Professional Documents
Culture Documents
I.Dünya Savaşı sonrasında Avrupa, Asya ve Afrika gibi dünyanın birçok yerinde
politik, kültürel ve sosyal anlamda büyük ve köklü değişiklikler meydana gelmiştir. Savaş
sonucunda imparatorluklar yıkılmış, eski ülkeler ortadan kaldırılmış, yeni ülkeler kurulmuş,
sınırlar yeniden çizilmiş, Milletler Cemiyeti gibi uluslararası oluşturulmuş ve insanların
zihinlerinde birçok yeni ideoloji oluşmaya başlamıştır1.
Rıfat UÇAROL, iki savaş arası dönemi temelde üç başlık altında incelemektedir:
Milletler Cemiyeti: 1914 – 1918 yılları boyunca devam eden I. Dünya Savaşı, hem
yenilen devletler hem de galip devletler için pek çok açıdan büyük yıkıma uğranılan bir savaş
olmuştur. Dönemin ABD başkanı Woodrow Wilson 1918 yılında “böyle yıkıcı bir savaşın
yeniden tekrarlanmamasını teminen savaş sonrasında alınacak önlemlere ilişkin bir dizi ilke
yayınlamıştır.” (Ateş, 2014: 124). Dünya barışını sağlamak, kolektif güvenlik ve
silahsızlanma yoluyla savaşları önlemek, uluslararası çatışmaları uzlaşma ve arabuluculuk
metoduyla çözmek gibi hedefleri olan Milletler Cemiyeti 10 Ocak 1920 tarihinde Paris Barış
Konferansının bir sonucu olarak oluşturulmuştur2. Ancak ABD’nin Milletler Cemiyetine
katılmayı reddetmesi, Cemiyetin uluslararası etkinliğini yitirmesine neden olacak ve Cemiyet
bünyesinde savaşı önleyici tedbirlerin ve yaptırımların olmaması3 II. Dünya Savaşının
çıkmasını engelleyemeyecektir.
1
Almanya’ya ödetmek isteyen Fransa 1923 yılında Ruhr bölgesini işgal etti. Bu işgalin
akabinde Almanya’da yüksek enflasyonla beraber ekonomik kriz baş göstermeye başladı.
Dawes Planı ile Almanya’nın ödeyeceği tazminatlar bir düzene sokuldu. Bununla beraber,
Almanya’da görülen ekonomik istikrar ile Fransa Almanya ilişkileri de bir düzene girmiştir
(Armaoğlu, 1992: 157-160) ve Lokarno Antlaşmalarına giden yolu açmıştır.
Bir dizi antlaşmalardan oluşan Lokarno Antlaşmaları 1925 yılında Londra’da
imzalanmıştır. Böylece Lokarno Antlaşmalarıyla I. Dünya Savaşının Müttefik güçleriyle ve
savaş sonunda oluşan orta ve doğu Avrupa’daki devletler karasal sınırlarını güvence altına
almak istemişlerdir. Öte yandan Almanya “batı sınırlarının (Fransa ve Belçika sınırları)
sürekli olduğunu” (Uçarol, 1985: 424) teyit ederken aynı güvenceyi doğu sınırları için
vermemiştir. Lokarno Antlaşmaları, ayrıca, devletlerarasında herhangi bir uyuşmazlık çıktığı
anda bunun uzlaşmayla çözülmesini öngörüyordu. Bu antlaşmaların arkasında Almanya
Milletler Cemiyeti’ne üye olarak uluslararası işbirliğine girmiştir (Armaoğlu, 1992: 161). Bu
süreç ise Avrupa’da geçici bir olumlu havanın oluşmasına sebep olmuştur.
Kellogg-Briand Paktı: 1928 yılında ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya,
Polonya, Belçika ve Çekoslovakya arasında imzalanan pakt, “savaşı ulusal politikanın bir aleti
olmaktan çıkarma yükümlülüğünü” (Sander, 2011: 38) öngörmekteydi. Ancak ileride
görüleceği gibi bu anlaşmada uluslararası politikada oluşan çatışmalara bir çözüm
getirememiştir.
Washington Denizcilik Antlaşması: Barışı korumak için yapılan girişimlerden diğer bir
tanesi ise 1922’de İngiltere, ABD, Fransa, İtalya ve uzak doğuda büyük bir olarak ortaya
çıkan Japonya arasında deniz silahlarını sınırlayan bir antlaşma imzalanmıştır. Bununla
beraber 1930 ve 1936 yıllarında Londra’da yapılan antlaşmalarla deniz silahlarının
sınırlandırılmasında gözle görülür şekilde başarıya ulaşılmıştır (Sander, 2011: 37-38).
İtalya’da Faşizm: I. Dünya Savaşı sonunda İtalya, galip devletler tarafında olmasına
rağmen, savaştan yorgun çıkmış ve savaş sonunda yapılan antlaşmalarla istediğini elde
edememişti. Bu da İtalyan kamuoyunda olumsuz bir hava esmesine ve devlet otoritesinin
zayıflamasına sebep olmuştu. Bunlara ek olarak savaş sonrasında ülkede oluşan büyük
ekonomik kriz, Benito Mussolini liderliğinde kurulan Faşist Partisinin işine yaramıştı.
2
1922’de iktidara gelen Mussolini, ülkeyi bulunduğu durumdan çıkaracağını ve eski ihtişamlı
dönemine döndüreceğini vaat etmişti (Uçarol, 1985: 427).
Aşırı “ulusçuluğu” esas alan faşist yönetim ülkede demokrasiyi kaldırarak, farklı
ırktan olan insanları zorla “italyanlaştırmaya” çalıştı (Uçarol. 1985: 427). “Roma
İmparatorluğunu” yeniden canlandırmaya çalışan Mussolini, dış politikada emperyalizme
yönelerek özellikle Akdeniz’de egemenlik kurmaya çalıştı. 1927 yılında Arnavutluk’u
koruması altına aldı ve 1936’da Habeşistan’ı işgal etti.
Almanya’da Nazi İktidarı: I. Dünya Savaşından yenik çıkan devletlerden biri olan
Almanya da, savaş sonunda savaşın etkilerini her alanda yaşamakta idi. Savaş sonrasında
Almanya topraklarının büyük bir bölümünü yitirmiş, savunma gücü azaltılmış ve galip gelen
devletler tarafından savaş faturası da Almanya’ya ödettirilmeye çalışılmıştı. Bu da ülkeyi
büyük bir çöküntünün eşiğine getirmişti. I. Dünya Savaşı sonrasında oldukça liberal bir
anlayışla kurulan “Alman Weimar Cumhuriyeti”nde oluşan yüksek enflasyon ve ekonomik
çöküntü Alman Nasyonel İşçi Partisi’ni (NAZİ) iktidara getirmiş ve 1933 yılında Adolf Hitler
başbakan olmuştu. Weimar Cumhuriyeti’nin oluşturduğu demokratik havadan yararlanan
Hitler kısa sürede diktatörlüğünü kurmuştu. Bu sürecin başarılı olmasında ülkede yaşanan
ekonomik çöküntünün yanında Hitler’in propaganda çalışmalarının da önemli etkisi vardır.
Propaganda çalışmaları sırasında, Hitler nasyonalizm, anti-semitizm ve anti-komünizme
sarılmakta, özellikle ekonominin güçlendirilmesi ve ordunun tekrar kurulması gerekliliğini
savunmaktaydı. Bu söylemler ise Alman halkı tarafından ilgi görmekte ve Hitler’in oylarını
artırmaktaydı (Uçarol, 1985: 428-429).
Adolf Hitler’in Alman dış politikasında izlediği yol Weimar Cumhuriyeti döneminde
izlenilen yoldan farklı değildir. Hitler de revizyonist bir yol izleyerek Almanya’yla I. Dünya
savaşı sonunda imzalanan Versay Antlaşmasının şartlarının değiştirmek için çalışmıştır.
Dolayısıyla Hitler’in saldırgan politikaları fark edilmemiş ve bu politikalara karşı önlem
almaya gerek görülmemiştir4.
Bununla beraber, Almanya’nın oluşturduğu tehlike potansiyeli, silahtan arındırılmış
Ren bölgesine askerlerini göndermesi ile Avrupalı Devletlerin dikkatini çekmiştir. Bu
noktadan itibaren Hitler verilen tavizlerle yetinmeyecek ve emperyalist bir tavırla
“Lebensraum: yaşam alanı”nı oluşturmak için çalışacaktır5. Daha sonra Hitler saldırgan bir
4
http://politikakademi.org/2010/11/hitler-donemi-almanyann-ds-politikas-html/
5
http://politikakademi.org/2010/11/hitler-donemi-almanyann-ds-politikas-html/
3
tavır izleyerek Avusturya’yı ilhak etmiş, Polonya’ya saldırmış ve Avrupa’nın büyük bir
bölümünü istila etmiştir6.
Sovyet Rusya: I. Dünya Savaşı başladığı sırada Rusya’da iç karışıklıklar vardı. Savaş
sırasında ise birçok yenilgiyle karşılaşması ve savaştan dolayı oluşan güçlükler var olan bu
gerginliği artırmıştı. 1917 yılında Bolşeviklerin iktidara gelmesi Rusya’nın I. Dünya
Savaşından çekilmesi ile sonuçlanmıştır. Ardından ise 1918’de Brest-Litovsk antlaşması
yapılarak, Çarlık Rusya’sının yapmış olduğu bütün gizli antlaşmalar açıklanmıştı. Bundan
sonra, Rusya’da 1921’e kadar devam edecek olan bir iç karışıklık devri olacaktır. 1921 yılında
Polonya ile Riga Antlaşmasını ve yine aynı yıl Türkiye ile bir antlaşma yapan Sovyet Rusya
komşularıyla iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır. Bununla beraber, Sovyet Rusya 1924 yılında
İtalya, İngiltere ve Fransa ile 1933 yılında ise ABD tarafından resmen tanınmıştır. 1924
yılında Lenin’in ölümüyle iktidara gelen Stalin ülkenin ekonomisini ve sanayisini geliştirmek
için çalıştı. Aynı zamanda görünüşte silahsızlanmayı onaylarken arka planda ise
Kızılordu’nun silahlanması için elinden geleni yaptı. Bu arada Sovyet Rusya Avrupa’da
gelişen olaylara karışmayarak bir bakıma “seyirci” kalmaya çalıştı. Çünkü faşist ve kapitalist
devletler arasında çıkan bir savaş her iki tarafı da yıpratırken Sovyet Rusya’nın dinç
kalmasına sebep olacaktı. Almanlarla II. Dünya Savaşı öncesinde de görüşerek bir anlaşma
imzaladılar (Uçarol, 1985: 429-432).
4
3) Versay Barışının bozulması ve yeniden genel savaşa giden yol
5
bölgesine çevirdi. Hitler, Mussolini, Daladier (Fransa) ve Chamberlain (İngiltere)’in katıldığı
Münih Konferansı ile Südetler bölgesi dört aşamada Almanya’ya verilecekti. Bu
düzenlemeden sonra Polonya ve Macaristan’ın isteklerine boyun eğerek Çekoslavakya,
“Teschen” bölgesini Polonya’ya ve Slovakya’dan bir bölgenin de Macaristan’a verilmesini
kabul etti. Bu düzenleme, dört büyük devletin küçük bir devlete isteklerini kabul ettirdiklerini
göstermektedir. Ayrıca Alman saldırganlığının durdurulamamasını da göstermektedir.
Danzig Sorunu ve Polonya’nın işgali: Versay Antlaşması ie Danzig serbest olarak ilan
edilmişti. 1922 yılında ise Danzig Polonya’nın gümrük sınırları içine alınmıştı. Doğuya doğru
genişleme politikası izlemeyi amaçlayan Hitler, İngiltere ve Fransa'nın herhangi bir Alman
saldırısına karşı Polanya'ya verdikleri askeri güvencenin boş olduğunu biliyordu. Bunun
sonucu 1 Eylül 1939 sabahı Alman birlikleri Polonya'yı işgale başladılar. Almanya çekilmesi
için verilen ultimatomu reddedince 3 Eylül günü önce İngiltere sonra da Fransa Almanya'ya
savaş ilan ettiler.
ABD’nin dış politikası: İki savaş arası dönemde ABD “yalnızcılık” politikası
izlemiştir. Birçok Amerikalı devlet adamı “Avrupa Devletlerinin ve özellikle eski
müttefiklerinin olduklarını” düşünüyorlar ve onlarla ne kadar az ilişkiye girerlerse o kadar
karlı olacaklarını savunuyorlardı. Ve bu politika Batı Avrupa demokrasileri bir yenilgiyle
karşı karşıya kalana dek devam edecekti (Sander , 2011: 65-68).
Kaynakça:
6
UÇAROL, Rifat, Siyasi Tarih, İstanbul, Filiz Kitabevi, 1985.
ARMAOĞLU, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1990), Türkiye İşbankası Kültür
Yayınları, 1992.
http://politikakademi.org/2010/11/hitler-donemi-almanyann-ds-politikas-html/
http://en.wikipedia.org/wiki/Aftermath_of_World_War_I
http://en.wikipedia.org/wiki/League_of_Nations
http://tr.wikipedia.org/wiki/Milletler_Cemiyeti