You are on page 1of 4

DÜNYA VE MATEMATİK

Biz bu projemizi, Dünya’nın -ve evrenin- matematik bilimiyle olan ilişkisini örneklerle
açıklamak ve mevsimlerin oluşumunun doğrudan bu matematiksel oranlarla ilgili olduğunu
kanıtlama amacıyla hazırladık.
Bilindiği üzere bulunduğumuz uzayda gerçekleşen olaylar ve işleyiş belli bir düzene bağlı
olarak gerçekleşmektedir. Bu düzen, tarihin en başından beri insanların ilgisini çekmiştir.
Öyleki insanlar bu düzenin nedeni olarak birçok mit ve düşünce öne sürmüşlerdir. Ancak ben
bu yazıda dikkatleri çeken bir fikir üzerinde yoğunlaşmak istiyorum: Evren tümüyle
matematik olabilir mi?
Max Tegmark’ın öncülüğünü yaptığı bu düşünce, aslında geçmişteki çoğu biliminsanı ve
filozofun da desteklediği bir düşüncedir. Bu düşünceye göre matematik, aslında insan
zihninin ürettiği bir öğretiden ötede bir olgudur. Çünkü evren, adeta matematik diliyle
yazılmıştır.(Galile ’nin ünlü sözünden alıntıdır.) Doğadaki bitkilerin şekillerinden, fiziksel
olaylara; mevsimlerin oluşumundan, gezegenlerin yörüngelerine kadar evrendeki her şey
matematiksel oranlara bağlı olarak gerçekleşir. Örneğin bir topu sektirdiğimizde fiziksel
olarak yaşanacak olaylar belli bir matematiksel oran ve düzen ile gerçekleşir. Yani biz, o
topun ilerideki hareketini saptayabiliriz. Çünkü belli –matematiksel oranlara- kurallara göre
hareket eder. Ya da başka bir örnek olarak enginarı gösterebiliriz. Enginar, çiçek açarken
Fibonacci dizisine ( her sayının, kendinden önceki iki sayının toplamı olduğu dize) uygun
olarak açar. Yaprakları arasındaki mesafe, Fibonacci oranına uygun bir şekilde oluşur.
Bunun gibi doğadaki birçok fiziksel ve biyolojik olayların belli bir düzene ve kurala bağlı
olarak gerçekleşmesi, uzun zamandan beri bilim insanlarının dikkatini çeken bir olgu
olmuştur. Tegmark’a göre matematik, bu kuralın ve düzenin kendisidir. Evren, bütünsel
olarak bu matematiksel düzen üzerine kurulmuştur. Gezegenlerin yörüngeleri, eğiklikleri,
konumları…
Ancak bizim projemiz ‘Dünya ve Matematik’ olduğu için biz, bu düzenin Dünyadaki
etkilerinin ve bu konuda doğru bilinen yanlışların üzerinde duracağız.

DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR

Çoğu insan mevsimleri oluşturan asıl unsurun, Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığı olduğunu
düşünmektedir. Ancak asıl unsur bu olmamakla beraber ülkemizin de bulunduğu küre olan
Kuzey Yarım Küre, Dünya’nın Güneş’ en uzak olduğu tarihte (4 Temmuz / 147 milyon km) yaz
mevsimini; Dünya’ya en yakın olduğu tarihte ( 3 Ocak / 152 milyon km) ise kış mevsimini
yaşamaktadır. İşte bu olayın gerçek ve asıl sebebi Dünyamızın sahip olduğu Eksen Eğikliğidir.
Gezegenimiz, 23° 27 dakikalık bir eğime sahiptir. Bu eğiklik, Güneş ışınlarının Dünya’ya geliş açısını
doğrudan etkilemektedir. Eğer söz konusu uzay boşluğuysa Güneş’in uzaklığı değil, Güneş ışınlarının
geliş açısı önemlidir. Dünya, geoit şeklinde olduğu için Güneş ışınları belli noktalara dik açıyla gelirken,
belli noktalara eğik açıyla gelmektedir. Işınların dik açıyla geldiği bölgeler daha sıcak olurken, eğik açıyla
geldiği bölgeler daha az ısı alır. Çünkü ışınlar dik açıyla geldiğinde hem almaları gereken mesafe daha
azdır , hem de ısıtmaktan sorumlu oldukları alan daha dardır. Aynı enerjiye sahip ışınlar, geldiği alana
oranlandığında dik açıyla geldiği alanların daha çok ısı aldığı saptanmıştır. Bu da mevsimlerin oluşumunu
belirleyen en önemli faktördür.

Bu durumu başka bir şekilde iade etmemiz gerekirse: Isı, 3 farklı şekilde yayılabilir: Dokunma
(kondüksiyon) akışkanlar (konveksiyon) ve ışınım (radyasyon) yoluyla. Güneş'ten yayılan ısı, kondüksiyon
veya konveksiyon yoluyla değil ışınım yöntemi ile yayılmaktadır. Çünkü Dünya ile Güneş birbirine temas
etmez (dolayısıyla kondüksiyon yoluyla transfer yaşanamaz) ve Dünya ile Güneş arasında herhangi bir
akışkan bulunmaz (dolayısıyla konveksiyon transfer de yaşanamaz).

Dünya'nın yörüngesindeki mesafe değişimleri, Güneş'ten aldığı ışını önemli miktarda


değiştirmemektedir. Ancak hangi yüzünün Güneş'e dönük olduğu, bu ışının gezegene düştüğü açıyı
doğrudan etkilemektedir. Açı dikleştikçe, daha yoğun bir enerji transferi mümkün olmaktadır; açı
azaldıkça, bu ısı transferi başarısı düşmektedir. Bu sebepten dolayı bu transferin az yaşandığı bölgeler kış
mevsimini yaşarken, yüksek yaşandığı bölgeler yaz mevsimini yaşamaktadır. Gezegenimiz Güneş’in
etrafında dönmekle birlikte, kendi ekseni etrafında da döndüğü için, bu mevsimlerin yaşandığı yerler
dönemlere göre değişmektedir. (Örneğin 21 Mart-20 Haziran tarihlerinde Kuzey Yarım Küre’de
İlkbahar mevsimi yaşanırken, Güney Yarım Küre’de Sonbahar mevsimi yaşanmaktadır.)
Sonuç olarak Dünya’da mevsimlerin oluşumu, ne kadar gezegenin ışık kaynağına olan uzaklığıyla
bağdaştırılsa da asıl sebep ışık ışınlarının geliş açısıdır. (Buna en büyük kanıt, Kuzey Yarım Küre’deki
insanların Dünya’nın Güneş’e en uzak olduğu tarihte yaz mevsimini yaşamalarıdır.)

You might also like