You are on page 1of 378

Genel Yayın: 3621

POPÜLER BİLİM

JOSEPH MAZUR
MATEMATİK SEMBOLLERİNİN KISA TARİHİ

ÖZGÜN ADI
ENLIGHTENING SYMBOLS
A SHORT HIST ORY OF MATHEMAT ICAL NOTATIO N AND
ITS HIDDEN POWERS

ÇEVİREN
BARIŞ GôNüLŞEN

ORJGINALLY PUBUSH.ED iN TifE ENGI.ISH u.NGUAGE U NDER TifE TTT1.E

ENUGHTENING SYMIIOLS: A SHORT HISTORY OF MATifEMATJCAL NOTATION AND JTS HIDDEN POWERS

COPYlllGHT O 2014, B Y JOSEPH MANZUR

NO PART OF THIS IIOOKMAY BE REPRODUCED, iN ANY FORM wrn-ıoUT WRllTEN PERMJSSON FROM THE
rtıllUSHEJL PUBUSHED BY AIUlANGEME.NT WITI-I TifE SnJART AGENCY VIA ANATOLIALIT AGENCY.

© TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 2014


Sertifika No: 29619

EDİTÖR
CUMHUR ôZTüRK

D İZİN
NECAn BALBAY

GÖRSEL YÖNETMEN
BİROL BAYRAM

GRAFİK TASARIM UYGULAMA


lÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTüR YAYINLARI

1. BASIM: ACUSTOS 2016, İSTANBUL

ISBN 978-605-332-836-0

BASKI
AYHAN MAT BA ASI
M AHMUTBEY MAH. DEVEKALDIRIMI CAD. GELİNCİK SOK. NO: 6 KAT: 3
BACCILAR ISTANBUL
Tel: (0212) 445 32 38 Fax: (0212) 445 05 63
Sertifika No: 22749

Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır.


T anıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıncılar dışında
gerek metin, gerek görsel malzeme hiçbir yolla yayınevinden izin alınmadan
çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

TüRKlYE İŞ BANKASI KÜLTüR YAYINLARI


İSTİKLAL CADDESİ, MEŞELİK SOKAK NO: ıJ4 BEYOCLU 34433 İSTANBUL
Tel. (0212) 252 39 91
Faks (0212) 252 39 95
www.iskuln.ır.com. tr
11ıatematik sembollerinin
kısa tarihi
JOSEPH MAZUR

Çeviren: Barış Gönülşen

T0RKIYE $BANKASI

Kültür Yayınları
Bana her şeyi O,dan öğreten ağabeyim Barry"ye...
İçindekiler

Giriş. . _. _-·-·· ··· ·. . .... ____· ·· ·· · · ·· · ·- -· · ·-·- · · ·· · ·· -·· ·- ----··---------------- __ ıx


Tanımlar. . . . . ... . ·-·-·-· · ····· - ··--···· ·· . . . . . -··-· . . . . ··-··•-· ·- -·--· . ·•··•·- -··----·--·--XXlll
Resimlere İlişkin Bir Not ___ ··· · •··--·-··-·- -·· ---- xxv

1. KISIM: RAKAMLAR
1. Tuhaf Başlangıçlar. . . --·--__________-·----·--··---· · ·· · ··-··---·· -·-· --5
2. Bazı Antik Sayı Sistemleri_··--·---· · --··· ·····-· ·- ····-- -·- ····-· -··----15
3. İpek Yolu ve Kral Yolu.. ·- ··-·-···-·-------·· · -··---·-----· ___ 35
4. Hint Hediyesi. ... ·--··--·· ·· ···· ·· · ···-···------- ____ 47
5. Avrupa'ya Gelişi_·· -·- ·•··- · ·--··--·-·--·-·-·-·-·-------·-·• ·-• -··-·--·----65
6. Arap Hediyesi... . . --··- -·· -·-·-··. ... . . . . -·-. . -·-__-·---------------·---- n
7. Liber AbbacL.. · ·•· ·-----·-· ····-··· ···· · · ·· · · · · · ·· · -·-··-------------·----83
. ç··urutu
8 . K o.. k enın .. ··1m esı. __ ····· -· ···-···· ··--·- · ----·----- -·· - __ 95
2. KISIM: CEBİR
9. Sembolsüz.. . ·-· --· · ·· · · · ... .... ... . · - · ·-·---·--·--·--·· -··-· -· ----------111
10. Diophantos'un Arithmetika'sı .... .... . ·-·--····-- - - --·---·--121
11. Büyük Sanat __. .... .. ... · --- -- - · ---- ·------- __ 141
12. Sembollerin Bebekliği . . . . . · - -·---- ·-----··· -·---·---149
13. Çekingen Sembol.... ... _. . .. --· ·· ···-- _____ 163
14. Haysiyet Hiyerarşisi . _ . . ______ l 71
15. Sesli ve Sessizler __ ____..181
16. Patlama ____ 193
17. Semboller Kataloğu .. ______ 205
18. Sembol Ustası 211
19. Son Sihirbaz ·-----· 215
3. KISIM: SEMBOLLERİN GÜCÜ
20. Zihinde Buluşma ... . . 225
21. İyi Sembol _ .... . ... · ·· ····· _ 239
22. Görünmez Goriller ... 243
23. Zihinsel Resimler _ ... ·· · ··•··· · · ·· ·-· ··· ·· · 265
24. Sonuç . __ 273

Ek A: Leibniz'in Notasyonu.... · · · · ····- ····-·· ·-···279


Ek B: Newton'ın xn Akışı . _. _ --·-· · · · ·. · ······· ·· · · -- ·-·········-·· · ··· -· ·····- -283
Ek C: Deney_._______ _ _ ···-----·-----· ··· . . . · ·•-·· -········· ·· · ·· · ···· --·· ..... .285
.
Ek D: Karmaşık Sayıların Görselleştirilmesi · ·· ···-· ··········· ···--289
Ek E: Dördeyler_··--·· · ·--· ········· ······ · · ·-··-·· ····-·- ··- . .... . 291

Teşekkürler · · - ··-··-··-·· _ ... .. ... ·· · ···· ·· · · · -·•···-... . ... .. _... . .. .. 293


Notlar ___. . . .-----·· ·-·---·····. ... . .. . . . ---· . . .. _.. . . ... . . .... .. . .... . ·· ·--· · · ······ ···· ·- · .. 297
Dizin_.___ - ···. -·--····· ····----··- ··-·--····· ·· ·····. . . ... . ........ ······ ·--··· ....... ... . ... 323
Yolu Açan Öncüler ____ . . . . . ....... . . ......... .. . ·-· ·-··...· .... . _...... .... _ . ...... 346
Giriş

Bir matematikçi, bir müzisyen ve bir psikolog bara gir­


mış...
Bundan birkaç yıl önce, henüz sembollerin tarihi hakkın­
da bir kitap yazma düşüncesi hiç aklımda yokken, Como
Gölü civarındaki Bellagio Köyü'nde küçük şarap evi Cava
Turacciolo'da akademiden arkadaşlarımla bir sohbetim
oldu. Psikolog olan, sözel bir dile sahip olmadan çok önce
de sembollerin var olduğunu ve bunların en temel ve ilkel
düşüncelerin kökleri olduklarını söyledi. Müzisyen, müzik­
teki modern gösterim sisteminin oluşturulmasının genellikle
ilk binyılın sonunda yaşamış Benedikten keşişlerinden
Guido d'Arezzo'ya adedildiğini, ama daha ilkel bir sembol
notasyonunun Fenikelilerin yazı şekline dek uzandığını
belirtti. Matematikçi olan ben de, rakamlar haricinde mate­
matik sembollerinin (hatta cebir denklemlerinin) hayli yakın
dönem ürünleri olduğunu ve 15. yüzyılın sonundan önce
matematiksel ifadelerin neredeyse hepsinin sözle anlaoldığı­
nı söyleyerek arkadaşlarımı hayrete düşürdüm.
Psikolog "Ne?!" diyerek parladı. "Peki ya çarpma işle­
mi? Sen bize 'çarpı' için bir sembol yok muydu diyorsun
şimdi?"
"On altıncı, belki de on yedinci yüzyıla dek yoktu."
"Ya eşitlik? 'Eşittir' de mi yoktu?" diye sordu müzisyen.
"lıhh ... on altıncı yüzyıla dek yoktu."
Psikolog "Ama Eukleides'in toplama için kullandığı bir
sembol mutlaka vardır," dedi. "Peki ya Pythagoras teore-

ıx
mi, şu dik üçgenin kenarlarının karelerini toplamayla ilgili
olan?"
"Yok... On ikinci yüzyıldan önce 'artı' için de bir sembol
yoktu!"
Ortama derin bir sessizlik çöktü. Bizler de pahalı Baro­
/o'larımızı koklayıp yudumladık.
Sonradan benim doğru söylemediğim ortaya çıktı.
MÖ 18. yüzyıl gibi çok eski bir tarihte Mısırlılar, insanla­
rın tam da eklenen ya da çıkarılan miktarlarda birbirlerine
doğru ya da birbirlerinden uzağa koştuğu oymalarla top­
lama ve çıkarmayı belirten hiyerogliflere sahiptiler. Mate­
matiksel metinler kaleme alan kişiler de zaman zaman
sembolik ifadelere başvurdular. Kelimeleri ve hatta birkaç
kelimeden oluşan ifadeleri görsel işaretlerle temsil etme
denemeleri oldu. MÖ 2. yüzyıldaki Bakhshali Elyazma­
sı'nda negatif sayılar bizim artı işaretimize benzeyen bir
sembolle gösterilmişti. 3. yüzyılda İskenderiyeli Diophan­
tos bilinmeyeni adlandırmak için bir Yunan harfi, çıkarma
işlemi için de yukarıyı gösteren oka benzer bir şekil kul­
landı. 7. yüzyılda Hintli matematikçi Brahmagupta bugün
"sıfır" adını verdiğimiz yeni bir sayıyı ilk kez ortaya atar­
ken bunu küçük siyah bir noktayla gösterdi. 15. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren de semboller yavaş yavaş mate­
matikte kalıcı bir yer edinmeye başladı. Elbette tüm pozitif
sayıları numaralandırmak için kullandığımız semboller de
yüzyıllardır vardı.
Enoteca· gecesinde sembollerin kullanılmaya başlan­
ması konusundaki tahminimde birkaç yüzyıllık bir hata
yaptığımı bilmiyordum. Diophantos 'un 3. yüzyılda birkaç
işaret kullandığı kesindi elbette, ama 12. yüzyıldan önce
semboller işlem yapma amacıyla sembolik düzeyde, yani
denklemlerdeki tamamen sembolik işlemlerde kullanılmı­
yordu. Belki de iddiamın yarattığı hayreti daha da büyüt-


İtalya'ya özgü şarap evlerine verilen ad. (e.n.)
X
mek için matematik ifadelerin çoğunun 16. yüzyıldan önce
sözel olduğunu söyleseydim doğru olurdu.
O geceki sohbetimizden sonra da, konuştuğum insanla­
rın çoğunun matematiksel gösterimlerin 16. yüzyıla dek ger­
çekten sembolik hale gelmediğini söylediğimde şaşırdıklarını
gördüm. O halde şunu da merak etmeliyiz: Cebirin sembo­
lik bir biçim alması bize ne kazandırdı? Ne kaybettirdi?
Kökenlerine dek indiğimizde sembollerin maddi görü­
nüş ya da iletişimden kazanılan biçimlenme ve kalıplardan
anlam elde etme, çıkarma ve yaratma araçları olduğunu
goruyoruz.
"Sembol" kelimesi Yunanca "gösterge" ya da "kimlik
göstergesi" ifadesinden geliyor ve iki kelime kökünün bir­
leşiminden, sum ("birlikte" ) ve bal/o ("getirmek" ) fiilinden
oluşuyor. Daha serbest bir yorumla bunun ''bir araya getir­
mek" anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Kelimenin etimoler
j isi çok eski zamanlarda bir kişinin kimliğinin ya da bir kiş i­
nin bir başkasıyla ilişkisinin ispatlanmasına dayanıyor. Bir
dal ya da kemik parçası ikiye bölünür ve ilişkideki kişilere
birer parça verilirmiş. İlişkiyi doğrulamak için de parçaların
birbirine tam olarak uyması gerekirmiş.
Daha derin anlamıyla "sembol" kelimesiyse, bilinen
şeyin bilinmeyen, yeni yaranlan bir şeyle bir araya getiril­
mesini anlatır. Ya da daha değişik bir şekilde ifade edersek,
bilinçsiz bir fikir bilinçli bir fikre uyduğunda yeni bir anlam
ortaya çıkar. İşte sembol tam olarak budur: Bilinçli ve bilinç­
siz düşüncelerin bağlannlanndan çıkartılan anlam.
Matematik sembolleri bunu yapabilir mi? Hedeflenen
bunu başarmaları mıdır? Belki de semboller ile gösterimler
[notasyonlar] arasında bir ayrım yapılması gerekir. Göste­
rimler hızlı yazmaktan, terimlerin kısalnlmalanndan gelir.
Eğer semboller bize bilinçli düşünceleri sağlayan gösterim­
lerse, gelin "+ " yı ele alalım. Tek başına bu bir gösterimdir
ve Latince et kelimesinin kısa yazımından doğmuştur. Evet,

Xl
et'teki "t"den gelmektedir. İlk kez 1489 yılında Johannes
Widmann'ın yazdığı Behende und hubsche Rechenung auff
ailen Kauffmanschafft (Ticarette Hızlı ve Düzgün Hesap­
lama) kitabında karşımıza çıktığını görüyoruz. Hem ''ve"
kelimesini hem de bir matematiksel işlemi simgelemek için
kullanılmış.
2 + 3 = 5 gibi bir arionetik ifadede kullanıldığında "+" bize
yalnızca 2 ve 3'ün 5 ettiğini söyler. Fakat x2 + 2xy + y 2 gibi
bir cebirsel ifadede genellikle "x2 ve 2 xy ve y 2"den daha
fazla bir anlama sahiptir. Bir matematikçi +'lan (x + y) 2
tam karesini oluşturan yapıştırıcı olarak görür. Aynı mate­
matikçi elbette "ve"yi de yapıştırıcı olarak görecektir. Tam
karenin varlığını fark etmek muhtemelen birkaç saniye daha
fazla sürecektir, ama aşina olduğumuz semboller eğer bir
nesnenin başka bir faydalı kullanımı olduğunu biliyorsak o
nesneye baknğımızda bize faydalı çağrışımlar sağlar.
Sembolik temsil ile basit gösterim arasında bir ayrım
yapmak sadelikçi bir yaklaşım olur. Benim bundan daha
verimli olabilecek bir bakış açım var: Rakamlar ve bütün
mecazi işlem gösterimleri farklıdır, ama yine de semboller
olarak düşünülürler, çünkü benzemedikleri şeyleri temsil
etmektedirler.
2 + 3 = 5 ifadesini yeniden okuyun. Matematikte bu,
özneleri, bağlacı ve yüklemiyle tam bir cümledir. Okuyup
geçmeniz yaklaşık bir saniyenizi aldı. Doğruluğunun sağ­
lamasını yapma süreçlerinizi hiç kullanmadan buna, küçük
bir çocukken size söylenenlerden başlayarak yılların deneyi­
miyle topladığınız dağ gibi ek kanıtlara dek uzanan birçok
nedenden kaynaklı inanırsınız. Bunun doğruluğunu bilmek
için doğru kanıtları içeren zihin kütüphanenizi bilinçli şekil­
de araştırmanız gerekmez.
Buna rağmen bir matematikçi ile bir yazarın sanatı
arasında bariz bir fark vardır. Yazar kişisel bir yaşam yol­
culuğundan kökleri derinlere uzanan zihin durumları yarat-

XlJ
mak ya da duyguları sarsmak amacıyla sembolleri dene­
yimle çelişen biçimlerde kullanma özgürlüğüne sahipken,
matematikçi olmayana ergi yöntemi gibi standart gerek­
çelendirme haricinde çelişkiler oluşturamaz. Matematik
sembollerinin kesin öncelikli bir hedefi vardır: Anlamanın
çabuklaştırılması için karmaşık bilginin derli toplu biçimde
paketlenmesi.
Yazarlar matematikçilerden daha fazla özgürlüğe sahip­
tir. Edebi semboller, kültürün ve söylencelerin prangasını
taşıyor olabilirler ama birçok biçimde kullanılırlar. Emily
Dickinson "A Narrow Fellow in the Grass"· şiirinde
"yılan" sözünü hiç kullanmaz ve bu yolla imalar kullana­
rak kötülükle, sinsilikle ve tehlikeyle doğrudan bağlarından
kaçınır. Joseph Conrad Heart of Darkness'ta (Karanlığın
Kalbi) Kongo Nehri'ni "muazzam bir yılan açıldı, kafası
denizin içinde" diye betimlerken sürünerek ilerleyen sinsi
kötülüğün çağrıştırdığı tüm anlamlara başvurur. Bir yazarın
"yılan" sözcüğünü şüphelenilmeyen, kurnaz ya da tehlikeli
bir şeyi kastetmeksizin, masum bir şekilde kullanması da
mümkündür. "Nehrin kıyıları bir yılan gibi kıvnlmaktadır"-
da olduğu gibi sadece betimleyici bir ifade olabilir. Yazar
bir imgeyi taşıdığı kültürel anlamından soyutlayarak uyan­
dırmak istiyor olabilir. Bunu bu kadar sık mecazi olarak
kullanılan kelime ya da ifadelerle yapmak zor, hatta belki
olanaksızdır.
Matematikçiler "yılan yardımcı teoremi" denen ve
"yılan diyagramı" adı verilen bir şekil içeren bir yardımcı
teorem (büyük bir teoremi ispatlamak için sıçrama tahtası
olarak kullanılan küçük bir teorem) kullanırlar; bt4 içinde
şeytani, hilekar ya da tehlikeli bir şey olduğu anlamına
değil, şeklin yalnızca grafik bir betimleme olarak bir yılan
gibi gözüktüğü anlamına gelir.

• İngilizcedeki bu deyimin aslı "a snake in ehe grass"nr ve yüze gülüp arka­
dan kuyu kazan sinsi (yılan) insanlar için kullanılır. (ç.n.)
XIII
İnsan yapımı matematik sembolleri, müzikte görülen
kültürel olarak esnek, duygusal sembollerden ya da şiirlerde
bulunan metaforik sembollerden farklıdır. Fakat içlerinden
bazıları da bilinçaltına dönük olarak keskin şekilde odak­
lanmış algı ve bağlantıları çağrıştırabilir. Benzerlik, yakınlık
ve analoji yoluyla anlam taşıyabilen metaforik düşünceleri
de aktarabilirler ve böylesi aktarımlar da bir kitap sayfasın­
daki kelimeler gibi iş görebilir.
Cebirsel ifadelerin okunmasında deneyimli bir matema­
tiksel zihin, hayli kısa bir nörotransmiter gecikme süresinde
inanılmaz sayıda bağlantıdan geçer.
Bütün okul çocuklarının bildiği 1t sayısı örneğini ele
alalım. Bir sembol olarak ilişkilendirmeler yoluyla çağrışım
yaratan bir duyusal düşünce ifadesidir. Tanımı gereği, bir
çemberin uzunluğunun çapına bölünmesiyle elde edilen
sa bit bir orandır. Bir sayı olarak da yaklaşık 3, 14 15 9'dur.
Farklı biçimlerde karşımıza çıkar. Örneğin şu sonsuz seri
olarak:
4 4 4 4 4
n=---+---+-- ···
1 3 5 7 9

ya da şu sonsuz çarpım:
2 2 4 4 6 6 8 8
n= 2·-·-·-·-·-·-·-·-····
1 3 3 5 5 7 7 9
ya da şu sonsuz kesir:

4
1T = ---� -
12
1 +--2-z­
J+ 32
sryr

XJV
Hem analitik hem de aritmetik hesaplamalarda sık sık
ortaya çıkar. Bilgili bir okur n'yi bir denklemde gördüğünde
dairesel bir şeyin pusuda beklediğini otomatik olarak bilir.
Dolayısıyla (elbette hayli modem olan) bu sembol, sembo­
lün okunduktan çok sonra imgelemde devreye girmek üzere
zihinde farkına varılmadan dolanan çok sayıdaki görünüşü­
ne aşina olan matematikçiyi aldatamaz.
İşte n'nin aldığı bir başka görünüm daha: Hafif eğimli
bir arazide, düzgün şekilde aşınabilen kumda akan bir
nehir düşünün. Kuram, nehrin gerçek uzunluğunun nehrin
başlangıcı ile sonu arasındaki doğrusal uzaklığa bölünme­
sinin zaman içinde n'ye yakınsayacağını öngörür. Bunun
nedeninin çemberle ilgili olduğunu tahmin ettiyseniz doğru
düşünmüşsünüz demektir.
Fizikçi Eugene Wıgner "The Unreasonable Effectiveness of
Mathematics in the Natura! Sciences" 1 (Matematiğin Doğa
Bilimlerindeki Mantıksız Etkililiği) adlı ünlü makalesinde
yerinde bir öykü anlatır. Bir istatistikçi Gauss dağılımı göste­
ren nüfus artışlarını konu alan bir yayında geçen sembolle­
rin anlamını açıklamaya çalışmaktadır. Arkadaşı "Buradaki
sembol nedir?" diye sorar.
"Ha, o mu?" der istatistikçi. "Bu pi."
"Nedir o?"
"Çemberin uzunluğunun çapına oranı."
"Açıkçası ben nüfusla bir çember uzunluğunun herhangi
bir alakası olmadığına eminim."
Wigner'in bu hikayeyi anlatma nedeni matematik kav­
ramlarının nehirlerin uzunluğu ve nüfusun arnşı gibi hiç
beklenmeyen şaşırtıcı koşullarda karşımıza çıkmalarıdır.
Elbette kendisi daha çok matematik ile fiziksel dünya
arasındaki beklenmeyen bağlannların nedenini anlamakla
ilgileniyordu, ama anlattığı hikaye de neden bu tür kavram­
ların soyut matematik içerisinde de beklenmeyen biçimlerde
karşımıza çıktığı sorusuna işaret ediyor. 2

XV
Eukleides'in Stoikheia (Elemanlar) kitabı iki dairenin
alanlarının oranının çaplarının oranının karesine eşit o ldu­
ğunu söyleyen kanıtlanması zor gerçeğin ispatını içermesin e
karşın, Stoikheia'da 1t sembolünün (antik Yunan alfabesinin
on alnncı harfi olması dışında) hiçbir anlamı yoktu. 3 Yunan
matematik düşünüşündeki olağanüstülük, ispatlanabilen
evrensel doğruların var olduğunun kavranmış olm asıdır:
Bir çemberi çaplarından herhangi biri ortadan ikiye böler,
herhangi bir üçgendeki açılar toplamının her zam an aynı
sabit sayı olması, üç boyutta yalnızca beş adet düzgün
cisim olabilmesi gibi. Eukleides II. Kitap 4. Ö nerme'd e
bizim bugün basit bir cebirsel özdeşlik olduğunu düşüne­
bileceğimiz (a + 6)2 = a2 + b2 + 2ab gibi şeylerin nasıl ispat­
lanacağını gösterir, ama onun önermesinde ya da ispatınd a
toplamanın ya da üslerin (bir sayının kendisiyle kaç kere
çarpılacağını söyleyen, sayının üstündeki küçük yazılmış
sayılar) göstergesi olan herhangi bir cebir sembolü bulamaz­
sınız, çünkü onun ifade ve ispatları geometrik olduğu gibi,
aynı zamanda tümüyle anlatım biçimindedir.
İskenderiyeli Diophantos Eukleides'ten en az beş yüzyıl
sonra doğmuştur. Büyük eseri Arithmetika bize x + y = 100,
x - y = 40 gibi iki bilinmeyenli özel doğrusal denklemlerin
cebir çözümlerine daha yakın bir çözümünü sağlar. Bunu
sembollere dayanarak değil, senkoplu gösterimle, yani o
dönem sık rastlanan bir uygulamayla kelimelerin ortasından
bazı harfleri arına yoluyla başarır. Dolayısıyla onun çalışması
da sözlü açıklamadan tümüyle azade değildir. 4 Fakat mate­
matiği normal dilden farklı olarak ifade etmenin ilk adımıdır.
Tüm matematiği hiç sembol kullanmadan da yapmak
mümkündür. Genelde yasa maddeleri, yasal belgeler hari­
cinde pek az kişinin kullanacağı "irtifak hakkı" , "mezkur n ,
" esbab-ı mucibe" gibi hukuk dili ifadeleri haricinde sembol
içermez. Hukuk, gelenek ve elbette amaçları gereği sem bo­
lik kesinlik yolunu izlememiştir. İngilizce ya da Latince gibi

xvı
doğal dillerdeki kelimeler kısa ve özlü bir anlam bildirebilir,
ama sembolik cebirin yapabildiği sertlikte bir kesinliğe
hemen hemen asla ulaşamazlar. Yazılı hukuk ağırlıklı olarak
niyete dayanır ve yasaları kullanan zeki insanların boşluklar
bulmaları beklenir.
Akıllıca tasarlanmış bol miktarda sembolü olmaksızın
hala tümüyle sözel kalmış olsaydı matematiğin günümüz­
de neye benzeyeceğini hayal etmeye çalışın. Harizmi'nin
Cebir'inden (MS 820 dolayları) bir pasaj alalım; metindeki
sayıların bile kelimelerle ifade edildiğini göreceğiz:

Eger birisi size "onu iki parçaya böldüm ve bunlardan birini


digeriyle çarphm, sonuç yirmi birdi" dese, o zaman parçalardan
birinin şey, digerinin de on eksi o şey oldugunu bilirsiniz. 5

Bunu basitçe şöyle yazarız: x ( 1O - x) = 21


Çözümün dili, Harizmi'nin yazdığı üzere, soruya özgü­
dür. İfadenin arkasında saklı kalmış bir rutin işle� bir
algoritma da olabilir; fakat Harizmi'nin Cebir'i kendi
döneminin matematiğinin tek temsilcisi olmadığı için bunu
ortaya çıkarmak zaman alacakrır.
Özelde işler farklı yürüyor olabilir. İşin düşünülmesi ile
kağıda karalanması belki de, bugün de olduğu gibi, taslak­
lar üzerinden ilerliyordu. Kesin olarak bilmemin bir yolu
yok, ama ben çözümün önce kwn tahtasında kişisel bazı
gösterimler kullanılarak araşrırılmış, ardından da metin
şeklinde sunwnu için sözel olarak oluşnınılmuş olduğunu
tahmin ediyorum.
6. yüzyılda yaşamış Hintli üretken matematikçi ve gök­
bilimci Aryabhata bilinmeyenlerin temsili için harfleri kul­
landı. 7. yüzyılda yaşamış ve sıfırı bir sayı olarak kullanan
ilk yazar olan Hintli matematikçi ve gökbilimci Brahma­
gupta da kareler ve karekökler için, aynca özel problemler­
de ortaya çıkan bazı bilinmeyenlerin her biri için kısaltmalar

xvıı
kullandı. Aryabhata da, Brahmagupta da manzum tarzda
yazdılar, dolayısıyla kullandıkları sembolizm her neyse
bunun vezne uyması gerekliydi. Bir nokta gördüğünde
okurun nokta için kullanılan kelimeyi okuması gerekirdi.
Bu, sembollerin kullanımına sınırlamalar getirdi. 6 Negatif
sayı bir noktayla gösterilirken, kesirler sadece pay ile payda
arasındaki çizgi olmadan aynı bizim yazdığımız gibi yazıldı.
16. yüzyılın başı gibi geç bir tarihe dek Avrupa'da mate­
matik yazımı, bazı ülkelerde sık kullanılan bazı kelimeler
yüzyıllardır kısaltılıyor olmasına rağmen, esasen halen daha
sözlüydü. Kısaltmalar daha da kısaldı ve sonraki yüzyıla
gelindiğinde François Viete, Robert Recorde, Simon Stevin
ve nihayet Descartes'ın eserleriyle birlikte bu kısaltmalar
daha önce görülebilen köken bağlantıları tamamen yok
olacak şekilde küçüldü.
Matematikte sözel bir ifadenin sembolik biçimi, kolaylık
sağlayan bir kısa yazımdan daha fazla bir şeydir. B irincisi
herhangi bir dile özel değildir; dünyadaki hemen heınen
bütün diller farklı yazı biçimlerinde olsalar da aynı göste­
rimi kullanır. İkincisi ve belki de daha önemlisi sembolik
biçim, zihnin doğal dildeki yazılı kelimelerin taşıdığı beli r­
sizlik ve yanlış anlaşılma olasılıklarını aşmasına yardımcı
olur. Zihnin tikel ifadeleri genel biçime yükseltmesine ola­
nak verir. Örneğin bir bilinmeyeni bilinmeyenin karesinden
iki kez çıkar ve buna bir ekle sözel ifadesi x2 - 2x + 1 olarak
yazılabilir. Sembolik ifade bizim x2 - 2x + 1 'in tekilliğinden
zihinsel olarak daha genel ikinci derece biçim olan ax 2 + bx
+ c'ye geçişimizle birlikte de ifadenin daha toplu bir yönünü
akla getirebilir. x2 - 2x + 1 'i artık sadece bir türün temsilcisi
olarak algılarız.
Descartes'ın zamanında, yani 1 7. yüzyıla girilirken

Bilinmeyen bir nicelik ile bir sayının toplamının karesi, bilinme­


yenin ve sayının karelerinin toplamına bilinmeyen ile sayının i ki
kez çarpımının eklenmesine eşittir.
...
XVIII
gibi bir sözel ifade, :x, sembolü eşitliği göstermek üzere,
neredeyse tamamen modem sembolik formda yazılırdı:

(x + a) 2 :x> x2 + a2 + 2ax

Sembol nihayet cebiri kelimenin sıradanlığından kunar­


mayı başarmıştı.
Bütün ilerlemelerde olduğu gibi burada da bir şey kay­
bedilmişti. Modern matematiği çoğunlukla sembol paket­
leri yoluyla, sembollerin işaret ettiği bilgi çantaları (bazen
de bavulları) kullanarak taşıyor, aktarıyoruz. Bu çantalar
genellikle Rus matruşka bebekleri gibi iç içe yuvalanmış, her
biri bir sonraki daha küçük matnışkanın sembollerine bağlı
olan çantalardan oluşuyor.
Fıkra anlatmakla ilgili eski bir fıkra vardır: Bir adam
bara girer ve barın gediklilerinin bir arada oturup espriler
yaptıklarını duyar. İçlerinden biri "Elli yedi! " diye bağırır,
diğerleri de kahkahayı basar. Başka biri "Seksen iki!" diye
bağırır, yine hepsi birden güler.
Adam barmene "Ne oluyor burada?" diye sorar.
Barmen "Ha, bunların hepsi o kadar uzun zamandan
beri burada takılıp birbirlerine fıkralar anlanyorlar ki bütün
fıkralarına tek tek numara vennişler. Fıkra anlaonak yerine
sayıyı söylemeleri yetiyor. Hem daha kısa oluyor," der.
Adam da "Zekiceymiş, ben de deneyeceğim," der.
Barın gediklilerine dönüp "Yinni iki! " diye bağırır.
Herkes ona dik dik bakar. Kimse gülmez.
Adam utanır, yerine oturup barmene sorar: �Neden
kimse gülmedi?"
Barmen "Ee kardeş, sen iyi anlatamadın ama. .. ,.. der.
Matematikçiler sık sık, anlamlarla dolu bu çantaların
kilidini açacak anahtarı olmayan konunun yabancılarına
anlaşılmaz gelen birbirini izleyen sembolik mesajlarla, bir
şifreyle iletişim kurarlar. Öğrenmesi insanlığın yarattığı tüm

xıx
doğal dillerden daha zor olan bir işaretler, simgeler ve sem­
boller batağına dalıp diğer fanilerden uzaklaşırlar.
Yine sıklıkla, konuşnıklarının anlaşılması amacıyla m ut­
lak kanıtlamadan hafif uzaklaşma pahasına sağlam argü­
manlarını biraz gevşetirler. "Sözlü semantiğin cömertliği"
ya da kültürden bağımsız mesleki uzmanlık ve deneyimin
getirdiği bir müşterek öz yoluyla birbirlerini anlamaları
denebilecek bir şeye yaslanırlar.
Fakat sözlü semantiğin cömertliğinde bile mutlak kanı­
tın ötesinde bir şey kaybedilir. Matematik, hatta uygulamalı
matematik, fizik ve kimya, bir grafik sembol haricinde
fiziksel olarak hayal edilebilen hiçbir şeye gönderme olmak­
sızın da yapılabilir. Dolayısıyla fizikçinin sözel açıklaması
ile matematikçinin açıklaması arasındaki fark bir kavram­
sallaştırma farkıdır.
Fizikçilerin halkla iletişim kurmada daha başarılı olma­
larının nedeni bu olabilir; fizikçiler bize bu dünya içerisin­
deki "şeylerin" açıklamasını yapabilirler. Bu şeyler galak­
siler, bilardo topları, atomlar, temel parçacıklar ve sicimler
olabilir; hatta on boyutlu uzayda, bir metrenin 1 0-35 'inden
de daha küçük sicimler bile bu şeyler dahilinde hayal edilir.
Elektrik ve manyetik alanlar da şeyler olarak düşünülebilir.
Fizikçi popüler bir kitap yazdığında okurlarının her birinin,
kendi dilindeki cisimlerin bazılarıyla deneyimi olacağını bil­
menin avantajıyla işe başlar, zira onun konu aldığı sonsuz
küçüklükte cisimler bile "şeyler" olarak hayal edilebilir.
Bir matematikçinin elemanlarıysa biraz daha soyuttur.
Belirli bir sayıyı temsil eden N sembolü, belirsiz bir sayıya
gönderme yapmak için faydalanılan gösterimsel bir kolay­
lıktan daha fazlasıdır. Günümüzde dünyaya yakın gönder­
meleri pek az olan zihindeki bir objeyi temsil etmektedir;
başka bir deyişle N dünyada belirli bir "varlığı" olmayan,
zihnin içerisindeki bir "varlık"tır. Dolayısıyla fiziksel olma­
yan cisim bilişsellik yoluyla bir ontolojiye sahip olur. Zihin

XX
bir sayının, diyelim ki üç sayısının modem kavranışını işle­
me tabi tutar -tıpkı soyutlamada yaptığı gibi, insan dene­
yimi içerisindeki belirli sayıda şeylerden başlayarak daha
genele ulaşmak için birkaç basamak yukarıya tırmanır:
Tarlada üç koyun, üç koyun, üç canlı şey, üç şey... böylece
en üstte " üç olma "ya ulaşır. Genellik arttıkça fiziksel cisim­
lerin akla gelmesi azalır. Bu nedenle matematiksel sembol,
tikelden geneli kavrama sürecinde zihne yardım eden görsel
bir çıpadır.

Bu kitap sayma sayılarından başlayıp modem matema­


tiğin başlıca operatörleriyle sonlanacak şekilde matema­
tikteki yerleşik sembollerin kökenlerinin ve evriminin izini
sürmektedir. Esasen bir matematik sembolleri tarihidir,
ancak aynı zamanda sembollerin matematiksel düşünüşü
nasıl etkilediklerinin ve nasıl geniş ve kalıcı bir bilinçaln esin
yelpazesi uyandırdıklarının da keşfidir.
Rakamların gelişimini cebirin gelişiminden ayırmak için
kitap üç kısım şeklinde düzenlenmiştir.
Aslında kabul edilebilir bir sembol tanımını hem rakam­
ları hem de cebiri içeren daha geniş bir notasyon alanı içeri­
sine yerleştirmeye dayandığı için bu zor bir yazım kararıydı.
Her kısım kendi kronolojisine sahiptir. 1 . ve 2. Kısımlar yan
bağımsızdır, ancak okurlarımız gelişimin ilk aşamalarında
rakamlarla cebirsel sembollerin kronolojik açıdan birbirine
karışmış yollar izleyerek ilerlediğini de bilmelidir.

XXI
Tanımlar

sembol/ isim, Fransızca symbole: İlişki, çağrışım, eği­


lim nedeniyle ya da kasti değil tesadüfi benzerlik yoluyla
başka bir şeyi akla getiren ya da simgeleyen şey. 1

" Sembol" karmaşık bir kelimedir. Webster'ın tanımı


kelimenin kullanıldığı ortak bağlama tam olarak uymaz.
Bu kitaba daha uygun bir açıklama için yukarıda aktarı­
lan sembol tanımının, rasgele olmayan, kültürel; seste ve
görünüşte benzerlik göstermediği bir obje ya da kavramı
temsil eden ve benzerlik gösterdiği şeyin anlamını peşinen
vermeyen anlamlarını da içerecek şekilde genişletilmesi
gerekmektedir.

cebir/ isim, matematik; eskimiş, Arapça cebr. Sayıla­


rı, değişken nicelikleri ya da diğer matematiksel varlıkla­
rı (vektörler ve matrisler gibi) temsil ennek için saptanan
kurallarla uyumlu olarak özellikle denklemlerin kurul­
masında bir araya getirilen harf sembollerinin kullanımı
yoluyla aritmetik bağıntıların genelleştirildiği ve araşnnJ­
dığı matematik dalı. 2

Günümüzde "cebir" kelimesi toplama ve çarpmanın


genel kurallarına ve her türden matematiksel obje ara­
sındaki yapısal ilişkilere kadar yayılan çok daha geniş bir
anlama sahiptir. Fakat bu kitap genellikle 18. yüzyıl öncesi
cebirdeki semboller hakkında olduğu için Webster'ın tanımı
uygundur.
xxm
Resimlere İlişkin Bir Not

Sembollerin tarihine ışık tutan birincil kaynaklar kitap


boyunca konu edilmekte ve bazı durumlarda da resim
şeklinde gösterilmektedir. Kitapta aktarılan özgün elyazına­
larından bazıları için elimizde baskı kalitesine uygun tarama
olanağı olmasına rağmen, teknik nedenlerle 89., 1 32., 1 81.,
200., 20 1. ve 20 2. sayfalardaki metin resimlerinde yazı diz­
gisi yapılması gerekmiştir.

XXV
1 . Kısım

Rakamlar

Öncüler ve Önemli Eserler

BAKHSHALİ ELYAZMASI (tarihi tarnşmalı: 400-700):


Hindistan kaynaklı.
Hintlilerin MS 700'den önce basamaklı bir sayı siste­
mine sahip olduğunu göstermektedir.
PİSKOPOS SEVERUS SEBOKHT (takriben 575-666): Sür­
yani. Bilim ve felsefe yazarı.
Hindistan dışında Hint-Arap rakamlarına yapıldığı
bilinen ve günümüze ulaşan ilk göndermenin yazan.
BRAHMAGUPTA (5 98-66 8): Hintli. Matematikçi ve gök-
bilimci.
Sıfırın sadece bir yer tutucu değil bir sayı olarak bili­
nen ilk kullanımı onun Brahmasphutasiddhanta'sm­
da (62 8) görülür.
HARUN REŞİD ( 8. yüzyıl): Halife.
Bağdat'ta birçok dilden Arapçaya tercüme edilen mate­
matik ve felsefe elyazmalannının bulunduğu bir kütü�
hane ve çeviri merkezi olan Beytü'l Hikme'yi kurdu.
HARİZMİ (takriben 7 80- 850): İranlı. Matematikçi, gökbi­
limci ve coğrafyacı.
Beytü'l Hikme alimlerinden. MS 830' da E/- Kita­
bu 'l-Muhtasar fi'/ Hisabü'l- Cebr ve'/- Mukabele'yi
1
(Cebir ve Denklem Hesabı Üzerine Özet Kitap - bu
kitapta kısaca Cebir) kaleme aldı.
MESUDİ (Ebu'l-Hasan Ali bin el-Hüseyn el-Mesudi) (tak-
riben 896-956): Mezopotamyalı. Arap tarihçi, gezgin.
Persler, Hindular, Yahudiler, Romalılar ve diğer h alk­
ların tarihlerini anlatan otuz ciltlik eseri Murcü,z-Ze­
heb ve Ma,adinü,l-Cevahir (Altın Bozkırlar ve Cevher
Madenleri, 957) dokuz Hint-Arap rakamı hakkında
güvenilir bir 9. yüzyıl tarihçesi sunar.
GERBERT D'AURILLAC (il. Sylvestre) ( 946- 1 003 ) Fran-
sız. Papa.
Matematik eğitimi aldı ve verdi; Roma rakamları
kullanan bir basamak sistemine sahip Gerbert aba­
küsü adı verilen bir hesap tahtası tasarladı.
CODEX VIGILANUS ELYAZMASI (takriben 976 ) : İspan­
yolca.
Bir Ban elyazmasında Arap rakamlarının ilk görüldü­
ğü yaldızlanmış elyazmasıdır (tezhip).
HAHAM ABRAHAM İBN EZRA ( 1 08 9- 1 1 64 ) : İspanyol.
Gökbilimci, matematikçi. Kaleme aldığı Sefer ha-Ek­
hand (Birimler Kitabı) Hint-Arap sayı sembollerini,
Sefer ha-Mispar (Sayılar Kitabı) basamak sistemini
ve sıfırı anlatıyordu.
CHESTER'LI ROBERT ( 12. yüzyıl): İngiliz. Arap edebiyatı
ve kültürü alimi.
Harizmi'nin Cebir'ini takriben 1 143 yılında Latince­
ye çevirdi, fakat keşfedilmesi ancak 1 9. yüzyılda oldu.
Harizmi'nin Cebir'i Hint-Arap rakam sisteminin
bilinen ilk aktarımlarından biridir.
JOHANNES l-DSPALENSIS (Sevilla'lı John diye de bilinir,
1 2. yüzyıl): İspanyol. Çevirmen.
Kaleme aldığı Arithmeticae practicae in libro algo­
rithms (Uygulamalı Aritmetikte Algoritmalar Kitabı)

2
Hint-Arap basamak gösteriminin Batı'daki bilinen
ilk açıklanışına yer verir.
LEONARDO PISANO BIGOLLO (Fibonacci) (takriben
1 1 70- 1 250): İtalyan. Matematikçi.
İtalyan tüccarlar için İtalyanca yazdığı Liber abbaci
( 1 202) adlı eserinde Hint-Arap sistemi kullarulmışnr.
ALEXANDER DE ViLLA DEi (takriben 1 1 75-1 240):
Fransız. Fransiskan rahip ve şair.
Latince manzum olarak kaleme aldığı Cannen de
Algorismo adlı eseri, sıfır dahil olmak üzere Hint
rakamlarıyla hesaplama yöntemlerini açıklıyordu.
JOHANNES DE SACROBOSCO ( 1 1 95-1 256): İngiliz.
Gökbilimci, keşiş.
Hint-Arap rakamları ve bunların hesaplamalarda
nasıl kullanılacağını konu edinen Algorismus adlı
kitabı Avnıpa'da çok satan bir ders kitabı oldu.

3
1 . Bölüm

Tuhaf Başlangıçlar

İnsanların başkalarıyla iletişim kurmak için bilinçli olarak


işaretler bırakmaya ilk kez ne zaman başladığını kesin ola­
rak kimse bilmiyor. Fakat bunun yünlü mamut sürülerinin
Avrupa'da serbestçe dolandığı ve gıda ve bitkilerin Afrika'nın
ovalarından kuzeye doğru yayılışını her türden canlının izle­
diği puslu zamanlarda olduğu kesindir. 1 Avrupa'nın buzunun
yüzyıllara yayılan erimesiyle birlikte tüm zamanların en
büyük iklim değişikliklerinden biri yavaş yavaş sonlanıyordu.
İnsan nüfusunun çoğu halen Güney Asya'daydı. 2
T üm bunlar insanların hayatta kalmak için ihtiyaçlarını
günlük olarak düşünmek zorunda olduğu yaklaşık otuz
bin ila elli bin yıl öncesinde yaşandı. Sadece dil ve metafor
potansiyelinin gücüyle şekillenebilecek olan derin ontolojik
düşüncelere sahip olunması (nereden geldim? ve neden
varım? gibi) pek muhtemel değildi. Fakat gelişmiş bir dilleri
olmadan da bizim hikaye anlatma güdümüze, kafalarında
canlandırdıklarını başkalarına iletme dürtülerine muhte­
melen sahiplerdi. Anlatılanlar belki de fırtınalar, canavarlar,
karanlık üzerine fanteziler, hatta rüyalarında gördükleri
anlaşılmaz şeyler hakkındaydı, ama dili ilerletmek için gere­
ken gıda da zaten buydu.3
Dil geliştikçe hayatta olma deneyimi hakkµıda düşün­
me de gelişti. 20. yüzyılın seçkin halkbilimcisi Joseph
Campbell'ın bize söylediğine göre insanlar daima "hayatta
5
olma deneyimi peşinde koşarlar; böylece tamamen fiziksel
düzlemde sahip olduğumuz yaşam deneyimleri, en içimizde­
ki varlık ve gerçekliğimizin deneyimleri içerisinde yankılanır
ve bu sayede hayatta olmanın gerçek mutluluğu duyumsa­
nır. "4
İnsanlar doğal insan dilini ateşleyen kıvılcım o lmaksızın
da, npkı memelilerin yaptığı ve halen de yapmaya devam
ettiği gibi içgüdü ve zekayı birleştirme yoluyla tehditkar
ve haşin çevrelerinde hayatta kalmış olabilirler. Yazılı
kayıtların olmadığı sözlü bir dünyada, iz, işaret, sembol ve
resimlerin olmadığı bir dünyada dondurucu kışları ve kavu­
rucu yazları atlatarak hayatta kalmış olabilirler. Maymunlar
bunu başardı, ren geyikleri de.
Bu Neolitik mağara ressamlarını otururken, kabartma
yaparken, çiziktirirken ya da resim yaparken günlük hayatın
tehlikelerini göz ardı etmeye iten şey neydi? 40.000 yılı aşkın
bir süre önce İspanya'da El Castillo mağarasının yakınında
oturanlar ağızlarıyla boyayı püskürterek mağara duvarla­
rına ellerinin kalıplarını çıkarma zahmetine girdiler. 5 On
binlerce yıldır insanlar ağaçlara oyuklar açarak, sert çamura
ayak izlerini bırakarak, derilerine çizikler atarak, hatta kaya­
lan boyayarak çevrelerine anlamlı işaretler bırakıyorlar.
Basit bir işaret bir düşünceyi temsil edebilir, bir planı
ifade edebilir ya da bir tarihi olayı kayda geçirebilir. Fakat
insan dili ve yazısındaki en önemli şey, konuşan ve yazan­
ların sonlu bir işaret ve karakterler kümesinden neredeyse
sonsuz bir ses, beyan, kavram ve fikirler kümesi üretebilme­
sidir. Hayvanların da dili olabilir, ama onlar sonlu sayıda
ses ve jestten sonsuz sayıda iletişim imleyenini üretemezler. 6
Yazma, kayalara boyayla çiziktirilen mamutlardan
alfabelere doğru aşama aşama ilerleyerek gelişti. Resim­
ler resim-yazının karinesi, bunlar da ideogramların (kav­
ram-yazı) ipucu oldu ve böyle böyle ilerlenerek yaşanan
değişikliklerle birlikte erken dönem metaforik şiirine ve

6
modern yazıya ulaşıldı. "Piktogram" adı verilen resim-yazı,
anlatılmak isteneni aktaran bir resim anlamına gelmekte­
dir. Asya'da bu yazım türü modem Çin hanzi'si ve Japon
kanji'sinin temelini oluşturdu. Günümüz dünyasında bir
çatal bıçak resmi, bir restoranı temsil edebilmektedir. Çatal
ve bıçağın üzerine atılan bir çizikse bir " ideogram" olur:
Yemek yemek yasaktır anlamına gelebilir. Bir piktogram
nesneleri betimlerken, bir ideogramsa benzerlik ya da ana­
loji yoluyla bir anlamı ifade eder. Örneğin " ev" kelimesini
ideogramla ifade etmek için eski Çin'de " çan" için olan
piktogram ile "domuz" için olan piktogram birleştirilerek
"ev" kelimesi oluşturulurdu. En az otuz bin yıl boyunca
hikayeler resimler kullanılarak anlatıldı ve yıllar ilerledikçe
bu hikayeler daha ayrınnlı hale geldi.
Bundan birkaç yıl önce bir arkadaşım Tayland'dan
döndü ve bana göçmen kampında yaşayan bir dokuma­
cıdan satın aldığı Hmong işi nakışlı bir "hikaye örtüsü"
hediye etti. Ö rtü Vietnam Savaşı sırasında gündelik yaşa.mı
öykülüyordu ve buradan yaşam döngüsünün " okunması"
mümkündü. Bir çocuğun doğumu, tarlalarda çalışmas4 aşık
olması, düğün ve yeni bir doğum -hikayenin hepsi, yazılı
tek kelime olmadan karşımdaydı.
Basit öykülerin basit dünyasında piktogramlann anlaşıl­
ması kolaydır. Öykü anlatımı karmaşıklaşnkça problemler
doğmaya başlar. Odysseia'nın piktogram karakterleriyle
"yazıldığını" hayal edin. Tam olarak kim anlayabilirdi?
Hikayenin içine girmek çok yorucu ve zahmetli olur, ağır
şiirselliğin metaforik karmaşıklıkları için gereken esneklik­
lere de imkan vermezdi. Bir sözcenin diğerinden ayırt edile­
bilmesi için "ah" için a, "be" için b şeklinde karakterlerin
konuşma fonemlerini de temsil edebilmesi gerektiğini de
düşünmek zorundayız.
Kelimelere sahip olmak ile kelimeleri kendi başına
düşünmek bambaşka şeylerdir. Cümleler yazmak, konuş-

7
maktan tamamen farklıdır: Bunun için önce büyük top­
lumsal ilerlemeler, ilk uygarlıkların gelişimi, krallar ve
imparatorların ortaya çıkışı, ardından maceraperest kabile
üyelerinin aşina oldukları sınırların ötesine çıkarak macera
ve ticaret peşinde dolaşmaya başlamaları ve bunun ardın­
dan da uzun bir zamanın daha geçmesi gerekir.
Sokaktaki bir insana "Sizce uygarlık tarihinde en önem­
li icat nedir ?" diye sorsanız muhtemelen herkesin b ildiği
"tekerlek" yanıtını alırsınız. İlginçtir, tekerlek Geç Neolitik
Çağ'dan önce ve muhtemelen de Erken Bronz Çağı'na
gelene dek ortaya çıkmamıştır. Bu MÖ 6000 ile MÖ 3 5 00
yılları arasında bir yere karşılık gelir. Tekerlekli b ir araba
resminin ilk örneğine 1 976 yılında Polonya, Bronocice'de
yapılan kazıda çıkartılan bir seramik çömlekte r astla­
nIL Bronocice çömleği takriben MÖ 3500-3350 yıllarına
tarihlenmektedir. 7 Fakat o dönemdeki yeni tarım teknik­
leri düşünüldüğünde tekerleğin kaçınılmaz b ir icat olduğu
söylenebilir; sonuçta daire şeklinde çömlekler vardır ve
ağaç kütüğü parçaları dönen bir tekerden faydalanma
konusunda sağlam ipuçları vermiş olmalıdır. Elbette silindir
şeklindeki kütükler basit tekerlekler var olmadan önce de
kullanılır. Fakat tekerlek dönen diskten ibaret değildir. Yük
kaldırmakta kullanılan makaralar da hayli karmaşık b ir
fikir olarak buna dahildir.
Peki ya alfabe ? Şampiyonluk onun hakkıdır. Bugünkü
yaşamlarımızı olanaklı kılan diğer önemli icatların çoğunun
alfabe olmadan ya da en azından konuştuğumuz kelime­
leri yazmanın bir başka akıllı yolu olmadan etkili şekilde
var olamayacaklarını iddia edebilirim. Doğru; sokaktaki
insanlar da Mısır'ın müthiş piramitlerinin, ağaç kütüklerin­
den de olsa, kölelerin işini kolaylaştıran tekerlek olmadan,
dünyadaki uzun taş binaların makaralar olmaksızın inşa
edilemeyeceğini ileri sürebilirler. Tekerlek dünyaya er ya da
geç gelecekti, fakat çıkarttığımız sesleri yazmanın b ir yolunu
bulmak diğer her şeyi gölgede bırakmaktadır.

8
Modern alfabetik yazım, konuşulan dilin kaba bir tak­
lididir. Sümer dilinin her hecesinin kilin üzerine bir çiviyle
yapılan özel bir resimle gösterildiği Sümer resim yazısının
alfabeden de önce var olduğunun kanıtlarına sahibiz. Aslen
bu izlerin, aktarılması istenen kelimenin hece sesiyle aynı
olan nesnelerin resimleri olması gerekiyordu. Bu sadece pilc­
tograflar kullanılan yazımdan daha farklı türde bir yazım
şekliydi. Şansımıza Sümerce çok sayıda heceden oluşan
kelimelere sahip bir dildi ve çoğu zaman hecelerin kendileri
de somut nesnelerin isimleri oluyordu. Yazım her biri bir
heceyi belirten işaretlerden oluşuyordu. Örneğin bir elin
tuttuğu ev resmi "evde yaşayanlar" anlamına gelebilirdi:
Hiyeroglif resim yazısı Sümer resim yazısıyla hemen
hemen aynı dönemde Akdeniz bölgesinde Mısır civarında
kullanılıyordu ve resimsel karakterinden sıyrılarak önce saf
bir ses-işaret sistemine, en sonunda da alfabetik bir şeye
evrilinceye dek bir dizi aşamadan geçti. 8 Fenike alfabesinin
ortaya çıktığı MÖ 1 . binyılın hemen öncesinde, dünyanın
neredeyse bütün köşelerindeki pek çok kültür, görsel sem­
boller kullanarak bir tür temsili yazım biçimi geliştirmiş
durumdaydı . Bu kültürler bu sayede doğrudan iletişim
araçlarına kavuştukları gibi, gelecek nesillere bir bilgi kaydı
bırakmanın yolunu da elde etmişlerdi.
Her kelimenin sembollerinin, söylenen kelimenin sesle­
rini temsil ettiği bugün sahip olduğumuz fonetik yazımdan
farklı olarak resimli yazı, sesin değil söylenen kelimenin
anlamının bir göstergesiydi. Fakat MÖ 1. binyılın onalann­
da resimli yazı yerini fonetiğe bırakn.
Resimler, ses yoluyla kelimeleri temsil edeceği şekilde
kullanılabilir. Örneğin İngilizcede bir göz (eye), bir an ( bee)
ve bir yaprak (leaf) resmini yan yana koyarak �ı believe"

Özgün metindeki örnekte "household " kelimesi kullanılmıştır. Evde


yaşayanlar, hane halkı anlamına gelen bu kelimedeki '""house" kelimesi
ev, " hold" kelimesi ise tutmak a nlamına gelir. (e.n.)
9
("inanıyorum" ) yazabilirim. 9 Hiyerogliflerde de anlam,
fonetik yazımda olduğu gibi bağlam üzerinden verilirdi.
Fakat fonetik yazım resimliye göre en az bir avantaja s ahip­
tir: Çok daha fazla sayıda düşünce ve fikir kombinasyo­
nunu ifade edebilir. Yazarların da daha zengin metaforlar
türenne yönünden çok daha özgür bir alanda çalışabilecek­
leri söylenebilir.
Yazma ihtiyacının, hikayeleri değil de anıları kaydetme
ihtiyacından doğması şaşırtıcı değildir. Bulunan ilk belgeler
tarih kayıtlan, isimler, tarifler ve seyahat belgeleridir. Yazma
becerisi yaygınlaştıkça yazma nedenleri de çeşitlenmiştir.
Binalara yapılan grafitiler, başkalarına iletilen gizli notlar ve
sihirli formüller, hafızaya yardımcı yazılar ya da birilerinin
mezar taşındaki yazılar bunlardan bazılarıdır. Bu tür anı ve
mezar yazıtları "kadın ve erkekleri yaşama eyleminin ken­
disine dair daha derin bir farkındalığa çağırır ve doğumdan
ölüme dek yaşanan tecrübe ve travmaların atlatılm asında
bize yol gösterir." 1 0
Başlangıçta yazma ayrıcalığı kapalı gruplarla, ö zellikle
de dini tarikatlarla ya da eğitim görmüş özel sınıflarla
sınırlıydı. Belirli bir standarda oturduğunda ise konuşma
dilini inanılmaz etkiledi. Birbirinden uzakta yaşayan ve
hemen hemen aynı dili konuşan eğitimli insanlar bir süre
sonra ortak bir yazı dili paylaşmaya başladılar ve bu, sözlü
geleneklerin yerleşmesine ve farklı bölgeler ve ayrı z am anlar
arasında ortak bir deneyim bağı yaratılmasına neden oldu.
Uygarlıkların ve şehirlerin doğumu, halktan çok sayıda
kişiyi de kendine çeken tapınakların inşası ve ruhban sını­
fının yükselişiyle çarpıcı bir şekilde örtüşür. İktidarlarını
sağlamlaştıran rahip krallarla birlikte tapınak yaşamı yavaş
yavaş ilkel tarım hayatının bir parçası oldu. Bu, rahiplerin
anlayabildiği ve tapınakların mevsimsel ritüeller için kullan­
dığı takvimlere dayalı tarımsal kültürlerin gelişiminin de bir
sonucuydu. Bu nedenle ilk uygarlıkları insanların tanrılar

10
nezdindeki temsilcileri olan rahipler yönetti . 1 1 Tapınak aynı
zamanda gözlemevi, kütüphane, hastane, müze ve hazine
eviydi. Babilliler MÖ 1200 yılında hayli kapsamlı yıldız
kataloglarına sahip olsalar da, gökyüzünün kutsallığına
inanan Mısırlı rahipler MÖ 3000 gibi erken bir tarihte yıl­
dızları ve takımyıldızları haritalamışlardı. 1 2 Arazi etüdleri
ve vergilerin yanı sıra yıldız haritası hesaplamalarındaki çet­
refillikler, tarladaki koyunların hesabında faydalı olan basit
ve küçük sayılardan farklı sayıların yazılmasını gerektirdi.
İlkel insanların basit ihtiyaçları vardı. Başlangıçta sayma
çok küçük sayılarla sınırlıydı. Çoban, saymaya ihtiyaç duy­
madan sürüden bir koyunun eksildiğini bilebilirdi . Bunu
bütün maymunlar da yapabilir; yani, ailenin bir üyesinin
eksik olduğunu bilebilir. Bir şeyin kayıp olduğunu bilmek
niceliksel değil niteliksel bir küme anlayışıdır. İlkel yaşamda
gerçek anlamıyla sayılara gerek duyulmaz. Bu yüzden de
kimse sayının ne olduğunu bilmeye ihtiyaç duymamıştır.
Yine de, açıklanması çok güç görünen harika bir neden­
le insanlar (hatta ilkel insanlar) sayıların farkına varma
konusunda, kelimelerle sahip oldukları düzeyin ötesinde,
esrarengiz bir beceriye sahiptiler. Bugün çocuklara sayılar
nicelikle bağlantılı kelimelerle ilgili bir his edinmeleri ama­
cıyla anaokulunda ezberletilmeye başlanır. 1 'den l 0'a kadar
olan sayıları ezberden kolayca sayabilirler. Fakat sayıların
ezberden sayılması ile bu sayıların aslında ne anlama gel­
diklerinin anlaşılması aynı şey değildir. Üç yaşında bir çocuk
"bir", "iki", "üç", "dört", "beş" kelimeleri ile bir eldeki
beş parmağın bire bir karşılık geldiğini anlamadan da 5'e
kadar sayabilir. Çocuk ya da insan gelişiminde bu karşılık
gelmenin gerçekleştiği an, beyinsel olgunluk açısından dev
bir sıçrama anlamına gelir. Bu sıçrama anını fark eoneyiz.
Görünen o ki, söz konusu anda " hah işte! " türünde bir
deneyim yaşanmıyor. Bir elde beş parmak olması, doğal
olarak ilk on sayıya bire bir karşılık bulunmasını sağlamıyor

11
gibi gözüküyor. Geçtiğimiz yüzyılın ortalar ına dek Avust­
ralya'daki birkaç yerli kabilesi sayılar için kelime lere sahip
değildi, fakat kumda işaretler yaparak sayabiliyorlardı. 1 3
Yine ilginçtir; Avustralya, Pasifik adaları ve Amerika k ıra­
sında (en azından 20. yüzyıldan önce) bire bir sayma a racı
olarak modern sayılar kavramının henüz olgunlaşmadığı­
nın göstergesi olarak 4'ten sonraki sayılar için kelimelere
sahip olmayan birkaç yerli kabile vardı. 1 4
Matematiksel yazımın ortaya çıkışı Batı'da da, Doğu'da
da edebiyattan bin yıldan fazla süre önce olmuştur. Hatta
İlyada'dan bin yılı aşkın bir süre önce yazılmış bir Sümer
şiiri ve elimizdeki en eski yazılı hikaye olan Gılgamış Des­
tanı'ndan bile daha öncesine dayanmaktadır. Ne sayısal
yazımın ilk kez nerede ya da ne zaman gerçekleştiğine i lişkin
ne de yazının ilk nerede ve ne zaman gelişmeye başladığına
dair doğrudan kanıtlara sahibiz. Kimileri sayısal yazımın ilk
örneklerini Erken Taş Devri'ne dek giderek Çinlilere atfe­
diyor. Yine de bu çok kesin değil. Fakat MÖ 3400 yılında
görülen çiviyazısı şeklindeki Sümer sayı yazımıyla hemen
hemen örtüşmesi mantıklı gözüküyor. 1 5
Kuzey Fransa ve kuzeybatı İspanya'daki mağaralarda
bulunan resimlerde görüldüğü gibi, sayı yazımı da insanın
kaydenne uğraşı sayesinde ortaya çıktı. 1 6 D ünyanın günü­
müze ulaşmış en eski yazılı kayıtlarından biri ( Alman Arke­
oloj i Enstitüsü Müzesi, no: W 1 9408,76+ ) MÖ 4. binyılın
sonlarında yazılmıştır ve iki tarlanın alanının hesaplanması
için yapılmış bir alıştırmaya benzemektedir. Uruk kentinin
eski yapılarının enkazı arasında bulunan parçalanmış kil
tabletlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Karbon
tarihlemesi (y. MÖ 3350-3200) tabletin, yazının, en azın­
dan konuşulan bir dille fonetik olarak bağlantılı olduğunu
kabul ettiğimiz yazının orta ya çıkışına dair bilinen bütün
örneklerden daha eski olduğunu gösterir.

12
Avrupa ve Asya'daki mağaralarda kil tabletler üzerinde
1 0.000 gibi büyük sayıların görüldüğü Sümer sayı yazımı­
nın izlerine rastlanmıştır. Mısır hiyerogliflerinde 1 0.000
sayısı için ayrı bir sembol kullanılıyordu. MÖ 1 600 yılında
ünlü Rhind (ya da Ahmes) papirüsündeki cebir problemle­
rinde, sayıları göstermek için kullanılanların dışında hiçbir
sembol içermeyen basit denklemler vardı.

13
2. Bölüm

Bazı Antik Sayı Sistemleri

Onlara istediğiniz adı verin: Babilliler, Sümerler ya da


Akadlar. Hepimiz hikayelerini duyduk. Ban erken dönem
matematik tarihlerinin neredeyse hepsi Babillilerin, altmışlık
(taban 60) sistem denen ve gökbilim konusundaki fikirlerde,
çarpı m tablolarının oluşturulmasında, büyük sayıların yazı­
mında kullanılan sayı kavrayışıyla başlar. Peki bu Babilliler
kimdir ve neden insan uygarlığına, kültüre, sanata ve bilime
ilk ulaşanlar onlar olmuştur?
Yanıt vermek için, Doğu Akdeniz ile Basra Körfezi ara­
sındaki hilal şeklinde bir bölge olan ve Türkiye'nin güney­
doğusundan Yukarı Mısır'a dek uzanan Bereketli Hilal adlı
coğrafi bölgeyi inceleyelim. Yabani gernik buğdayı, yabani
küçük kırmızı buğday ve yabani arpanın yayılmasını bu
emsalsiz bölge sağlamış, bu sayede yerel tarımın doğumu
için son derece elverişli bir bölge olmuştur. 1 Bereketli Hilal
içerisinde Dide-Fırat vadisinin yakınında bir bölge yer alır.
Genelde "Babil" kavramı sadece Babil şehriyle sınırlı olma­
yan çok daha geniş bir anlam taşır ve Güney Irak, Kuveyt
ve İran'ın batısının bazı kısımlarını içeren geniş bir coğrafi
bölgeye işaret eder. Günümüzün Bağdat şehrinde birbirine
yaklaşan, ardından ayrılıp zikzaklarla ilerleyen ve sonunda
Kuveyt' in hemen kuzeyinde Güney lrak'ta birleşe rek Basra
Körfezi'ne dökülen iki büyük nehrin arasındaki ve çevre­
sindeki alandır. Bu iki büyük nehre haritada baknğınızda
15
ŞEKİL 2. 1 : Dicle Nehri'nin Suvarya yakınındaki kesiti. Kaynak : Google Maps.

izledikleri dolambaçlı yoldan etkilenmemeni z m ümkün


değildir. Dicle Bağdat'ın güneyinden geçerken güneybatıy a
mı kuzeydoğuya mı gideceğine karar verememiş bir n ehir
gibidir. Bazı yerlerde (örneğin Suvarya kıyısında, Şek i l 2 . 1)
Dicle'de iki saatlik bir gemi yolculuğu ya parak ulaştığını z
yere karada sadece on dakikalık bir yürüyüşle gidebi li rsiniz.
Başka yerlerde sadece yarım saatlik bir yürüyüşle gemiyle
ancak altı saatlik bir yolculukla gidebileceğiniz yere ulaşa­
bilirsiniz. Buradan nehrin hayli uzun iki parçası arasındaki
k aranın kolayca sulanabildiği görülebilir. Bugün bile Dicle
kıyılarında tarıma elverişli işlenmemiş ara ziler bulunmak­
tadır. Batı dünyasında böyle keskince bükülen çok az nehir
vardır. Nehirler genellikle yüksek rakımdan aşağı d oğru
akar. Kuzey Avrupa 'da keskin menderesler çizen n ehirler
vardır (örneğin bin kilometrelik Elbe Nehri), ama k uzeydeki
iklim koşulları kış hasadına pek de uygun değildi. Dide-Fı­
rat vadi havzası tarım için çok da uygun olmasa da, ağır ağı r
akan çok sayıda kola ve kanala sahip olan büy ük n ehirler
sulama açısından çok elverişliydi. Bağdat'ın gün eyindeki
16
kısmen düz kırsal bölgeleri kesen nehirler boyunca oluşan
küçük köyler bir araya gelerek Batı'daki ilk kentsel mer­
kezleri oluşturdu. Bölgede ilk yerleşimlerin kurulduğu ve
alüvyon ovası niteliği taşıyan ve Bağdat'ın güneyi boyunca
uzanan antik akarsu kol ve kanallarının çoğu bugün artık
k urumuştur.
Kral Hammurabi döneminde yaşıyor ( ki bu neredeyse
3700 y ıl önce demektir) ve aileniz için tarım yapmak üzere
yerleşmek istiyor olsaydınız buradan daha iyi neresini
bulabilirdiniz? Güney Mezopotamya'yı. Bu bölgenin düz
bataklık arazileri, engin bereketli topraklan ve zengin yaban
hayatı arpa yetiştirmek, koyun ve keçi beslemek için idealdi.
İlk kentsel uygarlıklar burada oluştu.
Güney Mezopotamya, nehir ve kanalların yanında
k urulan Kiş, Nippur, Lagaş, Uruk, Eridu, Şuruppak ve Ur
gibi büyük kentleriyle, kentleşme ve verimli zirai sulama
açısından diğer uygarlıkların hepsinin önüne geçti. Babil
Güney Mezopotamya'nın çok ötesine geçerek Fırat Neh­
ri'nin k uzeybatı kıvrımına dek uzanan bir imparatorluğun
merkezinde bulunuyordu.
Kıvrılan nehirler ve ziraate elverişli uzun mevsimler
önemliydi elbette, fakat bu yeri bu kadar özel kılan başka
bir şey daha olsa gerekti. Toprak mı, ticaret yolu mu, yoksa
atalarından miras aldıkları bir şey miydi ? Who Were
the Babylonians? ( Babilliler Kimdi ? ) kitabının yazan Bili
Arnold'a göre bunun nedeni ne toprak ne de ticaret yolla­
rıydı. 2 Ona göre Mısır "Nil Vadisi'nin yarattığı yerleşime
uygun dar şeride hapsolduğu için Batı Asya'nın geri kala­
nından büyük oranda yalıtılmış" olduğundan az sayıda
işgale maruz kalmış ve kültürel çeşitliliğin çok az olduğu
bir coğrafyaydı. Öte yandan Mezopotamya hemen hemen
bütün sınırlarında farklı kültürel etkilerin doğal zenginliğini
taşıyan, farklı milliyetlerin sızmasına sürekli açık, savunma­
sız bir yapıdaydı.

17
Babil ülkesi, yabancılara düşmanlık üzerinden d eğil ,
doğal coğrafi engellerden yoksunluğu ve bu nedenle yabancı
işgaline karşı korunaksızlığı nedeniyle antik çağın " eri tme
potası", buluşma noktasıydı. Güneydeki düz ovalar ve
körfezin suları kolay giriş olanağı veriyor, doğu ve kuzeydo­
ğudaki tepeler de Babil ülkesinin kentsel merkezlerine kolay
geçiş yolları sunuyordu. Yarı göçebe toplulukların sürekli
işgalleriyle tüm bölge, iç içe geçen ve birbirine karışan h iç­
biri bir diğerine benzemez etnisitelerle doldu.
Güney Mezopotamya'nın geniş ve büyüyen kentsel mer­
kezleri, tarihte ilk kez ticaret ve emeğin yönetimi, d üzenlen­
mesi ve kaydedilmesi için idari bir işgücünü gerektiren eşi
benzeri görülmemiş genişlikte bir sosyoekonomik düzene
dayanıyordu. Burada kayıt tutulması zorunluydu. Hesap­
ların kaydı burada başladı. Kile yazılan hesaplar, kaydedi­
len nesnelerin (arazi, insanlar, besi hayvanları ) piktogram
şeklindeki betimlemelerinin yanı sıra bazı sembollerden
oluşmaktaydı. 3
19 00'lü yılların başlarında, çöküş sürecindeki Osman­
lı İmparatorluğu'nun eski eserler ticaretini artık (rüşvet
ve bürokratik engeller haricinde de) zar zor yönetir hale
geldiği dönemde Amerikalı diplomat, antika koleksiyon­
cusu, roman yazarı ve gezgin arkeolog Edgar J ames Banks
yüzlerce çiviyazısı tableti satın aldı. Ardından bu tabl etleri
Amerika'ya götürerek birçoğunu müzelere, kütüphanelere
ve koleksiyonculara sattı. Koleksiyonundaki parçalardan
birinin matematik tarihçileri için özel bir önem taşıdığı orta­
ya çıktı. Tablet, antik Babil kentlerinden Larsa ve İbrahim
peygamberin Güney Irak'taki doğum yeri olan Ur'un yakın­
l arındaki bir arkeolojik alanda, Tel Sankara'da bulunm uştu.
Banks tableti 1922 yılında New Yorklu yayımcı George
Arthur Plimpton'a 10 dolara sattı (Amerikan tüketici fiyat
endeksine göre şu anki değeri 130 dolara denk düşmek­
tedir).4 Tarihin kırıntılarından bir kültürün parçalarını

18
r lW 41r r "sff
rr � � tf "'
nr q � if Alf
lf 4lf rr�
w

'ıgf lY i&11T

"w

lW � yy �
r nr

ff �
r AJT

,�
� ffl7

"
.q
,�
lW y ('l'

,4

� ,��
lW

4f f�
ŞEKİL 2.2: Nippur tableti. f 1 , � 1 0 anlamına gelmektedir. R. Creighton
Buck, " Sherlock Holmes in Babylon" kaynak alınarak çizilmiştir (Americ.an
Mathematical Monthly, cilt: 87, no: 5 ( 1 980): 335-334). Amerika Matematik
Birliği'nin izniyle basılmıştır.

birleştirip yeniden kurmak her zaman zordur ve Plimpton


322 'nin hikayesinin de birçok yönü vardır. 5 1945 yılında
matematik tarihçileri Otto Neugebauer ve Abraham Sachs
tablette bir Pythagoras üçlüsü listesine, yani a2 + b2 = c2
denkleminin tamsayı çözümlerinin listesine yer verildiğini
fark ettiler. B unu çarpıcı kılan, tabletin Batı'nın Pythagoras
teoremi düşüncesinden bin yıldan fazla bir süre öncesinde
Babillilerin bir tür Pythagoras teoremine sahip olabileceğini
ortaya koymasıdır. Öte yandan yakın dönemde, Cam­
bridge Üniversitesi'nden matematik tarihçisi Eleanor Rob­
son tablete ilişkin güçlü bir sav ileri sürdü. Bu yoruma göre
tablet kesinlikle bir proto- Pythagoras teoremi değildi ve bir
öğretmene yardımcı olmak üzere dik üçgenler konusunda
problemler oluşturmak amacıyla tasarlanmışn.6

19
Şekil 2.2'deki çizim bundan takriben 3700 yıl önce Babil
ülkesinin merkezinde yer alan antik Nippur kentinde yapıl ­
mış bir Bahit tabletinin dolmakalemle çizilmiş bir eskizidir.
İşaretler kuşların küçük ayak izleri değil, kama şeklinde bir
taş kalemle yapılan baskılardır. Taş kalem, yaş kil levhalara
r
bastırıldığında ya da .( şeklinde bir iz b ırakırdı. 7 Ardın ­
dan da levhalar pişirilirdi.
Sol sütünü yukarıdan aşağıya doğru inceley in. Antik
yazı hakkında hiçbir şey bilmeden bu sütünun 1 'de n 1 2'ye
kadar olan sayıları gösterdiğini tahmin ede biliriz. Peki s ol­
daki ikinci sütun? İlk tahminimiz doğruysa (ki nas ıl doğru
olmayabilir?) bu sütundaki ilk sembolün 9 sayısını temsil
ettiğini bilebiliriz. Onun altındaki sayı ne olabilir ? B unun
1 O için kullanılan sembol ile 8'in semb olünün yan yana
koyulmuş hali olması gerekir. 1 8 olabilir mi? Aynı mantıkla
üçüncü sembol de 27 gibi gözüküyor. Hımın . . . acaba ikinci
sütun 9'un katları olmasın? Aşağıya doğru altıncı satıra
gelinceye dek bu doğru gibi gözüküyor, yani 6 x 9 = 54.
Fakat yedinci satırda garip bir şey olmuş anlaşılan. Semb ol
sanki 4'müş gibi görünüyor. Ama öyle mi? Eğer öy leyse, o
zaman ikinci sütun 9'un katları değildir. Nedir öyleyse ?
İlk kama işareti ile diğer üçü arasında bir boşluk old uğu­
nu fark ediyoruz. İkinci sütunun 9'un katları oln1ası umu­
dunu besleyeceksek, o halde yedinci sembolün 63 olması
gerekir. Belki de boşluk bırakılması üç kamayı toplamadan
önce 60'la çarpmamız gerektiğini gösteriyordur. Bu şekilde
9'un katına doğru şekilde ulaşabiliriz.
Bu hipotezi geriye kalan girdilerle test ettiğimizde akıl
yürütmemizin işe yaradığını görürüz:

8 X 9 = 1 X 60 + 1 2 = 72
9 X 9 = 1 X 60 + 2 1 = 81
1 0 X 9 = 1 X 60 + 30 = 9 0
1 1 X 9 = 1 X 60 + 39 = 99
12 X 9 = 1 X 60 + 48 = 1 08
20
Sonraki iki sütunda da sorunsuz işlemektedir. Sonuç ola­
rak burada bir "boşluğun " sembol olarak kullanıldığı çok
akıllıca bir gösterimle karşı karşıyayız.
Sayı sembollerimiz (yani şu an kullandıklarımız) bundan
çok daha farklı ve çok daha karmaşıktır. 72 sayısı 7 çarpı
1 O artı 2 anlamına gelir. İstediğimiz her sayıyı göstermek
üzere sadece on rakam için (O, 1 , 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9)
sembollere ihtiyacımız var. Babil sistemi konunun yaban­
cısı gözlere sanki elli dokuz ayrı işarete gerek duyuyor gibi
gözükse de, aslında sadece iki sembole ihtiyaç duyuyordu.
60'dan daha küçük bir sayıyı tanımlamak için daha küçük
sayıların sembolleri sistematik olarak birbirlerinin üzerine,
neredeyse yapışacak şekilde yığılıyordu. Örneğin 39 sayısı
şöyle yazılıyordu:

Biz altmış biri 6 1 olarak yazıyoruz ve 3601 'i kastettnediği­


mizi biliyoruz. Babilliler 6 1 'i 3601 'den nasıl ayırt ediyorlardı?
6 1 sayısı r r, 3601 sayısı r r şeklinde gösterilmekteydi.
Aradaki tek fark kama işaretlerini birbirinden ayıran boş
alanların sayısıydı. ( rr 'de bir boşluk bırakılırken r r'de iki
boşluk vardır. ) Fakat boşluğun görülebilen sınırlan olma­
dığı için, işaretler arasında kaç tane boşluk bırakıldığını
(özellikle de bu işaretler elle yapıldığında) bilmek zordu.ı:
B urada bir sorun vardır. Boşluk bırakmak sonuçta aralık
bırakmak demektir ve iki boşluk bırakıldığında, bu tek bir
aralık biçiminde gözükebilir.
Dilin çok anlamlı koşullarında olduğu gibi, bağlamın,
sayıların göreli değerlerinin büyüklüklerinin ayırt edilmesin­
de de b ir rol oynaması gerektiğini düşünebilirsiniz. Örneğin
r sayıda keçilerin r keçiden ayırt edilmesi kolaydır: Birinci­
sinde ipucu olarak çoğul takısı vardır ve bu yüzden 60 keçi
anlamına gelmesi gerekir; ikincisiyse tekildir ve 1 keçi anla-

21
mını taşımalıdır. Bağlamrr r r
'in (360 1 ) 'den (21 6.001 )
ayın edilmesini sağlar mıydı? Olabilir.
Birisinin çıkıp sistemin çalışmasını sağlayan bir alet icat
etmesi gerekirdi. 21. yüzyıldan geriye doğru bakmanın avan­
tajıyla bizler bu aletin ne olduğunu bilebiliriz. Bırakılan boşluk
için rasgele bir şeklin, diyelim ki � 'in kullanıldığını varsa­
yalım. Bu durumda okuyan kişi r� r r ��r
ile arasında
rahatlıkla aynın yapabilir. O halde bu neden yapılmamış
acaba?
Yapılmış. Ama bu modem Pekin'in aksine günün birinde
birden kurulmamış, daha çok Roma misali gerçekleşmiş.
Birilerinin zekice bir planla ortaya çıkması ve bunun ger­
çekleşmesi için bin yıldan fazla bir süre geçmesi gerekmiş.
MÖ 700 ile 300 yıllan arasında bir tarihte boş alanın temsil
edilmesi için , 'e çok benzeyen bir sembolün kullanılması
akıl edilmiş. İşte yer tutucu böyle icat edilmiş; bizim m odem
sıfır kavramımızla tam olarak aynı olmasa da buna B abil
sıfırı da denmektedir. Bunun ardından r r 'i r r 'den s ade­
ce bağlama yaslanmak zorunda kalmadan da ayırt etmek
mümkün olmuştur.
Biz.e ne kadar garip görünürse görünsün aslında d ah ice
bir sistemdir. Babilli bir aritmetikçi boşlukları ayırt edebil­
diği koşullarda sadece iki sembol ve boşluğun s ınırlarını
çizen bu egzotik işareti kullanarak bütün değerleri yazabi­
liyordu.8
Babilli katiplerin Nippur'un sıcak güneşi altında elle­
rindeki kamışlan kile basnrdıkları dönemlerden çok önce
Mısırlılar taş, metal ve tahta abidelere hiyerogliflerini kazı­
yorlardı. Bu dönemde sayılar nesnelerin resimleriydi ve on
sayısının her üssü için farklı bir sembol vardı. 1 sayısı dik ey
bir çomakla temsil ediliyordu; 1 0 yarım daire şeklinde bükül­
müş bir sopayla; 100 salyangoz şekliyle; 1 000 bir nilüfer
çiçeğiyle; 10.000 işaret eden bir parmakla; 1 00.000 küçük
bir kuşa ya da belki bir balığa benzer bir şeyle; 1 .000.000 da

22
büyüklüğün muau.amlığından şaşınruşcasına ellerini havaya
kaldırmış bir adamla gösteriliyordu (Şekil 2.3).9
n t ' l'
l 10 100 1 .000 1 0.000 100.000 1.000.000
ŞEKİL 2.3: Esk.i Mısır sayı yazımı. Kaynak: Florian c.a� A Hiıtory of
Mathematical Notatians (New York: DoYeı:, 1 993), 12.

Kimi Eski Mısır bilimcileri salyangoz şeklinin sarmal bir


ip olduğu, küçük kuşun aslında bir kurbağa ve bir milyon
gibi büyük bir sayıyı temsil etmeye hak kaz.anmış kişinin de
aslında bir tanrı olduğu gibi fikirler ileri sürmüştür. Hatta
Mısırlılar örneğin on milyondan büyük bir sayıya ihtiyaç
duymadıkları için, bu tanrı aynı zamanda çok büyük olan
bütün büyük miktarları da temsil eonekteydi. Sayıların
yazılışı toplamsaldı ve daha büyük sayı sembolleri her
zaman daha küçük olanların soluna yerleştirilirdi. Böylece
örneğin 3 60 1 sayısı ( sağdan sola doğru) dikey bir çubuk,
altı salyangoz ve üç nilüfer çiçeği resmiyle yazılırdı. Yazım
düzeni Babillilere oranla önemli bir üstünlükle, yer tunıcula­
ra hiç ihtiyaç duyulmaksızın hoş bir şekilde işliyordu. 3601
sayısı 3 6.001 sayısından gayet net biçimde ayırt ediliyordu.
3 6.00 1 'i yazarken ne ipler ne de salyangozlar; yalnızca bir
çubuk, altı nilüfer çiçeği ve üç parmak kullanılıyordu. 6 1
ile 3 60 1 arasında da karışıklık yoktu. Üstelik 36 ile 3600
arasında da karışıklık yoktu, çünkü 3600 aln salyangozun
ardından üç nilüferle gösteriliyordu.
Eski Mısır sayı yazımı toplamsal bir sistemdi. 1005 yaz­
mak için bir nilüfer çiçeği ile beş dikey çomağın birleştirilmesi
yeterliydi; ama yan yana dört çomaktan fazlası yazılmazdıı
bu yüzden katipler çomakları iki gruba ayınrdı. MÖ 2. binyı­
la girildikten sonra bir dönem çarpımsal bir sistem varohnaya
başladı. 2.000.000 sayısını yazmak için papirüsün üzerine
yazan bir katip iki çomağın üzerinde bir adam çizerdi. Fakat
Eski Mısır bilimcilerinin halen daha yanıtlayamadığı kafa

23
kanşnncı birçok soru vardır. Örneğin hiyerogliflerde birim
kesir ½ [ resmiyle, ½ ise � şeklinde yazılırdı.
İbranilerde farklı bir düzenleme vardı. Alfabe lerinde her
b iri bir sayıyı sembolize eden yirmi iki harf b ulun uyordu
(bkz. Tablo 2. 1 ). Bunların dışında sadece kelimelerin sonla­
rında kullanılan beş harf daha vardı. Bunlar ı, c, T, rı ve f idi
ve 5 00, 600, 700, 800 ve 900'ü temsil ediyordu .
Binleri belirtmek için baştan başlanıyor v e harfin üzerine
i ki nokta koyuluyordu. Böylece N 1 000 anlamına, ::i 2000
anlamına geliyor ve bu böyle devam ediyordu. Şimdi p üf
noktası geliyor: İbranice sağdan sola doğru okun ur ve
binden büyük sayılar iki şekilde yazılabilirdi. Bu sayfalarda
ele aldığımız İbranilerin sayı şemalarında olduğu gibi her
kültürün sayı şeması yüzyıilar boyunca birçok deneme ye
ve değişikliğe uğradı. MS 8. yüzyıla gelindiğinde iki harfli
Mı4 sembolü 500 1 anlamına geliyordu. K harfi normalde
1 'i temsil eder ama başka bir harfin (diyelim ki ;ı) sağında
karşımıza çıktığında 1 000 anlamına gelir. Bir karışıklık doğ­
maz, çünkü harfler sağdan sola doğru okunmuş olsaydı bile,
harflerin sayı karşılıklarının değerde alçaldıkları a n l a şılırdı.
Bu yüzden sağında N ile ;ı 1 005 anlamına gelmektedir.

'
Tablo 2. 1 . İbrani Alfabesi
N Alef 1 Lamed 30
J Bet 2 � Mem 40
l Gimel 3 J Nun 50
ı Dalet 4 o Sameh 60
;ı He 5 l7 Ayin 70
, Vav 6 � Pe 80
T Zayin 7 � Tsadik 90
n Het 8 i' Kuf 1 00
'(j Tet 9 ı Reş 2 00
'I
Yud 10 TJl Şin 3 00
:) Kaf 20 n Tav 400

24
Şema gayet hoş bir biçimde işlemektedir. 968 6 sayısı ırm,
şeklinde yazılmaktadır. ı harfinin iki kez karşımıza çıkrığım
ama iki farklı sayıya işaret ettiğine dikkat edin. Tek başına
olduğunda 6 'yı temsil etmektedir. Sağdan sola doğru okun­
duğunda birinci ı'ın o ile n arasındaki değere sahip olması
lazım; bu yüzden 9000 ile 80 arasındaki bir sayı anlamı­
na gelmeli, dolayısıyla da bu ı, 600 olmak zorunda. Son
konumdaki ı ise muhtemelen temsil edebileceği en küçük
sayı olmalı ki bu da 6'dır.
Sembollerin doğasında bir ruh hali yarannak amaayla
bağlantısız anlamlan birbirine bağlamak yatar. İbranicede
1 5 sayısı normalde sağdan sola , ( l 0'un sembolü) artı ;ı ( 5'in
sembolü) şeklinde yazılır. Fakat 1 5'i bu şekilde yazmak aynı
zamanda Tanrı'nın adının ilk iki harfini yazmak demektir.
Bu yüzden 1 5 sayısı 9 + 6 (ıo) şeklinde yazılırdı ( bugün de
böyle yazılmaktadır).
Yunanlar sayı temsil sistemlerini İbranilerden aldılar.
Onlar da her sayıyı alfabelerinin bir harfiyle gösterdiler. Bu
büyük sayıların belirtilmesi açısından büyük rahatsızlık
veren bir düzenlemeydi.

a y 8 .. .
1 3 4 ...

Neden yer tutucuları ve büyük sayıların yazılmasındaki


görece rahatlığıyla Babil sisteminin dehasını benimsemedi­
ler? Babilliler doğru bir konumsal gösterim fikrine, 60'ın
farklı katlarını temsil etmek için de aynı basarna.klan kul­
lanma gibi zeki bir fikre sahiptiler. Matematik yönünden
bu kadar becerikli Yunanlar bu kadar yaratıcı bir fikri
nasıl ıska geçebildiler? Tüm yaptıklarına karşın (mannksal
düşünce, kanıt ve ispat düzenleri; geometri ve irrasyonellik
anlayışları; sayı kuramındaki konuları geometri yoluyla
çözüme ulaştırmadaki başarıları) sayıları kullanmanın arit-

25
metiği kolaylaştıracak daha iyi bir yolunu neden göremedi­
ler? Hesaplamaların çoğunda bir tür abaküsün kullanılması
buna neden olmuş olabilir.
Belki de bu onların matematiğin geniş kapsamını bütün­
den kavramakla ilgilenmelerinden kaynaklanıyordu. Tüm­
dengelim özelliği taşımayan matematikle uğraşan kesinlikle
çok sayıda büyük matematikçi olsa da, hesaplama aslı nda
onların iyi olduğu alan değildi. Onların asıl alanı kati ş ekil­
de tümdengelimsel bilim, kanıtlama, çözümler, kusursuzluk
ve Eukleides uzayının ve bu uzayı dolduran cisimlerin i lişki:
lerinin anlaşılmasıydı ve bunların hepsini hayli garip bir sayı
sistemiyle ve aslında bir sayı sistemini de pek gerektirmeyen
bir beceri düzeyiyle yapıyorlardı!
MÖ 8. yüzyılda Yunanlar Fenikelilerin alfabesine ve b u
alfabeyle birlikte "akrofonik" rakamlara, sayıları betimle­
yen yazılı kelimelerin ilk harflerinden çıkarılan sembollerin
kullanımına geçtiler (bkz. Tablo 2.2).
Bu sistemin MÖ 5. yüzyılda her biri kendi alfabelerine
sahip İbraniler, Suriyeliler ve Fenikelilerle sürdürülen k üre­
sel ticaret koşullarında popülerlik yarışında olduğu diğer
sistemlerin önüne geçmesi hayli yavaş bir süreç oldu . Bu
gerçekleşince de alfabe zekasına sahip Fenikeliler alfabe­
lerinden Mısır hiyeroglif işaretlerini kaldırdılar, bunlara
özgün sesler verdiler ve bu sesleri harfler olarak betimledi­
ler; ama yine de garip bir biçimde sayıları göstermede kendi
alfabelerini kullanmadılar, bunun yerine dikey çubuklardan
oluşan bir sistem kullandılar.

26
Tablo 2. 2. Yu nan Ak rofonik Sistemi
1 I lota
5 n Ptvn:
10 A Dt1ecı
1 00 H H1ea-r6v
1 000 X X Üı.tot/xwfu;
10.000 M Mupıov
Not: Bir sayının 5 katının yazılması için ilgili sayı, şemsiye sembolünün (1)

alana yerleştirilir. Örneğin ı-il 500 demektir.

MÖ 4. yüzyıldan bir süre sonra Yunan dizisel alfabetik


sayı sistemi yarışı kazandı ve eski akrofonik sistemin yerini
aldı. İbrani sistemine benzer şekilde bu kez Yunan alfabetik
sistemi standart haline geldi. 1 O
Büyük sayıları yazarken işler epey garipleşiyordu. Ark­
himedes bile, evreni dolduracak kum taneciklerinin sayısını
tahmin etmek konusundaki ustalık ürünü eseri Psammites'i
( Kum Sayacı) yazarken bu kadar büyük sayılan betimlemek
için gösterimlere değil, kelimelere başvurdu. Ulaşnğı yanıt
bugünkü gösterimle söylersek 105 1 civarındaydı ve bu daha
doğru yanıt olan yaklaşık 1o 90 'ın epey bir alnndaydı. 1 1
Peki neden kazanan dizisel alfabetik sayı sistemi oldu?
Niçin Yunanlar akrofonik sistemi bırakarak alfabetik
sisteme geçtiler? Bunun nedeni sadece simgelerin daha
kısa olması olabilir mi? Akrofonik gösterimde 1 884 sayısı
x Hl HHH �AAAIIII şeklindedir. Alfabetik gösterimde bu
awnô halini alır. Yirmi yedi sembolün sayısal değerlerini
hatırlamak sadece altı sembolün hatırlanmasından daha zor
olmayacak mıdır? Evet, daha zordur; ama okul çocukları
harflerin sırasını ezberledikleri gibi zamanla bu değerleri de
ezberleyebilirler.
Hayır. Arada kavramsal bir fark var gibi görünüyor.
20. yüzyılın başında yaşamış matematik tarihçisi Florian
Caj ori matematik gösterimlerinin tarihini aktardığı mükem­
m el çalışmasında şu iki aritmetik özdeşliği ele alır (arn ve
27
eksi sembollerinin ancak 16. yüzyılda ortaya çıktığını aklı­
nızda tutun):

HHHH+HH = HlH
AAAA+M = ıi1 A

Bu eşitlikler alfabetik gösterimde şöyle y azılmaktadır:

Burada bir tercih yapılmış. Her iki gösterim de insan


yapımıydı ve her ikisi de onları kullanmak zorunda olan
aritmetikçi ve katiplerin beğeni kantarına vuruldu. İkisi de
külfetliydi. Sonuçta içlerinden yalnızca biri galip çıktı. Babil
sistemini bildiklerinden hiç şüphe olmayan Yuna nlar neden
yer tutucuları kullanan daha zekice bir sistem bulmadılar?
Hepsinden daha zekice olan sistemi bulmak neden Pen­
cap'ın doğusundaki Hintlilere kaldı ?
Şekil 2.4'te bir basamak sisteminin belli belirsiz ipuç­
larını görebiliriz. İlk on Yunan harfi ilk on s ayıyı temsil
etmektedir. 1 l 'den 19'a kadar olan sayıları belirtmek i çin
La, L�, LY, Lô, LE, LÇ, L� LTJ, L-.9 yazılır ve bu da 1 O + 1, 1 O + 2 vs

anlamına gelir. Ardından 20'den 29'a kadar ola nlar için K,


Ka, K�, K)', Kô, KE, KÇ, K� KT), K-.9 yazılır ve bu da 20 + 1 , 20 + 2
vs demektir. 1 2 90 ve 900 için olan garip semboller gibi icat
edilmiş bazı semboller olsa da, yaratıcılarının bir sembolün
yerinin onun değerini belirleyebildiğini fark etmiş olmala rı
gerek ir. Yerin değeri belirlemediği Yunan sisteminde 2 3
sayısını yazmak için 20'yi temsil eden yeni bir sembol ( K)
uygulamaya konmak zorundadır. Yerin değeri belirlediği bir
sistemde 23 sayısını yazmak içinse tek gereken '3'dır, yani
zaten iyi tanımlanmış bir simge olarak 2'yi temsil e tmekte
olan bir semboldür. P ikinci basamakta karşımıza çıktığında

28
2 değil, 20 anlamına gelir. 23 sayısı J}y olarak yazılabilirdi. 1 3
Buna burada değinmemin nedeni, sembol gösterim terci­
hinin ilerlemenin önünde engel oluşturabileceğini göster­
mektir. Tüm alfabe rakam sistemlerinde olduğu gibi Yunan
şeması da küçük sayılarda iş görürken, büyük sayılarda
hantallaşmaktadır.
Bu antik alfabeler özgün kimliğe sahip katı dilsel öğele­
rin toplamlarından ibaret değildir; çoklu anlamlara uygun
yapıtaşlarıdır. MÖ 5. yüzyılda yaşayan Yunanlar dünyadaki
her şeyin tamsayılarla ilişkilendirilebileceğine inanırlardı.
2 sayısı ( " � " harfi) fikir, 3 ( "y" ) uyum, 4 ( "ö" ) adalet anla­
mına geliyordu. Tek sayılar eril, çift sayılar dişiydi. 5 sayısı
( "E" ) evliliği simgeliyordu, bunun nedeni muhtemelen ilk
çift sayı ile ilk tek sayının toplamı olmasıydı. 1 O sayısı da
( " L" ) kutsaldı, çünkü ilk dört boyunın (nokta, doğru, üçgen,
dörtyüzlü) toplamıydı; 1 + 2 + 3 + 4 = 1 0. Böylece bu antik
sayı sistemlerinin bin bir türlü metaforik ruh halini uyandır­
dığını görmeye başlıyoruz.

a f3 'Y � rı 8 E" s" µ r f o T Cjl ' "' ,,


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 20 30 40 50 00 70 80 00
p (1' T ıı f/, X
100 200 300 400 500 600 700 800 900 1.000 2.000 3.000
ı/ı w ' ;ı ,/J ,..,,

fJ
M M,
10.000 20.000 30.000

ŞEKİL 2.4: Yunan dizisel alfabetik sistemi. 6'yı temsil eden harf ç, el
yazısıyla yazılmış digama MÔ 7. yüzyıl öncesinde Yunan alfabesinden çıkmış
olan antik bir harftir. Gorünüşü kelimelerin sonunda kullanılan sigmaya
benzer, ama sesi çok farklıdır. 2. Kısım'da karşımıza çıkacak olan rakam
olmayan öteki sigma konusuna geldiğimizde bunu akılda runnak önemli
olacak. Doğru alfasayısal sıra açısından bakıldığında 6'yı Ç'nın temsil eonesi
gerekirken, 6'nın ç'yla gösterilmiş olduğuna dikkat edin.

29
Yunan akrofonik sistemine çok yakın olan R omalı ların
sistemi büyük sayıları göstermek için toplama pre nsibini
kullanıyor, ayrıca da zekice bir çıkarma kuralı nı uygulu­
yordu: Küçük bir sayı büyük bir sayının soluna yerleştiril­
diğinde bu, küçük olanın büyükten çıkarılma sı anlamına
geliyordu (bkz. Tablo 2.3 ).

Tablo 2.3. Son Dönem Roma Sayı Sembolleri


1 I
5 V
10 X
50 L
1 00 C
1 000 M

Dolayısıyla 83 sayısı LXXXIll şeklinde uzun değil,


XXCIII biçiminde yazılabiliyordu. İyi bir sayı grameri
sayıların olabilecek en kısa uzunlukta ifade edilmelerini
gerektirse de bu her zaman uygulanmıyordu. Bazı değişik­
likler yaşanıyordu. Örneğin MS 4. yüzyılda yazarların b ir
sayının bin katına işaret etmek için sayının üzerine yatay bir
çizgi çektiklerini görüyoruz; bu sayede X 10 değil, 10.000
anlamına geliyordu. Üstü çizgili bir sayının soluna ve sağına
dikey çizgiler çekilirse bu da o sayının yüz bin ka tı demek­
ti; dolayısıyla IXI 1.000.000 anlamına geliyordu. Yunan
düzenlemesi gibi bu da büyük sayıların temsilini çok zor­
laştırıyordu. 14 Neden olduğunu açıkçası hiç anlamasam da
günümüzde hala tarihlerde Roma rakamlarını kulla nıyoruz.
Aztek rakamlarının Asya, Afrika ve Avrupa'daki ra kam­
larla doğrudan hiçbir tarihsel bağlantısı olmamasına rağ­
men, bunlarda da bazı benzerlikler görülmektedir. Aztek
rakamlarında 9'a dek noktalar kullanılır. 9'dan sonraysa
resimli hale gelir. Tam bir tüy 4 00'dür, dolayısıyla çeyrek
tüy 100, yarım tüy 2 00 ve üç çeyrek tüy de 300'dür. 8000
30
için kullanılan sembol, kesenin kendisi böyle bir çarpımın
yapıldığına dair bir belirtiye sahip olmasa da, içinde 20 adet
400'ün bulunduğu kabul edilen bir kesedir (bkz. Şekil 2.5
ve Şekil 2.6).


• •
• • •
• • • •
• • • • •
• • • • • •
• • • • • • •
• • • • • • • •
• • • • • • • • •
1 2 3 4 5 6 7 8 9

ı ı�
ŞEKİL 2.5 : Azteklerde küçük rakamlar.

10
<> [P �
20 1 00 200
J 300 400 8000
ŞEKİL 2.6: Azteklerde büyük rakamlar.

Kıtada görülen diğer sistemlerde olduğu gibi bu sistem


de toplamsaldı. Fakat Babillilerin tek tabanlı sisteminden
farklı olarak Aztek sisteminde üç taban vardı: 20, 400 ve
8000. Örneğin 2 6. 50 4 sayısını bir Aztek Şekil 2. 7'de göste­
rildiği gibi yazardı.

•• •
• •
: [P :
ŞEKİL 2. 7 : Azteklerde 26.504'un yazılışı .

31
Mayaların yaklaşımıysa (tarih tam olarak b il inmiyor
ama MS 250-900 arası Klasik Dönem olması muhtemel)
yirmilik bir sisteme (taban 20) yakındı. Söz konusu Maya
aritmetik sistemi Columbus öncesi döneme dayanır ama
yine de birbirleriyle 50.000'i aşkın yıldır temasa geçmemiş
bu iki kıtada karakterlerin toplanması ve taşınması anlayışı
birbirine benzerdir. Babil sistemine benzer şekilde nokta,
çizgi ve sütunlardan oluşan bir sistemde sıfırın yer tutucu
özelliğinden faydalanılmıştır. Bir nokta bir birimi, bir çizgiy­
se beş birimi temsil eder. Örneğin 3.2 1 2. 1 99 sayısı Şekil
2.8'de gösterilen biçimde yazılır.


• •

• •
• • •
• • • •

ŞEKİL 2.8: Ma ya rakamları.

Yukarıdan aşağıya doğru inerek anlamını açalım:

1 'i 18 x 20 x 20 x 20 x 20'yle çarp


2'yi 18 x 20 x 20 x 20'yle çarp
6'yı 18 x 20 x 20'yle çarp
2'yi 18 x 20'yle çarp
13 'ü 20'yle çarp
birler basamağı ( 19)

32
Aşağıdan yukarıya yapılan toplama da şudur:

19 + 260 + 720 + 43. 200 + 288. 000 + 2. 880.000 = 3.212.199

Sistem aritmetik açıdan basittir. İki sayıyı toplamak için


bunları sütun şeklinde yaz, karşılıklı sanrlanru birbiriyle
topla, ardından da bugünkü modem toplama sistemimizde
yaptığımız gibi taşıma yaparak bunları bir sütunda birleştir.
Örneğin 5 5 ile 15 1'i toplamak için bir Maya şöyle yazardı:

ısı ss
Ardından da her bir sırayı birbirine ekleyerek şu sonuca
ulaşırdı:

206

Alt şekildeki dört çizgi "taşınarak" sorıraki basamakta


bir nokta eder:

206

206 sayısı kolaylıkla yazılmasına rağmen 20 gibi daha


küçük bir sayıda problem doğmaktadır. Mayalar birler
basamağında hiçbir şey yokken ikinci basamağa sadece bir
nokta koyamıyorlardı. Bu yüzden boş basamak için kullanı­
lacak akıllı bir sembol icat ettiler: @ gibi bir görünümü
olan bir sıfır. Bu sayede 20 sayısı @ şeklinde yazılabiliyor­
du.

33
3 . Bölüm

İpek Yolu ve Kral Yolu

U sta Sun der ki: [Matematigin amacı] iki qi'nin [diger deyi$1e
Y i n ve Ya ng' ı n] düşüşü ve yükselişini incelemek için [dogadaki]
çeşitli d üzenlerin toplaşma ve dagılışını araştırmaktır.
- Matematik Sanatı Üzerine Dokuz Bölüm 1

Çin'i Hindistan'a ve Hindistan'ı İran'a bağlayan Doğu-Ba­


n y oluna, doğal coğrafi yapı ile teker ve toynakların darbe­
leri şekil verdi. Şimdiki gibi yol ekipleri yoktu. Hatta İpe k
Yolu tek bir yol da değildi; çoğunlukla Hintli tüccar, araa ve
kaşiflerin yolculuk ettiği diğer rotalara da bağlanan, 6500
kilometrelik son derece engebeli bir araziyi aşarak Avrasya'yı
çaprazlama kesen bir dizi kara ve deniz rotasından oluşu­
y ordu. MÖ 2. yüzyıl civarlarında oluşan bu yol, ulaklann
atlı arabalarını değiştirebildiği ve Akdeniz'e dek uzanan
bir yolculuk için zinde atların bulunabildiği İran'ın Zagros
D ağları'ndan geçen Kral Yolu'na bağlanıyordu. Saten, ipe k,
kenevir, esans, baharatlar, mücevherler, cam ve ilaçlar banya
doğru; altı n, gümüş, halılar ve şaraplar doğuya doğru akı­
y ordu. Bütün büyük ticaret yollarında olduğu gibi İpek Yolu
ve Kral Yolu da hem küçüklü büyüklü hastalık ve salgınların
mikropları için bir güzergah işlevi hem de kültürler, dinler ve
felsefeler arası nda bir iletişim hattı görevi görüyordu.
Felsefe, bilim ve matematik eğitimi ve bilgisi de bu
ülkeler arası yollar üzerinden iletiliyordu. Ticari alışverişler
35
genellik le takas şeklinde yapılıyordu; ancak adil takas da
en azından değerin kabaca da olsa tahmin edilebilme si­
ni, ağırlık ve ölçümlerin dönüştürülmesinin bilinmesini
gerektiriyordu: İpeğin en ve boydan ölçümü, altının ağırlığı ,
madeni bir paranın değeri vs. Hem İranlılarla hem d e Çinli­
lerle ticaret yapan bir Hintli, yaptığı ticaretin matematiğini
anlamak ve örneğin Batı ve Doğu rakamlarıyla hazırlanmı ş
etiketlerin çevrilmesinden edindiği bir tür rakam bilgisine
sahip olmak zorundaydı.
Çin matematiğinin tarihi, geride bırakılan yüzyıllar içe­
risinde büyük oranda da despotik imparatorların emriyle
yakılan kitaplar nedeniyle kaybolmuş ve gölgede kalmıştır;
o kadar ki, biz Batı'dakiler matematiğin çıkışında Batı'nın
başat rol oynadığı mitine inanma eğilimindeyizdir. İlk yazılı
rakamları da içeren en eski Çin matematiği kayıtlarının tari­
hi Shang Hanedanı'na dek uzanır (MÖ 1 600- 1 02 9 ) . 1 8 99
yılında arkeologlar eskiden Shang Hanedanlığı 'nın başkenti
olmuş orta güney Çin'deki Xiaotun'daki kazı alanın d an
binlerce kemik ve kaplumbağa kabuğu çıkardılar. O zaman­
dan bu yana on binlerce yeni bulgu toplanarak incelemeye
alındı. Bunların, savaşta esir alınan ve öldürülen düşman
sayısını, avlanan kuş ve hayvan sayısını, kurban edilen
hayvan sayısını ve birçok başka başarının çetelesini tutan
rakamsal sembollere sahip oldukları ortaya çık tı . 2
Erken Han Hanedanlığı'nın (MÖ 206-MS 9 ) başlangı­
cında Çin rakam karakterleri bugün k ullanılan Çin rakam­
larına çok benzeyen bir onluk sistem içerisinde yerleşiklik
kazanmıştı ( bkz. Şekil 3 . 1 ) .

2 3 4 5 6 7 8 9 10
-- - l!9 :E... �
,\ -t /\,.. iL +
1 02 ı o ·' ı o•
a -t �

ŞEKiL 3. 1

36
Örneğin 26.999 sayısı şöyle yazılıyordu:

Bunun ne kadar akıllıca olduğunu teslim etmeliyiz. Sol­


dan sağa şöyle okunmaktadır: 2 on bin, 6 bin, 9 yüz, 9 on
ve 9 . Onluk sistem olduğuna hiç kuşku yok. Peki, neden
zekice diyoruz ? Sıfıra hiç, en azından bir yer tutucu olarak
hiç gereksinim duyulmuyor. 20.009 için şunu yazmanız
yeterli:

B un u n için gerçekten Çinlilere hayranlık duymamız


gerekir. Eğer onlar, yüzler ya da binler yoksa, bunları hiç
işin içine karıştırmıyorsunuz. Sıfıra gerek yok!
Ticaret için rakamların yazılışında bu kadar pürüzsüz bir
sistemle yetinmeyip haritacılık ve astronomide de akıllıca
düşünceleri içeren bu kadar etkiliyeci basitlikteki fikirleri
bulan zeki Çinli matematikçilerin kimler olduğunu bilmek
her matematik tarihçisi için bir keyif olurdu sanınm. Fakat
ne yazık ki, savaşlar, kitap yakmalar ve elyazmalannın tah­
rip edilmesi yüzünden en temel yarancı katkılan sağlayanlar
hakkında bile hemen hemen hiçbir şey bilinmemektedir.
Bu yaratıcı rakam sistemi Çinlilere büyük sayıları "adlan­
dırma " olanağı tanıdı, ama uygulamalı aritmetik yapılması
için başka bir şey gerekiyordu. İşte bu noktada Çinliler yine
müthiş bir sisteme sahiptiler: sayma çubukları.
Çinliler ilk binyıldan çok önceki yıllardan itibaren on
tabanlı bir basamaklı sayı sisteminde birden dokuza kadar
ola n rakamları belirtmek için hayvan kemikleri ya da
bambudan yapılma sayma çubuklarını yaygın şekilde kul­
lanıyorlardı ( Şekil 3 .2).3 Bu düzenlemede, yer tutucu olarak
sıfırın olmaması hariç bizimkine çok benzeyen bir onluk
sistemde yatay ve dikey çizgilerden faydalanılıyordu.

37
--- -
1 il 111 1111 11111 1 il 111 1111
1 2 3 4 5 6 7 8 9

-
--- - � -- -
-=-
1 0 20 30 40 50 60 70 80 90
ŞEKİL 3. 2 : Çin sayma çubukları.

Sayılara isim vermek ve parmak hesabı yapmak k üç ük


nicelikler için belki iyi olabilir, fakat toplama, çarpma ve
bölme biraz hareket ve tersi hareket gerektirir: Yazma, üstü­
nü çizme, yeniden yazma gibi. MÖ 1. yüzyılda ucuz kağıdın
olmadığı koşullarda art arda yapılan hesaplamalarda h ızla
hareket ettirilip sonra aksi yöne hareket ettirilebilen sayma
çubukları çok işe yarıyordu. Hint-Arap sistemi gibi Çin
yazılı rakamları ve sayma çubuğu rakamları da b asamaklı
ve hesaplaması kolaydı. Bu sadece sayıların gösterilmesi
değil, matematik kavramları ve hesaplama açısından da
kolaylık sağlıyordu.
Yoğun bir kolektif çalışmayla bir araya getirilmiş 2 46
probleme yer verilmiş ve Han Hanedanlığı döneminde
geleneksel bambu şeritlerin üzerine yazılmış Jiuzhang suan­
shu (Matematik Sanatı Üzerine Dokuz Bölüm4 ) adlı eserde
sayma çubukları kullanımının bilindiği varsayılmaktaydı. 5
Tarihçiler bunun kendisinden önce biriktirilmiş tüm m ate­
matik bilgisine adanmış en eski Çin metni v e Pythagoras
teoreminin ciddi ve değerli (Eukleides'in belitsel mantık
dilinden bir ispat değilse bile) ikna edici bir savunusuyla
sonlanan bir metin olarak Eukleides'in Stoikheia'sının
Çin'deki gerçek eşdeğeri olduğuna inanmaktadı r. Çinlile­
rin matematik yapma tarzı, örnekler ve analoj iler y oluyla
iknaya ve Eukleides'inkilerden aşağı kalmayan geçerlilikte
kanıtlara (ya da en azından ik nalara) dayal ıydı.

38
Ne yazık ki, hemen hemen bütün MÖ 1 . binyıl kitap­
larında yaşandığı gibi özgün eserin bugüne kalmış tam bir
kopyası yoktur. Özgün eser büyük olasılıkla İmparator
Ç in Şi H uang'ın MÖ 208 yılında verdiği bir kitap yakma
buyruğu sonucunda yok edildi. Kitap yakmanın saçma
bahanesi yeninin önünün açılması için eskimiş olanın saf­
dışı bırakılması olsa da, asıl neden muhtemelen (kendine
güvensiz tüm tiranlarda olduğu gibi) Çin Şi'nin kendi
saltanatını kendisinden öncekilerle karşılaştırma olanağını
sağl ayacak bütün delilleri ortadan kaldırmak istemesiydi.
Buna rağmen Zhang Chang ve Geng Shouchang tarafından
M Ö 1 . yüzyılda derlenmiş bir eserin MS 263 tarihli bir kop­
yasına sahip olduğumuz için şanslıyız. Kitap Liu Hui'nin
yazdığı ek yorum ve açıklama bölümlerine sahip. 6 Liu Hui
ö nsözde şöyle yazmış:

Dokuz Bölüm' ü ergenlik dönemimde okudum, yoşlandıgım­


d a d a üzerinde ayrıntılı olarak çalıştım. Matemotigin temeJlerini
özetleyen Yin ve Yang'ın ikili dogası [ pozitif ve negatif yönleri]
a rasında ki ayrımı gözledim?

Çin m atematiği alanında uzman iki otorite, Singa pur


Ulusal Üniversitesi'nden Lay Yong Lam ve Avustralya'daki
Edith Cowan Üniversitesi'nden Tian Se Ang Fleeting Foot­
steps ( Geçici Ayak İzleri) adlı eserlerinde bize Hint-Arap
sayı sisteminin Çin sayma çubuklarından alınmış olmasının
çok da uzak bir olasılık olmadığını söylüyorlar. 8
Çubukları düz bir yüzeyin üzerine serilmiş kürdanlar
olarak, bir hesap tahtası gibi düşünün. Çin aritmetiğine
açıklık getiren birkaç eski Çince matematik yazısına sahibiz�
bunlardan 4 . yüzyılda ya da 5 . yüzyılın başında yazılmış
olan Sun Zi Suan Jing ( Sun Ustanın tvlatematik Klasiği)
rakamları dikey ve yatay çubuklar şeklinde göstermektedir. 9
Pozitif katsayılar için kırmızı sayma çubukları, negatif kat-

J9
sayılar için de siyah çubuklar kullanılıyor ve bunlar toplama,
çıkarma, çarpm a ve bölme işlemlerinin gerçekleştirilmesi
amacıyla sayma karelerinin içine yerleştiriliyor ya da için­
den çıkartılı yordu. ıo
Bu basamaklı bir sayma sistemiydi, dolayısıyla örneğin
26 .999 şöyle yazılıyordu:

il JJii � iiii
Bizim Hint-Arap onluk sistemimize çok benzemektedir.
Fakat 2.600.999 gibi bir sayıyı ifade etmek gerektiğinde
sorun çıkmaktadır. Henüz daha sıfırın bir yer tutucu ola­
rak kullanılması yaklaşımı ortaya çıkmamıştır. Hint-Arap
onluk sistemi ilk başta sıfır sembolüne sahip değildi belki,
ama boş basamak için bir kelimeye sahipti (Hindistan'da
sunya, Müslümanlarda sifr); Çin çubuklarında da durum
aynıydı, boş basamak için bir kelime (kong) kullanılıyor
ve yer tutucu olarak da boşluk bırakılıyordu. 1 1 Boşluklar
Babil sistemindeki gibi sayılıyordu, ama bir elyazması kale­
me alınırken sık sık belirsizlikler doğuyordu. Örneğin Şekil
3.3'teki Çin çubuk sayısı 2.600.999 anlamına mı, 260.999
anlamına mı geliyor?

1111 § 1111
ŞEKİL 3.3: 2.600.999 mu, yoksa 260.999 m u ?

Çinliler bu konuda da yaratıcıydılar. On binler basama­


ğındaki 6 ile yüzler basamağındaki 9 arasında bir boşluk
(bir tür sıfır) olduğuna dikkat edin. Sayının 2 . 6 00 . 9 9 9 'u
değil de 260.999'u göstermesini sağlamak için çubukların
basamaklardaki yönlenmesi değişmektedir. 6 ve 9'u gös­
teren çubuklar aynı doğrultuya sahiptir, bu da iki rakam
40
arasında bir sıfırın olduğu anlamına gelir. 26. 000'i yazmak
biraz proble mlidir, ama bunun da basit çözümü il. - T
şeklinde yazmak tır ki onun da tam çevirisi "26 bin"dir.
An tik Babil sisteminin sıfır için yer tutucu olarak bir
boşluk, çift sıfır içinse iki boşluk bıraktığını hanrlıyor musu­
n uz? Çin sistemi yaptığı zeki yön değiştirme numarasıyla
bu gereklilikten kaçınabiliyor. Dolayısıyla 6 ile 9 arasında
iki sıfır olduğunda da, çubukların doğrultuları bunu göste­
rebiliyor.
Ne kadar akıllıca! Tam bir yin-yang yaklaşımı. Bu etkili
küçük numara, çift sıfırın tek sıfırdan ayırt edilmesinde de
çok güzel iş görüyor. Şekil 3.3'te gösterilen sayı 26 0. 999'dur.
2 . 600.999 sayısı daha farklı şekilde gösterilir:

il J_ iiii � iiii
6 ile 9 arasında iki boşluk varmış gibi görünüyor., bu
dur umda sayı 2. 600.999 olmalıdır; ama emin olmak için
çubukların yönlerinin değiştiğine dikkat edin.
6 ile 9 arasında yalnızca bir boşluk olsaydı, 2 ve 6'nın
yönlenmeleri Şekil 3.3'teki gibi olurdu. Sistem 26.9 90 ile
2 699'un ayırt edilmesinde de hayli yardımcı oluyor. 26.9 90
şöyle gösteriliyor:

11J_ iiii �
2 69 9 da şöyle:

Bir başka önemli matema tik kitabı da Su"ın shu shu'dur


(Sayı lar ve Hesaplamalar Üzerine Bir Kitap). 1 983'te arkeo-

41
logların Çin'in iç bölgelerinde keşfettikleri MÖ 1 . yüzyıldan
beri kapalı kalmış antik bir mezardan çıkarılanlardan biri
de bu kitaptı. 1 2 Mezarda yaklaşık iki yüz adet geleneksel
bambu şeridi bulundu; bunlar birleştirildiklerinde Suan shu
shu ortaya çıktı. Kitap yine sayma çubukları h akkındaydı
ama başka bir şeyi daha, aritmetik hesaplamalarda kullanı­
lan bir matris sistemini içeriyordu. 1 3 Şekil 3 .4 'teki çizimler
653 8'in 9'a nasıl bölüneceğini göstermektedir:

d
-
i b C

ır ır - lf
.l 1111 - lii .l 11111 - lii il - iii il - iii
iiil iiii iiii Tiii

-
g

ır - ır - T
726
ır T 9)65 38
63
lii - lii 1111 23
18
iiii 1111 iiii 58
54
4

ŞEKIL 3 .4: 6538'in 9'a bölünmesi. Kaynak: Philip D. Stra ffin J r., " Liu Hui
and the First Golden Age of Chinese Mathema tics, " M,ıthematics Magazine,
cilt: 7 1 , no: 3 ( 1 998): 1 64. Amerika Matematik Birliği 'nin izniyle bJ.sıl mıştır.

(a) dörtgeninde ilk satır boş bırakılmıştır� b izim uzun


bölmemizde en üstteki satırın boş kalacağı gibi. İkinci satu
6538'i temsil etmektedir. Üçüncü satırdaki 9, 5 'in a ltındaki
yüzler sütununa yerleştiriln1iştir. ( b ) dörtgenindeki 7, 6 5 'in
9'a bölünmesinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Böylece
(c) dörtgeninde artık 6 ve 5 gider ve onların yerini yüzler
sütununda kalan 2 alır. İşlem aynı bizim Hint-Arap rakam­
larını kullanarak yaptığımız gibi devam eder.
Bu çubuk sistemindeki temel aritmetik işlemleri, Hint-A­
rap sistemindekilerle aynıdır. Tacirler, bilimciler ve gezginler
Ç in'de MÖ 4. yüzyıldan 1 6. yüzyılda a ba k ü s on un yerini
alana dek çubuk sistemini kullandılar. 7. yüzyılda a skeri
görevlilerin çubuk çantası taşıması standart bir uygula may­
dı . 1 4 Sun Zi Suan Jing çubuklarla karekök ve küpkök a lına ,

42
çarpma ve bölme hesaplamalarının nasıl yapıldığını aynnnh
olarak anlatır. 1 5 Sun Zi Suan Jing'de çarpma ve bölme hesap­
larının yapılışı, Harizmi'nin aritmetik kitabında Hint-Arap
rakamlarıyla yapılanlarla aynıdır. İki sistemdeki hesaplama­
ların neredeyse aynı olması kimi uzmanların bizim Hint-Arap
sistemimizin Hindistan'a Çin'den gitmiş olabileceğini düşün­
melerine yol açmıştır. Fleeting Footsteps'in iki yazan da aynı
görüştedir: " Hint-Arap rakam sistemiyle kavramsal olarak
özdeş olan, b ilinen tek rakam sistemi buydu. " 1 6
Antik kültürlerin çoğunda ilk üç rakam için kullanılan
semboller, parmakların ya da çubukların temsilinden evril­
miş olması çok muhtemel dikey ya da yatay çizgilerden
oluşmaktadır. Dört için kullanılan sembole geldiğimizdeyse
genelde dört dikey ya da dört yatay çizgi yerine çizgilerden,
büyük olasılıkla da dört çizgiden oluşan bir şekil görüyoruz.
Bazı kültürlerde paralel çizgi işaretlerinden başka şekillere
altı sayısına gelmeden geçilmiyor. Çin sistemi, mannklı bir
parmak sayma ya da çubuk sayma şeklinde ilerleyen en eski
sistemlerden biri. 1 7 6 için kullanılan sembolün aln dik ey
çubuk olmaması gerekiyor, çünkü beş dikey çubuğu aln
d ikey çubuktan saymadan ayırt etmek zor olur ki, rakamlar
için kullanılan sembollerin tüm esprisi saymak zorunda kal­
mamaktır. Günümüzde tutulan çetelelerde de çok benzer bir
durum görürüz; 5, dört dikey çizgi ve bunları yatay olarak
kesen beşinci bir ç izgiyle gösterilir.
Çocuklar gökkuşağının renklerini rengin anlamını kav­
ramalarından çok önce öğrenirler. Aynısı sayı kelimeleri ve
sayı kavramı için de geçerlidir. Bizlerden, kimsenin daha
önce görmediği bir sayı sistemi icat eonemiz istense ortaya
m uhtemelen Yunan ya da İbrani sistemine benzer bir sistem
çıkacaktır. İcat edilmesi basit (neredeyse doğal) olsa da ., eski
masaüstü bilgisayarlarda olduğu gibi kullanımı güç olur.
Sayıların bir taban sistemi kullanılarak yazımının düşü­
nü lmesinden çok önceki dönemlerde sayı yazımı işaretler
43
şeklinde, sıkça da beşli şekilde gruplanarak yapılıyordu.
Grupların sayısı çok büyük olmadıkça, sayıların kendilerine
özgü sembollere sahip olmalarına da ihtiyaç duyulmuyordu .
"Grupların sayısı " gibi bir niceliği işaret etmek için herhangi
bir kelime ya da sembolün olmadığı koşullarda "çok b üyük
olmadıkça " ne anlama geliyordu ? Böyle bir sistem diyelim
ki on ya da yirmi işarette sorunsuz işliyor, ama her s ayı için
bir isim ya da resmin olmadığı koşullarda çeteleler b üyüdü­
ğünde sistem de nkanıyordu.
Geçenlerde iki torunum arasında geçen bir konuşmaya
kulak misafiri oldum. Beş yaşındaki Lena on yaşı ndaki
kuzeni Sophie'ye sordu: "Sağ elimde niçin beş parma k var?"
Sophie daha doğru bir cevap veremezdi herhalde: " Doğru
sayalım diye... " Bu kadar harika şekilde nedenle sonucu
kanşnnp işi tersine çevirebilecek bir yanıtı bir çocuktan
başkası akıl edebilir miydi ?
Platon'un kısa diyaloglarından birinde b ir Ati nalı say­
mayı nasıl öğrendiğimizi bilgece sorar:

Saymayı nasıl ögrendik? Size soruyorum, bir ve iki kav­


ramlarına sahip olmayı nasıl başardık, evrenin düzeni bize bu
kavramlar için doguştan bir yetenek mi bahşetti? Do�u şta n sahip
oldukları, göklerdeki Babamızdan sayması nı ö�renme yetene­
gine dek ilerlememiş birçok başka mah lu kat va r. Fakat bizim
ömegimizde Tanrı daha en başta bizi bize g österi leni a n l a ma
kuvvetiyle yaratmış ve ardından bize halen göstermeye devam
ettigi dünyayı göstermiş. 1 8

Soyut matematik "sayı "nın anlamına dayanır. Sayıları


neredeyse ilk karşılaşmamızda doğru anlamamız ve henüz
daha gerçekte ne olduklarını bilmeden sayıları kullanmakta
hiçbir sorun yaşamamamız olağanüstü değil mi ? Atinalı
devam ediyor:

44
Sayılar insanlara yasak olsaydı bizlerin asla akıllı olamaya.
cag ı m ız seklindeki, son derece haklı ilk gözlemimizi hatırlayın.
Zira bir mahlukun ruhu, o mahluk akılcı söyleme hiç sahi p olma.
saydı, kesinlikle tam erdeme erişemezdi ve ikiyi ve üçü, teki ve
cifti ayırt edemeyen, sayıları hiç bilmeyen bir mahluk, onu erdem,
yigitlik ve itidalden uzak tutan hiçbir şey olmasa da, sadece
d uyumlar ve anılar edinebildigi şeylerin akılcı bir açıldamasmı
yapamazdı. 1 9

Sayı derken ne anlatmak istediğimizi tanımlayabiliriz.


Fakat sayıyı nasıl tanımlarsak tanımlayalım, onun anlamı
bizim tasarım yoluyla kurduğumuz ilkelerle uyumlu normal
dünyalara uzanmak zorundadır; yani Bertrand Russell'ın
zama nı nda torunumla hemfikir şekilde söylediği şey doğru
olma lıdır: "Biz on parmağa, iki göze ve bir burna sahip
o lmak i stiyoruz. "

45
4. Bölüm

Hint Hediyesi

Bazı küçük Brahmi sayıları (Şekil 4.1) görsel olarak


b izim b ugün kullandığımız küçük sayılarımıza benzer.
Fakat Brahmi sistemi kavramsal olarak çok farklıydı. l O'un
kuvvetlerine dayanan bir basamaklı sistem değildi. Aksine
küçük sayıları göstermek için bile birbirine eklenerek ilerle­
yen alfabe tabanlı bir sayısal sisteme daha yakındı.

1
- -
2
- t r 3 4 5
"
6
')
7
'> ?
8 9

CC o ;7' � :ı -t � <D �

' "
10 20 30 40 50 60 70 80 90

/
1 00
r
200
fi.
500 1 .000 4.000
,,.
70.000

ŞEKİL 4. 1 : Brahmi rakamları.

Bir zamanlar, 4'ten sonraki rakamları temsil eden şekille­


rin, MÖ 3. yüzyıl Brahmi alfabesindeki ilk harflerin biçimle­
rinden ya da sayı kelimelerinin hecelerinden geldiği şeklinde
bir fikir ortaya atılmıştı. Fakat bu şekillerin kökeni daha
eski, izi sürülemeyen sayısal semboller de olabilir. 1 Başlan­
gıçta Pencap'ta konuşulan bir dil olan ve sonradan genelde

47
manzum ya da sutra denen kısa cümleler biç imindeki i lahi
ya da dualar bütünü "Vedalar"m (bilgi ) kaleme a lındığı
Sanskrit dilinin alfabesi Devanagari daha uygun b ir kay­
naknr. Rakamlar, doksan dokuz şehri yıkmış ya da altı bin
at bağışlamış Hint tanrılarının başardıklarını anlatan Veda­
lar'ın aynlmaz bir parçasıdır. Bazı Veda metinleri b ir trilyon
büyüklüğündeki sayılardan bile bahis açar. 2 Daha sonrasında
Vedalar tanrılara her gün sunulacak kurbanlar için hassas ast­
ronomik zamanlamaların da verildiği kutsal bilgi kaynaklan
olarak değerlendirilmiştir. Bazı Vedalar'da da büyük sayılan
betimlemek için l O'un ardışık üsleri kullanılmıştır.
Ne yazık ki ağır subtropikal iklim koşulları yüzünden
MÖ 1 . binyıl öncesinden kalma Hint matematiğinin b üyük
bir bölümünün izine bugün ulaşılamamaktadır. Eldeki
çok az arkeolojik ipucundan hareketle Hint rakamları nın
kökenlerinin neredeyse sadece taş yazıtlar üzerinde kalmış
çok sınırlı bir yazı varlığına dayandığını söyleyebi l iyoruz.
Dolayısıyla sayılarımızın nasıl bir evrim gösterdiği son
derece belirsiz. Yine de bu taş hitabelerin bazılarında, a nt ik
Hinclistan'ın bir tür basamaklı sayısal sisteme aşina o lduğu­
nu gösteren onluk sistemde rakamlar kullanılmıştı.
Sayılar için kullanılan Sanskrit kelimelerden bahset­
tikten sonra bunu söylemek biraz garip kaçabilir a ma b u
sayı kelimelerinden bazı harf kombinasyonlarının b izim şu
anki yazımızın morfografik tarihinin ilk dönemlerine şeki l
yönünden etki etmiş olması mümkündür ( bkz. Şekil 4.2 ).

Hını - Arap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 o

Samlını ltdımrler ckah dvau t ryah catvarah paıica sat sapta ashta nava suun ya

Sanslu-ıt yazım
' � � V "\ fi " � � o

ŞEKiL 4.2: Hint-Arap ve Sanskrit karşılaştırması .

48
Bu rakamlar bize bir basamak sisteminin var olduğunu
daha açık gösterdiği gibi, sıfırın bir sayı olarak kullanıldığı
bir sistemin varlığı na da işaret ediyor. Basamaklı bir sayı
sisteminde rakamlar birbirlerine göre konumJanna bağlı
olara k farklı değerler alır. Günümüzde dünya bilim camiası
Hint-Arap sistemini benimsemiş durumda. Fakat Ortadoğu
ve Uzakdoğu'da kullanılan yazılarda küçüklü büyüklü fark­
lılıklar da var. Doğu Arap ya da Hint rakamları günümüzde
Pakistan ve İran'da kullanılıyor. Diğer sistemlerde, örneğin
Japon sisteminde, yatay yazımda Arap, dikey yazımda
Çin rakamları olmak üzere, hem Hint-Arap hem de kanji
karakterler kullanılıyor. Ayrıca kanji rakamlarından ayn
olarak adli ve ticari belgelerde, ikinin bir çizgi eklenip üç
yapılmasını önlemek gibi gerekçelerle daiji adı verilen özel
bir yazım kullanılıyor.
Brahmi'den başlayarak bugün kullandığımız Hint-Arap
rakamlarımızın morfografisine kısmi bir bakış Şekil 4.3'te
görülebilir.
... ::ı i l' r � ? c, ?
Brahmi

:; 7 J 4 '1 <. 7 r ') o


Gvalıor

/ 2. ) .C. f , , ı , 0
l 'i. yuzyıl ( Amml

1ıJ 1 5 67110
1 6 . yuzyıl ( Dun:r)

ŞEKİL 4.3: Modem rakamlann soyağ.ıcı. Y�niden ,izilmek üzere .ılınan kayn.ık:
Kari Menninger., Number Word.s ,md Number Symbols: A GJturııl History of
Nımıhers, çev: Paul Broneer ( Cambridge, 1\ lA: MIT Press. 1 969), 4 1 8.

49
Tarihin sınırları belirli, düz bir hat boy unca a k tığına
nadiren rastlanır. Modern rakamların nıorfoloj isi Şek i l 4 . 3 'te
verilen akış şemasından çok daha parçalıdır. Asl ı n d a e ski
yazım şekillerinden günümüzdeki modern rakamlara doğru
kurallı ve tanımlanmış bir ilerleme yaşanmamıştır. Yazım
nıalzeme ve araçlarının yanı sıra çizim hata larının, rak amla­
rın , özgün hallerine hiç benzemeyen şekiller a lmasına sebep
olduğu kesindir.
Doğrulanabilir kanıtlara sahip olmasam da, parmakla
saymanın, sayı sembollerinin tasarım ve evrimine neden
olduğu düşüncesindeyim. İbrahim peygamberin döneminde
Ur'da bir pazara balık almaya gittiğinizi düşünün. Sadece
bir balık istiyorsanız bunu büyük olasılıkla bir parmağınızla,
iki balık istiyorsanız da iki parmağın ızla gösterirdi niz. Elini­
zin yönü yatay da dikey de olabilirdi. Bu nedenle " 2 " sem­
bolü iki dikey parmakla ya da iki yatay parmakla gösterile­
bilir. Dolayısıyla bu da hızla iki yatay çizgi şeklinde çizilmiş
ve giderek daha hızlı gösterilmesi nedeniyle zaman içinde
morfografik olarak şekil değişikliğine uğramış olab i lir.
Brahmi sisteminin gerçek kökenini bilmiyoruz; tarihi
kayıtlarda göz ardı edilmiş başka birçok ara uğrak h a kkın­
da da bilgi sahibi değiliz. MÖ 3 . yüzyıldaki Brahmi sistemi
Brahmi alfabesinden mi, başka bir alfabeden mi, eski Mısır
rakamlarından mı, daha eski bir Hint k ü ltüründen mi,
yoksa daha da eski antik rakamlardan mı gelmiş ? Bir basa­
mak sistemine sahip Gvalior rakamları matematik tarihçisi
Lay Yong Lam'ın iddia ettiği gibi Çinlilerden mi gelmi ş ?3
Onun belirttiğine göre MS 1 . yüzyılda Çinliler doku z i şaretli,
sıfır kavramının olduğu, onluk ta bana dayalı basamaklı b ir
sayı sistemi kullanıyorlardı.
George Gheverghese Joseph The Crest of the Peacock
(Tavuskuşunun İbiği ) adlı kitabında bizim bugün k ul l an­
dığımız basamaklı sayı sistemimizin Babillilerin akıll ıca
oluşturulmuş, altmışlık tabandaki sayı sisteminin basamak

50
fikri dışında ta mamen Hint kökenli olduğunu söylemek­
tedir.4 Rohert Kaplan da The Nothing That Is: A Natura/
History of Zero (Olmayan Şey: Sıfırın Doğal Tarihi )
kitahı nda sistemimizin Hint sistemi olduğunu ama asıl
kökeninde Yunanların yattığını söylemektedir. Yazılı kesin
kanıtlar olmaksızın tarihin boşluklarını doldurmanın bir
yolu yoktur. Gerçekten bildiğimiz tek şey, zekice oluşturul­
muş basamaklı sayı sisteminin tarih içinde bir yerlerde, bir
şekilde Hintlilerden Araplara, daha sonra da Avrupalılara
aktarılmış olduğudur.
Fransız matematikçi Pierre Simon Laplace'ın güvenle
iddia ettiği gibi:

Bize bütü n sayıları, mutlak degerinin yanı sffo konumuna


göre deger alan on sembol aracılıgıyla zekice ifade etme yön­
temi n i veren H ind istan' dır ve bu, şimdi bize çok basit geldigi için
gerçek d egerini göz ardı ettigimiz çok önemli ve derinlik.Ji bir filor­
d i r. Hesaplamalarda sagladıgı büyük kol aylık ve müthis bosiffik
a ritmetigimizi faydalı icatların ilk sırasına yerlestirmistir ve antik
cag ı n iki büyük ismi Arkhimedes ve Apollonios' un deholannın
b u n u yakalayamamış oldugunu düşünürsek, bu başannın heybeti
bir kat daha a rtacaktır. 5

Doğu Arap rakamları Mısır'ın doğusundaki Arap ülke­


lerinde hala kullanılmakta ve buralarda Hint rakamları
olarak bilinmektedir. Batı Arap rakamlarının ( Gobar ) kul­
lanıldığı Fas'ta ise rakamlara Arap rakamları denmekte­
dir. 6 Apeksler Gobar rakamlarına benzemektedir ve kesin
kanıt olmasa da Hint kökenli gibi gözükmektedir. Gobar
rakamlarının Hint kökenli olduğu bilinse de, apeksler için
durum hep muğlak kalmıştır. 20. yüzyılın başlarında yaşa­
mış Alman n1atematik tarihçisi Moritz Cantor., Boethius'un
apeksleri Gobar rakamlarından ürettiğini ve ilk dönem Hint
rakamlarının İskenderiye'ye Hindistan'la olan ticari ilişki­
lerinin bittiği 4 . yüzyılın sonlarından önce ulaşnğını iddia

51
eoniştir. 7 Yine Cantor'un iddiasına göre, sıfır haricinde ki
Hint raka mları Harizmi'nin Cebir'inin Latinceye çevri lme­
sinden en az bir yüzyıl önce, yani 1 1. yüzyıld a Hıristiy an
Avrupa 'ya ulaşmıştır. 8
Doğu ile Batı arasında bazı küçük farklılıklar olsa da,
Hindistan 'dan dünyanın dört bir yanına kültürler ve ülke­
ler aşarak yayılmasına karşın temel yazım biçimlerinin on
beş yüzyılı aşkın bir süredir hemen hiç değişmeden k almış
olması dikkat çekicidir. Buradaki önemli nokta, sembol­
lerin kendisi farklı görünümler alsa da Brahmi dışındaki
bütün sistemlerin 1O'un kuvvetleri ve sıfır temelinde b asa­
mak değerleri kullanmasıdır. Brahmi, gelişkin b ir b asamak­
lı sayı sistemi değildi. 1O, 20, 3 0, 40, . . . , 90 ve 1 00, 200,
3 00, 400, ..., 1000 için ayrı sembollere sahipti. B i r B rahmi
iki yüz yirmi iki sayısını bir basamak değer sisteminde yazı­
lacağı gibi � � � şeklinde değil, Y0 :: biçiminde yazardı.
Zira 200 için kullanılan Brahmi sembolü Y , 20 içi n k ulla­
nılan sembol de 0 idi. 9
Sorumuz hala yanıtlanmış değil: Batı'nın sıfırlı rakam
sistemi nasıl oluştu ? Yanıt için önce parmakla saymaya,
kum tahtasına ve abaküse dönmemiz gerekiyor.
İkinci binyılın ilk yarısında bir dönem tacirler saymayı
ve basit arinnetik işlemleri parmak bükme yoluyla yaptılar.
Tacir elini avuç içi açık biçimde tutar ve sayıları aşağıdakine
benzer şemalar yoluyla gösterirdi (Şekil 4 . 4 ) :

1 . Sol elde:
1 sayısını göstermek için, yalnızca 5. parmak yarı kapalı.
2 için 4. ve 5. parmaklar,
3 için 3 ., 4. ve 5. parmaklar,
4 için 3 . ve 4. parmaklar,
5 için yalnızca 3. parmak,
6 için yalnızca 4. parmak,
7 için yalnızca 5. parmak,

52
ŞEKİL 4 .4 : Luca Pacioli'nin 1 494'te yayım1anan Summa de Anthmetıca
k itabından, parmakla sayma yöntemini gösteren sayfa.

8 içi n 4 . ve 5 . parmak lar,


9 için 3 ., 4. ve 5 . parmaklar kapalı.

2 . Yine sol elde, farklı bir sembol kümesi l O'dan 90'a


dek olan sayıları bel irtir. Örneğin l O'u göstermek için i şa ret
parmağının ucunu başpa rmağın altına değdirdiğinizde orta­
ya çıkan şek il Yunan harfi 6'ya benzer ve bu da sayı olarak
l O'a k a rşı l ı k gelir. 1 0

53
Elle yapı lan hu tür semboller hunlardan türetilere k yapı­
lan arinnerik hesaplamalar olmadığı için, birbirlerinin dilini
bilmeyen tacirler açısından sayısal bir işaret dili olmanın
ötesine geçmiyordu. Günümüzde de el işaretleri New York
Ticaret Borsası, Amerika Menkul Kıymetler Borsası ve
diğer menkul kıymetler borsalarında "sesli müzayede" nin
bir parçası olarak alım satım emirlerinde kullanılmaktad ır:
Simsarlar satın alma işlemi için parmaklarını avuç içleri
kendilere doğru bakacak şekilde, sarına işlemi için de dışa
doğru bakacak şekilde açarak çok geniş alım satım olası­
lıklarına işaret eden karmaşık beden hareketleri yapmak­
tadırlar. Bu vesileyle bundan neredeyse yarım yüzyıl önce
Venezuela'da Orinoco üzerindeki Cabruta'ya yaptığım seya­
hat sırasında yaşadığım bir macerayı aktarayım. Pazarın
kuruJduğu ve herkesin kahve içmek üzere köy meydanında
toplaşoğı bir günün sabahında erkenden uyandım. Bölgenin
yerli halkı olan Panareler pazarda havuç, maymun, yavru
oselolar ve nehir yunusları satıyorlardı. Panare dilinde uzuv­
larla ilgili kelimelerin sayıları belirtmek için kullanıldığını
öğrendim. El için kullanılan kelime 5 anlamına geliyordu;
"diğer el" için kullanılan kelimeler 6 anlamına geliyordu;
"iki el birden" için kullanılan kelimeler 1 O anlamın a geliyor­
du. "Ayak", "diğer ayak" ve " iki ayak birden" gibi beden
bölümleri için kullanılan kelimelerse daha yüksek sayı
değerlerini veriyordu; tam hatırlayamıyorum, ama sanırım
bunlar da 1 1 , 16 ve 20 olsa gerek.
İnsanların toplama ve çarpma becerisi belki parmakla
saymayla, belki taşlarla, belki de daha imgesel bir şeyle,
ama mutlaka bir işaret düzeniyle başlamış olmalıdır. Baş­
langıç aşamalarında sayma, nesnelere bire bir işaret e tme
yoluyla doğrudan yapılmış olsa gerek. Azteklerden günü­
müze kalan dilllerde sayılar bir taş, iki taş[lar], üç taş [lar]
vesaire şeklinde kullanılır. Bir meyve, iki meyve, üç meyve
diye sayan Güney Pasifik dilleri de vardır. Lakin zamanla

54
sayma ( parmaklar, taşlar, meyveler, tahıllar gibi belirli grup­
lar cinsinden) sayılan nesnelerin karakterinin artık önemli
olmadığı soyut bir aşamaya doğru gelişti. Ve bu matematik­
ti. S oy ut an lamıyla sayı fi krinin oluşumu, parmaklarla ya da
başka bir işaret düzeniyle yapılan sayırnJann tekrarlanması­
nın bir sonucu olarak gelişti.
Bütün sayı sistemlerinin el parmaklan, ayak parmaklan
ve diğer beden kısımlarıyla saymaktan evrimleştiğini iddia
etmeye yetecek kanıta sahibiz. Çocuklar doğal bir biçimde
p armaklarını, sayıların isimleriyle bire bir eşleme yapacakla­
rı bir küme olarak kullanırlar. Belki de bu aritmetik gelişim
açısından önemlidir.
Yeni Gine'nin ücra dağlık bölgelerinde yaşayan Yupno
k abilesinin üyeleri parmaklarını belli bir sırayla lcuUanarak
3 3 'e kadar saymakta, ardından da saymaya vücudun her iki
tarafındaki uzuvlarıyla devam ennektedir.11 Yupno sayma
sistemi ö nemli bir üstünlüğe sahiptir. Amerikalı çocuk­
lar parmakla sayarken önce bir yumrukla başlaı; sırayla
parm aklarını açar ve son sayıda dururlar. Yanıt, açılmış
parm akların sayısıdır. Sıralama önemli değildir: Elbette bazı
kültü re l ölçütler olsa da, çocuk herhangi bir pannakla baş­
layab ilir ve ardından da açılmamış herhangi bir parmağını
açabilir. Yupno sistemiyse belirli bir sıralamayı gerektirdiği
için somut bir üstünlüğe sahiptir: Yanıt, sayılan son vücut
parçasıyla ilişkilenmiştir.
Esk iden, pazar yerinde yazmanın zahmetli olduğu dönem­
lerde parmak hesabı yaygındı. 19 20'lerin tarihi kanıtlaruıa
dayanarak Amerikalı matematikçi David Eugene Smith şöyle
y azmıştı: "Rakamsal gösterim biçiminin genel amaçlan ulus­
lararası büyük fuarlarda dillleri anlaşılmayanlarla paı;ırlığın
kolaylaştırılması, abaküs hesabında sayıların hanrlanması ve
basit hesaplamaların yapılmasıydı. '' 1 2 Antik dönemlerden
parm akla sayıma ilişkin eksiksiz tarihi kayıt niteliğindeki
tek klasik metin, 8 . yüzyılda yaşamış Benedikten keşişi Aziz

55
Bede'nin kaleme aldığı De computo ve/ loquela digitorum
( Parmakla Hesaplama ve Konuşma Üzerine) adlı eserdir.
Bede, ortaçağ alimleri arasında adını, Yahudilerin Hamur­
suz bayramıyla çakışmayacak şekilde ayarlanan ve her yıl
değişen Paskalya gününün hesaplamasıyla duyurmuştu .
Hıristiyanlıktaki bütün dini günler de Paskalya 'ya göre
belirlendiği için Bede'nin hesaplamaları önem kazanıyordu.
Bede sadece parmak açıp kapatarak 1 'den 1 milyona kadar
olan sayıların nasıl gösterilebildiğini anlatıyordu . 1 3 Parmak­
la gösterim parmakla saymanın, o da parmak hesabının
önünü açtı. Hatta iki sayıyı çarpmak için 5 x 1 O ' dan sonra
çarpım tablosuna ihtiyacıınız yoktur. Küçük sayıların çarpı­
mı için l O'la çarpıp 100 eklenerek parmak saymak yeter lidir.
Örneğin 6'yla 8'i çarpmak için iki sayıdan da 5 çıkartarak 1
ve 3 elde ederiz. Sol elde bir parmağı ve sağ elde üç parmağı
açarız. Açılmış parmakları sayarız ( 1 + 3 = 4) ve 1 O'la çarpa­
rak 40 sonucunu elde ederiz. Ardından kapalı par makların
sayısını birbiriyle çarpar (4 x 2 = 8 ) ve çıkan sonuca 40 ekle­
riz. Sonuç 48'dir. 1 4 1 1 ile 15 arasındaki iki sayıyı çarpmak
için her ikisinden de 10 çıkartır ve çıkan iki sayıyı parmakla
gösteririz. Açık parmakları sayar ve 1 O'la çarparız. Çıkan
sonucu açık parmakların sayısıyla çarparız ve buna 1 00
ekleriz. Örneğin 1 2'yle 14'ü çarpmak için her ikisinden de
1 O çıkarttığımızda 2 ve 4 sonucuna ulaşırız. Sol eli mizde iki
parmağı, sağ elimizde de dört parınağı açarız. Açı k parmak­
ları sayarız (2 + 4 = 6) ve l O'la çarparak 60 sonucunu elde
ederiz. Açık parmakların sayısını birbiriyle çarparız (2 x 4 =
8 ) . 1 00, 60 ve 8'i toplayarak 1 6 8 sonucuna ulaşınz. 1 5
1 6. yüzyıl metinleri bize bu basit çarpım işlemlerinin yazı
yoluyla nasıl yapıldığını göstermektedir. 1 6 Hatta bu metinler
çarpma işaretinin kökenine ilişkin bir ışık da tuta bilir. 6 ile
8'i çarpmak istiyorsanız, her iki sayıyı l O'dan çıkartarak 4
ve 2 'yi elde edin. Ş imdi bu dört sayıyı resimdeki gibi bir kare
oluşturacak şekilde yazın. 48 sonucuna ulaşmak için 6 'dan

56
2'yi çıkartıp elde ettiğimiz 4'ü onlar basamağına yazın.
Ardından sağ sütundaki iki sayıyı çarparak 8 sayısına ulaşın.
6 4

8 2

4 8

Brian Butterworth What Counts: How Every Brain Is


Hardwired far Math ( Beyinlerimiz Matematik İçin mi Yara­
tılmış ? ) adlı kitabında neden hesaplamaların beyinlerimizin,
parmakların hareketinde de devreye giren sol lobunda
yapıldığı sorusunu sorar. 1 7 Acaba görmek için nasıl gözler
gerekliyse, saymak için de parmakların hareket ettirilmesi
mi gerekmektedir? Eğer öyleyse Butterworth'un sorusu
( hesaplama kabiliyeti parmaklarımızla yaptıklarımızdan
kaynaklanıyor olabilir mi? ) yanıtına kavuşmuş demektir.
Ona göre bu iddia doğrudur. Doğru yanıta yaklaşabilmek
için parmak bulmacasında birkaç parçayı birleştirmemiz
gerekmektedir. Wilder Penfield'ın ünlü motor korteks ( bey ­
nin vücudun motor işlevlerini kontrol eden kısmı) haritalan­
d ırması, komşu vücut kısımlarını kontrol eden hücrelerin
motor kortekste de yan yana olduğunu gösterdi. 1 8
Daha da fazlası var. Karmaşık hareketlerin yapılması
gereken vücut parçaları, beyinde de daha geniş alanlan
kaplıyor. Parmaklar gibi karmaşık hareket gerektiren küçük
vücut p a rçaları motor kortekste, kollar gibi daha büyük
ama daha az karmaşık hareketlere ihtiyaç duyulan vücut
p a rçalarından daha fazla yer tutuyor. Bu konuya önemli bir
başka destek de Braille alfabesi (dolayısıyla parmaklarını)
k ullanarak okuyan insanlarla yapılan araştırmanın son
derece çarpıcı sonuçlarından geliyor. Bu kişilerin motor
kortekslerinde parmaklara ayrılan bölüm çok daha büyük.
Acaba aynı olguya piyano çalan bir insanın ya da bir mah­
keme katibinin motor korteksinde de rastlanıyor mu?

57
Dolayısıyla torunum haklı olabilir: Belki de elimizde beş
parmak .. doğru sayalım diye... ,, var.
Parnıakla sayma ilkesi çakıltaşlarına aktarılınış ve b ura­
dan da kumda hesaplamaya ve abaküslere ilerlen miş ola­
bilir. " Olabilir,, dememin nedeni, bazı eski tarihi e fsaneler
haricinde böyle bir iddiayı destekleyen güvenilir kanıtlara
sahip olmamamız. Fakat bu dikkate alınması gereken bir
düşünce. Yüz çakılı saymak, otlarken çevreye yayılmış yüz
koyunu saymaktan çok daha kolaydır. Keza her birinde on
çakıl bulunan on öbeği saymak da yüz çakılı saymaktan
çok daha kolaydır. Mısırlılar, Yunanlar ve Çinliler günlük
hesaplamalarını farklı büyüklükte çakıllar k u llandık la rı bu
tür çakıl sayma teknikleriyle yaptılar. Bel irli bir büyüklükte­
ki çakıl, daha küçük boyutlu bir grup çakılı temsil ediyordu.
Diyelim ki on çakıl daha küçük yüz çakıla denkti. Çakılları
sayan kişi, on çakılı temsil eden çakılları diğerlerinden a yrı
bir yere yerleştirmeyi öğrendiği için de zan1anla sistem
büyüklükler arasında ayrım yapınaya gerek duyulmayan
bir sisteme dönüştü .
Öyle müthiş bir düşünce gibi gözükmese de bunun akla
hemen abaküsleri getirdiğini söyleyebiliriz. İlk a baküsler
aslında çakılların birler, onlar, yüzler şeklinde yerleştiri l diği
basit çakıl sayma düzenekleriydi. Dört yüz yirmi üç çakıllık
bir yığını saymak kolay değildir, ama eğer her büyük çakı l
yüz çakılı, her orta boy çakıl on çakılı ve her k üçük çakıl
da bir çakılı temsil ederse, bu durumda dört büyük çakıl,
iki orta büyüklükte çakıl ve üç küçük çakılla 423 sayısı nı
gösterebiliriz (bkz. Şekil 4.5 ).
Hesaplamalar yapılırken sayıların yerlerinin değiştirilme­
si ya da bazılarının silinmesi gerektiğinden, derin o l maya n
bir kum kabına benzeyen kum tahtaları kullanılmaya baş­
landı. Böylece bundan yüzyıl önce ilkokul öğrencilerini n k ul­
lanmaya başladığı karatahta ve silgiyle ya da yüzyılımızda ki
beyaz tahtalarda yapıldığı gibi, hesaplama sırasında sayıları n
yerleri değiştirilmekte ve sayılar yazılıp silinebilmekteydi .

58
ŞEKİL 4.5: Çak ılla hesaplamada çizgiler kuma çizilirdi. Kaynak: Gcorgcs
Ifrah, The Universal History of Computing: From the Abacus to the
Quantum Computer (New York: John Wiley & Sons, 2001 ), 1 1 .

Sayma tahtalarının tarihi Babillilere dek uz.anır. Fakat


bugün Yunanistan'da bulunan birkaçı dışında örneklerine
sahip değiliz. 1 846'da Yunan adası Salamis'te bulunan
( şu a n Atina'daki Ulusal Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen)
paralel sütunlar şeklinde oyulmuş beyaz mermerden tablet,
bize çakıltaşlarının kullanıldığı sayma tahtalarının tarihinin
en a z MÖ 3 00'e dek uzandığını gösterdi. Darios Vazosu
sayesinde ( bkz. Şekil 4.6) sayma tahtalarının geçmişinin
MÖ 4 . yüzyıla dek gittiğinin dolaylı kanıdına da sahibiz.

ŞEKİL 4.6: Da rios'un sarayındaki bir kraliyet haznedarı ve hesap tahtası.


MÖ 4 . y üzyıl. Ayaktaki adam fetih ganimetini teslim ediyor. Sayaçlar
burada sütunlar şeklinde değil, doğrudan sayısal sıra sembollerirun alnna
yerleştirilmiş. Sol elindeki iPad'e benzeyen şey, abakuste ardı ardına bulunan
m iktarları n k aydı için kullanılan bir levha. Kaynak: Darios Vazosu'ndan bir
ayrıntı ( Museo Narionale, Napoli).

59
ŞEKİL 4.7: Bir Roma abaküsünün modern replikası.

Babilliler, Yunanlar ve Romalılardaki sayma tahtaların­


da sayılar, basamak sayı sisteminin k u ra llarına göre temsil
ediliyordu. Sıfır için kullanılan bir sem bol yoktu; buna
ihtiyaç da duyulmaınıştı, zira boş han e bırakılması i lgili
basamak sırasının sayısal bir değer taşınıadığına işare t edi­
yordu. Bu fikir bir başka fikrin önünü açtı ve tellere d izilmiş
boncuklarla modern abaküse biraz da ha yaklaşıldı.
Roma abaküsünde kendilerine ait yuvalar boyunca
kayan metal toplar vardı. 1 9 Şekil 4.7'deki a ba küs, sekiz adet
ondalık haneye sahiptir; (sağdan sola doğru ) I, X, C, oo, ...
işaretleri birler, onlar, yüzler, binler, .. . şeklinde 1 m ilyona
kadar gider. Ş imdilik Şekil 4.7'nin sağındaki i k i yuvayı göz
ardı edin. 2 ° İşaretlerin üzerinde kendi yuvalarında kayan
a yrı, tekli metal toplar ya da sayaçlar vardır. 5 'ten k üçük bir
rakamı göstermek için abaküs kullanıcısı ilgili sayaç sayısını
harf işaretlerine doğru hareket ettirir. 5 ile 9 arasında bir
sayıyı temsil eden bir rakam içinse a baküsçü önce bu raka­
mın karşısındaki tekli sayacı 5'i gösterecek şekilde yukarı
çeker, ardından da aynı sıradaki diğer sayaçları hareket
ettirerek gösterimi tamamlar. 10 milyon u n a ltındaki bütün

60
5 3 7 2

ŞEKİL 4.8: 5372 sayısının gösterimi.

sayılar bu şekilde gösterilebilir. Örneğin Şekil 4.8'de 5372


s ayısı gösterilmektedir.
1 0. yüzyılda Batı'da sayıların Roma alfabesinin harfleriy­
le hane d üzeninde yazılmasının ilham kaynağının da abaküs
olduğu açıktır. Örneğin 5372 sayısı, Şekil 4.Tdeki oo, C,
X ve I işaretleriyle gösterilen abaküsün dört yuvasındaki
sayaçlara benzer şekilde V.III.VII.II olarak yazılırdı.
Ardından Gerbert'in hesap tahtası geldi. Orta Fransa'da­
ki Auvergne ' de 950 yılında doğan Gerbert, Aurillac'lı Aziz
Gerald manastırında eğitim gördü. 967'de manasından
ayrılarak Arap egemenliğindeki İspanya'ya gitti ve burada
üç yıl kalarak matematik üzerine çalıştı, Arap bilimine
ve Hint rakamlarına aşinalık kazandı. Reims'e döndü
ve katedral okulunda abaküsle hesaplama ve matematik
d ersi vermeye başladı. Kariyeri ilginç bir seyir izledi. Önce
ö ğretmenlik, ardından makamlar: Önce manastırda başra­
hiplik, ardından başpiskoposluk, İmparator III. Ono'nun
oğl u na öğretmenlik, Papa'ya danışmanlık mevkilerinden
s o nra hayli genç bir yaşta, 49'unda da Papa oldu. Asıl
ismi Gerbert d ' A urillac'tı, fakat yeni binyılın başlangıcından
ö nceki uğursuz addedilen yılda adı Papa il. Sylvestre oldu.

61
Gerbert abaküsü, 1 0. yüzyılın sonundan 1 2 . yüzyılın
ortalarına dek süren kısa bir dönemde yaygın kulla n ıldı .
Orijinal Gerbert abaküsleri hakkında çok az şey biliniyor
(hiçbiri bugüne kalmadı), fakat yakın zamanda keşfedilen
bazı elyazmalannın Gerbert abaküsünü örneklerle açıkl a dığı
düşünülüyor. 21 Bunlardan biri Lüksemburg'un doğusunda
yer alan Echtemach'taki bir Benedikten manastırında yakın­
larda keşfedilen Echternach elyazması (takriben MS 1 000),
diğeri de İngiltere, Cambridgeshire'daki Thorney Abbey'de
yazılmış Computus elyazmasıdır (takriben MS 1 1 00 ) .
Computus'un bir sayfasında, hesap tahtasındaki sütunla­
rın 1 O'un kuvvetleri şeklinde sıralandığını görüyoruz. Şekil
4.9'da sağdan alnncı sütunun en üstünde, C'nin ( = 1 00.000)
altında 5 işareti taşıyan tekil bir "sayaç" olduğunu görüyo­
ruz. (Gerçek bir ortaçağ hesap tahtasında b u daha çok y 'ye
benzeyen bir sembolle gösterilirdi. ) Ger bert hesap tahtasının
özgün sayaçları boynuz uçlarından oyulmuştu; bu sebeple
muhtemelen apeksli bir koniye benzedikleri içi n , bunlara
"apeksler" denirdi. 22 Bu apeksler bizim Hint rakamlarımıza
çok benzer görünümdeki garip sembollerle işaretlenmişti
(Şekil 4.3'teki çizelgede gösterilen Hint-Arap sayılarının
evriminde dördüncü bağlantı halkası). Aritmetik açıdan özel
bir üstünlük sağlamasa ve yalnızca estetik amaçlı tasarımlar
olsa da, Gerbert büyük bir şevkle boynuzdan y üzlerce a peks
yapn; ondan sonra gelen abaküs zanaatkarlarının tercihiyse
Romalıların abaküslerindeki sayaçların yapımında k ullanı­
lan malzemelerdi: fildişi, metal ya da cam.
Belirli bir sıradaki bir çakıl grub u n u n yerin i bir
sembolle gösterilen tek bir nesneye bırakması eşi ben­
zeri olmayan bir fikirdi ve bu a peksler Batı ' d a i l k k ez
görülmekteydi. 2 J Hint-Arap rakamlarıyla d üşünen bizler
açısından Gerbert'in hesap tahtası, Roma hesap tahtasının
doğal bir sonucu gibi gözükebilir; ama o dönemde bu,
sembol gelişim tarihinde çok nadir görülen b ü y ü k s ıçrama-

62
0

Daha büyük
basamaklarla
0 00
devam eder
(gösterilmemiş).

S03.072

ŞEKİL 4.9: Gerbert hesap tahtası 5, 3, 7 ve 2 apcksleriru sırasıyla


C ( = 1 06), I ( = 1 04), X ( = 1 02 ) ve 1 ( = 1 0 1 ) basamaklarında göınriyor
Computus elyazması, takriben MS 1 1 l O'd.ı Cambridgeshire,
Thomey Abbey'de kaleme alındı. Oxford, St. John's CoUcge MS
1 7 Fols. 42r. Kaynak: http://digital.library.m'--gil l.ca/ms- 1 7/folio.
php ?p=42r&showitem=42r_8Math_ lcHinduNumerals#. Oxford, St. John's
College'ın izniyle kullanılmaktadır.

63
lardan biriydi. Gerbert, Arap düşüncesinin d oğurduğu ola­
ğanüstü olanaklardan muhakkak haberdardı . Yeni r akam
sisteminin yazılı hesaplamalarda sunduğu avantajl arı n
büyük olasılıkla farkındaydı, ama tahtası y alnızca y azılı
hesaplamalara ihtiyaç duyulmayan b ir hesaplama a leti
olarak kullanılmıştı. Yeni rakamların ası l değeri Batı 'd a
tam anlaşılmadığı için Gerbert'in talebeleri de bu gizemli
sembolleri gerçek potansiyellerinin hiç farkına v armadan
kullanmaya devam ennişlerdi.
A}Tiı semboller, bazen sanki sorun hangi tarafın yuka­
rıya bakacağıymış gibi, farklı açılarda dönd ürülerek çeşitli
biçimler aldı. Bunun bir nedeni de sayma tahtasının d oğru
yönü ya da sabit, yerleşmiş bir kullanım şekli olm amasıy­
dı; nitekim abaküsçü ile tahtanın diğer tarafından izleyen
biri farklı şeyler görebilmekteydi. Şekil 4 . 9 'd a ( Computus
elyazması) 3 ve 8 sayıları aynı elyazmasında iki farklı şekil­
de yazılmış olarak görülür. Fakat biçim n asıl olu rsa olsun
sistem aynıydı; sadece dokuz sembolle her s ayı k olayca
gösterilebiliyordu.
1 0. ile 12. yüzyıllar arasında, sütunlarında l O'un kuv­
vetlerinin sıralandığı bir parşömen ya da olukl u bir saym a
tahtası şeklindeki abaküs tahtası Batı Avrupa'da uygulamalı
aritmetik çalışmaları için temel yöntemdi. "Algor izma" adı
veril en Gerbert abaküsündeki işlem, tüy k alem ve p arşömen
kullanılarak da gerçekleştiriliyordu. 24

64
5 . Bölüm

Avrupa'ya Gelişi

1 + 1 , yeni ve "tesadüfi" bir sembol olan 2 şeklinde kısalt,ldı.


"Tesa düfilik" başka bir şeyin de aynı işi görebilecek olması anla­
m ı n d a d ı r. 1 + l 'in yerini <, 3, CX) ya da başka bir şey degil, 2 aldı;
çünkü Hintliler böyle olmasına karar verdi.
Augustus De Morgan 1

Şu anki harika sayı sistemimizin Avrupa'ya gelmesinin


üzerinden yalnızca birkaç yüzyıl geçmiş olması ilginçtir.
Bunun başarılmasında başrolün, çoğumuzun Fibonacci
olarak tanıdığı, ününü büyük oranda tavşanların nasıl
çoğaldığını ele alan ünlü probleme borçlu, dönemin büyük
matematikçilerinden Leonardo Pisano Bigollo'ya (takriben
1 1 70- 1250) ait olup olmadığı konusunda bir tartışma vardır.
Tavşan probleminin yanıtını ilk bulan kişi elbette o değildi;
problem antik Hindistan'da Sanskrit şiirindeki alt ritmi ve
metrik yapıyı betimlemek için ilk binyılın başlarından bu
yana araştırılmaktaydı.
Elimizde Fibonacci'nin 13. yüzyılın ortalarında res­
medilmiş bir portresi vardır (Şekil 5 . 1). Hoş yüz hadan,
büyük gözleri, küçük ağzı ve ilginç burnuyla küçük bir
oğlan çocuğu gibi görünür. Gençliğinde Fibonacci babasıyla
beraber Akdeniz bölgesini dolaştı ve :tvlısır, Suriye, Yuna­
n istan ve Provence'taki rahipler, alimler ve tacirlerle tanışn.
T icarette kullanılan sayı sistemlerini öğrendi. Pisa'ya döndü,

65
�FK I I . 5 . 1 : Fıhonacu .

1 202 y ı l ı nda Liher a/Jhaci' y i ( Hcı.;a p l a ın a K i t a h ı ) y a zd ı ve


1 22 8 'de gözden geçi rerek yen i den ya y ı nı b J ı . 2 I .ıhcr uhbaci
a baküs kul lanmadan nası l hesa p y a pı bcığı ıı ı a n i .na n h i r
k i taptı ve Batı lı tücca rları A rap ra k a ın Lı rı y l .1 h c�.1 p l a nıa
sisteminin, o Jüneııı k u l l a rn la n Roma ..., , ..., t l' ı n 1 11 d c n Lb h .1
üstün olduğuna ik n;ı aın ;ıcıyla y ,ı ı ı l ın ı -:,t ı . B.1 t ı ' d ,1 .--\ r.1 r
ra k a m la rı n ı a n latan i l k k i u p h u deği l d i . . \ r. 1 p r.1 k ,1 ı n L1 rı n ı
içeren Ba tı'&1 k i i l k ely;11.ın a s ı ( L1 k r i hc 1 1 9 - (ı \l .1 l -.. p.1 1 ı �· ok;.1 )
Codcx Vigil,mus k;1 lcmc ;1 l ın ;1 l ı ııcrnlcy "L' 2 " ( ) \ ı l o l u y o rd u
( hkz. Şek i l 5 . 2 ) . H a riı.ın i 'n i n ( .'c/Nr 'i ıı m l .l t l l h.'L' \. L' \ ı ri � i J e
I 2 . yüzy ı kb ya p ı l m ı�tı .
Ne var k i Lıher ahhaci mathaanın icadından neredey­
se 250 y ı l önce, h a l k k ütüphanelerinin olmadığı, bilginin
k u l a k ta n k u lağa yayıldığı bir dönemde karşımıza çıktı.
H i nt-A r a p ra k am l a rı n ı n daha erken görüldüğü İtalya'da
ka pı k a pı do laşa ra k öze l ya da toplu aritmetik, geometri ve
ceb i r dersleri vererek hayatını kazanan ve önemli bilgileri
aktarına a ınacıyla h u konularda vasat bilimsel eserler yazan
k i ş i l e r nıaestri d 'ahhaco, yani ticaret aritmetiği ustalarıydı.
Başka e lyazma l a rından yararlanıyorlar, kaynaklarının anla­
ş ı l ma nıası içi n de s ı k sık prohlemlerdeki değerleri değiştire­
rek u fa k tefe k düzeltıneler yapıyorlardı. Avrupa'nın dört bir
yanından Vened i k ve Pisa gi hi entelektüel merkezlere gelen
( Bohemya l ı , Polony.1 1 1 , Fransız, Alman ve İspanyol ) öğren­
c iler, Lihcr .1hlh1ci' nin ortaya çıkışından ancak yetmiş beş
y ı l k.ı d a r son r.1 Arap ra k.1 nı larını etrafa yayarak tanıtmaya
başlad ı l a r.
l .... _ y i.ı ı: y ı l ı n son l a r ı n a k.H.la r ü n i versitelerde cebir eğiti­
mi v c r i l d iğı n c pe k r.1stla n nıazd ı . Bunun bir neden i de üni­
\·e r s i te l e r ı n b u y u k orand<1 r u h han sınıfının ya da doktor ve
a v u k a t ol nı.1 k ı "tcycn lcri n eğitim gördüğü yerler olmasıydı.
� Lı te m a r i k h u y u ı:dcn ün iversitelerde deği l bottega'larda,
1 4 . ve 1 5 . y u ı. y ı l l a rda nıacstri d'ahhaco'nun tacir ve sanat­
ç ı l a ra tica rı ,Hıtıııeti k üğrettiği K uzey İtalya'daki abaküs
ok u l la rı n<l,1 ..,erpildi . .. A ha k üs ok ulu " ya da "abaküs gele­
neği " a d ı he..,a plama a leti olan abaküsten değil, bu okulların
oğre n c i leri n ı n 1-i honaccı'nin Liher ahhaci'sine göre matema­
t i k öğre n i y o r o l m a la rı n dan kaynaklanıyordu. " Abaküsç ü n
terimi de a h a k usle he\ap yapan lar için değil, tersine Hint-A­
r a p r a k a m l a r ı y l a hesa plamayı öğrenmiş kişiler içi n kullanılı­
yord u . 1 1 4 . yuzy ı l d a yaln ızca Floransa'da, şehirdeki yirm i ye
y a k ı n bottega ' l a rd a eğiti m gören en az 1 200 öğrenci vard ı .
Aı1aestri, o k u l lar da oğret ilen d uzeyi de sık sık aşan yüzlerce
a ri tmetı k ve ce b i r p roble m i n i n sonuçlarıyla birlikte verildiği
son derece çek ic i res i m l i k itapçıklar yazardı. 4
800 yılında Kutsal Roma İmparatorluğu 'nun impara­
toru olan ve Batı Avrupa'nın neredeyse tümünü fetheden
Şarlman, Avrupa'nın bilim ve tıpta Arap ülkelerini geriden
izlediğini görmüştü. Krallığındaki her katedral ve manastı­
rın halkın eğitimi için okullar açması emrini verdi. Bu okul­
ların hiçbirinde geometri ve aritmetik dışında bir matematik
ya da bilim konusu öğretilmezdi. Şarlman'ın ö l ümünden
sonra eğitimde Latince, müzik ve teoloj iye ağırlık verilmeye
başlandı. 5 Ne var ki, bu okullara yetenekli öğretmenler ve
meraklı öğrencilerin anlaşılması güç biçimde a kın etmeleriy­
le birlikte ortaçağ müfredatı yedi özgür sanata doğru kaydı:
Önce gramer, mantık ve retoriği kapsa yan trivium; d a ha
sonra da aritmetik, geometri, müzik ve gökbilimini içeren
quadrivium buna eklendi. Trivium'u başarıyla bitiren ki ş iler
irfan sahibi olarak görülürdü.
Loncaların oluşmaya başladığı 1 2 . yüzyıla gelindiğinde
artık üniversitelerin ilk örnekleri açılmaya başlamıştı. Bun­
ların çoğu gönüllülük temelinde oluşn1uş, b izzat öğretmen
ve öğrenciler tarafından yönetilen ve ka tedra 1 ve manastır
okullarından bağımsız oluşumlardı. Elbette öğretmenlerin
hepsi Kilise'yle bağlantılıydı, zira o dönemde yalnızca ruh­
ban sınıfının üyeleri eğitim almış kişilerdi.
Üniversitelerin öğrencileri genellikle çocuk ve çoğu da on
iki yaşından küçüktü. Dört yılı Latince gramer öğrenerek
geçirirler ve başarılı olurlarsa diplomayla ödüllendirilirlerdi.
Trivium'un başarıyla tamamlanmasını gerektiren sanat dip­
loması çok daha ileri ve şerefli bir dereceydi . Sanatta yeter­
lilik diplomasıysa bir üç yıl daha okuyarak quadrivium'un
başarıyla tamamlanmasını gerektiriyordu. Ola bilecek en üst
derece buydu ve elde edilmesi çok zordu; mezun olanlara
ders verme izni de sağlıyordu, ama karşılığında alınan ücret
çok düşüktü.
Uzun bir süre boyunca Fibonacci'nin Liber abbaci'si
a baküs yöntemleri hakkında bilinen tek kapsamlı kaynaktı,

68
dolayısıyla Hin t-Arap rakamlarını Batı'ya onun taşıdığı söy­
lenebilir. 6 Günümüzde yayımlanan bazı popüler kitaplarda
d a Hint-Arap rakamlarını Avrupa'ya onun getirdiği iddia
edilmektedir. Fak at 1960'lardan bu yana kimi tarihçileı:,
Fibonacci'nin döneminde bulunan ve Hint-Arap rakamlarına
yer verilen hesaplama kitaplarının Liber abbac,�den bahset­
m ed iklerin i ileri sürmektedir. Daha yakın dönemde, 200 2'de
D an imarkalı m atematik tarihçisi Jens Heyrup, hesaplama
kitap larının İber Yarımadası ve Provence'tan Kuzey İtal­
y a'ya yayıldığını ileri sürerek Fibonacci'nin Hint-Arap
rakam larını Avrupa'ya getiren kişi olmadığını söylemiştir. 7

Liber abbaci'nin önsözünde Fibonacci şöyle yazar:

Baba m evimizden uzakta, Bugia' da sık sık toplasa n Pisalı


tacirler için kuru lmuş gümrükte görevli bir memur oldugu için beni
g e n ç yaşımda yan ı na aldırarak faydalı ve rahat bir gelecek sahi­
bi ol m a m için bir arayış içerisine girdi ; matematik egitimi almamı
i sted i ve orada bir süre bu eg itimi de aldım. İşte orada dokuz Hint
ra ka m ıyla yaşadı g ım fevka lade karşılaşma ... 8

S ad ece doku z Hint rakamından bahsediliyor. Demek


ki " O " d ahil edilmemiş, en azından bir sayı olarak dahil
edilm emiş durumda.
Hoyrup Latin kültürünün aslında Hint-Arap rakamla­
rıyla İber ve Provence yoluyla daha 12. yüzyılın başlarında
tanıştığını, ama onun zamanında İtalya'daki ticari eğitim
h alen Roma rakamlarına dayalı olduğu için, 12. yüzyıl
tarihçilerinin bu onuru Fibonacci'ye verdiklerini iddia edi­
yor. Anlaşılan, k arışıklık, Fibonacci'nin kitabının o dönem­
d e bilinen matematik hakkında bilgiler verirken de sürekli
Arap rakamlarını k ullanmasından doğuyor.
H0y ru p , İ talya' da abbaco cebir esinlenmesinin
Fibon acci'den değil, İtalyan olmayan kaynaklardan geldi­
ğini v e İtalyan tacirlerin zaten abbaco geleneğinde öğretilen

69
türden şeylere acil bir ihtiyaç duyduklarını söylüyor ve
devam ediyor: "Analizden çıkarsadığımız bilgi, 1 3 . yüzyıl
abbaco geleneğinin, bir gelenek olarak yerleşmiş olsa bile
Fibonacci geleneği olmadığıdır. " 9
Bundan yüzyıl önce ünlü matematik tarihçileri David
Eugene Smith ve Louis Charles Karpinski şöyle yazmışlardı:

Yanılhcı olarak Arap ismini taşıyan bu raka m l a ra o kadar


aşinayız ve kullanımlan Avrupa ve Amerika' do o kadar
yaygın ki, ticari işlemlerde genel kabul görmelerinin bu ndan
yalnızca dört yüzyıl önce gerçekleştiginin ve g ü n ü m üzde
insanlıgın çok büyük bir kesimi tarafından bilinmed i klerinin
farkına varmamız bizim için çok zordur. 1 O

Smith ve Karpinski devamında d iğer sistemlerin tümü


bu kadar hantal ve yetersizken, bu sistemin d ünya s ta ndardı
haline gelebilmek için mücadele etmek zorunda kalmasının
ne kadar garip olduğuna dikkat çekerler. Hepimiz harika
sistemimizin (zaten herkes kendi sistemini harika bulmaz
mı ? ) bu kadar yakın bir tarihte doğmuş o l amayacağını
düşünürüz, fakat sistem Avrupa'ya sadece birkaç yüzyıl
once geçmıştır.
Fibonacci'nin döneminde hesaplamaları konu a la n bir­
çok metin vardı. Ne var ki bu metinler aritmetica, yani sayı
ve hesaplama kuram ve felsefesini öğrenmek i s teyen i nsan­
lara yönelik akademik denebilecek kitaplar ya d a Kilise tak­
viminde ustalaşmak isteyenlere dönük eserlerdi . 1 1 Warren
van Egmond doktora çalışmasında, bu kitapların çoğunun
başlığında "abaküs" kelimesinin kullanılmadığını , b unun
yerine Hint-Arap rakamlarının ve hesaplaına yöntemlerinin
açıklanmasına daha doğrudan işaret eden '" a lgorizmalar"
kelimesinin tercih edildiğini tespit etmiştir. 1 2
Avrupa toplumunun bazı kesimlerinin Arap rakamla ­
rıyla tanışmasını Fibonacci'nin kita bının sağlamış olmas ı
mümkün olsa da, İtalya'daki gezgin v e tacirlerin bu ra kam-
70
lan zaten biliyor olması da olasıdır. Arap rakamları konu­
sunda Fibonacci'nin Liber abbaci'sinden neredeyse yarım
yüzyıl önce yazılmış başka kitapların da var olduğu kesindir.
1 2. yüzyılda yaşamış Kutsal Kitap yorumcusu İspanyol
bilgin ve haham Abraham ibn Ezra, Arap sembollerini açık­
lamak için Birimler Kitabı'nı, basamak değerlerini ve sıfırı
d a içeren ondalık sistemi açıklamak için de Sayılar Kitabı'nı
yazdı . 1 3 Kitapları Arap matematiğinin tüccarlar arasında
yayılmasına fazla etki etmiş olmasa da, Avrupalı alimlerin
dikkatinin çeki lmesinde rol oynadığı kesindir. İbn Ezra'nın
basamak değerleri ve sıfır hakkındaki kitaplarını yazdığı
dönemde Toledo'daki ünlü Çevirmenler Okulu'nun başlıca
çevirmenlerinden J ohannes Hispalensis, Hint basamak gös­
terimi üzerine Batı'da bilinen ilk çalışma olduğu düşünülen
Arithmeticae practicae in /ibra algorithms (Uygulamalı Arit­
metikte Algoritmalar Kitabı) adlı eserini yazdı.
20. yüzyılın başında yaşamış Britanyalı matematikçi ve
tarihçi W. W. Rouse Bali Short Account of the History of
Mathematics ( Matematik Tarihinin Kısa Aktarımı) adlı ese­
rinde şunları söylüyor:

Ara p rakamlarının ticari ilişkilerde kullanımını Leonardo bas­


latm ı ş olsa da, öncesinde de gezginler ve tacirler içerisinde bu�
l a rı n Do� u ' daki yaygın şekliyle bilinmesinin nadir görülmemesi
m ü m kü n d ü r; zira H ıristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki iliski ,
b i rbirleri n i n dillerinden ve yaşantılarından bir şeyler ögrenecek­
leri d e n l i ya kındı. İtalya n tacirlerin en iyi müşterilerince kullanılan
he s a p tutma yöntem lerinden habersiz olduklarını varsaymamız
d a çok zord ur; keza Müslümanlara köle olarak hizmet ettikten
son ra kaç m ı ş ya da para karsılıgında azat edilmiş birçok Hıri�
y an old u � u n u da hatırlamal ıyız. 1 4

1 4 . yüzyılın başında Floransalı bankerlerin Arap rakam­


larını kullanmaları yasaklanmıştı ve bu rakamların genel
k u l l a n ımı a ncak 1 6 . yüzyılda gerçekleşebildi. 1299'da
71
Floransa Şehir Konseyi Statuto Dell'Arte di Cambio adlı
yasayla mali kayıtlarda Hint sisteminin kullanımını yasa dışı
ilan etti ve günümüzde banka çeklerinde gerekli olduğu gibi
bütün mali kayıtların harflerle tutulmasını zorunlu kıldı.
Amaç, O'ın bir boynuz ya da kuyruk eklenmesiyl e 6'ya
ya da 9'a dönüştürülerek sahtekarlık yapılmasının önün e
geçmekti.
Statuto Dell'Arte di Cambio piyasada, pazarda ve
ticarethanelerde insanlar Hint sistemini kullanarak hesap
yapnkları ve ulaştıkları sonuçlan Roma rakamların a çevir­
dikleri için gündelik alışverişleri aslında pek etkilemedi. Yeni
Hint sisteminin önündeki asıl engel Statuto değildi. Hesap­
lamaların yazıya dökülmesi için ihtiyaç duyulan kağıdın ya
da silinebilir herhangi bir şeyin maliyetiydi. Bir hesaplama­
nın ardından, örneğin üzerinin çizilmesi gereken adımların
olduğu uzun bir bölme işleminin ardından, kullanılan kağıt
daha sonraki hesaplamalar için işe yaramaz hale geliyordu.
Eski sistem bir sayma tahtası, abaküs ya da kum tezgahı
haricinde bir harcama gerektirmiyordu.

T-ypus Arithmeticae

Şekil 5 .3'te Pythagoras'ı sayma tahtasında, Boethius'u


da Hint rakamlarıyla hesap yaparken görüyoruz. Neden
Pythagoras? Çünkü ortaçağda yanlış bir şekilde Pythagoras
abaküsün mucidi olarak kabul edilirdi.
Genellikle çok önceki bir zamana ait egzotik bir uygar­
lıkla ilgili Batılı halk söylenceleri olduklarını bazen u nuttu­
ğumuz birçok masalsı hikayenin perde arkasını, halife hika­
yelerinden öğrenebiliriz. Belki de bunun nedeni, d oğuda
Çin, Hindistan ve Rusya 'yla, batıda tüm Avrupa 'yla ticaret
yürüten Bağdatlı Arapların Basra Körfezi'ndeki limanların­
dan ve yaptıkları fetihlerden inanılmaz bir servet elde etmiş
olmalarıdır. Hint rakamlarının Araplara nasıl geçtiğini anla-

72
ŞEKİL 5.3: Typus Arithmeticae. Gregor Reisch'ın yanın yüzyıl ooyunca
yüksekokullarda ansiklopedik bir ders kitabı olarak kullanılmış 1503 tarihli
Mararita Philosophica'sından bir ağaç baskı resim. Arionetiği simgeleyen
bir kadın figürün yönettiği bir yarışta hesap yapan (Pythagoras sayma
tahtasının başında, Boethius Hint sistemiyle hesap yaparken) iki kişi
betimlenmiştir. Kaynak: Kongre Kütüphanesi.

tan şimdi aktaracağımız hikaye uydurma olabilir, çünkü


kaynağı İbnü'l Kıfti tarafından çok daha eski kaynaklardan
alıntı yapılarak 13. yüzyıl ortalarında yazılmış Tarihu'I
hükema'dır (Alimlerin Tarihi).
Halife Mansur Bağdat'taki sarayında Hintli bir sefiri
huzuruna kabul eder. 15 Sene MS 771 'dir. Elçinin halife­
ye hediyesi Brahmasphııtasiddhanta (Brahma'nın Doğru
Kurulmuş Öğretisi), Hint matematikçi ve gökbilimci Brah-

73
magupta tarafından yaklaşık 150 yıl önce kaleme alınmış,
astronomi üzerine Sanskrit dilinde yazılmış bir kitaptır.
Mansur edebiyatın ve ilmin yayılmasının büyük bir tarafta­
rıdır, bu yüzden de Brahmasphutasiddhanta'nın Arapçaya
çevrilmesini emreder.16 Hikayenin efsaneden ibaret olması
büyük bir ihtimaldir, zira Arap astronomisi için birçok
kaynak olması gerekir. Belki efsane, belki değil, ama Arap
alimlerin astronomiyi takip etmesine bu kitabın yol açmış
olması muhtemeldir.
Sıfırımız hem bir sayı hem de bir yer tutucu olarak ilk
kez bir kitap içerisinde muhtemelen MS 628 yılı civarında
karşımıza çıkmıştır. Sıfırın negatif sayılarla ("borçlar")
ve pozitif sayılarla ("mülkler") kullanılma kurallarını
ilk kez Brahmagupta'nın Brahmasphuta.siddhanta'sında
görüyoruz. Brahmagupta sıfırı, bir sayı kendisinden çıkar­
tıldığında ortaya çıkan sayıyı tanımlamak amacıyla, tek
başına siyah bir nokta şeklinde gösterdi. Sıfır sadece bir yer
tutucu değildi; belki de ilk defa hiçi temsil eden bir sayı var
oluyordu. 17
Brahmagupta hakkında fazla şey bilinmiyor. Muhteme­
len Hindistan'ın kuzeyindeki Bhillamala'da doğdu; kesin
olarak bildiğimiz şey ise gençliğinde, 6. yüzyılda yaşamış
Hintli matematikçi ve gökbilimci Aryabhata tarafından
kurulmuş matematik ve gökbilimi araştırmaları merkezin­
de çalışmak üzere 400 kilometre güneydoğudaki Ujjain'e
yerleştiğidir. İleri astronomi alanında çalıştı, kareköklerin ve
ikinci dereceden denklemlerin çözümlerinin bulunması için
algoritmalar da geliştirdi .
Aryabhata'nın yaşadığı döneme ait yazılı tarih kaynak­
ları çok az olduğundan, o dönemden hakkında bilgi sahibi
olduğumuz pek fazla Hintli matematikçi yok. Söz konusu
yıllarda Hintliler bilim dahil hemen her şeyin kutsal ve
ruhani bir kökene sahip olduğuna inanırlardı. Astronomi
ve matematik, dünyayı yaratmış olan Brahma'ya atfedilir

74
ve bu yüzden bilimsel keşiflerin sahibi gerçek insanlar kayda
alınmazla rdı. 18
W. W. Rouse Bali, Arapların çölden ayrılarak Bağdat ve
Şam gibi şehirlere yerleşmeleriyle birlikte bağışıklık sahibi
olmadıkları hastalıklara maruz kaldıklarını ileri sürer. O
dönemde Yunanlar ve Yahudiler tıpta Araplardan çok daha
ileriydi. Aristoteles ve Galenos'un çalışmaları sayesinde
bilim alanında genel olarak da çok daha ileriydiler. Bu
yüzden halifeler Yunan ve Yahudi hekimlerin bu alanlar­
daki geleneklerini koruyarak bildiklerini öğretmeleri için
ülkelerine gelmesini teşvik ettiler. Bali'a göre "Araplann
bilimsel bilgisi ilk olarak Bağdat'taki halifelerin çağrısına
uyan Yunan hekimlerden elde edildi."19
800 yılı civarlarında halife Hanın Reşid Yunanca eserle­
rin Arapçaya çevrilmesini emretti ve bu emir yüzlerce Yunan
ve Hint eserinin kopyalanması için Konstantinopolis'in ve
Hindistan'ın büyük kütüphanelerine bir heyet yollayan oğlu
Memun döneminde de geçerliliğini korudu. Heyet dön­
dükten sonra da Suriyeli katiplerden oluşan kalabalık bir
gruba Eukleides, Arkhimedes, Apollonios ve Ptolemaios'un
eserlerinin Arapçaya ve Süryaniceye çevrilmesi emri verildi.
Bu eserlerin toplanmış olması bizim için çok büyük bir
şans, zira günümüze bir tek bu kopyalar ulaşmış durumda.
B all'un belirttiği diğer bir ilginç nokta da, Diophantos'un
eserlerinin ilk baştaki yabancı eserlerin hızla Arapçaya
çevrilmesinin üzerinden 15 O yıl geçtikten sonra ancak fark
edilmesidir. O dönemde Araplar kendilerine ait bir cebir
gösterim sistemine zaten sahiplerdi.

75
6. Bölüm

Arap Hediyesi

Doğumunun 1200. yılı anısına 1983'te çıkartılan Sovyet


posta pulu sayesinde daha geniş kesimlerce tanınan Ebu
Abdullah Muhammed bin Musa el-Harizrni'nin portresi
(Şekil 6.1) bize ciddi, gözleri hülyalı, sakallı bir adamın
resmini sunuyor. Yaşamöyküsü hakkında bu kadar az bilgi
sahibi olduğumuz... hııım ... sanırım 9. yüzyılda yaşamış
bir insanın nasıl göründüğünü bilmemiz olağanüstü bir şey
değil mi? Gerçek şu ki, aslında nasıl göründüğü hakkında
hiçbir bilgimiz yok. Döneminin en büyük Arap matema­
tikçisi Harizmi, Brahmagupta'nın Brahmasphutasiddhan­
ta'sının Arapça çevirisinden yeni Hint rakamlarını öğrendi
ve bu rakamları kullanarak aritmetiği konu edinen bir ders
kitabı yazdı. 1 MS 820 civarında Harizmi Hisabü'l- Cebr
ve'l- Mukabele (Cebir ve Denklem Hesabı Üzerine) adında,
denklemlerin nasıl çözüleceğini (özellikle de ikinci derece­
den denklemlerin pozitif köklerinin çözümünü) anlatan bir
kitap yazdı. 2 Kitabın Arapça başlığındaki "cebr" sözcüğü
Batı dillerine ''algebra" olarak geçti. Latinceye Algebra
et Almucabala adıyla 12. yüzyılın ortalarında çevrildi ve
böylece bugün kullandığımız anlamıyla cebir terimi birçok
dile girdi.3 Cebir konusunda yazılmış en eski Arapça kitap
olarak da günümüze kaldı.

77
ŞEKİL 6.1: Harizmi.

Harizmi'nin Arapça orijinal kitabı da bugün artık elimiz­


de yok. 12. yüzyılın başında İspanya'da görülen kitap bura­
da Arap kültürü uzmanı İngiliz Chester'lı Rohert tarafından
Latinceye çevrildi. 4 Bu çeviri (varlığı 19. yüzyılda keşfedil­
di) ve o dönemdeki diğer çeviriler Avrupa'nın Hint-Arap
rakamlarıyla bilinen ilk tanışn1asıydı ve bu Fibonacci'nin
Liber abbaci'sinden belki de yüz yıl önce gerçekleşti. 5
Harizmi'nin takriben MS 825 yılında yazdığı Kitab al
Muhtasar fil Hisab el Hind (Hint Rakaınlarıyla Hesap),
muhtemelen Hint sayma sisten1inin 9. yüzyılda önce Arap
dünyasında, ardından çeşitli Latince çevirilerine ulaşılabilir
olunduktan sonra da 12. yüzyılda Avrupa'da yayılmasını
sağlayan eser oldu. 6
İran'da 786 ile 809 arasındaki yıllar bilimsel ve sanatsal
bir zenginlik dönemiydi. 9. yüzyıla girilmeden hemen önce
lrak'ın beşinci Arap Abbasi halifesi Harun Reşid, Bağdat'ta
Beytü'l Hikme (Bilgelik Evi) olarak adlandırılacak olan bir
kütüphane ve çeviri merkezi kurdu ve burası sonraki beş

78
yüz yıl boyunca süren İslam'ın Altın Çağı'nın önemli bir
entelektüel merkezi haline dönüştü. Astroloji, matematik,
tarım, tıp ve felsefe alanındaki eserler Yunanca, Çince ve
diğer dillerden Arapçaya hep Beytü'l Hikme'de çevrildi.
Harizmi burada çalıştı; çalışırken de şans eseri kütüphane
kurtlarının elinden kurtulmuş olan Brahmagupta'nın Brah­
masphutmasiddhanta'sı dahil Hindistan çıkışlı tüın kopya­
lara özel ilgi gösterdi. Gizemli karakterlerin şifresini çözerek
kitabı Arapçaya çevirirken çok önemli, hayret verici bir şey
keş fetti: Aritmetik yapmanın külfetli Arap tekniğinden çok
daha basit bir yolu vardı.
O döneme dek Mezopotamya'nın bu tarafındaki Arap­
lar aritmetiği, yıldızların konumlarıyla ilgili hassas hesap­
lamalar yaparken bile parmakla sayma, abaküs, karmaşık
Roma rakamları sistemi ya da sayıları kelimeler şeklinde
yazma gibi zahmetli yöntemlerle yapıyorlardı.
Harizmi, Brahmasphutmasiddhanta'yı incelediğinde,
ihtiyaç duyulan bütün sayma sayılarının sadece on sembol­
le kolayca gösterilebildiği müthiş bir yol görmüş olmalıdır.
Babillilerin altmışlık sayı sistemini de duymuş ve bu sayede
onluk bir sistemle temsil yolunu da sezinlemiş olabilir. Erken
ortaçağda yaşayan Arapların ticaret dünyasında ondalık sis­
tem revaçta değildi. Yine de muhtemelen Harizmi bu fikrin
akıllıca oluşturulmuş bir öncü sistem olarak dünyanın değil­
se bile, en azından ciddi bilimsel ilgi duyanların dikkatine
sunulması gerektiğini düşünmüştür.
Hiç anlamına gelen, hiçin niceliği olan garip siyah nok­
tayı da görmüş olabilir. Brahmasphutmasiddhanta'yı kim
okursa okusun, bu onu şaşkına çevirirdi. Okumaya devam
ettikçe borçların negatif değerli sayılarla temsilinden esin­
lenmiş olabilir. Düşünce dünyasına yepyeni bir sonsuz şeyler
kümesi giriyordu böylece: Hiçten de az nicelikleri sembolize
eden n esneler, yani negatif sayılar.

79
Harizmi'nin Hindistan'a seyahat ettiği ve burada Brah­
magupta'nın matematik elyazmalarını gördüğü de rivayet
edilir. Hintli gökbilimci Kanka'nın MS 770'te Bağdat'taki
Beytü'l Hikme'yi ziyaret etmesi ve Brahmasphutasiddhanta
dahil birçok elyazmasını beraberinde getirmesi daha olası­
dır. Zira Kanka'nın ziyaretinden yaklaşık elli yıl sonra Hint
Rakamlarıyla Hesap adlı eserini yazacak olan Harizmi o
sırada Bilgelik Evi'nin alimlerden biriydi. Bu kitap Hint
sayma sisteminin hem Arap dünyasında hem de Avrupa'da
yayılmasını neredeyse tek başına sağlayan kitaptır.
O dönemde Arapların kendi rakam sistemi yoktu. Arap
coğrafyasında hem Arapça hem de Yunanca konuşuluyor­
du; kullanılan sistem de ya Yunanların alfabetik sistemi
ya da Yunan modelinden devşirilerek sayıların çoğunlukla
Arapça kelimelerle yazılı olarak gösterildiği sistemdi. Yeni
rakamların kimi zaman Hint, kimi zaman da Arap kökenli
olduğu söyleniyordu. Fibonacci Liber abbaci'nin ilk bölü­
münün ilk satırlarında dokuz rakanıı Hint rakamları olarak
açıkça belirtmiştir:7

Dokuz Hint rakamı şunlardır:

987654321.

Bu dokuz şekille ve Arapların sifr* dedigi O işaretiyle aşagıda


gösterildigi gibi istenen her rakam yazılır. Bir sayı birimlerin toplamıdır
ve bunlann sonsuz şekilde toplanmasıyla sayılar adım adım artar.
Birinci olarak, birimlerden l 'den l O'a kadar olan sayılar meydana
getirilir. İkinci olarak, l O'lar kullanılarak l O'dan l 00'e kadar olan
sayılar oluşturulur. Üçüncü olarak, l OO'ler kullanılarak 1 00'den
l OOO'e kadar olan sayılar yazılır. Dördüncü olarak, 1 OOO'lerden de
l OOO'den l O.OOO'e kadar olan sayılar ve böylece hiç sonlanmayan
bir adımlar silsilesiyle istenen her sayı daha önceki sayıların birlestiri�
mesiyle meydana getirilir.

• Türkçede "sıfır". (ç.n.)

80
Karışıklık büyük ihtimalle dokuz rakamın gösterilmesin­
de birbirinden çok farklı el yazıları kullanılmış olmasından
kaynaklanmıştı. Fakat bir yüzyıl sonrasında el yazılarının
çoğu bizim bugün kullandığımıza çok yakın bir standartta
birleşti. 8 Buna rağmen Arap fethi sonrası yüzyıllar boyunca
da Arap astronomi cetvellerinde [ zic] alfabetik rakamların
kullanımı sürdü. İslam dünyasında sayısal alanda Hint-A­
rap rakamlarının tutarlı bir kullanımı yoktu.9

81
7. Bölüm

Liber Abbaci

9. yüzyılda Hint rakamları hala daha manasnrlan ve


ilim çevrelerini aşıp yayılamayacak kadar yeni ve garip kar­
şılanıyordu. Sonuç olarak Avrupa henüz sıfırın, yani sonsuz
bir ara lıkta sayıları yazmak ve aynı zamanda hiçi temsil
etmek için kullanabilen bu eşsiz sembolün yer aldığı bir
rakam sisteminden haberdar değildi. Babillilerin yanı sıra
Yunan ve Roma sistemlerinde de sıfır yoktu.
Üstelik Avrupa'ya rakamları getirecek ticari ilişkiler ya
da gezginler de vardı, hem de çok sayıda. Yeni sistemin
genel kabul görmesini üç yüz yılı aşan bir süre boyunca
yavaşlatan şey, bu yabancıya, sıfır adlı bu yaranğa karşı his­
sedi len güvensizlikti. Bugün bizler yenilikleri o kadar büyük
bir hızla kabul ediyoruz ki, bu buluşların hayatlanmızı ne
kadar kökten değiştirdiğini fark etmiyoruz bile: Bilgisayar
çipleri, cep telefonları, GPS, seç-izle filmler, yaşam süresini
uzatan tıbbi araçlar. İnsan hayatını basitleştirmek için yara­
tılmış en büyük fikirlerden birine uyum sağlamanın Avrupa
için üç yüz yıldan fazla bir zamanı gerektirmiş olması ger­
çekten de inanılması zor bir durum. Üç yüz yıl! Ortaçağın
Galileo' lan, Descartes'ları, Newton'ları neredeydi acaba ?
Zorluk yer tutucu ile sayı arasında bir ayrım yapılmasın­
dadır. Sıfırı niceliğin yokluğunu temsil eden bir sayı olarak
kabul etmek inanılmaz derecede cüretkar bir düşüncedir.
Örneğin iki sayısının kavranması kolaydır. "İki-liği" ya da
83
iki nesnenin sayılmasını temsil eden sayıyı gösterir. Fakat
usıfır-lık" öyle mi ? Hiçbir nesneyi saymayan bir sayı da
nedir? Ne anlama gelebilir bu? Bir yer tutucu olarak sıfır
fikri de, hiçi temsil eden bir sayı olarak sıfır yaklaşımıyla
karmaşık bir şekilde ilintilidir. Akıl karışıklığı, bir basa­
mağın boş olduğuna işaret eden sembol ile nesne yokluğu
sayımına işaret eden sayının aynı olmasından doğmaktadır.
Hintlilerin dokuz sembol fikri, bir basamağa giriş yapıl­
madığını gösteren onuncu bir sembol o lmadan işleyemez.
Babillilerin basamak sistemindeki problemlerden biri de
buydu.
Fakat Fibonacci limanlardaki, pazarlardaki ve hatta
saraydaki tacirlere hitap etmekteydi. Liber abbaci' de Hint
rakamlarının bu tacirler için yeni olduğunu ima eder, zira
kendisinin de noter olan babasıyla gençliğinde Becaye'ye
(bugünkü Cezayir'e) gittiğinde abbaco sanatını öğrenerek
bu sistemin varlığından haberdar olduğunu yazar. 1 Ona
göre, " Latin ırkı " Hint aritmetik metodunun bilgisine sahip
değildi ve algorizma ve apeksler gibi diğer yaygın sayma
sanatları " Hintlilerin yöntemine nazaran bir tür hata "ydı.2
Bunlar onun samimi düşünceleriydi.
Döneminin en büyük matematikçilerinden Fibonacci'nin,
dokuz şekilli Hint sayma sanatına açıkça değinen daha
önceki çalışmalardan haberdar değilnıiş gibi görünmesi
şaşırtıcı gözükebilir. 3 Latinceye bir önceki yüzyılın başların­
da çevrilmiş olan Harizmi'nin Hintlilerin Hesaplaması Üze­
rine kitabından haberdar olması gerekmez miydi ? İspanya,
Albelda'daki Aziz Martin Manastırı'ndaki MS 976 tarihli
" Hintlilerin çok büyük bir yeteneğe sahip olduğunu ve tü m
diğer ırkların aritmetik ve geometride onların gerisinde
kaldığını bilmeliyiz ... " diyen elyazmasını bilmiyor muydu ?
Kuzey İtalya'daki Toledo Okulu tarafından çevrilen elyaz­
malarını bilmiyor muydu? Dokuz Hint figürüne dayalı
olan Gerbert abaküsünü hiç mi bilmiyordu ? Eukleides'in

84
Stoikheia'sının Hint rakam yazısının Doğulu biçimleri
k ullanılarak Toskana'da kaleme alınmış Yunanca-Latince
çevirisini biliyor olması gerekmez miydi? Fibonacci'nin
Pisa'daki evinden sadece yüz elli kilometre uzaktaki noterler
o dönemde Hint rakamlarını kullanıyorlardı. 4 Toledo'dan
Lyon'a, Münih'ten İrlanda'ya hesaplama üzerine yazılmış
Latince kitapların hepsinde Hintlilerin dokuz harfli numa­
ralandırmalarından ve bunların bütün sayıları nasıl göster­
diklerinden bahsediliyordu.
Anlayacağınız, Avrupa'ya Hint rakamlarıyla sayma pra­
tiğini ilk kimin getirdiği ve kimin bu konuda etkili olduğu
sorusunun basit bir yanıtı yok. Çok sayıda, birbirinden
farklı kanıtlar var. Fibonacci Pisa'da bir tacir olarak yetiş­
tirildi. O kulda ona abaküs tahtasında Roma rakamlarıyla
yazma ve sayma öğretildi. Çıraklığında malların fiyatlarının
nasıl hesaplanacağını, ağırlık ve ölçülerle nasıl baş edilece­
ğini ve eşit değerdeki paraların birbirine nasıl çevrileceğini
öğrendi. Becaye'ye gittiğinde artık abaküs tahtasının ticaret
aritmetiğinde kullanımına hakimdi. Hint rakamlarının
mantığını ve ona bağlı aritmetik işlemleri öğrendikten sonra,
Hint sayma yönteminin Pisa'da kullanılanlara kıyasla üstün
yanlarını fark etti. Pisa'ya dönüşünde artık Becaye'de öğren­
miş olduğu Hint sistemi hakkında yazılmış Latince metinleri
okumaya ihtiyacı yoktu. Fibonacci'nin Hintlilerin dokuz
rakamlı sayma sanatını açıkça anlatan daha önceki eserleri
bildiğ ine dair herhangi bir şey söylememesinin açıklaması
b u olabilir.5
Yakın zamana kadar ortaçağ uzmanları tartışmasız
biçimde, modern aritmetiğin Batı'ya girişinde esin kayna­
ğının Fibonacci'nin Liber abbaci'si olduğunu düşünüyordu.
2004 yılında matematik tarihçisi Raffaella Franci Liber
abbaci'yi " İtalya'da abaküs öğretimi için en önemli kaynak"
olarak değerlendirdi. 6 İki yıl öncesinde bir başka önemli
tarihçi, Elisabetta Ulivi Toskana lehçesinde yazılmış abaküs

85
öğretme metinlerinin Fibonacci'ye atfedilen iki kaynaktan,
Liber abbaci ve Practica geometria'dan a lınma olduğunu
iddia etmişti.7 Daha öncesinde, 1 980 yılında da Warren van
Egmond, Liber abbaci'ye dayanan ve 1 4. yüzyılın ortalarına
dek kaleme alınmış çok sayıda abaküs metninin bir katalo­
ğunu oluşturarak İtalya'da Hint rakamlarının yayılmasına
ve bu yayılmanın Fibonacci'yle bağlantılarına ilişkin kanıt­
lar ortaya koymuştu.
Ardından ( 1 989 öncesinde) Gino Arrighi'nin keşfi geldi:
Floransa'daki Biblioteca Reccardiana'da bulduğu bir kitap,
Livero de l'abbecho (Abaküs Kitabı) Umbria lehçesiyle
yazılmışn. 8 Livero'nun 1289'da (artı eksi bir yıl) Umbria'da
yazılmış olduğuna hiç kuşku yok. Anonim bir metindir: Bu
lehçeyle yazılmış ve günümüze ulaşmış en eski abaküs met­
nidir. Daha eski bir kitap örnek alınmış da olabilir, nitekim
girişte şu sözlere yer verilmiştir:

Ouesto ene /o livero di /'abbecho secondo la oppenione de


maiestro Leonardo de la chasa degli figluole Bonaçie da Pisa.

Bu, Pisalı Bonacci'nin ogullarının hanesinden gelen u sta Leo­


nardo'nun görüşlerini destekleyen bir abaküs kitabıdır. 9

Buradan ve başka güvenilir kanıtlardan yola çıkan


Franci, yazar Maiestro Umbro denen kişinin okurların
ihtiyaçlarını karşılamak için yazılanları değiştirmiş olabi­
leceği fikrini ileri sürer. Maiestro Umbro bizzat Fibonacci
olabilir ve belki de kitap gerçekten de kayıp Liber minoris
guise'dir (Daha Küçük Kitap) ki bu kita bı Fibonacci'nin
yazdığından eminiz, zira kendisi Liber abbaci'de bu kita bı­
na gönderme yapıyor. Eğer bu doğruysa, Batı aritmetiğinin
kurucu babası fikri perçinlenmiş olur. Fakat Jens H 0)' rup
giriş bölümünden sonrasını dikkatli bir şekilde okursak
kitabın "Fibonacci'nin yazmayacağı kesin konuları içerdi­
ğini keşfetmemiz" gerektiğini ileri sürer. 1 ° Franci'ye göre

86
Livero de tabbecho'nun ilk kısmının Liber abbaci''den
olmaması, Liber abbaci'yle hiçbir benzerlik göstermediği
anlamına gelmez. 11
Heyrup'un dikkatli okumasına riayet eden Franci, aba­
küs u yazarlarının Leonardo'nun kullandıklarından farklı
Arapça kaynaklara ulaşmış olabileceklerini" ileri sürerek
Fibonacci 'nin katkısına dair ilk görüşlerinde bir değişik­
liğe gitti. 1 2 Franci şu an Liber abbaci'nin ilk sekiz bölü­
münden çok fazla esinlenmiş olan, 13. yüzyılın sonunda
ya da 14. yüzyılın başında Pisa'da yazılmış iki abaküs metni
üzerinde çalışıyor. 1 3
Hint rakamlarının Batı'ya girişinin 10. yüzyılın sonların­
dan itibaren gerçekleşmiş olduğuna hiç kuşku yok; ama bu
Hint hesaplama usullerinin Fibonacci'den önce kullanılma­
ya başladığı anlamına gelmez. Fakat yine bir başka seçkin
matematik tarihçisi, Charles Burnett'e göre Fibonacci'nin
bir öncü o lmadığına işaret eden 12. yüzyıl tarihli çok sayıda
abaküs metni var. 1 4
Fibonacci Liber abbaci'sinin önsözünde bize ticarette
kullanılan dokuz Hint rakamını babasıyla seyahat ederken,
Mısır, Suriye, Y unanistan ve Provence'taki tacirlerle kar­
şılaşmalarında öğrendiğini söyler. Provence mı? Provence
Batı Avrupa 'da değil miydi? O zaman Provence'la ticaret,
İtalya 'da abaküs aritmetiğine nasıl ilham vermemiş olabi­
lir?
Heyrup suçun " büyük kitap ilkesinde" olduğunu düşü­
nüyor; buna göre her kitap ya kendi orijinalliğine sahiptir
ya da içindeki fikirleri artık var olmayan ünlü bir kitaba
borçludur. Şöyle diyor:

Uber obbod deki bazı bölümler, abaküs matematiginin ba$-­


langıcının Fibonacci' nin zamanında zaten var olan bir çevreye
dek izinin sü rülmesinin zorunda oldugunu gösteriyor; bu, kendisi­
nin de bildigi bir çevre ve o, bu çevrenin sıra dışı ilk taraftarların­
dan biri, ama kurucu babası degil. 1 5

87
Fibonacci Hint rakamlarına zaten bilinenlerin ötesinde
yeni bir katkıda bulunmadı . Fakat yeni ve zor kavramları
harika bir biçimde açıkladı . Bir açıklayıcı olarak sahip
olduğu bu yetenek, belki de yeni sistemin İtalya'dan tüm
Avrupa 'ya yayılmasında rol oynadı. 1 3 . yüzyılın ortalarında
yeni sistemi Avrupa'nın kuzeyine tanıtan birkaç Latince
metin vardı . Örneğin Fransiskan rahip Alexander de Villa
Dei'nin 1240'ta yazdığı ve daktilik, alnlı ölçüde 244 dizede
hesaplama yöntemlerini açıklayan Carmen de Algorismo
çok popüler bir bilimsel incelemeydi:

Başlıyor algorizma burada.


Algorizma denir bu yeni sanata
Ki iki kere beş seklinden Hintlileri n
09876543 2 1
Elde ediyoruz bu kadar fayda. l 6

Hint rakamları manastır elyazmalarında sık sık görül ­


düğü için 12 . ve 13 . yüzyılın eğitimli insanları arasında
popülerdi . Toledo'daki Çevirmenler Okulu'nun ü yelerin­
den Sevilla'lı J ohn tarafından yapılan bir Latince çevi­
risi Chester'lı Robert'ınkinden hemen sonr a yayımlandı.
Ardından 1 1 43 yılında da Chester'lı Robert 'ın k itabının
kısaltılmış versiyonu Harizmi'nin Cebir'inin kuzey Avru­
pa 'ya ulaşmış olduğunun en eski kanıtı ola rak Alman ­
ya 'nın güneyindeki Salem Manastırı'nın kütüphane kayıt­
larına girdi. 1 7 Ayrıca Paris'teki yeni üniversitede ders veren
J ohannes de Sacrobosco da, Hint rakaınları ve bu rakam-
larla hesaplama üzerine tüm Avrupa'da yaygın biçimde
kullanılacak bir ders kitabı olan A lgorismus' u 1 240 yılında
yazdı (bkz. Ş ekil 7 . 1 ) .

88
'. Quefunt tales . 0. 9. 8. 7. 6.5.4.3.2. 1 . Decima uero dicitur
' teca, uel circulus uel cifra uel fıgura nihili quia nihil
1
fıgnifıcat, ipfa tn locu tenes dat aliisfıgnifıcare na fıne
1 cifra uel cifris purus non poteft fcribi articulus.

ŞEKİL 7. 1 : Johannes de Sacrobosco'nun Algorismus'unun 1 523 tarihli


bir kopyasından al ınmış bir pasaj. Kitabın sekizinci sannndan sonrası
şöyle çevrilebilir: 9 birime karşılık gelen 9 sayı sembolü vardır ve bunla-,
şunlardır: O 9 8 7 6 S 4 3 2 1 . Onuncuya theca ya da circulus ya da cifra
[sıfır] ya da figura nihili denir, çünkü hiçi temsıl etmektedir. Fakat doğru ye-re
yerleştirildiğinde diğerlerine değer katar. Kaynak: The Tomash Library on the
History of Computing.

Dolayısıyla yeni sayıların haberi, Fibonacci Liber


abbaci'sini yazmadan iki ya da üç yüzyıl önce bütün Avru­
pa'ya yayılmış gibi görünüyor. Ancak uygulaması değil
haberi yayıldığından kullanımı da kısıtlı olmuş. Bunun olası
bir nedeni, yanlış anlaşılmış olmasıdır. Aynı dönemde Roma
rakamlarını basamaklı bir sayı sistemine uyarlama girişim­
leri vardı. Roma yazısı , sıfı r yaklaşımı olmadan, basamaklı
sayı sistemi içerisinde sıklıkla kullanıldı . Örneğin 1 6 sayısı
Roma sisteminde XVI olur; XVI'nın XIV'le aynı olmaması
bir tür basamaklı sayı sistemi anlamına gelebilir. Romalı­
ların birimlere bakarak onlar sütununu beşler sütunundan
ayıran b ir sayma tahtasına sahip olduklarını da hatırlayın.
Tacirler ve muhasebeciler sayma tahtaları ve abaküsler­
deki basamaklı sayı sistemi aracılığıyla başarılı olduğunu
görürlerken, pazarda her gün alışverişlerinde sayılardan
kavramsal olarak da olsa basamak düzeninde bahseder­
lerken, ortaçağ Avrupa 'sının Hintlilerinkine benzer bir
sistemin değerini kavrayamaması nasıl mümkün olmuştur?
Hint sisteminin sağladığı avantajları anlamalarını engel­
leyen neydi ? Muhtemel bir yanıt, yeni sistemin düşündü­
ğümüzden daha göz korkutucu olmasıdır. Hint sistemine
bu kadar alışmışken diyelim ki İbrani sayma sistemini kul­
lanmayı öğrenmenin bizim için ne kadar zor olabileceğini

89
düşünün. Yeni bir sistemin avantajlarını ancak onu kullan­
ma olanağına sahip olduktan sonra bilebilirsiniz.
1 1. yüzyılın sonunda Hint sistemi, Hint rakamlarının
kullanıldığı Gerbert abaküsü sayaçlarıyla bütün Avrupa'da
duyulmuştu . O halde neden Fibonacci'ye Avrupa'ya Hint
rakamlarını tanıtma konusunda bu kadar çok pay biçiyo­
ruz ?
Modem rakamların kökeni konusundaki tartışma, Smith
ve Karpinski'nin 1 9 1 1 'de The Hindu-Arabic Numerals'ı
( Hint-Arap Rakamları) yayımlamalarından neredeys e yüz
yıl öncesinden beri yürümekteydi. Smith ve Karpinski
" [Hint rakamlarının] ticari işlemlerde genel kabulü yalnızca
son dört yüzyıldır var olan bir hadisedir" diyorlar. 1 8 Webst er
sözlüğünde O ile 9 arası Arap rakamları olarak tanımlanmış
olsa da, Kuvayk Nehri kıyısındaki Kınnesrin manas tırında
yaşamış Süryani alim Piskopos Severus Sebokht'un MS 622
tarihli elyazmasının elimizde olan parçasında bu rakamla­
rın Hint kökenli oldukları belirtiliyor. Şu an Bibliotheque
National de France'ta olan bu parça (MS Syriac [BNF], No:
346), Hindistan sınırları dışından günümüze ulaşan, Hint
rakamlarına referans veren en eski kaynak tır:

Burada Hintlilerin bilimi konusuna ... a stronomideki mahir


keşiAerine, Yunanların ve Babillilerinkinden çok da ha ustaca keşif­
lerine ve anlatılamayacak kadar de9erli hesaplama yöntemleri­
ne hiç deginmeyecegim. Yalnızca bu hesaplamanın dokuz işaret
aracılıgıyla yapıldıgını söylemek isterim . Sırf Yunanca konuşuyor­
lar diye bilimin sınırlarına ulaşmış olduklarına inananlar eger Hint
metinlerini okurlarsa, kendileri kadar bir şeyler bilen b aşkalannın
da oldugunu, biraz gecikmeli de olsa, göreceklerdir. 1 9

Demek ki dokuz işaret, Suriye'de 7. yüzyıl Yunan fel­


sefesi ve biliminin en başta gelen taşıyıcılarından biri olan
Severus Sebokht tarafından bilinmektedir. Çevirisi yapılmış
yukarıdaki parça, Yunanca konuşanlar hakkındak i iğnele-

90
yici yorumu bir yana, bizim bütün sayıları dokuz işaretle
ifade etme fikrini Hintlilere borçlu olduğumuzu iddia
etmektedir. ıo
Sebokht sistemin Hindistan'dan banya doğru İran üz.e­
rinden geldiği düşüncesindedir. 21 Daha yakın dönemde
( 1 977'ye "yakın" diyebilirsek) ortaçağ astrolojisi tarihçisi
Richard Lemay, Harizmi'nin Hisab'il Cebri ve'l Mukabe­
le'sinin yanı sıra, Hint Rakamlarıyla Hesap'ımn 1 2. yüz­
yılda Latinceye üç ayrı versiyon olarak çevrildiğini yazdı.
Onun ifadesine göre "Batı'nın Hint-Arap rakam sistemini
tanımasındaki en önemli kanal", rakamların aslolarak
Hintlilerden geldiğini belirttiği Hint Rakamlarıyla Hesap'ı
değil, Astronomik Cetveller'i oldu. " 22
Araplar arasında dokuz rakama " Hint harfleri " ya da
"şekilleri" de denirdi (el-huruf el-hindi). Güvenilebilir nite­
likteki az sayıdaki kaynaktan biri, Arap gezgin ve hikaye
anlatıcısı Mesudi'nin (Ebu'l-Hasan Ali) MS 957'de yayını­
ladığı otuz ciltlik büyük eseri Altın Bozkırlar ve Cevher
Madenleri içindeki 10. yüzyıl anlatımıdır.2 3 Mesudi birinci
bölümde kitabının başlığını "içindeki konulara dair bir arzu
ve merak uyandırmak ve zihni tarihle tanışması için istekli
kılmak amacıyla " seçtiğini yazar. 24 Mesudi Perslerin, Hint­
lilerin, Yahudilerin, Romalıların ve Doğu uygarlığındaki
kültürlerin tarihlerini derleyen meraklı ve hevesli bir insandı.
Bağdat'ta doğa n Mesudi Hindistan'a, Seylan'a (bugünkü Sri
Lanka), Hint Okyanusu'nu geçerek Madagaskar'a, oradan
Kızıldeniz üzerinden Mısır, Filistin ve Suriye'ye seyahat etti.
Onu 926 yılında Taberiya Gölü'nde; 943'te Akdeniz kıyı­
sındaki Antakya'da ya da Kilikya'da; iki yıl sonra Şam'da
görebili rdiniz. 25 " Öğrenmesi ilginç ya da faydalı olabilecek
her konu ve geçen zaman içerisinde ortaya çıkmış tüm bil­
giler hakkında yazarak" oluşturduğu kitabını "krallara ve
i lim insanlarına hediye" olarak sundu. Mesudi, astronomi
cetvelleri derlemiş ve dünyanın çevresi ve çapı hakkında çok

91
yanlış bilgiler nakleden Hüseyin adlı bir gökbilimciyi betim­
lediği bölümden başlayarak tüm eseri boyunca Hint-Arap
rakamlarını kullanmıştı. 26
Albelda de Iregua, İspanya 'nın kuzeyinde, bugün San
Martin de Albelda Benedikten manastırının harabesinin
bulunduğu bir kasabadır. En parlak dönemini yaşadığı 1 O.
yüzyılda Batı Avrupa 'nın en önemli ve gelişmiş kültür mer­
keziydi; bunun nedeni büyük ihtimalle Ebra Irmağı boyun­
ca uzanan ve kuzeybatıdaki Kastilya'yı Akdeniz'e ulaştıran
ticaret yollarının tam üzerinde olmasıydı. 1 'den 9 ' a dek
Arap rakamlarının Batı Avrupa'daki ilk vesikası dahil,
Ban' daki en zengin ortaçağ İspanyol edebiyatı koleksiyo­
nuna ev sahipliği yapan çok büyük bir kütüphanesi vardı.
Sevilla'lı Isidore tarafından 976 yılında manastırda Latince
kaleme alınmış Etymologiae elyazmasında 4 haricindeki
rakamlar, hemen hemen modern biçimleriyle yer almıştı.
Temel stiller ve ayrı edici özellikler bir standarda doğru yak­
laşırken zaman içinde biçimler de evrim geçirdi. Biçimlerin
bir standarda oturduğu zamanı tespit etmek olanaksız olsa
da, başka ülkelerden gelip geçen matematikçilerin bunda
etkili olduğunu düşünüyorum.
Hint aritmetiği konusunda günümüze u laşan en eski
Arapça eser Ebu') Hasan el Uklidisi'nin Kitab al fusal fil
hisab al Hindi adlı kitabı, takriben MS 952'de Şam'da
kaleme alınmıştır. Hint rakamı kullanımının en eski Arap­
ça örneklerine, insanların canlı bir timsaha ta ptıklanna
şahit olan Yunan kaşiflerin verdiği isimle Crocodilopolis •
kentinde (Mısır'daki en eski kent) papirüse yazılmış iki
hukuki belgede rastlanır. Bu dokümanlar Arap rakamla­
rıyla MS 873-874 ve 888-889 tarihlidir; daha yakın tarihli
örneklereyse 1 1 . yüzyılda rastlanır. Takriben 1204 'te ölen
Faslı matematikçi İbnü'I Yasamin'in de tespit ettiği üzere,
12. yüzyıla gelindiğinde İslam dünyasının batı bölgeleri ile

• Bugü n k ü Feyyum. (ç.n . )

92
doğu bölgeleri arasında Hint-Arap rakamlarının yazılışları
açısından çok net bir farklılık görülmektedir. İtalyan dilinde
Hint-Arap rakamlarının kullanıldığı bilinen en eski kitap
Libro di nuovi conti ( Yeni Hesaplamalar Kitabı) 1260 yılı
civarında yazılmıştı, ama günümüze ulaşmamıştır. 2 7
Elimizdeki tüm bu belge ve kanıtlarla rakamlarımızın
k ökeni hakkında hangi sonuca varabiliriz ? Hint miydiler?
Arap mı ? Çin mi ? Fransız mı ? Hint-Arap rakamlarının
kökeni uzmanlarca neredeyse iki yüz yıldır tartışılıyor.
Bu uzmanlardan biri olan Fransız matematikçi ve tarihçi
Michel Chasles, sahte olduğu çok açık olan belgelere daya­
narak bu rakamların aslında Fransız kökenli olduğuna
ilişkin s açma bir iddiayı yurtseverce savunmuştur. 2 8

93
8 . Bölüm

Kökenin Çürütülmesi

Yasal yollardan ele geçiremeyeceği dokümanların peşin­


deki Denis Vrain-Lucas, Paris'teki bir dizi kütüphaneden
eski kitapların boş sayfalarını keserek bu antika kağıtları
çalma yoluna gitti. Kendisinin yaptığı özel mürekkeplerle
çeşitli el yazılarını özenle taklit etti ve bu sahte ürünleri
(mektuplar ve belgeler) durumdan kuşkulanmayan elyaz­
ması koleksiyoncularına sattı.
Mahkeme katibi olan Vrain-Lucas tarihi öneme sahip
elyazmalarını toplamaya gerçek anlamıyla tutku duyan
bir amatör tarihçiydi. 185 5'ten itibaren on altı yıl boyun­
ca 2 7.000'den fazla imzalı sahte eseri satmayı başardı;
bunların çoğunun alıcısı da 186 1 ile 1 870 arasında yüz
binlerce frank ödeyen özel müşterisi Michel Chasles idi.
Pascal, Galileo, Descartes, Newton, Rabelais ve XN. Louis
imzalı mektuplar gerçekten de orijinal gibi görünüyordu.
Vrain-Lucas, elyazması koleksiyoncuları çevresinde öyle­
sine büyük bir itibara sahipti ki en uyduruk şeyleri bile
yutturabilirdi.
Saf Chasles, Kleopatra'nın Marcus Antonius'a yazdığı
imzalı ( Fransızca !) mektuplarını, Büyük İskender'in (yine
Fransızca ! ) bir mektubunu ve Pascal, Newton ve Galileo
arasındaki hepsi yine Fransızca olan ve kütleçekim yasasını
aslında Blaise Pascal'ın keşfettiğini ispatlayan mektupları
satın aldı. Newton'ın Principia'daki kütleçekim açıklaması
95
Pascal'ın ölümünden yirmi beş yıl sonra yayımlanmıştı,
dolayısıyla Pascal'ın imzaladığı böyle bir mektubun o lması
gerçekten de şaşırtıcıydı. Ve evet, Chasles 1867'de e lindeki
kıymetli mektupları kanıt olarak göstermek üzere Fransız
Bilimler Akademisi'nin huzuruna çıktığında kimi Akademi
üyeleri bunu inanılmaz bularak şaşırırken, kimileri de ulu­
sal gururla bunun doğru olduğunu düşündü. Vrain-Lucas
l 869'da sahtecilikten yargılandı, iki yıl hapse mahkum
edildi, ama Chasles uğradığı zararın tazminini talep etme­
d i. 1 Elyazmalarının düzmece olduğuna ili şkin ikna edici
deliller olmasına rağmen Chasles onların hakiki olduğunda
ısrarcıydı. 2
Akademi üyelerinden biri tüm bunlara hiç inanmamıştı.
Tam adı Kont Guglielmo Libri Carucci dalla Sommaja'ydı.
Chasles Ye Libri 1840'lı yıllar boyunca Fransız Bilimler
Akademisi'nin toplantılarında, genellikle sayıların ulusal
kökenleri ve cebirin kökenleri konusunda olmak üzere bir­
birleriyle kıyasıya tartışmalar yürütmüşlerdi. 3
Chasles'ye göre, Boethius'un A rithmetica'sında belge­
lenen ve Arap rakamlarına yer verilen bir çarpım tab lo­
sunun kullanıldığı görülen hesaplamalar için Fransızlar
henüz 5 . yüzyılda bir ondalık sayı s iste m i n e sahipti. Son­
rasında uzmanlar özgün metinde A rap sayılarının kulla­
nıldığından büyük bir kuşku duymaya başladılar. Fakat
C hasles, Fibonacci'nin Liber abbaci'sinin Arap yazarlardan
etkilendiğini iddia ediyordu.
Bu arada Chasles'nin hasmı Kont Libri, aritmetiğin Hint
kökenli olup olmadığı sorusu ve Arap yazarların kullan­
dığı konumsal notasyon konusunu ele a ldığı Histoire des
sciences mathematiques en ltalie adlı kitabının bir cildini
yeni yayımlamıştı. 4 Chasles, Libri'nin kullandıkları modern
sistemin Avrupa'ya İtalyan Fibonacci'nin çalışınalarıyla gel­
diği görüşüne karşı çıkıyor ve Fransız François Viete ( 1540-
1 603) tarafından Avrupa'ya getirildiğini savunuyordu.5 İ ş ,

96
güçlü bir sosyopolitik husumetin kendini gösterdiği açık bir
düşmanlığa dönüşmüştü.
3 8 yaşında Fransız Kütüphaneleri'nin başmüfettişliğine
atanan Libri artık, eskiden beri çok sevdiği nadir kitaplarla
ilgilenebilirdi. Ancak bir yandan da nadir elyazmalannı
çalma konusunda kendine engel olamıyordu. 45'ine geldi­
ğinde hakkında tutuklama kararı çıktı. 20.000'in üzerinde
nadir kitap ve elyazmasıyla birlikte Londra'ya kaçn; götür­
düğü kitaplar arasında henüz gençliğinde Floransa'daki
B iblioteca Medicea Laurenziana'dan çaldığı bazı kitaplar
da vardı. Akademik görevler üstlenen seçkin kişilerin, böy­
lesine tuhaf bir şekilde kitap çalmasını anlamak zor olabilir,
ama bu tür davranışlar 19. yüzyıl Fransa'sında o kadar da
sıra dışı değildi.
1 9. yüzyılın büyük bir bölümünde basamaklı ondalık
notasyonun Hint kökenleri tartışma konusu olmuştu.6
Ardından 1 907 yılında Britanya Hindistanı'nın yazlık baş­
kenti Shimla'daki Hindistan Hükümeti Eğitim Bakanlı­
ğı'nda çalışan Hindoloji uzmanı amatör bir İngiliz ]ournal
of the Asiatic Society of Bengal adlı dergide bir makale
yayımladı. 7 Bu m akalede George Rusby Kaye ( 1866-
1 929) rakamların ve ondalık sayı sisteminin Hint kökenli
olamayacağını iddia etti. Tezinin temeli kısmen Bakhshali
Köyü ( günümüzde Pakistan'da) yakınlarında, huş ağacı
kabuğu üzerine Sanskrit ve Prakrit dillerinde yazılmış ve
1 88 1 yılında ortaya çıkarılmış Bakhshali Elyazması'nın
yanlış yorumlanması ve tarihlendirilmesine dayanıyordu.
E lyazması parçalar halinde bulunmuş ve gerekli özen göste­
rilmediği için hasar görmüş yüzlerce parçadan sadece yenniş
tanesi sağlam olarak ele geçirilebilmişti.8
Bakhshali Elyazması'nda basamaklı sayı sistemimizin
yanı sıra rakamlarımızın bir çeşidinin görüldüğü çok açık­
tır. Fakat elyazmasının tarihi tartışmaya konu olmuştur.
Kimi uzmanlar MS 400, kimileri MS 700 'e tarihlemişlerdir.

97
Kaye'e göreyse MS 1 200 olması kuvvetle muhtemeldi, fakat
son derece etkili olan 1 907 tarihli makalesinde şunları da
yazdı: "Biraz daha ileri giderek, Hint matematiğinin tüm
seyri boyunca MS 1 0. yüzyıldan önce basamak fikrinin
kullanıldığına dair en ufak bir işaret olmadığını k esinlikle
söyleyebiliriz. " 9 Tartışma konusu notasyonun Arap kökenli
olduğunu belirtti. Ya basamak notasyonunu anlamamıştı ya
da Hint kökenli olmasını muhtemel görmeyerek Britanya
Hindistanı'nın sömürgeci yaklaşımını yansıtıyordu. 1 ° Son
dönemde ulaşılan bilgiler ışığında, kullanılan dilin 3 . yüz­
yıla dek geçerliliğini koruduğundan hareketle elyazması
M Ö 200 ile MS 300 arasına tarihlenmek tedir. 1 1
Universite Paris VIl-CNRS'den Agathe Keller, Kaye'e
dair şu değerlendirmeyi yapıyor:

Burada bilim tarihinin, genellikle bilim hikôyelerinde görülen,


garip ama bilindik anlarından biriyle karşı karşıyayız: Gerçek­
lerin reddi. G. R. Kaye'in davranışını nasıl yorumlayabiliriz? Bu
tür bir iddiayı boşa çıkaran metinlere erişim olana91 oldu9u d a
kesindir. 1 2

Hem Aryabhata (MS 476) hem de Brahmagupta


(MS 550-606) ondalık sistemi biliyordu. Vyasa-Bhasya
yoga üzerine Sanskrit dilinde, 5. ya da 6. yüzyılda Vyasa
tarafından yazılmış bir eserdir. Bu eserde matematiksel
benzetim kurularak yapılmış bir örnekleme v ardır: "Aynı ' 1 '
figürü, yüzün yerinde yüzü, onun yerinde onu, birin yerinde
biri temsil eder." Demek ki Hintliler ondalık sistemi Arap­
lardan çok önce biliyorlardı. 1 3 Çin'de de bilinmekteydi. Bu
durumda Kaye kullandığımız sayı sisteminin Hint kökenli
olduğunu nasıl inkar edebildi ?
Kaye daha sonraki makalelerinde Hint-Arap sayı gös­
terim tarihinin, o dönemde yapılan çok sayıda tahrifat
nedeniyle karmaşıklaştığını yazdı. 1 4 Daha önceleri eski Hint
matematikçilerine atfedilen matematiğin büy ü k bir kısmı-

98
nın Batı'da bilindiğini ileri sürdü. Keller, Kaye'in "Ban bil­
gisi " derken Arap alimlerce Batı'ya aktarılan Yunan-Latin
bilgeliğini kastettiğine inanıyor. Kaye, basamak sisteminin
eski Sanskrit metinlerinden kökenini aldığı fikrinden büyük
azap çekiyormuş gibi görünüyor.
Kaye'in tezleri bu kadar ciddiye alınmamış ol.say� tüm
bu söylenenler pek sorun olmayabilirdi. Makaleleri Hind<r
loji uzmanları arasında popülerdi ve saygıdeğer matematik
tarihçilerince, hatta 20. yüzyılın başlarında D. E. Smi� L C.
Karpinski, Florian Cajori ve George Sarton gibi seçkin uzman­
lar tarafından kaynak gösterildi. 1 927 gibi bir tarihte ünlü
Hintli m atematik tarihçisi Bibhutibhusan Dana şunları yaz.de

Böyle bir eserin yayımlanmasının önemi ve degeri, bilim


tarihini seven herkes için çok açıktır. Ve hepsi de Bakhshali Elyaz­
ması'nın açıklanması ve yayıma hazırlanmasında Mr. Kaye'in
verdigi b ü y ü k emege minnettôrlık duymaktadır. 1 5

Boş basamak için kullanılan O dahil, şu an kulland,ğımız


on rakamın bize Araplar üzerinden geçerek Hintlilerden gel­
diği açık gibidir. Bu yüzden kitabımızda şu andan itibaren
bunları Hint rakamları olarak adlandıracağız.
Harizmi Hint rakamlarını Sanskrit sembolleri olarak
tanımladı, ama yazdığı bilimsel eser Hintlilerin Hesapla­
ması Üzerine Latinceye çevrilmedi ve tacirlerin gündelik
hes aplamalarını halen Roma rakamlarıyla yapnklan Avru­
pa 'ya 1 3 . yüzyıldan önce ulaşmadı. Rakamlarımızın kökeni
konusundaki kafa karışıklığının nedeni bu olabilir. Hintliler
Suriye'nin batısındaki topraklara kesinlikle gitti; Brahman
rahipler Roma lıların davetlisi olarak MS 470'te İskende­
riye'yi kesinl ikle ziyaret etti. Fakat bu tarihlerde rakamlar
entelektüel ve bilimsel değer taşıyan şeyler olarak değil,
�'ya bancı in sanların limanlarda bilinir hale gelen rakamları
olara k " görülüyordu. 1 6
Gerçek ne bilinmez ama Hint rakamlarının Suriye' den
geçen ticaret yolu üzerinden 5. yüzyılda İskenderiye'ye gel­
miş olması çok muhtemeldir. Avrupa'yla önemli bağlantıla­
ra sahip İskenderiye'den de batıya doğru yayılmıştır.
Başlangıçta, artık ne zamansa, dokuz rakam çeşitli
biçimler aldı; fakat Fibonacci'nin Liber abbaci'sini yazdığı
1 3 . yüzyılın başlarında artık bu biçimler birkaç kuraldışı
durum haricinde bugün gördüğümüz şekillerine oturmaya
başlamıştı. 1 7 O dönemde zahmetli numaralandırma ve
hesaplamalarını Roma rakamları kullan arak yapan Avru­
palılara bir hediye verilmiş oldu: Kavramsal olarak sonsuz­
luğa uzanan bir aralıktaki istenen her sayının gösterimi için
yalnızca on sembolün yeterli olduğu bilinci. Rom a rakam
sistemi böyle bir şey yapamıyordu, çünkü 1 O'un her kuvve­
tinde yeni bir sembole gereksinim duyuluyordu. 1 8
Elbette hangi sistemi kullanırlarsa kullansınlar, insanlar
ı.amanla ve azimle her zaman hesap yapabilirler. Her zaman
da yapmışlardır! Basamak değerleri, sıfırı ve basit aritmetiğiyle
dokuz rakamlı harika sistem var olmadan çok önceki zaman­
larda abaküs, Doğu'daki tacirlere, astronomlara ve matema­
tikçilere zor hesaplamaların yapılması için basit bir alet olarak
hizmet ediyordu. Abaküs, şu ya da bu formda, neredeyse beş
bin yıl boyunca gayet yeterli bir hesaplama aracı olarak kulla­
nılmışn. 1 O. yüzyılda batıya doğru yayıldı. 1 9
Aritmetik önce pazar yerlerinde kullanıldı, daha sonra
astronominin bir aracı oldu. Tacirlerin dili olan sayılar, sayı­
ları betimlemek için kullanılan kelimelerden türemiş olmalı­
dır: bir, on, yüz ... Şu ya da bu notasyon kullanılmadan önce
yalnızca kelimeler vardı. Sıfırın icadı büyük sayıların göste­
rilmesini kolaylaştırdı; artık bir-sıfır, iki-sıfır, bir-sıfır-sıfır vs
diyebiliyorduk. Tek bir sayı, farklı sonsuz sayının gösterimi
için tekrar tekrar kullanılabilmekteydi. Bu sayede elimizde
olan sayı dizilimleriyle sonsuz çoklukta sayıyı yazabileceği­
miz fikrine ulaştık.

1 00
Hint rakamları büyük oranda tacirler ve ticaret dünyası
yoluyla yayılsa da, standart haline gelmesi kaplumbağa
hızıyla gerçekleşiyordu. " 1 6. yüzyıla dek yeni rakamlar
okullarda ve ticarette tam bir zafer elde edemedi. Nikolaus
Copernicus'un öldüğü yıl olan 1543'te yayımlanan ünlü
e seri De revolutionibus'ta bile Roma ve Hint rakamlarının
garip bir karışımının kullanıldığı, hatta sayıların kelimeler
şeklinde yazıldığı görülmektedir. " 20
Sistemimizin kökeni konusunda titizlikle pek çok çalış­
ma gerçekleştirildi, fakat akademik olarak yüz yıllık kap­
samlı bir araştırmanın sonunda bile sistemimizin başlangıcı
ve evrimi konu sunda sadece kabaca tahminlere sahibiz
( Şekil 8 . 1 ) .
Codex Vigilanus, İ spanya' da Albedo
Manashn'nda MS 976'da yazılmış, HinJ.
Arap rakamlannı kullanan en eski özgün
Avrupa elyazması.
Aziz Gall elyazmosı, l O. yüzyıl, Zürich
T <.D "' P '4 0 '7 1 S Üniversitesi Küfüphanesi

f b � 1 'J. 4 J\� l, Vatikan MS 3 1 0 1 , MS 1 077

Liber abbaci, Floransa, MS l 202,


Biblioteca Nazionale Centrole,
Magliabech C. l , 26 l 6, fol. 1 v

Psephephorıa, ıokriben MS 1 300.


Vatikan, gr 1 8.4, s XIII

l. 2. 3 + S 6 7B , De Arte Supputandi, MS 1 522, Cu1hbuı1


Tonstoll

ŞEKİL 8 . 1 : Hint rakamlarının morfogra fisi. Rakamlann Doğu'da ve


Batı'da ki morfogr afik değişim ve dönüşumlerinin daha kapsamlı btr
incelemesi ıçin bkz. Charles Bumett, "lndian Numerals ın ehe �led.itarranC'.ın
Basin in ehe Twelft h Cemury, with Special Reft·rence to the 'Eastern Forms/"
China to Paris: 2 000 Years ' Transmissıon of Mııthmwtıcal Ideas, ed: Yvonne
Duld-Samplonius, Joseph Dauben, Menso Fol.kem ve Benna van Dalen
( Wieshaden: Franz Steiner Verl.ıg. 2002), 237-284.

101
Rakamlarımızın morfografileri hakkında fikir yürütebi­
liriz. Hemen hemen her kültürde küçük rakamların yazım ı
ya nokta ya da çizgiyle başlar; bu, büyük olasılıkla bu iş
için kullanılabilecek aletlerden kaynaklanmaktadır: bıçak,
keski, dal ya da kamış. Tahtaya, taşa ya da kile muhtemelen
yavaş yazılabiliyordu. Ama papirüs, parşömen ya da kağıda
mürekkeple yazarken fırça ya da kalemi kaldırmak zorun­
da kalınmadığı için hız kazanılır. 1 'den 9'a kadar modern
rakamlarımızın tümü sanki birer tasarım ürünüymüşçesine

morfografi =,
kalemin tek bir hareketiyle yazılır. "2 " mizi ürenniş doğal
2 , 2 gibi görünüyor. Elimizde bunun kesin
bir kanıtı olmasa da doğru gibi gözüküyor. Çapraz çizgi,
üstteki çizgiden alttaki çizgiye geçerken zaman kaybetme­
mek adına kalemin ya da fırçanın parşömenden kaldırıl ­
mamasıyla oluşan bir mürekkep lekesine benziyor. Benzer
şekilde muhtemelen "3 " de, üç adet yatay çizginin hızlı
yazımından oluşmuşnır. O dönemlerde bu çizgiler dikey
yerleştirilirdi; bu durumda da sayılar şimdiki sayılarımıza
çok benzer görünürlerdi; tek fark 90 derece döndürülmüş
olmalarıydı.
Peki ya "4" ? Bu nereden geldi ? İlk bakışta sadece üç
vuruş görülür: dikey, yatay ve verev. Buna iki köşebent ola­
rak ..J r , yani hızlıca yazılmış dört kısa çizgi olarak - 11 -
baktığımızda, kesintisiz tek bir işaret+ haline gelir. Verev
dediğimiz çizgi, dikey çizgiden yatay çizgiye g eçerken iste­
meden oluşur.
Modern sayı yazımımızdaki vuruş sayısının, sayının
kendisiyle doğrudan herhangi bir bağlantıya s ahip olma­
ması ilginçtir. Sayı sembollerinin eski morf f a rının izi artık
sürülememektedir. Örneğin (bkz. Şekil 8 . 1 ) 1 O. yüzyıl­
dan 1 6. yüzyıla doğru ilerlerken 5 sayısı, farklı yönlere
dönmüş (bazen ters, bazen değil) bir "'h"ye çok benziyor.
1 6. yüzyıldan önce 4 sayısı, modern 4'ümüzle hiçbir ben­
zerlik taşımı yor. 2 ı

1 02
Tarih istenmeyen sonuçlarla, sık sık da öngörülmesi wr
ve kontrolü çetin tesadüf ve kazalarla ilerler. Güneş ışığı
sığ su birikintilerindeki çamuru ısıtarak dünya üzerinde
yaşamın başlamasına uygun biyokimyasal koşullan yara­
tır. Depremler uygarlıkları yıkar. lnuslar, ne liderlerinin
zaaflarından kaynaklanan dirayetlerinin ne de kararlarının
getirdiği tehlikelerin herhangi bir ipucu vermediği etkenlerle
değişir. 1. Dünya Savaşı'nı sonlandıran barış anJaşması ­
nın doğurabilecekleri anlaşılmış olsaydı, II. Dünya Savaşı
yaşanmayabilirdi. Hitler delikanlılık çağında ateşli roma­
tizmadan ölmüş olsaydı, bütün bir 20. yüzyıl çok ama çok
farklı olabilirdi. Rasyonel eylemler belirli bir rol oynar, ama
bu etki, tesadüf ve sonuçların oluşturduğu ağın bir parçası
olmakla sınırlıdır. Bir insanın doğarken bir başkasının çok
kısa bir yaşam sürme olasılığı, doğal bir felaketin kritik bir
sorunun çözüm yolunu ortadan kaldırma olasılığı, doğal bir
felaketin çözüme giden yolu açma olasılığı, bir belge kaylxr
lurken bir diğerinin bulunma olasılığı vardır. İnsanın kader
yolculuğunda yaşanan iniş çıkışlar, sıkıcı şeylere de şahane
ş eyler kadar yakındır ve açık denizlerdeki hava durumu
kadar da karmaşıktır.
Antik belgelerdeki sembol gösterimlerinde yaşanan bir
zorluk vardır: Belgeler ne kadar dikkatle incelenirse ince­
lensin, gösterimin nasıl ortaya çıktığı konusunda her zaman
bir belirsizlik olacaktır. Acaba yazan kişi özgün metinde
olmayan bir şey mi ekledi ? Kağıda döken kişi kendi baskı
tekniğine uyacak şekilde gösterimde bir değişiklik mi yapa ?
Yazarların ne düşündükleri ya da eserlerinin başkalarını
nasıl etkilediği hakkında bilgilere sahip olmak, tarihçinin
en doğru hi kayeye ulaşmak için yapabileceği en iyi şeydir.
Bazen uzman tarihçiler bile aralarında anlaşamaz. İnsan bil­
gisinin gelişimi, hayatta olmayan bilim insanlarının yaşam
hikayele ri gi bi, o kadar çok iç içe geçmiş nedensel-bilimsel,
ekonomik, teolojik, politik bağlantıya sahiptir ki, akıl

1 03
yürütme bunları birbirine bağlamanın en iyi yoludur. Mate­
matiğin kurucularının kafalarında ne olup bimiğini bize
söyleyen tweetler yoktur.
Garip şeyler olur. İyi şeyler olur. Tarih böyle işler.
Dünyanın en seçkin matematik tarihçileri her zaman
aynı fikirde olmazlar. Bu iyi bir şeydir. Daha fazla araşnrma
yapılma sını teşvik eder; zaten tarihin heyecan veren yönü
de bu değil midir? Yüz binlerce yıldır toprak altında kalmış
bir organizma bir depremle aniden toprak üstüne ç ıkar. Bir
manastır kütüphanesinde bulunan ve yeniden k ullanılmış
bin yıllık bir parşömenin uzun zamandır aranan matematik
eseri olduğu anlaşılır. Yüzlerce yıl boyunca donmuş lav
tabakasının altında korunmuş bir elyazma sı, bize bir hika­
yenin aslını anlatmak üzere yüzeye çıkar. Beklenmeyen olay­
lar tarihe yeni bir şekil verir. Ve bu her yüzyılda gerçekleşir.

1 04
2. Kısım

Cebir

Bir kez daha geçmişe, Hint rakamlarının Avrupa'ya gel­


mesinden önceki döneme gidiyoruz.

Önemli Öncüler

Bu öncülerin çoğu sembolleri eserlerinde kullanan ilk ya


da en bilinen kişilerdir.

DİOPHANTOS ( 205 ± 1 5-290 ± 1 5): İskenderiyeli Yunan.


Matematikçi.
Takriben MS 250'de Arithmetika'yı yazdı. Eksi işa­
retini ( J(\ ) ve bilinmeyen işaretini ( ',) kullanan ille
kişidir.
HYPATİA ( takriben 350-370): Yunan. Matematikçi.
Önemli ilk kadın matematikçi ve Arithmetika yorum­
c usu.
RYABHATTA (476-550): Hintli. Matematikçi-gökbilimci.
Bilinmeyenlerin temsilinde harfleri kullandı.
BRAHMAGUPT A ( 5 9 8-668): Hintli. Matematikçi-
gökbilimci.
Muhtemelen sıfırı (küçük bir siyah nokta)
bir sayı olarak kullanan ilk yazar (�IS 62 1 ).
Brahmasphutasiddhantı.ı'yı (628) yazdı ve bu ese­
rinde kare ve karekökler için ve özel problemlerde
1 05
karşımıza çıkan çeşitli bilinmeyenlerin her biri için
kısaltmalar kullandı. Negatif ve pozitif sayıların kul­
lanımı için kurallar geliştirdi.
HARİZMİ (takriben 780-850): İranlı. Matematikçi-gökbi-
limci-coğrafyacı.
MS 830'da EI-Kitab'ul Muhtasar fi'/ Hisab 'il Cebri
ııe'I Mukabele'yi (Cebir ve Denklem Hesabı Üzerine
Özet Kitap - kısaca Cebir) kaleme aldı. Retorik cebir
ifadelerini aldıkları çeşitli biçimlere göre düzenledi.
MAESTRO DARDI DI PISA Gacopo): İtalyan. Matema tikçi.
1 344 tarihli yayımlanmamış eseri Aliabraa arbibra,
özel olarak cebiri konu edinen, İtalyanca konuşma
diliyle yazılmış en eski metin.
KEŞİŞ LUCA BARTOLOMEO DE PACIOLI ( 1446/1447-
1 5 1 7): İtalyan. Matematikçi.
Cebir üzerine incelemesi bu alanda yayımlanan ilk
eserdi; çalışmasına Arapça Alghebra e Almucabala
adını verdi (İade ve Karşılaştırma ya da Karşıtlık ve
Karşılaştırma ya da Çözme ve Eşitleme) ( 1478).
NICOLAS CHUQUET ( 1455- 1 488): Fransız. Matematikçi.
Triparty en la Science des Nombres ( Sayılar Bilimi
Üzerine Üç Kısımlı Kitap) (takriben 1 484 ). Üslü ifa­
deleri lk , & 2 şeklinde, karekökü Ik şeklinde gösterdi.
JOHANNES WIDMANN ( 1 4 6 0-1 4 98): Alman .
Matematikçi.
1 489 tarihli eseri Behende und hübsche Rechenung
auff ailen Kauffmanschafft'ta (Ticaretin Tümünde
Geçerli Çabuk ve Düzenli Hesaplama) artı için ilk
kez + sembolünü kullandı.
MJCHAEL STIFEL (ya da Srifelius) ( 1 487- 1 567): Alman .
Matematikçi.
1 55.3 yılında Die Coss'ın bir hasımını yayımladı.
Çarpma ve bölme için u M " ve •• D " harflerini kul-

1 06
landı . Bu durumda, sec ve ter ifadelerinin ikinci ve
üçüncü bilinmeyen olarak kullanıldığı 3 a)D sec
3x 2 z 2
<DM ter®, -Y- anlamına geliyordu.
CHRISTOFF RUDOLFF ( 1 499-1 545): Alman. Den kitabı
yazarı .
Die Coss ( 1 525 ). Karekök, küpkök ve dördüncü
kuvvetten kök için sırasıyla ., , ..ı ve w sembol­
lerini ortaya attı.
GEROLAMO CARDANO ( 1 501-1576): İtalyan. Fizikçi,
matematikçi, astrolog.
1 545'te yazdığı Ars Magna'da üçüncü ve dördüncü
dereceden denklemleri çözen matematikçi. Sanal ve
karmaşık çözümlerin olabileceğini gördü.
ROBERT RECORDE (takriben 1 512-1558): Galli. Fizikçi
ve matematikçi.
Whetstone of Witte'si (Mannğın Bileytaşı, 1557)
geniş kesimlere ulaşa ve Avrupa'nın kuzeyindeki
ülkelere eşittir ( =) sembolünü soktu.
RAFAEL BOMBELLI ( 1 526-1 572): İtalyan. Matematikçi.
Üçüncü ve dördüncü dereceden denklemlerin çözüm­
leri yle uğraştı ( 1 5 72) . .Q., !, �, ... ifadelerini bilinmeye­
nin, bilinmeyenin karesinin, küpünün vs temsilinde
kullandı.
GUILIELMUS XYLANDER (aynı zamanda Wıllıehıı
Holzmann) ( 1 532- 1 576). Alman. Bilgin.
Klasik dönem bilgini. Eukleides'in Stoikbew'sını ve
Diophantos'un Arithmetika'sını Latinceye çevirdi.
FRANÇOIS VIETE ( 1 540- 1603): Fransız. �latematikçi.
Sayıları genel nesneler olarak göstermek için kulandı­
ğı harfleri, sayılarla aynı cebirsel kural ve çıkanmlara
bağlı kıldı.
SIMON STEVIN ( 1 548- 1 620): Flaman. Matematikçi ve
mühendis.

l07
De Thiende (1 585) adlı eserinde üslerin yazımında
İndeks Planı (kök üssü) adı verilen usulü kullandı; bu
sayede x2 - 3x + 2 artık 1 @ - 3 CD + 2@ şeklinde yazıla­
bilecekti .
lHOMAS HARRIOT ( 1 560- 1 62 1 ) : İngiliz. Gökbilimci,
matematikçi, etnograf.
Polinomları sıfıra eşitleyerek a'nın derecesi beşten
küçük bir polinom denkleminin kökü olması duru­
munda x - a'nın polinomun çarpanı olduğunu ortaya
koydu .
WILLIAM OUGHTRED (1 574- 1 660) : İngiliz. Matematikçi.
Clavis mathematicae ( 1 63 1 ). Y üzden fazla sembol icat
etti, ama bunlardan sadece on kadarı 1 7. yüzyıl sonra -
sına kaldı. Çarpma için x işaretin i, bölme için iki nokta
": " işaretini kullandı .
PIERRE HERIGONE ( 1 5 80- 1 643): Fransız. Matematikçi
ve gökbilimci.
Cursus mathematicus ( 1 6 34) . Hemen hemen tamamı
sembollerle yazıln11ş altı ciltlik bir cebir kitabı kaleme
aldı. l. (diktir) ve L (açı) sembolle rini icat etti .
CLAUDE GASPARD BACHET ( 1 5 8 1 - 1 638) : Fransız.
Matematikçi, dilbilimci, bilgin.
Arithmetika'yı Yunancadan Latinceye çeviren ilk ki şi
( 1 621).
RENE DESCARTES ( 1 596- 1 650) : Fransız. Matematikçi,
filozof.
La Geometrie ( 1 63 7) . Bir polinon1un pozitif tam sayı
üslerini göstermek için sayısal üstsin1ge kullandı. Ayrı
kuvvetleri sayısa l olarak gruplandırdı. Bilinen sabit
niceliklere alfabenin başlangıç harflerini, deği şkenler
ve bilinmeyenlere de sonrakileri verme geleneğini
başlattı.
JOHN WALLIS ( 1 61 6- 1 703): İngiliz. Matematikçi.
Mathesis Universalis ve A rithnıetica Infinitorum

1 08
( 1 65 5 ) . Negatif üsleri kullandı ve sonsuzluğu oo sem­
bolüyle gösterdi.
ISAAC NEwrON ( 1 642- 1 727): İngiliz. Fizikçi-matematikçi,
sımyacı.
Bilinmeyen değişkenleri, bir eğri boyunca akan nice­
l ikler ( bizim " bağımlı değişkenler" dediğimiz) "akış
değişkenleri " olarak düşündü. Türevi x, y, z şeklinde
tek noktalı harfler biçiminde gösterdi.
GOTTFRIED LEIBNIZ ( 1 646-1716 ): Alman. Matematikçi,
filozof.
Sembollerin sınırlarını ve kavramsal güçlerini yorum­
ladı. Yazdıklarının daha açık olması için sembol
kullanımına başvurdu. Türev ve integral hesabında
kullanılan sembolleri icat etti.
LEONHARD EULER ( 1 707- 1 783): İsviçreli. Fizikçi, mate-
matikçi.
Recuei/ des pieces qui ont remporte /es pris de l'aca­
demie royale des sciences ( 1777) adlı eserinde Fi 'i
i şeklinde gösterdi.
WILLIAM JONES ( 1 746- 1 794): Galli. Dilbilimci, antik
Hindistan uzmanı.
Yunanca harf 1t'yi kullandı.
GUSTAVE-PETER LEJEUNE DiRiCi-iLET ( 1 805-1 859):
Alman . Matem atikçi.
Modern fonksiyon kavramını getirdi.
WILLIAM ROWAND HAMILTON ( 1 805- 1 865 ):
İrlandalı . Fizikçi-matematikçi.
Karmaşık sayılara yer verilen dört boyutlu yeni bir
sayı sistemi olan "dördeyleri" ortaya koydu.

1 09
9. Bölüm

Sembolsüz

Bundan yıllar önce, Eukleides'in Stoikheia'sınm bugüne


ulaşmış en eski kopyasına (MS D'Orville 301 ) birkaç daki­
kalığına da olsa göz gezdirmeme izin verildi. Bu pek az kişi­
nin sahip olabileceği, kraliçenin sizi misafir odasında ağır­
lamasına benzetilebilecek türden bir ayrıcalık.o. İlk olarak
saygın bir matematik profesöründen referans almam gerek­
ti. Şövalyeli k nişanı verilmiş bir profesör olması muhtemelen
gerekli değildi, ama benim profesörüm böyleydi. Ardın�
kararlaştırılan günde Oxford'daki Bodleian Kütüphanesi
Özel Koleksiyonlar odasının dışındaki lobide bir adam beni
karşıladı. Lincoln'e benzeyen, kalın kaşlı, yanaldan çökmüş
bu sısk a adam bir odada bana yemin ettirdi.

Do fidem me nullum librum ve/ instrumentum...


Bu rada kütüphaneden herhangi bir cildi, belgeyi ya do
kütü phaneye a it veya sorumlulugunda olan herhangi bir nesneyi
a lmayacagımı, işarerlemeyecegimi, tahrif etmeyecegimi ya do
zarar vermeyece9i mi; kütüphane içerisine herhangi bir a1e$ ya
da a lev kayna9 1 getirmeyecegimi ve bunasebep olmayacagımı;
ve kütü phanede sigara içmeyecegimi taahhüt ederim ve kütüpho­
nenin tüm kural larına uyacagıma söz veririm.

Kütüphanenin mülki haklarına saygı göstereceğime dair


yem in ettim ve yapmayacaklarımı sıralayan uzun bir listede-

111
ki şeylerin hiçbirini yapmamayı, kalem ya d a fotoğraf maki­
n esi, alevli ya da ateşli şeyler kullanmamayı kabul ettim.
Ardından bana bir çift beyaz eldiven verildi ve Eukleides
MS D'Orville 30 1 konuk defterini özel bir k alemle imzala­
mam istendi. İmzaladığım sayfaya baktığımda bir an durak ­
sadım, çünkü o anda imzamın o sayfada, Isa ac Newton'ın
imzasının sadece on iki satır altında bin yıl boyunca kalabi­
leceğini fark ettim.
Sıska adam birden kalemi geri istedi ve beni Abe
Lincoln'ın yüzü kadar ciddi bir yüzle uyardı: " Sayfaya
kesinlikle eldivensiz dokunmayın! "
Odada bu muhteşem dokümanla baş başa kaldım. Bu
kadar eski bir metinle aynı odada yalnız olmanın ne kadar
heyecan verici ve ayrıcalıklı hissettiren bir şey olduğunu
sizlere anlatamam. O anda bir ortaçağ manastırındaki keş i ş ,
Bohemya işi kütüphanesinde bir kont, orijinal kitapta neden
hiç sembol olmadığı sorusu üzerine düşünen Newton'dım.
O odada yalnızken son binyılda yaşamış tüm alim, katip
ve matematikçilerle, özellikle de eseri MS 8 8 8'de parşömen
üzerine büyük bir zahmetle Petraslı Arethas için kopyalamış
olan Katip Stephan'la ruhsal bir bağ hissettim. Beyaz eldi­
venli parmaklarım MS D'Orville 30 1'in sayfalarını büyük
bir dikkatle çevirdi. (Bkz. Şekil 9. 1 )
Elbette noktalar yerine kullanılan harfler, çizgiler yerine
kullanılan ikili harfler ve açılar yerin e kullanılan üçlü harf­
ler haricinde hiçbir matematik sen1bolü yoktu. Ve elbette
tam ve kesirli sayılar Yunan dizisel alfabetik sistemiyle
sembolleştirilmişti. Benimle aynı yemin i etmiş olan ve hepsi
terk-i diyar eylemiş okuyucuların kenarlardaki boşluklara
karaladıkları şeyler haricinde, toplama, çarpma ya da eşit­
lik için herhangi bir sembol bulmayı beklemiyordum ve de
bulamadım. Sayfa kenarları Hint rakamlarıyla düşülmüş
n otlarla ve hatta benim Newton'ın bıraktığını hayal ettiğim
cebir denklemleriyle ve geometri karalamalarıyla doluydu.

1 12
ŞEKİL 9 . 1 : Bodleian Kütüphanesi'ndeki eserden örnek bir görüntü. Kaynak:
Clay Matematik Enstitüsü Tarih Arşivi, http://www.claymath.org/library/
historicaVeuclid/images/euclid_l_48.jpg. Bod.leian Kütüphane!� Oxford
Üniversitesi, MS. D'Orville 301 , fols. 3 1 v-32r.

Bugün aynı metni birilerinin referansına ve eldivenlere


ihtiyaç duymadan internette bulabiliriz. Clay Matematik
Enstitüsü, Bodleian Kütüphanesi ve Rarebookroom.org
sayesinde orij inal MS D'Orville 301'in tümünü isteyen
herkes internette görebilir. Dahası bütün kitaplar İngilizce
çevirinin yanı sıra elyazması görüntülerine göre oluşnırul­
m uş Yunanca bir dizin içermektedir. 1
MS D'Orville 30 1 , (a + 6)2 = a2 + b2 + 2ab gibi
basit eşitliklerin nasıl ispatlanacağını göstermektedir, ama
Eukleides'in eserinde kuvvetleri ya da eksiyi ve arnyı tem­
sil eden herhangi bir cebir sembolü bulamazsınız, çünkü
çalışma geometrik ve tümüyle retoriktir. Stoikheia'run basılı
ilk versiyonu bile hiçbir sembol içermiyordu. il. Kitap Sir
Thomas Heath'in çevirisiyle 7. önermeyi şöyle ifade eder.

E9er bir düz çizgi rasgele kesilirse; bütünün karesi, parco­


l a rı n kareleri ve parçaların olusturdugu dikdörtgenin iki kahna
eşittir. 2

1 13
Bu geometrik bir ifadedir, yine de bunu aşina olduğumuz
denklem olarak görebiliriz:

(a + b ) 2 = a2 + 62 + 2a b

Matematik her zaman bugünkü halinde değildi. Kesinliği


h er zaman, geçmişteki temel hipotezlere mantık kuralları
yoluyla bağlanan, iyi oluşturulmuş, sonlu sayıda önermeye
dayanmıyordu. Batı matematiğimiz, m atematiksel ispat
kavramının çok daha rahat ve gevşek olduğu bin yıllık bir
tarihe sahip somut Babil ve Mısır hesap uygulamalarının
mirası üzerinde yükseldi. Hedeflenen kesin lik değil, iknaydı:
Kesinlik, Eukleides ve İskenderiye okulunun temel varsa­
yımlara dayalı ispat fikrini oluşturmasının öncesindeki üç
yüz yılda yavaş yavaş gelişecekti.
Elimizdeki en eski geometri tarihlerinden biri Proklos'un
Eukleides'in Stoikheia'sının İlk Kitabı Üzerine Bir
Değerlendirme'sidir. Proklos, Rodoslu Eudemos'un daha
önceki bir tarih çalışmasını özetlemiş bir tarihçi ve filozoftu.
Proklos'tan Plutarkhos'a 5. yüzyıl öncesindeki bir dizi tarih­
çi, MÖ 6. yüzyılda yaşamış tarihçi Miletli Thales'in Yunan
felsefesini yeni bir entelektüel mucizeyle tanıştırdığını söyler.
Bu, soyut geometridir. 3
Geometrinin kurucusunun kim olabileceği konusundaki
bilgilerimiz pek az. Eukleides'in doğum ve ölüm tarihle­
rini bile kesin olarak bilmiyoruz. Belki kendisi Stoikheia
adı verilen MÖ 300 yılındaki ders kitabının, o dönemin
neredeyse bütün matematik bilgisini içeren bu büyük kita­
bın derleyicisi ve düzenleyicisi; ama kitaptaki olağanüstü
ispatların hepsini tek başına ona borçlu olmadığımız da
k esin. " Eukleides kanıtladı . . . " derken aslında anlatmak
istediğimiz, Stoikheia'nın on üç kitabı içerisinde filanca
teoremin bulunabildiği sadece. Büyük i htimalle Eukleides
arkadaşımız teoremlerin çogunu Platon 'un Ak ademi'siyle

114
bağlantılı Eudoksos ve Theaitetos gibi başka arkadaşlardan
öğrendi. Teoremleri öğrenmek, onların bir aksiyomatik
m antık yaklaşımı olmadan ispatlanabildikleri anlamına
gelmez. Dolayısıyla bazı geometrik teoremlerin güvenilir,
zekice argümanlar sayesinde içgüdüsel olarak doğru olduk­
ları hissedilebilse de, kuşkusuz bunlar Eukleides'in kesin bir
mantığa uyan aşikar doğrulardan ya da aksiyomlardan inşa
ettiği ispatlara ulaşmada kullandığı müthiş yapıdan daha az
inandıncıydılar. Stoikheia matematiğe asli doğasını, ilk ispat
modelini verdi.
Pythagoras teoremi Eukleides'in Stoikheia'sı var olma­
dan yüzlerce y ıl öncesinde biliniyordu. Mısırlılar bili­
yordu; Çinliler biliyordu; Hintliler biliyordu ve elbette
Pythagorasçılar biliyordu. Fakat kuşku kalmayacak şekil­
de ispatlanması Stoikheia'nın birinci kitabının sonunda,
46 önermenin ardından oldu.
Eukleides arkadaşımızın İskenderiye'de, Büyük
İskender' in MÖ 3 3 1'de şehri kurması, komutanı
I. Ptolemaios'u şehrin yönetimine getirmesi ve Dinokrates'ten
şehri planlamasını istemesinin hemen ardından çalışmaları­
nı gerçekleştirdiğini biliyoruz. Şehir düz caddeler ve bunlara
dik sokaklardan oluşan bir ızgara plana sahip olacak.o.
E ukleides'in döneminde de şehirde hareketli bir büyüme
dönemi y aşanıyordu. Daha o zamandan iki harika kütüp­
hane, limana yanaşan gemilerden el konulan kitaplara ev
sahipliği yapıyordu. Tiyatrolarda tragedyalar oynanıyor ve
felsefe okulları filizleniyordu.
Eukleides'in yaşadığı dönemden beş yüz yıl sonrasına
dek İskenderiye matematik, bilim ve np alanlarında eğitim
ve araştırmanın merkezi olmaya devam etti. Diophantos'un
yaşadı ğ ı 2. y üzyılda şehir hala insanı kendine hayran
bırakıyordu. Taşla kaplanmış geniş caddeleri ve sokak.lan
geceleyin meşalelerle hafifçe aydınlanlıyordu, ancak Avrupa
şehirlerinin sonraki iki bin yılda olduklarından çok daha

1 15
iyi aydınlatılmışlardı. Şehir surlarının bir ucundan diğerine
uzanan kireçtaşından sıra sütunları da henüz ayaktaydı.
Parkları ve Kleopatra heykelleri duruyordu. Parfüm ve
parşömen üretiminin yanı sıra cam ürünleri ve kaymak
taşından süs eşyaları ile imalat sanayi i gel işmeye devam
ediyordu. Tapınakları ve sinagogları ayaktaydı. Sokak
satıcıları, sanatçıları, tefecileri ve hayat kadınlan vardı.
'" Müthiş şehveti ve yüksek entelektüel düzeyiyle insanın ruh
halini değiştiren bir şehir, antik dünyanın Paris'iydi. " 4 Bu
kadar çok matematikçinin çalışmak için buraya gelmesine
şaşmamalı.
Kesin olarak bilmesek de Diophantos da muhtemelen
burada doğmuştu. Kesin olarak bildiğimiz şeyse, ortaçağ
karanlığında unutulan ve 1 6. yüzyılda yeniden keşfedilen
büyük eserinin cebirin gelişimi üzerinde çok büyük bir etkisi
olduğudur.
Bahsedilen yıllar okumanın yüksek sesle okuma anlamı­
na geldiği zamanlardı. İçinden okun1a diye bir şey yoktu ve
hiç kimse de böyle okumazdı. Okumak, parşömen rulosunu
dengede tutmayı ve aynı zamanda açmayı gerektiren yoğun
bir çaba istiyordu. 5 Diophantos'un döneminde kelimeler
ayrılmıştı. Fakat daha önceki elyazmaları kelime, cümle ve
paragraflara ayrılmadan ve noktalama işaretleri olmadan
yazılırdı. Okumak zordu ve ustalık gerektiren b i r i ş olarak
görülürdü. Okuma ve yazma genellikle ışığın olduğu ve
günün sıcağının bastırmadığı sabah saatlerinde yapılırdı.
Diophantos muhtemelen parşömen üzerinde sazdan bir
kamış kullanarak çalışmıştı.
Eserini kopyalayan ve çeviren katip ve çevirmenle­
re güvenirsek, kuvvetler ve bilinıneyen ler için semboller
kullandığını söyleyebiliriz. Bilinmeyenler için, Yunancada
kelime sonlarında kullanılan sigmayı (ç;) andı ran ve metnin
içerisinde geçen sigmalardan daha büyük ve daha yatık
bir sembol kullandı. 6 Bu, Yunancada sayı anlamına gelen

1 16
kelimenin ilk iki harfinin bitişik yazımı da olabilir. Bize öyle
görünmüyor olabilir, ama tanınmış klasik matematik uzma­
nı Sir Thomas Heath bunun özensiz yapılmış bir dizi kop­
yalama sonucunda ortaya çıkmış olabileceğine inanıyordu.
Diophantos yukarı doğru bakan (bazen de aşağıya bakan)
bir oka benzeyen bir eksi işareti de uydurmuştu. Fakat bu
da a slında bir kısaltmaydı, büyük ihtimalle eksi kelimesinin
ilk iki harfinin iç içe geçmiş haliydi.7 Kim bilir, belki de
daha sonraki yüzyıllarda katibin biri bu kısalona şeklindeki
sembolleri kullanma fikrini kendi kendine hayata geçirmişti.
Matematik tamamen retorik olsaydı, semboller olma­
saydı ya da akıllıca tasarlanmış pek çok sembol olmasaydı
acaba nasıl bir şey olurdu? Aşağıda, metindeki sayıların
b ile kelimeler olarak ifade edilmiş olduğu Harizmi'nin
Cebir'inden bir pasaj var:

Yirmi bir dirhem eklendiginde bu, o karenin kökünun on


kah n ı n d engine eşit oluyorsa, karenin miktannın ne olması
gere kir? 8

Biz bunu x2 + 2 1 = 1 Ox şeklinde yazardık.


Sembolsüz çözüm de şöyle yazılmış:

Köklerin sayısını ikiye böl; yarısı beştir. Bunu kendisiyle c;arp;


çarpım y i rmi beştir. Bundan kareye baglanmış yirmi biri okart,
kalan dörttü r. Onun kökünü al; bu ikidir. Bunu köklerin yansından,
beşten çıkart; kalan üçtür. Bu aradıgın karenin köküdür ve kare
dokuzdur . . .

Devam etmemiz gerekir mi?


Soru, biraz daha pratik bir soru bu kez:

O n u iki parçaya böldüm. Ardından bunlardan birini dige­


riyle çarptım ve sonuç yirmi bir oldu. Artık onun iki kısmından
biri n i n bir şey old u g u n u biliyorsun. 9

117
Çözümün dili Harizmi'nin yazdığı şekliyle bize soruya
özgü gibi gözüken bir işlem sağlıyor. Rutin bir yöntem, ifa­
denin arkasına gizlenmiş bir algoritma olabilir, ama işlemi
ifade etmek biraz emek gerektirebilir. Öte yandan sembo ­
lik cebirsel işlem bu türden çok sayıda sorunun yanıtını
verir. Modern sembolik açıdan çözüm şu şekilde bulunur:
On, muhtemelen biri diğerinden büyük o lacak şekilde iki
parçaya bölünür. Demek ki parçalar x ve 1 0 - x şeklinde
gösterilebilir. Bu iki parçanın çarpımı 21 'e eşit olmalıdır.
Dolayısıyla x( 1 O - x) = 2 1. Bunu açtığımızda x2 - 1 Ox +
21 = O şeklindeki ikinci derece denklemi elde ederiz; onun
çözümü de x = 3 ya da x = 7 olur. 1 0
Fakat problemin sözlü olarak muhtemelen bu kadar
kolay çözülemeyeceğini hatırlatalım. Öncelikle bir çeşit yazı
tahtasında çözülmesi, ardından metin sunumu için sözlü
olarak kurulması gerekecek. Üstelik l O'un iki parçaya,
çarpımları 2 1 olacak şekilde nasıl bölüneceği sorusunun
akıldan bile yapılarak verilebilecek basit bir yanıt ı var:
21 'in sadece iki çarpanı var, 3 ve 7 ve bunlar t oplandığında
1 O ediyor. Bu aynı zamanda standart bir Babil geometri
problemi: İki parçayı x ve y diye yazın ve probleme x ve y
kenarlarının toplamı 1 O, alanı da 2 1 olan bir dikdörtgen
olarak bakın. Bu geometri problemi, çözülecek iki denklemi
olan bir cebir problemi olarak düşünülebilir:

x + y = l0
{
xy = 2 1

Birinci denklemi y ıçın çozup bunu ikinci denklemin


içine koyduğumuzda x2 - 1 0x + 21 = O sonucuna ulaşırız.
Harizmi'nin ispatları bugünkü modern anlamıyla cebirsel
değil, geometriktir. Bu da şaşınıcı değildir, zira Harizmi'nin
yaşadığı dönemde Arap matematik yazımında cebirsel
ispatlar yoktur. 1 1 Fakat Harizmi bize herhangi b ir a çıklama

1 18
yapmadan sorudan yanıta doğru ilerleyen bir tür retorik
algoritmik indirgeme sunmaktadır. Anlaması çok zor olan
retorik cebir yoluyla bize nasıl ilerleneceğini söylemektedir.
Çözümünde hiçbir sembol, hatta sayısal sembol bile yoktur.
Bunu Jens H0}'rup şöyle açıklıyor: "Basit denklemlerin
çözümü için cebir ispatları Arap geleneğinde bulunmaz ...
Cebirsel sembolizmin varlığı ile onun mümkün kıldığını
gördüğümüz akıl yürütme şeklinin ortaya çıkması arasında
doğrudan bir bağlantının olmasını beklememeliyiz. " 1 2
Retorik bir ifadenin sembolik formunun yalnız.ca bir
kısa yazım kolaylığından ibaret olduğunu düşünmemeliyiz.
Bir kolaylıktır tamam, ama bundan daha önemlisi, zihnin
doğal dildeki yazılı kelimelerce sürüklendiği tüm anlam
karmaşalarını ve yanlış anlaşılmaları aşmasına yardım
etmektedir. Dahası bu sembolizm, zihnin özel ifadeleri genel
formlara dönüştürmesini sağlamaktad1L Descartes'ın zama­
nına geldiğimizde denklemler neredeyse tamamen modem
sembolik formda yazılıyordu: Sembol nihayet -Tobias
Dantzig'in ifadesiyle- "cebiri kelimenin köleliğinden kurtar­
mayı'' başarmıştı. 1 3

1 19
1 0. Bölüm

Diophantos'un Arithmetika'sı

Asl ı nda yakından tanımaya basladıgınızda denklemlerin


dost can lısı oldu�unu görürsünüz. 1
- lan Stewarf

Cebir adı verilebilecek çalışmaların en eskileri ilk Pytha­


gorasçılara ya da en azından Suriyeli filozof İamblikhos'a
göre n bilinmeyenli n denklem kümesinin çözümü için bize
bir kural kazandırmış olan Pythagorasçı bilgin Paroslu
Thymaridas'a dek uzanır. Üç bilinmeyen için kural şöyledir:
Üç niceliğin toplamı ve bu niceliklerden belirli birini içeren
çiftlerin toplamı verildiğinde, bu belirli nicelik bu çiftlerin
toplamları ile en baştaki üç niceliğin toplamı arasındaki {ar­
ka eşittir.
Modern sembolik dilimizle bunu biz daha basit olarak
şöy le ifade ederiz:
Eğer
x + y + z = aı
1
� x+y=b �
il X +Z=C j

ise, o halde x = b + c - a'dır. Örneğin eğer


(
: x + y+z=31
'
� x+y=2 �
l x+z=4 J

12 1
ise, o halde x = 2 + 4 - 3 = 3'tür. Bu basit bir yerine koyma
işlemidir, ama aynı zamanda özü itibarıyla 1 9. yüzyıldan
itibaren bilinen Cramer kuralıdır. Thymaridas'ın zamanın ­
da buna "Thymaridas'ın çiçeği" denirdi. Devam edip diğer
bilinmeyenleri bulursak y = - 1 ve z = 1 sonuçlarına ulaşı ­
rız. y = - 1 çözümü doğru olsa da, - 1 'in negatif bir nicelik
olmasından dolayı saçma olduğu düşünülürdü. Kesirler ve
rasyonel sayılarla ilgili bir problem yoktu, ancak 1 6. yüzyıl
öncesinde negatif sayılar (borç anlamında sorunsuz kulla­
nılmasına rağmen) Avrupa'da hakiki sayılar o larak kabul
edilmiyordu.2
Eukleides'in Stoikheia'sının 9. yüzyıl versiyonunda (MS
D'Orville 301) il., V. ve VII. kitaplarında geometr i dili
yoluyla farkında olmadan cebirle uğraşılır; yani, doğru
parçaları olarak verilen büyüklükler, a ve b pozitif sayılar
olmak üzere, (modern gösterimimizle) x 2 + ax = b2 şek­
lindeki ikinci dereceden denklemin çözümünü verir. Bizler
2 1 . yüzyılda bunu şöyle ifade ederiz: x'in yerine geçerek
denklemi eşitleyecek iki sayı vardır; bu sayı l a rdan biriyle
hesap yapıldığında sol taraf sağ tara fa eşitlenecektir. Fakat
1 5. yüzyıldan önce yaşan1ış biri çözüme, hangi şeylerin sayı
olarak kabul edilebilir olduğu konusunda kesin bir yargıyla
semboller olmadan ulaşırdı.
x 2 + 3x = 4 denkleminin iki çözümü vardı r (x = 1 ve
x = -4); ancak bunlardan sadece biri pozitiftir ve bu yüz­
den sadece biri sayı olarak kabul edilebilirdi. Aslında bu tür
bir denklem bir geometri probleminden kaynaklanabili rdi;
örneğin, boyu eninden üç stadion (yaklaşık 555 metre) daha
uzun ve alanı dört "stadion kare" olan bir dikdörtgenin
eninin bulunması gibi. Böyle bir durumda, bu tür bir geo­
metri probleminde x2 + 3x = 4 eşitliğini sağlayan negatif sayı
- 4, pozitif boyutlara sahip olması gereken bir dikdörtgen
için uygun değildir. 1 5 . yüzyıl matematikçileri, bu negatif
sayının neden denklemin bir çözümü olduğunun yanıtının

1 22
geometride saklı olduğunu bilemezlerdi. Bu negatif sayı
çözümü geometride gayet gerçek bir şeyi temsil etmesine
rağmen, denklemin kendisi geometrinin göstermediği bir
şeyi gösteriyordu.
Modern matematik esasen üç köke sahiptir: Cebir, geo­
metri ve analiz; ve bu üçünün yetiştiği toprak olan mannk.
Birbirlerine bağlılıklarının bir kökü diğerinden ayırmayı zor
kıldığı toprağın altında bu kökler dolanık ve iç içe geçmiş
haldedir: Bugün artık soyut cebir tekniklerini geometri
teknikleriyle birleştiren matematiğin nispeten yeni bir dalı,
cebirsel geometri; kısmi diferansiyel denklemler üzerinde
çalışmak için geometri yöntemlerini kullanan bir disiplin,
geometrik analiz ve integral problemlerini çözmek için
analizi kullanan sayı kuramının bir dalı, analitik sayı kura­
mından söz edebiliriz. Yine de temelde, matematiğin çok
eski, toprak altındaki köklerinde cebir, geometri ve analizin
olduğunu görmekteyiz.
Sembolik modern matematiğin ilk gelişim aşamalanrun
izini Diophantos'un Arithmetika'sına dek sürebiliriz. Özgün
metnin elimizde olmadığını hatırlatalım; dolayısıyla kopya­
larda bulunan gösterimlerin katipler ya da çevirmenlerce
eklenmiş olabileceği uyarısını da yapalım.
Diophantos eserini İskenderiyeli Hypsikles'ten sonra
(çünkü D iophantos Hypsikles'ten alıntı yapar), Hypatia'nın
babası İskenderiyeli Theon'dan önce (çünkü Theon
D io p hantos'tan alıntı yapar) yazdı. Bu onun kabaca
MS 1 20 ile 400 arası dönemde yaşadığı anlamına gelir.
Aynca (günümüz Türkiye'sinin güneybatısında yer alan)
Laodikeia Piskoposu Anatolius'un MS 250 yılı civarında
bir ilmi eserini Diophantos'a adadığını iddia eden, 1 1. yüz ­
yılda yaşamış bir Bizans keşişine ait bir mektup vardır. Bu
ithaf, D iophantos'un çalışmalarını MS 250 dolaylarında
gerçekleştirmiş olduğunun göstergesidir.3

1 23
Fakat 1980'li yıllarda seçkin matematik tarihçisi Wilbur
Knorr, uzun zamandır İskenderiyeli Heron'a atfedilmiş
olan bir kitabın aslında Diophantos tarafından yazıldığını
öne sürdü. Knorr, Heron'un yazdığı düşünülen kitabın
üslubunu değerlendirerek bunun Diophantos'un üslubuna
çok benzediğini gördü. Laodikeia Piskoposu'nun mektu­
bunda başka bir Diophantos'a atıf yapmış olabileceğini ileri
sürdü. Heron MS 70'te öldü, dolayısıyla özgün Arithmetika
3. değil, 1. yüzyılda yazılmış olmalıdır.
Diophantos'un yaşı hakkında, mezar taşı yazıtına benze­
yen aşağıdaki şiirden de bilgi edinebiliriz:

"Burada Diophantos yatıyor" bakınız d i k katle


Zira taşı söylüyor cebir sanatı yoluyla yaşı n ı bize:
"Tanrı ona delikanlılı�ını verdi h ayatı n ı n a ltıda biri n d e,
On ikide birini de gendi�i için, sa kalları g ü rleşsin d iye
Ardından yedide birini daha evlili�i başlamadan evvel,
Beş yıl sonra da yeni bir evlat geldi ba9layan onu
Heyhat, ustamız ve bilgemizin sevgili 09 l u
Babası nın hayatının ancak yarı sına erişti
Sonra acımasız kader aldı onu.
Dört yıl boyunca teselli etti
Ustamız sayıların bilimiyle kaderini
Ardından sonlandırdı o da hayatı n ı . "

Bu, Anthologia Palatina adında bir 7. yüzyıl bilmece


derlemesi olan Yunan Antolojisi'nden alınma Metrodorus
imzasıyla yazılmış bir cebir bulmacasıdır. O dönemde
çözümün bulunması Arithmetika'da yazılanların ustalıklı
bir kullanımını gerektiriyordu, ama bugün sembolik cebir
sayesinde kolaylıkla çözüme ulaşabiliriz.
Şiiri takip edersek, Diophantos'un hayatının 1/6'i genç­
liğiymiş. Hayatının 1/1 2'i de sakal bırakmakla geçmiş. l /7'i
daha geçtikten sonra evlenmiş. Beş yıl sonra bir oğlu olmuş
ve oğlu babasının yarısı kadar yaşamış. Diophantos oğlu
1 24
öldükten sonra dört yıl daha yaşamış. Diophantos'un yaşa­
dığı yıl sayısına x, oğlunun yaşadığı yıl sayısına da y dersek,
şunu yazabiliriz:

x =

ve X
y -= -
2

Bunlar iki bilinmeyenli denklemler olarak düşünülebilir;


ancak hemen tek bilinmeyenli basit bir denkleme dönüştü­
rülebilir. İkinci denklemdeki y'yi birinci denkleme yerleştir­
diğimizde, D iophantos'un 84 yaşında öldüğünü buluruz.
Çok kolaydı, değil mi ?
Anthologia Palatina, elmaların belli sayıda kişi arasın­
da bölüştürülmesi problemleri geleneğine dayanan, çözü­
müne basit denklemlerle ulaşılan ve çoğu cebirsel özellikler
taşıyan 46 nükteli bulmaca içeriyordu. Tek bir sembol bile
kullanılmadan yazılan bu tür cebir bulmacalarının tari­
hi M Ö 5 . yüzyıla dek uzanmaktadır. Örneğin bunlardan
birinde, birincisi üçte birini, ikincisi sekizde birini, üçüncüsü
dörtte birini, dördüncüsü beşte birini, beşincisi 1 0 elma ve
altıncısı yalnızca 1 elma alacak şekilde aln kişi arasında
bölüştürülebilen elmaların sayısı sorulUL
Biz bunu "Aşağıdaki denklemde x kaçtır?" şeklinde bir
soruya çevirebiliriz:

1
-31 x + -x
1
8
+ 1
-
4
x + -5 x + ıo + ı = x

Sembolik cebir araçlarımızla denklemi düzenleriz: Benzer


terimleri toplarız, her iki taraftan x çıkartırız ve hemen
sonuca ulaşırız: x = 1 20 elma.
1 25
Genel olarak Yunanca metinler Süryaniceye, Arapçaya,
Latinceye birkaç aşamadan geçerek çevrilirdi ve her aşa­
mada metin özgünlüğünü kaybederdi. Ar a çeviriler Farsça ,
Süryanice, Arapça, Aramice ve diğer diller üzerinden yapıldı.
Araplar daha çok bilim, matematik, mekanik ve felsefeye;
Apollonios, Philon, Arkhimedes, Heron, Plato, Aristoteles
ve Theophrastos'a ilgi duymaktaydılar. 9. yüzyılın ortaların­
da Bağdat'ta, Byzantion'da ve Doğu Akdeniz'deki diğer yer­
lerde bilimsel bilgiye duyulan ilgiyle birlikte çevirilere yöne­
lik artan bir talep vardı. Pek çok dili konuşabilen Huneyn
bin İshak henüz on yedi yaşındayken Bağdat'ta çevirmenler
için bir okul kurdu. Huneyn, Yunan elyazmalarının İslam
dünyasının dört bir yanına dağılmış olduğunu düşünüyor­
du ve bunları bulmak için bizzat Mezopotamya, Suriye ve
İskenderiye'ye araşnrma gezilerine çıktı. Eski çevirmenleri
hakir görüyor ve onların tümüyle yetersiz olduklarını ya
da hasara uğramış ve okunamayan elyazmalarıyla çalışmış
olduklarını iddia ediyordu.
Huneyn'in okulu özeldi, zira çeviri tekniği (en azından
modern filolojik standartlar açısından) doğru ve farklıy­
dı. Okulunda öğrencilere, nerede ve ne zaman bulunmuş
olurlarsa olsun birbiriyle uyumlu olmayan e lyazmalarının
titizlikle karşılaştırılması öğretilirdi. '" Huneyn 'in ve arka­
daşlarının emeği sayesinde birçok Yunanca nıetin, nitelikli
Arapça çeviriler biçiminde günümüze ulaştı. " 4
4. yüzyıldan önce kitaplardaki kelimeler uncial adı veri­
len majüskül (büyük) harflerle yazılırdı. Takip eden birkaç
yüzyılda küçük harflerle bazı yazım denemeleri olduysa da,
Huneyn'in okulunun kurulmasına dek çok az bir değişiklik
yaşanmıştı. Uncial yazının en önemli dezavatajı çok yavaş
yazılması ve çok büyük olmasıydı; bir sayfaya sığan metin
miktarı sınırlıydı. Yazım malzemesindeki aşırı masrafları
kısmak için miniskül yazı (mektuplar ve resmi belgelerde
kullanılan küçük harfli yazım) uncial yazının yerini aldı.

1 26
Yeni yazıyla kopyalama işi kolaylaşmış ve ucuzlamışn .
Kitaplar çok daha çabuk yazılabiliyordu, ancak bu kez de
muğlak yazımlardan kaynaklanan sürekli bir yorum ihtiyacı
baş göstermişti.
MS 64 1 yılında Arapların Mısır'ı fethinin ardından, o
dönemde edebiyata çok fazla ilgi duyulmamasına rağmen
parşömen talebi ciddi şekilde arttı. Papirüs plantasyonları
tükenmek üzereydi. Yazım malzemelerine artık kolayca ve
düşük maliyetle ulaşılamıyordu. Fakat MS 850'ye gelindi­
ğinde, bilimsel bilgiye duyulan ilginin canlanmasıyla örtüşe­
cek şekilde (ya da bunun sayesinde) elyazması yazımı hem
görünüm hem de üretim yönünden değişti.
Çinlilerin batıya, Kazakistan'ın içlerine doğru ilerleyişini
Arapların durdurduğu 751 yılındaki Talas Savaşı sırasın­
da Semerkant'ta iki Çinli esir edilmişti. Kazakistan'daki
Araplar bu iki Çinli askerden kağıt imalarını öğrendiler.
Kağıt sayesinde yazım maliyeti makul düzeylere geriledi.
Böylece 9 . yüzyılda eski uncial metinlerin yeni miniskül
yazıyla harf çevirisi yapılarak Yunan edebiyatının en önemli
eserleri korunabildi. Antik Yunan metinlerinin sonraki
bütün kopyaları, daha önce bir ya da daha çok kez papi­
rüs lere yazılmış uncial yazım örneklerinden çoğalnlnıış ve
hemen hepsi de 9. yüzyıl nüshalarından elde edilmiştir.
Ne yazık ki, harf çeviri sırasında da hatalar olur. Harfler
karışt ır ılır ya da yanlış okunur. Yunanca eserlerde yapılan
birçok hatanın genellikle aynı kaynaklardan, 9. yüzyıldaki
elyazmas ı kopyalardan kaynaklandığı görülür. Uncial kay­
naklardan miniskül kopyalar çıkartıldıktan sonra, orijinaller
bir kenara atıldı ve m iniskül kopyalar sonraki bütün kopya­
ların kaynağı haline geldi. Böylece birçok metin sadece tek
kopyayla günümüze ulaştı. Diophantos'un Arithmetika'sına
gelirsek, özgün hali önsözüne göre on üç kitaptan oluşan
bu e serin yalnızca altı kitabı ve yedinci kitabın da bir kısmı
elimize ulaştı.

127
Arithmetika'ya hızlıca baktığımızda onun cebirsel karak­
terine ilişkin ipuçlarını hemen fark ederiz. Geçmişte bazı
tarihçilerin cebirin Diophantos 'la başladığını iddia etmele­
rinin nedeni budur . Daha dikkatli baktığımızdaysa, eserin
mükemmelliğinin yanı sıra kullanılan notasyonun kabalı­
ğını da görürüz. Kitap bize birinci ve ikinci d ereceden bazı
denklemlerin nasıl çözüleceğini öğretir, ancak kul lanılan
notasyon, çözümlere ulaşmak için başv u ru lan hesapla­
malarda kuvvetlerin ve bilinmeyenlerin kısal tmalarından
ibaretmiş gibidir.
Dionysios (tanrı Dionysos'la ilgisi yok) adında birine
kareler, küpler ve sayıların diğer özellikleri hakkında zor
soruların sorulduğu ve yanıtlandığı eserde, kareler ve küp ler
için harf temelli isimler tanımlanmış, bilinmeyen nicel iği ise
"sayı " anlamına gelen apt8µ6ç'la gösterilmiştir. Çalışmanın
hemen başından itibaren de Diophantos apt8µ6ç kel imesi­
nin hepsini yazmak zormuş gibi L, sembolünü kullanır.
Konu üzerine çalışanlar L, sembolünün n ereden geldi­
ğini tam iki yüz yıldır tartışıyorlar. 5 Bazıla rı bunun Yunan
harfi sigmanın yazılı bir kelimenin sonunda k ullanılan hali­
nin bir almaşığı olduğu düşüncesindeydi. Bu d üşünceye göre
Diophantos ç'nın bir sayıyla karıştırılnıayacağını biliyordu .
Yunan alfabesindeki harflerin sayısal bir karşılığı vardı, ama
kelime sonundaki ı; harfi Yunan sayı sisteminde bir sayı
olarak hiç düşünülmemişti. L, 'nın ı;'nın sadece yana yatmış,
biraz daha büyük hali olduğu iddiası buna dayanıyordu.
Fakat bir diğer görüşe göre L, , apt8µ6ç kelimesinin ilk iki
harfi (ilk hecesi) ap'ın yazılmasından doğmuştur ve sembol
tanımımıza göre de kesinlikle bir cebir sembolü değ ildir.
Tüm önemli savların anlamlı gerekçeleri vardır. 20. yüz­
yılın başında seçkin matematik tarihi uzmanı Sir Thomas
Heath L, 'nın kelime sonundaki sigma ya da bir çeşit hiye­
roglif değil, apt8µoı; kelimesinin ilk iki harfinin şekil değiş­
tirmiş hali olduğu düşüncesine yönelik ikna edici bir gerekçe

1 28
sundu. Bunun "Diophantos'un kullandığı farklı kısaJonalar
arasında bir türdeşlik" sağladığını ileri sürerek şu tezi ortaya
attı: " Bu ona doğal olarak paralel bir yol izlemelerini bekle­
memiz gereken bu kısaltmalarda sorun olmaması için değiş­
meyen bir ilkeye da yalı ol malan gerektiğini gösterdi. " 6 µ. ô
ve K harfleri, temsil etmeleri gereken Yunanca kelimelerin,
yani monad (bilinmeyenimiz x), kare ve küp kelimelerinin
ilk harflerine karşılık geliyordu. Heath bu harflerin sayısal
karşılıklarıyla, yani 40, 4 ve 20'yle karıştırılabileceğini de
ileri sürdü. Bundan kaçınmak için Diophantos Yunanca
µovaöwv, öuvaµıç ve ıru�oç kelimelerinin her birinin ikinci
harflerini de eklemişti . Fakat bu durumda da µo, bu ve ıru,
sayısal karşılıkları olan sırasıyla 4070, 4400 ve 20 .400'le
karıştırılabilirdi.7 İşte bu karışıklıktan kaçınmak için de her
kelimenin ikinci harfi üst simgeyle gösterilmişti. Kısalonalar
böylece µ0 , öiı ve Ku oldular. Bunu apL8µ6ç kelimesine
uyguladığımızda kısaltması aP oldu. Zaman zaman başka
semboller de karşımıza çıktı, örneğin belirsiz bir sayı µ0
kısaltmasıyla gösterildi .
Peki, Heath aP'dan L., 'ya nasıl ulaştı? Şimdilik
Diophantos'un döneminde kesirlerin, normalde payda
payın üstsimgesi olacak şekilde yazıldığı gerçeğini, dolayı­
sıyla aP'ın 1 / 1 OO'in gösterimiyle karışabileceğini bir kenara
koyalım.
Katipler yazarken her zaman dikkatli davranmıyordu.
Uzun saatler boyunca hızla (bazen pencereden sızan ışıkla
bazen de titrek bir mum ışığı altında) çalışmak durumunda
kalan katip, Yunanca harf çifti ap'ı el yazısına L., ya da �'ya
benzeyen bir grafik şekille aktarmış olabilir, zira s'ye benzer
her iki biçim de daha sonraki harf çevirilerde kullanılmışnr.
Heath bu noktada antik elyazmalarında el yazısı kullanı­
mının aşama aşama ilerlediğini öne süren saygın 1 9. yüzyıl
dilbilimcisi Viktor Emil Gardthausen'e başvurmaktadır.
Yunanca harf çifti aP dönüşerek U? halini almıştır. Bu,

1 29
Diophantos'un apLSµoç kelimesinin kısa yazılışı olabilir.
Heath'e göre metnin defalarca kopyalanması ve yeniden
kopyalamasının ardından yeni nesil katipler işareti artık iki
harf olarak değil, ne olduğu belirsiz miniskül bir biçim ola ­
rak görecekler ve gördükleri gibi yazacaklardır.
Katibin işi kopyalamaktı, kopyalarken düzeltmek ya da
herhangi bir biçimde içeriğini geliştirmek ya da değiştirmek
değildi. Katipler ya keşiş ya da bu işi ücret karşılığında
yapan kimseler olur ve çoğu zaman kopyaladıkları şeyin,
özellikle de bu bir bilim ya da matematik kitabıysa, ne
olduğu konusunda hiçbir fikirleri olmazdı. Aylarca, bazen
de yıllarca kendi başlarına çalışırlardı. Yazar genellikle yıllar
ya da yüzyıllar öncesinde hayatını kaybetmiş olduğundan
başlarında yaptıkları hataları düzeltecek biri bulunmazdı.
Kendi hallerine bırakılmış bu katipler kitapları kendilerince
süsler, çıkarma ve eklemeler ve elbette hatalar yaparlardı.
Arithmetika gibi daha bilinen metinler zaten kopya metin­
lerdi, dolayısıyla yapılan yanlışların yazardan mı yoksa kop­
yalayandan mı kaynaklandığını anlamaya çalışan ortaçağ
uzmanlarına saç baş yolduracak düzeyde olması şaşırtıcı
değildi .
Heath'in savı, bana makul gelse de, birçok akade­
misyen tarafından tartışmaya açıldı . 20. yüzyıl başında
yaşamış İskoç matematiksel biyolog D'Arcy Wentworth
Thompson'ın, l.'ın nasıl ortaya çıkmış olabileceğine dair
bir teorisi vardı. 8 Sembol genellikle çekim ekleri eklenerek
ç' ya da ç0ü ya da (çoğul durumunda) çç0 i' şeklinde yazılırdı
ve bu da sembolün bir kelimenin parçası olduğu anlamında
değerlendirilebilirdi . Heath'in fikri 20. yüzyıl başındaki
matematik tarihi dünyasında duyulmaya başladıktan hemen
sonra, 1 9. yüzyıl matematik tarihçilerinden James Gow dos­
tane üslupla yazılmış bir makale kaleme aldı. Gow'a göre L,
ne ilk iki harfin kısaltması ne de apLSµoç kelimesindeki son­
daki sigmaydı. Sondaki sigma görüşünü elemesinin nedeni,

1 30
ç'nın yalnızca Yunanca el yazısında karşımıza çıktığı ve bu
yazının 8. yüzyıldan önce kullanılmadığı tespitiyle bağlantı­
lıydı. 9 L, 'nın bir şekilde bozulmuş el yazısından kaynaklan­
dığı fikrine de kuşkuyla yaklaştığından bunun Hint, Babil
ya da hiyeratik ( Mısır resimli yazısı) kökenli olabileceği
düşüncesini öne sürdü. Arkadaşı, Mısırbilimci Samuel Birch
ona ç''nın şeklen, papirüs tomarına karşılık gelen hiyera­
tik işaretin hemen hemen aynısı olduğunu ve bunun aynı
zamanda bilinmeyen bir kuvveti simgelediği gibi, "öbek "
( Mısır dilinde hau) anlamına da geldiğini söyledi. Ahmes,
bilinmeyeni adlandırmak için papirüs tomarı anlamında­
ki o hiyeratik işareti kullanmıştı. Ahmes (ya da Ahmose)
uygulamalı problemlerle ilgili bir el kitapçığı niteliğindeki,
" şeylere, var olan bütün şeylerin bilgisine girişin doğru
hesabı için bir rehber" olan yaklaşık MÖ 1550 tarihli ünlü
Rhind papirüsünün katibiydi; papirüs günümüzde British
Museum'dadır. Hiyeratik işaretlerin hepsi biçim yönünden
küçük farklılıklar gösterir ve farklı hiyeroglif resimlerinden
türetilmiştir; ancak "genel toplam" için kullanılan işaret de
papirüs tomarı işaretine çok benzemektedir. 1 0 Gow savını
yayımladı, Heath de aksini gösterdi. 1 1 Böylelikle tarnşma
sonuçsuz kaldı.
Diophantos " artı " için bir sembol kullanmamışnr. Fakat
burada da bir baş ka gizem söz konusudur: 1621'de Fransız
matematikçi, dilbilimci ve araştırmacı Claude Gaspard
B achet, Diophantos'un Arithmetika'sını Latinceye tercüme
etti. Bu çeviriye göre Diophantos bize açıkça şöyle demekte­
dir ( kitap I, tanım IX) : " Bir noksan [eksi] bir noksanla çar­
p ıldı ğında bir mevcut eder ve noksan, \l, harfinin tepesinin
kesilip ters çevrilmesiyle oluşturulan il\ 'yle gösteril ir. " 1 2 '1\
sembolü sık sık eksi işareti olarak karşımıza çıkar; gerçek
bir semboldür bu ve "eksi" kelimesinin yazılışıyla görünür­
de doğrudan hiçbir bağlantısı olmayan, soyut bir şeydir.

131
DEFINITO IX Minus per ıninus multiplicatum,
producit Plus. At minus per plus multiplicatum, pro­
ducit minus. Et defectus nota est litera '4' decurtata, &
deorsum, sic /f\ .

Çevirisi: IX. Tanım: Daha az ile daha azı çarpmak daha çok
üretir. Daha çok ile daha azı çarpmak daha az üretir. Ve eksi, 'V
harfinin kısaltılıp ters çevrilmesiyle gösterilir.

Burada eksi sembolünün ilk kanınyla karşılaşıyoruz.


Diophantos bize eksi sembolü /J\ 'nin Yunanca 'V harfinin
ku)nığu kesilmiş ve ters çevrilmiş hali o lduğunu söylüyor.
Fakat gösterim kendi içinde her zaman tutarlı değil; bazen
sembol kullanılıyor bazen de, hatta aynı sayfada orijinal
Yunancayla AEL'lf'EL (noksan) kelimesi geçiyor.
Aynı sembolle İskenderiyeli Heron'un MS 1 . yüzyılda
yazılmış Metrika'smda da karşılaşıyoruz ve bu, sembo­
lün Diophantos doğmadan önce de kullanıldığı a nlamına
geliyor. İıri,PEL kelimesinin bir kısaltması, belki de birinci
ve sonuncu harflerinin birleştirilmesi ya da hiyeratik bir
karakter de olabilir. 1 3 /f\ , Diophantos'un y azılı kelimeyle
doğrudan bağlantısı olmayan, gerçek bir sembol olabilecek
tek işareti gibi gözüküyor. Arithmetika 'daki bütün diğer
işaretlemelerse kısalnna gibi duruyor. Elimizdeki kopyaların
hepsi 1 3 . yüzyıldaki bir kopyadan çoğaltılmış olduğu için,
öncesinde metne girmiş olabilecek sembollerden kimlerin
sorumlu olduğunu bilmek çok zor. 1 4
İki terimin toplamını göstermek için Diopha n tos ( ya da
Arithmetika katiplerinden biri ) bunları yan yan a koyardı.
Örneğin x + 1 polinomunu belirtmek için, µ0 ö: birimi ç0ü
bilinmeyeni ile yan yana koyularak senkoptik gösterimle
çaüµ0ö: olarak ya da daha basiti çµ0a olara k ifade edilirdi.
Ayrıca denklemleri, aynı bizim yaptığımız gi bi yer değiş-

1 32
ti rmeli bir toplama, çıkarma ya da benzerleri bir araya
getirme işlemiyle sadeleştirebiliyor ve tüm bunJan mlü
olarak ve işlemin nasıl yapıldığını bdinmeden yapıyordu.
Bizim kuralları başka bir yerden, belki başka bir kitap ya
da öğretmen aracılığıyla bildiğimizi varsayıyordu. Bu yüz­
den sonuca mucizevi şekilde vanyor ve susuyordu. Aklıma
gelmişken, kesirleri yazarken hala yan yana koyma fikrini
kullandığımızı belirteyim; 2 ; şeklindeki tam sayılı kesir
2 + 1 anlamına gelmektedir.

Arithmetika' nm Kopyaları

Özgün Yunanca eserin on üç kitabından sadece ahm­


nın kopyaları günümüze ulaşmışnr. On üç Arapça kitabın
dördü (IV'den VII'ye dek olan kitaplar) 1968 yılı gibi yakın
bir tariht e keşfedildi. 1 5 Arithmetika üzerine elimizdeki
yorumların hemen hepsi 1 545 sonrası bir zamanda Ioan­
nes Hydruntius tarafından kaleme alınmış Parsinius 2379
elyazmasının Bachet tarafından yapılan Latince çevirisine
dayanmaktadır. Şimdi Paris Biblioteque Nationale'de olan
bu elyazması, Yunanca metni içeren ilk baskıydı. 16 Arith­
metika'nın orijinalinin geçmişe doğru izinin sürülmesi zor­
dur. Bulunabilen en eski elyazması şu an Madrid Biblioteca
Nacional'deki pek de iyi korunamamış 13. yüzyıl elyazması
Matritensis 48' dir.
Avrupa'nın büyük kütüphaneleri ilk kurulduklarında
küçük birkaç oda kaplayacak büyüklükteydi. llk üniversi�
ler 1 3 . yüzyılın ortalarına gelmeden İtalya'nın küçük şehir­
leri Bologna, Floransa, Napoli, Padova, Pavia, Peru� Pi.sa.
Roma ve Siena 'da kuruldu. Bu üniversiteler Yari.kan Kütüp­
hanesi var olmadan çok önce İtalya'nın bilim merkezleri
haline geldi. Bu şehirlerin çoğunda üniversite (uniııersitas),
henüz sadece özel öğretmenlerin eğitsel uğraşlarının \--ekici­
liğiyle bir araya gelmiş bir öğrenci topluluğundan ibaretti.

LB
Fiziki bir yapısı yoktu. Varlıklı ailelerden gelen öğrenciler
Avrupa'nın dört bir yanından İtalya'nın bu küçük k entlerine
ortak dil olan Larinceyle eğitim almak üzere akıyorlardı.
Öğrennenlerine doğrudan ödeme yapıyorlardı. 1 7 Ö zgür.,
çalışmak zorunda olmayan, "özgür sanatlar " öğrencileriydi.
1463 yılında Latince Regiomontanus adını kullanan
Alman matematikçi ve gökbilimci Johannes M üller, iki yüz
yılı aşkın bir süre önce kurulmuş Padua Üniversitesi'nde
ders veriyordu. Dersi kapsamında matematik bilimlerinin
hepsini tanıtma iddiasıyla bir konuşma gerçekleştirdi.
Konuşmasında "Şimdiye dek kimse bütün bir aritmetiğin
özü olan, bugün Arapça ismiyle Cebir dedikleri ars rei et
census'u barındıran Diophantos'un on ü ç güzel kitabını
Yunancadan Latinceye tercüme etmedi." t espitinde b ulun­
du. 1 8 Bir Avrupalı yazarın Diophantos'un bir eserinden
ilk bahsedişi bu olabilir. 1 9 Ardından İtalyan matematikçi
Giovanni Bianchini'ye gönderdiği bir m ektupta Venedik'te
" Diofantus'u, Latinceye henüz çevrilmemiş bir Yunan
a ritmetikçiyi " bulduğunu yazdı. 20 Regiomontan us'un
Arithmetika'nın bu kopyasını nasıl bulduğunu kimse
tam olarak bilmiyor. 1620 yılı civarında Bachet, Ka rdinal
Perron'un Diophantos'un on üç kitabının tamamına yer
verilen bir elyazmasına sahip olduğunu iddia etti. Perron
kitabı bir arkadaşına vermiş, o kişi de kitabı iade etmeden
ölmüştü. 2 1
Osmanlıların Konstantinopolis'i 145 3 'te ele geçirmele­
rinden iki yüz yıl önce şehrin büyük kütüphanesinde çıkan
yangın sonucunda yüz binin üzerinde kitap yok oldu. Yine
de birkaç yıl sonra kütüphane kaynakları, Yunanca ve Ara­
mice eserlerin Arapçaya tercüme edilınesine seferber edildi
ve parçalanan antik papirüs metinlerin parşömene akta ­
rılması için yüzlerce katibe ödeme y apıldı. Eskiden büyük
Konstantinopolis Kütüphanesi'ne ait olan kopyalar bir
şekilde savaş ganimeti olarak batıya taşınarak özel kolek-

1 34
siyonlara ya da Vatikan ve Avrupa'nın don bir yanındaki
giderek büyüyen üniversite kütüphanelerine girdi.
Ardından 1 448'de Papa V. Nicolaus papalık ı;arayında
halka açı k bir kütüphane oluşturdu. İlk başlarda kütüp­
haneye büyük pencereli, fresklerle kaplı birkaç oda ev
sahipliği yapıyordu. Papanın önem taşıdığını ya da te-zhip­
terinin güzel olduğunu düşündüğü kitaplar oturma sırala­
rına zincirlenmişti. Zamanla kütüphane mekanının kendisi
başlı başına bir güzellik taşımaya başladı. V. Nicolaus'un
öldüğü 1 455 yılında koleksiyondaki kitap sayısı binin epey
üzerindeydi. 1 4 7 5'te Papa IV. Sixtus'un atadığı ilk Vatikan
kütüphanecisi olan Bartolomeo Platina kendi eliyle 3500
kitaplık bir katalog hazırladı; bu Avrupa'daki en büyük
kitap koleksiyonuydu.
Kitaplar çoğunlukla teolojiyle ilgiliydi. Fakat Platina'nın
altı yıllık görev süresinin sonuna gelindiğinde Yunanca ve
Latince seküler eserler koleksiyonu, Ban dünyasında klasik
eserler açısından en önemli merkez haline gelecek kadar
büyüdü. E n doğuda Çin'e dek uzanan çeşitli imparatorluk
ve krallıklardan satın alınmış ya da yağmalanmış, sanat,
müzik, felsefe, teoloji, Roma kilisesi tarihi, bilim ve mate­
matik alanında binlerce tezhibli kitap bulunuyordu. Bugün
o dönemde Vatikan Kütüphanesin'de en az iki Diophantos
kopyası olduğunu biliyoruz.
1 6 . yüzyılda yaşamış Alman araşnrmacı Guilielmus
Xylander bize Arithmetika'nın bir kopyasına 1571 Ekim'in­
de, Wittenberg'de Andreas Dudicius isimli bir kişinin sahip
olduğu bir Arithmetika elyazmasının birkaç sayfasını elde
etmiş bir grup matematikçiyle konuşurken rastladığını
söylüyor. Xylander Wittenberg'den ayrılıp Leipzig'e dön­
meden, o sırada Leipzig'te profesörlük yapan ve daha
önce elyaz ması için Dudicius'la yazışmış Simon Simonius
Lucensis' e göste rmek için buradaki bir proble mi ve çözü­
münü kopy alıyor.

1 35
Bundan bir önceki elyazması Biblioteca Apostolica
Vaticana'daki, 1 5. yüzyıl kopyası Matritensis 48'di (Vat. gr.
1 9 1 ). Üç yüz yıl sonra Fransız matematikçi ve matematik
tarihçisi Paul Tannery Arithmetika'nın 1 3. ile 1 6. yüzyıllar
arasında yapılmış yirmi üç kopyalık bir listesini derleyip
düzenledi. 22
5. yüzyılda yaşayan Hypatia da sonrasında kaybolan
bir kopyaya sahipti. 8. yüzyıl ya da 9. yüzyıl kopyalarına
yapılmış referanslar da vardı. Diophantos'un Arithmetika'yı
yazdığı zaman ile Matritensis 48'in yazıldığı zaman arasın­
da yaklaşık bin yıl vardır. Kopya ardına kopya, Yunancadan
Arapçaya, Aramiceye, tekrar Yunancaya derk en sadece
hatalar değil eklemeler de yapılmış olmalıdır. Bizim özgün
eserde olduğunu düşündüğümüz kısaltmalar bu arada yapı­
lan kopyaların birinde eklenmiş olamaz m ı ?
Bir kopyadan diğerine notasyonların izinin sürülmes i
çok zordur. Üç çeviriyi incelediğiınizde çok olağanüstü
farklar buluruz: Heath'in İngilizce çevirisi, Xylander'ın
Latince çevirisi ve Bachet'in yan yana Latince/Yunan­
ca çevirisi. 23 Heath kopyasında seın boller i Xylander ve
Bachet'de görülmeyen bir forma dönüştürerek a ktarmıştı,
ama yine de popüler literatürün neredeyse tümü Heath'in
transkripsiyonunu kullanmaktadır. Madrid elyazmasında
(Matritensis 48) bilinmeyen, karşırnıza Latin harfi " h "nin
dikey ve yatay yansımasına çok benzer biçimde 'll olarak
çıkmaktadır. 1 5 . yüzyıl Venedik elyazn1asında ( Marcianus
308) aynı işaret S olarak, Bodleian'da � olarak ç ı k ma k ta­
dır. 2 4 Heath bu sembollerin hepsinin bir k ısaltmanın bozul­
muş halleri olduğunu ileri sürdü. Böyle bir va rsayım µ, ö ve
K seınbollerinin sırasıyla µovabwv. öüvaµıç ve ıd,f3oç'tan
kare ( üs) ve kübü imler ha le geln1eleriy le çok daha uyumlu
olurdu. 2 5
Bachet'nin çevirisi bile bilinmeyen ( bizin1 x' imiz) için
birkaç gösterim kullanmaktadır. İkinci tanımda karşımıza
Yunan harfi ç'ya benzer bir şey olarak çıkar. Kimi zaman
üzerinde bir aksanla ç', kimi zaman bir üstsimgeyle ç" şek­
linde; k imi zaman da bir üst-üstsimgeyle Ç°' biçimindedir.
Bunların hepsi Diophantos'un o apL9µ6ç, "sayı " dediği
şeyin kısa yazımından doğan işaretlerdir. Sembolün bazen
Çol olarak, bazen de ç
6v
olarak yazıldığını görürüz. Bu
farklılıklar dolaylı nesne "sayı"nın kullanılışının anlam ya
da gramer formunu yansıtır; zira cümle içindeki gramer
y apılarına bağlı olarak cipL8µ6ç'un alabileceği çeşitli olası­
lıkların (apL8 µo( ya da cipL8µ6v) kelime sonlarını yansınrlar.
Bir çift sigma çoğula işaret eder; aynı sayfada yine gramere
bağlı olarak ççm'.ıç ya da çç Lov veya çç<>tç' yı görebiliriz.
ç harfi 2. yüzyılın başlarında yaşamış Platoncu filozof
Smymalı Theon'un eserlerinde de görülür. Dolayısıyla
Theon matematikte kelimeleri kısaltmayı düşünmüş ilk kişi
olabilir.
Parsinius 2379'daki �-�=ıı.aı. polinomu,
Bachet'nin ( Q'nun x2 'yi, N'nin x'i temsil ettiği)26 gös­
terimiyle 9 Q + 14 - 9N şeklinde, bizim gösterimimizle
9x2 - 9 x + 14 şeklinde çevrilmektedir.27 çç 'ya dikkat edin.
Burada Diophantos nesneyi çoğul şekilde kullanıyor, çünkü
dokuz negatifi tek bir terimde birleştirmiş. Diophantos'un
katsayılarının ( yani 8=9 ve Lô=l4) tür sınınndan ( yani
c;ç-B'dan) sonra yazıldığına dikkat edin. Bizim gösterimi­
mizde çç-8, 9x anlamına gelir ve 9x'ten kaynaklı çift sigma
olarak x çoğ uldur. Diğer bir deyişle lx ya ça ya da yalnızca
c; olarak yazılırken, 2x çç� olarak yazılır (bkz. Tablo 10. 1 ) .
B unların hepsi Diophantos'un bilinmeyeni, görsel ola­
rak kelimeden yoksun (ama kavramsal olarak kelimeyle
bağlantılı ) bir sembol olarak değil, sadece bir kısaltma
olarak gösterdiğ ine işaret eder gibidir. Fakat 1 9. yüzyılda
y aşamış matematik tarihçisi Paul Tannery, Bizans döne­
minden öncek i antik elyazmalarında bu farklı gramer
durumlarının kullanılmadığını ve muhtemelen sonraki
l 37
Tablo 10. 1 . Diophantos'un Notasyonu
µn (bir(im)ler) - örneğin µnE 5 birim anlamına gelir.
il\ (eksi)
t0 (eşittir) - muhtemelen "eşit" anlamına gelen lCJOÇ kelime­
sinin ilk iki harfinden
� (bilinmeyen) x
ôY (kare) x 2
3
Ky (kü p) x
6Y6 (kare-kare) x4
6KY (kare-küp) x5
KKY (küp-küp) x6

Not: Klasik yorumlarda bu semboller büyük harflidir. Bkz. Diophanti


AJexandrin� Opera Omnia. Ayrıca bkz. Heath, A History of Greek Math­
ematic.s ( Yunan Matematiğinin Tarihi), 448.

kopyalayıcıların durum takılarını k ısaltmalar olarak ekle­


diklerini iddia eni. Eğer Diophantos bilinmeyen apL8µ6ç
örneğinde farklı durum takıları için farklı bir gösterim
k ullandıysa, neden aynısını diğer sembollerde yapma dı ? 28
Varsayımların karışıklığına ek olarak Heath, Diophan­
tos'un bilinmeyenin kısaltması olarak k el ime sonundaki
sigmayı kullandığı tezinden de şüphe ediyordu. Gerekçesi
de bu son sigmanın Yunan alfa besine sonradan eklenmiş
olmasıydı. Son sigmayla hiçbir ilgisi olmadığı izlenimi
veren Bachet'nin IX. Tanım çevirisi bu şüpheyi daha da
güçlendirecekti.
Diophantos'un KYy/J\ôY�ç;aµ0 a polinomu modern gösteri­
mimize çevrildiğinde 3x 3 - 2x2 + x + 1 haline gel ir:
KYy /J\ ôY� ÇCt µ0 a

3x 1 - 2xl x 1
Diophantos sayıların tersini yazmak için X işaretini kul­
landı. _!_ yazmak için, ç;x yazardı. 2 9 Ama bölme, " paylaşım
138
içinde" anlamına gelen tv µop(ep kelimeleriyle gösterilirdi.
Dolayı sıyla tju Tµ0 aqıKE tv µop(ep l)u 6aµ0 rr6 6u µ bizim gös­
terimimizle şöyle yazılmaktadır:

300x 2 + 1 725
x 4 - 40x 2 + 84

Elbette bizler modem bakış açısıyla yaklaştığımızda


Diophantos'un gösterimini anlaşılması o kadar zor olmasa
da, cebirsel açıdan yönetilmesi son derece zor buluyoruz.
Külfetli bir gösterim bu. Diophantos bile bize "İyice alışana
kadar, bunun zor olduğunu düşüneceksiniz" diyor. 3 1 Topla­
ma için bir işaret olmadığından, çıkartma işaretinden sonra
negatif terimlerin hepsini bir araya toplamak gerekiyordu.
Üstelik Diophantos'un gösterimi zihne x ve x2'nin aynı sayı
türünden olduklarına dair bir sinyal de göndermiyordu.
Diophantos'un gösterimleriyle işlem yapılmasının bugün
kullandıklarımızla karşılaşnrıldığında aşın hantal ve son
derece zor olduğu söylenebilir. Bu koşullar alnnda nasıl
olup da matematik yaptığına şaşırabiliriz. Böyle bir göste­
r im sisteminin berrak bir cebirsel düşünüşü yavaşlatoğını
düşünebiliriz. Belki de öyledir, zira düşünceye hız veren,
rutinlik ve aşinalıktır. Bizim için problem yaratan, onun
gösterim sisteminin her şeyi aynı biçimde giydirmesi ve
kuvvetler ya da toplama gibi işlemsel sembolleri sayılardan
ya da belirsiz nesnelerden net bir şekilde ayırt etmemesidir.
Kuvvetler a ra sında (artılar ve eksilerle yaratılan) aralar
olmadan zihin, cebiri kavramak için daha fazla çalışmak
zorunda kalabilir.32

1 39
1 1 . Bölüm

Büyük Sanat

Cebir sanatı bize Yunanlardan ya da Hintlilerden gel­


miş olabilir. Fakat Araplar cebiri öğrenmeden, katkılarıyla
zenginleştirmeden ve 11. yüzyılın sonlarında bu sana­
tı İspanya'ya taşımadan çok önce Hindistan'ın kuzeyin­
deki Brahman rahipler cebir hakkında fikir sahibiydi.
H intli matematikçi Brahmagupta "iyi matematikçiler ve
gökbilimc iler sevsin diye" 1008 ölçülü dizeden oluşan
Brahmasphutasiddhanta'yı yazdı. 628'de tamamlanan ese�
sıfırın matematikteki rolünü ileri taşımakla kalmadı, bizi
negatif ve pozitif sayıların ele alınışı için kurallarla, kare­
köklerin hesaplanması için yöntemlerle ve ikinci dereceden
denklemlerin lineer ve sınırlandırılmış türlerinin çözümü
için sistematik yöntemlerle tanıştırdı. 1
7 . Bölüm' de bahsettiğimiz 1 O. yüzyıl eseri ALtm
Bozkırlar' da, Güneş, Ay ve bilinen gezegenlerin konumla­
rını kaydeden astronomi cetvellerinin yanı sıra, astrolojik
verilere ve bir trigonometri tablosuna yer verilen bir takvim
kitabı olan Sindhind adlı bilim ve astroloji üzerine daha eski
bir kitaptan bahsedilir. Bu eser Hintlilerin arionetik, astro­
nomi ve diğer tüm bilimler hakkında bildiklerini aktaran bir
ansiklopediydi.
Hari zmi Brahmasphutmasiddhı1ntıJ'yı okudu ve
hemen ardından bunun bir Arapça versiyonu olan Zicü s­
Sindhind' i n yazımına yöneldi. Eseri, Hindistan'daki
141
Sindhiler ve Hintlilerin yöntemlerine dayanan bir gökbilim
çalışmasıydı ve 825 yılından önce tamamlandı. Harizmi
somut matematik problemler üzerinde çalışırken, orij inal
hali sözlü ve bazı durumlarda kısaltılmış olan nicelik­
lerin bulunma yöntemlerine hayran kaldı. Beş yıl sonra
Harizmi bu kez El- Kitab 'ul Muhtasar fi 'l Hisab ,il Cebri
ve '/ Mukabele adlı bir kitap yayımladı. Kitabın başlığının
kabaca çevirisi "Tamamlama ve Denkleştirme Yoluyla
Hesaplama Hakkında Özet Kitap"tı.2 Arapça başlıktaki
cebr kelimesine dikkat edin; cebr bazen "tazmin" ya da
"tamamlama" olarak çevrilir. Aslında kavram Arapçada
" kırık kemiği kaynaştırma" kullanımındaki gibi " kaynaş­
nrma" anlamına gelir. Gutenberg'in 15. yüzyılda hareketli
hurufatı icat etmesinin öncesinde elle yazılmış birçok eser­
de olduğu gibi, Harizmi'nin Cebir'inin de 14. yüzyıldan
eski bir kopyası günümüze ulaşmamıştır. Parçalar halinde
bulunanlar sayılmazsa bugüne yalnızca üç tam kopya ulaş­
mıştır. 3
Cebir alanında çalışması basılan i lk kişi olan Keşiş
Luca Bartolomeo de Pacioli ( 1446/7- 15 1 7), eserine Arapça
Alghebra e Almucabala (İade ve Karşılaştırma ya da
Karşıtlık ve Karşılaştırma ya da Çözme ve Eşitleme) adını
verdi. Pacioli kitabını ayrıca L'Arte Magiore: ditta dal vulgo
la Regola de la Cosa over Alghebra e Almucabala ( Büyük
Sanat: İade ve Karşılaştırma Sanatındaki Şeylerin Kuralı)
olarak adlandırıyordu.
Başka yazarlar cebirin başka A rapça kelimelerden gel­
diği iddiasındaydı. 1 6. yüzyılda yaşamış Fransız matema­
tikçi Pierre de la Ramee Arithmetique ( 15 5 5) adlı eserinde
" Cebir Süryanicedir, mükemmel insanın sanatı ve öğretisi
anlamına gelir" şeklinde kuşkulu bir iddiada bulunuyordu.
Büyük İskender için Almucabala adında bir kitap yazmış
adını bilmediğimiz eğitimli bir maten1atikçinin olduğunu ,

1 42
karanlık ve gizemli şeyleri anlatan bu kitaba daha sonra
Aljabra, cebir öğretisi adının verildiğini söyleyerek devam
ediyordu. 4
Gizemli mi ? Evet. Ama karanlık mı? Harizmi'nin kita-
bının Chester'lı Robert'a ait Latince çevirisinin başhğı
A lmucabola çıkardığı ses itibarıyla İngilizce konuşan bir
insanda karanlık ve gizemli şeyler hissi uyandırıyor. Belki
de iki isim de bu sanatın adlandırılması için uygundur:. 5
9. yüzyılın İran'ında bu sanatın öğrencisi için gizemli olan .,
bugünkü öğrencilere bilindik gelebilir. Almucabola şu örne­
ğ i veriyor: 6

Onu iki parçaya öyle bir biçimde bölüyorum ki, bir parçanın
d igeriyle çarpımı 2 1 sonucunu veriyor.

Bizden iki parçayı bulmamız istenmiyor. Onun yerine.,


bizim soru olduğunu düşündüğümüz şeye cevap bulunma
yöntemini vererek devam ediyor (köşeli parantezler benim
yorumlarım ) :

Şimdi bir parçayı kök [x] temsil etsin, bunu da diger pare;�
yı temsil eden on eksi kökle [ 1 O - x] çarpalım. Çarpım sonucu
on kök e ksi kare [ 1 Ox - x2 ] 2 1 'e eşittir. On kökü kareye
tamamla [ 1 O'u x 2 'ye] ve bu kareyi [x2] 2 1 'e ekle. Bu, on kök
[ 1 Ox] eşittir kare artı 2 1 [x2 + 2 1 ] sonucunu verir. Köklerin
ya rısını al, bu 5 ' tir ve bun u kendisiyle çarp, 25 eder. Bundan
2 1 ç ı ka r, 4 olur. Bunun kökünü al, 2 ve bunu köklerin yansın­
d a n ç ı ka r, 3 kalır ve bu parçalardan biridir.

Günümüzün cebir öğrencileri bunu x2 - lüx + 2 1 = O


ikinci dereceden denkleminin '"kareye tamamlama" yönte­
mi olarak öğrenmektedirler.

143
İşlemi sadece sembollerle şöyle yaparız:

x2 - 1 Ox + 2 1 = O
x2 - l Ox = -2 1 (her iki taraftan 2 1 çıkartılır)
x 2 - 1 0x + 25 = -2 1 + 25 (orta terimin çarpanının 1/2'inin
karesi her iki tarafa eklenir)
( x - 5 )2 = 4 (sol tarafın tam kare olduğu fark edilir)
(x - 5) = ± 2 (her iki tarafın karekökü alınır)
x = 3 ve x = 7 (her iki tarafa 5 eklenir)

Günümüzde Harizmi'nin yönteminde hiçbir gizemli yön


yok. Kareye tamamlama yöntemi, bu tür soruların aksi­
yomlarla gerekçelendirilmesi zorunlu yöntemlerle ve sadece
geometriyle çözüldüğü klasik Yunan dönemlerinde de yapı­
lacak kadar eskidir. Almucabola'da herhangi bir aksiyom
görülmez. Belki de onu gizemli kılan budur. Kurallar; denk­
lemlerin eşitlenmesi ve köklerin alınmasına dönük bir tür
eğilimi, 9. yüzyıl mantığıyla kolayca ifade edemeyeceğimiz
bir tür iç mantığı izler.
Harizmi'nin eserini Diopha n to s'unkinden farkl ı
kılan nedir? Kısaltmalarda birkaç küçük i yi leştirme,
sıfır kavramı ve sembolü ve Hint rakamları haricinde,
Almucabola'daki yazım ta rzı neredeyse A rithmetika'daki
kadar söze dayalıdır. Yeni h içbi r sembol yoktur. Bunun
yerine Almucabola biçim türlerine göre düzenlenmiş bir
problemler listesi vermektedir. Ha rizmi başta, hemen ilk
sayfada şunları söyler:

Tazmin ve karşıtlık sayılarının üç türden oluştug u n u keşfettim;


bunlar kökler, kareler ve sayılardır ...
Bu üç biçimden ikisi birbirine eşit olabilir, örnegin:

Kareler köklere eşit


Kareler sayılara eşit ve
Kökler sayılara eşit.
1 44
Kök derken kastettiği bizim bugün x dediğimiz, bilin­
meyendir. Kare derken de bilinmeyenin karesi demek iste­
mektedir, yani bugünkü ifadesiyle x2 • Böylece Harizmi'nin
örneği bizim sembolik gösterimimizle şu biçimi alır:

a, b ve c pozitif olmak üzere;


ax2 = bx
ax2 = c ve
bx = n

Harizmi bize birinci ve ikinci dereceden genel denklem­


lerin üç farklı biçimden birine indirgenerek çözülme yön­
temini göstermişti. Yöntemi her iki tarafa aynı niceliklerin
eklenmesi yoluyla aynı türden terimlerin denklemin bir
tarafına toplanmasından ibaretti. Cebir böyle yapılır işte:
Tamamla ve eşitle. ( Harizmi'nin zamanında bizim zama­
nımızda olduğu gibi denklemlerin bir tür eşitlik işaretiyle
ayrılmış -sol ve sağ- tarafları yoktu, ama taraflar varmış
gibi tamamlama ve eşitleme fikri mantıklı geliyordu.) Cebir
sembolleri, bir araya getirme işleminin gerçekleştirilmesi için
daha basit bir yol sunmaktadır sadece; matematikte sembol­
lerin kullanılmasıyla kelimelerle yapılandan daha farklı bir
cebir yapılmaz. Bunu anladığımızda bütün mesele, sonsuz
sayıda problemi sonlu sayıda biçimle ifade edebilmektir.
Kopuş niteliğindeki bu tür ilhamlar sürprizlere yol açar.
Harizmi şöyle diyor:

İ nsanların hesaplama yaparken genellik.le neyi istediklerini


düşü ndügümde, bunun her zaman bir sayı oldugunu fark. ettim...
Toplanmış iki kareye bu karelerden birinin kökü on kere eklendi­
g i nde ç ı kan s onuç kırk sekiz dirhemlik bir toplam ediyorsa, bu iki
karenin miktarı ne olmalıdır?

145
Bunu biz şöyle yazarız: 2x2 + 1 Ox = 48

İlk önce iki kareyi bire indirmeniz gerekir ve iki karenin birinin
her ikisinin yansı oldugunu da biliyorsunuz. Ardından ifadede
bahsi gecen her şeyi yansına indirin, o zaman soru sanki şuymuş
gibi olur: Bir kare ve bes kök eşittir yirmi dört dirhem ya da kökü
bes kez eklendiginde yirmi dört d irheme eşit olan karenin miktan
nedir?
Simdi köklerin sayısının yarısı nı a lın; yarısı iki buçuktu r.

Bunu biz { şeklinde yazarız.

Bunu kendisiyle çarp, sonuç altı tam bi r çeyrektir. Bunu yirmi


dörde ekle; sonuç, otuz tam bir çeyrek dirhemdir.

Bunu biz 6 ¼ + 24 şeklinde yazarız.

Bunun kökünü al; bes buçuk eder. Bunun köklerin sayısının


yarısıyla yani iki buçukla farkını al; üç ka lır. İşte bu karenin
köküdür ve karenin kendisi de dokuzdur?

Bunu da 5 � - 2½ = 3 şeklinde yazarız.

Harizmi "Bunun kökünü al" yazmış. Dikkat edin,


kök diyerek tekil kullanmış. Ona göre 30 'ün sadece bir !
karekökü var; o da 5 � . Bu onu tek bir sonuç elde etmeye
sürüklemiş, pozitif kök x = 3 . Biz bunu biraz daha farklı bir
biçimde yapardık. Lise cebir öğrencilerinin ifadesiyle "kare­
ye tamamlama " dediğimiz yöntemi kullanarak bu bölümün
başında yaptığımız gibi ilerlerdik :
2x2 + 1 Ox = 48'i alalım.
Her şeyi 2'ye bölelim: x2 + Sx = 2 4
Her iki tarafa ( � ) 2 ekleyelim: x 2 + 5 x + ( � ) 2 = 24 + ( � ) 2
� · . de: ( x + T) ) 2 = 4
ı21
Bunu sa deleştır
. d·ıgımız
Her iki tarafın karekökünü alal�m: x + � = ± �
1 46
Ve nihayet her iki taraftan � 'yi çıkardığımızda: x = 3 ve
X = - 8.
Hayda! Bu -8 de nereden çıktı?
Harizmi'nin çözüm kavrayışı cebir mekanizmalarıyla
sınırlanmıştı, zira henüz cebir ve geometriyi birbirine bağla­
yan matematiksel bağlantılar anlaşılmış değildi.
Harizmi'nin çözümünün ikinci dereceden bir denklemin
geometrisi yoluyla çizildiğini düşünelim. Bu geometriyi
biliyor ve kullanıyor olsaydı, x2 + 5x = 24'ün x'in iki değeri
için ( 3 ve - 8) y eksenini kesen bir eğri olduğunu görebilirdi
(bkz. Şekil 1 1 . 1 ).

-2

ŞEKİL 1 1 . 1 : x2 + 5x = 24'ün grafiği.

Veya x 2 + 5 x = 24'ü çarpanlarına ayırmak için gereken


sembolik cebir araçlarına sahip olsaydı, bu denklem.in
( x -3)(x+8) = O ile aynı olduğunu ve bunun da x = 3 ve x = -8
olmak üzere iki çözüme sahip olduğunu fark edebilirdi.
Harizmi negatif sayıları Brahmasphutmasiddhanta'dan
biliyordu, hatta ax 2 + b = cx biçimindeki bütün denklemle­
rin iki kökü olduğunu da biliyordu. Brahmagupta sıfırı bir
sayı olarak, bir sayıdan kendisi çıkartıldığında elde edilen
sayı şeklinde tanımlamıştı. Bu yolla bazı arionetik kurallar
da sıralayabilmişti:

Bi r borç eksi sıfır, bir borca eşittir.


Bir alacak eksi sıfır, bir alacaga eşittir.

147
Sıhr eksi sıhr, sıhra eşittir.
Sıhr eksi bir borç, bir alacaga eşittir.
Sıh r eksi bir alacak, bir borca eşittir.
Sıhr çarpı bir borç ya da bir alacak, sıfıra eşittir.
Sıfır çarpı sıhr, sıhra eşittir.

Kullandığı dile baktığımızda onun negatif sayıları sayı


olarak düşündüğü sonucuna varmamız gerekir. Aritmetik
açıdan mantıklı kuralları "alacaklar" ve "borçlar"dan bah­
setmekte, dolayısıyla bize pozitif sayılar ve negatif sayılar
konusunda bir fikre sahip olduğunu ima etmektedir. Bazı
durumlarda ikinci dereceden bir denklemin iki köke sahip
olduğunu ve denklemin uygulandığı koşulların b unlardan
birini dışladığını biliyordu. Fibonacci 'nin dönemine kadar
da negatif köke hep şüpheyle bakıldı.
Yakın zamana dek Brahmagupta'nın modern anlamda
negatif sayıları kullanan ilk n1atematikçi olduğu kabul edi ­
liyordu. Oysa Çin'de 1 . binyılın başından bu yana negatif
sayılar kul1anılıyordu . Matematik Sanatı Üzerine Dokuz
Bölüm'de de ( bkz. 3. Bölüm) görülürler. Dolayısıyla Çinliler
Hintlilerden dört yüz yıl önce negatif sayılara sahiplerdi .

1 48
1 2. Bölüm

Sembollerin Bebekliği

Cebire hep cebir denmezdi. 15. yüzyılın ortaların­


da İtalyanca ve Latince yazan kimi yaz.arlar cebir yerine
Regula rei e census (Şeylerin Çıkarılması ve Çarpımı) der­
lerdi. Matematikçiler alanları için kısa isimleri tercih ederler.
Arinnetik, geometri, kalkülüs, analiz, sayı kuramı, mannk vs.
François Viete onu " analitik sanat" olarak adlandırdı.
J ohn Wa llis de İngilizce bir ifade kullanarak "specious
arithmetic" ( aldatıcı aritmetik) adını verdi. Büyük ihti­
malle kullandığı kelime, hem "türler" (species) anlamı­
na gelen Yu nanca Etôoç'tan hem de bilinmeyenin öze l
(special) gücünden geliyordu. "Specious" kelimesi, türle­
rin ( monadlar, kareler, küpler vs.) bilinen ve bilinmeyen
bütün nicelikleri genel olarak temsil ettiğini belirnnek için
kullanıl ı rdı. 1 5 . yüzyıl İngilizcesinde "specious "' kelimesi
biçimsel olarak göze hoş gelen ama yanılncı anlamına gelir­
di. Kelime bu anlamıyla 1 8 . yüzyılda halen kullanımdaydı
ve Samuel Johnson'ın 1 78 5'te basılan Didionary of the
English Language sözlüğünde bulunabilir. 1 Newton cebi­
re '' evrensel aritmetik" adını verdi; bunun nedeni büyük
ihtimalle genel denklemlerde kullanılan bütün evrensel arit­
metik yasa larını içeriyor olmasıydı. Petrus Ramus Arapça
" cebir n isminin "hayranlık uyandıran incelikte bir sanae'a
verilmi ş kaba bir ad olduğunu düşündü. Descartes'a göre
Arapça isim " barbarca"yd ı . 2
1 49
Yüzeysel bakıldığında cebir, u yu lması gereken bazı kural­
lar uyarınca sembollerle oynama sanatı gibi görünüyor. O
halde, beşte biri eklendiğinde yirmi bir eden sayıyı soran
bir soru karşımıza geldiğinde ne yapacağız? Bunun sözlü
çözümü on yedi buçuk. Soru Ahmes papirüsünde aynen
sorulmuş. MÖ 1 550'lerden önceki bir zamanda bu papirü­
_!
sün üzerine yazılmış şekliyle çözüm, x + x = 2 1 yazıp bu
sanatın modem kuralları uyarınca sembolleri düzenleyerek
x = 1 7 f sonucuna kolayca ulaşabilecek bugünkü bir cebir
öğrecisi için anlaşılmaz olurdu. Bu öğrenci, hepsi de doğru­
dan kullanılan gösterimden kaynaklanan genelleme, birleş­
tirme ve anlamanın daha derin düzeylerini olanaklı kılan
düşüncelerin muhtemelen farkında bil e değildir.
20. yüzyıl matematikçilerinden bilimkurgu yazarı Eric
Temple Beli, sembol kullanımının k elime kalabalığından
kurtarması sayesinde matematikçilerin 1 7. yüzyıl ortala ­
rında negatif ve kesirli üsleri ortaya atabildiğini pek fazla
kanıta dayanmadan ileri sürdü. Klasikleşen popüler tarih
kitabında şöyle demektedir: "O halde modern insanların
neredeyse mekanik birkaç kalem hareketiyle ulaşabildik­
lerini elde etmek için kelimelerin vahşi ormanında azimle
mücadele etmiş olan eski insanlar daha büyük bir şerefi hak
ediyorlar . " 3
Yüzyıllar boyunca sözlü olarak cebir yap an matema ­
tikçilerin bizim bugün gördüklerimizi görmediklerini fark
ettiğimizde bunun doğru olduğunu anlıyoruz. Bilinmeyenin
kuvvetlerini gösteren x, x2 , x 3 gibi yeni sembolik ifadeler,
x'in üsler çarpımlarının kuvvetlerin toplanması yoluyla
nasıl yapıldığının ipuçlarını taşıyor. Beli, The Development
of Mathe,natics ( Matematiğin Gelişimi) adlı kitabında şöyle
yazıyor: "Kafa karıştırıcı bir terminoloji v e yetersiz kurallar
yığını geçmişe gömülürken, acı veren, benzer büyüklükte,
hatta daha büyük bir düşünme pratiği yığınını da berabe­
rinde götürdü. "4

1 50
Bizim hayli yakın zamanlı negatif sayı kavramımızdan
ve negatif sayıları sembollerle temsil etme olanağına sahip
o lmamızdan önce ax2 + bx + c denkleminin ax2 = bx + c
denkleminden tamamen farklı görüldüğünü öğrenen günü­
müz ö ğrencileri buna çok şaşırıyorlar. Ayrıca her ilcisi de ax2
+bx + c = O'dan farklıydı. Bu tuhaf görünebilir, çünkü bizim
açımızdan birinin çözümü diğerlerinin de çözümü olur;
üstelik rasgele seçilmiş rasyonel sabit terimler a, b ve c'nin
16 . yüzyıldan önce pozitif olması gerekiyordu.
Babil matematiğinde akıllı rakamlar ve piktogramlar
dışında, bizim sembol tanımımıza uyan bir sembol genelde
yoktu. Gördüğümüz gibi Diophantos bile sembol kullanı­
mından tam olarak faydalanmıyordu. Yine de cebir sanan
icra edildi, çünkü bu sanat yalnızca sembollerin kullanıl­
masından ibaret değildi ve hiçbir zaman da olmadı. Cebir
(kelimelerin ya da bizzat sembollerin retorik ormanına
dalarak) ilişkilerin anlaşılması sanatıdır ve " eşitlik" bu ilişki
türlerinden sadece biridir.
Her nesilden, insanın varoluşunu ilerleten ya da dünyayı
herkes için daha iyi bir yer yapan işleri gerçekleştirerek hay­
ranlık uyandıran kişiler çıkar; Johannes Gutenberg, Gahleo
Galilei, Leonardo da Vinci, Martin Luther King Jr. ve Nelson
Mandela gibi insan lar buna örnektir. Newton ve Leibniz gibi
büyük matematikçilerin tek bir sembolün bile olmadığı bir
dünyada da muhteşem bir matematik yapabileceklerinden
hiç kuşkum yok . Ayrıca böyle bir dünyada çalışmalannın
ciddi çabalar gerektireceğinden ve muhtemelen de neredeyse
aşılmaz engellerle karşılaşacağından da hiç kuşku duymuyo­
rum; neredeyse aşılmaz diyorum, çünkü insanların aşama­
yacağı hemen hemen hiçbir şey yok. O halde 1 6. yüzyılın
ikinci yarısında semboller ve cebir gösterimleri istilasına
uğramamızı sağlayan ve 1 7. yüzyıldan itibaren matematik
ve bilimin yapılma biçimini tamamen değiştirmeye yetecek
k adar güç l ü bir akım yaratan şey neydi?

151
Cebir hala tamamen sözel olsa ve sadece kısaltılmış keli­
meler kullanılıyor olsaydı, bugün ne halde olacağımızı hayal
etmeye çalışın. Cebir öğrencileri, temel cebir kitaplarında
sayfalarca yer işgal eden "sözlü problemlerden" korkarlar.
Elbette bunlar 1 5 . yüzyıldaki öğrencilerin çözmeleri gereken
problemlerden daha kolaydır, çünkü çağımızın öğrencileri
tek yapılması gerekenin problemi sembolik notasyona çevir­
mek olduğunu ve sonrasının sembollerin düzenlenmesiyle
hallolacağını bilirler.
Abaküs cebiri Fibonacci'nin döneminde başladı ve
1 4. yüzyılın ortalarında yaygınlaştı. Kural lar ve geometrik
tanıtlamalarla desteklenen çok sayıda aritmetik ve cebir
probleminin ele alındığı abacus okullarından ve maestri
d'abbaco kitaplarından gelen bir problem çözme geleneğiy­
di bu. 1 6. yüzyılın ilk yarısından itibaren sembol ik cebirin
doğuşunu da kısmen bu geleneğe borçluyuz.
Semboller cebirin gelişimine değil, cebir fikirleri sembol­
lerin gelişimine neden oldu. Robert Recorde Whetstone of
Witte (1 557) adlı kitabında "is equal to " (eşittir) kelimele­
rini yaklaşık iki yüz kez kullandıktan sonra " can sıkıcı tek­
rarlardan kaçınmak" için bu üç kelimeyi == sembolüyle
kolayca ifade edebileceğini düşündü. Başlangıçtaki amaç
kısalnna ihtiyacından kaynaklanıyordu, ama eşitlik sembo­
lü bir kez kullanıldıktan sonra başka bir şey devreye girdi .
Sembolün özlü yapısı planlanmamış bir faydayı beraberinde
getirdi: Beyinde anlamayı kolaylaştırabilen sade bir görün­
tüye olanak sağladı.
Eski tarihçiler aritmetik işlemlerde Arap alfabesinin
harflerini kullanan ilk kişi olma onurunu Arap cebir uzmanı
Kalasadi'ye verirlerdi. Bugün İspanya 'nın güneydoğusunda
yer alan bir Mağribi kenti Baza'da doğdu ve burada hukuk
ve Kuran eğitimi aldı. Daha sonra Kastilyalılar fet ihleri­
ni doğuya doğru genişleniklerinde güneye, Endülüs'teki
Granada 'ya yerleşti. 1 5. yüzyılın başlarında İspanya ve
Portek iz'in neredeyse tümü Müslümandı ve Kastilyalı
ve Aragonlu Hıristiyanlarla sürekli savaş halindeydi.
Kalasadi'nin k ısaltılmış Arapça kelimeler ve harflerden oluş­
turu lmuş matematik gösterimlere yer verdiği kitaplarından
birkaçı aritmetik biri de cebir üzerineydi. Cebir alanındaki
bilimsel çalışması EI-Tebsira fi 'ilm el-hisab'da da (Aritmetik
Biliminin Açıklanması) bu tip bir notasyon kullanılmışn.
Onun gösterim sistemi, bizim gerçek semboller diy e­
bileceğimiz şeye ilk kez bu kadar yaklaşan kısaltmalar
aracılığıy la cebiri sembolleştirme girişimiydi; fakat bunla­
rın Kuzey Afrikalı Müslüman matematikçilerce en az yüz
yıldır kullanıldığını da unutmamalıyız. Yani fikir babası
o değildi. Kalasadi'den bir yüzyıl önce Mağripli matema­
tikçiler İbnü'l-Banna ve İbnü'l-Yasarnin de alfabeye dayalı
bir tür kısaltmalı gösterim kullanıyorlardı. Benzer alfabetik
sembollerin doğuda 13. yüzyıldan çok daha öncesinde bile
kullanıldığı kesindir. 5
İnsan zekasının ilerlemesini ve bundan dünyanın fayda
görmesini sağla yan ufak tefek şeyler günümüzde de oluyor.
1940'lardan bu yana yaşadığımız modem programlanabilir
bilgisay ar devrim inin bize sunduğu dil araçlarını ve bunların
ne kadar hızlı bir değişimle bize modem laptop ve aıfe.,,leri
sağladığını düşünün. Genel amaçlı bir bilgisayar program­
lama dili olmadan, bütünüyle alt seviye makine dillerine ya
da birleştirici dillere dayanan bütün bu laptop uygulamala­
rına sahip olabilir miydik ? Elbette yapabilirdik! Fakat bunu
yapacak insanların iş yükünün ne kadar ağır olacağını ve
işin ne kadar uzun süreceğini düşünün. İşin bıktıncılığı ve
karmaşıklığı, şu an yetiştirdiğimizden çok daha fazla sayıda
yetenekli kişiye ihtiyaç duyulmasını beraberinde getirirdi.
16. yüzyı lda sem bollerin çocukluk evresinde de durum
aynıydı. 1 6 . yüzyılın sonlarında geliştirilen sembol dili olma­
dan bugünkü modern matematik ve fizikteki durumumuza
erişebilir miydik? Elbette! Fakat aynı başarıya ulaşmak için

153
hangi bedellerin ödenmesi gerekirdi ? En azından kendini bu
işe adamış devasa bir matematikçiler kadrosunun olmas ı
gerektiği kesin.
Araplar İspanya'ya getirdikten sonra Avrupa'ya yayılan
cebir sanatından faydalanma konusunda İtalya elini çok
çabuk tuttu. Ne yazık ki, 1 300'den önceki Avrupa cebir
eserleri hakkında Fibonacci'nin çalışmaları haricinde hemen
hemen hiçbir şey bilinmemektedir. Bu dönemin ilk eserleri
Fibonacci, Paolo deli'Abacco ve Belmondo de Padua 'ya
aittir. 15 . yüzyılın sonuna gelindiğinde cebir, sadece bir
bilinmeyenli ikinci dereceden denklemlerin, yani günü­
müzdeki lise eğitim müfredatına y akın bir düzeyin ötesine
geçmemişti. O dönemde cebir halen daha retorikti ve henüz
bilinmeyenler için de, işlemlerde de işaret ve semboller kul­
lanılmıyordu. İkinci dereceden denklemlerin yalnızca pozitif
kökleri vardı.
1505 yılında Scipione de Floriano de Geri del Ferro
(takriben 1465-1526), daha bilinen ismiyle Scipio del Ferro,
üçüncü dereceden bir denklemin, a ve b pozitif sayılar
olmak üzere x 3 + ax = b özel durumunu çözdü. O dönemde
negatif sayılar hala kuşkuyla karşılanıyor ve kullanılmı­
yordu. Avrupa'ya girmesinin üzerinden dört yüzyıl geçmiş
olmasına karşın yine kuşkuyla yaklaşılan sıfır için de aynısı
geçerliydi. Dolayısıyla x 3 + ax = b ve x 3 = ax + b denklemleri
birbirinden farklı şekilde ele alınıyordu . Negatif sayıların ve
sıfırın kullanıldığı sembolik cebirimizde bu iki durum da
x 3 + ax 2 + bx + c = O genel durumundan çok farklı değildir. 6
Del Ferro'nun çözümü (o dönemin m atematiğinde genel­
de olduğu gibi) bildiğimiz anlamda katsayılarla değil, stra­
tejik olarak seçilmiş uygun sayılarla yapılıyordu . Formülün
üçüncü dereceden x 3 = 9x + 2 8 denklemine uygulanmasıyla
çözümlerin x = 4 ve x = -2 ± i..,/3 olduğunun bulunması,
genel bir yöntemin bulunabileceği yönünde bir güven verdi.
Zihin, tekrarlanan örnekler yoluyla soyutlamala ra ulaşmayı

1 54
sağlayan kendisine özgü yollara sahiptir, ama gizemli bir
şekilde de tek bir örnekten genelleme yapma yeteneğindedir.
Sembollerin yokluğunda bu kesinlikle kolay olmazdı. Her
ne kadar genel bir yönteme ulaşmayı engeUemeyecek olsalar
da, çözüm sırasında 9 ve 28 katsayılarının hesaplama amaç­
ları açısından uygun oldukları anlaşılır. İşte, Del Ferro'nun
döneminde cebir böyle yapılırdı.
Üçüncü dereceden denklemi ikinci dereceden terimin
olmadığı bir denkleme indirgeyen o harika yerine koyma,
y = x - ; , geometrik olarak ve sadece belirli üçüncü dere­
ceden denklemlere uygulanıyor olsa da, Del Ferro'nun da
bildiği genel bir işlemdi. Bu durumda a belirli bir ikinci
dereceden terimin katsayısı, bir sayı olabiliyordu. Yerine
koyma fikri, bir problemin daha basit bir probleme indir­
genmesinin yolu olarak bugün modem cebir işlemlerinde
o kadar temeldir ki, bunun hayranlık uyandıncı bir deha
örneği olarak semboller kullanılmadan yapılabilmesinde.ki
olağanüstü yaratıcılığa şapka çıkarılması gerekir. Sözlü
ifadeler yoluyla kolaylıkla anlatılamayacak bir fikir olarak
bunun sembol yaklaşımı açısından büyük bir kazanını oldu­
ğu kesindir. Vel hasıl Del Ferro x3 = ax + b üçüncü dereceden
denkleminin genel çözümünü bulmayı başarmışnr:

Gözünüze biraz karmaşık gibi görünüyorsa, bunun Del


Ferro'nun zamanında ya da hatta ondan yüz yıl sonra.,
bugünkü modern gösterim sembollerimiz olmadan ne kadar
korkunç bir ıstıraba sebep olabileceğini hayal edin. Bunu
a = 9 ve b = 28 iken x 3 = 9x + 28'e uyguladığımızda sağ
taraf tamamen sadeleşir ve bize x = 4 sonucunu verir. Del
Ferro üç çözüm olması gerektiğini bilmiyordu elbette, ama

1 55
gelin bunu daha sonraya, 1 4. Bölüm'de tekrar ele alacağı­
mız zamana bırakalım.
1 545'te İtalyanlar (özelde de Gerolamo Cardano, onun
öğrencisi Lodovico Ferrari ve rakibi Niccolo Fontana
Tartaglia) üçüncü ve dördüncü dereceden denklemlerin
genel çözümlerine ulaşmışlardı. Cardano'nun resmi adı Artis
Magnae, Sive de Regulis Algebraicis Liber Unus ( Büyük
Sanat ya da Cebirin Kuralları, Birinci Kitap) olan kitabı,
kısa ismiyle Ars Magna'sı aynı yıl yayımlanmıştı. Kitap o
zamana dek üçüncü ve dördüncü dereceden denklemler
hakkında bilinen her şeyi içeriyordu ve buna, bir kitapta
ilk defa olmak üzere üçüncü dereceden denklemlerin kökleri
olarak gerçel ve karmaşık sayılar (kitapta bunlara "gerçek"
ve "hayali" deniyordu) dahildi. Kuralları geometrik şekilde
veriyor ve Cardano'nun üçüncü dereceden denklemlerin
çözümünde kullandığı kuralların (ispatın değil) Niccolô
Tartaglia'dan alındığını, ama Tartaglia'nın da kuralları Del
Ferro'dan öğrendiği belirtiliyordu. O dönemin cebiri halen
büyük oranda söze dayalıydı ve sadece kök için kullanılan
Ik gibi birkaç sembol arada kendisine yer bulabiliyordu.
Muhtemelen Re de Latincede "kök" anlamında kullanılan
radix kelimesinin kısa yazımıydı; negatif sayıların karekökleri
Ik .riı. olarak yazılırdı, dolayısıyla & .m. 1 5 d e v 15 anla­
mına geliyordu . Del Ferro fikirlerini küçük bir öğrenci,
meslektaş ve dost çevresine açmış ve hiç yayımlamamış­
tı. Bu yüzden Del Ferro'yla buluşmak üzere Milano'dan
Bologna'ya giden Cardano'nun bizzat aktardıklarının hari­
cinde çalışmalarının doğrudan kanıtlarına sahip değiliz.
Muhteşem eserinin büyük başarısının arkasında, mate­
matik tarihindeki en acımasız düşmanlık hikayelerinden
birinin yattığı bilinmesine rağmen Cardano, eski dostu
Niccolô Tartaglia dahil birçok kişinin çalışmalarından
övgüyle bahsetmiştir.7 x 3 = ax + b'nin çözümüne ilişkin Ars
Magna'nın birinci bölümünde Cardano şu i fadeleri kullanır:

1 56
Günümüzde Bol og nalı Scipione del Ferro üeüncü ve birinci
kuvveti n bir sabite eşit oldugu durumu çok şık ve takdire deger
bir beceriyle çözmüştür. Bu sanat insan zekôsını ve fani yetenek­
leri n i n sınırlarını aştıgı ve gerçekten Tanrı vergisi bir ş,ey ve insan
aklının kapasitesinin açıkça sınanması oldugu için, buna kendisini
adayan kişi anlayamayacagı hiçbir şeyin olmodtgına inonacak­
h r. Ona benzeme çabası içerisinde arkadaşım Brescialı Niccoo
Tartag l ia aynı örnegi [Scipione'nin] ögrencisi Antonio Maria
Fior' la bir yarışmaya girerek sırtının yere gelmemesi arzusuyla
çözd ü ve benim yalvarmalarıma d anamayarak bono verdi. 8
ay

D üşmanlık hikayesi önceliğin kimde olduğuna dair değil,


Tartaglia 'ya ettiği gizlilik yemini ve verdiği yayımJamama
sözü yüzünden ortaya çıktı. 9 Cardano bu zor çalışmanın
gerçekleştirilebilmesi için gereken sembol araçlarına sahip
olmadığından onun ulaştığı çözüm de tamamen geometrikri.
Örneğin ( a + b) 'yi kendisiyle iki kez çarparak ve de birkaç
cebir k uralı kullanarak (a + b)3 = a3 + 3a2b + 3ab2 + b3
olduğunu gösterebiliriz. Cardano böyle bir kolaylığa sahip
değildi. Aynı sonucu elde etmek için geometrik bir kübü
şeklen parçalara ayırmak zorundaydı.
Cardano'nun sözlü denklem gösterimlerinde büyük bir
engel vardı. Sıfırı kullanamadığı için denklem türlerine iliş­
kin uzun listeler gerektiriyordu. Çarpma işleminde işaretler­
le ilgi l i de kafası net değildi; Ars Magna'mn yayımlanmasın­
dan yirmi beş yıl sonra hala eksi çarpı eksinin artı eonesinin
anı çarpı artının eksi ettiğini söylemekle aynı doğrulukta
olduğun u söylüyordu. 1 0 Bu konuda şöyle yazdı: "'Ve bu
yüzden, a slında eksi çarpı eksinin artı doğurması, aro çarpı
anının eksi doğurmasından daha doğru olmamasına karşın.,
yaygın şekilde ileri sürülen eksi çarpı eksinin artı doğurduğu
hatasına düşülmektedir. " ı ı Böyle bir kuşkuya sahip olup da
buna rağmen lineer problemlere negatif çözümler önermeyi
ve negatif sayıların kareköklerini kabul etmeyi nasıl başar­
dığını anlamak zordur.

1 57
Ars Magna cebirde yepyeni bir çığır açtı. Bir süre sonra
icat edilecek olan sembollerin yer almadığı kitabın yazılması
son derece zor ve okunması zahmetli olmasına rağmen, bu
kitap matematikçilere anlamanın kolaylaşma sı ve güçlen­
dirilmesi için sembol kullanımına gerçekten ihtiyaç duyul­
duğunu görme olanağı verdi. O günlerde geometri daha
çok görsel mantık alanına giren bir konuydu; bir konunun
ardındaki mantığın kabul edilmesi için bir ç izimin görülme­
si (ya da en azından kafada canlandırılması) gerekirdi. Az
sayıda alternatif araç olmasının da etkisiyle birçok proble­
min geometrik araçlarla (uzayda tahayyül edilen doğrular,
kareler ve küplerle) ve geometrik ispatlarla çözüldüğü
Pythagorasçıların, Eukleides, Apollonios ve Arkhimedes 'in
yaşadığı dönemlerden bu yana böyleydi bu.
A ,---------,---, B

G
El--------=+--ı

D._________.
F__.C

ŞEKİL 1 2. 1 : x 2 - 2ax + a 2 = (x - a )2'nin geometrik yolla düşünülmesi.

Örnek vermek gerekirse, x 2 - 2ax + a 2 = (x - a ) 2 cebir


eşitliğini gösterecek olan tamamıyla geometrik bir akıl
yürütmeyi ele alalım. İlk önce A BCD karesini düşünelim
(Şekil 1 2 . 1 ). x, AD kenarının ve a, ED parçasının uzunluğu
olsun. Bu durumda x2 AB kenarına sahip k arenin, ax ED
ve DC kenarlarına sahip dikdörtgenin ve a 2 de kenarları
GF ve FC olan küçük karenin alanıdır. ax'le gösterilen alanı
x 2'yle gösterilen daha büyük alandan iki kez çıkarttığımız­
da, kenarı AE olan karenin alanına yaklaşık olarak ulaşırız.
Yaklaşık olarak; çünkü GF kenarlı küçük karenin alanı
(bir kez çıkarmamız gerekirken iki kez çıkardığımız içirı)
eksik kalmaktadır. Bu yüzden GF kenarlı küçük karenin

1 58
alanını yeniden eklememiz gerekir. Cebirsel olarak yapnğı­
mız, x2 'den 2ax'i çıkarmak ve buna tekrar a2 'yi ekleyerek
( x - a) 2 'ye ulaşmaktır. Bu yüzden de x2 - 2ax + a2 =
(x - a) 2'dir.
Cardano bizim sahip olduğumuz katsayılar gibi uygun
sayılarla çalışma avantajına sahip değildi. Az önceki özdeş­
liği ispatlarken yapabileceği şey, a için özel bir değer ver­
mekten ibaretti. Dolayısıyla ax2 = bx + c biçimindeki bir
denklemi ele alırken ancak a, b ve c için, örneğine uygun
düşecek pozitif sayılar seçebilirdi; bunlar diyelim ki 1, 1 0
ve 1 44 olsun. İlk örneğinde (Ars Magna, V. Bölüm) bize
x2 = 1 O x + 1 44 için tek çözümün (negatif çözüm x = -8'i
göz ardı ederek) x = 18 olduğunu söylemektedir.
Cardano eğer cebiri doğrudan gerçekleştirmesi için
gereken sembol kullanımına sahip olsaydı, o da bizim yap­
tığımızı yapabilirdi. Denklemleri kurallar yoluyla ilerleterek
(x - a) 2'yi (x - a) (x - a) olarak alır ve dağılma yasasını
sağdan işleterek (x - a)x - (x - a)a'ya ulaşırdı. Ardından
değişme özelliğini kullanarak x(x - a) - a(x - a)'ya ulaşır ve
bir kez daha dağılma yasasını kullanarak x2 + (-ax) + (-ax)
+ (-a) (-a) sonucunu elde ederdi. Fakat burada nkanır�
ç ünkü (-a) çarpı (-a)'nın +a 2 olduğunu kabul ennek zorun­
da kalırdı. Bunun yerine sonuçta +a2'nin karşımıza çıkma
nedenin in (-a) çarpı (-a)'nın +a2'ye eşit olması gerçeğinin
bir sonucu olmadığını, bunun yalnızca bir kez çıkamlması
gerekirken iki kez çıkartıldıktan sonra yerine koyulması
gereken bir alan olmasından kaynaklandığını ileri sürerdi.
Hatta kendisinin yaptığı gibi, istenen sonucu elde ennek için
kareler ve dikdörtgenlerin toplanma ve çıkarnlma geometri­
sinin gerçekleştirilebildiğini bilmenin güveniyle Eukleides'in
Stoikheia'sı, 11. Kitap, 7. Önenne'den alınn bile yapardı.
Elinde gereken semboller olsaydı bile, gerçekleştirmek iste­
diği herhangi bir işlemi gerekçelendirmek için belli cebir
kurallarına sahip olması gerekirdi ve bu tür kurallar henüz
tamamen yerleşmiş değildi.

1 59
Üçüncü dereceden daha yüksek derecede polinomlann
çözümlerinin aynnnlı ispatlan söz konusu olduğunda artık
geometriden de faydalanamıyordu. "Buradan daha ileri git­
mek aptallık olur, doğa buna izin vermiyor," diye yazmışh . 1 2
Dolayısıyla Ars Magna, özellikle de daha yüksek dereceden
denklemler söz konusu olduğunda hem yazım hem de anla­
ma açısından bir mücadeleyi gerektiriyordu. Cardano'nun
kendisi de bize bunun çok zor olduğunu söylüyordu. 1 3
Sözel ve külfetli olmasına rağmen Cardano'nun çalış­
masının en çarpıa yönü, daha önceki yazarların tamamen
ıskaladığı sanal ve karmaşık çözümlerin değerini açıkça fark
etmiş olmasıydı. İki negatif sayıyı çarparak bir pozitif sayı
elde etmiyor olsa da, iki karekökü çarpma ve bölme konu­
sunda hiçbir kaygı duymuyordu.
C-ebir, sembollerle belli bir biçimde düşünmeye engel
olan eski dil ve gösterimlerin sınırları içerisine sıkışmışn.
Bu nedenle cebirsel düşünüşümüzün başladığı anı tam ola­
rak tespit ettnek zordur. Bilinmeyen nicel iklerin ve tüm bu
niceliklerle yapılan işlemlerin hepsinin uzun isimleriyle ifade
edilişini kafanızda canlandırmaya çalışın. İnsanlar yorucu
tekrarlardan nefret ederler; tekrarlar çok arttığında da basit­
leştirme arayışına girerler.
On beş yaşımdayken yazın bir haftalığına ( yasadışı ola­
rak) amcamın serigrafi atölyesinde çalıştığımı hatırlıyorum.
Modern Times'taki (Modern Zamanlar ) Cha rlie Chaplin
gibi, 8.30'dan 1 6. 30'a kadar bütün gün boyunca, basit
devreli bir robot gibi bir yerde durdum ve birbiri a rdına
gelen mürekkebi kurumamış posterleri alıp kurutma raf­
larına astım: İki elini uzat, köşelerden tut, kaldır, dön, rafa
koy, köşeleri bırak, geri dön, tekrarla. Sıkıcı saa derimin en
mutlu anları bir raf dolup onun yerine bir başkasının koyul­
ması gerektiğinde gerçekleşiyordu; robotun programındaki
bu ara, bana bir ya da iki adım atma şansı tan ıyordu.
Mürekkebi kurumamış posterler tek tek önümden geçerken

1 60
ben de dakikaları sayıyordum . Sanki daha da acı vermek
için normalde bir tren istasyonu için tasarlanmıt olması
muhtemel büyük bir Seth Thomas saati, kurutma raflarının
tam önündeki duvarda asılı duruyordu; dünyada en yavaş
işleyen saat buydu.
Her gece, insanların bağlandığı bu taşıma kayışlannın
tekdüzeliğini günün birinde hafifletebilecek yeni bir meka­
nik tertibat icat eder ve çizerdim. Keşke açıkgözlük edip
fikirlerimin patentini alsaymışım. . .
İnsanlar tekrarlanan işleri yapmada kullanılacak alet ve
makineler icat edegelmiştir; yinelenen sorunlar için soyut
çözümler tasarlar, yorucu ayrıntılar için kısa yollar bulurlar.
İşte aynı şekilde, tekrarlanan binlerce arionetik kelimeyi
yazdıktan sonra matematikçiler kelimelerin kendileri yerine
baş harflerini kullanmayı akıl ettiler.
Ernst Mach'ın sözleriyle:

Kulaga garip gelse de, matematigin gücü, tüm gereksiz


d üşüncelerden kaçınmasına ve zihinsel işlemlerde müthiş bir
tasar ruf saglamasına dayanmaktadır. Bizim sayılar dedigimiz su
d üzenleme işaretleri bile mucizevi bir basitlik ve ekonomi sis8emi­
d ir. Birkaç basamaklı sayılan çarparken çarpım tablosunu kuU�
dıgımızda ve böylece her işlemi en baston yapmak yerine eski
sayma işlemlerinin sonudanndan faydalandıgımızdo; logaritma
tablomuza başvururken ve böylece daha önce gerceklesıirilmi$
eski işlemleri yeni işlemlerin yerine koyarak tasarrufa gittigirnizde;
d ete rminantla rı kullanarak bir denklem sisteminin cözümüne ta en
basından başlamadıgımızda; yeni integral ifadelerini bildigimiz
eski i nteg rallere dönüştürdügümüzde büyük bir komutanın keskin
muhakeme yetenegiyle bir sürü eski işlemi yenileriyle �
olan b i r Cauchy' nin ya da bir lagrange'ın enıetektüel faaliyetinin
soluk bir yansımasını buluruz. En temel ve aynı zamanda en
yüksek matematigin, ekonomik olarak düzenlenmi$ kullanıma
hazır sayma deneyimleri oldugunu söylersem kimse bono karsı
çıkmayacaktır. l 4

161
1 3 . Bölüm

Çekingen Sembol

Cardano'nun Ars Magna'sı basılmadan bir yıl önce


Almanya'nın Nürnberg kentinde insanlar Michael Stifel'in
aritmetik ve cebir üzerine bilimsel çalışması Arithmetica
Integra'yla eğitim görüyordu. Stifel kitabına artık kullanıl­
makta olan +, - ve .../ gibi birkaç sembolü dahil etti, bunlara
"artı" , " eksi " ve "radix" adını verdi; ancak " eşittir" için
hala bir sembol kullanılmıyordu.
Semboller, Avrupa'daki cebir konulu elyazmalannda iki
farklı stilde görülmeye başlamışn: Bunlardan biri İtaly�
diğeri Alman kökenliydi. İtalyanlar bir denklemin bilinme­
yen kökü için cosa kelimesini ("ne" ya da " şey" ) kullandılar.
Sonuçta cebir bu tür cosa'ların bulunma sanan olduğu için
de k uzey Avrupalılar cebire Kosik Sanat demeye başladılar
Kökler için ( karekökler, küpkökler vs.) kullanılan en
eski gösterimin geçmişi yaklaşık 1480 yılına dek uzanır.
Kök içindeki ifa denin (karekökü ya da küpkökü alınacak
olan niceliği n ) önüne bir nokta koyulduğunda bu karekök
anlamına geliyordu; dördüncü kök için iki nokta ve küpkö k
için d e üç nokta kullanıldı. 1524 yılına gelindiğinde işaret,
sağ üste doğru bükülü bir kuyruğu olan siyah bir noktaya
evril mişti . Müzik notasına çok benziyordu, { gibi bir şeydi.
Fakat bu yeni sembol küpkök ve dördüncü dereceden
köklerin tekrara dayalı gösterimi fikrine uygun değildi.
Bunun yerine kökün derecesini belirten başka bir sembolün
163
eklenmesi gerekiyordu. Böylece {21 ikinin karekökü anla­
mına geliyor ve { ıce de ikinin küpkökünü belirtiyordu.
Dördüncü kökü belirtmek için de fazladan bir nokta daha
kullanılıyordu. Ve böylece de .[ 21, ikinin dördüncü kökü­
ne işaret ediyordu . 1
O dönemde cebirin başlıca konusu, üçüncü ve daha üst
dereceden polinomların çözümüydü. Çözümlerde sık sık,
J.
bizim gösterimimizle + .Jt, şeklinde ikiterimlilerle karşıla­
şılıyordu. Kökün bütün ikiterimliye uygulanacağını belirt­
mek için, Latince communis'in ( "müşterek " ) kısaltması
olan cs'yle birlikte uzun bir L kullanılıyordu. L'nin tabanı
ilgili ikiterimlinin altında uzuyordu. Örneğin, [es i 3 + {'23'
J3 + ./2 demekti; artı işareti Alman elyazmalannda artık
arada bir kullanılır olmuştu.
Christoff Rudolff'un Die Coss'unun ( 1 525 ) Michael
Stifel baskısında karekök için, bizim ✓'e çok benzeyen .ı
sembolü, küpkök için .,.,,,/ ve dördüncü dereceden kök
w
için, acayiptir, sembolü benimsemişti. 2 Dolayısıyla .,,,,.,ı
64 = 4 ve -1 1 6 = 2'ydi. Acayipti, çünkü bu semboller, .ı
tııl tııl 64 eşittir 4 ve .ı .ı 1 6 eşittir 2 şeklinde yanlış anlama­
lara yol açmış olmalıydı. İkincisi doğru, birincisi yanlıştır.
Rudolff'un .,.,,,/ ile .,ı .,ı .,ı arasındaki benzerliğe bir anlam
yükleme niyetinde olmadığı açıktır, ama buna rağmen
tarihçiler onun üçüncü ve dördüncü dereceden kökler için
kullandığı sembolleri ✓✓✓ ve ✓✓ şeklinde yazarak onun
niyetini yanlış okumuşlardır. Bu karışıklık, iyi semboller
tasarlamanın ne kadar zor olduğunu gösteriyor. 3
Rudolff'un karekök sembolünün başka bir dezavantajı
daha vardı. Okurları J.Jsıı + 1 6 ile :Js ı 2 + -/16 'yı birbirin­
den nasıl ayırt edebilirdi? Noktala ra çok dikkat etmeleri
gerekiyordu . ✓-v'sıı + 1 6 ifadesi, noktanın sonraki terimi
de kapsayan bir gruplandırmaya işa ret ettiği .ı . .ı 512 + 16
şeklinde yazılması gerekiyordu.4

1 64
Die Coss büyük olasılıkla, Almanca yazılmış eksiksiz
ilk cebir metn iydi. 1 6. yüzyıl başındaki tüm cebir bilgisi
hakkında referans niteliğinde bir çalışmaydı ve sonraki
ders kitabı yazarları için de harika bir kaynaktı. BasıJdığı
dönemde sembollerin çoğu hala üzerinde uzlaşmaya varı­
lamamış kelime kısaltmalarından oluşuyordu. + ve - ara
sıra kullanılıyor olsa da, p ve m de kullanılıyordu.• .,ı da
R, Ik ya da "şey" in Latince karşılığı olan ve bulunması
gereken bilinmeyen şey anlamına gelen res(x)5 şeklinde
gösterilebiliyordu. Die Coss'un yayımlanmasının ardından
tarihçiler yıllarca .,/ sembolünün hızla yazılmış "r" harfi
olduğunu düşündüler. Euler de bu fikirdeydi.6 Fakat gör­
düğümüz gibi sembol, noktanın bir tür kuyruklu nokta,
belki de noktanın hızla yazılmasıyla kalemin kağıtta bırak­
tığı iz sonucu a ldığı haliyle, yani { sembolüne dönüştüğü
Alman elyazmalarından evrimleşmiş olabilir. Rudolff'un
Die Coss'unun M ichael Stifel edisyonunda bulunan orijinal
./ sembolünde " r" ye benzer bir görünüm verecek yatay bir
çizgi bulunmaz.
1 344 tarihli Aliabraa arbibra adlı yayımlanmamış elyaz­
ması M aestro Dardi di Pisa adlı bir kişiye atfedilmiştir.
Dardi hakkında, kelimelerin kısaltılmış gösterimlerini orta­
ya atarak ortaçağ matematiğinde önemli bir rol oynamış
bir abaküsçü olduğu haricinde neredeyse hiçbir şey bilinme­
mektedir. İtalyanca konuşma dilinde yazılmış ve özel olarak
cebiri konu edinmiş en eski elyazması olduğuna inanılan
bu eserdeki adı dahi silinmiştir.7 Aliabraa arbibra'da, radix
( kö k ) için Ik, m ( İtalyancada "daha az" anlamına gelen
meno kel imesinin ilk harfi), bilinmeyen için c (cosa'nın ilk
harfi ) ve dördüncü kuvveti belirtmek için cerıso di censo
( karenin karesi ) anlamında ce ce gibi kısaltmalar kullanır.
İşlemler sembolleştirilmez; ancak çarpma için kullanılmış
olmaları muhtemel bazı garip şekiller vardır. 8 Dardi'nin

Latince plııs ( daha fazla ) ve mınus ( daha az ) kelimelerinin başharflen. (ç.n.)
1 65
hesaplamalarında karşılaştığı Jx + Jl2 gibi iç içe geçmiş
karekökler konusunda ne yapılması gerektiği üzerine kafa
yormuş ve bunu " Ik de zonto censo co Ik de 1 2" şeklinde
yazmıştır.
Stifel'in 1553'te üzerinde küçük değişiklikler yapmasının
a rdından Rudolff'un karekök sembolü artık yerleşmeye
başladı. Böylece 1570 yılına gelindiğinde Almanların -J
sembolü, Avrupa'da batıda Fransa ve İngiltere'ye, güneyde
İspanya ve İtalya'ya kadar yayıldı.
Pacioli dahil birçok yazar genellikle polinomlann kökü­
nü belirtmek için Ik gösterimini kullandı; bu bir süre sonra
daha bitişik bir tasarımla � halini a ldı. Nicolas Chuquet
cebir metni Triparty en la Science des Nombres'de (Sayılar
Bilimi Üzerine Üç Kısımlı Kitap) bu sembolü, üst simge
olarak 2 ile birlikte kullandı. Ama Chuquet bu sembo­
lü bir polinomun kökü olarak kullanmamıştı; o bunun
karekökü sembolize etmesini istemişti. 9 Triparty'nin tam
olarak ne zaman yazıldığını bilmiyoruz. Yazım tarihi 1 484
civarında olsa gerek, ancak elyazması 1 8 7O'lerde bulun­
du ve basılana dek aradan neredeyse dört yüz yıl geçti.
Dolayısıyla gösterimlerin tarihsel gelişimine fazla etki
etmiş olamaz . Bunun tek istisnası Chuquet'nin öğrencisi
Estienne de la Roche'un çalışmayı gizlice kopya layarak
kendi adıyla yayımlaması ve ilk Fransızca cebir kitabının
yazarı olarak anılması oldu .
Chuquet'ye göre sayılar birinci köktü. � 1 9 yazmışsa,
bu 9 sayısı anlamına geliyordu. R 2 9 yazdığında da bu, 3
demekti . 1484 yılında Chuquet bunu şöyle ifade ediyordu:

Bir sayının kökü, kökün do9ası ve g erekleri dogrultusunda


kendisiyle bir ya da birkaç defa çarpıldı9 ı nda bize kökü oldugu
sayıyı tam olarak veren sayıdır. Aksi halde bir sayı n ı n kökü şöy­
ledir: Biri di9erinin alhnda ya da biri d igerinin yanında iki ya da
daha fazla kez yazılır, ardında n birincisi ikincisiyle çarpı l ı r ve bir
üçüncü varsa, keza bir dördüncü varsa ya da başka ları va rsa bu
1 66
ba$kalarının sonucunda son çarpım sayıya eşit olacaktır ya da
bize kökü oldugu sayıyı verecektir. Kök türlerinin sonsuz sayıda
old ugu da bilinmelidir; zira bazılan ikinci kök, başkalan üçüncü
kök, bazıları dördüncü kök, digerleri beşinci derken bu böyle
sonsuza dek devam eder. l O

Chuquet'nin a_ gösterimi dönemin diğer çalışmaları


okunduğunda kafa karıştırıcı bir hal alır, çünkü ne yazık
ki bu gösterimin atası 1k ikili bir anlama sahiptir. :&
kimi zaman bizdeki x2 , kimi zaman da x anlamına gelir.
Karışıklık, cebirin tamamen geometriyle yapıldığı Yunan
kaynaklanndan çalışan yazarların kullandığı Latince latus
( " kenar" ) ve radix ( " kök" ) kelimelerinden kaynaklanmak­
tadır. Geometrik bir kareyi düşünürsek Ik x kenarını mı
yoksa kenarının kökü vx'i mi simgelemektedir? Daha da
kötüsü gösterim bazen, bizim için bilinmeyenin olası değer­
leri olan polinomun kökünü de ifade ediyor olabilir. Karar
verme nin tek yolu bağlamdır, dolayısıyla okurların dikkatli
olması gerekir. Problem 1k 'i hem kökler hem kuvvetler için
k ullanmış olan Pacioli'den kaynaklanmışnr. Summa'sında
( 1 494) şöyle yazar: 1 ı

}k . p a = X O ,
& . 2a = X, }k . 3 a = x ı ' &.4 a = x
3

ve

&.2 = v'2, &.3 = ✓3 , &.4 = fi.

Bu kadar garip bir notasyon sorunlara yol açar. ilk


bölümün ikinci satırında sayılar her zaman temsil ettikleri
k uvvetlerden bir birim yüksektir. Bizler xn'nin x'i kendisiyle
n defa çarp anlamına gelmesini isteriz. Bu anlama gelmesi
gerekir çünkü böylece üsler için kullandığımız harika küçük
çarpma formülüne ulaşırız: x m . x n = xm + n . Pacioli'nin gös­
teriminde üs olarak şu gereksiz eksi bir vardır:

167
Ik . ma . Ik . na = x m - 1 • x " - 1 = x< m - J )+(n - 1 ) =
xm +n - 2 = Ik . ( m + n _ t )a

Şık olmamasını göz ardı edebiliriz. Formül işe yaramak­


tadır ve Ik . n3 kesinlikle x 'in bir kuvvetini temsil etmek­
tedir, ama n kopyayı değil. Fakat tek mesele şık olmaması
değildir. Bir kuvvetin kuvvetinin sembol yoluyla yazımının
olanağı yok gibidir, yani sözlere başvurmadan ( xm )n yazma­
nın yolu yok gibi gözükmektedir. Güzel formülümüz ( xm) n
= x m .n olmayacaknr . Başka bir deyişle gösterimin garipliği
daha gelişkin bir sembolik temsilin önünde engeldir.
Bu bir engeldi, evet. Ama faydası da oldu . Cebir ifadele­
rini eski geometri göndermelerinden kurtardı . Babillilerden
bu yana, bir sayının karesi ve küpü zihinsel o larak geomet­
rik kare ve küple bağlantılı olmuştu. Eukleides kareden
bahsetmek için ôuvaµıç kelimesini ("kuvvet " , üslerden bah­
settiğimizde bizim kullandığımız kelime) kullandı . İki ayrı
çizginin uzunluklarının bir ölçüm çubuğuyla (Eukleides'in
durumunda bu "pygon" çubuğuydu) ölçülebildiğini belirt­
mek için, bu iki büyüklüğün "kuvvetçe ölçekdeş " olduğu ­
nu söylerdi. Bir karenin köşegeniyle bir k arenin kenarını
aynı ölçüm çubuğuyla ölçmek olanaklı değildir. D olayısıyla
Eukleides'te "kuvvet" tamamen geometrik bir kelimeydi ve
bir sayının kendisiyle çarpımıyla elde edilen sayı değildi.
1 2 3 4
Chuquet'nin sayısal notasyonu R , R , R , R , . . . geo-
metrik boyut metaforunun ötesine geçti. İlk sonuç böyle bir
notasyonun negatif sayıları kapsamasın d an duyacağımız
şaşkınlıktı. Chuquet de buna şaşırdı. 2 'in üslü biçimi 2x- 1 'i
a
- X

z
lm
sembolüyle gösterebiliyordu. Bu notasyon :XÜ'ın 1 'e
eşit olmasını gerektiriyordu; bunu Chuquet de f ark etti ve
kullandı.
Dolaylı bir şekilde Triparty cebirdeki ilerlemeyi hızlan­
dırarak modern üslü gösterimin erkenden gelişmesine kat-

1 68
lada � ,._\A,,,. ,,, hı u -\u� ı ıhı ı.e►lı l,o,HH�•
yu� dlı na �tıt,,, •'" .-� , ,o unl.ııııı• •l•l,Hıl,,_,.
ın.ı�,-.. , ��'"'"" ,.
ıçın h,,... ,,�._,,,,,, r_,.
--•�ı. ' ' "''' "'" ""•""'
dan h,a t,ndar ı ı,ı., ,.,.,,.,
ya�� "" �•, \\'a U�,u "•""' ıı,ı,,, � uf6'.1tıf,.
�ı ·11111�'\ı, ,-� k.�k "'" �, 1 1 11, �ıl ., ,,.,, ._.
masnu � "-'fUI� l"'"''� - ' •
Sriid. 1 55_�� llıııi '- \\�\u" "-"'''� " J h • ,,,_
1 Zın3Rp2 '-�.ü. l.ı�,u.ı..ı ,,"ı�ı hır lltlı� ııırn yıııy.-,6
Bö�ie bir ��1 sıstttnu"k' hıhnmryrn /.',lı, �• ,ı,İ/,,.
yerini nıuı: l.ı�� ·sı�,sı .... .lnl.ln\nhı MC"irıı , ,n,u, �
sinin eski -�-:hhk.ı �'� k"'l\l�i �c-,ı.su.ı'tJtn Mt'lır, 1 1 it , z,..,.
karekökoour. &ziın °'-"'..lS�'\.ll\Ull\Ull\ hu, v,! ,r�l,ndır Wd�
lir ,-e elbette 1-ııer- :um.ın f".'1ırittir. Ru lfah11 iyi hir nıJUtyaL
imkan ,�� �..!".lnt kökkr fikrini tümüyle pcrddem
sanal ol.ıbth-ek k'--�n � J..ıha en baştan saf d t1 ı en.
ıs-s·e gelınJ.iginJc .ıynı ifade ( 1 Zm.3Rp.2) l Q
+ 2 haline .....
geld.ı .. d..ıh.ı sonr.ı d.ı l AA - 3 A + 2 oldu. 8t
gösterimin avanra1ı ilk i.kı terim arasındaki ilişkiyi açık.
göstermesidir. yanı hemen ilk bakışta birinci ve ikinci ırrinı
ler arasında kuv·vetlen hariç hemen hiçbir fark :! ıdı
anlaşılmaktadır. Polınomu l AA - 3A + 2 şeklindr ra f �
mızda ilk iki terim arasındaki ilişkiyi görüyo� ama ...
JX>lİnoma 1 Q - 3 � + 2 olarak baknğımızda bu I el w
" görmüyoruz " . Bu polinomu modern notasyc:ıı---•
x2 - 3x + 2 şeklinde yazarız.

1 69
1 4 . Bölüm

Haysiyet Hiyerarşisi

1 572'de Rafael Bombelli şöyle yazıyordu: " Bugün halk


arasında cebir adı verilen alanın, tüm matematik branşları
karşısındaki üstünlüğünü belirtmeyi zorunlu görüyorum. " 1
Bombelli bataklık ıslahı ve köprü inşası gibi işlerde çalışan
bir mühendisti. L'Algebra adlı eseri 1 579'da yayımlandı,
ama kitap üzerinde yirmi yıl öncesinde, Toskana'daki Val
di Chiana bataklı klarının kurunılması esnasında verilen bir
arada çalışmaya başlamıştı. L'Algebra' da bilinmeyenler ve
kuvvetle ri için yeni tipte bir gösterimle karşılaşırız. Bizim
örneğin x 2 - 3x + 2 polinomu için kullandığımız modem
gösterim, Cardano'dan Descartes'a kadar geçen süre içeri­
sinde bir dizi ara aşamadan geçerek evrimleşmiştir. Bizim
standartlarımıza göre bu aşamalar arasında çok sayıda ve
uzun aralıklar yaşanmıştır.
Bombelli L'Algebra 'yı yayımlamadan yirmi yedi yıl önce,
Cardano'nun henüz Ars Magna'yı kaleme aldığı esnada
eşitlik, zihinlerde herhangi bir alt bağıntı yaratacak şekilde
kullanılmıyordu. Latincesiyle aequalis bize, iki ifadenin aynı
olduğunu ve bunların herhangi bir kayıp olmadan yer değiş­
tirebileceklerini söylemek için kullanıyordu. Aequalis'in iki
tarafı e şit mertebeye sahipti.
Birkaç yıl sonra Robert Recorde Whetstone of Witte'sinde
İkizl e r (Gemini) işaretlemesini Kuzey Avrupa'ya tanıttı. Bu
sembol, " + '' ve "-"den daha seyrek, ama tüm dünyadaki
1 71
matematik yazımında kullanılan işaretlerin hepsinden daha
sık karşımıza çıkan "eşittir" işaretimizin uzatılmış bir biçi­
miydi.

Is equolle to (eşittir] kelimelerinin bıkhncı tekranndan kaçın­


mak için çalışmalanmda sık sık yaphgım gibi aynı uzunlukta
bir çift çizgi kullanacagım: =, zira iki şey bundan daha eşit
olamaz. 2

Gemini ya da Gemowe denilen bu müthiş eşitlik sembo­


lü, modern sembol koleksiyonumuzun nadide bir parçasıdır.
Düşünme sürecine yardımcı olan basit bir buluş olarak,
tamamen aynı olması gereken iki şeyin var olduğunu hanr­
latan (ilk olarak Recorde kullanmadan önce muhtemelen
İtalyanların bulduğu) dahiyane bir tasarımdı.
Recorde'nin Whetstone of Witte'sinden kesinlikle haber­
dar olan Bombelli, bir ifadenin bir başkasına sebep oldu­
ğunu söylemek istediğinde hala fa ( "yapar") ya da eguali
( "eşit") kelimesini yazıyordu. L'Algebra'da e şittir işaretini
göremezsiniz. Nadiren iki ifade arasında e eguale a kelime­
lerini görüyoruz. Biz "eşittir" ifadesini, iki şeyin faydalı bir
amaç için yer değiştirebilir olduğu n u ve hangisini kullandı­
ğımızın pratikte herhangi bir fark yaratmadığını söylemek
istediğimizde kullanıyoruz. Örneğin dört çeyrek• bir dolara
eşittir deriz. Çeyreklikler genelde bakırdan, dolar bank­
notları ise ağaç hamuru ve kumaştan yapılmıştır. Fiziksel
görünüm açısından aynı değildirler. Örneğin, bakkaldan
sakız almak gibi pratik hedefler açısından aralarında bir
fark yoktur. Fakat lüks bir restoranda hesabı çeyrekliklerle
öderseniz arada bir fark olduğunu görürsünüz.
İtalyanca yazılan L'Algebra'da, eşitlik bizimkinden farklı
bir anlamda kullanılmıştı. Fa, fara, eguali ııe eguale gibi
kelimeler tek yönlüdür. Sommato 1 uia 1 , fara 2 ( " 1 ile 1 'in

• 25 sem değerinde Amerikan madeni parası. (ç.n.)


1 72
toplamı 2 eder" ) demek, " 1 artı 1 eşittir 2" demekle aynı
şey değildir, çünkü İtalyana göre "2" " l artı 1 "e tabidir:.
ı + ı = 2 eşitliğinin iki tarafı arasında denklik yaklaşımım
engelleyen kavramsal bir ayrım vardır. Latince aequa­
les u eşittir" anlamına gelir, kusursuzca yer değiştirebilen
birimler arasında tarafsLZ bir ikiliği koruyan bir kelimedir;
ancak Bombelli tek yönlü fara'yı kullanmayı tercih etmiştir.
Recorde'n in gösterimini bu kadar uygun ve avantajlı kılan
şey, matematikçilerin istenilenden farklı bir ilişki iması
olmadan iki şeyin serbestçe yer değiştirebilmesini istedikle­
rinde aradıkları ikiliği tam olarak bildirmesidir. 3
1 5 72'de Bombelli x2 - 3x + 2'yi, 1 }- m.3.l p.2 ya da ba­
zen l . 6 m.3 . 1p.2Q., bazen de iki polinom arasında çarpma gibi
bir aritmetik işlem yaparken basamakların hizalanmasını
istediğinde 'r. m� p.2 şeklinde yazardı. Şekil 14.l'de -4x2 +
Sx + 2 polinomunun karesini alarak 1 6x4 - 4Qx3 + 9x2 +
20x + 4 şeklindeki doğru sonuca nasıl ulaşnğıru görüyoruz.

.. �-,'. � ..
fılslıl1E'tf
E R A ·

... ,....
' 1
O ... U l da BoJop � '-1
ın uc LI ıt .

��ı,� <tlfflİrl İıı1"[tffıt


tkll'Jtn,,.,,,oı.
'W �

ŞEKİL 1 4. 1 : L'A lgebra, kap ağı ve il. Kitap s. 2 17, Centro dı Rıt.·ercJ
Matematica Ennio De Gıorgı.

173
Bombelli'nin sembollerle cebir yapma şeklini görmek
için bu çarpmayı nasıl gerçekleştirdiğini inceleyin ( bkz. Şekil
14. 1 ). İlk yatay çizginin altında iki sütün vardır, bunlardan
biri piu ( "daha fazla", "artı" anlamında ), diğeri meno
( "daha az", "eksi" anlamında) şeklinde adlandırılmıştır. Piu
sünınunda iki 2'yi toplayarak 4'ü elde etmiş, daha sonra
dignita 1 'in katsayılarından 1 O, sonra bir 1 O daha elde
ettniştir. Ardından dignita l 'in katsayılarını çarparak 25'i
bulup bunu dignita 2'ye taşımıştır. Daha sonra dignita 2'nin
katsayılarını çarparak elde ettiği 1 6'yı dignita 4'ün yanına
yükseloniştir. Böylece piu sütunundaki tüm işlemler biter.
Meno sütununda da benzer toplama ve çarpmalarla işlem
tamamlanır. Dignita'lar birbirine karıştırılmadan yapılan
toplamanın sonucunda doğru yanıta ulaşılır:

16�.p.92-.p.20,..!.,.p.4.m.4o2..-

Bizim "kuvvet" dediğimize o dignitiı demiştir. Modem


İtalyancadaki dignita kelimesinin İngilizce karşılığı "dignity"
dir·. Bunu "kuvvet" ya da "üs" olarak adlandıran bizler için
bu garip bir kelime gibi gözükebilir. Onun açısındansa daha
büyük kuvvetler, haysiyet hiyerarşisi anlamına geliyordu. II.
Kitap "Nomi delle dignita, e forma deJle lore a bbreviature"
(Haysiyet ve Değerlerin İsimleri ve Kısaltma Biçimleri) diye
başlar. Ardından dignita'yı listeler: 4

Tanto -2.,
Potenza ...:.,
Cubo -2,,
Potenza di potenza ....!-,
Primo re/oto ...:.,

Cubo di potenza di potenza ..:..,

• Türkçede " haysiyer" . (ç.n . )


1 74
Şahsen ben " haysiyetler"i "üsler"e tercih ederim.
"Exponent" [üs] kelimesi, benim anladığım kadarıyla
" yukarı doğru yerleşen" anlamındaki Latince ex-ponen'den
gelir ve buradaki " yukarı doğru" bir hiyerarşiyi ya da
kuvvetler sıralamasını ifade eder. Eski İngilizcede "dignity"
[haysiyet], "sıralama" ya da "mertebe" anlamına gelir;
Shakespeare bunu birbirine benzer ama mertebesi farklı iki
şeyi a yırt etmek için kullanır:

Ama gömül ecegimiz topragın özü aynı oldugu holde,


Kalitesi farklı i nsandan insana.5

Bombelli gördüğümüz gibi dignita'yı sayıları tutan


küçük kupalar şeklinde resmederken sadece hakiki sembol­
ler icat etmekle kalmıyor, aynı zamanda matematik için yeni
kelimeler de icat ediyordu.
Akıllıca oluşturulmuş bu özgün semboller sayesinde
cebir artık geometriden bağımsızdı. Elyazmasının ilk 200
sayfasında B ombelli polinomların yazılışında geleneksel
yolu kullandı; Z'nin yerine quadrato'nun Q'sunu koydu ve
böylece 1 Zm. 3 Rp.2, 1 Q.m.3R.p.2 oldu.
Sayısal h iyerarşi yoluyla mertebelendirme üsler çarpımı­
nın kurallarını daha görünür kıldı. Yeni sembollerle şunun
görülmesi daha kolaydı:

1 � çarpı 1 � eşinir 1 e.,

Peki öyleyse Bombelli niye bize aşağıdaki uzun ve gerek­


siz dignita çarpımları listesini verdi?
Şekil 14.2 sanki modem okurları uyumıak için bir sayma
oyunu gibi görünüyor. Aa gerçek şu ki, biz her şeye şu an bil­
diklerimizin penceresinden bakmaya eğilimliyiz. xnxm = xn+m
olduğunu biliyoruz, çünkü tanım gereği xn, x'in n kez
çarpımıdır ve bu yüzden n ve m'nin tüın pozitif tamsayı
değerleri için böyle sonsuza dek devam edebileceğimize ikna
175
olmamız için, sadece x'in kopyalarını saymamız yeterlidir.
Fakat böyle bir genel kavrayış Bombelli'nin dünyasındaki
okurlara son derece yabancı gelecektir.

ı..!ı uıaı..!ı fa 0 ıJJ ula ıJJ fa �


ı..!ı uia0 fa � ıJJ ula � fa eı
ı..!ı uia \b fa \!, 0 ula � fa �
\!/ uia � fa � 0 uia � fa '1J
ı..!ı uia 0 fa \§, 0 uia � fa �
ı..!ı uia � fa 0 0 uia 0 fa '2.ı
\,,1, uia 0 fa Jı 0 uia � fa �
ı..!, uia ı.!!, fa & 0 uia & fa ıUı
\!) uia '-2J fa ® <b uia ö fa 8
ı..!ı uia ö fa ıUı
ı..!ı uia il, fa ıU, 0 uia 0 fa �

0 uia � fa 0 0 uia & fa @


0 uia & fa \§., & uia \§., fa ıUı
� uia � fa & & uia 0 fa &
0 uia 0 fa �
� uia \!, fa � � uia � fa &
� uia "2,fa �
\j/ uia \j,fa ı.!!ı
ıjı uia 0 fa &
\!ı uia �fa @
\!ı uia 0fa ıU,
ıjı uia �a �

ŞEKIL 1 4.2: Bombelli'nin gereksiz dignita çarpımları.


Kaynak: L'Algebra, il. Kitap, 205-206 .

Bombelli, a ve b pozitif sayılar olmak üzere uçuncü


dereceden x 3 = ax + b denkleminin belirli çözümleriyle ilgi ­
leniyordu. Bunun bir örneği 1 2. Bölüm'de karşılaştığımız
x 3 = 9x + 28 denklemidir. Basit bir tahminle x = 4'ün işe
yarayacağı öngörülerek bir çözüm elde edile bilir. Peki, bizi
negatif bir sayının karekökünü alma gibi tuhaf şeyler yap­
mak zorunda bırakan diğer iki çözüm nasıl olacak ?
Del Ferro üçüncü dereceden x 3 = ax + b genel denklemi ­
nin çözümlerini bize şöyle vermişti:

1 76
(Bkz. 1 2. Bölüm)
Del Ferro'nun formülünü, a = 9 ve b = 28 olmak üzere
x 3 = 9x + 2 8 denklemine uygulayın. x = 4 sonucu elde edi­
lir. Biz modem matematikçilerin var olduğunu bildiği diğer
iki çözüm nerededir? Del Ferro'nun formülü, küpköklerin
içindeki karekökler negatif olmasa bile bize sadece bir
çözüm verdi. x = 4 dedik, ama a'nın yerine 9 ve b'nin yerine
28'i koyarsak x = Y27 + Vı sonucunu buluyoruz. Doğru,
Y27 = 3 ve vı = 1 'dir. Ama Vn 'yi gerçekten bulmak isti­
yorsak, x = 1/27 deriz ve x'i bulmaya çalışırız. Bu x3 = 27
denklemine bir çözüm bulmak anlamına gelir ve modem
notasyonumuzla x3 - 27 = O olduğunu biliriz. Sol taraf
( x - 3 ) ( x2 - 3 x + 9 ) çarpımı şeklinde yazılabilir.
Bu son denklem üç çözüme sahiptir; çözümlerin biri x
- 3 = O'dan, diğer ikisi, ikinci dereceden x2 - 3x + 9 denk­
leminden gelir. Tüm çözümleri x = Vn ve x = Vı'e katnğı­
mızda, her üçü de x3 = 9x + 28'in çözümü olan x = 4 ve x
= -2 ± 'ı'-3 çözümlerini elde ederiz.
Bombe ll i ' n in negatif sayıların karekökleri olan bu garip
şeylerle karşılaştığını hayal edin. L'Algebra'nm il. Kitabı'nda
olanlar çok çarpıcıdır, ama bunu daha fazla araşnnrsak
hedefimizden sapmış oluruz. Bu konuda daha fazla bilgi için
Barry Mazur' un harika ( "olağanüstü" -bu samimi ama bir
yandan da kuşku veren kayırmacı derecelendirmelerimden
dolayı keşke başım hiç derde girmese) kitabı lmagining
Numbers 'ı n ( Sayıları Düşlemek) 7. Bölürn'üne bakınız.&
Şimdilik Bombelli'nin sanal sayılarla karşılaşnğıru ve bun­
ların varlığını kabul ettiğini, hatta bunlar için bir kısalttnalı
gösterim yarattığını bilmemiz yeterli.

1 77
Piu radice di meno ( "eksi kökün fazlası") kısalarak piiı
di meno olmuş ve daha da kısaltılarak p.dm haline gelmiştir.
Böylece � , p.dm.2 olarak yazılmış ve Fi de yalnızca
p.dm olmuşnır. Fi 'in temsili için i seınbolünün gelmesine
daha çok vardır; ancak p.dm bu yönde önemli bir ilerleme­
dir, zira hatalardan kaçınmaya uygun nitelikte bir notasyon
kullanıldığında aritmetik hata yapma ihtimali de azalır.
Euler'in iki yüz yıl sonra � y-:::j = V6 ve � � = 2
şeklinde yazmasıyla yaprığı yanlışlardan, ilk çarpımı -V6
sonucunu vermek üzere (iyı ) (iyJ ) ve ikinci çarpımı
-2 sonucunu vermek üzere i(i/4 ) şeklinde gösteren bir
notasyonla kaçınmak mümkün olabilirdi. Elbette Euler'i
de suçlamamak lazım, çünkü Vollstandige Anleitung zur
Algebra'sı bu yanlışlarla basıldığı sırada kendisi artık kör
olmuşnı.7 Euler Fi sanal sayısı için i sembolünü ilk kulla­
nan kişi olsa da, sembol 1 867'de Gauss tekrar kullanıncaya
dek bir daha karşımıza çıkmadı. 8
Simon Stevin x2 - 3 x + 9 polinomunu 1 �-3 CD + 9 @ ş ek­
linde yazacaktı. Bir şekilde cosa, "kök", "şey" ( bilinmeyen
nasıl adlandırılıyorsa) anlaşılmıştı ve bu yüzden tümden
notasyon dışında bırakılmıştı. 1 59 1 'de François Vıete aynı
polinomu A quad - 3 in A + 9 plana şeklinde yazacaktı.
Ardından 1 63 1 'de Thomas Harriot da x x - 3 x + 9 ş eklinde.
Harriot ayrıca son derece akıllıca bir şey yaptı. O zama­
na dek matematikçiler hep polinomların kökleriyle, yani
polinomu sıfıra eşit yapan sayılarla ilgilenmişlerdi. Harriot
dahice bir fikirle önce polinomu sıfıra eşitledi, böylece bir
denklem, bir polinom denklemi oluşturarak bu denklemi
sağlayan sayıları aradı. Bunun sadece gramerle ilgili bir
farklılık olduğunu ve yeni bir şeye sebep olamayacağını
düşünebilirsiniz. Fakat bu polinomların ele alınışında yep­
yeni bir kapının açılmasını sağladı. Harriot bir polinomun,
aynı bir sayıda olduğu gibi, kendi çarpanlarının çarpımın­
dan elde edilebildiğini gördü. Örneğin ileride göreceğimiz

1 78
üzere x4 - 4 x 3 - 1 9xx + 1 06x - 120 = (x - 2)(x - 3 )( x - 4 )
( x + 5 ) 'tir.
Bu zekice fikir, ezber bozucu bir yenilikti; polinomlann
köklerinin bulunması problemi hızla polinornların çarpan­
larına ayrılması problemi haline geldi. Gramerle ilgili bu
küçük manevra her polinom denkleminin muhtemelen bir
gerçel sayı ya da bir karmaşık sayı şeklinde bir köke sahip
olma olasılığını arttırdı. Bunun eksiksiz bir genel kanınnın
yapılması 1 7. yüzyıl şartlarında pek olanaklı değildi. Böyle
bir genel kanıt için neredeyse iki yüz yıl beklemek gere­
kecekti; bizim cebirin temel teoremi dediğimiz genel form
sayesinde, bir polinomun en yüksek derecesiyle aynı sayıda
( birden çok olanlar da sayılarak) kökü olduğu tespit edildi.
Bundan da önemlisi bu düşünce matematikçilere bir
cebir formunun nasıl olınası gerektiğine ilişkin bir his verdi.
Tüm terimler denklemin soluna koyulacak ve sağda yal­
nızca sıfır bırakılacaktı. x 2 + 3x + 2 = O denklemi, örneğin
3 x + 2 = O denkleminden hayli farklı bir kategoriye aitken,
5 x3 + 2x 2 + 3x + 2 = O da üçüncü bir kategorinin parçasıdır.
Cebir sadece denklemlerle değil, aynı zamanda formlarla da
ilgili bir şeydi.
Ve son olarak 1 63 7 yılında Rene Descartes, modem gös­
terim sistemimize alışkın herkesin kolayca okuyabileceği La
Geometrie adlı eserinde bir polinomun pozitif tamsayı kuv­
vetlerini göstermek için sayısal üstsimgeler kullanma fikrine
ulaştı. Tekil kuvvetleri sayısal şekilde derecelendirme şeklin­
deki bu basit fikir, kuvvetleri değişkenin kendisiyle çarpılma
sayısı olarak gören (yani x 2 = x.x ve x 3 = x.x.x) biz modem
insanlara gayet doğal bir şey gibi gelse de, polinomlara bakı­
şımızı ve bunlarla çalışma biçimimizi tamamıyla değiştirdi.
Descartes, Viete ve Harriot'ın başlattığı bilinmeyen için x ve
x 2 için xx yazılması geleneğini bir sıralama şemasına doğru
genişletiyordu.

1 79
1 5 . Bölüm
Sesli ve Sessizler

Latince Franciscus Vıeta adıyla yazan François Viete,


İtalyan, Alman ve İngilizlerin matematiğe büyük katkılar
yaptığ ı bir çağda çalışma şansına sahip olmuş bir Fransız
matematikçiydi.
n üzerine yaptığı ünlü hesaplamayı Isagoge adlı eserinin
II. Önerme'sinde toplam altı paragraf tutan 139 kelimeyle
ifade etti. 1

Propositio 11
Si eidem circulo inscribantur polygona ordinata i n infinitum,
& n u merus laterum primi sit ad numerum laterum secundi sub­
duplus, ad n umerum vero laterum tertii subquadruplus, quarti
s u boctuplus, qui nti subsexdecuplus, & ea de inceps continua
ratione s ubdupla.
Erit polygonum primum ad tertium, sicut planum sub apotomis
laterum polygoni primi & secundi ad quadratum o diametro.
Ad q uartum v ero, sicut solidum sub apotomis laterum primi
secundi & tertii polygoni ad cubum o diametro.
Ad q uintum, sicut plano-planum sub apotomis laterum primi
secundi tertii & quarti ad quadrato-quadratum o diametro.
Ad sextum, sicut plano-folidum sub apotomis laterum primi
s econdi tertii quarti & quinti polygoni ad quadratocubum o
diametro.
Ad septimum, sicut solido-solidum sub apotomis laterum primi
secundi tertii quarti quinti & sexti polygoni ad cubocubum o
diametro. Et eo i n i nfinitum continuo progressu.

181
Il. Önerme bize n için yaklaşık bir değerin nasıl buluna­
cağını anlatır: Önce dairenin içine bir kare çizilir, kenarların
orta noktasından çembere çizgi çekilerek bir sekizgen elde
edilir ve ardından önce sekizgenle, sonra ortaya çıkan her
çokgenle bu işlem tekrarlanır. 2 Bu, Arkhimedes'ten kalan
eski bir yöntemin, hesaplamaları basitleştirmek üzere ufak
düzeltmeler yapılmış haliydi. Vıete önermesini altı kelimelik
bir cümleyle bitiriyordu: Et eo in infinitum continuo prog­
ressu; anlamı "Ve bunu sonsuza dek devam ettiriyoruz'' . Bu
(benim bildiğim kadarıyla) bir cebir işlemini sonsuza dek
sürdürme fikrini bir Avrupalı yazarın ilk kez kullanışıydı. En
nihayetinde, k 'nin aşağıdaki sonsuz sayıdaki iç içe geçmiş
teri m lerin sonsuz çarpımına eşit olduğunun bularak 1t'yi
hesapla ya biliriz: 3

2 ..fi. ✓2 + /2 J2 + ✓2 + -Jz
-=- X --- X -------- · · ·
TT 2 2 2

Daha önceki bazı Almanca elyazmalarında bulunması


olası olsa da, Rudolff ve Chuquet dahi sonsuz sayıda iç içe
geçmiş kareköklerin sonsuz toplamını ifade etmek için gere­
ken notasyona sahip değillerdi.
Viete, meslek hayatının başlarında x2 - 3x = 2 polinom
denklemini, A bizim x dediğimiz bilinmeyeni temsil etmek
üzere, quadratum in A, minus A ter aequetur 2 şeklinde
yazardı. Artı ve eksi yerine + ve - sem bollerini kullandığı
dönemde ise aynı denklemi quadratum in A, -A ter aeque­
tur 2 şeklinde yazardı. 4
Daha sonra X quadratum in A ter, minus A cubo, aequ­
etur X quadrato in B şeklinde yazdı. 5 Bunun çevirisi 3X 2 A
- A 3 = X 2B'dir (ya da bizim yazacağımız şekliyle 3 a 2 x - x 3 =
a 2b) ve X yarıçaplı ve kiriş uzunluğu B olan bir çemberdeki
açıyı üç eşit parçaya bölmeye çalışılırken eld e edilen denk­
lemdir. A, açının bilinmeyen üçte biri olan kirişi temsil eder.
Burada değişken A'dır, X değil.

1 82
Viete bize Yunan geometrisi ile cebiri arasındaki yakın
ilişkiyi gösteriyordu; doğruların, şekillerin ve cisimlerin
matematiğini sembolik cebirin altında yatan kanallara
bağlayan, hep var olan ama tam olarak hiç fark edilmemiş
bir ilişkiye dikkat çekiyordu. Bağlantıları çok açık şekilde
görmüş kimi yorumcular vardı; bu doğru. İskenderiyeli
Heron 1 . yüzyılda Eukleides geometrisine cebirsel bir yak­
laşım geliştirmiş ve Petnıs Ramus 1 569'da Geometria.e libri
septem et viginti'de ( Yirmi Yedi Geometri Kitabı) geometri
ile cebir arasındaki bağlantılar konusunda yazmıştı. 6 Fakat
bunları en a çık şekilde ortaya koyan Viete oldu.7
Geometria'da Viete 3X2A - A3 = X2B formundaki denk­
lemlerle ilgileniyordu. Bunlar bugün "homojen denklemler"
dediğimiz, her bir terimdeki harflerin kuvvet toplamının
3 olduğu denklemlerdir. Bu formda denklemler Eukleides'in
Stoikheia'sında da karşımıza çıkar. II. Kitap tamamen
dikdörtgenler, kareler ve diğer şekillerin geometrisi üzeri­
nedir. " Geometri nasıl cebir olabilir? " diye bir şaşkınlık
yaşıyorsanız, şunu düşünün: Toplama ya da çıkarma işlemi,
doğruların uzatılması ya da kesilmesiyle aynı şeydir; a ve
b sayılarının çarpımı, a ve b komşu kenarlarına sahip bir
dikdörtgenin geometrik inşasından farksızdır. a'nın karekö­
künü almak, a lanı a olan bir kareyi bulmakla aynıdır. Bunu
cebirsel bir bakış açısıyla görebiliyoruz; fakat Eukleides'in
ispatladığı cebirsel değil geometrik bir teoremdi.
Stoikheia II. Kitap'taki 4. önermeyi cebirsel ipuçları elde
etmek için inceleyelim . 8 Şöyle diyor:

Bir dogru rasgele bir noktadan bölündügünde, bütünün kar�


si, dogru parçaları üzerindeki kareler ve parçalann oluşturdugu
dikdörtgenin i ki katının toplamına eşittir.

Bu bir çeviri olduğu için anlam tam anlaşılmayabilir.


Bütünün karesi, doğru parçaları üzerindeki kareler ve

1 83
parçaların oluşturduğu dikdörtgen ifadeleri yorum gerektir­
mektedir. Şimdilik daha fazla incelemeyle bunların anlamla­
rının açıklık kazanacağına güvenin.
Doğrunun iki ucuna A ve B, rasgele kesim yerine de C
diyelim. Burada uçları harflerle, örneğimizde A ve B'yle
işaretlenen doğruların AB olarak adlandırılma konvansiyo­
nunu izliyoruz. Aynı şekilde her köşesi birer harfle işaretle­
nen bir dikdörtgen de bu dört harfin yan yana dizilmesiyle
adlandırılacak. Kenar uzunluğu AB olan bir kare oluştura­
lım. Bu karenin köşelerini Şekil 1 5 . 1 'deki gibi A, B, E, D
harfleriyle adlandıralım ve C noktasında AB'ye dik bir CF
doğrusu çizelim.

ŞEKİL 1 5. 1 : Btitünün karesi.

Şimdi bütün karenin, kenarı (ilk başta ki ) bütün AB doğ­


rusu olan kare anlamına geldiği yorumunu yapabiliriz; bu
ABED karesidir (bkz. Şekil 1 5. 1 ). Benzer şekilde bir doğru
parçası üzerindeki kare, kenarı AB'nin bir parçası olan kare
anlamına gelir. Böyle iki kare vardır; biri HGDF, diğeri de
CBKG'dir. Parçaların oluşturduğu dikdörtgen ifadesini, C
tarafından kesilen iki parçanın uzunlu klarının kenarlarını
oluşturduğu dikdörtgen anlamında kullanıyoruz; bu da

1 84
ACGH dikdörtgenidir. Çizimden ABED alanının, HGFD
alanı artı CBKG alanı artı ACGH alanı artı GKEF alanı
olduğunu görüyoruz.
Şimdi a = A C ve b = CB diyerek bu son cümleye cebirsel
olarak baktığımızda şu sonuca ulaşıyoruz:

(a + b)2 = a2 + b2 + 2ab

Bu sadece birkaç basit aritmetik yasasıyla ispatlayabile­


ceğimiz bir eşitliktir.9
Fakat Viete'in kendi cebir pratiğinde, çalışmak için elin­
de kısaltma ve semboller değil, halen kelimeler ve cümleler
vardı. Recorde'nin, Bombelli'nin ve Stevin'in notasyon­
larından haberdar olmasına karşın kelimeleri tercih ettiği
görülüyor. Onun cebire büyük katkısı, yeni işlem sembolleri
getirmesi değildi. Viete'in çalışmalarında işlem sembolleri
hemen hemen hiç kullanılmıyordu. Esas katkısı, işlemdeki
nesnelerin daha genel yapısını temsil amacıyla harflerin
soyut kullanımı ve aynı zamanda bu harflerin, sayılarla aynı
ölçüde cebir kuralları ve mantığına bağlı oldukları şeklin­
deki harika tespitiydi. Bir denklemdeki ortak çarpanların
atılabileceği, Harizmi'nin zamanında bile bilinmekteydi.
Viete bu sadeleştirme yaklaşımını genelleştirerek örneğin
BE2 + B2 E = B 3 ise, o zaman E2 + BE = B2 olduğunu ya da
BE3 + 3B2E2 = 3E4 ise, o halde BE + 3B2 = 3E2 olduğunu
bilmemizi sağladı. Diğer bir deyişle sıfır olmayan bilinme­
yenler, bilinenlerin sadeleştirilmesinde geçerli olan kurallarla
sadeleştirilir.
Bu neden daha önce yapılmamıştı? Bunun bir nedeni,
polinomun neredeyse tümüyle harflerle yazılmasının kafa
k arışıklığına neden olacağıydı. İkinci dereceden polinomu
ax2 + bx + c diye yazarız ve bilinmeyen niceliği kolayca
bil i nenden ayırt edebiliriz. Eski notasyon bilinenler ile bilin­
m eyenler arasında bu kadar net bir ayrım sağlamıyordu.

185
İkinci bir neden ise, soyut büyüklüklerle yapılan aritmetik
işlemlerin (toplama, çıkarma, çarpma, bölme ve kökünü
alma) hesaplamada kolaylık sağlamayan sembolik hare­
ketler gibi gözükmesiydi. 3 x 4 = 12 yazmak, üç şeyi dört
şeyle gruplayan kolay bir işlemdir. Fakat B multiplicata per
C aequalis B multiplicata per C yazmak ne gibi bir kolaylık
sağlayabilir? Bu acayip gereksiz B x C = BC totolojisinin
yapılmasına benzemektedir.
Vıete bilinmeyenlerin temsili için sesli, bilinenlerin tem­
sili için sessiz harfler kullandı . Bu konvansiyon iki şeye
yarar: Bilinenler ile bilinmeyenlerin temsilleri aras ında bir
karışıklık doğmasını engeller ve (daha önemlisi) birden
çok bilinmeyene sahip olmamıza izin verir. Bu durumda
bir denklemde bilinmeyenler arasında ayrım yapılabilir.
Örneğin 3X2 E - U3 = X2 B eşitliği iki bilinmeyen, E ve U'yu
içerir; biz bu eşitliği 3a2 x - y 3 = a 2b şeklinde yazardık ve a
ve b bilinen sabitler, x ve y de bilinmeyenler olurdu .
Viete'in harf verme sisteminin bir avantajı daha vardır:
A ünlüsü, bilinmeyen niceliği imlemek için kullanılmış ve
ardışık kuvvetler de A quad., A cubus., A quad.quad şek­
linde adlandırılmıştı. Köklerin a 1 , a , a_3 , R.
2
4,. ..şeklinde
işaretlendiği (ve bu sayede sıraya koyulduğu) Chuquet'nin
sistemi gibi Viete'in sistemi de, aynı bizim x, x 2 , x 3 , x4 , . . .
gösterimimizin yaptığı gibi, tekil bir bilinmeyenin s ıralı
kuvvetleri arasında zihinsel bir bağlantı sağladı. Vıete'in
yazdıklarında hiçbir yeni işlem sembolü kullanılmamış olsa
da, ortaya attığı harf sistemi mateınatiğin sonraki gelişimi
için neredeyse temel bir rol oynadı.
Bugün Viete'in harf sisteminin gayet açık bir notasyon
konvansiyonu sağladığını düşünsek bile, böylesi bir notas ­
yon 1 6. yüzyılın sonlarında bile devrin1ci nitelik taşıyordu .
Bu nedenle yer yer onun ismi de cebirin kurucu babaları
arasında sayılır.

1 86
Viete'in sesli-sessiz harflerle gösterim sisteminin ömrü
kısa oldu, ama bu sembolik cebir için dev bir ilerlemenin
esin kaynağıydı. Bizim açımızdan böyle bir fikrin neden
bu kadar akıllıca bulunduğunu anlamak ror olabilir. Bizim
için, bilinen sabit sayıların ve bilinmeyen değişken sayıların
harflerle temsil edilmesi doğaldır. Fakat bizler akıllı alışkan­
lıkların ürünüyüz. Bir şeyleri öğreniriz ve onları bilmek için
öğrenmemiz gerektiği bir zamanlar olduğunu unuturuz.
20 10'lu yıllarda yaşayan bizler bugün cep telefonlarını
ve GPS'le yön bulmayı teknolojik olarak ileri bulabiliriz,
ama bir sonraki yüzyılda bu tür olguların yerini çok daha
gelişkin başkaları aldığında insanlar geriye dönüp bakacak
ve bizim gelişmelerimizi, şimdi bizlerin diyelim ki daktiloyu
ya da bahçe hortumunu gördüğümüz gibi basit bulacaklar.
Yaygın sembol kullanımımız içerisinden bakarak, Viete'in
fikrinin Diophantos'tan Bombelli'ye en parlak matematik­
çilerin hiçbirinin a klına neden gelmediğini anlamak zordur.
Rudolff'un & 'i, Fibonacci'nin res'i, Chuquet'nin �'si
ve Vıete'in sesli-sessiz harf gösterimleri arasında kavramsal
olarak pek de fark olmadığı düşünülebilir. Ama vardır.
Vıete'in seslileri ne kültürün tabularını yıkar ne de sayının
ne o lması gerektiği konusunda kabul görmüş yaklaşımlara
gem vurur. }k de, res de, ifade etmek istedikleri şeyi anla­
tır; Chuquet'nin R. 'si bile i fade etmek istediği şeyi anlanr.
Bunlar gerçek anlamda sembol değildir, çünkü benzerlik
gösterdikleri şeyleri temsil eden önanlamlar taşırlar. Vıete
bize salt yeni bir notasyon olmakla kalmayan, bunun öte­
sinde bir şey vermiştir. Onun Nsı {bizim x'imiz) gerçek bir
semboldür; temsil ettiği kabul edilen nesnenin somutluğunu
aşar. Tobias Dantzig'in dediği gibi " Cebiri pratik kısalt­
malar düzeyinin üzerine yükselten işte bu şekil değiştirme
gücüdür. " 1 0
Fakat sesli-sessiz harf notasyonunun bir başka faydası
daha vardır. Viete'in sesli ve sessiz harfleriyle işlemler yapa-

1 87
bilirken, garip sözel ifadeleri onlarla eşdeğer a ma çok daha
rahat biçimlere dönüştürmekten gelen avantaj . Dantzig'in
dediği "cebiri uygun kısaltmalar düzeyinin üzerine yüksel­
ten " işte bu dönüştürme avantajıdır.
Bir başka özellik daha var: Cebiri yükselten sesli-sessiz
notasyonu. ax2 + bx + c genel ifadesiyle uğraşmak yerine a ,
b, ve c katsayılarını sayılar olarak açıkça belirtmek zorunda
olsaydık cebirin nasıl bir şey olacağını hayal etmeye çalışın.
Bu, örneğin x2 + 2x + 3 şeklinde ikinci dereceden bir polinom
içeren bir problemin çözümünün, mesela 2x2 + 3x + 1 şek­
linde ikinci dereceden polinom içeren bir problemin çözü­
münden, ilk polinom ikincinin çözümü için çabucak somut
bir yol sunsa bile, farklı olarak düşünüleceği anlamına gelir.
Nasıl ilerleneceği konusunda bazı ipuçları olsa da, her ifa ­
denin farklı şekilde ele alınması gerekecektir. Viete'in hari­
ka sesli-sessiz harf notasyonu bize müşterek olanla, genel
olanla, her biri ve hepsiyle düşünme ve çalışmanın yolunu
sunuyor. Dantzig'in de hemfikir olacağı üzere bu d a "cebiri
uygun kısaltmalar düzeyinin üzerine yükselten " güçtür.
Genelleştirilmiş sayı kavramının oluşumunda oynadığı
rol bundan da önemlidir. Viete'ten önce cebirciler ( bizim
bilinmeyeni x'le adlandırma notasyonumuzla ) x2 + 2x = 3,
x2 - 2x = 2 ve x2 - 2x + 2 = O'ı farklı tipte ikinci derece­
den denklemler olarak görürlerdi ve elbette bir anlamda da
öyleydiler. "Kare ve bir şey çarpı bir bilinmeyen eşittir bir
sayı " biçiminde bir ifadenin " kare eşittir bir şey çarpı bir
bilinmeyen ve bir sayı" ile aynı şey olmadığı kabul edilirdi.
Bu, sembollerle oynamaktaki bir ürkeklikten değil, negatif
sayılar ve sıfırla ilgili sorun ve çelişkilerden kaynaklı bir
şeydi. 1 1 Biz üçünü birden bir çırpıda aynı formda görüyo­
ruz: x2 + bx + c = O.
İlk eşitlik x = 1 olduğunda karşılanıyor, i kincisi . . . bunun
rasyonel bir çözümü yokmuş gibi görünüyor, keza üçün­
cüsünün de. Bugün ikinci eşitliğin iki çözümü olduğunu

1 88
biliyoruz: x = 1 + V3 ve x = 1 - Y3 . x2 - 2x + 2 = O'ın
çözümlerini bulmaya çalıştığımızda x = 1 + Fi ve x = 1
- Fi gibi görünen sembollere ulaşıyoruz.
Bu son iki çözümün Viete hayattayken bir anlamı yoktu.
Ama x 2 + bx + c = O gibi bir notasyonla genel terimlerle
ifade edi ldiğinde, sonuçların her zaman şunlar olduğunu
buluyoruz:

-b ± ✓ b 2 - 4ac
2a

Bu genel çözüm türler yoluyla bir ayrımı gerektirdi:


1 . Bu çözüm b2 - 4c'nin tam kare olduğu yerde müm­
kündür: bütünüyle kabul edilebilir çözümler.
2. Bu çözüm b2 - 4c'nin tam kare olmadığı ve b2 > 4c
olduğunda mümkündür: şüpheli çözümler. Kabul edilmenin
eşiğinde olsa da, hala geçerli olduğu kabul edilmemiş . 1 2
3 . b2 < 4c olduğundaki çözüm adayları: tamamen
anlam sız çözümler, sayı olarak varlıkları kabul edilmemiş
olan karmaşık sayılar.
Konuyla ilgili De Morgan'ın yazdıkları şöyle:

[Viete] çı karmanın bir kusur oldugu ve bunu içeren ifadeler­


den m ü m kü n olan her yolla kaçınmak gerektigi sonucuna vardı.
"Viti u m negationis" onun sözüydü. Sorun yaratabilecek olan
her şeyin reddi zihni en rahat ettiren şeydir; ... İkinci ve sonraki
ad ım, . . . cebiri n son u çlarına muhakkak dogru muamelesi yapma­
ya ve çıkarıma kayna k ola n varsayımlar ne kadar Marsız olursa
olsun öyle veya böyle bir bagınhyı temsil ettiklerini kabul etmeye
dayalıyd ı . Dolayısıyla kısa bir zaman sonra belirli bir sonucun bir
n i celik olarak bir varlıga sahip olmadıgı gösterildiginde, tanım
gereg i, üzeri nde bilgi sahibi olunmayan başka türde bir varlıga
sah i p o lm a sın a izin veri liyordu; çünkü yeni sembollerin dogru
son udar vereceginin bilindigi yasalar daha önce eski sembollere
uygulananlardan farklı degildi ... Soyut negatif nicelik yorumu nu n,

1 89
zorlugu n asgari bir kısmın ın rasyonel bir çözüm gerektirdigini
göstermesiyle, kalan parca, yani bir negatif niceligin kareköküyle
korsılasıldı ve bunun sonuclon artan bir güvenle ele alınd ı . 1 3

De Morgan modem bir tarihçinin gözüyle bakıldığında


tam olarak doğru söylemiyor olabilir. Bu garip türler Viete'in
zamanından çok önce de biliniyordu. Pythagorasçılar kare­
ler ve dik üçgenler üzerine düşündükten kısa bir süre sonra
irrasyonel sayılarla karşılaşmış ve Cardano 1 545 yılındaki
Ars Magna'sında ürkekçe de olsa karmaşık sayılar üze­
rinde durmuştu. Fakat Viete'in notasyonu bu "gerçek "
ve "hayali" köklerin yüzeye yaklaşmasını sağladı, çünkü
genel notasyon önemli bir konuyu açığa çıkarmıştı: Gerçek
problemlere ara çözümler olarak uygun d üşüyorlardı, yani
anlamsız adımlar içerseler bile cebirsel çözümler bir şekilde
doğru yanıtları veriyordu.
Bunlar 16. yüzyılda anlamsız çözümler olabilirdi, ama
1 7. yüzyılda daha genel bir notasyonun kul lanımıyla bu
anlamsızlığa daha önce hiç olmadığı kadar d ikkat edilmeye
başlandı. Bu dikkat şu soruyu uyandırdı: Sayı nedir ? Temel
bir soru. Ama aynı zamanda da derin bir soru; ihtiyaç
duyulmadan sorulamayacak kadar derin bir soru. Bizim şu
anki daha gelişmiş sayı tanımımız, negatif bir sayının kare­
kökünü aileye dahil ediyor. Bu zenginleşme n > 1 dereceden
polinomların her zaman, ayrık olan ya d a olmayan n köke
sahip olduğunu söyleyen cebirin temel teoremini elde etme­
mizi sağladı. 1 4 Bu kökler elbette karmaşık sayılar olabilir
(ya da olması muhtemeldir). Neden temel d iyoruz? En az
iki nedenle: ( 1 ) Çünkü bize her polinomun, r bir kök olmak
üzere her biri (x - r) formunda 1 . dereceden polinomların
çarpımı olduğunu ve (2) çünkü bizi bir polinoma götüren
her soruya mutlaka bir yanıt olduğunu söylüyor.
Viete'in daha genel notasyonu dikkatleri başka bir
soruya daha çekti: Form nedir? a x + by + c = O eşitliği nere-

1 90
deyse tamamen harflerden oluşur. a, b ve c harfleri bilinen
değerleri temsil eder, x ve y harfleriyse bilinmeyen değerlerin
tümünü üstlenir. a, b ve c'yi gerçekte ne oldul<lanyla hiç ilgi­
lenmeden değerlerin temsilleri olarak düşünürüz. Bu sayede
tüm eşitlik her şeyden önce x ve y arasındaki bir bağırın ola­
rak düşünülür. Fakat bağıntı bir kez kuruldu mu, bu harika
notasyon anlayışı, a, b ve c'ye değişik değerler vererek ax +
by + c = O formunu daha yakından incelememize ve böylece
x ile y arasında bir dizi bağıntı daha kurmamıza izin verir.
Bu yeni durumda denklemin formu, iki değer kümesi (sabit­
ler ve değişkenler) arasında sembolik bir aynın yapılmadan
hayal edilemeyecek olan bir denklemler sınıflandırmasının
önünü açan yeni bir araştırma alanı halini alır.
Viete lsagoge'sini büyük harfle yazılmış dört kelimeyle
bitirir ve son nokta işaretini koyarak kalemi bırakır. Şöyle
yazar:
Denique fastuosum problema problematum ars
Analytice, . . . jure fibi adrogat, Quod est, NULL UM NON
PROBLEMA SOLVERE. 15
Çevirisi: En sonunda analitik sanat... problemlerin en
görkemlisini kendine hakkıyla mal eder, ki bu, HİÇBİR
PROBLEMİ ÇÖZÜLMEDEN BIRAKMAMAKTIR.

191
1 6 . Bölüm

Patlama

Rene Descartes'ın Geometrie'si Viete öldükten yalnızca


onız dört yıl sonra yayımlandı. Notasyon için yeni bir �
bir kural öne sürülüyordu: Alfabenin başlangıç harfleri bili­
nen sabit nicelikler için ayrılacak ve sonraki (p'den sonraki)
harfler bir dizi değeri alabilecek değişkenleri ya da bilin­
meyenleri temsil edecekti. Descartes, Thomas Harriot'ın
yazdıklarını gördüğünü reddetse de, onun küçük harfler
kullanma pratiğini izlemişe benziyor. Alfabenin bu şekilde p
harfinden bölünmesi esnek standart kural olarak günümüze
dek ulaşmıştır.
D escartes'ın yaşamöyküsünü yazan çağdaşı Alman felse­
fec i Daniel Lipstropius, bu parlak fikrin Descartes'ın aklına
bir sineğin eğrisel bir rota izleyerek uçtuğunu gözlerken
geldiğini söyler. Elbette bu, kartezyen koordinat sisteminin
kökenini, Descartes'ın sineğin izlediği bu rotayı, duvarlara
olan uzaklık cinsinden vermesine borçlu olduğumuzu ve
matematiğin en radikal kaymalarından birinden, cebir ile
geometrinin hayli erken evliliğinden bir sineğin sorumlu
olduğunu i ma eden bir hikayedir. Bir tür masaldır, zira
Descartes'ın koordinat sisteminin bizim yatay ve dikey
eksenleriyle değişkenleri gösterdiğimiz modem koordinat
sistemimizle hiçbir benzerliği yoktur. 1 Hikaye daha sonra,
Descartes'ın sağlığının kötüleşmesi yüzünden her sabah
uzun saatler yatağında yatarak bilimin bütün dallarının
1 93
matematik kadar kesin hale nasıl getirilebil eceği üzerine
derin derin düş ündüğü şeklinde daha da büyük bir k urmaca
niteliği kazanmıştır.
Bir sinek eğer uzayda eğrisel bir yol izlemişse bir aritme­
tik veri izi de bırakmıştır ve Descartes eğrinin geometrisinin
arittnetik verilerden tanımlanabileceğini v e tersinden arit­
metik verilerden de eğrinin geometrisinin tanımlanabilece­
ğini fark etmiş olmalıdır. Geometri ve aritmetik aynı mate­
matiğin farklı yorumlarından ibarettir: Cebir ve geometri
birbirlerinin yansıma larıdır . Olağan üstü !
Descartes'ın sabahları uzun uzun yatağında yatarak
çevresindekiler ve varoluşu hakkında düşündüğü doğrudur.
Küçük bir çocukken öğleden sonra hafifleyen kontrolsüz
öksürükleriyle baş edebilmesi için yatakta kalmasına izin
verilirmiş. Yataktan çıkıldığında çok daha hızlı hafifleye­
bilecek muhtemel bir geniz akıntısından mustarip birine
verilmiş kötü bir tıbbi tavsiye. Hal böyleyke n fiziksel dünya
üzerine, onun temelde nasıl mekanik olduğu, doğadaki
her şeyin mekanik yasalarıyla nasıl açıklanabileceği, tilin
kuramsal fiziğin az sayıda genel yasa v e doğanın gözlemle­
nebilir olguları üzerinden nasıl ifade edilebilir olması gerek­
tiği ve cebir denklemlerinin az sayıda ilke v e temel denklem
yoluyla nasıl ifade edileceği üzerine de düşünmüş olsa gerek.
Bir dik üçgen ile kenarlarındaki üç kare a rasında yapısal
bir bağıntı olduğunu söyleyen harika bir Pythagoras teo­
remi vardır. Bu teoremin bize uzaydaki herhangi iki nokta
arasındaki uzaklığın bulunmasının basit bir yolunu vermesi
nasıl mümkün olmaktadır? Keza doğru parçalan ve konik
kesitleri (elipsler, paraboller ve hiperboller; bir koniyi kesen
bir düzlemin oluşturduğu eğriler) denklemler ve orantılar
yoluyla gösterebilmemiz nasıl m ümkün o lmaktadır ?
Akademi'deki matematikçilerin açıları üçe bölmeye, küp­
leri iki katına çıkarmaya ve daireleri karleştirmeye uğraştık­
ları Platon'un döneminden beri geometri ile cebir arasında

1 94
yakın bir ilişki olduğundan kuşkularulırdı. MÖ 3. yüzyıl­
da Pergeli Apollonios bir koninin bir düzlem tarafından
kesilmesi yoluyla üretilebilecek eğrileri -elips, parabol ve
hipe rboller- araştırdı. İskenderiyeli Heron 1. yüzyılda alan
ve hacimlerin hesaplanmasına ilişkin cebirsel bir yaklaşım
geliştirdi. Diophantos'un çağdaşlarından geometrici Pappos
geometri ile cebir arasında bir bağlantı olması gerekti­
ğini ima etti. Menaikhmos 4. yüzyılda konik kesitler ile
denklemler ara sında bağlantılar keşfetti ve erken dönem
Yunan coğrafyacılar koordinat sistemleri kullandılar. Nicole
Oresme 1 3 6 1 'de, üzerinde çalıştığı enlem ve boylam siste­
miyle, zamanın yatay, hızın dikey bir çizgiyle temsil edildiği
eksiksiz bir koordinat sisteminin ilk unsurlarını ortaya
koydu .
Geometri kökenini, zihinde canlandırılabilen doğruhu;
şekiller ve cisimlerle çalışma niyetinden alıyordu. Cebir de
kökenini, görsel şekillerin geometrik olarak algılanmasında
temel noktayı sayıların oluşnırduğu problemlerden alıyor­
du. Ortaçağın sonlarında cebir giderek daha soyut bir sayı
anlayışına kayıyordu; bu eğilim özellikle Viete'in sabitlere
ve bilinmeyenlere yer verdiği, cebiri geometrik metaforun
sınırlamalarından kurtaran notasyonunu geliştirmesiyle hız­
landı. Cebir artık soyut büyüklüklere odaklanabileceği daha
genel amaçlarına doğru bir sıçrama yapabilirdi.
Toplama, çıkarma, çarpma ve bölme gibi cebirsel işlem­
lere ve karekök almaya geometride karşılık gelen işlemler
olduğunu gördük. Peki, bu işlemler hakikaten gerçekleşti­
rilebilir miydi ? Viete iki sayı, a ve b'nin çarpımının, a ve b
kenarlarına sahip b ir dikdörtgenin geometrik inşasıyla aynı
olduğunu ve yine a'nın karekökünün alınmasının, alanı a
olan bir geometrik karenin bulunmasıyla aynı şey olduğunu
biliyordu. Pek i , b u fiilen nasıl yapılabilirdi?
Descartes Geometrie'sinin ikinci sayfasında bunun nasıl
olduğunu gösterdi.2 Önce çarpma: AB ve AC olarak adlan-

1 95
dırılmış iki doğru parçamız var diyelim. Bunları istediğiniz
şekilde yerleştirin ama bu ikisi A ucunda birleşsin ( bkz. Şe kil
1 6. 1 ).

1 birim

ŞEKİL 1 6. 1 : Çarpma.

AB üzerinde bir birimlik bir doğru parçası işaretleyin;


buna AE diyelim. Bir birimden daha kısaysa AB'nin boyunu
uzaonanız gerek. E'yi C'ye bağlayın ve EC'ye paralel bir
BD çizgisi çekin. Benzer üçgenlerden AD/AB oranının AC/1
oranına eşit olduğunu görür, dolayısıyla AD = AB x AC
olduğunu buluruz.
Bölme için aynı düzeneği kullanın; AD/AB bölümünün
AC'ye eşit olmak zorunda olduğuna dikkat edin.
AB'nin karekökünü bulmak için AB'yi b ir birim ekleye­
rek C'ye uzatın (bkz. Şekil 1 6.2 ) .

B
A ı------+---------- c
o '---,,-

ŞEKiL 1 6.2: Kokünü alma.

1 96
AC'yi O noktasında iki eşit parçaya bölün. AC çapın­
da O merkezli bir çember oluşturun. B'den AC'ye dik
bir doğru çizin. Bu D'de çemberle kesişir. Bu durumda
BD = -./AB olur.
Bu işlemlerin hepsi cetvel ve pergelle oluşturulabilir ve
bu yüzden Eukleides'in aksiyomlanyla kanıtlanabilir nite­
liktedir. Yalnızca cetvel ve pergel kullanılarak geometrik bir
yapıyla ifade edilebilen her problem aynı ı.amanda birinci
ya d a ikinci dereceden bir polinom denklemiyle de ifade
edi lebilir.
Kartezyen koordinat sistemi, salt bir konumlama sistemi
ya da bir yerden bir yere ulaşma yolu olmanın ötesinde
bir şeydir. Geometriyi cebir gözüyle görmenin bir yoludur.
Descartes ( ve aynı zamanda Fermat) bize son derece özel
bir şey vermiştir. Farklı düşünme yollan olduğunu göster­
miştir. Bize bir problemi kavramsallaşnrmanın farklı yollan
olduğunu öğretmiştir. Rasgele bir açının sadece cetvel ve
pergel kullanılarak üç eşit parçaya ayrılıp ayrılamayacağı
şeklindeki antik geometri problemini çözmek isteyebiliriz.
Bu problem " doğru" ve " açı" gibi kelimelerle geometrik
şekilde doğal olarak ifade edilebilir. Fakat bizler bazen doğal
olduğunu d üşündüğümüz şey konusunda hataya düşebifu;
kavramsallaştırmanın getirdiği gereksiz çarpıtmalar yüzün­
den kapana kısılabilir, sınırlandırılabiliriz.
D escartes bize kavramsallaştırma türlerinin birinden
diğerine geçmenin, geometrik problemleri cebirsel koordi­
nat sistemine taşımanın yolunu sundu. Yunan geometricile­
rin noktaları, doğruları ve eğrileri artık, fiziksel uzay algımı­
zın prangalarından kurtulmuştu ve hayal gücünü içerisinde
yaşadığımız maddi dünyanın ötesine taşıyarak genelliğin
m ucizelerine doğru ilerleyebilmesini sağlayan soyut cebirsel
ifadelerle temsil edilebilirlerdi.
Rasgele bir açının üçe bölünmesi, üçüncü dereceden
belirli bir denklemin rasyonel bir kökünün olup olmadığı

1 97
sorusuna eşdeğerdir. Descartes, bizim şimdi bildiğimiz yan ı tı
biliyor olamazdı: Böyle bir kök yoktur.
Kartezyen sistemin geometri ile cebir arasında bağ­
lantıyı bize nasıl sağladığını görmek için lise matemati­
ğinde öğretilen bir şeyi kısaca hatırlayalım. Descartes'ın
(keza Fermat'nın) yarattığı koordinat sistem inin tam olarak
bizim bugün kullandığımız sistem olmadığını unutmayalım .
Aslında bu koordinat sisteminin ilk düşünülüşü de değildi:
1 4. yüzyılda yaşamış rahip Nicole Oresrne de benzer bir
fikre sahipti. Fakat Descartes'ın fikri, daha sonra ortaya
konacak bugünkü gelişmiş konsept için bir sıçrama tahtası
oldu. Dünyayı, tıpkı bilmediğimiz bir şehirde dolaşırken
yön bulmak için büyük bir b inayı kerteriz aldığımızdaki
gibi rasgele seçilmiş sabit bir nirengi noktası olan bir düz­
lem üzerinde görmeye başlarız . Bu nirengi noktas ına (0,0)
diyelim; bu sembolün neden böyle olduğu birazdan anlaşı­
lacak (bkz. Şekil 1 6 .3) . Düzlem, bir bilgisayar ekranının düz
yüzeyi gibi, (0,0)'dan geçen yatay ve dikey sayı doğrularına
sahip; ok yönündeki uzaklıklar pozitif ve aksi yöndeki
uzaklıklar da negatif değerler taşıyor.

y ekseni

. (9.7)

'
6

Y--�-.. - ......... ..... ..• .. ••·••__ -;.


(· 10,4) •

...
ŞEKiL I 6 . 3 : Bir noktanın konumu.

1 98
Bu düzlemde herhangi bir nokta seçin. Buna şimdilik P
diyelim. P'nin nirengi noktamız (0,0)'a göre nerede oldu­
ğunu soralım. P'nin konumu için doğal bir tanım (başka
tanımlar olsa da) ( 0,0)'dan yatay ve dik ey yönlerde oklara
göre (istediğiniz herhangi bir birimi kullanarak) ne kadar
uzak ( pozitif ya da negatif) olduğudur. örneğin ( 9,7) sağ
üst köşedeki siyah noktanın ve (-1 0,4) çemberin solundaki
siyah noktanın konumudur.
Bu harika sistemi kullanarak merkezi (0,0)'da, yarıça pı
7 olan bir daireyi göstermek için tek yapmamız gereken, bir
ucu ( O,O)'da olan doğrunun çember üzerinde rasgele kesece­
ği ( x,y) noktasını belirlemektir. Sonuçta bu doğru dairenin
yarıçapıdır ve bu yüzden her zaman 7 birim büyüklüktedir.
Tabanı x ve yüksekliği y olan üçgene Pythagoras teoremini
uygulayarak x2 + y2 = 72'ne ulaşıyoruz. x2 + y2 = 72 denk­
lemini sağlayan her x, y sayı çifti bize bu 7 yarıçaplı çember
üzerindeki bir noktanın koordinat konumunu verecektir.
Tersinden, bu çember üzerindeki her noktanın koordinat
konumu, x ve y, x2 + y2 = 72 denklemini sağlamak üzere
( x,y) şeklinde olacaktır. Çemberi, bağların kurmanın ne
kadar basit olduğunu gösterme amacıyla sadece bir örnek
olarak kullandık.
Descartes geometri problemlerini çözmek için analitik
geometri denklemlerini güvenle kullanmış gibi görünüyor.
Bu şekilde de çözmüş, ama cebir ispatlarını hep geometri
yoluyla onaylama ihtiyacı hissetmiş. 3 Newton ve Leibniz
de sonsuz küçük hesaplarında aynısını yapmışlar. Bunun
başlıca nedeni her parçayı görmeyi arzulayan bütüncü
matematikçiler olmalarıdır.
Şaşırtıcı gözükebilir ama bilinen sabit nicelikler için
alfa benin başlangıç harflerini ve bilinmeyenler için sonraki­
leri kullanan Descartes (küçük harf kullanımının ötesinde)
pek az sayıda yeni sembol icat etti. Bombelli ve Stevin'in
bilinmeyenin kuvvetleri için kullandığı gösterimde ufak bir

1 99
değişiklik yaparak bilinmeyenin sayısal kuvvetlerini üstsim­
gelerle gösterdi. Ha evet, bir de bağ çizgisi ( " vinculum" )
denen ve çizginin alnndaki bütün terimlerin kök alınmadan
önce gruplanacağını belirtmek için, karekökü belirten eski
Alman sembolü .J ile birleştirilen yatay çizgi var. Bu, bizim
modem karekök sembolümüzdür: ✓ . Bunun ne kadar
önemli bir ilerleme olduğunu görmüştük.
Geometrie'de4 Descartes şöyle yazıyor:

Et aa, seu a 2 , ad multiplicandam a i n se; Et a 3 , ad eandum adhuc seme)


multiplicandam per a, atque ita in infinitum; Et sqrta 2 + b 2 , ad ex­
trahendam radicem Quadratam ex a 2 + b2 ; Et JC.a 3 - b 3 + abb, ad
extrahendam radicem Cubicam ex a 3 - b 3 + abb, & sic de Ca!teris.

Çevirisi: Ve a'yı kendisiyle çarparak aa ya da a 2 ; Ve bir kere daha


a ile çarparak a 3 ve böyle devam eder; Ve a 2 + b2 'nin karekökünün
alınması için Jaı + bı ; Ve a3 - 63 + abb'nin küpkökünün alınması için
Jc. al - b3 + abb ve böyle devam eder.

Burada kökü alınacak ifadenin kapsanması için Alman


kök işareti ile bir bağ çizgisinin harmanlandığını görüyoruz.
Küpkök için şu an kullandığımız 3 ✓ sembolünün ortaya çık­
masına henüz onız ytl var. Otuz yıl sonra aynı anda birkaç
yerde karşımıza çıkıyor: Michel Rolle'nin Traite d,Algebre'ın­
da ve Gottfried Wilhelm Leibniz'in Pierre Varignon'a yazdı­
ğı bir mektupta. 5
Ardından Descartes'ın Geometrie'sinin 4. sayfasında6 ,
Descartes'ın "eşittir" yazmak için kullandığı garip :O sem­
bolü hariç, polinomların bizin1 yazdığınıız gibi yazıldığını
görüyoruz. Z'ye benzer şekil, z'nin havalı yazımından başka
bir şey değil.

z :o b, ııut
Z 2 :0 - aZ + b2 , ı.ıııt
Z 3 :O + a Z 2 + b2 Z - c3 , ı.1ııt
Z 4 ::0 + a Z 1
+ b2 Z 2 - c 3 Z + J-4, &c.

200
Sayfa 6 9'da ilk defa denklemin sanki bir 20. yüzyıl ders
kitabından alınmış gibi gözüken gayet net okunabilir bir
yazımına rastlıyoruz. 7

Sciendum itaque, quod icognita quatitas in qualibet ıEquatione, tot


diversas radices seu diversos vatlores habere profit, quot ipsa habd di­
mensiones. Nam si, exempli grati1, x supponatur zquafü 2, seu x - 2
requalis n ih ilo; & rursus x:x>3, seu x - 3:oO; & multiplicetur x - 2:DO
per x - 3:x>O ; habebitur xx - Sx + 6:oO, seu xx::o5x - 6. quz ıf.qua­
tio est, i n qua quantitas x valet 2, & przterea etiam 3. Quod si rursus
fiat x :x:>4, atque x - 4:x>O multiplicetur per xx - 5x + 6::o0, produce­
tur x 3 - 9xx + 26x -24:x>O. qu� alia eft lEquatio, in qua x habens tres
dimensiones, tres quoque habet valores, qui sunt 2, 3, & 4, atque una
falsa, qure es 5.

Descartes x - 2 polinomunu x - 3 ile çarparsak sonucun


x 2 - 5 x + 6 olacağını yazıyor. Bunu x - 4 ile çarparsak x3
- 9x::x + 26x - 24, devam eder bu son polinomu x + 5'1e çar­
parsak x4 = 4 x 3 - 1 9xx + 1 06x - 1 20 sonucunu elde ederiz.
Dolayısıyla x4 = 4x 3 - 1 9xx + 1 06x - 120 polinomunun
kökleri 2, 3 , 4 ve - 5'tir ve bu yüzden x4 = 4x3 - 1 9:xx +
1 06 x - 1 20 ile (x - 2) (x - 3 )(x - 4)(x + 5) aynı polinomun
iki farklı gösterimidir sadece.
Önceki bölümde Viete'in alfabenin sessiz harflerini kul­
lanmaya başlamasının cebiri nasıl ilerlettiğini görmüştük.
Harfler bu tür bir temsil amacıyla kullanılmadan önce de
Chuquet, Bombelli ve Stevin'in polinomlar için kullandığı
gösterimler bu iş için gayet yeterliydi. Bilinen bir sayının
karesi ya da küpü hesaplanabiliyor, bu yolla başka bir bilinen
sayı elde edilebiliyordu; eğer 4 demek isteniyorsa 2 2 yazmaya
gerek yoktu. Herhangi bir polinomda yalnızca bilinmeyen
nicelik, üsl ü yazılıyordu ve bu üslü yazılan bilinmeyen doğru­
dan hesaplanamıyordu. Dolayısıyla 16. yüzyıl elyazmalann­
da 3 x 2 yerine 32, 3 x yerine 3 1 ve 3 yerine 3o yazılabiliyordu.
Chuquet, Bombelli ve Stevin bu tür bir İndeks Planı sayesinde
üsleri herhangi bir anlam karmaşası olmadan yazabiliyordu.

20 1
Fakat bir sorun vardı. Bir polinomda birden fazla bilin­
meyen, örneğin bi r x ve bir y bulunabilir; bu yüzden Jx2 +
5y2 lndeks Planı kurallanyla yazılamaz. Descartes'ın n otas­
yonu bizimkiyle aynı olduğu için daha çok seviyoruz ama
bunun bir nedeni de kendisinden önceki bulanık notasyon­
lara göre daha iyi olması ve daha iyisinin ortaya çıkmamış
olması ... en azından şimdilik.
Bir sembol gelenekselleşerek yüzyıllarca kullanımda
kalabilir, ta ki yetersiz olmaya başlayacağı bir bağlam
ortaya çıkana dek. 1 6. yüzyıl İndeks Planı'nın başına gelen
de budur. Şu an polinom cebir notasyonu, önümüzdeki
birıyılda pek değişecek gibi gözükmeyen olgun bir gösterim
sistemidir. Pacioli'nin lk'i bazı yerlerde iki yüz yıla yakın bir
süre hayatta kaldı. Rudolff'un ✓ sembolü, gösterim açısın­
dan daha az değerli bazı denemelerle rekabet ederken ufak
tefek değişikliklere uğrasa da, Descartes ona bir bağ çizgisi
ekleyene dek yüz yıl boyunca değişmedi.
Desca.nes'ın Geometrie'sinde, Alman karekök sembolü
�/'e kökü alınması gereken terimleri birleştirmek için bir
bağ çizgisi eklenmesiyle kullandığımız karekök sembolünü
görüyoruz (bkz. Şekil 1 6.4). 8 Biz nasıl bugün üslü göste­
rimlerimizin kalıcı olduğunu düşünüyorsak, bazı kişiler de
muhtemelen Ik için aynı şeyi düşünmüştü.

21
Zxı - a +
F 4
- aa + bb.

Quod si vero habeatur yy-ay+bb, atque y sit quantitas, quam invenire


oportet, facio rursus idem triangulum N LM, & a base ejus M N ausero
N P, .rqualem N L, eritque reliqua P M, .equalis y, radici qua!sitre. ita u t
fiat Zxı - � a + J¼ aa + b b . Nec aliler sit, si proponatur x 4 :o - ax 2 + b 2 •
PM enim essel x 2 , & haberetur x xı /- � a + J¼ a a + bb: atque ita de
alii.s.

ŞEKİL 1 6.4: Rene De�artes'ın bağ çizgisi, Geometria ( 1 659), sa yfa 3.

202
İç içe karekökler görülüyor ki, buradan hayal gücünü
fazla kullanmaya gerek kalmaksızın iç içe geçmenin devam
ederek Viete'in ; 'ye yakınsayan harika n. Önmnc'sinin gös­
terilebileceğini öngörebiliyoruz.
Florian Cajori, bize Descartes'ın yeni kök işaretini,
bağ çizgisi dahil şekilde ortaya a�ğını söylüyor. Merak
uyandıran soru şudur: Bağ çizgisi fikrini ilk kim ona­
ya attı ? Francisci van Schooten 1 648 yılında Vıete'in
Opera mathematica'sını yayıma hazırlarken, yorumlannda
bağ çizgisini kullanmıştı. Hımın ... Şekil 1 6.4, Descartes'ın
Geometrie'sinin 1 659 tarihli Van Schooten edisyonunda.ki•
bir sayfadan alınmıştır. Descartes'ın anlaonak istediğini
basitleştirmek için bağ çizgisini Geometria'ya Van Schootcn
sokmuş olabilir mi ?
Çok şanslıyız ki Descartes etkili bir matematikçiydi ve
bir sonraki yüzyıla aktarılacak en iyi notasyonun standart­
laşmasında yardımcı olabildi. Zira 1 7. yüzyıl, matematik­
teki ilerlemeye yıllarca sekte vurabilecek her türlü garip ve
külfetli notasyon denemelerine sahne olmuştu.
Yunan geometriciler için bir eğri neredeyse statik bir
şekildi. Descartes eğriyi daha farklı düşünmeye başlamışn.
Onun koordinat sistemi bir kural gereği (denklem) dinamik
şekilde hareket eden bir noktalar toplamı ve reel sayılar x ve
y ile gösterilen konumlara (yani noktalara) sahip bir cebir
objesi olarak değerlendiriliyordu. Bu reel sayılar (koordinat­
lar) karşılıklı olarak düzenlenmiş bir sayısal bağınn içerisine
girmişlerdi ve biri diğerinin izni olmadan değiştirilemezdi.
Bu yeni geometriye göre eğriler aslında değişkenler arası
bağıntılardı. Bu, matematiğin taktiklerini ve tanını kökten
değiştiren, kalkülüsü mümkün kılan ve hareketi ele alışımızı
sonsuza dek değiştiren çok büyük bir ilerlemeydi.
1 7. yüzyıl başlarındaki tipik bir ampirik gözlem, hava­
ya a tılan bir cismin değişik zamanlardaki yüksekliğini bir

,.. Bu eser Geometri.ı adıyla y ..1yımlanmıştır. (e.n.l


203
değerler tablosu olarak gösterirdi. Cisınin gözlemlenmediği
zamanlardaki yüksekliğinin nasıl bulunacağı bilinmiyordu .
Grafik kullanımı ve h yüksekliğini t zamanıyla ilişkilendiren
bir cebir denklemiyle birlikte, yüksekliğin zamanla nasıl
değiştiği, sayıların nasıl artıp azaldığı konusunda bir fikir
oluşmaya, sezgisel bir anlayış gelişmeye başladı .
Geometri ve cebirin birliği en büyük keşiflerden biriydi.
Bu sayede, bir olayla ilgili yasaların yanı sıra bağımsız olay­
lar arasındaki bağlantı görülmüş oldu. Bu, daha sonraki
matematikçilere birbiriyle ilişkili iki olguda, birindeki deği­
şimin diğerini nasıl etkilediğini matem atiksel olarak ortaya
koyabilmelerini sağlayan imkanları sundu.
Yine de bilimciler doğanın tamamen mekanik ya da
matematikle bütünüyle açıklanabilir olup olmadığı konu­
sunda hemfikir değildiler. 9 Fakat geometri ve cebirin bu
yeni türden birliği evrenin sırlarının matematiksel yoldan
tamamen açıklanabilir olduğu hissini veriyordu. Uzay ve
ı:aman sadece sezgiyle ulaşılabilecek güvenilmez ve belirsiz
geometrik betimlemeler yoluyla değil, a ynı zamanda cebir
yoluyla da bağlantılıydı.
Fonksiyon kavramı uzay-zaman ilişkisinin incelenme­
sinin doğal yolu olacaktı, ancak bunun için öncelikle
1 692'de Leibniz'in bir önkavram geliştirmesi, ardından
J ohann Bernoulli ve Leonhard Euler'in bazı k üçük değişik­
likler yapması ve ardından 1 834'te Gustave-Peter Lejeune
Dirichlet'in kendi versiyonunu ortaya atması gerekecekti. ıo

204
1 7. Bölüm

Semboller Kataloğu

William Oughtred, 1660 yılında Haziran ayının on


üçüncü günü olan bir pazar günü seksen sekiz yaşında
öldü. John Aubrey hakkında şunları söylüyor: "Küçük
bir adamdı, siyah saçları ve (anlamlı bir derinliğe sahip)
kara gözleri vardı. Kafası her zaman bir şeylerle meşguldü.
Toprağa diyagramlar ve doğrular çizerdi. 'Bu dünya onlara
layık değil' diyerek tüm kağıtlarını yakmışn. Çok muhteşem
bir adamdı. Ba sılmış birkaç kitabını da yakmış ve tamamen ·
kül olana dek kılını kıpırdatmadan izlemişti. " 1 Çek gravür
u stası Wenzel Hollar'ın yapnğı oyma portresini inceledi­
ğinizde kaşlarının üzerinden aşağı doğru uzanan büyük
burnuyla ince dudaklı, yaşı ilerlemiş bir adam görürsünüz
( Şekil 1 7. 1 ) .
O ughtred, Clavis mathematicae adlı eserinin ilk baskısı­
nı 1 63 1 yılında tamamladı. Kitap ölümünden sonra yanın
yüzyıl boyunca popüler bir ders kitabı haline gelerek birçok
baskı yaptı. Clavis'te Andreas haçı diye de bilinen x'in
ilk kez çarpım sembolü olarak kullanıldığını görüyoruz.
Ortaçağda bu işaret, iki sayının çarpımı hariç, birçok başka
şeyin göstergesi olarak kullanılmıştı. 0ughtred'in Clavis'ine
dek çarpma i şlemi sadece yan yana yazma yoluyla gös­
terilirdi; a b y azdığınızda bu, a çarpı b anlamına gelirdi.
Çarpılanların kendisi de sembol olduğu sürece bunda bir
sorun yoktu . Fakat sayılara gelindiğinde karışıklık oluyor-
205
ŞEKİL 1 7. 1 : William Oughtred

du. Örneğin 22, yirmi iki sayısı anlamına mı, yoksa 2 çarpı
2 a nlamına mı geliyordu?
Yan yana yazmanın kullanılması, bir sembol değildi;
karışıklığa yol açan bir notasyon fikriydi. 15 4 5 yılında
Michael Stifel çarpma ve bölme işlemleri için sırasıyla M
ve D harflerini kullandı. 1 585'te Simon Stevin de aynı s ını
yaptı.

diyebilmek için 3(l)D sec CDM ter(l) yazıyorlardı ve sec


" ikinci bilinmeyen ", ter de " üçüncü bilinmeyen '' anla­
mına geliyordu. Buradaki M, D, sec ve ter yine sembol
değil, yalnızca kısaltmaydı. 2 Kavramsal kargaşaya açıktı:
Hangi bilinmeyen birinci, hangisi ikinci, hangisi üçüncü ?
Descartes'a borçlu olduğumuz bugünkü notasyon böyle bir
problem yaratmaz, çünkü alfa benin harfleri zaten bir sıra
içerisinde düzenlenmiştir.
206
Viete "A içinde B" ifadesini A ve B'nin çarpımı anlamın­
da kullandı. 20. yüzyılın başında bile kimi yazarlar çarpma­
yı göstermek için M kullanıyordu. 3 Hatta bugün bile yan
yana yazma konusunda bazı belirsizlikler vardır: 3 ! yaz­
dığımızda 3 + � demek isteriz. Genç öğrencilerin tam sayılı
kesirlerle hesap yaparken bu kadar çok hata yapmalarının
altında belki de bu vardır.
Oughtred'in önerdiği yüzden fazla sembol ve işaretin
bugün ancak bir düzineden azı kullanımdadır. Buna rağmen
üç yüzyıldan fazla süre boyunca standart haline gelebilen
yarım düzine sembol tasarlayabilen biri alkışı hak eder.
1 7. yüzyıla gelindiğinde sözel matematik yazımı yerini
büyük oranda sembolik yazıma bırakmışn. Çok çeşitli
yeni notasyon ortaya atılmışn; bunlardan bazıları faydalı,
bazıları değil, bazıları pratik değil ve bazıları düpedüz aptal­
caydı. Ama ilerleme devam etti. 1634'te yayımlanan Cursus
mathematicus kitabının önsözünde Pierre Herigone şöyle
yazıyordu: " Kısa, özlü ve açık, herhangi bir dil kullanımına
başvurmadan ispat yapabilmenin yeni bir yöntemini icat
ettim. " Tam bir matematiksel gösterim sistemi getirdiğini
a nlatmak istiyordu. Fakat bu bütünsel sistemden bugün
hala kullanımda olanlar sadece .ı ("diktir" ) ve L ("açı " )
geometri sembolleridir.
Alfred North Whitehead şöyle yazıyordu: "Denizlerin
imparatorluğunu İngilizlere, karaları Fransızlara, bulutla­
rın hakimiyetini de Almanlara veren eski bir nükte vardır.
Gerçekten de Almanlar + ve -'yi bulutlardan almış olmalı­
dır; bu sembollerin yarattığı fikirler insanlığın esenliği için o
kadar önemli ki denizden ya da karadan gelmiş olamazlar. '" 4
Artı (plus) ve eksi (minus) kelimelerinin yerini p ve m
harfleri aldı. Popüler tarih + ve - işaretlerini Stifel'e atfeder.
Ama Stiefel'i n de bunları başka bir yerden gördüğüne dair
kanıtlar vardır. İlk olarak Alman ambarlarında, standart bir
ağırlıktan daha fazlasını ya da daha azını göstermek için

207
sayım çizelgele rinde tebeşirle çizilen işaretler olabilecek leri
ileri sürülmüştür. 5
Bu işaretler Stifel'in Arithmetica lntegra'sının 1 544
edisyonunda kullanıldı . Johannes Widmann'ın 1 4 8 9
tarihli çalışması Behende und hubsche Rechenung auff
ailen Kauffmanschafft'ta da (Ticarette Hızlı ve Düzgün
Hesaplama) karşımıza çıkmışlardı. Fakat Widmann'ın + 'sı
toplama işlemi değildi; "+2 beklenenden iki fazladır" gibi,
" fazla" anlamına geliyordu. Bir süre sonra toplama işlemi
için başka işaretler de ortaya çıktı. Favorilerden biri de p ya
da işlemi bir nicelikten ayırt etmek için p'nin üstünden ya da
üzerinden geçen bir çizgiyle birlikte p şeklindeki kısaltma­
sıydı . Tartaglia toplamayı göstermek için Yunan harfi cp'yi
kullanmayı tercih etti. Eksi için kullanılan işaretlerin tarihi
Diophantos'un dönemine, yukarı doğru ya da aşağı doğru
bir ok gibi göründüğü zamanlara dek uzanı yordu. Yan
yatmış Latin haçı şeklindeki -+ popülerdi , hatta Descartes
Geometrie'sinde yer yer demir haç ( � ) bile kullandı; tabii
bunlar yeni bir harf baskısı oymamak için hurufat dolapla­
rında bulabildikleri en yakın sembolü kullanan yayıncılar
tarafından da eklenmiş olabilir. 1 6. yüzyılın sonuna gelindi­
ğinde +'den (bizim bölme işaretimiz) ='e (evet, bizim eşittir
işaretimiz), -'ye ve en sonunda, başka umut vaat eden
seçenekler denendikten sonra (\J 'ye dek çeşitli biçimler aldı.
Sonuncu sembolü Pierre Herigone Cursus mathematicus
adındaki "teferruatlı bir semboller kümesi ortaya atmadaki
pervasız denebilecek arzusu " nedeniyle ün kazanmış temel
matematik kitabının 1 634 tarihli baskısında eksi işareti için
kullanmıştı. 6 Eksiyi sembolize eden bugün kullandığımız
düz yatay çizgi içlerinde en basitiydi, fakat cümlelerde
tire olarak da kullanıldığı için bazı karışıklıklara da yol
açtı. 1 8. yüzyıldan önce eksi sembolü standa rtlaşmamıştı.
1 7. yüzyıl elyazmalarında aynı sayfada farklı eksi işaretleri
olduğu görülürdü.7

208
Oughtred'in 1 63 1 yılında x sembolünü ortaya a tma­
sından sonraki yıllarda da çarpma sabit bir sembole sahip
değildi. Harriot bir nokta kullandı, Descartes da yan yana
yazmayı tercih etti. Bugün halen bu üç gösterimi de kulla­
nıyoruz. Fakat bundan kimin sorumlu olduğu belli değil
-yazarlar mı matbaacılar mı? Daha sonra Oughtred bölmeyi
göstermek için iki nokta imini (:) kullanacakn. Arap kesir
sembolünde, iki niceliği bölmek için a - b, a/b ve i- örnekle­
rinde olduğu gibi bir çizgi kullanılırdı. Şu an kullandığımız
sembol a + b Oughtred'in iki noktalı işaretiyle Arapların
kesirlerde kullandığı çizgi sembolünün bir birleş imidir. 8
İleride en önemli matematik notasyonlarından bazılarını
yaratacak olan Leibniz bile çarpma için v, bölme için n
i şaretlerini k ullandı. Bunların tutulmamış olmasına çok şaşı­
rıyorum. Birbirlerinin yansıması olan ikili yapılan aslında
bölmeyi çarpmanın tersi olarak gösterdiği için çok akıllıcay­
dılar. Sorun el yazısındaydı; ikisi birbirine kanşnrılabilirdi.
Bugün sonsuzluk için kullandığımız oo sembolünü
Romal ıların, çok büyük bir sayı olması nedeniyle 1 000
sayısını belirtmek için kullandıkları oluyordu (bkz. Şekil
4.7 ve 4. 8 ) . 1 6 . yüzyılın sonuna gelindiğinde bu işaret,
en iyi eşitlik sembolü yarışında Robert Recorde'nin yatay
çizgileri ve Xylander'ın dikey çizgileriyle anlamsız bir reka­
bete girdi . Nihayet 1 655 yılında John Wallis Arithmetica
Infinitorum' unda onu sonsuzluğu belirtmek için kullana­
na dek zavallı CX) sembolü bir onu bir bunu temsil eonek
üzere ortal arda dolandı . Yerini ancak 1 7 1 3 yılında James
Bernoulli'nin A rs Conjectandi adlı eserinde kullanmasıyla
sağlamlaştırabildi . 9
Herigone'un altı ciltlik eseri 1 642 yılında tamamlanıp
basıldığında cebir artık büyük oranda sembolikti. Yeni
matematik yazım biçiminden herkesin mutlu olduğu söy­
lenemezd i. Neredeyse hiç sözel açıklama içermeyen birkaç
geometri kita bının basılması durumun geldiği son noktay-

209
dı. Herigone yöntemini açıkladıktan kısa bir süre sonra ,
1 648'de felsefeci Thomas Hobbes geometrideki sözel ispa t­
tan sembolik ispata kayışla ilgili şöyle yakınıyordu:

Semboller kanırlamalar için gerekli yapılar olsa l a r da, son


derece yakısıksızlar ... yazım ı kısaltsalar da okurun, keli melerle
yazılmış olsaydı anlayacagında n daha çabuk anlaması n ı sagl o­
m ıyorlar. Zira dogrular ve şekillerin çıkış noktası . . . ister söylensi n
isterse üzerinde düşünülmüş olsun, kelimeler olmak zorundadı r.
Böylece zihinde çift is yapılıyor, birincisinde sembolle rin iz yine
kendileri de sembol olan kelimelere dönüştü rülüyor, i kinci olara k
d a işaret ettikleri fikirlere bakılıyor. Üstelik a ntik uygarlı klarda bu
sembollerin ne geometri isparları nda ne de a ritmeti k kitaplarında
kullanılmadıgını düşünürseniz. .. bence g elecekte onlara bu kada r
da sevgiyle yaklaşmayacaksın ız. 1 O

De Morgan da 1837'de şöyle yazıyordu:

Semboller ve birleştirme yasalarıyla h içbir şey anlamasa


da aşina hale gelir gelmez ögrenci, benim "sembolik kal külüs"
adını verdigim bir yaklaşım edin iyor ki b u da belli bazı sem­
boller ve belli bazı birleştirme yasalarıyla "sembolik cebir" d i r:
Bu bilim degil, sanattır. Sonrası nda bilime bir tü r dil teçhiz etme
olasılıgı haricinde açık ki faydasız bir sanat. Sembolik kalkülüste
uzmanlaşmış kisi, dogal olarak bunların anlamları n ı d a talep
edecektir. 1 1

210
1 8 . Bölüm

Sembol Ustası

Notasyonda küçük gibi görünen bir degisiklik yaklaşımda


radikal b i r kayma anlamına gelebilir. Yeni bir notasyon yeni
sor u lar sorabilir .
- Ba rry Mazur

" Orta boylu ve narin yapılı, kahverengi saçlı, küçük ama


içe işleyen s imsiyah gözlere sahip" Gottfried Leibniz sembol
yaratma konusunda tam bir dehaydı.1 En uygun sembolleri
b ulmak için üzerlerinde çalışır, değişiklikler yapar ve iyi
düşünülmemiş bir sembolün günün birinde matematiksel
anlarımı gereksiz yere karmaşıklaştırma olasılığının oldu­
ğunu h issettiğinde de bunlardan vazgeçebilirdi. Bombelli
ve Viete'in eserleri üzerinde çalışmış ve 1 7. yüzyıla girilir­
ken polinomlar için kullanılan sembollerin cebir genelle­
melerinde artık yeterli olamayacağını önceden görmüştü.
1 5 . ve 1 6. yüzyı Harda uygunsuz sembollerin cebirin ilerleyi­
şini engellediğinin farkındaydı.
1 7. yüzyılın ikinci yarısında matematik metinleri
Oughtred, Herigone, Descartes ve Newton'ın yanında
büyük oranda Leibniz sayesinde sembollerle dolup taşıyor­
du. Ders kitabı yazarları ve daha az tanınan matematikçiler
yüzlerce yeni sembol yaratmıştı. O dönemde sembol yarat­
mak modaydı, fakat insanlar er ya da geç yaratıcı düşünce

21 l
ortamını ele geçirecek olan öngörülmeyen karmaşanın pek
de bilincinde değildi.
Gördüğümüz üzere Descartes birçok sembolü başka­
larından alıp üzerlerinde değişiklikler yaparak geliştirdi.
Oughtred işe yarayıp yaramayacakları üzerinde fazla düşün­
meksizin yüzlerce sembol üretti. Bazıları açıkça sorunlu o lsa
da, tutarlılıktan şaşmama adına bunları kullanmaya devam
etti. Herigone da aynı şekilde davrandı.
Öte yandan Leibniz'in berrak yazma çabasında öncelik
sembollerdeydi. İnsan düşüncesine ilişkin tüm alan larda
mükemmel bir notasyonun, konunun anlaşılabilmesi için
vazgeçilmez olduğuna inanıyordu. Şöyle yazmıştı: " Gerçek
yöntem ilerleyişimizde bize bir Ariadne ipi gibi yardımcı
olmalıdır; yani aritmetik öğrenen kişi için oluşturulmuş
işlem formülleri ve geometride çizilen doğrular gibi zihne
rehberlik edecek mantıklı ve somut bir araç olmalıdır. '' 2
Yunan mitolojisinde Ariadne, Girit kralı Minos'un güzel
kızı; Theseus ise labirentte Minotauros'a kurban edilmek
üzere Atina'dan gönderilmiş oğlandır. Theseus'a aşık olan
Ariadne ona mağaraya girerken çözeceği bir ip yumağı
verir. İp, Minotauros öldürüldükten sonra mağaradan çıkı ­
şın ipucudur. Theseus, Minotauros'u öldürüp mağaradan
çıktıktan sonra Ariadne'yi Naksos Adası'na bırak arak terk
eder. [ İngilizcede] "ip yumağı'' anlan11na gelen clew kelimesi
evrimleşerek bugün kullanılan clue [ ipucu] halini almışrır.
Açıkça Leibniz Ariadne'nin ipi seınbolünü kullanarak,
matematik ve onun doğru akıl yürütme gücüne ulaşmanın
ipucunun, notasyonun özelliklerinde yattığı d üşüncesini
vermek istemiştir. Kendisinin kalkülüs notasyonu, ele alınan
konunun işlemlerine ve temel n1antıksa l işlemlere o kadar
n1ü kemmel uymaktadır ki, sıradan bir öğrenci bile idrak
etıne konusunda hiç şüphe duymadan akıl y ürütme labi­
rentlerinde bu ipe tutunarak düze ulaşa bilir.
Leihniz sembolleri, kavran1sal güçleri ve sınırlarıyla
birlikte kavrıyordu. Tanıdığı herkesle yazışarak, titizliğini

2 12
bilen dönemin önde gelen matematikçilerine danışarak, bazı
semboller üzerinde değişiklikler yaparak, bazılarını tümden
reddederek yıllar boyunca denemeler yapn. Recorde'nin
eşittir işaretine kanı kaynamamışn ve çoğu zaman bunun
yerine zımbaya benzer n sembolünü kullanmayı tercih etti.
Sanının bu iki taraf arasında bir köprü anlamına geliyordu.
Bugün, f'nin x'in her değeri için bir y sayısı verdiğini
belirtmek için "y, x'in fonksiyonudur ,, diyor ve y = f ( x)
gösterimini kullanıyoruz. Leibniz 1 692'de eğrilerdeki teğet­
ler hakkında yazarken daha sınırlayıcı bir notasyon ortaya
atn. Ona göre bir fonksiyon, cebir ve analiz işlemlerinden
oluşan bir ifadeydi; örneğin ax + b Ja2 - x 2 toplama, çıkar-
- ma, üssünü alma ve köklerini alma cebir işlemlerinden
oluştuğu için bu nitelikteydi. Fonksiyon kavramı 1 837'ye
dek çeşitli d eğişikliklere uğradı. Bu tarihte Gustave-Peter
Lejeune Dirichlet bugün matematikte kullandığımız dahice
tanımı yaptı: " Eğer x'in her değeri y'nin benzersiz bir değeri­
ne k arşılık geliyorsa y, x'in bir fonksiyonudur. " Dirichlet'in
tanımı karşılık gelmenin nasıl olacağı konusundaki tüm
sınırlamaları ortadan kaldırıyordu. Descartes bu kadar
özgür bir tanıma sahip değild i; denklemleri eğrilerle ilişki­
lendirmesi, bu yüzden de uzaydaki noktaların zamana karşı
harek etinde olduğu gibi bir değişkenin bir başkasına göre
nasıl d eğiştiğini araştırması gerekiyordu.
Leibniz'in icat ettiği iki yüz yeni sembol içerisinde diferan­
siyel ve integral kalkülüs sembolleri de vardı. Kalkülüs dersi
alan herkes "y'nin x'e göre türevi" anlamına gelen ! sembo­
lünü gönnüştür ( bkz. Ek A).
: niçin bu kadar iyi bir semboldür? Gerekçesiz sembo­
lik manipülasyonu sorgulamadığımızda : bir kesir olarak
düşünül ebilir; : = x gibi bir eşitliğin her iki tarafı dx'le çar­
p ıldığında dy = xdx elde edilir. Ne kadar kullanışlı ! Bu garip
küçük değişkenler dx ve dy'nin gerçekten de sentetik olarak
c ebir kurallarına uyduğu ortaya çıkar.

213
Leibniz'in diferansiyel kalkülüsteki dx , dy ve integral
kalkülüsteki J sembolleri, kalkülüs alanında çalışan diğer
matematikçilerin kullandığı sembollerin hepsinden çok
daha üstündü. Newton'ın ya da Fermat'nın sembolleri
hayatta kalsaydı olacaklarla karşılaştırıldığında kalkülüs
dünyasında hayatı müthiş kolaylaştırdılar. Dizgiciler sayfa­
!
nın sanr aralığı yapısına uymayan gibi üç katlı sembollere
itiraz etriler.3 Az daha bunun alternatifi olan J y şeklindeki,
sanki d'nin üstü kırılmış ve sola kaydırılmış gibi ya da bu
kırılmış uç, üstsimge şeklinde bir 1 'miş gibi görünen sem­
bole mahkum olacaktık. Asıl bu kadar saçma bir sembolün
dizgicilerin kabusu olacağını düşünüyorum. Şanslıyız ki,
tutunamamış.4
Dizginin bu örnekteki gibi göz önüne alınması da sem­
bol tasarımında önemli bir etmendi. Leibniz bir işlemin, bir
dizi terim üzerinde yapılacığını gösteren bağ çizgisi kullanı­
mına yönelik kabul görmüş uygulamayı devam ettirdi; bağ
çizgisi işlem görecek terimlerin hepsini kapsayacak şekilde
uzatılıyordu. Bu da dizgiciler açısından sorunlar yarattı ve
bu yüzden Leibniz sayfa üzerinde satırlar arasında ki boşlu­
ğu genişlenneyen başka bir yol icat etti. Böylece dizgicilerin
gönlünü almak ve sayfanın daha güzel görünmesini sağla­
mak amacıyla hangi terimlerin dahil edileceğini gösterecek
bir çift parantez kullanma fikrini ortaya attı.
Leibniz sembol reformunun başarılı olacağından çok
emindi. Böbürlenerek şöyle yazmıştı:

Bence insan zihninin son bü y ü k başarısı olacak bu çalışma


tamamlandıgında bütün insanlar m utlu olacak, çünkü teleskopun
görüşü mükemmelleştirmesi misali aklı y üceltecek bir araca kavu­
şacaklar.5

214
1 9 . Bölüm

Son Sihirbaz

" Onu tanımayanlarda büyük bir beklenti uyandırmayan


bakışları ve hareketleri donuk" Isaac Newton, omuzlarında
yükseldiği dev i simlere itibarlarını teslim ederdi.1 Popüler
tarih anlarımları Newton'ın ünlü, "Eğer ileriyi görmüşsem
bunu omuzlarında yükseldiğim Devlere borçluyum" sözün ü
aktarır; bu ifade 1 2. yüzyılda Fransız Yeni Platoncu felsefeci
Chartres'li Bemard'ın kendi neslini "devlerin omuzları­
na tünemiş [çelimsiz] cüceler" olarak görmesine dayanır.
Bernard bizim önceki nesillerden daha çoğunu ve daha
uzağı görmemizin, daha keskin bir görüşe sahip olmamız
ya da daha yüksekte bulunmamızdan değil, "onların devasa
endamının üzerine çıkarak yükseklere ulaşabildiğimiz için '"
gerçekleştiğini vurgular. 2
20. yüzyıl matematikçisi ve Newton tarihçisi Herbert
Turnbull, genç Newton'la ilgili hayal mahsulü şu hoş öykü­
yü anlatır:

Gra ntham'ın taşrasında, Oliver Cromwell'in ölüm tarihi civ�


rında gerçekleşen büyük �rtına esnasında, bir oglan cocugu
g a rip bir şekilde oynarken görülmüş. Oglan sırttnı rüzgôra ver�
rek sıçramış; elbette uzun bir sıcrayışmış bu. Ardından yüzünü
rüzgôra d ön ü p bir daha sıçramış, ama bu ilki kadar uzun bir
sıçrama olmamış. Bu mesafeleri dikkarle ök:müş, cünkü bu onun
rüzgôrın kuvvetini sapta m a yoluymuş. Oglan lsaac Newton' mıs

215
ve günün birinde bir gezegeni yörüngesinde tutan kuvveti, tabii
buna kuvvet dersek, ölçecek kişi de oymuş. 3

Bu dönemde teleskoplar yapılmış ve dünyanın tüm


denizleri keşfedilmişti, ama yine de cadılar asılıyor ya da
yakılıyor, hainlerin ve suçluların başları meydanlarda ardı
ardınca kesiliyor (başları bozulmasın diye haşlanıyor ve
kalabalık caddelerdeki direklere asılıyor) ve yeni kimya bili­
minin doğumunun arifesinde simya, en parlak bilimcilerin
bile hummalı faaliyet alanı olmaya devam ediyordu. Bizzat
Newton bile simya deneyleri yapmasıyla ünlüydü.
17. ve 18. yüzyıllarda matematikçiler Klasik Yunan
matematiğindeki eksiksizlik ısrarından kısmen vazgeçmişler
ve sonsuz büyük ve sonsuz küçük hakkında fikir yürütmeye
ve sezgilerine kulak vermeye başlamışlardı. Sonsuzlukla
beraber yeni kuralların ve yeni notasyonların geliştirilmesi
gerekiyordu. Tanımlar bulanık, yöntemler belirsiz ve man­
nksal argümanlar eksik bağlantılarıyla güvenilmezdi. Tobias
Dantzig şöyle diyordu: "Sezgi, çok uzun süre Yunanların
katı eksiksizlik anlayışının esiri oldu. Şimdi özgürlüğünü
kazandı ve artık romantik uçuşunu kontrol altında tutacak
Eukleides'ler yok. " 4
Sürem ya da sürekliliğin sezgisel kavranışıyla birlikte,
sonsuzun ve sonsuz küçüğün araçla rı yaratılıyor ve ka bul
görüyordu. Sanal sayılar n1atematik d i line yerleşmişti.
Cebir, akıllı sembol kullanımıyla birlikte matematiği kal­
külüs devrimine hazırlamıştı. Fizik bir bilim olmaya doğru
ilerliyordu. Ve Newton (Al bert Einstein'ın sözleriyle) "şim­
diye dek tek bir bireyin sahip ol madığı bir ayrıcalıkla insan
düşüncesindeki en büyük ilerlemeyi " gerçekleştirdi. 5
Britanyalı matematik tarihçisi Derek Thomas Whiteside
ve onun özverili editörlüğü sayesinde Newton'ın nere­
deyse bütün metinlerine sahibiz. (Arkadaşlarının tercih
eniği ismiyle) Tom, 1958'de çalışmalarına başladığında

216
Newton'ın metin leri darmadaAınık ha ldeydi. Tom, 1 7. yüz­
yıl matematik ta rihi hak k ında ki yü ksek li�ans teı.i ü1_.erinde
C',a mhri�'de ça lışma larını sürdürürken mevcut matematik
tarihi hil�ilerinin çoğunun kuşkulu ve üstünkörü olduğu­
nu düşünmeye haşlamıştı. Cambridge'de bir kütüphane
görevlisine Newton 'ın metinlerine ulaşıp ulaşamayacağını
sormuş ve kendisine göz gezdirmesi için hemen sekiz kutu
yazı verilmişti. Tom'un sekiz ciltlik eserini hazırlaması tam
�;rmi üç yıl sürdü.
Ara sıra ben de, gizemli bir lezzet bulmuş olan bir farey­
le paylaştığımızı düşündüğüm VII. Cilt'e göz atarım. 6 Her
seferinde bir sayfa ama; çünkü tek başına yedinci cilt bile,
üzerinde düşünmek için bir ömür harcansa yetmeyecek
kadar bilgiyle doludur.
Newton bilinmeyen değişkenleri, bir eğri boyunca akan
nicelikler olarak düşündü. Latince fluxus'tan ["fluid": akış­
kan] yola çıkarak Fluent [ akış değişkeni] adını verdiği bu
şeyler, bugün bizim bağımlı değişkenler dediğimiz x'lere çok
benzer ama zamana bağımlılıklarıyla sınırlanmışlardır.
1 704 yılında, ilk kullandığından neredeyse kırk yıl sonra
Newton bunları şöyle değerlendirmektedir:

Matematiksel nicelikleri burada en az muhtemel parçalardan


oluşmuş olarak degil, sürekli bir hareketle tanımlanmış olarak
düşünüyorum. Dogrulor parçaların bir oraya getirilmesi yoluyla
deQil, noktaların sürekli hareketi yoluyla tanımlanıyor ve de
tanımlanma yoluyla yaratılıyor; yüzey alanları dogruların hare­
ketleri yoluyla, cisimler yüzey alanlarının hareketi yoluyla, açılar
kenarların rotasyonu yoluyla, zamanlar sürekli akıslar yol uyla ve
diger durumlar da benzer şekilde tanımlanıyor ve oluşturuluyor.
Bu oluJumlar fiziksel doganın gerçekliginde meydana geliyor ve
bunlara her gün cisimlerin hareketinde şahit olunuyor. 7

Bu yaklaşım Leibniz'in matematiksel nicelikler yak­


laşımından ne kadar da farklıdır. Leibniz'e göre bir eğri

217
sabitti , statikti, denklemi tarafından tanımla nmı ş ve sonsuz
küçüklükte kenarla rıyla sonsuz bir çokgenden olu şmu ştu . 8
Öte yandan Newton eğriyi dinamik olarak ele alıyor ve eğer
eğrinin izlediği yolla sınırlanmamış olsaydı parçacığın uçup
uzaklaşacağı yöndeki teğetin olduğu yerde hareket eden bir
parçacığın izi olarak düşünüyordu. Eğrilerden nicelikleri
temsil eden "nokta akışları" olarak bahsediyordu, ama yine
de kalkülüs açısından bunlar Leibniz'in statik eğrileriyle
aynı şeyler anlamına geliyordu.
Zaman değiştikçe eğri üzerindeki nicelik, eğri boyunca
yeni bir niceliğe akıyordu. Bir akış değişkeninin değişim
hızı "akış değişkeninin akışıydı " ve bu, tek noktalı x, y,
z'ler şeklinde sembolleştiriliyordu; noktalı harfler denen bu
semboller standart akış notasyonu olarak çok çabuk kabul
gördü. (Ayrıntılar için bkz. Ek B.) İlginçtir, daha yüksek
türevler değişkenlerin üzerinde daha fazla sayıda noktayla
gösteriliyordu, dolayısıyla =J,'' , y akış değişkeninin sekizinci
akışı anlamına geliyordu ve bu y akış değişkeninin akışı­
nın akışının akışının ... akışı ( 8 kere) demekti . Birisi y gibi
bir şey yazmayı akıl edene dek sanki eski üssel sıralama
hikayesinin yeniden yeniden anlatılması gerekiyordu. Aynı
şey için bizim kullandığımız nıodern Leibnizci notasyon
d8 y bundan çok daha tatmin edici bir gösterimdir. Sekizinci
türev için ddddddddy ifadesinin okunmasının gerektiğini
bir düşünün. Leibniz'in zamanında bu kad a r yüksek değerli
bir türevin alınmasına ihtiyaç olınayabilir, ama sonuçta
daha karmaşık terimlerin ortaya çıkması da kaçınılmazdır:
1 2ddddddddxdddddydddddz gibi kabuslarla ister istemez
karşılaşılacaktır. Şansımıza Leibniz'in notasyununda bu,
1 2d8 x.d 5 y.d 5 z şeklinde gösteriliyordu.
Kısıtlayıcı notasyondaki bir başka problem de akışların,
genelde zaman değişkeni t olan ama böyle olması da şart
olmayan bağımsız değişkenin kavramsal doğasına açıklık
kazandıracak bir bağlamı gerektirmesiydi. x'in akışının

218
zaman deği şkenine göre olduğu anlaşılıyordu ve dolayısıyla

notasyonuyla ı
aslında x'in hızından başka bir şey değildi; bu, Leibniz'in
Newton'ın notasyonuyla da x, şekJinde
ifade edilirdi. Bunun modem dilimizdeki karşılığıysa x'in t'ye
göre türevidir.
Newton'a göre kalkülüsün temel görevi verilen akış
deği şkenlerinin akışlarını ve verilen akışların akış değişken­
lerini bulmaktı. Fakat Newton da yaşamı boyunca birkaç
farklı yaklaşım geliştirdi ve aynı zamanda sonsuz küçüklerin
de savunucusuydu. 9
Bir örnek olarak y - x2 = O'ı ele alalım; x yerine x + xo ve
y yerine y + yo'yu koyabiliriz. (Newton'ın x0'in akışını nasıl
bulduğunu görmek için bkz. Ek B.) Buradaki o "o" harfidir;
çok çok küçük ama sıfır olmayan bir niceliği ifade eonek
için kullanılmıştır. Aslında bu Newton'ın sonsuz küçük bir
nicelik olarak adlandırdığı şey olmalıdır; ne anlama geliyor­
sa artık . . . Bu yaklaşımla denklem şu hale gelir:

y + yo - (x + xo)2 = Ü

Bu da şununla eşdeğerdir:

y + yo - x 2 - 2:xxo - x2 o2 = 0

y - x2 = O olduğu için bu son denklem yo - 2xxo - x2o2


- O halini alır. Newton o'nun küçük olduğunu ama sıfır
olmadığını iddia etmektedir; bu yüzden o'ya bölmekte hiç­
bir problem yoktur. o'ya böldüğümüzde son denklem bu
kez y - 2xx - x2o = O olur. Newton şimdi tartışmaya açık
bir şey önerir: o sonsuz küçük bir nicelik olduğu için, o'yla
çarpılan terimler o'yla çarpılmayan terimlerle karşılaşnnldı­
ğında önemsiz olmak zorundadır. Bu nedenle x2o terimini
atabilir; böylece denklemin son hali y - 2:xx = O olur. 1 0
o sıfır değil ken o'ya bölmekte bir sorun yoktur, tamamen

219
kurallara uygundur. Fakat o'nun sıfır olmadığı ama (ne
anlama geliyorsa) sonsuz küçük olduğu öne sürülürse işte
bu İrlanda, County Cork'taki Cloyne Angl ikan Psikoposu
felsefeci George Berkeley'e göre birkaç önemli soruyu
cevapsız bırakır:

Dogrusu akışlan, sonlu çizg ilerin onlarla o ranhlı oldugu bulı.r


nur bulunmaz bir binadaki yapı iskelesi g ibi bir kenara koyulacak
ya da kurtulunacak şeyler olarak kullandıgını görmemiz gerekir.
Ama bu durumda bu sonlu üsler akışların yardımıyla bulunur...
Peki bu fani artımlar nedir? Bunlar ne son l u n icelikler ne de sonsuz
şekilde küçük nicelikler ne de başka bir şeydir. Bu n lara merhum
niceliklerin hayaletleri mi desek acaba? 1 1

Newton ve bu konuda Leibniz de, her iki yönden de


sonsuz küçük diyebilecekleri bir şey istediler: Bölmek gerek­
tiğinde sıfır olmayacak ama bir yandan da göz ardı edilebi­
lecek bir tür -"merhum niceliklerin hayaletleri ".
Berkeley'in değerlendirmesine göre Newton'ın kalkülüsü
sürekliliğin sezgisel kavramlarına uymuyordu . Makalesinin
alt başlığı bile tek başına görüşünü yansıtmaya yeter: Ya
da İmansız Bir Matematikçiye Yöneltilmiş Bir Hitabe.
Modern Analizin [kalkülüs anlamında] Amacı, İlkeleri
ve Çıkarımlarının Dini Gizemler ve İnanç Hususlarından
Daha Farklı Şekilde Düşünülmüş ya da Daha Aşikar
Biçimde Çıkarsanmış Olup Olmadığı Üzerine. 1 2
Asıl eleştiri, sonsuzluk ve sürekliliğin çözümü zor nüans
ve zorluklarını görmezden gelen ince bir kavram o lan, pay
ve payda sıfıra yakınsarken Newton 'ın oranların l imitle­
rine yüklediği bulanık anlamı gerekçelendirme şeklineydi.
Newton bu oranları gerçek oranlar olarak değil , bizim
bugün düşündüğümüz gibi limitler şeklinde düşünüyordu .
Berkeley'e göre Newton sıfırı sıfıra böler gibi gözüküyordu
ve bu tam bir saçmalıktı.
220
Piskoposun şikayetinde haklılık payı vardı; Eule� Fermat,
Newton ve Leibn iz gibi sezgileri kuvvetli matematikçiler
açısından sezgi bir sorun kaynağı değildi. Asıl tehlike, düzen
bozucu bir şey lerin, ispatlanmış bir teoremin sanki yasal
mirasçısıymışçasına kalkülüsün ön kapısından sinsice içeri­
ye sızmasıydı. 1 8 . yüzyılın sonuna gelindiğinde kalkülüs ve
koordinat geometrisinin pratik uygulamaları patlama ya(r
mış, aklın kapılarından içeri sızan tutarsızlıklara hiç bulaş­
madan gerçek dünyanın bilgisini ve insan yaşamını geliştiri­
yordu. Kalkülüsün icadı mimariyi, astronomiyi, topçuluğu,
marangozluğu, haritacılığı, gök mekaniğini, kimyayı, inşaat
mühendisliğini, saat tasarımını, hidrodinamiği, hidrostatiği,
manyetizmayı, malzeme bilimini, müziği, deniz.etliği, optiği,
pnömatiği , gemi yapımını ve termodinamiği ilerletti; aynca
bu listede eksikler olduğunu da söyleyelim.
Newton 1 727 yılında öldüğünde herkesin ulaşabilece­
ği fiyatlarla gözlükler ve gazeteler çoktan yaygınlaşmışn.
Avrupa 'nın her tarafında çok büyük siyasal değişiklikler
yaşanıyordu; Avrupa'nın merkezinde küçük dukalıklar
savaşlar ve birleşmeler yoluyla krallıklar haline gelme­
ye, komşula rı Polonya ve Osmanlı İmparatorluğu'ndan
büyük parçalar koparmaya başlamıştı. Şehirlerin nüfusu
hala düşüktü ( Londra'nın nüfusu 600.000'i, Paris'inki
700.000'i geçmiyordu) ve şehirlerin hemen dışında kurtlar
serbestçe dolaşmaya devam ediyordu. Avrupa'nın büyük
şehirlerinde ve üniversite kentlerinde ışıl ışıl kahvehaneler ve
şatafatlı mekanlar göze çarpıyordu; her gün öğleden sonra
gazeteler satılır, sokaklar geceleyin ışıklandınlır, böylece
insanlar siyaset, fel sefe ve en son bilimsel keşifleri konuşa­
rak gezip dolaşırlardı. Avrupa'da yeni bir yaşam şekli baş
gösteriyordu. Kahvehaneler sadece son haberlerin alınıp
dedikoduların yapıldığı yerler değil, öğrenciler ve öğretim
üyelerini n okudukları kitaplardan bahsedebildikleri, şiirler

22 1
ve tiyatro oyunları üzerine konuştukları, mektuplarını alıp
en yeni bilimsel haberleri duyabildikleri yerlerdi . Bilim
akademileri ve toplulukları kuruluyor ve bunlar dergilerin
yayımlanması, yeni araştırma yöntemlerinin geliştirilmesi
ve pahalı ölçüm aletlerinin üretilmesi için maddi destekte
bulunuyorlardı .
Newton 'ın ölümünden sonraki elli yıl içerisinde Denis
Diderot ilk ansiklopedinin on yedi cildini tamamlayacak,
Edward Gibbon Decline and Fail of the Roman Empire
(Roma İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi) ese­
riyle dünyayı sarsacak, Jean-Jacques Rousseau Du contrat
sociafı (Toplum Sözleşmesi) yazacak, James Watt buhar
makinesini yapacak, Mozart serenat ve senfonilerini yaza ­
cak, Bach ölecek ve Beethoven doğacaktır.
Köle ticareti artmış ve Avrupa'nın her tarafında s ömür­
geler, ticaret ve deniz hakimiyeti nedeniyle savaşlar s ürüyor
olsa da, Aydınlanma Çağı'nda bilim, sanat, edebiyat ve
pratik icatlar patlama yapmak üzereydi. Orta sınıf giderek
daha bilgili hale geliyor ve sadece siyaset değil, bilim ve ede­
biyat üzerine de düşünmeye başlıyordu.
Küresel bilgi otobanları felaketler, entelektüel dünyadaki
gözde konular ve bilimsel keşiflerle ilgili haberleri yaymak
üzere işbaşındaydı. Çok çarpıcı bir şekilde dallanıp budak­
lanarak gelişen insan kültürü hareketleri ç ok geçmeden
daha büyük keşiflere yol açacaktı, fakat daha da önemlisi
gezegenin hareketlerini (top gülleleri ve oklardan bahsenne­
ye gerek bile yok) kalkülüs belirliyor gibi görünüyordu . 1 3
Bilimin buğulu ufuklarına şahit olunan bir çağdı bu; ders
kitabı yazarları da sayıları hızla artan üniversite öğrencileri ­
ne matematiği aktarmanın yeni yollarını arıyorlardı .

222
3. Kısım

Sembollerin Gücü

Meraklı okurlar, sembol kullanımındaki ani patlamanın


ve sembolleri şu an sahip oldukları biçimlere sokan değişi­
min altında yatan derin sırrı bilmek isteyeceklerdir. Bizim
için şimdi çok bariz olan, ama geçmişte yaşayan bir düşü­
nüre çok uzak gelen bu tip bazı özel anlar vardır.

223
20. Bölüm

Zihinde Buluşma

İyi bir notasyon, tüm o gereksiz islerden kurtararak beyne


daha ileri düzey problemlere yogunlasma özgürlügü tanır...
-A N. Whitehead

16. yüzyıldan önce yeterli kararlılığa sahip olan hemen


herkes, neredeyse tüm matematiksel yazımların temel
öğelerini kavrayabilirdi. Tüy ve parşömen, sessiz bir oda,
açık pencereden gelen taze hava, kandillerin gece boyunca
yanmasına yetecek yağ ve büyük bir zihinsel çaba varsa,
matematiğin bildiğimiz kelimelerle yazılması halen müm­
kündü. Matematik onun dilini, kökenlerini, düzenini ve
mantığını incelemeyi arzu eden herkes tarafından okuna­
bilird i.
Through the Looking Glass•'taki (Aynanın İçinden)
şiirlerden Jabberwocky (Gıllıgış), "Twas bryllyg, and the
slythy toves" (Pişindiydi, kayrak tirsukeler) dizesiyle baş­
layarak bize bir dile yabancı birinde o dilin nasıl bir etki
bıraktığı konusunda bir izlenim sağlar. Yeni doğan bebek­
lerin çevrelerindeki seslere anlam vermeye çalışnğı aşama­
da yaşadıklarına benzer bir şeydir bu. Şimdi ilk dizenin
devamını okuyalım: "Did gyre and gymble in ye wabe I Ali

• Lewis Carroll'un 1871 yılında Alice Harik.ılaT DiyıJnnda kitabının devamı


niceliğinde yazdığı kitap. Yazar Lewis Carroll matematikte doçentlik unva­
nına sahipti. (ç.n.)
225
mimsy were ye borogoves; I And ye mome raths outgrabe"
(Dönenip delgilendiler otgelde/ Mızlıydılar tarazlı gubibik­
ler/ Donguzlarsa nezgilendi.). Sanki yavaş yavaş soluk da
olsa bir anlam oluşmaya başladı gibi. İşte matematikle ya
da anlamadığımız herhangi bir şeyle ilk karşılaştığımızda bu
bize böyle "Gıllıgış" gibi gelir.
18. yüzyıla gelindiğinde matematiğin dili, insanların
ciddi bir eğitim almadan okuyamayacakları kadar sembol­
leşmişti. Bunun esas nedeni sembollerin sayısının artması
değildi. Sorun nicelik değil, daha çok yeni başlayanların
yeni materyali anlamaya çalışırken bir yandan da yeni
bir görsel dil öğrenmek zorunda oluşuydu. Böyle bir dili
anlamak ya çok özel bir uzmanlaşma ya da olağanüstü
bir çalışma azmi gerektiriyordu. Dil görsel, ama anlamlar
saklıydı. Notasyona dayalı tümcelerin içindeki sembolle½
içeriğini sadece zamanı ve yeteneği olan ya da bu paketleri
açacak kadar sabırlı olanların anlayabileceği bilgi paketleri
sunuyordu.
Bir şey anlaşılmadığında İngilizcede "Bana Yunanca gibi
geliyor" (lt's Greek to me) ifadesinin sıkça kullanıldığını
görürüz. Yunanca o kadar da zor bir dil değildir. Yunan
bebekler bu dili Amerikalı bebeklerin İngilizceyi öğrenme­
leri kadar kolay öğrenirler. Peki, neden Yunanca anlamama
ifadesi olarak yerleşmiş? Bunun nedeni büyük ihtimalle
Yunancanın Batılıların aşina olduğu Latin harfleriyle yazıl­
mıyor oluşu. Yunan harflerine olan bu yabancılık, kendini
haklı çıkaran bir cehaleti akla getiriyor.
Matematik sembollerinin amacı bizim anlamamızı sağ­
lamaktır. Bir matematiksel ispatı anlayabilmemiz, işleri
kolaylaştırmak, matematikle ilgili bir şeylere bakarken sağ­
ladıkları basitleştirmeyle neler olup bittiği hakkında kabaca
bir görsel fikre sahip olabilmemiz üzere vardırlar. Fakat her
türlü uzmanlık alanında anlama yetimizi aşan teknik terim­
lerle karşılaştığımızda olduğu gibi, senıboller de bize sinir

226
bozucu biçimde Yunanca gibi görünür; bunun bir nedeni de
gerçekten de Yunanca olmalarıdır.
Alfred North Whitehead bize meydan okuyor:

Sembollerin faydasından kuşku duyan varsa, ondan temel


cebir yasalarından bazılarını gösteren aşagıdaki denklemlerin
tam anlamını herhangi bir sembol kullanmadan yazıya dökmesini
isteyin:

x+y=y+x
(x +y) + z =x + (y + z)
xXy=yxx
(x X y) X z = X X (y X z)
x x (y + z) = (x X y) + (x x z)

Bu örnek, sembol kullanımı sayesinde, aksi halde beynin


daha gelişkin melekelerinin devreye sokulmasını gerektirecek
akıl yürütme geçişlerini gözlerimizle neredeyse mekanik olarak
yapabildigimizi göstermektedir.1

Thomas Hobbes sembolleri "kanıtlamalar için gerekli


yapılar" olarak tanımlasa da, "okurun [sembolize edilmiş
olanı], kelimelerle yazılmış olsaydı anlayacağından daha
çabuk anlamasını sağlamıyorlar" diye de yazar.2

Zira dogrular ve şekillerin cıkıs noktası. .. ister söylensin isterse


üzerinde düşünülmüş olsun, kelimeler olmak zorundadır. Böylece
zihinde çift iş yapılıyor, birincisinde sembolleriniz yine kendileri
de sembol olan kelimelere dönüştürülüyor, ikinci olarak da isoret
ettikleri fikirlere bakılıyor.3

Doğal dilde, en dikkatle seçilen kelimeler bile akıl


yürütmeyi etkileme gücüne sahip örtük anlamlar taşır. Bazı
kelimeleri sözlüklerden öğreniriz; bunlar bize anlamlarını
bildiğimiz kelimelerle ya da yine sözlükten bakabileceği-

227
miz kelimelerle iletir. Bazı keliıneleri de belirsiz anlamların
düzenlenmesi yoluyla, rakip anlamların hangisinin bağlama
daha iyi uyduğunu değerlendirerek öğreniriz (ya da öğren­
mişizdir). Bir sandalye ile bir tabure, bir fincan ile bir kupa,
bir kapı ile bir geçit arasındaki fark nedir?
Matematik sembolleri de bazen örtük anlamlara sahiptir,
ama onlann amacı saf düşünceyi öne çıkarmaktır. Bir n1ate­
matik sembolünün neyi simgelediğini bağlamdan çıkarmak
da mümkündür. Biz matematik sembollerinin anlamlarını
çoğunlukla tanımlarından öğreniriz: Çoğunlukla, çünkü
usule uygun matematikte, deneyimlenmiş aşina özelliklerle
ilişkilendirilemeyen tanımları herkes kolayca kavrayamaz.
Warwick Üniversitesi'nden David Tall ve Kudüs İbrani
Üniversitesi'nden Schlomo Vinner çığır açan makalelerin­
de, muallak tanıma ilişkin birçok kavramın muntazam bir
tanım doğmadan önce, kişisel imgelerden oluşan bilişsel bir
yapı halinde zihinde zaten var olduğuna dikkat çekmekte­
dirler. 4
Sembolik dilin, bilinçaltına anlık imgesel göz atışlardan
gelen kendi örtük anlamlarını geliştirdiği kesindir. Ancak
en iyi semboller, anlama tam olarak işaret eden ama yine
de zihnin hızla benzer bağlam örüntülerinden oluşan veri
bankasında karşılaştırma yapması, aktarması ve bilinmeyen
şey ile bilinen şey arasında yaratıcı bir ilişki kurması için
dolaşmasına izin verenlerdir.
Matematikte semboller içeriğin kesin şekilde ifade edil­
mesi için kullanır. Ünlü klasik eseri On Growth and
fomı'da (Gelişme ve Biçim Üzerine) D'Arcy Thompson,
gökkuşağının şekli ile bir hortumdan fışkıran suyun şekli
arasındaki farkı nasıl ortaya koyacağımızı sorar. 5 Şeklen
aynı olabilirler; hatta her ikisi de gökkuşağının bütün
renklerine sahiptir. Her ikisi de su damlacıklarından oluşur.
Gündelik dilde bunların benzer görünün1lü, eğriliği az olan
yaylar olduğunu söyleyebiliriz.

228
Fakat bu eğrilere sembollerin gözünden baktığımızda
çok farklı şekillerde olduklarını görürüz. Gökkuşağının üu­
rindeki bir noktanın (x, y) koordinatlan y = Jaz - x z denkle­
mine, hortumdan çıkan suyun üzerindeki bir noktanın (x, y)
koordinatlarıysa y = ax2 + bx + c denklemine uymak wrun­
dadır; buradaki a, b ve c, eğrilerin iki uç noktası arasındaki
yüksekliğini ve genişliğini belirleyen sabit sayılardır. Biri bir
yarıçember, diğeri bir paraboldür. a, b ve c parametrelerini
ne kadar kurcalarsanız kurcalayın, iki eğri çakıştırılarak tek
bir eğri haline getirilemez. 6
Doğru ve uygun sembolleri kullanarak, doğal dilin
gözünden bakıldığında soluk ve bulanık görülebilen örün­
tüler, simetriler, benzerlikler ve farkları daha net görebiliriz.
x2 + y2 = xy + 4 denklemini ele alalım. Hımın . . . Şu xy
terimi olmasaydı, elimizde basit x2 + y2 = 4 denklemine
uyacak, yarıçapı 2 olan bir çemberimiz olurdu. Ama xy
terimi var; o halde bu, çemberde nasıl bir değişiklik yaranr?
Bu terim nedeniyle iki değişkenimiz x ve y birbirine öyle bir
dolanmıştır ki, denklemi sadeleştirecek bir dönüşüm olma­
dan birbirlerinden ayrılamazlar. Fakat orijinal denklemdeki
x ve y simetrisi bize eğrinin geometrisi hakkında bir ipucu
verir. x ve y'yi birbiriyle değiştirirseniz, yine tam olarak aynı
denklemi elde edersiniz. Aha! İşte bu, eğrinin y = x doğ­
rusuna göre simetrik olduğu anlamına gelir. Gerçekten de
eksenleri saat yönünde 45 derecelik bir açıyla döndürür ve
elde ettiğimiz yeni eksenlere s ve t adlarını verirsek, denklem
mucizevi biçimde 3s2 + t2 = 8 biçimini alır. Bu yeni biçimde
st terimi yoktur; s ve t çarpma yoluyla birbirine dolanma­
mıştır. Bu güzel denklemi s ve t koordinatlarına göre çizdi­
ğimizde ortaya çıkan resim, (0,0) merkezli bir elipstir ve s ve
t eksenlerine göre simetriktir.
x2 + y 2 = r2 denkle minin simetrik formu nasıl ÇEı\'1BER!
ÇEMBER! diye bağırıyorsa, xy terimi de aynısını yapar:
x'in y'ye çarpmayla yapışması, serebral korteksimizin sol

229
yarısına hemen DÖND(JRME! DÖNDÜRME! diye sesle­
nir. Bu 45 derecelik dönme, x ve y değişkenlerini bi rbi rinden
çözerek xy teriminin ortadan kalkmasını sağlar.
Bir denklemdeki simetri her zaman, o denklemi betim­
leyen eğrinin geometrisinde bir tür simetri anlamına gelir.
Bizim x2 + y2 = xy + 4 denklemimizde de durum aynıdır.
Eğri, yatay eksenle 45 derecelik bir açı yapan iki diyagonal
doğruya simetrik bir elipstir.
Zihin eğrinin bir elips olduğunu söyleyecek kadar hızlı
işlemeyebilir, ama denklem bize bu şey her neyse onun
y = x doğrusuna göre simetrik olması gerektiğini söylemekte
oldukça hızlıdır; zira x'in y'yle yer değiştirmesi eğriyi değiş­
tirmez. Yapabileceği tek değişiklik, değişkenlerin isimleriyle
sınırlıdır.
Cebir ile geometri arasındaki bağlar neredeyse görünmez
olsalar da, kopmaz niteliktedir. Cebir işlemlerine görsellik
kaz.andırırlar. Bize zihinde, kelimelerle sadece ima edilebi­
len örüntüler, bağlantılar, benzerlikler ve garip buluşmalar
sağlarlar. Whitehead'in meydan okumasını kabul edelim ve
x 2 + y2 = xy + 4'ün geometrisini, denklemin tam anlamını
hiçbir sembol kullanmadan yazarak görmeye ç alışalım .
Yapılabilir; ama beyindeki kan akışını hızlandırmadan
olmaz.
Simetri birçok biçimde olabilir. " George Was hington'ın
beyaz atının rengini" soran esprili bilmece aslında bizi yanıt
için sorun un kendisini incelemeye davet eder. Kares i 4 olan
sayının karesi nedir diye sorduğumuzda aslında yanıtı soru­
nun içinde vermiş oluruz. Sembolik yönden soru y anıttır ve
yanıt da sorudur: (../4 ) 2 = 4 . Yüzeyde bu totolojik özdeşlik
yeni bir bilginin peşinde değildir, hatta herhangi bir bilginin
de peşinde değildir. Fakat bunu semboller yoluyla tüm pozi­
tif sayılar için genelleştirilmiş ( vx ) 2 = x şekliy le gördüğü­
m üzde, yaratıcı yeteneğimiz benzer sorular sormay a yönelir:
( 1/i) 3 = x özdeşliği doğru mudur? ( 1/x ) 4 = x özdeşliği doğru

230
mu ? Peki ya bütün pozitif tamsayı n'ler için, ( Vi )" = x doğ­
ru mudur?
Yeteneklerim iz buradan 'Vi sembolünün yeni bir kavra­
nışına sıçray abilir. Eğer x0 x'in kendisiyle n kere çarpılması
demekse ve eğer n ve m pozitif tamsayılar olmak üzere ( x" )m
= xnxm ise, bu durumda x-;; sembolünün Vi 'in yerini a lınası
mümkündür; yani böyle bir sayı olduğunu varsayarsak
"n'inci kuvveti x olan sayı" . Bu şekilde cebir ı.aten bilmekte
olduğumuz şeyi doğrular,, ama aynı zamanda kendisini bir
üsler aritmetiğine doğru da genişletir. Şöyle ifade edebiliriz:

ı
- n -xn
( X nı ) = Xn = x1 = X

Artık buradan yapılacak küçük bir sıçramayla, n ve m


pozitif tamsayılar olmak üzere x-;;- 'nin ( Vi )rn'nin yerine ge-
çebileceğini biliriz ve n ve m'yi tilin tamsayılara genişleten
tanıma ulaşmamız için de küçük bir sıçrama yeter. Burada
sembol kullanımı ve tanımlama, akıl yürüone ve örüntü
yoluyla akıllıca bir fikirden diğerine geçilerek oluşturulan
tanımın daha güçlü bir genel ifadeye ulaşmamızda nasıl
kılavuz rolü oynadığını görüyoruz.
Kuvvet yaratma ve kök almanın bu harika sembolik
biçimi, b ize üsler aritmetiği için bir dil sağlıyor. Üssünü alına
ve karekökünü alma, tanımları gereği birbirinin tersi işlem­
lerdir. Toplama ve çıkarma da ters işlemlerdir; bir sayı ekle.,
aynı sayıyı çıkart, başladığın yere gelirsin. Aynısı çarpma ve
bölme için de geçerlidir. Genellikle bir matematik işleminin
en kullanışlı olduğu durum bu işlemi tersine döndüren bir
ters işlemin olduğu durumdur. Bu tür ters işlemler, denklem­
lerin çözümünde kritik bir öneme sahiptir. Örneğin x + 2 = 4
denklemini çözmek için, her iki taraftan 2 çıkartır ve x = 2
sonucuna ulaşırız. x 2 = 4 denklemini çözmek için, her iki
tarafın karekökünü alırız ve x ± 2 sonucuna ulaşırız.

23 1
Sayılar on parmağı, iki gozu, bir burnu saydığımız
başlangıç aşamalarından bu yana çok ilerledi. Artı k sadece
gördüğümüz şeylere ve saymamız gereken şeylere karşılık
gelmiyorlar. Modern matematik tanımlamayla, a kıl yürüt­
meyle ve bize sembollerle görünür olan örüntülerle ilgileni­
yor. Hatta tanımlar matematik kurallarına ve sembollerin
diline uyduğu müddetçe, gündelik dilimizdeki k elimelerle
ve sezgisel kavramlarla, özellikle de sezgisel fiziksel kavram­
larla çelişebiliyor. Görülebilir doğanın ötesinde ki mantı k
dünyalarının kapılarını açıyorlar. Bunun e n bariz örneği,
rasyonel sayıların ötesinde neyin yattığını anlamaya başladı­
ğınızda oluyor. Yalnızca soyut matematik dili, aşırı gelişmiş
sembolik algısıyla ötede yatan şeyi görebilir.
Bir zamanlar karesi negatif olan bir sayının var olabil­
mesi bu ötenin de ötesinde gibi gözüküyordu . y-i gibi
sanal bir şeyin nasıl bir kullanımı olabilir? x 2 - 2x - 2 = O
denklemini çözmek için doğru sembolik dili kullandığınızda
akla yatkın iki sonuç bulursunuz: 1 + -/3 ve 1 - Y3 . Fakat
aynı sembolik dili ikinci dereceden x2 - 2x + 2 = O denklemi
üzerinde denediğinizde ne çıkar? İki garip çözüm : 1 + -Fı
ve 1 - Fi . Bu çözümlerden istediğinizi alın, karesini alıp
kendisini iki kere çıkartın ve 2 ekleyin. Sonuç s ıfırdır. Ayrı
ayrı bu çözümler işe yaramaz gözükebilir; aına birbirleriyle
toplayın, kolayca 2'ye ulaşırsınız. Diğer bir deyişle garip
y-İ terimi çözümleri denkleme yerleştirdiğinizde ortadan
kaybolur. 7
1 6 . yüzyıldan gelip bu bölümü okusaydınız 1 + Fı ile
1 - Fı 'i toplayarak 2 elde etme işinde şüpheli bir yön
olduğunu düşünebilirdiniz (ki düşünmeniz de gere kirdi ) .
Böyle bir toplama Fi - y-İ = O olduğuna işaret eder.
Bu doğru mudur ? Modern yanıt şudur: " Kesinli kle; x ne
olursa olsun, x - x sıfıra eşit olmak zorundadır. ,, Bunun arit­
metiğin olağan kurallarına uyan sayılar için doğru olduğu
kesin. Fakat şu ana kadar bildiğimiz tek şey, Fı 'in ikinci

232
dereceden bir denklem üzerinde gerçekleştirilen sembolik
cebirin bir sonucu olarak ortaya çıkmış bir şeyin sembolü
olduğu. Fı hakkında aslında, tanımı gereği "kendisiyle
çarpıldığında'' (bu da ne demekse) "negatif sayı - 1 elde
edilir n şeklinde bir özelliğe sahip gizemli bir şey'i simgelediği
haricinde hiçbir şey bilmiyoruz.
( Günümüzün notasyonuyla) x2 - 2x + 2 = O gibi ikinci
dereceden bir denkleme dek izi sürülebilecek gerçek dünya
o lgu larının var o lduğuna dair bariz bulgular olmadığı için
geçmişten gelen yabancı olarak siz 1 + Fi ve 1 - Fı 'in
saçma sonuçlar olduğunu düşünebilirsiniz. 16. yüzyılın
sonundan geliyor ve dik koordinat sisteminde ikinci derece­
den denklemlerin çizimi konusunda bilgi sahibi olsaydınız
grafiğin, tepe noktası (0,2)'de olan bir parabol olduğunu
söyleyebilirdiniz. Bu x-ekseninin iki birim üzerinde bir nok­
tadır. * y'nin değerinin sıfır olduğu bir x yoktur.
Ama daha öteye bakmalısınız. Dik koordinatları bir
kenara atın ve farklı bir şey düşünün. Eğer şimdi, a ve b
reel sayılar kulübüne çoktan kabul edilmiş herhangi iki sayı
olmak üzere, a + by'=ı formundaki bütün sayılan sayı sis­
temimize kabul edersek ne olur? Böyle bir kabulün aptalca
olacağını düşünüyor olabilirsiniz; ama sembolik açıdan, bu
şey ler her neyse, hepsi bizim olağan sayılarımızın dilbilim
ve söz dizimi ne son derece uygundur. Alelade sayıların tüm
yasaları na uyuyor gibi gözükmektedirler: İki ekle, ilci çıkaı;
ikiyle çarp, ikiye böl, yine a + bFi 'in bir başka formunu
elde edersiniz. Bütün olağan yasaların geçerli olduğuna
inanın ve hepsini uygulayın! Fakat neden bu sayının temsil
ettiği şeye dair artık alışmaya başladığınız Fi. sembolünün
imgesi dışında ( 1 , 2, 3 , . . . gibi normal sayılar ya da 3/4, ıt,
- - - - -- ---- ------ --

* Parabol ün re pe nok rasının (Ü,2 ) olabilmesi için denklemın x 2 + 2 = O şek­


linde olması gerekir. Orij inal merinde verilen x2 - 2x + 2 = O denkleminin
kökleri doğrudur, a ncak bu durumda paraboli.ın tepe noktası ( 1 , 1 ) olacak­
tır. ( e . n . )
233
vı gibi biraz garip sayılardan farklı olarak) açık ve net hir
imgeye sahip değilsiniz?
Fi 'in zaten eksi birin karekökün ü temsil eden bir
sembol olduğunu düşünebilirsiniz, ama o bu amaçla oluş­
turulmamıştır. Denklemleri çözmeye uğraşırken yapılan
cebirsel düzenlemelerin neticesinde ortaya çıkmıştır. Hatta
- 1 negatif sayısı, işlemler sırasında yanlışlıkla karekök
işaretinin altına girmiş gibi görünebilir bile. Fakat ayrıntı­
lardan kaçınmak için yapılacak birkaç aritmetik el çabuk­
luğuyla, a ve c reel sayılar olmak üzere, a + y-=c formuna
sahip bütün sayıların, yine a ve b reel sayılar olmak üzere,
a + b{=ı şeklinde yazılabileceğine dikkat edin. Dolayısıyla
y-İ sanal bir önem üstlenmektedir ve bu yüzden özel bir
sembol gerektirmektedir. Bunu "imaginary" [sanal] kelime­
sinden esinlenerek i harfiyle gösteriyoruz. b bir reel sayıyı
temsil etmek üzere, bi şeklinde gösterilen formlara " sanal
sayılar" denmektedir. a ve b reel sayılar olmak üzere, a + bi
şeklinde gösterilen formlara da "karmaşık sayılar" denmek­
tedir; burada karmaşık ifadesiyle kastedilen reel ve sanal
sayıların karışımı olmasıdır. (Ne yazık ki her iki kelime de
-"sanal" ve "karmaşık"- matematiğin kelinıe dağarcığına
iyice yerleşmiştir. Ne yazık ki, çün k ü isimlerini verdik leri
sayı kategorileri ne sanal ne de karmaşıktır.)
i sembolünün ( "imaginary " kelimesinin basit bir kısalt­
ması olmasına rağmen) Fı karşısında önemli bir üstün­
l üğe sahip olması şaşırtıcı gelebilir. ı\ılatematik okurken,
a + bv=--i" ile a + bi arasındaki fark, bir çileği burnunuzu
tutarak nefis tadını almadan yemek ile çileği normal nefes
alırken yemek arasındaki farktır.
Bunlar sayı mı? Bu şeyleri neden sayı olarak adlandırıyo­
ruz? Eskiden sayı denildiğinde, bir şeyin sayılması aklımıza
gelirdi: el parmakları, ayak parmakları, koyunlar, günler,
drahmiler, kulaklar, gözler ve burunlar. Sonra bir sayının bir
şeyin ölçüsü olduğunu düşündük ve kesirli, hatta irrasyonel

234
sayılar hayatımıza girdi. Peki, bu karmaşık sayılar denen
şeyler neyi sayıyor ya da ölçüyor? Belki de onlara "sayı
çiftleri" adını vermeliydik, ama bu bile bizim normal sayı
al gı mızı tatmin etmezdi. Zaten sayı çifti de değildirler; zira
çiftin ikinci sayısına eklenmiş şu yapışkan şey vardır. 8
Tam sayılar için sahip olduğumuz imgeler bir doğru
şeklindedir. Her tamsayı, pozitif tamsayılar sağa, negatif
tamsayılar sola doğru olmak üzere O'dan bir birim uzaklığı
ölçer gibi konumlanır. Aynısı devirli ondalık sayılar olarak
yazılabilen rasyonel sayılar ve reel sayılar için de geçerlidir.
Uygarlığımızın getirdiği bilinçte sayıların, bulanık olsa bile,
zihinde bir resmini n canlanmasını arzulayan bir şey vardır.
Fakat karmaşık sa yıl a rın görselleştirilmesi, daha yarancı bir
çaba gerektirir ( bkz. Ek D) .
Zamanında sayı kavramı basit bir sıfat olarak temsil edi­
lirdi: " on" parmak . Çok çok sonraları bir isim haline geldi:
sayılabilir adlara ihtiyaç olmadan sadece "on" . Sembollerin
matematik diline sel gibi aktığı 1 6 . yüzyılın ortalarından
itibarense, sayı tanımı kavramsal olarak bir varoluş tipini ya
da eylemini kapsayacak şekilde genişledi. Şimdi de i'ye sahi­
biz; bir eylem olan bir sayı bu: 90 derece döndürme eylemi.
Karmaşık sayılara gelirsek: Cardano'nun üçüncü dere­
ceden polinomlara çözüm formülünün sanal sayıların ( piş­
manlık yaratan isimlerine rağmen) faydalı olabileceği fikrine
yol açtığı dönemde en saygıdeğer matematikçi ve felsefeciler
bile bu s ayıların gizemi karşısında şaşakalmıştı. Bu kısmen
de tatbik edilememelerinden kaynaklanıyordu. Güller başka
bir i simle de aynı güzellikte kokuyorsa, o halde � sanal"
haricinde bir isim alacak y-İ de aynı şekilde gerçek ola­
caktı. Sonuçta bunun talihsiz bir isimlendirme olduğu açık.
Negatif sayılar x + a = b gibi denklemlerle oynanırken
ortaya çıktı. Sanal sayılar x 2 + a = b gibi denklemle rle
oynanırken ortaya çıktı . Dolasıyla denklemin saçma olup
olmaması, a ve b sembollerinin ilişkisine ve negatif sayıla-

235
nn kareköklerinin meşruluğuna d ayanmaktadır. a, b'den
büyük olduğunda bir problem doğar: Bir sayı çarpı kendisi
negatif sonuçlanmaktadır. Biz negatif sayıların karekökleri­
ni sayılar kulübüne kabul etmedikçe, bu tür bir şey s açma
ve anlamsız olur. Bu anlamsızlığın anlamlı olması için
matematiğin temel sorusuna yeniden dönmemiz şarttır (sayı
nedir? ) ki, böylece x2 + a = b formundaki bütün denklem­
lerin çözümleri bir anlama kavuşsun. Biz a ve b rasyonel
sayılar olduğu sürece ✓b a'nın (her zaman) bir anlama sa­
hip olmasını isteriz.
Belki de gizemli bir şekilde bu a nlamsız görünümlü i
sembolünün, sanaldan ziyade gerçek bir şey olarak biraz
meşruiyeti, bir miktar geçerliliği vardır. Belki de bu garip,
anlamsız semboller bir biçimde problemlerin çözümlerine
ulaştıracak ve geçerli sonuçlar doğuracak şekilde kullanı­
labilir.
Whitehead biraz da alaycı bir tonla şöyle demiştir:

Düzgün tanımlanmamış bir sembol, sembol deg ild i r. Sadece


kôgıt üzerinde kolayca fark edilen bir şekle sahip b i r mürekkep
lekesidir. Lekelerin art arda sıralanmasıyla, kötü bir kalemin ya
da özensiz bir yazarın varlıgı dışında hiçbir şey ispatlanamaz. 9

Sonuçta x + iy gibi bir karmaşık sayının, bir dizi basit


kurala uymak zorunda olan ( x, y) şeklinde bir çift reel sayı
olduğu ve akışkanlar, ısı iletimi, kütleçekim ve matematiksel
fiziğin neredeyse bütün problemlerinin çözülmesinde olağa­
nüstü faydalı olduğu görülür. Karn1aşık sayı çiftlerinin top­
lama ve çarpım kurallarının resin1li ten1sili şaşırtıcı biçimde
kolaydır ve bu tür işlemlerin mantığı da yine şaşırtıcı biçim­
de basinir.
Matematikle ilgili en muhteşem şeylerden biri ( en iyi
sembolleri sayesinde) gelişiminin, vizyonunu da genişletme­
sidir. Herhangi bir reel sayıyı - 1 'le çarptığınızda, istediğiniz

236
her pozitif sayıyı negatif ve her negatif sayıyı pozitif yapmı ş
olursunuz. Reel sayılar doğrusuna grafik olarak bakarsanız,
sayı doğrusunu bir bütün olarak ilk baştaki görünümünden
1 80 derece döndürmüş olursunuz. Daha önce sağa doğru
artan sayılar, sola doğru artan sayılar haline gelir. Herhangi
bir karmaşık sayıyı i'yle çarpın, bu durumda da onu ilci
boyutlu düzlemde saat yönünün tersinde 90 derece döndür­
müş o lursunuz.
(x, y, z) şek linde bir üçlüye dayanan üç boyutlu bir sayı
sistemi o luşturmaya çalıştığınızda, kaçınılmaz olarak "sıfır
böleni" (çarpımları sıfır olan, ama kendileri sıfır olmayan
sayılar) adı veri len, denklemlerin çözümünde kullanılan
normal cebiri altüst eden nahoş şeylere sahip bir sayı
sistemine u laşırsınız. Bu yüzden üç boyutlu uzayı atlayıp
sıfır böleni olmayan ve birleşme özelliğine uyan -a.(b.c) =
(a. b) .c- bir sayı sistemi oluşturmanın mümkün olduğu bir
sonraki boyut olan dört boyutlu uzaya gidin. Bunun bir
bedeli de var elbette: Şimdiye dek karşılaşnğımız tüm sayı­
larda var o lan değişme özel liğini feda ennek zorundayız; a.b
artık b.a'ya eşit değil.
19. yüzyılda yaşamış İrlandalı matematikçi Wılliam
Rowand Hamilton'ın verdiği isimle dördeyler, karmaşık
sayıları ve değişme özelliği hariç cebirin bütün yasalarına
uyan bir çarpım sistemini içeren, dört boyutta geçerli yeni
bir sayı sistemine aittir. Hamilton, dördeyleri Dublin'de karı­
sıyla yürüyüş yaparken keşfetti. Şöyle yazmıştır: uHemen o
anda ve orada düşüncenin galvanik devresinin tamamlan­
dığını hissettim ve saçılan kıvılcımlar, o zamandan bu yana
kul landığım şekliyle i, j, k arasındaki temel denklemler
oldu. " 1 0 (Dördeyler hakkında daha fazlası için bkz. Ek E.)
Whitehead'in meydan okumasını bir kez daha düşünün;
dördeylerin temel denklemlerinin tüm anlamını hiç sembo l
kul lanmadan yazmaya çalışın.
2 1 . Bölüm

İyi Sembol

Tt sembolü i lk kez 1 706 yılında karşımıza çıkn. Wılliam


Jones (dah a önce kaçımız ismini duyduk ?) Yunan harfi rr'yi
bir çemberin çevre uzun luğunun çapına oranını be lirnnek
için kul landı. 1 Ne kadar basit. "Uzun uzadıya yapılacak hiç­
bir giriş, okuru matematik tarihinin bu aşamasında Yunan
harfleri alanından gelen bu seçkin ziyaretçiyle karşılaşma­
sına hazır l ay amaz. Habersizce, birden gelmiştir. "2 Sonraki
otuz yılda bir daha kul lanılmaz; sonra Euler Stirling'le mek­
tup laşmasında tekrar ıt'yi kullanır.
1t'nin gerçek bir sembol olmadığını söyleyebiliriz .
Nihayetinde " periphery" [çevre] kelimesinin ilk harfidir
sadece. 3 Doğru; ama i gibi o da, fazlasıyla anlam yüklü sem­
bol lerde su yüzüne çıkmayabilecek düşünceleri uyandırır. " ii
nedir ? " gibi bazı soru lar da aklımıza gelebilir. Soyut mate­
matik bu tür soru ları sorar, çünkü sadece sembolik tanımlar
ve kura l l ar la değil, gündelik yaşamda kullandığımız kelime­
ler le göz ardı edilebilen soruları sorarak sınırların ne kadar
zor lan abileceğiyle de ilgilenir. ii'nin bir anlam ifade ermedi­
ğini, böy le bir şey olmadığını ya da belki bir karmaşık sayı
olabi leceğini düşünebilirsiniz. Sürpriz: Bu reel bir sayıdır! 4
Sayı, merada koyun saymaya başladığımız zamanlar­
dakinden çok daha geniş bir anlama sahip gibi görünüyor.
Sayı ailesinin olağan üyeleri olarak sayısal işlemlerin kural­
larına yine de uyan kavramsal şeyleri de içerecek şekilde
239
fikri genişlettik. Kullandığımız birçok kelime gibi , sayı da
eskisinden daha geniş bir anlama sahip.
Ernst Mach bu konu üzerine kafa yoranlardandı:

Matema�kçilerin işlemlerinde uzun zamandı r kullandıklan '


hatta bunlara kat'i ve görselleştirilebilir bir anlam yükleyebilecek
durumda olmalanndan önce de önemli sonudar elde ettikleri '
adına sanal ya da hayali denen nicelikleri düşünün. 5

Matematik, maddi dünyaya sadık kalmakla ilgilenmez.


Hoş, dünya da aslında matematikteki soyutlamaları ve
genelleştirmeleri hemen kavrayıp kendisinin varoluşuyla iliş­
kili bir şeylere uyguluyor gibi gözüküyor. Matematikçilerin
sanal üsleri kullanmaya başlamasıyla birlikte yeni bir kav­
ramın gelişmesi neredeyse yüz yıllık bir süre aldı. Ardından
pek de hoşlanılmayan Fi için kullanılan i sembolünden
yeni bir yaklaşım doğdu: Büyüklüğün, yönün, döndürmenin
sembolün içine yedirilebileceği düşüncesi. Sanki semboller
bir zekaya sahipmiş gibi.
İyi matematiksel notasyon nedir? Bütün güzel sorularda
olduğu gibi, burada da yanıt o kadar basit değil. Sembol her
neyse, örüntüleri açığa çıkaran, genellemelere işaret eden
bir işleve sahip olmak zorundadır. Kendisine ait bir zekaya
sahip olmalı ya da en azından bizim zekamızı desteklemeli
ve düşünmemize yardım etmelidir. Olacak şeyleri belirten,
yeni düşüncelerin sinyalini veren, karmaşık kavramları
basitleştiren, sözel ya da kısaltma yoluyla yazımdan gele­
bilecek olan kafa karışıklıklarının neden olacağı zihinsel
yorgunluğu alt edecek bir şey olmalıdır. Zekamıza rehber
olmalıdır. Yine Mach'tan bir alıntı yapalım:

Cebirde bizler mümkün oldugunca, sonuçta form yönünden


özdeş sayısal işlemleri gerçekleştiriyoruz. Böylece her is icin
sadece ona özgü küçük bir kısım kalır. Gerçek leştirilecek islem-

240
lerin sembolleri olan cebir ve analiz i,aretferinin kullanımı, zihnin
bu şekilde maddi yükünün hafifletilip, tüm mekanik işlerin ele
yüklenmesiyle zihin gücünün daha önemli ve daha zor görevlere
ayrı l abilecegini görmemizden kaynaklanır.
Bir matematik ögrencisi elinde �u kalemle cisim leşen
bilimin, kendisini zekô yönünden aştıaı yönünde rahatsız edici bir
d uyguya sık sık kapılır; büyük Euler'in de pek kafasından ota mo­
dıgını iti raf ettigi bir kanıdır bu.6

Tek bir sembol tüm bir hikayeyi anlatabilir.


x 0 ' nin x'in n 'inci kuvvetini göstermek için ilk kez
kullanıl dığı belirli bir an olmadı. Bombelli'nin l .�'si ile
Descartes' ın x0 ' i arasında yarım yüzyıl vardır. Bize açık ve
sade bir fikir gibi gözükebilir, ama kaç tane x'in çarpıla­
cağının sayısının semboller yoluyla verilmesi fikri, dev bir
ilerlemedir. Artık okur, düşünmeyi sekteye uğratan, okuma
akıcıl ığını bozan ve fikirleri derinleştirebilecek benzerlik ve
bağıntılara dair derin sezgileri engelleyen kaç x olduğunu
sayma işinden kurtulmuştur. Hemen ardından bu dizin
sembolünden, n ve m tamsayı olmak üzere, x0xm = xn+m ve
(x0 )m = xnm yasaları çıkartıldı. Aradan fazla zaman geçme­
den de x 0 x m = xn+m yasasının kesirleri kapsayacak şekilde
genişletilmesiyle x� x¾ = x 1 bulundu ve bundan esinlenilerek
VX ' i n x 1 12 olduğu fikri doğdu.
D aha da ileri gidilerek nx 'in ne olabileceği üzerine
düşünülmesi sonucu y'nin verili bir değeri için y = l OX gibi
bir denklemde x'in ne olabileceği gibi soruların akıl edil­
miş olması muhtemeldir. Bunu yanıtladığıruzda, toplama
yoluyla çarpma yapmanın bir yolunu bulmuş olursunuz.
Logari tmanın mucidi Napier, daha matematik hiçbir sem­
bole sahip değilken bile bu yanıtı biliyordu!
Semboller, ilk ortaya çıktıklarında sahip olmadıkları
anlamlar kazanır. Fakat benzer şekilde sembolik temsil de,
temsil edi len nesnenin çok kolay gözden kaçırılması ve hiç-
24 1
bir nesnenin karşılık gelmediği sen1bollerle işlemlerin sık sı k
devam ettirilmesi gihi bir dezavantaja sahiptir.
Bir kez daha Mach 'ı dinleyelin1:

Fizikci icin bir model ya da işe yarayan görsellestirilebilir bir


hipotez neyse, bir matematikçi açısından hesaplama yönteminin
sembolik temsili de aynı öneme sahiptir. Sembol, model, hipotez
temsil edilecek şeye paralel ilerler. Fakat paralellik, ilk başta
sembol kabul edildiginde istenenden daha ileri gidebilir ya da
götürülebilir. Nihayetinde, temsil edilen şey ile temsil eden a raç
farklı olduklan için, birinde gizli tutulan digerinde görünür olur.7

242
22. Bölüm

Görünmez Goriller

Kulak veri H ücum eden kara!


G ü neşin uyandırdıgı cıga !
Fırtına n ın üç kez eledigi kürlesi
Topla n mış o rada tane tane
Ta n rıya meyd a n o kuyan zihinlerde
D ü şü ncelerin üst üste yıgılması gibi
Serbest kalana dek büyük bir hakikat
Kütleden kopup yuvarlanana ve dört bir yanda
Onu yankı layana dek millerler
Köklerinden sarsı larak, tıpkı daglarda şimdi oldugu gibi.
- Shelley, Prometheus Unbound'
(Zincirden Kurtulan Prometheus)

Bir kurbağa hareketli böcekleri kolayca yakalru; ama


tam önünde hareketsiz duran iştah açıcı şişman bir karasi­
neğe hiç dokunmaz. Sinek hiçbir yutulma kaygısı olmadan
kurbağanın sırtın da ağır ağır, güvenli şekilde dolanabilir.
Kurbağanın önüne bir tabak ölü sinek koyun, yine taştan
yapılma bahçe süsleri misali put gibi duracaknr. Zavallı kur­
bağa açlıktan ölür de, hareket enneyen bir şeye saldırmaz.
Bahçemde ki havuz her boydan kurbağalarla dolu.
İçlerinden birin e bakıyor ve onu görüyorum, ama o beni
görmüyor; gerçekten görmüyor. Gözleri hareket enniyoı;
bedeni hareket ettiğinde kendisini yeniden yönlendirmiş

243
oluyor, etrafındaki dünya da onunla beraber dönüyor.
Havuzun kenarından uzun bir kamış kopartın ve yavaşça
ucunu kurbağanın gözlerine doğru götürün . Oynatmadan
tutun; kurbağanın hiç istifini bozmadan, sanki havuzun
ötesine bakar gibi oturduğunu göreceksiniz. Kamışın ucunu
oynann,. hemen aldanan kurbağa bu kez kamışı yakalamak
için dilini ok gibi fırlatacaknr. Hiç gözünü kırpmadan izle­
diği görüş alanından geçen bir böceği 357'1ik Magnum'dan
çıkan kurşun kadar hızla yakalayacaktır.
"Iskaladığı olur mu?" Bu soruyu kurbağaları n gerçekte
ne gördükleri üzerine ufuk açıcı makaleyi kaleme almış
Jerry Lettwin'e sormuşnım.2 "Yani," dedi Jerry, "görüş ala­
nında kaldığı ve dikkati dağılmadığı sürece o hareket eden
şeyi hanrlayacaktır. " 3
Kurbağa hareketi görür. Görüş alanında engelleyici
herhangi bir düzensizlik olmadığı için sinekleri bu kadar iyi
yakalayabilmektedir. Arka plan beyaz ya da tek renk oldu­
ğunda insanlar da sinek avlamada fena değildir, ama sinek
arka planın kafa kanşnrıcı olduğu bir alana girdiği anda
hareketini takip eonekte zorlanırız.
Semboller, saf anlam üzerine düşünebileceğimiz boş bir
arka plan sağlar. Sanki kurbağanın gözlerinden bakıyor
gib� içerikte ayıklama yapmamızı sağlarlar: tali olanla asli
olanı, düzensizliğin içinden esası ayırt ederiz.
x2 - ab = O denklemini önüme koyduğunuzda, hemen
x = :t: v'ab olduğunu bilirim. Ama aynı zamanda karşılaş­
nnlmak için yanıp tutuşan bir kare ve bir dikdörtgen de
g örürüm. Zihnimin beyaz tahtasının önünde küçük bir
soru kafamı kurcalamaya başlar: "Uzunluğu a, genişliği b
olan bir dikdörtgenle aynı alana sahip bir karenin kenar
uzunluğu nedir?"
Tanıdığım bütün matematikçilerin kafasında bu soru
dolaşIL Bu bir müzisyenin ya da nota okumasını bilen her­
hangi birinin gözlerinin önüne şu notaları koymaya benzer:

244
/'f
J , J JJI J I J 1
Zihin dört notalık "kısa-kısa-kısa-uzun" motifin ilci kez
çalındığını duyar ve bunun Beethoven'ın Op. 67 Do minör
5 . Senfonisi' nin açılış motifi olduğunu bilir:
Küçük sorum, birkaç serebral resim uyandım:. Bunlardan
biri geometrik bir imgedir; bir kare ve bir dikdörtgen kafam­
da benim dikdörtgeni yeniden şekillendirerek kare haline
getirebileceğim bir biçimde karşılaştınlıı:. a ve b belirlenmiş
değerlere sahip olmadığı için bu ancak sembollerle yapıla­
bilecek bir egzersizdir. Okulda öğrendiğim cebir kurallarma
başvururum: Her iki tarafa ab ekleyip ab'nin karekökünü
alarak x = ± vah sonucuna ulaşırun.
Bu esnada zihnim neredeyse hemen yüzlerce özel duru­
mun üzerinden geçerek böylesi bir denklemde a'nın ve keza
b'nin de -3, -2, - 1 , O, 1 , 2, 3, 4,rz, n gibi değerler aldığı
başka zamanlardaki durumlarla bağlann arar. Bu belirti
durumlar bana belirli dikdörtgenlerin sabit imgelerini veriı:.
a = 3 ve b = 12 olduğunda ve çarpma gerçekleştirildiğinde.,
alanı 3 6 birim kare ve kenar uzunluğu 6 birim olan tam
karenin farkına varırım. Örneğin a = 3 ve b = 1 O ohay�
alanı 30 birim kare olan bir kareyi arardım ve böyle bir
karenin kenarı biraz daha küçük olurdu.
Bu noktada zihnim ikinci vitese geçmek zorundadır.
Kök alma yönünden düşünmek ve kök alına konımında
yıllar boyunca biriktirdiğim bilgilerin hepsini kullanarak
düşünmek zorundayım. Of! 30'un karekökü nedir? Yakın
bir zamanda hesaplamamışsam, zor bir soru. Bunun 5�"tcn
az, ama diyelim ki 5,2'den çok olduğunu hanrbyorum.
Ama sonra kendime aslında bunun tam olarak ne olduğuyla
ilgilenmediğimi hanrlanyorum; � demek de yeterli ya da
✓ 2 x 3 x 5 desem de yeterli olacak.
245
1 9. yüzyılın başında Alman doğa tarihçisi Gotthilf von
Schubert, Freud ve Jung üzerinde yaptığı etkiyle ü n kazana­
cak olan, rüyalar hakkında yazılmış en etkili kitabı kaleme
aldı. Von Schubert bizim sözel dille değil, " cebirin yüksek
bir türü" olan Traumbildsprache'yle ( "görsel rüya diliyle " )
rüya gördüğümüzü gözlemledi. Gördüğümüz görüntüler
dünyanın her yerinden insanların söylence ve ritüellerinin
sembolleridir. Fakat bu görüntüler çoğunlukla sessizdir.
Sözlü bir faaliyetin olduğu nadir durumlar haricinde, rüya
gören kişinin çıkardığı sesler uyanık birine bozuk, boğuk
sesler olarak gelir. Kabusta atılan çığlıklar bile sessizdir
rüyalarda; rüyayı gören gergin kişinin en zayıf sesi çıkarmak
için bile kendisini zorlaması gerekir.
1 940'larda Amerikalı psikologlar Calvin Hall ve Vernon
Nordby rüyaları derlemeye başladılar. Otuz yıl boyunca
dünyanın her yerinden ve her yaştan insanın 50.000'den
fazla rüyasını özet şeklinde biriktirdiler. Yaptıkları sınıflan­
dırma sayesinde dünyanın çeşitli yerlerinden rasgele seçilmiş
grupların rüyalarının çok farklı değil, benzer olduklarını
keşfettiler.
Niçin dünyanın dört bir tarafındaki çok farklı kültürler­
de aynı rüya konuları karşımıza çıkıyor ? Hali ve Nordby
bunlara "tipik rüyalar" adını verdiler: " Tipik rüyalar adını
vereceğimiz bu rüyaları, neredeyse herkes görüyor. Bu tipik
rüyalar bütün rüya görenlerin ortak kaygı, ilgi ve meşgale­
lerini ifade ediyor. Bunların insan ruhunun evren sel sabitleri
oldukları söylenebilir. " 4
Neden ? Olası yanıt, resim dilinin sözel dilden daha eski
bir tarihe dayanması ve rüyaların kolektif bilinçdışının bir
parçası olmasıdır -Jung'un kuramı . Zihindeki resimler; bir
zamanlar insanların hayatta kalması açısından çok önemli
rol oynamış olan bir proto dili sağlamışlardı. Bir zamanlar
insanlar, bir tazının acı havlamalarından pek de farklı olma­
yan seslerle düşündüler ve iletişim kurdular. İlk sözel dil,

246
daha çok homurdanmaya benziyor ya da tek bir sesli harfle
belirtilen ihtiyaç göstergelerinden oluşuyordu. Kuş, kendi
kendine öterek düşünmez. Yuva yapma işini, ne yapnğı
hakkında hiçbir fikri olmadan, temsili yuvayı model alan
imgeler sayesinde yürütür; ama yine de yuvasını merke-zi
sinir sisteminden gelen içgüdüsel algısının talimatları doğ­
rultusunda kurar. Türüne özgü davranış kalıplarıyla günlük
işlerini yerine getirir.
Görsel anlamlar çıkartma becerimizin gelişmes� bugün
d il olarak adlandırdığımız iletişim araana sahip olmamızın
çok öncesinde yaşandı. Bu yüzden kelimelerden çok imge­
lerin sezgisel bilişin merkezinde olmasını yadırgamamamız
gerekir. Kendimizle sessiz sohbetler yapmış, kendimizle
diyaloglar geliştinniş olabiliriz; ama gördüğümüz imgeler
daha ilkeldir ve gördüğümüzü anlamamızı sağlamak için
kelimelere gereksinim duymaz. İmgelerimizi söze çevirebili­
riz , ama düşünce için bu tür çeviriler şart değildir.
İmgeler ve sesler, düşüncenin görünmez duyusal ifade­
lerinin görünmesini, düşüncenin duyulmaz duyusal ifade­
lerinin duyulmasını sağlarlar. Duyusal düşüncenin faydalı
olabilmesi için, bazı imge ve sesleri bilince taşıyan bir
tür dönüşüm şifresi olmak zorundadır. İmgeler ilkeldir.
Yazılı kelimeler ve matematiksel semboller keşfedilmiştiı:.
Ormanda kısa bir gezinti çok sayıda imge sağlar: Çeşitli
şekillerde taşlar, yere düşmüş dallar, akarsuyun kenarında
birikmiş nemli yapraklar, yemyeşil çimenleı:, ağaç dallannın
arasından görünen mavi gökyüzü. Bunlar söze dökülmez.
Bunun yerine beynin kimbilir neresinde yer alan kendi
halindeki düşünceler alanına depolanmış imgelere dönüşür­
ler. Gerçek olaylara ve zihinsel imgelere ait benzer hanra­
larla karşılaştırılarak ve ilişkilendirilerek diğer deneyimlerle
sentezlenir ve onlara karışırlar.
Amerikalı felsefeci Suzanne Langer'ın 1 967 yılında
kaleme aldığı etkileyici son çalışması An Essay on Human

24 7
Feeling'te (İnsan Duygusu Üzerine Bir Makale) ileri sürdüğü
gibi, matematikteki sembollerin rüyalarda, söylencelerde,
ritüellerde ve şiirde görülen, deneyimsel duyulardan kay­
naklı sembollerden farklı olduğu düşüncesi doğru olabilir.
Öte yandan bir denklemi okuduğumuz anda, zihinde sözel
düşüncelerle birlikte (basit ya da karmaşık) imgeler oluşur
ve bunlar daha önce görülenlerle çoklu metaforik bağlantı
ve çağrışımlar doğurur. 5 Kişinin bilgisinin imgelerin ve sözel
düşüncelerin serebral hatıralarından başka bir şey olmadığı
da söylenebilir. Ormanda yapılan gezinti misali, kolektif
matematik yolculuğunun bütün eski sembolik keşiflerinden
yeni bir sentez doğar ve bu sentez bir soyutlama süreciyle
ortaya çıkar. Langer 1 954'te şöyle yazmıştır:

[Sembollerin anlaşılması yetisi] insan zihn inde her zaman


devam eden bilinçsiz, kendiliginden bir soyutlama süreci içerisin­
de ortaya çıkar. Deneyime baglı olarak kavramı tüm durumlarda
tanıma ve bu dogrultuda bir kavrayış oluşturma süreci. 6

Görsel kavrayışın aksine sözlü düşünme, anlamın oluş­


turulabilmesi ve uzun süreli bellekte güvenle depolana­
bilmesini sağlamak için, geçiciliğini alt etmesine yardımcı
olmak üzere az da olsa bilince ihtiyaç duyar. Yine Suzanne
Langer'dan aktaralım:

Anlam basmakalıp degildir; anlam ancak ses kad a r kalıcıdır.


Hızlı çagrışım anlık bir kavrayış sag lar. Kalıcı etki, önermeleri
depolamaktan ziyade, konuşmanın zihnin gelişimine i l k etkisine
benzer şekilde, şeyleri düşünülebilir kılmasıdır?

Bilinçsiz istemsiz düşüncelerimiz, düşünmemize anlam


vermek için bilinçli düşüncelerimizle etkileşime girer. Bu tür
bir anlam, gerçek dünyanın duyu deneyimleri tarafından
biliçsiz şekilde ortaya atılan tanımlanamayan algılar olmak­
sızın nasıl doğabilir? Semboller ve kelimeler düşüncelerimizi

248
ve görüşlerimizi şekillendirmemize yardım etseler de, iletile­
bilir fikirlerin karmaşıklığını yalnızca semboller, uyumJu ifa­
deler şekline sokabilir. Elbette kelimeler de aynısını yapabilir
ve tasavvur ve fikirlerin açıklanması için gerekJidir. Fakat
kelimeler tek seferde yalruz.ca bir düşünceyle uğraşmak
zorunda olduklarından, düşüncenin tamamlanması için
gereken müteakip kelimelerin saldırısı alnnda hızla kannaşa
çukurlarında kaybolabilirler. Matematikteki semboller ken­
dilerini tanımlayan açıklayıcı kelimelerle sıkı sıkıya tanımlı
olsalar da, kelimelerin doğrudan hedeflemediği, yönlendirici
düşüncelere imkan tanırlar.
Cebir söz konusu olduğunda, görsel kavrayış fiziksel
dünyayla hiçbir benzerlik taşımamaktadır. Bunda da bir
sorun yoktur; daha önce belirttiğimiz gibi matematik ne
fiziksel dünyanın ne de bizim "gerçeklik" dediğimiz şeyin
endişesini taşır. Matematiğin temeli sembolik tutarWık
ve anlamdır. Kesinliktir. Düş gücüdür. Yarana süreçtiı:.
Hipotezdir. Deneyimin ötesinde inançnr. Bilgi serüvenidir.
Ve günümüzün karmaşıklığında matematik yapmak için
sembolik tasavvurdan daha iyi bir yol yoktur.
Günümüzde matematiksel temsiller çok çeşitli olabi­
liyor. Bazıları temsil ettikleri şeye benzemeleri anlamında
görüntüseldir. Bazıları gerçekten semboliktir. Bazıları da
sadece dizinsel amaçlarla kullanılmaktadır. Representation
and Productive Ambiguity in Mathematics and the Sciences
(Bilimde ve Matematikte Temsil ve Üretken �fuğlaklık)
adlı kitabında Emily Grosholz konuyu şöyle tarnşıyor:
"Hangi temsillerin emrimize amade olduğu ve bwılan
nasıl birleştirdiğimiz, problemleri formüle eone ve çözme.,
şeylerin farkına varma ve işlemleri belirone, savunularunıza
kanıt sağlama ve açıklamalar sunma olanaklanmızı belirler.
Temsillerin nasıl anlaşılması gerektiği, içe aktarım ve anlam­
ları konusunda, mevcut problem çözme geleneği içerisinde­
ki k ullanımlarına gönderme yapılması zorunludur. '' 8

24 9
Geçenlerde Boston'daki bir matematik konferansında,
tümü matematik profesörü olan bir dizi meslektaşımla
m ülakat yaparak sembolik biliş (idrak) üzerine küçük bir
deney yaptım . Öyle elle nınılur bir bilimsel proje falan da
değildi. Dizüstü bilgisayarımın ekranında bir karekök ve
birkaç kareden oluşan sembolik bir ifade vardı. İfadenin ne
olduğu önemli değil. (Mülakatlardan birinin deşifre metni
için bkz. Ek C.) Her mülakat benim bilgisayar ekranın a
işaret ederek "Bunun gibi bir şey gördüğünüzde aklınızdan
ne geçiyor?" sorusunu sormamla başlıyordu . Deneğe doğru
ya da yanlış cevap olmadığını söyledikten sonra da, her
seferinde uzun bir sessizlik oluyordu . Ardından bir cevap
denemesi geliyor ve bu da genellikle denklemin grafiğiyle
ilgili geometrik bir argüman oluyordu. " Bu bir elipsle ala­
kalı olabilir," cevaplardan biriydi . " Bu bir koni," diğeriydi.
Bir noktadan sonra, ilk baştaki denkleme doğru yönel­
miş iki okla yeni bir ifade formunda bariz bir ipucu ekranın
üst tarafında yavaş yavaş beliriyordu. 1 O san iye ekranda
kaldıktan sonra, denekler doğrudan ekrana baktığı sırada
denklem ve oklar kayboluyordu .
Bu şekilde dokuz kişiyle görüştüm; ikisi hariç hepsi soru­
yu denklemin grafiğiyle ilişkilendirmeye çalıştı . Fakat 1 O
saniye görünüp kaybolan ifadenin ardından, deneklerimden
ilcisi aynı fikre vardı. 9 Verdikleri yanıtlar tam da i pucun un
gerektirdiği gibi, ikinci dereceden genel bir denklemin çözü­
müydü . İki deneğin ekranda görünüp kaybolan denklemin
bilincinde olduğuna dair sözel bir gösterge yoktu . S onunda,
her deneğe denklemi düşünürlerken bilgisayar ekranımda
alışılmadık bir şey görüp görmediklerini sordum . Şaşırdılar.
Herkes, istisnai iki kişi dahil hepsi, herhangi bir şeyin görü­
nüp kaybolduğunu görmediklerini iddia etti .
Bilgisayarımda denklem sembolik yoldan değil de sözel
yoldan gösterilmiş olsaydı ne olurdu ? İster istemez birisi bu
sözlü ifadeleri sembollere çevirirdi . Fakat hala Gerolanıo

250
Cardano'nun 16. yüzyıl ortası matematik dünyasında yaşı­
yor olsaydık, yani ikinci dereceden bir denkle min çözümü­
nün (Brahmagupta'nın 7. yüzyılda yaptığı gibi) ancak keli­
melerle ifade edilmesini bilen bir dünyada, görünüp ka y bo­
lan denklemimden gelen ipucunun sözlü betimlemesinden
yola çıkılarak bu ilişki bu kadar çabuk kurulabilir miydi ?
Benim yaptığım biçimde " ... aklınızdan ne geçiyor?"
gibi bir sorunun sorulması, yanıtların ölçümü için pek az
mekanizmanın olduğu 20 . yüzyılın ortalarında gerçekleş­
tirilen sosyal bilim deneylerini akla getiriyor. ömeklemim
o kadar küçüktü ki, yanıtların frekansını saptamak aslında
mümkün değildi. Üstelik örneklem çok daha büyük olsa
bile, yakın zamanlı çağrışımların ani serebral tepkileri nasıl
boyunduruk altına aldığına ilişkin iki modem yaklaşımı da
göz önüne almalıydı. Bugün artık üzerinde iyi çalışılmış bir
konu olarak, bilinçli akıl yürüoneleri yönlendirebilen bilin­
çalrının iki özelliğine tabi olduğumuzu biliyoruz: "hazırla­
ma etkisi " ve " referans etkisi''.
Hazırlama etkisi, yakın zamanda yaşanan olaylardan
edindiğimiz deneyimin eylemlerimizi ve duygulanmızı etki­
lediğini söyler. Örneğin "S_ _ P" kelimesinin boşluklannı
doldurmanız istenirse, eğer ellerinizi yeni yıkamışsanız
" SOAP" [sabun] yazmaya, akşam yemeğine başlamak
üzereyseniz de " SOUP" [çorba] yazmaya meyilli olursunuz.
Sizi utandıran bir eylemi düşünmeniz istendiğinde Freudçu
bir okumayla, lekelenmiş bir ruhun temizlenme araa
olması anlamında "SOAP" [sabun] yazacağınızı iddia eden
Freudçu sembolik bağlannlar da vardır. 1 0
Referans etkisi daha farklıdır. Görüşlerimizin bir tema­
yülü " referans " alma eğilimi bizi bilinçsizce dar bir çağ­
rışımlı düşünceler alanına hapseder. 1 974'te Tve.rsky ve
Kahneman tarafından gerçekleştirilen bir deneyde denek­
lerden Birleşmiş Milletler üyesi olarak kabul edilmiş Afrika
ülkelerinin yüzdesini tahmin eoneleri istenir. Üzerinde O'dan

25 1
1 OO'e dek saytlann yazılı old� hir çark döndürülür. Çark
bir sa,,nın
. üzerinde. divelinı
. ki X'te durur. Deneklerden
ilk önce X'in. sorunun yanıtından az mı çok mu olduğunu
belirtmeleri istenir. Ardından deneklerden bu sayı dan yuka­
nya ya da aşağıya doğru giderek niceliğin değerini tahmin
etmeleri istenir. Tuhaf sonuç şu olur: Çarkın 1 0'un üzerin de
durduğunu gören grupta Birleşmiş Milletler'e üye Afrika
ülkelerinin yüzdesi için yapılan tahminlerin med yanı 25
olurken.. çarkın 65'te durduğunu gören grupta medyan 45
olur. Doğru yanıt 30'dur. 1 974 yılında Birleşmiş Milletler'e
üye ülkderin sayısıyla bir çarkıfelek arasında ne gibi bir
ilişki olabilir?
Bir deneyde " ... aklınızdan ne geçiyor? " gibi bir soru
sorulduğunda, hazırlama ve referans etkilerinin, gelecek
ce\·aplann dolaysız çağnşımlann etkisi altında kalmasında
önemli rol oynadığını anlamak durumundayız. Belli tür bir
düşünceye daha yeni maruz kalmış bir denek, o düşünce
tarafından hazırlanmış ve o düşünceyi referans almış olabi­
lir. Fakat ben matematik sembolleri okunurken hazırlanma
ve referans almanın pozitif şekilde yeni sonuçlara yol açabi­
leceğine inanıyorum. Metamatiksel sembollerin okunması
sırasında hazırlama ve referans alma, eşzamanlı olarak
öncelikli ilgi gerektiren rakip bağlantıların oluşturacağı
engelleri aşmamızda yapıcı bir yol gösterecek şekilde bir­
lilcte ç.alışıL Referans alına hemen biraz önceki düşüncelere
kilirlenmemize sebep olabilir, ama bu matematik i çin iyi bir
şey de olabilir.
Bilişsel psikologlar Keith Stanovich ve Richard West
bizlerin ilci düzeyde düşündüğümüzü söylüyor; deneyle­
riyle ilgili bir yönlendirmede bulunmamak için de bunlara
"' 1 . Sistem" ve "2. Sistem" adlarını veriyorlar. 1 1 Ben bunla­
ra "'otomatik mod" ve "odak modu" diyeceğim. Otomatik
mod bilinçli kontrol için herhangi bir ça ba ve duyuya
ihtiyaç duymazken, odak modu düşünce nesnesini odakta

2 52
nıtmak için kontrollü bir çaba olduğu anlamına gelrrxk­
tedi r. Boş bir yolda araba sürerken müzik dinleyebilir ve
2 + 2'n in son ucunu soran bir çocukla konuşabiliriz. Bunun
için bir çaba harcanması gerekmez. Sizin ,u an oln.ıduğunuz
gibi bir kitabı okurken hem odak modunu hem ek otomatik
modu kullanıyoruz. Matematik okurken, ne kadar basit
olursa olsun, her ikisini de kullanıyoruz. Odağın otom2rik
üzerinde bir etkisi olabileceği anlamında her ikisini de kul­
lanıyoruz. Bu nasıl oluyor?
Christopher Chabris ve Daniel Simons'ın ünJü
"Görünmez Goril" deneyi, odak modunun otomatik modla
nasıl etkileşime geçebileceğini gösterdi.12 "İstem dışı kör­
lük" ( bir görev üzerinde çalışılırken beklenmeyen, görünür
bir nesneyi a lgılayamama) konusunda yapılan deneyler
yeni değil. 1 3 Son yapılan deneyleı; 1950'ler ve 60'1arda
yapılan işitsel çalışmalar ve bunların görsel benzeşimlerine
dayanmaktadı r. Chabris ve Simons'ın Görünmez Goril
deneyi çok çarpıcıdır. Öğrenciler (biri beyaz, diğeri siyah
formalı) iki takıma ayrılarak bir basket topunu aralannda
çevirdikleri bir dakikalık bir film çekmişlerdir. Den�
siyah formalı oyuncuların paslarını göz ardı ederek beyaz
formalı oyuncuların verdikleri pas sayısını içlerinden say­
maları istenmiştir. Video biter bitmez deneklerin saydık.lan
pas sayısı nı bildirmeleri gerekmektedir. Videonun anasında
bir yerde, tüm vücudunu kaplayan bir goril kostümü giymiş
bir kadın öğrenci oyun alanının ortasına yürür, kameranın
tam önü nde durur, göğsünü yumruklar ve görüntüden çıkaı:.
Video bittikten sonra deneklere bir dizi soru sorulur.
S: Verilen ödevi yaparken sıra dışı bir şey fark ettiniz mi ?
Y: Ha yır.
S: Oyuncula rın dışında herhangi bir şey fark ettiniz mi?
Y: Asansörler vardı, bir de duvara yazılmış S hartleri. Bu
S'ler nedir, biln1iyorum.
S: Oyunc u la rın dışında başka birini fark ettiniz mi?

25.\
Y: Hayır.
S: Bir gorilin varlığını fark ettiniz mi?
Y: Neyin, neyin ? ! 1 4
Deneklerin yaklaşık yarısı gorili fark etmemiştir!
Doğrudan oyun alanının ortasından geçen bir gorili ! Gorilin
verilen ödeve bir katkısı yoknır; bu nedenle bir dikkat y ok­
sunluğu oluşmaktadır ve bu nedenle goril görülmez.
Deney matematik yaparken zihnin nasıl çalıştığını açık­
lamak gibi bir hedefle yapılmamıştır; deneyin amacı, y oğun
görsel dikkat göstermemiz istendiğirıde beklenmedik şeyleri
gözden kaçırabileceğimizi göstermektir. Söylenenler yine
de bir bakıma matematik için de geçerlidir. Bir problem
üzerirıe derin düşüncelere daldığında odadaki canlı gorilin
hiç farkına varmayacak çok sayıda matematikçi tanıyorum .
Kimbilir kaç kere karımın söylediği bir şeyi "hiç duymadı­
ğımı" iddia etmişimdir. Goril odada olabilir ve ben bunu
bilmeyebilirirn; ama üzerinde çalıştığım probleme bir etkisi
oluyorsa, var olduğunu bilmem için göğsünü yumruklama­
sına falan da gerek kalmaz.
Görünmez Goril deneyi, sadece görsel alanlardaki bek­
leruneyen nesnelere dönük istem dışı körlük durumları
içirı geçerlidir. Matematik problemleri içindeki gorillere ne
diyeceğiz, peki? Amerikan Matematik Derneği ve Amerika
Matematik Birliği'nin ortak toplantılarından birinde ger­
çekleştirdiğim deneye geri dönelim . İki kişi kendilerine daha
önce gördükleri bir şeyi hatırlatan bir şey görmüştü. D okuz
deneğin hepsi de bilinçaltında aynı ipucuna şahit olmasına
rağmen, iki deneğin cebirsel bir şey gö rmesini, ama yedi
deneğin grafiksel bir bağlantı aramasını sağlayan şey neydi?
Belki de bu, Poincare'nin iddia eniği gibi s adece bir mate­
matiksel beyin tipi meselesidir:

Ögrencilerimizin bazıları ... problemleri "analiz yol uyla",


bazıları "geometri yoluyla" ele almayı tercih ediyor. Birinciler

254
" u zayda görm e" konusunda yetersiz, digerleri de uzun hesapl�
m a lardan çabucak yorulduklan için kafolan konşıyor. 1 5

Kimi insanlar hemen geometriye başvurarak düşünmeye


dalarken, diğerlerinin neden analitiğe başvurduğu sorusuna
verilen bir dizi yanıt mevcut. Matematiksel ispatların, tek­
niklerin ve hesaplamanın kavranması konusunda yarana
yetenek ve sezgilerin psikolojik ve nöropsikolojik yönlerinin
anlaşılması için yapılmış çok sayıda çalışma var, elbette. Bu
alanda 20. yüzyılın başında Hadamard ve Poincare'nin,
20. yüzyılda Dubinsky ve Polya'nın yapnğı çalışmaları, bu
yüzyılda George Lakoff, David Geary, Stanislas Dehaene,
David Tall ve diğerlerinin çalışmaları izledi.16 Sözel bir
ifade okunurken, sembolik bir ifadenin okunmasından
farklı olarak kişinin zihninde ne yaşandığı sorusuna açıklık
getirmek için yapılan bilişsel nörobilim deneyleri henüz
hassas başlangıç dönemlerini yaşıyor. Bahsettiğim, beyinde
matematiksel düşünceye dair bir tür frenolojik nokta tespiti
yapılması ya da matematiksel düşünmenin yerini saptama
amaçlı beynin nörofizyolojik otobanlarında kullanılacak bir
GPS değil. Benim sorumun yanıtı bu kadar zor olmamalı
ama yine de öyle gözüküyor. Deneysel psikologların da o
kadar ilgi alanında olmayabilir. Matematiksel biliş alanın­
daki deneylerde asıl zorluk, insanların analizi kesin ve ilginç
kılmayacak denli farklı ve imgesel düşünme şemasına sahip
olmaları. Hepimiz çok ince farklılıklara sahip beyinlerimizle
bir şekilde farklı tarzda düşünüyoruz; insan olmanın kıy­
metini oluşturan ve bir yandan da kaynağı olan, muhtelif
düşünme biçimleri kullanıyoruz.
Böyle bir soru üzerine yapılmış en ilginç çalışmalardan
biri, Paris'te CEA'ya ( Commissariat a l'energie atomique et
aux energies alternatives) bağlı Bilişsel Nörogörüntüleme
Birimi ' nde, Stanislas Dehaene'in laboratuvarında yürü­
tüldü. Dehaene ve öğrencileri rakamların ve kelimelerin

255
düşünülmesi sırasındaki beyin faaliyetleri arasındaki far k­
lılıkları incelemek için (beyin fa aliyetinin ele ktri k akımı
ürettiği fikrinden yola çıkarak) elektroensefalografi te kni k­
lerini kullandılar. Beynin 4'ün 5'ten küçük olduğuna karar
vermesinin ne kadar sürdüğünü milisaniyeli k bir hassasi­
yetle bulmak için Hint rakamlarını ve sayı kelimeleri ni bir
bilgisayar ekranı üzerinde kısa sürelerle gösterdiler. Bir dizi
sürpriz sonuç ortaya çıktı.
Gönüllülerden 5'ten küçük sayılar için sol elleriyle
bir tuşa, 5'ten büyük sayılar içinse sağ elleriyle başka bir
tuşa basmaları istendi. Beyin faaliyetinin ürettiği elektri k
gerilimindeki çok küçük değişimler, kafa derisi üzerine yer­
leştirilen 64 elektrotla milisaniyelik sürelerle kaydedildi) 7
Yaklaşık ilk 1 00 milisaniyede elektiksel potansiyel sıfıra
yakın olarak kaydedildi; ardından oksipital (artkafa) lobu­
nun görsel bölgelerinin harekete geçtiğinin belirtisi olarak
kafatasının arkasında pozitif bir potansiyel kay dedildi.
Görsel faaliyetlerin devreye girdiği bu aşamada Dehaene,
Hint rakamları ile İngilizce sayı kelin1eleri arasında algı­
lanabilir bir fa rk bulmadı. Fakat ardından, birden " dört"
gibi kelimeler sadece sol yarımkürede negatif potansiyeller
üretmeye başlarken, "4" gibi rakamlar aynı anda her i ki
yarımkürede birden potansiyel üretmeye başladı.
Bir sayının 5'ten büyük mü, küçük mü olduğunun
zihirısel olarak işlenmesi şeklindeki tek bir olay ( sayının
tanınmasından seçilen düğmeye basına motor tep kisine
dek) ortalama yarım saniyeden az bir sürede gerçe kleşir.
Peki, bu süreçte ne yaşanıyor? Yaklaşık olarak 1 50 milisani­
yede, büyük olasılıkla sayı sembolünün herhangi bir anlam
yüklenmeden şeklinin tanınmasında, görsel korteksin ilgili
özel alanları aktif hale geliyor. Ardından, sayısal niceliğin
ilk kez kodlandığının düşünüldüğü yaklaşık 1 90 milisaniye
civarında 5 'e yakın rakamlar ile 5 'ten uzak olanlar arasında
elektrik potansiyeli büyüklüğünde bir farklılık tespit edili-

256
yor; muhtemelen 5'ten uzak olan rakamların 5'ten büyük ya
da küçük olduğuna daha kolay karar veriliyor.
Şimdi ilk sürpriz: Sayı kelimeleri sadece sol yanmkü­
rede bir negatif potansiyel üretmesine ve rakamlar her iki
yarımkürede birden akım yaratmasına rağmen, elektrik
potansiyeli büyüklükleri sayı kelimelerinde de, rakamlarda
da benzer çıkıyor. Başka bir deyişle, görünüşe göre alt yan
beyin bölgesi ( dil ve matematik işlemleriyle ilgili bölge),
sayıların soyut büyüklüğünü notasyondan bağımsız olarak
tanıyor.
İkinci sürpriz, motor tepkinin ilk mikro-anında, sayı
karşılaştırması tamamlanıp yanıt hazırlandıktan hemen
sonra, yani rakam ya da sayı kelimesi ekranda gözüktükten
yaklaşık 250 milisaniye ile 3 30 milisaniye arasında bir süre
sonra karşımıza çıkıyor. Tam o anda, sağ ve sol premotor ile
motor alanlar arasında belirgin bir voltaj farkı oluşuyor. Bir
denek sağ eliyle bir tepkiye hazırlandığında, sol yarunküre­
deki elektrotlar negatif bir potansiyel gösteriyor. Sol elle bir
tepki hazırlığı sağ yarımkürede bir negatif potansiyel yara­
tıyor. Bu da zihnin rakamın ya da sayı kelimesinin şeklini
tanı masının ve onun niceliksel anlamını çözmesinin çeyrek
saniye ile üçte bir saniye arasında sürdüğünü gösteriyor.
Ardından üçüncü sürpriz geliyor: Parmak kaslarının
kasılması ve bir düğmeye basması için bir 50 milisaniye
daha gerekiyor. Bir sayının 5'ten büyük mü, küçük mü
olduğuna karar vermeye çalışmak gibi basit bir görevde bile
insanlar hata yapıyor. Bu olduğunda, hatayı düzelonek için
zihinsel bir girişime işaret eder şekilde, ön (frontaJ) loblarda
( eylemlerin kontrolü ve istenmeyen davranışların engel­
lenmesiyle ilgili bölge) ani ve yoğun bir negatif potansiyel
oluşuyor. Yanlış düğmeye basılmasından 70 milisaniyeden
a z bir süre sonra, inanılmaz bir hızla yaşanan bu olay, isten­
meyen tepkiye verilen reaksiyonun psikodinamik nitelikli
olduğunu göstermesi açısından hayli şaşırtıcı.

257
Dehaene,in deneyleri, elektrik potansiyelin kafatasında
yayılması sayesinde beyin aktivite yerlerinin tam olarak
saptanabilmesine dayanmaktadır. Elektriksel faaliyetin ger­
çekleştiği farklı bölgeleri tespit etmek için, elektrotların
doğrudan kortekse yerleştirilmesi gibi daha invaziv işlemlere
gerek duyulur. Böyle bir işlem sadece nöbet geçiren hastalar
gibi istisnai durumlarda yapılabilir. Kafa içine yerleştirilen
elektrotlarla bu tür bir işlemi 1 994 yılında Yale'den Truett
Allison ve Gregory McCarthy gerçekleştirdiler ve ulaştıkları
sonuçlarda beynin görsel işleme alanında birbirine komşu
bölgeler saptadılar: Bunlardan biri sadece kelimelere, ikin­
cisi sadece Hint rakamlarına ve bir üçüncüsü de sadece
yüzlere reaksiyon veriyordu. 1 8
Dehaene, Allison ve McCarthy beynin frenolojik bir
biçimde çalışnğını ileri sürmemektedirler. En basit fonk­
siyonların bile büyük ve farklı serebral bölgeleri harekete
geçirdiğini, beynin hiçbir alanı ya da bölgesinin tek başına
düşünemediğini biliyorlar. Beynin hiçbir bölgesi en basit
düşünme görevlerini bile tek başına gerçekleştirememesine
rağmen, yine de çok kısa anlar için bile olsa bir kelimenin
okunması ya da bir hesaplamanın yapılması gibi özelleşmiş
bir beyin etkinliğinde elektriksel aktivite yoğunlaşması oldu­
ğu görülmektedir. Dehaene beyni "akılsız ajanlardan oluşan
heterojen bir gruba" benzetiyor, "hiçbiri tek başına fazla
bir şey yapamıyor, ama bir grup olarak bir p roblemi kendi
aralarında bölüşerek çözmeyi başarıyorlar. " 1 9
Kuşkusuz, birkaç sözcükten oluşan bir ifadenin okun­
ması ile sembolik matematiksel bir ifadenin okunması
arasında bir fark var. Örneğin "üç ile iki arasındaki farka
eklenen dörde bir eklenir" ifadesi ( ( 3 - 2) + 4 ) + 1 ifadesin­
den daha farklı okunur. Bu farklılık, Dehaene'in sorduğu iki
rakip soruyla incelenebilir: 2° Matematik ifadelerini anlama
becerimiz, dil yapılarını işleyebilme kapasitemizden mi kay­
naklanmaktadır? Yoksa dilden bağımsızdır ve matematik

258
sembollerinin anlamını çözmemizi sağlayan görsel bir siste­
me mi dayanmaktadır ?
Yanıt, matematiğin öncelikle görsel-uzamsal mı, yoksa
ağırlıklı olarak dilsel mi olduğuna indirgenebilir. Ağır
konuşma yitimi ya da bunama yaşasa da, basit sembolik:
cebir problemlerini hala anlayabilen hastalarda bir farklılık
var gibi gözüküyor.21 Beyinlerinin dil bölgesi dışında lez­
yonlar olan hastalar da bazen Hint rakamlarını ve bunların
kelime karşılıklarını kavramsallaştırmada büyük wrluk
yaşıyorlar.22
Dehaene beynin "iç içe gömülü" adı verilen yapıdaki
matematiksel ifadeleri nasıl temsil ettiğini ve iç içe yapıya
sahip sembolik sayısal hesaplamaların, eşdeğer dilsel ifa­
delerin çözümlenmesiyle ne kadar yakın bir ilişkiye sahip
olduğunu araştırma amacıyla 1 + ( 4 - (2 + 3 ) ) ifadesini
çözen deneklerin gözlerindeki mikro hareketleri özel olarak
inceledi.
Bir metindeki cümleyi okurken, asıl okwnadan önce
cümle içerisindeki noktalama işaretlerinin farkında olmak
zorundayız. "Ne" [İng. What] ile başlayan bir cümle,
her zaman bir soru cümlesi değildir. Hatta kullandığım
Microsoft Wor d yazım deneticisi bile önceki cümlenin bir
s oru olduğu konusunda ısrarcı.
Cümlelerin sonundaki soru işaretleri gibi, bir cümle
içerisindeki iç içe geçmiş ifadeler de okurun gözlerinin,
kavrayışının bir adım önünde olmasını gerektiriyor. Wılliam
Faulkner'ın Go Down Moses (Kurtar Halkımı A-fUSJ) adlı
eserinde yer alan kısa hikayesi "The Bear"den (Ayı) alın­
tıladığımız şu cümle son ana kadar kafamızı kurcalamayı
bırakmıyor:

Yaban üzeri ne konuşmaydı bu, büyük ormanlann, herhangi


bir yazılı belgeden daha büyük ve eski; yabanın bir parçasını
satı n ald,9ını sa nacak kadar budala beyaz adamın, satmak için

25 9
herhangi bir parcasını kendininmiş gibi gösterecek kadar insafsız
kızılderilinin; Binbaşı de Spain' den de kendini sahibiymiş gibi
g östermeye calışhgı kôgıt parcasından da daha büyük, böyle
olmadıgını bilerek; Binbaşı de Spain'in sahn aldıgı yaşlı Thomas
Sutpen' dan da daha yaşlı, ki o da böyle ol madıgını biliyordu;
Chickasaw reisi, yaşlı Sutpen'in topragı sahn aldıgı Koca l kke­
motubbe' den bile koca, o da kendi sırasında biliyordu böyle
olmadıgını. 23

Aslında Faulkner sık sık bütün dünyayı bir cümleye


sığdırmaya çalıştığı için bir Faulkner cümlesinin ortalama
bir cümle olmadığını da itiraf edelim. Ben yine insaflı dav­
randım. Hikayede çok daha kazık cümleler var; Amerikan
edebiyatının belki de en uzun cümlesi de ( 1 600 kelimeden
fazla!) bu hikayede yer alıyor. O yüzden beni kırmayın ve
cümleyi bir kez daha okuyun. Faulkner'ın cümlesini çözüm­
lemek gözün gitmek istediği yerin epey bir önünde gitmeyi
gerektiriyor, ama cümle okunması tamamlandığında çok
güzel anlam kazanıyor.

(3x 2 + 2 (-3 + (2 - 3 + (2x + 1) 2 + 1 ) 2 ) - 4)

Yukarıdaki gibi bir matematik ifadesinin işleme tabi


tutu lması, ancak gözümüz ifadeyi en içteki hassas işlemi,
yani 2x + 1 'i bulacak şekilde taradıktan sonra mümkün
olur. İfadenin tamamı hemen soldan sağa taransa bile,
genellikle bu yönde okunmaz.
İnsanların matematik ifadeleri nasıl kavradı ğ ı hakkında
pek az şey bilinmektedir. Son dönemde basit cebir i ş lem­
leri ve sembol yönlendirmelerine verilen tepki lerin bil işsel
zaman çizelgesinin ölçülebilmesi için, yan i çok temel mate­
matiksel ifadelerin işlenme hızını ve beyindeki yerini ölçmek
için elektroensefalografinin ( EEG) yanı sıra fonksiyonel
manyetik rezonans görüntü leme (fMRI ) ve manyetoense-

260
falografinin ( MEG) kullanıldığı deneyler yapıldı. Camegie
Mellon'dan J ared Danker ve John Anderson fMRJ ve MEG
görüntüleme kullanarak üç terim ve bir bilinmeyenli lineer
cebir denklemlerinin çözümünde deneklerin ayrıştırma hızı
üzerine incelemeler yaptılar.24 Beynin iki bölgesindeki (par­
yetal korteks ve prefrontal korteks) aktiviteyi izole etmeyi
denediler. Frontal lobların arkasında ve oksipital loblann
üstünde bulunan paryetal korteksin ana işlevi duyusal
bilginin birleştirilmesi, özellikle de uz.ay ve yön bulma
muhakemesi için görsel olarak al gılanan verilerin entegre
edilmesidir. Prefrontal korteks (frontal loblann ön kısmı)
motor ve premotor alanların tam karşısında yer alır ve iyi
ile kötü , aynı ile farklı gibi çatışan düşüncelerden hangisinin
etkiyeceğini seçerek karmaşık bilişsel davranışı düzenleme
i şlevi görür.
Danker ve Anderson, gösterimlerin zaman dönüşümle­
rini ve matematiksel olguların hafızadan çağrılmasını izole
edecek cebirsel sembollerle uğraşılacak görevler kullanarak
beynin bu iki bölgesini denklem çözmeye dayalı iki adımlı
bir bilişsel süreç içerisinde incelediler. ilk adım, paryetaJ kor­
teksin görsel olarak alınan bilgi işlendiğinde ve bir görün­
tü temsili dön üştürüldüğündeki durumunu inceliyordu.
İkinci adım, dönüştürülmüş temsili aldığında ve problemin
işleme uğrayan temsiliyle etkileşime giren matematik sel
olguların yeniden hatırlanmasını sağladığında prefrontal
kortekin durumunun incelenmesiydi. Bu iki adımlı işlem
bir ileri bir geri giderek ilerler. Örneğin harekete geçiren şey
i + 2 = a gibi denklemlerin çözülmesiyse, prefrontal korteks
8 - 2 = 6 sonucunu bulduktan sonra matematiksel bilgi
devreye girer; paryetal korteks denklemi dönüştürür ve
bunu i = 6 haline getirir; prefrontal korteks bu dönüştürme­
yi alarak 3 x 6 = 1 8 çarpımına çevirir ve nihayet prefrontal
korteks denklemi dönüştürür ve bunu x = 1 8 şeklinde kod­
lar. İki beyin bölgesi her adımda farklı biçimde davranır,

26 1
ama yine de matematiksel düşünmede yeniden düzeltme ve
temsil arasında güçlü bir etkileşimli ilişki vardır.25
Monash Üniversitesi'nden Anthony Jansen, Kim
Marriott ve Greg Yelland deneyimli matematik kullanıcıla­
nnm cebir ifadelerini nasıl anladığı konusunda bir çalışma
yürüttüler.26 Cebir ifadelerinin kodlanma sın da matematik­
sel sentaksın rolünü tespit etmek için bazı hafıza görevleri
düzenlediler ve deneyimli matematik kullanıcılarının daha
önce gördükleri, sentaks yönünden iyi oluşturulmuş ifadele­
ri, kötü oluşturulmuşlara nazaran daha hızlı tespit ettikleri
sonucuna vardılar. Cebir ifadelerinin kodlanmasının esa­
sen görsel işleme düzeyinin ötesinde gerçekleşen işlemlere
dayandığını buldular. Örneğin iyi oluşturulmuş 7 - x dizilimi,
kötü oluşturulmuş 7(x gibi dizilimlerden daha kolay hatır­
landı. Burada şaşırtıcı olan bir tek, 4 - x2'nin 4 - x2 )y - 7
ifadesinde, 4 - x2 (y - 7) ifadesinde görüldüğünden daha
kolay hatırlanması oldu.
Monash ekibi daha sonra gözlerin sembolleri hangi
sırayla taradığını inceleyerek ve gözlerin ne kadar süreyle
sabitlendiğini ölçerek deneyimli matematik kullanıcılarının
cebir ifadelerini nasıl çözümlediğini araştırdı. 2 7
Metin okurken yancümle ve cümlelerin sonunda birkaç
milisaniye duraklarız. Bu da son derece doğal gözüküyor;
konuşma biçimimizle gayet uyumlu: hepsi tek bir düşünce­
den çıkıp gelen isimler, bir ya da iki fiil, birkaç niteleme sıfa­
tı, zarflar ve belki bir zamir. Bunu sadece sesli iletişimimizde
nefes almaya yardımcı olması için değil, aynı zamanda
kelime çeşitlerinin ve kelimelerin cümle içindeki karşılık lı
ilişkilerinin sahip olduğu düzen üzerinden cümle yapısını
nakletmek amacıyla yapıyoruz. Aynı okuma düzeninin bir
matematiksel ifadeyi okurken gerçekleşmesini beklemeyebi­
liriz, a ma Monash ekibi matematiksel ifadeleri okurken de
yine benzer bir şey yaptığımızı tespit etti: Gözler aritmetik
bir ifadenin sonundaki semboller üzerinde, başındaki ya

262
da ortasındaki sembollerden çok daha uzun süre sabidc­
niyordu. Bu bizim cebir ifadelerini de, tıpkı doğal dildeki
cümlelerde olduğu gibi, sentakslarına göre "okuduğumuza "'
işaret etmektedir.
Dehaene'in deneyinde, matematik eğitimi almış denek­
lerin 4 + ( 3 - (2 + 1 )) gibi iç içe geçmiş aritmetik ifadeleri
hesaplarken ölçülen göz hareketleri de incelendi. Gözler en
içteki ( 2 + 1 )'e gidiyor ve buradan adını adım dışarı çıka­
rak hesaplamayı tamamlıyordu. Başka bir deyişle, en içteki
ifadenin y eri, soldan sağa doğru neredeyse hiç okunmadan
hemen tespit e diliyordu; tıpkı metin formunda olsaydı yapı­
lacağı gibi. Bu, deneklerin sentaksın düğümünü hızla çözdü­
ğünü, gözlerini sentaks hiyerarşisinin diğer basamaklarına
doğru kaydırmadan önce işlem işaretleri ve parantezleri
ipucu olarak gördüklerini ve her adımda hesaplama için
ihtiyaç duyulan konum bilgisini elde ederek ilerlediklerini
gösteriy ordu.
Denekler Fransız üniversitelerinde genel matematik eği­
timi almış genç ( 1 9 ile 2 7 yaş arası) insanlardı. Dizilimlerde
hep 1 'den 4 'e dek dört rakam, iki artı işareti, bir eksi işareti
ve iki parantez kullanıldı. Zorluk derecesi 0-3 arasında olan
toplam dört karınaşıklık düzeyi vardı. En yüksek düzey 3 'tü
ve bu ( ( 3 - 2 ) + 4 ) + 1 gibi matematiksel olarak geçerli terim
dizil imlerinden oluşuyordu. İkinci düzeyde dıştaki parantez­
lerin yönü değiştiriliyor ve dışlarındaki semboller kanşnnlı­
lıyordu; örneğin )(3 - 2) + 4 ( + 1 böyle bir dizilimdi. Birinci
düzey iç parantezin yönünün değiştirilmesi ve dışlarındaki
bütün sembollerin karıştırılmasıyla oluşturulmuştu; örneğin
+ )3 - 2 ( 4 + ) 1 ( . Düzeyin O olduğu durumsa, bütün terimlerin
karıştırı lmasıyla oluşturulmuş matematiksel açıdan saçma
bir dizil imdi; örneğin 4 - + )3 )( +2( 1 .
Dehaene'in ekibi matematik eğitimi almış deneklerin
matematiksel ifadelerin karmaşıklığına duyarlı olduklarını
buldu. Karmaşıklık etk ileri, klasik dil alanlarının dışında

263
konumlanmış bir dizi kortikal bölgede lokalize olmuş
durumdaydı. Mateınatiksel ifadelerin çözümlenmesi daha
hemen görsel işleme süreci esnasında başlıyordu ve bu alan
büyük oranda fusiform kortekse dayalıydı. Fusiform kor­
teks alanı da, beynin kelimeleri şekil-görüntülerinden ayırt
eonesiyle ve görsel dünyanın tanınmasıyla ilgili olmakla
beraber, iyi oluşturulmuş matematiksel dizilimlerin görsel
tespitiyle de ilişkiliydi.
Bazı notasyon düzenlemeleri, matematiksel ifadelerdeki
yapıyı fark etmemizde ve denklemlerin işlenmesinde bizlere
yardımcı oluyor gibi gözüküyor. Örneğin aralıkların uygun
olmaması, sentaks yapısında kafa karıştırıcı uzamsal grup­
laşmalara sebep olabilir; 2+3 x4 ile 2+3x4'ün farklı sonuç­
lar verebilmesi gibi. Dolayısıyla bir mate matiksel ifadenin
işlenmesinin ilk aşamaları, kelime işlenmesindeki ilk aşa­
malar gibi olabilir: Her ikisinde de önce ifadenin parçaları
tespit edilerek kurallara uygun olup olmadıklarına bakılır
ve ardından sentaks çözümlemesine geçilir.
Bir zamanlar en saygıdeğer filologların bile düşüncelerin
yalnızca dil yoluyla gerçekleştiğine inandıkları günler yaşan­
mışn. 28 Dil derken bu filologlar kelimeleri kastediyorlardı.
1 9. yüzyılın en büyük filologlarından Alman Max Müller şu
iddiayı ileri sürmüştü: "Karanlığı hissedebiliriz, anıa karan­
lık için bir isme sahip olmayı ve karanlığı aydınlık olmayan
ya da aydınlığı karanlık olmayan diye ayrıştırmayı başarana
dek bir bilgi durumunda değil, sadece bir pasif uyuşukluk
durumundayız. " 29 Bu tür bir yaklaşımdan bugünkü anlayı­
şımız.a dek epey uzun bir yol kat ettik . Peki, acaba hayvan
düşüncesinde durum nasıl?

264
23 . Bölüm

Zihinsel Resimler

Yıllar önce yaz aylarını geçirdiğim Cod Burnu'nda top­


rak yolda koşarken zincire bağlanmış dev Alman çoban
köpeği, yanından geçtiğimde uzun bir " grrrrhoff" sesi
çıkartarak sadece bir kez havlardı. Ben de ona köpek
dilinde " merhaha" anlamına geldiğini düşündüğüm ses.siz
bir " vhoof" yanıtı verirdim. Yaz sezonunun ilerlemesiyle
birlikte, birkaç gün sonra köpek " grrrrhoff" lamayı kesti ve
benim yanından geçişimi izlemekle yetindi.
Kafasından ne geçiyordu? Yanından geçenin ben oldu­
ğumu, benim dost olduğumu ve onun gibi sesler çıkara­
bildiğimi öğrenmiş olmalıydı. Peki, beyninde gelenin ben
olduğumu düşündürten şey neydi? Yani ... beyninin hafıza
bankasında her sabah oradan geçen başka şeylerle beni kar­
şılaştırabilmek için bazı resimler olmalıydı ... değil mi? Dönüş
koşu la rımda Alman çoban köpeği beni tekrar görmeyi bek­
lermiş gibi uzaktan bakardı. Havlamazdı. Aristoteles düşün­
celerin imgeler olmadan gerçekleşmediğini ileri sürmüştü,
dolayısıyla belki de köpek arkadaşım küçük beyninin resimli
düşünceler öbeği içerisinde benim olup olmadığımı kontrol
ediyordu. Başka türlü nasıl düşünebilirdi?
Wi ttgenstein '" Kendimize olguların resimlerini yaparız,"
der. ı O na göre resim [tasarım, Bild (Alın.)] bizim gerçek
olduğunu kabul ettiğimiz şeyin bir modelidir. "Gramofon
plağı , müziksel düşünce, notalar, ses dalgalan, hepsi birbir-
265
leriyle, dil ile dünya arasında oluşan bu resimleştirici i ç ili şki
içerisindedir." 2
Kelimelerle düşündüğümde bu kelimeler bir şekilde
imgelere çevrilir, ama çevrilmeyebilir de. Radyo dinlemek
ile televizyon izlemek arasında fark vardır. Televizyon izle­
diğimde resimler görürüm. Radyo dinlediğimde resimler
oluştururum. Matematik yaptığımda, sembolleri okurken
ya da sadece iki sayıyı kafamda çarparken sayıları gerçekte
görmem, ama gördüğümü düşünürüm. Ne oluyor sahiden ?
Muğlak sembolleri gerçekte resmetmesem de, sanki
muğlak sembollerle düşünüyor gibiyim. Resimler orada,
ama yine de orada değil. Bir üçgeni kafamda resmenneye
çalışnğımda bir üçgenin net bir resmine sahip değilim; sahip
olduğum sadece bulanık, belirsiz bir imge ya da daha ziya­
de bir üçgenin soyut bir temsili, tam olarak bir üçgen gibi
görünrneyebilen, ama üçgeni temsil eden bir sembol. Neden
bu sembol üçgenin kendisi olmamak zorunda? Ondan daha
iyi bir sembol olabilir mi ki?
Hepimiz farklıyız. Kimi insanlar görsel, kimileri sözel
düşünür, bazıları da tanımlamanın mümkün olmadığı
düşünme şemaları izler. 1 9. yüzyıl filolog ve psikologları
sözel bir dil olmadan düşünmenin olanaksız olmasının "bir
tez değil, olgu", bir gerçek olduğunu iddia ettiler. 3 Bugün
daha iyi bilgilere sahibiz. Benim "grrrrhoff"layan arkada­
şım kokular yoluyla düşünüyor olabilir.
Genetikçi Francis Galton düşüncelerinin neredeyse hiç­
bir zaman kelimelere başvurmadığını, başvurduğu nadir
zamanlarda da bunların " bir şarkının notalarının düşün­
ceye eşlik edebilmesi" gibi saçma keliıneler olduğunu öne
sürdü: "İşte yoğun çalıştıktan ve benim açın1dan çok başa­
rılı ve açık sonuçlara ulaştıktan sonra, bunları dilde ifade
etmeye çalıştığımda, önce kendimi tamamen bambaşka bir
entelektüel düzleme yerleştirmek zorunda hissettiğim anlar
sık sık oluyor. "4

266
Kelimelere gelince, Fransız matematikçi Jacques
Hadamard da tıpkı Galton gibi kelimelerin düşünceleri,
düşüncelerin de kelimeleri izlemediğini iddia ediyor:

Gerçekten düşündügümde, kelimelerin zihnimde hic yer


a l m a d ıg ı konusunda ısrar ediyorum ... bir soruyu okuduktan ya
d a d uydu ktan sonra bile, onun üzerinde düşünmeye boşladıgım
a nd a bütü n kelimeler kaybol uyor; araştırmam bitmeden ya do
ben a ra ştırmaktan vazgeçmeden önce de kelimeler şuurumda
bir d aha görünmüyorlar... " Düşünceler kelimelerle tecessüm
ettikle ri a n da ölür" diye yazan Schopenhauer' e tamamen katı­
l ıyo ru m . 5

Cebir sembolleri üzerine düşündüğünde de aynı duru­


mun yaşandığı nı söyleyerek devam ediyor. Genel fikirleri A
ve B kategorik daireleriyle, A'nın içindeki her şey B'nin için­
deys e , o halde A dairesinin B'nin içerisinde hayal edileceği
şekilde temsillendirdiğini söylüyor. A'nın içindeki hiçbir şey
B'nin içinde değilse, bu durumda iki daire ayrık.ur; yalnızca
daire düşüncesinin bile kelimenin zihinde ani bir parlayışını
gerektirmesi mümkün olsa bile, işin içerisine kelimeler karış­
mamaktadır. 6 Lewis Carroll'un sembolik mannk kitabında
karşımıza çıkan o çok hoş tasımlanndan birini mannksal
olarak anlamlandırmayı deneyin:

Ba l ı k seven hiçbir kedicik egitilemez degildir.


Kuyrugu olmayan hiçbir kedicik bir gorille oynamayacaktır.
Bıyıkları olan kedicikler her zaman balık sever.
Egitilebilir h içbir kedicigin yesil gözleri olamaz.
Bıyıkları olmayan kedici klerin kuyrukları yoktur?

Biraz çalışmayla tasımı çözmek için dairelerden oluşan


bir diyagram çizebiliriz. Zihne bu beş cümlenin mannğını
gösterecek daireler y a da hayli gelişkin, sözel olmayan bir
düzenleme şeması olmasaydı, "yeşil gözlü hiçbir kedicik

267
bir gorille oynamayacaktır" şeklindeki mantıksal çıkarıma
varmamız ne kadar sürerdi?
Hadamard'm sonsuz sayıda asa) sayı olduğunun ispat­
larken geçtiği aşamalarda bize kendi zihin resimlerini akta­
rışı daha da açıklayıcı olacaktır:

2'den 1 1 'e dek asallan düşünürken, gördügü sadece "ka rışık


bir yıgındı".
2'den 1 1 'e dek asalların çarpımını oluştururken (yani 2 x 3
x 5 x 7 x 1 1 ) "kanşık yıgından epey uzak bir nokta" hayal etti.
(2 x 3 x 5 x 7 x 1 l ) + 1 sonucunu elde etmek için bu çarpımı
1 arttırdıgında, "birincinin az ötesinde ikinci bir nokta" gördü.
Birincinin az ötesindeki ikinci bir nokta olarak g ördügü sayı,
eger asal degilse, asal bir bölen içermek zorundadır ve bu
yüzden 1 1 'den daha büyük bir asal olmak zorundadır. Bunu
da "kanşık yıgın ile birinci nokta arasında bir yerdeki bir nokta"
olarak gördü. 8

Tez danışmanım Michael Artin, matematikçilerin " değiş­


meli varyete" dediği şeyden ne zaman bahsetmek ıstese
sanki adının başharfleriymiş gibi görünen

şeklinde kıvrımlı bir şekil çizerdi. Grafiksel açıdan herhan­


gi bir anlam ve önemi olmadığı gibi kesinlikle değişmeli
varyeteye bir benzerliği falan da yoktu. Fakat hala bugün
" değişmeli varyete " kelimelerini duyduğumda zihnimde bu
kıvrımlı şekil belirir. İşte tüm o bariz muğlaklığı ve faydalı
kıvrımlarıyla bu şekil birçok yönden, Hadamard'ın karışık
yığın dediği şeydir.
Burada dikkate değer olan, tıpkı Artin'in kıvrımlı çizi mi­
nirı herhangi bir cebirsel varyeteye benzerliğinin olmaması
gibi, karışık yığının yakınındaki ve uzağındaki o temsili
noktaların herhangi bir bölünebilme özelliğine ve asal olma
unsuruna sahip olmamasıdır. Hal böyleyse bunlar işlemin

268
kavramsallaştırılmasında aldatıcı ve hayal ürünü roller
oynamaktadır. Öyleyse bu kadar muğlak bir temsili düzen­
leme, nasıl olup da bölünebilmeye tümüyle bağlı olan man­
tıksal işleme yardımcı olmaktadır? Hadamard'ın imgeleri,
bölen özelliklerinden yoksun gibi gözükmesine rağmen,
argümanın bütün unsurlarının birden görülmesi için bir
mekanizma sağlamıştı. Buna probleme, şekli ve öullilderi
olan bir yüz, bir karakter kazandırmak için ihtiyaç duy­
muştu.
Hadamard'ın yanıtı doyurucu olmadığı için bir süre bu
soru üzerine düşündüm. Asal sayıların sonsuzluğu, genç
bir matematikçinin öğrendiği gerçekten iyi ilk ispatlardan
biridir. Haki katen yetenekli genç bir matematikçi bunu
başka birisinin ispatına bakmadan da kanıtlayabilir. Benim
öğrendiğim ilk ispat, ikinin karekökünün rasyonel olmadığı;
ikincisi de asal sayıların sonsuz olduğuydu. İzin verin şim�
asal sayıların sonsuz olduğunun ispatını yeniden ele aldı­
ğımda beninı zihnimde neler olduğu sorusunu yanıtlayayım.
Matematik zekam kesinlikle Hadamard'ın zihni kadar kes­
kin olmasa da, düşüncelerim sadece bir yönden onunkilere
çarpıcı şekilde benzerdir.
Ben de sanki şeylerin karmakarışık bir hali olarak aynı
karmaşık yığını, yakındaki ve uzaktaki temsili noktalarla
birlikte görüyorum. Aradaki fark benim biraz daha gerçeğe
bağlı bir düşünür olmam sanırım, bu yüzden karmaşık yığı­
nın içerisinde gerçek semboller de gözüme çarpıyor. Benim
yığınımın pek de karmaşık gözükmediğini de söyleyebilir­
siniz elbette. Her neyse; sıra 1 1 'den büyük bir asal çarpan
aradığımız son adıma geldiğinde, ben karmaşık yığın ile
biri nci nokta arasında bir yerlerde bir soru işareti eklenmiş
gerçek b i r sayı görüyorum. Bunun nedeni sanıyorum ( bir
noktadan farklı olarak) soru işaretinin zihinsel olarak bir
bölme özelliği taşıyabilmesi, zira ( benim için) nokta daha
çok bir yer tutucu anlamına geliyor.

269
V2 'nin irrasyonel olmasının ispatı, farklı bir zihinsel
çeşni katar. Bu, olmayana ergi dediğimiz şeydir ve şöyle
yapılır: V2 'nin rasyonel olduğunu varsayın, bu durumda p
ve q tamsayı ve q sıfıra eşit olmamak üzere, vı= � olsun.
Aynca �'nun sadeleştirilemeyeceğini, yani p ve q'nun ikisi­
nin birden çift sayı olamayacağını varsayın. Eşitliğin her iki
tarafının karesini alın, 2 = � . Her iki tarafı q 2 'yle çarparak
p2 = 2q 2 olduğunu ve bu nedenle p'nin de çift sayı olduğunu
gösterin. p çift sayı olduğu için, s tamsayı olmak üzere, p
yerine 2s yazılabilir. Denklemde p yerine 2s'yi koyun, böy­
lece Y2 = � 'nun yerine yı = : yazabiliriz. Her iki tarafın
s

karesini aldığımızda 2 = � olur. Bunu sadeleştirdiğimizde


q 2 = 2s2 eşitliğine ulaşırız ki bu durumda q da çift sayı
olmak zorundadır. Bu p ve q'nun ikisinin birden çift olama­
yacağı varsayımıyla çelişir. Q.E.D . ... İspat tamamlandı.
Şimdi benim zihnimde ne olduğuna bakalım. yı = � eşit­
liğini (zannımca) herkesin göreceği gibi gerçekten görüyo­
rum. Aksi halde sembolik bir denklem kullanmanın anlamı
ne ki? Karesini alma işlemi de sembolik, ama ardından ben
şu gerçeğe bağlı zihnimde 4, 9, 1 6, 25 ve 3 6 'yla başlayıp
100, 1 2 1 ve 1 44 gibi daha büyük karelerin flu görüntüleriy­
le sonlanan çok sayıda kare sayı imgesi görüyorum. Burada
gerçek Hint rakamları gözüküyor gibi değil de, daha çok
ben sayıların orada olduğunu biliyormuşum gibi olu yor.
Denklemin karesi alınır alınmaz karekök işareti kayboluyor
ve ben birden p'yi bütün çift sayıları temsil eden bir sayılar
dairesinin içinde görüyorum. p2 'nin çift sayı olması olgusu
burada işin içine hiç karışınıyor. Zihnim p2 'nin çift olma­
sı ile p'nin çift olmasını birbirine bağlayan adınıı a tlıyor.
Muhtemelen bunun nedeni bu bağlantıyı hayatımda çok
kullanmış olmam ve bu yüzden üzerinde d üşünnıeye gerek

.. Quod erat demonstrandum. l�patın tamamlandığı nı hdi rtmek amacıyla


"olduğu gosrerilmi�tir" anlamın da Latince k ı �altma. ( e . n . )
2 70
duym am am; bu biriktirdiğim, kuşku duymadığım bilgimin
bir parçası haline gelmiş.
Elbette vı 'nin irrasyonel olduğunun ispatı da biriktirdi­
ğim, kuşk u duymadığım bilgimin bir parçası haline gelmiş;
bun u birinci sınıf öğrencilerime binlerce kez göstermişimdir.
O zaman neden ispatın kendisi, zihinde gerekli olduğunda
görünür hale getirilebilecek bulutsu bir yığın olarak tasav­
vur edilmiyor? Ediliyor. İyi öğrenilmiş ve tekrarlanmış her
şey gibi tasavvur ediliyor: Bir tür bilinçsizliğin eşiğindeki
bulut bunu, bu basit olmayana ergi ispanyla ilgisi olan ya da
ilişkilendirilebilecek her şeyin doldurulduğu bir çuval olarak
temsil edebilirdi. Buna üzerine sürekli bir şeyler eklenen,
daima kaynayan bir bellek kazanı diyebiliriz.
Bir insanın düşünme şemalanndaki iç düşüncelerini ya
da iç mücadelelerini kim bilebilir? Kendimizinkileri bile bil­
mek zor. Beyni oluşturan parçalan ve işlevlerini bilebiliriz;
bir fMRI taramasında bir denek mutlu haberler aldığında
neyin kırmızı kırmızı parladığını ya da bir denek riskli bir
karar vermek zorunda kaldığında bir PET taramasında
neyin maviye döndüğünü bilebiliriz. Beynin yapısı ve işleyişi
hakkın da ne kadar çok şey öğrenirsek öğrenelim, bir bireyin
nasıl düşündüğünü gerçekten bilmeye pek de yaklaşmıyo­
ruz. Bu harika bir şey, değil mi?
Eskiden öğrencilerime alfabeyi, mevsimleri ya da tak­
vimde adı geçen ayları nasıl düşündüklerini sorardım. Her
öğrenci farklı bir şemaya, düzene, tasarıma sahipti. Benim
alfabem ortasında M'nin olduğu bir denge tahtasının üze­
rinde duruyor. Bunun soyadımla alakalı bir şey olduğunu
zannediyorum. M'nin solundaki harfleri taradığımda tahta
sola doğru eğiliyor; taramam M'yi geçtiğinde de tahta sağa
doğru yatıyor. Sanki ben tahtanın üzerindeyim ve tarama
yaptıkça da harfler ağırlık yapıyor gibi bir şey. Kim bilu;
belki de soyadımda hangi harflerin olduğunu tahterevalli­
ye binerken öğrenmişimdir. Ama sözlükte bir kelimeye ya

271
da telefon defterinde bir isme bakmam gerektiğinde (yani
kağıda basılı bir sözlük ya da telefon rehberine demek isti­
yorum), herhangi bir imge falan oln1uyor. Garip bir şekilde
nerede olduğumu biliyor gibi davranıyorum ve doğru yere
ulaşmak için ince ayar yapmadan önce kelime ya da ismin
yaklaşık yerine doğrudan yaklaşabiliyorum.
Aylar meselesinde işler daha da garip bir hal alıyor.
Yerde, üzerlerinde ayların isimleri yazılı karolardan oluşan
büyük bir daire var. Şu anki aydan tam altı ay uzaktaki
karonun üzerinde duruyorum ve şu anki aya doğru dairenin
çapı boyun ca bakıyorum. Altı ay önceki mi yoksa altı ay
sonraki karonun mu üzerinde durduğum hiç fark etmiyor.
Bu acayip takvim tasarımının nereden kaynaklandığı hak­
kında hiçbir fikrim de yok. Öğrencilerimden hiçbirinin de
şimdiye kadar aylara ilişkin böyle bir algıya sahip olduğunu
duymadım.
Bu son söylediğimden benim harfler ve kelimelerle
düşündüğüm izlenimi doğmuş olabilir. Öyle değil.
Kelimeler zihinde (görünüyorlarsa tabii ) bir sis gib i­
dir; düşünme sürecinin hepsi o kadar anlıktır ki , kişinin
kendi düşünme sürecini değerlendirebilmesi imkansızdır.
Kelimeler, resimler ya da diğer şeyler sürecin bir parçası ola­
bilirler, ama bunlar bir piyano konçertosunun tekil notaları
gibidir; bir ölçü çalındı mı, kulak hemen ilerlemeye devam
eder.

272
24. Bölüm

Sonuç

Dilin kelimeleri, yazıldıkları ya da konuşulduklan halleriy4e,


ben i m düşü nce mekanizmamda herhangi bir rol oynamıyor gibi.
Düşünce n i n ögeleri olarak hizmet ediyor gibi görünen fizik.sel
va rl ı klar, belli bazı işaretler ve iyi kötü netlikte imgelerdir.
-Albert 6ruıein

Bizler gündelik işlerimizle baş ederken bulanık resim­


lerle, muğlak sembollerle (bir yerlerde olan ama olma­
yan) duyu ve izlenimlerle düşünüyoruz. Edebiyatta bilinçli
takip, bir gecikme süresine sahiptir. Dostoyevski'nin Suç ve
Ceza'sını okuyun ve Raskolnikov'un yaşlı kadının kafasını
bir balta darbesiyle parçaladığı yere gelin. Romanın deva­
mını okudukça balta hangi rolü oynar? Dostoyevski neden
yaşlı kadının bir tabancayla ya da bir ocak demiriyle değil
de, bir baltayla öldürülmesine karar vermiştir? Başka bir
silah kullanılsaydı ruhumuz buna nasıl tepki verirdi? Yanıt
kafatasının parçalanmasında saklıdır. Kafatasının parçalan­
ması, yaralanarak ölmekten çok farklı çağrışımlara sahiptir.
Okurların zihninde çelişkili duygular ve çarpışan imgeler
yaratır: insanı dehşete düşüren kanlı bir ölüm ve insancıl,
hızlı bir ölüm.
Benzer biçimde matematikte de rakip algılara yol açan,
belki de düşünme biçimimizin mizacını belirleyen ifadelere
sahibiz. Bunları göstermenin bir yoluna sahip değilim. Bu
273
yüzden sizlere ancak kendi inancımı sunabilirim: Zihin
yüzlerce özgül durumu hızla gözden geçirip, böyle bir
denklemin görüldüğü diğer tüm seferlerle bağlantı kurma
arayışına girişmişken, semboller arka planda işleyen bilinç­
siz fikirler için kısa tanı tım filmleri hazırlar gibidir. Neden
olmasın? Matematik literatürü basit sembollerden yapılmış
denklemlerle dolu. Kendi halinde bir şeyin görünüşte birbi­
riyle bağlantısız alanlarda tekrar tekrar gerçekleşebildiği fik­
rine güçlü bağlantılar sunarak, bazen de kısa ömürlü olanı
fiziksel olanla ilişkilendirerek bu denklemler kendi başına,
bağımsız semboller haline geliyor.
D üşünme neredeyse her zaman çoklu yol izler; bir yol
bilinçli, diğeri bilinçsizdir. Birinde mantığın akışını sağlamak
için epey bir devinim vardır. Diğerindeyse daha önceki bağ­
lannlann etkisindeki her şeyin bilinçsiz hatırası vardır. Daha
karmaşık denklemler görüldüğünde de, okurun deneyimiyle
daha derin bir uyum gördüğü ya da yaratıcı olanaklarla
dolu daha derin bir bilinçaltı d üşüncesinin olduğu tüm anla­
ra bağlano sinyali veren bilinçaltı yollarla anlamı iletebilen
bir sempatik düşünceler silsilesi devreye girer.
Genellikle okuma hem bilişsel hem d e duygusal bir
aktivitedir. Bilinçli olarak önemli semboller olarak kaydet­
meyebileceğimiz bazı kelime ve ifadeleri okuyup bunlarda
alt algısal düzeylerde anlamlar buluruz. Anlamı yakalamak
için her kelime ve ifadenin bilgisine sahip olmak zorunda
kalmayız. Edebiyatta anlam, çağrışımsal deneyimlerden
kaynaklanır. Ve aynısı kimi zaman matematik ve fizik okur­
ken de geçerlidir.
Şiirdeki sembollerden farklı olarak matematikteki sem­
boller başlangıçta matematikçilerin planlı tasarımlarıdır.
Ama bu durum, sembollerin bir şiirin gerçekleştirdiğiyle
aynı işlevi görmesini engellemez: Deneyim ile bilinmeyen
arasında bağlantılar kurmak ve anlam taşıma becerisine
sahip mecazi d üşünceleri iletmek.

274
Şiirde olduğu gibi matematikte de arketipler vardır.
Aşikar gerçekler diye bir şey varsa, o halde dünya hakkında
insanın doğuştan bilebildiği şeylerin olması da muhtemeldir..
1 950'lerde Robert Frantz, Marc Bomstein, Eleanor
Gibson ve diğer psikoloji araştırmacılarının yaptıktan bebek
deneyleri, yeni doğmuş bebeklerin farklı örüntülere nasıJ
tepkiler verdikleri konusundaki izlenimlerimizi değiştirdi.
Sekiz haftadan iti baren bebeklerin bazı örüntülere daha
fazla ilgi duyduklarını gördüler. O dönemde bu önemli bir
keşifti, çünkü bize çok küçük yaştan itibaren çevremizdeki
dünyayı yapılandırmak için gördüklerimizi incelemeye,
çözümlemeye başladığımızın kanıtlarını sağlıyordu; bebek­
ler genç sinir sistemlerini uyaran belli bazı gerçek dünya
örüntülerinin çekim alanına otomatik olarak giriyorlardı.
Başka bir deyişle bebeğin ilgi davranışı, içerisinde yaşaya­
cağı dünyadaki yapılar tarafından doğrudan kontrol edili­
yordu. Derin yapılar davranışlarımıza hükmediyor, okuma
ve düşünmemizin iki yolunu, bilinçli ile bilinçsizi birbirine
bağlıyordu.
Platon'un Menon diyaloğu bunun hakkındadır. Diyalog,
erdemin öğretilip öğretilemeyeceği konusunu ele alır. Fakat
ruhun ölümsüz olduğu savını kullanır. Bunu kanıtlamak
amacıyla Sokrates, eğitimsiz genç bir köleyi yanına çağırır.
Bir dizi soru sorarak Sokrates köle oğlanın hiç kimseden
yardım almadan, mantık yürüterek Pythagoras teoreminin
bulgularına ulaşmasını sağlar. Bunun nedeni de oğlanın bu
gerçekleri doğmadan önce bilmesi ve bunların daha önceki
yaşamların birinden bugüne çağrılarak hanrlanabilmesidir.
Bu, Freud'un "insan filogenisinin kolektif bilinçaln"
dediği şeyle hemen hemen aynı şeydir. Elbette Freud ruh
kavramına başvurmaz. Ona göre ruh spiritüel değildir, tüm
bir insan türünün kolektif bilinçalndır; yani folklor yoluyla,
din yoluyla, çevrenin değiştiği bir dünyada nasıl hayatta
kalınacağı konusunda birikmiş genel bilgi yoluyla nesilden

275
nesile aktarılan bilinçsiz anılardır. iki nokta arasında tek
bir doğru vardır gerçeğini, keza yılanın ölüm, ölüler diyarı,
seks, doğurganlık, hastalık ve sağlık anlamlarına gelebil­
diğini bilmemiz böyle mümkün olur. Yılan matematik te
karşımıza çıkmaz; bunun istisnası benim bildiğim sadece iki
durumda, birçok girdinin olduğu bir durumda seçimin nasıl
yapılacağını gösteren yılan eğrilerinde görülür. Velhasıl, arit­
metik ve geometrideki aksiyomlarımızı oluşturan bu aşikar
gerçekler bize insan filogenisinin kolektif bilinçaltından,
kalıtsal sembollerin köklerinden gelir.
Semboller bir iletişim aracı olmanın ötesinde şeylerdir.
Dilimizde hazır ve nazırdırlar ve anla ma yönelik k ültürel/
duygusal bir yatkınlık sağlamak üzere matematiksel imge­
lemde bilinç ile bilinçalnnı, bilinen ile bilinmeyeni birbirine
bağlayıp ilişkilendirme yönünden merkezi olmasa da önemli
bir rol oynayarak yarancılık sürecini geliştirirler.
Frost'un "The Road Not Taken" (Seçilmeyen Yol ) şiiri­
nin ilk dizesi ne kadar sembolikse, İki nokta arasında tek bir
doğru vardır matematik ifadesi de o kadar sembolik tir. Her
ikisinin de belirleyici özelliği kolektif bilinçaltından gelen
baskın bilinçaln güçleridir. Matematik sembolleri folklorik
bir arka plandan gelen yılan, güvercin, aslan gibi k lasik
arketipik semboller kataloğunda genellikle yer almasalar
da, bilinmeyen ile aşina olunan arasında bağlantılar k urul­
masını teşvik ederler. Fizikte Maxwell denklemleri vardır:
Elektriksel ve manyetik alanların yük yoğunluğu ve akım
yoğunluğuyla nasıl bir ilişki içinde olduğunu ve bunların
z.amanla nasıl değiştiğini söyleyen birbiriyle bağlantılı dört
denklemdir. Bütün harika şiirler gibi Maxwell'in denklemleri
de bize dilde görünenin çok ötesini aktarır. Elektrodinamiğin
ve optiğin temelini oluşturur, hatta görelilik v� kuantum
mekaniği konusunda yaratıcı düşünmenin yolunu açarlar.
Doğal dilde sıradan kelimeler gördüklerimizi, düşün­
düklerimizi ya da hayal ettiklerimizi betimler. Aşina olma-

276
<lığımız dünyaları yaratma ve onları imgelemimize sokma
gücüne sahiptirler. Bu dünyalara kabul edilmek için� başka
insanlarla paylaşılan bir kültür içerisinde yetişmiş olmak
haricinde pek az özel beceri gerekir. Bunlara erişmek için tek
ihti yacımız, insan olma deneyimidir.
Matematik farklıdır. Genellikle bir beceri, bazen bir yete­
nek, sık sık da olağanüstü bir deneyime sahip olmak için
yıllar harcanmasını gerektirir. Genellikle diyorum; çünkü
çocukluk ve gençlik dönemlerinde matematiğe bariz bir
yatkınlık göstermemiş, üstün başarılı birçok matematikçi
ve fizikçi vardır. 1 Matematik, iletişimi basitleştirmek için
gereksiz laf kalabalıklarını paketleyen sembolik bir dil kul­
lansa da, aynı zamanda anlaşılırlığın temel paketlerini açan�
şaşılacak derecede hızlı zihinsel bir işlemden de faydalanır:
Yine şiir gibi , okurların gizli anlamlan ve sözel yoldan hayal
edilebilir olmayan şeyleri bilmesini mümkün kılan bir dilsel
yapı kullanır.
Matematikte kullanılan tipil< semboller işleçler, grup işa­
retleri, bağıntılar, sabitler, değişkenler, fonksiyonlar, matris­
ler, vektörler ile küme kuramı, mannk, sayı kuraffi4 olasılık
ve istatistikte kullanılan sembollerdir. Semboller tek başına
bir matematikçin in yaratıcı düşüncesi üzerinde çok büyük
bir etki yaratmayabilir, ama bir bütün olarak benzer�
ilişkilendirme, özdeşlik, çağrışım ve tekrarlanan imgeler
yol uyla güçlü bağlantılar kurulmasını sağlarlar. Hatta bilinç
düzeyinde olmayan düşünceleri bile ortaya çıkarabilirler.
Bir denklemde ✓x 2 + y2 şeklinde bir ifadeyle karşılaşan
matematikçi bunun ölçülebilir bir şeyi, örneğin bir koordinat
sistemi ndeki bir uzaklığı temsil ettiğini "bilir". Matematikçi
için bu bilginin doğal kaynağı, (a,b) koordinatlarına sahip
bir noktanın (c,d) koordinatlarına sahip bir noktaya olan
uzaklığının ✓ cc - a) 2 + (d - b) 2 olduğunu söyleyen Pythagoras
teoremidir. Daha yüksek boyutlarda aynı ifade Jx2 + y2 +z 2
ya da üçten fazla karenin toplamının karekökü olarak kar-

277
şımıza çıkabilir. Bu ifade kökenini herhangi bir fiziksel özel­
likten almıyor olabilir, ama okur ilişkilendirmelere imkan
tanıyan bir geometrik model yoluyla bunu anlamlandırabi­
lir. Örneğin R yarıçaplı bir çember, R = Jx 2 + y 2 denklemini
sağlayan bütün (x,y) noktalar kümesidir. Bu geçici bir şeyi,
geometrik bir imgeyle bağlantılandırır. Belki Jx 2 + yı , folk­
lor kaynaklı, bilinçaltı güçlere sahip klasik arketipik sem­
boller kataloğunda olmayabilir, ama yine de bilinmeyen ile
aşina olunan arasında bağlannlar kurulmasına imkan verir.
Bazı matematik sembolleri, deneyim ile bilinmeyen
arasında bağlantılar kurulması için ve analoji ve benzerlik
yoluyla anlam ileone becerisi kazanan metaforik düşüncele­
ri aktarma amacıyla özel olarak yaratılmış tasarımlar olarak
ortaya çıkar. Aynısını tesadüfen yapan semboller de olabilir.
Örneğin, sonlu ama çok sayıda sayısal terimin "toplam " ını
belirnnek için, sonlu sayıda köşesi olan (nasıl sayıldığına
bağlı olarak 3 diyelim) büyük bir sigma L, Yunan alfa­
besindeki "S" harfi kullanılır. Kökeni de büyük ihtimalle
Latincedeki summae ( "toplam ") kelimesidir. Sonsuz sayıda
terimin toplanması söz konusu olduğunda da S'ye benzer
şekilli, sonsuz toplam hissi veren kavisli J sembolünü kul­
lanırız.
Anlam ve anlama, deneyim ve kolektif bilinçaltı yoluyla
benzeşim ve bağlantılara derinlemesine nüfuz etmiş olabilir.
Tıpkı şiir ve sanatta olduğu gibi matematikte de, estetik açı­
dan güçlü sembollerle beslenen kültürel kabuller, güzelliğin
duygusal takdirinde belli bir rol oynayabilir. Yine de mate­
matikteki güzelliği büyük oranda (ispattaki zerafet, açıkla­
madaki basitlik, yaratıcılıklar, karmaşıklıkların basitleşti­
rilmesi, akıllıca bağlantılar kurulması) zekice oluşturulmuş
minicik sembollerin göz kamaştırıcı etkinliğine borçluyuz.

278
Ek A

Leibniz'in Notasyonu

Bazı küçük teknik ayrıntıları bir kenara koyarsak, sade­


ce y = x2 örneğini ele alarak bile Leibniz'in notasyonunun
değerini anlayabiliriz. y'nin sayısal değerlerinin x'in değer­
lerine bağlı olduğunu görüyoruz. Belirli bir sayı (diyelim ki
2 'yi) seçerek şu orana bakalım:
x2 - 2 2
x-2

Pay çarpanlarına ayrılabilir, dolayısıyla oran aslında


şudur:

(x - 2) (x + 2)
x-2
Bu noktada paydanın payın çarpanlarından biriyle aynı
olduğunu görüyoruz. Bu yüzden sonuç itibarıyla ilk baştaki
oranın aslında, x = 2 olmadığı müddetçe, x + 2 olduğunu
söyleyebiliriz. Fakat buradaki 2 sayısının özel bir niteliği
yoktur. Aynısını herhangi bir sayıyla da yapabilirdik, örne­
ğin a sayısıyla da. Bu durumda başlangıçtaki oranımız
x 2 - az
x-a
olurdu ve x = a olmadığı müddetçe sonucwnuz x + a olur­
du. Burada x - a sıfıra yakınsadığında orana ne olduğunu
279
bilmek isteriz. Zira x - a sıfıra yakınsadığında oran bize,
a'ya çok yaklaşnğımızda x değiştikçe x2 'nin değişme hızını
söyler. Elbette x - a'nın sıfır olmasına izin veremeyiz, çünkü
bu durumda x + a'yı elde ennek için gerekli olan sadeleştir­
meyi gerçekleştiremeyiz. Bunun yolu x - a sıfıra yakınsadı­
ğında ne olduğuna bakmaktır. Bu x + a'yı 2a'ya yakınsama­
ya zorlar. a rasgele bir sayı olarak seçilmiş olduğundan a'nın
ne olduğu önemli değildir. Bu, başlangıçtaki
2
x - a2
x-a
oranının, a'ya gerçekten bağlı bir sayıya yakınsadığı anlamı­
na gelir. Buna a'nın fonksiyonu deriz. :: sembolü bu fonk­
siyonu temsil eder ve buna "y'nin x'e göre türevi" denir.
dy neden bu kadar iyi bir semboldür? Nihayetinde ulaşı-
dx ..
lan sonucun iki şeyin oranı olması şart değildir. Orneğimizde
sonuç, kesinlikle bir oran olmayan 2a oldu.
Fiziksel olgularla ilişkili problemlerin çoğunda önce bir
fonksiyonun değişim hızı hakkında bir şeyler bilirsiniz ve
ardından fonksiyonun kendisini bilmek istersiniz; örne ği n
: = olduğunu bilebilirsiniz. Buradaki sembolik hileleri sor­
l[

gulamadan, (tüm kalkülüs öğrencilerine söylendiği gibi siz


!
de) 'i bir kesir olarak düşünür ve her iki tarafı dx' le çar­
parak dy = xdx sonucunu elde edersiniz. Ne kadar da kul­
lanışlı. dx ve dy denen bu tuhaf küçük değişkenlerin yapay
da olsa aslında cebir kuralları na uydukları ortaya çıkar:

ı�
Eğer y x'in ve x de t'nin bir fonksiyonuysa, bu durumda
= it" olur. Ve eğer hem x hem de y t'nin fonksiyonuysa

bu durumda da şöyle yazılabilir:

dy
dt = dy
c1x
- -
dx
dt

280
İşte bu da Leibniz'in diğer harika sembolü " integral"in
tertibidir. İntegral bir fonksiyon üzerinde etkide bulunur.
Basitleştirme amacıyla bir kez daha bir örnek kullanalım ve
bu da y = x olsun. y üzerinde etki eden integral bize y'nin
değişim hızı olduğu fonksiyonu verir.
Burada da eğer i ki fonksiyon eşitse, o halde integralleri
arasında sadece bir sabit sayı farklılığı vardır. Bu durumda
integral sembolü f ydx'tir. Dolayısıyla dy = xdx denkleminin
her iki tarfının integralini alırsak, bunu sembolik olarak
f dy = f xdx şeklinde gösteririz. Sol taraf, y değişkenine
göre değişim hızı 1 olan fonksiyonu aramaktadır. Bu y'nin
kendisidir. Sağ taraf, x değişkenine göre değişim hızı x olan
2
fonksiyonu aramaktadır. Bunun da x2 olduğu ortaya çıkar.
2
Bu nedenle de C bir sayısal sabit olmak üzere 1 - •2 = c 'dir.

28 1
Ek B

Newton'ın x0 Akışı (Fluksiyonu)

x n iceliginin düzgün aktıgını ve xn'nin akışının bulunabilece­


g i n i kab u l edelim. Akma neticesinde x niceliginin x + o degerini
a ld ı g ı s ürede xn niceligi de �• degerini alacaktır - yani
Sonsuz Seriler Yöntemi'yle
nn - n
x0 + nox n - ı + - -- ooxn -ı + &c
2
Ekl enenler şunla rdır:

nn - n
no x 0 - ı + ---
2
oox 0 2 + &c
-

ve bunlar birbirlerine göre söyledir.

nn - n n
nx n - ı + ---
2
ox -2 + &c

Şimdi bu eklemeleri ortadan kaldınrsak, nihai oranlan l 'in


nx n- 1 'e ora n ı olur; bu nedenle x niceliginin akışının x" niceliginin
a kışı n a ora n ı l 'e nxn- 1 'dir.

I saac Newton'ın Introductio ad De Quadratura


Curvarum adlı eserinin John Harıis tarafından yapılan
1 723 tarihli İngilizce çevirisinden alınmıştır. 1

283
284
Ek C

Deney

Sembolik idrak konusunda bir deney olarak tasarlanan


ve 4 Ocak 20 1 2 tarihinde Amerikan Matematik Derneği ve
Amerika Matematik Birliği'nin ortak toplannsında gerçek­
leştirilen görüşmenin konuşma kaydını aktarıyorum.
Dizüstü bilgisayarımın ekranının ortasında şu ifade
vardı:

Görüşmeler üç aşağı beş yukarı şu şekilde gerçekleşiyordu:

S: (Ekranı işaret ederek) Böyle bir şey gördüğünde aklın­


dan ne geçiyor?
Y: Yani ... (Uzun sessizlik).
S: Doğru yanıt, yanlış yanıt diye bir şey yok. Şu an bura­
da ne gördüğünü bilmek istiyorum sadece.
Y: Kökün [karekök işareti] altında bir kareler toplamı
var, o yüzden bu bir elipsle ilgili olabilir... Hayır. .. bir daki­
ka. Bu, kesiti bir yönde hiperbol, başka bir yönde parabol
olan bir koni.

Bu noktada x 2 + bx + c = O denklemi, merkezdeki ifade­


ye doğru işaret eden iki okla beraber ekranın üst tarafında
belirmeye başlıyor. 10 saniye boyunca ekranda şu görüntü
kalıyor :
285
x2 + bx + c = O
!
!
ı
jm ı
+z +�

1 O saniye sonra denklem ve oklar silinirken de denekler


doğrudan ekrana bakıyorlardı.
Bu şekilde dokuz kişiyle görüşme gerçekleştirdim; ikisi
dışında hepsi soruyu bahsi geçen denklemin grafiğiyle iliş­
kilendirmeye çalıştı. Fakat 1 O saniye boyunca garip şekilde
belirip yok olan denklemin gösterilmesinin ardından, görüş­
me yaptığım kişilerden ikisi aynı fikre u laştı . Şimdi aktara­
cağım da işte bu görüşmelerden birinin dökümü . Diğeri de
neredeyse tamamen bununla aynıydı.

Y: Bir dakika, belki de x, y ve z değişken değildir.

Ekranda belirip kaybolan denklemin farkında oldukları­


na ilişkin sözlü bir gösterge yoktu, ancak iki görüşmede de
görüşme yapılan kişi defterine şunu yazdı:


✓ lı) + C' + 2
Sanki ikinci denek ilk deneğin ne yazdığını görmüş
gibiydi.

S: Peki, şimdi ne görüyorsun ?


Y: Sanki . . . ikinci dereceden genel bir denklemin ç özümü
gibi mi ? Bu ikinci dereceden bir denklemin pozitif kökü mü ?
S: Sen ne düşünüyorsun?

Denek x 2 + bx + c = O yazdı .
Y: Hayır, hayır. . . ( +b'nin yerine - b koyarak denklemi
baştan yazdı).

286
+c'nin yerine -c koyarak den klemi yeniden yazan denek
yeni den kleme bakmaya devam etti. Ben hiç ağzımı açma­
dım. Sonunda, aradan birkaç saniye geçtikten sonra x2 - bx
- c 2 = O yazdı. Kendinden emin devam ederek en sonunda
da x 2 - y x - z2 = O yazdı .

S: Güzel!
Y: ( Gözbebekleri büyüyerek) "İşte, bu (ekranının ona­
sında ki ifadeye işaret ederek) x'in x2 - yx - z = O denkle­
minde ki pozitif değeridir.

z yerine z2 kullanarak problemi aslında olması gereken­


den daha zor tasarlamıştım. Amacım, işleri karmaşıklaşnr­
mak için, kök işareti altındaki terimlerin bir elips formunu
almasını sağlamaktı.

yerı ne

yazarak da başlayabilirdim, ama bunun sım açığa vuraca­


ğını düşündüm.
Son olarak her deneğe soru üzerinde düşünürken ekran­
da alışılmadık bir şey görüp görmediğini sordum. Hepsi,
istisnai iki kişi dahil, belirip kaybolan herhangi bir şey gör­
mediğini iddia etti .
İki kişi kök işaretinin altında
b ı
(2) + bir şey

gördüklerini ve bunun da onlara, x2 + bx + c = O formunda


bir denklemin çözümünü bulmaya çalıştıklarında kök işare-

287
tinin altında her zaman karşılarına çıkan b2 - 4c ifadesini
hanrlattığını söylediler. Grafik olarak

formu, pozitif bir eliptik koniyi de akla getirebilir. Dokuz


deneğin hepsi x2 + bx + c = O'la gizli bağlantıyı bilinçaltla­
rında özümsemiş olmak zorundayken, yedi deneğin grafik­
sel bir bağlantı aramasını ve iki deneğin
ı
ı
Jm + z + �
ifadesini ikinci dereceden bir denklemin çozumu olarak
görmelerini sağlayan şey neydi ?

Jm2 + zı + �

ifadesinin ikinci dereceden x2 + bx + c = O denkleminin


pozitif kökü olduğunu bilmeyi nasıl başardığımı sizlere keli­
melerle anlatamam. Yalnızca şunu söyleyebilirim:

(;f + 4 x bir şey


formunda bir şeyi karekök sembolü altında gördüğümde,
bu bana b2 - 4c formunu ve dolayısıyla x 2 + bx + c = O'ın
kökünü hatırlatıyor.

288
Ek D

Karmaşık Sayıların Görselleştirilmesi

a + ib karmaşık sayısını kartezyen düzlemde (a,b) biçi­


minde bir noktaymış gibi işaretleyin. Bu şekilde reel sayı
o la n bütün karmaşık sayılar (0,0)'dan geçen yatay çizginin
üzerinde ve sanal sayı olan bütün karmaşık sayılar da
(O,O)'dan geçen dikey çizgi üzerinde yer alırlar. (Şekil D.1 )

(0,2) (3.2)

, (0, 1 ) --

(-3.0) (-2.0) (-1 ,0) (0.0) ( 1�0) (2"'."0) (3.0)

(0 - 1 )

(0.-2)
(-2 , -2 )

Şekil D. 1: Karmaşık sayıların görselleştirilmesi.

Her karmaşık sayı bir sayı çiftiyle temsil edilir ve bu düz­


lemde gösterilir. Peki, bunlar sayı çiftleri gibi gözükürken
neden bunlara biz sayı diyoruz? Bunun nedeni sayılar için

289
geçerli aritmetik kurallarına uyn1alarıdır. İkisini toplayın,
bir üçüncüsünü elde edersiniz: (a,b) + (c,d )'yi (a+c,b+d) ola­
rak tanımlayın. [(a + c,b + d)'nin (a + ib) + (c + id )'yi temsil
eden nokta ve bunun da (a + c)+ i(b + d ) olduğuna dikkat
edin.] Peki ya çarpma ? (a,b)'nin (c,d)'yle çarpımını (ac - bd,
ad + be) şeklinde tanımlarız. [(ac - bd,ad + bc)'nin (a + ib) (c
+ id)'yi temsil eden nokta ve bunun da (ac - bd) + i(ad + be)
olduğuna dikkat edin .] Bu toplama ve çarpma tanımlarıyla
tüın arionerik yasaları hiçbir çelişki olmadan karşılanmak­
tadır. Fakat biraz daha derinden baktığımızda ilginç bir
şey gerçekleşir. Çarpmanın bir anlamı vardır. i'yle çarpma,
saat vönünün tersinde 90 derecelik bir dönme anlamına
gelir. di'yle çarpma, saat yönünün tersinde 90 derecelik bir
dönmenin ardından (ya da öncesinde) d büyüklüğünde bir
ölçeğin de işin içinde olduğu anlamına gelir.
Tüm bunlar, bu yeni i temsili yerine, aynı sanal anlama
sahip Fi 'in korunduğu notasyon kullanılarak da söyle­
nebilirdi. Fakat i, dönme (rotasyon) kavramını kök alma
algısından yalıtarak zihne, cebirsel bir sonuç ile sayı fik rinin
genişletilmesi arasında bir ayrım sunmaktadır.

290
Ek E

Dördeyler

William Rowand Hamilton, i2 = j2 = k2 = ijk = - 1


şeklinde bir çarpım kuralıyla sanki her terim diğerlerinden
bağımsızmış gibi x + iy + jz + kw ifadesininin yazılabilece­
ğini ve bunun, değişme yasası hariç bütün cebir kurallarına
uyan bir çarpım kuralıyla (x, y, z, w) dörtlüsü şeklinde gös­
terilebileceğini fark etti. Tabii, ij = k ve ji = k olmasını da
sineye çekmesi gerekiyordu. - 1 'in ikiden fazla, hatta sonsuz
sayıda karekökü olduğunu kabul eonek zorundaydı! İkinci
dereceden denklemlerin ikiden fazla çözümü olduğunu
kabul etmesi gerekiyordu. Sayıların, karmaşık sayıların da
ötesinde bir boyuta genişletilmesinin getirdiği şeylerdi bun­
lar. Yeni sistem karmaşık sayıları da içermektedir. iy + jz +
kw formunda dördeylerle temsil edilen üç boyutlu bir sanal
sistem karşımızdadır.
Peki, bu i, j, k'lerin herhangi biriyle yapılan çarpımlar
üç boyutlu uzayda ne yapar? Dönme, herhalde. Ama nasıl?
Eğer i, j , k üç boyutlu uzayda birbirine dik eksenlerdeki üç
pozitif birim yönü belirtiyorsa, j'yi i'yle çarpmak bütün üç
boyutlu uzayı 90 derece döndürürek k-ekseni sabit kalmak
üzere i-eksenini j-eksenine gönderir. O halde üç boyutlu
uzay iki ayrı oryantasyon modeline sahiptir ve fizikçi han­
gisinin ka bul göreceğine karar vermek zorundadır. Diğer
bir ifadeyle, ağaç vidalarının yivleri ahşaba saat yönünde
mi, yoksa ters yönde dönerek mi girecek şekilde tasarlan-
2 lJ l
malıdır? Seçim isteğe bağlıdır, anıa saat yönünde olması
adettendir. Üniversitede fizik okumuşsanız, bu rotasyonları
uzay oryantasyunu konusunda sağ el kuralı olarak hatırlı­
yor olabilirsiniz ki bu da hem fizik hem de matematik için
temel bir kavramdır.
Karmaşık sayılardan farklı olarak dördeyler uzayda
bizim bildiğimiz ve görselleştirebileceğimiz bir temsile sahip
değildir. Dört boyutlu düşünmeye alışık olmayanlarımız
zihinlerinde canlandırmakta zorlanacaktır. Buna rağmen
dördeyleri meşru sayılar olarak genel sayı sistemimize
dahil ederiz. Geometri yoluyla ulaşılmamışlardır. Sembolik
temsilin bir sonucu olarak ortaya çıktıkları söylenebilir.
Günümüzde artık en beklenmeyen yerlerde kar şımıza çık­
maktadırlar. Euler 1 777'de St. Petersburg Akademisi'ne
sunduğu bir raporda Fı yerine i kullanmamış, ölümünden
sonra 1 794 'te yayımlanan bir çalışmada Fi yerine i tercih
edilmemiş ve Gauss 1 801 'den itibaren i'yi sürekli kullanma­
mış olsaydı, dördeyler hayati önemde katkılar yaptığı mate­
matiksel fizik tarihinde bu kadar erken keşfedilmeyebilir di .

292
Teşekkürler

Pek çok kişinin desteği olmaksızın bu kitap yazılamazdı;


bunların başında da tamamlanmış birkaç taslağı okuyan,
editoryal, yapısal ve pratik öneriler getiren eşim Jennifer
geliyor. Bana her zaman destek olmuş ve esin vemıiştiı:
İtalya, Bogliasco'da ismini sonuna kadar hak eden Golfo
Paradiso'daki* muhteşem Villa dei Pini'de bu kitabı tamam­
lamam için burs ve konut sağlamış olan Bogliasco Vakfı'na
müteşe kkirim. Böylece bolca zamanını, yüksek standartta
bir kon forum ve Akdeniz'in sıcak sularında öğleden sonra­
ları yüzme imkanım oldu ve tüm bunlara bir de, kitabın son
taslağına hem doğrudan hem dolaylı katkıda bulunan, bana
keyif ve ilham veren meslektaşlarım Ruby BlondeR John
Eaton, Luisa Costa Gomes, Jennie MaryTai Liu, Jennifer
Sachs ve Willard Spiegelman eşlik etti.
Tamamlanmış taslakların dikkatli okuyucuları Michelle
Bower, Julian Ferholz ve Margorie Senechal'a çok özel
teşe kkürler. Taslakları bağımsız bölümler olarak, hatta
çoğu za man birkaç bölüm olmak üzere okuyan Robyn
Aariarhod, Steve Batterson, Kenneth Bleeth, Charles
Burnett, Barry Cipra, David Cox, Robert Dawson, Florin
Diacu, Rafaella Franci, Fernando Gouvea, Emily Grosholz.,
Phil Holmes, Jens Hoy rup, Gizem Karaali, Mikhail Katz.,
Catherine Mazur-Jefferies, Barry Mazur, Peter �leredith,
Kim Plofker ve Siobhan Roberts'a da teşekkürler. Avnca

• Cennet Koy u. (ç.n. )


293
bilgilendirici ve cesaretlendirici konuşma ve yazışmalarımız
için uzman danışmanlarıma teşekkür ediyorum: Stanislas
Dehaene, David Geary, Daniel Kahneman, George Lakoff,
Steven Pinker, lan Stewart, David Tail ve Elisabetta Ulivi .
Ben kendimi bilgili gruplar içerisine yerleşmiş bir mate­
matik gazetecisi olarak görüyorum. Dolayısıyla yüzlerce
yıldır entelektüel anlamda karanlıkta kalmış semboller
tarihini aydınlaonak için emek vermiş gerçek bilginlere
teşekkür ediyorum. Rakamlar ve sayı sistemleri, notasyon
ve sayma konusunda tam 1 04 7 akademik yayını listeleyen
doktora tezi "The Comparative History of Numerical
Notation" (McGill, 2003) için Stephen Chrisomalis'e teşek­
kür ediyorum. Araşurmamda olağanüstü yardımcı oldu.
Biblioteca Apostolica Vaticana'daki Paolo Vian'a teşekkür­
ler. Ayrıca Clay Institute, Project Guttenberg, OpenLibrary.
org, University of Chicago Digital Preservation Collection,
The European Cultural Heritage Online ( ECHO), The New
York Public Library Digital Gallery, Liberty Fund, PhilSci
Archive, Biblioteca Apostolica Vaticana, Archivio di Stato
de Firenze, Biblioteca Marucelliana Firenze, Biblioteca
Nazionale Centrale Firenze, Universita degli Studi di Pavia
vd. Gallica (Bibliotheque National de France'ın çevrimiçi
nadir kitaplar kütüphanesi), Scribd .com, Ancie ntlibrary.
com, Perseus Digital Library, Centro di Ricerca Matematica
Ennio De Giorgi (Bombe11i'nin L'Algebra'sı için) ve Biblioteca
della Scuola Normale Superiore'ye araştırman11 evimde yap­
mama olanak sağladıkları için (ki bu, on yıl önce bunun için
dünyanın dört bir yanındaki kütüphanelerin nadir kitaplar
bölümlerinde yı11arca sürecek bir çalışınayı gerektirirdi )
ve www.earlymoderntexts.com adresinde ınatematikçi ve
felsefecilerin yazışmalarının çevirilerine yer verilen bir siteyi
yöneten Jonathan Bennen'e teşekkür ediyorum. Ve e ntele k­
tüel anlamda yüzyı11ar boyunca karanl ıkta kalmış sen1bolle r
tarihini aydınlatmak için emek vermiş, artık aramızda olma-

2 94
yan gerçek bilginlere: Florian Cajori, Sir Thomas Heath,
Louis Charles Karpinski ve Kari Menninger. Baskının son
anlarında bir dizi İngilizce yazım hatasını yakaladığı için
Çekçe baskının çevirmeni Marek <'.:tmact'a da çok teşekkür
ediyorum.
Editörüm Vickie Kearn'e kararlı desteği için ve çok kısa
sunumumun ardından bu projede umut ışığı gören temsil­
cim Andrew Stewart'a özel olarak teşekkür ediyorum.
Mazur Jefferies ailesine: Catherine, Tom, Sophie, Yelena
ve Ned'e; Marshall ailesine: Tamina, Scott ve Lena'ya; kar­
deşim Barry'ye, eşimin kard eş i Carole Joffe ve kardeşimin
eşi Grechen Mazur'a benden teşviklerini hiç esirgemedikleri
için teşekkür ediyorum.

295
NOTLAR

GİRİŞ
(Sayfa ix-xxi)

r Eugene Wi gneı; .. The Unreasonable Effectiveness of Mathmıatics in the


Natura! Sciences, Richard C:Ourant Lcctu.re in Madıematica.l Sc:iımccı
Delivered at New York University, May 1 1 , 1 959," O:,mmı,ıniı:,at m
Pure and Ap-plied Mathematic.s, cilt 1 3, no: I ( 1 960): 1-14.
2 Wigner'in hikayesinin de Morgan'ın A Budget of Paradous'ta fNcw
York: Cosmo Classics, 2007, 285-286) aktanlan çok daha eski bir hika­
yenin yeniden anlatımı olduğuna dikkat çektiği için Robert Dawson'a
teşekkür ederim.
3 Süleyman Mabedi'ndeki Hiram'ın havuzuna kutsal kitapta bir gôııdcmıe
yapılmıştır ( Krallar 7:23 ): .. Hiram dökme tunçtan on arşın çap� beş
arşın derinliğinde, çevresi otuz arşın yuvarlak bir havuz yaptL .. " Buradan
TT = 3 olduğu anlaşılır. Fakat bu n'ye bir sabit değer olarak yapılmış gerçek
bir gönderme değildir.
4 " Senkoplamak" fiili bu kitapta bir sözcüğü ortasından harfler atma yoluy­
la kısaltma anlamında kullanılmışnr. Bütün kısalmıalar senkoplu olmasa
da, senkop da özel bir kısalnna biçimidir. 19. yüzyılın ortasında Alman
G.H.F. Nesselman cebir gösterimlerinin gelişimini, sırasıyla SÖWy scnkop­
l u ve sembolik adını verdiği üç aşamadan geçtiğini belirterek sınıBandıru:
Bu konuda daha fazlası için bkz. John Wesley Young, Wılliam Wdls
Denton ve Ul ysses Grant Mitchell, Lectures 011 Fımdamental Cnncepts of
Algebra and Geometry (Norwood, MA: Norwood Pr� 1 9 1 1 ), 226.
5 Muhammet bin Musa el-Harizmi, The Algebra, İngilixeye çeviren ve
yayıma hazırlayan Frederic Rosen (Londra: Oriencal Translarion F�
1 83 1 ), 4 1 -42.
6 Bu konuya dikkatimi çeken Femando'ya teşekkür ediyorum.

TANIMLAR
( Sayfa xxiii)

r Kaynak: Webster 's Third New lntemational Dictionary of the E.nglish


Langııage Unabridged.
2 a.g. e.

297
1 . BÖLÜM: TIJl-lAF BAŞLANGIÇLAR
(Sayfa 5- 1 3 )

ı Piotr Wojtal ve Krzys,.gof Sohxzyk, "Man and Woolly Mammoth at


the Krakow Spa dzista Street (B) - Taphonomy of the Site, " Jounıal of
Archaeological Scinıc.e, cilt 32, no:2 (2005 ): 1 93-206.
2 Quentin Atkinson, R. D. Gray ve A. J. Drummond, "mtDNA Variation
PrNiicts Population Size in Humans and Reveals a Major Southem Asian
Chapter in Human Prehistory," Molecular Biology and Evolution, cilt 32,
no:2 (2005): 193-206.
3 Joseph Campbell, The Hero with a Thousand Faces ( Novato, CA: New
World Library, 2008), 22.
◄ Joseph Carnpbell, The Power of Myth ( New York: Anchor, 1 99 1 ), 4-5.
5 A.W.G. Pike, D. L Hoffmann, M. Garcia-Diez, P. B. Pettitt, J. Alco lea, R.
De Ba.Jbin, C. Gonzalez-Sainz, C. de las Heras, J. A. Lasheras, R. M ontes
ve J. Zilhao, .. U-Series Dating of Paleolithic Art in 1 1 Caves in Spain,"
Saena, cilt 336, no:6087 (2012): 1 409-1413.
6 Marc D. Hauser, Noarn Chomsky ve W. Tecumseh Fitch, "The Faculty
of Language: What Is it, Who Has it, and How Did it Evolve? " Science,
cilt 22, no:298 (5598) (2002): 1569- 1579. Michael Tomasello, Origin
of Hum.an Communication (Cambridge, MA: MiT Press 200 8 ) . Hay­
vanların yiyecek, kucaklanma ya da karşılıklı konuşmayla yalnızca bilgi
alışverişinde bulunma gibi bir şey için istek belimnek amacıyla hem emir
hem bildirim belirten dil sembollerine sahip olup olmadığı konusu uzun
geçmişe sahip bir tamşmadır. Ben bu tartışmada bir taraf tutmuy orum.
Bu tartışma hakkında daha fazlası için bkz. Sue Savage-Rumbaugh, Stuart
Shanker ve Talbot Taylor, Apes, Language and the Human Mind ( Oxford,
UK: Oxford University Press, 1998) ve "Missing Links in the Evoluti o n o f
Language," Characterizing Conciousness: From Cognition to the Clinic?,
ed. Scanislas Dehaene ve Yves Christen (Berlin: Springer,20 1 1 ), 1 -26.
7 David A. Anthony, The Horse, the Wheel, and Language: How Bronze
Age Riders {rom the Eurasioan Steppes Shaped the Modern World
(Princeron, NJ: Princeron, 2007), 67.
8 James P. Allen, Middle Egyptian: An lntroduction to the Language and
Culture of Hieroglyphıcs (Cambridge, UK: Carn bridge University Press,
20 1 0), 2.
9 a.g.e., 3.
ıo Joseph CampbeU, The Power of Myth, xviii.
11 H. G. Wells, The Outline of History, cilt 1 (Garden City, NY: Garden Ciry
Books, 1 956), 1 72.
12 Edwin C. Krupp, Echoes of the Ancient Skies: The A stronomy of Lost
Civilizatıons, Asrronomy Series (New York: Dover, 2003 ), 62-70.
13 D. E. Smith, History of Mathematics, cilt 1 ( New York : Dover, J 95 8 ) , 7.
14 Levi Leonard Conant, The Number Concept: lts Origins and Develop­
ment (New York: Macmillan, 1 93 1 ) , 5. Ayrıca bkz. Daniel G. Bri nton,
Essays of an Amerıcanist (PhiJadephia: David McKay, 1 8 90), 406.

298
ı 5 James Henry Breasted'a göre tarihi bclirlı ılk olay (MÔ 4241 ) Mısır tak­
vimidir. Şu an kullandığımızdan daha iyi gibi goninen, on ıkı ay� her
ayda otuz günün olduğu bir takvimdir. Bu Mutr takviminın gaçekrm de
bu kada r eski olduğu konu'iunda bazı ku,kular vardır. Yalnız.ca Birinci
Haneda n 'a dek uzanıp Kral Djer (y. MO 3000) ı.amanında ortaya çıkmış
olması da mümkündür. Bkz. James Henry Breasted, Anaem Tımes (Bot­
tan: Ginn & Co., 1 966).
1 6 Joseph Campbell, Myths to Live By (New York: Penguin, 1 993), 8.

2. BÖLÜM: BAZI ANitK SAYI SİSTEMLERİ


(Sayfa 1 5-3 3 )

ı Danie l Zohary ve Maria Hopf, Domestication of Plants in the 0/d World:


The Origin and Spread of Cultivated Plants in West Asia, Europe, and the
Nile Va/ley (Oxford, UK: Oxford University Pres.§, 2001 ), 241-243.
2 Bili T. Amold, Who Were the Babylonians? (Leiden: Brill Acadcmic Pu�
l ishing, 2005 ), 2 .
3 Eleanor Robson, " Mesopotamian Mathemarics," The Mathematics of
Egypt, Mesopotamia, China, Jndia and Islam içinde, ed.: Vıcror Katt
( Princeton , NJ: Princeton University Press, 2007): 64.
4 1936'daki ölümüne dek Plimpton'ın özel koleksiyonunda kaldı. Ardından
v asiyeti gereği Columbia Üniversitesi'ne verilerek Çiviyazısı Koleksiyo­
nu'na yerleştiri ldi.
5 E. J . Banks, " Description of Four Tablets Sent co Plimpton," bası1ınanuş
elyazması, Columbia Üniversitesi Kütüphaneleri özel Koleksiyonu. Çivi­
yazısı Koleksiyonu , tarihsiz.
6 Eleanor Robson, "Neither Sherlock Holmes nor Babylon: A Reassessınent
o f Plimpton 322" Historia Mathematic.a 28 (200 1 ): 167-206.
7 Eski çiviyazısı izleri kamışlarla yapılır ve bu izler dairesel ya da yan daire­
sel olurdu.
8 Aslında sadece iki sembol (Y ve ( ) kullarulmışnr. Diğer 58 sembolün.,
b u iki temel sembolün birleşririlmesinden oluştuğu söylenebilir, fakat zihin
her birleştirmeyi farklı şekilde görür.
9 Florian Cajori, A History of Mathematic.al Notations (New York: Dover..
1 993), 1 2.
ı o a.g. e., 23-25.
ı ı Bu sayı sık sık Aristarkhos'un sonradan Arkhimedes'in yöntemini kullana­
rak yaptığı l üt d tahminiyle kanşnrılır.
ı 2 O tt o Neugebaur, The Exact Sciences in Antiquity (New York: Dover
Publications, 1 969), 1 0- 1 1 .
ı 3 Scerling Dow, " Greek Nwnerals," Amencan }oumal of Archaelogy, cilt
56, no: l ( 1 952): 2 1 -23.
ı 4 C ajori, A History of Mathematical Notations, 32.

299
3. BÖLÜM: İPEK YOLU VE KRAL YOLU
(Sayfa 35-45)

1 Joseph Daubcn, .. Chinese Mathematics," The Mathematic.s of Egypt,


Mesopotamia, China. lndıa, and lslam: A Sourcehook içinde, ed: Vıctor
Katz (Princeron. NJ: Princeton University Press, 2007), 297.
2. a.g.e.• 1 89.
3 Lay Yong Lam, "The Development of Hindu-Arabic and Traditional
Chinese Arithmctic.'' Chinese Scimce, cilt 1 3 ( 1 996): 35-54.
4 Kısaltılmış bir İngilizce çeviri için bkz. Lay Yong Lam, "Nine Chapters
on me Mathematical An: An Overview," Archive for History of Exact
Sc,;e,ıas, cilt 47, no:1 ( 1 994): 2-5 1 .
5 Dirk J. Smıik, A OJncise History of Mathematic.s (New York: Dover
Public.ations, 1987), 74.
6 Wann-Sheng Homg, "Euclid versus Liu Hui: A Pedagogical Reflection,"
Using History to Te.ach Mathmatics: An lntenuıtional Perspective içinde,
ed: Vıctor Katz (Cambridge, UK: Cambridge University Press, 2000), 44.
7 Joseph Dauben'in çevirisi şu kitaptadır: Victor Katz (ed.) The Mathematic.s
of Egypt, Mesopotamia, China, lndia, and Islam, 230.
8 Lay Yong Lam ve Tıan Se Ang, Fleeting Footsteps: Tracing the Concep­
tiorı of Arithmetic and Algebra in Ancient China ( Hackensack, NJ: World
Scienrific. 2004), 1 82.
9 İngilizce çevirisi şu kitapta bulunabilir: Lay Yong Lam ve Tian Se Ang,
Fleeting Footsteps, 149-1 82.
10 Robert Temple, The Geniu.s of China: 3,000 Years o f Science, Discovery,
and lnvention (New York: Simon & Schuster, 1 986), 1 4 1 .
ıı Lay Yong Lam ve Tıan Se Ang, Fleeting Footsteps, 49.
1 2. Suan Shu Shu, çev: Joseph Dauben, ed: J. C. Marzloff, "The Suan Shu Shu
(A Book on Numbers and Computation), A Preliminary lnvestigation , "
Archive far History of E.xact Sciences, cilt 62, no:2 (2008) : 9 1 - 1 78 .
13 Yan Ll ve Shi Ran Du, Chinese Mathematics: A Concise History, çev:
John N. Crossley ve Anrhony W.-C. Lun (Oxford, UK: Clarendon Press,
1 987). Yoshio Mikami, The Development of Mathematics in China and
]aparı (New York: Chelsea, 1 974). Philip D. Straffin, " Liu Hui and the
First Golden Age of Chinese Mathematics," Mathematics Magazine, cilt
71, no:3 ( 1 998): 163-181 .
14 Lay Yong Lam ve Tıan Se Ang, Fleeting Footsteps, 1 8 3 .
15 Diğer aritmetik işlemlerinin nasıl gerçekleştirileceği konusunda iyi anla­
tılmış, net talimatlar için bkz. Joseph Dauben'in "Chinese Mathematics "
a dlı makalesi.
16 Lay Yong Lam ve Tıan Se Ang, Fleeting Footsteps, 1 85 .
17 D. E . Smirh veJ. Ginsburg, "From Numbers to Numerals a nd from
Nwnerals to Computation," The World of Mathematics içinde, cilt I, ed:
J. R. Newman (New York: Simon and Schuster, 1 956), 442-463.
18 Kaynak: Epınomıs, çev: A. E. Taylar, ed: Edith Hamil ton ve Huntingron
Cairns (Princeton, NJ : Princeton University Press, 1 96 1 ), 9786, 1 52 1 .
19 a.g.e., 977c, 1520 9786.

300
4. BÖLÜM: HİNT HEDİYESİ
(Sayfa 47-64)

ı G. R. Kay, " Notes on Indian Mathematıcs," Jaınnal ımd Proaedin� of


the Asiatic Society of Bengal, cilt m ( 1 907): 475-508.
2. Kim Plofkeı:, " Mathematics in India," The Mathematicı of Egyfll, Mn<r
potamia, China, lndia, and lslam: A Sourc.ebook içinde, cd: Vıctor lutz
( Princeton, NJ: Princeton University Press, 2007), 386.
3 Lay Yong Lam, " Linkages: Exploring the Sirnilaritia betweaı the ChİneK
Rod Numeral System and Our Numeral System," Archive far Hıstory of
Exact Sciences, cilt 37, no:4 ( 1 987): 365-392.
4 G. G. Joseph, The Crest of the Peacock, Nan-Eurapeım Roots of Math­
ematics (Princeton, NJ: Princeton University Pres.s, 2000), 215-2 1 6.
5 Tobias Dantzi� Number: The Language of Science, ed: Joseph Mazur
( Ne w York: Plume, 2007), 1 9.
6 " Go bar" Batı Arap rakamlarına verilen isimdir. '"Gobar" kdimesinin
kökeni Arapçada "toz" anlamına gelen ghubar'a dayanır. Antik dönemde
toz ya da kumda yapılan hesaplamalarla ilişkilidir.
7 B u son birkaç paragrafta bahsi geçen otoritelerin çoğunun bilgilerini çok
farklı kaynaklardan derlediklerini ve günümüz tarihçilcrinc göre bu kay­
n aklardan pek azının güvenilir olduğunu beli.rttnek gerekir.
8 Henry Burchard Fine, The Number-System of Algebra: Treat.ed Tbeoreıi­
cally and Historically ( Boston: D. C. Heath, 1 903), 90.
9 Kay, " Notes on lndian Mathematics," 475-508.
ı o Parmakla sayma şemasının tamamı için blu. James Gow, A Short History
of Greek Mathematics (Cambridge, UK: Cambridge University �
1 8 84), 25.
ıı J. Wassmann ve P. R. Dasen, "Yupno Number Systenı and Counting. ...
Joumal of Cross-Cultural Psychology, cilt 25, no: 1 ( 1 994): 78-94.
ı2 D . E. Smith, History of Mathematics (New York: Dovcr, 1 958), 1 97.
ı3 Parmakla saymanın farklı kültürlerde tacirler wafından nasıl kullanıl­
dığı konusunda daha fazla aynnn ve ilginç bir inceleme için bltz. Kari
Menninger, Number Words and Number Symbols: A Cultın-al History of
Numbers ( New York: Dover, 1992), 201-220.
14 D oğrudur, ç ünkü ab = (a - 5 + b - 5) x 10 + ( 10 - a) x ( 10 - b).
ı5 Bunun nedeni şu cebir eşitliğine dayanır: ab = ((a - tO)+(b - 10)) >< 1 0 +
( a - 1 O ) ( b - 1 O) + 1 00. Herhangi iki sayı için de benzer bir yöntem kulla­
nılabilir, ancak her elde beşten fazla parmağın açılmasını gerektirdiğinden
k a rmaşıktır. Çıkış noktası ab = ( (a - c)+(b - c)) x c + (a - c) x ( b - c)
+ c 2 eşitliğidir; burada c, çarpımın üzerinde çalışılabilecek bir büyüklüğe
getirilmesi için azaltılması gereken sayı miktarıdır. Ne yazık ki c'nin kare­
s in i alabilmek için daha büyük sayılar gerekir.
16 D. E. Heath, History of Mathematics (New York: Dover, 1953), l 1 9- 120.
ı7 Brian Butterworth, What Cou,ıts: How Eııery Brain Is Hardwired for
Math ( New York: Free Press, 1 999).

301
1 8 W. Pcnfield ve T. Rasmusscn, The C..erebral Cortex of Man (New York :
Maanillan, 1 952).
1 9 Bilinen sadece ilci Roma abaküsü vardır. Biri Paris'te Cabinet des
Medailles'de (Bibliotheque nationale de France), diğeri de Roma 'da
Mu� delle Terme Dioclcziano'dadır.
2.0 Sağdan ikinci yuva, her biri bir Roma onsunu temsil edecek şekilde beş
sayaca sahiptir ve bu sayaçlar bir onsun katlarına işaret eder. Kısa yuvada­
ki sayaç aln onsu temsil eder. Sağdan birinci sayaç üç parçaya böl ünmüş­
tür., bunlar yanın ons, çeyrek ons ve üçte bir ons anlamına gelir.
2. 1 Bkz. Charlcs Bumen, "The Abacus at &htemach in ca. 1 000 AD,"
Soııras and Commentarie.s in Exact Sciences, cilt 3 (2002): 9 1 - 1 08 .
2.2. Apices (Apeksler), hesaplamayla ilgili ortaçağın zirve dönemine ait metin­
lerde karışık anlamlara sahip bir terimdir. Kimi zaman, ( Pythagoras'ın bu
fikre hiçbir katkısı olmadığı kesin olsa da) Pythagoras kemerleri diye de
geçen Gerbert abaküsünün kendisi anlamında kullanılır. Başka yerlerde
de daha uygun bir şekilde, konik şekilli oldukları için apekslere sahip
sayaçları belirtecek şekilde kullanılır. Başka yerlerdeyse sayaçların üzerinde
görülen semboller anlamında. Bu kitabın geri kalanında sayaçların fiziksel
olarak bütünü anlamında kullarulacaknr.
2.3 Menninger, Number Words and Number Symbols, 324.
24 Bumen, "The Abacus at Echtemach in ca. 1 000 AD," 92.

5. BÖLÜM: AVRUPA'YA GELİŞİ


(Sayfa 65-75)

ı Augustus De Morgan, Elements of Algebra ( Londra: Taylor and Walton,


1 837), i.
2. SigJeı; Laurence E., çev. Fibonacci's Liber Abbaci (New York: Springer­
Verlag, 2002).
3 Albrecht Heeffeı; "The Abbaco Tradition ( 1 300- 1 500): lts Role in the
Developmenr of European AJgebra," ön makale, 2008, s. 1 -2.
4 Van Egmond'ıın 1 970'1i yıllarda yaptığı kapsamlı sınıflandırma sayesinde
şu an yaklaşık 250 abbaco elyazması içeren bir listeye sahibiz. Bu listeye
şuradan bakılabilir: Warren van Egm ond, "Practical Mathematics in the
ltalian Renaissance: A Cacalogue of ltalian Abacus Manuscripts and Prin­
ted Books to 1 600," Monografia, 4 ( Florence: lstituto e Museo di Storia
della Scienza, 1 980).
5 J. B. M ullinger, The Schools of Charles the Great and the Restoration of
Education in the Ninth Century (Chicago: Norwood 1 980), 1 2.
6 1 5. yüzyıldan önce "abaküs" kelimesi, mekanik aletin ötesinde, daha geniş
bir hesaplama anlamında kullanılırdı. " Aritmetik yapmak " anlamına
gelirdi .
7 Jens Heyrup, facopo da Firenze's Tractatus algorısmi and E.arly /talian
Abacus Culture (Basel: Birkhauser, 2007), 44.

302
8 Fibonacci'nin Liber abb�ı..,sinin Latince ÖMOZÜflMn alınan bu çeviri Pro­
fesör Albrecht Heeffer'in şu makalesinin 8. sayfasında bulunabilir: Ccntte
for Logic and Philosophy of Science, Ghcnt Oniveniteı� .. Epistomic
Justification and Opcrational Symbolism"; aynca şuradan: http://1ogica.
ugent.be/albrecht/thesis/Epistemicjustıfıcation.pdf (Erişim tarihi: 1 3.Ağus­
tos 20 1 3 ).
9 Jens H"'Yrup, " Leonardo Fibonacci and Abbaco Culrure: A PropoYI to
Inverı the Rol es," Revue d'histoire des mathematiques, cilt 1 1 ( 2005 ):
23-56.
ı o D. E. Smith ve L. C. Karpinski, The Hindu-Arabic Numerals (Boston:
Ginn and Co., 1 91 1 ), iii.
ı ı Thomas Frank, Steven John Livesey ve Faith Wallis, Medıeııal Science,
Technology, and Medicine (Londra: Routledge, 2005 ), 1 35.
ı 2 Warren van Egmond, "The Commercial Revolution and thc Beginnings of
Western Mathematics in Renaissance Florence, 1 300- 1 500," doktora t�
Indiana University, 1 976.
1 3 D. E. Smith ve Yekuthiel Ginsburg, "Rabbi Ben Exra and thc Hindu-Ara­
b ic Problem," American Mathematical Monthly, cilt 25 ( 1 91 8): 99-1 08.
1 4 W. W. Rouse Ball, A Short Account of the History of Mathematics (Lond­
ra: Macmi llan, 1 908), 1 68.
1 5 Al-Biruni, Alberuni's India: An Account of the Rebgion, Philosophy,
Literature, Geography, Chronology, Astronomy, Customs, Laws and
Astrology of lndia about A.S. 1 030, ed: Edward C. Sachau, cilt il (Loııdra:
Tru bner & Co, 1 888), 15.
16 Jan P. Hogendijk ve Abdelhamid 1. Sabra, editörleri, The Enterpri.se of
Science in Islam: New Perspectives (Dibner lnstitute Studies m tbe History
of Science and Technology) (Cambridge, MA: MiT Pr� 2003), 3-1 8.
ı 7 Sıfırın tarihi konusunda bir dizi iyi kitap var, o yüzden burada aynnnya
girmeye gerek yok. Benim tavsiyelerim Robert Kaplan, The Notbing That
Is: A Natura/ History of Zero (New York: Oxford University Prcss., 2000)
ve Charles Seife, Zero: The Biography of a Dangerou.s idea (Ncw York:
Penguin, 2000).
ı 8 Radha Charan Gupta, "lndia," Writing the History of Mathematic.s: lts
H istorical Development içinde, ed: Joseph Warren Dauben ve Christophcr
J. Scriba ( Basel: Birkhauser, 2002), 307.
ı 9 W. W. Rouse Ball, A Short Account of the History of Mathematıcs, 144- 146.

6. BÖLÜM: ARAP HEDİYESİ


( Sayfa 77 - 8 1 )

ı Arap isimlerinde geçen "el", "şu yerde doğdu" anlamına gelir. Harezm,
günümüz Özbekistan'ındaki bir ilin ismidir.
ı. Cari B. Boyer ve Uta C. Menbach, A History of �thematıcs (New York:
John Wiley, 20 1 1 ), 228.

303
3 1 0. yüzyılda Hint rakamları konusunda çok sayıda Arap memi vardır.
Örneğin:
• Ebu'I Hasan el Uklidisi. Kitab al (usa/ fil hisab al Hindi (MS 950)
• lbnü'I Kıfti, Tarihu 'I hükema (MS 900), Hint basamaklı sayı sistemi
üzerine bir bölüm de içerir.
• Kindi. Kitab fi istimal al Adad al-Hindi (Hint Rakamlarının Kullan ı­
mı Üzerine) ( yaklaşık MS 830)
• Ebu'I Vefa el Buz.cani, Kitab al Hindusa ( Hintlilerin Bilimi ) ( MS 940-
997, 998 )
• Kuşyar bin Lebban Gilani, Kitab fi usul Hisab el Hindi ( MS 9 7 1 );
Hint rakamları üzerine günümüze ulaşan en eski Arapça kitaptır.
Daha fazla aynntı için bkz. Ebu Kamil, Principles of Hindu Reckoning,
İngilizce çev. Martin Levey (Madison: University of Wisconsin, 1 96 6 ), 24.
4 Harizrni'nin Cebir'inin Chester'lı Robert tarafından yapılan Lati nce çevi­
risi (New York: Macrnillan, 1 9 15).
5 Harimı.i'nin Cebir'inin yapılan ilk çevirilerinin kapsamlı bir listesi için bkz.
Albrccht Heeffer, "A ConcepruaJ Analysis of Early Arabic Algebra," Unity
of Scierıce in the Arabic Tradition içinde, ed: Shahid Rahman, Ton y Street
ve Hassan Tahiri (New York: Springer-Verlag, 2008), 9 1 -92.
6 1 3 . }iiz),lda yapılmış Latince bir çeviriye Cambridge Üniversitesi Kütüp­
b.anesi'nde MS li, vi.5, 1 04r- 1 1 1 v sıra numarasıyla ulaşılabilir.
7 Fibonacci, Liber abbaci, çev: L. E. Sigler ( New York: Springer-Verlag,
2002), 1 7.
8 Charles Burnett, "' Leaming Indian Arithmetic in the Early Thirteenth
Cennıry,., Baletin de la Asociaci6n Matenuitica Venezolana, cilt IX, no: 1
(2002): 15.
9 Otto Neugebaur, The E.xact Sciences in Antiquity ( New York: Dover
Publications, 1 969), 24n.

7. BÖLÜM: LIBER ABBACI


(Sayfa 83-93)

ı Fibonacci, Liber abbaci'de 435, 430, 273 ve 2 74. sayfalara bakınız.


2. a.g.e., 1 .
3 Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Charles Burnett, Numerals and A rith­
metic in the Middle Ages (farnum, Surrey, UK : Ashgate, 2 0 1 0), xi, 8 7-97
ya da Charles Burnett, " Fibonacci's 'Merhod of rhe Indians "' Bollettino di
Storia delle scienze matematiche, cilt 23 (2003 [ basım 2005] ) : 8 7-97.
4 Burnen, .. Learning lndian Arithmeric in rhe Early Thirteenrh Century, " 9 1 .
5 Bu noktaya dikkat çektiği için Raffaella Franci'ye m üteşekkirim.
6 Ra.ffaella Franci, .. Trends in Fourteenth-Cenrury lralian A lgebra,"
Oriens-Occulens, cilt 4 (2004): 8 1 - 1 05 .
7 Elisabena Ulivi, .. Benedetto da Firenze ( 1 429- 1 479), un maestro d'a b ba­
co del xc secolo. Con documenti inediti e con un'Appendice su a bacisti
e scuole d'abaco a Firenze nei secoli xiii-xvi, " Bollettino di Storia de/le
Scienze Matematiche, no:22 (2002): 1 -243 .

304
8 Bu kitabın keşfedilme tarihini ram olarak bilmiyorum, ama 1 989'dan
önce olduğu kesin. Bazı popüler kitaplarda bu keıif Raffadla franci'ye
atfedilmiş. Fakat Franci'yle konuştuğumda kmdiıi lutabın atlında Arrighi
tarafından keşfedildiğini M>yledi.
9 Gino Arrighi, "Maestro Umbro (S«. XID) Livero De L'Abbecbo (cod.
2404 delta Biblioteca Riccardiana di Firmze)," Boll.ettıno Dellıı Deı,utıı­
zione Di Storia Patria Per L'Umbria, cilt LXXXVI ( 1 989): 5-1-10.
ı o Jens Heyrup, " Leonardo Fibonacci and Abbaco Culture: A Propoul to
Invert the Roles," Revue d'histaire des mathematiqua, cih 1 1 (2005):
2 7-28 .
ı ı Şu an Franci'nin üzerinde çalıştığı 1 3. yüzyılın başında Pisa'da yazılmış iki
bilimsel çalışma Fibonacci'nin kayıp Liber mmoris gui.se'5İııin içeriği konu­
sunda yeni ipuçları verebilir. Bkz. Raffaella Franci, '"Leonardo Pisano e la
trattaristica dell'abaco in Italia nei secoli XIV e XV," Bollettino di Staritı
de/le scienze matematiche, cilt 23, no:2 (2003): 33-54.
ı 2 a.g.e., 82.
1 3 Fibonacci'nin Hint rakamlarının İtalya'da yayılışı üzerindeki etkisi hak­
kındaki tamşmaya açıklık getirdiği için Raffaella Franci'ye teşddcur borç­
luyum.
ı 4 Charles Burnett'la yazışmalanınızdan.
ı 5 Heyrup, " Leonardo Fibonacci and Abbaco Culnıre," 23.
ı 6 Cannen de Algorismo'nun çok sayıda elyazması kopyasının haJcn bulun­
ması eserin zamanında popüler olduğunu gösterir. Bkz. James Andrew
Corcoran, Patrick John Ryan ve Edmond Francis Prmdergast, •11ıe
Catholic Church and the Gentle Science of Num�" Americ.an Catbolic
Quarterly Review, cilt 44 ( 1 9 1 9): 1 35.
1 7 1 2. yüzyılda Salem Manasnn'nın kütüphanesi Avnıpa'nm en önemli
kütüphanelerinden biriydi.
ı 8 Smith ve Karpinski, The Hindu-Arabic Numerals, üi. Georges Ifrah..
The Universal History of Numbers (New York: Wıley, 2000), 556-566.
Sacrobosco'nun meminin büyük bir bölümünün ek açıklamalı düzgün
bir çevirisi şurada bulunabilir: A Source Book in Mecheııal Saence, ed. E
Gram ( Cambridge, MA: Harvard University Press 1 974), 94-102.
ı 9 A. L. Basham, The Wonder That Was lndia: A Sımıey of the c.,,,Jıxn of
the lndian Sub-Continent before the Coming of the Muslims (New Ddhi:
P icador, Hindistan baskısı, 2005), 414.
20 Thomas F. Glick, Steven Livesey ve Faith Wallis, editörleri., Medieııal Sa­
ence, Technology, and Medicine: An Encyclopedia (Routlcdgc Encydope­
dias of the Middle Ages) (Oxford, UK: Routledge, 2005 ), 39.
2 ı Charles Bumen, "The Semanrics of Indian Nwnerals in Ara� Grttk..
and Latin," ]oumal of lndian Philosophy, cilt 34 (2006): 15-30.
2 2 Richard Lemay, ••Toe Hispanic Origin of Our Present Numeral Forms,"
Viator içinde, cilt 8: Medieval and Renaissance Studies, ed: Henry Ansgar
Kelly ( Los Angeles: University of Califomia Press, 1 9n). 435-438.
2 3 EI-Mas'udı, Meadows of Gold, cilt 1, çev: Aloys Sprenger (Londra: Orien­
tal Translation Fund, 1 84 1 ), 20 1 .

305
14 a.g.e. , 27.
2. 5 Clement Huan, A Histor,• of Arabic Litt"rature (Londra: William Heine­
mann, 1 903), 1 83.
2.6 El-Mas'udi, Meadows of Gold, 200-20 1 .
2 7 Bana elimizdeki Hint rakamlarının kullanıldığı en eski kitap Livero del
abbecho'nun yaklaşık olarak 1 290 tarihli olduğu söylendi, ama bu kitabı
görmedim. Fakat şurada adı geçiyor: Warren van Egmond, Practical
Mathmıatic.s in the Jt,a/ian Renaissana: A C-atalogue of ltalian Abbacus
Manu.scripts and Printed Books to 1 600 (Florence: Insrituto e Museo di
Storia Della Scienza, 1 9 8 1 ).
2 8 Georgc Peacock, "History of Arithmetic," Encyclopedia Metropolitana
içinde, ed. Samuel Taylar Coleridge, Londra: ( 1 847), 369-523.
C. A. Bayly, Em.pire an.d lnfomıation: lntelligence Gathering and Social
OJmmımuation in lndia, 1 780-1 870 (Cambridge, UK: Cambridge Uni­
versit)· Press, 1 996). Aynca Kapil Raj, "Colonial Encounters and the For­
ging of New Knowledge and National ldentities: Great Britain and India,
1 760- 1 850,., Osiris, cilt 1 5 (Narure and Empire: Science and the Colonial
F.nterprise, 2000): 1 1 9-1 34. Kapil Raj, Relocating Modern Science: Cir­
aılation and the Construction of Scientific Knowledge in South Asia and
Europe, 1 7th and 1 9th Centuries (Delhi: Pennanent Black, 2006) .
Elbette başka nedenler de göz önüne alınmalı; örneğin Peacock 'ın sadece
İngiliz.ce okunan çevrelerde okunması gibi.
Şu makaleye de bakın: Charles Bumett, "lndian Numerals in ehe Mediter­
ranean Basin in the Twelfth Cenrury, with Special Reference to the Eastem
Forms," From China to Paris: 2000 Years ' Transmission of Mathematical
ldeas (Boethius. Texte und Abhandlungen zur Geschichte der Mathema­
tik und der Naturwissenschaften) içinde, ed. Benno van Dalen, Joseph
Dauben, Yvonne Dold-Semplonius ve Menso Folkerts ( Wiesbaden: Franz
Steiner Verlag, 2002), 240-245.

8. BÖLÜM: KÖKENİN ÇÜRÜTÜLMESİ


(Sayfa 95-1 04)

ı Michael Farquhar, A Treasury of Deception (New York: Penguin, 2005),


1 50- 1 5 1 .
2 Ken AJder, "History's Greatest Forger: Science, Fiction, and Fraud along
the Seine, " Critical lnquiry, cilt 30 (Yaz 2004): 704-71 6.
3 Tartışmaların bir bölümüne şuradan ulaştlabilir: Fransa, Bibliotheque
narionale'de BNF Res-Z- 1249/livres rares. (Ben dokümanı görmedim. )
4 Guillaume Libr� Histoire des sciena mathematiques en ltalie: depuis la
renaissance des lettres ıusqu 'ı?.ı la (in du dix- septieme siecle, cilt 1 2 ( Paris:
Jules Renouard, 1 838), 1 1 7- 1 35.
5 Memoires et Communications, Comptes Rendus Hebdomadaires des
Seances de l'Academie des Sciences, cilt 1 2 ( 1 84 1 ): 74 1 -756.

306
6 Paris Üniversitesi VII-CNRS'tc görevli Agathe Kelleı:, uyılann ve aritme­
tiğin kökeni konusunda t 827 ile 1 907 yıllan ara5tnda yayımlanmış 99
kita ba ulaştı ve bu listenin de eksiksiz olmadığı inancında.
7 G. R. Kaye, " Notes on Indian Mathematio- Arithmetical Notarion5, "
Journal of the Asiatic Society of Bengal, n.s. cilt m, no:7 ( 1 907): 475-508.
8 Huş ağacından parçalar Oxford'da ki Bodleian Kutüphann i'ndedir
( MS. Sansk. d. 1 4 ), ancak kırılgan yapıları nedeniyle incclcnmıeyccek
durumdadır.
9 G. R . Kaye, " Notes on Indian Mathemarics, " 493.
ı o Bibhutibhusan Datta, "Review: G . R. Kaye, The Bakhshali Manwcript-A
Study in Medieval Mathematics, " Bul/etin of the American Mathematic.al
Society, cilt 35, no:4 ( 1 929): 579-580. Aynca bkz. Bibhunbbusan Datta,
" The Bakhhshali Manuscript," Bulletin of the Calcutta Mathematical
Society, cilt 2 1 ( 1 929): 1 -60.
ı ı G. G. Joseph, The Crest of the Peac.ock, Non-fııropean Root5 of
Mathematic.s (Princeton, NJ: Princeton University Pr� 2000), 2 15-2 1 6.
ı 2 Centre Pour la Cornmunication Scientifıque'in arşivlerinde karşımıza
çıkan bir makaleden alıntıdır ve hakemli bir dergide yayımlanmanuşoı:.
Şuradan ulaşılabilir: http://hal.archives-ouvertes.fr/docs/00/45/53/92IPDF/
PeacockAK.pdf (Erişim tarihi: 1 3Ağustos 201 3).
ı 3 Benoy Kumar Sarkar, Hindu Achievements in the Exact Sciences (Ithaca,
NY: Cornell Üniversitesi Kütüphanesi [ 1 9 1 8 baskısından taranmıştır1
2009), 8 - 1 1 .
1 4 G . R. Kaye, "Notes on lndian Mathematics, " 293-297.
ı 5 Bibhutibhusan Dana, "The Bakhshali Manuscript, " 1�0.
ı 6 Kari Menninger, Number Words and Number Symbols: A CıJ:ııı,aJ
History of Numbers (New York: Dover, 1992), 406.
ı 7 Charles Burnett, "Leaming Indian Arithınetic in the Early Thirreenth
Century," Boletin de la Asociaci6n Matematic.a Vennolana, cilt IX. no: 1
( 2002 ) : 1 5-26.
ı 8 Benno van Dalen, Joseph Dauben, Yvonne Dold-Samplonius ve Mcnso
Folkets, editörleri, China to Paris: 2000 Years ' Transmission of Math­
ematical Ideas (Boethius. Texte und Abhandlungen ı:ur Gescbicbte dn
Mathematik und der Natunvissenscha�en) (Wiesbaden: Franz Sreincr
Verlag, 2002 ), 266.
ı 9 Menninger, Number Words and Number Symbols, 3 15.
20 O rstein Ore, Number Theory and lts History (New York: Dover., 1 988),
21.
21 Bkz. G. F. Hill, The Development of Arabic Nımıerals ın Eınope ıOxford.
UK : Oxford University Press, 1 9 1 5), 28.

307
9. BÖLÜM: SEMBOLSÜZ
(Sayfa 1 1 1-1 1 9)

ı Bkz. hnp://www.claymath.o rg/l ihrary/historical/cuclid (Erişim tarihi: 1 3


Ağustos 20 1 3 ) .
2. Eukleidcs., Il, 7.
3 Produs, A Commmt.ar)• on the First Book of Euclid's Elements, Glenn
R. Morrow\ın önsözü, notlan ve çevirisiyle (Princeton, NJ: Princeton
University Press, 1 992).
4 Stac Schiff, Oeopatra: A Life (New York: Linle Brown, 201 0 ), 67-68 .
y

5 Alberto Manguel, A History of Reading (New York: Penguin, 1 996), 43.


6 Sir Thomas Heath, Diopl,antus of Alexandria: A Study in the History of
Greek Algebra (c.ambridge, UK: Cambridge University Press, 1 9 1 0), 32-34.
7 a.g.e., 4 1 -42.
8 Frederic Rosen, The Algebra of Mohammed Ben Musa, ed. ve çev:
Frederic Rosen (Londra: Oriental Translation Fund özel basımı, 1 83 1 ),
1 0-1 1 . Aynca şuradaki ulaşılabilir versiyona bakınız: Florian Cajori, A
History of Mathematical Notation.s (New York: Dover, 1 92 8 ), 84.
9 Jens HBynıp, .. Hesitating Progress-The Slow Development toward
Algebraic Sym bolizarion in Abbacus and Related Manuscripts, ca. 1 300
to ca. 1 550, " Philosophiaıl Aspects of Sym bolic Reasoning in Early
Modem Mathematic.s, Studies in Logic içinde, cilt 2, no:26, ed: Albrecht
Heeffer ve Maarten Van Dyck (Londra: College Publications, 201 O), 3-56.
ı o İkinci dereceden denklem formülüyle çözüm şöyle hesaplanır:

10 � (10)2 - 21
• = 7 ± .Jl2J

= 5 ± v'25 - 21
= 5 ± .Ji
= 5±2
= 3 ya da 7

ı ı Heyrup, "Hesitating Progress," 3-56.


ı ı a.g.e.
1 3 Tobias Danczig, Number: The Language of Science, ed: Joseph Mazur
( New York: Plume, 2007 ) , 90. Jacob Klein kölelikten kurtulurken bir
kayıp da yaşandı ğını söyler. Bkz. Jacob Klein, Greek Mathematical
Thought and the Origm of Algebra ( New York: Dove r, 1 992) .

10. BÖLÜM DİOPHANfOS'UN ARİTHMETIKA 'Sl


( Sayfa 1 2 1 - 1 3 9)

ı lan Stewart, Why Beauty Is Truth: A History uf Symmetry ( New York :


Basic Books, 2007), 34.

308
ı Bunu A rithmetika, kitap V, problem 2'de görüyoruz: Htt biri belli bir
sayıya eklendiğinde bir kareyi veren geommik dizidrlu uç tayıyı bulma
problemi. Belli sayıyı 20 olarak ıcçiyor ve 4x2 + 20 = 4'ü (,ÖZlneye giri­
şiyor. Ardından da bunun saçma (atOffOY) olduğunu, çünkü -4'un 20'dm
büyük bir sayı olması gerektiğini söylüyor.
3 Sir Thomas L. Heath, A Histary of Greelı Maıhmuztıa, cilt D (Oxfor�
UK: Clarendon, 1 92 1 ), 458.
4 L. D. Reynolds ve N. G. Wilson, Scribes ımd Scholmı: A � to the
Transmission of Greek and Latin Literatıne (Oxfor� U1(; Oarmdon
Press, 1 978), 50.
5 D' Arcy Thompson, "The S of Diophantos," Transadionı of the R.ayal
Society of Edinburgh, cilt XXXVIII, no:1 7 ( 1 896): 607-609. Aynca blız_
James Gow, History of Greek Mathematics (Cambridge, U1(; Cambridge
University Press, 1 884), ekle� ix.
6 Sir Thomas L. Heath, Diophantus of Alexandria: A Study in the History
of Greek Algebra (Cambridge, UK: Cambridge Univenity � 1 91 0),
62-64.
7 B u kısaltmaların aynı zamanda ilk heceler olduğuna dikkat edelim.
8 D'Arcy Thompson, "The S of Diophantos," 607-609.
9 James Gow, History of Greek Mathematics, ekler, dipnot 1 09.
1 o E. A. Wallis Budge, Egyptian Hieroglyphic Dictionary (Whitcfim, MT:
Kessinger Publishing, 2003).
1 1 Heath, Diophantus of Alexandria, 32-36.
1 2 Şuradan ulaşılabilir: http://books.google.com/booksicbRL 1 CAAAA.cA­
AJ &printsec=frontcover&source=gbs_ge_summary_r&cad=O#v=onepa­
ge&q&f=false ( Erişim tarihi: 1 2 Ağustos 201 3).
1 3 James Gow, History of Greek Mathematic.s, ekler, dipnot 109.
1 4 En eskisi (Vat. gr. 1 9 1 ) 1 3. yüzyıl tarihli. 14., 15 ., 16. yüzyıl tarihli olan
d iğerleri de Biblioteca Apostolica Vaticana'da Barb. gc. 267, Pal � 391,
Reg. gr. 1 28, Ross. 980, Urb. gr. 74, Vat. gr. 200, VaL gt. 304 plinde
kayıtlı.
1 5 İngilizce çeviri şurada bulunabilir: Kosta bin Luk� çev� Tbe Arabic Te:xt
of Books I V to VII of Diophantos's Arithmetika (Ann Arbor, MI: Umver­
sity Microfilms, 1 979).
1 6 Şu a n Google e-Books sayesinde Bachet'nin Diophantos'un A�
b askısının tümüne internetten bakılabilir:
h ttp://books.google .com/ebooks/reader?id=RL 1 CAAAAc.AAJ&printsc­
c=fron tcover&output=reader (Erişim tarihi: 12 Ağustos 20 13).
1 7 John W. Baldwin, The Scholastic Culture of the Middle Ages, 1 000- 1 300
( Le xington, MA: D. C. Heath, 1971 ), 40.
1 8 Sanıyorum ars rei et censııs'un çevirisi "'şey'in sanan ve niteliği ... .ınlamına
geliyor; burada rei, " şey " kelimesiyle "bilinmeyen" demek istemiş olduğu­
n u sanıyorum.
1 9 Heath, Diophantı,s of Alexandria, 2 1 .
2 0 a.g. e., 20.

2 ı a.g. e. , 20.

309
2.2. Tannery, Paul, Dictiorra')• of Scimtifıc Biography (New York: Scrib­
ner, 1 970), 25 1 -257. Aynca bkt. Sir Thomas L. Heath, Diophantus of
A lexandria, 1 5.
2.3 Europcan Culnıral Heritagt Online sayesinde Wilhelm Xylander'ın
VI. kitap çe,irisinin elya mıasının tümüne şuradan ulaşılabilir: http://echo.
mpiwg-berlin.mpg.de/ECHOdocu Viewfull ?start= 1 &view Mode=ima­
ges&ws= 1 .5&mode=imagepath&url=lmpiwg/online/pc rmanent/l i bra ry/
W770Y3H9/pageimg&pn= l (Erişim tarihi: 12 Ağustos 201 3 ).
2.4 Marcianus 308 Vmedik'teki Biblioreca Marciana'da muhafaza edilmektedir.

■.
ı. 5 Bachet çe\irisinde karakterler küçük harflidir ve x-kare şu garip sem bol­
dür: Fakat diğer çe\irilerde semboller büyük yazılmıştır.
26 15. yüzyılın onasından 1 7. yüzyılın ortasına dek birçok antik elyazması­
nm Latin çe\irisinde kullanılan notasyon buydu. Bkz. W. W. Rouse Bali,
A Short Account of the History of Mathematics ( Londra: Macmillan,
1 908), 216.
2. 7 Bachet, Arithmetic.a, 32 1 .
2.8 Diophanci Alexandrini, Opera Omnia, cilt 1, Latinceye çev. ve ed. Paulus
Tannery (Leipzig: B.G. Teubneri, 1 908), xxxiv-xxxix.
2.9 Diophanri Alexandrini, Opera Omnia, 6-7.
3 0 Bachet VL problem 12. Aynca basit kesirler için bkz. Heath, A History of
Greek Mathematic.s, 460; Gow, History of Greek Mathematics, 1 1 O.
3 ı Bu Jarnes Gow'un History of Greek Mathematics, ekler, 1 08'deki çevi­
risidir. Daha doğru bir çeviri için Heath, Diophantus of Alexandria,
129: "Belki de konu aşina olunmadığı için biraz zor görünüyor ( yeni
başlayanlar genellikle başaramayacakları konusunda karamsardır); ama
sen hevesin sayesinde ve benim öğreciciliğimden faydalanarak bu k onuda
u.st.ala.şmakt.a zorlanmayacaksın; zira öğrenme arzusu öğrenimle birleşti­
ğinde hızlı ilerleme kaçınılmazdır. "'
3 2 Büyük sayılarda üç sayıda bir nokta koyularak verilen araların da fayda­
sını görüyoruz. Böyle bir düzenleme Fibonacci'nin Liber abbaci'sinde de
kullanılıyor, ancak onda basamakların gruplandırılması için nokta yerine
paranteze benzer şeyler kullanılıyor.

Bachec çevirisinde sembollerin hepsinin küçük yazıJdığına dikkat edin.


Bachet �#:-:-., ,;:,. ,l,ıi. ifadesinin çevirisini 1 Q.+ 2N.+ 1 olara k
yapıyor.

310
1 1 . BÖLÜM: BÜYÜK SANAT
(Sayfa 1 4 1 - 1 4 8 )

ı Encyclopaedia of the History of Sciena, Technology, and M�dicw m


Non- Western Cultures, ed. Hclaine Selin (Dordrecht: Kluwer �
1 997), 1 67.
2. Muhammed bin Musa el-Harizmi, The Algebra of Mohammed Ben
Musa, ed. ve çev. Frederic Rosen (Londra: J. Murray, 1 8 3 1 J, 5.
3 ( 1 ) 14. yüzyıl Viyana MS. (Codex Vındobonmsis 4770 Rec. 3246 xıv.
3 3 9. 8 0 ) . ( 2 ) 1 5 . yüzyıl Dresden MS. (Codex Dresdcnsis C. 80). (3) 1 6.
yüzyıl Columbia Üniversitesi MS. (Codex Universitatis Colum� MS X
5 1 2, Sch. 2, Q.)
4 Charles H utton, Mathematical and Philosophical Dictionary, cilt 1
( Lo ndra: J. Johnson, 1 796), 63.
5 Louis Charles Karpinski, Robert of Chester's Latin Translation of the
Algebra of AI-Khwarizmi (New York: Macmillan, 1915), 1 1 1 . Bu kitapta
hem Latince hem İngilizce çeviriye yer verilmiştir.
6 a.g. e., 1 1 1 .
7 a.g.e., 9.

1 2 . BÖLÜM: SEMBOLLERİN BEBEKLİĞİ


(Sayfa 149-1 6 1 )

r Samuel Johnson, Dictionary of the English L::mguage, and An English


Grammar, 6. basım ( Londra: Revington, Payne, v� 1785), 3 1 8.
2 M ichael Sean Mahoney, The Mathematical Career of Pierre de F�
1 601 - 1 665 (Princeton, NJ: Princeton University Press, 1994), 32.
3 E. T. Beli, The Development of Mathematic.s (New York: Dov� 1 945 ),
34.
4 a.g. e. , 1 25 .
5 A. Djebbar., Enseignement et recherche mathematiques dans le Magbreb
des X Ille-XI Ve siecles (Paris: Universite Paris-Su<L Publications
Mathematiques d'Orsay, 198 1 ), 55-75.
6 y = x - ; ifadesinin üçüncü dererceden genel bir denklemi ikinci den:cedcn
terimin olmadığı bir denkleme nasıl dönüştürdüğünün aynnnlan için bk.z..
Paul j . N ahin, An lmaginary Tale: The Story of Fı (Princcron, NJ:
Princeton University Press, 1999), 8-1 1.
7 B u ünlü düşmanlık hikayesi hakkında daha fazla bilgi için bltt. John
Derbyshi re, Unknown Quantity: A Real and Imaginary History of
A lgebra ( New York: Joseph Henry, 2006), 8 1 -85.
8 Girolamo Cardano, Ars Magna or the Rules of Algebr� çev. T. Richard
Witmer ( New York: Dover, 1993), 8.
9 a.g.e. , 96.

31 1
ıo Albrecht Hccffcr. uNcgativr Num�rs as an Episremic Difficult Concept:
Some Lessons from History." ön makale. Bilim Mannğı ve Felsefesi
Merkezi, Ghent Üniversitesi, 5. (yıl belirtilmemiş).
ı ı a.g.e.• 6.
ı 2. Cardano. Ar-s Mag,ıa or the Rules of Algebra, 9.
1 3 a.g.e.
ı ◄ Emst Mach. Popı.Jar Scientific Lectures, çev. l11omas J. McCormack
(Chicago: Open Coun, 1 895), 1 95-1 96.

13. BÖLÜM: ÇEKİNGEN SEMBOL


(Sayfa 1 63-169)

ı Oxicx Gotting. Philos. 30, Göttingen Üniversitesi. Yazar kendisine Initius


AJegbras adını vermiştir.
2. W. W. Rouse Bali, A Short Account of the History of Mathematics,
Londra: Macmillan, 1 908), 2 15. Ball küpkökün 'fi' 'fi' 'fi' şeklinde ve
dördüncü dereceden kökün ./ ./ şeklinde gösterildiğini iddia ediyor;
ama ben Die Coss'ta, çok farklı bir şey için kullanılan 'fi'. 'fi' gösterimi
han.cinde bu tarz bir gösterim bulamadım. Kendisi basım tarihinin de
1 526 olduğu iddiasında; ancak benim bulabildiğim tek yayımlanmış basım
(Michael Stifel'in editörlüğünü yaptığı basım) 1 554 tarihli. Michael Stifel,
Dıe Coss CJ,ristoffe Ludolffs mit schönen Exempeln der Coss. Gedrückt
durch Alexandrum Lutomyslensem (Königsberg, Prusya [günümüzde
Kaliningrad, Rusya], 1554).
3 Stifel, Die Coss Christoffe Ludolffs, yaprak 83.
◄ a.g.e., yaprak 1 25.
5 Latince radix ("kök" ) kelimesinden gelmiş de olabilir.
6 Cajori, A History of Mathematic.al Notations, cilt I, 366-369.
7 Jens Heyrup, "Hesitaring Progress-The Slow Development toward
Algebraic Sym bolization in Abacus and Related Manuscripts, ca . 1 300 to
ca. 1550, " Philosophic.al Aspects of Symbolic Reasoning in Early Modern
Science and Mathematics'ten konferans makalesi, Ghent, 27-29 ( Ağustos
2009): 1 8 .
8 a.g.e., 1 9.
9 Nicolas Chuquet, Renaissana Mathematician: A Study with E.xtensive
Translation of Clıuquet's Mathematic.a/ Manuscript Completed in 1 484, ed.
Graham Aegg, Cynthia Hay, Barbara Moss (Dordtrecht: Reidel, 1 985), 93.
ıo a.g.e.
ıı Summa'nın benim gördüğüm kopyası eski Almancaya eski yazıyla
yapılmış bir çeviriydi ve kelimeler o kadar sıkışık yazılmıştı ki neredeyse
okunamaz haldeydi. Bu yüzden şunu esas aldım: Florian Cajori, A History
of Mathematic.al Notations, cilt I (New York: Dover, 1 993), 336.
12. G Beaujouan, "The Place of Nicolas Chuquet in a Typology of Fifteenrh
Century French Arithmeric," Mathematıcs (rom Manuscript to Print

312
1 300- 1 600 içinde, ed. C. Hay (Oxford, UK: Oxford Univerıity P�
1 988), 73-8 8. Ayrıca bkz. B. M°", .. Ch uqudı Marhemariıea.1 Executor.
Could Estienne de la Roche Have Changıd the Hiırory of Algebra ? ",
a .g.e. içinde, 1 1 7- 1 26.
ı 3 Ca jori, A History of Mathematical Notatimu, cilr � 1 00.
ı 4 Negatif üsler fikri şurada bulunabilir: John Wallis, Mathais Unıversalis
(Oxford, UK: Oxford, 1 657), 65-68. Isaac Newron negatif mlcr fikrini
yetkinleştiren kişidir. Onun "De quadrarura Cervanım"unda negatif
üslere rastlanır ve şuradan görülebilir: The Mathematical Papers of 1�
Newton, cilt VII, 1 69 1 - 1 695, ed. D. T. Whiteside (Cambrİdgey UK:
Cambridge University Press, 1 976), 1 54.
ı 5 W. W Rouse BaU, A Short Account of the History of Mathmratics
( Londra: Macmillan, 1 908 ), 2 1 7.

14. BÖLÜM: HAYSİYET HİYERARŞİSİ


(Sayfa 171-179)

ı Barry Mazur ve Federica La Nave, "Read.ing Bombclli," The Mathemati­


cal Intelligencer, cilt 24, no: 1 (2002): 12-21 'de buhman Bombelli'nin L'Al­
gebra'sının önsözünden.
2. Florian Cajori'nin iddiasına göre, Bolognalı matematikçi Eaore Borto­
lotti'nin kendisine ilettiği bilgiye göre eşitlik işareti Bologna'da Robert
06

Recorde'den bağımsız olarak ve belki de daha önce" geliştirilmişti Bla..


Florian Cajori, A History of Mathematical Notations, cilt 1, 126.
3 L'Algebra'yı baştan sona taradığımda fa, faro, eguali ve eguale kelimele­
rinin k ullanıldığı yüzlerce örnek buld� fakat " 1 + 1 e eguale a 2 '" gibi
bir bağlamda söylenecek şekilde equale kelimesiyle ilci ifadenin birbirine
bağlandığı sadece birkaç örnek buldum.
4 Rafael Bombelli, L'Algebra, II. Kitap (Bologna : Giouanni R� 1579),,
204. Biblioteca della Scuola Normale Superiore ve Centto di Ricerca
Matematica Ennio De Giorgi sayesinde buna şuradan da erişilebilir: bnp-J/
mathematica.sns.it/opere/9/ (Erişim tarihi: 13 Ağust06 2013).
5 William Shakespeare, Cymbeline, IV. Perde, 2. Sahne, Türkiye iş Bankası
K ültür Yayınları, 1 . Basım, 20 1 3, çev. Ôzdemir Nutku.
6 Barry Mazur, lmagining Numbers: Particular/y the Sqııare Root of ,\finıııs
Fi�een ( New York: Farrar, Straus and Giroux, 2003), 1 07- 1 3 1 .
7 Florian Cajori, A History of Mathematical Notations, cilt a 127.
8 a.g.e. , 224.

313
1 5. BÖLÜM: SESLİ VE SESSİZLER
(Sayfa 1 8 1-191 )

ı François Vietc, Op"a ma.thematica (Leiden: Elzevir, 1 646 ), 3 9 9.


2. Bir çemberin çevre uzunluğunun çapına oranını göstermek ıçın TT
sembolünün kullanılması fikrinin, bunu ilk kez 1 706'da kullanan William
J ones'a ait olduğunu belinelim. Daha aynnrılı bilgi için bkz. Petr
Beckmann, A History of Pi (New York: St. Martins, 1 976 ), 92-94.
3 1 646'da Viete'in eserlerinin bir derlemesi, Viete'in Opera'sının da editörü
olan Francisci van Schooten'ın editörlüğünde yayımlandı. Francisci

ı-
van Schooten kitaba birkaç terimi içerecek şekilde uzatılabilen bağ
çi7.gili sembolünü de kullandığı notlar ve yorumlar ekledi. Van
Schooten'in Viete'in 400. sayfadaki sözel tanımını sembolik gösterime
çe,-irnıeye çalışırken ; 'nin formülünü yanlış yazması da ilginç bir nottur.
Bir ifade içerisindeki kelimelerin anlamını yorumlamaya çalışırken hata
yapmanın ne kadar kolay olduğunu gösterir.
4 Viete yer yer eşitlik işareti için Recorde'nin sembolünü kullanır. Bkz. Viete,
Opera mathemati� 20.
5 Vıere, Opera mathematiaı, 246. Şuradan ulaşılabilir: http://books.google.com/
ebooks'reader?id=DAGlicM_Ck.MC&printsec=frontcover&output=reader
(&işim tarihi: 1 3 Ağustos 201 3).
6 Michael Se.an Mahoney, The Mathematical Oıreer of Pierre de Fennat,
1 601 -1 665 (Princeton, NJ: Princeton University Press, 1 994 ), 3 2.
7 Euclid., Elements, cilt 1, çev. Sir Thomas Heath (New York: Dover, 1 95 6 ),
373.
8 a.g.e., s. 376.
9 (a + b)2 = (a + b)( a + b) = a(a + b) + b(a + b) = aa + ab+ ba + bb = a 2 +
2ab+ b2 = a2 +b2 + 2ab.
ıo Tobias Damzig, Number: The Language of Science, ed. Joseph Mazur
(New York: Plume, 2007), 90.
ıı Bu k onuya dikkatimi çektiği için Femando Gouvea 'ya teşekkür ederim.
1 2. Stevin De Thiende'sinde ( 1 58 5 ) irrasyonellerin sayı olarak kabul
edilmelerini destekler.
ı3 Aorian Cajori, A History of Mathematical Notations, cilt il (New York:
Dover, 1 99 3 ), 1 3 1 .
14 Aslında bundan daha fazlasını anlanr; tam ifade edersek, karmaşık
katsayalan olan n 2:: 1 dereceli bir polinomun en az bir çözümü olduğun u
söyler. Fakat eğer bir çözümü varsa, o zaman n çözüme sahip olmak
zorunda olduğunu görmek kolaydır. Bu polinomun iki polinomun
çarpımına bölündüğünü bilmekten ileri gelir; bunlardan biri (x - r),
buradaki r temel teoremin garanti eniği köktür ve diğeri de n - 1 dereceli
bir polinomdur.
ı5 Viete, Opera mathematica, 1 2.

31 4
1 6. BÖLÜM: PATI.AMA
(Sayfa 1 93-204)
ı Descartes'ın Geometrie'sini daha iyi anlamak içın blu. Emily R. Grosholz,
Representations and Productive Ambıguity in Mııthematia and the
Sciences (Oxford, UK: Oxford University PreM, 2007), 165-1 83.
2 Rene Descartes, Geometria a Ranato Descartes, ed. Florimondi de Beıune
ve Francisci van Schooten (Arnsterdam: Elzevir 1659), 2.
3 Bu konuya dikkatimi çektiği için Emily Grosholz'a çok tqcldcürlcr.
4 Rene Descartes, Geometrie, ed. F. van Schooten (Lciden: E.luviı;1 659), 3.
5 Florian Cajori, A History of Mathematic.al Notation.s, cilt 1 (New York:
Dover, 1 993 ), 374.
6 Descartes, Geometrie, 4.
7 a.g.e., 69.
8 a.g.e., 6.
9 1 7 . yüzyılda doğanın mekanik ve matematiksel olduğu fikrinin
kabul ündeki zorluğa işaret ettiği için Emily Grosholz'a teşekkür ederim..
ı o A . P. Youschkevitch, "The Concept of Funcrion up to the Middle of ehe
1 9th Cen tury, " A rchive far History of Exact Sciences, cilt 1 6, no: 1 ( 1 976 ):
3 7-85.

1 7. BÖLÜM: SEMBOLLER KATALOĞU


(Sayfa 205-21 0)

ı John Aubrey, " Brief Lives, " Chiefly of Contemporaries. Set Doum by
John Aubrey, between the Years 1 669 & 1 696, cilt il, ed. Andrew Clarlc
( Oxford, UK: Clarendon Press, 1 898), 108.
2 Florian Cajori, A History of Mathematical Notations, cilt 1, 250.
3 a.g.e.
4 A. N. Whitehead, An Introduction to Mathematics (Oxford, UK: Oxford
University Press, 1 95 8 ), 60.
5 a.g.e., 5 9 .
6 a.g.e., 200.
7 a.g.e., 244 .
8 Bali, A Short Account of the History of Mathematics, 241 .
9 a.g.e., 243. (Ars Conjectandi'ye baknğımda Bemoulli'nin co sembolünü
k ullandığı tek bir yer bulamadım.)
ıo İlk olarak William Oughtred'in Clavis mathmıatic«'sindc l 1 648)
yayımlandı ama şurada çok daha rahat bulunabiliyor: Cajori, A History
of Mathematical Notations, cilt 1, 427.
ı ı a.g.e., cilt II, 1 30- 1 3 1 .

315
1 8. BÖLÜM: SEMBOL USTASI
(Sayfa 2 1 1 -2 14)

ı Leibniz'in yaşamöyküsü ya1.arlanndan John Theodore Merz'ten yapılmış


bir alınn: Hal Hellman, Great Feuds i" Science, Ten of the Liveliest
Di.sputes Evn- (New York: John Wiley & Sons, 1 998), 4 1 .
2. Çeviri şuradan yapıldı: Die Philosophischen Schriften, ed. C. 1. Gerhardt,
cilt VII, Berlin 1875-1 890, 22. İngilizce çevirisi şurada bulunabilir:
M� E. Baron, The Origins of the Infinitesimal Gılculus (Oxford,
UK: Pergamon, 1 969), 9.
3 Dizgiciler kesirlerin � şeklinde yazılmasına da itiraz ettiler. Tercihleri a : b
şeklinde yazılmasıydı, ki bu da kullanıldı; ama sonunda kazanan üç katlı
tip oldu.
4 Cajori, A History of Mathematical Notations, cilt I, 1 82-1 83 .
5 Alessandro Padoa, uı Logique Deductive (Paris: Gauthier-Vıllars, 1 9 12 ), 2 1 .

1 9. BÖLÜM: SON SİHİRBAZ


(Sayfa 2 1 5-222)

ı Hellrnan, Great Feuds in Scienc.e, 4 1 .


2 John of Salisbury, The Metalogicon: A Twelfth-Century Defense of the
Berbal and Logical Arts of the Trivium, çev. Daniel McGarry ( Ba ltimore:
Paul Dry Books, 2009), 1 67.
3 James R. Newman, ed., The World of Mathematics, cilt II ( New York:
Simon and Schuster, 1 956), 1 40.
4 Tobias Dantzig, Number: The uınguage of Science, ed. Joseph Mazur
(New York: Plurne, 2007), 1 35.
5 Fritjof Capra, The Turning Point (Londra: Fontana Collins, 1 983 ), 49.
6 Isaac Newton, The Mathematical Papers of lsaac Newton, cilt VII, 1 69 1 -
1 695, ed. D. T. Whiteside (Cambridge, UK: Cambridge University Press,
1 976).
7 lsaac Newton, The Mathematical Papers of lsaac Newton, cilt VIII, 1 6 97-
1 722, ed. D. T. Whiteside (Cambridge, UK: Cambridge University Press,
2008), 1 23.
8 Mikail Katz ve David Sherry, "Leibniz's lnfinitesimals: Their Ficrionality,
Their Modem Implementations, and Their Foes from Berkeley to Russell
and Beyond, " Erkenntnis 78, no: 1 3 (20 1 3): 5 72-625.
9 Bunu bu bölümümü dikkatle okuyan ve Leibniz ve Newton hakkındaki
birkaç yanlış anlamamı düzelten Mikhail Katz'den öğrendim .
ıo Elbette o'nun çok küçük bir nicelik olarak seçilmiş olduğu düşünüldüğü
müddetçe nihai sonucun kesin değil, sadece bir yaklaştınm olacağının
farkındayız. Newton da, Leibniz de buna çok yakın olsalar da, m odem
"limitler" kavramımız içerisinden düşünmüyorlardı.

316
1 1 Piskopos Gcorge Berkeley, The Analyıt; Or, A Diuour� Addrased to
an lnfidel Mathnnatician (Orijinal Londra baıkı.ıı J. Tonıorı için 1734're
yapıldı ); Willia m B. Ewald, ed., Fram Kant trJ Hilbm: A Soura Boolı.
in the Foundatians of Mathmuıtics (Oxford, UK: Oxford Univenity
Press, 1 996 ), 60-92. Şuradan ulaşılabilir: http-J/www.madıı. rcd . iır/publ
HistMath/People/Berkeley/Analyst/ Analyn.hanl (Erişim tarihi: 1 3 Ağustos
20 1 3 ).
ı 2 Bazı matematikçiler Berkeley'in hatalı olduğunu savundu. Blu. Kaa ve
Sherry, " Leibniz's Infinitesimals."
1 3 Joseph Mazu� The Motion Paradox (New York: Dutt� 2007), 1 5 1 - 1 52.

20. BÖLÜM: Zll--lİNDE BULUŞMA


(Sayfa 225-237 )
ı A. N. Whitehead, An Introduction to Mathematic.s (Oxfor� UK: Oxford
University Press, 1 95 8 ), 40-4 1 .
2 Sir William Moleswonh, ed., The English Works of Thonus Hobbes
of Malmesbury, cilt VII, ders V (Londra; Longman, Bro� Grem and
Longmans, 1 845), 329-330.
3 Bu, Oxford Üniversitesi'nde soylu ve kültürlü Sir Henry Savilc tarafından
k urulmuş kürsülerde, biri geometri, diğeri astronomi alanında matematik
profesörü olmuş iki büyük profesörün yanlışlığını göstermek �
profesörlerin Latince gramerleriyle bile dalga geçen düşmanca tonda
yazılmış bir makaleydi. Hedefteki profesörler John Wallis ve Sedı Ward'dı
ve her ikisi de o dönem Savile Kürsüsü sahibiydi.
4 Bu konuya dikkatimi çektiği için David Tall'a teşelclcür ederim. Bltz.
David Tali ve Scholmo Vinner, " Concept Imagc and Conccpt Dcfinitioıı
in Mathematics with Particular Reference to Limits and Conrinuity,. ..
Educational Studies in Mathematics, cilt 12, no:2 ( 1 98 1 ): 1 5 1- 169.
Tanım kavramı David Tall'un kitabının ana konusudur. Blu.David Tall,.
How Humans Learn to Think Mathematically: Joın-neys throı,,gb 11n-ee
Worlds of Mathematics (Cambridge, UK: C'.ambridge Univcrsity Press,
20 1 3 ).
5 Darcy Wentwonh Thompson, On Growth and Form, ed. Jobn Tylcr
( Ca mbridge, UK: Cambridge University Press, 1 992), 269.
6 Bu vu rgumu, harika kitabı Einstein 's Heroes ( Oxford, UK: Oxford
University Press, 2005 ), sayfa 1 33'te ifade eden Robyn Arianrhod'a
borç l uyum.
7 Fi denen bu ilginç şey tarihsel açıdan ikinci detteedm denk1em1erin
değil, üçüncü dereceden denklemlerin sorgulanması sırasında ortaya çıktı.
Bu tarihin daha kapsamlı bir anlarımı için bkz. Paul Nahin, An Jmaginary
Tale: The Sto ry of Fı (Princeton, NJ: Princeton Univcrsity Press, 1998),
8-1 1 .

3 17
8 Bunu aynı zamanda + 1 ile - 1 'in geometrik ortalaması olarak da
düşünebiliriz. Başka bir deyişle + 1 'in i'ye oranı i'nin - 1 'e oranıdır.
Sembolik olarak bunu şöyle gösteririz: + 1 : i = = i : - 1 .
9 Whitehead. An lntroduction to Mathematic.s, 64.
ı o lan Stew� Wh), Beauty Is Trnth: A History of Symmetry (New York:
Basic Books., 2007). 1 52.

2 1 . BÖLÜM: İYİ SEMBOL


(Sayfa 2 39-242)

ı Wılliam Oughtred. Clavi.s Mathematicae (Strasbourg: Johann Crosleu and


Amos Curteyne, 1 657), 66. Not: Florian Cajori'nin aktardığına göre,
1 652'de William Oughtred bir çemberin uzunluğunun çapına oranını
; şeklinde göstermiş; bunu rr ya da ô'nın anlamlarıyla ilgili bir a yrım
yapmadan belirtmiş olsa da muhtemelen TT peripheria (çevre) ve c5 diamet­
nı:m (çap) anlamına geliyordu. Benim Clavis'ten okuduğumsa farklı:
66. sayfada n ve 6 açık şekilde aynlrnış (Google Books'tan a lırırnış aşağı­
daki bölümde görebilirsiniz):
Y6. Si in dtaılo(ıı 7 ..u:-..>.e.1 1 3,J n: erit
.,.r.:all.P:ıeiııh,. & ..�P. R: feııiidiıaı., . - .
l".nllq. '.Circiıt: Et ...ı:-.,tPq. Cirmi• .
Ar.zıile. -ıd. & ,qJcr-1,P c. rıııJ. ·
J'oftfll<.S�. Er �Pc. �• ,•,q
J'.ftf R�. . . �.q.lq::� Pc� C� -: ··•.

2 C,ajori, A History of Mathematical Notations, 2. cilt, s. 9.


3 Benjamin Peirce bambaşka bir şeyi destekliyordu. n ile doğal logaritma
tabanı e arasındaki yakın ilişkiyi biliyordu ve bu bağlantının sembollerde
de olması gerektiğini düşünüyordu. TT için @, e için m sembolünü
önerdi. Onun önerisi rutmadığı için çok şanslıyız; disleksi kişiler için bu
sembollerin ne kadar zorluk yaratacağını bir düşünsenize. Ünlü Euler
eşitliği de şöyle gözükecekti: m @ ı + 1 = O. Peki bu e in + 1 = O mı, yoksa
� + 1 = O anlamına mı gelecekti?
4 Aslında İ 1 = e-n/2 :::::: 0,207879576. Bunu şöyle gösterebiliriz:

.
ı = cos -n2 + ı. sın. -n2 = e�,

yaz.alım. Her iki tarafın i üssünü aldığımızda şu sonuca ulaşırız:

1
·l = ( e 1-)
2
• 1
= e --•
n

5 Emst Mach, Space and Geometry: in the Light of Physiological,


Psychological and Physical l nquiry, çev. T. J. McCormack ( New York:
Dover, 2004), 1 04.
318
6 Emst Mach, "The Economıcal Nanıre of Phy1ical Enquiry," Pa(JUl.ar
Scientific Lectures içinde, çev. Thoma1 J. McCormack (Chicago: Opm
Court, 1 895), 1 95- 1 96 .
7 Mach, Space and Geametry.

22. BÖLÜM: GÖRÜNMEZ GORİLLER


(Sayfa 243-264)

ı Percy Bysshe Shelley, Prometheus Unbound, Perde 2, Sahne 2.3, Satır 35-42.
2 Jerry Lettvin 201 1 'de 9 1 yaşında öldü.
3 J. Y. Lettvin, H. R. Manırana, W S. McCulloch ve W. H. Pi� ..The
Mind: Biological Approaches to lts Functions," Proceedings of the lnsti­
tute of Radio Engineering, cilt 47( 1 959): 1 940- 1 95 1 .
4 Calvin S. HaU ve Vemon J. Nordby, The lndivi.dual and Hi.s Dreams
( New York: New American Library, 1 972). Aynca '"What Peoplc Dream
About," Scientific American, cilt 1 84 ( 1 951 ): 6�3.
5 Suzanne Langer, Mind: An Essay on Human Feeling (Baltimore: Johns
Hopkins University Press, 1 984 ), 265.
6 Suzanne K. Langer, Philosophy in a New Key: A Study in the Symbohsm
of Reason, Rite, and Art, 6. basım. (Cambridge, MA: New American
Library, 1 954), 58.
7 a.g.e., 206-207.
8 Emily R. Grosholz, Representation and Productive Ambiguit'y in Math­
ematics and the Sciences (New York: Oxford University Press, 2007), 25.
9 Biraz da gurur duyarak, konuştuğum bu kişinin şu an SUNY Plaasbwg'ta
matematik profesörü olan eski öğrencim Sam Northshield olduğımu söy­
lemekte bir sakınca görmüyorum. Elbette eski öğrencimi seçmiş olmamın
bilimsel bir araşnnna açısından "şüpheli" gözüktüğüne de kuşku yok..
ıo Daniel Kahneman, Thinking Fast and Slow (New York: Farrar., Sttaus and
Giroux), 56.
ıı Keith E. Stanovich, Who Is Rational?: Studies of lndividual Diffe-renas in
Reasoning ( Mahwah, NJ: Psychology Press), 1 26.
r2 Christopher Chabris ve Daniel Simons, The lnvisible Gorilla; And Orber
Ways Our lntuitions Deceive Us (New York: Crown, 201 0), 5-7.
r3 U . Neisser ve R. Becklen, "Selective L<X>king: Attending ro Vısually Speci­
fied Events, " Cognitiııe Psychology, cilt 7 ( 1 975 ): 480--494. Aynca bltz.
A. Mackve I. Rock, "lnattentional Blindness: Percepcion without Attenti­
on, " Visual Attention içinde, ed. R. Wright (New York: Oxfurd University
Press, 1 998), 55-76.
ı4 Christopher Chabris ve Daniel Simons, .. Gorillas in Our �lidsc: Sustained
lnattentional Blindness for Dynarnic Evencs," Perceptıon, l.--i.lt 28 l 1 999):
1 05 9- 1 074.
1 5 H. Poincare, The Foundatio,ıs ol Science, çev. G. B. Halsred lNew York:
Science Press, l 9 1 3 ), 2 l 2.

319
16 David Tail, ed. Advanced Mathtmatic.al Thinking ( Hollanda: Kluwer,
1 991 ), 3-2 1 .
17 St.anislas Dehaene. "The Organiı.arion o f Brain Acrivarions i n Number
Comparison: Event-Related Potentials and the Additive-Factors Method, ••
)oumal of Cogniti� Nnıroscimce, cilt 8, no: 1 ( 1 996): 47-68 . Kısalnlmış
haline şuradan ulaşılabilir: Stanislas Dehaene, The Number Sense: How
the Mind Creat.es Mathematic.s (New York: Oxford University Press,
1 997), 223-22 7.
18 T. Allison, G. McCarthy, A. Nobre, A. Pruce ve A. Belger, " Human
Extrastriate Visual Cortex and the Perceprion of Faces, Words, Numbers
and Colors," urebral Cortex, cilt 5 ( 1 994 ): 544-554.
ı9 Dehaene, "The Orga niz.arion of Brain Activarions in Number Compari­
son, .. 221 .
20 Masaki Maruyama, Christophe Pallier, Antoinette Jobert, Mariano
Sigman ve Stanislas Dehaene, .. The Cortical Representation o f Simple
Mathematical Expressions," Neurolmage, cilt 1 (20 1 2) : 1 444- 1 460.
21 M. Cappelletti, B. Butterworth ve M. Kopelman, "Spared Numerical
Abilities in Case of Semanric Demenria," Neurophychologia, cilt 3 9
(200 1 ) : 1 224- 1239.
22 C. Lemer, S. Dehaene, E. Spelke ve L. Cohen, "Approximate Quantities
and Exact Number Words: Dissociable Systems," Neuropsychologia, cilt
41 (2003 ): 1 942-1 948.
23 Wılliam Faulkner, Ayı, İletişim Yayınlan, çev. Murat Belge, 20 1 4, 1 1 .
24 Jared E Danker ve John R. Anderson, "The Roles of Prefrontal and
Posterior Parietal Conex in Algebra Problem Solving: A Case of Using
Cognitive Modeling to Infonn Neuroimaging Data," Neurolmage, cilt 3 5
(2007): 1 365- 1 3 77.
2.5 a.g.e.
26 Anthony R. Jansen, Kim Marriott ve Greg W. Yelland, "Comprehension
of Algebraic Expressions by Experienced Users of Mathematics, " Quar­
terly ]ournal of Experimental Psychology, cilr 53, no: 1 (2003 ): 3-30.
27 Anthony Jansen, Kim Marriott ve Greg Yelland, "Parsing of Algebraic
Expressions by Experienced Users of Mathematics, " European Journal of
Cognitive Psychology, cilt 19, no:2 { Mart 2007): 286-320.
28 E Max Müller, Three lntroductory Lectures on the Science of Thought
(Whitefish, MT: Kessinger Publishing, 2003), 46-47.
2 9 a.g.e., 46.

23. BÖLÜM: ZİHİNSEL RESİMLER


(Sayfa 265-272)

ı Ludwig Wittgenstein, Tractacus Logico-Philosphicus { Londra: Routledge,


2001 ), 1 2.
2 a.g.e., 1 9.

320
3 Müller, Three lntroductory uctur� mı the Scima of Thought, 47.
4 Jacques Hadamard, The Psychology of lnvention m the Mııthmratial
Field (New York: Dover, 1 954), 69.
5 a.g.e. , 75 .
6 a.g.e., 76-n.
7 Bu tas1IT1 için: L. Carroll, Symbolic Logic (New York: Dover., 1 958), 1 1 8.
8 Hadamard, The Psychology of /nvention in the Mathematical Fie�
75-76 .

24. B ÖLÜM: SONUÇ


(Sayfa 273-278)

ı Okuyan ya da yazan herkesin çok başa rılı bir matmıatikçi olabileceği


görüşünü destekleyen birçok kanıt olduğuna dikkat çektiği için (bu
bölümü taslak halindeyken okuyan) Florin Diacu'ya teşekkür ederim.
Tamamıyla aynı fikirdeyim: Okuma-yazma öğrenebilen herk� sıkı bir
çalışmayla ve anlama ve başarma konusunda göstereceği inatla gayet güzel
matematik yapabilir.

EK B: NEWfON'IN xn AKIŞI
(Sayfa 283)

ı J ohn Harris, Lexicon Technicum: Or, An Universal Engli.sh Diaıonary


of Arts and Sciences: Explaining Not Only the Terms of Art. b,,a the Arts
Themselves, cilt 2 (Londra: D. Bro� 1 723), 48.

32 1
DİZİN
2 (rakam ) 2 1 , 25, 29, 3 1 , 36, 50, Ahme1 papıru,u 1 3, 1 3 1 , 1 50
52, 63 , 64 Bkz. Rhınd (AhmnJ papiri11iı
morfografisi 4 8-50, 1 0 1 - 1 02 Akadlar 1 5
3 (rakam) 2 1 , 24-25, 29, 64 akış (fluk,iyon J 109, 2 1 7-20, 2 36,
morfografisi 48-50, 1 0 1 - 1 02 283
4 ( raka m ) 1 1 - 1 2, 20-2 1 , 24, 29, akış değişkenleri 1 09, 2 1 7- 1 9
3 1 , 36, 43, 47, 56, 1 02 aksiyomlar 1 1 5, 1 44, 1 97, 276
morfografisi 4 8-50, 1 01 - 1 02 alan ve hacimler 1 9 5
sembolleri 20 Albclda de Iregua 84, 92
5 (rakam) 1 1 , 2 1 , 24-25, 27, Alexander de Villa D� Carmnr
29-3 1 , 36, 42-43, 54, 6 1 -63, 80, de Algorismo 3, 8 8
8 8-89, 1 02, 1 43, 256-57 alfabe xvi, 8-9, 24-29, 47--48, 80,
grupların sayısı 44 1 28, 1 3 8, 1 53, 27 1 , 278
morfografisi 4 8-50, 1 0 1 - 1 02 Arkhimedcs 27, 1 26, 1 82
abaküs 2, 26, 42, 52, 55, 5 8-62, bulanık 229, 235, 266
64, 66-6 8 , 70, 72, 79, 84-87, örtük anlamlan 227-28
8 9-90, 1 00, 1 52, 1 6 5 sayılar için kullanılan 1 2, 48
a baküsçüler 60, 64, 67, 1 6 5 sayıların yazılması 1 1
Araplar 7 9 sözel matematik 207
Avrupalı tacirler ve alfabe/harfler x, xvi-xv� 6, 8-9,
muhasebeciler 8 9 24-29, 47-48, 50, 53, 57, 60-6 1 ,
Batı sisteminin kökenleri 5 2 72, 80- 8 1 , 85, 9 1 , 1 05 -1 08,
çakıl işaretleri 5 8 1 1 2, 1 1 7, 1 26-32, 1 36-3 8, 1 52-
Ç in çubuk sistemi 42 53, 1 6 1 , 1 65, 1 83-88, 1 9 1 , 1 93 ,
Fibonacci 8 5 , 8 7, 1 5 2 1 99, 20 1 , 206-208, 2 1 8- 1 9,
Gerbert abaküsü 2 , 62, 84, 90 226, 234, 239, 247, 253, 268 ,
Pythagoras 72 271-72, 278
Romalılar 60-62 aritmetik işlemJer 85, 1 52
Yunanlar 26 bilinen sabit nicelik.Jer 108,
a baküs cebiri 1 52 1 93, 1 99
abaküs okulları 67 bilinmeyenler 105, 108, 1 36,
a bbaco geleneği 67 1 86, 1 9 1 , 1 99
A braham ibn Ezra 2, 71 Brahmi rakam.lan 4 ...
Sefer ha-Ekhand (Birimler Descartes 1 08, 1 93, 1 99
Kitab ı ) 2 Harrior 1 93
Sefer ha- Mispar ( Sayılar ikili harfler 1 1 2
Kita b ı ) 2 küçük 1 26, l 93, 1 99
açılar x v i , 64, 1 0 8 , l 1 2, 1 82, 1 94, Newton 1 09
1 97, 207, 2 1 7, 230 noktalı h.ırtler 1 09, 2 1 8
Herigone'un sembolü 1 08, 207 önemi 8-9
üç eşit parçaya bölünmesi 1 82, polinomlar 1 85
1 97 sesli harfler 1 8 6-88, 24 7
üçlü ha rfler l 1 2 sessiz harfler 1 86-88, 20 1

323
Viete 1 07, 1 86-88, 1 9 1 , 1 93, Araplar 2, 49, 5 1 , 6 1 , 64, 6 6 - 72,
20 1 , 207 74-75, 77-8 1 , 90-93, 96, 98-99,
Yunan sayı sistemi 128 1 0 1 , 1 1 9, 1 26-27, 1 4 1 , 1 52,
Ayrıca bkz. Yunan alfabesi; 1 54, 209
İbraniler/İbrani sayı sistemi, a ritmetik 6 7-68, 79, 1 52
Fenike alfabesi basamak fikri 9 8
a lgorizma 64, 70, 84, 88 Batı'ya a ktarılan Yuna n-Latin
A/;abra 1 43 bilgeliği 9 9
Allison, Truett 25 8 bilim 6 1
Almucabala 1 42 cebir 6 7, 75, 77, 1 1 9, 1 4 1 ,
alanışlık (taban 60) sistem 1 5, 1 52, 1 54
50, 79 cebir ispatları 1 1 8 - 1 9
Amerika Menkul Kıymetler çeviriler 1 , 77-79, 1 26
Borsası 54 Gerbert 6 1 -64
analitik sayı kuramı 1 23 Hint harfleri 9 1
analiz ve modem matematik 1 23, Hint rakamları 6 1 , 72, 9 9
1 49, 255 kağıt imalatı 1 2 7
Anderson, John 26 1 Mısır'ın fethi 2 7
Ang, Tıan Se 3 9 onluk sistem 40
Fleeting Footsteps ( Geçici Ayak Şarlman 68
İzleri ) 39, 43 tıp 68, 75, 79
A nthologia Palatiruı 1 24-25 arazi etüdleri 1 1
apeksler 49, 5 1 , 62-63, 84 Arethas, Petraslı 1 1 2
Apo llonios, Pergeli 5 1 , 75, 1 26, Ariadne 2 1 2
1 58, 1 95 Aristoteles 75, 1 26 , 2 6 5
Aramice 1 26, 1 34, 1 36 aritmetik ifadeler xii, 2 6 3
Arap astronomisi 74, 8 1 aritmetik xii, 2, 2 2 , 2 7-2 8 , 3 2 - 3 3 ,
Arap notasyonu 96, 98 37, 42-43, 5 2 , 54-55, 6 2 , 6 4 ,
Arap sayıları 2, 5 1 , 66-67, 69-71 , 67-68, 7 1 , 7 9 , 8 4 - 8 5 , 9 6 , 1 34 ,
90, 92, 96, 1 0 1 1 4 1 , 1 4 7-49, 1 52-53, 1 6 1 , 1 63 ,
Boethius, 5 1 , 96 1 73, 1 78, 1 85-86, 1 94, 2 1 0,
Codex Vigilanus 2, 66, 1 O 1 2 1 2, 234, 262-63 , 276, 2 9 0
Fibonacci 66, 69-71 Çin matematiği 3 6 , 3 9
Gcrbert 6 1 , 64 Fibonacci 67-6 8 , 84- 8 5 , 1 48 ,
San Martin de Albelda 92 1 52
yasak 7 1 Libri 96
Ayrıca bkz. Hint-Arap pazar 54-55, 84
rakamları; Hint rakamları Stifel 1 6 3
Arapça xxiii, 1 , 49, 5 1 , 74-75, arketipik semboller 2 76, 2 7 8
77-80, 87, 92, 1 06, 1 1 8, 1 26, arketipler 2 7 5
1 3 3-34, 1 36, 1 4 1 -42, 1 49, 1 5 3 Arkhimedes 27, 5 1 , 75, 1 26 , 1 5 8 ,
aritmetik işlemlerde Arap 1 82
alfa besi 1 52 Psammites ( Ku m Sayac ı ) 2 7
çeviri 75, 77, 1 26, 1 34 Arnold, Bili, Who Were the
Diophantos'un Arithmetika'sm m Babylonians ? ( Ba bi l l i ler K im d i ? )
kopyaları 1 36 17

324
Arrigh i, Gino 86 Aziz Martin Man�Htırı 84
artı işareti x, 1 64, 263 Aztck dillerı 54
Bakhshali Elyazrna�ı x Azrck rakamları 30-3 1
Diophantos x
Stifel 1 64 Ba bil 1 5, 1 7- 1 8, 20-22, 25, 28,
Viete 1 8 2, 1 85, 207 32, 40-4 1, 1 1 4, 1 1 8, 1 3 1 , 1 5 1
Widrnann 1 06 Babilliler 1 1 , 1 5, 1 7, 1 9, 2 1 -23,
Ayrıca bkz. toplama 25, 3 1 , 50, 59-60, 79, 8 3-84,
artı x, 2 1 , 25, 27, 86, 1 06, 1 1 3, 90, 168
1 3 1 , 1 43 , 1 5 7, 1 63-64, 1 73-74, altmışlık (taban 60) !Hstrm 1 5,
1 82 , 1 8 5 , 207, 263 25, 50, 79
Bombelli 1 73-74 basamak sistemi 25, 84
Eukleides 1 1 3 Çin matematiği 40-4 1
işaretleri x, 1 64, 263 geometri 25, 1 1 8, 1 6 8
p kullanımı 1 65 , 207 Harizmi 79
Viete 1 82, 1 85 , 207 hesap tahtaları 59
Artin, Michael 268 sayı sistemi 2 1
Aryabhata xvii-xviii, 74, 98 sıfırın olmaması 83
asal sayılar 26 8-69 tek tabanlı sistem 3 1
astroloji 79, 9 1 , 1 4 1 Bach, J. S. 222
astronomi (gökbilim) 37, 48, 74, Bachet, Claudc Gaspard 1 08, 1 3 1 ,
8 1 , 90-9 1 , 1 00, 1 4 1 , 22 1 1 33-34, 1 36-38
Arap 74 bağ çizgisi 200, 202-203, 2 1 4
Babilliler 90 Bağdat 1 , 1 5 - 1 7, 72-73, 75, 78,
Brahmagupta xvii, 1, 1 05, 1 4 1 80, 9 1 , 1 26
cetvelleri 8 1 , 9 1 , 1 4 1 bağımlı değişkenler 109, 21 7
Çin matematiği 37 bağımsız değişken 2 1 8
Vedalar 48 Bakhshali Elyazması x, 1 , 97, 99
Aubrey, John 205 Bali, W. W. Rousc 71 , 75
Avrupa/Batı xviii, 2-3, 5, 1 2- 1 3, Short Account of the History
1 5 - 1 7, 1 9, 3 0, 35-36, 5 1 -52, of Mathematics ( Matematik
6 1 -62, 64-72, 77-78, 80, 83, Tarihinin Kısa Aktarımı) ... 1
8 5 -92, 96, 9 9- 1 0 1 , 1 05, 1 07, Banks, Edgar James 1 8
1 1 4, 1 22 , 1 33-35, 1 54, 1 63, basamak 1 -3, 25, 28, 33, 37-38 ,
1 6 6, 1 7 1 , 1 82, 22 1 -22, 226 40, 47-52, 60, 63, 7 1 , 84, 89,
aritmetik 64, 67-6 8 , 1 34 97- 1 00, 1 6 1 , 1 73, 263
basamak düşüncesi 3, 5 1 , 99 Abra ham ibn Ezra 2, 7 1
Harizmi 5 2 , 66, 80, 88, 9 1 Avrupalı tacirler ve
H int rakamları 8 3 , 85-88, 90, muhasebeciler 89
1 00, 1 05 Babillilerde 25, 40, 50, 60, 84
H int-Arap raka m sistemi 62, Bakhshali Elyazması 1, 97
6 7, 69, 78, 9 1 , 93, 1 0 1 Brahmi sistemi 47, 50
Roma rakamları 2 , 30, 69, 72, Çinliler 37-38, 49-50, 98
79, 8 5 , 8 9, 99- 1 0 1 Gerbert abakusu 2
s ı fırın olmaması 83 hesap tahtaları 2
Avustralya, yerli kabileleri 1 2 Johannes Hispalensis 2, 7 1

325
Kaye 97-99 harflerin kullanı lması 1 29
Roma rakamları 2, 89 Harizmi 1 45
Sanskrit sayı kelimeleri 48 kısaltmal a r xvii, 1 06 , 1 28-29,
Batı Arap rakamları ( Gobar) 49, 1 3 8, 1 65, 206
5 1 , 301 kuvvetler çarpımı 1 50, 1 79
Becaye 84-85 kuvvetleri 1 1 6, 1 28 , 1 50, 1 7 1 ,
Bede, De computo ve/ loquela 1 99-200
digitorum ( Parmakla Hesaplama Newton 1 09, 2 1 7
ve Konuşma Üzerine) 56 notasyon, bilinenler xi, 1 08,
Beethoven, Ludwig van 222, 245 1 28, 1 49, 1 85-86, 1 88 , 2 2 8
Beli, Eric Temple, The polinomlar 1 32, 1 67, 1 78, 1 82
Development of Mathematics sayısal kuvvetleri için
( Matematiğin Gelişimi) 1 50 üstsimgeler 1 99
Belmondo de Padua 1 54 seslilerin kullanılması 1 86
Bereketli Hilal 1 5 sözel ve sembolik ifa de
Berkeley, George 220 karşılaştırması xviii
Bemard, Chartres 'li 2 1 5 Viete 1 49, 1 79, 1 82, 1 86, 1 95
Bcmoulli, James, Ars Co,ıieaandi 209 x'in kullanılması 1 50
Bemoulli, Johann 204 Birch, Samuel 1 3 1
beyin 57, 1 52, 230, 254-6 1 birleşme özelliği 2 3 7
Beytü'l Hikme ( Bilgelik Evi ) 1 , Bizans 1 23, 1 37
78-80 Boethius 5 1 , 72-73, 96
Bibhutibhusan Dana 99 Arithmetica 96
bilim 1, 26, 35, 49, 68, 74-75, Bombelli, Rafael 1 07, 1 71 - 77,
98-99, 103, 1 1 5, 1 26, 1 30, 1 33, 1 85, 1 8 7, 1 99, 20 1 , 2 1 1 , 24 1 ,
1 35, 1 4 1 , 2 1 0, 2 1 6, 222, 25 1 294
bilinen nicelikler 1 08, 1 49, 1 99 Descartes 24 1
bilinmeyenJer x-x.i, xvi-xviii, 1 05- L'Algebra 1 71 -73, 1 76-77, 2 94
1 09, 1 1 6, 1 2 1 -22, 1 25, 1 28-29, Leibniz 1 99
1 3 1 -32, 1 36-3 8, 1 45, 1 49-50, polinom n otasyon u 1 7 1 , 1 73 ,
1 54, 1 60, 1 63, 165, 167, 1 69, 1 75, 1 8 5, 2 0 1 , 2 1 1
1 71 , 1 78-79, 1 82, 1 85-88, 1 9 1 , borç 74, 79, 1 22, 1 4 7-48
1 93, 1 95, 1 99-20 1 , 206, 2 1 7, Bornstein, Marc 2 7 5
228, 26 1 , 274, 276, 278 bottega 67
alfabenin sonraki harflerinin bölme 38, 40, 42-43, 72, 1 06 ,
kullanılması 1 93, l 99 l 0 8 , 1 3 8, 1 60, 1 82, 1 8 6, 1 94-
Arya bhara xvii-xviii 96, 206, 208-209, 2 1 9-20, 2 3 1 ,
Bom belli l 07, 1 71 , 200 269
Brahmagupra x, xvii Çin matematiği 36, 39
Dardi di Pisa 'nın kısaltması Çin sayma çubukları 3 8
1 65 D kullanımı 206
Descarres xviii, 1 08, 1 79, 1 93, Descarres 208-209
1 99-20 1 , 206 Diophanros 1 3 8, 1 95
Diophanros x, xvi, 1 05, 1 2 1 - geometri 1 94
22, 1 25, 1 2 8-29, 1 3 1 -32, iki nokra l : J k ullanımı 1 08 ,
1 36-38 209

326
Lei bniz'in işaretleri 209 1 97-99, 201 -204, 209- 1 1 , 2 1 3,
mevcut sembol r + 1 208 2 1 6, 227, 230-3 1 , 23 3-34, 2 37,
Sti fel 206 240-4 1 , 245--46, 249, 254, 259-
Brahma 73-74, 99, 1 4 1 63, 267-68, 280, 290-9 1
Brahma rahipler 99, 1 4 1 abakll.!I 2, 26, 42, 5 2, 55,
Brahmagupta x , xvii-xviii, 1 , 74, 5 8-62, 64, 66-68 , 70, 72,
77, 79-80, 98, 1 05, 1 4 1 , 1 47- 79, 84-87, 89-90, 1 00, 1 52,
48, 25 1 1 65
Brahmasphu tasiddhanta aldatıcı aritmetik 1 4 9
( Brahma'nın Doğru analitik sanat 1 49
Kurulmuş Öğretisi) 1 , 73-74, Anthologia Palatina 1 24-25
79-80, 1 05, 1 4 1 , 1 47 Araplar 75, 77, 1 1 9, 1 4 1 , 1 52,
Brahmi sayı sistemi 47, 50 1 54
Braille 57 Brahman rahipler 1 4 1
Breasted, James Henry 299 Dardi di Pisa 1 06, 1 65
Bronocice çömleği 8 Diophantos xvi, 1 05, 1 28,
Bronz Çağı 8 1 34, 1 39, 1 5 1 , 1 95
Burnett, Charles 87, 1 0 1 , 293 eğitimi 67, 69
Butterworth, Brian, What Counts Eukleides xvi, 1 1 3, 1 22, 1 83
( Beyinlerimiz Matematik İçin mi evrensel aritmetik 1 4 9
Yaratılmış ? ) 5 7 formlar 1 79
Büyük İskender 95, 1 1 5, 1 42 formu 1 79
geometri 1 1 8, 123, 1 67-68 ,
Cajori, Florian 23, 27, 99, 203, 1 75, 1 83, 1 93-95, 1 97-99,
295 204, 230
Campbell, Joseph 5 geometri dili yoluyla 1 22
Cantor, Moritz 5 1 -52 görsel kavrayış 248--49
Cardano, Gerolamo 1 07, 1 56 -57, Harizmi xvii, 2, 88, 1 06, 1 1 7-
1 5 9-60, 1 63 , 1 7 1 , 1 90, 235, 1 8, 1 42, 1 45-47
25 1 Hintliler 1 4 1
A rs Magna 1 07, 1 56-60, 1 63, ilişkilerin anlaşılması sanan
1 7 1 , 1 90 151
Carroll, Lewis 225, 267 İtalya'da gelişimi 67-68 , 1 54
"jabberwocky " 225 İtalyanca konuşma dili 1 65
CEA ( Commissariat a l'energie Kalasadi 1 5 2
atomique et aux energies Kosik Sanat l 63
alternatives) 255 modem matematik 1 23 , 1 55
cebir bulmacaları 1 24-25 Ramee 142
cebir ıfadeleri 1 06, 1 6 8, 262-63 Regula rei e census 1 4 9
cebir ispatları 1 1 9, 1 99 Rhind ( Ahrnes) papinisli 1 3,
cebir ix, xi-xii, xiv, xvi-xvii, xix, 1 50
vvi, x x i i i , 2, 1 3 , 67, 69, 75, 77, sembolik biçımden
96, 1 05 - 1 09, 1 1 2- 1 3, 1 1 6- 1 9, kazanılanlar xi
l 2 1 -2 5 , l 2 8 , 1 3 4, 1 3 9, 14 1 -4 7, sembolik xi, xvii, 1 1 8 , 1 24-25,
1 4 9 -60, 1 6 3-68, 1 7 1 , 1 74-75, 147, 152, 1 54, 1 83 , 209- 1 0,
1 79, 1 8 2-83, 1 85-90, 1 93-95, 233, 25 9

327
sözel 1 56 M kullanımı 1 06 , 206-207
Stifel 1 06 nokta kullanımı 209
tanımı xxiii, 1 50-S 1 parmakla hesa plama 3 8
Yunanlar 1 2 1 , 1 24. 1 28. 1 4 1 , sembolleri ix, 56, 1 06, 1 08,
1 83 1 65, 206-207, 209
cebirin temel teoremi 1 79, 1 90 sembolünün kökeni 56
cebirsel ifadeler xii, xiv, 1 97 Stifel 1 06, 206
cebirsel özdeşlik xvi yan yana yazma 205-207, 209
Chabris, Christopher 253 çemberler xiv-xvi, 1 82, 1 97, 1 99,
Chasles, Michel 93, 95-96 229, 239, 278
Chuquet, Nicolas 1 06, 1 66-69, çeteleler 36, 43-44
1 82, 1 86-87, 20 1 çeviri 1 -2, 4 1 , 66, 7 1 , 75, 77-79,
kökler 1 66 85, 8 8 , 90, 1 07, 1 1 3, 1 26-27,
polinom notasyonu 1 66, 20 1 1 2 9, 1 3 1 -33, 1 36, 1 38 , 1 42-43,
Tripart)• en la Scien.c.e des 1 82-83, 1 9 1 , 200, 247, 2 8 3,
Nombres (Sayılar Bilimi 294
Üzerine Üç Kısımlı Kitap) Arapçaya 77, 79, 1 26
1 06, 1 66, 1 68-69 Araplar 77
Code.x Vigilarıus 2, 66, 1 O 1 Bachet 1 08, 1 3 1 , 1 33, 1 36 ,
Compurus elyazması (Thomey 1 38
Abbey) 62-64 Brahmagupta 'nın 77, 79
Conrad, Joseph, Heart of Diophantos'un 1 3 1 -3 2
Darkness ( Karanlığın Kalbi) xiii Harizmi 66, 77-7 9
Cope rnicus, Nikolaus, De Harun Reşid 1 , 7 8
revolutıonibus 1 O 1 İslam'ın Altın Çağı 7 9
cosa 1 63, 1 65, 1 78 Johannes Hispalensis ( Sevilla'lı
John) 2, 7 1
çakıJtaşlan 58-59, 62 Konstantinopolis 75, 1 34
çarpma ix, xxiii, 20, 38, 40, 43, Ptolemaios'un Arapçaya 75
54, 56, 1 06, 1 08, 1 1 2, 1 32, Robert, Chester'lı 1 43
1 57, 1 60, 1 65, 1 67, 1 73-74, Xylander 1 07, 1 36
1 86, 1 95-96, 205-207, 209, çıkarma x-xi, xvii, 6, 30, 40, 1 33 ,
229, 23 1 , 24 1 , 245, 290-91 1 5 8-59, 1 83, 1 86, 1 8 9, 1 95,
Andreas haçı 205 2 1 3, 23 1
Babilliler 20 Brahmagupta 74, 1 4 7
Boethius 96 Çin sayma çu bukları 3 9
Bombelli 1 73-74 Diophantos x, 1 32-34, 1 8 7,
Çin çubuk sistemi 40-4 1 1 95
Çin matematiği 36, 39 geometri 1 5 8, 1 8 3 , 1 94-95
Descanes 1 95, 207, 209 hiyeroglifler x
geometri 1 57, 1 95, 207, 229 oka benzer şekil x
Harriot 209 parmak bükme 52
işaret düzenleri 54 Romalıların sistemi 30
işaret kuralları xxiii, 236 Ayrıca bkz. eksi sem bolü
işareti 56 Çin hanzi'si 7
Leibniz'in işaretleri 209 Çin Şi Huang 3 9

328
Çinliler 1 2, 36-38, 40, 50, 58, denklemler ix-x, xv-xvi, xxiii, 2,
l 15, 1 27, 148 1 3, 1 9, 74, 77, 106- 1 08, 1 1 2,
çakıl sayma 58 1 14, 1 1 8- 1 9, 1 2 1 -23, 1 25, 1 28,
Hind istan 40, 43, 72 1 32, 141, 143-45, 147-49, 1 5 1 ,
Hint-Arap sistemi 38 154-57, 1 59-6 1 , 163, 1 76-79,
İpek Yolu 35 1 82-83, 1 85-86, 1 88, 1 91 , 1 94-
kağıt imalatı 1 27 95, 1 97, 1 99, 201 , 203-204,
2 1 3, 2 1 8- 1 9, 227, 229-33, 235-
negatif sa yılar 148
37, 241, 244-45, 248, 250-5 1 ,
onluk sistem bilgisi 36-37
26 1 , 264, 270, 274, 276-78,
onluk tabanda basamaklı sayı
28 1 , 285-88, 291
sistemi 37 Anthologia Palatina 1 25
Pythagoras teoremi 38, 1 1 5 bilinmeyen kök 163
sayısal yazım 1 2 birinci ve ikinci dereceden 1 28,
sayma çubukları 37-39, 42 145, 1 97
sıfır 3 7, 40, 50 Cardano 1 07, 1 56-57, 1 59-
yer tutucu olarak boşluk 40 60, 25 1
çiviyazısı tabletler 1 8 Descartes 1 1 9, 1 99, 2 1 3
Diophantos � 1 2 1
D' Arezzo, Guido ix: Harizmi 77, 1 06, 1 1 9, 145,
dağılma yasası 1 59 147, 1 85
daiji 49 homojen 1 83
Danker, Jared 261 konik kesitler 1 94
Dantzig, Tobias 1 1 9, 1 87-88, 2 1 6 ortak çarpanların anlması 1 85
Dardi di Pisa (Jacopo), Aliabraa Rhind (Ahmes) papirüsü 1 3
arbibra 1 06, 1 65 sembolik işlemler x
simetri 229-30
Darios Vazosu 5 9
denklemler, dördüncü dereceden
D e Morgan, Augustus 6 5 , 1 89-90,
1 07, 156
210
Bombelli 107
değişkenler 1 08 - 1 09, 1 79, 1 82, Cardano 1 07, 1 56
1 8 7, 1 9 1 , 1 93, 203, 2 1 7- 1 9, denklemler, ikinci dereceden 74,
229-30, 277, 280-8 1 , 286 77, 1 1 8, 1 22, 128, 1 4 1 , 143-49,
alfabenin sonraki harflerinin 154, 1 88, 232-33, 250-5 1 , 286,
kullanılması 1 93 288, 291
bağımlı 1 09, 2 1 7 Brahmagupta 25 1
Descartes 1 79, 1 93, 203, 2 1 3 geometrisi 14 7
eğriler 1 09, 2 1 7 Harizmi 143-4 7
Newton 1 09, 2 1 7, 2 1 9 kareye tamamlama 143-44, 1 46
değişme yasası 291 negatif sayılar 1 47-48, 154
değişmeli varyete 268 denklemler, lineer 1 4 1 , 26 1
Dehaene, Stanislas 255-56, 258- Brahmagupta 1 4 1
59, 263, 294 Harizmi 141
Del Ferro, Scipio ( Scipione de denklemler, üçüncü dereceden
154-56, 1 76, 1 97
Floriano de Geri del Ferro) 1 54-
Bombe ili 1 76
57, 1 76-77
Cardano 1 56
demir haç 208
329
Descartes, Rene xviii, 83, 95, 1 08, benzer niceli klerin bir a raya
1 1 9, 1 49, 1 7 1 , 1 79, 1 93-95, getirilmesi 1 3 3
1 97-203, 206, 208-209, 2 1 1 - bilinmeyenler x, xvi , 1 05 , 1 2 1 ,
1 3, 24 1 1 25 , 1 2 8 , 1 32, 1 3 7- 3 8
bilinen sabit nicelikler 1 08, bölme 1 3 8
1 93, 1 99 cebir xvi, 7 5 , 1 05 , 1 1 6 , 1 2 1 ,
denklemler 1 1 9, 1 94, 1 97, 1 24, 1 28 , 1 3 9, 1 5 1 , 1 95
1 99, 203, 2 1 3 çıkarma 1 30, 1 3 3
eğriler 1 93-95, 1 97, 203, 2 1 3 denklemler x, xvi, 1 2 1 , 1 25 ,
Geometrie 1 08, 1 79, 1 93, 1 95, 1 32, 1 95
200, 202-203, 208 eksi sembolü 1 32 , 2 0 8
harfler 1 08, 1 93, 1 99, 206, eşitler 1 3 8, 1 5 1
208 Harizmi 1 44
modem sembolik form 1 1 9 kareler 1 2 8-29, 1 3 8
notasyon 1 93, 1 95, 202-203, kısaltmalar 1 1 7, 1 28-29, 1 32 ,
206 1 36-3 8, 1 44
polinomlar 1 08, 200-20 1 kuvvetler 1 1 6 , 1 2 8, 1 3 9
sa},sal üstsimgeler 1 08, 1 79 küpler 1 2 8-29, 1 3 8
Dickinson, Emily, .. A Narrow notasyon 1 3 8
Fellow in the Grass" xiii Pappos 1 95
Dicle Nehri 1 6 toplama 1 3 9
Dicle-Fırat vadisi 1 5- 1 6 Vatikan K ütüpha nesi 1 35
Diderot, Denis 222 Xylander 1 3 5
diferansiyel denklemler 1 23 Dirichlet, Gustave-Peter Lejeune
dignitiı 1 74-76 1 09, 204, 2 1 3
Ayrıca bkz. üsler dizgi 2 1 4
dik üçgenler x, 1 9, 1 90, 1 94 Doğu Arap 49, 5 1
dikdörtgenler 1 1 3, 1 1 8, 1 22, 1 5 8- dokuz rakam 2, 20-2 1 , 3 7, 5 0 ,
5 9, 1 83-85, 1 95, 244-45 64, 69, 80-8 1 , 84- 8 5 , 8 7, 90-9 1 ,
diktir sembolü 1 08, 207 1 00
Dinokrates 1 1 5 Çin 3 7, 5 0
Diophantos, İskenderiyeli x, xvi, Fibonacci 6 9 , 80, 84-85, 8 7,
75, 1 05, 1 07, 1 1 5- 1 7, 1 2 1 , 1 23- 1 00
25, 1 2 7-32, 1 34-39, 1 44, 1 5 1 , formları 1 00
1 8 7, 1 95, 208 Mesudi 2
A rithmetica (Marcianus 308) morfogra fikleri/formları 4 8 - 5 0 ,
1 36 1 O 1 - 1 02
A rithmetica (Matritensis 4 8 ) Severus Sebok ht 90
1 3 3, 1 36 Dostoyevsk i, Fyodor, Suç ve Ceza
A rithmetlca ( Parsinius 2379) 273
1 3 3, 1 3 7 dördeyler 1 09, 2 3 7, 2 9 1 -92
A rithmetica ( Vat. gr. 1 9 1 ) 1 36 dört boyutlu sayı sistem i 1 09, 2 3 7
A rithmetika kopyaları 1 3 3-39 Duhinsky, E . 255
A rithmetlka xvi, 1 05, 1 07- Dudıcius, Andreas l 3 5
1 08, 1 2 1 -39 d i.ışünce ix, x i , x i v, 5 - 7, 1 O, 1 9, 2 5 ,
a rtı işareti x, 1 3 1 3 7, 4 3 , 5 0 , 5 8 , 6 4 , 7 9 , 8 3 - 8 4 , 9 1 ,

330
1 1 9 , 1 28 , 1 3 1 , 1 3 9, 1 50, 1 60-6 1 , El Ca,rillo mağarası, lıpanya 6
1 72, 1 79, 1 8 8, 1 97, 203, 2 1 1 - d-Harizmi, Ebu Abdullah
1 2 , 2 1 6- 1 7, 222, 228, 232, 237, Muhammed bin Muıa xvii, 1 -2,
2 3 9-4 1 , 243, 245-49, 25 1 -52 , 43, 52, 66, 77-8 1 , 84, 88, 9 1 ,
254-55, 258, 26 1 -62, 264-67, 99, 1 06, 1 1 7- 1 8, 1 4 1 -47, 1 85
269, 2 70-76, 2 92 Algeb-ra et Almuc.abala 77
1 . Sistem ve 2. Sistem 252 Beytü'I Hikme t, 78-79
bilinçli ve bilinçsiz xi Brahrnagupta 77, 79-80
cebir sembolleri 1 60, 267 Cebir xvii, 2, 88, 1 06, 1 1 7,
duyusal xiv, 247 1 42
Ernst 1 6 1 , 240 Cebri ve'/ Mulı.abele 9 1 , 1 06
fiziksel olmayan cisimler xx dili xvü, 1 1 8
imgeler 247-48, 255 El- Kitab 'ul Muhtasar fi'/
Leibniz 2 1 1 - 1 3 Hisab'il Cebri ve'l Muluıbele
otomatik modda ve odak t , 1 06, 1 42
modunda 252-5 3 geometrik ispatlar 1 1 8
sembollerin etkisi xxi Hint-Arap ralcamlan 78, 8 1 ,
soyutlamalar 240, 248 91
sözel dil olmadan 246 Hintlilerin Hesaplaması
süreç, zihin resimleri 1 72 Ozerine 84, 99
yazarlarla matematikçilerin kareye tamamlama 1 43-44,
karşılaştırılması xiii 1 46
yönlendirici düşünceler 249 Kitab al Muhtasar fil Hisah
el Hind ( Hint Ralcamlanyla
Ebu'l Hasan el Uklidisi, Kitab al Hesap) 78
fusal fil hisab al Hindi 92 Robert, Cbestcr'lı � 78, 88,
Echternach elyazması 62 143
eğriler 1 09, 1 47, 1 94-95, 1 97, sayma sa yılan 79
203, 2 1 3 , 2 1 7- 1 8, 228-30, 276 Sun Zi Suan Jing 42
Einstein, Albert 2 1 6, 273 tamamlama ve eşitleme 1 45
eksi sembolü 2 8 , 1 05, 1 1 3, 1 1 7, terimlerin bir tarafta
1 3 1 -32, 1 3 8, 1 63 , 1 7 1 , 1 74, toplanması 1 45
1 82, 207-208, 263 Zicü 's Sindhind 1 4 1
Bombelli 1 71 elipsler 1 94-95, 229-30, 250, 2 8 5 ,
Brahmagupta x 287
Ca rdano 1 6 3 enlem ve boylam 1 95
Diophantos 1 05, 1 3 1 , 1 3 8, 208 Erken Han Hanedanlığı 3 6
Eukleides 1 1 3 eşitlik ix, xix, 28, 1 1 2- 1 3, 1 22 ,
Herigone 208 145, 1 5 1 -52, 1 5 8 , 1 7 1 -73, 1 85 -
m kullanımı 207 86, 1 8 8, 1 90, 209, 2 1 3, 2 70
standart haline gelmesi 207 Descartes 2 1 3
Stifel 1 6 3 , 207 sembolleri 28, 1 52
Viete 1 8 2 eşittir işareti ix, 1 07, 1 3 8, 1 5 2,
yatay çizgi 1 74 163, 1 72-73, 200
yukarı ya da aşağı doğru ok 208 Leibniz 2 1 3
Ayrıca bkz. çıkarma Recorde'nin yatay çizgileri 209

33 1
Eudemos, Rodoslu 1 1 4 Liber minoris guise (Daha
Eudoksos 1 1 5 Küçük Kitap) 8 6
Eukleides � xvi, 26, 38, 75, 84, negatif kök 1 4 8
1 07, 1 1 1 - 15, 1 22. 1 58-59, 1 68, Practica geometria 8 6
1 83, 1 97, 2 1 6 res 1 8 7
aksiyoma dayalı mantığı 1 1 5 tacirler 65, 6 7, 6 9- 7 1 , 84-85,
Arapçaya �vrilmesi 75 8 7, 8 9
Descartes 1 97 fizik xx, 2 1 6, 2 3 6 , 2 74, 292
Heron, lskenderiyeli 1 83 Floransa 67, 7 1 -72, 8 6 , 9 7, 1 0 1 ,
Hint rakam yazısı 85 1 33
pi (n) xvi Statuto Dell'Arte di Cambio
Stoikheia (MS D'Orville 30 1 ) 72
111 folklor 275, 278
Stoikheia xvi, 38, 85, 1 07, fonksiyonlar 1 09, 204, 2'1 3 , 2 5 8,
1 1 1 , 1 1 3- 1 5, 1 22, 1 5 9, 1 83 260, 277, 280- 8 1
Viere 1 83 Descartes 2 1 3
Xylander 1 07 Dirichlet 1 09, 2 1 3
Eukleides uzayı 26 Leibniz 204, 2 1 3 ,2 79- 8 1
Euler, Leonhard 1 09, 1 65, 1 78, Franci, Raffaella 85-87, 2 9 3
204, 22 1 , 239, 24 1 , 292 Franrz, R obert 2 75
Recueil des piec.es qui ant Freud, Sigmund 246, 275
remporte /es pris de Frost, Robert, "The Road Not
/'academie royale des Taken " ( Seçilmeyen Yol ) 2 76
scienc.es 1 09
Vollst.iindige Anleitung zur Galenos 75
Algebra 1 78 Galilei, Galileo 83, 95, 1 5 1
Gaitan, Francis 266-67
Fas 5 1 , 92 Gardthausen, Viktor Emil 1 2 9
Faulkner, William 259-60 Gauss dağılımı xv
.. The Bear" (Ayı ) 259 Gauss, Cari Friedrich xv, 1 78 , 2 92
Fenike alfabesi 9, 26 Geary, David 255, 2 94
Femıat, Pierre de 1 97-98, 2 1 4, Geng Shouchang 3 9
22 1 geometri 25, 67-6 8, 84, 8 6 , 1 1 2 ,
Ferrari, Lodovico 1 5 6 1 1 4, 1 1 8 , 1 22-23, 1 44 , 1 4 7,
Fırat Nehri 1 7 1 49, 1 5 8-60, 1 6 7-68, 1 75, 1 8 3,
Fibonacci, Leonardo 3, 65- 71 , 78, 1 94-95, 1 97-99, 203-204, 2 0 7,
8 0, 84-90, 96, 1 00- 1 0 1 , 1 48, 209- 1 0, 2 1 2, 22 1 , 22 9-30, 2 54 ,
1 52, 1 54, 1 8 7 276, 2 92
Arap sayılan 96 analitik 1 99
dokuz Hint rakamı 69, 80, 87 Cardano 1 5 9-60
Hine rakamları 69, 84-88, 90, cebirsel 1 23
1 00 Harizmi 1 1 8 , 1 44, 1 4 7
Hine-Arap rakamları 67, ikinci dereceden denklem 1 22 ,
6 9-70, 78 1 47, 1 97
Liber abbaci 3, 66-69, 7 1 , 78, ispatlar 25, 1 5 8 , 1 9 9, 207,
80, 84-87, 8 9, 96, 1 00- 1 0 1 2 1 0, 22 1

332
kareye tamamlama 144 Hammurabi 17
kökenleri 1 95 Han Hanedanlıı\ı 38
modern matematik 123 Harriot, Thorruı, 178-79, 1 93,
soyut 1 1 4 209
tarihi 1 1 4 Harun Rc,id 75, 78
üçüncü dereceden daha yüksek hayvanlar 6, 1 8, 36-37, 264
derecede polinomlar 1 60, hazırlama etki5İ 25 1
1 64 Hcath, Thomas 1 1 3, 1 1 7, 1 2 8-3 1 ,
Viete 1 49, 1 83, 1 95, 203, 207 1 36, 1 38, 295
geometrik analiz 1 23 Diophantus of Alnmıdna
geometrik ispatlar 1 5 8 308-3 10
geometrik kare 1 68, 1 95 Herigone, Pierrc 207-209, 2 1 1 - 1 2
geometrik tan ıtlamalar 1 52 Cursus mathematicus 1 08,
geometrik teoremler 1 1 5 207-208
Gerbert abaküsü 2, 62, 84, 90 Heron, İskmderiyeli 1 24, 1 26,
Ger bert d' Aurillac (il. Sylvestre) 2, 1 32, 1 83, 1 95
6 1 -64, 84, 90 Metrika 1 32
Gılgamış Destanı 1 2 hesap tahtaları 2, 39, 59, 6 1 -62
Gibbon, Edward, Decline and Fail Computus elyazması 62
of the R oman Empire ( Roma Gerben 61-63
İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Gerbert abaküsü 2
Çöküş Tarihi) 222 ortaçağ Avrupa'sında tacir ve
Gibson, Eleanor 275 muhasebeciler 62
Gobar 49, 5 1 , 3 0 1 Romahlar 62
Bkz. Batı Arap rakamları hesaplama kitaplan 69
( Gobar) Hıristiyanlar 52, 56, 71, 153
Gow, James 1 30-3 1 Hindistan 1, 35, 40, 43, 48,
gök k u şağı 43, 228-29 5 1 -52, 65, 72, 74-75, 79-80,
Görü nmez Goril deneyi 25 3-54 90-91, 97-98, 107, 1 4 1
Grosholz, Emily 249, 293 Çin 35, 40, 43, 72
R epresentation and Productive Harizrni 43, 80, 141
A mbiguity in Mathematics İpek Yolu 35
and the Sciences ( Bilimde kütüphaneler 75, 79
ve Matematikte Temsil ve Hindular 2
Üretken M uğlaklık) 249 Hint harfleri 91
G u te nberg, Johannes 1 42, 1 5 1 Hint kültürü 50
Güney Mezopotamya 1 7- 1 8 Hint rakamları 3, 48-49, 5 1 -52,
Güney Pasifik dilleri 54 61-62, 69, TI, TT-80, 8 3-88,
Gvalior 49-50 90-92, 98- 101, 1 05, 1 1 2, 144,
256, 258-59, 270
H a d a m a rd , Jacques 255, 267-69 Alexander de Villa Dei 3, 8 8
H a l i fe hikayeleri 72 Arapça metinler 77
halifeler 1 , 72-73, 75, 78 Araplar 72, 80, 9 1 , 98-99
Hali, Calvin 246 Araplarca iletilmesi 6 1
H a milton, William Rowand 237, Avrupalılar 5 1
291 Batı'da 71

333
d okuz 2, 69, 80-8 1 , 84-85, 87, hiperbol ler t 94-95, 2R5
90-9 1 Hmon� işi hikaye örtüsü 7
Eukleides'in Sroikheıa'sı 85 Hobbes, Th omas 2 1 O, 22 7
Fibonacci 69, 84-90 Hollar, Wenzel 205
Harizmi 52, 77-80, 84, 88, Homeros
99, 1 44 llyada 1 2
on 5 1 , 79 Odysseia 7
Severus Sebokht 90 H0yrup, Jens 69, 86-8 7, 1 1 9, 293
sıfır 3, 49-52, 80, 83-84 Huneyn b i n İshak 1 26
standart haline gelmesi 1 0 1 Hydruntius, Ioannes 1 33
Suriye' den geçerek Hypatia 1 05, 1 23, 1 36
İskenderiye'ye varışı 99-1 00 Hypsikles, İskenderiyeli 1 23
vasaklanması 72
A)Tıca bkz. Arap sayıları; Isidore, Sevilla 'lı, Etymologiae 92
Hint-Arap rakamları iamblikhos 1 2 1
Hint yazım 48 İbnü'I Yasamin 92, 1 53
Hint-Arap rakamları 1 -3, 42-43, İbnü'I-Banna 1 53
49, 62, 67, 69-70, 78, 8 1 , İbnü'l-Kıfti, Tarihu'l hükema
90-9 1 . 93, 1 0 1 (Alimlerin Tarihi ) 73
a baküsçüler 67 İbrahim peygam ber 1 8, 5 0
Abraham ibn Ezra 2 İbraniler/İbrani sayı sistemi 24-27,
basamaklar 2-3, 49 43, 89
Ban 3, 62, 69, 9 1 iç i çe geçmiş ifadeler 2 5 9, 263
Çin matematiği 36, 39 ideogramlar 6-7
Çin sayma çubuklan 4 2 ikiterimliler 1 64
evrimi 62 imgeler xiii, 228, 233-35, 245,
Fibonacci 3, 67-70, 78, 90 247-48, 255, 265-66, 269-70,
Gerbcrt hesap tahtası 62 272-73, 276-78
Harizmi 2, 43, 78, 91 İndeks Planı, üslerde 1 08 , 20 1 -202
İber Yarımadası ve Provence integraller 1 09, 1 23, 1 6 1 , 2 1 3- 1 4,
69 28 1
Johannes de Sacrobosco 3 İpek Yolu 35
Mesudi 2, 9 1 İran 1 5, 35, 49, 78, 9 1 , 1 43
modem morfografisi 49 irrasyonel sayılar 1 90, 234
onluk sistem 40 İskenderiye x, xvi, 5 1 , 99- 1 00,
Ayrıca bkı. Arap sayıları; Hint 1 05, 1 1 4- 1 5, 1 23-24, 1 26 , 1 32 ,
rakamları 1 83, 1 95
Hintl iler x, xvii, 1 , 28, 35-36, İspa nya 6, 1 2, 6 1 , 78, 84, 92, 1 0 1 ,
4 7-65, 73-74, 80, 84-85, 88-9 1 , 1 4 1 , 1 52, 1 54, 1 66
96-99, 1 05, 1 1 5, 1 4 1 , 148 ispatlar xi, xiii, xvi, 25, 3 8 , 1 1 3-
basamak düşüncesi 1, 5 1 , 84 1 5, 1 1 8 - 1 9, 1 56, 1 5 8-60, 1 83 ,
basamaklı ondalık nocasyon 1 85, 1 99, 207, 2 1 0, 22 1 , 226,
97 236, 255, 26 8-71
konumsal notasyon 96 biliş 255
negatif sa yılar x, xviii, 1 48 cebir 1 99
Pythagoras teoremi 72 cebirin temel teoremi 1 79, 1 90

334
Çin matematiği :ıci, 3�, 39 kalkiıliı• 149, 203, 210, 21 2- 1 4,
Desca rtes 1 1 9 2 1 6, 2 t 8-22, 280
Eukleides ,evi, 38, 1 1 4- 1 5, 1 8 3 kanji karakterin 49
geometride 25, 1 99, 2 1 O Kanlca 80
geometrik xvi, 1 5 8 Kaplan, Roben, The Nothıng
Harizmi 1 1 8 That Is (Olmayan �) 5 1
Hobbes 2 1 0 karelcökJer xvii, 42, 74, 105- 1 07,
matematikte 1 1 4, 226, 255 1 4 1 , 1 44, 146, 1 56-57, 1 60,
Yunanlar xi, xvi 1 63-64, 1 66, 1 69, 1 76-77, 1 82-
istem dışı körlük 25 3-54 83, 1 90, 1 95-96, 200, 202-203,
işlemler ix-x, xii, xvii, 40, 42, 52, 23 1, 234, 236, 245, 250, 269-
5 6 , 64, 72, 85, 1 1 8, 1 44, 1 52, 70, 277, 285, 288, 291
1 54-5 5 , 1 57, 1 65, 1 73-74, 1 82- alınması 144, 1 46, 1 63, 1 83 ,
8 3 , 1 85 - 8 7, 1 95, 1 97, 205-206, 1 95, 200, 23 1 , 245
208, 2 1 3- 1 4, 230-3 1 , 257, 260 Brahmagupta xvii, 105, 1 4 1
İtalya x, 67, 69-70, 84-85, 87-88, Chuquct 1 06, 1 66, 1 82
1 33 -34, 1 54, 1 66 , 293 Çin çubuk sistemi 42
İtalyanca konuşma dili 1 06 geometri 1 83
İtalyanlar 3 , 6 9 , 7 1 , 93, 96, 1 06- Harizmi 1 46
1 07, 1 34, 1 56, 1 63, 1 72-73, iç içe 203
181 iç içe geçmiş, sonsuz toplam
1 66, 1 82, 291
Jansen, Anthony 262 kullanılan kı.salonalar xvii.,
Japon kanji'si 7 105
Japon sistem i 4 9 negatif 1 77, 1 90
Jiuzhang suan-shu (Matematik negatif sayılar 1 06, 1 4 1 , 1 56-
Sanatı Üzerine Dokuz Bölüm) 38 57, 1 76-77, 1 90, 236
Johannes de Sacrobosco, notasyon 1 90
A lgorismus 3 , 88-89 Rudolff'un sembolü 1 64, 1 66
Johannes Hispalensis (Sevilla'lı sembolü 1 07, 1 64, 200, 202,
John), A rithmeticae practicae 288
in libro algorithms ( Uygulamalı Ayrıca bkz. radix
Aritmetikte Algoritmalar Kitabı) kareler xii, 40, 56, 1 05, 1 1 3, 1 1 -.
2, 7 1 122, 1 28-29, 143-46, 149, 1 58-
Johnson, Samuel 1 49 59, 165, 1 67-68, 1 83-84, 90.
Jones, William 1 09, 239 1 94-95, 244-45, 270. ın. 285
Joseph, George Gheverghese, Bombeili 107
The Crest of the Peacock Brahmagupta :ıcvii, 1 05
( Tavuskuşunun İbiği) 50 Dardi di Pisa 165
J u ng, Cari 246 Diophantos x, 1 1 7, 1 29, 144
Eukleides 122, 1 5 8-59, 1 68,
Kahneman, Daniel 25 1 , 294 1 83
Kalasadi 1 52-53 geometti 159, 16� 1 83, 1 95
EI-Tebsira fi 'ilm el-hisab Harizrni 1 l 7, 144-46
( Aritmetik Biliminin kullanılan kısaltmalar 1 06,
Açıklaması) 1 5 3 1 1 7, 1 44

335
karmaşık çözümler 1 07, 1 60 Kilise 68, 70
karmaşık sayılar 1 09, 1 56, 1 79, Kilise takvimi 70
1 89-90, 234-37. 239, 289. King, Martin Luther, Jr. 1 5 1
2 9 1 -92 Knorr, Wilbur 1 24
Karpinski, Louis Charles 70, 90, kolektif bilinça ltı 275-76, 278
99, 295 kong 40
The Hind"-Arabic Numerals konik kesitler 1 94-95
( Hint-Arap Rakamları ) 90 Konstantinopolis 75, 1 34
lcanczyen koordinat sistemi 1 9 3, 1 97 konumsal notasyon 96
katedral okulları 6 1 , 68 kök içindeki i fade 1 63
Katip Stephan 1 1 2 kökler 77, 1 07- 1 08, 1 1 7, 1 23,
katipler 23, 1 1 2, 1 1 6, 1 29 143-48, 1 54, 1 56, 1 63-67, 1 69,
katsayıl ar 39, 1 37, 1 54-55, 1 59, 1 77-79, 1 86, 1 90, 1 98, 200-
1 74, 1 8 8 203, 2 1 3, 23 1 , 233, 245, 2 86-
Kaye, George Rusby 97-99 88, 290
kayıtlar 6, 1 0, 1 2, 1 8, 36, 50, 55, alınması 200
72. 88 bilinmeyen 1 63
Kazakistan 12 7 Chuquet 1 66
kelimeler x-xiv, xvi-xvii-xix, xxiii, Descartes 1 98, 200-2 0 1 , 203
7- 1 2, 24, 26-27, 29, 40, 43-44, dördüncü 1 07, 1 63-64, 1 67
47-48, 54, 70, 79-80, 1 00- 1 0 1 , negatif 1 48, 1 69
1 1 6- 1 7, 1 1 9, 1 26, 1 28-32, 1 37- Pacioli 1 66-67
39, 1 42, 145, 1 49-53, 1 56, 1 6 1 , polinomlar 1 08, 1 66-67, 1 78-
1 63, 1 65, 1 67-69, 1 72-75, 1 8 1 - 79, 1 90, 20 1
82, 1 85, 1 9 1 , 1 9� 207, 2 1 0, Rudolff 1 07, 1 64
2 1 2, 225, 227-30, 232, 234, sembolü 1 0 7, 1 43
239-40, 247-49, 25 1 , 255-60, Stevin 1 78
262, 264, 266-68, 271 -74, 276, Ayrıca bkz. küpkökler; sanal
278, 288 kökler; karekökler
Keller, Agathe 98-99 kum tahtaları xvii, 52, 5 8
kentleşme 1 7 kum tezgahı 72
kesirler xiv, xviü, 24, 1 1 2, 122, kumda hesap 58
1 29, 1 33, 1 50, 20� 209, 2 1 3, kurbağalar 23, 243-44
234, 24 1 , 280 kuvvetler 4 7, 52, 62, 64, 1 00,
kısaltmalar xvii-xviii, 1 06, 1 1 7, 1 07- 1 08, 1 1 3, 1 1 6, 1 28 , 1 3 1 ,
1 28-30, 1 32, 1 36-38, 1 44, 1 39, 1 5 0, 1 5 7, 1 65, 1 6 7-69,
1 52-53, 1 64-65, 1 74, 1 77, 1 85, 1 7 1 , 1 74-75, 1 79, 1 8 3, 1 86 ,
1 87-8 8, 206, 208, 234, 240 1 99-200, 23 1 , 24 1
Brahmagupta 1 06 Bombelli 1 7 1 , 1 74-75, 1 99
Dardi di Pisa 165 Ch uquet 1 67-69, 1 86
Diophantos 12 9, 1 32, 1 3 7 Computus elyazması ( Th orney
duyulan ihtiyaç 1 52 Abbey) 62, 64
Kalasadi 1 53 çarpımı 1 68
Mağripli matematikçiler 1 5 3 Dardi di Pisa 'nın kısaltması
notasyon xi 1 65
Theon, Smyrnalı 13 7 Descartes 1 08, 1 79, 1 99-200

336
Diophantos 1 1 6, 1 28, 1 39 Li bri Carucci dalla Sornmaja,
Eukleides'te geometrik kelime Guglielmo 96-97, 1 83
olarak 1 6 8 Hiıtoıre tkı ıcimaı
Pacioli 1 67 mathbnatiqıuı m ltalie 96
sayısal gruplama 108 Libro di nıımıi contı (Yeni
sembolleri 52, 62, 1 00, 1 07, Hesaplamalar Kıtabı ) 93
1 1 3 , 1 1 6, 1 39, 24 1 limitler, modem kavram 220
Viete 1 8 3 , 1 8 6 Lipstropius, Daniel 1 93
Ayrıca bkz. üsler literatür 1 36, 274
küp 1 07, 1 2 8-29, 1 38 ' 149 ' 1 5 8 ' daha önceki matematik yazımı
1 6 8 , 1 94, 20 1 1 36
alınması 2 0 1 Liu Hui 39, 42
Bombelli 1 07 Livero de l'abbecho (Abaküs
Diophantos 1 3 8 Kitabı) 86-87
geometri 1 5 8 loncalar 68
Lucensis, Simon Simonius 1 35
k üpkökler 42, 1 07, 1 63-64, 1 77,
200
Mach, Ernst 1 6 1 , 240, 242
k ütüphaneler x i i , 1 , 1 1 , 1 8, 67,
maestri d'abbaco 67, 1 52
7 3 , 75, 78-79, 88, 92, 95, 97,
mağara sanan 6, 1 2- 1 3
1 0 1 , 1 04 , 1 1 1 - 1 3, 1 1 5, 1 33-35,
Mağripli matematikçiler 1 5 3
2 1 7, 2 94
manasnr elyazmalan 8 8
manasnr okulları 6 8
Lakoff, George 255, 294 Mandela, Nelson 151
Lam, Lay Yong 3 9, 50 Mansur, Halife 73-74
Fleeting Footsteps ( Geçici Ayak Marriott, Kim 262
İzleri ) 39, 43 matris sistemi 42
Langer, Suzanne, An Essay on Maxwell, James Clerk 276
Human Feeling ( İnsan Duygusu Maya sistemi 32
Üzerine Bir Makale) 247-48 Mazur, Barry 1 n, 2 1 1 , 293
Laodi keia Piskoposu Anatolius lmagining Nımıbers (Sayılan
123 Düşlemek) 1 77
Laplace, Pierre Simon 5 1 McCarthy, Gregory 258
Larsa 1 8 Memun 75
Latin haçı 20 8 Menaikhmos 19 5
Latince gramer 6 8 Mesudi, Murcü 'ı-Zeheb �
Leibniz, Gottfried Wilhelm 1 09 • Ma 'ıidini4 'l-Cevabir (Alon
1 5 1 , 1 99-200, 204, 209, 2 1 1 - Bozkırlar ve Cevher Madenleri)
1 4, 2 1 7- 1 8 , 220-2 1 , 279, 28 1 2, 9 1
çarpma ve bölme için işaretler metafor 5, 10, 1 68, 1 95
209 Metrodorus 1 24
fon k siyonlar 204 Mezopotamya 2, 1 -, - 1 8, --9. 1 2 6
i ntegra l ler 1 09, 2 1 3 , 28 1 Mısırlılar x , 1 1 , U-23, 58, 1 1 5
Newton 1 5 1 , 1 99, 2 1 9-20 çakıl sayma 58
Lema y, Richard 9 1 hiyeratik 1 3 1 -32
Leon ardo da Vinci 1 5 1 hiyeroglifleri x, 9- 1 0, 1 3, 22,
Lettvin, Jerry 3 1 9 24, 26, 128, 1 3 1

337
Nil Vadisi 1 7 Arkhimedes 1 82
Pythagoras teoremi 1 1 5 Chuquet 1 67-69, 1 82, 1 86-8 7
rakamları 23, 50-5 1 Descartes 1 93, 202-203, 206,
takvimleri 1 O 21 1-13
yıldız haritası hesaplamaları 1 1 Descartes'ın standartlaştırması
miniskül yazı 1 26-27. 1 30 203
monadlar 1 29. 149 Diophantos 1 3 8
Mozart. Wolfgang Amadeus 222 Herigone 207, 2 1 2
Müller. Johannes (Regiomontanus) Kalasadi 1 5 3
134 Pacioli 1 67, 202
Müller. Max 264 Rudolff 1 82, 1 87, 202
semboller ix, xi, xxi, 1 36 , 1 3 8 ,
Napier. John 24 1 1 52-53, 1 82, 1 85 , 1 8 8 - 8 9 ,
negatif kökler 1 48, 1 69 207, 209, 2 1 1 - 1 3, 2 1 8, 226,
negatif sayılar x, xviii, 74, 79, 240, 294
1 22, 147-48, 1 5 1 , 1 54, 1 56-57, senkoplu xvi
1 60, 1 68, 1 77, 1 8 8, 233-35, 237 senkoptik 1 32
Bakhshali Elyazması x
Stifel 1 69, 206-207
Brahmagupta xviii, 74, 1 06,
1 47- 148
onluk sistem 36-37, 40, 4 8
Cardano 1 56-57, 1 60, 235
orantılar 1 94
Chuquet 1 68
Oresme, Nicole 1 95 , 1 98
Çin 1 48
Osmanlı İmparatorluğu 1 8, 1 34,
Harizmi 79, 14 7
Hindiler 1 4 8 22 1
karekökleri 156-57, 1 60, 1 76, III. Otto 6 1
234 Oughtred, William 1 08 , 205-207,
nokta kullanımı xviii 209, 2 1 1 - 1 2
Scipio del Ferro 1 54 Clavis mathematicae 1 08 , 205
negatif terimler 1 39
Neolitik Çağ 8 özgür sanatlar 1 34
Nessclman, G.H.F. 297
Neugebauer, Otto 1 9 Pacioli, Luca Bartolomeo de 5 3 ,
New York Ticaret Borsası 54 1 06, 1 42, 1 66-67, 202
Newton, lsaac 83, 95, 1 1 2, 1 49, Alghebra e Almucabala 1 06 ,
1 5 1 , 1 99, 21 1 , 2 1 4-22, 283 1 42
V. Nicolaus 1 35 L'A rte Magiore ( Büyük Sanat)
Nil Vadisi 1 7 1 42
Nippur tableti 1 9-20 Summa de A rithmetica 5 3 , 1 67
Nordby, Vemon 246 Padua Üniversitesi 1 34
notasyon ix, xi, xxi, 96-98, 1 00, Pakistan 49, 97
1 28, 1 36, 1 38, 1 52-53, 1 67-69, Panareler 54
1 77-78, 1 82, 1 85-9 1 , 1 93, 1 95, Paolo deli' Abacco 1 54
202-203, 206-207, 209, 2 1 1 - 1 3, Pappos 1 95
2 1 6, 2 1 8- 1 9, 225-26, 233, 240, paraboller 1 94-95, 229, 2 3 3 , 2 8 5
257, 264, 279, 290, 294 parmak bükme 5 2
338
parmakla sayma 43, 50, 56 Polya, George 255
Araplar 38 pozitif ,ayılar x, 39, 74, 1 06, 1 22,
Batı sisteminin kökenleri 56 1 4 1 , 1 48, 1 54, 1 59-60, 1 76,
sayı sembollerinin tasarımı vt 230, 237
evrimi 50 Bombclli 1 76
parmaklar 1 1 , 23, 38, 43-44, Brahmagupta rnıi, 74, 1 06
52-5 3, 55-58, 235 Cardano 1 5 9-60
ilk üç rakam için semboller 43 ikinci dereceden dmklmıler
motor korteks 57 1 22
Pasifik adaları 1 2 Proklos, Eult.leides'in
Peirce, Benjamin 3 1 8 Stoikheia'smm /Ilı Kıtııbı
Pencap 28, 47 Üzerine Bir Değnlnulirme l 1 4
Penfield, Wilder 57 psikolojik ilerleme 25 5
Perron, Kardinal 1 34 Ptolmıaios 75
Philon 1 2 6 1. Ptolemaios 1 1 5
piktogramlar 7, 9 , 1 8, 1 5 1 Pythagoras ix, 1 9, 38, 72-73, 1 1 5,
Platina, Bartolomeo 1 35 1 94, 1 99, 275, 2n
Platon 44, 1 14, 1 37, 1 94, 275 Pythagoras teoremi i� 1 9, 38,
Akademisi 1 1 4 1 15, 1 94, 1 99, 275, 277
Menon 275
Pythagoras üçlüleri 1 9
Plimpton, George Arthur 1 8- 1 9 Pythagorasçılar 1 1 5, 1 2 1 , 1 58,
Plutarkhos 1 14 1 90
Poincare, Jules Henri 254-55
polinomlar 1 08, 1 32, 1 37-3 8,
quadrivium 68
1 60, 1 64, 1 66-67, 1 69, 1 7 1 -75,
1 78-79, 1 82, 1 85, 1 8 8, 1 90,
radix (kök) 1 56, 1 63, 1 65, 1 67
1 97, 200-202, 2 1 1 , 235
Aynca bkz. karekökler
bilinmeyenler 1 32, 1 67, 1 78-
Ramus, Petrus ( Pierre de la
79, 1 82, 20 1 -202
Ramee) 1 49, 1 83
birinci ya da ikinci dereceden
Arithmitique 1 42
denklem 1 97
Geometriae libri septem et
Bombelli 1 71 -75, 20 1 , 2 1 1
viginti ( Yirmi Yedi Geometri
cebirin temel teoremi 1 79, 1 90
Chuquet 1 66-67, 201 Kitabı) 1 83
çarpanlarına ayırma 147 rasyonel sayılar 1 22, 232, 2 35-36
Descartes 1 08, 1 7 1 , 1 79, 200- Recorde, Robert xvüi, 107, 1 52.
20 1 1 7 1 -73, 1 85 , 209, 2 1 3
harfle yazım 1 85 Whetstone of Witte ( Mannğın
Harriot 1 78-79 Bileytaşı) 1 07, 1 52, 1 7 1 - 72
ik inci dereceden 1 85, 1 8 8 reel sayı.lar 203, 233-35, 2 3 7
kökleri 1 78-79, 20 1 referans etkisi 25 1 -52
Leibniz 2 1 1 Reisch, Gregor, Mı.ıranla
sıfıra eşitleme 1 08, 1 78 Philosophica 7 3
Stevin 1 78, 20 1 res ( x ) 1 65
üçüncü dereceden daha yüksek res, Fibonacci 1 8 7
dereceden 1 60, 164 resimli semboller 9
Viete 1 78-79, l 82 resimli yazı 9- 10, 1 3 1

339
Rhind (Ahmcs) papirüsü 1 3, 1 3 1 , Sanskrit 48-49, 65, 74, 97-99
1 50 yazısı, Devanagari 4 8-49
Robcrt, Chesrcr'lı 2, 78, 88, 1 43 Sarton, George 99
Almuc.abala 1 43--44 sayı kuramı 25, 1 23, 1 49, 2 77
Robson, Eleanor 1 9 sayılar ( rakamlar)
Roche, Estienne de la 1 66 akrofonik 2 6
Rolle, Michcl, Traite d 'Algebre Arapça kelimeler 80
200 Babilliler 1 5, 7 9 , 1 6 8
Roma harfleri 6 1 Bakhshali Elyazması x , 1 , 9 7
hane düzeninde yazılması 6 1 bire bir sayma araçları 1 2
Roma rakamları 2, 30, 69, 72, 79, büyük 1 3, 1 5, 23-25, 27,
85, 89, 99- 1 0 1 29-30, 3 7, 48, 1 00, 2 5 6
Araplar 66, 9 1 Çin matematiği 3 6 , 3 9
Avrupalılar 1 00 çiviyazısı 1 2
basamak sistemi 2 en eski yazılı 1 2, 3 6 , 9 0
Fibonacci 69, 85, 89 ilk üç sayı için semboller 4 3
Gerbcrt abaküsü 2 kavramı 43, 1 5 1 , 1 8 8, 235
sıfırın bilinmemesi 60, 83, 89 Kaye 97-99
Romalılar 2, 60, 62, 89, 9 1 , 99, kelime olarak yazılması 29
209 konumsal 25
abaki.ıs 60-62, 79, 85 Mısır hiyeroglifleri 1 3, 22
hesap tahtaları 2, 62 modern sayıların morfografisi
modem sonsuzluk sembolü 48-50, 1 02
209 nesne resimleri 22
Rousseau, Jean-Jacques, Du on 1 1 , 2 1 -22, 2 8 , 5 5 , 99
contrat social (Toplum Roma sistemi 2, 30, 60 , 69,
Sözleşmesi ) 222 72, 79, 83, 8 5 , 89, 99- 1 0 1 ,
Rudolff, Christoff 1 07, 1 64-66, 209
1 82, 1 8 7, 202 soyut 1 95
Die Coss 1 07, 1 64-65 tam 1 08, 1 3 3, 207
Russell, Bertrand 45 üstsimge 1 29, 1 66 , 1 79, 200
rüyalar 5, 246, 248 Vedalar 48
Yunanlar 25, 27-30, 60, 1 1 2,
sabitler 1 86, 1 9 1 , 1 95, 246, 277 1 28
Sachs, Abraham 1 9 sayıların tersi 1 3 8
Salem Manastırı, Almanya 88 sayma çubukları 3 7-39, 42
San Martin de Al bel da Schuberr, Gotthilf Heinrich von
( Benedikten manastırı ) 92 246
sanal çözümler 1 07, 1 60, 1 6 9 semboller
Cardano 1 07, 1 60 anlamayı kolaylaştırması 1 52
sanal kökler 1 69 arkeripik 276, 278
sanal sayılar 1 77-78, 2 1 6, 234-35, belirsizlik ve yanlış
289 anlaşılmanın aşılması xvii i
Bombelli 1 77 bilgi paketleri 226
Euler 1 78 bilinçli ve bilinçsiz faaliyeti xi
i sembolü 234 Bombelli 1 74

340
cebir xi, xvii, 1 1 8, 1 24-25, Shelley, Percy Byııhe, Promnheus
1 47, 1 52, 1 54, 1 83, 209- 1 0, Unbound ( Zincirden Kurtulan
233, 259 Promethcuı) 243
deneyimsel duyular 248 sıfır böleni 237
Descartes 1 1 9, 1 99, 2 1 2 sıfır x, xvii, 1 -3, 22, 32-33, 37,
Diophantos x , 1 3 1 -32, 1 5 1 40-4 1 , 48-52, 60, 7 1 , 74, 80,
edebi xiii 83-84, 89, 1 00, 1 05, 1 08, 1 4 1 ,
etimolojisi xi 1 44, 147-48, 1 54, 1 57, l 78-79,
Eukleides 1 59 1 85, 1 88, 2 1 9-20, 232- 33, 237,
faydası 227 256, 270, 279-80
fiziksel olmayan cisimler xx Abraham ibn Ezra 2, 71
Freudçuluk 25 1 Alexander de Villa Dei 3
Güney Mezopotamya 1 7- 1 8 Babil sistemi 22, 32, 40-41
Harizmi xvii, 99, 1 4 5 bilinmemesi 60, 80, 8 9
boş basamak 33, 40, 99
hazırlama ve referans 2 5 1 -52
Brahmagupta x., l, 74, 1 05,
Herigone 207- 1 2
1 47
işlem yapma x
büyük sayılar 37, 1 00, 256
Kalasadi 1 5 3
Cardano 157
kazandırdıkları xi
Çin matematiği 36, 39
kısa yazım xi, xviii, 1 1 9, 1 30,
Fibonacci 80, 89, 1 00, 148, 154
1 3 7, 1 56 hesap tahtalan 2, 39, 59,
Langer 24 7-48 6 1 -63
Leibniz 1 09, 1 5 1 , 2 1 1 - 14, 28 1 Hint ra.kamlan 3, 49-52, 80,
miras kalan 1 1 4 83-84
notasyon ix, xi, xxi, 1 36, 1 38, Hint-Arap onluk sistemi 40
1 52-53, 1 82, 1 85, 1 8 8-89, kökenleri xvü, 40--4 1 , 5 1
207, 209, 2 1 1 -1 3, 2 1 8, 226, kuşku duyulması 37, 1 54
240, 294 modern 22
Oughtred 207, 209, 2 1 1 - 1 2 niceliğin yokluğu 8 3
örtük anlamları 227-28 Roma rakamları 8 9
rüyalar 248 Sanskrit sayı kelimeleri 4 8
sınırları ve kavramsal güçleri sayı 49
1 09, 2 1 2 Scipio del Fcrro 1 54, 157
sözel ix, xviii-xix, 207, 209- 1 0 siyah nokta 1 05
tikel ifadeleri genel biçime yer rutucu 1 , 22, 32, 37,
yükseltmesi xviii 40-4 1 , 74, 83-84
tikelden geneli kavrama xxi sifr 40, 80
uzmanlık 226 simetri 229-30
Viere 1 8 5-87 Simons, Daniel 25 3
senkoplu (senkopik) gösterim xvi, Sindhiler 1 4 1
1 32 Sindhind 1 4 I
sesli-sessiz harf notasyonu 1 87-88 iV. Sixtus 1 35
Severus Sebokhr 1, 90 Smith, David Eugenc 55, 70, 99
Shakespeare, William 17 5 The Hindu-Arabic Numerals
Shang Hanedanı 36 ( Hint-Arap Rakamları) 90

34 1
sonsuz küçük l 99. 2 l 6, 2 l 9-20 Talas Savaşı 1 2 7
sonsuzluk l 00, 1 09, 209, 2 1 6, Tali, David 228, 255, 2 94
220, 269 Tannery, Paul 1 3 6-3 7
sözel ix, xi, xvii-xx, 1 52, 1 60. tapınaklar 1 0- 1 1 , 1 1 6
1 8 8, 207, 209- 1 o. 240, 246, tarım 8, 1 O, 1 5 - 1 7, 79
248, 250. 255. 266-67, 277 Tartaglia, Niccolo Fontana 1 56-
Bkz. kelimeler 57, 208
sözlü problemler 1 52 tekerlek ler 8
Stanovich, Keith 252 Tel Sankara 1 8
Stevin. Simon xviii, 1 07, 1 78, 1 85, ters işlemler 23 1
1 99, 20 1 , 206 Thales, Miletli 1 1 4
De Thiende 1 08 Theaitetos 1 1 5
Stewart, lan 1 2 1 , 294 Theon, İskenderiyeli 1 23
Stifel, Michael (Stifelius) 1 06, 1 63- Theon, Smyrnalı 1 3 7
66, 1 69, 206-208 Theophrastos 1 26
Arithmetic.a l,ıtegra 1 63, 208
Theseus 2 1 2
Rudolff'un Die Coss'unun Thompson, D 'Arcy Wentworth
edisyonu 1 06, 1 64-65, 1 69 1 30, 228
Stirling, Jarnes 239
On Growth and Form
Suan shu shu 4 1 -42
( Gelişme ve Biçim Üzerine)
Sun Zi Suan Jing (Sun Ustanın
228
Matematik Klasiği ) 39, 42-43
Thymaridas, Paroslu 1 2 1 -22
sun,,a 40
ticaret 8, 1 7- 1 8 , 26, 3 5 - 3 7, 65,
Suriye 65, 8 7, 90-9 1 , 99, 1 26
Suriyeliler 26, 75, 90, 1 2 1 67, 72, 79, 85, 8 7, 92, 1 00- 1 0 1 ,
sutra 48
222
Sümerler 9, 1 2- 1 3 , 1 5 Ayrıca bkz. tacirler/ticaret
süreklilik 2 1 6, 220 Toledo ( Çevirmenler) Okulu 7 1 ,
sürem 2 1 6 84-85, 8 8
toplama ix-x, xvi, x xiii, 20, 30,
Şarlrnan 68 33, 38, 40, 54, 1 1 2, 1 3 3, 1 3 9,
şiir xiii-xiv, 6-7, 1 2, 65, 1 24, 22 1 , 1 74, 1 8 3, 1 86, 1 95 , 208, 2 1 3 ,
225, 248, 274-78 23 1 -32, 236, 24 1 , 290
Bombelli 1 74
tacirler/ticaret xii, 8, 1 7- 1 8 , 26, Çin matematiği 3 9
35-37, 42, 52, 54, 65, 67, Çin sayma çubukları 4 0
69-72, 79, 84-85, 87, 89, 92, Diophantos xvi, 1 3 9
99- 1 0 1 , 222 geometri 1 8 3, 1 95
Abraham ibn Ezra 7 1 hi yerogli fler x
Fibonacci 84-85 işaret düzenleri 54
Güney Mezopotamya 1 8 parmak bükme 52
Harizmi 52, 99 rakip işaretler 208
Hint rakamları 84, 1 00- 1 O 1 Romalıların sistemi 30
maestri d'abbaco 6 7 sem bolleri ix-x, 1 3 9, 208, 24 1
parmak bükme 52 Widmann 208
sayma çubukları 37 Yunanca phi ( )harfi 208
Ayrıca bkz. ticaret Ayrıca hkz. artı işareti

342
trigonometri ta blo,u 141 Vedalar 48
trivium 68 Venezuela 54
Turnbull, Herberr 2 1 5 vergiler 1 1 , 1 57
türevler 1 09, 2 1 3, 2 1 8- 1 9, 280 Vitte, Françoıs xviıi, 96, 1 07, 1 49,
Tversky, Amos 25 1 1 78-79, 1 8 1 -83, 1 85-91 , 1 93-
95, 201 , 203, 207, 2 1 1
Ulivi, Elisa betta 85, 294 cebir ve geometri 1 94
uncial karakterler 1 26-27 Descartes xviij, 1 79, 1 93, 1 95,
Ur 1 7- 1 8, 50 201 , 203
Uruk 1 2, 1 7 Geometria 1 83
uzay xx, 26, 1 5 8, 1 94, 1 97, 204, harfler 1 07
2 1 3, 237, 255, 26 1 , 291 -92 lsagoge 1 8 1 , 1 9 1
iç içe geçıni., karekökJer 1 82
üç boyutlu sayı sistemi 237 Lcibnjz 2 1 1
üçüncü dereceden denklemler 1 54- Opera mathematiaı 203
56, 1 60, 1 76, 1 97 sa bitler ve bilinmeyenler 1 9 5
üçüncü dereceden polinomlar 235 Vınne½ Schlomo 228
üniversiteler 1 9, 39, 67-68, 8 8, 98, Vrain-Lucas, Denis 95-96
1 0 1 , 1 1 3, 1 33-35, 221 -22, 228, Vyasa, Vyasa-Bhasya 98
262-63, 292,
üsler xvi, 22, 48, 1 0 8 - 1 09, 1 36, Wallis, John 1 08, 149, 169, 209
1 5 0, 1 67-69, 1 74-75, 20 1 , 2 1 3, Arithmetica Infinitorıım 1 08,
220, 23 1 , 240 209
Bombell i 1 74-75, 201 Mathesis Universalis 1 08, 169
Chuquet 1 67-69 Watt, James 222
Descartes 1 08, 2 1 3 West, Richard 252
İndeks Planı 1 08, 201 Whitehead, Alfred North 207,
kesirli 1 50 225, 227, 230, 236-37
negatif 1 09, 1 69 Whiteside, Derek Tbomas 2 1 6
pozitif tam sayı 1 08, 1 75, 23 1 Widm� Johann� Behnıde ımd
sayısal üstsimgeler 1 79 hubscbe Rechenung ı:JMf/ allnı
semboller xvi, 22, 1 09, 1 50, Kauffmanscbafft (Tıcarenc Hızlı
231 ve Düzgün Hesaplama) xii., 1 06,
Stevin 1 08, 201 208
toplama 1 74, 2 1 3, 23 1 Wigner, Eugene, ..The
Wallis 1 09, 1 69 Urueasonable Effectiveness of
yasaları xvi, 1 50, 1 67 Mathemarics in the Natural
Ayrıca bkz. kuvvetler Sciences" (Matematiğin Doğa
üstsimgeler 1 29, 1 37, 1 79, 200, Bilimlerindeki M.ınnlcsız
2 14 Etkililiği) XV
Wittgenstein, Ludwıg 265
Van Egmond, Warren 70, 86
Van Schooten, Francisci 203 Xiaocun 36
Varignon, Pierre 200 Xylander, Guilielmus (Wilhelm
Vatikan Kütüphanesi ( Biblioteca Holzmann) 107, 1 35-36, 209
Apostolica Vaticana ) 1 33, 1 35
343
Yahudiler 2, 56, 75, 9 1 pi (1t) xiv-xvi, 27, 1 09, 1 8 1 -
yardımcı teorem xiii 82, 233, 239 , 245
yazım xi, xviii, xxi, 7, 9- 1 O, psi (ı!ı) 1 3 1 -32
1 2- 1 3, 1 5, 23. 43, 48-50, 52, sigma (o) 28-29, 1 1 6, 1 28,
1 02, 1 08, 1 1 7- 1 9, 1 26-27, 1 37, 1 30-3 1 , 1 3 7-38, 278
1 4 1 , 1 44, 1 56, 1 60, 1 66, 1 68, Yunan coğra fyacıl a r 1 95
1 72, 200-20 1 , 207, 209- 1 0, Yunan dili ( Yunanca ) xi, 75,
225, 240, 259, 295 79-80, 85, 90, 1 08- 1 09, 1 1 3,
fonetik 9- 1 O, 1 2 1 1 6, 1 26-27, 1 29, 1 3 1 -36, 1 49,
kağıdın maliyeti 1 2 7 226-27
mürekkep 1 02, 1 60 çeviri 85, 1 36
parşömen 1 02, 1 2 7, 225 Yunan geometriciler 1 97, 203
Yelland, Greg 262 Yunanlar x v i 25-30, 43, 5 1 , 58,
Yeni Gine 55 60-6 1 , 75, 80, 90, 1 1 2, 1 28,
yer tutucu 1, 22-23, 25, 28, 32, 1 4 1 , 1 44, 2 1 6
3 7, 40-4 1 , 74, 83-84, 269 akrofoni k sistem 26-27, 3 0
sıfır 1, 22, 37, 40-4 1 , 74,
basamak sistemi 2 8
83-84
cebir 1 1 2, 1 28, 1 4 1
yılan diyagramı xiii
çakıl sayma 5 8
yılan yardımcı teoremi xiii
evrensel doğrul a r xvi
yıldızlar 1 1 , 79
halifeler 75
Yunan alfabesi x, xvi, 27-29, 53,
80, 1 28, 1 3 7-38, 208, 226, 238- hesap tahta ları 61
39, 278 İbra n i sayı sistemi 43
beta ( f3 ) 28-29 Kaplan 51
delta (fi. Ö ) 25, 27, 29, 53, kareye tamam l a m a 1 44
1 29, 1 36 literatür ü n korunması 1 36
Diophanros x, 1 28, 1 3 7-3 8, sıfı rın bilinmemesi 60, 8 3
208 tıp 75
dizisel a l fa berik sayı sisremi Yupno 55
27, 29
gama (y) 25, 29 Z (zensus) 1 69, 1 75 , 200
kapa (K) 28, 1 29, 1 36 Zagros Dağla rı 35
mu ( µ ) 28, 1 29, 1 36 Zhang Chang 39

344
YOLU AÇAN ÖNCÜLER

1 1
100 yıl

Üslerin yazımında indeks Planı: 1 @ - 3 00 + 2@,


x2 - 3x + 2 1 anlamına geliyordu ---

Polinomlardaki üslerin rakamlarla gösterilmeye başlanması ---.·

Eşittir (=) işaretimizin ortaya çıkışı ____

Polinomların karmaşık sayılı çözümleri olabileceğinin kabulü ----

Karekök, küpkök ve dördüncü kuvvetten


kökler için .ı , .,./
ve .,,,,/ sembollerinin
kullanılması
Bir bilinmeyenin kuvvetlerinin
2
� ,• • • şeklinde, karekökün Be. şeklinde
gösterilmesi
Harizmi'nin aritmetik kitabında Hint-Arap rakamlarının yanı sıra _
rürlerine göre düzenJenmiş sözel cebirsel ifadeler yer alır

Bir sayı olarak sıfırın (küçük siyah bir nokta )


bizim bildiğimiz ilk kullanımı-----.

Bilinmeyen, kuvvetler ve eksi


MÖ 300 sembolü için kısalnnalar
Eukleides'in
Stoikheıa'sı
1 MS 825
Harizmi

MÖ 500 MS 300 Diophancos'un MS 628


Platon'un Arıthmetika'sı Brah magupta
Akademisi
dy/dx ve fdx
Üslerin ya da kuvvetJerin gösteriminde
üstsimgelerin kullanılması MS 1 687 Isaac Ncwton'm
Princıpıa'"
Modem çarpım ve orantı sembollerimizin
her yerde kulla nılmaya başlaması
MS 1 676 Gottfıied uibniz'in
Sesli harflerin bilinmeyenleri, sessiz De Qtıtadratııra Anılımetiaiıı
harflerin bilinen nicelikleri temsil etmesi

M5 1 637 Rene Descartes'm


Geometn.e'si

MS 1 63 1 Wılliam Oughtred'in
Clavis Mathematic«'si

MS 163 1 Thomas Harriot


Çarpma ve bölme için M ve D ----.
harflerinin kullanılması
MS 1591 François Vıete

Cebir kon usu nda yayımlanan MS 1585 Simon Scevın'in


ilk bilimsel çalışma -----. De Thiende'si
Karekök, + ve -'yi işaret
eden karakterler L------- MS 1 572 Rafad Bombelli'nin
L'Algebra'sı
Liber abbaci, abaküs
yöntemleri için Hint-Arap ._______ MS 1 557 Robert Recorde'nin
rakamlarına yer verilen
Whetstone of Witte'si
kapsamlı bir Batılı kaynakn

'-------- MS 1545 GeroJamo


Cardano'nun Ars Magna'sı

.._______ MS 1 544 Scifdius'un


Aritbmeti� lntegra'sı

MS 1400 .________ MS 1525 Chrisroff Rudolff


Gıyaseddin Cemşid

MS 1 202
Fibonacci'nin MS 1 478 Keşiş Luca MS 1484 Nicolas
L iber abbad'si Pacioli Chuquet

You might also like