You are on page 1of 14

Kırım Savaşı (1853 - 1856)

Tanzimat Fermanı, Avrupalı devletlerin azınlıkları bahane ederek Osmanlı


Devleti’nin içişlerine karışma girişimlerini belli bir süre durdurmuştur. Fakat bu
dönemde Mısır ve Boğazlar sorununun İngiltere'nin yararına sonuçlanması
Rusya'nın işine gelmemiştir. Çar I.Nikola, İngiltere'nin Osmanlı Devleti'yle
ilişkilerini bozmak için harekete geçti. Hasta Adam olarak nitelediği Osmanlı
Devleti'nin topraklarını paylaşmayı önerdi. Ancak İngiltere, Osmanlı Devleti
üzerindeki etkinliğini kaybetmemek için bu öneriyi kabul etmedi. Bunun üzerine
Çar I.Nikola Kutsal Yerler Sorunu'nu ortaya attı. Osmanlı ülkelerinde yaşayan tüm
Ortodoksların korunmasının Rusya'ya verilmesini; Kudüs ve çevresindeki kutsal
yerlerin dini yönetiminin de Ortodoks Kilisesi'ne bırakılmasını istedi.
Rusya ile Osmanlı Devleti arasındaki savaş, Avrupalı devletleri tedirgin ediyor ve
devletlerarası daha büyük bir savaşın çıkmasından çekiniliyordu. Bu nedenle
1853’de Avusturya, Prusya, Fransa ve İngiltere temsilcilerinin katılımıyla Viyana’da
bir toplantı düzenlendi
Osmanlı donanmasına ait bir filonun Sinop’ta Ruslar tarafından yakılması üzerine
Boğazların Rusya tarafından işgal edilmesi tehlikesine karşın İngiltere ve Fransa,
Rusya’ya nota vererek işgal ettiği toprakları Osmanlılara geri vermesini ve Osmanlı
egemenliği altındaki Ortodoks tebaanın hamiliğini istemekten vazgeçmesini
istediler. Rusya’nın bu talepleri kabul etmemesi üzerine de Fransız ve İngiliz
donanmaları İstanbul önlerine gelerek Boğazların güvenliğini sağladılar ve 12 Mart
1854’te Rusya’ya savaş ilan ettiler. 1
Bu arada Çar I. Nikola'nın ölümü üzerine yerine gecen Çar II. Aleksandr barış
yapmaya hazır olduğunu bildirdi. Savaş sonunda Bağlaşıklar Paris'te toplandılar.
Antlaşma koşulları görüşülürken Avrupalı devletler, Osmanlı Devleti'nden bir
kanunla bütün vatandaşlarına din, mezhep farkı gözetmeksizin eşit haklar
vermesini, herkesin kanun önünde eşit sayılmasını, Hıristiyanların da devlet
memurluğuna kabul edilmesini, karma mahkemelerin kurulmasını, Hıristiyan
vatandaşların mahkemelerde şahitliğinin kabul edilmesini ve Hıristiyan
vatandaşların ödedikleri vergiyi kaldırmasını istemişlerdir.
Osmanlı Devleti, Kırım Savaşı’ndaki başarısıyla “Hasta Adam” olmadığını Ruslara
ispatlamıştı. Paris Kongresi 30 Mart 1856’da sonuçlandı ve Paris Antlaşması
imzalandı. Bu antlaşmaya göre;
Osmanlı Devleti bir Avrupa devleti sayılacak ve Avrupa Devletler
Hukuku’ndan yararlanacak,
Osmanlının toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı Avrupa devletleri tarafından
garanti altına alınacak,
İki taraf savaş sırasında aldıkları yerleri geri verecek,
Boğazlar, 1841 Londra Sözleşmesi’ne göre yönetilecek, bütün devletlerin
savaş gemilerine kapatılacaktı.
Karadeniz tarafsız hâle getirilecek, ticaret gemilerine serbest, savaş
gemilerine kapalı tutulacaktı.

2
Rusya, gelecekte Hıristiyan ahalinin çıkarı için müdahalede bulunmayacaktı.
Eflâk ve Boğdan muhtariyetini elde edecek, bu devletlerin iç işlerine, hiçbir devlet
karışmayacaktı.
Tuna Nehri’nde gidiş geliş serbest olacak ve üye devletler tarafından oluşturulacak
bir komisyon tarafından kontrol edilecekti.
Osmanlı Devleti’nin ilan ettiği “1856 Islahat Fermanı” Avrupalı devletlerce dikkate
alınacak, fakat bu devletler fermanın uygulamasına ve Osmanlının iç işlerine
karışmayacaktı.
Paris Antlaşması'yla Rusya, Osmanlı Devleti üzerindeki emellerinden bir süre için
vazgeçmek zorunda kaldı. Balkanlarda yayılma olanağını büyük ölçüde yitirdi.
Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahale edilmeyeceği karara bağlanmışsa da
Islahat Fermanı’nın ilan edilmesi başlı başına iç içlerine müdahale olarak
nitelendirilebilir. Ayrıca Kırım Savaşı sırasında 1854’de ilk kez İngiltere'den dış borç
aldı.
Islahat Fermanı (1856)
Islahat Fermanı, Osmanlı Devleti'nin yanında yer alan İngiltere, Avusturya ve
Fransa'nın dayatmasıyla Kırım Savaşı sürerken hazırlandı.

3
Tanzimat Fermanı’nda okunduğu gibi din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin bütün
tebaanın can, mal ve namusunun korunacağı, uygulamada etkili önlemlerin
alınacağı,
Hıristiyan ve diğer gayrimüslim halka tanınan ayrıcalıkların sürdürüleceği, çağın
gerektirdiği ıslahatların yapılacağı,
Patrikhanelerde kurulacak meclislerde; yapılacak yeniliklerin tartışılması, önerilerin
padişaha sunulması,
Din adamlarına, Fatih Sultan Mehmet tarafından verilen hak ve ayrıcalıkların
iyileştirilmesi,
Her cemaatin yönetiminin dinî liderinin başkanlığında o topluluğun halkınca
seçilecek üyelerden oluşan meclise bırakılması,
Aynı mezhepten olanların okul, mezarlık, hastane vb. kurumları yapmaları ve
onarmaları konusunda hükümetten izin almaları,
Ceza ve ticaret yasalarının tercüme edilerek ilan edilmesi,
İnsan haklarının iyileştirilmesi,
Eziyet, işkence ve cerimenin yasaklanması, bunları yapan memurların
cezalandırılması,
Vergi eşitliğinin sağlanması,
Müslüman olmayanların askerlik için bedel-i nakdi ödemeleri,
Yabancıların emlak sahibi olabilmeleri,
Cemaat başkanları ile padişahın seçtiği bir memurun Meclis-i Vala’da üye olarak
bulunabilmesi, 4
Daha çok gayrimüslimler için hazırlandığı bilinen Islahat Fermanı,
Müslümanlarca hoş karşılanmadığı gibi gayrimüslimlerce de iyi karşılanmadı.
Islahat Fermanı uygulama sonucu olarak istenilen başarıya ulaşamadı. Çünkü
devlet ve millet çıkarlarına uygun hazırlanmamıştı. 1857’de çıkarılan Arazi
Kanunnamesiyle yabancıların toprak edinmesine izin verildi.
Avrupalı şirketlere demiryolu yapma imtiyazı verildi. Bu faaliyetler aslında
Osmanlı Devleti’nin sömürgeleştirilme çabalarıydı. Bu dönemde Nizamiye ve
Ticariye Mahkemeleri kuruldu. Hukuk sisteminin tek çatı altında toplanması
amacıyla Mecelle hazırlandı.
Osmanlı Devleti, yapmış olduğu düzenlemelerle Avrupalı devletlerin iç işlerine
müdahale etmesinin önüne geçmek istemiştir. Osmanlı hükümeti yapmış
olduğu düzenlemelere ek olarak ekonomik anlamda yeni atılımlar yapmak
istemiş ve bunun için de Avrupa sermayesine başvurmuştur.
Devletin içine düştüğü bütün sorunların tek sorumlusunun Sultan Abdülmecit
olduğunu düşünen bazı kişiler padişahı tahttan indirmek için 1859’da gizli bir
cemiyet bile kurmuşlardı. Fakat bu cemiyetin üyeleri yakalanmış ve Kuleli
Kışlası’nda sorgulanarak cezalandırılmışlardır. Bu olay Osmanlı tarihinde “Kuleli
Olayı” olarak geçmektedir. Devletin borçlanması sonucunda iflas etmesi II.
Abdülhamit Döneminde 1881 ’de Muharrem Kararnamesi ile Duyun-u Umumiye
İdaresi’nin kurulmasını kabul etmesiyle sonuçlanmıştır.

5
OSMANLI DEVLETİ’NİN DAĞILMAYA BAŞLAMASI VE BUNU ÖNLEME
ÇABALARI
Panslavizm Hareketi ve Balkanlarda Ayaklanmalar
Rusya'nın Balkanlardaki Slav topluluklarla etnik ve dini bağı vardı. Rusya'nın dış
politikadaki başlıca amaçlarından biri de Balkanlarda kendi önderliğinde bir Slav
birliği (Panslavizm) oluşturmaktı. Rusya'nın amacı sıcak denizlere inmek için
Osmanlının Balkanlardaki hâkimiyetine son vermekti. Balkanlardaki ilk ayaklanma
Bosna-Hersek'te çıktı. Buradaki Hıristiyan önderler Mostar'daki yabancı devlet
konsoloslarına başvurarak vergi, eğitim ve kiliselerle ilgili isteklerde bulundular.
Panslavist isyan 1868'de Girit'e sıçradı.
Hersek Hıristiyanları, Karadağlılarla birleşerek isyanı sürdürdüler. Aynı yıl içinde
Bulgaristan'da da isyan başladı. Selanik'te Fransız ve Alman konsoloslarının
öldürülmesiyle sonuçlanan olaylar çıktı. Olaylar Avrupa'ya Hıristiyan katliamı
biçiminde yansıdı ve Osmanlılara karşı bir kamuoyu oluştu.
Genç Osmanlılar, bir fetvayla V. Murat'ı da tahttan indirerek yerine Meşrutiyet
yönetimini ilan edeceğini bildiren II. Abdülhamit’i padişah yaptılar (31 Ağustos
1876). Sultan II. Abdülhamit, V. Murat’ın başına gelenleri dikkate alarak tahta
geçtiğindeki ilk işi Genç Osmanlılar Cemiyeti mensuplarını ortadan kaldırmak
oldu. Osmanlı Devleti iç sorunlarla uğraşırken Sırbistan ve Karadağ ittifak kurarak
Osmanlı Devleti'ne savaş ilan ettiler (1876). Osmanlı orduları Ahmet Muhtar Paşa
komutasında Sırpları ve Karadağlıları yendi. Bunun üzerine Paris Antlaşması‘nı
imzalayan devletler Osmanlı Devleti'ne nota vererek ateşkes yapılmasını istediler.
6
Osmanlı Devleti bu isteği kabul etti.
İstanbul Konferansı ve I. Meşrutiyet
Ateşkesten sonra İngiltere, Balkan sorunlarının çözümü için bir konferans
toplanmasını önerdi. Konferans Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya, Almanya
ve Osmanlı Devleti'nin katılımıyla 23 Aralık 1876'da İstanbul'da başladı. Aynı gün
Osmanlı Devleti, Kanunuesasiyi ilan etti ve meşrutiyet yönetimine geçti.
Kanunuesasinin belli başlı maddeleri şöyledir:
Osmanlı Devleti’nin resmi dini İslam, resmi dili de Türkçedir.
Eskiden olduğu gibi Padişah ve Halifelik makamı Osmanlı hanedanından gelen en
büyük erkek evlada ait olacaktır (3. madde).
Padişah bütün Osmanlıların yöneticisi ve aynı zamanda Halife olması nedeniyle de
bütün İslam dünyasının lideridir (4. madde).
Padişah, Bakanları atamak ve görevden almak yetkisine sahiptir.
Padişah orduya komutanlık eder, savaşa ve barışa karar verir.
Padişah adına para bastırabilir
Padişah rütbe ve nişan verebilir, hutbelerde adı okunur.
Padişah antlaşmalar yapmak ve yasaları yürütmekle görevlidir.
Padişah suçluların cezalarını affetme veya hafifletme yetkisine sahiptir.
Bütün herkes din ve mezhebini yaşamakta özgürdür.
Osmanlı toplumundan her birey öğretim serbestliğine sahiptir.
Herkesin mesken dokunulmazlığı vardır.
Zorlama, işkence, angarya ve cerime yasaktır.

7
Kanunuesasiyle birlikte halk kendi temsilcileri vasıtasıyla yönetime dâhil olmuştur.
Bu sırada Avrupa devletleri, Osmanlı ordusunun Sırbistan ve Karadağ'dan
çekilmesini, Bosna-Hersek ve Bulgaristan'a özerklik verilmesini istediler. Osmanlı
Devleti, Kanunuesasiye aykırı olduğunu öne sürerek bu önerileri geri çevirdi.
Tebaasıyla arasındaki sorunları onların temsilcileriyle görüşebileceğini bildirdi.
Konferans bir karar alamadan dağıldı. Bu şartlar altında ilan edilen I. Meşrutiyet çok
sürmedi.
İlk olarak Mithat Paşayı sadrazamlıktan azletti. Bir süre sonra da 1877-1878 Osmanlı-
Rus Savaşı’nı sebep göstererek Meclisi kapattı.
Osmanlı kendi içerisinde bu sorunlarla uğraşırken Ruslar, Balkanlar ve Doğu
Anadolu'da saldırıya geçtiler. Kanunuesasinin ilan ve Meşrutiyet yönetimine
geçilmesiyle parlamento oluşturularak Osmanlılık fikri uygulamaya konmuş ve hem
meşrutiyet düşüncesi hem de vatan mefhumu bütün topluma benimsetilmek
istenmiştir.
1877-1878 Osmanlı-Rusya Savaşı (93 Harbi)
İstanbul Konferansı‘nın dağılmasından sonra 19 Mart 1877'de seçimler yapıldı ve ilk
Osmanlı parlamentosu oluşturuldu. Parlamentoda tüm Osmanlı vatandaşlarının
temsil edilme hakkı vardı. Böylece Avrupa devletlerinin Hıristiyanların haklarım öne
sürerek Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmaları önlenecekti. Bu sırada Osmanlı-
Rus Savaşı da doğu ve batı olmak üzere iki cephede sürüyordu. Doğu'da Kars ve
Ardahan'ı alan Ruslar, Ahmet Muhtar Paşa tarafından ancak Erzurum'da
durduruldular. Ruslar, cephe gerisinden sağladıkları yeni kuvvetlerle Erzurum'a
saldırdılar. Türk ordusu ve Erzurum halkı Aziziye Tabyalarında savunmaya geçtiler. 8
Osmanlı Meclisi (Meclis-i Mebusan) Ocak 1878'de toplandı. Başta sadrazam olmak
üzere yenilginin sorumluları sert biçimde eleştirildi. 31 Ocakta Ruslarla ateşkes
yapıldı. Bu ateşkese göre;
Rusya; Kars, Ardahan, Artvin ve Beyazıt illerini alacak ve Ermeni azınlığın
bulunduğu doğu illerine özerklik verilecektir. Bulgaristan, Romanya, Sırbistan ve
Karadağ’a tam bağımsızlık verilecek ve Ruslara yüklü miktarda savaş tazminatı
ödenecektir. 3 Mart 1878’de imzalanan Yeşilköy Antlaşması'yla tüm Balkanlar
Rusya'nın nüfuzu altına girdi.
İngilizler Osmanlı Devleti'nden Kıbrıs'ı, Rusya'ya karşı korunmanın karşılığı olarak
istediler; bu olursa Berlin Kongresi’nde Osmanlı çıkarlarını savunacaklarını, aksi
takdirde adayı zorla işgal edecekleri tehdidinde bulundular. Çaresiz kalan Osmanlı
Devleti bu durumu kabul etti (1878).

9
Berlin Kongresi ve Sonrası
Osmanlı Devleti’nin Yeşilköy Anlaşması’yla büyük toprak kaybına uğramasını
kabullenemeyen Avrupalı devletler duruma müdahale ettiler.
13 Haziran 1878’de Berlin’de Rusya, İngiltere, Osmanlı Devleti, Fransa, İtalya,
Avusturya delegelerinin katılımıyla Berlin Kongresi toplandı
1878 Berlin Antlaşması'na göre;
Sırbistan, Romanya ve Karadağ bağımsız oldu.
Birinci bölge; asıl Bulgaristan bölgesi, Osmanlı Devleti'ne vergi veren bir prenslik
yapılıp özerk hale getirildi.
İkinci bölge; Doğu Rumeli adıyla ve Hıristiyan vali atanmak şartıyla Osmanlı
Devleti'ne bağlı muhtarlık haline getirildi. Üçüncü bölge; Makedonya olarak
adlandırıldı ve ıslahat yapmak şartıyla Osmanlı Devleti'ne bırakıldı.
Kars, Ardahan, Batum, Rusya’ya; Doğubayazıt, Osmanlıya bırakıldı.
Teselya'nın Yunanistan'a ait olduğu kabul edildi.
Osmanlı Devleti, Rusya'ya savaş tazminatı ödemeyi kabul etti.
Osmanlı Devleti, Doğu Anadolu'da Ermenilerin azınlık halinde yaşadıkları yerlerde
ve Girit'te ıslahat yapılmasını kabul etti.
Berlin Antlaşması'yla Osmanlı Devleti hızlı bir toprak kaybetme sürecine girdi.
Ayrıca büyük bir gelir kaybına da uğradı. Avrupa politikasındaki etkisini büyük
ölçüde yitirdi. Avrupalılar her fırsatta Osmanlı Devleti'nin bu durumundan
yararlanmaya çalıştılar. İngiltere açısından Rus tehdidi zayıflatılmış oluyordu.
10
Doğu Rumeli Sorunu
Berlin Antlaşması ile Bulgaristan Osmanlı Devleti'ne vergi veren bir prenslik,
güneyindeki Doğu Rumeli toprakları ise Osmanlı Devleti'ne bağlı ayrıcalıklı bir eyalet
durumuna getirilmişti (1878). Eyaletin başına bir Rum vali atanmıştı.
1908 yılında Osmanlı Devleti'ndeki iç karışıklıklardan yararlanan Bulgaristan
bağımsızlığını ilan etti. 1909 yılında yapılan antlaşma ile Doğu Rumeli Bulgaristan'a
bırakıldı.
Girit Sorunu ve Osmanlı-Yunan Savaşı
Yunanistan, Berlin Antlaşması'nda Girit'i istemiş; ancak amacına ulaşamamıştı.
1896'da Yunan subayları öncülüğündeki gönüllüler Girit'te isyan çıkardırlar. Ayrıca
Yunanistan, Osmanlı Devleti'nin Rumeli sınırlarına da saldırmaya başladı. Osmanlı
Devleti Yunanistan'a savaş açtı. Ethem Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Dömeke
Meydan Savaşı'nda Yunanlıları yendi ve Atina'ya doğru ilerlemeye başladı (1897).
Yunanlılar yenilmelerine karşın Girit'e özerklik verilmesini sağlamayı başardılar.
Yunanistan, 1908 yılında Girit'in karışık durumundan yararlanarak burayı işgal etti.
Osmanlı Devleti Atina Antlaşması ile Girit'in Yunanistan'a bağlandığını kabul etti.
Abdülhamit’in Almanya Politikası
Osmanlı Devleti’ndeki azınlıkları kullanarak Osmanlının içişlerine karışırken
Almanya’nın böyle bir politikası bulunmuyordu. Ayrıca Almanya ile Osmanlı
Devleti’nin sınır sorunu olmaması, Almanya’nın Müslüman sömürgelere sahip
olmaması, Almanya’nın ekonomisinin güçlü olması vb. nedenler de Osmanlıyı
Almanya ile yakınlaştırmıştı. II. Abdülhamit, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in
Doğu’ya yönelme siyasetini dikkate alarak bu durumu diğer Avrupalı devletlere karşı 11
denge politikası gütmek amacıyla kullanmak istedi.
Böylece Alman etkisi Osmanlı ekonomisinden, ulaşıma, ordudan subayların
eğitimine kadar sirayet etti. Bu etki dolayısıyla ordudaki subaylarda Almanya
sempatisi oluştu. Bu sebepler ileride yönetimi ele geçiren İttihat ve Terakki Partisi
üyelerinin Almanya sempatizanlığına bağlı olarak Birinci Dünya Savaşı’nda güç birliği
yapmasına kadar gidecektir.
II. Meşrutiyet ve Siyasî Gelişmeler (1908-1918)
Meşrutiyet, bir hükümdar yönetiminde, anayasal parlamenter sistemdir. I.
Meşrutiyet, 23 Aralık 1876'da Mithat Paşa, arkadaşları ve Genç Osmanlıların etkileri
sonucunda Sultan II. Abdülhamit tarafından ilan edilmişti. Türk tarihinde ilk defa
milleti temsil edecek olan Mebusan Meclisi, 20 Mart 1877'de toplanarak çalışmalarına
başladı. 119 maddeden oluşan ilk Osmanlı Anayasası "Kanunuesasi" ile halk, ilk defa
dolaylı da olsa yönetime katılma hakkını kazandı. Anayasaya göre, yürütme ve yasama
gücü yine padişahta toplandı. Yargı işleri ise kadılar tarafından yürütülmekteydi.
Meşrutiyet dönemi uzun sürmedi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi), kötü
sonuçlar vermeye başlayınca mecliste sert tartışmalar yaşandı. Mebusan Meclisinin
bir kısmı Türk ve Müslüman değildi. Rum, Bulgar, Romen, Ermeni, Yahudi, Sırp gibi
gayrimüslim milletvekilleri olduğu gibi Müslüman fakat Türk olmayan ayrılıkçı
milletvekilleri de vardı. Özellikle bu gayrimüslim üyelerin ülke menfaatlerini dikkate
almayan tutum ve istekleri Sultan II. Abdülhamit'i rahatsız ediyordu. Türk
milletvekillerinin de çözüm üretememeleri mecliste bir belirsizlik meydana
getirmişti. Bunun üzerine Sultan II. Abdülhamit, 14 Şubat 1878'de Mebusan Meclisi’ni
süresiz kapatarak Meşrutiyet yönetimine son verdi.
12
Meşrutiyet taraftarları, adını ilk defa 1885'te duyuran ve fikirleri mülkiye, harbiye ve
tıbbiye öğrencileri arasında yayılan İttihad-ı Osmanî (Osmanlı Birliği) Cemiyeti adı
altında faaliyetlerini yeniden başlatmışlardı. Bu cemiyetin kurucuları arasında
İbrahim Temo, Mehmet Reşit, Abdullah Cevdet, İshak Sükuti, Ali Hüseyinzade vb.
isimler bulunuyordu. II. Abdülhamit’e karşı yurt içinde takibe uğrayan cemiyet
üyeleri Avrupa’ya kaçarak faaliyetlerini dışarıdan yapmaya başladılar.
Genç Türkler (Jön Türkler) olarak adlandırılan grup içerisinde faaliyetlerini
yürütmüştür. Genç Türkler, 4 Şubat 1902’de Paris’te yapılan kongrede görüş ayrılığına
düşerek iki kısma ayrıldılar. Prens Sabahattin’in önderliğindeki birinci grup, “Federal
ve Adem-i Merkezileştirilmiş Osmanlı Devleti” fikri adı altında düşüncelerini Şurayı
Ümmet Dergisinde yayımladı. Buna göre;
Osmanlı Devleti’nde ıslahat hareketleri bütün halka yaygınlaştırılacak,
merkeziyetsizlik esasına göre uygulama yapılacak,
Yerel yönetimlere geniş yetkiler verilecek,
Her toplum kendi nüfusu oranında mecliste temsilci bulunduracak,
Osmanlı Devleti’nin güvenliği iyi eğitilmiş Jandarma birliklerince sağlanacak,
Merkezi hükümet, valileri, defterdarları, mahkeme başkanlarını ve savcıları atayacak,
Ekonomi liberalizm doğrultusunda yönetilecek.
Prens Sabahattin, bu görüşleriri “Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti”
adını verdiği bir örgüt kurarak halka ve aydınlara anlatmaya çalıştı.

13
Meşrutiyetin yeniden ilan edilmesine yönelik faaliyetler kapsamında İttihat ve
Terakki Cemiyeti, Rumeli'de silahlı ayaklanma hareketine girişti. Hürriyet Taburları
kuruldu. Halk, ayaklanmaya teşvik edildi. Bu amaçla, Resne'de 1908'de Kolağası
Niyazi Bey adındaki bir ön yüzbaşı, taburu ile dağa çıktı ve meşrutiyeti ilan ettiğini
duyurdu. Bu ayaklanmayı bastırmak isteyen askeri birlikler de Niyazi Beye katıldı.
Binbaşı Enver Beyin de Selanik dolaylarında, komutasındaki birliğiyle bu
ayaklanmaya katılması sonucu, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ileri gelenleri, 23
Temmuz 1908 sabahı Selanik Hükümet Konağı‘nı işgal ettiler. İsyanın tüm ülkeye
yayılmasından çekinen II. Abdülhamit, 24 Temmuz 1908'de Kanun-u Esasi'yi
yeniden yürürlüğe koyarak II. Meşrutiyet'i ilan etmek zorunda kaldı. 17 Aralık
1908'de 147’si Türk, 60’ı Arap, 27’si Arnavut, 26’sı Rum, 14’ü Ermeni, 10’u Slav ve 4’ü
Musevi 288 mebustan oluşan Osmanlı Mebusan Meclisi yeniden açıldı. Seçimlerde
İttihat ve Terakki üyeleri başarılı oldu.

14

You might also like