You are on page 1of 25

Sosyolojiye Giriş /2.

Hafta

Dr. Öğretim Üyesi Ece Erbuğ


Sosyoloji Bölümü
Sosyoloji, insan toplumunun sistematik ve kuşkucu incelemesidir.
Sosyoloji; toplumu, kurumları ve toplumsal eylemi anlamaya çalışır.
Sosyolojik bakış: özeldeki geneli görmek.
«Sosyolog, başka hiç kimsenin farkında olmadığı olguları gören demek değildir.
Fakat, o aynı olgulara başka türlü bakmaktır.» (Berger, 1963)

 Evleneceğimiz kişiyi gerçekten çok aşık olduğumuz için mi seçiyoruz?


 Sosyal sınıf konumumuz buna etki eder mi?
 Evlenmeyi gerçekten istiyor muyuz?
 Doğum yapmak sadece kişisel bir seçim midir?

Yüksek gelirli kadınlar toplumsal konulara duyarlı, duygularını paylaşabilen


erkekler;
Düşük gelirli kadınlar içki içmeyen, sabit işi olan erkekler

Toplum, duygu, düşünce ve eylemlerimizi yönlendirir.


Sosyal gerçeklik göründüğü gibi değildir; farklı anlam katmanları içerir.

«Doğrular» toplumlara göre ve tarihsellik içinde değişim gösterir.


Örn. Afganistan’da 20 yaşında üç çocuk sahibi olmak normal.
Türkiye’de 50 yıl önce bu normaldi, artık değil.
«Sosyolojik Düşünmek sabitleme karşıtı bir güçtür…
Bize dünyanın şimdi olduğundan daha farklı bir dünya olabileceğini gösterir.»
«Sosyolog, her şeye burnunu sokan sinir bozucu bir yabancı gibi davranır.»
Z. Bauman, Sosyolojik Düşünmek, s.23.
Sosyoloji: Toplumu, grupları, toplumsal ilişkileri, kurumları ve eylemi
sistematik olarak inceleyen bilim dalıdır.

Sosyolojik bakışı kullanabilmek için rutinden çık ve eleştirel yaklaş; sorgula!


Bireysel olandaki sosyal olanı, tikel olandaki genel olanı görürüz.
Sağduyu bilgisi, sistematik olmayan, dağınık bir bilgidir. Geçmişte
yaşadıklarımıza dayanır ve mevcut bilgilerimizi etkiler.

Sağduyu bilgisi sosyolojik bilginin hammaddesidir. Ancak sosyoloji kalıplaşmış


ilişkiler üzerinde durur.

Sosyolojik bilginin sağduyu bilgisinden farkı:


1. Bilimsel yöntem – Kanıtlanmış bilgi – sorumlu konuşmak
2. Materyalin çıkarıldığı alanın büyüklüğü – bireysel dünyamızın ötesinde
3. Kişiselleştirilmiş dünya görüşüyle sınırlı kalmaz – bireysel değil
4. Ezber bozmak – sorulmamış soruları ya da göz ardı edilmiş şeylerle ilgili
sorular sormak «bildik olanı bilmedikleştirmek»
Sosyolojik İmgelem/Tahayyül/Muhayyile (Arapça, hayal gücü demek)

Kişisel görünen sorunlarımızın çoğu büyük sosyal akımların bir sonucudur.


Toplum ve insan, benlik ve küresel dünya arasındaki bağlantıyı kurmak için
«sosyolojik imgelem» gerekir (Mills, 1959).

Sosyolojik perspektifin temelinde insanların toplum tarafından nasıl


etkilendiklerini anlama çabası vardır. Her toplumda dışlananlar arasında
sosyolojik bakış açısı daha yaygındır. Örneğin ABD’de yaşayan bir zenci, erken
yaşta ırk faktörü ile yüzleşecektir.
Sosyolojik tahayyül bizim, içinde yaşadığımız toplumla olan ilişkimizi görmemizi
sağlar. Öyle ki, biz hem toplumun hem de içinde yaşadığımız tarihsel süreçlerin
ürünüyüz ama aynı zamanda tarihi de biz yapıyoruz! Toplum her ne kadar bizi
etkilese de, davranışlarımızla toplumu değiştiririz.

Mills ayrıca, birey ve toplumun birbirinden bağımsız düşünülemeyeceğini


vurgular. İnsanın kendi hayatının anlamını kavrayabilmesi ve kendi geleceğini
görebilmesi için içinde yaşadığı dönemin bilincinde olması gerekir. Örneğin,
Türkiye’de 2022 yılı içerisinde tek bir kadın eski kocası tarafından öldürüldüyse,
bu adam cinnet geçirmiş, psikolojik sorunları varmış diyebiliriz. Fakat 2022 yılı
Ekim ayına kadar 287 kadın öldürülmüşse bu, sosyolojik bir sorundur.
Sosyolojik yaklaşım, hem sınırlarımız hem de imkânlarımız hakkındaki
farkındalığımızı artırır. İçinde yaşadığımız toplumun işleyiş kalıplarını
anlamamızı sağlar. Bunlara benzer yapıların birçok toplumda var olduğunu
görürüz.

Geniş bir toplumsal gerçeklik içinde görebilmek – insanlar toplumdan nasıl


etkileniyor?

Toplumsal dışlanmışların sosyolojik imgelemi daha mı geniş?


Bir kadının ne kadar zor koşullarda yönetici olabildiğini, önüne çıkan olası
engelleri görebiliyor musun?

Toplum ve birey arasındaki etkileşimi görebilmek

İşsizlik bireysel bir sorun mu? Ne zaman bireysel ne zaman toplumsal bir
sorun?

Birey olarak yaşam kalitemiz, toplumsal yaşam kalitesine bağlı.

Kadın olarak gece sokakta tedirgin yürüyorsam…


TEMEL KAVRAMLAR:

Toplum: Durkheim: Bireylerin toplamı değildir; «kendine has nitelikleri olan,


özgül bir gerçekliği temsil eder».
Bir kültür ve bölgeyi paylaşan insanlar grubudur.
Ortak kültürü paylaşan, kendini özgün varlık olarak gören bir grup.

Toplum kavramı, kendine yeten grup örgütlenmeleri düzeyini tanımlamak için


kullanılır. Belli bir devlet otoritesi altındaki grup etkinliklerini belirlemek için de
kullanılabilir. Modernite ile birlikte 18.yy da ortaya çıkan bir kavram.

Kurum: Sosyoloji, toplum olarak adlandırdığımız yapıyı var eden başlıca


kurumlar üzerine çalışır. Toplum, yerleşik ilişkileri ifade eden bir kurumlar
bütünüdür. Evlilik, hukuk, piyasa, din vb. kurumlar tüm toplumlarda vardır.
Kurumlar birey davranışlarını normatif biçimde etkiler ve yönlendirir. Toplumlar
geliştikçe de bu kurumlar, artan bir biçimde uzmanlaşır ve her kurum bir diğeri
ile ilişki içindedir. (örn. Evlilik kurumunu hukuk kurumundan ayrı düşünemeyiz
vb.) Kurum sözcüğü, sık sık örgüt yerine kullanılır. Örneğin, eğitim kurumu
denildiğinde okullar ve üniversitelerin akla gelmesi gerekir.
Norm: Bir grup ya da kolektivitenin üyeleri tarafından paylaşılan ve birey
davranışını büyük ölçüde belirleyen beklentilerdir. Bireyleri kültürel olarak
arzulanan veya uygun görülen davranış normlarına uyumlu kılmak sürecine
normalleştirme denir. Bu genelde baskıcı bir süreçtir. Toplumsal kontrol ve
yaptırımlar bu süreçte etkilidir.

Değerler: Ahlaki prensip ve yargıları ifade eder.

Toplumsal Eylem/Davranış: Bir toplum ya da grupta yaygın ve yerleşik hale


gelmiş, genel kabul gören eylem türüdür. Ferdi bir eylem buna örnek olamaz
(örneğin dua etmek) -Weber’de detaylandıracağız.

Kuram (Teori): Sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir
bilime temel olan kurallar, yasalar bütünüdür.

Kuramsal yaklaşım: Düşünme ve araştırma için bir yol haritasıdır.

Sosyolojik kuram toplumsal hayatın gözlemlenebilir gerçeklerinin anlamını


kavramaya çalışan akıl yürütme.
Nereden çıktı bu Sosyoloji?

Üç önemli dönüm noktası:


1. Sanayi Devrimi ve Sanayi Kapitalizmi
2. Kentleşme
3. Siyasal Değişim (Fransız Devrimi ve düşünceleri)

Toplumsal değişim ve dönüşüm!

Sosyolojinin gelişiminde toplumsal sorunlara çözüm arayışı önemli rol


oynamıştır. Sosyolojinin ‘kurucusu’ A. Comte şöyle demiştir:
“tahmin etmek için bilmek, kontrol etmek için tahmin etmek” (o dönem
sosyolojiye yüklenen işlevi buradan anlayabiliriz)

Sosyolojiyle daha iyi bir dünya yaratılması, sosyologların önemli bir bölümü
için temel amaçlardan biri olmuştur. Sosyolojik düşünmek, sosyal değişmeyi
teşvik eder. Sistemin işleyişi hakkında ne kadar çok bilgiye sahip olursak onu
değiştirebilecek gücümüz o kadar fazla olur.
Sosyolojinin Öncülleri

St.Simon: (1760-1825)
Fransız Devrimi sonrasındaki sorunları analiz eder (endüstri toplumu analizi)
Evrimci/ilerlemeci ve pozitivist bir ele alış - toplumsal fenomenlerin doğa
bilimlerinde kullanılan bilimsel tekniklerle incelenmesi
Teknoloji, bilim ve sanayinin gelişimiyle iş bölümü genişleyecek ve toplumsal
sınıflar üretim temelinde tek bir kolektif sınıf olacak (Marx’tan önce sosyalist
fikirler).

Auguste Comte (1798-1857):


Sosyoloji kavramını ilk kez kullanmıştır. Tıpkı doğa bilimlerinde olduğu şekilde
“toplumsal yasalar”ı bulmak istemiştir. (sosyal fizik)
Toplumsal statik (düzen yasaları – istikrarlı yapılar)
Toplumsal dinamik (ilerleme yasaları – toplumdaki değişim)

3 Hal Yasası (evrimci bir görüş):


1. Teolojik Aşama: Doğa üstü güçlerle açıklama –Avrp.1300 yıl öncesi
2. Metafizik Aşama: Doğada var olan güçlerle açıklama – 1300-1800
3. Pozitif Aşama: Bilimle, neden-sonuç ilişkileriyle açıklama -1800 sonrası
Sosyolojinin Öncülleri

Herbert Spencer (1820-1903):


-Toplumu bir organizma olarak incelemiştir.
-Toplumsal evrim teorisi: Darwinist. Toplumlar basitten karmaşığa doğru gider.
(savaşçı toplumdan endüstri toplumuna)

İlk dönem sosyolojisi:


Ansiklopedik
Evrimci/ilerlemeci
Doğa bilimlerini model alır

Sosyolojinin Kurucuları (Klasikler):


-Emile Durkheim
-Karl Marx
-Max Weber
Emile Durkheim (1858-1917 Fransa)
Comte’tan etkilenmiştir. Sosyolojinin ayrı bir bilim olmasını sağlamıştır.
Kolektif Bilinç: Bir toplumun ortalama üyelerinin ortak inanç ve duygularıdır.
Psikolojiden farklı olarak sosyoloji bireysel değil kolektif bilinçle ilgilenir.
Toplumsal işbölümü: Bir toplumda değişik hizmet ve görevlerin kişiler arasında
bölünmesidir. Uzmanlaşmış ekonomik faaliyet sanayi devrimi ile birlikte artınca,
iş bölümü de genişlemiştir. (mesleklerin farklılaşmaları ve artan endüstriyel
faaliyetler bağlamında)
*Toplumu bir arada tutan ana unsurlar nedir? Dayanışma
Mekanik Dayanışma: Benzerliğe dayanır. Ortak duygulara ve sanayi öncesi
toplumun üyeleri arasında güçlü olan ahlaki değerlere dayalı sosyal bağlar.
Ortak bilinç, bireysel bilincin önündendir.
Organik Dayanışma: Farklılığa dayanan dayanışmadır. Sanayileşmiş toplumun
bireyleri arasındaki uzmanlaşma ve karşılıklı bağımlılığa dayalı sosyal bağlardır.
Bireysellik baskındır.
(toplumsal) Yapı: Toplum, onu oluşturan bireylerden fazlasıdır. Bizden önce
vardı, sonra da var olacak.
İşlev: Toplum bir sistemdir ve bu sistemde her parçanın bir işlevi vardır.
Anomi: Toplumun bireylerine rehberlik edememesi sonucunda kişinin değer ve
normlarda belirsizlik yaşaması (normsuzluk).
Durkheim’ın İntihar çalışması, bireyseldeki toplumsalı görmek için bir örnektir.
Bireysel görünen bu olguyu sosyolojik gözle incelemiş ve intihar oranında
(nüfus büyüklüğüne göre intihar sıklığı) düzenlilikler keşfetmiş.

«Toplumlarda intihar vakaları ve toplumsal bütünleşme arasında nedensel bir


ilişki vardır.»

Protestanların intihar oranının Katoliklerden yüksek olması, bekarlara göre


evlilerde daha yüksek ve çocuk sahibi insanlarda daha düşük olması vb.

1. Bireyci (egoist): Fazla aidiyet olmadığında ve toplumsal destek olmadığında


2. Özgeci (alurist): Aksine, topluma fazla adanmışlıkla tanımlanır.
3. Anomik: Sosyal ve kültürel değişimin çok hızlı olduğu zamanlarda, bireyin
rehbersiz kalması durumu. Mevcut norm ve değerlere tutunamama hali.
4. Kaderci (fatalist): Kişinin üzerinde düzenleyici baskı fazla olduğunda
(mahkumlar örneğin – bu türe fazla değinmemiştir)
Karl Marx (1818-1883 Almanya-İngiltere)
Kapitalizmin iktisadi ve sosyal eleştirisini yapar.

Üretim araçları: Üretim sürecinde kullanılan faktörler (fabrikalar, hammadde,


makineler vb.) Üretim araçlarının mülkiyeti ve denetimi kimin elinde?!
Üretim İlişkileri: Her üretim sistemi üretim süreciyle ilgili bireyler arasında belli
toplumsal ilişkileri gerektirir. İnsanlar üretim sırasında sadece doğayı değil,
birbirlerini de etkilerler.
Üretim Biçimi/Tarzı: Belirli bir bölgedeki ekonomik faaliyetin örgütlenme
biçimidir. (ilkel, feodal, kapitalist…)
Toplumsal Sınıf: Farklılaşmış işbölümünün mümkün kıldığı üretim fazlasının
ortaya çıkmasıyla ve bu fazlanın bir grup tarafından sahiplenilmesiyle sınıflar
ortaya çıkar. Tarihin yönlendiricisi, üretim araçlarının sahipliğine dayalı mülkiyet
ilişkilerinin oluşturduğu sınıflar arasında süregelen mücadeledir.
Artı değer: İnsan emeğinin yarattığı ek değer.
Burjuvazi: Sermaye sahibi, kapitalist. Üretim araçlarının sahibi olan, fabrika vb.
işletmeleri kar amacıyla işleten kişiler.
Proleterya: İş gücünü/emeğini ücret karşılığı satan insanlar.
Marx’a göre kapitalizm içinde emek, her zaman hak ettiğinden daha az
ücretlendirilir. (Kapitalizm, ekonominin örgütlenme biçimlerinden biridir.)
Sınıf Çatışması: Bir toplumun sahip olduğu refah ve gücün dağılımı üzerinde,
sınıflar arasında yaşanan çatışmadır.
Sınıf bilinci: İşçilerin kendilerini kapitalistlere ve kapitalizme karşı birleşmiş bir
sınıf olarak tanımlamaları.
Yanlış Bilinç: Sosyal sorunları toplumun kusurları olarak değil, bireyin kusuru
olarak görmek. (gerçek nedenleri görmemek/gizlemek)
Meta: Satılmak amacıyla üretilen her türlü ticari mal.
Altyapı: Ekonomik üretim sistemi ve üretim ilişkileri
Üstyapı: Altyapının belirlediği kültürel değerler ve toplumsal kurumlar.
Düşünceler, ideolojiler, kültür, bilinç…üretim sürecinin örgütlenme biçimine,
yani üretim tarzına göre belirlenir. Üretim araçlarına sahip olan sınıflarla
olmayan sınıflar arasındaki mülkiyet ilişkisi, kültür, siyaset, hukuk vb. üzerinde
belirleyicidir. «altyapı üstyapıyı belirler.»

«Hepiniz farkındasınız; para da toprak da, kanun da fikir de din de, bu ülkede
her şey sermayedarlara hizmet ediyor.» Komünist Manifesto
Yabancılaşma: İnsanın yaşadığı dünyayla arasının açılması sürecidir.
Çalışmaya, ürünlere, diğer işçilere ve insanı potansiyele yabancılaşma.
İnsanı diğer türlerde ayıran en önemli şey onun potansiyel yaratıcılığıdır. Bu
doğal şartlarda olumlu bir süreçtir ancak ticari koşullar bu süreci bozar ve bu
da yabancılaşmaya sebep olur. Yabancılaşma dört şekilde ortaya çıkar:

1. Ürüne yabancılaşma: Üretim araçlarına sahip olan kapitalistler emeğin


ürünlerine el koyup onları satarlar. İnsan kendi emeğinin ürününe sahip
olamaz:
«işçiler saraylar inşa ederler ama mezbedelerde yaşarlar» (1844 El Yazmaları)

2. Üretici aktiviteye (çalışmaya) yabancılaşma: İşçinin yalnızca para kazanmak


için istemediği bir işi yapması ya da rutinleşmesi örnek verilebilir.

3. İnsanın insana (diğer işçilere) yabancılaşması: her türlü ilişki ekonominin


tahakkümü altında ve kapitalizm rekabeti sürekli körüklüyor.

4. İnsanın kendi potansiyeline yabancılaşması: İnsan normalde yaratıcı ama


kapitalizm onu bu potansiyelinden uzaklaştırıyor.
Max Weber (1864-1920 Almanya)
Sosyolojinin merkezine toplumsal olguları değil, toplumsal eylemi koyar.
• Bir davranış, başkalarının davranışlarına yönelmiş olması hâlinde toplumsal
davranış olur. Tek başına yapılan davranışlar toplumsal davranış sayılmaz.
• Her insan ilişkisi, toplumsal nitelik taşımaz. Tutum ve davranışların sadece
başkalarına yönelik olanları, toplumsal niteliğe sahiptir (diğer araca yol
vermek gibi).
• Toplumsal davranış, başkalarının geçmişte ve şimdi yaptığı veya ileride
yapması muhtemel davranışlara karşı yapılmış olabilir (intikam almak gibi).
• Toplumsal davranış tesadüfi değil bilinçlidir.

Toplumsal davranış 4 türlüdür:


• Amaçla ilişkili rasyonel davranış (hesaplayarak, sonucu ölçüp biçerek)
• Değerle ilişkili rasyonel davranış (inanılan ilkeye ya da beklentiye göre)
• Duygusal davranış: Anlık duygu ile
• Geleneksel davranış: Yerleşik alışkanlıklara göre
Gelenek x Rasyonellik: Nesilden nesle aktarılan değer ve inançlar X Belirli bir
işi gerçekleştirmenin en etkili yolunun planlanmasını ve hesaplanmasını
vurgulayan düşünme biçimi. Sanayi öncesi toplumlar gelenekle, modern
toplumlar rasyonel akılla şekillenir.
Toplumun rasyonelleşmesi: İnsan düşüncesinin tarihsel olarak gelenekselden
rasyonelliğe kayması. (bilimsel düşünce, duyguların dışlanması)
Rasyonel Toplumsal Örgüt: Uzmanlaşmış, farklı, geniş ölçekli sosyal kurumlar,
teknik rekabet, kişisel olmayan ilişkiler, kişisel disiplin ve zaman bilinciyle
tanımlanan, bürokratik örgüt modeli. (uzman ya da teknik bilirkişi)
Rasyonalite/akılcılık:
1. Araçsal akılcılık: faydacı, çıkar için eylemek
2. Değer temelli akılcılık: Davranışın nihai değerine göre eylemek
-geleneksel eylem (âdetler gibi) -duygusal eylem (salt duyguya dayalı)

Geleneksel toplumda değerci, modern toplumda araçsal akıl ön plandadır.


Bürokrasi: Modern-rasyonel hukuki bürokrasi anlayışı 18.yy Fransa’da ortaya
çıktı. (Ofis ve yönetim kelimelerinin birleşmesiyle.) Güç, bir makama aittir, gayrı
şahsidir, kurallar resmidir, görev ayrımı işlevseldir, hiyerarşiktir, kıdem vardır vs
Bürokrasinin Demir Kafesi: Bürokratik yapı içinde çalışan insanlar, kuralları
sorgulamadan takip eden bir makinenin dişlileri gibidir. Bu sayısız kural ve
düzenlemeler insanları yabancılaştırır.

Protestan Ahlakı ve Kapitalizm:


Endüstriyel kapitalizm neden belli bir zamanda (18.yy) ve belli bir yerde (Batı
Avrupa) ortaya çıktı?
Protestanlık! Nefsine düşkün olmamak için biriktirmek ve başarılı olduğu şeye
yeniden yatırım yapmak. Zamanla dini etiğin çalışma etiğine dönüşmesi
(disiplin). (iktisadi gelişimin kültürel kaynakları)

Marx toplumsal değişimde; üretim biçimlerindeki değişime ve sınıf


çatışmasına; Weber ise özel, biricik koşullar ve insanların eylemlerine
atfettikleri anlam belirleyicidir. Belirli sosyal süreçlere, bireylerin kendi
eylemlerini nasıl anlamlandırdığına yoğunlaştı.
Sosyolojide Modern Yaklaşımlar:
İşlevselci Yaklaşım (makro): Toplumu birbirine bağlı parçalardan oluşan
bir sistem olarak görürler. Toplumsal yaşamın farklı parçaları birbirine
bağlıdır ve toplumsal düzeni sağlayacak işlevleri gerçekleştirirler.
Organizma benzetmesi, bir organın işlevi aksarsa tüm vücut aksar.
Toplum, parçaları dayanışma ve istikrar içinde olan karmaşık bir sistemdir.
Toplumsal yapı (istikrarlı sosyal davranış kalıpları) ve toplumsal işlev
(toplumsal davranış kalıplarının sonuçları) kavramları öne çıkar. Basitçe
neden sonuç ilişkisi aramaz.

Örnek: İşlevselci bir sosyolog «X kabilesi neden yağmur dansı yapıyor?»


diye sormaz. Dansın sonucunu dikkate alır ve bunun grup dayanışmasını
güçlendirdiğini fark eder. Şu sonuca ulaşır: Yağmur dansının olumlu işlevi
var ki sürüyor. (Pratiğin kökenlerindense, toplumsal işlevinin açıklanması)

Temel vurgusu dayanışmadır (konsensüs).

Eleştiri: Tutucu bir yaklaşım, eşitsizliklere kör.


Sosyal Çatışma Yaklaşımı (makro): Marx’ın sınıf çatışması analizine dayanır.
Bütün toplumsal sistemlerde kıt kaynakların eşitsiz dağıtıldığını varsayar. Bu kıt
kaynakları kontrol edenler ve edemeyenler (başka deyişle avantajlı olan ve
dezavantajlı olan gruplar) arasında daimi bir eşitsizlik olduğunu söyler. Toplum,
çatışma ve eşitsizlik yaratan bir değişim meydanıdır. Çatışmacı teorisyenler
toplumda, aile, hükümet, din, eğitim ve medya gibi bazılarına ayrıcalık sağlayan,
bazılarını da kaybedenler arasına sokabilen kurumlarla ilgilenirler.Çatışmacılar
çoğunlukla radikal ve aktivisttirler. Toplumda değişme için mücadele ederler.
Eleştiri: Ortak değer ve karşılıklı bağımlılığı yok sayıyor.

Sembolik Etkileşimci Yaklaşım (mikro): Toplum, milyonlarca insanın devam


eden deneyimlerinden nasıl meydana gelir? Şeylere atfettiğimiz anlamlar olan
sembolleri, toplumsal yaşamın temeli olarak görürler. Toplum, bireylerin günlük
etkileşimlerinin bir ürünüdür. İnsanlar, her şeye anlam yükledikleri bir semboller
dünyasında yaşar. Bu anlamlar yorumla ilgili bir süreçte değişime uğrar.
Nesneler kendilerinde içsel anlamlar taşımazlar, burada anlam sembolik
etkileşimin bir ürünüdür. Belirli durumlardaki sosyal etkileşime çok yakından
odaklanır. (sosyal psikolojiye yakın)
Eleştiri: Makro yapıları gözden kaçırabilir.
Pozitivist Sosyoloji: (Durkheim) Toplumsal dünyayı, fiziksel dünyayı
inceleyen bir doğa bilimci gibi inceler. Sosyal davranışın sistematik gözlemine
dayanır. Gerçeğin orada bir yerde olduğunu ve keşfedilebileceğini iddia eder.
Nesnel gerçeklik vardır. Nicel (sayısal) veri kullanır.

Yorumlayıcı Sosyoloji: (Weber) Toplumu, insanların sosyal dünyalarına


atfettikleri anlamlara odaklanarak inceler. İnsanların çevrelerinden ve
davranışlarından ne anladıklarına ve eylemlere odaklanır.
Gerçeklik özneldir. Nitel veri kullanır.
İnsanların neden yaptığını anlamak (Weber- Verstehen)
«doğayı açıklarız; insanı ise anlamalıyız» (Dilthey)

Çatışmacı (eleştirel) Sosyoloji: (Marx) Toplumun doğal/sabit bir sistem


olduğunu kabul etmez ve sosyal değişmeye odaklanır. Araştırmacı değerden
bağımsız olmamalı ve değişim amaçlamalıdır.

*Sosyolog değerden bağımsız olabilir mi? Nesnellik problemi

You might also like