You are on page 1of 53

Albert GABRIEL

DIYARBAKIR SURLARI

Fransızcadan çeviren: Kaya ÖZSEZGİN

Diyarbakır Tanlfma, Kültür ve Yardımlaşma Vakfı


Yaymı: 4

1993
BASlM YERi: DESEN OFSET A.Ş.
Koza Sokak No: 124 G.O .P. ANKARA
TEL: (312) 446 96 96 (Pbx.)

Arka Kapak Fotografları : Ulu Beden ve Yedikardeş Burçları.


ön Kapak Fotografı : Ben - u - sen vadisinden Ulu Beden ve Yedi Kardeş
Burçlarının görünümü
Kapak Kompozisyonu : Elvan özsezgin
DİYARBAKIR SURLARI VE PROF. DR. ALBERT-LOUİS GABRİEL

Diyarbakır'ı Tanıtma Dizisi'nin 4. kitabı olarak sunulan bu eser, Gabriel'in Voyages


archeolojique dans la Turquie OrientaJ adlı büyük eserinin Diyarbakır' a ayrılan 2. bölümünün (c. 1,
s.85-205) surlarla ilgili kısmından ol uşmaktadır (s. 85-157).
Gabriel, gerek bu eseriyle ve gerekse Diyarbakır surlarını yıktınlmaktan kurtaran bir insan olarak,
Diyarbakırlı aydınların gönlünde taht kuran, saygıyla anılan bir kimsedir.

1930 yılında, şehri baştanbaşa kuşatan muhkem ve muhteşem surların yıktırılması yolunda birce-
reyan başladı. Bu görüşte olanların gerekçeleri şuydu: Şehrin boğucu bir sıcaklık içinde oluşunun tek ne-
deni bu surlardır. Hava akımına engel olmaktadır. 1931'de bu görüş daha da yaygınlaştı. Surlar, yer yer
büyük ölçüde dinamitler konulmak suretiyle yıktırılmaya başlandı. Halkın sur taşlarını sökerek kendi in-
şaatlarında kullanmaları teşvik edildi. Bu saçma görüşe karşı olan birkaç aydın, Cumhurbaşkanına, Baş­
bakana, Milli Eğitim Bakanına çektikleri telgraflarla, tarihe karşı işlenmekte olan bu cinayetin önlenme-
sini, olaya el konulmasını istediler. 1932 yılı Nisan ve Mayıs aylarında bölgede bir arkeolojik inceleme
gezisine çıkmış olan Prof. Dr. Albert-Louis Gabriel, Haziran ayında Ankara'ya dönd,üğünde, bu konu
hakkında Milli Eğitim Bakanlığına bir rapor verdi. Bazı bölümlerini sadeleştirdiğimiz bu raporda şöyle
deniliyordu:
"Bana müteaddit etüd mevzuları vermiş olan Diyarbakir'e de gelecek sonbaharda gitme emelinde-
yim. Fakat dairenizin dikkatini çok önemli bir konuya şimdiden celp ve daveti gerekli görüyor ve buna
özel bir ilgi göstermenizi bilhassa önermeye cesaret eyliyorum.
Diyarbekir'in müstahkem suru tarih ve arkeologya noktasından olağanüstü bir önemi haizdir. Sade
inşaatındaki teknik ve teşkilatının tesbitinde gösterilmiş ustalık değil, fakat kitabelerinjn olağanüstü zen-
ginliği itibariyle de Türkiye tarihinin canlı bir sahifesi gibidir. Halbuki, herkesçe bilindiği üzere, yerel
makamlar bunun dinamitle yıkılmasına karar vermiş ve bu kararın uygulanmasına başlamışlardır.
İleri sürülen sebepler, Diyarbekir şehrinin bu sur içinde mahpus bulunmak hasebiyle havadan
mahnım olduğu ve sağlığa zararlı ·bir durum aldığıdır. Böyle bir görüşün haklı olduğunu sanmıyorum.
Sur duvarı ile evler arasında havanın serbestçe estiği boş sahalar mevcuttur ve esasen rüzgarın istikan1eti
nadiren yatay olduğundan, hava serbest bir surette surun dahiline girmektedir. Surları yıkmamak şartıyla
şehri sağlıklı bir duruma getirmek için çeşitli yollar vardır. Suyun bugün ikmal edilmiş olan akıtma pro-
jesi bu hususta önemli bir etken olacaktır. Şehrin sistematik bir tarzda planım yapmak tasavvur ediljyor.
Bu mükemmel bir fikirdir. Bu husus ile görevlendirilmiş olan mühendisle görüştüm. Sura dokunmadan
pek önemli sonuçlar elde edilebileceğinden eminim. Olsa olsa iki üç noktada ve ancak iki kule arasında­
ki mesafeyi hedefleyecek pek kısa mesafelerde suru delmek caiz olacaktır.
Diğer taraftan Türkler tarafından inşa edilmiş olup bütün cihanca ünlü ve Avrupa seyyahları tara-
fından resimleri yapılmış olan iki burcun (Evlibeden ve Yedikardeş burçlarının) üst kısımlan hiçbir lü-
zum yokken yıkılmıştır. Halbuki bunların onarılması gerekirdi. Şimdiki durumda alınması gereken ön-
lemleri özetliyorum:
1- Yeni her yıkımın yasaklanması, ki zaten hükümet tarafından kabul edilen görüş de budur.
2- Yapılacak şehir plfuunda, teklif edilebilecek yıkım pratiklerinin lüzumunu inceleme ve soruş­
turma.
3- Temel hizasında harab edilmiş olup dayanma güçlerinin tehlikeye düşmüş olması mümkün bu-
lunan bazı sur parçalarının tamirlerini şimdiden göz önünde bulundurmak.
İki düşüncemi daha eklemeye cesaret ediyorum:
A- Bütün suru yıkıp kaldırmak için önemli bir miktarda patlayıcı madde kullanmak ve amele çalış­
tırmak gerekecektir. Zira sözkonusu olan şey gayetle sağlam inşaattır ve yalnız yıkıntının ortadan kaldı­
rılması önemli miktarda para sarfını gerektirecektir.

B- Bu kadar görkemli bir eserin harap olmasının yabancı ülkelerde ve Türkiye'de yapacağı tesiri
de hesap eylemek lazımdır.
C- Ulaşım kolaylıklarının yakın bir gelecekte bu diyara seyyahlar ve turistler çekeceği de bir ger-
çektir. Diyarbekir'in doğal durumu, latif manzarası, anıtlarına bağlı büyük hatıralar, göz önünde tutulma-
2

sı gerekli şeylerdir ve bunların bütün memleketlerin seyyahları üzerinde kuvvetli bir çekiciliği olacağı
muhakkaktır. Bundan ötürü anımsatıp teklif etmeğe cesaret bulduğum bu konu hakkında kesin kararlar
alınmak suretiyle, ilgili makamların o havzanın ve memleketin gerçek menfaatlarına uygun bir davranış
içine girmiş olacaklarını sanıyorum."
Aynı yılın sonbaharında bölgede yaptığı ikinci inceleme gezisinden dönüşte de Milli Eğitim Ba-
kanlığına ikinci raporunu sundu. 24 Kasım 1932 tarihli bu raporda da şu hususlara değiniyordu:

"Vekil beyefendi,
12 Ekimden 10 Kasıma kadar Doğu illerinde yaptığım geziye ilişkin olan işbu raporumu izhar bu-
yurmuş olduğunuz isteğe dayanarak: takdimle övünmekteyirn. Bu yerlerin tümü hakkındaki düşüncele­
rim için haziranda takdim ettiğim rapora müracaat buyrulmasını önermeye cesaret ettikten sonra, burada
bakanlığınızın faaliyetinin hedef sayabileceği bazı yeni önemli noktaları kaydetmekle yetineceğim.

Geçen raporumda sözkonusu ettiğim meselelere dönmemek kararıma rağmen, Diyarbekir suru
önemli meselesine geri döneceğim. Son geçişimden beri yıkma faaliyeti daha ileriye götürülmemiş ol-
makla beraber, duvarların temellerinde açılmış delikler de kapatılmamıştı. Bu suretle surların yıkılma­
sından kesin surette vazgeçilmiş bile olsa, temellerin bu açılmış parçalardan başlayarak zamanla yıkıl­
masından endişe edilebilir. Binaenaleyh, eğer Diyarbekir surunun tamanının değilse bile bir kısmının
korunmasına karar verilmişse, bu kararın ilk belirti ve sonucu surların delikler açılan yerlerinde esaslı bir
duvar tamiri yapılması olmalıdır.
(Yedikardeş) ve (Evlibeden) isimli ilci büyük burcun tarihi önemini ve sanat değerini bir kere daha
ve özellikle kaydederim. Bu eserlerin özel bir ilgi ve çalışıp çabalamayı gerektirmesi lazımdı. Halbuki
bende halkın kolayca girebildikleri kulelerin taraçalarını taşocağı şeklinde kullandıkları kanaatı hasıl ol-
du, ve gelecekte yapılacak tam bir onarım için bugün mevcut kısımlar çok gerekli bulunduğuna göre, sis-
tem dahilinde mesai sarf olunmasa bile hiç olmazsa durumun ayni şekilde korunmasına özen gösterilme-
si lanmdır. Dahilde bu surların b·odrumları gerek özel şahıslar ve gerek ordu için hayvan ambarları
hizmetini görmektedir. Kendilerine tezelden başka bir yer göstermek uygun olacaktır.
Keza Diyarbekir'de Büyük Camie yakın ve Zinciriye Medresesi isimli küçük bir medreseyi kayde-
derim. Son zamanlarda bunun onarımına kalkmışlardı. Lakjn bugün merkez avlusu bir süprüntü yığını
halindedir. Şimdiki halde burasını temizlemek kolay bir iştir ve aynca önemsiz bir masrafı gerektirecek
olan birkaç günlük bir meseledir." (Al~ert Gabriel, "Mardin ve Diyarbekir vilayetlerinde icra olunmuş
bir arkeologya seyahati hakkında rapor", Türk Tarih, Arkeologya Dergisi, sayı: 1, 1933, s. 134 v.d.)
Böylece bu değerli bilim ve sanat adamının yardım ve destekleriyle surları yıktırma işi durdurul-
muş, Diyarbakır tarih ve kültürüne karşı işlenen cinayet önlenmiş oldu.

Gabreil, aynı zamanda, Voyages archeolojik dans la Turquie Oriental (Doğu Türkiye'de arkeo-
loji gezileri) adlı iki büyük ciltlik anıt eseriyle Diyarbakır'a ikinci unutulmaz hizmeti yapmış insandır.
Kitap, 1940 yılında Paris'te basılmıştır. Birinci cildi XVI+375 sayfadır. Kitabın ikinci bölümü Diyarba-
kır'a (s. 85-205), üçüncü bölümü Meyyfilariklrı/Silvan (s. 209-236)'a ayrılmıştlr. Bu ciltte aynca, yazarın
sanatkar kaleminden çıkma planlar, kesitler, krokiler, detaylı desenler, restitüsyonlar yer almaktadır. Ki-
tabın sonuna ek1enen kitabeler (s. 289-356), tanınmış Arap dili uzmanı Jean Sauvaget tarafından arap ya-
zısı ile kopyaları ve fransızca tercümeleri ile birlikte yayınlanmıştır. Diyarbakır ve Silvan'a ait kitabeler
s. 310-345 arasındadır. Kitaba şehirlerin topografya krokisi de konulmuştur. İkinci cilt, albüm kısmıdır.
Bu ciltle, dikilmemiş 112 levhada iki yüzü aşkın resim yer almaktadır.
Kitap, Gabriel'in 1932 yılı Nisan-Mayıs ve Ekim-Kasım aylarında Mardin, Dunaysır, Dara, Nu-
saybin, Hasankeyf, Diyarbakır, Sifvan, Bitlis, Ahlat, Harput, Urfa ve Harran'da yaptığı çalışmaların bir
ürünüdür. Mükemmel bir kaynak eser niteliğindedir.

Türk sanat tarihine ışık tutan birçok eser ve yazı sahibi olan Prof. Dr. Albert-Louis Gabriel, 2
Ağustos 1883 tarihinde Fransa'nın Haute-Mam bölgesindekj Cerizieres kasabasında doğdu. İlk ve orta
öğrenimini Bar-Sur-Aube kasabasında tamamladıktan sonra Güzel Sanatlar Milli Okulu Mimarlık Bölü-
mü'nden mezun oldu. Bir taraftan da Sorbonne Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne q~vam etti ve 1921'de
Edebiyat doktoru ünvanını aldı. I923'te sanat tarihi doçenti oldu. 1926'da İstanbul Universitesi Edebiyat
Fakültesi Arkeoloji Bölümü'nde sanat tarihi dersleri okuttu. 1931 'de İstanbul'daki Fransız elçiliğinde
Fransız Arkeoloji Enstitüsü' nü kurdu ve 1941 yılına kadar bu enstitünün başkanlığını yaptı. Milli Eğitim
Bakanlığının isteği üzerine, 1932'de Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde incelemelerde bulundu. Diyarba-
kır surları hakkındaki raporlarını bu slfada yazdı. Ik.inci Dünya Savaşı çıkınca yurduna döndü ve College
de France'da İslami Doğu Sanatları profesörlüğüne getiıildi. 1954'te tekrar Türkiye'ye dönerek 1956'da
emekli oluncaya kadar Enstitü Başkanlığı görevini sürdürdü. Emekli olunca Fransa'ya döndü ve 23 Ara-
lık 1972 taıihindeBar-Sur-Aube'de öldü.

Gabriel'in çeşitli konulaı·da birçok kitaplaı·ı ve araştıımalan yayımlannuştır. Bunlaı1n geniş bir lis-
I
tesi Semavi Yenice'nin Belleten dergisinin 147. sayısında (s. 321-363) yayımlanan "Prof. Dr. Albert-
Louis Gabıiel" başlıklı yazısında verilmiştir. Bunlardan Türkiye ile ilgili olanlaım önemlileıi şunlardır:
Monuments Turcs d' Anatolia (Anadolu'daki Türk Anıtlan, 2 cilt, 1931-1934)
Chateaux Turcs du Bosphore (Boğaziçinde Türk Saı·ayları, 1943)
Türkiye, Tarih ve Sanat Memleketi (1955)
Une Capitale Turque: Brousse (Bir Türk Başşehri: Bursa, 2 cilt, 1958).
Porygie, explortion archeologique (Frigya'da Arkeoloji araştırmaları, 1941-1965) adındaki 4 cilt-
lik kitab seıisinin 2. ve 4. ciltleıi.

Elinizdeki çeviı'i, Doç. Dr. Kaya Özsezgin taı·afmdan yapılnuştır. Özsezgin, Vakfınuzın kurucula-
rınqandır. 1938'de Diyarbakır' da doğdu. Ziya Gökalp İlkokulunu 1952'de, Lisesi'ni 1956'da bitiı'di. Anka-
ra Universitesi Dil ve Taıih-Coğrafya Fakültesi'nden 1960'da mezun oldu. Askerlik hizmetini yedek su-
bay olarak tamamladıktan sonra, şu görevlerde bulundu:
Diyarbakır Ziy~ Gökalp Lisesi Sanat Taı·ihi öğretmenliği (1963-1967); Ankara Yıldırım Bayezit
Lisesi San~.t Taıihi Oğretmenliği (1967-1973); TRT Dış Yayınlar Dairesi'nde prodüktör (1973-1984);
Hacettepe üniversitesi Güzel Sanatlaı· Fakültesi öğretim görevliliği (1984-1987). Gerekli sınavları vere-
rek 29 Eylül l 987'de yaı·dımcı doçent, 18 Aralık 1989'da da doçent oldu. Yayınlanmış eserleıinden bazı­
lan şunlardır:
PromethIJs'un Dönüşü (Denemeler, eleştiıiler, 1965) ; Cevdet Dereli Üzerine Bir Monografi
(1980); Sanat Uzerine Yazılar (1983); Başlangıçtan Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi (Bu
4 ciltlik eserin 3 ve 4. ciltleri, 1982, 1984). Kayıhan Keskinok Monografisi (1982); Nedim Günsür
Monografisi .Cl 982), "Paris Salon Sergileri" (Diderot'dan Çeviri- 1989). Bu yıl içiı1de İbrahim Çalh ve
Kahnweiler Ile Konuşmalar (çeviri) adlı eserleri de basılacaktır. Türk Plastik Sanatçıları Ansiklope-
disi, gelecek yıl bas1lacak kitapları aı·asındadır.

Bu arada kitapla ilgili bazı açıklamalarda bulunmayı, kaı·anlık kalmış bazı noktalaı-ı gün ışığına çı­
kaı·mayı, yapılmasıgerekli bir görev sayıyornz.
Gabriel, kitabının bir yerinde (s. 23), burçlardan birine verilen "Yedi Kaı·deş" adının," ... Her biri ay-
rımazgal delikleıiyle aydınlanan yedi oda nedeniyle, burca yöre halkı tarafından verildiği sanılıyor" de-
mektediı'. Bize göre, bu burç, adım, günümüze kadar söylene gelen aşağıdaki efsaneden almış olmalıdır:
"Vaktiyle Yedi Kardeş burcunun yerinde bir başka burç vaımış. Bu kadar haşmetli olmamakla be-
raber bu burç da sayılı burçlardan biri imiş. Günün birinde düşman ordusu şelu·i kuşatnuş. Savaşta bu bur-
cu yedi kaı·deş savunuyorlarmış. Düşman, kalenin diğer bölümlerinde bazı zaferler elde etmesine, surlar-
da gedikler açmayı, bir kısım burçlara tırmanmayı başaı1nasınarağmen, bu burca yapılan bütün saldmlar
yenilgiye uğraımış. Bu duruma kızan ordu komutanı, yanına, en seçkin askerlerini alıp saldırıya geçmiş.
Yedi Kardeş de, bu uğurda şehit olmayı göze aldıklan için, burcun bütün mazgallarını, gerekli yerlerde
açnklaı·ı lağırnlan barutla doldurmuşlar. Düşman kumandanı askerleriyle burca saldırmaya, merdivenler-
le burca tıımanmaya, bazı bölümleıini işgale başlayınca, baıı.ıtu ateşleyerek burcu havaya uçurmuşlaı-.
Kendileri de, düşman kumandanı ve yanındaki seçkin askerleri de yok olmuş. Başsız kalan düşman ordu-
su kuşatmayı bırakıp çekilmek zorunda kalmış. Sonralan, bu burcun yerine yapılan yeni burca, bu yedi
şehidin anı sıtıı yaşatmak için, Yedi Kardeş adı veıilrrıiş".
Dipnotu 62'de şu açıklama var: "Büyük beden anlamına gelen Ulu Beden, eserin boyutlannı doğru­
layan popüler bir isimJendirmedir. Ama bir eve benzer biçimde, içi çok sayıda bölmeye ayrılmış oldu-
ğundan, daha çok 'Evli Beden' diye anılır. Ancak bu ismin, bedeni tanımlayıcı nitelikte olmadığını itiraf
etmeliyim." denilmektedir.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, bu burcun bölmelerine göçmen fakir aileler yerleştirildiği için,
halk arasında "Evli Beden" olarak bilinmektedir. 1550-1564 tarihleri arasında Diyarbakır Valisi olarak
görev yapan İskenderpaşa'ya ait vakfiyede ve bu burca yakın eski tapu kayıtlarında "Şagi rt Burcu" olarak
geçer.
Aynı dipnotun sonunda şöyle bir açıklama var:
"... Son zamanlarda yayımlanan bir kaynağa göre, bu beden aym zamanda 'Ben u Sen' burcu olarak
da geçmektedir. (Usman Eti, Diyarbekir, s. 58). Bu ismin nereden geldjği konusunda yeterli bir bilgimiz
yok. Yöresel bir isim olmalı. Gerçekten de H. 1308 (1890-1891) taril1li Diya rbekir Salna mesi'nde şu
söz geçmektedir: "Rum Kapısı'nın yanında. yılın dokuz ayında yeşilliğini koruyan 'Ben ve Sen' isimli bir
çayırlık uzanır.

'Ben u Sen' ya da 'Ben ve Sen' aq.ının, Türkçe dışında, bir başka dile ait bir ya da birkaç kelimenin
bozulmuş şekli olduğunu sanıyorum. Universite Kitaplığı'nın müdürü dostum Fehmi Karatay, bana, da-
ha yakm bir varsayımdan söz etti: Ali bin Nisan gibi bir Nisanlı adı, sonradan Türkçede bir kelime oyu-
nuna dönüşerek 'ben -sen' şeklinde söylenmiş olabilir." denilmektedir.
Aynca, "Yedi Kardeş" ve "Evli Beden" burçlarına "Ben u Sen Burçlan', önündeki vadiye de "Ben
u Sen Vadisi" denildiği doğrudur. "Ben u Sen" deyimi günümüze kadar gelmiş şu yaygın efsaneden kay-
naklanmaktad u-:
"Zamanın hükümdarı bu mıntakada çok sağlam ve çok süslü iki burç yaptırmak istemiş. Bunların
planlarını kendi eliyle çizmiş ve yapımı için bir yarışınançmış. Yedi Kardeş burcunu bir usta, Evli Beden
bw-cunu da şagirdi (öğrencisi) yapmaya başlam ı şlar. B urçların yapımı bitince hükümdara haber salm ı ş­
lar. Hükümdar maiyeti ve şehrin ileri gelenleri ile buraya gelmiş. Sonunda şagirdin yaptığ1 Evli Beden
burcunun birinciliğine karar vermişler. Buna çok üzülen usta htrsından kendini Yedi Kardeş burcundan
aşağı atarak paramparça olmuş. O günden beri buraya Ben u Sen denilir."

Eserin yazarı Albert-Louis Gabr~.el'i saygıyla anar, hiçbir maddi karşılık beklemeden küaplığımıza
bu güzel eseri kazandıran Sayın Kaya Ozsezgin'e teşekkürü bir görev sayarız.

Şevket BEYSANOGLU
KİT AP VE ÇEVİRİ KONUSUNDA

Albert Gabriel'in 1940'ta Paris'te iki büyük cilt halinde yayımlanan (E. de Boccard) Voyages
Archeologiques dans la Turquie Orientale başlıklı eseri, bugüne kadar Doğu Anadolu arkeolojisi
konusundaki bilimsel inceleme ve araştırmalar için temel kaynaklardan biri, belki de başlıcası olarak
geçtiği halde, eserin kısmen veya bütünüyle dilimize aktarılması yolunda herhangi bir çabaya tanık
olunmamıştır. Bunun nedenlerinden biri, çevirinin ve basımın yaratacağı güçlükler ise, bir başka nede-
ni de Türkiye'de Osman Hamdi ile başlamış olan arkeolojik araştırmalara duyulan ilginin, hiçbir za-
man geniş bir aydın kesimini kapsamamış olmasıdır, diyebiliriz. Gabriel'in kitabı, son dönemlerde
canlılık kazanan arkeolojik kazı ve incelemelerin henüz Doğu Anadolu bölgesine kaymadığı, dolayı­
siyle bu yörenin tarihine ve coğrafyasına ilişkin bilgilerin sınırlı kaldığı bir döneme rastlamaktadır.
Kitabın önsözünde Gabriel'in değinmiş olduğu gibi, yazar, özellikle Arapça metinlerin okunmasında
kendisine yardımcı olan Jean Sauvaget ile birlikte, bu yöreye, ilki 1932 yılının Nisan-Mayıs, ikincisi
Ekim-Kasım olmak üzere, yakJaşık dört ayı kapsayan iki gezi düzenlemiş, bu gezileri sırasında, büyük
bir bölümünü Diyarbakır ve Mardin'deki ikametlerle geçirdikleri süreyi, yörenin tarihsel ve arkeolojik
değerlerini incelemeye ve değerlendirmeye ayırmışlardı. Diyarbakır ve Mardin'in yanı sıra Nusaybin,
Harran, Dunaysir, Hısn-i Keyfa, Urfa, Halep, Garzan, Bitlis, Ahlat, Harput, Pertek ve Malatya gibi,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun önemli merkezleri de, Gabriel-Sauvaget ikilisinin araştırmalarına
konu olmuştu. Van Berchem ve Strzygowski'nin 1910'da yayımlanan ünlü eserleri Amida'nın yanın­
da, ikinci önemli başvuru kitabı niteliği taşıyan Voyages Archeol'un önemi, doğrudan doğruya yerin-
de yapılan gözlem ve incelemelere dayanmış olmasından kaynaklanıyor. Bilindiği gibi Amida'nm ya-
zarlan, Gabriel'in de dayanmış olduğu bu temel kaynağı kaleme alırken, Gabriel'in aksine, yöreyi
ziyaret etmemişlerdi. Ancak böyle olmakla beraber, kitabın içerdiği Diyarbakır üzerine köklü tarihsel
bilgiler, Aınida'yı, kendi türünün önemli eserleri arasında yer almaktan alıkoymamıştır. Gabriel, kita-
bının önsözünde, bu gerçeği dile getirir ve bu kitabın içerdiği bilgilerden büyük ölçüde yararlandığını
itiraf eder.
Gabriel'in amacı, Fırat'ın Doğusundaki toprakların tarihi, coğrafyası ve arkeolojisi üzerine sağ­
lıklı teşhislerde bulunmak ve yörede araştırma yapmaktı. Geziye başlamadan önce özel notlar, seya-
hatnameler, monografiler, epigrafik yayınlar ve. makaleler yoluyla, yörenin tarihi ve arkeolojisi hak-
kında bazı temel bilgilere sahipti. Ayrıca Türk uzmanlardan da, toprağın özellikleri üzerine aydınlatıcı
bilgiler almıştı. Gene de Yukarı Mezopotamya'nın anıtları, Gabriel'in girişiminden önce yeterince bi-
linmiyordu. Seyyahların kısa notları dışında fazla bir bilgiye sahip değildik. Doğu ve Güneydoğu, bu
yörede araştırn1a yapmak ve gezide bulunmak isteyen herkese açık bir bölge değildi her şeyden önce.
Nitekim Gabriel de, İçişleri Bakanlığı'ndan aldığı özel bir izinle, bu bölgeye gidebilmiş, özellikle de
Diyarbakır'daki ikameti sırasında, Doğu illeri birinci müfettişi olarak Diyarbakır'da bulunan İbrahim
Tali Bey başta olmak üzere, yetkililerin yardımını istemiştir. Bu yardımların, birtakım beklenmedik
zorluklar dışında, kendisine ulaşunldığmdan söz ettiğine göre, Albert Gabriel'in bilimsel amaçlı gezi-
sinin, beklenen sonucu vermiş olduğu düşünülebilir.
Elinizdeki çeviri, Gabriel'in eserinin Fransızca aslından ve "Diyarbekir"i konu alan bölümünden
~ aktarılmıştır. Ayrıca söz konusu bölümün bütününü de kapsamamaktadır. Daha çok Diyarbekir surları
ve kent kapıları, İçkale üzerine, Gabriel'in gözlem ve yorumlarını içeren bu bölümün, hiç değilse ilk
aşamada, konuya ilgi duyanlara ve Diyarbakır tarihi üzerine araştırma yapmak isteyenlere yardımcı
olacağı kanısındayız. Kitabın, bugün ancak özel ellerde bulunabilen nadir eserler arasında yer almış
olması, ele geçirilmesini de hemen hemen olanaksız kılmaktadır. O nedenle, bir bölümüyle de olsa, di-
limize kazandırmayı, çok şey borçlu olduğumuz güzel kentimize karşı, yerine getirilmesi gereken bir
ödev saydık.
Kitabın ilgili bölümünü çevirmemde bana öncülük yapan Sayın Şevket Beysanoğlu'na ve basıl­
masında hiçbir özveriden kaçınmayan Diyarbakır Tanıtma, Kültür ve Yardımlaşma Vakfı'na teşekkür
ederim.
Kaya ÖZSEZGlN
Ankara, 1992/1993
1. BÖLÜM

DİYARBEKİR

TARİH VE TOPOGRAFYA
Mardin yolundan bakınca, Diyarbekir uzaktan seçilir. İlk görünen, ufukta, bazalt taşlı, karanlık
yayladan daha karanlık, düz bir çizgiden başka bir şey değildir. Yaklaşukça bu çizgi kalınlaşır, gölge-
ler düzenli aralıklarla dizilen çok sayıdaki burçlardan kopar, yerini ışığa bırakır ve geniş bir kale duva-
rı ortaya çıkar, onların üzerinde de bir kaç minare kendini gösterir. Yabancı bir çevre: Kent yaşamı bu-
rada sanki, sert taş kemerin (1) içine, kendini titizlikle saklamış gibidir. Ana kapıdan girince, kentin
belli başlı arıa yolu boyunca, ilk bakışta siyah olarak görünen düz damlı evler, bazalt taşla inşa edilmiş­
lerdir. Yağmur mevsiminin dinmeyen sağnağı altında yapışkan çamurlara ya da bunaltıcı yaz güneşi­
nin alunda tozlara boğulan kıvrımlı ve nahoş kokulu dar sokaklar da, ayni şekilde bazalt taşla kaplıdır.
Kentin dışına doğru, bütün mahalleler yıkıntılarla dolu, geri kalanlarsa oturulamayacak birkaç yapıdan
oluşmakta. Surların hemen altında hayvan sürülerinin otladığı çayırl ar ve birkaç bahçe uzanır. Az sayı­
daki sürülü tarla, herşeyi kı skançlıkla saklayan ve tabya görüntüsü veren, penceresiz, kapıları kapalı
evleriyle, bu yabanıl kenti şenlendirmeye yetmez gene de.
Diyarbekir, genellikle insan sağlığına aykırı bir kent görüntüsü verir. Ama iklimi hiç de zararlı
değildir. Koruyucu hekimliğe rağmen, salgın hastalıkların sıklığı, özellikle bazı yöresel alışkanlıklar­
dan kaynaklanır (2). Ama gene de, ülkede yaygın olan bir söylentiye göre, tahkim edilmiş surlar, kötü-
lüklerin nedeni olan rüzgara karşı sürekli bir engel oluşturarak, bu kötülükleri önler. Uzun zamandır
yıkıma terkedilen surlardaki tahribat, 1930'da başladı. Harput Kapısı'nın batısında, 300 metre boyunca
dinamit patlatıldı, bundan dolayı burçların bir bölümü ve burç aralıkları yıkıldı. Fakat duvarların sağ­
lanuığı, bazı noktalarda patlamanın yaratmış olduğu tahribata karşı direndi. Aynca molozların taşın­
masının pahalıya mal olacağı ortaya çıktı. En azından bir süre için vazgeçildi bu işten.

Kuşkusuz sur boyunca, düzenli aralıklarla açılmış olan kapıların, kentin sağlığı için elverişli ol-
duğu söylenemez. Ama kalenin tümünün yıkımı, şimdilik hiç de kaçınılmaz bir olay gibi görünme-
mektedir (3). İçme suyunun kente getirilmesi 1931 'den itibaren tamamlanmış bulunuyor. Durgun gö-
letlerin kurutulması, daha 1932'de surların dibinde yer alan ve çevreyi kirleten mezarların ortadan
kaldırılması, Diyarbek.ir'in esenliğine büyük ölçüde olumlu katkılar yaratmış olmalı .

1935'ten başlayarak Taurus yoluyla Fevzi Paşa'ya ulaşan Argona bakır filizlerinin "Bakır yolu"
denilen bir hatla Anadolu'nun demiryolu şebekesine bağlanması, Diyarbek.ir'in trafiğini kolaylaştırmış­
tır. Hiç kuşku yok, Irak'ta, Van Gölü'ne ve İran sınırına kadar uzanmış olması gereken bu demoryoluna
ilişkin geli şmelerden , kent, büyük ölçüde yararlanamadı. 1935 sayımına göre, toplam 34.874 olanken-
tin nüfusu, 1927 rakamı (30.709) göz önüne alındığında, belli bir yükselişi yansıtmaktaydı (4).
(I) Yakın zamana kadar. Diyarlıckir'i tanımak için bu kente değişik noktalardan yaklaşanlann edindikleri karakıcristik i1lenim buydu. "Bütün evler, kent
duvannın içinde yer alır" diye yazıyor Hacı Kalfa (Cihannüma, s.437). Cumhuriyet kuruluncaya kadarda bu durum değişmez. Cumhuriyetle birlikte
Ha!'P'1t yolu boyunca, modem bir mahalle (cxua muros) oluşturuldu. Birkaç önemli yapı. ancak ı 932'de tamamlanabildi.
(2) "lklım, sağlığa ç<ılc uygun değildir. Halep çıbanı ve ateşli hastalıklar. alışılagelmiş olaylardır. Bazı durumlarda göz kaybı, hııua ölünıJe sonuçlanan
trahom hastalığı yaygın ve tehlikelidir" (Dupre, Voyage en Perse, I", s.72).
Cemile, birazda abartılı olarak Oiyarlıckir'in iklimini, bütün Türkiye'nin en tehlikeli iklimi olarak belirtir("Technlsche Studlen Expedltlon, 2. Bö-
lüm, S. 20 ve devamı). Cuineı'nin bu konudaki görüşü. gerçeğe daha yakındır (furqule d'Asle il. S. J(ı() ve devamı).
Sıudien E.xpedition", 2 Bölüm. s. 20ve devamı) Cuinet'in bu konudaki görüşü, gerçeğe daha yakındır(furqııie ö Asie". Il. s. l(ı(). ve devamı).
(3) Bu açıdan Oiyari>ek:ir'in durumu. birçok kentin "modernize" edilmesinin gerekli olduğıı Türkiye'de, bu açıdan tek örnek değil. Bütün eski anıtları ol-
masa bile. an azından sanatsal ya da tarihsel değer taşıyan yapılan tümüyle korumak. günümüzde sıkıntılı bir sorundur.
Merkezi Hükı1me1in ve yerel yönetimlerin başvurduğu uzmanlar, Türle ya da yabancı olsun, genelde bu ilginin anlaşılmamasından kaygı duyuyorlar.
Eskiyi kökünden kazıyıp atan bazı basil çöıünıJere, bu nedenle rastl:uıabiliyor. Diyartıekir için önerilen çözümlerin, üzerinde durulmaya değer iyileş·
tirici bir yön taşımadığını, ben yerinde gönnüş oldum. Bu çöıümlerin hangi ölçOJere göre uygulanması gerektiğini bilemiyonun.
(4) Türkiye Nüfusu, 1935, s. 27- Umumi nüfus tarlhl. I, 19929, s.166. ı92Tde 30.709 olan kent nüfusunun 27.06J'i Müslümandı, ama eskiden Hıristi­
yan nüfus daha (azlaydı. Hatta adı bilinmeyen bir Venedikliye göre, XVI. yüzyılın başında bu nüfus. Müslümanlara göre çoğunluktaydı. Bu bilgi, bi-
ze ilk bakışta inanılmaz gibi görünebilir. "Visorm anche molti Christiani et piu numeroche Macomeııani. cioe Oıristiani, Greci , Amıeni et Laccbiıi ..
(Viaggiod'un mercatanle. ds. Namusio, il, 79. Thomas, ds. !Ial<luytSoc., A.g.e.s.147) Ayni seyyaha göre, her inanç grubuna mensup kişiler, müslü-
manlar tarafından rahatsız edilmeksizin dinsel görevlerini kiliselerde rahatça yerine getirebiliyorlardı.
Portekizli Teneyro, 1529'da Ilııistiyanlann tahminen 4.000dolayında bulunduğu yazıyor. "Jacobitas. Nastoris, Oulros deoutrocostumequese sha-
mao Du stimaıia: quc quer dizer em nossa lingoa, anıadores de Sanla Maıia: lodos gentes brancas: falao lingoa Arabia" (İtinerario de Antonio Ten-
reyro, s. 407 ool. l)
- 1565'te, bir başka Ponckizli, Mest re Affonso, selefinin anlattıklanndan hareketle. sayılan 4 yada 5.000 arasında değişen Hıristiyan nüfusundan· Er-
meni, Katolik, Nasturi, Distinıarias- sözediyor(Ytinarerlo de Mesire AtTonso. s.60) Bununla beraber, söz konusu tarihten biraz önce, J. Oıesneau,
şunlan yaıınaktadır. " ... Ve nüfusun hemen hemen tümü, Hıristiyan olan Ermeni ve Katoliklerden oluşur. Pek az Türle vardır". (Voyage de M. d' Ara·
mon Schefcrbasımı, s.9)
XIX. yüzyılın başında Müslüman (Dupre'yc atfedilen rakanıJara kesin göıüyle bakılabilir) Türkler çoğunluktaydı: "50 bin Türk, 50 Yahudi ailesi. bir
3

TARİH (1)

Diyarbekir kentinin bugünkü adı, merkezi bulunduğu eyaletin adından kaynaklanır (Arapça: Di-
yar-bakr). Fakat eski adı "Amida"dan gelme "Amid"dir. (2) Yakın tarihlere kadar Türkler, evlerini ve
surlarını inşa ettikleri kara bazalt taşından dolayı, genellikle bu kenti "Kara Amid" (Amid la Noire)
olarak adlandırıyorlardı. (3)
Arnida'nın
uzak geçmişi hakkında pek bir şey bilmiyoruz, bu isim de ancak Ammien Marcellin
ile metinlere geçmiştir. Bu yazara göre, bu kent, çok az bir büyüme gösteren birkaç mahalleden (civi-
tas perquam brevis) oluşmaktaydı; 349'da Constance, Perslerin saldınlarına karşı koyabilecek güçte
bir kale yaptırdı kente. (4) O zaman, kısa bir süre için bu kent "Augusta" olarak anıldı (5).
Amrnien Marcellin'in bize bıraktığı metinde (6) de belirtmiş olduğu gibi, bu kent, zamanın ünlü
bir merkezi iken 359'da Shapfir (Sapor) tarafından fethediliyor, Jovien (363)'in imzaladığı talihsiz bir
barış anlaşmasıyla, kent Romalıların elinde kalıyor, Perslere boyun eğdikten sonru bu kenti terket-
mek zorunda kalan Nisibis halkının egemenliğine geçiyor (7). Anastase'ın hükümdarlığı zamanında,
502'de, Perslerle yapılan savaş sonucunda Amida, Kawadh (Cabades) (8) tarafından ele geçirildi. Fa-
kat Perslerden iki yıl sonra, onların arkalarından gelen Roma orduları kenti kuşattı. 505'te imzalanan
barış sonucunda, etrafı muhkem surlarla çevrili bir kent olarak imparatorluğun egemenliğine geçti.

Justinien'in VI. yüzyılda, kenti tahkim edici çalışmalarına (9) rağmen Diyarbekir, VII. yüzyılın
başlarında yeniden Pers hükümdarı Hüsrev (Chasroes)'in eline geçti. Heraclius'un zaferleri ve onu iz-
leyen 628 barış anlaşmasının koşullarına göre özgürlüğe kavuşan Amid, az sonra Hicret'in 18. yılında
(639) (10) Arap hükümtan İyad tarafından fethedildi ve böylece kesinlikle Bizanslıların elinden çık­
mış oldu (11).

Amid'in tarihi (kentin adı, o tarihten sonra Amid olarak kaldı) yöresel hanedanların ve halifele-
rin değişmesiyle, bundan böyle Müslümanların üstünlüğü altında sürecektir.
Önce Emeviler, sonra Abbasiler zamanında Amid, halifenin bağımsızlığına saygı gösteren ve
babadan oğula geçen bir yönetimle idare edildi. Ta ki, Muhammed İbn-i Ahmed, Amid'i kuşatan ve
ele geçiren efendisi Mu'tadid'e karşı 286 (899)'da aya.klanıncaya kadar. Sorun, kararında direnen Mu-
hammed İbn-i Ahmed i1e bir anlaşmaya varılarak çözümlenecektir (12).
o kadar Yunanlı, 80 Keldani, 4 bin sapkm Enııeni ve keşişleri Mardin'de bulunan 300 Katolik Suriyeli, nüfusu oluşturan belli başlı gruplardır. Enne-
nilerin bir Vartalıel'i ya da doktoru, Yunanlılann ise 2 Ortodoks papazı, Kelclanilerin birçok papazı ve bir başpiskoposu var..''. (Dupre Voyageen Per·
sel.s.71)
1875'te Cemik, kentin nüfusunu 40 bin olarak gösterir.
1891 'de Cuinet ise, 20binden faz.lası müslüman olan, toplam 35.000nüfustan söz ediyor. (Turquled' Asle, II, s.453)
(1) Antik kentin tarihi üzerine bildiklerimiz. yazılı kaynaklar açısından çok sınırlıdır (Baunıgartner, Pauly-Wissowa, "Rcal-Encycl." 1, 1833, Bak.
Amida.
Müslümanların ele gcçinnelerinden sonra, kentin tarihi için "lslam Ansiklopedisi'ndc (Bak.: DiyarBekr) C. Huart'ın venniş olduğu bilgiler çok
yetersizdir. Bundan sonraki bölümde aynntılannı vereceğim esaslı gelişmeler, kaynak bilgilerle birlikte M. Van Berchem (Amida) tarafından ak-
tan lan Arap metinlerinden kopyalarda yer alır.
-Kaynaklar için bak.: Quatremere, Hlstoire des Mongols I, S. 331 ve devamı, Not. 127.
Ayni başlıkla yakın tarihte Türkçede basılmış iki monografi: Basri Konyar, Dlyarbeklr Tarihi, 1936; Bedri Günkut, Diyarbekir Tarihi. 1937.
(2) Bu konuda Baunıgartner"in ("Real-Encycl.", a.g.e.) görüşüne katılmak ve Ptolemee tarafından "Arabia deseıta" ("Geogr.", V, 18, 10) kentleri ara-
sına konulan Diyarbekir'in adını Amida ile sınırlandınnak zordur.
Daha önce "Amida" adı, Tigranocerte (Saint Martin, Memoire sur l'Annenie, il. S. 170 ve devamı) ile özdeşleştirildi. Fakat bu hipotez terk.edileli
epeyce oldu. E.Sadıau, Tigranocerte'yi Dunaysır ile sınırlamıştır. (A.g.e., I. Kısım. III. Bölüm). F.C. Lelımann Haupt, Enneoilerin merkizini
Mayyafankin olarak düşündüğünden bu yana, bu göıiişe faz.la itibar ediıncdi. - R.P. Poidebard da, geçerliği bugün kalınamış olan bir haritayı dü·
zeltme gereği duymadan, eski kimlik saptanıasuıa dönmemiş miydi? Yeni bir makalenin (Roma Okulu, 1937, S.19) başlığıyla da bağdaşmaktadır
bu durom: Tigranocerte (Diar-Bekir). Burada" Amida" adına rastlanmıyor.
(3) Poullet'nin derlemiş olduğu gerçek-dışı bir >öıcük kök-bilgisine göre: "Kara Amil· ya da Kara Emit- Kara Emir sözünün bozulmuş ~eklidir. Bura-
da "Kam'", Fransızca da ki "Noir" karşılığı, "Emir" ise "bir gümrükçü" anlamına geliyor (Nouvelles relatlons du Levant, 11, S. 414).
(4) Anını. Marcell. XIX. 1-8.
(5) "Mezopotamya'da (Constance) Augusta adını verdiği Amid'i genişletti ve tamamladı" (Suriyeli Michel, Chabol Basunı. 1, S. 267)· "... Suoque no·
mine voluiı appelan" diyor Anım. Marcell, fakat gerçekte sonradan Constantina adını alan ayni lnıpar.tlorun kurduğu Antoninupolis'tir bu kent.
(6) Anını. Marcell. XIX .. 1-8.
\7) Bu olaya ve sonuçlan na ilişkin metinlerden, surlann tarihi hakkında bazı bilgiler çıkanlabilir (A.g.e .. Bölüm: VII).
(8) Procope. De Bell pers.. l, 7. 3; 1, 7, 12: 1, 7, 29. - De aed. III, VIII. S. 374 ve devamı.
(9) Procope. il. 3, S.27.
(10) Wakidi. Niebuhr-Mordımann çevirisi, S. 93 ve devamı. Günlük tarih notlan içeren bu eser için Bak.: Van Berchem, "Amlda", S. 13.
- Bu olaya ilişkin öteki kaynaklar, kesin bilge venniyorlar: Hicretin 18. ya da 19. yılı.
(11) Şurası bir gerçek ki, Bizanslılar bölgese cesur bir savaş sürdürecek ve Anıid'e kadar ulaşacaklar. ancak bu ilerleme, devamı olnıayan bir süksenin
ötesine geçemeyecek. Bir yüzyıl sonra. 965'te Nic4>hore Plıocas, sonuçlan siirekli olnıasa da, ayni başanyı yenileyecektir. (Honigınaıın, Die Ost-
gren7,e des Byzantinischen Relches, Sayfa: 58, S. 93 ve devamı). Nihayet 973'te Jean Tzinıiskes'in kumandası altında BizansWar, son bir kez
Aınid'in önünde göıiineceklerdir (Matlhieu d'Edesse, Journal. Çev: Dulaurier. S.12 ve devamı.
- Bak.: Honigrnann. S. 98).
(12) Van .Berchem, Amida, S. 21.
4

Bir dönem boyunca devam eden Bizanslıların kente karşı saldırılan, onlara ancak geçici başarı­
lar sağlayabilmiştir (13). Amid, bir ara Hamdaniler'in elinde kaldı ise de, 373'e doğru Bouyid'lerin eli-
ne geçti. O zaman Badh adlı bir kürdün yönetiminde yaşadı. Mervan'ın oğullan olan yeğenleri, eyale-
tin yönetimini ellerine geçirince, yörede Mervanlı hanedanı kurulmuş oldu (14). Mervanlıların
merkezleri, o dönemde Amid değil, Mayyafarikin idi (15).
Hicri 463'ten itibaren Mervanlılar, Selçuklulara bağlı olarak yaşadılar, fakat 478'de toprakları
Melik:şah'ın eline geçti. O da bu topraklann yönetimini, eyaletten sorumlu eski veziri İbn-i Djahir'e bı­
raktı. Düşmana boyun eğen Djahir ise, kısa bir süre sonra (Hicri 479 ya da 480) yeniden göreve geti-
rildi ve adlan Selçuklu elyazmalarına geçen öteki yöneticiler sırayla bu görevi sürdürdüler (16).
Hicretin VI. yüzyılında (XII, yüzyıl) İnaloğulları Hicri 535'e kadar, daha sonra da Nisanoğullan,
Amid'i elerinde bulundurdular. Açgözlü ve cimri olan bu sonuncular, kısa sürede halkın nefretini ka-
zandılar. Seliihattin Eyyubi'nin yakını Kara Aslan'ın oğlu Artuklu Muhammed'in kente yaptığı bir sal-
dın sonucunda Amid halkı, kısa bir direnmeden sonra, bu yeni sahibin üstünlüğünü benimsemek zo-
runda kaldılar (17).
569'un Muharrem ayında (Mayıs 1183), Amid Hısnikeyfa, Artukluların eline geçer ve bu ülke-
nin merkezi konumuna yükselir (18) Sukman II'ye kadar bu prensler, fetihlerinde kendilerine yardım­
cı olan Eyyubiler'e bağlılıklarını sürdürürler. Mahmud'dan itibaren de, ilişkileri nedeniyle zaman za-
man Eyyubiler'e, zaman zaman da Keykavus I ve Keykubat I'in egemenliği altındaki Konya
Selçuklularına boyun eğerler (19). 629'da Mısır'daki Eyyubi sultam Malik Kamil, Amid'e karşı birse-
fer girişiminde bulunur. Onun oğlu Malik Salih Eyyub, 629 yılının sonunda kenti ele·geçirir ve baba-
sının ölümüne kadar Diyarbekir'in yönetimini elinde tutar. 637'de Malik Salih'in oğlu Turan Şah,
onun yerine geçer. Az sonra da Selçuklular'a yalan olan Halep prensleri tarafından kent kuşatılır ve
ele geçirilir. Kentin tarihi, o dönemde çok bulanık:trr. Amid'in, Hicri 641 ya da 642'de, Moğol istilası
sırasında, Keyhüsrev'in egemenliğine geçmiş olduğu sanılıyor.

Birinci Moğol istilasından sonra Amid, Hicri 655 tarihine kadar Selçuklu egemenliğinde kaldı ,
bu tarihte ise Mayyafarıkin'i de elinde bulunduran Eyyubi hükümdarı Malik Kamil'in eline geçti.
657'de Moğollar tarafından yeniden fethedilen kent, Selçuklu sultanına geri verildi. İlhanlılar'a bağlı
II. Keykavus, IV. Kılıç Arslan ve II. Keyhüsrev, Diyarbekir'i Moğollar'ın koruyuculuğu altında yönet-
mek üzere oraya yardımcılarını gönderdiler (20).
VII. (XIII) yüzyılın sonunda, Selçuklular'ın yerini alan Mardin Artuklular'ı, hiçbir üstünlük gös-
teremediler. 702 (1302-1303)'de Hülagu Gazan soyundan gelen il. Necmeddin Gazi, bütün Diyarbekir
yöresini egemenliği altına aldı (21).
717 ( 13 l 7-13 l 8)'de Mısırlılar tarafından yağma edilen kent, ancak VIII. yüzyıl boyunca, silin-
miş olan güçlü rolünü yeniden oynama şansını e1e geçirebildi. Büyük bir olasılıkla, 796'daki Timur
saldırısında, Diyarbekir henüz Artuklular'ın egemenliği altında bulunmaktaydı (22). 805'te Ankara sa-
vaşından sonra, hükümdarın küçük oğlu Mirza Ebubekir tarafından yönetilmek üzere, Irak toprakla-
rıyla birleştirildi (23).

(13) A.g.e., S. 87.


(14) Bu dönem hak.kında Van Bcrclıem, Lehmann·Haupt'a atfen bilgi vennektedir: Mat.erialen zur alteren Geschichte, Armeniens und Mesopota·
ıııiens, Arab. lnschriften, S. 4 ve devamı· Bak.: Amedroz tarafından basılan lbn al-Azrak'tan seçmeler, J.R.A.S, 1903, S. 123 ve devaou.
(15) Bu kent için Bak.: Bölüm 111, Kısım: !.
(16) Bak.: Bölüm: 5, S. 57-61.
(17) Artuklu dönemi için, Van Berchem bibliyografyasına bağlı kalınmışlır (Aııılda, S. 74-105). Aynca: E. Honigmann, "Anuklular" maddesi, İslam
Ansiklopedisi -C. Cahen, Le Diar·Bakr au temps des premiers Urtukldes, 1935, S. 219-276.
(18) "579 yılı başlarında, bu kent gücünden epeyce kaybetmişti. Artuklu hükümdan Abu Abdullah Muhammed bin Kara Aslan, kentin eski göriceınmıı:
ve mutluluğuna kavuşması yolunda çaba harcadı" (Quatreınere, Moğolların Tarihi, I. S. 332).
(19) Van Berchem, Amida, S. 105 ve devamı.
(20) Van BerchemAmlda,S.107-110.
(21) A.g.e.,S. 110-111.
(22) Timuı'un kenti ele geçinnesi hakkında Bal<.; Yazdi, Petis çevirisi, il, S. 286 ve devamı -Calcuua bakımı, I, S. 682 ve devanu.
(23) Van Bercbem, Amlda, S. 115-116.
5

Bölge o zaman, iki rakip Türk aşireti olan Akkoyunlu ve Karakoyunlular'ın mucadelesine sahne
oldu. 807'de Akkoyunlu devletinin kurucusu Kara Yuluk, Amid'i kuşatır. Kent halkı, 836'da Memlfik
sultanı Baybars (Barsbay)'ın saldırısı karşısında direnmekte zorluk çekmez ve yöre, bütün XV. yüzyıl
boyunca Akkoyunlular'ın merkezlerinden biri olarak kalır. Onların en güçlülerinden biri olan Uzun
Hasan, burayı 856'da kardeşi Cihangir'in elinden alır (24).
920'den itibaren (1514), Sultan I. Selim'in üstünlüğüne boyun eğecek olan Safevi hükümdarı Şah
İsmail, 908 (1502) kenti ele geçirmek için bir girişimde bulunursa da başarılı olamaz. Diyarbekir, böy-
lece kesin olarak Osmanlı İmparatorluğuna bağlı kalır (25).
Tarihin bu acılı dönemecinde, Amid'in tarihsel işlevi ve ekonomik aktivitesi nasıldı? Bu konu-
da, Ortaçağa ilişkin hiçbir kesin bilgiye sahip değiliz. Fakat Mezopotamya'dan Karadeniz'e, Anado-
lu'dan İran'a giden önemli ticaret yollarının kavşak noktasında, Amid'in kervanlar için bir anbar görevi
taşımış olabileceğini düşünmek mümkündür. Zaten Dicle, Diyarbakır'dan başlayarak Musul'a kadar
uzanan nehir yolu üzerinde, bugün olduğu gibi sallarla (kelek) yapılan nehir taşımacılığı için uygundu.
Bu sallar, Dicle'nin kıyılarında, yöre ormanlarından çokça elde edilen ağaçlar ve bölgenin pazarlarında
her zaman bulunabilen tulumlarla yapılır. Mallar Musul'da indiriliyor, odunlar orada ucuz fiyatla satı­
lıyor ve sal sahipleri, memleketlerine dönmek için bir kervanda birleşiyorlardı. Bu tür bir pratik, bilin-
diği gibi çok eski gelenekleri akla getirmektedir (26).

Modern dönemde Diyarbekir'e ün kazandıran yerli mallara gelince, bunlar arasında pamuklu ve
ipekli dokumalar, işlemeli ve renkli marokenler (27), ön sırayı tutarlar. Kabul etmek gerekir ki, Orta-
çağ'dan bu yana, bu ürünler Diyarbekir'de üretilmekte ve ticaret yoluyla dış ülkelere satılmaktaydı.
Kent, o zaman elbette aktif ve önemli bir pazaryeriydi; halkın ihtiyaçlarına cevap verecek düzeyde işçi
ve zenaat loncaları burada faaliyet göstermekteydi. Gene de, öyle görünüyor ki, örneğin binaların ya-
pımı için, Halep ve Urfa'da olduğu kadar ünlü ve yerleşik inşaat ustalarına sahip değildi. llerde göre-
ceğiz, önemli işlerin yapılması için, farklı nitelikte kişiler ya da ünlü kentlerin yapımcıları davet edil-
mekteydi (28).

(24) A.g.e., S.I 16.


(25) Yavuz Seliın tarafından 15 l 4'te Çaldıran Savaşı'ndll bozguna uğratılan Şah lsmail'in orduları, daha sonra Amid kentini kuşatınca, bölgenin Kürt
beyleri, lsmail'e karşı ayaklanmışlardı. 1516'da Osnianlılardan Bıyıklı Mehmet Paşa, kentin özgürlüğüne kavuşmasında katkıda bulundu (Ham-
mer, Hlst.de l'Empire Ottoman, IV, S. 222 ve devamı).
(26) Herodot tarihinde, benzer bir pratiğin bütün aynntılann'arastlaıunaktadır. Herodot Tarihi, I, 194, 3-6 -SOo yilzyılda Dicle üzerinde bir seyahatin
koşullanyla ilgili olarak, aynca Bak.: Oppeıt, Expediti•ıne:ı Mesopotamie, 1, S. 80 ve devamı; Cbolet. Voyagedans la Turquie d' Asie S. 264
ve devamı.
(27) "Türkiye'de pazar yerleri, her şeyin bulunabildiği, b;:.;illc ve güzel alanlardır. Buralar lran'dan. Mısırdan. Polonya'dan, Moskova'dm gelmiş satıcı­
larla doludur: bu satıcılar kendi ülkeleriııiıı ipek, pamuk, iş~ıta mallan ve marokenleri getirip pazarlarlar. Hemen her tür deri ~leıneciliğinin en
güzel örneklerini, bu pazar yerlerinde i>:llmak mümkündür' (Poullet, Nouvelles Relatlons du Levant, il, S. 416).
(28) s. 171. . . .
6

TOPOGRAFYA
(Yeryapısı)
Diyarbekir, 650 metre yükseklikte, bir
ucu masif Karacadağ ile Dicle kıyılarına ka-
dar uzanan geniş bazalt platonun doğu kena-
rında kurulmuş bir kenttir. Kent, nehrin kesin
biçimde böldüğü vadinin gerisinde 100 metre
yükseltide, ona hakim olan ufki bir görünüş­
tedir. (Çizim: 68). Dicle ve sahanlık arasında,
Doğu ve Güneydoğuya doğru toprak, büyük
ve doğal savunma olanağı veren bir dizi yar
ve diklik gösterir, güneye doğru ise yumuşak 1--=-~~=-­
bir eğim yapar. Fazla derin olmayan bir ko-
yak, bu platoyu güneybau tarafından keser.
Biraz uzakta, Batıda ve Kuzeyde bazalt top-
rak, küçük bir eğim göstererek surl arın önün-
de sonsuz bir şev görüntüsünü biçimlendirir
(29).
Kayalık korniş üzerinde, Doğudan Gü-
neydoğuya do ru yerleştirilmiş olan sur çiz-
gisini de belirler bu genel topografya. Surun
geri kalam üzerinde, hendekönü duvarları, ı------L---'-----1....1.-:a___~J.L_~-..L.....-'L----L.:....:-!:!-1
Güneybatı koyağının çevresini dolaşarak,
gözle görünür biçimde bir sınır çizgisi çizer.
Böylece sınırlanm1ş yüzey, en büyük boyut- (Çizim: 68) Diyarbekir ve çevresi
larda, Doğudan Batıya 1700 metre, Kuzey-
den Güneye 1300 metre olmak üzere, düzensiz bir form oluşturuyor gibi görünür. Ku zeydoğu köşesi n­
de, bir çemberin dörtte birini kapsayacak biçimde düzenlenmiş olan bir iç duvar, kenti tam anlamıyl a
kaleden ayırır (Çizim: 69) (30)
Sur, belli başlı noktalarda, dört kapıyla kentin dışına bağla n mış tır. Bu kapıl ar, bugün kullanıl an
isimleriyle (31), Kuzeyde Harput Kapıs ı , B atıda Urfa Kapısı, Güneyde Mardin Kapısı ve Doğuda Yeni
Kapı'dır. Bu sonuncu kapı, bir rampa ile başlayıp dolambaçlı bir yolla Dicle kıyısına bağlanır. Öteki üç
kapı, üç büyük yolun başınd a yer a lırlar. Birincisi Harput ve Fırat'a, ikincisi Urfa'ya ve Kuzey Suri-
ye'ye, üçüncüsü ise Mardin'e ve oradan Mezopotamya'ya açılır. Kaleden ise, gizli bir sur kapısıyla Do-
ğu yönünden doğrudan doğruya vadiye geçilebilir (32).

Açık yolların genel durumu, daha ilk bakışta bütünüyle düzensizdir. Gene de Harput Kapı s ı ' nın ,
ötekilerden daha geniş bir anayolla Mardin Kapısı' n a bağlandığı ve bu yolun genel yönünün, Kuzey-

(29) Yörenın Jeolojik yapısı için Bak.: E. Chaput. Voyages d 'etudes geologlques, S.146-148 -Cemik, Tecbniscbe Studlen ·E.\pedilioo Bölüm: 2,
S.18 ve devamı, planş: l. Ko.18. Aynca E. Chaput'tan buraya aktardığım çizimde, yöre toprağının krokisini gösterdim.
(30) Bu çizimde göıillen Diyarbekir kent planı, kesin bir doğruluk içemıemekle beJaber, daha önceki yayınlara oranla güvenılır blr gdqını:yj de yan-
sıımaktadJr. Niebohr (Rclsebeschreibunç il, XLVIII) tarafından çizilen plan. gerçeği tam olarak yansıtm amaktadır Kulelenn sayılan ~e biçımlc­
ri doğru olarak not edilememiştir. Yollar ıse ıamamen hayal ürünüdür. -Van Bcrchem'in yayımlamış olduğu kroki (Amlda , S. 7. Kroki: 1). surla·
nn biçimi hakkında doğruya yakın bilgiler vemıektedir, fakat özellikle kuzey tarafları değirmi olan kulelerin boyuılan l:>ır hayli ~ur. yol
şebekesi ise gösıerilrnemiştir.
Elimizde kent belediyesince dilzenlenmiJ olan 1(2000 ölçeğinde iki ayn plan bulunmaktadır. En eskisinin Van Bcrclımı m çımı:ı c:ıldı:tu lrc:ıkı·
den kaynaldandığı ıınlaşıhyor. Daha ycnı olan öıekisi. kuşku götürmeyen yanlışlarıyla, yol çizgilerini konu almak~)dı. Röım"e ~baz
olarak yararlandığım plan budur. Van Bcrchem'in krokisi üzerinde, bazı önemli yanlıştan. haıın sayılır abartılan ~mı Gr~ boyutlan-
nı ve istihkam duvarlanom yerini düz.elitim.
Elime geçiremediğim. fakat bir bölümü (kentin Güneybatı köşesi) J. Strzygowski'oin bastırdığı "Charles Dichl'clm setmda• (Pa:ls.. 1930) adlı ki-
tapta yer alan bir başka belge daha vardır (11. Cilt, S.197, Kroki: 1) Kuşkusuz kentin tamamını kapsayan n'ilO\"eU 191Tde. o aıs11u~ ~yar­
dımcısı olan Alman mimar Julius Richter tarafından yapılmıştı (A.g.e.• S.198). Daha önce yapılmıı olan yaıılqlar. baad;a. az? ÇDl:R bamde ge·
ne tekrarlanmıştır. Ama yol şebekesi, titiz bir çalışma karşısında bulunduğumuzu gösterir. Eş yük~elıı eğrisi. bu bclidıe Bıl bd.ıenin,
çok mükemmel bir şeki lde basılan Basri Konyar'ın Diyarbakır Yıllığı IIl (nwnarasız, 52 ve 53 numaralı lrnıkileı ~ l ıi ' al:r.lmış
olduğu düşünülebilir. Plan ın altındaki "eski bir plan" ifadesi, bunun 1917 tarihinden daha önceki dönemr ait db"lccrP Jiçi::ııı!Jı) r.
(31} Geçmişteki isimleri için Bak.: A.g.e., iV. Bölüm, S. 129.
(32} Bu kapının (Oghrun Knpu. Gizli Kapı} eski ııdı için Bak.: A.g.e .. S. 129. No. 12.
7

Güney istikametinden biraz ayrıldığı saptanabiliyor (Bkz. çizim: 69) (33). Genişliği buna yakın bir
başka yol Urfa Kapısı'ndan başlayarak Doğu-Batı yönünde uzanır. Kuzey-Güney yönündeki yolla ke-
sişme noktasının ötesinde bu geniş yol, çok dar bir yolla Doğuya doğru devam eder ve çok düzensiz
bir ince yolla da Yeni Kapı yöresine bağlanır. Şimdilik bu saptamalarla yetiniyorum. Daha ilerde
(VII. Bölüm) buradan hareketle hangi sonuçlara varılacağı görülecektir.
Modern küçük dükkancıkların yan yana sıralandığı pazar yeri, kentin ortasında, belli başlı yolla-
nn kesiştiği noktadadır. Kuzeyde, halkın toplandığı ufacık bir alan, değişik yerleri sonradan onarılmış
parçalarla kaplı Ulu Cami'nin Doğu cephesi boyunca uzanır. Öteki önemli yapılara gelince, camiler,
medreseler, hamamlar, kervansaraylar, kiliseler, kentin bütün genişliği içinde çevreye yayılırlar. Bu
yapılardan başlıcalarını aşağıda sıralayacağım.

(Çizim: 69) Diyarbekir'in kenı planı ( J932'deki durumuyla)

Diyarbekir, her dönemde bol suya sahip olmuştur. Surun Kuzeybatı yönündeki yıkıntılar arasında,
bugün de görülmekte olan su kemeri (Planş: L, 2) kente çok temiz bir su dağıtmak üzere, toprağın altın­
.. da, 1930'da inşa edildi. Bundan başka tahkjm edilmiş sur duvarlarının içinde, çok sayıda su kaynağı
vardır. Bu su kaynaklarından ikisi, özel bir üne sahiptir. Birincisi kentin ortasında, ikincisi kentin Ku-
zey batısında kale bedeninin eteğinde yer alır (34).

[33) "Kentin ortasında, diyor Cuinet, oldukça iyi korunmuş iki toprakaltı stratejik yol, iki ana kapıya bağlnııır: Mardin Kapısı ve
Dağ Kapısı. Daha iler-
de göreceğimiz gibi, "Dağ kapısı", bir başka "Harput Kapısı"dır, öyle ki Kuzeyden Güneye uzanan büyük yolun altında. bir başka toprakaltı yol
olacaktı. BWlun, "stratejik yol"dan çok. bir kanalizasyon olduğWlo düşünmek daha akla yakın görünmektedir. Fakat Coinet'nin bu göıüşünü, ne
doğrulayacak ne de çürütcbil.ecck durumdayım. Hiç kimse bu konu hakkında, bana en küçük bir bilgi vermedi, ya da vermek istemedi.
C34) Bu kaynaklardan biri, kuşkusuz Ammien Marcellin'in adını taşır: "İn ipso autem Amidae mediıullio sub arce fons dives exundat, potabilis quidenı,
sed vııporatis acstibus non numquam faetens", {Amm. Marcell., XVIII, 9, 2).
Bu kaynak Ayn Sawıi denen lbiı Shııddad'Ja ilgilidir. (Ms. Oxford, 66-1). O zaman kalenin dışında bir başka yerden, Mumalıhid ad-Oawla tarafın­
dan Grekler Kapısı'nm (Urfa Kapı sı) yakınında bir tepe üzerinde, sor duvarlarının eıe~inde (A.g.e.. 65) fışkırmaktaydı. Bu bilgi, kesin olarak doğ­
ru mudur? Bu sonuncu kaynağın, sur duvarlarının içinde, gene Urfa Kapısı'nın kuzeyındc kurulmuş olnn öteki su kaynağıyla hiçbir bağlantısı yok
muydu? Nihayet lbıı Shaddad, kentin dışında kurulmuş olan "Bakili" adında üçüncü bir su kaynağından söı etmektedir. Bir dereyi andırmakta
olan bu kaynak, kente girdiği yerde Ulu Cami'ye ve çeşmelere doğru kollara aynlıyordu. (A.g.e.)
Quatrcmere'in yazdığına bakılırsa, bir Ermeni misyonere göre, bir çok değirmen, o dönemde kale içinde yer alan üç çeşmenin suyuyla çalışmak­
taydı. Hlst. des Mongols, S. 323)
8

BELLİBAŞLI YAPILARA A1T İSİMLER DİZİNİ


(Çizim: 69)
KALE İÇİ
a) Eski kilise
b) Hapishane
c) Cami
d) Yönetim binaları
IQ:NT
1) Ulu Cami 16) Hamam (Yıkık)
2) Mesudiye Medresesi 17) Şeyh Said Mescidi

3) Zincirli Medrese 18) Protestan Kilisesi


4) Vahap Ağa Hamamı 19) Kaide Kilisesi
5) Safa Camii 20) Kadı Hamanu

6) KaraCami 21) Veza Camii


7) Taceddin Mescidi 22) Hasan Paşa Hanı
8) Kasım padişah Camii 23) Fatih Paşa Camii
9) Behram Paşa Camii 24) Nasuh Paşa Camii
10) Eski Suriye Kilisesi 25) Peygamber Camii
11) Ali Paşa Camii 26) İskender Paşa Camii
12) Hızır İlyas Kilisesi 27) Melik Ahmet Paşa Camii
13) Deve Hamamı 28) San Saln Mescidi (Yıkık)
14) Deliller Hanı 29) Lale Bey Camii
15) Hüsrev Paşa Camii

SURLAR ÜZERİNE AÇIKLAYICI BİLGİLER (35)


Diyarbekir surlarının uzunluğu, kaleyi ayıran bölümün dışında, 5 kilometreyi bulmaktadır (36). Bu
surlar üzerinde üç önemli gedik açılmıştır: a) Birincisi Batıdaki Harput Kapısı, 1931'deki yıkma eyle-
minin sonucunda ortaya çıkmışnr ve uzunluğu 300 metreyi bulur (37); b) İkincisi, Doğudaki Mardin

Nasır-ı Hüsrev, "beş değirmen taşını çevirtecek kadar yeterli" suyu taşıyan bir kaynaktan söz ediyor. "Bu suywı çok lezzetli bir tadı vardır, fakat
hiç kimse onun nereden geldiğini bilemez. Bu su şayesinde ağaçlar yeşertildi ve kent içinde bahçeler çe>galuJdı". (Sefernaıne" , Schefer çevirisi,
S. 27-28) -XVI. yüzyılda da ayni şeye dikkat çekilir: "Nasce dentro nella ahuma fonıe muyto abundante de agoa de que corre hum bon ribeyro
que como cm estas grandes puınares (vcrgcn) de todas as arvores de fruto como cm esıas paıtes". (İtinerarlo de Antonlo Tenreyro, S. 4-07, Cilt:
1) -Bak: Ytinerarlo de Mestre Affonso, S. (ı(). Bir önceki böliim, burada sözcük söıcük kopye edilmiı olarak bulunacaktır. -Ve nihayet Evliya
Çelebi'ye göre, kent surlarından kaynaklanan su, değinnenleri döndUriiyor, saraya kııdar ulaşıyor, birden Dicle'ye dökülen bir sel haline gelebil-
mek içın, sudann arasında şelfileye dönüşüyordu. (Seyahatname, iV, S.30).
Oysa Venedikli tüccann bıraktığı notlara göre, sur içinde her uman biıkaç su kaynağı olmuştur. (A.g.e .. S.79) Ve bugün bile onJann bazılarının,
küçük bo~tlu değirmenleri çalıştıracak yeterli suya sahip bulundukJan bir gerçektir.
(35) Diyarbekır'i ziyaret eden seyyahlar, bu kentin surlan üz.erine açıklayıcı bilgiler vermekten ve bu konuda bazı özel notlar düşmekten geri kalma-
mışlardır, fakat bi7.e ulaşmış olan bilgilerin hiçbiri, sistemli bir açıklama getirmez. Bu kaıuda en geniı bilgiyi Hommaire De Hell'in kitabında bul-
maktayız. Voyage en Turqule et en Perse, I, Bölüm: 2, S. 442 ve devamı). Aynca surların, bir parça bugünkü durumunu da içeren daha ıamam ­
layıcı bilgileri 1847 basımında bulabilmekteyiz. Ancak kentin surlan hakkında, bu eserden de yeterli bilgileri elde etmem mümkün ol.ınadı. Buna
karşılık, daha eski ve özlü bazı ilişkiler, surların bugün kaybolmuş olan farklı elemanlan konusunda, aynnulı bilgiler elde edilmesini kolaylaıur­
makıadır.
Kaynakça bölümünün girişinde (Bale.: S. 9 ve devamı) değişilc seyyahlann isimleri yer alıyor. Ama o isimleri, burada yeniden sı:ralamak (Bale.:
Van Bcrchem, Aınlda, S. 9-12) yararsız olur. Çünkü metinler kolayca elde edilebihr. Aynca onlardan, sonuç olarak da pek az )-.nıiı bilgi çıkan­
Jabilir. Ancak gene de, gerektiği yerlerde, üzerine bazı fikirlerin bina edildiği bu pasajlardan "in exıenso" olarak söz etmeyi ibmaJ euneyeceğim.
Bilinen planlar (A.g.e., S.91), daha önce beliıtti!im gibi, bazı yararlı bilgiler çıkarmak için çolt eksiktir. Yalnız I. Strzygoorski ~yayımla­
nan General De Beyle'nin krokileri (Amlda, S. 278 ve devamı, 282 ve devamı) özet bilgi vermesine rağmen. sudana bapıı :tıblm:ıı ya da ince-
lenmesi güç ba7l bölilmleri üzerine sağ1ılclı saptamalar yapmamı kolaylaşhrdı.
(36) Bazı seyyalilann, bu konuda vermiş oldulclan rakamJar abartılıdır. " ....et volge di ircoito da dieci in dodici ıniglia• ~atı bilaaDFqcn Vcnedik-
li. (Vlagglo d'un mercalante, yayımlayan: Ramusio, il, 79) -Cuinet, surlann toplam uzunluğunu. sekiz~ danl ~- (rıarqule d'
Asle, il, 457). •
(37) Bak.: Planş L, l-Bu yıkma işlemi, bütün sur duvarı boyunca sürdUriilınüş olmalı . 1931'den bu yana. surdavadaı:mediiıimie.blıfmmıqlan ilı.e­
rinde, patlayıcı maddelerle uzun ve derin harıklar açmak, neredeyse bir alışkanlık haline getirildi. Urfa~ •bdıır 7
S 7 myi:ım işle­
mi, gelecekte yer kaymalanna yol açabilir. Ama belki de, zaman içinde, bu iş kalenin )'lktınlınasma bdar • 4 la cu
9

KaP.ısı, uzunluğu 50 metre olup, birkaç yıl önce modem yolun yapım çalışmaları sırasında açılmıştır;
c) Uçüncü gedik ise Yeni Kapı'nın Güneyinde, 100 metrelik hendekönü duvarının eteğine uyumlu bi-
çimdedir. Geçmiş bir tarihte, deprem sonucu ters dönmüştür (38).
Hendekönü duvarının kalınlığı 3-5 metre arasında değişmektedir. Kent toprağının üzerindeki seğir­
dim yolunun yüksekliği 8-12 metreye varır (39). Kentin toprak düzeyi, bazı yerlerde iniş - çıkışlar gös··
terir, seğirdim yolunun kendisi bile pek az bir sapma gösterir. Bu sapma, güzergahın üzerinde, ufuk
çizgisinde yer alır (40).
Bu konudaki bilgileri, herbiri ötekine bağlı dört bölüm altında toplamayı uygun buldum: 1. Harput
Kapısı'ndan Urfa Kapısı'na; 2. Urfa Kapısı'ndan Mardin Kapısı'na; 3. Mardin Kapısı'ndan Yeni Ka-
pı'ya; 4. Yeni Kapı'dan Harput Kapısı'na.

Her şeyden önce kale bedenlerinin, her yönden genel karakterlerini ve sınıflamadaki yerlerini gös-
tennekle yetineceğim. Bundan sonraki bölümlerde, ayrıntılı olarak hendekönü duvarlarını, kapıların ve
bedenlerin farklı görünümlerini inceleyeceğim. Daha sonra da tahkim edilmiş sur duvarları üzerindeki
yazıtları ve arma-rölyeflerin hangi anlama gelmeleri gerektiğini araştıracağım. Ve nihayet, daha önce-
ki gözlemlerimden de yararlanarak eserlerin tarihlerini saptama deneyimine girişeceğim.

1. HARPUT KAPISl'NDAN URFA KAPISl'NA (Çizim: 70)


Bu iki kapı arasındaki uzaklık, yaklaşık 1 kilometre, hendekönü duvarının kalınlığı ise, ortalama 4.5
metred4. Düzenli aralıklarla dizilen kale bedenlerinin eksenleri arasındaki uzaklık 50 metredir. Har-
put Kapısı'ndan başlayarak ilk beş bedenin (II-VI No.lu bedenler) önemli bölümleri 193l'deki yıkımlar
sırasında tahrip olmuştur. Fakat yıkılan yerlerin onarımı, hemen arkaşµıdan, 1932'de başlatılmıştı. Yal-
nız dördüncü beden (V) çok köşeli bir yapıya sahip bulunuyordu. Oyle görünüyor ki, geri kalanları
uzun zaman ayni şekilde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bunların tümü (VIII-XIX), iki dik duvarla hen-

(Çizim': 70) Surlar (Harput Kapısı'ndan Urfa Kapısı'na)

(38) Surlann, üzerine inşa edildiği kayalar, yer sarsınusı ile dağıldı ve parçalandı.
(39) Nasrr-ı Hüsrev' in vermiş olduğu rakamlar, gerçeğe oldalı:ça yakın göıünmek:tedir: "Surlar, 20 arşın (yaklaşık 1Ometre) yülcsckliğinde, 10 arşın (5
metre) kalınlığındadır". -Buna karşılık. heııdekönü duvarlarının yapımında lcullanılan taş blokların hiçbiri, 1000 mene (1500 kilogramdan faıla)
ulaşmıyordu. Ayni şekilde, bedenler arasındaki uzaklılc için de (100 guez- 125 metre) öne silrillmektedir. Bu bedenlerin yarıçapı (80 guez- 100
metre) olarak belirtilmiştir ki, bu rakam gerçeği yansıtmamaktadır. (Sefernime, Schefcr çevirisi, S.26). (Bale.: A.g.e., Bölüm: lll)
(40) Tek bir nokta üzerinde, dar vadinin bulundugu yörede, bitişik hendekönü duvarının iki yüzeyi arasındaki yülcselıi farklılığı, göıle seçilebilir.
(Bale: Planş: LVI). Seğirdim yollan arasındaki düzey farlchlığı, her yüzeye uygun düşerek, yürüme kolaylığı nedeniyle bu farklılığı unutturur.
10

,. .s i

o 5 ıo rs 20 2&' 5011\.

(Çizim: 71) Harpuı Kapısı ile Urfa Kapısı arasında bedenler ve hendekönü duvarı

dek duvarına bağlanan silindirik bir yapıdadır. Hendek duvarının her yüzünün ekseni, iki komşu bede-
ni içine almaktadır. Şevli duvar, şev üzerinde 1.80 metre çıkıntı yapan 2 metre genişliğinde dikdörtgen
bir payanda ile desteklenmektedir.
Toprağın üzerinde, sur bedeninin önünde, 1.80 metre kalınlığında bir duvar kalıntısının, 12 metre
genişliğinde bir dış sur (fausse-braie) duvarını sınırlandırdığı görülüyor. Her kale bedeninin sağ tara-
fında bu dış sur duvarı, gerçek bir destek işlevi gören çok köşeli ve çıkıntılı bir görünüm taşımaktadır.
İki gizli kapı (p. l - p.2) o dönemde, kent toprağı ile savaş alanı arasında bir iletişim sağlamaktaydı.
Bugün içi doldurulmuş olan bir hendek, dış sur önüne kazılmıştı. İlişikteki şemada (Çizim: 71) bir ara-
ya getirilmiş olan daha önceki gözlemler, Diyarbekir surlarının bir bölümünün türdeş (homojen) ve
karakteristik bir durumunu da gözler önüne sermektedir.

URFA KAPISI'NDAN MARDİN KAPISl'NA (Çizim: 72)


Urfa Kapısı'nın güney bedeninin (XX) biraz ötesinde, sur, daha önceki 1.80 metrelik genişliğe gö-
re, hafifçe içerlek bir görünüm alır .. Yandan tahkim edici sistem, burada da aynidir: Dört yuvarlak be-
den (XXI-XIV) (41), dikdörtgen biçiminde payandalarla arka arkaya sıralanıyor ve arada da bir hen-
dek yer al1yor (p 3).
Dördüncü (XXIV) bedenden başlayarak, tahkimat sistemi yeni bir görünüş kazanır. Her şeyden ön-
ce, Batıdaki dar vadinin yarımay biçiminin yol açtığı çizgi, içeri çekilmiş bir parça görüntüsü yansıtır.
Sonra duvar 200 metre uzunluğundaki düz cephe üzerinde Güneybatıya doğru yönelir. Daha önceki
yolla, sivri bir açı oluşturarak Güneydoğu yönünde kıvrılır. 400 metreye yakın bir güzergahtan sonra,
yeni bir yön değişikliğiyle, bu kez Kuzeybatı istikametine kıvnlır. Böylece de Mardin Kapısı'nın do-
laylarına vanlır. Yörede açık biçimde dikkat çeken iki sur çıkıntısı, çok güçlü iki burçla korunmuştur:
Ulu beden (XXXI) ve Yedi Kardeş (XXXIX) (42). Bunların ikisi de silindirik plan üzerine inşa edil-

(41) Bu dört beden, istisnai olarak, şevli oturtmalıklara dayanmaktadır.


(Bak.: A.g.e., S. 113).
(42) Bu isimler için Bak.: A.g.e., S.115
11

mişlerclir. Geri kalan bedenlerin


planlan, clikdörtgen ya da çok köşe­
liclir; XXVII, XXIX, XXXII ve
XLV numaralı bedenler, ötekilere
göre çok daha büyük boyutludurlar.
Hendekönü duvarının kalınlığı, 3
ve 4.5 metre arasında değişir. 1kl ar-
dışık tahkimli yan duvar arasında
yer alan bu hendekönü duvarı, orta-
lama 1.50 - 1.20 metre genişliğinde
payandalara dayanmışnr. XXXII.
bedene kadar bu payandalar, her ara-
lıkta bir, daha sonrakilerde ise ikidir.
Birbirine yakın dört gizli kapı (p 4,
p 5, p'5, p 6), dar koyağa götürür,
geri kalan üçü ise (p 7, p 8, p 9) Ulu
Beden yakınında, sur üzerine açıl­
mış olan kapılardır. Yecli Kardeş
Burcu ile Marclin Kapısı arasında dış
sur kalmtıları, çok açık biçimde bu-
gün de görülebilmekteclir. Her bede-
nin sağında kesilmiş olan dış surdu-
varı, dikdörtgen payandaların
arasında yer alır. Benzer izler üze-
rinde sürdürülmekte olan çalışmalar,
bundan böyle daha da yaygınlaştın-
ı.=:====!::=======:=:==:~========::::::::::~=========:::~===v labilrr.
(Çizim: 72) Urfa Kapısı'ndan Mardin Kapısı'na Sıırlar Girintili-çıkıntılı bir çizgi üzerin-
de bugün de izlenebilen ve bir bölümü sonradan doldurulmuş olan hendekler, Ulu Beden yakınında
da yer almaktadır.
Burada görülecek olan çizim (73), Yecli Kardeş Burcu'nun Doğu duvarlarını, bugünkü durumuyla
göstermekteoo.

5om.

Çizim 73: Yedi Kardeş Bıırcu'nıın dogıısımdaki


bedenler ve lıendekönü dııvarı.
12

MARDİN KAPISI'NDAN YENİ KAPl'Y A (Çizim: 74)

Mardin Kapısı'nın Doğusundaki hendekönü duvarının 50 metre uzunluğundaki bölümü, modem şo­
se yol yapıldığı sırada yıkılmıştır. Eski yol, kapıya kadar ulaşmaktaydı. Çok köşeli bir beden, daha
sonra da dikdörtgen payanda, hendek duvarı önünde burç görevi yapar. Aynca burada bir de gizli kapı
(p 10) bulunmaktadır.
Keçi Burcu olarak adlandırılan.burç (43), Dicle vadisine hakim bir kornişin ucunda, kayalık bir du-
var desteğinden oluşur. Çıkınudan itibaren hendekönü duvarı, bayırların. savunmayı güçlendirdiği kor-
niş pervazını izler. Keçi Burcu'ndan Yeni Kapı'ya doğru yarı silindirik biçimli beş beden (LV, L V',
Lvn, LIX, LXI) (Çizim 75) yer alır; onların dışında kalanlar, payandalarda olduğu gibi dikdörtgen bi-
çimindedir. İki gizli kapıdan (p 11, p 12) birincisi (p 11), iki yuvarlak beden (LV, LV') arasında yer al-
maktaydı, bu yuvarlak bedenlerde, bir orta eksenden ötekine uzaklık 20 metre idi. Bugün ise duvarla
örülmüştür.
Surun Yeni Kapı'ya bitişik son bölümünün yüzeyi, yol üzerinden 280 metre bir uzunluk gösterir.
Asıl önemli olan, bu yolun orta bölümünde 100 metrelik bir gediğin açılmış olmasıdır. Bedenlerin ol-
madığı yerlerde, hendekönü duvarı, 12-15 metre aralıkla dizilen dikdörtgen payandalarla desteklen-
miştir. Surun genişliği, burada ortalama 3 metredir. Sarp ve kayalık bölme duvarına kadar uzanan dış
sur, önceki yollara oranla daha dar olup, genişliği ortalama 6 metredir. Dış duvarların tahkimli bölüm-
lerinde olduğu kadar, yıkık bedenin sağ tarafında da bu dış sur görülür. Zaten birkaçı bugün de yerinde
bulunan dikdörtgen payandalarla donatılmıştır bu dış duvarlar. Masif kayalıklarda, dış surun eteğine
kazılmış hendeğin çok net çizgileri; farklı kesimlerde bugün de görülebilmektedir. Şurası bir gerçek ki,
hendek ve dik yamaçlı toprak üzerinde yükselen bu kale bedeni, dış sur ve bedenlerle tahkim edilmiş
hendek duvarlarıyla, bütün saldırılara karşı, cesaret kırıcı bir görünüş yaratmış olmalıydı.

Çizim 74: Mardin Kapısından Yeni Kapı'ya Surlar.

(43) Bu isim için Bak.: A.g.e., S. 125.


13

O 5 10 IS to 2S 50 il\,

(Çizim : 75) L/11-LJ\' Bedenleri ve l/endekönii ı/111•arı.

YENİ KAPl'DAN HARPUT


KAPISI'NA (Çizim: 76)
Sur, doğal durumuyla, burada
da öncekilerde olduğu gibi, güçlü
bir görünüme sahiptir. Hendekönü
duvarını tahkim eden dikdörtgen
biçimli bedenler de burada sık ara-
lıklarla dizilmiştir, ama ilk bakışta
önemli bir işlevleri yokmuş gibi
görünürler. Düzenli yerleştirilmiş
payandalar, özellikle surun sağ­
lamlığını güvenceye almaya yöne-
liktir. Dı ş sur burada görülmez.
Surun iki gizli kapısı ( pl3, p 14)
(44) bulunmaktadır. Surun kale
dış duvarlarıyla birleştiği yerde,
yörenin topografik durumu, tah-
kim edici öğelerin varlığına gerek
göstermez. Gerçekten de burada
hendekönü duvarı, ırmağın kıyısı­
na kadar inen yıkıntıların üzerin-
de, giderek dikleşen bir yarın per-
vazına oturur. Burada kayalık
çıkıntıların arası duvarla örülmüş­
tür yalnızca. Surun Kuzeydoğu
köşesinde, kent duvarı platoya
bağlanır ve doğal savunmaya bu-
rada ihtiyaç duyulmaz. Bu köşe­
den başlayarak sur, Kuzey cephe-
sinde daha önce değinmiş
olduğumuz karakteristik yapısını
devam ettirerek, dikdörtgen pa-
yandaların arka arkaya sıralandığı
silindirik bedenlerle donatılmıştır.

(Çizim: 76) Yeni Kapı'darı liarpuı Kapısı'rıa Surlar.

(44) Gizli ve gizli olmayan kapı ıarumıan için, kalenin faritlı eıenıanlannı aynnıılı olarak incelediğim V. Bölüm'e bakınız.
14

KALE- Kente doğru kale surları yuvarlak, dikdörtgen ve çok köşeli plan üzerine, çok sık sıralannuş
bedenlerden ve ortalama genişliği 4.5 metre olan bir hendekönü duvarından oluşmaktadır. Bugünkü ka-
pı, J ver bedenleri arasında güneye doğru açılır. A ve A' bedenleri arasında, daha önce açılmış olan bir
başka kapı, uzun ~mandır kapalı tutulmaktadır. Doğudaki bir gizli kapı (p 15), nehir kıyısıyla doğru­
dan bağlantılıdır. Otelci iki gizli kapı, çizimde p 16 ve p 17 numaralarıyla gösterilmiştir.
Kalenin yer aldığı toprağın Ban bölümünde, bazı bölümleri yıkılmış olan 25 metre yüksekliğinde
yapay bir tepe görülür (LXIV). Bu tepe, beşgen bir plan üzerine kurulmuş olup, yuvarlak ve çok köşeli
bedenlerle tahkim edilmiştir. Tepenin eteğinde, kuzeye doğru, A ve A' kapılarının savunmasına yara-
yan bir hendekönü duvarının başlangıcı yer almaktadır. Güneydoğuya doğru kemerli geniş bir girişe
(C) sahip bulunan duvar, bugün de ayaktadır. Cami ile birlikte iki silindirik yapılı bedeni (D ve E) bu-
rada görebilmekteyiz. Daha ilerde de değineceğim gibi (V. Bölüm), birbirinden farklı bu eserler, Diyar-
bekir kalesinin, birbirini tamamlayan ve değişik zamanlarda yapılmış olan parçalarını oluşturmaktadır.

BÖLÜM fil

SURLAR,HENDEKÖNÜDUVARLARIVEBEDENLER
Yeni Kapı ile, kalenin Kuzeydoğu köşesi arasında toprağın dik yarları, yöredeki bütün çalışmaların,
sur eteklerini korumaya yönelik blduğunu ortaya koymaktadır. Savunma, orada, bedenlerle tahkim
edilmiş basit bir hendekönü duvarı ile sınırlandınlmıştır. Zaten Diyarbekir surları, her yerde olası bir
saldırıya karşı koymaktan çok, daha karmaşık bir ilkeye göre tasarlanmıştı ve şu bölümleri içermektey-
di: 1) Payanda ve bedenlerle tahkim edilmiş bir hendekönü duvarı; 2) Kentirı toprağı düzeyine yerleşti­
rilmiş bir dış sur; 3) Bir hendek. Bu bölümde, surların yapısal elemanlarının herbirini, sırayla inceleme-
ye çalışacağım.

HENDEKÖNÜ DUVARI VE ÇEVRESİ


a) Hendekönü duvarı: Genişliği 3-5 metre arasında, kontrol yolunun kent toprağından yüksekliği
8-12 metre arasında. Bu kontrol yolu, dik yara doğru 70 cm. kalınlığında ve 2 metre yüksekliğinde
mazgallı ve siperli bir korkulukla koruma altına alınnuştı. Bugün bu korkuluğun, yakın zamanda elden
geçirilmiş kalıntıları görülebiliyor ancak. Ama gene de eski durumu hakkında bilgilerimiz yok değildir:
2-5 metre uzunluğunda delici ve öldürücü siperlerle arka arkaya sıralanmış 80 cm. genişliğinde maz-
galları bulunan korkuluk, bir tür hava akımı sağlamaktaydı (45).

Kalınlığı ne olursa olsun, hendekönü duvarı, dikine yontulmuş iki taş arasına kireç ve harç karışımı
kaba sıva ile taş dolgu esasına göre inşa edilmiştir (46). Şevli kaplama taşı, onarılmış bölümler dışında,
yüksekliği 40-45 cm. arasında değişen bazalt dizilerden oluşur. En çok rastlanılan türü 42 cm. dir. Bu
düzeltilmiş duvarın kalınlığı 35 cm. yi geçmez ve istisna olarak masif kitle içine gömülü bağlama taşla­
rı, duvar yüzeyine sık biçimde dağıtılmıştı. Bu duvar, hendekönü duvarından, onu çıplak bırakacak bi-
çimde ayrılmıştı. İç taş dolgu, bazı yerde yüzey boyunca uzanmaktaydı. Bu durum, bütün sur boyunca
uygulanmış onarımların, birçok kez tekrarlandığını göstermektedir. Bazı duvar yazıtlarını yorumlamak
için, bu inşa tarzını hesaba katmak gerekiyor: Daha ilerde göreceğiz (VI. Bölüm, S. 170), taş dolgu küt-
leden kopmuş olan duvarın inşası sırasında, kent halkı kutlama törenleri yapmaktaydı (47).

(45) X. yüzyıldan itibaren mazgallar. Mulcaddasi (S.140) tarafmdan ve XI. yüzyılda Nisır-ı llüsrcv (Sefername, Sclıefer çcviıi•i. S 16) ıar.ıfırıdan işa·
reılenmiştir. -XIX. yüzyılın bir dönemine kadar, bu mazgallar yerlerinde kalmışlardı. (fexier, Descrlptlon de I' Annfnle, la Pene et Ja
Mesopotamle, 1. Bölüm, S. XXI: Hoınmairc de Hell, Voyage en Turqule et en Perse, ll. S. 443). Fakat bu kaynakLınn tı.mu , ilJr. i;oduluğun. :ıa·
man içinde sık sık elden geçirilip onarıldığını öne sürerler.
(46) Nasır-ı Hüsrev, taş bloklann öıülüşüniln "'ne hnrç ne de çinıcnto)'\J gerektirdiğini" (A.g.e.) öne sürer. Bu bilgi gibı. blokbtuı afuhğı koousunda
(S.95, No.5) gerekli bilgiler de İranlı seyyahlardan sağlanıyordu. Nasır·ı Hüsrev'in öne sürdüğü görüş, gerçekle batdaımıyor. Taşlan biıtıiıine
bağlayan ara maddeleri. çok incedir, fakat bloklan bağlayan bu maddeler. ince bir tabaka harç ve kireç kanşımındaı.ı nlnpnab~-dı.
(47) um numaralı levhada. resmin altında ve sol tarafında, bu durum açıkça görülebilir.
15

Kente doğru, hendekönü duvarlannm içyüzü, araları düzenli biçimde kapatılmış ve yüksekliği 20-30
mı. arasında değişen bazalt taşlarla örü l müştü. Hendekönü duvarının iç ve dış kaplama taşlan arasında­
. farkı görebilmeki çin, LXVII, 1 ve LXVI, 3 çizimlerini karşılaşurrnak yeterli olacaktır (48).
Her duvar, arka arkaya sıralanan ikişer bedeni kapsamaktadır. Şevli duvar, genişliği 2 metreyi, şevli
çcpe.r üzerindeki çıkıntısı 1.80 metreyi aşmayan farklı büyüklükte dikdöngen payandalarla desteklen-
ı::nel."tedir. Bu payandalar, yapıldıkları dönemde hendekönü duvarının güvenliğine katkıda bulunuyor-
Wdı. ama işlevleri ayni zamanda savunmaya yönelik.ti. Ayrıca dış suru koruyacak ikinci derecede müs-
tahkem bir başka duvar daha inşa edi l mişti. Surun dibinde, bütün cephe boyunca, iki beden arasında bu
dm arlar uzanmaktaydı (49).
Üç noktada, az ya da çok açıklıkla izlenebilen kalıntıların bir özelliğine daha değinmek kalıyor geri-
JC~ 1) Mardin Kapısı'nın B atısında; 2) Keçi Burcu'nun Batısında; 3) Yeni Kapı'nın Güneyinde (Çizim:
- ). Hendekönü duvarının üzerinde, seğirdim yolunun altında yaklaşık 2 metre genişliğinde, üzeri tuğ-
tonozla örtülü bir geçit yer almaktaydı. Bu geçidi, şevliğe doğru sınırlayan duvar, öldürücü mazgal-
brla delinmişti. O zaman kent içinde, birbirine çok yakın kullanılan bu mazgallar, içi demirli olarak
çokça inşa edilmekteydi. (50). Yıkıntıl ar nedeniyle önemli bir bölümü tıkanmı ş, içine zorlukla girilebi-
len yerlerde bu geçitler, birbirine uzak iki işyeri arasındaki iletişimi sağlamakta da önemli bir görevi
_.m.rıe getiriyorlardı. Bunun yanısıra, duvarların üzerini haifletmekte ekonomik. bir işlevi de vardı bu
~derin. Surun sağlamlığı böylece bozulmuyordu, çünkü yüksek kısımlar, mermi ve öteki saldırı
araçlarına karşı korunmuş oluyordu. Procope'a göre, bu geçit, Dara'nın, hendekönü duvarlarını kapatan
yeraltı geçidine çok berzer (51) Diyarbekir surlarının tümünde, ayni inşa sisteminin uygulanmış oldu-
!tmu söylemek zordur (52).
b) Dış sur- Dış surun genişliği 5-12 metre arasında değişmektedir. Küçük çapta bir hendekönü du-
'\"1lll niteliğindeki bu dış sur, toprak düzeyinden 2 metre yüksekliğinde bir seğirdim yolunu da içine
alan alçak bir duvarla korunmaktaydı. Daha önce bu seğirdim yolu, hendekönü duvanndakini andıran
mazgal önü siperleri ve mazgallı bir korkulukla korunuyor olmalıydı (53). Her bedenin sağ tarafında

S) Bu ıek:nik aynmı anlnmak zor değildir: Şevli duvann iç yüzü, merkez mancınıklannın saldın sına karşı direnmeyi gerektirdiğinden, kent.e doğru
U7JIJlan duvann iç yüziine orwıla daha büyük bir dayanıklılık sağlıyordu.
:ı9) Hommaire de Heli (A.g.e.), bu düzenin ayrıksı karak1eriııe işaret ediyor: "iki beden arasındaki bu dikdöngeıı çıkınunın neye yaradığını henüz çö-
ttbilmiş değilim". Bu payandanın görevi. söylediğim gibi kuşku gfülmıüyor. Ben, ancak iki bcnı.er örnek tanıdım. Birincisi Dara'nın yaptırdığı
mnın bir parçası üzerinde göıiilebiliyor.
(C. Preusser. Nord mesopot am isehe Baudenkmaler. S. 44- A.g.e .. S. l 76). ikinci örneği ise Mayyafankin kalesinde. biı.7.at ben teşhis eııim
(Bale.: IU. Bölüm. 1. Fasıl).
(SO) iklli yörelerde. kenle açılan kapılann başlıcalan. bir süre kullanıldıkıan sonra kapatılmıştı. Öyle ki. hendeköoü duvannın görünüşü ve iç düı.eni
hailıncb faı.la bir bilgi edinemeyiz bu durumda. (Strzygowski'de yer alan ve pek de iyi olmayan foıo~rafa bakınız: Amida, S. 280, Resim: 222).
Urfa Kapısı ~onu~u~a açıldık getirmek için, fa':J:'lı yaklaşımlar dikkaı çeker. Ayni sistem, iki bedeni bırleşıiren hendekönü duvarı için de uygulan-
mı~ur. (Bak.. Ç171m. LIV. 1ve2 -A.g.e., Krok.ı. 110ve113).
(Si) Bu surlar. Jü.~tinyen ıarafından yaptırılmışıı. (De aed. il, 1, 14-17). Teıı.ier larafından grafik yonımu yapılan Procope metni. (feıı.ier ve Pulları,
Archltecture Dyzantlne, S. 57). Bugüne kadar birkaç kez basıldı. Sö1. konusu yorum, Batı küllürilne ve Oıtaçağ'a özgü fantezilerle süslüdür. Pro-
cope'un düı.enlcmesi. akla yakın bir açıklama geıimıişti. zaten melin de bir başka yoruma yer bırakmaz. Ama gene de kalın duvar (6 metre) içe
doğru, ince duvar ise dışa doğrudur. Alışılmışın dışında bir durumdur bu. Procope'un verdiği rakamlara ise, ihtiyat kaydıyla bakmak gerekiyor.
Benzer bir galerinin bazı elemanlarına Mayyafnlcin (Manyropolis) surlan üıerinde rastladım. Oysa bu kent de Amida gibi. Jüninyen tarafından
bazı önemli değişimlere uğratılmıştı. Seğirdim yolunun altında önemli görevler üstlenmiş olan bütün bu galerilerin. ayni döneme ait olup olmadı·
~ı sorulabilir. Kalenin içine kurulmuş olan Diyartıckir kentinin galerileri, daha ilerde gene değineceğim, surun en eski tarihlerde yapılmış bölüın­

- Jeriydi Şu halde Dara ve Manyropolis gibi, Jilstinyen'in yaptırdığı surlann da ayni tarihe rastlamış olması muhtemeldir.
(S:!) Toplam uzunluğu 300 metreyi geçmeyen ve kalenin belli yerlerine açılan benzeri yeraltı geçitlerine. bugün rasıanmıyor. Yapıldık.lan tarihte, bu
geçitlerin daha geniş oldulclan tahmin edilebilir. Fakat yılcık olan bölümlerde, geçitler, duvar dolgusu ile kapatılmışlardı. Bunwıla beraber, ne Na-
ıır-ı Hüsrev, ne lbıı·i Şaddad, ne de XVI. yüzyılın seyyahlan, bu konuda benzer görilşler öne sürilyorlnr. Evliya Çelebi'ye gelince, o kesin konuş­
malcıad ı r: "Bu sur, başka kent surları gibi, üç yn dn dört katlı değildir. tek katlı sağlanı bir surdur" (Seyahatn am e, iV, S.29). Gelgelelim, 796'da
Tımur ordularıyla Amid'e giren Yazdi, bu yeralıı geçidinin, kalenin önemli bölümlerinden biri olduğuna değinmeden geçemiyor: "Kent duvarının
yıilcsek yerinin üzerinde. içte ve dışta, taşla örülü, insan boyu yüksekliğinde iki ayn duvar inşa edildi. iki bölüm, bir tono:ıla. üstü kapalı bir seğir­
dım yolu elde edebilecek şekilde. birbirine bağlandı. Üsııe, dış duvara, Ü7eri mazgallı bir korlcululc duvan yerleştirildi. Hendekönü duvan, yağ­
murlu. çok s~ulc ve aşın sıcak havalarda kullanılmak üzere. böylece bir ikinci kalı da ihtiva etmiş oluyordu. lnSanlar, böyle havalarda alt katı
kullanabiliyorlardı." (Van Berchem'in Calcutta basımı kitabını göz önüne alarak. düı.eltilmiş Pcıis çevirisinden yapmış olduğu çeviri,
Amlda S.115). Hicri 795'de yeraltı geçitlerinin izlediği yol böyle idi. Konu ıartışmalıdır. Ama yeralıı ~eçidinin, bir başka ihtiyacı karşılayacalc bi-
çunde yapılmış olduğu ıı~ktır. Yu.di, bugün de varl1ğııu sürdüren bu yeraltı geçitlerinden birine ginnış olmalı. Onun anlattığına göre, tanık oldu-
ğu bu geçit, kalenin ötekı bölümleriyle bağlaııııh bir dolaşım serbestliği saglayabilmekteydi.
(S 1 Daha önce de değinmişıik, bu yolun izleri bugün de seçilebiliyor. Aynca değişik metinlerde, bu yoldıın söz edildiğini görilyoruz: "Amida, müsı.ah­
kem bir kenttir, ön duvan Anlioche'a benzeyecek şekilde, olağanüstü sağlnnıhkla inşa edilmiştir (Mukaddesi, S.40). Nasır-ı !Tüsrcv de şunları ya-
zıyor: "Kale dışında, sözilnü ettiğim ayni cins laşlan inşa edilmiş, bir başka tahkimli sur daha yer ıılmaktadır. Bu sur, 10 gez yüksekliğinde olup.
üzeri, boylu boyunca mazgallarla örtülüdür. Mazııallann arkasında. silahlı bir insanın harekeıinc. ayakta durmasına ve rahatça savaşmasına imkan
verecek bir geçit yer alır. iki duvan birbirinden ayıran boşluk, 15 gez genişliğindedir" (Sefernamc, S.27)
lbn-i Şaddad da ayni şekilde, bir dış surun varlığından söz etmektedir (fasil): Büyüle kale için bir(?) yapcıran Eyyubi hülcümdan Melik-el Kamil
tarafından inşa edilmişti bu dış sur. (Ms. Oxford, f-65-v). Hicri 285"te, kaleyi yapı ıran El-Muktedir tarafından kent kuşatılıyor -Daha ilerde göre-
ceğimiz şu sözlere dikkat etmek gerekir: "Mumahhid-ed Devle. onu yenıden onardı ve bir 'fasil' inşa eıtirdi. Eklenen bölüm. (duvarda) hala yerin-
de ve bu kitabın kaleme alındığı Hicri 679'da göıiilebilir durumdadır" (A.g.e. f-66-r).
Poullet'nin (Nouvell es Relat ions du Levan ı, il. S. 416) sözünü ettiği "iki sıra duvar", ı660'da dış surun var olduğu anlamına geliyor. Ayni sur,
1867'de de vardı: "A terre-plein (intervallum) nıns ali rowıd ıhe ouıside of walls: ıhen a Jow wall. anda ditch beyond, where the naıure ofıhe gro-
und a!Jows of it". (Garden. Descriplio n of f>larbekr, J.R.G.S. XXXVII. S.182).
16

ooo0(

o 10 '10 nı .

Çizim 78: Hendekönii duvarı ve geçit.

dış sur duvarı hendeğe doğru, şevli bölme duvarının gerçek bir tahkimine yol açacak biçimde, bir çık­
ma boyunca ayrılır. Arka arkaya sıralanan iki tahkimat arasında, bu bölme duvarı, hendekönü duvarı
payandalarıyla ayni işlevi gören dikdörtgen bir ya da birçok payandaya dayanmaktaydı (Bkz. Çizim
78).
c) Hendek- Kuşkusuz dış sur, her yerde salt dik duvarlarla savunulmuyordu; ona, bir hendek de eş­
lik etmekteydi (54). Bu hendek, 15 metre genişliğe ulaştığı Kuzey ve Kuzeyban cephesi üzerinde,
sonradan tamamen toprakla dolduruldu. Bugün de görüldüğü gibi, bazı bölümleri taşa oyulmuş olarak
Güneydoğuya doğru daha da daralıiıaktaydı. Bu yörelerde genişlik, 6 metreyi geçmez.

d) Gizli kapılar- Dış sur, kent toprağına oturtulmuştu. Onunla, her yöne açılan gizli kapılar arasın­
da bağlantı kurulmuştu. Şevli iç duvara doğru djkdörtgen biçimli olan bu kapılar, kente doğru yarım
daire ya da basık kemerlidir. Bu kapı boşlukları, iki bedenle sınırlanmış herhangi bir dış duvara açıl­
maktaydı. Çizimde, bu kapılardan birinin, iki beden arasına açıldığı gösterilmiştir (L V ve L V'). Bu
anormal durumun, nasıl yorumlanması gerektiğini, daha ileride göreceğiz (55).
e) Kaleye giriş- Kuzey ve Batı cepheleri üzerinde, silindirik yapılı bedenl~rin her biri, kent zemi-
ninden seğirrum yoluna götüren bir merruven sistemine sahip bulunmaktadır. Oyle ki kaleye giriş yol-
ları, birbirine çok yakın bulunur. Başka bir yerde buna benzer bir durumla karşı laşmıyoruz. Sırtını
hendekönü duvarına dayamış ya da masif duvarlar içine gömülmüş düz yollar, kente doğru, seğirilim
yoluna doğrudan bağlantıyı sağlamaktaydı. Bu merdivenler, kurala göre, az sayıda illi. Keçi Bur-
cu'nun doğusunda, yalnız kısa bir yol üzerinde, merdivenlerin dağılımı düzenlidir: Arka arkaya sırala­
nan çok sayıdaki kemer arasında, iki bedeni kapsayan bir sur duvarının orta yerinde, bir merruvenin,
hendekönü duvarına dayanmış olduğu görülür (56).

(54) Poullet (II, S.416), Dupre (I, 68) ve Gardcn (S. ı 82) hendekten söz ediyorlar. XlX. yüzyılın ikinci yansında, bu hendek kapatılmıştır.
(55) Bak.: A.g.e .. S.180.
(56) Nasır·ı Hüsrev, merdivenlerden söz ediyor: "Kentin iç tarafında, kalenin üsı kısıınlanna çıkmak için, birçok yerde merdivenler yapılmıştı. (Sefer·
name, S.27.)
17'

BEDENLER (57)
Bedenler, plan biçimlerine göre üç grupta toplanabfür: 1) Dikdörtgen planlı bedenler; 2) Çokgen
pnlı bedenler; 3) Silindirik: planlı bedenler. Aynca tahkim edilmiş üç önemli beden, özel yapıları ne-
deniyle, ilerde ayrıca ele alınacaktır (58).
Hendekönü duvarları gibi, bu bedenlerin masif duvarları da bazalt taşından inşa edilmiştir. Top yu-
raıın ile örtülü olan tonozlar ise, genellikle tuğla ile örülmüştür. Kalenin geri kalan bölümünü kesen
l"":u Beden ve Yedi Kardeş burçları dışında kalan öteki bedenler, boyutları ve genel görünümleriyle,
°' arcılığa ilişkin teknik özellikleriyle, hendekönü duvarlarına yakın benzerlikler taşırlar. Küresel ve
ruindirik tonozlara gelince, herbiri 1 lx22x5 cm. boyutlarındaki tuğlalardan örülü bir duvarın dayanık-
ğ:ına eşit bir özelliktedir. Tuğlaları birleştirmekte kullanılan harç ise çok kalındır ve 4 cm.ye ulaşır.

Dikdörtgen Bedenler
Bu tür bedenler 27 kadar olup, değişik büyüklüktedirler. En küçüklerinin genişliği 4.75 m., derinliği
- .50 m.dir. En büyüklerinde ise bu boyutlar 15x14 metreyi bulur (59). Boyutları ne olursa olsun, genel
özellikleri şöyle sıralanabilir: 1) Seğirdim yolunu kesmezler, aksine o yola egemen bii konum gösterir-
:er. 2 ı Kentin toprak düzeyinde, üst katlarla ilişkisi bulunmayan kemerli bir top yuvası taşırlar.
Bu top yuvaları, kalın bir duvarla çevrili olup, seyrek olarak beşik tonoz, genellikle de tuğla pan-
d.:mtif üzerine bir kubbe ile kapatılmıştır. Bedenlerin üst kısımları, farklı iki tip gösterir: a) Küçük bo-
_.-utlu ve kare salonlu, beşik tonoz ya da kubbe ile örtülü olanlar, alttaki top yuvası ile çakışır. Çatının
usründe siper ve mazgallı korkulukla korunan bir platform uzanır; b) Büyük bedenlerin önemli bir bö-
funü. silme oluğuna açıktır. Alttaki top yuvalarının ü:Zerini örten platform, seğirdim yolunun altına ku:.
""Jlmuşrur. Oraya, bazılarında taş merdivenlerle, ama çoğunda dayama merdivenleriyle ya da bugün
kullanılmayan tahta merdivenlerle çıkılmaktaydı. Bedenin duvarları, en üstte, mazgal delikli bir korku-
hık.la çevrilen dar bir seğirdim yolunu kapsar. Oraya da ayni şekilde bir dayama merdiveni ya da taş
merdiven ile çıkılmaktaydı. Her k~t, birbirinden magzal ve mazgal delikleriyle ayrılmıştı.
Bu arada bazı özelliklere de işaret edelim: Ulu Beden'in doğusunda, büyük ve küçük bedenler, bir-
iri arkasına sıralanır. Çizimde XXX rakamı ile gösterilen ve dışa doğru çıkıntısı az olan beden, 481
Hicri (1 088) tarihli bir yazıt eşliğinde, arma biçimli bir kabartma ile süslenmiştir.
XXXII numaralı bedende, öteki büyük bedenlerde olduğu gibi, alt salon, üzeri beşik tonozla örtülü
iki eşit kemerden oluşmaktadır (Çizim: 80). Giriş kapısını çeviren kemerin kilit taşı üzerinde, kollan
eşit bir haç görülür. (Bkz. a.g.e; Çizim: 129, b) Biraz değişik bir bir başka haç (Çizim: 129, c), bunu
izleyen XXXIII numaralı bedenin korunmalı top yuvasına açılan kapının kilit taşı üzerine oyulmuştu.
Kalenin tarihini saptamak için önemli ipuçları oluşturacak olan bu aynntılara, daha ilerde gene değine­
ceğim (Bkz. a.g.e., VI. Bölüm, S.159).

~, Üç ana kapıyı tahkim eden altı bedenin dışında. Diyaıbekir surları. Dupre'nin verdiği rakamlara (Voyage en Perse, S. 69) ve Cuinet'nin de ayni
rakamları kabul edişine (l'urquie d'Asie, it, S.459) göre, 72 bedenden oluşmaktadır. lbn-i Şaddad, bu rakamı 60 olarak gösteriyo r (Ms. Ox.ford. f
65, v) Adı bilinmeyen bir Ve.nedikli, bu rakamı 360'a yükseltiyor: "Fra torri et torıioni" (Voyage d'u n mercatante, ds. Ramusio. II, S.79). Payan·
dalar da hesaba katılırsa, bedealerin sayısı hemen hemen 200'e yaklaşır. .
<g) Bak.: A.g.c., S. 115, 121, 125
59) Bunlar üç grupta toplanabilir:
l ) Küçük bedenler. Bunların boyutları ortalama, 4.75 metre genişliğinde. şevli duvar üzerindeki çıkıntıları ise 4.50 metredir. (XXV. XXVI, LX,
LXIV, LXVI numaralı bedenler) Biraz daha büyükleri ise 7x6 m. olup, bunlar L. LI. LTI, LIV. LXll. LXlll. LXIX numaralı bedenlerdir.
2) Orta büyüklükte olanlar. Bunlar. yaklaşık 9x8 m. boyutundadır. Ulu Beden ve Yedi Kardeş burçları arasındaki yol üzerinde, düzenli aralıklarla,
ardışık olarak sıralanmışlardır. Kroki üzerinde, bu gruba giren bedenler XXVIIl , XXX, XXXIII, XXXIV. XXXV, XXXVI, XXXVTII rakamlan y·
la gösterilmişlerdir. LVI ve LVlll bedenleri, biraz farlclıdır. Boyutlan ise, yaklaşık 1lx9 m.dir.
3) Büyük bedenler. Bunların boyutlan ise 15x14 m. dir. XXVII. XXIX, XXXII, LII.
18

Çızim 80 : XXX/I. mımaralı beden.

Çokgen Planlı Bedenler


Bu lip bedenler, sayıca fazla değildir; 11 kadardır. Boyutları ise, birinden ötekine değişir (Çizim:
81). Dikdörtgen biçimli bedenlerle ortak genel karakterleri yansıtırlar. İç düzenlemeler de benzerlikler
gösterir. Gözlemlenen özellikleri şöyle sıralayabiliriz:
Batı ve Kuzey cephelerinin 29 adet yuvarlak bedeni arasında V numaralı beden, tek çokgen planlı
beden olarak dikkat çeker. Bu bedenin üzerinde bulunan 54 ve 55 numaralı yazıtlar, Hicri 476
(1083)'da, yapının yeniden ele alındığını kanıtlamaktadır.
XL numaralı beden (Çizim 82), 58 sayılı yazıtı da dahil çok sayıda alçak kabartmalarla (Bkz. a.g.e.,
Çizim: 135) süslenmişti. Sonuç olarak, bedenin Hicri 489 (1089)'da, hiç değilse bir bölümünün yeni-
den yaptırıldığını söyleyebiliriz. Her halukarda, üst kat salonunun elemanları, tuğla kemerli ve beşik
tonozlu olarak, kuşkusuz İslfuni dönemin tarihini taşır.
XLV bedeninde, çokgen yüzeylerin taban kısımları, çok geniş bir açıyla kesilir. (Çizim: 83). Kent
toprağı hizasına kurulmuşolan top yuvası, iki tonozlu kemerden oluşmaktadır. Sferik yarı kubbelerle
kapatılan yuvarlak nişlerin
yer aldığı pandantifler üzerine birer kubbe ile örtülüdür bu kemerler. Tonoz

TOUQ XL .

.t
8
1

OOl

TOUR X LV TOUR LJ<Vlı

.j
İ!. 1

~
i
•'
!"
' ,•
,p' l: l'A
1 ., / :
J ~ ··· - -·· f0 . 00------ ...ı
~-· ·· 1-"' '"'''' ~

Ç izim 8 1: Ço k köşeli bedenler .


19

~-=--=-::...:;----. ....

Çizinı 82: XL,


--
numaralı beden.
--
'e kemer biçimlerinin olduğu kadar, tekniğin karakteri de,
Bizans dönemine ait bir yapı karşısında bulunduğumuzu gös-
termektedir (Çizim 84).

Silindirik Planlı Bedenler


Bellibaşlı kapılan tahkim edenler dışında, surlar, 29'u Batı
ve Kuzey cephesinde olmak üzere 36 yuvarlak planl ı bedeni
kapsamaktadır. Şu genel tiplere uygun olarak inşa edilmişler­
dir. a) Hendekönü duvarını keserler ve seğirdim yoluna ha-
kim bir konumdadırlar; b) Her bedenin sağında, seğirdim yo-
luyla olduğu kadar, katlarla ve kent toprağı ile bağlantıyı Çizim 83: XLV Numaralı beden .
sa~layan bir merdiven sistemi yer alır (Çizim: 85).

Bu bedenler, ortalama 15 metre çapındadırlar. Si-


lindirik yüzey, ortalama genişliği 3.5 m. olan iki
düzlem yüzeyle, hendekönü duvarına bağlanmıştır.
Silindirik gövdeyle yüzey arasına 10 cm. derinliğin­
de bir diş çıkıntı sı girer (60). Alttaki top yuvası, ya
bir beşik tonozla uzaulmış yanın.kubbe ya da tam
1."Ubbe ile örtülmüştü. Pantantif ya da tromplann bu
• durumu, küresel yapıy ı salonun açılanna bağlar.
Kente doğru açılan bu top yuvasınm kapısı, üzeri
beşik tonozla örtülü dikdörtgen bir mekandan önce
gelir. oradan da simetrik iki merdivenle çıkılır. Mer-
diveı:ı.lerin her biri, dikine üç basamaktan oluşmuş­
tlll'. Uzerleri de beşik tonozla örtülüdür. Bu merdi-
\Cnler, alt kattaki top yuvalanyla ayni biçimde ve
ayni boyutta olan üst salon hizasına kadar çıkar. Bu
salonun kapısı önünde, merdivenlerin varış sahanlı­
ğı beşik tonozla örtülmüştür. Seğirdim yoluna çıkan
'>e hendekönünün iç duvan boyunca simetrik olarak
yerleştirilen iki dik basamak, bu sahanlığa bağlanır.

Çizim 84: XLVI/ numaralı beden

(60) Bu çıkıntının vnrlığı, ancak teknik nedenlerle açıklanabilir. Söz koousu çıkıntı, dil.ılcm ile silindirik gövde arasındaki batJantıyı keser. Aksi h~de
böyle bir bağlantı. silindirik bölümlerde ve düz kısımlarda, taş blok.lann ince bir işçilikle yontulmalannı gerektfrecekti. Bedenin tümü. çıkıntı ile
sılindirik bir biçim alır ve yapı ayni zıunnnda yalın bir görilnüm kauınır.
20

Yolun, yaklaşık 2 m. yukıl!1~ında b~­


den, şevliğe doğru, üstünde iki katl~ b~
hendekönü duvarının yer aldığı ~~ı hır
terasla kapatılmıştır. Bu hendekon~ du-
varları teras hizasında, üzerinde sıper­
likli bir korkuluk ile dar bir seğirdim
yolunun bulunduğu ma_zgal del~~ı:i~l~
süslenmiştir. Taş mervıvenler, bırbınnı
izleyen düzeçlerle bağlantıyı sağlar.
Ku:z.e'j ve ~"a.\.\. ce~~<::s.°"'C\<:.\e ~~'t '<1.\:G.'C\
15) ~eO.en.m "&tn.e\. ô.\);z.em ~Ç)~\.eC:\t. İ'\.\\.­
c~ ~en.e ô.e 'G.'t.a\"O.nnô.a. ~'31'- \'.:m.em~\"ı.
far\dru: 'JOK <\egucl\I \61).
Güney cephesinin silindirik bedenle-
ri (LV-LV', LVII, LIX, LXI) iki top yu-
vası katından oluşurlar. Ama komşu
dikdörtgen bedenler gibi, hendekönü
duvarını kesmezler. Ayrıca zemin katın,
birinci katla da doğrudan bağlantısı
yoktur. Çizimde LIX olarak gösterilen
beden, 1029-1037 arasında yapılan ·ona-
nın nedeniyle dikilmiş bir yazlt (no.46)
taşımaktadır. (Çizjm: XL VI, 2). Çapı,
öncekilerden daha küçük olan L V bede-
ni üzerinde, anlamını daha ilerde açıkla­
yacağım bir yazıtın (Çizim: XLV, 4) rö-
lövesini çıkarmış bulunmaktayım (Bkz.
VI. Bölüm, s. 161)
Ulu Beden, bu yüzyLlın başlarına ka-
dar (63), hemen hiçbir hasara uğrama -
dan geldi, ancak yakın yıllarda parça C ~c-.-=-C'!,.~;;...;;;;.;;;:~...~,._:=;-:=;:ES_ J
parça sökülüp götürülen bir taşocağına ~·,_,nı 85 : ~ılmıtu ı/.. '''"''' hcıie11h·ı d l ıı 11 ı ı .\/.\ ı
dönüştü. Y ıkına eyleminden, en fazla üst
kısımlar zarar gördü. Bugün bedenin platformu, yıkıntı yerini andırmaktadır. İç tarafta ise hasar, o ka-
dar önemli sayLlmaz. Top yuvalarının bugün, askeri depo olarak kullanıl mas ı nedeniyle, beden üzerin-
de inceleme yapmamız mümkün o l madı (64).

(61) Dar vadi ile Uıfa Kapısı arasında kunılm14 olan dört beden dışındaki öteki bedenler, yerden yukan doğnı dikine yükselirler. Bu döt beden, ilerde 1
temelinden itibaren tekrar ele alınaCjlkmış iı.lenimi verecek şekilde, 2 m. yükseklikte bir oturtma duvarı üı.eriııe inşa edilmişti r. Ne oluna olsun,
farklı bir yapı biçimi söz konusudur bumda. Oturtma duvarlarına, H. de HeU. "imitant dcs teles de peles" diye işaret ediyor. (Voyage en Turqule
et en Perse . il, S.443).
(62) B(iyük beden anlamına gelen Ulu Beden, eserin boyuılannı doğrulayan popüler bir isimlendinnedir. Ama bir eve benzer biçimde, içi çok sayıda
bölmeye ayrılmış olduğundan, daha çok da "Evli Beden" diye anılır. Ancak bu ismin, bedeni tanımlayıcı nitelikte olmadığını itiraf etmeliyim.
Son 7.amanl:ırda yayımlanan yerli bir kaynağa göre, bu beden ayni zamanda "Ben u Sen" burcu olarak da geçmektedir. (Usman Eti, Dlyarbekir.
S. 58) - Bu ismin nereden geldiği konusunda yeterli bir bilgimiz yok. Yöresel bir isim olmalı. Gerçekten de Hicri 1308 (1890·1891) tarihli Diyar·
bekir Salnamesinde şu söz geçmektedir. "Rum Kapısı'nın yanında. yılın dokuz ayında yeşilliğini koruyan Ben ve Sen isimli bir çayırlık. uzanır".
Ben u Sen ya da Ben ve Sen adının, Türic:çe dıiında bir başka dile ait, bir ya da birkaç kelimcniıı bozulmuş şekli olduğunu sanıyorum. Ünivenite
kitaplığının müdifrü dostum Fehmi Karatay, bana, daha akla yakın bir varsayımdan söz elti: Ali bin Nisan gibi bir Nis:ınlı adı, sonradan Türlcçede
bir kelime oyununa dönüşerek "Ben-Sen" şeklinde söylenmiş olabilir.
(63) Bak.: Hommaire de Hell'de Laurens'e ait desen. (A.g.e., Atlas, Tablo.: XLI). Van Berchem'in aktardığı fotoğraf (Amlda, Kroki: 35 ve Tablo:
XVTIT) ve C. Preusser (Nordmesopotamlsche Baundenkmaler , Tablo: LXIX).
(64) Burada yayımlamış olduğum rölöveler. 193~'dc çok zor koşullar içinde gerçekleştirildi. Bedenin iç bölümü, bu yıllarda, kemerlerin kilit taşlanna
vanncaya kadar kuru ot ve saman deposu olarak kullanılmaktaydı. llJc katın. içeri girilmesi güç bölümleri, uım bir pislik içindeydi. Üst katın duru·
muna gelince. buradaki koruyucu çalışmalar, mesken yapımında kullanılmak üzere sökülen taş yığınlannın adcasında kalmıştı. Böyle bir ortamda,
rölövc çalışmasının ne kadar büyük güçlükler yaratacağını talunin etmek zor değil. Cephe ve kesitleri içeren farklı planlann, büyük profil çizim-
lerde ve başlıca yükseltilerde. eser üzerindeki eıüdlere uyduğunu söyleyebilirim. Ama ölçülerin S31?.tanmasında, fotoğraflardan yararlanarak yakla·
şık rakamlar elde etmek t.0nında kaldığımı da itiraf etmem gerekiyor. Yedi Kardeş gibi Ulu Beden in de doğru bir rölövesini elde edebilmek için,
bu iki yeri de günlük kullanımlardıın uz.ak tutmam gerekecekti. Gene de söz konusu bedenlerin duıumu tı.'kkında genel bir fikir edinmek isteyen-
ler için, burada belirttiğim yaklaşık bilgilerin yeterli olacağını sanıyorum.
21

Çı:ını 88: Ulu Beden (Üst Kat galerisi) Çizim 89: Ulu Beden (Teras Katı)

Clu Beden, 25.50 metre çapındadır. Kent düzeyinden daha yüksek bir noktada, kenar uzunluğu
-.75 metre olan merkezi bir evleğe göre inşa edilmiş, üzeri pandantifli bir kubbeyle örtülü ve üç absid
cksına göre tahkimli olan alttaki top yuvasına (Çizim: 88) açılır. Kanımca bu odanın, masif çevreye
~~almış olan yedi petekle doğrudan bir ilişkisi yoktur. Bu daracık odaları ben keşfettim, ancak maz-
~ uygun bir plan üzerine oturtulan bu odalara nasıl geçilebildiğini, doğrusu anlayamadım. Maz-
P."! deliklerinden içeri doğru bakarken, tavandaki bir kuş yuvası dikkatimi çekti; üst kat yönündeki pe-
iletişimin, bu yoldan sağlanmış olabileceği kanısına vardım. Bu kat (Çizim: 89), seğirdim
un altında kurulmuştu ve o yola, bugün yıkılmış bulunan bir merdivenle bağlanmıştı kuşkusuz.
onalık bir yerinde, kenarı 6.30 metre uzunluğunda, sivri tonozlu kare bir mekan, yuvarlak ke-
T biçiminde üç ayn mekanla, yanlara doğru uzanmaktadır. Tnin kolları, çevreye doğru mazgallı
peteklerle son bulmaktadır. Ana akslara göre, 45 derecelik açılarla dağılan öteki benzer mazgal
--..................... son noktada, odalara açılan dirsekli dar geçitleri keserler.
}de, Batıda ve Güneyde, mazgal deliklerinin yakınında yer alan iç duvardaki ekleme dişleri­
~ 2.50 metre yükseltide, silin4,irik gövdenin üzerinde, eski bir yapının kalıntıları olarak
---~ parçalar dik.kati çekmektedir. Oyle görünüyor ki Ulubeden, boyutları geniş tutulmuş daha
- berlenin, zamanla değişikliğe uğramış bir devamıdır. Daha önceki yapının -da, gene silindi-
göre inşa edilmiş olması muhtemeldir. Ama farklı bir plandan, silindirik beden yapısına
---.....-~~ de olabilir (65). Ancak şurası kuşku götürmez: Yapının biçim değişikliği sırasında,
ara göre 45 derece bir açı oluşturacak biçimde mazgal delikleriyle sonuçlanan dolam-
:On:lard.3. bazı düzenlemelere gidilmiştir.
a::2.. top yuvalarının ortasında kemerlerin yer almış olması, bunların Bizans yapısı olduğunu
lllliil:!':-;:.:~~-- Bu ilginin özel bir nedeni de var: Alttaki top yuvasının giriş kapısından önce gelen
emerindeki kilit taşına oyulmuş İsa figürü .. (Bkz. A.g.e., Çizim: 129) Ben burada, be-
~ Tl:j.klan tarih hak.kında kesin bilgi verebilecek bu olguya, burada değinmekle yetiniyorum

..ııç:;:.a:ı: te..'l'l: yn:ıl.uhnnın, silindink bir yüzeye işaret etmeleri mümkündür. fakat ilk yapının silindirik ya da pıiwıatik biçim gösteren
~ & ~bin ne uygun düşen üç gövdeden oluşmuş olabileceği de uzak bir ihtimal de~il. (Kroki: 87). Akla yakın ihıi­
biçmtini sapıamıık için. duvar örüntüsü üzerinde bazı sondııjlar<la bulwımak gerekebilir.
22
;+ -o'." 155 - - -
..,. -- i - - - - - - - - - - - -
1

Bedenin bugünkü durumuna ilişkin çal ı şmaların, İslamı döne-


l[)
U) me kadar geriye gittiği saptanabilmektedir. Birinci katın tonozu
üstünde, seğirdim yoluna 3 metre yükseklikte bulunan ve b mer-
-.---
1
diveniyle bağlantılı olan bir platform (Çizim: 88) uzanır. Bu plat-
formun çevresinde tuğla ile örülmüş beşik tonoz ve köşe tonozla-
o nyla örtülü poligona] bir galeri yükselir. Burada şunu eklemek
o
-1
1
gerekiyor: Köşe tonozları, birbirine paralel dilimlerle inşa edil-
miştir. Kalınlığı 1.5 metreye varan bir duvarla korunaklı, arkada-
ki terasa dayalı tonozları bulunan galerinin dış duvarını, mazgal
-.-- -
1

delikleri kesmektedir. (Çizim: 89).


Duy.arın altında mazgal delikleri ve mazgal çıkıntıları açılmak­
o tadır.Ustte ise, siperlikli ve mazgallı bir korkulukla korunan dai-
co
1 resel bir yoJ uzanmaktadır.
1
~ --
1
-- LVII, LVIII ve LIX numaralı çizimlerde bugünkü görünümüy-
le ele alınan bedenin cephesi, aslına uygun şekilde sonradan ona-
nJmış olmalı. Burada, farklı mazgal deliklerinin yer aldığı katla-
rın nasıl gruplandırılm ı ş olduğu görülüyor. Bedenin eteğinde,
savaş sonucu yıkılan ve onarılan eğimli duvarın kalıntılarına rast-

o lanmaktadır (67). Bu kalıntılar incelendiğinde, bundan sonraki şe­


mada belirtmiş olduğum gibi, bedenin ard arda iki kez elden geçi-
o rildiği saptanabiliyor. Bedenin ilk profili, bu şemada a-b-c
~
çizgisiyle gösterilmiştir. Daha önce eğimli bir duvarla kuşatılan
ve dış surun genişliğine yakın yuvarlak bir savaş alanı vardı bura-
1 da (Profil-a-e-f-g-h-i-j-k). ikinci müdahale sırasında, bu alan iptaJ
1 edi l miş, bedenin dairesel iç yüzeyine kadar sokulan eğimli yeni
.....1 - - - - - - - _:"lllıllı.,_..,, bir duvarla çevrilmişti burası (Profil a-e-k-c). Bütün bu çalışmala­
o rın, modern dönemden öncesine ait olmadığı açıkça görülebiliyor.
_. __ __ ___ __ _
U':> Karş ıt eğimli duvarlar, yükseklikleri 32 cm.yi bulan taş dizileri
1 halinde, çok özenli bir teknikle kurulmuştu. Dikdörtgen biçimli
simgeler, kendi aralarında tepedeki _peteklere bağlanır ve üst gale-
0 rinin mazgal deliklerini kapatırlar. tık kattakiler, dışarı doğru sert
~ çıkıntılar yapan bir dizi siline ile çevrilidir. Peteklerin üzerini ise
.ı:_ __ - - - - - - -- - - bir korniş bağlar (Çizim: 92). Aynca her çıkma, mazgalın sağ ta-
~ rafı~da kesi~1~iye. ~ğr~: Uz~~ bL: yazıt (~o.74), ~ s~~e .a:a5ı1!:da
. · 92 . uı B d
Ç ızım (Ç ,,. / b ..1.. ) yer alır ve sılındmk govde uzennde genışler. Aynı silındirik gov-
. u e en 11<.<ntı ı o ıım d .. · de beş ro··1ye f daha dilek atı· çeker:
e uzerın
a) Ortada, söz konusu yazıt levhasının üzerinde, etrafı çiçek ve yapraklarla çevrili çift başlı kartal
motifi (Ayrıntı , çizim: LXVITT) (68).
b) Yazıtın silmesi üzerinde, ortadan eşit biçimde ikiye ayrılmış, insan başlı ve yürür tarzda iki aslan
(Soldakinin deseni için, çizim: LXVIII). Her aslanın bedeni üzerinde, göğsün altından, önayakların
arasından başlayıp geriye doğru kıvrılan üzeri yapraklı bir dal kabartması yer alır (69).

c) Yazıt silmesinin altında, ortadan eşit biçimde ikiye ayrılan yerde, yaralı iki hayvan dikkat çeker.
Çizimde, soldakine yer veriyorum (Çizim: LXVIII). Hayvanın boynu vurulmuş olmasına rağmen, bo-
ğa olduğu ve ayakta durduğu saptanabiliyor. Hayvanın sağrısı üzerine işlenmiş daha küçük bir hayva-
nı n başı ise, daha çok bir kemirgene (?) benzemektedir. Boğanın duruşu, saldırmak üzere olan ya da

(67) 1932'de Ş.iiıJemlediğim kadarıyla, kısa bir süre öoce bu eğimli duvann büyük bir bölümünün yıkılmış olduğu anlaşılıyor. Ama daha eski resimler-
de. özellıklc • Amida"da yer alan fO(oğnıflarda (Planş: XVII, 2). yıkılan duvarın sonradan onanm gördüğü belli olmaktadır.
(68) Bu kuş tasviri konusunda, "Amida"dıı (S. 92-99) Varı Berchem'in. birçok yerde alıntı yapılmış yorumuna bakınıı. Orada yalnız bu amblemin yol
açtığı aynntılı bir bibliyoğrafyaya değil, ayni ı.amanda bu konu üzerinde ilginç kişisel gözlemlere rastlamak nıümkiln. Fakat yazıtlar uzmanı, ko-
nuya ilişkin elamanlardan birini, Türk ıoıemizmindc aramak gerektiğine değiniyor.
(69) Yapraklı dallar, Meyyafankin bedenleri üzerindeki aslan kabartnıalannda da göıülilr(Bak.: A.g.e .. Resim: 63).
23

mücadele halinde bir hayvan izlenimi yarauyor. bu karabtmayla, Lydda köprüsü (70). Akkar şatosu
(71) ve Musul kent surları üzerindeki kabartmalar (72) arasında bir benzerlik kurulabilir.
Bu rölyefler, kuşkusuz basit dekoratif elemanlar olarak görülemezler; onların herbirinin özel birer
anlamı olmalı. Onları basit birer aiına olarak görmek, bu anlamı basite indirgemek olur. Motiflerin çe-
şitliliği, böyle düşünmemize engeldir. Yazıtta işaret edildiği gibi, çift başlı kartal kabartması, yapının
Artuklular dönemine ait olduğu yorumuna haklılık kazandırıyor. Ama bu kez de öteki figürlerin ne an-
lama geldiğini çözmek gerekiyor. Bu konuda varsayımlar, giderek artıyor. Ayrıca insan başlı aslan, di-
yelim ki bir niyeti ifade etmektedir, boğa da bir başka amaçla yapılmış. O zaman, birinci figürde görü-
len yapraklı dal, ötekinde sağrısı üzerine oturmuş hayvan, yeni çözümü güç sorular çıkarıyor ortaya.
Bu gizemli figürler konusunda, bize açık bilgi verebilecek hiçbir kaynak yok elimizde. Görüşlerimize
dayanak oluşturacak bütün yorumlar, ancak keyfi sonuçlara yol açabilir (73).
Burcu, neredeyse çepeçevre kuşatan yazıt (No.74), bu eserin Artuklu hükümdarı El Malik-el Salih
Mahmud zamanında yapnnldığmı göstermektedir. Yazıttaki metin, eserin inşa tarihini Hicri 605
(1208-1209), mimarın adını da Cafer oğlu İbrahim olarak veriyor.
Kufi tarzda bir yazıtın parçalan (No. 70) (74), burca karşı girişilen bir saldırıdan sonra, duvarı onar-
mak amacıyla kullanılmıştı. Bu metin, Mahmud'un ..selefi olan ve Hicri 581-597 tarihleri arasında hü-
kümdarlık yapmış olan Sukman II'ye ait olmalıdır. üte yandan, bir başka yazıtın parçaları (No.68), du-
varda ve katın mazgal deliklerinin ışık şevlerinde kullanılmıştı. Bu yazıt, Artuklu hükümdarı
Muhammed (562-581) dönemine kadar geriye gitmektedir. Bu iki yazıtın, ilk yapıldığı yıllarda nerede
kullanılmış olduğunu saptamak oldukça zor.

YEDİKARDEŞ

Yedi Kardeş adının (Les sept freres),


her biri ayn mazgal delikleriyle aydınla­
nan yedi oda nedeniyle, burca, yöre halkı
tarafından verildiği sanılıyor. Ulu Beden
gibi, bu burç da, yakın zamanda birçok
tahribata uğramış olduğundan, bugün yı­
kık durumdadır (75).

Burç, dışa doğru küt bir çıkıntı yapar


(130 derece) (Çizim: 93). Yuvarlak ya da
silindirik masif kütle, kentin toprak düze-
yinde 27.80 metre çapında olup, eni 5.80,
boyu 13.45 metre, dikdör.tgen ve üzeri to-
nozla örtülü bir salonu kapsamaktadır. Gi-
riş yerinin karşısındaki iç duvarda sütunlar
_ _ __ __ __ __ ___. üzerine oturan kemerli kısım, dikdörtgen
Çizim 93: Yedi Kardeş (Zemin Katı) biçiminde ve 2.15 m. derinliğindeki salo-
mı buradan ayırmaktadır. Bu salonun görevi, duvar blokajını, olabildiğince bölmektir. · Tonozların baş­
ladığı yerin altına açılan dikdörtgen nişler, ayni şekilde depo görevi yapmaktadırlar. Salon ve nişler,

(70) Hicri 67 l'de Baybars tarafından yapunlan Lydda köpıilsünde. kuvvetle stilizc edilmiş iki salan kabanması yer almaktadır. Herbirinin önünde, fa-
reyi andıran küçük bir hayvan görülür. (Oennonı-Ganneau. Recuell d'arch. Oricnt. 1. S. 262 ve devamı). Oermonı-Ganneau'ya göre aslan. Bay-
bars'ın annasıdır. Küçüle hayvan için de şu bilgiyi veriyor: "Buradaki fi~ürlcr. baıı Doğu masallarını akla j!etirir. O masallarda aslan ve fare. sim-
gesel bir anlam taşır. Burada ise, Sulıan Baybars'ın Haçhlar üzerinde ezıci bir zafer kazanmış olduğu ıelmıh ediliyor". (S. 267).
(71) Snğa doğru yürüyen, sıilizc edilmiş, sırtından başına doğru kıvnlan kuyruğuyla, burada işlenen Baybars'ın aslanıdır. Başının üsliinde, bir dal üze-
rinde dört ayaklı bir kemirgen, büyük bir olasılıkla bir sincap yer almaktadır. (Sobemlıeim. 2. Bölüm, Suriye, 1. paragraf, S. S, Resim: I).
(72) Sırtı üzerinden başına doğru kıvrılan kuyruğu ile yüıiimekte olan aslanın önünde, yerde, arka ayaklan üzerine dikilmiş bir ıavşan (?)ya da bir sin-
cap (?) bulurunaktad ır. (Sarre-Herdeld, Are. Reise, U, S. 213)
(73) Bu konudaki makaleleri ve öteki kaynaklan ara~tınnış olan Van Berchem'in çalışmasından çıkan sonuç da bu doğrultudadır. Van Berchem, iki
kartal figürünü. Amid kentinin amblemi olarak gösteren Von Karabacek'in bazı önerilerine değinir ki. bu öreriler kuşkulan gidennck:te yetersizdir.
(A mida. S.86) Kendi adıma. bu yörede ve bu dönemde. sorunu kent annalanna bağlamanın ne dereceye kadar doğru olabileceğini kestiremiyo-
nım.
(741 Bak.: Van Bcrchem, Amlda, S. 90, Resim: 39.
(75) Ulu Beden için belirtıiğimiz onanın güçlükleri, bu burç için de söz konusudur. Öteki bedenler gibi, Yedi KardC§ de, Belediye tarafından. ~zel bir
kuruma kiraya verilmişti. Alttaki top yuvasının kapalı kapısını açac:ık anahtan almak için birkaç kez başvuruda bulorunam ~ere.kiyordu. Üst kata
açılan giriş yeri, duvarla öıillnıüştü. Oradan bir gedik açmak için de, bir duvarcı ustası bulmalıydım. Büıün bunlar boşuna bır çaba olacalcıı. O ne-
denle de ayrıntılara giımiyorum. Gelecekte ortaya çıkabilecek hatalan ve unutkanlık.lan hesaba katmudığun gerekçesiyle de suçlanmış olacaktım.
24

birinci kattaki top yuvalan ile doğrudan


bağl ı değildirler.(Çizim 94). Nişler, bir
koridorla, ulaşım için, seğirdim yoluna ~n---
açılan bir kapıya bağlanıyor. Bunlar bede-
nin dış çevresinde, yedi düzenli petek
oluşturmakta ve herbiri bir mazgal deliği
ile donanımlı bulunmaktadır.
Seğirdim yoluna giden mervidenler,
Ulu Beden'de olduğu gibi, üstten sivri kö-
şeli ve beşik tonozlu poligona! bir galeri
ile çevrilmiş platforma ulaşmaktaydı. Plan
(Çizim: 95), mazgal deliklerinin, poligo-
nal galerinin yanlarına dağıtılmış olduğu­
nu gösteriyor. Galerinin kemerleri, 1.50
metre genişliğindeki bir perde hattıyla ko-
runmuş olan terasla önülüdür. Perde hattı-
nın eteği ise yedi mazgal çıkıntısına açıl- .___ _ __ __ ___.._ _.__.__-'-"--'"'------- - - - - '

maktadır. Onun üstünde, siperli ve Çizim 94: Yedı Kardeş (Birinci kat)
mazgallı bir korkuluk duvarı ile çevrilen
dar bir seğirdim yolu yer alır.
Eserin bugünkü durumuyla, daha eski
bir kale bedeninin küçültülmüş örneği ol-
duğu anlaşılıyor. Çizimde, eski duvar cx:
işaretiyle gösterilmiştir (Çizim: 94). İç du-
varın üzerine, içinde yedi .top yuvası bulu-
nan masif bir duvar örülmüştür. Ayni çi-
zimde ~ işaretli yerde, sonradan eklenmiş
bir bölmenin izleri görülüyor. Ama gene
de bu yetersiz verilere dayanarak, bunun
bir tahkim sonucu oluştuğunu saptamak
kolay olmasa gerek (76).
Bedende görülen değişiklik, d1ş sura
bağlanan ve onu aşağıdan çeviren yeni bir
dış sur çizgisi yaratmış olmalı. Bugün de
toprak düzeyindeki duvar elemanlarına
- - - - - - - - ' bakarak, savaş oyunlarının yapıldığı bu
Çizim 95 : Yeclı Kemle~ (Üst Kat) alanın, poligona} bir biçim gösterdiğini ve
bilinmez bir tarihte yol boyuna göre yeni-
den elden geçirildiğini söyleyebiliriz (77). Ancak Ulu Beden'de olduğu gibi, eğimli bir temelle Yedi
Kardeş'in tahkim edilmediği bir gerçek. Birçok bozulmalara rağmen, bu bedenin cephesi, aslına uygun
şekilde onarılmıştır. Çizimde, yıkılmış olan üst bölümlerinin yeniden onanldığını gösteren yerler, fo-
toğraflarla karşılaştırılabilir. Yerde bugün de var olan izler ve son yıkıntıları gösteren bazı eski fotoğ­
rnflar, yıkılan bölümlerin onarımına izin verildiğini, kesinlikle kanıtlamaktadır (Çizim: 96-97)
Ulu Beden'inki gibi, Yedi Kardeş'in silindirik iç duvarı da, surun öteki bölümlerinde gözlemlenen
genel tekniğin aksine, 32 cm. yüksekliğindeki düzgün taşlarla örülmüştür. İslami dönemde, tam (a fun-
damentis) bir inşa faaliyetinin söz konusu olduğunun açık bir işaretidir bu. Bedenin ortalık biı- yerine
yerleştirilen uzun yazıt, bu eserin Artuklu hükümdarı El Malik as-Salih Mahmud döneminde yapılmış
olduğunu göstermektedir. Kitabenin son cümlesine göre bu beden, Malik as-Salih'in planlarına göre,
İbrahim as-Şarafi'nin oğlu Yahya t~afından inşa edilmiştir. Bu son ifade, o dönemde bir stil koşulu-

(76) Birinci kat kroki~inde a. ~. y w ô ile gösterilen bölümler, aks üzerinde merkezi bulunan ayni çevreye göre inşa edilmemiş olduğunu gösteriyor. Şu
halde Ulu Beden hakkında. daha önce öne sürülmüş olan varsayımlar {faraıjyelcr), Yedi Kardeş için de geçerli olabilir (A.g.e .. S.118. No.l).
(77) Cephenin resıiıüsyonunda olduğu gibi, planlan.la da. daha eski bir tarihe ait olduğunu sandığım bu duruma değinmekle yetindim.
25

--

Çizim 96: Yedi Kardeş (Teras Katı)

nun göz önünde bulundurulmuş olduğunu da açık şekilde


kamt\amaktadır. l<..abu\ etmek gere\cir ki, l\rt.uklu b.üküm-
dan Mahmud, tahkim ma\z.emesi hakkında açık bilgilere Çizim 97: Yedi Kardeş (Kesit)
ve bir eserin basit ~emasnn çh.me 'Yeteneğine sab.i\)t\..
Bedenin ortasında, alçak kabartma halinde çift başlı bir kartal figürü yer almaktadır. Yüksek kabart-
ma iki aslan figürü ise, yazıtın sağ ve sol tarafında görülmektedir. (78). Bu amblemler, Ulu Beden'deki
kabartmaları hatırlatırlar. Yedj Kardeş de, ayni hükümdar zamanında yaptırılan Ulu Beden'in yapı ka-
rakterini yansıtmaktadır. Gene de dekoratif öğeler ve kabartmalar, her iki eserde de ölçülü bir dozda
kullanılmıştır. İki bedende de, peteğe benzer zeminlerde kimlik işlevi üstlenen, fakat Ulu Beden'de da-
ha zengin şekilde işlenmiş olan bu kabartmalar arasında, bir ayrım sezinlemek de mümkündür.

KEÇİ BURCU (79)


Surların beden dediğimiz çıkıntıları, Mardin Kapısı'nın Doğusunda, çok farklı bir yapı gösterir. Bu
yörede, kayalık bir duvar desteği üzerine kurulmuş olan perde hattı, duvar ş~vi önünde yaklaşık 60
metre uzunlukta bir tür dalgakıran görüntüsü verir ve geniş bir salonu kapsar. Uzeri, altı adet beşik to-
nozla örtülüdür bu perde hattının. Güneydelci son ucunda, perde hattı, iki katlı top yuvasının yer aldığı
yuvarlak bir kule ile son bulur. Aşağı kattaki top yuvası, silindirik plan üzerine inşa edilmiştir ve doğ­
rudan büyük salona bağlıdır. Birinci kattaki beşik tonozlu iki oda, masif duvarın yükünü azaltır. Ku-
zeydeki oda, perde hattının kalınlığına göre, üzeri tonoz örtülü bir geçitle son bulur ve. bu geçit, Mardin
Kapısı' nın üst katı ile Keçi Burcu barınağına bağlanmıştrr. Odaya çıkan merdiven, çıkıntıların üzerini
örten bir terasa götürür. Kente doğru , boğaza açılan bir başka merdiven, doğrudan platformun üst sını­
rına götürür.

Kesit ve planlardan da anlaşılacağı gibi, bu yapının bütün kullanım bölümleri böyle düzerılenmişti
(Çizim: 98) (80). İslami dönemde, başka yönde olduğu gibi, burada da fazla bir değişim olmamıştır.
Burayla ilgili tek Arapa yazıtı (No.46) kente doğru, boğaz kısmında yer almaktadır. Yazıt, bu yörede

(78) Açık şekilde stilize edilmiş bu aslan figürlerinde, kuyruk. sının üzerinden baJa doğru kıvnk durumdadır. Öndeki aslanın pençeleri arasında. yeni
filizlenmiş bir dal aslanın göğsünü kaplamaktadır. Bu aslanlardan birinin, ötekine ben7.er biçimde işlenmiş olduğuna dikkat edelim: Silindirik
gövde üzerinde. blok ıaşlar üzerine ba~it çill\ilerle oyulmuştur bu aslan figürleri.
(79) Oysa. halk tarafından Keçi Burcu (foor de ch~vre) olarak adlandınlan bu yapı için, az ya da çok isabetli daha başka isimler de kullanılmışlır. Fa-
kat başka yerlerde olduğu gibi (örneğin Kayseri'de) burada da "Keçi" kelimesi, eski dildeki "Küçiik"ten bo7JT1adır. Komşu burçlar olan Yedi Kar·
deş ve Ulu Beden ile mukayese edildiğinde "Keçi Burcu", "Küçük Beden" (ya da Küçük Kule) adına daha uy~un düşmektedir.
(80) l 932'de bu beden, askeri depo olarak kullanılmaktaydı. Bedenin içine girmeme de kesinlikle izin verilmeınişıı. Birçok girişimde bulunduktan son-
ra, ancak rölöve yapmam koşuluyla oraya gimıeme izin verildi. Krokide gösterdiğim plan ve kesiti, dışan çıkııkıan sonra, aklımda kalan biçimiy-
le ve Beylie'den aldığım genci krokilerden yararlanarak çizdiğim plan ve kesiıtir. (Amida, S. 282-283) O nedenle çizimler, eserin aslına yaklaşık·
ıır.
26

1029-1037 yılları arasında yapılmış olan ça-


lışmal.~, pek de açık olmayan bir dille an-
latır. Uzeri kemerli giriş kapısının yer aldığı
büyük salonun düzenlenmesine ilişkin basit
restorasyon faaliyetleri, kemer gözlerini ayı­
ran dayanak noktalan arasında, onaln üzeri-
ne onüç .~emer hesabına göre gerçekleştiril­
miştir. Uç sivri kemer, kuşku götürmez
şekilde, kemerler yeniden yapılırken, temel-
den ele alınmış, primitif dayanak noktaları,
duvarın masifliğiyle desteklenmiştir. Muh-
temeldir ki, Arap yazın bununla ve belki de
ayni nitelikli başka çalışmalarla ilgilidir.
Eser, her haJGkarda, genel düzenleme yapı­
lırken Bizans temeli üzerinde oluşmuş gö-
rünmektedir (81). Bununla beraber bu tür
yapılarda, İslam ve Bizans eseri arasında ke-
sin bir ayrım çizmek, oldukça zordur.

iV.BÖLÜM
KAPILAR
Bundan önceki bölümde, belli başlı yer-
lerde bulunan dört kapının, Diyarbekir sura-
nnı dört ayn yerden deldiğine değinmiştik:
Kuzeyde Harput Kapısı, Batıda Urfa Kapısı,
Güneyde Mardin Kapısı ve Doğuda Yeni
, Kapı. Kapıların, bugünkü isimleri de böyle-
_,. . . ._ _,.,._ _ ~=-..., f'G dir ve değişmemiştir. Fakat yüzyıllar boyun-
ca bu..kapılar çeşitli değişiklilklere uğramış­
Çi: inı 98: Keci Burcu
tır. Omeğin Harput Kapısı, Ortaçağ'da
Enneni Kapısı (82), Kurtuluş Kapısı (83) ya da Dağ Kapısı (84) olarak geçmekteydi. Urfa Kapısı, es-
kiden genellikle Bab-el Rum (Rum Kapısı) (85); Mardin Kapısı, ise önceleri Bab-el Tell (Tepe Kapı­
sı) olarak adlandırılıyordu. Yeni Kapı'ya gelince, bu isim ancak 17. yüzyılda kullanılmıştır; ondan ön-
ce bu kapının adı "Kaplan Kapısı" (86), "Su Kapısı" (87) ya da "Irmak Kapısı" (88) idi. Dış suru delen
bir beşinci kapı, doğrudan İç Kale'nin ortasına açılmaktadır. Mukaddesi'de (89), İbn-i Şaddad'da (90)
belirtildiği gibi, Evliya Çelebi bu ~ap1dan "Gizli Kapı" (Oghrun Kapısı) diye söz etmektedir (91).

(81) Suriye'de Sekeia'da yapılmış kare planlı bir kulede, salonun, birbirine paralel üç bölmeye aynldığı görülür ki, bu durum, Keçi Burcu ile bağlantısız
değildir (H.C. Butler, Anelent architecıure in Syrla, Prlnceton Unlverslly F..xpedltion, 11-B, S. 111 - 112). Sekei'a. -İngilizcede ls-Sekeah- Ma'aret
an-No'man'ın doğuswrn, 20 km., Halcp'in güneyine 65 km. uzaklıkta bir kcnı (R. Dussaud, Topographie historique de la Syrie, Hııriıa: 1O. B, 3).
(82) "Bab-ül Ennen, Bak.: Nasır-ı Hüsrev, S. 27
(83) lbn-i Şaddad, Oıd'ord basımı, 65
(84) Bu isim, Mukaddesi'de (S. ı40) geçmektedır. Ayni isme, Evliya Çelebi'nin Scyahatnrune'sinde (lV. Cilt, S.30)ve ilacı Kalfa'nın Ciharınüma'sında
da (S.437) rastlnnıyor. llarpuı Kapısı adı, yakın tarihlerin ürünüdür. Dupre (!, S. 69). Buckingham (1, 372), Petennann (il. S. 29), Garden (S. 183) v.b
yazarlarda, bu kapı gene Dağ kapısı olarak isimlendiriliyor.
(85) Bu isim Mukaddesi'de, Niisır-ı Hüsrev'de, lbn-i Şaddad'da, Evliya Çclc:bi'dc ve XIX. yüzyılın Dupre. Garden gibi seyyahlannda geçen onak isimdir.
Rum kapısı, açıktır ki, Rum ülkesine yani Anadolu'ya açılan kapı anlamı taşımalcıadır. Bu yol. Urfa ve Halep'ten başlayıP.· oradan Taurus yönüyle
Konya ve lstanbul'a kadar giden yoldu. Bir kan şıklık sonucunda bu kapı, kimi zaman Erzurum Kapısı olarak Şerafeddin in "Cihannüma"sında (Char-
moy çevirisi) ve Hacı Kalfa'nın "Cihannüma"sında (S. 437) geçmektedir.
- Niebulır'un (Relsebesclıreibung, 11, S. 401) "Onım Kapusu", Peıem1ann'ın (il, S.29) "Bab er Rum" demiş olduklannı da beli nelim. Bu kapı. o za-
man büyük bir olasılıkla ErlUrnm'a açılmaktaydı. Ayrıca Petem1ann'ın her kapı için göstermiş olduğu yön de yanlışur. -Hoınmaire de Hell, bu kapı-
ya "Grek Kapısı" demektedir (A.g.e., 1, S. 442). '
(86) Nlisır-ı Hüsrev'de "Dicle Kapısı" (A.g.e. çevirisi, s.27)
(87) Mukaddesi, S. 140, lbn-i Şaddad (A.g.e.)
(88) Şcrafettin, Cihannüma (A.g.e., S. 14 ı). XVUI. yüzyılda Hacı Kalfa (Cihan nüma, S. 437). bu kapıdan Şat Kapısı diye söz eımcktedirlcr. Ulu Ca-
mi'nin yazıtlanndan birinde 63.. (124.) ıarihli ve Tepe Kapısı. Rwn Kapışı. Innnk Kapı>ı isimleri geçmektedir. Bu kapıdan. kente giriş vergisi alın­
makıaydı. Dağ Kapısı (Harput Kapısı) adı o zapııın henü:r. kullanılm:unaktaydı. Belki de o dönemde kapı, kapalı tutulmaktaydı.
(89) " ... Bu küçük. gizli kapı. yalnız savaş 7,amanında kullanılıyordu. ~uk;ıddcsi, S. 140).
(90) "Daha önce dön kapıdan söz ettikten sonra, yazar, sur aıbsıoda beşinci bir kapının varlığına değiniyor".
(91) (Seyahatname, iV. S. 35). Bu isim, bugün kullanılmıyor, fakat Zenker'de (Tüı:k-Arap-Pers Sözlüğü) "gizli" aolamında geçiyor. Ayni kelimeye, Bi-
anchi'nin Türkçe-Fransızca sözlüğünde de rastlannbilıyor. (Orada "Oğrun". hırsız anlamında geçmektedir.
27

HARPUT KAPISI
Kuzey hattındaki yıkıntıdan hemen hemen bütünüyle zarar görmemiş bugüne kadar Harput Kapısı.
Fotoğraflar ve rölöveler, bu durumu yeterince ortaya koymaktadırlar (92). Silindirik gövdeleriyle perde
hattını birleştiren ilci yuvarlak kule arasına, tek bir geçit açılmaktadır. Bu sayfada yer alan çizim, yerle-
şimde bir eğimin söz konusu olduğunu kanıtlıyor. (Çizim: 102) (93).
Zemin katı planı (Çizim: 99)
a: Giriş Kapısı, b: Geçit, c,c': Kemerli odalar, d: portik, e,e': yarım kubbeli ve beşik tonozlu odalar.
Bu odalar kent toprağı düzeyinde inşa edilmiş olup, buradan f ve f kapılarıyla doğrudan iletişim kuru-
labilmektedir. Bugün kullanılmayan duvarlar, bilinmeyen bir döneme tanıklık etmektedir.
Çizimde g ve g' ile gösterilen kemerli beşik tonozları, büyük bölümü bugün yıkılmış durumdaki bu
yapılar,silindirik bedenlerin çoğu için gerekliydi. Merdivenlerin çıkış basamakları (h, h') bugün de ye-
rinde durmaktadır. Birinci katta bu merdivenler, bir restorasyona tabi tutulabilir.
Birinci kat planı (Çizim: 100)
Bedenlerin herbiri, bir yarım kubbe, bir beşik tonozla örtülmüş ve mazgal delikleriyle donatılmıştır.
Geçitin üzerinde, kente doğru, muhtemelen yeniden inşa edilmiş bir canlinin kalıntıJarı bulunmakta-
dır. Bu caminin, sahan lıklardan daha yüksek bir temel üzerine inşa edilmiş olduğu tahmin edilebilir.
(Çizimde j ve j' olarak gösterilmiştir). Oraya, bugün birkaç basamağı ayakta kalmış bir merdivenle çı­
kılmaktaydı. (Çizimde merdiven k olarak gösterilmiştir) Doğu tarafında, ayni merdivenin simetrik ola-
rak yerleştirilmediği görülüyor. Cami Güneye, Doğuya ve Batıya doğru geniş birer portikle açılmakta
ve üç eyvanın üzeri, kırık beşik tonozla örtülü bulunmaktadır. Duvarların ince örülmüş olmasına bakı­
lırsa, bu portiğin tonozla değil, daha önce düz bir tavanla örtülmüş olabileceği tahmin edilebilir. Gü-
neyde masif orta bölümü ayakta duran mihrap, yarı dairesel bir plan üzerine ve süslemesiz olarak inşa

Çizim 99: Harput Kapısı (Lemin /..ali)

(92) 1932 Nisanında çekilen bu fotoğraf. iki beden arasındaki modem konstrüksiyonun bugün de ayni nitclıği koruduğunu, ikinci fotoğraf ise bir bozul-
manın söz konusu olduğunu göstemlektedir. ikinci fotoğnif, ayni yılın Ekim ayında çekilmiştir.
(93) Kapıya bitişik perde hattının etekleri. Doğu ve Batı yönlerinde ayni eğime sadık kalınmadığını gösteriyor. Burada, iki yön arasında çok geniş bir
açı oluşmaktadır.
28

edilmiştir. Mazgallı korkuluk duvarları ve mazgal


arası siperlerle donanmış beden platfonnlarının ya-
pıldı ğ ı yerde, hava cereyanına göre, değirmi yola
götürmesi muhtemel yollar bulunmaktaydı. Bugün i
bu yollara rastlamıyoruz. Ancak yolların bulunduğu
yerde, bazı kalıntılar görülebiliyor (XLIX, 2).
ij·
Cephe ve kesim 1'
~:
XLIX levhası, kapının farklı görünüşlerini yan- ~!
sıtmakta ve h levhası, son durumuna göre, kuzey ~i
cephesinin restitüsyonu hakkında bize bir fikir ver- i
mektedir. Bugün yıkılmış olan petek ve korkuluk
duvarları, yerlerine yeniden konularak sınırlandırıl­
i
mıştır. ,

Genişliği 2.5 metre olan kapı boşluğu (XLIX, 3), ~ o~··


yarım daire biçiminde bir kemere göre düzenlen- ~ ,:-.'· ı

mişti. Bu kemer inci, yumurta dizisi ve akant yap- ' ~,.,, .... ı

rakları gibi Antik motiflerle süslü sütun başlıklarına i


.i.
dayanmaktadır. Başlıklar ise, duvarın çıplak yüze-
yinden dışarıya 4 cm. çıkıntı yapan pilasterlerlerin
üzerine otumıaktadır. Antik kaynaklı iki niş, bu pi-.....___ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ___,
lasterler arasına simetrik biçimde yerleştirilmiştir Çizim 102: Harput kapısı (Yazıtların yerleri)
(94). Her nişin içinde, alt sınırda olması muhtemel bir sütun başlığıyla sonuçlanan ve girişi tahkim
etmek için kullanılan ayni boyuttaki bir pilaster kaidesinin üst bölümü dikkat çekmektedir. Bu farklı
elemanlar, burada yer alan çizimde de görüleceği gibi Ortaçağ'a özgüdür. Nitekim bugünkü toprak
düzeyi, daha eski bir toprak düzeyi üzerinde yükselmektedir.
Kapı boşluğunda yükselen kemerin üzerinde, dışarı doğru 40 cm. taşan bir parça yer alır ve orta-
da, tepeye yakın bir yerde, konsollar üzerinde bir çıkma mazgal göze çarpar. Bedenlerin yan yüzle-
rinde, iki yuvarlak nişin içerisinde, Antik dönemi simgeleyen 'Y motifi ve İslami dönemi simgeleyen
o motifi yer almaktadır (LXVIII). Bu kabartma dekoruna ilerde tekrar değineceğim (VI. Bölüm).
Daha sonraki döneme ait öteki rölyefler, oraya buraya dağıtılmıştır. Bedenlerin her birinde, bugün-
kü toprak düzeyinin 4 metre üzerinde, çevrenin dörtte birini kuşatan bir silme yer alıyordu daha ön-
ce. Bu silmenin dışa taşan bir bölümü, muhtemelen çekiç darbeleriyle oluşturulmuştu (95). Yıkımın
gerçek nedenini, açık şekilde saptamam mümkün olmadı (96).

OJ

1 SOL X!SİWL

+
1 1011\.

Çizim 101: Antik kap111111 restitüsyonu


(94) XLIX. 3 ve LXVIII. 2, 3 No.lu levhalara bakınız.
(95) XLIX, l'de açık olarak görülebilir. Daha büyük ve aynntılı bir önıeği Amida'da (PL ili) yer almaktadır.
(96) Belki de kaleye bir saldın sırasında, çılcmalann savunmada kullanılması nedeniyle, bu silmeler büyük hasar gömıüş olabilirler. Çıkıntılann böylece
ortadan kalJcması, ne ölçüde olursa olsun, bir endişeye yol açmış olmalıdır. Buradakine benzer bir tahribata, Mardin Kapısı'nda da rastlamaktayız
(Dak.: S. 148).
29

(Çizim: 100) Harput Kapısı (Birinci kat)

2. KISIM: iV. BÖLÜM

Grek Yazıtları
Harput Kapısı'nda dört yazıt bulunmaktadır. Bunlardan Latin yazıtı, biri "in situ" (doğal ortam için-
de) olmak üzere, birçok Arap yazıtında yeniden kullanılmıştır. Bu farklı metinler, 102 No.lu plan üze-
rinde harflerle gösterilmiştir.
a) Grek yazıtı, yaklaşık 9 metre yüksekliğindedir (Çizim: 105). Bu metnin okunuşu, daha öncekile-
rin düzeltilmiş biçimidir (97). Aynca da metnin genel anlamı, kuşkuya yer vermeyecek kadar açıktır.
Metindeki bu anlama göre, papaz çömezleri (:Appius), hacılar ya da yabancılar için bir hanın inşası
söz konusudur. Fakat bazı aynnular üzerinde düzeltmeler yapmak gene de kaçınılmazdır (98).
Tarih ve imzaya gelince, metinde bunların doğru old uğunu sanıyorum. Orada yer alan OMY,
Grekçede 449 tarihini gösterir. Yazıt da 5. ya da 6. yüzyıla tarihlenebilmektedir. Bu duruma göre, ya-
zıt, Selevkoslar'dan sonraki döneme ait olamaz (99). Eserin hangi döneme ait olduğu konusunda kesin
bir yorumda bulunamıyoruz. Şimdilik doğrulanan tek olgu da budur (100).
b) Sonradan yerleştirilen bu taş, kapı ile ayni döneme rastlamaktadır. Metin ise, doğal olarak, tah-
kim çalışmaları hakkında herhangi bir bilgi vermiyor. Topraktan itibaren ikinci basam~ğa yerleştiri­
len, cenaze törenine ilişkin yazıt (b) için de ayni şey söz konusudur (Çizim: 104) (101). üte yandan c,
d, e harfleriyle gösterilen üç yazıt, kent kapısı üzerine kaba bir şeki lde yerleştirilmiş olmalıdır.

(97) Bak.: C.l.G, iV. No. 8653: Oppenheim U. Lucas, lnscbrlnen aus Syrlen, Mesopotamlen und Klelnaslen, Byz. Zeltsch rlfl içinde. 1905, S. 62.
(98) H. Gregoire, "Ehoyah"tan sonra "I adscriptwn"un, bu dönem için muhtemel bir şey olmndığını öne sürer ve metnin kısaltılmış pek çok örneğinin
bulunmuş olabileceği üzerinde durur.
(99) Bu yaıJttaki OMY'nin OMY olarak okunabileceği sanıldı bir ara. Bu tür bir okunuı. yazıtın Selevkoıılar dönemine ve 437'ye tarihlenebilme ihti-
malini de yaratmıf olur. Bak.: Humarın 1. Pucbstein. Relsen in Klelnasien und Nordsyrien , S. 402. No. 1- Fakat gene de bu okunuş dogru görü-
nüyor.
(100) OMY: 449. -Yazıt. 5. ya da 6. yüzyıla tarihlendiginden, Amida'nın Hıristiyan dönemi yaşamış olduğunu akla getirmektedir. Ancak bu konuda.
doğrulayıcı herhangi bir bilgiye sahip değiliz.
(101) Sterrct, The Wolfe Expedltlon to Asla MJnor, ITI, No. 631; Oppenheim U. Lucas. A.g.e. S. 62-63. -Clennont Ganoeau, Recuell d'arrh iol. ori·
ent. IV, S. 75-78.
30

·--K"

(Çı;:im: 105)

d) Bu yazıt da, ayni şekilde baş tarafı aşağı gelecek biçimde, öncekinin üstüne yerleştirilmiştir. Ya-
zıtta üç satır yer almaktadır. Taş yeniden yontulmuştur (Çizim: 107).
Orada da izlenebileceği gibi, Theodoros'un onuruna sıradan bir övgüye yer veriliyor. Clermont-
Ganneau, bu kişinin, imparator Justinien tarafından 528'de Edesse'ye ..(Urfa) gönderilen kişi o lduğunu
öne sürüyor (102). Bu kimlik saptaması, akla ya.kın görünmektedir. üte yandan bu iki metin, muhte-
meldir ki, sur üzerinde, kentin kapısına konulmuştu daha önce. Ama Clermont-Ganneau'nun sandığı­
nın aksine, bu yazıtlar, bugün ilk konulduk!~. yerde bulunmuyorlar (103). Sonradan lsHimi dönemde,
bu yazıtl ar şimdiki yerlerine konulmuşlardır. üte yandan, daha eski bir eserin kaplama taşlan arasında
yer alıyor olmalıydılar: Bu konuda, elimizde tarihlemeyi kolaylaştıracak herhangi bir yazılı kaynak
bulunmuyor.

..-------------~------------------------------~-----,.···---- -
~HNcr~ıı •',c,)J N8E O
HAPCJNl~AC\<
o s O~AHT.s
...................................................................-....
t-'-- --. -- -- --.. -.. - o .~9 ----------... . . ---.., 1

(Çi: im: 104)

(102) A.g.e. ·Malalas, Chron. 442, 8.


(103) '"Sur duvarlannın içlerine. üst taraflara ya da kapıların yakınına yerleştirilmişlerdi. Bu yazıtlar. büyük bir ihtimalle, daha önce de şimdiki yerlerin·
de bulunmaktaydı . (A.g.e., S. 76)
31

8E06cQPOY
TOYCTPATH
AAToY no/\AAT/\
(Çizim: 107)

Latince Yazıtla r
Toprak düzeyinde altı metre yukarda, 14. taş dizisinin bulunduğu yerleştirilmiş olan Latince yazıt
(e) konusunda da fazla bir bilgiye sahip olmadığımızı belirtelim (Çizim: 108):
"Virtute precipuis İnvictis
İnperatoribus salvi(s) ...
Valentiniano v(alente et)
Gratiano perpetuis (ducibus ?)
Ac Triumfatoribus sem-
Per Au.gg civitas Dispositio (ne)
Pietatis Eorum Af(unda) menti (s)
Fabrica (ta es)t
İlerde bu yazıta gene değineceğim (VII. Bölüm/ (104). Yazıtta isimleri geçen üç imparatordan Gra-
tien'in tahta geçiş tarihi olan 367 ile Valentinien'in ölüm tarihi olan 375 arasında, bu yazıtın dikilmiş
olduğu sonucu çıkarılabilir. Olayın önemi ise, yazıtta geçen "... civitas... yerinde fundamentis fabrica-
ta est" ifadesinden anlaşılacağı gibi, şimdi yerinde Harput Kapısı'nın yer aldığı eski Antik kapının açı­
lışı sırasında bu yazıtın yerine konulmuş olmasından kaynaklanıyor.

(104) Bu metin, C.l.L III. No. 6730 olarak basılmışur. Daha önceki okuma yanlışları burada düı.eltilmiştir (C.l.L., lII, No. 213). Yalnız son satırda, be·
ninıkinden farklı olarak "fabricata" yerine, "fabricaviı" denmektedir ki, bu daha inanılır bir ifadedir.
32

"'··---------------------------1 METRE'± --------------- - -----···-----:>f


(Çizim: 108)

Arap Yazıtları
t) Kapının üstünde yer alan yazıt (No. 41), farklı metinleri, karışık olarak bir araya getirmektedir.
g, g') Bedenlerin yan iç duvarında, toprağa yakın bir yerde, nişlerin üzerine gelecek şekilde, iki ya-
zıt, tek bir metin halınde (No.42) yerleştirilmiştir. Muktedir'in 297 (909)'de tamamlayıp başardığı işle­
rin anısı için dik.ilmiştir.
h) Batıdaki bedenin böğrüne, toprağa çok yakın bir yere, başka yazıtlardan alınma parçalarla dikil-
miştir (No.43). Daha önceki metne benzemektedir.
i) Ön bölümün üstünde, kalker bir silme üzerinde yer almaktadır. Yazıt, Halife Mervan'ın oğlu
Ebu-Ali-el Hasan adına 386 (996)'da dikilmiştir.
j) Kente açılan kapının üzerinde yer alır. Güney, Doğu ve Batı cephesindeki çıkınt~lara rastlayacak
şekilde, kalker bir silme üzerinde, ilk kattaki caminin inşası nedeniyle 447 (1056)'de dik.ilmiştir
(No.49)
Halife El Muktedir'in adının geçtiği yazıtlar, daha önce Van Berchem tarafından isabetli bir şekilde
yorumlanmıştı. Hicretin üçüncü yüzyılının ortasına doğru, Diyar-Bekr, bölgenin yerli ailelerinden bi-
rinin elinde bulunmaktaydı. Bu aileden biri oldu~u kuşku götürmeyen Muhammed ibn-i İsa ibn-i El
Şeyh, 284'den beri Amid kentine sahipti. 286'da kenti kuşatan El Mu'tadid'e karşı mücadeleye girişti
ise de başarılı olamadı. Muhammed ona kenti teslim ederek aman diledi. Fakat Doğulu tarihçilere gö-
re, halife bununla yetinmedi, kentin surlarını tahrip etti. Van Berchem'in haklı olarak belirtiğine göre,
böyle bir sonuç kaçınılmazdı. Diyarbekir surları gibi önemli bir yapıyı yıkmak, halife için ~pr bir iş
değildi (105). Aynca Mu'tadid, eldeki bilgilere ~öre bazı kapıları yıkmakla yetinmiş olmalı. Ozellikle
de Harput Kapısı'nı.. Onbir yıl sonra oğlu ve ikinci halefi Muktedir ise, surlarda yıkılmış olan yerleri
onararak ciddi bir restorasyon işine girişti. O dönemden bu yana, Harput Kapısı'nın olduğu gibi ko-
runduğu anlaşılıyor. Ancak 44 numaralı yazıt, kapının 386'da bir restorasyon ya da. transformasyon
daha geçirdiğini, önemli bir bölümünün ise tamamlanamadan bırakıldığını belirtmektedir. Buna karşı­
lık 447 tarihli yazıt (No.49), açık bir müdahaleden söz ediyor. Bu yazıta göre, Güney portiği, yıkıldık­
tan hemen sonra yapılmış, bu portiğin üzerinde, birinci katta yer alan cami de sonradan inşa edilmiş­
tir.

(105) Amlda, S. 21. -7%'da Amid' in Timur tarafından ele geçirilmesinden sonra, dunıın şuydu: " ... Askerler kente girerler ve kenti yağma ederler, balta·
lar ve başka yıkıcı araçlarla surlann üzerine çıkarlar ve sudan yıkmaya çalışırlar; ancak taşlar o kadar serttir ki , surlardan birkaç küçük taş parçası
koparabilirler. Surlann tümünü yıkmak için, bir yüzyıl gibi uzun bir zaman gerekebilirdi. Tınıur'un askerleri de, surlann üst kısımlarından küçük
bir bölümü yık.malda yetinirler" (Yazdi. 1, S. 7&7. Calcurta basımı, Van Berchem çevirisi. Amlda içinde, S. 115).
33

Harput Kapısı'na bugünkü görünümünü kazandıran bu tür çalışmalar, birbirini izleyen üç dönemi
kapsamaktadır: 1) Yıkılmış olan bir yapının 297 (909)'da restorasyonu, 2) (996)'da yeni restorasyon ya
da eklentiler, 3) 447 (1056)'da portiğin ve caminin yapımı.
Buraları ziyaret etmiş olan ve elinde yetersiz bir arkeolojik belgeden başka bir şey bulunmayan Van
Berchem, Harput Kapısı'nın Antik döneme ait bir yapı izlenimi uyandırdığını öne sünnü~tü. Kapıdaki
bazı detaylar, bu görüşün doğruluğunu kanıtlar düzeyde idi. Gerçekten de dikdörtgen biçımindeki gi-
riş boşluğl,l.nun üzerim örten yarım daire kemer, bir Bizans eseri karşısında bulunduğumuzu göster-
mektedir. Oyle ki söz konusu kemer, sütun başlıkları ve yarım ayaklar üzerine fazla baskı yapmaz. Ka-
P.ıyı süsleyen ve şimdi ancak üçünü görebildiğimiz dört duvar oyuğu (niş), Antik kökenlidir. Kapıya
ikı yandan destek veren çıkınnlar, bir başka yapıdan aktarılmış olaoilir. Ya da kapının olduğu yerde,
bu elemanları taşıyan bir başka yapı vardı. Ortadaki kemerin duvar ayaklarını örten sütun başlıklarına
benzer biçimde, sımetrik olarak iki yana yerleştirilmiş olan duvar ayakları, bize bunu düşündürmekte­
dir. Gene de taşların örülüşündeki bazı ayrınnlar, yapının bütünüyle yeniden inşa edilmediğini, eski
bir yapının onarımı sonucu oluşturulduğunu ortaya koymaktadır. Dikkat edilirse, eski toprak düze~i­
nin şimdiki toprak düzeyinden daha aşağıda olduğu görülecektir. Buradaki restorasyon çızimi de (Çi-
zim: 101) bunu kanıtlıyor.
Kapı, o dönemin kent düzeni açısından alışılmış bir örnektir. Duvar ayaklarının bu.düzenleme biçi-
mi, genellikle iki tür üzerinde yoğunlaşıldığını kanıtlıyor. Başka bir yorumda bulunmak da zaten
mümkün değildir (106).
Kapının Antik kökenli olduğunu gösteren bir başka yazıt, bedenlerin silindirik duvarı üzerindeki
işaretlerden de çıkarılabilir: Beden ' duvarını kaplayan taşlardan birkaçının üzerinde eşit kollu haçlar,
bir bölümünde de harf grupları (Bl), kazınmıştır (107). Bütün bu işaretler, Antik kökenli bir eser karşı­
sında bulunduğumuzu gösteriyor. üte yandan taş örme bloklar, aşağı doğru artan bir eğimle inmekte-
dir. Buradan hareketle, ilk kapının yükseldiği arsa üzerinde, bu bedenlerin yeniden inşa edildiği sonu-
cuna varılabilir.
Daha yukarda, yapıya sonradan eklendiği anlaşılan, biri Latince, ikisi Grekçe beş yazıt üzerinde ya-
pılacak bir araşnrma, bu yazıtların o zaman Antik kapı üzerinde yer aldığını, sonradan bunların esas
parçalarının Harput Kapısı'nda da.kullanıldığını ortaya koyacaktır. Amida kent surlarının ilk durumu
hakkında böylece önemli ve değişmez bir bilgi elde etmiş oluyoruz. Elde ettiğim bu ilk sonuçlardan,
ilerde kentin tarihsel yapısını belirlemek için yararlanacağım (VII. Bölüm).
Surların dışında yer alan kapının dolaysız çevre durumunu hangi düşüncenin belirlemiş olduğu so-
runu kalıyor geriye. Surların önündeki perde hattını çeviren dış sura, aşağıdan birleşen bir eser karşı­
sındayız kukusuz. Fazlasıyla yükselmiş ve kalıntıların üzerini kapamış olan bugünkü toprak düzeyi gi-
bi, bütün grafik restitüsyonlar, birer fantezi olarak kalabilirdi aksi halde. Gene de Nasır-ı Hüsrev'in bir
sözü, bu konuya açıklık getirmektedir. "Bu dış sur (fausse-br~ç) kentin kapılarıyla karşı karşıya gele-
cek şekilde düzenlenmemiş olan demir kapıJarı da ihtiva eder. Oyle ki ilk sur duvarı geçildiğinde, ikin-
ci sur duvarının kapılarına ulaşmak, surlar arasında belli bir mesafeyi katetmek gerekir" (108). Bu söz-
ler, sık rastlanan bir gelenek uyarınca, kapıları "zig-zaglı" (en chicane) yerleştirilmiş· farklı geçitlerin
varlığını göstermektedir. Hendek, daha önce, bir kuşatma durumunda kolayca yıkılıp ortadan kaldırıl­
maya uygun ahşap ya da taş bir köprüyle aşılmaktaydı. Bu köprü, dış suru delen ilk kapı önünde, ayni
zamanda tıkanıklığı önlemeye yarıyordu. Böylece de kente girmeye çalışan bir saldırgan, kapının öte-
sinde mücadele için zorlanmakta, k:uşatma altında vurulup ölmekteydi. Ama gene de kapının, Antik
döneme ait bir eser olduğu kanısında değilim Nasır-i Hüsrev'in de işaret ettiği gibi, XI. yüzyılda Müs-
lümanların ihtiyaç duydukları bir düzene göre yapıldığını sanıyorum. Antik sur duvarından önce yapıl­
mış olan bu kapı, istihkam bölgesinin merkezine, yani hendek duvarını çeviren geçirin sağ tarafına açı­
lıyor olmalıydı (109).

(106) Restorasyon, yapının özgün biçimine ilişkin pek aı. elemana göre gerçekleştirilmiştir. Ötekiler arasında, bu en gerçe!e yakın olanıdır. Duvar oyun·
tulan (nişler), yanal (lateral) kapılar olarak kabul edilebilir.
(107) Hiç kuşku yok, bu işaretler. taşçı ustalannın elinden çıkmadır ya da ıaşlann dizilişinden oluşan birer simgedir. Bunlar arasında, bir sayı işareti gö-
rebilmenin mümkün olabileceıini sanmıyorum.
( 108) Sefername. Adı geçen basım, S.27.
( I@) lstanbul'un "Pone Doree"si. (Stnygowski, Jahrbuch des deutschen archaol. lnstituts, VIII, 1895, 39) ve Nicee (İstanbul ve Lefkc kapılan, Te·
ıdcr, Descrlption de l'Asle Mlneure, 1, Pi. S-6 ve Pi. 10) Bu kapılar böyle dUzenlenmiştir. Yenişehir kapısında (Pl.7) dış sur kapısının ana surla
ba@.antısı, meıiccı.e göre komıııılandınlmıştır. Ama eserin tümü, dolambaçlı bir yapı planına göredir. Bu eserler için. A.M. Schneider'in yakın ta·
rihlerde yayımlanan Dle Stadtmauer von fznlk (PL 7 ve devamı) adlı kitabına bakınız.
34

URFA KAPISI
Urfa Kapısı, birbirine 35.50 metre uzaklıktaki iki bedenle desteklen!)1iş olup, bu bedenlerin çapı
22.75 m. dir ve birbirine paralel iki cepheyle perde hattına bağlanırlar. Oteki bedenlerde olduğu gibi,
burada düz bölümle silindirik bölüm arasında kısa bir geçit yer almaktadır (110).
Bugünkü durumda kapı, ilci bedeni birbirine bağlayan perde hattının kuzeydeki eteği ucunda bulu-
nuyor. Daha önce yapılmış olduğu halde, şimdi basit birer duvarla örülmüş olan iki kapı boşluğunun
izleri bugün de kolayca seçilebiliyor (LIII, 1 ve LIV, 1, 2, 5). Bedenler, tepe kısımlan hariç, bugün iyi
durumdadır; katlardaki giriş mervidenleriyle, top yuvalarının eski hali aynen muhafaza edilebilmiştir
(111).
Eserde sonradan yapılan değişiklikleri bulup çıkarmak., hiç de zor değil. Aynı zamanda üst geçidin
ikisi sonradan kapaulmış, kente doğru kapıyı tamamlayan parçaların en büyüğü ortadan kaldırılmışur.
Yalnız Kuzey kanadı muhafaza edilmiş bulunuyor. Bugünkü durumu göz önüne alınarak, ilk şekli,
restitüe edilmiş pliinla saptanabilir.
Ama biz, öncelikle şimdiki durumunu gözden geçirelim (Çizim: 111). a geçidinin her iki yanında
salonlar ·yer almak.tadır. Geçitte olduğu gibi, bu salonların üzerinde tuğla örülü beşik tonozlarla kapa-
tılmıştır. Gene de kuzey bölümü (b) ile güney bölümü (c) arasında karakteristik yapım farkları göz-
lemlenebiliyor. Güney bölümü ve buraya açılan geçit, kuzey bölümünden sonraki bir tarihte yapılmış
olmalı. Bununla beraber, LIV planında da açık şekilde görüleceği gibi, güneydeki geçitle merkezi ge-
çit arasında, kente doğru, perde hatiının içi taş döşemesi, her tür ekleme dişinden bağımsızdır, oysa bu
geçitle komşu beden arasında, bugün yıkık durumdaki bir yapıdan sökülmüş taşlar bulunmaktadır. Bu
taşlar, kuzey geçidine bağlanan simetrik bir kanadın varlığını kanıtlamak.tadır. Benim, ana hatlarıyla
çizdiğim restitüsyon (Çizim: 112), bu konuda hiçbir kuşkuya yer bırakmıyor. Kente doğru, Kuzey ka-
nadını Güneye bağlayan duvar yüzeyinden başka hiçbir şey bugün ayak.ta kalmamışnr. Böylece üç ka-
pı boşluğunun arkasında, geniş, dikdörtgen bir çevre duvarının bulunduğu anlaşılıyor:. Burada benim
verdiğim restitüsyonu doğrulamam için, bütün Roma ve Bizans dünyasında, benzeri pek çok yapının

- ANTİQUE

- 1'1U Sl.ll/"1.AN

,.

Çizim 111 : Urfa Kapısı (zemin karı, bugünkü durumu)

(ı ıO) Burada eğimli bölüm çok geniştir ve düz bölümle ba!lantıyı kolaylaşıınr. Öteki bölüm, takviye edilmiş bedenlerde, Urfa Kapısı'nın bedenlerinde
görmediğimiz dik açılı bir merdiven kafesine bağlanır.
(111) Ben burada, iki bedeni benzer biçimde gösterdim. Bunlanıı farklı planlara göre inşa edilmedikleri açıktır. Fakat Kuzeydeki bedeni inceleyip rölö-
vesini çıkardığım halde. Güneydeki bedene girmem mümkün olmadı. Zaten Güneydeki bedenin rölövesinde çolc küçük bazı farklar soz konusu
olabilirdi.
35

bulunduğunu öne sürmekle yetinmeyecek (112), Mardin Kapı sı'ndan çok uzakta gen~kli ölçümleri de
yapacağım (113).
Geçitlerin kemer kovanları üstunde, kente bakan iç duvarın üzerinde perde hattı, birbirini izleyen
yuvarlak kemerli onbir sütunla s~şlenmiştir (LIV, 1 ve 2). Bu sütunlar, iç duvarları büyük taşlarla
onarılan nişlerle de bağlantılıdır. Oyle görünüyor ki, bu blokaj, üzeri tonozla örtülü bir başka galeri
olarak kullanılmaktaydı. Planda (Çizim: 113) ve kesit çiziminde (Çizim: 110) bu galerinin restitüsyo-
nunu göstermiş bulunmaktayım.

.:::.~~·•::.-.;.:· •:::.:::;-.-:::· n:·.:.;~::• :~~:: ··

o ıo 20 4o m

Çizim 112: Urfa kapısı (Zemin kaıı restitüsyonu)

--···

..
'
''
'
'
\ \
'' 1''
"

'\ '\
' \
\ \\ '\,
\, ',

----<~:_---_- _. . . . . ,......______,._....
-
.................... _ .., ___ .., _.... _......
.. ...... , ..

o 10 20

Çizim 113: Urfa kapısı (Birinci kaı)


(112) Bu benzerlikler için Bak.: A.g.e., Bölüm VI, S.l 76, No.3.
(113) Bak.: A.g.e., S. 145 ve sonrası.
36

Perde hattını delen dikdörtgen üç ~apıdan ortadakinin genişliği, 5 metreye varmaktaydı. Y apıldıklan
dönemde simetrik olarak yanal yerleştirilmiş olan bu kapıların herbiri, ilk kapıya göre ancak 3.45 m.
bir genişlik gösteriyordu. Ana kapının yeri, yuvarlak kemerli kovanı ile dikkati çeker. Bugün bu ko-
van, bütünüyle duvar kaplıdır (LIV, 2). Aynı şe~de duvarla örülmüş bulunan Güney kapısının, bugün
yalnız silmelerle süslü söve pervazı kalmıştır. Uç kemeri, bir lento bağlamaktadır. Bitişikteki toprak
düzeyinden hafifçe yüksek kapı eşiği, yapının temelinden değiştirilmiş olduğunu gösteriyor. Kapı boş­
luğu, kente doğru, yuvarlak kemerli bir kovanla bağlantılı idi (LIV, 2). Kapı boşluğunu.o pervaz profili,
onun simetriğinde yer alan Kuzey kapısının profilinden tamamen farklıdır. İki kapının ayni döneme ait
olmadıklarını anlamak için, küçük.bir karşılaştırma yapmak yeterlidir (Çizim: 115). Oysa Kuzey kapısı
üzerinde (IIlI, 2 ve LIV, 3) Artuklu hükümdarı Kara Arslan'ın oğlu Muhammed'e ait 579 (1183) tarihli
bir yazıt yer almaktadır. Bu yazıt, öteki iki kapı gibi, bunun da Bizans dönemine kadar geriye giden eski
bir kapıdan bozma olduğunu, açık şekilde ortaya koyuyor. Sonradan duvarla örtülmüş olan kapı, gene
. . . . . - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - . aynı yerde biı:.süre karakol hiz-
meti gördü. Uç geçitten ikisi-
nin iptal edilmesi, güvenlik ne-
deniyle olabilir. O nedenle de
- perde hattını delen kapıların
sayısı en aza indirilmişti. Buna
benzer bir uygulamaya. Mar-
din Kapısı'nda da rastlayaca-
ğız (114).
Anuklu hükümdarı Mu-
hammed tarafından değiştiri­
len kapı boşluğu (Lill, 2) bu
yörede xnı. yüzyıl mimarlık
sitili hakkında bize güzel bir
':: örnek sunmaktadır. Kapı boş-
~ luğunun üst köşelerine yerleş-
o tirilmiş olan iki armudi silme
~-------(Ç-iz-in-ı:_J_J_O_)-U-rfi_a_ka_p_ı-sı~(-k~es-iı_)_ _ __ _ __ konsol, ötekiler yanında daha
fazla dikkat çeker. Kemerleri
bağlayan yatay taş blok (le~to)
beş kemertaşından oluşmaktadır. Ust-
te bir kemer ve bir korniş üzerine yer-
leştirilmiş olan bir yazıt görmekteyiz.
Daha ileride, farklı amblemlere gene
değineceğim: Dragonlar, lentonun
ANTIQUc üzerini süsleyen kuş motifi ve öküz
başı. Kapının kanatları , değişikliğin
....••.•......•...••..•... 625 ············-····· ·········- ~
uygulandığı döneme kadar geriye gi-
der. Bu kapı kanatları tamamen de-
o ıb ~o '1ocll. mirdendir ve bazalt· bir mil yuvası
üzerinde hareket etmektedir. Kollar

~~-
ve büyük metal çiviler, ortada dik-
dörtgen biçimli değişik motifler oluş­
ı . tururlar: Yıldızlar, koç başlan, öküz
1
1 başları (LIV, 4 ) .
1
1
1
1
Üstte vermiş olduğum farklı kat
, , planları (Çizim: 112-114) ve kesitler,
1

: ! bunlara ayn ayn değinmemizi gerek-


i MUSULMAN ,--' siz kılmaktadır. Restitüe edilmiş cep-
~~---------·--_--_--_-·_--_--_·--·-··_--------------~o_-_--_-.....,_-_--_--_-_·-_--_--_--_--_--_-_·----..~~ hede planş i, bugünkü durumla bir
(Çizim: 115) Kapı söve pervazı profilleri mukayese yapma olanağı veriyor.
Ben burada yıkık yerleri göstermek ve

(l l 4) Her iki kapıda da, yanal bir kapı boşluğunun bulunması, kapının savunma gücünü arttıran "zigzag" girişleri kolaylaştınyordu. (A.g.e., S. 138).
37

·ı ' ..
.\
'
.!
·, \ t
.. \ \ ı
I
:
1
""
• 1

ı
/ I
\ I

\
\
\,"
;' /
,/ ,,ı
' ...... ,,'
/
/ ,'
I

...., ..
............'• ·, ·..... ,,,,. ," ,"/
............ _.. _..,_ .. __........ ,,.,. ..
.......... _,
.............................. _. _____,. ____ ,,_. ...."".. ' ....,,.. /
................... _____ .. __ .....
.."
......................................-------=---·""
o ıo 20 30

(Çizim: 114) Urfa kapısı (Üst kat platfo rmu)

yanal kapılar arasındaki simetrik dü-


zene işaret etmekle yetindim. Duva-
rın bugünkü durumunda, iki düzey
gösteren konsolların yerleştirilmesi
dikkat çekicidir. Kesitler (Çizim:
109-113), belgelerle bir bütünlüğe
ulaşacaktır.
Her şeye rağmen gene de eski du-
rum hakkındaki bilgilerimiz yeterli
değildir." Yeni yolun inşası, eserin
eski durumunu büyük ölçüde değiş­
tirmiştir. Bu yol, kapının dışarı ile
ilişkisini ve dış surla uyuf1?.unu
olumsuz yönde etkilemişti r. Oyle
görünüyor ki, bu yapının dışı, kapı­
nın kendisi gibi, başlangıçta simetrik
olarak tasarlanmıştı. Geçitlerin ikisi
iptal edildiğinde, dönemin geçerli
olan usullerine göre, zigzag biçimli bp &4 , -lf:.
bir ya da birçok basit giriş değişikli- o ıo rn.
ğe uğratıldı (115). Güneyde yer alan .. . .
· kal l b b'' l ld (Çmm: 109) Urfa Kapısı (Bır bedenden kesıt)
bedenm ıntı arı, unun oy e o u-
ğunu gösteriyor. Şurası da bir gerçek ki, İslfuni dönemde olduğu gibi, Bizans döneminde de, hendeği
bir köprüyle aşmak, şi mdi bir kapıdan geçmek kadar kolaydı (116).

115) Batıda olduğu gibi, Oo~uda da, Oıtaça~da tahkim için uygulanmış olan usuller, zamanla kan şık tekniklerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Örne-
ğin bazı Rhode kapılan, XVI. yüzyıl başındaki son bir değişikliğe göre, yavaş yavaş ilerleme göstcmıiş ve saldınlara karşı savunma gücünü arttır­
mıştır.
(116) Bozulmaya yüztutmuş eserlerin durumunu ele almayı ve bu konuda birtakım varsayımlar öne sürmeyi gereksiz bulmaktayım. Daha önce değindi­
ğim llarput kapısı ile Urfa Kapısı ve az sonra değineceğim Mardin Kapısı için de, önceki duvarla birleşmiş olması muhtemel duvann ille durumu·
nu çizmekle yet indim. Benim burada tasarladığım gibi. söz konusu duvann, bedenlere ait eğimli duvarlan ızlemiş olduğu ileri sürülebilir ancak.
Şimdi yıkılmak üıerc olan bu duvar, kapının önüne rastlayan yerde, dikine ve çok sa~Jam bir şekilde in şa edilmiş olmalıydı. Sanının yörede, birbi-
ri arkasına gelen yerleşmeleri saptayabilmek için, fazla derine inmeyen birkaç sondaJ yapmak yeterlidir. ·
38

MARDİN KAPISI
Bu kapı , zamanla köklü değişimler geçirdi. Daha önce, perde hattını delen üç kapıdan, yalnız or-
tada olanı bugün ayakta kalabilmiştir (LXI, 2). Diğer iki kapı, sonradan duvarla örülerek iptal edilmiş­
tir. Am~ duvarın alt bölümünde, primitif tarzda ilk oyuntuları farketmek de mümkün .. Böylece bu üç
girişin yerini, bugün doğru olarak saptayabiliyoruz. Kapı, sonradan değiştirilmiş olan iki silindirik be-
denle savunulmaktaydı. Bugün ayakta kalan kapının sağ tarafındaki kemerli olan geçit, İslfuni dönem-
den kalmadır. Yapıdaki farklı inşa tarihleri, kente doğru uzanan perde hattının inşa tarihleriyle çakış­
maktadır. Ancak yapının bütünü ' hakkındaki bilgilerimiz kesin değildir gene de. Öyle de olsa,
sonradan yapılan değişimler ve eklentiler arasında, erken Bizans dönemine kadar geriye giden karakte-
ristik elemanlar bulmak da mümkün (Çizim: 117).

i'-
,
••• •• • • J • • --- • · -

'
........ . . .... ..
i

1
i
............. i············· .......··1·········
i
!
i
! i
i i

/r
1
....... ·· ·t·········· · ......... ·-···t·· ..... ... . .... . ... . . .ı . ....... . .
'""-""
""'
1
'

(Çiz im: 117) Mardin Kapısı (Restorasyon )

a) Yer dikdörtgen biçimli üç . kapının genişliği doğru olarak saptanabiliyor. Bugün olduğu gibi
kalabi1en Doğudaki kapı, bir söve pervazı ile çevrilidir (Çizim: 118). Kemertaşlarının düzenli biçimde
dizilmesinden oluşan lento, hafifçe basık bir kemer üzerine oturuyor. Mardin Kapısı da, Urfa Kapı­
sı'nda olduğu gibi, demir kanatlarla korunmaktadır.

b) Bir bölümü bütünüyle görünen, geri kalanları İslami dönemde yaptırılmış sütun, kemer ve du-
varayaklannın düzeniyle ilgili elemanlar, sırtını perde hattına dayamış olan binalar arasında seçilebili-
yor. Buradaki krokiler (Çizim: 116 ve 117), genel restitüsyonu doğrulayan verileri anlamamızı kolay-
laştıracaktır. Urfa Kapısı' ndaki tipin aynısı olan bir kent kapısı ile karşı karşıya bulunmaktayız. Perde

o
1 1 1 il 1 1 1 1 1 1
10 do

o 1
C\I 1
1
' 1
i_ ı
1
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 68 o - -- - - -- - - - - - - - - - - -- - - - ->t
1

~-

((.'izim: 118) Mardin Kapı sı (.Söve perl'Oz ı p rofili)


39

- ~
~ 1'1U.SULMAN

PAPrı~ INACFSSIBL. e

- 3 ı.a - ••••,L. 'l 97· · ··~···· · ····· · 6.70 .... .. ..... .l ........ 4-7+····· ····.i ············ 6 .69 ............. :·; ::·:2.97:·:::~.' ....3.ıs ····
····- · · ···-···-·· · ··········-:·············· ·-·· .....• . .•..... .••.. 30.4-0 .... . ..•.... . ······· · · ·•··•·••· .•...•. ···••·•·• .•••..• • •. . ••••.........
~
o 5 1011\ .

(Çizim: 116) Mardin Kapısı (Bugiinkü durum11)

C:l:::ma açılan kapı boşlukları, perde hattına dik iki kanatla sınırlandırılmış dikdörtgen bir espasla son
~tadır. Burası karakollara aynlnuş olup, arka arkaya gelen beş kemerle birleşmektedir. Bu ke-
'=Cier. yanal kapılarla bağlantılıydı ve sütunlarla tahkim edilmişlerdi. Ortadaki üç sütun, duvarayakla-
birbirinden ayrılıyordu.

c) İslami döneme kadar geriye giden onarım ve değişimlerle ilgili işaretler, kapının iki tarafında-
tıedenler üzerinde görülebilmektedir. Kuşkusuz daha önce yıkılmış olan bir esere ait arma biçimin-
.:ıe esme taştan yapılma motifler, burada yeniden kullanılmıştır. Bedenlerin her birinin çeresinde yer
L2ll çıeyrek çatkılar, Harput Kapısı'ndaki çatkılarla benzerlik gösterir: Çatkılar, ayni malzemeden, aynı
~far için oluşturulmuştur (117).

2.emin kau, kentin toprak düzeyinde olan duvara varılması bugün pek mümkün değildir. Odalar,
gün de yaşayan geleneklere göre düzenlenmiş olmalıydı. Doğrudan birinci kata götüren eski merdi-
mden bugün hiçbir iz kalmamıştır: Bugün onun yerinde bulunan kaba görünümlü merdiven, surlara
• 5nelik bir saldırıdan sonra inşa edilmişti. Bedenlerin birinci karının toprakla doğrudan bağlanulı ol-

:·····-··
i r-· ·

:
i 1l
• 1

..
1
I
: i

I

ı' ,'
,/ /
o ./ .&
·.. ' ··.,_ . ..-· -
10
/ ,~~
___ __/.·
............. -...-....-----
.....................~...-_._........... _ ....
.......... . . . ................. --..·-·..-··"'..

(Çizim: 121) Mardin Kapısı (Birinci Kat restitüsyonu)

- ) BU : Amlda, Pi. il. Büyük ölçüde detay çizimleri.


40

madığını kabul etmek zorundayız: Kentin girişlerinde daha pratik bir yöntem uygulanmaktaydı ve bu
sahan lığın üzeri, yuvarlak kemerli bir tonozla örtülüydü. Sahanlık, bir yandan seğirdim yoluna, öte yan-
dan perde hattının kalınlığına göre oluşturulan ve seğirdim yolunun altındaki tonozlu bir geçide bağlan­
maktaydı. 121 No.lu çizimde bu durumu şematik olarak gösterdim (118).

Mazgallar ve mazgallar arası siperlerle desteklenen, altta dört mazgal deliği ile delinmiş ve yuvar-
lak bir perde hattıyla korunmuş olan bir platforma, her bedenin içinden geçilebiliyordu. Bu üst bölümün
kendisi de, zaman içinde eserin yeniden ele alınmış olduğunu gösteren belirtiler taşır. Ama muhtemelen
eski durum, bugünkü durumundan çok da farklı değildi.

YAZITLAR
Üç Arap yazıtı (No. 38, 39, 40) bugün de eski yerlerinde durmaktadır. Söz konusu yazıtlar, beden-
lerin yan taraflarında ve onları birleştiren perde hattının üzerinde yer alırlar. Bu yazıtlardaki metinler,
tümüyle 297 (909) tarihine aittir ve.Halife Muktedir'in adını taşırlar. Onbir yıl önce tahrip edilmiş olan
bir eserin, Mu'tadid tarafından onarılışı nedeniyle bu yazıtların dikildiği, kuşku götürmez. Mardin ve
Harput kapılarındaki yazıtların benzerlikleri ve teknik açıdan ortak yönleri, her iki açıdan bizi kimliksel
sonuçlara götürmektedir. Bir başka yazıt (No.63) kente doğru eski bir sütunla doldurulmuş bölme duva-
rının üzerinde yer almaktadır (LXIV, 4). Bu yazıt Nisanoğlu El-Muayyed'in adını taşımakta, 540 (1145)
ile 549 (1154) arasında dikilmiş olduğunu göstermektedir. Kente doğru dizilmiş sütunları ve üç kapı
boşluğuyla, yazıtların yer aldığı yapının Antik karakterini muhafaza ettiği düşünülebilir. Yalnız Muay-
yed zamanında, üç kapıdan ikisi duvarla örülmüş ve perde hattının arkasına rastlayan boş mekanda ye-
ni yapılanmalara gidilmiştir. Yazıtın altında yer alan kapı (LXIV, 4), üzeri tonozlu bir salona açılır. Bu
salon, bugün askeri depo olarak kullanılmaktadır. Ancak, daha eskiden cami olarak kullanıldığı bilini-
yor. Cami olarak kullanılmasının, Hicret'in VI. yüzyılından sonraya rastladığı düşünülebilir.

YENİ KAPI
Eski adı "Iımak kapısı" (Bab-el Ma')ya da "Dicle Kapısı" (Bab-el Dicle) olarak geçmektedir
(119). 63 .. (124.. ) tarihli Ulu Cami yazıtlarından birinde, bu kapıdan "Irmak Kapısı" diye söz ediliyor.
"Yeni Kapı " adı ise Evliya Çelebi'de geçiyor ki, bu durum XVII. yüzyıldan itibaren yörede bazı deği­
şimlerin olduğunu göstermektedir. Bugün kullanılan "Yeni Kapı" adı, eserin eski mimari özelliklerden
uzak bulunduğu izlenimi uyandmyor. Perde ham üzerinde basık kemerli, basit bir kapıdır bu. Demir
levhalarla donatılmıştır. Buradaki süslemeler, Mardin ve Urfa kapılarındaki süslemelerle benzerlik gös-
terir. Ama onlara göre, biraz daha sağlamdır.
Dıştan,
dayanak duvarları üzerine yerleştirilmiş sağlam bir rampa ile kapıya girilir. Bu duvarların
çok daha son_ra, Osmanlı döneminde inşa edilmiş olduğu muhakkaktır. Giriş, kuzeyde iki katlı dikdört-
gen bir bedenle tahkim edilmiştir. Bu beden de arka arkaya birkaç değişim geçirmiş olup, yazıtlar
(No.51ve62) da bunu kanıtlamaktadır.
Yeni Kapı'nın çevresinde, kentin içinde, Osmanlı döneminde yeni bir yerleşim bölgesi oluşturul­
muştu. Bu yörede ev, hamam ve kçrvansaray gibi, bugün geniş alanda kalıntlları bulunan çok sayıda ya-
pı vardı. Kapının kendisine gelince, Dicle ya da Irmak Kapısı olarak eskiden beri anılmaktaydı. Daha
önce üzerinde durduğumuz üç kapı gibi, bunun da birbirinin eşi iki bedenle tahkim edilmiş olduğunu
söyleyemiyoruz. Bir yarın tepesinde yer almış olması, bu kapının aynca iki bedenle tahkimini gereksiz
kıldığı söylenebilir. Perde hattının üzerinde yer alan kapı, her halükarda Bizans karakterini muhafaza
etmektedir. Gerçekten de seğird im yolu boyunca, kentin bir yanındaki duvarların üzerinde uzanan ke-
merli sütunlar, bu Bizans karakterini açığa vurmaktadır (120).

(118) Bir kez daha ıekrarlamanın yaran yok snrıınm: Yerinde. olabildiğince doğru gözlümlcr yapmaya çealıştım. Kuşkusuz bu eserin biitiln bölümleri-
nin girişi. burada olduğu gibi. bizi yeni yorumlara götürebilirdi. Gene de vanlacak sonuçlann. şimdıkinden çok farklı olacağı konusunda bazı kuş­
kular ıaşımaktayım.
(ı ı9) A.g.e., S. 129.
(120) A.g.e.. S. 107 ve Çizim: 78.
41

İÇ KALE

Diyarbekir kalesi (Kroki: 123) -(Türkçede İçkale), bir hendekönü duvarıyla kentten ayrılmış,
farklı biçim ve boyutlarda burçlarla tahkim edilmiştir. Kuzeybatı tarafında yükselen yapay bir tepecik
üzerinde, -9eşgen planlı şatonun kalıntıları (Krokide B ile gösterilmiştir) yükselir. Toprak hizasında
bugün sadece izleri kalan ve krokide A' A" ile gösterilen elik bir duvarla, bir önceki hendekönü duvarı­
na bağanmıştı bu şato. Şatonun güneydoğu köşesinden başlayarak (B'), bir payanda ile tahkim edilmiş
\C bir bölümü iyi korunmuş bir duvarla yarım daire biçiminde iki burç (D,E), şatoyu çevreden ayırır.
Krokide E' olarak gösterilen burç ise, cami ile bağlantıyı sağlamaktaydı. Payanda (E) ile önceki yarım
daire burç (D) arasındaki duvar üzerinde, sivri kemerli geniş bir açıklık bırakılmıştı. Bunun altından
ı:eçen yol, yönetim binalarına (d, d, .. ) bağlanmaktaydı. Caminin (c) ötesinde, doğuya doğru herhangi
bir hendekönü duvarının izine rastannuyor, ama EE' yolunun burada devam ettiği kuvvetle muhtemel-
dir. Aksi halde genel düzenin izahı mümkün olmazdı.
Plan incelendiğinde, A' noktasında ikiye yarılan hendekönü duvarlarının herbiri, lçkalenin birbi-
rini tamamlayan iki görevini üstlenmekteydi. Yazıtbilim kadar, teknik farklar da bu olguyu doğrula­
rna!.udır.
Önce, içteki hendekönü duvarı üzerinde duralım. Krokide A ve A' olarak gösterien iki burç ara-
sında. bugün kalın bir duvarla kapanmış olan dikdörtgen biçimli bir kapı açılmaktaypı. Kapının üze-
rindeki yekpare tek kiriş, çıkışı kolaylaştıran basit bir kemere dayanır (1) Duvar üzerinde, sonradan
t-:r'çok kez biçim değiştirmiş olduğunu ve elden geçirildiğini kanıtlayan izler bulunmaktadır bugün:
r--------~-...----..-""T"rı.,..,,...,.--...---..----r--. Bağlama taşı yerine sütun gövdelerinin,
kesmetaş üzerine düzensiz bir şekilde da-
ğıtılmış blok taşların kullanılmış olduğuna
özellikle işaret etmek gerekir. Kent surla-
rının kuzey bölümünde uygulanmış olan
dairesel plana göre çizilmiştir buradaki
burçlar. Ancak bu burçlar, ayni tarihlerde
yapılmamıştır. Her şeye · rağmen Bizans
çağında yeniden yaptırılmış oldukları ka-
bul edilebilir. İki burcu birleştiren hende-
könü duvarı üzerindeki farklı iki kitabe-
den, açık bir yorum çıkarmak mümkün
olmuyor. İster bitişik duvarın bir parçasL-
na, ister kapının kendisine uymuş olsun,
gerçeğe yakınlığı açısından, kesin olma-
makla beraber, Artuklu sultanı Mah-
mud'un bir müdahalesinin burada söz ko-
nusu olduğu anlaşılıyor.
Krokide D ve E' olarak gösterilmiş
olan her iki burç, bugün, daha önceki inşa
biçimlerine bağlı kalınarak sonradan tek-
rar elden geçirilmiştir. İki burç arasında
hendekönü duvarına açılmış olan kapı,
bugün bütünüyle örülmüş bulunmaktadır.
.....,...,.._ _~-.u;.;;;~--1..-..:.:.;::.:ı::..=.-D~-..ı.ı.ı'.tJ..LLı.._:ı::JJ Kesin bir tarih saptanmasına imkan vere-
(Çizinı: 121 J !~·kate cek hiçbir belge bulunman1akla beraber,

·A:mıh·m yer alan ona düzeyde bir fotoğra·r (S. 102, Resim: 50)- l766'da Niebuhr'un geçişi sım ında, bu kapı taşla örülmüştü. Fakat gezici ya-
- . bı:ı bptyı yanlışlıkla .. Oğrun Kaposo" olarak isimlendiriyor. Bu isimlendinne. lçkale'den Dicle'ye açılan ve Niebuhr planı üzerinde 6 numara
ı1e ~ kapıya uygun düşer. Yazar tarafından da "Demir Kapı" olarak belirtilmiştir. (Relsebi!schreibung" , il. S. 401, Planş: XLVIII.)· Gizli
d3 pzemli kapı anlamına gelen "Oğnın K:ıpusu" için bknz. a.g.e, s. 129, n. 12 -Bu kapının yanında Van Berchem (Amlda. S. 7. Kroki: J ve s.9,
~ Fa!ıh yıı da Demir Kaposu isimli ikinci bir kapı bulunduğuna değiniyor. Fakat gerçekte. bu yörede tek bir kapı vardır.
42

tıpkı A ve A' burçlarında olduğu gibi, D ve E' burçlannın da, beşgen planlı şato ile ayni dönemde, Ar-
tuklular tarafından yaptınlmış olduğu anlaşılıyor.
Kesin olan bir şey var ki o da şu: Önceki burçların kuzeybatısında, hendekönü duvarına açılmış
olan 10 metre genişliğindeki sivri kemerli kapı, bütünüyle Ortaçağa aittir. Kemerin biçimi ve onunla
birlikte alçak kabartmanın bugüne kalmış olan bölümü, bu görüşümüzü kanıtlamaya yeterlidir. Keme-
rin üstünde geniş bir friz halinde yer alan kitabe, büyük boyutlu bir nesih yazı karakteri göstermektey-
di (n.73) Orada gösterilen 603 (1206-07) tarihi, Sultan Mahmud'un hükümdarlık dönemine rastlamak-
tadır. Bu yazıda simetrik bir şekilde sol tarafta yer alan ve kitabeyle birlikte düşünülmesi gereken
alçak kabartma, iki kemirgen hayvan figürünü konu almaktadır. Burada bir aslan, bir boğaya saldırır
şekilde gösterilmiştir (Kroki: 124).
Taşların Kufi sıralar halinde dizilmesinde bir devamlılık
gözetilmiş olması dikkat çekicidir. Bu durum, Artuklu döne-
mine ait kemerin, hendekönü duvarının bir saldın sonucu gör-
düğü hasar üzerine yeniden yaptın lmış olduğunu kanıtlamak­
tadır. Öte yandan kemer içindeki ve kemer üzerindeki taşların,
silindirik D ve E burçlarının içinde olduğu gibi, f ar.klı şekiller­
de dizildiği görülüyor. Bu da eseri, Artuklu dönemine tarihle-
miş olmamızın doğruluğunu ortaya koyar.
Giriş yerine gelince, burada alışılmamış bir düzen dikka-
ti çeker. Böyle geniş bir girişi kapalı tutmanın güçlüğü ortada-
dır. Zaten buradaki kapının demir ya da ahşap ile kapatılmış
olduğunu gösterir herhangi bir ize rastlanmıyor. Aynca Artuk-
lular zamanında hendekönü duvarına açılmış olan kemerli giri-
şin, bu yörede hiçbir savunma işlevine cevap vermediği bilini-
yor. Ayni dönemde, İçkale surlarının nasıl tahkim edildiğini
gösterir yaklaşık bir bilgi vemıek imkansız. Bugün kaybolan
daha önceki eserler, kemer önünde yer alan ve hendekönü du-
varına bağlanan tepe tahkimatının, bu yörede yeterli olduğunu
kanıtlamaktadır. Ne var ki bütün bunlar, gerceğe yakın tahmin-
lerdir. Toprak üzerinde 25 m. yüksekliğe ulaşan bu yapay te-
pede (2) yapılacak bir dizi kazı ve sondaj çalışması, yörenin
kesin etüdü için gereklidir. Söz konusu tepe üpezinde, birbirini
izleyen kültür katmanlarının bulunduğun tahmin etmek zor de-
ğil. Araştırma yapıldığı takdirde, orada en eski Amida sakinle-
rinin yerleştiği ilk şatonun kalıntılarına rastlanabilir (3). Tepe-
(Çizim: 124) lçkale (C kemeri) ciğin yamacında bugün de görülebilen payanda ve burçlarla
tahkim edilmiş bazı duvar kalıntılarına gelince, bunları doğru
şekilde tarihlendimıek için elimizdeki bilgiler yetersizdir. Bugünkü görünümlerine bakılırsa, Ortaçağa
ve kuşkusuz Artuklu dönemine ait oldukları öne sürülebilir (4).

(2) Buradaki alışılmamış kemerli kapının varlığı konusunda doğrulayıcı başka varsayımlar öne sürmek de mümkün: Tepenin savtınma gücünün geliş·
tirildiği daha eski dönemlerde, bu kapı hendekönü duvan ü1.erinde yer almaktaydı. O zaman inşa edilmiş olan şato, gerçek anlamda bir kale görü·
nümü taşıyordu. Surun dış duvarıyla bağlantılı olan hendekönü duvarlannın etekleri, kuzey-güney yönündeki seğirdim yollan arasında doğrudan
bir iletişim kumıaya yanyan özel bir işleve sahipti.
Son yüzyılın gezgin yazarlan, bugünkü durumdan çok az değişik bir duruma değinirler. OaJann bir bölümü, onarunı kolaylaştımıak şöyle dursun,
yeni sorunlar yaratmaktan başka bir şey yapmamışlardır. Şöyle diyor Garden: "The citadel is placed at the north-east angle, and has two gates
communicating witb tbe town ... Burada sözü edilen iki kapı nerededir? Evliya Çelebi ve Niebuhr (a.g.e) yalnız bir kapıdan söz ediyorlar. Budu-
rumda Garden'in yanlışlık yapıp yapmadığını sormak zorunda kalıyor insan. Her halukarda, onun metninin sonunda, bugünkü durum anlatılmaya
çalışılmaktadır. "lmmediately oppositethe Saray is a great mound, on wich noıhing remains but dbe foundation walls .. (Garden, J.R.G.S .• XXXVI-
I, ı867, s. 187)
(3) Diyarbekir'in yapay tepeciğini, boyutlan bakımından önemli benzerlikler gösteren Suriye'deki Halep ve Humus, Anadolu'daki Sıvas kaleleriyle
karşılaştırabiliriz. (Sıvas kentinin yüksek kalesi hakkında bkz. A. Gabriel "Anadolu Türk Amtlan" II. s. 137). Evliya Çelebi (Seyahatname" III. s.
199 v.d.) Diyarbekir ve Sıvas kaleleri arasında benzerlikler bulur. Çok eski bir tarihte Diyarbekir kenti. çok muhtemeldir ki, kuşatılmış ve ille yer-
leşimlere tanıklık eden tepeciğin alt kültürü böyleı.:e oluşturulmuştu. .
Eski' Amida, önceleri bir "arx"a sahipti ve bunun eteklerinden bir kaynak fışkırmaktaydı. (Anım. Marcell., XVllI. 9. 2) Bugün de yapay tepeciğin
eteklerinde yer alan bu kaynağııı niteliği belirlenirse, çok daha önce de değinmiş olduğum gibi, kalenin yer aldığı yapay tepeciğin iV. yüzyıla ta·
rihlenmcsi mümkün olabilir.
(4) lbn Shaddad'a göre, bu l~ale .. Ayn Sawra" denilen hakim bir tepe üzerine, Artuklu sultanı El Malik-es-Salih Mahmud tarafından kurulmuştur.
(Oxford baskısı, f-65-v) Uylc görünüyor ki , kalenin yerinde daha önce yıkılmış ya da yetersiz durumda antik bir kalıntı vardı. Artuklu dönemine
43

Yeni kalenin hendekönü duvarları, dıştan 4.5 m. uzunluğundadır. Kale, birbirine yakın burçlarla
tahkim edilmiş olup, J ve J' burçlan arasında tek bir kapıya sahiptir. Giriş ve tahkimli yan duvarlar,
düzenli ve homojen bir yapı gösterir. Kısa sürede inşa edilmiş izlenimi veren bu kapı, "İçkale Kapısı"
olarak adlandırılır (Kroki: 126). Alçak bir kemerle örtülü kapı boşluğu, şevli kesmetaş üzerine 1.5
~----------------------. m.lik bir çıkınuyla dikdörtgen bir ön-
bölmeye açılır. Bu kapı boyluğunun
önünde, kapıdan önce gelen sivri ke-
merli bir çıkınurun arkasında, dikey iki
yuva içinden aşağı doği-u yavaşça inile-
bi lmekteydi. Kuzeyde, üzeri beşik to-
nozla örtülü 10 m. uzunluğundaki yol,
karakol hizmeti gören bir güvenlik ye-
riydi. Sekizgen planlı iki kule, tonozlu
odalan kapsayan iki kat halinde düzen-
lenmişti. Bir diğeri, yolun üzerinde
~ yükselir: Oraya daha önce, iner-çıkar
i '
bir vinç yerleştirilmişti. Bütün bu oda-
lar, yuvarlak yolun hizasına kadar inen
merdivenlerle birbirlerine bağlanmış­
lardı.

İçkale, burada yer alan bir İran


yazıtında
da belirtilmiş olduğu gibi 933
(1527)'te I. Süleyman tarafından yaptı­
_ _ _ _ __ _ __ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ____, nlmıştır. Çok farklı planlarda burçlan
(Çizim: 126) lçkale Kapısı
birbirine yakın gösteren JK... ST hende-
önü duvarı da, ayni hükümdann müdahalesi sonucunda inşa edilmiş olsa gerektir (Kroki: 127). Ka-
pının k.'Uzeyine kurulmuş olan A'FGH hendekönü duvarının da ayni tarihte yapılmış olduğu söylenebi-
lir mi? Girişin her iki yanında gözle görülebilir teknik farklann pek az olmasına karşılık, krokide G,
H, l haıfleriyle işaret edilen üç adet dikdörtgen biçimli burcun, güneydekilere oranla daha eski bir tip
gö-termesi, bunların ayni tarihte yapılmamış olduğunu kanıtlamaktadır. Genelde söz konusu burçlar,
tepe yöresinde bulunmuş oldukJan için, daha önceki kalıntılar üzerine inşa ettirilmiş olup olmadıkları
sorulabilir.
Kent surları üzerindeki doğrudan araştırmalara dayanarak, tarihsel kaynaklar ve kitabelerden
edinilen bigilere bakarak, kentin farklı gelişme dönemlerini, bundan sonraki bölümde saptan1aya çalı­
~acağız. Kale için, buna paralel bir araştırma, her şeyden önce kendimizi yetkili saymadığımız değişik
anıtların rölövelerini çıkarmayı gerektirmektedir. Araştlrmanın böylece bütünleşmesi mümkün olabi-
lir. Oysa bizim burada yapuğımız, birtakım tahminleri ya da varsayımları değerlendirmekten öte bir
şey değil.
1. Kalenin bulunduğu tepecik, Amida'daki en eski tahkimli yerleşme bölgesinin burası olduğu­
nu göstemıektedir. Aynca bu tümsek, uzun yüzyıllar boyunca, bir savunma organı olarak kullanılmış-
ur.
2. Bu tepecik ve onun üzerinde yer alan yapılar, Bizanslılar döneminden bu yana kaleye eklen-
miş ve Artuklular döneminde önemli onarımlar geçirmiştir.
3. Osmanlılar zamanında, I. Süleyman'ın hükümdarlığı SLrasmda yaptırılan yeni bir hendekönü
duvarı, kalenin bulunduğu alanı biraz daha genişletmişti. Olay doğrulanmasına doğrulanmıştır, ama

ait lçkale, daha sonra belki de yıktınJdı. lbn Taghri-Bınli, 836da Amid, Ban.bay tarafından kuşatıldığı sırada_ kentin herhangi bir kalesi yoktu,
yıılnm:a bir sur vanlı kentin çevresinde (" An·l'iudjum az·zahira", iV, s.698). .
<iczginler XVI. yüzyıldan günümüze kadar, kentin bir lçkalesi bulunduğunu belirtiyorlar. Kanuni Süleyman zamanında. bu kale iyi bir durumday·
dı Kent. o zaman oldukça büyüktü ve belki de dört ya da beş mil uzunluğunda, düzgün taşlarla öıülü yüksek sur duvarlannın içine k::panık du·
rumdaydı" (J. Oıesneau, Voyage de Monsleur d'Aramon. Schefer Basımı. s.93) Bu Şerafeddin'in sözünü elliği şatonun aynısıdır:
Bu şatodan başka, kentte, sur duvarlan içinde çok sayıda cami. katedral. han, hamam ve bir de imaret bulunmaktaydı . Kentin tepelerinden birine
kurulmuş olan bu sağlam kale. ayni 7arnMda sultanın sarayını, bazı evleri ve sokaklan da kapsamakt.aydı. (Cihannüma, Charınoy çevirisi, 1. s.
l·U · 1"'2) Bknz: Niebuhr. "Rciscbcschreibung, a.g.e. ve XIX. yüzyılın belli başlı gezgin yaı.arlan.
44

TOURS K, S. TOUR L. TOUR M.

1-- ········ •O 00 • ••••••• • ..,

TOURS F,P. R. T. TOURO

o 10

(Çizim: 127) lçkole Bedenleri

bütün gelişmelere bakarak, xvı. yüzyılda yapılmış olan bu hendekönü duvarının "fundamentis" üz.eri-
ne inşa ettirilmiş olduğunu kanıtlayacak bilgilerden uzak bulunmaktayız. Daha eski yapıların temelle-
ıinden yararlanılarak, yolun bir parçası üzerine yaptırılmış olması uzak bir ihtimal değildir (5)
XVI. yüzyıla ait bir Türk minyatürü (6), Kanuni'nin Irak seferi sırasında (1534) Kara Amid (Di-
yarbekir)'in basit bir görünümünü -vermektedir. (Resim: 128). Minyatür, gerçek bir belgesel değer taşı­
mıyor. Gene de, sol alt köşede , kenti kaleden ayıran duvar hakkında bize bir bilgi vermektedir. Ayni
şekilde, minyatürde, temelinden su kaynağının çıktığı tepecik de gösterilmiştir.
İçkale'yi gösteren bu minyatür, biraz ileride değineceğim bir camiyi (7), ayrıca mimari bir değer
taşımayan çok sayıda modem yapıyı da kapsamaktadır. Konağın kuzeyinde, a ile gösterilen büyük bir
bina yer alıyor. Bu bina, İçkale'nin dış duvarına bitişik olup, üzeri iki kubbeyle örtülüdür. Burası
1932'de cephane deposu olarak kullanılmaktaydı, buraya giriş de kesinlikle yasaklanmıştı. Buranın es-
ki bir yapı olduğu muhakkak, ancak bu yapı hakkında sonradan yapılmış olan yaymlar, binanın önem-
li bir bölümünün, İslami dönemden daha önceye ait olmadığını ortaya koyuyor (8).
Hiçbir önem taşımayan bugünkü konak, XIX yüzyıldan öncesine ait olduğunu gösterecek hiçbir
yapısal ve dekoratif özellik taşımamaktadır. Görkemli yapı olduğu kuvvetle muhtemel olan Artuklu
Saraymdan bugüne bir şey kalmamıştır. Bu sarayın yapıldığı dönemde, her birinin yüksekliği 4.5 m.,

(5) Antik temeller üzerinde. dikdörtgen biçimli burçlarla tahkim edilmiş tepeciğin batıdaki kaidesi üzerine bu hendcköııü duvannın yapılmış olduğu
kabul edilebilir.
(6) Nasuh as-Silalıi el-Matmki. lstanbul Üniversitesi Kitaplığı. Yıldız, Tarih, 35, f. 107. Bu elyazması hakkında bknz. A. Gabriel "Irak ve Suriye'de
Bir Savaşın Konak Yerleri". Xl, 1928. s. 328 v.d. · Kara Amid'in planş halinde bir fotoğrafı, bu kitapta yer almaktadır.
(7) Bknz. a.g.e.. Bölüm: Vlll. s. 192.
(8) Hakkında çeli1ik görüşlere yer verilen bu binanın içine giremediğim için çok pişmanım. Buckingham, söz konusu binanın. eski bir Hıristiyan ya-
pısı olduğunu öne sürer. (fravels in Mesopoıamla, I, s. 375) Hommaire de Heli ise, burayı. islim camileriyle mukayese edilebilecek düzeyde bir
islim yapısı olarak değerlendiriyor (Voyage·en Turque et en Perse, il, s. 441) Strzygowski'nin kitabında (Amlda. s. 173 v.d.) tamamen yeteniz
bir kaynağa dayanılarak, BeyliC'oin genel planını konu alan orta düzeyde bir kroki kanıt olarak gösıerilir. Binayı yerinde inceleyecek olarılara, bu-
gün de bilinmeyen değerli bir belgenin sözünü etmek isterim: Henüz gereğince saptarunamı~ olnrak ıanımlanan bu yapıyla çok az bir benzerlik
gösterir. Ilommaire de Hcll'iıı yayımlarunnmış "Aılas"ındaki bazı belgl'lcrc bağlanan bir broşürde gösterilmiştir bu yapı (lütfen bibliyografya notu·
nun ekine bakınız) XXU numaralı levhada (Resim 1) yer alan pHlnın. bizim bumda sözünü ettiğimiz anıtla ilgili olduğunu sanmıştım daha önce, fa.
kat kubbenin çapı orada 11.60 m. olduğu halde, Beylie genel krokisinde çap 17. 1O olarak gösteriliyor. Her ikisinde de bir yanlışlık olduğunu kabul
etmekten başka bir şey kalmıyor geriye. Ne olursa olsun. H. de Hell'in krokisinde ortak olan bazı binalar. dikkati çekecek düzeydedir.
45

~şli~ 1-5 ~ bpısı


\"afdı C9ı Sara)'dlli i:nnt ve h3)""3.D figür-
eri}ie - ü alp dchxJ:ımı Di}1Vbckifden gel-
di~ ~e lswı d3. Çinili Köşt'ıc koruma alnna
alındı~ dair. tesin olmasa bile bazı gönder-
meler yapıJmakıadır (10). Osmanhlann fethin-
den sonra Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından yap-
mıl.acak sara~ ı da kapsayan eski bir hükümdar
konutunun parçası izlenimi vermekedir bu yapı.
Evliya Çelebi'nin verdiği bilgilerin bir bölümü
için ihtiyatlı davranmak gerektiğini de aynca
belinelim. Dicle vadisinin üzerinde geniş bir
alana yayılan XVI. yüzyıla ait bu saray, herhal-
de daha sonraki konağın bulunduğu yere inşa
edilmişti (11).

(Çizim: 128) Kara Amed (Diyarbakır)


(Xfll. yüzyıla ait bir Türk mirıyaJüriinden)

t9) Bu kapı El-Ccı.eri tarafından geometrik bir dekorla süslenmişti. (Bknz. E. Wiedemann ve Hauser, "ds. derlsliın", XI. 1921, s. 213 v.<l.
(10,ıJ. Strzygowsk.i. Amlda, s. 354 v.d.
(11) " ... Yüzbeş oda ve divana ait bölmeleriyle büyük bir saray. Vezirlerin herbiri ayn bir oda, bir havuz, bir hamam ve bir çıeşme y:ıpı ırc!ı. Böylece bu
saray, zaman içinde eklenen yeni bölümlerle gözlcamaştına bir göıünüme kavuştu. Bütün pencereler ve balkonlar (Şahnişinler) ınnağa, çôle ve
Karatepe vadisine bakmaktaydı. Sarayın, eski sultanlar tarafından yaptınlan divanhanesinde, bir örneği Kahire'de Sultan Ka'avı.m un sarayında
yer alan çolc renkli ve Antik üslüpta yapılmış resimler görülmekteydi. Sarayı yaptıran Bıyıklı Mehmet Paşa, Yavu:ı Sel im ! :ı~manında yaşamış
bir vezirdir" (Seyahatnamı;. IV, s31) XIX. yüzyılın başlannda yeniden yaptınlan ve sonradan değişikliğe uğrayan sar:ıy, P.rt ıft sıradan bir yapı ol-
manın öıesinde herhangi bir değer taşımıyordu: "...the palace of the pasha, wich is a commodious rather than a splcndid lıı• ilding .. ." (Bucking-
bam, Travels in Mesopotamla, 1, s.375), Diyaıtıekir sarayı, büyük bir taşra yönetiminin merkezi olacak düzey göste rmez. Kentin öteki yapılan­
ma altında ve onlara benzer bir niteliğe sahiptir." (Oppert, Expe<i. en Mesopotamle, I, s.55): " ... the saray, a ı,ıw. common-loolcing buildiag in a
dilapidated state" (Garden, a.g.e. s. 187. Bu eski saraydan "çolc dikkate değer bir mimarlığın" eski bir yönetim merkezi olarak sö:ı elliği yerde,
Cuinet'nin görüşüne bütünüyle katılmak mümkün görünmemektedir. (Turqulc d' Asle, !IS. 459).

You might also like