You are on page 1of 96

“1700 YIL SONRA BULUNAN İNCİL SAHİFELERİNİN GİZEMİ”

OĞUZ DÜZGÜN
ÖN SÖZ

Yer; Mısır, sene; 1978. Nil nehri kıyılarında define arayan bir çiftçi, ürkek adımlarla bir
mağaraya girer. Bu mağaranın odaları, eski zamanlarda mezar olarak kullanılmıştır. Bu
öyküye göre, çiftçi altın veya değerli taşlar, kısacası değerli şeyler aramaktadır. Kemikler
arasında dökülmekte olan taştan bir kutu bulur. Kutunun içinde beklenmedik bir şeye rastlar.
Bu, meşin kaplı, Codex adıyla bilinen bir kitaptır. Çiftçi elyazmasını deşifre edemez. Ama eski
kitapların Kahire‟nin antika pazarında iyi para ettiğini bilmektedir. Elinde İncil
arkeolojisinin en değerli kitaplarından birini tuttuğunun farkında bile değildir. Bu, 1800 yıl
önce sapkın olarak lanetlenmiş bir belgedir. 22 yıl sonra. New York, yıl 2000. Antikacı Frieda
Nussberger-Tchacos hayret verici haberi alır almaz JFK havaalanının yolunu tutar. Kısa süre
önce aynı antik Codex‟i Mısırlı bir tüccardan satın almış, daha sonra kontrol ettirmek için
onu Yale Üniversitesine götürmüştür. Bir uzman, bomba gibi haberi vermekte
gecikmeyecektir….”
(Çeviri: Burak Aygün/Kaynak:- NPR Newswire/ - The New York Times/- NG web sayfaları:
http://www9.nationalgeographic.com/lostgospel/http://www.ntvmsnbc.com/news/370399.asp/*Işık Üniv.‟den
Evren Bilen ve Cenk Aktaş‟ın katkılarıyla)

National Geographic‟in Mayıs 2006 sayısında Yahuda Ġncil‟inden detaylı bir Ģekilde
bahsediliyordu. Biz de bu Ġncil hakkında ayrıntılı bir araĢtırma yapmaya karar verdik. Pek çok
Ġncil olduğunu biliyorduk ama Yahuda Ġncili gibi Gnostik Ġnciller hakkında pek de bir Ģey
bilmediğimizin farkına vardım. Öncelikle bu Ġncil‟in metinlerini okumalı ve de tercüme
etmeliydim. Ġnternet bu konuda bana yardımcı oldu. Kendimi bu metinlerin Ġngilizcelerini
tercümeye hazırlarken birden karĢıma Prof. Dr. Mahmut AYDIN tarafından tercüme edilmiĢ
metinler çıktı. Ben de vakit kaybetmemek için çalıĢmamı bu çeviri metin üzerinden yapmaya
karar verdim.

Vatikan‟ın tozlu rafları arasında var olduğu bilinen fakat insanlardan bir sır gibi saklanan bu
Ġncil‟in, yakın bir geçmiĢte Mısır‟da bir tapınakta yeniden bulunmuĢ olması bunun sonucunda
da onun içindeki hakikatlerin bütün dünya insanlarına ulaĢtırılması, gerçekten de büyük bir
olay. Bu Ġncil‟in bulunuĢ zamanının Hıristiyanların Müslümanlara karĢı düĢman edilmeye, bir
kısım insanlar tarafından Hz. Muhammed‟in kötü bir insan olarak tanıtılmaya çalıĢıldığı bir
döneme denk gelmesi de oldukça ilginçtir.

Sanırım bu ilginçliği ilk keĢfeden biz olmadığımız gibi bunun farkına son olarak varan insan
da biz olmayacağız. Biz bu çalıĢmamızla Kayıp Yahuda Ġncil‟indeki bazı hakikatlerin aslında
Ġslam inancındaki hakikatlerle oldukça uyumlu olduğunu, bu Ġncil‟de Hz. Muhammed‟e,
sahabelere yönelik açık iĢaretlerin bulunduğunu ortaya koymaya çalıĢacağız. Üstelik bu
Ġncil‟in pek çok bölümü doğal etkiler sonucunda silinmiĢ dolayısıyla da okunamaz olduğu
halde okunabilen, bize ulaĢan yegâne bölümlerinin bazı hakikatleri açıkça haber vermesi de
oldukça ilginçtir.

Müslümanların ister ameli isterse de itikâdi pek çok noktada daraldığı, sıkıĢtırılmaya
çalıĢıldığı Ģu dönemde sanki gaybi bir el onlara yardım etmek, Müslümanların imanlarını
takviye etmek istermiĢ gibi bu Ġncil‟i çölün karanlıklarından çıkarıp insanlığın istifadesine
sundu. Üstelik bu metinlerin doğru okunması ve de insanlara doğru anlatılması sonucunda
Hıristiyanların da gerçeği göreceği, son din Ġslam son Peygamber Hz. Muhammed‟i kabul
edeceği gerçeğini de unutmamak gerekiyor.

ĠĢte biz de bugün bu mucizeyi sizlerle paylaĢmak adına bu eseri kaleme alıyoruz. Bu
siyasetten, polemiklerden, ideolojiden uzak ilmi çalıĢmanın insanımızı bir kere daha ”Çok
Ģükür Müslüman‟ız” demeye, diğer din mensuplarını da “Ġslam hakkında olumlu düĢünmeye”
sevk edeceğine inanıyoruz ve bütün yüreğimizle bunu umuyoruz. Ve umuyoruz ki bu
çalıĢmamız sayesinde Hıristiyanlar ve Müslümanlar, birbirleri arasında pek çok ortak nokta
bulunduğunu, dünya üzerinde beraber, barıĢ içinde yaĢayabileceklerini anlayacaklardır.

ġunu da ifade etmek istiyorum ki, biz Yahuda Ġncil‟i ”gerçek Ġncildir” ya da ”asıl Ġncil
Yahuda Ġncil‟idir” gibi bir iddiada bulunmuyoruz. Biz sadece Kanonik Ġncillerde de yer yer
karĢılaĢtığımız Kuran‟ın hükümleriyle paralel hükümlerin, Hz. Muhammed‟e yönelik
iĢaretlerin, Yahuda Ġncil‟inde de çoklukla bulunduğunu anlatmaya çalıĢıyoruz.
“Onlar, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere
uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz
şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır.
Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura
(Kur'an'a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Araf- 157)

“Şüphesiz, Müminler, Yahudiler, Sabiîler, Hıristiyanlar, Mecûsiler ve Allah'a ortak koşanlar


var ya, Allah kıyamet günü onların aralarında mutlaka hüküm verecektir. Çünkü Allah her
şeye şahittir.” (Hac Sûresi 17)
BÖLÜM-1

YAHUDA İNCİLİ

Yahuda Ġskaryot, Kanonik Ġncillerde (Kilisenin Ġznik Konsilinde Kutsal olarak kabul ettiği
Ġncillerde) Hz. Ġsa‟yı Yahudilere teslim eden ve onun çarmıha gerilmesini sağlayan kiĢi olarak
kabul edilir. Dört Ġncil de Yahuda‟nın bu fiilini kötüler. Hatta bu ihanetin sonucunda
Yahuda‟nın akıbeti konusunda da çeliĢkili ifadeler vardır Ġncil‟de. Matta Ġncil‟inde
Yahuda‟nın piĢman olup ihanet bedeli olarak aldığı paraları yetkililere iade ettiği, ardından da
dayanamayarak intihar ettiği(27:3–10), Resullerin ĠĢleri adlı bölümde ise Yahuda‟nın yere
düĢüp karnı feci bir Ģekilde parçalanarak öldüğü (1:18) farklı Ģekillerde anlatılmaktadır.

Ġki farklı ve de birbiriyle çeliĢkili rivayet bile aslında bu günkü Ġncillerin değiĢtirilmiĢ ya da
var olan bir aslından uzaklaĢtırılmıĢ olduğunu ortaya koyar. Üstelik en azından bu ayetler
konusunda uyanan Ģüphe Hıristiyan bir insanın inançla olan bütün bağlarını bile koparabilir.
Ġncil‟deki bu gibi çeliĢkiler Ateizm gibi felsefelerin neden hep batıda ve Muharref Ġncil‟e
karĢı oluĢtuğunu da ortaya koymaktadır. Zira insanların zihnindeki kutsal kitap ”Ģüphesiz”
olmayı gerektiren bir kutsal kitaptır. Ancak içinde bu tarz birbirinden farklı, birbiriyle çeliĢkili
ibarelerin olduğu bir kitap her ne kadar Ġlahi Söze dayanıyorsa da zamanla baĢkalaĢmıĢ bir
görüntü arz etmektedir.

Biz bu çeliĢkiden yola çıkarak Ģu tezimizi de ortaya koymak istiyoruz. ġu anda elimizde
bulunan Ġncillerdeki farklılıkları inanç olarak içine sindiren Hıristiyanlar “Yahuda Ġncili”,
“Barnabas Ġncili” ve son kutsal kitap ”Kuran-ı Kerim” gibi kitaplara olumlu bakmasını
öğrenmelidirler. Zaten inançlarının gereği olarak bu olumlu bakıĢ onların içindedir. Bugünkü
Ġncil‟deki bunca farklılığı ve çeliĢkiyi düĢünmeksizin, aklı iptal ederek kabul edebilen bir
Ġman herhalde, akla daha yakın olan Kuran-ı Kerim‟in ilâhi tezlerini de kabul edebilecektir
diye düĢünüyorum. Belki de Kuran‟da Hıristiyanların ”sevgilerine” vurgu yapılması bu
nedenledir. ĠĢte bu sevgi onlara gerçeği gösterecek, onlar Yahuda Ġncil‟inde de bildirilen
Kuran ile ortaya konan gerçekleri kabul edeceklerdir.

Yahuda Ġncili yukarıda da bahsettiğimiz Yahuda Ġskaryot‟un aslında bir hain olmadığını
ancak onun Ġsa(AS) tarafından görevlendirilmiĢ olduğunu ortaya koymaktadır. Bu hükümler
de aslında Müslümanların temel bir inanıĢı olan ”Hz. Ġsa yerine Yahuda‟nın çarmıha
gerildiği” kabulünü de yer yer kuvvetlendirecek argümanlara sahiptir. Yeri geldiğinde bu
konuyu da açıklamaya çalıĢacağız. Yahuda Ġncil‟i de diğer pek çok Ġncil gibi büyük bir
olasılıkla Ġ. S 2. yy.da Kıptice yazılmıĢ bir Ġncil‟dir. Bulunan yegâne orijinal nüsha ise Ġ. S. 3.
yy dolaylarında Ġncil Yazıcıları tarafından çoğaltılmıĢ bir Yahuda Ġncili nüshasıdır. Biz de
çalıĢmamızı bu yegâne nüshanın National Geographic tarafından yapılan Ġngilizce
tercümesinin Türkçe çevirisi üzerinden yapıyoruz.

ġunu da belirtmekte yarar var ki Hıristiyan teologlarının da kabul ettiği gibi Hz. Ġsa (AS)
döneminde yazılı bir Ġncil yoktu. Bugün Hıristiyanlığın kabul ettiği Ġnciller de Ġsa‟dan (AS)
en az yüz sene sonra kaleme alınmıĢ Ġncillerdir. Kuran-ı Kerimse bildiğimiz gibi vahiy geldiği
sırada yazıya geçirilmiĢtir ki bu yönüyle Kuran‟ın güvenilirliği tartıĢılmazdır. ĠĢte Yahuda
Ġncil‟i de varlığı bilimsel olarak ispatlanabilmiĢ 21 Ġncil arasındadır. Bu Ġnciller ve tabileri
birbirlerini küfürle suçlamıĢlardır yıllarca. Ġznik konsiliyle birlikte bütün farklı Ġnciller yok
edilmeye, ortadan kaldırılmaya çalıĢılmıĢ, bugünkü Ġnciller kutsal metin olarak kabul
edilmiĢtir. Bu durumda da diğer Ġncillerin neye göre yanlıĢ kabul edildiği sorusu kafaları
kurcalamaktadır. Çünkü bugün kabul edilen Ġnciller de yok edilmeye çalıĢılan o Ġncillere göre
yanlıĢtı belki de. Bu durumda doğru olan hangi Ġncil‟di? ĠĢte bu kafa karıĢıklığını Kuranın
tabiriyle ”ihtilafları” ortadan kaldırmak için hem Ġncil‟in hem de Tevrat‟ın mesajlarının
özlerini ihtiva eden, onları da kabul eden bir Kutsal Kitabın varlığına ihtiyaç kaçınılmazdır.
Kuran-ı Kerim, Allah tarafından Hıristiyanların bu kafa karıĢıklığı sonucunda doğru Ġmandan
uzaklaĢmalarını önlemek amacıyla Hz. Ġsa‟nın da Yuhanna Ġncil‟inde haber verdiği gibi Hz.
Muhammed‟le birlikte bir ”Yardımcı” olarak yollanmıĢtır.
YAHUDA
İNCİLİ’NDEKİ
GERÇEKLER
HZ. İSA’NIN MUCİZELERİ

Yahuda Ġncil‟i de Hz. Ġsa‟nın mucizelerini kabul etmektedir. Ġncil daha en baĢta “Ġsa‟nın
dünyevi görevi” baĢlığı ile onun mucizelerinden bahsetmektedir. Onun bu mucizeleri insanları
doğru yola sevk etmek için yerine getirdiğine de iĢaret vardır ileriki cümlelerde.

Bu yönüyle Kuran-ı Kerimle Yahuda Ġncil‟i arasında bu konuda bir çatıĢma yoktur.
Bildiğimiz gibi Kuran-ı Kerim de Hz. Ġsa‟nın pek çok mucizesinden bahsetmektedir. Ancak
Kuran-ı Kerim bu mucizelerin ”Allah‟ın izniyle” gerçekleĢtirildiğini devamlı
vurgulamaktadır.

Yahuda Ġncil‟i mucizelere değinmekle birlikte bu konu üzerinde fazla durmaz. Yani imanı
doğrudan doğruya sadece mucizelere bağlamaz. Fakat bu Ġncil mucizeleri de yadsımaz. Ġleriki
bölümlerde de zaten Hz. Ġsa‟nın bazı mucizelerine yer verir. ġimdi bu mucizelerden örnekler
vereceğiz:

Hz. Ġsa Yahuda‟ya sesleniyor:

“Sen on üçüncü olacaksın. Diğer nesiller tarafından lânet edileceksin. Onlara hükmetme
pozisyonunda olacaksın. Son günlerde onlar senin kutsal nesle (47) yükselmene lânet
edecek.”

Bir kere Yahuda‟nın ihanet edeceğini bilmesi, onun Hristiyanlarca kötü kabul edileceğini
bilmesi, baĢlı baĢına birer mucizedir. Ayrıca çok etkileyici bir mucize daha vardır ki bugüne
bakmaktadır.

“Son günlerde onlar senin kutsal nesle (47) yükselmene lânet edecek.”

Son günlerde ne olacaktır ki Yahuda kutsal nesle yükselecektir? Evet, son günlerde yani bu
günlerde ”Yahuda Ġncili” bulunmuĢtur. Ġnsanlar Yahuda‟nın gerçek mahiyetini öğrenmeye
baĢlamıĢlardır. Böylelikle Hıristiyanlığın gerçek mahiyeti de ortaya çıkmaktadır. Bu Ġncil
Yahuda‟yı bir Kahraman olarak göstermektedir. Dolayısıyla onu Kutsal Nesil kategorisine
sokmaktadır. Bugünkü bazı Hıristiyanlar da buna itiraz etmekte ve bu olayı adeta
lanetlemektedirler. Bu ihbarı yapan Yahuda Ġncil‟inin bu son günlerde, binlerce yıl sonra
ortaya çıkıvermesi bir tesadüf olabilir mi? Yoksa Hz. Ġsa‟nın bir mucizesi binlerce yılın
ardından artık gerçekleĢmeli miydi?
HZ. İSA VE TAKİPÇİLERİ

Hz. Ġsa Yahuda Ġncil‟inde bir rüyayı yorumlarken kendi adını çağıran rahiplerin durumunu
Ģöyle özetler:

“Onlar benim adıma utanç verici bir şekilde meyve vermeyen ağaç dikmektedir.”

Görüldüğü gibi kilisenin bu Ġncil‟i kabul etmeyiĢi sadece Yahuda‟nın mahiyetindeki


ihtilaflarla açıklanamaz. Zira Yahuda‟nın aslında bir görevli olduğu inanıĢı diğer Ġncillere de
ters bir inanıĢ değildir. Fakat bu Ġncil‟in Kiliseyi, Rahipleri yeren bu gibi ifadeleri zannımızca
Kilise tarafından hoĢ karĢılanmamıĢtır. Bu ibarelere bakıp hataları düzeltmek ve inancına çeki
düzen vermek en doğrusuyken onlar, bu ayetleri görmemeye hatta ortadan kaldırmaya
çalıĢmıĢlardır. Ancak bu Ġncil sonunda ortaya çıkmıĢtır. Hıristiyan din adamları” Hz. Ġsa adına
meyve vermeyen ağaç” dikmekten artık vazgeçmelidirler. Hz. Ġsa‟nın bir Tanrı olduğunu
iddia ederek Hıristiyanlık ağacının meyvelerini yok edenler ileriki ayetlerde Ģöyle kınanır:

“Bakın Rab bir rahibin –hata görevlisi- ellerinden sizin kurbanlarınızı almaktadır. Ancak
kıyamet günü onlar utanacaklardır… . (41)”

Hz. Ġsa buradaki kurbanların ne olduğunu önceki ibarelerde açıklar:

“Kurban edilmek üzere sunağa getirilen kuzular/davarlar sizin saptırdığınız kişilerdir.”

ĠĢte Kuran-ı Kerim‟in de Hıristiyanlardan bahsederken ”dâllin” yani ”-doğru inançtan-


sapmıĢlar” ibaresini kullanması ne kadar manidardır; bu da açıkça ortaya çıkmaktadır.

“Sunakta sunduğunuz kurban sunma işine son verin (insanları saptırmayın). Onlar sizin
yıldızlarınızı tüketmektedir. Siz meleksiniz ve orada, hâlihazırda onların varacağı sonuca
ulaşmış durumdasınız. Bırakın onlar sizin önünüzde tuzağa düşsünler. Onların gitmesine
müsaade edin.”

Bu ayetlerde de Hz. Ġsa, Havarilerden sonra ”Tevhit” inancından sapacak olan bir kısım
Hıristiyanlardan bahsetmektedir.

“İsa onlara şöyle dedi: Benimle mücadele etmeye bir son verin.”

Bu sözleriyle de Hz. Ġsa kendisiyle mücadele eden Havarilere nasihat vermektedir. Bu da Hz.
Ġsa‟nın Havarileriyle yer yer tartıĢtığını da ortaya koyar.

Hz. Ġsa yine bu Ġncil‟in 55. ayetinde:

“O zaman onlar benim adıma zina edecek ve çocukları boğazlayacaktır.”

ġeklinde buyurmaktadır.
Bu sözleriyle o, Hıristiyanların birçoğunun kıyamette düĢecekleri durumu ortaya
koymaktadır. Üstelik bunun Hz. Ġsa adına yapılacağı da bildirilmektedir. Haçlı seferleri,
günümüzdeki bazı savaĢlardaki katliamlar Hz. Ġsa‟yı tasdik etmektedir.
YAHUDA İNCİL’İNDE ALLAH İNANCI

Yahuda Ġncili teologlar tarafından Gnostik bir Ġncil olarak kabul edilmektedir. Bu inanca göre
Allah kendiliğinden var olandır ve o daha sonra, bütün kâinatın özü olan cevheri, nuru
yaratmıĢtır. Bütün varlıklar da bu ruhtan yaratılmıĢtır. Gnostiklerdeki bu inanç bu yönüyle
Ġslam tasavvufunun ”Hakikat-i Muhammediye” teziyle de paralellikler taĢımaktadır.
Erzurumlu Ġbrahim Hakkı‟nın ”Mârifetnâme” adlı eserinde bu tez Ģöylece ortaya
konmaktadır:

“Cenâb-ı hak ehadiyyet (birlik) mertebesinde bir kenz-i mahfi (gizli bir hazine) iken
bilinmesini istemiĢ ve sevmiĢ olduğundan, ruhlar ve cisimler âlemini yaratıp kendi
merhametinin cemalini, kudretinin kemalini, büyüklüğünün celâlini, nimetlerinin bolluğunu,
sanat eserlerinin çeĢitlerini, hikmetlerinin sırlarını göstermeyi diledi. Bütün yaratıklardan
evvel yokluktan, çok nurlu, yeşil bir cevher yarattı. Bazı rivayetlere göre kendi nurundan,
latif ve azim bir cevher var edip, ondan bütün kâinatı bir tertip içinde yavaş yavaş yarattı.
Buna ilk cevher, Nur-ı Muhammed, Levh-i Mahfuz, akl-ı kül, izafi ruh adını verirler ki,
bütün ruhların ve cisimlerin başlangıcı ve kaynağı bu cevherdir.”(Mârifetnâme, 1:11)

ĠĢte Yahuda Ġncil‟inde de Ġsa (AS) böyle bir cevherden bahsetmektedir ĢaĢırtıcı olarak.

“O, saltanat sürsün diye ilk Işık Saçanı (Nur-u Muhammedi) yarattı ve melekler ona
hizmet etmek için meydana gelsin dedi. Ve sayısızca melek husule geldi. Yine o, ona hizmet
etsinler diye sayısız melekle birlikte saltanat sürsün diye iki ışık saçanı yarattı. İşte bu onun
geri kalan aydınlanmış kâinatları nasıl yarattığını ortaya koymaktadır… Âdemler ilk ışık
saçan buluttaydı ve hiçbir melek (onları) İlah diye adlandırılanlar arasında görmemişti.
(Onlar ilah değillerdi, dolayısıyla ben de Âdemoğluyum ve İlah değilim)”

Asrımızın Ġslam DüĢünürlerinden Said Nursi de eserlerinde kâinatın kendisinden yaratıldığı o


nura dikkat çekmektedir.

“Bir nevi âlem (kâinat) gibi olan muazzam çam ağacını, buğday tanesi kadar bir
çekirdekten halk eden (yaratan) Kadîr-i Zülcelâl (Her Şeye Gücü Yeten Celal Sahibi), şu
kâinatı nur-u Muhammedîden (Aleyhisselâtü Vesselâm) nasıl halk etmesin (yaratmasın)
veya edemesin?”(Otuz Birinci Söz-Sözler)

Ġslâm‟ın tasavvuf geleneğinde de bu inanıĢın bir benzeri vardır. Yani Kâinat, Allah‟ın kendi
cevherinden olan bir nurdan yaratılmıĢtır tezi Ġslâmi litaratürde, bilhassa Tasavvuf ekollerince
oldukça kabul görmektedir. Ġslam Tasavvufu tamamen bu inanıĢ üzerine kurulmuĢtur desek
yanlıĢ olmaz. Bu gerçek, Yahuda Ġncilinde de bizzat Yahuda‟nın diliyle Ģöyle ifade edilir:

“Yahuda İsa’ya şöyle dedi: “Senin kim olduğunu ve nereden geldiğini biliyorum. Sen
Barbelo’nun (İlk Cevherin, Nur-u Muhammedi’nin) ölümsüz krallığındansın. Ben seni
gönderenin adını telaffuz etmeye lâyık değilim”

Görüldüğü gibi bizdeki Tasavvuf inanıĢına paralel bir Ģekilde Yahuda da kâinatın, ilk
cevherden, Ġslam Tasavvufuna göre değerlendirecek olursak, nur-u Muhammedi‟den (Hz.
Muhammed‟in Nurundan) yaratıldığını ortaya koymaktadır. Hz. Ġsa da bu gerçeği Ġncil‟in
ilerleyen bölümlerinde Ģöyle ortaya koymaktadır:
“Zira gök, yeryüzü ve meleklerden önce ebedi âlemlerden olan o nesil vardı”

Bu günkü Ġnciller ilk cevherin Hz. Ġsa olduğunu iddia ederken bu Ġncil bizzat Hz. Ġsa diliyle
baĢka bir neslin, baĢka bir varlığın ilk cevher olduğunu vurgulamaktadır. Burada vurgulanan
da Hz. Muhammed‟den baĢkası olamaz.

Hz. Ġsa Yahuda Ġncil‟inde kendisinin ilah olduğunu filan iddia etmez. O Hıristiyanlığın kabul
ettiği bu inancın aksini gösteren ifadeler kullanır:

“Ben size gülüyorum. Çünkü siz bunu kendi iradenizden dolayı yapmıyorsunuz. Sizin bunu
yapmanızın nedeni, övülmeyi arzu eden Rabbinizdir”

Hz. Ġsa burada açıkça Allah‟ın büyüklüğünü ve ibadetlerin de yalnız onun için yapılması
gerektiğini vurgular. Ayrıca o Allah‟ın hakiki Kudret sahibi olduğunu insanların ise onun
külli iradesi yanında hiçbir Ģeye kadir olmadığını ortaya koyar. Ayrıca bu sözlerde Kuran‟ın
Ģu ayeti de gözükmüyor mu? :

“Kime bir iyilik İsabet ederse Allah’tandır. Kime bir kötülük İsabet ederse o da nefsindedir”

Her Müslüman‟ın kabul ettiği Cennete amelimizle değil de Allah‟ın lütfüyle gidebileceğimiz
gerçeği Yahuda Ġncil‟inin bu ifadeleriyle de kendini ortaya koymaktadır.

“Yahuda İsa’ya şöyle dedi: “Senin kim olduğunu ve nereden geldiğini biliyorum. Sen
Barbelo’nun (İlk Cevherin, Nur-u Muhammedi’nin) ölümsüz krallığındansın. Ben seni
gönderenin adını telaffuz etmeye lâyık değilim”

Burada da Hz. Muhammed‟e bir iĢaret vardır. Bu ilk cevheri açıklar mahiyette ilerde Ģu
ibareler geçer:

“Zira gök, yeryüzü ve meleklerden önce ebedi âlemlerden olan o nesil vardı”

Burada Hz. Ġsa kendisinden önce var olan bir nesilden bahsetmektedir. Bu da Hz.
Muhammed‟e, onun torunlarına ve sahabelere bir iĢarettir.

Hz. Ġsa Yahuda Ġncil‟inin ilerleyen bölümlerinde de Hz. Muhammed‟den ve Müslümanlardan


bahseder:

“O zaman Âdem’in büyük neslinin imajı yükseltilecektir. Zira gök, yeryüzü ve melekler
öncesi ebedi âlemlerden olan nesli vardı.”

Görüldüğü gibi Hz. Ġsa Hz. Muhammed ve ümmetinden ”Âdem’in büyük nesli” olarak
bahsetmektedir.
HZ. İSA ALLAH’IN OĞLU MUDUR?

Yahuda Ġncil‟i bugünkü muharref Hıristiyanlığın bu iddiasını da kabul etmemektedir.


Yahuda Ġncil‟inde havariler Hz. Ġsa‟ya Ģöyle hitap ederler:

“Üstat sen… Bizim Tanrımızın oğlusun”

Aslında diğer Ġncillerde de açıkça bu iddiayı dillendirmeyen Hz. Ġsa, kendisine böyle hitap
eden havarilerine bir soru sorar. Aslında bu soru bugünkü Hıristiyanların da kendilerine
sormaları gereken sorudur. Bu Ġncil‟in bulunuĢunun hiçbir hikmeti olmasa dahi sadece bu
ifadelerin bugüne ulaĢması, insanların bunu okuması ve gerçekleri görmesi bu olayın basit bir
olay olmadığını âdeta bir mucize olduğunu ortaya koyar. Hz. Ġsa Ģu Ģekilde karĢılık verir
Havarilere:

“Beni nasıl tanıyorsunuz/Benim kim olduğumu nasıl biliyorsunuz? Gerçekten de size derim
ki sizin aranızdan hiçbir nesil benim kim olduğumu bilmeyecek/beni tanımayacak.”

Bu sözleriyle Hz. Ġsa, kendisini Tanrı Oğlu olarak kabul edenlere açıkça;

“Siz yanlış yoldasınız. Bu tür inançlarınızla benim gerçek kişiliğimi, insaniliğimi,


peygamberliğimi örtüyorsunuz. Bu nedenle bu muharref Hıristiyanlığı kabul eden hiçbir
kimse beni gerçekten tanımayacak, bilmeyecek.“diye sesleniyordu. ĠĢte bu sesleniĢ binlerce
yıl öncesinden bugüne ulaĢmıĢsa, günümüz Hıristiyanlarının buradaki hikmeti kavrayarak ona
göre hareket etmeleri, inançlarındaki hataları Ġslam imanıyla tamir etmeleri gerekmektedir.

Yahuda Ġncil‟inde Hz. Ġsa‟nın bir peygamber olduğu sonuç bölümünde açıkça ortaya konur:

“Çünkü o (Hz. İsa) herkes tarafından Peygamber olarak kabul ediliyordu.”

Yahuda Ġncili Hz. Ġsa‟nın Peygamber olduğunu, üstelik ona inanan herkesin bunu bildiğini
söylüyordu. Bu da gösteriyor ki Hz. Ġsa‟nın Tanrı olarak kabul edilmesi daha sonraki
zamanlarda olmuĢtur. Hatta bu yanlıĢ inanıĢ ıĢığında Muharref Ġncil‟in aslındaki insanlara da
verilen ”efendi, öğretmen” gibi kavramlar bile ”Tanrı, Rab” olarak çevrilmiĢtir diğer dillere.
Aslında o Ġncillerde geçen Hz. Ġsa da ”Tanrı” olduğu iddiasını kabul etmemektedir ki bu
gerçek, çalıĢmamızın ilerleyen sayfalarında delilleriyle ortaya konacaktır.

Hatta Hz. Ġsa kendilerini de Tanrı‟nın Oğulları olarak kabul etmeye çalıĢan bazı havarilere de
Ģöyle seslenir:

“İnsanoğlu arasında yeterince güçlü olan sizlerden biri mükemmel bir insan meydana
getirsin ve o da benim karşıma çıksın”

Bu sözleriyle Hz. Ġsa Tanrılık ya da Tanrı Oğulluğu iddiasını ortadan kaldırmaktadır. O Ģöyle
demektedir:

“Siz gerçekten Tanrı ya da Tanrı’nın oğullarıysanız, onun gibi güçlü olmanız gerekir.
Onun gibi kudret sahibi iseniz bir insan yaratabilmelisiniz. Bunu yapamıyorsanız ”Biz
kudret sahibiyiz.”“Biz Tanrı Oğluyuz.”iddiasından artık vazgeçin!”
YAHUDA İNCİL’İNDE HZ. MUHAMMED

Yahuda Ġncil‟inin pek de gündeme getirilmeyen en önemli mesajlarından birisi ”gelecek bir
kutlu nesilden” adeta ”bir peygamber ve arkadaĢlarından” tekrar tekrar bahsedilmiĢ olduğu
gerçeğidir. ġimdi bu Ġncil‟de Hz. Muhammed‟e iĢaret ettiğini düĢündüğümüz ayetleri sizlerle
paylaĢacağız:

“Gerçekten de size derim ki sizin aranızdan hiçbir nesil benim kim olduğumu
bilmeyecek/beni tanımayacak.”

Hz. Ġsa bu sözleriyle zımni olarak Hz. Muhammed‟e iĢaret etmektedir. Onun gerçek kimliğini
Hıristiyan nesiller tanıyamayacaksa bir baĢka nesil, bir baĢkası onu tanıyacaktır. Bu tanıyıcı
ve tanıtıcı da Yuhanna Ġncil‟inde ”Paraklitos” olarak geçen Hz. Muhammed‟den baĢkası
olmaz.

“Yahuda’nın yüceltilmiş bir şey(varlık) hakkında düşüncelerini ifade ettiğinin farkında


olan İsa…”

Burada da ”yüceltilmiĢ bir varlık” ibareleri Hz. Muhammed‟e iĢaret etmektedir.

“Başka büyük/değerli ve kutsal bir neslin yanına gittim.” diyen Hz. Ġsa‟ya havariler Ģu
soruyu sorar:

“Efendimiz, bizden daha üstün ve daha kutsal olan nesil hangisidir? Bu krallıklarda
değildir, değil mi?”

İsa bunu işitince güldü ve şöyle dedi:

“Kalbinizden büyük ve kutsal bir nesil hakkında niçin düşünüyorsunuz? (37)Hakikaten


size derim ki bu kâinatta( ve zamanda) dünyaya gelen hiç kimse o nesli görmeyecektir.
Hiçbir yıldız topluluğu, melekler grubu o nesle hükmedemeyecektir.”

Bu ibarelerde de açıkça daha sonra gelecek bir nesilden yani bir Peygamberden ve
ümmetinden bahsedilmektedir. Buradaki nesli; ümmet, sahabeler manasında da okuyabiliriz.

Hz. Ġsa Yahuda Ġncil‟inin ilerleyen bölümlerinde bilhassa 43. ayetten sonra sanki eliyle
gösterir gibi Hz. Muhammed ve Müslümanlara iĢaret eder.

“Bu krallığın insanlarından ağaç için bahara gelen Tanrı’nın cennetini sulamak için
gelmiştir. O nesil (sonsuza-kıyamete dek) sürecektir. Çünkü o hayat yolunda
bozulmayacak/ifsat olmayacaktır.”

Bu ayetlerde ”Ağaç için bahara gelen ”Hz. Muhammed‟dir. Onun ümmetinin geçerliliğinin
kıyamete kadar süreceği de ifade ediliyor ayrıca. Yine burada Ġslam dininin temel
hükümlerinin, Kuran-ı Kerim‟in kıyamete kadar bozulmayacağı açıkça ifade edilmektedir.
Dinler Tarihini bilenler de bu gerçeği tasdik edecektir. Zira Kutsal Metni değiĢmeyen tek din
Ġslam dinidir. Üstelik Ġslamiyet‟in temel hükümleri, inanç esasları, ibadetleri ilk günkü
tazeliğinde, ifsat olmadan yaĢamaya devam etmektedir.

Hz. Ġsa ilerde gelecekteki Müslümanların akıbetlerinden de Ģöyle bahseder:


“Her insan neslinin ruhu ölecektir. Bununla birlikte bu insanlar (Müslümanlar) krallık
zamanı tamamlandığında (yani dünya imtihanı bittiğinde) ve ruhlar onları terk ettiğinde
onların bedenleri ölecek ancak ruhları diri kalacak ve onlar göğe yükselecektir.”

Yahuda bir yerde gördüğü bir rüyasını anlatmaktadır:

“Bir ev gördüm. Gözlerim o evin büyüklüğünü kavrayamadı. Evin etrafında şöhretli


insanlar vardı. Evin yeşilimsi bir kubbesi vardı. Evin ortasında bir kalabalık vardı ve şöyle
diyorlardı:

“Efendi beni insanlarla birlikte al.”

Bu ibarelerde geçen ev (Beytullah-Allah‟ın evi) olarak anılan Kâbe neden olmasın?


Bildiğimiz gibi Kâbe‟nin bir de manevî boyutları vardır ki ArĢla FerĢ arasında devasa bir
mesafeyi kapsar bu büyüklük. ĠĢte Yahuda o büyüklükten bahsediyor olabilir. Kâbe‟deki
Ģöhretli insanlarsa Hz. Muhammed ve sahabeler olabilir. YeĢilimsi kubbe ise Müslümanları
temsil eden ”yeĢil rengine” iĢaret ettiği gibi Medine‟de Hz. Muhammed‟in Türbesindeki
”Kubbe-i Hadra‟ya” (YeĢil Kubbeye) neden iĢaret etmesin? Yukarıdaki Türkçe ibareler de
Hacda Hacıların çokça zikrettikleri:

“Lebbeyk Allahumme lebbeyk”(Buyur -Efendim- Allah‟ım buyur) sözlerini çağrıĢtırmıyor


mu?

Hz. Ġsa‟nın o ev için ”Kutsal olanlar için ayrılmıştır.”demesi de az önce ifade ettiğimiz
gerçeği fazlasıyla ortaya koyuyor. Burada ”Kutsal olanlar” tabiriyle Hz. Muhammed ve
sahabeler anlaĢılmaktadır.

Hz. Ġsa beĢ hükmediciden bahsettiği ”Ġdareciler ve Melekler” baĢlıklı bölümde Kendisinden
sonra ”Harmathoth” diye bir varlıktan, birisinden bahsediyor. Bu ”Harmatut” sanki
”Muhammed” “Mahmud” “Ahmed” “Hamid” “Mutahhar gibi isimlerle anılan Hz.
Muhammed‟in ismini de andırmaktadır. Hz. Ġsa bu ibarelerde belki de kendisinden sonra
gelecek Hz. Muhammed‟e iĢaret ediyordu. Bizim tespitimize benzer bir tespit Ġslam DüĢünürü
Said Nursi tarafından da yapılır. Said Nursi ”Ümmet-ül Hammâdun” kelime grubunun Evliya
Çelebi tarafından görüldüğünü ifade eder. Buradaki ”Hammadun” ile bizim ”Harmatut” ilginç
bir Ģekilde benzemektedir. Ayrıca Said Nursi Hz. Muhammed‟in isminin Tevrat‟ta ”Himyata”
olarak da geçtiğini belirtir önceki sayfalarda. Bu isim de ”Harmatut” ile benzeĢmektedir.
Herhalde o dönemde açıkça ”Muhammed” ismi verilseydi imtihan sırrına zıt olurdu. Bir de bu
isim verilmiĢ olsa bile, herhalde onun zamanla değiĢime uğramasından daha doğal bir geliĢme
olamaz. Said Nursi ayrıca aĢağıdaki Ģu tespitleri de yapar:

“Haşiye: Seyyah-ı MeĢhur Evliya Çelebi, Hazret-i ġem'un-u Safâ'nın türbesinde,


ceylân derisinde yazılı Ġncil-i ġerifte bu gelen âyeti okumuĢtur. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm hakkında nazil olan ayet: Bir oğlan, yani, Ġbrahim neslinden ola,
peygamber ola, yalancı olmaya, onun mevlidi Mekke ola,
salihlikle gelmiĢ ola, onun mübarek adı * (Mevâmit) Ahmed
Muhammed ola, ona uyanlar bu cihan ıssı olalar, dahi o cihan ıssı
ola. * Bu Mevâmit kelimesi, Memed'den ve Memed dahi Muhammed'den tahrif edilmiĢ.”(19.
Mektup-Mektubat)
HZ. İSA ÇARMIHA GERİLDİ Mİ?

Yahuda Ġncili diğer Ġncillerden farklı olarak Haç‟tan ya da Çarmıha gerilme olayından asla
bahsetmez. Hatta bu Ġncil Hz. Ġsa‟nın çekeceği acı üzerine değil de Yahuda‟nın çekeceği
ıstıraplar üzerine kuruludur. Yahuda‟nın Hz. Ġsa‟ya anlattığı rüyasında gördükleri onun
akıbetini de açıklamaktadır:

“Görümde on iki havarinin beni taşladığını ve bana şiddetli bir şekilde eziyet ettiğini
gördüm. Senden sonra (senin olduğun) yere gelmiştim.”

Bu ibareler, Yahuda‟nın Hz. Ġsa yerine öldürüldüğü inancımızı kuvvetlendiriyor. Yahuda Hz.
Ġsa‟ya benzetilmiĢ ve türlü eziyetlere maruz kalmıĢtır. Barnabas Ġncil‟i de bu gerçeği çok
çarpıcı bir Ģekilde ifade eder. Günümüz Ġlahiyatçılarından Ebubekir Sifil‟e ait aĢağıdaki
ifadeler meseleyi açıklamaktadır. Bilgin, açıklamasını NĠsa süresindeki bir ayetten yola
çıkarak yapmaktadır:

Ve: “Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük.”demeleri
nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik. ) Oysa onu öldürmediler ve onu
asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında
anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan
başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. Hayır;
Allah onu Kendi'ne yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Nİsa Sûresi, 157–158)

Yani “Hz. İsâ (aleyhi‟s-selâm)ı öldürmediler. Çarmıha da asmadılar. Fakat astıkları kişi
kimse o Hz.İsa‟ya benzetildi. Başka birini ona benzettiler. “Bu noktada Barnaba İncili diyor
ki Yahuda Iskariot Hz. İsa (aleyhi‟s-selâm)ın bulunduğu eve doğru Romalı askerlere delâlet
etti ve içeri girdiler. Hz. İsa‟nın bulunduğu odaya önce kendisi girdi. Hz. İsa o esnada
pencereden çekilip alındı. Yahuda Iskariot Hz. İsa‟ya benzetildi. Romalı askerler onun
peşinden içeri girdiler, batkılar ki İsa orada. Aldılar, vura vura, döve döve, hakaret ede ede
götürmeye başladılar. Bu bağırıyor: “Yapmayın ben İsa değilim. Ben Yahuda Iskariot‟um,
beni tanımıyor musunuz?”Çok canlı tasvir eder bu hadiseyi Barnaba incili. Fakat Iskariot'un
bu feryadını kimse kaale almıyor. Dalga geçerek, döverek alıp götürüyorlar mahkemeye. Yani
asılan Yahuda Iskariot‟tur diyor Barnaba İncili.”(Ebubekir Sifil http://www. ebubekirsifil.
com/index. php? sayfa=detay&tur=soylesi&no=15 )

Ayetlerden de anlaĢılacağı gibi bugünkü Hıristiyanlık, mantık kuralları çerçevesinde


düĢünüldüğünde, Ģüphelerle doludur. Zira Kanonik Ġnciller ve diğer; Thomas, Oxyrhynchus,
Eagarton, Petrus, Meryem, Gnostik, Barnaba, Yahuda ve Yâkub Ġncilleri gibi birbirinden
farklı yer yer birbiriyle de çeliĢkili onlarca Ġncil arasında seçim yapmak zorunda kalanlar ve
sonuçta da Kuran‟ın dediği gibi ”zanna” tâbi olarak Kanonik Ġncilleri kabul edip, diğer
Ġncillerin söylediklerini tamamen yanlıĢ kabul edenler nasıl Ģüphe içinde olmazlar? Kur‟an-ı
Kerim ise, hem korunmuĢluğunu hem de asla çürütülemeyeceğini daha ilk ayetlerinde ilan
eder. “Bu kitap ki onda hiçbir Ģüphe yoktur.” (Bakara Suresi-2) Aslında Yahuda Ġncil‟inden
daha belirgin bir Ģekilde Hz. Ġsa‟nın çarmıha gerilmediğini açıkça ortaya koyan Ġnciller de
vardı. Ġsa‟dan sonra 200‟lü yıllarda yazılan ”Büyük Seth‟in Ġkinci Hitabesi” adlı Ġncil‟de
”Gerçek Mesih‟in hiçbir zaman çarmıha gerilmediği” bildirilmektedir. Kuran-ı Kerim‟deki Ģu
ayetler de bu gerçeği ortaya koyar:
“Bir de inkarlarından ve Meryem'e büyük bir iftira atmalarından ve "Biz Allah'ın peygamberi
Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu
öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa
düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece
zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler.” (Nİsa Sûresi-157)

Bu ifadelerin yanlıĢ olduğunu onları reddedenlere söyleten sadece ve sadece onların ”zanları”
olmaktadır. Elbette bu gibi Ġncillerin de mutlak doğru olduklarını söylemek imkansızdır.
Ancak bütün bu örnekler, baĢlangıçta doğru bir kaynağın olduğunu, ama zamanla her
yorumcunun kendi inancına ve bilgisine göre yazdığı Ġnciller yoluyla bu kaynağa giden
yolların bulandığını ortaya koymaktadır. Bu nedenle, Kur‟an-ı Kerim‟in bütün bu
bulanıklıkları bertaraf etmek için gönderilmesi büyük bir mucizedir. Halbuki Kilise, bugüne
kadar ancak çeĢitli korkutma yollarıyla, para ve güç kullanarak mevcut Ġncilleri binlerce
yıldan beri Ģüphelerine rağmen koruyabiliyordu. Kur‟an-ı Kerim ise, bin küsur yıldır hiçbir
maddi kurum tarafından korunmaksızın hakkaniyetini devam ettirtmektedir. Müslümanların
yenilgi zamanlarında bile Kur‟an, mucizelerini göstermeye devam etmektedir. Doğruyu
bulmak için, insanlık bir an önce, Son Ahid olan Kur‟an-ı Kerim‟in dediklerini dinlemelidir.

Belki de Hz. Ġsa Yahuda‟yı bu hazin son için hazırlamaktaydı. Yeni Ahit de bir Ģekilde
Yahuda‟nın ortadan kaybolduğunu söylemektedir. Onun ölümüyle ilgili rivayetlerdeki bu
denli farklılık aslında onun nasıl öldüğünün tam olarak bilinmediğinin de bir göstergesidir. Bu
durumda Hıristiyanların bu konuda laf söylemeleri yersizdir. Bir anda ortadan kaybolan
Yahuda neden Hz. Ġsa yerine öldürülmüĢ olmasın? Bizce Hz. Ġsa, Yahuda ile yaptığı bu
konuĢmaları Yahuda‟yı bu hazin sona hazırlamak için yapmıĢ olabilir. Bu Ġncil‟in hiçbir
yerinde Hz. Ġsa‟nın yakında öldürüleceğini söylememesi biraz garip değil mi sizce de? Ancak
Yahuda‟ya bir Ģeyler söylemeye çalıĢıyor devamlı:

“Sen onların hepsine üstün geldin. Zira sen beni giydireni (örteni) kurban edeceksin.”

Burada Yahuda‟nın Hz. Ġsa yerine kurban olacağı ima ediliyor. Hz. Ġsa burada Ģöyle
demektedir:

“Sen benim yerime geçecek, benim vücut elbisemi giyecek kişiyi, yani kendini kurban
edeceksin”

Bu sözlerin ardından Hz. Ġsa, Yahuda‟yı övmeye devam etmektedir:

“Senin boynuzun hâli hazırda yükseltildi


Senin hiddetin şefkate dönüştürüldü.
Senin yıldızın parlamakta.”

Yani “sen çekeceğin acılar mukabilinde bunları kazanacaksın” demek istiyor olabilir Hz. Ġsa.

Hatta daha bu Ġncil‟in baĢında Hz. Ġsa Yahuda‟nın gelecekte baĢına gelecekleri haber verir:

“Diğerlerinden uzak dur. Sama krallığın gizemlerinden bahsedeceğim. Senin krallığa


ulaşman/onu elde etmen mümkündür. Ancak bunu yapınca sen çok üzüleceksin(36) On iki
havarinin Rableriyle bütünleşmesi için başka biri senin yerini alacak.”
Bu ayetlerden de anlaĢıldığı gibi Hz.Ġsa Yahuda‟nın avı çekeceğini, öleceğini ima
ediyor.Ona “sen çok üzüleceksin” diyor.Ardından senin yerine baĢka biri geçecek diyor.Peki
Yahuda‟ya ne olacak? O Hz.Ġsa için bilinçli ya da bilinçsiz kendini feda edecek.Hz.Ġsa değil
de çarmıha Yahuda gerilecek.Günümüz Ġncillerinden bazılarında Hz.Ġsa‟nın çarmıhtayken :

“Elohi Elohi!Lima Ģabaktani?” dediği rivayet edilmektedir.Yani “Allah‟ım Allah‟ım neden


beni bıraktın?” demiĢ. Ġmanla çeliĢen bu Ģikâyet sözlerinin, Ġmanı için ölümü bile göze alacak
kararlılıkta olan Hz.Ġsa tarafından söylenemeyeceği âĢikârdır. Biz, Dücane Cündioğlu‟nun bu
sözlerde mistik boyut arayan görüĢlerine de katılamıyoruz. Üstelik bu sözler Hz.Ġsa‟nın
baĢından beri takındığı teslimiyetçi ruh haletinin tam da tersi bir ruh haletine iĢâret ediyor.
Muhtemelen bu sözler, Hz.Ġsa sanılarak onun yerine idam edilen Yahuda Ġskaryot‟un son
sözleriydi. Ġncillerde Hz. Ġsa‟nın haça gerilmeye götürülürken çok sessiz olduğu dikkat çeker.
Yine muhtemelen Hz.Ġsa yerine çarmıha götürülen Yahuda kimliği belli olmaması için artık
konuĢamıyordu. Matta ve Markos Ġncillerindeki inanç bakımından çeliĢkili bazı ifadelerdeki
karıĢıklıklar Luka Ġncil‟inde düzeltilmiĢ gibi gözüküyor.Hatta Luka Ġncil‟ine çok farklı
detaylar da eklenmiĢ.Bu durumda Matta ve Markos Ġncilleri de daha önce var olan bazı
Ġnciller temel alınarak hazırlanmıĢ olabilir.Onlar da daha önceki bazı Ġncillerin değiĢtirilmiĢ
versiyonları olabilir.

Üstelik bu Ġncil‟de Yahuda Hz: Ġsa‟ya devamlı kaderiyle ilgili sorular sormaktadır. Sanki
baĢına gelecekleri hissetmiĢ ve anlamıĢtır. Onun sorduğu sorulara bir bakalım:

Efendim benim tohumum idarecilerin kontrolü altında olabilir mi?

Ondan alacağım ne iyilik var? Zira sen beni o nesilden ayrı tuttun.

Ġnsanoğlunun yaĢayacağı uzun zaman ne kadardır?

Ġnsan ruhu ölecek mi?

Böylece o nesiller ne yapacak?

“Bak, senin adına vaftiz olanlar ne yapacak?”

Bu soruyu soran Yahuda, Hz. Ġsa adına kurban edileceğini anlamıĢ gibidir. Hz. Ġsa daha sonra
cevap mukabilinde Yahuda‟nın kendisi adına kurban oluĢunu öven ifadeler kullanmaktadır.
Hatta ”Saklas’a kurban sunanlar” cümlesiyle bu kurban olma iĢini açıkça ortaya koyar.

Yahuda Ġncil‟inin sonunda ise Hz. Ġsa ve Yahuda artık birbirlerinin yerine geçmiĢlerdir.
Yahuda Hz. Ġsa görünümünde odaya girer ve duaya baĢlar ya da daha sonra odada da
birbirlerine benzerler. Yahudilerse onun çıkıĢını sabırsızlıkla beklemekte, kapıyı
gözlemektedirler. Askerler geldiğinde Yahuda‟yı ama aslında Ġsa‟yı görünce ĢaĢırırlar ve
sorarlar:

“Burada ne arıyorsun? Sen İsa’nın öğrencisisin.”

derler. Plan tutmuĢtur. Askerler Hz. Ġsa‟yı Yahuda sanmıĢlardır. Zaten ilerideki sözler de bu
iddiayı doğrular niteliktedir:

“Yahuda onların arzu ettiği gibi onlara yanıt verdi.”


Onların arzusu neydi? Yahuda‟nın ya da Yahuda‟ya benzetilmiĢ olan Hz. Ġsa‟nın ”evet”
demesi, onları tasdik etmesiydi. Demek ki bu tasdik ediş ”askerlerin ya da Yahudilerin arzu
ettiği bir tasdik ediş” idi. Buradan da bu tasdikin Hz. Ġsa‟nın ”arzusu” olmadığı ortaya
çıkıyor. O halde onlar ilâhi bir plan takip etmektedirler. Yahuda da bizzat Hz. Ġsa tarafından
eğitilmiĢ ve onun yerine geçmeye hazırlanmıĢtır. Sonuçta da Hz. Ġsa görünümündeki Yahuda
askerlere teslim edilmiĢtir.

Matta, Markos Ġncilleri gibi Ġncillerde Hz. Ġsa‟nın öldürülmeye götürüldüğü anlatılırken onun
haddinden fazla suskun olduğu, sorulara cevap vermediği dikkat çeker. Hâlbuki Hz. Ġsa
normalde tebliğinden hiç vazgeçmiĢ değildir. En zor Ģartlarda bile Allah‟ı, inancı anlatmaya
devam etmiĢtir. ĠĢkence gördüğü, aĢağılandığı sıralarda da insanları hidayete davet edebilirdi.
Fakat sanki Hz. Ġsa bilinçli bir Ģekilde susmaktadır. Çünkü o, gerçek Ġsa değildir ancak Hz. Ġsa
görünümündeki Yahudadır. O, kendisine Hz. Ġsa nasıl öğütlemiĢse, öyle hareket etmektedir.
Yoksa onun suskunluğu baĢka türlü açıklanamaz. Bir de Markos Ġncil‟inde çarmıha gerilen
sözde Ġsa‟nın ”Elohi Elohi lima Ģevaktani?” (Allah‟ım Allah‟ım beni neden terk ettin? ) diye
feryat etmesi bile asılan insanın gerçek Hz. Ġsa olmadığını ortaya koymaktadır. Yoksa gerçek
Ġsa‟nın, böyle imandan uzak bir sözü söyleyebileceğini düĢünmek gerçeğin tam da zıddıdır. O
halde o gün orada Çarmıha gerilen baĢka birisidir ki muhtemelen o baĢka birisi Barnabas
Ġncilinde de geçtiği gibi ”Yahuda” olmalıdır. Yahuda Ġncil‟i de bu gerçeği ortaya
koymaktadır.

KAYNAKLAR:

http://www. dinlertarihi. com/dergi/sayi5-6/aydin. pdf

(Prof. Dr. Mahmut Aydın-Milel ve Nihal Dergisi, Aralık 2005-Haziran 2006 sh. 7–37)

http://www. earlychristianwritings. com/gospeljudas. html


National Geographic Translation by Kaser, Meyer, Wurst, and Gaudard
KANONİK İNCİLLER YAHUDA İNCİL’İNİN TEZLERİNİ DOĞRULUYOR MU?

Kilise, Yahuda Ġncil‟ini Gnostik izler taĢıdığı bahanesiyle inkâr etme eğilimi içindedir.
Aslında bu Ġncil‟in ortaya çıkması Hıristiyanlar tarafından iki bakıĢ açısıyla değerlendiriliyor:

1- Yahuda Ġncil‟i içinde yanlıĢ bilgiler bulunan bir Ġncil. Ancak günümüz Ġncillerindeki
pek çok hakikat de bu Ġncil‟de geçiyor.Ġnancımın pek çok hakikatleri 1700 yıl önceki
bir Ġncil‟de geçiyorsa, ben bir gerçek üzerindeyim ve imanım doğrudur.

2- Bu Ġncil‟deki bazı ibareler benim inançlarımı temelden sarstı.Demek ki 1700 küsur yıl
önce farklı farklı Ġnciller varmıĢ.Üstelik Yahuda Ġncil‟inin dili de çok samimi bir dil.O
da gerçek olduğunu iddia ediyor.Bildiklerimin dıĢında muhtemeledir ki baĢka daha
pek çok Ġncil var.Bu durumda günümüz Ġncillerinin tezleri mi yoksa diğer Ġnciller mi
doğru?Madem bu kadar çok farklı Ġncil oluĢmuĢ, Merhametli olan Allah bu karıĢıklığı
ortadan kaldırmak için yeni bir Kutsal Kitap göndermeli değil miydi?

Bugün Kilisenin doğru kabul ettiği Ġncillerde bile Hz.Ġsa‟nın Yahuda‟yı görevlendirdiği pek
çok yerde açıkça izah ediliyor. Hz.Ġsa‟yı ele vermeyi aklının ucundan bile geçirmeyen
Yahuda Ġsa(AS)‟ın 27.ayette “Yapacağını tez yap!” emrine muhatap oluyor. Peki Hz.Ġsa‟dan
bu kesin emri alan bir havarinin ne yapması gerekiyor? Bu durum, günümüz Ġncillerinde de
Yahuda Ġncili ile benzer bir “görevlendirme” olduğunu ortaya çıkarıyor.Hz.Ġsa 31.âyette
Yahuda sayesinde yüceltileceğini açıkça söylüyor. Hatta öğrencileriyle vedalaĢmaya bile
baĢlıyor.

Yuhanna 13:
21.Ġsa bunları söyledikten sonra ruhunda derin bir sıkıntı duydu. Açıkça konuĢarak, "Size
doğrusunu söyleyeyim, sizden biri bana ihanet edecek" dedi.
22.Öğrenciler, kimden söz ettiğini merak ederek birbirlerine baktılar.
23.Öğrencilerinden biri Ġsa'nın göğsüne yaslanmıĢtı. Ġsa onu severdi.
24.Simun Petrus bu öğrenciye, kimden söz ettiğini Ġsa'ya sorması için iĢaret etti.,
25.O da Ġsa'nın göğsüne yaslanmıĢ durumda, "Ya Rab, kimdir o?" diye sordu.
26.Ġsa, "Lokmayı sahana batırıp kime verirsem odur" diye yanıtladı. Sonra lokmayı batırıp
Simun Ġskariot'un oğlu Yahuda'ya verdi.
27.Yahuda lokmayı alır almaz ġeytan onun içine girdi. Ġsa da ona, "Yapacağını tez yap!" dedi.
28. Sofrada oturanların hiçbiri, Ġsa'nın ona bu sözleri neden söylediğini anlamadı.
29.Para kutusu Yahuda'da olduğundan, bazıları Ġsa'nın ona, "Bayram için bize gerekli Ģeyleri
al" ya da, "Yoksullara bir Ģey ver" demek istediğini sandılar.
30.Yahuda lokmayı aldıktan hemen sonra dıĢarı çıktı. Gece olmuĢtu.
31.Yahuda dıĢarı çıkınca Ġsa, "Ġnsanoğlu Ģimdi yüceltildi" dedi. "Tanrı da O'nda yüceltildi
32.Tanrı O'nda yüceltildiğine göre, Tanrı da O'nu kendinde yüceltecek. Hem de hemen
yüceltecektir.
33.Çocuklar! Kısa bir süre daha sizinleyim. Beni arayacaksınız, ama Yahudiler'e söylediğim
gibi, Ģimdi size de söylüyorum, benim gideceğim yere siz gelemezsiniz.
34.Size yeni bir buyruk veriyorum: Birbirinizi sevin. Sizi sevdiğim gibi siz de birbirinizi
sevin.
35.Birbirinize sevginiz olursa, herkes bununla benim öğrencilerim olduğunuzu anlayacaktır."
36.Simun Petrus O'na, "Ya Rab (Ey Efendim) nereye gidiyorsun?" diye sordu. Ġsa,
"Gideceğim yere Ģimdi ardımdan gelemezsin, ama sonra geleceksin" diye yanıtladı

Yahuda Ġncil‟inin varlığı insanlık için oldukça önemlidir. Çünkü bu Kitapçık, Ġncillerin
bugün kabul edilen Ġncillerden ibaret olmadığını, belki yüzlerce farklı Ġncil bulunduğunu
açıkça ortaya koyuyor. Bu da Ġslam‟ın Ġncil konusundaki yorumlarıyla uyuĢuyor. Herhalde
yüzlerce farklı çeĢidi olan Ġncillerin “asla değiĢtirilmemiĢ” olduğunu savunmak bilim ve
mantıktan uzak bir savunma olacaktır.Yapılacak kapsamlı bir araĢtırmayla Kur‟an‟da
bahsedilen hakikatlere en uygun Ġncil sahifelerinin bulunabileceğine inanıyorum. Kur‟an‟da
bahsedilen asıl Ġncil sahifeleri, Mısır‟ın, Filistin‟in çöllerinde ya da Vatikan‟ın tozlu raflarında
bulunup tüm dünya insanlarıyla paylaĢıldığında maddeye yönelmiĢ insanların Ġman
hakikatlerine ve Allah‟a yöneleceklerini tahmin etmek yanlıĢ olmayacaktır. Ancak bu arayıĢın
insanlığı sadece ve sadece Allah‟ın tek dinine, Ġslam‟a ve onun Kutsal Kitabına götüreceğini
bilmemek de imkansızdır.
2.BÖLÜM

KANONİK
İNCİLLERDE
HZ.MUHAMMED
Nasıl ki, kendilerinden önce Hz.Ġsa ve Hz.Yahya gibi Peygamberler için diğer
Peygamberler ihbarda bulunmuĢlardı, bunun gibi Tevrat ve Ġncil, Hz.Muhammed ve Kuran-ı
Kerim‟den, sonraki kuĢaklara birer delil olması için haber vermiĢlerdir.Bu Allah‟ın ilahi
planının bir gereğidir.

ġu muhakkaktır ki,Tevrat ve Ġncil gibi ilahi kitapların yazarı her Ģeyi yoktan var eden ve her
Ģeyi sonsuz ilmiyle bilen Allah‟tan baĢkası değildi.Allah‟ın sözlerinden bugün bize doğru
olarak ulaĢan pek çok ayet vardır Ġncil ve Tevrat‟ta..Bu ayetler Yahuda Ġncil‟inde de olduğu
gibi insanların bilhassa Ģu âhirzaman insanlarının imanlarını takviye etmek amacıyla
muhafaza edilmiĢtir.

Biz de bu bölümde elimizden geldiğince, dilimiz döndüğünce bugün Hıristiyanlar tarafından


kabul edilen 4 Ġncil‟de var olan, Hz.Muhammed‟in Peygamberliğine iĢaret eden fark
edebildiğimiz ayetleri sizlerle paylaĢacağız.

Bu çalıĢmamızda en büyük amacımız dünya barıĢına ufak da olsa bir katkıda


bulunabilmektir.Zira Ġncillerinde Hz.Muhammed‟e iĢaret edildiğini fark eden Hıristiyanlar
Peygamberimize ve Müslümanlara daha sempatiyle yaklaĢacaklardır.

Bazı Müslümanlar da bu sempati ve sevgiyi gördüklerinde, Yahudiler ya da Hıristiyanlar


hakkındaki haksız ön yargılarından kurtulacaklardır.Dinlerinin ehl-i kitap kabul ettiği bu
insanlara daha bir hoĢgörüyle yaklaĢacaklardır.

Üstelik Müslümanlar Ġncil‟deki bu delillerin varlığını görerek imanlarından ötürü Allah‟a


Ģükredecekler, Ġslam‟ın büyüklüğünü daha iyi anlayacaklardır. Bu da onların imanlarını
kuvvetlendiren bir unsur olacaktır.
TEVRAT’TA HZ.MUHAMMED

Tevrat‟ta Hz.Muhammed(SAV)‟in atası olan Ġsmail(AS) için övgü dolu ifadeler kullanmıĢtır.

“Ve onu kutsal kılacağım,ondan sana bir evlat vereceğim ve milletlerin anası
olacaktır.Milletlerin kralları ondan olacaktır.Ġsmail‟e gelince, seni iĢittim, iĢte onu kutsal
kıldım ve onu verimli yapacağım.On iki beyin babası olacak ve onu büyük millet yapacağım”

ġayan-ı dikkattir ki, Allah Tevrat‟ta “büyük millet yapacağım” diye söz verdiği kiĢilerin
soyundan Peygamberler yollamıĢtır.Bunu daha iyi anlamak için yine Tevrat‟ta geçen Ġshak‟la
ilgili ayetler ve bu ayetlerin göz önündeki sonuçları Ġsmail(AS)‟ın ayetiyle kıyas edeceğiz.
“Melek Hacer‟e nida etti: Kalk! Çocuğu kaldır ve onu elinde tut.Çünkü onu büyük bir millet
yapacağım”(Tekvin-21/18)

Allah‟ın söz verdiği gibi Ġshak çocuklarından Peygamberler gelmiĢtir.Bunlar Ġsrail


peygamberleri diye meĢhur olmuĢlardır..Hz.Ġsa, Hz.Musa ve Yahya (AS) gibi..Peygamberler
hep onun soyundandır..ġu kadarı var ki Hz.Ġshak gibi soyundan büyük bir millet çıkacağı
ihbar edilen Hz.Ġsmail soyundan Hz.Muhammed‟e kadar bir Peygamber
gelmemiĢtir.Hz.Ġsmail‟in soyundan Hz.Muhammed‟den baĢka da Peygamber olduğunu iddia
eden ve getirdiği Din ile, daha hayatındayken iki yüz bine yakın kiĢinin iman etmesine sebep
olan bir insan çıkmamıĢtır..Bu ayette geçen Allah‟ın vaadi gerçekleĢmiĢtir..Ġsmail(AS)‟ın
soyundan da Hz.Ġshak soyundan olduğu gibi bir Peygamber gelmiĢtir.O da
Hz.Muhammed(AS)dır..Belki de “on iki beyin” babası olma hakikati on iki imamda, on iki
müceddidde, on iki büyük evliyada tezahür etmiĢ olabilir..

Yine Tevrat‟ta Allah Ģöyle buyurur:

“Onlar için (Ġshak soyu olan Ġsrail için) kardeĢleri arasından(Ġshak‟ın kardeĢi Ġsmail
soyundan olan bir milletin arasından) senin gibi bir Peygamber çıkaracağım ve sözlerimi onun
ağzına koyacağım (Kuran-ı Kerim) ve ona emredeceğim her Ģeyi onlara söyleyecek.Benim
ismimle söyleyeceği sözlerine itaat etmeyenlerden bizzat ben intikam alacağım”

Bu ilahi sözlerde gayet açık bir Ģekilde Hz.Muhammed‟i müjdelemektedir.Ġshak‟ın milleti de


Araplar ve Hz.Muhammed‟in soyundan gelen seyyitler taifesidir.O halde Ġsrailoğullarının
kardeĢi de Araplar olmaktadır..Hatta Ġbranice ve Arap dili incelendiğinde iki dilin aynı
kökten geldiği, iki dilin sanki birbirlerinden uzaklaĢmıĢ iki kardeĢin baĢkalaĢmıĢ dilleri gibi
göründüğü fark edilmektedir..Eski Ġbrani dilinin Arap diline daha çok benzediği
aĢikardır..Zaten Ġsrailoğulları da Araplarla kardeĢ millet olduklarını kabul ederler ama onları
sevmezler.

Yine Tevrat‟ta Tesniye 33-2‟de geçen bir ayet meselemiz açısından oldukça manidardır.Bu
ayet Ģöyledir: “Allah insanlığa Sina‟da yöneldi.Sair‟de tecelli etti.Faran dağlarında ortaya
çıktı.” Bilindiği üzere Hz.Musa On Emir‟i Sina dağında almıĢtır.Peygamber olmuĢtur.Sair‟de
Kasıt da Hz.Ġsa‟ya iĢaret eder.Faran dağları ise Ġsrail dilinde Hicaz‟daki dağlara verilen
addır.Tevrat bin beĢ yüz yıl önceden Hz.Muhammed‟in Mekke‟de geleceğine iĢaret etmiĢtir.

Elbette Tevrat‟ta Hz.Muhammed‟in Peygamberliğine iĢaret eden daha pek çok ayet
vardır.ġimdilik bu kadar kâfidir..Biz Ģimdi Ġncil‟de geçen ayetleri sizlerle paylaĢalım.
İNCİL’DEKİ HZ. MUHAMMED

Hz.Ġsa öğrencilerine diğer milletlere gitmemeleri tenbih eder.Halbuki Hıristiyanlar Ġseviliğin


bütün dünyaya gönderildiğini iddia eder.Halbuki Hz.Ġsa‟nın böyle bir arzusu ve görevi
yoktur.Onun arzusu içinden çıktığı Ġsrail‟in öncelikli olarak düzelmesidir.O kendisini Ġsrail
halkı için görevli gördüğüne göre diğer insanları da bir baĢka Peygamber Allah‟a
çağıracaktır.O da son “Yardımcı” Peygamber olacaktır.Ġsa(AS) Öğrencilerine konumuzla
ilgili olarak Ģunları söyler:

“Ġsa(AS) on ikileri Ģu buyrukla halkın arasına gönderdi. “Diğer uluslara ait yerlere
gitmeyin.Samirilere ait kentlerin de hiçbirine uğramayın.Bunun yerine Ġsrail halkının
kaybolmuĢ koyunlarına gidin”(Matta,10-5,6,7)

Matta Hz.Ġsa‟nın mucizelerini anlatırken Tevrat‟ta geçen bir ayetin ondan bahsettiğini
söyler.Bu ayet söyledir:

“ĠĢte benim seçtiğim kulum,


canımın hoĢnut olduğu sevgili kulum
Ruhumu senin üzerine koyacağım
O da adaleti uluslara ilan edecek
ÇekiĢip bağırmayacak
Yollarda kimse onun sesini duymayacak
EzilmiĢ kamıĢı kırmayacak
Tüten fitili söndürmeyecek
Ve sonunda adaleti zafere ulaĢtıracak
Uluslar da onun adına ümit bağlayacak”(Matta,12-18-21)

Bu ayetlerde bahsedilen Hz.Ġsa ise, Ġsa(AS)‟ın Tanrı olduğu fikri yanlıĢtır.Zira burada
Ġsa‟dan “kul” olarak bahsedilir.Üstelik Hz.Ġsa kendi öğrencilerine baĢka milletlere gitmeyin
diyor.Yok Hz.Ġsa‟yı Tanrı olarak kabul etmeye devam edilecekse burada bahsedilen “Allah‟ın
Kulu” kulluğuyla övünen ve meĢhur olan Hz.Muhammed olmalıdır.Zira o daha yaĢamında
Bizans, Sasani, HabeĢistan gibi ülkelere Ġslam‟ı tebliğ etmiĢtir.Kendisinin tüm insanlara
gönderildiğini tekrar tekrar duyurmuĢtur.Üstelik daha o hayattayken iki yüz bin civarında kiĢi
Ġslam ile ĢereflenmiĢtir.Onun her yerde kullandığı mühründe “Allah‟ın Elçisi Muhammed”
yazısı bulunmaktadır:Kulluğunu bu denli ön plana çıkaran baĢka bir insan yok
gibidir.Hz.Muhammed savaĢta bile adaletli olmayı emretmiĢtir.Hz.Muhammed‟in bu yönü
pek çok Hadis-i ġerifle de ortaya konmaktadır:

“ Büreyde (RA) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ordunun veya seriyyenin
baĢına komutan tayin ettiği zaman, -hassaten komutana- Allah'a karĢı muttaki olmasını,
beraberindeki Müslümanlara da hayır tavsiye eder ve sonra Ģunları söylerdi:

"Allah'ın adıyla ve Allah'ın rızası için savaĢın. Allah'ı inkâr eden kâfirlerle çarpıĢın. Gazâ edin
fakat ganimete hıyanet etmeyin, haksızlıkta bulunmayın, ölülerin vücutlarına sataĢıp burun ve
kulaklarını kesmeyin, (önünüze çıkan) çocukları öldürmeyin!

MüĢrik düĢmanlarla karĢılaĢınca onları önce üç Ģeyden birine çağır: Bunlardan birine cevap
verirlerse onlardan bunu kabul et ve artık dokunma!
Önce Ġslâm‟a dâvet et. Ġcâbet ederlerse hemen kabul et ve elini onlardan çek. Sonra onları
yurtlarından muhâcirler diyarına hicrete dâvet et.Ve onlara haber ver ki, eğer bunu yapacak
olurlarsa Muhacirler‚ va'dedilen bütün mükâfaat ve vecibeler aynen onlara da terettüp
edecektir. Hicretten imtina edecek olurlarsa bilsinler ki, Müslüman bedevîler hükmündedirler
ve Allah'ın mü'minler üzerine câri olan hükmü onlara icra edilecektir; ganimet ve fey'den
kendilerine hiçbir pay ayrılmayacaktır. Müslümanlara birlikte cihâda katılırlarsa o hariç, (o
zaman ganimete iĢtirak ederler.)

Bu Ģartlarda Müslüman olma teklifini kabul etmezlerse, onlardan cizye iste, müsbet cevap
verirlerse hemen kabul et ve onları serbest bırak.

Bundan da imtina ederlerse, onlara karĢı Allah'tan yardım dile ve onlarla savaĢ. Bu durumda
bir kale ahâlisini muhâsara ettiğinde onlar senden Allah ve Resûlü'nün ahd ve emânını talep
ederlerse kabul etme: onlar için, kendine ve ashâbına ait bir emân tanı. Zira sizin kendi
ahdinizi veya arkadaĢlarınızın ahdini bozmanız, Allah'ın ve Resûlü'nün ahdini bozmaktan
ehvendir.

Eğer bir kale ahalisini kuĢattığında onlar, senden Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse
sakın onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme, lakin kendi hükmünü tatbik et. Zira Allah'ın onlar
hakkındaki hükmüne isâbet edip etmeyeceğini bilemezsin."

Müslim, Cihâd 3, (1731); Tirmizî, Siyer 48, (1617), Diyât,14, (1408); Ebu Dâvud, Cihâd 90,
(2612, 2613).

Bu hadis-i Ģerifte de görüldüğü gibi Ġslam‟da bir baĢka kavimle savaĢmak adeta
zorlaĢtırılmıĢtır.Yani Resulullah(AS) savaĢı pek sevmemektedir.Ancak Allah emrettiği için de
kendilerine saldıranlar ve zulmedenlerle savaĢmıĢtır.Bunun için de bir Medine Devletini
kurmayı beklemiĢtir. Peygamber efendimiz hayvanların dahi haksız yere öldürülmesini
yasaklamıĢtır.Böyle olaylar duyduğunda o hayvan için üzülmektedir.ĠĢte Ģu hadis-i Ģerif de
konumuza ıĢık tutacak bir baĢka hadistir.

Ġmrân Ġbnu'l-Husayn (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Sakif, Benî Ukayl'in müttefiki idi.
Sakîfliler, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ashabından iki kiĢiyi esir ettiler. Buna
mukabil Müslümanlar da Benî Ukayl'dan bir kiĢiyi esir ettiler, adamla birlikte Adbâ adlı
deveyi de ele geçirdiler. Adam bağlı halde iken Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanına
geldi. Adam:

"- Ey Muhammed!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

" Ne istiyorsun?" diye sordu:

"- Beni niye yakaladınız, hacıları geçene (yani Adbâ'ya) niye el koydunuz?" dedi:

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) meseleyi büyütmek için:

"Seni müttefiklerin olan Sakifin cinayetinden dolayı yakaladım!" cevabını verdi, sonra oradan
ayrılıp gitti. Adam tekrar seslenerek:

"- Ey Muhammed! Ey Muhammed" dedi. Resûlulah (aleyhissalâtu vesselâm) merhametli ve


nezâketli idi. Adama dönerek:
" Ne istiyorsun?" dedi. Adam:

"- Ben Müslümanım!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"- Sen bunu, daha önce, kendi umuruna mâlik iken söylemiĢ olsaydın, tamamiyle
kurtulurdun" dedi ve adamdan uzaklaĢtı. Adam tekrar:

"- Ey Muhammed, ey Muhammed!" diye bağırdı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) geri


gelerek:

"- Ne istiyorsun?" dedi. Adam:

"- Açım, doyur beni, susadım, su ver bana!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"- Hacetin bu mu?" dedi. Adam öbür iki kiĢiye mukabil fıdye yapıldı."

Râvi Ġmrân sözüne Ģöyle devam etti: "Ensâr'dan bir kadın esir edildi.Adbâ dahi ele geçirildi.
Kadın bağa vurulmuĢtu. Halk develerini evlerinin önünde dinlendiriyorlardı.

Bir akĢam bu kadın ipten boĢanarak develerin yanına geldi. Kadın deveye yaklaĢtı mı deve
böğürüyordu. O da birini bırakıp öbürüne yaklaĢıyordu. Sonunda Adbâ'ya yaklaĢtı. Bu
böğürmedi.

Râvî der ki: "Bu piĢkin bir deve idi" -bir rivayette: "O terbiyeden geçmiĢ bir deve idi"
denmiĢtir. Ebu Dâvud'da: "Uysal bir deve" denmiĢtir. Kadın devenin arkasına bindi, hayvanı
sürüp yola revân oldu.

Kadının kaçtığını hissettiler, arayıp taradılar, ama bulamadılar.Kadın, Allah kendisine


kurtulma nasib ederse, deveyi Allah için kurban etmeyi adadı. Medine'ye gelince, halk onun
kurtulduğunu görünce: "Adbâ, Resûlullah (aleyhisssalâtu vesselâm)'ın devesi!" diye bağrıĢtı.
Kadın:

"- Ben nezretmiĢim. Allah beni kurtarırsa onu kurban edeceğim diye!" dedi. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a gelip bu durumu haber verdiler. O:

"- Sübhânallah! Hayvancağıza ne kötü mühâfaat vermiĢ: Allah onu bunun üzerinde kurtarırsa
o tutup bunu kesecek ha! Olacak Ģey mi? Hayır! Günah olan bir nezre uyulmaz, Ģahsen sâhip
olmadığı bir Ģey üzerine yaptığı nezre de uymaz!" dedi."

Müslim, Nüzür 8, (1641); Ebu Dâvud, Eymân 28, (3316).

Görüldüğü gibi Resulullah(AS) devenin kesileceğini duyunca adeta Ģok olmuĢ ve çok
üzülmüĢtür.ġimdi böyle bir Ģefkat peygamberini Kötü ve Zalim (haĢa ve sümme haĢa) gibi
tanıtmak kadar büyük bir cinayet var mıdır?Elbette o ta Tevrat‟tan Ġncil‟e kadar özelliği
olarak söylenen “demir çubuğuyla ulusları gütme iĢini de” layıkıyla yapmıĢtır.Bu da Allah‟ın
takdiridir.

.Hz.Muhammed‟in tek davası vardır, BarıĢı(Ġslam‟ı), Adalet‟i(Kuran‟ı) tüm dünyaya


yaymaktır..Oysa Ġncil Kuran‟daki gibi yeni hükümler getirmemiĢ Tevrat‟ın hükümlerinin
tamamlayıcısı olmuĢtur. “Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim”(Matta,5-17)
Hz.Muhammed‟e nazil olan Kitap ise en adil hükümleri bünyesinde barındırarak insanlığa
ıĢık saçmıĢtır..Hem Ġsa(AS) hayatında zafere ulaĢmamıĢtır. Zafere ulaĢmak bir yana o
Hıristiyanlara göre çarmıha da gerdirilmiĢtir.Üstelik “Luka” nın yanlıĢlığını fark ettiği ve
düzeltmeye çalıĢtığı iki Ġncil‟de de geçen “Allah‟ım beni neden terk ettin?” gibi imanı en
zayıf bir mümine bile yakıĢmayacak sözleri öldürülürken söylediği de iddia edilmiĢtir..Bu
sözler yanlıĢ ve Luka‟nın Ġncili doğru ise, diğer söylenenlerin doğruluğuna nasıl
inanacağız?Bu da apayrı bir konu..Çünkü Luka‟nın rivayeti ile diğer Ġncil‟lerde rivayet edilen
sözler birbirinin tam zıddıdır.Bir yerde Allah‟a “beni niye terk ettin?” diyen baĢka bir Ġsa.Bir
yerde de “Baba ruhumu senin ellerine bırakıyorum” diyen inançlı bir Hz.Ġsa..Ġki zıddın da
doğru olması mümkün değildir..O halde bu sözlerden birisi Hz.Ġsa‟ya âit değildir.Belki de
Hz.Ġsa yerine Haça baĢka biri gerilmiĢtir ve o kiĢi bu sözleri söylemiĢtir.Peki o kiĢi neden
Yahuda olmasın? Demek ki Ġncil‟in tamamı Tanrı sözü değildir.O halde Hz.Muhammed‟in
ve Kuran‟ın iddiası doğrudur.Allah da gerçeği göstermek için vaad ettiği “Gerçeğin Ruhu”
“Yardımcı”yı yani “Hz.Muhammed‟i”, “Kuran‟ı” göndermiĢtir.

Ġsa(AS) kendisinin de Peygamber olduğunu ispat eden aĢağıdaki sözleriyle


Hz.Muhammed(SAV) efendimizin de peygamberliğine iĢaret etmiĢtir. Hz.Muhammed‟in de
yaĢayacağı olaylara bir çeĢit iĢarette bulunmuĢtur:

“Bir Peygamber kendi memleketinden ve evinden başka yerde hor görülmez”(Matta,13-57)


gerçekten de Peygamberimiz de Mekke‟de yani kendi memleketinde hor görülmüĢ
Medine‟de, HabeĢistan‟da sevgiyle karĢılanmıĢtır.Hatta “O” en son olarak Mekke‟yi silahsız
ve savaĢsız olarak fethetmiĢtir.

Hz.Ġsa(AS) yine Matta Ġncili 15. bölümde

“ Göksel Babamın dikmediği her fidan kökünden sökülecek”

diyerek Ġslam‟ın hak din olduğuna da iaĢret etmiĢtir.Zira Ġslam fidanı 1400 yıl önce dikilmiĢ,
o kadar savaĢ ve zulüm fırtınaları arasında sökülmeden kalmayı baĢarabilmiĢtir.Eğer bu fidanı
Allah dikmemiĢ olsaydı, o kökünden sökülecekti Ģimdiye kadar.Üstelik görülüyor ki;
Müslüman olanlardan Hıristiyanlığa yönelenler yok denecek kadar azdır. Ġslam onca Haçlı
seferlerine rağmen yok edilemediğine göre yüce bir varlık tarafından korunmaktadır.

Hz.Ġsa Matta,17-11‟de ; “İlyas gerçekten gelecek ve her şeyi yeniden düzene koyacak”
der.Bu ayet ileride Ġlyas ya da baĢka bir adda bir peygamberin düzenleyici olarak geleceğinin
apaçık bir iĢaretidir.

Hz.Ġsa bazı ayetlerde “birincilerin bir kısmı sonuncu, sonuncuların bir kısmı da birinci
olacak” der.Son gelecek Hz.Muhammed(SAV) ümmetinin büyüklüğüne iĢaret eden bu
ayetler oldukça önemlidir.

Ġsa(AS) Bir ayette de Havarilerinin Ġsrail‟in 12 boyunu yargılayacağını ifade etmiĢtir.(Matta


19-28)Görüldüğü gibi Ġsa(AS) ve havarileri sadece Ġsrail oğullarından sorumlu olacaklardır.O
halde diğer insan ve milletlere tebliğle kim görevlendirilmiĢtir?Elbetteki
Hz.Muhammed(SAV) ve ashabı, ümmeti…..

Matta 20. bölümde kısaca Ģöyle bir misal verilir:


“Bir toprak sahibi, işçiler tutar.Saatlerce çalışan işçiye de, ikindi vakti akşama doğru işe
başlayan işçiye de “bir dinar” ücret verilir.İşe erken başlayan işçiler buna gücenir.Ama
toprak sahibi de onların gücenmeye haklarının olmadığını, onlarla böyle anlaştığını
söyler.İkindi vakti işe başlayanlara da aynı ücreti vermesinin onları ilgilendirmediğini
söyler.”

Bu misalde birinci iĢçiler Hıristiyanlar, akĢama doğru yani kıyamete yakın iĢe baĢlayanlar da
Müslümanlara iĢarettir.

Hz.Ġsa‟nın Allah‟ın sağında oturduğu söylenmektedir.Ancak Hz.Ġsa, Matta Ġncili 20.bölümde


23.ayette kendi sağında ve solunda oturacakların Allah‟ın belirlediği bazı isimler olduğunu
söyler.O halde Ġsa(AS) sağında ve solunda bazı belirlenmiĢ insanların,yani,yaratılmıĢların
oturacağını söylemektedir.Zira Allah‟ın kendisini iĢaretleyip Ġsa‟nın solunda oturması olacak
bir Ģey değildir.Ġleriki ayetlerde de Hz.Ġsa‟nın solunda oturacak kiĢinin Kudretli Olan birisi
olacağı vurgulanmaktadır.Bize göre o “Kudretli Olan” Hz.Muhammed‟i temsil
etmektedir.Hz.Ġsa‟nın sağında olacak olan da Hz.Musa olabilir.Yani Hz.Ġsa, Hz.Muhammed
ve Musa(AS)‟ın ortalarında oturmaktadır..

Hz.Ġsa(AS) Matta Ġncil‟i 21.bölümde “Bağ kiracıları benzetmesinde” Müslümanlara ve


Peygamberimiz‟e işaret vardır.Benzetme özetle şöyledir: “Bir toprak sahibi, bağını bağcılara
kiralamış.Bağ bozumu yaklaşınca kölelerini bağcılara yollamış.Bağcılar kölelerin birisini
dövmüşler, bazısını taşlamışlar,bazılarını da öldürmüşler.Bunun üzerini Bağ sahibi “oğlunu”
göndermiş.Bağcılar onu da yakalayıp öldürmüş.Daha sonra bağ sahibi o bağı, bağcıların
elinden alıp başka bağcılara vermiş.İsa(AS) bu misalleri verdikten sonra şu sözleri söyler: “
bu nedenle size şunu söyleyeyim,Tanrı‟nın Egemenliği sizden alınacak ve bunun ürünlerini
yetiştirecek bir ulusa, millete verilecektir.Bu Taşın üzerine düşen paramparça olacak.Taş da
kimin üzerine düşerse, onu ezip toz edecek”

Burada bahsedilen taĢla ilgili bir önceki ayette Ģunlar söylenmektedir:

“Yapıcıların reddettiği taĢ


ĠĢte köĢenin baĢ tacı oldu
Rabbin iĢidir bu
Gözümüzde harika bir iĢ”

Yukarıdaki benzetmeleri birer birer açıklayalım..Bağ sahibi: Allah, Bağcılar: Ġsrailoğulları,


Köleler: Peygamberler, Bağ sahibinin oğlu: Hz.Ġsa, Bağ: Allah‟ın egemenliği, BaĢka bağcılar:
Hz.Muhammed ve Müslümanlar..Yine taĢ benzetmesiyle de kastedilen
Hz.Muhammed(AS)‟dır

Hz.Ġsa kıyametten bahsederken Ģunları söyler:

“O günler kısaltılmış olmasaydı, hiç kimse kurtulamazdı” Ama seçilmiş olanlar uğruna o
günler kısaltılacak”(Matta 24-22)Burada bahsedilen seçilmiĢler, Hz.Muhammed ve ona
uyanlardan baĢka kim olabilir?

Matta-24/45 ve 46. ayetlerde Ġsa Ģöyle der:

“Efendinin hizmetkarlarına vaktinde yiyecek vermek için üzerlerinde yetkili kıldığı güvenilir
ve akıllı köle kimdir?Efendisi eve döndüğünde işinin başında bulacağı o köleye ne mutlu”
bu ayetler Hz.Ġsa gittikten sonra yetkili bir Peygamber geleceğine iĢaret eder..Daha önce
kölelerden maksadın Peygamberler olduğunu söylemiĢtik.O peygamberin öğrettikleri
Hz.Ġsa‟nınkilerle aynı olacaktır.Hatta Hıristiyanlar da onun öğretilerinden istifade
edecektir.Çünkü o “Yardımcı ve Hakikatin Ruhu” ünvanlarının sahibidir..

Matta 25.bölümde Hz.Ġsa bir benzetmeyle Müslümanları ve Hıristiyanları


kıyaslamaktadır..Bu benzetmede on kız vardır..Bunlar güveyi karşılamaya giderler..Bu
kızların beşi kandil alıp yağ almamışlar, diğer beşi ise hem kandil hem de yağlarını
almışlardır.Hem yağı hem kandili alanlar güveyin yanına girebilmişlerdir.Diğerleri kapıda
kalmışlardır..Güvey kendisine efendim diyen bu kızları tanımadığını söylemiştir.Bu
benzetmede güvey-Hz İsa, kabul edilmeyen 5 kız-Hıristiyanlar, kabul edilen 5 kız-
Müslümanlara işarettir..Burada Müslümanların sayısının Hıristiyanlarla neredeyse aynı
sayıda olacağı zamanlara da bir işaret vardır..Evet Hıristiyanlar İsa(AS)‟a “Efendim(lord),
Rabbi” diyerek çok seviyor gözükebilirler, ama ona Tanrılık isnad ederek kandillerindeki
tevhid yağını boşaltmışlardır..Ancak Müslümanlar onun hem Peygamber hem de büyük bir
insan olduğunu kabul ederek onun en büyük davası olan Allah‟ın birliği davasına Son Resul
Hz.Muhammed ve Kuran sayesinde bağlı kalmışlardır..

Daha önceki ayetlerde Ġsa(AS)ın sağında ve solunda oturacakların Allah tarafından


belirleneceği açıklanmıĢtı..ġimdi Matta 26/64‟de Ġsa(AS)ın kimin sağında oturduğunu
öğreniyoruz..

“Üstelik size şunu söyleyeceğim.Bundan sonra İnsanoğlu‟nun “kudretli olanın”


Sağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksin”

Matta 20.bölüm 23.ayette ifade edilen ve Tanrı‟nın belirleyeceği kiĢilerden birisi bu ayette
açıklanıyor..Kudretli Olan Allah‟ın belirlediği kişilerden birisi, bu ayette açıklanıyor..Bazı
Hıristiyan yorumcular buradaki Kudretli Olan‟dan maksadın Allah olduğunu
söyleyebiliyorlar..İbrahimi inançta Allah‟a yer, mekan izafe edilemez..O mekandan ve
zamandan münezzehtir..O halde o kudretli olan Allah‟ın belirlediği kişilerden birsidir..Zaten
oradaki Kudretli Olanın İlah olduğunu söylemek, Hıristiyan teolojisiyle de çelişir..Zira bu
teolojide Tanrı İsa‟dadır..İsa da (haşa) Tanrı olmuş oluyor..O halde bu inanç, Hz.İsa‟nın
Tanrının sağında oturmasıyla yok olacaktır..İkisinin bir cevher olmadığı ayrı varlıklar
oldukları ortaya çıkmış olacaktır..Ancak bize göre o kudretli olan Allah değil bir
insandır..Yuhanna‟nın esinlemelerinde bahsettiği Sadık, yani o meşhur beyaz ata binmiş
olandır..Yani o kudretli olan Hz. Muhammed(AS)dır..

Ġsa(AS)‟a Vali Pilatus Ģu soruyu sorar:

“Sen Yahudilerin kralı mısın?” O da “söylediğin gibidir” diye cevap verir..

Hz.Ġsa kendisini Yahudilerin Kralı olarak kabul eder..Zira Ġsrailoğullarını azgınlıklarından


döndürmek için gelmiĢtir..Peki diğer insanların Kralı kimdir? Hz.Ġsa‟nın Yahudiler için
gönderildiği oldukça açıktır.Peki insanlık için bir Peygamber gelmeyecek midir?Tabii ki
gelecektir.O da Hz.Muhammed‟den baĢkası olamaz.Çünkü o, “milletleri demir çubukla
güdecek olandır”..Çünkü o Ġncil‟in bazı yerlerinde adı geçen “Alemin Kralı” dır..

Markos Ġncil‟i 4.bölüm 20.ayette “iyi toprağa ekilenler ise sözü işiten, onu benimseyen,
kimi otuz, kimi altmış, kimi de yüz kat ürün veren kişilerdir.”
Bu ayette bahsi geçen kiĢilerin sahabeler olduğu tarihin de Ģehadetiyle sabittir..

Markos 4-2,28,29. ayetlerde “Toprak kendiliğinden filizi, sonra başağı, sonunda da başağı
dolduran taneleri verir.Ürün olgunlaşınca adam hemen orağı vurur.Çünkü ürünü biçme
zamanı gelmiştir.Bu ayetlerde filizden maksat Hz.İsa‟dan önceki inananlar
topluluklarıdır.Başaklar ise Hz.İsa ve onun dönemi inananlarıdır..Olgun ürünler de kıyamet
kopmasına yakın gelen Hz.Muhammed ve ümmetidir..Bu ayetlerin devamında 30, 31,
32.ayetlerde hardal tanesi örneğiyle, tek başına, kimsesiz gelen Hz.Muhammed(AS)‟a bir
benzetme vardır..Fakat onun ümmeti çok kısa zamanda, daha hayatında üç yüz bin
civarındadır..

Markos 8-11,12.ayetlerde Yahudiler İsa‟dan gökten bir belirti göstermesini isterler.O da bu


kuşağa hiçbir belirti gösterilmeyeceğini söyler..O bu sözleri söylemekle ileride ahir zaman
Peygamberinin bu belirtiyi göstereceğine de bir işarette bulunmuştur..Hz.Muhammed “ayı
ikiye bölmesiyle” o belirtiyi kendi kuşağına çok açık bir şekilde göstermiş, Ebu cehil gibi
kafirler bile bu belirtiyi inkar edememiş sadece, Muhammed‟in sihri göklere ulaştı
demişlerdir.

Markos 9-38,39,40.ayetlerde “Yuhanna Ona(İsa‟ya) öğretmenim, dedi..Senin adınla cin


kovan birini gördük, ama bizi izleyenlerden olmadığı için ona engel olmaya çalıştık. “Ona
engel olmayın” dedi İsa..Çünkü benim adımla mucize yapıp da hemen ardından beni
kötüleyecek kimse yoktur.Bize karşı olmayan bizden yanadır” dedi..Bu ayetlerde görüldüğü
gibi Ġsa(AS)ı sevmek için Hıristiyan olmaya, havarilerin ve diğer elçilerin izleyicisi olmaya
gerek yoktur..Hz.Ġsa‟ya karĢı olmamak, onun adını kabul etmek ve sevmek, Hz.Ġsa‟ya göre
kurtuluĢ için yeterlidir.Dünyada Müslümanlar gibi Ġsa(AS)‟ı büyük tanıyan insanlığa,
Hz.Meryem‟in, Kutsal Ruhun, Havarilerin, Hz.Ġsa(AS)‟ın büyüklüğünü haykıran bir baĢka
din daha yoktur..O halde Hıristiyanların Hz.Ġsa‟nın adıyla hareket eden, onu seven
Müslümanlara engel olmaması onların dini açısından Farz-ı Ayn‟dır..

Matta Ġncil‟i 21.bölümde bahsedilen “bağcı benzetmesi” Markos 12-9.ayette Peygamberlik


müessesinin bu milletten alınıp baĢka bir millete verileceğine iĢaret etmektedir..

Ġsa(AS) Ġncil‟in bir bölümünde Yahudi bir din bilgininin sözlerini takdirle karĢılar ona “sen
Tanrı‟nın egemenliğinde uzak değilsin” der..Bilginin tasdik ettiği sözler Ģöyledir: “Tanrı tektir
ve ondan baĢka ilah yoktur”

Hz. Ġsa‟nın söylediği bu sözleri dinleyen bilgin ona Ģunları söyler: (bu sözleri)demekle
doğruyu söyledin..Ġnsan‟ın Tanrı‟yı bütün yüreğiyle,bütün anlayıĢıyla ve bütün gücüyle
sevmesi tüm yakılmalık adaklardan ve sunulan kurbanlardan daha önemlidir”

Peki Hz.Muhammed bu sözlerden baĢkasını mı söylemiĢtir?yani o Allah birkaç tanedir ve


onları sevmemiz lazımdır mı demiĢtir?Hayır..O da, Allah‟ın tekliğini ve sadece onu
sevmemiz, ona yönelmemiz gerektiğini söylemiĢtir.. Hatta Hıristiyanların Ruhbanlık gibi
kurumlarının bu Tevhid inancına zıt olduğunu tüm yüreğiyle savunan da o olmuĢtur..Kuran‟ın
bu uyarıları sayesindedir ki, günümüz Hıristiyanları, Ruhbanlık müessesine o kadar da önem
vermemektedirler..O Yahudi bilgini seven Ġsa, elbette Allah‟ın birliğini, kendisini,
peygamberliğini kabul eden Müslümanları da çok sevmektedir..

Ġsa Mesih Markos Ġncili 14. bölüm 27.ayette öğrencilerine :


“Hepiniz sendeleyip düşeceksiniz” dedi.Çünkü şöyle yazılmıştır: “Çobanı
vuracağım.Koyunları darmadağın olacak” Ġsa Mesih kendi tabilerinin yanlıĢlara düĢeceğini
mucizane bir Ģekilde görmüĢtür.Bu gördüğünü de haber vermektedir..ġimdi Ġsa(AS)‟ın
Allah‟dan neden yeni bir yardımcı isteyeceği iyice anlaĢılmaktadır..Allah Ġsa(AS)‟ın bu
duasını kabul etmiĢ,onu tanıyan ve kabul eden Hz.Muhammed‟i bir yardımcı olarak insanlığa
Kuran‟ıyla göndermiĢtir..Koyunlar dağılmıĢ,bu koyunların baĢına yeni bir çoban
gerekmektedir..Gerçekten de Resulullah küçüklüğünde uzun bir süre çobanlık yapmıĢ ve tüm
milletleri de “demir çubukla gütmüĢ” tam bir Çoban Peygamberdir..

Ġsa Mesih Markos 16-14‟de on birleri kendisine inanmadıklarından ve duygusuzluklarından


dolayı azarlar..On birler bile günahsız, hatasız olamadıklarına göre Pavlus, Luka, Matta gibi
yazarların, inananların tamamen hatasız olduklarını savunmak, tamamen aşırı sevgiden
kaynaklanan taraflı bir bakış açısıdır..Bu İlahi bakış açısına zıttır..Resulullah ise, Allah‟ın
istediği İlahi bakış açısını getirmiştir..O, İncil‟in ya da Hıristiyanlığın iyisine iyi, doğrusuna
doğru, yanlışına da yanlış demiştir..Bu aynen Hz.İsa‟da da var olan Peygamberlik bakış
açısına benzemektedir..

Luka 1-33‟de İsa(AS)‟ın Yakub‟ un soyu üzerinde egemenlik süreceği ve bu egemenliğin


sonsuza kadar süreceği ifade ettiği anlatılır..Demek ki Hz.İsa sadece Hz.Yakub‟un soyu
üzerine yetkili kılınmıştır..Fakat bu ulusallık, daha sonraki Hıristiyan misyonerlerince
evrensel hale dönüştürülmüştür..Elbette bu da Allah‟ın takdiriyle olmuştur,bunda da
hikmetler vardır..Fakat Allah‟ın asıl maksadı, İsrail oğulları‟nı doğru yola getirmektir..Kuran
ise, bizzat Allah‟ın ifadesiyle “Alemlere rahmet olarak gönderilmiştir”..

Ġncilin bir yerinde Ġsa Ģöyle seslenir: “Efendinin, uşaklarına yemek paylarını vaktinde
vermek için üzerlerinde yetkili kılacağı güvenilir ve akıllı kâhya kimdir?Efendisi eve
döndüğünde işinin başında bulacağı o köleye ne mutlu!Size gerçeği söyleyeyim, efendisi onu
tüm malının üzerinde yetkili kılacak”

Bu ayetlerle Yuhanna Ġncil‟inde geçen Yardımcı‟ya ait ayetler arasında bir paralellik
görünmektedir..Bu temsilde bahsi geçen Kâhya ile Yuhanna Ġncil‟inde adı geçen Yardımcı
aynı kiĢilerdir..O da Hz.Muhammed(SAV) efendimizdir..

Ġsa(AS) Luka Ġncil‟i 13-26,27,28.ayetlerde kendisine inandıklarını söyleyenlerin çoğunun


Tanrı‟nın Egemenliğine alınmayacağını 30. ayette ise “sonuncu olan bazılarının birinci
olacağını” vurgular..Burada ifade edilen sonuncular Kuran‟a inanan Müslümanlardır..

Luka Ġncil‟i 18.bölüm 8.ayette Ġsa(AS) “Ama İnsanoğlunun geldiği zaman acaba yer
yüzünde İman bulacak mı?”diyerek Hıristiyan toplulukların imanlarının bozulacaklarına
iĢaret etmektedir.

Ġsa(AS)Luka 24-49.ayette “Ben de Baba‟mın vaat ettiğini size göndereceğim” diyerek


Hz.Muhammed‟in geleceğine ĠĢaret etmektedir..

Yuhanna Ġncil‟i 4.ölüm 21.ayette Ġsa(AS): “Kadın bana inan, öyle bir saat geliyor ki,
Baba‟ya ne bu dağda ne de Kudüs‟te tapınacaksınız”

Bu ayetlerden, Kıblenin ileride değiĢeceğini çıkarmak bir kehanet olmasa gerektir..Bu


ayetlerde açıkça insanların ileride Kudüs‟e yönelmelerine gerek kalmayacağı, Kudüs‟te
olmadan da, oraya yönelmeden de Ġbadet edileceği ifade edilmektedir..Yine bu ayetlerde
ileride Kudüs‟ten baĢka bir mekanın Kıble olarak kabul edileceği açıklanmıĢtır..

Ġsa(AS) Yuhanna 7.bölüm 18.ayette

“Kendiliğinden konuşan kendini yüceltmek ister, ama kendisini göndereni yüceltmek isteyen
doğrudur” buyurur..Gerçekten de Hz.Muhammed bütün ömrü boyunca, hayatı pahasına
Allah‟ı yüceltmeye çalıĢmıĢtır..Kuran-ı Kerim eğer kendi sözü olsaydı, herhalde içinde
kendisini öven pek çok ayet koyacaktı (haĢa)Ancak Kuran‟da diğer Peygamberlerden,
Hz.Muhammed‟den daha çok övgüyle bahsedilmiĢtir.Hatta Resul-u Ekrem(SAV) pek çok
sözüyle bu yüksek tevâzusunu ortaya koymuĢtur..

4313 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki:

"Ben, dünyada da âhirette de Meryem'in oğluna insanların en yakınıyım. Benimle onun


arasında baĢka bir peygamber yok. Peygamberler anneleri ayrı, babaları bir kardeĢtirler,
dinleri de birdir."

Buhari, Enbiya 44; Müslim, Fezail 145, (2365); Ebu Davud, Sünnet 14, (4675).

Bütün Peygamberleri bir kardeĢ olarak gören bu yaklaĢım gerçekten de Hz.Ġsa‟nın belirttiği
Peygamberce bir davranıĢtır..Yine bir baĢka Hadisinde Allah Resulü mütevaziliğini gösterir:

4315 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular:

"Peygamberlerden birini diğerine üstün kılmayın."

Ebu Davud, Sünnet 14, (4668).

Evet o bu sözleriyle tüm Peygamberlerin vazife cihetinde eĢit olduğunu ifade


etmektedir..Elbette Hz.Muhammed‟in kemalat cihetinde diğer peygamberlerden pek çok
üstünlüğü de vardır ama o yine de kendini övmemeye gayret eder.
Hatta o kendi bazı üstün özelliklerinden bahsederken bile “övünmemesi gerektiğini”
öncelikle kendisine sonra kendisini takip eden Müslümanlara hatırlatmıĢtır..

4317 - Ubey Ġbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki:

"Kıyamet günü geldi mi, ben peygamberlerin imamı, hatibi ve (onlar arasında) Ģefaat (etmeye
yetki) sahibi olacağım. Bunda övünme yok."

Tirmizi, Menakıb 3, (3617).

1.Korintliler 14.bölüm 21.ayet:

“Rab, yabancı dilleri konuşanlar aracılığıyla,yabancıların dudaklarıyla bu halka


sesleneceğim; yine de beni dinlemeyecekler! Diyor” (YuĢa.28:11-12)
Bu ayetler Tevrat‟tan alıntı ayetler. Ġsrailoğullarına Allah‟ın söylediği sözler ve geleceğe
dair verdiği haberleri içeren bu sözler, meselemiz açısından gayet manidardır.Burada
bahsedilen “yabancı dilleri konuĢanlar” Hz.Ġsa ve takipçileri olamazlar.Çünkü Hz.Ġsa Ġsrail
oğullarındandı.Demek ki o “yabancıların dudakları” sözüyle kastedilen kimse değildir.Çünkü
“O” yabancı değildir.Üstelik o sözlerini Ġbranice ve ona çok yakın lehçeler kullanarak
söylemiĢ, Ġsrailoğullarını Allah‟a ve sevgiye çağırmıĢtır.Halbuki bu ayetlerde Ġsrailoğullarına
davette bulunacakların yabancı dilde konuĢanlar olduğu vurgulanıyor. Peki Ġsrailoğulları‟nı
Kuran‟dan baĢka hangi dilde yazılmıĢ bir kitap, bu denli uyarmıĢtır?Yanıt: Hiçbir kitap..
Kur‟an-ı Kerim Ġsrailoğullarının dilinden farklı bir dilde yani Arap dilinde gelmiĢtir.Hatta
onun harfleri de Ġbrani harflerinden farklıdır.Üstelik Ġsrailoğulları Arap toplumunu
kendilerine yabancı kabul etmektedirler.Yine bu yabancılar içinden, Hz.Muhammed ve
sahabelerin dudaklarıyla Yahudiler, Ġslam‟a, doğruluğa ve Hz.Ġsa‟yı, Hz.Muhammed‟i kabul
etmeye çağrılmıĢlardır.Üstelik Ġsrailoğullarının bir kısmının Kuran‟ı dinlemeyecekleri de bu
ayetlerden anlaĢılıyor.Kuran da sanki Tevrat‟ın bu ayetlerinin yazarı ile beni indiren zatlar
aynı Tek Ġlah der gibi; Ġsrailoğullarının bir kısmının Kuran‟a uymayacağını söyler.Ancak
Yahudiler içinde de ılımlı ve iyi Yahudilerin olduğuna Kuran‟da dikkat çekilir.

Yuhanna 10.bölüm 16.ayette “Bu ağıldan olmayan başka koyunlarım var.Onları da


getirmeliyim.Benim sesimi işitecekler ve tek sürü, tek çoban olacak” Bu ayetlerde Ġsrail
oğullarından olmayan baĢka bir milletten bahsedilir.Bu millet veya din sahipleri de Hz.Ġsa‟yı
kabul edecekler..Ancak onlar daha gelmemiĢ..Daha sonra gelecekler.Bu ümmetin tek bir
ümmet olacağı, tek bir Peygamber‟i olacağı ibareler dikkatlice okunursa anlaĢılacaktır..Belki
de HabeĢistan(Etiyopya) Kralı NecaĢi ve daha pek çok Hıristiyan, Ġncil‟deki bu gibi ayetlerin
Hz.Muhammed‟e iĢaret ettiğini anlamıĢ ve ona iman etmiĢti..Bizler de Ġncil ve Tevrat‟taki bu
ve benzeri ayetleri gördüğümüzde imanımızdan dolayı Rabbimize sonsuz Ģükürler ediyoruz.

Yuhanna 14-16.ayette “Ben de Baba‟dan dileyeceğim ve O, sonsuza dek sizinle birlikte olsun
diye size başka bir yardımcı, gerçeğin ruhunu verecek”

Bu ayetlerde Allah‟ın Peygamber göndermeye devam edeceği anlatılmaktadır..Bu ayetlerde


dikkati çeken kelimelerden birisi de “baĢka” sıfatıdır.Yani bu “baĢka bir yardımcı” tabir bir
önceki yardımcıya da iĢaret eder..Yani “o önceki yardımcıdan baĢka bir yardımcı” anlamı bu
sözlerden çıkarılabilir.Önceki Yardımcı Ġsa(AS) olduğuna göre, ondan sonraki yardımcı
Paraklitos da Hz.Muhammed (AS)‟dır..Üstelik bu zatın getireceği kitabın hükümleri bütün
Kutsal Kitapların hükümlerini havi olup, sonsuza kadar geçerli olacağı anlatılmaktadır..Ġncil
Tevrat‟ta Hz.Ġsa‟ya iĢaret ettiği söylenen pek de açık olmayan bazı ayetleri Hz.Ġsa‟ya
hamletmiĢtir.Bunu Eldeki Ġncil‟in yazıcıları, yorumcuları yapmıĢtır...Tevrat‟taki üç beĢ ayete
bakıp, Allah‟ın planını açıklamaya çalıĢan Papaz dostlarımız, Ġncil‟deki bu ayetleri iyice
anlayıp, Hz.Muhammed‟in ve Kuran-ı Kerim‟in Ġlahi Plandaki yerine vakıf
olmalıdırlar..Tevrat‟ta ve Ġncil‟de Kuran‟a ve Hz.Muhammed‟e iĢaret eden yüzlerce ayet
gerçek Ġlahi planı açıklamaktadır..

Aynı bölüm 26.ayet: “Baba‟nın benim adımla göndereceği Yardımcı, gerçeğin ruhu, size her
şeyi öğretecek,benim söylediklerimi hatırlatacak” Demek ki bir gün gelecek Ġsevi‟ler
Hz.Ġsa‟nın asıl davası olan Tevhid (Allah‟ın Birliği) davasını unutacaklar..Gelecek Yardımcı
ise Ġsevi‟lere Gerçek Allah Ġnancını hatırlatacak..Çünkü Hz.Ġsa da Allah‟ın birliği davasını
tüm gücüyle aleme ilan etmiĢtir..Üçlü Allah inancı ise daha sonraki Ġncil yorumcularının
hatasıyla Hıristiyan Ġtikad‟ına girmiĢtir.ġu andaki Ġncil‟de bile Hz.Ġsa‟nın sözlerine
dayanılarak bir Teslis inancı ortaya atılmamaktadır..Zaten Ģu andaki Ġncil‟deki Hz.Ġsa da “ben,
Allah, Ruhul Kudüs aslında bir Allah‟ız..Allah bana enkarne oldu..Ben de böylelikle Allah
oldum” gibi, Tevhid inancına zıt bir sözü mevcut değildir..Günümüz Ġsevi‟leri Ġsa(AS)‟ın
haber verdiği öğretmenin öğrettiği tevhid inancını kabul etmelidirler..Bu inançla ne Ġsa(AS) ,
ne Allah, ne de Kutsal Ruh ne Ġncil reddedilmiĢ olacaktır..Ancak her Ģey yerli yerine
oturacak, bir tek Allah olduğu kafalar karıĢmadan açık bir mantıkla ortaya çıkacaktır..

Aynı 14.bölüm 30.ayette : “Artık sizinle uzun uzun konuşmayacağım.Çünkü bu dünyanın


egemeni geliyor.Onun benim üzerimde hiçbir yetkisi yoktur.”Bu ayetlerde geçen Dünyanın
Egemeni hakkında çeĢitli yorumlar vaki olmuĢtur..Bazı Hıristiyanlar buradaki Dünya
Egemeni‟nin ġeytan olduğunu söylerler..Çünkü onlar Hz.Ġsa‟dan baĢka bir Dünya Egemeni
olamayacağına kendilerini inandırmıĢlardır..Bu egemen Hz.Ġsa‟ya hükmedemeyeceğine göre
o olsa olsa ġeytandır gibi garip bir hükme varan Hıristiyan teologları gerçeğin üstünü
asırlardır karartmıĢlar, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemiĢlerdir..Ġncil‟in diğer bölümlerinde
geçtiği gibi Hz.Ġsa “Yahudiler‟in Kralı” dır..Dünyanın Kralı ise Ġsa(AS)‟ın da iĢaret ettiği gibi
sonra gelecektir(gelmiĢtir)..Dünyanın Kralı Hz.Muhammed ve Kuran-ı Kerim‟dir..Onun
hayatı, zaferleri bunun çok net bir göstergesidir..AĢağıdaki Hadis-i ġerifte Hz.Muhammed
(AS)‟ın samimi bir yakarıĢı, Allah‟tan zafer isteyiĢi ve Allah‟ın ona cevabı nakledilmektedir:

4200 - Ġbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Bana Ömer Ġbnu'l-Hattab radıyallahu anh
anlattı. Dedi ki: "Bedir günü olunca, Aleyhissalatu vesselam müĢriklere bir baktı. Onlar bin
kiĢiydiler. Halbuki ashabı üç yüz on dokuz kiĢi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı.
Rabbine sesli olarak Ģöyle dua etmeye baĢladı:

"Ey Allahım! Bana vaadettiğin (zaferi) yerine getir. Allahım! Bana zafer ver! Ey Allahım,
eğer ehl-i Ġslam'ın bu bölüğünü helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet edilmeyecek!"

Ellerini uzatmıĢ olarak yakarmalarına öyle devam etti ki, rıdası omuzundan düĢtü. Bunu gören
Ebu Bekir radıyallahu anh yanına gelerek rıdasını aldı omuzuna attı, sonra arkasından
yaklaĢıp:

"Ey Allah'ın Resûlü! Rabbine olan yakarıĢın yeter. Allah Teala Hazretleri sana vaadini
mutlaka yerine getirecek!" dedi. O sırada aziz ve celil olan Allah Ģu vahyi inzal buyurdu:
"Hani siz Rabbinizden imdâd taleb ediyordunuz da O da: "Muhakkak ki ben size meleklerden
birbiri ardınca bin(lercesi ile) imdad ediciyim" diyerek duanızı kabul buyurmuĢtur" (Enfal 9).
Gerçekten Hak Teala Hazretleri o gün meleklerle yardım etti."

Müslim, Cihad 58, (1763); Buhari, Megazi 4; Tirmizi, Tefsir, Enfal (3081); Ebu Davud,
Cihad 131, (2690).

Zaten Ġslam‟ın tüm dünyaya çok kısa bir sürede yayılmıĢ olması da Resul-u Ekrem (AS)‟ın
duasının Allah katında ne derece makbul olduğunu ortaya koyuyor.Elbette böyle bir insanı
karĢılayabilecek en kapsamlı ünvanlardan birisi de “Dünyanın Egemeni” ünvanıdır..

4242 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Zeyd, Ca'fer
ve Ġbnu Ravâha'nın öldüklerini onlardan haber gelmezden önce bildirdi. ġöyle demiĢti:

"Bayrağı Zeyd aldı ve Ġsabet aldı (öldü). Bayrağı ondan sonra Ca'fer aldı o da öldü. Sonra
Abdullah Ġbnu Ravâha aldı, o da öldü. -Böyle deyince Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın
gözleri yaĢla doldu.- (Resûlullah sözlerine devam etti): "Bayrağı, sonra Allah'ın kılıçlarından
bir kılıç, tayin edilmeksizin aldı: Hâlid Ġbnu'l-Velîd... Allah Teâla Hazretleri ona zafer verdi."
Buhari, Cenaiz 4, Cihad 7, 183, Menakıb 25, Fedaili'l-Ashab 25, 44; Nesai, Cenaiz 27, (4,
26).

ĠĢte bütün bu sözlerde Hz.Muhammed‟in Allah‟ın inayetine ne kadar yakın olduğu


anlaĢılmaktadır..ĠĢte böyle bir zat ve dini Dünyanın Egemeni olmuĢtur ve
olacaktır..Kuran‟daki Nasr süresi de bunu ortaya koyan bir Sûredir.. “Allah‟ın yardımı geldiği
zaman, Ġnsanları Allah‟ın dinine(Ġslam‟a) akın akın girdiklerini görürsün.O zaman Rabbin‟i
övgüyle, Ģükürle tesbih et, an..Muhakkak ki o tevbeleri kabul edendir.”ĠĢte bu ayetlerde de
Allah Ahirzaman‟da Ġslam dininin tüm dünyaya yayılacağına, Ġslam‟ın Dünyanın Egemeni
olacağına iĢaret etmektedir..Eğer Ġslam, Allah‟ın razı olduğu bir din olmasaydı,Ġslam bunca
güçlüklere, sıkıntılara rağmen halen ayakta duramazdı..

15.bölüm 26.ayette : “Baba‟dan size göndereceğim Yardımcı,yani geçeğin ruhu geldiği


zaman, o bana tanıklık edecek”

Bu ayetlerde de o Yardımcı‟dan bahsedilmektedir..Bu Yardımcı‟dan maksadın Kutsal Ruh


olduğunu söyleyen Hıristiyan teologlar da vardır..Ancak Yardımcı kelimesinin aslı olan
Paraklit kelimesinde böyle ruhsal bir kavram yoktur..Bu Yardımcı baĢlı baĢına bir kiĢi, ya da
Ġncil gibi bir Kitap olacaktır..Hıristiyan yorumcular daha sonraları bu Paraklit (Yardımcı,
tesellici) kelimesini farklı farklı yorumlarla açıklamaya çalıĢmıĢlardır..

Elçiler‟in ĠĢleri 3–22, 23. ayetler Tevrat‟tan alınmıĢ ayetlerdir. Bu sözlerin Ġsa(AS)‟ı haber
verdiği ifade ediliyor. Bu Elçilerin ĠĢleri yazarının kendi yorumudur. Bize göre bu ayetler Hz.
Muhammed‟e daha bariz bir Ģekilde iĢaret etmektedir. Bu ayet Ģöyledir:

“Tanrınız olan Rab size, kendi kardeşlerinizin arasından, benim gibi bir Peygamber
çıkaracak. Onun size söyleyeceği her sözü dinleyin. O Peygamberi dinlemeyen herkes Tanrı
halkından koparılıp yok edilecektir.”

Bu ayetlerde haber verilen Hz. Ġsa ise Hıristiyanların onun Musa(AS) gibi bir peygamber
olduğunu kabul etmeleri gerekiyor. Yani onun Ġnsan olduğunu ve risaletle görevlendirildiğini
kabul etmeliler. Eğer bunu kabul etmeyeceklerse burada haber verilen Peygamber Hz.
Muhammed(AS)‟dır. Ġshakoğulları olan Yahudilerin kardeĢleri bilindiği üzere Ġsmail oğulları
yani Kenan yani Araplardır. Bu kardeĢ milletin arasından Hz. Muhammed gibi bir Peygamber
çıkacağı bu ayetlerle ortaya konmuĢtur. Üstelik artık Yahudiler Tanrı halkı olarak
anılmamıĢlar, onlar da ”diğer insanlar gibi birer insan” olarak kabul edilmiĢlerdir. Hz
Muhammed kendisinin diğer Peygamberler gibi bir Peygamber olduğunu söylemiĢtir. Üstelik
onu dinlemeyen kâfir putperestlerin tarih sahnesinden nasıl yok edildikleri de ortadadır.
Gerçekten onu dinlemeyen ve ona isyan edenler ”yurtlarından koparılmıĢ ve yok
edilmiĢlerdir”.

Elçilerin iĢleri 5. 38, 39‟da ”Şimdi size şunu söyleyeyim: Bu adamlarla uğraşmayın, onları
rahat bırakın. Çünkü bu hareket insan işiyse yok olup gidecektir. Yok, eğer Tanrı‟nın işiyse bu
adamları yok edemezsiniz. Hatta kendinizi Tanrı‟ya karşı savaşır bulursunuz.”

Gamalyel‟in bu sözleri Hıristiyanlığın doğruluğuna delil gösteriliyor. Ancak aynı sözleri


Ġslam dinine uyguladığımızda, gerçekten Ġslam dininin de 1400 yıldır çeĢitli sarsıntılar ve
saldırılar karĢısında, tüm dünyaya meydan okuduğu halde, sapsağlam kalmasını baĢarabilmesi
bu dinin insan iĢi değil de Allah iĢi olduğunu gösteriyor. O halde Ġslamiyet Son Hak dindir.
Elçiler‟in ĠĢleri 14‟te Konya‟daki halkların Pavlus ve Barnaba‟ya Zeus ve Hermes gibi
Ġlahlara benzettikleri söylenir. Pavlos ve Barnaba kendilerine ilah diyen halklara Ģu sözleri
söylerler:

“Efendiler! Neden böyle şeyler yapıyorsunuz, diye bağırdılar. Biz de sizin gibi insanız, aynı
yaradılışa sahibiz. Size müjde getiriyoruz. Sizi boş şeylerden vazgeçmeye, göğü, yeri, denizi
ve bunların içindekilerin hepsini yaratmış olan, Yaşayan Tanrı‟ya dönmeye çağırıyoruz.
Geçmiş çağlarda Tanrı, tüm ulusların kendi yollarında gitmelerine izin verdi. Yine de kendini
tanıksız bırakmış değildir. Size iyilik ediyor. Gökten yağmur yağdırıyor, çeşitli ürünleriyle
mevsimleri düzenliyor, sizi yiyecekle doyurup yüreklerinizi sevinçle dolduruyor.”Bu sözlerden
de anlaĢıldığı gibi havariler, tebliğde bulunurken sadece Allah‟ın varlığını ve birliğini
anlatmıĢlardır. Çünkü onlar, putperest bir toplumla karĢı karĢıya kalmıĢlar, onlara Allah‟ın
varlık ve birliğini anlatmıĢlardır. Bu tebliğci Hıristiyanlar, Tanrıların çokluğundan kurtarmaya
gittikleri halkları, üçlü ilah (Teslis) gibi kavramlarla boğmadıkları görünüyor.Kur‟an-ı
Kerim‟de bütün âyetleriyle Allah‟ın birliğini, baĢka ilah olmadığını açıklayıp duruyor.

Romalılar 9. bölüm 25, 26. ayetlerde Hz. Muhammed‟e ve sahabelere bir iĢaret vardır.
Tevrat‟ın HoĢeya kitabından alınan bu sözler, Hıristiyanlar için yanlıĢ bir yorumla delil
gösterilmeye çalıĢılmıĢtır. Hâlbuki bu sözler Müslümanlara iĢaret etmektedir:

“Halkım olmayana halkım, sevgili olmayana sevgili diyeceğim.”

“Halkım” kelimesinden kasıt, devamlı Peygamberler yollayıp uyardığım insanlar topluluğu.


Allah‟ın muhatap olduğu insanlardır.Hz. Ġsa(AS) dâhil bütün peygamberler bu ”Allah‟ın
Halkı” tabir edilen Ġsrail oğullarına gelmiĢtir. Allah demektedir ki, “siz son Peygamberinizi de
dinlemeyeceksiniz ben de baĢka bir kavmi “halkım” olarak kabul edeceğim. Yani sizin
dıĢınızdaki bir kavimden Peygamber göndereceğim” denmektedir. Peki, Hz. Ġsa(AS) dâhil
bütün peygamberler aynı halka geldiğine göre demek ki baĢka bir halka gelen peygamber de
olacak. O da Arapların içinden gelen Hz. Muhammed(SAV)‟dir.

Romalılar 10. bölüm 18, 19 ve 20. ayetlerde açıkça Ġslam‟a ve Müslümanlara iĢaretler vardır.
Bu ayetler yine Tevrat‟tan alıntı ayetlerdir. Mezmurlar 19:4, Tesniye:32:21, YeĢeya: 65:1.
ayetler. Bu ayetler ve tahlilleri sırasıyla Ģöyledir:

“Sesleri bütün yeryüzüne, sözleri dünyanın dört bucağına ulaştı.”

Bu ayetler açık bir Ģekilde bir ĢimĢek gibi bir anda bütün dünyaya yayılmıĢ olan Ġslam dinine
iĢaret etmektedir. Gerçekten Ġslam dini dünyada bin dört yüz yıldır adından en çok söz edilen
dindir. Kuran ve Ġslâmiyet adeta bütün gündemleri belirlemektedir.Dostları Kur‟an‟dan
istifade etmekte, düĢmanları da Kur‟an ve Müslümanları tek rakip olarak görmektedir.

“Ben sizi ulus olmayanla kıskandıracağım, anlayışsız bir ulusla sizi kızdıracağım.”

Bu ayetler de açıkça Müslümanlara iĢaret etmektedir. Araplar Ġslam‟dan önce ayrı ayrı
kabileler halinde yaĢıyorlardı. Aralarında bir birlik yoktu. Yani bir millet olamamıĢlardı.
Yahudiler ise millet olma bilincine çok önceleri varmıĢlardı… Romalılarda ve Yunanlılarda
da aynı bilinç çok önceleri vardı. Araplar bir devlet kuramadıkları için aĢiretler halinde,
genelde göçebe ve bedevi yaĢıyorlardı. Bu özellikleri yönünden Yahudiler Arapları
küçümserlerdi. Onlara Ümmi, Bedevi gibi yakıĢtırmalarla yaklaĢırlardı.Kendi değer ve
yaĢantılarından taviz vermek istemeyen inatçı bir toplum olan Arap toplumunda yaĢayan
insanlar kendi hallerinde bir yaĢam sürüyorlardı.Aynen ayetlerde geçtiği gibi Yahudiler
Ġslam‟ın ve Kuran‟ın Araplara gelmesine çok kızdılar, üzüldüler. Onlar kendi içlerinden bir
peygamber bekliyorlardı.Allah‟ın takdiri buydu. O, cahil, çölde yaĢayan, putlara tapan, birlik
halinde olmayan, her türlü kötülüklerin yaygın olduğu bir toplumdan Hz. Muhammed(SAV)
gibi yüksek ahlaklı, her türlü güzelliklerle donatılmıĢ yüce bir insanı çıkartarak baĢlı baĢına
bir mucize gösterdi. Çünkü kendilerinde Kitap geleneği bulunan Yahudiler son peygamberin
de kendilerinden çıkacağını umuyorlardı.

“Beni aramayanlar beni buldu, beni sormayanlara kendimi gösterdim.”

Ġsrail oğulları çok eski dönemlerden beri vahiyle içli dıĢlı idiler. Onlar Allah‟ın sevgili halkı
olarak kendilerini kabul ediyorlardı. Hâlbuki Araplar yüzde doksan dokuz itibariyle putperest
insanlardı. Ġçlerinde Hanif dine mensup birkaç topluluk vardı ancak onların da sayıları
oldukça azdı. Hz. Muhammed(SAV) de bu Hanif topluluklara dâhildi. Dolayısıyla Putperest
Araplar düzenlerinden oldukça memnun görünüyorlardı. Allah‟ın birliğini aramak, bulmak
gibi bir gaye ve hedefleri de yoktu. ĠĢte onlar, Allah‟ı aramadıkları ve yer yer
Hz.Muhammed‟e direndikleri halde sonunda Allah‟ı buldular. Bütün eski düzenlerini,
yaĢayıĢlarını, örflerini, adetlerini bir anda bırakıp değiĢtirmek zorunda kaldılar. Onlar hiç
Allah‟ı sormadıkları, putlarına tapmaktan O‟nu düĢünme fırsatı bulamadıkları halde, Allah
onlara kendi varlığını, birliğini Peygamberi ve kitabıyla gösterdi.

Esinlemeler bölümünde 2–7. ayette ”Kulağı olan Ruh‟un topluluklarına ne dediğini iĢitsin.
Galip gelene, Tanrı‟nın cennetinde bulunan yaĢam ağacından yeme hakkını vereceğim.” Bu
ayetlerde adı geçen Galip Gelen Hz. Muhammed (AS)‟a iĢarettir.

11. ayette: “Galip gelen, ikinci ölümden hiçbir zarar görmeyecek.”

17. ayette: “Galip gelene saklı maldan vereceğim. Ayrıca ona beyaz bir taş ve bu taşın
üzerinde yazılı olan yeni bir ad, ondan başka kimsenin bilmediği bir ad vereceğim.” Burada
da Hz. Muhammed‟e ve ismine bir iĢaret vardır. Ayrıca beyaz taĢ kelimesi Kuran‟ın ilk
dönemlerde üzerine yazıldığı, kemikleri ve taĢları hatırlatıyor. Bu taĢın üzerine yazılacak olan
Kuran ayetlerine iĢaret olabilir. Yine bu taĢ Kâbe de olabilir. Ya da bir baĢka mecazi anlamı
olabilir.

26–28. ayette: “Ben Babamdan nasıl yetki aldım, Galip gelene yaptığım işleri sonuna dek
sürdürene, ulusların üzerinde yetki vereceğim. Onları demir çomakla güdecek. Çömlek kaplar
gibi kırıp parçalayacaktır. Galip gelene sabahyıldızını da vereceğim.”

Bu ayetlerde de açıkça Hz. Muhammed efendimize iĢaret vardır. Gerçekten de Hz.


Muhammed bütün ulusların üzerinde yetkili kılınmıĢtır. O sadece Ġsrail oğullarına
gönderilmemiĢtir. Bütün insanlığa gönderilmiĢtir. Üstelik o kendisini ve dinin savunmak
zorunda kaldığı için yaptığı savaĢlarla inkâr edenleri korkutmuĢtur. Onun dininin orduları çok
kısa bir sürede, Sasaniyi, Bizans‟ı, Afrika‟yı ele geçirmiĢtir. Onun izinden giden Müslümanlar
diğer milletleri sevgileri ve adaletleriyle gütmüĢlerdir. Bu ayetlerde geçen demir çomak,
maddi güç ve silah anlamlarına gelmektedir. Gerçekten de Ġslam dininin mensupları Ġstanbul
gibi güçlü surları olan bir Bizans Ģehrini yerle bir etmiĢlerdir. Müslümanlar ta Otranto‟ya
kadar gitmiĢler ve pek çok millete adaletle hükmetmiĢlerdir. ġu anda dünya Müslümanları
maddi kılıcı kınına sokmuĢlar ve sokmalıdırlar. En büyük silah sevgi ve ilimdir. Suçlu suçsuz
pek çok insanın ölümüne neden olan terör olaylarının Ġslam‟la ya da Kuranla hiçbir alakası
yoktur.
3. bölüm 5. ayette: “Galip gelen böylece beyaz giysiler giyecek. Böylesinin adını yaşam
kitabından hiç silmeyeceğim. Babamın ve onun meleklerinin önünde o kişinin adını andıkça
anacağım.”

Burada Peygamber efendimizin baĢka bir özelliği zikredilir. O da onun beyaz elbiseler
giyeceğidir. Gerçekten de Hz. Muhammed ömrü boyunca beyaz elbiseler giymiĢtir. O beyazı
her zaman sevmiĢtir. Ancak savaĢ gibi durumlarda düĢmana korku salmak için siyah
giyinmeyi tavsiye etmiĢtir. ġu Hadis-i Ģerif Hz. Muhammed‟in beyaz elbise sevgisini ortaya
koyacak niteliktedir:

7026 - Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm


buyurdular ki: “Mescitlerde olsun, kabirlerde olsun Allah Teâla hazretlerini ziyarette
giydiğiniz en güzel elbise beyazdır.”Gerçekten Hz. Muhammed (AS)‟ın ismi, Kuran-ı
Kerim‟de de geçtiği üzere tüm melekler ve hatta Allah tarafından bile anılmaktadır. Allah
bizzat ona salât getirilmesini kendisi emretmiĢtir. (Muhakkak ki Allah ve Melekleri onun
üzerine salât getirirler. Onu anarlar. Ey iman edenler siz de o Peygamber‟i çok çok anın, onun
üzerine salât getirin.) Bu bizzat Allah‟ın Müslümanlara emridir.

12. ayet: “Galip Gelen‟i Tanrı‟nın tapınağında bir sütun yapacağım. Böyle biri artık oradan
hiç ayrılmayacak. Onun üzerine Allah‟ın adını, Allah‟a ait kentin yani gökten Allah‟ın
yanından inen yeni Kudüs‟ün adını ve benim yeni adımı yazacağım.”

Bu ayetlerde de Kâbe‟den ve Mekke‟den bahsedildiği belli oluyor. Hz. Muhammed‟e


Kâbe‟ye yönelme emri gelene kadar insanlar Kudüs‟e yöneliyorlardı. Ancak Ġslamiyet,
insanların bir sütun gibi olan Kâbe‟ye yönelmelerini istemiĢtir. Sütun taĢ manasına gelir.
Gerçekten de Kâbe bir taĢtır. Yeni Kudüs‟ün adı artık Mekke olmuĢtur. Hz. Muhammed
(AS)‟ın üzerinde bulunan nübüvvet mührüne bir çeĢit iĢaret vardır. Bu mühürde Allah‟ın adı
yazılıdır. Yine Kuran‟a da bir iĢaret vardır. Kuran yazılı bir kitaptır. Bu Kuran‟da Allah‟ın adı
çoklukla yazılıdır. Üstelik insanların yönelmesi gereken Kâbe‟nin de adı Kuran‟da mevcuttur.
Hz. Ġsa ise en çok zikredilen ve övgüyle bahsedilen peygamberlerden biridir.

21. ayet: “Ben nasıl galip gelerek Babamla birlikte Babamın tahtına oturdumsa, Galip
Gelene de benimle birlikte oturma hakkı vereceğim.”

Gerçekten Hz. Muhammed, Hz. Ġsa‟dan sonra adı en çok yayılan ve belki adı ondan da çok
anılan peygamber olmuĢtur. Hz. Ġsa(AS) ileride kendisi gibi bir peygamberin geleceğine de
böylelikle iĢaret etmiĢtir.

12. bölüm

“Kadın bir oğul, bütün ulusları demir çomakla güdecek bir erkek çocuk doğurdu. Çocuk
hemen alınıp Tanrı‟ya, Tanrı‟nın tahtına götürüldü. Kadın ise çöle kaçtı. Orada bin iki yüz
altmış gün beslenmesi için Allah tarafından hazırlanmış yeri vardı.”

Bu ayetlerde sanki Hz. Muhammed‟in doğumu anlatılıyor. Bildiğimiz gibi Hz. Muhammed
doğduğunda babası ölmüĢtür. Sadece annesi vardır. Bu ayetlerde de anne nazar-ı dikkate
sunuluyor. Hz. Muhammed doğarken ehl-i keĢfin bildirdiğine göre mana âlemlerinde olağan
üstü haller olmuĢtur. Melekler gelip küçük Hz.Muhammed‟i gezdirmiĢler, onu değiĢik manevi
iklimlere taĢımıĢlardır. Amine Hatun gerçekten de çölde yaĢamıĢ bir kadındır. Hz.
Muhammed 5, 6 yaĢlarındayken vefat etmiĢtir. Bu ulu ve temiz kadının doğurduğu bu çocuk,
bütün ulusları demir çomakla ve adaletiyle gütmüĢtür. Bütün Müslümanların Ģahs-ı manevisi
Hz. Muhammed‟i temsil etmektedir. Yani Fatih Sultan Mehmet‟in de, Hz. Ali‟nin de baĢarısı
Hz. Muhammed‟in baĢarısı demektir.Mevlana konuĢurken kendi hesabına değil Hz.
Muhammed hesabına konuĢurdu. Yine Hacı BektâĢ-ı Veli, keramet gösterirken Hz.
Muhammed hesabına keramet gösterirdi. Bunlar gibi onun ümmetinin her zaferi, onun
hanesine yazılmalıdır. Çünkü onun ümmeti ona uyduğu ölçüde zaferler kazanmıĢtır,
kazanacaktır.

Esinleme 19:

“Bundan sonra göğün açılmış olduğunu ve orada beyaz bir atın durduğunu gördüm. Ata
binmiş olanın adı Sadık ve Gerçektir. Adaletle yargılar ve savaşır. Gözleri alev alev yanan
ateşe benzer. Başında çok sayıda taç vardır ve üzerinde kendisinden başka kimsenin bilmediği
bir isim yazılmıştır. Kana batırılmış bir kaftan giyinmiş olup ”Allah‟ın Kelamı” adıyla anılır.
Temiz ve beyaz ince ketene bürünmüş olan gökteki ordular, beyaz atlara binmiş, onun
ardından geliyorlardı. Onun ağzından ulusları vuracak keskin bir kılıç uzanıyor. Kendisi
demir çomakla güdecek. Gücü her şeye yeten Allah‟ın ateşli gazabının şarabını üreten
cendereyi kendisi sıkacak. Kaftanı ve kalçası üzerinde şu ad yazılıydı: “Kralların kralı ve
efendilerin efendisi”.

Luka Ġncili 12. bölümde bugünkü Hıristiyanların yaptıklarına karĢılık Hz. Ġsa tarafından
verilmiĢ bir örnek var.Burada da Hz.Muhammed‟e iĢaret edildiği açıktır.

“43-Efendisi eve döndüğünde işinin başında bulacağı o köleye ne mutlu! 44-Size gerçeği
söyleyeyim, efendisi onu tüm malının üzerinde yetkili kılacak. 45, 46-Ama o köle kendi
kendine” efendim gelmekte gecikiyor.” derse ve kadın erkek diğer hizmetkârları dövmeye,
yiyip içip sarhoş olmaya başlarsa efendisi onun beklemediği bir günde, ummadığı bir saatte
gelecek, onu şiddetle cezalandıracak ve imansızlarla bir tutacaktır. 47-Efendisinin isteğini
bilip de hazırlık yapmayan, onun isteğini yerine getirmeyen köle çok dayak yiyecek. 48-Oysa
bilmeden köteği hak eden davranışlarda bulunan az dayak yiyecek. Kime çok verilmişse
ondan çok istenecek.

Luka Ġncili 14. bölüm 35. ayette Ģu ibareler vardır: “Rabbin adıyla gelene övgüler olsun!”
diyeceğiniz zamana dek beni bir daha görmeyeceksiniz.

Bu ayetin bir yorumu da Ģu olabilir: “Hz. Muhammed geldiğinde ona inanmadıktan sonra
beni kabul etmiĢ olamayacaksınız.”

Hz. Ġsa(AS)‟ın aĢğıdaki sözleri Hz. Muhammed‟in ”güvenilirliğini” açıklar niteliktedir:

“Küçücük bir işte güvenilir olan kişi, büyük işte de güvenilir olur. Küçücük bir işte dürüst
olmayan kişi büyük bir işte de dürüst olmaz.” (Luka 16/10)

Yuhanna Ġncil‟i 14. bölümde Ģu ayetler vardır: 12-Size doğrusunu söyleyeyim, benim yaptığım
işleri bana iman eden de yapacak; hatta daha büyüklerini yapacak. Peygamberimiz de
Hz.Ġsa‟ nın mucizelerine benzer mucizeler göstermiĢtir.
HADİSLER VE İNCİL’DEKİ İŞÂRETLER

4717 - Amr Ġbnu'l-Haris el-Huzâi radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu


vesselâm (öldüğü vakit geride) ne dinar, ne dirhem, ne köle, ne cariye ne de baĢka bir Ģey
bıraktı. Onun bıraktıkları beyaz katırı, silahı ve yakınları için tasadduk ettiği bir tarladan
ibaretti.”

Buhari, Vesâsa 1, Cihad 61, 86, Humus 3, Megazi 83; Nesai, Ahbâs 1 (6, 229).

Yine baĢka bir hadis-i Ģerifte Hz. Muhammed‟in beyaz renkli ve ”düldül” adında bir atı
olduğu ve bunu Hz. Ali‟ye verdiği rivayet edilir.

Bu hadisten anlaĢılan bir baĢka konu da Hz. Muhammed‟in hiçbir köleye sahip olmadığı ve
kölelik müessesini sevmediğidir.

Yine Ġncil‟deki ayetlerde geçen Sadık ve Gerçek isimleri de Hz. Muhammed‟in isimleridir.
Hz. Muhammed peygamber olmadan önce de Muhammed ul Emin yani doğru, sadık,
güvenilir Muhammed diye anılıyordu. Yine o Peygamberlikten sonra da Sadık, Emin gibi
isimlerle anılmaya devam etmiĢtir. Onun en yakın arkadaĢı olan ve ümmetinden bir fert olan
Hz. Ebu Bekir, Sıddik ismiyle anılırsa, varın Hz. Muhammed‟in sıddıkiyetini siz düĢünün.

Ayette geçen “adaletle yargılar ve savaĢır” sözleri de Hz. Muhammed‟i tanımlamaktadır. …


AĢağıdaki Hadis-i Ģerif Hz. Muhammed‟in adaletle yargıladığına ve savaĢtığına bir örnek
teĢkil eder.

Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ordunun veya
seriyyenin baĢına komutan tayin ettiği zaman, -hassaten komutana- Allah'a karĢı muttaki
olmasını, beraberindeki Müslümanlara da hayır tavsiye eder ve sonra Ģunları söylerdi:

"Allah'ın adıyla ve Allah'ın rızası için savaĢın. Allah'ı inkâr eden kâfirlerle çarpıĢın. Gaza edin
fakat ganimete hıyanet etmeyin, haksızlıkta bulunmayın, ölülerin vücutlarına sataĢıp burun ve
kulaklarını kesmeyin, (önünüze çıkan) çocukları öldürmeyin!

MüĢrik düĢmanlarla karĢılaĢınca onları önce üç Ģeyden birine çağır: Bunlardan birine cevap
verirlerse onlardan bunu kabul et ve artık dokunma!

Önce Ġslâm‟a davet et. Ġcabet ederlerse hemen kabul et ve elini onlardan çek. Sonra onları
yurtlarından muhacirler diyarına hicrete davet et. Ve onlara haber ver ki, eğer bunu yapacak
olurlarsa Muhacirler‚ va'dedilen bütün mükâfat ve vecibeler aynen onlara da terettüp
edecektir. Hicretten imtina edecek olurlarsa bilsinler ki, Müslüman bedevîler hükmündedirler
ve Allah'ın mü'minler üzerine cari olan hükmü onlara icra edilecektir; ganimet ve fey'den
kendilerine hiçbir pay ayrılmayacaktır. Müslümanlara birlikte cihada katılırlarsa o hariç, (o
zaman ganimete iĢtirak ederler.)

Bu Ģartlarda Müslüman olma teklifini kabul etmezlerse, onlardan cizye iste, müspet cevap
verirlerse hemen kabul et ve onları serbest bırak.
Budan da imtina ederlerse, onlara karĢı Allah'tan yardım dile ve onlarla savaĢ. Bu durumda
bir kale ahalisini muhasara ettiğinde onlar senden Allah ve Resulü‟nün ahd ve emânını talep
ederlerse kabul etme: onlar için, kendine ve ashabına ait bir emân tanı. Zira sizin kendi
ahdinizi veya arkadaĢlarınızın ahdini bozmanız, Allah'ın ve Resulü‟nün ahdini bozmaktan
ehvendir.

Eğer bir kale ahalisini kuĢattığında onlar, senden Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse
sakın onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme, lakin kendi hükmünü tatbik et. Zira Allah'ın onlar
hakkındaki hükmüne Ġsabet edip etmeyeceğini bilemezsin."

Müslim, Cihâd 3, (1731); Tirmizî, Siyer 48, (1617), Diyât, 14, (1408); Ebu Dâvud, Cihâd 90,
(2612, 2613).

Ġbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: ”Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın katıldığı


gazvelerden birinde öldürülmüĢ bir kadın bulundu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunun
üzerine kadınları ve çocukları öldürmeyi yasakladı.”

Buharî, Cihâd 147, 148; Müslim, Gihâd 24, (1744); Muvatta 3, (2, 447); Tirmizî, Gihâd 19,
(1569); Ebu Dâvud, Gihâd 34, (1667); Ġbnu Mâce, 30, (2841).

Hz. Muhammed‟in Ġncil‟deki ayetlerde geçen sıfatlarına ve diğer özelliklerine iĢaret eden
diğer bir hadis de Ģöyledir:

Hz. Ali'nin evladlarından Muhammed'in oğlu Ġbrahim anlatıyor: “Hz. Ali radıyallahu anh
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı vasfettiği zaman Ģöyle derdi:

“Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselâm efendimiz çok uzun boylu olmadığı gibi, (azaları)
birbirine girmiş kısa boylu da değildi, orta boylu bir insandı.

Saçları kıvırcık değildi, düz de değildi, dalgalıydı. Şişman değildi, yuvarlak yüzlü de değildi,
yanakları uzuncaydı.

Rengi kırmızıya çalan, beyazdı. Gözleri siyah ve kirpikleri uzundu, göğsünde göbeğine kadar
inen kıldan bir hat vardı. El ve ayaklarının parmakları kalıncaydı. Eklem yerleri ve iki
küreğinin birleşme yeri olan omurga iri idi.

Bir tarafa dönünce (sadece başını çevirmez) bütün vücudunu çevirirdi. Yürüyünce, yamaçtan
iniyormuşçasına öne meylederek yürürdü.

İki omuzu arasında peygamberlik mührü vardı. O, peygamberlerin mührü (sonuncusu) idi.
İnsanların en iyi kalplisi, en şecaatlisi ve en doğru sözlüsü idi. O ahlâkça herkesten yüce,
muâşere yönüyle de en geçimlisi idi. Onu anîden gören ondan heybet duyardı; bilerek
beraber olan, kalpten severdi. Onu vasfeden şöyle derdi: ” Ben ne ondan önce, ne de ondan
sonra onun gibisini görmedim.”

Resul-ü Ekrem çabuk konuşmazdı; her işitenin anlayacağı şekilde teker teker konuşurdu.”

Tirmizi, Menakıb 19, (3642). Bu hadislerde Peygamber efendimizin gözlerinin beyazının


kırmızı renge yakın olduğu anlatılır. Aynen Ġncil‟deki ayette geçen “Gözleri alev alev yanan
ateşe benzer” beyanında olduğu gibi.
“BaĢında çok sayıda taç vardı.” sözleri de Resul-u Ekrem‟in taktığı sarıklara iĢaret eder. Sarık
bir çeĢit taçtır.

Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı abdest alırken
gördüm. Üzerinde çizgili kırmızı bir sarık vardı. Elini sarığın altına soktu, baĢının ön kısmını
meshetti, sarığını çözmedi.”

Ebu Dâvud, Tahâret 57, (147)

“Kana batırılmış bir Kaftan giyinmiş olup Allah‟ın Kelamı adıyla anılır.”

Bu sözlerin de Hz. Muhammed‟e iĢaret ettiği oldukça açıktır. Hz. Muhammed‟in Allah
yolunda çokça savaĢacağına iĢaret eden ”kana batırılmıĢ kaftan” ibaresi gayet manidardır.
Yine Ona indirilen kitap Kelamullah yani “Allah Kelamı” olarak anılır. Yine bizzat Kuran
Allah Resulü‟nün kendi nefsinden konuĢmadığını söyler. “O kendi hevasından konuĢmaz. O
muhakkak ki vahiyle konuĢur.” mealindeki ayetler konumuz açısından ve Hz. Muhammed‟in
Allah Elçisi olduğunu açıklamak için yeterlidir.

“Temiz ve beyaz ince ketene bürünmüş olan gökteki ordular, beyaz atlara binmiş, onun
ardından geliyorlardı.”

Bu ayetlerde de Hz. Muhammed ve Müslümanların melek ordularıyla takviye edileceğine


iĢaret vardır. AĢağıdaki Hadis-i Ģerif bu ayetlerin ihbarını doğrular niteliktedir:

Ġbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Bana Ömer Ġbnu'l-Hattab radıyallahu anh anlattı.
Dedi ki: “Bedir günü olunca, Aleyhissalatu vesselam müĢriklere bir baktı. Onlar bin
kiĢiydiler. Hâlbuki ashabı üç yüz on dokuz kiĢi idi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı.
Rabbine sesli olarak Ģöyle dua etmeye baĢladı:

"Ey Allah‟ım! Bana vaat ettiğin (zaferi) yerine getir. Allah‟ım! Bana zafer ver! Ey Allah‟ım,
eğer ehl-i Ġslam'ın bu bölüğünü helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet edilmeyecek!”

Ellerini uzatmıĢ olarak yakarmalarına öyle devam etti ki, rıdası omzundan düĢtü. Bunu gören
Ebu Bekir radıyallahu anh yanına gelerek rıdasını aldı omzuna attı, sonra arkasından yaklaĢıp:

"Ey Allah'ın Resulü! Rabbine olan yakarıĢın yeter. Allah Teala Hazretleri sana vaadini
mutlaka yerine getirecek!” dedi. O sırada aziz ve celil olan Allah Ģu vahyi inzal buyurdu:
“Hani siz Rabbinizden imdat talep ediyordunuz da O da: “Muhakkak ki ben size meleklerden
birbiri ardınca bin(lercesi ile) imdat ediciyim” diyerek duanızı kabul buyurmuĢtur.” (Enfal 9).
Gerçekten Hak Teala Hazretleri o gün meleklerle yardım etti.”

Müslim, Cihad 58, (1763); Buhari, Megazi 4; Tirmizi, Tefsir, Enfal (3081); Ebu Davut, Cihad
131, (2690).

Bu hadiste görüldüğü gibi Allah beyaz atın binicisi olan Hz. Muhammed‟e “meleklerle
yardım etmiĢtir” Bu Kuran ayetleriyle de sabittir. Meleklerin atlara bindiğini gösteren bir
diğer hadis de aĢağıdaki gibidir:
Ġbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Bedir günü
buyurdular ki: “İşte Cebrail aleyhisselam! Atının başından tutmuş, üzerinde de savaş
teçhizatı var, (yardımınıza gelmiş durumda)!"

Buhari, Megazi 11.

“Onun ağzından ulusları vuracak keskin bir kılıç uzanıyor. Kendisi demir çomakla güdecek.”

Bu ayetlerde de Hz. Muhammed‟in bütün milletler üzerine yetki sahibi olacağına iĢaret
vardır. Onun ağzından çıkan keskin kılıç Kuran-ı Kerim‟e iĢarettir. Gerçekten Kuran kendi
içindeki mucizeleriyle pek çok inkârcının iman etmesine vesile olmuĢ ilahi bir kitaptır. Hz.
Muhammed‟in kılıç kullanmaktaki ustalığı, korkusuzluğu ayrı bir konudur. Ancak buna örnek
için bir hadis-i Ģerifi naklediyoruz:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm insanların en iyisi, en cömerdi ve en Ģecaatlisi idi. Nitekim


bir gece, Medine halkı umumi bir korku yaĢamıĢtı. Halk (korkunun kaynağı olan) sesin
geldiği tarafa yöneldi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ise, herkesten önce o cihete gitmiĢ,
haberi tahkik etmiĢ ve geri dönmüĢtü, onları yarı yolda karĢıladı. Ebu Talha radıyallahu anh'ın
çıplak atı üzerinde idi. Boynunda kılıcı asılıydı. ġöyle diyordu:

"Korkulacak bir Ģey yok, korkulacak bir Ģey yok.”

Sonra,”Bu atı pek hızlı bulduk.” dedi. Hâlbuki at, ağır yürürdü.”

Buhari, Cihad 46, 82; Müslim, Fezâil 48, (2307); Ebu Dâvud, Edeb 87, (4988); Tirmizi,
Cihad 14, (1685).

“Kaftanı ve kalçası üzerinde şu ad yazılıydı: “Kralların kralı ve efendilerin efendisi.”

Bu ayetlerde de Hz. Muhammed‟in nübüvvet mührüne iĢaret vardır. Bu mührün varlığını


açıklayan hadis-i Ģerif aĢağıdadır: Tirmizi ve Menakib‟de geçen daha önce de zikrettiğimiz bir
hadiste Ģu ibareler de mevcuttur:

“İki omuzu arasında peygamberlik mührü vardı. O, peygamberlerin mührü (sonuncusu) idi.”

Abdullah Ġbnu Sercis radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte
ekmek ve et yedim ve: “Ey Allah'ın Resulü! Allah seni mağfiret buyursun!” dedim. Bana:
“Seni de!” diye karĢılıkta bulundu.

Râvi der ki: “(Ġbnu Sercis'e): “Resûlullah sana istiğfarda mı bulundu?” diye soruldu. O:
“Evet,”Seni de!” dedi” diye cevap verdi ve sonra Ģu ayeti okudu. (Meâlen): “Kendi günahın
için de, mü'min erkek ve mü'min kadınlar için de Allah'tan af dile.” (Muhammed 19). Ġbnu
Sercis devamla dedi ki:

"Sonra etrafında döndüm, iki omuzu arasında peygamberlik mührünü gördüm. Sol kürek
kemiğinin geniş tarafında idi, yumruk gibi ve üzerinde siğiller emsali benler vardı.”

Müslim, Fezâil 112, (2346).


Câbir Ġbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın
peygamberlik mührü, iki omuzu arasında idi. Tıpkı bir güvercin yumurtası büyüklüğünde
kırmızı bir yumru (gudde=bez) idi.”

Tirmizi, 42, (3647).

ĠĢte bütün bu hadis-i Ģerifler Ġncil‟de geçen ayetlerin ona iĢaret ettiğinin açık birer delilidirler.
Hz. Ġsa(AS)‟dan sonra Ġncil‟deki ayetlerde özellikleri sayılan Hz. Muhammed‟den baĢka hiç
kimse gelmemiĢtir. Hz. Muhammed‟in Ġncil‟de sayılan özelliklere adeta birebir uyumu
gözden kaçacak gibi değildir. Zaten bu sebeple Rahip Bahira, NecaĢi gibi Hıristiyanlar, olayın
farkına varmıĢlar ve ona iman etmiĢlerdi.
İNCİL’DEKİ İŞARETLERİ FARK EDEN EHL-İ KİTAP

ġu aĢağıdaki hadisler de diğer rivayetleri takviye edecek, Ġncil‟in ve Tevrat‟ın ayetlerinin


Hz. Muhammed‟e iĢaret ettiğini ortaya koyacak tarzdadır:

Hz. Ali Ġbnu Ebi Talib radıyallahu anh anlatıyor: “Babam anlatmıĢ ve demiĢti ki: “KureyĢ
büyüklerinden bir grupla ġam'a gitmiĢtik; beraberimde Muhammed aleyhissalâtu vesselâm da
vardı. Yolda bir rahib(in manastırın)a yaklaĢtık ve yakınına konakladık. Develerimizi
çözmüĢtük ki rahip yanımıza geldi. Daha önceki geliĢlerimizde yanımıza hiç uğramamıĢtı.
Aramızda dolaĢmaya baĢladı ve Muhammed'i (bulup) elinden tuttu ve:

"Bu âlemlerin efendisidir!” dedi. KureyĢ büyükleri ona:

"Bu söylediğini nereden biliyorsun?” diye sordular. Adam:

"Ben onun sıfat ve evsafını bize indirilen kitapta bulmuĢum! Nitekim siz yaklaĢtığınız zaman,
ona secde etmedik ne taĢ, ne ağaç kaldı, hepsi de secde ettiler. Bu cansız Ģeyler ancak bir
peygambere secde ederler. Ben onu ayrıca risalet mührüyle de biliyorum, bu mühür omuz
baĢındaki düz kemiğe baĢ kısmının aĢağısında bulunur, elma büyüklüğündedir” dedi. Sonra
bizden ayrıldı, yemek hazırlayıp getirdi. Muhammed o sırada, develeri gözetliyordu.
Yanımıza geldiğinde üzerinde ona gölge yapan bir bulut vardı. YaklaĢınca, halkın kendinden
önce ağacın gölgesini kaptıklarını gördü. O da güneĢte oturdu. Ağacın gölgesi, üzerine
meyletti, onlar güneĢte kaldılar. Rahip:

"Bakın, ağacın gölgesi onun üzerine meyletti.” dedi. Rahip onların yanında iken, bu çocuğu
Allah aĢkına Rum (diyarın)a götürmeyin diye ricada bulundu ve: “Eğer onu götürürseniz,
taĢıdığı sıfatlarıyla onu tanırlar ve öldürürler.” dedi. O, bu hususta Allah'ın adını vererek
onlara ricada bulunurken, yan tarafına bir göz attı. Manastırına doğru gelen yedi Rum gördü.
Onları karĢıladı ve:

"Niye geldiniz?” dedi.

"Rahiplerimiz bize Araplar arasında çıkacak bir peygamberin bu ayda memleketimize doğru
gelmekte olduğunu söylediler. (Buralara giriĢ sağlayan) her yola bir grup insan çıkarıldı. Biz
de senin suyoluna gönderildik” dediler. Rahip: “Sizden daha hayırlı birini geride bıraktınız
mı?” dedi. Onlar:

"O Ģahsın senin yolunun üzerinde olduğu bize haber verildi!” dediler. Rahip: “Allah'ın icra
etmek istediği bir iĢ hakkında ne dersiniz, insanlardan bunu geri çevirebilecek biri var mı?”
diye sordu. Onlar: “Hayır!” dediler. Rahip:

"Öyleyse Ģu kimseye biat edin. Zira bu, gerçek peygamberdir.” dedi. Onlar da ona biat ettiler,
Rahiple birlikte orada kaldılar. Sonra rahip bize döndü ve:

"Allah için söyleyin, bunun velisi kim?” dedi. Beni kastederek: “ġu” dediler. Rahip bana
hususi Ģekilde, geri dönmemiz için ricada bulundu. Ben de onu içlerinde, Hz. Ebu Bekr'in
gönderdiği, Bilâl'in de bulunduğu bir grup kimse ile geri çevirdim. Rahip O'na kek ve
zeytinyağından azık koydu.”
Bu rivayeti Tirmizi, (Menâkıb 5, (3624) Ebu Musa el-EĢ'âri radıyallahu anh'tan tahric
etmiĢtir.

Rivayete: “Ebu Talib ġam için yola çıktı.” diye baĢlar ve yukarıda kaydedildiği Ģekilde
zikreder. Yukarıdaki metni Rezin, Hz. Ali radıyallahu anh'ın babasından rivayeti olarak,
kaydedilen elfazla tahric etmiĢtir.

Ġbnu Abbas radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Bana Ebu Süfyan Ġbnu Harb anlattı ve dedi ki:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile aramızda sulh(-u Hudeybiye) olduğu bir sırada ġam'a
gitmiĢtim. Ben orada iken, Herakliyus'a, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan bir mektup
getirildi. Mektubu Dıhyetu'l-Kelbî getirmiĢti. Onu Busra emirine teslim etti. O da, Rum Kralı
Herakliyus'a ulaĢtırdı. Herakliyus:

"Peygamber olduğunu zanneden Ģu adamın kavminden buralarda birileri var mı?” diye sordu.
Ona ”evet var!” dediler ve ben bir grup KureyĢliyle birlikte çağırıldım. Yanına girdik. Bizi
önüne oturttu.

"Ona nesepçe en yakın olan kimdir?” dedi. Ben atıldım:

"Benim!” dedim. Bunun üzerine beni, arkadaĢlarım arkamda kalacak Ģekilde önüne oturttu.
Sonra tercümanını getirtti.

"ġunlara söyle, ben Ģuna, o peygamber olduğunu zanneden kimse hakkında soracağım. Eğer
cevaplarında bana yalan söylemeye kalkarsa, onu tekzip etsinler!” dedi. Ebu Süfyan der ki:

"Allah'a yemin olsun. Eğer yalanım, aleyhime tesir hâsıl eder korkusu olmasaydı, cevaplarım
sırasında yalan söylerdim. Sonra Herakliyus, tercümanına:

"Sor Ģuna! O zatın aranızdaki nesebi nasıldır?” dedi. Ben:

"O, aramızda asil bir nesebe sahiptir” dedim. O tekrar sordu:

"Onun ecdadı arasında kral var mı?

"Yok!” dedim.

"Siz onu bu iddiasından önce hiç yalanla itham ettiniz mi?” dedi. Ben:

"Hayır!” dedim.

"Ona insanların eĢraf takımı mı tabi oluyor, zayıflar takımı mı?” dedi.

"Zayıflar takımı!” dedim.

"Artıyorlar mı azalıyorlar mı?” dedi. Ben:

"Eksilmiyorlar, bilakis artıyorlar.” dedim. O tekrar sordu:

"Dine girdikten sonra hoĢnutsuzlukla dininden vazgeçen, irtidat eden oldu mu?”
"Hayır!” dedim.

"Onunla hiç savaĢtınız mı?” dedi. Ben:

"Evet!” dedim.

"Onunla savaĢınız nasıl oldu?” dedi.

"Harp onunla bizim aramızda münavebeli oldu. O bize karĢı kazandı, biz de ona karĢı
kazandık!” dedim.

"Verdiği sözden caydığı oldu mu?” dedi.

"Hayır! Ancak, aramızda bir sulh var, bu esnada ne yapacak bilmiyoruz!” dedim.

Ebu Süfyân der ki: “Allah'a yemin olsun o konuĢmamız esnasında, (aleyhte) bundan baĢka bir
Ģey söyleme imkânı bulamadım.” Herakliyus sormaya devam etti:

"Muhammed'den önce bu sözü söyleyen bir baĢkası var mıydı?” dedi.

"Hayır!” dedim. Bunun üzerine tercümanına:

"Söyle ona! Ben sana ”aranızdaki nesebi”nden sordum, sen onun asaletli biri olduğunu
söyledin. ĠĢte peygamberler de böyledir, hep kavimleri arasında nesep sahiplerinden
gönderilirler. Ben sana ”ecdadı içinde kral var mı?” diye sordum” yok!” dedin. Ben de ”eğer
ecdadı arasında bir kral olsaydı bu ecdadının kraliyetini arayan bir adam” diyecektim.
Ben,”ona tabi olanlar” dan sordum: “Cemiyetin zayıf takımı mı yoksa eĢraf kesimi mi?” diye.
Sen ”zayıflar!” dedin. Peygamberlere tabi olanlar iĢte bunlardır. Ben sana ”bu iddiasından
önce onu hiç yalanla itham ettiniz mi?” diye sordum, sen ”hayır!” dedin. Böylece anladım ki
o, ne insanlara ne de Allah'a yalan söyleyecek biri değildir. Ben sana ”dine girdikten sonra,
hoĢnut olmayarak dininden dönen oldu mu?” diye sordum, sen ”Hayır!” dedin. Ġman böyledir,
onun neĢesi kalplere bir girdi mi, bir daha solmaz. Ben senden ”onlar artıyorlar mı,
eksiliyorlar mı?” diye sordum, sen arttıklarını söyledin. Ġman iĢi böyledir, tamamlanıncaya
kadar artarlar. Ben sana ”onlarla savaĢtınız mı?” diye sordum, sen savaĢtığınızı, savaĢın
aranızda münavebeli cereyan ettiğini, onların size, sizin de onlara galebe çaldığını söyledin.
Peygamberler de böyledir, imtihandan geçirilirler, sonunda akıbet onların olur. Ben, sana
”verdiği sözden döndüğü olur mu?” dedim, sen olmadığını söyledin. Peygamberler de
böyledir, sözlerinden dönmezler. Ben,”Bu iddiayı ondan önce söyleyen oldu mu?” diye
sordum. Sen ”Hayır!” dedin. Ben ”Eğer bu sözü ondan önce biri söylemiĢ olsaydı,”Bu adam,
kendinden önce söylenmiĢ bir sözü tamamlamaya çalıĢan birisi” diyecektim.

Herakliyus sonra: “Size ne emrediyor?” diye tekrar soru sordu. Biz:

"Namaz, zekât, sıla-i rahim ve iffet” dedik. Bunun üzerine Herakliyus dedi ki:

"Eğer, senin söylediklerin gerçekse, o peygamberdir! Ben onun çıkacağını biliyordum. Ancak
sizin aranızdan çıkacağını zannetmiyordum. Eğer, ona kavuĢabileceğimden emin olsam
karĢılaĢmayı çok isterdim. Yanında olsaydım, ayaklarına su dökerdim. Onun hakimiyeti,
ayaklarımın altında olan Ģu diyarlara kadar uzanacaktır.
Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın mektubunu getirtti ve okuttu. ġöyle diyordu:
“Bismillahirrahmanirrahim.

Allah'ın elçisi Muhammed'den Rum'un büyüğü Herakliyus'a,

Selam hidayete tabi olanlara olsun.

Emmâ ba'd! Seni Ġslâm'a çağırıyorum. Ġslâm'a gir, selâmeti bul! Allah da ecrini iki kat versin.
Yüz çevirirsen, bütün tebaanın günahı üzerine olsun.”Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda
müĢterek olan bir söze gelin: Allah'tan baĢkasına ibadet etmeyelim. Ona hiçbir Ģeyi ortak
koĢmayalım, Allah'ı bırakıp da birbirimizi Rab edinmeyelim. Eğer onlar yüz çevirirse siz
deyin ki: “ġahit olun, biz Müslümanlarız”(Âl-i Ġmran 64).

Herakliyus, mektubun okunuĢunu tamamlayınca, yanında sesler yükseldi ve gürültüler arttı.


Bize emretti, çıkarıldık. Ben arkadaĢlarıma:

"Ġbnu Ebi KebĢe'nin iĢi ciddidir. ġu Benî Asfer'in (Rumların) kralı ondan korkuyor!” dedim.
Allah Ġslâm'ı bana nasip edinceye kadar onun galip geleceği inancını taĢıdım.

Herakliyus, ileri gelen cemaatini hep davet etti, kendine ait sarayların birinde toplandılar.
Onlara:

"Ey Rum cemaati! Ebedî bir kurtuluĢunuz ve Ģu saltanatınızın bekasına ne dersiniz?” dedi.
Bunun üzerine, hep birden vahĢi eĢekler gibi ürküp kapılara koĢtular. Ancak hepsini
kapatılmıĢ buldular. Herakliyus onları geri çağırdı.

"Ben sizin dindeki salâbetinizi imtihan ettim. Sizde gördüğüm durum hoĢuma gitti!” dedi.
Bunun üzerine, ona secde ettiler ve ondan razı oldular.”

Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: “HabeĢistan'ın sahibi (kralı) NecaĢî merhum'u iĢittim,
demiĢti ki:

"Ben Ģahadet ederim ki Muhammed Allah'ın Resulüdür. O, Hz. Ġsa aleyhisselâm'ın geleceğini
müjdelediği zattır. Eğer ben, Ģu saltanatın baĢında olmasaydım ve üzerimdeki insanlarla ilgili
yük bulunmasaydı onun ayakkabılarını taĢımak üzere yanına giderdim.”

Ebu Davut, Cenâiz 62, (3205).

Abdullah Ġbnu Selam radıyallahu anh anlatıyor: “Tevrat'ta Hz. Muhammed aleyhisselâm'ın
sıfatı ve Ġsa Ġbnu Meryem'in de onunla birlikte defnedileceği yazılıdır.”

Ebu Mevdûd el-Medenî der ki: “(Resûlullah'ın kabrinin bulunduğu) hücrede bir kabir yeri
var.”

Tirmizi, Menâkıb 3, (3621).


Atâ Ġbnu Yesâr rahimehullah anlatıyor: “Abdullah Ġbnu Amr Ġbni'l-As radıyallahu anhüma'ya
rastladım ve: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Tevrat'ta zikredilen vasıflarını bana
söyle.” dedim. Bunun üzerine hemen:

"Pekâlâ dedi ve devam etti: Allah'a yemin olsun! O, Kuran'da geçen bazı sıfatlarıyla Tevrat'ta
da mevsuftur (ve Ģöyle denmiĢtir:) ”Ey peygamber, biz seni insanlara Ģahit, müjdeleyici ve
korkutucu (Ahzâb 45) ve ümmiler için de koruyucu olarak gönderdik. Sen benim kulum ve
elçimsin. Ben seni mütevekkil diye tesmiye ettim. O, ne katı kalpli biridir, ne de kaba biridir.
ÇarĢı pazarda rast gele bağırıp çağırmaz. Kötülüğü kötülükle kaldırmaz, bilakis affeder,
bağıĢlar. Allah, bozulmuĢ dini onunla tam olarak ikame etmeden onunla kör gözleri, sağır
kulakları, paslanmıĢ kalpleri açmadan onun ruhunu kabzetmez.”

Buhâri, Büyû' 50, Tefsir, Feth 3.


İNCİL’DE GEÇEN YALANCI PEYGAMBER

Esinleme 19‟daki 20. ayet:

“Canavar ve onun önünde mucizeler yapan sahte peygamber yakalandı. Sahte peygamber
canavarın işaretini alıp onun putuna tapanları bu mucizelerle saptırmıştı. Her ikisi de
kükürtle yanan ateş gölüne diri diri atıldı. Geriye kalanlar, ata binmiş olanın ağzından
uzanan kılıçla öldürüldü.” Hz. Muhammed (AS) da ümmeti içinde pek çok Yalancı
Peygamber çıkacağına Ģu hadisleriyle iĢaret eder:

Sevban radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ümmetim için saptırıcı imamlardan korkarım. Ümmetim arasına kılıç bir kere girdi mi, artık
kıyamet gününe kadar kaldırılmaz. Ümmetimden bir kısım kabileler müĢriklere iltihak
etmedikçe, ümmetimden bir kısım kabileler putlara tapmadıkça kıyamet kopmaz.
Ümmetimden otuz tane yalancı çıkacak hepsi de kendisinin peygamber olduğunu iddia
edecek. Hâlbuki ben peygamberlerin mührüyüm (sonuncusuyum) ve benden sonra peygamber
de yoktur. Ümmetimden bir grup hak üzerinde olmaktan geri durmaz. Onlara muhalefet
edenler onlara zarar veremezler. Allah'ın (kıyamet) emri, onlar bu halde iken gelir.”

Ali Ġbnu'l-Medini: “Bunlar ashabu'l-hadistir”demiĢtir.”

Müslim, Ġmaret 170, (1920); Ebu Davut, Fiten 1, (4252); Tirmizi, Fiten 32, (2203, 2220,
2230). Hadisi, Müslim, Ebu Davut ve Tirmizi parça parça rivayet etmiĢlerdir. Rezin ise bu
lafızla (kaydettiğimiz Ģekilde tek bir rivayet halinde) tahric etmiĢtir.

Hz. Muhammed zamanında peygamberliğini ilan eden Museylemetul Kezzab Ġncil‟in bu


ayetlerinde bahsedilen o sahte peygamber olsa gerektir. Gerçekten de Museyleme putperest
bir kavmin öncüsüdür ve onları desteklemiĢtir. Hz. Muhammed‟in Allah‟ın birliği
konusundaki tebliğine karĢı çıkmıĢtır. Hadis-i Ģeriflerde bu sahte Peygamber hakkında Ģu
kayıtlar mevcuttur:

Ġbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: “Müseylime-i Kezzâb, Resûlullah aleyhissalâtu


vesselâm zamanında (Medine'ye) gelip ve: “Eğer Muhammed bu iĢi (hilafeti) kendinden sonra
bana bırakırsa ben ona tabi olurum.” demeye baĢladı. Sonra kavminden kalabalık bir cemaatle
Medine'ye geldi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da Sâbit Ġbnu Kays Ġbni ġemmâs ile
birlikte ona uğradı. Bu sırada Aleyhissalâtu vesselâm'ın elinde bir dal parçası vardı.
ArkadaĢlarının arasında oturmakta olan Müseylime'ye yaklaĢtı ve:

"Sen benden Ģu parçayı istemiĢ olsan dahi bunu sana vermem! Sen, Allah'ın senin hakkındaki
emrini asla tecavüz edemeyeceksin. (ġayet bana itaatten) yüz çevirecek olursan Allah mutlaka
senin hakkından gelecektir. Öyle zannediyorum ki, sen, hakkında bana ne gösterilmiĢ ise, o
gösterilmiĢ olan kimsesin! (ĠĢte Sâbit, bana bedel sana cevap verecek!” buyurup, oradan
ayrıldı.)

Ġbnu Abbas der ki: “Ben, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: “Öyle zannediyorum ki, sen,
hakkında bana ne gösterilmiĢ ise, o gösterilmiĢ olan kimsesin.” sözü ile neyi kastettiğini
sordum. Ebu Hureyre radıyallahu anh bana Ģu hususu haber verdi: “Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm buyurmuĢtu ki:

"Ben bir gün rüyamda, elimde iki altın bilezik gördüm. Yine rüyamda onlara fazla bir ilgi
göstermiĢtim. Allah Teâla hazretleri: “Onlara üfle!” diye vahyetti, ben de üfledim, derken
uçup gittiler. Ben bunları, benden sonra çıkacak iki yalancı ile yorumladım.”

Ravi, Ubeydullah der ki: “Bunlardan biri, San'a'nın sahibi el-Anesi, diğeride Yemâme'nin
sahibi Müseylime'dir.

Buhari, Menâkıb 25, Megâzi 70, 71, Tevhid 29; Müslim, Rü'ya 21, (2273).

Seleme Ġbnu Nu'aym Ġbni Mes'ûd el-EĢca'i, babası radıyallahu anh'tan anlatıyor: “Resülullah
aleyhissalâtu vesselâm'ın, Müseylime'nin kendisine yazdığı mektubu okuyunca, mektubu
getiren iki elçiye Ģöyle söylediğini iĢitmiĢtir: “Bu yazdığı meselede siz ne diyorsunuz?”
Elçiler:

"Biz de onun söylediğini söyleriz!” dediler. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm: “Eğer
elçileri öldürmemek kaide olmasaydı boyunlarınızı muhakkak uçururdum!” buyurdular.”

Ebu Dâvud, Cihad 166, (2761).

Zaten Müseylime-i Kezzab çok kısa bir süre sonra taraftarlarıyla birlikte yakalanıp
öldürülmüĢ ve cehenneme gitmiĢtir. Ġncil‟deki haber de böylelikle aynen çıkmıĢtır. Hz.
Muhammed‟den sonra gelecek olan sahte peygamberler de Kuran‟ın nuruyla sönüp
gidecektirler. Hz. Muhammed‟in ağzından çıkan kılıç buna iĢaret etmektedir. Hamd bizi
Habibine ümmet eyleyen âlemlerin Rabbine olsun. Gaybı Allah‟tan baĢka bilecek yoktur.
Bizim günah ve hatalarımızı Resulün ve Kuran‟ın hürmetine affeyle ya Rabbi. Âmin.
BUDİZM VE HİNDUİZMDE HZ. MUHAMMED

Bazı Hıristiyanlar Ġncil‟de geçen Paraklitos‟un Kutsal Ruh olduğunu iddia ederler. Hâlbuki
Hz. Ġsa, “Paraklitos kesin olarak Kutsal Ruhtur.” Ģeklinde bir söz söylememiĢtir. O
Paraklitos‟un, kendisinden sonra geleceğini söyler. Hâlbuki Kutsal Ruh daha önce Hz.
Meryem‟e de gelmiĢti. Üstelik o, zaten Hz. Ġsa(AS) ile birlikteydi. Hz. Ġsa(AS) zaten
kendisiyle birlikte olan bir varlığı, neden Allah‟tan isteme gereği duysun ki? Ġncil‟in
sıraladığımız pek çok ayeti de zaten Hz. Ġsa(AS)‟dan sonra bir peygamber geleceğini ortaya
koymaktadır. Tevrat da pek çok ayetiyle buna Ģahitlik etmektedir.

Peki, Hz. Ġsa(AS)‟ın bu haberlerini destekleyen baĢka delil yok mudur? Elbette vardır. Allah
gönderdiği bütün dinlerinde, Paraklitos yani Hz. Muhammed(SAV)‟den bahsetmiĢtir. Bu,
Allah‟ın insanlığa verdiği en büyük müjdelerdendir. Bütün insanlık Hz. Muhammed(AS)‟la
teselli edilmiĢ, onun gelecekte küfre ve ahlaksızlığa karĢı sağlayacağı baĢarılar, tüm insanlık
adına bir Ģeref belgesi olarak kabul edilmiĢ ve gösterilmiĢtir. Tüyler ürperten ve bütün
insanlığa yayılan müjde, Ģu anda bizzat bizim kalplerimizde ve yaĢantılarımızdadır.

Buda da Hz. Muhammed(SAV)‟e iĢaret etmiĢtir. O Budist kutsal metinlerinde geçen bazı
sözleriyle, Paraklitos‟a yani Hz. Muhammed‟e Ģöyle iĢaret etmektedir:

“Ben size her şeyi söylemedim, vazifemi tamamlamadım; benden bin sene sonra biri gelecek
ve benim dinimi tamamlayacak. Siz ona uyun. Onun adı Metteya(Maitreya)‟dır.”

Bu sözlerin Yuhanna Ġncil‟inde geçen Hz. Ġsa(AS)‟ın sözleriyle benzerliği ortadadır. Bu da


bütün peygamberlerin aynı kaynaktan yani Allah‟tan vahiy aldığını ortaya koymaktadır.
Peygamberlerin sadece Ġsrailoğullarından geleceği inancı Yahudilerde vardır. Bizse her
millete, bir çeĢit yol gösterici peygamber gölerildiğine, ama daha sonraları o peygamberin
tabiilerinden bazılarının, bazı yanlıĢ görüĢlerini bu dinlere kattıklarına inanıyoruz. Burada da
değiĢtirilememiĢ bir peygamber sözü görülmektedir. Buda Hz. Muhammed(SAV)‟e açıkça
iĢaret etmiĢtir. Buda M. Ö. 480 yılında vefat ettiğine göre kendisinden bin sene sonra gelecek
kiĢi ne Hz. Ġsa olabilir, ne Hz. Musa. O, olsa olsa Hz. Muhammed(SAV)‟dir. Zira Buda‟dan
bin yıl sonra yani Miladi 500‟lü yıllarda Hz. Muhammed‟den baĢka doğan Peygamber yoktur.
O miladi 571 yılında dünyaya gelmiĢtir. Metteya da ”Rahmet” anlamına gelir ki, Hz.
Muhammed bizzat Kuran‟ın ifadesiyle ”Âlemlere rahmet” olarak gönderilmiĢtir.

Yine Buda talebelerinden birisiyle konuĢurken Hz. Muhammed‟e açıkça iĢaret eder:

“Ananda, Buda‟ya sordu: “Sen gittiğin zaman bize kim öğretecek?” Buda cevapladı: Ben
yeryüzüne gelen ilk Buda değilim, son da olmayacağım. (Burada Buda kelimesinin peygamber
anlamına geldiği görülmektedir. Buda: Vahiyle aydınlanan) Zaman içinde dünyaya başka bir
Buda gelecek, bu kişi, kutsal, tam anlamıyla aydınlatılmış ve davranışları hikmet dolu bir
kişidir. O meleklerin ve ölümlülerin efendisidir. Size benim de öğrettiğim ebedi hakikati
açıklayacaktır. Dininin amacını bildirecektir. O da benim gibi en saf dini yaşamayı
bildirecektir. Onun inananlarının sayısı, binlerce olacaktır, oysa benimki yüzlercedir. Ananda
sordu; onu nasıl tanıyacağız? Buda cevapladı: „O, Maitreya olarak bilinecek‟(Âlemlere
rahmet)”.

Burada Hz. Muhammed‟e iĢaret edildiği açıktır. Buda‟dan sonra hayatında tabiileri binleri
bulan sadece Hz. Muhammed(SAV)‟dir. Hz. Ġsa‟nın sadece 12 havarisi vardı. Ancak Hz.
Muhammed veda hutbesini yaparken, 124 bin civarındaki Müslüman‟a hitap etmiĢti.
Hindu Kutsal Kitaplarında da Hz. Muhammed‟e bizzat ismiyle iĢaretler vardır. Demek ki,
Hz. Muhammed‟in ve Kuran‟ın geliĢi kâinatın en büyük olayıdır. Zira Allah geçmiĢ bütün
dinlerinde insanlığa onun (Kuran‟ın ve Hz. Muhammed‟in) geleceğini müjdelemiĢtir. ġu
ibareler meselemiz açısından gayet manidar ve imanımız açısından da gayet tekmil edici
mahiyettedir:

“Melekhalı(yabancı bir kavim) bir ruhsal öğretici, kendi arkadaşlarıyla birlikte ortaya
çıkacak, adı Mohammad olacak.”

“Sana bağlı kalacağım ey insanlığın efendisi, Arabistan‟ın sakini! Sen kötülüğü yok etmek
için büyük bir güç topladın ve Melekhalı düşmandan kendini korudun. Ey sen, en büyük
Efendi olan Tanrı‟nın inançlı yansıması. Ben senin kölenim, beni ayaklarının altına yatır.”

“Melekhalılar, Arapların meşhur beldelerine saldırdılar. Bu ülkede (Arya Dharma)dinden


hiçbir eser yoktu. (Herkes putperestti.) Daha önce de orada bizzat benim gördüğüm, sapıtmış
bir şeytan ortaya çıkmıştı. Şimdi o güçlü bir düşman tarafından gönderilmiş olarak, yeniden
ortaya çıkmıştır. Bu düşmanları doğru yola çağırmak üzere, Muhamad ki, ben ona Brahma
lakabını verdim, Pishachaları(Putperestleri) doğru yola getirmekle meşhurdur.”

„Ey Raca senin Arya Dharma‟n(dinin) bütün dinler üzerine hâkim olacaktır. Ishvar
Parmatma‟nın emirlerine göre, et yiyici bu insanların imanlarını güçlendireceğim. Benim
takipçim, sünnetli, başında saç örgüsü olmayan, ibadete çağrı okuyan ve helal her şeyin
yenilebileceğini söyleyen bir adam olacaktır. Domuz dışında her türlü hayvanı yiyecektir.
Onlar kutsal içkiyle arınmaya önem vermeyecekler, fakat mücadele ile arınacaklar. Dinsizliğe
karşı mücadele etmeleri sebebiyle, barışçılar, Müslümanlar olarak tanınacaklardır. Ben et
yiyen bu milletin dininin meydana getiricisi olacağım.”

Hinduların Kutsal kitaplarında geçen ve Ġlahi Kelamdan kalma olasılığı büyük olan bu
sözler, bizlere “Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Âlemlerin Efendisini ve onun Âlemlerin
Bütün Sırlarını ve Güzelliklerini açıklayan Kutsal Kitabını haber vermektedir.”

Kaynak: (Celil KİRAZ, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Sayı: 10, Cilt: 10,
2001)
HZ. İSA TANRI OĞLU MU İNSANOĞLU MU?

Ġsa(AS) Ġncil‟in pek çok yerinde kendisini Ġnsanoğlu olarak tanıtır. O hiçbir yerde açıkça;
“Ben Tanrıyım” dememiĢtir. Hıristiyanların bu iddiaları reddedenlerin Ġsa(AS)‟ı da
reddedeceğini iddia etmesi tam bir mantık hatasıdır. Çünkü Ġsa(AS) kendisinin bizatihi
“Tanrı” olduğunu kesinlikle söylememiĢtir. Eğer Hz. Ġsa‟nın bizim mutasavvıfların benzeri
bazı Ģathiyatlarını delil olarak göstermeye çalıĢırlarsa yanılırlar. O, Hallac-ı Mansur gibi ”enel
hak” bile dememiĢtir. O sadece ”Ben Tanrı‟dayım.” demiĢtir. Bu ise onun Tanrı olduğuna asla
delil olamaz. Zira “Ben Tanrı‟yım” ile “Ben Tanrı‟dayım” cümleleri arasında doğu ile batı
arasındaki gibi fark vardır. Mesela biz, “ben dünyayım” demiyoruz ama “ben dünyadayım”
diyoruz. Bu gayet mantıklı bir sözdür. Ancak birisi bizi “ben dünyadayım” derken görse ve bu
sözümüz de yazıya geçirilse, ancak bizi çok aĢırı seven, bu sevgi yüzünden akıl melekelerini
kaybetmiĢ birisi Ģunu söyleyebilir:

“Evet bakın o dünyanın kendisidir. Çünkü o ”ben dünyadayım” demiĢtir”

Evet, her Ģey Allah‟tandır ve bütün kâinat onun kudretinde, ilminde, rahmetindedir. Bu
enkarne inancına inanmamakla Hz. Ġsa‟ya inanmamak arasında hiçbir bağ yoktur. Ġki inanç
gece ile gündüz gibi birbirinin zıddıdır. Bizler Hz. Ġsa(AS)‟a inanıyoruz fakat onun kendisinin
de Ġncil‟de yüzlerce defa tekrarladığı gibi “Ġnsanoğlu” olduğunu kabul ediyoruz. Sadece biz
değil. Pek çok batılı da artık Hz. Ġsa‟nın bizler gibi bir “insan” olduğunu kabul etmiĢtir. -
Ancak o Allah tarafından peygamberlikle görevlendirilmiĢ bir insandır- Hollanda asıllı film
yönetmeni “Paul Verhoeven” de Hz. Ġsa‟nın “Ġnsan Peygamber” olduğunu kabul eden
batılılardan sadece birisidir. “JESUS-Die Geschichte eines Menschen” (Hz.Ġsa-Bir insanın
hikayesi) adlı kitabında, Hz. Ġsa‟nın “Ġnsan” olduğunu gösteren pek çok inandırıcı delil
sunmuĢtur Verhoeven. Üstelik o bunu yaparken, hem Gnostik hem de Kanonik Ġncillerin
Ģahitliğinden istifade etmiĢtir.

Biz de bu çalıĢmamızda, Ġncil‟de Hz. Ġsa(AS)‟ın Ġnsanoğlu olduğunu açıkça gösteren ayetleri
göz önüne sereceğiz. Ancak öncelikle konumuzla ilgili bulduğumuz ve Hz. Ġsa‟ya Rab, Lort,
Efendi gibi sözlerle yakaran Hıristiyanları çok yakından ilgilendiren, bizzat Hz. Ġsa‟nın
söylediği bir sözü sizlerle paylaĢacağım:

“Beni Rab, Rab diye çağıran herkes Göklerin Egemenliğine girecek değildir. Ancak
göklerde olan Babamın isteğini yerine getiren girecektir.”

Bu kutsi söz üzerine herkes çok iyi düĢünmelidir. Bu sözlerden ve ayetin devamındaki
sözlerden Ģu anlaĢılmaktadır: “Bazı insanlar Hz. Ġsa‟yı ne kadar yüceltirlerse, onu ne kadar
büyük gösterirlerse o kadar Allah‟ın hoĢuna gideceğini savunurlar. Hâlbuki bu sözlerde Hz.
Ġsa doğru ölçünün ne olduğunu ortaya koymuĢtur. Önemli olan Allah‟ın emirlerini dinlemek,
onun istediklerini yapmaktır. Çünkü ondan baĢka Ġlah yoktur.”

Bu durumda Hz. Ġsa‟nın Hz. Muhammed gibi sadece Tebliğci bir Peygamber olduğu da
ortaya çıkar. Bu onu asla küçültmez. Çünkü Peygamberler bütün insanlardan üstün özellikleri
olan, seçilmiĢ Yüce Ġnsanlardır. Onlar insanlığa “Bir olan Allah‟ı” anlatmaya gelmiĢlerdir.

ġimdi Hz. Ġsa‟nın ”Ġnsanoğlu” olduğunu ispat eden ayetlerin bir kısmını sıralayalım.

“Ġnsanoğlu‟nun yeryüzünde günahları bağıĢlama yetkisi olduğunu bilesiniz diye”(Matta 9/6)


“Ġnsanoğlu gelinceye dek, Ġsrail‟in tüm kentlerini dolaĢmıĢ olmayacaksınız.”(Matta 10/23)

“Ġnsanoğlu geldiği zaman hem yedi, hem içti.”(Matta 11/19)

“Ġyi tohumu eken insanoğludur.”(Matta 13/37)

“Ġnsanoğlu meleklerini gönderecek…”(Matta 13/41-42)

“Ġnsanoğlu babasının görkemi içinde melekleriyle gelecek…”(Matta 17/27)

“Ġnsanoğlu‟nun kendi egemenliği içinde geldiğini görmeden ölümü tatmayacak olanlar


var.”(Matta 17/28)

“Ġnsanoğlu ölümden dirilmeden önce…”(Matta 17/9)

“Aynı Ģekilde Ġnsanoğlu da onların elinden acı çekecektir.”(Matta 17/12)

“Ġnsanoğlu insanların eline teslim edilecek ve öldürülecek…”(Matta 17/22–23)

“Ġnsanoğlu görkemli tahtına oturduğunda…”(Matta 20/28)

“Ġnsanoğlu baĢ kâhinlerin ve bilginlerin eline teslim edilecek.”(Matta 20/17–18)

“Ġnsanoğlu hizmet edilmeye değil hizmet etmeye ve canını birçokları uğruna fidye vermeye
geldi.”(Matta 20/28)

“Ġnsanoğlu‟nun geliĢi, doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen ĢimĢek gibi
olacaktır.”(Matta 24/27)

“O zaman Ġnsanoğlu‟nun belirtisi gökte görünecek.”(Matta 24/30)

“Ġnsanoğlunun gökteki bulutlar üzerinde…”(Matta 24/30)

“Ġnsanoğlu yakındır, kapıdadır.”(Matta 24/33)

“Nuh‟un günlerinde nasıl olduysa Ġnsanoğlu‟nun geliĢinde de öyle olacak.”(Matta 24/37)

“Ġnsanoğlu ummadığınız bir saatte gelecektir.”(Matta 24/44)

“Ġnsanoğlu kendi görkemiyle birlikte…”(Matta 25/31)

“Ġnsanoğlu kendisine yazılmıĢ olduğu gibi gidiyor.”(Matta 26/24)

“Ġnsanoğlu‟nu ele verenin vay haline!”(Matta 26/24)

“Ġnsanoğlu günahkârların eline veriliyor.”(Matta 26/45)

“Ġnsanoğlu Sebt gününün de efendisidir.”(Markos 3/28)

“Ġnsanoğlu‟nun çok acı çekmesi…”(Markos 8/31)


“Ġnsanoğlu da babasının görkemi”(Markos 8/38)

“Ġnsanoğlu ölümden dirilmeden …”(Markos 9/9)

“Ġnsanoğlu insanların eline teslim edilecek…”(Markos 9/31)

“Ġnsanoğlu baĢ kâhinlerin ve din bilginlerinin…”(Markos 10/32–33)

“Ġnsanoğlu bile hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye…”(Markos 10/45)

“Ġnsanoğlu‟nun bulutlar içinde büyük güç ve görkemle…”(Markos 13/26)


“Ġnsanoğlu o zaman meleklerini gönderecek…”(Markos 13/27)
“Ġnsanoğlu yakındır, kapıdadır.”(Markos 13/29)

“Ġnsan yalnız ekmekle yaĢamaz.”(Luka 4/4)

“Hiçbir peygamber kendi memleketinde iyi karĢılanmaz.”(Luka 4/24)

“Ne var ki, Ġnsanoğlu‟nun yeryüzünde günahları bağıĢlama yetkisi…”(Luka 5/24)

“Ġnsanoğluna bağlılığınızdan ötürü insanlar sizden nefret ettikleri…”(Luka 6/22)

“Ġnsanoğlu geldiği zaman hem yedi, hem içti.”(Luka 7/34)

“Ġnsanoğlunun çok acı çekmesi…”(Luka 9/22)

“Ġnsanoğlu da kendisinin…”(Luka 9/26)

“Ġnsanoğlu insanların eline teslim edilecek.”(Luka 9/44)

“Ġnsanoğlu da bu kuĢak için öyle olacaktır.”(Luka 11/30)

Hz Ġsa Ġnsanların kendisine ve ailesine olan teveccühünü hep Allah‟a yönlendirmeye çalıĢır.
Onların övgülerini kabul etmez. Kendi adına değil de Allah adına çalıĢtığını gösterir.

Luka Ġncili 11. bölümde 27. ayette bir kadın Ġsa(AS)‟a seslenir:

“Ne mutlu seni taşımış rahme, seni emzirmiş olan memelere.”

İsa da annesini ve kendisini çokça öven bu kadına şu cevabı verir: “Daha doğrusu ne mutlu
Tanrı‟nın sözünü dinleyip uygulayanlara…”

“Ġnsanoğlu da Tanrı‟nın melekleri önünde…”(Luka 12/8)

“Ġnsanoğlu‟na (Ġsa‟ya) karĢı bir söz söyleyen herkes bağıĢlanacak.”(Luka 12/10)

“Ġnsanoğlu ummadığınız bir saatte gelecektir.”(Luka 12/40)

“Ġnsanoğlunun günlerinden birini görmeyi özleyeceksiniz.”(Luka 18/22)


“Ġnsanoğlu kendi gününde öyle olacaktır.”(Luka 18/25)

“Nuh‟un günlerinde nasılsa Ġnsanoğlunun günlerinde de öyle olacak.”(Luka 18/26)

“Ġnsanoğlu‟nun ortaya çıkacağı gün durum aynı olacaktır.”(Luka 18/30)

“Ama Ġnsanoğlu geldiği zaman acaba yeryüzünde iman bulacak mı?”(Luka 18/8)

Hz. Ġsa o kadar mütevazı ve haddini bilen bir peygamberdir ki, kendisine ”iyi” diyenlerin
bile övgüsünü kabul etmez. O halde o nasıl ”Ben Tanrı‟yım.” diyebilir.

“İleri gelenlerden biri İsa‟ya; „İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne
yapmalıyım? ‟ diye sordu.
İsa ona: „Bana neden iyi diyorsun?‟ dedi. „İyi olan tek biri var. O da Allah‟tır.‟”(Luka
18/18, 19)

Demek ki Hıristiyanların Hz. Ġsa‟nın kendisini Tanrı olarak kabul ettiği ve tanıttığı iddiası
yanlıĢ bir iddiadır. Muhakkak ki, Hz. Ġsa Ģu anda dünyaya gelseydi, kendisine Tanrı diyenlere:
„Bana neden ”Tanrı” diyorsun. Tanrı olan Tek biri var, O da Allah‟tır‟ diyecekti. Çünkü o
kendinden ziyade Allah‟ı nazara veren bir insan peygamberdi. Kendini devamlı insanoğlu
olarak tanıtması da bunun açık bir örneğidir.

“Ġnsanoğlu kaybolmuĢ olanı arayıp kurtarmak için geldi.”(luka 19/10)

“O zaman Ġnsanoğlu‟nun bir bulut içinde, büyük bir güç ve görkemle geldiğini
görecekler.”(21/27)

“Ġnsanoğlu‟nun önünde durabilmek için dua edin.”(Luka 22/36)

Hz. Ġsa bilhassa kıyamet günü için Ġnsanoğlu tabirini sık kullanır. Sanki bu tabirle söylenmek
istenen Ģudur: “Beni Ġnsanoğlu olarak kabul edenler beni görebilecekler ve ben onları
kurtarmaya geleceğim.”

“Bundan böyle Ġnsanoğlu kudretli Tanrı‟nın sağında oturacaktır.”(Luka 22/69)

“Ġnsanoğlunun günahlı insanların eline verilmesi…”(Luka 24/7)

“Tanrı‟nın meleklerinin insanoğlu üzerinde yükselip indiklerini görceksiniz.”(Yuhanna


2/51)

“Ġnsanoğlundan baĢka hiç kimse göğe çıkmamıĢtır.”(Yuhanna 3/13)

“Ġnsanoğlunun da öylece yukarı kaldırılması gerekir.”(Yuhanna 3/14)

“Bunu size Ġnsanoğlu verecek.”(Yuhanna 6/27)

“Ya Ġnsanoğlu‟nun önceden bulunduğu yere…”(Yuhanna 6/62)

“Ġnsanoğlu‟nu yukarı kaldırdığımız…”(Yuhanna 8/27)


Yuhanna 10. bölüm 33. ayette Yahudiler tarafından Hz. Ġsa‟ya iletilen bir soru nakledilir,
bu soru Ģöyledir:

“Seni iyi iĢlerden ötürü değil, küfür ettiğin için taĢlıyoruz. Ġnsan olduğun halde Tanrı
olduğunu ileri sürüyorsun.”
Ġsa Ģu karĢılığı verdi: “Yasanızda, „Siz ilahlarsınız.‟ dedim diye yazılı değil mi? Tanrı
kendilerine sözünü gönderdiği kimseleri (peygamberleri) İlahlar olarak adlandırır. Kutsal
yazı da geçerliliğini yitirmez. Baba beni kendine ayırıp dünyaya gönderdi. Öyleyse
”Tanrı‟nın Oğluyum (peygamberiyim)” dediğim için bana nasıl küfür ediyorsun dersiniz?
Eğer Baba‟mın işlerini yapmıyorsam bana iman etmeyin. Ama yapıyorsam bana iman
etmeseniz bile, yaptığım işlere iman edin. Öyle ki Babanın bende benim de Baba‟da olduğumu
bilesiniz ve anlayasınız.”

Bu sözlerde Hz. Ġsa kendinin ilahlığını ispat etmeye çalıĢmıyor. Rab ya da Efendi ya da Oğul
sıfatının aslında gerçekliği olmayan mecazi ifadeler olarak kullanıldığını ifade etmeye
çalıĢıyor. Tevrat‟ta da Yahudiler yer yer Tanrı Oğulları olarak adlandırılır. Bu sözlerle o
sadece kendisinin Tanrı‟nın Oğlu olarak adlandırılmadığını belirtiyor. Bu kavramın gerçekliği
olmayan mecazi bir ifade olduğunu anlatmaya çalıĢıyor. Eğer Ġsrail halkı Tanrı değilse, Hz.
Ġsa da Tanrı değildir.Eğer diğer peygamberler ve Ġsrail halkı ilahsa, Hz.Ġsa da Ġlahtır. Zaten
Hz.Ġsa kimin “El” yani “Ġlah” olarak adlandırıldığını açıklıyor:

“Yasanızda, „Siz ilahlarsınız.‟ dedim diye yazılı değil mi? Tanrı kendilerine sözünü
gönderdiği kimseleri (peygamberleri) İlahlar olarak adlandırır”

Bu durumda diğer Peygamberler neyse Hz.Ġsa da odur.Diğer Peygamberle ne değilse Hz.Ġsa


da o değildir.Elbette Peygamberlerinden birbirinden üstün yönleri vardır ama Allah dıĢında
hiç kimse gerçekte Tanrı ya da Tanrı‟nın Oğlu değildir.

“Nasıl olur da Ġnsanoğlu yukarı kaldırılmalıdır.” diyorsun? Kimdir bu Ġnsanoğlu?”

Ġsa,”IĢık, kısa bir süre daha aranızdadır” dedi. (Yuhanna 12/34–35)

Görüldüğü gibi bu ayetlerde Hz. Ġsa Ġnsanoğlu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Kalabalık, Ġnsanoğlu denilen zatın kim olduğunu merak ediyor. Hz. Ġsa da Ġnsanoğlu‟nun
kendisi olduğunu söylüyor ıĢık benzetmesiyle. ġimdi Kimdir Ġsa? diye bir soru sorduğumuzu
var sayalım. Hz. Ġsa‟nın bu sözüne göre Ġsa da insanoğludur. Demek ki Hz. Ġsa kendisinin
Tanrı oğlu değil Ġnsanoğlu olduğunu söylüyor.

“Ġnsanoğlu Ģimdi yüceltilmiĢtir.”(Yuhanna 13/31)

“Size söylediğim sözleri kendiliğinden söylemiyorum. Ama bende yaĢayan Baba kendi
iĢlerini yapıyor”(Yuhanna 14/10)

Bu ayetlerde de görüldüğü gibi Hz.Ġsa‟nın sözleri kendisine ait değildirler yani vahiydirler.
Eğer o Tanrı olsaydı sözler, kendine ait olurdu, Allah‟a ait olmazdı. Fakat o her Ģey gibi
kendisinin gösterdiği güzelliklerin de Allah‟tan geldiğini biliyordu.Hz. Ġsa Hz. Muhammed
gibi bir aynaydı ve Allah‟ın sıfatlarını, isimlerini insanlara gösteriyordu.
KUR’ÂN-I KERİM’DE HIRİSTİYANLIK

2:62 - ġüphe yok ki, iman edenler, yahudiler, hıristiyanlar ve sabiîler, bunlardan her kim
Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve salih amel iĢlerse elbette Rabbleri
katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku yoktur, bunlar mahzun da olacak
değillerdir.

2:111 - Bir de "yahudi ve hıristiyanlardan baĢkası asla cennete giremeyecek" dediler. Bu


onların kendi kuruntularıdır. Sen de onlara de ki; "Eğer doğru iseniz, haydi bakalım
getirin delilinizi."

2:113 - Yahudiler dediler ki, "Hıristiyanlar birĢey üzerinde değiller", Hristiyanlar da


"Yahudiler bir Ģey üzerinde değiller" dediler. Oysa hepsi de kitabı okuyorlar. Hiçbir
bilgisi olmayanlar da öyle onların dedikleri gibi dediler. ĠĢte bundan dolayı Allah,
ihtilafa düĢtükleri bu gibi Ģeylerde, kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.

2:116 - O zalimler, "Allah kendisine çocuk edindi." dediler. HâĢâ, O sübhândır. Doğrusu,
göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiĢtir.

2:120 - Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla
hoĢnud ve razı olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta
kendisidir. ġânım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da
onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de
bir yardımcı.

2:135 - Bir de: "yahudi veya hıristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız." dediler. Sen onlara de ki:
"Hayır! Hanif olarak hakka tapan Ġbrahim'in dinine (uyarız) ki, o hiçbir zaman
müĢriklerden olmadı."

2:140 - "Yoksa siz, Ġbrahim de, Ġsmail de, Ġshak da, Yakup da ve torunları da hep yahudi ve
hıristiyan idiler mi demek istiyorsunuz?" De ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa
Allah mı?" Allah'ın Ģahitlik ettiği bir hakikatı bile bile inkar edenden daha zâlim kim
olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

3:55 - O zaman Allah Ģöyle dedi: "Ey Ġsa, Ģüphesiz ki seni öldüreceğim, seni kendime
yükselteceğim ve seni inkârcılardan temizleyeceğim. Hem sana uyanları, kıyamete
kadar o küfredenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüĢünüz banadır, ayrılığa
düĢtüğünüz hususlarda aranızda hükmedeceğim".

3:67 - Ġbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyandı; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir
müslümandı, müĢriklerden de değildi.

5:14 - "Biz hıristiyanız" diyenlerden de söz almıĢtık. Onlar da kendilerine hatırlatılan


Ģeylerin çoğunu unutmuĢlardı. Biz de onların arasına, kıyamete kadar sürecek kin ve
düĢmanlık soktuk. Allah, ne yapmıĢ olduklarını onlara - elbette haber verecektir.
5:17 - Muhakkak ki, "Allah, ancak Meryemoğlu Ġsa Mesih'tir" diyenler kâfir olmuĢlardır.
(Onlara) de ki: " Allah, Meryemoğlu Ġsa Mesih'i, anasını ve bütün yeryüzündekileri
helak etmek istese O'na kim engel olabilir? " Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin
mülkiyeti sadece Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her Ģeye kadirdir.

5:18 - Yahudiler ve hıristiyanlar, "Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. De ki: " O
halde niçin günahlarınızdan ötürü (Allah ) size azab ediyor?" Hayır, siz de O'nun
yaratıklarından birer insansınız. O dilediğini bağıĢlar, dilediğine azab eder. Göklerin,
yerin ve ikisi arasında bulunan her Ģeyin mülkü Allah'ındır. Nihayet dönüĢ de O'nadır.

5:47 - Ġncil ehli de Allah'ın ona indirdikleriyle hükmetsinler. Kim, Allah'ın indirdiği ile
hükmetmezse, iĢte onlar fâsıkların ta kendileridir.

5:51 - Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin


dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, Ģüphesiz o onlardan olur. ġüphesiz
Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.

5:69 - Muhakkak ki inananlar, yahudiler, sabiiler ve hıristiyanlardan kim Allah'a ve ahiret


gününe iman eder ve güzel amel iĢlerse, onlar için bir korku yoktur, onlar mahzun da
olmayacaklardır.

5:72 - Andolsun, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler elbette kâfir olmuĢlardır. Oysa
Mesih onlara: "Ey Ġsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a
ibadet edin. Kim Allah'a ortak koĢarsa, Ģüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıĢtır ve
onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur" demiĢti.

5:82 - Ġman edenlere karĢı düĢmanlık yönünden insanların en Ģiddetlisi olarak yahudileri ve
Allah'a ortak koĢanları bulursun. Ve yine iman edenlere sevgi bakımından en yakın
olarak da: "Biz hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Çünkü onların içlerinde keĢiĢler ve
rahipler vardır. Ve onlar büyüklük taslamazlar.

9:30 - Yahudiler, "Uzeyir Allah'ın oğlu" dediler, Hıristiyanlar da "Mesih Allah'ın oğlu",
dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkâra sapmıĢ
olanların sözlerine benzetiyorlar.

9:31 - Onlar, Allah'dan baĢka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler,


Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuĢlardı.
Allah'dan baĢka hiçbir ilâh yoktur. O, müĢriklerin ortak koĢtuğu Ģeylerden de
münezzehtir.

22:17 - ġüphesiz o iman edenler, yahudi olanlar, sabiîler (yıldıza tapanlar), hıristiyanlar, ateĢe
tapanlar ve (Allah'a) eĢ koĢanlar (yok mu?) Allah, kıyamet günü bunların arasını
Ģüphesiz ayıracaktır. Çünkü Allah her Ģeyi hakkıyla görüp bilendir.

57:27 - Sonra bunların izinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu Ġsa'yı da
arkalarından gönderdik, ona Ġncil'i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir Ģefkat ve
merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu, biz yazmadık. Fakat
kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar.
Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. Ġçlerinden çoğu da yoldan
çıkmıĢlardır.

http://meal.ihya.org/kurandan-ayetler/kuranda-gecen-hiristiyanlar-ile-ilgili-ayetler.html
KUR’AN-I KERİM’DE HZ.İSA

MERYEM SÛRESİ:

29- Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. Onlar; "Biz beĢikteki bir çocukla nasıl
konuĢuruz?" dediler.

30- (Allah'ın bir mucizesi olarak Ġsa Ģöyle) dedi: "ġüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana
kitap verdi ve beni bir peygamber yaptı."

31- "Beni, nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe namaz
kılmamı ve zekat vermemi emretti."

32- "Beni anneme hürmetkar kıldı. Beni zorba ve isyankar yapmadı."

33- "Doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün selam ve emniyet benim üzerimedir."

ÂL-İ İMRAN SÛRESİ:

45- Melekler Ģöyle demiĢti: "Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor ki,
adı Meryem oğlu Ġsa Mesih'dir; dünyada da ahirette de itibarlı, aynı zamanda Allah'a çok
yakınlardandır.

46- BeĢikte de, yetiĢkin çağında da insanlarla konuĢacak ve iyilerden olacaktır.

47- (Meryem): "Ey Rabbim, bana bir beĢer dokunmamıĢken benim nasıl çocuğum olur?"
dedi. Allah: "Öyle ama, Allah dilediğini yaratır, bir Ģeyin olmasını dilediğinde ona sadece 'ol!'
der, o da hemen oluverir." dedi.

48- Allah ona kitab (okuma ve yazmay)ı, hikmeti ve Tevrat ile Ġncil'i öğretir.

49- Allah onu Ġsrailoğullarına (Ģöyle diyecek) bir peygamber olarak gönderir: "ġüphesiz ki
ben size Rabbinizden bir âyet (mucize, belge) getirdim: Size, kuĢ biçiminde çamurdan birĢey
yaparım da içine üflerim, Allah'ın izniyle o, kuĢ olur; anadan doğma körü ve alacalıyı
iyileĢtiririm ve Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyor ve neleri
biriktiriyorsanız size haber veririm".

50- "Önümdeki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı Ģeyleri helal kılmak için
(geldim) ve Rabbiniz tarafından size bir mucize getirdim. Artık Allah'tan korkun da bana
uyun".

51- "ġüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Onun için hep O'na kulluk edin!
ĠĢte bu, doğru yoldur".

52- Ġsa onların inkârlarını hissedince: "Allah yolunda yardımcılarım kim?" dedi. Havariler:
"Allah yolunda yardımcılar biziz. Allah'a iman ettik. ġahit ol ki, biz muhakkak
müslümanlarız." dediler.
53- Ey Rabbimiz, senin indirdiğine iman ettik, o peygambere de uyduk. Artık bizi Ģahidlerle
beraber yaz.

54- Onlar hileye baĢvurdular, Allah da onların tuzağını boĢa çıkardı. Allah hileleri boĢa
çıkaranların en hayırlısıdır.

55- O zaman Allah Ģöyle dedi: "Ey Ġsa, Ģüphesiz ki seni öldüreceğim, seni kendime
yükselteceğim ve seni inkârcılardan temizleyeceğim. Hem sana uyanları, kıyamete kadar o
küfredenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüĢünüz banadır, ayrılığa düĢtüğünüz hususlarda
aranızda hükmedeceğim".

56- "Ġnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de Ģiddetli bir Ģekilde azab edeceğim,
onların hiçbir yardımcıları da olmayacaktır".

57- "Ġman edip iyi iĢler yapanlara gelince, Allah onların mükafatlarını tastamam verecektir.
Allah zalimleri sevmez".

58- ĠĢte bu sana okuduğumuz, âyetlerden ve hikmetli Kur'ân'dandır.

59- Doğrusu Allah katında Ġsa'nın (yaratılıĢındaki) durumu, Âdem'in durumu gibidir; onu
topraktan yarattı, sonra ona "ol!" dedi, o da oluverdi.

60- Bu hak (gerçek) senin rabbindendir, o halde Ģüphecilerden olma.

61- Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartıĢacak olursa, de ki:
"Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi
çağıralım, sonra da lanetleĢelim; Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim".

62- ĠĢte (Ġsa hakkında söylenen) gerçek kıssa budur. Allah'tan baĢka hiçbir tanrı yoktur.
Muhakkak ki Allah çok güçlüdür ve hikmet sahibidir.

63- Eğer (haktan) yüz çevirirlerse, Ģüphesiz ki Allah bozguncuları çok iyi bilendir.

64- De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan
baĢkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir Ģeyi eĢ tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz
kimimizi ilâhlaĢtırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "ġahit olun biz
müslümanlarız".(Al-i Ġmran Sûresi)

NİSA(KADIN) SÛRESİ:

157- Bir de "Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu Ġsa Mesih'i öldürdük" demeleridir. Oysa
onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara Ġsa gibi gösterildi. Onun
hakkında anlaĢmazlığa düĢenler, ondan yana tam bir kuĢku içindedirler. O hususta bir bilgileri
yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle öldürmediler.

158- Fakat Allah onu kendisine yükseltmiĢtir. Allah, aziz (daima üstün)dir, hikmet sahibidir.

159- Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölmeden önce ona (Ġsa'ya) iman etmiĢ olmasın.
Kıyamet gününde o, onlara Ģahitlik edecektir.(NĠsa Sûresi)
ENAM SÛRESİ:

84- Biz ona Ġshak'ı ve Yakub'u da hediye ettik: Hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim
daha önce Nuh'a ve onun soyundan Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve
Harun'a da yol göstermiĢtik. Biz güzel davrananlara böyle karĢılık veririz.

85- Zekeriyya, Yahya, Ġsa ve Ġlyas'a da (hidayet ettik). Hepsi de salih kullarımızdandı.

86- Ġsmail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.

SAF SÛRESİ:

6- Meryem oğlu Ġsa da: "Ey Ġsrailoğulları! ben size Allah'ın elçisiyim. benden önce gelen
Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed(Paraklit) adında bir peygamberi
müjdeleyici olarak (geldim)." demiĢti. Fakat onlara apaçık delillerle gelince "Bu, apaçık bir
büyüdür." dediler.

14-Ey inananlar, Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu Ġsa da havarilere: "Allah'a
(giden yolda) benim yardımcılarım kimdir?" demiĢti. Havariler: "Allah (yolun)un yardımcıları
biziz." dediler. Ġsrail oğullarından bir zümre inandı, bir zümre inkar etti. Biz de inananları,
düĢmanlarına karĢı destekledik, onlar üstün geldiler
HZ.SÜLEYMAN’IN ÖZDEYİŞLERİ

Üstü siyasi görüĢlerle, arzularla örtülmeye çalıĢılan gerçek Yahudilikten örnekler vereceğim
biraz. Biraz sonra okuyacağınız Tevrat‟ta geçen âyetleri Ġsrâil artık uygulamalıdır.Kinin,
nefretin ve savaĢların yerini artık Kutsal Kitapların temel öğüdü olan sevgi, doğruluk ve iyilik
almalıdır.Hz.Musa da, Hz.Ġsa da ve Hz.Muhammed de bu yüce değerleri insanlara
benimsetmeye çalıĢmıĢlardı.

Tevrat‟ın aĢağıdaki hükümlerine uyan bir insanın kötülük ya da zulüm yapması


beklenemez.Umarız aĢağıdaki Kutsal Öğütlere uyan gönüller Filistin‟de ve dünyanın pek çok
yerinden akan kanın durdurulması için mücadele edeceklerdir.Bize unuttuğumuz değerleri
bugün dâhi hatırlatmayı baĢaran Büyük Peygamber Hz.Süleyman‟ın huzurunda saygıyla
eğiliyoruz:

Davut oğlu İsrail Kralı Süleyman'ın özdeyişleri:


Bu özdeyişler, bilgeliğe ve terbiyeye ulaşmak, Akıllıca sözleri anlamak,
Başarıya götüren terbiyeyi edinip Doğru, haklı ve adil olanı yapmak,
Saf kişiyi ihtiyatlı, Genç adamı bilgili ve sağgörülü kılmak içindir. Özdeyişlerle benzetmeleri,
Bilgelerin sözleriyle bilmecelerini anlamak için Bilge kişi dinlesin ve kavrayışını artırsın,
Akıllı kişi yaşam hüneri kazansın.
RAB korkusudur bilginin temeli. Ahmaklarsa bilgeliği ve terbiyeyi küçümser.
Oğlum, babanın uyarılarına kulak ver, Annenin öğrettiklerinden ayrılma.
Çünkü bunlar başın için sevimli bir çelenk, Boynun için gerdanlık olacaktır.
Oğlum, seni ayartmaya çalışan günahkârlara teslim olma.
Şöyle diyebilirler: "Bizimle gel, Adam öldürmek için pusuya yatalım, Zevk uğruna masum
kişileri tuzağa düşürelim.
Onları ölüler diyarı gibi diri diri, Ölüm çukuruna inenler gibi Bütünüyle yutalım.
Bir sürü değerli mal ele geçirir, Evlerimizi ganimetle doldururuz.
Gel, sen de bize katıl, Tek bir kesemiz olacak."
Oğlum, böyleleriyle gitme, Onların tuttuğu yoldan uzak dur.
Çünkü ayakları kötülüğe koşar, Çekinmeden kan dökerler.
Kuşların gözü önünde ağ sermek boşunadır.
Başkasına pusu kuran kendi kurduğu pusuya düşer. Yalnız kendi canıdır tuzağa düşürdüğü.
Haksız kazanca düşkün olanların sonu böyledir. Bu düşkünlük onları canlarından eder.
Bilgelik dışarıda yüksek sesle haykırıyor, Meydanlarda sesleniyor.
Kalabalık sokak başlarında bağırıyor, Kentin giriş kapılarında sözlerini duyuruyor:
"Ey budalalar, budalalığı ne zamana dek seveceksiniz? Alaycılar ne zamana dek alay
etmekten zevk alacak? Akılsızlar ne zamana dek bilgiden nefret edecek?
Uyardığımda yola gelin, o zaman size yüreğimi açar, Sözlerimi anlamanıza yardım ederim.
Ama sizi çağırdığım zaman beni reddettiniz. Elimi uzattım, umursayan olmadı.
Duymazlıktan geldiniz bütün öğütlerimi, Uyarılarımı duymak istemediniz.
Bu yüzden ben de felaketinize sevineceğim. Belaya uğradığınızda, Bela üzerinize bir fırtına
gibi geldiğinde, Bir kasırga gibi geldiğinde felaketiniz, Sıkıntıya, kaygıya düştüğünüzde,
Sizinle alay edeceğim.
O zaman beni çağıracaksınız, Ama yanıtlamayacağım. Var gücünüzle arayacaksınız beni,
Ama bulamayacaksınız.
Çünkü bilgiden nefret ettiniz. RAB'den korkmayı reddettiniz.
Öğütlerimi istemediniz, Uyarılarımın tümünü küçümsediniz.
Bu nedenle tuttuğunuz yolun meyvesini yiyeceksiniz, Kendi düzenbazlığınıza doyacaksınız.
Bön adamlar dönekliklerinin kurbanı olacak. Akılsızlar kaygısızlıklarının içinde yok olup
gidecek.
Ama beni dinleyen güvenlik içinde yaşayacak, Kötülükten korkmayacak, huzur bulacak."

Tevratta geçen Hz.Süleyman‟ın Oğluna verdiği bu öğütlere benzer tarzda Kuran-ı Kerim‟de
de Lokman Suresinde Hz.Lokman‟ın Oğluna ettiği tavsiyeler bulunmaktadır.Yüce Kitabımız
Kur‟an-ı Kerim‟in daha pek çok ayetinde iyiliği, doğruluğu, insanları sevmeyi emreden
âyetler bulunmaktadır.
3.BÖLÜM
ANTİ-İSLAMİZMİ
SORGULAYAN
DENEMELER
KARİKATÜ/REZALET

Karikatür sanatının iĢlevini bilmeyen yoktur sanırım.Bu sanat hem edebiyatı hem de resim
sanatını içinde barındıran bir “külbe-i nükte” (nükte evi), terbiyeli bir “go home” (Evine dön!)
dili ya da daha avami bir tabirle ve bizim dilimizden söylemek gerekirse; yazılı, komik,
düĢündürücü resimler, olarak tarif edilebilir.

Bu sanat dalında öyle bir özgürleĢirsiniz ki yazılı ya da sözlü hiçbir sanatsal ifadeye nasip
olmayacak bir özgürlük alanı da vardır onun..Hatta bu öyle bir özgürlüktür ki, yazılı ya da
sözlü olarak birisine “hayvan ya da türlerinden bir ismi” hakaret maksadıyla yakıĢtırsanız hem
ahlaki yönden hem de belki de hukuki yönden ayağınız kayabilir ama çizilen karikatürlerde
kahramanlar bazen hayvanlardan müteĢekkildir ve bu hayvan resimleri karikatür eidolasına
(somut dünyasına) geçek hayatın idealar aleminden (asıl alem) düĢen omoiomotalardır.
(yansımalardır) Bu durumda karikatür dünyası bir çeĢit imgeler, daha basite indirgenebilir bir
tabirle teĢbihler dünyasıdır ve teĢbihte hata olmaz.Eskiden beri anlatıla ve yazıla gelen Kelile
ve Dinme benzeri hikaye kaynaklarından bizim yani “Ģarkın” ve hatta batının da edebiyatına
yansıyan “fabl” edebi türü gibi bir fonksiyon üstlenmiĢ olan karikatürler, aslında görüntülü
birer de “hiciv” olarak kabul edilebilirler.

Eskinin o masum karikatürlerini özlemle yad etmeden geçemeyeceğim.Daha öncesini


bilemeyeceğim ama 1950‟lerin dergilerinde bilhassa da elimde bir kaynak olarak duran o
dönemin “Bütün Dünya” dergilerinin mecmuunun bulunduğu bir ciltli kitabı hatırladığımda-
bu dergiler merhum babamdan bana miras kalmıĢtır- eskinin yani eski Avrupa‟nın karikatür
anlayıĢının daha bir edepli ve de insanice olduğu Ģeklinde aklımda kalan o tatlı anı bir müddet
öncesine kadar hala da canlı duruyor, benim gönlümü avutmaya yetiyordu Avrupa‟nın
insaniliği konusundaki Ģüphelerle baĢa çıkmaya çalıĢtığımda. “Dünya Karikatürlerinden
Seçmeler” baĢlığı altında Bütün Dünya dergisinde ilk olarak karĢılaĢtığım karikatürler, ilkokul
yıllarımın gecelerinde rüyalarıma da ham madde olabilecek Ģerefi haizdiler..Hele Ģu Mankafa
Poldi tiplemesi, daha sonradan tanıyacağım ve bana bugün hiç de yakın ve çekici gelmeyen
Süpermen, Örümcek Adam gibi cansız ve de gayr-i insani çizgi roman karakterlerinden bugün
bana daha da yakın gelmektedir..Çünkü o bir insandır, halktır, benim, senin ve onun
yansımasıdır..

Bu dergide daha çok batılı karikatüristlerin karikatürlerinden örnekler vardı.Sanırım bunun


sebeplerinden birisi; o derginin “bütün dünyayı” kucaklayan evrensel vechesi, diğeri de -belki
de bu benim yanılgımdır- o dönemde bu dergide yazabilecek kalitede yetkin, özgün
karikatüristler fazla olmayabilir.Gerçi 1870‟te yayımlanan “Diyojen” dergisi ile ülkemiz
karikatüre kapılarını açmıĢtır. Necmi Rıza, Vehip Sinan, Münif Fehim gibi karikatürcülerimiz
de varmıĢ ansiklopedilerden okuduğum kadarıyla.. Bu durumda bu derginin yabancı
karikatürleri yayımlamasının onun kendi yayın politikası ile alakalı bir durum olduğu daha da
kabul edilebilir geliyor bana. Konumuz bu olmadığı için bu mevzu üzerinde fazla da uzun
düĢünmeyeceğim.

Avrupalı karikatürlerle tanıĢtım ilkin hem de ilkokul çağlarımda ve de o zamana nispetle


gayet entelektüel bir dergi olan “Bütün Dünya” dergisi yardımıyla…Hem de 1980‟lerin
çocuğu olan ben 1950‟lerin Avrupa‟sının Karikatüre yansıyan düĢünceleri hakkında da bir
görüĢ edinebilmiĢtim, bugün de bu yazımda imdadıma koĢacak kadar sıcak bir görüĢ….O
dönemin Avrupa‟sında Karikatür gerçekten etkili bir hiciv aracıydı ama hakaretten uzak bir
dili olan hiciv aracıydı.Die Strasse‟de yayımlanan bir karikatür ya da Collier‟s, Ġci Paris,
Weltwoche menĢe‟li karikatürlerle tanıĢtım.Ve bu karikatürlerden Ģunu öğrenmiĢtim; bu
dönem karikatürleri inançlara, dini önderlere ya da bir topluluk için kutsal sayılan herhangi
bir varlığa sataĢmayan, hakaret etmeyen yazılardı.Belki eleĢtirilebilir ya da çok haklı
bulunabilir -bakıĢ açısına göre değiĢir- tek yönleri dünya siyasetinin yanlıĢlarını eleĢtirel bir
lisanla ifade etmeleriydi.Bütün bu eleĢtiriler de çoğunlukla, savaĢa, kavgaya karĢı
yapılıyorlardı.Yani insaniydiler..Yani sınırsız özgürlüğü hak ediyorlardı.

Peki bugün karikatür sanatı doğduğu kıta olan Avrupa‟da ne haldedir?Üzülerek söylüyorum
ki bugün Avrupa‟da karikatür sanatı iflas etmiĢ durumdadır hatta intiharın da
eĢiğindedir.Çünkü o bugün insanların en can alıcı yerine “inancına” saldırmaktadır.Bu “civil”
(medeni) bir cinayettir.O, bu cinayeti iĢlerken de “ifade özgürlüğü” perdesi altına saklanmaya
çalıĢmaktadır..Hakaret denilen rezil eylemin ifade özgürlüğü kapsamında ele alınması haklı
bir davranıĢsa, dünyanın geleceği oldukça karanlık görünüyor.Zira bugün tam mefulüyle
söyleyelim Hz.Muhammed‟e yapılan hakaret, yarın Buda‟ya, Haç‟a ya da bilmem kimin
bilmem ne Tanrı‟sına da yapılabilir ve bu durumda dünya kaosun eĢiğine tam da
Huntington‟un tezinin satırlarının arasına yani “çatıĢmaya” girer..

Danimarka, Fransa gibi Avrupa Birliğinin kalbi sayılacak ülkelerin yöneticilerinin ve


kanunlarının bu tarz kutsallara hakaret içeren ifadelere göz yummaları, tüm Müslüman
dünyayı Avrupa‟ya karĢı Ģüpheye düĢürmektedir.ġunu da söyleyelim ki Müslüman dünya
Avrupa ile karĢı karĢıya gelmemelidir.Yani o karikatürlerde resmedilen rolü benimsemelidir
Müslümanlar.Ben aslında bu karikatür olayına Karikatürün, daha genel bir ifadeyle Sanatın
Kirlenmesi diyorum.ĠĢte bu kirlenme iĢinin fail-i malumları birkaç kiĢidir, bütün Avrupa
değildir.O halde Müslüman dünya, bütün Avrupalıların o karikatürcülerle aynı görüĢte
olduğunu düĢünmemeli, iyiyi, kötüyü ayırt edebilmelidir.MeĢhur bir tabirle Müslümanlar
“provakasyon oyununa gelmemelidirler.”Onlar kendi dinlerinin tüm güzelliklerini, sabırla,
bıkmadan ortaya koymaya devam etmeli, hatta Avrupa‟yı da kendilerine meftun
etmelidirler.Bence medeniyetler çatıĢması da ancak bu Ģekilde önlenebilir.

Hristiyan ve Yahudiler için kutsal olan ne varsa, peygamber, kutsal kitap vb. bütün bunlar
Ġslam inancında da kutsaldır.Dolayısıyla bir Müslüman Hz.Ġsa‟ya ya da Hz.Musa‟ya hakaret
edemez, onları eleĢtiremez.Çünkü onların kutsal kitapları “Biz peygamberler arasında bir
ayrım göz etmeyiz” düsturunu onlara bir hayat felsefesi yapmıĢtır.Sorun ise Hristiyanların
kabullerindedir çoğunlukla.Çünkü onlar, Hz.Muhammed‟i inanç sistemlerinin dıĢına itmekte,
onu bir türlü içselleĢtirememektedirler.Aslında Hz.Muhammed‟in, temelde bütün beni Ġsrail
Peygamberlerinin mesajlarını yaydığını, onun; iyi, dahi, güzel bir insan olduğunu bilirler ama
onu dıĢlamak zorunda olduklarına dair inançsal bir refleks onları kuĢatır. Hz.Muhammed‟i
“Deccal” vb. kötü ve zorlama rollerle tanımaya, tanıtmaya gayret ederler.Halbuki bu tanıtım
Ġslam dünyasında kalplerde, kitaplarda ve akıllarda yaĢayan Hz.Muhammed‟in tam da zıddı
olan bir Muhammed‟dir hatta o Muhammed değil sahte bir Bafhomet‟tir…O halde iĢ
Müslümanlardan çok Hristiyanlara düĢmekte, artık onlar, dünyanın bir gerçeği ve de
Müslümanlarca “gerçeğin de bir ruhu” kabul edilen Hz.Muhammed‟i ve hatta Kur‟an‟ı
içselleĢtirmeli, Eski Ahid ve Yeni Ahid kutsal kitaplar zincirinin kendilerince eksik halkası
Son Ahid‟i yani Kur‟anı, dinlerinden çok da ödün vermeden, itikatlarında bir yere ama olumlu
bir yere oturtmalılar…Tabii ki bu konu bizden çok ilahiyatçıların alanına girdiğinden fazla da
sınırları zorlamıyoruz.Ancak Ġncil‟in içeriğinden ve de temel mesajlarından yola çıkılarak
Müslümanlarla birlikte yaĢamada ortak bir yol bulunabileceğini düĢünmenin çok da
hayalperestlik olmadığını ifade etmek yerinde olur.

Karikatür sanatından bahsederken nerelere kadar geldik.Ama bu yolculuk yerinde bir


seyahat oldu sanırım.En azından Ģimdi özgürlüğün sınırsız olmadığını bilhassa da ifade
sanatlarında diğer toplulukların kutsallarına hakaret edilmemesi gerektiği anlaĢılmıĢ oldu.Bir
de bu yapılan hakaret, bütün semavi din mensuplarını ehl-i kitap olarak kabul edip, onlara her
zaman gerekli özgürlüğü veren, inananlarına tüm inançlara saygılı olmayı, sahte de olsa hiçbir
dinin Ġlah‟ına sövmemeyi, saygısızlık yapmamayı öğütleyen bir dine ve o dinin Peygamberine
yapılmıĢsa... ( aslında onun Ģahsında bu hakaret, sevgiye, özgürlüğe, insanlığa, tüm erdemlere
yapılmıĢ bir hakarettir) Bu hakaret olayı sadece Müslümanlarca değil bütün inanç
mensuplarınca; Vatikanca, Ortodokslarca, Yahudilerce de eleĢtirilmeli, reddedilmeli ilgili
hakareti edenlerin beyinlerinin nöronlarına bu hakaretler fırlatılıp atılmalıdır.

Maazallah dünya bu karikatü/rezaletler sayesinde traji-karikatür bir hale düĢebilir.Üçüncü


dünya savaĢının sebebi olarak da oldukça karikatüristik bir olay bile gösterilebilir gelecekte,
eğer yer yüzünde bunu gösterebilecek bir insan kalırsa!Gelin karikatürleri ve sanatı, kavganın,
savaĢın ve kinin merkezi yapacağımıza, dünyayı bir karikatüre, hem de sevgi dolu bir
karikatüre dönüĢtürelim.

Ve o iğrenç karikatürleri çizen özgürlük istismarcılarına Ģunu söyleyelim kendi


karikatürümüzün karesinden seslenerek:

-Vay be! Ne de güzel çizmiĢsiniz kendi sevgisizliğinizi.Biraz da sevgiyi çizmeyi deneseniz!


TEŞEKKÜRLER DANİMARKA

“Ele geçen her adamın gövdesi delik deĢik edilecek ve tutulan her adam kılıçla düĢecek.
Yavruları da gözleri önünde yere çalınacak, evleri çapul edilecek ve karıları kirletilecek.”
ĠĢaya, Bab 13 / 15

“Onların herĢeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme; erkekten kadına…çocuktan,


emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eĢğe kadar hepsini öldür...” I. Samuel, Bab 15 / 3

“Ve Ġsrail onun mirasının sıptıdır; ismi orduların Rabbidir. Sen Benim topuzum ve cenk
silahımsın; ve seninle atı ve binicisini kıracağım; ve seninle erkeği ve kadını kıracağım; ve
seninle genç adamı ve erer varmamıĢ kızı kıracağım; ve seninle çobanı ve sürüsünü kıracağım
; ve seninle çiftçiyi ve çiftini kıracağım; ve seninle valiyi ve kaymakamı kıracağım.”
Yeremya, bab 51 / 19-23

“Ancak Tanrınız Rabbin miras olarak size vereceği bu halkların Ģehirlerinde soluk alan hiçbir
canlıyı yaĢatmayacaksınız.” Tesniye; 20/16,

“ġimdi git, Amelikalılara/Amaleklere saldır. Onlara ait her Ģeyi yok et, hiçbir Ģeyi esirgeme.
Kadın, erkek, çoluk-çocuk, öküz, koyun, deve, eĢek hepsini öldür.” 1. Samuel, 15/3

”Tanrınız Rab kenti elinize teslim edince, orada yaĢayan bütün erkekleri kılıçtan geçirin.
Kadınları, çocukları, hayvanları ve kentteki her Ģeyi yağmalayabilirsiniz. Tanrınızın size
verdiği düĢman malını kullanabilirsiniz . Yakınınızdaki milletlere ait olmayan sizden çok
uzaktaki kentlerin tümüne böyle davranacaksınız.” Tesniye, 20; 13-15

Bu dehĢet ifâdeleri duyunca sanırım birden irkildiniz ve bu adam bize ne demeye çalıĢıyor
diye düĢündünüz..ġunu demeye çalıĢıyorum kısaca:

-Kur‟an-ı Kerimle uğraĢıp duruyor birileri devamlı, bu kutsal kitap eleĢtiriliyor bilhassa da
Danimarka menĢeli oluĢumlar tarafından.Ancak onların inandıkları Eski Ahid‟de Kur‟an-ı
Kerim‟deki “meĢru savunmaya” yönelik emirleri aratacak dehĢette ayetler var.

“Çocukları, kadınları öldürün.Hayvanları bile öldürün.Hatta bütün canlıları öldürün.”

Bugünkü anlayıĢa göre “soykırım ve terörizm” olarak nitelenebilecek bu emirler Tevrat‟ta


açıkça bulunuyor.ġimdi birileri çıkıp da Eski Ahid‟in bütün dünyada yasaklanmasını mı
isteyecek?Ben böyle bir Ģeyin olmasını istemem.Hatta bu isteğe bütün gücümle karĢı
çıkarım.Zira Kur‟an-ı Kerim‟e göre bütün kitaplı dinler yaĢamalıdır.Hatta Kur‟an bunun için,
bu kitaplı dinleri korumak adına “Ehl-i Kitap” kavramını getirmiĢtir.Onların ayrı hukukları
vardır.Hem de çoğu zaman Müslümanlar‟dan daha fazla imtiyazları vardır.Binlerce yıldır
Müslüman memleketlerde Yahudilerin, Hıristiyanların bir arada yaĢadığı düĢünülünce bu
hakların varlığı daha iyi anlaĢılabilir.

Bugün batının medeniyetleri için birinci düĢman olarak niteledikleri bazı Ġslam ülkelerinde
bile pek çok Hıristiyan ve Yahudi tebaa yaĢamaktadır. Onların canları, malları ve ırzları
yasalar tarafından da korunmaktadır.Bu binlerce yıl önce de böyleydi Ģimdi de öyle.

Osmanlı‟nın vârisi olan Türkiye‟de halen pek çok Kilise ve Havra vardır.Yahudiler ve
Hıristiyanlar özgürce ibâdetlerini yapabilmektedirler.Hatta bu konuda yerel din
mensuplarından daha da özgürdür onlar.Binlerce yıl öncesinde de bu böyleydi.

Demek ki uygulama böyle Ġslâm dünyasında.Yâni Kur‟an merkezli bir Hıristiyan ya da


Yahudi düĢmanlığı asla bulunmuyor Ġslam aleminde.Elbette Ġslam dini hayatiyetini devam
ettirebilmek için “bazı din mensuplarının planlarına karĢı dikkat edin, uyanık olun” gibi
emirlerde bulunuyor ama Ģu “din mensuplarını, Ģu milleti soykırıma uğratın, her Ģeylerini yok
edin” gibi terörize emirler de asla bulunmuyor.ġimdi Kur‟an-ı Kerim‟in Danimarka‟da
yasaklanması isteğine delil gösterilen âyetlere bakalım:

“Sizinle savaĢanlarla, Allah yolunda savaĢın, fakat haksız yere saldırmayın.Allah haksız yere
saldıranları sevmez”Bakara-190

Ey iman edenler savunma tedbirinizi alın da, bölük bölük savaĢın ya da hep birlikte
savaĢın”Nisa-71

Size ne oluyor ki, „ey Rabbimiz, bizi halkı zalim olan Ģu memleketten çıkar. Bize, tarafından
bir sahip gönder. Bize katından bir yardımcı gönder‟ diyen erkek-kadın ve çocuklar için Allah
yolunda savaĢmıyorsunuz?‟‟
Nisa Sûresi,75

“Sizinle toptan savaĢtıkları gibi siz de müĢriklerle savaĢın.” Tevbe 36

“.....Hem onlar Sizinle savaĢmadıkça, siz de onlarla Mescid-i Haram yanında


savaĢmayın!.....Sonunda vaz geçerlerse artık muhakkak ki Allah Gafurdur BağıĢlayıcıdır,
Rahim çok merhamet edendir.O halde bir fitne kalmayıncaya ve din sâdece Allah‟ın oluncaya
kadar onlarla savaĢın.Fakat vaz geçerlerse, o takdirde zâlimlerden baĢkasına düĢmanlık
yoktur.Haram ay haram aya bedeldir ve hürmetler karĢılıklıdır.Öyle ise size kim saldırsa siz
de ona size saldırdığının misliyle saldırın; fakat Allah‟tan sakının ve bilin ki Allah takva
sahipleriyle beraberdir.Hem Allah yolunda sarf edin, kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayın
ve iyilik edin!Çünkü Allah iyilik edenleri sever.” Bakara 191-195

Örneklerden de anlaĢılacağı gibi Tevrat‟tan örnek olarak verdiğimiz ayetlerdeki Ģiddetle


Kur‟an-ı Kerim ayetleri arasında hiçbir benzerlik yok.Buradaki Kur‟an-ı Kerim ayetlerini
bugünkü her devletin askeri hukukunda görmek mümkündür.Yâni bugünkü askeri hukuk
kurallarına göre bile çok adâletli, merhametli kuralları ifâde eder Kur‟an‟daki ayetler.Bir de
Ģöyle bir gerçek var.

Kur‟an-ı Kerim‟deki bu gibi ayetler “Medine ġehir Devletine” yönelik ayetlerdir.Yâni


“Devlet Askeri Hukuku” çerçevesinde incelenmesi gereken âyetlerdir.Bu âyetlerle ilgili
kararları bireyler değil devletler verir.Zâten ayetlerdeki ifâdelerden de bu anlaĢılmaktadır.Bu
ayetler bireye ifâde eden ayetler değildir.Bütün bir milleti, devleti ilgilendiren âyetlerdir.Yâni
bir Ģahıs kafasına göre “savaĢ” kararı alamaz Ġslam dinine göre.Buna göre bir devletin hangi
durumlarda savaĢabileceği bu ayetlerle ortaya konur:

1- Ayetlerde tekrarlanan “Sizinle savaĢanlarla, sizinle savaĢmadıkça” kayıtları açıkça bir


saldırı olmadan savaĢ edilmemesi gerektiğini öğütlüyor.Bu da bugün bütün devletlerin kabul
ettiği bir prensiptir.

2- “Savunma tedbirinizi alın” Kur‟an‟ın emrettiği savaĢ “savunma” amaçlı bir savaĢtır.Bunu
bugünkü devletlerin askeri hukuklarında da görmek mümkündür.”Nisa-71
3- “SavaĢ zulme uğrayan çocuk, kadın ve yaĢlıların, zâlimlerin elinden kurtarılması için
yapılır” Nisa Sûresi,75 ĠĢte BM, NATO yokken Kur‟an-ı Kerim benzer ama daha adil bir
misyonu bu âyetleri ile insanlığa emretmiĢ.Terörden, Ģiddetten mağdur olan devletlere,
milletlere yardım etmek için zalim teröristlerle, devletlerle savaĢmak da uluslar arası hukukta
kabul edilmiĢ durumdadır.

4- “SavaĢan taraflardan biri barıĢ isterse, savaĢtan vaz geçerlerse onlarla savaĢılmaz” Bakara
192

5- “Zâlimlerden baĢkasına düĢmanlık yoktur.” Yâni bir devletin sınırlarını ihlal ederek, o
devletin halkına zulm etmek isteyenlerle o devlet elbette savaĢacaktır.Bu bugünkü savaĢ
hukukunda da kabul edilmektedir.

6- “SavaĢta aĢırı gidilmemeli, Allah‟tan sakınılmalı, insanlara zulm edilmemeli, soykırım


yapılmamalı ve hatta iyilik edilmeli” Bakara 194-195 Görüldüğü gibi bu âyetler de savaĢın
geliĢi güzel yapılamayacağını ortaya koyuyor.SavaĢta bile olunsa Allah‟tan korkmak
gerektiği, iyilik yapmak gerektiği açıkça ifâde ediliyor.

Ġlgili âyetlerle Tevrat‟ta geçen ve Ģiddeti körükleyen âyetler arasında hiçbir benzerlik
olmadığını anladınız sanırım.Ve bu dehĢetli âyetlerden dolayı da Yahudileri suçlamak, onları
dıĢlamak oldukça yanlıĢ ve insanlık dıĢı olacaktır.Bu günkü tâbiriyle bu bir anti-semitizm
uygulaması olacaktır.Hem biz bu ayetlerden dolayı Tevrat‟ı bile yok kabul edemeyiz.Zira
Müslümanların “Ġman Ģartlarından birisi de Tevrat‟a imandır.”Bu kitapta hangi âyetlerin
gerçekten vahye dayandığını hangilerinin de değiĢtirildiğini tam olarak bilemeyeceğimize
göre bu konuda sükut etmekten baĢka çaremiz yok.Ancak Kur‟an-ı Kerimle kıyasladığımızda
Kur‟an‟daki savaĢla ilgili âyetlerin oldukça insancıl, Ģiddeti körüklemeyen, devamlı adâleti,
hakkı, hukuku gözeten âyetler olduğu açıktır.Uygulamalardaki yanlıĢlar ise Ģahısların
hatalarıdır, bunlar Kurân‟a mal edilemez.

Yine Eski Ahid‟e Tevrat‟a inanan bir Hıristiyan da ondaki bu gibi dehĢetli âyetleri her zaman
uygulama olasılığına sahiptir.Haçlı Seferleri bunun en büyük delilidir.Yakın tarihte yaĢanan
bazı savaĢlarda da bazı Hıristiyan Din adamlarının rolü yadsınamaz bir gerçektir.Ancak bu
demek değildir ki Hıristiyanlık kötüdür, yasaklanmalıdır.En azından Kur‟an bunu hiçbir
zaman söylememiĢ onları da ehl-i kitap olarak kabul etmiĢtir.Ġslam dünyası da bu din
mensuplarına duyduğu saygıyı uygulamalarıyla ortaya koymuĢtur asırlardır.Bu ayetlerin
bireylerce uygulanma olasılığı o kutsal kitabın, ya da o din mensubunun yasaklanmasını
gerektirmez.Bu gün Tevrat‟taki bu ayetlere rağmen barıĢ ve sevgi dolu Yahudilerin,
Hıristiyanların varlığı bilinen bir gerçektir.Hatta diyebiliriz ki Tevrat ve Ġncil inanlıların
çoğunluğu barıĢ ve sevgi taraftarıdır.Hüküm azınlığa göre değil çoğunluğa göre verilir
çünkü.Batı da Müslümanların içinden çıkan birkaç olumsuz örneğe odaklanmamalı,
Müslümanları, onların Kutsal Kitaplarını dıĢlamaktan, yok saymaktan vaz geçmelidir.

Bu gibi âyetler hakkındaki korku Ģundan ileri geliyor.Bireyler de bu âyetleri uygulamaya


kalkarsa, o zaman ne yaparız?Böyle bir korkuya gerek olmadığı dünyanın her tarafındaki
binlerce yıllık uygulama ile ortaya konmuĢ durumda.Örneğin Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye
devletlerine bağlı yaĢamıĢ, içinde pek çok din bilginini de barındırmıĢ Müslüman Türk halkı
bu ayetleri devletin uygulayabileceğini bildiğinden kendilerini hiçbir zaman o gibi âyetlere
muhatap hissetmemiĢlerdir.Ancak ne zaman Devlet BaĢkanı ya da Hükümet savaĢ kararı
alırsa o zaman seve seve Ģehâdet Ģerbetini içmeye koĢmuĢlardır.En geri, en yoksul Ġslam
ülkelerinde bile bu böyle olmuĢtur.Yâni “hem Ġslam bilginlerine, hem de tüm Müslümanların
ortak kabulüne göre savaĢ kararı ancak devlet tarafından alınabilir.” Bu durumda da bu
âyetlerden korkmanın hiçbir lüzumu yoktur.

Ġslâmiyet Hıristiyanların ve Yahudilerin kutsallarını da yok saymamıĢtır.Teolojik olarak


farklılıklar bulunsa da Müslümanlar da Hz.Ġsa‟yı, Hz.Musa‟yı, Hz.Ġbrâhim‟i severler.Onlar da
Tevrat‟a ve Ġncil‟e inanırlar.Hatta onlar bu kitaplar değiĢmiĢ olsa da içlerinde doğru âyetler
bulunduğunu kabul ederler.

Temel sorun Hıristiyan ve özelde de Avrupalı bakıĢ açısındadır bize göre:

“Hıristiyanlık sonrası çıkan her dini oluĢum uydurmadır, Ģeytandandır hatta Deccaldir.Bu
nedenle onun her emri kötüdür.” ön yargısı onların Ġslam‟ı ve dolayısıyla Kur‟an-ı Kerim‟i
yok saymalarını doğurmuĢtur.Halbuki Ġncil‟de Hz.Ġsa‟dan sonra da “Vahiy gelebileceği,
Peygamber gönderilebileceği” de kabul edilir.ĠĢte Bugünkü Hıristiyanlık inancının tesis
edicisi Pavlus da böyle bir “vahiy almıĢ, Elçidir” Yâni Evelengium Ġncil itikadı Hz.Ġsa‟dan
sonra gelen “vahiy ve Elçi” olgusunu içine sindirebilmiĢtir.

Yine bilhassa Yuhanna Ġncil‟inde geçen bazı ibarelerde Hz.Ġsa‟nın ileride gelecek bir
Peygamberi müjdelediği açıkça anlaĢılıyor.Ġncil müfessirlerinin ön yargılı tefsirleri elbette o
âyetlerdeki görünen, açık anlamı ortadan kaldıramaz.Protestanlık da biraz bu dogmatik
kabullere baĢkaldırı mahiyetinde oluĢmamıĢ mıdır?ġimdi Yuhanna Ġncil‟indeki o
bahsettiğimiz âyetleri görelim:

"Baba`dan size göndereceğim "Tesellici" Paraklitos, "Babadan çıkan hakikat Ruhu geldiği
zaman benim için o Ģehâdet edecektir." Yuhanna, 15-26

“Baba‟nın benim adımla göndereceği Yardımcı, gerçeğin ruhu, size her Ģeyi öğretecek,benim
söylediklerimi hatırlatacak” 14-26

“Ne var ki O,yani Gerçeğin Ruhu gelince,sizi her gerçeğe yöneltecek.O kendiliğinden
konuĢmayacak,yalnız iĢittiklerini söyleyecek ve gelecekte olacakları size bildirecek.O beni
yüceltecek.Çünkü benim olandan alacak ve size bildirecek” Yuhanna 16-13

“Gitmezsem Yardımcı size gelmez.Ama gidersem onu size gönderirim.O gelince dünyanın
günah, doğruluk ve gelecek yargı konusundaki suçluluğunu dünyaya gösterecektir” Yuhanna
16-7, 8

Görüldüğü gibi bu âyetler Hıristiyanlığın daha tamamlanmadığını, Hz.Ġsa‟dan çok sonra da


bir Yardımcı, Peygamber fikrine açık olduğunu açıkça gösteriyor.Bu durumda Hıristiyan
Teologları birleĢmeli ve bu ayetlerin bu asra bakan tefsirlerini yapmalıdırlar.Yâni burada
bahsedilen Yardımcı‟nın Paraklitos‟un Hz.Muhammed ya da Kur‟an-ı Kerim olduğu
Ģerhlerle, tefsirlerle ifâde edilmelidir.Bu durumda Hıristiyanlar da Kur‟an-ı Kerim‟i ve Ġslam
Dinini dıĢlamaktan, aĢağılamaktan devamlı bir Haçlı SavaĢı arayıĢı içinde olmaktan,
kurtulurlar.Bir Eski Ahid fikrine sâhip Hıristiyanlık elbette Son Ahid fikrini de kabul
edebilir.ĠĢte sorunun püf noktası burasıdır.Öyle ya da böyle Hıristiyanlık Ġslam dinini “MeĢru,
Hak ve Allah‟tan” bir din olarak kabul etmelidir.

Haydi diyelim bu mesele teolojik bir meseledir.Din Teologlarının düĢünmesi gereken bir
meseledir ve zamanla, tedricen olabilecek bir geliĢmedir.Bu durumda Ģu gerçek de
unutulmamalıdır.Zâten laik olması gereken Avrupa ülkeleri ise Hıristiyanlık, Yahudilik ya da
Ġslam dinleri arasında bir ayırım yapamazlar.Yâni bu dinlerin kutsallıklarının doğruluk ya da
yanlıĢlığı Avrupa devletlerine göre eĢit mesafede olmalıdır.Çünkü laik, seküler devletlerdir ve
bununla övünmektedirler.Ġslam dinine “ezan okuma özgürlüğünü” bile çok gören Batının
kulakları çınlasın.Bunu söyleyen de binlerce yıldır Kilise çanlarına müsaade eden bir ülkenin
binlerce yıldır laik bir ülkenin evlâdıdır bu da unutulmasın.

Sonuç olarak; özelde Danimarka‟daki o Ġslam karĢıtı örgüte genelde de bütün Avrupa‟ya Ģunu
söylemek istiyorum.Yasakçı zihniyet, yasakladığı Ģey her neyse onun büyümesine,
çoğalmasına, geliĢmesine sebep olmaktan baĢka bir Ģey yapmıyor.Danimarka‟da Kur‟an-ı
Kerim‟in “en çok satan kitap” olması bunun göstergesi değil mi?

Ben herkesten farklı bir öngörüde bulunacağım.Sanırım küresel ya da küreler üstü bir güç
Ġslam dininin çağın ihtiyaçlarına, hastalıklarına güzel bir ilaç olduğunu biliyordu.Kur‟an‟daki
akılcılığın farkında…

ġimdi de o güç dünya yüzeyinde bazı maĢaları tetikliyor.O maĢalar da bilinçsizce Ġslam‟a,
Kur‟an‟a saldırıp duruyor.Sanıyorlar ki, böylelikle Ġslam‟ı, Kur‟an‟ı yok edeceğiz.Ancak
farkına varmadan o küresel ya da küreler üstü gücün isteklerini uyguluyorlar.

Hitler de bu maĢalardandı ve Ġsrail devletinin kurulmasına vesile oldu yaptığı


zulümlerle.Vaktiyle Firavun ve Musa karĢıtlığı aynı güzel neticeyi doğurmamıĢ mıydı?Demek
ki Firavun da bir maĢaydı Museviliğin yayılması adına kullanılan.Paganist Roma da
arenalarda aslanların önüne attığı, hapislerde süründürdüğü Hıristiyanları yok ettiğini
sanmıĢtı.Roma kralları küreler üstü bir gücün maĢası olduklarını bilmiyorlardı.Ancak kısa bir
süre sonra Roma tamamen Hıristiyan oldu.Mekke MüĢrikleri de iĢkenceleriyle Ġslam‟ın daha
da yayılmasından baĢka neyi sağladılar?Elbette onlar bunu bilmiyorlardı.

Ve gelelim Danimarka‟daki o örgüte..Daha sonra da Ġslam‟a düĢmanlıklarını gizlemeyen


oluĢumlara..Silahlar daha güçlü olabilir, paralar da daha çok bu kullanıladıkları anlamına
gelmiyor.Hikâyenin özü aynı çünkü.Sanırım maĢalık vazifesi onlarda bu sefer.Küreler üstü bir
güç onları kullanıyor Ģimdi.Ama kullanıldıklarının farkında bile değiller..

Yeni görevleri ne mi?BaĢta Danimarka olmak üzere, tüm Avrupa‟da, Batı‟da Ġslam‟ın
yayılmasını sağlamak..Çünkü o küreler üstü güç kararını vermiĢ bir kere..Ġstediğiniz kadar
yapmayın deyin, yapacaklar..Ellerinden gelen bütün imkânları kullanarak Ġslam‟ı
güçlendirecekler..

Yakında protestolar baĢlayacak tüm Ġslam âleminde.Provakasyonlar da alacak baĢını


yürüyecek.Aslında Müslümanlar kızmamalı teĢekkür etmeli Danimarka‟ya…

Çünkü geleceğin dünyası, Danimarka‟yı; Ġslam Dini‟nin Avrupa‟ya yayılmasına sebep olan
ülke olarak tanıyacak..

O kaybedecek, tüm baskıcı, yasaklayıcı maĢaların yaptığı gibi..Ġslam ise kazanacak..

Küreler üstü güç böyle istiyor demek ki…


“LEYLA VU MECNUN”DAN “ROMEO AND JULİET”E AŞK

Ġnsanı, hayvanlardan ayıran en önemli hassalardan birisi de; insanın karĢıt cinsine sadece
tensel arzularla değil de, kalbi alakalarla da yaklaĢmasıdır.Yani onun “fil kalbi minel kalbi ilel
kalbi sebila”(Kalpten kalbe giden yol vardır) mısrasındaki hakikate uygun hareket etmesi, onu
hayvandan ayıran belirgin özelliklerdendir.Hayvanlar âĢık olamaz Ģüphesiz.Sevme kabiliyeti
canlılar içinden sadece insana verilmiĢtir.Bugüne kadar pek çok insan, aĢkın tanımını
yapmaya çalıĢmıĢ, ancak kimse bu sihirli sözcüğün mükemmel bir tanımını yapamamıĢtır.

AĢkın her soyut kavramda olduğu gibi efradını cami ağyarını mani yani, mükemmel bir
tanımını yapmak oldukça güçtür.Bu noktada da aĢkın kitaplardan, sözlüklerden
öğrenilebilecek bir duygu değil, yaĢanılarak anlaĢılabilecek bir zevk hali olduğunu ifade
etmek gerekir.Bazen aĢk ve sevginin aynı kavramlar olduğu, bazen de aĢkın sevgiden farklı,
daha ulvi bir duygu olduğu savunula gelmiĢtir.

AĢk kavramını karĢılamak için “sevgi” kelimesi kâfi gelmemektedir.Sevgi her zaman var
olan bir duygudur.AĢk ise isteyerek oluĢacak bir duygu değildir.O bir hastalık gibidir, aniden
bulaĢıverir.AĢk insana ıstırap verir.Sevgi ise çoğunlukla mutluluk verir.AĢkta abartı
vardır.Sevgi ise sadedir, abartısızdır.Ancak pek çok dilde de “aĢk” kavramı “sevgi”
kelimesinin içersinde kullanılmaktadır.Bilhassa batı dillerinde sevgi anlamına gelen “love”
kelimesi ile karĢılanan bu kavram için doğuda, bilhassa da bizde, “aĢk” kelimesi kullanıla
gelmiĢtir.Bu da doğunun aĢka verdiği önemi gösteren değiĢik bir örnektir.

Batı, aĢkı tenselleĢtirmiĢ, sadece Ģehevi duyguların tatmin aracı olarak görmüĢtür.Doğu ise
aĢkı Allah‟a ulaĢmak için bir araç olarak kullanmıĢtır.Bu da iki medeniyetin pek çok alanda
olduğu gibi aĢk konusunda da çok farklı bakıĢ açılarına sahip olduğunu göstermektedir.Her
konuda olduğu gibi bu konuda da batıyla aramızda benzerlikler tabii olarak vardır.ġimdi biz
bu çalıĢmamızda Batı medeniyetinin temsilcisi olarak kabul edeceğimiz Sheakspare‟in Romeo
ve Juliet adlı yapıtı ile doğu medeniyetinin temsilcisi olarak kabul ettiğimiz, Fuzûli‟nin Leyla
vu Mecnun adlı eserini çeĢitli yönlerden birbirleriyle karĢılaĢtıracağız.

Sheaksper batının aĢk anlayıĢını ve de aĢka bakıĢını Benvolio‟nun ağzından söylettiği Ģu


mısralarla dile getirir:

“Ah! görünüĢte nazik olan aĢk, nasıl da zâlim ve hoyrat oluyor denenince.”

Fuzuli de doğulu insanın aĢka bakıĢını Mecnunca Ģöyle dillendirir:

“Yâ Rab belâ-yı aĢkla kıl âĢina beni


Bir dem belâ-yı aĢktan etme cüdâ beni.”

Birincisi aĢktan kurtulmaya ikincisi ise aĢkta sabit kadem olmaya çalıĢıyor.ĠĢte bu anlayıĢ
bizde, Mevlânaları, Hacı BektâĢ-ı Velileri, Yunus Emreleri doğurmuĢtur.Batının acı bir
meyvesi olan televole kültürü ise acı örnekleriyle meydandadır.

Ġki eser arasında biçim yönünden de farklılıklar mevcuttur.Leyla vu Mecnun mesnevi tarzında
yazılmıĢtır.Yani bir çeĢit hikayedir.Romeo ve Juliet ise bir tiyatro oyunudur.Gösterim amaçlı
yazılmıĢtır.Demek ki batı aĢkın görsel yönünü ön plana alıyor.Doğu ise aĢkın düĢünsel ve de
hayale bakan yönünü dillendiriyor.AĢk elbette kendi cinsinden olan hayalle daha uyumlu bir
birliktelik yaĢayacaktır.AĢkın görüntülenmesi ise Ģehevi duyguların galeyanına bir davetiye
olabilecektir hangi masum sebeplere dayanırsa dayansın.Doğu bu sebeple, bunu bütünüyle red
etmekte ve aĢkı hayalle canlandırmayı uygun bulmaktadır.

Fuzuli eserine öncelikle Allah‟a hamd ederek baĢlar.Ardından tevhid bölümünde Allah‟ın
varlığını, birliğini anlatır.Daha sonra Allah‟a yakarıĢta bulunur.Daha sonra da Hz.Muhammed
övülür.Yani o, Ģarkın kainata bakıĢ açısını daha baĢlangıçta ortaya koyar.Bu bakıĢ açısı
oldukça aydınlıktır, anlamlıdır.Sheaksper‟in eseri ise baĢlangıçta, bu eserin konusunu kısaca
anlatır.Fuzuli de mukaddime bölümünde bu eseri neden yazdığını açıklar.Ġkinci örnekte batı
medeniyetinin karanlık ruhu kendini gösterir.Esere baĢlangıç için ne bir Tanrı sözü, ne de iç
açıcı bir ifade kullanılmamıĢtır.Kısaca bir özeti yapılmıĢtır bu yapıtın.Bir biriyle kavga eden
iki aileden, ölümlerden, kinlerden, nefretlerden bahsedilir bu giriĢ bölümünde.Bu da batının
bir baĢka yüzünü ortaya koyar.Batı insanı artık dünyevileĢmiĢ, maneviyattan uzaklaĢmıĢtır.Bu
da onu git gitgide karamsarlaĢtırmaktadır.

Ġki eserde de sevgilileri birbirinden ayırmaya çalıĢan aileler göze çarpar.Ancak bu eserlerde
olayların cereyan ettikleri mekanlar da birbirlerinden oldukça farklıdır.Leyla ile Mecnun
birbirleriyle okulda karĢılaĢırlar.Romeo ve Juliet ise bir baloda birbirlerini görürler.Birinci
örnekte doğunun ilme verdiği önem bariz bir Ģekilde ortaya çıkar.Ġkinci örnekte ise batının
eğlenceye, gayr-i meĢru zevklere düĢkünlüğü ortaya çıkar.

Leyla ile Mecnun hikayesinde Leyla‟nın ailesi namuslarını ve de Ģereflerini korumak için
çocuklarını Kays‟tan ayırırlar.Aileler arası düĢmanlığın bu ayrılmada bir etkisi
yoktur.Juliet‟in ailesi ise tamamen ailevi düĢmanlıklar nedeniyle onun “Mountage” ailesinden
birisiyle evlenmesini istemezler.

Romeo sürgünü, dolayısıyla da Juliet‟ten bedensel ayrılığı kabullenemez.Bu da onun Juliet‟e


bedensel bir sevgiyle bağlandığının kanıtıdır Mecnun ise kendi rızasıyla çöllere düĢer.Hatta
Leyla‟yı bile gördüğünde ona yönelmez.Çünkü Leyla onu hakikate ulaĢtıran bir araçtı ve
vazifesini yapmıĢtı.Mecnun ise bulduğu hakikati Leyla‟ya tercih etmiĢtir.Doğu medeniyeti
Hicreti yani sürgünü, göçü adeta kutsallaĢtırır.Ġnsanın olgunlaĢması için hicreti yaĢaması
gerekmektedir bu anlayıĢa göre.

Romeo, dini temsil eden Rahib‟in isteklerine karĢı çıkar devamlı.Dünyevi aĢkını savunur.Ona
akıl vermeye çalıĢır.Hatta Ģöyle bir konuĢma geçer aralarında:

“ Rahip Lawrence:Bu sözden korunman için bir zırh vereceğim sana


Felâketin tatlı devası felsefeyi
O seni sürgünde bile avutacaktır.

Romeo: Yine mi sürgün?Yere batsın felsefe.


…………………………………………
………………………………………………

Rahip Lawrence:Görüyorum ki kulak yok delilerde.

Romeo:Nasıl olsun?Akıllılarda göz olmadıktan sonra”

Bu konuĢmalarda da görüldüğü gibi Romeo, dine karĢı oldukça lakayttır.Mecnun ise Leyla‟ya
olan aĢkı sayesinde Allah‟a ulaĢabilecek manevi yoğunluğa sahiptir.
Romeo, her gün baĢka bir kızla gününü gün eden bir karakterdir.O, Julietten önce de Rosaline
adında bir dilbere gönlünü vermiĢ, onun için de Juliet için hissettiği duyguları
hissetmiĢtir.Hatta rahip Lawrence Ģunları söyler:

“Bu ne değiĢme yâ rabbi!/Öylesine bir aĢkla sevdiğin Rosaline‟i öylesine çabuk bıraktın ha?
Gençlerin sevgisi yüreklerinde değil, gözlerindeymiĢ meğer.”

Aslında bu sözler büyük bir gerçeği ortaya koyar.Batı insanı yüreğiyle değil, gözüyle
sevmeye baĢlamıĢtır.Bunun sonucunda da batı ve batılılaĢmaya aday toplumlar, ahlâki yönden
acınacak bir duruma düĢmüĢlerdir.Din yani Hıristiyanlık, bu tensel sevgilere engel
olamamaktadır.

Mecnun ise bir tek Leyla‟yı sever.Ondan baĢka da hiçbir fâniyi sevmez.Daha sonra o,
Leyla‟nın Allah‟ın isimlerinin sönük bir yansıması olduğunu anlar ve gerçek güneĢe, Allah‟a
yönelir.Bu tür hakiki aĢkın kaynağı ise Kur‟ân-ı Kerim‟dir.Züleyha‟nın Yusuf‟a olan mecazi
aĢkı ve Yusuf‟un Allah‟a olan aĢk-ı hakikisi, bir karĢıtlık olarak Kur‟ân-ı Kerim‟de
okuyucuya sunulur.Hz.Yusuf‟un aĢk-ı hakikisi övülür.Züleyha‟nın yani Firavun‟un karısının
aĢkı ise yerilir.Dolayısıyla Mecnun‟un gerçek aĢkı bulması Kur‟an merkezlidir.

Romeo ve Juliet ise hiçbir kutsal kitabın kabul etmeyeceği mecazi aĢkın pençesindedirler.
Mecnun aĢkı sayesinde Ģefkat yoluna girer.Bu yönüyle o, doğu insanın ne denli merhametli
olduğunu da ortaya koyar.Mecnun adeta bir hayvan hakları savunucusu konumuna gelir bu
aĢk sayesinde.O bir avcının yavru bir ceylanı öldürmek üzere olduğunu görür.Bunu Ģu acıklı
ifadelerle dile getirir:

“Bir ahu esir-i dâmı olmuĢ


Kan yaĢı kara gözüne dolmuĢ
Boynu burulu, ayağı bağlı
ġehla gözü nemli, canı dağlı
Ahvaline rahm(merhamet) kıldı Mecnun
Baktı ona döktü eĢk-i gülgun”

Son mısrada da söylenildiği gibi Mecnun bu duruma ağlamaktadır.Hatta Mecnun bu ceylanı


kurtarmak için bütün varını yoğunu avcıya verir.Sonuçta da onu kurtarır.Romeo ise, Tybalt‟ı
sırf sevgilisinin yakını olduğu için yani ondan bir menfaati olduğu için sever.Onun
hakaretlerine bunun için katlanır.Ancak sonuçta dayanamaz ve arkadaĢını öldüren Tybalt‟i
acımadan öldürüverir.Jüliet bile Tybalt‟e merhamet duymaz.Romeo‟yu düĢünür.Bu yönüyle
batının aĢk anlayıĢı zalimcedir.Doğu insanı ise aĢk sayesinde daha bir Ģefkatli, daha bir
merhametli olur.O adeta ruhanileĢir, manevi bir atmosferde kanatlanır.

Romeo ile Juliet oyununda yer yer mitolojik unsurlara yer verilir.Bu da batı medeniyetinin
köklerine ta antik Yunan‟a götürür bizi.Zeus, aĢk Tanrısı Cupit gibi mitolojik öğeler
bakımından zengindir bu eser.Leyla vu Mecnun hikayesi ise daha çok dini ritüellerle
donatılmıĢtır.Bu mesnevi bizi Mitos‟a değil Kur‟an‟a götürür.Bu hikayede peri gibi varlıklar
kullanılsa da gerçek anlamlarıyla değil, sadece birisini kandırmak adına, gerçek dıĢı
kullanılmıĢlardır.

Bu oyunun sonunda Juliet, Romeo‟nun öldüğünü zanneder ve intihar eder.Romeo da aynı


Ģekilde ölmeyi tercih eder.Üstelik bu kahramanların ölüm sonrası hayata bakıĢı oldukça
karanlıktır.Juliet ölmek üzereyken Ģunları söyler:

Ölüm ve gecenin doğuracağı korkunç hayaller


Yüzyıllar boyunca ölmüĢ bütün atalarımın
Yığın yığın kemiklerini saklayan o mahzenin,
Daha toprağa yeni verilmiĢ, kefeninde çürüyen
Kanlar içindeki Tybalt‟in yattığı yerin dehĢetiyle birlikte
-orda ruhlar gezinirmiĢ, gecenin bazı saatlerinde-
Ah ah, olamaz mı ki,
Böyle erken kalkınca, iğrenç kokuları
Ve topraktan sökülen adam otlarının
Duyarsam çığlıklarını
……………………………..
Aklımı kaçırmaz mıyım ben?

Leyla ve Mecnun ise ölmeden önce ilahi hakikatlere eriĢirler.Onlar öldükten sonra da
mutludurlar.Çünkü cennette el ele dolaĢırlar.Onlar aslında bu dünyada birbirleriyle
birleĢememeleri sayesinde Allah‟ı bulmuĢlar ve de cennette beraber olma hakkını elde
etmiĢlerdir.Romeo ve Juliet gibi intihar etmezler.Onlar kadere rıza gösterip sıkıntılara
dayanırlar ve sonunda ecelleriyle ölürler.Bu yönüyle de Leyla ile Mecnun hikayesi doğunun
baĢka bir yönünü ortaya koyar.

Bu iki eser arasında bazı benzerlikler göze çarpmaktadır.Bilindiği gibi Bin bir Gece Masalları
gibi edebi ürünler doğudan batıya sıklıkla girmiĢtir.Zannımızca, Ġslam‟dan önce bile doğuda
anlatılan bu tarz aĢk hikayeleri, Sheaksper gibi batılı edebiyatçılar daha ortada yokken batıya
ulaĢmıĢ, daha sonra da bu edebiyatçıların zamanına söylence Ģeklinde gelen bu ürünlere batılı
edebiyatçılar da yeni Ģekillerini vermiĢ olabilirler.Ancak bu iddia bir tahminden öteye
gidemiyor.

ġimdi bu iki eser arasındaki bazı benzerliklere, özet Ģeklinde değinelim.Ġki eserde de aileler,
sevenleri birbirinden hangi sebeplerle olursa olsun ayırmaktadırlar.Yine bu eserlerde öğüt
verme ifadeleri oldukça boldur.Juliet‟in evlendirileceği Paris ile Leyla‟nın evlendirileceği
Ġbn-i Selam zengin ve soylu kiĢiler olarak tanıtılmaktadır.Bu da baĢka bir benzerliktir.

Romeo‟nun akrabası Benvolıo, Juliet‟in ailesinden olan Tybalt‟la savaĢır.Mecnun‟un


arkadaĢı Nevfel de Leyla‟nın ailesiyle savaĢır.Romeo da sevgilisinden uzaklaĢmak zorunda
kalır, Mecnun da…Sonuçta ölüm Ģekilleri çok farklı da olsa, iki eserdeki kahramanlar,
hikayelerinin sonunda ölürler.Ġki eserde de önce sevilen hanımların, sonra da onları seven
erkeklerin ölmesi oldukça ilgi çekicidir.Ġki hikayede de erkekler bayanların peĢinden
koĢarlar.Romeo da sürgünle yani sevgiliden uzaklaĢmayla karĢılaĢır ama o bunun üstesinden
gelemez.Mecnun, önceleri sevdiğini aramak sonraları da hakkı bulmak için kendisini zorunlu
bir sürgüne mahkum eder.

Ġki farklı medeniyetin temsilcisi konumundaki bu eserler farklılıklarıyla ve de benzerlikleriyle


bize daha çok Ģeyler söylerler.Önemli olan bize söylenilenlerin farkına varmaktır.Burada,
medeniyetlerin oluĢmasında ya da farklılaĢmasında edebiyat ürünlerinin önemi de ortaya
çıkıverir.
Her ideoloji, her inanç ve her düĢünce sistemi dünyayı dönüĢtürmek için edebiyatı kullana
gelmiĢtir. Edebiyatçılarımızın bu bilinçle hareket etmeleri, bizi yepyeni, sevgi dolu, aydınlık
bir dünyaya kavuĢturacaktır.

Batı ve Doğu, benzerlikleri olmakla birlikte birbirinden farklı iki nehir gibidir.Doğulu
edebiyatçılar, elbette kendi edebiyat nehirlerini batı nehrine açtıkları kanallarla
zenginleĢtireceklerdir.Batılılar da doğunun nehrinden pek çok güzellikleri alacaklardır.Ancak
her iki nehir de kendi mecrasında akmak zorundadır.

Bilhassa da Ģark edebiyatı, Tanzimat‟la birlikte baĢlayan batı mukallitliğinden kurtulmalı,


kendi medeniyetinin, harsının ürünlerine yönelmelidir. Ġnsanımız ancak bu Ģekilde kendi
kültürüne, kendi tarihine yönelebilecek ve yeniden kendisinin, ahlakının güzelliklerini
keĢfedecektir. Yoksa, Ġstiklâl MarĢı‟nın aruz vezniyle yazıldığını göz ardı edip, aruz veznine
söven, bayrağındaki hilalin farkına varmayarak tüm manevi değerleri ayaklar altına alan,
atasına, Fatih‟e, Yavuz‟a hakaretler yağdıran nesillerle karĢılaĢmaya devam ederiz.

Sadece bizim değil tüm dünyanın kurtuluĢunun reçetesi, aydınlık edebiyatımızda


saklıdır.Batıyı Romeo ve Juliet tarzı mecazi aĢkın pençesinden kurtarıp, Leyla ve Mecnun‟la
tanıĢtırma zamanı geldi de geçiyor.Bu vazife ise öncelikli olarak kalem erbabının
vazifesidir.Bu alanda üstün himmetleriyle mücadele eden, Ġskender PALA, BeĢir
AYVAZOĞLU gibi muharrirlerimizin varlığı da bizim için bir ümit kaynağıdır.

Doğunun medeniyet gülünün etrafında pervaz eden böyle hoĢ sadalı bülbüllerin izlerinden
gitmek ise, “edepli bir edip” olmaya talip olanların en önemli vazifesi olmalıdır.

Kaynaklar:
1-Nihad Sami BANARLI-Resimli Türk Edebiyatı(MEB Yayınları)
2-Ġskender PALA-Divan Edebiyatı (Ötüken Yayınları)
3-Shaeksper-Romeo ve Juliet(TimaĢ Yayınları)
RAHİBELERE HAKARETİ KINIYORUM

Bu hafta sonu, Almanya‟nın en güzel Ģehirlerinden birisi olan Stuttgart‟taydım. Bu koca


Ģehrin en meĢhur caddesi olan König Strasse‟de (Kral Caddesinde) dolaĢmaya çıkmıĢtım.
Cadde, basit bir cadde değil de adeta bir panayır yeri gibiydi. Ġlk bakıĢta, Ġstanbul‟daki Ġstiklal
caddesinin canlılığını hatırlatıyordu insana..

Kimler yoktu ki bu koca caddede? Rengârenk saçlı ve elbiseli insanlar, açığıyla kapalısıyla
her milletten bayanlar, naralar atarak Ģarkılar söyleyen erkekler, bugüne kadar yakından
inceleme imkânı bulamadığım bazı müzik aletleri, birer enstrümana dönüĢtürülmüĢ içi su dolu
bardaklar, müzik aletleri eĢliğinde Ģarkı söyleyen birbirinden kaliteli müzisyenler, cadde
ortasında resim yapan ressamlar, çocukları korkutan canlı heykeller, Çinli hattatlar, Ģaman
tarzı müzikleriyle coĢan Kızılderililer, Hıristiyan misyonerler, Müslüman tebliğciler, Dalai
Lamacılar, balon dağıtan palyaçolar…

Biraz sonra, ön cephesindeki koskocaman haç simgesiyle, ben de buradayım der gibi, öylece
bana bakmakta olan tarihi Katolik Kilisesi dikkatimi çekiyor. Kilisenin hemen yan tarafında
çinilerle yazılmıĢ; Mark (Markos), Matt (Matta), Luk (Luka), John (Yuhanna) isimleri ve bu
isimleri temsil eden arka plandaki; arslan, insan, boğa, kartal tasvirleri.. Roma ve Antik
Yunandan tevarüs ettiği resim-heykel sanatlarını HıristiyanlaĢtırmıĢ bir gelenekler diniyle
karĢı karĢıya olduğumu bir kere daha anlıyorum. Roma‟ya, hatta Antik Yunan‟a kadar
dayanan bir medeniyetin, resimsiz ya da heykelsiz var olabileceğini düĢünemiyorum bile.
Zaten König (Kral) Caddesinin mimarisinin tamamında bir Antik Yunan havası sezinleniyor.
Bir anda kendinizin Orta Çağ Avrupa‟sında, hatta daha eskilerde, mesela Ġyonya‟nın
sokaklarında dolaĢıyor olduğunuzu düĢünüyorsunuz..

Caddenin en iĢlek bölgesinde yürürken, çocuğumun “baba bak Câmi!” diye bağırmasıyla
birlikte birden irkiliyorum. Herhalde diyorum içimden, “çocukcağız az önce yanından
geçtiğimiz kocaman Katolik Kilisesini Câmi sandı.” Ama kızcağız hiç gülmüyor ve ciddi bir
yüz ifadesiyle bir Ģeyleri göstermeye çalıĢıyor bana. Hem de sokağın ortasını, yerdeki taĢları
iĢaret ediyor.. Stuttgart‟ın bazı uzak mevkilerinde Müslümanlara ait camiler olduğunu
biliyorum ama açıkça itiraf edeyim ki, tam da König Strasse‟nin ortasında, böyle bir sürprizi
beklemiyordum. Kızımın iĢaret ettiği yere baktığımda, çok güzel bir cami resmi görüyorum..
Evet yolun tam da üzerinde, yere rengarenk taĢlarla tasvirlenmiĢ muhteĢem bir cami resmi
duruyordu... Sadece cami değil, çeĢitli ülkelere ait kilise ya da saray resimleri de nakıĢ nakıĢ,
renk renk iĢlenmiĢ yolun ortasına..

Bütün bu renklilik içerisinde, ruhani bir iklimi hatırlatan aydınlık yüzleriyle hemen
kendilerini belli eden; çevredeki bazı manzaraların süfliliğinde fazla da boğulmak
istemedikleri ürkek bakıĢlarından anlaĢılan, kahverengi kıyafetli, beyaz baĢörtülü rahibeler,
tüm sadelikleriyle birlikte, “biz de bu caddenin, maneviyatı hatırlatan figürleriyiz” der
gibiydiler..

Bu sevimli rahibe teyzeleri görünce, son zamanlarda Hıristiyan dünyanın gündemine oturan
çirkin çağrıĢımlar yüklü bir reklamı, ister istemez hatırladım. Bir Rahip ve Rahibeyi uygunsuz
bir Ģekilde tasvir eden bir reklamdı bu. Bu reklamı hem zaten seyretmediğim için, hem de safi
zihinleri yoldan çıkarmamak adına fazla da tasvir etmeyeceğim. Ancak bu reklamla ilgili
olarak bildiklerim bile, midemi bulandırmaya yetti açıkçası..Vaktiyle bazı video paylaĢım
sitelerinde yayımlanan -Hz. Muhammed‟le alakası olmayan- “iğrenç karikatürlerin” varlığını
çeĢitli haber sitelerine duyuran ve bu hakaretleri önlemek adına bazı kampanyaların
düzenlenmesine vesile olan birisi olarak, bu reklamdaki hakaretlere de seyirci kalamazdım.

Zira bizler hakikate teslim olmuĢ Müslümanlar olarak, maneviyat alanını ilgilendiren her türlü
hakarete kapalı olmalıyız. Hele ehl-i kitabın din adamlarından ve din kadınlarından her zaman
saygıyla, hoĢgörüyle bahsetmiĢ bir dinin mensupları olarak, baĢka dinlerin din adamlarını
ucuz karalamalar ve hakaretlerle asla çürütmeye kalkamayız. Bunu eğlence için de
yapamayız. Zira bizler hakikatin çocuklarıyız; ya ilm-el yakin, ya ayn-el yakin ya da hakk-al
yakin gösteririz haklılığımızı. ġu iğrenç karikatürlerin mimarları gibi asla çirkin yollara süluk
etmeyiz.. Akıllara, gönüllere, ruhlara hitap ederiz asla bel altı vuruĢlar yapmadan. Çünkü
bizler Müslümanlarız ve dolayısıyla hakikate teslim olmuĢ olanlarız..

Stuttgart König (Kral) Caddesinde müĢahede ettiğim o rengarenk, barıĢ dolu, özgür dünya
aslında, insanın en gizil bölgelerinde saklı binlerce kabiliyetin inkiĢaf etmesini sağlayacak bir
“özgürlük alanının” önemini de vurguluyor. Bu arada, insanların inançlarına ve yaĢantılarına
kast eden hakaretlerse, özgürlük kavramının iyi niyetini su-istimal eden en sinsi tecavüz
giriĢimleri olarak tarihe kaydediliyor..

Hıristiyanlık dininin en önemli figürlerinden olan Rahiplerin ve Rahibelerin gayr-i ahlaki


tasvirlerle resmedilmeleri, bütün Müslümanları da derinden üzmelidir. Hıristiyanların Hz.
Muhammed karikatürlerine karĢı sessiz kalmaları, bizim onların dini değerlerine yönelecek
hakaretlere sessiz kalmamızı gerektirmez. Eğer Ģimdi Müslümanlar olarak bizler, ehl-i kitap
için oldukça önemli olan Rahip-Rahibelere yönelik saldırılara karĢı protest bir tavır
takınmazsak, Hıristiyanların da Hz. Muhammed ve diğer değerlerimize karĢı anlayıĢla
yaklaĢmasını bekleyemeyiz. Üstelik bildiğiniz gibi, “kendimiz için istediklerimizi, baĢkaları
için de istemedikten sonra, tam iman etmiĢ sayılmayız”

Hem binlerce yılda oluĢturduğumuz medeniyet filmimizin baĢrol oyuncusu bizler olsak da,
geçmiĢte Hıristiyan ve Yahudilerin, medeniyetimizi inĢa etme adına pek de önemsiz
sayılmayacak roller üstlendiklerini hatırlamalıyız. Üstelik bizler binlerce yıldan beridir hâla
gerçek medeniyetin, baĢka bir yerde değil de sadece Medine SözleĢmesinin satırlarında saklı
olduğunu bilenlerdeniz. O halde Hıristiyan ve Yahudiler hâla bizim Medeniyet idealimizin
ebedi vatandaĢlarıdırlar.

Ebedi VatandaĢlarımızın haklarını-değerlerini savunamayacak kadar zalimleĢemeyeceğimize


ve zavallılaĢamayacağımıza göre, hep birlikte yüksek sesle haykırmalıyız:

“Ehl-i kitabın din adamlarına karĢı yapılan hakaretleri, hakikate teslim olan Müslümanlar
olarak, kendimize yapılmıĢ hakaretler olarak kabul ediyor ve bütün samimiyetimizle bu
hakaretleri kınıyoruz!”
AYASOFYA

Fâtih‟i beyaz atının üzerinde Ģehr-i Ġstanbul‟a girerken görür gibiyim.Elinde ne kılıç, ne de
gürz.Kıpkırmızı bir gülle giriyor surlardan içeri.Papazlar, Ģehrin ileri gelenleri ve Hıristiyan
tebaa merak içersinde bekliyorlar kendilerini bekleyen âkibetin ne olacağını.

Birkaç ay öncesine kadar Bizans‟ın yâni Konstantinapolis‟in Fiskos gazetelerinin manĢeti


“Melekler diĢi mi, erkek mi?” Ģeklinde atılıyor, Bizans halkının gündemi bu gibi faraziyelerle
dolup taĢıyordu..

ġimdi ise o bohem hayatının, o adaletsiz yaĢantının mahsulünü çok acı topluyordu
Bizans.Asırlardır Hıristiyanlığın merkezi olmuĢ olan Ġstanbul onların tâbirince; Paganistlerin
yâni Müslüman Türk denilen barbarların eline geçiyordu..Onlar böyle
düĢünüyorlardı..Sanıyorlardı ki Fâtih Sultan Mehmed Han, tüm Ġstanbul ahâlisini bir meçhul
üsse yollayacak ve onlara türlü türlü iĢkenceler yaptıracaktı..Sanıyorlardı ki Osmanlı
Askerleri toplarıyla Kiliseleri bombalayacaklar ve Kiliselerdeki ihtiyar insanlar ok yağmuruna
tutulacaktı.Sanıyorlardı ki hapishanelere tıkılacak kadınlara, kızlara tecâvüz edilecek ve bu
pis eylemin ardından bu insanlar öldürülecekti..Ve yine sanıyorlardı ki Osmanlı askerleri
mahkumları çırıl çıplak soyacak, onlara türlü türlü iĢkenceler yapacaktı.

Roma‟dan duymuĢlardı “Mamali Turks” Anne Türkler geliyor deyimini ve canları çıkacakmıĢ
gibi korku içindeydiler. “Türkler kadın, erkek, çoluk, çocuk herkesi kesecek” söylenceleri
kulaktan kulağa yayılmıĢ, halkın korkusu bir kat daha artmıĢtı..Gerçi Osmanlı‟nın adaletli
olduğunu duymuĢlardı ama ne de olsa onlar günlerce Türk askerlerine karĢı direniĢ
göstermiĢlerdi ve bu bir soykırımın Crusade haklı gerekçesi olabilirdi.Çünkü onlar ve ataları
bu Crusade Haçlı Seferi denilen soykırım giriĢimlerini vaktiyle çok yapmıĢlardı..

Fâtih “size bir zararım dokunmayacak” der gibi elinde sevginin ve barıĢın simgesi olan bir
Kırmızı Gülle giriyordu içeri..Bu bir aĢkın habercisiydi.Ġstanbul‟a, Ayasofya‟ya duyulan
sonsuz sevginin habercisiydi..Yaradılanı Yaradan‟dan ötürü hoĢ gören bir medeniyet
giriyordu Ġstanbul‟a..HoĢgörü giriyordu, sevgi giriyordu..

Fâtih onların tüm beklentilerinin aksine yeni Hıristiyan reâyasına, sevgi ve hoĢgörü ile
yaklaĢıyordu.Hatta Fâtih, Batı Hıristiyanlığına karĢı Doğu Hıristiyanlığını himâyesi altına
alarak Rum Ortodoks Patrikliğini resmen kuruyordu.Bu ne kadar siyâsi bir manevra gibi
görünse de aslında Hıristiyanların bilhassa da bugünkü Yunanistan halkı dâhil tüm Rumların,
mânevi hayatlarını da etkileyecek dini bir olaydı da.Bu nedenle Ortodoks Rumlar, hatta
Ermeniler, Fâtih‟i “Saint” yâni aziz olarak ansalar yeri vardı..Bir milleti yok etmek, soykırım
yapmak yerine onu yeniden yeni bir anlayıĢla inĢa etmek “azizlik” beratını hak ediyordu..

ĠĢte Fâtih ve Devlet-i Âliye-i Osmâniyye bunu yapıyordu..Fâtih‟in mânevi ve dini


hayatlarındaki değerinin farkında olmayan bazı Rumlar, elbette Ayasofya‟daki Hilal‟i
sökmeyi ve oraya Haç takmayı düĢüneceklerdi.Çünkü onlar yüz yıllardır Türklük ve Ġslâmiyet
düĢmanlığıyla yetiĢtirilmiĢlerdi.Onlar Ayasofya‟nın kilise olmasını istemeseler ĢaĢılırdı
aslında..Çünkü bu Yunanlı gençler, Fâtih‟in ve Türklerin varlıklarının sebebi olduğunu
bilmiyorlardı.Bu onlara öğretilmemiĢti.Onlar kendilerinin kökünü kazıyabilecek bir Devletin,
nasıl kendilerini yüz yıllarca barıĢ ve adalet içinde yönettiğinin farkında bile değillerdi..ġu
anda var olmalarının sebebinin Türk hâmileri olduğunu bilmiyorlardı..Bunlar onlara
öğretilmemiĢti çünkü.
Evet Fâtih Ġstanbul‟un sembolü olan Ayasofya‟ya doğru sâkin adımlarla ilerliyordu Ģimdi..
“Ġstanbul bir gün fetholunacaktır, onu fetheden asker ne güzel asker, onu fetheden kumadan
ne güzel kumandandır” müjdesine nâil olmanın verdiği kıvançla Ayasofya‟ya doğru
gidiyordu..Hıristiyan tebaa ise kendilerine gelerek kurtaracak olan “Tanrının Kuzusunu yâni
Hz.Ġsa‟yı” bekliyorlardı..Hatta “Melekler gelecek ve bu barbar Türkleri durduracaklardı.”
Ancak düĢündükleri gibi olmadı ve bütün itikatları sarsıldı..ĠĢte Hz.Ġsa Fâtihle
müĢahhaslaĢmıĢ, Ayasofya kapılarından içeri giriyordu..ĠĢte tüm melekler Osmanlı ordusu ile
el ele vermiĢler, Türklerle birlikte Ġstanbul sokaklarında gezip duruyorlardı..Fâtih ve askerleri
Ayasofya‟ya girmiĢti sonunda.Korku içinde kiliseye doluĢmuĢ olan Hıristiyan tebaa
kendilerini bekleyen âkibetin ne olduğunu merak ediyorlardı.ġâir yürekli Fâtih‟in
dudaklarından ise Sâdi‟ye âit Ģu mısralar dökülüyordu:

Perde-dârî mî küned der tâk-ı kisrâ ankebût

Bûm-i nevbet mî zened der kal‟a-ı Efrâsiyâb

”Örümcek, Kisrâ‟nın penceresinde perdedarlık yapıyor/ BaykuĢ, Efrasiyab‟ın kalesinde


nevbet vuruyor/bekliyor”

Ardından Fâtih-i Ġstanbul emir verdi:

-Tez bir müezzin ezan okuya!Ayasofya bundan sonra bir Câmidir ve biz bu mahalde bundan
gayri her vakit namaz eda eyleyeceğüz.

AĢk-ı cân ile bir asker koĢtu ve ilk ezanı okudu..Kilise içine sığınan halk ĢaĢkınlıkla olan
biteni izliyor, yüreklerine ferahlık veren ezanın sesiyle endiĢelerinden bir nebze
kurtuluyorlardı.Fâtih‟in kendilerine doğru tebessümlerle bakmasından sevgi dolu insanların
eline düĢtüklerini anlamıĢlardı.Ardından ise Fâtih‟in emânı yetiĢmiĢti..Türklere karĢı silahla
çatıĢmaya girmeyen herkese eman verilmiĢti..Tüm Hıristiyan Rumların canı artık
emniyetteydi.

Bu olaydan 450 küsur yıl sonra ise Fâtih tarafından eman verilen milletin ahfadından olan
Yunan Askerleri, Bandırma‟da HaydarçavuĢ Câmiine kapattıkları Müslüman Türkleri
bombalarla yok etmeye çalıĢacaklar, HaydarçavuĢ Câmiini yerle bir edeceklerdi.Halbuki
kendi varlıklarının yüz yıllarca soykırıma uğramadan, adalet içinde devam edebilmesinin tek
sebebi olan Türklere teĢekkür etmeli değiller miydi?Hangi nefret onları Ġzmir‟de,
Bandırma‟da daha sonra Kıbrıs‟ta soykırım yapmaya itecekti?Halbuki Türk milletinin büyük
lideri Fâtih, onların kiliseleri olan Yunan Ortodoks Kilisesinin de kurucusuydu..Fâtih
Rumların hem dünyalarının hem de maneviyatlarının düzenleyicisi olmuĢtu..
Vefâ nerdeydi peki?

Fâtih ve ordusu Ayasofya Câmiinde ilk namazlarını huĢu içinde kılmıĢlardı.Melekler de hatta
Hz.Ġsa da onlarla beraber namaza durmuĢ, huĢu içersinde hep birlikte Rabbe teĢekkürler
etmiĢlerdi..Daha sonra Fâtih “ĠĢte bu benim Ayasofya Vakfiyem” sözleriyle baĢlayan bir
hitâbeyle Ayasofya Câmiini Vakıf Kurumu hâline getirmiĢti..Fâtih Ġstanbul civarındaki diğer
kiliselere ise hiç ses çıkarmamıĢ, pek çok Kilise ve Havra cemaatleriyle birlikte o günlerden
bugüne kadar gelmiĢlerdir.Bu da Osmanlı‟nın baĢarısı değil midir?Ve bu iyiliğe teĢekkür
edilmemeli midir?
Bugünlerde, yanlıĢ eğitimin sonucu olarak tam bir Türk ve Osmanlı düĢmanı olarak
yetiĢtirilen birkaç Yunan‟ın “Ayasofya Câmiindeki hilali sökeceğiz, yerine haç takacağız”
sözleriyle galeyana geldik.Çünkü bu milletin hatıralarında, zihninde Ayasofya hâlâ
câmidir.Çünkü Ayasofya‟nın kilise yapılacağı korkusu bizi öyle bir heyecana getirdi ki
Fâtihimizin, Osmanlı‟nın ve atalarımızın bizlere mirası olan bu güzel câminin hala bir ibâdet
mahalli olarak kaldığını sandık.Sanki hâlâ bu kutsal mâbedde insanlar kıyamda, rükuda ve
secdede Rabbe yalvarıyorlar, dua ediyorlardı..Sanki hâlâ daha AkĢemseddin her Cuma,
Ayasofya‟da Osmanlı Askerleriyle buluĢuyor ve huĢu içersinde birlikte namazlarını eda
ediyorlardı..

Bir dönem belki de siyasi bir manevra gereği sâdece bir kararnâmeyle Müzeye çevrilen bu
mâbedin tekrar Câmi olması gerektiğini, Mustafa Kemal PaĢa ve KurtuluĢ SavaĢı Ģehitleri de
kabirlerinden çıkıp haykıracaklardı gür sesleriyle:

-Geçici olarak, mecbur kalındığı için müze yapılmıĢ olan bu Câmi artık ibadete
açılmalıdır.Yoksa yakında Avrupa ve bâzı ülkeler, bu müzenin kilise yapılması için
bastıracaklar.Ayasofya giderse, Ġstanbul‟da gider unutmayın!Bunun için Fâtih‟in bu vakfiyesi
bir an önce Câmiye çevrilmeli ve bu mukaddes mabet dualarla, ibâdetlerle yeniden
buluĢturulmalıdır.Bu sâyede bizim ruhlarımız da huzur ve sürur içinde olacaktır..

Ayasofya küçük bir Ġstanbul derler..Ġhtimaldir ki Ayasofya‟nın yeniden ibâdete açılacağı


dönemde yaĢayan Türkiye Cumhuriyeti‟nin liderleri, komutanları, askerleri Hz.Muhammed‟in
“ne güzel asker, ne güzel kumandan” övgüsüne yeniden mazhar olacaklardır.

Bâzı Rumların hâlâ yaĢamakta olan Ġstanbul‟u, Kıbrıs‟ı, Ġzmir‟i yeniden ele geçirme hülyâları
ise yeniden dirilmemek üzere sonsuza kadar târihin karanlıklarına gömülmüĢ olacaktır.Bu
sanal ümidin kırılması ile birlikte Yunanistan ve Türkiye daha barıĢ içinde, dostça iliĢkilerle,
iki komĢu ülke olarak yaĢamaya devam edeceklerdir.Zaten bu satırların yazarının da dünyada
barıĢ ve sevginin yayılmasından baĢka da bir arzusu yoktur.

Ve dâhi Hıristiyanlar için de Ayasofya Câmiinin müsâit bir bölümünde veyahut da


civarlarında ibadet mahalli ihzar edilerek, o ehl-i kitabın da bu mâneviyat deryasından kendi
anlayıĢlarınca istifâdeleri sağlanabilir..Onların da Ayasofya‟ya olan muhabbetleri böylece
tatmin edilmiĢ olur.

Ancak bir gerçek var ki, Ayasofya Mâbedi bağrını nurlandıran ve onu âdeta canlandıran,
duâların, ibâdetlerin, secdelerin hasreti ile inim inim inlemektedir.Huzur evlerindeki
ihtiyarlarımızın feryatlarını duyduğumuz gibi bu Ulu Mâbed‟in ağlayıĢlarını da duymalı değil
miyiz?Bu Ulu Mâbedin bayramı ise ibâdetlere, duâlara yeniden kavuĢtuğu gündür.Bu gün,
tüm dünyada, barıĢın, iyiliğin ve sevginin de dalga dalga yayıldığı gün olacaktır..

Yarın mı, öbür Cuma mı ne zaman olacaktır bilinmez bu bayram?O bayramın ilâncısı ise
Ayasofya Câminin minârelerinden sonsuzluğa yayılacak olan ezan sesleri olacaktır.Hiç bir
cebir ve Ģiddet olmadan, tamamen yasal yollarla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti elbette bir gün
bu yüce mirâsı yeniden ihyâ edecektir.Hıristiyanlık dünyası da dünyanın yeni bir
medeniyetler çatıĢmasına girmesine sebep olmak istemiyorsa, barıĢsever, demokrat Türklerin
bu asil ve Ģerefli hareketlerine ses çıkarmayacaktır.Ve bundan sonra tâ vakt-i kıyamete kadar
Ayasofya‟yı ibâdete açan talihliler, tüm Müslümanlar ve dâhi tüm mâneviyata inanan insanlar
tarafından edilecek; “Allah onlardan sonsuza kadar râzı olsun.” dualarıyla her vakit
anılacaklardı.O gün Ayasofya minârelerindeki Türklüğün ve Ġslâmiyet‟in sembolü olan Hilal,
daha bir gülümseyerek gökyüzünü kucaklayacaktır..

Bakın! Fâtih Sultan Mehmed Han, beyaz atıyla; elindeki sevgi ve barıĢ sembolü kıpkırmızı
gonca gülle, bu bayramı kutlamak için yola koyuldu bile..
ÖZGÜRLÜK ANITI MİNARELER

Demokrasi, insan hakları ve özgürlük kavramları, bilhassa Fransız ihtilâlinden sonra,


insanlığın gündemine oturdu. Ancak bu özgürlük arayıĢı, inanç sitemlerinden bağımsız yeni
bir dünya inĢası idealine yardım etmekten öte bir fonksiyon icra edemedi. Avrupalı aydınların
hesaplaĢması öncelikle ve öncelikle kendi dinleriyle oldu. Kilisenin yüzlerce yıl süren yanlıĢ
uygulamalarının da etkisiyle, öncelikle Hıristiyanlık hedef tahtasına oturtulmuĢtu. Sekülerizm,
özgür düĢünceye karĢı görülen Kilise ile yapılan büyük bir fikri mücadelenin neticesiydi
aslında. Avrupa, dini düĢünceyi yendiğini düĢündüğü bir sırada, Müslüman Türkler,
1950‟lerden itibaren Almanya gibi Avrupa ülkelerine akın ettiler. Türkler‟in göçlerini, diğer
Müslüman milletler de izledi. Müslümanların ve bilhassa da Türklerin, sekülarizm ve
inançsızlık karĢısındaki direniĢleri, Antik Helen Medeniyetini seküler bir yorumla yeniden
kurgulamaya çalıĢan Avrupa Medeniyeti mimarlarının beyinlerini allak bullak etti. Ülkelerine
yeni gelen bu insanlar, maddeden çok maneviyata önem veriyorlardı. Elbette bu insanların da
bir kısmı zamanla maddecileĢtiler. Ancak, Avrupalıların, kendi ruh dünyalarına yüzlerce
yıldır ördükleri madde duvarları yıkılmaya baĢlanmıĢtı artık Berlin duvarının yıkılıĢı gibi.
Daha önceleri Nietzche, Goethe, Bismark gibi Avrupalı entelektüeller, Avrupa‟yı doğuya,
dolayısıyla da Ġslam‟a yaklaĢtırıcı birer teĢvik edici olmuĢlardı. Böylece iç dünyalarındaki
maneviyatı ve güzellikleri keĢfetmeye baĢladı insanlar. Deizm‟e, Budizm‟e ya da kendi
geleneksel inançlarından süzülmüĢ sentezci inançlara yöneldiler. Yüz binlerce
MüslümanlaĢmıĢ Avrupalı, Avrupa‟nın yüzlerce yıldan beri her alanda inĢa etmeye çalıĢtığı
Yeni Romalılık ruhunu tehdit etmeye baĢladı. Çünkü Müslümanlar, Antik Roma
Mimarisinden değil de Arap, Fars, Türk karıĢımı bir Ġslami Mimari estetiğinden
hoĢlanıyorlardı. Camilerinde bu açıkça görülüyordu. Bu insanların kıyafet beğenileri de
Avrupalıdan farklıydı. Mesela, bayanlar genelde baĢlarını ötürtüyorlardı. Bütün bu
farklılıklar, Avrupa medeniyeti çocuklarına fazla gelmiĢti. Avrupa‟nın Ģuuraltında saklı
kalmıĢ, korku ve endiĢe iltihapları da minare yasağıyla sökülüp atılmıĢ oldu. Endülüs
tecrübesinden bu yana, büyük bir yol kat ettiğimiz açıkça belli oluyor. Yahudi soykırımı da,
dünya savaĢları da Endülüs kadar, kara birer lekesidir çağdaĢ dünyanın. ġimdiki Avrupa,
bütün bu acı tecrübelerden ders almıĢa benziyor. Azımsanamayacak çoğunluktaki yüzde
43‟lük bir kitlenin minarelere “evet” oyu vermiĢ olması bile, Ġslam dininin, seküler bir
Avrupa‟da, hızlı bir Ģekilde nasıl benimsenmeye baĢlandığını ortaya koymaktadır. Bu önemli
basariya odaklanmak gerek aslinda. Bu da gösteriyor ki, 50, 60 yıl öncesine kadar Avrupa‟da
esamesi bile okunmayan Ġslam dini, her geçen yıl daha da kökleĢecek, bundan sonra
Avrupa‟nın kaderinden asla silinmeyecektir. Müslümanların değerlerinin Almanya gibi
ülkelerde, Müslüman olmayanlarca da nasıl savunulduğu açıkça görülüyor. Bundan sonra, bu
gevĢek ve vurdumduymaz tavrımızı bırakarak, yılda bir kere uğradığımız Camilerimizle,
Cemevlerimizle barıĢmalı, ortak değerlerimizi savunmak adına daha akılcı, daha barıĢçı
yöntemler geliĢtirmeliyiz. Alevi, Sunni ve diger mezheplere mensup olan Müslümanlar da bu
gibi yasaklama uygulamalarina karsi birlik olabilmeli. Bunları yaparken yerel Hıristiyan
kültüre de saygımızı göstermeli, demokrat ve insan haklarına saygılı Hıristiyan dostlarımızı
da asla dıĢlamamalıyız. Ġsviçre‟de ya da Avrupa‟nın diğer ülkelerinde yaĢayan Müslümanlar
ve özellikle de Türkler, Ģiddete ve hukuksuzluğa bulaĢmadan, Ġnsan Hakları ve özgürlük
yürüyüĢlerine hızlarını daha da arttırarak devam etmeliler. Eğer, Ġsviçre örneğinde olduğu gibi
hâla daha Müslümanların ya da Türklerin haklarını kısıtlamak isteyen ülkeler varsa, onlar da
empati yaparak, benzer dini yasakların kendilerine uygulandığını bir düĢünsünler. O zaman,
“minareler” ve diğer Ġslami simgeler için takındıkları Ġnsan Haklarına aykırı tutumların, ne
kadar rencide edici ve özgürlük karĢıtı olduğunu fark edebilirler. Son olarak Ģunu
söyleyebilirim ki, bugünden sonra minareler, sadece Ġslam dininin değil, Ġnsan Hak ve
Özgürlüklerinin de birer simgesi haline gelecekler. Ġnsan Hakları sözlüklerinde minarelerin
yeni tanımı Ģöyle olacak bundan sonra: “Minareler, binlerce yıllık İnsan Hak ve Özgürlüğü
Mücadelesinin Sembol Anıtlarıdır..”

TANRI’NIN OLMADIĞI YER

Son günlerde bir tartıĢmadır gidiyor.Bodrum‟da bir müzede “Sualtı Arkeoloji Müzesindeki”
bir yazı hakkında.. “Ġnde Deus Abest” Tanrı‟nın bulunmadığı/uzak kaldığı yer NeresiymiĢ
Tanrı‟nın bulunmadığı bu yer?Bir zindan giriĢi..Tabii ki tartıĢmalar ve de araĢtırmalar sürüyor
bu konuyla ilgili..Bazı teknik bulgular gösteriyor ki bu yazı o kadar da tarihi bir yazı değil ve
belki de çok yakın bir dönemde ilgi çekmek maksadıyla oraya yazdırılmıĢ.Ben tabii ki bir
arkeoloji uzmanı olmadığım için bu konuya değinecek değilim ama bu olay bazı çağrıĢımları
harekete geçirme yönünden zengin bir depo..Tam da vicdani kavramların cevelan ettiği bir
çağrıĢım deposu..

Herhalde eski dönemlerde bilhassa da Latinlerin hakimiyeti dönemlerinde pek de öyle


“merhamet” , “vicdan” denilen Tanrısal kavramların bulunmadığı zamanlar, hatta uzun zaman
dilimleri olmuĢ..Eskiçağ ve ortaçağda bunun örnekleri binlerle..Bu manaya uygun olarak
belki de o dönemlerde daha korkutucu bir iĢkence dekoru olarak zindanların giriĢine bu tür
ümitsizlik aĢılayıcı yazılar yazılmıĢtır.Bu olası bir uygulama..Fakat Ģunu söyleyelim ki zindan
herkes için de öyle ürpertici olmamıĢtır çoğu zaman..Yani bazı insanlar sanırım bu gibi
yazıların asılı bulunduğu zindanlara girerlerken Ģöyle demiĢlerdi tebessüm ederek :

“Allah benim yüreğimde”

Eski çağlardan beri bu tür insanlar var olagelmiĢ..Hz.Yusuf bildiğimiz gibi uzun bir müddet
zindanda kalmıĢ ve pek çok ilmi de zindanda öğrenmiĢ.Mesela onun öğrendiği ilimlerden
birisi de rüya tabiri..Üstelik o Allah ile o kadar içli dıĢlı imiĢ ki orada, onun bir Peygamberi
oluvermiĢ.Demek ki zindan herkes için “Tanrının uzak olduğu bir yer” değil.Yani tasavvuf
öğrencisi küçük Abdülkadir Geylani‟nin “Allah‟ın olmadığı bir yeri” arama lüzumunu bile
hissetmemesindeki hakikat..Zaten Yaratıcı her yerde hazır ve nazır..O halde onun
bulunmadığı ya da uzak kaldığı yer olabilir mi?

Roma dönemindeki Hıristiyanları bir hatırlayalım.Herhalde onlar için en mutlu dakikalardı


zindanlarda geçen vakitler.Zira zindanın haricinde ya ölümdü cezaları ya da aslanlarla
dövüĢmeye zorlanmak ve sonunda da yine öldürülmek.Daha dehĢetli iĢkencelerin yapıldığı da
bilinen bir gerçekti o dönemlerde.Ya Ģu Beni Ġsrail Peygamberlerinin çektikleri.Zindanlar,
öldürülmeler, iĢkenceler.Ġslamiyet‟in ilk dönemlerini bir hatırlayalım.Mekkeli müĢriklerin
eziyetlerini, iĢkencelerini bir hatırlayalım.Bilal-i HabeĢi‟nin koskoca kayanın altında
kemikleri çatırdarken “Allah Bir” deyiĢini bir hatırlayalım.

Yani kimileri için zindanlar; “Ġnde Deus est” hakikatinin yani “Allah‟ın Ģah damarından daha
yakın olması” gerçeğinin tecelli ettiği mekanlardır..O insanlar için Tanrı uzaklarda değil,
hemen buradadır.Yüreğimizin, zihnimizin ve benliğimizin derinliklerindedir o..Böyle
düĢünenler için zindanlar bile saraya dönüĢür..Ancak “Ġnde Deus Abest” diyen gönüller,
saraylarda dahi olsa oralar, onlar için zindandan farksızdır.Demek ki bırakalım müzeleri de
önce kalbimizin giriĢ kapılarına bir bakalım..Oralarda “Ġnde Deus Abest” mi yoksa “Ġnde
Deus est” mi yazıyor?

Kalbinizin giriĢinde bu birinci yazı yazıyorsa ve gerçekten de Tanrı‟yı ruhunuzdan,


hayatınızdan o kadar uzak hissediyorsanız, pek çok ruhsal sıkıntılara da gebesiniz demektir.O
sıkıntıların feryattan baĢka bir Ģey doğurmanıza sebep olmayacak korkunç acılarını, her
saniye, beyin mahkumuna çektirmeniz, adeta zihninizi, ruhunuzu tüm maddiyatın ağırlıkları
altında sıkmanız, ezmeniz size yokluktan baĢka ve bu yok olma düĢüncesinin verdiği
elemlerden baĢka ne kazandırabilir ki?

O müzedeki yazıyı bilemiyorum ama bu durumda kalbinizdeki bu dehĢetli yazı gerçek


değildir ve o muhakkak oradan kaldırılmalıdır. Yerine “Ġnde Deus est” yazılmalıdır.ġunu
unutmayalım ki “güneĢ zatıyla bize milyonlarca kilometre uzakta olsa da o ıĢınlarıyla hemen
her hücremizdedir” ĠĢte güneĢler güneĢi de bize o kadar yakındır ki benliğimizde onun
olmadığı bir yer yoktur.Onsuz yürekler ise giriĢine “Ġnde Deus Abest” yazılmıĢ, ürkütücü,
iĢkenceli bir zindandan farksızdır.

Ve bir gün vicdan arkeoloğu çıkar ve bu sahte tabelayı oradan kaldırıverir Bir daha oraya
koymamacasına..Sonra “kalu bela” bezminde ruhlara yazılmıĢ olan “gerçek” ama kendi
kusurlarımızdan ötürü silinmiĢ o yazıyı ortaya çıkarıverir.

Bu meselelerde söz sahibi vicdandır ve ihtisas sahibi odur.Ġnsanlık vicdanı rağmına bu


yanlıĢlarda ısrar edemez.Ġnsanlık aleminin yürek kapılarında bir zaman gelecektir ki “Allah
her yerde hazır ve nazırdır” yazacaktır.ĠĢte o zaman dünyada ne terör, ne hırsızlık, ne gıybet,
ne de herhangi bir kötülük kalacaktır.Tıpkı asr-ı saadette olduğu gibi..

Belki de insanlığa müjdelenen Cennet hayatının bir kısa mukaddimesi böyle yaĢanacaktır,
ardından gelecek sonsuz bir mutluluğun da ümidiyle..Sonra da o ümidin sonsuz bir boyutta
gerçekleĢmesi..Sadece bu ümidin o tatlı hülyası için inanmaya değmez mi?Sadece bu
mutluluğu tatmak için “Allah vardır ve birdir” demeye değmez mi?
KİN TERÖRÜ

Kutsal kitabımız Kur‟an “Ve-sulhu hayr” diye haykırıyor kâinata. Yani “BarıĢ daha
hayırlıdır” diyor..Yine bir baĢka ayette: “Birisinin suçu yüzünden bir baĢkası
cezalandırılamaz” buyuruluyor.Kur‟an‟a inandığını söyleyen birileri, bütün bu ilahi hükümleri
ayaklar altına alıp terör gibi meĢum ve lanetli bir yola saplanabiliyorlar.

Irak‟taki Ģu olayı hatırlayın: “Bir Amerikalı asker, çocuklara Ģeker dağıtıyor..Derken bir
“mücahid”, Allah‟a hizmet ettiğini sanan kandırılmıĢ bir zavallı, çocukların içine dalıyor ve
bombanın pimini çekiyor.” Yeryüzündeki hangi din, çocukların öldürülmesini caiz ya da hoĢ
görebilir?Ġslam dini savaĢlarda bile, çocukların, kadınların, ihtiyarların ve de din adamlarının
öldürülmesini yasaklamıyor mu?ġimdi bu “canlı intihar bombacısı” bu kadar da mı bilmiyor
Ġslam‟ı?Bu “ayaklı bomba” cennete mi gidecek çocukları öldürme “cihadını” yaptığı
için?Yani Kur‟an‟ın hükümleri açısından insanlar arasında bir ayırım mı
yapılıyor?Müslümanlar yaparsa iyi, Hıristiyanlar yaparsa kötü…Hayır…Dinsiz de olsa,
Hıristiyan da olsa, Müslüman da olsa terör terördür.

Londra‟daki terör olaylarını da hatırlıyorsunuzdur.Daha taze bir olay..Yankıları geniĢleyerek


dünyayı kuĢatıyor.Yapılma sebebi ne olursa olsun, suçsuz insanların ölümüne sebep olan bu
tarz terör faaliyetlerini lanetliyoruz tüm ruhumuzla.Ancak, bir kasap suç iĢledi diye bütün
kasapları tutuklamak ne kadar doğruysa, bir sporcu doping kullandı diye bütün sporcuları
cezalandırmak ne kadar mantıklıysa, birkaç Müslüman‟ın suçu yüzünden bütün Müslümanları
öcü ve de terörist göstermek o denli, belki de daha fazla mantıksızlık ve yanlıĢlıktır.

Bakın tarihe..Haçlı seferlerini hatırlayın, asırlarca Ġslam topraklarına saldıran “kutsal


savaĢçıları” hatırlayın..Müslümanlar onların suçunu yine de bütün Hıristiyanlara
yüklemediler.Osmanlı Hıristiyanlara sahip çıktı..Bütün Müslüman beldelerinde Hıristiyan ve
Yahudiler devletin garantisi altında huzur içinde yaĢadılar.Türkiye‟deki, Müslüman
beldelerindeki Kiliseler, Sinagoglar bunun Ģahididirler.Üstelik o Müslümanlar Avrupalılar
tarafından “Barbar” “Bedevi” olarak kabul ediliyorlardı.ġimdi Hollanda‟daki, Ġngiltere‟deki
“medenilere” ne oluyor da Müslümanlara karĢı “barbarca” saldırılar düzenliyorlar?Medeniyet,
insan hakları, erdem bunun neresinde?Öyle medeni ülkeler ki, minarelerden ezan okunmasını
bile yasaklayabiliyorlar..Ġslam beldelerinde binlerce yıldır çan sesine müsaade edildiğini
unutarak bunu yapıyorlar..

Suçsuz Hıristiyanlar‟a karĢı yapılan silahlı saldırılar evet gerçekten de terördür.O saldırganlar
da terörist olarak adlandırılabilir.Çünkü onlar, suçsuz insanlara saldırmıĢlar, bir ülkede korku
ve tedirginlik ortamı oluĢturmuĢlardır.Kuran‟ın pek çok yerinde “yer yüzünde fesad
çıkaranlar” azarlanmaktadır.Onların yanlıĢ yolda olduğu söylenmektedir.Ancak hukukun,
emniyet güçlerinin, askerin olduğu bir ülkede, birileri çıkıp da hukuk dıĢı yöntemlerle
Müslümanları cezalandırmaya çalıĢıyorsa, bu da terördür.

Anti-semitizmden nefret ettiğim gibi, dünyada hortlatılmaya çalıĢılan anti-islamizmden de


nefret ediyorum. Anti-semitizmi yapanlara gösterilen tepki, neden anti-islamizme yönelenlere
gösterilmiyor?Nerede hukuk, nerede insan hakları?
Bize göre Hıristiyanlara haksız yere saldıranlar nasıl teröristseler, Ġngiltere‟de, Almanya‟da,
Hollanda‟da Müslümanlara, Türklere, haksız yere saldıranlar da teröristtirler.Hıristiyan, ateist
ya da Müslüman….Sonuçta ortak payda, saldırıya uğrayanların “insan” olması değil mi?
Peki hiçbir suç iĢlememiĢ insanları cezalandırmak da ne oluyor?Bu hangi yasada, hangi
dinde var?Ġncil‟de Hz.Ġsa:

“Ama beni dinleyen sizlere Ģunu söylüyorum: düĢmanlarınızı sevin, sizden nefret edenler
için iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin.Bir
yanağınıza tokat atana öbür yanağınızı da çevirin.Abanızı alandan mintanınızı
esirgemeyin.Sizden bir Ģey dileyen herkese verin, malınızı alandan onu geri
istemeyin.Ġnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın.Eğer
yalnız sizi sevenleri severseniz, bu size ne övgü kazandırır.Günahkarlar bile kendilerini
sevenleri sever.Size iyilik yapanlara iyilik yaparsanız bu size ne övgü kazandırır?Günahkarlar
bile böyle yapar…………..Ama siz düĢmanlarınızı sevin, iyilik yapın, hiçbir karĢılık
beklemeden ödünç verin.Alacağınız ödül büyük olacak, en yüce Olan‟ın oğulları
olacaksınız.Çünkü O, nankör ve kötü niyetli kiĢilere karĢı iyi yüreklidir.Babanız merhametli
olduğu gibi siz de merhametli olun.”(Luka 6/27-36)

diye buyurmakta olduğu halde, bir Hıristiyan nasıl olur da suçsuz Müslümanlara karĢı linç
giriĢiminde bulunabilir?Bu daha çok Ģiddeti körüklemez mi dünyada?Bir çeĢit kan davasını
doğurabilir bu hadiseler.Bunun neresi iyi?

Özgürlüğü kısıtlamakla da terör bitirilemez.Bir kaç suçlu yüzünden milyonlarca suçsuzu


dıĢlarsanız, o suçsuzlar da “suçluların” kervanına katılıverirler.O teröristlerin amaçlarından
birisi de zaten budur. “Bakın biz haklıyız iĢte.Hıristiyanlar Müslümanlara düĢman.Demek ki
onlarla cihad etmeliyiz” Ģeklinde bir yargı oluĢturmaya çalıĢıyorlar Müslümanların zihninde.

Ancak Ģükür ki Müslümanlar çoğunlukla “BarıĢ” yanlısı..Çünkü bütün Müslümanların


zihninde Ġslam‟ın “BarıĢ ve Sevgi” dini olduğu konusunda ortak bir inanıĢ mevcut..Bu
teröristler de nereden çıktı derseniz onu da söyleyeyim.Bu teröristler, Avrupa felsefesinden
besleniyorlar..Onlar “güçlü olan haklıdır” prensibine göre hareket ediyorlar.Hatta Ġslam‟ın ilk
dönemlerindeki “HaĢhaĢinler”, “Batıniler” de Tevrat‟ın Kabala inancından, Arapça‟ya
çevrilen Yunan Felsefe metinlerinden ve antik dinlerin kalıntılarından etkilenmiĢlerdi.Yani
aslında Ġslam‟ın kendisinde “terör” yok..Bu yabancı kaynaklı bir fiil.Zaten bu “terör” kelimesi
de ne Türkçe, ne de Arapça kökenli bir kelime.Demek ki bu fiil batıda, batılılardan çıkmıĢ ilk
etapta.Daha sonra dalga dalga tüm dünyaya yayılmıĢ.

Kuran‟ın meĢru savaĢ taktiklerini terörün kaynağı olarak gösterenler Tevrat‟a bir baksınlar:

“Onların her Ģeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme; erkekten kadına, çocuktan emzikte
olana, öküzden koyuna, deveden eĢeğe kadar hepsini öldür.” (1.Samuel Bab:15 Ayet:3)

“Burnunu ve kulaklarını kesip düĢürecek ve senden arta kalan kılıçla düĢecek” (Hezekiel
23.bab 25. ayet)

Görüldüğü gibi, kadın erkek, çocuk hayvan ayırımı yapılmadan topluca bir katliam
öngörülüyor bu ayetlerde???Üstelik bu katliamın nasıl yapılacağı bile öğütlenmiĢ.Elbette
Tevrat‟ta bu ayetlerden bin kat daha çok barıĢ ve sevgi içeren ayet var.Ancak ya birileri çıkıp
da bu ayetlerle amel etmek isterlerse, diye Müslümanlar, ne Yahudileri ne de Hıristiyanları
hiçbir zaman muhtemel suçlu olarak görmemiĢtir.Çünkü bu yanlıĢ olacak, insanların
huzurunu kaçıracak bir uygulamadır.

“Burnunu ve kulaklarını kesip” yapılacakmıĢ bu katliam iĢi.Kuran‟da böyle bir katliam


emrinin izlerine bile rastlamak mümkün değil.Kur‟an sadece devletlerarası savaĢ hukukunun
genel hatlarını çizmiĢtir.Yani madem devletler bir Ģekilde birbiriyle savaĢacaktır.Bu savaĢ
insanlara zulüm yapmadan nasıl olmalıdır? Sorusuna cevap verir Kuran‟daki savaĢ ayetleri.

Yine de Kur‟an “vessulhu hayr” der..Yani “BarıĢ daha hayırlıdır” Kur‟an‟ın savaĢ ayetleri
KurtuluĢ savaĢımız gibi meĢru savaĢlar için bir çıkıĢ noktası teĢkil edebilir.Yoksa insanlara
zulm etmek için kullanılamazlar.Zira bu Kur‟an‟ın esasına zıd bir uygulama olur.Çünkü
Kur‟an, barıĢı tesis etmek için gönderilmiĢtir.Fesadı, bozgunculuğu ortadan kaldırmak için
gönderilmiĢtir.Kan davalarını iptal etmek için gelmiĢtir.Kızları diri diri gömülmekten
kurtarmıĢtır.Yoksulun, yetimin gözetilmesi gerektiğini tekrar tekrar ilan etmiĢtir.Anne babaya
iyi davranılmasını öğütlemiĢtir.Zenginlerin fakirlere “zekat” vermesini emretmiĢtir.Böylece
sınıflar arasında barıĢ köprüleri kurmuĢtur.Namazda zengin ve fakiri yan yana, eĢit olarak
görmeyi istemiĢtir.Kur‟an insanlara zulm edenleri cehennemle tehdit eder. “Haksız yere insan
öldürülmesinin bütün insanları öldürmekle eĢit olduğunu” haykırır.Bütün bu hayırların
kaynağı olan Kur‟an, terörün kaynağı olarak nasıl gösterilebilir?

ġunu da söyleyeyim.Hıristiyanlar, “Ġncil hep barıĢ ve sevgi içerir” diyerek kendilerini


kurtaramazlar.Ġncil‟de bile yanlıĢ tevil edilmeye müsait ayetler vardır.Bunun yanında
Hıristiyanlar, Tevrat‟ı da “Eski Ahid” adıyla Kutsal Kitapları olarak kabul ederler.Dindar
Hıristiyanlar, Tevrat‟ın emirlerine de uymaya çalıĢırlar.Zaten Müslümanlara saldıran
Hıristiyanlar da muhtemelen Tevrat‟ın az önce örnek verdiğim ayetlerinden besleniyorlar.

Kuran‟da bu tarz ayetler olmadığına ve Kur‟an “BarıĢ daha hayırlıdır” prensibini kainata ilan
ettiğine göre, terörün Kur‟an kaynaklı olduğu söylenemez.Müslümanlara karĢı yönelen terör
dalgası yayılırsa, sonuç daha acı ve elim olacaktır.Tevrat‟taki bu gibi ayetler uygulama
alanına sokulacak olursa, Müslümanlara karĢı vahĢi saldırılar gündeme gelebilir.

ġimdiden tüm dünyayı uyarıyoruz.ġimdi kendilerini Müslüman kabul eden bazı canilerin
elinde bulunan terör silahı, yakında Hıristiyan bazı fanatiklerin eline geçebilir.Hedefse
Müslümanlar olabilir.Dünyanın yakalaĢan bu yeni tehlike için de önlem alması Ģarttır.

Ġnsanlığın görevi, dinlerin terörden münezzeh olduğunu ilan etmek olmalıdır.Terörün baĢ
mimarının, Kabil‟in eline silahı veren Ġblis olduğunu öğrenen gençler ve çocuklar, teröre asla
yönelmeyeceklerdir.Çocuklarımızı dinden uzaklaĢtırmak terörü besleyen unsurlardan
olacaktır.Zira merhamet duyguları iflas etmiĢ bir ruh, her türlü vahĢetin mümessili
olabilecektir.Ya da gizli güçlerin eline geçen gençler, sapkın öğretilerin tesiriyle insanlığı bir
cehenneme doğru sürükleyebileceklerdir.

Bizim görevimiz gençliğimize, Hz.Muhammed‟i en iyi anlayan alimlerin yaĢadığı dini,


Mevlana‟nın, Yunus‟un, Hacı BektaĢ-ı Veli‟nin öğrettiği gerçek Ġslam‟ı öğretmek
olmalıdır.Dünya‟daki barıĢı tesis etmek için baĢka da yol yoktur.

Hıristiyanlar da Müslümanlara karĢı düĢmanlık beslemekten vazgeçmeli, Hz.Ġsa‟nın sevgi


içeren buyruklarını hatırlamalıdırlar.Dünyayı terörün kıskacından kurtarmak için “sevgiden ve
barıĢtan” baĢka da yolumuz yoktur.Zaten bu söylediğimiz gerçeği gayb aĢina gözleriyle
görmüĢ olan ve Allah‟ın Sözü unvânına sahip Hz.Ġsa da inanlılarına hitaben boĢu boĢuna Ģu
sözleri söylememiĢtir:

“Ama beni dinleyen sizlere Ģunu söylüyorum: düĢmanlarınızı sevin, sizden nefret edenler
için iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin.”
PAPA’NIN İSLAM HAKKINDAKİ SÖZLERİ

Bütün din müntesipleri içinden, iyi iĢler yapan insanlar çıktığı gibi kötü iĢler yapan insanlar
da çıka gelmiĢtir.Hz.Ġsa‟nın da buyurduğu gibi, “iyi ağaç meyvesinden belli
olur”.Hıristiyanlık ağacında Ġslam ağacından daha acı meyveler mevcuttur.Haçlı seferleri,
Endülüs Katliamı, Zencilerin köleleĢtirilmesi, Aborjin katliamı, Aztek katliamı, BoĢnak
Katliamı, Yahudi Soykırımı, ahlaki çöküntü, HiroĢima katliamı, Kızılderili soykırımı,
engizisyonlar, ateist felsefeler vb. gibi yüzlerce acı meyveler, Hıristiyanların içinden
çıkmıĢtır.Kuran ve Müslümanlar ise, asırlardır savunma halindedir.

Ġslam ağacından bilindiği gibi hep güzel meyveler çıkmıĢtır.Ġslam ağacından Mevlanalar,
Yunuslar çıkmıĢtır.Avrupa‟da Rönesans‟ı doğuran en önemli etken Ġslam olmuĢtur.Ġslam‟ın
en güzel yaĢandığı dönemlerden olan Osmanlı döneminde, Ġslam‟ın bütün dinlere olan saygısı
ve hoĢ görüsü daha da belirgin ortaya konmuĢtur.

Nasıl ki, Hıristiyanlar içinden çıkan bu denli kötü meyve yüzünden Hıristiyanlık dinine ve
Ġncil‟e kötü diyemeyiz, bunun gibi Müslümanlar içinden çıkan birkaç kötü meyve veya yanlıĢ
yorumcu yüzünden “barıĢ ve iyilik dini” olan Ġslam‟a, “kötü” diyemeyiz.

Hıristiyanlar, Hz.Ġsa‟yı çok seven ve onun yüceliğini kabul eden, ahir zamanda geleceği için
Mesih‟e muntazır, “Ġman edenlere sevgi bakımından en yakını biz Hıristiyanız diyenleri
bulursun” buyuran bir kutsal kitapları olan Müslümanları, bugünkünden daha fazla sevmeleri
gerekir.

Hıristiyanlar ehl-i kitap olan Yahudileri sevdiği kadar, belki daha da fazla Müslümanları da
sevmeli demek istiyoruz.Hz.Muhammed‟in iĢittiği radikal bazı söylemler karĢısında,
Yahudiler için “Onlar da insan değil mi?” dediğini çok iyi biliyoruz.Anti semitizm (Yahudi
DüĢmanlığı) gibi, adaletsizliğe dayanan bütün toptancı yaklaĢımlara karĢıyız.Buna karĢı
olduğumuz gibi Anti Ġslamizme de karĢıyız.Ancak maalesef bu akım da Avrupa‟da taraftar
bulmakta, pek çok cami, ev kundaklanmakta, birilerince Müslümanlar tahrik edilmeye
çalıĢılmaktadır. Hıristiyan inanlıların Ġslam‟ı yanlıĢ yorumlayan birkaç kiĢi yüzünden Ġslam‟a
kötü demeyeceklerine inanıyorum.Eminim ki onlar, Ġslam‟a düĢman olanlara da artık bir dur
diyeceklerdir.Ġslam aleyhine yapılan propagandalar hiç kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı
gibi, ahlaksızlıkları ve anarĢiyi daha da tırmandıracaktır.

Son günlerde Papa 16.Benedikt‟in kameralar karĢısında dünyaya verdiği mesaj ise oldukça
acıdır.Bu sözler dünya barıĢı adına yapılan bütün çalıĢmaları bir anda yakıp
yıkmıĢtır.Herhalde bu sözlerin doğuracağı olaylardan sonra Papa da Müslümanları tanıma ve
kabul etme noktasında bir adım atacaktır.Ne Ġncil‟de ne de Hıritiyanlığın tesis edildiği ilk
dönemlerde Hz.Muhammed için tek bir kötü söz söylendiği vaki değildir.Zaten daha dünyaya
gelmemiĢ bir insan hakkında kim ne söz söyleyebilir ki?

Buna rağmen Ġncil‟in pek çok yerinden Ġsa (as)‟dan sonra gelecek bir Yardımcı‟dan
bahsedildiği açıkça görülmektedir.Onun bu Yardımcı olabileceğini düĢünmek yerine,
Hz.Muhammed‟i gerçeğin tam da zıddı olarak “çok kötü bir insan” olarak tanıtmak kime ne
yarar sağlayacaktır?Zaten tarihsel gerçekler ve de bu gerçeklere dayanan Müslümanların
inanıĢları Papa‟nın sözlerinin tam da zıddını göstermektedir.Üstelik Ġslam‟ın dünya
insanlığına bütün kazandırdıklarını yok sayarak, onun hiçbir yenilik getirmediğini söylemek
ne kadar da doğrudur?

Bir de bunları söylerken 14.yüzyılda yaĢamıĢ bir Bizans Ġmparatorundan örnekler vermek
olayı iyice komikleĢtirmektedir.Zira 14.yüzyılda yetiĢen Ġslam alimleri Hz.Ġsa (as)‟ı
överlerken Bizanslı alimler ise dehĢetli ifadelerle Hz.Muhammed‟e saldırıyorlardı demek
ki.Üstelik Haçlı savaĢlarının olduğu dönemlerde, Müslümanların Bizansı tehdit ettiği
dönemlerde söylenen bu sözlerin subjektif ve hissi olmadığını söylemek mümkün
müdür?Aynı imparatorların Müslümanlara hatta mezhepleri farklı olan Hıristiyanlara
yaptıkları zulümleri de bir anlatıverseydi Papa daha gerçekçi olmuĢ olmaz mıydı?

Biz dünyanın barıĢ içersinde yaĢaması taraftarıyız.Fakat Müslümanların değerleri hakkında


kötü sözler söyleyip onları üzenler Müslüman milletlerden özür dilemelidir öncelikle..

Müslümanlar da akıllı davranmalı, hiç bir tahrike kapılmamalıdırlar.Bu ilmi saldırıya karĢı
ilmi cevaplar verilmelidir.

Yoksa kavgayla, kanla, silahla hiç bir yere varılamaz.

Biz Müslümanlara yakıĢan da ancak bu olacaktır.

You might also like