You are on page 1of 8

Nathacha Appanah Kimdir?

Nathacha Appanah, tam ismi ile Nathacha Devi Pathareddy Appanah, 24 Mayıs 1973’te
Mahébourg , Mauritius’da doğan Mauritius- Fransız bir yazardır. Gençlik yıllarının çoğunu
Mauritius'ta geçirmiştir ve ayrıca Fransa'ya göç etmeden önce Le Mauricien ve Week-
End Scope'ta gazeteci/köşe yazarı olarak çalışmıştır. 1998 yılında Fransa'ya göç etmiştir ve ardından
yazarlık kariyerine başlamıştır. Dergilerdeki görev süresi boyunca şiir ve haber köşelerinde yazarlık
yaparak Mauritius hakkında yazılar yayınlamıştır. 1 Çağdaş Frankofon yazınının önemli
temsilcilerinden olan Hint kökenli yazar Nathacha Appanah, yapıtlarında genellikle “kimlik, kültür,
yabancılaşma, sürgün, göç, şiddet gibi çağımızın karmaşık ve çoksesli dünyasını yansıtan temalarını”
ele alır.2
Nathacha Appanah 1998'den beri aktif bir yazar olarak tanınmaktadır. İlk kitabı Editions
Gallimard tarafından yayınlanan Les Rochers de Poudre d'Or "Prix RFO du livre " ödülünü almıştır.
Kitap, Hintli sözleşmeli işçilerin Mauritius'a gelişine dayanmaktadır. Nazi saldırısı ve
Çekoslovakya'ya göç sırasındaki mücadeleleri detaylandıran ve “Prix FNAC” ödülünü kazanan Le
Dernier Frère ve Mayotte sokaklarındaki çocuklara dayalı şiddet konulu Tropique de la Violence gibi
diğer çalışmaları da mevcuttur. Ayrıca Fransa'daki bazı bölgesel festivallerde ödüller alan La Noce
d'Anna'yı yazmıştır.

Tropique de la Violence Üzerine


Bu yazımızda ele aldığımız kitap, Appanah’nın Tropique de la Violence isimli çalışmasıdır. Eser,
Mayotte sokaklarındaki çocuklara dayanmaktadır. Romanda Göçmen Dairesi yetkililerinin mücadelesi
ve gençlerin suçluluğu resmedilmiştir. Appanah: " J'ai vécu à Mayotte de 2008 à 2010 et j'avais été
frappée par le nombre d'enfants dans les rues. Ils n'étaient pas abandonnés, ils ne faisaient pas la
manche, ils jouaient joyeusement à tous les coins de rue, certains allaient même de temps en temps à
l'école et, le soir, ils trouvaient un toit.” 3 Kimsesiz, sokaklarda yaşamaya alışmış bu çocuklar
hayatlarına bir şekilde devam edebilmektedir. Yazar bu kayıp ruhları, Tropique de la Violence
eserinde beş farklı kişi aracılığıyla ele alarak tüm perspektifleri gözler önüne sermektedir. Eserdeki
bütün hikayeleri birbirine bağlayan ise “amaçları hep hayatta kalmakla ilgiliymiş gibi hayata dahil
olan inatçı karakterler”dir. Nathacha Appanah'ın hikayeleri “kader kadar basittir” ve “kahramanları
talihsizliklerini sonuna kadar tüketmekten asla vazgeçmez”. 4
Çoksesli bir anlatı ile karşımıza çıkan roman, bu beş karakterin kendi ağızlarından anlatılan hikaye ile
biz okuyuculara seslenmektedir. Tropique de la Violence, kendi başlarının çaresine bakmak zorunda
olan bir grup gencin kötülük ile mücadelesini anlatmaktadır. Fransa’nın denizaşırı topraklarından ve
oldukça fakir bir bölge olan Mayotte’ta geçen hikayede, anlatıcı karakterlerin kesişen hayatları söz
konusudur.

Marie
Marie romanın ilk anlatıcısı olarak hikayeye giriş yapmaktadır. Eğitimini bitirdikten sonra hemşire
olan ve geceleri hastanede çalışan Marie, sahip olduğu bu rutin hayata ayak uydurmaktadır. Beğenilen
1
http://jamaica.spla.pro/fr/file.person.nathacha-appanah-mouriquand.4942.html, Erişim tarihi: 02.05.2022.
2
T.K.Güngör, “Appanah’ın Göç ve Şiddet Temalı Çoksesli Romanı: Tropique de la Violence” ? Dergisi, s.1.
3
Nathacha Appanah et la situation des mineurs à Mayotte, L’Express,
https://www.lexpress.fr/culture/livre/nathacha-appanah-et-la-situation-des-mineurs-a-
mayotte_1822394.html, Erişim tarihi: 02.05.2022.
4
Nathacha Appanah, invitée de l'heure bleue pour Tropique de la violence , Laure Adler, 10 octobre 2016,
France Inter, Erişim tarihi: 02.05.2022.
bir kadındır fakat kimse onda ilgi uyandırmaz. Bu durum Chamsidine ile karşılaştığı zaman
değişecektir: “J’ai vingt-six ans et je rencontre Chamsidine qui est infirmier comme moi. Quand il
s’adresse à moi pour la première fois, il m’arrive quelque chose d’étrange” (Appanah, 2016, s.5).
Marie, Chamsidine her “gülümsediğinde”, “çekingenliği” ile baş edebilmek ve kendini
toparlayabilmek adına derin nefesler alır. Chamsidine de Marie gibi bir “hemşire”dir ve çalıştıkları
hastanede “dikkat çeken” biridir. Ona aşık olduğunda yirmi altı yaşında genç bir kadındır ve bu adam,
sanki “uzun zamandır onu bekliyormuş” gibi ona hayatını anlatmaktadır.
Marie’ye memleketi olan Mayotte adasından bahseder. Bu yeri her hayal ettiğinde heyecanlanan
Marie, yaşadığı şehrin ne kadar da gürültülü olduğunu anımsar: “Quand je me lève le matin, dans la
ville bruyante, je pense à ce pays-là” (Appanah, 2016, s.5). Mayotte’ta yaşama hayalinin ardından,
Marie yirmi yedi yaşına geldiğinde Chamsidine ile evlenir. Evlendikleri gün Chamsidine düğüne geç
kalır ve Marie’nin annesi onu uyarmakta gecikmez: “Ma mère me dit Fais attention Marie, tous les
hommes sont les mêmes.” Önceleme yapılmış olabilir mi?
Afrika kıtasına bağlı bir ada konumunda olan ve Mozambik Kanalı’nın kuzeyinde bulunan bu
denizaşırı il, Mayotte, artık Marie’nin yeni evidir. Hemşirelik kariyerine bu adada da devam eden
Marie’yi, her gün bitiminde “küçük bir kız bekler” ve her seferinde “gülümser”. Önceleme yapılmış
olabilir mi? Çocuk isteme??
Marie artık bir anne olmak istiyordur. Çocuk sahibi olma hayalleri her geçen gün daha da artar: “J’ai
vingt-neuf ans et il faut me croire. Chaque jour monte l’attente, chaque jour gonfle l’espoir d’avoir un
enfant. J’égrène les mois avec des rêves, des rires et des câlins” (Appanah, 2016, s.7). Adada
bulunan onlarca çocuğu, hamile olan kadınları, kollarında yeni doğmuş bebek taşıyan anneleri
gördükçe Marie hüznüne engel olamaz:

“Il y a tant d’enfants ici, tant de femmes enceintes, tous ces bébés dans tous ces bras,
pourquoi pas dans les miens ? Tous ces bébés nés sans meme qu’on les désire, alors que,
moi, je prie, je supplie. Quand vient le sang chaud dans ma culotte chaque mois, je
pleure et je maudis toutes ces mères que je vois à l’hôpital qui ne connaissent rien à rien,
toutes ces clandestines venues accoucher sur cette île française pour des papiers et je me
retiens de leur demander Mais tu le veux vraiment ce bébé ou tu veux juste venir à
Mayotte et avoir des papiers ?” (Appanah, 2016, s.7).

Bu kısımda sırf vatandaşlık uğruna terk edilen çocuklardan bahsedilecek! Onca çocuk annesiz
kalırken, o neden bir anne olamıyor?
Otuz bir yaşına geldiğinde Marie, eşi Chamsidine tarafından başka bir kadın için terkedilir. Bu terk
edilişinin ardından annesinin evlilik günlerinde söylediği sözler aklına gelir. Marie, Chamsidine’in
yokluğuna katlanamaz ve evde sürekli onu arar. “Quand je suis seule et que je suis à nouveau faible et
perdue, je fais semblant de serrer le corps de Cham, de respirer son odeur, de lécher sa sueur. Je lave
de ma langue les mots qui blessent, je gobe entière la colère, je frotte avec mon corps la surface de
notre amour pour qu’il soit de nouveau lisse et velouté” ?” (Appanah, 2016, s.9).
Chamsidine, Marie’den boşanmak ister ancak Marie bunu reddeder. Dini nikah ile evlenen çift bir
bebek beklemektedir ve Marie öfkesine hakim olamaz: “Je déteste ce pays.”
Marie her geçen gün hastanede korkunç olaylara tanık olmaktadır:
“J’ai vu des femmes avec des cancers tellement avancés qu’ils n’existent plus, en
métropole, que dans les livres de médecine. J’ai vu des grands brûlés à la peau toute
pourrie, des bébés morts depuis plusieurs jours mais toujours dans les bras de leurs
mères, des hommes aux jambes sectionnées par des requins.” (Appanah, 2016, s.9).

Yakında otuz üç yaşında olacağını belirten Marie, hastaneye kucağında bir bebekle gelen ol altı
yaşlarındaki genç bir kızla karşılaşır. Genç kız kucağındaki bebeğin hasta olduğunu düşünmektedir
fakat Marie’nin bebeğe ilk baktığında gördüğü şey, onun sağlıklı ve mükemmel bir bebek olduğudur.
Bebeğin annesi, onun gözlerinden birinin siyah diğerinin yeşil olduğunu söyler ve bebeğin göz
rengindeki farklılıktan dolayı “cinin bebeği” olduğuna, ailesine ise uğursuzluk getireceğine inanır.
Hemşire olan ve aldığı eğitimlerden bunun genetik bir rahatsızlık olduğunu bilen Marie, bunu anneye
anlatır. Bebeğin gözlerini “ülkedeki ağaçlara” benzetir. Bebeğin annesi bozuk bir Fransızca ile bebeği
Marie’ye uzatır ve onu almasını ister. Marie düşünmeden bir anda verdiği kararla bebeği kollarına alır
ve süreç hızlı ve detaysız bir şekilde ilerler.
Olay örgüsünün romanda, bu bebeğin evlat edinilmesi ile başlaması ve Marie’nin Chamsidine’den
ancak bebeği evlat edindikten sonra boşanabileceğini şart koşmasının ardından karşımıza bir özeleştiri
sahnesi çıkmaktadır. Bebeği bu kadar kolay evlat edinebilen Marie: “Que personne ne vienne me
juger. J’ai profité de toutes les failles de ce pays, de toutes les tares de cette île, de tous ces yeux
fermés. Et c’était si facile, croyez-moi” (Appanah, 2016, s.12). Marie, beyaz olmanın ve özellikle
Fransız olmanın bir ayrıcalık olarak görüldüğü bu adayı, aileleri olmadığı için tüm gün sokakta
oynayıp kimsenin üzerine düşmediği veya merak bile etmediği kimsesiz çocukları ele alır, sömürülen
bu topraklara nice idealler ile gelinen bu sömürü uzamında yaşamaya yazgılı yabancıları eleştirir.

“Combien d’hommes engrossent des Comoriennes, des Malgaches et sont obligés de


reconnaître les enfants ? Combien d’hommes sont des escroqueurs professionnels en
reconnaissance paternelle ? Combien d’enfants sont abandonnés par leurs parents ?
Combien de parents renient leurs enfants sur les kwassas quand la PAF les intercepte ?
Combien d’enfants, sans parents, sans papiers, jouent toute la journée au soleil sans que
personne ne leur demande quoi que ce soit ?” (Appanah, 2016, s.12).
Chamsidine !!!!!sertifikayı vermeye geldiği gün, “Regarde-nous Cham. Regarde comme nous sommes
heureux maintenant” diyerek aslında içinde kalan son isyanı dışa vurur. Çocuğu olamayan bir kadının
evlat edinerek gösterdiği çaba ve mutluluğu, Chamsidine’in de görmesini ister.
Marie zamanla evlat edindiği küçük Moise’e daha fazla bağlanır. Kırk dört yaşına geldiğinde, oğlunun
“gülüşünün az” ve “gizli” olduğuna dikkat çeker. Bu küçük ayrıntının ardından, oğlunun
gülümsemesinin annesine mi yoksa babasına mı çektiğini düşünür. Moise büyüdükçe ona evlat
edinildiğini söylememesi ise Marie’nin ona gösterdiği samimiyetin bir göstergesidir: “J’ai quarante-
six ans et j’essaie d’écrire une lettre mais je n’y arrive pas.”, “Je n’arrive pas à le lui dire en face, je
le regarde et je ne peux pas sortir les mots de ma gorge. Mais écrire, je n’y arrive pas non plus ”
(Appanah, 2016, s.15). Pek fazla arkadaşı olmayan ve “kapalı bir kutu gibi” sadece oğlu ile beraber
yaşamayı tercih eden Marie, içten içe bir gün Moise’e gerçekleri anlatmak zorunda kalacağını
bilmektedir. Bu zamana kadar oğluna şu cümleler ile yanaşır: “J’aime lui dire qu’il est né dans mon
cœur, que j’ai traversé les continents et les mers pour le retrouver et que je l’ai attendu longtemps.
Cela lui plaît” (Appanah, 2016, s.13).
Marie kırk yedi yaşına girdiğinde geçirdiği bir hastalık yüzünden, oğluna evlatlık olduğunu anlatmaya
karar verir ve kısa bir ifadeyle durumu onunla paylaşır: ”C’était le 3 mai, il pleuvait, ta mère est
arrivée par un kwassa sur la plage de Bandrakouni” (Appanah, 2016, s.16). Bu kısa açıklamanın
Moise’e yeteceğini düşünen Marie yanılır, oğlu her seferinde ondan daha fazla ayrıntı ister. Artık ona
anne demek yerine “Marie” diye sesleniyordur ve onu bir beyaz gibi yetiştirdiğini, gerçek hayatını
yaşamasını engellediğini düşünerek annesine isyan eder. Marie onun bu isyanını şu cümleler ile
özetler: ???????SOR???
“…Moïse se met en colère, il me traite de menteuse, il veut aller sur la plage de
Bandrakouni, mais comment lui dire que ce n’est qu’une plage, qu’il n’y a rien qui
l’attend là-bas. Moïse, mon fils, m’appelle désormais Marie et non plus Mam. Il me dit
que je l’ai élevé comme un Blanc, que je l’ai empêché de vivre sa « vraie vie », que son
destin n’était pas celui-là. Il sèche l’école, il traîne, il réclame tout le temps de l’argent,
il m’en veut. Je le vois dans son œil vert” (Appanah, 2016, s.16).

Marie’nin geciktirdiği bu itiraf, Moise’in hayatının altüst olmasına yol açar. Anlatıda ilk bölümün
anlatıcısı olan Marie’nin, önemli bulduğu noktaları belirli zaman ifadeleri ile anlatmaktansa sadece
yaşını belirterek olay akışını aktarması dikkat çekicidir. Marie ailesinden ve hemşire olmadan önceki
yaşamından pek fazla bahsetmez. Chamsidine ile tanışana kadar kendisi için kullandığı tek tanım
“faible et perdue” olmuştur. Birinci bölüm, anlatıcının yirmi sekiz ile kırk yedi yaşları arasında
yaşadığı, yaşamının yönünü değiştiren olay örgüsünü anlatması ile tamamlanır. Anlatıcının Mayotte
adasına gelişi ve bu adada yaşadıklarının ardından, ölümüyle sonuçlanan bölümdür. (düzeltilecek)

Moise
Hikayenin kahramanlarının isimleri ile başlayan bölümler içeren bu romanda, ikinci bölüm olarak
adlandırabileceğimiz “Moise” kısmı büyük bir karmaşa ile olay örgüsüne giriş yapar. Anlatıda ikinci
ses olan Moise, annesinin ölümüyle nasıl da benliğini kaybettiğini ve Gazze adı verilen bu bölgenin
çete liderini öldürdüğünü soğuk bir ton ile anlatır:

“Je m’appelle Moïse, j’ai quinze ans et, à l’aube, j’ai tué. Je voudrais qu’on sache que
j’ai à peine appuyé sur la détente, si Marie était là… mais ça fait plus d’une année que
Marie n’est plus là. Je suis seul et j’ai tué Bruce, à l’aube, dans les bois. Bruce et son
cœur de sauvage et son cerveau de malade et sa langue de serpent, Bruce qui me, qui
m’avait... Je l’ai tué” (Appanah, 2016, s.18).

Anlatıcı kendisini anlatmaya, içerisinde bulunduğu hücreden başlar. Küçüklüğünden beri tabloya
benzettiği gökyüzüne bakarak, Marie’yi hayal eder. Marie’nin orada olmasını dileyerek çocukluğuna
doğru bir yolculuk yapar. Geçmişini ve Marie ile geçen güzel günlerini anımsayan Moise, ona
yuvasını anımsatan imgeleri birer birer sıralar: “les murs solides de béton, les rideaux colorés aux
fenêtres, les toiles moustiquaires vaporeuses, le toit en tôle vert où la pluie dansait la sarbacane, le
manguier aux fruits sucrés dans la cour, le parfum d’ylang-ylang à la tombée du jour, les repas
chauds, L’enfant et la rivière, l’école, les jeux, les devoirs, les douches au Petit Marseillais, les
chemises blanches en coton, les carrés de chocolat au goûter, la lettre X au scrabble, les biscuits Lu,
L’aigle noir, les sommeils de plomb…” (Appanah, 2016, s.24). Evini özleyen ve çocukluğuna
dönmeyi dileyen Moise, “müziğin” ve “güneşin” salondaki varlığına eşlik ettiği o küçük evini
düşünür. (EV-EV???) Romanda sürekli geçmişine dönüş yapan ve hafızasını zorlayan Moise için bu
durum dikkat çekicidir. Sık sık bilinçaltına yönelen karakter, Marie’nin şu sözlerine dönüş yapmamızı
sağlar: “Tu as peut-être oublié mais c’est dans ton inconscience mon petit. L’inconscience n’oublie
jamais” (Appanah, 2016, s.24).
Yalnızca birkaç sayfadan oluşan Moise’i anlatan bu ikinci bölüm, Moise hakkında Marie’ninki kadar
detaylı bilgiler sunmaz. Sanki Marie’nin ölümünden sonra Moise de hayatta daha fazla kalamamış
gibidir ve Bruce’u öldürene kadar geçen fakat romanda bahsedilmeyen bir buçuk senelik bir zaman
dilimi söz konusudur. Karakter hakkında önemli detaylar veren bir diğer unsur da onun hiç yanından
ayırmadığı çantasıdır. Çantada en sevdiği kitabı olan Çocuk ve Nehir5, Marie’nin Fransız kimlik kartı,
bir bıçak ve Marie’nin fuları vardır. Yazar Appanah’ın bilinçli olarak edebiyat, kimlik, şiddet ve
şefkat kavramlarını çağrıştıran bu nesneleri seçtiği görülür. 6 Bruce’u öldürdükten sonra sokaklara inen
ve bir polise olan biten her şeyi anlatan Moise, tutuklanır. Bunu kendi isteğiyle gerçekleştirmesi ve
kaçmaması ise bir vazgeçiştir. Moise, karakolda yanına gelen polise “çantasından başka hiçbir şey
istemediğini” belirtmesi ise onun geçmişteki mutlu günlerine, kaybettiği kimliğine yani özüne dönme
arzusunun bir göstergesidir çünkü bu çantanın içerisinde katil olmadan önceki anıları vardır.
Romanda karakterler içerisine girdikleri olayları ve kendilerini sorguladıkları monolog tartışma?????
ların yanı sıra, diğer karakterleri de çoğu zaman incelemektedirler. Sık sık bu tartışmalarda geçmişe
dönen kararkterler, yaşadıkları nice kötülüğü içlerinden atamadıklarını karşı tarafa gösterme
eylemindedirler. Örneğin, Marie evlat edinirken Moise’i kolayca sahiplenebileceği halde
Chamsidine’e boşanma şartı sunmuştur. Bir diğer örnek ise Bruce’u öldüren Moise’in sözleridir:

“Cette île, Bruce, nous a transformés en chiens. Toi qui avais choisi le prénom d’un
superhéros, Bruce Wayne, m’avais-tu expliqué, en sautillant sur place comme si tu avais
des ressorts aux pieds. Bruce Wayne, l’homme chauvesouris, parce que tu aimais les
chauves-souris, enfin c’est ce que tu disais car moi je ne t’ai jamais vu aimer autre chose
que fumer et dominer les autres. Cette île a fait de moi un assassin. Tu te souviens, tu me
disais Pas de pitié Mo, et regarde, Bruce, je n’en ai pas eu pour toi, ce matin” (Appanah,
2016, s.19).

Anlatıcı karakter Moise, her ne kadar daha önce yolculuk yapmamış olsa da Gazze’nin tüm dünyadaki
diğer gettolar gibi koktuğunu belirterek evrensel bir tanımlamaya başvurur: “L’urine aigre des coins
de rues, la vieille merde des caniveaux, le poulet qui grille sur des vieilles barriques de pétrole, l’eau
de Cologne et les épices devant les maisons, la sueur fermentée des hommes et des femmes, le moisi
du linge mou” (Appanah, 2016, s.44). Bu betimlemeler ile birçok duyuyu harekete geçiren yazar,
Gazze’nin karanlık ve yoksul yanını okuyucuya yansıtır. Yoksulluğu tanımlarken “açlıktan ağlayan
çocukların sesi” gibi işitsel çağrışımlara da değinen yazar, kitaptaki karakterler ile gerçek hayatta
açlığa karşı kalınan sessizliğe gönderme yapar. Örneğin Marie, manyok bitkisini çiğ çiğ kemiren bir
adam görür ve bu bitkinin “pişirilerek” yenmesi gerektiğini söyleyerek alay eder. Moise bölümünde
duyulara dikkat çeken Appanah, karakter için kritik bir nokta yaratır, öyle ki: “Est-ce qu’on a une
odeur particulière quand on devient un assassin ?” (Appanah, 2016, s.20). HENÜZ GELİŞEMEMİŞ
VE HALA ÖĞRENMEYE AÇ OLAN BİR ÇOCUK GÖNDERMESİ YAPILIYOR OLABİİR Mİ???
SOR!

Bruce

5
Orijinali L'Enfant et la Rivière olan kitabın yazarı Henri Bosco’dur. Hikayede Moise bu kitabı çok sevdiği için
köpeğinin ismini Bosco koymuştur.

6
T.K.Güngör, “Appanah’ın Göç ve Şiddet Temalı Çoksesli Romanı: Tropique de la Violence” ? Dergisi, s.8.
Romandaki ilk iki karakter olan Marie ve Moise’e dünyanın dışından seslenen ve şiddet yanlısı olan
“Gazze’nin kralı” lakaplı Bruce, hikayenin üçüncü anlatıcısıdır. Bruce okuyuculara “Araf”ta kalmış
izlenimi vermektedir. Bu da karakterin kimliksizliğini ve ne bu dünyada ne de diğer dünyada kendini
asla konumlandıramamasının bir göstergesidir. Adadaki kimsesiz çocuklar en azından kendilerine bir
çatı bile bulabiliyorken Bruce, hiçbir zaman ait hissedememiştir. Adadaki uysal ve zararsız, yalnızca
hayatta kalmakla yetinen diğer çocuklara nazaran o, şiddet yanlısıdır. Acımasız bir bireyi temsil eden
ve hırsızlıktan tecavüze kadar birçok suça bulaşmış karakter, yine de kendinden nefret ettirmez çünkü
onu bu suçlara iten bir geçmişe sahiptir. SUÇLARI İŞLEMESİ İÇİN BAHANE DEĞİL FAKAT BU
YAZILABİLİR MİYDİ????? Saygı görmeye ve bulunduğu her ortamda fark edilme ihtiyacı duyan
Bruce, iyiliğe olan inancını nasıl kaybettiğinden bahseder. Çocukken adını duyduğu ve adada
yaşayanların haklarını koruyan ve şiddetin son bulması için eğitimin esas olduğuna inanan Mister T
adlı kişinin, bir gün evinde vahşice öldürülmesinin ardından kafasına sabitlenen bir travma ile
büyümek zorunda kalır. Ona göre “yaşam çok acımasız, adaletsizdir ve tüm ölümler ıstıraplı”dır. Bu
sebepledir ki, Moise annesinin felç geçirerek sessizce evinde öldüğünü anlattığında onun acı
çekmeden ölmüş olması Bruce’a uzak gelir: “…tu appelais ta mère, la muzungu qui est morte d’un
coup, sans que personne ne la frappe, sans que personne ne lui fasse peur, c’est bien une mort de
Blanc ça, une mort de riches qui ont des poubelles qui débordent” (Appanah, 2016, s.25).
Mayotte’takilerin yabancılar için kullandıkları “muzungu” kelimesini Moise’in annesi için kullanan
Bruce; zengin-fakir, beyaz-siyah gibi karşıtlıklarla içinde yanan nefreti dışa vurur. Ona göre ölümler
arasında bile eşitsizlik vardır. Yasaların ve kanunların adaleti sağlamak konusunda “ytersiz” kaldığını
savunan Bruce, adeta bir süperkahramana dönüşerek ipleri eline alabileceği bir yol izlemeye başlar. O
güçlü olmak zorundadır ve savaşmaktan asla korkmamalıdır. Böylece kendi tabiri ile bölgenin
“Batman”i olur.
Adanın Müslüman ve ezilen halkını temsil eden Bruce, sistem karşıtı geliştirdiği karakteri ve anarşist
söylemleri ile dikkat çekmektedir. Ne kadar korkunç suça karışsa da onun haklı sebepleri varsır.
Yazar, suçlunun yaptıklarından ziyade onu suça iten psikolojik ve sosyal etkenlere dikkat çekmeye
çalışmaktadır.7

Olivier
Romanın dördüncü anlatıcısı olarak hikayeye katılan ve Mayotte adasına Fransız kanunlarını
uygulamak üzere gönderilmiş bir Fransız polis olan Olivier: “Je ne suis pas historien, je ne suis pas
politicien, je ne suis ni un intellectuel ni un visionnaire, je ne suis qu’un flic et si je connaissais le
moyen de guérir ce pays, je le dirais haut et fort” diyerek umutsuz ve çaresiz kimliğini okuyucuya
yansıtır (Appanah, 2016, s.31). Olivier’in olay örgüsüne daqhil olması, Moise’in Bruce’u öldürdükten
sonra itirafını Olivier’e anlatması ile başlar. Olivier Mayotte adasında er ya da geç mutlaka bir cinayt
olayının yaşanacağından emindir fakat gerçeklerden hep kaçamaya çalışan bir karakterdir. Moise’in
itirafından sonra cesedi bulmaya gittiklerinde, öldürülenin Bruce yani Olivier’in bildiği ve tanıdığı
üzere “Gazze’nin Kralı” olduğunu farkedince, bölgenin yaşayacağı kaosu bir nevi öngörür. “Gazze”
adı verilen bu bölgeyi betimlerken; şiddetin, acıların, çaresizliğin ortak bir sesiymişçesine evrensel bir
betimelme yapar:

“Gaza c’est un bidonville, c’est un ghetto, un dépotoir, un gouffre, une favela, c’est un
immense camp de clandestins à ciel ouvert, c’est une énorme poubelle fumante que l’on
voit de loin. Gaza c’est un no man’s land violent où les bandes de gamins shootés au

7
T.K.Güngör, “Appanah’ın Göç ve Şiddet Temalı Çoksesli Romanı: Tropique de la Violence” ? Dergisi, s.10.
chimique font la loi. Gaza c’est Cape Town, c’est Calcutta, c’est Rio. Gaza c’est
Mayotte, Gaza c’est la France” (Appanah, 2016, s.30).

Bölgedeki adaleti sağlamak ve olağan kötülüklerden halkı koruyabilmek adına mesleğini


gerçekleştirmesi gereken fakat çoğu kötülüğün karşısında sessiz kalan Olivie, Moise’in başına
gelenlerden snra artık vicdanı ile yüzleşmek zorunda kalır. Daha fazla dayanamaz. Boşvermişliğini bir
kenara bırakan Olivier için dünya artık eskisi değildir ve güzellikler onun için tüm anlamını yitirir:
“Mais cet après-midi, quand je rentre enfin après vingt heures au poste, ce jardin me semble une
imposture, un cliché, une carte postale pour touristes. Je vais dans le jardin et, sous le soleil
métallique et brûlant, j’attends d’être ému, j’attends d’être lavé, je fouille des yeux les fleurs, je tends
l’oreille aux oiseaux, j’attends d’être apaisé, j’attends d’être consolé” (Appanah, 2016, s.100).
Gerçeklerin farkına varan karakterlerden biri olan Olivier için de bir kırılma noktası söz konusudur.
Çocuğu olamayacağını öğrenen Marie, gerçek ailesinin aslında Marie olmadığını öğrenen Moise, kötü
olmanın onu yaşatacağını ve adının hep konuşulacağını düşünen Bruce ve göz ardı ederse eğer
sorunların onu rahatsız etmeyeceğini düşünen ve vicdanına sırtını çeviren Olivier. Kötülük karşısında
sessiz kalmanın eleştirisini Olivier ile okuyucuya aktaran Appanah, karakterlerin aynı olayı farklı
açılardan deneyimlediklerini bizlere söylemlerinden yola çıkarak göstermektedir.

Stéphane
Romanın beşinci ve son anlatıcısı olan Stéphane, bölgede yaşayan gençlere yardım etmek amaıyla
kurulan derneğin başkanıdır. Yazar bu karakter ile “sorunları görmezden gelerek adanın doğal
güzelliklerinden faydalanan” ve “adanın kadınları için” Mayotte’a gelen Baatılılara bir gönderme
yapar: “On te demande si tu as été sur l’îlot de sable blanc et tu racontes cette merveilleuse journée de
plongée dans le plus beau lagon du monde car, maintenant tu en es sûr, c’est le plus beau lagon du
monde puisque de tes yeux tu l’as vu ce monde émeraude et opaline et, même si tu sais que des
centaines de personnes meurent dans ce lagon-là, tu le dis quand même C’est le plus beau lagon du
monde” (Appanah, 2016, s.85). Kendi ülkelerinde ciddi sorunlar yaşamamış olan Batı toplumunun
şiddete ve güvensiz bir bölgeye ayak uyduramamasını fakat yine de böylesi durumları göz ardı ederek
tatillerinin tadını çıkarmalarını eleştirir:

“On te dit de faire attention, on te donne en exemple la caserne des pompiers, de l’autre
côté de la grande rue, qui a été visitée la nuit. On te dit Tout ce matériel dans le local,
c’est comme agiter la viande devant des lions, on te répète Tu ne connais pas ces
garçons-là, on te serine Ne téléphone pas dans la rue, ne va pas seul au distributeur, ne
porte pas de sac en bandoulière. Mais tu continues à vivre et à croire que tu seras à
l’abri car tu as été à l’abri pendant les vingt-cinq premières années de ta vie et que tu ne
connais que ça” (Appanah, 2016, s.87).

Bir gün Bruce ve arkadaşlarının onu dövüp, eşcinsel bir sapık olmakla suçlamalarının ardından
şiddetin asıl yüzüyle karşılaşır.
***
Yazar; Marie, Moise, Bruce, Olivier ve Stéphane karakterleri aracılığıyla büyük acıların, şiddetin ve
gerilimin hüküm sürdüğü bir bölgede yaşamış olan bu beş farklı sesi bir araya getirerek, dünya
gerçeklerini eleştirileri ve betimlemeleri sayesinde göz önüne çıkarmak isteyen bir romanda bizleri
buluşturmaktadır. Yazarın amacı; şiddetin adeta bir kartopu gibi başlarda sinsi ve yavaşken sonrasında
nasıl da büyüyüp korkunç bir boyuta ulaşabileceğini göstermektir.

You might also like