You are on page 1of 17

Atatürk Dönemi Dış Politika

 Türk Dış Politikasının İlkeleri


 Barışçılık ; “Yurtta sulh cihanda sulh”
 Milli bağımsızlık
 Gerçekçilik
 Türk Dış Politikasında Ulaşılmak istenen amaçlar;
o Barışçılık politikası izleyerek komşu ülkelerle iyi ilişkiler içinde olarak uzun süre
savaştan kaçınarak, kazanılan zaman içerisinde ekonomik kalkınmayı sağlamak.
o Lozan’dan kalan sorunları çözmek.
o Yaklaşan II. Dünya savaşı öncesinde sınırlarımızın güvenliğini sağlamak.
 Türkiye - İngiltere İlişkileri
 Musul Meselesi
o Lozan Antlaşmasında halledilmeyen Musul meselesi ile ilgili görüşmeler Türkiye ve
İngiltere arasında 19 Mayıs 1924’te İstanbul’da başladı.
o Anlaşma sağlanamayınca, 5 Haziran 1924 tarihinde konu Milletler Cemiyetine
götürüldü.
o İngiltere Musul’u Türkiye’ye vermek istemediği gibi, Hakkari’nin Irak topraklarına
dahil olmasını istedi.
o Türkiye’yi zor durumda bırakmak için İngiltere tarafından 7 Ağustos 1924 tarihinde
Hakkâri’de Nasturi isyanı; Şubat 1925 tarihinde de Diyarbakır- Bingöl bölgesinde Şeyh
Sait isyanı çıkarıldı.
o Eylül 1925’te Milletler Cemiyeti, Musul’u Irak topraklarında bıraktığına karar verdi.
o Türkiye, İngiltere ile savaş istememiş, 5 Haziran 1926 tarihinde Ankara Antlaşması
imzalanmıştır. Buna göre Türkiye, Musul’un Irak topraklarında kalmasını kabul
etmiştir.
o Antlaşmaya göre Türkiye Musul petrol gelirinin %10’nu 25 sene müddetle alacaktı.
Türkiye bunun yerine petrolün karşılığı olarak İngiltere’den ekonomik kalkınmada
kullanılmak üzere 500.000 sterlin peşin para almıştır.
o İngiltere’nin Milletler Cemiyeti’nin üyesi olması ve söz sahibi olması, Türkiye’nin
Milletler Cemiyeti üyesi olmaması, Fransa ve İtalya’nın İngiltere’yi desteklemeleri,
Musul meselesinde Türkiye’nin aleyhinde olan durumlardır.
o İngiltere ile ilişkiler 1930’lu yıllara kadar donuk kaldı. 1936 yılında Montrö Boğazlar
Sözleşmesi’nin imzalanmasında iyi ilişkiler tesis edildi.
o 1938 yılında İngiltere’den 13 milyon sterlin kredi alındı. Bununla Karabük Demir Çelik
Fabrikası yapıldı.
 Türkiye – Yunanistan İlişkileri
 Mübadele Sorunu
o Lozan Antlaşmasına yapılan Ek Protokol ile Türkiye’de bulunan Rumlar ile
Yunanistan’da bulunan Müslüman Türklerin değişimi kabul edilmiştir.
o Bu değişimden İstanbul’daki Rumlarla, Batı Trakya’daki Türkler hariç tutulmuştur.
o Yunanlıların İstanbul’da fazla Rum bırakmak istemesi, antlaşmanın yürürlüğe
konmasını geciktirmiştir.
o 10 Haziran 1930 tarihinde yapılan Antlaşma ile İstanbul’da kalacak Rumlar konusunda
yeniden düzenleme yapılarak anlaşma sağlanmıştır.
 Patrikhane Sorunu
o Osmanlı Devletinin son dönemlerinde ve Milli Mücadele döneminde olumsuz
faaliyetler içinde bulunan Fener Rum Patrikhanesini, Ankara Hükümeti İstanbul’un
dışına göndermek istiyordu.
o Yunanistan ve büyük devletlerin buna itiraz etmeleri karşısında, Türkiye
patrikhanenin Türk Kanunlarına tabi olması ve siyasi faaliyette bulunmaması
karşılığında İstanbul’da kalmasını kabul etti.
o Fakat, Fener Rum Ortodoks Patrikliğine seçilen kişinin mübadeleye tabi olması ve
Türkiye’nin bu kişiyi sınır dışı etmek istemesi, ilişkileri gerginleştirmiştir.
o Yapılan görüşmeler sonucunda mübadeleye tabi olmayan bir kişinin patrikliğe
seçilmesiyle anlaşmaya varılmıştır.
o 1930’lu yıllarda Akdeniz’de ve Balkanlar’da İtalyan tehdidi, Türkiye ile Yunanistan
arasındaki ilişkileri iyi duruma getirmiş; karşılıklı ziyaretler yapılmış ve antlaşmalar
imzalanmıştır.
o 1934 yılında Balkan Antantı imzalanmıştır.
 Türkiye – Sovyet Rusya İlişkileri
 İstiklâl Savaşı’nda başlayan iyi ilişkiler devam ettirilmiştir.
 Türkiye, Avrupa ülkeleriyle olan bozuk ilişkilerinde Sovyet Rusya’yı denge unsuru
olarak görmüştür.
 Avrupa Devletlerinin kendi aralarında yaptığı Lucarno Antlaşmalarına karşılık Türkiye
ile Sovyet Rusya 17 Aralık 1925 tarihinde Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması
imzaladılar.
 Sovyet Rusya, Milletler Cemiyeti’nin desteği ile yapılan Silahsızlanma Konferansının
Hazırlık Komisyonu toplantılarına Türkiye’nin de katılmasını istemiştir.
 Türkiye, savaşın saldırı amaçlı yapılmasını yasaklayan Briand- Kellogg paktına
katılmakla beraber; Sovyetlerin Doğu Avrupa ülkeleriyle beraber imzaladığı Litvinof
Protokolü’ne 1 Nisan 1929 tarihinde katılmıştır.
 Karşılıklı ziyaretler yapılmış; Sovyet Rusya’dan kredi alınmıştır. Alınan bu kredi ile
Nazilli dokuma fabrikası açılmıştır.
 Sovyet Rusya ile iyi ilişkilerin yanında bazı sorunlar da yaşanmıştır. Bunlar;
o Sovyet Rusya, Şubat 1926’da Türkiye’den ithal ettiği mallara sınırlama getirmiş; bazı
şehirlerde ticari temsilcilik açılmasını ve bunlara ayrıcalık tanınmasını istemiştir.
o 11 Mart 1927 tarihinde Sovyet Rusya ile Ankara’da imzalanan ticaret anlaşması ile
sorun çözülmüştür.
o Sovyet Rusya, Türkiye’nin komünizm rejimine geçmesini istemesine rağmen
Türkiye’nin benimsememesi ve 1929 yılından itibaren komünizm karşı aldığı önlemler
Sovyet Rusya’yı rahatsız etmiştir.
o 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi sonrasında Türkiye’nin İngiltere
ve Fransa ile ilişkilerini düzeltmesi Sovyet Rusya tarafından hoş karşılanmamıştır.
 Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası
 Milletler Cemiyetine Giriş
o Türkiye, İngiltere’nin hakimiyeti altında bulunan Milletler Cemiyetine başlangıçta
katılmakta istekli olmamıştır.
o Türkiye, 1930’lu yıllardan sonra milletler arası işbirliğinin artması üzerine Milletler
Cemiyetine girmek istemiştir. 6 Haziran 1932 tarihinde Milletler Cemiyeti Konseyinin
daveti üzerine Türkiye, Milletler Cemiyetine katılmıştır.
o Türkiye’nin Milletler Cemiyetine girişi kuruluşundan itibaren dış politikada takip ettiği
barışçı politikanın sonucudur.
o Türkiye’nin Milletler Cemiyetine girmesindeki amacı, dünya barışına katkıda
bulunmak ve dış politikada etkinliğini artırmaktır. Bu gelişme, Boğazlar ve Hatay
sorunun çözümünde lehimize karar alınmasını sağlamıştır.
 Atatürk Dönemi Dış Politikası
 Montrö Boğazlar Sözleşmesi 20 Temmuz 1936
o Lozan Antlaşmasında boğazlarla ilgili madde boğazların uluslararası bir komisyon
tarafından idaresi ve boğazların her iki yakasında 15 km. bir alanın askersiz hale
getirilmesi yazılıydı. Türkiye, Lozan’da milli egemenliğine aykırı da olsa Boğazlarla ilgili
bu kısıtlamaları kabul etmişti.
o 1930’larda Almanya’nın Balkanlar, İtalya’nın da Doğu Akdeniz’de tehdit oluşturması,
Türkiye’nin Boğazlar konusunu tekrar gündeme getirmesine sebep olmuştur.
o Türkiye teklifini 23 Mayıs 1933 tarihinde Londra’da yapılan Silahsızlanma
Konferansı’nda açıklamıştır.
o Türkiye’nin isteği İtalya hariç bütün Batılı Devletler tarafından desteklendi.
o İsviçre’nin Montrö kentinde yapılan konferans sonucu 20 Temmuz 1936 tarihinde
imzalanan Boğazlar Sözleşmesi ile Lozan Antlaşması’ndaki bütün kısıtlamalar
kaldırıldı.
o Montrö Boğazlar sözleşmesine göre boğazlardan geçişler şu şekilde düzenlendi;
o Savaş Durumunda
 Türkiye tarafsız ise savaşan devletlerin savaş gemisinin geçmesi yasak olacaktır.
 Türkiye savaşta ve savaş tehlikesi içinde görürse kararı kendisi verecektir.
o Barış Durumunda
 Boğazlardan geçiş serbest olacak
o Barış ve savaş durumunda Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin bu denize
geçirebilecekleri gemileri çeşit, büyüklük ve tonaj bakımından sınırlandırılabilecektir.
o Karadeniz’e kıyısı olan devletler Akdeniz’e savaş gemisi göndermede daha serbest
davranabileceklerdir.
o Türkiye aleyhinde olan bir durumu barışçı yolla çözmesi diğer devletler tarafından da
destek görmüştür.
Atatürk Dönemi Dış Politikası
 Balkan Antantı ve Sadabat Paktı
 Türkiye’nin Balkan Antantı ve Sadabat Paktı’na katılma nedenleri şunlardır;
o Türkiye, dış politikasında sınırlarının güvenliğine önem vermiştir.
o Türkiye bu güvenliği, çevresindeki ülkelerle yaptığı ikili ve çok taraflı saldırmazlık
anlaşmaları ile sağlamaya çalışmıştır.
o Almanya ve İtalya’nın Balkanlar’da ve Orta Doğu’da dünya barışını tehdit eden
davranışlarını Türkiye kaygıyla izlemiştir.
o Türkiye, Balkanlar’da ve Orta Doğu’da beliren ve kendisini doğrudan tehdit eden
tehlikeleri, kurulmasına öncülük ettiği bölgesel paktlarla önlemeye çalışmıştır.
 Balkan Antantı (9 Şubat 1934)
o Balkan Antantının temeli Türkiye ile Yunanistan arasındaki iyi ilişkilerin kurulmasıyla
atılmıştır.
o İlk Balkan Konferansı Ekim 1930’da Atina’da Türkiye ile Yunanistan arasında
yapılmıştır.
o Almanya’da Nazi Partisinin iktidara geçmesiyle Avusturya ve Balkan Devletlerini
tehdit etmesi; İtalya’nın Arnavutluk’u etkisi altına alması diğer Balkan Devletlerini
birbirine yaklaştırmıştır.
o Türkiye, Yugoslavya, Yunanistan, ve Romanya arasında 9 Şubat 1934 tarihinde Balkan
Antantı imzalanmıştır.
o Balkan Devletlerinden sadece Bulgaristan birliğe katılmamıştır. Çünkü Birinci Dünya
Savaşı sonrasında Bulgaristan, bir kısım topraklarını komşu Balkan Devletlerine verdiği
için memnun değildi.
o 1939 yılında başlayan İkinci Dünya Savaşı, Balkan Antantına son vermiştir.
 Antlaşma Maddeleri:
o Dört devlet kendi Balkan sınırlarının güvenliğini karşılıklı olarak teminat altına aldı.
o İmzacı devletler, menfaatleri gerektiğinde istişarede bulunacaklardı.
o İmzacı devletlerden biri, bu paktı imzalamamış bir devlet aleyhine faaliyete geçerken
haber verecekti.
o Diğer imzacı devletlerin rızası olmadan herhangi bir Balkan devletiyle siyasi taahhüde
girişilmeyecekti.
 Sadabat Paktı ( 8 Temmuz 1937)
o İtalya, faşist yönetime geçtikten sonra, 1935 yılında Habeşistan’a saldırmıştır.
o Sadabat Paktı, faşist İtalya’nın Doğu ülkelerini hedef tutan istila politikası ve bu
politikaya duyulan endişeden ortaya çıkmıştır.
o İran, Afganistan ile mevcut olan iyi ilişkiler ve Musul meselesinin çözümlenmesinden
sonra Irak ile kurulan iyi ilişkiler Sadabat Paktı’nın kurulmasını kolaylaştırmıştır.
o Sadabat Paktı, Türkiye, Irak, İran ve Afganistan arasında Tahran’daki Sadabat
Sarayı’nda 8 Temmuz 1937 tarihinde imzalanmıştır.
 Antlaşma Maddeleri:
o İmzacı devletler birbirlerinin içişlerine müdahale etmeyecekler,
o Ortak sınırların dokunulmazlığına riayet edecekler,
o Müşterek menfaatleri ilgilendiren milletlerarası meseleler de istişare edilecek,
o Birbirlerine karşı saldırgan hareketlerde bulunulmayacaktır.
 Türkiye- Fransa İlişkileri
 Sorunlar
o Osmanlı Borçları
o Türkiye- Suriye sınırının tespiti
o Yabancı okullar
o Adana- Mersin demiryolunun satın alınması
o Hatay meselesi
 Osmanlı Borçları
o Osmanlı Devletinden kalan Duyunu Umumiye borçlarından en fazla alacağı olan
devlet Fransa idi.
o Lozan Antlaşması ile Türkiye tarafından borçların nasıl ödeneceği belirtilmesine
rağmen 1929 yılında başlayan Dünya Ekonomik Buhranı, borçların taksitlerinin
ödenmesinde Türkiye’yi zor duruma düşürdü.
o Türkiye, Fransa’ya yaptığı müracaatta borçların taksitlerinin ödenmesinde Almanya’ya
sağlanan kolaylığın kendisine de sağlanmasını istedi.
o Fransa başlangıçta Türkiye’ye karşı olumsuz tutum izlemesine rağmen; Paris’te 22
Nisan 1932 tarihinde imzalanan antlaşma ile borç taksitlerinde anlaşmaya varılmış ve
sorun çözümlenmiştir.
 Türkiye- Suriye Sınırının Tespiti
o 20 Ekim 1921 Ankara Anlaşmasına göre Türkiye ile Suriye sınırının belirlenebilmesi
için bir komisyon oluşturulmuştur.
o Türkiye- Suriye sınırının kesin çizilmesinde bazı yerlerin hangi tarafta kalacağı
konusunda anlaşma sağlanamadığından, görev alan komisyonun çalışmalarında sorun
çıkmıştır.
o Bunun üzerine Türkiye ve Fransa Hükümetleri devreye girerek; 30 Mayıs 1926’da
imzalanan «Dostluk ve İyi Komşuluk Sözleşmesi» ile sorun halledilmiştir.
 Yabancı Okullar Sorunu
o Osmanlı Devleti zamanında faaliyet gösteren Fransa’ya ait yabancı okullardan bir
kısmı Türkiye Cumhuriyeti döneminde de eğitimlerine devam ediyorlardı.
o Tevhidi Tedrisat kanuna göre hazırlanan yönetmeliğe göre yabancı okullarda tarih ve
coğrafya derslerinin Türkçe ve Türk öğretmenler tarafından okutulması gerekirken,
Fransız okulları, yönetmeliğe aykırı davranarak uygulamayı reddettiler.
o Bu durumda, Türk Hükümetinin Fransız okullarını kapatmak istemesi üzerine Fransa
elçisi ve Papalık temsilcilerinin meseleye karışmak istemişlerdir, Türk Hükümeti
tarafından bu talep reddedilmiş ve hükümet sadece okul idarelerini muhatap
görmüştür.
o Bu anlaşmazlık uzun süre Fransa ile ilişkileri olumsuz etkilemiştir.
 Adana Mersin Demiryolunun Satın Alınması
o Osmanlı Devleti zamanında kapitülasyonlar nedeniyle yabancılar tarafından işletilen
demiryollarından birisi de Fransız şirketi tarafından işletilen Adana-Mersin demiryolu
idi.
o Cumhuriyet döneminde yapılan ekonomik inkılâplardan birisi de demir yollarının
millileştirilmesi olmuştur.
o Çıkarılan bir kanunla Adana- Mersin demiryolu satın alınmak istenmiş; bu da Fransa
ile anlaşmazlığa sebep olmuştur.
o Sorun 1929 yılında yapılan bir anlaşma ile düzenlenmiştir. Bunun sonucunda Adana-
Mersin demiryolu millileştirilmiştir.
 Hatay Meselesi
o 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşmasına göre Türkiye’nin sınırları dışında kalan Hatay
için Atatürk çok üzülüyordu. 15 Mart 1923 günü Adana’yı ziyaret eden Atatürk, Hatay
için şunları söylemiştir: « Kırk asırlık Türk yurdu ecnebi elinde kalamaz» Bu sözler
Atatürk’ün Hatay davasına bağlılığını göstermektedir.
o 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması’nın 7. maddesi İskenderun Sancağını; Suriye
ve Lübnan gibi Fransa’ya bağlı özerk bir idare kabul ediyordu.
o Fransa’nın 8 Eylül 1936’da Suriye ve Lübnan’da Manda idaresini kaldırmasına rağmen
İskenderun Sancağında kaldırmadı.
o Türkiye, Fransa’nın bu tutumuna hem Milletler Cemiyeti hem de Fransa nezdinde
itiraz etmiştir.
o Türkiye- Fransa ilişkilerinde gerginlik meydana gelmiştir.
o Mesele Milletler Cemiyeti’ne havale edildi. İngiltere’nin arabuluculuğu ile İskenderun
Sancağının statüsü kabul edildi.
o İskenderun Sancağı içişlerinde serbest, dışişlerinde Suriye’ye bağlı olacaktı. Resmi dili
Türkçe olacak, mecburi askerlik olmayacaktı. Sancak’ın toprak bütünlüğü Türkiye ve
Fransa tarafından emniyete alınacaktı.
o Hatay Anayasası hazırlandı. Milletler Cemiyeti 29 Mayıs 1937 tarihinde kabul etti.
o Seçimlerin yapılmasında Fransız ve Suriyeli memurların olumsuz tutumu, ilişkileri
tekrar gergin hale getirdi.
o Türkiye sınıra 30.000 kişilik askeri kuvvet yığdı.
o Almanya ve İtalya’nın Avrupa’da saldırgan tutumları devam ederken, Türkiye’nin
dostluğunu kaybetmemek için, Fransa Türkiye’ye karşı sert tutumundan vazgeçti.
o 3 Temmuz 1938’de yapılan anlaşma ile Türkiye ve Fransa 2.500’er kişilik askeri
kuvveti Hatay’a göndermeyi kabul ettiler.
o Yapılan seçimler sonucunda Hatay Meclisi, 2 Eylül 1938’de ilk toplantısında bağımsız
Hatay Cumhuriyetini ilan etti.
o 23 Haziran 1939 tarihinde Türkiye ile Fransa arasında yapılan yeni bir antlaşma ile
Fransa, Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını kabul etmiştir.
 Türkiye İtalya İlişkileri
 Cumhuriyet Döneminde İtalya ile ilişkiler, milli mücadele dönemine göre olumsuz
geçmiştir. Bunun nedeni de Ekim 1922 tarihinde iktidara gelen Mussolini’nin ve
Hükümetinin saldırgan ve yayılmacı bir politika izlemesidir.
 İtalyanlar Avrupa’da, Afrika’da ve Asya’da yeni topraklar kazanmakla beraber Akdeniz
bölgesine hakim olmak istediler.
 İtalyanlar, Türkiye’deki rejimin başarısız olacağını zannettiler. On iki Adalara asker
takviyesi yaparak, Türkiye’nin Ege ve Akdeniz Bölgesindeki hedeflerine kolay
erişeceklerini düşündüler.
 Son padişah Vahdettin’in Sen Remo kentinde yerleşmesi de İtalya ile olan ilişkileri
olumsuz etkilemiştir.
 Türkiye ile İtalya arasında 30 Mayıs 1928 tarihinde imzalanan Dostluk ve Tarafsızlık
Antlaşması ile karşılıklı ziyaretler, ilişkilerde olumlu etki yapmışsa da devamlılık
sağlanamamıştır.
 Sorunların devam etmesine neden olan olaylar:
o Mussolini ve çevresindeki kişilerin saldırgan konuşmaları; hedef olarak Asya ve
Afrika’yı göstermeleri,
o İtalya’nın 1936’da Habeşistan’ı işgal etmesi,
o İtalya’nın Balkan Antantı ve Montrö Boğazlar Sözleşmesine karşı çıkması,
o İtalya’nın Türk ticaret gemilerini Türk karasularına yakın yerlerde batırmasıdır.
Atatürk İlkeleri
 Atatürkçülük ve Atatürk İlkeleri
 Atatürkçülük
 Kemalizm veya Atatürkçülük aynı ifadeyi teşkil eder. Biz bu konuyu anlatırken
Atatürkçülük terimini kullanacağız.
 Atatürkçülük, Türk İnkılâbının fikir ve ideal yönünü; Atatürk ilkeleri ise, Türk
İnkılâbının fikir gücü ve dayandığı temel prensipleri ifade eder.
 Atatürkçülük hakkında çok şey söylenmiş ve yazılmıştır. Atatürk’ü değerlendirirken
onun düşüncelerini, fikirlerini ve söylediklerini doğru olarak anlamak ve
değerlendirmek gerekmektedir.
 Atatürkçülük hakkında söylenecek ortak noktalar şunlardır;
o Atatürkçülük, millete haklarını tanıma ve tanıtmadır. Millet egemenliğinin ve milletçe
bağımsızlığa kavuşmanın ifadesidir.
o Atatürkçülük, Türk milletini akıl ve bilim rehberliğinde çağın değerlerini
benimseyerek, çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkarmaktır.
o Atatürkçülük, hür fikir ve düşüncedir; hürriyet ve demokrasi anlayışıdır.
o Atatürkçülük ideoloji değildir. Hiçbir doğma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kurallara riayet
etmemektir. İnkılâpçılık ile değişen şartlara ayak uydurabilmektir.  Atatürk aşağıdaki sözüyle bu
düşüncesini ifade etmektedir; « Ben, manevi miras olarak, hiçbir doğma, hiçbir donmuş ve
kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, bilim ve akıldır. Zaman süratle dönüyor,
milletlerin, toplumların ve kişilerin saadet ve bedbahtlık telakkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada,
asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkar etmek olur.
Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra,
beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen etrafında akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse,
manevi mirasçılarım olurlar».
 Bütünleyici İlkeleri
 Atatürk ilkelerini 1937 yılında Anayasaya da girmiş olan, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik,
Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılâpçılık olan 6 temel ilke ile sınırlandırmamak
gerekmektedir. Atatürk’ün düşünceleri dikkate alındığında temel ilkelerin yanında
tamamlayıcı, bütünleyici ilkeler de yer almaktadır.
 Bütünleyici ilkelerden önemli olanları Milli bağımsızlık, Milli egemenlik, Akıl ve bilim,
Çağdaşlaşma, Milli birlik ve beraberlik, Ülke bütünlüğü ve Yurtta barış, cihanda barış,
olarak sayabiliriz.
 Milli Bağımsızlık
o Atatürkçü düşüncenin temelini oluşturan tam bağımsızlıkta esas olan Türk Milletinin
haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.
o Tam bağımsızlık deyince diğer bir devlete veya milletler arası bir müesseseye tabi
olmamak ve bağlı bulunmamak demektir. Bağımsız devlet diğer devletlerle olan
ilişkilerinde devletler hukukunun tanıdığı yetkileri serbestçe kullanır ve milletler arası
yükümlülükleri serbestçe yerine getirir.
o Atatürk göre zengin de olsa bağımsızlıktan mahrum bir millet medeni dünya
karşısında uşak olmaktan daha iyi bir muameleye layık olamaz.
o Tam bağımsızlık konusunda Atatürk 1921’deki konuşmasında şunları söylemiştir;
o « Tam bağımsızlık, bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur. Tam bağımsızlık denildiği
zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, askeri, kültürel ve benzeri hususta tam bağımsızlık ve tam
serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve
memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyet demektir.».
 Milli Egemenlik
o Milli egemenlik veya milli hakimiyet iç görünüşü itibariyle milletin kendi kendini idare
etmesi, kendisini idare edecek hükümet heyetini seçmesi anlamına gelir.
o Milli egemenlik, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu ifade eder. Milli
egemenlik, millet denilen varlığın genel iradesidir. Atatürk milli bağımsızlık
mücadelesine başladığında başarıya ulaşmayı sağlamak için mücadeleyi milli
egemenlik ve milli irade gibi esaslara dayandırmıştır.
o 1919 Amasya Bildirisinden başlayarak, Erzurum ve Sivas Kongreleri ve nihayetinde 23
Nisan 1920 tarihinde kurulan TBMM’nin aldığı kararlarda yeni kurulan devletin temel
dayanağı milli egemenlik olmuştur.
o Cumhuriyetin ilanından sonra kabul edilen 1924 Anayasasının 3. maddesinde yer alan
«Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir» sözü, Amasya Genelgesinde, Erzurum ve Sivas
Kongresi kararlarında ve 1921 tarihli Anayasadan tarihi geçmişini almaktadır.
 Çağdaşlaşma
o Çağdaşlık, yaşanılan dönemin maddi ve manevi esasları ön planda tutularak bireyin
yahut toplumun ihtiyaçlarını karşılamada en başarılı, en yüksek ve en ileri düzeye
ulaşmak için yaşanılan süreci ifade etmek için kullanılır.
o Çağdaş bir toplum, aynı zaman diliminde bulunan diğer toplumlara göre kendi
bireylerinin ihtiyaçlarını daha büyük bir başarı ile karşılamayı başaran bir toplumdur.
o Çağdaş birey ise, çağdaş bir toplum modeli ile uyum içinde yaşamayı benimsemiş
kişilerdir.
o Atatürk yapmış olduğu inkılâpların amacının Türk Milletinin çağdaş uygarlık seviyesine
çıkarmak olduğunu ve bunu elde etmek içinde çok çalışmanın gerekli olduğunu
vurgulamıştır.
o Atatürk çağdaşlaşma zorunluluğunu şu şekilde açıklar « Milletimizin hedefi, bütün
dünyada tam anlamı ile medeni bir sosyal toplum olmaktır. Dünya’da her kavmin
varlığı, kıymeti, hürriyet ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı medeni
eserlerle uyumludur. Medeniyet yolunda yürümek ve başarılı olmak, hayatın
şartıdır». Sözüyle açıklamıştır.
 Akıl ve Bilim
o Osmanlı İmparatorluğu yükselme devrinde İslam Dininin de esas aldığı akıl ve bilimi
kullanarak büyük bir imparatorluk haline gelmiştir. Avrupa devletlerine karşı
teknolojik üstünlüğe sahiptir.
o Fakat gerileme devirlerinde bu esaslar terk edilmiş. İlim ve teknolojik bakımdan
Avrupa'nın gelişmesi karşısında geri kalınmıştır.
o Akıl ve bilimi kullanan Avrupa, Osmanlı Devletini, askeri, ekonomik, ilim ve teknoloji
gibi alanlarda mağlup etmiş ve Osmanlı Devletinin ortadan kalkmasına sebep
olmuştur.
o İstiklal Savaşı sonrasında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde Atatürk, Avrupa
karşısında kaybedilen bu üstünlüklerin tekrar kazanılabilmesi için Türk milletinin,
çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkmasını hedeflemiştir. Bu hedefe ulaşabilmek
için de izlenecek yolun aklın ve bilimin kullanılması olduğuna inanmıştır.
o Atatürk «akıl ve mantığın halletmeyeceği mesele yoktur» sözüyle «aklın rehberinin bilgi, ilim»
olduğunu ifade etmiştir.
o Bilimsellik ise; devlet ve toplum hayatında, kişisel hayatta bilimi öğrenme,
değerlendirme ve uygulama demek olup, olaylara bilimsel esaslara göre bakmayı,
gerçeği bilimsel yöntemlerle araştırarak bulmayı, bundan sonuç çıkarmayı esas alır.
 Milli Birlik ve Beraberlik
o Milli birlik ve beraberlik, milletçe birliği, bir arada yaşamayı ve bütünlüğü ifade eder.
Milli birlik ve beraberlik, Türk Milletini oluşturan kişilerin, karşılıklı sevgi ve saygı ile
birbirlerine bağlanmasını, ortak amaçlara yönelik olarak varlığını devamettirmesini
belirtir.
o Atatürk milli sınırlar içinde bağımsız yaşamanın ve dış düşmanlara karşı caydırıcı bir
güç olmanın en önemli faktörü olarak ülkede yaşayan insanların milli birlik ve
beraberlik içerisinde olmasına bağlamıştır.
o Mili birlik ve beraberlik içerisinde olan milletleri, karşısındaki düşmanın ne kadar
güçlü olursa olsun yıkamayacağını sık sık konuşmalarında belirtmiştir.
 Ülke Bütünlüğü
o Ülke bütünlüğü, devletin fiziki unsurunu oluşturan, ülkenin birliğini, bütünlüğünü ve
bölünmezliğini ifade eder.
o Ülke bütünlüğü, ilk önce Erzurum Kongresinde daha sonra Sivas Kongresinde «milli
sınırlar içiresinde vatan bir bütündür ayrılık kabul etmez» kararıyla belirlenmiştir.
o Misak- ı Milli ile milletçe takip edilen politika olarak ilan edilmiştir.
o Atatürk konuşmalarında vatanın bölünmez bir bütün olarak kalmasını, vatan üzerinde
yaşayan milletin, milli birlik ve beraberlik içinde yaşamasının gerekliliğini önemle
vurgulamıştır.
 Yurtta Barış, Cihanda Barış
o «Yurtta barış, cihanda barış» ilkesi bir taraftan yurt içinde huzur ve güven içinde
yaşamayı amaçlarken, diğer taraftan da milletler arası barış ve güvenliği hedef tutar.
o Atatürk yurtta barış ilkesiyle, Türk insanının güven içinde insan kişiliğine yakışır
şekilde yaşamasını ifade etmiştir.
o Yurtta barış, güçlü devlet ile ortaya çıkar. Güçlü devlet önce ülke birliği ve bütünlüğü
içinde vatandaşlarının huzur ve güvenliğini, insan haklarından yararlanarak
yaşamasını temine çalışır.
o Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan itibaren ülkede kurduğu düzenle bunu
sağlamaya çalışmış, Türk insanını mutlu etmenin yollarını araştırmıştır.
o Atatürk cihanda barış ilkesiyle, milletler arası uyuşmazlıkların barışçı yollarla
çözülmesini, kuvvete başvurulmamasını, milletlerarası barışın korunmasını ve devam
etmesinin gerekliliğini ifade etmiştir.
o Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan itibaren milletlerarası barışın korunmasına ve
milletlerarası işbirliğine taraftar olmuştur. Bunun göstergesi olarak Milletler
Cemiyetine katılmış; savaşı önleme çalışmaları olan Briand- Kellog Paktına ve Litvinof
Protokolüne katılarak anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözümüne destek sağlamıştır.
o «Yurtta Barış, Cihanda Barış» bütün milletleri refaha, saadete ve daha ileri uygarlık
çağına yönelten, Türkiye’yi de tam bir güven içinde çağdaş uygarlık düzeyine ulaştıran
bir temel ilkedir.

Atatürk İlkeleri
 Cumhuriyetçilik
 Cumhuriyetçilik, devletin siyasi rejimi olarak Cumhuriyeti benimseme, Cumhuriyeti
fazilet rejimi olarak tanımlama ve değerlendirilme demektir.
 Cumhuriyet rejiminin esasları şunlardır;
o Cumhuriyette esas kural seçimdir. Cumhuriyet rejiminde en büyüğünden en
küçüğüne kadar devlet hizmetlerinin hepsinde seçim ve tayin usulü kullanılır. Veraset
( babadan oğula) usulünü reddeder.
o Cumhuriyet rejiminde devlet reisliğinde kaydı hayat (ölünceye kadar) şartı da yoktur.
Devlet başkanı ve kamu hizmeti görevlileri seçimle veya tayinle belirli süreler için iş
başına gelir.
o Cumhuriyet rejiminde egemenlik millete aittir.
o Demokrasi ile cumhuriyetin yakın ilişkisi vardır. Demokrasinin en gelişmiş şekli
cumhuriyetle sağlanır.
 Cumhuriyetin temelleri 23 Nisan 1920 tarihinde atılmıştır. 29 Ekim 1923 tarihinde
devlet şekli olarak Cumhuriyet ilan edilmiştir.
 Milli egemenlik ilkesinin devletin siyasi rejiminin temel esası olması Cumhuriyetin
ilanını gerekli kılmıştır.
 1937 yılında yapılan değişiklikle Cumhuriyetçilik ilkesi anayasaya da girmiştir.
 Cumhuriyet rejiminin en önemli özelliğinden birisi de; eşitlik ilkesi olup ülkede
yaşayan bütün vatandaşların ırk, dil, din ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin kanun
önünde eşit olmasıdır.
 Türkiye’de Cumhuriyetin ilanı ile birlikte «Yurtta sulh, cihanda sulh» politikasıyla uzun
bir barış dönemi yaşanmıştır.
 Atatürk’ün Cumhuriyet ve Cumhuriyetçilik Anlayışı
o Atatürk gençliğinden beri Cumhuriyetçi bir anlayışa sahip idi. Hatta İttihat Terakki
Cemiyetinin Aralık 1908 Kongresinde yaptığı konuşmadan dolayı kendisi cumhuriyetçi
olmakla suçlanmıştır.
o Türk fikir ve siyasi hayatında ilk defa devlet şekli olarak cumhuriyeti dile getiren ve
savunan Atatürk olmuştur.
o Atatürk Türkiye’yi modernleştirmeyi gerçekleştirecek tek siyasi rejimin Cumhuriyet
olduğuna inanmıştır.
o Cumhuriyet rejimi Atatürk’ün karakterine ve Türk milletinin tabiat ve âdetlerine
uygundur.
o Atatürk’e göre en ileri devlet ve hükümet şekli Cumhuriyettir. Cumhuriyetle
demokrasiyi de eş değer tutarak Cumhuriyet rejiminin Demokrasi sistemi ile devlet
şekli olduğunu belirtmiştir.
o Atatürk’e göre Cumhuriyet, Türk İnkılabını da ifade etmektedir. Cumhuriyet
döneminde yapılan inkılâpların en büyüğü olarak da Türkiye Cumhuriyetinin
kurulmasını göstermektedir.
 Atatürk’ün Cumhuriyetçilik ile ilgili sözleri
o « Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz
Cumhuriyeti kurduk, o on yaşını doldururken demokrasinin bütün icaplarını sırası
geldikçe uygulamaya koymalıdır».
o « Asrı bir Cumhuriyet kurmak demek milletin insanca yaşamasının neye bağlı
olduğunu öğrenmesi demektir».
o «Türk milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir».
o « Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslarıyla, Türk milletini emin ve sağlam bir istiklâl
yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün
yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur.».
 Milliyetçilik
 Millet: Bir vatan üzerinde aynı duyguyla bir kültür birliği kuran, bir bütün haline
gelmiş şuurlu halk kitlesidir.
 Atatürk’e göre milletin tarifi;
«Millet, dil, kültür ve mefkure (ülkü) birliği ile birbirine bağlı vatandaşlarınteşkil ettiği
bir siyasi ve ictimaî (sosyal) heyettir».
 Atatürk’e göre milletin yapıcı unsuru Türk diline önem ve değer vermektir. Türkdilini,
Türk milleti için kutsal bir hazine saymaktadır. Atatürk’e göre Türk dili, Türk milletinin
kalbidir, zihnidir.
 Atatürk’e göre vatan diye adlandırılan toprak parçası, derin, şanlı geçmişin ve ataların
kutsal mirasının saklandığı, sınırları tarihte çizilmiş yer olarak belirtilmiştir. Vatan diye
adlandırılan toprak parçası hiçbir kayıt ve şart altında ayrılık kabul etmez bir
bütündür.
o Milliyet: Bir millete mensup olma ve bir millete bağlı olma halidir.
o Milliyetçilik: Bir millete mensup kişilerin mensup olduğu millete karşı besledikleri
bağlılık duygusu ve şuurudur.
 Osmanlı Devleti Zamanında Milliyetçilik
o Milliyetçilik akımı Fransız Devrimi ile ortaya çıkmıştır.
o Avrupa devletleri milliyetçilik akımını Osmanlı Devletini parçalamak için azınlık
isyanlarında kullanmıştır. Osmanlı devleti de parçalanmanın önüne geçmek için
Osmanlıcılık politikasını uygulamaya başlamıştır.
o Çok milletli bir yapıya sahip olduğu için Osmanlı aydınları devletin parçalanmasını
hızlandıracağı için siyasal milliyetçilikten çekinmişlerdir.
o I. ve II. Meşrutiyet Döneminde milliyetçilik anlayışı fikir ve edebiyat alanında
kullanılmaya başlanmıştır.
o Birinci Dünya savaşında ise Milliyetçilik anlayışı Turancılık olarak kullanılmıştır.
o İstiklâl Savaşı döneminde, Misak-ı Milli sınırları içerisinde milli egemenliğe bağlı tam
bağımsız bir devlet kurmak esas alınmıştır.
 Atatürk’ün Milliyetçilik Anlayışı
o En büyük Türk milliyetçisi Atatürk, konuşmalarında ve yazışmalarında Türk milletine
olan sevgisini, inancını ve güvenini her fırsatta dile getirmiştir. Atatürk bu düşüncesini
« Benim hayatta yegane fahrim (şerefim), servetim Türklükten başka bir şey değildir»
sözüyle dile getirmiştir.
o Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı, özellikle Türk milletinin birliği ile beraberliğine yer ve
değer vermektedir. Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı, birleştirici ve toplayıcı nitelikte ve
millet yararınadır.
o Atatürk’ün milliyetçilik anlayışında millet, milli irade ve milli bağımsızlık çok önemli rol
oynamaktadır.
o İstiklal savaşında, millet, milli hakimiyet ve Türk milliyetçiliğini Milli mücadelenin
temeli yapmıştır.
o Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı, bütün milletlerin bağımsızlık kazanmalarına yöneliktir.
o İstiklal savaşından sonra gerçekleşen inkılâplarla milli olmayan siyasi ve sosyal
değerler tasfiye edilmiş bunların yerine öz değerler alınmıştır.
o Türk milliyetçiliği başka milletlerin haklarına riayet eden bir milliyetçiliktir.
Emperyalizm ve sömürgeciliği reddeder.
o Türk milliyetçiliği ırkçı değildir. Türk milletinin dünya medeniyetlerine hizmetlerini
inceler.
o Türk milliyetçiliği millet gerçeğini ve milliyetçiliğin temel unsurlarını ret ve inkar eden
anlayışın karşısındadır.
« Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvela bizim kendi benliğimize ve
milletimize bu hürmeti hissen fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim;
bilelim ki milli benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır». Sözüyle Atatürk
milliyetçilik hakkındaki düşüncesini dile getirmiştir.
 Halkçılık
o Halkçılık, halkın halk tarafından halk için idaresidir. Halkçılıkta asıl önemli olan halkın
kendi kendini demokratik esaslara uygun olarak yönetmesidir.
o Halkçılıkta devletin siyasi rejimi, halk tarafından ve halkın menfaatine kullanılır.
o Bu bakımdan halkçılık, gerçek demokrasinin gerçekleşmesi ve yerleşmesi amacına
yönelik olur.
o Cumhuriyet de aslında bir halk hükümetidir ve her şeyin halk tarafından ve halkın
menfaatine kullanılmasını gerekli kılar.
o Halkçılığın esasında kökünde halk vardır. Halkçılık halk gerçeğinden hareket eder.
Toplum düzenini halkın yararına korumayı öngörür.
 Atatürk’e Göre Halkçılık Anlayışı
o Devletin bütün kudret ve hakimiyetinin halktan geldiğini, toplum içinde fert, aile ve
sınıf imtiyazı mevcut bulunmadığını, kanun önünde herkesin eşit olduğunu ifade eder.
o Mesleği ne olursa olsun toplumdaki herkes, Türkiye’yi çağdaş uygarlık seviyesinin
üzerine çıkarmak için büyük bir dayanışma içerisinde çalışır.
o Halkçılık; milli mücadele hareketini canı ve kanı pahasına yapan Türk milletinin
zaferden sonra yönetime ortak olma çabasıdır.
o Atatürk, Milli mücadele devam ederken 13 Eylül 1920 tarihinde Meclise sunduğu
o «Halkçılık» programında; «Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. İdare usulü halkın
mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesine dayanır.» diyerek Halkçılık politikasına
ne kadar çok önem verdiğini göstermiştir.
o Halkçılık ilkesinde milletin fertleri arasında eşitlik vardır.
o Atatürk’ün halkçılık anlayışında, bireyler arasında eşitlik olduğu kadar, demokrasi
anlayışı da yer almaktadır.
o Atatürk’ün Halkçılık anlayışını belirtmesi bakımından 17 Şubat 1923 de İzmir
o İktisat Kongresinde yaptığı konuşma çok dikkat çekicidir;
«Arkadaşlar, sizler doğrudan doğruya milletimizi teşkil eden halk sınıflarının içinden
geliyorsunuz ve onlar tarafından seçilmiş olarak geliyorsunuz. Bu itibarla
memleketimizin, halini, ihtiyacını, milletimizin emellerini ve elemlerini yakından
biliyorsunuz. Sizin söyleyeceğiniz sözler, alınması lüzumunu beyan edeceğiniz
tedbirler; doğrudan doğruya halkın lisanından söylenmiş gibi telakki olunur…. Halkın
sesi, hakkın sesidir».
o Atatürk bu konuşmasında milletin tabanına halkı yerleştirmektedir.
Atatürk İlkeleri
 Laiklik
 Laiklik, Yunanca «Laikos» ve Latince «Laicus» kelimelerinden gelmekte olup; dini
olmayan düşünce ve kurum ve ruhani olmayan anlamına gelmektedir.
 Avrupa’da Fransız Devrimi ile birlikte kilise sadece dini bir kurum haline getirilmiş ve
siyasal yetkileri elinden alınmıştır.
 Osmanlı Devletinde bu kavram Meşrutiyet yıllarında girmiş «Ladini» ve «Lâ rehbani»
şeklinde kullanılmıştır.
 Laiklik; dinin siyaset ve devlet işlerine karıştırılmamasını ve her vatandaş için vicdan
hürriyetinin sağlanmasıdır.
 Laiklik, din işlerinin kişilerin vicdanına terk edilmesini ve devletin dinler karşısında
tarafsız kalarak din hürriyetini sağlaması olarak anlaşılır.
 Türk İnkılâbında Laikliğin Gelişmesi ve Anayasaya Girişi
o Türk İnkılâbında Laikliğin gelişmesi kademeli yol takip etmiştir.
o Amasya tamimi ile « Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır»
ifadesi ile, Erzurum Kongresinde «Kuvay-ı Milliye’yi amil, milli iradeyi hakim kılmak
esastır» kararı alınmış; daha sonra 1921 ve 1924 Anayasalarında «Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir» maddeleri yer almıştır.
o Böylece İstanbul'daki padişahın saltanat ve dini yetkileri millete ve onun temsilcisi
TBMM’ne verilmiştir.
o 1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırılmıştır. Osmanlı hanedanlığında sadece Hilafet
makamı bırakılmıştır.
o Saltanatın kaldırılmasından sonra 1923’de Cumhuriyet ilan edilerek egemenliğin
millette kalmasına devam edilmiştir.
o 3 Mart 1924 tarihinde Halifelik makamı da kaldırılmıştır. Halifeliğin kaldırılmasıyla
birlikte Şeriye ve Evkaf vekâleti de kaldırılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edilerek
eğitim ve öğretim faaliyetleri Maarif Vekâletinde toplanmıştır. Din işlerini yürütmek
üzere Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.
o 30 Kasım 1925 tarihinde Tekke, Zaviye ve Türbeler kapatıldı.
o 1926 yılında kabul edilen Medine Kanun ile Hukuk laikleştirilmiştir.
o 1928’de Anayasa’dan «Türkiye Devletinin Dini İslam'dır» maddesi çıkarılarak devletin
tüm dinlere tarafsız kalması sağlandı.
o 1937’de Laiklik İlkesi Anayasaya girdi. Daha sonra hazırlanan 1961 ve 1982
Anayasalarında da yer aldı.
o Laiklik, kişilerin dini inanç ve hürriyetini sağladığı gibi daha geniş bir anlamda düşünce
hürriyetini de sağlamıştır.
o Laiklik ayrı dinlere mensup olanlar ile aynı dine mensup olup farklı mezheplerde olan
kişilere kanun önünde eşitlik sağlamıştır. Bu nedenle laiklik, Türkiye için güvenlik ve iç
huzuru sağlayan uygulamadır.
 Atatürk’ün Laiklik Anlayışı
o Atatürk’e göre; din bir vicdan meselesidir. Atatürk’ün karşı olduğu taassuptur,
gericiliktir, din ve devlet işlerinin birbirine karıştırılmasıdır. Atatürk’e göre; « Laiklik,
yalnız, din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların
vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir».
o Atatürk, İslam dinine önem ve değer vermiş, İslam dininin akıl ve mantığa yer veren
mükemmel bir din olduğunu ifade etmiştir. « Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir
dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabi olması için akla,
fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.
Müslümanların toplumsal hayatında, hiç kimsenin özel bir sınıf halinde mevcudiyetini
muhafaza hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hakkı görenler dini emirlere uygun
harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin
hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her fert dinini, din duygusunu, imanını
öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir.»
 Devletçilik
 Yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Osmanlı Devletinden miras kalan geri kalmış
ekonominin güçlü hale getirilmesi ve Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş uygarlık
seviyesinin üzerine çıkarılması için ekonomik kalkınmada devletçilik ilkesi
uygulanmıştır.
 Devletçilik modeli Türkiye’nin ekonomik şartları dikkate alınarak; dünyada uygulanan
başka bir model örnek alınmadan uygulanmış sadece Türkiye’ye has bir modeldir. Bu
nedenle devletçilik özellikle sosyal, ahlaki ve millidir.
 Devletçilik, devletin ekonomik alanda doğrudan doğruya müdahalesini öngören bir
sistemdir.
 Devletçilik ile karma ekonomi aynı anlamdadır.
 Devletçilik, özel teşebbüs serbestliği ile devlet işletmeciliğinin birlikte bulunmasını
gerektirir. Herhangi bir faaliyette özel teşebbüsün gücü yetmediği yerde devlet
ekonomik faaliyete girer; özel teşebbüse destek sağlar veya hepsini kendisini yapar.
 Atatürk’ün Devletçilik Anlayışı
o Devletçiliğin amacı;
 Demokratik düzen içerisinde süratle kalkınmayı sağlamak.
 Devlet yetkilerini toplumun refahına yöneltmek.
 Milli servetin dağıtımında adaletli olmak ve emek sarf edenlerin refahını sağlamak.
o Devletçiliğin kapsamı;
 Devletçilik, devlet müdahalesini gerektirmektedir.
 Devletçilik planlı ekonomiyi gerekli kılmaktadır (1933 den sonra I. Beş Yıllık
Kalkınma Planı yapılmıştır.)
 Devletçilik, özel teşebbüsü ve devlet işletmeciliğini bir arada dengeli bir şekilde
bulundurmayı gerekli kılar.
o Atatürk döneminde 1923- 1933 yılları arasında ılımlı devletçilik uygulanarak özel
teşebbüse daha çok yer verilmiş; devlet alt yapı hazırlıkları ve sermaye birikimi
çalışmaları yapmıştır. 1929-1930 dünya ekonomik buhranı, sermaye azlığı ve özel
teşebbüsün güçsüzlüğü nedeniyle 1933- 1938 yılları arasında Devletçilik tam olarak
uygulanmış, sanayi kalkınmasına daha çok önem verilmiştir.
o Atatürk’e göre devletçilik, « Bizim takip ettiğimiz devletçilik ferdi mesai ve faaliyeti
esas tutmakla beraber mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha ve
memleketi mamuriyete eriştirmek için milletin umumi ve yüksek menfaatlerini icap
ettirdiği işlerde bilhassa iktisadi sahada fiilen alakadar etmektedir.
 İnkılapçılık
 Türk İnkılâbının amacı; Türkiye Cumhuriyetini çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine
çıkarmaktır. Bundan dolayı inkılapçılık ilkesi bir taraftan uygarlık gereği inkılapları
öngörürken diğer taraftan da ileriye yönelmeyi gerekli kılmaktadır.
 Atatürk, devlet ve toplum hayatındaki inkılâpları ani ve kısa zamanda yapmıştır.
Bunun nedeni, zaman kazanmak ve Batı ile olan bilimsel ve teknolojik eksikliği bir an
önce gidermektir.
 İnkılâpçılık ilkesi; toplumsal gelişmelerin sonucu, toplumsal ihtiyaçları karşılayan
kurallar konulurken ve yeni düzenlemeler yapılırken bilimsel arayış, bilimin ışığı
altında gelişmeleri değerlendirmek demektir.
 İnkılâpçılık ilkesi, inkılapları sevmek ve korumak, onu medenî ve insanî yaşayışın
gereği olarak savunmak demektir. Atatürk, İnkılâpçılık ilkesi ile Türk toplumunu içerde
ve dışarda saygın ve medeni bir toplum yapmayı amaçlamıştır.
 İnkılâpçılık ilkesi, daima ileriye yönelmeyi, sosyal bünye değişikliği ile gelişmeyi ifade
eder. Mevcut durumu savunmaya ve tutuculuğa karşı bir düşüncedir.
 İnkılâpçılık , dinamizm demektir. Modernleşme ve çağdaşlaşma yönünde daima
ileriye, çağdaş uygarlığa doğru gitme demektir. Doktrin, doğma, katı kuralları kabul
etmez.
 Atatürk inkılâpçılık ilkesi ile, Türk toplumundan inkılâpları muhafaza etmeyi ve
inkılâplara karşı yapılacak hareketlerde savunmayı da istemiştir.
 Atatürk, « Bu inkılâp, milletin selâmeti namına, hak namına yapıldı. Milletimiz
demokratik bir hükümet tesis etmek sayesinde düşman ordularını imha etti» diyerek
İnkılâbın, Türk milleti ile bağlantısını dile getirmiştir.

You might also like