Professional Documents
Culture Documents
Sosyoloji Nedir?
Akademik anlamda sosyoloji denilince, kendi inceleme nesnesi olan özgün bir disiplin ve bu
disiplinin sahip olduğu sistematik bilgi, özgül metodoloji ve kavramsal çerçeve külliyatı
kastedilmektedir (Swingewood, 1998: 21). Onun özgünlüğü, konusundan, sınırlarından ve
amaçlarından gelmektedir. Sosyoloji, kendi özgünlüğü içinde toplumsal dünyayı anlamaya ve
açıklamaya yönelmiş önemli bir sosyal bilimdir. Fakat toplum nezdinde sosyoloji, daha çok
uçlarda olan, karmaşık ve anlaşılması güç söylemler üreten ve hakkında pek fazla bilgi sahibi
olunmayan bir alandır. Toplumun sosyoloji algısı, sosyolojinin değişmez kaderiymiş gibi,
genellikle negatiftir. Sözgelimi, sosyoloji denilince pek çoklarının aklına kalın kitaplar,
gündelik dilde kullanılmayan bazı anlaşılması güç kavramlar ve bu kavramları kullanan kişiler
gelmektedir. Ayrıca sosyoloji çoğu insan için, zaten bilinen, içinde yaşıyor olmaktan dolayı
herkesin bildiği toplumsal yaşam ile ilgili konuları kendi ölçülerince dile getirmeye çalışan ve
çok da gerekli olmayan bir alandır. Ancak sosyolojiyi bu türden bir sınırlanmış algıyla
değerlendirmek son derece yanlıştır. Çünkü sosyoloji en başında bilimsel bir uzmanlık
alanıdır ve toplumsal olanı açıklama adına güçlü teorik yönelimlere sahiptir. Sosyolojinin
akademik bir disiplin olduğunu iddia etmesinin gerisinde, geniş ölçüde kabul görmüş teorik
bir geleneğe sahip olması yatmaktadır (Waters, 1994: 1). Sosyoloji, güçlü teorik gelenek
yanında, sosyal gerçekliklere ilişkin açıklamalarında nesnel dayanaklarını edindiği
metodolojik yönelimlere de sahiptir. Sosyolojinin metodolojik yönelimleri, onu bilimsellik
sınırlarına taşırken, aynı zamanda sosyolojik bilgiyi sıradan gündelik bilgiden ayırmaktadır.
Dolayısıyla, sosyolojinin akademik bir disiplin olarak, kendi teorik söylemlerinden hareket
etmesi, bilimsel kabullere göre açıklamalar yapması ve toplumsal olanı kendi kavram örgüsü
içinde değerlendirmeye çalışması doğal bir durumdur. Sosyoloji, insanın diğer zihinsel
çabalarından farklı bir biçimde işleyen, disiplinli bir imgelemden (hayal gücü, tasarım)
faydalanmaktadır. Sosyolog, bu imgelemi kendisini içinde bulunduğu andan uzaklaştırarak,
geçmişte toplumun ne türden değişimler geçirdiğini ve gelecekte hangi türden değişimlere
uğrayacağını kavrayabilmek için kullanır. Disiplin ise, sosyolojik imgelemin yaratıcı
kapasitesinin kavramsal ve deneysel titizlikle sınırlandırılmasının koşullarını belirler
(Giddens, 2009: 11). Ayrıca, sosyoloji sanılanın aksine, herkesin bildiğini değil, aslında
bildiğini sandığı konuları irdelemektedir. Giddens’ın (2011: 14) ifade ettiği gibi, sosyolojinin
çoğu kez herkesin zaten bildiği olguları açıklıyormuş gibi görünmesinin nedeni, sosyolojik
araştırmaların, araştırdığı alan olan sosyal dünyadan ayrı olmamasıdır. Nitekim hepimiz
sağduyu, “herkesin bildiği şey” derken, aslında farkında olmadan sosyolojik araştırmalara
dayanırız. Sözgelimi, günümüzün toplumunda boşanma oranlarının yüksek olduğunu
herkesin bilmesinin temelinde, ister resmî araştırmacılar ister akademisyen sosyologlar
tarafından yürütülmüş olsun, düzenli sosyolojik araştırmalar vardır. Üstelik insanlar, içinde
yaşadıkları toplumu ne derece anladıklarını iddia etseler de bu, onların genellikle üzerinde
durduğu bir konu değildir. Çünkü insanlar, gündelik yaşamlarını sıradan gündelik eylemlerini
gerçekleştirerek sürdürürler ve çoğu zaman rutin haline gelmiş eylemleri ve bunların
sonuçları üzerine düşünmezler. Dolayısıyla sosyolojinin aslında ne olduğunu anlamakla,
insanların gündelik yaşamdaki eylemlerinin nedenleri ve sonuçları üzerine düşünmek
arasında önemli bağlantılar vardır. Söz konusu bağlantılar, sosyal yaşama ilişkin bazı
sorularla gündeme getirilebilir. Sorular üzerinden sosyolojinin amacı ve kapsamıyla ilgili bazı
sonuçlara da ulaşılabilir.
Örneğin, insanları bir arada tutan ve onların yaşamlarındaki tercihlerini belirleyen unsurlar
nelerdir? Her gün dünyada milyonlarca insanın gündelik yaşamlarını rutin bir şekilde
sürdürmesinin ne türden anlamları vardır? Çevrenizde olup bitenlerden, yaptığınız seçimlerin
sonuçlarından ya da sosyal sorunların varlığından ne derece haberdarsınız? Sosyal
problemleri fark etmek ve onları anlamlandırmak sanıldığı gibi kolay mıdır?
İnsanlar gündelik yaşamlarındaki tercihlerinde neden öyle değil de böyle davranırlar? Bu
tercihler sandığınız gibi sadece kişisel tercihleriniz midir, yoksa sizi yönlendiren başka
unsurların varlığından söz edebilir miyiz? Örneğin tüketirken gerçekten ihtiyacınız olduğu
için mi tüketirsiniz, yoksa tükettiğiniz şeyleri ihtiyaç olarak görmenizi sağlayan başka
etkenler var mıdır?
Elinizde, sözgelimi, kadına yönelik şiddet sorununu çözecek bir reçeteniz var mı? Ya da kendinizi
bu sorunun nedenlerini bilimsel olarak belirleyebilecek ve nihayetinde bir reçeteyi
hazırlayabilecek yeterlilikte görüyor musunuz? Suçun tanımını kim yapar mesela? Ve bazı
insanlar neden suç işler? En önemlisi, daha insancıl bir toplum yaratmak mümkün müdür?
Bunun koşulları sağlanabilir mi? İnsanlığı ileriye taşıyacak sosyal koşulları belirlemek ve
problemlere çözüm olacak düzenlemeleri bilimsel koşullar dâhilinde tespit etmek sanıldığı
gibi herkes tarafından yapılabilecek bir iş midir?
Bu soruları olabildiğince çoğaltabiliriz. Sorulara herkesin kendince cevapları mutlaka vardır.
Ancak önemli olan insanı ve toplumu ilgilendiren, gelecekteki yaşam koşullarını belirleyecek
olan sorulara nesnel ve bilimsel cevaplar bulabilmektir. Sosyoloji, sıradan tanımın ötesinde
işte bu türden ve daha pek çok soruya bilimsel dayanaklarıyla cevap arayan bir disiplindir.
Sosyal dünyayı anlamak, tanımlamak, sosyal problemleri çözümleyebilmek ise sanıldığı kadar
kolay değildir.
Sosyoloji, işte bu nedenlerle üyeleri tarafından anlaşıldığı varsayılan bir dünyayı yeniden
anlamaya çalışan bir alan olarak tanımlanmıştır (O’Brain, 2001). Sosyolojinin amacı, herkesin
anladığını sandığı ya da yanlış kavramlar temelinde kurguladığı değişimleri ve sosyal
sorunları doğru kavramlarla yerli yerine oturtarak anlaşılır kılmaktır. Sosyoloji, “yaşantının
sürekli bir yorumu ya da yaşantı üzerine bir yorumdur ve bu yorum toplumun kendisine geri
gönderilir” (Bauman, akt. Bilton vd, 2009: 13). Hayatı anlamak, sosyoloji açısından çok
boyutlu ve sistemli bir çaba olsa da, hayatı yaşayanlar tarafından böylesi bir anlayışla
değerlendirilmez. Her ne kadar toplumun üyeleri, içinde yaşadıkları toplumu ve hayatta olup
bitenlerin anlamlarını bildiklerini varsaysalar da, gerçekte durum çoğu zaman böyle değildir.
Çünkü insanlar, Bauman’ın (1999: 18) ifade ettiği gibi, gündelik yaşamın rutinleri içine
daldıklarında anlamların üretildiği etkileşim ve eylemlerin yani, olup bitenlerin anlamları
üzerinde pek durmazlar. Özel deneyimlerini başkalarının yaşadıklarıyla karşılaştırma gereği
duymazlar. Bireysel olandaki sosyal olanı, sosyal olandaki bireyselliği görmeye çaba
göstermezler.
Toplumsal yaşam bir bulmacadır ve sosyoloji, bu bulmacayı çözmeye, toplumu anlamaya
çalışmaktadır. Sosyolojinin amacı, insanların gözlerini ve zihinlerini açarak, sosyal yaşama
ilişkin her türden soru ya da düşünceyi ortaya çıkartabilmektir. Bazen bu tedirgin edici olsa
da, sosyoloji, çoğu insanın toplumsal yaşama dair üzerinde fazla düşünmeden kabul ettiği
şeyleri farklı bağlamlarıyla sorgulama, onları sistemli olarak değerlendirme çabasındadır. Bu
yönüyle sosyoloji; devam eden bir proje, toplumsal yaşam bulmacasını anlamaya yönelik
bitmeyen bir çabadır (Bilton vd, 2009:4).
Toplumsal yaşamın bir bulmacaya benzetilmesi rastlantısal değildir. Sosyoloji, kendi özgün konu
alanı içinde kendi anlamlarını üreten bir dünyaya, sosyal dünyaya yönelmiştir. Sosyal dünya,
doğal dünyadan farklıdır. Doğal dünyadaki nesneler, insanların onlar hakkındaki yorumlarına
bakılmaksızın var olabilirler. Ancak, sosyal dünyadaki olgular için aynı şey söylenemez.
Sözgelimi, suç ve aşk gibi kavramlar tamamen insanlar tarafından yaratılmıştır, varoluşları
tümüyle insanların algı ve yorumlarına, onlara yükledikleri anlamlara bağlıdır (Slattery, 2007:
232). İnsanların yarattığı dünyadaki anlamlar ise, sürekli değişime açıktır. Dolayısıyla, bu
anlamların çözümlenmesi, zor bir bulmacanın parçalarını bir araya getirmek gibidir. Bu
çerçevede sosyolojinin sadece bilgi üretmek gibi bir misyonu yoktur. Sosyoloji toplum
incelemelerinde çoğu zaman temel bir düşünceden yola çıkmaktadır. Bu düşünce, sosyal
koşulların ve olguların her zaman kesin bir şekilde daha iyi bir durumda olabileceğidir.
Sosyolojik bilgi bize, toplumların farklı şekillerde yapılandırıldığını, değişim ve dönüşümün
insan yaşamının bir parçası olduğunu göstermektedir. O halde, toplumsal değişim sadece olası
değil, aynı zamanda kaçınılmazdır. Sosyoloji bizim bunu anlamamıza ve daha iyi bir toplum
inşa etmemize imkân verecek koşulları betimler (Bilton vd, 2009:5).
Anlaşılacağı üzere, sosyolojinin söylem alanına giren her şey, hayatın içinde olan şeylere dairdir.
Hayat içinde olup biten her şey, olup bitme sürecini yaratan toplumsal aktörlerin bir
aradalığının, karşılıklı etkileşimlerinin ve eylemlerinin bir sonucudur. Sosyoloji, işte bu
etkileşim ve eylemlerin karmaşıklığını, nedenlerini ve sonuçlarını anlamlandırma
çabasındadır. Sosyolojinin amacı, söz konusu süreçte yaşamı ve yaşamın içindeki gerçekliği
ortaya koymaktır. Üstelik hızlı değişim ve dönüşümlerin yaşandığı ve bunların tahrip edici
sonuçlarının bariz bir şekilde kendini gösterdiği günümüzde, sosyolojinin bu çabası daha
anlamlı görünmektedir. Giddens’ın (2000: 2) söz konusu sürece ilişkin betimlemesi,
sosyolojinin neliği bakımından oldukça açıklayıcıdır.
“Bugün gelecek hakkında yoğun bir kaygı duyan ancak yine de olağanüstü umutlarla dolu bir
dünyada yaşıyoruz. Bu dünya, değişmenin egemen olduğu, derin çatışmalar, gerilimler ve
toplumsal bölünmelerle olduğu kadar çağcıl teknolojinin doğal çevre üzerindeki yıkıcı
saldırısıyla da ayırt edilen bir dünya. Yine de, kendi kaderimizi denetleyebilme ve
yaşamlarımızı daha iyiye götürebilme olanaklarımız, daha önceki kuşakların hayal bile
edemeyeceği ölçüde bulunuyor. Bu dünya nasıl ortaya çıktı? Bizim yaşam koşullarımız, anne
babalarımız ile dedelerimizin yaşam koşullarından neden böylesine farklı? Gelecekte
değişmenin alacağı yön ne olacak? Bu sorular, çağcıl entelektüel kültürde oynayacak birincil
rolü bulunan bir inceleme alanı olan sosyolojinin temel konularıdır.”
Giddens’ın da ifade ettiği gibi, sosyolojinin özellikle günümüz toplumlarının geldiği noktaları ve
yaşadığı problemleri anlamamız açısından oldukça önemli görevleri vardır. Bu bağlamda
sosyoloji, aslında oldukça zor bir görev üstlenmiştir. Ancak onun bu görevinde başarılı
olmasının koşulu, sosyolojinin değerinin anlaşılmasıyla birlikte, sesinin daha gür
duyulmasının sağlamaktır. Kastedilen gür sesin sahibi, sosyolojinin pratisyenleri, yani
sosyologlardır. Zira sosyoloji sosyologun yaptığı ise, sosyolog bu zor görevi üstlenen kişidir.
Sosyolojiye dair bütün bu açıklamalardan sonra, sosyolojinin ne olduğuna ilişkin bilgimizi
farklı tanımlamalarla daha da genişletecek olan “sosyolog kimdir?” sorusuna cevap aramaya
başlayabiliriz.
Sosyolog Kimdir?
“Sosyolog kimdir?” sorusu, sosyolojinin ne olduğu sorusuna verilen cevaplardan bağımsız olarak
yanıtlanabilecek bir soru değildir. Sorunun önemi, sosyolojinin kendine özgülüğüyle
bağlantılıdır. Ayrıca, sosyologun diğer bilim insanlarından farklı olan bazı ayırıcı yönlerinin
ortaya konması, sosyolojinin hangi anlamlarda önemli bir disiplin olduğunu da kavramamıza
olanak sağlayacaktır. Bu noktada, sosyolog Arus Yumul’un (2011) tanımlaması oldukça
açıklayıcıdır:
“Sosyolog; toplumu, toplum ile bireyin karşılıklı ve karmaşık ilişkisini anlamaya çalışan kişidir.
‘Toplumu anlamak’ basit bir kelime gibi görünse de, sosyolog olmaya karar vermek hayatınızı,
dünyaya, çevrenize ve kendinize bakışınızı değiştirecek, ufkunuzu geliştirecek baş döndürücü
bir yolculuğa çıkmaya karar vermeye benzer. Bu yolculuk bildiğimiz, sıradan seyahatlerden
farklıdır. Çünkü sosyolog toplumun kalbine doğru bir yolculuğa çıkar. O sadece bir gözlemci
değildir. Görünenin, aşikâr olanın altında yatan nedenleri araştırır. ‘Toplum’ dediğimiz şeyin
esrarengiz, gizli güçler tarafından değil de, biz insanlar tarafından yaratıldığının farkına
vararak, onu değiştirip dönüştürme gücünün de yine bizlerde olduğunu göstererek
özgürleştirici bir rol oynar, bir anlamda gözümüzü açar. Dünyanın sadece ‘biz’lerden, bize
benzeyenlerden oluşmadığını göstererek bizleri farklılığa karşı duyarlı kılar; insanlık
durumunu daha derinden kavramamıza ama aynı zamanda topluma belirli bir mesafeden
bakmamıza yol açar. Doğru bildiklerimizi sorgulamaya açıp zihinsel ön kabullerimizi
sarsarken, bize kendimizle ve toplumla ilgili yeni yaklaşımlar sunar.”
Sosyolog, üyeleri tarafından hâlihazırda anlaşıldığı varsayılan bir dünyayı yeniden anlamaya
çalışan kişidir. Fakat o sadece bir gözlemci ya da öznel bakışına göre yorum yapan herhangi
bir kişi değildir. Sosyolog, görünenin, aşikâr olanın altında yatan nedenleri bilimsel
dayanaklarıyla araştırandır. Sosyologun rolü, sosyal yaşama ilişkin gerçeklikleri, hiçbir olguyu
mutlaklaştırmadan, bilimsel kuşkuculuk ve değerlendirme ölçütleri çerçevesinde ortaya
koymaya çalışmaktır. Sosyolog, düşünsel temeller ve bilimsel pratikler kapsamında
tanımlamaya çalıştığı sosyal gerçekliği, onun çok boyutlu yapısını ve değişkenliğini dikkate
alarak analiz etme çabasındadır (Kivisto, 2008: 10). Bu bağlamda sosyolog, sosyal olay ve
olgular hakkında daha sistematik biçimde ve inceden inceye düşünen, daha iyi tespit edilmiş
gerçekler ve daha güvenilir açıklamalar talep eden bir sosyal bilimcidir (Bilton vd, 2009:4).
Dolayısıyla sosyoloji yapmak, diğer bilim alanlarına oranla –özellikle fen bilimleriyle
kıyaslanamayacak ölçüde- zor bir çabadır. Bilim yapmak, sosyoloji sahasında çalışmak, çok
sayıda metin okumayı, onları tahlil etmeyi, onlar üzerine düşünmeyi, yeni düşünceler
üretmeyi, kısaca büyük emek harcamayı ve özveride bulunmayı gerektirmektedir (Kızılçelik,
2005: iii).
Wallece ve Wolf’un (2012: 22-23) ifade ettiği gibi, sosyologlar, “sosyoloji yaparken”, konularına
soğuk ve zihinleri boş bir şekilde yaklaşmamaktadırlar. Onlar, ister insanların ölümle ilgili
davranışları, isterse günümüz toplumunun bugünü ve geleceğiyle ilgili olsun, incelemekte
oldukları olgunun belli bir yönü üzerine odaklanmaktadırlar. Sosyologlar konularına bazı
kabullerle yaklaşmakta, cevap aradıkları özel soruları bazı araştırma tekniklerine ağırlık
vererek çözümlemeye çalışmaktadırlar. Bunun anlamı, sosyologların bakış açılarının
dayandıkları teorik temelle bağlantılı olmasıdır. Teoriler, sosyologlara açıklayıcı ve sistematik
temeller sağlamaktadır. Sosyologlar, teorik kabul ve varsayımlarını sistematik olarak
geliştirmektedirler. Onların geliştirdikleri teoriler, toplumsal yaşamın anlatılmasına dönüktür.
İnşa edilen teoriler aracılığıyla, insan davranışı ve toplumun işleyişi hakkında genel anlayışlar
getirirler. Söz konusu anlayışlar yayılır ve ileriki yıllarda toplumsallığa ilişkin düşünsel
tartışma alanının içeriğini belirler.
Sosyologlar toplumsal yaşamdaki olay ve olguların neden, nasıl ve hangi koşullarda ortaya
çıktığını açıklamaya çalışırlar. Sosyologların dayanağı olan teoriler, kavramsal örgüler olarak
tasarlanmış, zihinsel kurgulardır. Teori, aslında gündelik yaşamda herkesin kullandığı bir
tanımlama modelidir. Ancak gündelik yaşamda herkes tarafından kullanılan teoriler ile
sosyolojik teoriler arasında önemli ayrımlar vardır. Gündelik yaşam teorisi, yaşantımıza
devam ederken önceden tasarlanamayan bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu tür teoriler,
yalnızca dolaylı yoldan biçimlendirilmekte ve eleştirel sorgulamaya tutulmadan geçerli kabul
edilmektedir. Dolayısıyla teorinin geçerliliği bilimsel yoldan sınanmaya çalışılmamaktadır.
Oysa sosyolojik teori, en başta geçerliliği bilimsel olarak sınanması gereken, eleştirel
sorgulamalardan geçmiş bir teoridir. Sosyolojik teorinin öncelikli amacı, olabildiğince anlaşılır
olma, mantıksal tutarsızlık ve anlamsızlıktan kaçınmak ve nihayetinde, fikirlerin deneysel
gerçekliklerle uygunluğunu belirlemektir (Kivisto, 2008: 10).
Kısacası, sosyologun yaptığının, yani sosyolojik düşünme sanatının sağlayacağı temel hizmetin,
her birimizi daha duyarlı kılmak olduğunu söyleyebiliriz. Sosyolog yaptığı çözümlemelerle
duygularımızı keskinleştirebilir, gözlerimizi daha fazla açabilir, öyle ki şimdiye kadar mevcut
ancak görünmez olan insanlık durumlarını keşfetmemize olanak sağlayabilir (Bauman, 1999:
24-25). Sosyolog sorular sorarak rahat ve sessiz hayat tarzını bozmaktadır. Gerçekliği ortaya
koyma çabası, ayrıca ona muhalif bir kimlik kazandırmıştır. Onun muhalifliği, eksik ya da
yanlış tanımlar üzerine kurulmuş ve kalıplaşmış kabulleri körü körüne benimsememesinden,
gerçekliği her koşulda ortaya koyma ısrarından kaynaklanmaktadır. Sosyolog bu ısrarından
asla vazgeçmeyecektir. Çünkü onun öncelikli amacı, hâlihazırdaki kabulleri sorgulamadan
benimsemek değil, aksine gerçeklikleri ortaya koyarak daha iyi ve daha insancıl bir toplum
idealine katkı sunmaktır. Her şey bir tarafa, işte sadece bu nedenle bile sosyolojiye ihtiyacımız
vardır.
KAYNAKÇA
Bauman, Z. (1999). Sosyolojik Düşünmek, Çeviren: A. Yılmaz, İstanbul, Ayrıntı Yayınları
Bilton, T. Vd. (2009). Sosyoloji, Çeviren: K. İnal Vd., Ankara, Siyasal Kitabevi
Esgin, A. ve Arslan, F. (2011). “Sosyal Bilimleri Savunmak Gerekir: Türkiye’de Sosyal Bilim Algısının
Negatifliği ve Üniversitenin Misyonu Üzerine” Uluslararası Yükseköğretim Kongresi: Yeni Yönelişler ve
Sorunlar (UYK-2011), İstanbul, (Yayımlanmamış Bildiri)
Giddens, A. (2009). “Sosyolojinin Kapsamı”, Sosyoloji: Başlangıç Okumaları, Editör: A. Giddens, Çeviren: G.
Altaylar, İstanbul, Say Yayınları
Giddens, A. (2011). Sosyolojinin Savunusu, Çeviren: İ. Kaya, İstanbul, Say Yayınları
Kızılçelik, S. (2005). Batı Barbarlığı, Ankara, Anı Yayıncılık
Kivisto, P. (2008). Sosyolojinin Temel Kavramları, Çeviren: İ. Çapçıoğlu ve S. Yavuz, Ankara, Birleşik
Kitabevi
O’Brien, M. (2001). “Anthony Giddens’ın Sosyolojisine Giriş”, Modernliği Anlamlandırmak/ Anthony
Giddens’la Söyleşiler (iç.), Gıiddens A. ve Pierson C. Çeviren: S. Uyurkulak ve M. Sağlam, İstanbul, Alfa
Yayınları, s.XIII-XLII
Slattery, M. (2007). Sosyolojide Temel Fikirler, Yayına Hazırlayan: Ü. Tatlıcan, G. Demiriz, Bursa, Sentez
Yayıncılık
Swingewood, A. (1998). Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi, Çeviren: O. Akınhay, Ankara, Bilim ve Sanat
Yayınları
Wallace, R. ve Wolf, A. (2004). Çağdaş Sosyoloji Kuramları, Çeviren: L. Elburuz ve M. R. Ayas, Ankara,
Doğu-Batı Yayınları
Waters, M.(1994). Modern Sociological Theory, London, Sage Publication
Yumul, A. (2011). “Sosyolog Kimdir?”, Bilgi Postası, http://www.bilgi-postasi.com/?p=272, Erişim Tarihi:
01.05.2012