You are on page 1of 512

TOPRAK BİLGİSİ

Dersin Amacı
• Toprak kavramının ana hatlarıyla öğrenilmesi
Dersin İçeriği
• Giriş ve ders tanıtımı, Geçmişten günümüze Toprak kavramı, Toprağın önemi, Modern Toprak tanımı
• Toprak ana materyali ve ana kayası, Toprağın bileşenleri
• Toprak oluşumunda parçalanma ve ayrışma ,Toprak yapan faktörler
• Toprak oluşum işlemleri (horizonlaşmaya neden olan süreçler), Toprak sisteminde değişmeler,
Toprak profili
• Toprakların fiziksel özellikleri – 1 Toprak fazları, yoğunluk, hacim ağırlığı, porozite, Toprak tekstürü,
Toprak strüktürü
• Toprakların fiziksel özellikleri – 2 Mineral maddeler, Toprak rengi, Toprak havası, Toprak sıcaklığı,
Toprak suyu ve sınıfları
• Toprakların kimyasal özellikleri Kimyasal bileşim, toprak reaksiyonu, organik ve inorganik toprak
kolloidleri
• Toprakların kimyasal özellikleri Kil mineralleri, KDK, DK, toprakta kireç
• Toprakların Biyolojik özellikleri Toprak organik maddesi Bitki Besleme ve toprak verimliliği
• Analiz için toprak, bitki, su numunesi alma işlemleri ve önemi Toprak örneklerinin alınması,
Bitki/yaprak örneklerinin toplanması, Su örneklerinin alınması
• Toprak yönetimi ve toprak sağlığı, Toprak yetenek sınıfları, Yanlış arazi kullanımı, Toprak erozyonu
1.Toprak tanımı
2.Toprak elementleri ve mineralleri
3.Toprak oluşturan kayalar
a) Magmatik kayalar
b) Tortul kayalar
c) Metamorfik kayalar
4. Toprak oluşumu
a) Toprak oluşum faktörleri
b) Toprak oluşum olayları(Podsollaşma,Kireç birikimi (Kalsifikasyon),
Lateritleşme, Gleyleşme, Tuzlulaşma, Alkalileşme
5.Toprak morfolojisi
6.Toprağın fiziksel özellikleri
Toprak bünyesi (dokusu, tekstürü), Toprak yapısı(Strüktürü), Toprak
rengi,Toprak sıcaklığı, Toprak havası, Toprak suyu, Toprak kıvamı
7.Toprağın organik maddesi
8.Toprağın kimyasal özellikleri
9.Toprak organizmaları; Toprak faunası
(mikrofauna,mezofauna,makrofauna),Toprak florası
10. Toprak erozyonu ve korunumu
11.Toprak kullanımı
12.Toprak çevre ilişkileri
Toprak nedir ?
 Toprak, dünyadaki karasal ortamların
yüzeyini ince bir tabaka halinde
kaplayan,
 çeşitli kayaç ve minerallerin çevresel
faktörlerin etkisiyle ayrılması sonucu
oluşan,
 içerisinde inorganik ve organik
materyaller ile birlikte belirli oranlarda
hava ve su bulunduran,
 bitkilere tutunma yeri ve besin kaynağı
olan üç boyutlu ve canlı bir doğal varlıktır.
Toprağın Önemi
Topraklar;
• Doğal ve kültür bitkilerinin üretiminde görev alırlar ve bütün
canlıların beslenme, barınma ve giyinme ihtiyaçlarını
karşılarlar.
• Tatlı su (içme ve kullanma amaçlı) kaynaklarının oluşmasında
ve devamlılıklarının sağlanmasında görev alırlar.
 Endüstriyel ham madde olurlar (tuğla, kiremit, seramik vb).
 Doğa kirleticisi kimyasalların şekil ve yapısını değiştirirler ve bu
kirleticileri bir kasa gibi muhafaza ederler.
 Sanayi, turizm, şehir ve diğer yapılaşmalara zemin olurlar.
 Çeşitli sanat yapılarında (baraj, yol vb) dolgu maddesi ve
geçirimsiz materyal olarak kullanılırlar.
 • Pekmez, zeytinyağı gibi sıvıların durultulmasında öteden beri
toprak kullanılmaktadır.
 • Kimi antibiyotiklerin üretilmesinde,
 • Baraj çekirdeklerinin geçirimsiz duruma getirilmesinde,
 • Arkeolojik de¤erlerin günümüze ulaşmasında, iklim
değişiklerinin izlenmesinde,
 Bir ulus ve ülke için vazgeçilmez değerde bir varlıktır.
Toprak, birçok canlının besin ihtiyacını karşılar.
Biz besinlerimizin tümünü topraktan elde ederiz. Toprakta sebzelerimizi,
meyvelerimizi ve tahıllarımızı yetiştiririz.
Et, süt, yumurta gibi hayvansal ürünleri de yine topraktan beslenen
hayvanlardan elde ederiz.

ET
Bitkiler hem insanların, hem de hayvanların temel besin kaynağıdır.
Yeryüzündeki bitkilerin tümü toprakta yaşarlar.
Toprak canlı bir varlıktır. Çünkü içerisinde ve üzerinde milyonlarca canlı
yaşamaktadır. Böceklerin,solucanların ve mikropların (mikroorganizmaların)
büyük bir kısmı toprağın içinde yaşarlar.
Toprak da Canlıdır !
Bir hektar tarım toprağında
(30cm)

4 Ton
10 Ton

Bakteri Solucan 1 Ton


10 Ton

Mantar Diğer Organizmalar


Toprak, insan ve diğer canlılar için çok önemli olan suyu içerisinde
tutar, ve depolar.
 Tarımda olduğu kadar sanayide de toprağın
ekonomik önemi büyüktür.

 Çünkü toprak, sanayinin hammaddesi olan


mineraller, madenler, tarımsal sanayii ürünleri
(pamuk,kauçuk,keten,kenevir,şifalı bitkiler,
vb.), orman sanayi ürünlerinin de kaynağıdır.
Toprak bir ülkenin
ekonomisinde
önemli rolü olan
yeraltı servetlerinin
ambarıdır.
 Şu halde toprak;
 Doğal bir varlıktır.
 Gözenekli ve dağılabilen bir sistemdir.
 Belli iklim ve bitki örtüsü altında ancak çok uzun
sürede oluşabilir.
 Bütün varlıklara durak yeri ve bitkilere besin
kaynağıdır.
 Kısa sürede, kolayca kaybolabilen kıt bir kaynaktır.
 Yerine ikame edilebilecek eş değeri bulunamayan,
yaşam için mutlak gerekli bir maddedir.
 Bir ulus ve ülke için vazgeçilmez değerde bir varlıktır.
 Arazi, topraktan daha geniş bir kavram
olup, çeşitli arazi kullanım şekilleri üzerinde
potansiyel etkisi olan fiziksel çevre, yöresel
iklim, topoğrafya, toprak, hidroloji ve bitki
örtüsü gibi unsurların tamamının
bileşiminden oluşan bir sistemdir
 Diğer bir deyişle arazi; içerisinde pek çok alt
bileşenin belli kurallar içerisinde yer aldığı
oldukça geniş bir ekosistemdir.
 Bu tanımlamadan da görüleceği üzere,
toprak adı verilen varlık, arazinin bir
bileşenini oluşturmaktadır.
 Çok genel bir yaklaşımla çevre dört ana bileşenden oluşmaktadır. Söz
konusu bu bileşenler “atmosfer,hidrosfer, biyosfer ve litosfer (kayaç ve
mineraller) dir. Çevre kavramı içerisinde gözetilen bu dört temel
unsurun bir arada bulunduğu ve bu dört unsurun etki ve katkılarıyla
çevre kavramına yeni bir temel bileşen daha katılmış olmaktadır ki, bu
yeni varlık “toprak” tır.
Topraklar, çeşitli kayaç ve minerallerin doğal
faktörlerin (toprak yapan faktörler: iklim, bitki
Toprağın Özellikleri örtüsü, anamateryal-kayaç ve mineraller,
topoğrafya, zaman) etkisi altında ayrışması ve
ayrışan bu materyallerin yeni bileşiklere
dönüşmesi sonucu oluşmuş doğal ve canlı
varlıklardır.

Zaman
İklim Canlılar Kayalar Topografya

A A

Fiziksel
B
C Mineralojik Kimyasal

R Biyolojik C

R
topraklar, doğada faaliyete bulunan
çeşitli faktörlerin (iklim, biyosfer,
topoğrafya, anamateryal ve zaman)
etkisi altında çok çeşitli kayaç ve
minerallerin fiziksel, kimyasal
ve biyolojik olaylar yardımıyla
ayrışması ve yeni bileşiklere-
Kayaçlar ürünlere dönüşmesi
sonucunda oluşmuş doğal ve canlı
Mineraller varlıklardır

Fiziksel
Kimyasal
Biyolojik
Etmenlerle
Doğal ve Canlı
Varlıklar
 Kayaç çeşitli mineral topluluklara verilen
addır. kaya(ç)lar, oluşumlarına göre üç
grupta incelenir.
 Volkan püskürmeleriyle yeryüzüne ulaflan
magmanın katılaşması sonucu oluşur.
 Kurulu oldukları minerallere bağlı olarak
çeşitli renkler, sertlik, özgül ağırlık, kristal
şekillenmesi vb özellikler taşıyabilir. Granit,
bazalt, andezit, trakit, gabro, dasit, diyorit
birer püskürük kayaç örneğidir.
 Bunların kaynağıda mağmadır ancak
mağmatik taşlar yeryüzüne ulaşınca
güneşlenme, buzullar, akarsu ve rüzgar
aşındırması gibi çeşitli dış olaylarla
karşılaşır.
Bunun sonucunda denizlerde göllerde
akarsu boylarında çöllerde tortulanma
yolu ile kat kat birikmiş yada çökeltilerle
oluşmuş taşlardır.
 Bir volkanik veya tortul kayacın,
sonradan yüksek sıcaklık, yüksek basınç
gibi ikinci bir etmenle özellik değiştirmesi
sonucu oluşur. Örneğin granit yüksek
sıcaklık ve basınçla gnaysa,kireçtaşı ise
mermere dönüşür.
 Toprak, çok uzun yıllar süren bir zaman
içerisinde oluşur. Toprak oluşumunu
sağlayan üç temel süreç vardır. Bunlar;
1. Fiziksel Parçalanma,
2. Kimyasal Ayrışma,
3. Biyolojik Ayrışma olaylarıdır.
Fiziksel Parçalanma
 Toprağın oluşabilmesi için ilk önce kayaların parçalanması
gereklidir.Kayalar, yağış, sıcaklık, rüzgar gibi iklim koşullarının
etkisiyle parçalanır. Parçalanan kayalardan taş ve çakıl
meydana gelir. Bunlar ya oldukları yerde, ya da taşınarak
biriktikleri başka bir yerde parçalanmaya devam ederler.
 Fiziksel parçalanma ile ufalanıp dağılan materyal, bitki
örtüsü, su ve havanın etkisiyle kimyasal ayrışmaya uğrar.
Bir maddenin başka bir maddeye dönüşmesi olayına
kimyasal ayrışma denir. İşte kayalar parçalanıp
ufalandıktan sonra çeşitli değişmelere uğrarlar. Böylece
farklı bir görünüm ve özellik kazanarak topraklaşmaya
başlarlar. Bu oluşumla birlikte toprakta biyolojik aktivite
de başlar.
 Küçük kaya parçalarına kayaç denir. Kayaçların
içerisinde çeşitli mineraller vardır. Kimyasal ayrışma
sonucunda mineraller çözülür.
 Bünyesindeki çeşitli elementler serbest kalır. Bitkiler ve
bazı canlılar bu elementlerle beslenir.
Biyolojik Ayrışma
 Yaşama süresini tamamlayan bitki, hayvan ve çeşitli
mikroorganizmaların ölü dokuları ile onların atıkları sürekli
olarak toprağa karışır. Bunların hepsi birden toprağın organik
maddesini oluşturur.
 Topraktaki canlı organizmalar, kendilerini besleyebilmek ve
yaşamlarını sürdürebilmek için toprak organik maddesini
kullanırlar. Böylece bu atık ve artıklar da ayrışmış olur. Bu
arada açığa çıkan birçok ayrışma yan ürünlerinin etkisiyle
toprak oluşumu hızlanır.
 Topraktaki organik maddelerin ileri düzeyde parçalanıp
ayrışmasına humuslaşma denir. Toprak oluşumu humuslaşma
ile hızlanmakla beraber, yine de çok yavaş gerçekleşen bir
olaydır.
Toprak Oluşumu Süresi

1 cm toprak 200-1000 yıl ( ortalama 500


yıl )
40 cm Toprak = 20.000 Yıl

40 cm
 Toprağın başlıca üç ana unsuru vardır.
Bunlar;
1. Katı Kısım
2. Sıvı Kısım
3 .Gaz Kısım
İdeal Bir Tarım Toprağının
Fiziksel Bileşimi

Hava
%25 İnorganik Katı Kısım %50
Gözenek %50 (Mineral madde,
Madde Humus, Toprak
(Sıvı ve Gaz Faz)
% 45 Canlıları)
Su
%25

Organik Madde %5
 Bir tarla toprağı derinlemesine kazıldığı
zaman toprağın profili ortaya çıkar.
Toprak profili toprağın dikine kesitinin
yandan görünüşü demektir. Yerkabuğu
üstünde ince bir örtü halinde bulunan
toprak, çeşitli katmanlardan oluşur. Bu
katmanlara horizon adı verilir.
 Bir toprak profili genel olarak dört
katmandan (horizon) oluşmaktadır.
Bunlar A, B, C ve D katmanı olarak
adlandırılır.
A Katmanı
 Toprağın en üst kısmındaki A katmanı toprağın yoğun olarak
işlendiği kısmıdır. Humusu çok olduğu için rengi koyudur
(Kahverengiden siyaha kadar). Bu katmanın üst kısmı taze
organik maddece çok zengindir. A katmanı içerisinde bolca
bitki kökü ve çeşitli organizmalar bulunur. Toprağın en aktif olan
kısmı A katmanıdır.
B Katmanı
 A katmanının altında yer almaktadır. B katmanı A katmanından
daha açık renktedir. Çünkü içinde fazla humus yoktur. Fazla
bitki kökü ve canlı bulunmaz.
 A horizonunun erozyonla kaybedilmesi nedeniyle ortaya çıkan
bu tabakada tarım yapılırsa fazla ürün elde edilemez.
 Bu iki katman; fiziksel parçalanma, kimyasal ve biyolojik
ayrışmalar sonucunda binlerce yılda ancak oluşmuş esas
toprağı meydana getirirler.
C Katmanı
 B katmanının altında yer almaktadır. C katmanı henüz
ayrışmaya yeni başlamış olan ana materyaldir. Ana materyal
toprağın oluştuğu ana maddedir. C katmanında hiç organik
madde ya da mikroorganizma yoktur. Bitki kökü ve artıkları
bulunmaz. Bu tabaka zamanla ayrışarak B katmanına dönüşür.
D Katmanı
 Bazı topraklarda C katmanı altında D katmanı
bulunabilmektedir. D Katmanı toprağın oluştuğu ana kayadır.
Ana kaya tamamen katı ve henüz hiç ayrışmamıştır. Ana kaya
zamanla parçalanıp, ayrışarak bazı değişikliklere uğrar ve önce
C katmanını oluşturur. Ardından, süren değişikliklerle B
katmanına ve en sonra da tarımsal toprak olan A katmanına
dönüşür. Ancak bu değişiklikler çok uzun yıllarda
gerçekleşmektedir.
 Ana kayanın fiziksel parçalanması ile
başlayan ayrışma, çeşitli kimyasal
çözülme olayları, organik maddenin
toprağa karışması ve taşıma olayları ile
devam etmekte ve sonuçta çeşitli
horizonlardan ibaret bir toprak profili
oluşmaktadır.
 Toprak oluşumunda etkili olan faktörler;
ana kaya, iklim, organizma, topografya
ve zaman olarak beş madde altında
toplamıştır.
 Toprakların oluşması için öncelikle ana
materyalin ayrışması ve çözülmesi
gerekmektedir.
 Ana materyalin çözülmesi ile bir çok
mineraller ve elementler açığa
çıkmaktadır ve bunların toprak suyunda
eriyik hale geçmesi ile de bitkiler
beslenmekte ve böylece toprakta
organik faaliyetler bunu takibende
organizmalar etkili olmaktadır.
 Yer yuvarlağının kara bölgelerini saran kıtasal kabuğun kalınlığı genel
olarak 35-70 km arasında değişmektedir. Bu kıtasal kabuğun
bileşiminde 2 000’ i aşkın mineral ve 100’den fazla element
bulunmaktadır.
 Dünyamızın kabuğunda en fazla bulunan element, kabuk ağırlığının
% 46.5’ ini ve hacminin % 94’ ünü oluşturan oksijendir.
 Oksijen, kabukta olduğu gibi, toprakta bulunan inorganik
elementlerin kaynağını teşkil etmektedir.
 Oksijenden sonra gelen silisyum kabuk ağırlığının % 28.9’ unu
hacminin ise % 0.88 ‘ini oluşturmaktadır.
 Silis, magmanın soğuması sırasında kuvars halinde magmatik
kayalara yerleşmiştir. Alüminyum, kabuk ağırlığının % 8.3’ ünü teşkil
eder; toprakta kil minerallerinde bulunduğu gibi mika ve feldspatlar
halinde kayaların bünyesinde bulunur. Bu iki element, oksijenle
birleşerek oksitleri oluşturmaktadır.
 Bundan sonra gelen elementlerden Ca, Na, K,
Mg primer olarak volkanik kayalardaki
feldspatlarda bulunmaktadır. Bahsi geçen sekiz
element kabuk ağırlığının % 98.6’ sını hacminin
ise neredeyse % 100’ e yakın kısmını oluşturur.
 Kayalar pekişmemiş mineral parçalarından
oluşmaktadır.
 Bunların tam ayrışmamış kısımları toprak profili
boyunca yüzeyden alta doğru azalan miktarda
yer yer küçük ve büyük parçalar halinde
görülebilir.

 İklim, yeryüzünde çözülme, aşınma, taşınma
ve birikme olaylarının cereyan etmesinde
dolayısıyla yeryüzünün şekillenmesinde aktif
rol oynamaktadır.
 İklim elemanlarından başta yağış ve sıcaklık,
fiziksel ve kimyasal ayrışma olayları ile
bitkilerin yetişmesi, gelişmesi ve gerek
toprakta gerekse canlı örtüsü üzerinde
tutunan çeşitli mikro ve makroflora ve
faunanın yetişmesini ve faaliyetlerini
doğrudan etkilemektedir.
Toprak oluşumunda en önemli Faktör İklimdir
 fazla yağış ve sıcaklı şartları altında, ana materyalin
çözülmesi, toprağın yıkanması ve bitkiyle diğer canlıların
aktiviteleri hat safhaya ulaşmaktadır.
 Bunun yanında soğuk ve nemli iklim bölgelerinde sıcaklık
yetersizliği yüzünden organik maddenin ayrışması yavaş
seyretmektedir; kurak ve sıcak bölgeler ile yılın büyük bir
bölümünün donlu geçtiği yüksek enlemlerde pedojenez
çok yavaş cereyan etmekte ve hatta durmaktadır.
 Bu alanlardan sıcak çöllerde, sıcaklık yeterli olmasına
rağmen su yetersizliği hem bitkilerin yetişmesini hem de
ayrışma olaylarını sınırlandırmıştır; bu bakımdan bu
sahalarda çok sığ olan toprak katı organik madde
yönünden oldukça fakirdir.
 Soğuk bölgelerde, zeminde su bulunmasına karşılık
ayrışmayı ve bitki yetişmesini sıcaklık engellemektedir.
 Toprak oluşumunda etkili olan iklim elemanları;
radyasyon, sıcaklık, toprak sıcaklığı, toprağın
donması, yağış, rüzgar vs. dir.
 Ana materyalin çözülme derecesi başta sıcaklık ve
yağışa bağlıdır.
 Nitekim sıcaklığın yüksek ve yağışın fazla olduğu
tropikal bölgelerde ana materyalin çözülmesi
birkaç metre derinliğe ulaşmakta hatta bazen yüz
metreyi aşmaktadır, soğuk kurak ve sıcak kurak çöl
bölgelerinden çözülmüş zon genellikle sığdır. Orta
kuşağın ılıman bölgelerinde çözülmüş zonun
derinliği orta derecededir.
 Bir bütün olarak iklim elemanları bitki örtüsünün sahaya
yerleşmesini, gelişmesini ve büyümesini doğrudan
etkilemektedir.
 Dolaylı olarak, çözülme ve toprak oluşumunda önemli
rol oynamaktadır.
 Şöyle ki organik maddenin toprağa karışması ve organik
maddedeki elementlerin toprak çözeltisine geçmesi, bir
taraftan ayrışma olaylarının ilerlemesine öte yandan da
bitkilerin beslenmesine yardımcı olmaktadır.
 Soğuk nemli bölgelerde organik maddenin toprağa
karışması güç olduğu halde, sıcak ve nemli bölgelerde
şiddetli mikroorganizma faaliyetleri organik madde çok
çabuk olarak ayrışmaktadır. Böylece iklim organik
maddelerin ayrışmasını kontrol altına almaktadır.
 Toprak horizonlaşmasında ve toprak derinliğinin
artmasında yine iklim faktörleri ön plandadır.
 Kurak ve yarı kurak bölgelerde yağış yetersizliği, bir
yandan ayrışmanın ilerlemesini engellerken, bir
yandan da toprağın yıkanmasının sınırlı halde
kalmasını sağlamaktadır. Ve bu nedenle toprakta
bazların birikimi artmaktadır.
 Sıcak nemli bölgelerde topraktan Ca, Na, K, Mg ve
hatta SiO2 vs gibi elementler uzaklaşmakta ve
toprakta demir ve alüminyum oksitler birikmektedir
(lateritleşme);
 soğuk ve nemli bölgelerde humus asitlerinin de
etkisine bağlı olarak SiO2 toprağın yüzey
horizonlarında artmakta, diğer element ve bileşikler
önemli ölçüde topaktan uzaklaşmakta ve toprakta
H iyon konsantrasyonu artmaktadır (podzolleşme).
 Toprağın erozyonlaşmasında da dolaylı olarak yağış ve rüzgar
etkili olmaktadır. Bitki örtüsünden mahrum çıplak ve eğimli
alanlarda yağış şiddeti fazla olduğu takdirde erozyonlaşma
meydana gelmektedir; kurak ve yarı kurak bölgelerde rüzgar
şiddetli özellikle mil ve kaba kil gibi malzemeleri taşımaya
müsaitse rüzgar erozyonu oluşmaktadır.
 Topografya, toprak oluşum faktörlerinden birisidir ve bu,
toprak özellikleri ile toprak yüzey şekilleri arasındaki ilişkileri
belirler.
 Topografya makro ve mikro şeklinde iki ayrımlı konumda
tanımlanırken, makro topografya içeriğinde, dağlar,
ovalar, tepeler,plato ve dereler, mikro topografya da ise
yerel çöküntüler, tepecikler, çukurlar, set veya toprak
birikintileri tanımlanır.
 Toprakların bulundukları yerde oluşması için topografyanın
düz, hafif engebeli olması ve topraktan suyun sızması
gereklidir.
 Saha eğimli olduğu takdirde çözülen ayrışan ana
materyal sürekli süpürüldüğü için normal profil yapısı
gösteren topraklar oluşmamaktadır. Ayrıca aşınan
malzemelerin biriktiği sahalarda da toprak oluşumu
sekteye uğramaktadır.
 Dağlık ve engebeli alanlarda yüksekliğin artması,
bakı şartları gibi etkenlerde toprak oluşumu
üzerinde etkili olur.
 Bu yüzden farklı yükselti ve bakı şartları altında farklı
toprak tipleri oluşur.
 Yükselti ve bakı şartlarının sık sık değiştiği engebeli
dağlık alanlarda farklı toprak tipleri yatay ve dikey
mesafelerde bulunurlar. Bu nedenle toprak
oluşumunda topografya (yükselti, eğim, bakı)
şartları önemli rol oynar.

 Yükselti Faktörü; Herhangi bir sahada yükseltinin
artması ile sıcaklık düşer ve belli bir yükseltiye kadar
yağış artar.
 Yükseltinin iklime etkilerine bağlı olarak bir dağ
yamacı boyunca farklı toprak kuşakları görülür.
 Yükseklere doğru sıcaklığın düşmesi ve kısmen de
yağışın artması ile toprak yüzeyinde organik
maddenin biriktiği ve yıkanmanın daha fazla
olduğu asit reaksiyonlu, hatta podzolleşmiş
topraklar görülür.
 Yükselti arttıkça:
 Sıcaklık düşer.
 Nispi nem ve su
buharı azalır.
 Yağış, ışık ve
buharlaşma artar.
 Eğim Faktörü; Herhangi bir sahada eğimin artması
ile çözülen malzemeler, yerçekimi, donma ve
çözülme ile yüzeysel akıma geçen suların etkisi ile
devamlı süpürülmeye uğrarlar.
 Bu yüzden eğimli alanlarda ancak orman ve sık
çayır örtüsü altında sığ topraklar yer alır. Dolayısıyla
buralarda ana materyalin etkili olduğu intrazonal
topraklar yer alır. Dolayısıyla eğim olgun yani A-B
horizonlu toprakların oluşumunu sınırlamaktadır.
 Bakı Faktörü; Bakı faktörü güneşten gelen radyasyonun alınması
üzerinde etkili olduğundan, farklı bakılara sahip yamaçlar
arasında ısınma dolayısıyla da nemlilik şartları değişik olur. Bu ise
bitki örtüsünün yerleşme, çözülme ve buna bağlı olarak toprak
oluşumunu etkilemektedir.
 Ülkemizde dağların kuzey ve güney yamaçları arasında toprak
oluşumu yönünden son derece önemli farklılıklar bulunmaktadır.
 Çünkü güneye bakan yamaçlar güneş ışılarını daha dik aldığı için
fazlaca ısınmakta ve nispeten kurak ortam oluşurken kuzey
yamaçlarda ise daha nemli şartlar hüküm sürmektedir. Buda
toprak oluşumu üzerinde etkili olmaktadır.
 Bakının bir diğer etkisi yağış üzerinde olup, yağışın geldiği
cephelere açık olan yamaçlar daha fazla yağış aldığı için
yıkanma fazla olmakta dolayısıyla buralardaki topraklar asit
reaksiyon göstermektedir. Diğer yamaçlarda ise yağış ve
yıkanma az olduğundan topraklar alkalen reaksiyon
göstermektedir.
 Kayaların çözülmesiyle açığa çıkan besin
maddelerine bağlı olarak saha bitki örtüsü
tarafından yavaş yavaş örtülmeye başlar.
 Yosun, liken, çalı ve ağaçların sahaya yerleşmesi
ile; bitki kökleri ve bitki artıklarının toprağa karışması
ve humuslaşma ile birlikte oluşan çeşitli organik
asitler parçalanma ve ayrışmayı daha da ilerletir.
 Böylece bitki örtüsü ve onunla birlikte gelen toprak
canlıları, toprak oluşumunda önemli bir safhayı
başlatırlar.
 Bitkiler, kökleri ile ana özdeği aşındırır ve ayrıştırır.Bitki
kökleri bir kaya veya ana özdek içerisine girerse profil
oluşmaya başlar.Organik kökenli maddeler toprak
canlıları becerisi ile mineral maddelerle karıştırılır ve
toprak oluşumunda ilk horizonlaşma başlar.
 Toprakların içeriğindeki organik karbonun birinci
derecedeki kökeni yüksek yapılı ağaçlar,çayırlar ile
diğer bitki türleri, ikinci derecedeki kökeni ise
hayvanlardır.
 Toprak yüzeyinde organik kökenli maddelerin
birikimini sağlar.
 Toplam azotun temel kaynağını oluşturur.
 Toprak organik maddesinin ayrışması, toprak
tepkimesi değişimlerinde önemlidir.
 Topraktaki bitki besin elementlerinin dolaşımını sağlar.
 Organik madde topraklarda volüm ağırlığını
azaltırken, gözenekliği arttırır.
 Topraklarda ayrımlı yapılar oluşturur ve bunlara
durağanlık kazandırır.
 Geniş yapraklı orman örtüsü altındaki topraklarda
yıkanmayı yoğunlaştırır.

 Topraktaki bitkilerin ayrıştırılması ile humus ve onunda
ayrıştırılması ile humus maddeleri oluşmaktadır. Her
ikisine birden toprağın organik maddeleri
denilmektedir.
 Toprak mikroorganizmalar zayıf asitleri oluşturur ve
bu asitlerde minerallerin kimyasal ayrışmalarına
neden olurken, kimi mikroorganizmalar azotu fiske
ederek toprak azotunu yoğunlaştırır.Kayalar ve ağaç
kabukları üzerindeki sarımsı-yeşil renkteki likenler
salgıladıkları asitle kayaları yumuşatarak parçalar.
 Bakteriler, azot, demir ve kükürt bulunduran bileşik
ve minerallerin başkalaşımlarında önemlidirler.Azot
içeren organik maddeler anaerobik koşullarda
amonyaklaşma özelliği gösterirken, aerobik
koşullarda ise amonyum, nitrit ve nitratlara oksitlenir.
 Mikroorganizmalar, toprak çeşitleri ve çevre
koşullarına bağımlı olarak ayrımlı dağılım gösterirler
ve toprakların işlenmesi, mikroorganizmaların
yoğunluklarını arttırır.
 Toprak canlıları, toprak tanelerinin iriliklerine göre, kümelere
ayrılmalarına, bunların profil içinde aşağı yukarı hareket
etmelerine veya birbirleri ile karışmalarını sağlar.
 Toprak solucanları topraklarda çatlaklar oluşturarak, toprak
gözeneklerini ve havalanmasını artırır.
 Bir metrekare toprakta 300-400 kadar solucan vardır ve
bunlarda ağırlık olarak 70-80 gramdır.Solucanlar bir hektardaki
50-380 ton toprağı her yıl karıştırabilir ve toprak
mikroorganizmalarında olduğu gibi, birçok bitki artıklarının her
yıl hektara 5 ton kadar humuslaşarak kazanılmasına neden
olur.
 Toprak oluşumunda, omurgalı ve omurgasızlardan
solucanlara ilaveten, karıncalar, köstebekler, kırkayaklar,
termitler, kınkanatlı böcek larvaları ve diğer kimi, hayvanların
etkileri yoğundur.
 Toprak faunası, mikrobiyolojik parçalanmayı daha
karışık ve hızlı bir şekilde yerine getirir.Çürükçül
(saprofit) organizmaların etkisiyle, ölü köklerin
ayrıştırılması topraklarda çatlak ve kanalların
oluşumunu sağlar.
 Kemirici hayvanlar açmış oldukları toprak
boşluklarına çeşitli bitki artıklarını taşırlar.Bu arada
karınca ve termitler, aşağı tabakalardaki toprakları
yüzeye, organik atıkları ise aşağılara taşırlar ve
sonuçta toprak hayvanları toprağın ve organik
atıkların iyice karışmasında, alt üst edilip, toprak
havalanmasında etkilidir.
 Toprakların olgun bir profil yapısına ulaşması için
ana materyalin çözülmesi, ayrışan kat üzerinde
bitkilerin ve diğer toprak canlılarının yerleşmesi,
organik maddelerin parçalanarak humusa
dönüşmesi ve toprağa katılması ile toprakların
horizonlaşması için yüzlerce hatta binlerce yıllık bir
sürenin geçmesi gerekmektedir. Bu bakımdan
zamana bağlı olarak toprakların oluşumunda şu
devreler ayırt edilir;
 5.1. Başlangıç Safhası : Bu safhada ana materyal
henüz yeterince ayrışmamıştır.
 5.2. Gençlik Safhası : Ayrışma başlamış olmasına
rağmen henüz ana materyalde ayrışma yeteri
kadar ilerlememiştir.
 5.3. Olgunluk Safhası : Toprak oluşumu ilerlemiş, üst
katta yıkama ve alt kata birikmeye bağlı olarak
toprak kütlesinde horizonlaşma başlamıştır. Bu
arada ayrışmadan ötürü kil oluşmuş ve de üst
horizondan alt horizona önemli ölçüde taşınmıştır.
 5.4. İhtiyarlık Safhası : Ayrışma son safhasına
ulaşmış, ana materyalden kaynaklanan
maddelerin çoğu topraktan uzaklaşmış, ancak
ayrışmaya dirençli olan kuvars ve silisli maddeler
toprak bünyesinde kalmıştır, dolayısıyla da toprak
besin maddeleri yönünden fakirleşmiştir.
1.Toprak tanımı
2.Toprak elementleri ve mineralleri
3.Toprak oluşturan kayalar
a) Magmatik kayalar
b) Tortul kayalar
c) Metamorfik kayalar
4. Toprak oluşumu
a) Toprak oluşum faktörleri
b) Toprak oluşum olayları(Podsollaşma,Kireç birikimi (Kalsifikasyon),
Lateritleşme, Gleyleşme, Tuzlulaşma, Alkalileşme
5.Toprak morfolojisi
6.Toprağın fiziksel özellikleri
Toprak bünyesi (dokusu, tekstürü), Toprak yapısı(Strüktürü), Toprak
rengi,Toprak sıcaklığı, Toprak havası, Toprak suyu, Toprak kıvamı
7.Toprağın organik maddesi
8.Toprağın kimyasal özellikleri
9.Toprak organizmaları; Toprak faunası
(mikrofauna,mezofauna,makrofauna),Toprak florası
10. Toprak erozyonu ve korunumu
11.Toprak kullanımı
12.Toprak çevre ilişkileri
Toprak nedir ?
 Toprak, dünyadaki karasal ortamların
yüzeyini ince bir tabaka halinde
kaplayan,
 çeşitli kayaç ve minerallerin çevresel
faktörlerin etkisiyle ayrılması sonucu
oluşan,
 içerisinde inorganik ve organik
materyaller ile birlikte belirli oranlarda
hava ve su bulunduran,
 bitkilere tutunma yeri ve besin kaynağı
olan üç boyutlu ve canlı bir doğal varlıktır.
Toprağın Önemi
Topraklar;
• Doğal ve kültür bitkilerinin üretiminde görev alırlar ve bütün
canlıların beslenme, barınma ve giyinme ihtiyaçlarını
karşılarlar.
• Tatlı su (içme ve kullanma amaçlı) kaynaklarının oluşmasında
ve devamlılıklarının sağlanmasında görev alırlar.
 Endüstriyel ham madde olurlar (tuğla, kiremit, seramik vb).
 Doğa kirleticisi kimyasalların şekil ve yapısını değiştirirler ve bu
kirleticileri bir kasa gibi muhafaza ederler.
 Sanayi, turizm, şehir ve diğer yapılaşmalara zemin olurlar.
 Çeşitli sanat yapılarında (baraj, yol vb) dolgu maddesi ve
geçirimsiz materyal olarak kullanılırlar.
 • Pekmez, zeytinyağı gibi sıvıların durultulmasında öteden beri
toprak kullanılmaktadır.
 • Kimi antibiyotiklerin üretilmesinde,
 • Baraj çekirdeklerinin geçirimsiz duruma getirilmesinde,
 • Arkeolojik de¤erlerin günümüze ulaşmasında, iklim
değişiklerinin izlenmesinde,
 Bir ulus ve ülke için vazgeçilmez değerde bir varlıktır.
Toprak, birçok canlının besin ihtiyacını karşılar.
Biz besinlerimizin tümünü topraktan elde ederiz. Toprakta sebzelerimizi,
meyvelerimizi ve tahıllarımızı yetiştiririz.
Et, süt, yumurta gibi hayvansal ürünleri de yine topraktan beslenen
hayvanlardan elde ederiz.

ET
Bitkiler hem insanların, hem de hayvanların temel besin kaynağıdır.
Yeryüzündeki bitkilerin tümü toprakta yaşarlar.
Toprak canlı bir varlıktır. Çünkü içerisinde ve üzerinde milyonlarca canlı
yaşamaktadır. Böceklerin,solucanların ve mikropların (mikroorganizmaların)
büyük bir kısmı toprağın içinde yaşarlar.
Toprak da Canlıdır !
Bir hektar tarım toprağında
(30cm)

4 Ton
10 Ton

Bakteri Solucan 1 Ton


10 Ton

Mantar Diğer Organizmalar


Toprak, insan ve diğer canlılar için çok önemli olan suyu içerisinde
tutar, ve depolar.
 Tarımda olduğu kadar sanayide de toprağın
ekonomik önemi büyüktür.

 Çünkü toprak, sanayinin hammaddesi olan


mineraller, madenler, tarımsal sanayii ürünleri
(pamuk,kauçuk,keten,kenevir,şifalı bitkiler,
vb.), orman sanayi ürünlerinin de kaynağıdır.
Toprak bir ülkenin
ekonomisinde
önemli rolü olan
yeraltı servetlerinin
ambarıdır.
 Şu halde toprak;
 Doğal bir varlıktır.
 Gözenekli ve dağılabilen bir sistemdir.
 Belli iklim ve bitki örtüsü altında ancak çok uzun
sürede oluşabilir.
 Bütün varlıklara durak yeri ve bitkilere besin
kaynağıdır.
 Kısa sürede, kolayca kaybolabilen kıt bir kaynaktır.
 Yerine ikame edilebilecek eş değeri bulunamayan,
yaşam için mutlak gerekli bir maddedir.
 Bir ulus ve ülke için vazgeçilmez değerde bir varlıktır.
 Arazi, topraktan daha geniş bir kavram
olup, çeşitli arazi kullanım şekilleri üzerinde
potansiyel etkisi olan fiziksel çevre, yöresel
iklim, topoğrafya, toprak, hidroloji ve bitki
örtüsü gibi unsurların tamamının
bileşiminden oluşan bir sistemdir
 Diğer bir deyişle arazi; içerisinde pek çok alt
bileşenin belli kurallar içerisinde yer aldığı
oldukça geniş bir ekosistemdir.
 Bu tanımlamadan da görüleceği üzere,
toprak adı verilen varlık, arazinin bir
bileşenini oluşturmaktadır.
 Çok genel bir yaklaşımla çevre dört ana bileşenden oluşmaktadır. Söz
konusu bu bileşenler “atmosfer,hidrosfer, biyosfer ve litosfer (kayaç ve
mineraller) dir. Çevre kavramı içerisinde gözetilen bu dört temel
unsurun bir arada bulunduğu ve bu dört unsurun etki ve katkılarıyla
çevre kavramına yeni bir temel bileşen daha katılmış olmaktadır ki, bu
yeni varlık “toprak” tır.
Topraklar, çeşitli kayaç ve minerallerin doğal
faktörlerin (toprak yapan faktörler: iklim, bitki
Toprağın Özellikleri örtüsü, anamateryal-kayaç ve mineraller,
topoğrafya, zaman) etkisi altında ayrışması ve
ayrışan bu materyallerin yeni bileşiklere
dönüşmesi sonucu oluşmuş doğal ve canlı
varlıklardır.

Zaman
İklim Canlılar Kayalar Topografya

A A

Fiziksel
B
C Mineralojik Kimyasal

R Biyolojik C

R
topraklar, doğada faaliyete bulunan
çeşitli faktörlerin (iklim, biyosfer,
topoğrafya, anamateryal ve zaman)
etkisi altında çok çeşitli kayaç ve
minerallerin fiziksel, kimyasal
ve biyolojik olaylar yardımıyla
ayrışması ve yeni bileşiklere-
Kayaçlar ürünlere dönüşmesi
sonucunda oluşmuş doğal ve canlı
Mineraller varlıklardır

Fiziksel
Kimyasal
Biyolojik
Etmenlerle
Doğal ve Canlı
Varlıklar
 Kayaç çeşitli mineral topluluklara verilen
addır. kaya(ç)lar, oluşumlarına göre üç
grupta incelenir.
 Volkan püskürmeleriyle yeryüzüne ulaflan
magmanın katılaşması sonucu oluşur.
 Kurulu oldukları minerallere bağlı olarak
çeşitli renkler, sertlik, özgül ağırlık, kristal
şekillenmesi vb özellikler taşıyabilir. Granit,
bazalt, andezit, trakit, gabro, dasit, diyorit
birer püskürük kayaç örneğidir.
 Bunların kaynağıda mağmadır ancak
mağmatik taşlar yeryüzüne ulaşınca
güneşlenme, buzullar, akarsu ve rüzgar
aşındırması gibi çeşitli dış olaylarla
karşılaşır.
Bunun sonucunda denizlerde göllerde
akarsu boylarında çöllerde tortulanma
yolu ile kat kat birikmiş yada çökeltilerle
oluşmuş taşlardır.
 Bir volkanik veya tortul kayacın,
sonradan yüksek sıcaklık, yüksek basınç
gibi ikinci bir etmenle özellik değiştirmesi
sonucu oluşur. Örneğin granit yüksek
sıcaklık ve basınçla gnaysa,kireçtaşı ise
mermere dönüşür.
 Toprak, çok uzun yıllar süren bir zaman
içerisinde oluşur. Toprak oluşumunu
sağlayan üç temel süreç vardır. Bunlar;
1. Fiziksel Parçalanma,
2. Kimyasal Ayrışma,
3. Biyolojik Ayrışma olaylarıdır.
Fiziksel Parçalanma
 Toprağın oluşabilmesi için ilk önce kayaların parçalanması
gereklidir.Kayalar, yağış, sıcaklık, rüzgar gibi iklim koşullarının
etkisiyle parçalanır. Parçalanan kayalardan taş ve çakıl
meydana gelir. Bunlar ya oldukları yerde, ya da taşınarak
biriktikleri başka bir yerde parçalanmaya devam ederler.
 Fiziksel parçalanma ile ufalanıp dağılan materyal, bitki
örtüsü, su ve havanın etkisiyle kimyasal ayrışmaya uğrar.
Bir maddenin başka bir maddeye dönüşmesi olayına
kimyasal ayrışma denir. İşte kayalar parçalanıp
ufalandıktan sonra çeşitli değişmelere uğrarlar. Böylece
farklı bir görünüm ve özellik kazanarak topraklaşmaya
başlarlar. Bu oluşumla birlikte toprakta biyolojik aktivite
de başlar.
 Küçük kaya parçalarına kayaç denir. Kayaçların
içerisinde çeşitli mineraller vardır. Kimyasal ayrışma
sonucunda mineraller çözülür.
 Bünyesindeki çeşitli elementler serbest kalır. Bitkiler ve
bazı canlılar bu elementlerle beslenir.
Biyolojik Ayrışma
 Yaşama süresini tamamlayan bitki, hayvan ve çeşitli
mikroorganizmaların ölü dokuları ile onların atıkları sürekli
olarak toprağa karışır. Bunların hepsi birden toprağın organik
maddesini oluşturur.
 Topraktaki canlı organizmalar, kendilerini besleyebilmek ve
yaşamlarını sürdürebilmek için toprak organik maddesini
kullanırlar. Böylece bu atık ve artıklar da ayrışmış olur. Bu
arada açığa çıkan birçok ayrışma yan ürünlerinin etkisiyle
toprak oluşumu hızlanır.
 Topraktaki organik maddelerin ileri düzeyde parçalanıp
ayrışmasına humuslaşma denir. Toprak oluşumu humuslaşma
ile hızlanmakla beraber, yine de çok yavaş gerçekleşen bir
olaydır.
Toprak Oluşumu Süresi

1 cm toprak 200-1000 yıl ( ortalama 500


yıl )
40 cm Toprak = 20.000 Yıl

40 cm
 Toprağın başlıca üç ana unsuru vardır.
Bunlar;
1. Katı Kısım
2. Sıvı Kısım
3 .Gaz Kısım
İdeal Bir Tarım Toprağının
Fiziksel Bileşimi

Hava
%25 İnorganik Katı Kısım %50
Gözenek %50 (Mineral madde,
Madde Humus, Toprak
(Sıvı ve Gaz Faz)
% 45 Canlıları)
Su
%25

Organik Madde %5
 Bir tarla toprağı derinlemesine kazıldığı
zaman toprağın profili ortaya çıkar.
Toprak profili toprağın dikine kesitinin
yandan görünüşü demektir. Yerkabuğu
üstünde ince bir örtü halinde bulunan
toprak, çeşitli katmanlardan oluşur. Bu
katmanlara horizon adı verilir.
 Bir toprak profili genel olarak dört
katmandan (horizon) oluşmaktadır.
Bunlar A, B, C ve D katmanı olarak
adlandırılır.
A Katmanı
 Toprağın en üst kısmındaki A katmanı toprağın yoğun olarak
işlendiği kısmıdır. Humusu çok olduğu için rengi koyudur
(Kahverengiden siyaha kadar). Bu katmanın üst kısmı taze
organik maddece çok zengindir. A katmanı içerisinde bolca
bitki kökü ve çeşitli organizmalar bulunur. Toprağın en aktif olan
kısmı A katmanıdır.
B Katmanı
 A katmanının altında yer almaktadır. B katmanı A katmanından
daha açık renktedir. Çünkü içinde fazla humus yoktur. Fazla
bitki kökü ve canlı bulunmaz.
 A horizonunun erozyonla kaybedilmesi nedeniyle ortaya çıkan
bu tabakada tarım yapılırsa fazla ürün elde edilemez.
 Bu iki katman; fiziksel parçalanma, kimyasal ve biyolojik
ayrışmalar sonucunda binlerce yılda ancak oluşmuş esas
toprağı meydana getirirler.
C Katmanı
 B katmanının altında yer almaktadır. C katmanı henüz
ayrışmaya yeni başlamış olan ana materyaldir. Ana materyal
toprağın oluştuğu ana maddedir. C katmanında hiç organik
madde ya da mikroorganizma yoktur. Bitki kökü ve artıkları
bulunmaz. Bu tabaka zamanla ayrışarak B katmanına dönüşür.
D Katmanı
 Bazı topraklarda C katmanı altında D katmanı
bulunabilmektedir. D Katmanı toprağın oluştuğu ana kayadır.
Ana kaya tamamen katı ve henüz hiç ayrışmamıştır. Ana kaya
zamanla parçalanıp, ayrışarak bazı değişikliklere uğrar ve önce
C katmanını oluşturur. Ardından, süren değişikliklerle B
katmanına ve en sonra da tarımsal toprak olan A katmanına
dönüşür. Ancak bu değişiklikler çok uzun yıllarda
gerçekleşmektedir.
 Ana kayanın fiziksel parçalanması ile
başlayan ayrışma, çeşitli kimyasal
çözülme olayları, organik maddenin
toprağa karışması ve taşıma olayları ile
devam etmekte ve sonuçta çeşitli
horizonlardan ibaret bir toprak profili
oluşmaktadır.
 Toprak oluşumunda etkili olan faktörler;
ana kaya, iklim, organizma, topografya
ve zaman olarak beş madde altında
toplamıştır.
 Toprakların oluşması için öncelikle ana
materyalin ayrışması ve çözülmesi
gerekmektedir.
 Ana materyalin çözülmesi ile bir çok
mineraller ve elementler açığa
çıkmaktadır ve bunların toprak suyunda
eriyik hale geçmesi ile de bitkiler
beslenmekte ve böylece toprakta
organik faaliyetler bunu takibende
organizmalar etkili olmaktadır.
 Yer yuvarlağının kara bölgelerini saran kıtasal kabuğun kalınlığı genel
olarak 35-70 km arasında değişmektedir. Bu kıtasal kabuğun
bileşiminde 2 000’ i aşkın mineral ve 100’den fazla element
bulunmaktadır.
 Dünyamızın kabuğunda en fazla bulunan element, kabuk ağırlığının
% 46.5’ ini ve hacminin % 94’ ünü oluşturan oksijendir.
 Oksijen, kabukta olduğu gibi, toprakta bulunan inorganik
elementlerin kaynağını teşkil etmektedir.
 Oksijenden sonra gelen silisyum kabuk ağırlığının % 28.9’ unu
hacminin ise % 0.88 ‘ini oluşturmaktadır.
 Silis, magmanın soğuması sırasında kuvars halinde magmatik
kayalara yerleşmiştir. Alüminyum, kabuk ağırlığının % 8.3’ ünü teşkil
eder; toprakta kil minerallerinde bulunduğu gibi mika ve feldspatlar
halinde kayaların bünyesinde bulunur. Bu iki element, oksijenle
birleşerek oksitleri oluşturmaktadır.
 Bundan sonra gelen elementlerden Ca, Na, K,
Mg primer olarak volkanik kayalardaki
feldspatlarda bulunmaktadır. Bahsi geçen sekiz
element kabuk ağırlığının % 98.6’ sını hacminin
ise neredeyse % 100’ e yakın kısmını oluşturur.
 Kayalar pekişmemiş mineral parçalarından
oluşmaktadır.
 Bunların tam ayrışmamış kısımları toprak profili
boyunca yüzeyden alta doğru azalan miktarda
yer yer küçük ve büyük parçalar halinde
görülebilir.

 İklim, yeryüzünde çözülme, aşınma, taşınma
ve birikme olaylarının cereyan etmesinde
dolayısıyla yeryüzünün şekillenmesinde aktif
rol oynamaktadır.
 İklim elemanlarından başta yağış ve sıcaklık,
fiziksel ve kimyasal ayrışma olayları ile
bitkilerin yetişmesi, gelişmesi ve gerek
toprakta gerekse canlı örtüsü üzerinde
tutunan çeşitli mikro ve makroflora ve
faunanın yetişmesini ve faaliyetlerini
doğrudan etkilemektedir.
Toprak oluşumunda en önemli Faktör İklimdir
 fazla yağış ve sıcaklı şartları altında, ana materyalin
çözülmesi, toprağın yıkanması ve bitkiyle diğer canlıların
aktiviteleri hat safhaya ulaşmaktadır.
 Bunun yanında soğuk ve nemli iklim bölgelerinde sıcaklık
yetersizliği yüzünden organik maddenin ayrışması yavaş
seyretmektedir; kurak ve sıcak bölgeler ile yılın büyük bir
bölümünün donlu geçtiği yüksek enlemlerde pedojenez
çok yavaş cereyan etmekte ve hatta durmaktadır.
 Bu alanlardan sıcak çöllerde, sıcaklık yeterli olmasına
rağmen su yetersizliği hem bitkilerin yetişmesini hem de
ayrışma olaylarını sınırlandırmıştır; bu bakımdan bu
sahalarda çok sığ olan toprak katı organik madde
yönünden oldukça fakirdir.
 Soğuk bölgelerde, zeminde su bulunmasına karşılık
ayrışmayı ve bitki yetişmesini sıcaklık engellemektedir.
 Toprak oluşumunda etkili olan iklim elemanları;
radyasyon, sıcaklık, toprak sıcaklığı, toprağın
donması, yağış, rüzgar vs. dir.
 Ana materyalin çözülme derecesi başta sıcaklık ve
yağışa bağlıdır.
 Nitekim sıcaklığın yüksek ve yağışın fazla olduğu
tropikal bölgelerde ana materyalin çözülmesi
birkaç metre derinliğe ulaşmakta hatta bazen yüz
metreyi aşmaktadır, soğuk kurak ve sıcak kurak çöl
bölgelerinden çözülmüş zon genellikle sığdır. Orta
kuşağın ılıman bölgelerinde çözülmüş zonun
derinliği orta derecededir.
 Bir bütün olarak iklim elemanları bitki örtüsünün sahaya
yerleşmesini, gelişmesini ve büyümesini doğrudan
etkilemektedir.
 Dolaylı olarak, çözülme ve toprak oluşumunda önemli
rol oynamaktadır.
 Şöyle ki organik maddenin toprağa karışması ve organik
maddedeki elementlerin toprak çözeltisine geçmesi, bir
taraftan ayrışma olaylarının ilerlemesine öte yandan da
bitkilerin beslenmesine yardımcı olmaktadır.
 Soğuk nemli bölgelerde organik maddenin toprağa
karışması güç olduğu halde, sıcak ve nemli bölgelerde
şiddetli mikroorganizma faaliyetleri organik madde çok
çabuk olarak ayrışmaktadır. Böylece iklim organik
maddelerin ayrışmasını kontrol altına almaktadır.
 Toprak horizonlaşmasında ve toprak derinliğinin
artmasında yine iklim faktörleri ön plandadır.
 Kurak ve yarı kurak bölgelerde yağış yetersizliği, bir
yandan ayrışmanın ilerlemesini engellerken, bir
yandan da toprağın yıkanmasının sınırlı halde
kalmasını sağlamaktadır. Ve bu nedenle toprakta
bazların birikimi artmaktadır.
 Sıcak nemli bölgelerde topraktan Ca, Na, K, Mg ve
hatta SiO2 vs gibi elementler uzaklaşmakta ve
toprakta demir ve alüminyum oksitler birikmektedir
(lateritleşme);
 soğuk ve nemli bölgelerde humus asitlerinin de
etkisine bağlı olarak SiO2 toprağın yüzey
horizonlarında artmakta, diğer element ve bileşikler
önemli ölçüde topaktan uzaklaşmakta ve toprakta
H iyon konsantrasyonu artmaktadır (podzolleşme).
 Toprağın erozyonlaşmasında da dolaylı olarak yağış ve rüzgar
etkili olmaktadır. Bitki örtüsünden mahrum çıplak ve eğimli
alanlarda yağış şiddeti fazla olduğu takdirde erozyonlaşma
meydana gelmektedir; kurak ve yarı kurak bölgelerde rüzgar
şiddetli özellikle mil ve kaba kil gibi malzemeleri taşımaya
müsaitse rüzgar erozyonu oluşmaktadır.
 Topografya, toprak oluşum faktörlerinden birisidir ve bu,
toprak özellikleri ile toprak yüzey şekilleri arasındaki ilişkileri
belirler.
 Topografya makro ve mikro şeklinde iki ayrımlı konumda
tanımlanırken, makro topografya içeriğinde, dağlar,
ovalar, tepeler,plato ve dereler, mikro topografya da ise
yerel çöküntüler, tepecikler, çukurlar, set veya toprak
birikintileri tanımlanır.
 Toprakların bulundukları yerde oluşması için topografyanın
düz, hafif engebeli olması ve topraktan suyun sızması
gereklidir.
 Saha eğimli olduğu takdirde çözülen ayrışan ana
materyal sürekli süpürüldüğü için normal profil yapısı
gösteren topraklar oluşmamaktadır. Ayrıca aşınan
malzemelerin biriktiği sahalarda da toprak oluşumu
sekteye uğramaktadır.
 Dağlık ve engebeli alanlarda yüksekliğin artması,
bakı şartları gibi etkenlerde toprak oluşumu
üzerinde etkili olur.
 Bu yüzden farklı yükselti ve bakı şartları altında farklı
toprak tipleri oluşur.
 Yükselti ve bakı şartlarının sık sık değiştiği engebeli
dağlık alanlarda farklı toprak tipleri yatay ve dikey
mesafelerde bulunurlar. Bu nedenle toprak
oluşumunda topografya (yükselti, eğim, bakı)
şartları önemli rol oynar.

 Yükselti Faktörü; Herhangi bir sahada yükseltinin
artması ile sıcaklık düşer ve belli bir yükseltiye kadar
yağış artar.
 Yükseltinin iklime etkilerine bağlı olarak bir dağ
yamacı boyunca farklı toprak kuşakları görülür.
 Yükseklere doğru sıcaklığın düşmesi ve kısmen de
yağışın artması ile toprak yüzeyinde organik
maddenin biriktiği ve yıkanmanın daha fazla
olduğu asit reaksiyonlu, hatta podzolleşmiş
topraklar görülür.
 Yükselti arttıkça:
 Sıcaklık düşer.
 Nispi nem ve su
buharı azalır.
 Yağış, ışık ve
buharlaşma artar.
 Eğim Faktörü; Herhangi bir sahada eğimin artması
ile çözülen malzemeler, yerçekimi, donma ve
çözülme ile yüzeysel akıma geçen suların etkisi ile
devamlı süpürülmeye uğrarlar.
 Bu yüzden eğimli alanlarda ancak orman ve sık
çayır örtüsü altında sığ topraklar yer alır. Dolayısıyla
buralarda ana materyalin etkili olduğu intrazonal
topraklar yer alır. Dolayısıyla eğim olgun yani A-B
horizonlu toprakların oluşumunu sınırlamaktadır.
 Bakı Faktörü; Bakı faktörü güneşten gelen radyasyonun alınması
üzerinde etkili olduğundan, farklı bakılara sahip yamaçlar
arasında ısınma dolayısıyla da nemlilik şartları değişik olur. Bu ise
bitki örtüsünün yerleşme, çözülme ve buna bağlı olarak toprak
oluşumunu etkilemektedir.
 Ülkemizde dağların kuzey ve güney yamaçları arasında toprak
oluşumu yönünden son derece önemli farklılıklar bulunmaktadır.
 Çünkü güneye bakan yamaçlar güneş ışılarını daha dik aldığı için
fazlaca ısınmakta ve nispeten kurak ortam oluşurken kuzey
yamaçlarda ise daha nemli şartlar hüküm sürmektedir. Buda
toprak oluşumu üzerinde etkili olmaktadır.
 Bakının bir diğer etkisi yağış üzerinde olup, yağışın geldiği
cephelere açık olan yamaçlar daha fazla yağış aldığı için
yıkanma fazla olmakta dolayısıyla buralardaki topraklar asit
reaksiyon göstermektedir. Diğer yamaçlarda ise yağış ve
yıkanma az olduğundan topraklar alkalen reaksiyon
göstermektedir.
 Kayaların çözülmesiyle açığa çıkan besin
maddelerine bağlı olarak saha bitki örtüsü
tarafından yavaş yavaş örtülmeye başlar.
 Yosun, liken, çalı ve ağaçların sahaya yerleşmesi
ile; bitki kökleri ve bitki artıklarının toprağa karışması
ve humuslaşma ile birlikte oluşan çeşitli organik
asitler parçalanma ve ayrışmayı daha da ilerletir.
 Böylece bitki örtüsü ve onunla birlikte gelen toprak
canlıları, toprak oluşumunda önemli bir safhayı
başlatırlar.
 Bitkiler, kökleri ile ana özdeği aşındırır ve ayrıştırır.Bitki
kökleri bir kaya veya ana özdek içerisine girerse profil
oluşmaya başlar.Organik kökenli maddeler toprak
canlıları becerisi ile mineral maddelerle karıştırılır ve
toprak oluşumunda ilk horizonlaşma başlar.
 Toprakların içeriğindeki organik karbonun birinci
derecedeki kökeni yüksek yapılı ağaçlar,çayırlar ile
diğer bitki türleri, ikinci derecedeki kökeni ise
hayvanlardır.
 Toprak yüzeyinde organik kökenli maddelerin
birikimini sağlar.
 Toplam azotun temel kaynağını oluşturur.
 Toprak organik maddesinin ayrışması, toprak
tepkimesi değişimlerinde önemlidir.
 Topraktaki bitki besin elementlerinin dolaşımını sağlar.
 Organik madde topraklarda volüm ağırlığını
azaltırken, gözenekliği arttırır.
 Topraklarda ayrımlı yapılar oluşturur ve bunlara
durağanlık kazandırır.
 Geniş yapraklı orman örtüsü altındaki topraklarda
yıkanmayı yoğunlaştırır.

 Topraktaki bitkilerin ayrıştırılması ile humus ve onunda
ayrıştırılması ile humus maddeleri oluşmaktadır. Her
ikisine birden toprağın organik maddeleri
denilmektedir.
 Toprak mikroorganizmalar zayıf asitleri oluşturur ve
bu asitlerde minerallerin kimyasal ayrışmalarına
neden olurken, kimi mikroorganizmalar azotu fiske
ederek toprak azotunu yoğunlaştırır.Kayalar ve ağaç
kabukları üzerindeki sarımsı-yeşil renkteki likenler
salgıladıkları asitle kayaları yumuşatarak parçalar.
 Bakteriler, azot, demir ve kükürt bulunduran bileşik
ve minerallerin başkalaşımlarında önemlidirler.Azot
içeren organik maddeler anaerobik koşullarda
amonyaklaşma özelliği gösterirken, aerobik
koşullarda ise amonyum, nitrit ve nitratlara oksitlenir.
 Mikroorganizmalar, toprak çeşitleri ve çevre
koşullarına bağımlı olarak ayrımlı dağılım gösterirler
ve toprakların işlenmesi, mikroorganizmaların
yoğunluklarını arttırır.
 Toprak canlıları, toprak tanelerinin iriliklerine göre, kümelere
ayrılmalarına, bunların profil içinde aşağı yukarı hareket
etmelerine veya birbirleri ile karışmalarını sağlar.
 Toprak solucanları topraklarda çatlaklar oluşturarak, toprak
gözeneklerini ve havalanmasını artırır.
 Bir metrekare toprakta 300-400 kadar solucan vardır ve
bunlarda ağırlık olarak 70-80 gramdır.Solucanlar bir hektardaki
50-380 ton toprağı her yıl karıştırabilir ve toprak
mikroorganizmalarında olduğu gibi, birçok bitki artıklarının her
yıl hektara 5 ton kadar humuslaşarak kazanılmasına neden
olur.
 Toprak oluşumunda, omurgalı ve omurgasızlardan
solucanlara ilaveten, karıncalar, köstebekler, kırkayaklar,
termitler, kınkanatlı böcek larvaları ve diğer kimi, hayvanların
etkileri yoğundur.
 Toprak faunası, mikrobiyolojik parçalanmayı daha
karışık ve hızlı bir şekilde yerine getirir.Çürükçül
(saprofit) organizmaların etkisiyle, ölü köklerin
ayrıştırılması topraklarda çatlak ve kanalların
oluşumunu sağlar.
 Kemirici hayvanlar açmış oldukları toprak
boşluklarına çeşitli bitki artıklarını taşırlar.Bu arada
karınca ve termitler, aşağı tabakalardaki toprakları
yüzeye, organik atıkları ise aşağılara taşırlar ve
sonuçta toprak hayvanları toprağın ve organik
atıkların iyice karışmasında, alt üst edilip, toprak
havalanmasında etkilidir.
 Toprakların olgun bir profil yapısına ulaşması için
ana materyalin çözülmesi, ayrışan kat üzerinde
bitkilerin ve diğer toprak canlılarının yerleşmesi,
organik maddelerin parçalanarak humusa
dönüşmesi ve toprağa katılması ile toprakların
horizonlaşması için yüzlerce hatta binlerce yıllık bir
sürenin geçmesi gerekmektedir. Bu bakımdan
zamana bağlı olarak toprakların oluşumunda şu
devreler ayırt edilir;
 5.1. Başlangıç Safhası : Bu safhada ana materyal
henüz yeterince ayrışmamıştır.
 5.2. Gençlik Safhası : Ayrışma başlamış olmasına
rağmen henüz ana materyalde ayrışma yeteri
kadar ilerlememiştir.
 5.3. Olgunluk Safhası : Toprak oluşumu ilerlemiş, üst
katta yıkama ve alt kata birikmeye bağlı olarak
toprak kütlesinde horizonlaşma başlamıştır. Bu
arada ayrışmadan ötürü kil oluşmuş ve de üst
horizondan alt horizona önemli ölçüde taşınmıştır.
 5.4. İhtiyarlık Safhası : Ayrışma son safhasına
ulaşmış, ana materyalden kaynaklanan
maddelerin çoğu topraktan uzaklaşmış, ancak
ayrışmaya dirençli olan kuvars ve silisli maddeler
toprak bünyesinde kalmıştır, dolayısıyla da toprak
besin maddeleri yönünden fakirleşmiştir.
 Toprak oluşumu kavramı birçok fiziksel,
kimyasal ve biyolojik olayların bir arada
gerçekleşmesi toprağı oluşturan bütün
olayların potansiyellerinin, her toprak
oluşumunda iştirak etmesi veya bir bütün
halinde toplanması, farklı ortamlarda toprağı
oluşturan potansiyellerin farklı oranda cereyan
etmesi şeklinde ifade edilmektedir.
1. Podzolleşme :Podzol, soğuk ve nemli iklim bölgelerinde iğne ve
geniş yapraklı orman örtüsü altında teşekkül eden bir topraktır.
 Yağış fazla olduğu için A horizonunda yıkanma B horizonunda birikme
hüküm sürmektedir.
 Toprak yüzeyinde genellikle mineral toprak katından kesin bir sınırla
ayrılan humus tabakasından kaynaklanan organik asitler topraktan sızan
sularla alt taraflara doğru hareket ettiğinde, mineral toprak maddesindeki
demir ve alüminyum oksitleri yıkayıp taşımaktadır.
 Ancak toprak içerisindeki silisin büyük bir kısmı yıkanmadan kurtulup
üst horizonda kalmaktadır. Bu da toprağın soluk bir boz renk almasına
neden olmaktadır.
 Rusça pod altı, zola da kül manasına gelmekte olup kül renkli
topraklar anlamındadır. Bu toprakların alt horizonlarında hard pan adı
verilen sert tabakalar oluşmaktadır.
 Bu sert tabakalar çoğu zaman bitki köklerinin ilerlemesini
zorlaştırmakta bu nedenle de buralarda bitki gelişmesi zorlaşmaktadır.
 Podzolleşmenin meydana gelebilmesi için; organik
maddenin birikmesini sağlayan soğuk – serin ve yağışlı
iklim,
 bilhassa iğne yapraklılardan ibaret orman örtüsü,
 ana materyalin ince bünyeli ve kireçli olmaması ile suyun
hareketini engelleyecek yüksek taban suyunun olmaması
gerekmektedir.
Podzol
(B.Karadeniz)
2. Lateritleşme : Lateritleşme, özellikle tropikal ve
subtropikal bölgelerde fazla yağış ve sıcaklık
şartları altında meydana gelen yoğun bir ayrışma
sonucunda toprak yüzeyindeki silisin önemli
ölçüde yıkanması ve demir ile alüminyum oksitçe
zengin bir killi materyalin kalması ile karakterize
edilmektedir.
Genel olarak tropikal bölgelerde gür bir vejetasyon
örtüsü bulunmasına rağmen, toprak yüzeyinde
humus ya hiç yok ya da çok azdır.
Bunun nedeni toprak yüzeyine intikal eden
organik artıklar organizmalar tarafından çok
çabuk olarak parçalanmakta ve fazla yağış
nedeniyle topraktan yıkanarak
uzaklaşmaktadırlar.
Bunun yanında toprakta bulunması gereken Ca,
Na, K ve Mg gibi çözülebilir bazlar da topraktan
önemli ölçüde arınmış durumdadır.
 Bu topraklarda ayrışmanın son safhasında
kırmızı veya sarı renkli hidrate oksitten oluşan
killer meydana geldiği için laterit adı
verilmiştir.
 Later Latince de kiremit demektir. Kısaca
lateritleşme olayında topraktaki bazlarla
birlikte silis de yıkanmakta ve geriye demir ile
alüminyum oksitçe zengin killi malzeme
kalmaktadır.
 Lateritleşme sürecinin oluşabilmesi için
koşullar;
- Yoğun bir yağıştan sonra oksitlenme için kurak
bir mevsim
- Senenin bütün veya belirli zamanlarında
mikrobiyel beceri için 30 0C’nin üzerindeki
sıcaklık
- pH’ın nötr veya alkaliliği yanında Si0 2
kolloidlerinin topraktan uzaklaşmasını
sağlamak.
Laterit
(D.Karadeniz )
3. Kalsifikasyon (Kireçlenme) : Bu olay, kurak ve
yarı kurak bölgelerde cereyan eder.
Kireç birikimi, yağışların düşük buna karşın
buharlaşmanın yoğun olduğu kurak ve yarı
kurak iklim koşullarını içeren yörelerde, yağış
sularının yüzey toprağı içeriğindeki CaCO 3 ile
suda çözünebilir tuzları çözünür şekle
dönüştürerek, toprak derinliklerine doğru
taşıması ve oralarda birikimidir.
 Kireç birikimi yıllık yağış ortalamasının 600-635 mm
sınırlarında bulunduğu koşullarda ortaya çıkar.
 Ancak yağışların düşük oluşu ile mevcut bitki örtüsü,
toprak derinliklerine taşınan kireç veya tuzların toprak
profilinden uzaklaşmasını sağlayamaz ve bunlar
toprakların derinliklerinde birikirler.
 Böylece toprağın alt horizonunda beyaz renkte
yumrular ve lekeler halinde karbonat birikim zonları
oluşur.
 Oluşum sert ve sıkı ise, kireç birikiminin çok ileri bir
basamakta olduğunu, buna karşın yumuşak ve
tozumsu bir yapı gösteriyorsa, oluşumun henüz genç
ve sürekli olduğunu belirtir.
 Toprakta baz saturasyonu yüksek olduğundan
genellikle alkalen reaksiyon gösterirler. Bu olay
çernezyom, kahverengi, kestane renkli topraklar ile çöl
topraklarında görülür.
4. Çoraklaşma (Tuzlulaşma) :
Çoraklaşma, kurak ve yarı kurak bölgelerde bilhassa taban suyu
seviyesinin yüksek olduğu kapalı havzalarda meydana
gelmektedir.
Bu sahalarda ana materyali oluşturan depolarda tuz varsa, bu
tuzlar kapilarite ile yüzeye kadar yükselirler, suyun buharlaşması
sonucunda toprak yüzeyinde ya da muhtelif derinliklerde
birikirler.
İşte, toprağın alt horizonunda veya ana materyalde bulunan
tuzların toprak yüzeyine çıkması olayına tuzlaşma denir.

Tuzlaşma sonucunda hasıl olan bu tip topraklara solonçak


denilmektedir.
Bu topraklar bol miktarda Na, Ca, K ve Mg tuzları ihtiva
etmektedir. Ayrıca tuzlar klorür, sülfat, karbonat ve bikarbonat
halinde de olabilirler.

Bu olay drenajı iyi olmayan, ana materyalinde tuz bulunan


sahalarda sulama sonucunda da meydana çıkmaktadır.
Drenaj iyi olmadığından suda eriyik halde bulunan tuzlar,
kapilarite ile yüzeye çıkmakta ve buharlaşma sonucunda burada
birikmektedir.
 Toprak Tuzlanması
5. Alkalileşme (Solonizasyon): Bu olay da tuzlaşma olayı
gibidir. Ancak toprak çözeltisinde buluna sodyum,
diğer tuzlara nazaran daha fazladır.
Toprak kolloidlerinde buluna Ca ve Mg , Na ile yer
değiştirir. Böylece toprakta değişebilir katyonlar
arasında sodyum hakim duruma geçer.
Sodyum katyonunun toprakta yükselmesi ile toprağın
pH’ ı da yükselerek kuvvetli alkalen olur (pH 8.5’ ten
daha fazla).
Alkalileşme olayı kurak ve yarı kurak veya yağışlı
iklim koşulları altında, düz veya çukur alanların tuzlu
deniz, göl ve tuzlu taban suyunun etkisi ile oluşur.
6. Gleyleşme : Taban suyu seviyesinin yüksek olduğu
drenajı bozuk alanlarda meydana gelir.
Taban suyu şartları altında oksijen yokluğundan dolayı
demir bileşikleri indirgenir ve buna bağlı olarak da
mavimsi, boz, yeşilimsi renkler teşekkül eder. Buna
karşılık taban suyu seviyesinin alçalması ile de
oksitlenme şartları ön plana geçer ve sarı esmer ya da
kırmızımsı renkler oluşur.
Netice itibariyle taban suyunun etkisiyle renk
lekelerinden ibaret bir zon meydana gelir ki, buna gley
zonu, bu olaya da gleyleşme adı verilir.
 Gleyleşme olayı, arazi görünümü(topografya)düz ve
düze yakın, kötü drenaj koşullarında veya taban suyu
seviyesinin yüksek olduğu yerlerde görünür.
1. TOPRAĞIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ
 Toprağın temel fiziksel özellikleri; toprak
bünyesi(dokusu, tekstürü),
 toprak yapısı(strüktürü),
 toprak havası,
 toprak sıcaklığı,
 toprak rengi,
 toprak suyu ve
 toprak kıvamıdır.
 Fiziksel yönüyle incelendiğinde, toprakta primer
(birincil) ve sekonder (ikincil) diye adlandırılan iki
çeşit toprak taneciğinin bulunduğu görülür.
 Primer tanecikler, toprak ana materyalinin
parçalanma ve ayrışmasıyla oluşan, birbirine
yapışmamış teksel şekilde bulunan ve toprağın
bünyesine karşılık gelen kil, mil ve kum
tanecikleridir.
 Sekonder toprak parçacıkları ise, doğal koşullar
altında primer toprak taneciklerinin birbirine
yapışması sonucu ortaya çıkan tanecik grubu veya
kümeleridir.
 Toprağı oluşturan primer taneciklerin 2 mm'den
büyük çaplı olanları çakıl ve taş olarak adlandırılır.
 Bunlar toprağın iskelet bölümü olarak tanımlanır.
 Tarımsal yönden önemli olanları ise, 2 mm'den
küçük çaplı olanlardır.
 2 mm'den küçük çaplı olan primer toprak
tanecikleri de kum, mil ve kil kümelerinden
oluşur.
 Toprak bünyesi, 2 mm'den küçük primer toprak
taneciklerinin büyüklük bakımından dağılış ve
oranlarıdır.
 Başka bir tanımlama ile topraktaki kum, mil ve kil
kümelerinin % niceliğidir.
 Kum tanecikleri düzensiz şekil ve boyutlara
sahiptirler.
 Islandıkları zaman yapışkanlık ve plastiklik
özelliği göstermezler.
 Bu kümelerin yoğun olarak bulunduğu
topraklar çok yüksek su geçirgenliğine
sahiptirler ve kolay ısınırlar.
 Kum tanecikleri kimyasal olarak elektriki yük
taşımazlar.
 Kum toprak yapısında çatı vazifesi görmekte,
hava ve suyun dolaşımını kolaylaştırmaktadır.
 Mil tanecikleri, hem boyut ve hem de diğer
özellikleri yönünden kum ve kil tanecikleri arasında
yer alırlar.
 Mil, toprak ayrışmasını hızlandırır, bitkilerin
büyümesi için eriyik haldeki besin maddelerinin
tahliye edilmesinde kuma göre daha elverişli rol
oynamaktadır.
 Ayrıca mil toprakta suyun yerçekimine karşı
tutulmasında çok önemli bir yer işgal etmektedir.
 Demek ki milli topraklar, bitkilerin istifadesine
elverişli olan suyu sağlamakta ve bu da dona karşı
toprakları korumaktadır.
 Toprağın en küçük boyuttaki tanecik
bölümünü oluşturan kil tanecikleri, kolloidal
özelliklere sahiptirler.
 Negatif elektriksel yüke sahip olduklarından,
kimyasal olarak toprakların en aktif inorganik
bölümünü oluştururlar.
 Yoğun kil kümelerini içeren topraklar, yüksek
su tutma ve katyon değişim kapasitesine
sahiptirler. Kil kümeleri ıslandığında yapışkan
bir özellik kazanır ve yüksek plastiklik özelliği
gösterirler.
Çizelge 2.1. : Toprak Fraksiyonlarının Farklı Sistemlere Göre Sınıflandırılması
A - Amerikan sınıflandırma sistemi
Çap/mm
Fraksiyon
Çok kaba kum 2-1
Kaba kum 1-0.5
Orta Kum 0.5-0.25
İnce Kum 0.25-0.10
Çok İnce Kum 0.10-0.05
Mil 0.05-0.002
Kil
B - Alman sınıflandırma sistemi 0.002

Çap/mm
Fraksiyon
Kaba kum 2.0-0.6
Orta Kum 0.6-0.2
İnce Kum 0.2-0.06
Kaba Mil 0.06-0.02
Orta Mil 0.02-0.006
İnce Mil 0.006-0.002
Kil 0.002
C - Uluslar arası sınıflandırma sistemi
Çap/mm
Fraksiyon
Kaba kum 2-0.2
İnce Kum 0.2-0.02
Mil 0.05-0.002
Kil 0.002
 Toprağı oluşturan değişik boyuttaki
taneciklerin, yani kum, mil ve kilin yüzde
olarak niceliklerini saptamak için yapılan
işleme toprağın mekanik analizi denilir.
 Bunun için öncelikle, primer toprak
taneciklerini birbirine bağlayan bağların
kırılması, başka bir anlatımla toprağın dispers
şekle getirilmesi gerekir.
 Primer toprak taneciklerini birbirine bağlayan
ve onları agregat (sekonder tanecikler) şekline
getiren maddeler humus, Fe ve Al-oksitler ile
karbonatlardır.
 Bu bağları fiziksel olarak parçalayabilmek için
toprak örneği bazı kimyasal işlemlerden
geçirilir. Taneciklerin birbirinden ayrılması
işlemine genel olarak dispersiyon da denilir.
 Dispersiyon işleminden sonra farklı boyuttaki
kümelerin niceliği saptanır.
 Topraklar, içerdikleri kum, mil ve kil
yüzdelerine göre ayrımlı bünye adı ile
adlandırılırlar.
 Toprakların bünye adlarını belirleyebilmek için
"bünye üçgeni" kullanılır.Bu üçgende her kenar
sıfırdan yüze kadar bölünmüştür ve her kenar
farklı bir kümeyi gösterir.
 Mekanik analiz sonucu elde edilen kum, mil ve
kil yüzdesi değerleri bünye üçgenine
uyarlanarak, üç doğrunun kesişme noktasının
yer aldığı alan belirlenir. Bu alan o toprağın
bünye sınıfını gösterir.
 Örneğin, % 40 kum, % 40 mil ve % 20 kil içeren
bir toprağın bünyesi, değerler bünye üçgenine
uyarlandığında tın olarak belirlenir.
 Topraklar kum, tın ve kil olmak üzere üç ana
gruba, bunlar da kendi aralarında 12 bünye
sınıfına ayrılırlar.
 Bu 12 bünye sınıfının adları : Kum, tınlı kum,
kumlu tın, tın, milli tın, mil, kumlu killi tın,
killi tın, milli killi tın, kumlu kil, milli kil ve
kildir.
Çizelge 2.2 Toprak Tekstür Sınıflandırma İlkelerine Göre % Kum, % Mil ve % Kil’in Bulunabileceği Sınırlar

Fraksiyonların Bulunabileceği Sınırlar


Bünye Sınıfı Kum (2-0.05mm) Mil (0.05- Kil
0.002mm) (<0.002mm)
Kum 85-100 0-15 0-10

Tınlı-Kum 70-90 0-30 0-15

Kumlu-Tın 43-80 0-50 0-20

Tın 23-52 28-50 7-27

Milli-Tın 0-50 50-88 0-27

Mil 0-20 87-100 0-12

Kumlu-Killi- 45-80 0-28 20-35


Tın
Killi-Tın 0-20 40-73 27-90

Milli-Killi-Tın 20-45 15-53 27-40

Kumlu-Kil 45-65 0-20 35-45

Milli-Kil 0-20 40-60 40-60

Kil 0-45 0-40 40-100


 Ana bünye gruplarının temel özellikleri üç başlık altında
özetlenebilir.
1. Kum bünyeli topraklar:
 Yüzde 70'den fazla kum kümesini içerirler.
 Organik madde miktarının düşük olduğu koşullarda
ve kil kümelerinin azlığı nedeniyle, kum tanecikleri
birbirine bağlanamaz ve tek tane yapı şeklini gösterirler.
 Bitki besin maddelerini çok az içerirler ve su tutma
kapasiteleri düşüktür.
 Su geçirgenliklerinin iyi oluşu yağışlı iklimlerde su
birikimini önlerken, bitki besin maddelerinin kolayca
yıkanarak ortamdan uzaklaşmasına neden olur.
 Kurak iklimlerde ve sulu tarım yapılan bölgelerde
tuzlulaşma olasılıkları azdır.
 Havalanmaları ve ısınmaları iyi, topraktaki her türlü
nem koşullarında işlenmeleri kolaydır. Bitki besin
maddelerini yeterince içermediklerinden tarımsal
üretkenlikleri düşüktür.
2.Tın bünyeli topraklar
 Kum,mil ve kil kümelerinin yaklaşık aynı
oranlarda bulunduğu toprak sınıfıdır.
 Kil kümelerinin yeterince bulunması nedeniyle,
bitki besin maddeleri toprakta tutulmakta ve
bitkilerin kullanımı için hazır halde
bulunmaktadırlar.
 Bitkilerin gereksinim duyduğu suyu tutarlar ve
kolaylıkla tava gelirler. Tın bünyeli topraklarda
tohumlar çabuk çimlenir ve kökler kolay gelişir.
İşlenmeleri kolay topraklardır.
3.Kil bünyeli topraklar
 Bu toprakların işlenmeleri zordur.
 Bütün toprak bünyeleri içinde en yüksek por
(boşluk) hacmine sahiptirler.
 Ancak büyük porları az sayıdadır.
 Suyu fazla tuttuklarından tava gelmeleri geç
olur ve soğuk topraklar olarak da adlandırılırlar.
 Kil içerikleri % 35 den fazla olan ve özellikle
iyi yapısal gelişim göstermeyen kil bünyeli
topraklar, kötü fiziksel özellikler gösterirler.
 Su tutma kapasiteleri yüksek ve su
geçirgenlikleri kötü olan topraklardır.
 Bitki besin maddelerini tutma ve depolama
yetenekleri yüksektir.
 Kurudukları zaman sertleşir ve çatlarlar.
 Yüksek derecede plastiklik özelliği gösteren
topraklardır .
 Dar bir nemlilik sınırı içinde işlenmeye
uygundurlar. Genellikle çayırlık olarak
kullanılmaları önerilir. Alt toprak yeterince kuru
iken derin gevşetme tekniği ile ıslah edilebilirler.
Toprak tekstürünün bilinmesi, toprağın birçok önemli özellikleri ve
bunların bitki yetiştirme ile ilişkileri üzerinde çok yakından etkilidir. Bu
önemli ilişkileri maddeler halinde şu şekilde sıralayabiliriz.
 Suyun ve havanın toprağa girişi ve toprak içerisindeki hareketleri direkt
olarak toprak tekstütüne bağlıdır.
 Toprağın ısı geçirgenliği üzerine tekstürel yapının önemli etkisi vardır.
 Suyun ve bitki besin maddelerinin toprakta depolanması ve bitkilere
yarayışlılığı doğrudan toprak tekstürüne bağlıdır.
 Toprakta oluşan fiziksel, kimyasal ve biyokimyasal olayların oluşum ve
hızları üzerinde toprak tekstürü önemli etkiye sahiptir.
 Toprak porozitesi, toprakların volüm ağırlık ve özgül ağırlıkları toprak
tekstürüne bağlıdır.
 Uygulanan ziraat sistemi (sulu-kuru ziraat) ve toprak işleme şekilleri
üzerinde tekstürlerin önemli etkileri vardır.
 Agregatlaşma ve toprak strüktür oluşumu üzerinde toprak tekstürü
doğrudan etkilidir.
 Toprakların bitki yetiştirmesine elverişli olabilme kabiliyeti yönünden
değerlendirilmesinde tekstür önemli bir ayırım ölçüsüdür.
 Topraktaki kum, mil ve kil taneciklerinin gruplar
halinde kümeleşerek dizilme şekillerine toprak
yapısı ya da stürüktürü denilir.
 Topraktaki primer tanecikler (kum, mil ve kil)
düşük ya da yüksek kuvvetlerle birbirine
yapışma ve kümeler oluşturma eğilimindedirler.
 Bu nedenle, doğal koşullar altında topraktaki
tanecikler, çoğunlukla birbirlerine yapışmış
tanecikler grubu veya kümeler halinde
bulunurlar. Oluşan bu sekonder toprak
parçacıklarına "toprak agregatı" adı verilir.
 Toprağın temel özelliklerinden olan yapı,
toprağın su geçirgenliğini, su tutma
kapasitesini, bitki besin maddelerinin
yarayışlılığını, mikrobiyal aktiviteyi, ısı
iletimini, havalanmayı, hacim ağırlığı,
boşluklar hacmini, köklerin gelişimini ve sonuç
olarak toprakta bitki gelişmesi ile ilgili birçok
özelliği etkiler.
 Toprak yapısı, aynı zamanda toprağın erozyona
uğrama derecesini de etki eder.
 Dayanıklı yapıya sahip topraklar erozyona daha
fazla direnç göstermektedirler.
 Toprak yapısının korunması ve geliştirilmesi;
toprağın erozyona karşı korunması, sürdürülebilir
kullanımı ve yüksek verim elde etmek için
gereklidir. Bu da uygun toprak işleme ve yönetimi
ile toprak organik maddesini artırma ile olasıdır.
 Topraktaki primer taneciklerin birleşerek
agregatları ve toprak yapısını oluşturmasında en
önemli etken, toprağın kolloidal bölümüdür.
Toprakta agregatların oluşumunu sağlayan
üç grup kolloid vardır. Bunlar;
1. Kolloidal kil,
2. Kolloidal demir ve alüminyum oksitler,
3. Kolloidal organik madde (humus) dir.
1. Kolloidal kil: Kolloidal kil tanecikleri sahip
oldukları adhezyon( iki farklı maddenin
molekülleri arasındaki çekim kuvveti) ve
kohezyon (maddenin kendi molekülleri
arasındaki çekim kuvveti) özellikleri
nedeniyle birbirlerine bağlanarak agregatları
oluşturmaktadırlar.
Kum ve mil tanecikleri ise bu özelliklere sahip
olmadıklarından, aralarında bağlanarak
agregatları oluşturamazlar.
Bu taneciklerin agregat oluşturabilmeleri için
kolloidal kille kaplanmış olmaları
gerekmektedir.
 Kilin en küçük parçalarına “kolloidal
kil”denir.Kolloidal kil, nemli iken akışkan ve
jelatinimsi bir özellik taşır ve (-) elektriksel
yüküne sahiptir.Geniş yüzeyi ile absorbe etme
yeteneğindedir.Toprakta bazı anyonlar ile çoğu
katyonların tutulmasını sağlar.Kuruduğu zaman
birbirine sıkı bir şekilde bağlanarak sert bir yapı
kazanır.
 Kolloidal taneciklerin agregatları
oluşturabilmeleri için öncelikle kümeleşmeleri
gereklidir.
 Tanecikler arasındaki itme gücü, çekim gücünün
altına düştüğünde birbirlerine yaklaşan taneler,
aralarındaki çekim gücünün etkisiyle bir arada
kalarak kümeleri oluştururlar.
 Agregat oluşumu ise kümeleşen tanelerin çeşitli
bağlayıcı maddelerin yardımıyla çimentolaşması
sonucunda gerçekleşir. Kümeleşme agregat
oluşumunun ilk aşamasıdır.
 Kolloidal kilin miktarı ve çeşidi, killer tarafından
adsorbe edilmiş katyonların çeşidi ve toprak
çözeltisinin içeriği agregat oluşumunu etkileyen
faktörlerdir.
 Kalsiyum ve hidrojenle doygun killer; sodyum,
magnezyum ve potasyumla doygun killere oranla
daha iyi agregat oluşumu sağlamaktadırlar.
 Katyon ile kil tanesi arasındaki su moleküllerinin
pozitif kutupları kil yüzeyine, negatif kutupları ise
katyon yüzeyine gelerek, kil tanesi ile katyon
arasında bir bağ oluşturur .
 Ortamın suyu azaldıkça kil tanecikleri arasındaki
bağ güçlenir ve sonuçta agregat oluşur .
Su molekülleri Su molekülleri
Negatif Negatif
yüklü + yüklü
+ - + - + - - + - + - +
kil katyon
kil
yüzeyi + yüzeyi

Kil taneciklerinin katyonlar yardımıyla birbirine bağlanmaları


2.Kolloidal demir ve alüminyum oksitler:
Kolloidal demir ve alüminyum oksitler
(seskioksitler) agregat oluşumuna iki yoldan
etki yaparlar.
Kimi oksitler kümeleştirici etki yaparken, kimileri
çimentolayıcı etki yapmaktadırlar. Kolloidal
demir oksitler, dehidrasyon sonucunda geri
dönüşümsüz bir duruma gelirler.
Bu özellik, başta lateritler olmak üzere, demir
içerikleri yüksek topraklardaki dayanıklı
agregatların oluşumuna neden olur.
3. Kolloidal organik madde (humus): Toprak
agregatlarının oluşumunda en büyük etken,
yavaş şekilde ayrışan organik maddelerdir.
Organik maddenin ayrışma ürünleri, bir taraftan
mineral toprak tanelerini birbirine bağlarken,
diğer taraftan toprağın hacim ağırlığını azaltıp
boşluk miktarını artırarak, agregatlar içi ve
agregatlar arası geçirgenliği sağlamaktadır.
Toprak taneciklerini birbirine bağlayan
maddeler, humustan çok, humusun oluşumu
sırasında açığa çıkan polisakkarit sakızlar, bazı
yağlar, mumlar ve reçinelerdir .
 Doğal koşullar altında, bir toprağın yapısı bazı
faktörlerin etkisiyle zaman içerisinde
gelişmektedir.
 Toprak yapısının gelişimini etkileyen faktörler
doğal ve yapay faktörler olarak iki grup altında
toplanabilir.
1. İklim:
Toprakta organik madde,
demir ve alüminyum oksitler ile
killerin oluşumu ve birikiminin sağlandığı farklı
iklim koşulları altında,
toprağın yapı gelişimi de farklı olmaktadır.
 Toprakların organik madde ve kil içeriği
yönünden fakir olduğu kurak ve sıcak
bölgelerde, agregat oluşumu çok düşük
düzeydedir.
Ayrıca bu bölgelerdeki sodyum tuzlarının
varlığı, kili sodyumla doygun hale getirerek
toprağın agregatlaşma kapasitesini
düşürmektedir.
 Yağışlı ve ılıman iklim bölgelerinde ise agregasyonu
sağlayan maddeler ortamda yeterince vardır.
 Buna bağlı olarak toprak yapısı iyi bir gelişim
göstermektedir.
 Yağışlı ve soğuk bölgelerde, topraktaki organik madde
ve kil yıkanarak alt tabakalara taşınır. Bu nedenle, bu
topraklarda iyi bir agregasyon yoktur.
 Sıcak ve yağışlı iklim bölgelerinde oluşan lateritlerde
ise organik madde ve kilin azlığına karşın, toprakta
yüksek oranda agregasyon vardır. Bunun nedeni,
lateritlerde fazla miktarda bulunan demir oksitlerdir.
2. Islanma ve kuruma:
Topraklarda sürekli olarak tekrarlanan ıslanma ve
kurumalar sırasında, toprak kolloidlerinin farklı
oranlarda şişme ve büzülmeler göstermesi, ıslanma
sırasında toprak boşluklarında bulunan havanın,
çevresindeki toprak taneciklerine yaptığı basıncın da
etkisiyle, büyük toprak keseklerinin daha küçük
parçacıklara ayrılmalarına neden olmaktadır.
 Topraklar ıslakken oluşan donma ve çözülme
olayları da büyük toprak keseklerinin, doğal yolla
daha küçük parçalara ayrılmasına neden
olmaktadırlar.
 Su donduğunda hacmi % 9 oranında artar ve
çevresine yüksek bir basınç yapar.
 Donma sırasında toprak boşluklarında bulunan su
kristalleşmekte ve buzu oluşturmaktadır.
 Bu buz kristalleri, toprak tanecikleri tarafından
adsorbe edilmiş suyu çekip hacimlerini daha fazla
büyütürken, bir yandan da çevrelerine büyük bir
basınç yaparak büyük toprak keseklerinin küçük
parçalar şeklinde dağılmasına neden olurlar.
 Birbirini izleyen çok sayıdaki donma ve
çözülmeler üst toprağın tamamen kırıntı
agregatlar şeklinde dağılmasına yol açarlar.
 Toprağın yüzeysel ve sık sık hafif donup
çözülmesi, kışlık buğdayda köklerin
kopmasına neden olur. Bu nedenle toprak
yüzeyinin kışın karla kaplı kalması veya kar
örtüsü yoksa üst toprağın fazla nemli olmaması
istenir.
 Yavaş donma sonucunda oluşan agregatlar,
hızlı donma sonucunda oluşanlara göre daha
büyük ve daha dayanıklı olmaktadırlar.
 Ancak, ortamda taneleri çimentolayıcı bir
madde yoksa veya azsa, gerek ıslanma ve
kuruma, ve gerekse donma ve çözülme olayları
sonucunda oluşmuş agregatların dayanıklılığı
sürekli olmamaktadır.
.
4. Bitki köklerinin etkisi
Bitki köklerinin toprak yapısının gelişimi üzerine olan etkileri şu
şekilde açıklanabilir.
1.Köklerin büyümelerine bağlı olarak tanecikler üzerine
yaptığı basınç, bu taneciklerin sıkışmalarına ve agregat
oluşturmalarına neden olur.
Bitki köklerinin yakın çevresinde suyun daha fazla
kullanılmasıyla, buralarda bulunan kolloidler kolayca
dehidrate olarak birbirlerine yapışırlar ve bağlayıcı rol
oynarlar.
2.Çeşitli kök salgıları ve köklerin ayrışması sırasında ortaya çıkan
bazı organik bileşikler (aminoasitler, poliüronitler vb.), toprak
tanelerinin birbirlerine bağlanmasında çimentolayıcı rol oynarlar.
3. Kılcal bitki kökleri, toprak taneciklerinin arasını bir ağ gibi
sararak onları birbirlerine bağlarlar.
5. Toprak organizmalarının etkisi
 Toprağı yaşam ortamı olarak seçen canlıların da
yapı oluşumu üzerine etkileri vardır.
 Küçük hayvanların (köstebek solucan, böcek vb.)
karıştırıcı ve kazıcı etkileri, toprağın sıkışması ve
taneciklerin agregatlaşmasına neden olmaktadır.
 Solucanlar önemli miktarda toprağı sindirim
sistemlerinden geçirirler.
 Bir yılda bu yolla yer değiştiren toprak miktarının
2,5-3,7 ton/da olduğu öngörülmektedir.
 Solucanların sindirim sisteminden geçen mineral
ve organik maddeler, sindirim salgılarının etkisiyle
birbirlerine karıştırılmakta, teksel olan tanecikler
agregatlar şeklinde birbirlerine bağlanarak iyi bir
granülasyonun oluşumuna neden olmaktadırlar
 Mantar miselleri ve bakterilerin oluşturduğu
zamklar ve reçineler, toprak taneciklerini birbirine
yapıştırarak agregatların oluşumunu sağlar.
 Bu şekilde oluşmuş agregatlar ancak bu
organizmaların canlı olarak faaliyetlerini
sürdürdüklerinde stabildir.
 Bu nedenle, sürekli yüksek biyolojik aktivite ve
agregat stabilitesi, ancak bitki artıklarının devamlı
olarak toprağa ilavesiyle sağlanabilir.
Toprakta bulunan kimi katyonların (Na+, Ca2+, Mg2+ , K+,
Al3+ , ve H+) da toprak yapısı üzerinde etkileri vardır.
Topraktaki değişebilir Na+ un oransal miktarı % 5'i
geçtiğinde agregatlaşmayı engelleyici etkisi başlar.
Katyonların agregatlaştırma gücü Al3+ >Ca 2+>Na+
sırasına göre azalmaktadır.
Fazla Ca içeren topraklarda agregatlaşma yüksektir.
Yüksek Ca konsantrasyonu, toprak kolloidleri arasında
Ca-köprüleri oluşturarak ve dolaylı olarak da biyolojik
aktiviteyi artırarak stabil agregat oluşumunu
desteklemektedir.
 Toprak tepkimesinin (pH) agregasyona dolaylı etkisi
genelde nötr pH aralığı dışında önemlidir.
 Düşük pH derecelerinde (pH: 5-6) Ca2+ iyonu ortamda
yeterince yoktur ve düşük mikrobiyel aktivite söz
konusudur.
1. Toprak işleme
Toprağı işlemenin amacı, tohumun
çimlenmesini sağlayacak gevşek bir ortam
hazırlama, bitki köklerinin gelişimine uygun
su ve hava düzenine sahip bir toprak ortamı
hazırlamaktır.
Başka bir anlatımla, toprakta bitkilerin
gelişmesine uygun bir yapı oluşturmaktır.
Pulluk, toprak yapısını değiştirmede en etkili
toprak işleme aletidir.
Toprak işlendiğinde gevşek bir yapı kazanır
ve büyük boşlukların miktarı artar.
 Toprak işleme uygulamalarının iyi bir yapı
sağlayabilmesi için, toprağın uygun bir nem
içeriğinde işlenmesi gerekir.
 Her toprağın uygun işlenmesi için gerekli nem
düzeyi farklıdır. İşleme, toprak çok ıslak iken
yapılmış ise, toprak tanecikleri birbiri
üzerinden kayarak sıkışır ve sıkı (kompakt) bir
yapı oluşur. Bu koşulda ek toprak işlemeleri
yapmak gerekebilir.
 Ayrıca ıslanma ve kuruma, donma ve
çözülmenin etkisine de gereksinim duyulur.
 İyi bir yapı sağlamak için toprak işlemenin çok sık
yapılması durumunda ise toprak yapısında olumsuz
etkiler ortaya çıkmaktadır.
 Aşırı toprak işleme, kuvvetli havalanmaya yol açması
nedeniyle, kolay ayrışabilir organik maddenin hızla
ayrışıp kaybolmasına ve mikrobiyel aktivitenin
düşmesine neden olur.
 Bu iki faktörün etkisinin yok olmasıyla toprak
yapısında bozulmalar görülür.
 Bu nedenle agregat yapısının tek tane yapıya
dönüşmesi istenmiyorsa, hızlı organik madde kaybının
kök artıkları fazla olan aracı ürünlerin ekim nöbetine
sokulması veya toprağa organik gübre verilerek
dengelenmesi gerekir.
 Bitkisel artıkların, çiftlik gübresinin, kompost vb.
organik yapıdaki gübrelerin toprağa uygulanması,
gerek kil ve gerekse kum bünyeli topraklarda
yapının gelişmesine yardımcı olmaktadır.
 Kum bünyeli topraklarda organik maddenin
ayrışması sırasında açığa çıkan ve yapıştırıcı
özelliğe sahip ara ürünler, toprak taneciklerini
çimentolayarak agregatları oluşturmaktadırlar.
 Kil bünyeli topraklarda ise taneler arasına girerek
kohezif gücü azaltmakta, toprağın kuruması
sırasında toprak kütlesinde oluşan çatlakların
miktarını artırmakta ve daha iyi bir granülleşme
sağlamaktadırlar.
 Kolay çözünebilen inorganik gübreler, toprak çözeltisindeki tuz
derişimini yükselterek, kısmen de olsa doğrudan toprak yapısının
gelişimini etkilerler.
 Bu gübrelerin dolaylı etkisi ise, bitkilerin kök ve toprak üstü
bölümlerinin fazla gelişmesini sağlayarak, toprağa giren organik
madde miktarını yükseltmesinden ve ayrıca biyolojik aktiviteyi
artırmasından ileri gelmektedir.
 Fakat gereğinden fazla inorganik gübre uygulamaları toprağı
tuzlulaştırmanın yanında, toprak ve su kirliliği yaratması
yönünden de son derece sakıncalıdır .
 Ayrıca, özellikle asit tepkimeli topraklara yapılan kireç
uygulamalarının, bitkilerin daha iyi gelişmelerini sağlamaları ve
organik maddenin ayrışmasını hızlandırarak (mikrobiyel
aktiviteyi uyararak) humus oluşumunu çabuklaştırmaları
nedeniyle, agregatlaşma üzerine dolaylı yönden etkileri vardır.
Topraktaki yapı çeşitlerinin adlandırılmaları üç
temel özelliğe göre yapılmaktadır.
 Yapı tipi: Agregatların şekil ve dizilişine göre verilen
ad.
 Yapı sınıfı: Agregatların büyüklüğüne göre verilen
ad.
 Yapı derecesi: Agregatların sürekliliği ve belirliliğine
göre verilen ad.
Topraklarda yaygın olarak bulunan temel yapı tipleri.
1. Teksel yapı
 Tek tane yapı (yapısız): (kum bünyeli topraklarda, gevşek, yapışmamış
 Masif yapı (yapısız):kil bünyeli top.da birbirine yapışmış, sıkıbir yapı
2. Agregat yapı
a) Küresel yapı:(primer taneciklerin bir nokta etrafında kümeleşmeleriyle)
I. Granüler yapı(Yuvarlak şekildeki agregatlar gevşek dizilmişlerdir.
II. Furda yapı (primer taneciklerin bir nokta etrafında kümeleşmeleriyle)
III. Solucan atığı yapı( solucanların sindirim sistemnden geçirirken attıkları
b) Ayrımsal yapı
I. Levha benzeri (pul, yaprak) yapı: Agregatlar levhalar halinde yatay dizilmiş,)
II. Blok benzeri:
-Köşeli blok yapı: (Köşeleri keskin,yüzeyleri düz olursa)
-Düzensiz blok yapı:(kısmen düz ve köşeleri yuvalak olursa)
III. Prizma benzeri yapı
-Prizma yapı: (Prizmanın tepesi köşeli,yan yüzeyleri keskin kenarlı)
-Kolon yapı: (tepesi ve yan yüzeyleri yuvarlanmış ise)
c) Fragmental (parçalı) yapı
I. Kırıntı yapı: kil bünyeli top’ın en uygun nem düzeyinde işlenmesiyle oluşan
kırıntı şeklindeki agregatlardir.
ILKesekli yapı: (Özellikle tın ve kil bünyeli toprakların çok ıslak veya çok kuru
iken işlenmesi durumunda ortaya çıkan, kırıntılı yapıdan daha büyük parçaları
içeren yapıdır.
Toprak Strüktürü

Muhtemel strüktür çeşitleri:

Strüktürlü: Blok benzeri


Granuler
Gerçek
Gerçek boyut
boyut

Prizmatik Kolon Levhalı


Gerçek
boyut

Strüktürsüz: Tek taneli Masif


Nisbi oran Kalem
için elle 19 cm dir
bak
Yapı sınıfı
Yapı sınıfı, yapı tiplerindeki agregatlarm büyüklüklerine göre yapılır.
Başlıca 5 çeşit yapı sınıfı vardır.
 Çok küçük veya çok ince,
 Küçük veya ince,
 Orta,
 Kaba veya kalın,
 Çok kaba veya çok kalın.
Yapı derecesi
 Yapı derecesi ise agregasyonun derecesi olup, agregatlarm
süreklilik, belirginlik ve sağlamlığını (stabilitesini) gösterir. Agregat
stabilitesi toprağın içerdiği su miktarı ile yakından ilgili olduğu
için, toprağın yapı derecesi içerdiği su miktarı ile birlikte
tanımlanır. Yapı derecesi 4 sınıfa ayrılır.
 Tek tanelerden oluşan yapı veya yapısızlık,
 Zayıf yapı,
 Orta yapı,
 Kuvvetli yapı
 Tarım topraklarının yapısının geliştirilmesi ve
korunmasında bazı toprak düzenleyici maddeler
uygulanabilmekte ve kültürel Önlemler
alınabilmektedir.
1. Toprak düzenleyici maddeler: Çeşitli organik yapıdaki
maddeler (ahır gübresi, yeşil gübre, çöp kompostu vb.) ile
inorganik yapıdaki maddelerin (kireç, jips, kükürt, perlit,
kum, mil vb.) topraklara uygulanması sonucu, toprak
yapısında olumlu gelişmeler ortaya çıkabilmektedir.
(jips)
kalsiyum sülfat bileşimine sahip olan jips topraklarda
pH dengesini sağlamakta
2. Kültürel önlemler
Toprak yapısının geliştirilmesi ve korunmasında
uygulanabilecek kültürel önlemler olarak, toprağa
ıslah edici özellikleri olan ve bol köklü (yonca, kolza
vb.) bitkilere ekim nöbetinde yer verilmesi ve çeşitli
toprak işleme yöntemleri
sayılabilir.
Bu tür bitkiler; toprağa fazla organik madde
kazandırmakta, kökleri ile toprak taneciklerini
birbirlerine bağlamakta, toprağa zarar veren aşırı
toprak işlemeye gerek göstermemekte ve yoğun toprak
üstü gelişimi ile toprak yüzeyini örterek, rüzgar ve su
erozyonunun zararlı etkilerinden toprağı
korumaktadırlar.
 Toprak yapısının geliştirilmesi ve ıslahında başvurulan
kültürel önlemler ise derin sürüm ve derin gevşetme
uygulamalarıdır. Bu mekanik işlemlere "meliorasyon,
yapısal ıslah" adı verilmektedir.
 Derin gevşetme, alt toprağın mekanik olarak 60-80 cm
derinliğe kadar gevşetilmesi anlamını taşımaktadır.
 Üst toprağın çok az, buna karşılık alt toprağın daha çok
kil içerdiği topraklarda, 100 cm'ye kadar derin sürüm
yapılarak, toprak profilinde tane iriliği
dengelenebilmektedir.
 Toprak oluşumu kavramı birçok fiziksel,
kimyasal ve biyolojik olayların bir arada
gerçekleşmesi toprağı oluşturan bütün
olayların potansiyellerinin, her toprak
oluşumunda iştirak etmesi veya bir bütün
halinde toplanması, farklı ortamlarda toprağı
oluşturan potansiyellerin farklı oranda cereyan
etmesi şeklinde ifade edilmektedir.
1. Podzolleşme :Podzol, soğuk ve nemli iklim bölgelerinde iğne ve
geniş yapraklı orman örtüsü altında teşekkül eden bir topraktır.
 Yağış fazla olduğu için A horizonunda yıkanma B horizonunda birikme
hüküm sürmektedir.
 Toprak yüzeyinde genellikle mineral toprak katından kesin bir sınırla
ayrılan humus tabakasından kaynaklanan organik asitler topraktan sızan
sularla alt taraflara doğru hareket ettiğinde, mineral toprak maddesindeki
demir ve alüminyum oksitleri yıkayıp taşımaktadır.
 Ancak toprak içerisindeki silisin büyük bir kısmı yıkanmadan kurtulup
üst horizonda kalmaktadır. Bu da toprağın soluk bir boz renk almasına
neden olmaktadır.
 Rusça pod altı, zola da kül manasına gelmekte olup kül renkli
topraklar anlamındadır. Bu toprakların alt horizonlarında hard pan adı
verilen sert tabakalar oluşmaktadır.
 Bu sert tabakalar çoğu zaman bitki köklerinin ilerlemesini
zorlaştırmakta bu nedenle de buralarda bitki gelişmesi zorlaşmaktadır.
 Podzolleşmenin meydana gelebilmesi için; organik
maddenin birikmesini sağlayan soğuk – serin ve yağışlı
iklim,
 bilhassa iğne yapraklılardan ibaret orman örtüsü,
 ana materyalin ince bünyeli ve kireçli olmaması ile suyun
hareketini engelleyecek yüksek taban suyunun olmaması
gerekmektedir.
Podzol
(B.Karadeniz)
2. Lateritleşme : Lateritleşme, özellikle tropikal ve
subtropikal bölgelerde fazla yağış ve sıcaklık
şartları altında meydana gelen yoğun bir ayrışma
sonucunda toprak yüzeyindeki silisin önemli
ölçüde yıkanması ve demir ile alüminyum oksitçe
zengin bir killi materyalin kalması ile karakterize
edilmektedir.
Genel olarak tropikal bölgelerde gür bir vejetasyon
örtüsü bulunmasına rağmen, toprak yüzeyinde
humus ya hiç yok ya da çok azdır.
Bunun nedeni toprak yüzeyine intikal eden
organik artıklar organizmalar tarafından çok
çabuk olarak parçalanmakta ve fazla yağış
nedeniyle topraktan yıkanarak
uzaklaşmaktadırlar.
Bunun yanında toprakta bulunması gereken Ca,
Na, K ve Mg gibi çözülebilir bazlar da topraktan
önemli ölçüde arınmış durumdadır.
 Bu topraklarda ayrışmanın son safhasında
kırmızı veya sarı renkli hidrate oksitten oluşan
killer meydana geldiği için laterit adı
verilmiştir.
 Later Latince de kiremit demektir. Kısaca
lateritleşme olayında topraktaki bazlarla
birlikte silis de yıkanmakta ve geriye demir ile
alüminyum oksitçe zengin killi malzeme
kalmaktadır.
 Lateritleşme sürecinin oluşabilmesi için
koşullar;
- Yoğun bir yağıştan sonra oksitlenme için kurak
bir mevsim
- Senenin bütün veya belirli zamanlarında
mikrobiyel beceri için 30 0C’nin üzerindeki
sıcaklık
- pH’ın nötr veya alkaliliği yanında Si0 2
kolloidlerinin topraktan uzaklaşmasını
sağlamak.
Laterit
(D.Karadeniz )
3. Kalsifikasyon (Kireçlenme) : Bu olay, kurak ve
yarı kurak bölgelerde cereyan eder.
Kireç birikimi, yağışların düşük buna karşın
buharlaşmanın yoğun olduğu kurak ve yarı
kurak iklim koşullarını içeren yörelerde, yağış
sularının yüzey toprağı içeriğindeki CaCO 3 ile
suda çözünebilir tuzları çözünür şekle
dönüştürerek, toprak derinliklerine doğru
taşıması ve oralarda birikimidir.
 Kireç birikimi yıllık yağış ortalamasının 600-635 mm
sınırlarında bulunduğu koşullarda ortaya çıkar.
 Ancak yağışların düşük oluşu ile mevcut bitki örtüsü,
toprak derinliklerine taşınan kireç veya tuzların toprak
profilinden uzaklaşmasını sağlayamaz ve bunlar
toprakların derinliklerinde birikirler.
 Böylece toprağın alt horizonunda beyaz renkte
yumrular ve lekeler halinde karbonat birikim zonları
oluşur.
 Oluşum sert ve sıkı ise, kireç birikiminin çok ileri bir
basamakta olduğunu, buna karşın yumuşak ve
tozumsu bir yapı gösteriyorsa, oluşumun henüz genç
ve sürekli olduğunu belirtir.
 Toprakta baz saturasyonu yüksek olduğundan
genellikle alkalen reaksiyon gösterirler. Bu olay
çernezyom, kahverengi, kestane renkli topraklar ile çöl
topraklarında görülür.
4. Çoraklaşma (Tuzlulaşma) :
Çoraklaşma, kurak ve yarı kurak bölgelerde bilhassa taban suyu
seviyesinin yüksek olduğu kapalı havzalarda meydana
gelmektedir.
Bu sahalarda ana materyali oluşturan depolarda tuz varsa, bu
tuzlar kapilarite ile yüzeye kadar yükselirler, suyun buharlaşması
sonucunda toprak yüzeyinde ya da muhtelif derinliklerde
birikirler.
İşte, toprağın alt horizonunda veya ana materyalde bulunan
tuzların toprak yüzeyine çıkması olayına tuzlaşma denir.

Tuzlaşma sonucunda hasıl olan bu tip topraklara solonçak


denilmektedir.
Bu topraklar bol miktarda Na, Ca, K ve Mg tuzları ihtiva
etmektedir. Ayrıca tuzlar klorür, sülfat, karbonat ve bikarbonat
halinde de olabilirler.

Bu olay drenajı iyi olmayan, ana materyalinde tuz bulunan


sahalarda sulama sonucunda da meydana çıkmaktadır.
Drenaj iyi olmadığından suda eriyik halde bulunan tuzlar,
kapilarite ile yüzeye çıkmakta ve buharlaşma sonucunda burada
birikmektedir.
 Toprak Tuzlanması
5. Alkalileşme (Solonizasyon): Bu olay da tuzlaşma olayı
gibidir. Ancak toprak çözeltisinde buluna sodyum,
diğer tuzlara nazaran daha fazladır.
Toprak kolloidlerinde buluna Ca ve Mg , Na ile yer
değiştirir. Böylece toprakta değişebilir katyonlar
arasında sodyum hakim duruma geçer.
Sodyum katyonunun toprakta yükselmesi ile toprağın
pH’ ı da yükselerek kuvvetli alkalen olur (pH 8.5’ ten
daha fazla).
Alkalileşme olayı kurak ve yarı kurak veya yağışlı
iklim koşulları altında, düz veya çukur alanların tuzlu
deniz, göl ve tuzlu taban suyunun etkisi ile oluşur.
6. Gleyleşme : Taban suyu seviyesinin yüksek olduğu
drenajı bozuk alanlarda meydana gelir.
Taban suyu şartları altında oksijen yokluğundan dolayı
demir bileşikleri indirgenir ve buna bağlı olarak da
mavimsi, boz, yeşilimsi renkler teşekkül eder. Buna
karşılık taban suyu seviyesinin alçalması ile de
oksitlenme şartları ön plana geçer ve sarı esmer ya da
kırmızımsı renkler oluşur.
Netice itibariyle taban suyunun etkisiyle renk
lekelerinden ibaret bir zon meydana gelir ki, buna gley
zonu, bu olaya da gleyleşme adı verilir.
 Gleyleşme olayı, arazi görünümü(topografya)düz ve
düze yakın, kötü drenaj koşullarında veya taban suyu
seviyesinin yüksek olduğu yerlerde görünür.
1. TOPRAĞIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ
 Toprağın temel fiziksel özellikleri; toprak
bünyesi(dokusu, tekstürü),
 toprak yapısı(strüktürü),
 toprak havası,
 toprak sıcaklığı,
 toprak rengi,
 toprak suyu ve
 toprak kıvamıdır.
 Fiziksel yönüyle incelendiğinde, toprakta primer
(birincil) ve sekonder (ikincil) diye adlandırılan iki
çeşit toprak taneciğinin bulunduğu görülür.
 Primer tanecikler, toprak ana materyalinin
parçalanma ve ayrışmasıyla oluşan, birbirine
yapışmamış teksel şekilde bulunan ve toprağın
bünyesine karşılık gelen kil, mil ve kum
tanecikleridir.
 Sekonder toprak parçacıkları ise, doğal koşullar
altında primer toprak taneciklerinin birbirine
yapışması sonucu ortaya çıkan tanecik grubu veya
kümeleridir.
 Toprağı oluşturan primer taneciklerin 2 mm'den
büyük çaplı olanları çakıl ve taş olarak adlandırılır.
 Bunlar toprağın iskelet bölümü olarak tanımlanır.
 Tarımsal yönden önemli olanları ise, 2 mm'den
küçük çaplı olanlardır.
 2 mm'den küçük çaplı olan primer toprak
tanecikleri de kum, mil ve kil kümelerinden
oluşur.
 Toprak bünyesi, 2 mm'den küçük primer toprak
taneciklerinin büyüklük bakımından dağılış ve
oranlarıdır.
 Başka bir tanımlama ile topraktaki kum, mil ve kil
kümelerinin % niceliğidir.
 Kum tanecikleri düzensiz şekil ve boyutlara
sahiptirler.
 Islandıkları zaman yapışkanlık ve plastiklik
özelliği göstermezler.
 Bu kümelerin yoğun olarak bulunduğu
topraklar çok yüksek su geçirgenliğine
sahiptirler ve kolay ısınırlar.
 Kum tanecikleri kimyasal olarak elektriki yük
taşımazlar.
 Kum toprak yapısında çatı vazifesi görmekte,
hava ve suyun dolaşımını kolaylaştırmaktadır.
 Mil tanecikleri, hem boyut ve hem de diğer
özellikleri yönünden kum ve kil tanecikleri arasında
yer alırlar.
 Mil, toprak ayrışmasını hızlandırır, bitkilerin
büyümesi için eriyik haldeki besin maddelerinin
tahliye edilmesinde kuma göre daha elverişli rol
oynamaktadır.
 Ayrıca mil toprakta suyun yerçekimine karşı
tutulmasında çok önemli bir yer işgal etmektedir.
 Demek ki milli topraklar, bitkilerin istifadesine
elverişli olan suyu sağlamakta ve bu da dona karşı
toprakları korumaktadır.
 Toprağın en küçük boyuttaki tanecik
bölümünü oluşturan kil tanecikleri, kolloidal
özelliklere sahiptirler.
 Negatif elektriksel yüke sahip olduklarından,
kimyasal olarak toprakların en aktif inorganik
bölümünü oluştururlar.
 Yoğun kil kümelerini içeren topraklar, yüksek
su tutma ve katyon değişim kapasitesine
sahiptirler. Kil kümeleri ıslandığında yapışkan
bir özellik kazanır ve yüksek plastiklik özelliği
gösterirler.
Çizelge 2.1. : Toprak Fraksiyonlarının Farklı Sistemlere Göre Sınıflandırılması
A - Amerikan sınıflandırma sistemi
Çap/mm
Fraksiyon
Çok kaba kum 2-1
Kaba kum 1-0.5
Orta Kum 0.5-0.25
İnce Kum 0.25-0.10
Çok İnce Kum 0.10-0.05
Mil 0.05-0.002
Kil
B - Alman sınıflandırma sistemi 0.002

Çap/mm
Fraksiyon
Kaba kum 2.0-0.6
Orta Kum 0.6-0.2
İnce Kum 0.2-0.06
Kaba Mil 0.06-0.02
Orta Mil 0.02-0.006
İnce Mil 0.006-0.002
Kil 0.002
C - Uluslar arası sınıflandırma sistemi
Çap/mm
Fraksiyon
Kaba kum 2-0.2
İnce Kum 0.2-0.02
Mil 0.05-0.002
Kil 0.002
 Toprağı oluşturan değişik boyuttaki
taneciklerin, yani kum, mil ve kilin yüzde
olarak niceliklerini saptamak için yapılan
işleme toprağın mekanik analizi denilir.
 Bunun için öncelikle, primer toprak
taneciklerini birbirine bağlayan bağların
kırılması, başka bir anlatımla toprağın dispers
şekle getirilmesi gerekir.
 Primer toprak taneciklerini birbirine bağlayan
ve onları agregat (sekonder tanecikler) şekline
getiren maddeler humus, Fe ve Al-oksitler ile
karbonatlardır.
 Bu bağları fiziksel olarak parçalayabilmek için
toprak örneği bazı kimyasal işlemlerden
geçirilir. Taneciklerin birbirinden ayrılması
işlemine genel olarak dispersiyon da denilir.
 Dispersiyon işleminden sonra farklı boyuttaki
kümelerin niceliği saptanır.
 Topraklar, içerdikleri kum, mil ve kil
yüzdelerine göre ayrımlı bünye adı ile
adlandırılırlar.
 Toprakların bünye adlarını belirleyebilmek için
"bünye üçgeni" kullanılır.Bu üçgende her kenar
sıfırdan yüze kadar bölünmüştür ve her kenar
farklı bir kümeyi gösterir.
 Mekanik analiz sonucu elde edilen kum, mil ve
kil yüzdesi değerleri bünye üçgenine
uyarlanarak, üç doğrunun kesişme noktasının
yer aldığı alan belirlenir. Bu alan o toprağın
bünye sınıfını gösterir.
 Örneğin, % 40 kum, % 40 mil ve % 20 kil içeren
bir toprağın bünyesi, değerler bünye üçgenine
uyarlandığında tın olarak belirlenir.
 Topraklar kum, tın ve kil olmak üzere üç ana
gruba, bunlar da kendi aralarında 12 bünye
sınıfına ayrılırlar.
 Bu 12 bünye sınıfının adları : Kum, tınlı kum,
kumlu tın, tın, milli tın, mil, kumlu killi tın,
killi tın, milli killi tın, kumlu kil, milli kil ve
kildir.
Çizelge 2.2 Toprak Tekstür Sınıflandırma İlkelerine Göre % Kum, % Mil ve % Kil’in Bulunabileceği Sınırlar

Fraksiyonların Bulunabileceği Sınırlar


Bünye Sınıfı Kum (2-0.05mm) Mil (0.05- Kil
0.002mm) (<0.002mm)
Kum 85-100 0-15 0-10

Tınlı-Kum 70-90 0-30 0-15

Kumlu-Tın 43-80 0-50 0-20

Tın 23-52 28-50 7-27

Milli-Tın 0-50 50-88 0-27

Mil 0-20 87-100 0-12

Kumlu-Killi- 45-80 0-28 20-35


Tın
Killi-Tın 0-20 40-73 27-90

Milli-Killi-Tın 20-45 15-53 27-40

Kumlu-Kil 45-65 0-20 35-45

Milli-Kil 0-20 40-60 40-60

Kil 0-45 0-40 40-100


 Ana bünye gruplarının temel özellikleri üç başlık altında
özetlenebilir.
1. Kum bünyeli topraklar:
 Yüzde 70'den fazla kum kümesini içerirler.
 Organik madde miktarının düşük olduğu koşullarda
ve kil kümelerinin azlığı nedeniyle, kum tanecikleri
birbirine bağlanamaz ve tek tane yapı şeklini gösterirler.
 Bitki besin maddelerini çok az içerirler ve su tutma
kapasiteleri düşüktür.
 Su geçirgenliklerinin iyi oluşu yağışlı iklimlerde su
birikimini önlerken, bitki besin maddelerinin kolayca
yıkanarak ortamdan uzaklaşmasına neden olur.
 Kurak iklimlerde ve sulu tarım yapılan bölgelerde
tuzlulaşma olasılıkları azdır.
 Havalanmaları ve ısınmaları iyi, topraktaki her türlü
nem koşullarında işlenmeleri kolaydır. Bitki besin
maddelerini yeterince içermediklerinden tarımsal
üretkenlikleri düşüktür.
2.Tın bünyeli topraklar
 Kum,mil ve kil kümelerinin yaklaşık aynı
oranlarda bulunduğu toprak sınıfıdır.
 Kil kümelerinin yeterince bulunması nedeniyle,
bitki besin maddeleri toprakta tutulmakta ve
bitkilerin kullanımı için hazır halde
bulunmaktadırlar.
 Bitkilerin gereksinim duyduğu suyu tutarlar ve
kolaylıkla tava gelirler. Tın bünyeli topraklarda
tohumlar çabuk çimlenir ve kökler kolay gelişir.
İşlenmeleri kolay topraklardır.
3.Kil bünyeli topraklar
 Bu toprakların işlenmeleri zordur.
 Bütün toprak bünyeleri içinde en yüksek por
(boşluk) hacmine sahiptirler.
 Ancak büyük porları az sayıdadır.
 Suyu fazla tuttuklarından tava gelmeleri geç
olur ve soğuk topraklar olarak da adlandırılırlar.
 Kil içerikleri % 35 den fazla olan ve özellikle
iyi yapısal gelişim göstermeyen kil bünyeli
topraklar, kötü fiziksel özellikler gösterirler.
 Su tutma kapasiteleri yüksek ve su
geçirgenlikleri kötü olan topraklardır.
 Bitki besin maddelerini tutma ve depolama
yetenekleri yüksektir.
 Kurudukları zaman sertleşir ve çatlarlar.
 Yüksek derecede plastiklik özelliği gösteren
topraklardır .
 Dar bir nemlilik sınırı içinde işlenmeye
uygundurlar. Genellikle çayırlık olarak
kullanılmaları önerilir. Alt toprak yeterince kuru
iken derin gevşetme tekniği ile ıslah edilebilirler.
Toprak tekstürünün bilinmesi, toprağın birçok önemli özellikleri ve
bunların bitki yetiştirme ile ilişkileri üzerinde çok yakından etkilidir. Bu
önemli ilişkileri maddeler halinde şu şekilde sıralayabiliriz.
 Suyun ve havanın toprağa girişi ve toprak içerisindeki hareketleri direkt
olarak toprak tekstütüne bağlıdır.
 Toprağın ısı geçirgenliği üzerine tekstürel yapının önemli etkisi vardır.
 Suyun ve bitki besin maddelerinin toprakta depolanması ve bitkilere
yarayışlılığı doğrudan toprak tekstürüne bağlıdır.
 Toprakta oluşan fiziksel, kimyasal ve biyokimyasal olayların oluşum ve
hızları üzerinde toprak tekstürü önemli etkiye sahiptir.
 Toprak porozitesi, toprakların volüm ağırlık ve özgül ağırlıkları toprak
tekstürüne bağlıdır.
 Uygulanan ziraat sistemi (sulu-kuru ziraat) ve toprak işleme şekilleri
üzerinde tekstürlerin önemli etkileri vardır.
 Agregatlaşma ve toprak strüktür oluşumu üzerinde toprak tekstürü
doğrudan etkilidir.
 Toprakların bitki yetiştirmesine elverişli olabilme kabiliyeti yönünden
değerlendirilmesinde tekstür önemli bir ayırım ölçüsüdür.
 Topraktaki kum, mil ve kil taneciklerinin gruplar
halinde kümeleşerek dizilme şekillerine toprak
yapısı ya da stürüktürü denilir.
 Topraktaki primer tanecikler (kum, mil ve kil)
düşük ya da yüksek kuvvetlerle birbirine
yapışma ve kümeler oluşturma eğilimindedirler.
 Bu nedenle, doğal koşullar altında topraktaki
tanecikler, çoğunlukla birbirlerine yapışmış
tanecikler grubu veya kümeler halinde
bulunurlar. Oluşan bu sekonder toprak
parçacıklarına "toprak agregatı" adı verilir.
 Toprağın temel özelliklerinden olan yapı,
toprağın su geçirgenliğini, su tutma
kapasitesini, bitki besin maddelerinin
yarayışlılığını, mikrobiyal aktiviteyi, ısı
iletimini, havalanmayı, hacim ağırlığı,
boşluklar hacmini, köklerin gelişimini ve sonuç
olarak toprakta bitki gelişmesi ile ilgili birçok
özelliği etkiler.
 Toprak yapısı, aynı zamanda toprağın erozyona
uğrama derecesini de etki eder.
 Dayanıklı yapıya sahip topraklar erozyona daha
fazla direnç göstermektedirler.
 Toprak yapısının korunması ve geliştirilmesi;
toprağın erozyona karşı korunması, sürdürülebilir
kullanımı ve yüksek verim elde etmek için
gereklidir. Bu da uygun toprak işleme ve yönetimi
ile toprak organik maddesini artırma ile olasıdır.
 Topraktaki primer taneciklerin birleşerek
agregatları ve toprak yapısını oluşturmasında en
önemli etken, toprağın kolloidal bölümüdür.
Toprakta agregatların oluşumunu sağlayan
üç grup kolloid vardır. Bunlar;
1. Kolloidal kil,
2. Kolloidal demir ve alüminyum oksitler,
3. Kolloidal organik madde (humus) dir.
1. Kolloidal kil: Kolloidal kil tanecikleri sahip
oldukları adhezyon( iki farklı maddenin
molekülleri arasındaki çekim kuvveti) ve
kohezyon (maddenin kendi molekülleri
arasındaki çekim kuvveti) özellikleri
nedeniyle birbirlerine bağlanarak agregatları
oluşturmaktadırlar.
Kum ve mil tanecikleri ise bu özelliklere sahip
olmadıklarından, aralarında bağlanarak
agregatları oluşturamazlar.
Bu taneciklerin agregat oluşturabilmeleri için
kolloidal kille kaplanmış olmaları
gerekmektedir.
 Kilin en küçük parçalarına “kolloidal
kil”denir.Kolloidal kil, nemli iken akışkan ve
jelatinimsi bir özellik taşır ve (-) elektriksel
yüküne sahiptir.Geniş yüzeyi ile absorbe etme
yeteneğindedir.Toprakta bazı anyonlar ile çoğu
katyonların tutulmasını sağlar.Kuruduğu zaman
birbirine sıkı bir şekilde bağlanarak sert bir yapı
kazanır.
 Kolloidal taneciklerin agregatları
oluşturabilmeleri için öncelikle kümeleşmeleri
gereklidir.
 Tanecikler arasındaki itme gücü, çekim gücünün
altına düştüğünde birbirlerine yaklaşan taneler,
aralarındaki çekim gücünün etkisiyle bir arada
kalarak kümeleri oluştururlar.
 Agregat oluşumu ise kümeleşen tanelerin çeşitli
bağlayıcı maddelerin yardımıyla çimentolaşması
sonucunda gerçekleşir. Kümeleşme agregat
oluşumunun ilk aşamasıdır.
 Kolloidal kilin miktarı ve çeşidi, killer tarafından
adsorbe edilmiş katyonların çeşidi ve toprak
çözeltisinin içeriği agregat oluşumunu etkileyen
faktörlerdir.
 Kalsiyum ve hidrojenle doygun killer; sodyum,
magnezyum ve potasyumla doygun killere oranla
daha iyi agregat oluşumu sağlamaktadırlar.
 Katyon ile kil tanesi arasındaki su moleküllerinin
pozitif kutupları kil yüzeyine, negatif kutupları ise
katyon yüzeyine gelerek, kil tanesi ile katyon
arasında bir bağ oluşturur .
 Ortamın suyu azaldıkça kil tanecikleri arasındaki
bağ güçlenir ve sonuçta agregat oluşur .
Su molekülleri Su molekülleri
Negatif Negatif
yüklü + yüklü
+ - + - + - - + - + - +
kil katyon
kil
yüzeyi + yüzeyi

Kil taneciklerinin katyonlar yardımıyla birbirine bağlanmaları


2.Kolloidal demir ve alüminyum oksitler:
Kolloidal demir ve alüminyum oksitler
(seskioksitler) agregat oluşumuna iki yoldan
etki yaparlar.
Kimi oksitler kümeleştirici etki yaparken, kimileri
çimentolayıcı etki yapmaktadırlar. Kolloidal
demir oksitler, dehidrasyon sonucunda geri
dönüşümsüz bir duruma gelirler.
Bu özellik, başta lateritler olmak üzere, demir
içerikleri yüksek topraklardaki dayanıklı
agregatların oluşumuna neden olur.
3. Kolloidal organik madde (humus): Toprak
agregatlarının oluşumunda en büyük etken,
yavaş şekilde ayrışan organik maddelerdir.
Organik maddenin ayrışma ürünleri, bir taraftan
mineral toprak tanelerini birbirine bağlarken,
diğer taraftan toprağın hacim ağırlığını azaltıp
boşluk miktarını artırarak, agregatlar içi ve
agregatlar arası geçirgenliği sağlamaktadır.
Toprak taneciklerini birbirine bağlayan
maddeler, humustan çok, humusun oluşumu
sırasında açığa çıkan polisakkarit sakızlar, bazı
yağlar, mumlar ve reçinelerdir .
 Doğal koşullar altında, bir toprağın yapısı bazı
faktörlerin etkisiyle zaman içerisinde
gelişmektedir.
 Toprak yapısının gelişimini etkileyen faktörler
doğal ve yapay faktörler olarak iki grup altında
toplanabilir.
1. İklim:
Toprakta organik madde,
demir ve alüminyum oksitler ile
killerin oluşumu ve birikiminin sağlandığı farklı
iklim koşulları altında,
toprağın yapı gelişimi de farklı olmaktadır.
 Toprakların organik madde ve kil içeriği
yönünden fakir olduğu kurak ve sıcak
bölgelerde, agregat oluşumu çok düşük
düzeydedir.
Ayrıca bu bölgelerdeki sodyum tuzlarının
varlığı, kili sodyumla doygun hale getirerek
toprağın agregatlaşma kapasitesini
düşürmektedir.
 Yağışlı ve ılıman iklim bölgelerinde ise agregasyonu
sağlayan maddeler ortamda yeterince vardır.
 Buna bağlı olarak toprak yapısı iyi bir gelişim
göstermektedir.
 Yağışlı ve soğuk bölgelerde, topraktaki organik madde
ve kil yıkanarak alt tabakalara taşınır. Bu nedenle, bu
topraklarda iyi bir agregasyon yoktur.
 Sıcak ve yağışlı iklim bölgelerinde oluşan lateritlerde
ise organik madde ve kilin azlığına karşın, toprakta
yüksek oranda agregasyon vardır. Bunun nedeni,
lateritlerde fazla miktarda bulunan demir oksitlerdir.
2. Islanma ve kuruma:
Topraklarda sürekli olarak tekrarlanan ıslanma ve
kurumalar sırasında, toprak kolloidlerinin farklı
oranlarda şişme ve büzülmeler göstermesi, ıslanma
sırasında toprak boşluklarında bulunan havanın,
çevresindeki toprak taneciklerine yaptığı basıncın da
etkisiyle, büyük toprak keseklerinin daha küçük
parçacıklara ayrılmalarına neden olmaktadır.
 Topraklar ıslakken oluşan donma ve çözülme
olayları da büyük toprak keseklerinin, doğal yolla
daha küçük parçalara ayrılmasına neden
olmaktadırlar.
 Su donduğunda hacmi % 9 oranında artar ve
çevresine yüksek bir basınç yapar.
 Donma sırasında toprak boşluklarında bulunan su
kristalleşmekte ve buzu oluşturmaktadır.
 Bu buz kristalleri, toprak tanecikleri tarafından
adsorbe edilmiş suyu çekip hacimlerini daha fazla
büyütürken, bir yandan da çevrelerine büyük bir
basınç yaparak büyük toprak keseklerinin küçük
parçalar şeklinde dağılmasına neden olurlar.
 Birbirini izleyen çok sayıdaki donma ve
çözülmeler üst toprağın tamamen kırıntı
agregatlar şeklinde dağılmasına yol açarlar.
 Toprağın yüzeysel ve sık sık hafif donup
çözülmesi, kışlık buğdayda köklerin
kopmasına neden olur. Bu nedenle toprak
yüzeyinin kışın karla kaplı kalması veya kar
örtüsü yoksa üst toprağın fazla nemli olmaması
istenir.
 Yavaş donma sonucunda oluşan agregatlar,
hızlı donma sonucunda oluşanlara göre daha
büyük ve daha dayanıklı olmaktadırlar.
 Ancak, ortamda taneleri çimentolayıcı bir
madde yoksa veya azsa, gerek ıslanma ve
kuruma, ve gerekse donma ve çözülme olayları
sonucunda oluşmuş agregatların dayanıklılığı
sürekli olmamaktadır.
.
4. Bitki köklerinin etkisi
Bitki köklerinin toprak yapısının gelişimi üzerine olan etkileri şu
şekilde açıklanabilir.
1.Köklerin büyümelerine bağlı olarak tanecikler üzerine
yaptığı basınç, bu taneciklerin sıkışmalarına ve agregat
oluşturmalarına neden olur.
Bitki köklerinin yakın çevresinde suyun daha fazla
kullanılmasıyla, buralarda bulunan kolloidler kolayca
dehidrate olarak birbirlerine yapışırlar ve bağlayıcı rol
oynarlar.
2.Çeşitli kök salgıları ve köklerin ayrışması sırasında ortaya çıkan
bazı organik bileşikler (aminoasitler, poliüronitler vb.), toprak
tanelerinin birbirlerine bağlanmasında çimentolayıcı rol oynarlar.
3. Kılcal bitki kökleri, toprak taneciklerinin arasını bir ağ gibi
sararak onları birbirlerine bağlarlar.
5. Toprak organizmalarının etkisi
 Toprağı yaşam ortamı olarak seçen canlıların da
yapı oluşumu üzerine etkileri vardır.
 Küçük hayvanların (köstebek solucan, böcek vb.)
karıştırıcı ve kazıcı etkileri, toprağın sıkışması ve
taneciklerin agregatlaşmasına neden olmaktadır.
 Solucanlar önemli miktarda toprağı sindirim
sistemlerinden geçirirler.
 Bir yılda bu yolla yer değiştiren toprak miktarının
2,5-3,7 ton/da olduğu öngörülmektedir.
 Solucanların sindirim sisteminden geçen mineral
ve organik maddeler, sindirim salgılarının etkisiyle
birbirlerine karıştırılmakta, teksel olan tanecikler
agregatlar şeklinde birbirlerine bağlanarak iyi bir
granülasyonun oluşumuna neden olmaktadırlar
 Mantar miselleri ve bakterilerin oluşturduğu
zamklar ve reçineler, toprak taneciklerini birbirine
yapıştırarak agregatların oluşumunu sağlar.
 Bu şekilde oluşmuş agregatlar ancak bu
organizmaların canlı olarak faaliyetlerini
sürdürdüklerinde stabildir.
 Bu nedenle, sürekli yüksek biyolojik aktivite ve
agregat stabilitesi, ancak bitki artıklarının devamlı
olarak toprağa ilavesiyle sağlanabilir.
Toprakta bulunan kimi katyonların (Na+, Ca2+, Mg2+ , K+,
Al3+ , ve H+) da toprak yapısı üzerinde etkileri vardır.
Topraktaki değişebilir Na+ un oransal miktarı % 5'i
geçtiğinde agregatlaşmayı engelleyici etkisi başlar.
Katyonların agregatlaştırma gücü Al3+ >Ca 2+>Na+
sırasına göre azalmaktadır.
Fazla Ca içeren topraklarda agregatlaşma yüksektir.
Yüksek Ca konsantrasyonu, toprak kolloidleri arasında
Ca-köprüleri oluşturarak ve dolaylı olarak da biyolojik
aktiviteyi artırarak stabil agregat oluşumunu
desteklemektedir.
 Toprak tepkimesinin (pH) agregasyona dolaylı etkisi
genelde nötr pH aralığı dışında önemlidir.
 Düşük pH derecelerinde (pH: 5-6) Ca2+ iyonu ortamda
yeterince yoktur ve düşük mikrobiyel aktivite söz
konusudur.
1. Toprak işleme
Toprağı işlemenin amacı, tohumun
çimlenmesini sağlayacak gevşek bir ortam
hazırlama, bitki köklerinin gelişimine uygun
su ve hava düzenine sahip bir toprak ortamı
hazırlamaktır.
Başka bir anlatımla, toprakta bitkilerin
gelişmesine uygun bir yapı oluşturmaktır.
Pulluk, toprak yapısını değiştirmede en etkili
toprak işleme aletidir.
Toprak işlendiğinde gevşek bir yapı kazanır
ve büyük boşlukların miktarı artar.
 Toprak işleme uygulamalarının iyi bir yapı
sağlayabilmesi için, toprağın uygun bir nem
içeriğinde işlenmesi gerekir.
 Her toprağın uygun işlenmesi için gerekli nem
düzeyi farklıdır. İşleme, toprak çok ıslak iken
yapılmış ise, toprak tanecikleri birbiri
üzerinden kayarak sıkışır ve sıkı (kompakt) bir
yapı oluşur. Bu koşulda ek toprak işlemeleri
yapmak gerekebilir.
 Ayrıca ıslanma ve kuruma, donma ve
çözülmenin etkisine de gereksinim duyulur.
 İyi bir yapı sağlamak için toprak işlemenin çok sık
yapılması durumunda ise toprak yapısında olumsuz
etkiler ortaya çıkmaktadır.
 Aşırı toprak işleme, kuvvetli havalanmaya yol açması
nedeniyle, kolay ayrışabilir organik maddenin hızla
ayrışıp kaybolmasına ve mikrobiyel aktivitenin
düşmesine neden olur.
 Bu iki faktörün etkisinin yok olmasıyla toprak
yapısında bozulmalar görülür.
 Bu nedenle agregat yapısının tek tane yapıya
dönüşmesi istenmiyorsa, hızlı organik madde kaybının
kök artıkları fazla olan aracı ürünlerin ekim nöbetine
sokulması veya toprağa organik gübre verilerek
dengelenmesi gerekir.
 Bitkisel artıkların, çiftlik gübresinin, kompost vb.
organik yapıdaki gübrelerin toprağa uygulanması,
gerek kil ve gerekse kum bünyeli topraklarda
yapının gelişmesine yardımcı olmaktadır.
 Kum bünyeli topraklarda organik maddenin
ayrışması sırasında açığa çıkan ve yapıştırıcı
özelliğe sahip ara ürünler, toprak taneciklerini
çimentolayarak agregatları oluşturmaktadırlar.
 Kil bünyeli topraklarda ise taneler arasına girerek
kohezif gücü azaltmakta, toprağın kuruması
sırasında toprak kütlesinde oluşan çatlakların
miktarını artırmakta ve daha iyi bir granülleşme
sağlamaktadırlar.
 Kolay çözünebilen inorganik gübreler, toprak çözeltisindeki tuz
derişimini yükselterek, kısmen de olsa doğrudan toprak yapısının
gelişimini etkilerler.
 Bu gübrelerin dolaylı etkisi ise, bitkilerin kök ve toprak üstü
bölümlerinin fazla gelişmesini sağlayarak, toprağa giren organik
madde miktarını yükseltmesinden ve ayrıca biyolojik aktiviteyi
artırmasından ileri gelmektedir.
 Fakat gereğinden fazla inorganik gübre uygulamaları toprağı
tuzlulaştırmanın yanında, toprak ve su kirliliği yaratması
yönünden de son derece sakıncalıdır .
 Ayrıca, özellikle asit tepkimeli topraklara yapılan kireç
uygulamalarının, bitkilerin daha iyi gelişmelerini sağlamaları ve
organik maddenin ayrışmasını hızlandırarak (mikrobiyel
aktiviteyi uyararak) humus oluşumunu çabuklaştırmaları
nedeniyle, agregatlaşma üzerine dolaylı yönden etkileri vardır.
Topraktaki yapı çeşitlerinin adlandırılmaları üç
temel özelliğe göre yapılmaktadır.
 Yapı tipi: Agregatların şekil ve dizilişine göre verilen
ad.
 Yapı sınıfı: Agregatların büyüklüğüne göre verilen
ad.
 Yapı derecesi: Agregatların sürekliliği ve belirliliğine
göre verilen ad.
Topraklarda yaygın olarak bulunan temel yapı tipleri.
1. Teksel yapı
 Tek tane yapı (yapısız): (kum bünyeli topraklarda, gevşek, yapışmamış
 Masif yapı (yapısız):kil bünyeli top.da birbirine yapışmış, sıkıbir yapı
2. Agregat yapı
a) Küresel yapı:(primer taneciklerin bir nokta etrafında kümeleşmeleriyle)
I. Granüler yapı(Yuvarlak şekildeki agregatlar gevşek dizilmişlerdir.
II. Furda yapı (primer taneciklerin bir nokta etrafında kümeleşmeleriyle)
III. Solucan atığı yapı( solucanların sindirim sistemnden geçirirken attıkları
b) Ayrımsal yapı
I. Levha benzeri (pul, yaprak) yapı: Agregatlar levhalar halinde yatay dizilmiş,)
II. Blok benzeri:
-Köşeli blok yapı: (Köşeleri keskin,yüzeyleri düz olursa)
-Düzensiz blok yapı:(kısmen düz ve köşeleri yuvalak olursa)
III. Prizma benzeri yapı
-Prizma yapı: (Prizmanın tepesi köşeli,yan yüzeyleri keskin kenarlı)
-Kolon yapı: (tepesi ve yan yüzeyleri yuvarlanmış ise)
c) Fragmental (parçalı) yapı
I. Kırıntı yapı: kil bünyeli top’ın en uygun nem düzeyinde işlenmesiyle oluşan
kırıntı şeklindeki agregatlardir.
ILKesekli yapı: (Özellikle tın ve kil bünyeli toprakların çok ıslak veya çok kuru
iken işlenmesi durumunda ortaya çıkan, kırıntılı yapıdan daha büyük parçaları
içeren yapıdır.
Toprak Strüktürü

Muhtemel strüktür çeşitleri:

Strüktürlü: Blok benzeri


Granuler
Gerçek
Gerçek boyut
boyut

Prizmatik Kolon Levhalı


Gerçek
boyut

Strüktürsüz: Tek taneli Masif


Nisbi oran Kalem
için elle 19 cm dir
bak
Yapı sınıfı
Yapı sınıfı, yapı tiplerindeki agregatlarm büyüklüklerine göre yapılır.
Başlıca 5 çeşit yapı sınıfı vardır.
 Çok küçük veya çok ince,
 Küçük veya ince,
 Orta,
 Kaba veya kalın,
 Çok kaba veya çok kalın.
Yapı derecesi
 Yapı derecesi ise agregasyonun derecesi olup, agregatlarm
süreklilik, belirginlik ve sağlamlığını (stabilitesini) gösterir. Agregat
stabilitesi toprağın içerdiği su miktarı ile yakından ilgili olduğu
için, toprağın yapı derecesi içerdiği su miktarı ile birlikte
tanımlanır. Yapı derecesi 4 sınıfa ayrılır.
 Tek tanelerden oluşan yapı veya yapısızlık,
 Zayıf yapı,
 Orta yapı,
 Kuvvetli yapı
 Tarım topraklarının yapısının geliştirilmesi ve
korunmasında bazı toprak düzenleyici maddeler
uygulanabilmekte ve kültürel Önlemler
alınabilmektedir.
1. Toprak düzenleyici maddeler: Çeşitli organik yapıdaki
maddeler (ahır gübresi, yeşil gübre, çöp kompostu vb.) ile
inorganik yapıdaki maddelerin (kireç, jips, kükürt, perlit,
kum, mil vb.) topraklara uygulanması sonucu, toprak
yapısında olumlu gelişmeler ortaya çıkabilmektedir.
(jips)
kalsiyum sülfat bileşimine sahip olan jips topraklarda
pH dengesini sağlamakta
2. Kültürel önlemler
Toprak yapısının geliştirilmesi ve korunmasında
uygulanabilecek kültürel önlemler olarak, toprağa
ıslah edici özellikleri olan ve bol köklü (yonca, kolza
vb.) bitkilere ekim nöbetinde yer verilmesi ve çeşitli
toprak işleme yöntemleri
sayılabilir.
Bu tür bitkiler; toprağa fazla organik madde
kazandırmakta, kökleri ile toprak taneciklerini
birbirlerine bağlamakta, toprağa zarar veren aşırı
toprak işlemeye gerek göstermemekte ve yoğun toprak
üstü gelişimi ile toprak yüzeyini örterek, rüzgar ve su
erozyonunun zararlı etkilerinden toprağı
korumaktadırlar.
 Toprak yapısının geliştirilmesi ve ıslahında başvurulan
kültürel önlemler ise derin sürüm ve derin gevşetme
uygulamalarıdır. Bu mekanik işlemlere "meliorasyon,
yapısal ıslah" adı verilmektedir.
 Derin gevşetme, alt toprağın mekanik olarak 60-80 cm
derinliğe kadar gevşetilmesi anlamını taşımaktadır.
 Üst toprağın çok az, buna karşılık alt toprağın daha çok
kil içerdiği topraklarda, 100 cm'ye kadar derin sürüm
yapılarak, toprak profilinde tane iriliği
dengelenebilmektedir.
1.1. Toprağın Rengi

Toprakların tanımlanmasında ve nitelendirilmesinde, diğer toprak özelliklerine


oranla daha çok kullanılan morfolojik bir toprak Özelliği olan toprak rengi, toprak
bilimiyle ilgili her türlü arazi çalışmasında, toprak etüdü ve profil tanımlamalarında
önemli bilgiler vermektedir. Toprağın içerdiği organik madde miktarı, doğal drenaj ve
havalanma durumu, yıkanma ve birikme olayları hakkında gözleme dayalı ilk (ön) bilgiler
toprak rengine bakılarak elde edilebilirler.
Organik madde topraklara koyu bir renk verir. Drenajı iyi olan topraklarda organik
madde arttıkça, toprağın rengi kahverengiden siyaha kadar değişir. Fakat topraktaki
koyu renk her zaman organik maddeden köken almaz. Aynı miktarda organik madde
içeren soğuk iklim toprakları daha koyu renkli ve siyaha yakın olduğu halde, sıcak bölge
toprakları daha açık renkli ve kahverengiye yakındır. Organik madde miktarı düşük olan
topraklardaki koyu rengin nedeni, mangan, magnetit ve titan bileşikleridir (Ergene, 1987).
Toprak rengi, olgun topraklarda erozyon durumunu belirlemede de bir gösterge
olabilmektedir. Erozyona uğramış topraklarda, koyu renkli üst toprak aşınıp taşınmış
olduğundan, oransal olarak daha açık bir renk baskındır.
Sarı, kahverengi, kırmızı, mavi ve yeşil renk tonları, çeşitli Fe minerallerinden
kaynaklanır. Minerallerin bileşiminde bulunan demir (amfibol, piroksen, olivin, biotit vb.)
ancak serbest hale geçince içerdiği rengi toprağa yansıtır. İyi drenajlı sıcak iklim
koşullarında hematit (Fe2O3) oluşur ve toprağa kırmızı bir renk verir. Hidrate ferrioksit
bileşimindeki limonit (ZFeıOı 3H2O) topraktaki san rengin, ferrioksit bileşimindeki demir
ise (FeO) mavimsi gri rengin kaynağıdır. Hidrate ferrooksit olan geotit ise (FeOOH) toprağa
sarımsı kahve bir renk verir.Genel olarak diğer koşullar benzer olduğunda, soğuk
bölgelerden ekvatora yaklaşıldıkça toprak renklerindeki kırmızılık artar. Bunun nedeni,
sıcaklığın artmasıyla ayrışma ve parçalanma olaylarının hızlanması, organik maddenin
çabuk ayrışarak azalması ve topraklarda demir oksit oranının yükselmesidir. Sarı renkli
topraklara ise daha çok nemli- ılıman iklim koşullarında rastlanır .
Topraklardaki gri ve açık renklerin kaynağı kuvars, kaolin vb. kil mineralleri,
kalsiyum karbonat, magnezyum karbonat, jips, çeşitli tuzlar ve ferro demir bileşikleridir.
Genellikle kalsit, jips ve çözünebilir tuzların aşırı birikimi ile topraklarda beyaz renk
oluşur. Beyaz renk bazen ana materyalden de ileri gelebilir. Mermer gibi beyaz renkli
kayalar üzerinde oluşan toprakların da rengi beyaz olmaktadır.
Toprak rengi, toprağa renk veren maddelerin miktarına bağlı olduğu gibi, toprağın
nem içeriğine ve toprak bünyesine göre de değişiklikler gösterir. Islak topraklar, güneş
ışınlarını kuru topraklara göre daha fazla absorbe ettikleri için daha koyu renkli
görünürler, Ayrıca aynı çeşit ve miktarda renk maddesine sahip topraklarda kum bünyeli
olanlar, kil bünyeli olanlara göre daha koyu renkli görünürler. Bunun nedeni, kum bünyeli
toprakların özel yüzey alanının kil bünyeli topraklara oranla daha az olması ve toprağı
daha kalın bir tabaka şek/inde örten renk maddesinin bu toprakları daha koyu
göstermesidir.
Toprak renginin saptanması "Munsell Toprak Renk Kartları" ile yapılır. Toplam 196
rengin bulunduğu bu kartlarda renkler, renge ait 3 temel özelliğin birleşimine göre
sınıflandırılmaktadır. Bu 3 temel özellik:
1. Renk (hue): Renk içerisinde baskın olan kırmızı, sarı, yeşil, mavi ve mor olan beş
gökkuşağı rengini tanımlar. Ana renk 1-10 arasında değişen rakamlarla gösterilir
(Örneğin; 5YR, 10R, 10Y).
2. Renk koyuluğu (value): Rengin siyah ve beyazla karışımının ölçüsü yani koyuluk ve
açıklığını gösterir. 0-10 rakamları arasında değişir. Rakam ne kadar küçükse ifade
ettiği rengin koyuluk derecesi o kadar yüksek olur. Örneğin; 10 YR 2/3
birleşimindeki "2" rakamı, rengin çok koyu olduğunu belirtmektedir.
3. Renk tonu (chroma): Rengin kuvvetini veya renk maddelerinin miktarını
tanımlar. Renk tonu az parlaktan parlağa doğru O'dan 20'ye kadar olan rakamlarla
gösterilir.
Örneğin; 10 YR 6/2 "grimsi sarımsı kahverengiyi, buna karşın 10 YR 6/8
"parlak sarımsı kahverengi"yi ifade etmektedir (2 ve 8 rakamları renk tonuna ait
rakamlardır).
Ana renk, Munsell toprak renk kartlarının en üst bölümünde, renk koyuluğu
sol kenarda, renk tonu ise kartın alt kenarında gösterilmiştir. Toprak renginin saptanması
sırasında, ortamın uygun ışık koşullan taşıması, ışığın 45° açıyla gelmesi, bakış açısının
dik olması ve ayrıca toprağın nem durumunun da (kuru, nemli, ıslak) belirtilmesi
gerekmektedir.

4. Toprak Sıcaklığı
Toprak sıcaklığı, toprakta oluşan fiziksel, kimyasal ve biyolojik olayları etkileyen
önemli toprak özelliklerinden biridir. Tohumların çimlenmesi, bitkilerin büyüyüp
gelişmesi, toprağın nem içeriği, havalanma, yapı (stürüktür) oluşumu, mikrobiyolojik
beceriler, bitkisel artıkların ayrışması, bitki besin maddelerinin yarayışlılığı, donma-
çözünme olayları, kaya ve minerallerin parçalanması ile toprak oluşumunda sıcaklığın
etkisi bulunmaktadır. Her bitki türünün çimlenmesi ve gelişmesi için belirli bir sıcaklık
isteği vardır. Donma noktasının altında ise biyolojik faaliyetler durmaktadır.
Genellikle kültür bitkilerinde büyüme 0-4 °C'de başlayıp, 25-30 °Cde en üst düzeye
ulaşmaktadır. Özellikle domates, kabak, hıyar, darı, mısır, soya fasulyesi, tütün ve ayçiçeği
gibi birçok bitkinin iyi gelişebilmesi için yüksek sıcaklığa gereksinimleri vardır.
Toprak sıcaklığı mikroorganizma faaliyetlerini de etkiler. Nitrifikasyon olayı, sıcaklık
4,5°C nin üzerine çıkınca başlar ve 27-30 °C de en yüksek düzeye ulaşır. Toprak
oluşumunda, fiziksel parçalanma ve kimyasal ayrışma olayları, nem içeriği yanında
sıcaklığın da etkisi altındadır. Kurak ve sıcak bölgelerde fiziksel parçalanma olayları, sıcak
ve nemli bölgelere göre daha fazladır. Gündüz ile gece ve mevsimler arasındaki sıcaklık
farkları, kaya ve minerallerin fiziksel olarak parçalanmalarına ve boyutlarının küçülmesine
neden olur. Bu nedenle kurak bölgelerde genellikle kum bünyeli topraklar oluşur. Toprak
oluşum olaylarından podsollaşma serin bölgelerde, nemli ve düşük sıcaklık
koşullarında oluşurken, lateritleşme; sıcak ve yağışlı bir dönemi izleyen sıcak ve kurak bir
dönem sonucunda oluşmaktadır. Tuzlu ve alkali toprakların oluşumu ile çözünebilir
tuzların toprakta birikmesi yine sıcaklık ve buharlaşmayla ilgilidir.

4.1. Toprak sıcaklığının kaynakları


Toprak sıcaklığı temel olarak ısı kazancının ısı kaybına oranı ile saptanır. Toprağın ısı
kazancı ve kaybı toprak özelliklerine olduğu kadar dış etkenlere de bağlıdır. Toprak
sıcaklığına etki eden temel enerji kaynağı güneştir. Çok az miktarda da kimyasal ayrışma
olaylarından (topraktaki organik maddenin ayrışması gibi), toprak organizmalarının ve
bitki köklerinin solunumu ile yerkürenin iç kısımlarındaki magmadan da toprak ısı
kazanabilir.
Toprak, gündüz süresince güneşten gelerek atmosfere geçen kısa dalga boylu ışınların
etkisiyle ısınır. Geceleri ise, topraktan uzun dalga boylu ve atmosfere doğru olan ışıma
nedeniyle soğur. Geri ışıma sırasında atmosferdeki su buharı ve H2 CO 3 (karbonik asit)
tarafından tutularak, bir kısmı tekrar yeryüzüne ve toprağa yollanır.
Toprağın ısı kaybı, topraktan sürekli olan ışımadan kaynaklanır. Kış mevsiminde
ve geceleri olduğu gibi, topraktan olan ışıma toprağa gelen ışımadan daha fazla olduğunda
toprak sıcaklığı düşer. Yaz mevsimi ve gündüzleri ise ısı kazancı daha fazla olduğundan
toprak sıcaklığı artar.

6.4.2. Toprak sıcaklığına etki eden faktörle r


Toprakların tuttuğu ısı enerjisi güneş ışınlarının miktarına bağlıdır. Bununla birlikte,
bölgenin kendine özgü koşulları ve toprağın bazı özellikleri toprakta tutulacak ısı enerjisini
doğrudan etkiler. Bunlar; 1. Enlem derecesi, 2. Yöney ve eğim, 3. Bitki örtüsü, 4.
Karaların ve suların dağılımı, 5. Toprak özellikleri olarak sıralanabilir.
1. Enlem derecesi: Güneş ışınlarının toprağa geliş açısı, enlem dereceleri
küçüldükçe artar. Ekvatora doğru yaklaşıldıkça, güneş ışınlarının geliş açısı dikleştiği
için bu bölgelerde toprak sıcaklığı daha yüksektir. Büyük enlem derecelerine sahip
kutup bölgelerinde, güneş ışınlarının geliş açısı toprak yüzeyine dar açı ile geldikleri için,
bu bölgelerdeki toprakların sıcaklığı düşüktür. Hatta yılın büyük bir bölümünde topraklar
donmuş durumdadırlar.
2. Yöney ve eğim: Kuzey yarımkürede, güney yönündeki toprakların, kuzey
yönündeki topraklara göre birkaç derece daha sıcak olduğu bilinmektedir. Mevsimlere
göre ilkbaharda güney doğu, yazın güney, sonbaharda güney-batı yönündeki toprakların
daha sıcak olduğu saptanmıştır. Özellikle meyve ve sebze yetiştiriciliğinde yöneyin
önemi ortaya çıkmaktadır. Dona duyarlı sebzelerin yetiştirilmesinde güney yönü erken
dikim ve hasat için tercih edilir. Buna karşılık bazı meyve ağaçlan güney yönünde son
donlar geçmeden çiçek açtığından, ürünün dondan zarar görmesi de olasıdır.
Eğim ile sıcaklık arasındaki ilişki, güneş ışınlarının eğimli araziye geliş açılanyla
ilgilidir. Güneş ışınlan eğimli araziye dik açıyla geldiğinde toprak sıcaklığındaki artış
daha fazla olmaktadır. Güneş ışınlan eğimli arazilere dar açı ya ya da yatay olarak
gelirse, toprak sıcaklığındaki artış daha az olmaktadır.
3. Bitki Örtüsü: Bitki örtüsü, güneşten gelen ısı enerjisinin doğrudan toprağa
geçmesini Önler. Çıplak toprak yüzeyi güneş ışınlarıyla doğrudan değinim içerisinde
olduğundan oldukça fazla ısınır. Bu nedenle, kış ve yaz mevsimleri ile gece ve gündüz
çıplak topraklardaki sıcaklık farkı ve değişimi yüksek olur. Bitki örtüsü, geceleyin ve kış
mevsiminde topraktan atmosfere olan ışımayı azaltır. Bunun sonucunda, üzerinde bitki
örtüsü bulunan topraklar, çıplak topraklara göre gündüz ve yaz mevsimi boyunca daha
serin, gece ve kış mevsimi boyunca da daha sıcaktır. Çok yıllık yüksek boylu bitkiler
gölge etkileri nedeniyle, kısa boylu çayır mera bitkilerine göre sıcaklık değişimleri
üzerinde daha etkilidirler.
4. Karaların ve suların dağılımı: Suyun özel ısısı yüksek olduğundan ısıyı
yüksek oranda tutabilir. Bu nedenle su kitlelerine yakın kara parçalan, su
kitlelerinden uzak kara parçalarına göre daha ılıman ve düzenli iklimlere sahiptirler.
Deniz ve okyanuslara yakın karaların atmosferi su buharı ile doyduğundan,
topraklardan atmosfere doğru ışıma en alt düzeye iner. Karasal iklim bölgelerinde,
özellikle geceleyin ve kış mevsiminde topraktan atmosfere ışıma fazla olur.
Bunun sonucunda, bu bölgelerdeki topraklar çabuk soğur. Okyanus, deniz, göl ve
baraj gölleri yakınındaki topraklardaki sıcaklık değişimi, suyun özel ısısının
yüksekliği nedeniyle daha az olmaktadır.
5. Toprak özellikleri: Toprak sıcaklığına doğrudan etki eden önemli toprak
özelliklerini, toprak rengi, toprak nemi ve bünyesi olarak sıralamak mümkündür.
Organik madde içeriği fazla ve koyu renkli topraklar, açık renkli topraklara göre daha
çabuk ısınırlar. Bunun nedeni, koyu renklerin güneş ışınlarını daha fazla tutmaları ve daha
az yansıtmalarıdır. Topraktaki nem düzeyinin artışı, topraktaki ısı artışının yavaş
olmasına neden olur. Bu durum, suyun özel ısısının yüksek olmasından ileri gelir.
Kum bünyeli topraklar, düşük nem içerikleri ve iyi havalanmaları nedeniyle çabuk
ısınırlar ve çabuk soğurlar. Tava gelmeleri erken olur. Kil bünyeli topraklar ise, yüksek su
tutma kapasiteleri ve düşük havalanma düzeyleri nedeniyle geç ısınıp geç soğurlar.
Tava gelmeleri de geç olur .
4.3. Toprak sıcaklığının denetimi
Kuru toprak yüzeyi, ıslak toprak yüzeyine göre daha fazla sıcaklık değişimine
uğramaktadır. Çöllerdeki gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkı buna bir örnektir.
İlkbahar başlangıcında, kuru toprak yüzeyi gündüz daha sıcaktır ve tohumların
çimlenmesi için koşullar uygundur. Buna karşın, bu tür yüzeyler geceleyin daha fazla
soğuduklarından, gece donlarına uğramaları olasıdır. Bu nedenle, çimlenme ve bitki
gelişimi için toprak sıcaklığının kontrolü ilkbaharda daha çok önemlidir
Toprak sıcaklığının kontrolü, toprak yüzeyine gelen ve giden ışımanın düzenlenmesi ve
toprağın ısıyla ilgili özelliklerinin değiştirilmesiyle olasıdır. Toprak sıcaklığının kontrolü için
yapılan işlemleri, bitki örtüsünün etkileri dışında 3 grup altında toplamak olasıdır .
1. Malçlama: Toprak yüzeyine bırakılan ve buharlaşmayı önleyen maddelere malç
adı verilir. Ahır gübresi ve saman gibi her türlü organik maddeler ve yapay plastik Örtüler
malçlara örnektir. Toprak yüzeyine uygulanan çeşitli doğal ya da yapay malçlar (örtüler),
toprak sıcaklığının günlük ve yıllık değişimini mevsimine göre azaltmakta veya
artırmaktadırlar. Bahçe tarımında kullanılan plastik örtüler, toprak sıcaklığını kontrol
altında tutmak amacı ile uygulanan en yaygın yöntemdir. Sıcak ve kurak bölgelerde,
güneşten gelen ışımanın etkisini azaltmak, yansımasını artırmak, toprak sıcaklığının fazla
yükselmesini ve buharlaşmayı önlemek için açık renkli plastik örtüler kullanılmalıdır.
Soğuk bölgelerde ise siyah renkli plastik örtüler kullanılmalıdır. Bu örtüler güneşten gelen
ısı enerjisinin çoğunu içlerine alırlar. Geceleri ise, topraktan atmosfere doğru olan
ışımayı engelleyerek toprağın sıcak kalmasını sağlarlar. Malç, toprak sıcaklığını kontrol
etmenin dışında, yabancı ot kontrolü, su ve rüzgar erozyonuna karşı toprağı korumak ve
evaporasyonla (topraktan buharlaşma) su kaybını azaltmak için de uygulanabilir.

2. Sulama ve drenaj: Toprağın ısıyla ilgili özelliklerini nem içeriği etkilemektedir.


Bu nedenle toprak sıcaklığının düzenlenmesinde sulama ve drenajdan yararlanılır.
Drenajı iyi olmayan toprakların nem içerikleri fazladır. Fazla nem içeren topraklar, suyun
ısı kapasitesi yüksek olduğu için daha geç ısınır ve ilkbaharda tohumların çimlenmesi için
gerekli sıcaklığa zamanında ulaşamaz. Bu durum, bitkilerin zamanında ve iyi
şekilde gelişmesini önler. Bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için, Özellikle kil bünyeli
topraklarda drenajın iyileştirilmesi gerekir. Sıcak yaz aylarında ise, bitki kök gelişimini ve
bitkinin uygun büyüme sıcaklığını olumsuz yönde etkileyecek yüksek toprak sıcaklığını
önlemek için sulama yapılmalıdır. Sulama ile toprakların ısı kapasitesi artar, havanın
oransal nemi yükselir, toprak yüzeyine yakın havanın sıcaklığı düşer ve evaporasyonla
toprağın sıcaklığı azalır,
3. Toprak yüze yinin fiziks e l öze lliklerinin de ğiş tirilme si:
Toprak yüzeyinin sıkışması, toprağın hacim ağırlığım ve ısı iletkenliğini artırır.
Toprak çok kuru koşullarda işlendiğinde, yüzeyde oluşan tozun malç etkisi nedeniyle,
yüzeyden alt katmanlara ısı akışı azalmaktadır. İşlenen topraklardaki günlük sıcaklık
değişimi, istenmeyenlerden daha fazla olmaktadır. Gevşek bir toprak, geceleri, sıkışmış
bir topraktan daha soğuk olmakta ve donmaya karşı daha duyarlı durumda bulunmaktadır.

5. Toprak Havası
Toprağın gaz fazı toprak havası olarak adlandırılır. Toprak havası toprak boşluklarını
su ile birlikte doldurur. Toprak yapısını oluşturan birimlerin arasındaki büyük boşluklar
(makropor) hava ile dolar ve hava hareketi genel olarak bu boşluklarda olur. Toprak
yapısını oluşturan ünitelerin içerisindeki boşluklar ise suyun genel olarak tutulduğu
küçük boşuklardır (mikropor). Yağış ve sulama sonucunda öncelikle büyük boşluklar su ile
dolar. Daha sonra su küçük boşluklara hareket eder. Topraktaki toplam boşluk, toprak
çeşidine ve farklı katmanlara göre % 25'den az olabileceği gibi % 50'den de fazla olabilir.
Bitki yetişmesi için en uygun koşullara sahip tın bünyeli bir topraktaki toplam boşluk
yaklaşık % 50'dir. Bu boşluğun yarısı su, yarısı da hava ile doludur .
Genellikle toprak havasının bileşimi atmosfer havası ile aynı olmasına karşılık,
gazların nicelikleri yönünden farklılık gösterebilir.
Uygun bitki yetiştirmek için toprak boşluklarında uygun bileşimde ve nicelikte hava
bulunması gerekir. Boşluklardaki hava niceliği genellikle toprak suyu tarafından etkilenir.
Tablo:Toprak üzerindeki havada bulunan temel gazlar ve hacimsel yüzdeleri

Gaz adı Hacim (%)


Azot (N 2 ) 78,0
Oksijen (O 2 ) 21,0
Karbondioksit (CO2) 0,031
Argon (Ar) 0,93
Helyum (He) 0,0005
Metan (CH4 ) 0,0002
Hidrojen (H2) 0,00005
Nitrit (NO2) 0,00002

Toprak suyundaki artış havayı boşluklardan dışarı iter. Boşluklardaki suyun bitkiler
tarafından alınması ve buharlaşma sonucunda; topraktaki su içeriğinin düşmesiyle, kütle
akımı ve yayınım ile boşluklardaki hava niceliği artmaya başlar. Daha önce de belirtildiği
gibi, en uygun bitki yetiştirme ortamı olarak, boşlukların yarısının su diğer yarısının
hava ile dolu olması istenir.
Toprak havası atmosfer havasının devamıdır. Hem atmosferden toprak
boşluklarına hem de toprak boşluklarından atmosfere doğru sürekli bir hava değişimi
olmaktadır. Bu hava değişimi toprak içerisindeki gazların yenilenmesini sağlar ve
toprağın havalanması olarak adlandırılır. Toprağın havalanmasının, bitki kök
bölgesinin gelişimini engelleyecek karbondioksit fazlasını ve oksijen eksikliğini giderecek
düzeyde olması istenir.
Toprak havalanması, toprak verimliliğini etkileyen önemli olaylardan birisidir.Bitki
kökleri solunum yaparken, oksijeni alırlar karbondioksiti bırakırlar,Çeltik gibi bazı bitkiler
dışında, bitkilerin büyük çoğunluğu köklerindeki solunum için gerekli oksijeni topraktan
karşılarlar.İyi bir toprak havalanmasının bitki yetiştirmedeki etkileri 3 madde şeklinde
sıralanabilir:
1. Geniş ve etkili bir kök sisteminin oluşması,
2. Etkin kök sistemi sonucu bitki besin maddelerinden yararlanmanın artışı,
3. Toprak mikroorganizmalarının faaliyetlerinin artışı ve toprak verimliliğinin
iyileşmesindeki, olumlu katkıları.
Toprak havasının bileşimi ve kapasitesi
Toprak havasının bileşimi ve niceliği topraktaki olaylara ve havalanma koşullarına göre
değişebilir.Topraktaki bitki kökleri ve organizmalar solunumları sırasında oksijen alıp
karbondioksit verirler.Bunun sonucunda toprak havasındaki O2 niceliği atmosfer havasına
göre daha az, CO2 niceliği ise daha fazladır.Atmosfer havasındaki azot niceliği ile toprak
havasındaki azot niceliği ise birbirine yakındır.Toprak havasının bileşimi sabit
değildir.Toprak nemi,bünyesi,yapısı,mevsim,sıcaklık,toprak yüzeyinden derinlik, kök
gelişimi, mikrobiyolojik aktivite gibi etkenler toprak havasının bileşiminin değişmesine
neden olabilirler.
Çizelge:Atmosfer ve toprak havasının ortalama bileşimi
N2 (%) O2 (%) CO2 (%)
Atmosfer havası 79.0 21.0 0.03
Toprak havası 79.1 20.6(18-21) 0.30(0.1-5.0)

Toprağın hava kapasitesi


Toprağın hava kapasitesi, su ile doygun bir topraktan yerçekimine bağlı su ayrıldıktan
sonra toprağın içerdiği hava oranı olarak tanımlanır. Başka deyişle, tarla kapasitesindeki
nem içeriğine sahip topraktaki hava niceliğine hava kapasitesi denir.

Hava kapasitesi, toprakta kapillar olmayan (makropor) boşlukların hacmine


eşittir. Toprağın hava kapasitesi toprak bünyesi ve yapısı ile yakından ilgilidir. Kum
bünyeli topraklarda kapillar olmayan boşluklar kil bünyeli topraklara göre daha fazla
olduğundan, hava kapasiteleri daha yüksek ancak su tutma kapasiteleri daha düşüktür.
Kil bünyeli topraklarda kapillar boşlukların (mikropor) fazla oluşu nedeniyle
havalanma kapasitelerinin düşük oluşu, bitkisel üretimdeki sorunlardan birisini
oluşturur.
Kil bünyeli topraklardaki kötü havalanma ve iyi olmayan yapı, toprağa ahır
gübresi, bitki artıkları ve diğer organik maddelerin ilave edilmesiyle iyileştirilebilir.
Toprakta hava dolu boşlukların niceliği, toplam toprak hacmi içinde % 10'nun
altına düştüğünde, toprak havalanması bitki gelişmesini sınırlamaya başlar.

3. TOPRAK SUYU
Toprağın sıvı fazı,toprak suyu ya da toprak çözeltisi olarak adlandırılır.Toprak suyunun
içerisinde, çözünmüş bileşikler ile kolloid konumdaki materyaller bulunur.Topraktaki su,
toprak boşluklarında (gözeneklerinde) bulunur.Üretken bir toprağın toplam boşluk hacmi
%50’dir.Bitki yetiştirmede en uygun durum, bu boşlukların yarısının su, diğer yarısının
da hava ile dolu olmasıdır.
Toprakta bulunan su, bitkilerin yetişmesi, toprak içindeki biyolojik faaliyetlerin devamı,
çeşitli ayrışma ve özellikle iyon alışverişinin sağlanması bakımından son derece
önemlidir.
Yağışlarla ya da sulama ile toprağa gelen suyun bir bölümü alt tabakalara sızarken, bir
bölümü de yüzey akışlarla başka bölgelere taşınmaktadır. Yine toprak içerisine giren
suyun bir bölümü toprak tanecikleri tarafından tutulmakta, fazla su ise yerçekimi etkisiyle
drene olarak topraktan uzaklaşmaktadır.
Toprakta suyun tutulma güçleri
Toprak nemi tanımı, genel olarak toprak suyu ve toprak çözeltisi yerine kullanılır.Toprak
nemi, topraktaki büyük boşluklar(makropor) ve küçük boşluklar(mikropor) içerisinde
yerleşmiş durumdadır.Toprak, su ile doyurulduğunda tüm boşluklar (porlar) su ile dolar.
Toprak suyunun sınıflandırılması
Toprağa giren(sızan) suyun bir bölümü yerçekimi etkisinde kalarak alt katmanlara
süzülür.Süzülme,varsa taban suyuna ya da doğal ve yapay yollarla (dereler, ırmaklar,
göller,denizler,drenaj kanalları) topraktan uzaklaşıncaya kadar devam eder.Geride kalan
bölümü ise, toprağın boşluklarında yerçekimi kuvvetine karşı toprak taneciklerinde
tutulur.
Toprak suyunun fiziksel olarak sınıflandırılması
2.1. Gravitasyon Suyu
Doygun haldeki bütün toprakların gözeneklerini dolduran su basınç altındadır. Bu
durumda gözeneklerde bulunan su, çok yüksek basınç sahasından düşük basınç alanlarına
doğru serbest halde akmaktadır. Bu hareket yerçekiminin etkisiyle olmaktadır. İşte,
yerçekiminin etkisiyle toprak dahilinde hareket eden suya gravitasyonal veya serbest su
denilmektedir.Bitkilerin yararlanamadığı sudur.

2.2. Kapilar Su
Yerçekiminin etlisiyle topraktan sızan su, topraktan tamamen ayrıldıktan sonra toprakta
kalan su miktarına kapilar su ya da tarla kapasitesi denilmektedir. Bu su toprakta otuz
mikrondan daha küçük gözeneklerde tutulur. Kapilar su toprak parçacıkları dahilinde
adhesion ve kohezyon kuvvetleri tarafından 1/3 ile 31 atmosfer basınç altında
tutulmaktadır.Kapillar su, iç ve dış kapillar su olarak iki bölüme ayrılır.İç kapillar su,
toprak tanecikleri yüzeyinde (15-31 atm.)’lik basınç aralığında tutulurken, dış kapillar su;
iç kapillar suyu oluşturan su moleküllerinin dış yüzeyinde (1/3-15 atm.)’lik basınç
aralığında tutulur.Bitkilerin yararlanabildiği su, dış kapillar sudur.Dış kapillar suya
toprağın yarayışlı su kapatisesi de denir.

2.3. Higroskopik Su
Toprak kolloidleri tarafından 31 atmosfer veya daha fazla basınçla tutulan sudur. Toprak
taneciklerinin atmosferdeki su buharından tuttukları su olarak da
tanımlanabilir.Higroskopik suyun toprak tanecikleri yüzeyinde tutulma gücü 10.000
atm’e kadar çıkabilir.Tutulma gücünün yüksekliği ve bitki köklerinin osmatik
basınçlarının yaklaşık 20-25 atm. Olması nedeniyle, higroskopik su bitkilere yarayışlı
olmayan su olarak değerlendirilir.

Toprak kıvamı
Sözlük anlamı olarak kıvam, koyuluk ve koyuluk derecesi (sıvılar için) bir şeyin en uygun
derecesi ve zamanı, tav veya gerekli koşulların var olmasıdır.Toprak kıvamı ise, toprağın
farklı nem düzeylerinde adhezyon(farklı madde moleküllerinin birbirini tutması) ve
kohezyon (aynı madde moleküllerinin birbirini tutması) güçleri ile toprak kütlesinin bir
arada tutulma gücü ya da yeteneğidir.Başka bir anlatımla, toprağın yapısı ya da şeklini
bozmaya çalışan güçlere ve etkenlere karşı gösterdiği dirençtir.Toprak kıvamı, topraktaki
tanelerin birbirlerine yapışabilirlikleri yönünden, toprağın gösterdiği özellikleri ve
kuvvetleri tanımlar.Toprakların dağılabilirlik, yapışkanlık ve plastiklik özellikleri toprak
kıvamı ile ilgilidir.
Toprak kıvamı, toprak işlemenin en uygun ve en az enerji ile (ekonomik) yapılabilmesi,
ayrıca toprak yapısının korunması için en uygun zamanın saptanması yönünden
önemlidir. Başka anlatımla, toprak tavının en uygun olduğu dönemde toprak işlenmelidir.
Toprak tavı, bitki gelişmesi için toprağın uygun fiziksel koşullara sahip olmasıdır.Toprak
tavı, toprak kıvamı ile doğrudan ilişkilidir ve toprağın dağılabildiği yumuşak kıvam
sınıfındaki durumudur.Toprak endüstrisi, seramik üretimi ve plastik sanatlarda ise yine
toprak kıvam çeşitlerinden olan plastik kıvam ön plana çıkmaktadır.
Toprak kıvamı sınıfları
Toprak kıvamı ile ilgil çalışan ilk araştırıcı Atterberg’dir. Atterberg, toprağın içerdiği
neme göre altı çeşit kıvam olduğunu ileri sürmüştür.Bunu kile eklenen su miktarına göre
kilin davranışını belirterek açıklamıştır.Kil, fazla su ile karıştırıldığında ince akıcı bir
şekil (çamur) oluşur.Daha az su ile karıştırıldığında güç akan koyu bir çamur macunu elde
edilir.Çamur macunu biraz kurutulunca, akmayan ancak yapışabilen bir kitle ortaya
çıkar.Bu kitle dokunduğu cisimlere yapışır.Karışımdaki su biraz daha buharlaştırıldığında,
kilin yapışma özelliği yok olur ve parmaklara yapışmaksızın şekil verilebilir.Kilin bu
durumu plastiklik özelliğini gösterir.Seramik endüstrisinde istenen kıvam
budur.Buharlaştırma ile kildeki su daha da azaltıldığında plastiklik özelliği yok olur.Kil,
ufalanmadan tamamen kurutulduğunda ise sert ve sıkı bir yapı oluşur.
Atterberg yukarıdaki örneğe dayanarak, toprakların altı farklı kıvam çeşidi
gösterebileceğini belirtmiştir.
1.Sulu akışkan kıvam: Toprak kolayca akar.
2.Kalın akışkan kıvam: Toprak, yerçekimi kuvveti etkisiyle hala kendiliğinden akar ve
cıvık hamur gibidir.
3.Koyu akışkan kıvam: Toprak, yerçekimi kuvveti etkisi ile akmaz ve macun gibidir.
4. Plastik kıvam: Toprak yoğrulabilir ve şekil verilebilir.
5.Gevşek kıvam:Toprak yumuşak ve kümelidir.Kümeler üzerine hafif bir basınç
uygulandığında birbirlerine yapışırlar.
6.Sert kıvam: Toprak sert durumdadır ve tanecikleri bir arada tutacak düzeyde nem
içermez.
Daha sonraları Atterberg’in tanımladığı kıvam çeşitlerinden yola çıkılarak, toprağın kuru,
nemli ve ıslak (yaş) olduğu koşullarda belirlenebilen 4 ana kıvam sınıfı kabul
edilmiştir.Bunlar;
1.Yapışkan kıvam:Toprağın ıslak iken diğer cisimlere yapışması durumudur.
2.Plastik kıvam: Toprağın nemli iken yoğrulabildiği, şekil alabildiği ve şeklini
koruyabildiği durumdur.
3.Yumuşak kıvam:Toprağın nemli iken dağılma özelliği göstermesi ve işlenmeye en
uygun durumudur.
4.Sert kıvam: Toprağın kuru iken sertliği, kırılma durumu ve farklı basınçlara karşı
gösterdiği dayanıklılık durumudur.
Sert kıvamda toprağın nem içeriği en alt düzeyde, buna karşılık toprak taneleri arasındaki
kohezyon en üst düzeydedir.Sert kıvam durumunda topraklarda, büzülmeden ileri gelen
çatlaklar oluşur.Bu kıvamdaki toprak işlenmeye uygun değildir.İşlenirse iri kesekler
oluşur.Ancak uzun süreli donma ve çözülme ile ıslanma ve kuruma sonucunda
parçalanabilirler.
Yumuşak kıvamda, sert kıvama göre nemdeki artışa bağlı olarak, toprak tanecikleri
arasındaki kohezyon en alt düzeye iner.Toprak yumuşak bir kıvam kazanır.Üzerine bir
kuvvet uygulandığında kolayca dağılır.Toprak işleme için en uygun koşulların bulunduğu
kıvamdır.
Plastik kıvamda, topraktaki artan neme bağlı olarak kohezyon yükselir.Toprak üzerine
basınç uygulandığında, tanecikler birbirleri üzerinden kayarlar ve şekilleri bozulur.Toprak
kuruduktan ve üzerlerine uygulanan basınç kalktıktan sonra da kazandıkları şekli
korurlar.Kumlara nemli iken az miktarda şekil verilebilir.Fakat nemlerini kaybedince
şekilleri bozulduğu için, kumların plastiklik özelliğinin olmadığı söylenebilir.Killer ise
plastiktir.Plastik kıvamdaki bir toprak işlendiğinde, balçıklaşır, şekli bozulur ve yapısını
kaybeder.Toprak plastik kıvamda iken kesinlikle işlenmemelidir.
Toprak yapışkan kıvamda iken, aşırı su içermesi nedeni ile kohezyon gücünü
kaybeder.Onun yerini adhezyon kuvvetleri alır.Toprak, koyu akışkan ve yapışkan
durumdadır.Yapışkan kıvamda toprağın işlenmesi uygun değildir.
TOPRAĞIN KİMYASAL ÖZELLİKLERİ 1
TOPRAĞIN KİMYASAL
ÖZELLİKLERİ
Toprak kimyası; genel anlamda toprağın kimyasal yapısını ve toprakta oluşan
kimyasal olayları inceler.
Bu olayların bitkisel üretime etkilerini ortaya koyar.
Toprağın inorganik ve organik bileşenleri, iyon değişimi,
toprak reaksiyonu (pH),
bitki besin maddelerinin topraktaki hareketleri ve katıldıkları reaksiyonlar,
toprakların tuzlulaşması,
alkalileşmesi,
toprak kimyasının önemli konularından bazılarıdır.
 Topraktaki mineral maddelerin büyük bir çoğunluğunu 8 element
oluşturmaktadır.
 oksijen, gerek hacimsel ve gerekse ağırlık olarak en yaygın bulunan
elementtir.
 Pozitif yüklü olan diğer 7 elementin topraklarda azalan oranlarda bulunuş
sırası ise şu şekildedir.
 Si > Al > Fe > Ca > K > Na > Mg
 Bu elementlerden O, Si, Al ve Fe toprağın mineral bölümünün yaklaşık
% 90’ını oluşturur. Yerkabuğunda bulunan diğer elementlerin
konsantrasyonları % l'den daha azdır.
 Topraklar kendilerini oluşturan kayalar ve minerallerden kimyasal bileşim
yönünden farklılıklar gösterirler.
 Suda çözünebilir ayrışma ürünleri olan Ca, Mg, Na ve K' u az
miktarlarda, buna karşın Fe ve Al gibi zor çözünebilir elementleri daha
fazla içerirler.
 Yine topraklar, biyolojik birikimin bir sonucu olarak daha fazla C, N ve S
içerirler.
 Toprak organik maddesi başlıca karbon, hidrojen, oksijen ve azot ile
daha az miktarlarda kükürt ve diğer elementleri yapısında içermektedir.
 Kimi bitki besin maddelerini bünyesinde bulunduran organik fraksiyon,
toprağın su tutma kapasitesi ve katyon değişim kapasitesini artırır ve
toprakta agregasyon ve yapı gelişimini hızlandırır.
TOPRAKLARDA İYON DEĞIŞIMI
 İyon değişimi, bitkilerin beslenmesi ve gereksinimleri olan besin
maddelerinin tutulmasında rol oynayan en önemli toprağın kimyasal
olaylarından birisidir.
 İyon değişimi, toprakta eksi (negatif) elektriksel yüke sahip
kolloidlerin, özellikle de killerin yüzeylerinde olur.
 Değişim,tutucu (adsorbtif) yüzeylerin doğrudan dokunumu ile olabildiği
gibi, genellikle katı ile sıvı fazlar arasında görülür.
 İyonların katı yüzeylerde tutulmalarına adsorbsiyon, katı yüzeylerdeki
iyonların bırakılmalarına ise desorpsiyon adı verilir.
 İyonları bağlamak suretiyle toprakta tutan ve gereğinde bitkinin
yararlanabildiği toprak çözeltisine geçmelerini sağlayan toprak öğelerine
SORBENT denir.
Toprakta iyon değişimi yapabilen başlıca sorbentler:
 Kil mineralleri
 Organik madde ( Humus ) ‘dir.
 Kil mineralleri ve humusun iyon değişimi yapabilmesi, bunların çeşitli
nedenlerle + ve – yük kazanmalarından veya iyonlarla yer değiştirmeye
uygun atom ya da atom grupları kapsamalarından kaynaklanmaktadır.
 Sıvı içerisinde çözünerek iyonlarına ayrılan bileşiklerin artı (pozitif) yüklü
iyonlarına katyon, eksi (negatif) yüklü iyonlarına anyon denilir.
 Toprak çözeltisindeki bitki besin maddelerinden olan katyonlar Ca2+ ,
Mg2+ , K+ H+, Al3+ , Fe2+ , Cu2+ , Mn2+ , Zn2+, Na+ 'vb. 'dir.
 Toprak çözeltilerinde Cl-, SO4-2,PO4-3, HPO4 -2 , H2PO4 - ,NO3- ,HCO3-en
fazla bulunan anyonlardır.
 Kuvvetli alkali topraklarda CO3-2 iyonuna da rastlanır. Toprak çözeltisinde
azot, NH4+ ve NO3- iyonları şeklinde bulunur.
1. KATYON DEĞIŞIMI
 Katyonların eksi elektriksel yüklü toprak öğeleri
tarafından tutulmaları ve bırakılmalarına katyon
değişimi denir.
 Değişimi yapan toprak öğelerine (kil ve humus)
katyon tutucu ya da katyon değiştirici adı verilir.
 Toprakta tutulan katyonlar, başka katyonlarla yer
değiştirdiklerinde toprak çözeltisine geçerler.
Buradan yıkanarak uzaklaşabilirler ya da bitki
kökleri tarafından alınabilirler. Bu nedenle, katyon
değişimi bitki beslenmesinde aktif bir rol oynar.
 Topraktaki değişebilir katyonlar, topraktaki katyon tutucular
(toprak kolloidleri) tarafından eşit şekilde tutulmazlar.

 Toprakta eşit nicelikte bulunduklarında +3 değerli katyonlar


+2 değerlilerden, +2 değerliler de +1 değerlilerden daha
güçlü tutulurlar. Buna göre katyonların tutulma sırası:
Fe3+>Al3+>Ca2+>Mg2+>H+>K+>NH4+>Na+ şeklinde olur.
2. KATYON DEĞIŞIM KAPASITESI

 Toprakların sahip oldukları eksi yükleriyle


tutabildikleri toplam katyon niceliğine katyon
değişim kapasitesi (KDK) denir .
 Birimi, 100 g toprakta miliekivalent (me/lOOgr
toprak)'dir,
 Miliekivalent sözcüğü, bir mg H, ya da bununla
birleşebilen veya yer değiştirebilen diğer
iyonların niceliği olarak tanımlanır.
 Bir katyonla yer değiştirerek çözeltiye geçen Na, Ca, K, Mg, Al, H gibi
katyonlara değişebilir katyonlar denilir.
 Birim aralıkta kuru toprağın adsorbe edileceği katyon miktarına tanım olarak
“Katyon Değişim Kapasitesi” (KDK) denir.
 Başka bir tanımlamayla topraktaki değişebilir katyonların miktar olarak
toplamları KDK’ yı verir denilebilir. Her bir katyonun KDK içindeki %
miktarına söz konusu elementin doygunluğu denir.
 Özel olarak Na, K, Ca ve Mg katyonların KDK içindeki total % miktarına Baz
Doygunluğu denir. Bir toprakta baz doygunluğu %80’dir denirse, bunun
anlamı KDK’ nın %80’nini Ca, Mg, K ve Na oluşturuyor demektir.
 KDK ölçümü için en uygun pH derecesi 7-7.5 dir. Bu pH’da
ölçülen kapasite maksimal kapasitedir. Buna potansiyel KDK
denir.
 Bir de gerçek kapasite (effektif) vardır. Toprağın sabit olduğu pH
derecesinde ve tamponlanmış nötral bir çözeltiyle belirlenen
kapasite gerçek KDK’dır.
 Karbonat içeren topraklarda her iki kapasite değeri ayınıdır.
Fakat asit reaksiyonlu topraklarda potansiyel kapasite daha
yüksektir.
 Killerin ve humusun yüzeyinde değişebilir durumda tutulan Ca2+,
Mg2+, Na+ ve K+ iyonları toplamının KDK'ne oranına baz
doygunluğu, H+ ve Al3+ iyonları toplamının KDK'ne oranına da asit
ya da hidrojen doygunluğu denir. Bunu aşağıdaki formüller ile
gösterebiliriz.
 Baz doygunluğu(%)=(Değişebilir bazik katyonlar toplamı/KDK) x
lOO
 H+ ya da asit doygunluğu(%) = 100- Baz doygunluğu (%)
 Toprakların Ca2+, Mg2+, Na+ ve K+ doygunlukları da ayrı ayrı
saptanabilir.
 Ca2+ doygunluğu(%) = (Değişebilir Ca2+ / KDK) xl00
 Mg2+ doygunluğu(%) = (Değişebilir Mg2+ / KDK) xl00
 Na+ doygunluğu(%) = (Değişebilir Na+ / KDK) xl00
 K+doygunluğu(%) = (Değişebilir K+ / KDK) xl00
 ÖRNEK: KDK 20 me/100 g toprak olan toprakta Ca2+:10 ;
Mg2+:4; Na+:2 ; K+:2 me/100 g toprak olarak bulunmuştur. Bu
toprağın baz, H+, Ca2+,Mg2+, Na+ ve K+ doygunluk yüzdeleri
nedir?
 Baz doygunluğu(%)=10+4+2+2 (me/100 g toprak/20(me/100
g toprak)xl00=18/20xl00=90
 H+ doygunluğu (%) = 100-90 = 10
 Ca2+ doygunluğu (%) = (10/20) x 100 = 50
 Mg2+ doygunluğu (%) = (4/20) x 100 = 20
 Na+ doygunluğu (%) = (2/20) x 100 = 10
 K+ doygunluğu (%) = (2/20) x 100 = 10
 Genellikle baz doygunluğu yüksek olan toprakların pH'ları
yüksektir.
 Kurak ve yarı kurak bölgelerdeki toprakların baz doygunluğu
yağışlı bölge topraklarından daha yüksektir.
 Düşük baz doygunluğuna sahip topraklarda bazların bir kısmı
yağışlarla yıkandığından, ortamdaki H+ niceliği artar.
 Bunun sonucunda da toprağın pH'sı düşer ve asit bir ortam
oluşur. Baz doygunluğu toprak verimliliğinin bir göstergesidir.
3. Anyon değişimi
 Toprakların katyon değişim kapasiteleri yanında, çok az da olsa
anyon değiştirme kapasiteleri de vardır. Bunun nedeni,
topraklarda çok miktarda eksi yük yanında, az miktarda da artı
yük bulunmasıdır.
TOPRAK REAKSIYONU (PH) NEDIR?

TOPRAK PH’Sı, BIR TOPRAK ÇÖZELTISINDEKI ASITLIĞI VEYA


ALKALILIĞI TANıMLAYAN BIR ÖLÇÜDÜR. ASITLIĞIN MIKTARı
ÖNCELIKLE H+ VE OHֿ IYONLARıNıN
KONSANTRASYONLARıNA BAĞLıDıR. TOPRAK DAHA FAZLA
ASIDIK OLURKEN H+ IYONLARı KONSANTRASYONU ARTAR,
BUNUN SONUCUNDA PH AZALıR. PH=7’DE H+ VE OHֿ
IYONLARıNıN KONSANTRASYONLARı BIRBIRINE EŞITTIR. PH,
LOGARITMIK BIRIM ŞEKLINDE ÖLÇÜLÜR. PH BIR BIRIM
ARTARSA, H+ KONSANTRASYONU 10 KEZ AZALıR. ÖRNEĞIN,
PH=4’TE PH=7’YE GÖRE 1000 KERE FAZLA H+ IYONU VARDıR.
TOPRAK TEPKIMESI (PH)

 Toprak tepkimesi, toprak çözeltisinde bulunan H iyonu


doygunluğuna göre özellik kazanır.
 Toprak çözeltisi tekdüze özellikler taşımayıp, pedogenetik
olaylara ve horizon derinliklerine göre değişim gösterebilir.
 Buna bağlı olarak topraklar, asit, nötr ya da alkali tepkimeli
olabilirler.
 Kolloidlerin çevresindeki toprak çözeltisi içinde H+ iyonları
niceliği, OH- iyonları niceliğine eşit olduğu koşullarda, toprak
tepkimesi nötr, H+ iyonları niceliği OH- iyonlarından fazla ise
asit, tersi konumda ise toprak tepkimesi alkali olarak
adlandırılır.
 Toprak pH'sı topraklardaki anyon ve katyonların bulunuş
oranları ile şekillenir ve toprakların tarımsal üretkenlikleri
toprak tepkimesi ile yakından ilişkilidir. Toprak bileşimini
oluşturan kil mineralleri, organik madde vb kolloidler,
toprak tepkimesi üzerine etkilidir.
 Çözeltide pH
 –ASIT, pH <7
 –BAZIK, pH >7
 –NÖTR, pH =7
 Toprakta ise nötürlük pH 7 değildir; Toprak nötürlüğü 6.5 ile 7.2
arasında değişiklik gösterir.
1. Toprakta asitlik çeşitleri
 Toprakta asitlik, aktif, potansiyel ve toplam asitlik olmak üzere üç şekilde
tanımlanmaktadır.
 Toprak çözeltisi içerisinde bulunan H+ iyonları, toprağın aktif asitlik
derecesini gösterirken, toprak kolloidlerince tutulmuş (adsorbe) H+, Al3+ vb.
iyonlar ise potansiyel asitlik olarak adlandırılır.
 Aktif ve potansiyel asitlik toplamları, toplam asitliği verir. Topraklardaki
aktif ve potansiyel asitlik derecelerinde dinamik bir denge vardır.
 Toprakta aktif asitliğin azalması durumunda,kolloidler tarafından
tutulmuş olan H+ ve Al3+ vb. iyonların bir bölümü toprak çözeltisine doğru
hareket ederek elektriksel dengeyi yeniden oluşturur.
 pH metre ile ölçülen ve güncel kullanılan pH değerleri toprağın aktif
asitliğidir. Potansiyel asitlik, aktif asitliğin birkaç bin katından fazla asitliği
veren iyonları içerir.
 Kil bünyeli ve organik maddece zengin toprakların potansiyel asitlik güçleri
kum bünyeli topraklardan 50-100 bin kat daha fazladır .
2. Toprakta asitliğin oluşumu
 Nötr veya alkali tepkimeli topraklarda, toprak çözeltisindeki
katyonlar yoğun olarak Ca2+, Mg2+, Na+, K+ vb. ibarettir ve
bunlar çözelti ortamdaki anyonlar ile dengededir.
 Bu katyonların çeşitli nedenlerle topraktan uzaklaşması ve
yerlerini H+, Al3+ vb. iyonlara ya da protonlara bırakması
toprakta asitleşmeye neden olur.
 Temel katyonlar, bitkiler tarafından alınmış ya da yıkanmaya
bağlı olarak topraklardan uzaklaşmış ise, ortaya çıkan asitlik
kalıcı bir özellik taşır. Yağışlı bölge topraklarında, topraktaki
bazların yıkanması sonucunda topraklar asit bir tepkime
verirler.
 Toprak asitliği, toprak boşluklarındaki CO2 gazının su ile
birleşerek H2CO3 oluşturmasıyla da şekillenir.
3.Toprak tepkimesini etkileyen etmenler

 a. Atmosferin toprak tepkimesine etkisi


 Atmosfer, değişik yollarla toprak asitliğine neden
olabilmektedir. Asit özellikteki doğal ya da kent-sanayi
kökenli kimyasal bileşiklerin atmosfere karışması ve
bunların hidrolojik döngü ile topraklara ulaşması
toprak asitliğini etkiler.
 Yağmur sularında oluşan asitliğe atmosferde yoğun
olarak bulunan CO2 ve SO2 vb. gazlar neden
olmaktadır.
 CO2 + H2O H2CO3 (Karbonik asit)
 SO2 + H2O H2SO3 H2SO4 (sülfirik
asit)
Reaksiyon Sınıfı pH Reaksiyon Sınıfı pH
Ekstrem Asit 4,5≤ Nötr 6,6-7,3
Çok Kuvvetli Asit 4,6-5,0 Hafif Alkali 7,4-7,8
Kuvvetli Asit 5,1-5,5 Orta Alkali 7,9-8,4
Orta Asit 5,6-6,0 Kuvvetli Alkali 8,5-9,0
Hafif Asit 6,1-6,5 Çok Kuvvetli Alkali ≥9,0
b. Organik maddenin etkisi
 Toprağı oluşturan temel öğelerden birisi olan organik madde, toprak
içeriğindeki ayrışma derecelerine göre çeşitli humus bileşiklerini oluşturur.
 Bitkilerin kök aktiviteleri ve mikroorganizma becerileri sonucunda toprakta
ortaya çıkan organik ve inorganik asitler, toprak pH'sının asitliğe doğru
düşmesine neden olur.
 Organik maddenin ayrışması sürecinde topraklarda asetik asit, sitrik asit,
oksalik asit vb. çeşitli organik asitler oluşur. Topraktaki humusun artışı,
mikrobiyal aktivitenin artmasına, buna bağlı olarak toprakta daha çok
oksidasyon işlevinin gerçekleşmesine ve asit gruplarının yoğunlaşmasına
neden olmaktadır.
 Bitkilerin kök aktiviteleri ve mikroorganizma işlevleri sonucunda açığa çıkan
CO2, topraktaki su ile birleşerek H2CO3 'i oluşturur.
Minerallerin ayrışması, oxidasyon-redüksiyon olaylarının
etkisi
 Toprakta cereyan eden en önemli olaylardan birisi de
oksidasyondur.
 Kimyasal anlamda oksidasyon; bir elementin elektron
vererek değerliğinin yükselmesidir.
 Daha basit bir tanımlamayla oksijen alma ya da hidrojen
verme eylemidir.
 Oksidasyon olayı ile ayrışma genelde Fe ve Mn içeren
minerallerde görülür.
 Bir element kimyasal değişmelerde elektron alıyor ve
değerliliği azalıyorsa bu olaya “Redüksiyon” ( indirgenme
) denir.
 Oksidasyon olayı oksijen varlığında oluşurken,
Redüksiyon kötü havalanma koşullarında ve oksijenin
yokluğunda gerçekleşir.
 Toprak çözeltisindeki H+ iyonunun artışına bağlı olarak, kil
mineralleri kimyasal olarak ayrışır ve sonuçta, kristal yapıdaki Al
elementi iyon şeklinde serbest kalır.
 Kil kolloidleri tarafından adsorbe edilen 3 H iyonu ile toprak
çözeltisindeki Al3+ yer değiştirebilir. Serbest kalan H+ iyonları
toprak tepkimesinin asitliğini artırır.
 Toprak pH sının bazik olduğu koşullarda serbest H+ ve Al3+
iyonlarının toprak çözeltisindeki oranı azalırken, Al(0H)3
iyonlarının oranı artmaktadır.
 Minerallerin ayrışması ile Ca, Mg, Na, K vb. elementlerin bir
bölümü toprak çözeltisine geçmektedir. Bu olay sürecinde
katyonların ve OH- iyonlarının yoğunlaşması toprakta
alkalileşmeye neden olmaktadır.
 Topraklardaki oksidasyon olayları asitliği artırırken, redüksiyon
ise düşürücü etki yapmaktadır.
 Topraklara, asit veya bazların ilavesi durumunda oluşabilecek pH
değişimine karşı bir direnç gösterirler ve bu dirençte "tampon etkisi" olarak
adlandırılır.
 Tamponluk etkisi, temel olarak, zayıf asitlerin kuvvetli bazlarla veya zayıf
bazların kuvvetli asitlerle yapmış oldukları tuzların ortamda bulunmasına
bağlıdır.
 Toprak tamponluk özelliği, topraklarda oluşabilecek ani pH değişimlerine
izin verilmemesi nedeniyle, flora ve faunanın yaşamlarını sürdürebilmeleri
için oldukça önemlidir.
 Toprağın katyon değişim kapasitesi arttıkça, tamponluk kapasitesi de
artar.
 Toprakta kil ve organik madde miktarı yoğunlaştıkça toprağın tamponluk
etkisi de artar.
 Kuvvetli asit tepkime gösteren toprakları nötralize etmek için fazla miktarda
kirece gereksinim duyulur.
 Kum bünyeli topraklarda, organik ve inorganik kolloidal materyallerin az
bulunduğu koşullarda, tamponluk etkileri de düşük olur.
 Mineral topraklarda 3,5'tan daha düşük pH
derecelerine rastlamak olası değildir.
 Genelde 4 pH derecesi, topraklarda en düşük sınır
olarak kabul edilir.
 Yağışlı bölgelerde 8'den daha yüksek pH derecelerine
rastlanılmaz.
 Buna karşın, kurak bölgelerde, özellikle de Na2CO3'ın
birikim gösterdiği toprakların pH'sı 9,5-11 sınırları
arasında bulunur.
 pH derecesi ortamdaki CaCO3 miktarına bağlı olarak
8,4'e kadar yükselebilir.
Toprak tepkimesini belirleme yöntemleri

 Toprak örneklerinde pH belirleme çalışmaları,


kolorimetrik ve elektrometrik yöntemlerle
yapılmaktadır. Kolorimetrik yöntemde, ortamdaki H+
iyonu yoğunluğuna göre renk veren asit-baz
indikatörleri kullanılır.
 Elektrometrik yöntemde ise pH metre ile, H+ iyonlarına
duyarlı bir cam elektrottan oluşan düzenek kullanılır.
 Elektrometrik yöntemler duyarlılığı nedeniyle
uygulamada yaygın olarak kullanılmaktadır .
 Toprak tepkimesinin asitten alkaliliğe doğru olan
değişimleri, kimi elementlerin bitkiler tarafından
alınabilirliğini artırırken, kimilerini ise azaltmaktadır.
 Toprak tepkimesindeki ayrımlılıklar, topraklardaki
elementlerin çözünürlüğüne doğrudan etkilidir.
 Asit özellikli topraklarda toprak çözeltisindeki Al, Fe,
Mn vb. çözünebilir şekildedir ve bunların kimileri de
toksik etki yapmaktadır.
 pH değerinin artması durumunda ise bu elementler
çözünemeyen şekle geçerler ve bunlardan da bitkiler
yararlanamaz
 Ekstrem ph değerlerinde H iyonunun bitkiler üzerinde direkt
zehir etkisi vardır.
 Ancak toprakta diğer elementler arasında uygun bir denge
varsa bitkilerin birçoğu bu etkiye karşı oldukça fazla direnç
gösterebilirler.
 pH’ın düşük ya da yüksek olması bitkiler için gerekli olan bazı
elementlerin eriyebilirliğini, dolayısıyla kullanılabilirliği önemli
ölçüde etkiler.
 Yani bitkiler bazı elementlerden düşük pH derecelerinde,
bazılarında yüksek pH derecelerinde yeterince yararlanamazlar.
 Elementlerden bazıları ise Ph’ın etkisiyle fazlaca eriyerek bazı
bitkiler üzerinde zehir etkisi yapar.
 Fosfat iyonları, pH derecesi 5 ve nötr sınırlarında
topraklarda çözünebilir ve bitkilerce alınabilirler.
 pH derecesi 5 den düşük koşullarda, demir ve alüminyum
fosfat bileşikleri oluşur ve bunlardan da bitkiler yararlanamaz.
 pH 7 nin üzerinde ise, fosfat iyonları Ca ve Mg ile düşük
oranlarda çözünen fosfat bileşiklerini oluşturur ve bunlardan da
bitkiler istenilen şekilde yararlanamazlar.
 Toprak mantarları asit tepkimeli, diğer toprak mikroorganiz-
maları ise nötr veya hafif alkali tepkimeli ortamları tercih
ederler.
Kaynaklar
 1.Toprak Bilimi; Ege Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Yayınları No:557
 2. Toprak Coğrafyası;Çantay Kitabevi,İstanbul-
2004
TOPRAĞIN KİMYASAL
ÖZELLİKLERİ
Toprak kimyası; genel anlamda toprağın kimyasal yapısını ve toprakta oluşan
kimyasal olayları inceler.
Bu olayların bitkisel üretime etkilerini ortaya koyar.
Toprağın inorganik ve organik bileşenleri, iyon değişimi,
toprak reaksiyonu (pH),
bitki besin maddelerinin topraktaki hareketleri ve katıldıkları reaksiyonlar,
toprakların tuzlulaşması,
alkalileşmesi,
toprak kimyasının önemli konularından bazılarıdır.
 Topraktaki mineral maddelerin büyük bir çoğunluğunu 8 element
oluşturmaktadır.
 oksijen, gerek hacimsel ve gerekse ağırlık olarak en yaygın bulunan
elementtir.
 Pozitif yüklü olan diğer 7 elementin topraklarda azalan oranlarda bulunuş
sırası ise şu şekildedir.
 Si > Al > Fe > Ca > K > Na > Mg
 Bu elementlerden O, Si, Al ve Fe toprağın mineral bölümünün yaklaşık
% 90’ını oluşturur. Yerkabuğunda bulunan diğer elementlerin
konsantrasyonları % l'den daha azdır.
 Topraklar kendilerini oluşturan kayalar ve minerallerden kimyasal bileşim
yönünden farklılıklar gösterirler.
 Suda çözünebilir ayrışma ürünleri olan Ca, Mg, Na ve K' u az
miktarlarda, buna karşın Fe ve Al gibi zor çözünebilir elementleri daha
fazla içerirler.
 Yine topraklar, biyolojik birikimin bir sonucu olarak daha fazla C, N ve S
içerirler.
 Toprak organik maddesi başlıca karbon, hidrojen, oksijen ve azot ile
daha az miktarlarda kükürt ve diğer elementleri yapısında içermektedir.
 Kimi bitki besin maddelerini bünyesinde bulunduran organik fraksiyon,
toprağın su tutma kapasitesi ve katyon değişim kapasitesini artırır ve
toprakta agregasyon ve yapı gelişimini hızlandırır.
TOPRAKLARDA İYON DEĞIŞIMI
 İyon değişimi, bitkilerin beslenmesi ve gereksinimleri olan besin
maddelerinin tutulmasında rol oynayan en önemli toprağın kimyasal
olaylarından birisidir.
 İyon değişimi, toprakta eksi (negatif) elektriksel yüke sahip
kolloidlerin, özellikle de killerin yüzeylerinde olur.
 Değişim,tutucu (adsorbtif) yüzeylerin doğrudan dokunumu ile olabildiği
gibi, genellikle katı ile sıvı fazlar arasında görülür.
 İyonların katı yüzeylerde tutulmalarına adsorbsiyon, katı yüzeylerdeki
iyonların bırakılmalarına ise desorpsiyon adı verilir.
 İyonları bağlamak suretiyle toprakta tutan ve gereğinde bitkinin
yararlanabildiği toprak çözeltisine geçmelerini sağlayan toprak öğelerine
SORBENT denir.
Toprakta iyon değişimi yapabilen başlıca sorbentler:
 Kil mineralleri
 Organik madde ( Humus ) ‘dir.
 Kil mineralleri ve humusun iyon değişimi yapabilmesi, bunların çeşitli
nedenlerle + ve – yük kazanmalarından veya iyonlarla yer değiştirmeye
uygun atom ya da atom grupları kapsamalarından kaynaklanmaktadır.
 Sıvı içerisinde çözünerek iyonlarına ayrılan bileşiklerin artı (pozitif) yüklü
iyonlarına katyon, eksi (negatif) yüklü iyonlarına anyon denilir.
 Toprak çözeltisindeki bitki besin maddelerinden olan katyonlar Ca2+ ,
Mg2+ , K+ H+, Al3+ , Fe2+ , Cu2+ , Mn2+ , Zn2+, Na+ 'vb. 'dir.
 Toprak çözeltilerinde Cl-, SO4-2,PO4-3, HPO4 -2 , H2PO4 - ,NO3- ,HCO3-en
fazla bulunan anyonlardır.
 Kuvvetli alkali topraklarda CO3-2 iyonuna da rastlanır. Toprak çözeltisinde
azot, NH4+ ve NO3- iyonları şeklinde bulunur.
1. KATYON DEĞIŞIMI
 Katyonların eksi elektriksel yüklü toprak öğeleri
tarafından tutulmaları ve bırakılmalarına katyon
değişimi denir.
 Değişimi yapan toprak öğelerine (kil ve humus)
katyon tutucu ya da katyon değiştirici adı verilir.
 Toprakta tutulan katyonlar, başka katyonlarla yer
değiştirdiklerinde toprak çözeltisine geçerler.
Buradan yıkanarak uzaklaşabilirler ya da bitki
kökleri tarafından alınabilirler. Bu nedenle, katyon
değişimi bitki beslenmesinde aktif bir rol oynar.
 Topraktaki değişebilir katyonlar, topraktaki katyon tutucular
(toprak kolloidleri) tarafından eşit şekilde tutulmazlar.

 Toprakta eşit nicelikte bulunduklarında +3 değerli katyonlar


+2 değerlilerden, +2 değerliler de +1 değerlilerden daha
güçlü tutulurlar. Buna göre katyonların tutulma sırası:
Fe3+>Al3+>Ca2+>Mg2+>H+>K+>NH4+>Na+ şeklinde olur.
2. KATYON DEĞIŞIM KAPASITESI

 Toprakların sahip oldukları eksi yükleriyle


tutabildikleri toplam katyon niceliğine katyon
değişim kapasitesi (KDK) denir .
 Birimi, 100 g toprakta miliekivalent (me/lOOgr
toprak)'dir,
 Miliekivalent sözcüğü, bir mg H, ya da bununla
birleşebilen veya yer değiştirebilen diğer
iyonların niceliği olarak tanımlanır.
 Bir katyonla yer değiştirerek çözeltiye geçen Na, Ca, K, Mg, Al, H gibi
katyonlara değişebilir katyonlar denilir.
 Birim aralıkta kuru toprağın adsorbe edileceği katyon miktarına tanım olarak
“Katyon Değişim Kapasitesi” (KDK) denir.
 Başka bir tanımlamayla topraktaki değişebilir katyonların miktar olarak
toplamları KDK’ yı verir denilebilir. Her bir katyonun KDK içindeki %
miktarına söz konusu elementin doygunluğu denir.
 Özel olarak Na, K, Ca ve Mg katyonların KDK içindeki total % miktarına Baz
Doygunluğu denir. Bir toprakta baz doygunluğu %80’dir denirse, bunun
anlamı KDK’ nın %80’nini Ca, Mg, K ve Na oluşturuyor demektir.
 KDK ölçümü için en uygun pH derecesi 7-7.5 dir. Bu pH’da
ölçülen kapasite maksimal kapasitedir. Buna potansiyel KDK
denir.
 Bir de gerçek kapasite (effektif) vardır. Toprağın sabit olduğu pH
derecesinde ve tamponlanmış nötral bir çözeltiyle belirlenen
kapasite gerçek KDK’dır.
 Karbonat içeren topraklarda her iki kapasite değeri ayınıdır.
Fakat asit reaksiyonlu topraklarda potansiyel kapasite daha
yüksektir.
 Killerin ve humusun yüzeyinde değişebilir durumda tutulan Ca2+,
Mg2+, Na+ ve K+ iyonları toplamının KDK'ne oranına baz
doygunluğu, H+ ve Al3+ iyonları toplamının KDK'ne oranına da asit
ya da hidrojen doygunluğu denir. Bunu aşağıdaki formüller ile
gösterebiliriz.
 Baz doygunluğu(%)=(Değişebilir bazik katyonlar toplamı/KDK) x
lOO
 H+ ya da asit doygunluğu(%) = 100- Baz doygunluğu (%)
 Toprakların Ca2+, Mg2+, Na+ ve K+ doygunlukları da ayrı ayrı
saptanabilir.
 Ca2+ doygunluğu(%) = (Değişebilir Ca2+ / KDK) xl00
 Mg2+ doygunluğu(%) = (Değişebilir Mg2+ / KDK) xl00
 Na+ doygunluğu(%) = (Değişebilir Na+ / KDK) xl00
 K+doygunluğu(%) = (Değişebilir K+ / KDK) xl00
 ÖRNEK: KDK 20 me/100 g toprak olan toprakta Ca2+:10 ;
Mg2+:4; Na+:2 ; K+:2 me/100 g toprak olarak bulunmuştur. Bu
toprağın baz, H+, Ca2+,Mg2+, Na+ ve K+ doygunluk yüzdeleri
nedir?
 Baz doygunluğu(%)=10+4+2+2 (me/100 g toprak/20(me/100
g toprak)xl00=18/20xl00=90
 H+ doygunluğu (%) = 100-90 = 10
 Ca2+ doygunluğu (%) = (10/20) x 100 = 50
 Mg2+ doygunluğu (%) = (4/20) x 100 = 20
 Na+ doygunluğu (%) = (2/20) x 100 = 10
 K+ doygunluğu (%) = (2/20) x 100 = 10
 Genellikle baz doygunluğu yüksek olan toprakların pH'ları
yüksektir.
 Kurak ve yarı kurak bölgelerdeki toprakların baz doygunluğu
yağışlı bölge topraklarından daha yüksektir.
 Düşük baz doygunluğuna sahip topraklarda bazların bir kısmı
yağışlarla yıkandığından, ortamdaki H+ niceliği artar.
 Bunun sonucunda da toprağın pH'sı düşer ve asit bir ortam
oluşur. Baz doygunluğu toprak verimliliğinin bir göstergesidir.
3. Anyon değişimi
 Toprakların katyon değişim kapasiteleri yanında, çok az da olsa
anyon değiştirme kapasiteleri de vardır. Bunun nedeni,
topraklarda çok miktarda eksi yük yanında, az miktarda da artı
yük bulunmasıdır.
TOPRAK REAKSIYONU (PH) NEDIR?

TOPRAK PH’Sı, BIR TOPRAK ÇÖZELTISINDEKI ASITLIĞI VEYA


ALKALILIĞI TANıMLAYAN BIR ÖLÇÜDÜR. ASITLIĞIN MIKTARı
ÖNCELIKLE H+ VE OHֿ IYONLARıNıN
KONSANTRASYONLARıNA BAĞLıDıR. TOPRAK DAHA FAZLA
ASIDIK OLURKEN H+ IYONLARı KONSANTRASYONU ARTAR,
BUNUN SONUCUNDA PH AZALıR. PH=7’DE H+ VE OHֿ
IYONLARıNıN KONSANTRASYONLARı BIRBIRINE EŞITTIR. PH,
LOGARITMIK BIRIM ŞEKLINDE ÖLÇÜLÜR. PH BIR BIRIM
ARTARSA, H+ KONSANTRASYONU 10 KEZ AZALıR. ÖRNEĞIN,
PH=4’TE PH=7’YE GÖRE 1000 KERE FAZLA H+ IYONU VARDıR.
TOPRAK TEPKIMESI (PH)

 Toprak tepkimesi, toprak çözeltisinde bulunan H iyonu


doygunluğuna göre özellik kazanır.
 Toprak çözeltisi tekdüze özellikler taşımayıp, pedogenetik
olaylara ve horizon derinliklerine göre değişim gösterebilir.
 Buna bağlı olarak topraklar, asit, nötr ya da alkali tepkimeli
olabilirler.
 Kolloidlerin çevresindeki toprak çözeltisi içinde H+ iyonları
niceliği, OH- iyonları niceliğine eşit olduğu koşullarda, toprak
tepkimesi nötr, H+ iyonları niceliği OH- iyonlarından fazla ise
asit, tersi konumda ise toprak tepkimesi alkali olarak
adlandırılır.
 Toprak pH'sı topraklardaki anyon ve katyonların bulunuş
oranları ile şekillenir ve toprakların tarımsal üretkenlikleri
toprak tepkimesi ile yakından ilişkilidir. Toprak bileşimini
oluşturan kil mineralleri, organik madde vb kolloidler,
toprak tepkimesi üzerine etkilidir.
 Çözeltide pH
 –ASIT, pH <7
 –BAZIK, pH >7
 –NÖTR, pH =7
 Toprakta ise nötürlük pH 7 değildir; Toprak nötürlüğü 6.5 ile 7.2
arasında değişiklik gösterir.
1. Toprakta asitlik çeşitleri
 Toprakta asitlik, aktif, potansiyel ve toplam asitlik olmak üzere üç şekilde
tanımlanmaktadır.
 Toprak çözeltisi içerisinde bulunan H+ iyonları, toprağın aktif asitlik
derecesini gösterirken, toprak kolloidlerince tutulmuş (adsorbe) H+, Al3+ vb.
iyonlar ise potansiyel asitlik olarak adlandırılır.
 Aktif ve potansiyel asitlik toplamları, toplam asitliği verir. Topraklardaki
aktif ve potansiyel asitlik derecelerinde dinamik bir denge vardır.
 Toprakta aktif asitliğin azalması durumunda,kolloidler tarafından
tutulmuş olan H+ ve Al3+ vb. iyonların bir bölümü toprak çözeltisine doğru
hareket ederek elektriksel dengeyi yeniden oluşturur.
 pH metre ile ölçülen ve güncel kullanılan pH değerleri toprağın aktif
asitliğidir. Potansiyel asitlik, aktif asitliğin birkaç bin katından fazla asitliği
veren iyonları içerir.
 Kil bünyeli ve organik maddece zengin toprakların potansiyel asitlik güçleri
kum bünyeli topraklardan 50-100 bin kat daha fazladır .
2. Toprakta asitliğin oluşumu
 Nötr veya alkali tepkimeli topraklarda, toprak çözeltisindeki
katyonlar yoğun olarak Ca2+, Mg2+, Na+, K+ vb. ibarettir ve
bunlar çözelti ortamdaki anyonlar ile dengededir.
 Bu katyonların çeşitli nedenlerle topraktan uzaklaşması ve
yerlerini H+, Al3+ vb. iyonlara ya da protonlara bırakması
toprakta asitleşmeye neden olur.
 Temel katyonlar, bitkiler tarafından alınmış ya da yıkanmaya
bağlı olarak topraklardan uzaklaşmış ise, ortaya çıkan asitlik
kalıcı bir özellik taşır. Yağışlı bölge topraklarında, topraktaki
bazların yıkanması sonucunda topraklar asit bir tepkime
verirler.
 Toprak asitliği, toprak boşluklarındaki CO2 gazının su ile
birleşerek H2CO3 oluşturmasıyla da şekillenir.
3.Toprak tepkimesini etkileyen etmenler
 a. Atmosferin toprak tepkimesine etkisi
 Atmosfer, değişik yollarla toprak asitliğine neden
olabilmektedir. Asit özellikteki doğal ya da kent-sanayi
kökenli kimyasal bileşiklerin atmosfere karışması ve
bunların hidrolojik döngü ile topraklara ulaşması
toprak asitliğini etkiler.
 Yağmur sularında oluşan asitliğe atmosferde yoğun
olarak bulunan CO2 ve SO2 vb. gazlar neden
olmaktadır.
 CO2 + H2O H2CO3 (Karbonik asit)
 SO2 + H2O H2SO3 H2SO4 (sülfirik asit)
Reaksiyon Sınıfı pH Reaksiyon Sınıfı pH
Ekstrem Asit 4,5≤ Nötr 6,6-7,3
Çok Kuvvetli Asit 4,6-5,0 Hafif Alkali 7,4-7,8
Kuvvetli Asit 5,1-5,5 Orta Alkali 7,9-8,4
Orta Asit 5,6-6,0 Kuvvetli Alkali 8,5-9,0
Hafif Asit 6,1-6,5 Çok Kuvvetli Alkali ≥9,0
b. Organik maddenin etkisi
 Toprağı oluşturan temel öğelerden birisi olan organik madde, toprak
içeriğindeki ayrışma derecelerine göre çeşitli humus bileşiklerini oluşturur.
 Bitkilerin kök aktiviteleri ve mikroorganizma becerileri sonucunda toprakta
ortaya çıkan organik ve inorganik asitler, toprak pH'sının asitliğe doğru
düşmesine neden olur.
 Organik maddenin ayrışması sürecinde topraklarda asetik asit, sitrik asit,
oksalik asit vb. çeşitli organik asitler oluşur. Topraktaki humusun artışı,
mikrobiyal aktivitenin artmasına, buna bağlı olarak toprakta daha çok
oksidasyon işlevinin gerçekleşmesine ve asit gruplarının yoğunlaşmasına
neden olmaktadır.
 Bitkilerin kök aktiviteleri ve mikroorganizma işlevleri sonucunda açığa çıkan
CO2, topraktaki su ile birleşerek H2CO3 'i oluşturur.
Minerallerin ayrışması, oxidasyon-redüksiyon olaylarının
etkisi
 Toprakta cereyan eden en önemli olaylardan birisi de
oksidasyondur.
 Kimyasal anlamda oksidasyon; bir elementin elektron
vererek değerliğinin yükselmesidir.
 Daha basit bir tanımlamayla oksijen alma ya da hidrojen
verme eylemidir.
 Oksidasyon olayı ile ayrışma genelde Fe ve Mn içeren
minerallerde görülür.
 Bir element kimyasal değişmelerde elektron alıyor ve
değerliliği azalıyorsa bu olaya “Redüksiyon” ( indirgenme
) denir.
 Oksidasyon olayı oksijen varlığında oluşurken,
Redüksiyon kötü havalanma koşullarında ve oksijenin
yokluğunda gerçekleşir.
 Toprak çözeltisindeki H+ iyonunun artışına bağlı olarak, kil
mineralleri kimyasal olarak ayrışır ve sonuçta, kristal yapıdaki Al
elementi iyon şeklinde serbest kalır.
 Kil kolloidleri tarafından adsorbe edilen 3 H iyonu ile toprak
çözeltisindeki Al3+ yer değiştirebilir. Serbest kalan H+ iyonları
toprak tepkimesinin asitliğini artırır.
 Toprak pH sının bazik olduğu koşullarda serbest H+ ve Al3+
iyonlarının toprak çözeltisindeki oranı azalırken, Al(0H)3
iyonlarının oranı artmaktadır.
 Minerallerin ayrışması ile Ca, Mg, Na, K vb. elementlerin bir
bölümü toprak çözeltisine geçmektedir. Bu olay sürecinde
katyonların ve OH- iyonlarının yoğunlaşması toprakta
alkalileşmeye neden olmaktadır.
 Topraklardaki oksidasyon olayları asitliği artırırken, redüksiyon
ise düşürücü etki yapmaktadır.
 Topraklara, asit veya bazların ilavesi durumunda oluşabilecek pH
değişimine karşı bir direnç gösterirler ve bu dirençte "tampon etkisi" olarak
adlandırılır.
 Tamponluk etkisi, temel olarak, zayıf asitlerin kuvvetli bazlarla veya zayıf
bazların kuvvetli asitlerle yapmış oldukları tuzların ortamda bulunmasına
bağlıdır.
 Toprak tamponluk özelliği, topraklarda oluşabilecek ani pH değişimlerine
izin verilmemesi nedeniyle, flora ve faunanın yaşamlarını sürdürebilmeleri
için oldukça önemlidir.
 Toprağın katyon değişim kapasitesi arttıkça, tamponluk kapasitesi de
artar.
 Toprakta kil ve organik madde miktarı yoğunlaştıkça toprağın tamponluk
etkisi de artar.
 Kuvvetli asit tepkime gösteren toprakları nötralize etmek için fazla miktarda
kirece gereksinim duyulur.
 Kum bünyeli topraklarda, organik ve inorganik kolloidal materyallerin az
bulunduğu koşullarda, tamponluk etkileri de düşük olur.
 Mineral topraklarda 3,5'tan daha düşük pH
derecelerine rastlamak olası değildir.
 Genelde 4 pH derecesi, topraklarda en düşük sınır
olarak kabul edilir.
 Yağışlı bölgelerde 8'den daha yüksek pH derecelerine
rastlanılmaz.
 Buna karşın, kurak bölgelerde, özellikle de Na2CO3'ın
birikim gösterdiği toprakların pH'sı 9,5-11 sınırları
arasında bulunur.
 pH derecesi ortamdaki CaCO3 miktarına bağlı olarak
8,4'e kadar yükselebilir.
Toprak tepkimesini belirleme yöntemleri

 Toprak örneklerinde pH belirleme çalışmaları,


kolorimetrik ve elektrometrik yöntemlerle
yapılmaktadır. Kolorimetrik yöntemde, ortamdaki H+
iyonu yoğunluğuna göre renk veren asit-baz
indikatörleri kullanılır.
 Elektrometrik yöntemde ise pH metre ile, H+ iyonlarına
duyarlı bir cam elektrottan oluşan düzenek kullanılır.
 Elektrometrik yöntemler duyarlılığı nedeniyle
uygulamada yaygın olarak kullanılmaktadır .
Bileşik pH Elektrodu
 Toprak tepkimesinin asitten alkaliliğe doğru olan
değişimleri, kimi elementlerin bitkiler tarafından
alınabilirliğini artırırken, kimilerini ise azaltmaktadır.
 Toprak tepkimesindeki ayrımlılıklar, topraklardaki
elementlerin çözünürlüğüne doğrudan etkilidir.
 Asit özellikli topraklarda toprak çözeltisindeki Al, Fe,
Mn vb. çözünebilir şekildedir ve bunların kimileri de
toksik etki yapmaktadır.
 pH değerinin artması durumunda ise bu elementler
çözünemeyen şekle geçerler ve bunlardan da bitkiler
yararlanamaz
 Ekstrem ph değerlerinde H iyonunun bitkiler üzerinde direkt
zehir etkisi vardır.
 Ancak toprakta diğer elementler arasında uygun bir denge
varsa bitkilerin birçoğu bu etkiye karşı oldukça fazla direnç
gösterebilirler.
 pH’ın düşük ya da yüksek olması bitkiler için gerekli olan bazı
elementlerin eriyebilirliğini, dolayısıyla kullanılabilirliği önemli
ölçüde etkiler.
 Yani bitkiler bazı elementlerden düşük pH derecelerinde,
bazılarında yüksek pH derecelerinde yeterince yararlanamazlar.
 Elementlerden bazıları ise Ph’ın etkisiyle fazlaca eriyerek bazı
bitkiler üzerinde zehir etkisi yapar.
Toprak pH’sının Bitki Besin Elementleri ile ilişkisi

Şekilde bitki besin


elementleri”nin çoğunun 6.5-
7.5 pH aralığında elverişli
olduğuna dikkat ediniz.
 Fosfat iyonları, pH derecesi 5 ve nötr sınırlarında
topraklarda çözünebilir ve bitkilerce alınabilirler.
 pH derecesi 5 den düşük koşullarda, demir ve alüminyum
fosfat bileşikleri oluşur ve bunlardan da bitkiler yararlanamaz.
 pH 7 nin üzerinde ise, fosfat iyonları Ca ve Mg ile düşük
oranlarda çözünen fosfat bileşiklerini oluşturur ve bunlardan da
bitkiler istenilen şekilde yararlanamazlar.
 Toprak mantarları asit tepkimeli, diğer toprak mikroorganiz-
maları ise nötr veya hafif alkali tepkimeli ortamları tercih
ederler.
Toprakta kireç
 Topraktaki kireç, yoğun olarak kireçli mineralleri içeren kireçtaşı, marn vb.
ana özdekten veya dışarıdan taşınarak köken alır.
 Kireçtaşları, karbonat formlarının önceki jeolojik zaman sürecinde
çökelmesi sonucunda oluşmuşlardır. Marn ise, kalker ve kilin değişik
oranlarda karışımıdır.
 Topraklarda belirli niceliklerde kirecin olması istenir. Doğal yollarla toprak
kireç kazanamamış ise bunun dışarıdan kireçleme yapılarak verilmesi
zorunludur.
 Toprağın bileşiminde bulunan Ca ve Mg elementleri yağışların veya sulu
tarım yapılan arazilerde sulama suyunun etkisi ile yıkanarak alt katmanlara
taşınmakta ve yerlerini Hidrojen iyonları almaktadır. Bu durum toprak
reaksiyonunun asit karekter kazanmasına neden olmaktadır. Bitki
beslenmesi için en uygun pH aralığı 6.5-7.5’dur. Bu sınırın aşağısında
topraklar asit karakter; yukarısında ise alkali karakter kazanmaktadır. Her 2
halde de bitki beslenmesi güçleşir ve verim ile kalite düşer. Toprak asitliğini
gidermek için toprağa kireç ilave etmek gerekir.
 Genel anlamda kireçleme toprağın fiziksel
özelliklerini geliştirmek, mikrofloranın yaşam
koşullarını iyileştirmek ve toprak reaksiyonunu
nötr duruma getirerek bitki besin
elementlerinin bitkiye yararlı hale gelmesini
sağlamak amacıyla toprağa Ca ve Mg içeren
bileşiklerin verilmesi işlemidir.
Kireç şekilleri
 Kireç, karbonat, oksit ve hidroksit olarak 3 ayrımlı kimyasal
şekilde bulunmaktadır.
 Karbonat şeklinde kireç:
 Kirecin kimyasal şekillerinden birisi olan kalsiyum karbonat
kireçleme amaçlı çok yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
 Oksit şeklinde kireç:
 Sönmemiş kireç olarak bilinir. Kireç taşının ( CaCO3) yüksek
sıcaklıkta ( 1100 0C ) yakılmasıyla elde edilirler. Kirecin oksit
şekilleri, kirecin karbonat şekilleri olan CaCO3, MgCO3 vb.
ısıtılmasıyla elde edilir. Bu tepkime sonucunda karbon dioksit
gaz şeklinde, kasiyum oksit ve magnezyum oksitler ise katı
şekilde oluşur.
 CaCO3 + ISI CaO + CO2
 MgCO3 + ISI MgO + CO2
 Hidroksit şeklinde kireç:
 Kalsiyum veya magnezyum oksitler üzerine su
ilave edildiğinde (söndürme işlemi), ticari
olarak sönmüş kireç veya kimyasal olarak
magnezyum hidroksit ve kalsiyum hidroksit
olarak bilinen bileşikler elde edilir.
 CaO + H2O Ca(OH)2
 MgO + H2O Mg(OH)2
Toprak Kireç İçeriği % CaCO3
Az Kireçli 0-4
Orta Kireçli 4-8
Kireçli 8-15
Çok Kireçli 15-30
Çok Fazla Kireçli 30-55
Marn 55
KIREÇ MIKTARıNıN ARTMASıYLA BIRLIKTE TOPRAK
PH’Sı DA YÜKSELIR.
KIREÇ ORANı YÜKSEK OLAN TOPRAKLARDA, PH= 8,5’E
KADAR CA++ KATYONU BAŞAT DURUMDADıR.
TOPRAKTA CA++ KATYONU KONSANTRASYONU
YÜKSELDIKÇE ORTAMDAKI ALıNABILIR FOSFOR VE
DEMIR IYONLARı KALSIYUM ILE ÇÖZÜNEMEZ FORMDA
BILEŞIKLER OLUŞTURUR.
YÜKSEK KIREÇ IÇERIĞINE SAHIP TOPRAKLARDA,
BITKILERDE KIREÇ KLOROZU OLARAK ADLANDıRıLAN
VE DEMIR NOKSANLıĞıNDAN KAYNAKLANAN
SARARMALAR MEYDANA GELIR.
KIREÇ MIKTARıNıN YÜKSEK OLMASı KADAR, ÇOK
DÜŞÜK OLMASı DA BITKI BESLENMESI AÇıSıNDAN
SAKıNCALıDıR. ÇÜNKÜ KALSIYUM BITKI HÜCRE
DUVARLARıNıN YAPıSıNDA YER ALMAKTADıR.
AYRıCA TOPRAKTAKI KALSIYUM KARBONAT; TOPRAK
KıRıNTıLıLıĞıNı, BIYOLOJIK AKTIVITEYI ARTıRıR VE
TOPRAK PROFILININ YıKANMASıNı GÜÇLEŞTIRIR. BU
NEDENLERDEN DOLAYı KIREÇ MIKTARı ÇOK DÜŞÜK
OLAN TOPRAKLARDA KIREÇLEME YAPıLMASı
GEREKMEKTEDIR.
KIREÇLEME MATERYALI OLARAK CAO, CAOH2, CACO3 VE
DOLOMIT KULLANıLMAKTADıR.
Topraklara kireç verilmesi

 Toprakların kireç gereksinimleri, toprak


özelliklerine göre değişik sınırlar arasında
değişmektedir. Bilinçli bir kireç uygulaması için
toprakların uygulama öncesi ve sonrası analiz
edilmesi gereklidir. Fazla kireç uygulaması
topraklarda sorunlara neden olabilir.
Asit reaksiyonlu topraklarda kil minerallerinin parçalanması sonucunda serbest
hale geçen Al ve Mn iyonları bitkiye oksit etki yaptıkları gibi, bitki besin
elementlerinin bitki tarafından alınmasını engeller. Kireçleme ile toprak
kolloidlerine bağlı Al, Mn ve H iyonları Ca ve Mg ile yer değiştirirler. Böylece
toprak reaksiyonu yükselir ve Al ile Mn iyonları hidroksit bileşikleri halinde
çökerek bitkiye zararsız hale geçerler
KIREÇ ÖLÇÜMÜ

ARAZIDE TOPRAKTAKI KIREÇ MIKTARıNıN


BELIRLENMESI IÇIN GENELLIKLE 1/10 SEYRELTIK HCL
KULLANıLıR. BIR SAAT CAMı ÜZERINE ALıNAN INCE
TOPRAK ÖRNEĞI ÜZERINE 5-6 DAMLA ASIT DAMLATıLıR.
MEYDANA GELEN KABARMANıN ŞIDDETINE VE
SÜRESINE GÖRE TOPRAĞıN KIREÇ IÇERIĞI KABACA
AŞAĞıDAKI TABLODAN BELIRLENIR.
Toprağın Kabarma Şekli ve
Kireç Tanıtımı
Süresi
Kabarma yok Kireçsiz
Çok zayıf reaksiyon Çok Az Kireçli
Zayıf, sürekli olmayan
Az Kireçli
kabarma
Belirgin ve sürekli olmayan
Orta Kireçli
kabarma
Kuvvetli, sürekli kabarma Kireçli
Çok kuvvetli ve sürekli
Çok Kireçli
kabarma
Kireçlemenin Yararları

 Kireçlemenin sağladığı en büyük yarar, asit reaksiyonlu


topraklarda yüksek konsantrasyonlarda bulunan ve bitkilere
toksik etki yapan Al ve Mn gibi elementlerin çözünürlüğünü
azaltmasıdır.
 Bunun dışında toprak çözeltisini Al+3 iyonlarının artması Ca+2
alınımını azaltır.
 Diğer yandan Al iyonları P ile reaksiyona girerek suda
çözünmeyen bileşikler oluştururlar (P fiksasyonu). Kireçleme ile
bu sakınca da ortadan kalkar.
 Kireçlemedeki amaç, toprak reaksiyonunu bitki besin
elementlerinin alınımı için en uygun derecelere getirmektir (pH
6.5-7.5). Fazla kireç uygulaması da bitki gelişimine zarar
verebilir.
 Genellikle, tohum ekiminden 3-6 ay önce
kirecin tarlaya uygulanması en doğru yoldur.
Çünkü tohum ekiminden hemen önce kireç
toprağa verilirse bazik reaksiyonlu olan
kireçleme materyali tohumların çimlenmesine
zarar verebilir. Ayrıca topraktaki Al iyonlarının
Ca ile yer değiştirmesi için gerekli zaman
böylece sağlanmış olur.
Tuzluluk ve Alkalilik
 Tuzluluk ve alkalilik, artan osmotik potansiyelin neden
olduğu su stresine bağlı olarak ortaya çıkan, verim
azalmaları ve topraklarda tuz veya sodyum
konsantrasyonunun artmasından kaynaklanan,
özellikle toprak fiziksel özelliklerinde yarattığı olumsuz
değişmeler nedeniyle önemli bir toprak sorunudur.
 Her iki olay ayrı ayrı gerçekleşebildiği gibi aynı yerde
hem tuzluluk hem de alkalilik sorunu ortaya çıkabilir.
 1. Tuzluluk
Tuzluluk sorununda, topraklarda yüksek yoğunlukta ve bitki
gelişimini engelleyecek düzeyde tuz birikmektedir.
Topraklar değişik miktarlarda suda çözünebilen tuzlar içerirler.
Fakat bu tuz miktarı 100 g toprakta 150 mg'ın üstüne çıktığı
zaman bitki gelişimini engelleyen etkiler yapmaya başlar.
Tuzlu topraklarda ortamın osmotik basıncı artmakta ve
bitkilerin su alınımı engellenmekte, toprak çözeltisinin iyon
dengesi bozulmakta, bor vb. bazı iyonlar bitkiye toksik etki
yapmakta ve toprağın biyolojik aktivitesi azalmaktadır .
 Kurak ve yarı kurak bölgelerde kaya ve minerallerin yapısında bulunan
çözünebilir tuzlar ayrışarak bulundukları yerde birikmeye başlarlar.
 Bu bölgelerde tuzların yıkanarak toprak profilinden uzaklaşmasını
sağlayacak düzeyde yağış olmadığından, toprakta tuz yoğunluğu artmaya
başlar.
 Aynı zamanda bu bölgelerde buharlaşmanın fazla olması nedeniyle, tuzların
toprak içerisinde ya da yüzeyinde yoğunlukları artar.
 Yeterli yağışın olduğu nemli iklim bölgelerinde ise oluşan tuzlar, yağmur
suları ile yıkanarak veya taşınarak yer altı sularına ya da nehir ve denizlere
ulaşırlar.
 Yağışlı bölgelerde tuzlu topraklar sadece deltalarda, deniz kenarlarında ve
tuzlu su girişiminin olduğu denize yakın arazilerde ortaya çıkarlar.
 Toprakların tuzlanmasında arazinin topoğrafik durumu da etkili bir faktördür.
Drenaj yolları iyi oluşmamış kapalı havzalarda, etraftaki yüksek arazilerden
gelen ve sızan sular, arazinin alçak yerlerinde toplanırlar ve taban suyunun
yükselmesine neden olurlar. Zayıf drenajlı bu tip yerlerde tuzlu taban
suyunun yukarı doğru hareketi veya yüzey suyunun buharlaşması ile tuzlu
topraklar meydana gelir.
 Toprakların tuzlanmasına neden olan bir diğer faktör de, tuz yoğunluğu
yüksek düşük kaliteli sulama sularının tarım alanlarında kullanılmasıdır. İyi
bir drenaj sağlanmadan yapılan sulamalar sonucu, taban suyu
yükselmektedir.
 Sulama suyunda veya taban suyunda bulunan tuzlar toprak profilinde
birikmektedirler.
 Bazı kurak bölge topraklan, tarıma açılmadan önce bitkilere zarar verecek
düzeyde tuz içermemesine rağmen, yoğun tuz içeren sulama sularının
kullanımı ile tuzlulaşmışlardır.
 Tuzlu toprakların ıslahı için uygulanan tek yol tuzların topraktan
yıkanmasıdır. Ancak yıkama işlemine başlamadan önce etkin bir drenaj
sisteminin kurulması zorunludur.Yıkama işlemi birbirini izleyen zaman
diliminde tekrarlanır ve sonuçta topraktaki fazla tuzun yıkanması sağlanmış
olur.
 Bu işlem genellikle tarım yapılmayan ve suyun bol olduğu mevsimlerde
yapılır.
2. Alkalilik
 Alkalilik, toprakta fazla miktarda değişebilir sodyum
iyonunun (Na+>% 15) birikmesidir.
 Kurak bölge topraklarında başat katyonlar Ca 2+ ve Mg
2+ iken, alkaliliğin oluşumunda Na CO tuzu dominant
2 3
duruma gelir. Kalsiyum ve magnezyum iyonlarının
çözünürlüğü sodyum iyonundan daha düşüktür.
 Toprak çözeltisindeki Na+ iyonunun artması sonucu,
toprak kolloidlerine bağlı Ca 2+ ve Mg 2+ iyonlarının
yerine Na+ iyonu geçmeye başlar.
 Böylece topraktaki değişebilir katyonlar arasında
sodyum iyonu dominant duruma geçer. Bu olaylar
sonucunda Alkali topraklar meydana gelir.
 Alkali toprakların ıslah edilmesinde, sodyum
iyonlarının ve tuzlarının toprak profilinden yıkanması
gerekir. Bu işlem 3 aşamada gerçekleşir. Birinci
aşamada drenaj sağlanır. İkinci aşamada, adsorbe
edilmiş Na ile yer değiştirebilecek Ca kaynağının
bulunmasıdır. Ca kaynağı olarak en yaygın kullanılan
maddeler jips (CaSO4 2H2O), CaCl2, elementel S,
H2SO4 vb. maddelerdir. Son aşamada ise Ca+2 iyonu
ile yer değiştiren ve serbest kalan Na+ iyonunun
uzaklaştırılmasıdır
* MAKRO BITKI BESIN ELEMENTLERINDEN;
- SODYUM,
- POTASYUM,
- MAGNEZYUM,
- KALSIYUM,
- FOSFOR
* MIKRO ELEMENTLERDEN ISE;
- BAKıR,
- ÇINKO,
- MANGAN VE
- DEMIRDIR.
Kaynaklar
1.Toprak Bilimi; Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No:557
2. Toprak Coğrafyası;Çantay Kitabevi,İstanbul-2004
Toprak Organik Maddesinin Kapsamı ve Önemi
 Toprağın iyi bir strüktür kazanması, agregatların
stabil hale gelmesi,
 toprağın su tutma kapasitesi, havalanması ve
 iyi tav durumunu muhafaza etmesi gibi fiziksel
özellikleri geniş ölçüde organik madde ile ilgilidir.
 Organik maddenin ayrışmasıyla bir çok bitki besin
elementleri açığa çıkar.
 Bu yüzden organik madde toprağın verimliliği ile
yakından ilgilidir.
 humusun genel bir tanımı "Toprağın içinde ve
üzerinde bulunan, devamlı ayrışma ve değişme
olaylarına maruz kalan,bitkisel, hayvansal ve
toprak canlılarına ait dokularla onların sentez
ürünlerini de içeren ölü organik maddelerin
tümüne humus denir" şeklinde yapılabilir.
 Son zamanlarda humus teriminden ziyade
topraktaki bütün organik maddeleri belirlemek
üzere toprak organik maddesi terimi
kullanılmaktadır.
 Toprakta bulunan organik maddeler yapılarındaki başkalaşım ve
değişim durumlarına bağlı olarak iki bölüme ayrılır ve incelenirler.

1. Humin olmayan (Ölü Örtü) maddeler: Bu grup içerisinde belirgin


bir maddesel değişime uğramamış veya çok az uğramış ölü bitkisel,
hayvansal ve toprak canlılarına ait dokular yer almaktadır.
 Bunlar humin maddelerinin kökenlerini oluşturan maddelerdir.
 Bu gruptaki maddelerin başlıca özellikleri humin maddelerine
oranla mikrobiyolojik olarak daha kolay ayrıştırılabilmeleri
ve topraktaki heterotrof yaşamı desteklemeleridir.
 Toprak organik maddesinin % 10-30'unu humin olmayan maddeler
oluşturmaktadır.
 Bu grup içerisinde proteinler, diğer N'lu bileşikler, karbonhidratlar,
organik asitler, yağlar, mumlar, lignin, aldehit, ketonlar vb. yer
almaktadır.
2. Humin maddeleri: Öncelikle toprak organik
maddesinin aktif bölümü olarak tanımlanırlar.
İleri derecede değişime uğramış, yüksek
moleküllü, koyu renkli ve yapısı belli olmayan,
mikrobiyolojik ayrışmaya dirençli maddelerdir.
Bu grup içerisinde yer alan temel maddeler olarak
yüksek polimer yapıya sahip monosakkarit,
peptit, fenol, amino bileşikleri ve kinonlar
sayılabilir .
Organik Ana Materyallerin Kaynakları ve Temel Yapı
Maddeleri
1. Toprağın organik madde kaynakları
 Toprakta bulunan farklı organik maddeler üç kaynaktan
topraklara ulaşmaktadırlar.
1. Bitkisel kökenli ölü organik dokular: Topraklara en fazla organik
madde girişi bu yolla olmaktadır.
Bunların içerisinde ölü kök, gövde, dal ve yapraklar büyük bir yer
tutmakla birlikte tarım alanlarında kültür bitkilerinin hasat, harman ve
anız artıkları da dikkate değer miktarda toprakların organik madde
miktarına katkıda bulunmaktadır.
 Bunların dışında doğal vejetasyona bağlı bitkilere
ait ölü kalıntı ve döküntüler,
 insanlar tarafından uygulanan üretim tedbirleri
çerçevesinde topraklara (içerisinde kısmen
ayrışmış olanların da bulunduğu) ahır (çiftlik)
gübresi,
 kompost,
 yeşil (biçilmiş baklagillerin topraklara gömülmesi
şeklinde yapılan) gübre uygulamaları
 yoluyla da her yıl topraklara önemli ölçüde organik
madde girişi sağlanmaktadır.
 2.Hayvansal kökenli ölü organik dokular:
Bu yolla topraklara ulaşan organik madde miktarı,
bitkisel olanlara oranla çok daha azdır.
 Bu yolla hayvansal yağ ve proteinler, kan ve kemik
unu gibi maddeler topraklara ulaşmaktadır.
 Hayvansal dokular protein içerikleri yönünden pek
çok bitkisel dokudan daha zengindir.
 Bunlarda bulunan temel maddeler olarak
albumin, globulin, kompleks peptitler ve amino
asitler sayılabilir.
 3. Toprak canlılarının ölümleri ile oluşan
dokular: Bu başlık altındaki organik maddeler
toprağı yaşam ortamı olarak seçmiş toprak faunası ve
florasının ölümleri ile ortaya çıkarlar ve toprağa
karışırlar.
Organik Maddenin Ayrışması Ve Humusun
Oluşumu

 Toprağa karışan organik dokular hemen


mikroorganizmaların etkisiyle ayrışmaya başlar.
 Dokuların içerdiği maddelerden bazıları kısa
zamanda ayrışarak ve parçalanarak topraktan
kaybolurlar.
 Bitkisel dokularda fazla miktarlarda bulunan
maddelerden karbonhidratlar, nişastalar,
selülozlar, hemisellülozlar ve proteinler
mikroorganizmaların etkisiyle ya tamamen
ayrışırlar veya başka bir şekillere dönerler.
Humusun Oluşumu

 Humusun büyük ölçüde iki grup kimyasal


kompleksten meydana gelmiş olduğu kabul
edilebilir. Bunlar lignin ve proteindir.
 Bu iki kompleksin kendi aralarında birleşerek bir
lignin-protein kompleksini meydana getirdikleri
kabul edilmektedir.
 Humusun bileşiminde %30-40 oranında ligninler,
%30-40 oranında proteinler ve %10-30 oranında da
poliuronidler bulunur.
Organik maddenin aynşabilirlik ölçüsü
olarak kullanılan oranlar
 1. Lignin/Protein oranı: Bu oran, organik maddenin
yapısındaki zor ayrışabilen maddelerin kolay ayrışabilenlere
oranını ifade etmektedir.
 2. C/N oranı: Uygulamada daha çok bu oran kullanılmakta olup,
ilgili organik maddenin analizler ile yapısındaki % C ve % N
miktarlarının saptanması ve sonra bu değerlerin oranlanması ile elde
edilir.
 C/N oranı, ait olduğu organik materyalin mikroorganizmalar
tarafından hızlı veya yavaş ayrıştırılabileceğinin bir
ifadesidir.
 Yapılan pek çok çalışma, bitkisel materyalin azot içeriği ne kadar
yüksek ise, ayrışmanın da o ölçüde hızlı olduğunu göstermiştir.
 Organik maddenin C/N oranı 20:l'den küçük (C/N oranı dar) ise bu
organik maddenin biyolojik ayrışması çabuk,
 buna karşın C/N oranı 25-30:l'den büyük (C/N oranı geniş) ise bu
organik maddenin ayrışması yavaş ve geç olur .
2. Organik maddenin ayrışması üzerine
etkili çevre koşulları
1. Sıcaklık: Bir çevre koşulu olarak sıcaklık özellikle tüm toprak canlıları üzerinde önemli
etkilere sahiptir.
 Her canlı için optimum bir sıcaklığın olması bir yana, belli biyokimyasal olayları yürüten
enzimlerin de optimum aktivite göstermeleri yine belli sıcaklık derecelerinde olmaktadır.
 Toprak mikroorganizmalarınca organik maddenin ayrıştırılması için optimum sıcaklık
25-30 °C arasında değişmektedir.

2.Nem: Hem yaşayan hücrelerde ve hem de ölü dokuların ayrışmasında nemin önemi çok
büyüktür.
Topraklarda organik maddenin ayrışması için optimum nem, o toprağın su tutma
kapasitesinin % 55-60'ı kadardır.
Bu aralığın altında ve üzerindeki nem düzeyleri şüphesiz canlı yaşamı ve aktivitelerini
olumsuz yönde etkileyecektir.

3.Toprak havası: Mikrobiyolojik ayrışma sonuç olarak bir biyolojik oksidasyon olayıdır. Bu
da topraktaki oksijen miktarı ile ilgilidir.
Topraktaki organik maddenin ayrışma hızının topraktaki hava boşluklarının (porların) %
40-60 oranında hava ile dolu olduğu durumlarda en yüksek olduğu bilinmektedir.
4. Besin maddesi içeriği: Daha çok topraklarda düşük bir
pH-derecesi ile ilişkili olan besin maddeleri eksikliği,
organik maddelerin ayrışmasını da önemli derecede
azaltmaktadır.
Çünkü besin maddesi eksikliği toprak
organizmalarının gelişim ve çoğalma gibi
yaşamsal durumlarını ileri derecelerde
etkilemektedir.
Kaynaklar
 1.Toprak Bilimi; Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları No:557
 2. Toprak Coğrafyası;Çantay Kitabevi,İstanbul-2004
TOPRAK ORGANİK MADDESİ 2
Humifikasyon
• Topraklarda doğal olarak gerçekleşen
humifikasyon, tarım topraklarında verimlilik
özelliklerinin artırılması ve devamlılığın
sağlanması bakımından son derece önemli bir
olaydır.
• Optimum koşullarda humin maddesi olmayan ve kolay parçalanabilen
maddelerin kısa sürede ayrışması ile CO2, H2O ve NH3 gibi ürünlerin
yanında, organik bağlı halde bulunan diğer mineral maddeler de serbest
hale geçerler.
• Geride daha zor ayrışabilen, yapısı az veya çok değişikliğe uğramış organik
dokular kalır ve birikir.
• Bu bitkisel dokular devamlı parçalanma ve ayrışma olaylarının etkisi
altında hücre bağlarından kopar, bitkisel dokuların moleküler yapıları köklü
değişikliklere uğrar.
• Mikrobiyolojik madde dönüşüm ürünlerini de içeren, ileri derece ayrışmış
bu maddeler üzerine oksidasyon ve polimerizasyon olaylarının birlikte
etkileri sonucunda yüksek moleküllü, siyah renkli ve mikrobiyolojik
ayrışmaya dirençli yeni bir madde meydana gelir ki bu maddelere humin
maddeleri ve bu maddelerin oluşumunda rol oynayan olaya da
humifikasyon veya huminleşme denir.
1. Biyolojik huminleşme
• Humin maddelerinin bu yolla oluşma
sürecindeki her aşamaya edafonun (topraktaki
aktif canlıların tamamı) kesintisiz katılımı söz
konusudur. Çünkü humin maddeleri, ölü
organik dokuların ayrışma ve sentezinden
oluşmaktadır.
2. Abiyolojik huminleşme
• Bu yolla humin maddelerinin oluşabilmesi genellikle ana materyal olarak
ligninin ortamda bulunmasına bağlıdır.
• Bu olayda mikroorganizmaların rolü çok azdır ve sadece ligninin bitkisel
dokulardan serbest şekle geçmesi sürecinde rol oynarlar.
• Bu nedenle abiyolojik huminleşme, biyolojik huminleşmeden daha yavaş
gerçekleşir.
• Küçük moleküllü, reaksiyona girme özellikleri fazla, organik kökler
yönünden zengin bitkisel maddelerin ortaya çıktığı yerlerde bu tip
huminleşmeye rastlanır. Böyle ortamların oluşması büyük ölçüde çevre
koşullarına bağlıdır.
• Bu şekildeki bir huminleşme için toprakların düşük bir pH-derecesine
sahip olması ve besin maddelerince fakir olmaları yanında, geniş bir C/N
oranına sahip olmaları gerekli temel koşullardır.
• Topraklarda humifikasyon olayının gerçekleşmesi için hücre duvarı
maddelerinden lignin, selüloz, hemiselüloz ve pektin, hücre içi
maddelerden de protein, protein benzeri azotlu bileşikler, polisakkaritler,
şekerler ve mineral maddeler son derece önemlidir.
Humin maddelerinin özellikleri
 Humin maddeleri toprak humusunun aktif bölümü olarak çok önemli
özelliklere sahiptirler. Bu Özellikler öncelikle tarım topraklarında verimliliğin
artmasında ve devamlılığın sağlanmasında son derece etkin ve belirleyici
bir rol oynamaktadırlar.
 Humin maddeleri koyu renkli, belli bir şekli olmayan (amorf), 2µ 'dan küçük
organik kolloidlerdir. Geniş bir spesifik yüzeye sahiptirler ve su molekülü ile
diğer iyonları geriye dönüşlü (reverzible) olarak tutma Özelliğine sahiptirler.
 Su tutma ve sorbsiyon güçleri kil minerallerinden daha yüksektir. Plastiklik
ve kohezyon özellikleri düşüktür.
 Reaksiyona girme özellikleri olan humin maddeleri mikrobiyolojik
ayrışmaya karşı da oldukça dayanıklıdır.
 Humin maddeleri çok çeşitli özellikleri nedeniyle toprakların su, hava,
katyon değişim ve ısınma kapasiteleri ile mikrobiyolojik aktivite ve toprak
yapısının oluşumunda olumlu katkılar sağlamaktadır.
• Humus Şekilleri
• Bitkisel ve hayvansal dokuların kolay parçalanıp ve ayrışabilen
önemli bir bölümü mineralizasyona uğrarken, dokuların geri
kalan daha küçük bir bölümü de humifikasyon ile humin
maddelerine dönüşürler.
• Ayrıca bu maddeler mikrobiyel ayrışmaya karşı dayanıklı
olduklarından topraklarda uzun süre kalabilirler.
• bitkisel döküntü ve humin maddeleri toprak içerisinde
toprağın humus gövdesini oluşturan maddelerdir.
• En önemli humus şekilleri, ham humus, moder ve mull olmak
üzere üç ana başlık altında incelenmektedir.
1. Ham humus
 Kalın (5-30 cm) bir humus örtüsünü tanımlar. Bu humus örtüsü mineral toprak
üzerinde belirgin bir sınırla ayrılmış durumdadır.
 Bu humus tabakasındaki pH 3,5-4,5 gibi düşük bir düzeydedir ve podsolik topraklar
için tipik bir humus şekli olarak bilinir.
 Yararlı bir humus şekli olmamasının yanında besin maddelerince fakir,
mikrobiyolojik aktivitesi çok düşüktür.
 Ham humusta C/N oranı 30-40 gibi geniş sınırlar arasındadır.
2. Moder humus
 Moder humus şeklinde, humifikasyon olayı ham humustaki gibi
abiyolojiktir.
 Humus az çok böcekler ve eklem bacaklı canlılar tarafından
parçalanmıştır.
 Bu humus şekli genellikle toprak canlılarının yuvarlak sindirim
artıklarından, incelmiş ve küçük parçalara ayrılmış bitkisel
kırıntılar ile bazı mineral parçacıklarından ibarettir.
 Horizonlar belirgin değil, iç içe geçmiştir. Horizonlar ham
humusa göre daha gevşek bir birikim gösterir.
 Moder humus şeklinin C/N oranı 20, pH-değerleri ise 3-4
arasında değişmektedir.
 Yapısı gereği moder humus, ham humus ile mull humus
arasında yer alan bir humus şeklidir.
• 3. Mull humus
• Mull humus şeklindeki humus örtüsü, ya tamamen ya da incelmiş
durumdadır. Çünkü burada organik maddelerin sonparçalanma aşamasının
gerçekleşmesi için toprak öğütücüleri özellikle de yağmur solucanları, daha
sonra da toprağın hayvansal canlıları ve böcekler yüksek bir aktivite
göstermektedirler.
• Bu durum, humus şeklinde devamlı bir karışmayı mümkün kıldığı için, mull
humus şekli yüksek bir mikrobiyel organizasyon ile oluşan, yararlı besin
maddelerince zengin ve biyolojik aktivitesi yüksektir.
• Karakteristik bir toprak kokusu vardır. Mikroflorasının önemli bir bölümünü
bakteriler ve aktinomisetler oluşturur .
• Humusun C/N oranı 10 - 15 civarındadır.
• pH'sı asit ile hafif alkali arasında değişir. Bu humus şekli, kolay
değerlendirilebilir organik maddelerin bulunduğu, su ve havalanma
koşullarının uygun olduğu ve besin maddelerince zengin topraklarda
meydana gelmektedir.
Toprak Organik Maddesinin Toprak Özellikleri,
Ürün Miktarı ve Kalitesi Üzerine Etkileri
1. Organik Maddenin Toprakların Fiziksel
Özelliklerine Etkileri:
1.Humusun az miktardaki kohezyon ve plastiklik özelliği, kil minerallerinin
yüksek olan kohezyon ve plastiklik özelliklerini dengeleyerek kil bünyeli
toprakların gevşek bir yapı kazanmasını sağlar.
2.Kum bünyeli topraklarda, toprak tanelerini birbirlerine bağlayarak toprak
yapısının iyileşmesine, düşük olan su tutma kapasitesinin yükselmesini
sağlar.
3.Organik maddeler, gevşek ve gözenekli yapıları ile de toprakların havalanma
kapasitelerini artırırlar.
4.İleri derece ayrışmış ve toprak birliği içinde iyice karışmış olan organik
maddenin topraklara verdiği koyu renk, toprakların daha çabuk ısınmasına
ve topraktaki bitki tohumlarının erken çimlenmesine etki ederler.
2. Organik Maddenin Toprakların Kimyasal
Özelliklerine Etkileri:

1.Organik madde herşeyden önce bitkiler için bir besin maddesi kaynağıdır.
Topraktaki azotun % 90'dan fazlasının toprak organik maddesinde bulunması
nedeniyle/ organik
maddenin besin kaynağı işlevi ile azot açısından ayrı bir önem taşımaktadır.
2.Toprak organik maddesinin sahip olduğu yüksek adsorbsiyon gücü ve
buna bağlı olarak alkali (Na, K, Rb vb.) ve toprak alkali (Ca, Mg vb.) elementleri
adsorbe etmeleri yoluyla yüksek bir tamponluk etkisi yaratarak topraktaki ani
pH-değişimlerini düzenler.
3. Toprak organik maddesi sahip olduğu negatif (-) elektriksel yükleri ile katyonları
adsorbe ederek bunların topraktan yıkanmasını önler ve bunları bitki besin
maddeleri olarak
bitkilerin emrine sunmaya hazır şekilde tutar. Organik madde toprakların
katyon değişim kapasitelerini (KDK) artırır ve toprak verimliliğini yükseltir.
3. Toprakların biyolojik özellikleri üzerine etkileri

1.Organik madde toprak canlılarına iyi bir yaşam ve çalışma ortamı


sağlar. Toprakta yeterli organik maddenin bulunması yüksek bir
biyolojik aktivitenin gerçekleşmesine yol
açmaktadır.
2.Toprak canlılarının büyük bir bölümü için temel enerji ve beslenme
kaynağı olarak hizmet eder. Özellikle yüksek bir enerji harcamasını
gerektiren hava azotunun fiksasyonu ve topraklara
kazandırılmasında, kolay değerlendirilebilir karbon kaynakları
büyük önem taşımaktadır.
3.Toprak organizmalarının gerçekleştirdikleri mineralizasyon ve
humifikasyon gibi çok önemli olaylar ancak topraklarda organik
madde varlığında söz konusu olabilmektedir.
4. Toprakların aşınabilirlik (erozif) özellikleri üzerine
etkileri

1.Toprak yüzeyindeki organik madde katmanı yağmur


damlalarının toprağa düşüş hızını azaltır ve böylece damlaların
toprağa çarpma etkisi ile ortaya çıkan kaymak tabakası
oluşumu engellenir. Ayrıca toprağın infiltrasyonu uzun süre
yüksek kalır ve suyun yüzey akışa geçmesi engellenmiş olur.
Bunun sonucu olarak topraklardan sediment taşınımı en düşük
düzeye iner.
2.Yine yüzeydeki organik madde katmanı rüzgarların neden
olduğu toprak taşınmasını ve kayıplarını engeller.
3.Toprak yüzeyini kaplayan organik madde ve malç (toprak
yüzeyine verilen bitki artıkları) toprak suyunun buharlaşarak
kaybını önler.
5. Ürün miktarı ve kalitesi üzerine etkileri

• Toprak organik maddesinin hemen hemen tüm toprak


özelliklerini düzenleyici, iyileştirici ve verimlilik gücünü artırıcı
etkilerinin olduğu bilinmektedir.
• Organik maddenin sağladığı bu çok yönlü olumlu etkiler,
bitkilerin gelişmesine ve dolayısıyla da ürün miktarına
yansımaktadır.
• Bu nedenle, üreticilere verimlilikle ilgili sorunlarında genellikle
çiftlik ve yeşil gübre kullanmaları önerilmektedir.
• Tarım topraklarında organik madde kullanımı ile bitkisel
üretimdeki ürün artışı daha uzun süreli olabilmektedir.
Kaynaklar
• 1.Toprak Bilimi; Ege Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Yayınları No:557
• 2. Toprak Coğrafyası;Çantay Kitabevi,İstanbul-
2004
TOPRAK ORGANİK MADDESİ 3
Tarım Topraklarında Organik Madde Yetersizliği ve
Anız Yakımı Sorunu

• Topraklarımızda organik madde yetersizliğinin en önemli


nedenlerinden biri, ülkemizde sıcak bir iklimin uzunca bir süre
devam etmesi ve yeterli nemin bulunmasıdır.
• Bu uygun koşullar altında toprağın mikrobiyolojik aktivitesi
artmakta ve organik madde enerji ve besin kaynağı olarak
hızla tüketilmektedir.
• Tarım topraklarındaki organik madde miktarının
dengelenmesinde en etkin yollardan biri, humus oluşumunu
artıran ve farklı bitkilerin kültüre alındığı münavebe
sistemlerinin uygulanmasıdır.
• Ülkemizin yarı kurak bir iklime sahip olması nedeniyle tarım
topraklarımızın büyük bir bölümünde buğday, arpa, yulaf vb.
tahıllar yetiştirilmektedir.
• Tahılların hasat edilmesinden sonra kalan artık ve döküntüler
(anızlar) gelecek yıla tarlayı daha kolay hazırlamak amacıyla
yakılarak yok edilmektedir.
• Kanunlarla yasaklanmış olmalarına rağmen bu yakımların
özellikle toprak organik maddesi, toprak canlıları, toprakların
kil fraksiyonları vb. pek çok toprak özelliklerini çok olumsuz
etkilemeleri yanında, çevreye zarar veren (orman yangınları,
yangın çevresine yakın ekili veya dikili sebze ve meyvelere
verdikleri zarar vb.) ve maddi kayıplara neden olan boyutları
da bulunmaktadır .
• Üreticileri anız yakımına zorlayan nedenler şu şekilde sıralanabilir.
• Toprakların işlenmesi sırasında anız ve döküntü artıklarının
pulluk boğazına takılarak toprak işlemeyi zorlaştırması.
• Ekim anında pulluk tarafından devrilen toprakların
üzerindeki sert anız artıklarının tam devrilmeyi önleyip toprak
arası geniş boşlukların kalmasına neden olmaktadır.Böylece
tohumun toprak ile teması engellenip çimlenme kayıpları
artmaktadır.
• Anızın yakıldığı yerlerde, yakılmamış alanlara oranla çiftçinin
dikkatini çekecek şekilde tohumların iyi bir çimlenme ve hızlı
bir gelişim göstermesi.
• Anız yakınımın toprak özellikleri üzerine olan etkilerini 3
şekilde incelemek mümkündür.
• 1. Olumlu etkiler: Bu konuda tarımsal üretim yapılan geniş
alanlarda, yaygın biçimde ve salgın halindeki hastalık
etmenlerinin yok edilmesinde, anız ve döküntülerinin
yakılması olumlu etkiye bir örnek oluşturur.
2. Olumsuz etkiler: Olumsuz etkiler iki grup altında
incelenebilir.
2.1. Yakımla (daha çok 0-10 cm'lik üst katmanda) meydana
gelen yüksek sıcaklığın neden olduğu etkilerdir. Bu
yolla,
1) Toprak üst katmanlarındaki yararlı (Azotobakter, Nitrifikasyon
bakterileri, N-fikse eden bakteriler gibi) gruplar yok
olmaktadır.
2) Toprakların üst katmanlarındaki killer, sıcaklık etkisi ile
pişerek, tuğla gibi sertleşip kimyasal yapıları bozulmaktadır.
2.2. Toprak organik maddesinin yanarak yok olmasının neden olduğu
etkilerdir. Bunlar kısaca özetlenirse:
1) Fiziksel Özellikler: Toprağın su tutma, havalanma ve ısınma kapasiteleri,
toprak bünye ve yapısı, toprak erozyonu gibi özellikler anız yakımı ile olumsuz
yönde etkilenmektedir.
2) Kimyasal Özellikler: Toprakların verimliliğinin en önemli göstergesi olan
katyon değişim kapasitesi (KDK), toprak pH'sı ve özellikle toprakların
tamponlama özelliği son derece olumsuz etkilenmektedir.
3) Mikrobiyolojik ve Biyokimyasal Özellikler: yakımla ortaya çıkan ve derinliğe
bağlı olarak değişen toprak sıcaklığının şok etkisi ile hızlı bir üreme ve sayısal
artış olmakta ve buna bağlı olarak organik maddenin mineralizasyonu
hızlanmaktadır.
Bunun sonucunda toprak organik maddesi ve toprak canlılarındaki çeşitlilik
azalmakta, biyolojik denge bozulmakta, sıcaklığa dayanıklı hastalık yapıcı
etmenlere ortam sağlanmakta ve toprak enzimlerinde azalmalar meydana
gelmektedir.
 3. Olumlu görülen aldatıcı etkiler: Bu etkiler başlangıçta üreticiye
çok olumlu görünen fakat ilerleyen yakımlarda olumlu görüntünün
azalıp, toprak humusunun ve sıcaklık etkisiyle çözünürlüğü artan
mineral maddelerin tükenmesine yol açan etkilerdir. Bunlar:
1)Yakımla artan sıcaklık şoku ile mineral besin maddelerinin
çözünürlüğünün artması. Ancak bu durum kısa süreli aldatıcı bir
etkidir.
2) Yakımla özellikle üst toprak tabakasında, hızlı bir mikrobiyel artış ve
organik maddenin hızla ayrışması sonucu, N, P, K, S gibi temel bitki
besin maddeleri açığa çıkmaktadır. Bitkisel gelişim ve ürün dikkat
çekici biçimde artar.
Üreticiler bu nedenle uzun sürmeyecek bu etkilere kanarak yakıma
devam ederler .
Anızın yakılmasının yararları
• 1. Sürümü kolaylaştırır
• 2.Sap ve bitki artıkları üzerinde ki hastalıklar
yok edilir.
• 3. Saplar, bitki artıkları ve toprak yüzeyine
yakın yerde barınan zararlıların yumurta, larva,
pupa ve erginleri yok edilir.
• 4. Toprak üzerine düşen yabancı ot
tohumlarını yok eder.
• Anızın yakılmasının zararları
• 1. Toprak verimliliği azalır.
• 2. Toprak canlılarının beslenme ortamı yok edilir.
• 3. Toprak canlılarının bıraktığı birçok maddelerle oluşturulan yaşam ortamı
yakılarak yok edilir.
• 4. Toprak yel ile üfürülerek, sel ile süpürülerek erozyona (taşınarak) uğrar.
• 5. Toprak yorgunluğu artar.
• 6. Toprak yağmur suları ile taşınır ve toprak içerisinde köklerin açtığı kanallar
çöktüğü için su depolanmaz.
• 7. Doğal denge bozulur.
• 8. Orman yangınlarının çıkmasına sebep olurlar.
• 9. Anızla birlikte çok zaman diğer komşu tarla ve bahçeleri de yakılmaktadır.
• 10. Anız yakmalarla zaman zaman yerleşim alanları da yanabilmektedir.
• Anız yakma yerine göre % 10–15 oranında
yarar sağlarken, anız yakmamanın getirisi
%85–90 olmaktadır.
• Çiftçilerimiz anız yakarak alacağı ürünün
büyük bir kısmını bir yıl önceden
kaybetmektedirler.
• Kaybolan sadece ürünün miktarı değil,
kalitesi ve toprağın verimliliğidir.
Kaynaklar
• 1.Toprak Bilimi; Ege Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Yayınları No:557
• 2. Toprak Coğrafyası;Çantay Kitabevi,İstanbul-
2004
Ana Konu Başlıkları

1 TOPRAĞI YOK EDEN VE NİTELİĞİNİ BOZAN SÜREÇLER

1.1 Toprakların aşınıp taşınması (erozyon)

1.2 Çölleşme

2 TOPRAKLARIN KORUNMASINA İLİŞKİN ÖNLEMLER


Toprağı Yok Eden ve Niteliğini
Bozan Süreçler
• Toprağını yok eden ve özelliklerinin
bozulmasına neden olan süreçler şunlardır:

Toprakların aşınıp taşınması (erozyon)


Toprak kirlenmesi
Çölleşme
Erozyon ;
Bitki örtüsünün olmaması veya tahrip
edilmesi nedeniyle ,yağmur, su ve rüzgâr
etkisiyle;

ve BİRİKMESİ
olayıdır
.
Erozyon Yapan Etkenler

1 Suyun aşındırması ve taşıması

a.1. Yağışın yüzey toprağını gevşetmesi, çözmesi,


sıçratması ve sürüklenmesi.

a.2. Yüzey akış sularının ve akarsularının kıyılarını ve


tabanını oyması, materyali sıçratması, sürüklemesi,
süspansiyon halinde (bulanık su) taşıması.

Rüzgârın aşındırması, sürüklemesi, sıçratması, havada


2 süspansiyon olarak (toz halinde) taşıması.

Heyelan, dalga, buzul ve çığ gibi kuvvetlerin aşındırması,


3 sökmesi, sürüklemesi, toprağı kitle halinde taşıması.
Görüldüğü gibi erozyonu oluşturan aktif etkenler
“su” ve “rüzgâr” dır. Sıcaklık değişmeleri ve
biyolojik etkenler ise erozyona zemin
hazırlarlar.
Erozyon,
• Yağış ve yüzey akışın özelliklerine,
• Toprağın özelliklerine,
• Arazi yüzeyinin topografik özelliklerine bağlı
olup, bitki örtüsü yönetimine ve toprak koruma
önlemlerine göre artar veya azalır.
Toprak Erozyonu Çeşitleri
1. TEMEL EROZYON ÇEŞİTLERİ
a. Jeolojik Erozyon (doğal erezyon, toprak kazanımı)
b. Hızlandırılmış Erozyon(toprak kayıpları)
2. EROZYONU OLUŞTURAN DOĞAL KUVVETLERE GÖRE
a. Su Erozyonu
b. Rüzgâr Erozyonu
c. Kitle Erozyonu
3. SUYUN AŞINDIRMA VE TAŞIMA ŞEKİLLERİNE GÖRE
a. Damla Erozyonu
b. Yüzey Erozyonu
c. Oluk (Çizgi) Erozyonu
d. Oyuntu Erozyonu
e. Akarsu Kıyı ve Yatak Erozyonu
DOĞAL VE HIZLANDIRILMIŞ
EROZYON
1. Doğal Erozyon
İnsan müdahalesi olmaksızın toprağın
aşınması ve bir yerden başka bir yere
taşınması anlamına gelir.
• Doğal erozyon çoğunlukla zararlı olmayıp,
diğer bir ifadeyle toprak ve bitki örtüsünü
tahrip edici nitelikte değildir.
• Hatta toprak yenilenmesini sağladığından
yararlı olarak bile düşünülebilir.
2. Hızlandırılmış Erozyon
• İnsanların yanlış arazi kullanımı ve hatalı tarımsal faaliyetleri
sonucunda ortaya çıkarmış oldukları bir erozyondur.

• Yanlış tarım yöntem ve tekniklerinin uygulanması, çayır-


meraların erken ve aşırı otlatılması, ormanların çeşitli
nedenlerle yok edilmesi, yani ekosistemin ve ekolojik dengenin
bozulması, erozyonu başlatan ve hızlandıran nedenlerin
başında gelmektedir.
1. Su Erozyonu: Şiddetli yağmur ve eriyen kar
sularının arazi yüzeyinde eğim doğrultusunda
akarken (yüzey akış) aşındırmış oldukları
materyali (Toprak tanecikleri, organik madde, bitki
besin maddeleri) taşıması, başka yerlerde (Diğer
araziler, baraj, göl,deniz) biriktirmesi olaydır.
2. Rüzgâr Erozyonu: Belli bir hızın üzerinde esen
rüzgârların toprağı üflemesi,aşındırması, taşıması
ve başka yerlerde terkederek biriktirmesi olayıdır.
3. Kitle Erozyonu: Yerçekimi, buzul, dalga gibi
etkenlerin toprağı aşındırması,kaydırması,
sürüklemesi ve başka yerlerde yığması olayıdır.
Su Erozyonu Çeşitleri
a. Yağmur Damlası Erozyonu (Darbe) :
• Su erozyonu sürecinde ilk aşama toprağa düşen yağmur damlalarının
neden olduğu çarpma olayıdır .
• Kuru ve çıplak toprak yüzeyine çarpan yağmur damlaları, toprak
kümeciklerini (Agregetları), kesekleri parçalayarak dağıtır, toprağı
nemlendirir, giderek ıslatır, şişen yüzey toprağını gevşetir.
• Suyun bir kısmı toprak içine sızarken (İnfiltrasyon) geriye kalan kısmı
yüzeyde bir toprak - su karışımı oluşturur.
• Bu kez, bu toprak - su yüzeyine hızla çarpan yağmur damlaları, çamurlu
suyu havaya sıçratarak, toprak taşınmasını başlatırlar.
• Yamaç arazilerde sıçrama, rüzgâr yönünde ve eğimin aşağısına doğru
meydana gelir.
b. Yüzey Erozyonu (Tabaka) :
• Yağmur damlalarının sıçratması ve ardından
oluşan yüzey akış suyu ile birlikte, arazi
yüzeyinin tümünde, yüzey toprağının ince bir
tabaka halinde taşınması olayına “yüzey
erozyonu” veya “tabaka erozyonu” adı verilir.
c) Oluk Erozyonu (Parmak) :
• Yağışın yüzey akışa geçen kısmının bir bölümü yüzeydeki küçük
çukurluklarda toplanırken bir bölümü de toprağın düşük dirençli,
gevşek yapılı yerlerinden akarak yüzeyde ince kanalcıklar oluşturur.

• İnce kanalcıklar içinde eğim aşağı doğru akmaya başlayan yüzey


akış suyu, akış yolu boyunca giderek artan bir oyma ve taşıma gücü
kazanır.
• Bu su, akış yolu üzerindeki her kıvrım veya çıkıntıdaki toprak
kitlesini gevşetir, oyar ve toprak parçacıklarını yerinden koparır.

• İşte eğim aşağı doğru akan bu suyun toprak yüzeyinde ince


kanalcıklar oluşturmasına, onları derinleştirip genişletmesine, elin
parmakları gibi oluklar açmasına oluk, ya da parmak erozyonu adı
verilir.
d) Oyuntu Erozyonu (Sel Yarıntısı)
• Oluk erozyonunun ilerlemiş aşamasına “oyuntu erozyonu” adı verilir.
Oluk erozyonunun ihmal edilmesiyle, başlangıçta oluşan küçük
kanallar zamanla daha da derinleşerek "oyuntu" yada "sel
yarıntısı"na dönüşürler.
e) Kanal Erozyonu (Yatak)
• Akarsuların yataklarını derinliğine ve
genişlemesine aşındırması sonucu oluşan
erozyon şeklidir.
Su Erozyonuna Karşı Önlemler

Bu önlemler şunlardır:
• Uygun toprak işleme
• şerit ekimi
• Rotasyon (münavebe)
• Gübreleme
• Malçlama
• Teraslama
1.Anızlı ve malçlı tarım
Anız: Hasattan sonra toprakta kalan bitki
artıklarıdır.
Malç ise; toprakla bağlantısı olmayan
genellikle kurumuş bitki saplarıdır.
Toprak, gerek anızla işlenmesi, gerekse
toprak yüzeyine malç serilmesi ile su
aşınımına karşı korunmuş olur.
Ayrıca toprağın organik maddece
zenginleştirilmesini sağlayarak verimliliği
artırıcı etkide yapmaktadır.
2.Şerit ekimi,

• Eğimli tarım alanlarında buğday, arpa vb


gibi sık büyüyen ve toprağı koruyan
ürünlerle, mısır, pamuk, tütün vb gibi
toprağı korumayan çapa ürünlerinin,
kabaca eşyükselti eğrilerine paralel arazi
şeritleri üzerinde yetiştirilmesidir.
Eğime dik sürüm
• Eğimli tarım alanlarında toprağın bu
şekilde eğime dik olarak sürülmesi
sayesinde yüzeysel akış azalır, erozyon
önlenir, yağış daha büyük oranda toprağa
sızar ve ürün verimi artar.
Teraslama
• Teraslar eğimli arazilerde eğime dik olarak yapılmış,
kanal ve duvarlardan oluşan teknik yapılardır.
• Teraslar, yüzeysel akışı tutup toprağa sızdıran, ya da
onu zararsız şekilde tarım alanı veya yamaç dışına
akıtan çeşitli ve özellikteki toprak ve su koruma
tesisleridir.
Dünyada Erozyonun Boyutları
Uzmanlarca yapılan araştırmalara göre; dünyada tarım alanlarından her yıl
yaklaşık olarak ortalama 24 milyar ton toprak erozyonla kaybedilmektedir.
Böylece yılda 60 milyon hektarlık tarım arazisi yok olmaktadır. Bunun %52’si
4 büyük tarım ülkesine (ABD,Rusya,Hindistan ve Çin)’e aittir

Erozyonla baraj, akarsu, göl ve denizlere taşınan toprak miktarı bakımından


Asya kıtası ilk sırada yer almaktadır.Asya dışında 4 kıtada hektar başına 5-20
ton arasında, Asyada ise yaklaşık 30 ton toprak her yıl erezyonla
kaybolmaktadır.

ABD’de 1982 yılı belirlemelerine göre, tüm tarım alanlarından yılda 1.7 milyar
ton toprak kaybı meydana gelmiştir.Bu değer, Hindistan için 6 milyar ton,
Rusya’da 2.5, Çin için 4.3 milyar ton/yıl olarak verilmektedir.

Erozyonun tarım alanlarında meydana getirdiği zararın bütün dünyada


toplam olarak yılda 400 milyar dolar olduğu bildirilmektedir.
Türkiye’nin Erozyona Duyarlığı
İklim Toprak ve Arazi Topoğrafik Yapı

Kurak / Yarı Kurak Toprak Yorgun ve


Yağış Kısa Süreli Bilinçsiz / Amaç Dışı %83’ünde
ve Sağnak Kullanım Yaygın % 8 Eğim Var

Bitki Örtüsü
İnsanlar

Ormanlar, Çayırlar
ve Meralar Bozulmuş
Yasalarla Tarım Arazisine Dönüştürülmüş Dost / Seyirci / Savaşçı
Türkiye’de erozyon
Türkiye kara yüzeyinin %90’ında çeşitli şiddetlerde erozyon cereyan
etmektedir. Ülke genelinde yaklaşık 67 milyon hektarlık bir arazide toprak
giderek yok olmaktadır. Erozyon büyük ölçüde tarım alanlarında
yaşanmaktadır.
Türkiye’de her yıl km2 başına yaklaşık 600-800 ton verimli toprak, akarsularla
denizlere, göllere ve barajlara taşınmaktadır. Dünyada meydana gelen erozyon
miktarıyla karşılaştırıldığında bu değerin, dünya ortalamasının (368 ton/yıl)
yaklaşık iki katına eşit olduğu görülür. Dünya sıralamasında Türkiye maalesef
toprakları en çok erozyona uğrayan ülkelerin başında yer almaktadır.
Deniz, göl ve barajlarımıza en çok toprak taşıyan akarsularımız arasında Fırat,
Yeşilırmak ve Kızılırmak ilk sıralarda yer alırlar. En az miktarda toprak taşıyan
akarsularımız ise, Dalaman Çayı ve İyidere’dir.

Türkiye’de akarsularla birlikte alandan taşınan toprak, ABD’nin 7, Avrupa’nın


17 ve Afrika’nın 22 katı daha fazla düzeydedir.
Fırat Nehri, yılda 108 milyon ton, Yeşilırmak 55 milyon ton toprak taşımaktadır.
Her yıl Keban barajı’na 32 milyon, Karakaya Barajı’na 31 milyon ton toprak
birikmektedir.
Kaynaklar
• 1.Toprak Bilimi; Ege Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Yayınları No:557
• 2. Toprak Coğrafyası;Çantay
Kitabevi,İstanbul-2004
TOPRAK KAYNAKLARINA İLİŞKİN
EKOLOJİK SORUNLAR VE KORUMA
ÖNLEMLERİ 2
Erozyonun etkisinin azaltılmasında ve önlenmesinde
en etkin bitki örtüsü ormanlardır.

Orman; ağaçlar, diğer bitkiler, hayvanlar ve diğer


mikroorganizmalardan oluşan canlı varlıklar ile ısı,
ışık, hava, su gibi fiziksel çevre unsurlarından
oluşan ve bunların birbirleriyle karşılıklı etkileşim
içinde bulunduğu doğal bir ortamdır.
Ormanın Ekolojik Olarak Tanımı

6000 kullanım yeri olan odun hammaddesinin üretim kaynağıdır

Yenilenebilen enerji kaynaklarının en zenginidir

Vatan topraklarının bekçisi, erozyonun baş düşmanıdır

Yeşil ciğerli devlerin sempatik ordusudur

Oksijen üretim firmalarının en büyüğüdür

İklim rejiminin düzenleyicisi, su ekonomisinin regülatörüdür

Sel felaketlerinin önleyicisi, hidrolojik dengenin temel öğesidir

Doğa tarihi müzesi, doğal meteroloji bültenidir


Tarım alanları ve Erozyon
Tarım alanları ve bu alanlarda erozyonun
önlenmesi
Tarım alanları; genellikle toprağı işleyerek daha çok tek
yıllık kültür bitkilerinin yetiştirildiği arazilerdir.

Toprağın her yıl ve sıkça işlenmesi nedeniyle çok ciddi bir


erozyon tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.

Özellikle eğimi fazla olan yerlerde erozyon riski çok


yüksektir. Bu nedenle toprak ve su korumalı tarım
yapılmalıdır.

Toprak ve su korumalı tarım için “Arazi Kullanma Yeteneği


Sınıfları”na göre toprak kullanma önlemleri alınmalıdır.
Bunların dışında tarım topraklarının hatalı
işlenmeside erozyonu artırır.
Hatalı toprak işleme;
1. Toprağa uygun olmayan alet kullanılması,
2. Toprağın sürekli aynı derinlikte işlenmesi,
3. Toprağın eğim doğrultusunda işlenmesi
4. Toprağın çok sık işlenmesi vb’dir.
Planlamada Dikkat Edilecek Noktalar

Doğaya ve doğal kaynaklara zarar vermeme

Maksimum faydayı elde etme

En azından bugünkü haliyle bırakma


Mera Tanımı

1
Meralar, toprakların erozyona karşı korunmasında önemli
role sahip, otsu doğal bitki örtüsü içeren alanlardır.

2 Taban suyu derinde olan, sığ topraklı, genellikle kıraç,


eğimli ve engebeli arazilerde bulunan, kısa boylu ve
seyrek bitkiler içeren meralar, hayvan otlak alanları olarak
kullanılırlar.
Meraların Ekolojik İşlevleri

1 Evcil ve yaban hayvanlarının yem kaynağıdırlar.

2 Doğal zenginlik ve biyolojik çeşitlilik ortamıdırlar.

3 Oluştuğu ortamı organik madde ve azot bakımından


zenginleştirir.Toprağı verimli kılar.

4 Yağış sularının tutulmasına yardım eder. Yüzeysel


akışın hızını keser, sızıntı suyunu arttırarak su kaybını
azaltır ve toprak erozyonunu önler.
Meralarda erozyona karşı alınabilecek
önlemlerden bazıları;
Düzensiz, zamansız ve aşırı otlatmadan vazgeçilmesi, meraya
1
gelişme fırsatı verilmesi,
2 Meraların sahiplenilmesine izin verilmemesi,

3 Yem bitkileri tarımına ağırlık verilerek meraların yükünün


hafifletilmesi,

4 Mera ıslah çalışmaları yapılması, bu kapsamda teraslama ve


diğer teknik işlemlerle beraber, meranın tohumlanması ve
gübrelenmesi vb. sayılabilir.
Çölleşme
Çölleşmeyle toprak kayıpları
Çöl, aşırı derecedeki kuraklık ve sıcaklık
nedeniyle, bitki örtüsünün gelişmesine ve
insanların yerleşip yaşamasına elverişli olmayan,
çıplak arazilerdir.

Çölleşme ise, doğal iklim değişimleri, ya da


insanın doğayı tahrip etmesi sonucunda meydana
gelen kurak bölgelerin, çöl koşullarını taşıyan
ekosistemlere dönüşmesi sürecidir.
Acı ama gerçek! Çölleşme hakkında bazı
gerçekler ve rakamlar:
• Bugün dünya üzerinde çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya olan 110 ülke
bulunmaktadır.
• Dünyamızda cereyan eden çölleşme süreçleri, toplam kara alanlarının %
30’una zarar vermektedir.
• Yeryüzünde her yıl 600.000 km2 alan çölleşmektedir.Yalnız Afrika’da
çölleşme nedeniyle meydana gelen yıllık kayıp 9 milyar dolara eşdeğerdir.
• Çölleşmeden etkilenen toplam arazinin 6-12 milyon km2 olduğu tahmin
ediliyor. (Karşılaşma için: Brezilya, Kanada ve Çin'in yüzölçümü 8-10
milyon km2 arasında.)
• Dünyanın ekili arazilerinin neredeyse üçte biri geçtiğimiz 40 yıl içinde
erozyon nedeniyle terk edildi. Her yıl 20 milyon hektarlık tarım alanı ya
toprak kaybı nedeniyle ekin alınamaz hale geliyor ya da kentleşmeye
terkediliyor.
• NASA'nın yaptığı bir araştırmaya göre, erozyonun şiddetlenerek devam
etmesi ve etkili tedbirler alınmaması halinde Türkiye'nin büyük bir bölümü
2040 yılında çöl olacaktır.
Erozyon ve Çölleşmeyi Önlemek İçin
Alınabilecek Tedbirler
• Erozyon riski yüksek olan, yetersiz toprak özelliklerine sahip,
ıslaklık ve iklim şartları dolayısıyla işlenmeye uygun olmayan
arazilerde tarım yapılmaması, bu tip arazilerin mera olarak
ayrılması veya orman örtüsü altına alınmasının sağlanması,
• Yanlış toprak işlenmesi, yanlış ekim ve sulamanın önlenmesi,
• Çayır ve mera alanlarının tahribinin önlenmesi ve mevcut
alanların geliştirilmesi,
• Orman tahribatına son verilmesi, ağaçlandırmanın
hızlandırılması ve orman yangınlarına karşı gerekli
tedbirlerin alınması,
Toprakların Korunmasına ilişkin önlemler 1

1 Politika ve Hukuk İlkelerine Dayalı Toprak Koruma Önlemleri

Sürdürülebilir olmayan bir tarım işletmeciliğini teşvik eden


mekanizmaları kaldırmalı,

Sürdürülebilir bir tarım için bilimsel esaslara dayanan, uygulanabilen


programlar geliştirmeli,

Tarım konusunda bilgi tabanını genişletecek her türlü önlemleri alıp,


bunların yaşama geçirilmesini sağlamalıdır.
2 Teknik ilkelere dayalı toprak koruma önlemleri

Su tasarrufu sağlayacak, tuzlaşma ve çoraklaşmaya neden olmayacak


modern sulama tekniklerinin uygulanması için gerekli yatırımların
yapılması
Biyosit kullanımı yerine, biyolojik yollarla tarımsal zararlılara karşı
mücadele yapılması veya bu yöntemlere ağırlık verilmesi,

Toprakların gübrelenmesinin, yarar yerine zarar verecek yöntemlerle


ve dozlarda yapılmasının önüne geçilmesi,

Toprak işleme ve ürün yetiştirme uygulamalarının mevcut ekolojik


koşullara ve bilimsel esaslara göre yapılması, toprak koruyucu tarım
tekniklerinin kullanılması
3 Ekolojik ve Sosyolojik İlkelere Dayalı Koruma önlemleri

Toprakların önemi ve korunmalarının gerekliliği hususunda yaygın bir


eğitimle halk, özel ve teknik eğitimle de çiftçiler bilinçlendirilmelidir.

Hızlı nüfus artışı durdurulması

Dünya çapındaki açlık ve yoksulluğun yok edilebilmesi için ekolojik


etik (çevre ahlakı) mutlak surette geliştirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.

Mevcut ekin alanlarının korunması


Kaynaklar
• 1.Toprak Bilimi; Ege Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Yayınları No:557
• 2. Toprak Coğrafyası;Çantay Kitabevi,İstanbul-
2004
Toprak Kirliliğinin Tanımı

Toprak kirliliği, toprağın, insan etkinlikleri sonucu oluşan çeşitli bileşiklere


bulaştırılmasını takiben, toprakta yaşayan canlılar ile yetişen ve yetiştirilen
bitkilere veya bu bitkilerle beslenen canlılara toksik etkide bulunacak ve zarar
verecek düzeyde anormal fonksiyonda bulunması, toprağın verim kapasitesinin
düşmesi şeklinde tanımlanabilir.
 Topraklar bir çok zararlı materyalin alıcısı
durumundadırlar.
 Topraklarda kirliliğe neden olan ve atık adı verilen bu
maddeler, toprağa farklı kaynaklardan
ulaşabilmektedirler.
 Bu kaynaklar; tarımsal, endüstriyel, kentsel ya da
nükleer kökenli olabilmektedirler.
Toprağı Kirleten Havadaki ve Sudaki Maddeler

1 Havadaki Zararlı Maddeler


Küçük katı parçacıklar : Küller, Karbon ve Çimento Parçacıkları, Ağır
Metal Bileşimleri (Cu, Fe, Hg, Ni, Pb, Zn, As, Cal, Ag).

Gaz halindeki kirleticiler (SOx, H2S, NOx)

Sıvı haldeki kirleticiler (HNO3, H2SO3, H2SO4, Asit Yağışları)

Organik bileşikler (Katran, Hidrokarbonlar, Aldehitler)

Diğerleri (Aeresoller-Katı+Gaz, Sıvı+Gaz Bileşikleri-Radyoaktif Gazlar)

2 Sulardaki Zararlı Maddeler


Atık sulardaki maddeler

Maden işletmelerine ait zararlı maddeler

Sulara karışan tarımsal atık maddeler


Tarımsal aktivite Ürünleri ve Diğer Kirleticilerle
Toprağın Kirlenmesi
1 Zararlı Tarımsal Aktivite Ürünleri

Mineral gübrelerdeki bileşikler

Çiftlik gübrelerindeki patojen maddeler

Tarımsal sanayi atık maddeler,

2 Diğer Toprak Kirleticiler

Petrol ve mineral yağlar

Katı atık maddeler (Çöpler)

Uçucu Küller
 Çevre açısından tehlike oluşturan tarımsal atıkların
başında inorganik gübreler ve pestisidler
gelmektedir.
 bunların yoğun olarak kullanımları çevreye zarar
verebilmektedir.
 Özellikle tarımda en fazla kullanılan azotlu
gübrelerden nitratlı (NO3- ) veya nitrata
dönüşebilen amonyum (NH4+ ) içeren gübrelerin,
drenajı iyi olan topraklarda kontrollü kullanılması
gerekir.
 Yeraltı sularının ve özellikle de içme sularının
(NO3- ) iyonu ile kirlenmesi sonucu insan ve
hayvan sağlığında yaşamsal sorunlar ortaya
çıkabilmektedir.
 Nitrat iyonları (-) elektriksel yüke sahip oldukları için, toprakta
kolloidler tarafından absorbe edilemezler ve toprak derinliklerine
doğru yıkanarak yeraltı sularına karışırlar.

İçme suları ve bazı yiyeceklerden alınan aşırı NO 3- , bakteriler


tarafından nitrite (NO2- ) indirgenmekte, nitrit de kanda bulunan
hemoglobin molekülündeki demiri, Fe+2 şeklinden Fe+3 şekline
oksitlemekte ve “methemoglobin” (mavi bebek sendromu) adı verilen
bir hastalığa, nitrozamin gibi diğer azotlu bileşikler de kansere neden
olabilmektedirler.
 Bu durumda oluşan methemoglobin, hemoglobinin kana oksijen
taşıma görevini yerine getirememesine yol açar.
 Bebekler solunum zorluğu çekerler. Buna “mavi bebek sendromu”
denir. Çünkü bu hastalığa yakalanmış bebeklerin ciltleri mavimsi olur.
 İlgili gıda maddeleri yönetmenliğine göre nitratın içme
suyundaki üst sınırı 45 mg/lt (veya ppm) kaynak sularında
ise 25 mg/lt’dir.
Avrupa topluluğunda taban suyu ortamında 50 mg/lt (50
ppm) nitrat üst sınırı olup nitratın zararlı olmaya başladığı
sınır değeridir.
Aşırı ve zamansız gübreleme içme sularının niteliği
üzerinde olumsuz etki yapar.
1) Azotlu gübrelemede bu etki nitrat iyonunun
birikiminden kaynaklanır.
2) Yeterli yağış ve aşırı sulama suyu ile nitrat iyonu
yıkanarak toprağın derinliklerine oradan da taban suyuna
ulaşır.
 Tarımsal üretimde, gübrelerden sonra en yoğun kullanılan
bir başka kimyasal da, zararlıların ve hastalıkların
kontrolünde kullanılan pestisit (biyosid) lerdir.
 Bu pestisidler; insektisitler (böcek öldürücüler),
herbisitler(yabancı ot öldürücüler) ve fungusitler (mantar
öldürücüler) dir.
 Pestisitler doğaya tamamen yabancı maddeler olup, yüksek
dozlarda kullanıldıklarında doğadaki tüm canlılara zarar
verebilmektedirler.
 Laboratuvarda hayvanlar üzerinde yapılan kimi
çalışmalar,yüksek dozdaki bazı pestisitlerin kansere,
genetiksel değişimlere, sinir hastalıklarına ve hatta ölüme
bile yol açtığı belirlenmiştir.
 Pestisitler, toz, suda eriyen toz, sulu çözeltiler ya da
zehirli yemler halinde bulunurlar.Bu yüzden her tarafa
kolayca yayılırlar.Ayrıca etkileri uzun süre ortadan
kalkmaz.
 Pestisitlerin Etkileri
1)Toprak mikroorganizmaları üzerindeki etkileri
- Öldürücüdürler.
- Etki nedeniyle denge bozulur, kimilerinde
azalışa, kimilerinde çoğalmaya sebep olabilir.
2) Yüksek canlılar üzerinde etkilidirler (İnsanlar,
kuşlar vb.) (Trakya’da süne mücadelesinde
kullanılan ilaçların yılanlar üzerindeki etkileri).
3) Balıklar üzerindeki etkiler (Trakya’da çeltik
tarımında kullanılan ilaçların Gala Gölü’ndeki
balıklar (özellikler yılan balığı) üzerindeki
etkileri).
NTV MSNBC 22 Haziran 2007 Cuma
 SÜNEYİ ÖLDÜREN İLAÇ, YILANLARI DA ÖLDÜRDÜ
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, sıcaklık
ve nem oranının canlıların dağılımını etkilediğini, ancak
herşeyi küresel ısınmaya bağlamanın alışkanlık olduğunu
söyledi. Günaydın şöyle dedi: “Havaların erken ısınması
doğum oranını artırma, çabuk irileşme gibi etkiler yapabilir,
ama bu aşağı yukarı tüm canlılar üzerinde aynı etkiyi yapar.
Ancak bazı türler, diğerleri üzerinde belirleyicidir. Örneğin yılan
fareleri yer, yılan varlığındaki azalma fareleri artırabilir. Bir
dönem Trakya’da süne mücadelesi nedeniyle hatalı ilaç
kullanıldı, bu da yılan varlığını azalttı, fare varlığında ciddi bir
artış oldu ve yazlıkları fare bastı. Sonuçta insanların yaptığı
yanlışlıklar ve müdahaleler nedeniyle denge bozuluyor ve
doğanın bize geri dönüşü de bu şekilde oluyor.”
 Pestisit Seçimi
1) Doğal düşmanlara etkisi en az olanlar,
2) Dar hatta spesifik spektrumlular,
3) Sistemik etkililer,
4) Toprağa uygulananlar tercih edilmeli
 Çeşitli endüstriyel aktiviteler sonucu ortaya çıkan
atıklar da toprak ve çevre açısından tehlikeli sonuçlara
neden olabilmektedir.Bu atıklar gaz, sıvı ve katı
şekillerde bulunabilirler.
a) Endüstriyel gaz atıklar
 Gaz şeklindeki endüstriyel atıklar
CO,CO2,NO,NO2,SO2 vb’dir.
 Bu gazlar, endüstride ve otomobillerde kullanılan fosil
yakıtların yanması sonucu ortaya çıkmakta ve çevre
üzerinde zararlı etkiler yapabilmektedirler.
 Karbonmonoksit (CO), Fosil yakıtın tam
yanmamış oksidasyonu sonucu oluşur.Bu gazın
yaklaşık %80’i otomobillerden kaynaklanmaktadır.
 Suda çözünebilen bir gaz olan CO, hemoglobin ile
tepkimeye girerek CO- hemoglobini oluşturur ve
bu da hayvanlara ve insanlara zararlıdır.
 CO gazı, toprakla temas ettiğinde hızlı bir şekilde
adsorbe olur veya bazı mikroorganizmalarca CO 2’e
oksitlenir. Atmosferdeki CO2 miktarının artması
sera etkisi yaratmaktadır.
 Endüstriyel aktiviteler sonucu ortaya çıkan ve
çevre kirliliğinde önemli payı olan diğer bir gaz da
SO2 ‘dir.Kükürt gazları bitki gelişimi ve insan
sağlığı açısından önemli zararlı etkilere sahiptir.
 Yüksek düzeyde SO2 gazlarına maruz kalma,
bitkilerde yaprak kangrenlerine (nekrozlarına)
neden olmakta ve yapraktaki stomaların tamamen
açık olduğu durumlarda bu zararlı etki
artmaktadır.
 Havadaki S ve SO2’nin oksidasyonu ve bunların yağmur
damlacıkları ile reaksiyona girmesi sonucu H2SO4 ortaya
çıkmakta ve bu da asit yağmurlarının oluşumuna neden
olmaktadır.
 Normal koşullarda yağmur damlalarının pH’sı 5.6 iken, asit
yağmurlarının Ph’ sı 4.5’tan daha düşük değerlerde
olmaktadır.
 Bu asitler açık su yüzeylerinde ve diğer doğal
ekosistemlerde biriktiği zaman, vejatasyona özellikle
ormanlara önemli zararlar vermekte ve toprak ve yüzey
sularının kimyasal özelliklerini değiştirerek bitkiler ile
hayvanları olumsuz etkileyebilmektedir.
 Endüstriyel atık sular genelde hammadde işleyip
endüstriye ana madde üreten işletmelerce atılır.Bu
işletmeler kimya, demir-çelik, metal, kömür,
petrol, kağıt, tekstil, besin ve tarım endüstrisine ait
işletmelerdir.
 Belirli derecelerde seyreltildikten sonra atılan bu
sulardaki kirletici maddeler ayrışması zor
bileşikleri içeriyorsa, konsantrasyonları kabul
edilen sınırlar içerisinde olsa bile ulaştıkları nehir,
yol ve denizleri kirletmektedirler.
 Kirli atık suların içerisinde bulunabilen maddeler ise
kolay ayrışabilir organik maddeler, zehirli gazlar,
asitler ve bazlar, ağır metaller, nitrat ve nitritler,
fosfatlar,klorür, sülfat, bor, siyanür ve zehirli organik
bileşikler, petrol ve türevleri, fenoller,deterjanlar ve
pestisitlerdir.
 Zararlı endüstriyel katı atıklar içerisinde, patlayıcı,
toksik ve radyoaktif atıklar ile mezbaha et ve et
kombinasyonlarında üretilen kokuşabilir atıklar
önemli olup bu atıkların toplanma, uzaklaştırılma
ve yok edilmesi üreticilerin sorumluluğunda
dikkatli bir şekilde yapılmalıdır.
 Hızlı nüfus artışı ve beraberinde getirdiği kentleşme
olgusu ile birlikte şehirlerde gittikçe artan katı atıklar;
evlerden çıkan çöpler, ticari ve endüstriyel işlevlerden,
madencilik ve tarımla ilgili çalışmalardan ortaya çıkan
atık maddelerdir.
 Bunlar hiç işlem görmeden olduğu gibi atıldıkları
taktirde çevreyi,toprağı,bitki örtüsünü ve diğer canlıları
olumsuz yönde etkiler.
 Katı atıkların ayrışmasıyla ortaya çıkan maddeler yer
altı sularına karışarak, hem su rezervlerini hem de
diğer arazilerdeki toprakları kirletirler.
 Topraklarda nükleer atıkları oluşturan radionüklidler,
radyoaktif parçalanması devam eden durağan olmayan
izotoplardır.
 Bunların bir bölümü havada, toprakta,kayalarda ve
bitkilerde doğal şekilde bulunabilirler.
 Fakat bazı radionüklidler nükleer enerji veya silah elde
etmek için yapay olarak üretilmektedirler.
 Gerek nükleer silah denemeleri ve gerekse nükleer
reaktörlerde zaman zaman ortaya çıkan arızalar nedeniyle
atmosfere değişen miktarlarda radionüklid salınmaktadır.
 Çevre açısından zararlı etkilere sahip olan radionüklidlerin
en önemlileri Sezyum(134Cs ve 137Cs) ,Stronsiyum (89Sr ve
90Sr) ve İyot(131I)’dur.

 Yine bu tür santrallerden radyoaktif özelliğe sahip atık


sular ortaya çıkmaktadır.
 Bu tür radionüklidlerin atmosferden toprağa ve canlılara
ulaşan miktarları sağlıkla ilgili önemli sorunlara neden
olabilmektedir.
 Etkileri uzun yıllar süren bu kirlenme kazanın olduğu
yerde kalmaz çok büyük bir alanı etkisi altına alır. Örneğin;
Rusya da meydana gelen Çernobil kazası gibi.
 Yaygın bir kullanıma sahip olan “ağır metaller” ifadesi
genellikle yoğunlukları 5-6 g/cm3’ten daha fazla olan
metallere verilen addır.
 Çoğunlukla endüstriyel işlevler sonucu ortaya çıkan,
kadmiyum (Cd), arsenik (As), Krom (Cr), bakır (Cu),
kurşun(Pb), civa (Hg), nikel (Ni) ve çinko(Zn)
vb.metaller bitkilere ve hayvanlara en zararlı ağır
metallerdir.
 Çok az miktarlarda olsalar bile bu ağır metaller biyolojik
sistemlerde birikim yapabilmektedirler.
 Bitki ve hayvan yaşamı ile ilgili besin zincirine girerek
konsantrasyonları artmakta ve canlılara zararlı düzeylere
ulaşabilmektedirler.
 İnsanların ağır metallere maruz kalması; ya besin zinciri
transferi ya da ağır metal bulaşık toprak partiküllerinin
doğrudan vücuda alınması yoluyla olmaktadır.
 Örneğin Japonya’da Pb ve Zn maden ocakları ile kirlenmiş
topraklarda yetişen pirinci yiyen Japonlarda Cd-
toksisitesinden kaynaklanan hastalıklar görülmüştür.

Toprak Kirlenmesine Karşı Önlemler 1

Toprak Kirlenmesine Karşı alınabilecek Önlemlerin Başlıcaları:


Asitli yağışlar oluşturan gazların (Nox ve SO2) azaltılması
için asit ünitelerinin kurulması, kükürttü az olan kömürlerin
kullanılması

Motorlu taşıtların egzozlarında katalizör kullanılması

Toprakların kireçle ıslahı

Toprak analizleri ve arazideki ölçüm aletleriyle toprak


kirlenmesinin kontrolü

Arıtılmamış sularla sulama yapılmaması


Toprak Kirlenmesine Karşı Önlemler 2

Yetişme ortamına uygun gübreleme yapma

Mineral gübrelerin bileşimine ve toprak özelliklerine göre


gübre dozu ve gübreleme zamanı belirleme

İçinde ağır metal olan gübre kullanmama


Toprak Kirlenmesine Karşı Önlemler 3

Çöpleri hijyenik dolgu sistemine göre depolama, yakma,


kompost yapma, metal, cam, plastik ve organik çöpleri ayrı
kaplarda toplayarak, geri dönüşüm sağlama

Çöplerin üzerini en az 50 cm kalınlığında bir toprak tabakası


ile örtme
Toprak Kirlenmesine Karşı Önlemler 4

Çöplük yerlerinin seçiminde, taban suyu çok derinde olan


yerleri seçme

Termik santrallerin ve çimento fabrikalarının bacalarına filtre


takarak toz halindeki kirletici zararlarına engel olma

Atık küllerin arazide depolanması için uygun teknoloji


kullanma
Kaynaklar
1.Toprak Bilimi; Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No:557
2. Toprak Coğrafyası;Çantay Kitabevi,İstanbul-2004
Toprak analizi nedir?
Niçin Yapılır?
Toprak Numunesi alım tekniği
Toprak analizi nedir?Niçin yapılır?
• Toprak analizi belli bir tarla toprağının gübre ve
kireç ihtiyacını ortaya çıkaran bilimsel bir
metoddur.
• Belli bir tarlayı temsil eden bir toprak numunesi,
bu maksatla kurulmuş laboratuvarlarda, fiziksel
ve kimyasal yollarla analiz edilerek içerisindeki
mikro ve makro besin maddelerinin miktarları
bulunur.
• Bu şekilde numunenin alındığı toprakta ekilen
bitkinin gelişmesi ve yüksek mahsül vermesi için
hangi gübreleri ne zaman, ne şekilde ve ne
miktarda vermemiz gerektiği ortaya çıkar.
• Analizlerden beklenen yararın sağlanması
ancak örneklerin kurallarına uygun olarak
alınıp doğru bir şekilde analizi ile
mümkündür.
Toprak numunesi araziden alınırken şunlara
dikkat edilmelidir:

• Ekili tarlalardan
• Ağaçların tam altından
• Tarlanın yüksek (tümsek) yerlerinden
• Tarlanın çukur yerlerinden
• Tarlada harman yapılan yerlerden
• Tarlada hayvan gübresi bekletilen yerlerden
• Yol kenarlarından
• Yaprağı dökülmeyen (orman) ağaçlan kenarından
• Tarla sınır kenarlarından
• Yeni sulanmış veya gübrelenmiş araziden
• Tarla çamur veya toprak don iken numune alınmaz.
• Tarladan veya bahçeden numune alınırken
toprağın tavında olması gereklidir.
• Numune alınacak alanın büyüklüğüne göre her
bahçenin en az 4-5 farklı yerinden numune
alınmalıdır.
• Bunların hepsi bahçe ya da tarla olabileceği gibi
biri tarla ikisi bahçe ya da tersi olabilir. Bir
bahçeden alınan 4-5 ayrı derinlik numunesi bir
numune olarak sayılır.
Toprak örneklerinin alınması
1. Toprak örneği alınacak yer önce renk, meyil, yükseklik,
toprak tipi ve drenaj durumuna göre kısımlara ayrılır.
Eğer bahçe bir örnek ise böyle bir ayırım yapılmaz.
2. Her kısımdan 20 dekara kadar bir örnek alınır.
3.Toprak örnekleri, meyve bahçeleri ve bağlarda yaprak
örneklerinin alındığı tarihte, tarla bitkileri ile serada
sebze ve süs bitkilerinde ekim ve dikimden asgari bir
ay önce alınır.
4. toprak örneği alınacak bir örnek arazide, zig-zaglı
yürünerek araziyi temsil edecek noktalar işaretlenir ve
örnek alınır. 20 dekarlık bir arazide örnek alınacak yer
sayısı asgari 6 olmalıdır.
Şekil 1. Bir örnek arazide toprak Şekil 2. İşaretlenen yerden
alınacak yerler toprak örneğinin alınması
5. İşaretlenen yerlerin her birinde önce bel küreği
ile 50 cm. derinlikte bir çukur açılır.(Çukurlar
meyve bahçelerinde daha önce gübre verilen
sahalarda açılmamalıdır).
6.Bu çukurun bir kenarından Şekil 2'de görüldüğü
gibi bir bel küreği ile 3-4 cm kalınlıkta ve
20 cm derinlikte bir toprak dilimi alınır. Bu toprak
dilimi kibrit kutusu şeklinde yanlardan
düzeltilir ve bir kovaya konur.
Şekil 1. Bir örnek arazide toprak Şekil 2. İşaretlenen yerden
alınacak yerler toprak örneğinin alınması
• V harfi şeklînde ve 30 cm derinliğinde bir çukur kazılır.
• çukurun düzgün tarafından takriben 3-4 cm kalınlığında
bir toprak dilimi alınıp, alınan bu örneğin sağından,
solundan ve küreğin ucundan gelecek şekilde traş
edilmek suretiyle kare seklinde muntazam bir biçime
getirilir.
• Tarlanın üstünü temsil eden kısmın traş edilmemesine
dikkat edilmeli ve bu şekilde alınacak 10-15 numune bir
bez üzerine veya bir kova içerisinde karıştırılmalıdır.
• Karıştırırken keseklerin İyice parçalanması sağlanmalı
ve ele geçen bitki parçaları ve taş parçaları
temizlenmelidir.
• Karıştırma işi bittikten sonra, bir kilo kadar toprak avuçla
azar azar numune torbasına konur.
7.Sonra bel küreği ile 20-40 cm derinlikten yine 3-4 cm kalınlıkta bir
toprak dilimi alınır. Bu da kibrit kutusu gibi düzeltilir ve ayrı bir
kovaya konur.
8.Bu işlem diğer çukurlarda da yapılır. Aynı derinlikten alınan örnekler
bir kapta toplanır. Yani 0-20 cm derinlikten alınanlar bir kapta, 20-40
cm derinliklerden alınanlar ayrı bir kapta toplanır.
9.Toprakların içindeki taş parçaları atılır ve kovalardaki topraklar iyice
karıştırılır.
10.Her karışımdan yaklaşık 1 kg toprak alınarak naylon torbalara konur.
11.Bir kağıda kurşun kalemle bahçe sahibinin adı, soyadı; toprak
örneğinin alındığı yer ve toprak örneğinin hangi tarihte alındığı
yazılarak naylon torba içine konur ve torbanın ağzı bağlanır.
12.Toprak örneği almak üzere seçilen yerlerin gübre yığınlarına, çalı
çırpının yakıldığı yerlere ve tümsek ve çukur yerlere rastlamamasına
dikkat edilmelidir.
Numune alma zamanı
• Toprak numunesinin alınması iklim şartlarına
bağlıdır. Sıcaklık ve rutubet şartlarının uygun
olduğu zamanlarda, yıl boyunca herhangi bir
zamanda numune alınabilir. Numune alınırken
toprak, numuneyi alanın ayağına bulaşacak
kadar ıslak olmadığı gibi, numune alma
aletlerine zorluk çıkaracak kadar da kuru
olmamalıdır. Ancak toprak kirliliği, diğer
problemler vb. çalışmalar için en uygun olan her
zamanda numune alınmalıdır.
Numune torbasına ilave edilmesi
gerekli etiketin üzerine;
-Numune sahibinin adı ve soyadı;
-Numunenin alındığı kasaba ve köy;
-Numuneninin alındığı tarlanın pafta, parsel numarası;
-Numunenin alındığı tarlanın yüzölçümü;
-Numuneyi alanın adı ve soyadı;
-Numuneyi alanın işi ve unvanı; yazılır ve ayni surette
doldurulmuş iki adel etiketlen bir adeti torbanın içerisine
konur, bir adeti ise torbanın dışına bağlanır. Etiketler
doldurulurken kurşun kalem kullanılmalı, kafiyen
mürekkepli kalem kullanılmamalıdır,
Bundan sonra numunenin analiz edileceği
laboratuvara gönderilmek üzere aşağıdaki bilgileri
içeren bir form doldurulur.
-Numunenin alındığı yer (il, ilçe, köy)
-Numunenin alındığı mevkii
-Numunenin alındığı derinlik
-Numunenin temsil ettiği tarla veya arazi büyüklüğü, dekor
-Sulu veya kuru ziraat yapıldığı
-Bir önceki yılda yetiştirilen bitki türü
-Bir sonraki yılda yetiştirilecek bitki türü
-Daha önce verilen gübre miktar ve cinsi
-Toprak tipi
-Drenaj türü
-Elde edilen verim
-Toprak kirliliği ve diğer özel problemler
-Toprak kirliliğine sebep olan madde veya maddeler
-Toprak kirliliğinin belirtileri ve bitkilerde meydana getirdiği hasarlar
-İstenilen analizler
Toprak analizi yapılmadan gübre
kullanılırsa?

• Gereğinden daha az gübre kullanılabilir.


• Gereğinden daha çok gübre kullanılabilir.
• Yanlış zamanda yanlış cins ve miktarda
gübre kullanılabilir.
• Ürünün verim ve kalitesi düşer.
• Bitkilerin hastalık ve zararlılara direnci
azalır.

You might also like