You are on page 1of 4

ILO’nun Örgüt yapısının özünde, diğer uluslararası örgütlerden farklı olarak, “üçlülük

ilkesi” bulunmaktadır. Üçlülük ilkesi en basit anlamıyla işçi, işveren ve hükümet


temsilcilerinin, ILO çatısı altında kural koyma ve bu kuralları denetleme gibi temel
faaliyetlerde birlikte karar almaları anlamına gelmektedir. Örgüt, üçlülük ilkesinin
kendi yapısı içindeki önemini aşağıdaki şekilde ifade etmektedir.
Üçlülük ilkesi, sosyal politika ve haklar konusunda evrensel nitelikli kurallar üretme
yetkisiyle donatılan ILO'nun, gerek Birleşmiş Milletler ailesi içinde, gerekse başka
bölgesel kuruluşlarda ve denetim sistemlerinde, örneğin Avrupa Sosyal Şartı denetim
mekanizmasında, benzeri olmayan temel bir özelliğidir. Ayrıca Örgütün bu temel
özelliği sadece Anayasal organlarda değil, öteki organların oluşumunda da uygulanır
(Gülmez, 2013: 77-78). Örgütün Anayasası ile garanti altına alınan üçlü yapının nasıl
şekilleneceği ILO Anayasası'nın 3. Maddesi’nde açıklanmıştır: “Genel Konferans, ikisi
hükümet delegesi diğer ikisi ise her üye ülkenin çalışanlarının ve işverenlerinin her
birini temsilen katılan delegelerden olmak üzere üye ülkelerin her birinin 4
delegesinden oluşur.”(ILO, 2010). Buna göre hükümet, işçi ve işveren temsilcileri
2+1+1 sistemine göre üçlü yapıyı oluşturacak ve her ülke toplam 4 delege ile ILO'da
temsil edilecektir.
İlk bakışta ILO’nun üçlü yapısı, temsil bakımından oldukça adil ve özgürlükçü bir
altyapıya sahip gibi görülse de uygulamada ciddi sorunlar içermektedir. Farklı bir
deyişle; Bu ilke teorik olarak sorunsuz olsa da pratikte sorun yaratmaktadır. Örneğin,
ILO'da bulunan işçi ve işveren temsilcilerinin, kendi kişisel çıkarları doğrultusunda
hareket edip, gerek kendi hükümetleriyle, gerekse diğer temsilcilerle birlikte hareket
etmeleri söz konusudur.
Üçlülük ilkesi çerçevesinde, taraflar arasında yapılan en tehlikeli ve aynı zamanda en
olası ittifak; ILO çatısı altında işveren ve hükümet temsilcilerinin, bazı kararlarda işçi
temsilcilerine karşı yapabilecekleri işbirliğidir.15 Bu nedenle, ILO'nun üçlü temsili,
işveren ile hükümet temsilcilerinin beraber hareket etmesi veya işçi temsilcisini de
kendilerine destek vermeye zorlanması gibi durumlara açık hale getirmektedir. Birde
bu duruma hükümetlerin ILO’da iki delege ile temsil edildiğini eklersek daha net bir
görüntü elde edilebilir.
1.
Üçlülük İlkesi
Üçlülük ilkesinin özünde, sendikal hak ve özgürlükler vardır. Sendika özgürlüğü, üçlü
yapının onsuz olmaz bir koşuludur. Sendika özgürlüğünün tanınmaması, üçlülük
kavramının anlamını yitirmesine yol açar. Üçlülük ilkesi, “ulusal” temelli bir ilkedir.
Çünkü her üye devletin üç kanattan seçtiği temsilcilerin UÇK’ye katılımını öngörür.
Bu ilkenin sosyal kanatlar açısından özelliği ise, özgür ve bağımsız sendika özgürlüğü
ilkesine dayanmasıdır. Üçlülük, ne Birleşmiş Milletler ailesi içinde, ne de başka
bölgesel kuruluşlarda ve denetim sistemlerinde -örneğin Avrupa Sosyal Şartı denetim
mekanizmasında- benzeri olan bir ilkedir. Üçlü yapı ve üçlü danışma ilkesi, ulusal
düzeyde de geçerlidir. UÇÖ’nün anayasal organlarının üçlü yapısının amacına uygun
olarak işlemesi, bu ilkenin ulusal düzeyde tam olarak uygulanmasına bağlıdır.
Genel Olarak Üçlülük İlkesi
Üçlülük, çalışma dünyasının sorunlarının düzenlenmesiyle doğrudan ilgisi bulunan
üretim güçlerinin temsilcileri ile hükümet temsilcilerini bir araya getirmeyi amaçlayan
bir ilkedir. İşçi ve işveren temsilcilerinin, kendilerini ilgilendiren ve etkileyen kararlara
hükümet temsilcileriyle eşitlik temelinde katılımını sağlar. Üçlülük ilkesinin yaygın
biçimde uygulanmasıyla, devletlerin “diplomatik/siyasal” temsilcilerinin yanı sıra
“sosyal” temsilcilerinin de yer aldığı bir kurumsal yapı ortaya çıktı. Anayasal
organlarla sınırlı kalmayan bu yapı, Örgüt’e güçlülük ve dinamiklik, kural ve
kararlarına da giderek artan bir saygınlık kazandırdı. Özellikle işçi temsilcilerinin
katılımı, bir dinamiklik ve ilerilik öğesi oluşturdu.
• Üçlü yapı ▫ Çalışan, işveren, hükümet temsili ▫ Temel organların oluşumu ▫ Kural
üretme ve izleme etkinliğinin her aşamasında

2.
Uluslararası Çalışma Konferansı
ILO'ya üye ülkeler her yıl Haziran ayında Cenevre'de toplanırlar. ikisi hükûmet
delegesi diğer ikisi ise her üye ülkenin çalışanlarının ve işverenlerinin her birini
temsilen katılan delegelerden olmak üzere üye ülkelerin her birinin 4 delegesinden
oluşur.
Yönetim Kurulu
ILO'nun icra konseyidir ve yılda üç kez Cenevre'de toplanır. ILO politikaları hakkında
kararlar alır. Program ve bütçeyi hazırlayıp Konferansa onaması için sunar. Aynı
zamanda Genel Direktörü seçer. Yönetim Kurulu 28 hükûmet, 14 işveren, 14 işçi
üyeden oluşur. Hükûmet tarafının 10 sandalyesini her zaman endüstriyel açıdan çok
önemli ülkeler oluşturur. Diğer üye ülkelerin temsilcileri her üç yılda bir konferansta
seçilir. Bu seçimde coğrafi dağılım göz önünde tutulur. İşverenler ve işçiler kendi
temsilcilerini seçerler.
Uluslararası Çalışma Bürosu
Uluslararası Çalışma Örgütü'nün daimi sekretaryasını oluşturur. Yönetim Kurulu ve
beş yılda bir seçilen Genel Direktör yönetiminde hazırladığı tüm faaliyetlerin
merkezidir. Büro Cenevre'deki merkezinde 110'un üzerindeki milliyetten yaklaşık
1900 görevliyi istihdam etmektedir ve dünyada 40 bölge bürosu bulunmaktadır.
Bunlara ek olarak teknik iş birliği programı çerçevesinde yaklaşık 600 uzman
dünyanın çeşitli bölgelerinde görevlerini yürütmektedirler. Büro aynı zamanda
araştırma, belge ve uzman çalışmalar, raporlar ve dergileri kapsayan bir basım merkezi
işlevi görmektedir.
Berlin Konferansı
Isviçre Federal Konseyinin uluslararası bir hazırlık konferansı toplanmasını amaçlayan
1888'deki ikinci girişimine karşı çıkarak başarısız kalmasına yol açan Bismark ,
kendisinden farklı bir politika izleyen Imparator II . Wilhelm'in isteği üzerine ,
Konseyin üçüncü girişimini yaptığı sırada , 15-29 Mart 1890 tarihlerinde Berlin'de
uluslararası bir konferans toplanması için çağrıda bulundu . Hükümdarlığa geçtiği
günden başlayarak dış politikanın yöne timini " kendi eline almaya kararlı " , " genç ,
dinamik ve atak " bir kişi olan Imparator II . Wilhelm , " ekonomik , siyasal ve sosyal
nedenlerle Isviçre'nin önüne geçerek , ilk uluslararası resmi konferansın Berlin'de
toplanmasını gerçekleştirdi . Konferansa katılan devletler , Almanya , Avusturya -
Macaristan , Belçika , Danimarka , Fransa , B. Britanya , Italya , Luksemburg ,
Hollanda , Portekiz , Isveç , Norveç ve Isviçre idi . " 20 Şubat 1890'da yapılacak
seçimlerde sosyalistlerin olası başarısını önleme , işçi sınıfına hoş görünme ve kişisel
saygınlık sağlama kaygıları , çalışma mevzuatının daha az katı olduğu Fransa ile
Almanya arasındaki koşulları eşitleme isteği ve 1887'deki ağır sosyal karışıklıkların
doğurduğu sorunlar , II . Wilhelm ve Bismark'in böyle bir konferans için ilk çağrıyı
yapan Isviçre'yi öncelemesine ve baskıda bulunarak konferansın Berlin'de yapılmasına
yol açtı . Imparator II . Wilhelm ; seçimlerinden iki hafta önce 4 Şubat 1890'da ,
Şansölye Bismark'tan Fransa , Ingiltere , Belçika ve İsviçre hükümetlerine , " işçilerin
gereksinme ve dileklerini karşılayacak bir uluslararası anlaşma yapmaya hazır olup
olmadıklarını sormasını istedi . Bismark , Imparatorun görüşlerine katılmamış ve
aralarındaki görüş ayrılıklarının 20 Mart 1890'da istifa etmesine yol açmış olsa da ,
gelecek ay Berlin'de bir konferans toplanması için , 8 Şubat 1890'da çağrılanı ivedi
olarak gönderdi . Bunun üzerine Isviçre konferans düzenleme tasarısından vaz geçti .
Konferans çağrısı , madenlerde çalışma sorunu dışında , İsviçre hukümetinin önerdiği
konuları içeriyordu . Fransa ve Ingiltere'nin itirazları nedeniyle , yetişkinlerin günlük
çalışma süresi sorunu kesin programa alınmamıştı .
Konferansın amacı , bir uluslararası anlaşma bağıtlamak değil . sorunları teknik
yönden incelemekti . B. Britanya , Fransa ve Belçika gibi ülkeler mutlak çalışma
özgürlüğü yanlısı olduklarından , Isviçre dışında uluslararası antlaşma konusuna sıcak
bakan başka bir ülke yok tu . Bu nedenle de , Rusya dışında 14 hükümet temsilcisinin
ve toplam 47 delegenin katıldığı ve kararları imzaladığı bu konferansta , delegeler
uluslararası bir yükümlülük üstlenecek noktaya gelemedi , ancak bir dizi dileği kabul
etti . " Dilek " niteliği taşıyan bu kararlar , çeşitli ülkeler de iş yasalarının kabulünü
kolaylaştırdı ve on beş yıl sonra Bern Konferanslarında sağlanacak somut sonuçların ,
dileklerden sözleşmelere geçilmesinin yolunu açtı .

You might also like