Professional Documents
Culture Documents
ĠSTANBUL-2013
1
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI TÜRKĠYE KAMU HASTANELERĠ KURUMU
ĠSTANBUL ĠLĠ ANADOLU KUZEY KAMU HASTANELERĠ BĠRLĠĞĠ GENEL
SEKRETERLĠĞĠ
ÜMRANĠYE EĞĠTĠM VE ARAġTIRMA HASTANESĠ
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI KLĠNĠĞĠ
ĠSTANBUL-2013
2
TEŞEKKÜR
ii
ĠÇĠNDEKĠLER
TEġEKKÜR 1
KISALTMALAR 1
ÖZET 1
1. GĠRĠġ VE AMAÇ 1
2. GENEL BĠLGĠLER 1
2.1. Kulağın Gelişimi 1
2.2. İşitme Fizyolojisi 1
2.3. İşitme Kaybı 1
2.3.1. İşitme kaybının sınıflandırılması 1
2.3.2. İşitme kaybı dereceleri 1
2.3.3. İşitme kaybı derecelerine göre yaşanan problemler 1
2.3.4. İşitme kaybı risk faktörleri 1
2.3.5. JCIH İlkeleri 1
2.3.6. İşitme kaybı yapan durumlar 1
2.4. Yenidoğanlarda İşitme Taraması 1
2.4.1. İşitme taramasına hazırlık 1
2.4.2. İşitme taramasını etkileyen faktörler 1
2.4.3. Otoakustik emisyonlar 1
2.4.4. İşitsel beyinsapı cevabı (ABR) 1
3. GEREÇ VE YÖNTEM 1
4. BULGULAR 1
5. TARTIġMA 1
6. SONUÇLAR 1
7. KAYNAKLAR 1
iii
ÖZET
Çalışmamızda risk faktörü olan 100 olgu ile risk faktörü olmayan 100
olgunun OAE ve ABR testi sonuçları karşılaştırılmıştır. Risk faktörü olan grupta 100
olgunun 17'si OAE testinden kalırken, bu 17 olgunun 5'i ABR testinden de kalmıştır.
Risk faktörü olmayan grupta 100 olgunun 3'ü OAE testinden kalırken, bu 3 olgudan
1'i ABR testinden kalmıştır. İki basamaklı işitme tarama testlerinden kalan 6 olgunun
1'inde herhangi bir risk faktörü bulunmamaktayken, 3 olguda 1 risk faktörü, 1 olguda
2 risk faktörü, 1 olguda ise 3 risk faktörü bulunmuştur.
Sonuç olarak risk faktörleri sayısı ile kalma oranları karşılaştırıldığında; risk
faktörü olmayan grupta %1, 1 risk faktörü olan olgularda %3.2, 2 risk faktörü olan
grupta %25, 3 risk faktörü olan olgu da ise %100'lük kalma oranı bulunmuştur. Risk
faktörü sayısı arttıkça ABR testinden kalma oranı anlamlı derecede artmaktadır.
iv
KISALTMALAR
dB : Desibel
CMV : Sitomegalovirüs
v
1. GĠRĠġ VE AMAÇ
Klinik olarak görünür KBB sorunu olmayan bir yenidoğanda, uzun süre fark
edilmeden seyretme olasılığı yüksek olan tek ciddi KBB patolojisi doğumsal bilateral
sensorinöral işitme kayıplarıdır. Ortalama 1000 bebekten bir tanesi sosyal,
entelektüel ve dolayısıyla psikolojik gelişimini etkileyecek düzeyde bilateral işitme
kaybı ile doğmaktadır. Bin bebekten 2 tanesinde ise daha az şiddetli, dolayısıyla daha
geç fark edilebilen, ancak gene benzer sorunlara neden olabilen işitme kayıpları
vardır. Toplamda binde 3’lük bu oran Türkiye’de yılda yaklaşık 4500 yenidoğanda
rehabilitasyon gerektirecek işitme kaybı tanısı koyulmasını gerektirmektedir. İşitme
kaybı şüphesiyle doktora ilk başvuru yaşı sosyoekonomik yönden gelişmiş ülkelerde
bebek ortalama 8 aylıkken yapılmaktayken, Türkiye’de ortalama başvuru yaşı
3.8’dir. Kuramsal olarak erken tanı ve rehabilitasyon entelektüel gelişimde
olabilecek gerilemenin engellenmesini sağlayabilir. Uyaran yoksunluğu ayrıca nöral
ileti yolları üzerinde geriye dönüşlü olmayan işlevsel kayıplara neden olabileceği
için, fizyolojik işlevin olabildiğince hızla normalize edilmesi gereklidir (1,2). Dil
öğrenmek için uygun fırsatlar olmadığında işitme kaybı olan bu çocuklar iletişim,
kavrama, okuma ve sosyoemosyonel gelişimde işiten yaşıtlarının gerisinde
kalacaktır. Bu nedenle sağırlık yada duyma problemini tanımlamak için 1. aydan geç
olmamak kaydıyla tüm infantların işitme taraması yapılmalıdır. Taramayı
geçemeyenler üçüncü aydan önce kapsamlı odyolojik değerlendirmeden
geçmelidirler. İşitme kaybı tanımlanmış bebekler 6. aydan önce sağlık ve eğitim
uzmanlarınca uygun rehabilitasyon programına alınmalıdırlar. Önceki işitme testi
sonuçlarından bağımsız olarak risk faktörü olan veya olmayan tüm bebekler 2. aydan
itibaren sağlıklı çocuk kontrolleri sırasında iletişim, gelişim gözlemine tabi
tutulmalıdırlar. Yapılan bir çalışmada işitme kaybı olup, ilk 1 yılda izlem ve tedavisi
yapılan çocuklar 5 yaşında değerlendirildiğinde normal sınırlarda lisan gelişimi
gösterdiği rapor edilmiştir (3).
Amacımız Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yenidoğan
Polikliniğinde izlenen hastaların işitme fonksiyonlarının risk faktörleri ile birlikte
Otoakustik Emisyon (OAE) ve İşitsel Beyin Sapı Yanıtları (ABR) ile karşılaştırmalı
olarak değerlendirmektir.
1
2. GENEL BĠLGĠLER
Ses bilgisinin çevreden işitsel kortekse iletimi için gerekli olan yapıların
gelişimi karışık ve iç içe geçmiş bir işlemdir. Kulağın gelişiminin kritik dönemi,
fertilizasyondan sonra iç kulağın ilk olarak belirdiği üçüncü haftada başlar. Kulağın
iç, orta ve dış bölümleri farklı embriyolojik kökenlere sahiptir ve gelişme her hangi
bir evrede durdurulabilir. Bu farklı kökenler açısından, bir bölümdeki bozukluk,
mutlaka diğer bölümde de bozukluk varlığı anlamına gelmez. Fakat gelişim zamanı,
köken alınan doku, anatomik özellikler ve fonksiyon yönünden yakınlıkları, çoğul
malformasyonların mümkün olduğu anlamına gelmektedir (4).
Orta kulak birinci yutak cebinden oluşur; yutak ile bağlantı östaki borusu
şeklinde varlığını sürdürür. Timpan zarı birinci yutak cebi endoderminden ve birinci
yutak yarığı ektoderminden gelişir. Bununla birlikte endoderm ile ektoderm
2
arasındaki temas bölgesi kaybolur ve epitelyum tabakaları arasına mezoderm girer.
Birinci ikinci yutak ceplerinin uzantısında gevşek mezoderm işitme kemiklerinin
primordiyumu şeklinde yoğunlaşır. Malleus ve incus kemikleri birinci yutak kavsi
kıkırdağından stapes kemiği ise ikinci yutak kavsi kıkırdağından türer (8).
İç kulak filogenetik olarak kulağın diğer bölümlerine göre daha erken ortaya
çıkar ve buna bağlı olarak ilk gelişen bölümdür. Gestasyonun üçüncü haftasının
sonunda, otik plak embriyon sefalik ucunun lateral yüzeyinde, kapanan nöral tüpün
arka beyin bölümüyle temasta olan ektodermin bir kalınlaşması olarak diferansiye
olabilir. Gebeliğin üç ve dördüncü haftasında otokistin otik plaktan şekillenmesiyle
iç kulağın gelişimi başlar. Gebeliğin dördüncü haftasından dokuzuncu haftasına
kadar membranöz labirentin gelişimi büyük oranda tamamlanır. Koklear duktusun
şekli, ilk değişiklikler bazal kıvrımda olmak üzere yaklaşık on ikinci haftada ovalden
üçgene doğru değişmeye başlar. Osseöz labirentin çevresindeki mezoderm bu işleme
katılır. Endolenfatik duktus ve kese, iç kulağın üçüncü trimesterde gelişmeye devam
eden yegane bölümleridir. Tam büyüklüğe erişim, yetişkin yaşa kadar sağlanmaz (9).
3
başlar. Dış kulak yolu kanalı ses dalgalarını sıkıştırır ve gergin olan kulak zarına
iletir. Hava yolu denilen bu işitme sistemine karşılık kafa kemikleri de titreşimleri iç
kulağa kadar ulaştırabilmekte, bu yol ile de işitme sağlanabilmektedir. Buna kemik
yolu denilmektedir. Normal bir kulakta hava yolu ile işitme kemik yolu ile işitmeden
ortalama olarak iki kat fazladır.
İki kulakla beyin arasındaki bağlantı çift kanallı bir sinir sistemi ile yapılır.
Karışık bir yol izleyen sinirler birçok noktada koklear çekirdek, superior oliva,
4
colliculus inferior ve medial geniculatumdan geçerler. Bu nedenle beynin sol
tarafının lezyonlarında sağ kulakta da işitme kaybı olabilir.
1. İletim tipi işitme kaybı: Auriküla, dış kulak kanalı, timpanik membran ile
orta kulak kavitesini, kemikçikleri veya kaslarını tutan patolojiler, kokleaya erişen
seslerin şiddetinde azalmayla birlikte iletim tipi işitme kaybına neden olmaktadır
(12).
Konjenital olan işitme kayıpları izole orta kulak anomalileri, orta kulak ve
pina anomalileri, kraniofasial ve iskelet sistemi anomalileri ile birlikte ortaya çıkan
orta kulak anomalileri ve atrezilerdir. Genellikle dominant karakter taşıyan bu tür
bozukluklar kulağın ses transfer sistemini bozar. İç kulağa gereği gibi iletilemeyen
5
ses ile işitme kayıplarını oluşturur. Tedavi genellikle cerrahidir. Orta kulak bu
yöntemle normal fonksiyon görmezse işitme cihazıyla birlikte işitme sağlanabilir
(13).
3. Mikst tip işitme kaybı: İletim ve sensörinöral işitme kaybına neden olan
patolojilerin aynı kulakta bir arada bulunması halinde mikst tip işitme kaybından söz
edilir. Kronik seroz otitis mediada ve koklear otosklerozda bu tip işitme kaybına
rastlanmaktadır (12).
6
Çaprazlaşan ve çaprazlaşmayan işitsel afferent yollardan dolayı, unilateral santral
patolojilerde saf ses eşiklerinde belirgin bir etkilenme beklenmez (12).
* Çok hafif derecede işitme kaybı: 1,5 metre mesafeden ve hafif sesle
konuşmayı anlamada problem vardır (15).
7
* Orta derecede işitme kaybı: Konuşmaları anlayabilmeleri için konuşma
sesinin şiddetli olması gerekir.Yetersiz lisan ve anlama becerisi vardır
(15).
* Çok ileri derecede işitme kaybı: Görme ve dokunma kılavuz duyu olarak
kullanılır. Konuşma, lisan bozukluğu vardır. Eğer işitme kaybı prelingual
dönemde oluşmuşsa, lisan gelişimi görülmez (15).
8
Tablo 1. ĠĢitme kaybı için yeni risk kriterleri ( JCIH ) - 2007
Çocukluktaki ilerleyici, geç tipte kalıcı konjenital işitme kaybı ile ilişkili risk
faktörleri
3.YDYBÜ 'de 5 günden fazla kalma veya aşağıdakilerden herhangi birinin varlığı
ECMO *
Yardımcı solunum
9. Bakteriyel ve viral (HSV, varicella gibi) menenjit gibi sensöriyal işitme kaybıyla
ilişkili kan kültürü pozitif postnatal enfeksiyonlar *
10. Hastanede yatışı gerektirecek özellikle bazal kafatası / temporal kemik kırıkları *
11. Kemoterapi
* ile işaretli maddeler geç tipte işitme kaybı için daha anlamlıdır.
9
2007 durum raporu 2000 yılı durum raporuyla ilişkili olarak, işitme kaybına
neden olan riskleri belirlemede 3 amaç vardı.
2. amaç; Neonatal taramayı geçen ancak gecikmiş tip kayıp gelişmesi riski
olan ve bu yüzden medikal, konuşma ve lisan, odyolojik gözlem alması gereken
bebeklerin saptanmasına yardımcı olmaktır.
3. amaç; Neonatal taramayı geçmiş fakat hafif formda kalıcı işitme kaybı olan
bebeklerin tespitinde kullanılmasıdır.
3) İşitme kaybı teyit edilmiş tüm bebekler en geç altıncı ayına kadar tedavi
edilmelidir.
10
7) İşitme kaynı olan bebekler ve aileleri için uygun disiplinler arası müdahale
programları; çocukluk işitme kaybı konusunda bilgili uzmanlar tarafından
sağlanmalıdır. Müdahale programları güçlü, bilinçli seçimler, gelenekler ve ailelerin
kültürel inançlar üzerine inşa edilmelidir.
600'e yakın işitme kaybı ile giden sendrom tanımlanmış olup, bebeklerde ve
çocuklarda sıklıkla görülen bazı sendromlar aşağıda açıklanmıştır (17,18).
Brakiyo-oto-renal sendrom:
Di George Sendromu:
11
(kokleanın 2.5 kıvrım yerine 1.5 kıvrım olması) bulunduğundan sensörinöral işitme
kaybıda görülür. Hem otozomal dominant hem de otozomal resesif geçişlidir.
Hastaların %90 da 22q11 (22 nolu kromozom) mikrodelesyon bulunmuştur (19).
Alport Sendromu:
Usher sendromu:
Çok ileri derecede sensörinöral işitme kaybı olan çocuklarda Usher sendromu
en sık görülen nedenlerden biridir. %3-10 oranında görülür ve otozomal resesif
geçişlidir. İki majör bulgusu retinitis pigmentosa ve sensörinöral işitme kaybıdır.
Usher sendromunun 3 tipi tanımlanmıştır. Tip 1'de doğumsal ileri – çok ileri derece
işitme kaybı, vestibüler yanıt yokluğu ve körlüğe kadar ilerleyen retinitis pigmentosa
vardır. Tip 2'de ise doğumsal orta-ileri derecede işitme kaybı, normal vestibüler
fonksiyon, 10'lu yaşların sonu ile 20'li yaşların başına kadar retinitis pigmentosada
ilerleme görülür. Tip 3 ise ilerleyici işitme kaybı ve retinitis pigmentosanın değişken
zamanlarda başlaması ile karakterizedir. En az beş farklı Usler geni tanımlanmıştır
(19).
Waardenburg sendromu:
12
şekilleri görülebilir. Tip 2 Waardenburg'da progresif işitme kaybı da görülebilir.
Waardenburg Tip 1 eğer üst ekstremite anomalileriyle birlikteyse Klein Waardnburg
veya WS 3 olarak anılır (24). Resesif geçişli WS tip 2, Hirschsprung hastalığıyla
birlikte olduğunda Waardenburg- Shah sendromu veya WS tip 4 olarak adlandırılır
(19).
Pendred Sendromu:
Mukopolisakkaridoz:
13
etkilenmediğini gösterir. Hastaların esas yakınması gürültü olduğunda söyleneni
anlamamadır (19).
● Konjenital enfeksiyonlar
Sitomegalovirüs enfeksiyonu:
Rubella:
14
Toxoplazma:
Sifiliz:
Hastaların %3’ünde 8. sinir tutulumu ile sağırlık olur. İşitme kaybı ortalama
8-10 yaşlarında ilerleyici işitsel ve vestibuler disfonksiyon semptomlarıyla ortaya
çıkar (29).
● Menenjit
● Ototoksik ilaçlar
15
görülür (34). Hasarın mekanizması kullanılan ilaca bağlı olarak değişmekle birlikte,
genel olarak hasar, kokleanın bazal kısmındaki tüylü hücrelerden başlar. Dolayısıyla
işitme kaybı tipik olarak yüksek frekanslardan başlar; ilaca devam edilmesi ile alçak
frekansları da içerecek şekilde ilerler (33).
● Solunum sıkıntısı
● Hiperbilirubinemi
16
2.4. Yenidoğanlarda ĠĢitme Taraması
17
takılmadan önce yenidoğanın kulak kepçesi manipüle edilmeli, aşağı yukarı, sağa
sola çekilerek dış kulak kanalının yapışıksa, açılması sağlanmalıdır. Farklı kulak
kanallarına göre değişik büyüklükte probe uçları bulunmaktadır. “Probe”u
yerleştirirken prob ucu kulak kanalını tamamen tıkayacak büyüklükte olmalıdır.
Uygun probe ucunu bulmak için, büyük probe ucu ile denemeye başlamak daha
uygundur. Yenidoğanların dış kulak kanalları verniks/sıvı ile dolu olabileceğinden
probe yerleşiminden önce temizlenmesi gereklidir. Dış kulak yolundaki verniks
probe ile iç kulağa gönderilecek ses iletimini bozacağı için bebeğin testten kalmasına
neden olabilir aynı zamanda verniks “probe”un deliklerinin içine dolup tıkayabilir ve
son derece hassas bir mikrofon olan probe sık sık arızalanabilir (37).
18
temin edilmiş olması gereklidir. Bebeğin hareketlerinin azaltılması için kundaklanıp
sarılması, kendini huzur ve güven içinde hissetmesi önemlidir (37).
19
TABLO 2: Otoakustik Emisyonların Çocuklarda Klinik Amaçlı Kullanıldığı
Durumlar
OAE testinin invaziv olmayan niteliği özellikle dış saçlı hücreler olmak üzere
kokleanın değerlendirilmesinde objektivite ve doğrulukla birleşince, işitme taraması
testi olarak kullanılabileceği gibi, sensörinöral patolojilerin ayırıcı tanı testi olarak
kullanılmasında da yararlı olabilmektedir (38,42).
20
I. dalga 8. sinirin distali
ABR son yıllarda altın standart olarak kabul edilir. ABR ölçümünde, bebeğin
başına yerleştirilen elektrotlar aracılığı ile gönderilen ses uyaranına karşı oluşturulan
elektroensefalografik dalgalar kaydedilir. Böylece, işitme sinirinin ve beyin sapı
işitme yolunun fonksiyonu ölçülür. Bu ölçümlerde konvansiyonel ve otomatik olmak
üzere iki tip ABR kullanılır. Konvansiyonel ABR ölçümlerinin konu ile ilgili
uzmanlar tarafından yapılması, elde edilen verilerin yine bu uzmanlar tarafından
değerlendirilmesi gerekir ve test süresi uzundur (45, 48). Bu nedenlerle
konvansiyonel ABR yoğun tarama programları için uygun değildir. Otomatik ABR
ile yapılan ölçümlerle elde edilen cevap otomatik olarak değerlendirilerek “geçti-
21
pass” veya “şüpheli-refer” şeklinde sonuç elde edilir. Otomatik ABR ölçümünde
uzman personele ihtiyaç duyulmaz ve kısa sürede sonuç alınan bir yöntemdir.
Otomatik ABR yöntemi ile yapılan işitme taraması sırasında da bebeğin sakin
veya uyku halinde olması gerekir. Bu tarama yöntemi, dış kulak yolunda amniyon
sıvısı, debris ve orta kulakta sıvı olması (süt otiti vb.) gibi durumlardan etkilenmez.
Bu nedenlerde yenidoğan işitme taraması programlarında sıklıkla kullanılır (45).
Günümüzde bebek ve küçük çocukların işitmesini değerlendirmede ABR önemli ve
güvenilir bir klinik yöntem olarak kabul edilir. 1980’li yıllarda yoğun bakım
ünitesinde tedavi gören bebeklere ve özellikle işitme kaybı açısından risk taşıyan
bebeklere standart ABR ile işitme taraması yapılmaya başlanmıştır. İşitsel beyin sapı
cevabı, Auditory Brainstem Response- ABR testi bebeklerde işitme
değerlendirmesinde 1974’ten beri kullanılmaktadır. İşitsel sinir ve beyin sapı
tarafından oluşturulan elektriksel aktivitenin kafa cildi üzerine yerleştirilen elektrot
ile kaydedilmesi, bu tarama testinin temelini oluşturur (46).
22
GEREÇ VE YÖNTEM
ECMO
yardımcı solunum
23
- Bakteriyel ve viral (HSV, varicella gibi) menenjit gibi sensöriyal işitme
kaybıyla ilişkili kan kültürü pozitif postnatal enfeksiyonlar kabul edildi.
Risk faktörü olan her hastaya ve OAE testinden geçemeyen hastalara ABR
testi uygulandı. Tüm otomatik ABR ölçümleri, 35 desibel klik uyaran kullanılarak,
2000 Hz-4000 Hz frekans aralığında Madsen Accuscreen tarama cihazıyla yapıldı.
Ölçüm sırasında bebeklerin alın, elmacık kemiği ve ense kökü bölgeleri ıslak
pamukla temizlenerek, bu bölgelere disposable elektrotlar yerleştirildi ve insert
kulaklıklarla ölçüm yapıldı. Cihaz üzerinde her elektrotun giriş yeri renklerle
belirlenmiş olup beyaz uçlu elektrot alına, siyah uçlu elektrot elmacık kemiklerine,
kırmızı uçlu elektrot ise ense köküne yerleştirildi. Ölçüm sonuçları 'geçti' veya 'kaldı'
/ 'şüpheli' olarak otomatik değerlendirme ile elde edildi. ABR testinden kalan
bebekler Marmara Üniversitesi Odyoloji Anabilim Dalı İşitme Ünitesine sevk edildi.
24
Ġstatistiksel Ġncelemeler
25
BULGULAR
Risk faktörleri N %
Gestasyon yaşı < 37 hafta 25 %12.5
Doğum tartısı<1500 gr 11 %5.5
Kraniyofasiyal anomali varlığı 1 %0.5
İntrauterin enfeksiyonların varlığı 0 %0
Ailede kalıcı işitme kaybı öyküsü 3 %1.5
Ototoksik ilaç kullanımı 32 %16
Kan değişimi gerektirecek düzeyde hiperbilirubinemi 3 %1.5
varlığı
Bakteriyel veya viral menenjit 4 %2
İntrakraniyal kanama 6 %3
Sensoriyal veya ileti tipi işitme kaybıyla giden 2 %1
sendromlar
Mekanik ventilasyonla yardımcı solunum uygulaması 43 %21.5
Perinatal asfiksi 13 %6.5
26
Olguların 25'i 37 hafta altında olup bunlardan 11'i 1500 gram altı doğum
ağırlığına sahiptir. İntrakraniyal kanama geçiren 6 olgunun 5'i 37 hafta altı olup, 1'i
term ve perinatal asfiksi olan bir hastadır. Perinatal asfiksi ile takip edilen olgu sayısı
13'tür. 43 Olguda nazal CPAP dahil yardımcı solunum desteği kullanılmıştır. Tüm
olguların 32'sinde ototoksik ilaç kullanımı mevcuttur. Bu 32 olgunun 23'ü
hastanemiz yenidoğan yoğunbakımında tedavi gören hastalar olup, 5 ile 10 gün
arasında Netilmisin tedavisi almışlardır. Olguların 1'inde kraniyofasial anomali
mevcuttur. Ailede kalıcı işitme kaybı öyküsü olan 3 olgu vardır. Bu 3 olgunun 1'i
OAE testinden kalırken hepsi BERA testinden geçmiştir. Tarama yapılan bebekler
arasında konjenital enfeksiyona rastlanmamıştır. Down Sendromu olan 2 olgudan
biri tarama testlerini geçmişken, diğeri OAE ve BERA testlerinden kalmıştır. Tüm
olgular içinde 4 bebeğin BOS kültüründe üreme olması sonucu menenjit tanısı
konmuştur. Bu olgulardan 2'si tarama testlerinden kalmıştır. Tüm olgulardan 40'ı
hiperbilirubinemi nedeniyle yenidoğan yoğunbakım ünitesinde yatmıştır. Bu
olgulardan 3'ünün bilirubin düzeyi kan değişimi gerektirecek düzeydedir. 3 olgudan
1'i OAE testinden kalmış, BERA testinden geçmiştir, 1'i ise her iki testten de
kalmıştır.
ABR
a
Geçti Kaldı Toplam p
N=100
n (%) n (%) n (%)
Risk faktörü görülen 100 olgunun; ABR sonuçlarına göre OAE sonuçları
arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık saptanmıştır (p<0,01).
27
ABR testinden kalan 5 olgu, OAE testinden de kalırken; ABR testinden geçen 95
olgudan 83 olgu OAE testinden geçmiş, 12 olgu ise OAE testinden kalmıştır. İki test
arasında yapılan tanı tarama testlerine göre, duyarlılık %100; özgüllük %87,37;
pozitif kestirim değeri %29,41 ve negatif kestirim değeri yine %100 olarak
saptanmıştır. Testin doğruluk oranı %88'dir.
100
80
Oran (%)
60
40
20
0
ABR Testi Geçti ABR Testi Kaldı
Tablo 5: Risk Faktörü Olan Grup ile Risk Faktörü Olmayan Grubun OAE
Testinin Sonuçlarının KarĢılaĢtırılması
Risk Faktörü
a
Var Yok Toplam p
N=200
n (%) n (%) n (%)
180
Geçti 83 (%83,0) 97 (%97,0)
OAE (%90,0) 0,002**
Kaldı 17 (%17,0) 3 (%3,0) 20 (%10,0)
200
Toplam 100 (%100) 100 (%100)
(%100)
a
Yates Continuity Correction Test **p<0,01
28
Risk faktörüne göre olguların OAE arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlı farklılık saptanmıştır (p<0,01). Risk faktörü görülen olgularda OAE
testinden kalma oranı, risk faktörü görülmeyenlere göre anlamlı düzeyde yüksektir.
100
80
Oran (%)
60
40
20
0
Risk Faktörü (+) Risk Faktörü (-)
OAE Kalan
Risk Faktörü (- Toplam a
Risk Faktörü (+) p
N=20 )
n (%) n (%) n (%)
29
Tablo 7: Risk Faktörü Olan Grup ile Risk Faktörü Olmayan Grubun ABR
Sonuçlarının KarĢılaĢtırılması
Risk Faktörü
a
Var Yok Toplam p
N=200
n (%) n (%) n (%)
194
Geçti 95 (%95,0) 99 (%99,0)
ABR (%97,0) 0,212
Kaldı 5 (%5,0) 1 (%1,0) 6 (%3,0)
200
Toplam 100 (%100) 100 (%100)
(%100)
a
Fisher’s Exact Test
N % n %
30
Tablo 9: Erkek ve Kız Olguların ABR Sonuçları
ABR
a
Geçti Kaldı Toplam p
N=200
n (%) n (%) n (%)
31
TARTIġMA
32
hastanelerinde yaygınlaştırılmasının temelleri atılmıştır. Daha sonra 2003 yılında
yine Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı ile Hacettepe
Üniversitesi Rektörlüğü arasında imzalanan bir başka protokol ile Haziran 2003
tarihinde Ankara Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Hastalıkları ve Doğumevi’nde doğan
çocukların işitme taramalarının da yapılmasına başlanmıştır. Dünya Özürlüler Günü
dolayısıyla 3 Aralık 2004 tarihinde Ankara’da yapılan toplantıda Gazi, Dokuz Eylül,
Hacettepe ve Marmara Üniversitelerinin Rektörlüklerinin de katkıları ile Başbakanlık
Özürlüler İdaresi Başkanlığı ve Sağlık Bakanlığı arasında imzalanan protokol ile
ülke çapında yenidoğan işitme taraması kampanyasının başlatıldığı duyurulmuştur
(45). Hastanemizde de tüm yenidoğanlara işitme taramaları 2006 yılından itibaren
düzenli uygulanmaktadır.
Yoon ve diğ. (54) işitme taramasından geçen ve yüksek risk faktörü olan
bebeklerde 1 yaşına kadar her dört ayda bir OAE testinin yapılması gerektiğini, 5
yaşına kadar da her altı ayda bir davranış testinin yapılması gerektiğini
bildirmişlerdir. Yenidoğan işitme taramasından geçen ve işitme kaybı açısından risk
faktörü taşımayıp da yoğun bakımda kalan bebeklerde ise geç başlangıçlı veya
progresif işitme kaybını tespit etmek için 1 yaşında iken davranış odyometrisinin
yapılmasını önermişlerdir. Capua ve ark. (55), ilk testten kalan bebeklere 1. testten
sonra 15-30 gün içerisinde test tekrarının yapılması gerektiğini, ikinci testte de cevap
alınamayan bebeklere ve işitme kaybı açısından risk taşıyan bütün bebeklere 1 ay
içerisinde ABR ve impedans testleri ile KBB muayenesinin yapılması gerektiğini
savunmuşlardır.
İşitme taramaları ve işitme kaybı ile ilgili daha önceden yapılmış farklı
çalışmalar bulunmaktadır. Çalışmamızda toplam 200 (100 risk faktörü olan ve 100
risk faktörü olmayan) olgunun OAE ve ABR testi sonuçları karşılaştırıldı.
Çalışmamızda risk faktörü olan olgular ile risk faktörü olmayan grupta OAE
testinden kalan olgulara ABR testi yapılmıştır. Risk faktörü olmayan grupta 1 olgu,
risk faktörü olan grupta 5 olgu ABR testinden kalmıştır ve Marmara Üniversitesi
Hastanesi Odyoloji bölümüne sevk edilmiştir. Bu tüm vakaların %3'ünü
oluşturmaktadır ve Amerikan Pediatri Akademisi'nin işitme taraması testlerindeki en
fazla %5'lik sevk oranı (56) ile uyumludur.
33
Jacobson ve arkadaşları (57), 119 yenidoğanla (%56.3‟ünde risk faktörü
mevcut) gerçekleştirdikleri TEOAE testinde %38.4'ünün testi geçemediğini
saptamışlardır. Korres ve arkadaşları, YDYBÜ'deki 1714 hastanın TEOAE testi ile
yaptığı işitme taramasında %7'sinin testi geçemediğini tespit etmiştir. 1714 hastanın
%14'ünde risk faktörü mevcuttur (58). Çalışmamızda da OAE testinde Risk Faktörü
Olan Grup ile Risk Faktörü Olmayan grup arasında anlamlı fark saptadık. Risk
grubundaki olguların % 17si testten kalırken risk faktörü olmayan grupta %3'ü testi
geçemedi.
Von straten ve arkadaşları (59), YDYBÜ 'de ABR ile yaptıkları çalışmada
kalma oranını %3.1 olarak bulmuşlardır. Flynn ve arkadaşlarının (60) yaptıkları bir
başka çalışmada da kalma oranı %4.7 olarak tespit edilmiştir. Hanbing’in (61)
yaptığı bir çalışmada, kalma oranını %2.6 olarak bulmuştur. XU Z ve arkadaşları
(62) ise yaptıkları bir araştırmada kalma oranını %4.5 olarak saptamışlardır. Öner ve
arkadaşları (63) yaptıkları bir çalışmada iki aşamalı tarama testinde nihai sonucu
bebeklerin %96.9'u “geçti” ve %3.1'i “kaldı” olarak tespit etmişlerdir. Bizim
çalışmamızda ABR testinden kalma oranı risk faktörü olan grupta %5 saptandı.
Öner ve arkadaşları (63) yaptıkları çalışmada risk faktörü sayısındaki artış ile
kalma oranları arasında ilişki olup olmadığını araştırmıştır. 38 bebeğin 2007 JCIH
risk kriterlerinin hiçbirini içermediği bu hastaların 3'ünün (%7.9) OAE testinden
kaldığı, testten kalanlara yapılan ABR testinde ise kalan olmadığı görülmüştür. Risk
faktörü içermeyen hasta grubunda nihai sonuç %100 geçti olarak bulunmuştur. 124
34
hastanın 1 risk faktörüne sahip olduğu, bunlardan 19'unun (%15.3) OAE testinden
kaldığı, kalanlara yapılan ABR testinden ise 5 bebeğin başarısız olduğu görülmüştür.
Bir risk içeren bebeklerin %96'sının OAE ve ABR testini geçtiği saptanmıştır. Risk
faktörü bulunması ile kalma oranları arasında istatistiksel olarak bir anlam
bulunmamıştır. Bunun nedeninin işitme testlerinden kalan bebek sayısının az oluşu
ile ilgili olabileceği düşünülmüştür. Bizim çalışmamızda risk faktörleri sayısı ile
kalma oranları karşılaştırıldığında; risk faktörü olmayan grupta %1, 1 risk faktörü
olan olgularda %3.2, 2 risk faktörü olan grupta %25, 3 risk faktörü olan olgu da ise
%100 kalma oranı bulunmuştur. Risk faktörü sayısı arttıkça ABR testinden kalma
oranı anlamlı derecede artmaktadır.
35
SONUÇLAR
4- Çalışmamızda risk faktörü olan 100 olgu ile risk faktörü olmayan 100 olgunun
OAE ve ABR testi sonuçları karşılaştırılmıştır.
5- Risk faktörü olan grupta 100 olgunun 17'si OAE testinden kalırken, bu 17
olgunun 5'i ABR testinden de kalmıştır. Risk faktörü olmayan grupta 100
olgunun 3'ü OAE testinden kalırken, bu 3 olgudan 1'i ABR testinden kalmıştır.
9- Risk faktörleri sayısı ile kalma oranları karşılaştırıldığında; risk faktörü olmayan
grupta %1, 1 risk faktörü olan olgularda %3.2, 2 risk faktörü olan grupta %25, 3
risk faktörü olan olgu da ise %100'lük kalma oranı bulunmuştur. Risk faktörü
sayısı arttıkça ABR testinden kalma oranı anlamlı derecede artmaktadır.
36
KAYNAKLAR
37
12- Çelik O. Otoloji ve nöro-otolojide öykü muayene ve değerlendirme. Kulak Burun
Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi. Turgut Yayıncılık 2002; 14-15.
13- Belgin E. İşitme kayıpları. Pediatrik Kulak Burun Hastalıklarında. ed: Akyol
MU. 1. baskı. Ankara: Güneş Kitapevi, 2003: 31-34.
14- Akyıldız N. Kulak hastalıkları ve mikrocerrahisi. “Otoakustik Emisyonlar”. Cilt
1 Ankara: Bilimsel Tıp yayınevi, 1998: 195-197.
15- T.C.Başbakanlık Özürlüler İdaresi-Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı. Özürlülük
Eğitimi- Yenidoğan İşitme Taraması Eğitim Kitabı; 2005: URL:
http://www.ozida.gov.tr/egitim /yit/medya.htm
16- Joint Committee on Infant Hearing. Year 2000 position statement: principles and
guidelines for early hearing detection and intervention programs. Pediatrics.
2000;106:798-817
17- Nance WE. The genetics of deafness. Ment Retard Disabil Res Rev. 2003;
9:109-119.
18- Brookhouser P, Worthinton D, Kelly W. Fluctuating and/or progressive
sensorineural hearing loss in children.Laryngoscope. 1994;104: 958-964.
19- Akdaş FV. Çocuklarda sensörinöral işitme kayıpları. Kulak Burun Boğaz ve Baş
Boyun Cerrahisi. ed: Çelik O. İstanbul: Turgut Yayıncılık 2002; 57-70.
20- Barbi M, Binda S, Caroppo S, et al. Multicity Italian study of congenital
cytomegalovirus infection. Pediatr Infect Dis J 2006: 25: 156-9.
21- Yalçın I, Salman N, Somer A. Sitomegalovirüs Enfeksiyonları. Çocuk
Enfeksiyon Hastalıkları 2007: 302-309.
22- American Academy of Pediatrics. Cytomegalovirüs infection. In: Pickering LK,
Baker CJ, Long SS, McMillan JA, eds. Red Book:2006 Report of the
Committee on Infectious Diseases, 27th ed. Elk Grove Village, IL: American
Academy of Pediatrics, 2006:273-7.
23- Atalay Y. Rubella. In: Yurdakök M, Erdem G (eds). Türk Neonatoloji Derneği
Neonatoloji Kitabı. 1. Baskı, Ankara: Alp Ofset, 2004: 392-397.
24- Conjenital Rubella. Report of the Committee on Infectious Disease. Red Book
2000. 25. Baskı, Northwest Point Blvd: American Academy of Pediatrics,
2000: 495-500.
38
25- Gershon A.A. Krugman’s Infectious Diseases of Children. In: Rubella. eds:
Karna G. 11. baskı. Güneş Kitapevi, Ankara: 2006: 531-543.
26- Remington J, Demonts G, Toxoplasmosis. In: Remington J, Klein J, eds.
Infectious Disease of the Fetus or Newborn. Philadelphia: WB Saunders 1990:
89-195.
27- Fisher RG, Boyce TG, Moffet’s Pediatric Infetious Diseases – A Problem-
Oriented Approach, 4th ed. Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins, 2005
28- McGhee T, Wolters C, Stein L, et al. Absence of sensorineural hearing loss in
treated infants and children with congenital toxoplasmosis. Otolaryngol Head
Neck Surg 1992; 106: 75-80.
29- Zenker PN, Berman SM, Congenital syphilis: trends and recommendations for
evaluation and management. Pediatr Infect Dis J. 10:516, 1991
30- Wooley AL, Kirk KA, Neumann AM Jr, et al. Risk Factors for hearing loss from
menintis in children: the Children’s Hospital experience. Arch Otolaryngol
Head Neck Surg 1999;125:509-514.
31- Eisenberg LS, Luxford WM, Becher TS, et al. Electricalstimulation of the
auditory system in children deafedned by meningitis. Otolaryngol Head Neck
Surg 1984;92:700-705.
32- Rybak L.P, Kanno H. Ototoksisite. Otorinolaringoloji‟de. eds: Hafız G. 15.
baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri, 2000: 1102-1108.
33- Mc Cracken GH. Aminoglycoside toxicity in infants and children. Am J Med
1986;80: 172-180.
34- Simon C, Shille W. Aminoglikozitler. İn: Hastane ve muayenehane hekimliğinde
antibiyotik tedavisi. 10. baskı. Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul: 2008;160-161.
35- Robertson CM, Tyebkhan JM,Hagler ME,Cheung Py, et al. Late-onset,
progressive sensorineural hearing loss after severe neonatal respiratory failure.
Otol Neurotol 2002; 23: 353-356.
36- Kasapoğlu, F. (2003). Çocuklarda nörosensorial işitme kayıpları. Türk Pediatri
Arşivi.
37- Genç, A., Canatan, D., Kayıkçı, M., Öztürk, B. ve Belgin, E. İşitme Taraması,
Yenidoğan İşitme Taraması Eğitim Kitabı.
38- Hall JW III, Mueller HG III, Audiologists' Desk Reference. Vol. 1. San Diego;
39
Singular Publishing Group, 1997.
39- Brenda L Lonsbury-Martin, Coats AC.Ballenger JJ. Diseases of the
noise,throat,ear,hear and neck. “Physiology of the auditory and vestibular
systems”. Lea and Febiger, 1991: 948-1005.
40- Rahko T, Kumpulainen P, Ihlainen H, Ojala E, et al. Anew analysis method for
the evalution of transient evoked otoacoustic emissions. Acta Otolaygol 1997;
529: 66-68.
41- Pou AM, Hirsh BE, Durrant JD, et al. The efficacy of tympanic
electrocochleograpy in the diagnosis of endolymphatic hydrops. Am J Otol
1996;17:607-611
42- Hall JW III. Handbook of Otoacoustic Emissions. San Diego; Singular
Publishing Group, 2000.
43- Ertürk, B. (2004) Yenidoğan İşitme Taramasında Objektif Tarama Yöntemlerinin
Karşılaştırılması. Bilim Uzmanlığı Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara
44- Yılmaz, Y., Değirmenci, S., Akdaş, F., Külekçi, S., Çiprut, A., Yüksel, Ş.,
Yıldız, F., Karadeniz, L. ve Say, A. (2001) Prognostic value of auditory
brainstem response for neurologic outcome in patients with neonatal indirect
hyperbilirubinemia. Journal of Child Neurology, 16, 772-775.
45- Genç, A., Ertürk, B. ve Belgin, E. (2005). Yenidoğan işitme taraması:
başlangıçtan günümüze. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 48, 109-118.
46- Aydemir, C. ve Zinciroğlu A. (2004). Yenidoğan bebeklerde işitme tarama
testleri. Sted, 13, 418-421.
47- Kenna, M. A. (2003). Neonatal hearing screening. Pediatr Clin N Am, 50, 301-
313
48- Straaten, H. L. M. (1999). Automated auditory brainstem response in neonatal
hearing screening. Acta Pediatr Suppl, 432, 76-79.
49- National Institutes of Health Consensus Development Conference Statement.
Early identification of hearing impairment in infants and young children. Int J
Pediatr Otorhinolaryngol. 1993:27(3):215-227.
50- Carney AE, Moeller MP. Treatment efficacy: hearing loss in children. J Speech
Lang Hear Res.. 1998;41 :S61 –S84.
40
51- Downs MP. Universal newborn hearing screening-The Colorado story.
International Journal of Pediatric Otorhinolaryngology 1995;32:257-259.
52- Yoshinaga-Itano C, Coulter D, Thomson V. The Colorado Newborn Hearing
Screening Project: effects on speech and language development for children
with hearing loss.J Perinatol. 2000;20(8 pt 2) :S132 –S137.
53-Chu, K., Elimian, A., Barbera, J.ve diğ. (2003). Antecedents of newborn hearing
loss. The American College Of Obstetricians and Gynecologists,101, 584-588.
54- Yoon, P. J., Price, M., Gallagher, K., Fleisher, E. ve Messner, A. H. (2003). The
need for long-term audiologic follow-up of neonatal intensive care unit (NICU)
graduates. International Journal of Pediatric Otorhinolaryngology, 67, 353-
357.
55. Capua, B. D., Felice, C. D., Constantini, D., Bagnoli, F. ve Passali, D. (2003).
Newborn hearing screening by transient evoked otoacoustic emissions: analysis
of response as a function of risk factors. Acta Otolaryngol Ital, 23, 16-20.
56- Rose VL. AAP recommends the development of universal newborn hearing
screening programs. American Academy of Pediatrics. Am Fam Physician
1999;60:1020.
57- Jacobson JT, Jacobson CA. The effects of noise in transiet EOAE newborn
hearing screening. Int J Pediatr Otorhinolarygol 1994;29: 235-248.
58- Korres S, Nikolopoulos TP, Komkotou V, Balatsouras D, et al. Newborn hearing
screening: effectiveness, importance of high-risk factors and characteristics of
infants in the neonatal intensive care unit and well-baby nursery. Otol Neurotol
2005;26(6):1186-1190.
59- Van Straaten HL, Hile Et, Kok JH, Verkerk PH, et al. Implementation of a
nation-wide automated auditory brainstem response hearing screening
programme in neonatal intensive care units. Acta Pediatr 2003;92(3):332-338.
60- Flynn M, Austin N, Flynn TS, Ford R, et al. Universal Newborn Hearing
Screening introduced to NICU infants in Canterbury province, New Zealand. N
Z Med J 2004;117(1206):U1183.
61- Hanbing Z. Newborn hearing screening programs. Int J Audiol 2003; 42: 443-
447.
41
62- Rouev P, Mumdzhiev H, Spiridonova J, Dimov P. Universal newborn hearing
screening program in Bulgaria. Int J Pediatr Otorhinolaryngol 2004; 68: 805-
810.
63- Öner S, Şiraneci R, Kavuncuoğlu S, Ramoğlu M. Yenidoğan Yoğun Bakım
Ünitesinde İzlenen Riskli Yenidoğanların İki Basamaklı İşitme Taramasıyla
Değerlendirilmesi. JOPP Derg 2(1):35-39, 2010.
42