem
Allah Allah yoğimiş sıdk ile yâr ü hemdem
Itâb-ı lâ’l i renginin gelû-yi şişe-i dilde
Nâm 1 anka gibi dillerde vefâ-yi âlem
Tarab efzâ neşât-ı nağme-i kulkul müdür bilmem
Geçer her lâhza bin ceyş-i tegafül ebrüvânından
- II -
îki ebrûlann cûy-i niyâza pül müdür bilmem
Açar hâtırları nazm-ı nevi mânende-i gonca — Şem’i’ııin gazelini tahmis —
Nevâ-yi tab’-ı şûhı Câvid’in bülbül müdür bilmem
Tâzelendi gam ile sinede derd-i kühenim

Çaylak Tevfik’in dediği gibi «Müntahabatı Mîr N a­ Tâkatim yok nideyim hâlimi ifşâya benim
Açamam âlem-i hayretteyim asla dehenim
zif» te şairin bir manzumesi değil, bir kaç manzumesi
-<Râzıyım her ne iderse bana serv-i semenim»
kayıdlıdır. Pnştineli Şem’î’mn meşhur gazeline vücude
«Tîğ-ı cevıi ile sad pâre iderse bedenim»
getirdiği tahmis ise bu Müntehabat’ta mukayyed olduğu
gibi Millet kütüphanesindeki bir mecmuada da yazılıdır Demidir tesliyet-i hâtır-ı bîmâr eyle
(Mit. Alm. K. Mz. Mc. No. 579) . Firkat âlûde i hicrânını timâr eyle
Şair, F â z ıl’ın Selim III. e yazdığı, Menzilim cilvegeh i âlem-i dîdâr eyle
«Tek beni zülf-i dilâvîzine berdâr eyle»
Feleğin kubbe-i fîrûzesi vîrân olsun
«Çekeyim pâdişehim kendi elimle lesenim»
Âlemin enfüs ü âfâkı perîşân olsun
Rûz ü şeb durmayayım âh-ı şerernâk ideyim
beytiyle başlayan mersiyesini tahmis etmiştir.
Mâsivâ-yi tenimi cümle yakup pâk ideyim
Müntahabat ı Mîr Nazif’teki şiirlerin ekserisini örnek
Ben Mesihâ-yi gamım menzilim eflâk ideyim
olarak naklediyorum :
«Hülle i cennet olursa çekeyim çâk ideyim»
«Dem-i vuslatta bana hâil olur pirehenim»
— Müseddes — Bir nigâh eyle bu nâçâre-i aşkın yüzüne
El’amân oldum esir-i gam ü hicrân ü elem î ’timâd eyleme erbâb-ı nifâkın sözüne
Kimse yok hâl-i dil i zârıma olsun mahrem Nâtüvânım meded it ben dil i zânn özüne
Türk Şairleri
Caz. 908

«Duyamaz girsem eğer mûr-i zaîfin gözüne* maktayız fCdzim maddesine bakınız.).
«Ey Süleymân-ı zaman şöyle hayâl oldı tenim» Divanın birinci sahifesinde şöyle bir kayıd da görü­
lüyor ;
Mest i aşkım gam-ı cânâneyi virmem feleğe
«Devletlu İsmet Paşa hazretlerinin maiyyet-i seniy-
Hâlet i şîve-i mestâneyi virmem feleğe
yelerinde bulunup fakirhânede misâfir olan Lû/// efendı’-
Câvid'ım g-erdiş i peymâneyi viımem feleğe
nin hakk-ı âcizânemde söylediği kıt’a i Fârisiyyedir :
«Şe/«7’yim gûşe-i meyhâneyi viımem feleğe»
«Gülşen i bâğ-ı cinandan bana yeğdir vatanım» — Limuharririhi —

- III -

— Gazel —
— Nedim’e nazire — 'J

îder Hârût’a ta’lîm .i füsun çeşmin fitnelikte C âzib’in vücude getirdiği tarihler 1273 (M. 1855) se­
Felek şâgfird i gamzendir tegafül dil şikenlikte nesine kadardır. Bundan istidlâl ederek onun bu tarih­
Olur müjg-ân-ı nâzı her biri bir âfet-i devran ten bir müddet sonra vefat ettiği tahmin olunabilir.
Gelince cünbişe şûh i nigâhın şîvezenlikte Damadı A b d i’nin 1272 (M. 1856) de sakal bırakması üze­
Kızardı çehre-i berg.i suhan germ-i hacâletten rine de bir tarih vücude getirdiğini göıüyoruz.
Sabâ pîrâhen i sînem açınca yâsemenlikte Câzib, Mevlevi tarikatine mensuptur. Mevlâna hak.
Müsellemdir hat âver her cihetle sâdetûlardan kında iki medhiye yazdığı gibi gazellerinde de bu tari­
Doyulmaz mâhtâbın seyrine asla çemenlikte kat müessisinden hürmetle bahsetmektedir. Bir manzu­
Beyâz ı feste zülf i anberînin sûretin Mânî mesinde ise şu beyit görüliyor :
Güzel resm eylemiş şebbüy göstermiş semenlikte
Gerçi l{im âlem-i ikbâlde biz ednâyız
Kimin sâmân-ı sabrın itmeğe târâc azm itmiş
Lillâhilhamd bende-i hazret-i Mevlânâ'yız
Yine mir’ât-ı nâzı destine almış düzenlikte
Aceb her lâfz ı renginin Nedim'i andırır Câvid 4380 beyitten ibaret olan Câzib divanında 4 münacat,
Şeker ef^ân olunca ma’ni i rengin suhanlikte 3 nait, 2 Mevlâna hakkında medhiye, ikisi Akif Paşa’ya,
diğerleri Nurullah Paşa, Hakkı Paşa, Mehmed Dilâver
- IV -
Paşa, Davud Paşa, Vecihî Paşa’ya olmak üzere 8 tarih,
— Nedim'e nazire — Beğlikçi Nâfı’i medh için yazılan bir terciibend, mezahî,
1 esbiye, 1 müseddes, 2 terciibend, 2 müstezad, 2 Şarkı,
Nev hilâlim aız-ı hüsn ittikçe mehıûiarla sen
Hafız, Saib, Sadık’ın Farsça gazellerine 3 Türkçe tahmis,
Mâhtâbı pîç ü tâba koydun ebrûlarla sen
beşi Şeyh G alib’e, diğer üçü Fuzulî, Nabî, Şeyhülislâm
Serv dâmen keş olur izhâr-ı reftâr itmeden
Arif Hikmet’e olmak üzre 8 tahmis, 11 tarih ve bir
Su gibi aktıkça bâğa kadd-i dilcûlarla sen
hayli gazel mevcuddur.
Tercemân-ı şîve-i gamzen olur ebrûların
Fuzuli, Nabî, Şeyh Galib ve Dertli gibi şairlere na­
Güftügûya başlasan çeşm-i suhangûlarla sen
zireler söyleyen Câzib, kudretli bir şair değildir. Keli­
Eyledin bastarda-i aşka dili bend ü esîr
melere ve lisana hakim olamamış ve hiç bir manzume­
Ey Cezâyer âfeti ol sîm bâzûlarla sen
sinde bir hususiyet, bir incelik gösterememiştir. Hemen
Çeşm i bülbülden uçar reng i hayâl i şevk-ı gül
her manzumesinde sakatlıklar bulunan C âzib’in mevcud
Bâğa gitsen ol izâr-ı verd i hoşbûlarla sen
şiirlerine nazaran en iyilerinden üçünü örnek olarak
Âftâb-ı burç ı akrebde sanur seyreyleyen
alıyorum;
Hem nişîn oldukça ol ağyâr-ı bedhûlarla sen
Söyle Câvîd'i neden ey nûr i ayn-i Mevlevi
- 1 -

Döndürürsün dergeh-i şevkinde yâhûlarla sen


Bâde-i câm-ı leb-i lâ’Iin aceb âteş mizâc
Bibliyografya Ftn,, Scl., kfl., İffet divanı, Münlal abat-ı
Teşne-i bîmâr-ı derd-i aşkına oldur ilâç
Mîr Nazif, Mc.
Bir taraftan seyl-i eşgim bir taraftan süz i dil
C âzib (AnkaralI^ — Son asır şairlerinden Ankaralı Â b ü âteşle aceb itmiş vücûdum imtizâc
Câzib hakkında etraflı malûmata sahib değiliz. Onun Dest-i mi’mâr-ı nigâh-ı iltifatındır yapan
yazma bir divanı bugün Çankırılı Bay Dehri’ye aid ki­ Şîşe-i gönlüm şikeste itme mânend-i zücâc
taplar arasında bulunuyor. Bu eserdeki kayıdlaıdan Yûsuf-i Mısr-ı melâhat şâh-ı iklîm-i hüsün
öğreniyoruz ki C âzib’in asıl adı Salâfıaddin'd\r. Mevlevi Şekker-i lâ’lin iden bâzâr-ı hüsnün pür revâc
Gazûn’in yazdığı manzum bir takrize nazaıan da şairin Zülfünün dil bendesidir dilberân-ı Pehlevî
divanını 1265 (M. 1849) tarihinde tedvin ettiğini anla­ Câzibâ alsa sezadır Rûm’dan bâc ü harâc
Türk Şairleri
909 Caz.

- II — Câzib’in cezbi gibi tâ ki nedimin göresin


Bu gice gör ki efendim ne hünerler tütecek»
Dil hümâ-yi lâmekândır âşiyan lâzım değil
Bibliyografya Tşa.
Şâh-ı istiğnâ-yi mülk olmuş cihan lâzım değil
Öyle bir şem’-i harîm-i hayretim pervâne vâr
C â z im (Ahmed) — Son asır şairlerinden Câzim hak
Neyleyim fânûs-i tende şimdi can lâzım değil
kında, bizde yazı yazanların resim ve el yazılarından mü­
Alem-i samt içre germiyyet verince ülfete
rekkep cidden güzel bir koleksiyon hazırlayan ve İstan­
Nutk-ı bigâneyle güftâr-ı zeban lâzım değil
bul telefon idaresi tahsilât servisi memurlanndan bulu­
Nakd i ömrüm her ne denlü eylesen canan telef
nan Bay Reşid H alid O'önç bana verdiği varakada şu
Ana kanunnâme-i aşkta zaman lâzım değil
malûmatı veriyor:
Nağme i uşşâktan oldı nevâzen nây i ten
Sûr-i Îsrâfîl’dir bunda miyan lâzım değil
Var iken dergâh-ı Mevlânâ gibi püşt-i penâh
Rûymâl-i Câzib'e bir âstan lâzım değil

- III -

Kayd-ı gam-ı âlâmdan âzâdeseriz biz


Sermest-i meyiz tantanadan bî haberiz biz
Yok gülŞen-i âlemde sabâ gibi karârım
Her şâh-ı nihâi i güle dâim konarız biz
Tevcih olalı uhdemize mülk-i stiğnâ
Çün mâlik-i gencîne-i dürr ü güheriz biz
Temlik-i ebed eylemedik mülk-i fenâyı
Geldikse bu gün âleme yarın gideriz biz
Câzib nola âfâkı yakarsa alev-i âh
Tennûr gibi âteş ile pür şereriz biz

C âzib (Diyarbakırlı) — X IX uncu asır şairlerinden


Câzib hakkında A li Emîrî şu malûmatı veriyor (Tşa.):
«Câzib : İsmi Halil’dir. Pederine Sa’saazâde derlerdi.
1250 (M. 1834) hudûdunda şehrimizde tevellüd etmiştir.
Diyarıbekir’in ömer-ül-Fârük efendimiz zamânındaki
fethinde ilk vâliliğe ta’yîn olunup şehrimizde vefât
ederek nâm-ı âlîlerine mensub câmi’-i şerifte medfûn-i
hâk-i gufrân olan Sa’saatül.Abdî hazretleıinin sülâle­ Ahmed% Cüzim

sinden olduğu mervîdir. 1260(M. 1844) hudûdunda pe­ “Ahmed Câzim: Karaferye eşrafından Yahya efendi-
deriyle berâber Mekke-i mükerreme’ye muhâceret etti. zâde, bir çok vilâyetlerde vâlilik etmiş Faik Paşa’nın
1270 (M. 1853) te silk.i celîl-i askerîye duhûl ile Mek­ ikinci oğlu ve en küçük evlâdıdır. 10 haziran 1^95 (M.
ke-i mükerreme’den Yemen’e sevk ve i’zâm olundu. 1879) tarihinde Selânik’te dünyaya gelmiştir. 29 kânu­
1279 (M. 1862)da Asîr emîri Âyiz tarafından Hudeyde nusani 1926 tarihinde de Kızıltoprak’ta müteverrimen
kasabası muhâsara olundukta tabur kâtibi idi. Şecâet hayata gözlerini kapamıştır. Rüşdiye tahsilinden sonra
ve hüsn-i hizmetine mebnî alay kitâbetine vâsıl ve al- Manastır idadisini ikmal ile hususî muallimlerden deıs
tun madalyaya nâil oldu. İşbu tezkiremizin zamân-ı hi­ görmüş, hâriciyeye intisab etmek hevesiyle Fransızcaya
tâmı olan 1296 (M. 1878) senesinde alay eminliğine çok ehemmiyet vererek çalışmış ve çalıştırılmıştır. O li­
tereffu’ eyledi. Yemen’de îfâ-yi hüsn-i hizmet eylemek­ sanı umur-i hâriciyeye âid her hangi bir mevzuu kale­
tedir. Hüsn-i hat eshâbından olduğundan güzel levha­ me alacak kadar öğrenmiş ve elde etmişti. Hariciye ne­
lar yazmakta mâhir, Arapça tekellüme kadirdir. Dîvân zaretine memur olduktan sonra umur-i şehbenderî ser­
olacak mikdâr eş’âr tanzimine muvaffak olmuştur. Da­ visinde uzun seneler çalışmış ve kalem âmirliğine kadar
ma oyununda dahi selîka-i fevkalâdeye mâlik ve bazı yükselmiştir Umumî harp içinde rahatsızlığına binaen
mansûbeler tertibiyle taş çıkarmağa ve bir taş ile bir Zürih konsolosluğu detaşeliğine talib olarak Davus pa­
oyun kazanmağa muktedir olduğu bize vâsıl olan ahbâ- las sanatoryomunda mütarekeye kadar tedavî ahırda
rından şu iki beyit âsârındandır : kalmış, İetanbul’a avdetinden bir kaç sene sonra çalı­
Âteşin ruhle o cânan gelecek bezmimize şamayacak bir hale geldiğinden maddî ve manevî üzün­
Zülfü hâlinden anın ûd ile anber tütecek tüler içinde evinde istirahate mecbur kalmış ve nihayet
Türk Şairleri
Caz. 910

iıemen hemen hiç yatmadı denecek kadar pek kısa gün­ Künc-i gamda o kadar zâr ü perîşânım ki
ler içinde aramızdan ebediyen ayrılmıştır. Fenalığın her Ağlarım âh iderim sızlanırım gülbedenim
hususta hiç bir noktasına sahib bulunmayan bir insan Söyle ey nûr-i melâhat ne için oldu senin
İlk nümunesi idi. Edebiyata pek küçük iken heves ede­ Kirpiğin tîr-i belâ zülf-i siyâhın resenim
rek kabiliyetini tutulduğu hakikî bir sevda daha zİ3 fde Ebr-i lütfün çemen i aşkımı ihyâ eyler
kamçılayarak inkişaf ettirmiş ve on beş sene mütema­ Bâd-i bî rahm ile ammâ ki sarardı çemenim
diyen şiirler terennüm ettirmiştir. Fransız lisanına vuku­ Ben nasıl dökmeyeyim eşgimi feryâd ile âh
fu dolayısıyle de, o lisanın edebiyatını kuvvetli bir Etmedim merhamet asla bana serv-i semenim
tarzda tedkik ve tetebbu etmek fırsatını kaçırmamıştır. Korkarım ki göremem haşre kadar ben râhat
Manastırlı Büyük Rıza Bey’in üçüncü damadı, Akşam Sûzen-i aşkın ile çünki dokunmuş kefenim
gazetesinde Oeçmiş günler ismi altında makaleler yazan Var iken şi’r-i FuzûlVûe bu hüsn-i üslûb
Paris sefirliğinden mütekaid Salih Müni'ır Çorlu'nun ve Câzimâ hiç açamam ben ana karşı dehenim
Dahiliye nazın Said efendizade eski tarih encümeni aza­ 1899
sından merhum Mehmed Oalip Bey’in bacanağı idi. - IV -
Uzun müddet te musiki ile meşgul olmuştu ve ud ça­ — Şarkı (1) —

lardı. Parmak hesabiyle hiç şiiri yoktur.„ Çıktı bir feryâd ı firkat nağme-i mâhûrdan
Fuzulî'ye Nedim'ce. Şeyh Oalib’e Âşık Ömer’e, Mu Girye-i sevdâyı dinle sevdiğim tanbûrdan
allim Naci'ye ve daha bir takım şairlere nazireler ya­ Farkı yoktur rûz i hecrin bir şeb-i deycûrdan
zan Câzim’in eserlerinde elemli bir ruhun ifadesi sezilir. Ayrılık âfettir elbet dîde-i mahmûrdan

— I - Titretir gerçi yerinden rûhu bir nazlı nigâh


Bir nigâh-ı işveye olsun yine rûhum penâh
— înkisâr-ı dil —
Bir zamandır hecr-i çeşmiyle gönül oldu tebâh
Bahâr geldi fakat yok yazık ki şevk-ı dilim
Ayrılık âfettir elbet dîde-i mahmûrdan
Değişti gamla hayâtım ben eski ben değilim
Gönülde nâr-ı elem var yanar durur dâim Çeşm-i sevdâ dîde-i mahmûrunnu meşkûrudur
O sönmeyen ateşin şiddetiyle müşteilim Ağlatan rûhu firâk-ı dîde-i mahmûrudur
Eğerçi her taraf olmuş bedîazâr-ı bahâr Girye-i hicrân şimdi kalbimin tanbûrudur
Gözüm görür mü benim hîç gamla müştagilim Ayrılık âfettir elbet dîde-i mahmûrdan
Harâb gönlümü açmaz açan bahâr-ı lâtîf 1921
Hayâta münkesirim ben bahâra münfailim C â z im (İstanbullu, Mevitvî Mehmed) — X IX uncu rsır
Güler eğerçi tabîat fakat gönül ağlar şairlerinden Câzim hakkında Fatin şu malûmatı veriyor:
Yazık değişti hayâtım o eski ben değilim “Câzim efendi Derseâdet’te kademnihâde-i sâha-i
1924 vücûd olup bâb-ı defterîde vâki’ metruk baş muhasebe
- II _
kalemine bir müddet müdâvemetle 1251 (M. 1835) târi­
— Hüsn ü aşk —
hinde Divânı hümâyûn kalemine çırağ olunup bir kaç
Gerçi ma’nidâr olan çeşmânının meshûruyum sene mürûrunda kalem-i mezbûre mülhak Mühimme
Nûr i dîdem ben şerâb-ı hüsnünün mahmuruyum odasına ve bir kaç sene soma Mektûbî-i mâliye odası­
 h lâkin sevginin mahrûmuyum makhûruyum na naki eyleyerek fenn i inşâda olan ma’lûmâtı iktizâ-
Hüsnünün meftûnu ammâ aşkının meftûruyum sınca hâcelik rütbesini bil-ihıâz 1265 (M. 1848) senesi
bâ rütbe i sâlise Ankara kazâsı mal müdirliğine me’-
Bir çiçeksin bûy-i sihr âmîz ü nûşîninle sen
mûr ve bir sene zarfında me’mûriyet-i mezkûreden
Bir çiçeksin bir meleksin şübhesiz ammâ neden
mehcûr olmuş olmasıyle Deıaliyye’ye avdet ve bir
Kahr edersin hüsnünün hayrânını ey sîm ten
müddet daha oda-i mezbûre müdâvemetle 1268 fM,
Hüsnünün meftûnu ammâ aşkının meftûruyum
1851) senesi Erzurum defterdarlığı uhdesine bittevcîh
Pek güzelsin bîbedelsin tatlı bir rü’yâ gibi mahall i me’mûriyetine azîmet eylemiştir. Mûmâileyhin
Hüsn ü aşkın anlaşılmaz bir derin ma’nâ gibi haylice eş’ârı vardır.„
Gözlerin bakmaktadır kahhâre i sevdâ gibi Aynı esere şairin şu muhammesi örnek olarak alın­
Hüsnünün meftûnu ammâ aşkının meftûruyum mıştır :
19 19
— Tahmis—
— III - Aceb kimlerle sâkî tarh-ı bezm-i ülfet itmiştir
— Fuzulî’ye
Arakrîz nazire —
olduğundan belli zannım ülfet itmiştir
Gam-ı aşkınla senin öyle harâb oldu tenim (1) Mahmud Celâleddin Paşazade Tanburî Zıya Bey tarafından
Takatim yok sana feryâdımı ismâ’a benim bestelenmiştir
Türk Şairleri
911 Caz.

Olup yakut reng elde ayâğ ünsiyyet itmiştir hümâyunlarına târîh güne pek güzel kasideleri var­
Lîb-i meygûnı yârın nûş i câm-ı işret itmiştir dır. Terlîb-i dîvân edüp edemediği tahkik kılınamadı...
Soruldukça anınçün keşf-i râz-ı haclet istmiştir Ekser-i gazetelerde dahi yazılmış ve i’lân olunmuş
kasîdeli güzel târihleri ve renğîn kıt’a ve gazelleri
Süzünce ceşmin ol şehhâz-ı evc-i nâz mestâne vardır.»
Olur rem kerde mürg-i dil düşer elbet beyâbâne Bay İbnülemin Mahmud Kem.?!, “1292 de basılan
Bırağup yek nazarda âteş-i fitne dil ü câne Kafilei şuarâ’da «beş altı sene evvel vefât eylediği»
Gazâl-i vâdi-i vahşet iken ol çeşm-i bîgâne gösterilmesine nazaran 1284, 1285 senesinde vefât ey­
Nigâh-ı şûh-i merdümle aceb ünsiyyet itmiştir lediği anlaşılıyor» diyor. Sicil sahibi ise takriben şairin
1286 (M. 1869) da öldüğünü kaydetmektedir.
Araktır mâye bahş-ı tendürüstî âie,m-i âba Bay İbnülemin Mahmud Kemal, şair hakkında fazla
Rakîb uğramasun virür kesâfet bâde-i nâba olarak şu malûmatı da kaydetmektedir :
Perî rûyim tekellüfle vücûdun sokma it’âba «İzmir’de iken Yusuf Kâmil Paşa merhûmun sadâre­
Misâl-i rûh olur hiffetle cismi bezm-i ahbâba tine söylediği kasîde-i târîhiyyede :
Miyân ı ülfetinde kim ki tarh-ı külfet itmiştir Bu perîşâıi-i efkâr ü gam-ı gurbet ile
Câzimâ kande safâ kande makalât-i senâ
Bakılsa dîde-i im’ân ile bilcümle mevcûdât Dil-i mecruhuma bir çâre ara lûtfundan
Olur vahdet nümâ-yi sırr-ı Hak mânende-i âyât Belki gurbetten ider merhameti ile rehâ
Nakıştan fi’l i nakkaşı gerektir eylemek isbât Semt-i Îimîr’de ma’lûl ü perîşân oldum

Değildir çeşm-i sîretle hakayıkbîn-i masnûât Hâlin evvelce dahi eyledin arz ü inhâ
Vakt-ı merhum bu gündür olur inşâallah
O kim âyînesin meşgul-i hüsn-i sûıet itmiştir
Küll i âmâl küşâyişle meserret pîıâ
Kailim sâye-i lûtfunda kanâat iderim
Baharın var hazânı goncalardan hârdan şekvâ
Az ınaâş ile rüsûmâta olursam a’zâ
Zaman 1 inbisâtın feyzi filcümle olur peydâ
diyor.»
Gülistân-ı cihanın reng ü bûyi böyledir hâlâ
Füyûzât-ı bahâr 1 sun’ile Hallâk-ı bî hemtâ «Câzim efendi, Trabzon defterdarı iken Sürmene
Gül i ruhsâra hattı reng.i müşg-i nükhet itmiştir V5 Vakfıkebir kaymakamlıklarından azline sebeb olduğu
için Bayburdlu Zihnî, elli beş beyitli bir hecviye tan­
Neler zâhir olur günden güne bu rub’ i meskûnda
zim etmiştir. Ahlâk ve ahvâline dâir bazı malûmâtı
Ne sırdır kimse bilmez Câzimâ âciz Felâtun da
hâvî ise de pek müstehcen olduğundan naklini muvâ-
Ne sûretler nümâyandır bakılsa tâli’-i dunda
fık 1 edeb görmedim. Câzim efendi’nin Çukadarzâde
Temâsîl-i havâdis safha-i mir’ât-ı gerdunda
olduğu hecviyenin şu beytinden anlaşılıyor :
Niçe hikmetşinâsı mübtelâ yi hayret itmiştir
Bu taazzum bu tekebbür bu vakar ü bu edâ
SiciVAç, şu kayıd vardır: Çukadarzâdeliğe çok bu cesâret Câzim.»
“Câzim efendi: İstanbul’da baş muhasebe kaleminde
Câzim’e âid ufak tefek bazı kayıdlara da tesadüf
yetişüp 1265 (M. 1848) te Ankara mal müdirliğinden
etmekteyiz. Onun asıl isminin Mehmed olduğu ve
bed’ile Erzurum ve Trabzon vilâyetlerinde defterdâr
Mevlevî şeyhi şair N azif Dede'nm müridlerinden
dahi olmuştur. 1286(M. I869j tarihlerinde fevt oldu. Kâ-
bulunduğu anlaşılmaktadır.
tib ve şâirdir.„
A n k a ralI Câzib d iv a n ın d a »
Çaylak Tevfik Kafilei Şuara’da. şu malûmatı kayde­
« ciJij j L)':- } im zalı şöyle bir m a n ­
diyor:
zum takriz k a y ıd lıd ır :
«Şuarâ yi asırdan Câzim efendi merhûmdur. İstanbul
Zihî macmûa kim âsârını dere eyleyüp bir bir
ludur. Metrûk baş muhasebe kaleminden 1251 (M1835.)
Salâhaddîn efendi nâmm ibka kıldı dünyâde
senesi dîvân-ı hümâyûn kalemine çırağ buyurulup ora­ Leâlî-i maânî dizmiş elhak rişte-i nazma
dan mühimme odasına ve muahharen mektûbî-i m âli­ Murassa’dır bütün her beyti yoktur kıt’a-i sâde
y e y e nakletmiştir. 1 2 6 1 (M. 1845) senesi rütbe-i sâlise ile Sezâ olsa kulûb-i nâsı Câzib işbu âsârı
Ankara mal müdîri ve 1268 (M. 1852) senesi Erzurum Ne rengin nüktelerle zeyn olunmuş bezm-i ma’nâde

defterdarı ve sonra İzmir duhan gümrüğü nâzın olup Bay İbnülemin Mahmud Kemel Mevlevî Nazi^ Dedem­
bir kaç mahalde dahi defterdarlık ederek beş altı sene den bahsederken Mehmed Câzim’in Nazif Dede hakkın­
mukaddem vefât etmiştir. Merhûmun şi’r ile tevaggulü da yazdığı şöyle bir kıt’asını dercediycr (St§. S. 1115^:
vardır. Kandilli’de vâki’ sâhilhânesinde ma’zûlen otur­
Sâlik-i râhı olup hazret-i Mevlânâ’nın
duğu halde ekser i evkatını âsâr ı şi’riyye teteb- Semt-i irşada eğer var ise Câzim meylin
buuyla imrâr eylediği görülürdü. Zât-ı hazret-i hilâ- Pâk ider zâtı gibi çirk ü riyâdan kalbi
fetpenâhînin akdemce vuku’ bulan Mısır siyâhat-i Dâmen-i feyzini tut şeyh-i Nazif üz-zeylin
Türk Şairleri
Caz. 912

Erzurumlu Hâzık'ın yazma bir divanından da onun tabîat bir şâir-i mâhirdir.»
bir müddet Şam defterdarlığında bulunuduğunu anla­ Câzim divanının îki yazmasını görebildim {Ünv. K.
maktayız. Bu divanda şairin bazı gazelleri de kayıdlı- No. 1138, MU. Alm. K Mz. No. 88).
dır (MU. Alm. K. Mz. Mc. No. 89). «159» gazeli ihtiva eden Üniversite Kütüphanesinde­
Matbu Emin Hilmi divanında «Trabzon defterdârı ki yazma eksiktir. Bu nüshada «Z» kafiyesine kadar
esbak Câzim efendi» başlığıyla şairin şu gazeli görül, olan gazeller mevcuddur. Millet kütüphanesindeki yaz­
mektedir. ma tam bir divançedir. «2189» beyti ihtiva eden ve

Yâ Rab beni bir şâir-i pâkîze makal it


Yine bâğ ı emelde servkad bir yâre dil verdim
Nazm-ı suhanım ıkd-i süreyyâya misâl it
Tutuldum dâm 1 zülfe dâne-i ruhsâre dil verdim
Kocaldı şâb gönlüm renciş-i çevri ile eyvâh beytini havî bir kıt’a ile başlayan bu divanda Damad
Elinden kurtuluş yok öyle bir dildâre dil verdim İbrahim Paşa hakkında 2 kaside ile Nakibüleşraf Uşşa.
Elim irmez gücüm yetmez garîb ahvâl var serde kîzüde ve Kethüda Mehmed haklarında birer kaside
Gedâ-yi bî ser ü sâmân iken hünkâra dil verdim mevcuddur. Sonra gazeller ve 6 kıt’a yazılmıştır. G a­
Lebindir mest iden bezm-i mahabbetde beni yohsa zeller arasında 3 muhammes te görülmektedir.
Sakın zannetme sâkî sâgar-ı serşâra dil verdim Bir mecmuada ise Câzim ’in kendi el yazısı ile ya­
Mecâz âlûdelikden Câzimâ fâriğ olup şimdi zılmış bazı gazellerine tesadüf etmekteyiz {Nr. K.
Hakîkat âleminde merd-i ihsandâra dil verdim Mc. No. W65).
Câzim, tezkirelerin takdirlerine rağmen çok kudretli
Elde bulunan bu şiirlere nazaran Câzim ’in düzgün
bir şair olarak gösterilemez. Onun bazı kafiye hataları
bir lisana sahib olduğu anlaşılıyor. Onun güzel bir ya­
yaptığı da görülmektedir. Netekim Fatin, kitabımıza
zısı olduğunu da Ankaralı Câzib divanına yazdığı tak­
dercettiğimiz VI numaralı gazelini haklı olarak tenkid
rizden öğreniyoruz.
etmektedir. Şairin vücude getirdiği eserlerde ekseıiyct-
Bibliyografya ■
. Fin., Sel., Kfl., Stş., Enin Hilmi divanı le «asalet» e de ehemmiyet vermediğini görmekteyiz.
Erzurumlu Hâzik divanı, Câzib divanı.
Maamafih Câzim’in bazan cidden güzel denilebilecek
C â z im (Zeyrekzade) — XVIII inci asır şairlerinden manzumeler yazdığı, hususiyle muvaffakiyetli bir ta­
Câzim Mehmed, Mehmed IV . devrinde nakibüleşraf kım beyitler vücude getirdiği de muhakkaktır. Onun 6
olan Zeyrekzade Seyid Abdürrahman efendi’nin hafidi gazelini örnek olarak alıyorum:
ve ulemadan Kara İbrahim Paşa hocanı Seyid Ahmed
efnedi’nin oğludur. Anadolu kadiaskeri Seyid Osman - I -
efendi’den mülâzım olduktan sonra tedris hayatına atıl­ — Gazel —
mıştır. 1126 (M. 1714) rebiulevvelinde Şeyhülislâm Mah-
Yine meyl-i kerem gördüm o şûh-i dilpesendimden
mud efendi huzurunda imtihan olarak hariç elli ile Câ-
Nihâi i nevresimden serv kadd ü serbülendimden
fer ağa dârülhadisine müderris olmuş, 1130 (M. 1717)
Kıyâmet koptı sandım kamet-i bâlânı ittim yâd
rebiulevvelinde “hareketi hâricle„ Revânî medresesine
Ferâmûş eyledim dünyâyı geçtim kendi kendimden
terfi ettirilmiştir. 1133 (M.. 1720) de “dâhil„ rütbesiyle
Bakılmaz bir güneş yüzli mehin manzûruyum ben kim
Yunus Paşa medresesine geçmiş, daha sonra terfian
İnâyet hâh olur eflâk baht-i ercemendimden
“sahn„ müderrisi olmuştur. Vefatı 1138 (M. 1725) şev-
Virir ruhsat eğerçi aız-ı hâle lûtf ider ammâ
valindedir. Sur içinde Kes'iin dede mezarlığına defne-
Bu vâdîler beni mahcûb ider bir gün efendimden
dilmiştir. Mezar taşında
Vefâsın sevdiğim kâfir işittim ben kulun sormuş
X # X -. jJ» Jl'K ..
Dimiş var mı haber bîçâre Çâzim derdmendimden
tarihinin kayıdlı olduğunu Ram iz'ûtn öğreniyoruz.
_ II —
Câzim’den bahseden tezkireler, onun hakkında sita-
yişkâr bir lisan kullanıyorlar. Bizi rakîbe idersin fedâ görünmezsin
Sâlim diyor k i : Vefâ mısın nesin ey bî vefâ görünmezsin
«Hakka ki zekî ve zeyrek ve bîbahâne bir mahdû- Ne var ne var gönül alçaklığı idüp gelsen
m-i necâbet mersûm-i yegâne olup fazi u kemâl ile Hümâ mısın nesin ey dilrübâ görünmezsin
pîrâste ve hilye-i edeb ü maârif ile ârâstedir.» Şemîm-i zülfüni yânn getürmedin gittin
Ramız ise şunları söyliyor: Sabâ mısın nesin ey bî nevâ görünmezsin
«Mahdûm-i maâlî rüsûm şi’r ü inşâda mâlik-i hüsn-i Ne gâh gâh gelürsün ne hâtır ohşarsın
edâ olup ulûm i Arabiyye’de nâdirülemsâl oldukları Cefâ mısın nesin ey pür £efâ görünmezsin
gibi fünûn-i sâirede vâsıl-ı rütbe-i âl ül âl bir mahdûm-i Harâbe vardı dil-i Câzim iftirâkından
huceste hisâl idi. Eş’âr-ı nazikâneleıi bîmânend pür gû Kazâ mısın nesin ey fitnezâ görünmezsin
Türk Şairleri
913 Ceb.

- III — tüphanesinde Cebbar Kulu kitabı deye meBsur bir eser


de görüliyor. Bu kitapla bu şairin bir münasebeti olup
Tahsîl-i merâm itmeğe lâbüd taleb ister
olmadığı hakkında kat’î bir şey söyleyemeyeceğim.
Elbette her imkân.ı husule sebeb ister
Bu şiirleri ihtiva eden Mecmua, toplama olduğu
Gayret keş olan sâf olamaz jeng. i kederden
için Cebbar Kulu’nun yaşadığı devri tayin edemeyece­
Âyîne sıfat safvete terk-i edeb ister ğim. Şiirleri naklediyorum:
Sermâye-i devlet olur âzâra tahammül
— I -
Reh menzil-i âsâyişe sabr ü teab ister
Hecr itse nola çeşm i çerâğ ı dili lûşen Aşkın ateşiyle ciğerim pişti
Derdim Allah arzumanım Muhammed
Bîdâri-i her şem’e siyâhî-i şeb ister
Câzim heves i izzet iden ehl-i kanâat Gönül bir acayip sevdâya düştü

Gevher gibi sîrâb nümâ huşg leb ister Derdim Allah arzumanım Muhammed

_ IV - Aşkın zencirini taktım belime


Allah ismin virdeyledim dilime
Zencîr-i zülfüne dil-i dîvâne ser verir
Can ü başı koydum H ak’kın yoluna
Kâküllerin belâ-yi siyehten haber verir
Derdim Allah arzumanım Nuhammed
Çekmez dilâverân-ı rızâ minnet-i siper
Kâr-ı kazâya hande ile tîğa yer verir Öldürdüm nefsin kalbini öldürdüm
Virmez neden visâlin o nahl-i cefâ bize Sarhoşluğum âlemlere bildirdim
Ağyâr-ı har menişlere yük yük semer verir Hak’kın dîdârına aklım aldırdım ‘
Mâh-ı sipihre gün gibi zâhir tefavvukun Derdim Allah arzumanım Muhammed
Hurşîde âb ü tâbi ile zîb ü fer verir
Mürşid olmayınca müşkil saklanmaz
Kâkül girifte dillerin ahvâlin itme yâd
Kâmil olmayınca tâiib bağlanmaz
Câzim hayâl-i şâm-ı gariban keder verir
Dün gün beter oldu gönlüm eğlenmez
_ V -
Derdim Allah arzumanım Muhammed
O hüsne reng-i hayâ kim nikab veş tutulur
Cebbar Kulu eder varmak isterim
Biri birine felekler girer güneş tutulur
Varup dîvânında durmak isterim
Kenâr ı bâm-ı ümîde kopar hümâ-yi murâd
Hak’kın cemâlini görmek isterim
Kebûter-i dil-i âvâreye bir eş tutulur
Derdim Allah arzumanım Muhammed
Girerse destine tâ haşr o sâki-i şûhun
Ayağını alamaz rind-i bâdekeş tutulur
- II —
Kalursa böyle inâd-ı sipihr ü gayret-i merd
Bu dehr-i keşmekeş efzâda çok güreş tutulur îmânı kâmil etmeğe
Yolunda Câzim olur çeşm-i nîzebâzına kul Eyi amel gerek amel
Reh i muhâtaradır minnet-i güleş tutulur Yanınca bile gitmeğe
Eyi amel gerek amel
- VI -

Hevâ güzel yine gülşende gösteriş günüdür Mezara bile varmağa


Çemen çemen salın ey serv kad reviş günüdür Dâim yanında durmağa
Safâ-yi cûy-i çemen muntazır kudûmuna hep Meleğe cevab vermeğe
Ayağını öperiz sâkıyâ biniş günüdür Eyi amel gerek amel
Kenarâ doğru sahndır o serv-i âzâdı
Bu dünyâya gelen kalmaz
Gel ey nesîm-i sabâ hizmetin var iş günüdür
Kimse bunda murad almaz
Yeridir eyleyelim gâhvâre düşmez mi
Aşık gayri cevab bilmez
Tamâm o tıfl-ı nev âmûza perveriş günüdür
Eyi amel gerek amel
G önül semendini bir nevcevâna çek Câzim
Fezâ-yi aşkı dolaştır biraz biniş günüdür Çetin yerlerden geçmeğe
Bibliyograjya: s\m., Rm z.,6lg., Ftn., Sel., Câzim divanı, Mc. Cennet kapusun açmağa
Âb-ı kevseri içmeğe
Cebbar K ulu (Bektaşi şairi) — Ali Emîrî’nin topla­
Eyi amel gerek amel
dığı halk şiirleri arasında (Mit. Alm. K. Mz. Mc. No.
157) Cebhar Kulu mahlâslı bir şairin de iki manzumesi Cebrî (İstanbullu) — XVI ncı asır şairlerinden Ceb.
kayıdlıdır. Bu Şairin Bektajilardan olduğu tahmin oluna­ rî hakkında tezkirelerde malûmat kayıdlı değildir. Y al­
bilir. Ankara kütüphanesiyle İstanbul Ünivarsitesi kü­ nız Üsküdar - Selimağa kütüphanesindeki Âşık Çelebi
Türk Şairleri
Ced. 914

tezkiresinde, bilâhare ehemmiyet verilmediği için çizilmiş Leşker-i hatt ile tuttı serbeser dil milkini
olan şu kayıdlar görülmektedir: 01 şeh i Yûsuf lika taht üzre hoş serdârmış
“Cebrî: Keşfî ve Hasbî’ye hâherzâde ve kendi İs­ İşve i nâz ile her dem âşık-ı bîçâreyi
tanbullu olup hâliyâ Bursa’ dadır. Mevlid-i NebVsı ve Bî dil ü câa eyleyen ol Türk i meh ruhsârmış
Mihr ü mah adlı kitâbı var. Zu’munca kitabîdir. A m ­ Yârını gördükte Cebrî iledir cânın fedâ
ma tab’ı htâfetten ve şi’ri halâvetten âbîdir. Her gün Veh ki carı virınekte ol dilhaste minnetdârmış
vazîfesi yüz beyit belki daha artuktur. Ammâ bir beyti Bibliyografya' Aşk., Prv.
halk içinde okumağa yüzü yoktur.„
Bu kayıdlara nazaran Cebrî, Âşık Çelebi tezkiresinin C a d îd î (Diyarbakıılı Sazşairi) — Son asır şairleıin-
yazıldığı 974 (M.1566) tarihinde hayatta bulunuyordu. den Cedîdî hakkında Ali Emîrî şu malûmatı veriyor
Cebrî’nin Pervam Bey mecmuasında kayıdlı olan (Tşa.y. ^
gazellerinden 4 ünü örnek olarak alıyorum: tCedîdî: Âmiyâne nazm-ı mevzun inşâd eden kah-
vahâne şairlerindendir. Libâs-ı hünerden ârî bir ümmî
_ I -
olduğu halde haylice sözler yazmıştır. Atiyütterceme
Çeşmime oldı gubâr-ı hâk-* pâyin tûtyâ HasretVmn kahvehânesi müdavimlerinden olup sadâsı
Hayr-i ınakdem ey perî ehlen ve sehlen merhaba güzel, saz çalmakta mâhir idi. Zamanı kendi hâl ve
Ayet i Nûr oldı alnın kaşlarındır Besmele meslekinde olan Hadîdî’mn güft ü gû âvânına musâdif
Sûre i Velleyl’dir zülfün cemâlin Vedduhâ olmağla aralarındaki fark bir noktadan ibâret kalarak
Pâdişâhım lûtf kıl afv eyle merdümzâdesin vesıle i münâzaa olmak içün bazı zurafâ-yi memleket buna
Sehv ile didim hatâ zülfeynine kıldım hatâ Cedîdî tahallûs ettirmişler idi. H adîdî’nin bikr-i maz-
Mâhazar derd-i derûnum şimdi takrîr eyledim mûn i’ tikad eylediği bazı sözlerine erbâb-ı zevk bir
Göz yaşıyla kapuna arz oldı bâkî mâcerâ nokta ilâve ile C edîdî’ye isnâd ve Cedîdî’nin de
Âh kim zülfün belâ kaddin belâ çeşmin belâ bu iddiâda bulunduğunu temhîd ve îrâd ederek Hadî-
Cebri oldı cebr ile bunca belâya mübtelâ dî i hadîd-ül-mizâcı hiddetlendirirlerdi. Bazan da Cedî­
— II - dî’nin nâmevzun bazı âsânndan noktayı hazf ile H adîdî’­
nin olduğuna sûret-i ısrâr göstererek bir noktadan bir
Nice bir ben hasteyi yerden göğe zâr eylemek
dâire-i nizâ’ ve cidâl teşkîl ederlerdi. Cedîdî pîşüvâ
Dokınur çerhine bir gün dûd-i âhım ey felek
tanıdığı şairlerin arasında Âşık Ömer'i şâirlerine tercih
Ey dirîga hân-ı vasim gayriye oldı nasîb
eder ve OevherVy\ de encümen-i edebin bir dürdânesi
Bu cihandır sevdiğim kime emek kime yemek
addeylerdi. Hele Âşık Garib'\ nazar-ı takdîr i ma’nevî
Baş ü cânı yoluna cânâ senin kıldım revan
ile görürdü. Henüz nevcevan olarak yetişmekte olan
Ey perî ma’zûr tut kim ... mâmelek
Emrah'a mahabbet eder samîmî bir arkadaş bilirdi.
Kametin serv-i revandır ruhlerin bedr-i tamâm
Sazınm tellerinin sadâsı kahvehânenin içini dolaşmağa
Sen cevânı dir görenler yâ perîdir yâ melek
başladıkça san’attaki mehâreti kahvehâne gûşenişînâ-
Cebri- i dilhasteyi ey ruhleri gül sad hezâr
nmca mazhar-ı takdîr olur, C edîdî’nin ceyb-i sürürü
Sana mı kaldı anı bülbül gibi zâr eylemek
nükud-i şâbâş ile dolardı. Dünyâ denilen bu karârgâh-ı
— III - muvakkatte işte bu sûretle imıâr-ı evkat ve te’min-i
maîşet-i hayât eylemekte idi, Vefâtı takrîben 1245 (M.
Kâ’be-i kûyin tavâhn Sa’y edüp kıldım heves
1829j hudûdundadır. Tanzîm i eş’âr husûsunda temâdî-i
Merve hakkı üştür-i aşkım figanımdır ceres
tevaggulü sebebiyle oldukça bir selîka hâsıl eylediğin­
Zemzem ile Ka’be kûyin Sa’y idüp haccâclar
den bazan güzel sözlerine de tesâdüf olunur. Şu beyit­
Na safâlar kesb ider Allahu ekber her nefes
ler eşbeh i âsânndan olan bir murabbaından me’hûz-
Mısr 1 hüsnünde hat u hâlini ey Yûsuf cemâl
dur :
Dir görenler kondı lâ’lin kandine mûr u mekes
Bu dil-i dîvâne ömrüm nite kat’ itsün ümîd Yoğimiş çerhin yanında i’tibârı bahtımın
Sünbülünden itmedi kat’ ı recâyı hîç kes
Bitmemiş dehrin bağında lâlezârı bahtımın
Niçe bir fikr-i firâvan niçe bir tûl-i emel Vâdi-i hayrette sergerdân olup ta kaldı dil
Ca’d-i zülfünden nigârın Cebriyû ümmîd kes 0 1 sebebden kûh-i sevdâdır güzârı bahtımın
— IV - Câm-ı aşkı nûş idüp tâ haşre dek mestânedir
Bâde-i engûr ile gitmez humârı bahtımın
Sayd iden dil mürgını bu turra-i tarrârmış
Ben Cedîdî kemtere cevr itme gel ey mâh rû
Garet i cân eyleyen ol nerkis i bîmârmış
Behreyâb itmez seni bir inkisârı bahtımın»
Gamze-i hunrîz ile her dem beni eyler helâk
Bî vefâ dilber aceb âşık küş ü hunhârmış Bibliyografya : Tşa.
Türk Şairleri
915 Cef.

C e fâ y î (Filibeli) — XVI ncı asır şairlerinden Cefâ­ âmire-i Edirne’ye meşk hccfsı olup ve lEiık-i ka­
yı hakkında Aşık Çelebi tezkiresinde şu malûmat ka- zâya dahi rızâ ile menâsıb ı adîdede mutasaddi-i hük-
yıdlıdır: m ü imzâ olmuş idi. Bikazâillâh töhmet-i idmân-ı hamr
“Cefâyî: Filibe’den Fistancı oğlu dimekle ma’rûf ile yeri hâkk olunup bu kederle cefâdide iken rihlet
Muslihüddin halîfe dirlerdi. Ulûm-i külliyyeden hazz-ı ev- eyledi. Bu beyit anındır:
fâsı ve fünûn-i cüz’iyyede yed-i tûlâsı vardı. Az fen
Gülgûn şirişgim hat-ı şebdîz ile koşium
vardı ki müşâreketi olmaya. Envâ’ ı hattan hazzı olup Geldi tutuşup ikisi meydâna berâber»
şi’r ü inşâdan ve hisâbdan hod nesne yoğidi ki mü-
Üniversite kütüphanesi Türkçe yazmalaıı arasında
mâreseti olmaya. Sâlhâ aâlî-i mevâlî hidmetlerinde tah­
şairin «Resm i hatt ı K u ı’an’a daiı» uzunca bir manzu­
sil i iim ü ma’rifet ve müftî Sa’dî Çelebi efendi İstan­
mesi görülmektedir (No. 902).
bul kadısı iken niyâbet ve kitâbet ve kadiasker Muh-
Bibliyografya - Aşk, Hsn., Thf., Mc.
yiddin Çelebi hidmetinde iken Edirne’de saray ta’iîmi
ile hidmet eyledi. Âhır tarîki ile mülâzim oldu ve kadı
C efây î (Saray hocası) — XV inci asır şairlerinden
olup niçe yere hâkim oldu fi
Cefâyî hakkında Sehî şu malûmatı veriyor :
Âhır vaktinde idmân-ı hamr lie mübtelâ oldu. Akıldan
«Mevlânâ Cefâyî : Merhum Sultan Bâyezid
bîgfâne ve nekbetle âşinâ oldu. kazası virildikte
zamânında sarây-i âmireye hoca olup anda olan oğlan­
hakkında rikâb-i hümâyûna rik’alar sunuldu. Ve a’dâsı
lara ta’lîm iderdi. Ehl i ilimden idi. Pîr olmuş sâlhorde
kadiasker efendi’ye iledüp ağzm kokutmak bir kaç
kimse idi. Çok maârife mâlik ve memâlik-i nazm ara
defa oldu. Ba’dehu merdûd olup gâh ba’z-ı kasabâtta
müsâlik olup üslûb i şi’ri ve kaide-i nazmı gayet güzel
emânet ve cihet ihtiyâr itti. Ve gâh bî ser ü sâmân
bilür. Bu tarîkde üstâd ve bu fenne sâlik olana irşâd
olup terk-i ser ü kâr itti. Âhır-ı ömrü seb’îne yetmiş
ider kimse idi. Yaka lâfzında beş dürlü ma’nâya delâ­
idi ki yine Filibe’de gûşe-i zillette bir salîte ve acûze
let ider tecnîs bulup bir gazel itmiştir. Bu ebyât an­
câriyesi derdinden can verdi. Ba’z-ı fende üstâdım idi
dandır :
■cV- Gazel-i û:
Âhım beni bir hasret ile yaka yakındır
Âyîne ne yüzden ola cânâna beraber
Kim şeh yüzüne bir dahi kol yaka yakmdır
Olsun görelim yüze yüz ol cana beraber
Boynunda yakasın görüp ey dil hased ilme
Oülgûn sirişgim hat-ı şebdîz ile koştum
Sen andan ıraksın ana ol yaka yakındır
Geldi tutuşup ikisi meydâna beraber
Çektim ayağı tozı ile cevher-i eşgi
Haşan Çelebi tezkiresinde şu kayıdlar vardır :
Geldi ikisi dîde-i mîzâna beraber
Gûyâ ki olur gündüz ile gice müsavi "Cefâyî : Sultan Bâyezîd zamânında sarây-i saâdet
Zülf-i siyeh olsa ruh-i cânâna beıâber makar ve ceiâlet mekânın hâcesi idi. Nazm u şiirde
Asân idi ârtuk komak eş’âr-ı seleften seyyâh-ı mesâlik olmağla çok maârife mâlik olmuş idi.
Varılsa Cefâyî şeh-i devrâna berâber» Ammâ şi’rinde halâvet yoktur.„
Haşan Çelebi tezkiresinde şu kayıdlar vardır : 918 (M. 1512) de yazılan Camiünnezair'de, Cefâyî’nin
«Cefâyî: Filibe’dendir. Mestancı oğlu dimekle meş- bazı gazellerine tesadüf ediliyor. Bu şiirlerden bir ka­
hûr idi. Maârif-i cüz’iyye ve aksâm-ı hattan hazz ı enfâ- çını örnek olarak alıyorum :
sı ve şi’r ü inşâ ve ilm-i hisâbda yed-i tûlâsı var idi.
- I -
Merhum Sa’dî Çelebi efendi İstanbul kadısı oldukta
— Gazel -
niyâbet ve kitâbetin ve kadiasker merhum Muhyeddin
Çelebi’nin çok hidmetin iderdi. Edirne’de saray ho­ Hâk-i rehin olalı şehâ ben kuluna tâc
calığından mülâzim olduktan sonra tarik-ı kazâya âzim Şâh-ı zamandan almışam uş bâc ile harâc
olup Rumelinde niçe şehre kadı ve hâkim olmuş idi. Dil bağlayalı K â’be-i ışkuna mahmilin
Lâkin şürb-i hamre mübtelâ ve âlûde-i fisk u hevâ olma­ Berr i firâkın içre gamındır emîr-i hâc
ğın bir iki def’a sarhoş tutulup azl-i ebedi olunup Işkuna abd olalı kamudan müsellemim
mansıbdan me’yûs olıcak ser ü sâmân-ı siyâhat ile Kim abd şâh olandan ala bes kim ola bâc
me’nûs olup âhır envâ’-ı zillet ile âhırete rihlet itti.» Nâr-i ruhin ki savula misbâh-ı candürür
Tuhjei hattatin'de şu kayıdlar vardır: Hâlim delil-i nûrdürür dil ana zücâc
«Cefâyî: Filibe’de Bostancızâde dimekle ma’rûftur Haddinde hâlini koyıcak kilk-i kudretin
İstanbul’a kufûl ve hüsn-i hatt-ı sülüs ve nesih ve ta’- Can safhasına yazdı nokat müşg birle zâc
lîk ve şi’r ü inşâ ve ilm-i hisâb ve şâir fünûnu dahi San nâzil itti gülşen-i firdevse Cebreîl
tahkik idüp 941 (M.1534) hudûdu ricâlinden ez­ Rıdvân eline gabgab ı sîbin misâl-i âc
cümle Sa’di Çelebi gibi Kadiasker efendi’nin hid Derdinden ölmeden bu Cefâyi-\ haste dil
met-i niyâbet ve kitâbetlerinde olur idi. Sarây-i Şensin tabîb gel idegör vaktidir ilâç
Türk Şairleri
Cef. 916

- II _ Sevâb sanma cihân içre fi’l-i şeytânı


Ey yüzi gül zülfi sünbül lâ’li müiden dâd dâd Nicesi resm i kadîm ola şîve-i muhdes
Dâd vir çevrinden ey şeh iderim feryâd yâd Sebâtı yok nedürür kal ü kîl ü ders-i makal
Yâd idüp m a’mûr itmezsin dil-i viranı âh Cefâyi âlem-i ışk içre olmaya mebhas
A h kim bend-i garamdan olmazam âzâd zâd - VI _
Zâd 1 mihnettir reh-i aşk içre cânın çün dile
R ü’yet itmek isteyen âyîne i cânı dürüst
Lâle veş yandı ciğer hiç ola mı nâşâd şâd
Sûre i Nûr oldı görsün vech i cânânı dürüst
Şâd ol gfülşende mey nûş eyle irfân ile hoş
Kıblegâh-ı Kabekavseyn’inde olmağa imâm
Hoş safâdır kim cihân oldı behişt âbâd bâd
Hâcibeynin arz ider tavr ile erkânı dürüst
Bâdeden men’itme ey zâhid beni var fâriğ ol
Küfr-i zülfünden o kim yüz döndüre kâfir sıfat
O lduğı yok âşinâ katında hergiz yâd yâd
Dîni oimuşdur hebâ yokdürür îmânı dürüst
Yâddır H ak’dan riyâ ehli ki yok cânında ışk
Mushaf-ı hüsnün bedî’inden beyân itmez ukul
Işk ehli sıdk ile buldı cihanda ad ad
Kimdürür derk eyleyen ma’nâ-yi Kur’ân’ı dürüst
Adını gerçi CefâyCmn cefâ hîç itti hîç
Haddüne firdevs güizânn nice teşbîh idem
Hîç lâ’lin zerrece rahm itmez ey bîdâd dâd
Yokdürür kaddin gibi serv-i hirâmânı dürüst
- III - Nâ dürüst olup vefâ itmekte mehrûlar tamâm
İttirir Işk ehline ney bigi nâlânı dürüst
Muattar eyledi âfâkı çün nesîm-i riyâh
Seng-i gayret şîşe i kalbin CefâyVnın sıdı
Bahâr mevsimidir sâkıyâ getür gel râh
Seğ rakîbi yâd idelden ahd ü peymânı dürüst
Fesâda virme dili ko hayâl-i fâsidi. kim
Dimâğ-ı yâbisi dirler ki mey ider ıslah
Mülâhaza : Sehî, tezkiresinde bir Cefâyî’den bahse,
Ruhin ki nûr-i tecellî mehine mihr oldı
diliyor. Bayezid devri şairlerinden olan bu Cefâyî,
îzârın olsa ne tan dav’-ı şu’leye misbâh
Sehî’ye göre ihtiyar bir yaşta ölmüştür. Ve gene onun
Ademde ışkun ile ben vücûd bulmuş iken
ifadesinden şairi gördüğü anlaşılmaktadır.
Hiç olmamış idi ecsâm ilen dahi ervâh
945 (M. 1538) te yazılan Sehî tezkiresinde bu şairin
Cefâyi kibri ko sen iç şerâb-ı gülgûnı
yalnız^saray hocalığı mevzubahs ediliyor, hayatına ve
Kim olmaz âdemi zerk u riyâ ile iflâh
nereli olduğuna dair ufak bir malûmut verilmiyor.
- IV — Haşan Çelebi ise S^Af’deki bu mulûmatı telhis ede­
rek yazmakla beraber, Filibeli Cefâyî’yi ayrıca kaydet­
Lâ’l-i gevher pûşunun şevki ki gözden mâ kapar
miştir.
Gûyyâ bir tûtidir kim sâgar u sahbâ kapar
Bize göre Cefyâî, iki değil, birdir. Bayezid devrinde
Şem’-i ruhsârın görüp pervâne oldı mihr ü mâh
saray hocası olan ve ihtiyarken ölen Cefâyî, saray ho­
Kim anın her zerresin şems-i cihânârâ kapar
calığı eden ve 941 (M. 1534) de ölen Filibeli Cefâyî’dir.
Âteş-i hüsnün kapar arz-ı izâr itsen dile
Ve Haşan Çelebi, SehVn\n mübhem ifadesinden dolayı
Dâmenin gönlün nitekim ârız-ı Azrâ kapar
yanılmıştır.
Âlem i kudsün fezâsından iren Rûhülkudüs
Bibliyografya Sh., Hsn., Cmnz.
Lâ’l-i canbahşındürür sırrın dem-i îsâ kapar
Haddin üzre hâlini zülfün budur devr ittiği C ehd î (Diyarbakırlı İbrahim) — Son asır şairlerin­
Gence benzer kim tıiismın şekl-i ejderhâ kapar den Cehdî hakkında Ali Emîrî şu malâmatı kaydediyor
Dür dişİH nazmiyle kim siik-i cevahir oldı arz (Tşa.y.
Her maânî ehli andan lü’lü-i lâlâ kapar «Cehdî: îsm-i âlîleri İbrahim’dir. Şehrimizin sâdât ı
Kapdı çevrini Cefâyî cân ü dilden âh kim kesîr-ül-berekât ve fuzalâ-yi mahâsin sifâtından müftî-i
Her belâ tîrini atsan âşık-ı şeydâ kapar esbak Seyyid Kasım efendi merhûmun hafîd-i âlîkadri-
Bir marîz-i mâr. ı zehrâlûddur kâfir rakîb dir. A n’ane-i neseb i âlîleri müşârünileyh Seyyid Kasım
Müzmin-ül emrâz olan elbette istiska kapar efendi hazretlerinden sekizinci batında umdetül ârifîn
Seyyid Şeyh Emîr hazretlerine ve andan ilerisi de ced-
- V -
d i câmi’ ül-hurûfun terceme-i hâlinde mürur eylediği
Semen verilmez ana kim metâ’ı ola habes üzere yirmi yedinci tabakada seyyid-üş şühedâ sultân-ı
Kemâl ü ilme duruş ömrüni geçürme abes Kerbelâ İmam Hüseyin ibn i Aliy-il-Murtezâ efendimiz
Sübût olmuş iken gönlüne tecellî çün hazretlerine vâsıldır. Müşârünileyh İbrahim Cehdî efen-
Derûn-i Kâ’be’de bunca nedir hevâ-yi hades d i’nin dürdâne-i vücûdu, âbâ vü cedâdı gibi Âmid şeh­
Senâ-yi Hâlık-ı bîçûnı vird idin k- oldur rinde sedefpâre i deryâ-yi ademden sâhil-i şühûda rev­
Harîm-i hazret-i kudsün makamına meb’as nak efrûz oldu. Tefrîk-ı sevâd ü sefîde muktedir bir
Türk $aierlri
917 Ceh.

sinne g-elince neseben ve ahlâkan âlî olan vâlid-i mâ- — Cevrî-i Mevlevî —
cidinin gösterdiği âsâr-ı terbiye kârger. i te’sîr olarak Peymânemizin badesi esrâr-ı mahabbet
her şeyden ziyâde tahsîl-i ulûm i şettâya şilâb eyledi. Esrârımızın neşvesi sahbâ-yi vefâdır

Kudret.i fâtıra bir zâtı bahtiyâr-ı ktm âlât ederek yetiş­ — Mehdî-i kadîm —
tirmek isterse henüz âvân-ı sabâvetinde bir takım ha- Şâd olma eğer ârif isen ömr ile cisme

sâis i mümtâzeye mazhar idegelmekte olduğunu müşâ- Ten hâke varır ömr-i azîz ise hebâdır

rünıleyhin hâl ü şân-ı ma’sûmânesi gösteriyordu. Mel’a- — Sâbit-i meşhûr Kadı-i Âmid —

be mahallerine devâmdan ictinâb eyler eğlenceyi sev­ Sıhhat gibi bîmâr-ı gama geç geliyorlar
Öldürdi bizi nâz-ı etibbâ ne belâdır
mez rüfeka ile çokluk ihtilât etmez dâimâ mutâlâa-i
kütüb ile telzîz-i dimâğ-ı vicdân eylerdi. Ta’til günleri — Cehdî-i Âmidî—
Tahsîl-i kemâlâta iden ârifi tahrîz
pederinin veyâ üstâdmm refâkatiyle bazı tenezzüh ma­
Enzâr-ı mürüvvetle olan lûtf u atadır
hallerine azîmet etse bile, ya cihandîde pîrânın sohbet-i
— Kânî-i Tokadı —
hakîmânesini istimâ’ yâhud koynunda getürdüğü ders
Yâ Rab kulum nâz ü naîm ile büyüttün
kitabını mütâlâa eylerdi. Her kes pür şevk u şetâret
Sonra bırakup âteşe yakmak ne revâdır
bedâyi’-i bahân seyr ü temâşâya, istimâ'-ı negamât-ı
— ŞaynzâJe İbrahim Hafid Pâşî-yiJÂmidî—
andelîb-i hoşnevâya can atar iken müşârünileyhin nüz-
Dil kafile sâlâr-ı reh-i milk-i fenâdır
hetgâh-ı râhatür-rûhu o zamanda dahi dâire-i gülşen-i Ten tâcir-i mîhnetzede-i bâr-ı belâdır
tedrîs-i üstâd idi. Orada duyduğu büy-i irfân ve kemâ­
— Ebû Bekir Sâmî Paşa —
li en lâtîf gülistanlarda bulamaz. İstimâ’iyle teşnîf-i Çerhin sitemi gerdiş-i nâsâzına merbut
âzân eylediği üstâdmm takrîr-i dilpezîrini bin zemzeme-i Tel kırmak ite şöhreti var nağmeserâdır
andelîb-i dilküşâ ile değiştirmezdi. Zemîn ü âsümâna — Garîbî-i Erbılî —
baktıkça cihâna ne içün geldiğini tefekkür ederek öy­ Bir can ki değil bâr keş-i minnet-i gerdun
lece çalışırdı. Bu mertebe-i mufrıtada vâki’ olan sa’y ü Bin fahr ile ol serv-i dilârâya fedâdır
cehdi müşarünileyhi Cehdî mahlâsma kesb-i istihkak — Esrar Dede —
ettirdi. Binâenaleyh ulûm-i âliyye ve fünûn i âliyenin 01 şûh cefâ eylesün ancak bana dâim
kâffesini itmâma iştigal.i azîm ve mücâhede-i cesîm Bu düşti benim hisssme^akdîr-i Hudâ’dır
göstererek nâil-i füyûzât-ı aksâ oldu. Maahazâ şuarâ-yi — Hoca Neş’et —
Arab ve üdebâ yi Pürsün âsâr-ı hakîmânelerine ve Derman pszîr olmadı gitti dil-i bîmâr
meşâhîr-i fuzalâ ve ulemânın terâcim i ahvâline de mü- Vâ çektiğimiz nâz-ı tabîban ne belâdır

temâyil olmakla hâlî bulabildiği zamanları da bu kabil — Emîn-i Bursavî —


âsâr-ı nefîse mütâlâasına ma’tûf olduğundan dekayık-ı Ol nahl-i çemen zîb-i cemâle bu revişle
Revnak şikeu-i serv-i revan dinse revadır
eş’âr-ı Aaraba tamâmîyle vâkıf ve mezâmîn-i âsâr-ı
Acem’i lâyıkıyle ârif idi. İşte müşârünileyh hazretleri bu — Şeyhzâde Osman Nürî Pâşâ-yi Âmidî —
Bir âhı ider kasr-ı ten-i zâlimi vîran
sûretle revnaktırâz-ı sadr-ı a’lâ-yi kemâlât olup iftihâr-
Çâk-i dil-i mazlûm ki mihrâb-ı duâdır
ül-eâlî vel-emâsil olmuştur. Mağfür-i müşârünileyh hâiz
— Yûsuf Râ:f-i Âmidî Mukabelecizâde—
olduğu aksâm ı fünûn ve kemâlât-ı âliyeden fazla inşâ-
Tut mürşid-i kâmil eteğin kat’-ı tarîk it
d'i eş’âr husûsunda dahi üstâd ı kâmildir. Âsâr-ı eslâf
Kat’-ı reh-i tahkîk ise bî zahmst-i pâdır
hakkındaki tetebbuu ve zamânı şuarâsıyla müşâaresi*
— Emîrî Câmiülhurüf—
kesîr olduğu gibi üdebâ-yi ahlâf dahi âsâr-ı ceyyidesini
Virdi beşere karz ile Hak nakd-i hayâtı
meşk-ı kemâlât ittihâz etmişlerdir. Meşâhîr-i şuarâ-yi
İndettaleb elbette müheyyâ-yi edâdır
Rûm ile hem âheng-i negamât ı belâgat oldukları âsâr-
dan bazıları nümûne olarak dere ve tahrîr olunur: — Vehbî-i kadîm—
Oürisne çeşm-i devlet değme bir ni’metle sîr olmaz
— Bâkî-i meşhûr kadiasker —
Hücüm-i imtilâdan işiihâsı,artar eskilmez
Âşıklara kim derd ü belâ zevk u safadır
Yâ zevk u safâ derdine düşmek ne belâdır — R f’âtî-i İstanbûlî—
— Veysî-i meşhûr — Terâzû-yi nigehle mâhrûyân olsa rencide
Câm-ı arak u sâki-i mey sâgar ı gülrû O Yûsuf tal’atin hüsn ü bahâsı artar eksilmez
Âb-ı ruh-i cem’iyyet-i yârân-ı safâdır
— Cehdî-i Âmidî
— Şeyhülislâm Yahya efendi —
İyân oldukça gonca dembedem yanında'hâr artar
Âşûb u fitnedir hat u hâlin senin ey mâh
Bu gülzârın rakib i pür cefâsı artar eksilmez
Ol gamze-i hunriz ise bir hışm-ı Hudâ’dır
— Hisâlî Defterdar — — Kayseriyyeli Vefâ —
Kâkül didiğin şehper-i Cibrîl-i Emin’dir Ne mümkindir dil-i pür şîven eşg ü âhsız olmak
Ol turra-i tarrâr ise bir perr-i hümâdır İV\ahabbet bâğının âb ü hevâsı artar eksilmez
Türk Şairleri
Ceh. 918
— Tevlîk-i Enderûnî— Çıkardım genc i dilden Cehdi 2 îkı_\met mücevherler
Ne rütbe ahd ü peymân eylesejdurmaz döner dâim Yazıktır böyle nazm ı fâkler mestûr dursun mı»
Bu çaıh-i kecrevin subh u mesâsı artar eksilmez
Kâmî Âmidî — Bay İbnülemin Mahmud Kemal fazla olarak şunları
Bahâr-ı câvidan gülzândır ruhsan cânânın kaydediyorf'S/j
Ana bülbül olan gönlün nevâsı artar eksilmez
«... Muş sancağı ümerâsından Alâüddin Paşazâdele-
—Lûtfî-i İstanbûlî Vak'anüvis—
rin divan efendiliğinde istihdâm olundu. Ahfâdından
O şûhun an be-an hüsn-i edası «rtar eksilmez
Diyârıbekirli Said Paşazâde Süleyman Nazif Bey’in ver­
O bir nûr-i mücessemdir zıyâsı arlar eksilmez
diği varakada 1223 (M.1808) ve “Tezkire-i Âmid„ de
— Emîrî Câmiülhurûf —
1204 (M.1789) senesi leyle i regaibinde Diyanbekir’de
Beşer benzer bu dâm-ı ibtilâda mürg-i pâbende
Eğer âsûde durmazsa cefâsı arlar eksilmez vefât eylediği muharrerdir. Mecmûa i eş’ârı zâyi’ olmuş­
tur. Ailesinden müteaddid ve muktedir şâir yetişmiştir.»
— Murtezâ yi_Bağdâdî-
Dil-i mestânem ey sâkî^yeter mahmur dursun mı
Bibliyografya: Tşa , Stş.
Henüz şem’-i emel fânûs-i dilden durdursun mı
C ehdî (Mutasavvıf) — XVIII nci asır mutasavvıf­
- Cehdî -
larından olduğunu tahmin ettiğim Cehdî’nin hayatı hak­
H-mîşe câm-ı mey hâli bu dil meksûr durur mı kında malûmata rastlamadım. Onun M ısrî N iyazi’ye
R»k.b-i bed meniş nâlem görüp mesrûr dursun mı
vücude getirdiği bir tahmisi bir mecmuadan naklediyo­
— Lâedrî — rum (Mit. Alttı. K. Mz. Mc. No.
İdersin dembedem ağyar ile ülfet benim tûhum
Bu tarz-ı dilharâbîden gönül ma’mûr dursun mı Men şerâb-ı lâyezâlim hem dahi câm-ı Cem’im
— Emîrî Câmiülhurûf — Mushaf 1 Seb’ulmesânî’yim ve sırr ı encemim
Vücûdı ehl-i sıdkın mülke celb eyler tecellâyı Allemel-insâne mâlem ya’lem ile ekremim
Kelîm’ın avdetinden sonra nûr-i Tûr dursunumı
« 0 1 menem kim vâkıf-ı esrâr-ı ilm-i Âdemim»
Matla’-ı kemâlâtından makta’-ı hayâtına kadar ekâ- «Kâşif-i genc-i hakîkat hem hayât -1 âlemim»
bir-i ricâlin makbûl ve mergubu ve vülât-ı izamın mu-
vakkar ve mashûbu olduğu halde kemâl i tahâret i vic­ Feth ü musrat mendedir men cümleye oldum muîn

dan ve sâika-i şevk-ı îman ile ibâdet ve tâat-i cenâb-ı Mazhar-ı Zâtım bu gün aynelyakin hakkel-yakin

Kibriyâ'ya hasr-ı mâhasal-ı enfâs ederek seccade nişî- Gevher-i zât ile pür oldum menem genc-i metîn
n-i mihrâb ı feyz ü kemâl ve kaim-ül leyli ven nehâr «Bende mahfî oldı Gaybülgaybın esrârı hemin»
olmuştur. Kâinatın her zerresi dîde-i hakbinde bir ki- «Bendedir sırr ı emânet ana kenz-i mübhemim»
tâb-ı hikmet ve mâsivânın her noktası kendisi içün bir
Bahr-i bî pâyân olup katreyi bahre virmişem
mekteb-i hakikat olan bu zât-î kesîr-ül-fezâil dahi âkıbet
Mâsivâ-yi gayr-ı Hak defterlerin hep dürmişem
da’vet-i Kibriyâ-yi Lâyezâl’e icâbet ederek 1204(M.l789)
Çün sıfât-ı vahdete^tevhîd i Zâta irmişem
senesi leyle-i regaibinde civâr-ı Melik-i müteâle irtihâl
«Ben cemâl i Hak’kı cümle şeyde zahir görmişem»
eyledi. Garâibdendir ki o müştâk-ı dîdâr ı Muhammedi’­
«Bu merâyâya anınçün bakdığımca hurremim»
nin Sene 1204) târîh-i vefâtı vâki’ olmuştur. Ati-
yüil&rctmt Süleyman N a z if efendi gibi bir zât ı kesî-
Sözlerim anlar o kim ölmezden ön ölmişdürür
rül-mehâmid mahdum i âlîleri ve teroeme-i ahval i fakir­
Şeş cihet kûhun bu gün Ferhâd veş delmişdürür
de bazı âsâr ve menâkıb-ı aliyyesi müıûr iden mefhar"
Cehd ile menzil alup hem menzilin bulmışdürür
ül-efâzıl burhân ül-fevâzıl âtiyü-terceme Said Paşa haz­
«Her sözüm miftâh-ı kufl-i Küntükenz olmuşdüıür»
retleri hafîd.i zîşerefleridir. Müşarünileyhin silsile-i en-
«Hemdem-i îsâ ile her bir nefeste mahremim» '
câl-i âliyyeierinden gerek zükûr gerek ünâs cihetinden
daha pek çok asîl necîb zevât yetişmiştir. Şu gazel-i Men şühûd-i Hak’kı buldum yok niyazım şâhide
sâlim-ül-halel yadigâr ı ahlâf eyledikleri âsâr-ı kıymet, Şems-i cânâna irüp nûr oldı cânım mâhi de
dâr-ı kemâlâtpîrâdandır.' Her kelâmım kâse-i zakkum oluptur zâhide
Hemîşe şîşe-i dil sevdiğim meksûr dursun mı «Cümle mevcûdâtı virdim ben vücûd i vâhide»
Adû-yi bedlikayı seyr idüp mesıûr dursun mı «Zât ü esmâ vü sıfâtı ile hâlâ yekdemim»
Nigâh 1 iltifâtın yok dil-i mahzuna çevrin çok
Yine dersin ki vîrân olmasın ma’mûr dursun mı Kıblegâh-ı Hak menem dön yüzüni benden yana
Sana senden şikâyet eylerim sen gûş tutmazsın Tut yüzün bana cemal arz ide Hak benden yana
Senin mülkünde şâhım zulm nâmahsûr dursun mı Şânımı âşıklara izhâr idem önden sona
Bana dersin ki lâ’lim sırrını gönlünde pinhân it ■«Yerde gökte her ne kim var bağludur başı bana»
Sınık bellûr içinde bâde i engûr dursun mı «Aşikârâ vü nihânî ben tılısm-ı a’zamım»
Türk Şairleri
919 Cel.

Lâ taayyün menzilinde şemse hemrâh olmuşam Sipahîzade olduğu için timar sahiplerindendi. Kanu­
Kurb-i asla irişüp ol sırra âğâh olmuşam nî devrinde İstanbul’a geldiği vakit, o sıralarda Ceza-
Cehdiyâ men mahrem-i seyr i ilallah olmuşam yer timarlarına defterdar olan İskender Çelebi II. nin
«Men o Mısrî'yem vücûdum Mısnna şâh olmuşarr» himayesine mazhar oldu. Ona öz oğlu gibi muamele
«Hadisim gerçi velî ma’nîde sırr-ı akdemim» ediyordu. Bir taraftan İskender Çelebi’nin maiyetinde
çalışıyor, bir taraftan da tahsile devam ediyordu. Arap­
C e h d î (Sazşairi) — X IX uncu asır sazşairlerinden
ça ve Acemceyi hakkıyle elde etmişti. Edebiyat ile de
olduğunu kuvvetle tahmin ettiiğim Cehdi’nin ikisi hece,
derin bir hevesle iştigal ediyor, iyi yazı yazmak için
biri aruz vezniyle yazılmış üç manzumesi terdeki bir
de aynı heyecanla (^ahşıyordü.Müslakimzade onun meş.
mecmuada kayıdlıdır. Aruz vezninde katiyen muvaffak
hur Şeyh Hamdullah’tan yazı dersi aldığnı söyliyorf 7Vj/.).
olamayan şairde bu asrın bütün sazşairlerinde görülen
Fakat 926(M. 1519) da vefat eden bu zatten onun
divan edebiyatı tesiri sezilmektedir. Şairin oyuncakii
istifade etmesine imkân yoktur. Celâl Çelebi’ye niha­
bir koşmasını noklediyorum:
yet Hamdullah şakirdlerinden birinin hattatlık icazetna­
Sevdiğim elinden elif mim ü nun mesi verdiğini kabul etmek lâzımdır.
Yaktı derûnumı nûn u elif râ Celâl, zeki olmakla beraber lâübalî ve çapkın bir
Neyleyeyim hâlim yâ vü mîm ü nun gençti.
Sen olmadın bana yâ vü elif râ Aşık Çelebi diyor ki:
«Ol esnâda bu fakîr ile musâhabete ve üns ü ülfete
Gönlümi itmedin şîn ü elif dal
tenezzül iderlerdi. Seyr-i gülistanda ve dtyr-i muganda
El’aman elinden dâl ü elif dal
Eyyub ve Kâğıdhâne çemenlerinde Cialata ve Hasköy
Niçün oldun benden yâ vü elif dal
encümenlerinde Zatî dükkânında ve Atmeydanında ba­
Niçün itmeyem ah yâ vü elif râ
har sohbetlerinde ve hazan cem’iyetlerinde gâh mah-
Gözümden akıttım yâ vü elif şın bublar mecma’ı olan hammâmlar seyrinde ve gâh Da-
Yoluna virirdim bâ vü elif şm vudpaşa iskelesinde suya oynayan sîm endâmlar sey­
Zâlim bağrın katı tâ vü elif şm rinde hemdem idik. 0 1 vakit dahi nâsiye-i şanlarında
Mahabbetim sende vâv ü elif râ âsâr-ı câh ü celâl pertev-i mihr gibi tâli’ ve gurre-i ce­
binlerinde envâr-ı mecd ü maâl subh i sâdık gibi lâmi’
Ağladım yaş döktüm kaf ü elif nun idi. »
Dahi dirsin bana yâ vü elif nun Celâl Çelebi, İstanbul muhitinde şiirleri ile de tanın­
Koymadın CehdVde. cîm ü elif nun mıştı. Gençliğinde yazdığı şu gazel büyük bir şöhret
Dünyâyı eyledin dâl ü elif râ kazanmıştır (Aşk., Prv.):
C elâl (İstanbullu) — XVI ncı asır şairlerinden C e­ Haddin gibi gül-i ter bir gülsitanda bitmez
lâl hakkında L âtifi şu malûmatı veriyor: Kaddin misâli ar’ar bâğ ı'cinanda bitmez
“Celâl Çelebi: İstanbul’dandır. Pederleri sahn me- Didim ki geldi hattın şeftâlüden atâ kıl
vâlîsinden ve kendi asrının ahâlîsinden idi. Ma’rifet ve Oüldi didi ki miyve fasl ı hazanda bitmez
Bir bir işin bitürdün kûyinde ehl-i aşlnn
ehliyyetle ârâste kabil cevân ve suhan gûy ve nükte­
Âgâh ol ey gül-i ter can bûstanda bitmez
dandır. Fenn-i şi’re henüz şüıû’ itmeğin nazm ile çen-
Sünbül saçın ikende elden ele düşürme
dan şüyû’ ve şöhret tutmamıştır. Bu matla’-ı matbû’ Sakla dağıtma anı ömrüm yabanda bitmez
anındır: Dıldâre sergüzeştim nice anam Celâli
Takrire başlar isem iki cihanda bitmez
Zaîf cismimi döndürdi âh ü zâr neye
Görün beni neye döndürdi rüzgâr neye Manzumenin bilhassa üçüncü beyti hafızalarda yer
- Velehu - etmişti. Bu gazele başta Z a tî olmak üzere devrin bir
Bu gün gül goncası başına yeşil sarsa nola kim çok şairi nazireler söylediler.
Kişi kim ol ola yeşil sarınmaktır anm şânı Celâl Çelebi’nin genç çağlarda iken bazı kalenderi-
Bibliyografya : Ltf. lerle temasa başladığını görüyoruz. Artık dünyevî man-
sıblardan ferağat ederek bir mürşid bulmak hevesine
C elâl (Manastırlı Celâlî) — XVI ncı asrın meşhur ve
düşmüş ve seyahat arzusunu izhar etmişti. Gene bir ta­
değerli şairlerinden Celâl Bey’in asıl adı Hüseyin'dir.
kım kalenderîlerle Şam, Haleb gibi şehirleri dolaştı(/ys/z.).
Manastır’da^ doğdu. Onun 923-926 (M. 1517-1519) yıl­
ları arasında doğduğunu tahmin edebiliriz. Âşık Çelebi Ahdî diyor ki;
ile muasır olan ve onunla arkadaşlık eden, öldüğü za­ "... Memâlik-i A rab’ı siyâhat ve cüst ü c û y i meşâ-
man da ihtiyar bir yaşta bulunmayan Celâı’in ancak bu yih-i tarîkat ve hakikat idüp erbâb-ı maârif ve ashâb-ı
tarihlerde dünyaya geldiğini kabul etmek zarurîdir. letâiften çok ekâbir ve eşrâf nazarından behremend
Türk Şairleri
Cel. 92Ö

olup lûtf-i sîret ve hüsn-i serîret ile fâidemend oldu,. „ mesi ile tezevvüc idüp âıâyiş i hânedân idindi. Felâce-
Âşık Çelebi ise şunları söyliyor: rem gâh ü bîgâh hizmetine gideıdi.„
«Bu hâlde cezbe-i İlâhî ve şanında olan kabiliyet-i Celâl Çelebi öteden beri şehzadelerden birine, daha
nâmütenâhî ile azm-i diyâr-ı Arab ve seyr-i vilâytt-i doğrusu asıl hükümdar olacak olana çatmak emelin-
Şâm ve Haleb taleb idüp ol arâzî-i mukaddesenin reh- deydi. Paşa’nm bu delâleti onun arzusuna çok uygun
revân-ı hakikati hizmetlerinde riyâzatlar ve ibâdetler düştü. Ahdî diyor ki:
idüp nefs-i nâtıkaların tekmil ve tehzîb-i ahlâk tahsil "... O l zamanda pâdişâh-ı âlempenâh Süleymân-ı
itti. Sıdk u safâları iktizâsıyla deryâ yi pür cûş oldular felek bârigâh hazretlerinin şehzâdeleri ki Sultan Mustafa
Ve zahm-ı tîr-i cezbe ve dâğ-ı âteş-i aşk ile âlem-i ce- ve Sultan Mehm;d ve Sultan Selim Hân ve Sultan Bâ-
nâb-ı kudse ser tâ pâ çeşm ü gûş oldular.» yezîd ve Sultan Cihangir cümlesi serîr-i sıhhatte ve mes-
Riyazî’ye göre de, «Hevâ-yi celâl ü câhı revzen-i ned-i âfiyette kâmrân idiler. Sâbık-uz zikr bu hâlde
dimağdan çıkarup seyyâhân-i bahr ü ber olan jende mütereddid olup acabâ bu penc genc-i güher sene şeh-
pûşân ile ülfet ve ser ü pâ bürehne seyâhat» etmişti. zâdelerden kangısının âsitân-ı felek âşiyanlarına intisâb
Haşan Çelebi'nin onu “kalenderlerle„ yola çıkmış göster­ itmek savâb ola deyu mütefekkir ve mütehayyir iken
mesine, Ri;'a 2 î’ninde bu sözlerine istinaden şairin bütün ol derde çâre içün hâtır-ı fâtırlarına istihâre idüp hâb-ı
kalenderiler gibi “Çârdarb„ olduğunu, yani saç, nûşin ile huzüta vaı dikta bir pîr-i rûşen zamir müşâr-i
sakal, bıyık ve kaşlarını tıraş ettirdiğini tahmin ede­ beşir olup bu hadîs-i şerif-i vâcib-üt-teşrifi ta’lim yüzün,
biliriz. den tefhim ittirdikten sonra bi ihtiyâr bidâr olup vâki'
Bu Arabistan seyahati esnasında Hama sancağı beği olan işâret-i pür başâret-i cevâhirin silk-i nazm-ı âbdâ-
Câfer Bey (Paşa) le tanışmıştı. Güzel bir yazıya ve ol­ ra çeküp hidmet-i şehzâde-i âli tebâr â ’ni Sultan Selim
gun bir ifadeye sahib olan Celâl Çelebi, Câfer Bey’in Hân-ı kâmkârın âstân ı felek medârlarına müteveccih
derin bir teveccühünü kazandı ve onu derbederlikten olup bu kıt’a-i bedâyi izz i huzûr-ı pür hubûrlarına vu-
kurtardı. sûl buldurmuşlardır K ıt'a:
Âşık 'Çelebi, şairin Câfer Bey’e intisabı münasebetiyle
Bir gice vâkıamda bir pîre
şu satırları yazıyor :
Didim ey şeyh-i ilm ü merd-i zeitâ
«Celâl Çelebi ile musâhabet idüp hâkte gallân gev­ Hazret-i pâdişâh-ı devrânın
her ve gılâf-ı köhnede kalmış tig-i pür cevher idüğün Penç şehzadesi iti var zîbâ
görüp kadr ü kıymetin bildi. Zîver-i tâc-ı târek-i rüzgâr Biri bedr ü biri esed biri gürg
kıldı. Celâl Çelebi ki hutütun envâmda kalem gibi mü- Biri sîmürgdiir biri anka
Kangısı tâc ü tahta mâlik olur
şârün bilbenân ve kitâbetin gören hayretten devât m i­
Kangısıdır cihanda Hızr-ı beka
sâl engüşt der dehân idi. Merhum Câfer Paşa ki anın
Bana bu sırn didira i’lâm it
dahi ol fende eli ve hoşnüvislikte kalem vâr medhali Dîdi **
vardı. Bu cihet-i câmia te’kîd-i mahabbet itti. Celâl
Beğ’in terbiyesinde bezl-i himmet itti.» Celâl Çelebi, Selim’in büyük bir teveccüh ve itima­
Câfer Bey, Şehzade Selim’e gönderdiği mektubları dını kazandı. Aralarında içli bir samimiyet hasıl olmuş­
Celâl’e yazdırıyordu. Bir müddet sonra Câfer Bey, şeh­ tu. Selim’in resmen veliahd olduğu sıralarda bir müd­
zade Selim’e lâla tayin edildi. Edebiyata vâkıf olan ve det Anadolu defterdarı olmuştu. Fakat çok geçmeden
Selîmî mahlâsıyla şiirler yazan Selim, evvelce aldığı gene şehzadenin yanına geldi. Müteferrika bölü­
mektuplardaki yazı ve ifade düzgünlüğüne hayran olmuş ğünde yüz bin akçe ziamete mutasarrıftı (Ahd.). Selim’­
ve Câfer Paşa’ya mektuplarını kime yazdırdığını sor­ in bir çok ihsanlarına da mazhar oluyordu. Büyük bir
muştu. Celâl Çelebi’yi esasen himaye eden ve seven nüfuza sahipti. Daha Selim’in şehzadeliğinde onun ga­
Câfer Paşa, bu soruşu fırsat bilerek hattâ mübalâğalı zellerine nazireler yazarak kendisinden caize alan bir
bir surette Celâl’in muhtelif sahalardaki değerlerinden takım şairlerin mevcud olduğunu Ahdî tezkiresinden
bahsetti. Ve şiirleri olduğunu söyledi. Son söz olarak ta öğreniyoıuz.
«Musâhib-i hâsları olmağa lâyık ve sezâvârdır» d&d\{Knh ). O sıralarda şair ve musikişinas N ıhânî Durak Bey
Selim, lâlasının bu arzusunu deıhal yerine getirmiş de Selim’in yanına gelmişti. Bir müddet sonra Celâl
ve Celâl’i musahib olarak yanına almıştı. Bey’in kısa bir zaman zarfında Şehzade yanından
Onun Câfer Paşa’dan gördüğü bu lütfü sonuna ka­ uzaklaştırıldığını görüyoruz.
dar unutmadığını görüyoruz . Müverrih Âlî Celâl Bey maddesinde diyor ki (Knh.) ;
 lî diyor ki (Knh.): “Bu esnâlarda N ihânîki Durak Çelebi’dir. C elâlî’nin
“...Velîni’metim ve bâis-i devletimdir deyu Câfer Pa­ hüsn-i terbiyesiyle dâhil-i harem oldu. Y a’ni ki ol dahi
şa hânedânına riâyeti tahakkuk bulmuştu. Hattâ oğlu­ musâhib nâmına olup riâyet-i külli buldu. Pes mâbeyin-
nun Mîr-i mîrân olmasına bezl-i mehcûd kıldı ve kerî­ leri bozuldu, iki âşık bir dilber sevmişe dönüp ukde.i
Türk Şairleri
921 Cel.

ülfetleri çözüldü. Merhum Celâl bir murabba’ nazm rin hoşuna gitmiyordu. Celâl Çelebi’nin bu telâkkileri­
eyledi ki ne bir çok manzumelerinde tesadüf edilir. Hattâ kuv­
Her kimi ilerü çektimse cefâsın çektim vetle memuldür ki Şeyhülislâm Ebüssuud’u muhatab
ittihaz ederek şu yolda manzum bir sual de kaleme al­
mısrâı ile terbî’ idüp hasb-ı hâlini söyledi. Lâkin Ni-
mıştı (MU. Alm. K. Mz. Mc. No. 685, 695, Tpk. Rv. K.
hânî muammer olmayup genc-i nihan gibi hâk içinde
Mc. No. 1973):
nihân oldu. Merhum Celâl yine izdiyâd-ı iltifâtla ihtisâs Var iki suâlim sana ey menba’-i irfan
buldu.„ Yaz mes’ele-i müşkilemiz halline tibyan
i4//’nin bu hususta verdigfi malûmat yanlıştır. Ve Zer gibi gerek hail idesin şübhe-i kalbi
Celâl Çelebi’yi yazdığı sıralarda Nihânî hakkında et­ Serlevha-i erbâb-ı kitâba yaza Rıdvan
Hal(l) hamr olıcak meyli terakkiye tenezzül
raflı malûmata sahib olmadığı anlaşılmaktadır. Netekim
Hamr olsa eğer hal(l) ne halel ideyim iz'an
Künhülahbar'ddi bilahare Nihanî’yi yazarken bu hususta
Bir dahi bu kim kar’et-i Kur’ân ide bir can
doğru malûmat vermektedir. Bir maslahata gönli mübaşir ola ol an
Kemençe çalmakta ve silâhşorlukta da mehaıet sa­ Ol kar’et iden kendi mfdir yohsa mübâşir
hibi olan Durak Bey, Diikakinzâde Mehmed Paşa'mn Mâhiyyet iki olmağa hod yokdürür imkân
maiyetinde iken Paşa onu bir cemîle olmak üzere şeh­ Nefsin bilenin bende-i fermânı Celâlî
Iz’ân-ı nefis eyleyene cân ile kurban
zade Selim’e göndermiştir. Onun saraya alınmasında
Celâl Çelebi’nin hiç bir tesiri yoktur. Nihânî eceliyle Ebüssuud ona manzum uzunca bir cevap yazdı
de ölmüş değil, Kanunî tarafından öldürülmüştür (Du­ (Aynı mecmualara bakınız.).
rak Bey hakkında izahat almak için N ihânî maddesine Asr ile hâsıl olsa mâ-i ineb
bakınız.). Ya’ni hail olsa ba’zı sekre sebeb
Bu malûmata istinaden bu hususta kuvvetli bir ih­ Veyahud hamre hail olup tahvîl
Farazâ olsa hamra hal tebdil
timal ile şu mülâhazaları serdedebiliriz:
Bu iki hâl kat’-ı pâyedürür
Nihânî ile Celâl Çelebi arasında bir münaferet yok­
İkisi gerçi ehl-i mâyedürür
tur. Onun Selim ile de arası açılmış değildir. Celâl’in Kangısıdır terakkiye mâil
Şehzade yanından uzaklaştınlması Kanunî’nin müdaha- Kangısıdır tenezzüle kail
lesiyledir. Ve bir müddet sonra gene hükümdarın m ü­ İrdi bu kıt’a ehle nâ ehle
saadesiyle Selim’in yanına gelebilmiştir. İlme aldı kimi kimi cehle
Hamr vardı hevâ-yi İbbîs’e
Selim II. in hükümdarlığından sonra da Celâl Çele­
Mâil oldı sıfât-ı telbîse
bi’nin eski mevki ve şerefini muhafaza ettiğini göjüyo-
Tab’-ı hail oldı hilkat-i âdem
ruz. Aralarındaki samimiyet aynı şekilde devam etm k- Hâk âteşten oldı hod ekrem
tedir. Bu hususta şiir ve içkinin de büyük tesirleri olduğu Âdem-i hâkidir olan mescûd
muhakkaktır. Gerek Selim, gerek Celâl Çelebi şi’ri ve Tab’-ı nâri değil midir mescûd
içkiyi çok seven kimselerdi. Celâl, yeni padişaha med- Gerçi şeklen ikisi âbîdir
Biri nârî biri türâbîdir
hiyeler yazıyor, onun hissiyatını okşayacak şekilde rin-
dane gazeller kaleme alıyor ve hükümdarın gazellerini gibi beyitleri ihtiva eden bu manzume ile Şeyhülislâm,
tanzir ediyordu. Selim de musahibinin bazı gazellerine şaire müteşerriane bir cevap vermiş bulunuyordu.
nazireler vücude getirmişti. Hattâ Celâl Çelebi’nin. Molla Çelebi de bu suale şu yolda ağır bir mukabele­

Seyr i dilberdir ser-i kûy-i dilârâdan garaz de bulundu {Aynı mecmualar):


Zevk-ı işrettir şehâ firdevs-i a’Iâdan garaz Cy suâl iden cevâbın al dem-i irfftndân
Bu sözi benden işit kim hikmet-i Lokmân’dan
matlalı gazelini Selim’in tahmis ettiğini de gorüyoruz
Mest ü kör bengî ile ceng ü cidâl itmek heman
(Mit. Alm. K. Mz. Mc. No. 771).
Filmesel a’mâ ile^bahs itmedir elvandan
Celâl’e kendi arzusuyla hükümdar tarafından “mîri
alemlik„ te verilmişti. Fakat saraydaki nüfuzunu iyi ida­ “Ehl-i sünnet„ akidelerine aykırı kanaatler serd
re edemiyordu. Memlekette teferrüd etmek istemişti. eden Celâl Çelebi’nin Ebüssuud efendi, elbette din için

Veziriazam Uzun Mehmed Paşa, Şeyhülislâm Ebüssuud zararlı bir adam olduğuna kanaat getirecekti. FazluU
efendi, meşhur vâiz Nureddinzâde Şeyh Muhyeddin gi­ lah-ı HurufVn\x\ “Cavidan„ mı okuduğu da rivayet edi­
bi şahsiyetlerin mütemadiyen aleyhinde bulunuyordu. liyordu (Knh.). O sıralarda bu kitaba karşı müteşerriler
Bir taraftan da içki ve esrar kullanmakla kalmıyor, arasında derin bir nefret hissi vardı. Esasen Celâl
şarabın haram olamayacağına dair deliller serdine kal­ Çelebi, Hurufîlik akidelerini de terennüm etmekle idi.
kışıyordu. Bir takım Bâtınî zümre mensuplarıyla temas Şeyhülislâm Ebüssuud hükümdara bir mektup gönder­
neticesinde edindiği bu kanaatler, tabiatiyle memleket­ miş ve “Bu makule rafd u ilhâd ile mültehtm olan

te ekseriyeti teşkil eden sünnî akidelere sahip kimsele* (1) : Sirke.


59
Türk Şairleri
Cei. 922

şahsın harem-i muhtereme duhûlü câiz değildir^ demişti Olmaz değildir âhır şerh-i hutût-i vechin
Te’vîl i sırr-ı Kur’an pinhân olur kalur mı
(Knh.).
Olmadı dil Celâli çâh-ı elemden ıtlak
Muhakkak ki, padişahla temas edebilen daha bir
Bîkes olan esîr-i zindan olur kalur mı
çoklan onun aleyhinde menfî kanaatler serdediyorlardı.
İşte bu haricî tesirlerle ve ihtimal bilmediğimiz daha
Bu gazele Selim de bir gazelle mukabelede bulun­
bir takım sebeblerle Selim, Celâl Çelebi’yi saraydan
muştur. Mecmuada <■;' V '" f}- -'jî başlığıyla
uzaklaştırmıştı. Riyazi tezkiresinde görülen şu kayıd
kayıdlı olan bu manzumeyi de naklediyorum;
manidardır:
«Ashâb-ı devletle zindegânîsi olmadığı cihetle bazı Çü ba’d-el-usr yüsrâdır gözün giryân olup kalmaz
cerâim isnâdı ile meclis i pâdişâhîden cûr oldu.» Güher gavvâs-ı gark-ı şiddet-i ummân olup kalmaz
Hükümdar, Sultan Murad’m valdesi ile, onun Kadîmi mülk-i âlemde yıkık çünkim ola ma’mûr
Dahi ma’mûr olur âlemde ol vîrân olup kalmaz
Arabistan’da gezdiği sıralarda en çok hoşuna giden yeri
Budur keyfıyyeti her gussanın bezm-i cihan içre
sordurmuştu. Celâl Çelebi Şam’ı beğendiğini söyledi.
Sürura irişür elbet ebed hayran olup kalmaz
Selim, ona derhal Şam beğlerbeğiliğini tevcih elli. Ma- Felek mir’âtı her dâim küdûretten keder bulmaz
amafih bu sıralarda onu huzuruna kabul etmiş ve iltifat­ Bell dâim sehâb içre güneş pinhân olup kalmaz
ta bulunarak kendisine bir elmas yüzük, bir Acem halısı Selîml çâh-1 gamda cevr-i hussâd ile Yûsuf veş
ve diğer bir takım kıymetli şeylerle para hediye etmişti. Oöniil bil kim esîr-i mihnet-i zindân olup kalmaz
Hattâ bu tevccühü, gene sarayda kalacağına bir delil
telâkki etmişti. Beğlerbeyilik emrini alınca derin bir te­ Bu cevabî manzume de gösteriyor ki, Selim onu bi­
essür duydu. Bu teessürlerini o esnada yazdığı biı ta- lâhare affetmek gayesiyle zarurî olarak bir müddet için
kim manzumelerinden de anlamaktayız. Saıaydan uzak­ saraydan uzaklaştırmıştır. Celâl gene bu esnada.
laştırıldığı günlerde yazdığı bir gazelde bilhassa şu be­
Bunca feryadım işittin dimedin dâd ideyin
yitler görülüyor (Mit. Alnı. K. Mz. Mc. No. 685):
Sen ki dâd itmez isen ben kime feryâd ideyin
Gurbete kıldı azimet bu dil ü cana vedâ’
Gönlümüz yok dimeğe cân ile cânâna vedâ’ matlalı manzumesini hükümdara göndermiştir (Knh.),
Kafes-i tende uçar zevk u safâdan geçmez Celâl Bey, bu menkûbiyetten sonra çok yaşamadı
Tûti-i tab’ımız itmez şekeristâna vedâ’
ve Manastır’da vefat etti.
Celâl Çelebi, yeni memuriyetine gitmek istememişti. Tarihî menbalarda onun vefatı yılını göremedim.
Tekrar hükümdara müracaat etti. Fakat ondan eski il­ Sicil sahibi şairin 982 (M. 1574) de öldüğünü yazıyorsa
tifatı göremedi. Bunun üzerine Sadrıazam’a baş vurdu. da bu rivayetin doğıu olduğu söylenemez; Çünkü şair,
Şam’a gitmek istemediğini ve arlık ömrünü kendi saraydan uzaklaştıktan biraz sonra hükümdara gönder­
memleketi olan Manastır’da geçirmek istediğini söyledi. diği bir «Terciibend» de «donanmaya halel» geldiğini
Şam beğlerbeğiliğinin ise kendi oğluna tevcihini rica ve artık durulacak zamanm çoktan geçtiğini söylemek­
etti. Sadrazam onun bu arzusunu is’af ettirmişti. tedir (No. I I ) . Bunun 979 (M. 1571) da vukua gelen
Celâl Bey, son defa olarak padişahın huzuruna ka­ İnebahü mağlûbiyetine işaret olduğu şüphesizdir. Şu
bul olundu. Selim, ona üç yüz hasene altını ihsan etti. halde  lî’ye göre 2 0 yıl Selim’in yanında bulunan şa­
Halbuki veda kasdıyla ziyaret ettiği Sadrazam Mehmed irin bu sene zarfında saraydan uzaklaştırıldığını ve çok
Paşa; beşyüz sikke dinar, bir katar katır ve deve, üç at, geçmeden öldüğünü kuvvetle söyliyebiliriz. Müstakimza-
bir hayli de elbiselik kumaş ve iç çamaşırı hediye et­ de de şairin Manastır’a gittikten sonra «Ömrü vefâ eyle-
mişti. Hattâ Celâl, “Vezîr-i müşarünileyhe muhâlefetine meyüp yine vakt-i sultân-ı mezbûrda (Selim II.) dâire-i
nâdim olup dünyâda hidmet idecek Mehmed Paşa imiş„ hayâttan dûr oldu„ demektedir,
demeğe başlamıştı (Knh.). Celâl Çelebi, XVI ncı asrın çok meşhur şairlerinden­
Bir kaç gün sonra Manastıı’a müteveccihen hareket dir. Ve bir kısım eserlerinde hakikaten muvaffak ol­
etti. Daha yolda iken Padişaha hitaben bir gBzel yaz­ muştur. Onun hakkında tezkirelerde de ekseriyetle tak-
mış ve bir vasıta ile yollamıştı. Âlî'nin “Künhülahbar„ dirli cümlelere tesadüf edilir. Ahdî diyor ki :
da yalnız bir beytini naklettiği bu gazelin tamamını “Ol bülbül-i gülistân 1 maânînin ve ol tûti-i şekeris-
bir mecmuadan naklediyorum (Bay Ahnıed RemzVye âid): tân-ı hoş edânın güftâr.ı şekeırîzi ve eş’âr-ı gülbîzi bî
nazîr ve maânî-i hâs bulmada ve süz ü güdâz ile mâ-
Bu çeşm-i dü*" feşânım giryân olur kalur mı
nend-i Husrev murâdı nazımda her zaman bir tarz-ı nev
Seyl-i sirişgim âhır ummân olur kalur mı
peydâ itmede dilir ve şuarâ-yi zaman ve zurafâ-yi ci­
Artık harâbe gönlüm mânerd-i mülk-i âlem
Ma’mûr olur mı yohsa vîrân olur kalur mı han ekser-i gazel i bî nazîrlerine peyrev olup nazîre di-
Yıllardüru ki gönlüm kendüye gelmemiştir yüp câizesine ve iltifât-ı bîdirîgine mazhar düşmüş-
Bîçâre tâ kıyâmet hayrân olur kalur mı lerdir.„
Türk Şaierlri
925 ttl

Âşık Çelebi diyor ki: matlalı ğazelini Hayrî tahmis etmiştir (Mit. Alm. fC. Mz.
“Şiirleri hüsn ü behcette medh ü ta’rîften müstağni Mc. No. 563).
ve her bir hayâli hacle-i nâzda bir şâhidbâz-ı ma’nîdir.„ Bursalı Cenânî de onun meşhur
Haşan Çelebi ise şu mülâhazaları serdediyor:
Hallak-1 cihan âleme kıldıkta tecellî
«Elhak eş’ârı makbûl ve mertebe-i tahsîn ve kabûle Her şahsı (1) birer hâl ile kılmış müteselli
vusûl bulmuş idi. Eğerçi Tasavvufâne didiği eş’ârında
beytini tazmin suretiyle bir müseddes vücude getir­
çenden letâfet ve melâhat yoktur. Lâkin eş’âr-ı hûb ve
miştir.
güftâr-ı mergubu dahi çoktur.„
Z â tfd m başlayarak onun gazellerine bir çok nazi­
A lî ise onun kudretli bir şair olduğunu kabul et­
reler vücude getirildiğini ise yukarıda söylemiştik.
mekle beraber esrar kullandığı zamanlarda yazdıkları­
Maamafih onun şiirleriyle kazandığı bu şöhrette ve
nın bir kıymeti olmadığını şu cümlılerle anlatmaktadır
bir çok eserlerinin tanzir veya tahmis edilmesinde hü­
{Knh.) :
kümdar nazarındaki mevkiinin de müessir olduğunu
“...Elhak şâir-i pâkîze gûy 'di. Nihâyet keyfiyyet i
unutmamalıdır. Bununla beraber şairin bir kısım man-
beng hayâlâtı ile söylediği eş’ârı sanki bir mükedder
zunîleri ve bilhassa bazı beyitleri hakikaten güzel ol­
cûy idi. Zîrâ ki dâimî beng eki iderdi. O sebebden hâ-
dukları içindir ki son zamanlara kadar hafızalarda ya­
tırına geleni derdi.„
şamıştır. Hattâ Celâl Çelebi’nin beyitleri arasında “Dar-
Filhakika Celâl Çelebi’nin şiirleri arasında kıymet
bımesel„ haline gelmiş olanların mevcudiyetini bile gör­
siz olanlar da vardır. Onun bilhassa tasavvuf felsefesi­
mekteyiz.
ni ve Hurufîlik akidelerini terennüm eden manzumele­
Celâl Bey’in manzum ve mensur bir takım eserler
rinde ekseriyetle şekli ihmal ettiğini ve daha ziyade
kaleme aldığı da muhakkaktır. Netekim daha Selim’in
msvzua ehemmiyet verdiğini görüyoruz.
şehzadeliği zamanında onun 4 eser vücude getirdiğini
Manastırlı Celâl’in Tasavvufî şiirlerine bazı mecmu-
A hdî'dtn öğreniyoruz. Yalnız birini görebildiğim bu
larda “Derviş Celâlî„ serlevhasıyla da tesadüf edilmek­
kitapları kaydediyorum:
tedir {Meselâ Kitapçı Bay R a if’e âid X V I n a asırda
I — Sa'd ü S a îd : Bu eserin mevcudiyetini Ahdi tez­
yazılmış mühim bir mecmuada). Bu kayıdlar da göste­
kiresinden öğreniyoruz. Münazara tarikiyle yazılmıştır.
riyor ki Hurufîliği, tasavvufu ve kalendeı îliği terennüm
II — Manzum Şreh-ı Avâmii. Bu eseri de A hdî haber
eden şair, tarikat mensupları arasında da tanınmıştır.
veriyor ve «Makbûl-i efâzıl» olduğunu söyliyor.
Celâl Çelebi, bir kısım manzumelerini ise tamamiyle
III — Kavâid-i arûz\ Bu kitabın da mevcudiyetini
san’atı gaye ittihaz ederek ve özenerek yazmıştır.
Ahdî'de.n öğreniyoruz. “Pesendîde-i erbâb-ı hüner„ bir
Celâl Çelebi’nin divanı olduğunu bazı tezkireleıden
esermiş.
başka Kâtip Çelebi de söylemektedir (Kşf-). Ben
IV — Hüsn-i Yusuf- A h d î’nin mübalâğalı bir tarzda
böyle bir esere rastlamadım; fakat mecmualarda
medhettiği bu eserin bir nüshasına Üniversite kütüpha­
kayıdlı olan şiirleri bile, bir divançe teşkil edecek
nesi yazmaları arasında tesadüf ediyoruz {No. 1872).
kadar çoktur. Ahdî de onun bir hayli manzume vücude
İlk kısmı mesnevi tarzında yazılan bu manzum eser.
getirdiğini şu cümlalerle ifade ediyor:
Selim II. in şehzadeliği zamanında kendisine takdim
«Mezkûrun nazm ı dürerbârı ve güflâr ı âbdârı bey-
edilmiştir. Mukaddimede şu beyitler görüliyor:
n-en-nâs bîhad ve bîkıyâs ve lâyuaddir.»
Celâl Bey, şiirleriyle epeyce şöhret te kazanmıştır. Gün gibi oldı ol melek tâli’
Çehresinden kelâm-ı Hak lâmi'
Mecmualarda onun manzumelerine sık sık tesadüf edi­
Oldı ol dem serâ-yi dil pür nûr
lişi de bunu isbat eder. Ona kasideler takdim eden,
Haste dil hurrem oldı can mesrur
hükümdar Selim II. de dahil olduğu halde onun gazel­ şahtır anladım anı nice şâh
lerine nazireler söyleyen, tahmisler yapan bir takım şa­ Hilkati nûr cismi zıll-ı İlâh
irlerin mevcudiyetini de görüyoruz. Meselâ meşhur şair Yani Sultan Selîm-i âlî baht
Nev'î, Şehsüvâr-ı semend-i pâye-i taht

,o > bahsinde ise


Cenâb-ı nıahrem-i şâh-ı zamâne Mîr Celâl
şu beyitler vardır:
Oüzîn-i zümre-i mevcûd ü ziibde-i makdûr
Oazeliyyâtm eyledim itmâm
Hüsn-i Yûsuf didinı bu nâmeye nâm
beytini ihtiva eden güzel bir kaside ile şairi medh et­
Bu gazeller umarım ola Celâl
miştir {Nev’î divanına bakınız.).
Mûcib-i inşirah u def’-i melâl
Celâl Bey’in,
Şair, eserde «Kâkül, zülf, cebin, gamze, ânz, ruh,
gûş, leb, dehen, zekan, gabgab, gerden, said, pây, ser
Bizi irgürdi fenâ semti aceb hâllere
Hânkaha vancak aşk idik abdâllere (1) Şey’i, kimseyi : nüshalar.
tû r k Şairleri
924
Cel.

ü pây, kamet» hakkında birer veya ikişer gazel yaz­ Rûm u Arab eğerçi ki taht ı yedindedir
mıştır. Eserin sonunda Tîgınla feth idüp yedi iklîme dâver ol
^ J ‘j \ ^ } I ^ 'y ~ jj-c- j:> . j; t ı J Kande gidersen ola zahirin ricâl i gayb
<V^ ^ başlıkları altında 4 manzume de münderictir. Ne cânibe azimet idersen muzaffer ol
40 kadar gazelle mukaddimesi de dahil olduğu hal­ K ennehr câri kıl yedi iklîme hükmüni
de bu manzum eser 412 beyitten ibarettir. Hıfz eyle gencini yedi başlu bir ejder ol
BazanCelâl ve ekseriyetle Celâli mahlâsıyla şiirler Emrinde sâbit olmağa kıl cidd ü ihtimam
yazan Celâl Bey’in 30 parça manzumesini — mehaz îmân-ı ehl-i Hak gibi devlet mukarrer ol
göstererek — naklediyirum: Bûy-i adâletin ola sa’y eyle kut i rûh
Baştan ayağa galiye vü müşg ü anber ol
Feyzin cihanda dirsen ola câzib-i kulûb
— Kaside —
Dilde şuâ’-ı mihr ile hurşîd-i enver ol
Gönlüm ister ki perîler gibi pinhân olayın Kalb-i Selîm’e fitne-i Ye’cûc ararsa yol
Zulmet i hecre düşüp çeşme-i hayvan olayın Sen izzet ü vakar ile Sedd-i Skender ol
Atılup kavs-i kazâdan nazar-ı himmetle •k
*
Tîr.i Vakkas sıfat bir yana perrân olayın Azm-i sefer cenâbına şâhâ revâ gibi
Nefs-i emmâre sıfâtından idüp istibrâ Peygân önünce halkı kıla çihi pâ gibi
Nârdan âb ü hevâ gibi gürîzân olayın Tozlar kopara sümm-i semendin salâbeti
Per ü bâlim yakayın odlara pervâne sıfat Gözler kamaşa hâk-i rehin tûlyâ gibi
Çıkarup cübbe vü destânmı üryân olayın Küffâr azm i cünd-i zafer rehberin görüp
Bir zaman seyr ideyin âlemin âzâdelerin Pây-i semendine döşeneler giyâ gibi
Şem’veş her gice bir tekyede mihmân olayın Zıll-i hümâyununda geçinsün ganî fakir
Tâ seher şevk ile encüm gibi göz yummayayın Bu cümlesine sâye salasın hümâ gibi
Giceler subha değin çün meh-i tâbân olayın Cünd-i melâike gele yanınca fevc fevc
lerk-i câh ile fenâ silkine sâlik olayın Bâlâya topların çekile ejdehâ gibi
Pâyeler kat’idüben şöhre-i akı ân olayın Kalb-i adûya şâm ü seherden sihâm-ı emr
Sem’ime almayayın dîv ü dedin gulgulesin Kavs-i kuzahtan atıla tîr-i kazâ gibi
Terk-i ünvân ideyin tâlib i irfân olayın Nâm ü nişâne mâil olan pâdişehlere
Alemi bir zaman âzâde düşüp geşt ideyin Alemde izz ü şevket olur mı gazâ gibi
Nice dîvan gözedüp sahre i dîvân olayın Kalb i Selîm’e fitne-i Y e’cûc ararsa yol
Ne revâdır ki Hudâ silsilesin kat’idüben Sen izzet ü vakar ile Sedd-i Skender ol
Nafs-i şûma uyuben tâlib i ünvân olayın *
* *
Serfürû itmeyeyin minnet-i gerdûna dahi Azm eylesen yola ola liyâs rehberin
Yarayın hazret i Adem gibi dihkan olayın Bâd-i zaferle mevc uıa deryâ yi askerin
Nefsim ervâh ı lâtîf ile mukarin kılayın Feth i metâlibin adı var kendü bî nişan
Eyleyüp kesb-i letâfet ten iken cân olayın Beştir bize mefâtih-i gencîne hançerin
Nice bir kahr ile dilteng olayın gonca misâl Her gün rikâb-ı bûs-i saâdet nümân ile
Fasl-ı güldür açılup gül gibi handân olayın Rif’at bula merâtib-i serdâr-ı serverin
Câm-ı mey gibi girüp bezm-i gama raks urayın Miğferler ile kapu kulı dola her taraf
Güleyin oynayayın ney gibi nâiân olayın
Teşbih ola habâbına deryâ-yi ahdarın
Ç âğıdır çak akayın ağlayayın seyl gibi
îrişmeseydi evcine dâmân-ı şa’şaan
Mevc-i deryâ gibi cüşân ü hurûşân olayın
Ağmazdı topı göklere hurşîd ü hâverin
Nice bir bendelik emriyle mukayyed olayın
Gafletle irdi geldi donanmaya çün halel
Yarayın bir niçe gün başıma sultân olayın
Bastı frenğ kuyruğum oyar ejderin
Yakayın yandrıayın âlemi efganım ile
A ’dâ-yi bed fiâl Benî (Leys?) olursa ger
Ah-ı pür sûzum ile âteş-i sûzân olayın
Saf saf durup mukabele oldukta askerin
Her ne kahr eyledilerse bana lûtf oldı Celâl
Kalb-i Selîm’e fitne-i Ye’cûc ararsa yol
Dosta vü düşmene ömrümce senâhân olayın
Sen izzet ü vakar ile Sedd-i Skender ol
Nr. K. Mc. No. 4962 *
* *
-W - Teskîn-i hâtır idemedüği ne fâl ola
— Terci’-i bend berâ-yi Sultan Selim Hân Mâbeynimizde
— ülfetimiz mâh ü sâl ola
Ey şehriyâr âleme rûh i musavver ol Muhlis kadimi bendeni bir niçe bed fıâl
Âfâk çerhe şu’le salup mihr-i enver ol Dûr ideler kapundan o dahi Celâl ola
Türk Şairleri
Cel.
925

Can tenden ayrıia dir idim hiç umar midim Ey emîr-i mükeyyifât-ı beşer
Mâbeyne fürkat irişe bu ihtimâl ola Vey şehîr-i müferrihât ı basar
A ’dâ söziyle bende i muhlis ola baîd Bir kulundur piyâle halka begûş
Gâhî gelür bu hâtıra ganc ü delâl ola Boynı bağlu surâhi hod çâker
Şâhâ beşâret oidı bana ba’de usr yüsr Meclisin güIsitân-ı işrettir
Bu infisâlimiz sebeb-i ittisal ola Reng-i rûyinle sen gül-i ahmer

Men’ ola an karîb Celâli celâlden Leb-i lâ’lin müferrih i yâkut

Ol cümleye husûmet iden Zûl-celâ! ola Dehenin reşg-i menba'-ı kevser


Dühn-i bâdemdürürür gam ı çeşmin
Kalb-i Selîm’e fitne-i Y e’cûc ararsa yol
Ki komaz âb-ı dilde zerre keder
Sen izzet ü vakar ile Sedd-i Skender ol
* Yüz yumaz sohbetinde şîr-i lâtîf
* *
Hurşîd olursa zerrece bulan sana vusûl Kıymet itmez yanında gülbeşeker
Varsun zevâle eylemeyen hizmetin kabûl Gel tulü’ eyle gün gibi ey meh
Vakkad zihn-i pâk ile oldukta müstemi’ Haddini bile tâ meh-i enver
Yanında arz ı fazi idemez değme bir fuzûl Ç o ğ acı dil döker surâhı ana
Vassâf midhat-i yem-i lûlfunda lâldir Aşkını zehr ise yudar sâgar
Vasf ide tab’-ı pâkini kasırdürür ukul Şîr-i şîr olsa aslı var nâmın
Âsan varuridi geh i maksûda ehl-i derd Cür’anı nûş iden olur ejder
Derdâ ki seyl i eşg ile yer yer bozuldı yol Nola Îsî suyı dinilse sana
Zann itme ihtiyâri Celâli fütâdeni Ki demin niçe mürde zinde ider
Kendüliğile olmadı sen şehriyâre kul Ab-ı hayvan mısın nesin ey mey
Lâ’lin demende kan alıcıdan ne bâki var Lâ’l-i cânan mısm nesin ey mey
Teslîm idüpdürür dil ü cânın H udâ’ya ol *
* *
Bir kimsenin ki Hızr ola hemrâh ü rehberi
Mül değil der idim gül-i handan
Idlâl ider mi hîç anı değme yerde gul
Gül değil böyle gün gibi rahşan
Kalb-i Seiîm’e fitne-i Ye’cûc ararsa yol
A b isen kanden oldun âteş reng
Sen izzet ü vakar ile Sedd-i Skender ol
Ateş isen nedir ya bu cereyan
N r. K. Mc. No. m 2
Nûrsun reng-i nâra benzersin
- III - Rûhsun râh okur seni nâdan
— Terci’-i bend —
Bir dolu câmına eli irenin
Habbezâ ey müdâme-i sahbâ Çöpçe gelmez gözine kevn ü mekân
Ey gül-i gülsitân-ı zevk u safâ C ür’a dökülse yere câmından
Doğar ay gibi câm ı pür nûrun Ditrer üstüne mihr-i nûrefşan
Dil-i târike virdi şevk u ziyâ Suç değilsin şerâb-i Kevser’sin
îd i hüsnün nihâdı şâd itti Küp döşer ayağma hûr-i cinan
Merhabâ ey piyâle-i zîbâ Şâh derviş olur reşâdmla
Ayağına su dökmeli olduk Himmetinle gedâ olur sultan
Çoktan umardık ey büt-i tersâ Bezm-i hâsında feyz i cûdunla
Ayağın durma fâhir-i sadr ol Belki şâh u gedâ kamu yeksan
Baştadır yerin ey gül-i hamrâ Senden öğrendi adli Nûşirevan
Bizi teşrif idüp ayağınla Senden ahz itti hikmeti Lokman
Canda cân ittin ey dem-i îsâ Bir cevâbın ölümlüsidir halk
Seni elden düşürmek olmaz ebed Lâ’l-i nâbın dirisidir insan
Pây bûsündürür çü rûhefzâ Âb-ı hayvan mısın nesin ey mey
Sohbetindir safâ-yi cân-ı cevan L â’l-i cânan mısın nesin ey mey
Himmetindir asâ-yi pîr-i dütâ
* *
Kıssa i Gülsitân-ı hüsnünden
Dâim ey meh cihanda bîgamsın
Hissedir dâstân-ı Mihr ü Vefâ
Bir güler yüzli hûb u hurremsin
Dem-i Îsî misâli lâ’I-i lebin
Zâhirim bâtınım seninle ganî
Kıldı çün mürde dilleri ihyâ
Nûr-i dîdem sürûr-i sînemsin
Âb-ı hayvan mısın nesin ey mey
Elde câmın senin tehî olmaz
Lâ’l-i cânan mısın nesin ey mey
* * İ’tikadım budur ki sen Cem’sin
Türk Şairleri
Ccl. 926

Artup eksilme'taş dökülme yüri Vâiz anar cinânı zındık öğer cihânı
Mey değilsin sen âb-ı Zemzemsin Tutmaz dil în ü âm kaldım iki arada
Hûn-i dîdem akîkın akıttm Bir dolusun içübdür aşkın Celâli ey şeh
Lâ’Ui yâr ile belki hemdemsin Kim cür’ası sığışmaz bu câm-ı nüh semâda
Seni acı didimse ter düştün Tpk. Rv. K. Mc. No: 1913
Eşg-i çeşmim misâli pür nemsin
- M —
Devrin âhır olunca bir yıl olur
Serteser oldı müsehhar kaf-ı istiğnâ bana
Sanma sen kim meh-i muharremsin
Ne vücûdı var cihanda öygüne anka bana
Baş eğ-er ins ü can surâhi misâl
Şöyle benzer nigîn-i hâtemsin Serv kaddin sâyesinde hoş geçindim zerre vâr
Gerçi keyfiyyetin var envâ’ı Reşg iderse yeridir mihr-i cihân ârâ bana
Cümleden sen bu gün müsellemsin Aslımı sorsan cihânın rûh-i müstesnâsıyım
Hemdem olan sana hayât bulur Diyemezler ehl-i tahkîk arasında lâ bana
Mahrem-i îsi ibn-i Meryem’sin Kûyin ümmîdiyle cennetten görüb el çektiğim
Âb 1 hayvan mısm nesin ey mey Pây bûsum kasdına baş indirir tûbâ bana
Lâ’l.i cânan mısm nesin ey mey Ey Celâlî lü’lü-i şehvâr-ı nazmım gûş idüp
•Yüz yere kor iltiyâm eyler der-i deryâ bana
Prv.
İzzetin hürmetin müdâm olsun
- VI —
Devr-i adlin aleddevâm olsun
Rüz i îd olsa öpüşsek yâr ile câm üstüne
Ehl-i bezmin muzaffer ü mansûr Sohbet oldur k-eylesek bayram bayrâm üstüne
Kalb-i cünd i gam inhizâm olsum Râst söyle bâğ-ı âlemde bu gün ey bâğban
Ey C elâlî dilersen ol serkeş
Bir sanevber var mı ol se rv i diiârâm üstüne
Ki murâdınca sana râm olsun
Bakar ebrûna felek dâmından ey meh âftâb
Sâgar-ı meyden eyleyüp dâne
Nice kim çıkar hilâli gözleyen bâm üstüne
Halka i sohbet ana dâm olsun
Hasret i beste dehânınla yaşarduğın görüp
Âl ile aklını uğurlar anm
Vechi var şekker ekilse çeşm-i bâdâm üstüne
Ne kadar hüsn ile benâm olsun
Adı kalmaktır Celâlî’mn kapunda umduğı
Tatlı dille esîr ider halkı
Merd oln âlemde sultânım olur nâm üstüne
Hüsn ile hulkuna selâm olsun Tpk. Rv. K . Mc. No. 1973
Niçe kez gördük anın ihsânm
- VII -
Bezm-i behcette müstedâm olsun
Lâ’lin şerâbın içmeğe imkân olur mı hîç
Şerbeti hürmetini bilmez isem
Bîmâr-ı derd-i hecrine dermân olur mı hiç
Bana her katresi harâm olsun
Genc-i sürûr-i aşk ile ma’mûr olan gönül
O l mehin vuslatına kadir olan
Âlem harâba varsa o vîrân olur mı hîç
İster anı ki subh u şâm olsun
Cânâ alan metâ’-ı gamın nakd-i cân ile
Menşe-i asi u fashnı soralım
Bâzâr-ı aşk içinde peşîmân olur mı hîç
Mâhasal şübhemiz tamâm olsun
Mâil olalı cân ü cenan ân-ı hüsnüne
Âb-ı hayvan mısın nesin ey mey
Anı dile getürmeye bir ân olur mı hîç
Lâ’l-i cânan mısın nesin ey mey
Ayb-ı rakibi setr ide hâşâ ki terbiye
Nr. K. Mc. No. 4962
Hayvan libâs ı fahr ile inşân olur mı hîç
Tpk. Rv. K. Mc. 1973
Görse cemâl i dilberi bîhod olur Celâl
Hodbîn olan kimesnede irfân olur mı hîç
— IV _ Ötm., Mit. Alttı. K. Mz. Mc. No. 568

— Gazel - VIII -

— Fuzulî’ye nazire Ey sevâd ı hat-ı ruhsârı zalâm ı şeb-i aşk


Nokta-i hâl i lebi güm şüde-i kevkeb-i aşk
TaMîm-i aşk ittim Ferhâd ı nâmurâda Ten-i hâkîde sanur aşkı mukarrer zâhid
Âhiyle Bîsütûn’ı ol dem virirdi bâda Kalbdir kalib i can kalib-i dil kaleb-i aşk
Eş’âr 1 sûznâkim yâre alup giderken Zerrece sırr-ı dehânına bulunmazdı vukuf
Yanubdurur kebûter döne döne hevâda Dür feşân olmasa ger bezm-i cinanda leb i aşk
Gel bu şikeste dilde arş-ı Hudâ’yi gözle Tâbiş-i aşka dil-i zerre getürmez tâkat
Seyr eyle kâinâtı câm ı cihan nümâda Âftâbı düşürür lerzeye tâb ı teb-i aşk
Türk Şairleri
927 Cel.

Yazdı fetvâ kodı uşşâka Celâlî Mansûr Serbeser penbe-i dâğ ile tenim zeyn olalı
Kendi kaniyle vuzû itmek imiş mezheb i aşk Bezm-i hâsında heman sahn-ı gülistânım ben
A/ıd. Kıldı haddinde perîşan o perîşan zülfün
Bu sebebden dün ü gün zâr ü perîşânım ben
- IX -
Görmeden hattı gubârın beni bîhûş itti
Feth ü zaferle oldı küşâde der i celâl Ey Celâli o leb i dilbere hayrânım ben
Rif’atle irdi evc-i hümâya ser-i celâl Mit. Al/n. K. Mz. Mc. No. 5^3
Kevn ü mekânı idiser evvel nazarda bel’
- XIII -
Âhır nefeste dem ura çün ejder, i celâl
Ey dil hakikat ehline her kim gönüllenür Dir isen mürg-i dili ey yüzi gül şen göreyin
Her dem diline dil uzadır hancer-i celâl Aç nikabın yüzünün ey yüzi gülşen göreyin
Korkutma rîh.i âsaf ile keşti-i dili Kurtulup hattı gamından der iken şâd oluruz
Ka’r i yem-i muhîte irer lenger-i celâl Ser ber oldı elem i zülfi dilâ şen göreyin
Kalbine irdi ism-i Celâl’e dokundı ol Cenneti öğe öğe göke çıkardın vâiz
Şâhâ Celâli oldı bu gün mazhar-ı celâl Ne kadar fehm ideceksin anı sen ben göreyin
Tpk. Rv. K. Mc. No. 1973 Şekl-i mir’ât ı dil i âşıka baksın dir ise
Hüsn-i Yûsuf’tan eğer hüsnüni ahsen göreyin
- X _
Sofi mecliste C elâlî döşedi eski hasır
Tutıştı mâh ruhin şevkına meğer kandil Yarayın ben dahi meyhânede mesken göreyin
Gözüni yummadı bu gice tâ seher kandil MU. Alm. K- Mz. Mc. No. 568
Çerâğını meğer ol Rûşenî’den uyardı
- XIV —
Ki buldı tasfiye-i kalb ü nûr ü fer kandil
Komadı şem’a ola ihtiyâç bezminde îd-i vaslına tek irişmeğe imkân olsun
Derûnı revganını yaktı mâhazar kandîl Bir başım var o dahi yoluna kurbân olsun
Bilürken anı cihan halkı âbid i şebhîz Ölecek demde vasiyyet ideyin her söküğüm
Karanuda o meh-i hüsne göz kıpar kandîl Eşiğin itlerine râhat-i dendân olsun
Miyân-ı câmi’-i kûyinde ey melek yaraşur Ben ölünce bu dil ü câna cefâ itmek içün
Ki mihr çerh ola top âyine kamer kandîl Y â Rab ol pür sitemin ömri firâvân olsun
Enîsi yok şeb-i gamda Celâli bîmârın Ebr-i bâran gibi ben dünyede giryân olayın
Meğer ki hâline anın ide nazar kandîl Dâim ol gonca dehen gül gibi handân olsun
Prv. Ey Celâlî o şeh-i âleme kul oldı gönül
Çıktı elden nidelim başına sultân olsun
- XI -
Tpit. Rv. K. Mc. No. 1973
Ey sıfâtındır sıfât ı Zât*ı Hak ismin alîm
- XV -
Hân-ı kahrın müşrike mahsûs lûtfundur amîm
Vasf-ı hüsnündür şehâ Esmâ-i hüsnâdan garaz Gül yüzün yâdıyla dil mürgun ider gülzâr zâr
Hatt-ı vechindir iyan Allahu Rahman-er-rahîm Görinür çeşmime müjgân i büt-i Ferhâr hâr
Sûret i Rahmân’a inkâr eyleyendir dûzahî Zülf ü hadd ü lâ’lin ümmîdiyle varsam gülşene _
Vechini Seb’ulmesânî bilmeyen oldı racîm Şekl-i sünbül mâr güller hâr olur gülnâr nâr
Heft dûzahtan halâs olmaz kişi tâât ile Kâkülün sevdâsını zâhid götürmezse nola
îstevâ sırrın bilen buldı sırât-ı müstakim Bilmeze olur meseldir ebr-i gevherbâr bâr
Küntü kenzen iktizâsıyla zuhûr-i unsura Ömrüm oldukça bana yâr ola sandım bilmedim
Muktezî oldı Mürîd ü Kadir ü Hayy ü Alîm İki gün bir kimseye olmazmış ol âyyâr yâr
Fehm ider ebvâb ı cennet olduğun tâvûs ü mâr l’tikadım bu Celâlî mahzeninde tab’ının
Zülfüne bilen ne veçhile dîmişler harf-ı cîm Beğlere lâyık niçe bin lü’iü-yi şehvâr var
Muhkemâtın remzini fehm eyleyen dimiş Celâl Aşk.
Ümmehâtm taht-ı akdâmmda cennât-ı naîm
- XVI -
MU. Alm. K. Mz. Mc. No. 554
Çehrende şol izân kim der ki âba benzer .
- XII -
Gülzâr-ı cennet içre cûy-i gülâba benzer
Zühde yoktur hevesin âşık-ı cânânım ben Zülfünün arasında seyr eyledim cemâlin
Bendeyim gerçi velî başıma sultânım ben Rahleyle mescid içre Ümmülkitâba benzer
Mülket-i nazma virüp tîğ-i zebânımla nizâm Nâzik belinde cânâ tebhâleler belüimiş
Merd-i meydân-ı cihan mîr-i suhandânım ben Câm 1 şerâb içinde bir kaç habâba benzer
Türk Şairleri
Cel, 928

Gûş-i lâtîfin üzre şol gevher-i musaffâ — XX -


Gül yaprağı ucunda bir katre âba benzer
Der vasf 1 dehen —
Hecr ile bu Celâlî bir hâlete iribdür
Mürde ihyâ eyler açsa ol Mesîhâ dem dehen
Kim mevt ana nisbet bir tatlu hâba benzer
Deyr i hüsnünde lebi Îsî’dürür Meryem dehen
Prv.
Bûseler sunsa leb-i lâ’linden eksilmez müdâm
- XVII - Bezm i hüsnünde lebi Cemşîd câm-ı Cem dehen
Aşkında hasb-ı hâlim evrâk-ı câne sığmaz îd-i adhâdır visâli âstânı müddeî
Hecrinde sergüzeştim şerh ü beyâne sığmaz Filhakika K â’be’dir hüsni Çeh-i zemzem dehen
Dil nice arza kılsun ahvâl-i pür melâlin Emrine râm ü müsehhar^olsa tan mı ins ü can
Binde biri yazılsa bin dâstâne sığmaz Hatt-ı Yâkulı Süleyman mühridir Hâtem dehen
Mevc.i yem-i muhitin bir hadd-i hasrı vaidır Görünür kand-i mükerrer her nazarda lebleri
Bu mâcerâ-yi eşgim hadd-i kerâne sığmaz Anların benzer ki mâbeynindedir müdgam dehen
Gönlüm benâm oluptur dâim gamınla ammâ Varlığı yokluğı bir oldı Ce/â/’in gördi kim
Bu nâm ü bu nişâne nâm ü nişâne sığmaz Mazhar-ı esmâ lebidir nokta i mübhem dehen
Aşkın huzûrı yoktur kalbinde ehl-i zühdün
— XXI -
Sîmürg-i kaf-ı cânan her âşyâne sığmaz — beyit —
Nâsıh kitâb-ı vahdet bî harf ü bî sadâdır
Ehl-i zühd irse riyâzatla makam-ı meleke
Fahvâsı terk-i candır bunda fesâne eığmaz
Vâdi-i aşka sülük itmeğe gelmez meleke
Can virmeğe yolunda ey dil bahâne umma
Meydân-ı aşk içre özr ü bahâne sığmaz - XXII -
Hâlık demin Celâlî mahlûka kılma şâyi’ Bâz 1 şi’rim kati güstâh gelür bana Celâl
Bu nükte bî beyandır kevn ü mekâne sığmaz Okumadan varır ol serv-i hirâmân eline
Mit. Alm. K . M z. Mc. No. 543
_ XXIII -
- XVIII - Meh cebinin çîn-i ebrûn ile çok sûret bulur
Vechi yok bir lâhze dûr olmak cemâlinden Celâl
Seyr-i dilberdir ser-i kûy-i dilârâdan garaz
Zevk-ı işrettir şehâ firdevs-i a’lâdan garaz - X X IV _
Yakamı gül gibi her dem çâk çâk itmek neden Sen şâha bende itti beni Hâkim-i ezel
Def’-i gamdır sâkıyâ hod câm-ı sahbâdan garaz Alur göz ile bak kölesi olduğum güzel
Dünye vü ukbâ ise makbûl ü merdûdun senin
- XXV -
Âşıka dîdârdır dünyâ vü ukbâdan garaz
Virme giysü-yi girihgîrine dil cânânın
Minber-i şâh üzre gelmiştir değilsen ger hatib
Göz göre ağzına atılma bir ejderhânın
Yârdan şekvâ mı kılmaktır bu gavgadan garar
Servde olmaz Celâlî sâye ile berg ü bâr - XXV I _
Zeyn-i gülzâr olmadır serv-i dilârâdan garaz Müddeî yoluna ölmez dir imiş benden içün
Mit. Alm. K . Mz. Mc. No. 171 Meded öldür beni bu sözleri işitmeyeyin

- X IX - _ XXVII -
Hep zahme-i tîgmdır olan nağmeme bâis
— Hüsn-i Yûsuf’tan —
Ko söyleyeni pâdişehim söyledeni gör
— Der vasf-ı kâkül —
- XXV III -
Bir nefeste ider âfâkı muattar kâkül Dirmiş yolumda ölmeyen irmez visâlime
Bezm-i hüsn içre çü devr ittire micmer kâkül Cânâ senin bu sözlerin âdemler öldürür
Lebi Îsî gibi canbahş olalı leyi ü nehâr - X X IX _
Meryem âsâ düşüben üstüne titrer kâkül Dil yerin beklemez hatâ eyler
Şübhe yok âb-ı hayât olduğuna hod leb-i yâr Gamzen attığı ok hatâ itmez
Hızr-ı vakt olsa nola hattı Skender kâkül - XXX -
Gördi bu veçhile yüz bulduğum hatt-ı nigâr
Yüz yerde deldi sûzen-i gamzeyle sinemi
Oldı yüz haclet ile hâke berâber kâkül
Nakşın gönülde yazmağ içün kıldı hâkrîz
Çekmek olurdı eğer bâr-ı belâ bir olsa
Tezkirelerden
Bu belâdır ki olur hattına serber kâkül
Not\ Tezkirelerde ve diğer bazı menbalarda Celâl
Baksan im’ân-ı nazar birle Celâl ol şâha Bey’e âid şu yolda bazı yanlış malûmata da tesadüf
Aynıdır ayn-ı Ali sûret-i Kanber kâkül edilmektedir ;
Türk Şairleri
929 Cel.

Haşan Çelebi ve Riyazi onun Reisüiküttab olduğu­ lundu. Birinci rütbe Osmanî ve ikinci rütbe Mecîdî
nu kaydediyorlar; Halbuki Celâl, böyle bir vazifede nişanlarına ve Rumeli beylerbeğiliği payesini ihrâz
bulunmamıştır. Bu rivayeti A lî de tenkid etmektedir eyledi. Hastahğından dolayı Hama mutasarrıfhğın-
(Knh.). Beyanî tezkiresinin yanlış bazı nüshalarına isti- dan isti’fâ ederek İstanbul’a geldi. Mübtelâ olduğu
nad eden ve şâir hakkında çok sathî malûmat veren iltihâb-ı hançerevîden kurtulamayarak 3 Rebîülevvel
Faik Reşad da Eslâf’ta şairin Yavuz Selim’e musahip 1321 (M.1903) de vefât etti. Eyub’da Otakçılar dergâhı
olduğunu kaydediyor ki bu da tamamiyle asılsızdır. hazîresinde âilesinin makberesine defn olundu. Tarîka-
Sicil'de görülen şâirin Endeıuni hümayundan feyz aldığı t-i Mevleviyyeye müntesib ve Bahâriye mevlevîhânesi
ve şehzade iken Selim II. e lâla olduğu hakkındaki ka- şeyhi Hüseyin Fahrüddin Dede efendi’ye muhib idi.
yıd da esassızdır. Tabutunun başına sikke-i Mevlevî konularak medfenine
Bibliyografya ■
. Ahd., Aşk.. Hsn., Byn., Knh., Ryz., Kfz., o sûretle nakledildi. Celâl Paşa zamanının Kıymetli şâ-
Thf., Nev’î divanı, Cenanı divanı, Kşf.. Osm . JV.c. irlerindendi. Eski tarzda güzel şiir söylerdi. Eş’ârının
ekserisi mutasavvıfânedir. Dîvân-ı eş’ârı tab’ olunmadı,
C e lâ l (Paşa) — Son asır şairlerinden Celâl Paşa
Nüsha-i asliye dâmâdının nezdinde mahfuzdur. Edebî
hakkında Bay İbnülemin Mahmud Kemal şu malûmatı
veriyor (Stş.)\ mecmûalarla bazı eş’ân neşredildi. Nesirde de mâhir
idi „
Bursah Tahir şair hakkında şu takdirli cümleleri kay­
dediyor:
«Celâl Paşa, gazelserâlıkta lâtîf kıt’alar tanzîm ve
inşâdında birinci derecede addolunan erbâb-ı iktidârdan
olduğu gibi üslûb-i inşâda dahi hâiz i nisâb-ı kemâl idi.„
Celâl Paşa’nın 8 manzumesini örnek olarak naklediyorum:

— Gazel

Olmaz müfîd nıukteziyâtı fetânetin


Cârî olur irâdesi ancak meşiyyetin
Bir devr-i derd ü mihnet olur her nefes hayât
Minnet ise medârı bu dâr-ı maişetin
Düşme ümîd-i sıyt ile dünyâda mihnete
Âfet olur mürâdif-i terkîbi şöhretin
Bir lâfzına inanmış idik eyledik hasâr
Geçsin zemine lûtf-i müeddâsı himmetin
Etme leîm olandan ümîd-i kerem Celâl
Yoktur muhâle ruhsatı kanûn-i hikmetin

- II -

Vücûd i kâinâtın lieş’e i imkânıdır hüsnün


Vücûb-i Zât-ı Hak’kın en büyük burhânıdır hüsnün
“Abdullah Celâlûddin Paşa, Selânik vâli-i esbakı Cihan hüsnünle kaim hüsnüne hayran cihan yekser
vüzerâdan Sıruzlu İbrahim Paşazâde Ali Tevfik Paşa’nın Zihi hayret ki kendi hüsnünün hayrânıdır hüsnün
oğludur. 1263 fM.l847) te Siruz’da doğdu. 1279(M.1762) Yazılmış nûrdan bir safhaya Seb’ulmesânî’dir
da hâriciye mektûbî kalemine girdi. Müntesiblerinden Kitâb-ı rahmetin pîrâye-i ünvânıdır hüsnün
bulunduğu Mahmud Nedim Paşa’nın vâiiliği esnasmda — Anmçün vâcib-üt-tekrîm olur emr-i perestiş kim
on sekiz yaşında olduğu halde Trablusıgarp meclis-i DiHn fasi ul-hitâb-ı nüsha-i îkanıdır hüsnün
tahkik riyâsetine ta’yîn olundu. Mezkûr vilâyette diğer Cihanda mazhar-ı takdîsdir ism-i Celâl âsâ
memûriyetlerde îfâ-yi hizmet ettikten sonra 1288 (M. O ismin mazharı cism-i^CV/â/’in cânıdır hüsnün
1871) de — Mahmud Nedim Paşa’nın bahriye nezâreti
- IH -
hengâmında — meclis-i bahriye baş kâtibi oldu. Haleb,
Girid, Trablusıgarb vilâyetleri mektupçuluklarında ve Aşk tutmuş âlemi feyz-i zuhûri bende hep
Humus, Urfa, Malazkerd, Erganimadeni, Karahisarı- Cilve hüsn olmuş tecellî eylemiştir sende hep
sâhib, Kütahya, Cebelibereket, Muş, Kerkük, Menteşe, Gönlümüzde berk urur nûr-i mübîn-i vahdetin
Yozgad, Trablusışam, Hama mutasarrıflıklarında bu­ Gör Cemâlûllahı mir’ât-ı dil-i rûşende hep
Türk Şairleri
Cel. 930

Emr edersin ihtirâz-ı fitneden ammâ yine


Mihr-i vahdet bir tecellîgâh-ı işrâk istemiş
Her nigâhın fitnedir ey dilber-i nâzende hep
Nûr-i Ahmed’den zuhûr-i aşka vermiş perveriş
Âşıkın yâ Rab belâ-yi aşk ı âlem sûzunun
Hep o mihrin aks-i hüsnefzâsıdır bu gösteriş
Her tecelliyyâtını gönlümde kıl tâbende hep
«Yâr kendin görmeğe âyine îcâb eylemiş»
Her sözüm sihr-i beyânm andelîbidir Celâl
«Sûret i îcâd 1 âlemden bu ma’nâdır garaz»
Etse dembeste nola bülbülleri gülşende hep
Eylemiş îman Celâl âsâ bütün ehl-i niyâz
- IV -
Mesnevidir feyzine burhân-ı kudsiyyet tırâz
Hüsni ma’nâ-yi kitâb ı vahdeti ta’bir ider Sırr ı vahdet cezbe-i zâtından olmuş cilvesâz
Şivesi İnnî ennallah âyetin tefsîr ider <iFahriyâ ma’lûmudur erbâb-ı irfânın bu râz»
Bir tecellîzâr-ı akdesdir safâ-yi aşk kim «Lâfz-ı Mevlânâ’dan ancak Zât-ı Mevlâ’dır garaz»
Her hayâli sad hezâran hüsn ü an tasvir ider
- VII -
Cezbe-i hüsnündeki kuvvet nedir Allah aman
En küçük te’sîri Allahîleri teshir ider - K'f’a -

Çeşme-i hayvânıdır aşkın züiâl-i feyz-i dil Câhil ikbâl ü saâdetle yaşar dünyâda
Sad hezâr İskender’i bir katrası dilsîr ider Ömrü mihnetle geçer kesb-i kemâl eyleyenin
Merhabâ ey aşk hem ârâm ı cansın hem belâ Âh eğer böyle ise kaide ukbâda dahi
Hâtır-ı vîrânı senden başka kim ta’mîr ider Yanarım hikmet-i îcâdına îcâd edenin
Tarz 1 eş’ârın Celâl aldıkça hüzn âhengini
Âh-ı mazlûman gibi vicdanlara te’sîr ider - VIII -

— Beyit —
- V -
Bir dil ki sûz-i aşk ile sînetâb olur Füyûz-i vahdet-i Zât özge bir ummân-ı kudsîdir

Kemter şuâ’ı dâğ-ı dil i âftâb olur O ummana habâb ü mevceleıdir âferîniş hep

Ervâh-ı neşvedârı şarâbı fenâ eder Bibliyografya ; Osm., Stş., ihsan Mahvî : IVlevlevî şair­
Gamzen ne dem ki hışm ile mest-i harâb olur leri notları, Şairin vücude getirdiği tahmis, Bay Rüsuhî’ye âid Hüse­
*
yin Fahreddin Dede'nin kendi elya2 isıyia yazdığı bir mecmuadan
Aşûb-ı rüzgâra verir akl-ı evveli
istinsah edilmiştir. Şairin fotoğrafı, Son asır Türk Şairlerinden
Ahımla zülf-i yâr ki pür pîç ü tâb olur
alınmıştır.
Yok i’tibârı menziletin râh-ı aşkta
Her kim ki pâymâl olur âlî cenâb olur Celâl (Mehmed, Hakkı Paşazâde) — Mehmed Celâl’e
Sı§:maz hayâle şimdi adâd-ı cefâ-yi çerh bak .
C elâl (Recâizâde) — Mehmed Celâl’e bak.
Seyr eyleriz o demde ki rûz-i hisâb olur
Etmez nigâh bârigeh-i aşka ey Celâl Celâl S âh ir fErozan) — 1299 senesi eylülünün 17
Her kim ki hâksâr-ı der-i Bûtürâb olur nci (29 eylül 1883) cumaitesi günü alaturka saat dörd
ile beş arasında Aksaray civarında Horhor’da bir evde
- VI -
doğdu. Yemen valisi ve kumandanı iken ölen Botgori-
— Tahmis — çeli ferik İsmail Hakkı Paşa’nın oğludur. Annesi Fehi-
— Hüseyin Fahreddin Dede’nin gazelini —
me Nüzhet hanım, eski vadide şiirler de yazan münev­
Sanme kim derd-i talebden hubb-i dünyâdır garaz ver bir kadındı. Bizzat şair diyor ki (Mecdi Sadreddin'-
Mâsivallâhı gönülden selb ü imhadır garaz Sevdiklerimiz 19'29, S. 33 —3i^j:
Hikmet-i îcâddan feyz-i tevellâdır garaz “Babam İsmail Hakkı Paşa, küçüklüğünde İstanbul’a
«Dehre gelmekten ne da’vâdır ne gavgadır garaz» gelmiş ve büyük eniştem Sadrıazam Fuad Paşa’nın hi­
«Hüsn-i rûy-i yârı her yüzden temâşâdır garaz» mayesinde büyüyerek yetişmiştir. İstanbul askerî mek-
teblerinde tahsilini ikmalden sonra Paris’e gönderilmiş,
Cûşiş-i sevdâya karşu candaki kıymet nedir
orada ikmâl-i tahsil etmiştir. Mekteb-i Harbiye ders
Aşıkım zevkim belâ-yi aşka can vermektedir
nazırlığı, ikinci fırka kumandanlığı. Yemen vali ve k u ­
Gönlüm ancak neş’e-i dîdâra kalmış müftekir
mandanlığı gibi muhtelif vazifelerde bulunmuştur. İkinci
«Ey tabîb-i cân ü dil maksad cemâlin görmedir»
fırka kumandanı iken Yıldız’da vukua gelen A r­
«Sanma derd-i aşkıma senden müdâvâdır garaz»
navut ve Arap askerleri vak’asında tevkif ve muhakeme
Mâni’-i rü’yet mücerred perde-i pindârdır edilerek Şam’a nefyolunmuş ve orada bir müddet men­
Arif-i billâha her âlem tecellîzârdır fî kaldıktan sonra ikinci defa Yemen vali ve kuman­
Mazhar-ı feyz-i Enallah ol neler bak vardır danlığına tayin edilmiş ve orada ölmüştür. O zaman
«Kûy-i yâre gitmeden maksûd bir dîdârdır» Fransızca öğrenenlere mühim faide temin eden "Olen-
«Cüstücû-yi Tûr’dan nûr-ı tecellâdır garaz» dorf„ usulünü lisanımıza nakleden kitabı meşhurdur.
Türk Şairleri
931 Cel.

Annem Fehime Nüzhet Hanım ise Hacı Davud Han sü- hayat rabıtalarını kırmışlardı. Babam sonradan saray­
lâlesindendir. Tahsili nâkıs olmasma rağmen malik oldu­ dan çıkmış bir hanımla evlenmiş ve ondan üç kardeşim
ğu kuvvetli istidad sayesinde şair olmuştur. Eski vadi­ dünyaya gelmiştir. İkisi kız, biri erkek. Küçük kız kar­
de gazeller, şarkılar, manzumelerden mürekkeb olmak deşim daha küçük yaşlarında ve yegâne erkek karde­
şim yedi sene kadar evvel ölmüştür. Babamı beş yaşım­
dan sonra görmedim. Annem babamla ayrıldıktan son­
ra tekrar evlenmiştir. Daha bir kaç ay evvel dünyadan
çekilen üvey babam bana bir baba şefkatiyle bakmış ve
kalbimde onun muhabbetine yakın bir sevgi vücude
getirmiştir. Annemi kaybedeli üç seneye yakın bir za­
man var. Hayatımda en büyük inhidamın tu olduğunu
söyleyebilirim.»
Celâl Sahir’in 1316 (M. 1900) de yazdığı i'babama»
serlevhalı bir manzumesinde bilhassa şu beyitler gö-
rüliyor:

Sen şimdi o çöllerde perîşân ü mükedder


Bir toprağa kalb oldun o feyfâ-yı siyâhın
Âfâk-ı cahîminden esen sıtmalı, kızgın
Rüzgârlar olur fevk-ı mezarında şinâver

On üç senedir kalbimin üstünde mükedder


Öksüzlüğümün rûhu kadar sâmit ü gamgîn
Bir leyle-i yeldâ-yi azâb olmadı sâkin

Celâl Sâhir, “Nümunei terakki„ mektebinde ve Davud


Paşa rüşdiyesinde ilk tahsilini bitirdikten sonra «Vefa
idadisi» ne girdi. İki yıl kadar «Hukuk»a devam etti. Bir
U t t. i ,
müddet te Fıransız mektebinde okudu. Şiirlerini pek
genç yaşında neşretmeğe başlamıştı.
Şairin vefatı münasebetiyle yazılan bir yazıda deni­
•>» O
liyor ki (Acı bir kayıp: Cumhuriyet No. iti36, 18 ikinci
teşrin I935h
“...Henüz Nümunei terakki mektebinde okurken ona
«Şair çocuk» diyorlardı. Yaşma hiç te uygun düşmeyen
ince duyguları, temiz düşünceleri ve parlak sözleri Ab-
dülhamid devrinde bile dikkat uyandırdı. Kendine liya­
•jyJ* o kat madalyası verildi, O mektepten Vefa idadisine ge­
çen Celâl Sâhir, şimdi nişanlı şair deye anılıyordu.Vefa
idadisinde İsmail Safa onun hocasıydı. Fafat kendisine
hoca gibi değil, arkadaş gibi muamele ederdi.»
Bizzat şair ise bu hususa dair şunları söyliyor {Mec-
di Sadreddin-. Sevdiklerimiz 1929 Sahife: 21):
i 9i 4 te Celâl Sâhir ve elyazısı « — İlk şiVimi ne zaman yazdım? Bunu öğrenmek
istiyorsunuz, öyle mi? Anneme darıldım da ondan yaz­
üzere küçük bir divan teşkil edecek manzum yazıları
dım. On dört yaşında idim o zaman. Fakat neşretme,
ve neşrolunmuş iki tiyatro piyesi vardır. Yazılarında
dim tabiî. Bu şöyle bir şarkı idi:
hazan hassas bir ruhun in’ikâslan görülür. Bir gaze­
lindeki şu satırlar bakınız ne kadar güzeldir: Lerzân ediyor çarhı enîn ü nevehâtını
Alırım karşıma üç saksı karanfil dizerim Hiç gelmeyecek mi acaba ân-ı memâtım
Âlemin seyr i gülistânı vazifemde değil En sevdiğime bâr-ı girân oldu hayâtım
Bir uzak yerdeki yangın gibi seyreyliyorum Hiç gelmeyecek mi acabâ ân-ı memâtım
Gönlümün âteş-i sûzânı vazifemde değil
Valdemin de şiirleri, eski usul şarkıları, gazelleri
«Şarkılarının pek çoğu zamanınm meşhur bestekâr­ vardı. Şiir yazmak nierâkı — eğer irsi bir şeyse bu —
ları tarafından bestelenmiş ve pek çok rağbet bulmuş­ bana annemden geçmiştir. 314-315 (M. 1898 1899) te
tur. Ben daha pek çocukken annemle babam, müşterek esaslı olarak yaamağa başladım. Arada bir müddet bı-
Türk Şairleri
Cam. 932

raistım. Sonra tekrar yazdım. İlk yazım îrtika mecmua- mübhem gölgeler halinde duruyor.. »
smda intişar etti. Bu yazımı posta ile göndermiştim. Celâl Sâhir, manzumeleriyle epeyce tanınmıştı. Bil­
Neşredildiğini görünce ne kadar sevinmiştim görseniz. hassa ona «Kadın şairi» diyorlardı. Bu yüzden bir çok
Fakat arkadaş muzibliği bu ya. Gazeteye bu şiir inti­ muarızlar da peyda etmişti. Bütün manzumelerinde bu
haldir deye yazmışlar. Mecmua bunu neşretti. Bunun mevzuu terennüme devam etmekle beraber, yapılan iti­
üzerine ben kendimi müdafaa ettim. Uzun mesele oldu razlardan dolayı müteessir oluyor ve bazı manzumele­
idi o zaman.,. O sıralarda bir çok gazeteler daha çı­ rinde zımnen cevaplar da veriyordu.
kardı. Malûmat, Musavver fenn ü edeb, Pul mecmuası Bir manzumesinde bilhassa şunları söyliyor (Siyah
ve saire. . Bunları çıkaranların çoğu aıkadaşımdı. Bun­ Kitap):
lardan başka bir aralık bir Lisan mecmuası çıkmıştı. Bi­
Artık yetişti, ey ebedî mu’terizlerim
ze vermişlerdi idare için., orada da Fransızca şiiılerden
Hep bir silâhla etmeyiniz şi’rime hücûm
filân tercümeler neşrettim. gazetesinde de bir iki Yalnız, evet, kadınlığı şi’rimde inlerim;
hikâyem çıktı. Mektepte iken asıl hevesim şiirlerimi Ser- Yalnız odur açan bana bir üfk-i pür nücûm
vetifiinun'ûa neşretmekti. Fransızcamı ilerlettikçe edebî
zevkim artıyor, Servetijiinun edebiyalCna. bende temayül 1324 • 1908 de kadın'ara mahsus Demet isimli bir
hasıl oluyordu. İlk yazılarımı muhtelif imzalarla neşre­ mecmua da neşretmişti. Daha sonra Yeni kitap adlı
diyordum. Faraza Ahmed Celâl, Hikmet Celâl, Vilhan, aylık bir mecmua çıkardı.
Şarik gibi... Servetifiinun & da bir iki yazı yolladım, 1325 - 1909 da Fecriâtı adıyla kurulan edebî encü­
Neşrolunmadı. Sonra o esnada Faik Âli Bey’le tanıştım mene Celâl Sâhir de dahil olmuş ve bilâhare bu ercü-
O , hapsolmuştu. Hapiste iken yszdığı yazıları Serveii- menin reisliğini deruhde etmişti. Bu hususta şair şun­
fünun’da Zahir imzası ile neşretmişti. Bir gün o, Sadi ları söylemektedir (Sevdiklerimiz S. 23) :
ve ben konuşarak sokakta giderken, bir nâm-ı müstear “Fecriâtî teşekkül ettiği zaman bana da müracaat
aradığımı söyledim, birimizin Sâhir kelimesi aklımıza ettiler. Ekserisini tanıdığım bu genç şair ve muharrirle­
geldi. Galiba bunu bulan Sadi idi. Hepimiz beğendik. rin heyetine dahil oldum. Bütün gençler gibi meslekî
Ondan sonra “Yapyalnız„ isminde galiba bir şi’rimi Dr. hayatirrının başlangıcında biraz müfrit iddiah ve selef­
BafralI Yanko delâletiyle Servetifünun’a gönderdim ve leri hakkında insafsız hükümlü olan bu gençler arasın­
intişar etti. Yalnız üzerinde Tevfik Fikret bir kaç keli­ da tabiî olarak itidalci bir vaziyetim oldu. Servetifünun
me tashihi yapmıştı. Benim küçükten beri ahlâkım bi­ o zaman, eski parlak inkişaf devresini hasretle hatırla­
raz yukarıdan bakan hareketler karşısında gayrı mem­ tan, durgun bir hayatı süıükliyordu, İhsan Bey'\& anla­
nun olduğu için bu hâdise canımı sıktı. Seıvetifünun’da şarak mecmuayı Fecriâtî’nin organı yaptım. Bininci nüs­
ilk eserimin neşrolunması gibi çok zamandan beri arzu haya kadar bu şekilde intişar etti. Sonra ayrıldım.»
ettiğim bir zevkin tadını bir parça kaçırdı. İkinci defa Bir müddet sonra şair, Selânik’te Oenç kalemler'm
doğrudan doğıuya, mecmuanın ser muhrrriıi sıfatiyla, uyandırdığı nYeni lisan» cereyanına taıafdarlık etmeğe
Tevfik Fikret Bey’e yolladığım yazıya ilâve ettiğim mek­ başlamış ve Hak gazetesinde bu cereyanı müdafaa
tupta yazılarımın neşri takdiıinde aynını muhafaza et­ yollu makaleler neşretmişti. Bir taraftan da Yeni li-
mesini rica ediyordum. Bundan sonra hemen daima sancıları örnek ittihaz ederek aruz vezniyle, fakat ter-
Servetifünun'z. yazdım. Ta Hüseyin Cahid Bey’in bir kipsiz bir lisanla şiirler yazıyordu. Genç kalemler
makalesi üzerine mecmua tatil olununcaya kadar... Bir mecmuasında onun bu tarafdarlığına alenen teşekkür
kaç yazı gönderdikten sonra mecmua muharrirlerinden edildiğini görüyoruz.
bazı tanıdıklarımın da teşviki ile bir gün Servetifünun Çok geçmeden aruz veznini de terk etti. Ve
idarehanesini ziyaret ettim. O zaman Vefa îdadîsi tale­ Mehmed Emin'ı taklid ederek hece vezninde şiirler yaz­
besinden idim. On altı, on yedi yaşlarında bir talebe... mağa başladı. Daha sonraları ise bu tesirden de kur­
Bu ilk ziyaretimin kalbimde bir heyecan uyandırdığını tulmuş ve hece vezniyle kısmen daha şahsî mahsuller
hatırlıyaıum. Edebiyat âleminde yeni bir cereyan vücu- verebilmiştir.
de getiren büyük şairlerin ve muharrirlerin arasına ilk Celâl Sâhir, lisan hakkındaki düşüncelerini ve bu
girerken çelimsiz halimle ne tesir yapacağımı düşündük­ sahadaki faaliyetini de şu cümlelerle izah ediyor (Sev­
çe terliyordum. Oda kalabalıktı. Edebiyat konuşuluyor­ diklerimiz S. 23):
du. Şimdi hepsinin ayrı ayrı bana aldıkları tavur ve «Lisanda öteden beri tecrihim. mümkün olduğu ka­
vaziyeti vüzuh ile tesbit edemem. Fakat daha ilk gö­ dar sade yazmak ve dilimizin içine lüzumsuz giren ve
rüşte Tevfik Fikret’in bu çocuk ta kim manasını izhar âdeta imtiyazlı ve hakim bir vaziyet alan Arapça,
eden bakışı, Mehmed Rauf'un sokulgan ve munis hali, Acemce kelimelerden kurtaimak idi. Fakat bir zamanlar
Safvetî Zıya’nın şık kıyafeti ve çok Fransızcalı mükâ- tarafdarları bulunan müfrit tasfiyeciliğin aleyhinde idim.
lemesi, Ahmed Şuayb’m sükût içinde tedkiki hafızamda Bence mâkul tasfiye dilin ifade kabiliyetine zaıar ver­
Türk Şairleri
933 Ceİ.

memekle müfid olmak bir zaruretti. Meşrutiyeti mütea- reis vekilliğinde bulundu. Vefatına kadar bu mevkileri
kib Cenab Şahabeddin Bey'in kardeşi merhum Ali Nııs- muhafaza etti. Uzun yıller veremle mücadele etmişti.
ra fm «Lisân-ı müzeyyen ve san’at» ünvanı ile Serveti- Fakat onun ölümü iki-
fünun’da neşrettiği makaleler silsilesi fırsatıyla bu hu­ buçuk yıl kendisini
sustaki fikirlerimi gene aynı mecmuada ve«Lisanımız»ün- hırpalayan ve üzen bir
vanı altında neşrettim. Meşrutiyetin akabinde Türk Der. hastalık yüzündendir.
neği teşekkül etmişti. Memleketimizde Türkçülüğün ilk 16-11.1935 gecesi kan­
müessisesi olan derneğe, teşekkülündeki maksad ve ga­ serden vefat etti. Cena­
yeyi vâzıh bir surette bilen ve bilmeyen pek çok kişi­ zesi 18 11-1935 pazar­
ler dahil olmuştu. Bir müddet sonra ben de derneğe tesi günü Kadıköyün-
girdim, ve ilk tavsiyem lisanın tasfiyesi meselesinde de Süreyya sineması
nazariyat ile uğraşmaktan ziyade sade Tüıkçe ile, fakat karşısında Rontken a­
ifratsız yazılmış güzel eserler vücude getirilmesi idi. Az partmanından kaldırı­
müddet ssnra Tiirkyurdu mecmuası intişara başladı. larak büyük bir ihtifal
Onun da hem muharrirleri arasında idim, hem de mu- ile Bakırköyü’ne gö­
ahharen heyeti idaresine dahil oldum. Türkyurda'ndan türüldü ve âile mezar­
sonra Türkocagı teşekkül etti. Onun da ilk âzalannda- m O da Celâl Sâhir
lığına gömüldü.
nım Ve sonra da müteakib heyeti idarelerine âza oldum.
Celâl Sâhir, temiz ahlâkıyla kendisini bütün tanıdık­
Harp esnasında evelce faaliyetine durgunluk gelmiş
larına sevdirmiş samimî bir adamdı. Ve onun dostları,
olan Türk derneği’ni Türk B ilgi derneği ünvanı ile ih­
her şeyden evvel bu meziyetinin hayranı olmuşlardır.
ya etmek teşebbüsünde bulunduk. Tasavvurumuz yurd
İbrahim Alâeddin Gövsa diyor ki (Meşhur adamlar An­
ve ocakla beraber derneğin de inzimamiyle Türkçülük
cereyanının yaşayan müesseselerine hududlan muayyen siklopedisi C. :
vazifeler ayırmaktı. Yurd iç ve dış Türk âleminde Türk «Celâl Sâhir; temiz ruhlu, ince duygulu, dürüst ve
milliyetperverliği fikirlerini neşr ve tâmim edecek, Türk memlekete derinden bağlı bir insandı.»
mazisi ile alâkadar bahislere âid millî ve ecnebi teteb­ Abdülhak Şinasi yazdığı bir makalede diyor ki (Ce­
bulara neşir sahası olacak; Ocak, bilhassa gençler ara • lâl Sâhir'e dair hatıralar. Yarlık No. 60, 1 Sonkânun 1936):
ssında, milliyet fikir ve aşkını tâmim ve takviye edecek, tCelâl Sâhir’in kendisi şi’rinden iyi, adamlığı şairli­
dernek ise ayrıldığı muhtelif şubelerde müteahassıslara ğine üstündü. Ve edebî şahsiyeti edebî eserinin fevkin­
tedkikat yaptırarak Türkçülüğün her sahada İlmî temel­ de idi.»
lerini atacak, âdeta müstakbel bir millî enstitünün nü­ Filhakika Celâl Sâhir, Servetifünun şairlerini taklid
vesi olacaktı. Türk bilgi derneğinin organı olmak üzre ederek şiir neşrine başladığından son cereyanın mürev-
nezaretim altında Bilgi mecmuası çıkmağa başladı. Yedi viclerinden olduğu güne kadar yazdığı manzumelerde
nüsha çıktı. 327 (M. 1911) de Selânig’e gittim. Orada bâriz bir hususiyet ve bir mümtaziyet göstermiş değil
Oenç kalemler mecmuası etrafında ve Aziz Z iya Gök dir. Gerçi Meşrutiyeti müteakib onun büyük bir inki­
Alp'in manevî riyaseti altında toplanan milliyetperver şaf göstereceğini ve çok kudretli bir şair olacağını
edebiyat tarafdarı gençler vardı. Onlarla muhtelif te­ ümid edenler olmuştur. Meselâ Abdülhak Hâmid, Recaî-
maslarımızda lisan ve edebiyat münakaşaları yaptım.
zade Ekrem’e yazdığı 6 Mart 1911 tarihli bir mektupta
Bunlar içinde mühim olarak, sade lisana rağmen aruz
şunları söylemektedir (Mektuplar: Cild: 2, Sahife 38):
veznini muhafaza etmek isteyenlere karşı bu fikirlerinin
«...Fecriâtî’den hatırıma geldi: Ben Celâl Sâhir’i pek
iki unsuru birleşmeyecek bir tezad teşkil ettiğini iddia
beğeniyorum ve deyebilirim ki genç şairlerimiz içinde
ettim. Aruz vezninin kulaklarımıza hâkim âhengine rağ­
yegânedir.»
men lisanın sadeliği cereyanı karşısında uzun müddet
Evet bu mektup yazıldığı zaman Celâl Sâhir henüz
devam edemeyeceğine kani’dim. Bu kanaatim bugün bir
28 yaşında bir gençti. Fecriâtî’nin de lirik bir şaiıi
hakikat olmuştur.»
olarak tanınmıştı. Ve o günkü heyecanı muhafaza
Celâl Sâhir, bütün bu faaliyetleri esnasında bazı res­
şartıyla büyük bir şair olması ihtimal dahilinde idi. Ç ün­
mî ve hususî vazifeler de deruhte etmişti. Bir müddet
kü onun yaradılışında bir şi’riyet vardı; Fakat,
Mercan idadisinde ve İstanbul lisesinde Edebiyat mu­
Bütün hayâtımı onlar verir ve ben yaşarım
allimliği yaptı. Bir aralık ta Hubyar mahallesi muhtarı
Kadınlar olmasa öksüz kalırdı eş’ârım
olmuştu. Umumî mütareke sıralarında komisyonculuk
ve ticaret işleriyle uğraştı. Bir zaman da barut şirketinde deyen şair, münhasıran kadın ve aşkı terennüm etti.
komiserlik vazifesi gördü. Büyük Millet meclisinin üçün­ Halbuki bu mevzu, bilhassa maddî kalmak şartıyla niha­
cü devresi sonlarına doğru ve harf inkilâbı sıralarında yet muayyen bir yaşa kadar insanda heyecan uyandıra­
Zonguldak meb’usu seçilmişti. Gene o esnada Türk D i­ bilir. İşte bu heyecanın inkıtaiyla beraber onun şairliği
li Tedkik Cemiyeti’ne âza intihab olundu. Bir müddet te de söndü. Şekilde de mütemadiyen değiştirmeler yap­
Türk Şairleri
Cel. 934

mak hevesine düşmesi, önurl ileri g-idemeyişinin başlıca delîl olmak üzere istimal etmişler ve yalnız bu itirazla
sebeplerinden biridir. onu bihakkin kazanmış olduğu mevki’-i şöhretten indi­
Gerçi bilhassa meşıutiyetlen sonra yazdığı manzu­ recekleri zann-ı bâtılında bulunmuşlar idi. Bilmiyorlar
melerinde mevzuunu biraz genişletmek istemiş ve Fer- idi ki san’atkârın hakîkat hissettigindedir. Ve hâmil-i
yad, O irid’e gibi başlıkları taşıyan vatanî neşidelerle, hüsn-i bedîî olmak şartiyle her eser i edebî ve muhar­
Turan mefkûresini terenmüm eden bir kaç manzume riri san’atkârdır. Şair duyduğunu terennüm eyliyor
ve bazı âile şiirleri kaleme almıştı. Fakat onun bu m ah­ ve ne güzel izhâr ve irâe ediyor idi. Ona, dağ,
sulleri üç beş parçaya inhisar etmekle kaldı. çiçek, ecram sana bir şey ilham etmiyor_mu deyenlere
Celâl Sâhir, bedbin bir adamdır. Bu cihetledir ki karşı ne müstehziyane bir cevab veriyor:
aşk ve kadın şiirlerinde en çok buhran ve ıztırabı
Fakat, ey kariim! ne istersin, yazayım?..
terennüm etmiştir. Bu hususiyetini kendisi de şu yolda
Bir menekşecik meselâ, yazınız...
itiraf ediyor {Sevdiklerimiz S. 26) :
— Dinleyin peki:
«... Maupassant en çok sevdiğim romancılardan biri­ Mahmûm
dir. Benim üzerimde büyük tesiri olmuştur. Düşündüğüm Güneşin tâze, muhteriz, ma’sûm
zaman seciyyemdeki bedbinliğin menbaı biraz da onun Bir küçük bûse-i zıyâsıyla
eserleridir hükmünü veriyorum.» Münkeşif bir şükûfe-i mağmûm.
Bugün Celâl Sâhir’i bilhassa Fecriâtî devrinde yaz­ Müncemid bir nüveyre ki zinde
Bir kadın kalbi umk-ı hüsnünde
dığı garamî şiirleriyle az çok muvaffakiyet gösteren
— Bik şaşırdım, yine kadın diyorum. —
hassas, fakat mutavassıt bir şair olarak tanıyoruz.
Devr i sâbık-ı istibdâd Halid Zıya ve Fikret nesl i
Celâl Sâhir’den bahseden menbalar, şekildeki bütün
edebîsinin kalemlerini de kıskanarak sahâif-i matbûât-
tahavvüllerine rağmen onu bir kadın şairi olarak göste­
tan diyâr-ı sükût-i cebrîye teb’îd ettiği zaman Celâl de
riyorlar. bunlardan bir kaç misal göstermek bile bu
hususta kâfi bir delildir: zahiren sustu. Fakat o hücresinde yine durmıyor, yine
Şehabeddin Süleyman diyor kı (Nevsaii millî 7330 çalışıyordu. Meşrutiyetin tulûuyla biz eski kadın ve aşk
19H, S.24'ı-245): şairinde başka bir sîmâ, ve başka bir mevcudiyet-i ru­
«....Beyaz gölgeler şairi daha pek küçük iken âsâr-ı hiye bulduk. O yine kadın ve aşk şairi idi. lâkin o
şi’riyyeyi ince hassâsiyetiyle mas ve temsil edecek bir şimdi daha beşerî, daha asabî olmuş idi. O şimdi ha­
kabiliyette bulunmasına ve hitabette, inşadda gösterdi­ yatı daha ziyade görüyor, eski gaze-i şi’r ü hayâl ar
ği isti’dâd-ı mahsûsa binâen bulunduğu mekteblerin res­ kasından bakmıyordu:
mî günlerinde manzumeler, nutuklar okur idi. Daha o Âh, ey kalbimin üstünde yalandan bayılan!
zamandan bu mâi gözlü zeki çocuğu görenler âtinin İstemem ben seni artık, beni terk et, terk et.
Bak, bu feryâdı ederken yüreğim bî hareket,
pek kıymetdar bir şairi olacağını söylerlermiş. Sâhir’in
Gözlerimde yanıyor âleş-i kin ü isyân;
mekteb seneleri hep şiir tedkikatiyie geçti. O zaman­
Şimdi ruhumda hevâ-yi nefrin
larda Tevfik Fikret ve H alid Zıya nesi i edebîsi Ser- Esiyor, taht-ı hayâlimden in
veiifünun'n çıkarıyorlardı. Celâl Sâhir Bey teceddüde Yok yalan söyliyorum, bunları hiç bilme, unut,
olan meyl-i mahsûsu dolayısiyle daha pek küçük oldu­ Ben yalan söyliyorum, gel beni sev, okşa, uyul.
ğu halde neslin mihanikiyet-i felsefiyesini hiss etti. Ve Oel, yalandan yine göğsümde bayıl, gel, aldat.
anladı. 15-16 yaşlarında bulunuyordu: Yeni üstadlann Bulamazsam da biraz aşk u vefâ
Bulurum zehr-i visalinde şifâ
mekteb-i edebîsine genç ve dinç rûhuyla merbut oldu
ve çalışmağa başladı. Filhakika Sâhir şeklen onların 3ı5 (M. 1899) senesi Celâl Sâhir’i ile bu Celâl Sâhir
usulünü tâkib ediyor idi. Lâkin O esas ve ruh itibariy­ arasında ne derin bir tahavvül var.„

le hepsinden ayn ve başka bir şahsiyet gösteriyor idi. Islüzhet Haşim diyor ki (M illî edebiyata doğru 1334­

Onda rakik ve hasta bir romantizm, bir Alfred du Mas­ 1918, S. 80.81):

set tarz 1 tahassüsü mevcud idi. O aşk ve kadın şairi «Tâ eskilerden tutunuz da, en yenilere kadar, tekmil
idi. Lâkin onun eserlerinde kadın ve aşk lekelenmiyor, Türk şairleri içinde, tahavvül ve teceddüde Celâl Sâhir
âdetâ bir gaze-i şi’r ü hayâl ile örtüliyoıdu. O da se­ Bey derecesinde müştâk ve müstaid, kimseyi tanımıyo­
viyordu lâkin ne kırıyor ve ne de lekeliyordu. rum. Bir zamanlar. Serveti/ünün edebiyatının genç şair-
Sinemde bir zaman bayıl, ey zâde-i semâ lerindendi. Meşrutiyetin akabinde, yeni teşekkül eden
Bir lâhza okşa ruhunu aşk-ı necibimin Fecriâtî zümresine dâhil oldu; Ve bu zümrenin, en ileri
Celâl Sâhir bu ince, nâzik eserleriyle arkadaşları giden şairi Ahmet Hâşim Bey gibi serbest nazımlar vü-
arasında pek az zaman zarfında pek büyük bir ihtiram cude getirdi. 1326 (M. 1910) tarihinde, Selânik’te to p­
kazandığı gibi, hariçte de her kesin nazar-ı dikkatini lanan gençler, yeni lisanı neşre başlayınca, İstanbul’da­
celbetmiş idi. H altâ bir çok hasûd kimseler Celâl’in ki edibler arasında, en evvel Sâhir Bey kendilerine mu-
daima kadınlıktan ve aşktan bahsedişini aleyhine bir zâharet gösterdi; Ve vâki’ olan da’vet üzerine oraya gi­
Türk Şairleri
9â5 Cel.

derek müzakerelerine iştirak etti. O sıralar, ilk defa ye­ hifedir. “Buhran„ başlıklı 6 manzume ile şairin bilhassa
ni lisanla Cünıın ünvanlı şi’rini, Oenç k a l e m l e r ' bas­ elemlerini ifade eden 32 parça nesri muhtevidir.
tırdı. Bundan sonra da, Köprülüzade Fııad Bey, Mehnıed III — Siyah kitap: 1328 — 1912 de basılmıştır. 155
R a u f Bey gibi, o zamanlar yeni lisana muâıız olan zat­ sahifedir. 1314 — 1326 (1898— 1910) yıllan arasında
lara karşı Hak gazetesinde muhtelif makaleler neşr yazılan şiirleri ihtiva eden bu eserde daha ziyade 1325
ederek, bu doğru hareketi hulûs ile müdafaa etti. Sâhir 1326 (M. 1909 — 1910) senelerinde yazılan Fecriâtî dev­
Bey, hece veznini de ilk kabul edenlerdendir. İhtidaları rine âid manzumeler ve nesir parçalan görülmektedir.
yazdığı manzumelerde Emin Bey'ın ifadesinden kuıtu- 37 şi’ri ihtiva eden bu kitapta 10 nesir parçası da g ö ­
lamadıysa da, gitgide, bu vezne daha başka bir âhenk rülmektedir.
vermeğe çalıştı, muvaffak ta oldu. Eskiden Servetifü- Celâl Sâhir, hece vezniyle bilâhare yazdığı şiirleri
nun'da aşk ve kadmiığı terennüm eden şair, Türklük kitap halinde neşretmemiştir. Onun Hakkı Naşir
cereyanı meydan aldıktan sonra, büyük bir iştiyak ile müsteariyle bazı yazıları ve Meb'us namzedlerim ismiyle
bu cereyanın içine girmiş ve Turan mefkûresinin açtığı manzum lâtifelerden mürekkeb bir risalesi de vardır.
t

Kafkas ufuklarına kadar nzannı uzatmıştır. Acaba mu­


- I _
vaffak oldu mu? Bunu burada, uzun uzadıya tahlil ve
tenkid edecek değilim. Şiir âlemimizde büyük bir buh­ — Beyaz gölgeler'den —
ran var, şüphesiz... Binaenaleyh Sâhir Bey’in, hece vez­ — Hayâl-i visâl —

niyle yazdığı manzumelerde bazı muvaffakiyetsizlikleri Ben uzaktan size bir nazra-i mahmûl i keder,
göze çarpıyorsa, bu zarurîdir. Halbuki şu cihet teşek­ Siz uzaktan bana bir hande-i sâf ü dilber
küre şayandır ki, o bir çok arkadaşları gibi eski zihni­ Gönderirken bizi bir kuvvet-i sevdâ perver
yette kalarak yeni cereyana göz yummamış, bilâkis, Dest-i şûhiyle yakınlaştırarak leblerimiz
elinden geldiği mertebe teceddüde zahîr olmuştur.„
Tatlı bir bûse-i nermîn ile birleşse ve siz
Celâl Sâhir’in son yazdığı şiirlerinden bahsederken
— Yavru bir kuş gibi hâhişger-i pervâz -1 semâ —
İsmail Habib de şunları söylemtedir {Ebedî yeniliğimiz:
Çırpınan kalbime yaslansanız... Artık dünyâ
Kısım II. 1932, S. 204):
Bana pür nûr-i saâdet görünür, bâd-i mesâ
“...Bu son devre şiirlerinde de, ta ihtidadan beri taşı­
dığı vasıfların devamını görüyoruz. İptidada nasıl aşk- Tâze bir nükhet-i mahmüre iderken ithâf
şairiyse intihada da öyledir- Sonra iptidadan beri nasıl Yaşasak öylece âguş be-âguş i visâl,
her yeni sese uyarken uyduğu seslerden geri kalmamış Öyle meşbû’-i teheyyüc yaşasak bir lâhze...
ve ileri de gitmemişse son devrede de öyledir: O ilk
şi’rinden son şiirlerine kadar ne modeline karşı gölge Sonra ölsem de zarar yok, fakat efsûs, bu sâf,
gibi kaldı; ne de modelini gölge gibi bjrakabildi. Onun Bu mukaddes emelimle ediyor istihzâ
için onun şi’rine ne «hiç» denebilir, ne “hep„!» Dikilüp karşıma bir çehre-i hemıeng-i leyâl 1
Celâl Sâhir’in matbu eserlerini gösteriyorum: 6 Şubat 1315 — 1899
I — Beyaz gölgeler: 1325 — 1909 da basılan bu eser — II -
239 sahifeden ibarettir.
— Hayâl-i şi’rim —
«Bu muztarib yazılar üzerine in’itâf edecek zümre-i — Halid Zıya Bey’e —
enzâr içinde benim acılarımla mütehassis ve giryân
Şafak bulutlarının ihmirâr-ı zerdinde,
olanları elbette vardır. Ben bu ümide o kadar çok mâ­
Şu mâvi göklerin a’m âk.ı imtidâdında,
likim ki zavallı kalbimin bedbaht ukdelerle mâlî olan
Leyâl-i muzlimenin sîne-i sevâdında,
rişte-i hayatının hikâyât-ı müellimesini, derinleşe derin-
Hazin menekşelerin hüsn-i lâcüverdinde
leşe nihayet birer mâtem olan nâmütenâhî aşklarımın
bipâyan ıztırablarını her keşten evvel, sevgili mutâli le- Bâzan görürüm ben
rim, sizin enzârınıza ağlarım...» Mahmûr ü mülevven
Cümleleriyle başlayan mensur bir mukaddimeden Bir çehre-i mübhem,
sonra “Beyaz gölgeler,, adlı 1, “Leyâl-i sâhiriyet„ baş­ Bir çehre ki esrâr-ı leyâlî gibi muzlim...
lıklı 12, “Hediye-i bidâr„ başlıklı 3 manzumeyi ve muh­
Bir çehre ki hüsnünde gülümser ebediyyet...
telif serlevhalı diğer 74 şi’ri ihtiva eden bu eserde şai­
A ’mâk-ı nigâhından uçan hande-i sermed
rin 1314 — 1325 (M. 1898 _ 1909) yılları arrsında yaz­
İthâf ediyor rûhuma bir neş’e ki pek sâf,
dığı manzumeler kayıdlıdır. Bu eserde bazı serbest na­
Bir neş’e ki enfâs-ı melâik gibi şeffâf...
zımlarla, kafiyesiz bir şiir ve 1325 (M. 1909) te yazılan
hece vezniyle bir manzume de vardır. Müşfikane bana hitâb ediyor:
II — Buhran: 1324-1909 da basılan bu eser 142 sa- — Beni bilmez misin, zavallı çocuk?
Turk Şairleri
Cel. ^36

Ben senin şi’rinim! diyor ve soluk Onlar gibi bir gölge, beyaz, sâfüziyâdâri
Bir tebessümle ig^tirâb ediyor... Âfâk-ı dimâğ'mda dogman neyyir-i ilhâm
22 Nisan i3 l6 - 1900 Döktükçe şuââtını efkârına, onlar
Hep sîne-i evrakı eder ma’kes-i ârâm
- 111 -
8 Haziran. 1325 — 1909
— Leyâl-i Sâhiriyet —
— V -
Karşımda bir deniz, ebediyyetle hem hudûd...
— Buhrati'dan —
Fevkimde bir semâ ki pür âvîze-i nücûm...
— Buhran -
Her yerde bir sükût... Ne bir ses, ne bir sürüd
— Her şeyi pembe gören birine —
Etmez bu sâkitiyyet-i leyliyyeye hücum.
Eğer hayâta senin gözlerinle baksaydım
Gûyâ muvakkaten ölüdür âlem-i hayât : Benim de böyle kararmazdı ufk.i efkârım
Ecrâm uyur, denizler uyur, âsümân uyur; Ve giryedâr-ı gam olmazdı dâimâ nazarım.
Yalnız zavallı rûhum, esîr-i tahayyülât, Fakat elimde mi tebdîl-i tab’-ı nâşâdım.
Bir sâhiriyyet-i mütefekkirle bî huzür... Beni kuvâ-yi tabiat bu yolda halk etmiş.
Bâzan senin hayâl-i azizinle mâtemî
Bu gün solan, kuruyan her çiçekte bir meyyit,
Bir hasbıhâle başlayarak, mest ü giryerîz,
Ufukta güller açan her şafakta bir yangın
Tırnaklarım cerihamı, ey âşinâ-yi dür 1
Gören ve kuşların en şâirâne, en baygın
Bâzan açup kitâb-ı hayât-ı güzeştemi Terennümünde hafî bir teellüm-i sâmit
Karşımda lerze lerze yanan kandilin marîz. Duyan nigâh u sımâhımda bir derin sûziş
Ö lgün ziyâlarında okurken... sabâh olur!...
6 Ağustos 1316— 7900 Yaşarken âh nasıl ağlamam, harâb olmam?
Hele hayâlime insanları getirdikçe
- IV -
Zavallı kalbimi ta’zîb eder bir işkence;
— Beyaz gölgeler —
Gezer dudaklarım üstünde bî sadâ bir âh,
Bir gündü - ne gün, bilmiyorum, kaç sene oldu Ve gözlerimde taşır bir bükâ yi bî ârâm...
Âfâk-i dimâğımda o mâzi-i kebûdu
Benim gözümde saâdet sevimli bir ümmid.
Zulmetlere gark etti uzun bir şeb-i hicran —
Ki her hayâle misâfir, fakat muhâl ü baîdi
Yalnız ikimiz bir ebedî âb-ı perişan
Hakikat öh, o bir gölge, aşk, o bir hulyâ!
İmrâr ederek rühumuz artık tutuşurken, Hayât bir reh-i pür şeb, beşer de bir seyyâh,
Bir vecd i muvakkatten uzanmış gibi birden, Ki dâimâ eder ufkunda cüstücü yi zıyâ...
Bir hande-i mahmûr ü semâ reng ile meşhun 15 teşrinisani 1325 — 1909
Çeşminde bir endîşe-i nevzâd ile sordum: — VI —

— Sâhir, neye benzer senin eş’âr-ı garâmın? — Siyah kitap'tan —


— Bir ihtimal —
— Bir tûde.i zulmet...
— Ne dedin? Sevmiyorsun beni, artık bıktın,
— Rûhu zalâmın I’tirâf et, deye ısrârını ben
— Yok bunlara hiç benzemiyor doğrusu Sâhir; ^imdi ettikçe tahattur, bilsen,
Onlarda ne var, söyle kuzum, zulmete dâir? Ne kadar sızlayorum, sahte kadın!

— Beynimde derin bir gece var, her ne doğursa Seni eğlendiriyor muydu, kuzum.
Bir hil’at-i şebreng ediyor üstüne iksâ Bu yalanlar, bu sefilâne riyâ,
Ben benzetemem onları hiç bir şeye... Kanayan kalbim ile istihzâ?...
— sus sen?
Bıktım artık, seni ben sevmiyorum,
Oh, onları bir gölgeye teşbih ederim ben.
Bir gölge^ fakat benzemiyor başka zılâle Dayebilseydim eğer ben o zaman
Bir gölge ki ihsâs ediyor kalb ü hayâle: O melûlâne suâl ü ısrâr
Bir sîne-i pür hiss ile bir aşk-ı mükedder, BeİKi bir kahkaha-i istihkar
Bir rûh ki ufkunda gezer mâvi güneşler...
Olacaktı, ve anif ü zâlim,
Bir mezher-i hulyâ-yi mukaddeste açılmış Deyecektin: Seni zâten bir an
Zanbak gibi bî şâibe, şeffâf ü lebenfâm, Sevmedim ben ki...
Yâhud da beyaz bir krizantem, hani her kış Değil mi güzelim?
Mutlak taşırım kalbimin üstünde her akşam... Ağustos 1325-1909
Türk Şairleri
n7 Ccl.

- IX -

— Cünıın —
Yeis

— Büyük Şair Abdülhak Hâmid’e — Yine göklerde güller açtı mesâ...


Var mı bilmem elinde bir hançer?
Mâtemî bir güneş ufuklarıma Öyle güller ki hepsinin kalbi
Yine nûr-i siyâhını saçtı;
Kanayan penbe bir ceriha gibi,
Kalbimin sâk-ı ra’şedârında
Döküyor rüha merhamet ve keder...
Yine bir g-onca-i siyâh açtı.
Bir muazzam rüküda müstâgrak,
Açarak hande, gül kanatlarını Her taraf sanki ağlıyor susarak.
Uçtu artık leb-i melâlimden; Oh, eşyâ biraz kımıldansa
Yine kış geldi; girye bârânı Kırılır mutlaka bu şi’riyyet..
Dökülür çeşm-i pür leyâlimden Bu sükûnet cihâna hâkimdir.
Onu ihlâle eyleyüp cür’et
Daha gencim, bahâra müştâkım;
Karşı sâhilde haykıran kimdir?
Gülmek, eğlenmek en büyük hakkım,
Sen misin serserî deniz? ne için
Çekil, ey çehre-i şitây-i azâb!
Tuzlu, hırçın dudakların böyle
Ne kadar benziyor yüzünölüme; Dâimâ inliyor merâretle?
Durma karşımda, istemem gelme.. Mâvi kalbinde var mı bir derdin?
Gülme beynimde, ey sadâ-yi gurâb I... Sen değilsin, zavallı; aldandım,
4 Temmuz 7326 — l9 l0 Neş’esinden utanmayan bu sesi
Zabt olunmaz, şedîd bir nâle
— v ııı —
Muztarib, hasta bir sadâ sandıml
— Yâd ve feryâd — Bu derin akşamın sıcak ye’si
—Meiîhacığımın rûiıuna—
Süzülürken sükût içinde yere
—Enin —
Tâ uzaklarda böyle âvâre.
Ne çabuk soldu reng-i nermînin, Bir meserretle çınlayan hande
Ey bütün bir zavallı âilenin Hangi hissiz dudaktan aldı hayât?
En muazzez nihâl-i ümmîdi? Ey semâ! olsa kudretin bende
Hangi rüzgârla örselendindi, Onu kahrımla eylerim iskât!...
Ne için böyle nâgehan kurudun.^
Belki bir kalbe gayzım etti hücûm
Şimdi sensiz'yelîm olan yurdun
Söndü artık ufukta kahkahalar.
Kokusuz, gölgesiz, tesellisiz
Sustu artık o haykıran mecnun!
Sızlayor ufk-ı mâteminde, melûl..
Yeniden hâkim oldu arza sükûn...
Etse de başka bir bahâr hulûl
Ben bu dilsiz cihanı sevmiyorum.
Doğamazsın, değil mi, sen tekrâr.
Ne için sustu âh o ses? gaddâr!
Olamazsın bu ufka sâyenisâr?
Yine karşımda kanlı bir el var,
Çünkü artık yedi harîsâne
Yeni doğmuş ümidimi kesiyor...
O rakîk incecik vücûdunu da
Yine beynimde bir cünûn esiyor...
Doymıyan,kanmayan ubur toprak...
Dur biraz, esme, ey fenâ rüzgâr!
Âh, senden kalaydı bir yaprak,
Yine dağlarda bir yığın insan:
Bir küçük büy-i müskir ü muğfil.
Nefti esvablı bir adam her ağaç!..
Bir gün olsaydı avdetin kabil,
Çekemem izdihâmı, mecrûhum.
Ey muazzez nihâl*i nerm-i şebâb,
Âh, öksüz ve kimsesiz rûhum!
Kalbim olmazdı böyle zâr ü harâb..
Kara toprak, yeter, şu göğsünü aç,
25 Eylül 1327 — 1911
Ölüm , âh ey bütün riyâ ve yalan
Oenç kalemler No. 11
Âleminde yegâne doğru olan
Gaye-i mutlak, ey siyah pençe 1 - X -
Sana lâyık mı, söyle, bir gence? “ Buhran ~
Bu kadar bekleyenlerin varken "■ Delinin defterinden —
Onu almak revâ mı erkenden?.. Derler ki:“Her bulut yükselen bir âh,
Kânunsanî 1326 — 1910 Onun ye’si gökten eriyip akan.
60
Türk Şairleri
Ccl. 938

Güneş kalbi yaralanmış bir seyyah, - XII -


Eşyânın hakîkî çehresi siyah, — Buhran —
Sonradan boyar ondan dökülen kan... — Delinin defterinden —

Hayât bir hâile, her g;öz eleme Bir yığm toz olmuş ruhumun kederi
Seyirci; bir zehir her rûha esen; Dünyânın buruşuk yüzüne yağıyor.
Her kuşun gagasında nâle nağme... Yok, hayır, bahtımın görünmez elleri
Sağır ol da duyma, kör ol da görme, Göklerin göğsünden karanlık sağıyor.
Taş ol da hissetme rahat istersen!
Bir ılık son nefes kalbimi sarıyor...
Ne dostluk, ne aşk, ne para, ne şan.
Ne hazin bu hasta gündüzün ölümü!
Hiç biri vermez rûha bir teselli;
Eşyâ örtünüyor, renkler kararıyor...
Hür kalbi esîr etmeğe uğraşan
Gece mi bu,yoksa birmâtem tülü mü?
Bir zincir hepsinin uzanan eli...
Hürsen kır bu eli, zincirden boşan!.» Geceyse nerede o altun gözleri?
Kor olmuş,bakmıyor.. Bir yangın alevi
Bence hayât bir can sıkan bağlama
Hıçkıran bir elem olsa! yok hiç biri.
Dün bu günün eşi, bu gün yarının
Ne gülme değişik, ne de ağlama: Ne ses, ne aydınlık... Gecenin boş evi!
Her insan maymunu başkalarının Bu akşam göklerin kandilsiz; Allahım
Seni nasıl bulsun karanlıkta âhım?..
Bak etıâfında bu yalan, o yalan;
24 Aiayıs 1333 —1911
Ayrı dil konuşur her dudakla iç!
Tiirkyurdu C. 12, No: 7
Sen de aldan, aldat; biraz oyalan..
Ne kazanıp ne kaybedeceksin hiç!-. Bibliyografya Servetifünun mecmuası, Şehabeddin Süley­

22 Nisan 1333-1917 man: Tarihi edebiyatı Osmaniye, Nevsali millî, Demet, Bilgi, Genç
Kalemler, Hak, Türk yurdu, Varlık, Cumhuriyet gazete ve mecmua­
Türkyıırdu C. 12, No. 5
ları, Stş., İsmail Habib : Edebî yeniliğimiz, Mecdi Sadreddin: Sev­
diklerimiz, Celâl Sâhir’in matbu eserleri,
- XI -
Şairin gençlik resmi ile elyazısı Nevsali millî’den alınmıştır.
— Aşk ve kumar —
C e lâ le d d in E r g u n (Mevlevî) — Ergun’a bak.
Bir birine benzer aşk ile kumar, C e lâ le d d in (Mahmud) — Son asır şairlerinden Ce­
Her kes ikisinden de bir şey umar! lâleddin hakkında Bay İbnülemin Mahmud Kemal şu
kişinden de asıl maksad kazanç malûmatı veriyor (Stş.)-
İkisi de vermez kalbe hiç usanç. «Mahmud Celâlüddin efendi, 1293 (M.1876) te doğ­
İkisinde de bir halecanlı ses, du. 1314 (M.1896) te İzmir’de tab’olunan
Dudaklarından kaçan gizli bir nefes, li ünvanlı risâleye Ali Naznıi imzâsıyla yazılan
Hisleri açık söyleyen bir nazar. mukaddimede deniliyor ki:
Bir küçük titreme... her şeyi bozar! “Bu günden i’tibâren neşrine başladığımız şu
İkisi de heyecanlı bir oyun tercemesi geçen sene 1311 teşrinievvelin 21 nci günü
İkisinde de var kapan, bekleyen. henüz on sekiz yaşında iken âlem-i fânîye vedâ’ eden
Atılan, koşan, duran, emekleyen, mektûbî kalemi [İzmir vilâyeti] hulefâsından merhum
İkisinde de var tâli’i yâver Yanyalızâde Mahmud Celâlüddin’in âsâr-ı metrûkesin-
Ve mahkûm; biri al der, öteki ver! dendir. Celâl, benim kardeşimdi. Fakat üç günlük bir
İkisinde de var susuş ve açış; hastalığı netîcesi olarak intikal edince kendini tanıyan
İkisinde de var hücum ve kaçış ve cümlesine kendini kardeş gibi sevdiren yârânı da
Yahut karşı duruş; yeniş, yeniliş... benim ile berâber ağlamışlardı. Kardeşim olduğu için
İkisi de tedbîr isteyen bir iş! söylemem. Hattâ muhibbânın bile söylediklerini iste­
İkisinde de galib olan dimağ; mem. Eğer var ise ağyârı söylesin. Celâl; edîb, şâir,
Düşünen, hazırlanan, kuran ağ, musikişinas, ressam ve bununla berâber güzel de bir
Dâimâ aldatan ve aldanmayan... sadâya mâlikti. Bir Aşr ı şerîf kırâat ettiği zaman müs-
Varını verir kalbiyle oynayan. temi’lerini ağlatmamak mümkin değildi. Celâl; edîbti.
Kalbiyle oynayan dâimâ mahrum... Şu terceme-i lâtîfe anın edîbliğine bir burhan olabilir.
Anladım ben niçin kaybediyorum! Celâl, şâir idi. Bundan sonra neşredeceğimiz manzum
23 Nisan 1333-1917 parçalar, anın fenn-i şiirdeki mehâretine delîl olabile­
Tiirkyurdu C. 12, No: 6 cektir. Âtideki gazel, bu babta bir şâhid-i âdildir, Ce-
Türk Şairleri
939 Cel.

lâl, musikişinâş idi. Şarkı ve gazel okumakta, kahun ve devanî'nm “Zevra„ Sıni okudu, ve Fusus’tan icazetname
piyano çalmaktaki mehâreti kendini tanıyanlarca ma’lûm- aldı. Meşhur Tunuslu Mustafa efendi’den de Buhâıî-i
dur. Celâl, ressam idi. Bu gün İzmir’de gerek ekâbir- şerif ve Fütuhat-ı Mekkiye talim etti. 1305 ( M. 1887)
den bir kaç zâtın yanında, gerek nezdimde mahfûz olan senesi rebiülahırının altıncı günü Eskişehir Mevlevîhanesi
yağlı ve sulu boya levhalar, anın fenn i tersimde şeyhi Haşan Hüsni Dede’den ise «Mesnevî» icazetnamesi
behresine delîl-i alenî olabilir. Sanâyi’-i nefîsenin bir aldı.
kaçında behredâr olan merhum, eğer zaman müsâade Onun daha bir çok kimseden de maddî, manevî
edeydi beş on sene sonra mükemmel bir adam olurdu. istifadeler ettiğini Mehmed Zıya bildiriyor (Yenikapı
Fakat heyhât! Târîh-i vefâtından on üekiz ay evvel, Mevlevîhanesi).

Kâmım aldım ben felekten çok şükür hakka Celâl Osman Salâhaddin Efendi, son zamanlarında uzleti
ihtiyar etmişti. Bu esnada Konya Mevlâna hanikahı post-
dediği halde hadîka-i hayâtından gerek kendi gerek
nişini Safvet Çelebi 1286 (M. 1869) da Celâleddin Dede’­
bîçâre valdesiyle zavallı birâder ve hemşireleri bir gül
nin vekâleten mukabele icrasına ve «Ism i Celâl» kıra­
olsun koparmağa muvaffak olmaksızın o vücûd i nâdir
atine mezuniyet vermişti. 1304 (M.1886) te pederi vefat
mahv olup gitti,„
edince babası yerine dergâha şeyh olarak tayin edildi.
— Oazel —
Bu suretle Celâl efendi, Yenikapı Mevlevîhanesinin 19
İşte teşrîf i çemenzâr eyleyüb ol gül’izâr
uncu şeyhi o’.uyurdu. Tahir Olgun, onu bu tekkenin 18
Olsun âguşum bu gün cârânıma cây-i karâr
inci şeyhi olarak gösteriyorsa da yanlıştır (Mehmed Ta­
Gel gel Allah aşkına şâd eyle ben bîçâreyi
hir: Yenikapı Mevlevîhanesi postnişini Şeyh Celâleddin
Ben senin hasretkeş-i dîdârınım ey şîvekâr
efendi merhum, Sahife 14).
Şevke gelsün çağlasun cûş ü hurüş etsün bu gün
Celâleddin Dede şeyhlik ettiği 22 sene (1) zarfında
Vakt-i hasrette benimle ağlayan şu cüybâr
dergâhın mukabele günü olan perşembeleri semahanede
Neyleyim âyîne-i billûrı cânânım bana
«Mesnevi» okuttu. Ölümünden bir iki yıl evvelde şeyh
Sîne-i tâbânını arz eyleyor âyîne vâr
dairesinin büyük odasında cuma geceleri «Sipehsalar
Bâde-i gülgüna tercîh eylerim ben leblerin
menakıbı» nı dervişlerine tercüme ve izaha başlamıştı.
Câma minnet eylemem oldukça âguşumda yâr
Son zamanlarında tevenüm etti. Mehmed Zıya diyor ki
Sad hezâran nağme yapsan dinlemem bülbül seni
(Yenikapı Mevlevîhanesi S, 201):
Nağmeperdâz olmada sinemde şimdi bir nigâr
«Vefâtından bir buçuk sene evvel başlayup sür’atle
Kâmım aldım ben felekten çok şükür hakka Celâl
seyr ü hükmünü icrâ eden illetle muztarib oldukları
Bir gün olsun meşrebimce esti artık rüzgâr
hengâmda yine ber mu’tâd mukabele icrâsından evvel
3 Mayıs 1310 »
Bibliyografya : Stş, kürside ders takrîr ettikten sonra şu :
Celâleddin (Mahmud)— Mahmud Celâleddin Paşa’-
ya bak.
C elâleddin (Mevlânâ, Rûm î)— MevlânâCelâleddin’e
bak. beytini okuyup dersi bırakmışlardır.»
Celâleddin (Mevlevî) — Ahmed Celâleddin’e tak . Gene Mehmed Zıya, aynı eserde diyor ki (S. 247):
«Şeyh Celâl efendi, ötedenberi mübtelâ olduğu sû-i
C elâleddin (Mevlevî,Şeyhî)— Son asrın musiki üs-
hazımdan pek rahatsız olduklarından 1294 (M.1877) ta­
tadlarından ve değerli şahsiyetlerinden Mehmed Celâled­
rihlerine doğru tedâvî ve tebdîl-i havâ zımnında Mısr-ı
din Dede, 1265 (M. 1849) rebiulevvelinin sekizinci günü
Kahire’ye giderek orada bir müddet oturarak avdet
doğdu. Yenikapı Mevlevîhanesi şeyhi Osman Salâhad-
etmişlerse de, bu gurbet ve külfetten devamlı ve netî-
dln Dede'nm oğludur. Onun babası aynı tekkenin şeyhi
celi bir istifâde edememiştir. Bu sû i hazım müıûr-i za­
şair ve musikişinas Nâstr Abdillbâkî Dede’dir. Onun ba­
man ile teverıümü intâc etmiş ve bu hâl «tederıün i
bası gene aynı tekkede şeyhlik eden Ebn Bekir Dede'-
haaçerevî» ile neticelenerek hastalığın netâyic-i tabîiy-
dir. Onun babası Halvetî meşayihinden Ahmed efendi'-
yesinden olarak işidilmeyecek derecede sesi de kısıl­
dir. Onun babası Seyyid Hüseyin efendi, Onun babası
mış idi. Geceli gündüzlü icrâ edilen müdâvât-ı tıbbiy-
Halvetî şeyhlerinden Seyyid Nııreddin efendi’dk.
yenin hiç bir tesiri olmamış ve nihâyet sebeb-i
Celâleddin Dede’nin annesi, Attar Hacı Tahir efendi
mevti olmuştur. Tabîb-i müdâvîsi Gurabâ-yi müslimîn
kızı Hacı Münire Hanımdır.
hastahânesi etibbâ-yi hâzikasından Oclib Bey'm ifâde­
Celâleddin Dede, ilk tahsilini Davud paşa rüşdiyesin
sinden anlaşıldığı üzere hastalık son zamanlarında sür’-
de bitirdi. Bir müddet sonra Fatih camiine devam ede­
rek maruf Muhacir Mahmud efendi’den «Tasavvurat» (1) Mehmed Zıya, nYenikapı Mevlevîhanesi» nin iki yetinde
“Tasdikat„, “Şerhi akaid„, “ Maanî,, okudu. Babasın­ (S. W5, 248) Celâl Dede’yi 20 yıl şeyhlik etmiş olarak gösteriyor­
dan da “Mesnevîi şerif„, “Fususüihikem„, ve Celâlddini sa da yanlıştır.
Türk Şairleri
Cel. 940

atle seyr ü hükmünü icrâ ederek reelerde büyük fethalar Oûş idüp neyden nevâ-yi İrciî
açmıştır.» İtti Şeyh-i Mevlevî azm-i cemâl
Bendesi Tâhir didi târihini
JVj.

Celâl Dede; dinî mevzularda, edebiyatta ve bilhassa


Tasavvuf ile musikide ihtisas sahibi idi. Ondan bahse­
den menbalar, bu hususta müttefiktirler.
Mehmed Ziya “Yenikapı Mevlevîhanesi„ adlı eserin­
de diyor ki (S. 209):
«Şeyh Celâleddin efendi; tetebbuât-ı ilmiyyesiyle
bâhusus dürüstî-i ahlâkıyla İstanbul muhît-i irfânı ara­
sında ve mahâfil-i küberâ ve ulemâ ve meşâyihte cidden
muhterem ve muvakkar idi. Hele evâsıt-ı hayâtına do ğ­
ru hâlen ve tavren iktisâb ettiği vakar ü ciddiyet ve
temkin asr-ı ahirde gördüğümüz ekâbir-i sofjyyeye bi-
hakkin nümûne-i imtisâl olacak derecede idi. Hele âdâb ı
şerîat ve rüsûm ve erkân-ı tarîkati muhafaza husûsun-
daki fart ı i’tinâsı, dervişliği lâubalîlikten, ahkâm ve
usûl-i tarîkati kalenderlikten ibâret zann ü vehminde bu­
lunan derviş taslakları nazarında hoş görülmezdi.
Hattâ mevcûdiyyet-i ilmiyye ve ahlâkıyye ne demek ol­
duğunu fark u temyizden âciz bulunan bu gürûh-i mu­
kallidin, hazret-i şeyhi bu gibi husûsâttaki taasub
Celâleddin Dede ve i’tinâsından dolayı «Hâlidîlik» le tavsif ederlerdi.
Celâleddin Dede 1326 (M. 1908) rebiulâhirinin otuzun­ Celâl efendi, hudûd i şer’iyyeyi pek ziyâde muhâfaza
cu, 1324 mayısınm on yedinci cumartesi günü akşamı, eder, dervişliğe müteallik husûsatta da eslâf-ı kiramın
yani pazar gecesi saat bir raddelerinde vefat etti ve nezîh ve necîb isrine iktifa eylerdi... Şsyh Celâleddin
Yenikapı Mevlevîhanesine babasının sol tarafına def­ efendi’nin meclis-i sohbeti, dâire-i husûsiyyetine giren
nedildi. yârân ve ahibhâ ile olan muâmele ve musâhabesi samî.
Divanı hümayun kalemi baş kâtibi İsmet Bey şu ölüm mî, nezih ve rûhnevâz idi. Mazhar-ı mahabbet ve i’ti-
tarihini vücude getirmiştir:
mâdı olanlarla pek teklifsizce görüşür, muhâtabınm de­
Cenâb-ı Şeyh Osrnân-ı Velînin necl-i mes’îîdı
rece i irfân ve seviyye-i isti’dâdına göre bahs açar ve o
Yiğirmi iki yıl hüsn i idare itti dergâhı
bahiste dâimâ iknâiyyât ve vicdâniyyâtı rehber-i efkâr
Didi derviş İsmet hin-i fevtinde bu târihi
ittihâz ederek zemîn-i mübâhaseyi tevsî’ ederdi. Celâl
Halil Edib bilhassa şu mısraları ihtiva eden uzunca efendi beyân ve tasvîr-i hakayık ve dekayık-ı tarikat­
bir tarih söylmiştir: ta akl ü mantıka tevâfuk etmeyen ahbâr ve rivâyâtı ze­
Dergeh-i Bâb-ı cedîd’in şeyh-i vâlâ himmeti mîn-i musahabesine almaz, maâliyyât ve ahlâkıyyâta te-
Her gören meftun idi candan o kudsî sîrete mâs eden esâsları kabûl ederdi. Tarîkate intisâb etmek­
Mislini nâdir görür devran bir öyle kâmilin ten maksad ve ğaye rûh ve fikrin tasfiyesi olduğu ci­
Rûh bahşeylerdi enfâsı rümûz-i hikmete hetle, merhûm-i müşarünileyh müsâhabesinde dâimâ o
Eyledikçe Mesnevî’den canları reyyân-ı feyz
maksadı ta’kîb eder, bu âleme gelmekten, insâniyetten
Sevk iderdi âlem-i ervâlıı vecd ü hayrete
ve binâenaleyh bir mevcûdiyyet-i maddiyye te’mîn eyle­
Âsınan târihine eyler Edîb’in serfiirû
mekten garaz ne olduğunu pek nezîh emsâl ve mevâiz-i
hikemiyye ile teşrîh ve îzâh eylerdi... Şeyhin tavr u vaz’ı
Ahmed Remzi Akyiirek ise Hem Celâl Dede’nin vefa­
pek sâde idi; fakat bu sâdegi-i etvâr ile berâber yine
tına, hem de oğlu merhum B âkî’nin Postnişin oluşuna
bir mevcûdiyyet-i ilmiyye hissolunurdu. Tavr u mişvân,
şu tarihi söylemiştir (Celâl Dede’nin oğlu için «B âkh
tarz-ı telebbüsü hakîkaten kibârâne ve şeyhâne idi.„
maddesine bakınız.) :
Semiyy-i mefhar-i sâdât ibn-i Şeyh Salâhuddîn Mehmed Zıya’nın bu satırlarını eserine kaydeden şair
Nümâyân idi zâtında cenâb-ı Pîr'in âhlâkı_ İhsan Mahvı merhum da şunları söylemektedir (Mevlevi
Şu bir mısra'da Remzi miinderic geldi iki târih şairleri notları)'.
“Zıya Bey’in bu mütâlâasına tamâmiyle iştirak ederiz,
Merhum hakkında üç dört tarih söyleyen Tahir Ol Şeyh-i müşârünileyh hakîkaten bir nâdire-i irfân idi. Soh­
gun'un da bir kıt’asını naklediyorum: betinde bulunanlar onun edeb ü fazileti ve vakar ü cid­
Türk Şaierlri
941 Cel.

diyeti karşısında âdetâ erirlerdi. Şeyh Celâl efendi’nin fevkalâdede câmi’ bulunan «Dügâh» âyîn-i şerifi, böyle
ilm i tasavvufta vukuf-i küllisi ve ihâta i şâmilesi vardı. muhtasar bir tahlil ile mâhiyyet-i hakikıyyesi hakkında
Mesnevîhanlıkta zamânının ferîdi idi. Ders esnasında sâ- bir fikir istihsâl mümkin olan âsârdan değildir. Binae­
nihât-ı ârifânelerinin müstefîzi olmayan bir kimse gös­ naleyh bu kadar bir işaretle iktifâyı zaıûrî görüyorum...»
terilemez.» Mehmed /Aya ise bu hususta şu malûmatı veriyor
R a u f Yekta merhum da Celâleddin Dede’nin musiki (Yenikapı Mevlevİhanesi S. 2S5-236)>
sahasındaki kıymetlerinden şu yolda bahsediyor ( “Şeyh Celâleddin efendi; musikiyi ve tanbuıu esâtize i
kapı Mevlevıhâuesi S. 237)' musikişinâsandan İsmet Ağa'dzu Büyük ve Küçük Os­
«...Celâleddin efendi hazretleri, ilm i celîl-i tasavvuf­ man Beylerle Nikoğos'tan taallüm etmişlerdir. Tanbur
ta tebahhur derecesine varan vukuf i küllisinden mâadâ çalmaktaki mehâret-i fevkalâdesi, şâyân-ı hayret hassâ-
fenn-i nefîs-i musikideki iktidâr-ı ilmi ve amelîsi i’tibâ- siyyet-i musikiyyesi elsine-i kadirşinâsân ı musikide hür­
riyle de eslâf-i izâmına tekaddüm etmiştir. Tanbur nü- metle yâd edilmektedir; hele mızrab urmaktaki vaz’ ve
vâzlıkta asrının cidden ferîdi olduğu gibi nazariyye i tavr-ı mahsûs i âşıkanesi, inşânı âdetâ teshir ederdi.
musikide dahi bu fakirin hâce i sânisidir. Musikimize Hastalığı hengâmında, Gedikpaşa’daki konaklarında bir
müteallik olarak şimdiye kadar mübhem ve meşkûk gece sûret-i mahsûsada dâvet ettiği Kemânî Memduh
kalmış olan bir çok mesâil-i nazariyye müşarünileyhin efendCnm kemanıyla hem âheng olarak çaldığı tanbur
âbyârî-i himmetiyle münkeşif olmuştur. «Dügâh» fenn-i musikinin gavâmız-ı kavâid ve esıânna derece-i
âyîn-i .«erîfleıi ise kemâlât ı mûsikiyelerinin bir en- vukufunu Memduh efendi’ye «Ben şimdiye kadar böyle
mûzec i bî adilidir. Bu âyîn-ı şerif nâm-ı pâk-i haz­ tanbur dinlememiştim» deye teslim ve takdir ettirdi,
ret i Celâl’i ilâ yevmilkıyâme lisân-ı ta’zim ve tak­ îlm-i bedi’-i musikinin nazaıiyyâtındaki kemâlâtı sırf ken­
dirde dâir kılacak ve hakk-ı ehaklarında isticIâb ı rah- di sa’y ü tetebbuu semeresidir. 1322 (M. 19C6) senesi
met-i Sübhâniyyeye bir vesile-i hasene teşkil edecektir. içinde. N âyî Osman Dede'n]V\ “Hicaz„ âjinini «Dügâh»
İhvân-ı kirâmca ma’lûrr.dur ki “Dügâh„ âyini için ayrı­ makam ve usûlünde besteleyerek dsrbhâne-i iıfâra } â-
ca bir güfte intihâb buyurmayarak N ây î Osman digâr bırakmıştır... Şeyh Celâleddin efendi bir gün H o ­
merhumun “Hicaz„ âyin i şeriflerinin güftesini «Dügâh» ca Zekâî efendL'y\ huzûruna celbedüp bir âyin i şerif
makamında bestelemişler idi. Bundaki maksad ı dakîk-ı bestelemesini emr eylemiş idi. Zekâî Dede bestelenecek
san’at perverilerini idrâk edemeyen bazı zevât tarafın­ âyin için bir güfte ve makam intihâb buyurup buyur­
dan zemin-i i’tirâzda bir takım mutâlâât irâd edildiği madıklarını cenâb-ı şeyhten istifsâr etmesi üzerine mü-
mesmû’-i âcizi olmuş idi. Bir gün huzûrlarında bil-iltizâm şârünileyh hazretleri: "Orasını hazret-i Pir efendimizden
mutâlâât 1 mezkûreyi mevzû’-i bahs ettim; fakire hitâ- soralım,, buyurmuşlar ve Dîvân-ı kebir’den tefe’ül edil­
ben makam-ı iltifâtta: “ Bundaki nükteyi yalnız sana an- mekle ;
latabilirim„ buyurdular. Filhakika muahharen bu tilmîz-i
irfanlarına izah buyurdukları veçhile “Hicaz„ ve “D ü ­
gâh» makamları arasında seyr ü reftâr i’tibâıiyle hiç bir mısraı ile ibtidâ eden gazel i bi bedel çıkmıştır. Binâe­
münâsebet i lâhniyye olmadığı halde «Dügâh» âyininin naleyh bu mısraın dahi teyemmünen ibtidâ-yi âyîn-i şe­
bir çok yerlerinde Nâyî Osman Dede'nm “Hicaz„ ây i­ rife vaz’ı müşârünileyh tarafından emir buyurulmuş idi.
ninde kullandığı eşkâl-i negamâtı tağyir etmemek şar­ Zekâî Dede, âyinin bir kıt’asını hemen o gün bestele­
tıyla tarz-ı «Dügâh» a nakle muvaffak olmuşlardır ki, diği gibi, şeyh-i müşârünileyh te mâba’dinin güftelerini
eslâftan hemen hiç kimseye nasib olmayan şu muvaffa­ peyderpey teitib buyurarak âyîn-i şerifin az zaman zar­
kiyet-i üstâdâneleri cidden şâyân-ı takdirdir. Bu san’at-ı fında ikmâli müyesser olmuş idi. Bu âyin i vecd karin
musikiyye ise âyîn-i şerifin en ziyâde : ilk def’a olarak 1302 (M. 1884) rebiulâhırının dokuzuncu
pazartesi günü Yenikapı Mevlevihânesinde okunmuştur,„
Şevk-ı hayâl-i dost ten ü cânı cân ider
Sûd ü ziyân ü zevk u gamı bînişân ider Son devrin değerli musiki üstad\ olan Zekâîzade Bay
Gâhî tebessüm ile selâm ü tamâm-i nâz Ahmed ise şunları söyliyor (Mesnevîhan Mehmed Celâled­
Aşk âşinâya secdeye âyet beyân ider din Dede efendi, Mevlevi âyinleri, Konservatuvar neşriya-
Bir tâb var ki şu’le-i ruhsâr-ı yârda
h 35) -
.
Cibril-i aşkı dîdesine dîdebân ider
«Celâleddin efendi mehere-i musikişinâsandan Büyük
Beyitlerinin bestesinde tecellî etmiştir; bu beyitlerin Osman Bey'den “tanbur„ öğrenmiştir. Taiz-ı mahsûs ile
beste-i kadim ve cedîdleri arasında yürüdülecek bir tanbur çalmakta mâhir idi. İlm i musikîdeki vukufu derin
mukayese bu hususta ne demek istediğimizi erbabına olmakla berâber bilhassa nazarî kısmını pek iyi bilirdi.
daha sarih sûrette tefhim eder. Maahazâ, esâsen hâiz «Dügâh-ı cedid» makamından üstâdâne büyük ruhnevaz
olduğu üslûb-i lâtif-i âşıkane ile berâber ihtişâm ve ulviy- bir âyin i şerif bestelemiştir...»
yet-i ifâde gibi mezâyâ-yi musikiyyeyi de bir sûret-i Tahiı- Olgun, «Yenikapı Mevlevîhânesi postnişini
Türk Şairleri
Cei. 942

Şeyh Celâleddin efendi merhum» başlığı altında 48 sa- zât 1 muhteremden pek çok istifâza» eylediğini söyle­
hifelik bir risale neşretmiştir ( Matbaai mektebi sanayi yen müellif, Bursa — Konya seyahatnamesi adlı diğer
1326). Fakat bu küçük eser, Celâleddin Dede’nin ter- bir eserinde de Celâleddin Dede’den hürmetle bahset­
cümei halinden ziyade, mürettibinin kendi şiiıleıi ile ve miştir.
kendi hayatına âid bazı kayıdiarla doldurulmuştur, ve Celâleddin Dede’nin bugün elimizde pek mahdud
müellif bu kitabı vesile ittihaz ederek nazım ve nesirde­ şi’ri mevcuddur. bunlardan 4 ünü Mehmed Zıya’nın
ki kudretini göstermek istemiştir. ve Tahir O lgun’un eserlerinde kayıdlı buluyoıuz. Bir
Bu risalede Tahir Olgun’un mühim bir kısmı şairin şarkısını da Zekâîzade Âhmed’in makalesinde gÖJ-
ölümü münasibetile yazılmış — 100 beyti bulan müte- mekteyiz. Her halde onun bazı manzumeleri daha bulunsa
addid manzumesi görülmektedir. bile pek çok şiir yazmadığını söyleyebiliriz. Bu man­
Kitabm sonuna Celâleddin Dede’nin İhtilalci Zıya zumeleri buraya naklediyorum:
Bey'e bir istizahına cevab olarak yazdığı bir mektupla
Zühdü Bey'in Yenikapı Mevievîhanesi şeyhleri hakkında — I —

bir manzumesi görülmektedir, esere Doktor Galib - Oazel —


Bey’in Tahir Olgun’u medheder bir mektubu ile Bay
Âşık hemîşe nâle vü âh eylemek gerek
Suud’un bu eseri sena yollu yazılmış bir kıt’ası da der-
Yârin yolunda cismi tebâh eylemek gerek
cedilmiştir.
Can vermeyince şâhid-i aşk eylemez zuhûr
Bu 48 Sahifelik eserde Celâleddin Dede’ye âidiyeti
Başın fedâ-yi arbedegâh eylemek gerek
olan ancak şu malûmatı tesbit edebildik:
Düşdi hevâ-yi dâne i ruhsâra mürg-i dil
“Celâleddin efendi, son zamanlarında teverrüm etmişti.
Pâbest-i kayd-i zülf-i siyâh eylemek gerek
1322 Teşrinisanisinin sekizinci gecesi Mevlevîhanenin se­
Gönlüm asıldı kaldı ser i târ-ı perçeme
lâmlık dairesi yandı. Şeyh, ateş arasından koltukla geçi-’
Girdi hatâya varsa günâh eylemek gerek
rilmişti. Bir çok değerli yazmaları ihtiva eden kütüpha­
Derk eylemez hakayiki her vasla püş olan
nesi de yanmış bulunuyordu. Şeyh bunlardan çok üzüldü.
Serpûş-i Mevlevîyi külâh eylemek gerek
Bir aralık ayrı bir evde oturmağa mecbur olmuştu.
Sermenzil-i hakikate irmek diler isen
Oradan tekkenin harem dairesine, bir müdddet sonra
Dergâh-ı Pîr’i püşt ü penâh eylemek gerek
da köşke nakletti. 61 yaşında olduğu halde 1324 mayı­
Şeyhî cenâb-ı Ahkar-\ aşk âşinâ gibi
sının 18 nci Pazar gecesi vefat etti. N a’şi vasiyeti mu­
Bir mevlevîyi hemdem-i râh eylemek gerek
cibince köşkten kaldırıldı. Dergâha naklolundu. Gasli
esnasında merhumun kendi bestelediği Dügâh _ II —
âyininden
— Miıştevek gazel —
— Ahkar mahlâslı Zühdü Bey’le —
U '.u j=. j j u lyf lJ
C. Kûh u sahrâ-yi cünunda ben ki cevlân eyledim
beyti okunduğu zaman hazır bulunanlar hüngür hüngür Z. Cûları te’sîr-i efganımla giryân eyledim
ağlamışlardı. îstibdad devrinde takibe uğrayan Celâl Z. Öyle bir vâdî-i ye’se sâlikim ki reşg ile
efendi’nin ölümü, ancak dahiliye hulefasından Cemal C. Kays ile Ferhâd’ı ol vâdîde hayrân eyledim
Bey’in delâletile gezeteye «Bir ziya-ı azîm„ serlevhasile C. Eyleyüp âzâde-i kayd-ı mahabbet gönlümi
yazılabilmişti. bunu okuyan birçok Mevlevîler dergâha Z. Vâkıf-ı esrâr-ı aşk-ı Z â tı Sübhân eyledim
geldiler. Fakat cenaze Kocamustafa paşa’ya doğru yol­ Z. Dil esîr-i çâ.h ü zindân-ı anâsırken anı
lanmıştı. Tabut Sünbül efendi müvacehesine konuldu. C. Milk-i istiğnâda taht-ı aşka sultân eyledim
Cenaze namazını Şeyh E lîf efendi kıldırdı. Sonra tekrar C. Çâk idüp delk ı vücüdı aşk-ı hestî süz ile
Mevlevîhaneye dönüldü. Yenikapı Mevlevîhanesinde 22 Z. Mâ vü men bünyâdını bir demde vîrân eyledim
sene şeyhlik etmiş olan Celâleddin efendi, âlim, müte- Z. Verdim ikrâr-ı Ferâfillâh terki- terk edüp
şerri’, mahviyetkâr, faziletli bir zât idi. Şeyhi mahlâ- C. Matbah-ı fakr-ı etemde cânı üryân eyledim
sile ârifâne bazı şiirler de yazmıştır.» C. Lânesâz-ı şâhsâr ı aşk olaldan bâz ı dil
Celâleddin Dede’nin hayatı hakkında oldukça tafsi­ Z. Tâir-i kudsî gibi tâ arşa tayıân eyledim
lât veren İhtifalci Mehmed Zıya'd\r. Vücude getirdiği Z. Şâhbâz-ı cidd ü cehdi şehper i tevhîd ile
«Yenikapı Mevlevîhânesi» adlı eserinde Celâleddin C. Evc-i kurb-i hazrete her lâhze perrân eyledim
efendi’ye 64 sahifelik birjyer Jâhsis etmiştir. C. Yandı perr ü bâl kasdı kaldı Cibrîl-i hired
Bu eserde Yenikapı Mevlevîhanesinin yanmasına ve Z. Seyr-i fillâha varup tefrîdi iz’ân eyledim
şeyhin Abdülhamid devrinde siyasî tazyiklere maruz Z. Pîr-i mey sahbâ bedest cân attı istikbâlime
kalmasına dair de bir hayli tafsilât mevcuddur. «Bu C. 01 zaman ki azm-i bezm:i şâh-ı hûbân eyledim
Türk Şairleri
943 Cel.

C. Pâsbân-ı kârbân-ı râh-ı Hak’kım çünki ben Merhabâ mahbûb-i bîhemtâ-yi Zât-ı Kibriyâ
Z. Savb-ı maksûdı bütün uşşâka i’lân eyledim Seyyid-ül-kevneyn-i serdâr ı gürûh-i enbiyâ
Z. Devlet-ı sermed irişti hamdülillâh sıdk ile Dilde cânım dîn ü îmânım Muhammed Mustafâ
C. Kendimi kıtmîr-i bâb-ı Şîr-i Yezdân eyled'm
Şensin ol nûr i safâbahşâ-yi bezm-i Künfekân
C. Dergeh-i Molla-yı Rûm’a eyleyüp vakf-ı vücûd
Sûretin hayr-ül-beşerdir sîretin sıır-ı nihan
Z. Ahkar âsâ niçe bin g-iryânı handân eyledim
Ey olan sad berg i aşk-ı gülsitân ı Lâmekân
Z. Mesnevî’den terbiyet yâb-ı füyûzât eyleyüp
Neş’e-i bûyinle geldi âleme peygamberan
C. Şeyhiyâ tıfl-i dili bir merd-i meydân eyledim
Dilde cânım dîn ü îmânım Muhammed Mustafâ„
_ 111 -
Bay İbnülemin Mahmud Kemal, şair hakkında şu
— Rubai —
malûmatı vermektedir (Stş.)-
Ey mefhar-i evvelin olan Mevlânâ
Vey melce-i âhııîn olan Mevlânâ «Celâlüddin Bgy; Süleyman Celâlüddin Bey, ulemâ­

Dervişlerini hakîkate vâsıl kıl dan Ömer efendizâde Sâlih efendi’nin oğludur. 1254
Ey hâdi-i lâh-i dîn olan Mevlânâ (M.1838) te doğdu. Pederinin hânesinde ibtidâî tahsilde
bulunduktan sonra fuzalâ-yi ma’rûfeden Eyyub’da Şeyh
— IV — Murad dergâhı şeyhi Feyzullah efendi’den elsine-i selâ-
Revnakdih-i mümkinât olan Mevlânâ se edebiyâtını ve ulûm-i nakliye ve . akliyeyi tahsil ey­

Arâyiş i kâinât olan Mevlânâ ledi. Bir müddet Bâbıâlîde meclis-i vâlâ mazbata oda­

Dünyâda vü âhırette destg-îrim ol sına devâm ve bir müddet Kastamoni evkaf muhâse-

Dilmürdelere hayât olan Mevlânâ beciliğinde îfâ-yi hizmet etti. Genç iken meflûc olarak
yirmi beş sene bu halde yaşadı. 1308 (M.1890) de vefât
_ IV -
eyledi. Eyyub’da Kâşgarî dergâhı hazîresine defn olun­
Ş a rk ı -
du. Mezar taşında Girîdî Muhtar efendi’nin manzûme-i
Ey andelîb-i hoş nevâ
târîhiyyesi mahkûktur. Mevlid i Cenâb-ı Ali, Devrnâme,
Şerh eyleyim hâlim sana
namlarındaki manzum eserleri matbu’dur. Devr*
Rahm eyle sen bâri bana
nâme’de Abdürrahman Sami Paşa’nın mensûr ve muh­
Düştüm .o g-ülrûdan yana
tasar bir takrizi vardır. Sâkînâme Şeyh Osman Şems
Dünyâ harâm olsun bana
efendi’nin manzum bir takrizi ile müzeyyendir. Süley­
Bibliyografya -J Tahir Olgun: Şeyh Celâleddiıı efendi, Meh- man Celâlüddin Bey, şeyhülislâm-ı esbak Üryânîzâde
nıed Zıya: Yenikapı Mevlevîhanesi, İhsan Mahvî: Mevlevi şairleri Esad efendı’nin dâmâdı ve adliye nâzır-ı esbakı Cemil
notlan, Zskâi Zade Ahmed: Celâleddin Dede: Mevlevi Âyinleri 35,
Molla Bey’in pederidir.
Şairin fotoğrafı, torunu Bay Rüsuhî’den alınmıştır.

Celâledc\in (Süleyman) Son asır şairlerinden Süley­


man Celâleddin hakkında Bursalı Tahir merhum şu ma­ — Devrnâme’den —

lûmatı veriyor (Osm.): Nazar kıl aşk ile mir’âta her bâr
«Süleyman Celâleddin Molla Bey: ulemâdan Ömer Sana cânânın ide arz-ı dîdâr
efendizâde Sâlih efendi’nin mahdûmu ve Şeyhülislâm İdüp fermânına sür’atle tâat
Üryânîzâde Ahmed Es’ad efendi’nin dâmâdıdır. tbti- Heman celb-i rızâya eyle gayret
dâî tahsilini ba’d-el ikmâl devr-i Abdülmecîd-i Hâninin O mir’ât-ı musanna’ oldı ancak
yegâne müessese i irfânı olan ve Sultan Ahmed câmi’-i Mecârî-i füyûz ı aşk-ı mutlak
şerifinin hünkâr mahfilinde küşâd olunan îıfâniye O mir’attır zuhûr i Hak’ka mazhar
mektebinden şehâdetnârae almış, efâzıldan Eyyûbî Hafâyâyı görürsün anda ezhar
Feyzullah efendi merhumdan ulûm-i âliyye ve fünûn-i Heman setr eylemiştir tutk ı gaflet
müsbeteyi ahz ü istifâza eylemiştir. Şi’r ü inşâda bir Budur inşân içün bir mühlik illet
vâdî i mahsûsa mâlik ve üdebâ-yi sofiye isrine sâlik Tabibidir o derdin ehl-i vicdan
idi. Sinîn i adîde mübtelâ olduğu bir illetle esîr-i Ider derd ehline derd ehli derman
firâş olarak imrâr-ı hayât etmiş ve 1308 (M. 1890) Bil aşkı mâye-i her dü cihandır
târihinde irtihâl ederek Eyub’da Kâşgarî dergâh-ı şerifi Muhît-i cümle-i kevn ü mekândır
hazîresine defn edilmiştir. Devrnânte, Sakînâme, Mevli- Olan sultân-ı aşka bende ey can
d i cenâb-ı Ali namlarında matbu’ manzumeleri ve g-ayr-i îder seyr ü sulûki gayet âsan
matbu’ dîvânı vardır. Bir na’t-i Nebevisinden: Gel aşk ile sen imhya-yi vücûd it
O mahv ile hem ihyâ-yi vücûd it
Merhabâ ey nûr-i tekvîn-i sivâya ibtidâ Dilersen varı var ara ademde
Feyz-i hubbun âlem-i imkâna verdi intihâ Ademde var olur varın o demde
Türk Şairleri
Cel. 944

- II - Tecellî sûretidir ihtilâfât


Gorile kendi fi’liyle mücâzât
— Sâkinâme’den —
Ezelden eylemişsin böyle ferman
Sâkıyâ lûtf it bana bir câm-ı mey Bunun gayrı zuhûra var mı imkân
Sicn i g-aflette tevakkuf tâbekey Yaradan kâinâtı sensin elhak
Serserî itti beni bu dehr-i dun Ki zâtındır heman fa’âl-i mutlak
Beht ü hayret her cihetten rûnümun
Evvelâ dübeşte kıldı bir hayâl Devirname 8 sahifeden ibaret bir manzumedir.
Y a’ni bâr-ı mihnet-i kayd-i iyâl
Sûret-i ferhundede bir hayr-i fâl iS^y

Açtı anka-yi murâdım perr ü bâl yazıldığı tarihi gösterir (1295— 1878^. Eserin sonunda
Lânesâz olmak içün bir hayli dem “Der hakk-ı Cenâb-ı Pîr-i destgîr Mevlânâ Celâleddîn-i
Zemherîr-i tâli’im itti sitem Rûmî„ başlıklı ve «Hazret-i Molla-yi Rûm» redifli bir
İrdi şevk efzâ hevâ-yi nevbahâr gazel de münderiçtir.
Kıldı büstân-ı ümidim sebzezâr Bibliyografya : Osm., Stş., Süleyfnan Celâleddin’iıı matbu
Açtı gül nahl-i çemenzâr-ı ümîd eserleri.

Goncalar oldi letâfette pedîd


C e lâli (Bayburdlu, Sazşairi) — Son asır sazşairlerin-
Mürg i dil eyler idi her dem tavâf
den Celâlî, Bayburd’un Pulur nahiyesine bağlı Taksini
Nahl-i gülzâr-ı neşâtımdı metâf
köyünde doğmuş ve orada ölmüştür.
Rüzgâr eylerse de âzürde hâr
C elâlî’den önce Bayburdlu Mehmed Turhan meıhum
Goncelerle dil olurdı neş’edâr
bahsetmiş ve onun 1230-1280 (M. 1815-1863) tarihleri
Devr i ömrümden geçüp fasl-ı rebî’
arasında yaşadığını söylemiştir. Zıyacddin Fahri de
Gör hazân-ı za’f ü acz oldı ^ edî’
şaire âid yazdığı tercümeihalde bu rivayeti kabul et­
Anladım âlem pezîıâ-yi zevâl
mektedir {Erzurum şairleri 1927, S. 86-90). Daha sonra
Pertev-i şevk ile hâsıl bir hayâl
şairin bazı manzumelerini neşreden Murcd Uraz ise
Gerçi eyler âdemi şîıin mezâk
onun 1228-1285 (M. 1813-1868) yılları arasında hayatta
Olmasa sâkî eğer derd ü firâk„
bulunduğunu göstermiştir {Halk edebiyatı şiir ve dil ör­
1308 (M.1890) de tab’edilen «Mevlid-i cenâb-ı Ali» nekleri S. 164).
adlı eserine Osman Şems efendi şu yolda manzum bir Karslı M Fahreddin Saltkan ise «Çıldır âşıkları»
takriz yazmıştır: adlı gayrı matbu eserinde şu mülâhazaları serdelmek-
Habbezâ ehl-i suhan Mîr Süleyman Celâl tedir:
Yazdı bir nev eser-i menkabe-i âl-ül-âl
«Bugüne kadar Celâlî’den bahsedenler onun ölüm
Ya’ni sultân-ı veiâyet ki Ali Hayder’dir
yılını çok erken göstermişlerdir. Bu yanlışlık, Bayburd
Naztn idüp anın içün mevlid-i sencîde nıakal
Dahi hakkında şerefsânih olan âsân halkiyat ve tarihiyle uğraşan merhum Mehmed Turhan’ın
Meslek-i nazma çeküp eyledi mânend-i nevâl bir kaydından ve şifâhî beyanatından ileri gelmiştir.
Bir Süleyman yazup Mevlid-i pâk-i Nebevi Halbuki Celâlî’yi yakınden tanıyan Bayburdlular, onun
Bir Süleymân dahi Mevlid-i sernâme-i Âl büyük harpten on, on iki yıl önce öldüğünü söylemek­
Şems tahsin idüp âsârını kıldım takrîz
tedirler. Onun vücude getirdiği Tortum ve Kalos des­
Eyleye sa’yını meşkûr Hudâ-yi müteâl
tanlarından da anlaşılıyor ki: Celâlî, Abdülhamid II.
— Mevlid-i cenib-ı Ali’den — zamanında yaşamış, hattâ ilk meşrutiyet ilânına yetiş­
— Tevhîd-i Bârî Taâlâ _
miştir. Bilhassa Narmanlı Siimmanî ile dost olduğu ve
Vücûdun olmasa yâ Rabbi mevlûd bu sazşairiyle müşaareler yaptığı da söylenmektedir ki,
Vücûde gelmez idi bunca mevlûd • Sümmânî’nin Bayburd’a seyahati 1300 (M. 1882) den
Senin varlığına eşyâ mezâhir sonradır. Şu halde 60 yaşlarında öldüğü söylenen Ce-
Bu eşyâ varlığını etti zâhir lâlî’nin 1256-1318 (M. 1840 1900) yılları arasında yaşa­
Getürdün âdemi yoktan vücûda dığını kabul etmek lâzımdır.»
Sezâvâr eyledin resm-i sücûda Ziyaeddin Fahri «Erzurum Şairleri»nde,
Bu süratle idüp hakkında tekrîm «Celâlî’nin şiirleri koşmalarından ibarettir. Hususî
Kılındı ders i esmâ sonra ta’lîm bir elde mevcud bir cönkte Celâlî mahiâslı aruz bir
Virüp her ferdine bir kabiliyyet gazele tesadüf ettikse de bunun mevzubahsimiz olan
Kimi nûr-i mücessem kimi zulmet şaire âid olup olmadığı hakkında bir şey söyleyemeyiz.
Düşürdün hrkaya bunca ibâdı Yalnız hece koşmalarla, aruz gazel arasında bir mevzu
Yine sensin umûmun hep murâdı ve ifade münasebeti olduğuna bakılırsa Bayburdlu Ce-
Türk Şairleri
945 Cei.

lâlî’ye mal edebiliriz» Niçe bin âlemin Perverdigâr’ı


deyerek, Mevlâm her kuluna vermez bu kârı
Gün be-gün artıyor bülbülün zârı
Haddin gibi gül-i ter bir gülsitanda bitmez
Kaddin m'sâli arar bâğ-ı cinanda bitmez Goncasız gülşâna gül yamanır mı

matlah gazeli kaydetmektedir. Halbuki bu manzume Celâlî'yi buldu kırklar yediler


XVI ncı asır şairlerinden Manastırlı Celâl Bey’indir Yol erkân öğredüp hizmet verdiler
(Türk Şairleri C. 2, S. 919). Haşre dek bu çerhi döndür dediler
Gene Zıyaeddin Fahri’nin şairi «Bektaşi tarikatı* Sormadım ki buna kol dayanır mı
mensuplarından olarak göstermesini Fahreddin Saltkan
_ III -
— mahallî tedkiklerine istinaden — kabul etmemekte
dir. Filhakika şairin elimizde bulunan 20— 25 kadar
Hüsnün pertevinde bir peri gözler
koşması — Tasavvufî bazı remizleri ihtiva etmekle be­
Ne görmüş ne görür ne görse gerek
raber — onun mensub olduğu tarikati tam manasıyla
Mevlâm bir kuluna böyle güzellik
bildirecek bir mahiyet arzetmiyor. Celâlî’nin, şiirlerinde
Ne vermiş ne verir ne verse gerek
“Şahı merdan„ dan ve '<Horasan erleri» nden bahs­
etmesi de Bektaşılığma değil, ancak tarikata mensub Bülbülüm arzum var gonca feminde
bir sazşairi olduğuna delâlet eder. Her halde şairi Er­ Feryâdım artıyor seher deminde
zurum ve muhitinde intişar eden tarikatlerden birine, Men teki aşkının âh ü gaminde
belki de «K adiıîliğ» e mensup bir şahsiyet olarak ka­ Ne durmuş ne durur ne dursa gerek
bul etmek daha doğru olur sanırım .
Vashndan âcizdir Celâli şeydâ
Celâlî’nin bazı koşmalarını örnek olarak kaydedi­
01 kadar öğmüş ki yaradan Huda
yorum:
Cemâli resminde bir beyt i zîbâ
Ne kurmuş ne kurar ne kursa gerek

Bir peri aşkından dîvâne oldum — IV -


Çağladı gözlerim akıyor hoca Âh elinden yandı cesedde canım
Erenler şâhından bir nâme aldım Bu ne derddir buna bir el katan yok
Dilim ezber itmiş okuyor hoca Hicran oku değdi tökülür kanım
Pir destinden nûş eyledim bu âbı Zevrakımız aşk gölüne atan yok
Anda açılmıştı aşkın kitabı
Geçti geçen günüm ağlı karalı
Yegân yegân sor ki verem cevâbı
îtirmişem han bakışlı maralı
Bu gün gam kervanım kakıyor (1) hoca
Yad avcı elinden gitti yaralı
Bir yere cem’olmuş kırklar erenler Tezmiş dağdan dağa varup tutan yok
Her bakışta arşı kürsü görenler
Şâhan (1) pervâz idüp çıktı elimden
Devâsız derdlere derman verenler
Şöhret Zülfekarı düştü belimden
Her biri bir derse bakıyor hoca
Şat gözümden aksa Fırat dilimden
Yaktı CelâlVyi bu aşkın nârı Elim elmas dolsa alup satan yok
Sağ başta durmuştu kırkların piri
Sönmez Celâlî'mn bu aşk ataşı
İçlerinde gördüm Horasan eri
Çekilmez badesi kaynamaz aşı
Hû çekende canlar yakıyor hoca
Mahmud gelmez elde değildir başı
- II —
Benim ile gam yükünü çatan yok
Beni kınamayın H ak ’kı sevenler
- V -
Rüzgâr esmeyince dal ırganır mı
Küllî baş değildir aşka düşenler Kâf ü Nun sırrından bir bağ bezenmiş
Damla düşmeyince sel bulanır mı O bağda bir gülün şeydâsıyım ben
Yed-i kudret kaiemiyle donanmış
Öyle bir Mecnun’um Leylâ’ya billâh
Reng i ruhsârının ihdâsıyım(?) ben
Okunur isminde harf-ı Bismillâh
Alıştı her yanım hasbeten lillâh Beni gören alsın benden bir hisse
Tanrı’yı zikr eden kul kınanır mı Gâhi nazm okuram kıssadan kıssa
(I) Kalkıyor. (1) Şâhin .
Türk şairleri
Cel.

Gâhî meyhânede gâhî medrese - IX -


Mekteb-i irfânın pervâsıyım ben
Gönül ne gezersin dağda ovada
Celâli destinden bâdeler takın Ser verir âşıklar sırrı şây (1) olmaz
Kurb ü civânmda eğlenme sakın Tökme yüz suyunu her ocaklıya
Bahr ü limanımda dolaşma yakın Karga kirâsından anka bay olmaz
Aşkın g-irdâbınm dalgasıyım ben
Seksen bin nesebli bizim mezhebli
_ V I - Doksan bin Mısır’lı Şam’lı Haleb’li
Yüz bin sofu zâhid yüz bin edebii
Aşkın dükkânında hayyât elinde
Meyhânede bir sarhoşa tay olmaz
Şemseli kaputun yakasıyım ben
Hublar meclisinde dilber belinde Celâli sen kendin öğme bezetme
Bir altun kemerin tokasıyım ben Gayrı keşten sakın yardım gözetme
Doğru derviş isen keşkül uzatma
Beğler için Horasan’da halıyım Her güzelin hoşabından pay olmaz
Lâhur’un alıyım Kişmir şalıyım
C e lâ li (Buharalı) — X IX uncu asır şairlerinden Ce­
Dağıstan’da anka tüccar malıyım
lâli hakkında A r if Hikmet şu malûmatı veriyor:
Lâmekân şehrinin çukasıyım ben
«Celâli: Buhârâ’da Mahdum Celâl derler bir şâir
BİZİ otağına okudu pirler imiş. Tâlib-i ilm imiş. Mîr Haydar’ın şâgiıdânından
Mahabbet elinden dem çeken erler imiş.»
Celâli sâkîsin bâde ver derler Bibliyograjya: Arf.
Besbelli Mormuc’un sakasıyım ben
C e lâli (XV nci asır şairlerinden) 918-1512 de yazı­
- Vll - lan Cemiilnnezair'd& bazı gazellerine tesadüf ettiğimiz
Celâlî’nin XV nci asır divan şairlerinden olduğu tah­
Beni götürdüler mekteb-i aşka
min olunabilir. Tezkirelerde adına rastlamadığım bu
Dersin elifbâdan alsın dediler
şairin bir manzumesini örnek olarak kaydediyorum:
Mekteb-i irfanda gam alayında
İki mim bir hâyı bilsin dediler — Gazel —

Seher vakti mâtem çeksin ağlasın Her ne çevri kim bana ol gözleri mekkâr ider
Kendi neşteriyle bağrın dağlasm Çeşmim anı süih ile câna yazup tekrâr ider
Zevrak salsın yedi bahri zağlasın Veh ne bî rahm ü sitemger şûh imiş ol gül’izâr
Yine bu dergâha gelsin dediler Kim rakîbe yüz virüp bülbüllerini zâr ider
Zerd ü zâr olduğum ol meh mihrine şâhiddürür
Her kimi görürse bir dîvan kursun Bendesi olduğuma şâhnı niçün inkâr ider
Âşık olanlarla da’vâya dursun Ben rakibimden şikâyet itmezem ne seğdir ol
Zebansız nutk idenler mim’den sorsun Her ne çevri kim bana âlemde ider yâr ider
Hem ismin Celâli bulsun dediler Tâ ezelden ey Celâli çün nasibin cevr imiş
Sanma kim sana bu çevri târem i devvâr ider
- VIII -
C e lâli (Seyid Celâleddinj — XIX uncu asır şairle­
Pertevin kudretten ey dürr-i yektâ rinden Celâlî hakkında Silâhdarzade ve Bağdadlı Şefkat
Kelâm-ı gevherin bahâlı derler tezkirelerinde şu malûmat kayıdlıdır:
O hûb cemâlini görmedim ammâ “Celâlî Seyyid Celâl efendi: Celâlî Seyyid Celâl efen­
Kevâkib ülkerden zıyâh derler di Mülekkab Yıldız Abdullah efendi’nin büyük mahdû-
mudur. Anadolu kuzâtındandır. Bu gazeli demiştir:
Cennetten mi çıktın ey işve dâmen
O tıfl-ı nâza sefercel virilmesün yaramaz
Ne boyda ser çektin serv-i hirâman Dahi reşide değildir o menzile varamaz
Şâh-ı dilden değse gülberg-i nâmen Ne hamr-i ahmere ne asfere bakar yaramaz
Afv olur i’damdan cezalı derler Heman piyâle piyâle çakar yarar yaramaz
Rakibi de seni de âşıkı bilür ey di!
Sen Şâh-ı merdan’sın mürüvvet eyle Zamâne yârı mecâz ü hakikati aramaz
Benim için şâha bir minnet eyle Mııakkad olmayıcak rişte nesne bend itmez
Anınçiin ol saçı sünbiil gülâlesin taramaz
Perişan hâlime merhamet eyle
Bize de bir derdli Celâli derler (1) Şayi.
Türk Şairleri
947 Cel.

O nâ mülayimi te’sir-i âh ile âşık Ben sana derdim efendim bende i efkendeyim
Efendi dâğ ı dile merhem itse de saramaz İşte gerçektir sözüm kavlimde sâdık bendeyim
Celâli çoktur eden bahr-i nazmı geşt amnıâ
Sen gülersin ben dahi cünbiş nümâ-yi handeyim
Bu fülk-i pür güheri değme kimse akdaramaz
Hem gülüm hem bülbülüm hem gülsitânımsın benim
Esad tezkiresinde de şu kayıdlar gförüiiyor:
Ehl i Bezmin şâhısın içtikçe olsun âfiyet
«Celâli: Anadolu eşrâfından ve sâde güftâr ahlâfın-
Bendeni her dem ayakdâş eyleyüp kıl merhamet
dan olup sinni sittîni mütecâviz iken 1233 (M. 1818) te
Sen mey içtikçe Celâlî böyle itsün tehniyet
tekmîl-i nefes ve Zülâlî çeşmesi civarında tayr ı rûhuna
Bâdenûşum neş’ecüşum şâdmânımsm benim
kûçe-i kabri kafes iden müretteb dîvân-ı eczâ-yi çendin
Haleb muvakkiti iken fevt olan Mülekkab Abdullah
- III —
efendi zâda Süleyman Molla’nm büyük birâderi Ebû
Bekir Celâlüddîn efendi’dir.» — Tarih —
A r if Hikmet tezkiresinde ise şu malûmak kayıdlıdır: Darb-ı şemşîri Frenge iLtirüp âhır aman
«Celâlî: Ebûbekir Celâleddîn efendi: Eşrâf-ı kuzât-ı Oldı kalb-i hâine dehşetfezâ Sultan Selîm
Rumeli’den mirâren tahtabaşı olan Yaldız Abdullah
Kahr ı hasm-ı şâha târîh oldı cevher tîğden
efendi zâdedir. Kendi Anadolu kuzâtı eşrâfır.dan idi. j lU l- l;.c ^ ,1 . i JJJ

1233 (M. 1818) senesi sinni altmışı mütecâviz iken ve- - 1216 -

fât idüp hısn ı İstanbul ebvâbından Edirne kapusu hâ­


Bibliyografya : sih., Şfk., Esd., Arf., Sel., Celâlî divanı.
ricinde kâin Zülâlî çeşme civarında defn olunmuştur.
Kendi dîvan tertîb itmiştir. Haleb muvakkiti iken vefât C elîlî (Bolulu) “ XVI ncı asır şairlerinden Celîlî
iden Süleyman Molla’nın büyük birâderidir.» hakkında Ahdî şu malûmatı kaydediyor :
Sicil'de de şairden kısaca bahsedilmiştir. “Celîlî Çelebi: Bolu’dan müderrisin içre zikr olunan
Celâlî divanmın iki yazmasına rastladım {Mit. Alnı. Abdülganî Çelebi’nin birâderidir. Zümre i mülâzimîn.
K. Mz.No. 96, Mit. Reşidefendi K. No. 747). dendir. Asi u neseble celîl-ül-kadr ve serâ-yi ma’rifet
Reşid efendi kütüphanesindeki nüsha daha mükem­ ve fazilette eben an ced maârif ile sâhib sadr ve edâ'
mel bir tarzda tertib edilmiştir. 2528 beyitten ibaret yi nazımda tab’ ı bülendi âlî himmet ve eş’ârı pesend-i
olan bu divanda bilhassa bir çok tarih görüliyor. erbâb-ı ma’rifettir. Bu bir kaç matla’ anındır:
Celâlî, muvaffakiyetli bir şair olarak gösterilemez.
Vücude getirdiği gazellerde hiç bir hususiyet yoktur. Mesken idindi çeşmimi nakş-i hayâl i yâr
Onun asıl ehemmiyeti 1190 - 1230 fM. 1776-1815) yıllan Oûyâ ki oldı dîdelerim hâne-i nigâr

arasındaki bir çok vak’aları tarihleriyle tesbit etmiş Qülzâr-ı hüsn-i yâr okunalı sebak sebak
olmasındadır. Gül defterini gonca dürüptür varak varak
Celâlî’nin üç manzumesini örnek olarak ahyorum:
Letafet bahridir rûyin k&şın mevc-i melâhattir
Değil çâh-ı zenahdânın şehâ girdâb-ı hayrettir»

— Gazel -
Haşan 'Zelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır:
Geldi bahâr ı fîrûz açıldı karlı dağlar
••Celîlî: Nâmı Ahdülcelil’dir. Lâyık-ı ta’zîm ve tebcîl
Esti nesîm-i nevrüz coşdı pınarh dağlar zât-ı şerîfi celîl Abdülganî Efendi’nin birâder-i kihteridir
Her bâğbân-ı aşka yâd ittirir nihâlin Kazâ semtine sülük eylemiştir Sehâvet mürüvvet ve şân-ı
Bülbüllü nahl-i güller serv ü çinarlı dağlar mekrümet ve dervîşî ve meskenet ile şöhre i dâr ü di-
Mihmânına değildir hâmun gibi vefâsız yâr ve bu fende dahi gerçekten sâhib i’tibâtdır. Bu bir
Eyler nihan dahîlin gayretli arlı dağlar kaç matlâ’ ve eş’âr ı âbdâr ol şâir-i belagat şiârındır:
Âb ü hevâsı nâfı’ nûş ü taâmı şâfi’
Öygenürse salınup kametine serv-i çemen
Envâ’-ı menfaatle ebdâna kârlı dağlar Bilmez ol şive-i reftârın yüri sen
Bâz'i kalemle demdir seyr-i cibâl-i nazm it
Ölmedin gittin yolumda dime bana ey melek
İster gönül Celâlî sayd ü şikârlı dağlar
İşte meydân işte er merdim diyen gelsün_beri»

- II -
Beyanî tezkiresinde de şairden kısaca bahsedilmiştir.
— Şarkı — Sicil'de “Evâhir-i Sultan Murâd ı sâliste fevt oldu„ de­
Dilsitânım mehcebîn-i nüktedânımsın benim niliyor.
Yâr-ı cânım nâzenîn-i mihribânımsın benim Pervane Bey mecmuasında «Celîli Kuzât kısmından-
Nevnihâlim nevresîdem nevcevânımsın benim dır» serlevhasıyla bir gazel kayıdlıdır. Bu manzumenin
Gönlümün eğlencesi ârâm ı cânımsın benim Bolulu Celîlî’ye âid olması kuvvetle memuldür*-
Türk Şairleri
Cel. 948

— Gazel — o tarihten evvel ölmüş olarak göstermesinden husule

Bülbüli lâl eyleyen âh ü fig-anımdır benim geldiği tahmin olunabilir. Hâmidîzade Celîlî’nin bir ara­
lık öldüğü haberirin şüyu bulduğunu da biliyoruz (Ha-
Okunan gül meclisinde dâstânımdır benim
nıidîzade Celîlî’ye bakınız.). Muhtemeldir ki Sehî bu şa­
Vasf 1 hüsnün eyler idim tuttı baktı yüzüme
Ol mehi teshîr iden vird-i zâbânımdır benim yiaya istinad ederek yanılmıştır.

Allah Allah bir cefâsı çok meh-i bed mihr imiş Bibliyografya: gh , u f., Hsn., Kfz., Knh., Sd.
Ben sanurdum anı yâr-ı mihribânımdır benim C e lîlî (Edirneli) — XVI ncı asır şairlerinden Celîlî
Sebzezâr-ı kûy i yârı lâlelerle zeyn iden hakkında L âtifî şu malûmatı veriyor:
Mihr-i ruhsâr ile çeşm-i hunfeşânımdır benim “Celîlî Edirnevî Hirfttte penbedûz ve şi’ri
Nice yıllardır Celîlî mübtelân olmuşdürür pür sûzdur. Sultan Selim devlinde naki itti. Bu şi’r-i
Dimedin bir gün bu miskin nâtüvânımdır benim meşhûr anmdır:
Bibliyografya: ^hd.. Hsn., Byn., Scl.,Pıv. Âh kim gurbette kaldım bir nigâr eğler beni
Çoktan eylerdim sefer ol şîvekâr eğler beni
C elîlî (Bursah) — XV inci asır şairlerinden Celîlî hlerimle hemdenı ol gitme kapumdan dir bana

hakkında L â tifi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır: bunca yıldır dostlar ol i’tibâr eğler beni
Düşeli dil zevrakı girdâb-i aşkın bahrine
«Celîlî Bursavî Sultan Bâyezîd devrinde gel­
Hâ bu gün yarın deyu bu rüzgâr eğler beni»
miştir. Bu fende ol kadar bıdâati ve eş’ârının çendan
şüyû’ ve şöhreti yoktur. Bu iki beyt-i meşhur anındır: Haşan Çelebi tezkiresinde şu malûmat kayıdlıdır:
«Celîlî: Hıtta-ı pâk-i Edirne’den zuhûr ve büıûz it­
Yine bir dürzi güzel sevdi gönül pâtesi çok
miştir. Erbâb-ı sanâyi’den penbedûz şi’ri âşıkane ve
Rişte-i zülfüne bağlu yeler âvâresi çok
Binden artık var ola şimdi Celîlî sürünen pür sûzdur... Merhûm Sultan Selîm Hân devrinde intikal
Yüzi astân belürsiz yeler âvâresi çok» itmiştir»

Haşan Çelebi ve Kafzade Faizi tezkirelerinde de Şairin bir beytini örnek olarak kaydeden Kafzade

aynı kayıdlar vardır. F aizî de onun «Devr-i sultan Selîm-i kadîmde fevt»
olduğunu söyliyor.
Müverrih Alî de Lâtifî tezkiresindeki malûmatı na­
kilden sonra tezkiresine Bursah bir Celîlî kaydettiği Sicil’de «Erbâb-ı sanâyi’den olup Sultan Selîm Hân-ı

için Âşık Çelebi’yi tenkid etmektedir (Bu husustaki evvel devrinde fevt» olan iki Celîlî kaydedilmesi kati­

kayıdlar için Hâmidizâde Celîlî maddesine bakınız.). yetle yanlıştır.


Riyazî tezkiresiyle “Enîsülmüsamirin„ de ve “Riyazi
Sehî tezkiresinde İznikli Celîlî serlevhasıyla bir şair
kayıdlıdır (Bu hususta Hâmidizâde Celîli maddesine ba­ beldei Edirne„ de de şairden kısaca bahsedilmiştir.
L âtijî tezkiresinde Edirneli Celîlî namına kayıdh
kınız.). Fakat bu şaire dâir verilen bu malûmatın ekseri­
si Hâmidîzade Bursah Celîlî’ye aiddir, İhtimal ki Sehî olan 3 beytini muhtevi bulunduğu gazel ile Celîlî mah-

iki Celîlî hakkındaki malûmatı tevhid etmiş ve îznikli lâsh diğer 2 gazeli Câmiünezair'dt mukayyed buluyo­

olarak kaydettiği ve 945 (M. 1583) ten evvel öldüğünü ruz. Bu manzumelerden ilkini aynen naklediyorum:

rivayet ettiği bu şairi Bayezid II. devrinde ölen Celîlî - I -


zannetmiştir. Veyahud bu şair hakikaten Izniklidir de — Gazel —
L â tifî ve onu menba ittihaz eden tezkireler yanlış ola­ Âh kim gurbette kaldım bir nigâr eğler beni
rak şairi Bursah göstermişlerdir. Maamafih bu şairin Çoktan eylerdim sefer ol şîvekâr eğler beni
mevcudiyetini kat’î olarak söyleyemeyiz. L âtifî tezkire­ Ciiderim elbette dirmiş didüğümce âh kim
sindeki kayıd sadece onun «Bayezid II. devri şairlerin­ Bakduğumca yüzüne bî ihtiyâr eğler beni
den» oluşudur; hakkında hiç bir malûmat verilmemiştir. İtlerimle hemdem ol gitme kapumdan dir bana
Halbuki Hâmidîzade Celîlî de Bayezid 11. devrinde Bunca yıldır dostlar ol i’tibâr eğler beni
doğmuştur. Âşık Çelebi'nın münhasıran bir Celîlî tesbit Düşeli dil zevrakı girdâb ı aşkın bahrina
edişi de bu hususta manîdardır. Hâ bu gün yarın diyu ol rüzgâr eğler beni
İşte bütün bu ihtimallere mazaran, Hâm idîzâde’den Ey Celîlî çoktan eylerdim sefer ben bir yana
başka Bursalı diğer bir Celîlî’nin mevcudiyetini şübhe ile Ol boyu servî yüzi gül şîvekâr eğlar beni
kaydetmek mecburiyetindeyiz. Bu yanlışlığın, eserini Bibliyografya: ^ Hsn., Kfz., Ryz , Enisülmüsamirin,
945 (M. 1538) te yazan Se^fnin Hamse sahibi Celîiî’yi Riyazi Beldei Edirne, Sel., İVlc.
Türk Şairleri

İkinci D ildin Fihristi

A Sahife Sahife
313 — Ali Turan (Hüseyin/âde) 475 - 482 370 — Avamî (Sazşairi) 570
314 — Ali (Yusuf ve Züleyha sahibi) 482 — 483 371 — Avnî (Bursalı) 570
315 — Ali (Zemmülfenâ sahibi) 483 372 — Avnî (Bursalı Yağcızâde) 570 — 571
316 — Alîmî (Çorlulu) 483 373 — Avnî (Demircizâde) 571
317 — Alîmî (Hurufî) 483 484 374 — Avnî (Diyarbakırh) 571
318 — Amanî (İstanbullu) 484 - 485 375 — Avnî (Filibeli) 571 - 572
319 — Amanî (Rusçuklu) 485 _ 486 376 — Avnî (Hâbilzâde) 572
320 — Am îdî (Divan şairi) 486 377 — Avnî (İstanbullu) 572
321 — Amîkî (Divan şairi) 486 378 — Avnî (Kevakibzâde) 572
322 — Amrî (Abdülkerim oğulluğu) 487 — 490 379 — Avnî (Konuk) 573 — 575
323 — Andelîb (Sazşairi) 490 380 — Avnî (Mustafa) 575
324 — Andelîbî (Bülbül Haşan) 490 - 491 381 — Avnî (Nureddin) 575
325 — Andelîbî (Hafız) 491 — 492 382 - Avnî (Şeyh) 575 — 576
326 — Anka (Şirazh) 492 _ 493 383 — Avnî (Tırnavalı) 576
327 — Anka (Şirazh) 493 384 — Avnî (Trabzonlu) 576 — 577
328 — Arîf (Selânikli) 493 385 — Avnî (Yenişehirli) 578 — 596
329 — Armağan (Mutasavyıf) 493 — 495 386 — Avram Naom (İbrahim Nom) 597 — 599
330 — Arşî (Hurufî) 495 _ 498 387 — Ayanî (Bursalı) 599
331 — Arşî (Tireli) 498 388 — Ayanî (Konyalı) 600
332 — Arşî (Yenipazarh) 498 — SOL 389 — Ayanî (Manastırlı) 600
333 — Arzî (Mevlevî) 501 - 505 390 — Ayanî (Mehmed) 600 — 601
334 — Asîlî (Divan şairi) 505 391 — Ayanî (Muzaffer) 601 — 602
335 — Askerî (Edirneli) 505 - 508 392 — Ayarî (Glibolulu) 602
336 — Askerî (Mutasavvıf) 508 — 510 393 — Aynî (Ayıntaplı) 602 — 007
337 — Askerî (XV inci asır Divan şairi) 510 394 — Aynî (Divan şairi) 607 — 608
338 — Askerî (Şah Veli) 510 _ 511 395 — Ayşe (Âyişe Hubbâ Hatun) 608 — 609
339 — Aşkî (Ergeneli) 511 396 — Ayşe (Çukurovalı) 610
340 — Aşkî (Filibeli) 511 _ 512 397 — Ayşî (Aydınlı İsa) ,610 — 611
341 — Aşkî (İstanbullu) 512 398 — Ayşî (Bağdadlı) 611 — 612
342 — Aşkî (Kadîm) 512 - 514 399 _ Ayşî (Kazvinli) 612
343 — Aşkî (Muhtarname mütercimi) 514 400 — Ayşî (Mevlevî) 6l2 — 614
344 — Aşkî (Sarohanlı) 514 401 — Azbî (Mustafa Çavuş) 614 — 618
345 — Aşkî (Sazşairi) 514 _ 515 402 — Aziz (Bey) 618 — 620
346 — Aşkî (Tireli) 515 403 — Aziz (Bursalı) 620
347 — Aşkî (Vardarî) 515 404 — Aziz (Erzurumlu) 620
348 — Aşkî (Yenihisarlı, Üsküdarlı) 515 — 520 405 - Aziz (Giridli) 620 - 622
349 — Aşkî (Zağrah) 520 406 — Aziz (Hıfzîzâde) 622
350 — Atâ (Çırçırh, Sadî) 521 407 — Aziz (Hocazâde) 622 — 623
351 — Atâ (İstanbullu) 521 408 — Aziz (İhsan) 623 _ 624
352 _ Atâ (İstanbullu) 521 409 — Aziz (İsazâde) 624
353 — A tâ (Hekim Sinanoğlu Edirneli) 522 410 — Aziz (İstanbullu) 624
354 — Atâ (Keşfîzâde) 523 411 — Aziz (İstanbullu) 624 — 625
355 — Atâ (Şânîzâde) 523 — 531 412 — Aziz (İstanbullu) 625 — 626
356 — Atâ (Şeyhülislâm) 531 — 534 413 — Aziz (Mehmed) 626
357 — Atâ (Tayyarzâde) 535 — 537 414 - Aziz (Mevlevî) 626 - 628
358 — Atâ (Üsküplü) 538 — 540 415 — Aziz (Morali) 628 — 629
359 — A tâ (Yenişehirli) 540 416 — Aziz (Subhîzâde) 629 — 631
360 — Atâyî (Atâullah, Nev’îzade) 541 - 550 417 — Azizî (Bebtaşı, Mevlevî) 631
361 — Atâyî (Filibeli) 551 - 552 418 — Azîzî fHalvetî) 631 _ 632
362 — Atâyî (İvaz Paşazâde) 553 _ 559 419 — Azîzî (İstanbullu) 632 _ 637
363 — Atâyî (Nevâlîzâde) 559 - 561 420 — Azlî (Divan şairi) 637
364 — Atfî (Bosnalı) 561 — 562 421 — Azmî (Bektaşi) 637 — 638
365 — A tîkî (Âzerî) 562 422 — Azmî (Diyarbakırh) 638 — 639
366 “ - Atsız (Nihal) 562 - 565 423 - Azmî (Gedizli) 630 — 640
367 — Atsıza Yoldaş (Fethi) 565 - 568 424 — Azmî (Haşan Paşazâde) 640
368 — Atûfî (Ispartalı) 568 — 569 425 — Azmî (İstanbullu) 640
369 — Atûfî (Mutasavvıf) 569 - 570 426 — Azmî (Mevlevî) 640 — 644
Türk Şairleri
950

427 — Azmî (Mehmed Salih) 644 488 — Bâkî (Gölpınarlı) 724 - 727
428 — Azmî (Pir İVIehmed) 644 — 649 489 — Bâkî (İstanbullu) 727
429 — Azmî (Priştineli) 649 — 651 490 — Bâkî (Kepenekçizâde) 727
430 — Azmî (Sazşairi) 651 491 — Bâkî (Kethüda) 727 728
492 — Bâkî (Mevlevî) 728 731
- B - 493 — Bâkî (Selânikli) 73Î
• 494 — Bâkî Sühâ (Ediboğlu) 733
431 — Bâdî Ahmed (Edirneli) 652 495 — Bala Bey (Karslı) 732 — 733
432 — Bağdadî (Divan şairi) 652 — 653 496 _ Balasan (Genceli) 733
433 — Bağdadî (Sazşairi) 653 497 — Balım Sultan (Bektaşi) 733 734
434 — Bahâ (Divan şairi) 653 498 — Bâlî (Bahri nasayih sahibi) 734 735
435 — Bahaeddin (Mehmed) 654 499 — Bâlî (Edirneli) 735 — 736
436 — Bahaeddin (Mehmed) 654 500 — Bâlî (İşkodralı) 736
437 — Bahaeddin (Ziver Paşazâde) 654 — 656 501 — Bâlî (Kesriyelı) 736 — 737
438 — Bahar (Ali) 656 — 657 502 — Bâlî (Sazşairi) 737
439 — Baharî (Mutasavvıf) 657 503 — Bâlî (Sofyalı) 737 — 740
440 — Baharî (Tırhalah) 657 — 660 504 — Ballı (Bektaşi) 740
441 — Bahayî (Ahmed) 660 — 661 505 — Bânû (Çankırılı) 740 — 742
442 — Bahayî (Bağdadii) 661 506 — Basîrî (Aynîzâde) 742
443 — Bahayî (Bahaeddinzâde) 662 — 663 507 — Basîrî (Halil) 742
444 — Bahayî (Küfrî) 663 — 664 508 — Basîrî (Horasanlı) 743 — 746
445 — Bahayî (Şeyhülislâm) 664 — 669 509 — Basrî (Haşan) 746
446 — Bahayî (Tebrizli) 669 — 671 510 — Bâyezid (Sultan, Adlî) 746 — 748
447 — Bahayî (Veled Çelebi) 671 — 677 511 — Bâyezid (Rûmî) 748 — 750
448 — Bahir (Abdürrahman) 677 — 678 512 — Bâyezid (Şehzade Şâhî) 751 _ 753
449 — Bâhir (Halil) 678 513 — Bayram (Hacı) 753 _ 757
450 — Bâhir (İsmail) 678 — 679 514 — Bayram (XV inci asır şairi) 757 — 758
451 — Bâhir (Kâtibzâde) 679 515 — Bedelî (Divan şairi) 758
452 — Bâhir (Mahirzâde) 679 516 — Bedîhî (Divan şairi) 758
453 — Bâhir (Paşa) 679 517 — Bedî’ (Divan şairi) 758 — 759
454 — Bâhir (Yağlıkçızade) 680 518 — Bedî’ (Efendi) 759
455 — Bahrî (Edirneli) 680 519 — Bedîî (Edirneli) 759
456 — Bahrî (Haşan Çelebi) 680 520 — Bedri (Ahmed) 659 — 760
457 — Bahrî (Karslı Sazşairi) 680 — 683 521 — Bedri (Ayıntaplı) 760
458 — Bahrî (Mehmed, İstanbullu) 683 522 — Bedrî (Bektaşi) 760
459 — Bahrî (Melâmî) 683 — 684 523 — Bedri (Çankırılı) 760 — 761
450 — Bahrî (Mutasavvıf) 684 524 — Bedr-i Dilşad (XV inci asır şairi) 761 — 763
451 — Bahrî (XV inci asır Divan şairi) 684 — 685 525 — Behçet (Ahmed) 763 — 764
462 — Bahrî (Paşa) 685 — 687 526 — Behçet (Çankırılı) 764 — 765
463 — Bahrî (Sazşairi) 687 527 — Behçet (Hudâydâd) 765
464 — Bahrî (Sazşairi) 687 528 — Behçet Kemal (Çağlar) 765 — 769
465 —
Bahrî (Sazşairi) 687 529 — Behçet (Mehmed) 769 — 770
466 — Bahşâyiş (Divan şairi) 687 — 688 530 — Behçet (Mehmed) 770 — 771
467 — Bahşî (Kâtib) 688 — 689 531 — Behçet (Mustafa) 771 — 772
468 — Bahşî (Sazşairi) 689 532 — Behçet (Mustafa) 772 — 773
469 — Bahşî (Sazşairi) 689 — 690 533 — Behçet (Musullu) 773 — 774
470 — Bahşî oğlu (Sazşairi) 690 534 — Behçet (Mutasavvıf) 774
471 — Bahtı (Mehmed) 690 535 — Behçet (Trabzonlu) 774 — 776
472 — Bahlî (Morali) 690 — 691 536 — Behçet (Yazar) 776 — 782
473 — Bahtî (XV inci asır Divan şairi) 691 537 _ Behcetî (Ayıntaplı) 782 — 783
474 — Bâis (Ahmed) 691 — 692 538 — Behcetî (Divan şairi) 783
475 — Bakayî (Darendeli) 692 539 — Behcetî (Hüseyin) 783 — 786
476 — Bakayî (Dursunzâde) 692 — 694 540 — Behcetî (İbrahim) 786 — 787
477 — Bakayî (Iznikli) 694 — 695 541 — Behiştî (İstanbullu) 787
478 — Bakayî (Kefeli) 695 — 696 542 - Behiştî (Mustafa Sadeddin) 787
479 — Bakayî (XV nci asır şairi) 696 543 — Behiştî (Ramazan, Vizeli) 787 — 794
'480 — Bâkî (Abdülbâkî Sultanüşşuara) 697 — 721 544 — Behiştî (Sinan) 794 — 803
481 — Bâkî (Abdülbâkî) 722 545 — Behlûl (Bektaşi) 803
482 — Bâkî (Abdülbâkî) 722 546 — Behlûl (İstanbullu) 803
483 — Bâkî (Bursalı) 722 — 723 547 — Behram (Bey) 803
484 — Bâkî (Dellâkzâde) 723 548 — Behranıî (Divan şairi) 803 _ 804
485 — Bâkî (Diyarbakırlı) 724 549 Behramoğlu (Divan şairi) 804
486 — Bâkî (Diyarbakırlı) 724 550 — Bekii (Sazşairi) 804
487 — Bâkî (Edirneli) 724 551 — Bekrî (Diyarbakırlı) 804 807
Türk Şairleri
951 ______________
552 — Bektaşi (Divan şâiri) 807 616 - Bülendî (Gülşenî) 870 - 871
553 — Bektaşi (Sazşairi) 807 — 808 617 — Burhan (Bedahşanlı) 87o
554 — Beliğ (Abdullah) 808 618 — Bürhan (İlyas Çelebi) 871
555 - Beliğ (Bucaklızâde) 808 809 619 - Burhan (Müflîzâde) 871 - 872
556 — Beliğ (Bursalı) 809 - 815 620 — Bürhan (Sadık) 873 - 874
557 — Beliğ (Kayserili) 815 _ 817 621 — Büıhan (Seyyid, Belhî) 874 — 879
558 — Beliğ (Yenişehirli) 817 — 820 622 - Bürhanî (Sazşairi) 879 — 880
559 - Beligî (İstanbullu) 820 - 822
560 — Bende (Divan şairi) 822
- c
561 — Bengî (Bektaşi) 822
562 - Berâî (Urfalı) 822 _ 823 623 - Câbir (Mutasavvıf) 881
563 — Berkî (İstanbul u) 823 624 — Câfer (Ayan!) 881 - 882
564 — Besim (Atalay) 823 — 826 625 — Câfer (Tâcîzâde) 882 _ 890
565 — Besim (Kırımlı) 826 — 827 626 — ‘ Câfer (Tekirdağh) 890 - 891
506 — Besim (Manyası) 827 627 - Câfer (Zâtîzâde) 891
567 — Besim (Mehmed) 827 628 - Câferî ('Bâlî) 891
568 — Besim (Mehmed) 827 — 830 629 — Câferî (Bektaşi) 891 — 892
569 — Besim (Salih) 830 630 _ Câferî (Câfer Bey) 892
570 - Beyanı (Ahmed) 830 — 831 631 — Câferî (Defterdar) 892
571 — Beyanı (Bağdadlı) 831 632 - Câferî (Mutasavvıf) 892 — 893
572 — Beyanı (Kastamonulu) 832 633 — Caferi (Mutasavvıf) 893 — 894
573 — Beyanî (Mehmed) 832 634 - Câferoğlu (Bektaşi) 894
574 — Beyanî (Rusçuklu) 832 — 835 635 - Câhî (Musahib) 894
575 — Beyanî (Sinoplu) 830 636 — C â h '/’ /Mutasavvıf) 894 - 895
576 — Beyanî (Sipâhî Mehmed Bey) 836 637 — Câmî (Davudpaşuut 895 — 896
577 — Beyanî (Yanbolulu) 836 638 — Câmî (Diyarbakırlı) 896 — 898
578 — Beyazı (Edirneli) 83(i — 837 639 - Câmî (Habibzâde) 898
579 — Beyazı (Nakkaş) 837 — 838 640 - Câmî (Hacı Hasanoğlu) 898 — 89^
580 — Beyazı (Vardar Yeniceli) 838 641 — Câmî (İstanbullu) 899 — 900
581 — Beyoğlu (Sazşairi) 838 642 — Câmî (Kastamonulu) 900
582 — Beytî (Divan şairi) 838 643 — Câmî (Rûmî, Mısrî) 900 - 904
583 — Beyzâde (Sazşairi) 838 644 - Câmiî (Manisalı) 905
584 — Bezlî (Çankırılı) 838 842 645 - Cânânî (Sazşairi) 905 — 906
585 - Bezmî (Abdullah) 842 843 646 — Cânibî (Sazşairi) 906
586 — Bezmî (Ahmed) 843 647 - Cânif (Divan şairi) 906
587 — Bezmî (Halil) 843 845 648 - Canoğlu Ali (Mutasavvıf) 906
588 — Bezmî (Mustafa) 845 649 - Câvid (İstanbullu) 906 - 908
589 — Bezmî (XV nci asır şairi) 845 846 650 - Câzib (Ankaralı) 908 - 909
590 — Bezmî ('Sazşairi) 846 651 - Câzib (Diyarbakırlı) 909
591 — Bezmî (Sazşairi Çankırılı) 846 847 652 — Câzim (Ahmed) 909 - 910
592 — Bezmî (Tekirdağh) 847 653 — Câzim (İstanbullu) 910 — 912
593 — Bezmî (Üsküdarlı) 848 654 — Câzim (Zeyrekzâde) 912 — 913
594 — Bezmî (Yasakçızâde) 848 849 655 — Cebbar Kulu (Bektaşi) 913
595 — Bîatî (Diyarbakırlı) 849 850 656 — Cebrî (İstanbullu) 913 - 914
596 — Bîcan (Sazşairi) 850 657 — Cedîdî (Diyarbakırlı) 914
597 — Bîçâre (Divan şairi) 850 658 — Cefâyî (Filibeli) 915 - 916
598 — Bîçâre (Mutasavvıf) 850 659 — Cefâyı (Saray hocası) 915 — 916
599 — Bîçâre (Zâkirzâde) 850 833 660 _ Cehdî (Diyarbakırlı) 916 — 918
600 — Bîdâıî (Dergüzinli) 853 854 661 — Cehdî (Mutasavvıf) 918 - 919
601 — Bîdârî (Sazşairi) 854 662 — Cehdî (Sazşairi) 919
602 — Bîkesî (Divan şairi) 854 663 - Celâl (İstanbullu) 919
603 — Bîlâlî (Divan şairi) 854 664 — Celâl (Manastırlı) 919 — 929
604 — Bîmârî (Divan şairi) 854 665 - Celâl (Paşa) 929 _ 930
605 — Bînâ (Divan şairi) 855 666 - Celâl Sâhir (Erozan) 930 — 938
606 — B in î (Attar) 855 — 861 667 - Celâleddin (Mahmud) 938 _ 939
607 — Birrî (Reisülküttab) 861 — 862 668 — Celâleddin (Mevlevî) 939 - 943
608 — Boran (Sazşairi) 862 669 — Celâleddin (Süleyman) 943 - 944
609 — Boran (Sazşairi) 862 — 864 670 — Celâlî (Bayburdlu) 944 — 946
610 — Bosnavî (Abdullah) 864 — 867 671 - Celâlî (Buharalı) 946
611 — Bosnavî (Bektaşi) 867 — 868 672 - Celâlî (Divan şairi) 946
612 — Budala (Bektaşi) 868 — 869 673 — Celâlî (Seyyid Celâl) 946 — 947
613 — Buharı (Divan şairi) 869 674 — Celîlî (Bolulu) 947 — 948
614 — Bükâî (Mutasavvıf) 869 — 870 675 — Celîlî (Bursalı) 948
615 — Bülbülî (Divan şairi) 870 676 — Celîlî (Edirneli) 948

You might also like