You are on page 1of 525

• •

ROMA TARiHi
I. Cilt

CUMHURİYET

I. Kısım

Menşelerden Akdeniz havzasında hakimiyet kurulmasına kadar


Birinci baskı :1953
İkinci baskı :1987
Üçüncü baskı :1993
Dördüncü baskı :1998
Beşinci baskı : 2011
Altıncı baskı : 2015
ATATÜRK KÜLTÜR, D İL VE TA RİH Y ÜKSEK KURUMU
TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARI
XIII. Dizi - Sayı: 10"6
DÜNYA TARİHİ

• •
ROMA TARiHi
I. Cilt

CUMHURİYET

I. Kısım

MENŞE'LERDEN AKDENİZ HAVZASINDA HAKİMİYET


KURULMASINA KADAR

Prof. Dr. HALİL DEMİRCİOĞLU

7. baskı

Metin dışında 1 7 harita ve 23 resim vardır

ANKARA, 2019
Demircioğlu, Halil, 1903-1972
Roma tarihi, I. cilt: Cumhuriyet, I. kısım: Menşe'lerden Akdeniz
havzasında hakimiyet kurulmasına kadar / Halil Demircioğlu.-7. baskı.­
Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2019.
xlv, 427 s., 23 resim, 17 harita: resim, harita; 24 cm.- (AKDTYK
Türk Tarih Kurumu yayınları; XIII. Dizi-Sayı 10"6)

Bibliyografya var.
ISBN 978 - 975 - 16 - 0455-2 (tk.)
ISBN 978 - 975 - 16 - 0456-9 ( l .c.)

1. Roma İmparatorluğu_ Tarih. 2. İtalya_ Tarih. I. E.a. il. Dizi.

937. 02

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'nun 12/10/2018 tarih ve


763/32 sayılı Yönetim Kurulu Kararı gereği 2000 adet basılmıştır.

ISBN 978 - 975 - 16 - 0455 - 2 (tk.)


ISBN 978 - 975 - 16 - 0456 - 9 (1. c.)

SALMAT BASIM YAYINCILIK


AMBALAJ SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.
Sebze Bahçeleri Caddesi (Büyük Sanayi 1 Cad.)
Arpacıoğlu İş Hanı No:95/1 İskitler/ANKARA
Tel: (0312) 341 10 2 4 • Faks: (0312) 341 30 50
www.salmatbasim.com.tr • email: salmatbasim@gmail.com
T ü r k T a r i h K u r u m u, dilimizde, tarih ve arkeolojinin
bugünkü durumuna göre yazılmış bir Dünya tarihinin bu­
lunmamasından dolayı hergün daha ziyade duyulan eksikliği
gözönüne alarak, bugünkü ihtiyac, kısmen olsun karşılamak
üzere, bir Dü n y a T a r i h i yazılmasına karar vermiş ve bir
plan hazırlayarak üyelerinin ve tarihle uğraşan Türk bilginleri­
nin yardımını sağlamıştır. Birkaç yıldan beri devam eden bu
çalışmalardan sonra hazırlanan kısımlarm derhal basımına
başlanmıştır.
Bu plana göre, D ü n y a T a r i h i yirmi ana bölüm içinde
tahminen 39-40 ciltten ibaret olacaktır. ihtiva edeceği bahislerle
cilt adetleri aşağıda gösterilen bu büyük eserin, kısa bir zaman­
da tamamlanması mümkün olamıyacağından, hazırlanmış olan
ciltlerin sıra gözetilmeden basılarak, Türk aydınlarının istifa­
desine konması uygun görülmüştür.
Bu seride çıkacak eserler tam ve mükemmel olmak iddia­
sından uzak bulunmakla beraber, kendi tarihimize ait kısım­
ların anakaynaklardan faydalanılarak yazılmasına çalışılmıştır.
Ahval ve şartlar müsait olduğu zaman, bu eserin çok daha
mükemmellerini dilimizde yazılmış görmek büyük emelimizdir.

TÜRK TARİH KURUMU

1. - İnsanlığın kaynakları ve ilk medeniyetler (Pre-


historya) . . . . . . . . . • . . . • 2 cilt
il. - Orta Aıya (İslam istilasına kadar) . . • 1 ,.
111. - Çin (En eski çağlardan bugüne kadar) . 1 •
iV. - Hind (En eski çatlardan bugüne kadar). 3 •
V. -- Mezopotamya, Arabistan, S�riye ve Filiıtin (İs-
lamlığın çıkı,ına kadar) • • • . . • • • . 2 •
VI RUSYA TARlHt

VI. - Mıaır (Roma iatilaaına kadar) • . .. • • . • 1 Cilt


VII. - Anadolu (Helleniatilı: devre kadar) • • . • • . 1 •
VIJI.- Ege, Yunaniatan, Makedonya, lakender ve Hel­
lenizm lı:ırallılı:ları devri. • • 1 •
IX. - tran (Arap iatilaaına kadar) • 2 •
X. - Roma ..... ... . .
XI. - Bizana . . . . . . . . . , ... . ..
Xll. - Şarlı:f Avrupa (Ealı:i çatlardan Ortaçafın ■onuna
2
1

kadar) . . . . . . . .. . . . .. , . .. . 1 •
XIJI. - lalam tarihi (Endülüa ve Teviif-i MülGk dahil) . 2 ,.
XIV. - Ortaçat Türlı: devletleri • 4 •
XV. - Ortaçat'da A·nnpa . . . . . . 2 •
xvı. -O•manlı lmparalorlutu 7 •
XVJI. - Yeniçat'da Avrupa (Ru■ya dahil) 3 •
XVIJJ. - Yeniçat'da Orta Aaya ve Yalı:ın Dotu'da diter
devletler . • . • • • • • • • • • • • • • 1 •
XJX. - Amerika • . • . . • • • . . • . • • • • l •
XX. - Uzalı: Dotu (Ealı:i çatlardan bnröne lı:adarj • 1 •
İÇİNDEKİLER

Sahife

TÜRK TARİH KURUMUNUN NOTU ............. . ............ V


İÇİNDEKİLER . ...... .. ............ . .................. . . .... . VII
HARİTALARIN LİSTESİ ....................................... XXIV
RESİMLERİN LİSTESİ ... . . . . .......... . ........... . . . .. . . ... XXV
ÖNSÖZ ...................................................... XXVII
ROMA TARİHİ VE DÜNYA TARİHİ.. . . . . .. . . . ... . ... ..... . XXIX
GRNEL BIBJ.tYOGRAFYA: RSKt VE YRNt F,SRRLER ....... XXXV

GİRİŞ

COGRAFl VE TARİHİ ESASLAR


ROMA DEVLETİNİN KURULUŞUNDAN ÖNCE İTALYA (1-33)

A. MEMLEKET: COC.RAFI MEKAN (1-7)

Coğrafi mekan; Coğrafi faktörlf'.rin tarihdeki rolü; Tarihe lazım coirafya


bilgisi; İtalya'nm Akdeniz'deki mevkii; İtalya'nın hudutlan; İtalya'mn içi;
İtalyanın Doğu sahilleri; İtalya'mn Batı sahilleri; İtalya'nm iklimi; İtalya'mn
toprakları; İskôn yerleri: Partikularizma; İtalya'da Geopolitik tenevvü ve
vahdet;

Jıalya'nın tarihi cof,rafy4$ı hakkında (7-8)


İtalya adı; İtalya'nuı üç bölgesi ve başlıca tehirleri; Sicilya şr,hirleri (7-8)

B. HALK : EN ESKİ YERLEŞMELER


PREHİSTORYA VE PROTOHİSTORYA (8-15)

Prehistorya; Prehistorya ile tarih arasındaki münasebet; Tarihe lazım


Prehistorya bilgisi; İtalya'da Eski-tat devri; Yeni-taş devri; en eski sekene;
Bakır ve bronz devirleri; M.ö. İkinci Bin göçleri: Terramare kültürü; Terra­
mare kültürünün yayılıı:,ı; Villaoova kültürü; İtalya'mn Protohistoriası: İtalik'­
ler; İtaliklerio iki gurubu; M. ö. İkinci Bindeki son göç; lllyri'ler; En eski seke­
nenin kalmtıları; M.ö. Birinci Bin göçleri: Etrüsk'ler; Hellen''ler ve Pön'ler; Gal'­
ler veya Kelt'ler; ltalya'da etnik tenevvü ve vahdet;
VIII ROMA TARİHİ, 1.

C. ETROSKLER (16-31)

1. sı:yui ıarı:lı (16-22)

İtalya'da Etrüak'ler; Etrüıık meııeleııi; İtalya'ya Etrüık göçleri; İtalya'da


Etrüıık üıtüıılüiü ve genİflemeıi; Etriık'lerin deniz hakimiyeti; Etrüıık kud­
retiııiıı yükıeliıi ve ıukutu; Güneyde Et:rüık kudreti çöküyor; Etrilık'ler Ku­
zeyde geriliyor; Etrüık mukavemeti ve Roma; Etrüsk'ler ıiyul bir varlık ol­
maktan çıkıyor; Etrüık'lerin milll hisıi sönüyor; Etrüıık'lere ııon darbeler; Et­
rüıkler tarihe kuıtıyor.

2. Eırwlc'lerde devlet ,,e cemiyet (23-24)

Etrüık birliği; baı)ıca Etrüık ıehirleri; devlet ve cemiyet teıkilitı; kıral­


lık; cumhuriyet; aıiller ve halk; Etrüıkler'in askeri kudreti.

3. Eaiulc'lerık nudeniyeı ııe /cülıür (25-31)

Etrüık ikti.ıadl hayatı; Etrüık lisanı ve yazısı; Etrüık ıan'atı; Şehir kur­
ma; Etriiık tapınağı; Mezar ıekilleri; Resim; Heykelcilik; Keramik ve maden
itleri; Etrüık ean'atımn huıuıiyeti; Etrüıık'lerde din; Tanrılar; Öteki dünya
haklı:ında düıüneeler; Etrüık dininde Doğu ve Anadolu tesiri; Etriiık kültü­
rünün Roma tarihindeki önemi;

Bibliyogr�fya (32-33).

BİRİNCİ BÖLÜM

EN ESKİ ROMA
KIRALLIK DEVRİ (34-70)

A. ROMA'NIN ootuşu VE İLK ZAMANLARI (34-48)

1. Kurulu, ııe kıraUar efıanelerı: (Jıt.-39)


Latium; Latium'da Latin'ler; Roma'nın mevkii; Roma'mn ilk zamanlan
hakkında efsanevi tradisyon; Roma'nın kunıluıu efıaneıi; Roma kırallan ef­
sanesi; Numa Pompiliuıı; Tulluıı Huıtilius; Ancuı Marciue; Roma'da Etrüsk
kırallar: Tarquiniuıı Priscus; Serviue 1'ulliuı; Tarquiniue Superbue.

2. Roma'nın ıarilai geli1meıi ııe ıaflıalorı (39-48)


Efaane ve tarih: efsanevi tradisyonun tarihi özü; Roma topraklarında
ilk iıki.n; Roma Quadrata; Roma'nın geliımeei ıafhalan; Birinci Safha: dağınık
köyler Roma'ıı; İkinci safha: Yeditepeler Roma'eı; Bu ıaflıalardaki olaylar;
Yeditepeler Roma'ımın Etrüık'ler karııeındaki durumu; Roma'mn gelipıeeindc
üçüncü safha: Etrüık kırallar Roma'sı; Etrüsk kırallar idareeinde Roma; Et•
rüık kırallann ıiyaııl faaliyeti; Etrüıık kırallar Roma'ıı ve Litin Birliği; Lat•
iuın'da siyasi hlkimiyet; Son Etrüsk k.ırallanna isyan; Kırallık yıkılıyor; Kıral­
IıJın yıkılııı ve yeni meseleler.
İÇİNDEKİLER IX

B. ESKİ ROMA'DA CEMİYET VE DEVLET (48-68)

l. Cemiyet u,kilaıı: Patrit:i'ler ve Pleb'ler (48-53)

Roma'nın Latin cemaati; Roma ailesi; Yanqmalar ve köleler; Roma


ailesinde baha otoritesi; Roma ailesinin cemiyetteki rolü ve önemi; Gem Bir­
liği; Curia Birliği; Tribus Birliği; Tam hukuklu vatandaıJ.ar; Patri'ci'ler; Pleb'·
ler; Patrici ve Pleb ayrıhşmm sebepleri ve ııeticeleri;

2. Devlet: En eski e,oş reılcilaı (53-56)


Eski Roma'da kıral; kırallık müessesesi ve Etrüsk kırallar; Curia meclisi;
Ordu tetkilitı;

3. Esas ıe,kilaııa değiımekr: ilk reform (56 • 59) ;

Değiıtmelerin men�i; Değiımelerin &ebebi ve gayeai; Halk ccnturia'lar


halinde bet kısma aynlıyor; yeni tribuıı'lar teıkil olunuyor; Centtıria mecliıi
kuruluyor; ordu tetkilibnda de�tiklik; değişmelerin önemi; Timokratik
nizam;

C. ESKİ ROMA'DA MEDENİYET VE KÜLTÜR (59-68)

Ziraat; Zenaat ve ticaret; Hukuk; Dil: Latince; Edebiyat; Sanat; Din; En


eskf inançlar; Taııruıal kudretlerin kavranışı; Dini tasavvurlarda harici teııirler
ve değişmeler; Roma'luun dindarlığı; Kültler: Ev ibadeti; Umuml ibadetler
ve rahipler; Uğur deneme ve fal; Mukaddes oyunlar; Roma dininin özelliği;

Bihliyagrııfya (69-70)

İKİNCİ BÖLÜM

CUMHURİYETİN KURULUŞU
LATİUM'DA SİYASI H.A.KlMlYET
M. 0. BEŞİNCİ YÜZYIL (77-106)
A. CUMHURİYETİN ESAS TEŞKİLATI (71-76)

Roma'da yeni rejim: Cumhuriyet; Cumhuriyetin en yüksek icra makamı:


Con,ul'lar; Conııul'lerin emir etme kudretinin mutlaklığı; Conııul'lerin vuifeleri;
Conııul'lerin ilk yardımcılan: Quae&tor; buhran zamanlannın icra makamı:
Dictator; Dictator'nn Roma tarihindeki önemi; Yeni rejimde aenattıı; Yeni
rejimde curia ve centuria meclisleri; Eık.i Roma cumhuriyetinin karakteri;

B. DIŞ POLiTİKA OLAYLARI (76-85)

l. Dıı ıelılilwlu ve diplomarik faaliyetler (76-81)

Cumhuriyetin kartdaftığı dıt tehlikeler;JEtriiık tehlikesi; Kartaca ile yapılan


ilk muahede ve önemi; Latin tehlikesi; M. ö. Bepnci yiizyılda Roma'nın bqlıca
dÜJDıaıılan; M. ö. Beıinci yüzyıldaki diplomatik faaliyetler: Latin ittifakı;
Hernic ittifakı; Caere ittifakı; ittifakların ıı;ayesi;
X ROMA TARİHİ, I.

2. Harp cepheleri ve ııavaşlar (81-85)

M. ö. Beşinci yüzyılda harp cepheleri; harp lerin karakteri; Sabio'ler cep­


heıi; Aequ'lar cephesi; Volsc'ler cephesi; Veii Etrüsk şehri cephesi; Veii'oin
muhasara ve zaptı; M. ö. Beşinci yüzyıldaki dış olaylann önemi; Latium'da
siyasi hakimiyet;

C. İÇ POLİTİKA OLAYLARI- (85-106)

1. Patrici-Pleb mücad.eleııi, sebepleri ve başlıca cepheleri (85-90)

Cumhuriyet devri başında Patrici'lerin imtiyazlı durumu; Patrici'lerle


Pleb'lerin durumlarmdaki tezad ve aradaki gerginlik; Patrici-Pleb mücadeleıi
ve başlıca cepheleri; Siyasi istekler cephesi; Sosyal ve iktisadi istekler cephesi;
Zira! istekler cephesi; Devlet arazisi; Devlet arazi8İlli işletmek; Devlet arazisi­
ııiıı doğurduğu meseleler; Adli ve dini cepheler; Patrici-Pleh mücadelesinin
manası;

2. Paırid-Pleb mücadele:ıinin fiilen başlama.n ve Pleb'lerin


ilk kaz:anfları (90-95)

Pleb'ler teşkilatlanıyor: İlk Pleb meclisi; Pleb'lerin mücadele metodları:


Me�ru metod, ihtillilci metod; Mücadele başlıyor: Pleb'lerin ilk grev hareketi;
Pleb tribuous'ları ve selihiyetleri; Pleb tribunus'larının dokuznıılmazlık vasfı;
Pleh tribunus'lannın önemi; İlk grevden sonra Partici'lerle Pleb'lerin durumu;
Conıul Spurius Cassius'un zirai teklifleri ve neticeleri; Pleb tribunus'u Pub­
lilius Valero'nun teklifi;

3. Deı:emvir'ler komiııyonunun /curulmaııı ve on ilci levha


kanunlarının neıri (95-98)

Adli istekler ele alınıyor: İlk kanun yazma teklifi; Decemvir'ler ve on iki
levha kanunlan; On iki levha kanunlannın muhtevası; On iki levha kanun­
larının önemi;

4. Paırici-Pleb mücadelesinde Pleb'lerin yeni ka:ııanfları (98-103)

Pleb'lerin ikinci grevi ve Valerius-Horatius kanunları; Valerius-Horatius


kanunlarınm önemi: Roma'nın Magna Carta'sı; Pleb meclisi yeni bir halk mec­
lisi oluyor; Pleb'ler Patriciler'le muteber evlenme hakkını kazanıyor; Consul
ıelAlıiyetini haiz askeri tribunus'lar; Consııl selahiyetleri azalıyor: Censor'lar;
Pleb'ler Quseııtor de oluyor; M. ö. Beşinci yüzyıl sonundaki durumu;

BiMiyografya ( I 04- l 06)


İÇİNDEKİLER XI

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DEVLETiN GELİŞMESİ VE GENIŞLEMES 1


M. 0. 337-296 (107-158)

A. GAL'LER FELAKETİ VE ROMA'NIN YENİDEN KALKINMASI


(107-115)
l. Galler felaketi (107 -11 O)

Galler ff'laketi; Orta Avnıpa'da Kelt'ler veya Gal'ler; Kelt'lerin başlıca


vasıflan; Garler İtalya'ya giriyor; Gal'ler Roma'lılarla çntışıyor; Gai >lt,•r
Roma'ya giriyor; Roma'nın eski mevkkii sarsılıyor;
2. Roma'nın kalkınması ve ilk savaşlar (110-115)
Roma kalkınıyor: Reformlar ve Camilluı;; Askeri ve siyasi yeni kalkınma
tedbirleri; Roma kalkınması mucizesi; M. ö. Dördüncü yüzyılın birinci yarı­
!llDdak:i harpler; Etrüsk cephesi; Volse'ler dağıtılıyor ve Hernic'lerle ittifak
yenileniyor; GaJ >ler'irı mükerrer hücumları püskürtülüyor; Latin �ehirleri İn·
kıyad ediyor; Latin Birliği ve Latin-Roma ittifakı yenileniyor; Roma eski kud­
retini kazanıyor ve ufku ıı;enişliyor; İlk Roma-Samnit muahedc!li; Kartaca ile
ikinci muahede;

B. ORTA İTALYA'NJ:'ıl FETHİ (115-140)


l. 1''üıuhaı meselesi: Roma'nın l,aıium dış ında genişlemesinin
ıimillf'ri ve merodları (ll5-ll 9)

Latium dışında fütuhat; Fütuhatın mahiyeti, Fütuhatın şartları ve unsur­


ları; Genişlemenin ii.milleri; Siyasi ô.millerin motifleri; Kudret ihtirasının hu­
kuki formüllerle örtülmesi; Dostluk ve ittifak muahedeleri; Genişlemede mua­
hedelerin rolü ve manası;
2. Orta lıalya'nın feıhi başlıyor.
Birinci Samniı Harbi (120-123)
Roma'nın Samnit'lerle çatışması; Orta İtalya'da Samnit'ler; Sauwit'lerin
tqkilitı; Dağlı Samnit'lerin Campania'ya akınlan; Capua Samnit'lere karşı
Roma'dan yardım istiyor; Birinci Samnit harbi ve sulh; Roma-Snmnit çatış­
masının manası;
3. Latin'ler horbi ı,·e Laıium'da yeni ni:am (123-129)
Roma-Lô.tin Birliği ittifakında Roma,nın üstün mevkii; Latin'lerin Ro•
ma'dan istekleri; Litin'lerin ve müttefiklerin isyanı; Litin'ler harbi ve Ro•
ma'mn kat'I zaferi; Roma istikbal için karar vermek zorunda; Roına Lat­
ium'da yeni bir nizam kunıyor; Tam ve yan Roma hukuku alan şehirler; Latin
hukuklu kalan müttefik şehirler; Roma kolonileri şebekesi; Yeni nizama hakim
prensipler; YE"ni nizamın manası ve önemi;
XII ROMA TARİHİ. I.

4. ikinci ( Büyük) Samniı Harbi (130-137)


Roına'nııı Campania'da yerle,mc,ııİ; Campaııia'da Roma l[enişleınesiııe
karşı Samnit'leriıı tepkisi; Roma Samnit'lerle tekrar çatışıyor; İkinci Samnit
harbinin birinci safhaııı: Neapolis hadisesi; Harbin ilk senelerindeki durum;
Roma'nın yeni harp planı ve muvaffakiyeti; Roma'nın Cnudium hezimeti ve
sulh; Roma tekrar hazırlanıyor; Yeni tedbirler; Büyük Samııit Harbinin ikinci
ııafhası; Roma Samnium'u kolonilerle sanyor; Roma"ya karşı koalisyonlar
kuruluyor; Birinci koalisyon: Büyük Samnit Harbinin üçüncü safhası; Etnıria
ve Samnium'daki muharebeler; İkinci (büyük) Samnit Harbi sona eriyor; İkinci
(büyük) Samnit Harhinin sonundaki dunım.

5. Orıa fıalya valıdeıi kuruluyor.


Üçiinrii Samniı harbi (137-140)

Yeni krizler: Homa'ya karşı ikinci koalisyon; Üçüncü Sarnnit Harbi; Sen­
t.inum muharebesi; Samnit'lerle sulh: Samnium Roma'nın müttı,fiki oluyor:
Gal'lı,r ve Etrüsk'lerle harpler; Orta İtalya vahdeti kuruluyor:

C. GÜNEY İTALYA'Nil'i FETHİ


İTALYA YARIMADASINDA SİYASI MEKAN VAHDETİ
KURULUYOR (140-158)

l. Roma'nııı Güney lıalya ile ilgilenmeıi


Tarenıum ve Pyrrhoı ile /ıarp (140-148)

Roma Güne)· İtalya'ya çağmlıyor; Hellen şehirlerinin zayıf durumu; Helleıı


,ehirleri ve İtalikler; Tarentum'un (Taras) İtaliklere karşı müdafaa politikası:
Dı� yardımlar: Roma Güney İtalya olaylariyle ilgilenmeğe hathyor; Güney
İtalya Hellen �ehirleri ve Roma; Roma Thurii ile ittifak yapıyor; Roma-Ta­
rentum miinascbetleri; Roma'nın Tarentum ile çatışması; Tarentum yalnız
kalıyor ıre Pyrrhos'dan yardım iııtiyor; Tarentum ve Batı Hellen'leri davası;
Pyrrhos Tarentum'un talebin! kabul ediyor; Pyrrhos'un aııkerliji vı- va,ntalan;
Pyrrhoıı'ım planlan; Pyrrhos'ıın ıı;üvendiği nokta:

2. Pyrrhos'uıı lıalya':va gelmeıi. ve sav�lar (148-155)


Pyrrho� halya'da: Roma Pyrrhos'a harp ilan ediyor; Roma'nın mani­
pulus'u ile Pyrrhos'un phalanksı. çatışıyor; Pyrrhos'un Kuzeye taarruzu se•
meresiz kalıyor; Pyrrhos'la ikinci muharebe; Pyrrhos'un sulh teklifi ve Ro­
ma'nın Kartaca ile ittifakı; Pyrrİıos Sicilya'ya gidiyor; Pyrrhoıı'un Sicilya'daki
işleri; Pyrrhos tekrar İtalya'ya geliyor; Pyrrhos İtalya'da mağlup oluyor ve
memleketine dönüyor; Tarentum Roma'ya teslim oluyor; Roma-Tarentum
harbinin manası; Roma ltalya'yı teşkilatlandmyor; Roma İtalya'da ilk defa
siyasi mekan vahdeti kuruyor;
Bibliyografya (156-158)
İÇİNDEKtum XIII

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
lTALYA'NIN FETHİ DEVRİNDE
CEMİYET VE DEVLET, MEDENİYET VE KÜLTÜR
(159. 248)

A. PATRİCİ - PLEB MÜCADELESİNİN sor-.ı; VE SINIFLARl'i


UZLAŞMASI ()59-170)
l. Pleb'leriıı siirt>kli kaıaraçları t'f' con&ul'lupa eripneleri (159-163)
İtalya fütuhatı devrinde iç meseleler: Gal'ler felaketinin Roma'nın içtimai
bünyesindeki tesirleri; Sosyal reform için ikinci kurban: M. Manlius; Licinius­
Sextiuı,: Kamınlan; Kanunların borçlar hakkındaki hükümleri; Zirai hükümler;
Devlet arazisi meselesi; Kanunların siyasi hükümleri; Pleb'ler r.omıul oluyor;
Patrici'lerin yeni memurları; Yeni Patrici aedilis 'leri;

2. Pleb'lerin hükumeti' iştiraki ı•e Paıriri-Pll'b miicedelesiniıı snnu (163-170)


Pleb'ler öteki memurlukları da alıyor; Pleb'forin hükumete iştirakinin
manası; Pleb'lerin üçüncü jlre"\-i; Publilius-Philo kanunları; Borçtan köle olmak
kalkıyor; Taşınır servet sa�ibi topraksız halkın durumu; Bunların devlet bün­
yesindeki rolü ve Appius Claudius; Appius Claudius'un esas teşkilat reformu;
Appius l:laudius'un reformu bozuluyor; Pleb'lerin dördüncü grevi; Hortt>nsimı
kanunu; llortensius kanunun manası: Patrici-Pleb mücadelesi bitiyor;

B. İTALYA'NIN FETHi SONllNDA RO?.IA SOSYETESİ (li0-174)


Eski aristokrasi bünye değiştiriyor ve yeni bir aristokasi doğuyor; Yeni
aristokrasinin adı: Nohilitas: Yeni aristokrasinin karakteri ve hizmetleri; Su­
vari sınıfının meydana gelişi; Orta çiftçi sınıfı büyüyemiyor: Proletarius'lar
çoğalıyor; Azatlılar da ı;-oitahyor; Roma ı.<osyeteııinin organizmaııındaki sağlam­
lık ve tehlike belirtileri:

C. İTALYA"NIN FETHİ SONUNDA ROMA Cll.\.fHliHİYETINİ'.'\


"ESAS TEŞKİLATI (174-180)

Patrici-l'leb mücadelesinin Roma'nın devlet bünyesine tesirleri; Yeni eeaıı


teşkilatın şekli ve muhtevası: Karma anayasa; Esas teşkilatta halk hakimiyeti
prensibi; Halk iradesinin tezahür şekli: Korporatif sistem; Meclislere hikim
olan norm: Vatandaşın pasifliği; İktidar mefhumu ve icra kuvvetinin imtiyazlı
durumu; Memur seçiminde demokratik ve aristokratik taraf; Senatus'un aris­
tokratik karakteri; Senatns'un fonksiyonu ve devlet içindeki önemi; Esas teş­
kilatta demokratik hukuk devleti karakteri; Esas teşkilat ve Roma cumhuri­
yeti: Roma cumhuriyetinin mutedil demokratik karakteri;
D. ROMA ClJMHURİYF.TlNİN ORDlJ TEŞKİLATI (180-1115)
Roma otdusu nun devlet bünyesindeki önemi; Cumhuriyetin ordu teşkilatı;
Ordu teşkilatında ilk reform; Ordugah kurmada terakkiler; Taktik zaruretler
XIV RO:\IA TARİHİ, I.

ve manipulus birliği; Yeni teşkilatta silahlar; Yeni askeri talim ve terbiyenin


e&aslan; Ordunun komuta heyeti ve üst-subayları; Alt-subaylar: Centurio'lar;
Roma ordmmndaki miittefik a�kerler; Roma ordusunun en büyük vaıııfı: Disiplin;
E. YENİ ITALYA DEVLETİ
RO"1A - İTALYA KONFEDERASYONU (185-193)
Yanmada İtıılya'sında kurulan siyasi mekan vahdetinin hukuki çerçevesi:
İtalya'rla yeni bir devlet sistemi; Yeni devletin arlı: Roma-İtalya konfederas­
yonu: Roma-İtalya konfederasyonunun unsurları: Roma devleti ve müttefik­
ler; Tribus'lardaki tam hukuklu vatanda�ar; Roma kolonilerindeki tam hu­
kuklu vatandaşlar; Diger tam hukuklu vatandaş cemaatleri; Yan hukuklu Roma
vatandaş cemaatleri: Municipium'lar; Roma-İtalya konfederasyonunda müt­
tefikler unsuru; Müttefikler ve itifok muahedeleri; Müttefiklerin başlıca mü­
kellefiyetleri ve hakları; Latin hukuklu müttefiklerin konfcderasyondaki imti­
yazlı durumu; Roma-İtalya konfederasyonunun sahası ve nüfusu; Roma-­
İtalya konfederasyonunda Roma'nın önder mevkii; Roma-İtalya konfederas­
yonunun önemi;
F. İTALYA FÜTUHATI DEVRİNDE
'\IEDENlYET VE KÜLTÜR (193-203)
Ziraatte gelişmeler; Ziraatte pliıntaj usulü ve ağaç kültürü başlıyor; Zenaat
ve ticarette teşvik edici emilin noksanlığı: Zenaat ve ticarette gelişmeler; Eski
Roma'da tabü iktisat sistemi; Sikkeleşmiş para iktisadına geçiş: İlk bakır pa­
ralar; Roma'rla ilk gümüş para: Dcnarius; Hukukun gelişmesi: örf ve ıidet hu­
kukundan yazılı hukuka; hukukun geli�mcsindc Roma konııervatizması ile
formalizmasııun rolü; Dil; Edebiyat, �limari: Roma'lınıo evi; Faydalı mimari:
Su kemerleri ve yollar; dini mimari: Tapınaklar; Heykel ve resim; San'atta
yabancı tesirler ve Roma hususiyeti; Din: politeizma'nm hususiyetleri; Yabancı
Tanrıların Roma'ya girmesi; Hellen Tannları ve kültleri girmeğe haşlıyor; Roma
dininin ıııığlamhğı ve Hellenleşme belirtileri; Roma-İtalya konfederasyonu ve
yarımadanın kültür durumu
Ribliyol(rafya (204-208)

BEŞİNcİ BÖLÜM

BATI AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ


PÖN HARPLERİ
M. Ö. 266- 133 (209-278)
A. BİRİNCİ PÖN HARBİ (209-244)
l. Valıdedi lıalya'nın Baıı deni:ııi meselesi
Roma'nın Kanaca delJleti ile münıuebederi,
Harbin sebepleri (209-217)
Vahdetli İtalya'mn iki meselesi; Doğu ve Batı denizlerine hakimiyet;
Doğu meseleııi: Hellenistik devletlerle münasebet; Batı meselesi: Kartaca ile
İÇİNDEKİLER XV

nıünasebet; Kartaca devletinin kuruluşu ve gelişmesi; Kartaca deniz hakimi­


yetine dayanan bir ticaret devleti oluyor; Kartaca ticaret devletinin dayandığı
kara sahası; Kartaca devletinin yapısı; Kartaea'da askerlik ve ordu; Karta­
ca'da medeniyet ve kültür; Kartaca'nm İtalya ve Silcilya Hellen'leri ile müna­
sebetleri; Kartaca'run Roma ile münasebetleri; Roma-Kartaca aııl,şıuazhğı
ve sebebi: }lessaııa ve Mamertin'ler; Anlaşmazlığın harp doğurması ihtimali
karşıı.ında Roma'nın durumu; Roma'nın kararı: Roma Sicilya'ya el uzatıyor;
2. Birinci Pön Harbinin safhaları
Sicilya ve Afrika'daki sat·aşlar ııe sulh (217-224)
Kartaca ile Roma arasında harp pııthyor; harp Sicilya'da genişliyor: Sy­
racıısae Roma ile İttifak yapıyor: Roma'nın Agrigentum zaferi: Roma lruv­
,·etli bir doanma yapmağa karar veriyor; Roma donanması Kartaca donan­
rnası ile çatışıyor; Roma harekatı Mrika'ya naklediyor; Roma Afrika'da mağ­
lup oluyor; Harp tekrar Sicilya'ya geçiyor ve Roma'nırı donanma kudreti sö­
nüyor; Kartaca'lı Hamilkar Barkas Sicilya'ya geliyor; Roma yeniden kuvvetli
bir donanma y,pıyor; Roma denizde kat'i neticeyi alıyor: Kartaca Roma ile
sulh yapıyor ve Birinci Pön Harbi bitiyor.

B. BİRİNCİ PON HARHİNUEN SONRA


ROMA VF. KARTACA (224-235
l. Hoına'nın kazançları ve lıalya ile deniz-aşırı memlekeılerd,,
teşkilatlanması (224-322)
Roma'nın harpten kazançları ve yeni vazifeleri; Sicilya'nın ilhakı ve ida­
resi meselesi; Sicilya deniz-aşırı ilk eyıi.let (provincia) oluyor; Roma Sardinya
ve Kor!!İka'ya rla el atmağa hazırlanıyor; Kartaca ile ikinci sulh: Sardinya
ve Korsika da Roma eyaleti (provirıcia) oluyor; Roma'nın İtalya'daki i�leri;
Kuzey'deki Gal 'lcr meselesi; Gal'lerin endişeleri ve tepkileri; Gal'lerle harp: Roma
Gal'leri mağlup ediyor; Roma Po havzasını ilhak ediyor ve teşkilıitlandırıyor;
2. Karıaca'nın kayıpları ve bıınları telafi etme düşünceleri (229-235)
Mrika'da ücretli askerlerin isyanı ve müttefiklerin aynlması; Sardinya­
daki isyan ve Roma ile ikinci sulh; Kartaca'nın sulhtan sonraki feci durumu;
Kartaca kayıplarını İspanya'da telafiye kalkıyor; Kartaca'nm yeni hareketinin
manası; İspanya ve Kartacahlar; Kartaca'nın İspanya'daki fütühau: Hamil­
kar ve Haııdrııbal; Roma Kartaca'nın İspanya'daki mevkkini tanıyor.

C. İKİNCİ PÖN HARBİ (234-254)


l. llarbin patlamasına götüren sebepler ve vesileler ;
Tarafından harp planları (234-238)

Hannihal İspanya'da başkomutan oluyor; Saguntum meselesi ve Roma


ile anlqmazhk.; Hannibal Seguntum'u muhasara ediyor; Saguntum dütüyor
ve Roma Kartaca'ya harb ilıin ediyor; İkinci Pön Harbi başlıyoı-: Roma'nın
harp planı; Kartaca'nın harp plim ve Hannibal;
XVI RO\IA TARİHİ, I.

2. Kar.ıaca'lılarm Jıolya'ya ıaarruııu.


lıo/_va'dalıi harp harekaıt (238-244)
Hannibal'in karadan halya'ya taarruzu; Hannibal Alpleri geı;iyor; İtal­
yıı'da ilk savaşlar: Ticiııus muharebeııi; Trebia muharebesi: Trasimenus gölü
muharebesi; Zaferden sonra Hannibal'in tedbirleri: Roma'nın ittifak sistemini
dağıtmak teşebbüsü; Roma'nm tedbirleri; Fabius Maximus ve yıpratma stra­
tejisi; Fabiııs çekiliyor; Roma'nın planı değişiyor; Cıınnae meydan mııhıırebesi;
Cannn� felıiketinin neticeleri: Roma-İtalya konfederasyonu ıı;ev,iyor;

:\. JıoJ..·a dışmdııki harp harl'kl'ılPrİ (245-249)


lfannibııl İtalya -lışındıı) miittef ikler arıyor; Harp sahası genişliyor:
halyıı dışında harpler; Sicilya harbi; Syracusııe Roma ittifakından ayrılıyor;
Roma Syrat"ıuıae'yi muhasara ve zaptediyor; ispanya harpleri: Scipio'lar ölü­
yor: Gı-nı: Publius C. Scipio lspanya'ya ıı:idiyor; Scipio lıı.pıınya'da Cartogo­
Nova'yı alıyor; İspanya Karııtaca'lılardon tPmizleniyor:

•'- Jıalya harp sahnesindeki saı•a.şlar.


lkinri Pçön Harbi biıiyor (249-254)
Hannibal'in İtıılya'daki durumu; Hasdrubal İtalya'da: :\4.etaunıs muha­
rebesi: Hannibal'in halya'da son seneleri; Harp Afrika'ya nakloluııuyor; Sci­
pio Afrikıı'da: İlk savaşlar: İlk sulh aııla�ması: Hannibal İtalya'dan Afrika'ya
ılöniiyor; Birinci sulh bozuluyor: Zama meydan muhıırabes: Kartaca ile ikinci
�ııth: İkinci Pön Harbi bitiyor; Roma Batı Akdeniz't> hakim oluyor;

D. 0ÇÜNC0 PÖ!\ HARBİ (255-274)


I. Uçünı-ü Pön harbinden önce Roma ı•e Kartaca (255-263)
Ronıa'yı kurtaran kudret; Roma �ulh dt>vresine girerken; İtalya'nın em­
niyeti; Kuzey halya'daki Kelt'ler (Gııl'ler) meselesi; Liguria ve Venetia mese­
leleri; İspanyıı'da iki eyalet (provincia) kuruluyor; t�panya'dak.i Roma idaresi
vr yerliler: İııpanya'dıı Roma idaresine karşı isyanlar başlıyor fakat bastırılı­
yor; Kuzey Afrika: Kartara ve Nmnidia; Kartaca yava� yavaş kalkınıyor:
Hannibal hükumet başına p:eı;iyor: Hannibal Roına'nın baskısı altında Kar­
taco'dan kaı;ıyor; Numidia devleti ve kıral .\fa!!ııİııissa: Kırat Massinissa'nın
Kartaca alt>yhiııe hareketleri; Kartoco-Numidiıı ıınlıışmozlıkları karşıııında
Roma;

2. Vı;üncü Pön Harbi.


Roma ile Karııu-a arasındııki son çatışma,
Karıaca'nın zapıı ve tahribi (263-269)

Numidia Kartaca'yı tamamen ilhak etmek istiyor; Roma'nın tepkisi,


Kartaca'nın tahribi fikri; Roma müdahale iı;in fırsat ve bahane arıyor: Kar­
taca-Numidia harbi; Roma Kartaca'ya harp ilin ediyor; Romalı'lar Afrika'ya
hraı; yapıyor; Kartaca teslim olmak istiyor; Roma'lılanıı ultimatumuna karşı
Kıırtaca'nm müdafaa kararı; Roma'lılar Kartaca'yı muhasara ediyor: Scipio
İÇİM>EKİLER XVII

Afrika'da; Kartaca şehri düşüyor ve tahrip ediliyor; Karwca topraklarında yeni


bir eyalet kuruluyor: provincia Afrika; Üçüncü Pön Harbi bitiyor: Roma Ratı
Akdeııiıı'iıı mutlak hakimi oluyor;

3. Üçüncü Pön Harbi sıralarında lsyanpa.


J.�paııya'daki istiklal .�avaşları; Roma fspanya'yı kat'ı
hakimiyetine alıyor (269-2i4)
Üçüncü Pön Harbi sıalarında lspanya'daki hareketler; lspanya'da iııtik-
1.ıi savaşları başlıyor; İspanya'daki savaşlının kanlı mahiyeti ve Roma idare•
töiuin suçu; İspanya harplerinin ilk safhası: Keltibel''Mr ve Lusitan'larla savaş­
lar; Harplerin ikinci safhası: Lusitan'larla savaşlar, Viriathus; Viriathus öldü­
rülüyor ve Lu�itan'lat'ın mukavemeti sönüyor; Keltiber'lerle harpler: Numan­
tia'lılann kahramanca müdafaaları; Kartaca fatihi Scipio İspanya'da, Numan­
tia önünde; Numantia düşüyor ve ııon Kcltiher mukavemeti ı;Önii"·or: hparıya
kat'i olarak Roma idansine �eçiyor.

Bibliyogr�fva (275-278)

ALTINCI BÖLÜM

DOĞU AKDENİZ DÜNYASININ FFTHİ


HELLENİSTIK DEVLETLERLE SAVAŞLAR
M. O. 266-127 (279-247)

A. 1\-lAKEDO,\İA İLE BİRL"l"Cİ HARP (279-296)

l. Ça.tışmu_va götiiren sebepler ııe ilk hatliııeler.


Adritı ı·e lllyria �eselekri, TUyria h.arperi, Roma'nın Balkanlara
a_yak basması ve Makedonia (279-287)
Vahdetli İtalya'nın Doğu (Adria) denizine hi'ıkimiyet meselesi ve muh­
teıııt•l ııt•tict"lteri: Rumu'ııııı Adria denizi ih� ilgisi; :\ılria denizindeki korsan
lllyri'ler ve Balkanlardaki devletler; Illyri'lerin korşan devleti ve kıral Agon'un
faaliyeti; Kıraliçe Teuta'nın tecavüzleri ve Adria'daki Hellen şehirleri; Adria'nın
emniyeti bakımından Illyria-Roma münasebetleri; Illyria'ya birinci sefer; Illy­
ri'lerle sulh; Roma Illyria sahillerinde müttefikler buluyor ve Bellen şehir­
lerini himayesine alıyor; Roma'nın lllyria harekatının manası ve Makedonia;
Roma Makedonia ile değil, Hellas ile siyasi münasebete girişiyor; Roma Hel­
las'da :\-lakedonia'ya karşı tedbir almıyor; Makedonia Illyria'da Homn'mn
vassalı olan Demetrios ile anlaşıyor; Demetrios Adria denizi emniyetini tehli­
keye sokuyor; lllyria'ya ikinci sefer: Demctrios Makedonia'ya kaçıyor; Rom,1
..\rlriıı emniyetini ve Balkanlarda himaye hi'ıkimiyctini kuvvetlendiriyor:
XVIII ROMA TARİHİ, I.

2. Birinci Makedonia lıarbiııiıı safalıal,.


Roma ilk defa Hellas'da (Ege)de savaşa giriyor, Makı,donia ile
bir sıaıus quo uılaşması yapılıyor (88-296)

Illyria yüzünden Roma ile :Makedonia arasında çatışma haşlıyor; Ro­


ma Makedonia ile çatışmayı geciktirmeğe çalışıyor; Philippos Batı'ya dönmek
için Ilellas'da sulh yapıyor; Makedonia kıralı Illyria'ya donanma yollµyor
fakat muvaffak olamıyor; Philippos Hannibal ile Roma'ya karşı ittifak yapı•
yor: Harbin birinci safhası başlıyor; Philippos Illyria'ya tekrltl' taarnız ediyor
fakat gene ıııunlTak olamıyor; Roma-Aitolia Birliği ittirfakı: Roma harbi Hel­
las'a ,naklediyor; Roma Hella�'da Makedonia'ya karşı başka müttefikler de
buluyor; Anadolu'daki Pergamou Makedonia'ya karşı Hellen-Roma koalis­
yonuna giriyor: Herhin ikinci safhası: Roma ve müttefikleri Makedonia etra­
fına bir çerıber yapıyor; Roma Ege havzasına ıı;ereği gibi ilgi göstermiyor; Ai­
tol'ler Roma'dan aynlıyor ve Makedonia ile sulh yapıyor; Birinci Roma-Make­
donia Harbi tekrar Illyria'ya geçiyor fakat bitiyor; Roma )fakedonia ile Pboi­
nikr'dı- sulh yapıyor; Roma-1\lakedonia barışının mônası: status quo sulhıı:

H. MAKEDONİA İLF. İKiNCİ HARP (296-:119,

l. Çatışmaya götüren sebep ve vesileler.


E.ıı.<> ılıerıizirıin emni_yeıi, �azların serbesıisi, Hellenlerin hürriyeti
nıı>.,eleleri ve Roma'nın yeni DoP,u politikası (296-306)
Phiorıike �ulhıınun �iirüklüğü: Phoinike sulhundan sonra Makedonia:
Ege ve Boğazlarda l\fakedoııiıı emelleri ve Rhodos'un buralardaki menfaatleri;
Philippos Rhodos'u zayıflntmağa çalışıyor; Mısır'ın Ege hııvzaı,ıındaki menfa­
atleri ve Makedonia; Suriye kıratının Doğu Akdeniz ve Ege havzasındaki emel­
leri; I\Iakedonia ve Suriye l\hsır'ın deniz-aşırı yerlerini paylaşmak için gizlice
anlaşıyor; Suriye kıralı Mısır'ı Güney Suriye'den çıkarıyor: Makedoııia kıralı
Ege denizi emniyeti ve Boğazların serbestisini ihlal ediyor; Rhodos ve Perga­
mon Makedonia'ya harp ilim ediyor; Makedonia kıralı Ege denizindeki teca­
vüzlerini genişletiyor; Makedonia kıralı Anadolu'da harekata geçiyor; Mısır,
Pergamon, Rhodos ve Atina Roma'ya baş vuruyor; Roma'ıım Ege hadiseler!
karşısında formel hukuki durumu ve Doğu politikası; Roma İtulya'nın emni­
yeti için Ege havzası ve Boğazlarla ilgileniyor; Roma, Hellen hürriyetinin mü­
dafii oluyor ve Philippos'ıı ultimatum veriyor; Roma Makedonia'ya harp ilan
ediyor; İkinci Roma-Makedonia Harbinin mônası; Roma'nın Doğu Akdeniz
poti,ikası belli oluyor;

2. !kinci Roma-Makedonia Harbinin safhaları


Roma ordularının Hellaa'da, müıufik donanmanın Ege'deki harekatı,
Kynoskephalai muharebesi ve Makedonia'nın mağlubiyeti (306-312)
İkinci Roma-Makedonia Harbinin safahatı; Tarafların durumu; Ege'de
Makedonia'ya kar§ı tekrar bir koalisyon kuruluyor; Roma ordusu İtalya'daıı
Balkanlara ıı;eçiyor; Roma ordusu Batı'dan Balkanlara girme-ğe çalışıyor: Su-
tÇINDEKİLEH XIX

nyc kıralı .\nadolıı"da harı,kete ıı;eçiyur fakat Roıııa diplomatik )·Oldaıı bwıun
tarafsızlıji;mı sağlıyor: Roma ordusu Güney-Batıdan Makedonia'ya girmek
istiyor; FJaminiuı; hareket iissiinü lllyria'dan Hellaıı'a naklediyor; Roma or­
dusu Philippos'ıı memleketinde müdafaa durumuna sokuyor; Makcdonia sulh
teklifinde bulunuyor fakat Roma'nın şartlarını kabul C'tmiyor: Kyn oskepbalai
nıuharehC'si: \.lakedonia ordusu maji;lup oluyor:

3. ı\ılakedmıia ile :yapılaıı 'fempc suihu ve rıeıicelPri


Roma'nın. yeni l>oji.u politikası belli olu_vor,
Roma Doğuda Boğazların serbestisini, Ege cmniyeıirıi
tJe Hellt>rı hiirriyetirıi _l!aranıi ed(yor (313-319)

:\-lakedonia kıralı yeniden ııullı tl'klifinde bulunuyor ve mütareke yapılı­


yor; Makedonia ile Tempe sulhu yapılıyor; Philippos fütuhatından vaz geçerek
Koma sistemine giriyor: Koma Hellcn'lerin hürriyetini resmen ilan ve garanti
ediyor: Hellen hürriyetinin Roma için manası; Roma Egı- ve Hellas'da emni­
:,et vl' muvazene tedbirleri alıyor; Spartalı Nabis'c karş pımhellenik harb;
Spartıı mağlup oluyor: Sparta ile sulh: Roma Peloponnesos'ta Sparta ile bir
muvazene nizamı kuruyor; Roma ordu,;u Hclla,;'ı tcrkcdiyor ve İtalyıı'ya dö•
nüyor; Roma'rıın E ı; t' ve Hı-lla�'daki veni nizamının çiiriiklii�ii; Yeni nizam
yf'ni tehlikelf'r yaratıyor:

C. SURİYE DEVLETi tu: HARP (319-:\52)


1. Harbe götüren sebepler ı·e vesileler
Sııriy,. kırat, 111. Antiokhos'un Ege hav.asında genişlemı• emelleri,
Bojazların serbesti.si, Ege emniyeti, Hellen'lerin hürriyeti
meseleleri ııe Roma'nın müdahale kararı (319-331)

ı.:ge havzar;uıdaki kudret boşluğu ve Roma'rıın karşılaştığı mesele; Sııriyr


Kıralı Antiokhos'uıı Ege'deki emelleri; Antiokhos Batı Anadolu'yu işgale kal­
kıyor; Aııtikohos Ephesos'n alıyor; Batı Anadolu şehirleri ve Antiokhoş; Batı
Anadolu şehirlerinin o zamanki durumu; Suriye Kıralı Marmara havzasına ve
Boğazlara hiıkim olmağu çalııpyor; Rhodos ve Pf'rgamon Suriye kıralına karıı
düşman cephe alıyor; Anadolu şehirleri himaye için Roma'ya baş vuruyor;
Homa Suriye'ye karşı Hellen hüriyetinin müdafii oluyor; Roma Suriye dev­
letinin Avnıpa'ya geçmesini ve şehirlere dokunmasını rprotesto ediyor; Suriye
kıralı Roma'nın müdahalesini reddediyor; Antiokhos Mısır ve Kappadokia
kırallıkları ile sıhri münasebetler kuruyor; Antiokhos Hannibal'i Ephesos'ta
merasimle kabul ediyor; Antiokhos'un Roma'ya dostluk teklfi ve Roma'nuı
oyalama siyaseti; Hellas'da karışıklıklar; Aitol'ler Hellen'leri Roma aleyhine
kışkırtıyor; Aitol'ler Antiokhos'u başkomutan yaparak Hellas'a çağınyor:
Roma yatıştırmak için Hellas'a bir heyet yolluyor; Suriye kıralı Aitol'lerin
davetini kabul ediyor; Antiokhos'nn hatası:
XX ROMA TARİHİ, I.

2. Roma-Suriye harbinin safhaları


Roma HeUaa'a geçen Antiokhos'u geri atıyor; Roma orduları ük defa
AnatÜılu'ya ayak basıyor; Aruıdolu'da M"l{nuia muharebesi ve
Antiokhos'un mağliıbiyeti (331-342)

Suriye kıralı Hellas'a geçiyor ve Roma ile muhasematı açıyor; Roma Su­
riye kıralına harp ilin ediyor; Roma Makeaonia'nın müzaheretini temin ediyor;
Roma ordusu HeJlas'a geçiyor, Antiokhos Thermopylai'da müdafaaya çekili­
yor; Antiokhos Thermopylai'dıı Roma'ya mağlup oluyor; Antiokhos Anadolu­
ya kaçıyor ve Boğazlarda müdafaa tertibatı alıyor; Hellas'da Aitol'ler yalnız
başlarna mukavemete devam ediyor; Ege'de Suriye donanması mağlup oluyor
ve abluka haşlıyor: Roma harbi Anadolu'ya nakle karar veriyor; Hellas'da
Aitol'lerle miitareke yapılıyor; Antiokhos Boğazlardaki müdafaa hattını bıra­
kıyor; Roma ordusu Anadolu'ya geçiyor: Antiokhos Avnıpa'dan çekilmek
tartiyle sulh istiyor fakat Roma kabul etmiyor; Maıı;nesia muharebesi; Anti­
okhos mağlilp oluyor; Suriye ile Roma arasında Sardeis'de hir ön-sulh yapılı­
yor; Roma ordusunun Anadolu'daki itleri: Galat'lara ceza ııeferi: Anadolu'daki
Galat'ler ve Magnesia muharebesindeki rolleri; Roma ordusu masum Anaolu
şehirlerinden haraç alıyor; Roma ordusu Galat'lan mağlup ediyor fakat yer­
lerinde bırakıyor; Roma ordusunıın Hellas'daki itleri: Aitol'ler mağlup oluyor
ve Roma ittifak sistemine giriyor; Roma orduları ikinci defo Hellas'dan geri
çekiliyor, fakat stratejik adalar ilhak olunuyor;

3. Suriye ile yapıları Apameia .uı1hu ve neticeleri, Antiokhos Toroslar


ötesine çekiliyor. Suriye'nin Batı Ana dolu ve Ege ile ilgisi kesiliyor.
Roma Batı Anadolu'ya yeni bir nizam veriyor (342-352)

Suriye ile Apameia sulhu yapılıyor; Sulh şartları: Antiokhos Toroslar berisi
Anadolu'}-u terkediyor ve Batı ile ilgisi kesiliyor; Apameia sulhunun Suriye
için manası: Suriye devleti çöküyor; Apameia sulhunun Roma için manası:
Roma Doğu emniyeti sistemini genişletiyor; Apameia konferansı ve Anado­
lu'ya verilen yeni nizam: Roma Anadolu'dan çekiliyor fakat yerli hükumet­
lerle bir muvazene kurmağa çalışıyor; Perga�on'un kazançlan: Pergamon
Anadotu•da en büyük devlet oluyor; Pergamon'un Doğu ve Botı arasındaki
mevkii; Pergamon'un Anadolu'da Roma hesabına nazımlık rolü; Rhodos'un Ana­
dolu ve Doğu Akdeniz'deki yeri; Diğer Anadolu devletlerinin durumu: Bithy­
nia ve Kappadokia; Batı Anadolu şehirlerinin yeni statüsü; Roma tehirlerin
hepııine istiklôl vermiyor; Batı Anadolu şehirlerinin yeni statüsünün manası:
"Hellen Hürriyeti" değil, "Roma menfaatleri"; Anadolu'daki yeni nizamın ma­
nası: ••Divide et impera" ve 0endiretk hegemonya"; Roma Suriye harbinin
manası; Hellenistik Doğudaki kuvvetler muvazenesi Roma lehine değişiyor;
D. MAKEDONİA ILE ÜÇÜNCÜ HARP (353-392)
1. Harbin çıkmaama kadar Roma'rıın Ege D�u,undaki HeUeni,ıik
devletlerle münasııbeıleri ; Roma endirekt hegenwnyaıımı her ııasıta ile
devam enirmeğe çalışıyor (353-363)
Suriye devleti zayıflıyor; Mısır devleti eski halini kaybediyor; Rhodos
IÇl\OF.KİLER xxı
parlıyor: Perıı:aıııoıı Amıdolu'ıla Hdleııizma'ııııı bir merkezi oluyor; Bithyııia
ve Per,ı:aıııon'ıın araları açılıyor: Roma diişmanı Hanrıibal Bithynin hizmetinde
Per,ı:amorı·a karşı ,ııvaşıyor: Roma'ıını müdahıılesi: Harp bitiyor ve Hanni­
bal intihar ediyor: P(•rµ::ımoıı Galat.'larııı l,:ış kaldırmasını da önliiyor: Per­
ıı;ıımıın ve Ponto�: Porııo� \pameia'daıı sonra ,\nadolıı'da genişlenıeğe kalkı­
yor; Poııto�'ım ıı;eııişleme har<'ketlerine karşı Roma'ıım durumu: Poııtos'un
_.\ııadolu'da hiiyiik lıir dl•vlet kıırına te�ehbii�ii akim kalıyor; Poııtıı� Roma
ile <lo�t olnın�a bakıyor: Aırn<lolıı şt>hirleri ve Romu: Doğuda Roma pnlitika­
�ınııı amaı;lnrı tahukkıık rdiynr: Endirekt hrıı:emonya devam ('(!İ'ı,or:
:.!. 1/arhe ,e:ötiirPn .fPheplP-r ı•e ,,e.�ileler
•I J>mnP.i<ı'daıı .,onru Hıdla.• ,,,, Makedonia;
Hakı-,foniıı Ronııı h(ı/.!.rmon_yasırır bıılıalıımaiia kalkıy or;
Romıı Makı-ılı,,rj""J ı e;;;meğe karnr veriyor (.163-373)
•\pameia'daıı �orıra Hellas ve Roma: Roma Helleıı'lerin �iya�i hürriyet
duygularım kendi aleyhine kanıçılıyarak antipati yaratıyor; Hellas'daki yeni
içtimai nizam w ikti,;aıli ,;ııkut Romu antipati,;ini körüklüyor; Makedonia
Roma ıniittefiki olarak kalkmıyor ve geııişlemeğe başlıyor; Philippoı. Apame­
ia'darı "oııra E ıı: e'de Uoji;azlara ılojl:rıı ıı;eııişleme hareketleri yapıyor: Roma
müdahale t><liyor: Philjppoı; aldığı yerleri geri veriyor; Philippos Roma'ya kin
besliyor ve hazırlıklara başlıyor: Roma'nın Philippos'un hazırlıklarına tepkisi
ve Philippo�•un ölümü: Yeni kırat Perseus'un işleri; Roma ile ittifak yenileni­
yor fakat hazırlıklara devam olııııııyor; Perseus Hellas ve Roma antipatisinden
istifade ilc ı.cınpati kazarımaj!;a çalışıyor: Perıı;amon kıralı Makedonia'nın teh­
likeli olmaiza başladı�ını bildiriyor; Roma Makedonia'yı ezmeğe karar veriyor
ve faali-�1 cte p;eçiyor; Roma Makedoııia'yı dişarclan teerid etmej!:e çalışıyor;
Homn '1ckadonia')·a harp için bahane arıyor;

3. Üçiinrii lfakedorıia harbi,ıin safhaları ve sonu


Prrseus"uıı ilk muvajfakiyeti tıe hataları;
Aemilius Paullus ı,ı• Py dan muharebesi;
Makedııni<ı'nm majlıibiyl'Iİ ı·,, Perseus'uıı e.rnreti (37:\-379)
Makedonia ile Ü<; Üncü harp ha�lıyor; Perseu:ı·un ilk ınuvaifakiyeti; Roma
ordusu mağlüp oluyor: Roma Balkanlar'da yeni tedbirler alıyor fakat muvaf­
fak olamıyor; Roma ordusu Makedooia'ya giriyor fakat netice alamıyor; sulh
teıtebhüsleri: Rhodos ve Perıı;amon tavassuta kalkıyor; Roma'lılar kat't netice
almak için enerjik harekete geçiyor: Pydna muharebesi: Makedonia mağl<ıp
oluyor: :"rlakedonia kıralı Per�eus eı;ir oluyor; Pydna zaferinin manası;

4. Pydna mııharebesinin neıicesi ve tesirleri.


Ronuı'nııı Ege ve Doğu poliıikasıııda yeni gelişmeler oluyor.
Makedonia kırallığı yıkılıyor ve yerine dörı cumhuriyet kuruluy or;
Dopuda ıeırör ve istibdat siyaseıi başlıyor (380-392)
P�drıa zaferinin Homa'nm Duğu politikasına tesirleri; Makedonia'da yeni
XXII ROMA TARİHİ, 1.

nizanı: kırallık parçalanıyor ve memleket dört cumhuriyete ayrılıyor; Roma


Makedonia'yı sistemli bir şekilde ölüme mahkiim ediyor; Illyria üçe bölünüyor:
Epeiros'lu Moloss'lar köle yapılıyor; Roma Hellas'daki şehirlerı- ceza veriyor
ve milli muhalefeti imhaya çalışıyor: Roma Ege'de yeni edbirln alıyor; Roma
eski müttefiklerini de cezalandırıyor: Rhodos Anadolu'daki yerlerini kaybedi­
yor; Roma Rhodos'u iktisaden mahvediyor; Doğu Akdeniz'de korsanlıklar
başlıyor; Roma Pergamon'a karşı da muamelesini değiştiriyor; Roma Perga­
mon'a karşı Galat'ları destekliyor; Roma Perı;ıamon aleyhine Bithynia ve Bel­
len şehirlerini de tahrik ediyor; Roma'nın Anadolu şehirleriyle münasebetleri
değişiyor; "Dostluk" yerine "ittifak" muahedeleri; Mısır ve Suriye; Suriyt"
Roma'mn meşguliyetinden faydalanarak Mısır'la birleşmeğe kalkıyor; Roma
müdahalr. ediyor, Suriye vı, l\1ısır fiilen Roma vassalı o�uyor: Roma'nın yeni
politikası; istibdat politikaHı ilhakı hazırlıyor;

E. HELLF.NlSTlK DEVLETLERLE SON SAV .\ŞI.AR


VE İLHAKLAR
(392-127)

1. Roma'nın Dutu politikasında kat'� değişmeler oluyor.


Endirekı hükümranlık yrine direkt hükümranlık başhyor;
Makedonia bir ihıiltilden .,unra ilhak olunuyor.
Balkanlar'da ilk Roma eyaleti (provinria) kuru- luyur· (392-396)

Roma Doğuda direkt hükümranlık politikasına başlıyor: Makedonia'da


ayaklanmalar: Andriskos kırallığı ihyaya kalkıyor; Andriskoıı memlekettl'
Roma idaresine kar,ı milli bir hareket yaratıyor; Roma Andriskos'u mağlup
ediyor; Makedonia'nın son milli mukavemeti de kırılıyor; Makedonia Roma'ya
ilhak olunuyor; Roma'nın Balkanlar'da ilk eyaleti (provincia) kuruluyor; Roma
Balkanlar'da yerleşmekle yeni sorumluluklar yükleniyor;

2. llellas'da da hıuursuzlulı:lar başlıyor


Roma Aklıaia Birliğinin 30n mukavemetini kırıyor;
Hellas Roma'nın Makedonia valisinin ne:ı:areıine veriliyor;
Hellen hürriyeıi fiilen sona eriyor; llellaıı siyaseıen ölüyor (397-404)

Hellas'ın durumu fenalaşıyor; Akhaia'Warda Roma'ya karşı nefret ve


intikam hisleri kabarıyor; Akhaia'lılar Hellas'daki Roma düzenini bozuyor:
Sparta'ya harp ilen ediyor; Roma Akhaia Birliğini parçalamağa kalkıyor, halk
iayan ediyor; Roma ordusu Akhaia'lıları mağlup ve perişan ediyor; Roma'War
Korintbos'u tahrip ediyor; Hellas'da siyasi Birlikler kaldırılıyor, memleket
Mak.edonia vali.si nezaretine veriliyor; Hellas'a verilen yeni nizam ve Roma;
Hellas fiilen tabi hale geliyor ve siyaseten ölüyor; Hellas'ın yeni durumunnn
minaııı: Müstakil siyasi tarih bitiyor;
tç1 'J l)EK İl.EH XXIII

:J. Ege Dojusundaki biiyiik Ilelerıisıik devleıler ı;e Roma


Uonuı Suri_ye'_yi parçalamak için Felestin'de Yahııdi devleti kuru_yor;
\ılısır'ııı Suriye ile birll'şmf'k ıw.vretleri boşa gidiyor (405-409)

:\ııtiokhos'ım Fclestin"de Hcllenizma. politikası: Yahudiler isyan ediyor;


!louıa Suriye'yi parçalamak için Felestin'<le Yahudi devleti kuruyor; Roma
Suriye'yi zayıflatırken müstakbrl düşmanı Part'ları kuvvetlendiriyor: Mısır
kıralı devletini Roma halkına miras bırakıyor fakat netice çıkmıyor: l\fısır'ııı
Suriye ile birleşmek teşebbü'"'ü de Roma yüzünden akim akahyor;

L Perl{arrwıı ıfoııleti ,,.e Roma.


Sorı Perıı;amon.kıralı III. A.ttalos devleti Roma halkına mırs bırakıyor;
Anadolu'da isyan çıkıyor ve Roma isyanı basıırarak Batı Anadolu'ya yerleşi_vor;
Aııadolu'da ilk Roma eyaleti (pmvi,ıcia) kuruluyor (409-420)
Perp;amoıı kıralı Ti. Atta.los da Roma ile dost ıı;eçinmeğc çalışıyor; Ruma
Bithyııia kıralım Attalos'a karşı oynatmağa de,,am ediyor: Roma muvazenenin
bozulıııaması için tahrikleri bırakıyor; il. Attalo,;'uıı hizmetleri; III. At•
talos ölüyor ve bir vasiyetname terkediyor; JI J. Attalos kırallığı Roma hal•
kına mira� bırakıyor: Pergııınoıı devleti topraklarının hukuki durumu: kıra­
liyet hususi miilkleri ve kıraliycl taç toprakları; Pergamorı'a tiıhi ve müstakil
Hellen şehirleri ile mabetlerin toprak eforumu; vaziyetııame şartları: Romu
Attalos'un mirasını kabul rdiyor: Pergamon tahtına Aristoniko;. vııris çıkıyor,
isyan haşlıyor ve l(enişliyor; İs)"an yerli kuvvetlerle bastırılamıyor; Romıı or•
dıısıı Anadolu'ya geliyor fakat mağlup oluyor; Roma ı\nadolu'ya yeni bir ordu
gönderiyor ve isyanı bastırıyor: Perı,�,unuıı devleti Roma'ya ilhak olıınııyor
ve Anadolu'da ilk Roma eyaleti (provincia) kuruluyor: Roma Anadolıı'daki
eyaleti teşkilatlaııdırıyor, fakat ı;ok ;;ey dl'ğiştirmiyor: Bat.ı Anadolıı'ııun Roma
ı•vlnlı-ti olmafimm mima�ı:

Bit,fi_,m�rafyıı (421-nı)
HARİTALARIN LİSTESİ

No.
1. Hellen'lerin gelmesinden önce İtalya kavimleri.
2. halya'da Hellen ve Etrüsk hükümranlığı.
3. ltalya'da Sabel gruplarının yayılışı ve Kelt'ler.
4. Roma ile Samnit'ler arasında Orta ltalya hakimiyeti
savaşları.
5. Güney ltalya hakimiyeti mücadelesi: Tarentum (Taras)
şehri ve Kıra) Pyrrhos ile savaşlar.
6. Pyrrhos (Tarentum) harbinden sonra Roma ve Roma­
İtalya konfederasyonu.
7. M. ö. 265 sıralarında Kartaca devleti ve hükümranlık
sahası.
8. Birinci Pön Harbi,
9. Gal'lerle savaşlar : Po vadisinin ilhakı.
10. ikinci Pön Harbi: Birinci safha.
11. ikinci Pön Harbi: İkinci safha.
12. Roma'nın müdahalesinden önce Makedonia ve Hellas.
13. lllyria Harpleri ve Makedania ile ilk çatışma: Roma'nm
Balkanlara yerleşmesi.
14. Makedonia ile ikinci Harp.
15. Roma'nın müdahalesinden önce Doğu Akdeniz memle­
ketleri ve Anadolu.
16. Suriye devleti (ili. Antiokhos) ile Harp.
17. Makedonia ile Üçüncü Harp.
RESİMLERİN LİSTESİ

No.
1. Etrüsk şehirciliği: Volterrae'de kemerli şehir kapısı.
2. Etrüsk vazoları: Roma, Palazzo dei Conservatori,
2. Etrüsk vazosu : Orvielo Fania müzesi.
4. Etrüsk süvarisi : Kopenhag, Glyptothek.
5. Etrüsk askeri : Floransa. Museo Archeologico.
6. Etrüsk lahdi : Roma, Musseo di Villa Giulici.
7. Capitolinus Kurdu: Etrüsk işi, Roma, Palazzo dei
Conservatori.
8. Etrüsk arabası, New York, Metropolitan Museum.
9. Sicilya'da Agrigentum'da (Akragas) Hera Mabedi.
10. Kuzu taşıyıcı, Campania bronzu: Berlin, Antiquarium.
11. Roma'lıların yol tesisleri: Via Appia.
12. Roma'lıların yol tesisleri: Via Appia.
13. Eski Roma sikkeleri, Londra, British Museum.
14. Roma'lı yüksek bir memur, Roma, Palazzo dei Con­
servatori.
15. Claudius Marcellus, Syrakusae fatihi, Roma Museo
Capitolino.
16. Epeiros kıralı Pyrrhos, Napoli, Museo Nazionale.
17. Zama galibi Scipio, Napoli, Museo Nazionale.
18. Kartacalı Hamilkar (?), Roma, Villa Albani.
19. Kartacalı Hannibal, Napoli, Museo Nazionale,
20. Yaralı bir Kelt'in (Gal) başı, Roma, Museo Capitolino.
21. Pergamon kıralı 1. Arralos, Berlin, Pergamon Museum.
22. Pergamon Akropolisi ve sunak, Model, Berlin.
23. Pergamon'daki Zeus sunağı: Rekonstrüksiyon, Berlin
Pergamon Museum.
ÖNSÖZ

jlkçağ Tarihi Batı medeniyet dünyasına yüksek kıymette iki


miras bırakmıştır: Bunlardan biri Hellas'tan kalan "tam
insan,,, öteki de Roma'dan kalan "tam devlet.. mefhumudur.
Bıınlar birbirini itmam etmektedir. Tarih ilminin başlıca vazifele­
rinden biri bu mirasın mahiyetini açıklamak, onun "Dünya Ta­
rihi,, ndeki yerini göstermektir. lşte, Türk Tarih Kurumunun
çıkarmakta olduğu "Dünya Tarihi., serisinin onuncu sayısını
teşkil eden bu "R o m a T a r i h i ,, ile, bu mirastan "Ro m a
De v I e t i,,ni anlatılacağız. Eser iki cilt olacaktır. BirincisindeRoma
tarihinin en eski zamanlardan C ü m h u r iye t sonuna kadar olan
devrini, ikincisinde l m p a r a t o r I u k (Kaiserler) devrini ele ala­
cağız. Ciltlerin kullanışını sağlamak için her birini ikişer kısma
ayırıyoruz. Şimdi neşrolunan bu kitap 1. cildin birinci kısmıdır.
Kitabın yazılışında Roma tarihini anlaşılır bir halde okuyu•
culara sunmak fikri hakim olmuştur: Yani burada Roma'nın geç­
mişinden kuru bir kitap bilgisi vermekten ziyade, Roma tarihinin
canlı bir tablosunu aksettirmek istedik. Bunun için cie Roma tari­
hinden bütün bilinen şeyleri değil, yalnız bunun umumi seyrini,
mana ve mahiyetini gösterecek olayları yazdık. Bundan dolayı her
bahis ve meseleye müsavi hacim ayırmadık: Ancak tarihi oluşu
açıklayan ve, bizim ilgimiz fazla olan kısımlara önem verdik.
Oluşlar anlatılırken her şeyden önce "devlet,, geldiği için,
siyasr tarih ön planda yer aldı. Bunun yanında tabiatiyle
medeniyet ve kültür başarılarının da, Roma mirasının umumi
çerçevesi içindeki mevkiini ve cihan tarihindeki önemini tebarüz
ettirmeğe çalıştık. Her yerde kat'ileşmiş ve müdellel malumata
dayandık. Yani, Roma tarihinin henüz sıhhati taayyün etmemiş,
münakaşalı mevzularına girmedik : Sahife notları kor
mayı kitabın formuna ve hedefine aykırı bulduk. Buna
mukabil her bölüm sonunda, oradaki konular hakkında
seçme Bibliyografya verdik. Her cilt başına da, o
devir hakkında eski yazarların eserleri ile yeni neşriyattan
xxvııı ROMA TARİHİ. 1.

seçme kitapları gösteren genel Bibliyografya koyduk. Bundan


başka her cildin sonuna, zaman içindeki değişmeleri gösteren
kronoloji cetvelleri ekledik. Kitapların içine de, atlaslardan
faydalanarak mekan içindeki değişmeleri gösteren haritalar
koyduk. Tabloyu tamamlamak için müntehap resimler ilave et­
tik. Yalnız bı1 kısım haritalarla mahmul olduğu için resimlerin
çoğ'u ikinci kısma kalmıştır.
Kitabın içinde geçen yer adları ile isim ve ıstılahları,
ötedenberi yaptığımız gibi verdik : llkçağ tarihinde, nasıl ki,
Yunan yerine Hellen kelimesini kullanıyorsak, öylece, bun­
larda da iltibasları önlemek için, mümkün mertebe eski şekil­
leri muhafaza etlik. Mesela, eski Bergama için kendi adını,
Pergamon'u kullandık. Hattfı bugünkülerden ayırmc1k ıçın
senatııs, consııl, dictator gibi bazı kelimelerin yazılışlarını
dahi değiştirmedik. Bu arada kabil oldukça· bir çok yer adları­
nın yaşayan mukabillerini de göstermeğe çalıştık.
Sözlerimizi bitirirken kitabın bu halde çıkmasını sağlayan
Türk Tarih Kurumuna ve, bunun tab'ında ve provaların tashi­
hinde yardımlarını esirgemiyen dostlarımıza teşekkürü bir borç
biliyoruz.

HALiL DEMIRCIOĞLU
ROMA TARİHİ VE DÜNYA TARİHİ

Roma Tarihi, "İlkçağ,, dediğimiz büyük tarihi devirler


dıramının son perdesidir: Roma Tarihi ile bir d e v i r s o n a
e r m e k t e v e a r k a d a n y e n i b i r i s i b a ş 1 a m a k t a d ı r.
Binaenaleyh mevzua girerken Roma Tarihi mefhumuna ve
bunun dünya tarihindeki yerine ve önemine bir parça temas
etmek faydalı olacaktır.
Evvela, mefhum bakımından bir vuzuha varmak için bu
tarihe ısım olan ve önceden anlaşılması zaruri bulunan
"R o m a T a r i h i,, sözünü ele almak, bunun tazammun ve şü­
mulünü göstermek lazımdır. Çünkü " Roma Tarihi ,, nin
başka tarihlere benzemeyen bir ciheti vardır: Buracia bir
şehrin adı bir devletin tarihine alem olmuştur. Bu, iltibaslar
doğurabilir : Mesela "Roma Tarihi,, adı altında, ltalya'daki
Roma şehrinin eski tarihi kastedildiği sanılabilir. Hatta yalnız
bu değil, böyle düşüncelerle olaylara yalnız dışardan bakan
kimselerde, önce ltalya'ya, sonra da Akdeniz dünyasına hakim
olan ve, bütün buraların mukadderatını uzun bir zaman elinde
tutan kudretin R o ma ş e h r i ce maa t i old u ğ u i n t i b a ı
d a h i u y a n a b i l ir. Fa kat büt ü n b u n l a r za h i ri v e
a l d a t ı c ı d ı r: Bu tarih aslında, Roma dahil bütün İtalya ve
Akdeniz kavimlerinin müşterek tarihidir.
Bunu anlatmak için uzun boylu ispat delillerine lüzum
yoktur : Bir defa etnik durum bunu kafi derecede açıklayabilir:
Gerçekten, hatırlamak gerektir ·ki, Roma şehri cemaati ltıtlya'­
daki ltalik'lerden bir zümredir. Binnetice, ltalya'nın görünüşte
Roma hükmü altına girmesi, t arihi manada, f t al i k 'l e r i n g e n e
k e n d i 1 e r i n d e n bir z ü m r e t a r a f ı n d a n b ir d e v 1 e t h a­
l i n d e b i r 1 e ş_t i r i l m e s i n d e n başka bir şey değildir.
Kaldı ki, Roma'nın ta eskiden beri fethedilen yerler hal­
kına verdiği "Va t a n d a ş lık h u k u k u,, bunu bütün
XXX ROMA TARİHİ, I.

vuzuhiyle aydınlatmağa kafidir: Filhakika, Roma cemaatini


"Roma'lı,, yapan "Roma vatandaşlığı hukuku,,, daha M. ö. 1.
yüzyılda bütün ltalya halkma verilmiş ve b u n l ar, b ö y I e c e,
R o m a'l ı o I d r a k d ev l e t i n m u k a d d e r a t ı n a i ş t i r a k
etmişlerdir. Bu demektir ki, devlet yalnız Roma halkının değil,
onların da malı olmuştur. Fakat, Roma vatandaşlığı hukuku,
fütuhat sonunda aynı suretle, Roma devletinin hükmü altına
giren Akdeniz havzasındaki memleketler halkına da teşmil edil­
miştir. Böylece, bunlar da, M. s. 111. y üz y ı l d a n i t i b a r e n
"R om a'l ı,, o l a r a k d e v I e t i n m u k a d d e r a tı n a iştirak
etmişler ve hatta, imparatorluk (Kaiser'ler) tahtına kadar bile
yükselmişlerdir. Bu da demektir ki, devlet bütün bu halkların
malı olmuştur. Binaenaleyh, " R om a Ta r i h i ,, R om a
ş e h r i n i n t a r i h i d e ğ il, R o m a , İt a lya v e b ü t ü n
Ak d e n iz m e m l e k e t l e r i n i i ç i n e a l a n b ü yük b i r
.. Cih a n O e v I e t i ,, n in t a rih i d i r. Buradaki "Roma., ismi,
bu şehrin, devletinin sırf menşei olması ve bütün dökümantas­
yona damgasını vurmuş olmasından gelmektedir.
Roma:J'arihi mefhumu ht1kkında bunları söyledikten sonra
Roma Tarihinin dünya tarihindeki yerini göstermeğe çalışabiliriz:
Evvela şunu söyleyelim ki, Roma, ilkçağ devletleri içinde
çok muahhar bir tezahürdür. Filhakika, eski Şarkın son
. parlaması sayılan büyük As u r dev l e t i z am a -
n ı n d a (M. ö. VIII. yüzyıl) Roma, dünya haritasında h e n üz
b i r n o k t a i d i. M. ö. IV. yüzyıl ortasında, hala küçük
ve alelade bir şehir devletiydi: Ne kudret, ne de kültür ba­
kımından, henüz halya'daki diğer şehirler üstüne çıkmş bir
halde değildi. Hatta o zamanlar Kuzeydeki Etrüsk şehirleriyle
Güneydeki Hellen şehirlerinin bile çok gerisinde buiunuyordu.
ı
Fakat, R o m a'n ı n e n er ıs ı b u a r a l ı k te kas ü f e t­
m e k t e i d i. Kat't genişleme ihtiyacını M. ö. IV. yüzyılın
ikinci yarısında duydu: ilk önce ilerlemesi yavaş oldu; fakat,
bunda kat'i adımlar attı. işte, ilerlemedeki bu a z i m v e k a t'­
i y e t, sonra muvaffakıyet sağlamakta ve bunları devamlı kılmakta­
ki i h t i y a t v e b a s i r e t, nihayet, yaptıklarına tam b i r i m a n -
l a b a ğ I ı k a l ı ş sayesindedir ki, Roma devleti sistemli bir
ROMA TARİHİ VE DÜNYA TARİHİ XXXI

şekilde genişledi ve, daha büyük lskender'in halefleri (Dia­


dokh'lar) devrinde, meydana getirdiği R o m a -1 t a I y a k o n­
f e d e r as y o n u i I e l t a I y a y a r ı m a d as ı n d a i l k s i­
y ast m e k a n v a h d e t in i k u r ın a ğ a m u va ffa k o I d u.
Roma devleti bundan sonra sür'atle ltalya'dan dışarı taştı:
M. ö. 200'de Batı Akdeniz'e hakim oldu. M. ö. 168'de Doğu Ak­
deniz hükümranlığını kat'i olarak elde etti ve, o zamanm
Cihan Devleti ( /mperium Romanum) oldu. M. ö. 146'da Batıda
Kartaca'yı, Doğuda da Korinthos'G tahrip ettikten sonra bütün
Akdeniz havzasının artık kendi mülkü olduğuna inanmağa baş·
!adı. Az sonra Anadolu'ya da yerleşen bu .. Cihan devleti,, nin
M. ö. 44 enesinde bütün Akdeniz dünyası artık fiilen elinde
bulunuyordu. Roma Devleti böylece, M. ö. Birinci yüzyılda, yani
kuruluşuddan altı asır sonra, Atlantikten ta Fırat boylarına
kadar u:ıanan tek bir "Devlet 11 olarak, A k d e n i z h a ıı z as ı n d a
d a , t a r i ht e i l k d e f a si y ası b i r m e k a n v a h d e t i
k u r m a ğ a m u v a f f a k o I d u.
Roma Cihan Devleti, bundan sonra daha yarım bin yıl
ömür sürdü. Fakat yukarıdaki oluş zamanı da hesaba katılırsa
görülür ki, bu devlete ta m o n b i r as ı r d e v a m I ı b i r
y a ş ama nasip olmuştur. Hatta Şarktaki "D o ğ u R o m a
De v 1 e t i (Bizans) bunun merkez değiştirerek (Constantino­
polis -==İstanbul) b ü t ün m ü ess es e l e r i i l e b i r d e­
v a m ı telakki edilirse - ki hakikat böyledir - , Roma devle­
tinin h a y a t ı, b i r o n as ı r d a h a u z u n sürmüştür dene­
bilir. Cihan tarihinde bu ayarda i k i nci b i r v a k ı a z o r
b u I u n u r.
Fakat, Roma Tarihinin Cihan Tarihindeki önemi, devletin
sürdüğü bu uzun ömürden değil, belki, onun devlet olarak
yaptığı tesirlerle medeniyet ve kültür başarılarından gelmek­
tedir: Her şeyden evvel Ba t ı d ii n y as ı n a m i r as k a I a n
"t a m d e v I e t,, m e f h u m u, b i r Ş e h i r De v I e t i halinden
Akdeniz dünyasında bir C i ha n De v 1 e t i h a I i n e gelen bu
Roma devletinin eseridir. Avrupa hala onun yarattığı hukuk
nizamı içinde ya�amaktadır. Fakat, bu devletin diger başarıları da
muazzamdır: Gerçekten, Roma devleti, ltalya'daki partikularizmayı
bertaraf etmek suretiyle burada ilk defa siyasi mekan vahdeti
XXXII ROMA TARİHİ. 1.

kurduktan sonra, kendisinin taazzuv etmesine kadar içinde


etnik bir vahdet görülmeyen bu memlekette, "k a n" esası üze
rine değil, "v a t a n d a ş l ı k,, e s a sı ü z e r i n e (burada her kes
"ben Roma vatandaşıyım,, "cfois Romanus sum,, derdi) h u k u k t
bir birlik meydana getirdi. Sonra bu devlet, kendi dilinin
her taraftaki hükümranlığı sayesinde, burada "I i s a n,, ü z e­
r i n e de k ü l t ü r e l bir vahdet kurdu. Bu suretle biitün bu
gayretler neticesinde bu topraklar üstündeki k a v i m I er
Ko ng l o m e rası n ı b i r "Mi l I e t,, h a I i n e s o k t u. Bu­
gün milli manada bir "I t a I y a n,, halkı varsa bu, her
şey den önce, Roma devletinin, en büyük değilse bile, e n
ç o k deva m e d e n b a ş a rı sı dı r.

Fakat yalnız bu değil: Roma devleti, bir Cihan Dev­


leti olaFak t a r i h t e i l k d e f a v e b i r d e f a o l m a k
ü z ere Akdeniz havzasında da siyasi bir mekan vahdeti
kurmağa muvaffak olduktan ve, birbirinden tamamiyle farklı
Do ğ u v e B a tı A k d e n i z d ü n y a l a r ı h a l k l a rı nı,
g e ne a ynı "Va t a n d a ş lık,, e s a sı üze r i n d e h u k u k i
b i r b i r l i k t e t o p l a dı k t a n s o n r a, k ü I t ü r e l b i r v a h­
d e t e d e g ö t ü r d ü : Gerçekten, Doğunun yüksek şehir kültürlü
halkları ile, Batının henüz köy kültüründeki kavimlerinin
Akdeniz havzasında siyasi-hukuk( bir nizam içinde birleş­
mesi, Doğu şehir kültürünün Batıya daha mütekasif bir şekilde
yayılmasına amil oldu ki, bunun neticeleri ötekinden şümullü
oldu. Çünkü, bu suretle Roma her iki dünya kudretlerinin
bu "Cihan Devleti" potasında beraberce eriyip kaynaşmala­
rını ve Batı için daha müessir yeni bir terkip meydana gel­
mesini sağladı. Filhakika Roma, Hellenistik kültürü, İtalya,
�a dahil, bütün Akdeniz kavimlerinin verdikleri hisselerle
bir daha yoğurmak suretile, a n a h a t l a rı n d a m Ü t e -
c a n i s - çünkü Hellenistik - , f a k a t t e f e r r u a t t a d e -
ğ i,ş i k - çünkü ctvherler değişik - olan, b i r k ü I t ü r m u -
h a s s a l a sı i ç i n d e A k d e n i z d ü n y a s ı n ı n d a k ü l­
t ü r v a h d e t i n i k u r m a ğ a m u v a f f a k o I d u. Gerçi
bu Cihan Devleti çoktandır dünya yüzünden silinmiş, bu
kültür vahdeti de bozulmuştur. Fakat, Batıda onun
eserleri olarak hala yaşamakta olan '' 1 m p a r a t o r l u k ,,
ROMA TARİHi VE DÜNYA TARİHi XXXIII

jd e s iyle "ro m a lıl aştı rılmış,, {romanise) a l em ve,


bugünkü h u ku k n izamı R o m a'nı n bu başarı sı nı n
azametin i a nla t abilir.
Hulasa, Roma Devleti ve yaratttığı medeniyet ve kültür
kıymetlerinin büyük çoğunluğu, hele bilhassa hukuki müesse­
seleri, bugünkü medent d ünya devletleri içinde hala tesirini
göstermekte devam e mekt
t edir. Bu, şu demektir: Roma, Ba tı
d ün ya sı cam iası nın b u güııe ka d a rki i n kişaf
v e t e ka mü 1 ün de başlıca am i l e r I d e n biri o 1muşt u r.
Yani Roma, He l la s ya n ı n da, Avrupa me de niyet ve
k ü ltü r Ün ün i kinci bi r ka yn ağı dı r. Roma Tarihinin
medeni d ünya insanlığı için o lduğu kadar " Dünya Tarihi ,,
bakımından önemi de işte bundan geliyor.
GENEL BİBLİYOGRAFYA
ESKİ ESERLER
1. ;Wenşelerılen İıulvn'dn Si_vnsi mt'kfın vahdetinin kııruluşunrı lwdıır

Roma tarihinin ilk zamanları için bilhac.;sa iki eski tarih


yazarının eserleri önemlidir : Bunlardan birincisi Augustus
zamanında yaşamış olan Ti t u s L i v i u s'u n (M. ö. 59 -
M. s. 17) yüz kırk iki kitap üzerjne yazdığı ve Roma tarih
yazıcılığının en monumental eseri olan "oh urbe condita libri.,
dir. Yazar bu eserinde A e n e a s'ın halya'ya gelişinden baş­
layarak M. ö. 9 senesine kada.r olan zamanı anlatır. Fakat
eserinden maalesef ancak otu-z beş kitkp elimize geçmiştir ki,
onlar da 1-X. (başlardan M. ö. 293 senesine kadar) ve XXI-XLV.
(M. ö. 218 ile 167 seneleri) kitaplardır. Hatta bu sonuncular­
dan da XLI • XLIV. arasındakiler eksiktir. Mamafih, kaybolan
kitaplar hakkında, Livius'un bu büyük eserinin hülasaları olan
M. s. dördüncü yüz yıldan kalmış "Periochae ,, lerde bftZı
malümat bulmaktayız. Yalnız bunlardan da CXXXVI- CXXXVII
kitaplar noksandır. Asıl eserin bazı hülasaları da, daha aşa­
ğıda söyliyecegimiz, P h I o r us, E u t r o p i u s ve O r o s i us'
da bulunmaktadır.
Bu devir ve, bilhassa, Livıus'un ilk zamanlar hakkında
M. E. 293 senesine kadar gelen yazılarından sonrası için
ikinci olarak, gene Augustus zamanında yaşamış bir Hellen
olan Halikarnassos'lu D i o n y s i o s'un Hellence yazmış olduğu
"R o m a'n ı n eski d e v i r l e r i,, (Romaike Arkhaiologia) adlı
eseri vardır. Dionysios yirmi kitap içinde, Roma'nın eski tari­
hini ta Birinci Pön Harbine (M. ö. 264) kadar yazmıştır. Bu
kitaplardan I - IX. tamam, XI. kısmen tamamdır; digerleri de,
zamanında bir çok eserler yazmış, yazdırmış ve toplatmı� bir
edebiyat hamisi olan C o n s t a n t i n u s P o r p h y r o g e n e­
t u s'dan (Bizans İmparatoru VII. Constantinus, M. s. 905- 559)
parçalar halinde elimize geçmiştir. Dionysios'tan kalan Roma
xxxvı ROMA TARiHi, 1.

tarihi, böylece, M. ö. 405 senesine kadar tamam, M. ö. 405 den


Birinci Pön Harbi başlarına kadar ise parçalar halinde bulun­
maktadır.
Eski Roma tarihi için önemli olan bu iki yazardan
başka, gene Augustus devrinde yaşamış bir Hellen tarihçisi
olan Sicilya'lı D i o d o r o s'un "Ta r i hi Kü t ü p h a n e s İ n ni
(Bibliothheka historika) söylemek lazımdır. Bu, aslında üç
kısım içinde ve kırk kitap olarak yazılmıştır. Birinci kısım
T r o i a'n ı n s uk ut una k a d a r H e 11 e n t a rih i n i,
i k i n c i s i b ü y Ük I s k e n d e r'i n ö 1 Ü m ü n e k a d a r o l a n
d e v r i, Üç ü n ü c ü d e C a e s a r'.ı n G a 11 i a h a r p l e r i n i n
b a ş ı n a k a d a r o l a n z a m a n ı a l ı r. F a k ::ı t, e 1 imi z e
g e ç e n l e r y a I n ı z I. - V. i l e XI.-XX. k i t a p l a r d ı r.
Dığerlerini parçalar halinde, yukarıda söylediğimiz Constan­
tinus Porphyrogenetus ile M. S. 820 • 891 arasında lstanbul
patrikliğini yapmış olan P h o t i u s'cia buluyoruz. Photius en meş­
hur klasik yazarlardan, ikiyüz seksen eserden hülasalar çıkarmıştır.
Ekseriya Cndices diye anılan bu eserin de, maalesef orijinalinin
büyük kısmı kayıptır. Bununla beraber Diodoros ve başkala­
rından mevcut olmayan kısımları hep ona borçluyuz. Böylece,
Diodaros M. ö. 485 • 304 seneleri için tam ve önemlidir. Daha
evvelki ve sonraki zamanlar için de parçalar halindedir.
Fakat, bu eski devir hakkında, Syrakusai'li A n t i­
o k h o s (M. ö. Beşinci asrın sonu), P h i l i s t o s v e Taıırome­
nion'lu Ti m a i o s (M. o. 260 sıraları) gibi Sicilya'lı eski tarih­
çilerin eserleri bugün elimizde yoktur. Gene aynı suretle fev•
kala.de güzel tertip edilmiş seksen kitaplık Hellen'ce bir Roma
tarihi ( Romaika) yazmış olan C a s s i u s D i o'nun bu ese­
rinin eski kısımları da maalesef elimizde değildir. Hukukçu
ve devlet adamı olan Cassius Dio, imparatorluk devrinde
(M.S. 150-235) yaşamış ve bir kaç hükümdar görmüş bir tarihçidir.
Eserinde Aeneas'ın ltalya'ya gelişinden ta imparator Alexander
Severus'un (M.S. 222-235) z a m a n ı n a k a d a r o 1 a n d e v r i
y a z m ı ş t ı r. Elimizde XXXVI. - LX. kitaplar (\iL ö. 68 • M. S. 47)
vardır ki, bunlardan da XXXYI. ve LV. - LX. kitaplar tam de­
ğildir. Fakat, M. S. on birinci yüzyıl papaslarından Ksiphilis'de
XXXV. ve XXXVI-LXXX. kitapların hülasaları mevcut-
GENEL BİBLiYOGRAFYA XXXVII

tur. Bazı kısımları da, yukarda söylediğimiz Constanlinus


Porphyrogenetus'dadır. Elimize geçen kitapları Cumhuriyetin
son devirleri ve imparatorluğun ilk devirleri için mühim olmakla
beraber, cumhuriyetin eski zamanları (M. ö. 146 ya kadar)
için de bunu, ilk kitapları hülasa etmiş olan, M. S. on ikinci
yüzyıl Bizans tarihçilerinden Z o n a r a s tamamlamaktadır.
Bu devir hakkında eserlerinde bilgilere rastladığımız lm­
paratorlıık devrinde yetişmiş olan muahhar tarihçiler, yanı
hülasacılar ve kompilatörler de, gene, dediğimiz o büyük eser­
lerden, ve bilhassa Livius'dan almışlardır. Mesela, imparator
Traianus ve Hadrianus zamanırıda (M. S. ikinci yüzyıl başları)
yaşamış olan P h l o r u s, Ro m a ş ehr i n i n kuru I u ş u n­
d a n t a 25 s e n e s i n e k a d a r k ı s a b i r R o m a t a r i h i
y a z m ı ş t ı r k i, bu, hemen tamamile L i v i u s'u n b i r h ü l a­
s a s ı d ı r. M. S. Dördüncü asır ortalarında yaşamış olan
S e x t u s A ur e I i u s V i c t o r da "Mstoria Romana,, adı
altında neşredilmiş dört eser yazmıştır ki, içlerinde bu devir
hakkında malumat vardır. Bundan başka M. S. Dördüncü asrın
ikinci } arısında yaşıyan E u t r o p i u s da, Ro ma ş e h r i n in
k u r u I u�un d an I m p a r a t o r Va l en s'e ka d a r (M.S. 364-
378) olan zamanı i hti v a e d e n o n ki t a p l ı k b i r hülasa
yapmıştır: (Breviarum hisloirae Romanae). Nihayet M. S. Beşinci
yüzyılın birinci yarısında yaşıyan ve, meşhur Augustinus'un
talebesi olan, tarihçi ve teolog O r o s i us P a u I us t a, Livius
ve başkalarından alarak yazdığı eserinde (Mstoriae adversum
paganos) bu zamanlardan bahsetmiştir.
Bütün bu hülasacılar ve Kompilatörler büyük seleflerinin
bugün elimize geçmiyen eserlerinden istifade etmiş oldukları
için önemlidirler. Çünkü bu eski devirler için bir haylı malu­
mat vermektedirler. Fakat, bu zamanlar hakkında bizim için
bilhassa büyük adamların hal tercümeleri de kıymetlidir. Bunları
Khaironeia'lı bir Hellen olan P I u t a r k h o s'a (M. S. 46 - 120)
borçlu bulunuyoruz. Bu adam, kırk altı tercümei hal "para­
le l h a y a t l a r,, yazmış ve büyük Hellen ve Roma şahsiyet­
lerini birbirlerile mukayese etmiştir. Bu devre rastlayanlar içinde
mesela Ro m ul u s, N um a, Va l e r i u s P ub l i c o la, Co r i­
o I a n us, Ca m i 11 us, P y r r h o s, gibi şahsiyetlere ait biyog-
xxxvııı ROMA TARİHİ, 1.

rafiler çok ışımıze yaramaktadır. Sonra Augustos devrinin


yegane coğrafya bilgini olan Amaseia'lı (Amasya) S t r a b o n
da Hellence yazdığı on yedi kitaplık coğrafyasından iki kitabını
(V • V() ltalya'ya ve Sicilya'ya tahsis etmiş ve eski ltalya
kabileleri hakkında malumat vermiştir.
:!. lıııl_ya'dıı siyasi mckıiıı ı.ıahdetinin kurufuşurıdıııı Akdeniz'dc cilııırı
hfıkimiycıinin teessüsürıe kudur

Buraya kadar saydığımız eserlerin çoğu Cumhuriyet dev­


rinin büyük bir kısmını da içine alırlar. Yukarıda da söyledi­
ğimiz gibi, L i v i u s, aslında M. ö. 293 den M. ö. 218 senesine
kadar noksan ise de, bunu Periochae'ler ile E u t r o p i u s ve
Or o s i u s 'dan tamamlamak kabildir. Mamafih, bu devri - kıs­
men de olsa - daha iyi bir şekilde, güzel bir tesadüfle P o l y­
b i o s 'dan öğreniyoruz. Aslen Akhaia'lı bir Hellen olan P o l y­
b i o s ( M. ö. 201-120) M. ö. 140 sıralarında "T a r i h l e r,,
( Hisioriai) adlı kırk kitaplık bir eser yazmıştır. On u n
e s a s f i k r i R o m a t a r i h i n i n e l l i küs u r se n e l i k
"C i h a n H a k i m i yet i Ku r m a,, d e v r i n i (M. ö. 220-167)
y a z m a k t i. Sonradan eserir.i Timaios'un tarihi ile birleştirmek
için, i k i k i t a p l ı k b i r g i r i ş y a p t ı. ihtiyarlığına doğru da
b u n u M. ö. 1 4 6 s e n e s i n e k a d a r d e v a m e t t i r d i.
Fakat elimizde bugün tam olarak ancak ilk beş kitap mevcut­
tur (264-216 seneleri için). Diğer kısımlarını başka Hellen ta­
rihçilerinin pasajlarından öğreniyoruz: Bunlar da M. s. onuncu
asırda C o n s t a n t i n u s P o r p h y r o g e n e l u s tarafından
devşirilmiştir. Roma'nın ilk tarihçisi Fa b i u s P i c t o r 'un
Hellence yazılmış ar.nallerini kullanmış olması çok muhtemel
olan P o l y b i o s, kaynaklarını ıyı seçmiş ve işlemiştir. Elimiz­
deki eseri bilhassa Birinci ve ikinci Pön Harpleri için
kıymetlidir.
M. ö. 218-167 seneleri arası için ı::limizde gene L i v i u s var­
dır. (XXI.-XLV. kitaplar). Livius, bu zamanlar için, herhalde, bu­
gün tahmin ettiğimizden daha fazla, Polybios'u kullanmış olacaktır.
Bundan başka bu devir olayları hakkında lskenderiye'li Hellen
tarihçisi A p p i a n o s da bazı malumat vermektedir. M. S.
ikinci asırda imparator Traianus, Hadrianus ve Antoninus
Puis zamanlarında yaşamış olan Appianos'un "R o m a
GENEL BiBLiYOGRAFYA xxxıx
Tarihi" (Romaika) adlı yirmi dört kitaplık Hellence eseri,
sürekli bir tarih olmaktan 1.iyade, bir m o n o g r af ile r
m e c m u a s ı olup bir çok m e m l e k e t l e r i n v e h a l k-
1 a r ı n e n e s k i zam a n l a r d a n i t i b a r e n t a R o m a'ya
i l h a k l a r ı n a k a d a r o I a n d u r u.m I a r ı h a k k ı n d a
m a l ü m a t v e r m e k t e d i r. Fakat, bundan da yalnız giriş
kısmı ile on bir kitap tam olarak kalmıştır. Bunlardan
bilhassa altıncı (/beria), yedinci (Hannibal), sekizinci (Libya),
dokuzuncu (Makedonia) ve, kısmen ele geçen onuncu (/llyria)
ve on birinci (Syria) kitaplar önemlidir. Appianos'un eseri,
bilhassa M. ö. ikinci asır ortasından sonraki devir için,
yani bilhassa Üçüncü Pön Harbi, Numidia harpleri, İspanya
harpleri, Hellenistik Devletlerle olan harpler ve bir de
Roma'nın iç tarihi için kıymetlidir.
Bazı mühim haberler, yukarıda bahsettiğimiz P l u­
t a r k h o s'un "Paralel Hayatlar" ında vardır. Mesela:
F a b i us, M a x i mu s, M a r c e 1 1 u s, C a t o, F I a m i n i u s
gibi. Bunlar boşlukların dolmasına yardım ederler. Keza
buraya yardımcı olarak C o r n e l i u s N e p o s'un (M. ö.
99-24) biyografilerini de söylemek lazımdır. Cornelius Nepos,
ekserisi tariht olan bir haylı eser yazmış olmakla beraber,
elimize geçen, aslında en az on altı biyografiyi ihtiva eden
ve "De viribus illustribus" adını taşıyan Roma'lı ve yabancı­
ların panılel yahatlanndan, yalnız yirmi üç biyografilik bir
kısım (De excPllentibus ducibus exterarum natfonum) ile, başka
bir kitabından "De latinis historicis" adlı bir kaç hal tercüme­
sidir. Bunlardan bilhassa Hannibal çok kıymetlidir.
Bu devir için Livius'un yüz kırk iki kitabının fihristleri
demek olan Periochae'ler de kıymetsiz değildir. Ayrıca
Sicilya'lı D i o d o r o s'un "Tarihi kütüphanesi" ile bilhassa
C a s s i u s D i o'nun Roma tarihinden bazı parçalar işe yarar
çok malumat vermektedirler. Gene bu devir hakkında baş
°
vurulacak yazılar arasında, tarih olmamakla beraber C a t 0 ­
nun (M. ö.234-149) "De agricultura" sı, C i c er o'nun (M. ö.
106-43) "De repuplica" sı, P l a u t u s (M. ö. 250 ?-184) ile
T e r n t i u s'uc (M. ö. 190-159) komedyaları bilhassa zikre­
dilmiye değer eserlerdir. Bunlar devrin hayatını canlandırma
ve açma bakımından önemlidirler.
XL ROMA TARiHi, 1.

3. Cihan hıikimiyeıinin kuruluşun.dan Cumhuriyetin sonuna kadar

Bu devir için elimizde, evvela Livius ve bunun E ut r o­


p i u s ve P h 1 o r u s' ddki hülasaları ile O r o s i u s mevcuttur.
D i o d o r o s 'dan yalnız bazı parçalar vardır (bilhassa M. ö. 60-
59 seneleri için). Bu zaman hakkındaki irtibatlı haberleri, başlıca
kaynağımız olan A p p i a n o s ' un "Roma Tarihi,, nden öğreni­
yoruz. Bunun yazdıği yukarda adı geçen kitaplardan bilhassa
Mithradates harpleri ve Gracchus'lardan sonraki iç harpler ( ki
bunlar tamamdır) hakkındaki kitaplar çok işe yaramaktadır. Bun­
dan başka M. ö. 69 senesine kadarki zaman için parçalar
halinde, M. ö. 68 senesinden sonrası için de tam olan G a s­
s i u s D i o ' nun Hellence Roma tarihinden VI. kitaptan son­
rakiler işimize yaramaktadır. Bunun hülasaları da ayrıca Z o­
n a r a s'da mevcuttur. Fakat M. ö. Birinci yüz yıl için muasır
Latin tarihcilerinden de çok şeyler öğreniyoruz. Bunlar ara­
sında evvela S a 11 us t i u s gelir ( M. ö. 86 - 34 ). Sallustius'­
un " C a t i 1 i n a s u i a s t ı h a k k ı n d a ,, ( De coniuratione
Catilinae) ile "lugurtlıa harbi .. ( Bel/um lugurthinum) adlı eser­
leri tamdır. Fakat bunlardan çok dana mühim olan ve M.
ö. 78 - 67 arasındaki olayları gösteren " Ta r i h I er ,, ( histo­
riae ) adlı eseri parçdlar halinde kalmıştır.
Cumhuriyetin sonunda yaşayan general ııe devlet adamı
G. 1. Caesar'ın (M. ö. 100-44) yazdıkları, bu devir için çok önemli
tarihlerdir. Caesar, Gallia'da yaptığı savaşları bizzat yazdığı
"G a 11 i a s a v a ş ı ha k k ı n d a ,, ( De bel/o Gallico) adlı eserile
anlatmış ve ayrıca "iç h a rp h a k k ı n d a ,, da (De bel/o civile)
bir eser bırakmıştır. Fakat maalesef Caesar bunların her ikisini
de bitirememiştir. M . ö . 58 - 50 s ene l e ri a r a s ı n d a k i
h a d i s e 1 e r i a n I a t a n s e k i z k i t a p lık Gallia savaşından,
yedi kitap kendisinindir; Sekizinci kıtap H i r t i u s tarafından
yazılmıştır. Keza M. ö. 49 - 48 senelerindeki Caesar - Pom­
peius mücadelesini anlatan iç harp hakkındaki eserin son
kısmını da Hirtius tamamlamıştır. Bundan başka M. ö.
68 den sonraki hadiseler için de tamamlayıcı olarak Caesar'ın
muasırı, hitabet, belagat, felsefe ve siyaset sahalarında bir çok
eserleri ve ayrıca mektupları ile nam kazanmış olan, meşhur
hatip C i c e r o' nun ( M. ö. 106 -43) eserleri jşe yaramaktadır.
GENEL BIBLIYOGRAFY A XLI

Bunun siyaset ve felsefe eserlerinden "De re publica ,, ,"De legibus,,


"De oJ/iciis,, "De oratore ,, sonra nutuklarından "in Verrem,. "in
Catilinam ,, , "pro Murena, "pro Milone,,, ve mektuplardan da "ad
familiares ,, "ad Atticum,, , "ad Quintum,, ve "ad Brutum,. bizim
için bilhassa önemlidirler.
Bunlar yanında kaybolmuş vesikaları işlemiş olan yuka­
rıda söylediğimiz P l uta r k h o s 'un " Pa r a l e l Ha y a t l a r ı ,,
bütün bu devirdeki önemli şahsiyetlerin, mesela G r a c c h us­
lar, M a r i u s, Su l l a, Se r t o r i us, L u c u l l u s, G r a s s us
Pom p e i u s, C a e s a r, C i c e r o, C a t o, ( minor ), B r u t us.
A n t o n i u s 'un hayatlarını öğretmekte ve, dolayısiyle, bu za­
manlardaki olayları aydınlatmaktadırlar. Diğer bazı haberleri
de gene imparator Ti b e r i u s zamanında yaşamış ve, M. ö,
30 senesine kadar olan Roma tarihini iki kitapta hülasa etmiş
elan Ve 11 e i u s Pa t er c u l u s 'un (M. ö. 19- M. s. 31) eseri
vermektedir. Sonra, M. s. ikinci asır başl arında yaş:ımış, arşiv­
leri iyi tanıyan Roma tarihçilerinden Su e t o n i u s'un (M. ö. 98-
138) yazdığı ve, tarihten ziyade bir biyografi kroniği olan "o n
i k i C a e s a r 'ın Ha y a t 1 a r ı,, eseri, G. I. Caesar'dan baş­
ladığı için, ayrıca bunun hayatını da öğretmektedir.
Bu devirdeki Şark olayları hakkınde Augustus'un muasırı
olan G n a e u s T r o g u s Po m p e i u s adlı Roma tarihçisinin
"Historiae PhiliTJpicae., adlı kırk dört kitaplık bir eseri vardır.
Büyük lskender ile haleflerinin yaşadıkları yerlerin umumi
tarihini yazarak Roma'nın yerini göstermek isteyen bu adamın
eserinden de, M. ö. ikinci asırda yaşamış olan I us t i­
n u s'un yazdığı ve bunun hülasası olan "Historiarum Phi7
lippicarum libri XLIV." adlı kitapla haberdar olmaktayız.
Ôs sözünde bu eserin Tr o g u s Po m p e i u s'un "Historiae
Philippicae et tolius Mundi drigines et terrrae situ" adlı
kitabından müntehabat olduğunu söyleyen I us t i n us, kay­
bolan eseri her halde değiştirmiş olmasına rağmen, kitap bu
halile de bu devir Şark tarihi için kıymetlidir. Bilhassa
etnografik ve coğrafi kısımlar esere ayrıca bir hususiyet
verrnek.tedir. Bütün bunlardan sonra bilhassa kronoloji için
Caesar devrinin meşhur bir mütebahhiri olan M. Te r e n t i u s
Va r r o'nun ( M. ö. 116- 27) "rerum rusticarum Lib,; ili,. adlı
eserini de ilave etmek lazımdır. Çünkü eski Roma kültür tarihi
kendisine çok şey borçludur.
(imparatorluk devri hakkındaki eski eserler il. cildin
ba.şında verilecektir).
YENİ ESERLER
1. lçlerinıl,• Cumhuriyl't ve lmparaıorluk dftımeri birlilcıe _yıızılmış eserler

C. P e t er Geschichte Roms3, 4 Cilt, Berlin, 1870-81; -


V. D u r u y , Histoire des Romains depuis les temps les plus
recules jusqu'a l'invasion des Barbares, 7 Cilt, Paris
1876-85; -
H. S t u a r t J o n e s, A Companion to Roman History, Oxford,
1912: -
M. L. H a r t m a n n - J. K r o m a y er. Römische Geschichte
(Hartmann's Weltgeschichte. il) Gotha, 1921 ;-
G a e t an o, Storia dei Romani, 3 Cilt, Torino 1907-23; -
B e 1 o c h - K o r n e m a n n, Römische Geschichte, Leipzig, 1923
("Einleitung in die Altertumswissenschaft" serisi 111. 2); -
B. N i e s e , Grundriss der römischen Geschichte nebst
Quellenkunde, ("Handbuch der Klassischen Altertums­
wisenschaft,, serisi 111. 2. Hohl'un çıkardığı 5. tab'ı) Leipzig
1923; -
V. C h a p o t, le Mond Romain (Evolution de l'Humanite serisi,
XXII) Paris, 1927; -
A. E. R. B o a k, A. History of Rome to A. D. 565, New York,
1929; -
Ro s t o v t z e f f, A Historg of the Ancient world, il. Rome,
Oxford, 1930; -
A. P i g a ni o l , Esquisse d'histoire Romaine, Paris, 1931; -
M. C a r y, A History of Rome down to the reigrı of Constantine,
London, 1935; -
H. W. H o u s e h o l d, Rome, Republic and Empire, London,
1936; -
F. Ta e g e r , Das Altertum, Geschichte und Gestalt, 2 Cilt,
Stuttgart 1939, (Roma Tarihi ikinci ciltte); --
J. H. 8 re a s t e d, Ancient Times, historg of the early world,
New York, 1935 (gayet muhtasar); -
ROMA TARIHi, 1. XLUI

G. Fe r r e r o , Nouvelle Histoire Romaine, Paris, 1936; -


E. M e y e r , Geschichte des Altertums 111. Cilt ( H. E. Stier'io
çıkardığı) Stuttgart, 1937; -
L. H om o, Nouvelle Histoire de Rome, Paris, 1941; -
E. K o r n e m a n n , Römische Geschichte2, 2 Cilt, ( Kröners
Taschenausgabe No. 132 ve 133 ), Stuttgart, 1941 ve
1942; -
R. W. M o o re , The Roman Commonwealth, London, 1945 ; -
M. R u s s el G e e r, Rome7 (Couc-h - Geer, classical civilisation
serisi), New York, 1947; -
U. K a h r s t e d t , Geschichte des griechisch - römischen Alter­
tums, München, 1948; -
A. P i g a n i o l , Histoire de Rome3, (Clio, lntroduction aux
E.tudes historiques serisi, 3), Paris, 1949; -
2. Yalnız Cumhuriyeı devri hakkında

C am b r i d g e An c i e n t H i s t o r y, VII. VIII. ve IX. ciltler;-


8. G. N i e bu hr, Römische Geschichte, 3 Cilt, Berlin, 1811-1831
(Birinci Pön Harbinin sonuna kadar); -
A. S c h w e g I e r, Römische Geschichte, 3 cilt, Tübingen,
1853 - 58. (M. ö. 366 senesine kadar );·-
T he o d o r M o m m se n , Römische Geschichte, 3 cilt, Berlin,
1854 - 56; -··
C . N e u m a n n , Geschichte Roms wii.hrend des Ver/alls der
R.epublik, Breslau, 1881; -
E , P a i s , Storia di Roma 1. 2 cilt, Torino, 1898-9 ; --
W. I h n e , Römische Geschichte, 8 cilt, Leipzig - Berlin, 1868 -
1890 ; -
G. Fe r r e r o , Grösse und Niedugang Roms, 4 cilt ( Bilhassa
Cumhuriyetin sonları için ) Stuttgart, 1908- 1909; -
G. B l o c h , la Republique Romaine, les conflits politiques et
Sociaux. Paris, 1913 ( Roma Cumhuriyetinin iç tarihi ) ; -
W. S t r e h 1 , Römische Geşchichte 2 ( Strehl - Soltau, Grundriss
der alten Geschichte nebst Quellenkunde, il. ) Breslau.
1914 i --
XLIV GENEL BiBLiYOGRAFYA

E . P a i s, Storia critica di Roma durante 1 primi cinque


s ecoli, 5 cilt, Roma 1913 - 1920; ---
A. R o s en b e r g, Geschichte der römischen Repuhlik, Leipzig
Berlin 1921 ( Gayet muhtasar): -
G. d e S a n c t i s, Storia dei Romani, 5 cilt. Roma, 1907-1923:
W. E. H e i t l a n d, The Roman Republic, 3 cilt, Cambridge,
1923; -
T . R i c e H o l m e s , The Roman repuhlic and the founder of
the Empire, 3 cilt, Oxford, 1923; -
K. J. B e l o c h . Römische Geschichte his zum Begin der pu­
nischen Kriege, 2 cilt, Leipzig - Berlin, 1926 ; - --
E. P a i s, l'histoire Romaine /. /Jes origines a l'achevemenl
de la Conquete ( G. Glotz, Histoire General 1. Histoire
ancienne, l. Fransızcası : J. Boyet) Paris, 1926; --
E. P a i s, Storia di Roma delle origini all'inizio delle guerre
puniclıe, 5 cilt, Roma. 1927 ; -
J. V o g t. Römische Geschichie, /. Römische Repuhlik
( Geschichte der führenden Völker esrisi VI ) , Freiburg
in Breisgau, 1932 ; -
F. AI t h e i m , Epochen dt>r römischen Geschichte /. Von ben
Anfangen his zum Begium der Weltherrschaft (Frankfurter
Studien zur Religion und Kultur der Antike, IX) Frankfurt,
1934; --
G. B l o c h - J. C a r c o JJ i n o, l'histoire Roma ine il. la Republi­
que romaine de 133 44 :a / re section. De Gracque!i a
Sutla (G. Glotz. Histoire Generale I. Histoire ancienne
1.), Paris, 1935; -
H. A. S c u 11 a r d, Historg of Rome, (Methuen's History of
the Greek and Roman World serisi), "M.ö . 753'ten 146'ya
kadar .. London, 1935; -
F. B. Ma r s h , Historg of Rome, (Methuen's history of the Greek
and Roman world serisi), " M. ö, 146'dan 30 a kadar"
LoPdon, 1935 : -
F. AI t h e im, Epochen der römischen Geschichte il. Weltherr­
schaft und Krise (Frankfurter Studien zur Religion und
Kultur der Antike, XII) Frankfurt, 1936; -
ROMA T ARIHİ, 1. XLV

J. Ca r c op i n o , Histoire Ramaine I. La Republique romaine


de 133 a 44: 2e section, Caesar (G. Glotz, Histoire general.
1. Histoire ancienne 1.), Paris, 1936; -
A. Pi g a n i o 1, La canquete romaine, (Peuples et Civilisation
serisi III.) Paris, 1939;
C. B o s c h, Roma Tarihinin ana hatları l. Cumhuriyet, ( Ter­
cüme : Sabahat Atlan), İstanbul Edebiyat fakültesi yayın­
larından, İstanbul, 1940 (Gayet muhtasar);-
F. AI t he im, Römische Geschichte /. Bis zur Schlacht van
Pgdna, ( Sammlung Göschen, No. 19, gayet muhtasar)
Berlin 1948; -
F. AI t h e im, Römische Geschichle, il. Bis zur Begründrıng
des Principats (Sammlung Göschen, No. 677, gayet muh­
tasar) Berlin, 1948; -
(İmparatorluk devri hakkındaki yeni eserlerden seçme Bibli­
yografya il. cilt başında verilecektir).
GlRiŞ

COĞRAFİ VE TARiHI ESASLAR


ROMA DEVLETİNİN KURULUŞUNDAN
ÖNCE ITALYA
A. Memleket : Coğrafi mekan

Coğrafi
Her insan topluluğu bu dünya yüzünde muhakkak
mekAa bir yer işgal eder. Buna biz c o ğ r a f i m e k a n di-
yoruz. Bu coğrafi mekan insan cemiyetlerinin hayatı için
şart olduğuna göre onların, tamamiyle tarihin konusu olan, inki­
şaf ve tekamülleri aynı zamanda içinde bulundukları maddi şart­
lara da tabi olacaktır. Çünkü bu maddi şartlar değişik halleri
ile insan cemiyetlerinin hayatı üzerinde çeşitli surette müessir
olurlar. Mesela deniz kenarında veya adalarda oturanlarla iç
taraflarda, çöllerde, steplerde veya nehir boylarında oturanların,
ovalardakilerle dağlık yerlerde veya yaylalarda yaşıyanların,
çorak yerlerde bulunanlarla sulak ve münbit yerlerde olanların
hayatı bir ve aynı değildir. Binac::naleyh cemiyetin inkişaf ve
tekamülünü iyice anlıyabilmek için evvel emirde üzerinde yaşa­
dığı coğrafi mekanın, yani memleketin hususiyetlerini bilmek
iktiza eder.
Coğrafi fakt&r·
Fakat derhal söylemek lazımdır ki bir insan
ıerla tarihteki cemiyetinin inkişaf ve tekamülünün aynı za-
rolil manda içinde bulunduğu maddt şartlara da
tabi olması, yalnız bu şartlarla mukayyet ve
mahdut olm3.s1 demek değildir. Tarih aynı mekan üzerinde
çeşitli istikametlerde gelişmiş nice insan grupları tanımaktadır.
Çünkü tabiat insanlar üzerine, insanların ondan aiabildiğinden
fazla ve başka bir tesir yapmaz. Coğrafi faktörler, tarihe mües­
sir kudretler içinde ancak bir imkanlar grubunu teşkil ederler.
Coğrafi mekanın verdiği imkanlardan istifade etmek ise
orada yaşıyan insanların zeka ve iradesine bağlı bir şeydir.
Çünkü bütün tarihi olaylarda ve hususiyle siyasi hayatta, en
nihai faktör insan iradesi ve onun mahsulü olan insan hareketi
ve işidir. Mesela ecdadı tamamen köylü olan bazı milletlerin
2 ROMA TARiHt, I.

sonradan gemıcı ve daha sonra da endüstrici olarak görülme­


leri denizden ve madenlerden istifade etmek zeka ve iradesini
göstermelerinden olmuştur. Bazı kavimler ise binlerce sene
deniz kenarında oturdukları halde gemici olamamışlardır.

Tarıhe 1...azım Şu halde bir tarihi oluşun iyice anlaşılması


coğrafya bllgl■I için, insan topluluğunun üzerinde yaşadığı
memleketin alelitlak coğrafyasının bilgisi de­
ğil, bu mekanm içinde o topluluğun hayatına coğrafi faktör­
ler şeklinde tesir eden imkanlar gurubunun bilgisi lazımdır.
Bunun içindir ki tarihin istediği mücerret ve mutlak bir
coğrafya bilgisi değildir; ten,ine tarihin istediği şey ancak o
mekan parçasının, toprağı, suları, dağları, denizleri vesairesiyle
üstünde yaşıyan insan topluluğuna kendisini formlaştırırken
yapması muhtemel tesir imkanlarını gösteren, yani milletlerin,
devletlerin ve hatta kültürlerin meydana gelmesinde, inkişaf ve
tekamüllerindeki tesir imkanlarını açıklayan ve bu suretle de
tarihi olayların anlaşılmasına yarayan toplu ve sistemli bir coğ­
rafya bilgisidir. Bunu da bize bugün, coğrafi müşahedeleri insan
topluluklarının hayatı yönünden yeni bir usul ve sisteme bağ­
lamış bir ilim disiplini olan g e o p o l i t i k öğretmektedir.

ltalya'nın işte bundan dolayıdır ki burada da ancak ta-


Akdenlz'dekl rihe yarıyacak bir coğrafya bilgisi verilecektir:
mevkii Burada yalnızca, tarihi bir sahne olarak ltalya'nın
geopolitik görüşle nasıl bir coğrafi mekan ol­
duğu gösterilecek; üzerindeki insan topluluklarına, millet, devlet
ve kültürlerin hayatına ne gibi coğrafi faktörlerin müeessir ola­
bileceklerine işaret edilecektir. Bunun için ise önce ltalya'nın
Akdeniz'deki mevkiinden başlamak lazımdır. Filhakika herkesce
malumdur ki ltalya Avrupa kıt'asından Akdeniz içine sarkan
üç yarımadadan biridir. İtalya, Akdeniz'in hemen hemen mer­
kezinde ve ufki-şakull mihverlerinin kavşağında olup en uzun
kısmı 900, en geniş kısmı da 200 kilometre olan dar ve uzun
bir yarımadadır. Bu yarımada, tarihi kendisininki ile beraber
giden Sicilya adası ve diğer adacıklarla beraber Avrupa'dan
Afrika'ya adeta bir köprü olmakta, fakat aynı zamanda da tıpkı
bir demir kapı gibi, Akdeniz'i ikiye bölmektedir. ltalya bu vazi-
GiRiŞ 3

yeti ile yalnız Doğu ve Batı Akdeniz arasında ancak Sicilya ve


Afrika geçitlerinden yapılabilecek olan bütün gidiş gelişleri
kontrol etmek imkanına değil, aynı zamanda, bazı şartlarla,
bütün Akdeniz'e hükmedebilmek imkanlarımı da malik bulun­
maktadır.

italya'nın ltalya, Alp'lerden itibaren 10 enlem derecesi Ak­


h u dutları deniz içine girmiş dar ve uzun bir yarımada oldu-
ğundan hudutları geniştir ve bunların da en çok
kısmı denizlerle çevrilidir. Yalnız kuzeydeki Alp dağları yarım­
adanın kara cihetindeki hududunu teşkil eder. Bu hudutlar mem­
leketin vahdeti veya parçalanması bakımından çeşitli imkanlar
arzeder. Gerçekten bir taraftan denizle diğer taraftan Alp'lerle
çevrili olmanın meydana getirdiği tabii bir kapalılık memleketin
siyasi vahdeti için müsait bir şart olmaktadır. Fakat buna mu­
kabil, ltalya'nın sahillerinin çok uzun olması da memleketi de�
nizden gelecek taarruz ve istilalara açık bırakmaktadır. Üstelik
kuzeyde kara tarafından halya'nın surları diye tavsif edilen
Alp'ler de onu tamamiyle koruyan bir mania değildir. Çünkü
bunlar halya'ya değil, iç Avruı:,a'ya doğru yavaş yavaş alçalır­
lar ve böylece kuzeyden gelecek istilaları kolaylaştırır. Binaena­
leyh ltalya kendisini korumak için, karada ve deniz'de
kuvvetli, merkezt bir devlete sahip olmak zorundadır.
Hatta bu olsa dahi. ltalya, silah ve sayı bakımından kendin­
den üstün düşmanlara karşı ancak büyük gayretlerle müdafaa
olunabilir. Tarih göstermiştir ki bu halde olan düşmanlar daima
yarımadaya girmişler ve hatta }' erleşmişlerdir. ltalya tarihinin
ta eskiden beri en esaslı meselesi bu olmuştur : Yarımadanın
mukadderatını ve tarihini hep bıı suretle içeri girenler tayin
etmişierdir.

itaya'n I n 1 1 Memleketin içine gelince : Haritaya daha ilk ba-


ç kışta ltalya'nın belkemiğinin Apenin'ler olduğu
anlaşılabilir. Apenin'ler büyük bir kavis çizerek yarımadayı
ikiye ayırırlar. Bu ayrılık tarihte kendisini daima hissettirmiştir.
Kuzeyde Alp'ler ile Apenin'ler arasındaki kısım olan Şimali
ltalya hemen hemen kapalı bir sahadır. ltalya'nın geri kalan
kısmı ise Apenin'lerle adeta kantonlara ayrılmış gibidir. Ger­
çekten ltalya'da bir çok isimler alan ve döküntüleri yarımadanın
4 ROMA TARİHI. 1.

güneyinden, Sicilya üzerinden ta Afrika içlerine kadar uzanan


Apenin'ler, silsileler halindeki temadilerinde hep değişik şekiller
almışlar: Kuzeyde topludurlar; Orta ltalya'da birbirine pa­
ralel giderler; güneyde ise yüksek ovalar meydana getirmiş­
lerdir. Bu suretle Apenin'ler memleketin içindeki halk topluluk­
larının vahdetine aykırı tesirler yapan coğrafi amiller yaratmış­
lardır. Memleketin iskan tarihinde bu cihet önemli bir rol
oynamıştır.
ltalya'nıa Doiu Fakat yalnız iç taraf değil, yarımadanın sa-
■ahlllerl hil kısımları da değişik şekiller gösterir ve
değişik tesirler yapar : Doğu'da dağlar batıda­
kilerden daha dik olarak Adria denizine inerler. Bundan dolayı
bu tarafta sahil hemen hiç kıvrıntı göstermez. Burada geniş
ve münbit ovalar olmadıktan başka-Güneyde ayrı bir memleket
gibi olan Apulia müstesna-gemilerin seyrine müsait nehirler
de yoktur. Sahil de hemen hemen limansızdır ve insanları de­
nizciliğe ve gemiciliğe çekmez. Yani denebilir ki halya doğuda
yüzünü adeta Balkan yarımadasından çevirmiş, He l I a s ' ı n
t a m z ı d d ı n a o l a r a k k e n d i s i n i d o ğ u y a d o ğ r u k a­
p a m ı ş t ı r : Yarımadanın bu tarafında hemen hiç bir deniz
kudreti gelişmemiştir.

1talya'aıa Batı Fakat memleketin batı ve güney kısımlarının


■ahlllerl sahilleri başka bir man�ara gösterir. Bir defa
batıda eski volkanlar kilzeyden güneye kadar
bir sıra yüksek ovalar meydana getirmiştir (Etruria, latium,
Campania}. Ağız taraflarında seyrüsefere müsaade ederek iç
memleketi denizle birleştiren nehirlerle parçalanmış olan bu
ovaların teşkil ettiği kısım, ltalya'nın en mahsuldar taraflarıdır.
Sonra burada sahil daha girintili ve çıkıntılıdır; limanlar çoktur.
Önünde adalar ve adacıklar vardır. Bu sahil halka her ne
kadar büyük bir deniz politikası zorlamamışsa da, gene insanları
denizciliğe ve gemiciliğe götürmüştür. Memleketin başlıca siyasi
ve kültürel merkezleri de burada kurulmuştur. Yani denebilir ki
l t a l y a d e n i z d e n k e n d i s i ni y a l n ı z b a t ı y a a ç m ı ş b i r
v a z i y e t t e d i r : Yarımadanın deniz aşın kültür dünyası ile
bütün münasebetlerinin kapısı burası olmu-,tur.
GiRİŞ 5

ltulya'nıa
ltalya'daki insan topluluklarının hayatına mü­
iklimi essir olan coğraft amiller arasında iklimi de
başlıca faktör olarak ele almak lazımdır. Çün­
kü, hiç şüphe yok ki, yarımada sekenesinin bir çok vasıflarım
bu iklim şartları yoğurmuştur. ltalya, büyük bir kısmı itibariyle,
umumiyetle Akdeniz iklimine maliktir. Bu iklimin karakteri, sı­
cak ve kuru yazlarla mutedil ve yağmurlu kışlardır. Fakat, pek
tabii olarak, böyle dar ve uzun bir yarımadada insanlara tesir
eden hararetin, ışığın ve renklerin ıskalası kuzeyden güneye
indikçe değişecektir. Filhakika en güneyde Sicilya ve hatta
Güney ltalya, sıcakları ve parlak ışıklı günler yapan uzun
yazları, yağmurlu ve mülayim geçen kışları ile adeta Afri­
kanın sub-tropik mıntakasına benzer. Bu, Afrika'dan bu ta­
rafa geçenlere memleket değiştirmemiş hissini verecek bir iklim
şartıdır. Buna mukabil, hemen her taraftan kapalı kalmış olan
Po (Padus) vadisinde şiddetli kış soğukları ile şiddetli yaz sı­
cakları arasında dekişen renkli geçit devreleri vardır. Bu da
keza Avrupa kıt'asından buraya bir çok kimseleri cezbetmeye
müsait iklim şartıdır. Binaenaleyh denebilir ki ltalya, her
taraftan buraya insan kütlelerinin gelmesine amil olan ve
soma da gelenleri kolayca aklimatize ederek memlekette bir
vahdet kurulmasına yarayan iklim şartlarını nefsinde toplamış
bir memlekettir.
italya'nın
Böyle bir iklimi olan bu memleketin toprakla­
toprakları rında ise nihayetsiz bir çeşitlilik varciır: Sahil­
lerde dar ova şeritleri, dalgalı tepecikler gö­
rülür. Sarp ve dik olanlarına az rastlanan dağlar arasında
uzun veya geniş vadiler meydana gelmiş ve bunlar çoktandır
insan eliyle tarla ve bahçe olmuşlardır. Ekseriya büyük gürül­
tülerle akan çaylar ve ırmaklar - pek azı müstesna-kısa me­
safelerle hemen denize dökülürler ve seyrüsefere müsaade et­
mezler. Uzaklardan bakıldığı zaman tepeler üzerinde tek veya
küme halinde görülen ağaçlar memleketin silüetine bir canlılık
verirler. Sık ormanlar burada gölgeli köşelere çekilmişlerdir.
Bağlar ise dik dağ yamaçlarında bile yetişmektedir. Burada top­
rağı işlemenin verimi büyüktür; fakat bu çok gayret ister. Ma­
mafih verimsiz ovalar da yok değildir. Bununla beraber İtalya
6 ROMA TARİHİ. I.

umumiyetle entansif ziraate müsait arazi bakımından nisbeten


geniş yerlere sahiptir ve hatta bunların bir kısmı Akdeniz'in
belki de en bereketli yerleridir. Bundan dolayıdır ki burada
insanların çoğu -hiç değilse llkçağda- çiftci kalmıştır.

an yer1er1 r Halkın oturduğu köyler ve şehirler de çok deği-


i•k...
Partikularlzma şik tarzda memleket içine serpilmiştir. Bunlar,
ya tiyatro anfileri şeklinde deniz ve nehir kenar­
larını süslemiş; ya kayalara asılı gibi kalmış ; yahut da tepe­
ciklerin tacı Qlmuşlardır. Tabiatiyle bütün bu iskan tarzlarını
memleketin çeşitli yapısı zorlamıştır. Gerçekten memleket, yukarı­
da söylediğimiz gibi, tabiat tarafından adeta bir çok kantonlara
ayrılmıştır. Bunların her birinin başka manzarası ve şartları
vardır. işte bu kantona) yapılış buranın iskan tarihinde önemli
bir rol oynamış, yani memlekette ayrılıklar doğurmuştur. Bina­
enaleyh burada da p a r ti k u lar i z m a tabiatın dikte ettiği bir
vakıadır. ltaly a bu bakımdan, tıpkı Hellas gibi, parçalanma­
ya müsait bir durum arzetmektedir.

Görülüyor ki üzerinde Roma tarihinin tekev­


ltalya'da geo­
polltlk tenevvü vün ettiği İtalya coğrafi mekanının kudretleri
ve vahdet pek mütenevvidir. Bunlar memleket tarihinde
bir taraftan parçalayıcı bir taraftan da topla­
yıcı karakterde imkanlar yaratmıştır. Fakat şunu söyle­
mek lazımdır ki ltalya coğrafi mekanının bu imkanlarını
ve kudretlerini kavrayıp onlardan faydalanan veya onlara
karşı gelen, gene buranın üzerindeki insanların zeka ve
iradeleri olmuştur. Mesela burada tabii maniaları aşabilen kuv­
vetli bir siyasi irade her zaman vahdeti kurmağa muvaffak
olmuştur. Bunu da tarihte· ilk olarak ltalya'nın ortası ve kalbi
olan Roma'nın içindeki kudretler başarmışlardır: İtalya, tarihin­
deki ilk milli ve siyasi vahdetini, kudretlerini bir şehrin dar
hudutlarından dışarı çıkarmak ve etrafı kendisine bağlamak
kabiliyetini gösteren R oma 'y a ve R o m a l ı l a r a b o r çl u d ur.
Ancak bundan sonradır ki bu suretle vahdetli hir hale gelmiş
olan ltalya halk topluluğu ltalya'nın Akdeniz'deki geopolitik
durumunun imkan ve şartlarından faydalanabilmiş ve böylece
GİRİŞ 7

tam ortasında yaşadığı bu Akdeniz havzasını tarihte bir defa


olarak siyasi ve kültürel bir vahdet içine sokmağa muvaffak
olmuştur.
İTALYA'NIN TARİHİ COÔRAFYASI HAKKINDA
İtalya yllrımadasının eılci adları olarak gösterilen Oen•
« 1talya » adı . . .
otrıa (Şarap memlelcetı), Peucetıa (Çamlar memleketı),
Au•onia ( Auson'lar memleketi) adları günı,y taraflara ait olup hepsi de
buraların en eski tarihlerini yazmaya çalışan Hellen'lere dayanmaktadır. Es·
kiler tarafından H e r ak I e a (Hercule•J 'in danaııı Si t u I u ıı ile birleştiril­
miş olan I t a I i a adı da keza, en eski zamanlarda yarımadanın güney kısmını
gosteren bir isimdi. Yavaş yavaş kuzeye doğru yayıldı ve Roma'lılar tara­
fından benimsendi. Sonra - Padu, (Po) ovası hariç - Orta ve Güney ltal­
yll'ya ve nihayet, cumhuriyet devrinin 11011 asrında ve bilhaHa İmparator
J\ugustue zamanında, bütün yarımadaya alem oldu.

İtalya yarımadası eııkidenberi umumiyetle üç kısma


italya'aın tlç ayrılmaktadır:
bölge■I ve bat• 1. - Yu k a r ı veya K uz e y İ t a I y a: Alp'lerle
lıca ıehlrler Apenin'ler arasında kalan Padu, (Po) nehri havzasıdır.
Burası üç kısma ayrılmıştı : En batıda Li g u r i a, en dotuda Ve u e t i a
ve bunların arasında da G a 11 i a C i ıı a I p i n a (Alp'ler berisi Gallia)
bulunuyordu. (Bu ıonuncu ad burayı istila eden Gal'ler (Kelt'ler)'den
çıkmış olup ti. İmparator Auguıtus zamanına kadar kullanılmıştır).
2. - O r t a v e y a M e r k ez i İ t a I y a : Buruı şu yerleri içine alıyor­
du Evvela Tyrrhen denizine sahil olan bölgeler : a. - E t r \1 r i a: (Etrüsk­
lerin memleketi oldutundan aynı zamanda Tuscia da denilen bu yer sonra
dan Toıcana adını almıştır). Bu memleketin dotu ve güney hududunu Tiber
ırmatı teşkil eder. Başlıca şehirleri şimalde Piıae, Florentia (Arnus ırmafrı
Üzerinde); doğuda Arretium, Perusia ve Vol,inii; güneyde de Tarquinii,
Caere ve Veii'dir. b. - La t i u m: Etruria'nın güneyindedir. Başlıca şehirle­
ri: Rorna {ve limanı Oatia), Antium, Tarracine, Minturnae, Tuııculum, Ari•
ela, Velitrae, Sora, Arptnum, Fregellae'dir. c. - C am p a n i a : Latium'un
güney-dotuıunda olup şu meşhur şehirleri ihtiva eder: Volturnum, Liter­
num, Cumae, Neapolis, Herculanum, Pompeii, Stabiae, Surrentum, Salernum,
Cnpua ve Nala. (Meşhur Veııut-iıı• yaoardatı bu bölgededir). Orta halya'­
nın Adria(Hadria) denizine sahil ulan bölgeleri de şunlardır: d.-U m b r i a:
Etruria'nın şarkında datlılc ve şehirleri çolc az olan bir bölgedir. Şimalden
gelen yol üzerinde olan Ariminum sahil şehri meşhurdur. e. - P i e e­
n u m : Umbria'nıp dofruıuuda keza datlık bir bölgedir. Başlıca şehir­
leri Ancona, Hadria ve Asculum'dur. f. - R oma m Üt tef İ k ler İn İn
m em Iek e t i : Sabin'ler, Aequ'ler, Mars'lar, Veııtin'ler ve sairenin otur­
dutu bölge. (Bunlar ealcidenberi Roma ile birleşmiş olduklarından memle­
ketleri ayrı bir isim alamamıştır). Bu bölgenin başlıca şehirleri: Reate,
• ROMA TARiHİ, 1.

Carıioli , Alba, Corfiniam, Aufinum, Amite,num, g. - Sa m n i um: Sam·


nit'lerin oturdutu datlık memleket, Başlıca tehirleri: Bo"ianum, Bene­
ventum , Caudiam, Aquitonia ve Venu.sia.
3, - Afa tı v e J a GÜ ney 1 t a I y a: Burası şu bölgelere ayrılmış­
tır: Adriya'ya ıahil olanlar: a, - A p u I i a : Başlıca şehirleri şunlardır:
Luceria, Au•ealıım, Canu•iam. b. - C a I a b r i a : Varım ada şeklindedir .
Meşhur ıehirleri şarkta Hgdruntum, Brundiaium, garpte de Gollipolia ve
Tarentum (Aynı adlı körfezdedir). Güney İtalya'nın Tyrrben denizine sahil
olan bölgeleri de şunlardır: c. - L u c e n i a: Campania, Samnium ve
Apnlia'nın güneyindedir. Bir t arafı Tarentrım körfezi ıahiline bakar. Bat•
lıca tehirleri: Bu körfezdeki Metapontum ve Heraclea ile batıda Paeatum,
Velia, Buxentum'dar. d. - 8 r u t t i ıı m: İtalya'nın en güney ucudur. Baş·
lıca şehirleri: Batııında Terina, Hipponium, Rhegium, dotuaunda Locri
Epizephgrli, Caalonia, Croton ve Tlıarii'dir,
Borada tarihi ve talihi ltalya'aınki ile beraber giden bü­
Slcllya'DID yük S i c i I y a adaııoın önem kazanmış bazı şehirlerini de
ıehlrlerl zikretmek lazımdır: Adanın batısında ■ahilde Drepanum,
Lilgbaeum; İç tarafta Sege�ta; güney sahilinde Selinua,
Heraclea, Agrigentum, Gela ve Camarina; güney - dotu sahilinde Sgra­
ca•ae, Leontini, Catana, Tauromenium, Me..ana, kuzey sahilinde de Pa­
normua. (Sicilya ve Giiney İtalya şehirlerinin çotu Helen kurmaları idi).

B. Halk : En eakl yerleımeler


PREHİSTORYA VE PROTOHISTORYA

Prehl■tory • Dünyada insan topluluklarının yazı ile başlıyan


tarihi, beşeri tekamülün çok geç bir merhale­
sidir. Cemiyetler bundan önce de uzun bir hayat sürmüştür.
Bu zamana biz Ta r i h ö n c e s i d e v r i diyoruz. Tarih öncesi
devri ile, malzemesi tarihinkinden ayrı olan p r e h i s t o r y a
i I m i uğraşır. Gerçekten, bilindiği gibi, prehistorya yazısız eser•
lerle iş görür. Prehistorya bu mahiyetiyle ancak insan cemi­
yetlerinin yarattıkları medeniyet ve kültürleri, tabiatiyle gayri
ıahst, gayri ferdi, umumi ve anonim olarak ortaya koyar ve
yalnızca kültür inkişafları tesbit ederek bir nevi kültür tacihi
yapmaya çalışır.
Prehl■torya Ue Buradan anlaşılıyor ki prehistorya, cemiyetlerin
tarih ara■••• şahsi ve ferdi tarihinden ayrı bir şeydir. Çün­
dakl kü tarih, yazılı vesikalarına bağlıdır ; ve çünkü
m&na■ebet şahsiyet ve ferdiyet ancak yazılı eserlerde
tecelli eder. Bununl a beraber bu keyfiyet ce­
miyetlerin şahsi ve ferdi tarihlerinin prehistorya ile ilgili olma-
GİRiŞ 9

dığını tazammun etmez. Çünkü insan topluluklarının yazı ile


başlıyan tarihi zamanlarındaki önemli ve istikamet verici ham­
lelerin kökleri ekseriya eski, yani onların tarihi vatanları üze­
rinde taazzuv etmiye başladıkları, birçok halk tabakaları ile
birleştikleri, başka dünyalarla etnik ve kültürel münasebetlere
giriştikleri bu yazısız zamanlara, prehistorya'nın gösterdiğ'İ bu
gayri şahsi kültürlere kadar geri gider. Böylece cemiyetlerin
asıl tarihi zamanı ile bu gayri şahsi kültürler arasında
bir münasebet meyd"na gelmiş olur. Tarihi devirlerdeki inkişaf
ve tekamülleri iyice anlamak içic de bu münasebetleri kavra­
mak iktiza eder.

Tlllrlhe Ulzım Şu halde bir insan topluluğunun tarihi oluşu


prehl■torya yazılırken, içinde kendisini formlaştırdığı tarihi
bllgl■I vatanında meydana gelmiş gayri şahsi kültür-
lerden, prehistorya'dan da bahsetmek lazmdır.
Ancak yukarda dediklerimizden de anlaşılmıştır ki tarihe lazım
olan bu tarih öncesi bilgisi mutlak ve mufassal prehistorya
demek değildir. Tersine, tarihin burada istediği şey, yazılı
vesikaların gösterdiği tarihi oluşun ve gelişmenin anlaşılmasına
yarıyacak öz ve mücmel bir prehistorya bilgisidir. işte bun­
dan ötürü burada da, halya'daki tarih öncesi gayri şahsi
kültürler hakkında, yalnızca tarihi inkişaf ve tekamülleri aydın­
latacak nispette kısa bir bilgi verilecektir.

ltalya'da Araştırmalar göstermiştir ki yüksek kültüre erişen


E■kl-tat her halk grubunun geçirdiği tarih öncesi bütün
devri inkişaf kademelerinden 1talya'ı.la eserler vardır: Bu­
rada prehistorya kültür katları, insaniarın henüz
gıda toplayıcılık zamanını yaşadıkları E s k i-ta ş (Paleolithi­
cum) devrine kadar inmektedir. Fakat bu devir pek zayıftır.
Çünkü devrin ilk tabaka endüstrileri (Chellcen ve Acheuleen) pek
azdır. Burada daha fazla Eski-taş devrinin sonlarına (Aurigna­
cien ve Magdalenien) tekabül eden ve ltalya'da Gr i m al d i
k ü l t ü r ü diye isimlenen bir intikal devri kültürü göze çarpmak­
tadır. Korsika ile Sardinya adalarında ise Eski-taş devrinden
hemen hiç bir şey bulunamamıştır.
10 ROMA TARIHi, 1.

Yenl-taı devri, Buna mukabil gerek 1talya'da gerekse adalar­


en e■kl ■eken e da, insanların artık gıda istihsali zamanını ya-
şadıkları Y e n i - t a ş (Neolithicum) devrinde
iskanın kesafet peyda etmiye başladığı görünüyor. Burada, tak­
riben M. ö. üçüncü binin birinci yarısına rastlayan bu Yeni-taş
devrinde, hafif çizgilerle de olsa, biri Kuzey ve Orta İtalya,
ötekisi de Güney İtalya olmak üzere iki kültür çevresi çizmek
kabildir. Bunlardan kuzeydeki Tuna havzasıyle, güneydeki de
Afrika ile münasebetli görünüyor. Aralarında ufak tefek farklar
olmakla beraber her iki çevre halkı da ö l ü l e r i n i ç ö m e 1 m i ş
(Hocker) ş e k il d e g ö m ü y o r ve mezarlarına taş aletlerinden
hediyeler bırakıyorlardı. ltalya'nın Akdenizli en eski sekenesi
bunlardır.

Bakır ve Bron:ıı: Bu sekene - bilhassa güney kısmında - za-


devlrlerl mania bakır işlemeği öğrendi ve taş aletler ya-
nında bakırdan olanları da kullanmağa başladı.
Böylece M. ö. üçüncü bin yılın ortalarında başlamış olması muh­
temel olan ve yarımadanın eski gayri şahsi kültürlerinin taaku­
bunda esaslı bir inkişaf merhalesi olarak görülen B a k ı r - t a ş
devri kültürü meydana geldi. Fakat bu devrin en dikkate değer
eserleri asıl ltalya'dan ziyade adalarda bulundu. Daha sonraki
zamanlarda İtalya'nın bilhassa güney tarafları ile adalar,
her halde doğu ile olan münasebetler sayesinde, bakırla çin­
koyu karıştırarak tunçtan silah ve aletler yapmağa başladılar.

M. a. ikinci bin Bu sırada ise yarımadanın kuzey tarafı yen�


giçlerl, Terra• yerleşmelere sahne oluyordu. Gerçekten eskı
mare k61tiir6 sekene henüz Tunç devrine girdiği sıralarda
ltalya'ya kuzeyden büyük bir göç dalgası
geldi (M. ö. ikinci binin başları). Gelenler önceleri Alp'lerdeki
göller bölgesi ile Apenin'lerin arasındaki sahada (Po havzası)
kaldılar. Bunlar evlerini kuru toprağa kazıklar çakmak suretiyle
kurmuşlardı. Planları geometrik esaslara dayanan ve muayyen
bir istikamete yöneltilmiş olan köylerini, kalın toprak surlar ve
geniş hendeklerle çevirerek, müstahkem bir hale getirmişlerdi.
Bu köyler içinde oturan insanların en bariz vasfı ise ö 1 ü 1 e r i n i
y a k m a l a r ı idi. Köylerinin dışındaki mezarlığa bıraktıkları
kül çömlekleri yanında ölülerine ait tunç aletler ve silahlar
GİRİŞ 11

bulunmuştur. Bunların çoğu ilerlemiş bronz kültürünü göster­


mektedir. Bundan başka kemik ve toprak işleri de, umumiyetle
kaba ve az ferdi olmakla beraber, gene düz ve yuvarlak çiz­
gili süsleri ihtiva etmektedir. ilim dünyası bu buluntuların or­
taya koyduğu kültüre Te r r a m a r e k ü l t ü r ü adını vermiştir.

Terramare Terrnmare kültürü Kuzey ltalya'da uzun zaman


ktllttlrüaüa· devam etti. Bu müddet zarfında kültürün taşıyı-
yayılııı cıları olan insanlar yavaş yavaş buranın iklimine
ve hayatına alıştılar. Daha sonralan arkadan
mütemadiy�n gelmekte olan akrabaları ile kuvvetlenmiş, fakat
aynı zamanda sıkışmış bir vaziyette buradan kalkarak güneye
doğru gitmeğe başladılar. Bir kısmı Apenin'leri geçerek Orta
ltalya'nın batısındaki münbit ovalara kadar indi. (Çünkü
buraları henüz Etrüsk'ler le.rafından iskan edilmemişti). Bir
kısmı da daha güneye, ta Tiber nehri dolaylarına, Latium'a
kadar bile geldi ve burada yerleşti. Buralara kadar gelen­
ler, çok zaman geçtiği için, pek tabii olarak, artık Po havzasın­
daki Terramare insanlarının seviyesinde değildiler. Fakat ölü
yakmaları ve bilhassa eski iskan şekilleri Latium'da, Roma'nın
şehir iskanında ve muahhar Roma ordugah planlarında görül­
mektedir.

Villanova Bundan epey bir zaman sonra, belki de ltalya'da


kültürü demir işlenmeğe başlandığı zaman (M. ö. ikinci
binin sonları: 1100 sıraları), gene kuzeyden, başka
insanların göçü oldu. Bunlar içinde gayet vazıh olarak görü­
len grup, ilk iskanı Umbria'da bulunmuş olan gruptur. Fakat bun­
lara Po havzasında tesadüf edilememiştir. Bunlar, her halde, çok
sür'atli bir hareketle Po vadisinden geçip, kendilerinden önce
gelmiş olanların yerleştikleri yerlerin önünden kıvrılarak daha
ziyade yarımadanın ortasındaki dağlık bölge ile batının
bazı kısımlarına yayıldılar. Mamafih bunların sonraları do­
ğuya ve oradan da güneye sarktıkları anlaş;.lmaktadır. Bu yeni
grup insanların en bariz vasfı, ötekilerin aksine, ö l ü l e r i n i
g ö m m e l e r i d i r . Bunlar ölülerin yanlarına demirden
yapılmış aletler ve silahlar bırakmışlardır. Bu eserler o zaman
Avrupa'nın hemen her tarafına yayılmış olan B i r i n c i de­
m i r d evr i (Halstatt kültürü)
{ .
buluntularına benzemektedir.
11 ROMA TARiHİ. 1.

Bulunan çanak çömleklerde de Terramare'ninkilerden daha


zengin bir süsleme görülmektedir. ilim dünyası bu kültüre,
buluntu yerine izafetle V i 11 a n o v a k ü l t ü r ü demiştir. Vil­
lanova kültürü Apenirı'lerin üzerinde ve doğusunda M. ö. ta
beşinci yüzyıla kadar devam etmiştir.
itaJ a'nın ro- Burada derhal ilave etmek lazımdır ki bu pre­
tot.■torya!ı I historik arkeoloji araştırmaları ile tarihi devir-
italik'ler lerdeki lisan tetkiklerinin verdiği sonuçların
mukayeseli bir surette kıymetlendirilmelcri ve
tarihi zamanlardan gerilere doğru yapılabilen ircat hükümler
sayesinde M. ö. ikinci bindeki kuzey göçleriyle gelen ve bu kültür­
leri yaratan halk gruplarını adlandırmak kabil olmuştur: Bunlara,
ltalya'nın mukadderatında en büyük rolü oynadıkları için
1 t a I i k 'ler adı verilmiştir. Boy lece biz artık İtalya tarihinin
alaca karanlığı, fecri demek olan I t a l y a p r o t o h i s t o r y a -
s ı'na girmiş oluyoruz.
ftaliklerln iki Fakat çok umumi olan bu ltalik'ler ismi,
graba göçlerle gelen insan gruplarının arasındaki
farkların ortadan kalkmış olduğuna delalet
etmez. Bilakis, bu farkların tarihi devirlerde dahi mevcut oldu­
ğu diyalekt farkları ile isbat edilmiştir. Gerçekten yarım­
adaya yayılmış olan ltalik'lerin tarihi zamanlarda memleket
içindeki dağılış vasıfları ile bu göçler arasındaki münasebetler
ve irtibatlar bulunarak yukarıda söylediğimiz kültür tevezzüüne
tekabül eden iki italik grubu ayırmak kabil olmuştur. Bunlar­
dan ölülerini yakan birinci gruba L a t i n o - F a I i s k grubu,
ölülerini gömen ikinci gruba da Um b r o - O s k grubu adı
verilmiştir. Gruplardan ikincisi birincisinden daha kalabalık
Görünüyor: Tarihi zamanlarda Yukarı ve Orta Tiber'in doğu­
sunda oturan Umbr'lar, Orta ltalya'daki Sabel'ler (Mesela Sa­
bin'ler, Veslin'ler, Mars'lar, Paelign'ler, Marrucin'ler ve Eren­
tan'lar gibi), dağlık kısımdaki Samnit'ler ve bunlardan çıkmış
olan Campan'lar ile güneydeki lucen'ler ve Brutt'lar hep bu
gruptandır. Birinci Latino-Falisk grubuna giren ltalik'ler ise
azdır. Çünkü bunların oturdukları yerlerin bir çoğu sonra­
dan Etrüsk'ler ve Gal'ler tarafından işgal edilmiştir. Bu suretle
bunlardnn tariht zamanlarda yalnız Latium'daki Latin'ler ile
Roma'nın kuzeyindeki Falisk'ler kalmıştır.
GİRİŞ

aı. &. ikinci Fakat M. ö. ikinci bindeki e.aöçlerle gel-


bindeki ■on miş olan halk grupları yalnız bunlar değildir.
g6ç ı lllyr'ler Memleketin bazı kısımları, hiç değilse yukarı-
da söylediğimiz ikinci kuzey göçü zamanında
(M. ö. ikinci bi� sonları), başka halk gruplarının istilasına
uğradı. Bunlar doğudan, Balkan yarımadasından geldiler. Bu­
günkü Arnavutların ecdadı olan /llyr'lerden bazı gruplar,
deniz ve kara yolları ile, bir kaç taraftan ltalya'nın doğu kı­
sımlarına girdiler. Kuzey - doğuda Venetia'ya yerleşmiş olan
Venet'ler, yarımadanın güneyinde Apulia'da görülen lapyg'ler
ve Kalabria'daki Mersapi'ler bunlardandır. Illyr'ler ltalya'da
gayet ağır bir muhaceretle genişlediler. Fakat ltalik'ler kadar
tariht önem kazanamadılar.

En e■kl ■ekene- En son hareketleri ltalya'nın tarihi devirleri


n ln kahntıları içinde dahi hissedilen bu ikiııci bin göçleri
ile gelen halk grupları, dahil, girdik leri
ve yayıldıkları her tarafta eski yerli halkı, ya yerlerinden
atıp dağlık kısımlara sürdüler, yahut da oturdukları yerlerde
bırakarak kendilerine tabi yaptılar ; yani tamamiyle mah­
vetmediler veya edemediler. Çünkü bu eski halkın kalıntıları
şurada burada uzun zaman mevcudiyetini muhafaza etmiş görü­
nüyor. Sicilya adası batısında ve Sardinya'da hususiyetlerini
gösteren halk grupları ile bilhassa ltalya'da Cenova dolaylarına
adlarını vererek (liguria) yaşamış olan ligur'lar ihtimal bunların
bakayası olacaktır. Bu Ligur'lar, dağlık yerlerinde daima taciz
edici komşular olarak kalmışlar, Romalı'larla uzun harpler yap­
mışlardır. Bunlar yarımadanın kültür tarihinde bariz izler
bırakmamışlarsa da bütün tarihi devirlerde etnik karakter­
lerini muhafaza eden bir grup olarak görünüyorlar. Hatta ligu­
ria denilen bölgenin ahalisi bugün bile hususi diyalektleri ile
nazar-ı dikkati celbetmektedir.

M. a. birinci Görijlüyor ki ltalya'nın M. ö. ikinci bin sonun­


bin g8çlerl I daki etnik haritası epeyce renklidir: Şimdi iki
Etrbk'ler italik halk grupu ile Illyr'ler ve bunlarla kay­
naşmamış en eski halk bakayası göze çarpmak­
tadır. Fakat tablo böyle kalmamıştır; zamanla çok daha renk
14 ROMA TARiHi, 1.

kazanmıştır. Çünkü ltalya yarımadası M. ö. birinci binde de


sakin değildir: Mesela daha M. ö. bin senelerinden itibaren ltal­
ya'ya Etrüsk'ler gelmeğe başladılar. Bunlar burada yerleşerek
yarımadanın mukadderatında önemli bir rol oynadılar. Gerçekten
lt a l y a ' y a ş e h i r k ü l t ü r ü n ü s o k a r a k b u r a d a i l k
d e f a b ü y ü k s i y a sf b i r k u v v e t m e y d a n a ge t i r e n
E t r ü s k ' 1 e r o l m u ş t u r. (ltalya tarihindeki önemlerine binaen
bunlara ayrı bir bahis ayrılmıştır).

Hellenler ve Bundan sonra M. ö. birinci binde ltalya ve ada-


Pön'ler lara Hel/en'lerle Pön'ler (Kartacalılar) geldiler•
Bunlar da halya tarihinde önemli roller oynadı­
lar. Ancak bunlar, şimdiye kadar-Etrüsk'ler dahil-söyl(:dikleri­
miz gibi, istila şeklinde değil, daha ziyade memleketin zenginlikle­
rinin cazibesine kapılmış kolonistler olarak gelmişlerdir. Pön'ler
sırf imalat yerleri kurmak suretiyle daha fazla tüccar olarak ya­
rımadaya geldiler. Sabit yerleşmeleri yalnız Sicilya'da kurmuşlar­
dır. Fakat Hellen'ler ltalya'da bunlarla kıyaslanamıyacak kadar
önem kazandılar : Zaten Hellen dünyası ile İtalya arasındaki
münasebetler çok eski zamanlara kadar çıkmaktadır. Arkeolojik
araştırmalar halya'da ve Sicilya'da Gi r i d v e M y k e n a i k ü i­
t ü r ü izleri ve eserleri meydana çıkarmıştır. M. ö. birinci binin
Hellen kolonistleri herhalde bu eski Mykenai tüccarlarının tra­
disyonu içinde gelmiş olacaklardır. Hellen tarihinde ikinci
K o l o n i I e r k u r m a d e v r i denilen M. ö. sekizinci ile
altıncı asırlar arasındaki iki - yüz yıllık zaman içinde bu
Hellen'ler Güney ve Batı İtalya sahilleri ile Sicilya sahillerine
yerleşerek bir sıra koloni şehirleri kurdular. Bir zamanlar
vücuda getirdikleri camiaya 8 ü y ü k H t.: l I a s dedirtecek kadar
kuvvetli bir Hellen koloni dünyası yaratmış olan bu şehir
devletleri, siyasi bir birlik teşkil ederek büyük bir devlet kura­
mamış olmalarına rağmen, ltalya tarihine şerefli isimlerini
yazdırmağa muvaffak olmuşlardır : He l l e n k ü l t ü r ü I t a l y a
v e R o m a ' y a e v v e l a i ş t e b u H e 11 e n k o l o n i ş e h i r-
1 e r i y o l i y l e g i r m i ş t i r.
GiRiŞ 15

G•1,1er veya
M. ö. birinci binde ltalya'ya gelen son halk
grubu ise Gal'ler veya r..e v lt'lerd'ır. Asıl yurt-
Kelt'ler
ları bugünkü Güney-batı Almanya ile Kuzey
Fransa olan Gal'lerden bazı g-ruplar en geç M. ö. beşinci
yüzyılda Alp'leri aşarak ltalya'ya gelmiş olacaklardır. Bunlar
bir çok kabilelere (/nsubr'lar, Genomaıı'lar, Boi'ler, Senon'lar)
ayrılmış bir halde bütün Kuzey ltalya'yı istila ettiler. (Bu yer­
lere onların adına izafetle uzun zaman Gallia Cisalpina
denmiştir). Genel olarak Gal'ler kendilerinin Son demir devri
(La-Tene) kültürü- ile Avrupa'nın geniş bir kısmına M. ö. son
asırlarda damgalarını vurmuş olmalarına rağmen, halya'da­
kiler bu memleketteki s i y a si v e k ü I r ü re l g e li ş m e 1 e r
üz e rin e ö n e m l i t e s i r l e r ya p a m a m ı ş l a r dır.

ltalya'da etnik
Hülasa, hareketleri kısmen de tarihi devirler
tenevvü ve içine giren bu birinci bin göçleriyle gelmiş
vahdet olan halk grupları ile ltalya'nın iskan tab­
losu çok daha renkli bir manzara almıştır.
Ligur'lar, ltalik'ler (bütün kolları ile), Illyr'ler, Etrüsk'ler, Pön'­
ter, HelJenler, Gal'ler söylediğimiz bu manzaraya canlılık ver­
mektedirler. Tarihi zamanlar başında bütün bunlar, hatta
ltalik'ler dahi, artık ayrı ayrı gruplar halindedir ve belli yerle­
rine yerleşmiş bulunmaktadırlar : Memleketin coğrafi bünye­
sindeki kantona! parçalanma bütün bu yerleşmelerde: kendisini
hissettirmiştir. Görünüşe bakılırsa bu, italikler arasında bile,
her nevi milli beraberlik şuurunu silmiştir. Lisan o kadar tefa­
ruka uğramıştır ki Latin'ler, Umbr'lar, Sabel'ler vesaire ... bir
birini yabancı görmektedirler. Hepsi ayrı ve kendi aleminde
yaşamaktadır. 1 ş t e 1 t a 1 y a • d a g ö ç l e r i n d o ğ u r­
d u ğ u b u s i y a s i, 1 is a n i v e k ül t ür e I t e n e v v üü
bir v a h det h a l i n e k o y m ak, b u p a r t i k u l a rizma y ı
o r t a d a n k a I dı r m a k, L a t i n ' 1 e r d e n R o m a ' 1 ı l a r a
n a s i p o lmu şt u r. B ö y l e c e k u r u l a n siy a s i v a h det­
ie n d e, y a l n ı z J t a 1 ik ' 1 e r i n de ğ i l, b üt ün b u s ö y l e·
di ğ i m i z lt a lya k a vim l e r i nin b i r m i l l e t h a lin de
bir l eşip k a y n a ş m a l a r ı m e yda n a g e l m i ştir . Bu
siy asi t e m e 1 ü stü n de g e l i ş e n m i il et t e A k de n i z 'de
ilk cih a n d e v I etini k u r m u ş t u r.
16 ROMA TARİHi. 1.

C. Etrll■kler
t. Sl YASI TARIH

ltalya'da
Eski ltalya'da R o m a t a r i h i mefhumuna gir­
EtrG■k'ler meden önce Etrüsk'ler denen kavme hususi
bir yer ayırmak lazımdır. Bunun sebepleri
açıktır: Bir defa Ertrüsk'ler halya'ya şehir iskanının hayat tar­
zını, yani şehir kültürünü ilk önce sokan insanlardır. Bunlar
Hellen'lerden çok önce ltalya'yı medenileştirmeğe başlamış­
lardır. Sonra Etrüsk'ler Roma'dan çok evvel ltalya'da siyasi
egemenlik kurarak yarımadanın mukadderatında E t r ü s k
d e v r i denecek kadar önemli bir devir yaratmışlar ve on­
dan sonraki La t i n - R o m a t a r i h i i n k i ş a f ı n d a d e r i n
t e s i r I e r y a p m ı ş l a r d ı r.
Etrtl■ k
Hellen'lerin �yr.;en'ler veya Tyrrhen'ler, Roma'lı­
me■ el e■I ların da Tusca'lar veya Etrusc'lar dediği,
fakat kendi kendilerini Rasenna diye anan bu
kavmin hayatı ltalya yarımadasında uzun zaman, hatta kendi­
leri siyasi bir varlık olmaktan çıktıktan sonra dahi, devam etti.
Bunu, 1talya'da geniş bir sabaya yayılmış olarak bıraktıkları eser­
lerle Roma tarihinin bir çok olayları ishat etmektedir. Filhakika,
ileride görüleceği gibi, Roma'lılar bunlarla asırlarca mücadele
ettiler ve ancak güçlükle hakimiyetleri altına alarak temsil ede­
bildiler. Bunun sebepleri arasında Etrüsk'lerin bütün diğer
İtalya kavimlerinden başka çapta insanlar olduğu keyfiyeti her
halde küçümsenecek bir nokta değildir. Gerçekten Etrüsk'ler
ne etnik, ne lisani, ne de kültürel bakımdan ltalya'daki komşu­
larına benzemiyorlar. Mesela resimlerde, ltalik'lerin tam aksine,
geniş omuzlu, kalın boyunlu, koca kafalı ve küçük boylu in­
sanlar olarak görülüyorlar. Hellen alfabesine benzeyen harflerle
yazılı olarak bıraktıkları lisan kalıntıları da, bunların dilleri ile
ltalya'daki komşularınınkiler arasında her hangi bir akrabalık
göstermiyor. Kültürlerinin ise, ltalya dışı, Ege ve Anadolu
dünyası ile münasebetli olduğu ortaya konmuştur. Yani bütün
deliller bunların ltalya'nın en eski yerlilerinden veya ltalik'ler­
den olmadıklarını, aksine ltalya'ya göçetmiş başka bir kavim
olduğu kanaatini kuvvetlendirmiş bulunuyor. Bunların nereden,
ne zaman ve hangi yol üzerinden ltalya'ya geldiği keyfiyeti
GİRiŞ 17

( E t !' ü s k m e s e l e s i ) de nihayet son senelerin mukayeseli ar­


keoloji ve filoloji araştırmaları ile bir açıklamaya varmıştır de­
nebilir. Ge r ç e k t e n b u g ü n a r t ı k E t r ü s k ' l e r i n, B a t ı
A n a d o l u ' d a n - b e l k i d e P h r y g ' 1 e r i n t a z y i k i i l e­
d e n i z y o l i y I e l t a l y a ' n ı n b a t ı s a h i 11 e r i n e g öçe t­
m i ş b i r k a v im o I d u ğ u g e n e I o I a r a k kab u l e d i 1-
m e k t e d i r.

­
italya'ya Et- Fakat bu göç bir defada olmuş bitmişe benze
r8.■ k göçleri mi yor: Arkeoloji buluntularından Etrüsk'lerin ev-
vela M. ö. onuncu yüz yılda, sonra da M. ö. seki­
zinci yüzyılda olmak üzere başlıca iki göç dalgası halinde ltalya
yarımadasına gelmiş oldukları anlaşılmaktadır. M. ö. birinci
binin başlarından itibaren ltalya'ya gelen Etrüsk'ler yarım ada­
nın batısında Tiber ırmağının sağ sahili ile Arnus ırmağının sol
sahili arasında kalan ve sonraları kendilerine izafeten Etruria veya
Toscana adını alacak olan yere çıktılar. Etrüsk'lerin doğruca buraya
gelişlerinde belki de buraların maden - bilhassa bakır - bakımın·
dan zenginliği rol oynamış olabilir. Herhalde gemici ve muharip
kişiler olarak buralara gelen Etrüsk'ler buldukları eski halkı
kendilerine tabi yaptılar ve bunların efendileri olarak beraber
yaşamıya başladılar. Bu yerleşmede kurmuş oldukları şehirlerin
kolayca savunabilecek tepeler' üzerindeki kaleleri, muazzam
surları ve yapıları ile bugün bile Toscana'nın manzarasına
hakim bulunmaktadır.

italya' da Et- Etrüsk'ler, o zaman hala köy kültürü içinde


r&■k O■tünlütü bulunan ltalya'ya çoktandır yüksek kültüre
ve genı,ıeme■ I erişmiş olan Anadolu ve Ege'den şehir hayatı
getirdiler. Bu hayat onların ltalya'daki muasır­
larınınkinden, yani ltalik'lerinkinden, siyasi, iktisadi ve teknik
alanda çok üstündü. Etrüsk'ler işte bu üstünlük sayesinde
komşularını kolayca hakimiyetleri altına almağa başladılar ve
böylece kudretlerini ve sahalarını M. ö. sekizinci asırla altıncı
asır arasında, epeyce genişlettiler. Hem içerde hem de sahil
boyunca olan bu genişlemenin teferruatı malum olmamakla bera­
ber Etrüsk'ler herhalde M. ö. yedinci yüz yılda kuzeye doğru

Roma. Ta.ri/ti 2
18 ROMA T ARIHI, 1.

Arnus nehrini aşmış olacaklardır. Daha soma Apenin'leri de


geçen Etrüsk'ler M. ö. altıncı yüzyılda Padus (Po) ovasında
göründüler. Burada geniş yerler işgal ettiler ve Ligur'larla Ve­
net'lerin nüfuzunu kırdılar ; şehirler kurarak yerleştiler : Falsine,
Parma,Modena, Mantua, Adria ve Spina şehirleri onların kurmaları·
dır. Fakat Etrüslc'ler aynı zamanda güneye doğru da genişle­
diler. Daha M. ö. yedinci yüzyılda Tiber nehrini geçerek, esasen
bir kısmı ellerinde olan Latium'da, bir Latin cemaatinin iskan
yeri olan Roma'yı işgal ettiler. ileride göreceğimiz gibi, Roma­
nın başına Etrüsk kıralları geldi. Sonra Praeneste'yi de alarak
M. ö. altıncı yüzyıl başından itibaren Campania ovasına
girdiler. Burada Capua ve Nola şehirlerini kurarak yerleştiler.

EtrB■k'lerln Bu suretle hemen bütün Kuzey ve Orta ltalya


deniz hAkl• Etrüsk'lerin eline geçti. Etrüsk'ler ltalya'da
mlyetl birinci derecede bir kara kuvveti haline -gel-
diler. Fakat bu keyfiyet Etrüsk'terin denizle, le
ilgilenmediği manasına gelmez. Tersine, Etrüsk'ler denizi de
ihmal etmediler : ltalya batısında kendi adlarına izafetle
anılan Tyrrhen denizinde de hayati menfaatlerini sağla­
mağa çalıştılar. Hatta buradaki hakimiyetleri belki de Korsi­
ka'ya kadar ulaşmış olabilir. Çünkü M. ö. 540 'da orada bir
deniz üssü kurmak isteyen Anadolu Hellen şehirlerinden Pho­
kaia'lıları, Hellen'lerin Batı Akdeniz'de yerleşmesini istemiyen
Pön'lerle (Kartaca'lılarla) birlik olarak, Alalia deniz savaşında
yendiler ve onların burada tutunmalarına engel oldular. Bu
keyfiyet Etrüsk'lerin ltalya batısındakı sularda hatırı sayılır bir
deniz kuvvetine de malik olduklarını göstermektedir.

Etr••k kadre- Etrüsk genişlemesi böylece M. ö. altıncı yüz-


thıhı ylk■eUıl yılın ikincı yarısında son haddini buldu; Et-
ye ■akata rüsk kudreti de en yüksek noktasına erişti.
Et'rüsk'ler şimdi her bakımdan bütün ltalya'ya
hükmedebilecek bir duruma gelmiş hulunuyorlc1rdı. Fakat bu
:geniş yerler üzerindeki siyasi hegemonya ve bu yükseliş uzun
sürmedi; hatta denebilir ki çok kısa sürdü. Bunun sebeplerin­
den birisi belki de Etrüsk'lerin, ileride de göreceğimiz gibi,
lt a l y a ' d a m e r k e z i b i r s i y a st k u d r e t k u r a m a m a-
GiRiŞ 19

lar ı v e b i l l h a s s a m e m l e k e t i n s i y a si v a h d e t i ­
n e v e k ü l fü r e l t e m s i l i n e çal ı ş m a m a l a r ı olacaktır.
Fakat sebeplerin çoğ"unu bizatihi bu yükselişin içerisinde aramak
lazımdır. Gerçekten, Etrüsk'ler burada kültürel, iktisadi ve
teknik üstünlükleri ve aynı zamanda siyasi tecrübeleri sa­
yesinde önceleri komşu İtalya kabilelerini mağlup etmişler
ve onları hakimiyetleri altına almışlardı. Fakat yerlilere
nazaran nisbeten ince bir tabaka olarak kabul edeceğimiz bu
e f e n d i I e r kazalldıkları hakimiyetin zevk ve neş'esi
içinde her halde çok geçmeden yumuşamış ve gevşemiş olacak­
lardır. Esasen onların en yüksek devirlerindeki hayatlarının
akislt!ri de bunu göstermektedir. l�te bu sebeple zaten halki
kudretlerini henüz kaybetmemiş ve nefislerini savunma bakı­
mından da henüz tamamiyle ezilmemiş olan yerli hasımları, si­
yaset ve harp sanatı bakımından onlarla boy ölçüşebilir bir
seviyeye geldiği zaman, Etrüsk kudreti çökmeğe başladı. Bu
çöküşü, askeri kudretlerinin zayıflaması yanında tabiatiyle zen­
ginliklerinin yavaş yavaş sönmesi, cemiyeti sarmış olması muh­
temel olan ahlak sükutu da tacil ve tesri etmiş olacaktır.

Güneyde Et­
Gerçektt:.n daha M. ö. altıncı yüzyıl bitmeden
rtl■k kudreti Roma'daki Etrüsk kıra) hanedanının kovulma­
ç5kilyor sı, Etrüsk hakimiyetinin Etruria cenubunda ne
kadar sarsılmış olduğuna bir alamettir. Ve bu
tek kalmış bir olay da değildir. Roma Etrüsk kırallarını attık­
tan ve Latium'da, yeniden ihya ederek başına geçtiği Latin
birliği ile kuvvetlendikten sonra, Etrüsk'lerin Campania ile olan
kara irtibatlarını kesmeğe başladı. Bu da Roma ile Etrüsk kud­
retinin çatışmasına müncer oldu. Zengin Etrüsk şehirlerinden
biri olan Veii ile Roma arasında fasılalarla uzun süren bir sa­
vaş oldu. M. ö. 485'de başlıyarak on sene süren ilk harp so­
nunda muzaffer çıkmış olan Roma ile bir sulh yapıldı ise de bu,
kin ve intikam hislerini teskin etmedi. Roma bundan bilistifade
yeni hamlelere hazırlanırken Etrüsk'ler, başka bir savaşa, bu se­
fer de denizde, girmek zorunda kaldılar. Çünkü Etrüsk hegemon­
yasımn sarsılmasından faydalanan ltalya sahilindeki Hellen
şehirlerinden Kyme (Cumae) Etrüsk'lerin Campania ile olan deniz
muvasalasını kesiyordu. Çatışmak içtinabı kabil olmayan bir
20 ROMA TARtHI, 1.

hal aldı. Yapılan deniz savaşında, etraftan da yardım gören


Hellen'ler galip geldiler (M. ö. 474). Bu suretle Etrüsk'ler deniz
hakimiyetini de tamamen kaybettiler. Etrüsk hegemonyasının
zayıfladığı Campania'ya, dağlık yerlerin halkı olan Samnit'ler
inmeğe başladı ve böylece Etrüsk nüfuzu burada tamamen
silindi. Bu aralık Roma ile Veii Etrüsk şehri arasında tekrar
bir savaş başladı (M. ö. 438). Bu ikinci harp M. ö. 425 'de
bitti ise de M. ö. 406 'da tekrar başlıyarak bu sefer artık çok
şiddetli bir hal aldı ve M. ö. 396 senesinde Veii şehrtnin suku­
tiyle sona erdi. Diğer Etrüsk şehirlerinden fazla yardım göreme­
diği halde gene on sene gibi uzun bir zaman muhasaraya dayanmış
olduğu söylenen bu ünlü Etrüsk şehri, Roma tarafından fena
bir şekilde yağma ve tahrip edildi. En büyük 1
Etrüsk kalesi
düşmüş, Etrüsk memleketinin (Etruria) yolu Roma'lılara açılmıştı.

Etr&■kler ka­ Fakat Etrüsk hakimiyeti yalnız güneyde değil,


ze:, de de geri· kuzeyde de, ötekine paralel olarak, çökmeğe
llyor başladı. Daha beşinci yüzyıl başlarında kuzey
ltalya'ya giren Gallerin (Kelt'ler) tazyiki ile
Padus (Po) ovasındaki Etrüsk'ler gerilemeğe başladılar.
Gal'ler dördüncü yüz yıl başlarında ltalya'nın iç kısımlarına
akınlar yaptılar; ta Roma'ya kadar bile geldiler. Bu arada
tabiatiyle Etrüsk'lerin memleketi olan Etruria'da da epeyce tahri­
bat yaptılar. Bu ise Etrüsk kudretini çok sarstı. Öte tarafta Sicil­
ya'daki Hellen şehirlerinden biri olan Syrakusai'ın donanması
da sahildeki Etrüsk şehirlerini yakıp yıktı. Gal'ler gittikten
sonra Güney Etruria'da Roma boyunduruğuna karşı yeni bir
hamle yapıldı ise de neticesi feci oldu. Çünkü bu sefer onların
yardımına koşan mağrur Elrüsk şehirlerinden Caere de Roma'}a
boyun eğmek zorunda kaldı ( M. ö. 353 ) ve 100 senelik bir
sulh yaptı. Arkadan Tarquinii (M. ö. 351) ve Falerii (M. ö. 343) de
kırkar senelik birer muahede yaptılar.

Etril■k Bundan sonra Etrüsk'lerin yerleri küçüldü; dev-


makavemetl Jetleri mütemadiyen zayıfladı. Etrüsk'ler artık bir
ve Roma ölüm kalım mücadelesinde olduklarını acı bir su­
rette dnladılar. Fakat çok geç kalmışlardı. Sununla
beraber hiç sönmiyen canlılıkları ve kudretleri ile nefislerini
GIRlŞ 2!

savunma ışını sonuna kadar götürmekten geri kalmadılar. Si­


lahlarına daha ateşli bir ruhla sarıldılar (M. ö. 312) ve bu heyecan
içinde gayretle ve şiddetle savaştılar. Lakin onlar zayıflarken
Roma kuvvetlenmişti. Nihayet Etrüsk'leri tekrardan hezimete
uğrattı ; Orta ve Doğu Etruria'yı işgal ederek bazı Etrüsk
şehirleri ile sulh muahedesi yaptı (M. ö. 308).

Etrüakler ■1- Fakat Etrüsklerde mukavemet ve savaş he­


ya■i bir varlık yecanı sönmemişti. Bir kaç sene sonra tekrar
olmaktan kurtuluş hartketine geçtiler. Bu sefer düşman-
çıkıyor ları Gallerle birleşmişlerdi. Sonradan ara-
larına Samnit'ler, Umbr'lar ve Sabin'ler de katıldılar. Hemen
bütün Orta ltalya kavimlerinin karışmış olduğu bu harpte,
hareketlerinde daima planlı giden Roma'nın orduları bu mütte­
fikleri teker teker mağlup ederek koalisyonu dağıttı. Roma'nın
kazandığı Sentinum zaferi (M. ö. 295) kendisinin iki bin senelik
istikbalini tayin ederken aynı zamanda Etrüsklerin de ltalya'­
daki mukadderatının kat'i veçhesini çizmiş oldu. B u n d a n s o n­
r a E t r ü s k l e r s i y a s t b i r v a r l ı k o l m akt a n ç ı k t ı l a r.
Şehirleri birer birer Roma tarafından alındı. Stratejik durumu
önemli olanların ahalisi içinden çıkarılarak yerlerine kamilen
Roma'lı kolonistler (mest.la Volsinii; M. ö. 265) yerleştirildi. Ba­
zıları da Roma ile ittifak yapmağa mecbur edildi.

Etril■klerln Nihayet j?'Üneye doğru son Etrüsk müdafaa


milli hissi kalesi olan Falerii Veteres de Roma'hların eline
■önüyor geçti ( M. ö. 241 ). Bu suretle Etruria artık
tamamiyle Romalılara açılmış oldu. Etruria bu
aralık Roma'lılarla Gal'ler arasındaki harplere sahne oldu. Bu
harplerde Etrüsk'ler Gal'lere yardım ettiler. Fakat bu yardım
onların milli heyecanlarının son parlayaşıdır. Çünkü bundan
sonra böyle bir şey görülmez. Gerçekten Roma ile Kartaca
arasındaki 2. Pön harbinde (M. ö. 218 - 201) Hannibal, Alp­
leri geçerek ltalya'ya girdiği zaman Etrüskler onunla birleşerek
Roma'ya karşı gitmediler. E t r ü s k I er m e m l e k e t i n b u
y e n i d üşm a n ı k a r şıs ı n d a l t a l y a y ı m ü d a f a a e d e n
R o m a ' y a s a d ı k k a I d ı l a r. Hatta Roma'ya hem asker hem
de yiyecek ve malzeme yardımı yaptılar. ltalya'yı artık vatan
22 ROMA TARİHİ, 1.

bilen Etrüsk'lerin vatanın müşterek düşmanına karşı Roma ile


beraber gitme isteklerinin bir tezahürünü gösteren bu olay Ro­
ma'nın ltalya kavimlerini kendine bendetme ve binnetice R o­
m a l a ş t ı r m a yolundaki gayretlerinin bir neticesi olarak mü­
talea edilebilir. Nitekim daha sonra Müttefikler harbinde (M. ö.
90) de Etrüskler Roma'ya en sadık insanlar olarak kalmışlar
ve vatandaşlık hukukunu hakketmişlerdir.

Etril■ki ere ■OD Bununla beraber memleketteki bütün manevi


darbeler pürüzleri düzeltmek politikasını güden Roma,
Etrüsklere muhtelif vesilelerle darbeler indir­
mekten hali kalmadı. Bunların en şiddetlisini Ertüskler Dikta­
tor Su11 a'dan yediler: Etrüsk'ler M a r i u s'a müzaheret etmeğ'e
yeltenmiş olmaları yüzünden Su l l a 'nın fena halde zul­
müne uğradılar. Memleketlerinde kalmış olanları maddeten ve
manen silmek için bütün tedbirler alındı. Gazaba uğramıyan
son Etrüsk şehri Perusia da O c t a v i a n ll s tarafından, hasmı
A n t o n i u s'u n kardeşine sığınacak yer verdiği bahanesiyle
tahrip edildi.

Etrii■kler tarl• Bu andan itibaren Etrüskler artık t a r i h e


he karıııyor ka r ı ş m ı ş l a r d ı r. Fakat bu onların tama-
miyle mahvoldui,ru manasına gelmez. E t r ü s k'-
1 e r R o m a I ı 1 a ş t ı r ı l m ı ş b i r h a l d e, R o m a'n ı n kur­
duğ u v a h d e t l i 1 t a l y a c a m i a s ı n a k a t ı l m ı ş l a r d ı r.
Bununla beraber bunların uzun zaman gene hususiyetlerini
muhafaza ettiklerine dair deliller ortaya konmuştur: Mesela
aslen eski bir Etrüsk şehri olan Volterra'da, mahalli tradis­
yona göre, şehrin M. ö. beşinci yüzyılda dahi isbatı kabil
olan Caecina adlı eski ve asil bir Etrüsk ailesinin son
evladı 1765'de ölmüştür. Sonra, eski Etrüsk lahitlerinde görü­
len, dikkati calib şekilde dar ve enli boyunlu şişman adamlara,
bugün bile, Toscana'da (Etruria) rastlanmaktadır. Hatta bazı
bilginler Renaissance devrinde Floransa'daki sanat parlayışını
buranın halkındaki Etrüsk kanına atfedecek kadar ileri gitmek­
tedirler.
GİRİŞ 23

2. ETRÜSKLERDE DEVLET VE CEMİYET

Etrl ıı k birliği Her şeyden önce şunu söyelemek lazımdır ki


daha ltalya'ya göçettiklerinden itibaren ltalya
kavimlerine siyaseten de üstün olduklarını göstermiş olan Etrüsk­
ler, yerleştikleri bu memlekette, hatta kudretlerinin en yüksek
derecesine vardıkları zaman dahi, m e r k e zi, va h d e t I i b ü y ü k
b i r d c v l e t k u r a mam ı ş l a r d ı r. Bunların siyasi teşkilatı,
her biri kendi başına bağımsız olan bir çok şehir devletlerinin
pek gevşek bir bağla birleştikleri bir ittifak veya birlik şeklinde
görünmektedir. Fakat bu birlik çok erkenden siyasi mahiyetini
kaybederek daha ziyade dini bir karakter almıştır. airliğin her
sene ilk baharda bir bayramı olur ve buna bütün şehrilerin
asillerinden temsilciler gelirdi. Burada siyasi, dini toplantılar
yapılır, meseleler görüşülür ve başlar seçilirdi. Yalnız şurası
dikkate değer ki bu birlik, Etrüsklerin artık siyasi mevcudi•
yeti erini kaybettikleri zaman dahi, imparator A 11 g u s t u s tara­
fından, aynı dinf mahiyetile, tekrar ihya edilmiş ve bu halile ta
İmparator C o n s t a n t i n u s zamanına kadar devam etmiştir.

Ba lıca Etrilsk Bizim kat'i bilgi edinebildiğimiz zamanlarda


'ıehlrleri bu birlik şu on iki büyük Etrüsk şehrinden
mürekkepti: Arretium, Caere, Clusium, Cortona,
Perusia, Populonio, Rusellae, Tarquinii, Vetulonia, Volaterra,
Volcii, Daha eski zamanlarda ise Falerii ve Veii
Valsinii.
şehirleri de buna dahil bulunmuş olacaktır. ihtimal Pisa ve
Faesula da birliğe sonradan girmiştir. Bunlardan yalnız Vetulonia
ile Populonia deniz sahilinde birer liman şehri idiler. Ötekileri
hep iç taraflarda olup daha fazla ziraat şehirleri idiler. Küçükçe
şehirler de her halde bunlara bağlı olacaklardır.

Devlet ve ce• Fakat biz gerek birliğin gerekse birlik şehir­


mlyet teıkl• lerinin teşkilatı hakkında pek az bilgiye sahi­
!Atı ı Kırallık biz. Bu şehirler ilk zamanlarda ihtimal k ı r a l 1 ı le
ile idare olunuyordu. Herbirinin başında asil
Etrüsk aileleri evlatlarından seçilmiş bir kıral bulunuyordu.
Bu adam, muasır cemiyetlerin hemen hepsinde görüldüğ-ü gibi,
ayni zamanda en yüksek komutan, en yüksek hakim ve en
yüksek rahipti. Hayat ve ölüm üzerine söz söyleyen en büyük
24 ROMA TARIHI, 1.

kişi olan bu kıralın önünde, otoritesinin alameti olarak, omuz­


larında balta taşıyan oniki adam yürürdü.

Camharlyet ı
Daha sonraları, belki de M. ö. altıncı yüzyıl­
Aalller ve da, asflJer kırallığ'ı yıktılar. Kıratlık yerine
halk her şehirde Etrüsk asillerinin kurduğu bir
c u m h u r i y et geçti. Fakat bunda da
bir sene için seçilen cumhurbaşkanının kudreti ve nüfuzu,
eski kıralınki kadar çok görünüyor. Cumhurbaşkanını arala­
rından seçen Etrüsk asilleri herhalde ince bir tabaka teşkil
ediyordu. Hayatı muasır Anadolu şehirleri aristokrasisinin
hayatına benzeyen bu mağrur zadeganın şatafatı sevdikleri,
vakitlerini avlarda ve harplerde, eğlence ve bayramlarda
geçirdikleri anlaşılıyor. Bu da onların çok zengin ve mü­
reffeh olduklarını göstermektedir. Gerçekten Etrüsklerin yer­
leştikleri bütün bu yerlerde toµrak, ticaret ve hatta gemicilik
hep bu efendilerin elinde ve inhisarında bulunuyordu. Fakat
biz ne bunların ne de hükmettikleri alt tabaka halkının
kabile ve klan teşkilatını bilemiyoruz. Etrüsklerin buralara
geldiklerinde kendilerine tabi yaptıkları bu halk zümresi
hukuksuz bir kütle olarak görünüyor. Hatta bunların elinde
toprak dahi olmadığı anlaşılıyor. Bunlar herhalde sulh zaman­
larında Etrüsk astllerine ait toprağı ekip biçiyor, harp zama­
nında ise, belki de en aşağı hizmetleri yapmak üzere, orduya
alınıyorlardı.
Etrtl■klerln Bu Etrüsk ordusu, bilhassa M. ö. altıncı yüz­
a■kerl kadretl yılda, askeri vasıfları yüksek bir kuvvetti.
Ordunun esasını asiller teşkil etmiş olacaktır.
Resimlerden öğrendiğimize göre ordu uzun kargılar, yuvarlak
kalkan ve kısa kılıçlarla savaşırdı. Fakat harp arabasını da
ilk olarak ltalya'ya sokan bu Etrüsklerdir. Sonra savaşlarda
boynuzlarla boru çalmanın da burada bir Etrüsk adeti oldu­
ğu söylenmektedir. Etrüskler işte bu orduları ile ltalya'da
za f e r a l a y l a r ı yapmışlar ve bu merasimi kendilerinden
sonraki Romalılara miras bırakrrıışlardır. Hülasa Etrüskler
askeri teşkilat ve cengaverlik bakımından üstün olduklarını
gösteren bu ordulariyle muasır ltalya kabilelerine uzun zaman
hükmetmek kudretini göstermişlerdir.
GiRİŞ 25

3. ETRÜSKLERDE MEDENİYET VE KÜLTÜR

Etrti■k lkti■adi Mamafih Etrüsk kuvvetinin yalnız askeri kud-


hayatı rete dayandığını söylemek tek taraflı bir
hüküm olur. Bu askeri kudreti ayakta tutan
başka amilleri de saymak lazımdır: Bunların başında ise onla­
rın zenginliği gelmektedir. Gerçekten Etrüskler bu memleketin
bütün tahiat servetlerinden faydalanmağı ve bu suretle zen­
gin olarak kudretli kalmayı bilmiş insanlar olarak görünüyor­
lar. En çok önem verdikleri şey ziraatti: ltalya'da bağcılığı ve
zeytinciliği bunların ilerlettiği söylenmektedir. Fakat Etrüsk­
ler muhtelif yerlerdeki madenleri işletmeği de ihmal etme­
diler. Bu da memleketin iktisadi hayatını değiştirdi. Hatta
bakır ve demir onların kendi samıyiine yettikten başka dış
ticarete de imkan verdi. Deniz aşırı yerlerle münasebet­
lerin tradisyonu içinde bulunan Etrüsk'ler İtalya ile
uzak dünyalar arasında çok erkenden mal mübadelesine
giriştiler ve bu bakımdan iyi bir tüccar kavim olarak ün
kazandılar. Bilhassa Fenike, Kartaca ve Ege ile yaptıkları kar­
şılıklı ticaret önemlidir. Fakat, görünüşe bakılırsa, bu ticaret
hayatında Etrüsklerin p a r a ( sikke ) kullanmaları muahhar
zamanlarda olacaktır. Bu bakımdan da Anadolu'nun tesiri
gayet bariz görünüyor: Etruria'da kullanılan en eski para
Anadolu'dan (Phokaia şehrinden) gelmiştir. Etrüsklerin bizzat
para bastıkları zaman ise (M. ö. 500) sikkeler üstündeki resim­
lerde hala doğu izleri görülmektedir.

Etril■k ll■anı Etrüskler işte bu geniş ticari ve iktisadi mü-


ve yazı■ı nasebetler sayesinde o zamanki yüksek kül-
tür dünyası ile daimi bir irtibat içinde kaldı­
lar. Bu suretle de getirdikleri şehir kültürünü mütemadiyen
yükseltmeğe muvaffak oldular. Hiç değilse M. ö. yedinci yü1-
yılda, aslı Hellen alfabesinden alınmış bir yazı sistemi me}' •
dana getirdiler. Bu yazı onları işitmek ve söylemek seviyesin­
den okumak ve yazmak seviyesine, sözleşmelerden yazılı
mukavelelere, yazısız hukuktan yazılı hukuka, ağızdan ağıza gelen
tradisyondan edebiyata götürdü. ltalya'da geniş bir sahaya
yayılmış bir halde bulunan on bine yakın Etrüsk kitabesi ve
26 ROMA TARIHI, 1.

bizzat eski Roma yazarlarının şahadetleri bunu isbat etmek­


tedir. Fakat dilleri henüz, hakkında kal'i ve sarih hükümler
verilecek kadar, açıklanamamıştır.

EtrG•k ■anatı ı Bu kadar çok yazılı eserler bırakan Etrüsklerin


Şehi r kurma sanat alanındaki başarıları ise üzerinde biraz
fazla durmağa değen bir konudur : Gerçekten
Etrüsklerin sanattaki maharetleri ta şehir kurmalarındaki
kabiliyetluinden başlıyor. Umumiyetle zaptedilemez bir şe­
kilde yuksek yerlerde kurulmuş olan bu şehirler bulun­
dukları ovaya hakim bir vaziyettedirler. Bunların uzun bir
inkişafı gösteren, büyük taşl.ırla yapılmış, yüksek ve alçak
tipteki surları hala bile insanlara hayret vermektedir. Bunlarda
bilhassa şehir kapıları enteresandır. Çünkü bunlar Etrüsk
mimarisinin en karakteristik tarafı olan kemerlerle mücehhez
bulunmaktadır. Fakat Etrüsk şehirciliği yalnız bunlarla değil,
aynı zamanda şehirlerdeki yollar, kanalizasyonlar, su kemerleri,
ve köprülerle de temayüz etmektedir. işte bu ş e h i r c i l i k ile
Etrüskler ltalya'da ilk şehir kültürünün maddi eserlerini bırak­
mış olarak ün kazanmış bulunuyorlar.

Etrii■k Mimari eserler içinde Etrüsk tapınağı bilhassa zikr�


tapınağı değer. Bu tapınak dini zaruretlerin icabı olan bazı
farklarla, Hellen tapınağına benzer. Planı hemen he­
men kare şeklindedir ; altta bir kaidesi ( podium ) ve önde
basamakları vardır. Mabedin içi iki kısımdır. Ôn taraf açık
ve sütunlu, arka taraf da kapalıdır. Burada tanrıların tasvirleri
bulunur. Mabedin çatısı iki sath-ı mailden ibarettir. Tapınağın
alınlığı olup burada pişmiş topraktan heykeller bulunur. Duvar
köşelerinde de akroterion'lar vardır. Bütün bunların hepsi,
kaide müstesna, tahtadan yapılmıştır; fakat canlı r€nklerle bo­
yalıdır. Ahenkli bir tenasübü olmamakla beraber umumiyetle
zengin bir manzara gösteren bu tapınak sonradan Roma tapı­
nağına esas olacaktır.

•ezar Etrüsk mimarisinin bir başka eseri de mezar ve


ıeklllerl türbelerdir. Bu da onların ölüm ve öteki dünya düşün-
celeri ile ilgilidir. Gerçekten ölül\1 hakkındaki iptidat
fikir Akdeniz kavimlerinin hemen hepsinde aynı görülüyor: Hayat
GiRİŞ 27

ölümden sonra da devam eder; binaenaleyh ölü.ye iyi bir yer


hazırlamak ve ihtiyaçlarını temin etmek lazımdır. Etrüsklerde
de bu inançlar bir hayli yer tutmuştur. Onların ihtimamla ha­
zırlanmış mezar ve türbeleri ile bunların içindeki eşya ve
resimler hep bu inançların mahsulüdür. Etrüsk mezarı doğuda
ve bilhassa Anadolu'da görülen tümülüs şeklinde bir toprak
yığıniyle örtülü kubbtli veya kubbesiz bir mezardır. Bunların en
basiti de, içine yüksekçe bir yer üzerine ölünün kül çömleği veya
sandukası konulmuş olan tek bir odadır. Fakat zenginlerin
müteaddit odaları vardır. Hatta bazen bir çok mezarlar birleş­
tirilerek bir yeraltı mezar şehri yapıldığı da görülmektedir.
Mezarların duvarlarında hafif kabartmalar halinde silahların,
aletlerin ve insan hayatından bir çok sahnelerin resimleri vardır.

Res Im işte mezarların içindeki bu resimler, dekoratif mahiyet­


!erine ve konularının tamamiyle cenazeye ve mezara
ait olmasına rağmen, canlılıkları ile bize Etrüsk resim sanatı
hakkında iyi bir fikir verebilir. Bunların birçoğunda günlük
hayat, mutbak aletlerine varıncaya kadar, ince bir zevkle gös­
terilmiştir. Bilhassa bu dünya yüzündeki hayatın iyi taraflarını
hatırlatan ziyafet, sohbet, eğlence sahneleri ile oyunlar, güreş­
çiler, gladyatörler ve av sahneleri canlı olarak resmedilmiş­
lerdir. Motifler bu resim sanatının i l h a m m e n b a ı n ı n m i l I i
o l d u ğ u n u g ö s t e r m e k t e d i r. Muhtelif mezar resimlerin­
de önce eski doğu ve arkaik Hellen stili nümuneleri, sonra
da yeni ve tamamiyle Etrüsk olan bir üslup kendisini gösterir.
Bunlardan anlaşılıyor ki Etrüskler usulde de Hellen tesirinden
çabucak kurtulmuşlardır.

Heykelcilik Etrüsk heykelciliği ıse, umumiyetle, mermerden


ziyade kalker, kil ve bronz ile uğraşmıştır.
1şienmesi kolay olduğu için toprak eserler çok görülür. Bu
maddeden bilhassa mabet alınlığı eserleri dikkati caliptir. Bun­
larda görünüş yuvarlak bir his vermesine rağmen, hakikatte
yalnız üst kısımlar yuvarlak, alt taraf yüksek kabartma
halindedir ; o hissi renkli oluşları uyandırmaktadır. Hey­
keller daima birşey ifade eder ve tabiata yakındır. Hele
lahidler üzerinde uyuyan figürler, tesirleri Roma sana-
28 ROMA TARIHI, 1.

tına bile giden kuvvetli bır realizm göstermektedir. E t r ü s k


h eyk e lci l iti a ğ ı r b a ş l ı l ı ğ ı, sıh h a t v e k a ,•il ik
i s t e m e s i v e b ü y ü k b i r h a y a t k u d r e t i g ö s t e r·
m e s i i l e t e b a r ü z e d i y o r. Bu vasıflar bronz işlemeğe
çok müsaittir. Bronz çok kullanılmış ise de pek azı bize
kadar gelmiştir. Bununla beraber bunlar da heykeltraşm
yüksek vasfını göstermeğe kafidir.

Keramlk ve Etrüsk sanat eserleri içinde keramik eserleri


maden ı,ıerl ve maden işlerini de unutmamak lazımdır. Etrüsk
kerami�i her devirde mebzuldür. En eskileri el
ile yapılmış olan çanak çömlek, yavaş yavaş daha ihtimamlı
bir iş mahsulü olmuşlardır. Form bakımından da çeşitlilik gö•
rünmektedir. Sonra, Üzerlerinde kabartma figürler olan çanak
çömlek de meydana çıkm:ştır. Bunlara verilen bucchero adı
böylece Etrüsk'lerin milli keramiği olmaktadır. Bunlar evvela geo•
metrik olan süslerle, sonraları da şark motifleri ile zenginleşmekte
ve uzun zaman devam etmektedir. Etrüsklerin maden işleri
arasında bilhassa Etrfö,k aynaları zikre değer. Bunlar Hellen
aynalarına benzeı:ler; basit bir sapları da vardır. Nihayet
lükse düşkün olan Etrüsklerde, kadınlar kadar erkekler de
ziynet taktıkları için, mezarlarda altın, gümüş, kıymetli taşlar
ve fildişinden mamul birçok ziynet eşyası bulunmuştur. Et r ü s k
s a n a t k ar ı b u n l a rı i ş l e m e k t e b a t ı d ü n y a sın d a
r a k i p s i z b u l u n d u ğ u n u g ö s t e r m i ş t i r. Hatta bu ma­
den işleri ithal malı olarak Hellas'da dahi takdir olunmuşlardır.

Etrii■k ■anatı- Bütün bu söylediklerimizden Etrüsklerin z e v k


aın ha■a■lyetl s a h i b i b i r k a v i m olduğu anlaşılıyor. Sanat
onlar için hayatın ve ölümün dekotu gibi bir
şeydi. Eserlere bakılırsa Etrüskler sanatta hayatı göstermek
istemişlerdir : Kuvvetli bir realizm bundandır. B u s a n a tı n
m e y d a n a g e l i ş i n d e i s e ç e ş i t l i t e s i r l e r r o l o y­
n a mış t ı r. E n e s k i s i E t r ü s k l e r i n Şa r k v e An a­
d o l u m e n ş e l e r i y 1 e i l g i l i d i r. S o n r a l a r ı b u, Do ğ u i l e
o l a n m ü n a s e b e t l e rl e b e s l e n m i ş t i r. F a k at E t­
r ü s k s a n a tın ı n i n k i ş af ı n d a H e l l e n t e s i r i d e
i n k ar o l u n a mıy aca k k a d a r a ç ı k t ı r. Hiç şüphe yok
GiRİŞ 29

ki Etrüskler önceleri Hellen usul ve tarzı ile yaratmayı


taklit ettiler; Hellen'lerin muahhar arkaik devir sanatının
süratli terakkilerine iyi ayak uydurmuş görünüyorlar. Bundan
dolayı bazı eserleri Hellen orijinallerine çok benzer
Fakat bu t a kl i t d e v resi ça b u k g e ç m i ş­
t i r. Ç ü nk ü E t r ü s k s a n a t c ı s ı b u t a k l itt e k e n­
d i hus u s i y e t i n i v e ş a h s i y e t i n i u n u t a c a k
ka d a r i l e r i g i t m e m i ş t i r. Gerçekten Etrüskler Hellen
nümunelerini körü körüne taklit edip onların içinde kaybol­
madılar. Belki bu yeni formlarla kendi motiflerini, kendi iç
alemlerini ifade ederek eserlerine benliklerinden birer parça verdi­
ler. Böylece Etrüsk sanatçısı taklitte, formlardan başka, motif­
leri, ruhu ve fantaziyi de almağa çalışan başkaları gibi kültür
esaretine girmedi; t e r s i n e s a n a t c a n I ı l i ğ ı n ı H e 11 e n
a l e m i n d e n, f a k a t m o t i f I e r i ni, a d e t v e a n a n e I e r i n i
k e n d i E t r ü s k d ü n y a s ı n d a n a l a n o r iji n a l b i r
s ana t y a r a t t ı.

Etrii■klerde Sanat eserlerinin dinle ilgili olanlarına bakıla­


din I Tanrılar cak olursa Etrüsk dininde de bir hususiyet
sezmemek kabil değildir. Fakat maa)e::;ef bu
alanda bilgimiz bir hayli zayıftır. Yalnız şu muhakkak ki Et­
rüskler bizim görebildiğimiz en eski zamanlardan beri tanrıla·
rını ant r o p o m o r f düşünmüş olacaklardır. Bu tanrılar içinde
hemen bütün Etrüsk şehirlerinde tapınakları olan üç tanesi
( Tinia, Uni, Menrva) bir ü ç l er b i r l i ği (trias) teşkil eder. Bun­
lar Hellen 'lerin Zeus, Hera, Athena ve Roma'lıların luppiter,
luno, Minerva tanrılarına muadil olup birlikleri de Roma'nın
Capitolium trias'ının prototipi olmuştur. Mamafih bunlardan
başka daha bir çok küçük tanrılar vardır. Hepsi Baştanrı Tinia
etrafında toplanan bu tanrıların çoğu mahalli mahiyette kal­
mışlar ve tabiat unsurları ile karışmışlardır; mesela Usil (Güneş)
gibi. Etrüsklerde bu saydıklarımızdan başka yarı• tanrılar ve
ve demonlar da görülür. Bunlardan bilhassa yeraltı demonları
çoktur.
30 ROMA TARİHİ. 1.

Öteki d6.nya Yukarda dediğimiz gibi, öteki dünyayı düşün­


hakkında dG- mek, bu dünyada eğlenceyi sevdikleri anlaşı-
şünceler lan Etrüsklerin de başlıca meşgaleleri olarak
görünüyor. Gerçekten m e z a r I a r a v e r i I e n
ön e m öl ü m d e n so n r a k i h a y a t ı n Etr ü s k l e r i n
d i n i d ü ş ü n c e s i n d e b ü yük bir yer aldığını
açı k ç a g ös t e r m e k t e d i r. Bu insanlar ölülerini mezara,
hayata sanki orada devam edecekmiş gibi, bırakmışlar ve
onların öteki dünyadaki bütün sıkıntılariyle ihtimamla meşgul
olmuşlardır. Hatt a mezarların içerisi de, resimlere varıncaya
kadar, bu düşüncenin derinliğini anlatmaktadır. Etrüskler bu
bakımdan I t a l y a d a k i d i ğ e r k a v i m l e r I e v e h a t t a
He 11 e n'l e r l e t a m b i r z ı t l ı k i ç i n d e d i r l e r.

Etru■- k dlnın. de Etrüsklerin dini düşüncelerindeki bu hususi-


Doğu ve Ana- yetler onların bu işlerde biraz da kendi alem-
dolu te■iri leri içinde yaşamalarından geliyor. Gerçekten
Etrüsk tanrıları Hellen mitolojisi ve bilhassa
Hellen sanatının tesirleri ile her ne kadar elbise ve hatta isim
değiştirmiş gibi görünüyorlarsa da ( mesela Aplu: Apollo,
Artume: Artemis, Hercle: Herakles gibi), b i r ço k ş e y l e r b i­
ze E t r ü sk l e r i n d i n t a s a v v u r l ar ı n ı n m e n şe i n in
Ş a r k d ü n y a s ı o I d u ğ u n u a ç ı k ç a g ös t e r m e k t e d i r.
Bilhassa Etrüsklerin meydana getir.dikleri sistematik bir ritual
manzumesi ile tanrıları sabit bir sisteme koyan ve iradelerinin
nasıl aranacağını gösteren E t r ü s k t eo I o j i s i (disciplina
Etrusca} bu bakımdan bize bir çok ip uçları vermektedir.
Bugün kat'ı olarak biliyoruz ki Etrüskler, tıpkı eski Mezopo­
tamya ve Anadolu'da olduğu gibi, tanrıların attıkları şimşek­
lerden, kuşların uçuşlarım;ian ve kurbanlarda kesilen hayvan­
ların karaciğerlerinden ilahi iradeyi bulmağa çalışmışlar ve
bunların nasıl tefsir edileceği hakkında da kitaplar yazmışlar­
dır. On I a r ı n d i n i n i k a p l a m ı ş o l a n b Üt ü n bu d Üş ü n­
c e l e r, g a y e t açı k o l a r a k, H e l l e n l e r d e n önce k i
A n a do I u' y u v e h a t t a d a h a d a g e r i l eri, e s k i
do ğ u k ü I t ü r ü n ü g ös t e r m e k t e d i r.
31

Hulasa: içinde Anadolu'nun mezar formlarının


Etrü■k kültü-
yaşadığı muazzam Etrüsk mezarlarından bu dini
riiniin Roma
tarihindeki tasavvurlara kadar olao bir çok şeyler Etrüsk'-
iinemi lerin bu uzak diyarda, Hellen'ler ve ltaiik'lerle
bu kadar temaslarına rağmen, gene kendi
benlikleri içinde yaşamış olduklarını açıkca göstermektedir.
E t r ü s k l e r, h a y a t t a r z l a r ı v e d ü ş ü n ce l e r i i l e,
es k i A na d o I u ve e s k i d o ğ u n u n y ü k s e k k ü l t ü r ü i l e
s t a t i k d ü n y a s ı n ı n f i k r i h a m u l e s i n i, b u u z a k y e r-
1 e r d e i ç l e r i n d f! t a ş ı d ı l a r v e b u s u r e t I e b u d ü n­
y a n ı n b i r parça s ı ha l i n d e e n e s k i İtal y a
t a r i h i n e m ü e s s i r o l d u l a r. Gerçekten o zaman
henüz köy kültürü içinde olan 1talya'ya şehir iskan!nın hayat
tarzını, yani şehir kültürünü ilk olarak bunlar getirdiler ve burada
onu mütemadiyen ilerlettiler. Binaenaleyh o l u ş ha l i n d e ki
l t a lya'n ı n o rg a n i zm a sı ü z e r i n d e k i t e s i r l e r i
b ü y ü k o I d u. Roma'nın yükselmesi bakımından olan te­
sirleri de bundan dolayı önemlidir. Etrüsk'ler Roma'nm büyü­
mesinden önce y a r ı m a d a d a h e m s i y a s I m a n a d a
he m d e k ü I t ü r e l m a n a d a ö n cü l ü k e d e r e k R o­
m a I ıl a ra h o c a I ı k et ti I e r. Etrüsk kudretinin yanında
ve bilhassa onun dağılmasından sonra ltalya'yı vahdetli bir
devlet içinde teşkilatlandırm��a çalışan Roma'lılar, bu işi
başarabilmelerini, aynı zamanda Etrüsklerden çok şeyler öğ­
renmiş olmalarına borçludurlar.
BiBLiYOGRAFYA
A. Colrafi mekan :

L a c k e it- P bi l i p p; "ltalia,. (Makale, Pauly-WiHowa, R. E.) :­


T b. Fi ıı c be r,
Beitraege zur phyııi•chen Gtographie der Mittelmeer­
laender, be•onder• Sicilien•, Leipzig, 187 7 ; - T b. Fi• c b e r, Unter•u­
chungen auf dun Gebiete der alten Laender - und Volkerkunde, Leipziı,
1893; - H. ve R. K i e p e r t, Formae orbi• antiquii, Berlin 1894 v. •· ;­
T h. Fi s c be r, La penin•ola ltaliana, Torino, 1902; - H. N is ıı en,
ltaU.che Landeakunde, 2 cilt, Berlin 1. cilt 1883 il. cilt 1902; - T h.
Fi ■ c her, Mittelmeerbilder, 2 cilt, Lcipzig-Berlin 2, 1913; - A. v o n
H o f f ma n o. Da. Land ltalien und aeine Geııchichte. Stuttgart-Berlin,
1921; - A. P b i 1 i p p ıı o o, Da• Mittelmeergebiet 4• Leipziı-Berlin, 192'J;
F. Ra t z e 1. Politiııche Geographie (E. Oberhummer). München-Berlin
1923; - E. Pa iıı, Storia deli' Italia Antica, cilt l, bölüm 1, Roma 1925;
- J. Fa i r gr i eve, Geograplıi� und Weltmacht, Berlin. 1925; - A.
v on H of f m a n n, Die Wege der Geııchichte ltaliımıı und Deut.chlandıı
(Zeitııchrift für Geopo litik 3, 1929); - G. G r e im, ltalien, Breılau,
1926;- E d ua r d Ro t he r t, Korten und Ski nen aus der Geııchichte
deıı Altertumıı l. cilt (Dr. Emil Niepmann). 1927: - T h. A s h b y, The
Roman Campagna in claııııical time,, London, 1927 ; - F. 8 r a un ve A.
H i 11 e n Z e i gf e I d, Geopolitiııcher Geııchichtııatloa. Dresrien, 1927: -
H. H a ı ıı in g e r, Die Geographiııchen Grundlal(e11 der Geschichte, Frei­
burg, 1931 (Geıcbicbte der führenden Völker, il. cild).

8. flalk.-/talga'da en eııki yerleşmeler. Prehistorya "Ve Protohiıı­


torga:
D i on y ıı i o ı (Halikarnasaoı'lu) 1, 36-37;-C i c e r o, de republica il, 2-
6 ; -0. M o o t e I i u ıı, La Ci'Vili,ation primitive en ltalie depuiıı l'introduc­
tion des metaux, 2 cilt, Stockholm I, 1896. il. 1904;-R. S. C on w ay, The
ltalic Dialectıı edited with a grammar aud gloıııary, 2 cilt, Cambridge,
1897 ; - T. E. P e e t, The Stone antl Bronze ages in ltaly, Oı:ford, 1909;
-J. Ca r c o p i o o. Virgile et leıı origine• d'Oııtie, Pariı 1919; - D. R a D•
I
da 11 M ac ve r, Villanoııiana and early Etru•can•, Oı:ford 1924.- L. A.
H o 11an d, Tlıe Fali•canıı in prehi•toric timeıı ( Papers and M onograpbıı
of the Amarican Acedemy in Rome VI, 1925 ) ; - H . J.
R o ıı e, Primitiııe
calture in ltalg, Landon 1926; - C . S c buc ha r d t, Alteuropa, Berlin•
Leipzig. 1926; - D. R a n da 11 M a c Ive r , The iron age in ltalg,
a Studg of tlıoııe a•pece• of tlıe early ci'Vilization• which are neith,,
Villano"Vian nor Etru•can, O.ıford . 1927 ; - D . R a n d a 1 � a c
1 v e r, ltaly before the Romana. Oı:ford 1928; - U. R e 1 1 i o i, Le ori-
GiRiŞ 33

gini della cifıiltti italica, Roma, 1929; - U. Re 11 i D i, 1/ problema d•gli


/talici (Nuova Antologi a, 1933. 71); - J. W bat m o u ır h, The founda­
tion• of Roman ltalg, LoDdon, 1936.
C. Etrüskler:
1. Genel:
Her od ot o ı 1. 163 v. ı. ; - A ri ıt ot e I e ı, Polit, 111. 5, 10; -
P o I y bi o s il, 17 1 ; - S t r a b o n. V, 216 v. s. 222 vı, ;
L iv i u ı. iV, 23 vı. V, 1 ; - G. Kör t e, Etrusker (Makale, Pauly-wiı­
sowa, R. E.); - K. O. Mü 11 er• W. D e e c k e, Die Etrusker, 2 cilt, Stutt­
gart 1877; - F e 11, Etruria and Rom, Cambridge, 1924; - P. D u c a ti,
Etruria antica, 2 cilt. Torino, 1925; - R a nd a 11 M a c I v er, The Et•
ruacan•, Oırford, 1927; - F. S c hac her m e ye r, Etruskische Friihge•
schichte, Berlin, 1929.
2. Etrüsk mueleei:
He r od o t o s 1, 94; - D i o oy a i o ı. (Halikaroouoı'lu) 1, 37; -
S c h uc ha r dt, Die Etruskische Frage (Sitıı:ungesbericbte der preussiıchen
Akademie der WiueDıchaften 7. 1. 1926); - La i g i Pare ti, le
orıgını Etruache, 1. Firenıı:e, 1926); - MÜ h Ist ei n, Herkunft der Et­
rusker ı. Her liD 1929: - G. C u I t re r a, (Studi Etruachi 57, 1937);xı,
- B r a o d e n IIt e i n, Die Herkunft der Etrusker, (Der aite Orient
XXXV, 3, 1637); - P. Ducati, Le Probleme Etruque, Pariıı 1937, (Zengin
bibliyografya); - Ma s II i o o P a 11 ot i o o. Etruacologia, Milano, 1942.
3. Etrüılc kiti.heleri:
Corpus inscriptionum Etruıcarum, Leipıig, IR93 va.
4. EtrÜ!lk lisanı ve alfabesi :
G a s pa r e P o ot r ıı d o I f , Gli- Etruachi e la lore linı(ua, Fi­
renı.e, 1909; - A. T ro m b etti, La lingua F.trusca, 1928: - G. Bu ona•
m ı c ı, Epigrafia Etrusca, saggi e materiali, Firenıı:e, 1932; - F. P i­
r o nti, il deci/ramento della lingua Etrusca. 1933; - M. P a�l lo ti n o,
Elementi di lingua Etruaca, Firenze, 19.36 ; - E. Vett e r, Etruskische
Wortdeutungen, Wien, 1937: - E d u a rd H r k a 1, Miscellanea Etruaca,
Leipzig, 1941.
5. Etrüsk sanatı:
G e o r g e D e n n i ı. The cities ond Cemetries of Etruria, 2 cilt,
Landon, 1878 ve 1883 ;- E. W e e ge, Etruskishe Malerei, Helle, lQlJ; -
G. K a r o, Altetruskische Baukunat (Die Antike, 1925, •· 213 v. s.) ; -
P. D u c a t i, Storia deli' Arte Etruırca, 2 cilt, Firenze, 1927 ;-F. St ud­
n iz le a, Das Wesen der etruskiachen Tempelbaus, (Die Antike, 1928,
•· 177 v. •·) ; - F. P a u 1 ı e n, Altetruskische Grosaslculptur in Terra·
lcotta (Die Aotik e, 1930, a. 90).
6. Etrüsk dini:
C. O. T b u I i n, Die Etruskiache Diaziplin, 2 cilt, Göteborg, 1906-9;
L. R o• s Taylar, Local cults in Etruria (Papera and Mon o·
ırraphs of the American Academy in Rome, il, 1923); - C. C I e me a,
Die Religion dttr Etrusker, Bono, 1936.
Roma Tarllıl 3
BİRİNCİ BÖLÜM

EN ESKi ROMA
ROMADA KIRALLIK DEVRi
A. Roma'nın doiaıu ve ilk zamanları

1. KURULUŞ VE KIRALLAR EFSANELERi

Latlum ltalya'nın başlıca ırmaklarından biri olan Tiber'in,


aşağı mecrası güneyinde, takriben 135 kilometre
uzunluğunda ve 45 kilometre genişliğindeki ufak bölgeye eski­
den Latium denirdi. Latium görünüşte ltalya'nın adeta merkezi,
kalbi gibidir. Toprağı yumuşak ve sulaktır; başlıca yüksek yer­
lerini Alba dağları denilen volkonik silsile teşkil eder. Lati­
um'da insan topluluklarının iskanına elverişli tepecikler çok­
tur. Bundan dolayı burası çok eski zamanlardan (Yeni-taş
devrinden) beri meskun görünüyor. Burada yalnız tunç dev­
rinden iskan yerleri görülmemiştir ; Belki de bu zamanda vol­
kanlar patlamış olacaktır. Fakat demir devrinden (M. ö. ikinci
bin sonları) iskan yerleri vardır. B u n I a r d a ö I ü I e r i n i
y a k a n g r u p t a n o l a n l t a l i k'l e r i n d i r. Da h a s o n r a-
1 a r ı (M. ö. sekizinci yüz yıl) b u r a y a , e t r a f t a k i d a ğ l ı k
y e r l e r d e n , ö l ü l e r i n i g ö m e n d i ğ e r lt a l i k h a I k g u­
r u p l a r ı d a g e l m i ş v e y e r l e ş m i ş g ö r ü l m e k t e d i r.

Latlum'da Latium'un ölülerini yakan ltalik'lerden olan eski


Utlııler halkı L a t i n 'terdir. Aslen çoban ve çiftçi olan
fakat aynı zamanda savaşkan oldukları da an­
laşılan Latin'ler Latium'a geldikleri zaman burasını arala­
rında taksim ettiler ve klan grupları veya köy cemaatleri
halinde, yaşamağa başladılar. Bu grupların her birine birer
kanton demek yanlış olmaz. Her kantonun kolayca savunabilir
bir tepe üstünde müstahkem bir yeri vardı. Burası tehlike anla­
rında köylülerin sığındığı, diğer zamanlarda da çarşı ve pazar­
ların kurulduğu, dini ayinlerin yapıldığı yerdi. Eskiden Latium'­
da böyle otuz kadar kanton merkezi olduğu anlaşılmıştır.
36 ROMA TARiHİ, 1.

e d e c e k ve b u r a y ı La t i um'u n v e h a t t a lt a l y a'n ı n
merkezi haline getirecek imkanlara malik bu­
l u n ma k t a d ı r.

Roma'nın ilk Fakat, evvelce de söylediğimiz gibi, Roma'mn


zamanları hak- en eski devirlerinden hemen hiç bir tarihi
kında ef•anevi vesika bize kadar gelmemiştir. Bununla be-
tradl•yon raber, Roma'nın cumhuriyet devrindenberi
mevcut olan resml tarihinin baş taraflarında
bu hususta bir hayli malumat verilmektedir. Anlaşılıyor ki
Roma'lılar çok eski devirlerden bazı hatıraları saklamasını
bilmişlerdir. Bizim de işte, Roma'nın en eski zamanları hakkın­
da başlıca bilgimizi bu efsanevi tradisyon teşkil etmektedir.
Bu tradisyonun hakiki vakıalara ne dereceye kadar uyduğunu
anlıyabilmek için ise, bunu, hiç değilse, ana hatlariyle gözden
geçirmek lazımdır.

Roma, DID kU• Roma'lıların inandıkları bu efsanevi tradisyona


raluıu ef•ane■I göre Roma, Anadolu da Çanakkale boğazında,
bugün Hisarlık denilen yerde harabeleri mey­
dana çıkarılan eski Troia şehri prenslerinden A e n e a s'ın ahfadı
tarafından kurulmuştur: Tröia şehrinin Aka'lar tarafından tah­
ribi sırasında kaçıp kurtulan Aeneas, adamlariyle birlikte Ak­
deniz'de bir müddet dolaştıktan sonra, Batı halya'daki Latium
sahillerine çıktı. O zaman burada kıral La t i n u s hüküm sürü­
yordu. A e n e a s onunla anlaşarak kızı La v in i a ile evlendi.
Aeneas ile birlikte Troia'dan gelmiş olan oğlu A s c a n i u s ise
daha yukarıdaki Alba şehrini kurdu. A s c a n i u s'un ahfadı bu­
rada uzun zaman hüküm sürdüler. Bunlardan P r o c a s öldüğü
:1.aman N u m it o r ve A m u l i us adında iki çocuk bıraktı.
Amulius büyük kardeşi Numitor'u tahttan attı ve kardeşinin
kızı R h e a Si I v i a'yı Vesta tapınağına rahibe yaptı. Fakat
alınan bu tedbire rağmen kız harp tanrısı M a r s'tan ikiz oğ­
lan çocukları doğurdu ve bunlara R o m u I u s ve R e m u s ad­
larını koydu. Amulius l>unu anlayınca çocukları bir sepet içeri­
sinde Tiber nehrinin sularına bıraktırdı. Fakat çocuklar sahile
sürüklendiler. Dişi bir kurt tarafından emzirildiler. Sonra da bir
çoban tarafından büyütüldüler. Delikanlı olunca Alba şehrine
gidip Amulius'u öldürdüler; Numitor'u tekrar tahta çıkardılar
EN ESKi ROMA 37

ve bundan, Tiber nehrinde sahile sürüklendikleri yerde, bir


şehir kurma müsaadesini aldılar. Fakat bu işe başladıklarında
aralarında anlaşmazlık çıktı: R o m u I u s R e m u s'u ö I d Ü r d Ü
v e k e n d i b a ş ı n a, P a l a t i n u s t e pe s i n d e R o m a ş e h­
r i n i k u r d u. (R o m a ' l ı l a r, c u m hu r i y e t d e v r in i n s o n-
1 a r ı n d a, b u k u r u I u ş u M. ö. 21 Nis a n 753 o I a r a k ta­
r i h l e n d i r m i ş I e r d i r ).

Roma kıralları Roma'nın efsanevi tradisyondaki tarihi, şehrin


efaanelerl I işte bu şekilde kuruluşu ile başlıyor. Şehir
Romıılııa bundan sonra uzun müddet kırallar tarafından
idare olunmuştur. Filhakika aynı tradisyon,
kuruluşundan itibaren Roma'da, yedi kıralgeçtiğini söylemektedir.
Doğup büyümesi hikayesinin motifine, eski şarkta Akkad kıralı
S a r g o n'da, Beni lsrail'in Mu s a'sında, Pers kıralı K y r o s'da
ve nihayet Hellen kıraHarından O i d i pus 'ta da rastladığımız
kurucu R o m u l u s, tradisyonda ilk kıral Glarak gösterilmiştir.
Anlatıldığına göre Romulus savaşkan bir kıraldı; Komşu kabile­
lerle ve bilhassa yakında oturan Sabin'lerle, muvaffakiyetli
savaşlar yaptı. Sabin'lerin kızlarını kaçırmakla başlıyan çatışma
nihayet bir ittifakla sona erdi. R o m u l u s ile Sabin kıralı T a­
ti us, artık barışmış ve bir devlet halinde birleşmiş olan, bu
iki halk grubu üzerine müşterek kıral oldular. Fakat Tatius
az sonra ölünce Romulus yalnız başına kaldı. Efsanevi tra­
disyon Romulus'u bu ilk Roma devletinin bütün nizam ve
müesseselerinin kurucusu olarak gösteriyor: Romulus halkı
tam ve az hukuklu vatandaşlar diye ikiye ayırmış, asil aile
reislerinden bir meclis kurmuştur. Devletin ilk ordusunu teşkil
eden de gene bu kıraldır. Romulus nihayet bir fırtına esnasında
ortadan kayboluyor. Bunun üzerine Roma'lılar kendisini
Q u i r in u s adiyle tanrılar arasına yükseltiyorlar.

Efsanevi tradisyona göre Romulus'tan sonra bir sene-


N ama
Pompllia■ lik bir saltanat fasılası (interregnum) olmuş ve niha-
yet Sabin'lerden N um a P om pi l i us adında biri
kıral seçilmiştir. Bu, Romulus'un tam aksine, barışsevt!r bir
adam idi. Uzun sürmüş olan hükumeti zamanında Eg e r i a
adlı peri kızının ilhamı ile devlete ve dine yeni nizam vererek
her ikisinin sağlam temellere dayanmasına çalıştı. Yeni Kült'ler
38 ROMA TARiHi, 1.

ve rahip kurulları (Collegium) tesis etti (Pontifices, Augures, Fla­


mines, Salii, Fetiales, Virgines, Vestales). Capitolium tepesi di­
binde, kapıları savaş müddetince açık duran lanus tapınağını
yaptırdı. Ziraati himaye ve teşvik ederek selefinin zamanında
zaptedilen araziyi, ekip biçmek için, vatandaşlara taksim etti.
T ail•• Roma'nın üçüncü kıralı olan T u 11 u s H o s t i l i u s
Ho■tllla• ise Latin'lerden seçilmiştir. Tab'an Romulus gibi sa-
vaşkan olan bu adam ile futuhat tekrar başlıyor.
Kendisi bilhassa kuzeyde en yakın Etrüsk şehri olan Veii ile
harpler yapıyor. Zamanında, ecdadının geldiği şehir olan Alba
Longa ile de çatışmalar oluyor. Uzun savaşlardan sonra ve bir
ihanet neticesinde Alba Longa tahrib edilerek ahalisi Ro­
ma'ya getiriliyor. Roma bu suretle Latin şehirlerin başı oluyor.
Anca■ Numa Pompilius'un torunu olduğu söylenen dör-
llarcla■ düncü kıral A n c u s M a r c i u s ise gene bir Sa-
bin'di, Hükumeti esas itibarile sakin geçmiştir. Yal­
nız bir defa isyan eden Latin'ler bastırılmış ve Roma' ya geti­
rilerek Aventinus tepesine yerleştirilmişlerdir. Tradisyona göre
bu kıra! Tiber'in sağ sahilindeki laniculum tepesini tahkim
etmiş, nehir üzerinde kazıklı bir köprü (pons Sublicius) kurmuş
ve Ostia limanını inşa ettirmiştir.

Roma'da Et­ Efsanevt tradisyonda Roma kırallarının sırası,


rll■k lurallar ı dördüncüden sonra Etrüsk menşeli üç kıral
Tarqulnla■ ile bitmektedir. Bunların birincisi olan T a r­
Prl■ca■ q u i n i u s P r i s c u s Roma'ya Tarquinia adlı
Etrüsk şehrinden gelmiş bir adamdır. Kendisi
önce kıral Ancus Marcius'un oğullarının vasisi olmuş sonra da
kıral seçilmiştir. Tradisyo_na göre bu kıra) Roma için büyük
işler başarmıştır: Mesela Capitolium tepesinde tanrı luppifer'e
büyük bir tapınak, vadideki bataklığı kurutmak için şehirde
geniş kanalizasyon tertibatı (cloaca maxima). surlar ve bir
de meydan (circus maximus) yaptırmağa başlıyor. Meclis
üyelerinin sayısını çoğaltıyor. Sabin'lerle Latinlere karşı yap­
tığı muharebelerle Latium'da Roma'nın kudretini çoğaltıyor.
Nihayet eskiden kendilerine vasilik ettiği Ancus Marcius'un
oğulları tarafından öldürülüyor. Efsanevi Tradisyonda bu ada­
mın zamanı parlak görülmektedir.
EN ESKİ ROMA 39

Servlu■ Bunun yeri11e damadı S e r v i u s T u 11 i u s geçiyor.


Tullla■ Eskilerin, ismine bakarak, aslını bir köle kadın ile
bir tanrıya atfettikleri bu kıra!, tradis}onda bilhassa
dahildeki ıslahatçı işleriyle temayüz etmiştir. Çok önemli olan
bu işleri ayrıca mütalaa edeceğiz. Roma'nın yedi tepesini (Pa­
latinus, Capilolium, Aventinus, Caelius, Esquiliae, Viminalis,
Quirinalis) kuşatan ilk büyük suru da tradisyon bu kırala atfet­
mektedir. Mamafih Servius Tullius dışarda da işler yapmıştır:
Etrüsk şehri Veii'ye karşı savaşmış, civardaki Latin'lerle ebedi
bir dostluk ittifakı yaparak Latin birliğini organize etmiştir.
Hatta bu birliğin müşterek mukaddes yeri olmak üzere Aven­
tinus tepesinde tanrıçe Diana'ya bir de tapınak inşa etmiştir.
Nihayet damadı tarafından öldürülmüştür.

T arquiniu■ Su- Servis Tullius'tan sonra kendisini öldüren da-


perbu■ madı Ta r q u i n i u s S u p e r b u s kıral oluyor.
Fakat bunu efsanevi tradisyon fena bir kıral
olarak gfü,termektedir. Bu adam vakıa La.tin birliğini parçalıyarak,
hile yolile, Gabii şehrini ele geçirmiş, şurada burada (bil­
hassa Volsc'larla) muvaffakiyetli harpler yapmış ve Sibyl
kitapları denilen dini kehanet kitaplarını da Roma'ya getir­
miştir. Fakat hükumeti zamanında asilleri ve meclisi saymamış,
hatta halkı, yapısı devam eden luppiter tapınağında angarya
olarak çalışmağa bile zorlamıştır. Gaddarlığı o kadar taham­
mül edilmez bir şekil almıştır ki halk yavaş yavaş galeyana
gelmeğ'e başlamıştır. Nihayet bir gün, Ardea'yı muhasa­
rada iken, oğlu S e x t u s 'un Terquinius Collatinus'un karısı
L u c r e t i a 'ya sataşması ve kadının da intiharı üzerine B r u­
t us etrafında ayaklanan Roma halkının baskısı karşısında şe­
hirden kaçıp gitmek zorunda kalmıştır.
2. ROMA 'NIN TARİHİ GELİŞMESİ VE SAFHALAR!

Ef■ane ve Efsanevi tradisyonun Roma'nın kuruluşu ve


tarih I Ef■anevikırallık devri hakkında verdiği malumatın
tradi■yonan kısa bir hülasası işte budur. Bunlara uzun
tarihi &zil zamanlar inanılmış ise de, on dokuzuncu asır-
daki keskin ve tek taraflı tarih tenkidi
tutulacak hemen hiç bir taraflarını bırakmamıştır. Fakat acaba
40 ROMA TARIHi. 1.

bunları büsbütün bir tarafa atmak doğru mudur? Filhakika


efsane ile tarihi bir birinden ayırmak lazı mdır : Efsane hayal
mahsulüdür ; tarih ise realiteden doğar. Ancak şunu da unut­
mamak gerektir ki efsaneler de, çok defa, realite zemini üze•
rinde yükselir. Binaenaleyh u z u n z a m a n b i r i m a n
h a l i n de i n a n ı l m ı ş o l a n b u e f s a n evi t r a d i s y o n u n
h e p s i n i h a y a l m a h s u l ü a d d e t m e k y a n l ı ş bi r
h Ü k Ü m o I u r . Hiç şüphesiz tarih bunların hepsini ciddiye
alacak değildir. Fakat b u n I a rın i ç i nd e h e r h a 1 d e t a r i hi
bi r ö z o l d u ğ u n u d a g ö zön ü nde t u t a r a k a k l a
a y k ı r ı g e I m i y e n I e r e m u t I a k a y e r v e r m ek z o r u n·
d a d ı r. Netekim bunlardan bir kısmı, o zamandanberi ya­
pılan arkeoloji araştırmalariyle, teeyyüd etmiş bulunmaktadır.
Roma toprak- Gerçekten bu tradisyon malzemesinin arkeolo-
lanncla ilk jik buluntularla birlikte kıymetlendirilmesi sa-
lakAn ı Roma yesinde Roma'nın ilk zamanlarına ait bazı
Qııadrata olayların açıklanması kabil olmuştur. Mesela
bugün artık, R o m a e f s a n e s i n i n e n e s­
k i R o m a' d a La t i n '1 e r d en, Sabi n '1 e r d e n v e E t -
r ü s k 'l e r d e n b a h s e t m e s i n d e bi r h a k i k a t o l d u ğ u
m e y d a n a ç ı k m ı ş t ı r. Filhakika söylemeğe lüzum dahi yok­
tur ki Roma, öyle efsanenin dediği gibi, bir günde ku­
ruluvermiş değildir ; Roma'nın tradisyondaki kuruluş şekli,
bir hadisenin basitleştirilmiş ve şematize edilmiş ifadesi
olacaktır. Muhakkak ve sabit olan şey R o m a' n ı n evv e l a
P a l a t i n u s t e p e s i ü z e r i n d e d o ğ m u ş o I d u ğ u d u r.
Gerçekten arkeolojik araştırmalar Roma topraklarındaki ilk iska­
nın birinci demir devrine (M. ö. ikinci binin sonu) kadar çıktı­
ğını gösteriyor. Bu suretle meydana gelmiş olan küçük köylerin
en eskisinin de Palatinus üzerindeki köy olduğu anlaşılmıştır. Za­
ten Palatinus, merkezi vaziyeti, genişce platosu ve Tiber nehrine
dik inen yamacı ile ilk devirler iskanına çok müsait bir yerdir.
Topografik ve arkeolojik tetkikler bu ilk iskan yerinin yetmiş bin
metre kareyi geçmediğini gösteriyor. O zamanlar topraktan
yapılmış bir sur bu köyü dışarının tecavüzünden koruyordu.
Küçük küçük kulubelerde oturan ve çiftcilik etmekte olan halk
da her halde bir kaç yüzü geçmiyordu. Bunlar eski k abi l e
a d e t I e r i g e r e ğ i n c e ö I ü l e r i n i y a k ı y o r l a r ve külleri-
EN ESKİ ROMA 41

ni de çömleklere koyarak bataklık olan aşağ'ıdaki vadide, me­


zar yaptıkları yere, gömüyorlardı. Meydana çıkan buluntuların
muasır Latium medeniyet ve kültür eserlerini göstermesinden,
b u r a nın b i r Lat i n i s k a n ye ri o l d u ğ u a n l a ş ı lm ı şt ır.
Burası her halde Alba longa'nın gönderdiği, başlarında belki
de Remus ve Romulus bulunan, kolonistler tarafından Tıber'in
güney kıyısında Et r üs k 'I e r e ka r ş ı b i r i l e r i ka r a k o l
o I a r a k k u r ulm u ş o l a c a k t ı r. Roma tradisyonun hatırasını
d ö r t k ö şe Rom a (Roma Quadrata) olarak muhafaza ettiği
yer burasıdır.

Roma , aınge11,.
Fakat Roma topraklarındaki iskan yalnız burası
me■l ■afhaları ile kalmadı. Zamanla bu ilk iskan yerinin ci-
varındaki tepelerde de yerleşmeler oldu. An­
cak bu iskan yerlerinin şehir haline gelişmesi, zaruri olank,
uzun sürmüştür. Bugünkü bilgimize göre ş e h i r ü ç s a f h a d a
g e l i şmi ş t i r : Bunlar da d a ğınık k ö y l e r Rom a 's ı,
ye d i t e p e fe r Rom a 's ı v e n i h a y e t v a h det I i E t r üs k
K ı r a 11 a r Rom a 'sı s a f h a l a r ı dır.

BlrlDCl ■afhaı Gerçekten, arkeolojik buluntulıu gösteriyor ki


datınık k&yler M. ö. Onuncu yüzyıldan itibaren, yahut da
Roma'•• bundan az sonra, civardaki Esquiliue tepesinin
batı yamacında da yeni bir köy kuruldu. Daha sonra, M. ö.
dokuzuncu ve sekizinci yüzyıllarda öteki tepelerde de bir sıra
köyler meydana geldi. Bir tanesi müstesna, bütün bunlar, Latin
yerleşmeleridir; o tek köy de Sabin'ler tarafından kurulan
Quirinalis tepesindeki iskan yeridir. Bu köy ötekilerden bfı ..
yükçe idi ve h a l k ı d a, k e n d i k a bi l e iı. d e t I e r i n e g ö r e
ö l ü I e r i n i g öm üy o r d u. Bunlar mezarlarını da ayrı bir yer­
de yapmışlardı. işte Ro m a t o p r a k l a r ı n d a k i b u d a ğı­
n ı k k ö y I e r, Rom a'n ın i n k i ş afı n d a i l k m e r ha I e y i
t e ş k i I e tm i ş I e r d i r.

ikinci ■afha ı Fakat her halde se:kizinci yüzyıl sonundan iti­


Yedi Tepeler baren bu köylerde bir değişme oldu. Bu n l a­
Roma'•• rın s a k inl e ri f e d era t i f b i r h a y a ta
g i r d i l e r: Ya n i Yedi Te p e l e r ha l i n d e
b i r l e şti I e r ( Palatinus, Capitolium, Aventinus, Caelius,
Esquiliae, Viminalis, Quirinalis). B u f e d e r as y o n Rom a' n ı n
42 ROMA TARiHi. 1.

i n k i ş af ı n d a i k i n c i m e r h a I e y i t e ş k i I e d c:: r. Roma
M. ö. yedinci yüzyıl ortasındaki Etrüsk hakimiyetine kadar böyle
kalmıştır. Kuzeyden gelecek bir Etrüsk tehlikesinin zorlamış
olması muhtemel olan bu birleşme de hiç değilse, iki merhalede
olmuşa benziyor. Birincisi, Palatinus üzerindeki Latin iskan
yerinin, en yakın komşusu olup uzun zaman kendisiyle düşman
kaldığı Quirinalis'deki Sabin'lerle birleşmesidir. Filhakika bir za­
man sonra bu iki iskan yerinin mezarları artık karışmış bir halde
görülmektedir. Bu keyfiyet, efsanevi tradisyonun Latin'lerin
Sabin kızlarını kaçırarak dövüştükten sonra barışmaları ile
tecelli eden birleşmeleri haberini teyid etmektedir. ikinci
merhale ise buna diğer beş köyün katılmasıdır. Mamafih
bu bir federasyondur; henüz vahdetli bir devletden bahsedile­
mez. Burada her köyün ananevi ferdi hayatı devam etmiştir.
B u n d a n d o I a y ı R o m a ' n ı n i n k i ş af ı n ı n b u s af h a­
s ı n a Y e d i T e p e 1 e r R o m a ' s ı d e m e k m u t a t o I m u ş­
t u r.
Bu aafbalarda- Roma'nın bu gelişme safhaları Etrüsk idare-
ki olaylar sinden önceki durumu gösteriyor. Tradisyo-
nun bize bu devir hakkında verdiği bilgiler
içinde gördüğümüz kırallar belki de büyük işler gören köy başla­
rından başka bir şey değildi. Fakat bunların isimleri ve bu isim­
lerin bir kısmı ile birleştirilmiş olan işler her halde muanen bazı
tarihi hadiseleri saklamış olacaklardır. Mesela Kurucu R o m u I u s'­
un ismi, Roma'ya adlarını vermiş olan Rumlua'lara götürülebilir.
Romulus'un yerine geçen kıralın onun oğlu olmaması ise, vera­
set kırallığını tammıyan en eski Roma hukukuna uygundur.
Kırallardan birinin, tradisyon'un dediği ikinci kıral N u m a
P o m p i I i u s'un, aslan bir rahip olarak kült müesseselerini kur­
muş, bilhassa dini bayram günlerini tesbit etmiş olması müm­
kündür. Sonra kendisine tradisyonda Alba Longa ile bir harp
atfolunan kıra] T u 11 u s H o s t i I i us adının tarihl olduğu an­
laşılmıştır. Filvaki bu devirde, sahası ancak 7-8 kilometreyi
bile zor bulan yedi tepeler Roma'sının, öyle tradisyonun söy­
lediği gibi, kuvvetli bir kanton olan Alba Longa'yı kendi ba­
şına tahrip etmesi imkansızdır. Fakat Alba Longa, yedi tepe­
ler Roma'sının da dahil bulunduğu Latin Partikularizma'sı koa­
lisyonuna kurban gitmiş olabilir. Nihayet kıral A n c u s M a r-
EN ESKİ ROMA 43

c i u s zamanında Roma'nın Tiber nehri ağzında kurmuş olduğu


söylenen O s t i a kolonisi hakkındaki haberde de her halde bir ha­
kikat özü vardır: Filhakiaka tradisyonun dediği şekilde Roma'nın
bu devirde ta Tyrrhen denizine kadar genişliyerek Tiber ağzında
kendi başına bir koloni kurmasına imkan yoktur: Fakat bu bel·
ki de Latin dünyasının Etrüsk'Jere karşı aldığı bir tedbirdir
ve bu tedbirin alınmasına o zamanld Roma böylece fiilen işti­
rak etmiştir.
Yedi Tepeler Görülüyor ki efsanevi tradisyon bir şeyler
Roma 'sının Et­ uydurmaktan ziyade bir şeyler değiştirmiştir.
rllakler karıı­ Bununla beraber gene bir çok yerler de boş
■ındaki duru- kalmıştır. Bu boşlukları ise arkeolcji doldurma­
mu
ğa çalışmaktadır. Filhakika Roma toprakların­
daki eski mezarlar, Latium'da ve komşu yerlerdeki buluntular
muasır medeniyet ve kültür hakkında bize nisbeten kati mah1-
mat vermektedirler: Bir defa m e z a r r i t l e r i n d e y a k m a
y e r i n e a r t ı k ta m ami l e g ö m m e u s ulü k u l l a n ı l­
ın a k t a d ı r. Henüz taş binalar yoktur. Henüz şehir hayatı
yoktur : b u k o 11 e k t i f g r u p l a ş m a l a r i ç i n d e h a l a
k ö y h a y a t ı v e k ö y k ü l t ü r ü h a k i m d ir. Henüz umumi
menfaatlere yarayan büyük işler yoktur: Yedi Tepeler Roma­
sı'nın muhtelif köyleri arasındaki vadi dahi hala bataklık bir
haldedir. Hülasa, güney Etruria'nın büyük, gelişmiş ve zengin
şehirleri karşısında, zamanın ezici siyasi ve ekonomik cere­
yaqlarına maruz bulunan bu Yedi Tepeler Roma'sının köyleri,
durumlarının geriliği dolayısile yüksek kültürlü Etrüsk dün­
yasından adeta tecrit edilmiş bir haldedir; Etrüsklerle boy
ölçüşecek siyasi formu, zaruri maddi vasıtaları yoktur. A c e­
b a y e d i t e p e l e r R o m a's ı b u E t r ü s k ü s t ü n l ü ğ ü
v e b u cereya n l a r k a r ş ı s ı n d a n e o l a c akt ı r? N o k­
s a n l a r ı n ı b i z z a t k e n d i s i t e l a f i e d e b i I e c e k m i­
d i r? y o k s a m e s e l e d ı ş a r ı dan g e l e n b i r k u v v et
z o r i l e m i h a l l e d i l e c e k t i r?
Roma'nın geliı­ Tarih gösteriyor ki insan topluluklarının ha­
me■lnde tlçGn­ y atı her zaman ve her yerde şert ve kati
c& ■afha ı Et­ olaylarla değişmektedir. Yedi tepeler Roma'­
rtl■k kırallar sının hayatını da böyle bir hadise değiştir­
Roma'•• miştir. Bu olay E t r ü s k i d a r s i altında
44 ROMA TARİHİ, 1.

tarihe malolmuştur. Böylece biz Roma'da M. ö. yedinci yüz­


yıl ortalarına gelmiş bulunuyorm:. Gerçekten üç asırdan beri
burada Latinler Etrüsk'leri kolladılar. Fakat nihayet bu kud­
rete karşı daha fazla mukavemet edemediler: Malümdur ki
(S. 17) Etrüsk'ler yedinci yüz yıldan itibaren genişlemeğe
başlamışlardı. iki veçheli olan bu genişleme esnasında Et­
rüsk'ler Ti b e r n e h r i n i g e ç e r e k L a t i u m'u i s t i l a e t­
t i l e r ve b i r b u ç u k a s ı r k a d a r b u ra l a r d a k a l d ı l a r.
Bu arada tabiatile Roma'yı da ellerine aldılar. Binaenaleyh tra­
disyonda Roma'nın son üç kırahnın Etrfü,k menşeli olması
uydurma bir şey değildir; tarihi vak'alara uymaktadır. Filhakika
adları T a r q u i n i u s P r i s c u s, S e r v i u s T u 11 i us ve T a r­
q u i n i u s S u p e r b u s olan bu Etrüsk kıralların Roma'nın bun­
dan sonraki gelişmesinde büyük rolleri vardır. Çünkü Etrüsk
kıralları zamanından önce bu Latin ve Sabin iskan yerleri tarihi
manada önemsizdi : Burada bir şehir hali yoktu. Etrüsk kıralları
buranın çoban ve çiftçi olan halkını yavaş yavaş yeni bir
hayata soktular. Halk .tamamiyle yerleşti. Taştan binalar yapıldı.
Mahalleler kuruldu. Hülasa, muazzam bir değişme oldu. Roma
tarihi bakımından bu değişmenin önemi büyüktür. Çünkü bu
suretle, Roma toprakları üzerine serpilmiş ve hemen bir asır­
dan beri yedi tepeler Roma'sı halinde federatif bir şekilde grup­
laşmış olan b u k ö y I e r d e n E t r ü s k k ı r a 1 1 a r ı, k e I i m e­
nin a s ı I m a n a s i I e, b i r ş e h i r m e y d a n a g e t i r d i I e r.
Roma'ya bu suretle şehir hayatı girdi, ve burası artık şehir
mefhumuna hak kazanmış oldu. R o m a'n ı n geliş m e sinin
ü ç ü n c ü s a f h a s ı i ş t e b u d u r.
Etrii■k lurallar E t r Ü s k k ı r a 11 a r R o m a ' d a i k i c e p h e l i
ldare■lade i ş g ö r d ü I e r. Bir d e f a ş e h r i n m a d d i b a­
Roma ıebrl k ı m j a n i m a r ı n a ç a l ı ş t ı I a r. Yollar, mey·
danlar, binalar ve her türlü şehircilik tesisleri
yaptılar: Vadideki bataklık, Cloaca maxima denilen drenaj
sistemi ile kurutuldu ve bu yerde, sonradan halk için bir çarşı
ve toplanma yeri olan forum meydana geldi. Burada bir Etrüsk
mezarı bakayası ile kıratlık devrinden kalma en eski Latince
kitabeler bulunmuştur. Tabiaiyle Etrüsk kıralları ile beraber
şehire yalnız Etrüsk asil aileleri değil, aynı zamanda diğer
tabakalardan da insanlar gelerek yerleştiler. Bu yeni gelen-
EN ESKİ ROMA 4S

lerle şehrin zir at, ik tisadt ve ticari hayatında değişmeler oldu.


Etrüsk'ler kendilerinin sulama ve kurutma usulleri ile buranın
ziraat hayatına müessir oldular. Etruria'da gelişen bir çok
endüstri şubeleri burada da kuruldu. Sonra, zamanın büyük
Etrüsk kudretine dayanmış olmaları çok muhtemel olan bu
kırallar, şehri dış ticarete de açtılar. Şimdi bol miktarda Hel­
len ve Etrüsk malları gelmeye başladı. R o m a b u s u r e t 1 e
zi r ai b i r p a z a r y e ri o l m a k t a n çık a r a k b i r t i c a r e t
şe h r i h a 1 i n e g e l d i. ilk Etrüsk kıralı tarafından Capitolium
tepesinde yüce taı1rı luppiter için inşasına başlanan ve tam
manasile Etrüsk yapı formlarını gösteren tapınak, şehrin bütün
bu madddi gelişmesini sembolleştiren muazzam bir bina haline
geldi.
Etrü■k kıralla- Bütün bu maddi imar gayretlerine paralel ola­
rıa siyasi faa- rak E t r Ü s k k ı r a 1 l a r ı n ı n , b i r d e R o m a
llyetl d e v 1 eti n i v a h d e tl e ş t i r m e i ş i vardır.
Gerçekten, Etrüsk kıralları, o zamana kadar eski
usul kabile birlikleri halinde yaşamış olan yedi teı,eler cema­
atini, bu yeni şehir hayatı içinde o zamanki iç ve dış icaplara
göre yeni nizamlara sokmasını bildiler. Artık eski köyleriıı ay­
rılığı kalmadı. isimleri Etrüks'çe olan üç Tribus ( Ramnes, Tities,
luceres) yeni teşkilatın her halde ilk safhası oldu. Daha sonra
bu üç Tribus'un sayısı, bir ilavesile dörde çıkarıldı ve bunlara
mahalli mahiyet verildi. Binnetice, bununla ilgili olarak şehir
içindeki siyasi \'e askeri nizamlarda da yeni değişmeler oldu.
Etrü■k kırallar Gerçekten, Roma'nın kuvvetli bir askeri devlet
Roma•• ve LA- haline gelmesi de Etrüsk kıralların - hem de
tin blrllğl küçük olmayan - başarılarından biridir. Roma
tradisyonunda her iki T a r q u i n i u s da fatih olarak görülüyorlar.
Bunlar Roma'nın kudretini, o zamana kadarki ölçü ve sır.ırları
aşmak suretiyle yükselttiler ve Roma'nm Stipremasisini Lali·
um'da ilk defa olarak tesis etmeğe muvaffak oldular. Bunu
anlamak için biraz geriden başlamak faydalı olur. Filhakika
Roma'da genişlemek teşebbüsü yeni bir iş değildi; buna
daha Etrüsk kırallar idaresinden önce başlanmış bulunu­
yordu. Fakat o zaman her genişleme hamlesi kuzeyde Anio
ırmağında, kuzey-batıda da Etrüsk hududunda sert ve ağır
46 ROMA TARİHi. 1.

manilerr. rastlamıştı. Bu keyfiyet ise, eski Roma genişleme­


sini, zaruri olarak, doğu ve güney-doğudaki komşu Latin
cemaatlerine yöneltmiştir. Kendi başlarına bağımsız birer
kanton olan bu cemaatler o zaman birtakım küJt birliklerinde
birleşmişlerdi. Bu birlikler iyi idare edildikleri takdirde,
siyast itti fakların esası olabilirdi. Latinlerin en eski ve meşhur
kült birliği de Latium'un en yüksek dağı olan Alba üzerindeki
juppiter. latiaris kültünde kurulmuştu. Burada her sene ya­
pılmakta olan Latin bayramiarını idare eden Alba Longa da
böylece birlikte önder bir mevki almış bulunuyordu. Biz
Roma'nın bu birliğe karşı eskiden ne durum almış olduğunu
bilemiyoruz. Yalnız şu muhakkak ki Roma, daha Etrüsk
Kırallardan önce, herhalde bir koalisyon içinde, Latin birliğini
idare eden bu Alba Longa'nın tahribi işine katılmıştır. R o m a,
i h t i m a I d a h a o z a m a n, b u d i n i b a y r a m l a r ı n i d a­
r e s ı n ı k e n d i ü z e r i n e a l m ı ş t ı. Fa k a t bu n d a n
s i y a si m a n a d a b i r fa y d a s a ğ l a y amam ı ş t ı .

La ti aın 'da •I- l ş t e, E t r ü s k k ı r a 11 a r ı, b u La t i n b i r-


ya■t hAklmlyet l i ğ i k Ü I t id a r e s i n i n R o m a 'n ı n e l in-
d e o l m a sın ı. s i y a si hak i m i y e t içi n
is t i s m a r e t m i ş l e r d i r. Efsanevi tradisyonda, Latin birli­
ğinin ihya edilmesi ve bu birlik namına Roma'da bir tapınak
yapılması haberi herhalde bunun akisleri olacaktır. Etrüskler
bu sayede Latium'da birçok şehirleri Roma hakimiyeti altına
sokmaya muvaffak oldular. Bunu, Roma ile Kartaca ara­
sında cumhuriyetin daha ilk senesinde yapılmış olan bir mua­
hede isbat etmektedir. Gerçekten bu muahedede Roma'nın siyasi
hakimiyeti, hiç değilse, şu şehirlere. tanınmış görünmektedir:
Ardea, Antium, Laurentiı:ım, Circei ve Terracina. Bunlar her­
halde cumhuri}' etin birinci senesinde bir iddia ile birdenbire
ele geçirilivermiş değildir. B u r a d a Cu m h u r i y e t R o m a 's ı
E t r ü s k k ı r a 11 a r ı R o m a s ı' n ı n k a z a n d ı k l a r ı n ı y e­
n i l e m i ş o I a c a k t ı r. Filhakika Etrüsk kıralların büyük gay­
retleri sayesidedir ki Roma Latin cemaatleri içinde birinci
derecede bir kudret haline gelmiş ve böylece Volsc'larla,
Aequ'lerle, ve hatta, Etrüsk şehirlerinden Veii ile de savaş­
mağa kendinde kuvvet bulmuştur.
EN ESKİ ROMA 47

Son Etrüek
Hülasa: Roma 'nın Etrüsk kıralları içte ve
kıralına l■yan ı dışta, siyas1 ve askeri alanda birinci deı �cede
Kırallık yıkı. önemli bir nizam kurmağa muvaffak oldular.
hyor O kadar ki bu, resmi Roma tarihlerinde bile,
bir dönüm noktasına .işaret oldu. Fakat Tarqu­
inuis Superbas zamanında çıkan bazı hadiseler bu kıratın mem­
leketi terk edip gitmesini sonuçladı ve böylece bunların Romaya
daha fazla hizmet etmelerine mani oldu. Burada yalnız şunu ilave
etmek gerektir ki efsanevi tradisyonun, çıkan hadiselerin sebebi
olarak söylediği hikaye ancak pek safdilane bir bahane olabilir.
Çünkü aynı tradisyon, Tarquinius Superbus'un hükümeti zorla ele
aldığını, halkı tazyik ettiğini, kendisini muhafaza için de muhafız
kıtalar kurduğunu söylemekle, onda despot bir kıratın bütün evsa­
fını göstermek istemiştir. Hakikat şudur ki, son Etrüsk kıralı R o­
m a'd a c u m h u r i yet p r e n s i b i n e k u r b a n g i t m i ş t i r. Ve
bundan dolayı tradisyonun. monarşi idaresinin bütün bozuklukla­
rını onda bulması da tabii görülmelidir. Her halde halkın onun
zamanında kıratlık idaresine karşı hoşnutsuzluğu şiddetlenmiş
bulunuyordu. İçinde belki Etrüsk'lerin de bulunduğu asiller bundan
faydalanmak istediler. Bir taraftan dışarda Latin şehirleri Etrüsk
kıralları Roma'sına karşı ayaklanırken, onlar da şehirde halk
ile beraber ihtilal çıkardılar. S o n kır a I T a r q u i u s S u p e r­
t u s ail e s i i l e b e r a b e r, R o m a'd a n ç ı k ı p g i t t i v e
b ö y l e c e Rom a ' d a kır a l l ı k t a r ihe k a rış m ı ş o l du.
( M. Ö. 510).
Kırallığın yıkı­ Bu olay garip bir tesadüfle Hellas'da Atina'da
lıtı ve yeni Tiran'ların kovulması senelerine rastlıyor. Fa­
meseleler kat bu sıralarda daha başka önemli hadiseler
de olmuştur: Etrüsk'lerin geldikleri Anadolu
artık tamamile Pers'lerin eline geçmiş, batı Anadolu sahillerir.­
de uzun zaman parlamış olan lon şehirleri sönmeye başlamış­
tır. Bu ise Anadolu ile batı Akdeniz arasındaki kültür müna­
sebetlerinin kesilmesine bir işarettir. Sonra ltalya'daki büyük
Etrüsk hegemonyası da artık dönüm noktasına gelmiştir. Bundan
sonra o da sönmeye başlıyacaktır. Roma'dan Etrüsk kıralların
kovulması bu çöküşün bir işaretidir. imdi, kırallığı yıkmış olan
Roma bu yeni durum karşısında ne yapacaktı? Fi Ih a k i k a R o•
ma b a ş ı n d a n E t r ü s k k ı r a l l a r ı nı a tma k l a i k i hayati
48 ROMA TARiHi. 1.

m e s e l e k a r ş ı s ı n d a k a l ı y o r, ya n i i k i c e p h e l i b i r
ö d e v y ükl e n m i ş o l uyo r d u: B u n l a r d a n b i r i n c i s i
R o m a c e m a at i n i y e n i d e n t e ş k i l a t l a n d ı r m a k s u­
r et i y I e d e v l et y a pı sı nı k o r u m a ktı. i k i n c i s i d e
La t i u m'd a k i h a k i m i y et i t e m a d i ett i r m e k s uret iyle
m i l li m e v c u d iyet i kor u m a kt ı; Ac a b a R o m a ş i m d i
k e n d i k u d r et l e r i i l e b u v a z ife l e r i b a şar a bil e c e k
miydi?
B. E■kl Roma'da cemiyet ve devlet
1. CEMiYET TEŞKiLATI: PATRİCİ'LER VE PLEB'LER

Roma , aın Lati a Roma sosyetesi esas itibarile italik sekenenin


cemaati kurduğu bir cemiyettir. Her ne kadar Etrüsk
kıralları Roma'nın siyasi ve kültürel hayatında
önemli etkiler yaı:;mışlarsa da bundan Roma'nın Etrüsk'leştiril­
miş olduğu manasını çıkarmak yanlış olur. Bulunan en eski
yazılı vesikalar kırallık devrinde Latincenin esas lisan olduğunu
anlatmış bulunuyor. Tradisyonun, en eski içtimai va2.iyetler ve
dini hayat hakkında biz e verdiği tablo da, bariz bir la.tin ka­
rakteri göstermektedir.

Roma alle■ l
Bunu her şeyden önce Roma cemaatinin (popu-
/us Romanus) temeli ve en küçük birliği olan
Roma ailesinde (/amilia) görüyoruz.R o m a a i l e s i, ail e r e i s i
o l a n b a b a n ı n ( pater familias ) b a ş k a n l ı ğ ı a lt ı n d a
k a rı s ı , ç o c u k l a rı, g e l i n l e r i v e t o r u n l a r ıııd a n
k u r u l m u ş o l a n b i r t o p l u l u kt u . Bu ailede erkek evlatlar
reşit, ve hatta çoluk çocuk sahibi, olsalar dahi gene babanın
emri altında idiler. Bunlar ancak baba ölünce serberst kalarak
evlerinde birer aile reisi olurlardı. Yalnız kız çocuklar, evlendik­
leri takdirde, babanın emrinden çıkarlar ve karıştıkları ailenin
reisi.ıe tabi olurlardı.

Y_a,maIar ve Fakat Roma ailesinde, aile reisine böyle kan


kaleler akrabalığı ile bağlı değil de, başka türlü se-
beplerle ona tabi olan bazı kişiler de vardı.
Bunlar da y a n a ş m a l a r (cliens) ile k ö, l e l e r (servus) di.
Aile içinde, babanın oğlu ile kölesi arasında yer tutan yanaş-
EN ESKl ROMA 49

malar, ya fetih ve istilalar Vt!yahut da iktisadi sebepler yüzün­


den hukukunu kısmen kaybetmiş ve çeşitli hizmetler yapmayı
taahhüt ederek aile reisinin himayesine sığ'ınmış kimselerdi
(bunlar- çok sonraları, muahhar Cumhuriyet ve imparatorluk
devrinde azatlı kölelerden olacaklardır). Yanaşmalar genel ola­
rak her işle uğraşabilirler, hatta mal ve mülk de edinebilirlerdi.
Fakat neleri varsa hepsi, kendilerini koruyan efendinin (patronus)
mülkiyeti altında kalırdı. Efendi bunların menfaatlerini, bilhassa
mdhkemelerde, korumak mecburiyetindeydi; bunu yapmazsa
ceza görürdü. Yanaşm<1lar da adını taşıdıkları bu efendinin
genel masraflarına yardım etmek ve ona sadakat göstermekle
mükelleftiler. Fakat buna mukabil köleler hukuken ailenin mal­
larından sayılırlardı. En eski Roma ailesinde pek az köle ol­
duğu, olanların da ev ve tarla işlerinde çalıştırıldıkları anlaşı­
lıyor. Bunlar sonralan Roma devletinin büyümesi, memleketin
refaha kavuşması ve lüksün başlaması ile aileler içinde çoğal­
mışlar ve aynı zamanda büyük teşebbüslerin de ucuz işcileri
olmuşlardır.
Roma Söylediğimiz bu R o m a a i l e s i n i n e n
aile■inde ö n eml i v a s f ı i s e p a t r i a r k a l o luş u
baba otoritesi v e b i n n e t i c e b a b a n ı n m u t l a k o t o-
r i t e s i (patria potestas) idi. Gerçekten burada
baba, evinde adeta bir kıral gibi idi. Bütün ömrünce ailec;;i ef­
radı ÜzP.rine mutlak bir surette hükmederdi. Malına tasarruf
eder gibi ailesine tasarruf ederdi. Mesela karısını veya oğlunu
köle olarak satabilirdi. Oğulları, hatta en yüksek memurluklara
çıksalar bile, baba sağ ise, hiç bir servet sahibi olamazlardı;
kazandıkları her şey babanın olurdu. Sonra, baba bu a�le efra­
dının işlediği suçlarda bizzat hakimlik ettiği için, şayet
takdir ederse, mesela reşit olmuş evladını bile öldürebilirdi.
Hiç bir kimse, hatta devlet dahi, buna bir şey diyemezdi. Ro­
ma'da aile efradının, babanın elindeki hu hayat ve ölüm hak­
kından kurtulması için epey bir zaman geçmiştir.
Roma aile■ 1 n1 n Baba otoritesinin bu kadar mutlak oluşu eski
cemiyetteki Roma ailesine gayet sağlam merkezi bir nizam
roUl ve &nemi verdikten başka babanın kayıtsız ve şartsız
hükmetmesi cemiyet hayatında sıkı bir disiplin
ruhunun, mutlak bir itaatin, örf ve adetlerle daima canlı ve sı-
Roma Tarihi 4
.so ROMA TARİHi, J•

cak tutulmasını sağlamıştır. Filhakika e s k i R o m a h a y a t ı n ı n


e n e s a s l ı g a y e l e r i n d e n b i r i R o m a'l ı y ı y ü k s e k
b i r o t o r i t e y i t a n ı m a ğ a, i t a a t e t m e ğ e v e e m r e t­
m e ğ e a l ı ş t ı r m akt ı. Çünkü eski Roma'lı için, başta kıral
olmak üzere bütün Roma memurlarının devlet içindeki du­
rumu, bir babanın aile içindeki mevkiinin devlet çapında bü­
yütülmüş mukabil şekli idi. itaat fikrini besleyen bu aile at­
mosferi içinde yetişmiş Roma'lı böylece, devletin memurlarına
ve kanunlarına kayıtsız ve şartsız hizmete ve ita.ata, daha kü­
çük yaştan, alıştırılmış oluyordu. Bundan dolayı, mübalağa
etmeden denebilir ki, Rom a d e v l e t i n i n k u v v e ti i o I m a­
s ı n d a, b ü y ü m e s i n d e, c i h a n h a k i m i y e t i n e e r i ş m e­
s i n d e, R o m a ' l ı y ı f e r t o I a r a k k u v v e t l i y a p a n b u
h a s l e t I e r i d a i ma s ı c a k t u t m u ş o l a n R o m a a i l e s i­
n i n d e b ü y Ük h i s s e s i v a r d ı r.

Gen■ birlltl Roma ailesinin dal budak salarak genişlemesi


ile, aileden daha büyük bir birlik olan Ge n s
(Klan) meydana gelmiştir: Ge n s, b i r çok a i l e I e r d e n t e­
r e k k ü p e d e n b i r b i r l i k t i. Her Roma'lı kendi şahsi adı
( praenomen) yanında mensup olduğu gens'in de adını ( namen
gentile) söylerdi. Çü11kü gens efradı ( gentiles) kendilerinin
müşterek bir cetten çıktıklarına inanırlar ve bunu takdis eder­
lerdi. Bunların müşterek bir mezarlığı da vardı. Bunlar
en eski zamanlarda her halde a}'nı nraziyi müştereken tasarruf
etmiş ve müştereken işlemiş olacaklardır. Bir cümle ile
söylersek gens efradı arasında kan akrabalığı, müşterek
kült, müşterek mezarlık ve eski zamanlara ait olmak üzere,
müşterek mülkiyet ve veraset şuuru ve hukuku mevcuttu.

Curia blrllj'I Eski Roma'da bu gens'lerden daha büyük


olarak bir de C u r i a b i r l i k l e r in i görü-
yoruz. Bunların da kendilerine ait müşterek mülkleri, mabutları
ve ibadethaneleri vardı. Azaları birlikte yemek yerler, bir­
likte ibadet ederler ve birlikte meclislere girerlerdi. Fakat der­
hal söylemek lazımdır ki curia, aile ve gens gibi, kan akraba­
lığına dayanan bir birlik değildi ; tersine, a i l e i l e g e n s'in
s o s y a l bi r g u r upl a şma o l m a s ı n a m u k a b i l , c u r i a
EN ESKİ ROMA 51

m a h a l l i v e s i y a s i bir guru p l a ş m a i d i. Curia'lar bu


bakımdan Atina'daki kardeşlik (phratria) birliklerine uymakta
ve bize, Roma'da da halkın kan akrabalığına değil, komşu
kardeşliğine dayanan bir düzenlenmesini göstermektedirler. Bun­
lar ihtimal, en eski sekene içine sonradan yeni ve yabancı gens'­
lerin girmesi şeklinde tasavvur edilebilecek siyasi bazı olay­
ların zoru ile sun'i olarak kurulmuş birlikler olacaktır. Fakat bun­
ların Roma'nın içtimai-siyası nizamındaki önemleri, Atina'daki ph­
ratria'lardan çok fazla idi. Çünkü c u r i a ' l a r, R o m a'd a a y n ı
z a m a n d a e n e s k i m e c l i s o l a n Cu r i a m e c l i s i n d e
b i r o y v e r m e b i r l i ğ i i d i 1 e r. Üstelik orduya da bu birlikler
içinde asker toplanırdı. Yani Roma cemaati siyasi ve askeri
iradesini bu curia birliklerinde gösterirdi. Bundan dolayıdır ki
Roma'da tam hukuklu vatandaş, c u r i a ' l ı (quiris) diye anılırdı.
(bunun cemi olan quirites tam hukuklu vatandaşlar ma­
nasına gelir). Bunların hepsini gösteren Roma cemaatine de
R o m a c u r i a ' l ı 1 a r ı t o p I u 1 u ğ u (popu/us Romanus Quiri­
tium veya popu/us romanus quirites) denirdi.

Tribus birliği Roma cemaatinin ayrıldığı en büyük birlik ise


tribus (kabile veya aşiret) birliği idi. Fakat
Tribus, bir devlet halinde birleşmiş kast'lar mecmuası veya
aslında bağımsız bir cemaat grubu değildi. T r i b u s b u
v a h d e t l i R o m a c e m a at in i n kan a k r abalığına
d aya n a n e n b ü y ü k b i r c ü z ' ü i d i ve Hellen'lerdeki
phy/e'lere tekabül ediyordu. Her tribus'un kendi rahiple�i ve
bir de tribunus denilen reisi bulunurdu. En eski Roma cemaa­
tinin kaç tribus'tan terekküp ettiğini bilmiyoruz. Bizce malum
olan zamanlarda bunların sayısı üç, adları da etrüskçc idi :
Ramnes, Tities, luceres. O vakitler tribus'ların her biri on
curia'dan, her curia da on gens'ten toplanmakta idi. Roma'yı
üç tribus'lu, otuz curia'lı ve 300 gens'li gösteren bu
nizamda biz şematik bir düzenle karşılaşıyoruz. Bu, her­
halde muay}'t:n bir kanun vaz'ı olayına dayanmış olacak
ve bu birlikler de daha eski zamanlardaki taksimatın
bütün fonksiyonlarını Üzerlerine almış olacaklardır. Bu hususta
esaslı bir reform kırallık devrinin sonlarına doğru başlamıştır ;
o zaman tribus'lar mahalli karakter kazanmışlardır.
52 ROMA TARiHi, 1.

Tam hukukla
işte, içtimai ve siyasi bünyesi bu birliklerde
vatandatlar I uzuvlaşmış olan Roma vatandaşları topluluğu,
Patrlcl'ler en eski Roma'da, asıl Roma cemaatini (popu-
/us ramanus quiritium veya popu/us roma­
nus quirites) teşkil ediyordu. Çünkü y a l nı z b u n l a r t a m
v a t a n d a ş I ı k h u k u k u n a s a h i p i d i l e r. Gerçekten tam
vatandaş olmağa hak kazandıran ticaret ve mülkiyet hukuku
{ius comercii), eşitliğe dayanan evlenme hukuku ( ius conubii ),
aktif seçim hukuku ( ius suffragii ), sonra memur seçilme ve
memurluk yapma demek olan posif seçim hukuku (ius hono­
rum) ve nihayet bir memurun onlar hakkında verdiği kararı
temyiz etme hukuku (ius prouocationis) tam olarak yalnız bun­
ların imtiyazında idi: meclisde ve devleti idarede yalnız bunlar
söz söylüyorlar, orduda - silah hakkı bunlarda olduğu için­
yalnız bunlar hizmet görüyorlardı. Ekserisi büyük arazi sahibi
olan bu t a m h u k u k l u v a t a n d a ş l a r a Baba oğulları
anlamına gelebilecek olan P a t r i c i 'ler (patricii) deniyordu.

Pleb'ler
Fakat Eski Roma'da bunlardan gayri de bir kısım
halk vardı ; Filhakika burada yabancılarla vatandaş
olmayanlar gibi hiç bir hukuku bulunmıyan insanlar olduktan
başka b i r d e Pleb denilen ve v at a n d a ş l ı k h u k u k u' -
n u n a n c a k b i r k ı s m ı n a s a h i p o 1 a n b i r h a l k z iım r e s i
m e v c u t t u. Pleb'ler devlet himayesine mazhar oluyorlar, tica­
ret ve mülkiyet hukukuna sahip bulunuyorlardı. Fakat eşitliğe
dayanan evlenme hukukununa sahip olmadıklarından partici'lerle
evlenemiyorlar, Üzerlerinde silah hizmeti olmadığından orduya
askere alınmıyorlardı. Binnetice siyasi haklardan da mahrum idi­
ler; yani ne seçebiliyorlar ne de seçilebiliyorlardı. Bundan dolayı
bunlara o y h a k kı o l m a y a n vat a n d a ş ( cives sine su/fra­
gio) da deniliyordu. Böylece bunlar tam hukuklu Roma vatan­
daşlarının ( popu/us romamıs quirittum ) gens, curia ve tribus
teşkilatı ile kült (cultus) nizamının dışında kalıyorlardı. En çok
bulundukları yer taşra idi; Roma'da ancak pomerium dışında
oturabiliyorlardı.
EN ESKİ ROMA 53

Patrlcl ve Pleb
Eski Roma halkının vatandaşlık hukuku bakı­
ayrılııının ■ e- mından böyle Patrici ve Pleb diye ikiye ay•
beblerl ve rılışı Roma tarihinin ta ilk başında olmuş
neticeleri bitmiş bir vakıa halinde önümüze çıkı-
yor. Bu, belki de çok eski bir galiper-mağ­
luplar tezadına götürülebilir. Her halde bir zamaniar, galipler
veya efendiler diyeceğimiz bir kısım halk şehrin diğer seke­
nesi ile etraftaki halka tabi muamelesi yapmış ve bu ayrılık
gens teşkilatı ile uzun zaman muhafaza edilmiştir. Son­
raları da ihtimal Roma'nın büyümesi ve iktisadi hayatın geliş­
mesi ile, etraftaki şehir ve köylerden Roma'ya bir çok kimse­
ler gelerek yerleşmiş ve o eski tabilere katılarak, hepsi bir­
likte, pleb'lerin çekirdeğini teşkil etmişlerdir. Bu halk zümresi
önceleri patridlere karşı tabiatiyle çok zayıf bir durumda idi.
Çünkü Partrici'ler siyast ve iktisadi bakımlardan üstün
mevkide idiler. Bundan dolayı pleb'ler bunların yanında uzun
zaman pek mütevazi bir hayat sürdüler; devlet bakımından
ise hemen hiç bir rol oynıyamadılar. Fakat Partici gens'leri,
harpler vesaire sebeplerle mütemadiyen telafisi imkansız bir
şekilde küçülür ve azalırken, harplere gitmeyen Pleb'ler, bir taraf­
tan kendi çoğalmaları, diğer taraftan da serbest kalan yanaşma
!arın (cliens) kendilerine katılmaları ile gittikçe büyüdü) er ve,
yavaş yavaş, k e n d i l e r i n i tam h u k u k I u P a t r i c i'l e r e
k a r ş ı, a z h u k u k I u b i r s ı n ı f o I a r a k h i s s e d e n b i r
h a l k z ümr e s i h a l i n e g e I d i l e r. Bu, Roma'nın iç tari­
hinde en önemli meselelerden biri olacaktır.

2. DEVLET: EN ESKi ESAS TEŞKİLAT

E ■kl Roma'da
Patrici ve Pleb diye ikiye ayrılan Roma hal-
Kıral kının içinde yaşadığı e n e s ki R o m a d e vl e t İ
i s e k ı r a l l ı k r ejim i a l tın d a b u l u n a n bir
ş e h i r d e v I e t i idi ve bunun bütün hususiyetlerini taşıyordu.
Fakat bu devlette teokratik bir nizam yoktu. Çünkü burada kı­
ral (rex), tanrı veya tanrının vekili değildi. Bir bakıma Roma cema­
atinin vücude getirdiği büyük ailenin babası demek olan kıral,
devletin Siyasi, askeri, adli ve dini şefi, başka bir deyimle, en
yüksek idare amiri, en yüksek komutanı, en yüksek hakimi ve
en yüksek rahibi idi. Kı r a l ı n b ü t ü n b u s a l a h iye t l e ri
54 ROMA TARIHl. I.

i s e o n u n t a m hu k u k l u v a t a n d a ş l a rd a n a l d ı ğ ı b i r
e m r e t m e ( imperium) k u d r e t i n e d a y a n ı y o r d u. Ancak
derhal söylemek lazımdır ki, bunda örf ve adetler (mos
maiorum) hukuku ile bağlı idi. Gerçekten, kıral burada
verasetle devletin başına g�çmezdi. ihtiyarlar meclisinin
( senatus) teklifi ile curia meclisi tarafından seçilir ve ken­
disine emretme yetkisi verilirdi. Kıral yapacağı işlerde de
ihtiyarlar meclisine danışırdi. Öldüğü zaman ise, yenisi gelin­
ceye kadar, her beş gün için bir geçici kıral (interrex} intihap
olunurdu.

Kırallık ınüe ■• Fakat Roma'da Etrüsk kırallar zamanında va­


■e■e■I ve Et- ziyet biraz değişmiş görünüyor. O zaman k ı-
rü■k kırallar r a l ) ı k m Ü e s s e s e s i d e E t r Ü s k t a r z ı n a
v e y a b a n c ı e g e m e n l i ğ i n e u y a c a k ş e­
k i I d e d a h a z i y a d e m u t l a k b i r k a r a k. t e r a ı d ı. Kı­
rallar Etrüsk hükümdar elbiseleri giydiler, taç taktılar, asa ta­
şıdılar ve tahtta oturmağa başladılar. Artık ihtiyarlar meclisine
danışmaz oldular. Bu mutlaklık kırala verilen imperium yP.tkisi­
nin, Etrüsk formları içinde tezahüründe en bariz ifadesini
buldu: Artık kıral dışarda gezerken önünde, Etrüsk'lerde ol­
duğu gibi, ellerinde baltalar taşıyan adamlar ( lictor ) yü­
rümeğe başladılar. Bunlar, kırala ve onun şahsında alelitlak
devlet adamına karşı korku ve itaat hissi uyandırıyor, ve aynı
zamanda kalbe ve beyine hükmetmek isteyen bir devlet otori­
tesinin icabında her şeyi ezebilecek kudretini sembolleştiriyor­
du. Artık R o m a ' y a h u d u t s u z v e m u t l a k b i r d e v 1 e t
r a i s o n' u g i rmi ş t i ki bu, eski Latin - Roma düşünceleriyle
karışarak bundan sonraki Roma siyasi hayatına müessir
olacaktır.

Senata■ Eski Roma devletinin iç teşkilatında kıraldan


sonra senatus denilen ihtiyarlar meclisini gö­
rüyoruz. Üyeleri kıra! tarafından gEns'lerin ihtiyar başlarından
ömür süresi ile seçilen bu senatus, kıralın bir danışma meclisi
(concilium) idi. Bu kurul çeşitli meseleler hakkında kırala tav­
siyelerde bulunur, curia meclisinden geçmis kararlar hakkında
kırala fikrini bildirirdi. Fakat senatus nihayet bir danışma mec­
lisi olduğu için kararları kıralı bağlamazdı. Netekim Etrüsk kı-
EN ESKi ROMA 55

rallar zamanında senatus danışma bakımından bile pek rol


oynıyamamış , hatta tiranlaşan son Etrüsk kıralı zamanında
belki de hiç toplanmamıştır. Bu kurul cumhuriyet devrinde ge­
niş selahiyetler kazanacak ve devletin başlıca organlarından
biri olacaktır.

Curia meclisi
Eski Roma'da bir de, Curia birliklerine dahil
tam hukuklu vatandaşların ( patricii) bir araya
gelerek genel işler hakkında karar verdikleri C u r i a m e c l i si
(comitia curiata) denen bir meclis vardı. Yuk a r ı d a d a bi r
k a ç d efa a dı g eç e n b u c u r i a m ec l i si-a z h u k u k ­
l u pl e b v a t a n d a ş l ar iç i n e g i rem e d i ği i ç i n­
t a m b i r h a l k m e c l i s i m a hiy et i n d e o l m a m a s ı n a
r a ğm e n, e n e s k i Roma' n ı n b i r i ci k t e ş r i t m e c I isi
i d i. Bu meclisin en karakteristik denebilecek tarafı buradaki
oy verme usulü idi. Gerçekten burada tek kişi oy vermezdi;
oylar curia hesabiyle verilirdi. Her cııria birliğinin bir oyu
vardı. Meclise getirilen işler, lehte veya aleyhte oy veren
curia'ların sayısı ile kabul veya reddolunurdu. Buradan anla­
şılacaktır ki b u m e c l i s, v at a n d a ş l a r ı n b i r a r a y a
g e l i p fe r t o I a r a k o y u n u k u l l a n d ı ğ ı bi r m e c l i s d e­
ği l, bir t o p l u l u k l a r m e c I i s i i d i. Filvaki burada tam
hukuklu her vatandaş şahsen hazır bulunurdu; fakat sırf cu­
ria'sını teşkil etmek için gelirdi; kendisi cemaatin veya curia'­
sının bir mümessili olarak şahsan ortaya çıkmazdı. Te k
k i ş i y i t o pl u l u k v e d e v l et rai s o n'u n a f e d a e d e n
Ro m a d ü ş ü n c e s i n i n b u l d u ğu b u u s u l ta mu a h h ar
c u m h ıı r i y et d e v r i n i n m e c 1 i s l e ri n d e b i I e g ö r ü l­
m e k t e d i r: Ya n i Ro m a h a l k m e c l i sleri n d e ferdt
t e m s i 1 pr n s i b i h i ç t a t b i k e d i l m e m i şt i r. Roma bu
hususta hem eski Hellen dtvletlerinden, hem de modern devlet­
lerden tamamiyle ayrılmış bulunmaktadır.

Ordu te ' kiUltı K,rallık devrinin içtimai ve siyasi düzeni hak-


kında şimdiye kadar söylediklerimizi tamam-
lamak için biraz da orduyu gözden geçirmek lazımdır. Ta­
bii burada da genel hatlar çizmekten başka bir şey yapmıya
imkan yok tur: Görünüşe göre ordu şehirdeki üç tribus'tan
toplanaıı askerlerden kurulmuştu ve tamamiyle Patrici'lerden
56 ROMA TARIHl, 1.

terekküp ediyordu. Ordu her biri biner kişilik üç legio'ya ayrıl­


mıştı. Esas sınıfı piyade teşkil ediyordu. Fakat ayrıca suvari
de ilave edilmişti. Piyadelere tribunus militum, suvarilere de
tiribunus celerum denilen komutanlar komuta ediyordu. Bun­
ların hepsinin başında baş komutan olarak kırat bulunuyordu.
Bu küçük ordu zamanla büyüyen Roma'nın ihtiyacına tabia­
tiyle kafi geleme1.di. Netekim sonradan bunun teşkilatını değiş­
tirip büyütmek icabetti.

3. ESAS TEŞKILATT A DEl'.'.itŞMELER : iLK REFORM

Detlımelerln Gerçekten, tarih gösteriyor ki mütemadiyen


meaıel büyüyen, iktisaden gelişen ve fasılasız harpler
içinde kalan her devlette, devletin hayat kabi­
liyetini idame için siyasi ve askeri müesseselerin her zaman yeni
şartlara uyularak değiştirilmesi, reformlar yapılması icap et­
miştir. Roma da işte yaşamak için uzun tarihi boyunca bunu
bir çok defalar yapmak zorunda kaldı. Filhakika tradisyona
bakılırsa, ilk ve önemli değişmeler daha kırallık devrinde, ve
kırallardan Se r v i u s T u I l i u s zamanında olmuştur. B i z e
kadar g e l e n şekli c u m h u r i y et d e v ri b a ş ı n d a n
k a I m ı ş g ö r ü n m e s i n e r a ğ m e n, b u n u S e r v i u s T u I l i­
u s'a a tfe d en t r a d i s y o n d a, h e r h a l d e t a r i h i b i r ö z
o l a cak t ı r. Çünkü bu bir inkilaptır ve o zaman Hellas'­
da harp arabası yerine hoplit taktiği kullandıran, devletin
siyasi ve içtimai bünyesine yeniden şekil vermeği icabet­
tiren zaruretl�re uymaktadır. Roma kıralı da işte bu inki­
laplar devrinde, belki de tamamiyle askeri düşüncelerle,
cemaati yeniden nizamlamlamaya kalkmıştır. Bu ıslahat son
şeklini almak için tabiatiyle uzun bir tekamül devresi geçirmiş
olacaktır.

Dea�,ıme1er1n Yapılan bu değişmelerin başlıca sebebi ve


••bebl ve gayesi, devletin yeni şartlar karşısında hayat
gaye■I kabiliyetini arttırmak idi: Yu1<arda dediğimiz
gibi, Roma'da askerlik yalnız Patrici'lerin omuz­
larına yüklenmiş bir hizmetti. Halbuki gittikçe büyümüş ve
vaıifesi de çoğalmış olan devlet, artık yalnız Patrici'lerin
verdiği asker ve vergi ile yetinemiyecek bir hale gelmişti. Bu
EN ESKİ ROMA 57

devlet ödevlerini yapabilmek için daha fazla askere ve vergiye


muhtaçtı. Bunun için ise h:ili vakti iyileşmiş ve zenginle�miş
olan Pleb'lerden de istifade etmek lazımdı. Fakat onlara böyle
bir vazife ve mükellefiyet yükletilirken aynı :ı:amanda haklarını
da düşünmek icabederdi. İşte bu iki noktaya, yani vazife ve
hakların tevziine verilen dikkattir ki yapılan bütün değişmelerin
karakteristik bir mahiyet almalarını ve böylece ilk reform
hareketi olmalarını sağlamıştır.

-
Halk ceaturia'- Görünüşe bakılırsa, devlet önct. askerlik işin
lar halinde den başladı ve Patrici olsun Pleb olsun, bütün
be, kısma mal ve mülk sahiplerinin ordu hizmetine gelme­
ayrılıyor lerini istedi. (Bunda önce gayrı menkuller esas
tutulmuş iken sonradan menkullere de teşmil
edilmiştir). Bunun için de evvela, Pleb'ler de dahil olmak
üzere, b ü t ü n h a I k b u m ü k e 11 e f i y e t e s a s ı ü z e r i n e
b e ş k ı sına a y r ı I d ı. Birinci kısımdan olan en zenginler, tekmil
techizatı kendilerinden olmak üzere on sekiz centuria (yüz kişilik
birlik) suvari ve seksen centuria da ağu piyade vereceklerdi.
ikinci, üçüncü ve dördüncü kısımların her biri yirmişer, beşinci
kısım da otuz centuria hafif piyade verecekti. Bu beş sınıftan da­
ha alta düşen fukara halktan da beş centuria alınıyordu ki bun­
ların dördünü zenaatkarlar (demirci, marangoz vesaire) birisini
de hiç yeri yurdu olmayan ve yedek olarak giden halk (pro­
letarii) teşkil ediyordu. 8 u s u r e t I e ş i m d i b ü t ü n Ro m a
h a l k ı o r d u h i z m e t i n e g i r m i ş ol u y o r d u. Hepsi
yüz doksan üç centuria olan bu teşkilatın yarısından faz.
tasını, yani doksan sekizini çok zenginler, diğer doksan
beş centuria'sını da orta halli ve fakirler teşkil ediyordu.

Bundan başka, söylediğimiz taksimat dahilinde,


Yeni trlbua'lar
te,kil ediliyor harp vergisi (tributum) tarh ve tahsil edebilmek
için de bazı değişiklikler ydpıldı; şehirdeki üç
tribus sayısı dörde çıkarıldı (tribus urbanae). Şehir dışı on yedi
tribus'a ayrıldı (tribus rusticae). Yalnız bu t r i b u s ' l a r a r­
t ı k, e s k i d e n o l d u ğ u g i b i, b i r k a b i I e v e y a a ş i r e t
b i r l i ğ i o l m a k t a n ç ı k tıl a r; h e r bi r i m a lum v e
mua y y e n y e r l e r d e o t u r a n a r a z i s a h i p l e r i n i n
58 ROMA T ARIHI, 1.

içinde bulunduk ları mahal l i v e idari mı ntıkal a r


o l d u l a r. Tabiatile bu yeni tribus'lar eskilerinden karakler
itibarile de farklı idiler: Gerçekten, eskiden tribus azası olmak
ancak doğum ve akrabalık ile kabil olurken (patrici), şimdi, ku­
rulan tribus'lardan birinin içinde oturmak kafi geliyordu. Mama­
fih, Roma'da sekeneden olup da gene tribus'lardan hiç birine
alınmayan kişiler de mevcuttu: Hiç bir hukuka sahip olmıyan
ve bu sefer de gene askerlik hizmetinden hariç tutulan bu gi•
biler yalnız bir himaye vergisi vermekle mükellef idiler.

Centurla Bunlara paralel olarak, halkın siyast iradesinin


mecll■I tecelli ettiği teşkilatta da ba-zı değişmeler oldu.
kuruluyor Çünkü Pleb'lere yüklenilen vazifelerin siyasi hak-
larla telif edilmesi lazımdı : Bundan dolayı, şimdi
yeni bir teşrii meclisin kurulması zaruri oldu. Yc:tpılan bu reformla
eskiden muteber gens ve curia nizamı yerine, yüzler (centuria)
nizamı geçti ve a s k e r e g i d e n, v e r g i v e r e n P a r t i c i 'le r-
1 e P l e b'I e r i n h e p s i n i n t e f r i k g ö r m e d e n-ş e h i r d ı -
ş ı n d a-yüz l e r h a l i n d e t o p l a n d ı k I arı y e n i b i r m e e­
l i s k u r u l d u. C e n t u r i a m e c I isi (comif.ia centuriata) a d ı n ı
a I a n b u y e n i m e c l i s, P a t r i c i v e P l e b b ü t ü n h a I k ı n
s i y a s t i d a r e s i n i g ö s t e r d i ğ i a s ı l h a l k m e c l i s i o l d u.
Eski curia meclisi (comitia curiato) buıaun yanında daha bir müddet
devam etti ise de, yenisi zamanla onun bütün kudret ve selahi­
yetlerini üzerine aldı. Yalnız burada da tekrar etmek lazımdır ki
ötekin-ie olduğu gibi, b u c e n t uri a m e c l i s i n d e d e oy I a r,
top I u l u k o y u o l a r a k, c e n t u r i a 'l a r a g ö r e v e r i l i -
y o r d u. Mamafih burada da, birinci sınıfı teşkil eden en zen­
ginler, on sekiz suvari ve seksen ağır piyade centuria'sı ol­
mak üzere, cem'an doksan sekiz oy çıkardıkları için, orta halli ve
fukara sınıfların çıkardıkları doksan beş oya karşı ekseriyeti
ellerinde tutuyorlar ve böylc!ce gene siyaseten üstün durumda
bulunuyorlardı.
Ordu teık llA- Yukarıda daha l:>aşta söylediğimiz gihi, bütün
tında detl- bu değişmelerin ana motifi askerlik hizmeti
,ıkllk olduğu için bu işin sıklet merkezi olan ordu
teşkılatınm da, cemiyetin bu yeni çerçevesine uygun yeni bir
düzene, yani gens nizamı yerine yüzler nizamına, girmesi
EN ESKİ ROMA 59

lazımgeliyordu. Gerçekten, şimdi ordunun yalnızca teşkilatı


Patrici-Pleb centuria'larına göre tadil edilmekte kalmadı; aynı
zamanda kadrosu da yükseltildi. Umumt kuvvet, beheri kırk
iki cenluria'dan ( bunlar sonradan yüz kişilik olan adedi
karakterini kaybetmişlerdir) mürekkep olan dört legio'ya çıka­
rıldı ( bir legio ilk zamanlar dört bin iki yüı kişi idi ). Bu
legio'ların, nispeten gençlerden mürekkep olan ikisi, seferi
hizmetler için dışarıda, daha ihtiyarlardan terekküp eden diğer
ikisi de şehir muhafazası için içerde tutuldu. Bu dört piyade
legio'su yanında bir de en zenginlerin verdiği bin sekiz yüz
kişilik suvari kuvveti mevcuttu. Bu suretle son Etrüsk kıralları
zamanında Roma'nın asgari ordu kuvveti yirmi bin kisiye
baliğ oluyordu.

Değiımelerin
Devletin ayakta durması için askeri hizmeti
önemi ı Tlmok• Pleb'lere de teşmil ederek orduyu kuvvetlen­
ratlk nizam dirmek amaciyle yapılmış olan bu askert deği­
şiklikler ile bunlarla müterafik olan yeni vergi
usulü ve cemiyetin yeniden teşkilatlandırılması bize, Roma'da
kırallık devri sonlarında yeni bir nizam göstermektedir. Filhakika
bununla şimdi artık devlet içindeki halkın hepsini, yani yalnızca
tam hukukcu vatandaşlar olan Patrici'leri değil, aynı zamanda
ancak hususi hukuk bakımından hür olan Pleb'leri de içine
alan yeni bir siyasi nizam kurulmuş oluyordu. Esas itibariyle
K 1 e i s t h e ne s'in Atina'daki timokratik nizamına çok benziyen
bu y e n i d ü z e n, h i ç ş ü p h e s i z, bir i n k ı I a p h ar eke t i
i d i ve Roma için önemi çok büyüktü. Çünkü bununla arlık t a m
v a t a n d a ş hak v e im t iya z l a r ı n ı n d o ğ u m l a v e
P a t r i c i' l e r d e n o l m a k l a d e ğ i l, m ü l k v e s e r v e t s a­
h i b i o l m a k l a t a y i n e d i l m e s i esa sı ü s t ü n d e b i r
p r e n s i p � a b u l e d i l m i ş o I u y o r d u k i b u , P l e b' l e r l e
P a t r i c i 'l e r i n s i y a s I m ü s a v a t ı n a d o ğ r u a t ı l m ı ş
ön e m l i b i r a d ım d ı.

C. Eski Roma'da medeniyet ve kültUr

Ziraat
Burada her şeyden evvel şunu tebarüz ettirmek
lazımdır ki Roma'nın en eski zamanlarındaki
medeniyet ve kültür hareketleri hakkında, bugün için çok şeyler
60 ROMA TARİHİ, 1.

söylemeğe imkan yoktur. Bununla beraber daha sonraki


inkişaf ve tekamülleri kavrayabilmek için burada biraz
durmak, rüşeym halindeki başlangıçları göstererek bazı
esaslı meselelere temas etmek faydalı olacaktır. Bunların
başında evvela ziraat gelmektedir. Filhakika, Kırallık devri
Roma'sının hayatı esas itibariyle ziraate da}'anıyordu. Görü­
nüşe göre burada hem tarla hem de bahçe ziraati beraber
yürümüştür. Fakat o zamanlar bilhassa koyun ve sığır yetiş­
tirmeğe çok müsait olan bu topraklarda hayvancılık da uzun
müddet mühim rol oynamıştır. Bu zirai hayatın kalkınmasında
Roma'nın Etrüsk kırallarının işi büyüktür. Bunlar uyguladıkları
sulama ve kurutma usulleriyle memleketi ihya etmişlerdir.

Zenaat ve Roma'da ilk zamanlarda daha ziyade kapalı ev


ticaret iktisadi yatı olduğu anlaşılıyor: Zenaatlerden de,
ilk önce el zenaatleri önem kazanmıştır. Hatta
loncalar kurulmuş olduğuna dair emareler bile mevcuttur. Bunlar
arasında mesela kunduracılar, dülgerler, bakırcılar, çömlekçiler,
kuyumcular, flütçüler sayılabilir. Roma, ticaret bakımından da
ilk zamanlarda geri kalmışa benziyor. Bu belki de, uzun zaman
aynf mübadele içinde kalmasından olmuştur. Gerçekten Roma ayni
mübadeleden para mübadelesi içine ancak M. ö. beşinci yüz­
yılda geçebilmiştir. (Baskı suretiyle para çıkaran Hellen'lerin
tam aksine, dökerek para çıkaran Romalılarda, bakır para an­
cak dördüncü asırda görülmekted:r). Bununla beraber Roma,
Etrüsk kıralların himmetiyle yavaş yavaş bir ticaret şehri
olmuş ve hatta burada dış ticaret dahi başlcımıştır. Bu dış tica­
ret zamanla Tiber hinterlandını da aşarak güney ltalya ve
Sicilya'ya bile genişlemişti. Bunu sonradan Kartaca'lılarla yapılan
muahede isbat etmektedir.

Hııkıık
Roma'nın. ilk asırlarında henüz yaı.ılı kanunlar
yoktu. Gens'lerin yazısız örf ve adet hukuku
(mos maiorum) vardı ; Pek müşkülatla edinilebilen bilgilere göre
b u d e v i rd e a d a l e t t e v ;,; i i n i n m u k a d d e s b i r c e p -
h e s i v a r d ı. Ç ü n k ü b u i ş, t a n r ı l a r ı n i r a d e s i n e d a•
y a n ı y o r d u. Tanrıların hukuk şeklinde tecelli eden iradelerinin
tebliğ ve tefsircisi ise kıraldı ; yani devletin ba;ındaki adamdı.
EN ESKt ROMA 61

( Hatta bu hususta Kırallık devri ile Cumhuriyetin ilk asırları


arasında - ta M. ö. beşinci yüzyıl ortasındaki on iki levha
kanunlarına kadar - hemen hiç bir fark görülmemektedir).
Sonra, kırallık devrinde Roma'da adalet tevzi eden daimt me­
mur da yoktu. Görünüşe göre kıral her vak'a zuhurunda bir
.-.enator seçerek bunu sorgu ve hüküm verme salahiyetiyle davayı
bakmıya memur ( iudex) ederdi. Bu adam tabiatiyle hep Patri­
ci'lerden seçilirdi. Davalara nasıl bakıldığının, yani usul huku­
kunun esaslı tarafları Pleb'lerin hukuk müsavatı kazanmalarına
kadar malum olmadığı için, Kırallık devrinden buna dair bir­
şey söylemeğe imkan yoktur. Yalnız iki tarafın hakim önünde
münakaşa yapabildikleri sezilmektedir. Ceza hakkındaki hü­
kümler bakımından da gene on ikı levha kanunlarının madde­
lerindekL çok eski iiler bize bazı ip uçları vermektedir: Bun­
larda yanaşmasını (cliens) müdafaa etmeyen efendiye, yalancı
şahitlik yapanlara, hububat çalanlara., ana baba öldürenlere ve­
rildiği görülen ağır cezalar hep eskiden kalma olacaktır . Bun­
dan başka Kırallık devrinde, iptidai cemiyetlerin hemen hep­
sinde mevcut olan kan gütme ve intikam ( foiuria ) , borç
(no.w}, hırsızlık ( furlum ), kısasa kısas ( talio) gibi hu­
kuki müesseseler de görülmektedir. Mülkiyet hukuku ise,
önceleri gens'de müşterek mülkiyet şeklinde bir karakter
göstermiş olmasına rağmen, tarihi haberlerin başladığı zaman
- mer'alar, devlet ormanları ve memlahalardan başka - müş­
terek mülkiyetten hiçbir iz görülmemektedir. Bu zamanda
artık toprakta ve mülkte hususi mülkiyet teessü� etmiş bulu­
nuyordu. Her aile reisinin hiç değilse bir aileye ancak yetişe­
bilecek bit tarla demek olan, iki iugerum ( bir iugerum =
2590 metre kare) toprağı vardı. Fakat bu toprak ailenin bağlı
olduğu gens'in elinden çıkarılamazdı.

Dil ı LAtlnce Bu devrin fikri hayatından pek az şeyler bili-


yoruz. Ele geçen bir tek kitabe, Forum'daki �a­
hut Romulus mezarında bulurımuştur. Bu kitabe Latince yazıl­
mıştı. Bu da gösteriyor ki kırallık devri Roma'sının dili La­
tince idi. Lat i n c e (lingua latina), Hint-Avrupa dillerinden
biri olan ltalikçenin bir dalıdır. ltalikçe de M. ö. ikinci bin­
de ltalya'ya göçetmiş olan ltalik'lerin dilidir. ltalik'ler yukarıda
62 ROMA TARİHi, I.

söylediğimiz gibi (S. 12), iki dalga halinde italya'ya gelmişlerdi.


Bunun neticesi olarak da dilleri iki dala ayrılmıştır. Bunlardan
birisi Umbro-Osk gurubudur (Sabin'lerin Samnit'lerin ve
Volsc'lerin dilleri); Ôtekisi de latino-Falisc grubudur (Roma'­
da ve Falerii'de konuşulan dil). Fakat bunların hepsi M. ö.
bıriııci yüzyılın son aı;:ırlarında. Latincenin gölgesinde kaybol­
muşlardır. Böylece e v v e l a R o m a'n ı n v e La t i u m'u n d i 1 i
o l a n La t i n c e, y a v a ş y a v a ş b ü t ü n l t a l y a'y a, R o rn a
c i h a n d e v l e t i n i n t e e s s ü s ü i l e d e, A k d e n i z h a v­
z a s ı n a y a y ı l a r a k R o m a n l i s a n l a r ı a i 1 e s i n i t e ş­
k il e d e n d i l l e r i n g e l i ş m e s i n d e b a ş l ı c a a m i l
o l m u ş tu r.
Fakat bu ilk devirlerde Latinceden hiç bir edebi
Edebiyat
eser görmüyoruz. Lisan ve edebiyat bir halkın
karakterinin aynası olduğuna göre bunun sebebini biraz da
Romalı'nın mizacında aramak la1ımdır: R o m a'l ı c i d di, s o­
ğ u k k a n I ı, ç e I i k i r a d e l i, p r a t i k v e d a h a ç o k f a y­
d a l ı v e m ak s a d a u y g u n şe y l e r e ak l ı er e n b i r
i n sa n dı. Başlıca emeli, hayatını sağlam ve faydalı şe­
kilde geçirmek için çalışmaktı. Hayal dolu, hareket dolu bir
hayatı sevmiyordu. Edebiyat, sanat ve hatta felsefe ile uğ­
raşmak Roma'lıya hep boş zamanlar işi (otium) geliyordu. Bu
gösteriyor ki Roma, kuvvetli bir edebiyatın meydana gelmesi
ıçın lazım gelen zemin ve şartlardan mahrumdu. Bu da
inkişafı geciktirmiştir. Zaten tarih gösteriyor ki böyle insanla­
rın güzel şeylerle uğraşmağa başlaması ve onu anlaması için
uzun bir zamanın geçmesi ve çoğu defa dış tesirlerin olması
icap etmiştir. işte bundan dolayı R o m a'da da e d e b i y a t, ç ok
so n r a 1 a r ı, o d a He 11 e n' l e r i n t e si ri y l e v e He 11 e n
n ü m u n e l e r i n e g ö r e m e y d a n a g e 1 d i v e u m u m i­
y e t i i t i b a r iy l e, b i r t a kli t e d e b i y a t ı o 1 d u. Sonra,
burada zeki ve müstait kafaların çoğu siyasi faaliyetle
ilerlemek yolunu tuttukları için edebiyat evvela devlet hayatını
ilgilendiren sahalarda, ve o da nesir olarak (tarih yazma,
hitabet, hukuk), başladı. Hatta devlet idesi ta imparatorluk
devrine kadar alelıtlak bütün fikri faaliyetlerin mihrakı kaldı.
Bununla beraber Roma edebiyatının cihan tarihi bakımından
büyük önemi olduğunu da burada, daha başta, söylemek lazım-
EN ESKİ ROMA 63

dır: çünkü bu edebiyat, m o de r n Av r upa e de b iya tı nı


He l l e n e de b iya t ı n a göt ü r e n köp r ü o l m u ş ve
b u n d a n do l ayı da H e l l e n e d e b iya t ın d a n d a h a
fa z I a b ug ü n k ü Av r u p a e de b iy a t ı n a müessir
o I m u ş t u r.
Kırallık devri san'at hayatından yalnız mimarlık
San'at
hakkında bir kaç söz söylenebilir: Görünüşe ba­
kılırsa, Romalı'nın evi eskiden her halde kerpiç ve tahtadan idi.
Fakat sonra, Etrüsk ve Hellen tesirleri ile bir değiş!Jle oldu.
Roma yavaş yavaş taş binalar, geniş evler, kaııallar vesaire ka­
zandı. Kıratlık devri Roma'sından kalma en büyük taş bina, son
Etrüsk kıralının başlayıp da bitiremediği Capitolium'daki meşhur
luppiter tapınağı'dır. Bunun enkazı kısmen b�lunmuştur: ka­
reye yakın (55 ><
60 metre) bir şekilde olan mabedin sütunları
Dor uslubunda olmakla beraber heyeti umumiyede bariz bir
Etrüsk tesiri hakimdir. Cella üçlüdür. Ortada her halde luppi­
ter'in ve iki taraflarda da Minerva ile /uno'nun tasvirleri bulu­
nuyordu. Söylendiğine göre en eski luppiter tasviri Etruria'dan
gelme pişmiş topraktan (terracotta) yapılmış bir heykeldi.

Din Eski Roma'lının ruhum,ı ve karakterini iyice anla-


mak için, daha başta, d i n üzerinde biraz durmak­
lazımdır. Ç ü n k ü R o m a ' l ı n ı n b ü t ü n h ay a t ı d i n i I e
m e ş b u du r. Yaptığı iş ne olursa olsun, bir muhakkak yoldan
tapınakların rit'lerine veyahut sunak'lardaki kurbanlara gider.
Hatta Roma'da siyasi tarih bile dinle çok ilgilidir denebilir.

Din (religio), Ro m a l ı i çi n, t a n r ı l a r ı n i r a­
En eakl
lnançlar de s i n e b a ğ l ı l ı k deme k t i. Bu dinin hususiyeti
de tanrısal kudretlerin • her yerde hüküm sürdüğüne
olan imandan geliyordu: eski Romalı tabiat hadiselerinde
olduğu kadar insan ve devlet hayatının bütün tezahürlerınde de
tanrısal kudretler görüyordu. Romalı bunları her insanda
( genius ) hissettikten başka tesirlerini de günlük hayatının her
kısmında, mesela evinin kapısında (fanus), evinin ocağında
( Vesta), kilerinde (Pe.nates) seziyordu. O ıı a gör e b ütü n
ı n s a n i ş l e r i b u t a n r ı s a l k u d r e t l e r i n h ü k m ü a i­
t ı n d a i d i. Tohumlara bakan bir Saturnus, sürülere bakan
64 ROMA TARiHİ. 1.

Faunus, ateşe bakan Vulcanus, tarlada hububatı saklayan


Tellus, hububatı büyüten Ceres, içlerini dolduran Ops, bun­
ların anbara gelmesine yardım eden bir Consus vardı.

Tann■a I k ud- Fakat, insanın işlerine bakanlar olduğu gibi Ro-


retlerin ma cemaatinin hayatına da bakan böyle kudretler
kavranııı mevcuttu. Bunlar da Roma dininin en eski Trias'ı-
nı teşkil eden luppiter, Mars ve Quirinus idiler.
Ancak söylemek lazımdır ki ilk zamanlarda bunların hepsi birer
tanrısal kudretten başka bir şey değildi. Bunlar, mahiyetleri ve
tesir sahaları tayin ve tesbit edilmiş yaratıcı bir takım kuvvet­
lerdi ve hiç bir rabıta ve münasebet olmadan yan yana görü­
nüyorlardı. Kendilerinin
• y a 1 n ı z i s i m I e r i v a r dı ; h i ç b i r
fe r d i ş e k i l 1 e r i y o k t u. Fakat bu, Romalının dindar bir
insan olmadığından değil, mücerret düşündüğü için, her şeyle
beraber, tanrılarını da böyle gayrı şahsi kudretler şeklinde ta­
savvur etmesindendir. Gerçekten, eski Romalı bütün bu tanrısal
kudretleri, Hellen'lere has olan o yaratıcı muhayyelenin sıcak
şiir kudreti ile Hellen'ler gibi şahsi, idealize edilmiş insanlar
halinde tasavvur etmemişti. Tersine, onları kuru ve mücer­
ret düşünen soğukkanlı kafası, akıl kudreti ile kavramıştı. 1 ş t e
b u n d a n d o l a yıd ı r k i b u t a n r ı s a l k u d r e t l e rin
i l k z a m a n l a r d a h i ç b i r t a s v i r I e r i y o k t u . Bi nnetice
h i ç b i r t a pın a k l a r ı d a y o k tu. Gene bundan dolayıdır
ki R o m a ' d a e n e s k i z a m a n l a r d a h i ç b i r t a n r ı
e v l e n m e s i, h i ç b i r t a n r ı g e n e a l o g i s i o l m ad ı k t a n
b a ş k a ö y 1 e r e n k I i, s ı c a k b i r m i t o l o j i d e y o k t u.

Dint ta■avvıır-
Romtt'lıların bu en eski dini düşünce ve tasav-
larda harici te- vurlarında ancak yabancı tesirleriyle bir değişik-
■lrler ve detlı• lik sezilmektedir: Filhakika, daha Etrüsk idaresi
meler bile bu hususta yenilikler getirmiştir. Gerçekten
Etrüskler, plastik düşünen, her şeyi şahsi mev­
cutlar halinde kavrıyan ve bunları zengin mitoslarla çevre­
leyen Hellen kafası ile muhayyelesinin mahsullerini, Roma'ya da
soktular ve böylece burada dini düşünce ve tasavvurlarda
bir inkılap yaptılar: şimdi R o m a 1 ı 1 a r d a t a n r ı 1 a rını
ın s a n ş e k l i n d e (ant h r o p o m o r p h e) tasavvura
EN ESKİ ROMA 65

b a ş I a d ı l a r. Fakat bu tanrısal şahıslar, Etrüsk ve Hellen


tanrı şekillerinden alındıkları için, iş yalnızca onların insan
kılığına girmesiyle kalmadı ; H e l I e n m it o 1 o i i s i v c t a n r ı•
l a r ı d a b e r a b e r g i r d i l e r v e R o m a t a n r ı l a r iyl e
b i r l e ş t i l e r. Şimdi eski üçlerden, şahst olarak düşünülen
yeni bir tanrılar trias'ı (semalar hakimi luppiter, karısı luno ve
kızları Minerva) meydana geldi. Iuno artık eskiden olduğu
gibi kadınlığın doğurucu kudretinin sembolü değil, luppiter'in
karısı oldu. Şimdi artık i n s a n ş e k l i n d e k i b u t a n r ı l a r ı n
b r o n z d a n v e y a p i ş m i ş t o p r a k t a n ( terra cotta ) t a s­
v i r I e r i, h e y k e 11 e r i y a p ı l m a ğ a b a ş 1 a n d ı • T a n r ı -
l a r ı n ye r y ü z ü n d e o turm a l a r ı i ç i n d e m a b e t l e r
i n ş a e t m e k l az ı m g e l d i. Etrüsk kıralları bu işte çok faa­
liyet gösterdiler. Iuppiter Roma cemaatinin en büyük tanrısı
oldu (luppiter optimus maximus); öteki tanrılar da, tıpkı Hel­
len'lerde olduğu gibi, bunun etrafında halkalandılar. B ö y l e c e
y a v a ş y a v a ş . b i r R o m a P a n t e o n u m e y d a n a g e l d i.

Romalı'nın Mamafih, eski Roma dininin birçok hususi-


dindarlığı yelleri bize açıkça anlatıyor ki Hellen ve Et-
rüsk tP:sirleri eski Roma'lının dint düşüncele­
rini esasından değiştirecek kadar kudret gösterememiştir :
Roma'lının dindarlığı harici tesirlere rağmen en esaslı
noktalarda gene Roma'lı vasfını muhafaza etmiştir. Biz
bunu onun tanrılariyle olan münasebetlerinden daha iyi
anlıyoruz. Gerçekten, Roma'lı her tarafta tanrısal kudretler sez­
diğinden dolayı, bunların teveccühünü kazanmak uğrunda her
şeyi :yapmıya hazırdı. Tanrılarını kendisinin bütün hareket­
lerine nezaret eden, onunla alakadar olan mevcutlar olarak
düşündüğü için çok dindardı. Hatta denebilir ki Roma'lı tanrı­
lara l a z ı m g e I e n i b a d e t i y ap m a d a b ir ç o k k a v i m­
i e r d e n i ler i g itm i şti r. Fakat buradan da anlaştlıyor ki
Roma'lı tanrısını hasbi olarak takdis etmiyor, ona hasbi olarak iba­
det etmiyordu. Tersine, Roma'lı yaptığı ibadete, sunakta sunduğu
kurbanlara, mezbahta yaktığı şeylere, aslığı veya koyduğu
nezir eşyalarına, ve sonra tiyatro veya circus'larda yaptığı dini
bayram ve şenliklere, tanrılarından bir karşılık bekliyordu:
Bu da kendisini himaye ve yardım etmeleri idi. Fakat onun her
Roma Tari/ıi 5
66 ROMA TARİHi, 1.

hangi bir ihmali Tanrıları kızdırabilir ve başına her türlü fenalığı


yağdırabilirdi. O zaman tabii ordular mağlup olur, isyanlar çıkar, su
baskınları, açlık, yangınlar vesair felaketler ortalığı alır yürürdü.
Bununla beraber tanrıların bu gazabını gene bazı nezir ve
kurbanlarla bertaraf etmek de kabil olurdu. Hatta bu işte,
insan kurbanına kadar bile gidilirdi. işte bütün bunlar göste­
riyor ki R o m a d i n i t a n r ı l a r I a i n s a n I a r ar a s ı n d a
a d e t a k a r ş ı l ı k I ı i ş I e r e d a y a n a n, ş a r ti ı ( do ut des
= veriyorum ki veresin), b i r b a ğ l ı l ı k i d i. B u i s e b u
dinin k a l b i ş i olmaktan ziy a de akıl i şi bir din
o I d u ğ u n u a n I a t m a k t a d ı r. insanlar bu mukaveleye ne
kadar riayet ederlerse, tanrılar da kendilerini o kadar bağlı
sayarlardı. Mamafih her tanrı, fertten olsun devletten olsun,
kendisine daima ve ancak lazım ve layık olanı aldığı halde,
Roma'lı, kafasında bulduğu formlar içinde eğer tanrıyı aldatmağı
mümkün ve böylece daha fazla kazanmağı kabil görürse, bun­
dan kaçınmazdı. Fakat söylemek lazımdır ki umumiyetle buna
azamt derecede riayete çalışırdı. Çok basit olan kült (cultus)
içinde, duaların, kurbanların ve merasimin tamamı tamamına
ve harfiyen yapılması şeklinde ta ilk zamanlardan itibaren
tezahür eden korku ile karışık titizlik ve ciddiyet işte bundan
çıkmaktadır.

Kültler I EvBu ihtimamı ev içi ibadetlerinde aile reisi gös-


lbadetl terirdi. Filhakika her ailede ölmüş ve tanrı-
laşmış ecdat (Deus parens) için aile efradile
birlikte yapılan müşterek bir ibadet vardı. Çünkü eski
Roma'lılar ecdat ruhlarının evin ocağı etrafında dolaştığına
inanırlardı. Bunlara yiyecek içecek koymak suretile ihtimam
gösterirler ve böylece onların aile efradına müzahir olmalarını
sağlarlardı. Roma ailesini biraz da dint bir mevcudiyet haline
getiren ve bu suretle etrafa karşı kapayan işte bu ecdat tak­
disi idi. Bundan başka evlerde evi koruyan Lar'lar ile Penat'­
lara da ibadet edilirdi.

Umumi hayatta cemiyetin ibadet işlerinin ida­


u I lb det-
ıe'::": rah�pler resi ise, en büyük rahip olan kırat tarafından
pontifex denilen rahiplere tevdi edilmişti. Bunlar
ibadetin heyeti umumiyesini idare ettikten başka takvimleri de
EN ESKi ROMA 67

yaparlar, bayram günlerini tesbit ederler, uğursuz günleri tayin


ederlerdi. Fakat tanrıların her birinin ayrı ayrı kült merasimi,
ayrı nizamları ve ayrı rahipleri mevcuttu. Mesela Roma trias'­
ının hizmetini yapan üç Flamin'ler, Mars'ın kalkanını mu­
hafaza edip bununla ilgili merasimi yapan on iki Salin'ler,
Faunus'un şerefine yapılan merasime bakan Luperc'ler, yuvar­
lak tapınakda devletin mukaddes ateşine bakan altı Vestal'ler
( bakir kızlar ) bu cümledendir. Bazı rahipler Sibgl deni­
len mukaddes kitapları muhafaza ederlerdi. Bir de tam ra­
hiplik olmayıp, mahiyeti aslen dini olan ve adamlarına Fetial'ler
denen bir memurluk daha vardı: Fetial'lerin vazifeleri, Roma
başka bir devletin hatası yüzünden meşru bir harbe (bellum
iustum legiti mumque) girdiği zaman, bu harbi ilan eylemek idi.

Uğur deneme
Mamafih Roma'da dinle ilgili işlere bakan baş­
ve fal ka kimseler de mevcuttu. Bunlardan bilhassa
Augur'ların vazifeleri önemli idi: Yukarıda
söylediğimiz Etrüsk dint hayatının (S. 30) tesiri altında Roma'da
yerleşmiş olan bir adete göre, Roma'lılar da, tanrıların irade ve
arzularını bazı alametlerle insanlara tebliğ ettiklerine inanır­
lar, bu alametler görülür ve tefsir (interpretatio) edilirse, istik­
balden haberdar olmak kabil olacağını sanırlardı. Yapılacak
her hangi bir işe başlamadan önce, ekserisi semalarda görülen,
bu alametlere bakılırdı: Buna uğur deneme denirdi. Bunu da
işte Augur'lar yaparlardı. Fakat burada, semavi işaretlere ba­
karak tanrı iradesini keşfetmeden başka bir de, aslan gene bir
Etrüsk adeti olan, kurbanlık hayvan ahşasına bakarak tefe'ül
etme (haruspici) de önemli bir yer tutuyordu.

M.ukadde■
Nihayet tanrılar şerefine yapılan m u k a d d e s
oyunlar o y u n l a r ı v e ş e n l i k l e r i unutmamak la­
zımdır: Eski Roma'lılar da, tıpkı eski Hellen'­
ler gibi, tanrıların şerefine yapılacak bazı gösterilerle onların
hiddetlerioin zail olacağma, ve binnetice kendilerine müzaheret
ve yardım edeceklerine inanırlardı. Bu oyunların en önemlisi
Circus oyunları idi. Mahiyet itibariyle Hellen'lerin mukaddes oyun­
larına benzeyen bu oyunlarda her türlü müsabakalar ve bilhassa
harp arabası yarışları, koşular, güreşler yapılırdı. (Yalnız şunu
68 ROMA TARİHİ, 1.

da söylemek lazımdır ki asırlarca devam etmiş olan bu oyun­


lar cumhuriyetin sonlarına doğru dini karakterlerini kaybede­
rek vahşice şekiller almışlar ve politikacıların entrikalarına alet
olmuşlardır). Bunlardan başka Roma'nın en eski dint şenlikleri
içinde, tohum ekimi için, aralık ayında (saturnus) yapılan
saturnalia şenlikleri vardı ki buna bütün halk (köleler bile)
iştirak eder ve eğlenirlerdi. Bunlar Avrupa'nın Noel bay­
ramlarında ve karnavallarda hala yaşamaktadır.

Roma dininin Bütün bu söylediklerimizden anlaşılıyor ki


azelllğl Roma'lının ruhi ve zihni aleminde tipik olan
şeyler, yani soğukkanlılıkla düşünen kafa, formel
doğruluk, daha üstün nizama kendini uydurma, başkasına ait
olanı \ıe kendi karını çok ince bir surette ölçme ve tartma,
Roma'lının dininde de tecelli etmiştir. B u r a d a k a l p i ş i o i­
m a k ta n z i y a d e a k ı l i ş i b i r d i n olduğu için, çok
teferruatlı düşünülmüş ve muayyen bir ölçülülük ile ortaya
konulmuş külte rağmen, öyle ş ark a m a h s u s e k s ta ti k
tem a y ül I e r y o k tu. Dini hayat derin değildi ; daha ziyade
formalistti. Burada plastik düşünen Hellen kafasının ve Hellen
fantazisinin mahsulü o z e n g i n v e o r i j i n a I m i t o l o i i
yok tu ve zaten, ne varsa tamamiyle oradan aktarma idi.
Bununla beraber eski Roma'lının dini görüşlerine umumi
kıymetini vermemek haksızlık olur : Filhakika teslim etmek
lazımdır ki, R o m a'I ı h e r ş e y d e n ön c e, e s k i B a t ı d ü n y a­
s ı n d a, ta n r ı l a r a b a ğ l ı l ı k d e m e k o l a n d i n ( religio )
m efh u m u n u y a r a t m ı ş tı r. sonra, R o m a 'I ı, b u b a ğ I ıl ı k
n e t i c e s i m e y d a n a g e l e n v a z ife l er i y a p m a k d e m e k.
o l a n z üh d v e ta k v a ( pietas ) m efh u m u n u y a r at­
ını ş t ı r. R o m a 'l ı I a r, b u n l a r ı b a tı d ü n y a s ı n ı n
u m u mi m o r a l ta s a v v u r l a r ı n a ı l a v e e tm e k l e
c e m i y e t e v e d e v l e t e b üy ük b i r f e r a g a t I e ç a l ı ş­
m a v e n e f i s v a kfe tm e n i n g e r e k n a z a r i y a tt a,
g e r e k s e fi i l i y a tta b u a l e m d e, h o c a l a r ı o l d u k­
lar ı n ı gö s te r m iş l e r d i r. Bu işte, fantazileri ve kalpleri
ile giden, fakat ekseriya disiplinsiz yürüyen Hellen'lerden başka
yoldan (akıl) gitmiş olmaları da, Roma'lıların orijiııalitesi oiuyor.
BI BLlYOGRAFYA

En eski Roma :
A. Roma'nın dojuıu tıe ilk zamanları:
L iv i us I ve il; - P I uta r k h o s, (Romu/us 11e Numa-bayatlar) ;
M. G e I zer, Latium (Maka le, Pauly Wissowa, R. E.); - P. G raf.
f u o der Rom (Makale, Pa ulv-WiSBowa, R. E.); - A. R os e n be r g,
Romulus I Makale, Pauly-Wiss owa , R. E.); - K. J.B e I o e h, Der ito.•
lische Bund unter Roms Hegemonie, Leipzig, 1880; - O. R i c h ter,
Topogro.phie der Stadt Rom 2, München 1901; - H. J o r da n • C b.
HÜ Is en. Topogro.phie der Sto.dt Rom im Altertum. 3 cilt. Beri in 1878-
1907; - W. S eh u I z ı:, Geschichte lateinischer Eignno.men, (Abha nd·
luogen der Gottinger Gesel lschaft der W iııııensehaften N. F. 5, 1904); - G.
W is s o w a, Gesemmalte Abhandlungen zur römischen Religions- und
Stadtgeschichte; Müncheo, 1904 S. 230 • 252 (Septim ontium und Subara);
G. Pi n z a, Monumenti Primiti"-'i di Romo. e de Lazfo antico (M onumenti
Lincei15). Roma 1905; - A. M er I in, .L'Aventin do.ns l'antiquite, Pariı
1936; - B. M odes t ov, lntroduction a l'Histoire romaine; l'ethonolo­
gie prehistorique, les influences citıilisatrices a l'epoque preromaine et fes
Commencements de Rorrıe, Pariıı 1907; - J. B. Ca rt er, Roma Qaad­
rata and the Septimontium (American Journal of Archeol ogy, XIJ ; 1908);
(s. 420) ;-S t u art J o n es, Clauical Rome, London, 1910; - P. G r Af­
fu n der, Daıı Alter der ııertıianischen Mauer in Rom, (Kl io, XI, 1911,
s. 83); - E. T ii. u b I er, lmperium Romanum 1, Leipzig-Berlin , 1913; -
A. R os e o ber g-, Der Sta_af der altım ltaliker, Berlin: 1913; - A. Pİ•
gani o 1, Essai sur les origines de Rome, Paris, 1917; - C h. HÜ Is en,
F'orum und Palatin, München 1926; - L. H o m o, La Romr. antique, his·
toire-guide des monuments de Rome, Paris, 1921: - J. S c ot t,
Early Roman tradition in The light of Archealogy, (Mem oirs of tbe
America n Academy İn Rome VII, 1929); - G. S erg i, Da Alba f.onga
a Rama, Torioo, 1934.
B. tte C. Eski Romn'da de11let ve cemiyet, medeniyet tıe kiiltür:
Dionys i os, (Halikarnauos'lu) il, 7-10 ve 12: Livius,1,20;
Vll 6; - C i c e r o,De natura Deorum il, 2; - G. B I o c h, Les ori­
gines du ııenat romain, Paris, 1883 ;-W. F o w I er, The Roman Feati-
11ales of the Period of the Republic, Londoo, 1899; - G re e n i d ı e, Ro­
man Public Life, L ondon, 1901 ; - J. B in de r, Die Plebs, Leipzig, 1909;
- G. B I o c h , La Plebe romaine, Pariş, 1911 ; - W. W. F o w I er, The
religious experience of the Romo.n p�ople, Landon, 1911: - G. Wi ı­
s o w a, Religion und Kultua der Römer 2, Mün cheo, 1912; - F. Le i fer,
Die Einheit dea Gewo.ltgedankens im römischen Staatııcrecht, München·
70 ROMA TARlHl, J.

Berlin, 1914; - C I ar le e, Hi•torg of Roman prfoate Law, 111. lı:ı■ım


Cambridge, 1919; Louiae E. W. Ada m•• A Studg iu the ı;ommerce of
Latium /rom the earlg iron age through the •ixth centu,g B. C. (Smitb
Collcıre, Cla■ıical Studieı 2, Northampton Maıa. 1921); - F. Be c k­
:n an n, Zauberei uı,d Recht in Rom• F,ühzeit, Oanabrück 1923: - H. J.
R o ı e, PrimitifleCulture in ltalg, London 1926; - F. A I t he im, Rö­
mi•che Religion•ge•clıichte 1, Die iilteate Schicht, Berlin-Leipzig, 1931.
İKiNCİ BÖLÜM

CUMHURİYETİN KURULUŞU
LATİUM'DA SiYASi HAKiMİYET
M. ö. BEŞiNCi YÜZYIL
A. Cumhuriyetin esas teıkilitı

Ro•a'da ye-
Yukarda söylediğimiz gibi (s. 48), Etrüsk kı­
ni rejim I ralların kovulması ile Roma'nın halletmek zo-
Ctlmhurlyet runda olduğu birinci vazife iç işl�re aitti ; bu
da bizzat devletin bünyesi davası, yani şimdi
devletin alacağı şekil meselesi idi. Fakat bunu ihtilalin başına
geçmiş olan Patrici'ler çarçabuk hallettiler. Filhakika olaylar
monarşinin yıkılmasını, tıpkı Hellas'da olduğu gibi, Roma'da da
aristokrasinin iktidara geçmek istemesi ve bu yolda büyük
gayret sarfetmesinin bir neticesi olarak gösteriyor: Monarşinin
yıkılmasına onlar önayak oldular ; Yeni idareyi de şimdi gene
onlar kurdular; kendi isteklerine ve tabit kendi istifadelerine
göre bir hükumet teşkil ettiler. B u y e n i h ü k fi m e t r eji m i­
n e, d e v l e t i d a r e s i n i n y a I n ı z k ı r a l a a i t bi r im t i y a z
o lma yıp bü tün v a t a n d a ş l a r ı i l g i le n d i r e n b i r i ş
o l d u ğ u m a n a s ı n ı t a z am m u ıı e d e n v e, l a t i n c e r e s
p u b l i c a k e l i m e s i n d e i f a d e b u 1 a n, c um h u r i y e t
a d ı v e r i l d i.
Camhurlyet'ln
Roma'lıların kurduğu bu en eski cumhuriyet'in
en yük■ek ic­ mahiyetini anlayabilmek için, esas teşkilatına,
ra makamıı organlarına ve müesseselerine kısaca bir göz
Coa■iıl'lar gezdirmek lazımdır. Bunun için de devletin en
yüksek icrai makamından başlamak faydalı olur:
Yeni rejimde en yüksek iktidar mevkiini gösteren ve böylece icra
kuvvetini temsil eden makam Consul'luk (consulatus) makamı idi.
Fakat bu icrai kuvvetin selahiyeti şimdi eskiye nazaran esaslı
surette tahdit edilmişti. Bu tahditlerden bilhassa üçü çok önemli­
dir: Bunlardan birisi m Üş t e r e k i k t i d a r (collegialitas) idi.
72 ROMA TARİHi, l.

Bu, aynı salahiyete sahip ve consul adı verilen iki kişinin müş­
tereken icra kuvveti başında bulunması demekti ve bu bakım­
dan da Sporla devletindeki kıralların durumunu andırıyordu.
Bu müşterek iktidarın en mühi� vasfı da, consul'lerden her
birinin diğerinin yaptığı fakat kendi düşüncesine uygun gör­
mediği bir işi, malik olduğu i t i r a z h a k k ı {iııs intercedendi)
ile durdurma selahiyeti idi.Öteki tahdit ise, bu m e m u r i y e t i n
s e n e I i k o l u ş u (annuitas) idi. Bu müddet bitince consul'ler
otomatik olarak vazifelerinden çekilirlerdi. Üçüncü önemii
tahdit de m e tn u r i y e t t e n ç e k i I d i k t e n s o n r a baş I ı­
y a n m e s'u l i y e t keyfiyeti idi. Filhakika Roma'da consul'ler
ve alelitlak memurlar, Hellas'dakinin tam aksine olarak, memu­
riyetleri müddetince yaptıklarından dolayı hesaba çekilemez
ve haklarında dava açılamazdı. Bunların mes'uliyeti, memurluk
müddetinin sonunda başlardı.

Con■al'lerln Fakat derhal söylemek lazımdır ki, yeni rejim­


emretme kad- de en yüksek iktidar makamının iki kişiye ve­
retlnln mut- rilmiş olması iktidarın taksimi manasına gelmi-
lakhğı yordu. Tersine, b u r a d a d a e mre t m e {im-
perium) k u d r e t i n i n m u t l a k v e t a k s i m
e d i 1 m e z o l u ş u e s a s t u t u l m u ş t u. Consul'lerin her ikisi de
aynı selahiyetleri haizdiler. Bundan doğacak güçlükler hep pra­
tik çareler bulmakla önleniyordu: Mesela vazifeyi nöbete ve
sıraya koymak, ayrı ayrı cephelerde harbetmek gibi. lmperium
kudr�tinin consul'lere bu kadar mutlak şekilde verilmiş olma­
sında, her halde Roma'daki Etrüsk kıralları idaresinin de
büyük tesiri olacaktır. Netekim bu kıralların önünde giden
baltalı lictor'ların consul'lerin de önünde gitmesi bunu teyit
etmektedir.
Con■ ul'lerln Söylediğimiz bu imperium kudretinin sıklet mer­
vazlfelerl kezi, genel manada. devlet idaresinde münde-
miçti. Hükumetin günlük işlerini görmek, devletin
masraflarını tesbit edip sarfetmek, senatus ile diğer curia ve cen­
turia meclislerini içtimaa çağırmak gibi bir çok vazifeler consul'
lerin bu selahiyeti içinde bulunuyordu. Fakat bunun en kesin su­
rette tezahür ettiği saha askeri bakımdan olan emretme kudreti
idi : Memlekette asker toplatan, harp vergisi tarh ve tahsil eden,
CUMHURİYETiN KURULUŞU 73

orduları sevk ve idare eden consul'lerdi. Adalet tevzii işlerin­


de de nihai merci onhı.rdı ; yani devlet içinde en yüksek hakim
onlar idiler. (Hatta önceleri ölüm cezası dahi vermişlerse de bu
selahiyetleri çok geçmeden, lex valeria de provocatione adlı,
temyiz hakkı tanıyan bir kanunla tahdit edilmiştir). Bundan
başka, devlet işlerine başlarken tanrı arzusunu sormak (auspicia
publica) vazifesi de bunların görevleri arasında idi.

Con■ul'lerln ilk Tabiatiyle bütün bu işler, ve bilhassa adli


yardımcıları ı sahadakiler, büyüdükçe consul'lerin yardımcı
Quaeetor almaları icap etti ve evvela yanlarına quaesior
denilen iki yardımcı memur verildi. Bunlar cezai işler yanında aynı
zamanda devlet hazinesini (aerarium) ve arşivini muhafazaya me­
mur idiler. Bundan başka, her halde kıralın adına karşı duyulan
dini bir tevahhuş dolayısiyle, eskiden kıralın yaptığı kurban
t3kdimi işi, şimdi "kurban takdim eden kıral,, (rex sacrorum) adı
altında yeni bir memura verildi. Her ne kadar bu memurluğun
adında kıral kelimesi yeni rejime de girmiş oluyorsa da, memur
başrahibin (pontifex maximus) emri altında olduğundan, kıral adı
artık siyaseten önemsiz bir hale gelmiş oluyordu.

Bur han zaman• Devletin en yüksek icra makamında bulunan


larının icra ma• memurların selahiyetlerini tahdit etmekle Roma
kamı ı Dictator aı istckrasisi, muhtemel bir tiranlığın bütün
tehlikelerini bertaraf etmiş olduktan başka
kendi kudretinin asıl sıklet merkezi olan senatus'a da önemli bir
nufuz sağlamış oluyordu. Bununla beraber yeni rejim, olağan
üstü sıkıntı hallerinde devletin bütün kudret ve vasıtalarını
muvakkat bir zaman için bir tek elde toplamak mecburiyetini de
hissetmiş ve bunun için vasi selahiyetli dictator'luk memuri­
yeti kurmuştur. O i c t a t o r, fe v k a lad e buh r a n z a m a n-
1 a r ı n d a, h a I k m e c 1 i s i n i n d a h l i o l m a d a n, s e n a­
t u s' u n k a r a r i y l e c o n s u l ' l e r d e n b i r i t a r a fı n d a n
t a y i n o l u n u r v e y a lnı z b a ş ı n a hük m ede r d i. Fa k a t
i k t i d a r ı a n c a k a l t ı a y m ü d d e t ı e e l in d e t u t a b i­
l i r d i. S e I a. h i y e t i, e s k i k ı r a 11 a r g i b i, g a y r ı m a h­
d u t t u. Y a p t ı ğ ı i ş I e r d e n d o l a y ı h i ç b i r s u r e t I e
me s'u l o lma z d ı. Sonra, yukarıda dediğimiz itiraz hakkı veren
74 ROMA TARiHi, 1.

kanun da bunlara karşı muteber değildi. Dictator işe başla}'ınca


consul'ler onun emri altına girerdi. Kendisinin yanında muavin
Glarak yalnız, kendi tarafından tayin edilen ve onunla beraber
çekilen, bir suvari Albayı (magister equitum) bulunurdu.

Dictator'un Burada derhal söylemek lazımdır ki, yeni


Roma tarihin• rejimde Roma'nın fevkalade buhran zamanları
deki &nemi için ihdas ettiği dictator memuriyeti, haricen
monarşik bir şekil göstermesine rağmen, dev­
letin bünyesinde, bu bakımdan uzun zaman aksi bir tesir yap­
mamıştır. Eski Roma'lıların kendi ihtiyaçlarından doğan ve
kendi siyasi dehalarının eseri olan lu memuriyet, Roma'yı
bir çok defalar ağır sıkıntılardan kurtarmış ve devletin çer­
çevesini bozmamıştır. Bu ancak, ikinci Pön harpleri sırasında
halkın seçimine terkedildikten sonradır ki eski manasını kaybet
meğe başlamış, Sulla zamanında da (M. ö. 82), başka bir şekilde,
monarşik devlet formunun bir nevi basamağını teskil ederek
yeni bir hayat göstermiştir. Gene ilave etmek lazımdır ki o z a m a­
n ı n m u a s ı r He 11 e n t e ş k i l a t ı n d a b u n u n b enz e r i y o k­
t u r, v e ç o ğ u d e f a b u n a b e n z e t i l e n t i r a n l ı k, b a ş k a
b i r ş e y d i r. Ye n i z a m a n l a r d a a n c a k i s m i b a k ı m ı n­
d a n m ü ş a b e h e t l e r v e i it i b a s I a r g ö s t e r e n b u f e v­
k a l a d e z a m a n I a r m e m u r i y e t i, b e I k i v e a n c a k
b u g ü n ü n s ı k ı y ö n e t i m r e j i m l e r i n i a n d ı r a b i l i r.

Yen.l rejlmde Cumhuriyetin bilhassa tebarüz eden bir organı


Senata■ da senatus idi. K ı r a il a r z a m a n ı nd a a n c a k
i s t i ş a ri m a h i y e t te b i r o rga n o l a n
s e n a t u s, y e n i r e j i m i n k u r u l m a s ı n d a ö n e m l i b i r
r o l o y n a d ı v e b ö y l e c e ç o k g e n i ş b i r i k t i d a r o t o­
r i t e s i k a ı a n d ı: Filhakika senatus şimdi artık bütün iç ve
dış siyaset işlerini tedvir etmeğe, bilhassa asker toplamaya ve
devletin mali işlerini kontrol etmiye başladı; hülasa hemen
bütün delvet idaresini eline aldı. s�natus'un verdiği kararları
( senatus consultum ) , kanun mahiyetinde olmamalarına rağ•
men, consul'ler icra etmekle mükellef oldular. Sonra senatus,
centuria meclisinin verdiği fakat kendisinin uygun görme­
diği kararlara karşı veto hakkını ( patrum auctoritas ) kazandı
CUMHURİYETiN KURULUŞU iS

ve bu karariarı tasdik etmeği de kendi işleri arasına soktu. Sena­


tus böylece, yüksek memurların selahiyetlerine ve bunların daima
de�işen keyif ve arzularına karşı devlet�n sabit ve hakiki mümes•
sili haline geldi. Yalnız şunu da belirtmek lazımdır ki, bundan son·
ra senatus'un boşalan azalıkları (senator) serbest tayin ile doldu­
rulmıya başlandığı için, eski consul'ler veya başka memurluk yap­
mış kişiler de senator oldular. Bu ise, yüksek memurlarla sena­
tus arasında bir kafa ve görüş, hatta belki de, menfaat bera­
berliği teessüsüne götürdü. Bu memurlar da, yavaş yavaş, halk
meclisinden ziyade senatus'un kararlarını icra eden adamlar
haline geldiler ve senatus'un nüfuzunu fevkalade çoğalttılar.

Yeni rejimde Roma'da memurların imperium kudreti, aslında,


Carla ve Centu- onu veren cemaatia iradesinde toplanıyordu.
rla mecll■lerl Bu da onların centuria meclisinde halk tara­
fından seçilmelerinde ifade buluyordu. Yeni rejimin ilk zaman­
larında bu halk meclisinin durumunda bu bakımdan hemen
hiç bir değişme olmadığı anlaşılıyor. Yani bunda kırallığın
yıkılması ile gerhangi bir hukuk ve kudret çoğalması görül­
medi: Bir tarafta yalnız Patrici'lere ait olan curia meclisi
(comitia curiata), öte tarafta da hem Patrici'leri hem de Pleb'
leri içine alan ve fakat bunları servet esasına göre sıralıyan bıı
centuria meclisi (comitia centuriaia) eski fonksiyonlarında devam
ettiler. bunlardan bütün vatandaşların iştirak ettiği centuria
meclisi, eskiden olduğu gibi, gene memur seçimi, kanun vaz'ı,
harp açmak veya sulh yapmak işlerine baktığı için yeni rejim­
de de yegane halk meclisi karekterini gösteriyordu. Mamafih
meselelerin müzakeresinde her ikisi de hala, idare eden memu­
run sorduğu suallere yalnızca kabul veya red cevabı veriyordu.

E■kl Roma Hülasa, eski Roma'da kırallık idaresinin yıkıl-


cumhuriyetinin masından sonra kurulan yeni hükumet rejiminin
karakte..ı esas teşkilatı kısaca işte bu söylediklerimizden
ibarettir. Bunların gözden geçirilmesinden an­
laşılıyor ki, kırallık idaresi ile Roma'nın bu en eski cumhuriye­
tinin müessese ve organları arasında büyük bir fark yoktur ;
yani çok bir şey değişmemiştir. Çünkü devletin o zamanki içtimai
durumu, çerçevesi ve siyasi insiyakları böyle bir değişmeye
76 ROMA TARIHl. 1.

müsaade etmiyordu. Esasen bu şimdiki esas teşkilatı da gene,


kırallı k devrinde olduğu gibi, o zamanki Roma'nın içtimat bünyesi
bakımından büyük çiftçiler diyebileceğimiz, aristokrasi zümresi
yaratmıştı. Bundan dolayıdır ki bu yeni rejim, bir tek adamın
(kıra}) imtiyazlarının bir sınıf halkın eline geçmesi gibi bir
manzara göstermektedir. Binaenaleyh Roma'da kıralların düş­
mesi akabinde kurulmuş olan bu ilk hükumet şeklini hakiki bir
demokratik cumhuriyet olarak vasıflandırmak güçtür. Filhakika
söylemek lazımdır ki, R o m a ' n ı n b u y e n i h u k ii m et r e j i -
m i e s k i He l l e n a n l a m ın d a t a m b i r d e m o k r a t i k
C u m h u r i y e t d e ğ i l d i r. Bunun kendine has bir çok husu­
siyetleri vardır. Burada, herşeyden önce, vatandaşlar arasında
hukuki müsavat yoktur; hükumete yalnız aristokratlar iştirak
etmektedir. Binaenaleyh buna şimdilik ancak aristokratik bir
Cumhuriyet denebilir. B u n u n l a b e r a b e r R o m a· n ı n bu
i l k c u m h u r i y eti b u n d a n s o n r a i ç t i m a t t azyi k l e r i n
v e g e n i ş l i y e n ö d e v l e r i n :;:.o r u a l t ın d a y e ni ş a r t­
lar a i n t i b a k e d e e d e a s ır l a r b o y u n c a m ü t e m a d i­
y e n i n k i ş a f ve t e k a m ü l e d ere k d e m o k r ati k b i r
ç e h r e k az a nacak t ı r . Fakat şunu da ilave etmek lazımdır
ki, bu inkişaf ve tekamül içinde esas teşkilatın ana hatları
daima cumhuriyetin ilk zamanlarında olduğu gibi kalacaklardır.
R o m a h a l k ı n ın k o n s e r v a t i f k a r a k t e r i k e n d i
b ü n y e s i n d e h a y a t k a b i l i y e l i o l a n l a r İ d a i m a t u t a­
c a k , f a k a t a y n ı z a m a n d a o n u d e ğ i ş e n ş ar t l a r ı n
z a r u r t k ı l d ı ğ ı o rg a n l a r l a i k m a l e d e r e k g a y e y e
u l a ş m ı y a ç a l ış a c a k t ı r.

B. Dış Politika olayları


1. DIŞ TEHLiKELER VE DİPLOMATİK FAALİYETLE R

C umh urIyetin Etrüsk kıralların kovulması ile Roma'nın karşı-


karıılaıt•t• laştığı ı"k'ıncı. mesele mı·11·ı rnevcud"ıyetını
. . dış teh-
dıt tehlikeler ı likelere karşı Korumak meselesi idi. Filhakika
Etrii■k tehll- bunların gitmesile Roma'ya karşı dış bakımdan
ke■i iki tehlike belirdi : Bunlardan birisi kovulan
Etrüsk kıralın reaksiyonu ile genişleyen Etrüsk tehlikesi,
CUMHURİYETİN KURULUŞU 77

ötekisi de Latin tehlikesi idi. Fakat Roma bunlara muvaffaki­


yetle karşı koymasını bildi: Gerçekten, bunların içinde birinci
planda gelen Etrüsk tehlikesi, bilhassa Roma'dan giden son
Etrüsk kıralı Tarquinius Superbus'un şahst gayretleri ile, çok
tehdit edici bir mahiyet aldı. Bu adam kırallığı elde etmek için
bir çok teşebbüsler yaptı: Hatta bu yolda Roma'nın içinde
bile, kıralhğı tekrar ihya etmek isteyen Patrici gençlerinden
taraftarlar buldu. Bunlar bir hükumet darbesi hazırladılar. Fa­
kat bu, kanlı bir şekilde bastırıldı (M. ö. 509). Hatta söylen­
diğine göre, Consul L. l u n i u s B r u t u s, buna iştirak
eden kendi oğlunu bile idam ettirmekten çekinmedi. Ancak iş
bununla bitmedi: Roma cumhuriyeti bir tarafta Veii, ve
Tarquinii Etrüsk şehirlerine karşı savaşırken, öte tarafta,
kovulan kıralı tekrar Rama'ya getirmek için Clusium Et­
rüsk şehri kıralı P o r s e n a, Roma'ya yürüdü. Tradisyonun.
bunu anlatırken, Ho r a t i u s C o c l e s ile M u c i u s S c a e v o -
l a 'nın Etrüsk'lere karşı tek başlarına köprüleri müdafaa etme­
leri gibi kahramanca hareketler kaydetmesi de gösteriyor ki,
Roma Porsena'ya karşı çok şiddetli bir harp yaptı: fakat sonunda
mağlup oldu ve silahları terk etmek, arazi vermek mecburiye­
tinde kaldı. Hatta Porsena Roma'ya karsı, sahandan başka
yerlerde demir kullanmağı yasak etmiye varacak kadar ezici
tedbirler aldı. Roma az kalsın ikinci defa olarak Etrüsk haki­
miyetine giriyordu. Fakat bu tahakkuk etmemiş veya geçici
olmuştur. Bunu daha sonraki dış ve iç olaylar ispat etmektedir.

Kartaca ile
Gerçekten, Roma'nın Cumhuriyet'in daha ilk
yapılan ilk mu­ senesinde, o zaman batı Akdeniz'in başlıca
ahede ve büyük devlet olan Kart.1ca (Pön'ler) ile
önemi yapmış olduğu muahede (M. ö. 509) bize bu
hususta bir fikir verebilir: Esas itibariyle bir
ticaret anlaşması olan bu muahedeye inanmak lazımsa, Roma o
zaman, şüphesiz Etrüsk kırallar devrinin tradisyonu içinde,
batıda deniz aşırı yerlerle münasebette idi. Fakat, yükselmekte
olan Roma-Latin kudretinin, kendi nüfuz ve menfaat mm­
takası saydığı batı denizine faal bir şekilde girmesini is­
temiyen Kartaca, bunu, ltalya'da bağlamak ıçın, rejim değiş­
mesinin doğurduğu buhrandan bilistifade kendisinin rakibi
78 ROMA TARlHI, 1.

Etrüsklerle içerde savaşmakta olan Cumhuriyet Roma'sı ile bir


ittifak yapıyordu. O zaman menfaatleri ve meseleleri daha
ziyade ltalya'da temerküz eden Roma buna razı olmuştur. Fa­
kat buna mukabil, Kartaca'nın da Latium'da yerleşmesine kati
olarak mani olduktan başka, ayrıca ve hiç değilse, Latium sahil
şehirlerinden bir çoğu (Ardea, Antium, Laurentium, Circei ve
Tarracina) üzerine siyasi hakimiyetini �anıtmış görünmektedir.
Bu tanıtma, Roma'nın, tradisyonun dediği gibi, Etrüsk kırallar
zamanından beri Latin ittihadı başında Latium'da hakimiyet
tesis ettiğini teyit etmekte (s. 46) ve Cumhuriyet idaresinin bu
sırada bunu, tamamen olmasa bile, kısmen elinde bulundurdu­
ğunu veya bırakmak istemediğini anlatmaktadır.

LAtla Buna rağmen, Roma'yı epey bir zaman uğraşmak


tehllkeel mecburiyetinde bırakan ikinci bir dış mesele, bir
Latin tehlikesi belirmişti. Filhakika, Roma'nın Etrüsk
kıralları bir taraftan harpler, diğer taraftan da diploması yolu
ile hemen bütün Latium'u Roma hegemonyası altına sokmuş idi­
ler. Roma'nın Latium üzerinde elde ettiği bu hükümranlık,
Kartaca ile yapılan ilk muahedede tanınmakta idi. Fakat
bunun siyasi manada, her tarafta bilfiil tahakkuk etmiş
olduğu şüphelidir. Çünkü Latin şehirleri, kırallığın bertaraf edil­
mesi keyfiyetini, şimdi Roma hakimiyetini Üzerlerinden atmak
için istismar etmiş görünüyorlar. Bunlar herhalde istiklallerini
yeniden almıya kalkmışlardır: Muhakkak olan şudur ki M. ö.
altıncı yüzyıl sonunda Latin şehirlerinin ekserisi ( Tusculum,
Aricia, Lanuvium, Lavinium, Tibur, Cora, Ardea, Pometia ve
daha sonra da Praeneste ), içinde Roma olmıyan müstakil
bir birlik kurdular. Fakat Roma bu yeni durumu tanımadı.
Binaenaleyh tradisyonun, Latin şehirlerile Roma arasında, M.
ö. beşinci yüzyılın ilk se'nelerinde harpler olduğu ve Regillus
gölü yanında Roma'nın bir zafer kazandığı (M. ö. 499 veya
496) hakkında verdiği haber doğru olacaktır. Her ne kadar bu
zafer Roma'nın Latium'daki hegemonyasını tekrar temin edeme­
miş ise de, hiç değilse, tehlikeyi o anda bertaraf etmiş ve hatta
az sonra Latin'lerle bir sulh ve ittifak muahedesinin yapılması
ve böylece müşterek menfaatlerin korunması imkanını bile
hazırlamıştır.
CUMHURiYETİN KURULUŞU 79

M. a. beılnci Şimdi Etrüsk ve Latin tehlikeleri birkaç zaman


ytizyılda için ufuktan kaybolur gibi oldu. Fakat harid
Roma'nın durum tamamiyle tavazzuh etmiş değildi. Ro-
başlıca ma'nın bundan sonra karşılaştığı tehlikeler La-
düımanları tinlerden ziyade Latium etrafında mütemadi
taarruzlariyle memleketi iz'aç eden bir, sıra kavimlerden gel­
miştir. Filhakika, memleketi şimdi kuzeyde, Roma'dan 15 Km.
kadar uzakta kuvvetli bir Etrüsk şehri olan Veii'den baş­
ka, doğu'da ve güney'dek.i dağlık kavimlerin öncüleri olan
Sabin'ler, Arnus nehri vadisiyle Praensete şehri arasında
oturan Aequ'ler, ve sonra bunlarla Tyrrhen denizi arasında
bulunan Vo/sc'lar tehdit etmeğe başladılar. Roma yaşıyabilmek
için bu düşmanlar dünyasına karşı, bütün beşinci yüz yıl
boyunca, mücadele etmek zorunda kaldı v e b u i ş t e m i l l 1
m ü d a f aa n ı n k 1 a s i k v a s ı t a l a r ı n ,, b a z a n d i p l o m a­
s i y i, b a z e n d e, h a t t a e k s e r i y e t le, s i l a h k u v v e t i n i
k u 11 a n d ı.

M. ö. beşinci Roma M. ö. beşinci yüzyılda diplomasi alanın­


yüzyıldaki da üç esaslı iş yapmıştır : 1. ltitin iltifakr, 2.
diplomatik Hernic ittifakı, 3. Caere ittfakı. Bunların
faaliyet­ içinde tarihce en eski olanı La.tin ittifakıdır.
ler ı LA.tin Filhakika, Roma'yı olduğu kadar Latium'u da
ittifakı
tehdit eden dağlık kabilelerin ve Etrüsk'lerin
çifte tazyikleri altında, birbirleriyle daha yeni savaşmış olan
Latin'lerle Roma'lılar arasında M. ö. beşinci yüzyıl başında
çabucak bir yakınlaşma oldu ve yukarıda söylediğimiz gibi,
bir muahede yapıldı. Tradisyon bu muahedenin M. ö. 493 sene­
sinde Consul S p ur i us C as s i us tarafından yapıldığını söy­
lemektedir. Roma ile Latin ittihadının birbiriyle olan münase­
betlerini d a i m i bir ş e k i l d e ta n z i m e t m e k a m a c ı n ı
gü d e n b u mu a h ede h e r i k i t a r a fın m ü s a v a t ı
e s a s ı ü z e r i n e y a p ı l m ı ş b i r i t t i f a k m u a h e d e s i ( /oe­
dus aequum) i d i. Burada Latin birliği Roma'ya karşı istiklalini
ve hükümranlığını muhafaza ediyordu. icabı halinde iki taraf
mümessilleri, Latin birliği merkezinde ( Aricin ) toplanarak
müşterek meseleler halledilecek, ve şayet birlikte harekat yapı­
lacaksa, başkomutan tayin edilecekti. Roma bu suretle, her ne
80 ROMA TARİHİ, 1.

kadar eski hegemonyasını elde edemedi ise de, Latin tehlike­


sini tamamiyle bertaraf eti ve burada serbest kalmış oludu.
Bu diplomatik zafer ona böylece etraftaki kavimlere karşı
bundan sonra kuvvet kullanmasını sağladı.

Hernic ittifakı Roma'nın beşinci yüz yıldaki i k i n c i_ d_ i pi o-


m a t i k başarısı Hernic'lerle yaptığı ıttıfaktır.
Apenin'lerde Liris ile Trerus arasında oturan Hernic'lerin
memleketi, coğrafi durumu dolayısiyle, daha gerilerde oturan
Aequ'ler ve Volsc'ları tarassut için çok önemli bir yerdi. Roma
M. ö. 486 da Hernic'lerle bir ittifak yaptı. Hernic'ler, Latinlerle
yapılmış olan S p u r i u s C a s s i u s muahedesindeki şartlar
dahilinde, üçüncü taraf olarak, Latin - Roma ittifakına gir­
diler. Hernic'lerin başlıca iki şehri Ferentinum ile Verulae,
dağlık memleket halkı olan Aequ'ler ile Volsc'ları gözet­
lemek vazifesini Üzerlerine aldılar. Bu suretle dost kazanılan
Hernic'ler, M. ö. beşinci yüzyıl boyunca Latin'lerle Roma'hların
çifte menfaati uğruna müessir bir surette çalışmaktan geri
durmadılar.
Caere ittifakı Nihayet Roma, kuvvetli bir Etrüsk şehri olan
düşmanı Veii'ye karşı, bunun rakibi ve kom­
şusu Caere Etrüsk şehri ile bir pakt yaptı. Roma'nın M. ö.
beşinci yüzyıldaki ü ç ü n c ü d i p l o m a t i k b a ş a r ı s ı olan
bu pakt Roma için, Etruria'dan gelecek tehlikeler karşıs1Ada
bir müvazene unsuru olduktan başka, aynı zamanda Hernic itti­
fakına müşabih bir rol oynamıştır.

it.tlfakların Bütün bu ittifakların tabiatiyle muayyen bir gayesi


gaye■l vardı : Gerçekten b u n l a r, h e r ş e y d e n ön c e,
La t i u m' u n v e H e r n i c'l eri n o t u r d u ğ u v a­
d i n i n, b u r a l a r a m ü t e m a d i y e n s a r k m a k i s t e y e n
ko m ş u d a ğ l ı k k a v i m l e r e k a r ş ı müd a f a a sın ı
t e m i n i ç i n y a p ı I m ı ş I a r d ı. Latium'un doğu ve güne­
yindeki bu komşuların hareketleri, Sabin ve Osc halk gruplarının
orta ve güney ltalya'da hala da sükune varmamış olan geniş­
lemelerile ilgili idi. Latium, merkezi vaziyetinin şimdi ilk defa
olarak tehlikelerini hissediyordu. Bununla beraber gene bu vazi­
yeti idi ki, Roma'ya, müdafaasını böyle ittifaklarla ortadan ke­
nara doğru organize etmek imkanını bahşediyordu.
CUMHURİYETİN KURULUŞU 81

2. HARP CEPHELERİ VE SAVAŞLAR

M. ö. beşinci
Fakat Roma kendini ve Latium'u bu düşman­
y6zyılda harp lara karşı müdafaa ederken yalnız diplomasi
cepheleri ile yetinmiş değildir: Çoğu defa bu yetme­
diği için son çareye (ultima ratio) baş vur­
muş, yani silah kuvvetini kullanmıştır. Gerçekten Roma, bir
asırdan fazla bir zaman ağır harpler içinde bunlarla uğraşmak
zorunda kaldı. Bu savaşlar Latium için olduğu kadar Roma için
de bir dış buhran devresi oldu. Bunun uzamasının sebepleri esas
itibariyle ikiye irca olunabilir: Bunların birisi mekanı, yani coğrafi
sebeptir. Bu da cephelerin çokluğudur. Çünkü bu harplerde şi­
malde Etrüsk cephesi, Şarkta Sabin'ler ve Aequ'ler cephesi
Cenupta da Volsc'lar cephesi teessüs etti. Sebeplerin ikincisi ise
zamanidir: Bu da taarruzların mütemadiyen tekerrür etmesidir.
Gerçekten, bu devirde muhtelif kavimlerle olan savaşlar o
kadar çok tekrar edildi ki, eski bir tarihçinin dediği gibi,
Aequ'ler, Volsc'lar ve saire "Roma'lıların her günkü düşmanları ..
haline geldiler. Bunu anlatmak için M. ö. 463 ile 442 seneleri
arasındaki olayları kısaca tekrarlamak kafidir: Mesela M. ö.
463 ve 462'de Aequ'lerle, 461'de Aequ'ler ve Volsc'larla, 460'
da A�qu'ler, Volsc'lar ve Sabin'lerle, 4�7'de Aequ'ler ve Volsc'larla,
456 da Aequ'ler ve Sabin'lerle, 455 ve 453'de Aequ'lerle, 447'de
Aequ'ler ve Sabin'lerle, 446 da Aequ'Jer, Volsc'lar ve Sabin'1erle,
443'de ise gene Aequ'ler ve Volsc'larla harpler yapılmıştır.

Harplerin ka- Hülasa, bir asırdan fazla bir zaman, ve yalnız


rakteri bunlarla değil, başka düşmanlarla da (mesela
Veii şehri Etrüsk'leriyle), her sene aynı şema ve
aynı hal görülüyor: ilk baharda ya Roma'lılar veyahut Roma'­
nın düşmanları, hangi taraf erken davranırsa kalkıyorlar, has­
mın memleketini yağma ve tahrip ederek tekrar memleketlerine
dönüyorlardı. Ertesi sene aynı şey tekrar başlıyordu. Harekat
sahnesi ya Roma civarı, yahut da Arnus nehri vadisi (takriben
25 kilometrelik bir saha) idi. Savaşanların sayısı da, bu işlerin
çapından ve mütemadiyen tekrarlanmasından anlaşılacağı gibi,
azdı. Nihayet, bir çok galibiyetler ve mağlubiyetlerden sonra
Roma, etraftaki daireyi delmiye ve: Latium dışındaki dağlık sa-
Roma Tarihi 6
82 ROMA TARiHi, 1.

haya ayak basmaya muvaffak oldu. Böylece cumhuriyetin


ilk asrında düşmanları olan Sabin'leri, Aequ'leri, Volsc'ları, ve
Veii şehri Etrüsk'lerini bertaraf etti.

Sabln'ler Yapılan bu uzun harplerin, hemen hemen bir


cephe■I birinin aynı olan teferruatiyle uğraşmak fayda-
sız bir şey olur. Binaenaleyh burada ancak harp
cephelerine kısaca bir göz gezdirilecektir: Roma'yı işgal eden
başlıca cephelerden biri Sabin cephesi idi. Filhakika Sa­
bin'lerle olan muhasamat M. ö. beşinci yüzyılın birinci yarısında
devam etti. Savaşlar ise bilhassa Roma'dan 30 kilometre uzaktaki
Eretum civarında temerküz etti. Tradisyon, bir defa M. ö. 504'te,
bir defa da 475'de olmak üzere Roma lehine iki defa zafer
kaydetmektedir. Daha sonra M. ö. 460'da bir Sabin ordusu
Capiiolium'u ele geçirdi ise de derhal geri atıldı. M. ö. 449'da
gene bir harp oldu; Roma kanlı zayiata uğradı. Nihayet her iki
taraf arasında bir muahede yapıldı ve bu suretle mücadele uzun
bir zaman için durmuş oldu.

Aequ'ler M. ö. beşinci yüzyılın birinci yarısında Aequ'­


cepheal lerle de uzun harpler oldu. Bunların en tipik
olanları bir Aequ ordusunun M. ö. 462'de Roma
önlerinde görülmesi ve bir de çiftinden çubuğundan alınarak
Roma dictator'u yapılan meşhur Ci n c i n n a t u s'un M. ö. 450'­
deki muharebesi ve zaferidir. Fakat bu da gösteriyor ki, Roma bu
harplerde, buhran zamanları memuru olan dictator'a baş vuracak
kadar sıkıntı içine düşmüştü. Roma ve müttefikleri gerek bun­
lara ve gerekse bundan sonra söyliyeceğimiz Vo/sc'lara karşı
ancak M. ö. beşinci yüzyılın ikinci yarısında taarruza geçebildi. O
zaman Aequ'ler Latin topraklarından ve Hernic'lerin memleke­
tinden atıldılar. M. ö. 418 ile 415 arasında labici, Vitellia ve
Bola itaat altına alındılar. Nihayet M. ö. 397 ile 392 seneleri
arasında yapılan bir seri muvaffakiyetli seferler ile, Aequ'ler
memleketinin işgali tamamlandı.

Vol■c'lar Beşinci yüzyılın yarısında tradisyonun en dikka-


cephe■I te değer olay olarak söylediği vak'a, bazı
siyasi hareketlerinden ötürü Roma'dan sürülen
Roma'lı C o r i o l a n u s'un intikam almak düşüncesi ile bir Valse
CUMHURİYETİN KUkULUŞU 83

ordusu başında M. ö. 486'da Roma önüne gelmesidir. Hellen ta­


rihinde emsali çok olmakla beraber, Roma tarihinde bir Roma'­
lının düşman ordusu başında anavatanına karşı gitmesinin ye­
gane misalini gösteren bu hikaye, her halde, Roma ordusu­
nun bir mağlubiyetini gizlemektedir. Filhakika Roma, Tarracina
ile Antium arasındaki Güney Latium'u ellerine geçirmiye çalışan
Vo/sc'lara karşı, yukarda da dediğimiz gibi, ancak M. ö. beşinci
yüzyılın ikinci yarısında mukabil taarruza geçebildi. Fa b i u s
A m b u s t u s ismindeki askeri tribunus yukarıda adı geçen
Tarracina'yı aldı (M. ö. 40n) ve burasını, Latium'u Güneye karşı
müdafaa için, müstahkem bir mevki haline soktu. Nihayet M. ö.
393'de Vo/sc'ların yeni bir hücumu vesilesiyle Circei'de bir
Latin kolonİ!-.İ kuruldu.

Veli Etrü■k M. ö. beşinci yüzyılın ortasından sonra yapılan


ıehri cephesi bütün bu mukabil taarruzlara üçler (lô.tin bir-
liği, Roma, Hernic'ler) ittifakının bütün üye­
leri aynı suretle iştirak ettiler. Fakat bunların uğraşmak mec­
buriyetinde oldukları son bir cephe daha vardı ki o da Veii
Etrüsk şehri idi. Roma ve müttefikleri şimdi bütün kuvvet ve
kudretlerini buraya teksif ettiler : Roma'nın yakın komşusu ve
rakibi olan Veii, Roma'da kıralların kovulmasından sonraki
buhrandan istifade ecJı!rek Tiber nehrini geçmiş, nehrin son
sahilindeki Fidenae'yi almıştı. Böylece Veii, nehir münakalesini
eline geçirmiş ve hatta Roma'yı tehdit etmiye başlamıştı. Çatış­
ma mukadderdi: Roma ile Veii Etrüsk şehri arasında uzun
süren bir mücadele devri açıldı. Fakat Roma bunu ötekile­
rin aksine, ta baştan itibarı::n, taarruzi yapmış görünüyor.
ilk muharebe M. ö. 482 ile 474 arasında oldu ve Roma
ordusundan bir kısım Ceremera ırmağı kenarında Veii'liler
tarafından imha edildi. Veii şehri bu zaferden istifade ederek
Roma yanında Tiber'in öte sahilindeki İaniculum dağını işgal
etmek istedi ise de püskürtüldü. Fakat bu sırada artık her iki
şehir de yorulduğu için 40 senelik bir muahede yapıldı. (M. ö.
474 ). Bununla beraber harp 40 sene dolmadan, M. ö. 438
de tekrar başladı. Bir müddet sonra da, çoktandır Roma
kolonisi olmuş olan eski Etrüsk şehirlerinden Fidenae, Roma'ya
isyan etti ve Roma'lı kolonistleri öldürdü. Veii şehri bunun
84 ROMA T ARlHI. 1.

tarafını iltizam ederek müdahale etti. Fidenae ta 428 tarihine


kadar geri alınamadı. Nihayet M. ö. 425'de bu sefer 20 senelik
olmak üzere, Veii ile tekrar bir muahede yapıldı.

Veli'nin muha- Veii Etrüsk şehri ile üçüncü ve son harp


■ara ■ı ve zaptı M. ö. 405'de başladı. Roma, rakibi ile olan
hesabını kat'ı surette görmek için Veii'yi mu­
hasara etmeye karar verdi. Tradisyonun 1 k i n c i T r o i a
h a r b i adını verdiği bu muhasara on sene sürdü. Roma
burada yaz kış asker bulundurmak zorunda kaldı. Bunun için
de askerlere para vermek usulünü kabul etti ve böylece i 1 k
d e f a o l a rc1.k b u r a d a p a r a l ı a s k e r m ü e s s e s e s i ni
k u rm u ş o 1 d u. Uzun süren bu muhasarada Veii şehri, Etrüsk
konfederasyonu tarafından kendi haline terkedildi. Üstelik
şehrin içindeki aristokratlar da Roma'ya mütemayil bir durum
aldılar. Bu vaziyette daha fazla dayanmaya imkan yoktu.
Bununla beraber bu ünlü Etrüsk şehri ancak
R o m a d i c t a t o r u M. F u r i u s C a m i 11 u s ' u n a z m i
v e a y n ı z a m a n d a, y a p ı 1 a n l a ğ ı m t e r t i b a t ı s a y e­
s i n d e z a p t e d i I d i. (M. ö. 396). Muhasara esnasında Veii'ye
yardıma kalkmış olan Capena ertesi sene (M. ö. 395), Falerii
de M. ö. 394 'de teslim oldular. Etruria'nın en kuvvetli şehir­
lerinden olan Volsinii de sulhu satın almak zorunda kaldı
(M. ö. 390). Alınan yerler ilhak edildi ve buralarda dört yeni
tribus kuruldu.

M. a. beılncl Roma büyük bir muvaffakıyet kazanmış, şim­


yüzyıldakl dıı diye kadar attığı adımların en büyüğünü at­
olayların 6nemlı mıştı. Sabin'ler, Aequ'ler Volsc'lar dağıtıldık-
Latlum'da dıktan başka, M. ö. beşinci ve dörüncü yüz-
■lya■t yıl dönemecinde en kuvvetli rakip olan Veii
hAklmlyet şehrı. alınmış ve E trurıa · , nın bu k ısını, takrı'ben
2200 kilometre kare arazi ile Roma'ya katılmıştı. Roma kendisi
için hayati önemi olan Tiber nehri mecrasına şimdi tamamiyle
hakim olmuştu. R om a b u s u r e t l e h e m e n b i r a s ı r d a n
f a zla s ü r e n h um m a l ı b i r g a y r e t l e y alnız E t r ü s k
k ı r a 11 a r ı n R om a'd a n k o v u I m a s ı n ı n d oğu r d u ğ u
b u h r a n ı b e r t a r a f e t m ek I e, y a n i m i 111 m e v c u d i y e­
t i n i kur t a rm a k l a k a lm ı y o r, a y nı z am a n d a Lali-
CUMHURiYETİN KURULUŞU 85

u m d a s i y a si h a ki miy et k u r u y o r, h atta La t i u m'­


d a n d a h a r i c e ç ı k a rak bu r a s ı n ı d ı ş a r d a n e m­
n i y e t e a 1 m ı ş o l u y o r d u. Roma'nın bu muvaffakıyet­
leri ise itibarını yalnız müttefikleri nezdinde değil, belki bütün
halya'da yükseltmeğe başladı. Çünkü Roma bu muvaffakıyet­
lerle yükselirken ona yegane rakip olan Etrüsk kudreti hem
Kuzeyde hem de Güneyde gerilemiş, ltalya'nın başlıca kültür
merkezleri olan Güneydeki Hellen şehirlerinin gelişmeleri de,
dağlardan ovalara inmeğe başliyan ltalik'lerden Osc kabile
gruplarının tazyikleri ile artık duraklamıya başlamıştı. Latium
ve Roma yavaş yavaş ltalya'nın yegane siyaset merkezi ol­
mağa yüz tutmuştu.

C. İç politika olayları

1. PATRİCİ - PLEB MÜCADELESİ. SEBEPLERİ VE


BAŞLICA CEPHELERi

Cumhuriyet
Cumhuriyet'in yukarda söylediğimiz (S. 71) ilk
devri başında esas teşkilatı gösteriyor ki burada asıl kazanan
Patrlcl'leria kısım Patrici asilJeri idi: yani kırallığı devir-
imtiyazlı mek i ı,: in yapılan ihtilal yalnız bunların işine
durumu yaramıştı. Cumhuriyet kurulmuşiu: fakat devlet
içinde bütün hukuktan hala yalnız bunlar faydalanma imtiyazına
malik bulunuyorlardı. Şimdi büyük bir kudret ve.itibar kazanan
senatus'da gene yalnız onların dediği oluyordu. En zenginlerin
çoğunluk teşkil ettiği centuria meclisinde yalnız onlar söz geçi­
riyorlardı. Tanrılarla hala yalnız bunlar münasebette bulunabi­
liyor ve hala yalnız bunlar memur olabiliyordu. Yani Pleb'!erle
aralarında siyasi hukuk bakımından derin bir uçurum vardı;
Patrici'lerle Pleb'ler sanki ayrı birer halk zümresi idiler; ara­
larında hala muteber bir evlenme iştiraki yoktu. Hatta bu
asiller şimdi kendilerini daha sıkı kapamağa başlamışlardı: Öte­
ki ltalya şehirlerinden gelen asilleri bile (Claudius gensi müs­
tesna) aralarına almamışlar, Pleb yapmışlardı.
86 ROMA T ARIHl. 1.

Patrlcl'lerle
Buna mukabil sayıları çok olup mütemadiyen
Pleb'lerln de büyüyen, aralarında epeyce de zengin ai-
durumlarında- leler bulunan Roma vatandaşı Pleb'ler, devlete
ki tezat ve vergi veriyorlar, harbe gidiyorlar, fakat esaslı
aradaki siyasi haklardan faydalanmadıktan başka üstelik
gel"glnlik
iktisadi bakımdan da bir çok sıkıntı çekiyorlardı.
Tabiatiyle bu vaziyet uzun müddet tahammül edilir birşey de­
ğildi. Binaenaleyh esasen daha kırallar zamanında bile Patrici'­
ler ile Pleb'ler arasında mevcut olan içtimai ve siyasi tezatların,
bunları düzeltici bir müessese olduğu muhakkak olan, kırallığın
ortadan kalkmasiyle, keskinleşmiş olmasına şaşmamak lazımdır.
Gerçekten kırallığın yıkılışı, kıralın şahsında kendilerine koru­
yucu bir şahıs bulmuş olan Pleb'lerir. vaziyetini bir kat daha
fenalaştırmış oldu: Çünkü kırallık, etrafındaki asillerin git­
tikçe büyüyen nüfuzuna karşı Pleb'lere dayanmak suretiyle
bir muvazene kurnyordu. Halbuki yeni cumhuriyet rejiminde,
gene Patrici'lerden olan ve onların menfaatini güden yüksek
memurlar ile Pleb'ler arasında herharıgi bir menfaat beraber­
liği yoktu.
P atrlci _ Pleb İşte, Patrici'ler ile Pleb'ler arasındaki bu
mücadele■I ve şiddetli gerginlik, bilhassa, ekserisi küçük köy­
baılıca cephe­ lülerden olan halkın iktisadi - toprak ve kredi
leri meseleleri - sıkıntılarının da katılmasiyle ya-
vaş yavaş büyük bir içtimai buhran doğurdu.
Bu buhran, P a t r i c i 'l e r l e P l e b ' l e r a r a s ı n d a, t a k r i­
b e n i k i a s ı r k a d ar b i r z a m a n s ü rec e k v e n e t i c e d e
i k i s ı n ı f ı n b i r b i r i n e m ü s a v i o I m a s ı n ı v e d e­
m o k r a t i k b i r c u m hur i y e t reji m i n i n k u rul m a s ı n ı
s o n u ç 1 ı y a c a k b i r m ü c a d e I e d e v r i y a r a t t ı. Her
iki tarafça inatçı bir şekilde yapılmış olan ve Roma tari­
hinde S ı n ı f m ü c a d e l e s i diye vasıflandırılan bu müca­
delede bir kaç cephe tesbit etmek kabildir. Bunu da Pleb'­
lerin çeşitli unsurlardan mürekkep olması ve binnetice istek­
lerinin çeşitli olması doğurmuştur.
51 a■i i■tekler Partici'lerle Pleb'ler arasındaki bu mücadelenin
Y cephe ■i en belirli cephelerinden birisi s i y a s t i s t e k-
i e r c e p h e s i idi. Gerçekten, bir defa ekserisi
Roma'ya ilhak edilen şehirlerin eski asillerinden olan ve şimdiki
CUMHURİYETİN KURULUŞU 87

durumlarına tamamiyle şuurlanmış olarak bu Patrici-Pleb mü­


cadelesinde Pleb'lerin başında önderlik eden hali vakti yerin­
de, maruf ve zengin Pleb aileleri, Patrici'lerle hukukt va
bilhassa siyasi müsavat temin etmiye çalışıyorlardı. Bun l a r
rı ü k ü m e t e i ş t i r a k e t m e k i s t i y o rl a r, P a t r i c i'l e rl e
m ü s a v a t e s a s ı ü ze r i n e e v l e n m e v e y ü k s e k m e­
m u rl u k l a r a i n t i h a p e d i l m e h a k k ı t a l e p e d i y o r-
1 a r dı.
Sosyal ve ikti- Mücadel enin bir de s o s y al ve i k t i s a d i
sadi istekler c e ph e s i vardı. Filhakika, küçük köylüler-
cephesi den mürekkep oLrn fakir Pleb kütlesinin ikti-
sadi bakımdan durumu pek feci bir hale gelmişti.
Esasen az olan toprak, aile efradı çoğaldıkca, aileyi geçindir­
miyordu. Üstelik kenar taraflarda bulunanlar, komşu kabilelerin
mütemadi akınlarına maruz kalarak zarar görüyorlardı. Bu fakir
Pleb'ler, bilhassa askere gitme hallerinde ve müzayakaya düştük­
leri zamanlarda, aldıkları borçları ödiyemiyor ve binnetice çok
ağu olan b o rçl a r h u k u k u n u n {fos nexııs) pençesine düşerek
ek�eriya k.öle oluyorlardı. Mahkemelerde de bunları müdafaa
edecek kimse yoktu. Bundan dolayı bunlar verg i t a rh ı n d a,
a s k e r e a l ı n m a l a r d a , b o r ç l a n m a I a r d a k e y fi h a r e­
ke t e d e n mü t eg a ll i b e y e v e m e m u rl a r a k a r şı h u­
k u k i h i m a ye i s t i y o r l ar, s o s y a l v e i k t i s a di d u ­
l u ml a r ı nın d ü ze ltil m e s ini t al e p e d i y o rl a r d ı.

Zirai istekler Mücadelenin başka bir tarafı ise, gene bu


cepbeııi kütlenin yaptığı zirai ist e k l e r c e ph e s i
idi. Bu, aslında t o p r a k d a v a s ı olarak müta­
laa olunabilir. Filhaki ka söylemek lazımdır ki, halkının büyük
çoğunluğu toprak işliyen çiftçi olan her devlette olduğu gibi,
R o m a'nı n d a e ze li v e e b e df d e r d i t o p rak dav a s ı
o l m u ş t u r . Bu davanın Roma tarihindeki ilk akisleri de işte
burada başlmaktadır. Bu da topraksız veya az topraklı
Pl eb'l e r i n d e v l e t a r a zi s i'n d e n top r a k i s t e m e l e r i
ş e k l i n d e t e zah ü r e t m e k t e d i r.

D eve . 1 Bunu iyi anlayabilmek için, işe bir az geriden


I t arazı■
başlamak faydalı olur. Malumdur ki ilk çağ-
daki harp kaidelerine göre mağlup olanın malı, mülkü,
88 ROMA TARİHİ, 1.

hürriyeti ve hatta hayatı, galip gelenin vicdanına kalmış


bir mesele idi. Fakat Romalılar, muzaffer oldukları za•
man umumiyetle ve her halde siyasi düşüncelerle, galip gelenin
kesin ve sert hakkını kullanmamışlardır. Bunlar ilhak ettikleri
yerler halkının, yalnız hayat ve hürriyetlerini değil, arazilerinin
de çoğu zaman, büyük bir kısmını kendilerine bırakırlardı. R o­
m a l ı l a r ilhak ettikleri yerlerin yalnız ü ç t e b i r i n e t e k a -
b ü l e d e n a r a z i y i d e v let n a m ı n a m ü s a d e r e e d e r e k
d e v l e t a r a z i si (ager publicus) yaparlardı.

Devlet Bu suretle devlete geçen arazinin bir kısmı


arazi■inl satılarak veya kiraya verilerek devlete va­
İIJletmek ridat sağlanır ; bir kısmı da emekli askerlere
veya fakir vatandaşlara dağıtılırdı. Fakat bu
satış ve tevzilerden sonra da devletin elinde mühim miktarda
boş arazi kalırdı. Eski Roma örf ve adet hukuku hususi şahıs­
ların böyle araziyi işletmesine yahut, bunlar şayet çayırlık
ise, orada sürülerini otlatmasına müsaade ediyordu. Ancak
bunlardan bu yolda istifade edenler senevi hasılatlarının beşte
veya onda birini devlete vermek zorunda idiler. Böyle bir
haktan istifade edenlere t a sar r u f e d e n l e r ( possessores )
veya i ş g a I e d e n I e r (occupantes) deniliyordu.

Devlet araz1 1 işte, Patrici'ler satılmayan, .


şu veya bu suretle
nln doğurduğu • - ır
b' k'ımseye ve n ·1 memış o 1 an boş d e v l e t
meseleler a ra z isin i n iş ga I hakkı nı n d a t a ma-
m i y l e k e n d i l eri n d e o l d u ğ u n u i d d i a
e d i y o r I a r dı. Bu inhisar neticesinde tabiatiyle bir çok Patri­
ci'ler zengin oluyor, Pleb'ler ise bundan hariç tutuldukları için
mağdur oluyorlardı. Sonra ve bilhassa bu arazinin fakirlere veril
mesi işi de, usulsüzlükler yüzünden daima sekteye uğruyordu.
Üstelik bunların içinden, devlet arazisinden nasılsa bir parça
elde edenler de, Patrici'lerden olan memurlar tarafından,
Partici'lere yapılmıyan muamelelere maruz kalıyorlardı. Nihayet
Patrici'ler askere giderken arazilerini kölelerle işletebildikleri
halde, Pleb fakirler askere giderlerken verilen bu araziyi
bırakmak veya borçlanmak zorunda kalarak arazilerinden
de oluyorlardı. işte bütün bunlar Pleb'lerin zirai sahada
CUMHURİYETİN KURULUŞU 89

şikayetlerini mucip oluyordu: Devlet arazisinin elde edilmesinde


kendilerinin de kanları akmış olan bu insanlar, haklı olarak,
d ev l e t a r a z i si n i n tevzi i v e i ş g a l i m e s ele s i n i n
b i r d ü z e n e k o n u l m a s ı n ı t a l e p e d e b i l i r di.

Adli ve dini
Kısaca hulasa ettiğimiz bu cephelerden başka
cepheler Patrici • Pleb mücadelesinde daha sonra adli
ve dini cepheler de meydana geldi. Adli isteker,
mahkemelerde yalnız Patrici'lerin yargıç olmasından ve bunla­
rın, neşredilmiş, yazılı kanunlara göre değil, fakat dint esrar
gibi, yalnız kendilerine malum olan hukuk kaidelerine göre hü­
küm vermelerinden çıkıyordu. P l e b 'l e r h a k i m I e r i n, ü z e­
r in d e k a r a r v e r e c e k l e r i h e r k e s c e m ut e b e r ö r f v e
a d e t h u k u k u n u n y a z ı l m a s ı n ı v e b ö y 1 e c e b i r h u­
k u k m ü s a v a t ı n ı n t a ha k k u k e t m e s i n i i s ti y o r l a r d ı.
Filhakika bir suçun ne olduğu ve ne gibi bir cezası bulunduğu
yazılı olarak açıkça ilan edilerek herkese anlatılırsa. hakimler
sakat hükümler, haksız cezalar veremezlerdi. Fakat kanunlar
yazılı olmazsa, kanunu ve cezayı yargıçlardan başka kimse bil­
miyeceği için, onları kimse kontrol edemez, binnetice hukuk mü­
savatının tahakkukuna imkan olamazdı. Gerçekten, tarihi inkişaf
gösteriyor ki, hemen her yerde halkın idare başındaki zümreyle
olan mücadelesinde şahıslarını, mal ve mülklerini korumak için
başvurdukları başlıca tedbirlerden birisi, kanunların yazılıp neşre­
dilmesini istemek olmuştur. Mesela Atina halkı asillerle olan ilk
mücadelelerinde, onların tazyikine karşı evvela yazılı kanunlar
istemişlerdir. Aynı şeyi şimdi de işte Roma'da Plebler istemek­
te idiler. Nihayet işin dini cephesi de ratıip collegium'larının
yalnız Patrici'lere münhasır olmasından, yani, Pleb'lerin rahip
olamamalarından çıkıyordu. P I e b' l e r k e n d i l e r i nin d e
r a h i p o l m a l a r ı n ı i s t i y o r I a r d ı.

Pa trlci - Pleb
Hülasa görülüyor ki, Patrici'ler ile Pleb'ler
mücadelealnln arasındaki gerginliğin sınıf mücadelelerine
manAsı damgasını vuran sebepleri hem çok, hem de
mahiyet itibariyle çeşitlidir. İşte isteklerin
bu çokluğu ve çeşitliği yüzündendir ki, bu iki sınıf arasındaki
içtimat mücadele tarihi de fevkalade kompleks bir vaziyet
90 ROMA T ARIHI, 1.

gösteriyor. l4ilhakika, daha şimdiden tebarüz ettirmek lazımdır


ki, a ş a ğı h a I k t a b a k a sı nı n h u k u k e m n iy e t in i v e
m ü s a v a tı nı s a ğ I a m a k iç in d e m o k r a si u ğ r u n d a
y a pı I d ı ğ ı h i s s i n ; v e r e n b u m ü c a d e I e, ilerde görüleceği
gibi, t a r ih i t e z a h ü r l e r i b a kı m ı n d a n a s lınd a, b ir k a ç
b ü y ü k P l e b a i l e s i n e P a t r ic i'I e r l e t a m bir s i y a s i
m ü s a v a t t e m in e t m e k i,ç i n y a pı l a n b i r m ü c a d e l e
id i. Bundan dolayı da en büyük kahramanları hep büyük Pleb
ailelerinden çıkmıştır.

2. PATRİCİ - PLEB MÜCADELESİNİN Fİ'LEN BAŞLAMASI


VE PLEB'LERİN İLK KAZANÇLARI

Pleb'ler
Hiç şüphesiz Pleb'ler böyle bir mücadeleye
teıkllAtlanı- başlarken evvela kendilerini teşkilatlandırmağı
yor ı ilk Pleb düşünmüş olacaklardır. Filhakika, devlet meka-
mecll■I nizmasında onlardan hi çbir memur bulunma•
ması ve centuria meclisinde de nüfuzlarının olma•
ması, mücadele için kütle halinde bir teşkilat kurmalarını zaruri
kılıyordu : Patrici'ler kendilerini nasıl organize etmişlerse Pleb'ler
de şimdi kendilerini öyle organize ettiler ve yeni mües­
seseler kurarak artık Patrici'lerden tamamiyle ayrı bir ce­
maat haline geldiler. Bu yeni teşkilatın en önemlisi, tradis­
yonun, Peleb'lerin mahalli taksimata ( lribus) göre, ayrıca
kurmuş olduklarını söylediği, ö z e l b ir P l e b me c l i s i (conci•
lia plebis tributa) idi. Pleb'lerin, içinde artık kendilerine ait
umumi işleri gene kendilerinin hal ve fasl ettikleri bu
meclisin başkanlarına tribunus, kararlarına da plebiscita de­
ni yordu. Fakat, Pleb'lerin bu özel meclisi yavaş yavaş önemli
meseleri ele almıya başladı. Hatta bir aralık burada her kesce
muteber, kanun mahiyetinde kararlar alınmıya kadar bile ileri
gidildi. D e v l e t i n res mi o r g a n I a rı n d a n o I mı y a n b u
m ec I is i n k u r u l m a s ı ı ş ı , g e r e k m ü e s s e s e n i n,
g e r e k s e a l d ı ğ ı k a r a r I a r ı n r e v o 1 ü s y o n e r k a r a k­
t e r i bak ı mı n da n, Patrici'lerin iktidarda bulunduğu bu
d e v I e t i ç i n d e, a d e t a m u k a b i l b i r h ü k ı1 m e t k u r­
m a k t e ş e b b ü s ü g i b i i n k ı I a p ç ı bir h a r e k e t o l a r a k
k e n d i cı i g ö s t e r i y o r d u.
CUMHURİYETiN KURULUŞU 91

Ple b'lerin mG- Patrici- Pleb mücadelesinin seyrini anlatmağa


cadele metod- başlarken evvela bu mücadelede kullanılan
ları ı Meıııru metodları belirtmek faydalı olur. Filhakika,
metod, ihtl­
olaylar Pleb'lerin bu işte iki türlü metod takip
lAlcı metod
etliklerini gösteriyor. Bunlardan biri m e ş r u
m eto d o l up Ple b'l e r i n örf v e ad etl e r i l e ka­
n u n l a r d a i r e sin d e t e k lif y apm a l a r ı ve b u n l a rı
m e ş r u ş e k i I d e k a b u l ett i r m i y e ça l ş m a l a r ı ş e k-
1 ind e t e z ahü r e t m e k t e d i r. Öt e k i i s e i h t i l a l c i
m e t o d d u r ki b a ş l ı c a v a s ı t a s ı gr e v hareketlerine
benziyen bir ayaklanma olarak görülmektedir. Bu da keza iki
şekilde olmuştur : Pleb'ler, isteklerini tahakkuk ettirmek için,
ya kütle halinde umumi grev, yahut da k1smi grev yapmışlardır.

Mücadele başlı­
Olaylar Pleb'lerin istediklerini elde etmek yolun­
yor ı Pleb'leriı: da evvela grev yoluna baş vurduklarını g öste­
ilk grev ha• riyor. Filhakika tradisyon Pleb'lerin, içinde bu­
reketl lundukları duruma artık tahammül edemiyerek,
M. ö. 494 senesinde, kütle halinde Roma'dan
çıkıp bir kaç kilometre uzaktaki Mukaddes dağ'a çekildikl�rini
( secessio plebis in montem sacrum) kaydetmektedir. Burada
biz yalnız Roma'da değil, belki cihan tarihindeki ilk grev hare­
ketini görürüz. Fakat haberden Pleb'lerin bu grevle ne istedik­
leri vazıh olarak anlaşılamıyor. Onlar bu hareketle acaba Pat­
rici'leri tehdid ederek yalnızca istediklerini elde etmek mi iste­
diler? yoksa onlardan tamamiyle ayrılarak yeni bir şehir mi
kurmak istediler? Bu cihet kat'i olarak bilinmiyor. Devletin
belki de harabisini sonuçlayabilecek olı1n bu hareketin,
malt, askeri ve iktisadi bakımlardan Pleb'lerden müsta�·ni
kalamıyan Patrici'leri telaşa düşürmemesi mümkün değildi. Pleb'­
leri ikna etmek lazımdı. Yapılan konuşmalardan sonra Pleb'ler
nihayet razı oldular. Geri d önmeleri için ileri sürdükleri üç
şart Patrici'ler tarafından kabul edildi. Anldşmanın ilk hük­
mü Pleb'lere umumi af ilanı idi. İkincisi fakir Pleb'lerin borç­
larının silinmesi ve borçlarından dolayı köleliğe düşenlerin tek­
rar hürriyete kavuşmaları idi. Anlaşmanın üçüncü hükmü de,
bundan sonra Pleb'lerin hukukunu müdafaa edecek iki Pleb
şahsiyetinin tanınması idi.
92 ROMA TARİHI, I.

Pleb trlba-
Patrici'lerce şimdi tanınmış olan pleb şahsiyet­
nu■ 'ları ve leri Pleb'!erin özel meclislerine başkanlık eden
■el&hlyetlerl ve Pleb tribunus'ları ( tribuni plebis) denen
adamlardı. Tradisyonun bundan sonra, memurlar
gibi centuria meclisinde seçildiklerini söylediği b u ş a h s i y e t­
i e r, l i c t o r 'l a r ı , m e m u r l u k c ü b b e I e r i v e e m r etm e
( imperuim) k u d r e ti e r i o I m a d ı ğ ı i ç i n, aslında d e v I e t
m e m u r u d eğ' i I i d i I e r. Pleb tribunus'ları yalnızca Pleb
zümresinin mümessilleri ve onların bu patrici'ler devletin­
deki müdafileri idiler. Bunların sayıları önceleri iki iken
sonradan ona çıkarıldı ve hatta kendilerine yardımcı olarak,
polis sıfat ve yetkisini haiz, iki de muavin ( aediles plebi )
verildi. Fakat asıl dikkati çeken cihet b u P I e b t r i b u n u s ' -
I a r ı n ı n , d e v I e t m e m u r u o I m a d ı k I a r ı h a l d e, g e n i ş
s e I a h i y e t s a h i b i o I m a I a r ı d ı r. Gerçeklen bir defa, bun­
lar Pleb'lerin hukukunu P;ıtrici memurların keyfi hareketlerine
karşı koruma hakkına (ius auxiW) sahiptiler. Çok geçmeden
devlet memurlarının resmi işlerine karşı veto kullanmak (ius
intercedendi) ve aksini yapanları tevkif etmek ve cezalandırmak
(ius coe rcendi) hakkını da elde ettiler. Bunlar yalnızca consul'lerin
şehir haricindeki selahiyetlerine ve alelitlak dictator'lara karşı
her hangi bir müdahalede bulunamazlardı. Fakat şehir dahilin­
de Pleb'lere şu veya bu suretle haksızlık edenleri tevkif ederek
Pleb'lerin özel meclisinde (concilia plebis tributa), Pleb cemaati ile
muhakeme etmek (ius agendi cum plebe) ve hatta bu Pleb cemaatı
kararı ile servet müsadereleri veya ölüm cezaları verdirmek
haklarına malik bulunuyorlardı.

Pleb tribana ■'· Mamafih derhal söylemek lazımdır ki Pleb


larının doku- tribunus'larmın bütün bu hakları, e m r e t m e
nulmazbk vasfı k u d r e t i n e de ğ i 1, m e n e t m e k u d r e -
t i n e d a y a n ı y o r d u. Bu kadar vast sela­
hiyetler arkasında b u n I a r ı k o r u y a n ku v v e t i s e ,
dev l e t m e m u r l a r ı n d a k i gi b i h u k uki b i r k u v­
v e t d e ğ i I, P I e b s ı n ı f ı n ı n y e m i n e t m e s i i I e k a­
z a n d ı k I a r ı d o k u n u I m a z I ı k ( sacrosanctitas) v a s f ı i d i.
imparatorluk devrinde imparatorların dahi önceleri istifade et-
CUMHURİYETiN KURULUŞU 93

tikleri bu dokunulmazlık vasfı, P l e b t r i b u n u s 'l a rını d e v-


1 e t i ç i n d e m uka d d e s ş a hıs l a r h a l i n e ç ı k a r d ı .
Bundan dolayıdır ki bunlar vazifelerini yaparken taciz edile­
mezlerdi; hatta kendilerine fena gözle bile bakılmazdı. Bunlara
hakaret eden bir kimse derhal öldürülebilirdi.

Pieb trı"b UDU& , - Devlet memurlarının


. .
işlerini akamete uğratan ve
Iarının önemi selahiyetlerı hıçbir hukuki zemine dayanmadığı
için de karakterleri, tıpkı özel Pleb meclisleri
kararları gibi, revolüsyoner olan Pleb tribunus'larının meyda­
na çıkması, Roma'nın iç tarihinde önemlidir. Filhakika tarih,
birçok kavimler ve devletlerin devrini yaşamış- veya muzır bir
hale gelmiş müesseseleri bir tek inkılap veya ihtilal hareketi
ile bertaraf ettiklerini göstermektedir : Mesela, Hellcn şehir
devletlerinde asillerin imtiyazları ve keyff hareketleri, tiranlık
idaresinde tiranın müdahalesi, demokrasi idaresinde de me­
murların derhal mahkemeye verilmesi ile kaldırılmıştır. Roma'­
da ise bu iş, önceleri, bu söylediğimiz şekilde, yani Pleb tribunus'­
larının daimt müdahaleleri ile tahakkuka başlamıştır. Binaenaleyh
P I e b t r i b u n u s'l u ğ u, P a t r i c i 'l e r d e n o I a n d e v l e t
m e m u r l a rın ı n h a k s ı z k a r a r l a rın a k a r ş ı k o n t r ol
ve t e m y i z s e lah i y e t i n i h a i z b ir m ü e s s e s e
o l a r a k m ü t a laa o l u n a b i l i r v e bu b a k ımd a n
b u g ü n k ü d a n ı ş t a y 'l a r ı n (D e v l e t ş u r a s ı) b i r n e v i
p r o t o • t i p i s a y ı l a b i l i r.

İlk revden Görülüyor ki, Pleb'lerin ilk grev hareketi ile


aonragPalrici'- aldıkları neticelerin manası büyüktü. Çünkü
terle Pleb'le- Pleb'ler şimdi, bilhassa bu Pleb tribunus'luğu
rin durumu müessesesi ile, adeta devlet içinde devlet kur-
muş oluyorlardı. Patrici'ler bundan sonra tri­
bunus'luğu bertaraf etmek için ellerinden geleni yapmaktan
geri kalmadılar ise de işleri tersine döndüremediler. Hatta
tradisyon, C o r i o l a n u s'un bu hususta şahsen büyük gayret
gösterdiğini, fakat muvaffak olamıyarak sürülmüş olduğunu (M.
ö. 491} söylemektedir. Çünkü Pleb'ler artık teşkilatları, meclis­
leri ve tribunus'ları ile iyi organize edilmiş bir cemaat halin­
de Patrici'lerin bütün hücumlarına mukavemet gösterdiler.
94 ROMA TARİHİ, 1.

Bunlar şimdi, ayrı meclisleri, idare cihazı ve hatta maliyesi


ile adeta ayrı bir millet gibi yaşamağa başladılar. Bundan
dolayıdır ki Roma, cumhuriyetin ilk zamanlarında iç idare
bakımından, vahdeti ancak harp zamanlarında ve dictator
idareleri altında temin edilebilen bir devlet olarak görünmek­
tedir. Mamafih şunu da söylemek lazımdır ki, bu devleti idare
eden Patrici'ler siyasi insiyakları ve Gzağı görüş kabiliyetleri
sayesinde, karşı tarafta haklı ve kıymetli olan şeyi anlamakta
gecikmediler: Yavaş yavaş, bu mukabil hükümeti, kendilerinin
kurdukları cumhuriyetin esas teşkilatı içine sokmağa başladılar.
Böylece bir taraftan Pleb'lerin sebat ve metaneti, diğer taraf­
tan da Patrici'lerin devlet idaresi san'atı, bu iki halk zümresinin
aynı haklara malik bir bütün halinde birleşmesi ve vahdetin
kurulması imkanlarını hazırlamış oldu.

Con■ul Spuriu■
Fakat M. ö. 494 anlaşması iki halk zümresi
Cas■ia■'un zirai arasındaki barışı ancak pek az bir zaman
teklifleri ve için sağlıyabildi. Filhakika, Pleb tribunus'la­
neticeleri rının mevcudiyeti onların zirai isteklerinin
tahakkukuna yaramıyordu. Pleb'ler devlet ara­
zisinin taksimi bakımından gene haksızlıklara uğrıyorlardı.
işt e z i r a i m es e l e n i n t am g ü n ü n m e vzu u o l d u ğ u
s ı r a l a r d a (M. ö. 486) c o n s u l S p u r i u s C a s s i u s i l k
d e f a o l a r a k b u n a b i r ç a r e a r a m a y a k a I k t ı. Daha
önce, M. ö. 493'de, Latin birliği ile olan ittifakı yapmış (S. 79),
şimdi de üçüncü defa olarak consul seçilmiş olan S p u r i u s
C as s i u s, zirai meselenin halli için bir kanun layihası verdi
(le� agraria). Bu layihanın ana hatları şöyle hülasa olunabilir :
Evvela, yakın zamanlardaki harplerde kazanılan devlet arazisi
(ager publicus), satılacağına, veya emekli askerlere verilece­
ğine, küçük parçalara ayrılarak muhtaç Pleb'lere, veya ittifak
mucibince mühtaç Latin'lere verilecekti. Saniyen, eğer bu
arazi yetmezse, zengin Patrici'lerin işgal ederek işletmekte olduk­
ları devlet arazisinden de istifade edilecekti. Fakat, öteki con­
sul bu teşebbüsü baltaladı ve kanun layihası hukuki kudret
kazanamadı. Hatta teklif eden Cassius, memuriyeti bittikten
sonra mahkemeye verildi ve bu kanunla Pleb'leri tatmin etmek
CUMHURİYETİN KURULUŞU 95

suretiyle kıral olmak istediği iddia edilerek ölüme mahkum


edildi. Bu n u n l a b e r a be r C a s si u s 'u n b ü t ü n d e v l e t
a r a z i s i n i m u h t a ç l a r a d ağı t m a k i ç i n y a p t ı ğ ı g a y­
r e t l e r v e b u n a e s a s o l a n fik i r l e r , d a h a s o n r a k i
zi rai t e d b i r l e r e hep i l h a m k a y n ağı o l m u ş t u r .
Bu b a k ımd a n k e n d isi, R o m a• n ı n i 1 k sos y a 1 r e -
f o r m c u s u d i y e a nıl m ağa h a k k a z a n m ı ş tır.

Pleb trlbıı-
Pleb'leri düşünen, aristokrasinin imtiyazlarını
nus'uı Publlliu■ yıkmak isteyen bir consul'un böylece idam
Valero'nun edilmesi, Patrici' lerin kudretini çoğalttı ve bu
teklifi da, F a b i u s'ların mükerreren consul olmaları
gibi, bir nevi a r i s t o k r a l i k o 1 i g a r ş i y e
götü r d ü. Fakat idarelerine Patrici'lerin de nihayet tahammül
edemedikleri F a b i u s 'lar düşer düşmez C a s s i u s 'un teklifleri
tekrar alevlendi. İşte bu sırada Pleb tribunus'larından P u b l i­
l i u s V a l e r o, Pleb'lerin arzularına yeni bir istikamet vermesini
bildi : Bu adam o z a m a n a k a d a r c e n t u r i a m e c l i s i n d e
s e ç i 1 e n P 1 e b t r i bun u s 'lan ile aedilu,ı:;'larının bundan
böyle artık P 1 e b ' 1 e r i n, i ç i n d e P a t r i c i b u I u n m ı y a n,
k e n d i ö z e 1 m e c 1 i s i n d e i n t i h a p e d i l m e I e r i n i teklif
etti. Teklif kabul edildi (M. ö. 471). Bu, Pleb'ler için önemli
bir kazançtı. Çünkü kendi işleri için canla başla çalışacak
adamları artık kendi meclislerinde seçmek hakkını kazanı­
yorlardı.

3. DECEMVİR'LER KOMİSYONUNUN KURULMASI VE


ON İKİ LEVHA KANUNLARININ NEŞRİ

Adli istekler
Az bir zaman sonra Pleb tribunus'u C. T e -
ele alınıyor ,r e n t i 1 i u s A r s a başka bir meseleyi ele aldı.
İlk kanun Bu da adlt istekler cümlesindendi. Filhakika,
y zma teklifi
a Pleb tribunus'ları ancak vak'adan vak'aya mü-
dahale edebildikleri için, Patrici'lerin tazyikleri
ve keyfi hareketleri daimi bir surette bertaraf edilemiyordu.
Bunun kat't otarak halli ise, hiç şüphesiz, muteber örf ve
adet hukukunu biran evvel yazıp neşretmek ve Roma'da
hukuk emniyeti ve müsavatı tesis etmekle kabil olacaktı.
96 ROMA TARİHİ, 1.

l ş t e Te r e n t i l i u s A r s a i l k o l a r a k M. ö. 462 'd e, ö r f
v e a d e t h u k u k u n u n, h e r i k i z ü m r e y e a i t o l a c a k,
müşt erek bir kanun şeklinde yazılmasını v e
b u n u n i ç i n d e b i r ko m i s yo n t e ş k i l e d i l m e sin i
t e k lif e t t i. Patrici'ler bu teklife şiddetle itiraz ettiler. Ancak,
bu sıralarda harpler dolayısiyle Pleb'lere çok muhtaç oldukları
için, başka ufak tefek tavizatla onları tatmin etmekten de geri
kalmadılar. Bunlardan birisi Pleb tribunus'ları sayısının- ihtimal
- beşe çıkarılmasına muvafakat edilmesidir (M. ö. 457). Gene bu
cümleden olarak biraz sonra (M. ö. 454), Pleb tribunus'larının
muayyen miktarda servet cezaları kesmek hakkı ( lex Aternia
Tarpeia)da kabul edilmiştir.

Decem.v1r,1er ve Mamafih Pleb tribunus'ları bütün bu tavizlere


•On iki levha rağmen hukukun yazılması işini elden bırak-
kanunları• madılar. Böylece nihayet ilk tekliften on sene
sonra, Patrici'ler, hukuku yazmak için bir ko­
misyon kurulmasına razı oldular. Consul selahiyetini haiz o n
a d a m d a n m ü r e k k e p k a n u n y a z ı c ı b i r ko m i s yo n
( decemviri consulari imperio legibus scribundis) kur u I d u (M.
ö. 451). Bu adamların kolay olmayan vazifelerini tesirsiz yapa­
bilmeleri için de, tıpkı Hellas'da olduğu gibi, b ü t ü n h ü k ü­
m e t kud r e t i o nla r ı n e 11 e r i n e v er i l d i. Çünkü kanun
vazetmek ve devlet idare etmek o zamanın düşüncesinde he­
nüz ayrı bir iş sayılmıyordu. işte böylece Patrici'ler consullu­
ğu, Pleb'ler de tribunus'luğu bıraktılar; fakat meclisleri kal­
dırılmadı. içlerinde Consul A p pi u s C l a u d i us (eski) da olan
bu decemvir'ler adeta bir dictator idaresi kurdular ve çalışma­
ğa başladılar. Söylendiğine göre, içlerinden üçü, Güı\ey İtalya
Hellen şehirlerine ve Atina'ya giderek onların kanunlarını, örf ve
adetlerini bizzat tetkik ettikten başka bazı Hellen mütehassıs­
larını da kendilerine yardıma çağırdılar. Bu suretle decemvir'ler
bir senelik bir çalışma sonunda, on kanun levhası yazmıya mu­
vaffak oldular. Fakat yazılma bitmediği için ertesi sene iki lev­
ha daha yazıldı. Hepsi birden "On i ki l e v h a k a n u n l a r ı ,,
( leges duodecim tabularum) a d ı n ı a l a n b u k a n u n l a r
CUMHURİYETiN KURULUŞU 97

h e r k e s i n o k u m a s ı i ç i n Fo r u m'd a k i h a t ip k ü r s ü ­
s Ü n e a s ı I d ı.

On iki leva
On iki levha kanunları levhaları M. ö. dördüncü
kanunları.nan yüzyıl başındaki Gal'ler felaketinde kaybol-
muhtevası muştur. Muhtevasından kırıntı şeklinde birkaç
parça, bazı yazarların kayıdlariyle, bize kadar
gelebilmiştir. Bunların genişletilmesinden meydana gelen daha
sonraki kanunlardan, M. ö. beşinci yüzyılın kanun maddelerini
çıkarmak çok zor olmaktadır. Ancak şunu söylemek kabildir ki,
bu kırıntılar dahi burada tezahür eden Roma hukukunun nis­
peten yüksek bir seviyede olduğunu göstermektedir. Mama·
fih, burada bugün kati olarak bir birinden ayırdığımız bir çok
hukuk sahalan, bir biri içine girmiş bir haldedir: Bunlarda
mesela h u su s i h u k u k, c e z a h u k u k u, a m m e h u k u k u
v e s a i r e g i b i s is t e ma t i k a y r ı l m a l a r y o k t u r ; Mad­
deler de vak'a vak'a ele alınmıştır. Edinilebilen bilgilere göre bu
kanunlarda Pleb'lere, normal hukuki münasebetlerin her
sahasında medeni hukuk bakımından müsavat veriliyor, Pat­
rici memurlarının keyfi hareketleri tahdit ediliyordu. Fakat
devlet makamlarının halk cemaatlerine karşı otoriteleri de
kuvvetlendiriliyordu. Buna mukabil sınıf ayrılması henüz kaldı­
rılmıyor, Patrici'ler ile Pleb'ler arasındaki evlenme yasağı gene
kati olarak teyit olunuyordu. Bundan da anlaşılıyor ki, O n i k i
le v h a k a n u n l a r ı m e v c ut v e m u t e b e r ö rf v e ad e t
h u k u k u n u n y a z ı l m a s ı n d an b a ş k a b i r ş e y d e ğ i I d i.
Halbuki Pleb'ler bununla aynı zamanda, yukarıda dediğimiz gibi
(S. 89, 95) kendilerinin yazılı kanunlarla Patrici'lerle hukuk bakı­
mından müsavi bir statüye konulmasını da istiyorlardı. Komisyon
bunu yapmamıştı.

On iki levha
Buna rağmen O n i k i I e v h a k a n u n I a r ı,
kanunları.nan t am bi r buÇ uk a sır önce A ti n a •da
önemi S o l o n i l e k a t ' i o l a,r a k k u r u l m u ş o l a n
h u k u k d e v I eti n i n, R o m a' d a d a t e e s­
s ü s üne do ğ r u a t ı l m ı ş i l k m ü s b e t a d ı m ı te ş k il
e d i y o r d u. Bundan dolayıdır ki eski Roma'lılar On iki levha
kanunlarına Roma hususi hukuku ile amme hukukunun kaynağı
olarak bakmışlardır. Roma gençliğinin tahsil ve terbiyesinde de
Roma Tarl/ıl 7
98 ROMA TARİHİ, 1.

uzun zaman en önemli bir vasıtayı teşkil etmiş olan bu kanunlar,


bir çok asırlar için yeni teşkilatın temeli olmuşlardır. Filha­
kika, bundan sonra yüzyıllar boyunca nazariyatta daima on iki
levha kanunlarının hukuki kudreti müessir olmuştur : Roma
hukuku, Roma'lının konservatif, hukukt işlerde çok ihtiyatlı
olan görüşü altında mütemadi tefsirlerle gelişirken, bu on iki
levha kanunları daima esas kalmıştır.
4. PLEB-PATRlCt MÜCADELESİNDE PLEBLERİN
YENİ KAZANÇLARI

Pleb'lerla ikin- Decemvir'ler komisyonu ancak mevcut ve mute­


cl grevi ve Va- ber hukuku neşretmişti; fakat Pleb'lerle Patrici'­
lerla••Horatlu• lerin hukukan müsavatını temin edememişti. Bi-
kaaunları naenaleyh bunlar çekiiip te normal vaziyet tees-
süs edince sınıf mücadelesinin tekrar alevlenme­
si mukadderdi. Decemvir'lerin vazifeleri bittiği halde iktidardan
çekilmemeleri bu �levlenmeyi yalnızca tacil etti. Filhakika, eğer
tradisyona inanmak lazımsa, P l e b ' l e r, Dece m v i r' l e r i n b u
h a r e k e t i n i p r o t e s t o i ç i n ş i m d i i k i n c i b i r g r e v y a p­
t ı l a r v e g e n e M u k a d d e s d a ğ a ç e k i l d i l e r ( M. ö. 449 ).
B u n u n ü z e r i n e D e c e m v i r' l i k l a ğ v e d i l d i. Gerçekten,
teşrii va-zifesi hiç bir itiraza maruz kalmıyan bu komisyonun
lağvı, devlet hukuku bakımından işlerin düzenlenmesine doğru
atılan bir adım oldu. Şimdi yeni gelen consul'ler, iç huzurun temini
için, Pleb'lerin istedikleri şeyleri de ihtiva eden, esaslı üç ka­
nun tasarısı teklif ettiler. M. ö. 449 senesinde kabul edilerek
Va l e r i u s - H o r a t i u s k a n u n l a r ı ( leges Valeriae - Hora­
tiae ) diye adlandırılan bu kanunlardan birincisi, vatandaşların
itiraz ve temyiz (provocatio) hakkını kat'ı alarak teyid ediyordu ;
yani halk, dictator müstesna, diğer bütün seçilmiş memurların
haksız hareketleri karşısında halk meclisine müracat edilebil­
ecekti. ikincisi, Pleb tribunus'larının d o k u n u l n u l m a z l ı k
vasfının resmen tanınması ve sayılarının da ona çıkarılması
hakkında idi. Üçüncüsü ise, Pleb meclisinde ( concilia plebis
tributa ) verilen ve yalnız Pleb'ler için muteber olan karar­
ların (plebiscita) bundan böyle centuria meclisi ( comitia cen­
turiata ) kararları ( leges ) ile müsavi addedilmesini tazammun
ediyordu.
CUMHURİYETİN KURULUŞU 99

Valerius-Hora• Valerius - Horatius kununları bu hali ile Roma


tius kanunla- esas teşkilatının mühim bir inkişaf merhalesini
rının önemi I teşkil ediyordu. Filhakika bu kanunlarla, P l e b'-
Roma•nın l eri n a d a ml arı o l u p ş i md i y e kad ar
magna carta••• r e v o l ü s y o n e r k a r a k t e r d e b u l u n a n
P l e b T r i b u n u s 'l a r ı, a r t ı k h u k u ki v e ka n u n i b i r
ş e k i l d e t a n ı n ı y o r d u. Bunlar şimdi resmt ve müstakil pleb
memurları vasfını kazanıyorlardı. Fakat kanunların en önemli ta­
rafı şu idi: Artık P l e b' l e r i n k e n d i m e c l i sle rin d e v e­
r e c e k l c r i k a r ar 1 a r (plebiscitn) b ütün R o ma c e m a a t i
i ç i n mut e b e r o l uyo r d u; yani bunlar kanunlara analog ge­
nel bir kıymet kazanıyordu. Filvaki bunların da Senatus ta­
rafından tasdik edilmesi lazımd.; fakat o zaman zaten bütün
kanunlarda bu usul cari idi. Binaenaleyh Roma'da Pleb sınıfının
karar şeklinde tecelli eden arzularına her kesce muteber kanun
mahiyeti vermeği derpiş eden b u k a n u n l a r a R o m a ' n ı n
m a g na c a r t a' s ı d e n e b i l i r. Hiç şüphesiz bunların mak­
sat ve gayesi, İngiliz magna carta'sı gibi, hürriyet için yeni
emniyet uzuvları ortaya koymak değildi; bunlar Roma'da bü­
yük bir kısım vatandaş haklarının revolüsyoner mahiyetteki
müesseselerle korunan emniyetini, kanuni olarak genel manada
teyit ettiği ve kuvvetlendirdiği için bu vasfı almıya layıktı.

Ple b mec- Fakat Pleb meclisi (concilia plebis tributa)


U si yeni bir kararlarının meşru ve kanuni' bir mahiyet
halk meclisi almam Patriciler ;çin zararlı olacaktı. Bina-
oluyor enaleyh bu kararların tanınması ile Patri-
ci'lerin orada da oy sahibi olmaya kalkmalarına
şaşmamak lazımdır. Gerçekten, bir zaman sonra pleb mec­
lislerine patrici'ler de girmeğe ve oy vermiye başladılar. Bu
ise meclisin eski şeklini değiştirdi ve bu meclis, hiç değilse,
M. ö. 447'den itibaren, Comitia tributa adını alarak yeni bir
halk meclisi haline geldi. B ö y l e c e t a r i hi i n k i ş af R o m a­
d a e s k i P l e b s ı n ıf m e c I i s i n i, i ç i n de a r t ı k büt ü n
R o m• a h a l k ı n ı n o y u n u k u 11 a n d ı ğ ı y e n i b i r h a I k
m e c l i s i n e g ö t ü r m Üş old u: Comitia tributa şimdi Comitia
centuriata yanında aynı hukuki kı} meti haiz olan ikinci bir halk
meclisi oldu. Yalnız, centuria meclisinde halk, servetine göre
100 ROMA TARiHİ, 1.

sıralanarak oy verdiği halde, bunda hiçbir tefrik yapılmadan


tribus'a göre oy veriliyordu. Bu bakımdan yeni meclis d3ha
demokratik bir çehre gösteriyordu. Tabiatiyle öteki meclislerde
olduğu gibi, burada da, her tribus'un bir oyu vardı ve toplu­
luklar esasiyle azami otuz beş oy verilebiliyordu.

Pleb'ler Patrl• Bununla beraber Patrici - Pleb mücadelesi


cl'lerle mute- gene devam ediyordu. Çünkü, mesela büyük Pleb
ber evlenme ailelerinin Patrici'lerle müsavi haklara malik
hakkı ka• olması meselesi henüz halledilmiş değildi. Bunun
zanıyor en büyük engeli de iki sınıf arasındaki evlen-
me (conubium) yasağı idi. Gerçekten, on iki levha hanunları bile
bu engeli kaldırmamışlardı. Pleb'lerin şimdi artık bunu da ele
almaları sırası gelmişti. N i h a y e t, M. ö. 445'de Pleb lribunus'u
C a n u I e i u s, Comitiaiributa'dan ç ı k a r t t ı ğ ı b i r k a n u n i 1 e
(lex canuleia), b u a n a n e v i m a n i a y ı o r t a d a n k a 1 d ı r­
m a ğ a m u v a f fa k o l d u. iki sınıf arasında evlenmeleri temin
ederek içtimai musavatı tesis eden bu kanunun neşrinden sonra,
birleşmeler çoğalmaya başladı. Bu birleşmelerin neticesi olarak
da Pleb'ler, mesela siyasi musavat gibi başka haklar elde
etmek uğrunda yapacakları mücadele için, daha müsait bir du­
ruma girdiler. Fakat bu bilhassa yükselmiş olan ailelere, yani
zengin Pleb'lere yaradı.

Coneul aaUlhl- Filhakika, Pleb'lerin, her iki halk meclisinde


yetini haiz ••· de, ( Comitia centuriata ve Comitia tributa )
keri trlbu- aktif intihap hakkı vardı; y5.ni oy veriyorlar
nu•'lar ve seçebiliyorlardı. Fakat pasif intihap hakkı
yoktu ; yani memur seçilemiyorlardı. Çünkü Patrici'ler hu hakkı
hala kendilerine hasrediyorlar ve bunda inatla ısrar ediyorlardı.
Pleb'ler şimdi memur seçilmek meselesini de ele aldılar. Bunu
ilk olarak ortaya atan da gene Can u 1 e i u s oldu. Canuleius
M. ö. 444 'de, consul'luk makamının paylaşılmasını teklif etti.
Patrici'ler reddettiler. Mamafih sonunda boyun eğeceklerini
anladıkları için, hiç olmazsa daha şimdiden bu merhurlu­
ğun kaldırılarak yerine başka bir şeklin bulunmasına razı
oldular. Her halde mütemadi harplerin de rol oynadığı bazı
zaruretler neticesinde her iki sınıf arasında bu hususta bir
CUMHURiYETiN KURULUŞU 101

anlaşma oldu: Buna göre consul'luk Patrici'lere kalacaktı; fakat


eğer istenirse, c o n s u l 'I e r y e r i n e, m e rn ur i y e t I e ri he m
P a t ri c i'l e r e he m d e P l eb'l er e açık o l a n "c o n s u l
s e I a hi y e t i n i haiz a s k e ri t r i b u nu s '1 a r .. ( tribuni
militum consulari potestate) s e ç i l e b i l e c e k t i. Bunların sayısı
6 ve memuriyetleri de, bermutad, birer senelik olacaktı. Bu yeni
memurları consul'lerden ayıran şey yalnızca isimleri idi. Pleb'ler
b ö y l e c e, De v l e tin b aş ı n a g e ç m e k ha k k ı n ı c o n su l
o l a r a k d e� i l, fa k a t b aş k a b i r i s i m a l t ı n d a e l e
g e ç i r i y o r I a r d ı. Mamafih Patrici'ler bunu uzun zaman gene
Pleb'lere bırakmadılar: Gerçekten, M. ö. 444 'ten 400 'e kadar
olan kırk senelik müddet içinde, devletin başına bir çok defalar
askeri tribunus'lar geçtiği halde, Patrici'lerin centuria meclisindeki
nüfıızları dolayısile, bunların hiç birisi pleb'lerden çıkamadı.

Coaaul aalAhl- Tabiatiyle Pa trici'ler bu sınıf mücadelesinde


yetlerl azalı- siyaseten uğradıkları zararları telafiye çalışmak­
yor ı Cenaorlar tan geri kalmadılar. Bunlar, daha o zaman
consul'luğun t!rgeç Pleb'lere de geçeceğini an­
ladıkları için yeni yeni bir takım tedbirler aldılar. M. ö. 443'de
ihdas P.dilen ve consul'lerin en mühim selahiyetlerini ellerinden
alan yeni bir memurluk (censor), bu cümledendir. Centuria
meclisi tarafından eski consul'lerden seçileceği için şimdilik
gent patrici'lerden olacak olan iki censor'a verilen vazifelerin
en önemlisi, ta kıral Se r v i u s T u l I i u s esas teşkil.itiyle
tespit edilmiş bulunan vergi mükellefiyetinin tayini ( cen.ms)
işi idi. Bunlar vatandaşların sayılarını tutarak onları muh­
telif vergi derecelerine sıralıyacaklardı. işin icabı dolayısiyle
de, diğer memurlar gibi her sene birer yıl süre için değil,
her dört veya beş senede bir defa ve bir buçuk sene
ıçıc seçileceklerdi. Mamafih bunlara sonradan, devlete
ait malları idare etmek, cemaate ait araziden alınan vergi­
lerle ( vectigaUa ) gümrük resimlerinin ( portorio ) tahsili işini
mültezimlere, devlet binaları inşdsı işini müteahhitlere havale
etmek ve nihayet, örf ve adetler ve ahlak üzerine nezaret etmek
( regimen morem ) vazifeleri de verildi. Censor'lar, bu son va­
zifeleri icabı, v a t a n d aş 1 a ra, y aş a y ı ş t a rz l a r ı n a g öre
n o t v e ha t t a c e z a v erm e k ( nota censoria) h a k k ın ı d a
102 ROMA TARİHl, 1.

a I d ı k I a r ı ı ç ı n , b u m e m u r I u k, v a t a n d a ş ı n i s t i k -
ha l i n e m ü e s s i r ö n e m l i b i r m a k a m h a l i n e g e l d i:
Bunlar bir zaman sonra senator'ları bile mevkilerinden atabile­
cek selahiyete sahip oldular. lçlerin-dt!n bazıları, eski Roma ah­
lak ve ada.tının sadık bekçileri olarak nam bıraktılar.

Pleb,1 er quae■- Bununla beraber Patrici'lerin mevkii tamamiyle


tor oluyor sarsılmış değildi. Bunu her şeyden ziyade
M. ö. 439 senesinde zengin bir Pleb'in katli
hadisesi açıkça anlatıyordu: Gerçekten, bir kıtlık esnasında
fakir halka ucuz, hatta bedava hububat dağıtmış olduğu söy­
lenen S p u r i u s M a e I i u s adında zengin bir Pleb, Patrici'ler
tarafından kendisine, aşağı sınıf halka dayanarak iktidarı ele
alacağı ve tiranlığa kalkacağı şuçu isnad edilmek suretiyle,
hiç bir hukuki usule riayet edilmeden bertaraf edildi. 50 sene
kadar önce consul Spurius Cassius'un, fakir halkı koruyan
zirat teklifleri dolayısiyle uğramış olduğu akibeti hatırlatan bu
hadise, Patrici'lerin vaziyetini ve, bu meseleyi hala nasıl telakki
ettiklerini gösteriyordu. Fakat bunların hiç biri Pleb'lerin, Pat­
rici'lerle devlet hukuku bakımından müsavi olma yolundaki
mücadele gayretlerini durduramadı. Pleb'ler bu gayretleri ile
M. ö. 421 senesinde bir muvaffakıyet daha elde ettiler: Evvelce
consul'ler tarafından tayin edilen, M. ö. 447'den beri de ken­
dilerine ayrıca devlet kasasının (aerarium) idaresi verilerek halk
tarafından seçilmeğe başlanan questor'ların sayısı şimdi dörde
yükseltildi ve P l e b'l e r e d e q u a e s t o r o l m a k h a k k ı
v e r i I d i. Devlet kasasını idare eden bu memurluğun önemi
dolayısiyle Pleb'lerin muvaffakıyeti büyüktü.

M. 6. beıtncl
Bununla, M. ö. beşinci yüzyıldaki iç olayların
y6zyıJ ■ODDD• Roma'nın inkişaf ve tekamülü bakımından
dakl durum önemli olanlarını bitirmiş bulunuyoruz. Bunlar
gösteriyor ki, Roma'da M. ö. beşinci yüzyılda
c u m h u r i y e t i ç t a r i h i, t a b a ş t a n i t i b a r e n, P a t r i c i
ve [:>l e b d e n i l e n i k i h a l k z ü m r e s i a r a s ı n d a k i
t e z a ti a r ı n d ü ze I t i l m e s i h a r e k e ti e r i y 1 e d o I u b i r
m üca d e l e devridir. Fakat bu yüzyıl bittiği zaman bu düzelme
henüz nihayete ermekten uzaktır. Filhakika, Patrici - Pleb mü-
CUMHURiYETiN KURULUŞU 103

cadelesi M. ö. dördüncü yüzyılda da devam edecek, ve ancak


tam bir siyasi mu savat t a hakkuk edince niha yet bulacaktır. Bu
şartlar alt ında Roma c umhu ri y etin in M. ö. beşin ci
y il z y , l s o n u n d a k a t 'i f o r m u n u al m ı ş ol d u ğ u s ö y-
1 e n e me z. Ro ma c u m hu r i y eti h e m d ı ş a r d a, h e m d e
içerde dai mi bir müc a d el e ve hareket için d e
gelişme k tir. Ka t 'i v e ke sin tarihi formunu bun­
d a n so nra a I a c a ktır.
BİBLIOGRAFYA
A. Roma cumhuriyetinin esa• teıkil6.tı, müeue•e (Je organları:

W. Sol ta u, Über Eııt.tehung und Zu•ammen•etzung ,/er altrÖ•


mi•chen Volkscıer.ammlungen, Berlio, 1880; -P. W i 11 e m s, Le senat
de la republique romaine, 3 cilt. Pariı , ]885 ;-E. M eye r, Der
Ur•prung des Tribunats (Hermes XXV, 1895, •· 1 vd.) ;-G. W.
B o t ı f o r d, The roman assemblies /rom their origin to the end of the
republic, New• York 1909 ; -W. S c bu I z e, Zur Geschichte lateini•cher
Eigennamen, Berlio, 1904 ;-F. B a o d e 1, Die Diktaturen der römischen
Republilc, Breılau, 1910 ;-E. Meye r, Zur Ursprung de• Tribunats
und die Gemeinde der (Jier Tribus. (Kleine Schrifteo, 1, Halle , 1910) ;­
A. R o s e D be r g, Unterııuchungen zur römischen Zenturien"erfa..ung,
Berlin, 1911: - O. Le u z: e, Zur Geschichte der römischen Cenııur,
Halle, 1912 ;-M. G e I ze r, Die Nobilitiit der römischen Republik,
Leipzig-Berlio, 1912.-W. S o I tan, Cla..is und Classes in Rom (Phi­
lologııs LXXII, 191.3, ı . .358 v-.) ;-A. R o ı en b e r g, Der Staat der
antiken ltaliker, Bertin, 191.3 ;-W. S o1 ta u, der Ursprung der Dik­
tatur, (Hermeı, XLIX, 1914, s • .352 vı) ;-E. K o r o e m a n n, Zur
altitaliıchen Beamtengeschichte (K.lio, XIV, 1914, ı, 190 vı,) ;-W. S <> i­
t a u, Zur römischen Verfaıısungsgeıchichte (Philologuı LXXtll, 1914, •·
504 vs) :- F. L e i fe r, Die Einheit des Gewaltgedarıkens im römischen
Staatsrecht, M üncben und Leipzig 1914 ;-E. K or n em an D, Zur altitall­
•chen Verfauungsgeschichte, (Klio XIV, 1915);-C. W. K eye s, The con•­
titutional position of the Roman Dictator•hip (Stud. in Philology, XIV, 1917,
s. 298 vs); - F u s t e I d e C o u l a o g e s, La cite' antique, Pariı, 1920;­
F. MÜ n ze r, Con•ulartribunen und Cenııoren (Hermeıı LVII, 1922, s. 1.34);
- L. W e o g e a, Hausgewalt und Staatsgewalt im römischen Altertum
(Miscellaoea F. Ehrte il) 1924; - M G e I z er, Gemeindestaat und Reichı­
staat in der römischen Geschichte (Frankfurter Uoiverıitataredeo 19),
1924: - L. W e o g e o, Von der Staatskunst der Römer (Münchner Uni­
verıitatıredeo 1) 1925; - R. He i n ze, Von den Ursachen der Grösse Romıı,
Leipzi g-Berlin, 1925; - W. Ensılin, Die Demokratie und Rom (Philolog uı
LXXXII, 1927) ;-E. Kor n e m a n n, Vom antiken Staat (Breılauer Univer­
ıititsredı:n 1), 1927;-G. N i c c o I i n i, / fasti dei t,ibuni della plebe, Mila­
oo, 19.34 ;-K. L a t t e, TJıe origin of the roman quaestorship (Tranıactionı
aod ProceP.din ga of tbe American Philolog ical Aıısosiation 19.36); - H. Si­
be r, Die altesten römischen Volks(Jersammlungen (Zeitıcbrift der Sa­
viroy-Sti ftun g für Rechtsreıchicbte; Romaniıtiıche Abteiluog . 1937; - J.
V o ı t, Vom Reichsgedanken der Römer, Leipzi g, 1942,
CUMHURİYETİN KURULUŞU 105

B. Dış politika olayları : Diplomatik faaliyetler, harp cepheleri ve


savaşlar
D i o n y s i o s (Halikarnassos'lu) V. 61, 3;-P o I y b i o s 111, 22 ;-­
L iv i u ıı il. 32 vıı; - P l i n i u s, N. H. ili, 69;-Plutarkh os, Publi­
cola ve Gaiuıı Marcius Coriolanus (Hayatlar) ; - M. G e I z e r, Latium
(Makale, Pauly - Wissowa, R. E.); - W. S c h u r, lunius Brutus (Makale,
Pauly-Wisııowa, R. ·E.); - Z ö 11 e r, Latiıım und Rom, Leipzig, 1875 ;- J.
B e 1 o c h, Der ftolische Bcınd, Leipzig, 1880; - O. R i c h t e r, Die
Fabii am Cremera (Herrnes XVIII, 1882, s. 425 vıı.) ; - O. S e e c k, Ur­
kundenstudien zur ölteren römischen Geschichte (Rheiniııcheıı Museum,
XXXVIJ, 15) ; - C. J. N e u m a n n, L. lunius Brutus, der erste Consul,
(Str assburger Festschrifl, 1901, 8, 309 vs.) ; - T ii. u h 1 er, lmperium Ro
manum 1, Leipzig, 1913 s. 286 vs; - A. R o se n be r g, Zur altes­
ten Geschichte des Latinerbundeıı (Hermes, LI V, 1919, s. 113 vs) ;­
A . P i gani o 1, Romains et Latins (Melanges d'Arcbeologie et d'Histoire
publies parl'Ecole Française de Rome XXXVIII. ıı. 285 vs: - A • � o s en­
b e r g, Die Erıtstehung deıı sogenannten Foedus Casııianum und des lati·
nischen Rechts, (Hermes LV, 1920, s. 337 vs.); - J. Be I o c h, Römische
Geschichte bis zum Bel{inn der punischen Kriege, Berlin-Leipzig, 1926; -
F . Ta e g e r, Untersuchungen zur römischen Geschichte und Quellenkıın­
de: Tiberius Gracrhus, Stuttgart, 1928 (Anhang s. 112 vs.).
C. iç Politika olayları : Patrici-Pleb mücadelesi:
J, V an c ura, Leges agrariae (Makale, Pauly-Wissowa, R. E.); -
M , V o i g t , Über die bi,ıa iugera der altesten römischen Agrar ver/as­
sung. (Rbeinisches Museum XXIV, 1869, s. 52); - J, Be 1 3 c h , Die lle­
völkerung der griechisch·römischen Welt, Leipzig, 1886; - B. N i e s e ,
das sogenannte licinisch-sextische Ackergesetz (Hermes XX:111, 1888); -
M . W e b e r , Die römische Agrargeschichte in ihrer Bedeutung fÜr das
Staats·und Privatrecht, Stuttgart, 1891; - G. B i I l e t e�, Geschichte
des Zinsfusses im griechisch-römischen Altertum bis auf }ustinian, Leip­
:ıig, 1898, (bilhassa �- l 15-162); - C. J. Ne uma D n, Die Grundher­
schaft der römischen Republilc, Die Bauernbefreiung und die Entstehung
der servianischen Verfassung, Strassburg, 1900; L. B I o c h, Soziale
Kiimpfe im ailen Rom, Leipzig, 1908; - J. Bi D d er, Die Plebs, Stu­
dien zur römischen Rechtsgeschichte, Leipziq- , 1909; - G. B 1 o c h , La
plebe romain, essai sur quelques theories recents ( Revue Historique.
cvı, 1911, s. 241 V9; cvıı, 1911, s. 1 vs. ) : - K . sChwarze 1

Beitrage zurGuchichte altrömischer Agrarprobleme, Halle, 1912 ;


- S o I t a u , Grundherschoft und Klientel in Rom ( Neue Jahr­
bücher für Philologie XXIX. 1912, s. 489 ); - A. R o s e n be r g,
Studien zur Entstehung der Plebs (Hermes XLVIII, 1913, 8, 359 vs); -
Cb. A p p I e t on, Taux du /enu,ı unicarium (Nouvelle Revue Histo­
rique de Droit Français et Etranger XLII, 1919, 467 vs,); - F. M Ü n z e r,
Römische Adelıparteien und Adels/amilien, Stuttgart, .1920; - H. J. R o·
8 e, Patricianı and Plebians at Rome (Journal of Roman Studiea XII,
106 ROMA TARİHİ, 1.

1922, s. 106 vı. ),-E. C a v a i g na c, population et Papital dans le


Mond mcditerraneen antique, Straıs bur g, 1923 ;-T. F r a n k, An
economic historg of Rome, Bal timore, 1927 :-J. T o uta i o. L'economie
antique, ' Pa ris , 1927 ;-A. O 1 t r a m a r e, Spurius Casıius et les
origines de la democratie romain ( B ul let in de la Socie te d'Hiatoire et
d' Ar cbeolog ie de Geneve V, 1932, il, 1 Yll,).

D. On iki levha kanunları:


T heo d o r M om m ■ en, Römisches Staatsrecht, Leipzig, 1�8: -
T heod o r M om m ıı en, Romisches Straat.rcht, Leipzig, 1899; - D i rk­
s e n, Übersicht der bislıerigen Versuche zur Kritik und Herstellung des
Texles der Zwölf-Tafeln Fragmente, 1824; - G i r a r d, L'histoire des XII
Tablea, (Nouvelle Revue Hiııtorique de Droit Français et Etranger XXVI,
1902, ıı. 381 vs.) - W. S o I t a u, Der Dezemvirat in Sage und Geschichte
(Zeitııcbrift der Savigny-Stiftung LI, s. I. v s .); - E. La m be rt, La Ques­
tion de l'uuthr:nticiti des XII tables et le• annales maximi (Nouvelle Revue
Hiıtor i que de Droit Françaiıı et Et raoger, XXVI, 1902, s. 149) - E. L am­
be r t, Le probleme de l'origine des XII tables. ( Revue generale de Droit
1902, •· 385-421; ıı. 480-497; 1903, ıı. 15-22); - T. G i o r g İ, il decem­
virato legislativo e la constituzione sertıiana, Milano, 1912; - G i r o r d,
La loi des XII Tables, Lond res, 1914; - E. Tiubler, Untersuchungen zur
Geschichte des Dezemtıirats und der Zwölftafeln, Bertin 1921. - E i­ J.
m o r e, The purpose of the decemtıiral legislation ( Clusical Philology,
1922, S, 128 VI,).
ÜÇÜNCÜ BOLÜM
İTALYA'NIN FETHİ
DEVLETİN GELİŞMESi VE GENiŞLEMESİ
M. ö. 387-266

A. Galler felaketi ve Roma'nın yeniden kalkınması


1. GALLER FELAKETİ

Galler felAketl Roma'nın M. ö. beşinci yüzyıldaki genel inki-


şafı, M. ö. dördüncü yüzyıl başında olan bir
hadise yüzünden birdenbire durakladı: !{oma ani bir Kelt akı­
nına uğradı. Buna Roma tarihinde G a l l e r f e lak e t i den­
mektedir. Galler felaketi Roma tarihinde bir dönüm noktası
olduğu için, mevzua girerken, önce Gal'ler hakkında bir az
malumat vermek faydalı olacaktır.

Orta Avru a'd a Roma'lıların Galler dediği Kelt'ler, Avrupa'nın


Kelt'ler :eya henüz birinci demir devrinde (Ha/lstatt devri:
Galler M. ö. 900-500) bulunduğu zamanlarda, orta Av-
rupa' da geniş bir sahaya yayılmış bir halde ya­
şıyorlardı. En kesif iskan yerleride güney Almanya ile Rhen nehri
havzası idi. Kelt'ler, daha M. ö. 900' den itibaren, son­
radan kendi adlariyle anılan Fransa'yı (Gallia) istilaya başla­
dılar; hatta bugünkü Bretagne'a da girerek oradan İngiltere
(Britannia) ve Irlanda'ya (/vernia) geçtiler. Bazı kısımlar aynı
zamanda, ta İspanya (Hispania) içlerine kadar sarktılar.

KeitierIn b•t• Bu ..
söylediğimiz Kelt kabileleri arasında, hiç
, ...
lıca va■ıflan şuphesı z, sıkı bır ırtıbat yoktu; bunlar gayrı
mütecanis bir kütleye benziyorlardı. Bununla
berkber müşterek bir çok vasıfları vardı. Roma tradisyonu
Kelt'leri, bir yerde oturup kalmaktan pek haz etmiyen, her vakit
yolda olmasını seven insanlar olarak gösteriyor. Romalılar,
bunları ciddi şeylerin arkasından gitmiyen, hareketli, kolayca
heyecanlanan, fakat heyecanları çabuk sönen insanlar olarak
108 ROMA TARİHİ, 1.

tanıyorlardı. Çabuk parlıyan ve laf çekişmelerinden hoşlanan


bir tabiatları vardı. Eski bir Romalı bunların e n ç o k s ö z
gürültüsünü ve silah şakırtısını sevdiklerini
anlatmaktadır. Fakat bunlar silahı, kendilerini müdafaadan ziya­
de, onlarca suç sayılmayan çapulculuk yapmak için kullanıyor­
lardı. Kolayca taşınabilir malı -bilhassa altunu- taşınmaz mala
tercih ediyorlardı. işte belki de bu sebeplerden dolayı K e l t­
i e r h i ç b i r t a r a f t a b ü y Ü k b i r d e v l e t k u r a m a m ı ş-
1 a r v e k e n d i I e r i n e h a s ö z e l b i r k ü l t ü r y a r a t a m a­
m ı ş I a r d ı r.

Galler İtalya'• Kelt'lerin bu vasıfları zaman zaman etrafa


ya giriyor yaptıkları akınların motiflerini izah edebilir.
Bunların en önemlileri, onları ta güney
Avrupa'nın, artık çerç�ve kazanmış siyasi organizasyon­
ları ıçıne sokan akınlarıdır. Filhakika, Avrupa ikinci
demir devrinin (La-Tene devri) birinci kısmını {M. ö. 500 - 300)
yaşadığı sıralarda, bunların bir taraftan ltalya'yı, öte taraftan
da Balkanları istila hareketine başladıkları görulmektedir. Bal­
k:ın'lara doğru gidenler, sonradan, az bir müddet için, büyük
1 s k e n d e r tarafından durduruldular: fakat Diadokh'lar dev­
rinde Hellas'ı baştan başa kasıp kavurd:.ılar. Hatta bir kısım,
M. ö. üçüncü yüzyılda, boğazları da gerçek Anadolu orta­
sında kendi adlariyle bir kırallık kurdu (Galatia). ltalya'ya
sarkanlar ise, yarımadanın etnik tablosana yeni bir unsur
daha kattıktan başka, Roma'nın da inkişafında bir müddet için
menfi bir rol oynadılar. Filhakika, M. ö. b e ş i n c i y ü z y ı l d a
P o ( Padus) o v a s ı n a g i r e n G a 11 e r, lnsbur'lar, Se­
non'lar ve Boi'ler a d l ı ü ç k a b i l e h a l i n d e b u n e h i r
vad i s i n e y e r l e ş t i l e r. Yalnız Ligur'larla Venet'lerin mem­
leketine giremediler. Buralardaki Etrüsk'ler bunlarla yarım asır
kadar savaştılar. Fakat bu savaşlar, komşuları olan Senon'la­
rın Adria denizi sahiline inmelerini ve hatta asıl Etruria'ya
doğru sarkmalarını önliyemedi. Böylece Galler, ta orta ltalya'ya
ve Latium'a kadar akınlar yaparak Roma'nın başına, yüz sene
kadar bir müddet, zaman zaman büyük gaileler çıkardılar.
iTALYA'NIN FETHi 109

Galler Romalı· Roma tradisyanu bu akınlar hakkında oldukça


ıarla çatışıyor tafsilatlı malumat vermektedir: Buna göre M. ö.
dördüncü asrın başlarında Apenin'leri aşan
Senon'lardan bir Kelt grubu, güney Etruria'da Roma nüfuz mın­
tıkası içine girmiş olan, Clusium adlı Etrüsk şehri önüne geldi. Da­
ha o zaman tehlikeyi anlıyan Roma, tavassut için bir elçilik he­
yeti gönderdi. Fakat Kel'tler bu elçilerin kendilerine karşı si­
lahla yürüdüklerini ve dolayısiyle devletler hukukunu ihlal
ettiklerini iddia ederek Roma'dan tarziye istediler. Bu talepleri
reddedilince de Roma'ya yürüdüler. Rama Galleri şehrin on
beş kilometre kadar uzağında Allia ırmağı kenarında karşıla­
mak için memleketin hemen bütün gençliğ-ini savaş meydanına
sürdü. Fakat bu savaş Roma ordusu için mahvedici bir hadise
oldu. Çünkü Roma ordusu Galler karşısında fena bir panik
yapdı ve Allia adını en acı hatıraları arasında saklıyacak
kadar müthiş bir mağlubiyete uğ'radı (M. ö. 18 temmuz 387).

Ga 11er R oma• , Ordu dağıldığı için şehir artık kaybedilmiş


ya giriyor demekti. Kadınlar, çocuklar ve nakli kabil mu-
kaddes eşya komşu şehirlere kaçırıldilar.
G a 1 ' 1 e r R o m a'y a g e I d i I e r. Alt şehrin kırallık devrinden
kalma tahkimatını aştılar. Şe h r i y a ğ' m a e t t i I e r v e h a t ta
b i r k ı s m ı n ı d a y a k tı l a r. Faka t mu h a s a r a h a r b i
b i l rn e d i k l e r i i ç i n ş e h r i n k a I e s i n i ( Capitolium) alama­
dılar. Kaledekiler de uzun müddet dayandılar. Ancak bu dayan­
ma Kelt'lerin gitmesini sağ'lıyamadı. Bir tesadüf, yani asıl mem­
leketlerindeki bazı hadiseler, onları, burada yedi ay kaldıktan
sonra, geri çekilmeye icbar etti. Gerçekten, Kelt'ler buraya bü­
tün göçlerde olduğu gibi, çoluk ve çocukları ile gelmedikleri için,
memleketlerinde bıraktıklarına yardıma koşmak zorunda kaldılar.
Fakat bunu ihsas etmediler. R o m a'y ı, h ü r r i y e ti n i v e t op­
r a ğ ı n ı v a t a n p e r v e r l i ğ i s ay e s in d e d e ğ i 1, p a r a i l e
s a t ı n a l m ay a i c b a r e t t i l e r: "Yazık mağlfıplara., (vae
victis) sözü o zamandan beri bütün milletlerin dilinde
darb-ı mesel oldu.
110 ROMA TARİHİ. l.

ı
Roma'a n e■ ki
Galler çekilip gitmişti ; fakat Roma için Kelt
mevkii tehlikesi tamamiyle bertaraf edilmiş değildi ;
sarsılıyor onlardan şimdilik, kurtulmuş oluyordu. Felaket
Roma'ya birçok şeylere malolmuştu: Şehir yağ­
ma edilmiş ve yakılmıştı; hemen hemen herşey mahvolmuştu. Fa­
kat Galler felaketinin en vahim neticesi, Roma'nın uzun yıllar ça­
lışma sonunda m ü t t e f i k l e r i v e k o m ş u l a r ı a r a s ı n d a
ka z a n m ı ş o l d u ğ u ö n d e r l i k m e v k i i n i n s a rsı lmış
o I m a s ı i d i. Filhakika, bunların hemen hepsi, Roma'nın başına
gelenleri fırsat bilerek, birer birer baş kaldırmışlardı. Roma'nın
kudreti, tıpkı cumhuriyetin kurulduğu sıralarda olduğu gibi,
sönmek tehlikesini göstermeye başladı. Reaksiyon umumi ve
şiddetli idi : Bunun başında, kolayca tahmin edileceği gibi,
evvela Etrüsk tepkisi geliyordu. Güney Etruria'da Falerii ve
Fidenae isyan ettiler. Az sonra Tarquinii ve Roma'nın eski
müttefiki Gaere de bunlara katıldılar. Hernic'lerin Roma ile
ittifakı bırakması ve Aequ'lerin Campania'ya girmesi ile bun­
ların da tepkisi başlamış oldu. Latin kolonisi Velitrae'nin des­
teklemesi ile Antium ve Satricum tarafından idare olunan
bir Vo/sc'lar reaksiyonu görüldü. Nihayet Tibur ve Prae­
neste'nin ayrılması ile bc:şlıyan hareketlerle Latin ittifakının
dağılması şeklinde tecelli eden bir Latin reaksiyonu baş
gösterdi. Üstelik Galler de, yukarıda dediğimiz gibi, zaman
zaman akınlarına devam ettiler: Hulasa, devletin yalnız büyük­
lüğü değil, belki mevcudiyeti de tehlikeye girmişti.

2. ROMA'NIN KALKINMASI VE İLK SAVAŞLAR

a
Rom kalk a
ı ı• Gerçekten, Roma'nın kurmuş olduğu bina çök­
yor ı Reform• müştü; bunun yeniden yapılması lazım geli­
lar ve yordu. Bu çapta bir vazifenin yapılması için
Camlllus ise her şeyden evvel kabiliyetli adamlara ve iyi
bir programa ihtiyaç vardı. Fakat Roma bu iş­
te de, vatandaşların vatanseverliği ve t;ılihinin yardımı ile hem
adamlarını bulmağa, hem de programını yapıp tatbik etmeğe
muvaffak olmuştur. Bu liderler içinde devre damgasını vuran
şahsiyet büyük bir fikir ve aksiyon adamı olan C a m i 1-
l u s'dur. Camillus, bir çok defalar dictator olmuş, reform-
İTALYA'NIN FETHİ 111

lan ve zaferleri ile Roma'nın süpremasisini tekrar kurması


imkanlarını hazırlamıştır.

Askeri ve
Roma'nın yeni kalkınma programı, muhtevasnı
slyast yeni felaketin mahiyetinden alıyordu. Filhakika, felaket
kalkınma hem askeri hem de siyasi olmuştu: R efo r m I a r
tedbirleri d a h e m a s k e r I h e m d e s i y a s t sahada
olacaktı. Roma'nın Galler tarafından zaptı ve tah­
ribi askerr bakımdan çifte bir ders vermişti: Evvela, Roma'nın ar­
tık düşmanlar ve şüpheli dostlar ortasında iyice tahkim edilmemiş
bir şehir halinde kalmasına imkan yoktu. Sonra M. ö. beşınci
yüzyıldaki Roma ordusu, Veii şehrine karşı tide ettiği muvaf·
fakiyete rağmen, yeni ve müthiş bir düşman olan Galler'e karşı
duracak bir durumda değildi. İşte bund,rn dolayı Roma, felaketin
hemen akabında bunları hal için zaruri tedbir ve tertipleri aldı.
Önce Servius Tullius suru tekrar ihya edilerek şehir yeniden
surlarla tahkim edildi ve böylece en zaruri bir ihtiyac olan
şehrin müdafaa meselesi halledildi. Bundan sonra, gene Camillus'un
ve onun yetiştirdiği kurmay subayların gayretleri ile askeri
teşkilatta ve harp taktiğinde yenilikler yapıldı. Nihayet siyasi
bakımdan zararları telafi için yeni fetihlerde koloni kurma
sistemine önem verildi. Sonra, mağluplara bazı haklar verilmek
suretiyle devletin istikbali için esaslı bir adım atıldı. (Bunlara
ilerde temas edilecektir).

kın- Roma askeri ve siyasi çifte reform programını


Roma kal
ma■ı muclzeal hiç irkilmeden tatbik etti. Fakat bütün ener-
jisine rağmen eski otoritesini elde etmek için
kırk senelik bir zaman geçmesi lazım geldi. Mamafih, onun
bu sıralarda karşılaştığı dış ve iç tehlikeler hesaba katılırsa,
bunda şaşılacak bir şey yoktur. Roma bu müddet zarfında,
hem felaketten kalkınmağa çalışmış, hem de dışarda ve içerde
mücadele zorunda kalmışbr. Binaenaleyh böyle bir f e 1 a k e t­
ten so nra v e b u ş a r t l a r a l t ınd a R o m a'n ı n k a l­
k ı n a b i l mes i m u c ize gib i b i r ş e y d i r. Bu d a a n c a k
v e y a l n ız h ü k fi m e tin k a t'i k a r a r l a r ı, l i d e r l e r i n
e n e r j i l e r i, v e v a t a n d a ş 1 a r ı n s o n s u z v a t a n s e v e r-
1 iğ i i l e k a b i l o l m u ş t u r.
112 ROMA TARiHI, 1.

M. ö. dördiinctl
Gerçekten söylemek lazımdır ki. Roma tekrar
yüzyılın birinci kalkın mak ve eski mevkiini yeniden elde etmek
yarı■ ındakl için, M. ö. dördüncü yüz yılın birinci yarısında
harpler ı Et ril■k birçok cephelerde uğraş mak ve şiddetli savaş-
cephe ■ i la r yapmak 21orunda kaldı. Bu muharebeler
şöyle hulasa olunabilir: Evvela Etrüsk cephesinde Roma güney
Etruria'yı tekrar fethe muvaffa k oldu ve M. ö. 387'de burayı
yeniden ve kaU olarak kendisine ilhak etti. F akat sonrada n,
Tarquinii ve Caere'nin taa rruzları yüzünden, tekrar buralara dön­
mesi lazım geldi (M. ö. 358). Şiddetli muharebeler oldu. Hatta
M. ö. 356'da bir Etrüsk ordusu Tiber nehrine kadar bile geldi ise
de C. M. R u t i l u s tarafından mağlup edildi. Nihayet bu harpler
s onunda Caere ile Roma arasında 100 senelik bir muahede
yapıldı (M. ö. 353). Arkadan Tarquinii şehri ile de kırk senelik
bir muahede }tapıldı (M. ö. 35 l). Daha sonra da Falerii ile
aynı şekilde bir muahede a ktedildi (M. ö. 343). Böylece M. ö.
dördüncü yüzyılın ortalarında bu cephede sükun tekra r tesis
edilmiş oldu.

Roma Volsc'ları da, Latin şehirlerinden Pra e­


Vol ■ c'lar dağı·
tıbyor ve her- neste ve Velitrae'nin desteklemesine rağ men,
nic'lerle itti- a z bir zaman içinde mahallinde dağıtmıya
f ak yenileniyar muvaffak oldu. Volsc'ların memleketinde Roma
vatandaşla rı için iki yeni koloni kuruldu ve
nihayet burası M. ö. 358'de ilhak edilerek iki tribus teşkil
edildi. Hernic'ler de bir kaç senelik bir savaştan sonra (M. ö.
362-358) teslim oldular. Yerlerinden bir kısmı alındıkta n sonra
eski ittifak muahedesi, şimdi Roma için da ha elverişli bir şekil­
de yenilendi (M. ö. 358).

Ga ilerIn mil • Gal'lerin Rom a 'yı işgal etmeleriyle neticelenen ilk


kerrer hücum- akını, bundan sonra mütemadiyen teva li edecek
ları pii ■ ktlr- olanların başlangıcı idi. Gerçekten, Galler
tllliiyor M. ö. dördüncü yüzyılın ilk yarısında mütevali
hücum ve a kınlarla (M. ö. 367, 361, 360) gene
ta Roma önlerine kadar geldiler. Hatta M. ö. 358'de ve 351'de
Alba dağları civarında yerleşmiye bile kalktıla r. Fakat Ro­
ma'nın enerjik generalleri bunlarla savaşmaktan bıkmadıla r.
İTALYA'NIN FETHi 113

M. ö. 351'de Gallerle bir muahede yapıldı. Buna rağmen Galler


M. ö. 348'de, Roma Orta ltalya vahdetini kurmağa çalışırken, gene
ta Alba dağlarına kadar geldiler; fakat Roma'lılar tarafından
püskürtüldüler. Bunlar ikinci Pön harbi arifesinde de görüne­
cekler, sonra Hannibal ile birleşeceklerdir. Galler ile Roma arasın•
daki mücadele Caesar'ın Gallia'yı fethine kadar devam edecektir.
Fakat söylemek lazımdır ki, M. ö. dördüncü yüzyılda yarım
asır süren bu ilk mücadele, Roma'nın mukadderatında ve kud­
retinin inkişafında büyük tesirler yapmıştır.

LA.tin tehirle ri Fakat Roma'yı en çok uğraştıran Latin şehir­


lnklyad ediyor leri oldu. Roma bunları ancak teker teker itaat
altına alabildi : M. ö. 383 'de Lanuvium ve M. ö.
381 'de de Tusculum alındı. Praeneste bunları takip etti (M. ö.
382-380). Bundan sonraki senelerde Roma Satricum ve Antium
istikametinde ilerlemeler yaptı. M. ö. 361 'de Latin birliğini ihya
için baş kaldıran ve yanına birkaç ta şehir katan Tibur, ertesi
sene itaat etmek zorunda kaldı (M. ö. 360).

LA.tin birliği Roma La.tin şehırlerinin en önemlilerini tekrar


ve LAtln-Roma elde etmi�ti. Fakat bunların büyük bir kısmı ha­
ittifakı la gene Roma'dan ayrı bulunuyordu. Latium'da
yenileniyor siyası mekan vahdetini tekrar kurmak için bun­
ların da birleşmesi lazımdı. Bunun da şimdilik
en kısa yolu, onları tekrar bir birlik içinde kendisine bağlamak
idi. Filhakika Roma, öyle cebir kullanmakla hakiki barış kurulama­
yacağını anlamakta gecikmedi ve M. ö. 358'de, bütün Latin
şehirlerine, eski S p u r i u s C as s i u s muahedesini (s. 79) daha
iyi şartlarla yenilemeği teklif etti. O sene içinde olan bir Galler
akını, Latin şehirleri arasındaki tesanüdün tekrar kuvvetlenme•
sine vesile oldu ve bunların Roma ile yeniden anlaşmalarını
sağladı : Latin birliği ihya edildi ve Roma bununla yeni bir
ittifak yaptı. Böylece son Latin şehirleri de elde edilmiş oldu.
L a t i n b i r l i ğ i i l e R o m a 'n ı n m ü s a v i ş a r t l a r l a y e­
ni l e m i ş o l d ukl a r ı b u y e n i i t t i f a k m u a h e d e s i n e
gör e, t a r a f l a r m u h a r e b e l e r d e m ü s av i m i k d a r d a
a ske r v e r e c e k l e r, g a n i m e t l e r i m u s av a t e n t a k s i m
e d e c e k l e r, a s k e ri k omu t a n ı d a mün av e b e i l e
ta y i n e d e c e k l e r d i.
Roma TIJl'llıl 8
114 ROMA TARİHI, 1.

Roma e■kl k ud- Hülasa, Roma M. ö. dördüncü asır ortasında,


retlnl kazanı- yani Galler felaketinden kırk sene kadar son­
yor ve ufku ra, tarihinde ikinci defa olarak tekrar eski
genlıliyor kudretine sahip oluyordu. En zorlu düşmanla-
rını yıkmıştı. Muvakkat bir zaman bozulmuş
olan üçlü ittifak ( Latin - Roma- Hernic ), eskisinden belki de
daha sağlam bir hale gelmişti. R o m a b ö y I e c e o r t a I t a 1-
y a 'd a h e r b a k ı mda n k u v v e t l i b i r d e v l e t o l m uş­
t u. Roma'nın bu yeni yükselişi Latium'un dışında da tesiı -
ler yapmaktan ha!i kalmadı. Uzun zaman Latium sınırlarında
kalmış olan Roma'nın ufku, şimdi birdenbire genişledi. Bunu
birbirinden önemli iki müşahhas olay gayet açık gösteriyordu:
B u n I ar d a n b i r i s i d a ğ l ı k y e r l e r d e k i s a v a ş k a n S a m­
n it 'l e r l e i l k d e f a o l a r a k b i r anl a ş m a y ap ı l mas ı,
ikincisi de Batı Akdeniz'de büyük bir deniz ticaret devleti olan
K art a c a ile (Pön'ler) i k i n c i m u a h e d e n i n aktedilmesi idi.
İlk Roma _ Gerçekten, Roma şimdi ilk yaptığı muahede ile,
Samnlt M. ö. dördüncü yüzyıl ortasında Merkezt ve
muahedesi Cenubi halya'nın siyasi tablosunda birinci
derecede bir faktör olan Samnit'lerle münase­
bete giriyor ve anlaşıyordl: (M. ö. 354). Filvaki Roma henüz
daha Samnit'ler memleketi ile direkt olarak temasa gelmiş
değildi; Fakat Latium ve Campania'daki hudut sahasında ara
unsurlar halinde yaşıyan bir çok bağımsız kabilelerin, her iki
taraf için zararsız bir hale getirilmesi Roma ile Samnit'lerin
müşterek gayesi bulunuyordu. Sonra Roma'nın, mütemadiyen
tekerrür eden Galler akınları müvacehesinde dikkat nazarını,
aynı zamanda, bunlarla birlikte hareket etmeleri daima mel­
huz olan Samnit'lere de çevirmesi lazımdı. Velhasıl, yapılmasında
her iki halk grubunun aynı genişleme hırsının da rol oynamış
olması muhtemel olan bu muahede ile Roma, Güney Apenin'­
lerin yüksek kısımlarında siyasi ve askeri bir kudret teşkil eden
Samnit'lerin (S. 120) dostluğunu temin etmiş oluyordu.
Kartaca ile Roma'nın bu sıralarda Kartaca'lılarla yapmış
i kinci olduğu ikinci muahede de (M. ö. 348) kendisi-
muahede nin mevkiini kuvvetlendiriyordu. Filhakika,
Roma burada Batı Akdeniz havzasında ticaret
yapmamayı ve şehir kurmamayı kabul ediyordu; fakat Kartaca'ya
lTALYA'NIN FETHİ ııs
da Latin şehirlerine el uzatmamayı taahhüt ettiriyordu. Başka
bir deyimle, Roma, Batı Akdeniz'deki ticaretine tahditler
konmasına razı oluyor, fakat Latin şehirlerinin kendisine tabi
olduğunu Kartaca'ya tanıtıyordu. Gerçekten, bu muahede Ro­
ma'nın Latin tabileri olduğunu aşikar bir şekilde anlatıyordu. Bu
da, Roma - Latin ittifak sisteminin, yavaş yavaş, Latium'da bir
Roma hegemonyasına tehavvül ettiğini açıkça göstermekte idi.

B. Orta İtalya'nın fethi


1. FÜTUHAT MESELESİ: ROMA'NIN LATIUM DIŞINDA
GENİŞLEMESİNİN AMiLLERİ VE METODLARI
M. ö. dördüncü asır ortasında Roma, uzun za­
Lati um dııında
fiituhat mandır kendisini uğraştıran dış buhranı atlatmış
ve hatta önemli terakkiler göstermiş bulunuyor­
du. Gerçekten, Roma bu yüzyıl başındaki askeri ve siyasi hadise­
lerle kaybettiklerini, fazlası ile ve bir daha kaybetmemek üzere
tekrar kazanmıştı. Roma filvaki çok ağır sıkıntılar çek­
mişti; fakat bunların meyvelerini de toplamıştı: Kuzeye doğru,
Latium'a hudut Güney Etruria alınmış, teşkilatlandırılmış ve
kısmen de ilhak edilmişti. Doğuda ve Güneyde Aequ'ler ve
Volsc'lar dağıtılarak manası olrnıyan birer mevcudiyet haline
sokulmuşlardı. Latin şehirleri, yenileştirilmiş olan ittifak ile tek­
rar Rorna'ya bağlanmış ve hatta bu ittifak bir hegemonya
sistemine bile inkılap etmeye yüz tutmuştu. Samnit'ler ve Kar­
taca'lılarla yapılan ittifaklarla da devletin siyast ufku Latium
sınırlarını artık aşmış bulunuyordu. Acaba Roma şimdi ne yapa­
caktı? Bu mekan içinde kalarak, bundan sonra artık kendini
ve Latium'u müdafaa ile mi iktifa edecekti? Yoksa bunu aşarak
yeni vazifeler mi yüklenecekti? Roma için durum açıktı: Son
muvaffakiydleri onun önünde istikbal için geniş inkanlar aç­
mıştı. Artık kendisinin kontrol edemediği, hatta farkına dahi
varamadığı kudretler onu yeni bir yola sürüklüyordu. Bu yol
f ü t ü h a t yolu idi. G e r ç e k t e n, o z a m a n a k a d a r La ti­
u m' d a b i r e m n i y e t p o l it i k a s ı n ı n i c a pl a r ı n ı güt­
mü ş o l a n R o m a , M. ö. dör dü n cü yü z y ı l ı n o r t a s ı n ­
d a n i t i b a r e n a r t ı k b u n u b ı r a k ı y o r v e La t i u m d ı­
şı b i r f ü t u h a t p o l i t i k a s ı n a g i r i y o r d u. Bu fütuhatın
ilk merhalesini de Or t a I t a l y a ' n ı n f e t h i teşkil ediyordu.
116 ROMA TARİHİ, 1.

Filtabatın ma- Fakat Roma'nın fütuhatına girerken, daha başta,


biyeli bu genişleme keyfiyeti üzerinde bir az
durmak faydalı olacaktır. Çünkü Roma devle­
tini, Latium'daki Latin'leri birleştirmesinden itibaren evvela
orta, sonra bütün halya'nın fethine· ve nihayet Akdeniz hüküm­
ranlığına götüren bu fütuhat ve genişleme, cihan tarihinde
şimdiye kadar tek ve nevi şahsına münhasır kalmış bir teza­
hürüdür. Bu tek kalışın bütün hususiyeti ve önemi de, fütuhatın
büyüklüğünden ziyade, bilhassa Roma'nın genişleme iradesinde,
sonra kazanılan şeylerin birbirleriyle irtibatlı oluşunda ve
nihayet Roma'nın tarihi manada fevkalade müessir olan orga­
nizasyon kudretinde mündemiçtir.

utu hatın 9art- fütühatın ve genişlemenin


F,._ .. . .
tarihi şartlarını arar-
.. .
ları ve u ■u
n r - ken, her şeyden once, ıkı unsur uzerınde dur-
ları mak lazımdır. Bunlardan birisi, her tarihi hadi-
senin bir şartı olan, coğrafi mekandır. Filhakika,
coğrafi mekanın bu genişlemeyi teşvik edici rolünü inkar etmek
güçtür: Evvelce söylediğimiz gibi (s. 35), Roma'nın Latium'daki
müsait mevkii, denize yakınlığı, Tiber ırmağı üzerindeki yolları
kontrolü ve nihayet halya'daki merkezi vaziyeti, Roma'ya,
İtalya hakimiyeti için geopolitik bazı imkanlar bahsetmiştir.
Keza ltalya'nın Akdenizdeki mevkii de, ltalya vahdetini kuran
kuvvetli devlete Akdeniz hakimiyeti için bir sıra geopolitik
imkanlar vermiştir. Fakat, bunlar ancak imkanlardır. Bu imkan­
lardan faydalanmak insan düşiınce ve iradesine b;,.ğlıdır ki bu
da bizi ikinci unsur:. götürmektedir. Filhdkika, bütün bunları
kuvveden fiile çıkarmak için müşterek iş ve bunun başında da
insan topluluğunu bu işe götürecek büyük zekalar, ve şahsiyetler
lazımdır. Roma, ta Etrüsk kırallar zamanından i'tibaren, bütün
tarihi boyunca, hem coğrafi mekanın bahşettiği geopolitik im­
kanlardan bu yolda faydalanmayı bilmiş, hem de bunu tahakkuk
ettirmekte kendisine rehberlik edecek kabiliyetli adamlar bul­
muştur.

Genlılemenln Fakat, Roma fiituhatınm ve genişlemesinin iç


Amilleri amillerini anlamak için biraz derine girmek
lazımdır. Filhakika, bu olayı alelitlak devletlerin
büyümesi ve kudret kazanması gibi t a b i I b i r t e m ay ü I e
İTA L Y A'NIN FETHİ 117

atfedivermek kafi değildir. Çünkü, Roma genişlemesinin hususi­


yetini ve tek oluşunu bundan çıkarmak güçtür. Sonra, bu fütu­
hatı iktisadi motiflere bağlamak ta tarih;, hadiseler karşısında
- hiç değilse bu ilk devirler için tamamiyle - çürüklüğünü
göstermiş bulunuyor: Zaferler hemen her zaman iktisadi avan­
tajlar sağlamışlardır; fakat yalnız bunlarla Roma'nın harp ve
genişleme hırsı izah edilemez. Tersine, zaferlerde hudutsuz bir
ilhak fırsatı varken Roma'nın, mağluplara karşı, daimrı ö l ç ülü
h a r e k e t e t m e s i, b u i ş d e i k t i s a d r s e b e p I e r d e n
z i y a d e siy a si olanların büyük rolünü göstermiye kafidir.
Hatta, kendisine ilhak ettiği az mikdardaki arazide koloniler
kurması dcı, askeı i ve siyasi görüşün her şeye hakim olduğunu
anlatabilir. Gerçekten, Roma'nın bütün gayesi, mağlup ettiği
devletin Roma hakimiyet sistemine bağlanması olmuştur. Yani
bu fütuhat ve genişleme, cemaatin siyasi menfaatleri için ya­
pılmıştır.

Slya■i Amlllerln Roma'nın siyast menfaatler uğrunda yapmış


motifleri olduğu bu fütuhatın umumf motifleri ise, halkın
doymak bilmez ve her hangi bir suretle teskin
edilmesi lazımgelen k u d r e t i h t ira sın d a v e bu n u n din i l e
o l an b a ğ l arı n d a gizlidir: Gerçekten, hayattaki nıuvaffaki­
yetini bir hamlede kazanılmış talih işinde değil, daimi bir çahş­
ma ve gayrette arıyan Romalının biitün insiyakları, iktidara eriş­
me ideali istikametine tevcih edilmişti. Bu da başkalarını hükmü
altına almak iradesinde kendisini göstermiştir. Aileden itibaren
bütün devlet mekanizmasında sıcak tutulan itaat ·rıe emret­
me insiyakı, Roma'lıda, yalnız etrafını değil, bütün dünyayı
kendine tabi kılma temayülünü uyandırmıştır. Fütuhatın insan­
da heyecarı ve ihtiras uyandıran tarafları ise, onun bu
temayüllerini körüklemiştir. işte, Roma'nın asiller zümresin­
de erkenden kabaran ve gayesini harp ve d,ş politika işle­
rinde gören bu ihtiras, zamanla, devleti m u v a f f a k i y e tli
h a r p le r l e ü s t ü n t u t m a k i d e a I i haline geldi ve nesilden
nesile geçti. Sonradan, devletin şerefi ve büyüklüğü için vakf-ı
nefsetmek ile devletin dünyaya hükmetmesi inancı birleşti ve
böylece Roma devletinin tanrılar tarafından dünyaya hük­
metmek vazifesiyle mükellef kılındığı şuuru hasıl oldu. Bu
118 ROMA TARIHI, l.

da yavaş yavaş, hükmeden zümreden bütün vatandaşiara sirayet


etti ve Roma'yı genişletmek için yapılan harpler, mukaddes
savaşlar rengini kazanarak Roma'nın kudrete doğru gidişinin
bir nevi dini müeyyidesi oldular.

Bununla beraber, Roma bu ihtiraslarını tahakkuk


Kudret ihtira-
■ının hukukt ett·ırmedek"ı hareketl ere d-· aıma hukuk-ı b"ır form
formüllerle vermesini bilmiş ve böylece bunları meşru kıl-
&rt61me■l mıya çalışmıştır. Gerçekten, zahiren her devleti
kendi düyasında h u k u k i b i r v a r I ı k, devlet­
lerarası normal hayatı da b a r ış olarak kavramış, harbi ancak
d e v 1 eti n m Ü d a f a a s ı i ç i n h a k 1 ı saymış, harp yapmayı ve
ilanını da muayyen bir takım dini şekil ve şartlara bağlamış
görünen Roma, çok defa, bu formaliteleri, hakiki ihtiraslarını
örtmek ve şuurlu olarak çıkarılmış harplere meşru ve hukui bir
şekil vermek için öne sürmüş görülmektedir. Mamafih, şunu da
söylemek lazımdır ki, Roma, şu veya bu suretle çıkan bir harpte
galip geldiği zamanlarda da, hasma karşı yapılacak muamele ar­
tık kenisinin takdirine kalmış bir şey olduğu halde, siyasi dü­
şüncelerinin zaruri kıldığı ahvalden gayrısında, hasım devletin
bütüı1 arazisini işgal etmemiş, devleti kaldırmamış. cemaatin
mevcudiyetine dokunmamıştır. Roma'nın siyasi görüşü. çoğu
defa, harp halinin bir muahede ile bitmesine ve yeni hukuki
münasebetlerin düzenlenmesine götürmüştür.

Dostluk ve Roma'nın ltalya'yı ve Akdeniz havzasını fet-


lttlfak mua- hinde yaptığı muahedeler malumdur. Bunlar
hedeleri bize bu siyasetin esas noktalarını ve metod-
larını gayet güzel göstermektedir. Muahede­
lerin bir kısmı basit dostluk muahedeleridir. Bunlar devletler
arasındaki harp halini sona erdirerek karşılıklı tarafsı2.lık tah­
mil ederler. Diğer bir kısmı ise daha önemli bir mana taşıyan
ittifak muahedeleridir. içinde tarafların mükellefiyetleri yazılı
olan ittifak muahedelerinde, ya her iki taraf da müsavi olarak
görünür (foedus aequum); yahut zayıf tarafa hususi bir
madde ile Roma hükümranlığı tanıtılır (/oedus iuiquum) • Bu
sonuncu halde bazen yalnız zayıf tarafın ittifak mükellefiyetleri
yazılmakla iktifa olunur; bu da artık bir tabi muahedesi olur.
İTALYA'NIN FETHİ 119

Fakat hangi muahede olursa olsun, bu sistemde mühim olan


cihet, yabanc• devletin mevkiinin devlet hukukunun muteber
formları içinde tesbit edilmesi ve yeminle teyit edilmesidir.
Burada Roma, çoğu defa, işgal etme ve tabi yapma fırsatların­
dan istinkaf etmiştir. Çünkü bir hukuk devleti olarak istediği
şey, tekrar teessüs edecek muntazam hukuki münasebetler için­
de kendine yarar, yani R om a'n ı n h i z m e t i n e hah i ş k a r
m ü t t e f i k I e r k aza n m a k s u r e ti y l e R o m a cam i a sı n ı
b ü y ü l t m e k o l m u ş t u r.

Genltlemede
işte Roma, bilhassa bu muahedeler sayesinde
muahedelerln Orta ve Güney ltalya fethini, ve sonra da, büyük
roUi ve manası bir kısmı iti yariyle, Akdeniz fethini tamamladı ve
bir cihan devleti yarattı. Fakat söylemek lazımdır
ki, bunu, çoğu defa muahedelerdeki muayyen bazı maddeleri istis­
mar etmek ve yaptığı ittifaklarda Roma'nın üstün kudretinden
istifade etmek suretiyle başarmıştır. Filhakika bir çok defalar
müttefikler, muahede metinleri ve maddeleri hiç değiştirilmeden,
alelade tabiler menzilesine indirildiler. Bazen de, bilhassa ye­
min ile bağlanmanın kuvvetini kaybettiği devirlerde, muahe­
denin yapıldığı şekiller kadar, haklı diye gösterilen harplerin
çıkmasını icabeden şartlar da, suiistimale uğradılar. Hatta bazen,
muahedelere hasmın yapabilmesine bilfiil imkan olmıyan mükel­
lefiyetler konularak karşı tarafın bir kaç zaman sonra muahedeyi
bozacak hareket yapması ve höy lece haklı h a r p I e r i n çıkması
imkanları hile arandı. Hülasa, şeklen meşruluk perdesi al­
tında Roma, fütuhatını ilerletmiye ve genişleme ihtirasını tatmine
çalıştı. Bu yolda uyguladığı hukuki metodlar da böylece hem
devletin genişlemesine yardım ettiler; hem de, aynı zamanda
devletin genişlediği yerlerlt! Roma arasında hukuki münasebet­
lerin temadisini ve binnetice o geniş sahalarda Roma'nın kud­
retinin yayılmasını ve kuvvetlenmesini sağladılar.
120 ROMA TARiHi, 1,

2. ORTA ITALYA'NIN FETHi BAŞLIYOR :


BiRiNCİ SAMNIT HARBi
Roma'nın, M. ö. dördüncü yüıyılda Galler fela­
Roma'nın Sam•
al t'lerle çatı,- ketinden kalkınmasından sonra başlıyan muaz-
ma■ı zam fütuhat dramının ilk perdesi, Samnit'lerle
çatışması ile açılmıştır. Bu çatışma da Roma'yı
Orta ltalya'yı fethe götürmüştür. Bundan dolayı, olayları anlat­
maya başlarken, önce Samnit'ler hakkında bir az malumat ver­
mek faydalı olacaktır.

Orta ltaı a'da Evvelce Roma'nın kendileriyle bir muahede yap-


Samnlt�er tığı söylediğimiz (S. 114) Samnit'ler, orta ltal-
ya'da geniş mikyasta yayılmış olan ltalik'lerin
Umbro-Osc dalından bir kabileler grubu idi. Bunlar esas
itibarile Latium'un güneyinde, kendi adlarile Samnium diye
anılan, dağlık havalide yaşıyorlardı. Samnit'ler cesur, kuvvetli
çoban bir halk kütlesi idiler. Roma, Latium'da hakimiyet tesisine
uğraşırken, bunlar da yarımadanın güneyini istila etmek sure­
tiyle kendi kudretlerini röstermişlerdi. M. ö. beşinci asırda ta
Cenuba kadar inip oranın münbit ve mahsuldar ovalarına yer­
ieşerek hemen bütün Hellen şehirlerini (Neapolis ve Tarentum
müstesna) ellerine geçiren L u c a n'lar ve B r u t t'lar bunlardandı.
Sonra, M. ö. beşinci asrın ikinci yarısında Latium güneyindeki
Campania'nın münbit ovalarına inen ve buranın zengin şehirle­
rini zaptederek (bilhassa Capua M. ö. 424) yerleşen Campan '-
lar da bunlardandı.

Samnlt·ıer In
Fakat, bu ileri gitmiş kısımlar ile asıl ana vatanda
tetlılUlt ı ( Samnium) kalan Samnit'ler arasındaki irtibat
zamanla gevşedi ve kayboldu. Çünkü, ovalara
inenler Hellen ve Etrüsk kültürünün tesiriyle yavaş yavaş değiş­
tiler ve adeta başka bir halka inkilap ettiler. Samnium dağlık
mıntıkasındakiler ise tamamiyle iptidai bir halde kaldılar. Filha­
kika, bunların cemiyet ve devlet hayatları o zamanki Roma'ya
ve Roma'nın müttefiklerininkine nazaran çok basitti ve binnetice
başka bir yapı gösteriyordu. Bunlar kantona! taazzuvun za­
rureti olarak, sayısı çok klanlara ayrılmış bir halde yaşı­
yorlardı. Zaten en küçük devlet vahdeti de klandı. Oturdukları
yerler köyden farksııdı: Çünkü buralara henüz şehir hayatı
İTALYA'NIN FETHİ 121

girmemişti. Kabileler arasında gevşek bir birlik mevcuttu. Bu


birlik barış zamanlarında önemli bir rol oynamamakla beraber,
Samnium'un ve Samnit kabilelerinin tehlikeye düştüğü z a m a-
1 a r d a b ü t ü n S a m n i t k u d r e t l e r i n i n bir l e ş m e s i ni
i m k a n d a h ili n n e s o k u y o r v e y a r ı m a d a d a h a t ı r ı
sa y ı l ı r b i r k u v v e t m a n zum e s i v ü c u d e g e t i r i­
y o r du.

Dağlı Samnit' - Orta ltalya'nın fethine ve binnetice buranın


Jerin Campa- Roma'nın önderliği altında vahdetli bir hale
nla'ya akınları konulmasına, dağlık Samnit halkın ovaya ve
denize doğru yaptıkları istila hareketlerinden
biri vesile olmuştur : Filhakika, yukarda dediğimiz gibi, dağlık
yerlerdeki Samnit'lerden bir kısım, eskiden Campania'ya inerek
burada yerleşmiş ve ovaya intibak ederek Hellen ve Etrüsk
kültürün tesiri altınd3 yavaş yavaş değişmeğe başlamıştı. Top­
raklarının fevkalade zenginliği çoktan beri dağlık halkları hep
kendi�ine çekmiş olan Campania'nın bu yeni sakinleri, buranın
hinterlandı olan dağlarda kalmış kabile kardeşleri Samnit'leri,
zamanla tanımaz bir hale geldiler. Bunlar bir müddet sonra ken­
dilerini onların tehdidi altında gördüler ve dağlardakilerin, aşağı
ovaya inmek için, yaptıkları teşebhüslere karşı gelerek onlarla
şiddetli bir şekilde savaşmağa başladılar.

Capua, Sam­ Nihayet işte, M. ö. 343 'de, Campania'nın ku­


nlt'lere kartı zeyindeki Teanum şehrinde oturan Sidici'ler
Roma'dan yar­ de kendilerini dağlık Samnit'lerin bu akınları
dım l■tlyor karşısında tehdit altında görerek komşularını,
ve bilhassa Capua'lıları, yardıma çağırdılar.
Fakat, bunların hepsi de mağlup olduklarından dağlık Samnit'­
ler Campania'ya girdiler. Hadise buraya kadar Roma için tali
derecede bir önemi haizdi. Fakat, bundan sonraki gelişme
buna hususi bir mahiyet verdi: Gerçekten, Capua kendi vasıta­
lariyle bu işten sıyrılamadığı için, o sıralarda ltalya'nın birinci
derecede bir devleti haline gelen Roma'yı yardıma çağırdı.
Burada Roma'nın vereceği karar iyice teemmülü icabettiri­
yordu. Filhakika, Capua ile yapacağı ittifak Roma'ya askeri
bakımdan bilhassa suvari kuvvetleri iktisadi bakımdan da,
buğday toprakları temin edecekti. Üstelik bu ittifak, Aequ'-
!22 ROMA T ARIHİ, 1.

teri, Volsc'ları ve icabederse Latin'leri de sarıp el içinde tut­


mayı imkan dahiline sokacaktı ; bu fırsatı kaçırmak doğru ol­
mazdı. Fakat bu inkar edilmez avantaiların bir de ters tarafı
vardı: Roma, M. ö. 354 'denberi, Samit'lerle bir dostluk muahe­
desine malik bulunuyordu. Capua'ya yapacağı yardım bu mua­
hedeyi bozacak ve binnetice bu savaşkan Sabel kabileleri ile,
her iki taraf için hayat memat mücadelesi olabilecek, bir çatış­
maya götürecekti.

Birinci Herşeyi enine boyuna düşünmek ve ihtiyatlı


Samnlt harbi hareket etmek ananesine sadık kalan Roma
ve eulh senatus'u, böyle bir sergüzeşte atılmayı şimdi-
lik erken bularak teklifi reddetti ve Capua'ya
menfi cevap verdi. Campan'lar ise israr ettiler ve ittifakı
elde etmek için - söylendiğine göre - Roma'ya can ve mal
vermekten de çekinmediler. Nihayet Roma ra-zı oldu ve bir
ittifak yaptı. Fakat bu hareketi işi harbe götürmekte gecikmedi:
Roma Semnit'lerden, ittifak gereğince artık kendine geçmiş
olan topraklara dokunmamalarını talep etti. Bu talep redde­
dilince M. V a I e r i us C o r v u s k o m ula s ı n d a k i R o m a
o r d u su C a m p a n i a'y a g i r d i v e b i r i n c i S a m n i t
h a r bi b aş 1 a m ı ş o l d u (M. ö. 343-341). Samnit'ler Gaurus
dağı yanında Suess"la'da iki mağlubiyete uğradılar ise de
bunlar askeri bakımdan kat'ı netice bir vermediler. Burada daha
birçok savaşların yapılması lazımdı. Bu sırada Samnit'ler, Sparta
kıralı 111. A r k h i d a m o s'un yardımiyle kuvvetlenen Taren­
tum Hellen şehri tarafından tehdit ediliyor ve buna karşı bir
harp yapmak zorunda bulunuyorlardı. Roma da Latin ve Hernic
müttefikleri içindeki bir kaynaşma ile tehdit ediliyordu. Bu
şartlar altında iki taraf_ da savaşa devamda isteksiz görünerek
çekildiler ve sulh yaptılar (M. ö. 341). Akdedilen muahede ge­
reğince Teanum Samnit'lere, Capua şehri ve Liris ile Volturnus
nehirleri arasındaki sahil de Roma'da kaldı.

Samnit'lerle Roma'nın Campania topraklarında


Roma_ Samnlt
çatıımaeının bu ilk çatışması ile iki nesilden fazla devam
m8.nA•ı edecek bir savaş devri açılmış oluyordu. Bu,
ilerde görüleceği gibi, Roma için çok ağır bir
mücadele devri oldu. Filhakika, Samnit'ler sayıca ve yerle-
İIALYA'NIN FETHt 123

rının biiyüklüğü bakımından Roma'dan üstün idiler. Fakat


Samnit'lerin dağınık kabile gruplarına karşı Roma, içten vah­
detli, kararlarında toplu ve sabit bir devletti. Her iki tarafın
medeniyet seviyeleri de çok farklı idi. Bundan dolayıdır ki bu
savaşlar, haklı olarak, l t a 1 y a'da ç o b a n l a r la ç i f t ç i I e­
r i n, d a ğ l ı h a l k 1 -ı o v a I ı h a l k ı n m ü c a d e 1 e s i,
d a ğ h a 1 k I a r ı n ı n h u d u d s u z b a ğ ı m s ı z l ı ğ ı i I c o v a­
l ! hal kın de vlet n iz amı nı n ç a r p ı ş m a s ı, b i r
c ü m 1 e i 1 e s ö y l e y e I i m, m e d e n i y e t i 1 e b a r b a r I ı ğ ı n
ç a t ı ş m a s ı o l a r a k t a v s i f e d i l m i ş t i r. Bundan da an­
laşılıyor ki, bu savaşlardan Samnit'ler galip çıkarsa, 1 t a l y a
v a h d e t i daha uzun müddet, hatta belki de hiç bir zaman,
tahakkuk edemiyecekti. Bu vahdetin kurulması için Ro­
ma'nın galip gelmesi lazımdı. Roma'lılar da işte bunun şuuru
içinde, bütün mevcudiyetleriyle bu işde muzaffer olmağa çalıştılar.
3. LATiN'LER HARBi VE LATİUM'DA "rENI NİZAM

Roma-LAtin
Roma birinci Samnit harbini bilhassa Lati­
birliği ittifa­ um'da çıkan hadiseler dolayısiyle bırakmıştı.
kında Roma'nın Sulhtan sonra Latin mühefikleri ile uğraşmak
üstün mevkii zorunda kaldı. Bu hadiseler Roma'yı Latium'a
yeni bir nizam vermiye götürdüğü için üzerinde
biraz durm:ık faydalı olur. Filhakika, Roma'nın dördüncü yüz
yıl ortasında Samnit'ler ve Kartacalılarla yapmış olduğu mua­
hedelerle tezahür eden yükselişi, görünşe göre, Latin müt­
tefikleri için ağır bir tazyik olmağa başlamıştı, Roma'nın
Latin'lerle yenildiği ittifak muahedesinin formel yapısı eskisinin
aynı olmakla beraber, onun bu müttefikleri karşısındaki hakiki
mevkii artık tamamile başkalaşmış bulunuyordu. Roma Şimdi
arazisi, sekenesi, askeri teşkilatı, devlet yapısının sağlamlığı
ve hele, bir çok Latin kolonilerinin mevcudiyetlerini ve emni­
yetlerini Roma'ya medyun olmaları bakımından, bu ittifak
sisteminde tam bir önder mevkiine yükselmişti. Burada artık
tarafların o eski müsavi mevkii kalmamıştı. Hatta Latinlerin
bir kısmı tabi menzilesine bile inmiş bulunuyorlardı.

LAtln'lerin
Latin'ler bu ittifaktaki gayrı müsavi mevkile­
Roma'dan rinden yavaş yavaş hoşnutszluk duymaya başla­
l■teklerl dılar. Bilhassa Roma 'nın Capua ile olan ittifakı
124 ROMA TARİHİ. 1.

ve birinci Samnit harbinde Samnit'lerle anlaşması, onları


daha fena bir duruma düşürdü. Bu olup bittiler karşısında Latin'ler,
kendilerinin de bir gün boyun eğeceklerini düşündüler. Gerçk­
ten, artık güney'den çevrilmiş olan Latin alemi, uzak veya yakın
bir istikbalde, Roma'nın mürüvvetine iltica edeceğini anla­
mıştı. Buna karşı vaziyet almak lazımdı; ve henüz zaman
varken derhal işe başlamak ic;ıbediyordu. Latinler enerjik bir
hareket yaparak Roma'ya bir talepler listesi arzettiler. Latin
istekleri meselesi prensip bakımından basitti: Fi I h a k i k a bu,
P a t r i c i'I er le P l e b' l e r a r a s ı n d a R o m a ş e h i r s u r l a r ı
i ç i n d e o l a n m ü c a d e I e n i n, d a h a g e n i ş b i r s a h a y a,
L a t u m'a in t i k a l e t m i ş b i r ş e k l i i d i. Orada nasıl Pleb'­
ler devlet idaresine iştirak için mücadeleye kalkmışlarsa, Lati•
um'da da Latinler, devlet idaresine iştirak için siyasi haklar
istiyorlardı. Filhakika Latin'lerin istedikleri, siyasi musavattan
başka bir şey değildi : B u n I ar, bil h a s s a a k t i f s e ç i m
h a k k ı ( ius su/fragium ) v e p a s s i f s e ç im h a k k ı ( ius
honorum) i s t i y o r l a r, c o n s u l'l e r d e n b i r i n i n v e s e n a­
t u s 'u n y a r ı a z a s ı n ı n L a t i n ' 1 e r d e n o I m a s ı n ı t a l e p
e d i y o r I a r d ı.

LAtlnlerln ve
Halbuki bu, vahdetli Roma devletini iki başlı
mtltteflklerln bir şekle sokmak demekti. Muvakkaten Sam·
tayanı nit'ler harbinin yükünden kurtulmuş ve belki de
Latin meselesini büsbütün- hal için müsait za­
manı böylece yakaladığından memnun olmuş olan R o m a,
L a t i n i s t e k l e r i n i t a b i a t i y l e d e r h a l r e d d e t t i ve
b u n u b i r h a r p i l a n ı t e l a k k i e de r e k i ş i n h a 11 i n i
s i l a h l a r a bıraktı. Bunun üzerine L a t i n l e r i s yan e t t i l e r
( M. ö. 340 ) . Tibur ve Praeneste gibi iki kuvvetli Latin şehri
bu hareketi idare etti. İsyana Volsc'lar da katıldılar. Arka­
dan, az önce Roma ile birleşen Campan'lar da, Samnit
tehlikesi geçer geçmez tahammül edilmez bir şekil alan
Roma dostluğuna ve ittifakına yüz çevirdiler. Yalnız lavinium
ve Ardea şehirleri ile Hernic'ler. Roma'ya sadık kaldılar.
Fakat Samnit'ler de şimdi Roma tarafını tuttular ve hatta
asker bile yolladılar. Bununla beraber isyan süratle geniş­
ledi ve Roma'ya karşı adeta umumr bir harb şeklini aldı.
İTALYA'NIN FETHİ 12.S

Latin'lerin ayaklanması da böylece Roma'nın, bu kadar güçlük­


lerle kurmuş olduğu, Latium'daki hegemonyasının istikbali, hatta
denebilir ki, kendisinin mevcudiyeti veya mahvolması meselesi
şekline girdi.

LAtin'ler harbi Latin isteklerini zaten harp ilanı telakki etmiş


ve Roma'nın olan Roma harp hazırlığına ve sefere başladı.
kat'i zaferi Fakat, şimdi yapılan hareketler, o zama,ıa ka-
dar mutad olan gelişi güzel bir takım çarpış­
malar değildi; uzun düşünülmüş bir planı şart koşan muharebe­
lerdi. Gerçekten, Roma'lılar doğrudan doğruya güneydeki asi
Latin'lere yürümediler; kendilerine dost olan Hernic'lerle diğer
şehirlerin arazisinden liris vadisine geçtiler ve böylece Latin"­
lerle, şimdi onlar tarafında olan, müttefikleri Campan'lann arasına
girerek Latin'leri güneyde cephe almıya zorladılar. Roma'nın bura­
ya girişi harbin o sene bitmesini sağladı: T. M a n I i us To r q u a•
t 11 s v e P. De c i u s Mu s adındaki Roma consul'leri üç zafer ka­
zandıktan sonra liris nehri mansabı civarında, Sinuessa şehri
yanındaki Tri/anum'da kati neticeli bir muharebe oldu. L fı. t i n -
lerin o r- d us u R o m a 'l ı l a r t a r a f ı n d an t a m a nı e n i m h a
e d i l d i (M. ö. 340) ve K o a I i s y o n d a ğ ı l d ı. İki sene içinde
Latium'daki son mukavemetler de kırıldıktan sonra Latin şehir­
leri birbiri arkasından inkıyad ettiler. En nihayet bunların elebaşı­
larından olan Antium ile Campania'daki Capua da boyun eğdi (M.
ö. 338). Roma'lılar zaferi tes'it için kafi sebebe maliktiler. Çünkü
bu zafer Latium ve Campania'nın mukadderatını artık onlarn
takdirine bırakıyordu.

Roma istikbal Gerçekten, Roma bu zaferle mağlup müttefiklerin


için karaw- ver- ve aynı zamanda kendisinin, belki de binlerce
mek zorunda senelik, mukadderatını yalnız başına tayin et-
mek durumuna girmiş bulunuyordu. Şimdi ta­
rihinin en ağır ve en kati kararlarından birinin verecekti : Filha­
kika, bütün bunların devlet için hayat kabiliyeti olan bir camia
haline gelmesi, veya hükmeden zorba bir şehrin yumruğu altında
mütemadi karışıklıklarla anarşi kaynağı olması, onun şimdi
vereceği kat'ı karara bağlı bulunul-ordu. Bu vaziyette ise,
düşünülebilecek iki şık vardı: Bunlardan biri, içinde bütün,
mağluplara vatandaşlık hakkı veren büyük ve vahdelli bir dev-
126 ROMA TARİHi, 1.

let kurmak idi. Fakat bu, ş e h i r d e v l e t i v a t a n d a ş l ığı n ı


kaldırıp b ü y ü k d e v l e t v a t a n d a ş l ı ğ ı kurmak demekti ki
o zamanki görüşlere sığmıyordu. Çünkü Roma'nın cemaat dev­
leti karakteri buna manidi ve esasen böyle vahdetli büyük bir
devlet için lazımgelen idare mekanizmasını yaratacak imkanlar
da henüz mevcut değildi. ikinci şık ise, b ü t ü n m a ğ I fi p l a rı
t a b i l e r v a z i y et i n e s o km a k s u r e t i y l e bir devlet
k urm a k t ı. Fakat, Roma'nın küçük sahasından bu kadar geniş
yerlere hükmetmek uzun bir müddet için kabil olamazdı. Bunun
tahakkuku için zaruri olan insan sayısı da, henüz pek azdı;
hatta böyle bir şey tahakkuk etse dahi, bunun uzun müddet
devamı zor ve belki de tehlikeli olabilirdi : Filhakika, Atina ile
Sparta'nın hakimiyetleri, bir bakıma, hükmedenlerle hükmedi­
lenler arasındaki bu fena durumdan yıkılmıştı.

Roma Latium• Hülasa, �oma şimdi, tarihinin bir dönüm nok-


da yeni bir tasrnda bulunuyordu. Vereceği karar ve yara-
nizam kuruyor tacağı düzen yalnız Roma'nın ve Latium'un
değil, belki I t a I y a 'n ı n i s t i k b a l i n i kura­
caktı. Dikkate de�er ki, Roma ilk çağda ve belki bütün tarihte,
misli nadir görülen siyasi bir görüş i I e b u i k i z ı t k u t u p
a r a s ı n d a m u t a v a s s ı t o l a n ı b � 1 d u: Varlığı ve bekası
uğruna mücadeleye devam zorunda olması ve bunun için de
daima yeni kudretlere mühtaç bulunması Roma'yı, kıymetlerini
daha önce silah arkadaşlığında tanımış olduğu bu mağlupları,
geniş bir anlayış zihniyeti içinde, ve kendine has bir usulde,
korumak yoluna götürdü v e b ö y l e c e u z u n a s ır l a r h a­
y a t k a bil i y e t i g ö s t e r e c e k o l a n y e n i b i r niz a m
k u r d u : Roma, münferit bazı şehirlere karşı, daha Latin ittifakı­
nın yenilenmesinden önce tatbik etmeğe başladığı politikasını,
konservatif düşünceleri ve yeni zaferler kazanma şuuru içinde
şimdi, umumi ve kat'i bir şekilde, bütün Latium'a teşmil etti.
Roma bu suretle, mütemadi bir inkişaf içerisinde kendisini
ltalya fethine götürecek ve bu fetih için daima yeni kudretler
sağlıyacak yolu açmış oldu.
lT ALYA 'NIN FETHi 127

Tam ve yarı Roma, bu yeni nizamı uygularken evvela, artık


Roma hukuku tehlikesiz bir hale gelmiş olan, La t i n b i r l i ğ i
alan ıehlrler n i o rta d a n ka l dır m a k s ure t i l e i ş e
b a ş l a d ı. Mamafih bu birlik, siyasi bir mev­
cudiyet olmaktan çıkarıldıktan sonra da, vazifesi Alba da­
ğında Tanrı I u p p i t e r La t i a r i s şerefine şenlikler (feriae
Latinae) yapmak olan, dini bir organizasyon halinde devam
etti. Latin ittihadı kalkınca üçlü ittifak ( Lô.tirı - Hernic-Roma)
da bozulmuş oldu. Bozulan bu ittifakın yerine şimdi, her
şehirle ayrı ayrı yapılmış bir çok muahedeler kaim oldu.
Bu muahedelerin şartları kasden hep başka başka konuldu ve
her şehire ayrı ayrı muamele yapıldı. Böylece bu şehirler
çeşitli hukuki şekillerle doğrudan doğruya Roma'ya bağlandı­
lar. Roma, işte ilk evvela burada, o meşhur "a y ı r v e hük m e t ,,
( divide et i mpera ) prensibini tatbike başladı. Şöyleki : Evvela
bir kısım şehirlere, ve bilhassa Tusculum ve Aricia gibi Ro­
ma'ya komşu veya sadık olanlara, oy hakkı olan t a m R o m a
v a t a n d a ş I ı ğ ı h u k u k u verildi ve bunlar kısmi mahalli bir
otonomi ile Roma camiasına sokuldu { civitas cum suff­
ragio). Bu şehirler filvaki eski istiklallerini kaybediyor­
lardı: fakat buna mukabil Latin'ler harbinden önce talep
ettikleri şeyleri elde etmiş oluyorlardı. Sonra, Velitrae gibi
diğer bir kısım şehirler, yukardakilerden daha aşağı bir kate­
goriye sokuldu : Bunlar y a rı v a t a n d a ş l ı k h u k u k u iie
Roma camiasına ithal edildiler (civitas sine sulfragio veya
municipium). Bunlar hususi hukuk bakımından Roma vatan­
daşı olmakla beraber siyasi hiç bir hukuka sahip değildiler.
Roma vatandaşlığı vazifelerini yüklenen, fakat haklarını alamı­
y an bu şehirlerin başına bir de baş-hakim (praefectus iure
dicundo) getirildi. Yeni nizamda en fena duruma giren bunlar­
dı. Görünüşe bakılırsa Roma, daha ziyade günt.y Latium'-daki
Volsc'lar ile Campa,t'lara, yani devlet nizamı içinde emniyet
edemediği ıınsurlara, bu şekilde muameleyi uygun bulmuştu.

L&tln hukuklu Diğer bazı şehirlerin vaziyeti ise bunlardan fark­


kalan müttefik lı görünüyordu. Filhakika Roma, mesela Tibur
ıehlrler ve Praenaste gibi bir takım şehirlerle çeşitli
şekillerde i t t if a k m u a h e d e l e r i yaptı ve
bunlara, görünüşte, istiklal tanıdı. Fakat, bu şehirler ancak
128 ROMA TARIHf. J.

iç işlerinde hür ve serbest idiler ; harici siyasette gene Roma'­


ya bağlı kaldılar. Bunlar özel kanunlarını ve memurlarını muha­
faza ediyorlardı; fakat kendi başlarına bir devletle münasebete
ve savaşa giremedikten başka,Roma bir harbe girdiğinde, yardımct
asker göndermekle de mükelleftiler. Mamafih, bundan gayrı da
bir mükellefiyet yoktu: Ne haraç, ne de vergi veriyorlardı. Yalnız
görülen lüzum üzerine bundan sonra bunların aralarında her
türlü ittifak ve konfederasyon yasak edildi. Hatta, aralarında
evlenme ve ticaret hukuku ( ius conubium et commercium) dahi
kaldırıldı. Bunlar ancak, ve o da ayrı ayrı, Roma ile münasebette
bulunabileceklerdi. Roma bu şehirleri bu suretle siyasi ve me­
deni bakımdan tamamiyle tecrid ederek kudretsiz bir hale ge­
tirmişti, Böylece bunlar Roma'nın La t i n h u k u k l u ( civitas
Latinae) , s ö z d e m Ü s t a k i 1 , m Ü t t e f i k l e r i ( civitas foede­
ratae) o I d u I a r.

Roma koIon• l Nihayet bu sistem içinde, söylediğimiz cema-


lerl ıebeke■l atler yanında, bir de k o I o n i l e r i ( colonia )
zi k r e t mek l azı m dır. Roma, mağlup edilen
şehirlerin arazilerinde eskidenberi koloniler kurmuştu. Bunların
bir kısmı Latin'lerin, bir kısmı da kendisinin idi. Roma şimdi
o e s k i L a t i n k o l o n i l e r i n i n e k s e r i s i n i Latin h u­
k u k l u m ü t t e f i k I e r h a l i n d e k e n d i n e b a ğ I a d ı ve artık
Latin'lere, koloni kurdurmadı. Memleketin, bilhassa strateji bakı­
mından, önemli yerlerinde olmak üzere bundan sonra hep kendi
kurdu. Bunlar Roma kolonileri oldular. Fakat Roma şimdi
Antium ve Tarracina gibi mağlup şehirlerden bazılarını da,
Roma'lı kolonistler göndermek suretiyle, böyle Roma kolonileri
haline getirdi. Bu koloni şebekesi küçük çiftçi köyleri halinde
bütün memlekete dağıldı. Bunlar askeri olduğu kadar kültürel
bakımdan da Roma'nın kaleleri, sistemin en sağlam direkleri
oldular ve böylece kazanılan yerlerin emniyetini sağladılar.
ki, Roma'nın Lati-
Yenl nlzama Bütün bunlardan a nlaşılıyor
hAklm pren•lp• mu'da yarattığ"ı bu y en i n i z a m-a ü ç p r e n s ı p
ler h ak i m o l m u ş t u r : Bir defa, '1a y ı r v e h ü k•
m e t,, (divide et impera) prensibi, o zamanki
Roma politikasının esas unsurunu teşkil etmiştir. Bu prensip, halk
içinde üç muhtelif hukuk sınıfının yaratılmasında ve bazı cema-
İTALYA'NIN FETHl 129

atlere evlenme ve ticaret hukukunun verilmemiş olmasında


tecelli etmektedir. 1 k i n c i si, a s k e ri g a y e s i n d e n b aş­
k a, b i r d e m i l l i l e ş t i r m e g i b i k ü l t ü r e l g a y e l e r i
o l a n ç i f t ç i k o 1 o n i I e r k u r m a p re n s i b i d i r. Bu, Ro­
ma' nın fetihlerine temadiyet ve muhteva veren bir prensipir.
Roma böylece, memlekete sahip olmak işinde, ancak meyva
veren faaliyetin hakiki hir müktesep hak yaratacağını anlatmak
istemiştir. Roma'nın güttüğü Üç Ün c Ü p r e n sip i s e, m cm-
1 e k e tt e a ş a ğı h u k u k l u o l a n l a rla t a m h u k u k l u
o I a n I a r ı n n i s b e t ini ölçülü bir şekilde ayarlamak ve aynı
zamanda, devleti, mükellefiyetlerini yapmıya muktedir bir vazi­
yette tutmaktı. Bu da, devlet içinde muvazeneyi temin etmiştir.
Filhakika, bunu ilk çağda Roma'dan başka hemen hiç bir
devlet kuvveden fiile çıkaramamıştır. Roma devlet makanizma­
sının ötekilere n,3zaran daha sağlam kalması, denebilir ki, bu
prensibin tatbikatının neticesidir.

,
Yeni nizamın Böylece Roma, eski çağda ilk defa olarak
mana■ı ve cemaat ile devlet arasındaki münasebetle rde dev­
oneml letin sağlam kalmasını temin eden bir şekil
bulmuş oldu. Roma bu yeni nizam içinde, idare
mekanizmasının vahdeti ve salabeti ile haricen, tek tek
cemaatlerin şehir devleti hayatının ruhu olan az veya çok is­
tiklalleri, hür ve serbest oluşları ile de dahilen, gayet kuv­
vetli bir duruma girmiş oldu. Fakat, şunu da tebarüz ettirmek
gerektir ki, b u y e n i n i z a m i ç i n d e ki d e v I et, n e e s k i
H e 1 1 e n a n I a m ı n d a, n e d e b u g ü n k ü m a n a d a b i r
d e v I e t l e r i t t i h a d ı v e y a i tt i f a k ı d e ğ i 1 d i. B u, h e­
y e t i u m u m i y e s i i l e, n e v 'i ş a h s ı n a m ü n h a s ı r b i r
m ar.zum e i d i. Sonra, bu devlet sun'i olarak da kuruluver­
memişti ; tabit bir şekilde doğmuş ve büyümüştü. B u n d a n
d o I a y ı d ı r k i, b u n d a n s o n r a s a ğ l a m b i r h a y a t
k u d r e t i gö s t e r e c e k t i r. Bunu, ne P y r r h o s'un kullandığı
Hellen harp taktiği, ne de H a n n i b a 1 'in hücumları sarsabile­
cektir. La t i u m 'd a ki n i z a m ı n te ş k i l a t v e p r e n s i p­
i e r i, b u n d a n so n r a, it a I y a v a h d e t i ni y a r a t m a d a
o I d u ğ u k a d a r, c i h a n d e v l e ti p o I i t i k a s ı n d a d a
h e p i s t i k a m e t v e r i c i ol a c a k l a r d ı r.
Roma Tarihi 9
130 ROMA T ARIHI, 1.

4. iKiNCİ (BÜYÜK) SAMNİT HARBi

Roma'mn
Roma'nın Latin'ler harbindeki zaferinin önemli
Campaala'da bir neticesi de, Latin'ler ile beraber eski mütte­
yerleıme■I fiki Campan'ların da artık kat'i olarak Roma
tarafına geçmeleri oldu. Filhakika, Campania
aynı zamanda, dağlık Samnit'lerin menfaat mıntakası olduğu
için, Campan'lar Samnit'ler tarafına da geçebilirlerdi; fakat bun­
lar, şimdi Campania politikasını büyük dikkat ve a:ıimle tekrar
ele almış olan, Roma'yı tercih ettiler. Roma, Campania ile yeni
münasebetler kurdu ve Latium'daki yeni nizamı buraya da teşmil
etmiye çalıştı : C a m p a n i a m e m 1 e k e t i nin b üyü k ş e h r i
Capua i 1 e bir i t t i f a k y a p t ı ( M. ö. 335) ve Capua'yı sıkı
bağlarla kendine bağladı. Roma, bu suretle yalnız Latium güne­
yindeki zengin topraklarda hayat sahasını genişletmekle kal­
madı ; aynı zamanda bu ünlü Cainpania şehrinin maddi vası­
taları ile asker! kudretini de -çünkü Campan'ların suvarileri
meşhurdu - kazanmış oldu.

C •• 1 'd Roma'nın, güneyde, uzun zamandanberi dağlık


Ro:. :t::.�,ı:. ltalik'lerin tehdidi altında bulunan, Hellen sahil
me■lne karıı şehirlerinden de müzaheret görmüş olduğuna
Samalt'lerln şüphe bırakmıyan bu ilerlemesi, mütemadi ço-
tepkl■l ğalmaları neticesi ovalara inmek zorunda kalan
dağlık Samnit'lere, menfaat mmtakaları olan ovaları ve denizi
kapıyor, onları memleketlerinde mahsur bir hale koyuyordu.
Filhakika, bu durum onların yalnız prestijini kırmakla kalmıyor,
aynı zamanda, onları tehdit de ediyordu. Sonra, Roma'nın bu
ilerlemesi, uzağı görenlere, ilerde onlara karşı da harekete geçme
sinin muhtemel olduğunu, ihsas ediyordu, Samnit'lerin bunu iyi
karşılamıyacakları tabii idi. Bundan dolayı, evvelce Roma
ile yaptıkları muahedenin (S. 114) hükümsüz kalmasına ve ufak
tefek bazı hadiselerin çıkmış olmasına şaşmamak lazımdır.
Bununla beraber Samnit'ler, Roma'nın bu fetih yolunu, henüz
daha zaman varken, vaziyetin icabettirdiği enerji ile değiştir­
miye kalkmadılar. Samnium ittihadı Roma'ya bu işte
ciddi bir surette karşı gelmeden, Roma'nın Campania'yı fethi
tamam oldu. Bunu, Samnium'un gevşek idaresinde ve biraz da
o zamanki aczinde aramak lazımdır: Filhakika, Samnit'ler o
ITALYA'NIN FETHİ 131

zaman, kabile akrabaları olan lucan'lar dolayısiyle Epeiros


kıralı Al e k s a n d r o s ile harbe tutuşmuşlardı (M. ö. 334).
Ancak bunun mağlubiyetinden sonradır ki (M. ö. 331), bu ta­
rnfa daha serbest bakmıya vakit bulabildiler.

Roma Samnlt ı - Nihayet, meselenin halli için sulh yolunun bil-


terle tekrar tün imkanları kapanmış göründü. Hele Roma-
çatı,ıyor nın, M. ö. 328'de, yukarı liris vadisinde koloni-
ler (Cales ve Fragellae} kurması, Samnit'lere,
batıdan da kıskaç içine girmiş olduklarını anlatmakta gecikmedi:
Roma ile Samnium arasında harp artık kaçınılmaz olmuştu.
Bu harp, görü nüşte, Samnit'lerin iktisadi menfaatlerinin Roma'nın
siyası menfaatleriyle çatışmasından çıkıyordu. Fakat zamanla,
orta İtalya kavimlerinin iki taraftan birine katılmaları ile geniş­
lediği için, yavaş yavaş, orta ltalya'da hakimiyet meselesi
üzerind� bir mücadele halini aldı. Böylece b u s av a ş,
d e n e b i l i r k i d a h a b aş t a n i t i b a r e n , 1t a y a ' n ı n
R o m a d e v l e t i v e y a S a m n i u m k a bil e b i r l i ğ i i d a­
re s i n d e b i r l e ş t i r i I m e s i i ç i n y a p ı l a n b ir h a r p
o l m uşt u r. İşte bundan dolayıdır ki, Hellen tarihinde Atina
ile Sparta arasındaki Peloponnesos savaşıyle kıyaslanabilecek
olan R o m a - S a n m i t h a r p l e r i, l t a I y a ta r i h i n d e
b i r d ö n Ü m nok tasın ı t eşk il e t m ekted i r. Çün kü
R o m a'n ı n o r t a İ t a l y a hak i m i y e t i e y e t i b u n u n
net i c e s i n d e k a ttl e ş m i şti r.

İkinci Samnlt Samnit'lerle bu seferki çatışma ile bir çeyrek


harbinin birin- asır sürecek i kin ci S a m n i t ha r b i b a ş l ı­
cl aafha■ı ı Nea- y o r d u ( M. ö. 326-304 ) . Harbin erken pat­
polla hadi■e■I lamasına, bilhassa, Palaiapolis ve Neapolis Hel-
len şehirlerindeki hadiseler sebep oldu: Filhaki­
ka Saınnit'ler, Campania'da M. ö. 343-341 muvaffakiyetsizliğinin
intikamını almak ve bu memleketi tekrar ele geçirerek denize
inmek gayesiyle bu şehirlere yerleşmeğe kalktıar ( M. ö. 327).
Halbuki Neapolis, Roma'nın yeni toprakları için tabii bir limandı
ve bırakılmazdı. Bunun için Roma şimdi zahiren bu şehre, fakat
hakikatte Samnitlere karşı harp açtı ve şehri muhasara
etti. Fakat Neapolis, Roma ile anlaşmayı uygun bularak bir ittifak
yaptı. Muahede şehrin istiklalini koruyor ve böylece Ro-
132 ROMA TARİHİ, 1.

ma'ya öteki Hellen şehirlerinin de sempatisini temin ediyordu.


Bu suretle Samnit'ler şehirden atıldılar. Fakat, burada patlak
veren harbe devam ettiler. Roma ile Samnium artık harp haline
girmiş oluyordu (M. ö. 32n).

Harbin ilk Roma bu harbe, Samnit'lerin hiç anlamadığı


■enelerindeld bir silah olan diplomasi ile, siyasi bakımdan
duram kuvvetli bir şekilde hazırlıklı idi. Filhakika,
Roma'nın Kartaca ile bir ticaret anlaşması,
Etrüks'lerle 40 senelik, Galler'!e dr: 30 senelik sulh mua•
hedeleri vardı. Lucan'ları kendi tarafına çekmişti. Cam­
pania'daki mevkii de, Sabel şehirlerinden Nola, Herculanum
ve Pompeii'nin onun tarafına geçmesi ile, kuvvetlenmişti.
Halbuki Samnit'ler, hemen tamamile, yalnız idiler. Roma bu
vaziyette doğruca Samnium'a girebilirdi. Bununla beraber
harp ilk senelerde hep mevzii bir karakter taşıdı ve bir kaç yıl
büyük bir karşılaşma olmadı. Bu zamanda yalnızca baskınlar
bir birini tekip etti. Bazı zaferler kazanıldı ise de bunlar daha
ziyade ufak dağ muharebelerine inhisar etti. Fakat kat'i hiç
bir netice alınamadı.

Roma 'nın yeni Nihayet, harbin beşinci senesinde, Roma bun­


hıtrp plAnı ve. ların gayrı kafi olduğunu gördü ve tatbikinde
muvaffaklyetl muvaffalc. olduğu takdirde k a ti n e t i c e a i­
m a y ı ü m i t e t t i ğ i , y e n i b i r h a r p p I a­
n ı h a z ı r I a d ı. B u, S a m n i u m 'u d e n i z d e n k e s i p t e c •
r i t e d e r e k kıs k a ç a l t:n a a l m ak p l a n ı i d i. B i r o r­
d u S a m n i u m • u a r k a d a n v u r a c a k, ö t e k i d e c e p h e -
d e n g i r e c e k t i . Hatta, Apulia'ya giden ordu luceria'da bir
zafer bile kazandı. Harp Roma'ya müsait gidiyordu. Samnit'ler
ise yorulmuşlardı: Bundan dolayı M. ö. 322'de esirleri iade
ederek Roma'ya sulh teklif ettiler. Fakat Roma bu teklifi
reddetti.

Roma•nın Bunun üzerine Samnit'ler tekrar silaha sarıldı­


Caudlum hezl- lar. Bu sırada Samnium'a cepheden girmek
metl ve ■ulh üzere gönderilen, T • V e t u r i u s C a l v i n u s
ve S p u r i u s P o s t u m i u s adlı consul'lerin
idaresindeki Roma ordusu ovadan Samnium içine girmekte idi.
İTALYA.'NIN FETHİ 133

Keşif hizmetini layıkı ile tanzim etmemiş olan bu orduyu Samnit


generali G a v i u s P o n t i u s Caudium geçitlerinde (Furculae
Caudinae) tuzağa düşürdü ve nihayet teslim olmıya icbar etti
(M. ö. 321). Bu hezimet Roma ordusunun çok ağır mağlubiyet­
lerinden biri oldu. Fakat, Samnit'ler işi yarı yolda bıraktılar:
Roma ordusunu tamamiyle imha etmediler. Şimdi consul'ler,
selahiyetli olmadıkları halde, sırf ordunun geri kalan büyük
kısmını kurtarmak için, Samnit'ler tarafından dikte edilen
muahedeyi imzaladılar. Roma'lılar bu muahede hükümleri
gereğince Samnit'lerle sulh içinde yaşamağı, haksız olarak
işgal ettikleri Samnit memleketini, ve bilhassa yukarı Liris vadi­
sindeki Cales ve Fragellae kolonileri ile Apulia'daki Luceria'yı,
Samnit'lere vermeği kabul ettiler. Esirleri geri aldılar ; fakat
asil ailelerden 600 kişiyi rehine vermek zorunda kaldılar. Roma
tarihçileri sonrad:ın consul'lerin imzaladığı bu sulhun tasdik
edilmediğini söylemektedirler. Fakat bunun, bir mütareke şek­
linde de olsa, meriyette kalmış olması muhtemeldir. Çünkü,
bazı hükümlerin yerine getirilmiş olduğu, hatta rehinelerin de
iade edildiği anlaşılmıştır.

Roma tekrar Gerçekten, bu ağır hezimeti bir kaç sakin sene


hazırlanıyor, takip etti. Fakat, Roma'lının devlet düşüncesi
Yeni tedbirler böyle bir neticeyi kati ve nihai olarak kabul
etmiyordu. Bunun içindir ki Roma'lılar bu
seneleri, tıpkı Galler felaketinden sonra olduğu gibi, hezimetin
öcünü alacak mukabil bir hart>ket için, hazırlanmıya hasrettiler.
Evvela orduyu yeniden teşkilatlandırmağa baktılar. Filhakika,
harbi en çok Samnium memleketinin dağlık vaziyeti güçleştiri­
yordu. Çünkü, Samnit'ler bu dağlık arazide küçük ve hareketli
birliklerin taktiğini tekemmül ettirmişlerdi. Roma ordusunun
muharebe birliği bunlarla dağlarda boy ölçemiyordu. Ordunun
gerek hareket birlikleri. gerek!>e silah ve taktiği bakımından
bu yeni duruma göre yeniden teşkilatlanmasına çalışıldı. (Bu,
ilerde ayrıca bahis mevzuu edilecektir). Fakat bu da kat'i bir
netice için kafi değildi. Çünkü, Samnium içine giden geçitler.
az bir kuvveile tutulabiliyordu. Ordunun girebildiği yerlerde ise
merkezi bir şehir bulunmadığı için hücumların nihat bir gayesi
olmuyor, harekat memleketin yakıp yıkılmasından başka bir
134 ROMA TARIHl, I.

netice getirmiyordu. Askeri hareketleri destekliyecek başka


vasıtalara da önem vermek lazımdı: Memleketin fethinde askeri
harekat ile birlikte, koloniler tesis etmek suretiyle hedefe daha
emniyetle varılacaktı. Nihayet, askeri harekatı destekliyecek
başka siyasi vasıtalara, yani mütekabil menfaatler esası üzerine
kurulan muahedelere, daha fazla önem verilecekti.

BG.yilk Samnlt işte, bu tedbirlere baş vuran Roma, M. ö. 318'­


barblnln lklnd de, fak.at bu sefer ihtiyatlı bir şekilde, tekrar
■afba■ı harbe başladı. Roma'lılar önce büyük hareket-
lerden kaçındılar. Bununla beraber, o zamana kadar muvaffak
olamadıkları Samnium'u çevirme planını tahakkuk ettirmek
için, bir taraftan Campania'da mevkilerini kuvvetlendirmeğe, diğer
taraftan da Apulia'ya tekrar ayak basmağa çalıştılar ve Luceria
gibi bazı yerleri yeniden işgal ettiler. Fakat Samnit'ler M. ö.
316'da, eski taktiklerinin tam aksine ve şayanı hayret bir
strateji ile, iki tarafta birden taarruza geçtiler: Hem Apulia'da
hem de Latium'da ilerlemiye başladılar. Apulia'da Luceria'yı
aldılar. Asıl Roma ordusu cenupta Campania'da olduğu için,
Latium'da önlerine çıkan yardımcı orduyu bozdular. Tarra·
cina'yı muhasara ettiler. Şimdi Campania'nın Roma'dan kesil­
mesi ve düşmesi tehlikesi belirdi. Fakat Roma, Samnit'lere her
iki yerde de gaiebe çalarak vaziyeti kurtardı: Bir Roma ordusu
Tarracina muhasarasını kaldırdı ve Campania'yı tekrar ele
geçirerek Samnit'leri memleketlerine attı: Başka bir Roma
ordusu da Luceria'yı alarak Apulia'da tekrar Roma hakimi­
yetini kurdu. Samnit'lerin taarruzu da böylece suya düştü.
M. ö. 312'de bir mütareke imzalandı.

Roma Samnl- Roma şimdi Liris vadisindeki eski kolonilerini


am'a koloni- (bilhassa Fragellae) tekrar aldı; hatta orta
l•rle ■arıyor Liris'de lnteramı,a adlı yeni bir koloni kurdu.
Bu suretle Roma, Liris hattını emniyet altına
almış oldu. Sonra, Latium ile Campania arasındaki irtibatı
kurmak için Suessa Aurunca kolonisi tesis edildi. Campania
ile Samnium hududunda kurulan Saticula kolonisine de, Sam­
rıit'lerin dağlık memleketine giriş ve çıkışı gözetleme vazifesi
verildi. Öte tarafta, Apulia'daki Luceria, içine bir Roma kolo-
İT AL Y A'NIN FETHi 135

nisi aldı. Bundan başka Roma, A p p i u s C l a u"d i u s adındaki


devlet adamının himmeti ile, Roma'dan Capua'ya önemli bir
askeri yol yaptı (bu yol sonra, Beneventum üzerinden do�uya
uzatılacaktır). Bu suretle Roma, gayesine şuurlu bir politika
ile, dağlık Samnium memleketini kesif bir koloni ve yol
şebekesi ile tamamiyle sarmı}'a çalıştı. Çünkü Roma bunların,
bir me-ydan muharebesinin kazancından daha daimi neticeler
vereceğini kestirmişti. Mamafih, Roma bu sırada deniz tarafına
da önem vermeği unutmadı: Sahilde koloniler kurması ve
bilhassa şimdi deniz işleri memurluğu ihdas etmesi bunu
göstermekte idi.

Roma 'ya kar,ı Roma ile Samnit'ler arasındaki ikinci (büyük)


koaliayonlar Samnit harbinin başlamasından beri on dört
kuruluyor sene geçmişti. Samnit'ler gerilemiş Roma iler­
lemişti. Bu durumun gerek Samnium'da, gerek­
se ltalya'nın diğer kısımlarında ciddi düşüncelere yol açması
tabii idi. Filhakika, artık Samnit'ler yalnız başlarına ga­
lip gelecek halde olmadıklarını hissettiler. ltalyadaki öteki
kavimler de Roma'nm durumunu kendileri için tehlikeli gördü­
ler. Şimdiye kadar seyirci kalmış olan bu gruplarda da, yavaş
yavaş, mukavemet ve aksülamel hevecanı uyandı. B u n l a r
m ü c a d e l e n i n a r t ı k İt a l y a hak i m i y e t i m e sel e s i
olduğunu anladılar ve kendilerin e daha zayı f v e
b i n a e n a l e y h d a h a a z t e h l i k e I i g ö r ü n e n t a r a f l a,
y a ni S a m n it' l e r l e b i r l e ş til e r. Bu da, Roma'ya karşı
bir koalisyonlar serisinin meydana gelmesini sonuçladı.
Kurulan birinci koalisyona, Samnit'lerden başka
Birinci koall■• U
yonı B-uyu .n.k
mbr'lar, Etrus
.. k'ler, Hernıc
. 'l er ve d'ılY
0 er kuçu
.. .. k
ı
Samnlt habinln baz gruplar dahil bulunuyordu. Bunlarla olan
üçO.ncO. safhası muharebeler ikinci Samnit harbinin uçuncü
safhasıdır ( M. ö. 312 - 304 ) . Şimdi bunlar,
yaptıkları hem zamani hareketierle, Roma'yı, kuzeyde ve gü­
neyde olmak üzere, iki cephede işgal ettiler. Fakat, Apulia'daki
cephe de hesaba katılırsa anlaşılır ki, Roma üç cephede birden
harp yapmak zorunda kaldı. Ha r p s a h a s ı n ı n g e n i ş l e­
m e s ı ı s e s ava ş a y e n i b i r i s tik a m e t v e r d i: Yan i
R o m a'y ı şi m d i lt a l y a ç apı n d a b i r ha r p s i y a s e t i
136 ROMA T A.RİHI, I.

g ü t m e ğ e m e c b ur b ı r a k t ı. Mamafih Roma, almış olduğli


yeni askeri ( ordu'da suvariler sınıfında reform, teslihat, taktik
ve tabiye yenilikleri, deniz işlerine önem verme), ve mali ( ver­
ginin sermaye üzerinden alınması ) tedbirlerle olduğu kadar,
harp sanatını iyi bilen kabiliyetli adamları ( Q. Fa b i u s R u i­
li a n u s, P a p i r i u s C u r s o r, P. De c i u s M u s, M. C u r i us
De n t a t us) sayesinde, harbi her üç cephede, yani hem Etru'­
riada, hem Campania'da ve hem de Apulia'da, ele almıya ve
yürütmeğe muvaffak oldu.

Etrurla ve Roma'lılar ilk neticeyi kuzeyde, Etruria'da, aldı-


Samnlum'dakl lar: İki sene müddetle Roma hudut kalelerine
mabarebeler baskınlar yapan Etrüsk'lere karşı K u 1 l i a n u s,
dağlık yerlerden Etruria'ya girırek suretiyle
Va d i m o v e Peru sa z a f e r I e r i n i k a z a n d ı ( M. ö. 310).
Bu zaferler Etrüsk kudretini kırdı ve onları sindirdi. Silaha
sarılan Etrüsk şehirleri nihayet Roma ile sulh yapmağa mec­
bur oldular ve arazi verdiler ( M. ö. 308 ). Roma bunun üzerine
bütün kuvvetini orta ltalya'da Samnium harbine teksif etti. Bu
harp sahasındaki mücadele daha zor görünüyordu. Fakat düşma­
nın mukavemeti beyhude oldu. Bu dağınık kudretler, vahdelli, ga­
yesine şuurlu, soğuk kanlı ve harp yapmada artık maharet
gösteren Roma iradasi karşısında bozuldular. Roma ikinci
neticeyi de burada aldı : M. ö. 305'de iki consul birlikte
S a m n i um 'u s a r m a p l a n ı n ı m u v a f f a k ı y e t l e s o n a
e r dir d i I e r. Campania ve Apulia'dan giren ordular Samnit'­
leri, dağlık memleketlerınin ortasında kanlı bir muh:ırebede boz­
dular. Etrafı tahrip ettiler ve merkezleri olan Bovianum'u zap­
tettiler. Nihayet Samnit'ler sulh istemiye mecbur oldular
(M. ö. 304).

ikinci «BO.yflk) Samnit'lerle eski ittifak münasebetini müsavi


Samnlt harbi haklarla tekrar tesis eden bu sulh ile Roma,
■ona eriyor Samnit'ler ittihadına ve bunların istiklaline
dokunmuyordu. Roma yalnız, harp ve mua­
hedelerle kazanılmış yerleri onlara tasdik ettirdi. Roma,
Samnium'da, Apulia'da ve Lucania'daki kolonilerini muhafaza
etti ve b ö y I e c e ş i m d i l i k S a m n i u m 'u n sa r ı I m a s ı
i şi i l e i k tif a e t t i. Samnit'ler ayrıca Umbria'nın, Etruria'daki
ITALYA'NIN FETHl 137

bazı cemaatlerin, Sabin'lerin, Aequ'lerin, Mors'ların, Pelign'lerin,


Frentin'lerin ve Campan'ların Roma hegemonyasına geçmesine razı
oldular. Roma orta İtalya kabilelerini ıtaat altına almağa çalıştı:
Hernic'ler ittih1lİı kaldırıldı. Aequ'ler yerlerinden bir kısmını
verdiler. Alba Fuceus ve Carsioli, koloni haline sokuldular.
Memleketleri geçiş mınt;\kası olan baz, Sabel kabileleri mua·
hedelerle Roma'ya bağlandılar. Umbria şehirleri Roma ittifak
sistemine girdiler. Umbria ile emin bir irtibat için Nararia
kolonisi kuruldu.

ik inc i (Bil ük) Roma ve Latin'lerle Osk grubunun en kuvetlisi


Samnlt ha!bı- olan Samnit'ler arasında orta İtalya, ve belki de
nln sonundaki bütün ltalya, pakimiyeti uğruna yapılan uzun
du'l'am harp neticelenmiş görünüyordu. Roma devlet
sahası şimdi, evvelce hesabedilemiyen bir şekilde
genişlemişti : Roma, Etruria ve Umbria'dan ta Apulia'ya kadar
olan yerlerde, ilhakları, ittifak muahedeleri ve kolonileri
sayesinde kuvvetli bir orta ltalya bloku kurmıya muvaffak
olmuştıı. Filvaki bu devlet doğudaki dört Diadokh'lar devletiyle
(yani Mokedonia, Thralda, Suriye ve Mısır devletileri) boy ölçe·
mezdi; Fakat ltalya ve Sicilya'daki iki büyük devletten ( yani
Etrüsk birliği ile Agathokles'in Syrakusai devleti) büyüktü.
Hellen şehirlerinden yalnız Tarentum ( Taras) bunun tehdit edici
durumunu seziyor, fakat buna karşı ciddi ve azimkar hareketler
göstermiyordu.

5. ORTA İTALYA VAHDETİ KURULUYOR :


ÜÇÜNCÜ SAMNİT HARBİ
ikinci Samnit harbini sona erdirmiş olan M.ö. 304
Yeni krizler I
Roma'ya karıı sulhunun arkasından gelen kısa bir sükun dev­
ikinci koall■- resi içinde Roma, Volsc'lar, Aequ'ler, Mars'lar ve
yon Umbr'lar memleketinde yeniden koloniler kur-
mak ve yollar yapmakla mevkiini sağlamlaş­
tırmağ'a ve aynı zamanda da, Samnium'u sarmağa devam etti.
Fakat, sulh bir mütarekden başka bir şey olmadı. Çünkü Roma
kudretinin bu genişlemesi, tekrardan yeni karışıklıklara, ltalya
kavimlerinde yeniden birleşmelere götürdü. Samnit'ler şimdi
Roma'ya karşı yeni bir koalisyon kurdular. Bu, evvelkinden
138 ROMA T ARIHI, 1.

daha büyüktü. Bu sefer Samnit'lere, Etrüsk'ler Umbr'lar ve


Sabin'l�rden başka, güneydeki Lucanlar ile kuzeydeki Galler de
katılmışlardı. Tıırentum ( Taras) şehri de koalisyona para yar­
dımı yapıyordu. Hülasa, hemen bütün ltalya şimdi Roma'ya
karşı kurtuluş savaşına çıkmış gibi idi.

Oçllnctl Samnlt Bu koalisyon, yeni başlıyan üçüncü Samnit


harbi ı harbine (M. ö. 298-290) tamamile italik bir
Sentlnam mahiyet veriyordu. Fakat Roma devleti, çok
muharebe■I
tehlikeli olan bu durum karşısında dahi, irkil-
medi: Bu sefer de gene, harbi iki cephede birden yapmak için,
tekrar eski planını ele aldı. iki büyük ordu teşkil etti.
Merkezi durumu ve iç hatlarda m�nevra yapabilmesi Roma'ya,
harekat arasında irtibat kurmak imkanını Vt:!riyordu. M. ö. 298 'de
C . S c i p i o B a r b a t u s 'un sevk ve idaresindeki ordu Volter­
rae'de bir zafer kazandı ve Etruria'yı itaate aldı. Cenup ordusu
başındaki yeni consul'ler, Q. F a b i u s R u l I i a n u s ve D e -
c i u s Mu s, Samnit'lerle savaştılar ve muzafferane bir surette
Samnium'a girdiler. M. ö. 296'da Samnit ordusu memleketini
bırakıp çekilmek zorunda kaldı. Tam bu sırada yukarı gitmek
isteyen Roma ordusu, Sentinum"da mukavemete uğradı. Çünkü
Samnit'ler Galler ve Etrüks'lerle irtibat kurmuşlardı. Fakat işte
bu hareketieridir ki Roma'nun orta ltalya'da kati neticeyi al­
masını mümkün kıldı: Gerçekten, S a m n i t h a r b l e r i n i n,
v e y a d a h a d o ğ r u s u İt a l y a p a r t i k u l a r i z m a's ı n ı n
s o n b üyük me y d a n m u h a r e b e s i b u r a d a , S e n t i­
n u m'd a o l d u: Ro m a De c i u s Mu s a d l ı c o n s u l u
k a y b e t t i; f aka t S a m n i t 'le r l e m ü t t e f i k l e r i n o r d u­
s u n u i m h a e t t i (M. ö. 295).

Sama lt,1er1e
Orta ltalya'daki İtalik halk gruplarının, Roma'ya
■ulh I Samalum karşı hürriyet mücadelesi ıçın birleşerek
Roma'nın milt- kurmuş oldukları son koalisyon da, Sen­
teflkl oluyo r tinum muharebesiyle böylece dağıldı gitti. Koa-
lisyonun hemen bütün azaları sulh istediler.
Fakat Samnit'ler teslim olmak istemediler. Bunlar sonuna kadar
dayanmıya karar vermişlerdi. Bu istiklal mücadelesinde şimdi
yeni bir gayret daha yaptılar: Memleketin genç evlatlarından
lTALYA'NIN FETHl 139

40 bin kişi Aquitoria'da toplandı ve savaşa hazırlandı. Fakat


artık yalnız kalmış olan Samnit'lerin bu son ordusu da,
L. P a p iri u s C ur s o r'un darbeleri altında bozuldu. Q. F a­
h; u s R u 1 1 i a n u s ve M. C u r i u s D e n t a t u s tarafından
takip edilen Samnit bakiyeleri de nihayet inkiyad ettiler (M.
ö. 290). Fakat Roma, bu kadar uğraşmalarına rağmen, Samni­
um'da gene galibin kesin haklarını kullanmadı: Burada müsavi
şartlı bir ittifak muahedesi (Foedus aequum) yapmakla iktifa
etti : Samnit'ler dağlık memleketlerine sahip kalıyorlar, yalnız
haricen Roma'ya bağlanıyorlardı. Buranın emniyetini sağlamak
için de şimdi, Samnium, Lucania ve Apulia hudud bölgesinde
yeni bir Roma kolonisi ( Venusia) daha tesis edildi.

Galler ve Et-
Roma bundan sonra, geri kalanlarla hesap-
ril■ klerle laşmıya ve mevkiini kuvvetlendirmeye çalıştı:
harpler Evvela M a n i u s S p u r i u s, ayaklanmış olan
Sabin'leri kolayca itaat altına aldı. (M. ö. 290).
Bunların yerleri devlete ilhak edildi; halka yarı vatandaş hakkı
( cives sine suffragio) verildi. (Mamafih bunlar Roma camiasına
o kadar kolay intibak etmişlerdir ki Roma, daha M. ö. 268'de,
bunlara tam vatandaş hukuku vermiştir). Ertesi sene Roma'lılar
Picenum'a ayak bastılar ve burada Hadria ile Castrum novum
Roma kolonilerini kurdular (M. ö. 289). Daha sonra da, koa­
lisyonun kuvvt.tli birer uzvu olan Galler ve Etrüsk'Jere karşı
mukabil harekete geçtiler . Gerçekten, Sentinum muharebe­
sinden sonra bir kere daha cesaretlenmiş olan Galler, Roma
hakimiyetini istemiyen bazı Etrüsk'lerle ( Volsinii şehri?) birle­
şerek Roma'nın sadık müttefiki Arretium Etrüsk şehrini muha­
sara ettiler ve böylece Roma'yı tehdide başladılar. Şimdi bir
Roma ordusu Picenum üzerinden, Galler'den Senon'larırı, Adria
denizi sahilindeki memleketine girdi. Senon'ların memleketi
ager Gallicus namile Roma arazisi yapıldı ve emniyeti temin
için burada Sena Gallica kolonisi kuruldu. Diğer bir ordu da,
Etrüsk'lerle beraber yurüyen Galler'den Boi'leri, Vadimo gölü
yanında imha etti (M. ö. 273). Etrüsk şehirleri tekrar Roma ile
ittifaklar yaptılar. Bu muharebelerle Roma kuzeye doğru bir
adım daha atmıştı. Hiç şüphesiz buralarda daha bir çok işlerin
yapılması lazımdı. Fakat Roma şimdilik bu tarafları bıraktı:
110 ROMA TARiHİ, 1.

Güneye döndü. Filhakika artık güney İtalya, daha fazla önem


kazanmağa başlamıştı.

Orta hal a Sentinum muharebesi başta olmak üzere bütün


vahdeti k!n. bu savaşlar I t a l y a ' n ı n i k i b i n s e n e l i k
lııyor i s t i k b a l i n i t a y i n e t t i. B u n l a r Ro m a' -
l ı l a r a y a l n ı z o r t a I t a l y a h a k i m i­
m i y e t i s a ğ' l a m a k l a k a l m a d ı l a r , a y n ı z a m a n d a,
Ro m a 'y ı b lİ t ü n y arı m a d a d a b i r i n c i d e r e ced e ö n­
d e r b i r k u v v e t h a l i n e g e tir d i l e r. Gerçekten, Etrüsk'ler
artık büyük bir kudret olmaktan çıkmışlardı. Galler kuzey ltal­
ya'ya sürülmüşlerdi. Roma'nın fütuhat hudutları kuzeyde Arnus
nehrinden başlıyor, güneydede Aufidus'ta bitiyordu. Yarımadada
kendisine karşı gelecek bir kudret kalmamıştı. Samniflerin mu­
kavemeti tamamiyle bertaraf edilmişti. Roma Arnus'tan ta gü­
neydeki Hellen şehirlerine kadar olan sahada önder bir devlet
olmuştu: Artık istikbale emniyetle bakabilirdi. Arazisi geniş­
lemiş, nufusu çoğalmış, kendisi kuvvetlenmişti. Ondan daha fazla
araziye ve nufusa, yalnız şarktaki Makedonia, Thrakia, Suriye
ve Mısır Hellenistik devletleriyle batıdaki Kartaca devleti malik
bulunuyordu. Fakat bu devlet henüz ltalya fethini tamamlama­
mış, yani ltalya vahdetini kurmamıştı : Güney ltalya ile Hellen
şehirleri camiası, kurduğu manzumenin dışır.da bulunuyordu.
Binaenaleyh, bundan sonra ilk işi güney ltalya'nın fethi, ve
böylece yarımada vahdetinin kurulması, olacaktı.

C. Gllney İtalya'nın fethi


İtalya yarımada■ında ■lya■i mekan vahdeti
kurulayor
1. ROMA'NIN GÜNEY ITALYA iLE iLGiLENMESi:
T �RENTUM VE PYRRHOS

Roma Giiaey Roma'nın, yukarda Etruria'da Gallar ve Etrüsk­


ltalya'ya lerle meşgul iken, güney ltalya'ya dönmesini
çağrılıyor tacil eden hadise, Bruttium'da, Tarentum (Taras)
körfezi sahilindeki Tlıurii ( Thurioi) Hellen şehri­
nin bir talebi olmuştur. Bu şehir, Samnit harplerinden sonra, M.
ö. 286'danberi, Roma'nın eski müttefiki olan Lucan'ler tarafından
lTALYA'NIN FETHİ 141

tehdit olunuyordu. Thurii'liler de çaresizlik içinde Roma'dan


yardım istiyorlardı.

Bellen 9ehlrle­ Thurii'nın Roma'dan yardım talep etmesinin


rlnln zayıf başlıca sebebini, güney İtalya Hellen şehir­
durumu lerinin bu sıralardaki sönük durumlarında
aramak lazımdır. Gerçekten bu şehirler, M. ö.
üçüncü asırda art ı k e s k i ş e v k e t ve a z a m e t d e v i r l e­
ri n i g eç i r m i ş b u l u n u y o r l a r dı. B u n d a magna Graecia
ş e h i r l e r i n i n, t ı p kı H e l 1 a s 'ta o l d u ğ u g ib i, a r a l a r ı n­
d a k i r e k ab e t i n v e b inn e t i c e b e r ab e r c e b ü y ü k b i r
d e v 1 e t k u r m a m ş o l m a l a r ı nı n b ü y ü k t e s i r i o l m u ş­
t u r. Bu yüzdendir ki, Sicilya'daki Syracusae (Syrakusai), M. ö.
dördüncü yüzyılda, ltalya Scıhillerindeki Rhegium'u, (Rhegion),
Hipponium'u ( Hipponion ) ve Caulonia'yı ( Kaulonia) hemen
tamamiy!e tahrip etmiş, Locri (lokroi), Croton ( Kroton ) ve
Thurii ( Thurioi ) şehirlerini de zayıflatmış bulunuyordu.

Heilea ,e hlr1er1
H e 11 e n ş e h i r l e r i n i n b ö y l e c e z a y ıf -
_ .. . .
ve İtallk'ler l a m a l a rı, d u r u m 1 a rı nı k o t u l e ş t ı r dı.
Brutt'lar ve lucan'lar bunları müdafaasız
ve zayıf buldular ve yavaş yavaş bu şehirleri ellerine geçir­
meğe başladılar. Posidonia (Poseidonia}, la.us, Tempsa, Terina
ve Hipponium'u ( Hipponion) böylece ellerine geçirdiler. Bun­
lardan M. ö. üçüncü asırda müstakil olarak yalnız batıda,
şimdi tekrar parlıyan, Rhegium ile Velia, güney sahilinde de,
kuvvetli bir ticaret şehri olup bazı küçük devletlerle bir himaye
birliği kurmuş olan Tarentum {Taras} kalmıştı.

Tarentum, gerek kendini gereske himaye ettiği


Ta reatum'u n şehirleri ltalik'lerin hücumlarına karsı m Ü d a-
1 tallklere
kar,ı m o.daf aa fa a d a, e t r aft a n v e bı l h a ssa Hellas'tan
polltlka■ı I Dıtparalı asker v e h a t t a k o m u t a n g �t i r t-
yardımlar m e k u s u l ü n Ü t a k i p e d i y o r d u. Fakat
bu usul bir çok defalar felaketli olduğunu
göstermişti. Gerçekten, evvela Sparta kıralı Ar k h i d a m o s
gelmiş ve italiklerle savaşmıştı ( S. 122). Bunun M. ö. 338'de
ölmesinden dört sene sonra Tarentum büyük Is k en d e r'in ak­
rabası olan Epeiros kıralı, AI e k sa n d r o s'u çağırdı. Güneyde
142 ROMA TARiHi, 1.

büyük bir devlet kurmak emelini güden bu adam, Tarentum'un


kurmuş olduğu himaye birliğini kendi kontrolu altına almak için
birlik merkezini Thurii'ye kaldırdı. Fakat ltalik'lerle tekrar
harbe kalkınca, Tarentum'dan yardım alamadı. Askerleri mağlup
oldu; kendisi de öldü (M. ö. 330). Tarentum'lular bir ııesil bir
müddet Lucan'lara karşı kendilerini bizzat miidafaa ettiler. Son­
ra, gene dışardan yardım aradılar ve Sparta'lı K l e o n y m o s'u
çağırdılar (M. ö. 303). Bu da buralarda büyük bir devlet kur­
mak hevesi ile geldi. Fakat daha gelir gelmez karışıklıklar baş
gösterdi: Metapontum (Metapontion) kendisine yardımcı asker
vermedi. K le o n y m o s da şehre girerek büyük bir ceza kesti;
vatandaşlara feci muameleler yaptı. Bunu gören öteki Hellen
şehirleri bundan ayrıldılar. Kleonymos ltalik'ler tarafından
mağlup edildi ve çekildi gitti.

K 1 e o n y m o s'un mağlubiyetinde Roma'nın


ro 1--u olmuşt u. ç··unk'"u, S amnı·t harplerın
Roma, Gilney
ita1 ya o1aya-1 . de Lu-
,
rlyle ilgilenme- can 'l ar Roma ya yardım .
etmış l er ve bu yar-
ğe baıbyor dımın karşılığını yapmıştı. Filhakika, Samnium
hududunda luceria Kolnisini kuran (S. 134) Ro­
ma, K l e on y m o s'un gün e y I t a l y a ' d a b ü y ü k b i r d e v-
1 e t kur m a k h a r e k e t l e r i n i t a b iat i y l e t e c v iz ed e­
m e z d i. Fakat, Tarentum'lular bundan da ders almadılar, Sgracu­
sae'li A g a t h o k l e s'i çağırdılar. Bu adam Brutt'l::ıra karşı sa­
vaştı (M. ö. 298). Croton şehrini aldı. Hipponium şehrini kurtardı
(M. ö. 295). Hem Brutt'lar, hem de lapyg'lerle sulh yaptı. Fakat
A g a t h o k l e s'in gitmesinden on sene sonra Brutt'lar Hippo­
nium'u tekrar ellerine geçirdiler (M. ö. 286). Lucan'lar da
Thurii'yi tehdit etmeğe başladılar. Thurii'liler ise Tarentum'un
dışardan çağırdığı paralı askerlerle kırallc.rın elinden çok çek­
miş ve artık bıkmış oldukları için şimdi, Lucan'lara karşı
Roma'dan yardım talep ettiler.

Gilne ltaı a Bu taleb karşısında Roma'nın güney ltalya'ya


Helle;ıehırl:rı dönmesi Hellen'ler için çok önemli bir mana
ve Roma taşıyacaktı. Filhakika, buralardaki Hellen, şehir-
lerinin çoğu Roma'nın büyümesini hep sempati
ile takip etmişlerdi. Uzun zamandan beri başlamış olan iktisadi
ITALY/\'NIN FETHi 143

ve kültürel münasebetler, Roma ile büyük Hellas•ın (magna Grae­


cia) yakınlaşmasına yardım etmişlerdi. Neapolis'in misali Hellen
şehirlerine Roma ile birleşmenin karlı tarafını gösterebilirdi.
Nihayet, Samnit'ler ve Lucan'lar Roma'lılarla Hellen'lerin
müşterek düşmanları idiler. Bu bakımdan Thurii'nin teklifinde
şaşılacak büyük bir şey yoktu. Fakat, bu Roma yardımının
neticesi ne olacaktı? Thurii işte bunu idrak edemiyordu. Filha­
kika, Thurii'nin taZdmmun ve şumulünü pek derin anlıyamadığı
bu iş, Roma için çok önemli idi ve vereceği karar da ilerisi
için istikamet verici olacaktı. Gerçekten, acaba Roma bu talebi
reddedip de, ş i m d i y e k a d a r y a p t ı ğ ı f e t i h l e r v e k a­
z a n d ı ğ ı z a f e r l e r l e i k t i f a e d e r e k, k u r d u ğ u O r t a
ltal y a v a h d e t i i l e m i k a l a c a k t ı? Yo k s a t a l e b i
k a b u l e d i p, g ü n e y d e k i He l e n ş e h i r l e r i n i v e b i n­
n e t i c e, g ü ney 1 t a l y a ' y ı f e t h etm e k s u r e t i y l e lt a l­
y a f e t h i n i m i t a m a m l ı y a c a k, 1 t a l y a v a h d e t i n i m i
t a h a k k u k e t t i r e c e k i d i? Roma'nın, o zamanki cihan po­
litikasına girip girmemesi de vereceği bu karara bağlı idi.

Roma Thurll Rama verdiği kararda ikinci şıkı tutmuştur. Fii­


lle ittifak hakika Roma, cenup Hellen şehirlerini ete ge-
yapıyor çirmekle realize etmiye uğraştığı İtalya vahdetini
taçlandırmış olaçaktı. Bunun da geciktirilmemesi
lazımdı. Roma, bir taraftan içerde Pleb'lerin tazyikinden, öte ta­
raftan da Lucania'da kuvvetli bir grubun kendisine karşı ters
tavur takınmasından, fakat daha ziyade, ltalya vahdetini kurmak
için bu talebin en müsait fırsat olduğunu görmesinden, bu
tarihi kararınını verdi ve derhal fiiliyata geçti : T h u r i i
ş e h r i n i n d a v e t i n e i c a bet e tii v e e s k i m ü t t e f i k i
L u c a n'l a r a k a r ş ı c e p h e a l d ı; daha doğrusu cephe de­
ğiştirdi. M. ö. 284 'de Thurii (Thurioi) ile Roma arasında bir
ittifak yapıldı; şehir Roma'ya bağlandı. Lucan'ların bir ordusu
orada mağlup edilerek şehire bir Roma garnizonu konuldu. Ha­
rekat bundan sonrakı senelerde devam etti. Güney ltalya
Hellen dünyasının locri, Croton ve Rhegium gihi üç önemli
şehri bir biri ardından Thurii misaline uydular ve içerlerine
Roma garnizonları aldılar. Böylece Neapolis dahil, eski Hellen
cemaatlerinden dört büyüğü Roma himayesine girmiş oiuyordu.
144 ROMA TARiHi, J.

Burada şimdi yalnız, bu şehirlerin er. kuvvetlisi olan Tarentum


(Taras) kalıyordu.

Ro ma-Tarea-
Tarentum şimdi artık Roma'nın kendi men­
tum milaaseb- faat mıntakası içine girdiğinini ve onu doğ•
betleri rudan doğruya tehdit ettiğini bütün çıplak-
lığiyle gördü. Filhakika, Güney ltalya Hellen
şehirlerinin en kuvvetlisi olan Tarentum'un sahası, ta Samnit'­
ler harbinden beri Roma'nın çevresi ile temas haline gelmiş
bulunuyordu. O zaman kendisinin yalnız deniz ticaretini düşü­
nen Tarentum, Romalı'larla bir muahede yapmış (M. ö. 303),
Roma donanmasının şehire yaklaşmasını önlemek için, güneyde
lacinium ön dağlarını hudut hattı olarak kabul ettirmeğe
muvaffak olmuştu. Bu madde Roma donanmasına güneyden
Adria d�nizi yoluuu kapıyor, Roma'nın denizden Taren­
tum'un nüfuz mıntakasına girmesini önlüyordu.

Rom a 'aın Ta-


Güney İtalya sularında deniz menfaatleri ol­
reatum ile madığı müddetçe bu yoldaki bir tahdit Ro-
çatıım••• ma'ya önemli bir mtsele olarak gözükmedi.
Fakat, Samnit harplerinin Roma'nın lehine
bitmesi ve bilhassa Thurii'nin yardım istemesi Roma'ya, bura­
lara da gelmek imkanlarını verince, işler değişti. Roma hareket
serbestisi için bu sıkıcı maddeyi kaldırmak istedi. M. ö. 282'de
on harp gemisinden mürekkep bir Roma filosu Thurii'deki
kara askerlerini himayeye gitmek için güneye hareket etti
ve eski M. ö. 303 muahedesiyle tayin edilmiş olan hu­
dudu aşarak şarka geçti. Tarentum bu harekette kendi
kudret sahasına ve binnetice muahedeye bir tecavüz gördü.
Hele bu filonun, burada yaptığı harekat esnasında, bir defa
da, bilinmiyen bir sebepten ötürü, Tarentum limanına girip
demirlemesi işi khlikeli bir safhaya soktu. Artık Roma'nın muta­
arrız olduğuna kanaat getiren Tarentum'lular harekete geçtiler :
Roma filosu burada müthiş bir baskına uğradı. Gemilerin
ancak beşi kurtulabildi. Tarentum'lular işi bu kadarla da bırak­
madılar. Thurii'ye yürüdüler. Muhafı7: Roma garnizonunu çekil­
miye icbar ettiler. işte, Bütün bunlar Roma ile Tarentum arasın­
daki gerginliği son derecesine vardırdılar. Harb artık kaçınılmaz
bir hal aldı.
ITALYA'NIN FETHİ 145

Tarentum yal· Bununla beraber Roma, Tarentum ile ciddi


nız kalıyor ve müzakerelerde bulundu ve işi harbe kadar gö-
Pyrrboa'dan türmemeğe çalıştı. Fakat bunlar, Tarentum'u
y rdıpı iatiyor
a harpsiz darpsiz hakim mevkiinden çıkarmak
ve diplomatik tazyiklerle onu kendi kudret
sahası içine sokmak yolundaki gayretlerinden başka bir şey
değildi. Netekim bütün vatandaşları ve müttefiklerini TareP•
tum'a karşı harbe hazırlamağı da ihmal etmemişti. Bunun far­
kına varan Tarentum'luları, zafer çılgınlıkları geçtikten sonra,
bir düşünce aldı : Zengin ve müreffeh bir şehir olmakla
beraber, askeri bakımdan pek önemi olmıyan Tarentum, Roma
ve müttefikleri gibi müttehit bir kütle ile yalnız başına çatış­
mayı göze alamazdı. Mamafih Güney ltalya Hellen şehirleri­
nin yardımını ve Roma'ya düşman Samnit'lerle Lucan'ların
kendisiyle birleşmesini temin edebilseydi, Roma'ya karşı tek­
rardan büyük bir koalisyonun merkezi olabilirdi. Fakat Taren­
tum, çoktandır güttüğü dar görüşlü politikası içinde, Roma'nın
yükselmesini baltalıyacağı zamanı kaçırmış olduğunu gördü ve,
eskiden ltalik'lere karşı yaptı�ı gibi, bu Roma tehlikesiile karşı
da, gene dışardan yardımcı çağırmağa kalktı: Bu sefer kendine
en yakın bir devletten, Epeiros kıralı P y r r h o s'dan, yardım
istedi.
Tarentum ve Başta Tarentum olmak üzere, ltalya'daki Hellen
Batı Hellen'leri şehirlerinin, başları sıkıştığı zaman, dışardan
dava•• yardım istemeleri yeni bir şey değildi : Bunlar
bilhassa ltalik'lere karşı, hep bu usule müracaat
etmişlerdi. ltalik'l�rin yerine artık Roma geçiyordu. Şimdiye
kadar Sicilya'da Kartaca'lılar, ltalya'da da Lucan'lar, Samnit'ler,
lapyg'ler vesaire Hellen'leri mütemadiyen sıkıştırıp atmıya
çalışmışlardı. Onların yerine geçen Roma'nın daha mürüvvet­
kar olacağını acaba kim iddia edebilirdi? Bu tehlikenin daha
önce sezilerek önlenmesi lazımdı. Halbuki Güney İtalya (ve
Sicilya) Hellen şehirleri (magna Graecia) Roma'nın büyümesine
uzun zamandır seyirci kalmışlar, buna karşı müşterek her
hangi bir harekete geçip, genişlemesini baltalamıya çalışma­
mışlardı. Bunlar, daha ziyade kendi işleriyle uğraşmayı tercih
etmişlerdi. Gerçekten, tıpkı H e 11 a s 'd a o l d u ğ u g i b i, b u r a­
d a d a, p a t i k u l a r i z m a b i r I e ş m e y e d a i m a e n g e I o 1-
Roma Tarihi 10
146 ROMA TARİHİ, 1.

m u ş, b u d a o n 1 a r ı n m ü ş t e r e k b i r h a r e k e t y a p a­
m a m a l a r ı n ı s o n u ç l a m ı ş t ı. Lakin bu vazi 1,et karşı­
sında ltalya ve Sicilıa'daki Hellen kudretlerinin Hellen davası
uğrunda birleştirilmesi artık zaruri bir hal almıştı: Bu Hellen'ler
artık ya birleşecekler, yahut da ltalya'da vahdeti kurmağa
çalışan Roma karşısında eriyip gideceklerdi. Fakat bu iş şehir
devleti (polis) düşüncesinden dışarı çıkamıyan Hellen'lerin
şimdiy� kadar aldıkları müdafa tedbirleri ile hallonulacak gibi
değildi; yapılan teşebbüsler hep yarım kalmış ve muvaffakiyet­
sizliğe uğramışlardı. Bu Hellenlerin yaşamak için bu düşünceyi
aşmaları gerekiyordu. Filhakika Batı Hellen alemine hepsini
toparlayıp tehlikelere karşı koyacak bir lskender lazımdı.

Pyrrho■ Taren-
Pyrrhos Tarentum'un teklifini kabul etti. Gerek
tum'un talebini şahsını ve gerekse vasıtalarını Tarentum için
kabııl ediyor ortaya koymıya hazır olduğunu bildirdi. Fakat,
çok geniş selahiyetlerle başkomutanlık iste­
di. Ayrıca, içine muhafızlarını yerleştirmek üzere, şehrin
kalesinin de kendisine teslimini şart koştu. M. ö. 281 'de bir Roma
ordusu Tarentum ordusunu mağlup ederek memleketi yakıp
yıkınca, şehir Pyrrhos'un tekliflerine razı olmak zorunda kaldı.
Şimdi, Epeiros kıralı Pyrrhos İtalya Hellen'lerinin Roma'ya karşı
olan savaşında önder oluyordu. Bu harp bu suretle cihan tarihi
çapında bir önem kazanmıya namıetli. Fakat acaba Pyrrhos
Batı Hellen'lerine bir lskender olabilecek mi idi?.

Pyrrbo■'un
Pyrrhos şahsen cesur ve mahir bir generaldi.
a■kerllğl ve Thebai'li Epaminondas ve Makedonia'h Philip­
va■ıtaları pos tarafından geliştirilen yeni bir harp tak­
tiğinin o zamanki hellenistik dünyada başlıca
üstadı sayılıyordu. Bu bakımdan Roma harb cihazını, yeni
ve halledilmesi güç meseleler karşısında bırakabilirdi. F a­
k at, P y r r h o s' u n y a 1 n ı z ş a h s ı d e ğ i l , v a s ı t a l a r ı
d a ön e m l i i di. Burada evvela onun devletini ve, doğuda
güzel bir hareket üssü olup Adria denizine girişi kontrol eden
Kerkyra (Corcgra) adasını zikretmek lazımdır. Sonra, onun bu
işte bilhassa getireceği ordu önemli idi. Bu ordu, devrin meşhur
Makedonia ordusunun mektebinde yetiştirilmiş ve ona göre
İTALYA'NIN FETHİ 147

organize edilmişti. Nihayet, o zamanki dünyanın en ıyı süvarısı


olan Thessalia suvarisi de bu orduda idi. Bu, çok sürprizler yapa­
cak bir unsurdu. Fakat Pyrrhos'un elinde bunlardan başka bir de
Roma'lılarca meçhul ve burada ilk defa kullanılacak yeni bir
silah olan harp filleri mevcuttu.

Pyrrho■'un Mamafih P y r r ho s Roma'lılarla savaşmak için


planları daha başka şeylerle de yüklü geliyordu.
Bunlar da Tarentum'un davası için muhakkak
ki birer zaaf unsuru olan şahsi kusurları, düşünceleri ve
kendi hususi planları idi: Bir defa Pyrrhos entrikacı, kavgacı,
sebatsız bir adamdı; Sonra Pyrrhos, harp fenninden başka bir
şeyden anlamıyan, devlet adamı meziyetleriolmadığı halde devleti
idare etmiye kalkan ve, her hellenistik kıra) gibi, yüksekten atan
bir hükümdardı. Üstelik şimdi h u sus t ve ş a h s t p 1 an l a -
r ı n ı d a be r a b e r 1 t a l y a'ya g e t i r i yo r d u. Filhakika,
Makedonia'yı Epeiros ile birleştirmek yolundaki glıyretleri
kendisine ancak geçici bir muvaffakiyet sağlamış olan bu
kırala, Tarentum'un teklifi, batıda büyük bir devlet kurmak
hülyasını uyandırmıştı: Pyr r ho s l s k e n d er'i n Do ğ u­
d a k i p a n - h. e I l e n i k e s e r i n e, B a t ı d a da b i r n ü­
m u n e v e r m e k i s t i yo r, y an i i k i n c i b i r Is k e n d e r
ol m a y ı tas a r I ı yo r d u. Memleketi olan Epeiros, Güney İtalya,
S icilya - hatta kısmen de Kuzey Afrika - bu devletin parçalarını
teşkil edecek, Adria ve Ion denizleri de sahası içinde kalacaktı.
Böylece bu devlet, batının en büyük hellenistik devleti olacaktı.
H ü l as a, T a r e n t u m'a y a r dım e t m e k P y r r ho s i ç i n
b i r g a y e d eğ i 1, b i r v a s ı t a o l u yo r d u. Halbuki ne Ta­
rentum, ne de öteki Hellen şehirleri, hala Hellen şehir devleti
(polis) düşüncesini aşamamışlardı. Bundan dolayı, lskender'in
deha ve iradesine sahip olmıyan bu adamın, bu çifte manalı
yardımla kurulacak iş birliğinde, t.ı başından itibaren itimat­
sızlıklar U}'andırması mukadder görünüyordu.

P y r r h o s'un bu müdahalesi ile, Taren­


Pyrrboa'un
giivendlğl tum - Roma çatışması, yani Roma'nm Gü­
nokta ney ltalya'yı fethi meselesi, R o m a i I e h e 1-
1 e n i s t i k E p e i ro s d e v l e t i a r a s ın d a
har be m ü n c e r o I u y o r d u. Roma'nın, hellenistik bir
148 ROMA TARiHi, 1.

devlet ile ilk olarak yapacağı bu mücadelede tatbik edeceği


plan basitti: Bu, ltalya fethini tamamlamak ve böylece ltalya vah­
detini kurmak planından başka bir şey değildi. Binaenaleyh
P y r r h o s'un planı ile Roma planı arasında, tarafların uzlaş­
masına hiç bir suretle imkan bırakmıyan, mutlak bir tezat vardı.
Mamafih, Pyrrhos bunu iyice nazar-, dikkate almış görünüyordu.
Sonra, iyi bir general olduğundan ortaya konacak harp vasıta­
larının kaliteleri arasında her hangi bir mukayese yapmanın
imkansız olduğunu da biliyordu. Fakat, onun elinde öyle bir plan
vardı ki, tatbikinde muvaffakıyet halinde, kat'ı neticeyi alabilirdi.
B u d a, m ü t t e f i k I e r i n i R o m a'd a n a y ı r m a p l a n ı i d i.
Bu olursa, R o m a ya I n ı z b a ş ı n a k a l a c a k v e n e t i c e d e
m a ğ I ü b i y e t i k a t' i o I a c a k t ı. işte Pyrrhos bu nok­
taya çok giiveniyor ve bunun için elinden geleni yapmıya
karar vermiş bulunuyordu. Fakat acaba bunu başarabilecek
mi idi?.

2. PYRRHOS'UN İTALYA'YA GELMESi VE SAVAŞLAR

Pyrrho■ ital­
İşte, kafasında bu planlarla yüklü olan ve
ya' da ı Roma aynı zamanda, aralarından biri eksildiği tak­
Pyrrho■'a harp dirde şarkta daha serbest kalacaklarını düşü­
IIAn ediyor nen öteki hellenistik kırallar tarafından da
kışkırtılan ve hatta desteklenen Pyrrhos, daha
M. ö. 281'de Tarentum'a bir kıta asker gönderdi. M. ö.
280'de de ordusunun büyük kısmı ile bizzat kendisi ltalya'ya
yollandı. Elli sene önce Büyük lskender'in Asya'ya sefer
yaparken Boğazlardan geçirmiş olduğu ordudan pek de küçük
olmayan bir ordu ( yirmi bin piyade ve üç bin suvari ) ,
başında zamanın en iyi bir komutanı olduğu halde, batının bil­
mediği bir silah olan fillerle birlikte, ltalya topraklarına çıktı. Fakat,
Pyrrhos ordusu ile ltalya'ya gelir gelmez, Roma kendisine harp
ilan etti. Çünkü Roma önceden her türlü ihtimale karşı hazırlan•
mıştı: Çıkardığı dört ordudan biri, P. Vale r i u s La e v i n us
komutasında Güney ltalya'daki yerleri müdafaaya gönderildi.
Diğer ikisi Etrüsk'lerle Samnit'leri kollayacak ve onlar tarafın­
dan yapılması muhtemel hareketleri önliyecekti. Dördüncü
bir ordu da Roma'da ihtiyatta bırakıldı.
ITALYA'NIN FETHi 149

Roma' nı n ma n i- Roma'nın cenup ordusu ile Pyrrhos'un asker-


pulu■'u ile leri arasındaki birinci muharebe Heraclea'da
Pyrrho■'un (Herakleia) oldu. Burada ilk defa olarak, bir
phalaak■'ı tarafta Roma'nın Samnit harplerinde geliştir-
çatıııyor diği hareketli manipulus birliğinin, öte tarafta
da Makedonia'nın, kanatlarda ağır suvarinin ve ortada derin­
lemesine dizilen piyadenin muharebe nizamı olan phalanks birli­
�inin taktikleri, başka bir deyimle, birbirinden ayrı taktik
inkişafın en sonuna gelmiş iki ordu çarpıştı. Fakat z a f e ri
h e 11 e n i s t i k d ü nyanı n t a k tiğ i k a z a n d ı. Bu zaferde
şüphesiz ki, Pyrrhos'un komutanlık vasfının, yüksek kaliteli
suvarisinin ve bilhassa fillerinin büyük payı vardı. Mamafih,
zafer buna rağmen kat'i neticeyi vermedi. Yalnız, Pyrrhos için
çok önemli olan hedef tahakkuk ediyor gibi oldu: Çünkü o
zamana kadar beklemiş olan Gürıey ltalya Hellen'leri, Samnit'ler,
Lucan'lar, Brutt'lar, Messapi'ler vesaire, Pyrrhos'un bu zaferi
akabinde, Roma davasını terkettiler, onun tarahna geçtiler.

Pyrrho■ ,un Ku- Şimdi Pyrrhos için planının en önemli, ka'ti


. . ..
zeye taarruza netıceyı almayı tasarladığı, kısmına gırışmek
■emere■lz kalı- zamanı gelmişti. Pyrrhos derhal Roma üzerine
yor yürüdü. Fakat, maksadı Roma'yı bir darbede
almak değildi; çünkü etrafında çok kuvvetli bir
sur :nevcut olan bu şehrin kolay kolay zaptolunamıyaca•
ğını biliyordu. Pyrrhos'•m istediği şey, oraya kadar giderek
Roma'nın müttefiklerini korkutmak, onları Roma'dan ayır•
mak ve böylece şehrin kendiliğinden teslim olmasını lemin
etmekti. Lakin bu taarruzu suya düştü. Çünkü hemen bütün
hellenistik devletleri çökertecek kadar ağır olan Heraclea
mağlubiyeti, köylüsünün bitmez tükenmez kudretine dayan­
makla olan Roma'yı sarsmış değildi. Üstelik kıra! Roma'ya
doğru yürüdüğü zaman bir tek şehir, hatta Neapolis Hellen
şehri, dahi onun tarafına geçmedi. Sonra, Pyrrhos'un Praeneste
şehrine, yani Roma'nın takriben 40 kilometre yakınlarına kadar
gelmesine rağmen, Roma karalın karşısına hiç bir ordu çıkarmadı.
Böylece onu hareket üssünden uzaklaştırdı ve taze kuvvetlerini
yıpratarak tehlikeli bir duruma soktu. Bu vaziyette Pyrrhos
geri çekilmeğe mecj:lur oldu. Fakat çekilirken de çok savaşmak
ıso ROMA TARIHI, 1.

zorunda kaldı. Nihayet kendisini bin müşkülatla Campania


ovasından kurtararak Tarentum'a geldi (M. ö. 280).

Pyrrhos Tarentum'a geri dönmekle Roma ile sa­


Pyrrho■'la vaşı genel olarak kaybediyordu. Filhakika, artık
ikinci maha- Güney ltalya'da kapanmış bir halde olduğundan
rebe şimdilik Roma için tehlikeli olmaktan çıkıyordu.
Fakat, kendisi hala büyük bir Batı devleti kur­
mak sevdasında idi. lşte bu düşüncelerle M. ö. 280/279 kışını,
ilerdeki hareketler için, ordusuna yeni ltalya unsurları (Samnit'­
ler, lucan'lar Brutt'lar, Apul'lar) katmak hazırlıkları ile geçirdi.
Ertesi sene, yani M. ö. 279'da, bu sefer Adria denizi
tarafından, Orta ltalya'da yeni bir taarruza kalktı. Fakat
Roma'lılar onun taarruz planım keşfettiler. Bir Roma ordusu
yolunu kapadı. Bununla berdber Aufidus ırmağı kenarında
Ausculum'da iki gün süren savaş sonunda Pyrrhos, mahareti,
ordu birliklerinin manevra kabiliyeti ve filleri sayesinde gene
galip geldi. Ancak onun zayiatı da Roma'lılardan az değildi :
Hatta kendi bile yaralanmıştı. Bundan dolayı muharebe
akabinde söylediği rivayet edilen "Bu biçimde bir zafer daha
kazanırsam mahvolacağım ,, cümlesi, galibin mağlfıp kadar
zayiat vererek kazandığı zaferlere tarihte "Pyrrhos zaferi., den­
mesine sebep olmuştur. Mamafih Romalı'lar, mağlüp olmalarına
rağmen, ordugahlarını bırakmadılar, muntazam bir ric'at yaptılar.
Binnetice kırahn kazandığı zafer taki:ik bir muvaffakiyetten ileri
gidemedi. Pyrrhos Roma'lıları Apulia'dan bile çıkaramamıştı.
Bundan ötürü zaferi siyasi bakımdan da tesirsiz kaldı.

Pyrrhos tekrar Tarentum'a döndü. Fakat


Pyrrho■'an
■alh teklif ve silahla kat'i neticeyi alamamış, taktik harbin
i
Roma'nın Kar- can sıkıcı cilvelerinden hayal sukutuna uğra­
taca ile ittifakı mıştı. Bu sırada Sicilya Hellenlerinin yardım
talepleri, kendisine orada ltalya'dan daha
müsait vaziyetler gösterdiği için Pyrrhos, Roma'lılarla olan
işini sulh yolu ile hallederek hemen oraya gitmeğe niyetlendi.
Çünkü Roma'da da sulh isteyenler olduğunu öğrenmişti. Dostu
Kineas'ı, sulh teklifleriyle Roma'ya yolladı. Bu tekliflerin esas
kısmını, Roma'nın büyük HeHas'ın (Güney ltalya ve Sicilya
lTAL Y A'NIN FETHl 151

Hellen şehirleri) istiklalini tanıması teşkil ediyordu. Halbuki bu,


Roma'nın gayelerine aykırı bir şeydi. Çünkü ortada, bir tarafta
Roma'nın tahakkuku uğruna çalıştığı ltalya vahdeti, öte tarafta
da Pyrrhos'un kurmaya çalıştığı hüyük Hellas devleti gibi bir­
birile uyuşamayan iki tez vardı. Gerçekten burada, birinin
muvaffak olması için ötekinin muhakak ortadan kalkması lazım
gelen birbirine zıt iki ideal çatışıyordu. içinde barışa müte­
mayil bir grubun bulunduğu Roma senatus'u evvela, harbin
devamının doğuracağı tehlikelerden dolayı, tereddüt etti. Fakat
harp taraftarlarının başı olan ihtiyar A p p i u s C I a u d i u s savaşa
devam için çoğunluğu temin etti. Üstelik Roma şimdi bu hareke­
tini destekliyen diplomatik bir muvaffakiyet te kazandı : Asırlar­
danberi Roma ile dost olan ve Pyrrhos'un şahsında kendisine
tehlikeli bir rakip sezerek onun Sicilya'dan uzak kalmasında
menfaat gören K a r t a c a , b u ö n em I i a n d a P y, r h o s' a
k a r ş ı R o m a i l e i t t i fa k y a p t ı ve küçük bir de donanma
yolladı. Böylece dışardan da desteklenen Roma, Pyrrhos'a,
ltalya'yı terkettiği takdirde sulh yapmağa razı olacağı, aksi halde
bütün kuvvetleriyle harp edeceği cevabını verdi.

Pyrrbo• Sicil • Bunun üzerine Pyrrhos ltalya'da şimdilik ha­


ya'ya gidiyor rekat yapmamağa, bir mikdar muhafız bıraka-
rak kendisini Kartaca'ya karşı çağırmış olan
Sicilya Hellen'lerine yardıma gitmeğe karar v�rdi. Orada muvaf­
fak olursa Roma ile işini daha kolay bitireceğini dü­
şündü. Generali Mi I o n 'u Tarentum'da bıraktı ve M. ö. 278
baharında, nisb€len büyük bir ordu ile, Messana boğazından
Sicilya'ya geçti. Kartacalılar bunu önliyemediler. Pyrrhos
Sicilya'da toplanan bir kongrede Hellen'lerin vasi salahiyetli
başkomutanı oldu. Görünüşte maksadına erecek yola girmişti.
Filhakika, ona göre, eğer Güney ltalya'da elinde olan yerleri
Sicilya'daki Hellen devletleri ile birleştirebilirse Roma, ve
Kartaca'ya karşı tasarladığı Büy ü k He l l a s devleti meydana
gelmiş olocaktı.

Pyrrbo■'un Faka böyle bir devleti içinden tutabilecek milli


Sicilya'dakl irade acaba mevcut mu idi ? Pyrrhos bunu
lılerl düşünmemişti. Sonra, ae;aba kendisi, tesadüfen
meydana gelebilecek böyle bir devlete mütemadi
bir hayatiyet bahşedecek kabiliyette bir şahsiyet mi idi?
152 ROMA TARlHI, I.

Pyrrhos bunu da anlıyamamıştı. Filhakika, hadiseler gösteriyor


ki, Pyrrhos burada ancak yardıma giden bir komutanın vazi­
felerini yapabildi. Gerçekten, Pyrrhos komutan olarak Sicil­
ya'da Kartaca'lılarla uzun zaman muvaffakiyetle savaştı. Hatta
kuvvetli müstahkem mevkiler olan Ergx ve Panormus'u bile
zabtetti. Daha sonra bunlarla cesaretlenerek Kartaca'lılardan
adayı tahliye etmelerini bile istemeğe kalktı; lakin reddedildi.
Bunun üzerine Kartaca'lıların adadaki en kuvvetli deniz üssü
lilgbaeum'u (lilybrıion) bücumla zorladı. Muvaffak olamayınca
harbi Afrika'ya nakletmeğe karar verdi.

Pyrr ho■ t ekrar Fakat bu sırada işler değişti: Artık hiç bir
ltalya'ya gell- tehlikeden korkmağa lüzum kalmadığını sanan
yor Sicilya'daki Hellen'ler, bütün mevcudiyetleri
ile üzerinde hassas oldukları Hellen şehir dev­
letini (polis) ve bunun vatandaşlık ideolojisini korumak sanatını
bilmiyen, bu mağrur hükümdardan ayrıldılar. Hatta Hellen
şehirlerinden bir kısmı Kartaca ile bir oldu. Çünkü Kartaca
şimdi adaya takviye göndermiş ve tekrar Hellen hürriyetinin
öncüsü olarak ortaya çıkmıştı. Pyrrhos nihayet yalnız Syracusae
(Syrakusai) ile kaldı. Adadaki vaziyeti nazikleşti. Üstelik Ro­
ma'lılar da, kendisinin ltalya'da bulunmadığı esnada, bir haylı
ilerlediler. Hatta consul L. C o r n e li u s R u f i n u s M. ö. 277
de tekrar Croton'u aldı. Güney İtalya kabileleri ( Lucan'lar,
Samnit'ler, Brutt'lar), bir sıra mağlubiyetlere uğradılar. Roma'lılar
tarafından yeniden tehdit edilmeğe başlanan Tarentum şehri
Pyrrhm,'dan ltalya'ya gelmesini rica etti. Artık Sicilya harbinin
neticesizliğini anlamış olan Pyrrhos, bu rica üzerine, M. ö.
276'da Sicilya'yı terk edt::rek tekrar ltalya'ya ıeldi. Fakat bu
sefer dönerken Kartaca donanmasından yakasını zor kur­
tarabildi.

P h Pyrrhos üç sene kaldığı Sicilya'dan tekrar


itaıy.>::ı"a 4:a t- ltalya'ya geldiği zaman harp stratejik bakım­
Ulb oluyor ve dan artık bitmiş gibi idi. Zaten elindeki vası­
memleketine taları da ne evsaf, ne de sayı bakımından
dönüyor eskileri gibi değildi. Üstelik mütemadi mailü-
biyetler, kendisine olan itimadını da epeyce sarsmıştı. Bununla
beraber, talihini bir defa daha denemekten gene kendini alamadı.
İTALYA'NIN FETHİ 153

Ona göre, kazanacağı bir zafer Roma ile hesaplaşmasına kafi


gelecekti. Pyrrhos bu zaferi tekrar Kuzeye doğru yapacağı bir
taarruzda bulacağını umdu ve Campania'ya yürüdü. Fakat
vaziyetler şimdi tamamiyle kendi aleyhine idi. Roma'nın en iyi
generallerinden M. C u r i u s D e n t a t u s onun gideceği yolu
Beneventum yanında kapamıştı. Roma beş seneden beri uğradığı
mağlubiyetlerden ders almış, fillere karşı yeni bir harp taktiği
bulmuştu: Roma'nın taze kuvvetleri filleri ok yağmuruna tutun­
ca bunlar, geri dönerek kıralın kendi ordusuna saldırdılar.
Roma'lılar da kargaşalıktan faydalanarak zaferi kazandılar.
Mağlup olan kıral bir kısım askeriyle harp meydanından kaçtı.
Tarentum'a geldi. Fakat arkasından takip ediliyordu. Kendisini
kurtarmak için yegane çarenin ltalya'daki harekata derhal
son vermesi olduğunu anladı. Bu ise Batıda büyük bir devlet
kurma planlarına veda etmesi demekti. Bu dönüş mağrurane
olduğu kadar hazin idi: Pyrrhos, tenerali M i l o n'u müttefik­
lerini korumak için ltalya'da bırakarak, takviye kıt'aları
alıp getirme bahanesiyle Tarentum şehrinden ayrıldı ve hala
sönmiyen heveslerini öte tarafta tatmin için, Balkan yarımada­
sına geçti. Fakat bir daha Tarentum'a gelmedi. Macera dolu
hayatı üç yıl sonra Argos sokaklarında bir muharebede sona
erdi (M. ö. 272).

- Pyrrhos dönerken, Doğudan yardım gelmezse


Tarentum Ro
ma'ya teslim Büyük Hellas'ın Roma eline düşeceğini her
oluyor halde anlamış bulunuyordu. Gerçekten, Pyr-
rhos'la beraber son bir istiklal mücadele­
sine kalkan bütün Hellen şehirleri o gittikten sonra birer
birer Roma hükümranlığı altına girdiler. Evvela lorci (lokroi)
şehrine bir Roma garnizonu kondu Ötekiler de bunu takip ettiler.
Mamafih bunların ekserisi, Roma ile, bir zamanlar Neapolis'in
yaptığı gibi, müsait ittifak muahedeleri aktederek mahallt
otonomilerini muhafazaya devam ettiler. Nihayet içinde bir
Epeiros muhafız kıt'ası olan Tarentum şehri yalnız başına
kaldı. Şimdi S p. C a r v i 1 i u s ve L. P a p i r i u s C u r s o r
adındaki consul'lerin idaresindeki Roma ordusu karadan iler­
liyerek şehri muhasara etti. Çaresiz kalan Tarentum Kartaca­
yı yardıma çağırdı. Roma'mn bu derece büyümesinin ken-
154 ROMA TARİHİ, 1.

disi ıçın sakladığı tehlikeyi sezen Karteca, evvelce yaptığının


( s. 150) tam aksine, şimdi Tarentum'u desteklemeyi uygun buldu
ve bir donanma yolladı. Fakat şehrin Kartaca ile Roma arasında
·saUanan mukadderatını kaledeki muhafız komutanı Milon tayin
erli : Romayı tercih etti. Teslim oluşunun mükafatı olarak kıt' ası
ve hazinesi ile memleketine çekilmesine müsaade edildi.
Tarentum'un da artık sulh istemekten başka çaresi kalmadı
( M. ö. 272 ). Roma'nın dikte ettiği şartlar ağırdı: önlü şehir
surlarını yıktı ; harp tazminatı verdi; kalesine bir Roma garnizonu
yerleştirildi. Hatta Roma ibret olsun diye bir kısım vatanperver­
leri fesatçı adiyle Roma'ya getirterek hiyanet-i vataniye suçun­
dan idam ettirdi.

Roma -Tarea- ltalya kavimlerinin, yani ltalik'lerin, Etrüsk'­


tum harbinin lerin ve ltalya'daki Hellen'lerin istiklalleri
manA■ı için yapmış oldukları muazzam mücadele
dıramının, kahramanı Pyrrhos olan son perdesi
böylece bitmiş, Roma Tarentum harbinden muzaffer çıkmıştı.
ltalva Hellen'lerinin istiklal mücadelesi olan bu son harp, içindeki
tezatlar dolayısile öteden beri büyük ve hususi bir ilgi topla­
mıştır. Ç ü n k ü b u h a r p He 11 e n p h a I a n k s'ı i I e R o m a
m a n i p u l u s ' u, p a r a I ı a s k e r 1 e r o r d us u i 1 e h a I k
o r d u s u, h ü k ü m d a r l ı k i I e c um h ur i y e t, f e r d i k a b i-
1 i y e t v e k ud r e t i l e m i l li k a b i l i y e t v e k ud r e t
a r a s ı n d a k i m ü c a d e l e o l a r a k v a s ı f l a n d ı r ı l m ı ştır.
Fakat bu harbin manası şu bakımdan da önemlidir: Bu
harpte, Roma devlet idaresi Hellas'ta ve Doğuda misli görül­
miyer. bir sağlamlık göstermiş ve böylece R o m a'nın s i y a s t
b i r k o s m o s o l a r a k h e l l e n i s t i k d e v l e t l e r e ola n
ü s t ü n I ü ğ ii s a b i t o l m u ş t ur.

' Tarentum'un teslim oluşundan sonraki sekiz


Roma italya yı
te,kilAtlaadı- sene (M. ö. 272-264) esnasında Roma ltalya
rıyor yarımadasını teşkilatlandırma işini tamamla-
mıya çalıştı. Faaliyetin:, Kuzeyde Etruria ve
Umbria, ortada Samnium, Güneyde Büyiik Hellas olmak üzere
bilhassa üç noktada teksif etti. Güneyde geri kalan Hellen
şehirlerinden Rhegium ( Pheıiorı) dohi içine bir Roma garnizonu
İTALYA'NIN FETHİ 155

aldı (M. ö. 270). Böylece Roma'lılar Sicilya'nın ta yanı başına


geldiler. Bu kısımdaki Brutt'lar ve lucan'lar itaat altına alın­
dılar. lucania sahilindeki Paesium ( Poseidonia) içine bir
koloni aldı. M. ö. 269-266 seneleri arasında Messapi'lerle
savaşlar oldu ve Roma Brundisium'a el koydu (burada M. ö.
244'de bir koloni kurulmuştur). Orta ltalya'da Samnit'ler birliği
dağıtıldı. Samnit kabileleri teker teker Roma'ya bağlan­
dılar. Picenum itaate alındı (M. ö. 268). Adria sahilinde
Firnum'da bir koloni kuruldu. Roma, Kuzeyde iç karışıklıklar
içinde olan Etrüsk şehri Volsinii (M. ö. 265) ile Umbria
işlerine müdahale etti. Ariminum'a bir koloni yerleştirerek
Galler'e karşı bir ileri karakol tesis etmiş oldu.

R omal.taya 1 'da Şimdi Po vadisinin cenubundan itibaren bütün


ilk defa ■iya■ I yarım ada I talya'sı Roma hakimiyetini tanımış
mel&Aa vahdeti oluyor, Roma'nın iki asırdan fazla süren
kuruyor uzun, yorulmak bilmez gayreti semeresini
veriyordu. B ö y l e c e R o m a, l t a l y a t a­
r i h i n d e i l k d e f a o l a r a k b i r s i y a s t m e k a n v a h­
d e t i m e y d a n a g e t i r m i ş o l u y o r d u. D o ğ u n u n H e l l e­
n i s t ik d ev l e t l e ri y l e Ba tın ı n Ka r t a c a d ev l e t in i n
g ö z I e r i ö n ü n d e ş i m d i A k d e n i z d ü n y a s ı n d a m a­
hi y e ti i tib a r i y l e h i ç b ir i n e b e n z e m iy e n y e n i
b ir b ü y ü k d ev I e t o r t a y a ç ı k ı y o r d u.
BiBLiYOGRAFYA
A. Goller felôketi fJe Roma'nu1 yeniden kalkınması:

P o I y b i o ı il 18; - D i od o r o ı XIV 119; - L i v i u ı V 35


vı; - P I uta r le: h o ı, Camilluır (Hayatlar); - T h e od o r M om m ı e u,
Die galliırche Kata.trophe (Römische Forıchungen fi, •· 297 v.d. ): - C.
HÜ Is e n ve P. L i 11 d e r, Die Alliaırchlacht, Rom, 1890: -8 er tr a n d ve
S. R e i n a c h, Les Celt�s dans lu Vallees du Po et du Danabe, Pari■,
1894; - E d u a r d M eye r , Die Alliaırchlacht, (Apophoreton zur 47.
Verıammlung deutscher Philologen und Schulminn er, Berlin, 1903, ı. 137
J
v. d,) ; - H. d 'Ar b o i s de u b a i n v i 11 e, Les Celtes depuiı, les
temps leır pluır anciena, Paris, 1904 ; - C. J u ! 1 i a n, Histoire de la Gaule,
J.
Paris, 1908, s. 1 va. 289 296 , 369 v.d.; - De c h e I ett e, Manuel d'ar­
cheologie prehiatorique, celtique et gallo-romaine, Paris 1908-14, 11, 2; 11,
3; - H. De I b r Ü c le:, Geachichte der K,ie�skunst im Rahmen, der poli­
tischerı Geschich�e 2 Btrlin, 1909, 1, s. 235-46; - E. K o r n e m a n n, Die
Alliaschlacht und die iiltesten Pontificalannalen, (Klio,XI, 1911, s.335 v.d.);
- J. Kr o m a y er, Drei Schlachten aus dem griechisch-römischen Al­
tertum (Ahba ndlungen der ıacbsischen Alc:ademie, philologisch-historische
Klasıe, XXXIV, S, 1921); - R. L a q u e ur, Diodorı, Bericht über die
Schlacht an der Allia, ( Philologische Wochenschrift, 1921. •• 861 v, d.):
- E. P a i s, Storia deli' ltalia antica, Roma, 1925 1, ı. 11S va. 193 v. d.;
- S c h a c h er m eye r, Die galliı,che Katastrophe, (Klio, N. F., 1929,
V. ı. 277 v.d.) •

B. Orta ltalya'nın fethi: Fütuhat meselesi, Latium'da yeni nizam "e


Samnit harpleri.
P o I y b i o s ili 22-25; - D i o n y s i o s (Halilcaı nasıos'lu) XV 4; -
D i od or o s XVI 90, 2 ; - L iv i u ■ YIi - X: - P h i I ipp, Sabini (Ma­
kal,: Pauly - WiHowa); - P h i I ip, Samnites (Makale: Pauly - Wis­
ıowa): - N i ı s e o, Der caudiniııche Friede (Rheiuisches Museum XXV,
1870, ■. 1 v. d.); - J.
Bel o c h, Der italische Bund unter Romıı Hege•
monie, Leipzig, 1880 (Aynı yazarın «Römiı,che Geschichte� si ile kar·
şılaştırınız); - C. K I i m lı: e, Der zweite Samniterkrieg, Königshütte,
1882; - K a e r s t, Kritiırche Unterauchungen zur Geschichte des zwei­
ten Samniterkriegeıı (Jabrbuch für Philologie, Supplemen tbıınd XII, 1884,
ı. 72S v. d.); J.
B e I o c h, Campanien 2, Breslau, 1890; - B i n e b o e ı­
ı e 1, Unterauchungen über Quellen und Geırchichte deıı zweiten Samni­
terkrieges, Halle, 189.3; - W. S o I ta u, Wie gelang eı, Rom, 340 • 290
oor Chr. ltalien zıı unterwerfen? (Neue Jahrbüı,her für Philologie, XLII,
1896, s. 164 v. d.): - A. Pirro, La seconda guerra ı,annitica, Salerno,
1898; - Bu r g e r, Der Kamp/ zwiııchen Rom und Samnium biı, zum
İfALYA'NJN FETHi 157

vollstifodigen Siege Roms um 312 fJ0r Chr., Amııterdam, 1898; -


A. S c hu I t en, /talische Namen und Stiimme (Klio 111, 1903, ıı. 225);
J. B e I o c h, Conquesta Romana della regione Sabina (Rivİ!lla di Storia
autica IX, 1904, 269); - B. K a ise r, Untersuchungen zur Gt>schich­
te der Samrıiten (Progr. Pforte, 1907) ; - W. S o I ta u, Rı,m und die
ltuliker (Neue .Jahrbürher fiir das kla�sische Altertum, XXV. 1910,
s. 721 v�); - T. Fr a nk, On Rome's Conqııest of Sabinum, Picenum
aud Etruria ,Klio, XI. 1911 s. 367); A. R o se nbe r g, Der Staat
der alten ltaliker, Berlin, 1913 s. 15 - 50; - G. A. W eye r, Die
staatsrechtlichen Beziehungen Kcıpuas :eu Rom (343 - 211 v. Chs.), Bonn,
1913; - E. Ta u b I e r, lmperium Romanum, 1, Die StaatsfJertriige und
Vert,agsverhiiltnisse, Leipzi�. 1913; - V. Co n stan z i, Osservazioni
sulla terza gııerra sannitica (Rivista di F ilologia e d'lgtruzione Classica,
Torino. 1919 s. 161 v, d.); - A. R o se o be r g, Zur Geschichte des lali•
nerbunndes ( Herm es, LIV, 1919 s. 113-173) ; - A P i g a n i o 1, Ro­
mains et latiııs (Melanıre9 d'Archeologi e et d'Hi9toire XXXVIII, 1920,
s. 285-316); - P a i ıı, Storia della Colnnizzazione di Roma, Roına, I,
1923; - W. S c hu r, Fremder Adel im römischen Staat, (Hermeıı LIX,
1924, ıı. 450 v9) ; - M. G e I ze r, Gemeindestaat und Reichsstaat in der
römischen Geschichte ( Fraokfurter Universitiitueden 19 ), 1924; - R.
He in z e, Von den Ursachen der Grösse Roms, Leipzig- Berlin, 1925;
- L. W e o ge n, Voıı der Stuatskunst der Römer { Mün cher Univer9İ•
tiihr eden 1) 1925 ; - J. B e I o c h, Römische Geschichte, Berlin, 1926
9. 352-450; - J. W. S p <ı et h. A Strıdy of the Causes of Rome's Wars
/rom 343 to 265 B. C:., Princetoo. 1926 (içinde faydalı biblivografya var·
dır) ; - E. T. Sa I m o o, The pax Caudina (journal of Roman Studies
xıx. 1929, 12): - · P. S c hac her m cyer, Die römisch-puııischeıı Ver­
trüge (Rheinisches Mu,eum LXXIX, 1930, s. 350 v.d.): - J. Ca r cop i Do,
Points de fJUe ııu,- l'imp!rialisme romain, Pariıı, 1934 ; - E. T. Sa I m on,
Rome'ıı Battles with Etruscarıs and Gauls in 284-2 B. C. (ClaHİcal Phi­
lology 1935, !I. 23 v.d.): - V. v. Blumenthal. Volkstıım und Schicksal der
Samniten ( Die Welt al9 Ceschichte il, 1936, ıı. 12 vs); - J.V o ır t,
Vom Reichııgedenken der Römer, Leipzig, 1942.

C. Göney /talya'nın fethi: Roma'nın Güney ita/ya ile ilgilenmesi:


Tarentum ve Pyrrhos ile safJaşlar.
PoI y bios 111, 25; - 1 us tin u ■, XVIII, 1-2; - P 1 u t a r k ho s,
Pyrrhos (bayatlar) ; - R. v o o S c a I a, Der pyrrhische Krieg, Beriin,
Leipzig, 1884; - R. S c hubert, Geschichte des Pyrrhoıı, Königsberg
1894 i - N i e • e, Zur Geschichte des pyrrhischen Krieges (Her ıne9 XXXI,
1896, 9, 481 v9); - M. Car y, A Forgotten trealy between Rom and
Carthage (journal of Roman Studies IX. 1919, 9. 67 v, d.); - M. Ca r y,
The early Roman treaties with Tarentum and Rhodes (Jouroal of Philo­
logy, XXXV 1920, s. 16S v.d.): - W. J u de i c h, König Pyrrhos römi·
sche Politik (Klio, XX, 1925, s, 1 v . d.); - G. N. C r u s ıı, Epirus, Ap·
peod: V. The negociations for a peace betweer, Pgrrhus and Rome, Camb-
158 ROMA TARiHi, J.

ridge, 1932; - E. T. Sa I m on, A topographicol atu,lg of the battle of


Auırculum (Paperı of the Britiııh Sl"hool at Rı,me, Xll, 1932. ıı. 4S) ; -
W. H of f m an n, Rom und die griechi•che Welt im 4. Jahrhundert, Leip­
z:ig, 1934 (Philologicus, Sııpplementband XXVII, Zengin bibliyografya); -
J. S c here ıı c be w ı k y, Die politiııchen Buiehııngen der unteritali•chen
Griechen.tiidte zu d,m nichtgriechi,chen Völkerachaften ltalien• cıon der
Mitte dea 6. Jahrhundert. bi• zu {hrem An•chluH an Rom, Königıberır,
1931; - W. H of f m an n, Der Kamp/ zwi•clıen Rom und Tarent im
Urteil der antiken Überlief�rung (Hermeıı, 1936, 11).
DÔRDÜNCÜ BÔLÜM

İTALYA'NIN FETHi DEVRiNDE


CEMiYET VE DEVLET, MEDENlYET VE KÜLTÜR
A. Patrlci-Pleb mücadelesinin sonu ve
■ınıfların uzlaıılma■ı
1 - PLEB'LERİN SÜREKLi KAZANÇLAR! VE
CONSUL'LUĞA ERİŞMELERİ

Bundan önceki bölümde, Roma'nın M. ö. dör­


italya flitahatı
devrinde iç düncü yüzyıl ile üçüncü yüzyılın ilk çeyreğin­
me■eleler deki dış inkişafını tetkik ederek ltalya'nın
fethini nasıl başardığını anlatmağa çalıştık.
Şimdi de aynı devir içindeki iç inkişafı ayrıca ele alacağız.
Çünkü devir bu bakımdan önemle üzerinde durulmağa layıktır:
Filhakika, evvelce söylediğimiz gibi (s. 102), M. ö. bütün
beşinci yüzyılı mütemadi bir gelişme içinde geçirmiş olan Roma,
bu asır sonunda bir çok iç meselelerin hallini gelecek nesillere
miras bırakmış bulunuyordu: Gerçekten, cemiyet içinde iki
vatandas zümresinin hukuki müsavatı uğruna girişilmiş olan
Patrici-Pleb mücadelesi henüz daha sona ermekten uzak görü­
nüyordu. Binnetice cumhuriyetin esas teşkilatı da hala kat'i
formlarını almış bulunmuyordu. Roma'nın İtalya fütuhatı dev­
rinde ise hem bu iki halk zümresi a r a s ı n d aki t eza t l a r
d ü z e l t i l m i ş , hem de R o m a c u m h u r i y e t i k a t ' i f o r -
m u n u b u I m u ş t u r . Üstelik Roma bu devir sonunda 1 t a 1-
y a ' d a m e y d a n a g e t i r d i ğ i s i y a si m e k a n v a h d e t i
i ç i n d e y epy e n i b i r d e v l e t s i s t e m i d e y a r atm ı ştı r.

Galler felAke-
Bu meseleleri tetkike kalkarken, her şeyden
tinin Roma'nın önce, Roma'nın M. ö. beşinci yüzyıldan tevarüs
içtimai bO.n- ettiği Patrici - Pleb mücadelesinden başlamak
ye•lndekl lazımdır : Ancak, burada tekrardan söylemeğe
te■lrlerl lüzum dahi yoktur ki, bu mücadele de, M. ö.
dördüncü yüzyıl başında Roma') ı sarsmış ve vatandaşları hayat
160 ROMA T ARİHI. 1.

memat kaygısına düşürmüş olan G a l l e r f e I a k e t i (s. 107)


sırasında zaruri ve ani bir duraklama göstermiştir. Fakat bu,
muvakkat ve arızt olmuştur. Çünkü Roma bu felaketten yavaş
yavaş belini doğrultmıya başladığı zaman mücadeleyi tekrar
alevlenmiş görüyoruz. Bunu tacil eden sebeplerden başlıcası,
Gallerin Roma arazisinde yapmış oldukları tahribat yüzünden
Pleb'lerden birçoğunun uğradığı zararlar ve bunların doğurduğu
çok ağır sıkıntılardır. Filhakika, tradisyonun Galler felaketi
hakkında söylediği şeylerin çoğu mubalaga olsa dahi, mu­
hakkak olan şudur ki, bu istila bilhassa küçük köylü Pleb'leri
fena halde sarsmış idi: Ekserisinin evleri barkları yıkılmış,
çift ve çubukları kalmamış, hayvanları ölmüş, hülasa hayat­
ları alt üst olmuştu. Bunlardan nisbeten hali vakti yerinde
olanlar felaketten yavaş yavaş tekrar kalkınabildiler ise de,
aldıkları ile zaten kıta kıt geçinen fakirlerin, asgari bir hayat
düzeni kurabilmeleri, çift çubt.ık sahibi olabilmeleri için zen­
ginlerden borç almaktan başka bir çare yoktu. Halbuki çoğu
zaman kendilerini oile ancak zorla besliyebilen bu fakirler,
aldıkları borçları ödeyebilecek hale gelemiyorlar ve binne­
tice borçlar kanununun ağır hükümleri altında kötü bir duruma
düşüyorlardı.

S o■ya I reform Fakir halkın sıkıntısı nihayet o kadar feci bir


için ikinci manzara aldı ki, insaflı Patrici'lerden bile bunlara
kurban , yardım etmek isteyenler l:telirdi: Aslen Patrici'-
M. Manlla• lerden olup Galler felaketinde Capitolium kalesini
müdafaa etmiş olan M a re u s M a n l i u s C a p i­
t o l i n u s, şimdi de bu fakir halkın hukukunun müdafii olarak
ortaya çıktı. Bu adam kendi şahst serveti ile bir çok fakir Pleb'lerin
borçlarını ödedi ve serbest bıraktırdı. Devlet arazisinin ( ager
publicııs) taksimi ve borçlar hukukunda reform yapılması gibi
teklifler ileri sürmeleri yolunda, Pleb tribunus'larını teşvik
etti. Fakat bu iş Patrici'lerin menfaatine dokunduğu için kendi
zümresi onu, Plcb'lere dayanarak tiranlık kurmak istemekle
itham ettiler. M a n l i u s bir vesile buiunarak mahkemeye ve­
rildi ve Tarpeia kayalığından aşağı atılmak suretiyle idama
mahkum edildi ( M. ö. 384). Patrici'lerden olmasına rağmen
Pleb hukukunun hararetli bir müdafii olan M a n l i u s, böylece,
Roma'da sosyal reform için verilen ikinci kurban oldu.
CEMiYET VE DEVLET, MEDENiYET VE KÜLTÜR 161

Fakat şahsın öldürülmesi, fikrin öldürülmesi de-


LIc1n1D■•Sezti•
•• kanunları mek değildi. Tersine, bu hadise ve bu fikirler
bundan sonra daha şiddetli muharrik kuvvetler
oldular. Şimdi zengin ve sivrilmiş Pleb'lerin siyasi istekleri de
ön plana çıktı. Filhakika, Pleb'lerin yüksek dtvlet memurlukla­
rın� çıkmaması için, consul selahiyetini haiz askeri tribunus'ların
ihdas edilmiş olduğu ( s. 100) henüz unutulmuş değildi. Pleb'ler
artık isteklerin bir kül halinde tekrar ele alınması zamanının
gelmiş olduğunu anladılar. Patrici - Pleb mücadelesi böylece
son merhalesine doğru yürümeğe başladı. Bu esnada Pleb'­
ler davalarını muvaffakiyetle neticelendirecek enerjik adamlar
da buldular. M. ö. 396' da Pleb tribunus'u seçilen G. L i c i­
n i u s S t o l o ile L u c i u s S e x t i u s L a t e r a n u s, Pleb
menfaatlerini hararetle ve yılmadan müdafaa ettiler. Ellerindki
bütün imkanlardan azami istifade ederek tam on sene teklifle­
rini tekrarladılar. Nihayet Patrici'ler y umuşadılar. Fakat taraf­
ları barıştırmak şerefi gene Veii şehri fatihi olan Ca m ii­
l u s 'a nasip oldu. Tribunus'ların teklifleri bir plebiscitum ile
kabul olundu. ( M. ö. 367 ) • Bunlara L i c i n i u s - S e x ti u s
k a n u n 1 a r ı (leges Liciniae-Sextiae) denmektedir.

Kanan Ia rın Licinius-Sextius kanunları Patrici-Pleb müca-


bor�la r ha kkın- deles inin şimdi aldığı çehreyi gayet açık bir
dakl hllktımlerl şekilde gösteriyordu. Filhakika, üç kısma
ayrılan bu kanunların b i r i n c i k ı smı b ô r ç-
1 a r ı n h a f i f l e t i 1 m es i h a k k ı n d a i di. Buna göre, ödenmiş
faizler borca sayılacak, geri kalan kısım da üç senede muay­
yen ve müsavi taksitlerle, yani faizsiz olarak, ödenecekti. kanun­
ların bu kısmının fakir Pleb kütlesi için önemi aşikardı: Çünkü,
borçlu bu suretle üç sene sonra hür oluyordu. Kanun borçlar
hukukuna direkt olarak dokunmamakla beraber, borçlu-alacaklı
müna�ebetlerine kuvvetli bir müdahale yapıyordu. Devletin
böyle bir müdahaleyi şimdi vazife görmesi hayra alamet olan
bir nokta idi.
Zirai Kanunların ikinci kısmı zirai istekler hakkında
hükümler I idi ve M. ö. 486 'da S p u r i u s C a s s i u s 'tan
Devlet a ra:d■I beri uzayıp gelen d e v l e t a r a z i s i (ager
me■ele■l publicus) m e s e l e s i n i e l e a l ıyo r d u. Buna
göre, bundan böyle hiç kimse 500 iugerum'dan
fazla devlet arazisi işletemiyecekti. (Bir iugerum takriben 2590
Roma TaıUıl 11
162 ROMA TARIHI, 1.

metre karedir; beşyüz iugerum da takriben 125 hektardır).


Sonra, hiç bir kimse devlet meralarında 50 büyük - baş, 100
küçük· baş hayvandan fazla otlatamıyacaktı. Bundan başka ka•
nunda, böylece serbest kalacak veya fütuhatla yeniden elde
edilecek devlet arazisinin, fakir Roma çiftçisine münasip mik­
tarda (adam başına 7 iugerum) verilmesi de ayrıca derpiş
olunuyordu. Hülasa, kanunun bu zirai kısmı lcüçük ve büyük
çiftçileri aynı surette gözeten bir zihniyet içinde kaleme alın•
mıştı: Kanun büyük çiftçilerin ellerindeki bütün devlet arazisini
almıyordu. Fakat devlet arazisinin tasarrufuna d3 azamt bir had
koyuyor, devlet meralarından hudutsuz intifaı menediyordu.
Diğer taraftan da fakir Pleb ailelerine devlet arazisinden ve
fütuhattan hisse almak imkanını vererek onları tatmin ediyordu.

Kanunların ü ç ü n c ü k ı s m ı d a s i y a s i i s­
Kanunların al­
ya■I htlktlm•
t e k l e r h a k k ı n d a idi ve Pleb'lerin en yük­
lerl ı Pleb'ler sek devlet memurluğuna yükselmesini, yani
conaul oluyor consul olmaları meselesini, esasından halledi-
yordu: Buna göre artık consul selahiyetini
haiz askeri tribunus'lar (s. 100) kaldırılıyor ve yerlerine, birisi
Pleb'lerden olmak üzere tekrar iki consul getiriliyordu. Kanu­
nun bu kısmi ile, Patrici'lerin en yüksek devlet memurlug,u
üzerindeki inhisarları kalkıyor ve böylece, bilhassa bu gibi si­
yası haklar peşinde koşan zengin Pleb'ler de tatmin edilmiş
oluyordu. Filhakika, Pleb tribunus'u L i cin i u s La t e r a n u s'un
daha o sene ilk Pleb consul'u seçilmesi (M. ö. 367) bunu açık­
ca gösteriyordu.

Patrlcl'lerln
Fakat Patrici'ler, devlet içinde en büyük imti­
yenl memurla- yazları olan consul'luk makamının Plcb'lerin-ve
rı , Praetor hele zenginlerinin- eline geçmesinden doğacak
zararı tahfif için, tekrar eski taktiklerine baş­
ladılar: Önemli consul selahiyetlerini yalnız kendilerinden ola­
cak başka memurlara verdirerek muvazeneyi temin edeceklerdi.
Filhakika, şimdi praetor'luk adıyle yalnız Patrici'lere ait olan
yeni bir memurluk ihdas olundu (M. ö. 367). Praetor, consul'­
daki adalet tevzii fonksiyonunu alıyor ve böylece onun selahi­
yetini azaltıyordu. Mamafih şunu da söylemek lazımdır ki, ada­
let tevzii işi zaten, vatandaşların çoğalması, ticaret hayatı-
CEMİYET VE DEVLET, MEDENİYET VE KÜLTÜR 163

nın gelişmesi ile o zamanlar bi-r haylı zorlaşmış, bu işe ayrı


bir kimsenin bakması bir zaruret haline gelmişti. Hatta bundan
dolayı praetor'ların sayısı sonradan ikiye çıkarılmıştır. Bunlar­
dan birisi vatandaşlar arasındaki davalara bakan prae­
tor (praetor urbanus), ötekisi de vatandaşlarla yabancılar
arasındaki davalara bakan praetor (praetor inter cives et
peregrinos) idi.

Yeni Patrlci
Fakat Patrici'ler yalnız praetor'luk ile iktifa
aedtll■ 'lerl etmediler. Pleb aedilis'lerinin vazifelerine işti-
rak için bir de Patrici'lerden olacak yeni aedi­
lis'ler ortaya çıkardılar. Bunlar curia'lardan seçildikleri için
curul aedilis'leri (aediles curulis) adını aldılar. Bunların vazife
ve selahiyetleri ötekilerin aynı idi: Onlarla beraber çarşı ve
sokak polisliği vazifesini yapacaklar ve her sene eylül ayında
tes'it edilmek üzere, yeniden ihdas edilen Roma şenliklerini
(/udi Romani) tertip ve nezaret edeceklerdi. Burada deha şim­
diden söylemek lazımdır ki, bilhassa bu oyunları tertip ve
nezaret işi Roma'da bir çok adamları popüler yapmış ve yük­
selmelerini sağlamıştır.

2. PLEB'LER'İN HÜKUMETE İŞTİRAKi VE PATRİCİ-PLEB


MÜCADELESiNiN SONU

Pleb'ler atekl
Consul makamının da Pleb'lere açılması ile Pat­
memurlukları rici'lerin başlıca muknvemet makanizması kırıl­
da alıyorlar mış, icrai kuvvet bakımından olan inhisarcılıkları
sona ermişti. Fakat bununla Patrici-Pleb müca•
delesi bitmiş değildi. Çünkü bu prensip kararlarına rağmen
Patrici'ler, fiiliyatta bunların tahakkukunu önlemek için, daha uzun
müddet mücadele ettiler. Hatta öyle zamanlar oldu ki, kanunen
yasak olduğu halde, ekseriya her iki consul dahi Patrici'lerden se­
çildi. Fakat ne de olsa, Pleb'lerin en yüksek siyasi istekleri na­
zart olarak art.k tahakkuk ettiği için, bu mücadele muhtevasından
bir haylı şey kaybetmişti. Bunun· neticesi olarak, tabiatiyle, Pleb
cemaat organizasyonlarının revolüsyoner karakteri de yavaş
yavaş kaybolacaktı. Filhakika, Pleb tribunus'larının inkilapçı ka­
rakterde olan selahiyetlerinin resmen tasdik edilmesi ve bunların
memurları kontrol eden bir devlet organı olmağa başlamaları
bunu açıkca göstermektedir. Bu inkilapcı karakter kaybolmıya
164 ROMA TARiHi. 1.

başlayınca Pleb'leri diğer memurluklardan uıak tutmak için


artık bir sebep kalmıyordu. Böylece Plebler, M. ö. dördüncü
yüz yıl sonuna kadar hemen bütün memurlukları birbiri arka­
sından ele geçirdiler: Mesela consul olmalarından on sene
sonra (M. ö. 356) dictator'luk makamını aldılar (Rutilius). Aynı
adamın M. ö. 351'de censor olması ile bu memurluk da Pleb'­
lere açılmış oldu. M. ö. 337'de P u b l i l i u s P h i l o ilk Pleb
Praetor'u oldu. En nihayet O g u l n i u s kanunu (lex Ogulnia)
ile, siyasi önemi olan Pontifex ve Augur rahiplik makamları da
Pleb'lere açıldı (M. ö. 300) ve yalnız kurban kıralı denilen
memurluk Patrici'lerde kaldı.

Pleh'lerln hil- Pleb'ler consul'luk ile diğer memurluklara gir­


k8mete ı,tı ra• mek hakkını almakla esas itibariyle, hükumete
kinin manası geçmek için Patrici'lerle aynı imkanlara sahip
oluyorlardı. Fakat bu, fiiliyatta bütün Pleb
kütlesine pek nasib olmuyordu. Tersine, bunlardan yalnız,
mücadeleyi bilhcıssa bunun için yapmış olan zengin ve sivrilmiş
Pleb aileleri hükümete geçebiliyorlardı. Memur listelerinin yük­
sek memurluklara pek az Pleb ailelerinin geçtiğini göstermesi
bunu açıkça anlatmaktadır. Consul'luk gibi yüksek memurluk­
lara yalnız zengin Pleb'lerin geçmeleri ise, iktidarı fiilen elinde
tutmakta olan aristokrasi tabakasının b i r a z g e n i ş 1 e m e s i n­
d e n başka bir şey değildi. idare edici zümrenin genişlemesi
neticesinde de yavaş yavciŞ memurluk asilliği denilen yeni bir
aristokrasi meydana gelmeğ'e başladı. Bu hu.susa ilerde tekrar
temas edilecektir. Yalnız daha şimdiden şu kadarı denebilir
ki, b ü t ü n b u m ü c a d e l e l e r e r a ğ' m e n, burada s i y a si
h a y a t ı n a r i s t o k r a t i k pre n s i b i, b ak. i k a I ı y o r d u.

Pleb 'lerln Fakat, Pleb'ler siyasi bakımdan en yüksek


tlçilac6 grevi devlet memurluklarına geçme haklarını elde
ederlerken, Roma'nın iç bünyesinde başka
inkişaflar da oldu. Filhakika, M. ö. dördüncü yüzyılın ikinci
yarısında bütün ltalya'yı saran Samnit harpleri (s. 120) dola­
yısiyle iç meseleler her ne kadar bütün ağırlığı ile ön plana
çıkamadı ise de, inkişai durmadı: Mesela daha M. ö. 347'de
faizlerin azaltılmasına karar verildi. Mamafih bu iş, Roma'nın
CEMiYET VE DEVLET, MEDENiYET VE KÜLTÜR 165

Campania'ya ilk müdahalesinden sonra yeni ve inlcilapçı


bir hareketin patlak vermesini önliyemedi: Gerçekten tradisyon.
birinci Samnit harbinden sonra ganimetlerin taksiminde aldan­
dıklarını gören Pleb'lerin Alba dağlrnna çekildiklerini söyle­
mektedir (M. ö. 342). P l e b'l e r i n ü ç ü n c ü gr e v i denebilecek
olan bu hareketi, o zaman diclator olan M. Va l e r i u s C o r­
v u s, çıkarttığı askeri bir kanunla (lex mililarfs) yatıştırmağ'a
muvaffak oldu. Bunun arkasından Pleb'leri tatmin için yeni
yeni tedbirler alındı. Bu arada mesela bir şahsın bir memuri­
yete on sene içinde yalnız bir defa geçmesi ve aynı sene iki
memurluk birden alamaması hakkında kanunlar çıkarıldı.

Publlllu■ Phllo Roma Latin'ler harbinden (s. 123) sonra da


kanunları bir iç buhran daha geçirdi. Fakat M. ö. 339'da
dictator olan Publilius Philo,çıkarttığ'ı kanunlarla
( lt!ges Publiliae Philonis) bu buhranı atlatmağa muvaffak oldu.
Bu kanunların birinci kısmı c o m i t a t r i b u t a k a r a r l ar ı n a
(plebiscitum) s e n a t u s'u n m Ü d a h a l e s i n i k a 1 d ı r ı y o r d u.
Kanun, red kararı tazammun eden plebiscitum'lara bütün vatandaş­
ları bağlıyor ve böylece M. ö. 449 'daki Va I e r i u s - Ho r a t i u s
k a nun la r ı n ı n bu babtaki hükümlerini tamamlıyordu. Ka­
nunların ikinci kısmı ise, comiiia centuriata'lara g e I e n k a n u n
l a y ı h a 1 a r ı i ç i n P a t r i c i'l er i n, o y t op l a m a d a n ö n c e
m u v a f f aka t l e r i n i b i l d i r m e leri hakkında idi. Filhakika
o zamana kadar comitia centuriata'larda kabul olunan layıha­
ların sonradan senatus'un tasdikinden ( pairum auctoritas)
geçmesi lazımdı. Şimdiki kanun ile bu öne alınıyor, yani
senatus'un işi bir formdan ibaret kalıyordu. Patrici'lerin comitia
curiata'ları da bu suretle artık tamamiyle önemsizleşiyordu.
Kanunlar bu mahiyetiyle daha ziyade gene Pleb zenginlerini
tatmin ediyor, bunlarla Patrici'lerin daha önce tanınmış olan
siyası haklar musavatını teyit ediyordu.

Borçtan k8le
Diğer cihetten, bu devirde ticaretin ve para
olmak kalkıyor ikdisadınııı gelişmesine rağ'men fukara halkın
vaziyetinde uzun zaman gözle görülecek bü­
yük bir gelişme görülmedi. Bunula beraber bunlara, muvaffa­
kiyetli harpler sonunda elde edilen arazinin dağıtılması ve
166 ROMA TARIHI, 1.

koloniler kurulması şeklinde yardımlar da eksik olmadı. Fakat


bu yardım tedbirlerinin en önemlisi, M. ö. 326 ' da çıkarılan ve
b o r ç t a n k ö l e o l m a y ı k a l d ı r a n P a p i r i u s kanunu (/ex
poetelia Papiria) oldu. Bu kanunla artık fukara halkın hayatında
gerçekten y e n i b i r d e v i r, C i c e r o ' n u n d e d i ğ i g i b i,
b i r h Ü r r i y e t d e v r i a ç ı l ı y o r d u.

Taıınır ■erv.et
Patrici'lerle Pleb'ler arasındaki tezadın siyasi
sahibi toprak- manasını kaybetmesi kadar önemli ikinci bir olay
■ız balkın da, şehrin içtimai bünyesinde M. ö. dördüncü
durumu asır sonlarında görülen yeni inkişaflardır. Filha-
kika Roma, daha Etriisk kıralları zamanır.da yarımadanın büyük
şehirleri arasına girmiş,Galler istilasından sonra da yaralarını çabu­
cak iyileştirmiye muvaffak olarak Akdeniz'in başlıca şehirlerinden
biri haline gelmişti. işte, bu inkişaf ile muvazi olarak şehrin sosyal
bünyesinde de bir siklet markezi değişmesi oldu. Bunda ticaret ve
zenaatin, evvela Etrüsk'lerin tesirile, sonra da Campania'nın Roma
ile birleşmesiyle, fevkalade gelişmesi ve parlaması büyük bir amil
oldu. Şimdi mahalle ve sokaklarda loncalar halinde toplanmış
ve zenginleşmiş olan esnaf ve zanaatkarlarla, dış ticaret vesair
işlerle zengin olmuş tüccarlardan mürekkep t a ş ı n ı r s e r v e t
s a h i b i f a k a t t o p r a k s ız b i r h a l k z ü m r e s i, ş e h·
r i n i k t i s a d i h a y a t ı n d a b ü y ü k bir ro l o y nam ı y a
baş l a dı.

Bunların
Fakat bu halk devlet bünyesi içinde uzun
de�let bilnye­ zaman önemli bir rol oynayamadı. Bunlara
■lndekl rolti ancak M. ö. dördüncü yüzyıl sonlarında, devlet
ve Applu■ içinde önemli bir faktör haline sokulabildi. Bu
Claudla.■ teşebbüs te, M. ö. 312'de censor olan A p p i u s
C l a u d i u s 'un işidir. Patrici'lerden ileri gelen ve cür'etkar
reformlara kalkan bir ailenin tradisyonuna sahip bulunan
bu karakteristik şahıs, başka işleriyle de devrinin, hiç şüp­
hesiz ki, en büyük devlet adamı denmeğe hak kuzanmıştır :
Filhakika; Roma şehrine getirdiği ilk içme suyu (aqua Appia)
ve yaptırdığı ilk su kemeri ile, hiç bir Hellen şehrinde görül­
meyen ve yalnız Roma'ya has olan manada, devletin amme
hizmeti görme yolunu açmış, sonra Latium ile Campania'yı
bataklık arazı içinden birbirine birleştiren ve bugün bile eski
CEMiYET VE DEVLET, MEDENiYET VE KÜLTÜR 167

Roma'nın büyüklüğünü ifşa eden meşhur askeri yolu ( Via


Appia) inşa ettirmiş olan A p p i u s C 1 a udi u s, aynı zamanda,
neşrettirdiği hukuk takvimi ve formülleri ile (ius Flavianum),
on iki levha kanunlarının usul tarafını tamamlatmış ve böylece
sokak adamının hukuk e'llniyetini yükseltmiştir. Fakat onun,
yavaş yavaş meydana gelmiş olan büyük taşınır servet sahipleri
zümresini eski toprak ve doğum asilleriyle birleştirme teşebbüsü,
bütün işlerinden önemlidir. Çünkü bu, Roma esas teşkilatına
demokratik bir karakter vermiye kalkma teşebbüsüdür.

Applus
Gerçekten, o zamana kadar vatandaşlık hak­
Claudlus'un larını toprak mülkiyeti sağlıyordu. Çunkü hala
esas teıkilAt muteber olan Se rvi u s T u 11 i u s esas teşkilat
reformu reformlarına (s. 56) göre, halkın ayrılmış olduğu
beş sınıfa yalnız toprak sahibi y er l e ş i k (assiduus)
kimseler alınıyordu. Yeni meydana gelen taşınır servet sahipleri
zümresi ise bu taksimata giremiyordu. işte A p p i u s C l a u d i u s,
memleketin iktisadi bünyesinde taşınır servetin gittikçe artan
önemini gözönünde tutarak, v a t a n d a ş 1 a r l i s t e s i n e g i r­
m e k i ç i n s e r v e t i e s a s k o y d u ; y a n i t r i b u s t a k s i­
m a t ı n d a m ü l k y a n ı nda ia ş ı n ı r s e r v e t i d e h e sab e
k a t t ı. Censor olarak vatandaş listelerini tanzim ederken şehirde
oturan servetli Pleb'leri ve azatlıları, yer değiştirmeden,
taşra tribus'larına taksim etti ve böylece bunların meclislerde oyla­
rını önemli bir hale soktu. Gerçekten, taşra tribus'larının çoğu
Roma'dan epeyce uzakta olduklarından, taşrada oturan oy
hakkına sahip vatandaşlardan ancak pek azı Roma'ya içtima­
lara gelebiliyordu. Halbuki şimdi, arazisi olmayan fakat serveti
olan şehir sekenesi, bu suretle taşra tribus'larına taksim edil­
meleri ve Roma'da oturmaları dolayısiyle, comitfo tributa'da
topraklı köylü sekene üzerine üstünlük kazanıyorlardı. Filhakika
şurasını belirtmek lazımdır ki, bu reform çok defa meclislere
gelemiyen taşra halkının hukukunun şehir sekenesi lehine
çiğnenmesine yol açıyordu; fakat birçok kimseleri oy sahibi
yapması bakımından demokratik bir hareket idi.
168 ROMA T ARIHI, 1.

Appla■ Reformun bu mahiyeti dolayısiyle A p pi u s


Claadlu■'aa C I a u d i u s'a Hellen nümunelerinin müessir ol-
reformu duğu tahmin olunabilir. Fakat reformun az yaşa-
bozaluyor masına bakarak, bu devlet adamının, şehir-
deki yanaşmaları (cliens) ile Roma'da köylü
cem;ıatin hakimiyetini kırmak ve kendi nüfuzunu tesis etmek
için bu reformu yaptığını düşünmek, herhalde yanlış bir tahmin
olacaktır. Hakikat şudur ki, Roma'nın o zamanki atmosferi, oluş
tarzı Roma düşüncesine aykırı olan böyle bir reform için henüz
olgun değildi. işte bundan ötürü yaptığı reformun en önemli
tarafı aynı usulle iptal edildi: Toprağı olmayan taşınır servet
sahibi vatandaş zümresi şimdi dört şehir tribus'una taksim
edildi. Böylece R o m a 'da k ö y l ü v e t o p ra k I ı z ü m r e y e
comitia tribuia ' d a t e k r a r e s k i n ü f u z s a ğ I a n d ı v e
d e v l e t i n z i r ai k o n s e r v a t i f k a r a k t e r i k urtar ı l ­
m ış o I d u. Yalnız şunu da tebarüz ı::ttirmek lazımdır ki, reformun
bozulması hareketinde eskiden olan bitenlerin tam tersine,
devlet auamı A ppi u s C l a u d i u s'un şahsiyetine, nüfuzuna ve
ailesinin geniş kudretine dokunulmamıştır. Hatta kendisine
bundan sonra da devlet hizmetleri verilmeğe devam edilmiştir.
Bu nokta Roma'nın demokratik inkişaf içinde ne kadar büyük
bir yol aldığının açık bir delilidir.

Pleb'lerin Appius Claudius'un reform hareketinden sar-


d6rdil cil gr v fınazar edilirse Roma'da M. ö. dördüncü asır
n e i
sonunda ve üçüncü yüzyıl başında iç siyasetle
ilgili önemli hemen hiç bir olay görülmüyor, Filhakika, lta­
lik'lerin Roma'ya karşı giriştikleri hayat memat mücadelesi
(ikinci ve üçüncü Samnit harpleri) devrinde. Roma vatandaşları
bütün kudretlerini savaşa hc1sretmek zorunda kaldı ve bundan
dolayı önemli iç inkişaflar ancak bu savaşlardan sonra başladı.
Gerçekten, daha fırtına henüz geçmiş idi ki, harplerde en çok iş ya­
pan, fakat aynı zamanda en çok da zarar gören, aşağı tabaka insan•
)arı çektikleri sıkıntıların ve tehlikelerin karşılığını aramıya kalktı­
lar. Tribunus'lar vasıtasiyle tekrardan borçlarının silinmesini, ken­
dilerine arazi tevzi edilmesini ve siyasi haklar verilmesini istemiye
başladılar. Fakat, söylemek lazımdır ki, bu mücadele artık eskisi
gibi, iktisaden yükselmiş ve sivrilmiş Pleb'lerin arzularının değil,
CEMİYET VE DEVLET, MEDENİYET VE KÜLTÜR 169

daha ziyade orta ve aşağı sınıfın maddi ve siyast arzularının


bir tezahürü idi. Mücadelenin teferruatı malum değildir. Bildiği­
miz bir şey varsa o da, Pleb'lerin, isteklerini kabul ettirmek
için ş i mdi g e n e lam'culum d a ğ ın a ç e k i l er e k, d ö r d Ün·
c ü b i r g r ev y a p mı ş o l d u k 1 a r ı d ır (M. ö. 287). Tradisyon
bu hareketin o zaman dictator olan Hortensius'un çıkarttığı
bir kanunla yatıştırıldığını göstermektedir.

Hortenaiu■
H or ten s İ u s kanununun (lex Hortensia) muh-
kanunu tevası, daha önceki Valerius-Horatius (M. ö. 449)
kanunları ile Publilius Philo (M. ö. 339) kanun­
larının genişletilmesinden ve tamamlanmasından ibaretti. Ger­
çekten bu kanun, c o m i t i a t r i b u t a adlı m e c I i s i n artık
b ü t ü n k ar a r l a r ı n ı (yani müsbet veya menfi manadaki
plebisctium'ları), tıpkı c o m i t i a c e n t u r i a t a adlı me c l i s i n
k a r a r l a r ı g i b i, t e k m i l v a t a n d a ş l a r i ç i n m u t e b e r
y a p ı y ord u. Böylece, içinde aslen yalnız Pleb'lerin bu­
lunduğu bir meclis ( concilia plebis tributa) olup sonraları Pat­
rici'lerin de iştirakiyle yeni bir şekil alan comitia tributa
(s. 99), comitia centuriata'ya tamamiyle eşit bir hale geliyor ve
halkın heyeti umumiyesinin resmen ikinci bir meclisi oluyordu.
Bundan sonra her iki meclis çeşitli haklarla yan yana
yaşamakta devam ettiler. Eskiden yüksek memurların seçimi,
harp ve sulha karar verme, kanun layıhaları üzerinde oy
verme hep comitia centuriata'da, daha aşağı mertebedeki me­
murların seçimi ise camitia tributa'da yapılırdı. Şimdi comitia
tributa kanun yapmak hakkını da aldı ve bunu öteki meclisten
çok daha enerjik bir surette kullandı.

Hortensiu■
Tributa meclisinin centuriata meclisi ile kanunen
kanununun eşit olması, Patrici-Pleb mücadelesinin hukuki
manAsı ı manada artık nihayet bulması demekti. Filhakika,
Patrlci - Pleb Patrici· Pleb mücadelesi Pleb'lerin ilk meclisinin
mücadelesi ( concilia plebis lributa) teşekkülü ile başlamıştı
bitiyor
(s. 90). Bunun inkilapçı amacında ise, bütün
halkın meclisi olması mündemiç bulunuyordu. Şimdi comitia
tributa'nın comitia centuriata i 1 e e ş i t a d d e d i I m esi b u
g a y e n i n t a h a k k ıı k u n u, b i n n e t i c e uz u n m ü d d e t d ev-
1 e t i n i ş y a p m a k u d r e t i n i b a I t a 1 a m ış o I a n r e v o l ü s-
170 ROMA TARİHi. 1.

y o n e r h a r e k e t i n s o n u c u n u t e ş k i l e d i y o r d u. G e r­
ç e k t e n, b u s u r e t I e a r t ı k e s k i d o ğ u m a s i il e r i n i n
k u d r e t i t a m a m i I e k ı r ı l ı y o r, P l e b c e m a a t i d e v I e t
c a m i a s ı n a s o k u l a r a k m i l l e tin k ı y m e t l i u z u v l a r ı
d e v I e t ve c e m a a t h a y a t ı içi n k a z a n ı l m ı ş o I u y o r d u.
Artık devleti uçuruma götüren büyük iç tehlike bertaraf ediliyor,
cemaatin siyasi topluluğu için lazım gelen teminat verilordu.
Devldin esas teşkilatı ve idaresi de şimdi manalı bir yapı haline
gelerek devam edici bir şekil alıyordu. Görünüşe bakılırsa,
denebilirdiki, Roma artık demokratik bir cumhuriyet olmuştu.

B. İtalya'nın fethi sonunda Roma so■yetesi


E■ki arlatok- ltalya fütuhatı devrindeki iç olayları ve Pat­
ra■i b6nye rici-Pleb mücadelesinin neticesini gördükten
değlıtlrlyor ve sonra, bunun cemiyet içindeki tesirlerini anlıya­
yeni bir arl■- bilmek için, biraz da, bu devir sonundaki Roma
tokra■I sosyetesini mutalaa etmek lazımdır. Bunun
doğuyor
için de, cemiyetin en üst tabakasından başla­
mak faydalı olacaktır: Roma cemiyetinin en üst tabakasıııı,
eskiden olduğu gibi, şimdi de gene, bir aristokrasi tabakası
teşkil ediyordu. Fakat bu artık yalnız doğum asillerinin kur­
duğu bir aristokrasi değildi; bu şimdi eskisinden farkli bir
bünye ıösteriyordu. Filhakika Pleb'ler, Patrici'lerle c,.rala­
rındaki hukuk müsavatının Hortensius kanunu ile tamamen
tahakkuk. etmesinden çok önce yüksek memurluklara geç­
mek hakkını elde etmiş bulunuyorlardı. Fakat burada
memurluk karyerinin aşağı tabakadaki Pleb'lere de açık ve
mümkün olduğunu düşünmek hatalı olur. Gerçekten, gerek
memıırluk şartlarının ağırlığı, gerekse memurların seçim tarzı
yüzünden bu şeref ancak pek mahdut, yani zerıginlikleri
vesaire ile bu işin mücadelesini yaparak kendilerini göstermiş,
Pleb ailelerine nasib oluyordu. işte evlatları yavas yavaş yük­
sek memuriyetlere çıkan bu Pleb ailelerinin, mevkileri ve
menfaatleri dolayısı ile, eski Patrici aileleri ile birleşmeleri
neticesinde yeni bir aristokrasi tabakası meydana geldi. Eski­
den yalnız başına hükmeden toprak ve doğum asilleri aristok­
rasisi yerine, şimdi ecdadı veya k e n d i 1 e r i d e v 1 e t m e­
m u r I u k l a r ı n d a b u I u n m u ş a i l e I e r i n k u r d u ğ u m e-
CEMİYET VE DEVLET, MEDENİYET VE KÜLTÜR 171

m u r i y e t v e y a h i z m e t a s i l l e r i a r i s t o k r a si s i k a i m
o l m a ğ a b a ş l a d ı.
e
Y ni ari■tok
- Fakat, yukarda dediğimiz gibi, bu yeni aris-
ra■lnin ach I tokrasi, eskisinin bünye değiştirmesinden
Nobllita■ başka bir şey değildi. Gerçekten, şimdi eski
Roma aristokrasisi yalnızca statik karakterini
kaybediyor, kendisine çoktandır lazım olan dinamizmi kazan­
mış oluyordu. Consul'luk ve censor'luk memurluklarında bulu­
nan Patrici ve Pleb ailelerinin en dar çevresi "asiller, kibarlar ,,
(nobiles) veya "en iyiler,, (optimaH) adı altında bu yeni aristok­
rasiyi temsil ettikleri için buna nobilitas denmiştir. Bunlar
zamanla muayyen işaretleri ve elbiseleriyle kendilerini asıl
halk kütlesinden ayırdılar. Bundan başka ayrıca memurluk
yapmış cedlerinin portrelerini (imagines) evlerinde asmak ade­
tini de çıkardılar. Bundan da sonraları bir hukuk meydana
getirdiler (ius imaginum}.

Yeni arl■tokra-
Fakat şu veya bu memurluğa seçilmek her
■ inin karakteri hangi bir kanuna dayanmadığı için, bu yeni
ve hizmetleri memurluk asilleri şeklen imtiyazlı bir tabaka
haline gelemediler ve halkalarını hiç bir
zaman tamamiyle kapayamadılar: Harpte veya sulhta büyük
hizmetleri görülen ve halkın sempatisini kazanan kuvvetli
şahsiyetler, yeni :\damlar (homines novi) adı altında daima bu
halkaya girmeğe muvaffak oldular. Yalnız, ilave etmek lazımdır
ki, yeni aristokrasiyi bu suretle tazeliyen bu adamların hemen
hepsi eskilerin tradisyonuna uydular. Hatta bir çoğu bu
tabakanın en ateşli müdafileri oldular. Bu suretle yeni
Roma aristokrasisi, tıpkı lngiliz zadeganı gibi, canlı, hareketli,
fakat aynı zamanda muhafazakar olmasını bildi. Tecrübeleri,
meslek bilgileri ve mes'uliyet şuuru yüksek olan, fakat siyası
ihtirasları da o nispetle ruhlarını kaplamış bulunan bu yeni
aristokrasi adamları, nessillerce müddet nefislerini bütün kudret­
leri ile devlet iş.erine vakfettiler. Devletin bundan .:;onraki iki
yüzyıllık tarihi ihtişamı bunların eseri olacaktır. Bu tabaka
sonradan soysıızlaşıp devleti istismara başladığı ve kendısini
eski Patrici'lerden daha sıkı bir şekilde kapadığı zamandır ki,
şiddetli buhranlar ve iç harpler baş gösterecektir.
172 ROMA TARlHI, J.

Suvarl ■ınıfının
Roma sosyeteşinde bu aristokrisnin altında
meydana geıı,ı geniş bir halk kütlesi vardı. Bu kütle muhtelif
derecelerde hayat seviyesine malikti. Fakat
hala muteber olan eski beş sınıf taksimatı bu halk kütlesine
artık kafi gelmiyordu. Çünkü devlet geliştikçe halkın içinden de
gerek yukarıya, gerekse aşağıya doğru yeni yeni tabakalar
meydana gelmişti. Önceleri bunlar için kanuni hiçbir tedbir
alınmadı ise de bir çok tavizat vermek zarureti hasıl oldu.
Mesela birinci sınıftan olan vatandaşlar arasından, nobilitas'a
ayrılanlardan başka, öyleleri çıktı ki, servetleri dolayısı ile
bunların oğuHarına suvari sınıfında hizmet etmek hakkı verildi.
Bunlar nobilitas'tan olan gençler ile silah arkadaşlığı yaptıkları
için, başkalarından daha kolay bu tabakaya girmeye başladılar.
Bunlar sonradan kanunla imtiyaz kazanan suvariler (epuites)
sınıfımın çekirdeğini teşkil ettiler.

Orta çiftçi
Birinci tabakanın bunlardan gayrı olan vatan­
■ınıfı daşları ile diğer dört tabaka, Roma'da orta
büyiiyemlyor sınıf halkı teşkil ediyordu. Bu orta sınıf, hala
esas itibariyle çiftçi bir halktı. Bundan dolayı
bunlar ancak kısmen Roma'da bulunuyordu; çoğu daha ziyade
taşrada otaruyordu. Roma devletinin kudreti ve sıhhati esas
itibariyle, bu sınıfa daıanıyordu. Fakat bu devirde, bir taraftan
harplerin doğurduğu sıkıntıların ve bu sıkıntı zamanlarında
alabildiğine genişliyen ihtikar ve istismarın borçlulukları çoğalt­
ması, diğer taraftan da zenginlerin büyük çiftliklerinde, küçük
köylünün hiç bir zaman rekabet edemiyeceği ucuz köle işinin
süratle yayılması, çiftçi sınıfı için yavaş yavaş birer tehlike
amıli olmağa başladı. Filvaki bunların zararlı tesirleri henüz
endişe verici şekilde dışarı çıkmamıştı; fakat ilerde çıkması
mukadderdi. Çünkü buna kanuni tedbirlerle kaft derecede
enerjik bir şekilde karşı gelinmiyordu. Bundan dolayı da, yeni
bir takım taşra tribus'larının kurulmasına rağmen, Roma'nın
orta sınıf çiftçi halkı devlet menfaatlerinin iycap ettirdiği dere­
cede büyüyemedi.
CEMİYET VE DEVLET, MEDENİYET VE KÜLTÜR 173

Proletarl u■ 'lar
Bu, devletin istikbali için gerçekten endişe
çoğalıyor verici bir şeydi. Çünkü servetleri, kendilerinin
sınıf taksimatının en altına alınmalarına dahi
müsait olmıyan, proletarius denilen halk zümresi (s. 57), fev­
kalade bir çoğalma gösteriyordu. Bunlar hala vergiden muaf
idiler ve ancak mahdut bir sayıda, o da yedek olarak, harbe
gidiyorlardı. Bunların küçük bir kısmı çiftliklerde tarla işçileri
olarak taşrada çalışıyorlardı. Fakat çoğu, ya küçük el zenaatleri
veya şehir işleri yaparak, yahut ta kibar ailelere yanaşıp yeni
bir nevi cliens (s. 48) teşkil ederek şehirde yaşıyorlardı. No­
bilitas zamanla bunlara da bazı tavizlerde bulunmağa başladı.
Çünkü comitia tributa'da oy kazanmak için bunlar guzel bir
alet olmak istidadını gösteriyorlardı.

Azadlılar da
Bununla beraber proletarius'lar, şehirdeki alt
çoğalıyor tabakanın ancak yarısını teşkil ediyorlardı.
Çünkü mütemadt harplerle kölelerin sayısı ço­
ğaldıkça, istidat ve kabiliyetleri ile kendilerini gösteren kölelere
hürriyetlerini verip azadetmek de o nispette artmış ve bu
suretle yavc1ş yavaş bir azadlılar (libertini) tabakası mey­
dana gelmeğe başlamıştı. Bu azadlılar eski efendilerine, cli­
ens'lerinkine benzer bir şekilde bağlı kalıyorlar, işlerinin
kazancından bir mikdarını orılara veriyorlardı. Roma'da zenaat­
karların ve küçük işçilerin çoğu bunlardandı. Bunların sayılan
zamanla o kadar büyüdü ve köle azadelmek o kadar keyfi
bir hal aldı ki, daha M. ö. 357'de çıkarılan bir kanunla (lex
Manlia) azadetmeği bir nizam..ı. sokmak lüzumu hasıl oldu.

Roma aoayete­
Fakat bu tedbirler azadlıların evlat ve ahfa­
■inln organiz­ dının zamanla tam vatandaş hak ve imtiyaz­
masındaki larını almalarını önliyemedi. Esasen bunların
■ağlamlık ve vatandaş olmaları da, o vakitler, cemaat için
tehlike belir- ö'nemli bir mesele gibi görünmüyordu, Çünkü
tileri
o zaman azadlıların çoğu, Romalı'ların uzak
veya yakın akrabaları olan ltalik'lerden (s. 12) idiler. Fakat son­
raları, yabancı kavimlerden (mesela Hellen'lerden) olan köleler,
azadedilmek suretiyle, hürriyete kavuşmağa başlayınca, Roma
cemaatı için tehlikelerin belirmesi mukadderdi. Bununla beraber
174 ROMA TARİHİ, 1.

P y r r h o s harplerine kadar fena bir netice ç,kmadı. Keza, pro­


letarius'ların büyümesinin ve çiftci sınıfının küçülmeğe başlama­
sının da, devlete tehlikeli olacak henüz bir tarafı görünmüyordu.
Çünkü R o m a s o s y et e s i n i n u m u m t o r g a n i z m a s ı h e­
n ü z s a ğ I a md ı. F a k a t b u n e v i t e h l i k e l e r i n ç e k i r­
d e k l e r i n i n daha şimdiden te�ekküle başladıkları da aşikar
bir hakikattı.

C. İtalya'nın fethi sonunda Roma Cumhuriyetinin


esas teıklli.tı

Patrlcl-Pleb
Vatandaşlar arasında iki yüz seneden fazla bir
mücadele ■ lnln zaman devam eden ve nihayet M. ö. üçüncü
Roma'nın yüzyılın ikinci çeyreğinde sona ermiş görünen
d vlet b&nye-
e Petrici-Pleb mücddelesinin devlet bünyei bakı-
alne tealrlerl mından başlıca önemi, onun Roma cumhuriyeti
esas teşkilatının inkişaf ve tekamülündeki tesirleridir. Bu tesirler
de Roma'nın ltalya fütuhatı sonundaki esas teşkilatında gayet
bariz bir şekilde görünmektedir.

Yeni eaaa
Gerçekten, oraanizeEt bir sınıf olan Pleb'·
teıkll&tın ı ekll )erin hükümet içine sokulmasiyle başarılan
ve muhteva•• ı içtimai muvazene, a s ı r I a r c a e s a s o l a c ak
Karma y e ni bir esas te şki I at ın m ey dan a
anaya■a g e l m e s i n i s a ğ l a m ı ş t ı r. Fakat, derhal
söylemek lazımdır ki, yazılı olmadığı için mahiyetini maalesef
ancak müesseselerinden çıkardığımız b u y e n i a na y a s a n ı n
ş e k l i i l e m u h t eva s ı a r ası n d a b ü y ü k b i r t e z ad
v a r d ı r. Bunu meşhur .t-lellen tarihçisi P o l y b i o s, daha
M. ö. ikinci yüzyılda kendisine has bir görüşle sezmiştir.
Filhakika, Roma'nın yükselişinin başlıca amilini bu esas teş•
kilatta bulan P o 1 y b i o s bunu, i ç i n d e m o n a r ş i k a r i s­
t o k r a t i k v e d e m o k r a t i k u n s u r l a r ı n c a n 1 ı b i r v a h­
d e t h a l i n d e b i r l e ş m i ş o l d u ğ u K a r m a bu a n a -
ya s a o I a r a k v a s ı f l a n d ı r m ı ş t ı r. Başka düşünceleri
hakiki vakıalara tamamiyle uymasa dahi, şunu itiraf etmek
lazımdır ki, Polybios yeni Roma devletinin organizmasındaki
esaslı unsurları görmüştür : Çünkü bu anayasa, bir tek siyasi
prensibin mantıkt tatbik ve icrasını değil, ç e ş it 1 i v e h a t t a
CEMİYET VE DEVLET, MEDENİYET VE KÜLTÜR 175

b i r b i r i n e z ı t p r e n s i p I e r i n a h e n k l i b i r b i r I e ş m e­
sin i o r t a y a k o y m u ş g ö r ü n m e k t e d i r.
Bir defa daha ilk bakışta bu anayasada de­
E■a■ teıkllAtta
halk hAklmlye• mokratik hatları görmemek kabil değildir.
ti prensibi Çünkü burada d e v l e t i n v a r I ı ğ ı v e f o n k­
s i y o n u ş e k l e n c e m a a t i n i r a d esi n d e
m ü n d e miç b u I u n u y o r d u. Bu irade ise. şehir devletir.in
karakterine uygun olarak, içinde bütün vatandaşların temsil
edildiği halk meclislerinde tecelli ve tezahür ediyordu. Çünkü
kanunları, bu meclislerde toplanan vatandaşlar yapıyor, hüku­
meti de gene onlar seçiyordu. Fakat burada halk, hükümranlık
iradesini mutlak olarak kullanmıyordu: Görünüşte yalnız teşrii
man:ıda bir halk hakimiyeti vardı. Buradaki halk hakimiyeti,
fiiliyatta halk tarafından sanki tekrar kaldırılmış gibi idi.
Çünkü halkın seçimi ile teşkil olunan hükumet, iktidarı, vatan­
daşların icra organı olarak değil, tamamiyle müstakil bir su­
rette üzerine alıyordu. Yani burada halk hakimiyeti, kendini
icra kuvvetinde göstermiyecek şekilde tahditler koymuştu.
Halk hakimiyetinin icra kuvvetinde kendini
Halk lrade■lnin
göstermemesi keyfiyeti her şeyden evvel Ro-
tezahür ,ekli ı
Korporatif ma devletindeki halk meclislerinin fonksiyon­
sistem larında ve ayni zamanda yüksek memurlarıcı
durumunda tezahür ediyordu. Filhakika, bura­
da şayanı hayret bir muhafazakarlık ile hala yan yana yaşıya•
bilen üç kategori meclis vardı: Evvela, aslen Patriçi'lerin mec­
lisi olan ve, artık önemi kalmamış olmakla beraber, gene muayyen
bazı kudsi işler için taplanan comilia curiata sönük bir şe­
kilde de olsa, hala bir mevcudiyet gösteriyo,du. Sonra, asıl
halk meclisleri olup yüksek memurları seçme, harp ve sulha
karar verme ve kanun vazetme için toplanan comiiia centuri­
ata ile alt derecedeki memurları seçme ve az bir zamandan
beri de, kanun vazetme ile meşgul olan comitia lributa mev­
cuttu. Fakat, bu meclislerde oy verme tarzı bile, eskiden söy­
lediğimiz gibi ( s. 55 ), tam bır demokratik usul değildi. Ro­
ma'da tek ov sayılmazdı; büyük birliklere (curia, cenluria,
tribus) göre oy verilirdi. Bu i s e Ko r p o r a t i f b i r s i s t e m­
d i. Bu sistemin tatbiki ile tek vatandaşın tesir kudreti bir gu-
176 ROMA TARİHİ, J.

ruba, bir organik vahdete bağlanıyor ve böylece, mesela H e i­


l e n d e m o k r a s i s i n d e e s a s o l a n, t e k v a t a n c:! a ş, y a n i
f e r t, c e m a a t I e h i n e b e r t a r a f e d i l m i ş o I u y o r d u.

Mecll■lere hA _ Fakat Roma'da bundan daha önemli olan ci­


klm olan norm I het, meclislere hakim olan normdu: Çünkü
Vatandaıın bunların hepsinde inisyatif yalnız icra kuvve•
pa■lfllğl tini temsil eden yüksek memurlarda idi. Filhaki-
ka, burada halk meclislerini yalnız bu memurlar
toplantıya çağuabilirdi. Meclislerde teklif yapmak, Alina'da­
kinin aksine, yalnız bu memrların hakkı idi. Halk, bu meclislerde
yalnız evet veya hayır derdi. Sonra, memurların arzusu ve iradesi
hilafına her hangi bir değiştirme veya mütemmim teklif de
yapılamazdı. Bu da göstermektedir ki Roma vatandaşı, hakimi­
yet iradesinin filiyatta mecliste tecelli ve tezahür işinde,
pasif kalmış, icra kuvveti lehine kendine büyük tahdidler
koymuştu.
İktidar mefhu• Fakat, bu esas teşkilat, iktidar mefhumunu başka
mu ve icra kuv• türlü kavraması ve icra kuvvetine nadir görülen
vetinln imli- hususi bir mevki tanıması bakımından da Hellen
yazlı du1'umu demokrasisinden ayrılıyordu. Filhakika, burada
memurların emretme kudreti prensip itibariyle
hala hudutsuzdu ve parçalanamazdı. Esas teşkilatın demokratik
olmayan bu tarafı, devletin, iktidar düşüncesini, evvelce söy­
lediğimiz gibi ( s. 72 ), monarşiden aldığı şekilde hala titizlikle
muhafaza etmekte olmasiyle izah olunabilir. Roma bu düşunceye
çok sıkı bağlı kalmış ve bu, sonradan, cumhuriyetin impara­
torluğa istihsaline imkan veren başlıca amillerden biri olmuştur.
Filvaki çeşitli zaruretler sebebiyle çoktandtr selahiyctleri derece
derece kademelenmiş ( maior, minor pofestas) büyük ve küçük
rütbede bir çok memurluklar ihdas etmek lüzumu hasıl olmuştu.
Fakat, bütün bu memrların işlerinde, hala, esasta monarşik olan
bir iktidar düşüncesi hakimdi : Bunlar emretme kudretini kul­
lanırken meclislere ve stnatus'a karşı gayet serbest idiler :
Roma'da halk tarafından seçilen memurlar memuriyetleri zama­
nında devleti, Hellen demokrasisinin tam aksine, kendi me­
suliyetleri altında, kayıtsız ve şartsız idare ederdi. Bunlar
memuriyetleri zamanında hesaba çekilemez, azledilemezlerdi.
CEMİYET VE DEVLET, MEDENlYET VE KÜLTÜR 177

Bunlar ancak bu müddet geçtikten ve resmi sıfatları kalkıp hususi


bir şahıs olduktan sonra hesaba çekilebilirler, mahkemeye verile­
bilirlerdi. Bütün bunlar gösteriyor ki, Ro m a ' d a h a Ik, m e m ur
i ş b a ş ı n d a o l d u ğ u m ü d d e t c e, h ük üm r a n l ı k h a k­
k ı n d a n i c r a k u v v e t i Ie h i n e a d e t a f e r a g a t e t m i ş t i.
Binaenaleyh denebilir ki, Ro m a'd a Cu m h u r i y e t i n b ü t ü n
i n k i ş a f v e t e k a m ü l il n e r a ğ m e n, h a k i k a t t e d e v­
l ete h a k i m o I a n y ük s e k m e m u r, y a n i i c r a k u v -
v e t i i d i.
Memur ■eçi• Fakat, bu yüksek memurların seçimi işi de, esas
mlade demok- teşkilattaki sarahata rağmen, Roma'da ken•
ratik ve
ari■tokratlk disine has bir tarz bulmuştu: Filhakika, burada
taraf artık her vatandaş, aktif Vt: pasif seçim hak-
kına malikti. Fakat fi'liyatta yüksek memurlar,
gene eskisi gibi dar bir tabakadan çıkıyordu. Çünkü, bir
defa bu seçimler için konulan ve her kesçe tabii görülen bir
sıra tahditler, bu işte bir istıfa temin ediyordu. Sonra, namzet
olmak için yalnız tam vatandaş olmak kafi değildi. Bunun için
aynı zamanda askeri hizmetlerden geçerek olgun bir yaşa gelmek
ve - memuriyetler fahri olduğundan - yeter derecede servet
sahibi olmak da şart idi. Bu şartları haiz olanlar arasından ise,
daha ziyade yüksek memurluklarda ananesi olan ünlü ailelerin
evlatları tercih olunurdu. Bunu da, bu nevi memurların seçil­
dikleri centuria meclisindeki sınıf laksimatı garanti ediyordu.
Bu suretle, yüksek memurluklara seçilme ve ondan sonra da
senatııs'a girme işi, tecrübe ve kabiliyetle beraber, vatandaşın
iktisadi kudretine ve cemiyet içinde hududu muayyen bir taba­
kaya bağlanmış oluyordu. Bu da esas teşkilata uzun mücade­
lelerden sonra sokulmuş olan, h e r v a t a nda ş ı n y ük s e k
m e m u r l u k l a r a s e r b e s t ç e y o l b u l m a sı ş e k l i n d e ki
d e m o k r a t i k p r e n s i b e f i i I i y a t t a t a m a m i y Ie a r i s­
t o k r a t i k b i r m a h i y e t v e r i y o r d u.

Senatu■'un Nihayet cumhuriyetin başlıca organlarından


ariatokratık biri olan senatus da, bu kadar inkişaf ve teka­
karakteri müle rağmen, gene demokratik bir çehre arz
etmekten uzaktı. Filhakika en eskiden kıralların,
cumhuriyetin ilk zamanlarında consul'lerin istişare meclisi
Roma Tarihi 12
178 ROMA T ARİHI, 1.

(concilium) olan bu müessese, ta kuruluşundan beri gösterdiği


aristokratik karakted hala muhafaza ediyordu. Bunun eskiden
yalnız Patrici'lerden mürekkep olan azalarını tayin etmek,
gene Patrici'lerden olan consul'lerin hakkı idi. Bu hak
dördüncü asır sonunda censor'lara verildi ise de, bunlar da
senator'ları }'Üksek memurluk yapmış tecrübeli politikacılardan
seçtikleri için senatus, yavaş yavaş, yeni teşekküle başlıyan (s.
170) memurluk aristokrasisinin ( nobilitas ) bir organı oldu ve
aristokratik mahiyetini muhafaza etti.
Yalnız şunu derhal söylemek lazımdır ki,
Senatıı■,an
fonk■iyoau ve R oma da başlı başına şeklen bir- senatus
devlet içindeki rejimi yoktu. Çünkü senatus direkt olarak
anemi değil, ancak consul'lerin (icra kuvvetinin) işleri
müzakere etmek istemesiyle siyasete ve ida­
reye karışıyordu. Bunun toplanması bile bu memurlara tabidi.
Sonra, kararları (senatus consultum) da kanun değildi ; istişart
mahiyette idi. Fakat bu, hakikatte memuru bağlıyan bir istişare
oluyordu. Gerçekten, memurluğu bittikten sonra buraya dahil
olacak consul'ler, onun direktiflerinden dışarı çıkmamayı
ilerisi bakımından daima uygun buldukları için, bu istışare
yavaş yavaş önem kazandı ve zamanla hemen bütün işlere
şamil olarak senatus'u devlet organları içinde bir merci haline
getirdi. Bu suretle yüksek memurlar da senatus'un icra organ­
ları haline geldiler. Hatta senatus zamanla, yalnız memurlara
değil, cemaate bile nüfuz etmiye başladı ve böylece devletir,
idaresi neticede fi'len onun eline geçti. Mamafih, şunu da
söylemek lazımdır ki, artık her sahada tecrübeli eski memur­
lardan meydana gelmiş olan bu yüksek heyet, mevcudiyeti ile,
halk meclislerinin mütehavvil kararlarına, tek memurları,ı uygun
olınıyan fikirlerine ve nihayet, bir senelik müddeti olan hüku­
metlerin mütemadi değişmelerindeki tehlikelere karşı daima
bir emniyet unsuru oluyordu.

E■a■ te kllAtta Fakat, esas teşkilatı genel olarak kıymetlendi­


demo:ratlk rirken, fi'liyattaki bu anti-demokratik tecellilere
hukuk devleti rağmen, onun vatandaş hak ve hürriyetini
karakteri icra kuvvetine karşı korumuş olduğunu da
unutmamak lazımdır. F:lhakika, Roma devleti­
nin bu esas teşkilatı medeni hukukun bütün unsurlarını, (mesela
CEMİYET VE DEVLET, MEDENİYET VE KÜUÜR 179

aile ve mülkiyet hukuku) ve hürriyetleri (mesela fikir hürriyeti)


büyük bir titizlikle garanti etmiştir. Uzun inkişaf ve tekamülü
içinde eski çağda nümune olacak bir hukuk devleti yaratmış olan
Roma h e r v a t a n d a ş ı n k a n u n ç er ç e v e s i i ç i n d e s e r -
b e s t ç e h a r e ket i n i e m ıı i y e t a I tın a a I m ı ş, hatta şehir
içinde obn ve neticede vatandaşın hayatını ilgilendiren ceza
bahislerinde, vatandaşın halk meclisine müracaatını dahi açık
bırakarak, bu emniyeti kuvvetlendirmiştir. Burada vatandaşın
icra kuvvetine karşı himayesi işi, Pleb tribunus'larının fonksi­
siyonlarında en mükemmel ifadesini bulmuş, Pleb tribunus'luğu­
nun revolüsyoner karakterini kaybedip bir nevi memurluk
olmasından sonra ise, daha esaslı bir şekil almıştır. Bu da
Roma'ya demokratik bir hukuk devleti karakterini vermektedir.

E•a• te,kllAt işte belki de bundan dolayı Roma'da, vatan­


ve Roma daşlar arasında bu anayasanın, halk iradesinin
cumhuriyeti tahakkuku için en iyi bir teminat olduğu kanaati
hakim olmuş görünümektedir. Filhakıka, burada
hemen hiçbir demokrasinin erişemediği bir devlet görüşü bütün
vatandaşlarda yer etmişti. Bunu, eskidenberi devlet (cumhuriyet)
için kullanılan res publica (müşterek, herkese ait, umumi mal)
kelimelerinde görüyoruz. Roma devlet nazariyecileri res publica
nın mahiyetini res populi (halkın malı) kelimeleriyle göstermiye
çalışarak alelitlak "devlet,, tarifini bundan çıkarmak iste­
mişlerdir.

Roma cumburi• Gerçekten, gösterdiğimiz bu devlet nizamında,


yetinin mutedil bir cumhuriyet anayasası içinde düşünülebile­
demokratik cek başlıca esaslar mevcuttur: Hem mutlak
karakteri bir iktidar düşüncesi tahakkuk etmiştir; hem
de hususi hayatın esas şartı olan vatandaş
hürriyeti korunmuştur. Yani burada eski dünyanın bütün
öteki devletlerindekinden d a h a f a z I a h a y a t k a b i I i y e t i
o 1 a n, m u t e d i I d e m o k r ati k b i r e s a s t e ş k i l a t y ara­
t ıl m ı ş l ı r: Hatta denebilir ki, 1 l k ç ağ' t a r i h i n d e, i ç i n d e
s i y a s l h a y a tın pr a t i k z a r u r e t I e r i i I e d e v I e t n aza­
r i y e s i n i n i d e a I i s t e k l e r i n i n b u ş e k i I d e b i r a h e n ge
e r i ş t i ğ" i h i ç b i r d e v l e t s i s t emi y o k tur. Fılvaki Ati na
180 KOMA TARİHİ, 1.

demokrasisinde her vatandaş doğrudan doğruya ve aynı ölçüde


hükumete iştirak etmiştir. Fakat orada Roma memurunun
otoritesini haiz bir icra kuvveti olmadığı için, bin müşkülatla
erişilebilen mutlak demokrasi, bizzat kendi varlığına bile el
uzatmaktan çekinmeyen kütlenin hissiyatı elinde soysuzlaşmı�tır.
Bu da nihayet devletin bu yönden mahvını hazırlamıştır. Hal­
buki, her bakımdan kendilerine tahditler yapmıya alışmış olan
Romalılar, e s a s t e ş k i l a t ı n b u m u t e d i l d e m o k r a t i k
k a r a k t e r i s a y e s i n d e, iç in de hü k m e de nler ve
h ü k m e d i I e n l e r b u l u n m ı y a n, b i l a k i s y a I n ı z v a t a n­
d a ş l a r b u l u n a n b i r d e v l e t y a r a t m ağ'a m u v a ff a k
o I m u ş l a r d ı r.

D. Roma Cumhuriyetinin ordu teşkilatı

Roma Roma cumhuriyetinin gördüğümüz bu esas


ordu■uaua dev- teşkilatı yanında, ltalya fütuhatı esnasında ge-
let bilaye■iade-lişen ve değişen ordu teşkilatı da ayrıca üze-
ki 6neml rinde durulmağa değer bir konudur. Çünkü
Roma'nın bütün dış tehlikelere karşı gelmesi,
biraz da onun askerlik kudretine ve askerlik sistemine dayanı­
yordu. Bu kudret ise, her şeyden evvel, Roma ordusunun hala
halk ordusu olmasından, umumi askerlik mükellefiyetine dayan­
masından ve nihayet bu müessesenin devlet bünyesinde en
önemli dinamik bir unsur olmasından çıkıyordu.

Cumhuriyetin Gerçekten, vatandaşın askerlik hizmeti Roma


ordu teıkllAtı ordusunda ta kırallık devrinden beri, başlıca
esası teşkil etmiş ve ordu teşkilatı buna göre
düzenlenmişti. Burada 17-45 yaş arasındaki gençler sahra
ordusu'lda, 46-60 yaş arasındaki yaşlılar da muhafaza ordusunda
hizmet ediyorlardı. Mamafih, görünüşe bakılırsa, vatandaş sayı­
sının gittikçe çoğalmasına rağmen, her zaman bütün eli silah
tutanların birden askere çağrılmasına imkan hasıl olmuyor, hatta
buna belki de lüzum bile görülmüyordu. Filhakika, Roma, çoğu
defa, her biri ikişer legio'luk iki consul ordusu çıkarmakla iktıfa
ediyordu. Bir consul ordusunda, altı bini ağır olmak üzere,
sekiz bin dörtyüz piyade vardı. Ayrıca altı yüz de suvari bulunur­
du. Fakat bunların yanında, bilhassa ltalya fütuhatı devrinde,
CEMiYET VE DEVLET, MEDENİYET VE KÜLTÜR 181

müttefiklerin verdikleri kıt'alar da önemli yer alıyordu (Bunlar


ileride görülecektir}. Böylece cumhuriyetin ilk asırlarında orta
hesap 20-25 bin kişilik askeri bir kuvvet gösteren Roma ordusu,
ltalya fütuhatı devrinde, Roma'nın gelişmesi ve genişlemesi ile
gittikçe tekamül etti ve nihayet Akdeniz dünyasında gerek
asker sayısı, gerekse harp kudreti bakımından sayılı ordular
arasında yer aldı.

Ordu teııkilA-
Roma ordusu bu halini almasını bilhassa dina·
tında ilk mizmine, yani her zaman yeni şartlara intibak
reform etme kabiliyetine medyundur. Filhakika, müte•
madiyen büyüyen ve fasılasız harpler içinde
kalan Roma devleti, hayat kabiliyetini idame etmek ve kendisini
ayakta tutabilmek için ordu teşkilatında da, ta kırallık devrinden
beri, zaman zaman değişiklikler ve reformlar yapmak lüzumunu
duymuştur. Fakat biz bu değişmelerin bütün teferruatını ve mer­
halelerini maalesef tesbit edemiyoruz. Bunları ancak ana hatları
ile kavramak ve çıkarmak mümkün olmaktadır. Yukardaki
bahislerde sırası geldikçe bunlara kısaca temas edilmiştir. Tradis•
yonun verdiği malümata göre, cumhuriyetin ilk asırlarında bun·
ların en önemlilerirıi, Veii şehri muhasarası sırasında ve, ondan
sonra da, Roma'nın Galler felaketinden kalkınması esnasında yapı.
lan ve Camillus'a atfolunan reformlar teşkil etmektedir (s. 84, 111).
Gerçekten, Roma daha o zaman, harpte lağım tertibatı kullanmış
ve muhasara harbinin zanıreti dolayısiyle, askerlere tazminat
vererek paralı ve daimi askerlik usulünü kurmuştu. Bundan
başka, gene aynı sıralarda, bindikları atları devletten alanlardan
ayrı olarak bir de, bindikleri atı da kendileri getirerek hizmet
eden suvariler ihdas edildi. Mamafih, şunu da belirtmek !azımdır
ki, suvari sınıfının böylece çoğalmasına rağen, muharebede asıl
işi piyadeler görüyor, onlar ancak kanatları korumada ve
ihtiyatta kullanıldıkları için, bu sınıfın ordudaki kıymeti henüz
pek tezahür etmiyordu.

OrdugAb kar .
Daha önemli gelişmeler Samnit harpleri sıra­
mada terak­ sında oldu. Bunlardan biri ordugah kurmadaki
kiler terakkilerdir: Filhakika, harp meydanlarının
artık Roma'dan epeyce uzakta olması yüzün­
den orduların uzun yürüyüşler yapmıya mecbur kalmaları, her
182 ROMA TARIHI, 1.

şeyden evvel süratli, fakat aynı zamanda emniyetli bir şekilde


ordugah kurmak lüzumunu hissettirmişti. Bu harpler içinde
tekmül eden Roma ordugahı, eğer teşbih caiz ise, muvak­
kat ihtiyaçlar için kurulan, fakat tekrar bozulacak olan bir
şehre benziyordu. Çünkü bunda bir şehrin her kısmı mevcuttu.
Kare şeklinde olan Roma ordugahı, aslında Latium'un en eskı iskan
yerlerinin planlarına uyuyordu. Ordugahın etrafında topraktan
kabartılmış bir siper ve bir hendek vardı. Dışardan içeriye
ancak dört kapıdan girilebilirdi. lçerde tıpkı bir şehirdeki gibi
yollar mevcuttu. Çadırlar kısmı şehrin evlerine tekabül ediyordu.
Hatta burada, şehirlerde surla şehrin meskun kısmı arasında bu­
lunan pomerium'a benzer, intervallum denilen bir kısım da mev­
cuttu. Ordu sefer için harekete geçtiği zaman istihkam kıtaları
önden gider, su bulunan münasip bir yerde, cephe doğuya gelmı::k
üzere, ordugahı tesbit ederlerdi. Ordu kısm·ı küllisi buraya
gelince askerler çadırlarını yerleştirirlerdi. O gece burada
kalındıktan sonra ertesi sabah burası tekrar bırakılır ve ı,:idi­
lirdi. Şayet daimi kalınacak ise ona göre ayrıca bir tertibat
alınırdı. Roma ordusu bu ordugah şemasını uzun zaman kul­
lanmakta devam etti.

Taktik zaru- Fakat Samnit'lerle dal'rlık


5 arazide yapılan
retler ve mani- muharebeler, evvelce söylediğimiz gibi
pulu• birliği (s. 133), Roma'nın harp taktiğinde de deği-
şiklikler yapılmasını zaruri kıldı. Çünkü eski
altı veya sekiz saflı uzun Roma birliği dağlık yerlerde karıştı.
Hatta çoğu defa muharebeye bile giremedi. Bunu küçük taktik
birliklere ayırmak lüzuma hasıl oldu. Şimdi legio'lardaki a{?ır
piyadenin harp nizamı, her biri arka arkaya üç saf ( haslati,
principes, triarii) üzerine kuruldu. Bunların her birinin cephe
hatları da, birbirinden ayrı Qn birliğe (manipulus) ayrılarak
legio, büyük hareket ve manevra kabiliyeti haiz otuz manipu­
lus'a taksim edilmiş oldu. Her manipulus, önünde bir bayrağı
olan başlı başına bir cüzütamdı. Bu şekil altında hafif piya­
deler muharebe başladığı zaman cephenin önünde bulunurlar,
fakat ağır piyadenin taarruzundan önce hemen kanatlara veya
gerilere giderlerdi. Roma işte bu manipulus birliği ve onun
yeni taktiği ile ltalya fethini tamamladı.
CEMiYET VE DEVLET, MEDENİYET VE KÜLTÜR 183

Yeni te,kllAtta Legio'nun bu yeni teşkilatı ile aynı zamanda


■llAhlar teslihat alanında da değişiklikler oldu. Büyük
taarruz silahı olan ağır mızrcık (hasla) kullan•
mak şimdi, muharebenin kat'i neticesini alacak olan üçüncü safa
(triarii) tahsis ve tahdit edildi. Hastati ve principes safları ise,
kargı silahını (pi/um) aldılar. Onbeş metre kadar düşman safları
içine atılan kargılar, yalnızca insanı yaralamağ-a değil, aynı zaman­
da kalkanı 7-edelemek ve kullanılmıyacak bir hale getirmek sure­
tiyle askeri muharebe dışı etmeğe yarayan bir silahtı. Bu
kargılar atıldıktan sonra kılıç ile taarruz başlardı. Şayet düş­
man hastati ve principes güciyle defedilmezse, tecrübeli asker­
lerden mürekkep olan triarii safı işe başlardı. Muharebenin
kat'ı neticesi bunlarla alınırdı.

Yeni a■keri Yeni teşkilatta her safın başarmak zorunda


tıııllm ve terbi• olduğu bu çeşitli vazifeler, hiç şüphesiz, aske-
yenin e■a■ları ri,1 fert olarak muayyen bir talim ve terbiye-
den geçmesini zaruri kılıyordu. Bundan dola­
yıdır ki şimdi bu manipulus sisteminde fert, ordudaki yerini,
artık eskiden olduğu gibi servetine göre değil, bu işteki kabi­
liyet ve tecrübesine göre alınıya başladı. Kabiliyet ve kıdem
y eni sistemin başlıca iki prensibi oldu. Konulan yeni talim ve
terbiye esaslarına göre, askere giren adam evvela herh:ıngi bir
muhafaza kıtasında hizmet ediyor, sonra hafif piyadeye (rorarii)
geçiyordu. Burada bir müddet kaldıktan sonra sırasile hastai ve
pirincipes saflarında çalışıyor ve nihayet, kabiliyeti görülürse,
triarii safına alını yordu.

O r d IIDUD k O• Fakat ltalya fütuhatı ordunun komuta heyetinde


m uta heyeti ve de yeni değişiklere götürdü: Evvelce söylediği-
iiat•■ubayları miz gibi (s. 72), cumhuriyet ordularının herbirine
consul'ler komutanlık ederlerdi. Şayet iki consul
ordusu birleşik ise başkomutanlık nöbetleşe tutulurdu. Consul'lerin
y anında, kurmay subayları olarak, Patrici'lerden seçilen ve isim­
leri krallık devri teşkilatından kalmış olan (s. 55) legio komutanları
askeri tribunus'lar (tribııni militum) bulunurdu. ltalya harplerir.de
asl<eri harekat sahasının genişlemesi, orduların sayısının artırıl­
masını ve yüksek subay heyetioin büyümesini zaruri kıldı. Bu
184 ROMA TARiHi, 1.

sebeple askeri tribunus'ların sayıları çoğaltıldı. Fakat, orduların


uzun zaman seferde kalmaları, memuriyetleri senelik olan ordu
komutanı consul'lerin imperium'larının da, harekatın idaresinde
selamet için, bir devre daha uzatılmasını icap ettirdi (prorogatio
imperii). ilk defa M. ö. 327 'de Consul Publilius Philo'ya tatbik
edilen bu usul ile proconsul'luk ihdas edilmiş oldu. Bu memur­
luk da yavaş yavaş cumhuriyetin önemli makamlarından biri
haline geldi.

Alt-■abaylar I Söylediğimi1. bu yüksek subay heyetinin ya­


Centurlo'Jar nında bir de, manipulus'iar ile centuria'lara
komuta eden alt-subaylar ( centurio) vardı.
Kelime manasile "yüzbaşı,, demek olan centurio'lar da kıdem
ve derece ile sıralanmıştı. Bunların içinde en büyüğü birinci
triarii manipulus'unun birinci centurio'su komutanı olan ve adına
sonradan primipilus denen centurio idi. Centurio'lar consul'un
emriyle askeri tribunus'lar tarafından her sefer için yeniden
tayin olunurdu. Eskiden bunlar da yalnız Patrici'lerden olu­
yordu. Fakat Pleb'ler hukuk kazandıkça bu mevkilerde de yer
almıya başladılar. Bu ise Roma ordusunda yüksek komuta
heyetiyle bunlar arasında bir uçurum meydana gelmesine götürdü.

Roma ord a■ an• Roma ordusunun ltalya fütuhatı sırasındaki


dakl mlitteflk teşkilatını mütalea ederken bu orduda yukarda
a■kerler temas ettiğimiz ( s. 180) müttefik askerlerin
durumunu da ehemmiyetle dikkate almak
icabeder. ileride de tafsil edileceği gibi, Roma, ittifak yaptığı
her şehirden ltalya müdafaasına katılması için askeri kıta
( ordu veya donanma) alıyordu. Fakat şunu derhal söylemek
lazımdır ki, müttefiklerin muahedeler mucibince Roma'ya verdik
leri bu askeri kıtalar, hiç bir zaman kendi başlarına harekat
yapan hususi ordular halinde tertip edilmezdi. Bunlar consul'lerin
komuta ettikleri orduya eklenirltr ve onların emri altına girer­
lerdi. Müttefikler piyade olarak Roma kadar, yani mutad iki
consul ordusu için takriben onyedi bin, asker verirlerdi. Con­
sul'ler, müttefik kıtalarınm başına Roma'lı subaylar arasından,
Roma legio'lanndaki askeri tribunus'lara tekabül eden bir
komutan ( praefecti socium ) tayin ederlerdi. Bunların altındaki
CEMİYET VE DEVLET, MEDENİYET VE KÜLTÜR 185

subayları müttefikler kendileri tayin ederlerdi, Müttefik kıtaları


Roma ordusunda kaide olarak hep kanatlarda (alae) kullanılırdı.
Mamafih bunların içinden bazı seçme birliklerin ( extraordi­
narii ) keşif hizmetlerine ve ordugah muhafazasına ayrıldıkları
da vaki olurdu.

Roma ordu■u­
Roma ordusunun İtalya fütuhatı devrindeki
aua en büyük teşkilatını bitirirken, oııu devletin elinde demir
va■fı ı Dl■iplln bir alet haline getiren manevi tarafa temas
etmemek mümkün değildir. Bu da Roma or­
dusunun disiplinidir. Filhakika, askeri disiplin bakımından Ro­
ma'lılar bütün eski çağ milletlerini aşmışlardır. Hatta Hellen'­
lerde bile onların disiplini yoktur. Roma tradisyonu askeri
emirlere itaat etmiyen oğlunu, askerlerin önünde idam ettiren
Roma generallerinden bahsetmektedir. Gene aynı tradisyon, dic­
tator'dan muhareb� yapmamak emri aldığı halde, muvaffakiyetli
bir muharebe yapan ve galip gelen eski bir consul'un, ken­
dinden yüksek bir makama itaatsizlik suçundan idama mahkum
edildiğini ve zorla kurtarılabildiğini haber vermektedir. Bunlar
tek kalmış vakalar da olsa bize, hiç değilse, şunu anlatmak­
tadır: Roma İtalya fütuhatını başarmasında başlıca amil olan
ordusunun yüksek kıymetini, her şeyden evvel, yukarıda da
söylediğimiz gibi (s. 49), Romalı'yı ferd olarak kuvvetli yapan
ölmez hassalara ve bilhassa onun disiplin ruhuna medyundur.

E. Yeni italya devleti


Roma - İtalya Konfederasyonu

Yarımada
Roma'nın ltalya fütuhatı devrinde gelişen cemi­
İtalyaaıada yet bünyesini, esas teşkilatını ve nihayet ordusu­
kurulan ■lyaai nu anlattıktan sonra onun bu fütuhat sonunda
mekiln vahde­ ltalya yarımadasında kurmuş olduğu ilk siyasi
tinin hukuki mekan vahdetinin (s. 155) mahiyeti ve hukuki
çerçevesi
çerçevesi üzerinde de bir az dıırmak lazımdır.
Çünkü bu hukuki çc:rçeve şimdi yeni ve büyük bir devlet
sistemi arzetmekte ve bu mahiyetile Akdeniz havzası ve bil­
hassa Hellen - Roma devletler camiası tarihinde Roma cumhu­
riyeti esas teşkilatı kadar hususi bir mevki ihraz eylemektedir.
186 ROMA TARiHi, 1.

it a1ya'da yenI ltalya'da M. ö. üçüncü yüzyılın ikinci çeyre-


bir devlet ğinde artık kat' i formunu bulmuş olan bu
alateml büyük devlet sisteminin başlıca tarihi önemi,
burada da, tıpkı cumhuriyet anayasasında
olduğu gibi, birbirine zıt bir takım prensiblerin, Roma'lıların
devlet kuruculuk dehaları ile, yüksek bir vahdete inkılap etmiş
olmasından çıkmaktadır: Bir defa Roma, ltalya yarımadasında
fethettiği arazinin bir kısmını, halka vatandaşlık (tam veya yarım)
hakkı vermek suretiyle , kendisine ilhak etmesine ve, ekseriya
birbirinden ayrı olan bu yerlerin hatta en uzaktakilerine
bile Roma vataı,daşlan göndermiş olmasına rağmen, gene cemaat
devleti prensibini muhafazaya devam etmiştir. Sonra Roma,
bu prensibi muhafaza dolayısiyle, kendi cemaati ile ilhak etme­
diği diğer şehirler ve kabileler arasında tahaddüs edecek çatış­
maları da önlemesini bilmiş ve bu şehirler veya kabileleri,
tabiler menzilesine indirmeden, istiklallerini koruyan fakat
Roma'nın önderliğini sağlayan ittifak muahedeleri ile mihrakı
gene Roma olan daha büyük bir devlet çerçevesi içine sokmaya
muvaffak olmuştur.

Fakat, birbirine zıt prensiplerin böylece bir


Yeni devletin
adı I vahdete inkılap etmeleri ile 1talya'da meydana
Roma-italya gelen bu yeni ve komplike devlet sistemine
konfedera■- tamamiyle uygun bir isim bulmak güçtür. Ancak,
yonu şunu da tebarüz ettirmek lazımdır ki, bu yeni
devlet sistemi, ne Sparta gibi perioik'ları da içine alan genişle­
miş bir cemaat devleti, ne de Peloponnesos Birliği gıbi bir
devletler ittihadı idi. Sonra bu dt.:viet, Akhaia ve Aitolia birlik­
leri gibi bir ittihat devleti olmadıktan başka, Perikles devrindeki
Attika devleti gibi, tabi cemaatler üzerine hükmeden bir şehir
devleti (polis) de değildi. Bu, muhtevası Roma vata,ıdaş cama•
atleri ve Roma'nın müttefikleri olan, fakat bu unsurları nefsinde
bir halita halinde değil, vahdetli bir bütün halinde birleştiren,
heyeti umumiyesi ile nev'i şahsına münhasır bir devletti. Fakat
mihrakının Roma olması ve, hiç değ-ilse, şeklen Roma himaye ve
rehberliği altında görünmesi dolayısiyle, buna R o m a - 1 t a l y a
k o n f e d e r a s y o n u demek yanlış olmıyacaktır. Yarımada İtal­
ya'sında ilk siyasi mekan vahdetinin hukuki çerçevesini gös-
CEMİYET VE DEVLET, MEDENiYET VE KÜLTÜR 187

teren Roma-ltalya konfederasyonu devleti, bu karekterini, vat­


andaşlık hukukunun M. ö. birinci yüzyıldaki iç harplerde bütün
ltalya'ya teşmil edilmesine kadar muhafaza edecektir.

Roma . İtalya Roma'nın daha önce Latium'cla tatbikine baş­


konfederasyo- ladığı yeni nizamın (s. 126) tabii olarak ge-
nunun unsur­ lişmiş ve ltalya çapında genişlemiş şeklini
larıı Roma dev­ gösteren bu Roma-İtalya konfederasyonunu
leti ve müt­ iyice anlamak için, evvela unsurlarından baş­
tefikler
lamak lazımdır. Daha önce söylediklerimizden
anlaşılmıştır ki, bu devletin başlıca unsurlarını bir tarafta
çeşitli ( tam veya yarı hukuklu ) vatandaş cemaatleri ile
Roma devleti, öte tarafta da, Roma'nın müttefikleri teşkil edi­
yordu. Sistemin asıl sıklet merkezini de, tabiatile, bu Roma
vatandaş cemaatleri meydana getiriyordu. Roma vatandaş
cemaatleri, hem Roma'nın içinde hem de ltalya'nın muhtelif
yerlerinde, çeşitli ilhaklarla şimdi bir haylı ger.işlemiş olan
(25.000 Km 2) Roma devletinin arazisinde oturuyorlardı. Ant:ak,
bir şehir devleti çerçevesine uymıyan bu genişlemesine rağmen,
hala cemaat devleti formunu muhafaza eden Roma, eskiden
beri mevcut vatandaş ayrılığını bu geniş sahaya da teşmil
ederek iki kategori vatandaş cemaati yaratmıştı.

Tribu■'lardaki Tam hukuklu Roma vatandaş cemaatlerinden


tanı huku klu hir kısmı, tribus'lar içinde teşkilatlandırılmış
vatandaşlar bir halde, Roma şehrinde veya taşrada otu-
ran cemaatlerdi. Filhakika Roma, eskiden La­
tium ve Etruria'da yapmış olduğu ilhaklardan başka, ltalya fü­
tuhatı sırasında Campania'da, Samnium'da, Hcrnic'ler ve Sa­
bin'ler memleketinde, Picenum'da ilhaklar yaparak bu yerlere
Roma vatandaşları iskan etmişti. Bunlar, eski ananeye uyularak
tribu-:; denilen mahalli mıntakalarda teşkilatlandırılmışlardı. (M.
ö. 241 'de dört şehir ve �-H 'de taşra tribus'u görülmektedir;
Bundan sonra başka teşkil edilmemiştır). Fakat, burada
şu noktaya dikkati çekmek lazımdır ki, Roma şehir devleti
prensibini muhafaza ettiği için, şehir dışında otı..:.ran vatan­
daşların hükümranlık hakkını kullanabilmeleri, ancak Ro­
ma'da bulunmalarına ve meclislere iştirak etmelerine vabeste
188 ROMA TARİHi. 1.

idi. Halbuki taşra tribus'larının çoğu Romadan bir haylı uzakta


bulunuyordu. Bundan dolayı da buralarda oturan vatandaşla­
rın hükümranlık haklarını kullanmaları bilfiil imkansız oluyordu.
Bu ise, taşradaki köylü vatandaşların menfaati aleyhine bir du­
rum yaratıyordu.

Roma kolonlle. Tanı hukuklu vatandaşların diğer bir kısmı ilhak


rindeki tam olunan yerlerde kurulmuş olan Roma kolonile-
hukuklu rinde oturuyordu. Bunlar da, tıpkı taşra tribus'-
vataadaılar lan içinde teşkilatlandırılmış vatandaşlar gibi,
Roma şehir idaresine tabi idiler. (Çünkü bun­
ların kendi memurlarını bizzat seçmeleri çok sonraları kabil
olmuştur). Maamafih hükümranlık haklarını kullanmadaki müş­
külat bakımından bunlarla ötekilerin durumu arasında hemen
hemen fark yoktu. Çünkü bunlar arasında, mesela Sena Gallica
gibi, Roma'ya üçyüz kilometre uzakta olan koloniler mevcuttu.
Üstelik bunların çoğunun kurulmasında askeri sebepler rol oy­
nadığı için, bu kolonistler, harp esnasında seferlere iştirak et­
mekten muaf tutulmaların'\ rağmen, daima kolonilerde kalmak
mecburiyetinde bulunuyorlardı.

Diter tam Fakat, tam hukuklu Roma vatandaş cemaatleri


hukuklu yalnız bunlardan ibaret değildi. Roma fethettiği
vataadaı yerlerdeki yabancı cemaatlere de muhtelif vesi­
cemaatleri lelerle tam Roma vatandaşlığı hukuku vererek
bunları Roma camiası içine almıştı. Ancak
Roma bu işte kendisine en yakın ve sadık hissettiklerini tercih
etmişti. Mesela Latinler harbinden ( s. 123 ) sonra Roma civa­
rındaki bazı eski Latin cemaatleri (Aricia, lanuvium, Tusculum)
ile Sabin'ler (M. ö. 268), bu suretle kısmi mahalli otonomi ile, tam
hukuklu Roma vatandaşları olmuşlardı (Civitas Romana cum
suf/ragio). Zamanla bütün bu söylediğimiz tam hukuklu Roma
vatandaşları sayısı gittikçe çoğaldı. Bunlar M. ö. 338 'de takri­
ben yüz altmışbeş bin iken M. ö. 300 'de ikiyüz elli bine, ltal­
ya'nın fethi sonunda da üçyüz bine çıkmış görülmektedir. Tam
hukuklu Roma vatandaşları sayısının coğalması ise cemaat
devletinin hayat fonksiyonlarında derin tesirler yaptı; fakat
aynı zamanda söylediğimiz bu büyük devletin de kurulmasını
imkan dahiline soktu.
CEMİYET VE DEVLET. MEDENİYET VE KÜLTÜR 189

Yarı hukuklu
Roma vatandaşları camiasında ikinci kategoriyi
Roma vatanda, yarı hukuklu vatandaş cfmaatleri teşkil edi­
eem aa tlerl ı yordu. Evvelce de söylediğimiz gibi (s. 127), yarı
Munlclplum'lar hukuklu Roma vatandaş cemaatleri yalnız
hususi hukuka (ius conubium et commerdum) sa­
hiptiler; siyasf hiçbir hakları yoktu (civitas Romı.ına sine suffragfo).
Roma ilk olarak Etrüsk şehri Caere'ye (M. ö. 353) yarı Roma
hukuku vatandr1şlığ1 vermişti. Daha sonra Latium ve Campania'­
daki şehirler halkı da b•ı hukuku aldılar. Sabin'ler de, tam
hukuklu Roma vatandaşları olmadan önce, yirmi sene kadar,
bu kategori içinde yaşadılar. Kelimenin asıl mana.siyle muni­
picium denilen bu cemaatlere, filvaki, kendi kendilerini idare
hakkı verilmişti ; fakat bu bir istiklal değildi. Çünkü bu
durumları Roma tarafından tek taraflı olarak bahşedilmiş bir
imtiyazdı. Sonra, bu cemaatler Roma'ya �skerlik hizmeti
yapmak ve vergi vermekle de mükellef idiler. Roma'nın tam
hukuklu vatandaş cemaatleri yanında böyle yarı hukuklu
vatandaş cemaatleri kurması da, keza, fethettiği yerlerde önemini
takdir ettiği, fakat henüz tam manasiyle itimad edemediği bazı
kabile ve cemaatleri, "Romalı., adı altında kendisine bağlamak
istemesinden doğmuştur. Kurulmasında bilhassa pratik ihtiyaç­
ların rol oynadığı bu cemaatlerle Roma'nın mail istitaatı ve
müdafaa kudreti yükselmiş, yabancı kabilelerle şehir cemaatle­
rinin Roma idaresi, hukuku ve ordu hizmeti vasıtasiyle Roma'­
lılaştmlması imkan. dahiline sokularak :;avaş yavaş tam Roma
vatandaşları olmaları zemini hazırlanmıştır.

Roma-italya
Roma-ltalya konfederasyonunun diğer unsurla­
konfedera■yo• rını büyük sayıdaki müttefik (civiias foederate)
nunda mütte• devletler teşkil ediyordı.ı. Roma devletinin
ilkler unsuru fütuhat ve genişleme esnasında inkişaf ettirdiği
muahedeler ve ittifaklar sistemine yukarıda da
kısaca temas edilmiştir (s. 118): filhakika Roma, İtalya fütuhatı
sırasında mağluplara karşı daima ölçülü hareket etmiş, onlar­
dan yalnızca, kendini tanıtmak ve kudretini genişletmek için
en zaruri olan şeyi talep etmekle iktifa etmiştir. Bu da çoğu
defa, mağlupların ileride Romalılaştırılmasını sağlamak için,
onlardan, içine Roma vatandaşları yerleştirmek üzere bir kısım
190 ROMA TARİHİ. 1.

arazi almak ve onların harp kudretlerini Roma'ya bağlamak


şeklinde tecelli eden muahedeler yapmak suretiyle olmuştur.
Gerçekten Roma, ltalya'da mağlup ettiği devletleri ortadan
kaldırmağa, ahalisini ifna etmeğe gitmemiş, tersine, onları imkan
nisbetinde kendi kendilerini idarede serbest bırakmıştır. Roma
daima "tabiler ., sözünden kaçınmış, bunun yerine çok daha
elastiki olan müttefikler (societas) mefhumunu kullanmıştır.

MGtteflkler ve
işte, Roma'nın ltalya'daki fütuhatı esnasında tat­
ittifak muahe- bik ettiği bu usul sayesindedir ki, M. ö. üçüncü
deleri yüzyılın ikinci çeyreğinde. yarımada ltalya'sının
fethi tamamlandığı zaman, kendine ilhak ettiği
yerlerdeki vatandaş cemaatleri yanında çok sayıda bir mütte­
fikler manzumesi görülmektedir. Bunlar Roma - ltalya konfe­
derasyonunun önemli unsurlarını teşkil etmektedirler. Yalnız
burada konfederasyonun bünyesi bakımından dikkat edilmesi
lazım gelen nokta, bu müttefiklerden her birinin ayn ayrı mua­
hedelerle Roma'ya bağlanmış olmaları ve aralarında hiç bir
bağlantının bulunmamasıdır. Roma'!lın şuurlu bir şekilde "ayır ve
hükmet ., (divide et impı!ra) prensibini tatbik etmesinde bir vasıta
olan bu muahedeler, Roma'lıların devlet kuruculuk dehalarının
ve devlet idaresi sanatlarının en mükemmel eserlerini görter­
mektedirler.

Miltteflklerln
Roma'nın bu müttefiklerle yaptığı ittifak mua­
baılıca m6keJ. hedeleri hiç bir genel şemaya uymuyordu. Çün­
leflyetlerl ve kü mahalli vaziyetler, kabile hususiyetleri şe­
hakları hirlerin mevkii vesaire dikkat nazara alı-
narak çeşitli ittifaklar meydana gelmişti.
Burada her mültefıkin önemi, mevkii ve kıymeti, daha doğ­
rusu Roma'ya karşı olan hukuki durumu, kendisinin Ro­
ma davasına olan hizmeti ve başarısı nisbetinde derece­
lenmişti. Bundan dolayı müttefiklerin pek azı müsavi,
çoğu gayri müsavi hukuklu muahedeler yapmışlardı. Bununla
beraber Roma, genel olarak, hiç birinin esas teşkilatına ve
hususi hukukuna dokunmamıştır. Ancak, kendi siyasi çer­
çevesi gereğince, ittifak sahasında şurada burada, aristokratik
unsurları korumuştur. Sonra Roma, müttefiklerin hiç birisine ken­
disine haraç veya vergi vermeği yüklememiştir. Yalnız hepsinde
CEMlYET VE DEVLET, MEDENiYET VE KÜLTÜR 191

bütün müttefikler için müşterek olan bir mükellefiyet vardı:


O da Roma'ya hin-i hacette ordu ve donanma vermek ha1<kında
ittifak muahedesinde yazılı olan hükümlerdi. Fakat Roma,
ltalya'yı müdafaa mesuliyetine iştirakin doğurduğu bıı mükel­
lefiyete karşılık olarak onlara harp ganimetlerinin taksiminde
hisse veriyor, hatta bazılarının, ilhak edilen � erlerin koloni
kurulmayan veya Roma vatandaşları iskan edilmeyen kısımların­
da işgallc=r (occupatio) yaparak istifade etmelerine müsaade
ediyordu.

LA.tin hukuklu
Söylediğimiz bu sonuncu hak yalnız Latin
mütteflklerlo hukuklu müttefiklere (socii nominis Lalini)
konfedera■- bahşedilmişti. Bunların bir kısmı, Roma'nın
yondakl lmtl- M. ö. 338 'de kendileriyle ittifak muahedeleri
yazlı durumu yaptığı Latin şehirleri, diğer bir kısmı da
Latin kolonileri idi. Gerçekten, bu ittifak sistemi içinde Latin'
lerin hususi bir mevkii vardı. Hatta, denebilir ki, Latin
hukuklu müttefikler Roma-ltalya konfederasyonu camiasında,
fiilen, tam hukuklu vatandaşlara en yakın kademeyi teşkil
ediyorlardı. Çünkü bunlara bazı şartlar altında tam hukuklu
Roma vatandaşı olmak imkanları bile verilmişti. Mesela oğulları
Roma'da bulunan bir Latin, hiç zorluk çekmeden, gelip Roma
vatandaşı olabilirdi. Fakat bu takdirde memleketindeki Latin
hukukunu kaybederdi. Çünkü Roma vatandaşlığı (civitas Romana)
bütün diğer vatandaşlık haklarını nez' ediyordu. (Bundan dolayı
bir Roma'lı da Latin hukuklu bir şehre gidip yerltştiği takdirde
Roma vatandaşlığını kaybederdi). Latin"lerdeki bu imtiyazlar, son­
raları tahdit edilmiş olmasına rağmen, Latin hukuklu inültefik �e­
hirlerdeki ileri gelenlerden bir çoklarının Roma'ya gelip yerlqerek
vatandaş olmalarına ve sivrilmelerine imkan vermiştir. Roma'nın
Latin hukuklu rnüttefıklere verdiği bu imtiyazlar, şüphesiz ki,
kabile akrabalığı ve daha bir çok menfaat beraberliği dolayısile
Latinleri kendisine en yakın hissetmesinden çıkıyordu. Roma'nın
bu şekilde yakınlık göstermesi ise, onların Roma'ya sadık kal­
malarını sonuçladı. Böylece bunlar, bir taraftan yarımadadaki
Roma hükümranlığının müessir aletleri olarak onun önder bir
mevki kazanmasına yardım ettiler: diğer taraftan da İtalya'nın
Romalılaşmasında bizzat R0ma kadar çalışan önemli unsurlar
oldular.
192 ROMı\ TARlHi, I.

Roma-ltalya işte, birer birer izah ettiğimiz bu unsurlardan


konfedera■yo• da anlaşılıyor ki, yarımada ltalyasında siyasi
nunun ■aha■ı mekan vahdetinin kurulmasiyle meyd=rna gel­
ve nilfuau diğini gördüğümüz büyük devlet, nev'i şahsına
münhasır bir eserdi. M. ö. üçüncü asırda Ak­
deniz dünyasının büyük devletleri arasına giren bu Roma-ltalya
konfederasyonunun M. ö. 265'deki mecmuu sahası yüzotuz bin
kilometre kare idi ki bunun yirmibeş bin kilometre: karesi Roma
devleti arazisi, on iki bini Latin'lerin olmak üzere yüzaltı bin
kilometre karesi de müttefiklere ait bulunuyordu. Burada
Roma'nın sahası her ne kadar az görünüyor ise de, münbit
toprakları topluyordu. Ay�u sene Roma devletinde yalnız silah
taşıyan vatandaşlar sayısı üçyüzbine yakın görülmektedir ki
hepsinin mecmuu bir milyon tahmin edilebilir. Müttefikler için
de bunun iki mislini düşünmek hatalı olmıyacaktır. Bu rakkam­
lar Roma'nm kurduğu bu organizasyonla yaratmış oldu,·u kud­
retin mahiyetini açıkça gösterebilir.

Roma _ İtalya Söylemeğe lüzum yoktur ki, Roma-ltalya kon­


konfeılera■yo- federasyonunda Roma'nın iktidar düşüncesi
nunda Roma- gayet mahirane bir şekilde tahakkuk ettirilmişti.
nıa 6nder Fihakika Roma, müttefiklerle yaptığı muahede-
mevkii lerde en başta kendi otoritesini temin edecek
emniyet tedbirleri almayı düşünmüştür. Roma bu suretle yavaş
yavaş bütün müttefiklerin üstüne çıktı ve onların müşterek gay­
retleri ile bile yıkılamıyacak muazzam bir kudret haline geldi.
Konfederasyonda tam manasiyle önder bir mevki aldı. Esa­
sen konfederasyonun federal bir esas teşkilatı, federal bir
meclisi, hükümeti ve memurları yoktu. Bütiın bunların fonk­
siyonlarını bizzat Roma hükumeti görüyordu. Roma yalnız bir
müttefikin öteki ile olan münasebetlerini düzenlemekle kalmı­
yor, aynı zamanda ltalya'nm umumi menfaatleri ile harici
siyaset işlerinde de yalnız o karar veriyordu. Böylece
konfederasyon sahasında huzur ve sükunu mu haf aza etmek,
hudutların ve sahillerin emniyetini korumak, yabancı devlet­
lerle harb veya sulh yapmak, hep onun elinde bulunuyordu.
Mamafih, konfederasyon camiası içindeki bu üstün mevkiine
rağmen Roma'nın, bilhassa Pön harplerinden önceki devirde,
CEMİYET VE DEVLET, MEDENiYET VE KÜLTÜR 193

t am bir d o�ruluk ile hareke t ettiği görülmektedir. Bunıı


istismar ettiğine da ir henüz her hangi bir emare yoktur. Hatta
cema atlerin otonomil erine o kadar ri ayet etmiştir ki, müttefik­
lerin askeri yardıml arında irtibat vazifesin i gören bir memurdan
başka, k onfeder asyon un h iç bir tarafın a k on tr ol v azifesi ile bir
Roma memuru veya organ ı göndermemiştir.

Roma-italya
Hülas a, Roma M. ö. üçünc ü asrın ikinc i çeyre­
konfederasyo­ ğinde yarı mada halya'sında kurmağa m uvaffak
nunun önemi olduğu siyası mekan vahdeti il e, her şeyden
ö.ıce, Roma-İtalya k onfederasyonu sahasında
şehirlerin ve kabilelerin, daha büyük, vahdetl i bir devlet içine
alınmal arı sayesinde, eskid en bir türlü dinmeyen kargaşalıkl arı
bertaraf etti ve böylece burada nizam ve asayişi,sulh ve sukfüıu
tesis et!llİŞ oldu. 1 ta I y a'da t e ess üs e de n bu h u z u r
v e s ü k ı1 n, mü te a k i p d t: v i r 1e r i n "R om a s u 1 hu ,,
(pax Romana) d e d i k 1 e r i n i z a m ı n te m e 1 t a ş ı o l m u ş­
t u r. M em1 e ke t i n, R om a'n ın ö nde r 1 i ğ i nde R o m a-
1 ta l ya k'lnf e derasy o nu i l e s i yasi b i r va hdete
e r i ş i p s u 1 h a k a v u şm as ı is e, l ta l y a'n ın y a I n ı z i k t i­
s a d I k u d r e t i n i c a n l a n d ı r m a k l a k a l m a d ı ; k Ü l tü­
r e 1 v a h det i i ç i n d e es as I a rı haz ı r l a d ı. K o n fe d e­
r as y o n u n s i ya si te ş k i 1 a. t ı i I e 1 t a 1 y a'ya La t i n d i l i
v e R om a h u k u k u y a yı I d ı. B ö yI e c e R om a, R om a­
lt a l ya k o nfe d e r asy onu i ç inde n i l e r i de k i l t a l ya
m i 11 e t i i ç i n ş a r t o l a n mü ş t e re k 1t al ya ş u u r u n u
y a r a t m a ğ' a m u v d ff a k o l d u.

F. ltalya fütuhatı devrinde medeniyet ve kültür

Ziraatte
Esk i Roma'l ıl arın, evvelce söylediğimiz gibi
geliımeler (s. 59), sulh zaman ında başl ıc a işi gücü zira at
idi ve, uzun zaman, umumiyetle hep b öyle kaldı.
Bundan d ol ayıdır ki Roma iktisadiyatının esası hep zir aate
dayanmıştır. Tarl a ve bahçe zira at i şeklinde tec ell i eden bu
zirat iktisat, evvela Etrüsk'lerin,s onra Campan'l arın ve nih ayet
güney ltolya Hellen'lerinin, d oğrudan doğr uya veya bilvuıta,

Roma T�llıl 1J
194 ROMA TAR1HI. 1.

tesirleri ile mütemadiyen inkişaf etti. Filhakika burada biz,


bilhassa Roma'nın ltalya fütuhatına başlamasından sonra, ziraat
alanında epeyce değişmeler görüyoruz. Mesela, görünüşe göre
Roma'lılar M. ö. 400 sıralarında kızıl buğday yerine asıl buğ­
day ekimine geçtiler. Roma'lılar bunu belki de Kartaca'lılar
vasıtasiyle Mısırdan almış olacaklardır.

ZI raatte Fakat, fütuhat devri sonunda Roma zirai ikti-


p ntaJ u ■ ulB
l a sadiyatında görülen en önemli gelişme, bu devir-
ve ağaç de yavaş yavaş çağlmağa başlıyan kölelerin,
kiUtürii büyük arazi sahipleri tarafıııdan tarla işlerinde
baılıyor kullanılması netıcesinde mahsulün ucuza maledil-
mesi ve bunun, devrin sonlarına doğru, gerek hububat ekiminde
gerekse meyve ve sair ağaç ziraatinde bir çeşit plantaj usulü­
nün taammüm etmesine yol açmasıdır. Bununla müterafık olarak
şimdi, bilhassa Hellen'lerin teşviki ile, zeytir.cilik ve ba�cılık da
geniş arazide yapılmıya başladı. Meracılık ve hayvan yetiştiri­
cilik de karlı işler arasına girdi. Fakat bütün bunlar, tabiatiyle,
kendi mütevazi tarlalarında uğraşarak hayatını kazanan orta
ve küçük çiftçilerin değil, tersine, hep büyük arazi sahibi
zengin çiftçilerin işine yaradı. Bunların zararları henüz bütün
çıplaklığı ile görüıımüyordu. Fakat, muhakkak olan şu idi ki,
bunlar küçük ve orta çiftçilerin hayat ve kudretini baltalıyacak
ve rekabet kabiliyetini öldürecek fı.millerdi. Netekim buniar,
memlekette hayvan sayısının çoğalmasına sebep olmakla bera­
ber, sonları hububat ziraatinin yavaş yavaş gerilemesini ve orta
köylü sınıfının büyümemesini intaç eden başlıca faktörler oldular.
Roma'ııın ve ltalya'nın ilerideki asırlarda bunun sıkıntısını çekmesi
mukadderdi.
Her şeyden evvel şunu tebarüz ettirmek lazım-
Z anaa t ve
ticarette te,- dır ki, eski Roma'da zenaat ve küçük ticaret
vlk edici amil- öteden beri bizzat vatandaşlar tarafından ve
lln nok■ anlığı
müstakillen yapılan bir meşgale olmaktan ziyade,
kölelere veya azatlılara mahsus bir işti. Böyle
işlerin safi hasılatı ya tdmamen veya, hiç değ-ilse, kısmen
kölenin efendisinin veya azatlının eski efendisinin eline
giderdi. Bu ise, Roma'da küçük zenaat ve ticareti, teşvik edici
en büyük amilden mahrum bırakıyordu. Çünkü böylece insanın
CEMİYET VE DEVLET, MEDENİYET VE KÜLTÜR 19S

bizzat kazanarak yükselmesi içgüdüsü, teşebbüs kabiliyeti


ölüyordu. Bundan dolayıdır ki Roma'da küçük zanaat ve tica­
ret ilk zamanlarda o kadar gelişemedi.

Zanaat Bununla beraber şehirde bir çok zenaat ve


ve ticarette ticaret yerleri mevcuttu. Medeniyet ve kültürün
gellımeler ilerlemesi ile ihtiyaçlar çoğaldıkça bir çok ellere
ve işlere lüzum hasıl oldu ve bu, çoğu defa,
bizzat vatandaşları bu sahaya cezbetti. Bundan sonra zenaat,
Etrüsk'ler ve Hellen'lerle ltalya'nın fethi devrindeki sıkı temas­
lar neticesinde, gerek nevileri, gerekse tekniği bakımından,
mühim terakkiler gösterdi. Görünüşe göre şimdi, eski loncalar­
dan (s. 60) başka çırpıcılar, kasaJJlar, balıkçılar, maden işçileri
de böyle loncalar kurdular. Maden işçileri arasında yalnız
demir ve bronz işçileri değil, fakat ziynet eşyası yapan, yani altun
ve gümüş işleyen kuyumcular da görülmeye başladı. Küçük
ticarel erbabı ise, esas itibariyle, gıda maddeleri (hububat, et,
yağ, şarap) ticareti ile uğraşıyordu. Bu maddelerin çoğu mün­
bit Campania'dan deniz yoluyle, Tiber vasıtasiyk, Roma'ya
getiriliyordu. Mamafıh daha uzak yerlerle, mesela Sicilya ve
Massilia (Marseille) ile de, çoktandır ticaret mevcuttu. M. ö.
300 'den sonra Roma'nın Rhodos ile de ticari münasebeti görü­
lüyor. Tarentum alıııdıktan sonra Adria denizind.:ki Balkan sahil
şehirleri ile de ticaret münasebetleri başladı.

E■ki Roma'da Fakat, şu cihet 3Çlk bir hakiıı:attir ki, bir mem­
tabli tkti■at lekette ticaretin gelişmesi, aynı zamanda ve
■i■teml bilhassa, mübadele vasıtasına ve bu mübadele
vasıtasının kullanışlı olma.sına tabidir. Roma'lı­
ların ise, evvelce söylediğimiz �ibi (s. 60), kırallık devrinde,
hatta cumhuriyetin ilk zamanlarında sikke halinde paraları
yoktu; yani hala mübadele iktisadı hüküm sürüyordu. Roma'nın
basit ticaret hayatı tabii iktisat sistemine ve, mübadele vasıtası
olarak da, sikkeleşmemiş, terazi ile tartılan kaba bakıra (aes
rııde) uzun bir hayat imkanı vermişti. Halbuki büyük Hellas'da
M. ö. altıncı yüzyıldan, Etruria'da da beşinci yüzyıldan beri
sikke halinde para iktidisadı vardı.
196 ROMA TARİHi, 1.

Slkkeleımlt
Roma'da ve hatta orta ltalya'da, ancak M.
para lkti■adına Ö. dördüncü yüzyılda , o da Cam?ania'nın
geçtı ı iık bakır fethinden sonra, ağır bakır sikkeler (aes
paralar grave) çıkarılmak suretiyle sikke ve para ikti-
sadına geçilmiştir. Fakat, aslında ağır olan ve
dökülerek basılan bu paralar da kullanışsızdı. Roma bu para­
larla ltalya'nın diğer şehirlerinin gelişmiş para iktisadı ile
yarışamıyordu. Roma bu şehirlerle ancak, Roma - Campania
gümüş sikkelerinin çıkarılmasiyle boy ölçüşebildi. Roma'ııın ikti­
sadi hayatında devir açan bu gümüş para sisteminin kat'i baş­
langıç tarihini maalesef bilemiyoruz. Yalnız, şu muhakkak ki,
bunlar en geç M. ö. dördüncü ve üçüncü asırlar dönemecinde
çıkarılmış olacaktır. Burada dikkati celbeden diğer bir nokta
da, bunların gerek teknik ve gerekse ayar bakımından güney
ltalya Hellen dünyasını göstermeleridir.

Roma'da ilk
Fakat Roma, çok geçmeden, bu gümüş paraların
gtlmllı para I Roma'lıl:ıştırılmasına başlamıştır. Çünkü, Güney
Denarlu• ltalya parasiyle ancak bu suretle rekabet etmek
mümkün olabilrdi. Roma'nın bütün para siste•
mini yeniden düzenlemesi, bugünkü kanaata göre, Pyrrhos'a karşı
kazanılan zaferden sonra başlamıştır (M. ö. 269). Bu yeni düzen­
lemede Roma şehrinin ilk gümüş parasının vahid- i kıyasisi
denarius olarak kabul oluııdu. Campania ve büyük Hdllas
şehirleriyle bazı Latin kolonilerinin paraları bunun yanında daha
bir müddet yaşadı ise de, Roma, M. ö. üçüncü asrın sonlarına
doğru (M. ö. 217), altun para da çıkararak ltalya'daki diğer gü­
müş sikke darplarını kaldırdıktan sonra, gümüş Roma dena­
rius'u artık bütün ltalya iktisadi sahasını istila etti ve Roma­
ltalya konfederasyonuııun yegane parası oldu.

Hukukun
Roma'da eskiden örf ve adet hukuku vardı
geliıme ■ l ı (s. 60). Gerek şekil, gerekse muhteva bakımın-
Örf ve Adet dan iptidai medeni;et seviyesinde olan her
hukukundan hangi bir halkın hukukundan daha yüksek ol­
yazılı hukuka mayan ve, kudretini dini müeyyedelerden aldığı
için de nesilden nesile pek az de�işen bu hukukun gelişmesi için,
her yerde olduğu gibi, burada da, evvela yazılı olarak tesbiti
CEMİYET VE DEVLET, MEDENiYET VE KÜLTÜR 197

lazım geliyordu. Bundan dolayıdır ki, Patrici-Pleb mücadelesinin


ilk merhalelerinden biri bu olmuştur. Roma, M. ö. beşinci yüz
yıl ortasında neşredilen On iki levha kanunları ile (s. 97), örf ve
adet hukukundan yazılı hukuka geçmiştir. Roma hukukunun
hakiki tarihi bunlarla başlamıştır.

Hukukun
Hukukun gelişmesi için bundan sonra, sınıflar
geliım e■ ln de (Patrici ve Pleb) arasındaki maniaların kalk­
Roma konaer­ ması, imtiyazların bertaraf edilmesi lazımdı.
vatizmaaı ile Nitekim öyle oldu. Pleb'ler hak kazandıkça
formalizma■•· hukuk da inkişaf etti. Bunu, Rom.:l esas teş-
nın rolü
kilatının yukarıda gösterdiğimiz şeklinde açık
olarak görmek kabildir. Bu arada tabiatiyle diğer kavimlerle
vaki olan temasların da, sosyal hayatta ve binnetice hukuk
düşünce ve şuurunda müessir olduğunu unutmamak lazımdır.
Bununla beraber, Roma bu işte eskiyi bir tarafa atarak bunu
yeni ile değiştirmeğe kalkmamıştır. Bir taraftan, uzun süren
Patrici-Pleb mücadelesine hakim olduğunu gördüğümüz kon­
servatizma, diğer taraftan, bilhassa Roma'hnın hayatına hakim
olan formalizma (y;ini kanuna ve nizama hörmet), Roma hukuk
anlayışının, daima, gelenekle gelen hukuk formlarına ve görüş­
lerine sadık kalmasını sonuçlamıştır. Roma hakimi (praetor)
bunları yeni ihtiyaçlara göre tefsir ederek yeniden manalandır­
mayı bilmiştir. Böylece işte, yavaş yavaş, Roma hukuk siste­
minin muhteşem yapısı belirmiye başlamıştır. Bunu bize, M. ö.
dördüncü ve üçüncü asır dönemecinde, Appius Claudius'un
azaltısı Gnaeus Flavius'un yazdığı {ormulae adlı ilk pozitif
hukuk kitabı gayet güzel anlatmaktadır. Gerçekten, şu muhak­
kaktır ki, cumhuriyet devri sonunda muteber görünen Roma
hukuk sistemi, mevcudiyetini, ha.kimlerin eskiyi mütemadiyen
yenileştirmesine medyundı.ır. Bu hukuk devletin yaptığı hukuktan
ziyade hakimin yaptığı hukuktur.

Dil
Roma'lılar, yüksek bir edebiyatın başlıca şartı
olan güzel bir dile sahiptiler. Filhakika Latince,
eski ltalikçe'den gramatik formların kısalığını muhafaza etmek
suretiyle, eski Roma'lının hususiyetlerinden olan kısa ve sahih
ifade tarzını imkan dahiline sokuyordu. Latince'nin bu hususiyetini
198 ROMA TARIHI, I.

daha M. ö. beşinci yüzyılda On iki levha kanunlarının formüle


edilmesinde kendisini gösteren lisan ush1bunda sezmek kabildir.
Böyle bir dili edebiyat dili haline yükseltmeği gaye edinenler
için bu malzeme, hakikaten, cazip vazifeler vadediyordu.

Edebiyat Fakat, Roma'lıların edebiyat içiR lisan cihetin-


den böyle mücehhez bir halde olmalarına rağ­
men burada, evvelce de işaret ettiğimiz gibi (s. 62), uzun za­
man - ta üçüncü yüzyıl ortasına kadar - edebiyat diyebilece­
ğimiz san'at eserleri yoktur. Gerçi Roma'lılar, veya daha doğ­
rusu italikler, eskiden beri nazım ve nesir olarak ritmik eserler
tanımışlardır : Bu mey,mda mesela düğün şarkıları, Tanrılara
söylenen ilahiler, ölülere söylenen mersiyeler, kült formları,
darbı mesel!er, hatta masallar zikredilebilir. Sonra, mesela hal­
kın sevdiği oyunlarda alaylı ve kafıyeli sözler söylemek de eski
Roma'lıların hoşuna giden şeyler arasında idi. Rahipler burada
eskiden beri takvimleri yazıyor, senelik vukuatı tutuyorlardı.
Memurlar kanunları, muahedeleri formüle ediyorlar, talimatlar
yazıyorlardı. Fakat, bunların hepsi pratik tatbikata yarayan
şeyler olmaktan ileri gidememişlerdir. Bunlarda daimt tesir kud­
reti yoktur; binaenaleyh, san'at olarak edebiyatın istediği yük­
sek kıymetleri yoktur. Filhakika, Roma'lının istidadı daha ziya­
de pratik işlerde, hukuk ve devlet yaratmasında ve savaş faa­
liyetlerinde tecelli ettiği, kabiliyeti de daha çok bu sahalara
yöneltildiği için büyük tasavvurlar, hayaller ve düşünceler silsi­
lesini toplu veya açık bir şekilde yazı ile ifade eden yüksek
bir edebiyat, burada, uzun zaman, meydana gelememiştir. Roma'­
da edebiyat çok geç, ve o da Pön harpleri devrinde ve Hellen
tesiriyle, meydana gelmiştir. Bu hustısa ileride tekrar temas edi­
lecektir. Yalnız şu kadarını şimdiden söylemek lazımdır ki, Ro­
ma'nın ltalya'da siyasi mekan vahdeti kurması ve, nufuz ve
kudretinin yarımadaya yayılması, italik diyalektler içinde yalnız
Latince'nin ltalya'da edebiyat lisanı haline gelmesini ve, binne­
tice, edebiyatın da Roma edebiyatı olmasını sonuçlıyacaktır.

MImar i ı Roma• Roma mimarisi eskiden beri sadeliğ'e müte-


bnın evi mayildi. Roma lının tabiatına çok uygun olan
bu vasıf, her şeyden önce, Roma'lının evinde
görülebilir. Gerçekten, Roma'lılar evlerinin yapılarında ve
CEMİYET VE DEVLET, MEDENİYET VE KÜLTÜR 19�

süslerinde daima sade ve müstakil hareket etmişlerdir. Bu


ev esaslı noktalarda Hellen'lerin evinden farklı idi. Bir defa
sahası umumiyetle üç kısımdan mürekkepti: Asıl ev, avlu ve
bahçe. Avluda çamaşırlık ve değirmen bulunuyordu. Bahçede
ise sebze ekilirdi. Roma'lılar, hiç değilse şehirde, ta erken
zamanlardan beri kerpiç ve ağaçtan yuvarlak ev binasını
bırakmışlar, dört köşe evler ( domus) yapmağa başlam şiardır.
Bu ev, Hellen'lerin selamlık ve haremlik diye ikiye ayrılan evle·
rinden farklı idi: çünkü esasında vahdetli idi. Burada, ortada
bulunan ve üstünden ışık alan büyük bir hol ( atrium) ile
bunun etrafında dizilen odalar ve mutbak bulunuyordu. Mede­
niyet ve kültür ilerledikçe, bu evde sokak kapısına doğru bir
antre (vestibulum) meydana geldi. Fakat bodrum ve ikinci kat
henüz mevcut değildi.

Fa dalı mlma- Roma'da umumt bin:ılar bakımından ta Samnit


riı :u kemerleri harplerine kadar büyük bir faaliyet görülmüyor.
ve yollar Bu sırada hızlanan bu işlerde bilhassa faydalı
mimaı t ve mühendislik ön plana çıkmıştır.
Bu da, belki, Roma'lının kafasının gayeye bağlı, maksada
uygun ve faydalı işlere daha çok aklı yatmasından ileri
gelmiş olacaktır. Eserler gösteriyor ki, faydalı mimari Ro­
ma'da, hatta dış tesirlere pek o kadar maruz kalmadan,
muayyen bit kabiliyet seviyesine erişmiştir. Roma'lılar bJ alanda,
Etrüsk'lerden aldıkları ve kendi san'at anlayışlarına göre tekemmül
ettirdikleri kemer inşası ile çok ileri gittiler. Kemer yavaş yavaş
kapı, köprü, su kemeri ve kanallar inşasında kullanıldı. Bunun
tesiri ile sonradan çatısı kubbeli yuvarlak binalar (mesela Vesta
tapınağı gibi) inşasına bile gidildi. O zamanki kemer inşasının
hala görülebilen en mükemmel nümunesini, M. ö. 312 senesi
censor'u Appius Claudius'un (s. 167), ecdadın tasarruf ananesini
bırakarak, devlet hesabına yaptırdığı su kemerleri göstermekte­
dir. Sonra, ltalya fütuhatı devrinde devletin yaptırdığı yollarda da
Roma mühendis ve mimarlarının büyük şeref payı vardır. En
yüksek gavesi Roma hakimiyetini temadi ettirmek olan bu
faydalı mimarr yapılarında, Roma'nın yapıcılık orijinalitesi
kendisini kuvvetle hissettirmektedir.
200 ROMA TARiHi, I.

Dini mi- Bunlar yanında tapınaklara da büyük bir yer


marl I Tapı• ayırmak lazımdır. Filahakika, Roma'da faydalı
naklar olmayan mimari hemen tamamile dinin hizme-
tinde idi. Fakat, derhal ilave etmek lazımdır ki,
Roma mimarisi ta eskiden beri, abidevi te�ir yapmak istediği
zaman, müstakil çalışmamıştır. Bu alanda, esas itibarile hemen
daima, Etrüsk ve Hellen nümunelerine göre iş görmüştür. Me�ela,
Roma'da en eski büyük tapınak olarak bilint!n Capitalium'daki
luppiter mabedi, tamamiyle Etrüsk tarzında idi. Sonra, M. ö. 493'de
Spurius Cassius tarafından küşadedilen, fakat ötekini ne malzeme
ne de azamet bakımından aşamıyan Ceres tapınağında Hellec
sanatkarları iş gördü. Bu arada mabet inşa planında da yavaş ya­
vaş bir değişme oldu. Dört köşe eski Etrüsk tapınağı yerine uzun
Hl I en tapınak planı taammüm etti. Fakat, eski podium bunun
altında gene baki kaldı. Aventinus tepesinin yamacındaki
Mercurius tapınağı, sonra forum'da, içinde devlet hazinesinin
saklandığı Saturnus tapınağı, forum'un güneyindeki Castor
tapınağı ve nihayet Concordia tapına�ı hep bu neviden eski
mabedler idiler.

Heykel ve Roma'da heykeller, M. ö. dördüncü as,rdan


resim itibaren görünmeğe başlıyor. Burada Roma'lı
san'atkarın hususiyeti, Hellen'lerdeki çıplak
adamın tam aksine, togalı adamı (togatus) yapmasıdır. Port­
reler de dikkati celbedecek şekil ve hususiyet gösterirler. Fil­
hakika, Roma san'atkarı bilhassa bunlarda, modelin hatlarını
kuvvetle kavramak ve sadıkane vermek gibi kendine has bir
meziyet göstermektedir. Bunu kibar ve asil ailelerin ecdat
resimlerinde bütün açıklığıyle görmek kabildir. M. ö. üçüncü
yüzyılda hakiki portre ve heykeller yanında, hayalt olanları
da çıkmağa başlamıştır. Romulus ile Remus'u emziren dişi kurt
heykeli bunlardandır. Sikke halinde para darbedilmeye baş­
landıktan sonra, bunların üzerindeki resimler de, hususi bir
kıymet kazanmışlar ve Roma san'atının önemle mütalaa edilecek
eserleri olmuşlardır.
CEMiYET VE DEVLET, MEDENİYET VE KÜLTÜR 201

San•atta ya• Ancak, şunu da ilave etmek lazımdır ki, Roma


banca tesirler san'atı bu işlerde de az çok gene yabancı
ve Roma hu- tesiri altında bulunmaktan azade kalamadı.
ausiyetl Filhakika, yabancı kültlerin alınması, yalnız
tapınakların değil, aynı zamanda Tanrı tasvir­
lerinin de, çoğu defa, Roma'lı olmayan san'atkarlar tarafından
yapdmasmı icabettiriyordu. Mesela Capitolium'daki en eski
Tanrı heykellerini yapan, Veii'den gelmiş bir Etrüsk san'at·
karı idi. Bu kabil san'atkarlar cumhuriyet devrinde de
Roma'da kaldılar ve şehrin san'at alemindeki mevkilerini uzun
zaman muhafaza ettiler. Böylece, Etrüsk tesiri, epey müddet
devam etti. Fakat, Roma san'atında Heli en tesiri de çok erken­
den başlamış ve z;,manla Etrüsk'lerinkinden daha kuvvetli
bir mahiyet almıştır. bu tesiri tapıııakların planlarında olduğu
kadar, plastikte ve resimde de görmek kabildir. Mesela M. ö.
298' de consul olan Lucius Cornelius Scipio Barbatus'un san­
dukası bunu açık bir şekilde isbat etmektedir. Bu Hellen
tesiri, bilhassa güney İtalya Hellen şehirlerinin alınmasiyle daha
ziyade artmıştır. Roma'nın bundan sonraki Akdeniz fütuhatı
sırasında bu artış azami haddine varacaktır. Buna ileride tekrar
temas edeceğiz. Yalnız, şimdiden şunu söyliyelim ki, bütün bu dış
tesirlere rağmen Roma'lılar bizzat yapmak ve yaratmak işinde
o kadar ısrar etmişler ve o kadar metanetle çalışmışlardır ki,
nihayet eski ltalya'daki san'at şubelerinin devam etmesini müm­
kün kılmışlardır. Gerçekten, Roma'lı san'atkarın, yabancılardar:.
tamamiyle ayrı olan kendi dünya görüşünü ifade yolunda gös­
terdiği emniyet, Roma'lınm kendisine has hayat kıymetlerinin
san'at sahasında da tanınmasına götürecektir. Böylece nihayet
Akdeniz dünyasırda, içine Roma'lının kendi benliğinin de
katılmış olduğu bir san'at halitası doğacaktır.

Din I Evvelce de söylediğimiz gibi (s. 65), Roma'lılar


Pollteizma'nın kudretlerinin büyümesine ve devletlerinin geliş­
huau■lyetlerl mesine rağmen, hala dindar bir kavim idiler ve
milli hususiyetlerine bağlı bulundukları müd­
detçe, hep böyle kaldılar. Hatta. büyük Roma'lılar bu dindarlıkta
Roma milli karakterinin en kuvvetli taraflarını görmüşlerdir.
Bununla beraber, dinleri, ta ilk zamanlardan itibaren, mütemadi-
202 ROMA T ARIHI. 1.

yen dış tesirlere maruz kalmıştır. Cumhuriyetin din tarihi bunu


açıkça göstermektedir. Filhakika, politeizma içinde yaşıyan ve,
bunun umumi �örüşü altında düşünen bütün kavimler gibi,
Roma'lılar da, münasebette bulundukları ve hatta harbettikleri
yabancı kavim ve devletlerin Tanrılarını da kendilerine kazan­
maga çalışmışlardır. Onlar bir devletin siyasi mevcudiyetini
ortadan kaldırdıkları zaman dahi, Tanrısını Roma'ya kaldırmağı
ve, bu sui"etle, onun yardımını garanti etmeği kendilerine vazife
bilmi�lerdir. işte, bu görüş dolayısiledir ki Roma'ya, tarihinin en
eski zamanlardan beri, mütemadiyen yc!ni Tanrılar girmiş ve
Roma panteonu böylece içinden değişmiştir. Hıristiyanlık bun­
ların en sonuncusuııu teşkil etmektedir.

Yabancı tanrı• Gerçekten Roma, daha kırallık devrinde bile dı-


ların Roma'ya şardan, komşu Latin cemaatlerinden Tanrılar ve
girme■i kültler almağa başlamıştı. Mesela, Aricia'dan
Diana, Praeneste'den Fortuna, Ardea'dan da
Venus kültü hep böyle gelmişti. Burada dikkate değer rihet, dışar­
dan Tanrı ve kült alınmasının Roma'da hiç bir müşkülat çıkarma­
mış olmasıdır. Gerçi bunlar ve bundan sonra gelmiş olan yabancı
Tanrılar, eskiden sakin olan yerli tanrıların (ıli indigetes) aksine,
yeni iskan edilen Tanrılar (di novensides) guruhunu teşkil ettiler
ise de, bu alışlar ve girişler hep gürültüsüz bir şekilde oldu.
Etrüsk'ler zamanında, yukarıda dediğimiz gibi (s. 64), Etrüsk
Tanrıları trias'ı girdi. Hatta daha o zaman, onlar vasıtasiyle Hel­
len'lerin antropomof tanrı tasavvurları büyük bir itibar kazan­
mağa başladı.
Fakat, Hellen tasavvurlarının, Roma dini
Bellen tanrı­
ları ve kGltlerl üzerinde daha kırallık devrinde Sibyl keha­
glrmeğe net kitaplarının getirilmesiyle başlayan bila­
baılıyor vasıta tesirleri, cumhuriyet devrinde gittikçe
büyüyerek devam etti ve kült almalar baş­
ladı. Çünkü, bu kitaplardan alınan tavsiyeler, çoğu defa, Hellen
Tanrıları ile onlara bağlı kültlerin Roma'ya getirilmesini emre­
diyordu. Tradisyona göre Roma'ya giren ilk Hellen kültü
Dioskur'lar (Castor ve Pollux) kültüdür (M. ö. 485). Sonra
Kyme'den (Cumae) Hellen Apollon'unun kültü geldi (M. ö. 431).
Bunu Demeler, Dionysos vesaire takip etti. Poseidon, Neptu-
CEMiYET VE DEVLET. MEDENİYET VE KÜLTÜR 203

nus olarak girdi. M. ö. 295 'de Hellen'lerin Aphrodile'si gele­


rek Roma';ıın Venus'ü ile birleşti. M. ö. 291 'de Peloponnesos'­
daki Epidauros şehrinin Sıhhat tanrısı büyük merasimle Roma'
ya girdi ve Aesculapius adıııı aldı. Bunların, tabiatiyle, Hellen
rituslariy le yapılması lazım geleh kültlerine bakmak. vazifesi de,
Sibyl kitaplarını saklayi\n rahiplere verildi ve sayısı ona
çıkarıldı. Bunlar yavaş yavaş itibar bakımından pontifex'lerle
augur'ları (s. 66) geçmiye başiadılar.

Roma dininin Bunlar anlatıyor ki, l{c,ma'lı, kültürün her saha­


•ailamlığı ve Bında olduğu gibi, dinde de, dışardan ve bilhas­
Hellealeıme sa Hellen'lerden gelen şeylere karşı iyi bir ka•
belirtileri bul göstermiştir. Bunun fiiliyattaki müspet veya
meııfi neticeleri ise, hep Roma'lının intibak
kabiliyetine ve, benliğini yabancılaşmaktan koruyan sevki
tabiisine bağlı kalmışhr. Filhakika o zaman, içinde tabiatiyle
iyiıerle beraber kötülerin de mevcut olduğu bu yabancı Tan­
rılar ve kültlerin her biri ile, aynı zamanda, soysuzlaştırıcı yabancı
görüş ve tasavvurların da Roma'nın din dünyasına girmekte ol­
duğunu, bunların yavaş yavaş halkın iç alemini görünmeden
değiştirmeğe başladığını, hatta, bir gün gelip de halkın benliğinin
manevi esaslarını bile kemireceğini henüz kimse sezemiyordu.
Çünkü, bozukluk tesirleri henüz dışarı çıkmamıştı. Ve çünkü
Roma'lının din dünyasırıın ve panteonunun tepesinde, devleti
ve milleti temsil eden büyük luppiler henüz bütün ihtişamı ile
tahtında oturmakta idi. Fakat, Roma dininin ve kültünün yavaş
yavaş hellen'leşmekte olduğu da muhakkak birşeydi. Bunun
neticeleri ilerde daha mufassal görülecek ve o zaman bu husu-
sa tekrar temas edilecektir.

Roma_ İtalya Hulasa Roma, uzun süren İtalya fütuhatı dev­


koafedera■yo rinde, gerek cemiyet ve devlet, gerekse
nu ve yarıma. medeniyet ve kültür bakımından önemli inki-
daaın kültür şaflar göstermiştir. Ancak, şunu da tebarüz
durumu ettirmek lazımdır ki, Roma, ltalya'yı fethedrek
burada coğrafi bakımından siyası bir mekan vahdeti kurmuş
olmakla beraber, henüz bir kültür vahdeti kuramamıştı. Esasen
bu, öyle derhal meydana gelebilecek birşey de değildi.
204 ROMA TARiHİ, 1.

Çünkü, yarımadanın Kuzeyinde hala büyük bir kısım işgal eden


Etrüsk'ler, müstakil etnik bir gurup halinde bulunuyorlardı.
Merkezi bölgelerde diğer halik kabileler, Latin'lerle akraba bir
lisan, fakat başka diyalektler konuşuyorlardı; o kadar ki hiçbir
kabile ötekinin dilini anlamıyordu. Güneyde Hellen şehirleri
ayrı bir etnik ve lisan grubu teşkil ediyorlardı. Bu durum,
Hellas'dakinin tamamiyle aksi bir manzara gösteriyordu :
Çünkü, bu siyasi mekan vahdeti kurulduğu zaman ltalya'daki
halklarda, Hellen'lerin Homeros eposu gibi, müşterek bir ede­
biyat mirası olmadıktan başka, bir kültür vahdetinin başlıca
şartı olan müşterek bir lisan bile mevcud değildi.

ltalya'da kiil- Fakat, bütün bunlara rağmen, Roma'nm kur­


tiir vahdetinin duğu bu siyasi mekan vahdeti sayesinde Roma-
tohumları Latin lisanı ve hususiyetleri yarımadada süratle
atılıyor yayılmağa ve, Roma hükümranlığı memleketin
manevi ve fikri hayatında da tesirlerini gös­
termeğe başladı. Filhakika, ltalya'nın bir çok taraflarında kurulan
koloniler Roma şehir idaresinin bütün mekanizmasını beraber
getirdiler. Konfederasyon teşkilatı da Roma kültürünün alet ve
unsurları olan lisanı ve hukuku getirdi; her taraftta Roma
hukuku teessüs etti ve Latince konuşulmıya başladı. B ö y I e c e
R o m a, y a v a ş y a v a ş, ç e ş i t I i e t n i k t e f a r u k ü z e­
r i n d e k e n d i s i n i n c e m i y e t v e d e v l e t n i z a m ı, l i s a­
ni v e h u k u ki h a y a t i y l e it a l y a 'n ı n k ü I t ü r e I va h­
d e t i n i n v e, b u n l a r ı n m ü s t a k b e l d e R o m a ' l ı l ı ğ a
i n k ı I a p e t m e s i n i n, t o h u m l a r ı n ı a t m ı ş o I d u.
BiBLİYOGRAFYA
A. Patr;ci. P/eb mücadelesinin sonu fJe sınıfların uzlaımaıı:
E. W e is s, KollektifJeigentum, (Makale: Pauly - Wiuowa, R. E,): -
J. Van cura. Legeı agrariae (Makale: Paulv-Wiıuowa R. E.); - Si e­
be r t, Über Ap,:iuı Claudiuı Caecua, Cassel, 1863; - 8. N i ese, Das ıoge•
nannte liciniıch - ıextiırche Ackergeıetz !Hermes XXIII, 1888, a. 410 v. d. 1:
- Si,. k e, Appiu, Claudiua Caecu, Censor. Marburır 1890; - M. W e­
be r, Dite römische Agrargesclıichte in ihrer Bedeutung für daa Staats·und
Privatrecht. Stutt!!"art, 1891 ; - W. S o I ta u, Die Aechtheit deı liciniııchen
Ackerıresetzes 'V0n 367 "· Clır. (He,mes XXX, 1895, ıı. 6241; - G. 8 i 11 eter
Geschiclıte de, Zinıı/•ıırıres im griechisclı-römiachen Altertum biır auf Juıti•
nian. Leipzi ır , 1898 (biliuua ı. 1 IS - 162): - R, M a !I c hk e, Zur Tlıeorie
und Gesclıichte der römischen Ackuı,eıet:ı:e, Tiibingen, 1906; - V.
C on ıı tan z i, A proprfsifo della lex, Hortenıin, (Rivista di Filo 1oqia e
d'lstruıione Classica XLII, 1914); - P. Le j av, Appius Claudiu, Caecuıı
(Revue de philoloJ,?"İe, d'hiııtoi•e et de litterature an�ienne, XLIV, 1920, s.
92 v. d.); - L. B I o c h. Sozfole kampfe im alten Rom, Leip:r.i ır - 8.-rlin,
1920, ı. 45-53; - H J. Rose, Patricianı aud Plebianı at Romeljoıır·
nal of Roman Sturlies 1922 ıı. 106 • 113\; - R. P ö h I m ann, Gesclıiclıte
der sozialen Frage und der Sozialiırmuı in der antiken Welt5 (F'. Oertel),
München, l 925.
,
IJ. C , fJe D. Rama ııosyeteıi, Roma Cumhuriyetinin esas teıkilıitı,
Roma Cumhuriyetinin ordıJ te,kilatı :

E Herz o Jl, Geıchiclıte und Sgstem der römiıchen Staatsverfaıııung,


2 cilt. Leipzig, 1884-1891: - j. Marquardt ve Th. Momm.,en,
Manuel deıı antiquites romaines, Paris, 1891, Xl. Organisatioıı militaire
a. 10 v.d. (=Römiııche StaatsfJerwalturı_ıt 2 il s. 321 v.d.); - W. He I b i g,
Zur Geıchichte der rö·nisclıen Equitatu, (Abb,.ndlunır�n der bayerischeo
Alı:ademie der Wiuensch�fıen XXIII, 1405, s. 272 v ... ): - G. W. 8 ota­
f o r d, The Roman Aırıremblie, /ram their Origin to tlıe End of tlıe Re­
public, NPw•York, 1909; - M. G e I zer, Die Nobilitiit der römiııclıen
Republik, Leipzig ve Berlin, 1912; - W. S o I ta u, Classis und Claıııes
in Rom (Philologuıı LXXII. ı. 358 v.d.); - F. Mü o zer, Römische Adels­
parteien und Adelsfamilien, Stuttg- art, 1920; - j. Krom a y er ve G.
Ve it h, Sclılaclıten·Atlaıı zur antiken Kriegsgeschirhte, Römische Abtei­
lunır 1. Leipzig 1922: - J.
Krom a yer, Staat und Gesellschaft der
Römer 2 (Kultur der Grgenwart serİ•İ il, 4, 1). Leipzi ır ve Beri in, 1923;
- E dua r d M ever, DH römisclıe Manipularheer, seine Ent�oicklung
und ıreine Vorıtufen, ( Kleine Schriften il, H;<lle, 19 !4, s. 19.3 va.); -
W. S c hu r, Fremder Adel im römiııchen Staat der Samniterkriege (Her­
meı LlX, 1924, s, 450,473); - P. C o u ıs in, les armes romaines, Paris,
206 ROM o\ TARlHI, I.

1926; - H om o, Les inııtitutions politiques romainu ıL'evolutioa de


l'humaoite seriai), P aria, 19:.!7; - W. E a• s I i u, Die Demokratie und
Rorn (rhilologu11 LXXXII, 1°271; - J. Kr om a ye r, Heerweaen und K,ieg­
fiihrung der Greichen und Römer (j. Müller, Haadbucb der klaHİschea
AltertumawİHenschaft iV. 3,2, Müncbea, 1928): - W. S i e g f r i e d, Stu·
dien zur geschichtlichen Auschauung de. Polgbios, Beri in, 1928; - M.
P . N i 1.ı s o D, Die Hoplitentalctilc und d,,. Staa,swesen. (Klio,xxıı.
1928,
s. 'l70 v.d.); - M. P. N i I ıs o n, The int,oduction of hoplite tactic• at
Rome (Jo,ırnal of R.:ımııu Studies XIX, 1929, s. 1 v.d.).
E. Roma-ltalya Konfederasyonu:
P o I y h i o ı il, 24; - E. Kor neman n, Co/onİQe {Makale: Pauly­
Wiuowa, R.E.): - J. B e I o c h, Der italiııche Bund urıter Rom• Hegemonie,
Leipzig, 1880: - E ar I of C rom e r, Ancierıt and modern lrnperiali,m,
Lon<ion, 1910; - E. T ii. u bI e r, lmperium Romanum, Leipzig ve Berlia,
1913; - T. Fran k, Roman lmperialism, New-York, 1914: - E. S e -
c k e 1. Krieg und Recht in Rom, Berlin, 1915; - E. P a i •• lmperialiımo
Pomano e politica lıaliana,·Bol,.gna, 1920; - E. P a is, •La citJita• Romana
•ine ııuffragfo• dei ceriti (Storia critica 111, App. iV. ı. 40S v. d.); - M.
G e I zer, G!meindeııtaat und Reichsııtaat in der römiıchen Geııchichte,
(Franldurter Univeraitiitueden 19), 1924; - L. W c n g e n, Von der Staats­
lcunst der Römer (Münchnf'r Unlversiliit!lreden 1) 192S; - R. He in ze,
Vaıı den Ursachen der Grösse Rom• Leipzi ıı-·Berlin 192S; - L. H om o,
L'/talie primirfoe et le• debuta de /'imperiali,me romain (L'evolııtion de
°
l'bumanite seriıi) Paris, 1926: - H. R u d o I p h, Stadt und Staat. Leipzig,
193S; - J. Vogt, Vom Reicha_((edarıken der Römer, Lei pzig, 1942.
F. Medeniyet cıe Kültür: Ziraat, ticaret ve para iktisadı :
P I i o i u ı, N. H XXXIII, 42; - K. S a m w e r ve M. v. Ba b­
rf e I d t, Geschichie des ö.lteren römischen Münzwesens, Wien, 1833; -
A. H. J. G r e oi rl g e, Romarı P,ıblic Life, Loodoo, 1901; - E J Ha e­
he r I i o, Zum Corpu• numorum aeris gracıi:: Syatematilc des dlte.ten
römischen Mürızwesena, Berlin, 1905; - H. G um m er u ı, Der römische
Gut•betrieb, (Kli o, Beibeft 5, 1906): - E. J. Ha ebe r I i o. Ae• gracıe,
Daa Schwergeld Rnma urıd Mittelitalien• einachlieaslich der ihm cıorauage­
henderı Rohbronzwiihrung, Fraokfurt alM. 19ı0; - E. J.H•ebe r I i n,
Die metrologiacherı Grundlagen der altereıı mittelilaliachen Mürızay.teme
(Zeitıc brift für Num iamatik XXVII 1917, ı. 60); - E. A. S y d e oham , The
Roman Monetory Sgatem, I (Num iıımatic Chronicle, 1918. •· 15S va. l; -
M. v. Bah r f e I d t, Die römische Goldınünzpriigung wlihrend der Ropublilc
urıd urıter Augu•tuıı Beri in, 1923; - H W i 1 1 e rs, Da• Rohkupfer
ala Geld der ltalılce, (Zeitıchrift der Numismatilc XXXIV, 1924, s. 194); -
H. Matti o g I y, The Roman-Campanian Coirıage and the Pgrrhic War
(Numi ■matic Chrooicle, 1924, •· 181 v.d.);-E. A. S y d e D ham, Aes grafle,
A Studg of the early Cast Cainages of Rome and Central ltaly, Londoo,
l6:l6; - J. T o ut a i D, L'economie antique (L'evolutioo de l'humanite ■e­
risi), Paria 1927 ;-R a od a 11 M a c I ve r, The lron Age in ltaly, Oır.foıd,
CEMİYET VE DEVLET, MEDENiYET VE KÜLTÜR 207

1927, !I. 105 -144; - T. Frank, Economie hi,torg of Rome2 • Londoo, 1927,
•· 69 vıı; - J G. M i I n e, The developmsnt of Roman Coinage, Oı:ford,
1927: - H. Mat tin g I y, Roman Coins /rom tlıe earliest rimes to the
fail of the Western Empire, London, 1928(1,k devir h;ıkkında: s. 1·551 ;­
W. G i e !I e c k e, ltalia Numismotica: Eine Geachiclıte der italischen Gı:ld­
sgsteme bis zıır Kaiserz.eit, Leipzig , )928; - H. Mat ti o g I y, The first
Age of the Roman Coinage (Journal of Roman Studic9 XIX, 1930 9.
l'J); - H. Mat tin ıı- 1 y ve E. S. G. Robioııon, The date of the Roman
denarius and other landmerks in earlg Roman Coinage ( Proceed ıngıı of
the British Academy XVIII, 1932 s, 211): - T e ıı oy Frank, An econornic
surveg of ancient Rome, 1. cilt: Rome and /talg of the Republic, Balti­
•nore, 1933; - H. M a t t i n g I y, The Romana- Carnpanian Coina_f(e. an old
problem /rom a new angle, (Journal of ıh- Warthursı- İnstitute 1. 1938, ıı.
197); - J. G Mi I ne , Roman literarg etıidence on the coinage (journal
of Roman Sturlİ,;ıı xxvııı. 1938. s. 70); - M ıı t ti o g I y ve K ı) b i D•
son, The earliest coinage of Rome in modern studies {Numismatic Chro­
oicle, 1938, 9, l vd.}:
Hukllk. Edebiyat, san'at ve din:
H u ı c h k e, lııriııprudentia Anteiustiniona, Berlin, 1861 v. d,; -­
E. C. C I ark. Earlg Roman Law, 1872; - L. v. K e 1 1 er, Der römische
Civilprocess 5, Berlin, 1876; - M ıJ ir he ad, Historical lntrodııction to
the Private Law of Rarne, Cambridge, 1886; - T h e od o r M o rn ın­
s en. Römisches Staatsrecht 3, 3 cilt, Leipzig, 1887-88; - Mit ı e i ı,
Reichsrecht und Volksrecht. Leipzi![, 1891 : - T he od o r M om m ıı en,
Rörnisclıes Strafrecht Leipıig, 1899; - C u q, lnııtitııtions jııridiques des
Romains, Paris, 1899; - F. Le o, Die Origirıalitı'it der römiııchen lite•
ratur. Göttioıren, 1904; - M itte is, Rörnisches Priv,,trecht biıı aııf die
Zeit Diokletians 1. 1908; - F. Be h n. Die Ficoronische Cista, 1907: - F.
O. W e i !I e, Chrırakteriııtik der lateinischen Sprache 4• Leip1.ig. 1909; -
P. W i 11 em 9, le droit public roı-nain 1, Louvain, 1910; -W. W. F o w I e r,
Religious experience of tJıe Roman People, Lonclon, 1911 ; - G. W i ıı sa­
w a, Religion und Kultus der Römer ı, München, 191'.?; - A. He k I er,
Bildniskunst der Griuherı und Römer, Stuttgart, 1912; - F- Le o, Ge•
ııchichte der römischen literatur, Leipı."g. 1913; - B. N ogara, Dell'­
influen,ea esercitata dall'Etruria su/la civilta e rıell'arte Ramanrı ( Di•s..r·
tazioni della Pootificia Aceademia Romana di Arch,.ol,,,ria, il. Seri. cilt XI,
1914, s. 123 v. d.); - R. Merle Pe terson, The cults of Campania
(Paperıı and Monogr.ıphs, of the American Acariemy İn Rome 1, (1919) ;­
L. H o m o, la Rome, antique : histoire-guide deıı monuments de Rome.
Pariı, 1921 ; - E. N o r d e n, Römisch� Literatur ( A. Gereeke ve E.
Norden, Eioleitung io die Alıertumswi•11,;n,ıchaft 1 3), Leipzi sr , 1923; - F.
v. D u h n, /talische Griiberkunde, Heidelbtrg, 1<124. s. 437-458; 533 v.d. ;
- T. F r a D k. Roman Buildings of the Republic .- an attempt to date
them /rom their materialıı (Proceedings of the American Aca<iemy in
Rome, 1924); - W. K r o 11, Studien zum Verstiindnis der römischerı li-
208 ROMA TARIHI. I.

teratur, Stuttgart, 1924: - A. G re ni er, le genie romnine dan, la


religion, la pensee et l'a,t (L'evolutio .. de l'bumanite serisi Parıı,
1925; - H. K o c b, Römiııche kunst. Breslau, 1925: - F. S t u d­
D İ c z k a, Drei frühe Römerköp fe (Festg,bc zur Winckelmannsfeier dea
archiolo!fİscheo Seminıırs der Uoiverııiti t Leipıig, 1926); - V. C h ap o t,
Le monde ro,nain IL'evolution de l'humanite serisi} Pariı, 1927 ;-K a ıı c b­
n it z .. W e in be r g, Studien zur etruırkischen und früh-römiııchen
Portriitkunııt (Mitteilungen de!I deutqcheo archioloıischen lnstitut-ı, Wömi­
ııche Abteiluı,g. cilt XLII. 1927, ıı.133v.d.); - Si e v eking, Ein altita­
lischf'r Po,trlitkopf (Münchner Jahrbücher rlı-r bilclenden Künsle, cilt V,
19.lB, ı. 28 v. d.): - P. W u i 11 e um i e r, Questions de ceramique italiote
(t-i evue a rcheoloırique. 5. ııeri. XXX, 1929. s. 185 v.d.): - E. S t r o n g,
Art in ancient Rom, 2 cilt, London, 1929; - A. K I o t z, Geschichte der
römisclıen literatur, Bielefeld ve Leipzig. 1930; - P f u h I, Male,ei und
Zeiclınunl( de, Grieclıen und Römer, il. cilt, ıı. 1 v. d. : - L. R. Tay I o r,
New liglıt on the Histarg of the Secular Gameıı (Ameriean Journal of
Philoloo, LV, l. 1934, s. 101 v. d.); - E. S c b w y z e r, Zu, Bronz.e
vem A q- rrorıe (Rheiniııcheı Muıeum 1<135, 97); - T. Do h r o, Zllr Ge­
ııchichte deıı italiııch-et,uıılciııchen Pa,tiilıı (Mitteilungen deı deutıcben
archiologiıcbeo lastitutı, Römiscbe Abteilung, cılt, LII, 1937, s. 119 v.cl.).
BEŞiNCİ BÖLÜM

BATI AKDENİZ DÜNYASININ FETHi


PÖN HARPLERİ
A. Birinci Pön harbi
1. V AHDETLl lT AL Y A'NIN BA Ti DENİZi MESELESi
ROMA'NIN KARTACA DEVLETi İLf:. MÜNASEBETLERİ
HARBİN SEBEPLERi

Vahdetll İtal•
Evvelce söylediğimiz gibi (s. 155, 185), Ro•
ya'nın iki ma'nın önderliği altında ltalya'da kurulmuş
me■ele■i ı olan Roma - ltalya konfederasyonunun sahası,
Doğu ve Bab M. ö. üçüncü yüzyılın ikinci çeyreğinde,
denlzlerlne kuzeydeki Apenin'lerden ltalya'nın batı ucun­
h&klmlyet
daki Messana boğazına kadar, hemen bütün
yarımadayı kaplamış bulunuyordu. Konfe­
derasyon artık yarımadadaki bütün yollara hakimdi; binaen­
aleyh halya, karadan tecavüzlere karşı hemen hemen masun
bir halde idi. Fakat, ltalya'nın doğusunda ve batısında geniş
sahilleri vardı ve buraları her türlü tecavüze karşı açıktı. Bu
durum ise, vahdetli bir ltalya'yı birbirine paralel iki mesele
karşısında bırakıyordu. B u n l a r d a n b i r i b a t ı d a k i T y r r­
h e n d e n i z i m e s e l e s i, ö t e k i s i d e d o ğ u d a k i A d r i a
d e n i z i m e s e l e s i i d i. ltalya'da ilk siyasi mekan vahdetinin
tamamlandığı bu sıralarda, batıya büyük bir deniz devleti olao
Kartaca hükmediyordu. Doğuda ise, Hellenistik devletler için­
de ltalya'ya en yakın büyük bir kara devleti olan Makedonia
hakimdi. Binaenaleyh, ltalya'nın doğudan ve batıdan taarruzdan
masun bir hale gelmesi, eğer s ö y l e d i ğ i m i z d e n i z I ere
h a ki m i y e t e b a ğ l ı i s e, b u d e v I e t l e r l e ç a t ı ş m a k
m u k a d d e r d i. Bu da, tabiatiyle, kuvvetle olacağı için her iki
mesele zaruri olarak askeri bir mahiyet alacaktı.

Roma Tarihi 14
210 ROMA TARİHi, 1.

Doiu me■ele■I I Olaylar, doğu meselesinin önceleri büyük bir


Hellenl■tlk tarihi önem kazanmadığını gösteriyor. Filhaki­
devletlerle ka, doğudaki Hellenistik devletler, ltalya'da
mtllia■ebet yükselen kudretin ileride kendileri için de bir
tehlike olabileceğini henüz kestirememişler, bu
büyüyüşüo hemen önüne geçecek kadar ileri görüş gösterme­
mişlerdir. Hatta bunlar, Pyrrhos ltalya'da Rom;.ı ile uğraşırken
dahi, seyirci kalmışlardı. Fakat, Pyrrhos harplerinin sonu, bu ba­
kımdan ltalya doğusundaki durumu kafi derecede açıklamış oldu.
Gerçekten, onun ölümünden sonra Epeiros devleti tam mana­
siyle önemsiz bir mevkiye düştü. Sahildeki Illyria hükümdarları
da, gayelerinde şuurlu bir politika gütmediler; sadece güçleri­
nin yettiği kadar korsanlık ve eşkiyalık yapmağa baktılar.
Balkan yarımadasını, kudret politikası bakımından, toplamak ve
ltaly.ı'daki olaylara müdahale etmek ödevi kendisine düşen
Makedonya ise, oradaki partiküler kudretleri bertaraf edeme­
diğinden, bu işi yapamadı. Daha uzaktaki hellenistik devletler
de, o sıralarda, kendileri için önemli olan işlerle meşgul idiler.
Bunlardan yalnız Mısır, ltalya olaylarının ehemmiyetini idrak
etti. Fakat, ltalya'da yükselmekte olan Roma'ya karşı cephe
alacağı yerde, onunla dostane münasebetlere girişti ve, M. ö.
273 'de, bir muahede yaptı. Çünkü, aradığı bu dostluğun, iki
nesil kadar bir zaman geçtikten sonra, Mısır'da bir Roma he­
gemonyasına döneceğini henüz farkedememişti.

Batı me■e1e■1 ı Halbuki, vaziyet batıda başka türlü idi : Filha-


K.artaca ile kika, ltalya batısındaki devletlerden hiç birisi
mtlna■ebet Roma'nın ta Messana boğazına kadar ilerle-
mesinin doğurduğu hadiselere gözlerini kapa­
mamışlardı. Roma'nın böyle batıya, Sicilya'ya doğru ilerlemesine
en az razı olacak devlet de Kartaca idi. Çünkü, bu hareket
onu en nazik yerinden tehdit etmek istidadını gösteriyordu.
Gerçekten Kartaca, daha Pyrrhos harpleri sırasında, Roma'ya
teklif ettiği askeri ittifak ile, Sicilya'ya hiç bir yabancı
müdahelesini arzu etmediğini ihsas etmiş bulunuyordu. Fakat,
Roma artık İtalya fütühatını bitirerek yarım adanın en ce­
nup noktasına kadar inmiş, Sicilya'nın yanı başına gelmişti.
Şimdi Roma ile Kartaca, nüfuz ve kudret mıntakaları bakımın-
BA Ti AKDENİZ DONY ASiNiN FETHi 211

dan birbiriyle doğrudan doğruya temasa başlamış oluyorlardı.


Bu vaziyet karşısında şu sual ortaya ç,kıyordu: Ro m a a c a ba
lt a lya'n ı n s ı n ı r l a r ı n d a k a l a c a k m ı i di?

Kartaca devle- Fakat burada, tarihi olaylara geçmeden önce,


tinin kuruluıu Kartaca devleti ve politikasına bir göz gezdir-
ve gellıme■l mek faydalı olacaktır: Kartaca (Carthago =
Yenişehir), Tyros (Sur) Adlı Fenike şehri tara­
fından, Fenike gemicilerinin uzak yolları aşması için bir üs
olmak üzere, Kuzey Afrika'da kurulmuş (M. ö. 814 ?) bir ticaret
kolonisi idi. Bugünkü Tunus körfezi içinde, küçiik bir dil şek­
lindeki kara parçası üstünde kain olan ve, hem kara hem de de­
niz cihetinden korunmuş bir halde bulunan bu yerden, karşıdaki
Sicilya, Sardinya ve ltalya'ya gitmek kolay olduğu gibi, Akde­
niz'in doğu ve batı kısımlarından olacak münakaleyi kontrol et­
mek de mümkün idi. Arkasındaki kara tarafında da, küçük Afri­
ka'nın çabucak erişilebilen münbit yerleri vardı. işte, her şeyden
evvel, tabiatın verdiği bu müsait durum, Kartaca'nın bir ticaret
şehri olarak Fenike kolonileri arasında önemli bir yer almasına
amil oldu. Fakat, Batı Akdeniz'de, eskiden serbest olan sahaların,
bilhassa Hellen rekabeti ile, daralması ve, bunun Fenike kolonileri
için tehlikeli bir hal almağa başlaması, Kartaca'yı, istikbali uğrun­
da daha enerjik ve şümullü bir şekilde harekete geçmeğe gö­
türdü. Kartaca böylece süratle gelişmeğe başladı : Filhakika, bir
yandan öteki Fenike kolonilerini kuvvetlendirmek, öte yandan da
tehdit edilen diğer devletlerle münasebetler kurup ittifaklar yap­
mak suretiyle, Kartaca, hem kendine istifadeler temin etti, hem de,
bilhassa şarktaki büyük hadiseler neticesinde ana şehirle miina­
sebetlerin kesilmesinden sonra, bu Fenike kolonilerinin hayatını
kendi mukadderatına bağlı bir hale getirerek, bunlar arasında ön­
der bir mevkie yükseldi. M. ö. 540'da Etrüsk'lerle birlik olarak
Phokaia Hellen şehri donanmasına karşı kazandığı Alalia
(s. 18) deniz zaferinden sonra da, yavaş yavaş, Sardinya'da,
Sicilya adası batısında, Balear adalarında ve Güney lspanya'da
nüfuz mıntakaları elde etmeğe muvaffak oldu.
212 ROMA TARiHi, 1.

Kartaca deniz Kartaca'nın, önceleri tamamiyle iktisadi bir


hAklml�etlne manzara gösteren bu yükselişi ve önderliği,
dayanan bir sonradan siyasi bir hakimiyete döndü ve böy­
tlcaret dev- lece Kartaca, Batı Akdeniz'de deniz hakimiye-
letl oluyor tine dayanan BÜ y ü k b i r t i c a ret d e v I e t i
h a l i ne g e I d i. Eskiden kurulmuş Fenike kolonileri ile bizzat
kendisinin kurduğu şehirler, muahedelerle kartaca'ya bağlandı­
lar. Kuzey Afrika'da Tripolis'deki Leplis Manga'dan batıya
doğru ta Atlantik sahilindeki Tingis (Tanca) ve Liksos'a kadar
bütün şehirler, onun elinde idi. Güney ispanya sahilindeki Malaca
ve Gades en önemli yerleri arasında bulunuyordu. Korsika ve
Sardinya'da iyi işleyen ticarethaneleri vardı. Sicilya'da Motge,
So/us ve lilgbaeum (Lilgbaion) gibi müstahkem mevkiler, geniş
planlar için istinat noktaları teşkil ediyordu. Bu şehirlerin etrafın­
daki sahalara sokulmak isteyen bütün yabancı ticaret teşebbüsleri,
cebirle ve:;a muahedelerle sistematik bir şekilde dışarı atılmış,
Batı Akdeniz böylece bir Kartaca gölü haline getirilmişti. Cebe­
lüttarık boğazının, M. ö. Altıncı yüz yıl sonundan itibaren, Hel­
len'ler de dahil, bütün yabancı gemilere kapalı oluşu, Kartaca
ticaret devletinin kudretini gayet açık bir şekilde göstermekte
idi.

Kartaca ticaret Bu büyük ticaret devletinin politikasına, tabi­


devletinin da• atiyle, ticari görüşler hakimdi. işte bundan
yandığı kara dolayı Kartaca daima k u v v e t l i b i r d o-
■aha■ı n a n m a t u t m a y ı v a z i f e b i I m i ş, fa k a t
k e n d i s i n e t e r r i t o r i a 1 b i r e s a s k u r­
m a k i ş i n i u z u n za m a n i h rn a l e t m i ş t i r. Filhakika, şehir
arazisi için epey müddet yerlilere kira vermiş olan bu devlet,
ancak M. ö. beşinci yüzyılda, bu yerlileri itaat altına alarak
kendi malı bir kara sahası elde etmeğe muvaffak oldu. Batıda
oturan yerli kabileleri de, gene ancak bundan sonra, ve o da
harp hizmeti için, muahedelerle kendisine bağlıyabildi. Fakat, o
zaman bile, hala çok iptidat bir halde bulunan, iç Afrika ahalisinin
hayatına karışmadı. Esasen Kartaca, ispanya ve Sardinya'da
da yerli halkın hayatına müdahelede bulunmamıştır. Sicilya'da
ise, adadaki Hellen'lerin M. ö. 480'de kazandıkları Himera deniz
zaferi ile böyle bir müdahale imkansız kalmıştır.
BATI AKDENiZ DÜNYASININ FETHi 213

Kartaca Karlaca devletinin yapısı hakkında pek az


devletinin şeyler biliyoruz. Yalnız, şu muhakkak ki, Kar-
yapı■ı taca, s e r v e t e s a s ı n a d a y a n a n a r i s-
t o k r a s i n i n i k t i d a rı el i n d e t u t t u ğ u
b ir c u m h u r i y e t t i. Filhakika , burada halkın yalnız
formel bir hükümranlıgı vardı; siyasi hakimiyet zengin asılle­
rin elinde idi. Devletin başında, tıpkı Roma'daki consul'lere uyan,
iki hakim (su//etim) bulunuyordu. Fakat, bunlar yalnız sivil ida­
reye bakıyorlardı. Bu hakimlerin memurluk süreler; de birer sene
idi; ancak, Roma'dakinin aksine, bunlar. arka arkaya bir çok
defalar seçilebilirlerdi. Bundan dolayı bu memurluk uzun zaman
bir ailenin elinde kalabiliyordu. Scınra, Roma'da olduğu gibi,
Kartaca'da da, aristokratik unsuru temsil eden bir senatus meclisi
vardı. M. ö. beşinci yüzyıldan itibaren, içinde üçyüz klan reisinin
aza bulunduğ'u bu meclis, bütün umumi işleri kontrol ediyor, harp
ve sulha karar veriyordu. Bunun içinden kurulmuş olan otuz
kişilik bir komisyon da, kontrol vazifesiyle Suffetim'lere yardım
ediyor ve böylece senatus'un çok önemli bir icra organını teşkil
ediyordu. Kartaca esas teşkilatında bundan sonra, demokratik
unsuru teşkil eden halk meclisi geliyordu. Üzerinde kanun vaz'ı
fonksiyonu olan bu meclis, aynı zamanda, yüksek memurları ve
generalleri seçerdi. Mamafih. halk meclisi burada uzun zaman
hemen hemen hiç bir kıymet kazanamamış ve ancak, siyasi
muvaffakiyetsizlikler yüzünden senatus'un itibardan düştüğü,
siyasi ve askeri idareler arasında anlaşmazlıklar baş gösterdiği
vakit önem kazanabilmiştir.

Kartaca'da Filhakika, Kartaca'da askerlik işleri sivil idare­


a■kerlik ve den tamamiyle ayrı tutulmuştu. Burada, Roma'-
ordu dakinin aksine, her askeri iş için bir general
seçilirdi. Bu hal, komutanların ordu başında
uzun zaman kalabilmesini ve böylece, aynı zamanda, iyi harp ya­
pabilen askerlerin yetişmesini sağlamakla beraber, kendi başına
buyruk generallerin türemesine de büyük imkanlar veriyordu.
Askerlerin de hemen tamamiyle paralı olması bunu· kolaylaştı­
rıyordu. Gerçekten, Kartaca vatandaşı, Roma'dakinin tersine,
askerlik hizmeti bilmezdi; çünkü burada vatandaş pek nadir,
o da bizzat Kartaca şehrinin müdafaası bahis mev7.uu olduğu
214 ROMA TARIHI, 1.

zaman, hizmete alınıyordu. Mamafih, şehirdeki asil ailelerin


evlatlarından subay yetiştirmek te ihmal edilmiyordu. Ordunun
esasını müttefiklerin verdikleri askerlerle çeşitli memleketlerden
para ile tutulmuş ücretliler teşkil ediyordu. Böyle bir orduyu
beslemek ise, tabiatiyle, ancak Kartaca gibi bir ticaret devle­
tinin kuvvetli maliyesi ile kabil oluyordu.

K.artaca'da Kartaca'nın medeniyet kültür hayatından da pek


medeniyet az bilgimiz vardır. Şehirde yapılan hafriyat az
ve ktlltllr sonuçlar vermiştir. Çünkü burası sonradan, bir
Pön şehri olarak, ta mezarlarına varıncaya ka­
dar, Romalı'ların gazabına ve tahribine uğramıştır. Yalnız, şu
muhakkak ki, K a r t a c a m e d e n i y e t v e k ü 1 t ü r b a k ı­
m ı n d a n d a i m a b i r Ş a r k d e v 1 e t i o 1 a r a k k a l m ı ş, v e
ö n e m l i b i r r o l d a o y n a m a m ı ş t ı r. Mevcut eserler eski
Şark san'atının taklidini ve biraz da Hellen tesirini göstermek­
tedir. Bununla beraber, söylemek lazımdır ki, bugünkü kağıt
paranın proto-tipi sayılabilecek olan deri para'yı, ilk önce icadedip
kullanan bu ticaret devletidir. ilim ve edebiyatta da oldukça
payı vardır: Mesela ta Batı Afrika'daki Kamerun'a kadar
gitmiş olan büyük kaşifleri H a n n o ' nun, Atlantik sahillerinin
araştırılması hakkındaki eseri ile, devlet adamlarından M a g o'
n u n ziraat hakkındaki eseri, başlıca yaratmaları arasındadır.
Mamafih, Kartaca'lıların bu başarılarına ve Akdeniz muhitine
intibaklarına rağmen, H e l 1 e n v e R o m a a l e m i o n l a r ı
h e p ş a r k l ı g ö r m ü ş v e, o n l a r d a d a i m a b i r y a b a n­
e ı l ı k h i s s e t m i ş t i r.

Kartaca'nın
işte, biraz da belki kavimler ve kültürler ara­
ltalya ve Sicil- sındaki bu tezat, M. ö. beşinci yüzyıl sonunda,
ya Hellen'lerl Hellen'lerle Kartaca arasında tekrar bir müca­
lle mtlna■e- dele başlamasına ve bunun bir daha sükun
betleri bulmamasına amil olmuştur: Syracusae'li (Sgra-
kusai) D i o n y s i ô s ile A g a t h o k I e s ve Epeiros'lu P y r r h o s,
bu mücadelede Sicilya Hellen'lerinin önderliğini yaptılar. Fa­
kat, bu işte Hellen'lere nihai bir muvaffakiyet nasip olmadı.
Çünkü bunlar, müşterek düşmana karşı, evvelce de bir vesile ile
söylediğimiz gibi (s. 145), hiç bir zaman gereği gibi birleşeme-
BA Ti AKDENİZ DÜNY ASiNiN FETHİ 215

diler. Hatta, bundan dolayıdır ki, Kartaca, Pyrrhos harplerin•


den sonra, Sicilya'da yeni muvaffakiyetler bile kazandı ve, adanın
doğusuna doğru ilerliyerek oradaki durumunu sağlamlaştırdı.

Kartaca'nın İşte, tam bu sıralarda, Güney İtalya Hellen


Roma ile şehirleri üzerine hakimiyet kurmuş olan Roma
miina ■ebetleri da, ta Sicilya karşısındaki Rhegium'a (Rhegion)
kadar geldi ve burada, Kartaca nufüz mıntaka­
siy le direkt olarak temasa başladı. Şimdi ne olacaktı?
Acaba Roma, Kartaca'ya karşı, eski çekingen politikasına
devam edebilecek miydi ? Gerçekten, o zamana kadar
tamamiyle farklı menfaatler peşinden koşan ve, başka
politikaler güden bu iki devlet, birbirleriyle daima anlaşabil­
mişlerdi. Çünkü, Kartaca israrla ve eneriik bir surette, Batı
Akdeniz'de yalnız kendi ticaretini hakim kılmağa çalışmış, Roma
ise, ltalya'da siyasi hakimiyete erişmeğe, İtalya vahdetini kur­
mağa uğraşmıştı. Roma ltalya vahdetini kurmakla meşgul olduğu
müddetce, Kartaca ile her hangi bir çatışmadan daima kaçın•
mıştı. ilkin cumhuriyetin birinci senesinje, daha sonra da, Liitia
ve Samnit harpleri zamanında, nihayet M. ö. 279/8 de, Pyrrhos
harbi sıralarında yapılan muahedeler, bunu açıkca göstermekte
idi. Roma bütün bu muahedelerle, Kartacanın istediği gibi, Si­
cilya sularına müdahalede bulunmamağı taahhüt etmişti. Yani
iki devlet menfaatleri, böyle ayrı istikametler gösterdiği müd­
detce her hangi bir anlaşmazlık olmamıştı.

Roma-Kart.aca Fakat, artık ltalya vahdetini kurmuş olan Roma


anlaımazlığı şimdi, bir Batı denizi meselesi karşısında bu-
ve ■ebebl ı lunuyor, siyasi menfaatleri ve iddiaları da tabia-
lle■■ ana ve tiyle başka bir istikamet alıyordu. Binaenaleyh
t
Mamer in'ler bunların, Kartaca'nın ticari menfaatleri ile ça­
tışması ve anlaşmazlık çıkarması mukadderdi. Ancak, şunu
söylemek lazımdır ki, bu anlaşmazlık Sicilya'da Messana
boğazındaki karışıklıklar yüzünden nisbeten erken patlak
vermiştir. Bu da, Sicilya'da, Syracusae (Syrakusai) tiranı büyük
A g a t h o k l e s'in (M. ö. 317 - 289) ölümünden sonra, tahaddüs
eden olaylarla ilgilidir. Filhakika, bu adamın ölümünden sonra
Messana'da bulunan Campania'lı ücretli askerler isyan ederek
şehri zaptetmişler, İtalya ile Sicilya arasındaki boğaza hakim
216 ROMA TARİHI, 1.

olan bu noktada, bir Mamertin'ler devleti kurmuşlardı. Bunlar,


çok geçmeden, o zaman bitkin bir halde olan, Hellen şehirleri­
nin tehlikeli hasımları oldular. Nihayet tekrar kuvvetlenen
Syracusae bunlarla uğraşmağa başladı. Tek başlarına kendi­
lerini müdafaa edemiyeceklerini gören Mamertin'ler yabancı
müdahalesi aramak zorunda k.ıldılar. Batının kuvvetli deniz
devleti olan Kartaca ile bir ittifak yaptılar ve, şehre bir Kar­
taca muhafız kıtası aldılar. iki cepheli bir harp yapamıyan
Syracusae kıralı ikinci H i e r o n savaşı bıraktı. Fakat az sonra
vaziyet değişti. Mamertin'ler yardım için Roma'ya müracaata
karar verdiler. Bir heyet göndererek Messana'nın Roma • İtalya
konfederasyonuna katılmasını teklif ettiler.

An1aımaz1ı .ıı. Roma şimdi cihan tarihi çapında dğır bir ka-
6 ın
harp dot rma- rar vermek zorunda idi. Siyasi mülahazalar
a
■ı lhtlmall ka r- Mamertin'lerin kabulünü icabettiriyordu. Çünkü,
ıı■ında Roma- bir defa ve her şeyden önce, şayet bunu kabul
••• darama etmezse, Kartaca'nın Messana'da yerleşmesi
ve buradan boğazı kapayarak Roma'nın Ion ve Adria denizle­
riyle münakalesini kesmesi ihtimali vardı. Bundan başka, Kar­
taca'nın böylece bütün Sicilya adasını kendi devleti içine
alması da muhtemeldi. Nihayet, B a t ı d e n i z i n e h a k i m i y e­
t i n b i r i n c i e s a s ı S i c i I y a h a k i m i y e t i i d i. Fakat,
şu da muhakkaktır ki, Roma Mamertin'lerin bu isteğine muva­
fakat ettiğ'i taktirde, Kartaca ile harp çekinilmez bir olay ola­
caktı. Halbuki, Kartaca zamanın en büyük dooanmasına ve
para kuvvetine sahipti. Roma'mn ise ne ona karşı çıkacak do­
nanması vardı; ne de maliyesi o kadar inkişaf etmişti. Hatta
Romanın, süratli iş gördüğü ve ilerlediği taktirde dahi, kat'i
neticeyi alması şüpheli idi. Çünkü, konfederasyonun ltalya'yı
müdafaa teşkilatı henüz tamam bir halde değildi. Gerçi bizzat
Roma şehri, bu deniz devleti tarafından hemen hemen taarruz edi­
lemiyecek bir halde idi; fakat, ltalya'nın uzun sahillerini kara
kuvvetleriyle korumak zordu. Binaenaleyh çıkacak bir harbin
uzun süreceğini ve, Roma'nın, her şeyden önce, bir deniz dev­
leti haline gelmek zorunda kalacağını da düşünmek lazımdı.
BATI AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 217

Roma'nın Hülasa, Mamertin'lerin teklifi karşısında Roma'-


kararı, lılar, yalnız harp ve sulh üzerine değil, aynı
Roma Sicilya'- zamanda Roma'nın müstakbel politikası hak­
ya el uzatıyor kında da karar vermiş olacaklardı. Devletin
konservatif unsuru olan ve, böyle bir müdaha­
lenin ne zaman işe yarıyacağını bilen Roma senatus'u, Mamertin­
leri tatmin edici bir cevap vermekte tereddüt etti: ittifakı red­
detti. Fakat, layıha halk meclisince kabul olundu. Umumi Roma
politikasını deniz emperyalizması istikametine götürecek olan bu
işte, halkın hangi zümresinin arzu ve iradesinin kat'i bir rol oy­
nadığını tesbit etmek güçtür. Yalnız şu muhakkak ki, orta sınıfın
teşebbüs ruhu, Roma'nın yeni ödevlerini görmüş ve senatus'un
tereddüdünü aşmıştı : 8 u, d e n i z a ş ırı R o m a e m p e r ya 1-
i z m a s ı n ı n d o ğ u ş u n u g ö s t e r i y o r d u. Ç ü n k ü R o m a
b ö y l e c e l t a lya po l i t i k a s ı n d a n ç ı k ıyo r, Ak d e n i z
p o l i t i k a s ı n a g i r i y o r d u.

2. BiRİNCi PÔN HARBİNİN SAFHALAR!


SİCiLYA VE AFRİKA'DAKI SAVAŞLAR VE SULH

Kartaca ile Roma'nın Messana'yı ltalya ittifak sistemine


Roma ara■ ında alması, yalnız bu şehri ilgilendirdiği için, Roma
harp patlıyor önce Kartaca'ya harp ilan etmedi: yalnız
süratle hareket ederek, Bruttium'da bulunan
ordusundan bir kısmını Ap p i u s C l a u d i u s C a u d e s komu­
tasında boğazdan öteye, Sicilya'daki Messana'ya gönderdi.
Fakat, daha buraya Roma askerleri gelmeden, şehirde bir isyan
çıktı ve bu tsnada, kaledeki Kartaca'lıların komutanı, Kartaca
filosunu beklemeden teslim oldu. Roma ordusu böylece müşkü­
latsız şehre girdi ve ilerlemeye başladı. Bunun üzerin Kartaca'lı­
lar da enerjik bir hareket yaparak Sicilya'ya asker gönderdiler
ve Agrigentum (Akragas) şehrine muhafızlar koydular. Roma'­
nın Sicilya işlerine müdahalesini kendisi için bir tehdit sayan
Syracusae şehri tiranı Hieron da şimdi, Kartaca'ya yanaştı ve
Messana'ya-dolayısiyle Roma'ya-karşı müştereken harp etmek
için, Kartaca ile bir ittifak yaptı. Her iki müttefik Messana'yı
karadan ve denizden muhasara ettiler. Fakat, başka bir Roma
ordusunun ltalya'dan Sicilya'ya geçmesini önleyemediler. Roma
artık adayı terk etmeği düşünemezdi. Roma, kendisine ve müt-
218 ROMA TARİHi, l.

tefikine olan bu hareketler karşısında protestoda bulundu ve,


isteklerinin reddedilmesi üzerine, Kartaca'ya resmen harp ilan
etti. Bu suretle iki büyük devlet arasında tam yirmi üç sene
süren birinci Pön harbi başlamış oldu ( M. ö. 264).

Harp SlcUya'da O sene, önce Syracusae'liler mağlup oldular ve


geulıllyor I çekildiler: sonra da Kartaca'lılar çekildiler ve
Syracu■ae Ro• Messana muhasarasını bırakmak zorunda kal­
ma ile ittifak dırar. Ertesi sene yeni consul'ler ile bir Roma
yapıyor ordusu daha geldi. Bunlar, görünüşe göre,
hala Messana ile olan ittifakı tanıtmak için savaşıyorlardı.
Fakat, harp sahasının süratle genişlemesi, harbin hedefini
açıkca göstermiş oldu. Messana meselesi burada sanki bir
bahane olmuştu. Roma şimdi Sicilya'yı sistematik bir şekilde
fethe başladı. Roma'lıların Syracusae şehri istikametinde iler­
lemeleri, Hieron'un müttefiki Kartaca'yı feda etmesini ve Roma
ile sulh yapmasını sonuçladı. Hieron Roma tarafına geçen
cemaatlerden vaz geçti; esirleri iade etti; yüz talonton'luk
harp tazminatı verdi ve Roma ile doslluk ve ittifak muahedesi
yaptı ( M. ö. 263). Bu suretle Batı Akderıiz'de asırlarca büyük
devletler sırasında bulunmuş, bir kaç defa bunların en kuv­
vetlisi olmuş olan Syracusae, şimdi Roma'ya bağlı bir devlet
oluyordu. Bu, tabiatiyle, Roma'nın Sicilya'daki vaziyetini epeyce
düzeltecek bir olaydı.

R , A I Müttefiki Syracusae'nin Roma tarafına geçme­


g:::.:•nza:;r; sini önliyemiyen Kartaca, vaziyetin ciddiliği-
ni ancak şimdi anladı. Geniş hazırlıklar yaptı
ve, kuvvetli bir orduyu Agrigentum'a (Akragas) yolladı. Fakat
Roma'hlar da M. ö. 262 'de Sicilya'ya yeni bir consul ordusu
daha getirdiler ve bu şehri muhasara ettiler. Tabiat tc1rafın­
da n iyi korunmuş olan ve, zamanın her türlü tekniği He mü­
dafaa edilen şehir, altı aydun fazla Roma'lılar tarafından mu­
hasara edildi. Nihayet bir Kartaca ihtiyat ordusu da mağfop
olunca, şehirdeki Kartaca garnizonu çekildi ve Agrigentum
böylece Kartaca'nın elinden çıktı (M. ö. 262). Roma Agrigentum
şehrini şiddetle cezalandırdı. Pyrrhos'a karşı halya'daki mu­
harebelerde tecrübe kazanmış olan Roma'lılar, Sicilya'da Kar­
taca'hlara da üstünlüklerini isbat ettiler.
BATI AKDENlZ DÜNYASININ FETHİ 219

Roma kavvetll Bu, büyük bir askeri muvaffakiyetti; fakat kat't


bir donanma bir netice getirmemişti. Şimdi ne olacaktı ? Bir
yapmata karar kaç müstahkem yere sıkıştırılmış olan Karta-
veriyor ca, adayı elinde tutmak için müdafaa vaziye-
tinde kalamazdı. Roma'yı Sicilya'dan atmak
istiyorsa, Roma'nın buradaki ordusunu ltalya'daki üslerinden
koparması, hatta belki ltalya'ya taarruz etmesi şarttı. Bunun için
de denizde derhal harekete geçmesi zarurt idi. Kartaca gerçi de­
nize hakimdi; ancak bu hakimiyetini bilfiil kullanması lazımdı.
Fakat, diğer cihetten, bu prensip Roma için de aynı önemi
haizdi. Filhakika, eski Sicilya muharebeleri göstermişti ki, Kar­
taca'nın Sicilya batısındaki müstahkem yerlerini, bunlar Kartaca
ile denizden irtibat sağladıkları müddetce, karadan almak müm­
kün değildi. Binaenaleyh, Roma'nın da denize önem vermesi
lazımdı: Böylece işte Roma'da o sırada Kartaca'hları Sicilya'­
dan atmak için, kuvvetli bir donanma yapmak lazım geldiği
fikri ortaya çıktı. Roma hemen gereken şeyi yapmağa, kuv­
vetli bir donanma inşa etmeğe karar verdi.

Roma donan- Mamafih bu, Roma'nın ilk önce o zaman do­


maaı Kartaca nanma yapmağa kalktığı demek değildir.
donanmaaı ile Donanma, daha M. ö. dördüncü yüzyılda
çatı,ıyor Roma için önem kazanmıştı: Latin sahil
şehirleri ile olan harpler bunu isbat etmektedir.
Sonra, Roma, Hellen deniz kuvvetlerinden bir kısmını çoktandır
kendi hakimiyet sahası içinde toplamış bulunuyordu. Syracusae
donanması da artık onun hizmetine girmişti. Roma'nın şimdi
yaptığı iş başka bir şeydi: Roma artık siyasi ve askeri geliş­
menin sıklet merkezini tamamiyle denize çevirmek, ve bunda,
müttefiklerinin vasıtalarından ziyade, kendi kudretine dayanmak
istiyordu. Bununla Roma, aynı zamanda, bir deniz devleti ola­
caktı. Bu ise çok büyük çapta bir değişme idi. Fakat Roma,böyle
değişmelerde mutad olan bütün aksaklıklara rağmen, büyük
bir er,erji sarf ederek, bu işi başarmağa çalıştı. Bir sene gibi az
bir zaman içinde (M. ö. 260) büyük bir donanmayı muharebeye
hazır bir hale koydu. Bir taraftan Sicilya'da karada harekat
yaparken, öte tarafta, G a i u s D u i I i u s komutasındaki yeni
donanma da, Sicilya kuzeyinde, Mylae'de, deniz muharebesini
220 ROMA TARiHİ. 1.

kara muharebesine döndüren Roma muharebe tarzını zorlı­


yarak, ilk büyük deniz zaferini kazandı (M. ö. 260). Roma böy­
lece Kart:ıca ile denizde de boy ölçüşebildi�ini gösterdi.
S i c i l y a h a r b i n i n m a h i y e t i yavaş y a v a ş b e l l i
o l m a ğ a b a ş I a m ı ş t ı : 8 u h a r p 8 a t ı d e n i z i n e h a k i­
m i y e t h a r b i i d i.

Roma, harekAtı
Fakat, bu deniz zaferi de, stratejik bakımdan
Afrika'ya kat'r bir netice vermedi. Çünkü, her iki tarafta
naklediyor da zamanın ve bu harbin istediği büyük çapta
komutanlar yoktu. Yenilgi nihayet Kartaca'nın
aklını başına getirmişti. Bununla beraber harekata ancak
M. ö. 257 'de yeniden bir canlılık gelebildi. 1-tasım filolar
Sicilya kuzeyindeki Tyndaris önünde gene büyük bir deniz
muharebesi yaptılar. Gerçi bu muharebe de kat'i neticeyi
vermedi; fakat Roma'nın elde etmeğe çalıştığı deniz üstün­
lüğünü o anda sağlamış göründü. Bıınun üzerine Roma
harp sevk idaresi, çok cürctkar bir strateji planı düşün­
dü: Taarruzu Afrika'ya nakledip bizzat r:iüşmanın kalbine,
Kartaca'ya hücum ederek kat'i neticeyi alacaktı. Birçok nakliye
gemileri ile muazzam bir donanma teçhiz edildi ve kuvvetli bir
ihraç ordusu hazırlandı. Fakat, Afrika'ya geçmeden önce, yolu
açmak ve, itmam işlerinin selametini temin etmek için, denizde
kat', bir netice almak lazımdı. Kartaca bunu anladı ve donan­
masiyle karşı çıkmakta tereddüt etmedi. Sicilya'nın Güney sahi­
lindeki Ecnomus (Eknomos) burnu önünde Roma'lılar, tıpkı Mylae
muharebesinde olduğu gibi, gene kendi taktiklerini zorlıyarak,
Kartaca'yı hissedilir bir mağlubiyete uğrattılar ( M. ö. 256 ).
Roma stratejik bir muvaffakiyet kazanmıştı : Afrika yolu
açılmıştı.

Roma Afrlka­
Romalı'lar, Kartaca'nın doğusunda, Clupea,
da mağlilp dolaylarında ıssız bir yere, muharebe yapmadan
oluyor çıktılar (M. ö. 256). Fakat, bu kadar büyük bir
ordunun yabancı memlekette iaşesi mümkün
görülmediğinden, Afrika'da consul A t t i 1 i u s R e g u l u s komu­
tasında yalnız iki legio'luk bir ordu bırakıldı; öteki consul geri
gönderildi. Regulus'un ordusu Kartaca'ya yürümeğe başladı.
Kartaca'nın müttefikleri korktular ve kendisinden ayrıldılar.
BA Ti ı\KDENİZ DÜNYA SiNiN FETHİ 221

Kartaca k.uadan ve denizden sarıldı. Kartacalılar şaşırdılar.


Sulh müzakereleri açtılar. Fakat müzakereler Roma consul'unun
aşırı talepleri yüzünden akim kaldı: Roma consul'u harbin artık
bittiğini, Kartaca'lıların her şeye ı azı olacaklarını sanmıştı.
Regulus böylece Afrika seferinin en müsait anını kaçırmış olu­
yordu. Filhakika, Roma consul'unun bu siyast basiretsizliği,
sadece, Kartaca'mn müdafaa ve mukavemet iradesini şiddetlen­
dirdi. Kartaca, yeni askerler topladı ve, o sırada orada bulunan
Sparta'nın maruf taktikci ve teşkilatcı generallerinden K s a n -
t h i p p o s'u, ordunun başına getirdi. Bu adam, hellenistik harp
taktiğinin ön planda tuttuğu suvari ile fillerden istifade etmesini
bildi. O esnada Roma consul'u bir hata daha işledi: Muharebeyi
düşmanın istediği Bugrades denilen düz bir sahrada kabul etti.
Roma ordusu, iskender harp taktiğini iki kanat muharebesine
çeviren Ksanthippos tarafından, süvari ile her iki kanattan
sarıldı ve imha derecesinde mağlup oldu. Ancak ufak bir kısım
kurtulabildi. Regulus teslim olmak zorunda kaldı. (M. ö. 255).

Ha'l"p tekrar Böylece, Roma'nın Afrika'ya taarruzu suya


Slcilya'ya geçi- düştü. Fakat, felaket bununla bitmedi: Filhakika
yor ve Roma- mağlubiyeti haber alan ve Kartaca körfezi do­
nın donanma ğusunda Hermes burnunda bir Kartaca filosu­
kudretl ■ö- nu mağlup ederek Afrika'daki ordunun baki-
nüyor
yelerini almağa muvaffak olan Roma'll ı ar,
dönüşte, Sicilya sahillerindeki Camerina yanında müthiş bir
fırtınaya tutularak hemen hepsi mahvoldular. Harp artık
tekrardan Sicilya adasına geçti. M. ö. 254 'den sonra da
muharebeler adanın batısında cereyan etti. Kartaca Afrika'da
kazandığı zaferin heyecanı ile yeniden bütün kuvvetiyle harbe
sarıldı. Bir Roma donanması, Panormus'dan Roma'ya giderken
gene fırtınaya tutularak, battığı sıralarda, Kartaca Sicilya'ya,
fillerle tp.kviyeli kuvvetli bir ordu yollamağa muvaffak oldu.
Bu ordu M. ö. 25l'de Panormus'da Roma consul'u C a e c i l i u s
'v1 e t e 11 us 'a taarruz etti. Fakat müthiş bir mağlubiyete uğradı
ve fillerini de kaybeti. Mamafih, Roma'nın Sicilya batısında
Lilybaeum ve Drepanum adlı Kartaca müstahkem mevkilerine
olan taarruzları da neticesiz kaldı. Hatta bu sonuncusunda
Roma'lılar mağlup olarak filolarını da kaybettiler (M. ö. '.M9).
222 ROMA TARİHİ, 1.

Az sonra Camerina önünde bir filoları daha mahvoldu. Şimdi


Kartaca'lılar tekrardan denizde üstün bir duruma girdiler.
Roma'lılar birbiri arciı sıra gelen deniz felaketleri karşısında,
deniz muharebesi yapmağa olan heves ve itimadı kaybetmeğe
başladılar. Halbuki, yukarıda da söylediğimiz gibi ( s. 219),
Sicilya harbinin sonun ancak, kat'i neticeli bir deniz muharebesi
ile alınabilirdi.

Kartaca ,1ı H a- Uzun süren savaşların verdiği yorgunluk neti­


mllkar Barka■ sinde M. ö. 248'de harp sahasında adeta bir
Sicilya'ya duraklama oldu. Fakat az sonra ( M. ö. 247) ,
geliyor bu senelerin en meşhur şahsiyeti olan Kartacah
general H a m i l k a r ( Yıldırım) B a r k a s Sicil­
ya'ya geldi ve, muharip devletlere son bir gayret ve hareket
daha getirdi: Hamilkar, derin bir vatan aşkı ile yanan, her şeyi
istihkar edici bir iradesi olan cesur bir askerdi. Bir müddet
adanın batısında müdafaada kaldıktan sonra, böyle küçük ha­
reketlerle stratejik bir netice çıkmıyacagını anladı. Büyük bir
taarruz hareketine girişerek kat'i neticeyi almağı ve Roma'yı
sulha zorlamağı düşundü: Kartaca donanmasını ltalya sahillerine
taarruza gönderdi; oraya ihraç yaptırarak harbin cereyanını
değiştirmek istedi. Fakat, bu manevraısı neticesiz kaldı. Bu­
nun üzerine Hamilkar, Sicilya'da kara üstünlüğünü elde etmeğe
)(ayret etti. Adanın batısındaki Kartaca savunma sistemini
yeniden organize etti ve böylece oradaki' Kartaca mevkilerini
altı sene müddetle Romalı'lara karşı müdafaa etti.

Fakat, bunlar da harbin katt neticesine tesir


Roma yen lden . . ,
kuvvetli bir tmedı. Bu netıceye, ancak, Roma , nın K artaca -
e
donanma dan üstün olduğunu gösteren irade ve gayreti
yapıyor müessir oldu. Filhakika, gerek Roma'nın, gerekse
müttefiklerinin harp kudreti henüz sö!lmüş de­
gildi: Halk fedakarlıkta devam ediyor, senatus'un siyasi ira­
desi de harpte sebat ediyordu. Bu fedakarlıklar ve bu çelik
irade ile Roma'lılar şimdi yeniden gayrete geldiler. Fakat Roma,
Karada, hele bilhassa Hamilkar gibi bir hasım karşışında, kati
neticenin alınamıyacağını biliyordu: Gene bir deniz muharebesi
yapmak lazımdı. işte bu düşünce ile Roma, M. ö. 243'de
BATI AKDENiZ DÜNYASININ FETHl 223

tekrardan muazzam bir donanma yapmağa karar verdi. bu


donanma, Roma vatandaşının, devlet için her şeyini vermeğe
hazır olması iradesinin bir tezahürüdür: Zengin, fakir her kes
bu işe katıldı ve M. ö. 242 'de muharebeye kabiliyetli büyük
bir donanma meydana geldi. Donanmanın komutanlığına da
G. Lu t a t i u s C a t u l l l u s getirildi.

Roma denizde
Fakat, M. ö. 249'dan beri denize tekrar hakim
kat'i neticeyi olmuş olan Kartaca da, mevkiini muhafaza için,
alıyor gayret sarfediyordu. Kartaca amirali Ha n n o,
Sicilya batısındaki sularda, Hamilkar'ın ana
vatan ile irtibatını temine çalışıyordu. C a t u l l u s bunu ansızın
yakalamak için M. ö. 241 senesi ilk baharında donanmasına,
Lilybaeum karşısındaki Aegates adaları yanında mevki aldırdı
ve, ağızlarına kadar malzeme ve asker yüklü Kartaca donan•
masına bir baskın yaptı. Hanno'nun ihtiyatsızlığı kendisine bir
muharebeye, Kartaca'ya da bir harbe mal oldu ( M. ö. 241) :
K a r t a c a d o n a n m a s ı m a h v o I d u. B i r s e n e d e n b e r i
R o m a 'l ı 1 a r t a r a f ı n d a n m u h a s a r a e d i 1 e n ve, a n cak
d e n i z d e n i r t b a t t e m i n e d e b i 1 e n S i c i l y a ' d a k i K a r­
t a c a m ü s t a h k e m m e v k i 1 e r i ( Lilybaeum ve Drepanum ),
ar t ı k m ü d a f a a s ı z k a l ı y o r d u. Bi n a e n a l e y h, Si c i 1 y a
K a r t a c a i ç i n k a y b o l m u ş d e m e k t i. R o m a, y i r m i ü ç
ş e n e d e n b e r i u ğ r u n da s a v a ştı ğı s t ra t eji k n et i c e y i
e l d e e t m i ş t i.

Kartaca Roma
Kartaca'nın mukavemet iradesi kırılmıştı; sulh
ile ■ulb yapıyor istedi. Hamilkar, Roma ile sulh müzakereleri
ve Birinci Pön yapmak gibi çok ağır bir vazifeyi üzerine aldı.
harbi bitiyor Roma generali razı oldu; çünkü, bizzat o da
uzun süren harbi bir sulha bağ-lamak istiyordu.
Generalltr arasında iptidai bir anlaşma yapıldı: Bunda Kartaca,
Sicilya adasını tahliye etmeği, Syracusae ve müttefikleri ile
harb yapmamağı, esirleri fidyei necat almadan iade etmeği
ve, yirmi senede ikibin ikiyüz talonton'luk harp tazminatı
vermeği kabul ediyordu. Fakat bu şartlar Roma'da hafif
görüldü. Halk meclici generallerin yaptığı bu önsulhu tasdik
etmedi. N i h a i ş a r t l a r ı n t e s p i t i i ç i n s e n a t u s o n
k işi I i k b i r k o m i s y o n y o l l a d ı. Bu k o m i s y o n h arp
224 ROMA TARIHI, 1.

t a z m i n a t ı n ı üç b i n i k i y üz t a l o n t o n ' a y ük s e l tti
v e ö d e m e m üd d e t i n i d e o n s e n e y e i n d i r d i. A y nı
z a m a n d a lt a l y a i l e S i c i l y a a d a s ı a r a s ı n d a k i
L i p a r a e a e (lipari) t a k ı m ad a l a r ı n ı n d a t a h l i y e s i n i
i s t e d i. K ala c a b u n l a r ı d a k a b u l e d e r e k S u l h u
i m z a e t t i. ( M • ö . 241 ) . H e m e n h e m e n b i r ç e y r e k
a s ı r s ür e n B i r i n c i P öıı h a r b i b ö y l e c e s o n a e r d i.

B. Birinci Pön harbinden sonra Roma ve Kartaca

1. ROMA'NIN KAZANÇLAR! VE İTALYA iLE DENİZ AŞIRI


MEMLEKETLERDE TEŞKlLATLANMASI

Roma'nın Roma ile Kartaca .arasır.daki Birinci Pön har­


harpten ka- bini sonuçlayan M. ö. 241 sulnu, Roma'ya
zançla rı ve önemli kazançlar sa�lamıştı. Çünkü, bir defa,
yeni vazifeleri Roma bununla Sicilya adasını alıyor ve böylece
ilk defa olarak deniz aşırı toprak elde etmiş
oluyordu. Sonra, Roma Sicilya'yı almakla Kartaca'yı, Tyrrhen
denizi havzasında, yalnız Sardinya ve Korsika'ya sıkıştırmış
oluyor ve böylece, vahdetli İtalya'nın, esasında Sicilya ve bu
adalara sahip olmağa mütevekkif olan, Batı denizine hakimiyet
meselesinin hallinde önemli bir hamle yapmış oluyordu. Nihayet
Roma bu sulh ile, hem içerde, hem de dışarda teşkilatlanmak
için müsait bir zemin ve durum elde etmiş oluyordu. Roma
için şimdi düşünülecek şey, ancak kazandıklarını muha­
faza için lazım gelen tedbirleri almak ve, bilhassa, Kartaca'nın
ilerde, onun bu durumunu sarsabilecek hareketlere geçmesini
önlemeğe çalışmak idi.
Sicilya'nın llh a• Gerçekten, harbin sonunda Roma'nın karşısına
kı ve ldareal çıkan ilk mesele, İtalya dışında elde ettiği
meselesi toprakların , yani Sicilya'nın, idaresi ve teşkilatı
işi olmuştur. Roma bunu nasıl halledecekti ?
Acaba deniz aşırı olan böyle bir memleketin, ltalya'daki yerler
gibi, Roma'daki cemaat devleti memurları tarafından idaresi
mümkün olacak mıydı ? Yoksa, buranın Roma devleti içine
alınmasında yeni bir şekil mi aramak lazım gelecekti? Uzun bir
au'ane içinde realizma ile konservetizmayı birleştirmeğe alışmış
olan Roma politikacıları, bu işde, Roma'nın Sicilya'da bulduğu
BATI AKDENiZ DÜNY ASiNiN FETHl 225

eski ve, harp esnasında orada yaratmış olduğu bazı yem


durumları benimsemek yolunu tuttular: Roma ile müttefik olan
Syracusae ( Syrakusai ) müstakil kaldı ve arazisini muhafaza
etti. Daha önce Roma ile müsait şekilde muahedeler yapmış
olan diğer Hellen şehirlerinin vaziyetleri eskisi gibi bırakıldı.
Adanın bunlardan geri kalan, takriben yarısı kadar kısmı,
doğrudan doğruya Roma'ya ilhak olundu.

Sicilya deniz
Fakat bu ilhak, ltalya yarımadasındaki ilhak­
aııırı ilk lara benzemiyordu. Çünkü bu, adayı adeta tabi
provlncla memleket durumuna sokan bir ilhaktı ve::, bu
oluyor tabiiyetin karakteri de, Roma'nın buradan vergi
alma sisteminde, yani burayı istismar şeklinde,
ifadesini buluyordu. Esas itibarile mahsulüm onda birini tutan
rusumun tarh ve cibayetinde, önceleri, Sicilya'nın büyük bir kıs­
mında o zamana kadar cart olan nizama uyuldu ve, varidatın tah­
sili için de her sene bir quaestor (defterdar) gönderilmekle iktifa
olundu. Fakat, çok geçmeden anlaşıldı ki, adada huzur ve süku­
nun temini için Roma'nın, yalnız askeri değil, kazai yetkiyi de
üzerine alması icabediyordu. işte, bu ve benzeri zaruretler niha­
yet adadaki idare şeklini tayin ettiler. Adanın bütün idaresine
bakmak üzere, M. ö. 227 senesindt; buraya kazai ve icrai tam
sela.hiyetle bir praetor gönderildi ve, böylece, Sicilya'da ilk
Roma provincia'sı (eyalet) kuruldu. Bu, Roma'nın ilk defa deniz­
aşırı bir yerde uyguladığı yeni bir idare ve tabiiyet sistemi idi.
Devrin Roma'lısı için, genel o.arak, bahis mevzuu olan yerin
devletin malı olduğu, istediği -gibi kullanıp istismar e<iebileceği
manasına gelen ve, bu bakımdan, bugünkü müstemleke mefhu­
munu da ifade edebilecek olan bu tabiiyet ve idare sistemine
ileride ayrıca temas edilecektir.

Roma Sardlnya
Fakat, Roma'nın kazancı yalnız bu olmadı ;
ve Korslka'ya Sicilya'nın fethi arkasından, zahiren birbiri ile
da el atmağa münasebetli görünen başka kazançları da oldu.
hazırlanıyor Gerçekten Birinci Pön harbinin, Roma'yı ser­
best bırakan ve bilhassa zafer'in meyvelerini
rahatsız edilmeden toplayabilmesini mümkün kılan neticesi, onu
daha fazla teşebbüsler yapmağa götürdü. Bunların birincisi,
Batı denizi hakimiyetine erişmelc için, Roma'nın, en yakın bir
Roma Tarihi 15
226 ROMA T ARIHl. I.

hedef olan Sardinya ve Korsika adalarına ayak basması ol­


du. Filhakika, Roma daha harp içinde buralara l,ir kaç defa
donanma yollamıştı. Şimdi ise bunları almak için müsait
- fakat hukuki'. olmayan - bir fırsat ortaya çıktı: Aşağıda da
görüleceği gibi, harpten mağlup çıkmış ve malt sıkıntılar için­
de kalmış olan Kartaca'nın, o zaman, hem Afrika'daki paralı
askerleri isyan etmiş, hem de Sardinya'dakiler baş kaldırmış­
lardı. Bunlar kartaca'nın zaafından istifade ederek komutanlarını
öldürdüler ve adaya hakim oldular. Roma, bu hadiseler karşı­
sında evvela, hüsnü niyetini gösteren bir tarafsızlık muhafaza
etti ise de, M. ö. 238'de vaziyetini değiştirdi ve aslleri himaye
etti. Çünkü, bu vesile ile Sardinya 'yı ele geçirmek kolay
olacaktı.

Kartaca ile
Roma'nın bu hareketinde M. ö. 241 sulhunun
ikinci sulh I rencide edildiğini görmekte haklı olan Kartaca,
Sardlnya ve Sardinya'daki isyanı bastırmak için tedbir
Kor■lka da pro- almağa başladı. Fakat Roma, Kartaca'nın bu
vlncla oluyor hazırlıklarını haber alınca bunda bir harp
sebebi görerek savaşa karar verdi. Afrika'daki isyanı henüz
bastırabilmiş olan Kartaca bu vaziyet karşısında ne yapacağını
şaşırdı: O anda Roma'ya yeni bir harp açmağa kendinde
takat göremediği için, anlaşmıya razı oldu ve, y e n i b i r su Ih
m u a h e d e s i y I e S i r d i n y a 'yı R o m a 'ya t e r k e t t i. Fakat
Roma bir zorbalık daha yaparak Kartaca'ya bin ikiyüz talanton'­
luk harp tazminatı yükledi (M. ö. 237). Arkasından Korsika ada­
sını da zaptetti. Her iki ada böylece Roma'nın eline geçmiş oldu.
Şimdi buralarda teşkilat kurmak meselesi kalıyordu. Gerçekten,
Roma, Kartaca gibi adaların yalnız bazı sahil kısımlarını işgal
etmekle kalmadı ; hemen bütün memleketi vergi mükellefiye­
tine soktu. Bu da yerli halk ile bir çok muharebelere götürdü.
Nihayet M. ö. 227 senesinde her iki ada birleştirilerek, Roma'­
nın deniz - aşırı ikinci provincia'sı kuruldu. M. ö. 241 su l h u'­
n u n m ek a n p o l i t i k a s ı b a k ı m ı n d a n n e t i c e l e r i
ş i m d i t a m a m i y l e el d e e d i l m i ş o l u y o r d u. Ç ü n­
k ü , b u b ü y ü k a d a l a r ı n i ş g aJi i l e R o m a K a r­
t a c a'yı t a m a m i y l e Ş i m a li A f r i k a ' d a k i s a h a s ı n a
a t ı y o r ve, y a l n ı z T y r r h e n d e n i z i n d e d e ğ i 1,
b e l k i B a t ı A k d e n i z'd e d e h a k i m b i r v a z i y e t e
g e ç i y o r d u.
BA Ti AKDENİZ DÜNYA SiNiN FETHi 227

Roma,nın itaI• Roma'nın M. ö. 241 sulhundan sonraki işle•


ya'dakl ı,ıerl I rinden biri de, şimdi, 1 talya doğusundak'ı Adrıa
·
Kuzeydeki Gal- denizi ile yakından a:akadar olmasıdır. Fakat
ler meselesi bu, ayrı bir mesele teşkil ettiği için ileride,
başka bir münasebetle, Roma'nın Doğu denizi
meselesi ile, anlatılacaktır. Burada daha ziyade ltalya'daki
işler bahis konusu edilecektir. Gerçekten, Roma'nın bizzat
ltalya'da halle mecbur olduğu önemli meseleler vardı. Bunla·
rın en başında halya'nın Kuzeyindeki Po (Padus) nehri havza­
sında oturan Galler (Kelt'ler) meselesi geliyordu. İtalya'nın
emniyeti bakımından çok lüzumlu bir yer olan burası, hala
vahdetti İtalya camiası içine alınmış değildi. Filvaki, Roma'nın
kendileriyle sulh yapmış olduğu tarihten (M. ö. 285) beri, Galler,
memleketlerinde sakin kalmışlar ve hatta, yavaş yavaş, İtalya
ve Hdlen kültürünün içine bile girmeğe başlamışlardı. Bununla
beraber, bu Gal kabileleri Roma'ya karşı hala düşman vazi•
yetinde idiler. Bu ise, Roma-ltalya konfederasyonu şeklinde
vahdetlenmiş bir ltalya için tehlikeli idi. çünkü, bir defa Po
(Padus) nehri havzası, geopolitik bakımdan ltalya'nın adeta
akropolis'i ( kalesi ) mesabesinde idi ve, muhakkak surette,
ltalya'da vahdeti kuran devletin elinde bulunması lazımdı.
Sonra, burası ltalya'nın en zengin yerlerinden biri idi. Bura­
sını elde etmek Roma'nın bilhassa küçük çiftci zümresi için
iyi olacaktı. Nihayet Roma, bu suretle karada da genişliyerek
İtalya vahdetini Alp'lere kadar uzatacak ve, böylece, deni·z:lerde
kazanmış olduğu mevkie karada tam bir muvazene kuracaktı.

ülasa, Galler meselesi ancak, Po (Padus)


Gallerln endi- H
ıelerl ve tep- ovasının Roma-İtalya konfederasyonuna ilhak
kileri edilmesiyle halledilebilecekti. Burada dikkate
değer nokta şurasıdır ki, Galler meselesinin
Roma'lılar tarafından şimdi ele alınmasına, gene bizzat Galler
vesile oldular: Daha M. ö. 238 'de Gallerden bir kısım ayak­
landı ve Roma ile aralarında tekrar bir gerginlik başladı. Bu
gerginlik, M. ö. 232'de, o zaman Roma'da Pleb tribunus'u olan
ve nobilitas'a karşı mücadelede çiftçilerin lideri bulunan G a i u s
F I a m i n i u s 'un yaptığı bir teklifin yankıları ile büsbütün
alevlendi: Flaminius, Roma tarafından takriben elli sene
228 ROMA TARİHi, 1.

evvel işgal edilen ve ager Gallicus adı verilen, Sena Gallica


ile Ariminum arasındaki hudut yerlerinin, Roma vatandaşlarına
taksimini teklif etmiş ve bu teklifi kabul edilmişti. Gailer,
Flaminius'un bu teşebbüsünü, Roma'nın, emperyalist deniz
politikasını bırakarak karada genişlemek ve büyük ziraat devleti
haline gelmek için attıiı enerjik bir adım olarak gördüler ve
bunda Gallerin istiklalleri için büyük bir tehlike sezdiler. Bu
endişe nihayet fiiliyat sahasına intikal etti. Galler kendilerini
müdafaa için etraftaki bütün akrabalarından yardım istediler
ve harekete geçtiler.

1 harpı lnsubr'lardan, Boi'lerden ve, Alpler ötesindeki


G a11ere
Roma Gallerl Gallerden mürekkep muazzam bir Kelt ordusu
mağlGp ediyor Apenin'leri geçti ve Etruria'ya girdi ( M. ö.
:l25). Roma bu tehlike karşısında derhal ted­
bir almakta geçikmedi. Ordularını Kelt'lere karşı çıkardı.
Galler Faesulae'de Roma ordularından birini tuzağa düşürdüler.
Fakat, consul L. A e m i l i u s, mağlup orduyu muhakkak bir
imhadan kurlardı ve, aldığı ganimetleri emniyete almak için
kuzeye giden düşmanı, sahile doğru inmeğe icbar etti. Tam bu
sıralarda Sardinya'da bulunan öteki consul A t i I i u s da, küçük
bir ordu ile, Pisa'ya ihraç yaptı ve Güneye doğru yürüdü. Bu
suretle Roma'Iılar Galleri Telamon mevkiinde kıskaç içine
aldılar. iki cephede savaşmak zorunda kalan Galler bütün
kuvvetleriyle, ric'at yollarını kesmiş olan consul Atilius üzerine
saldırdılar. Consul öldü ; fakat Gallerin ordusu da imha edildi
(M. ö. 225).

Roma P o hav• Bu imha muharebesi, yalnız Galler tehlikesini


za■ını ilhak bertaraf etmekle kalmadı ; aynı zamanda, Ro·
ediyor ve teı• ma'nın bu zaferin tesiriyle Galler memleketine
kilAtlandırıyor taarruz etmesini de mümkün kıldı. Gerçekten,
bu fırsattan istifade etmek isteyen Roma, Po
havzasını ilhak etmek için, derhal Kuzey ltalya'ya yürüdü
(M. ö. 224). Kanlı muharebeler oldu. Consul M. C l a u d i u s
M a r c e I l u s, Cla.stidium muharebesinde (M. ö. 222), consul
G n. C o r n e l i u s S c i p i o da Gallerin meşhur şehirle­
rinden Mediolanum'un (Milano) alınmdsında temayüz ettiler
(M. ö. 222). Neticede bir çok Gal kabileleri itaat altına alındı.
BATI AKDENiZ DÜNY ASiNiN FETHi 229

Gallerin mukavemeti sönmüştü. Bunlar Roma ile muahede ya­


parak arazi vermeğe mecbur oldular. Artık A l p' 1 e r e k a d a r
o l a n y e r l e r R o m a'n ı n e l i n e g eçi y o r, b ü t ü n
lt a l ya'n ı n s i y a si m e k a n v a h d e t i k a ti o l a r a k
t a m a m l a n m ı ş o l u y o r d u. Roma burada derhal teşkilat
işlerine girişti. Stratejik yollar yaptı: Roma ile Ariminum ara­
sında, censor Flaminius'un adiyle anılan meşhur yol ( Via Fla­
minia ) itmam edildi ve, Ariminum'dan Mediolanum' a do�ru
uzatıldı ( Via Aemilfa). Memleketin emniyetini sağlamak için
de kuvvetli müstahkem mevkiler yapıldı ve koloniler kuruldu
( Placenlia ve Cremona, M. ö. 218). Bunlar, önemli stratejik
noktalar üzerinde olmaları dolayısile, yeni devirlere kadar yaşa­
mış olan bir çok şehirlerin esaslarını teşkil ettiler.

2. KARTACA'NIN KAYIPLARI VE BUNLARI TEL.AFi


ETME DÜŞÜNCELERİ

Afrlka'da Gc- Birinci Pön harbinde Kartaca ağır bir yenilgiye


r etli aRke rlerin uğramış bulunuyordu. Bu yenilme, Kartaca'nın
tayanı ve müt- m�vkiini fena halde sarsmış ve, az kalsın, haya-
teflklerln tına malolacak olan, bazı hadiseler doğurmuş-
ayrılma■ı tur. Bunların en önemlisi ücretli askerlerin
isyanıdır. Filhakika, son olarak Sicılya'da dövüşen ve harp
bitince oradan alınarak, ihtiyatsızca Afrika'da Sikka şehrine
getirilen ücretli askerler, orada mali sıkıntılar dolayısiyle, ken­
dilerine, tam ücret verilemiyeceği söylendiği zaman, isyan ettiler
ve, Kartaca'yı tehdide başladılar. Kartaca elinden geleni yap­
mağa çalıştı ; fakat hükumet zayıf göründükçe asilerin istekleri
yükseldi. Hatta bunlar, Kartaca'nın Afrika'lı müttefikleri olan
yerli ahaliyi de kışkırtarak kendi taraflarına çektiler ve, onlarla
birlikte, Utica ve Hippo şehirlerini muhasara ettiler; Kartaca'nın
hinterlandı ile her nevi münasebeti kesildi ve şehir tek başına
kaldı.
Sardinya'dakl Tebaasına ve müttefiklerine uyguladığı idare
tayan ve Roma tarzının sakatlığını gösteren bu isyan ile, Kar­
ile ikinci aulh taca, büyük bir tehlike içine girmiş bulunuyordu.
muahede■ i Harpten bitkin bir halde çıkmış olduğu bir
zamanda, bizzat kendi askerleri ve müttefikleri
tarafından yokedilmek durumuna düşmüştü. işte, bu sırada
230 ROMA TARIHI, J.

H a m i l k a r, kurtarıcı bir kahraman olarak tekrar ortaya çıktı.


Hamilkar, elinde kalan bir avuç askerle şiddetli bir te'dip hare­
ketine girişti. Bir taraftan kanlı muharebelerle asileri tenkil
ederek, diğer taraftan da diplomasi ile, onlara yardıma koşan baş­
kalarını durdurarak, muhakkak bir felaketin önüne geçmeğe çalıştı.
Nihayet Kartaca, Hamilkar'ın askeri dehasiyle kurtuldu ve Kar­
taca'lılar da, üç sene büyük sıkıntılar çektikten sonra, rahat bir
nefes aldılar (M. ö. 238). Fakat, Kartaca Afrika'da bunlarla
meşgul iken, yukarıda söylediğimiz gibi (s. 226), Sardinya'daki
askerler de isyan ederek komutanlarını öldürdüler. Kartaca
bunları te'dibe hazırlandığı sırada Roma'nın ultimatumu geldi.
Roma ile yeni bir çatışmaya iktidarı olmayan Kartaca, Sardin­
ya'yı terketmeği ve, ayrıca, bin ikiyüz talantonluk harp tazmi•
natı vermeği kabul ederek Roma ile yeni bir sulh muahedesi
yapmağa mecbur oldu. (M. ö. 238).

Kartaca'aın Ücretli askerler harbinin ve, Roma ile yapılan


■ulhtaa ■onra- bu ikinci hacaletli sulhun ardında, Kartaca,
ki feci duru.mu yalnız dar bir mekanda sıkıntı içine düşmüş
olmakla kalmıyor, belki ilerisi için çok endişe
verici bir duruma da girmiş bulunuyordu. Filhakika, daha
otuz sene önce bütün Batı Akdeniz'de münakale ve ticaret inhi­
sarını elinde tutan bu büyük devlet, şimdi, hemen hemen her
şeyini kaybetmiş bir halde idi. Keyfiyet en kısa görüşlüleri bile
düşündürecek kadar ciddi bir mahiyet arzediyordu. Çünkü,
devletin artık o eski deniz ticaret politikasına devam etmesine
imkan yoktu; bu haliyle pasif bir vaziyette kalması da, tedrici
bir ölüm demekti.

Kart aca, kayıp• Fakat, Kartaca'nın yaşamak için bir şeyler


la rıaı l■panya'• yapması lazımdı. Binaenaleyh Kartaca lılarm,
da telAflye Birinci Pön harbinde kay betmiş olduklarını
kalkıyor başka şekilde telafi etmeği düşünmelerine hay•
ret etmemek lazımdır. Ancak, bu telafi acaba
ne şekilde olacaktı? Kartaca'da birbirine muarız olan iki grup­
tan biri, yani muazzam çiftlikleri köle kütleleri ile işletmekte
olan eski tüccar aristokrasisi zümresi, her şeyden feragete hazırdı.
Bu grup Roma ile her hangi bir çatışmadan çekiniyor, zararları
zeka ve ticaret zihniyeti sayesinde Afrika'da telafi etmeği düşü-
BATi AKDENİZ DÜNYASiNiN FETHİ 231

nüyordu. Fakat, asırlardan beri limandan ve deniz-aşırı ticaret­


ten ekmek parası kazanan, denizden kaybettiklerini toprak iş­
lerinde telafi edemeyn geniş halk kütlesi, yani demokratlar, hala
devletin eski emperyalist tradisyonuna bağlı idi. Bu demokrat­
lar, Kartaca politikasını başka mahreklere yöneltecek kudrette
bir adam olan ve, lspanya'da yeni yerler kazanmak ve istis­
mar etmek suretiyle zayiatı telafi etmeği düşünen Hamilkar'ın
fikrini desteklediler. Nihayet bu fikir üstün geldi ve Hamilkar,
o sırada Kartaca politikasını idare eden demokratik lider
Hasdbrubal'in yardımiyle, vasi selahiyetlerle, ispanya için baş­
komutan tayin edildi (M. ö. 237). Kartaca'nın bu hareketi için
tarihte analogia'lar yok değildir: Mesela lngilizler, Afrika'daki
kolonilerini 1783'de kaybetmeleri üzerine, koloni politikalarının
siklet merkezini daha ertesi sene, Pitt'in "Doğu Hindistan Ka­
nunu., ile, Hindistan'a çevirmişlerdir.

Kartaca,nın Hamilkar'ı lspanya'ya göndererek orada ken-


yeni hareketi- disine istikbal aramağa kalkan Kartaca nın
aln maaA■ı tarihinde, şimdi, yeni bir safha açılmak üzere
idi. Hadiselerin iyice kavranılması için, bu­
rada bir parça durmak faydalı olur. Gerçekten, acaba
Hamilkar'ın bu fikri ile, yalnız bir zarar telafisi mi, yoksa, ile­
ride Roma'ya karşı tasarlanan bir intikam harbi için lspanya'nın
bir hareket üssü yapılması mı düşünülmüştür? Her şeyden
önce şunu teslim etmek gerektir ki, Kartaca'nın kaybettiklerini
telafiye çalışması hayati bir zaruret idi. Fakat, şu da doğrudur
ki, zararların - bilhassa mümkün mertebe çabuk - telafi
edilmesi, ancak, Roma ile her türlü çatışmanın önüne geçilmek
suretiyle kabul olabilirdi. Halbuki, Kartaca'nın bunları lspan­
ya'da telafiye kalkışması, artık Batı denizinde hakimiyeti eline
alan ve, tabiatiyle onun lspanya'da her türlü nüfuz v� kudret
genişletmesini istemiyecek olan Roma ile çatışması sebeplerini
içinde saklamakta idi. Bu keyfiyet, Hindistan'a yerleşen lng;fiz­
lerin, Napoleon'un Mısır'ı işgal etmesiyle, Fransa'ya karşı takın­
dıkları tavra ve bunun doğurmuş olduğu hadiselere benzetilebilir.
Hülasa, Kartaca'lıların Roma ile ergeç böyle bir çatışma
olacağını önceden göze almış olmaları lazımdı. Kaldı ki, Roma'nın,
hasmının zaafından merhametsizce istifadeye kalkışması, Kar­
taca vatanperverlerinde kendisine karşı zaten müthiş bir kin de
232 ROMA TARiHi. 1.

uyandırmış bulunuyordu. Binaenaleyh, Kartaca'lıların veya, hiç


değilse, Kartaca'nın vatanperver komutanlarının, lspanya'daki
faaliyetleriyle devleti kuvvetlendirdikten sonra, Roma'ya karşı
bir intikam harbi yapmak tasavvurunda bulunabilecekleri de
kabul olunabilir.
i■panya ve İspanya (Hispania) eskiden, ligur'lar denilen
Kartaca'blar en eski yerli halktan maada bir de, aslen Lib-
ya'lı kabilelerden olan /ber'ler ile meskiindu.
Savaşkan bir kavim olan Iber'ler, memleketin bilhassa iç böl­
gelerinde şehirler ve kaleler kurmuşlardı. M. ö altmcı yüz­
yıldan itibaren buraya kuzeyden Kelt'ler (Galler) geldiler ve
evvelkilerle karışarak Keltiber'leri teşkil ettiler. Memleketin
maden bakımından tabii zenginliği erkenden bir çok şehirlerin
parlamasına amil oldu. Bunlar arasında, daha M. ö. ikinci Bin yılda
kudretli bir hale gelen Tartessos şehri, yarımadanın başlıca tica­
ret merkezlerinden biri idi. Yarımadanın bu zenginliği sonradan
Fenike ve Ege dünyasından da tüccarlar cezbetti. Fenike'liler is­
panya sahillerinde bir çok koloniler kurdular. Bunlardan bilhassa
Gades ve Malaca önem kazandılar. Bir aralık Hellen'ler de Massi­
lia'dan (Marseille) kalkarak, lspanya'yı kolonize etmeğe çalıştılar
ise de, Fenike dünyasının Batı Akdeniz'deki öncü şehri Kartaca,
Hellen'leri buradaıı yavaş yavaş attı; hatta eski Fenike koloni­
lerini bile kendine tabi bir hale getirdi. Tartessos şehri bölgesi
de M. ö. altıncı yüzyıldan itibaren, Kartaca'nın hükümranlığına
geçti ve uzun zaman böyle kaldı. Ancak M. ö. üçüncü yüzyılın
ortasındadır ki lspanyü'nın Güney kısmının Karlaca'nın elinden
çıkmış olduğunu görüyoruz. Mamafih o zaman da bir kaç sahil
şehri, gene Kartaca'ya tabi bulur.makta idi.

Kartaca'nın işte, Hamilkar M. ö. 237 senesinde lspanya'nın


i■ panya'dakl bu Giiney sahiline geldi ve, yarımadanın fethi
ffttuhatı ı için burada ilk üssü kurdu. Daha önce ücretli
a
H milkar ve askerlerin çıkardıkları isyanı bastırmağa ve
Ha■drubal memleketini kurtarmağa muvaffak olan Hamil­
kar'ın buradaki işlerinin teferruatını bilemiyoruz. Yalnız,
şu muhakkak ki, kendisi hiç bir taraftan taciz edilmeden, lspan­
ya'da senelerce fütuhat yaptı. Bu fütuhat ile Tartessos ve Hin-
BA Ti AKDENİZ DÜNY ASiNiN FETHi 233

ter1andını tekrar elde etti ve, o zamana kadar yalnız bir kaç
şehre inhisar eden Kartaca hükümranlığını Güney lspanya'nın
içerlerine kadar genişletmeğe muvaffak oldu. Fakat nihayet,
harplerden birinde öldü (M. ö. 229). Ordu onun yerine damadı
Ha s d r u b a l 'i başkomutan seçti ; Kartaca da bunu tastik
etti. Hasdrubal, Hamilkar'ın planlarını tatbike devam ederek,
bir taraftan harplerle, diğer taraftan diplomasi yolu ile,
yarımadadaki Kartaca koloni memleketini Doğuya ve Kuzeye
doğru genişletti. Keltiber kabileleriyle yaptığı muahedelerle
ordusuna onlardan asker almayı dd temin ederek, Karta­
ca' nın lspanya'daki harp kudretıni yükseltti. Nihayet, Doğuya
ve Kuzeye yapılacak hareketler için iyi bir üs ve liman olan
Yeni Kartaca (Carthago Nova) şehrini kurarak buradaki koloni
memleketi için büyük bir pazar yeri ve, o zamana kadar noksan
olan, bir Baş-şehir yaratmış oldu. Artık Kartaca için yarımada­
da ticaret yerleri açılmış, gümüş madenlerinden gelen kazançlar
Roma'ya harp tazminatı ödemeği kolavlaştırmağa başlamıştı.
K a r t a c a k a y b e t t i k I e r i n i l s p a n y a ' d a t e 1 a f i y o l u­
n a g i r m i ş b u l u n u y o r d u.

Roma Kartaca'- Roma'lılar, Kartaca'nın lspanya'daki işlerine


nın İspanya'- göz yummuş değildiler; fakat, önceleri belki de
daki mevkini bunların ktiçük çapta olduğunu sandıklarından,
t anıyor daha sonra da, Illyria ve Keltler (Galler) mese-
lesi ile uğraştıklarından, bu hadiselere büyük
bir önem vermediler. Bununla beraber, Roma Kartaca'dan
ispanya hareketleri hakkında izahat istemekten de geri kalmadı.
Lakin, bu istizahlarma hep müphem ve kaçamaklı cevaplar
aldı. Hatta Roma, M. ö. 231'de, Kartaca'nın vermekte olduğu
harp tazminatının son taksiti bitince, istizah için lspanya'ya bir
elçilik heyeti yolladığı zaman da Hamilkar bunları kaçamaklı
çevaplarla geri göndermeğe muvaffak oldu. Roma'nın endişesi
gittikçe büyüyordu. Roma'lılar Kelt hücumlarının hemen arife­
sinde lspanya'ya bir heyet daha yolladılar. Roma elçileri ile
Hasdruba) arasındaki müzakereler neticesinde nihayet bir an­
laşma meydana geldi (M. ö. 226). Roma, her halde o zamanki
Kelt tehlikesi dolayısiyle, ispanya üzerinde Kartaca ile bir an­
laşma yapmağa razı olmuştu. Filhakika, yapılan bu muahede ile
234 ROMA TARIHI, 1.

Kartaca'ya Kuzey Doğu lspanya'da hudut hatlı olarak Ebro


(/berus) ırmağı tesbit edildi (Jberus anlaşması). R o m a bununla,
belki, Kelt'lerin lspanya'dan yardım görmelerinin önüne geçmiş
ve kendisini bu tarafta emniyet altına almış oluyordu; fakat,
buna mukabil, K a r t a c a n' n ı n l s p a n y a' d a k i m e v k i i n i
t a n ı m ı ş v e Ib e r u s n e h r i g ü n e y i n i k a y ı t s ı z ş art s ı z
K a r t a c a'y a b ı rak m ı ş o I m a k l a, o n a b u r a d a t a m b i r
h a r e k e t s e r b e s t i s i v e r m i ş o l u y o r d u.

C. İkinci Pön harbi


t. HARBİN PATLAMASINA GÖTÜREN SEBEPLER VE VESİLELER
TARAFLARIN HARP PLANLAR)
Lakin, Roma Galleri ltalya'da mağlup edip te
Hannlbal
i ■paınya'da Gallia Cisalpina'yı ilhak edince, lspanya'da
ba,komutan Kartaca'lılara yaptığı bu tavizata pişman oldu
oluyor ve, her vesile ile bunu geri almağa çalıştı. Bu
sıralarda ise, Hasdrubal, şahsi bir düşmanlık
yüzünden lspanya'da öldürüldü (M. ö. 221). Ordu bunun yerine
Hamilkar'm büyük oğlu, henüz yirmi altı yaşında bulunan,
Hannibal'i başkomutan seçti ve Kartaca'da bu seçimi tasdik
etti. Çocukluğu Birinci Pön harbinin son senelerinin sıkıntıları
içinde geçmiş olan Hannibal, daha dokuz yaşında iken babası
ile birlikte İspanya'ya gelmiş, burada bütün hadiseleri beraber
yaşıyarak, genç yaşta olgunlaşmış, yüksek askeri komutan­
lığa erkenden liyakat göstermişti. Kendisi babasının bütün
hasletlerine, hatta fazlasiyle, sahip bulunuyordu. Kaide olarak
babadan evlada geçmediği söylenen "deha ,, , denebilir ki, bunda
bir istisna yapmıştı. Filhakika, Hamilkar'ın asker ve devlet
adamı olarak bütün meziyetlerine teverüs eden Hannibal
ile Kartaca, şimdi yüksek kabiliyetli bir asker ve aynı zamanda
geniş görüşlü bir politikacıya kavuşuyordu.

Hannibal vazife başına geçince, babasının ve


Saguntum me•
■ele■I ve Roma eniştesinin yarım kalan planlarını tatbike devam
ile anıa,mazlık etti. Bazı yerli kabilelerle birkaç muharebe
yaparak, lspanya'nın Ebro (lberus) nehrine ka­
dar olan bütün Doğu ve Orta kısımlarını hakimiyeti altına aldı.
Nihayet, bu kısımda müstakil olarak yalnız bir tek ş�hir kaldı.
BATI AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 235

Bu da, Saguntum şehri idi. Saguntum aslen bir lber şehri


olmakla beraber, direkt olarak Massilia (Marseille) ile, endirekt
olarak ta Roma ile münasebette bulunmakta idi. M. ö. 220 sene­
sinde burada bir karışıklık çıktı. iktidarda bulunan zümre Roma'­
ya, diğer kısım halk da Harınibal'a müracaat ettiler. ltalya'da
Kelt ( Gal ) tehlikesini bertaraf etmiş, Doğudaki güçlükleri
halletmiş olan Roma'nın, ispanya politikasına dönmemesi
için artık herhangi bir sebep kalmamıştı: Roma Saguntum'a
derhal bir elçilik heyeti yollıyarak ittifak yaptı. Saguntum şehri
böylece Roma himayesine girmiş oldu. Roma elçileri bundan
sonra, Hannibal'e de giderek, Roma'nın Saguntum ile bir ittifakı
olduğunu bildirdiler ve bu şehrin işlerine herhangi bir müda­
haleden sakınmasını, Ebro (lberus) nehrini de aşmamasını
sert bir lisanla talep ettiler. Roma'nın bu taleplerinden sonun­
cusu, Hasdrubel ile yapılmış olan lberus anlaşmasına uygun
ve haklı olmakla beraber, birincisi anlaşmaya tamamiyle aykırı
ve haksız idi. Çünkü, ittifak lberus anlaşmasından sonra yapıl­
mıştı. Bundan dolayı Hannibal, talebin muahedeleri bozmak
demek olduğunu ileri sürerek, keyfiyeti Kartaca'ya bildirdi.
Hannibal'den müsbet cevap alamayan elçiler de Kartaca'ya gitti­
ler : Birinci Pön harbindeki tecrübeleri dolayısiyle Roma'lılar,
işi evvela müzakere ile halle çalışmağı uygun bulmuşlardı.

Hannibal Roma elçileri Kartaca'da da aynı taleplerde


Sagantum'u bulundular. Kartaca hükumetinin bu sırcıda nasıl
ınuha■ara bir vaziyet aldığı malum olmamakla beraber,
ediyor meselenin önemi dolayısiyle ihtiyatlı bir politi­
ka takip ettiği tahmin edilebilir. Filhakika, o
zamana kadar hiçbir devlet tarafından taciz edilmeden lspan­
ya'daki koloni memleketini inkişaf ettirmiş olan Kartaca'nın
durumu, Roma'nın bu müdahalesiyle nazik bir hal iktisap
ediyordu. Çünkü, Roma şimdi artık hakiki düşüncelerini açığa
vuruyor, M. ö. 237 'denberi Kartaca'nın binbir zahmetle ve,
son bir çare olarak, lspanya'da kurmağa çalıştığı koloni
devletini tehdit ediyordu. Gerçekten, Hannibal, Roma'nın
Saguntum'da. lspanya'daki Kartaca kudretine karşı bir köp­
rübaşı kurmak istediğini anlamakta gecikmedi. Ona göre,
süratle harekete geçilerek, bu şehrin Roma'ya kaptırılmaması
236 ROMA T ARIHI, I.

lazımdı. Kartaca ile Roma arasmdaki müzakereler bu işi


geciktirmemeli idi. Gerçi Hannibal, artık Roma'nın müttefiki
olan bu şehre yapacağı taarruzun, Roma ile bir harbi so­
nuçlıyacağını biliyordu ; fakat bunu yapmazsa, Roma elinde
kalacak Saguntum'un, Kartaca'nın lspanya'daki koloni devletini
daima taciz edecek bir çıban olacağını ve, binnetice ergeç,
Roma ile bir çatışmaya götüreceğini de anlamış bulunuyordu.
işte, bundan dolayıdır ki, M. ö. 219 ilkbahannda, artık düşman
gözle baktığı Saguntum'u muhasara etti.

Sagu ntum dil- Roma ise, daha Saguntum'un muhasarasından


,üyor ve Roma önce, yani elçiler Karlaca'dan döndükleri za-
Kartaca'ya man, Kartaca'ya harbi tasarlamış bulunu-
harp IIAn yordu. Fakat elçiler, Kartaca'nın fspanya'-
edlyor daki müstahkem mevkilerinin kuvvetli oldu-
ğunu söyledikleri için, uzun bir harbi göze almak lazım gele­
ceği kanaati hasıl olmuştu. Filhakika, bu harp muazzam
neticeler doğurabilirdi. Çünkü, Kuzey İtalya henüz tamamiyle
emniyet altına girmiş değildi. Doğuda, Ill�ria meselesi de
henüz gereği gibi halledilmemişti. Nihayet Roma, Hannibal'in
şimdilik herhangi bir harekete cesaret edemiyeceğini tahmin
etmişti. Fakat, Hannibal'in cüretkar bir şekilde Saguntum'u
muhasaraya kalkması, bütün bu düşünceleri dt:ğiştirdi. Ancak,
Roma tam o sırada, Illyria'da isyan edip Makedonia tarafına
geçen Pharos'lu Demetrios ile uğraşmaya başlamış oldugu için,
ispanya işine derhal bakamadı. Roma'dan yardım göremiyen
Saguntum da, sekiz ay muhasaradar. sonra düştü. Bu haber
Roma'da büyük bir tepki uyandırdı. l{oma'lılar Kartaca'ya bir
elçilik heyeti yollıyarak ultimatum verdiler ve, Hannibal ile
müşavirlerinin kendilerine teslimini talep ettiler. Roma bunun
reddedileceğini biliyordu ; fakat, harbin patlamasında Kartaca'yı
suçlu mevkiine düşürmek istiyordu. Kartaca meselenin müzakere
edilmesini teklif etti ise de, Roma'lılar müzakereye yanaşmadılar
ve, istekleri reddedince, harp ilan ettiler.
BA Ti AKDENiZ DÜNYASININ FETHi 237

Roma ile Kartaca arasında şimdi, ikinci Pön


ikinci Pön
harbi baıbyor ı
harbi diye adlandırılan ve on yedi sene süre­
Rom.a'nın cek olan yeni bir mücadele başlıyordu. Bu
harp plAnı sefer, ta baştan itibaren savaşı karakterize
eden yegane hususiyet, bunu, her iki tarafın
da taarruzi olarak yapmağ'a karar vermiş olmalarıdır. Roma'lı­
lar harp planlarını kendilerinin insan sayısı bakımından üstün­
lüklerine, donanmalarına ve Birinci Pön harbinden edindikleri
tt"crübelere dayanarak kurdular: Consul P u b l i u s C o r n e l i u s
S c i p i o idaresinde bir ordu lspanya'ya taarruz edecekti. Ro­
ma ile müttefik ve Kartaca'ya düşman olan Massilia (Marseille)
da, bu işi destekliyecekti. Kendisine kuvvetli bir donanma tak­
viyesi de verilmiş olan consul T i b e r i u s S e m p r o n i u s
L on g u s idaresindeki öteki ordu ise, Sicilya adasını üs yap­
mak suretiyle Afrika'ya ihraç yapacaktı. Diğ'er cihetten, Kuzey
halya'da yeni itaat altına alınan Kelt'lerin (Gal'ler), harp içinde
isyan etmeleri ihtimaline karşı da, Po (Padus) nehri vadisinde­
ki kaleler kuvvetlendirilecekti.

Fakat, Roma'lılar bu esnada Kartaca'nın ltal­


Kartaca 'nın
harp plAnı ve ya'ya her hangi bir şekilde taarruz yapması
Hannlbal ihtimalini düşünmüyorlardı. Çünkü bu o za­
manki harp sevk ve idaresine göre imkan
dışı görünüyordu. Halbuki, bu harbi Kartaca'ya zorla­
mış ve böylece savaşı bizzat kendisinin yapacağını anlatmış
olan Hannibal, harbin ancak ltalya'ya yapılacak bir taarruz ile
kazanılabileceğini düşünüyordu. Filhakika, planlarını Kartaca'ya
bildirmek suretiyle, pro forma da olsa, onun muvaffakiyeti al­
maktan geri kalmamış, fakat askeri dehası ve şahsiyeti ile bütün
olaylara d:ımgasını vurarak, başlayan bu yeni mücadelenin bir
Roma-Hannibal kavgası olmasına amil olmuş olan Hannibal,
Kartaca'nın Birinci Pön harbindeki hatasını anlamıştı. Ona göre,
Kartaca o vakit, Sardinya ve Sicilya'daki yerlerini korumak
için, harbi taarruzi yapmamış, elindeki bütün kuvvetlerle zama­
nında ltalya'ya hücum etmek ve, bilhassa, Roma'yı ltalya'daki
müttefiklerinden ayırmak suretiyle, kat'i neticeyi almağa çalış­
mamıştı. Binaenaleyh, Roma'nın elindeki bunca ihraç imkanları
karşısında, harbi şimdi gene, ispanya ve Afrika'da müdafaada
238 ROMA TARiHi, 1.

kalarak yapmağa kalkmak, ancak, aynı şeyin tekerrürü, yani Kar­


taca için bir intihar olacaktı. O halde halya'ya taarruz etmek
lazımdı. Fakat, Hannibal'in bu taarruz ile gayesi Roma'yı z<1pt ve
tahrip etmek de değildi. Onun istediği, daha ziyade, Roma­
ltalya konfederasyonunu parçalayıp müttefikleri Roma'dan
ayırmak ve, böylece orta derecede bir İtalya devleti haline
gelecek Roma'yı, Kartaca'nın ispanya ve Afrika'da yeniden
elde ettiği mevkii tanımağa icbar etmekti. Hülasa, Hannibal'in
ilk parolası "İtalik'lerin hürriyeti ,, olacaktı ve bu, Roma'nın, müt­
tefikleri üzerine hissedilir derecede baskı yapmağa başladığı
bu sırada, belki de muvaffak olabilirdi. Sonra, Hannibal'in bu
düşü_nceleri, aynı zamanda, Kartaca'nın Roma genişleme hareke­
tine karşı ötedenberi güttüğü poJitikaya da uygundu. Nihayet
Kartacanın bu işde, Roma'nın büyük dev)et olmasiyle kendilerini
tehdit altında gören -bilhassa ltalya'ya komşu- Hellenistik
devletler tarafından desteklenmesi de mümkündü.

2. KARTACA'LILARIN lTALYA'YA TAARRUZU


lTALYA'DAKİ HARP HAREKATI

Ha lb l'ln k . Fakat, Kartaca'nın ltalya'ya yapacağı bu taar­


rad':..':. ı:alya•y•a ruz ne şekilde olacaktı? Çünkü bu, büyük
taa..rıızu bir plandı ve, tahakkuku için bir çok müşkülatın
soğuk kanlılıkla düşünülmesi lazımdı: Ger­
çekten, Afrika hareket üssü olarak kullanılmak suretile, deniz­
den oraya taarruz etmek, Kartaca donanması kifayetsiz olduğu,
Roma'nın ise denizlere hakim bulunduğu ve sonra, Roma
orduları ile müttefiklerinin Sicilya müstahkem mevkilerini elde
bulundurduğu müddetce, kabil değildi. Geriye, zaruri olarak,
yalnız kara yolu kalıyordu. Hannibal de işte bundan dolayı,
kuvvetli bir orduyu karadan ltalya'ya göndermek ve, lspan­
ya'da müdafaada kalmak kararını verdi. Fakat, ispanya, uzak­
lığı hasebiyle, onun için bir hareket üssü değil, ancak bir ordu
ikmal merkezi olabilirdi; hareket üssünü ltalya'da bir yerde
kurmak lazımdı: bunun için de Kuzey ltalya'da Po (Padus)
ovasını seçti. Daha hareket etmeden oraya elçiler yollıyarak.
Kelt'leri kendi tarafına çekmiye çalıştı, ve ancak, elçiler, kendi­
sinin kuvvetli bir ordu ile geldiği takdirde Kelt'lerin müzaheret
BA Ti AKDENiZ DÜNY ASiNiN FETHi 239

edecekleri haberini getirdikten sonra, işleri açığa vurdu: Müdafaa


için Kartaca'ya bir kıt'a gönderdi. Kardeşlerini kafi miktarda
askerle lspanya'da bırakarak, otuz beş fil ile takviye edilen elli
dokuz bin kişilik bir ordu ile (elli bin piyade, dokuz bin suvari)
Pirene'leri aştı ve ltalya'ya yollandı (M. ö. 218 ilkbaharı).

Ha
anlbal
Alp'
- Bu aralık Roma'lılar da hazırlıklarını bitirmiş·
lerl geclyor lerdi. Bunlar, harpte, muvaffakiyete götüren
birinci amilin sürat olduğunu bildikleri için,
Ti b e r i u s S e m p r o n i u s 'un ordusunu derhal Sicilya'ya
doğru yollamışlardı. Yalnız, Kuzey ltalya'daki Galler (Boi'ler
ve lnsubr'ler), Hannibal'in tahriki ile kımıldamağa başladıkları
ıçın, C o r n e l i u s S c i p i o'nun hareketi biraz gecikmişti.
Fakat, bu komutan, lspanya'ya doğru hareket ettikten sonra,
Roma ile müttefik olan Massilia yanında, Rhône (Rhodanus)
nehri mansabına geldiği zaman, Hannibal'in Pirene'leri aştığını
ve, şimdi de, adı geçen nehri geçmek üzere olduğunu haber
aldı. Keşif için gönderdiği suvariler Hannibal'inkilerle çatış­
tılar. Scipio Hannibal'i orada bir muharebe vermeğe zorladı
ise de, Hannibal bundan kaçtı. Çünkü, burada kazanacağı
bir zafer stratejik ve politik değil, ancak taktik bir
muvaffkiyet olabilirdi. Üstelik, kıştan önce Alp'leri de aşmak
istiyordu. Böylece, Rhône (Rhodanus) nehrini geçerek Kuzeye
yürüdü. Daha sonra da Doğuya dönerek Alp'lere girdi ve
hedefi olan Kuzey ltalya'ya biran önce ulaşmaya çalıştı. (Alp­
leri, Küçük 5,t. Bernard, Mont Cenis, ve Mont Cenevre geçitle·
rinin hangisinden geçtiği kat'ı olarak tesbit edilememiştir ).
Fakat, Hannibal'in Alp'leri geçişi kendisine çok zayiata maloldu.
Gerçekten, yukarı Po vadisine indiği zaman, lspanya'dan beri
olan yürüyüşlerden ordunun yarısından fazlası erimiş bulunu­
yordu. Şimdi yanında ancak yirmi bin piyade ve altı bin
suvari kalmıştı. Halbuki, Roma o zaman isterse, toptan yedi
yüz bin piyade ve yetmiş bin suvari çıkarabilirdi.

hal a'da ilk


Hannibal'in ilerleyişini Rhône nehri önünde
■ a:.ar c Tici-
av önliyemiyen Scipio ise, neticesi bütün harp
nu■ muharebe■ I için çok önemli olan bir karar verdi: elindeki
ordu ve donanmayı kardeşi G n a e u s S c i p i o
komutasında, her şeye rağmen, gene lspanya'ya gönderdi ve
240 ROMA TARİHİ, 1.

kendisi ltalya'ya döndü. Scipio'nun birinci hareketi, Hannibal'in


harp planını en nazik noktasında baltalıyordu. Çünkü, lspanya'ya
gönderdiği ordu, oradaki Kartaca'lıları bağlıyacak, Hannibal'e tak•
viye gönderme işine engel olacaktı. ikinci kararının, yani ltalya'ya
dönmesinin sebebi ve gayesi ise, müdafaa bakımından zayıf olan
Kuzey ltalya'da, orduyu· takviye ve organize ederek, Hanni­
bal'e karşı gelmekti. Zaten bu tehlike karşısında öteki consul
Ti b e r i u s S e m p r o n i u s da Afrika seferinden vcız geçmiş,
Şimali ltalya'ya korumak için ordusunu getirmiye başlamıştı.
Fakat, Hannibal bunların birleşmelerine vakit bırakmadan ilerle­
meğe başladı. Kaybedilen her günün hasma yeni kuvvet
kazandıracağını bilen Scipio da, Semprooius gelmeden Po
(Padus) nehrini geçti. Bu nehrin kollarından biri olan Ti c i n u s
ı r m a ğ ı k e n a r ı n d a h e r i k i o r d u n u n h a f i f b i r I i k-
1 e r i i l k d e f a o l a r a k ç a t ı ş t ı l a r. Roma'lılar burada
mağlup oldular (M. ö. 218 Eylül). Consul bile yaralandı.
Fakat Scipio, ordunun kısmı küllisini savaştan sıyırmıya ve
öteki consul'u beklemek üzere Placentia müstahkem mevkiine
çekilmege muvaffak oldu.

Tr bla
e
ltalya topraklarında Roma'lılarla Hannibal ara•
mııhar ebe■I sında olan bu ilk karşılaşmanın neticeleri askeri
değil, fakat siyasi bakıriıdan önemli oldu. Çünkü,
şimdi, Po havzasındaki Kelt'ler Roma'nın üstünlüğünden şüphe­
lenmeğe başladılar. Bu da onların Hannibal tarafına geçmesini
sonuçladı. Fakat Hannibal, hala mütereddit olan bazı Kelt'leri
de kendi safına çekmek ve, Roma'nın müttefikleri arasındaki
mevkiini iyice sarsmak için, kış başında olmasına rağmen, kat'i
netice almak istiyordu: Po nehrini geçti ve ilerlemiye başladı.
Roma ordusunun üstünlüğüne itimat eden consul Sempronius,
daha fazla duramadı. Birleşmiş olan iki Roma ordusu ile Han­
nibal arasında gene Po nehrinin kollarından biri olan T re b i a
ı r m a ğ ı y anı n d a i l k m e y d a n m u h a r e b e s i
o I d u (M. ö. 218 Aralık). Roma'lılar, liannibal'in Numidia suva­
rileri tarafından sarıldılar ve, ağır zayiat vererek mağlup oldu­
lar. Hannibal, daha önceki asırlardaki harplerin taktik inkişaf
ve tekamülünden faydalanmak suretiyle, tasarladığı k e n d i
h a r p t a r z ı n ı (düşmanı iki kanaddan sarma), i l k o I arak
BATi AKDENiZ DÜNYASiNiN FETHi 241

b u r a d a t a t b i k e d e r e k b ü y ü k b i r ı a f e r k a z a n d ı ve,
böylece, kudretli bir strateji üstadı olduğunu gösterdi.

Bu zafer Hannibal'e Roma yolun açmıştı. Ancak,


Tra■lmenu•
g31ii muha• şiddetli kış zaferin meyvelerini toplamasına
rebe■I mani oldu. Roma'lılar, y<'nilen ordunun baki­
yelerini kurtarmağa muvaffak oldular; fakat,
Po ( Padus) havzasını kaybettiler. Hannibal de bu suretle, taarruz
üssünü ltalya'da kuracak yeri elde etti. Roma'lılar müdafaa
hatlarını geri aldılar ve, bu mağlubiyetin tesiriyle, büyük bir
ordu çıkardılar. Yalnız, şimdi başa geçen G n a e u s S e r v i­
l i u s ve G a i u s F I a m i n i u s adındaki yeni consul'ler, inis­
y atifi ele alarak bu büyük orduyu muvaffakiyetle düşmana
karşı götüremediler: Gerçi, Hannibal'in Orta ltalya'ya inmesinin
önüne geçmek maksadiyle, Servilius Ariminum'da, Flaminius
da Arr�tium'da mevki alarak yolları kapatmak istediler ise de,
ordusunu, ekseriyeti Gallerden olmak üzere, doksan bin kişiye
yükseltmiş olan Hannibal, gene, Apenin'leri geçerek, Flaminius'un
arkasından, Etruria'ya inmeğe muvaffak oldu. Consul'ler arasında
fikir beraberliği olmaması, düşmanın bundan sonraki işini de
kolaylaştırdı: Köylülerin dostu olan Flaminius, biran önce kat'i
netice almak istiyordu : Kendisinin komutanlık nöbeti gününde
Hannibal'i takibe başladı. Bunu anlıyan Hannibal, Flaminius'u
tuzağa düşürmek için, Trasimenus gölü kenarında dar bir
geçitte gizlendi. Yürüyüş halinde gelen Roma ordusuna ani
bir baskın yaparak dağıttı. Onbeş bin Roma'lı ve bizzat con­
sul muharebede telef oldu. (M. ô. 217).

Zaferden sonra
Hannibal, buradan ancak yüz otuz kilometrelik
Hannlbal'ln bir mesafe tutan Roma'ya, artık taciz edilme­
tedbirleri ı den gidebilirdi. Önüne çıkacak ne bir arıza,
Roma 'nın itti­ ne de muntazam bir kuvvet vardı. Fakat, tam
fak sistem.ini bu sırada gidiş yönünü birdenbire değiştir­
dağıtmak
teııebbii■ii
di; çünkü, Roma şehrinin kuvvetli surları
olduğunu ve binaenaleyh, sürprizlerle alına­
mıyacağını daha eskiden biliyordu. O, nihai muvaffakiyetin
yolunu önceden çizmişti : Artık R o m a 'n ı n m ü t t e f ık -
1 e r i n i a y ı r m a k, R o m a - l t a I y a k o n f e d e r a s y o n u n u

Roma Tarihi 16
242 ROMA TARİHI, 1.

p a r ç a 1 a m a k s ı r a s ı g e 1 m i ş t i. Hannibal bu düşünce ile,


Roma'nın müttefiki şehir ve devletlerden Trasimenus mu­
harebesinde eline geçen esirleri derhal serbest bıraktı ve
memleketlerine gönderdi. Bunların, gittikleri yerlerde ken­
disine dehaleti temin edeceklerini umdu. Fakat, muzaffer
komutana, Orta İtalya memleketlerinden geçerken hemen bütün
Um b r i a v e Et r u r i a ş e h irl e r i k apda r ı n ı k a­
p a d ı l a r. H a n n i b a 1 i Ik d e f a o 1 a r a k h e s ap l a dığı
ş e y i n ç ı k m adı ğ ı n ı g ö r d ü. Mamafih, bu hayal sukutuna
rağmen, planını tatbike devam etti. Cebir kullandı. Picenum
ve Apulia'ya dönüp giderken müttefiklerin memleketlerini
yağma ve tahrip etti. Lakin, Roma'nın müttefikleri gene onun
tarafına geçmediler.

Roma'nın
Trasimenus felaketinin ve Hannibal'in Güneye
tedbirleri I doğru inişinin Roma üzerindeki tesirleri, tabi-
Fablu■ Maxl- aliyle, çok büyük oldu. Fakat, Roma hükumeti
mu■ ve yıprat- halkı içtimaa davet ederek vaziyeti bütün
ma ■trateJl■ l açıkhğıyle anlatabilecek derecede kuvvetli idi.
Vatanı kurtarmak için derhal fevkalade zamanlara mahsus ted­
birler alındı : Örfi idare ilan edildi. O vakte kadar iki defa
consul ve bir defa da dictator olmuş olan Q u i n t u s Fa b i u s
M a x i m u s, t e a m ü 1 h a r i c i, i l k d e f a o 1 a r a k h a l k
meclisi karariyle dictator seçildi ve harbin
s e v k v e i d a r e s i k e n d i s i n e v e ril d i. Bu adam, şim­
diye kadar güdülen hilafına, Hannibal'e karşı yeni bir plan
kullandı: Fa b i u s 'u n p r og r a m ı, a ç ı k t a h e r t ü r l ü
m u h a r e b e d e n s a k ı n m a k, m ü s a i t z a m a n d a t a a r r u z
i ç i n f ı r s a t k o il a m a k, y a n i H a n n i b a l 'i it a l y a t op­
r a k l a r ı n d a y ıp r a t m a k t ı. Bu strateji, tabiatiyle, agu mağ­
lubiyetleri önliyebilirdi; fakat, derhal muvaffakiyet getiremezdi.
Sonra, halkın bunun için büyük fedakarlıklar yüklenmesi de icap
ediyordu. Bundan dolayı kendisine "mütereddit,, ( cunctator)
lakabı verildi. Hatta, Hannibal zengin Campania ov�sına geldiği
zaman, dictator ona karşı çıkmayınca, hakkında söylenen sözler
haklı gibi göründüler. Fakat, buradaki müstahkem şehirlerden hiç
birinin kendisine dehalet etmediğini gören ve, bu olmadığı
BATI AKDENiZ DÜNYASININ FETHi 243

müddetçe burada barınamıyacağını anhyan Hannibal, geri


dönmek zorunda kaldı. Ancak bir harp hilesi ile Apulia'ya
yol bulabildi ve Gerunium'da kışlık ordugahını kurdu.

Fablu■ çekili­ Yıpratma stratejisinin tatbikine devam, etmek,


yor. Roma'nın belki de, muvaffakiyete götürebilirdi. Çünkü,
plAaı detl­ Hannibal bütün M. ö. 217 senesini kendi kuv­
ılyor vetleriyle kalmış bir halde geçirdi; Roma'lılarla
lspanya'dd da u�aşmak zorunda olan Kartaca,
burayı asker ikmal mf:rkezi olarak düşünmüş olan Hannibal'i
yardımsız bırakmıştı. Böyle devam ettiği taktirde, Hannibal'in
davası yavaş yavaş zayıflamağa mahkumdu. Fakat, bizzat Han­
nibal'in düşmanları onun lehine çalıştılar. Çünkü, daha sene
bitmeden, F a b i u s d i c t a t o r 'luğu b ı r a k t ı. Roma'da tekrar­
dan kat'i neticeli bir muharebe vermek temayülü başgösterdi.
M. ö. 216 senesi consul'leri olan M. Te ren t i u s v a r r o ile L.
A e m i l i u s P a u 1 l u s emrine muazzam bir ordu verildi. Roma'­
lılar, taktik bakımından olan acemiliklerini insan çokluğu ile
denkleştirmek, yani, Hannibal tarafından çevrilme tehlikesini
sayıca üstünlükleriyle önlemek, kütle vasıtasiyle zafer kazanmak
istediler. Fakat, Hannibal de aynı iştiyakla açık sahada bir
meydan muharebesi yapmak istiyordu. Kışlığı bırakarak Apu­
lia'daki Aufidus ırmağ1nın sağ kıyısında, Cannae'nin batısında
ordugah kurdu. Roma ordusu da onu sahil boyunca takip
ederek Salpia'da ordugah kurdu.

Cannae mey- Fakat, bu sefer consul'ler hemfikir değildiler.


dan muha- Aemilius, burada muharebe vermekten sakın-
rebe■I mak, Varro ise çabuk ka'ti netice almak isti-
yordu. Varro kendisinin komutanlık nöbeti
gününde harekete geçti. Ordusunun bir kısmını nehrin öte
yakasına geçirdi. Varro böylece Hannibai'e beklediği meydan
muharebesi fırsatını vermişti. Hannibal, Cannae'yi muhafaza için
küçük bir müfreze bırakarak Roma ordusunun bulunduğu tarafa
geçti. Roma'hlar sayıca Kartaca'lıların iki mislinden fazla idiler.
Fakat bu üstünlükten istifade etmesini bilemediler. Hannibal'e kar­
şı kaç defa denedikleri halde şimdiye kadar hiç bir netice alama­
dıkları eski taktiklerine bağlı kaldılar. Hannibal ise, muhare-
244 ROMA TARiHi, 1.

beyi gene iki taraftan çevirme esası üzerine kurdu. Ordusunun


sayıca azlığlnı da hareket kabiliyeti ile telafi etti. Böylece, Roma
ordusu, Numidia'lı suvariler tarafından sarıldı ve, geriden
de hücuma uğrayarak, müthiş bir boğuşmadan sonra, imha
edildi. (M. ö. 216 Ağustos). Bu felaketten ancak üç bin kişi
kurtulabildi. Takriben on bin kişi esir düştü. Aralarında seksen
senator olan yetmiş bin ( yani Roma - ltalyan Konfederas­
yonunda eli silah tutanların onda biri ) kadar insan telef
oldu. 1 1 k ç a ğ t a r i h i n i n o z a m a n a k a d a r k ay d e t­
m e d i � i m u a z z a m b i r m e y d a :ı mu h a r e b e s i o 1 m u ş t u.
8 u n d a n d o 1 a y ı C a n n a e, H a n n i b a 1 'i, h a k 1 ı o l a r a k,
e n b ü y ük k o m t a n l a r a r a s ı n a y ü k s e l t t i v e , o
z a m a n d a n b e r i, d ü ş m a n ı i k i t a r a f t a n s a r a r a k
i m h a e t m e n i n s e m b o 1 u o l d u.

Cannae felaketinin Roma'daki tesirleri bir hayli


Cannae
feUlketlnln büyük oldu. Fena işaretler halkı heyecana
neticeleri ı getirdi: Delphoi'daki kehanet yerine adamlar
Roma-İtalya gönderildi. Tanrılara insanlar bile kurban edildi.
konfedera■yo• Fakat, hükumet bu müthiş mağlıib:yet karşısında
na gevılyor
da irkilmedi; hatta, az sonra, iki legio'luk bir
ordunun Kelt'ler tarafından tuzağa düsürülmesine rağmen, düş­
mana gene diz çökmedi. Bu keyfiyet, Hannibal'in Cannae
zaferinin askeri bakımdan tam ve kat'i netice vermediğini
gösteriyordu. Lakin, zaferin siyasi neticeleri önemli idi. Çünkü,
kaybedilmiş olan Po havzasından sonra şimdi de konfederas­
yonun muhtelif sahalarında Hannibal'in istediği ayrılma hare­
ketleri başgösterdi. Bilhassa Güney ltalya'da, Samnit'lerle
Hellen'lerde, son iki nesil içinde bertaraf edilmiş görülen par­
tikularizma yeniden uyandı. Evvela Apulia ve Br:.ıttium onun
tarafına geçti. �1. ö. 216/215'de, konfederasyonun en kuvvetli
şehirlerinden Capua onunla ittifak yaptı. Hannibal, kışlamak
için ordusu:ıu Capua'ya getirdi. Arkadan Tarentum ve daha
bir çok küçük şehirler de onunla birlik oldular. Vaziyet dışar­
dan, Hannibal'in planlarının kuvveden fiile çıkacağını gösteriyor
ve, M. ö. 215 senesinin neticeyi tayin edecek bir sene olacağını
anlatıyordu.
BATI AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 24S

3. İTALYA DIŞINDAKl HARP HAREKETLERİ

Hanaibal İtal-
Bununla beraber, şu veya bu şehrin ayrılması
ya c1ı,ında mllt- Roma-İtalya konfederasyonunun dağılması de­
tefikler arıyor mek değildi; bf'lki ve ancak biraz gevşemesi
demekti. Çünkü, Hannibal'in hücumlarına maruz
kalmış diğer bir çok şehirler ve kabileler hala ona karşı duruyor­
lardı. Bu vaziyet ise, Roma'nm, bir taraftan Hannibal'e diğer
taraftan da konfederasyondan ayrılanlara karşı çeşitli yerlerde
harp yapmasını zaruri kılıyordu. Fakat, felaketin siyasi neticeleri
yalnız bu söylediklerimiz de değildi ; bunlar gittikçe daha geniş
bir mahiyet alıyordu. Çünkü, Roma'nın yere serildiğini sanan
bazı devletler, şimdi aleyhine yürümenin sırası geldiğine hük­
metmişlerdi. Filhakika, zaferler silsilesinin artık en yüksek
noktasına çıkmış olan Hannibal, Kartaca'dan yardım istemekle
beraber, en büyük muvaffakiyet ümidinin gene bizzat kendi­
sinde olduğunu anlamış ve ltalya dışı kavimleri de Roma aley­
hine toplamak için onlarla ittifaklar yapmağa başlamıştı.

Harp ■abaaı
Hannibal'in ltalya dışında Roma'ya karşı müt­
gent,Hyor ı tefikler bulması ile harp sahası, M. ö. 215
İtalya dı,ında senesinden itibaren, İtalya dışına genişledi. Bu
harpler ise, tabiatiyle, Roma !ıarb sevk ve idaresini yeni
ve, Birinci Pön harbinde olduğundan daha
geniş vazifeler karşısında bıraktı. Çünkü, savaş yalnız Roma'nın
değil, belki ltalya'nın mukadderatı ve, aynı zamanda, vahdetli
ltalya'nın Akdeniz'deki mevkii meselesi oluyordu. Bu kritik
anlar ve önemli vazifeler karşısında Roma, idare başında kuv­
vetli şahsiyetlere muhtaçtı. Gerçekten, şimdi artık bütün mali ve,
akeri kudretlerin bir elde toplanıp teksif edilmesi lazımdı, ve
ancak bu, harbi bir çok cephelerde birden yürütmek imkanını
verebilirdi. Parola, l t a l y a'd a y ı p r atm a ha r b i y a p m a k,
l t a l y a d ı ş ı n d a t a a r r u z a g e ç m e k o l a c a k t ı : Har..­
nibal'e karşı küçük ordular çıkarılacak , bir taraftan onun
yıpranmasına, diğer taraftan da ayrılan müttefiklerin tekrardan
Roma için kazanılmasına çalışılacaktı. Ne kadar çok fedakarlık
isterse istesin, bu yıpratma stratejisinin bir gün muvaffak ola­
cağına kanaat getirilmişti. Bu harpte "zaman,, Roma'nın en iyi
müttefiki olacaktı. Netekim de öyle oldu. Filhakika, ltalya har-
246 ROMA TARİHİ, 1.

binin bu suretle uzaması ile Roma, savaşı, ltalya dışındaki


muhtelif yerlerde tarruzl bir şekilde ele almağa muvaffak
oldu. Roma bu sayede ltalya dışı cephelere önemli kuvvetler
gönderdi, ve oralarda kat'i muvaffakiyetler kazandı. Bu dış mu­
vaffakiyetler de İtalya harbinin gidişatını dışardan tayin ettiler.

işte bundan dolayıdır ki, evvela bo sıralardaki


Sicilya harbi
İtalya dışı harekatı gözden geçirmek doğru
olacaktır : Bu harekat Doğudakiler ve Batıdakiler olmak üzere
başlıca iki kısma ayrılabilir. Doğudaki harekat, kendisine yar­
dım sağlamak ve Roma'ya Doğudan tazyik yapmak için, Han­
nibal'in ittifak y aptığı Makedonia hellenistik devleti ile olan
harplerdir ki, aidiyeti cihetiyle, bundan sonraki bölümde bahis
konusu olacaktır. Burada yalnız Batıdaki deniz-aşın harekata
temas edilecektir. Bunlar içinde, neticesi çarçabuk alınan da,
ltalya'ya en yakın harp sahnesindeki Sicilya savaşıdır.

Syracaaae Sicilya'da, daha Birinci Pön harbi sırasında


Roma ittifakın- Roma ile bir ittifak yapmış olan Syracusae
dan ayrılıyor (Syrakusai) kıralı H i e r o n, bu ittifaka ölü-
müne kadar (M. ö. 215) sadık kalmıştı. Fakat,
O öldükten sonra burada karışıklıklar oldu ve şehir yeniden
Kartaca tarafına geçti. Hatta, Roma provincia'sı (eyaleti) saha­
sındaki bazı şehirler de Kartaca'lıların tarafını tuttular. Bun­
lara yardım için adaya tekrar Kartacalı'lar geldi. Roma böy­
lece, Birinci Pön harbinin zafer mükafatı olan bu yeri, ayrılan
asi şehirlere ve Kartaca'lılara karşı müdafaa etmek, başka bir
deyimle, Sicilya'yı tekrar elde etmek için savaşmak zorunda
kaldı.

Roma Syraca- Kartaca ise, bu sırada gene, uzağı göremeyişini


a ae'yl muha■a- gösteren işler yaptı : l talya'da yardımsız kalmış
ra ve zapt olan Hannibal'e takviye göndereceğine, Siçil-
l
ed yor ya'ya ve hatta Sardinya'yadakilere yardım
etmeAe kalktı. Fakat, onun bu gayretleri Roma'lıların Sicil­
ya'daki hareketlerinin önüne geçemedi : Roma komutanı
M a r c u s C. M a r c e 11 u s M. ö. 213'de Syracusae'yi muhasaraya
başladı. Daha önce, Birinci D i o n y s i o s tarafından müstahkem
bir mevki haline getirilmiş olan bu büyük şehir, şimdi,
BATI AKDENiZ DÜN"t ASiNiN FETHi 247

meydana gelmesinde eski dünyanın en büyük matematikci ve


fizikcisi A r k h i m e d e s'i n de büyük payı olan yeni müdafaa
vasıtalariyle, Roma'nın kara ve deniz kuvvetlerinin kombine
harekatına bütün mevcudiyetiyle karşı geldi. Fakat, Kartaca
hiç bir yardım yapamadı. Böylece koca şehir M. ö. 212'de,
büyük çılgınlıklar içinde tes'it edilen Artemis bayramı
sırasında, R o m a ' 1 ı l a r t a r f ı n d a n z a p t e d i d i . Gerek
tarihi, gerekse kültürel önemi ile, Batı Hellen dünyasının
Atina ile boy ölçüşebilecek en birinci şehiri olan Syracusae
(Syrc.ı.kusai), Roma askerleri tarafından yağma ve tahrip edildi.
Arkhimedes de bu hengamede öldü. Şehir Roma'ya tabi bir hale
getirildi ve artık önemsiz bir duruma düştü. Bunun ardından
adanın öteki şehirleri de Roma'lılar tarafından geri alındılar.
Nihayet Kartaca'lılar M. ö. 210'da, adayı kimilen terk ettiler.

ispanya harp­
Fakat, deniz-aşırı harp sahalarının en önemlisi
leri ı Scipio'lar ispanya idi. Çünkü, burası Kartaca'nın paralı
ölüyor askerlerinin en kıymetli ikmal yeri ve, aynı
zamanda, harbin finansmanı için de en kuvvetli
bir kaynak idi. Roma bunu bildiği için burasını harbin ilk
hedefi yörüyor ve bütün güçlüklere rağ'men Kartaca'ya lspan­
ya'da taarruz etmeğe çalışıyordu: M. ö. 218'de G n a e u s C.
S c i p i o Gallia üzerinden, müdafaası pek zayıf görünen Kuzey
lspanya'ya girdi ve Tarraco'yu kendine üs yaptı. M. ö. 217'de
P u b I i u s C. S c i p i o da takviyelerle buraya gönderildi. iki
kardeş karada ve denizde savaştılar. Iber kabilelerini kendi
taraflarına çekmeğe ve Hasdrubel'e karşı yürüyerek Ebro
(lberus) ırmağının Güneyine kadar girmeğe muvaffak oldular.
M. ö. 212'de de Saguntum şehrini (S. 235) aldılar. Bu muvaf­
fakiyetler, ispanya için yavaş yavaş korkmağa başlıyan Kar­
taca'yı, buraya takviye göndermeğe zorladı. Gelen takviyelerle
kuvvetlenen Kartaca'lılar, ertesi sene Roma'lıları burada mah­
vedercesine mağlup ettiler. Hatta Scipio'ların ikisi de öldü. Ro­
ma ordususun bakiyeleri Iberus hattına çekilmeğe başladı.
248 ROMA TARiHi, 1.

Fakat, Roma buna raA'tnen ispanya harp saha­


Genç Pabllu■
C. Sclplo sını bırakmadı. Çünkü, ancak buradaki hare­
l■ panya'ya katın harbin sonunu tayin edeceğini a nlamıştı.
gidiyor Roma, ltalya'da, Hannibal'e karşı yıpratma
stratejisi takip ettiği için, kullanmadığı kuvvetle­
rinden lspanya'ya takviyeler göndermiye gayret etti (M, ö.
211). Ancak, bunlar da önceleri beklenilen taarruzi muharebe­
lere cesaret edemediler. Roma, yolladığı az mikdardaki kıt'ala­
rın, Kartaca'nın buradaki üstün durumu karşısında, zamanla
eriyeceğini ve, Kartaca'nın lspanya'da ki kuvvetlerinin, ltal­
ya'da Hannibal ile birleşmelerinin neler doğurabileceğini kes­
tirmekte gecikmedi. Bundan dolayı, M. ö. 210 'da lspanya'ya,
kuvvetli takviyelerle yeni bir komutan göndermeğe karar verdi.
lspanya'daki durumu Roma lehine değiştirmek gibi ağır bir
vazife görecek olan bu komutanlığa, iki sene önce ölmüş olan
Publius C. Scipio'nun oğlu, henüz yirmi beş yaşında bir genç
olan P u b l i u s C. S c i p i o talip oldu. Fakat, o zamana kadar
yalnız Aedilis memurluğunda bulunmuş olan bu gencin böyle
bir haşkomutanlığı almasına hukuk ve teamül müsaade etmi­
yordu. bununla bebraer, r.ütlnein sempatisi ve ailesinin nufuzu
sayesinde g e n ç S c i p i o, h a l k m e c l i s i k a r ar i y 1 e, b u n u
e 1 d e e t m e ğ e m u v a f f a k o I d u. B ö y I e c e, S c i p i o
K a r y e r i n i S e n a t u s ' a, t e a m ü 1 e v e h a t t a h u k u -
k a r a ğ m en h a l k ın r e y i l e e ld e e d e n i l k a d a m
o l d u. Roma esas teşkilat hayatının bir dönüm noktasını
gösteren bu hadise ile, iktidarın bir gün ellerine geçmesi
mukadder olan ferdi kudretler kendisini göstermeğe başlamış
oluyordu.

I
Sel io ■ an-
Scipio, genç olmasına rağmen, İspanya harbi­
ya ':. ca:tago nin tazammun ve şumulünü iyice kavramış bir
Nova' yı alıyor adamdı. lspanya'ya gelir gelmez, ordunun
maneviyatını düzeltmeğe ve her bakımdan
ha rbe hazır bir hale getirmeğe muvaffak oldu. Yaptığı ordu
reformu Hannibal'den bir şeyler öğrendiğini gösteriyordu.
Scipio, ananevi Roma harp usuilerini değiştirerek, ordu­
nun manipulus taktiğini Hannibal'in sarma stratejisinin im­
kanlariyle birleştirdi. Böylece, daha ertesi baharda (M. ö. 209)
BA'fi AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 249

derhal taarruzza geçli. lspanya'daki üç Kartaca ordusunun bir


birinden ayrı yerlerde bulunmalarından faydalanarak, hem
karadan hem de der.izden Cartlıago Nova'ya hücum etti ve sa­
vaşın birinci günü şehri zaptetti. Büyük ganimetler aldı. Az sonra
etraftaki gümüş madenlerini de ele geçirdi. lber'lerin Karta­
ca'lılarda bulunan rehineleri şimdi Roma'lılar eline düştü ve
memleketlerine gönderildi. Bunun üzerine lber akabileleri de
kütle halinde Kartaca'lılardan ayrıldılar, Roma'lılar tarafına
geçtiler.
ispanya Kar-
Scipio ertesi sene Güney lspanya'ya, yani
taca'lılardaa Kartaca'nın buradaki son yerine yürüdü. Bae­
temizleniyor cula'da Hannibal'in kardeşi H a s d rub a l ile
çatıştı. Fakat, o sırada müdafa için lazım
gelen bir kısım kuvveti l�panya'da bırakıp, ordunun büyük
kısmiyle ltalya'ya, kardeşi Hannibal'e gitmeğe karar vermiş
olan Hasdrubal, daha taktik netice alınmadan, ordusunu
düşmandan sıyırdı ve çekilip gitti. Bu nun gidişini önleyemiyen
Scipio, M. ö. 206'da llipa'da kat'i neticeyi alarak Andalusia'ya
girdi. Gerçi Harınibal'in en küçük kardeşi M a g o, daha bir
müddet Gades'de dayandı ise de, Roma'lılar şehri muhasara
edince, bu da çekilmek zorun:::!a kaldı ve, elindeki kuvveti
ltalya'daki harp sahasına, kardeşine götürmeğe gitti. Gades
Roma'lılarla ittifak yaptı. Böylece b ü t ü n l s p a n y a K a r t a­
c a' l ı l a r d a n t e m iz l e n mi ş o 1 d u (M. ö. 206). Şimdi Bae­
tica'nı n ortasında ltalica denilen yerde ilk Roma kolonisi
kuruldu. Scipio bu kadarla da kalmadı. Karşı sahildeki Afrika'da
Namidia kırallanndan M a s s i n i s s a ile de müzakerelere baş­
ladı. Çünkü, ispanya işini temizledikten sonra Kartaca'ya da
taarruz etmeği düşünüyordu.

4. İTALYA HARP SAHNESiNDEKİ YENi SAV AŞLAR


İKİNCİ PÔN HARBİ BİTİYOR

Hannibal'in
İtalya harp sahnesinde ise, M. ö. 215 'den iti­
İtalya'daki baren Hannibal'e karşı, yukarıda söylediğimiz
durumu yıpratma stratejisi ( s. 242-245) tatbik edildi.
Zayiatını ltalya'da telafi edememesi ve, Karta­
ca'ya yaptığı yardım taleplerinin neticesiz kalması -çiınkü ancak
bir • defa takviye alabildi- yüzünden ordusunun asker sayısı
250 ROMA TARIHi, 1.

gittikçe azalmış olan Hannibal, şimdi, kendi tarafına gecen


şehirleri de müdafaa etmek zorunda kaldı. Buna mukabil, hem
Latin'ler, hem de öteki müttefikler bu sıkıntılı vaziyetler içinde
dahi Roma'ya bağlı kaldılar. Üstelik meşakkatlerle dolu bu
senelerde herşeyi yapabilecek bir asker nesli de yetişti Roma
artık savaşlara - bilhassa İtalya-dışı harpler hafifleyince - külli·
yetli miktarda yeni kur'a efradı göndermeğe başladı. Gerçi
M. ö. 212 'de Tarentum ( Taras), Mttapontum (Metapontion) ve
Thurii (Thurioi) gibi bazı Güney ltalya Hellen şehirleri Hanni­
bal tarafına geçtiler ise de, Roma, aynı sene içinde Capua'yı
muhasaraya muvaffak oldu. Hannibal bu şehri muhasaradan
kurtarmak için beyhude yere Roma üzerine yürüdü. Capua
M. ö. 211 ' de, Tarentum da M. ö. 209 'da tekrar Roma eline
geçtiler. Bu suretle Hannibal'in Güney'deki hareket sahası dar­
laştı ve artık kat'ı olarak müdafaa vaziyetine sokulmuş oldu.

Ha■drubal Hannibal'i bu vaziyetten ancak yeni bir Kartaca


italya'da ı takviye ordusu kurtarabilirdi. işte bunun içindir
Metauru■ ki, bu sırada, yani harbin başlamasından on sene
muharebe■l sonra (M. ö. 208), kardeşi H a s d r u ba l'in lspan-
ya'dan takviye getirmeğe kalkması (s. 249) çok
önemli idi. Gerçekten, Hasdrubal Pirene'leri ve Alp'leri aşarak
M. ö. 207'de yukarı ltaiya'ya geldiği ve, Kelt'lerden de kendisine
epeyce taraftar bulduğu zaman, Hannibal'in kurtuluş saati çalmata
başlamış, Roma tekrardan çok. ciddi bir durum karşışında kalmış
oluyordu. Şimdi en büyük ümit, ltalya topraklarındaki Kartaca
ordularını birleştirmemekte idi. Bunun için ise, aynı zamanda
her ikisine birden değil, evvela birine. sonra da diterine yürü­
mek lazımdı. Roma'lılar da işte, Güneyde Hannibal'e karşı
müdafaada kalmak, Kuzeyde Hasdrubal'e taarruz etmek kara­
rını verdiler. Umbria'da Adria denizine akan Metaurus ırmatı
kenarında y a p ı l a n m e y d a n m u h a r e b e s i n d e R o m a 'I ı-
1 a r, Ha n n i b a l'i ş a ş ı r t a n ü s t ü n k u v v e t l e r l e, ş i m a 1-
d e n g e l e n K a r t a c a o r d u s u n u i m h a e t t i l e r (M. ö. 207).
H a s r u b a l m u h a r e b e d e ö l d ü. R o m a C a n n a e'-
n i n intik a m ını almıştı.
BA Ti AKDENİZ DÜNYASiNiN FETHi 251

Han nlbal'ın Hannibal'in Italya'daki son ümidi de böylece boşa


İtalya'da ■on çıktı. Vaziyeti nazikleşti: Çünkü, artık halya'da
aenelerl Roma kuvvetleri karşısında yapayalnız kalı•
yordu. Gerçi bundan sonra sıkıştırılmış olduğu
Güney ltalya'da daha beş sene kaldı ise de, hiç bir zafer ka­
zanamadı. M. ö. 205 senesinde, lspanya'dan takviye getiren
kardeşi Mago'nun (s. 249) Kuzeyde, Liguria sahillerine yaptığı
ihraç hareketi de muvaffak olmadı. ltalya'daki işlerinin ta­
mam olduğuna kani olan Hannibal için, bazı Hellenistik
hükümdarların yaptıkları gibi, başından geçenleri bir ma­
bedin duvarlarına ya-zdırmaktan başka çare kalmadı. Harp
artık sonuna doğru gidiyordu.

H arp Afrıka , ya Gerçekten, inisyatif şimdi Roma·nın eline geçmiş,


n aklolnnnyor hacliseler her tarafta bir sonuca gitmeğe baş-
lamıştı: Hannibal ltalya'da yorulmuş ve ümitsiz
bir hale gelmişti. Sicilya çoktandır tekrar Roma'nın eline geç•
mişti. ispanya Kartaca'lılar tarafından bırakılmıştı. Makedonia
sulha razı olmuştu. Şimdi bunlara bir yekun çekmek ve böylece
kat'i neticeyi almak lazımdı. Bu da, harbi Afrika'ya naklede­
rek tarruzu düşmanın kalbine yapmakla olacaktı. Gerçi Hanni­
bal ltalya'dan ayrılmadıkça, böyle bir sefer tehlikeli idi; Fakat,
onu ltalya'yı terketmeğe de, ancak böyle bir sefer zorlıyabilirdi.
işte, tam bu sıralarda, kafası bu planlarla dolu olan genç
Scipio, rakiplerinden hiç birinin erişemediği muvaffakiyetlerle
lspanya'dan memleketine döndü. Lakin burada aleyhine bir çok
entrikalarla karşılaştı. Çünkü, kendisinin yükselmesini çekeme­
yen nobilitas'ta kuvvetli bir muhalefet baş göstermişti. Bununla
beraber Scipio, bu mücadelesini halkın yardımıyle tekrardan
kazanmağa muvaffak oldu: Halk meclisi tarafından consul �e­
çildi ve kendidisine, ta sulh oluncıya kadar, Afrika seferini
idare vazifesi verildi.
Sclplo Afrika'• Scipio, Sicilya'da topladığı ordu ve donanma
da I ilk ■avaılar ile M. ö. 204 'de Afrika'ya geçerek Uttica ya-
nında karaya çıktı. Afrika'da önemli kara ve
deniz kuvvetleri toplamış olan Kartaca, bu ihracı önleyemedi.
Üstelik, Scipio Afrika'da yardım da gördü: Numidia'da hakimi­
yet kurarak Kartaca ile ittifak yapan S y p h a x'ın memleketten
252 ROMA TARlHl, 1.

attığı M a s s i n i s s a, Roma için kazanıldı. Bununla beraber


Harbin ilk senesi kat'i neticeli bir muvaffakiyet getirmedi.
fakat bu, Scipidnun ümidini kırmadı: O sırada Roma'ya
yaklaşmak isteyen Syphax bu büyük devletler savaşında bir rol
oynamağa kalkmıştı. Scipio, bir taraftan bu adam delaletiyle
müzakerelerde bulunarak, diğer taraftan da, hasmının kuvve­
tini anlamak ve kendi emniyetini takviye etmek için birbirinden
ayrı ordugahlarda olan Kartaca'lılarla Numidia'lılara aynı za­
manda baskınlar yaparak, o senenin kışını geçirdi.

iık ■ulh anlat- Fakat, Kartaca gene boyun eğmedi. Tersine,


ma■ı I halya'daki ordusundan başka yeni bir ordu
Hannlbal İtal• daha çıkardı. Mamafih, Scipio bu orduyu, sayı
ya'dan Afrika- üstünlüğüne rağmen, mağlup ederek Kartaca'nın
ya d6nftyor yeni harp planını bozdu. Öte taraftan, Massi­
nissa ile Roma arasındaki ittifak da kendini göstermeğ'e başladı:
Massinissa, o sırada Roma yardımı ile Syphax'ı mağlup ve esir
ederek memleketinde iktidarı ele almağa muvaffak oldu. Kar­
taca, bu kuvvetli müttefikinin elinden gittiğini görünce, Scipio'ya
mütareke teklif ederek sulh şartlarıoı bildirmesini reca etti
(M. ö. 203). Roma generali, mütareke şartı olarak, ltalya'nın Karta­
caorduları tarafından tahliyesini, kendisinin orada kaldığı müd­
detçe Kartaca tarafından askerlerine iki misli ücret verilmesini
istedi. Sulh şartı olarak da, lspanya'nın ve, ltalya ile Afrika ara­
sındaki bütün adaların terkini, esirlerin ve mültecilerin iadesini,
yirmisi müstesna, tekmil harp gemilerinin teslimini, beşbin
talantonluk harp tazminatı ile rehineler verilmesini ileri sürdü.
Scipio'nun şartları pek ağır değildi; Roma generali o anda hala,
Hannibal ile ltalya'daki durumun tesiri ve tazyiki altında bulu­
nuyordu. Kartaca şartları kabul etti. Hannibal'in dönmesi için
emir gönderdi. Önsulh imza edildi. Kartaca elçileri sulhun
tasdik edilmesi için Roma'ya gittiler. Roma senatus'u ve halk
meclisi, general sulhunu tasdik etti. Çünkü, on beş senedir ltal­
ya' yı kasıp kavuran Hannibal artık ltalya'yı terkederek Af­
rika'ya gitmişti.
BATI AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 253

Birinci ■ulh bo- Fakat, Hannibal tecrübeli askerleriyle Afrika'ya


zuluyor I Zama dönünce, Kartaca'Iıların bir kısmında tekrar
meydan muha- harp arzusu alevlendi. Bunlar, Roma'nın Kar-
rebeal taca yanındaki gemi ordugahına baskın yaptı-
lar. Afrika'dan henüz çekilmemiş olan Scipio,
bunun üzerine, sulhu bozulmuş ilan ederek, Kartaca'ya yeniden
harp açtı. savaşın böylece kaçınılmaz bir hal aldığım gören
Hannibal, şimdi, vatanını kurtarmak için tekrar vazifesine
sarıldı. M. ö. 203/2 Kışı hazırlıklar ve ufak tefek müsade­
melerle geçti. Kat'ı netice için. her iki taraf da bir meydan
muharebesi istiyordu. S c i p i o i l e H a n n i b a l'in ordu) a rı
Z a m a ' d a m e v k i a l d ı l a r. Hannibal işi sulhla hal için
evvela Roma'h general ile konuşmak istedi; fakat bundan
bir netice çıkmadı. Hannibal bu sefer harp kudreti bakımından
zayıf idi. Bundan dolayı kendine muvaffakiyet getirmiyecek o
meşhur "sarma,, hareketine kalkamadı. B u n a m u k a b i l
S c i p i o, u s t a n ı n p l a n ı n ı, e l i n d e k i N u m i d i a s u v a­
rı s ı n i n y a r d ı mi y l e m e ha r e t l e t a t b i k e d e r e k,
H a n n i b a l ' e i k i n c i b i r C a n n a e h a z ı r l a d ı : C a n­
n a e ' d e k urt u I m u ş o l a n R o m a'Iı I a r o r a d a g a l i p
g el e n l e r i m a ğ I ii p e t t i l er. Kartaca ordusunun yarısı
telef oldu. Bir kısmı esir edildi. içlerinde Hannibal de dahil pek
azı kaçıp kurtulabildi (M. ö. 12 Ekim 202).

Kartaca ile Bu meydan muharebesi harbin mukadderatını


ikinci aulh ; kat'i olarak tayin etti. Kartaca'nın ltalya'da
ikinci Pön har­ artık ordusu yoktu. ispanya kaybedilmişti.
bi bitiyor Şimdi de Afrika'da mağh1p olmuştu. Bir şey
yapmak ümidi kalmadığı için Kartaca derhal
sulh istedi. Scipio da sulh şartlarını dikte etti (M. ö. 201). Bun­
lar Kartaca kudretinin sonunu gösteriyordu: Filkakika Kartaca,
birinci sulhtan önce Afrika'da elinde bulunan yerleri, askerlerini
ve kölelerini muhafazaya, kendi kanunlarına ve adetl�rine göre
yaşamağa devam edecek ve, içine Roma garnizonu almıyacaktı.
Fakat, A f r i k a d ı ş ı n d a k i bütün y e r l e r i n i b ı r a ka c a k­
t ı. Bu, Kartaca'nın iktisaden mahvolması demekti. K a r t a c a
bütün h a r p e s irl e r i n i v e büt ü'n m ü I t e c i I e r i i a d e
254 ROMA TARIHI, I.

ed ec e k , b üt ü n f i11 er ini, ve o n ta nes ine ka dar, b ü­


t ü n h a rp g e m il erini t es l i.m ed ec e k t i: Bu, Kartacayı
Roma'ya karşı bir daha harp yaptırmıyaca k bir "silah ­
sızlandırma,, idi. K a r t a c a k o m ş u s u N u m id ia 'da
Ma s s inis sa 'nı n h ü k ü m d a r Iığı nı ta nıy a ca k t ı: Bu,
Afrika'da bir Roma müttefiki ile kom şu ol ma k demekti. K a r­
t a c a Af rik a dı ş ı nda h iç b ir ha rp y a p mıya cak tı .
Af rik a 'da is e a nc a k R o m a 'nı n m üs aa d es iy I e ya­
pa b il ecek t i: Bu da Kartaca' nın siyaseten Roma'ya bağlı
bir hale gel mesi de mekti. Nihayet K arta c a , o n b in
t a la nt o n ha rp ta z m ina tı ver m eğ i ve reh inel er
g ös t er m eğ i ka b ul ed iy ord u: Bu da devletin yeniden
kal kınmasını im ka nsız bir hale sokuyordu.

Roma Batı
Bu sulh şartları gerçekten ağırdı ; fa kat , Kar­
Akdenlz'e taca'nın birinci sulhu bozdu ktan sonra bekle­
h&ldm diği şartlarda n herhalde ha fifdi. Çünkü, daha
oluyor ağırı, yani Kartaca şehrinin teslimi de iste­
nebilirdi. Roma bu nu istememişti. Filhakika
Roma da, bu uzu n harpten bit kin bir hale geldiği için,
müs tah ke m bir şehir ola n Kartaca'yı muhasara ederek büsbü­
tün mahvetmek kud retini kendinde görememisti. Bunda n
d o I a y ı, ş im d i y a l nı z, Ka r t a c a ' nın R o m a m e n f a­
a t mı nt a ka sı nd a k i h a re k et s erb es t l iğ ini k es ­
m e k , fa ka t b u n a m u k a b il o n u n k e n d i da r s a ha ­
s ı n da h ürriy e t ine d o k u n m a ma k l a ik t i fa e t t i. Ha n­
nibal bu nu herkesten önce anladı ve Kartaca' nın bu şartları
kabul etmesine çalıştı. Böylece M. ö . 201 sulhu , her iki devlet
tara fında n tasdik edildi. On y ed i s e ne s üre n ve, il k çağı n
e n d ra ma t ik ha r p l erind e n b iri ola n ik inc i Pö n
harb ini b itire n b u s ul h, .Ro ma 'nı n 8 a tı Ak d e niz•­
d e k i h ü k ü m ra n Iı ğı nı ka t i o I a r a k t e s is e t m iş o l d u .
BATI AKDENİZ DÜNY ASiNiN FETHi 255

D. Üçüncü Pön harbi


1. ÜÇÜNCÜ PÔN HARBİNDEN ÔNCE ROMA VE KARTACA

Roma 'yı kur- Roma, tarihinin en ağır harbini zaferle bitir­


taran kudret miş bulunuyordu. Bu zafer, aynı zamanda,
Roma devlet sisteminde vatandaşların ve
muttefiklerin, en tehlikeli anlarda kendilerini kayıdsız şartsız
devletin emrine vermeleri şeklinde tecelli eden savaş ruhu ve
prensibinin, daha ziyade bir tüccar kafasının yaratması olan
Karteca devlet sisteminde halkın iç kudretlerini kavray dmayan
savaş prensibine üstünlüğünün bir ifadesi olmuştu. Hannibal'in
yüksek askeri dehası da bu neticeyi durduramamıştı: Filha­
kika, onun büyük ve akıllara hayret veren teşebbüsleri, sadece
Kartaca devlet adamlarımn görüş noksanlığından ve, sonra,
generalin şahsi kudretinin çoğalacağı korkusu ile ona zaruri
yardımı yapmamış olmalarından akamete uğramış değildL
Tersine oı1lar, belki ve bilhassa, onun, hiç şüphesiz Kartaca
devlet adamlarının da düşüncelerine uyan, Roma· İtalya kon­
federasyonunun dağılacağı hakkındaki siyasi hesaplarının yan­
lış çıkmasından tesirsiz kalmıştı : Binaenaleyh, denebilir ki,
Roma devletini ikinci Pön harbinde, m ü t t e f i k I e r i n s a d a­
k a t i ve, hedefe doğru en emin yolda götürülmüş olan v a t a n­
d a şla r ı n y ü k s e k f e d a k a r l ı k h i s l e r i kurtarmıstı.
Roma böylece en buhranlı harpler içinde dahi, iç sağlamlığın:
ve moral değerini ispat etmiş, sulh devresine emniyetle girebile­
ceğini göstermiş ol ııyordu.

Roma ■ ulb dev- Gerçekten, zaferin açtığı yeni devir Roma'yı


re■lne girerken bir çok yeni vazifeler karşsında bırakıyordu:
Bir bakıma harptekilerden de ağır olan bu
siyasi meseleler kat't kararlar istiyordu. Normal işler için ga­
yet kuvvetli bir sevki tabiisi olan Roma devleti, zaferin
kendisine ltalya'da ve deniz-aşırı yerlerdı:: gösterdiği bu yeni
vazifeleri de, aynı his ve enerii İie, kabul etmekte tereddüt
etmedi. Ancak, söylemek lazımdır ki, R o m a' n ı n h a r b i n
ve b i n n e t i c e s iy a st k u d r e t l e r i n z oru i l e ş i m d i
ü z e r i n e a I m a k t a o I d u ğ' u i ş, o z a m a n i ç i n b i r
c i h a n H a k i m i y e t i d a v a s ı i d i. Devlet bünyesini buna
hazırlamamış, hala eski şehir devleti çerçevesi içinde kalmış
256 ROMA TARiHi, 1.

olan Roma'nın, bu çerçeveyi aşan ödevler üzerine alması ise,


devlet ve cemiyet içinde buhranlar doğurması tabii idi. Ro­
ma' nın istikbali bakımından önemli bir konu olan cihan ha­
kimiyeti meselesine ve, bunun Roma'nın hayatında doğurduğu
buhrana, ileride ayrıca temas edilecektir. Yalnız bunların iyice
anlaşılabilmesi için Roma'nın bu savaşın, direkt neticelerini
nasıl istismar ettiğini ve bunu yaparken gerek halya'da ge­
rekse Batıda deniz-aşırı yerlerde ne gibi işler yaptığını kısaca
anlatmak faydalı olacaktır.

italya'nın -Roma, görünüşe bakılırsa, ikinci Pön harbinden


emniyeti , sonra başlıca gayretini zaferin ltalya haricindeki
Kuzey italya'• meyvelerini toplamağa hasretmiş, faaliyetinin
daki Kelt'ler siklet merkezini deniz-aşın işlere yöneltmiştir.
me■ele■I Mamafih Roma bu arada, savaşın yaptığı
tesirler altında, balya yarımadasını surprizlere karşı emniyet
altına almaktan da geri kalmadı. Bu meyanda yaptığı ilk iş,
ltalya'nın akropolis'i denilen yukarı ltalya'yı kuzeyden gelecek
tehlikelere karşı koruyacak tedbirleri almak oldu. Böylece, Gal­
ler meselesi tekrar ön plana girmiş oluyordu. Filhakika, ilk
defa M. ö. 225 - 219 seneleri arasında fethedilmiş olan Po
(Padus) havzası, ikinci Pön harbi sırasında kaybedilmişti. Şimdi
buranın yeniden alınması lb:ımdı. Hannibal ltalya'ya geldiği
zaman onunla birleşmiş, fakat onun ltalya'dan gitmesiyle
yalnız başlarına kalmı.ş olan Kuzey ltalya'daki Kelt'ler, bunu
anladılar ve tekrar istiklal mücadelesine giriştiler. Bu savaş­
ların teferruatı enteresan degildir: Roma, aynı zamanda
deniz-aşırı yerlerde de meşgul olduğu için, bu işi yavaş yavaş
halletti. Nihayet M. ö. 19l'de Kelt'lerin mukadderatı tayin edil­
di. Po ( Padus) nehri Kuzeyindeki kabileler Roma'ya muahe­
delerle bağlandılar; nehrin cenubundakilerin arazisi ilhak
olundu. Buraya vatandaşlarla Latin müttefikler yerleştirildi.
M. ö. 190 'da Placentia ve Cremona'ya yeniden kolonistler gön­
derildi. M. ö. 189 'da Bononfa'da bir koloni daha kuruldu. M.
ö. 183 'de Mutina ve Parma, Roma kolonileri haline sukuldular.
Ariminum'a kadar gelen uzun yol ( via Flaminta) Placen­
tia'ya kadar uzatılarak ( Via Aemilia) memleketin iktisaden
Roma'ya bağlanması tamamlandı. Bu suretle Kuzey ltalya'daki
Gallia Cisalpina'yı latinleştirmek işi başlamış oldu.
BATI AKDENiZ DÜNYASININ FETHi 257

Llgurla ve Ve• Fakat, Kuzey ltalya'da Kelt'lerden başka bir


netla meaele- de Batıdaki Ligur'lar meselesi vardı. Bu, daha
lerl ziyade ikinci Pön Harbinin doğurduğu bir
mesele idi. Çünkü, şimdi Roma'nın, bilhassa
Gallia ve lspania ile kara irtibatı sağlamak için, Kuzey halya'­
nın Batısındaki Liguria sahillerine girmesi zarureti hasıl olmuştu.
Ligur'lar kırk sene kadar istiklal uğrunda mücadele ettiler. Bir
neticeye varmak için bütün o mıntakanın tahribi ve kütle ha­
linde tehcirler yapılması lazım geldi. Nihayet Liguria memleketi
de, ta Alp'lerin denize indiği yere kadar Roma idaresine geçti.
M. ö. 177 'de Etruria ile Liguria arasındaki hudutta Luna ko­
lonisi kuruldu. luna, Batı ltalya sahili boyunca giden bir yol
(via Aurelia) ile Roma'ya bağlandı. Daha sonra bu yol sahil­
den Genua körfezinden ileriye, Massilia hududuna kadar uza­
tıldı. Nihayet M. ö. 148 'de Genua'dan Placentia'ya yapılan
yol (via Postumia) ile, ltalya'nın Kuzey Batı hududu kat'i olarak
emniyet altına alındı. Burası ile ispanya arasındaki irtibatın se­
lameti için de, eski dostane münasebetleri mahirane bir şekilde
devam ettirmeği bilen Massilia ile olan ittifak, esaslı bir unsur
oldu. Fakat Roma, ltalya'nın en Kuzey-Doğu kısmında böyle
bir desteğe malik değildi. Bu tarafta yalnız Venet'ler Roma'ya
muahede ile bağlı idiler. ltalya'yı Doğu Alp'lerdeki Kelt'lerin
hücumlarından korumak için de Venetia'nın Doğu hududunda
müsait bir yerde Aquileia kolonisi kuruldu (M. ö. 181). Bu
koloni çok geçmeden ltalya ticaretini ta Baltık sahillerine kadar
ulaştıran mutavassıt bir yer halini aldı. Bir kaç sene sonra da,
Doğuda İstria fethedildi ve, böylece, Kuzeyde Adria denitinin
Şark sahiline erişilmiş oldu.

i■panla 'da iki Fakat, ltalya'nın emniyetini korumağa yarıyan


provincla ve, aynı zamanda, İtalya köylüsüne de yeni
kuruluyor arazi kazandıran bu fdihler, çok yavaş
oldu. Çünkü, yukarıda da söylediğimiz gibi
(S. 256) Roma, harbin sonunda daha ziyade :;.aferin deniz­
aşırı meyvelerini toplamağa çalıştı. Bu ise bilhassa ispanya
üzerinde temerküz etmekte idi. Roma'nın İspanya polıtıkası,
memleketi teşkilatlandırıp Kartaca'nın buraya bir daha ayak
basmamasını sağlamak gayesini güdüyordu. Gerçi Kartaca'lılar
Roma Tarihi 17
258 ROMA TARİHİ, 1.

ikinci Pön Harbinde buradan atılmışlardı ; Fakat Roma'nın


hükümranlığı henüz bütün yarımadayı kaplamıyordu. Çünkü
fethedilen yerler, aslında önemli olmalarına rağmen, mahduttu
ve lspanya'nm ancak Güneyi ile Kuzey-Doğusundaki sahil
kısımlarını ihtiva ediyordu. Roma'nın biitün yarımadaya tasar­
ruf etmesi ve buradaki vazifelerini iyice başarabilmesi için, her
şeyden önce, elindeki yerleri emniyet altına alması ve teşki­
latlandırması lazımdı. Harp esnasında askerl mülahazalarla
alınmış muvakkat tedbirler ise bunu temin etmekten uzaktı.
B u n d a n d o l a y ı M. ö. 197'd e b u r a d a d a i m I b i r
i d a r e t e s i s i n e k a r a r v e r i l d i v e S i c i l y a'd a k i
n Ü m u n e s i n e g ö r e, b i r i K u z e y d e "8 e ri Ta r a f I s­
p a n y a s ı" (Hispania citerior), d i ğ e r i d e Gü n e y d e " Ô t e
Ta r a f l s p a n y a s ı ,, ( Hispania ulterior) a d a l a r i y I e i k i
y e n i e y a I e t ( pravincia) k u r u ldu. Sierra Morena dağları
bunların arasındaki hududu teşkil ediyordu. Her eyalette birer
praetor'luk kuruldu. Memleketin önemine binaen, umumi vali
olarak tayin olunan ispanya praetorlarının normal memurluk
müddetleri de ikişer sene olarak tesbit edildi. Roma bu su­
retle yarımadayı romalılaştırmak için ilk adımı atmış oluyor­
du. Yavaş yavaş buraya Romalı kolonistler gelmeye başladı.
Roma lspanya'nın bilhassa maden cihetinden olan zenginliğin•
den azami istifadeye çalıştı.

lapaaya'dakl Bununla beraber eyaletl�rin kurulması da


Roma ldareal hakikatte Roma'hların yarımadaya taciz
ve yerlller edilmeden tasarrufunu mümkün kılamadı.
Buradaki etnik grupların çok dağın:k olan
yayılışları müdahaleleri kolaylaştıracak bir faktör olmasına
rağmen, memleketin coğrart bünyesi ve bilhassa, Roma'nın
kurduğu teşkilatın aslında çok gevşek oluşu bunda büyük
amil oldu. Her şeyden evvel, harp esnasında Romaya yardım
ettiklerinden dolayı mükafat görmüş olan y e r l i 1 e r R o m a'­
n ı n b a ş ı n a b i r h a y l ı i ş l e r çı k a r d ı l a r. Filhakika,
Roma'nın buraya yerleşmek emelinde olduğunu anlıyan ve, is­
tiklallerini guerilla harplerinde son nefeslerine kadar dövüşerek
müdafaa etmesini bilen yarımadanın cengaver kabileleri K e i­
l i b e r'l e r i l e L u s i t a n'l a r, b u t o p r a k l a r ı o n l ara k o-
BA Ti AKDENİZ DÜNY ASiNiN FETHi 259

l a y k o l a y k a p t ı r m a k i ste m i y o r l a r d ı. Fakat Roma


da, diğer taraflardaki işleri dolayısiyle, burada hiç bir zaman
büyük bir sefer yapmadı; esasen nobilitas'ın politikası bu­
rada büyük çapta bir hareket yapmağa müsait değildi. lspan­
ya'daki Roma idaresi ise bu hususta tamamen kabiliyetsiz ol­
duiunu gösterdi. Umumi valilerin çabuk det·işmeleri vahdetli
bir idare politikasının ve harb sevk ve idaresinin teessüs ede­
memesini sonuçladıktan başka, Roma'da hükmeden tabaka
içinde hayat formlarının bozulması da, ta buralara kadar tesir­
lerini göstererek rüşvet, irtikap ve her türlü rezalet, işleri
felce uğratmaktan hali kalmadı.

işte bundan dolayıdır ki, eyaletlerin kurulma-


İspanya'da
Roma idaresine sından hemen bir sene sonra burada bir
kartı l■ yanlar ayaklaınna başladı. Hareket o kadar büyük
baılıyor f akat idi ki bastırılması için ertesi sene consul
bastırılıyor M. P o r c i u s C a t o'nun buraya gönderilme-
sine lüzum hasıl oldu. Şahsi menfaatlerini düşünmeyen Cato'­
nun ordusivle Ke l t i b e r'ler memleketi içine girerek Nu­
mantia şehrine kadar gitmesi, lspanya'daki Roma idaresine
geçici faydalar temin etti ise de, harp sahasının genişlemesine
amil oldu. Filhakika, bir kaç sene sonra çıkan büyük karışık­
lıklarda yalnız Beri Taraf lspanya'sında değil, aynı zamanda
Öte Taraf lspanya'sında da, defalarca harbetmek mecburiyeti
hasıl oldu. Roma'nın Doğuda büyük Antiokhos ile savaştığı
sıralarda, Beri Taraf ispanyası umumi valisi olan L. A e m i li u s
P a u l 1 u s iki muharebede bu isyanı bastırmağa muvaffak
oldu (M. ö. 191-189). Fakat M. ö. 18l'•ie bir kısım Keltiber'ler
yeniden baş kaldırdılar. Bunu umumi valilerden T. Se m p­
r o n i u s G r a c c h u s, yerli kabilelerle diplomatik münasebetler
kurmak ve anlaşmalar yapmak suretiyle bastırabildi. (M. ö.
179-178). Bu adam guerilla çetelerini nizama sokmak için
yeni şehir cemaatleri kurdu ve; hatta, cesur kimseleri ordu­
suna alarak bunları Roma idaresine bağlamağa çalıştı. Gracchus
bilhassa sözlerine sadık kalması ile Roma'lılara karşı bura­
larda itimat yaratmasını bildi. A n c a k b u n u n s a r f e tti ğ i
g a }' r e t l e r d en s o n r a d ı r k i, l s p a n y a y a r ı m a d a s ı n­
d a n i s p e t e n uzun bir s ü kun d e v r e s i b a ş lam ı ş
ol d u.
260 ROMA TARİHİ, 1.

Ku�ey Afrika ı
Kuzey Afrika'ya gelince : R o m a 'n ı n I k i n c i
Kartaca ve P ö n H a r b i n i t a k i p e d e n i 1 k s u l h d e v­
Nıımldia r e s i n d e b u r a d a k i p o l i t i k a s ı K a r­
t a c a n ı n b ü y ü k b i r d e v l e t h a l i n e gel­
m e m e s i n e dik k a t e t m e k ş e k l i n d e t e z a h ü r e t m e k­
te d i r. Filhakika, ikinci Pön Harbini bitiren M. ö. 201 sulhu
buradaki büyük Kartaca devletinin müdafaa kudretini ve dış
politikasını elinden alarak onu Batı Akdeniz'de bir muvazene
unsuru olmaktan çıkarmış, ve böylece önemsiz bir devlet ha­
line sokmuş olduktan başka, konmuş olan sulh şartları da bu
devleti siyasi ve askeri tam bir iktidarsızlık içinde tutmak için
gayet mahirane bir şekilde tertip edilmiş bulunuyordu. Üstelik
Roma'nın bu topraklarda kendisine zahir bir müttefiki vardı :
bu da N u m i d i a d e v I e ti idi. Roma bu kırallık vasıtasiyle
Kartaca üzerinde sıkı bir nezaret tesis etmiş, hatta bununla
Kartaca'nın yanına kendisine hiç bir şey yapamıyacağı müte­
madi bir taciz unsuru yerleştirmiş oluyordu.

Kartaca yavaı Fakat, artık siyası ve askeri bir önemi ol­


yavaı kalkını• mamasına rağmen, Kartaca fiilen hala Doğuda
yor ı Hannlbal Kyreneika'dan Batıda Atlantik'e kadar Kuzey
hükO.met baıı- Afrika sahillerine hükmeden bir koloni dev-
na geçiyor letinin başı idi. Pön'lerin hayat kudreti har-
bin yaralarını mümkün mertebe kısa zamanda iyileştirmeğe
muvaffak oldu. Zama muharebesinin fena neticesine rağmen
Baba şehrinde kalmak cesaretini göstermiş olan Ha n n i b a l,
K a r t a c a'n ı n bu y e n i k a l k ı n m a s ı n d a ge n e b i r
r o l o y n a m a k t a l i h i n e e r i ş t i; h ü kum e t b a ş ı na
ge ç ti (M. ö. 196) Hannibal devleti oligarşi halinde soysuz­
laşan aristokrasinin elinden kurtarmak için baştan aşağı
bir reform hareketine girişti. Esas teşkilatta değişmeler yaptı.
Mesela senatus'un azalıklarını kaydıhayatlıktan çıkararak yıllık
seçimlere bağladı ve böylece, radikal bir demokrasi hareketine
başladı. Sonra Maliyeyi düzeltti. Bilhassa Roma'ya \ıerilecek harp
tazminatına iştirak yükünü arazi sahiplerine de teşmil ederek
bunun mı;ayyen taksitlerde muntazaman ödenmesini imkan
dahiline soktu. Böylece Kartaca'nın ticaret hayatında yeni bir
gelişme belirdi. Hatta Kartaca bu parlama neticesinde başka
BATI AKDENİZ DÜNYASININ FETHl 261

devletlerle bile iş yapmağa başladı. Roma'nın herhangi bir


müdahelesine meydan vermek istemiyen Hannibal, bütün bu
işlerde sulh muahedesi hükümlerine harfiyen riayete ihti­
mam elti.

Hannlbal Ro- Diğer taraftan Roma, tabiatiyle, Kartaca olay-


ma 'nan baskı•• larını sıkı sıkıya takip etmekten hali kalını-
altında Karta- yordu. Roma Han n i b a l'in enerjik hare­
ca'dan kaçıyor ketleri ile Kartaca'nın iktisaden günden güne
kuvvetlenmekte olduğunu görüyor bunun
muhtemel neticelerini düşünerek bu işlere bir müdahele fırsatı
arıyordu: O sıralarda Hannibal'in yaptığı esas teşkilat ve
maliye reformları dolayısiyle kendilerini trhdit altında hisse­
denler, Roma'yı memleketin bu iç meselesine sokmak gibi
fena bir adım atarak ona müdahale fırsatını verdiler. Roma
Kartaca'ya bir elçilik heyeti gönderdi : Hannibal'i, Doğudaki
Seleukos'lar devleti kıralı üçüncü Aııtiokhos ile gizli münase­
betlerde bulunmak ve Kartaca'yı yeni bir harbe hazırlamakla
suçlandırdı. Bu, Kartaca'yı en büyük evladından ayırmağı hedef
tutan bir hareketti. Muarızlarının entrikalarını sezmiş olan
Hannibal kendisini bekliyen talihi gördü: K art a c a'd a n
k a ç ı p g i tme k t e n b a ş k a çar e b u l a m a d ı. Seleukos'lar
Kıralı 111. Antiokhos'a sığınmak ıçın bir gece gizlice Doğuya
harrket etti.

Numldla dev- Fakat, Kartaca bundan sonra da gene bir sü­


leti ve kıral kiina kavuşamadı. Gerçi ticari ve iktisadi
Ma■■lal■■a kabiliyeti sayesinde maddi refahını yeniden
elde etmeğe başlamıştı ; fakat bir dış huzur
teessüs edememişti. Bu huzursuzluk ise, daha ziyade,
Batısından, Kartaca'ya rakip ve hatta onıı boğmak iste­
yen Numidia devletinden geliyordu. Filhakika, Roma'nın Kar­
taca'yı tarassut ve mütemadiyen iz'aç etmek için kendisiyle
bir ittifak yapmış olduğu bu devletin başmda o sıralarda
Ma s s i n i s a a d ı n d a b e c e r i k l i v e h a r i s b i r k ı r a l
h ü k ü m s ü r ü y o r d u. Hellenistik devlet idaresini bütün
incelikleriyle öğrenmiş görünen bu adam, o zamana kadar
tarihsiz olan nomad Numidia'lıları oturak bir hale sokarak
onlardan siyasi bir halk kütlesi vücude gdirmiş, devletini de
262 ROMA TARiHi. 1.

zamana uygun nizamlı bir teşkilat içine sokmuştu. Massinissıt


devletini yükseltmek için Kartaca'lı sanatkarları ve hatta çiftci­
leri memleketine çağırdı. Onun zamanında Numidia i k t i s a­
d e n s ü r' a t l e g e I iş m e y o I u n a g i r d i ve, hatta, Doğu­
ya hububat ihraç edebilecek derecede büyük bir müstahsil
devlet haline geldi.
K ıraI Ma■■1n1 •· Massinissa, bir taraftan devletinin iç inkişa-
•a·nın Kartaca fiyle meşgul iken diğer taraftan Rom'nın Kar-
aleyhine hare• taca muvacehesinde kendisine verdiği vazifeyi
ketleri de hakkiyle yapmağa çalışıyor ve bundan
devleti hesabına faydalar temin etmeğe bakı­
yordu. Gerçekten, Numidia kıralına göre muahedelerin çifte ma­
nası vardı: Kartaca aslında bir koloni devleti olduğu için ora­
da, eskiden yerlilerin olmayan hiç bir yer yoktu. Massinissa da,
aslen. ecdadının olup Kartaca elinde bulanan yerlere hak
iddia edebilirdi. Sonra, bu yerlerde oturan halkın çoğu da,
yalnız Kartaca'nın şimdi koyduğu ağır vergilerden kurtulmak
ve hatta, iç istiklale mazhar olmak ümidiyle değil, belki,
inkişaf etmekte olan bu yeni Roma gözd�si devletin getireceği
maddi emniyet ve garanti dolayısiyle de, onun tarafın geçmeği
içten istem�kte idi. Bundan dolayıdır ki kıral, Kartaca'nın mey­
dana getirdiği kültür mtmleketlerine ve Herletmiş olduğu sahil
şehirlerine erkenden göz dikmekte fütur getirmedi. Da h a
d o k s a n ı n c ı s ene I e r d e Ka r t a c a'nın e I i n d e k i y e r-
1 er e e I k o y m a ğ a baş I a d ı. Bu arada ilk olarak küçük
Sirte ( Syrtis) körfezindeki bazı ticaret mahallerini işgal ederek
memleketini genişletmeğe başladı ( M. ö. 193). Gerçi, bazı
kabile beyleri ve devletinin çocukluk hastalıkları ile uğraştığı
için, henüz pek büyük işlere cesaret edemiyordu; f a k a t b u
h a r e k e t i y l e h udu t l a r o n u n l e h i n e y a v aş y a v aş
kay mağa v e o y nam a ğ a baş l a m ış bul u n u y o r d u.

Kartaca- Nami- Fa k a t, b u h u d u t iş l e r i Ka r t a c a i ç i n
dla anlaımaz­ y a v aş y a v aş b i r h a y a t v e i s t i k b a l
lıkları karı•· m e s e l e s i o l m a ğ a b aş l a d ı. Filhakika
aında Roma hudutlar mütemadiyen böyle Kartaca aleyhine
daraldığı takdirde iş nereye varacaktı ? Karta­
ca'nın idareyi demokratlaştırması ve, hatta, Roma'ya tamamiyle
BATI AKDENiZ DÜNYASiNiN FETHİ 263

muti bir hale gelmesi de bir işe yaramıyordu. Çünkü, Kartaca


M. ö. 201 sulhu ile, Roma'nın müttefiki ve vasalı olan Numi•
dia kıralına karşı kendisini müdafaa edemiyecek bir hale ge­
tirilmişti. Ma s s i n i s s a 'n ı n t e c a v ü z l e r i n e k a r-ş ı a n c ak
R o m a 'ya m ü r a c a a t ç a r e s i v a r d ı. Roma ise, Kartaca
ile Numidia arasında çıkan hadiselerde, hazan her iki tarafın
da çağ-ırması ile gelerek, vermiş olduğu hakem kararlarında
bu meseleleri hep kıral Massinissa lehine hallediyordu :
Mesela M. ö. 174 'de, Numidia Thysca'yı aldığı zaman, Roma
Kartaca'nın müteaddit şikayetlerine karşı yalnız kulaklarını tıka­
makla iktifa etmişti. Hele bilhassa M. ö. 161 ve 157 senelerinde
vukua gelen hadiseler kuzey Afrika'r!ln ve, tahsisen, Kartaca'nın
istikbali hakkında Roma'da beliren kanaatleri açıkca göstermiş
oldular. Çünkü bu hadiselerde Roma komisyonları, hazan he­
men bir müzakereden sonra, bahis mevzuu yerlerin Numidia'­
ya bırakılması kararını vermişlerdi. Anlaşılıyordu ki, Hannibal
istilasını henüz unutmamış olan Roma'lılar, K a r t a c a' n ı n
k e n d i l e r i i ç i n b i r d a h a t e h l i k e I i b i r h a l e g e l m e­
m e s i ı ç ı n y a l n ı z k a 1 k ı n m a m a s ı n ı d e ğ i l, b e l k i
k o m ş u s u v e m ü ttefi k i N u m i d i a t a r a f ı n d a n m ü t e­
m a d i y e n p a r ç a 1 a n m a s ı n ı d a i s t i y o r l a r d ı.

2. ÜÇÜNCÜ PÔN HARBİ


ROMA İLE KARTACA ARASINDAKi SON ÇATIŞMA
KARTACA'NIN ZABTI VE TAHRİBİ

Nuınidla Kar- Kartaca ile Numidia arasında olagelen ve


taca'yı tama- Kartaca'nın mütemadiyen küçülmesine götüren
ınen ilhak et· anlaşmazlıklar M. ö. ikinci yüzyılın hemen
mek l■ tiyor bütün ilk yarısını kaplamış ve hatta bunu
da aşmıştır. Fakat, bu asrın yarısına doğru
meselenin yeni bir karakter aldığı ve böylece başka bir
safhaya intikal ettiği görülüyor. Bu safhayı önceden tahmin
etmek zor bir şey değildi: Filhakika, olaylar bu yolda gittiği
takdirde iş bir gün tabiatiyle kıral Massinissa'nın Kartaca
devletine son vermesi ile nihayet bulacaktı. Şimdi durum
işte bu vaziyete girmişti: Yan i m e s e 1 e a r t ı k K a r t a­
c a ' n ı ı• k ü ç ü l m e s i pr o c e s s u s'u o l m a k t a n ç ı k m ı ş,
264 ROMA TARiHi. 1.

K a r t a c a ' n ı n N u m i d i a t a r a f ı n d a n i l h a k ı m a h i­
y e t i n i a I m a ğ a b a ş l a m ı ş t ı. Hatta o sıralarda Kartaca'da
dahi böyle bir neticeye şuurlu bir şekilde varmak isteyen
Numidia dostu bir parti meydana gelmiş ve iş, Kartaca'nın için­
den de desteklendiği için, adeta bir gün meselesi halini almıştı.
Roma 'aıa tep­ Fakat, K a r t a c a ' n ı n N u m i d i a ta r a­
kl■l, Kartaca'• f ı n d a n i I h a k ı, b ü t ü n K u z e y A f­
nın tahribi r i k a' n ı n k a r a c i h e t i n d e n y e r l i b ir
fikri d e v l e t e l i y l e b i r l e ş t i r i l m esi d e ­
m e k t i. Bu ise Roma için çok önemli idi. işte
bundan dolayı tam bu sıralarda Afrika meseleleri hakkında
Roma'da, şimdiye kadarkinden bambaşka fikirlerin ortaya çık­
masına şaşmamak lazımdır: Bunlar da C a t o'nun meşhur "Ka r­
t a c a ' n ı n t a h r i b i l a z ı m d ı r .. ( Carihaginem esse de/endam)
sözünde toplanabilir. Bu fikirlerin yer bulmasında gerçi ikti­
Si\dl motifler rol oynamıştır. Çünkü, Kartaca harp donanmasının
hepsini ve deniz-aşırı yerlerden gden kuvvet ve kudretinin
çoğunu kaybetmiş olmasına rağmen Roma'nın gözünde hala
bir çöplü : Kartaca arazisinin zirai bakımdan fevkalade verimli
oluşu, iktisadi parlayışı ve zenginliği Roma devlet adamları­
nın endişelerini uyandırmaktan hali kalmıyordu. Fakat, bu fi­
kirlerin alıp yürümesinde, bütün bunlar yanında, siyasi motif­
lerin ayni ve hatta daha fazla rol oynamış oldukları muhak­
kaktır. Gerçekten Roma, Ma s s i n i s s a 'n ı n K a r t a c a 'y ı
k ü ç ü l t e küçül t e b i r gü n t a m a m i y l e e z e c e ğ i n i
v e o n u d a k e n d i s ine k a t m a k s u r e t i y l e K u z ey
Af rik a 'y ı y e n i b i r t e h l i k e u n s u r u h a l i n e g eti­
r e c e ğ i n i n i h a y e t a n 1 a m ı ş b u 1 u n u y o r d u. Roma bu­
radaki düşmanını bir dostu vasıtasiyle zayıf tutmak isterken.
bu dostun öteki ile birleşerek daha tehlikeli bir düşman olma­
sına göz yumamazdı.
Roma müdaha­ Nihayet işte, Afrika işinin halli için yegane
le için fır■at çarenin Kartaca'nın tahribi olduğunu ileri sü­
ve bahane ren C ato ve taraftarlarının harp partisi, bu
arıyor 1 fikri bütün Roma halkına inandırmağa mu­
Kartaca-Numl­ vaffak oldu. Roma halkı böylece, medeni
dla harbi
milletler tarihinde emsali olmayan, Roma'lı
adına da daima bir leke kalacak olan hareketi yaptı : K a r-
BA Ti AKDENİZ DÜNYASININ FETHl 265

t a c a 'nın t a h r i p e d i l m e s i n e k ara r v e r d i. Bununla be­


raber M. ö. 151 senesine kadar işler mütemadiyen oyalandı
ve ciddt bir harekete geçilmedi: Roma, yapacağı bu zalimane
hareket için birkaç sene devletler hukukunun paragrafları ara­
sında bahane aradı; çünkü h a r i c e k a r ş ı v a z i y e t i k u r­
t a r m a k, 11 Tanrılar ve insanlar huzurunda haklı bir harp,, (bel­
/um iustum), yani e s b a b ı m u c i b e l i b i r i m h a h a r e­
k e ti y a p m a k i s t i y o r d u. Bu fırsatı da Roma'lılara biz­
zat Kartaca'lılar verdiler : O sıralarda Kartaca'da Nurr.id­
ia ile birleşme temayülleri yüzünden çıkan son hadiselerle
bir iç buhran olmuş ve Massinissa düşmanı bir parti idare
başına geçmişti. Numidia dostu parti Kartaca'dan sürüldü.
Bunun üzerine Numidia kıralı iki oğlu ile ordusunu, bun­
ları tekrar Kartaca'ya geri götürmeğe memur etti. Bu ordu
Kartaca topraklarına girdi. O zamana kadar oluR biten işlerde
Roma'dan ne yardım hatta ne de adalet görmüş olan Kartaca­
lıların, artık sabırları tükenmişti. Bu sefer kendilerini bizzat
müdafaaya kalktılar. Fakat H a s d r u b a l idaresindeki Kartaca
ordusu mağlup oldu; sarıldı ve teslim olmak zorunda kaldı.
Kaçanlar da yakalanarak imha edildiler (M. ö. 150).

Kartaca için bu vaziyette Roma'yı çağırmak­


Roma Karta- tan başka çare kalmamıştı. Halbuki Massi-
ca 'ya harp nissa ile harbe kalkmakla Kartaca, zaten
llAn ediyor
Roma'nın istediği müdahale bahanesini ver-
miş oluyordu. Çünkü, Roma'nın müsaadesini almadan bir Roma
müttefiki ile harp yapmış ve böylece M. ö. 201 sulhunun bu
babdaki hükümlerini rencide etmişti. Kartaca Hasdrubal'i tes­
lim bahasına Roma'dan şefaat diledi. Fakat Roma dinlemedi
ve, bu müracaatın niçin muharebeden önce yapılmadığını sor­
makla maksadını anlatmış oldu : Filhakika, Kartaca'nın bu zayif
halinde Massinissa'nın ordusiyle bütün Kuzey Afrika'yı ele
geçireceğinden endişelenen Roma, muahede hükümlerini ihlal
etmiş olduğu bahanesini ileri sörerek Kartaca'ya derhal harp
ilan etti.
266 ROMA TARIHI, 1.

Roma'blar Bu suretle Roma ile Kartaca arasında Üçüncü


Afrika 'ya Pön Harbi başlamış oldu. Daha o zaman
ihraç yapıyor ı Kuzeydeki Utica şehri Kartaca'dan ayrılarak
Kartaca Roma tarafına geçti. Roma'lılar M. ö. 149
leallm olme.k senesi consul'leri olan M. M a n l i u s ve
tatıyor
L. M a r c ı. u s C e n s o r ı. u s ı"daresın
. de sek-
sen bin kişilik bir orduyu Sicilya'ya geçirdiler. Ordusunu
Numidia kıralı Massinissa'nın mahvetmiş olduğu Kartaca,
Roma ordusunun Afrika'ya yaklaşmasiyle kayıtsız şartsız teslim
olmayı teklif etti. Roma'lılar, rehineler verilmesi ve bundan
sonra da consul'lerin verecekleri emirlere itaat edileceğine söz
verilmesi şartiyle, Kartaca'nın hürriyetini, arazi mülkiyetini ve
esas teşkilatını garanti ettiler; fakat Kartaca şehrinin ne ola­
cağını söylemediler. R o m a ord u s u d e n i z d e m u k a v e­
m e t g ö r m e d e n k a r ş ı s a h i 1 e, A fr i k a'y a g e ç t i.

Roma'lıların Kartaca'lılar rehineleri verdiler. Consul'ler iş­


altlmatamana leri daha emniyetle görebilmek için K a r t a -
karıı Kartaca'- c a'l ı l a r d a n s i la h l a r ı n ı b ı r a k m a­
nın mfldafaa I a r ı n ı i s t e d i l e r . Kartaca bunu da
kararı yaptı. Fakat tam bu sırada ağır bir talep
karşısında kaldı. Consul'ler bir ultimatum ile kat'i şartları
bildirmişlerdi: Silahlarını bırakmış olan Kartaca'lılar, buna
göre, ş e h r i t a h l i y e e d i p t a h r i p e d e c e k l e r,
on kilometre kadar geri çekilerek "daha müsait ve daha
tehlikesiz bir hayat sürecek yerlere ,. yerleşeceklerdi. Bu
emir Kartaca ile kat'i bir hesap yapmaktan başka bir şey
değildi. Ç ü n k ü b u, K a r t a c a ' y ı b i r d e n i z t i c a­
r e t i d e v l e t i o l m a k t a n ç ı k a r m a k, h a l k a
b ü t ü n e k m e k k a p ı l a r ı nı k a p a m a k d e m e k t i.
K a r t a c a ' l ı l a r b u n u a n l a d ı l a r. K a r t a c a ş i m­
d i s e fa l e t v e ö l ü m a r a s ı n d a b i r s e ç i m y a p•
m a k z o r u n d a i d i. F a k a t b u a n d a ö lüm s ef a l e t­
t e n d a h a i y i g ö rün dü. Artık bu Samilerin fanatik
nefret ve kinleri, bu kadar hayasızca iş gören, en derin hisleri
rencide eden Roma devletine karşı müthiş bir şekilde şahlan­
mıştı. K a r t a c a • l ı l a r s o n defa bütün k u v v e t I e r i n i
s a rfe d e r e k b e y h u d e, fa k a t m u a z z a m b i r müc a-
BATI AKDENiZ DÜNYA SiNiN FETHi 267

d ele y e g i r i ş t i I e r. Kartaca şehrini tekrar müdafaa vazi­


yetine soktular. Acele yeni silahlar yaptılar. Massinissa ile
olan harpte ölüm cezasına çarptırılan, fakat cezası infaz edil­
meyen Hasdrubal'i sahra ordusu komutanlığına getirdiler.

Roma'lılar Kar- Kat'i galibiyet sevinci içinde Kartaca'daki bu


tacayı muhasa­ ruh değişmesinin ve gizli silahlanmanın farkına
ra ediyor. Scl­ varamıyan Roma consul'leri, oyunu kazandıkla­
pio Afrlka'da
rını sanmışlar, zamanı bekliyorlardı. Fakat ordu
ve donanma ile Kartaca önüne gelipte Kartaca'lıların aksine
karar vermiş ve şehri müdafaa vaziyetine sokmuş olduklarını
görünce şaşırdılar; sukut-i hayale uğradılar. Şimd i K a r t a c a
i ç i n b i r ö I ü m k a I ı m s a v a ş ı b a ş l a d ı . Roma'lılar şehri
S'1rdılar. Fakat kuvvetli tahkimat ile korunmuş olan şehir, Ro­
ma'lıların kara ve denizden olan hücumlarını defalarca defetti.
Kartaca sahra ordusu da arazinin büyük kısmını müdafaa etti.
Tabi şehirlerin çoğu Kartaca'ya sadakatlerini muhafaza ettiler.
Şikarını Roma'ya kaptırmaktan endişeli olan Massinissa da
Roma'lılara yardımcı kıt'a vermedi. Böy l e c e R o m a' l ı l a r
h i l e v e d e s i sel e r l e b a ş l a d ı k l a r ı b u h a r b i iki s e n e
y a pma k z o r u n da k a l d ı l a r. Bu, Roma için kafi bir hacalet
sebebi oldu. Nihayet Roma'lılar harbin gidişatından bıkarak
Afrika'ya enerjik bir komutan göndermek istediler. Eskiden
Afrika ordusunda hizmet eden genç S c i p i o A e m i I i a m s ' u,
m u t e b e r k a n u nla r a ayk ı r ı o I a r a k M. ö. 147 senesi
iç i n c ons u l s e ç t i l e r v e Af r ika seferi i l e gö r e v ­
i e n d i r d i I e r. R o m a'n ı n s i I a h ş e r e f i n i k u r t a rma k
v a z i f e s i ş i m d i, b i r z a m a n I a r Z a m a ' d a g a l i p g e I e n
es k i S c i p i o'n u n m a nevi t o run u o l a n b u g e n c e
d ü şüy o r d u.

Kartaca şehri
Scipio büyük takviyelerle Kartaca önüne geldi.
düşflyor ve Evvela ordusunda bir reform yaptı. Sonra,
tabrl p ediliyor dışardan yardım almak için harbeden Kartaca
sahra ordusu komutanı Hasdrubal'i mağlup
ederek şehre girmeğ"� zorladı. K a r t a c a ş e h r i n i y e n i b i r
m u h a s a r a s u r u i l e k a ra d a n, k u v v e t 1 i b i r d o n a o­
m a i I e d e d e n i z d e n s ı k ı b i r ş e k i l d e a b I u k a e t t i.
Böylece Kartaca'yı dış alemden tamamen tecrit etmiş oldu: Ro-
268 ROMA TARİHİ, 1.

ma'lı komutan muharebenin ilk müessir silahını Kartaca'lıları aç


bırakmakta görmüştü. Hasdurbal büyük bir enerji ile halkı bu
ölüm kalım mücadelesinde teşci etti. Fakat açlık, tesirini gös­
termeğe başladı. Roma ordusunun hücumları şiddetlendi. N i­
h a y e t, M. ö. 146 i 1 k b a h a r ı n d a R o m a 'l ı l a r, e v v e l a
e s k i şe h i r i l e Li m a n şe h r i n e g i rdi l e r. S o kak m u•
ha r e b e l e r i o 1 d u. A l t ı g ü n s ü r e n v e b ü t ü n
şehr i k ü l hal i n e g e t i r e n b i r b o ğ a z l a şm a d a n
s o n r a R o m a 'l ı I a r şe h r i v e k a l e :ı, i t a m a m i y l e
z a b t e t t i 1 e r : K a r t a c a ş e hr i d ü ş m ü ş t ü.

Kar taca top- Fakat,


.. . . Roma'lıların
. intikam hırsı o kadar bü-
raklarında yeni y uk ıdı kı, şehır son mezar taşına varıncaya
bir eyalet kadar tahrip edilerek harabezara çevrildi ve
kuruluyor ı bir daha artık hiç iskan edilmemesi için lanet
provincla edildi. Halktan sağ kalanlar köle olarak sa-
Afrlca
tıldı; yalnız yüksek tabaka ilk defa olarak bu
talihten kurtuldu : Bunlar Güney ltalya'da iskan edildiler. Gani­
metler dağıtıldı. Bunlar arasında Kartaca'lıların eskiden Sicil­
ya'dan almış oldukları san'at eserleri, bir siyasi jest olmak için,
sahiplerine iade olundu. S c i pi o, s e n a t u s 'un g ö n d e r­
d i ğ i b i r k o m i s y o n i 1 e b i r l i k t e K u z e y A fr i k a i ş l e­
ri n i d ü z e ne k o y d u : Uugiinkü Tunus'un büyük bir kısmı
ohm K a r t a c a a r a z i s i, Ut i c a m ·e r k e z o l m a k ü z e r e,
R o m a 'n ı n b u r a 1 a r d a k i g e n i ş h a k i m i y e t i d­
d i a s ı n ı i f a d e e d e n b i r i s i m 1 e, y e n i b i r e y a­
l e t h a 1 i n e g e t i r i l d i : ( provincia Africa ) . Erkenden
Roma tarafına geçmiş olan Pön şehirleri idarelerini muhafaza
ettiler; son dakikaya kadar Kartaca'ya sadık kalanlar onun
akibetine uğradılar. Büyük bir kısım arazi "Devlet arazisi,, (ager
publicus} ilan olundu. Arazinin bir kısmı da, harp esnasında
ölen kıral Massinissa'nın, içinde, şimdi üç oğlu'nun hükümran
oldukları Roma dostu N a m i d i a d e v l e t i 'ne bırakıldı.
BATI AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 269

Doğudaki eski Fenike dünyasından kalkan


Oçüncü Pön
harbi bitiyor: isimsiz kurucuların, bu topraklar da, bir zaman ­
Roma Batı lar Ak denizin en büyük devletlerinden biri
Akdeoiz'in hai;rıc gelen Kar taca'yı kurmalarından tak-
mutlak hakimi rı"ben yed"ı asır sonra, K a r t a c a, B at ı
oluyor
A k d e ni z'i n y e n i v e b ü y Ü k d e v l e t i
R om a' n ı n e l i ne g e ç m i ş o l u y o r d u. B ö y l e c e h em e n
h e m e n 120s e ne s ürmüş v e Pön Harple ri diye adlan ­
d ı r ıl m ı ş o l a n R om a - K a r t a c a m ü c a d e l e si d e, R o­
m a' n ı n K a r t a c a'yı, m ed e ni d ü n y a d aki ı sımi ne
y a k ı şm ı y a n bi r şekil d e d ü n y a h a r it a s ı n d a n s i 1-
m es iyl e s o na e ri y o r d u. Fakat bu suretle ay nı zaman da
Batı Akdeniz'de bir wmanlar Et rüs k'ler , Hel len'ler , Kartaca'­
lıla r ve Roma' lılar arasında devam etmiş ve nihayet Roma-
Kar taca arasında en yük sek derecesine çıkmış Batı Ak d e­
n i z e h a k i m iye t r e k ab e t i d e, ö nem s i z bi r k öy d e n
b üyük bir d e v l e t h al i ne g el mi ş o l a n R om a'nın
k a tı z af e r i y I e b i t m i ş o 1 uy or d u. Eski-Ga r bi n Batı
Ak de n i z'd eki müdafii R o m a, es ki Şa r kı n b u d e ni z ­
d e ki s o n ka I esini y ı k m ı ş, B a t ı A k d e n i z'd e k at' i
h a k i m i y e t i n i k u r m u ş o l u y o r d u.

3. ÜÇÜNCÜ PÔN HARBİ SIRALARINDA iSPANYA


İSPANYA'DA İSTiKLAL SAV /\ŞLARI
ROMA iSPANYA'YI KAT'I HAKİMİYETiNE ALIYOR
Üçüncü Pön Roma'nın Batı Ak deniz hakimiyetini ne su­
harbi ınrala- retle ka t'i olarak ele geçirdiğini anlatır ken,
rında lspaı,ya- M. ö. ikin ci yüzyıl ortalarında İspanya yar ım­
daki hareket- adas111da ç ıkan karışıklıklar ve harpler üze­
ler
rin de de bir par ça durma k ü l zumu vardır.
Çünkü bun lar, bir bakıma, Üçün cü Pön Harbinin bir deva­
mıdır ve, gerek o sıralarda, gerek se on dan sonra Roma'yı çok
işgal eden ve halli icabeden bir meselemahiyetini cılmışlır.
Yukard:ı, M. ö. 201 sulhundan son ra lspan ­
lapanya'da
istlkUU savaş· ya'daki hareket e l r den bah sederken, umumi
laırı başlıyor vali G r a c c hu s'un burada uzun ca bir sulh
dev resi yaratmış olduğuna işaret etmiş tik
( S. 259 ). Ancak mahal lt bir takım hareketlerle taciz edilmiş
270 ROMA T ARlHI, 1.

olan bu sükün devresi yirmi beş sene sürdü. Fakat M. ö. 154


senesinde bir K e I t i b e r kabilesinin kale yapmak teşebbüsü
yüzünden bunlarla Roma'lılar arasında tekrar kanlı bir savaş
başladı. Yangın derhal o zamana kadar işe karışmamış olan
Lusitan'lara da sirayet etti. Böylece bütün yarımadayı kaplayan
savaş, y e r l i ls p a n y a'lı l a r ı n R o m a'lıl a r a k a r ş ı i s t ik­
l a l l e r i i ç i n g i r i ş t i k l e r i b i r müc a dele h a l i n e
g e ldi.
lapa a'da kl Şimdi başlıyan bu savaşlarda, muhakkak ki,
ny
■avaıların kan• yerli ispanya halkının memleket ve vatan
la mahiyet! ve sevgisi ile istiklal iradesinin yüksekliği bü-
Roma idare- yük bir rol oynamıştır; fakat, bunların uzun
■inin ■uçu sürmelerinde ve çok kanlı şekiller almaların-
da Roma eyalet idaresinin hataları ile harp mekanizmasının
sakat gitmesinin de önemli tesirleri olmuştur. Gerçekten, Ro­
ma'nın merkezi teşkilatının bizzat kontrol edemediği bu yer­
lerde umumi valiler istediklerini yapmak durumunda idiler.
Fakat, bunların çoğu Roma'nın davasına hizmet edecek tıynet
ve kudrette çıkmadılar: Çünkü ya ceplerini şişirmek veya
zafer alayı yapmak için buraya geliyorlardı. İçlerinden, muharebe
meydanlarında kuvvetleriyle muvaffak olamıyan bazıları, yerli
halka yalan söyleyip sözlerini tutmayarak, bazıları da sıkış­
tıkları zaman zelilane muahedeler yaparak, yalnız kendilerinin
değil, aynı zamanda Roma'nın da buradaki itibarını payimal
ettiler ve daha önceki kıymetli adamların başardıklarını mah­
vettiler. Yaptıkları hareketlerle haklı ve haksız harpler için
ortada bir kriterion bırakmadılar; çünkü harp hukuku mef­
humlarını tanımadılar. Bu suretle b aş k a I d ı r a n I a r ı n h e­
y e c a n I a r ı g i t t i k ç e y ü k s e l d i, a z i m 1 e r i k u v v e t­
le n d i v e h a r p le r d e d a h a z i y a d e b a s kın v e
k a t l i a m ş e k l i n e d ö n e r e k d e h ş e t s a ç a n s a­
v a ş I a r h a I i n e g e I d i.

ispanya harp- M. ö. 154'de başlamış ve yirmi bir sene devam


Jerlnla ilk ■af- etmiş olan bu 1 s p a n y a i s t i klal s a v a ş­
ha■ı ı Keltiber- 1 a r ı u m u m i y e t I e i k i d e v r e y e ay rı­
ler ve Lusltan'- l ı r. Birinci devre M. ö.147 senesine, diğeri de
larla ■avaılar M. ö. 133 senesine kadar sürmüştür. Savaşlar
her devrede D o ğ u d a K a t I i b e r ' l e r, B a t ı d a d a L u-
BA Ti AKDENİZ DÜNY ASiNiN FETHİ 271

s i t a o' l a r t ara fın d a t e k asüf e t t i. Birinci devrede


Roma'lılar daha ziy ade Keltiber'lerle uğraştılar: M. ö. 153'de
consul 'lerden Q. F u b i u s N u b i l i o r harbin idaresiyle
tavzif olündu (bu münasebetle de consul'lerin memuriyete
başlama tarihi onbeş Marttan bir Ocağa çevrildi). Fakat bu
consul dahagelmeden lspanya'daki Roma ordusu ağır bir mağlu­
biyete uğramıştı. Gelen ordu da Numantia önünde bir kaç defa
hezimete uğradı. Nubilior'un halefi ve M. ö. 152 senesi con­
sul'u M. C l a u d i u s M a r c e 1 l u s, yerlilerle bir anlaş­
maya vardı ise de, senatus bunu kabul etmedi ve harbin
devamı için consul L. L i c i n i u s L u c u l l u s tayin edildi.
La.kin yeni hazırlıklar esnasında Roma halkının ispanya harp­
lerini pek istemediği anlaşıldı. Asku toplamaktagüçlük çekildi.
lspanya'ya gelen Lucullus'un burada yaptığı mezalim de daha
fena karışıklıklar doğurdu. Bu aralık Lusitan'lar da Beri Taraf
ispanya'sına ve hatta Afrika sahillerine akınlar yaptılar. Bun­
lara karşı olan harpleri Beri Taraf ispanyası praetor'ları idare
etti. Lusitan'lar Roma'lılara ağır zayiat verdirdiler. M. ö.
151 'de Roma praetor'u G a I b a mağlup oldu, fakat ertesi
sene consul Lucullus ile birleşerek bunlara karşı müşterek
bir hücum yaptı. Lusitan'lar sulha razı oldular. Galba bir
taraftan bunlarla sulh yaparken, öte taraftan başkalarını
kestirip sattırdı. Bu hareketi o kadar zalimane idi ki, Roma
umumi efkarı bile bunu hazmedemedi. Kendisi mahkemeye
verildi ve ancak aldığı ganimetlerle kurtulabildi (M. ö. 149).

Galba'nın bu muamelesi yüzünden L u s i­


Harplerla ikin-
ci ■afha•• 1 Lu- t a n'lar tekrar ayaklandılar. Lusitan'lar şimdi
altan 'larla ••· başlarına kuvvetli bir önder de buldular:
vaılar ı Vlrla­ A s l e n b i r ç o b a n o l a n Vi r i ath u s
thu• a d ı n d a b i r i c e s a r e t i, z e k a s ı v e
v a t a n s e vg i s i s a y e s i n d e b u n l a r ı n b a ş ı n a
g e ç t i. Lusitan'lara, fanatik bir memleket aşkı aşılayarak
onların birlik halinde savaşmalarını temin etti. Çokgeçmeden
hemen bütün yarımada sekenesi onun arkasına takıldı. Böylece
M. ö. 147 'den itibaren büyük hareitetler başladı ve harpler
en had devresine girdi. Roma praetor'u V e t i 1 i u s mağ­
lup edilerek esir edildi ve öldürüldü. Roma'lılar Viriathus'a
272 ROMA TARiHi, 1.

daha bir kaç defa mağlup oldular. Bu aralık K e I t i b e r'ler


de tekrar taarruza geçtiler. Roma komutanı M e t e 11 u s bun­
lara karşı giderek M. ö. 143 'de Numantia'ya kadar geldi
ise de, Viriathus buna mukabil hemen bütün Öte Taraf lspan­
ya'sını istila etti. Roma'lılar artık bu tehlikeli adama karşı da
consul'ler göndermeğe mecbur oldular. Gelen consul Q. Fa­
b i u s M a x i m u s S e r v i 1 i a n u s, V i r i a t h u s'u b i r
h a r p k u v v e t i, L u s i t a n ' l a r k ı r a I ı v e R o m a
d o s t u o l a r a k t a n ı y a n b i r s u l h m u a h ed e s i
yapmak suretiyle eyaleti ku r t a r a b i l d i
(M. ö. 142).
Viriathu■ «;idil- Fakat, Roma senatus'u bunu tanımadı. Bizzat
rülüyor ve Viriathus'un kudreti de Roma'lıları muahedeyi
Lu■ftan'ların tanımağa icbar edecek derecede kuvvetli de­
mukavemeti ğildi. Şimdi Roma'lılar daha geniş imkanlarla
■önüyor bir harp açtılar. Q. S e r v i 1 i u s C a e p i o,
öteki ispanya eyaletinden de yardım görerek Lusilania'ya girdi.
Viriathus sulhu muhafaza etmek istiyor, hatta tavizata da razı
bulunuyordu. Fakat, müzakereler esnasında silahları istenince,
Roma'lıl.:ırın sadakatsizliklerini hatırladı ve görüşmeleri kesti.
Bunun üzerine R o nı a 'l ı 1 a r V i r i a t h u s 'u n y a n ı n -
d a k i b a z ı h a i n l e r i e l d e e d e r e k b u b ü yük
v a tan p erv e ri ö l d ür m e ğ e m u v a f f a k o l d u l a r
(M. ö. 139). Roma'lılar için bir şeref olmıyan bu cinayet, as­
lında siyasi bir hata oldu. Çünkü Lusitan'lar kahramanlarına
yapılan bu hareketten müteessir olarak tt>krar silaha sarıldılar
ve guerilla harplerine devam ettiler. Fakat kahramanın ölümü
Roma'hların işini askeri cihetten kolaylaştırmıştı. Çünkü, Lu­
sitanlar artık onun gibi bir önder bulamadıklarından m u­
k a v e m e t 1 e r i y a v a ş y a v a ş k ı r ı 1 d ı v e s ö n d ü·
M. ö. 138-136 seneleri arasında consul D. I u n i u s B r u t u s
donanma ile Lusitania sahillerini itaat altına aldı ve buraların
sükuna avdet ettiğine bir işaret olmak üzere, Atlantik kıyıla­
rında Tagus ırmağı ağzında Olysipo ( bugünkü Lizbon) kolo­
nisini kurdu.
BA Ti AKDENİZ DÜNY ASiNiN FETHİ 273

Fakat, yukarıda söylediğimiz gibi, daha


lteltiber·ıerle
harpler & Viriathus ölmeden Keltiber'ler memleketinde
Numautia'lı gene kanlı bir harp başlamış bulunuyordu.
ların kahra- Savaşlar şimdi bilhassa Numantia şehri
manca müda- etrafında !ekasüf ediyordu. Roma'lılar bu­
faaları
rada da Keltiber'lerin kayıtsız şartsız tes-
lim olmasını istiyorlardı. Numantia şehri senelerce kendisini
Romalı'lara karşı şiddetle müdafaa etti : Consul'lerden Q. C.
Me t e l l u s bu şehri beyhude yere muhasaraya çalıştı (M. ö.
143 - 142). Halefi olan Q. P o m p e i u s da Numantia'lılar
tarafından bir kaç defa ht:zimete uğratıldı. M. ö. 139'da gelip
bir şey yapamadan dönen consul M. P. La e n e s'den sonra
nihayet başkomutanlığı ele alan consul H o s t i l i u s M a n c i­
n u s, M. ö. 137'de, Numantia şehrine gitti. Fakat bu da mağ•
lup oldu. Hatta ric'at ederken Numantia'lılar tarafından sarıldı.
içinde aynı zamanda eski Gracchus'un oğlu T i b e r i u s
S e m p r e n i u s'un da bulunduğu Roma ordusu, bu f e c i
d u r u m d a n, a n c a k, c o n s u l'un b ü t ü n s i l a h l a r ı
b ı r a k m a k v e N u m a n t i a'l ı I a r a t a m b i r i s t i k­
l a I t a n ı m a k ş a r t i y l e i m z a e t t i ğ ; b i r m u a­
h e d e i I e k u r t u I a b i l d i.

Kartaca fatihi
Fakat, ordu kurtulduktan sonra Roma sena­
Sclpio lapanya'­ tus'u consul'un yaptığı bu muahedeyi de
da, Num.antia tanımadı. Bu suretle Roma'nın Keltiber'lere
önünde karşı olan durumu bütün vuzuhiyle meydana
çıktı: Numantia harbi tekrar başlıyordu.
Bununla beraber Roma'lılar ilk savaşlarda gene mağlubiyetlere
uğradılar. Nihayet Roma, o r d u s u n u n I s p a n y a 'd a
k ı r ı l a n i t i b a r ı n ı d ü z e l t m e k v e b u k a h r a­
m a n Ke l t i b e r k a l e s i n i y ı k m a k i ç i n e n i yi
k o m u t a n ı n ı, K a r t a c a F a t i h i S c i p i o 'y u b u­
r a y a y o l 1 a m a k z u r u n d .a k a l d ı. M. ö. 134 sene•
sinde ikinci defa consul seçilmiş olan Scipio, ispanya komutan­
lığına tayin edildi. Genç komutanın ilk işi ispanya ordusunda
bozulan disiplini iade etmek oldu. (Bu arada kendi şahsı
ıçın kurduğu muhafız kıtası " cohors praetoria ., Roma
ordusunun daimt müesseseleri arasına girmiştir). Scipio bundan
Roma '1 ·a, ilıi ı 8
274 ROMA TARiHi, 1.

s onra met odlu bir harple etraftaki asi kabileleri itaat altına
almağa başladı. Ni hayet M. ö. 134 / 3 kışında ç ok üstün kuv­
vetlerle Numantia şehri önü ne geldi. Yanında, o sıralarda Nu­
midia kıralı olan I u g u r t a da beraber bulunuyordu.

Numantla
Scipi o Numantia'lılara kayı tsız şartsız teslim
dO.,D.yor ve için bir ultimatum gönderdi. Emri reddedilince
■on Keltlber ş e h r i n e t r a f ı n a, Kar t a c a'da o l d u­
mukavemell ğ" u g i b i, bir m u h as a r a s u r u yap·
■ öniiyor t ı r d ı. Roma generali işi gene, silahlara de-
ğil, a çlık ve sefalete bırakmıştı . Fak a t N u m a n t i a 'I ı-
1 a r, b u n a r a ğ m e n, o n b e ş a y d a y a n d ı I a r. Nj­
h a y e t ş e h i r d e i n s a n e t i y e n m e ğ e b a ş I a n­
d ığ ı zam a n t e s l i m o lma k z o r u n d a k ald ı l ar
(M. ö. 133). Şehir düşünce halk köle yapıldı . 8 ö y l e c e
K el t i b e r 'I e r i n d e i s t i k I a I s av a ş 1 a r ı s o n a
e r d i.
Numaııtia alındıktan ve Keltiber mukavemeti
İ■ panya
Roma idare ■ lne de söndükten s onra Roma'dan gelen bir
geçiyor senator'lar heyeti Scipi o ile birlikte ispanya
işlerini yeni den tanzim etti. Düzenli bir
Roma'lılaştırma işi için sağlam bir teşkılat kuruldu. P ö n
h a r p l e rin i n zar u r e t ll!rİ o l ar ak ik inci Pön
Har b i n d e R oma 'n ı n i Ik d ef a a yak bas d ı ğ ı 1 s­
p a n ya yar ıma d as ı, artık t a mami yl e R o m a'n ı n e 1 in e
g e ç m i ş o l u y or d u.
BİBLİYOGRAFYA
A. Birinci Pön harbi,

Kartaca ve Roma-Kartaca münasebetleri:


S t r ah o o, XVII, 3, 15 p. 833 ;-A p pi a o o ıı, libyca, 95 ;-0 eh I er,
Karthago (Makale : Pıtuly - Wissowa R. E.); - K. Ha I ta us, Geschichte
Roms im Zeitalter der pıınischen Kriege, Leip:ı.ig, 1846; - O. G i I be r t,
Rom und Kartago in ihren gegenseiti_f{erı Reziehırnf(en, 241 - 218 v. Chr,
Leip:ı.ig, 18!ı6; - C. Tor r, les ports de Carthage ( Revue archeolol!'İque,
1894 s. 34 v. rl.); - O. M e I t zer, Geschichte der Knrtha_f{,,r, 4 cilt, Rer·
lin, 1896; -S. G s e 11, l'etendue et la domination crırthaginoise aı Afriqııe,
Alger!I, 1905; - W. T h i e I in g, Der Hellenismus in Klein - Afrika,
Leipzig • Bnlin, 1911 ; - S. G s e 1 1, Hisf<ıire Ancieııne de l'Afrique du
Nord, 4 cilt, Pariot 1912. 20; -- P. G a u k I er, Necropoles puniques de
Cartlıaf!e, 2 Cilt, p,., İıı 1 q l S; - C a r t o n , Cartlırıı;re punique ( Rev<Je
Archeologique il. 1923. •- '.i29 v. d.); - G . C o o I en a u, la Civilisation
phinicienne, Puis, 1929; - V. Eh ren be r g-, Kartha_f{o, Leipziı:r, 19l7; -
F. v. B issi n �, Studien zur iiltesten Kultur ltaliens: il/. Karthago und
seine griechischen und italischen Beziehtuıgen (.�tudi Etruııchi, VII. 1933, 8, 83
v. d.); - E. C �va i g o ıı c, La Constitution pııniqııe en 218 av. j. - C.
( Revue <ies co•ır• et confernl'C<"➔ XXXVI. 1935, "· 239 V, d.); - J.
V o ır t,
Rom und Kartago. Ein Gemeiııschaftsweric. Leipıİ !?', 1945. ( Bir çok bil­
ginlerin müşterek bir .,,..,ri olan lıu kitabın için<ic hilhaıısa ı,u vıızılar bu
kı:ıım İçin zikre cirger: F r it z Ta e g" r, Völker- und Ra.•sen-Kiirnpfe im
westlichen Mittelmeer, Griechen uncl Kartha{!er s. 44 - 82; - A I f r e d
H e u s , Die GestnltımJ! des römischen und det kartha_qischen Staateı
biıı zum Pyrrhos-KriCf?e s. 82- 138; -F r an z Mi 1 t ıı" r, Wesen und Gesetz
römischf!r und karthagischer Krief,!fiihrunl( s. 10�-261; -W. E o 8 ll I İ D, Der
Einf luııs Karthagos aııf Staatımt>rwaltııng uııd Wirtsclıaft der Römıır s, 262-
- 295; E r ic h B ıı r c k, Dus Bild ,/er Karthof,fer in der römischen Litera­
tur, ot. 297 - 345 ; -

Birinci Pörı harbinin ıebepleri ve safahatı:


Li V i ll,. XII - xıx p o I y h i o s I i il ; - D i o oy 8 i o s (Halikar­
j -

nassos'ıu) XX ; - L. B r ö c k e r, Geschichfe des ersten panischen


Q.
Krieges, Tühingen, 1841; - A. H o 1111, Geıchichte Siciliens im Altertum,
J.
Leipı.ig, 1870-98; - N e u I in g. De belli Pıınici primi scripforum fontibuıı,
Göttingeo, 1873 ; - C. N e u m a n n, Daıı Zeitalter d�r punischen Kriege (G,
Fa I ten tarafıodao tamamlanmrştır) Breslau. 1883; - O. G o r t z it z a,
Kritiııche Schichtung der Quııllen zum ersten punischen Kriege, Strassburg
io Weıtpreuııeo, 1983; - E. A. F reem a o, A Historg of Sicily, Oxford,
1891 ; - M. S c her m a o o, Der erate punische Krieg, Tübiogeo, 1905 ;-
276 ROMA TARlHI. J.

E. E I i a e • o n, Beitrlige z.ur Geschichte Sardinienıı und Corııicas im erııten


puniııchen Kriege, Upıala, 1906; -W. W. T a'r n, The Fleetıı of the fir.t
Punic war ( Journal of Hel lenic Studies XXVII. 1909, •· 48 v . d.): -
P. Meye r, Der Ausbruch deıı erırten punischen Krieges (Klio X. 1910, •·
406 v.d.); - M. Car y. A forgotten treaty between Rome und Carthage
(journal of Roman Studies l)C. 1919, •· 67;); - M. Car y, The Origin
of the Punic warıı (History, VII. 1922, !I. 109 v. d.); -

8. Birinci Pön harbinden ııonra Roma "e Kartaca:


Polybios il - iV; - C o rn e I i u !I Ne p o•• Hamilkar (Hayatler); -
S c h u I t e n, Tortessoıı, Ein Beitrag zur alte,ten Geııchichte des Wutenıı,
Ham burg, 1922; -R. Ce r p e n te r, Th� Greelcıı in Spain, London , 1925;
-E. d. M eye r, Untersuchungen z.ur Geschichte des z.weiten_punischen Krie­
geıı: ili. Die römiache Politik (}Om er.ten bis zum Au,br�ch dea z.weiten
puniııchen Kriegeıı (K lt>İoe Schriften il. Hal le, 1924. S. 375-400) ; - R. S c a·
1 a i s, Le de"eloppement drı commerce de r/talie entre la premihe guerre
punique et la deuxieme (Musee Belge XXXII. 1928. S. 177 v.d. l: E. M ar­
t i o n i n i, Le 11ie maestre d' ltalia, /. Via Flaminia, 1/. Via Casııia, Roma,
1930; - J. M. Na p, Die römiııche Republik um das fahr 223 11. Ch. ,
ihre damalil{ e Politik, Gesetz.e rı.nd Legenden, Leiden , 1935; -

C. /kinci Pön harbi; sebepleri, ııafahatı :


L İv İ ıı !I XXI-XXX; - Po I y bi o !I 111-XV; - D İ od o r o l!I XXV­
XXVI; - T. A r n o I d.The Second Punic war, London. 1886; -
W. S t r e i t, Zur Geııchichte deıı zweiten puniırchen Krier{eıı (Berliner
Studien zur Klanischen Philo logie u nd Archiologie VI, 2) Berlin, 1887 ;­
T b i an c o u r t, Les Cauııeıı et l'Origine de la ıeconde guerre punique,
Pariıı, 1893; - A. A r en d t, Syrakus im z.1ueiten puniııchen Kriege,
Königabt>rg. 1899: - G. B e ve r ıı d o r f, Die Streitlcrafte der Kartha­
ger und Römer im z.weiten puniııchen Kriege, Berlin, 1910; - B. Ki h­
l e r, Die Schlacht 110n Cannae, ihr Verlauf und ihre Quellen, Berlin,
1912; - J.S. R e i d, Problemıı of the Second Punic War (Joııroal of
Roman Studiea, 1913, •· 171-190); -W, B re w it z, Scipio Africanus
Maior in Spanien, 210-206 B. C., Tübingen, 1914; - J.
F u c h ıı, Die
Schlacht an der Trebia, Wieo, 1914; - J.
B e I o c b, Die Schlacht an der
Trebia (Hiıtorische Zei t!lchrift, cxıv.
1915, !I. 1 v. el.); - T. F r an le:,
Rome, Marsei//e and Carthage (Military Hiııtorian 1916, •· 394 v. d.); -
P. Hu v e I in, Une guerre d'usure, La deuxieme guerre punique, Paris
1917; -Te n n e y F ran le:, Placentia and the battle of Trebia (Journal
of Roman Studies ıx.
1919, s. 202 V, d.); - A. B. D r a c b m an D,
Sagunt und die Ebro-Grenze in den Verhandlungen zwiııchen Rom und
Karthago, 220-218 v. Chr. (Kg l. Danı ke Videoskab. Selskab. Hist, fil.
Madde lelaer 111. B 3, 1920); - R. L aq u e u r, Scipio Africanus und die
Eroberung cıon Neu-Karthago (Herme11 LVl, 1921 11. 131 v. d.); - E.
T ii. u b 1 e r, Die Vorgeschichte deıı zweiten punischen Krieges, Berlin, 1921;
- L. A. C o D ı t an•• La route d'Hannibal (Revue deı EtuJee biıto riquea
BİBLİYOGRAFYA 277

CXLVII, 1924 S. 22 v. d.) ;- Eci. Meye r, Untersuchungen zur Geschichte


des zweiten punischen Kriegeıı /. Der Ursprung des Krieges und die
Hande/ mit Sagunt, (Kleioe Schriften il. Halle, 1924, 9 • .33.3 v. d,); -A. R.
8 onu a, Where Hannibal pasaed? Loodoo, 1925; - P. S c h Da be 1, Zur
Vnrgeschichte des zweiten punischen Krieges (Klio XX, 1925, ıı. 110
v. d.). A. K I ot z, Zu Hannibal's Alpenübergang (Klio XX, 1925, ı. 118
v. d. ) ; - K. L .. hm an o, Das Cannae- Rötsel (Klio, N. F. V 1930
s. 70 v. d.); - W. Ot t o, Eine antike Kriegsııchuld/rage, Dir. Vorge­
ııchichte des 2. punischen Kriel(es (Hiııtorische Zeitııchrift CXLV, 1931
ıı. 489 v. d.); - F. C o r ne I i us, Cannae (Klio. Beiheft, XVI 19'32);
- A. K I ot z, Die römiııche Wehrmacht im 2. punischen Kriege (Philo­
logicu9 LXXXVII, 193.3 ıı. 42 v. d.); - W. K o I be, Die Krie_qsachuld/rag s
'tlon 218 "'· Ch. ( Sitzuogsberichte cier He i delberger Akademie der
Wi!m,nııchafteo, 193<1, 1): - W. Son t he ime r, Der F.[dz.ug Hanni­
bals in Oberitalien (Klio XX Vll, 19.34 s. 84 v. d. ) ; - A. B o ur ger y,
Tite-Live et le paııaage des Alpı:s par Hannibal (Revue de philologie,
d'bisloire et de litteratııre ancienneıı XII, 19.38 s. 120 v. d.).
ikinci Pön Harbinin baılrca komutanları.-
p I utar k h o ıı, Q. Fabiuı, Maximus (Hayatlar) ; - P I u ta r lı: h n s,
M. Claudiuı. Metellus (Hayat lar) ; C o rne I i us Ne p o 'I, Hannibal
( Hayatlar ) ; - F. MÜ n zer, Q. Fabius Maximuıı (Makale: Pauly -
WiHowa, R. E.); ·- F. MÜ o zer. M. Claudiııs Metelluıı. (Vakale: Pauly -
Wi!lsowa, R. E.); - F. MÜ n zer, C. Flaminiııs (Makale: Pauly - WiHowa,
R. E.); - E. Hen ne bert, Histoire d'Annibal, Paris, 1870- 91; -
T. A.. Do d g e, Hannibal, 2 eilt, Boston, 1891 ;- J.
Kroma y er, Hanni­
bal al, Staatsman, (Histo,iseh., Zeitıchrift, CIII. 1909, s. 237 v. d): -
G. E Sf e Iha af.
Hannibal, ein Charakterbild. St ultgart, 1922; - E. M a­
yer, Hannibal und Scipio (Meistcr der Politik 1), Stuttgart - Berlin,
192�; - H. V. Canter, The character of Hannibal (Claa.ııical Journııl
XXIV, 1929); - E. G r oag. Hannibal als Politiker, Wien, 1929; -

D. Üçüncü Pön harbi: Kuzey /talya'nın fethi ve koloniz.asyonıı;

La ıı t e r b a c h. UntersuchunJ(en z.ur Ge11chichte der Unterwerfung


'tlon Oberitalien dıırch die Römer, Breslau, 1905; - E. P a i ıı, Storia della
coloniz.zaz;ione di Roma antica, J. Roma, 1923; - E. T. Sa I nı on, The
Roman colorıisatioıı /rom the Second Punic war to the Gracchi (Journal
of Rom;ın Studi.,, XXVI. 1936, !l. 47 v. ci.);

Kartaca ile son harp ve Kartaca'nın tahribi:


P o 1 y b i o s, XXXVI-XXXIX: - L iv i us. XXXII-XLV ;- D i od o­
r os XXXII; - P I u ta r k h o 9, Gato (Hayatlar); - R. C a g n at, Notes
sı,r lu limite., de la province romaine d'Afrique en 146 av. ]. - C (Comptes­
rendu� cie l' Academie cies lnscription!l, 1907, ıı. 466 v. d.); - W.
B • r t he 1, Römische Limitation der Prorıinz. Africa ( Bonaer Jahr­
bücher CXX, 191 l, s. 104 v. d.); - W. Bar t he 1, Zur Geııchichte de,-
278 ROMA TA�İHİ I.

römischeıı St;;.dte in Africa (Bonnn Jahrl-,ücher CXX. 1911, 9. 82 v, d.);


-U. Kahrstedt, Geschichte der Karthager von 218-146, Bnlin.
1913, - C. Sa uma g ne, les pretexte.• juridiques de la 3e guerre
punique lReııııe historiqııe CLXVIII, 1931, ıı. 1 v. d); - M. G e I zer,
Nascias Widerspruch gegen die Zerstörung Karthagos (Plıilologicuı,
19.31. ı,. 261 v. ci.):
ispanya harpleri, Numantia ve Viriathus:
P o I y b i o !1 XXXV 1-6:-A p pi an o a. lberica 39-99:- P I ıı tar leh o s,
Marcellus, (Hayat!a,); - P I utar k h o s, Aemilius Paullus (Hayı.tlar);
-S c hu 11 e ıı, Hispania (M,ble: Pauly Wiuowa, R.E);- M. H of f m an n,
De Viriaf hi Numaniorumque bello, Greihwa in. 1895 ;- K. G o t z f r i e d,
Annalen der römischerı Provir>zen beider Spanien, Berlin, 1892; - De 1
M a r o. le guerre dei Romani nella. Spagna de/la /ine della seconda
Pıınica alla meta del JJ. secolo a. Cr. ( Atti d .. lla Univ. di Genova XX,
1913); - A. S c hu I ten, Numantia: /. Die Keltiberer und ihre Kriege
mit Rom, Miinchen, 1914; - A. S c hu 1 ten, Viriarus ( Neue Jahrbücher
1917 ıı. 209 \', rl.); - A. S c hu I ten, Numantia: 1/. Die iberische Stadt,
Müneheıı, 1921; - E. AI her tini, les divisions administratlves de
l'Espagne ro•rıtıiııe, Pari,ı 1923; - .A. . S c hu I ten, Nıımantia: fi/. Die
Laf{er des Scipio, Müncherı, 1927 ; - F. B" h n. Numantia ıınd seine
Fuııde. Mainz, 1931; - A. S eh ıı I ten, Geschichte von Numatia, München
19]4; - R. B :ı 11 e ,ı t c r, Histoire de l'Espa_r[ne des origines a nas jours.
Pari,ı, 1938.
ALTIN<:1 BÔLÜM

DOĞU AKDENİZ DÜNY ASiNiN FETHİ


HELLENİSTİK DEVLETLERLE SAVAŞLAR
A. Makedonia ile Birinci Harp
- ÇATIŞMA YA GÔ !'ÜREN SEBEPLER VE İLK H 1\ DİSELER
ı\DRIA VE ILLYRİA MESELELERİ - İLLYRIA HARPLERİ
ROMA'NIN BALKANLARA AYAK BASMASI VE MAKEDONİA

Bundan önceki bölümde, Batı Akdeniz dünya­


V a hdetli İta l-
ya' oın Doğu sının fethini anlatmaga başlarken işaret eltiği­
(Adria) deni• miz gibi (s. 209), İtalya'da siyasi mekan
zine hakimiyet vahdetinin kurulmasıııdan sonra v a h d et I i
meselesi ve lt aly a'nı n kar şıl a ş a c a ğ ı iki n c i m e-
muhtemel neti• · · ·
s e l e D o ğ u ( 4dna · ) d e nız ı m e sele sı
cel erI
i d i. Filhakika, ltalya'da vahdeti kuran dev-
letin bu memlekete sahip olabilmesi, ltalya'nın aynı zamanda
Doğudan taarruzdan masun kalmasına, bu da buradaki denize
hakim olmasına baglı idi. Fakat, Batı (Tyrrhen) denizine haki­
miyet, nasıl ki, Roma'yı Kartaca ile bir çatışmaya götürmüşse,
Doğu (Adria) denizine hakim olmak da, keza, ltalya'ya en
yakın büyük bir Hellenistik devlet olup Balkanların Avrupa
sahillerinde ve bizzat bu d�nizde hayati menfaatleri bulunan
M a k e d o rı i a i l e m u h a k k a k b i r ç a t ı ş m a y ı s o n u ç-
1 a y a c ak t ı. Bu çatışmanın biraz gecikmesi sebebini, Adria
denizi ile Baikanlara sırtını vermiş gibi görünen ltalya'nın
geopolitik durumunda (S. 4) olduğu kadar, Doğudaki siyasi
vaziyetlerde ve Roma'nın daha önce Batı denizi işiyle uğraş­
mak zorunda kalmasında aramak gerektir. Nıtekim Birinci Pön
Harbinde Roma'nın Kartaca'yı mağlup edip Batı işlerini hafif­
letmesiyle bu Doğu denizi meselesinin hemen ön plana çıkması
bunu ispat etmektedir.
280 ROMA T ARİHl 1.

Mamafih bu, Roma'nın Adria denizi ile o


Roma,uıa Adr I l&
deni :ı:lyle llgl■I zamana kadar hiç ilgilenmemiş olduğu demek
değildir. Gerçekten Roma, hem Doğu ltalya
sahillerinin emniyeti ve taarruzundan masuniyeti, hem de önderi
bulunduğu ltalya deniz şehirlerinin ticaret ve münakale hürri­
yetlerinin temini bakımından bu denizde hayati menfaatleri
korumak zorunda olduğu için, daha Birinci Pöıı Harbinden
önce ve bu harp sıralarında da, bu tarafa alakasını eksik
etmemişti. Ariminum ( M. ö. 268 ) , Firmum ( M. ö. 264 ) , ve
Rrundisium (M. ö. 244) kolonilerinin kurulması Roma'nın erken­
den bu sahillere olan ilgisine kafi bir işaretti. Sonra Roma, kat't
olmamakla beraber belki de M. ö. 266'da, Balkan yarımadasının
Adria sahilindeki Apollonia Hellen şehri ile deniz-aşırı diplomatik
münasebetlere başlamış ve ihtimal bir de dostluk muahedesi
yapmıştı. Ancak, Birinci Pön Harbinden sonra Batıda nefes
alması ile bu Adria denizi ile alakası daha fazlalaşmış oldu.
Daha M. ö. 239'da, Balkanlarda tehdide uğrayan Akarnan'lar
lehine teşebbüslere kalktığına dair olan haberler de bunu teyid
etmektedir.

Roma'nın Doğu ( Adria ) denizinin emniyeti


Ad rIa den izln.-
d e kl kor■an ıı- işinde deniz-aşın münasebetler kurma şeklindeki
lyrl'le r v� Bal- müdahaleleri M. ö. uçüncü asrın otuzuncu
kanlardaki senelerine kadar hep diplomatik scthaya inhisar
devletler etti. Fakat, bu sıralarda Adria denizi emniyetinin
fena halde bozulması bu müdahalelerin askeri
harekat şekline girmesine sebep oldu. Bunu da I 11 y r i' 1 e r
tacil ettiler. Filhakika, Balkan yarımadasının Batısında, Adria
denizinin çok parçalanmış, kayalık ve adalık, korsan saklamağa
ve beslemeğe müsait gizli limanlarla dolu doğu Dalmatia
sahillerinde oturmakta olan I 1 l y r i' l e r öteden beri k o r s a n-
1 ı k l a r ı i l e t a n ı n m ı ş I a r d ı . Hatta, belki de bundan ötürü,
Adria denizi Hellen'lerin ağzında fena bir nam kazanmıştı.
Çerçekten, bu taraftarlarda yalnız Apollo:-ıia. Epidamnos, Pharos
ve Issa gibi ancak bir kaç Hellen kolonisi yaşamağı tecrübe
edebilmişti. Fakat bunlar da çok sıkıntılı bir hayat sürüyorlardı.
Bu zorluklar yüzünden ne Korinthos, ne Atina ve ne de
Sicilya'daki Syrakusai buralarda siyasi hegemonya kuramamış-
DOÔU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 281

!ardı. Epeiros kıralları P y r r h o s ve il. A l ek s a n d ?' o s bu­


ralara hükmetmeğe kalkmışlarsa da, beyhude olmuş ve hatta
bu sonuncusundan sonra devletin inhitatı ile burada daha fena
karışıklıklar baş göstermişti. Mamafih Balkanların büyük Hellenis­
tik devleti olan Makedonia, kendi menfaatleri için, bu durumdan
istifade de maharet gösterdi. Sabır ve metanetle kendi
hesabına entrikalar çevirdi; çünkü Illyri'lerin korsanlık yap­
maları, öteyi beriyi ve bilhassa Hellen şehirlerini yağma ve
tahrip etmeleri bu devletin işi ne yarıyordu.

ili yrı.,1er 1 n kor- İllyri'lerin bu korsanlıkları M. ö. üçüncü yüzyılın


■an devleti ve ortalarında Adria denizinde kfıfi bir huzursuz-
kıral Agron'un luk yaratmağa başladı; çünkü, o sıralarda
faaliyeti bir çok lllyri kabileleriııi birleştirmek ve Sku-
tari'yi (Skodra) idare merkezi yapmak suretiyle
buralarda ilk defa bir devlet kurmağa muvaffak olan kıral A g­
r o n, kuvvetli bir donanma inşa ederek k o r s a n l ı ğ ı d ev I e t
e l i y l e o r g a n i z e e t m i ş ve m i l li b i r e n düs t r i h a l i n e
s o k m u ş t u. Agron'un Balkan yarımadasında karadan korkusu
yoktu: Epeiros devleti zayıftı; Makedonia'da da o zaman kıral
olan il. De m e t r i o s ' un başında kendisini meşgul eden
başka işleri vardı. Hatta Agron, bununla müttefik olarak,
Makedonia'nın Hellen harplerine de karışmakta menfaat gördü.
Çünkü, Hellen şehirlerinin o sıralarda denizlerde zayıf oluşu,
ta Peloponnesos sahillerine kadar denizi onun eline bırakmıştı.
Agron bundan istifade ederek Epeiros ve daha Güneyindeki
lon sahillerinde bulunan Hellen şehirlerini tehdit etmeğe baş­
ladı. lllyria korsanlarının faaliyet sahası böylece: bir haylı
genişlemiş oldu.
Kraliçe Teu-
Agron ölünce idare başına geçen karısı kra­
ta 'nın tecavüz- liçe T e u t a da (M. ö. 231), esk; minval
leri ve Adria'- üzeı e, devletin desteklediği bıı korsanlık işle­
daki Bellen rine devam etti. Illyria'lı korsanlar şimdi çok
şehirleri daha serbest bir şekilde Doğu denizlerinde
geziyorlar, hatta ta Ege sahillerine kadar bile gidiyorlardı.
Teuta artık korsanlığın tamamiyle zevkine varmıştı: Bir çok
zengin şehirlere musallat oldu. Epeiros'daki Pl,oinike Hellen
şehrine hücum ederek külliyetli ganimetler götürdü. Bundan
282 ROMA TARİHi I.

sonra Kerkgra adasına çıkarak şehri muhasara etti. Kerkyra'­


lılara karşı yardıma koşan küçük bir Akhaia Birliği filosunu
mağlup etti. Teslim olmak zorunda kalan KerkyTa şehrine
dostu P h a r o s'lu D e m e t r i o s'un idaresinde bir garnizon
yerleştirdi. Bundan sonra Issa Hellen şehrini aldı: Epidamnos'a
tecavüz etti. Bu suretle bütün bu zengin Hellen şehirleri birer
birer bu korsan devletin eline geçti veya ıarar gördü.

Adria
'nı
n em
- Bunun üzerine zarar gören ve istiklalleri giden
niyeti bakı- Heilen şehirieri Roma 'ya müracaatta bulun­
mın dan llly- dular. Fakat, korsan lllyri'ler yalnız bu Hel­
rla-Roma mil- len'lerin başına değil, ltalya'nın deniz-aşırı
na ■ ebetleri ticaretine de bela olmuşlardı. Çünkü, bunlar
ltalya'nın Doğu ve Batı sahilleri ile Hellas arasındaki ticareti
de sekteye uğratmağa başlamışlardı. Hatta Phoinike'de Roma
gemilerini basarak içlerindeki Roma'lıları öldürmüşlerdi. 8 İ·
n a ena l ey h a r t ı k R o m a'nın r e a k s i y o n u v e
m lİ d a h a l e s i z a r u r i i d i. Fakat, Roma derhal askeri
harekata girişmedi. işi önce diplomatik yolla halletmeği dene­
mek istedi: Korsanlığın durdurulması için lllyria krdliçesine
b i r e I ç i I i k h e y e t i y o 11 a d ı. Kraliçe elçilere, Ro­
malılara karşı resmen korsanlık etmiyeceği, fakat bu iş
memleketinin kanunları gereğince meşru olduğu için, halkının
ekmeğini elinden alamayacağı şeklinde kaçamaklı cevaplar
verdi. I 1 1 y r i a R o m a ' ıı ı ıı i s t e d i ğ i n i g a r a n t i
e t m e d i ğ i i ç i n m ü z a k e r e I e r k e s i I d i. Üstelik
krali�·e sert konuşmuş olan Roma elçilerinden birisini öldürt­
mek cesaretini de gösterdi (M. ö. 229).

lllyrla'ya
lllyria hem garanti vermemiş hem de elçiyi
birinci aefer; öldürerek devletler hukuku kaidelerini rencide
lllyrl'lerle sulh etmişti. R o m a bu n u n Üz e r i n e ask e r i
mü d aha l e y e karar ve r d i v e d erhal
h a r p i I an e tti (birinci lllyria harbi: M. ö. 228 - 229). iki
yüz gemiden mürekkep bir consul ordusu, M. ö. 229 ilk baha­
rında, Ostia'dan yelken açtı. Donanma evvela ltalya Güneyinde,
Balkanlara yakın olan Kerkyra adasına geldi. Kraliçenin
burada bırakmış olduğu Iılyria garnizonunun başında olan
P h a r o s'l u De m e t r i o s, Roma'ya mukavemdin beyhude
DOÔU AKDENİZ DÜNYASININ FETHi 283

olacağını anladı ve şehri teslim etti. Roma donanması bundan


sonra Kuzeye dönerek Adria'da harekete geçti. Apollonia,
Epidamnos, Issa ve Pharos'u kurtardı. Zarar görmüş olan
bütün sahil Hellen şehirleri Roma'yı halaskar olarak selamla­
dılar. Roma donanması ve ordusu mukavemet görmeden Ad·
ria'yı korsanlardan temizledi. lllyria adalarını işgal etti. 1\fa­
kedonia, kıt'a karasındaki işleriyle meşgul olduğundan Illy­
ria'ya yardım t:demedi. Il l y r i a'nın n i h a y e t s u l h ist e­
m e k t e n b aşk a ç a r e s i k a I m a d ı (M. ö. 228).

Roma buralarda daha fazla kalarak kıraliçe


Roma lllyrla
■ahilierinde Teuta'nın Illyria devletini büsbütün ortadan
müttefikler kaldırmak cihetine gitmedi. Sulh teklifini kabul
buluyor ve etti. Yapılan muahedede lllyria harp tazmi­
Bellen ,ehlrle­ natı vermeği taahhüt eyledi : Roma bu
rlni hlmayeıılne
suretle Adria'yı korsanlardan temizlemek için
alıyor
giriştiği işin masarifini çıkartmış oluycrrlu.
Sonra Teuta korsanlısrı tamamen bırakmağı ve Adria deni­
zinde muayyen bir yerden ( lissos: bugün Aless;o) daha Güneye
ikiden fazla gemi göndermemeği de kabul etti. Roma böylece Ad·
ria denizinden başka Hellen sularının ve ltalya-Hellas miinaka­
lesinin emniyetini de korumuş oluyord'J. Faı<at, Illyria devleti bu
muahede ile arazisinin yarısından fazlasını da terkediyordu: Roma
bu yerlerin bir kısmını yerli beylere, bir kısmını da, merkezi
Pharos adası, olmak üzere, Kerkyra'yı teslim hizmetinin müka­
fatı olarak, yukarıda adı geçen Dem e t r i o s 'un i d a r e s i n e
b ı r a k t ı v e b u n u n I a b i r d e i t t i f a k y a p t ı. R o m a
Ş i m d i I11 y r i a m o n a r ş i s i n i n y a n ı n d a o n u g ö z e t I e­
m e k i ç i n k e n d i s i n e z a h i r v a s a l b i r d e v l e t y a r a t­
m ı ş o I u yo r d u. Fakat Roma Kerkyra adasiyle Issa'yı
ve kendilerine yardım etti�i Apollonia, Epidamnos gibi Balkan
sahilindeki Hellen şehirlerini de yalmz bırakmadı. Bunların
Roma himayesine girmek arzularını yerine getirerek, lüzu­
munda askeri yardımda bulunmak üzere, h i m a y � i t t i­
f a k I a r ı y a p t ı.
284 ROMA T ARIHI 1.

Roma,nıa Hülasa, Roma Illyri'lerle


. yaptığı
. bu harbin .
Jllyrla harek&- s o n u n d a Adrıa de nı zi ne hak ım
tının mana•• ol m u ş, k a r ş ı t a r a f t a k u r d u ğ u i t -
•e Makedonla t i fa k v e h i m a y e h a k i m i y e t i i l e d e
B a l k a n y a r ım a d a s ı n a i l k d e f a
a y a k b a s m ı ş ol u y o r d u. Bu, Roma tarihinin netice­
leri büyük ve şumullü olacak önemli hadiselerinden biridir.
Gerçekten, Roma böylece Doğudan halya'ya vaki olacak bütün
t a a r r u z l a r ı ö n l e m e k v e, B a l k a n I a r d a k u r­
d u ğ' u b u k ö p r ü - b a ş ı m e v k i i i l e B a l k a n i ş-
1 e r i n i g ö z e t l e m e k i m k a n ı n ı e I d e e t m i ş b u-
1 u n u y o r d u. (ikinci cihan harbinde halya'nın Arnavutluğu
işgal etmeğe kalkması buna güzel bir paralel teşkil edebilir).
Fakat, Roma bu hareketi ile, Makedonia'nın müttefiki
olan bir devlete tecavüz etmiş oluyordu. Sonra, Roma
böylece Makedonia devletinin Adria sahilinde ve Balkan­
lardaki menfaat mıntakasına el uzatmış, yani onun tarihi
hakları ve tradisyonel ihtiraslarının büyük bir rol oyna­
dığı yerlere dokunmuş oluyordu. Filhakika, lllyria sahilleri
Makedonia için Trakya sahilleri kadar önemli idi: Adria'ya
çıkamıyan bir Makedonya yaşayamazdı. Ayrıca Balkan­
ların bu sahillerinde Makedonia'ya giden yol başlarına
Roma'nın ayak basması onun Batıdan tehdidini de tazammun
ediyordu. Nihayet� Balkanların büyük Hellenistik devleti olan
Makedonia, an'anevt siyaseti. icabı, Hellen'lc:ri himaye eden
kendinden başka bir koruyucu devlete tahammül edemezdi. Bina­
enaleyh Makedonia'nın, Roına'nın Adria Doğusuna bu müda­
halesine la.kayıt kalmasına imkan yoktu. Fakat, kraliçe Teu­
ta'ya yardım edemediğinden de anlaşıldığı gibi, kıt'a karasında
çıkan daha önemli karışıklıklarla meşgul olan A n t i g o n o s
D o s o n bunu şimdilik sineye çekmek zorunda kalmıştı.
Roma Make- Fakat Roma, lllyria'yı mağlup ettikten ve
donla ile de- Balkanların Adria sahilinde himaye hakimi­
ğil, Heli•• ile}'eti kurduktan sonra Makedonia ile siyasi
•lya■I mBna- münasebetlere girişmedi; tersine, şimdi ilk
■ebete glri- defa olarak, Hellas'daki Hellen şehirleri ile
flyor
doğrudan doğ'ruya siyasi münasebetler kur-
mağa çalıştı. Roma'nın lllyria'daki consul'u, zafer haberini o
DOĞU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 285

sıralarda Makedonia hegemonyasına karşı mücadele etmekte


olan Hellas'ın iki büyük devletler topluluğuna, Orta Hellas'daki
A i t o l ' 1 e r b i r l i ğ i ile Peloponnesos'daki A k ha i a
B i r I i ğ i'ne haber verdi.Bu haber Hellas'da büyük bir sevinç
yarattı. Hellen'ler yalnız Adria denizinin korsanlardan temiz­
lenmiş olduğuna değil, fakat, aynı zamanda bu işte Roma'nın
kazandığı zafere Makedonia'nın boyun eğmiş olmasına sevini­
yorlardı. Çünkü, onlar Roma'yı Makedonia'nın Hellas'daki taz­
yikini hafifletecek ve, belki de, kaldıracak, kendil�rine yardımcı
yeni bir kuvvet olarak görüyorlardı. Korinthos'a gelen Roma
elçileri bundan dolayı Hellen'lerden sıcak bir kabul gördüler.
Hatta Hellen'ler R o m a ' l ı l a r ı ş i m d i i l k d ef a o l a­
rak ls t h m o s o y unl a r ın a d a a l d ıl a r v e
b ö y l e c e o n l a r d a n ne l e r hckl e m e d i k l e r i n i
a n l atm ı ş o l d u l a r.

Gerçekten, Hellen'lerin bu hareketinin manası


Roma Hellas'ta
Makedonia 'ya büyüktü. Çünkü bu, o zamana kadar barbar
karşı tedbir diye baktıkları R o m a'l ı l a r ı n H e 1 1 c n
almıyor c a m i a s ı n a a l ı n m a s ı, H e 1 1 e n I e r I e
b i r t a n ı n m cı s ı d e m e k t i. Fakat, Ro­
ma'lılar Hellenlerin kendilerine gösterdiği bu yakınlığı Balkan­
lardaki siyasi faaliyetlerini inkişaf ettirmek için istismar etme­
diler. Filhakika, Romalılar kendilerini Hellen'lere resmen tanıta­
cak kadar yakınlaştıkları halde onlarla ne sıkı bir dostluk
düşündüler, ne de, son hadiseleri� artık kendılerinin de düş­
manı demek olan Makedonia'ya karşı onları tahrik etmek
suretiyle icabeden tedbirleri aldılar. Görünüşe bakılırs:ı, R o­
m a, H e l I e n I e r 1 e M a k e d o n i a a r a s ı n d a k i m ü­
c a d e I e y e B a I k a n 1 a r d a h e n ü L k a r ı ş m a k i s·
t e m i y o r d u. Bunda tabiatiyle o sıralarda ltalya'da Gal'lerle
ve Batıda lspanya'da Karti:jca ile meşgul olması da rol oynamış
olacaktır. Fakat Roma bu şartlar a!tında Makedonia'nın Hellas'da
Hellen'lere karşı serbestçe harekete geçmesine müsaade etmiş olu­
yordu. Bundan faydalanan Antigonos Doson Hellas'daki mev­
kiini daha da kuvvetlendirmeğe kalktı. Hellas'ta harekata
girişerek ta Pelopannl"sos'a kadar gitmeğe ve Hellen'leri sın-
286 ROMA TARiHİ I.

dırmağa muvaffak oldu. (M. ö. 223). Roma bunlara karşı hiç


bir harekete geçmedi.

Makedonla Ronıa Balkan işlerine layıkiyle bakmadığı için


lllyrla'da Ro- Makedonia'nın hareketlerinin kendisinin llly·
ma • DID va■all ria'daki menfaatleri aleyhine dönmekte oldu•
olan Demotrlo■ ğunu fark edemedi. Filhakika, Hellas'daki
ile anıa,ıyor mevkilni düzelten ve artık Batı tarafına
bakmak zamanının geldiğine hükmeden Antigonos Do.son,
Roma'nın lllyria sahillerinde bırakmış olduğu vasalı De­
metrios ile irtibat kurdu. Çünkü Roma, yalnız Balkan işlerine
değil, bir kaç sene önce harp edip mağlup ettiği korsan Illy­
ria kırallığına karşı menfaatlerini koruyacak bu adama da
kafi derecede bakmaınıştı. Bir kaç saat içinde efendi değiştir•
miş olan Demetrios bundan faydalanarak devletini ya\iaş yavaş
büyültmeğe başlamış ve nihayet Roma himayesinden kurtulmak
için de Makedonia ile iş birliği yapmaya kalkmıştı.

Roma'lıların lllyria sahilleri ve Balkanlarla


Dem..,trlo■ Ad-
d
ri a eni emzi . gereği gibi ilgilenmemeleri M. ö. 220 senesine
niyetini tebll kadar devam etti. O sıralarda, Makedonia'da
keye ■okuyor Antigonos Doson öldü ve yerine V. P h i·
1 ip pos gt:çti. Tahta çıkınca evvela tekrar Hellas işlerini dü­
zeltmeğe mecbur kalan Philippos, hem Demetrios'u, hem de
Skodra'da kırat olmuş olan S k e r d i l a i d e s'i kendisine müttefik
yaptı. Bunlar Makedonia kıralma Peleponnesos savaşında yar•
dım ettiler. Fakat haris Demetrios bununla da kalmadı.
Roma'nın Batıdaki meşguliyetinden istifade ederek etrafa
taarruza kalktı. Roma himayesindeki yerlere de tecavüzden
çekinmedi. Hatta Parthini'ler memleketinde bir müstahkem
mevki olan Dimalos'u aldı ve elindeki donanma ile lon deni·
z
' indeki Roma ticaretini sekteye uğratmağa başladı. Demetrios
böylect M. ö. 228 anlaşmasını hiçe saydıktan başka A d r i a
deniz i n i v e R o m a'nın k u r d u ğ u D o ğ u e m n i y e t i n i
d e t e h dit e tmi ş o l u y o r du.
DOCU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 287

Bu durum karşında Roma'nın, ikinci Pön Harbi


lllyrla'ya ikinci
sefer I Demet- başlamadan, d erhal Demet r ios'un h esabını
rloa Makedon- gör mesi ve vaz iyeti kurtar ması l azımdı. Bun­
la'ya kaçıyor dan dolayı, Hanni bal'in lspanya'da Saguntum
şehrini al mak üzer e olduğu sıralarda ( S. 235),
yan i Birinci llly r ia s eferinden tam on s enesonra, Roma' lılar b u­
raya i k i n c i b i r s e f e r ya p t ı I ar (M. ö. 219). Consul'­
l eri n idare et tiği kuvvetl i bir donanma ve ordu karşı Balkan
sahiline geçirildi. Makedonia kıralı V. Phil lipos'un Hellas'ta
meşgul ol mas ı ve Dem et rios'a yardım edem em esi Roma'lıların
işlerin i çabuk biti r m esine yaradı. Dimalos is t ir dat edildi. Demet
rios'un bütün müstahkem mevkileri düştü. Teb'ası ve müt tefik ­
ler i hep Roma tarafına geçt i. İdar e merkezi Pharos tes lim oldu.
Buralarda barınamıyan De m et r i o s da n i h ay et M a­
k e d o n i a k ı r a Iı n a k a ç m a k z o r u n d a k a l d ı.

Roma Adrla Böylec e Doğu (Ad ria) d enizinin emniyetini


emniyetini ve sağ lamak için Roma'nın ik i nci d efa buraya
Balkanlarda yapmış olduğu s efer bitmiş oldu. Roma, A d­
himaye haki­ r i a d e n i z i e m n i y e t i ni a r t ı k y e­
miyetini kuv­ n i d e n t e s is e t m i ş, b u d e n i z i n h a­
vetlendiriyor
k i mi o l muş tu. Şimdi Bal kanlar daki işl eri
düzene soktu. Kaçan Demetrios yerine Makedonia düşman ıyeni
vasal lar koydu. Aldığ ıyeni tedbirlerle B a l k a n yar ı mad a­
s ı nı n Ad r i a s a h i l i n d e k i k ö p r ü - b a ş I a r ı n d a R o­
ma h i m ay e h a k i m iy e t i ni g e n i ş I e t m e ğ e v e k u v­
v e tl e n d i r m e ğ e ç a l ı ş tı. F a k a t, R o m a ' n ı n
A d ria d e n i z i n d e h a k i m iy e t t e s i s i v e B a 1-
k a n ya r ımad asın a aya k b as m a s iy l e bir
R o ma-Maked onia t ezadı v e ç a tışmasının
b e I i r t i l er i s ez i l m e ğ e b a ş l a m ı ş b u lu n u-
yo rd u.
288 ROMA TARIHi 1.

2. BİRİNCi MAKEDONIA HARBiNİN SAFAHATI


ROMA iLK DEFA HELLAS'DA (EGE'DE) SAVAŞA GiRiYOR
MAKEDANİA İLE BiR STATUS QUO UZLAŞMASI
YAPILIYOR

lllyrla y&zO.n­
Safahatını gördüğümüz bu iki lllyria seferi
den Roma ile Roma'nın fütuhat ve genişlt'.me politikasında
Makedoala Doğudaki Adria denizine hakimiyet işinde
araaında bir nasıl bir görüş ve anlayış ile hareket ettiğini
çatı,ma gösterebilir. Hiç şüphe yoktur ki bunlar kor­
ba9lıyor
san temizleme hareketi değildi ; belki Adria
denizine hakim olmak ve bunun için de bu denizin Doğu
kıyısına yerleşmek için yapılmış seferlerdi. Mamafih, Roma'nın
buradaki kazancı şimdilik pek büyük olmadı ; Çünkü, Roma
burada geniş bir iş yapamamış, tehlike tohumları bırakmıştı.
Gerçekten, Skutari'de ki (Skodra) S k e r d i I a i d a s hala iste­
diğini yapabilecek bir halde serbest bulunuyor, M;ıkedonia
kralına kaçmış olan Pharos'lu D e m e t r i o s da işleri karıştır­
maktan ve tehlike yaratmaktan hali kalmıyordu. Bu adam
şimdi Makedonia kıralım, Roma'lıları Adria'nın Doğu sa­
hillerinden atmağ'a teşvik ediyordu. H a k i k a t en b u r a d a
a s ıl ç a t ı ş ı 1 a c a k k u v v e t d e M a k e d o n i a i d i. 8 u
d e v l e t i l e h e s a p l a ş m a d a n R o m a'n ı n A d r i a'n ı n
D o ğ u s a h i 11 e r i n e, B a l k a n 1 .a r a k a t'i b i r ş e k i l d e
y e r 1 e ş m e s i n e i m k a n y o k t u.

Roma. M ake- Hülasa, Roma'nın lllyria sahillerinde himaye


donla ile çatıı- hakimiyeti kurması, onu, Doğunun Hellenistik
mayı geciktir- devletlerinden biri ile muhakkak bir çatışmaya
meğe çalı91yor götürmek istidadını gösteriyor ve böylece
yeni siyasi yollar açıyordu. Roma bu çatış­
manın tazammun ve şuniulünü düşünmek zurunda idi. Şartları
ve muhiti iyi bilen Roma senatus'u işleri üzun müddet kendi
haline bıraktı. Çünkü, Makedonia ile çatışmak, hele bu sıra­
larda, tahmin edilmez büyük tehlikeler dôğurabilirdi. Filhakika,
böyle bir harpde Roma'nın manipulus ordusu, Makedonia'nın
askeri bakımdan büyük ve şerefli bir mazisi olan phalanks ordusu
ile savaşacaktı. Bu ordu ise o zamanın Doğu dünyasın<;ia hala
birinci derecede bir harp vasıtası idi. Halbuki, Batıda Roma'ııın
DOÔU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 289

askert kuvvetini tutan ve bağlayan İkinci Pön Harbi gibi


büyük, hayati bir mesele belirmişti. Binaenaleyh, evvela ikinci
Pön harbinin hafiflemesi lazımdı. Bu şartlar altında şimdilik
Roma - Makedonia çatışmasını önlemek veya, hiç değilse, oya­
layıp bir müddet geciktirmeğe çalışmak lazımdı.

Fakat, Roma'nın Doğuda işleri haline bırak­


Phlllppo■ Batı­
ya dönmek için ması buradaki büyük devletin, Makedonia'nın,
Hella■ 'da sulh Hellen dünyasında kendisini kuvvetlendirip
yapıyor Batı ile ilgilenmesine ve hatta, Roma'yı Bal­
kanlardan atmak için deniz -aşırı münasebet­
lere girişmesine yol açtı : Gerçekten, uzun müddet Hellas'daki
işlerle meşgul olmak zorunda kalan Makedonia kıralı V. P h i­
li p p o s nihayet Aitol'leri mağlup ederek bu tarafta serbest
kalacak bir hale gelmişti. Kıralın fikri, tabiatiyle, eslafı gibi,
Roma'yı lllyria sahillerinden ve Adria denizinden atmaktı.
Hdta bu iş Makedonia kıralı için, bilhassa Demetrios'un
kışkırtmaları ile, Roma'lılarla İtalya'da dahi savaşmağı göze
aldıraci:lk kadar önemli ve hayali bir mesele olmuştu.
Roma ıse onun bu fikirlerini bilmiyordu. Philippos Hanni­
bal'in ltalya'ya girdiğini ve Roma'lılara karşı muvaffaki­
yetler kazandığını haber alınca heveslendi; ecdadının rüyala­
rını tahakkuk ettireceğini sandı. Roma ordusunun ltalya'da
Trasimenus gölü kenarındaki mağlubiyetini haber alır almaz
H e l l e n ') er I e h arb e s o n v e r m ek için heme n Na u­
p a k t o s s u Ih u •n u y a p t ı ( M. ö. 217 ). 8 u s ure ti e P h i­
l i p p o s k ı t 'a k a r a s ı n d e h are k e t s e r b e s ti s i e I d e
e t m i ş. q a t ı y a b a k a b i 1 e c e k b i r h a I e g e 1 m i ş o I u­
y o r d u.
Makedonia kıralı Hellen'lerle bu sulhu yapar­
Makedon la
kıralı lllyrla'yaken Roma'lılar tehlikeyi anladılar ; fakat bir
donanma yol­ şey yapmadılar. Yalnız, o sıralarda lllyria'da
luyor. Fakat Skutari'deki (Skodra) Skerdilaides'in, Philip­
muvaffak pos'a yaptığı hizmetlerin mükafatını göreme­
olamıyor
mesi yüzünden onunla bozuşması ve Makedo­
nia arazisinde eşkiyalığa başlamasından istifade ettiler. Bunu
bir müddet tampon olarak kullanmak istediler. Zaten bu şartlar
altında Roma ile iyi geçinmesi Skerdilaides'in de menfaatine
Rama Tııri/ııi 19
290 ROMA TARiHi, 1.

idi. Nihayet Roma'nın müttefiki oldu. Roma bunu Makedonia'ya


karşı tahrik etti. Fakat bu adamın hareketleri sergüzeştten
başka bir şey olamazdı. Nıtekim Philippos, ordusu ile Batıya
d önünce, lllyria'lının aldığı bütün yerleri istirdat etti ve eşkiya­
lığına son verdi. Bu vaziyetle Roma ıçın Makedonia
ile Adria'da karşılaşmak artık zaman meselesi oluyordu.
Philippos, M. ö. 216 baharında, ilk defa olarak, Adria'da
Roma'lılara karşı çıkmağa cesaret etti. Roma himayesindeki
Apollonia ve Epidamnos'a baskın yapmak için bu denize bir
donanma gönderdi. Fakat, Philippos Roma'nın kuvvetini bil­
miyordu. Do n a n m a sını b u y e r l e r d e n k o v m a k i ç i n
b i r R o m a fil o s un u n Ad r i a ' ya gi r m e s i kafi
ge l d i.

Phlllppo• Han• Bununla beraber Roma'lıların o sıralarda


albal ile Roma'­ Cannae'de uğradıkları felaket Madedonia kıra­
ya k rıı itti• ima yeni bir cesaret verdi. Philıppos Roma'­
fak yapıyor ı lıları Illvria ve Adria'dan atmak hususunda
harbin birin- Kartaca'lılarla iş birliği yapmağı her hl\lde
el ■afha■ı
baılıyor
daha önce düşünmüş olacaktır. Çünkü, bu
felakete rağmen Roma'ya boyun eğdiremeye n
ve kendisine deniz-aşırı müttefikler arayan Hannibal'in,
ittifak için uzattığı ele derhal sarıldığı görülmektedir. B ö y-
1 e c e, M. ö. 215 s e n e s inde Mak e d o n i a i I e Ha n n ib a 1
a r a s ı n d a t e d a f ü r v e t a a r r u z i b i r i t t i f a k m e y­
d a n a ge l d i (S. 246). Bu muahede ile müşterek düşmana karşı
müşterek savaş kararlaştı. Anlaşma, bir taraftan 111 y r i a'nın
P h i I i p p o s ' a a i t o I d u ğ un u v e b i n n e t i c e R o m a ' l ı•
1 a r ı n b ur a d a n ç ı k a r ı l m a s ı n ı, diğer taraftan da
M ake d o n i a k uv v e t l e rin i n Han n ib a l ' a yar dım
i ç i n l t alya' y a ihr aç y a p m a l a rını v e lt a l y a h a r p
m e y d a n ı n a k a r ı ş m a l a r ı n ı d e r p i ş e d i y o r d u.
Makedonia kıralı böylece, Roma'ya karşı artık açıkca cephe
aldığı için, bu muahede ile 8 i r i n c i M a k e d o n i a - R o m a
h a rbi b a şla m ı ş o l uy o r d u (M. ö. 215-205).
DOCU AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 291

Phlll Po■ 111 • Muahedenin Romalılar için en önemli tarafı,


rıa•y= tekra ! Makedonia'nı n, ordusiyle ltalya'daki harbe bilfiil
taarruz ediyor iştirakı meselesi idi. Fakat Philippos'un ltalya'ya
fakat gene asker gönderebilmesi Roma'lıları Illyria'dan
muvaffak atmasına, Adria'ya bakim olmasrna ve niha}'et,
olamıyor kendisini Hellas'da tamamiyle emin hissetmesine
ba,·lı idi. Bunun için Makedonıa kıralı evvela Adria'ya bir donan•
ma göndermeğe baktı. Roma'lılar için ise, bu şartlar altında, Phi­
lippos'un ltalya'da Hannibal ile birleşmesi tehlikesine karşı, ancak
bir çare görünüyordu: Bu da o n u n l t a(y a ' ya a s k e r gö n­
d e r m e s i n e m a n i o I m a k, y a n i h e r n e b a h a s ı n a
o I u r s a o I s u n, o n u k a r ş ı d a, B al k a n I a r ' d a t u t m a ğ a
g a y r e t e t m e k t i. Bunun için Roma'lılar da Illyria sularına
derhal praetor M . Va l e r i us La e v i n u s idaresinde bir do­
nanma yolladılar. Bu donanma Roma'nın oradaki müttefiklerini
himaye edecek, lllyria ve Adria'da emniyetin bozulmamasına
ve ateşin beri tarafa sirayet etmemesine çalışacaktı, Filhakika,
Batıda daha Afrika'ya hücuma geçmeden Roma'lılar 111 y r i a
sularında bir Makedon ia müdahalesini önlemeğe
m u v aff a k o I d u I a r: Phılippos'um donanması yeter derecede
olmadığı için Roma'lılara karşı tutunamadı. Kerkgra adasına
yaptığı taarruz neticesiz kaldı. Muhasara ettiği Apollonia önünde
fena bir hezimete uğradı ( M. ö. '.l14 ) .

Roma-Altolia Fakat, Makedonia kıralı ertesi sene (M.ö. 213)


Blrllğl lttlf a kıı Lissos ve Dimallas'u alarak tehlikeli ilerleme­
Roma harbi lerde bulunmağ'a başladı. Roma'nın lllyria'ya
Hellaa'a gönderdiği komutan, bu vaziyet karşısında
naklediyor Philippos'un başına başka yerlerde işler çıka-
rarak, onu hem buradan alıkoymağı, hem de tamamiyle Bal­
kanlar'da mıhlamayı düşünmüş ve, h,ıtla, Hellas'daki Aitol'ler
Birliği ile müzakerelere bile girişmişti. Lakin Roma senatus'u bunu
iki sene kadar uzattı: Roma'yı belki de Doğu hellenistik dün­
yasının karışık meseleleri içine mevsimsiz olarak karıştırmak
istemiyordu. Fakat nihayet, Doğu denizinin selamPt ve em­
niyeti ve aynı zamanda, Makedonia'nın ltalya bakımından za­
rarsız bir hale gelmesi için P h i I i p p o s'u n He lla s'da b ir
H ell e n-R o m a k o a l i s y o n u i l e s a v a ş a g i r i ş m e s i nin
292 ROMA TARIHI, 1.

lüzum ve önemını anladı. Roma Batıda Syrakusai'ı alınca


A i t o l 'I e r I e Na u p a k t o s m ua h e de s in i ya p ar ak
b u n l a r ı k e n d i s i y I e b e r a b er M a k e d o n i a 'y a k a r ş ı
h a r b e s o k m a ğ a m u v a ff a k o l d u . Roma bu savaşta
kendilerine donanma ile yardım edeceği Aitol'lerin yerlerini
genişletmeği taahhüt ediyordu ; Muahedeye göre zaptedilen
şehirlerden yalnız nakli kabil olan eşya Roma'lılara, toprak
ve mülk Aitol'lere kalacaktı. Taraflar Makedonia ile ancak
karşılıklı anlaşma neticesinde sulh yapabilecekti.
i , Aslında bir yağma anlaşması gibi görünen bu
Roma, H e la■
M
da akedonia'• muahede ile, R o m a d i p 1 o m a sisi H e l l a s'da
ya karı• baıka M a k e do n i a 'ya k a r ş ı a r t ı k i n i s y a t i fi
milttefikler de e l e a I m ı ş o l u yor d u. Bu, Roma için bü-
buluyor yük bir muvaffakiyetti. Hellas'da hegemonya
kurmak isteyen komşu büyük kara kuvvetinin
sultasını ezmek için Aitol'lerin, oradan uzak, deniz-aşırı bir
kuvvet olan Roma ile ittifak yapması Hellas'da tesirini gös­
terdi. Daha ertesi sene Elis, Messenia ve Sparta gibi başka Hellen
devletleri de Philippos'a karşı olan bu harbe dahil oldular
(M. ö. 211/10). Bunu gören Makedonia'nın Kuzey komşuları
Oardan'lar ve Kuzey-Batısındaki lllyri'ler de harekete geçtiler.
Yalnız Hellas'daki Akhaia Birliği, Aitolia birliği ile olan anlaş­
mazlıkları dolayısiyle, bu koalisyona girmedi.

Aaadolu'dakl Fakat, iş bu kadarla da kalmadı. Ege deni­


Pergamon Ma- zinin öte sahilinde, Anadolu'daki Pergamon
k edonla'ya (Bergama) devleti de, komşusu ve rakibi
karı• H ellea- Bithynia'n,n Makedonia tarafını tutması
Roma koali■- üzerine bu badireye katılmak lüzumunu
yonuna giriyor
hissetti ve Roma ile bir ittifak yaptı ( M. ö.
209-8). R o m a - M a k e d o n i a ç a t ı ş m a s ı b u s u r e t 1 e
d a h a ş i m d i d e n A n a d olu ' y a k a d a r t e s i r l eri n i
g ö s t e r m e ğ e b a ş I ad ı. Pergamon kıralı 1. A t t a l o s'un Ro­
ma gibi Anadolu'dan çok uzak bir devletle ittifak akdetme­
sinin çeşitli sebepleri vardı. Filhakika Pergamon ve Bithynia
arazilerini, Anadolu'nun büyük bir kısmına hükmeden Seleu­
kos'lar devleti aleyhine büyültmüşlerdi. Seleukos'lar kıralı 111.
A n t i o k h o s Anadolu'da kendisine isyan etmiş olan Akha-
DOCU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 293

ios'u tecrit etmek ıçm bu devletlerin hareketine göz yum­


muştu. Fakat, bu bertaraf edildikten sonra ( M. ö. 213) 1. A t­
t a I o s aldığı yerler için daima hesaba çekileceğinden kork­
mağa ve kendisine müttefikler aramağa başladı. Diğer cihet­
ten Attalos, Philippos'la akrabalığı dolayısiyle Makedonia'ya
dayanan Bithynia kıra! 1. P r u s i a s'ın da her hangi bir
hareketinden endişeleniyordu. Nihayet Makedonia'nın Ege'ye
hakim olmak emelleri de, ticari menfaatlere ve kuvvetli
bir donanmaya malik olan Attalos'u kuşkulandırıyordu.
Bi n a e n a l e y h P e r g a m o n k ır a l ı i ç in E g e ' d e M a­
kedonia k ır a lı a l e yh i n e k u ru l m a k ta olan
a
k o a 1.i s y o n c a z i p v e h a t t h a y a t i b i r e h e m m i -
y eti haiz d i.

Harbin ikinci Pergamon devletinin de katılmasiyle tama­


aafhaaı I Roma miyle Ege denizine geçmiş olan Roma•
ve Müttefikleri Makedonia harbi artık yeni bir safhaya giri­
Makedanla et- yordu. Hellas ve Anadolu'daki devletlerle
rafına bir çen- Makedonia'ya karşı kurulmuş olan koalisyon
ber yapıyor
ile Makedonia etrafında, Hannibal'in ümitlerini
boşa çıkaran bir düşman çenberi meydana gelmişti. Şimdi
sıra askeri faaliyetlere geliyordu. Roma'lılar 212 - 11 kı­
şından itibaren bu taraftaki savaşlara donanma ve deniz
askerleriyle iştirak ettiler: yani denizde üstünlüğü muhafazaya
çalışarak karada hafif kuvvetlerle iktifa ettiler. Daha önce
lon denizindeki Zakynthos adasını zapteden Roma donanması,
Akarnania'daki Oiniadai'yi işgal ederek Phi!ippos'un orta
Hellas'daki müttefiklerine hiicum etti. Akhaia'da Dyme'yi aldı.
Aitol'ler Thessalia'ya yürüdüler. Dardan'lar da yukardan
Makedonia'ya girdiler. Pergamon donanması Atina'ya yakın
olan Aigina adasını işgal ett i ve burayı bir deniz üssü haline
getirdi. Hatta 1. Attalos bu adayı Roma'lıların muvafakatiyle
kendisine ilhak etrneğe kadar ileri gitti. Böylece hava kızış­
mağa başladı. Gerçi bir aralık Rhodos, Khios (Sakız) ve
Atina gibi tarafsız deniz devletleri, harbi durdurmak için
tavassuta kalktılarsa da, bundan, bilhassa Pergamon kıralının
muhalefeti yüziinden, hiç bir netice çıkmadı.
294 ROMA T ARIHI. 1.

Roma Ege hav-


Bu vaziyetler karşısında kendisinin her taraf­
za■ ına gereği tan tehdit edilmekte olduğunu gören V. Phi­
glbl ligi g&■te- lippos artık lllyria planlarından vaz geçti;
remlyor hatta Kartaca ile ittifakı dahi bıraktı: Balkan-
lar'da ve Hellas'da enerjik mukavemete baş­
ladı. Önce Kuzey'de Thrak'ları, bir kısım lllyri'leri ve Dar­
dan'ları kendı hudutları içine kadar geri attı. Sonra Güneyde
Akhaia Birliği ile müşterek müdafaa müzakerelerine girişti.
Bir donanma yaparak Ege denizinde harekata başladı. Bu
sıralarda Roma'lılar Pergamon donanması ile birlikte Euboia
adasında Makedonia'nın Oreos müstahkem mevkiini aldılar.
Fakat çok duramadılar. Çünkü Pergamon kıralı 1. ,\ttalos,
komşusu ve Bithynia kıralı 1. Prusias'ın M;,.kedonia'nın tahrik­
leri ile Anadolu'da Pergamon arazisine yaptığı taarruz dolayı­
siyle Ege denizindeki harekatı bırakarak memleketine dönmeğe
mecbur oldu. Çok geçmeden buradan Roma donanması da
çekilmek zorunda kaldı ve ertesi sene de gelemedi. Çünkü
Hasdrubal'in ftalya'ya gelmesi (S. 250) Roma'lıların bütün kuv­
vetlerini ve dikkatlerini ftalya'ya teksif etmelerini zaruri kılmıştı
(M. ö. 207). Esasen Doğu cephesi Roma için, o zamanlar, İkinci
Pön Harbinin deniz-aşırı tali bir harp sahası idi. Bu cephenin açıl­
masının sebebi de, M a k e d o n i a • K a r ta c a i t t i f a k ı n ı fi i­
l i y a t t a h i ç e i n d i r m e k ti. Ş i m d i y e k a d a r k i s a v a ş-
1 a r d a b u v azi f e y i i f a e t m i ş g ö r ü n ü y ord u .

Alto1,1er Roma- işte, bilhassa Roma deniz kuvvetlerinin bu


dan ayrılıyor ve sahada azalması yüzünden, Makedonıa, M ö
. .
llakedanla ile 207'den itibaren Ege'de nefes almağa başladı.
■ıılh yapıyor Harp talihi onun tarafına döndü ve Hellas'daki
savaş meydanlarında yavaş yavaş üstünlük
kazandı. Filhakika, denizden ve karadan enerjik hareketlere
girişen Philippos, Aitol'leri Thessalia ve Akarnania'dan attı�
donanması ile de onlardan Thermon'u aldı. Makedonia tarafını
tutmuş olan P h i I i p o ime n o s idaresindeki Akhaia Birliği de,
harp hazırlıklcırını bitirdikten sonrn, Sparta'yı Mantineia'da fena
bir hezimete uğrattı ( M. ö. '107 ) . Akhaia Birliğinin bu suretle
kuvvetlenmesinden endişelenen Aitol'ler sulh'a temayüle başla­
dılar. Roma'nın Hellas işlerine müdahele etmesi kendilerinde
DOCU AKDENİZ DÜNYASININ FETHi 295

çoktandır bir huzursuzluk yaratmış ve savaşın durması ıçın


bir kaç kere teşebbüste bulunmuş olan bazı tarafsız devletler
(mesela Rhodos, Khios, Atina ve hatta Mısır'daki Ptolema•
ic,s'lar devleti), o sıralarda, bu husustaki tekliflerini tazeleyince,
A i t o 11 e r, b u ra d a d ah a e n e rji k d a vra n a m ı y an
R o ma 1 ı 1 a r'd a n a y r ı l dı I a r v e y ap ı l mı ş o 1 a n m u a·
h e d e h i 1 a f ı n a, M a k e d on i a i I e y a I n ı z b a ş l a•
r ı n a s u l h y a p t ı 1 a r ( M.ö. 206 ). Aitol'ler şimdi aldık·
lan bütün yerleri hep iade ettiler.
Bi inc Rom •
r i a
Vakıa Roma, Aitol'lerin bu hareketini hisset•
Makedon la miş ve buraya bir de donanma göndermişti ;
Harbi tekrar fakat geç kalmıştı . Çünkü donanma zamanında
lllyrla'ya yetişemedi. Artık Roma'nın Hellas'dd en iyi
geçiyor fakat müttefiki elinden gitmiş bulunuyordu. Roma
bitiyor
öteki müttefiklerinden de büyük bir temayül
görmediği ve Hellas'da yalnız başına uğraşmak istemediği için
h a r p t e k r a r i l k ç ı k t ı ğ ı y e r e, 111 y r i a 'y a i n t i­
k a I e t t i. F a k a t b u n d a n s o n r a a r t ı k ç o k s ü r­
m e d i. Çünkü, her iki tarafın sulha temayül ettikleri görülü ­
yordu.
Rom -M k do-
a a e
Gerçekten, Makedonia kıralı Philippos'un Ro-
nla ile sulh ma'ya karşı yeni bir harekete geçebilmesi an·
yapıyor cak yeniden hazırlanması ile mümkün olabilir-
di. O sıralarda bütün kuvvetleriyle K artaca'ya
yürüyerek son darbeyi indirmek istiyen Roma'lıların ise bu
tarafta tamamiyle hafiflemeleri lazım geliyordu. Epeiros devleti•
nin yaptığı sulh teklifi müsait karşılandı. B ö y I ec e M. ö. 205
t a r ih i n d e Pho i n i k e ş eh r i n d e Ma k e d o n i a
i l e R o m a a r a s ı n d a b i r s u 1 h m u a h e d e s i i m z a•
1 a n d ı. M u ah e d e y e h e r i k i t a ra f m ü t t efi k l e r i
d ahil o l d u l a r . Ya l n ı z da h a ö n c e s u lh y a p­
ın ı ş o l a n A i t o 1 'I e r i I e o z a m a n a r t ı k M a­
k e d o n i a 'd a n a y r ı 1 m ı ş o l a n K a r t a c a 'l ı l a r
b u n d a n ha r i ç t u t u 1 d u I a r.
296 ROMA T ARİHI, 1.

Roma-Makedo• Phoinike sulhunda Roma, Doğudaki büyük


nla barı,ının hellenistik devlet ile, müsavat altında, ve
mlna•u Statu■ lllyria'yı paylaşmak suretiyle makul tavizatta
quo ■ulha bulunarak anlaşmış görünüyor. Filhakika, mu-
ahedeye göre R oma Dimallos ile Parthini'ler
memleketini Philippos'a terkediyor, buna mukabil Atintania ile
diğ er bazı önemli yerleri ve H e Il e n ş e h i r I e r i ü z e r i n e
hi m a y e ha kim i y etin i m u h afa z a e d i y o r d u.
Mu a hed e M a k don i a'n ı n He 11 a s'd a k i pr e s tijin e do•
ku n mu y o r, bu n a mu k a b i I R om a' n ı n � a Ik an' 1 a r­
d a k i k ö pr ü-b aşı m e v k ile r i n i d e ta nıyor d u. Yan i
Ro m a, ge n e l o I a r a k, Ba Ik a n I a r ı n A d r i a s a hi 1 i n d e
ha r p te n ö n c e k i d u ru mu rı u t a n ı t m ı ş c Iu y o r du. Bu
su r e tle R o rn a, i k inc i P ö n Ha r b i n i n s ı k ı n t ı l ı g ü n-
1 eri n de M a k e don i a 'yı Ba l k a n l a r 'd a tu tm ak v e
1 ta I y a h a r p I e r i n e k a r ı ş t ı r m a m a k i ç i n, d a h a z i y a ·
d e y a b a n c ı k u v v e t I e r I e, y a p m ı ş o 1 d u ğ u b u h a r b i
b i r Stat us quo su I hu i I e b i ti r m iş o Iu y o r d u .

B - Makedonla ile ikinci Harp

1-- ÇATIŞMAYA GÖTÜREN SEBEP VE VESILELEı-<


EGE DENİZiNiN EMNiYETİ, BOCAZLARIN SERBES l ist.
HELLEN'LERİN HÜRRİYETİ MESELELERi VE ROMA'-
NIN YENi DOĞU POLiTiKASI
R oma'nın ltalya'nın emniyeti bakımından Adria
Pholnlke ■ ulbu-
nan çiirüklfiğn denizine hak im olmağ a kalkması ve bu deni-
zin Doğusundaki Balkan sahill erine ayak bas­
masının doğurduğu Birinci Roma-Makedonia haı bi on sene
sürmüş ve iki tarafın barış isteğ i ile sona ermişti. Fa k a t
Pho i nik e 'd e y a pıla n s ta tus quo su l hu sağlam ve
u z u n ö m ü r I ü o I m a k ta n uza k g ö r ü n ii yor d ll. Ç ü n k ü
b u s u 1 h h a r b i n ç ı k a r d ı ğ ı m e s e I e l e r d e n h i ç b i r i­
s i n i ta m a m i y I e ha 11 e d e m e m i ş, t a r a f I a r d a n h i ç
b i r i n i ga y esi n e ta m a m i y 1 e u I aştı r a m a m ı ş t ı. Ger­
çekten Roma bu sulhu ltalya'nın emniyeti endişesi altında ve
içinde bulunduğu ikinci P ön Harbinin zaruretleri icabı yapmıştı.
R oma'lılar ltalya'yı Doğudan tehdit eden bulutları tamamiyle
DOĞU AKDENİZ DÜNY ASiNiN FETHi 297

dağıtamamışlardı. Makedonia devleti hala komplikasyonlar çı­


karacak durumda ayakta idi. Gerçi kıral V. Philippos içine
bütün Hellas'ı sokmak istediği Ege imparatorluğunu kurama­
mıştı. Fakat bu havzada elleri serbest kalmıştı. Makedonia'nın
emellerini tahakkuk ettirmek için yeni hareketlere geçmiyece­
ğini kim temin edebilirdi? Filhakika Makedonia da, Roma'nın
Balkanların Adria sahillerinde bulunmasında kendisi için bir teh­
like görüyordu. Onu Kartaca ile ittifaka götüren başlıca se­
bep bu değil miydi ?

Pholnlke aul-
Bu itibarla Phoinike sulhunun imzasından
hundan sonra sonra Philippos'un yaptığı işlere pek şaşmamak
Makedonla lazımdır. Bunlar ancak yeni bir Makedorıicı-
Roma hesaplaşmasını tacil eden faktörler ola­
rak mütalaa edilmelidir. Zaten hiçbir zaman tehlikelere atıl­
maktan yılmamış olan Makedonia kıralında Naupaktos ve
Phoinike sulhları, yapacağı hareketlerle bir şey kazanmasa
bile, herhalde şimdikinden daha fazla bir kaybı olmıyacağı
kanaatini uyandırmış bulunuyordu. Hakikaten V. Philippos bu
harpte ne büyük zarar görmüş ve ne de hatta çok hırpalan­
mıştı. Üstelik dünyanın bu tarafında yeni hamleler yapması
için müsait bi r zemin de mevcuttu : Hellas'da, şehir dev­
letlerini mahvedecek kadar büyümüş olan sosyal sıkıntılar,
siyasi huzursuzluklar ve sonra, Ege denizindeki kudretler mu•
vazenesizliği, buraları hegemonyası altına almak ve bir vahdet
kurmak cmellerindan asla vazgeçmemiş olan b u kır a I a he r
ş e yi göze al m a k ces a r eti n i v e r i yor d u.

Ege ve Boğaz•
işte sulhun hemen akabinde Makedııııia poli­
larda M akedo- tikasının esaslı surette istikamet değiştirmesi
nla emelleri ve bundandır. Esasen, daha harp içinde (M. ö.
Rhodos'un bu­ 208) Ege'dc büyük bir donanma yapmaga
ralardaki men•
başlamış olan (S. 294) Philippos şimdi, Batıda
faatlerl
tehlikenin muvakkaten de olsa bağlaııdığını
görerek Doğudaki (yani Ege havzasındaki) işlerini tamamlıya­
bileceğini umdu. Fakat onun Ege havzasına hakim olmak
emellerinin tahakkuk etmesi evvel emırde bura l arda ha­
y a t 1 m e n f a a t I e i o I a n ( m e s e I a R h o d o s, M ı s ı r v e
298 ROMA TARiHi, 1.

h a t t a P e rg a m o n g i b i) b a z ı d e v l e t l e r i be r t a r af
e t m e s i n e b a ğ l ı i di. Bunlardan Rhodos o zamanlar yalnız
Anadolu'nun Karia sahillerinde değil, aynı zamanda bazı Ege
adalarında da himaye hakimiyeti kurmuş, çoktandır geniş bir
ticaret kudreti ve müstakil siyasi bir mevki kazanmıştı. Bu ada
cumhuriyetinin başlıca m e n f a a t i, F.g e d e ıı i z i n i n e m n i­
y e t i ve b ü y ü k d e v l e t l e r i B o ğ a zl a r d a n u z ak t u t ­
m a ğ ı i s t i h d a f e d e n B o ğ a z I a r ı n s e r b e s tf s i m e s e­
le I e r i n d e t o p I a n m a k t a i d i. Rhodos bu gaye uğrunda
müteaddit defalar savaşmıştı. Binaenaleyh Makedonia Rhodos'un
bu menfaatlerine karşı harekete geçtiği takdirde bir çatışma
mukadderdi.

Phlllppo• Rho •
Mamafih Makedonia kıralı o zamanlar resmen
z
doa'u ayıflat. dost olduğu Rhodos'a karşı, Doğunun diğer
mata çalı9ıyor hellenistik devletleriyle ve bilhassa Suriye ile,
anlaşmadan d i r e k t b i r h a r e k e t e g e ç m e ğ i
d o ğ r u b u I m a d ı ; e v v e I a e n d i r e k t z a y ı f I a t m a ğ ı d ü­
şü n d ü. Daha M. ö. 205'd� donanmasının bir kısmını Anadolu'nun
Ege kıyılarını ve adaları tahribe yolladı. Bir sene sona da Girid
korsanlarını Rhodos'a musallat etti. Müteakiben Adadolu'da
Karia'da Rhodos'un himayesinde olan lassos şehri arazisini
tahrip için yerli bir Bey'le anlaştı. Rhodos bu şehri müdafaa
uğrunda kuvvetlerini harcamak zorundak aldı. Philippos böylece
Rhodos'u zayıflatmağa başlamış görünüyordu.

Mı■ır'ın Ege Fakat Ege havzasında Mısır'daki Ptolemaios'lar


havzaaındakl devletinin de hayati menfohtleri vardı. Bu
menfaatleri helleııistik devlet, bünyesi itibariyle, Doğunun
ve Makedonla büyük kontinantal devleti Suriye' nin (Seleukos'lar
devleti) aksine, d e n i z c i I i k e s a s ı ü z erine
k u r u I m u ş t u. Mısır toprakları haddizatında Ptolemaios'ların
Doğu Akdeniz ve Ege'deki geniş arazileri için bir nevi dayanak
teşkil ediyordu. Bu devletin Afrika'da, Kyrene'de, Suriye'de,
Kıbrıs'da, Güney ve Batı Anadolu sahillerinde ve nihayet
Ege'de Girid'den ta Trakya sahillerine kadar adalarda geniş
yerleri ve hatta müstahkem mevkileri vardı. lskenderiye'yi o
zamanlar dünyanın en büyük ticaret ve kültür merkezi haline
getirmiş olan Ptolemaios'ların başlıca s i y a s 1 g a y e l e r i ,
DOCU AKOENIZ DÜN'ı' ASiNiN FETHi 299

Do ğu A k d e n iz ve b i lha s s a Ege d e nizind e k u v v e t i


e l d e b u l u n d ur mak v e Güııey S uriy e'y e ha.k i m
o l m a k gör Ünü y o r d u. Mısır bu uğurda Suriye ve Make­
donia devletleriyle müteaddit defalar harp etmişti. Binaenaleyh
Makedonia'nın bu menfaatlere karşı her hangi bir teşebbüsü
hal inde Mısır'la muhakkak bir çatışma olacaktı.

Suriye kralının Buna mukabil Philippos'un, planlarını tahakkuk


Doğu Akdeniz ettirmek için Suriye ( Seleukos'lar) kıralı ile
ve Ege havza• anlaşması mümkün görünüyordu : Büyük
■ındaki emel­ lskender imparatorluğunun parçalanmasıııdan
leri doğan devletler arasında, bir çok kavimler i bir
Konglomera halinde içine alan ve Trakya'dan ta Hindista'na
kadar uzanan arazisiyle lamamiyle bir k o n t i rı ant a I de v I e t
manzarası gösteren Suriye devletinin başında, o sıralarda
Büyük la.kabını almış kıral 111. Antiokhos bulunuyordu. Bu adam,
M. ö. ili. yüzyılda devletinin bilhassa Anadolu'da uğradı ğı
kayıpları Doğuda telafiye çalışmış, büyük menfaatler elde
etmişti. M. ö. 250' de bunlardan cesaret alarak Batıya döndüğü
zamaıı ilk işi, Mısır'ı, Güney Suriye'den atmağı ve sonra da,
Hellcıs'daki umumi çöküşten ve Ege havzasındaki kudretler
muvazenesizliğinden istifade ederek Anadolu'da kaybettiklerini
tekrar ele geçirmeği düşünmek olmuştu. Fakat Antiokhos'un bu
emellerine erişmesi için burada ya Makedonia kıralına karşı
gitmesi veya onunla beraber yürümesi lazımdı. S u r i y e k ı r a l ı
B a l k a n l a rın bu büyük h e l l e n i s t ik d evl e t i i l e
a n I a ş l ı ğ ı t a k d i r d e d a h a s e r b e s t h a r e k e t e d e c e­
ğir, i um u y o r du.

Makedonia ve Bu sıralarda Mısır tahtında vuku bulan deği­


Suriye Mı■ır'ın şiklik Makedonia kıralının Suriye kıralı ile
deniz-aşırı yer­ anlaşması için yeni imkanlar ortaya çıkardı:
lerini payıa,­ Mısır kıralı iV. Ptolemaios Eupator M. ö. 204'
mak için gizlice
te ölmüş ve sabi bir evlat bııakmıştı. Fakat
anla,ıhyor
saray, kıralın öldüğünü ve yerine V. Ptole­
maios Epiphanes'in tahta geçtiıini resmen ancak bir sen­
sonra iia.n etti. Bunun üzerine Mısır'da iç karışıkiıklar baş gös·
terdi. Gert>k hu hadiseler, gerekse niyabet hükumetinin müte­
madiye ıı dt.:ğişmesi devletin dış itibarını sarstı ve diğ"er haris
300 ROMA TARİHİ. l.

kırallara, Mışır'ın deniz-aşırı yerlerini kolayca elinden almak


hatta onu parçalamak için fırsat verdi: M a k e <l o n i a v e
S u r i y e k ı r a l l a r ı M ı s ı r 'ı n y e r l e r i n i a r a l arı n d a
p a y 1 a ş m a k i ç i n M. ö. 203 - 2 k ı şı n d a g i z l i b i r mu a h e­
d e i 1 e a n I a ş t ı l a r. Buna göre Mısır ve Kıbrıs Suriye kıralına,
Kyrene, Batı Anadolu ve Kyklad'lardaki Mısır yerleri de Ma­
kedonia kıralına düşüyor, Antiokhos Anadolu da, Philippos
Ege havzasında hareket serbestisi kazanıyordu.

Suriye kıralı
Bunun üzerine müttefik Suriye ve Makedonia
Mıaır'ı Gftaey kıralları, harp için ortada hiç bir sebep olma­
Surlye'den dığı halde, Mısır'a karşı tecavüzkar harekete
çıkarıyor geçtiler: Daha önce Anadolu'ya gelerek ( M.
ö. 203) Pergamon devleti Güneyinde, Karia'da,
yarı müstakil bir hale gelmiş olan bazı yerleri tekrardan dev­
letinill kontrolüne almış olan Suriye kıralı ili. Antiokhos, şimdi
Mısır'ın arazisi olan Güney Suriye'ye yürüdü ( M. ö. 201 ).
P a n a i o n m uh a r e b e s i nd e P t o I e m a i o s 'l a r d e v l e t i
ord u s u nu h e zime t e uğ'r a t t ı ve ta M ı s ı r hudud u n a
ka d a r b ü t ü n Fe n i k e ve Fi l ist i n 'i i ş g a I e t t i. Mısır
iç karışıklıklar içinde olduğu için düşma,ıı zorlukla ve ancak
kendi tapraklarıııda tutabildi. Deniz-aşırı yerlerine ise dikkat
ve ihtimam gösterecek bir hali yoktu. Vaziyetten haberdar olan
ve kıralın kendilerine döneceğini sezen Ege ve Boğazlarda
Mısır'a bağlı (mesela lysimakheia ve Kulldıeodon gibi) şehir­
lerden bir kısmı, mevcudi yetleriiıİ muhafaza için Aitol'ler Bir­
liği himayeı;;iııe girmek zorunda kaldılar. Diğ-er ba7ılaı-ı da başka
siyast tertipler aradılar.

Makedonia kı·
Makedonia kıralı V. Philippos ise şimdi y al.ı17;
ralı Ege denizi Mısır aleyhine harekete geçmekle kalmadı; Rho­
emniyeHni ve dos ve Pergamon'a karşı :.la hakiki emellerini
Boğazların ser· açığa vurdu: Sol cenahını ve arkası 111 8;ılkanlar'­
besttslni ihlil da Dardaı:'lara karşı kazandığı zaferle emniyet
ediyor
altına aldıktan sonra Ege ve P.o�;ıı.lara döndü
ve buraJa Mısır, Rhodos ve Pergamon'a ait yerlere tecavüze
başl adı. M. ö. 202' de :vlarmara denizinin (Propontis) Avrupa
sahıllerini işgal <:iti. Byzant,on'a tabi olan Pcriııthos'u aldı ve
böylece Byzantion'ıa olan dostluğunu bozdu. Çaııakkale Boğa-
DOĞU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 301

zında ( Hellespontos) Aitol'ler himayesine geçen Lysimakheia'yı


ele geçirdi; böylece onlarla yeni yapmış olduğu sulhu rencide etti,
Artık karşı tarafa, Anadolu yakasına, geçmek için hiç bir mani
yoktu. Kayınbiraberi Bithynia kıralı 1. Prusias'm yardımı ile
Karadeniz Boğazının Anadolu yakasındaki Kalkheden (Kadıköy)
şehrini zapt ederek Cenuba yürüdü ve Kios ile My,leia Hellen
şehirlerini ele geçirdi; sonra da bunları Karadeniz Boğazına
maiik olmak sevdasında olan Bithynia kıralı Prusias'a verdi.
P h i li p po s bu h a r e k e t iyl e d a h a M. ö. 202 'd e Eg e
d e n izi e m n i y e t i n i ve Boğ az I a r ı n s c r be s t isi n i i h­
l a l e t m iş ol u y o r d u.
Rhodo■ ve Per- Bu hadiseler karşısında Ege denizinde ve Bo­
gamon Make- ğazlarda menfaatleri olaıı devletlerin hare-
don la1ya harp
IIA n edi Yor. k ete geçme 1 t'n· ta b·- ıı ı·d·ı. B oğazların ser-
bestfsi ötedeııberi politikasının başlıca pren-
sibi olmu� ve bu uğurda savaşmış olan R hod o s de r ha 1
M a k e d o n i a ' n ı n d o s t 1 u g u ıı u b ı r a k a r a k V. P h i l i p­
p o s' a h a rp i lan e tti. F<1kat Makedoııia kıralıı,ııı elindeki
kaynaklar, b u iş için hazırladığı kuvvetli donanması ve şahst
enerjisi Rlıodos'luların oııa yalııız başlarına karşı geıme:eriııi
zorlaştırıyordu. Burada Rhodos, e sl;i dü ş m anı Per g a­
m o n 'u M ak e d o n i a 'y a k a r ş ı k en d i ya n ı n da ta b i 1
b ir m ü t t efi k b u I d u. Filhakika. yukarıda dd söyledigimız gıbi
( S. 297 ), bu c!tvletin de Ege ve 8oğazlcırda ilgisi vardı. Bir
defa rakibi ol.. ı Bithynia devletiniıı buralarda genişlemesine
tahammül edenıezdi. Sonra, Pergamoıı- kıralı Suriyı:: kıralıııın
hareketlerinch-n de huzursuzlaıııyor, iki cephede birden hücu­
ma uğramaktan korkuyordu. Nihayet Aııadolu Hellen'lerinin
hamisi geçinrn ve Hellen hürriyetinin baş müdafii rolüııü oyna•
mak istiyen Attalos, :\/lakedoııia'nın Hellen hürriyt:tiııe doku­
nan bu tecavüzleri karşısında lakayt kalamazdı.

Makedon la Pergamon'un işe karışması ile Mahedonia'nın


kıralı Ege de­ Ege'de hakimiyet kurma planları, ııetıceleri ba•
nizi ndeki teca­
kımından önemli v� '?ümullu bir mahiyet al­
vflzleriol
gealıletiyor mağa başlıyordu. Bununla beraber V. Philippos
Rhodos ve Pergamoıı\ın bu hareketlerindeıı ir­
kilmed i. 201 senesi ilkbaharında tekrar taarruza gec,ti. Tral-ya'da
.302 ROMA TARiHi, 1 .

Ege sahilindeki Ainos (Enez) ile Maroneia'yı işgal etti. Thasos


adasına asker çıkardı ve halkı köle yaptı. Sonra Khios (Sakız)
adasına baskın yaptı. Arkadan Samos (Sisam) limanındaki Mısır
gemilerini de geçirdi ve şehri işgal etti. Gerçi bir ara do­
nanması Rhodos ve Pergamon'un birleşik filolarına Khios ya­
kınlarında mağ'lfıp oldu ise de bu, Philippos'a büyük bir zarar
vermedi.
Makedonla kı- Makedonia kıralı'nın bu tecavüzleri kendi­
ralı Anadola'da sının Hellen'lere karşı da açıkca yürümek-
harekAta geçi· _ .
yor.
te olduğunu gosterıyordu. Bundan dolayı
Anadıllu sahillerindeki Hellen şehirlerinin çoğu
Rhodos ve Pergamon tarafında yer aldılu. Fakat, Philippos
harekatına devam etti. Bir taraftan Ky klad'lua garnizonlar
yerleştirirken Anadolu'ya da asker yollıyarak Pergamon arazi­
sini istilaya başladı. Bu vaziyet karşısında I. At t a I o s kuv­
vetleriııi kendisini müdafaaya teksife mecbur olduğu için Rho­
dos donanması yalnız başına kaldı. Takviye alan Makedonia
filosu ise Miletos yanındaki lade adası civarında Rhodos'­
luları mağlup etti. Mıletos şehri teslim oldu. Makecionia kıralı
şehrin arazisinden bir kısmını, askerlerıne erzak versinler diye
Maiandros ( Menderes) nehri kenarındaki Magnesia'ya verdi.
Kariada harekata geçerek Mısır'la Rhodos'luların bu havali­
deki yerlerini işgale başladı. Fakat, Suriye devletinin umumi
valisi Mısır veya Rhodos yerine geçecek bir Makedonia haki·
miyetini hoş görmediğinden, mahud gizli anlaşmaya rağmen,
Makedonia kİralının bu hareketlerini desteklemedi. Bu sırada
müttefik donanma da tekrar kuvvetlenmiş olduğu için, Philip­
pos'un Anadolu'daki zaferler silsilesi durdu; durumu fenalaş­
mağiı yüz tuttu. Bilhassa Batıda Hannibal'den kurtulmuş olan
Romalıların işe müdahale etmeğ'e hazırlandıkları şayiası çıkınca,
Makedonia kıralı M. ö. 201-200 kışında Anadolu'daki planlarını
bırakmak ve dönmek zorunda kaldı.
Gerçekten, Mısır ve Ege havzasında gözler çok•
Mı•ır, Perga•
mon, Rhodoa ve tandır Roma'ya bakmaga başlamıştı. Daha M. ö.
Atına Roma•ya 202'de Aitol'ler Birliğinden Roma'ya hır heyet
ba9vuruyorlar gelmiş ve Boğazlar ile Ege'deki hadiseleri, Make•
donia ve Suriye kırallarının niyetlerini söylemişti.
DOCU AKDENiZ DONYASININ FE.THİ 303

Fakat Aitol'lerin M. ö. 206'da, kendilerine sormadan Makedonia


ile yalnız başlarına sulh yapmalarındaıı (S. 294) muğber olan
Romalı'lar söylenenlere pek kulak asmamışlardı. Bunun arka­
sından gelen bir Mısır heyeti, Suriye ile Makedonia'nın Mısır
aleyhindeki emellerini Roma'lılara anlatmağa çalışmış ve hatta, kü­
çük kıralın vesayetini Üzerlerine almalarını istirhamda bulunacak
kadar ileri gitmişti. Daha sonra (M. ö. 201 sonbaharında), Phi­
lippos Anadolu'da harekatta iken Ege havzasının bu iki muh­
teris kıralın kudretleri içine düşmesinden korkan P e r g a m o n
ve R h o d o s d a R o ın a 'y a e I ç i Ie r y o 11 a d ı l a r ve yardım
istediler. Nihayet, Batıda meşgul olduğundan dolayı henüz
Doğu işlerine pek karışmak istc:miyen Roma'nın, söylelenenlerin
aslını anlamak ve hal çareleri bulmak için tam tahkik heyetleri gön­
derdiği bir sırada, fakirleşmiş, deniz kuvveti hemen hemen kal­
mam_ış, üstelik nufusu da çoğalmış olan Atina'dan da Roma'ya
elçiler geldi. Philippos'la Antiokhos'un Boğazlara ve Ege havzasına
yerleşmek suretiyle, Karadeniz'den buğday getirttiği Boğazları
kendisine kapıyarak diz çöktüreceklerinden korkan bu şehir
şimdi, Makedonia'nın direkt tecavüzüne uğn,mış, Roma'nın yar­
dımını istemeğe mecbur olmuştu.

Roma'nın Ege Gelen elçilerin hepsi devletlerinin tehlike içinde


hadl■elerl kar• olduklarından dolayı Roma'nın yardımını ister­
ıı■ında formel lerken, umumiyetle, Hannibal'ın eski müttefiki
hukQkl durumu Mi-tkekonia kıralının bu gidişle bütün Ege ve
ve Doğu Hellas'a hakim olacağını, bunun da Adria denizi
polltlka■ı
ve İtalya için bir tehlike teşkil edeceğini ve
hatta, iki kıralın giıli birleşmesinde ltalya'yı birlikte isti'.a et­
mek emellerinin mevcut olduğunu söylüyorlar ve büyümekte
olan Makedonia'ya harp ilan etmesi için Roma'yı takrik edıyor­
lardı. Fakat Roma'nın böyle bir müdahelesi için formel hukuk
bakımından, Ma k e d o n i a 'n ı n P h o i n i k e s u Ih u ıı ü b o z•
d u ğ u n u n veya S u r i y e k ı r alı i l e b i r l i k t e Ba t ı­
d a b i r şe y l e r y a p m a k i s t e d i ğ i n i n sab i t olm a sı
1 a z ı m d ı. Phoinike sulhü ıse Makedonia'nın Ege'deki
hareketlerini tahdit edici herhangi bir hiıkiım koymamıştı.
Doğudaki iki hellenistik kıralın Adria Batısından Roma aley­
hine bir şeyler yapmak istediklerine daır de herhangi bir emmare
304 ROMA TARIH, 1.

mevcut değildi. Binaenaleyh, Roma'nın Doğu işlerine müdaha­


lesini, formel hukuk kaidelerinin icaplarından ziyade Roma'nın
tutacağı Doğu politikası tayirı edecekti. Bu da geopolitik za­
ruretlerin ve Doğudan ltalya'ya olacak tehlikenin kavranış şek­
line bağlı idi. Filhakika, Doğudaki hadiselerin ltalya için bir
gün tehlike olmıyacağını kim temin edebirdi? Kartaca'nın bu
devletlerle birltşmesinin kim önüne geçebilirdi? Doğuda beli­
ren böyle bir tehlikenin bertaraf edilmesi ise ancak bilfiil mü­
dahale ile, yani b u i k i h e 11 en i s t i k d e v l e t i ( Suriye ve
Makedonia ) b i r b i r i n d e n a y ı r m a k v e h i ç d e ğ i l s e e n
y a kın dak i n i s a f h a r i c i e d e r e k z ara r s ız b i r h a l e
g eti r m e k i I e k a b i l o I a bi l i r d i.

Roma İtalya'nın Şimdi bütün mesele tam bu sırada Kartaca'yı


emniyeti için Zama'da mağlup ederek ( S. 253), Hatıda
Ege havza■ı geniş bir nefes almış olan Roma'lıların, ikinci
ve Boğazlarla Pön Harbinin yorgunluklarına rağmen, böyle
ilgileniyor bir müdahalenin icap ettireceği yeni bir ser-
ğüzeşte girip giremiyecekleri ııoktasında toplanıyordu. Hannibal'e
karşı kazanılan zafer, Batı Akdeniz'in efendisi olan Roma'lılarda,
artık Doğu Akdeniz dünyasının politikasına da istikamet verecek
kudrette oldukları kanaatini uyandırmıştı. Roma'nııı an'anevi
genişleme ihtirasına şuurlu olan politikacılarla generaller de bunu
körükleme1<te fevkalade maharet gösteriyorlardı. Birinciler yeni
işler ve muvaffakiyetler, ikinciler yeni zafer çelenkleri için
fırsat arıyorl.:ırdı. M. ö. 200' de bu müsait zaman gelmiş göründü.
Filhakika, Makedoııia Boğazların serbestisini filen ihlal etmiş,
Ege denizi emniyetini bozmuş olmakla Roma ve ltalya'nın Doğu
Akdeniz dünyası ile olan ticari menfaatlerine halel getirecek
bir durum yaratmıştı. Sonra Makedoııia, Roma'ııııı müttefiki
Pergamon'urı ve dostu Atiııa'nıı ı arazisine tecavüz etmişti.
Hatta Philippos son ıamanlarda Trakya Khersonessos'unda,
bir çok müstakil Hellen şehirluini işgal ettikten haşka nihayet
Çanakkale Boğazının Anadolu yakasına da el uzatarak Abydos
şehrini muhasaraya başlamıştı.M a k e d o n i a k ı r alı A b y d o s'u
a l d ı ğ ı t a k d i r d e b o ğ a z l a r ı art ı k k a t i y e t l e k o n t r ol
e t m e k d u r u m urıa g e ç e c e k.A n a d o l u Vf" K a r a d e n i z
y o I u n u k a p a y a h i I e c e k v e m ü t t e fi k i ili. A n t i o k h o s
DO�U AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 305

il e ir t iba t ı k a r a d a n di r e k o l a r ak t e m in e d e bi­
l ece k t i.
Artık Makedonia ile ergeç bir hesaplaşma
Roma I Bellen
h Ü r r i ye t i ain olacağ! anlaşılıyordu : Roma inisyatifi hasma
müdafii oluyor bırakmamak istedi. Roma elçileri Makedorıia
ve Pblllppoa 'a kıralına Abydos önünde mülaki oldular ve
iiltimatom ve- Roma'nın ültimatom mahiyetindeki isteklerini
rlyor
kırata bildirdiler. Roma bunda M a ked o ni a
k ıra l ı V. P hil ipp o s'u n H e l l e n ce m a a tle r in e k a rşı
h e r tü rlü h a r b i d ur d u r u p t a z y i ki k a I d ı r m a s ı n ı,
M ı s ı r d evl e ti n e ai t y e r I e r i g e r i v e r m e s i n i, P e r -
gamo n v e Rh o d o s'a y a ptı ğ ı h a s a r lar h ak kın d a da
i ş i b i r h a k e m h e y e t i n e h ava I e e t m e ğ i t a I e p e d i­
y o r d ıı. Hakikatte bir harp ilanını tazammun eden bu taleplerle
Roma senatosu Makedonia kıralını adeta Roma'ya harp açmağa
tahrik ediyordu. Sayısı çok olan düşmanları yanında Batı Ak­
deniz'in bu en kuvvetli devletinin de tekrar yer aldığını gören
Philippos, kendisine kurulan tuzağın farkına vardı. Elçilere,
Roma'nın bu hareketle ar�daki sulhu bozmağa kalkmamasını söy·
liyerek işine devam etti. A b y d o s ş e h r i ü m i t s i z b i r
müd afaadan so n r a düştü. Ph i lippo s ş ehr i t ahrip
e t ti h <\. 1 kın b i r k ısm ı n ı k at I etti; k a I anı d a k ö I e
o l a r ak satt ı.

Roma Makedo- Bu durum karşısında harp kaçınılmaz bir hal


nia'ya harp almıştı. Esasen Roma devlet adamları da bunu
ilAn ediyor bekliyordu. Elçiler dönünce seııatus Make-
donia'ya harp ilan etme layıhasını Halk Mec­
lisine sev ketti. Mesele açıktı: Ri r k a ç sene ön c: e Roma'nın
1 s p a n y a 'n ı n fe th i i I e k e n di sin I! Ba tı 'd a t e m in
e t t i ğ i mü d a f a a k a I e s i gibi D o ğ u d a d a t eh I ik e-
1 e r e kar ş ı b ir mü d3fa a k a l e s i k u r m a k ge r eki­
y o r d u. H a lk mes e l e yi anl ad ı, reyini Vt!rdi v e
t a m Ab y d o s 'u n d Üş t Ü ğ" ii s ı r a I ard a, M a k e d o n ia 'y a
h arp i I arı e d i I d i (M.ö. 200 Sonbaharı).

ffouıu Tarihi 2t)


306 ROMA TARiHi, 1.

işte, zahiren Rhodos ve Perg amon gibi küçük


ikinci Roma•
Makedonla
devletlerin Roma 'yı tahrik e tme leri ve oııun
harbinin mA- Hdlenhürriyetini koru mak isteme si gibi sebep­
aa■ı ı Roma nıa !erden olduğu görünen, hakikatte ise Roma'nın
Yeni Doğu Ak- artık bir Akdeniz de vletioluşunun icabı olarak
deniz polltlkaaı alınmış olan bu müdahal e kararı ile , Make do-
belll oluyor
nia ve Roma arasında neticele ri bakımından
şu mu llü olan ikinci bir h a rp başlamış olu yordu. Fa kat b u
h a r p b ir in c i sin e b en z em i yo r d u. B ir in c i h ar p t e
R o m a Doğu da h enü z hiç bir t er ico r ya l fe ti h
düşün m e m iş ti. O h ar p b ir p r elü d id i. B u n d a is e
b a ş k a g a y e l e r I e i ş e b a ş l ı y o r d u : 8 u g a y e l e r d e.
1 k in ci Pön Harb iyl e B a tın ın efe n dis i o I an Ro m a­
lıl ar ı n y u k arı d a sö y l e diğimi z g ib i ( S. 304) a r t ık
D o ğu dün ya s ı nı n p o I i t i k a sın a i s t i k a m et v e r e­
c ek bir k u dr et t e o l d u k l arı i n an c ı n d an çı k ı y or­
d u. B ö y I ec e Ro m a 'n ı n A k d e ni z po lit ikasın d a ci­
h an tarihi b a k ı mın ın ço k ön em l i o l an yeni bir
i s t i k a m e t b e liri y o r d u . Fi lh a k i k a, ş i m d i Doğu
A k d en i z. dün y a s ı nı n fe th i b aş I ı yo r d u. Ç Ü n k ü.
R o m a b u mü d ah a l esi i l e Adria'd an ta Kar a•
d eııiz'e, ad:ıl ar d an Suriye ve Mı sır s ah i l l er in e
k a d a r o l an yer l er d ek i bütün Doğu dün ya sını ye ni
b ir n iza m iç in e k o ym a k t e ş ebb ü sün e g ir i yord u.

2. iKiNCi ROMA. MAKEDONİA HARBİNİN SAFHALAKI


kOMA OIWUI.ARININ HE.LLAS'DA, MÜ rlF.FlK DONAN­
MA SiNiN EGEDEKi HAkEKAII
KYNOSKEPHALA.I MUHA t::�ESI VE MAKEDONIA'NIN
MACLU!ilYE Iİ

ikinci Roma •
Ma kedonia kı ralı V. Philippos'un Roma'nın
Makedonla bar- ihtarıııa rağmen Boğa zlardaki Abydos şehrini
binin aafabatı işg al etme si ve ahalısini ke smt:"si üzerine pa t-
lak vermiş olan ikinci Roma - Makedonia
harbi dört seııe sürmüştür ( M. ö. 200 · 197 ). Harbe , yu karıda
görüldüg ü gibi, daha başlangıçta bir çok devletler ka tılmış
bulunuyordu. Roma'nın müdahalesinden sonra başkaları da gir­
d.ler. Çeşitli yt!rlerde savaşmak mecbu riydi ha sıl oldu. Böylece
DO�U AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 307

Hellas, Ege ve Anadolu harp sahnesi oldular. Uzun ve yıpratıcı


muharebeler cereyan etti. Bunların safahatını uzun uzun anlat­
mağa imkan yoktur. Fakat başlıca esas noktaları gözden ge­
çirmek faydalı olacaktır.

Harp başladı"'• 0 zaman Philippos Hellas'da


Tarafların du-
rumu ı Ege'de Thessalia Birliğini, Lokris'lileri, Phokis'i, Boiot'-
Makedonla ' ya ları ve Akarnan'ları kendi tarafına çekmeğe
kartı tekrar bir muvaffak olmuştu. Fakat Makedonia'nın vaziyeti
koaliayon ku­ buna rağnıen pek iyi görünmüyordu. Filhakika
ruluyor
aslında Roma gibi kuvvetli bir devleti bu
havzaya sokmamak için birbirleriyle birleşmeleri icabeden bü­
yüklü küçüklü Doğu hellenıstik devletleri oııun yüzündtn da­
ğılmışlar ve hatta -içlerinden bir kısmı Roma'ııın, müdahalesini
iskyecek k1dar arıti - Makedonia'cı olmak zorunda kalmışlardı.
Rhodos ve Pergamon gıbi Ege'nin başlıca ticaret ve deniz
dı::vletlı::ri Roma'nın müttefıki olmuşlardı. Makedoıııa'nın
Suriye ile yaptığı gizli taksım muahedesi Mısır'ı Roma'nın
kolları arasına atmıştı. ÜsLelik Phılippos'un, en tabii ve önemli
multefiki olan Suriye kıralı Antıokhos da şimdi Mısır'la olan
işlen dolayısiyle meşgul görünüyordu. Halbuki Roma'nın tara­
fında, Makedonia ile artık harp halinde olan Rhodos, Pergamon
ve Atina'dan bcışka Batıdaki lilyri'ler ve Dardan'lar da yer
almıştı. Yalnız Epiros'lular Roma'dan ayrılmışlardı. Fakat
Hı:ltas'daki Aıtol'ıt:r Bırliği Roma tarafında idi. Hatta yirmi
senedır Makedonia ile beraber gitmış olan Akkaia Hırliği de
şımdı Phiiıµpos'la beraber olmakta mi.ıte::reddit görünüyordu. B u
durum da h a r biıı b a ş ı nd a Ege vt He l l a s'd a Ma ­
k e d o ıı i a ' y a k a r ş ı t e k r a r b i r k o a I i s y o n k u r u l d u­
ğ u n u açıkc a göst e r i y o r d u.

Roma ordusu Roma'nın ilk hedefi, şüphesiz, iki büyük müttefiki


İtalya'dan bırbıriııden kcril için Makedoııia'nın Hell;ıs'daki
Balkanlara ııufuz ve kudretıne son vermek olacaktı. Bundan
geçiyor
dolayı, coıısul S u I p i c us G a l b a idaresinde,
içiııde f ıller olan bir Rom a o r d u s u d a ha M. ö. 200 s e 11 e si
S o ıı bah a r ın d a Ad r i a 'd a k a r ş ı s a h i l e, A p o l l o n i a'y a
(Ar,lonya) ge çli. Bu haber üzerine Makedonia kıralı Boğazları
bırakarak aleıacele Thessalia'ya döndü. Fakat kış yaklaşmış
308 ROMA T ARlHl. 1.

bulunuyordu. Roma generalinin hastalanması, Roma kara


ordusunu o kışı yalnız keşif hareketleiiyle geçirmek zorunda
bıraktı. Bununla beraper bu arada lllyri'ler ve Dardan'lar ile
gelecek sene Makedonia'ya karşı yapılacak harekat tesbit edildi.
Ayrıca Roma donamasının bir kısmı da Ege denizine yollandı.
Bu donanma, hem Atina'yı Philippos'un taarruzlarından kurtar­
mağa, hem de Hellas'ın üç kilidinden biri olup Makedonia'nın
elinde olan Euboia adasındaki Khalkis'i basmağa ve yakmağa
muvaffak oldu. Fakat bu donanmanın geri çekilmeğe mecbur
olması üzerine, Philippos Attika'yı tahrip ederek intikamını
aldı. Bunun arkasından hala mütereddit oları Akhaia'lıları
harbe sokmağa çalıştı ise de muvaffak olamadı ve çekildi.
Romalı'lar da o kış Hellas'da başka müttefikler aramağa
devam ettiler ve Ataman'ları kendi taraflarına çekmeğe mu­
vaffak oldular.

Roma orduea M. ö. 199 senesi baharında Roma generali A­


Batıdan Make- pollonia'dan hareket etti. Maksadı en kısa yol­
donla'ya gir- dan Makedonia'ya girmekti. Bunu. Kuzeyde
nıeğe çalıııyo r Dardan'larla lllyri'lerin, Güneyde Ataman'la-
rın, Ege'de de Pergamon, Rhodos ve Roma'nır,
müşterek donanmalarının Makedonia'ya yapacakları taarruz­
ları destekliyecekti. Fakat Batıdan Makedonia'ya girmek çok
zor bir işti. Burada tabiatın memleketi müdafaaya çok müsait
oluşundan başka ayrıca müteaddit müstahkem mevkiler de
mevcuttu. Buna rağmen S u I p i c i us G a I b a Ant;goneia' y ı
(Berat) almağa ve Apsos geçidini aşmağa muvaffak oldu. Aoos
nehri vadisinde yukarı Makedonia'ya doğru lyskestis'e yürüdü.
Lakin Makedonia kıralı kuvvetli hasmı ile kat'i neticeli bir
meydan muharebesinden kaçınıyor, } alnız tacizlerde bulunu­
yordu. ilerlemesi güçleşen Roma ordusu müşkül duruma gir­
meğe başladı ve ancak, Dardan'lar ve Aitol'ler gibi, Roma'lı­
ların ilk muvaffakiyetlerini haber alan müttefiklerin diğer cep­
helerde Makedon'lara taarruzları ile biraz ferahlayabild;. Bu
sıralarda Roma donanmasının kısmı küllisi Kerkyra'dan kalka­
rak Ege' )' e geldi ve Rhodos ve Pergamon donanmalariyle
müştereken harekata geçtikten sonra Oreos ve Euboia'yı işgal
etti. Nihayet Philippos Roma ordusunun kısmı küllisi karşısına
DOCU AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 309

çıktı. Muharebede Roma silah ları üs tünl üğ'ünü gös ter di ise de
savaş neticesiz kal dı. Bu n un üzeri n e R o m a ge ne r a I i
k ış l a m ak üze r e te k ra r Ba t ıya A d r ia s a h i lin d e k i
A po 11 o n ia 'y a dön dü. Makedonia kıralı Roma ordusunun
bu dönüşürıü rahat sız etmedi. Fakat bundan faydalanarak Aitol'­
ler le Ataman'lara yürüdü ve bunları geri altı. Oğ l u P e r s eu �
da Dardan'ları ve ll ly ri'leri mağ lup et ti. Müt tefik donanması
i se bu sırada Suriye kıralı Ant iokhos'un Anadolu'da bazı ha­
reketlere geçeceği haberi üzerine üs lerine çekil diler.

Roma ordusu M. ö. 199 kışında tek rar baharda


Sariye kıralı
Anadolu'da sefere çık tığ ı yere dön müş bulunuyordu. Makedo­
barekete geçi- nia'ya karşı çeşit l i c e phe I e r d e y apıl m ı ş
yor fakat Roma o I an t a a r r u z la r b i r n e t i c e ve r m emiş­
dlplomatik yol- t it Üstelik Antiok hos'ıın Anadolu'daki harekatı
dan bunun
tarafsızlığını haberirleortalığı bulandırmağa başlamıştı. Filha­
■ağlıyor kika Anadolu'da At talos'a ait yerleri işgale baş-
ladığı tahak kuk ede n Suriye kıralıile, orduları he­
nüz yıpranmıyan Madedonia kıralı birleştiği tak dir de buradaki ha­
rekat zorlaşabilirdi. O sırada arazisi işgal edi len Pergamon kıralı
da Antiokhos'a karşı Roma'dan acil yardım istedi. Şimdi Roma
için önemli bir durum hasıl olmuştu. Çün kü, A II t i o k h o s
b u r a I a r ı ıı ı a I ı r s a M a k e d o n i a i I e d o ğ r µ d a n d o ğ­
r uy a i r t i b a t k u r m u ş ol a c a k t ı : R o m a d e r h a l m ü­
d aha l ey c ka ra r ve r di. Fakat, d aha şimd i d e n Su­
r i y e i I e a r a s ı n ı b o z m a k i s t e m e d i ğ i i ç i n i ş i d i p-
1 oma t ik yol dan ha lle ça l ı ştı ve Su r iye kı ra l ı nın
la rafs ız lı ğ ı ıı ı sa� I a d ı. Antiokhos Güney Suriye'd�ki
hukukuııun tan ınması şartiyle öteki işlerden vaz geçti ve
Aııadolu'daıı çekildi. Roma dip lomasisi böylece bu tarnfta
P hilippos i!e Antiokhos'un birleşmesini önlemiş oluyor du.

Mamafih Philippos harbi bırakmış değildi.


Roma ordusu
Güney· Batıdan Hellas'da Akahia Bir liginin tarafsızlığını tek­
Makedonia 'ya rardan lt-mine muvaffak ol duktan sonra, M.
girmek iatiyor ö. 198 baharında yeniden taarruza geçti. Atin·
tan'lar mem leketine yürüdü. Epeiros'da hudut
ırmaRı olan Aoo, vadisinde ordugah kur du. Philippos buraya,
yeııi hareketlere geçeceğini öğren diği Roma or dusunu bek e-
310 ROMA T ARIHi, 1.

meğe gelmişti. Filhakika, o kış Roma ordusu başına yeni gelen


consul P. V i 11 i u s Ta p p u l i u s, Illyria cihetinden Mdkedo­
nia'ya girmek imkansızlığını anladığı için, Güney-Batıdan Hel­
las'a girmeği ve buradan Aitol'lerle birlikte hasmını ezmeği
tasarlamıştı. Fakat Philippos daha erken davranmıştı. R o m a
o r d u s u b u d u r u m k a r ş ı s ı n d a y o l u n u d e ğ i ş t i r m e­
ğ e v e b i r ş e y y a p a m a d a n d ö n m e ğ e m e c b u r o I d u.

Flamlalu■ ha-
Hülasa, Makedonia'ya karşı Batıdan ve Güney­
reket il■■ flnil Batıdan yapılan iki f.efer de muvaffaki}'-f'tsizliğe
lllyrla'daa uğramıştı. Fakat o sene genç olmasına rağ•
Hella■'a men consul seçilen T. Q u i n c t i u s F 1 a m i-
aakledlyor n i u s 'un Balkanlardaki Roma ordusu başına
gelmesiyle işler birdenbire değişti. iyi bir diplomat olduğu
kadar muktedir bir general olan Flaminius, bu iki tecrübeden,
Roma ordusunun hareket üssü Batıda lllyria'da kaldığı müd­
detçe Makedonia'ya karşı olan savaşta hiçbir kat'i netice alı­
namıyacağını anlamıştı. Makedonia'nın tabii kalesi Doğuda Ege
havzasında idi. Flaminius kat'i neticeyi almak için sür'atli b i r
st r a teji k m a n e vra i l e h a r e kat ü s s ünü H e l l a s'a
n a k l etm e ğ e k a r a r v e r di. Fikrin doğruluğu derhal kendi­
sini gösterdi. Askeri ve diplomatik muvcı.ffakiyetler birbirini
takip etmeğe başladı.
Roma orduau Roma generali, evvelce Galba'nm yaptığı te­
Phillppo ■' a şebbüsü tekrarlayarak, Makedon'ların Batıdaki
memleketinde mevkilerini çevirmeğe ve bir hücumla Aoos
mildafaa duru-
muaa ■okuyor
nehrini aşmağa muvaffak olduktan sonra,
Aitol'lerle birleşmek üzere Epeiros'u geçti ve
orta Hellas'a indi. Bu suretle Makedonia'ya taarruzdan önce
arkasını emniyete almış oldu. Flaminius şimdi Makedonia'nın
buradaki müttefikleriııe, Phok'lara ve Lokris'lilere yürüdü.
Roma ordusunun gelmesi ve birlikte harekat yapan donanma­
sının da korinthos körfezinde görünmesi üzerine Akhaia Birliği
tarafsızlığı bırakarak Makedonia'ya karşı olan Hellen koalisyo­
nuna dahil oldu ve hemen asker verdi. O sıralarda artık Do­
ğuda Antiokhos tehlikesini atlatmış olan Rhodos ve Pergamon'un
donanmaları da harekata geçerek Euboia ada�ının fethini
tamamladılar ve Roma donanmasiyle birlikte Peloponesos'u
DOÔU AKDENiZ DÜNYASININ FETHi 311

abluka etliler. Peloponnesos deniz üstünlüğünü almış olan


tarafa mukavemet edemedi. Bu dur um k arş ıs ı n d a Pil ip•
p o s da m ü d a fa a t e d bi r I e r i a Im a ğ a b a ş la d ı. H a­
r e k at ü s s ü n ü H e l l a s'a n a k le d e n R o m a ge n e r a l i'
F l a m i n i u s d a e r t e s i s e n e y a p a c a ğ ı i ş I e r i h a z ı r­
l a m a k ü z e re K o r i n t h o s körf e z i n d e k i Antikyra' d a
kış l ık o r d u gah ı n ı k u r d u.

Hellas'da dayanacak yeri kalmamış olan Ma-


Makedonla
Sulb teklifinde kedonia kıralı Philippos, şimdi, işin içinden
bulunuyor fa• zararsız kurtulmak için R o m a' l ı I a r a su I h
kat Roma ' nıa t e k I i f i n d e b u I un d u. M. ö. 198 i 7 kışı
9artlarını ka­ başlarında Lokris'deki Nikaia'da, bir taraftan
bul etmiyor
Roma ve müttefikleri, diğer taraftan da Make­
donia murahhasları arasında sulh müzakereleri başladı . Müza­
kerelerde Rhodos ile Pergamon büyük isteklerde bulundular
ve her şeyden evvel, Makedonia'nın Anadolu ve Boğazlardan
çekilmesini şart koştular. Makedonia burada istediğini elde
edemiyecegini anladı. R o m a 'd a y e nid e n müz a ker e I e r e
ba ş lam a k üzere i k i ay l ı k b i r m ü t a r eke y ap ıld ı.
Makedorıia murahhasları Roma'da doğrudan doğruya hüku­
metle temasa geçtiler. Roma senatosu, Suriye ile Makedonia
devletlerinin karşılarında daima bir maııia olarak bulacakları
ve içinde sonradan istediği gibi hareket edebileceği tamamiyle
hür ve serbest bir Hellas görmek istediği için, ilk merhale
olarak, Makedonia'y ı, bütün fethettiği yerleri bıraktırmak sure­
tiyle kendi sınırları içine almağı düşünüyordu. Bundan dolayı
Sulh için evvela M a k e d o n i a k ı r a I ın ı n H c 11 a s' ı b ır a k·
m a s ı n ı, ve bilhassa Hellas'ın üç kilicii denilen Peloponne­
sos'd aki Korinthos, Euboia'daki Khalkis ve Thessalia'daki
Demelrias kalelerinden vaz geçmesini ve yalııız M a k e d o n i a
t op r a k I a r ı i I e y e t i n m e s i n i ş a r t k o ş t u. F a k a t M a -
ked o n i a m u r a h h a s la r ı b u n lar ı k abu l e se l ah i y e t­
le r i o l m a d ığın ı söy l iye r e k ge ri dönd üler.
.312 ROMA TARİHİ, I.

Kyno■kephalal Hellas'daki yerlerinden feragat etrniyen Make­


mabarebe ■I • donia kıralı, Rorna'nın bu talepleri önünde z e­
Makedonla or­ lilane boyun eğmeden önce talihini bir defa
du■a mağlO.p
oluyor
da silahla denemek istedi. Philippos'un ta­
rafında şimdi yalnız Akarnan'lar ve Boiot'lar
kalmıştı. H e rn e n b ü tü n He 11 a s a l e y h i n e d ö o m üştü.
Philippos Akaia'lıların hasmı olan Sparta tyranosu Na b i s ile
anlaşmağa kalktı. Buna tavizat olarak Argos'u verdi ise de
uzak görüşlü Nabi s gene Roma tarafını tuttu. Hatta şimdi
Boiot'lar da Roma ittifakına girdiler. Bunda Pergamon kıralı
1. Attalos'un hizmeti dokundu. Lakin, senelerce Makedonia'ya
karşı aktif bir şekilde mücadele etmiş olan yetmiş iki yaşın­
daki ihtiyar kıra), bu hizmetinin akabinde ani olarak hasta­
larrtlı ve Pergamon'a döndükten bir iki ay sonra da öldü. Ya­
nında kuvvetli bir yardımcısından mahrum kalan Roma gene­
rali Flaminius kat'i neticeyi almak için herşeyi hazırlamış­
tı. Daha fazla bekliyemedi: Kuzeye, Philippos'a yüriidü.
Roma ordusunun öncüleri ile Makedonia ordusu Thes­
salia'da Kynoskephalai ( Köpek kaf':ılarr) denilen tepeler ya­
nında tesadüfen karşılaştılar (M. ö. 197 Haziran). Bu tesadüf
o zamanki dünyanın birinci derecedeki iki kara ordusu ara­
sında bir meydan muharebesi şeklini aldı. Tarafların sayı ba­
kımından müsavi oldukları b u m u h are b e, b aş I an g ı ç ta
M a k e d o n' 1 a r I e h in e s e y r a I mı ş k e n, P h i I i p p o s ' u n
g a y r i m ü s a i t a r a z i d e k a t'I n e t i c e l i bir m e y d a n
m u h areb e s i v e rm e k y o lun d a ki h a t a s ı y ü z ü n den
M a k e d o 11 i a a I e y h ine d ö n d ü. Roma legio'ları ve Aito­
lia süvarisi henüz mevzilerini alamamış ve Roma ordusundaki
fillerden iirkmüş olan Makedonia birliklerini sardılar. P h i I ip­
p o s m ağ I u p o I m u ştu. B urad a R o m a ' 1 ı I arı n h a r e­
k e t l i m a n i p u I u s ta k t iğ i, o zamana k ada r y e n i 1-
m e z s a n ıla n fa k at b u n l a r k arşıs ı n d a hareke t s i z
k a l a n Ma k e d o n i a p h a lanks'ına üs tünl üğü n ü
göst e rm iş o I d u.
DOCU AKOENIZ DÜNYASININ FETHİ 313

'.1
MAKEDONIA İLE YAPILAN TEMPE SULHU VE NETiCELERi
ROMA'NIN YENİ DOCU POLİTİKASI BELLi OLUYOR
ROMA DOCUDA BOĞAZLARIN SERBESTİSİNİ, EGE EMNİYETİNİ
VE HELLEN HÜRRİYETİNİ GARANTİ EDiYOR

Makedoaia kı- Ordusu münhezim olan Makedonia kıralı evvela


ralı yeniden Larissa'ya kaçtı; oradan da Thessalia'yı bıra-
■ulb teklifinde karak, memleketine gitti. Hellas'da ve Anado­
bulunuyor ve lu'da muhtelif garnizonlarda bulunan askerleri
mütareke ya• hücuma uğradılar ve dağıtıldılar. Philippos
pılıyor
daha fazla zayiatın önüne geçmek için harbi
bitirmek istedi : Tempe'de F la m ini u s ile sulh müzakereleri
yapmağı teklif etti. O sıralarda harbin uzamasında Ro­
ma'nm da bir menfaati yoktu. Çünkü Suriye kıralı Anadolu'mın
Güneyinde ve Batısın da tekrardan bdzı Hellen şehirlerini
tazyike başlamış, bunlardaıı Smyrna ( l:r.mrr ) ve Lampsakos
(Lapseki) boyun e�miyerek Roma'ya baş vurmuşiardı. Esasen
Roma'nın ilk hedefi, evvelce söylediğimiz gibi (S. 304), Make­
donia'nın zararsız bir hale getirilmesi idi. Fakat Roma'nın
müttefikleri ve bilhassa Aitol'ler Makedonia'nın imhasını isti­
yorlardı. Roma generali müttefik Aitol'lere, mağlupları imha
etmenin bir Roma adeti olmadığını söyliyerek, es k i şartları
(S. 311) k a bu I e t ti ğ i ıı i b i I d i r e n P h i l i p pos i I e b i r
müta r eke yap t , . Fakat harp tazminatı vermesini ve rehi·
neler gö ...termesini cie kabul ettirdi ( M. ö. 196 ilkbahar).

Nihai sulh şartları Roma'daıı gelen senator'lar


Makedonia ile
Tempe Sulhu heyeti ile Tempe'de tesbit edildi ve Roma
yapılıyorı Phl­ Halk Meclisi tarafından tasdik edildi. Makedonia
lippos fütuba· kıralı Philippos burada Kar t aca'nın M. ö.
tından vaz ge- 2;)1 su Ih un a benz e r bir mu a h e d c imza
çerek Roma
ed iyor d u. Filhakika buııda da, tıpkı oradaki
■isi.em.ine
giriyor gibi. Makedoııia devletinin arazisin e dokunııluyor­
du. Fakat Philippos Anadolıı'da, Boğazlarda,Trak­
ya'da, Hellas'da ve .-ıdalardaki bütün Hellerılerin hürriyet ve isti k­
Iallt·rini tanıyordu. Bu o n u n b a d ema He 11 en i ş I erine
kar ı şamaması ve Makd oni a'yı He l las iic bi rle şt i ­
r i p E g e 'd c b i r i m p a r a t o r I u k k u r m a h ü I y a s ı n ı b ı­
rak m as ı d e m c k ti. M:..ıahedeye göre Piıilippos bütün esirleri
311 ROMA TARiHİ, 1.

ve mül tecileri iade edi yor, yarısını der hal, yarısını da on senede
ödemek üzere bin talanton harp tazminatı veri yordu. Bu d a
M akd o n ia h azi n e s i n i n uzun za m an b o ş k a l m ası
d e m e k t i . Son ra, Makedonia kıralı beş hafif gemi müstesna,
bütün donan masını Roma' ya tes li m et meği, mem lekette beş bin
kiş iden fazla as ker bulundur mamağı taah hüt edi yordu. Bu d a
o n un S u riy e k ı r a l ı An t io k h o s i l e m ü n a s e b et v e
ir t iba t kura cak hiç bi r v a sıt a s ı ka l mıy a ca ğ ın ı
gös t e r i yo r d u. Nihayet Philippos, Roma'nın haberi ol madan
hi ç bir devlet le ittifak yapamıyacak, dışarıya garnizon lar gön­
deremiyecek, hiç bir medeni ( barbar kar şılığı) dev let veya
Roma müttefiki ile harp edemiyecekti. B öy l e c e P h i I i p pos
d ı ş s i yas et t e n de m a h r u m k a l ı y o r d u. Fakat Make­
donia kıralı bütü n bun lardan başka bir de Roma ile bir ittifak
yapıyor ve harp vukuunda Roma tarafında dö vüşmeği kabul
eriiyordu. Bu i se B a I k a n I a r d an R o m a ' y ı t e h d it etm e s i
m u h t e m e l d evl et i n a r t ı k R oma s i s t emin e kon u l­
m u ş o l d u ğ un u göste r i y o r d u.

Roma' nın istediği ol muştu. Makedonia kendi


Roma Bellen'•
ıerin hiirrlyetl· sınırlarına sokul muş, kuvvet ve kud retten dü-
nl re■men IIAa şü rül müş, Anadolu, Boğazlar, Ege ve Hel las'da
ve garanti bir karışıklık un suru ol maktan çıkarıl mıştı.
ediyor Ş im d i bo ş k a l a n bu m ek an d a y en i
t edbi r I er a I m ak lazı m dı. Roma yeni Doğu politikasının
bu i l k merhalesinde henüz bir il hak peşinde değildi. Şimdi
yalnızca Doğudan gel mesi muhtemel teh likeyi ön lemek ıçın
Bal kan yarımadasındaki kıral lık lar, bey likler ve şehir dev let leri
i le bir m u v a ze n e k u r m a k i s t i y o r d u. B u, Ro m a 'n ı n
b u h a v zad a k i y e n i n iz a m ı o I a c a k t ı : Roma şimdi
o zamana kadar Philip pos idaresinde ulan d e v I et I eri h ür
v e s e rbe s t i l a n et m�ğ e ka r a r v e rdi. Fakat muay­
yen bir müddt:t için H�l las'ın kilit noktalarını (Demetrias,
Khalkis ve Korinthos ) kendi elinde tutacak tı. Bu hususta
tanzim edilen h ü r r i y e t b e y an na m e s i F I a mi n i u s t a­
ra f ınd an M. ö. 196 se n e s in d e l s t h m o s o y unl arın­
d a t o p I an a n He 11 en 'le re ok u n d u. Bu, He11 en d Ün­
y a s ın a b i r n e v i g aran t i verme kti. Beyan nameyi din-
DOCU AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 315

liyen Hellen'ler arasında gerçi, h ü r r i yeli n he d i ye


e d i l ece k b ir m e t a o lm.=ıdığını v e m e m l e k ett e
b ir I ik o I m a d a n m ü ş ter e k b i r hürr i yet ve i s t i k l a l
dü şü n ü l e m i ye c e ğ i n i bilenler az değildi. Fakat o sırada
Makedonia sultasından kurtulmanın sevinci büyük olduğu için,
hadise sempati tezahürlerine, hatta Roma generali Flaminius'un
bir halaskar gibi tebcil edilmesine vesile oldu.

Bellen btlrrtye­
Bu suretle Roma, t arihin d e i l k d ef a
tlnln Roma için o l ar a k, bu ikinci Makedonia Harbinde, Ma­
m&na■ı kedonia ve d i ğ er h e l I e n i st i k d e v let­
i er e k ar şı H el I e n hü rr i ye t i n i n k o r u­
yuc u s u o I a rak o r t a ya çı kıyor ve böylece, H e 11 a s 'ı n
tar ih i n de H e ll e·n h ürri yet i n i dış ar d a n g ar a n t i
e d e n i k i nci k u vv et o l u yo r d u. Fakat bu, Roma'nın
Hellen'lere karşı dostluğunun ve sempatisinin bir t e z a h ü rü
o l m a kta n z i y a d e, Ro m a' n ı n y e ni Do ğ u p o I i t i k a­
s ı n ı n bir i c a b ı i d i. Ro m a HeJl as'd a M a k e d o n i a
h e g c m o ıı y a s ı ye r i n e k e n d i h e g e m o ıı y a s ı n ı k o y­
m a k ı ç ı ıı iik ad ı m ı a t m ı ş o l u yor d u. Heilen'ıerin
hürriyetini gara ııL bir vasıtadan başka birşey değildi. Filhakika
Roma, her zaman olduğu gibi, şimdi Doğu'nun büyük helle­
nistik devletleri ile mücadelede de, küçük devletlerin hamisi ola­
rak ortaya çıkmağı kafi derecede ucuz bir vasıta olarak gö­
rüyordıı. Roma, fütuhat devrindeki savaşlarınd:\ hep dünyada
sulh ve adaletin temini, milletlerin hürriyet ve istiklali için
dövüştüğ'ünü ilan etmişti. Fakat bunu söyliyen Roma politika­
cılarının çoğu en küçük bir iç mesuliyet duymuyorlardı. Çünkü
Roma'lı dış politika işlerinde ahlaki mülahaza ve bağlara pek
kıymet vermiyordu. Bu bakımdan Roma'nın formel hukuk an­
Jayı şı Hellen 'lerin derin hukuk anlayışından farklı idi. Roma
Doğuda da Hellen dünyasının, hakiki bir pan-hellenizma v eya
hürriyet ve ist i klal politikasından ziyade, bu kelimelerin tera­
nelerini kaldırd ığını anlamış bulunuyordu. Filhakika, burada
şimdiden söylemek lazımdır ki, Hellen devletleı i de Roma'ıı•n
planlarını ve t;ısavvurlarını kuvveden fiile çıkarmağı kolaylaş­
tırmışlardır. Çünkü bunlar, ileride görüleceği gıbi, Batı Akrfrııiz
dünyasının hakimi ve efendisi olan Roma'yı, yalnız devletler <1ra-
316 ROMA TARİHİ, 1.

sındaki geçimsizliklere değil, devletlerin kendi içlerindeki anlaş­


mazlıklara kadar sokmak suretiyle, R o m a 'ya E g e d ü nya­
s ı nı a z zam a n d a v e az b i r k uvv e t l e a t o m ize et­
m ek i m k anı n ı v ermiş l e r d i r.

Roma Fge ve Roma, Hellas'da ve Ege havzasında Hellen


Hella■'da hürriyetini ilan ettikten sonra bu politikasının
emniyet ve mu- zaruri neticeleri olan tedbirleri almağa baş­
vazene tedbir-
lerl alıyor ladı. Evvela, Makedonia'yı Batıdan nezaret
altında bulundurmak ıçın Adria sahilinde
Epidamnos'un Doğusunda olan Skodra ( Skutari ) beyi lllyria'lı
Pleuratos'un arazisini genişletti. lllyria'da M.ö. W5'de Roma'dan
ayrılan yerler Makedonia'dan alınarak tekrar Skodra beyine
verildi. Roma'nın artık bu tarafta endişesi kalmıyordu. Make­
donia'yı Güneyden gözetlt:mel< için de Th�ssalia ve Euboia
Birlikleri ihya edilerek, Hellas'ın kilit kalelerinden Demetrias
Thessalia Birliğine, Khalkis de Euboia Birliğine verildi. Bir
kısım Ege adaları Atina'nın payına düştü. Fakat Atina'nın
hemen karşısındaki Aigina adası Pergamon devleti t'linde
kaldı. Rhodos'Jular Anadolu'da Karia'daki yerlerini tekrar al­
dılar. Yalnız dikkate değer ki, Roma, Hellen şehir Birlikleri
içinde en muntazam olduğunu gördüğü Akhaia Birliğ'ine, ittıfa­
kına en son girmiş olmasına rağmen, müsait şartlar gösterdi.
Peloponnesos ve lsthmos'da Philippos'dan alınan yerlerle Hel­
las'ın bir kilit kalesi olan Korinthos bu Birliğe verildi. Aitolia
Birliği ise pek mükafat görmedi. Gerçi Lokris ve Phokis'deki
bazı şehirler buraya katıldı ise de, Aitol'lerin, zayiatını telafi
için Akarnania ve Thessalia'da istedikleri yerler kendilerine
verilmedi.

Sparta'h Na­ Bu işler pek zorluk çekilmeden yapıldı. Asıl


bis'e karşı pan• müşkıilat Hellas'ın iç meseleleriııi, yani gerek
hellenlk harb ı devletlerarası, gerek devletlerin bizıat içlerin­
Sparta ınağ)Qp
deki meseleleri düzenlemekte idi. O sıralarda
oluyor
en acil görünen iş S pa r ta t y r a n o s ' u Na­
bi s i 1 e Ak h a i a D i r I iğ' i a r a s ı n d a k İ a ıı l a ş m a z lı k
i di. Proletarya sınıfına ve paralı askerleı e dayanarak Hellas'­
daki içtimai tezadların keskinleşmesinden faydalanmağa kalkan
Nabis de, Roma ittifakına sor,radan katılmış bulunuyorc!u. Bu
DOCU AKDENİZ DÜNYASININ FETHl 317

adam Makedonia'nın durumunu ganimet bilerek Argos'u aldık­


tan başka, şimdi Peloponnesos'da Makedonia yerine kendi he­
gemonyasını kurmak hevesine düşmüştü. Roma generali Flaminius
birkaç defa bu şehri bırakmasını söylediği halde, Nabis iyi tat­
min edilmemiş olan Aitol'lerin Roma'ya karşı göstermeğe baş­
ladıkları hoşnutsuzluk ile Antiokhos'un Anadolu ve Trakya'da
başladığı hareketlerden cesaret alarak Roma generalinin söz­
lerine kulak asmadı. B u n u ıı ü zerine F I a m i n i u s He i­
l e n ' 1 e r i M. ö. 195 11 k b a h a r ı n d a K o r i n t h o s ' d a t o p­
i a d ı. Aitol'lerden başka herkes buraya geldi ve N a b i s' e
k arşı mil ş t e r e k h a rbe kara r veri I d i. Roma generali
Flaminius bütün Helias'la bt:raber Pergamon, Rhodos ve halta
Makedonia'rı;ıı da katıldığı bu paıı-hellenik koalisyonun başında
Sparta'ya \Ürüdü. Na b is cesa re t li bir müd afaada n
s o n r a b o y u n e g m e k z o ru n d a k a I d ı.
Sparta ile sulh: Sµarta tyra;ıos'unun isteği üzerine sulh yapıl­
Roma Pelopon- dı. Buna göre Nabis bütün fütuh;ıt:ııı, bu
neso ■ 'da Spar· arada Argos'u, Messen�a'yı, Girit şehirlerini,
ta ile bir mu- hatta bütün sahilleri bırakacak, diğer devlet­
vazene nizamı
!erle ittifak aktedemiyecek, elinde iki gemiden
kuruyor
fazla bulunduramıyacaktı. Aynca, aldıgı bü-
tün ganimetleri iade etmeği, Roma'ya rehineler verıneği ve
harp tazminatı ödemeği taahhüt ediyordu. Kendisinin zu!mıın­
dan kaçan Sparta'lılar için sahil kısımlarda "HÜ r Lak on'-
1 ar,, devleti kurularak Akhaia Biriiğine bağlandı. Dikkate
değer ki, Roma generali burada da, Nabis'in bertaraf edilme­
sini ve bütün Peioponnesos'un kendilerine verilmesini isteyen
Akhaia Birliğinin ısrarlarına rağmen, onun, tıpkı Makedonia'­
daki Philippos gibi, memleketinde ve iş başında kalmasını
uygun buldu. Filhakika Peloponnesos'un Akhaia Birliğine idhali
suretiyle Sparta'nırı Akhaia'lıların eline verilmesi, daimi bir
çıban olacaktı. Bi rb i r i ne zıt o l a n t ar afl a rı t amamen
m e m n u n e t m e m e k s i y a s e t i n i g ü d e n F 1 a n i n i u s, b u
hareketi ile Spa r t a'yı, R o ma'nın y eni tev ecc ü hkarı
o I a n A k ha i a B i r I i ğ i n e k a r ş ı b u r a d a b i r m u v a­
z e ne u n s u ru o 1 ara k b ırak m ı ş o I u y o r d u.
ROMA T ARIHI. 1.

Roma ordu■u Harici bakımdan Hellas'dak i � iiçük He ilen


Hella■'ı terk devletleri arasında bir sulh ve muvazene nizamı
ediyor ve İtal­ kurulmuş olduğı.ına kanaat getiren Roma ge­
ya'ya d6ntlyor nerali, iç işlerde, anti • Makedonia partilerini
iktidara getirmeğe ve böylece, her tarafta Roma
menfaatlerini temin elmeğe çalıştı. Bunlar da M. ö. 196 senesinde
sona ermiş görünüyordu. Zaten beyannamenin okunmasından
beri, Roma'nın, hürriyetini ilan ve garanti ettiği Hdlas'·
da hala işgal ordusu tutması hoşnutsuzluklar yaratmaktan
hali kalmıyordu. Bir çok defalar Roma 'nın Hellas'ın kilit kale­
lerini tahliye etmesi ricasında dahi bulunulmuştu. Nihayet Roma
generali H e 11 a s' ı t a h I i y e e t m e k e m r i n i a I d ı: Hellen
cemaatlerini Korinthos'da topladı ve emri okudu. Burada bir
çok nasihatlerde bulundu ve ayrıca, Hannibal harplerinde
Hellas'a satılan Roma harp esirlerinin kendisine verilmesini
istedi.Bundan sonra Hel l a s'ın k ili t kal e l e r i n i(Demefrias,
Khalkis ve Korintlıos) t a h l i y e e t t i v e a s k er I e r i i 1 e
h ü r r i yet e kav uşturd uğu lt a l y a esi r l er i ni a l a r a k
H e 11 a s' d a n a yr ı I d ı. R o m a' y a d ö n d ü. Ayrılırken bir
halaskar gibi tebcil olundu. Hellen şehirleri kendisine altun
çelenkler verdiler. Resmini altun sikkeler üstüne bastılar.

Roma generali Korinthos'da Hdlen'lere karşı


Roma'aın Ege
H l
ve e la■'da ki konuşurken artık mutedil bir hürriyet rejimıne
yeni nizamının sarılmalarını, demagojık ifratlara varmamalarınıt
çürüklüğü kıskançlıkları ve buııdan doğan ve kendıi�rini
zayıflatarak komşu hükümdarların kucağına
atan anlaşmazlıkları bir tarafa bırakıp ahenkli bir şekilde yaşa­
malarını tavsiye etmişti. Öyle görünüyor ki, Flaminius Hdllas'da
bu tavsiyelerinin kabili tatbik olduğunu sanacak kadar Doğu
ve Hellcn işlerinden habersizdi. Roma geııerali bunda yanılmıştı.
Hatta Roma senatosu dahi, Hellas'da açıkça Ak h a i a B i r I i ğ i ıı i
t u t m akt a, Ep e i r o s 'I u I ar a, Ak a r ıı a n ' 1 a r a, B o i o t'·
1 a r a i t t ı f a k m u a h e d e 1 e r i z o r l a m a k t a, Ai t o 1 ' 1 e r e
ser t mu a me l e l e r y apma k t a v e n iha y e t H e l l as'ı
t e r k etmekt e a l d a n m ı ştı. Ro m a'n ı n e s e r i i ş t e b u
ald aıım a l a r a d a y a n d ı ğı için çü r ü k olmu ştu .
DOCU AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 319

Gerçekten, Romalılar boş kalan bu mekanda


Yeni nizam ye•
-
ni tebllk�ler yeni bir canlılık, bir rönesans olacağını dü şün
yaratıyor memişle rdi. Romalılar, He llen'lerin simdi serbest
kalan bu dü nyada birlik halinde Doğunun
büyük he llenistik do letle rine karşı bir muvaze ııe unsur u olaca­
i•nı ummuşlardı. Fakat böyle_ olmadı. He llen'le r me deniyet ve
kü tl ürlerinin bu kadar yüksekliğint-, tek tük bazı şahsiyetlerin
canla başla çalışmalarına rağmen, mi 11 i hay atın en
ku vv et li k ayn ağı olan birli ği şimdi d e m e ydan a
getire med i I e r. Parç a I anm ak v e b ö y 1 ece, b aş k a•
r ı na y e m o I m ak leh I i ke sin de k a I dıla r. Fakat ►
Roma'lılar da, Make doıııa kıralı Philippos'u buradan atarken,
bu raya, Ege ve He llas 'ın boş kalmas ını bekley en Doğunun
b üyük h e 11 eni s tik Sur i ye d e v 1 etini gözet I iy e c c k
başka bir ku dret koymak lazım ge l di ğ ini d ü­
ş ü nm e diler. Bu nun içi n d e orad an ayrılm akla
ye nı bir t e hlik e n in tohum l arıııı atmı ş oldula r.

C. Suriye Devleti ile .harp


1. HARBE GÔ IO• EN SEBEPLE� VE VESILELF.R.
SURİYE KIRALI IIL AN flOKHO'i"UN EGE HAVZASINDA
GENıŞL�ME EMELLEı-<I
BOC.A.ZL�RIN SF.RBESTİSİ. EGE t-,MNIYETİ. HELLEN'LERİN
HÜKRİYETI MESELtLEı•<I VE R0\1A'NIN MÜDAHALE KAl<Al-tl.

Bir taraftan Kartaca'yı mağlüp e derek Tyrr­


Ege havza■ın•
dakl kudret hen deuizıne ve h a tta 8dtı Akdenize hak im
boıluğu ve Ro• olmakla, diğer taraftan da Adri a'yı korsan
ma'nın karı•· lilyri'lerden temızlenıek surdiyle Dcğuda
laştıgı meaele deniz ü stünlüğü ve he llenist ik devlttler
sisteminin büyük bır ruknü olan Makedoııia'ııın meşhur
pha lanks'ını mağlup ederek Balkanlarda kara üstüıılüğunü
elde etmekle Roma, ltalya'da siyasi mekan vahdetıııi kurması
akabinde Ö;ıüne dıkilmiş olaıı ik i büyük stratejik p r o b-
1 e m i, D o ğu v e B a t ı d e ıı i z i n e h a k i mi y e t m e s e I e-
1 erini (S.209,279) a rt ık muzaffe rane hall etmiş bul u­
n uyor d u. Bu n daıı başka Rom a , rnaglüp e tt ığ i
Balk an l arın büyük k ara devleti Make d onia'yı
320 ROMA TARİHİ. 1.

ke n d i itt i fa k s i ste m i n e s o km ak s ure tiyl e d e


D o ğ u d a o n d a n g e l er.e k te h li ke y i a r tı k ön l e miş
gör ü n ü yo rd u. Fa ka t, d a h a ön c e 8 atı d a o l d u� u
g i b i, ş i m d i d e D o ğ u d a, b a ş a rı I a r ı n ı n m a ıı t ı k t v e
z a r u ri n e t ic e l eri o l an y e n i b azı ön eml i m e s e­
l el e r k a rşı s ı n da ka 1 m as ı mu ka d d e rd i. Bunlardan
biri, ordularını geri çekerek kendi haline bıraktığı Eg e h a v­
z a s ı n d a k i k u d re t b o ş I u ğ u n u n y e n i d u r u m u i d i.
Çünkü şimdi Doğunun büy ük bir devleti bu boşluğa göz dik­
miş ve ele geçirmek için hareketlerde hulunmağa başlamıştı.
G ıçekten, Roma Doğu'daki zaferini istismar
S arJ ye kıraIı e
Antlokhos'un etmiş değildi. Hellas'ııı Roma'lılar tarafınaan
Ege'dekl tahliyesi çek geçmeden ağır bir stratejik hata
emelleri olarak kendisini göstermekte gecikmedi. Çüııkü
Hellas'ın kendi haline kalması burası 111 Do_�u•­
dan gden b üyük polilika cereyanlarına açmış oldu. Bu da
Doğu'ııun büyük hellenistik S u r iye (Seleukos'laı) de v Ieli n­
d e n geldi. Yukarıda söylediğimiz gibi ( S. 299), o sıralarda
Suriye devletinin başında bulunaıı lll. A n ti o k h o s, i k i n c i
b ir is ke n d e r o l m ak v e he l l e n i s t i k dünya y ı ke ıı­
d i h e s a p v c menfa at i n e b i r 1 e ş tir m e k s ev d a s ı ıı a
kap ıl mış tı. Bu hükümdar, devletin Asya'daki durumunu
yeniden tarsin t:derek "Büyük,, lakabını aldıktan sonra,
Doğ"u Akdenız ve Ege havzasındaki planlarını tatbike başla­
mış ve daha M. ö. 200 senesiııde, Mısır'ın Ptolemaios•ı�:r devle•
tinin Güney Suriye'deki arazisıni kendisine ilhak etmişti. Gerçi
Antiokhos ondan sonra başlay<1n ikinci Rorna-�v1akedonia Harbi
esnasında, bir aralık Anadolu'da Pergamon arazisiııe tecavuze
kalktı ise de, Roma'ııın diplomatik müdahalesi üzerine (S. 309)
bunu bıraktı ve hatta, gizli ittifakına rağmen, Makedonia kıralırıa
yardım da etmedi; kenara çekilip fırsat beklemeği tercih etti.
Fakat, M. ö. 198 'de Philippos Ro m a i I e sa v a ş t a m ü d afa a
d u ru m u ıı a g i r m e ğ e m e c b u r k a I ı ıı c a, A n t i o k h o s
b u n u g a n im e t b i l d i v e k e n a r d a k a I m a n ı n m e yv e­
l e r i n i Eg e 'd e t op I a ın ak i s Le d i. Antiokhos Roma'nın bu
işe ciddi bir şekilde mani olmıyacağ"ını sandı. Çünkü o da,
tıpkı bu devrin diğer hellenistik devlet adamları gibi, Roma
politikasının gizli taraflarını anlıyamamıştı.
DOÖU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 321

Antiokbos Batı Antiokhos işte bu emellerle M. ö. 197 senesi


Anadolu'yu iş- başında Batıya doğru harekete geçti: Sardeis'a
gale kalkıyor bir ordu gönderdi. Kendisi de kuvvetli bir
donanma ile Kilikia sahili boyunca ilerlemeğe
başladı. Burada Soli ve Korgkos gibi şehirlerle bazı müstahkem
mevkiler kıralı kabult! mecbur oldular. Bu hareketler ilgili
komşu devletleri kuşkulandırmakta gecikmedi. Bunun içindir ki
Antiokhos donanmasiyle Kilikia Batısına, Side'nin Güneyin­
deki Korakesion önüne gddiği zaman Rhodos Cumhuriyetinin
elçileri ile karşılaştı. Suriye kıralının, o sıralarda Roma ile
harp halinde olan Makedoııia kıralına yardıma gitmekte oldu­
ğunu scınan Rh o d o s'l u lar A n t i o k h o s ' a, e s k i d e n
b eri P ers ve He l l e n nüfu z m ın t a k a l a r ı a r a s ın d a
h u d ut o I a r a k ta n ı n m ı ş o I a n KheUdonia a d ala r ı­
nı (Beş Adalar) B a t ıya aşmam a s ı nı s ö y I e d i I er. O
sıralarda, Roma tarafından Makedonia'nın Anadolu'da Karia'­
daki hareketlerine karşı bir muvazene u:1suru olarak kullanıl­
mış oları küçük Rhodos Cumhuriyetinin, Asya'yı fethetmiş
büyük bir hükümdara karşı cesaret ettiği bu hareket, şüphesiz
ki, Roma ile müttefiki Pergamon'un bilgileri ve desteklemeleri
olmadan yapılamazdı.

Antiokho• Rhodos'lulara karşı açık bir düşmanlığı önle-


Ephesos'u mek isteyen mahir diplomat Antiokhos ise,
alıyor onları endişeye düşürecek bir iş yapmıyaca-
ğını, hatla kendisinin Roma ile dostane münasebetler içinde
bulunduğunu söyiiyerek meseleyi yatıştırmağa çalıştı ve yoluna
devam etti. Gerçi Korakesion, mevkiinin müsait oluşu dolayı·
siyle, mukavemet gösterebildi ise de Pamphylia'nın büyükçe
bir kısmı kıralın eline düştü. Fakat tam b•ınun arkasından,
yani M. ö. 197 yazında, Philippos'un Roma'ya mağlüp olduğu
haberi geldi. Rhodos'lular artık Suriye kıralı ile Makedonia
kıralının birleşmeleri tehlikesi kalmadığını, Antiokhos'un teh­
ditkar bir <lurum alması halinde daha serbest hareket edecek­
lerini düşünerek evvelki taleplerinin pek arkasına düşmediler.
S u r i ye k ı r alı d a y o l u n u a ç ı k gör e r e k me v sim
b i t m e d e n K u z e y e y ü r ü d ü. Fakat Antiokhos ly kia
sarıillerini kontrol altına alıp da Kaunos, Mgndo.ı: ve Hali-
Roma Tarilı.i 2I
ROMA TARlHI. 1.

lc.arnassos gibi Karia şehirleri ile Samos adasını ele geçirmek


için teşebbüsler yapınca, Rhodos'lular işin vahametini anladı­
lar ve düşman durum aldılar. Çü n k ü R h o d o s, M ı s ı r'ın
An a d o l u'dak i b u m ü t t e fi k l e r i n i k o r u ma ğ ı ay nı
za ma n d a k e n d i m e nfa a t i say ı y o r d u. Bununla be­
raber Antiokhos ilerlemete devam etti. Mı s ı r'ı n m ü t t e­
f i k i o I a n Ephesos'u k o I ay c a e l e g e ç i r m e ğ e m u­
v a ffa k o I d u (M. ö. 197 sonbahar) ve kışı orada geçirdi.

ph sos'u işgal etmekle bu havalide ne yap­


Batı Anadolu E e
h
ıe lrlerl ve mak istediğini ihsas etmiş oları Antiokhos,
Antlokbo■ ertesi sene (M. ö. 196) baharında Anadolu
hakkındaki planlarını açığa vurmaktan çekin­
medi. Devletinin Batıda tekrar I. Seleukos zamanındaki durumu
almasını istihdaf eden bu p r o g r a ma g ö r e A na d o 1 u
B a t ı s ı n d a k i ş e h i r 1 e r o zamanki eski statülerine dö­
necekler, yani Su r iy e d e v J e t i n i n b i r n e v i m ü t te fi k­
i e r i o 1 a c a k la r d ı. Hellenistik devletler sistemi içinde
önderliği kazanmak için şuurlu ve enerjik bir şekilde çalışan
Kıra) bu programı tahakkuk ettirmek uğrunda icabederse
cebir kullanmağa da hazır görüniiyordu.

Bu sırada Batı Anadolu'daki Hellen şehirle­


Batı Anado lu
ıehlrlerlnln rinin durumu kısaca şöyle idi: K uvvetli bazı
o zamanki sahil cemaatleri, A n a d o l u le ı ta ka ra-
durama s ı n a hakim b üy rı k de v I e t I e r i n ta c i zi
o l ma d a n r a h a t ç a y a şa m a k i ç i n, es­
kiden beri benimsedikleri "d e n i z-a şır ı d e v I e t 1 e r l e i t t i­
f a k,. p r e n s i b i n e sa d a ka t I e, yukarıda görüldüğü gibi.
sözde de olsa, h a I a M ı s ı r'a ba ğ 1 ı b i r h a I d e b u l u­
n uy o r l a r d ı. Fakat evvelce Mısır'a bağlı olup da lkind
Roma - Makedonia harbinde Philippos'un eline geçen Trakya
Khersonessos'undaki (Gelibolu Yarımadası) şehirler, harpten
sonra, hür ve serbest ilan edilmişlerdi. Bu asır içinde bir çok
defalar istiklalleri için savaşmış olan bazı cemaatler (mesela
Smyrna ve Lampsakos) ise, gene müstakil olmakla beraber,.
kendilerine destek olsun diye, "k o 11 e k t if d ay a n ı ş m a,.
p r e n s i b i i ç i n d e da h a k u v v e t li ba z ı d e,·l e t l e r le
DO�U AKDENiZ DÜNYASININ FETHi 32'

(mesela Pergamon ve Rhodos) i ttifa k h a l i n d e i d iler.


Fakat o zamana kadar Anadolu şehirleri içinde R o m a i 1 e
itt i f ak m u a h e d e s i yapm ı ş y a l nız b i r te k ş e h i r
v a r d ı ; o da Roma'nm kuruluşu bakımından (s. 36) öteden­
beri sempati beslediği ve ananevi münasebetler içinde bulun•
dugu Çanakkale Boğazındaki llion {Troia = Hisarlık) şehri
idi.

Suriye Kıralı Suriye Kıralı Antiokhos işte bu durumdaki


Marmara hav- şehirlere karşı bir taraftan dostca sözlerle,
zaeına ve diğer taraftan da tazyik ve tehditlerle, pla­
Boğazlara nını tatbike başladı. Karadeniz Boğazındaki
hakim olmağa Byzantion'a (lstanbul) bir heyet yolladı. Perga­
çalıııyor
mon devleti ile ittifak halinde olan (Mesela
Smyrna ve lampsakos gibi) bazı şehirlere, istiklallerine riayet
vaadiyle, ittifak teklifleri yap�ı. Fakat aynı zamanda askeri
harekata da geçerek Hellespontos'un (Çanakkale Boğazı) Ana­
dolu yakasında bulunan ve, lkin�i Roma - Makedonia harbin­
den sonra hür ve serbest ilan edilmiş olan Abydos şehrini
zaptetti. H a t ta. B o ğ a z ı ı y ı c e k o n t r o l e t m e k d ü­
ş ü n c e si y l e, bir müddet sonra öt e y a k a y a d a g e ç e r e k
Trakya Khersonessos'unu i ş g a I e b aşl a d ı. Sestos ve Madg­
tos'u aldı. Burada eskiden Trak'lar tarafından tahrip edilen
Gelibolu Yarımadasına hakim lysimakheia (Ekzamil) şehrinin
tekrar bina edilmesini emretti.

Rhodo■ ve Per• Antiokhos'un, sadece Hellen şehirlerini almak


gamon Suriye değil, aynı zamanda Marmara havzasına ha­
kıralına kar,ı kim olmak ve Boğazları kontrol etmek emel­
dtl9man cephe lerini gösteren bu hareketleri komşu devlet-
alıyor leri ve hatta Roma'yı endişeye düşürmekten
hali kalamazdı. Filhakika, evvela Rhodos ve Pergamon'un bu
işlere göz yummıyacakları aşikardı : nitekim Ege denizinin
emniyeti ve Boğazların serbestisi için müteaddit defalar savaş­
mış olan kuvvetli deniz devleti Rhodos, Su r i y e kır a l ı n ı n
y a p t ı ğ ı b ü t Ü n g a y r e t 1 e r e r a ğ m e n ç o k t a n d ü ş­
m a n c e p h e a l m ı ş t ı. Pergamon'da babası 1. Attalos'u
istihlaf eden ve, o sıralarda A n t i o k h o s'd a n b i r i ttifak
324 R0:1.1 A TARİHİ, 1.

te k l i fi a 1 m ı ş ol a n il. E u m e n e s d e t e k l i f i r e d­
d ett i. Çünkü Eumenes, Antiokhos'un programı tahakkuk
ettiği takdirde kendi krallığının, hiç değilse, küçülerek Ana­
dolu'da ikinci derecede bir devlet haline geleceğini, ve bilhassa
Boğazlarla Marmara havzası onun hükümranlığına geçtikten
sodra Pergamon'da huzur ve emniyet içinde yaşamağa imkan
olmıyacağını biliyordu. Kaldı ki ailesi ile Seleukos'lar hanedanı
arasındaki uzun düşmanlık ve babasının takip etti�i Suriye
aleyhdarı politika ona gideceği yolu zaten tayin etmiş bulu­
nuyordu.

Anadolu tehir­ Bu sıralarda Antiokhos'un ittifak tekliflerine


leri himaye red cevabı verdikleri için işgal edilmekle teh­
için Roma 'ya dit edilen bazı Anadolu Hellen şehirlerinden
baıvuruyor feryadlar yükselmege başladı. Filhakika, daha
Ephesos Suriye Kıralının eline düşmeden önce
tehlikeyi anlıyarak müttefiki Pergamon'dan daha kuvvetli bir
devlet bulmak emeliyle Roma'ya müracaata teşebbüs etmiş
olan, Çanakkale Boğazının Marmara ağzındaki Lampsakos
(Lapseki) ile çoktandır Roma'ya dostluk hisleri gösttren Smyrna
(lzmir), i s t i k l a 11 e r i n i n k o r un m a s ı ı ç ın şim d i
R o m a ' y a b a ş v u r d u I a r. O zamana kadar Çanakkale
Boğazındaki llion'dan başka hiç bir Anadolu şehri Roma
ile doğrudan doğruya böyle bir münasebet kurmuş olmadığı
için, b u n I a r ı n v ası t a s ı z Ro m a 'd a n h ima ye i s t e m e­
l e r i, E g e ha v z a s ı n d a k i k u v v e t 1 e r m u v a z e n e s i­
n i n ye n i a 1 a c a ğ ı ş e k i l iç i n ö n e m I i b i r h a d i s e o i­
m a k isti d a d ı n d a i d i. B u d a t a b i a t i y l e R o m a 'n ı n
g ö s t e r e c e ğ i a 1 a k a y a b a k ı y o r d u.

Roma Suriye• Gerçekten Ege havzasında herkes şimdi Ro­


ye kar,• Hel- ma'nııı alacağı durumu bekliyordu. Hatta biz-
len hürriyeti- zat Antiokhos dahi bunu anlıyabilmek ıçın
ahı müdafii M. ö. 196 oyunları dolayısiyle Korinthos'da
oluyor bulunan Roma generali F 1 a m i n i u s' a adam-
lar yollamıştı. Bu hususta nikbin olar. Suriye Kıralı. yalnız
eski yerleri almakla iktıfa ettiği takdirde Roma'nııı ses çıkar­
mıyacağını sanıyordu. H a I b u k i Ro m a b u r a I a r a k a rşı
DOĞU AKDENİZ DÜNY ASiNiN FETHİ 32S

i I g i s i n i e k s i k e t m i ş d e ğ i l d i. Roma, Makedonia Kıralı


ile Anadolu'dan garnizonlarını çekmesi, Rhodos ve Pergamon
arazisinden çekilmesi, Hellen şehirlerini hür ve serbest bırak­
ması için harbetmişti. Az önce Hellas'daki Hellen şehirlerinin
hürriyetini garanti etmiş bir devlet, şimdi Antiokhos'un Make­
donia Kıralının rolünü oynamağa başlamasına nasıl lakayd ka­
labilirdi ? Roma o zaman harbi sonuçlayan tehlikenin şimdi
Suriye Kıralından gelmekte olduğunu görüyor, hatta Kıralın
Ege havzasına hakim olmak yolundaki teşebbüslerinin tahak­
kuku halinde Hellas'a da gecerck İtalya için tehlikeli bir
komşu olacağından endişe ediyordu. Bunu önlemek lazımdı:
Yukarıda görüldüğü gibi (S. 305) R o ma, D o ğ u d a k i b ü y ü k
He l l e n i s t i k d e vle t l e r i n lt a l y a'y a t e h d i t k a r b ir
d u ru m a I m a l a r \n a m a n i o I m a k i ç i n "H e 11 e n h ü r­
r i y e t i n i m ü d a fa a,, s ö z ü n d e u c u z b i r v a s ı t bu i­
m u ş t u. Daha önce Makedonia'ya karşı muvaffakiyetle kullan­
dığı bu tedbiri şimdi niçin Suriye'ye karşı da kullanmıyacaktı?

Roma Sqrlye
Böylece işte Roma, zahiren "He 11 e n h ü r r i-
devletinin Ye t i n i m Ü d a fa a,, namına, aslında tama-
Avrupa'ya miyle kendi menfaatlerini düşünerek Anadolu
geçmesini ve Hellen sehirlerinin davasını ele almağa karar
tehirlere do-
verdi ve h i m a y e t a I e b i n i k a b u I e t t i.
kunma■ ını
Ancak, o sıralarda Kuzey J talya'da Galleri
protesto ediyor
tedip ve lspanya'daki isyanları tenkil ile uğ-
raşması dolayısiyle Suriye gibi büyük bir devletle silahlı bir ça­
tışmayı arzu etmediği için, i ş i e v v e I a d i p I o m a s i y o 1 i y I e
h a 11 e ç a l ı ş t ı. Esasen az önce F 1 a m i n i u s vasıtasiyle
Korinthos'daki Suriye heyetine Kıra im Ly kia Batısına geçme­
sini tasvip etmediğini bildirmiş idi. Şimdi de Avrupa toprak­
larında lysimakheia'da (Ekzamil) bulun3n A n t i o k h o s 'a e 1•
ç i l er g ö n d e r e r e k A v r u p a 'd a n ç e k i l m e s i n i, Mı s ı r
v e Ma k e d o n i a 'd a n a I d ı ğ ı He 11 e n ş e h ir I e r i n i ta h­
l i y e e t m e s i n i, An a d o I u 'd a k i d i ğ e r He 11 e n ş e h i r-
1 e r i n e d e d o k u n m a m a s ı n ı t a 1 e p e t t i. Roma'nın,
daha önce kazandığı zaferin meyvelerini Suriye Kıralına kap­
tırmamak azmi ile yaptığı ve, böylece, artık Suriye'ye karşı o
zamana kadar ki çekingen vaziyetinden çıkmış olduğunu gös-
ROMA TARIHl, 1.

teren bu talebi, zahiren, Anadolu şehirleri ile Pergamon ve


Rhodos'un arzularını gözetir ve Mısır'ın menfaatlerini korur
gibi görünmesine rağmen, haddizatında, An t i o k b o s 'u n h a­
r e k a t s a h a sın ı An a d o l u i ç l eri n e t a h d i t e d e r e k
ii k i d e v l e t nüfu z m ı n t a k a l a r ı a r a s ı n d a An a d o l u
v e B o ğ az 1 a r 'd a t a r a f s ız b i r s a h a t e s is e t m e ğ i
s t i h d a f e d e r b ir m a h i y e t t a ş ı y o r d u.

Suriye Kıralı Fakat Ana d o 1 u'y u d e v l e t i n i n b ir


Romaıaın p a r ç a s ı, B o ğ a z 1 a r ı d a An a d o l u'y a
mildahale■lnl h a k i m k u v v e t i n e I i n d e b u I u n d u r­
reddedlyor m as ı 1 a z ı m g e I e n h a y at i b i r s u y o I u
o 1 a r a k mütalaa eden Antiokhos, ceddi Se­
leukos'un Lysimakhos devletinden aldığı yerlere olan huku­
kundan bahsederek, yaptığı işlerin yeni arazi kazanmağa
değil, devletinin mülki tamamiyelini korumağa matuf hareket­
ler olduğunu, binaenaleyh, aslen kendisine tabi olması iktiza
e d e n An a d o I u ş e h i r 1 e r i y I e o 1 a n m ü n a s e b e t I e­
rinde başka devletlerin m ü d a h a I e s i n i t a n ı m ı y a c a­
ğ ı n ı, Mısır'a bağlı olan yerler hakkında da Mısır'la anlaşması
olduğunu bildirdi ve Roma'nın protestosunu reddetti. Ancak,
müzakerat zeminini de büsbütün kapamak istemediği ıçın,
Lampsokos ve Smgrna nibi bazı şehirlerin meselelerini bir ha­
kem kararına bırakmağa amade olduğunu da ilave etti.

Antlokbo■ Tam bu müzakereler sırasında Antiokhos


Mı■ır ve Kap­ Mısır'ın genç kıralı P t o I e m a i o s E p i­
padokla kıral­ p h a n e s'in ani olarak öldüğünü haber aldı.
bkları ile ■ıbrl Görüşmeleri terkederek Güneye gitti. Mak­
mGna■ebetler sadı, genç Kıralın ölümü ile başsız kalmış
kuruyor
olan Mısır'ı kendi devletine ilhak etmekti.
Fakat yolda haberin yanlış olduğunu anladı ve, M. ö. 195'de,
tekrar Lgsimakheia'ya döndü. Binası tamamlanmış olan bu
şehri şimdi yeni kurduğu Trakya satraplığının merkezi yaparak
oğlu S e 1 e u k o s'u satrap tayin etti. Bir taraltan burasını
teşkilatlandırırken öte taraftan da Suriye ile komşu devletler
arasındaki bağları kuvvetlendirmeğe çalıştı. K ı z I a r ı n dan
birini K a p p a d ok i a Kıralı Ar i a r a t h e s'e, d i ğ e r
DOCU AKDENlz D0NYASININ FETHi !27

bi r i ni de Mı s ı r K ı r a l ı n a v e re r e k bu de v letleri
s ı h r t m ü n a� eb et I e r I e k e n d i s i n e ba ğ I a dı. Mısır
ile yaptığını söylediği bir muahede ile de Ptolemaios'ların
Anadolu ve Avrupa sahillerindeki yerlerini kendi hükümran­
lığına geçirmeğe devam etti.

Aatlokho• Antiokhos Roma'nın düşmanları ile de münase­


Hannlbal'ı bet kurmaktan çekinmedi: Bilhassa, o sıralarda
Epheeo•'ta Kartaca'dan kaçmış olan Han n ib a 1 'i (s. 261)
mera•lmle E p h e s o s 't a m e r a s i m I e i s t i kb a I e d e-
kabııl ediyor r e k s a r a yı n a a l m a s ı b ü y ü k a k i s l e r
u y a n d ı r d ı. Fihakika, Roma'nın düşmanı olan bu adama
karşı yapılan böyle bir istikbal Roma'ya bir nevi harp ilinı
demekti. B u a r a 1 ı k H a n n i b a 1 'i n Su r i y e K ı r a 1 ı n ı
R o m a 'y a k a r ş ı t a ar r u z a t eş v i k et t i ğ i ve bunu des­
teklemek üzere kendisinin Kartaca'da Roma aleyhine hareket­
ler çıkaracağı da şayi oldu. Hatta Hannibal'in ltalya'yı istila
politikasının Antiokhos tarafından tamarniyle benimsenmiş oldu­
ğu hakkındaki haberler Roma'nın endişelerini o derece artırdı
ki Güney ltalya'nın müstahkem olmıyan limanlarına askeri ko­
loniler gönderildi.

Antlokho•'•• Mamafih bütün bunlara rağmen Roma Suriye'ye


Roma'ya do•t- karşı gene ağır davrandı. Hatta siyasi müna­
luk teklifi ve sebetler iki seneden fazla bir zaman için ta­
Roma'aıa oya• mamiyle kesilcii. Kuzey İtalya ve lspanya'daki
lama ■lya•etl hadiseler yüzünden Doğuya fiilen müdahale­
den çekinen R o m a d i p l oma t i k y o l d a n b i r ş e y e l d e
e d e m e m i ş t i. O sırada ordularını Hellas'dan geri çek­
mesi (s. 318) Antiokhos'a Roma ile anlaşmak hususunda
yeni hamleler yapmak cesaretini verdi. Suriy e Kır a I ı
M. ö. l 9 3 'd e bir it t i f a k v e d o s ti u k m u a h e d e s i
y a p m a k üze r e Rom a 'ya e l ç i 1 e r y o I l a d ı. Roma'nın
böyle bir muahede yapması, tabiatiyle, status quo'yu tanıması
demek olacaktı ; reddetmesi ise, herhangi bir menfaat getir­
medikten başka, belki de, o sırada ihtilatlar yaratabilecekti.
Bunun içindir ki R o m a d a h a m ü s a i t b i r za m a n a k a­
da r i ş i o y a I a m a k s i y a s e t i n i t u t t u ; Roma verdiği
328 ROMA TARİHİ, I.

muvazaa cevabında, Antiokhos'la ancak Boğazlardan ve Av•


rupa'dan çekilmesi şartiyle bir ittifak ve dostluk muahedesi
yapabileceğini bildirdi. Dikkate değer ki, eski metalibatında
gerilediğini gösteren bu cevabı ile Ro m a, i k i d e v l e t nü f uz
m ı n t a k a l a r ı ara s ınd a ş i m d i a r t ı k An a d o lu ve
B o ğ a z l a r d a d e ğ i 1, Eg e 'd e t a r a f s ı z b i r sa h a t e ş­
k i I e t m e k, P e r g a m o n v e R h od o s g i b i i k i mü t­
t e f i k i i l e An a d o l u He l l e n ş e h i r l e r i n i Su r i y e
n Ü f u z m ı n t a k a s ı n a t e r k e t m e k i s t e r g ö r ü n ü y o r­
d u. Bununla beraber Anliokhos'un elçileri böyle bir muvazaa
için talimat almadıklarını söylediklerinden geri döndüler.
Roma da meseleyi kendi haline bıraktı ve böylece arzusu
yerine gelmiş oldu.

Hella■'da Fakat bu esnada Hellas'ın durumu karıştı


karı,ıklıklar, ve burada iki devlet arasındaki çatışmayı
Altol'ler hu• tacil eden hadiseler zuhur etti. Buna da
zur■uzlanıyor Aitol'ler sebep oldular: Filhakika, ikinci
Roma - Makedonia harbinde Philippos'la bü­
tün kuvvetleriyle mücadele etmiş olan Aitol'ler, Roma'nın
Makedonia ile yaptığı sulhta arka plana atıldıklarını görerek
hayal sukutuna uğramışlardı. Ganimetleri taksim etmekten
başka siyasi bir oyun bilmeyen Aitol'ler, aşırı taleplerine
kulak verilmediği için hala tatmin edilmiş değildiler. Daha
zaferin akabinde başlayan görüşmelerde bu bakımdan fikir
ayrılıkları baş göstermiş ve hürriyet beyannamesinin (s. 314)
verdiği mahmurluk çok geçmeden kaybolarak aksülameller
başlamıştı. Aitol'ler bu heyecan içinde menfaatleri için yeni
kombinezonlar aradılar. Hatta Ro m a'n ı n An t i o k h o s t a­
ra fın dan H e l I a s'd a n a t ı I m a s ı ha l i n d e ku r t u•
1 a c a k I a r ı n ı ve, b ö y I e c e, y e n i g a n im e t l e r h a z i­
n e s i n e e r i ş e c e k I e r i n i d Üş Ün m e ğ e b a ş I ad ı l a r.

Aitol'l er Kel-Aitol'lerin planları Suriye elçilerinin Roma'dan


len'l eri Romadönmekte olduğu sıralarda tamamiyle olgun­
aleyhine kıı­ laşmış görünüyordu. Bu elçilerden Antiokhos
kırtıyor ile Roma'nın bir anlaşmaya varamadıklarını
işitince, zamanın müsait olduğuna hükmederek,
hemen harekete geçtiler. He 11 a s' ı n R o ma i l e h ii r r i y e t e
DOCU AKDENİZ DÜNYASININ FETHi 329

k a v u ş m a d ı ğ ı n ı, y a l n ı z c a e fe n d i d e ğ i ş t i r m i ş o l­
d uğu n u s ö y l i y e r e k H e l l e n l eri R o m a a l e y h i n e
k ı ş k ı r t m a ğ a b a ş I a d ı I a r. Sparta'lı Nabis'e adamlar ı
yollıyarak iki sene önce kaybettiklerini tekrar kazanmak s ı ras
geldiğini bildirdiler. Makedoııia Kıralından Roma üzeriııe
bir taarruz yapmak suretiyle kendilerine müzaherette bulun•
masını istediler. Hatta bundan gfiya vaad almış gibi göstere­
rek Antiokhos'a da haber yolladılar ve, Hellen hürriyetini koru­
mak için Roma'yı Hellas'dan atacağını ilan ettiği takdirde,
bütün Hellen'lerin kendisine yardımda bulunacaklarını bildire­
cek kadar ileri gittiler.

Aitol'ler Anti- Böylece Hellas'da Roma aleyhine bir koalis­


okhoa'u baıko- yon kurulmağ'a başladı: Durum Hellen'lerin
mutan yaparak çoğunun Roma'nın hakiki kuvvet ve kudreti
He lla■ 'a çağıra_ hakkında tam bilgileri olmadığını gösteri-
yor
yordu. Nitekim bunu bilen Makedonia Kıralı
Hellas'da Roma'ya karşı olan bu hareketlere, zeminin müsait
olmasına rağmen, iştirak etmedi, seyirci kalmağı tercih etti.
Fakat Aitol'lere hasım olanı Akhaia Birliğinden başka bir
çok Hellen cemaatleri Roma aleyhine silaha sarılmış görünü­
yordu. Bundan cesaret alan Aitol'ler şimdi bütüıı kuvvetleriyle
ve büyük ümitlerle Thessalia'da ilerlediler. Hellas'ın kilit
noktalarından biri olan Demeirias'ı aldılar. Roma'lılara sem­
pati gösterenleri öldürdüler. Burada büyük gürültülerle A n­
t i o k h o s ' u B i r I i k l e r i n i n g e n i ş s e I a h i y e t I i B a ş­
k om u t a n ı ( strategos autokrator ) y a p t ı I a r v e h e m e n
g e I m e s i i ç i n k ı r a I a ha b e r s a I d ı l a r.

Roma yatı,­
Bu esnada Sparta'lı Nabis de Roma tarafını
tırmak için bıraktı ve, M. ö. 195 muahedesiyle Akhaia
Hellaa'a bir Birliğine verilmiş olan sahil şehirlerini tekrar
heyet y o lluyor işgal ederek muhasemata başladı. Bunun
ü1:erine, öteden beri Nabis'i ezmek isteyen
Akhaia Birliği Sparta'ya yürüdü. Muahede hükümlerinin yerine
getirilmesinden mes'ul olan Roma, durumun vahametini göre­
rek Hellen'lerin maneviyatını bozan tahriklere karşı gelmek ve
Hellen şehirleriyle müzakerelerde bulunmak üzere F I a m i n i u s
başkanlığında bir heyeti Hellas'a yolladı. Gerçi bu aralık
330 ROMA T ARIHI, 1.

Akhaia'lılar Nabis'i mağlup ederek Sparta'yı Akhaia Birliğine


ilhak etmeğe muvaffak oldular ise de bu, Hellas'daki karışıklığı
durduramadı.

Sariye Kırab Hulasa, Hellas'da Aitol'lerin sebep olduğu


Altol'lerln da- bu hareketler karşısında da Roma senatus'u
vetlnl kabal ağır davranıyor, Antiokhos'un ne yopacağını
ediyor bekliyordu. Antiokhos ise henüz Doğudaki
işleri bitirmemişti. Anadolu'da birçok şehir­
ler hala mukavemet ediyordu. Elinde kafi derecede askeri
yoktu; yani harekete hazır değildi. Bununla beraber Aitol'­
ler Hellen hürriyetini müdafaa için kendisini Birliklerinin baş­
komutanı seçtiklerini ilan edince, dayanamadı; d a v e t i k a­
h u I e t t i. B u k a r a r ö n e m 1 i i d i : Ç ü n k ü S u r i y e K ı­
ra 1 ı b ö y I e c e, aslında bütün H e il e n i s t i k d ü n y a y ı
R:o m a'y a k a r ş ı i sti k l a l s a v a ş ı n a t o p I ay a r a k
R o m a'n n i m h a e d i 1 m e s i n i i s t i h d a f e d e n H a n -
n i b a l p l a n ı n ı (s. 327) r e d d e t m i ş o I u y o r d u. Filhakika
Roma'nın imhası -bilhassa Kartaca için- şayanı arzu olabilirdi.
Fakat bu iş, bir cihan hakimiyeti kurmaktan ziyade Doğuda
yalnız başına hareket serbestisine sahip olmak isteyen ve
gayesini her kesten iyi bilen Suriye Kıralı için büyük tehli­
keler de doğurabilirdi. Zaten ltalya'da Roma'ya karşı bir harp
açmanın neticesizliğine Hannibal'in kendi tecrübesi kafi bir
delil idi.

Antlokbo■'un Ancak Antiokhos bu daveti kabul ederken


hatA■ı ihtirasları ile imkanlarını ölçememişti. Bu
işte Roma'nın kudretini küçümsemiş, kendi­
ninkini büyümsemişti. Gerçekten onda, Roma gibi o zaman
cihan devleti haline gelmeğ'e başlıyan bir kuvvete
k a r ş ı He 11 a s't a m u va f f a k ı y e t l i b i r h a r p y a p m a k
i ç i n l ü ı u m I u m a d di v e nı a n e v I ş a r t 1 a r e k s i k d i.
Bir defa Roma'nın Hellen dünyasında yaptığı propagandaya
karşılık bir teşkilatı yoktu. Bütün ümitlerini Aitol'lere bağla­
mıştı. Fakat Aitol'lerin kıralı çağırırlarken hem kendilerini hem
de onu aldattıklarını bilmiyordu. Gerçi insan malzemesi
boldu; fakat bunları Ege denizinin öte yakasındaki harp için
harekete geçirme hazırlığı yoktu. H e 11 a s'd a b i r ç o k
DOCU AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ nı
y c rl e r i R o m a'I ı la r g e I m e d e n süra t J e e I e g e ci r­
m e k ü m i d i y l e, u m u m i s e f e r b e r I i k y a p m a d a n
a z b i r k u v v c t l e h a r e k e t c t m e ğ e k a r a r v e r­
m i ş t i. Yani Antiokhos Doğudaki muvaffakiyetlerinden cesaret
alarak bu işleri başaran ordusunun bir kısmının Roma'yı
yeneceğini sanmış, hata etmişti.

2. ROMA • SURİYE HARBiNiN SAFHALARI


ROMA, HELLAS'A GEÇEN ANTIOKHOS'U GERi ATJYOR
ROMA ORDULARI İLK DEFA ANADOLU'YA AYAK BASIYOR
ANADOLU'DA MAGNESIA MUHAREBESİ VE ANTIOKHOS'UN
MACLOBiYETi

Sariye Kıralı Böylece işte Antiokhos M. ö. 192 baharında


Hella■ 'a geçi• hazırlıksız Hellas'a geçti. Demetrias yanında
yor ve Roma karaya çıkar çıkmaz hemen "Hellen'lerin hür­
ile muha■ematı riyetini" ilan etti. Suriye Kıralı bu suretle
açıyor inisyatifi ele almış görünüyordu. Fakat netice
beklediğ'i gibi olmadı. Çünkü bu şekilde gelişi Hellas'da büyük
bir heyecan uyandırmamıştı. Hatta müttefiki Aitol'ler dahi
elindeki az kuvvetten hayal sukutuna uğramışlardı. Mamafih
Antiokhos Roma ordusunun Hellas'da bulunmamasından isti­
fade ederek epeyce işler gördü : Khalkis'i aldı; sonra
Boiotia ve Thes.salia'nın mühim bir kısmını ele geçirdi.
Peloponnesos'da Elis ve Messenia'yı da kendi tarafına çek­
meğe muvaffak oldu. Nihayet bütün bunlardan kuvvet alarak
Delion yanında mukaddes bir yere iltica etmiş olan Roma'lılara
baskın yaptı ve bunları öldürterek R o m a i 1 � m u h a s e m a t ı
r e s m e n a ç m ı ş o l d u.

Roma Surl e Antiokhos'un Hellas'a geçmesı ve bilhassa


kırabna h;..p Roma'lıları öldürtmesi Roma'da büyük bir
IIAn ediyor teessür uyandırdı. Roma, yukarıdan beri
görüldüğü gibi, arkasında bütün Asya'nın kay­
nakları olan bu hükümdara karşı harp yapmayı muazzam bir iş
olarak gördütü için, Suriye ile silahlı bir çatışmayı uzun za­
man geciktirmeğe ça!ışmıştı. Çünkü Roma'ya senelerce dehşet
veren Hannibal gibi bir komutanın tavsiyeleriyle iş görecek
bu kıralla iyice hazır olmadan hesaplaşmak doğru değildi.
Fakat Antiokhos'un Hellas'a gelmesi ve burasının durumunu
332 ROMA TARiHi. I.

bulandırması Roma'nın endişelerini yakın gösterdi. Pergamon


Kıralı Eumenes'in kardeşi A t t a I o s'un Roma'daki müessir
faaliyetleri üzerine Roma'lılar acilen tedbir almağa karar
verdiler: B o ğ a z l a r ı n s e r be s t i s i n i n, E g e e m n i y e·
tinin ve g a r a n ti e d i l e n H e l l e n şehirleri
h ü r r i y eti n i n t e h d i t e d ild i ğin i ve d a h a f a z l a
b e k l e n e m i y c c e ğ i n i gör e r e k, H e 11 a s ' d a R o m a'-
1 ıl a r ı öl d ü r üp m u h a s e m a t ı z a t e n f i i l e n a çmış
o l a n Su r i y e K ıral ın a ka r ş ı h a rp i lan e t t i l e r
(M. ö. 192).

Roma M akedo-
O sıralarda şimali ltalya'da Galler meselesini
nla 'nın Miza- halletmiş olan Roma, Seleukos'lar hükümdarı
heretlnl temin ile olan bu harbin tahmil ettiği vazifeleri
ediyor başaracak bir halde bulunuyordu. Kuvveti
vatandaşların ve ltalya'daki müttefiklerin
teşkil f'!ttiği kendi ordusu ile tabi devletlerin vereceği kon­
tenjanlara ve, Rhodos ve Pergamon gibi Ege ve Hellas'da
bulunan müttefiklerinin kara ve deniz yardımlarına dayanı­
yordu. Nihayet rehineleri iade va a diy l e M a k e d o n i a
K ı r a 1 ı n ı n d a s a d a k a ti n i ve h a t ta Su r i y e K ı­
r a l ı n a k a r ş ı m ü z a h e r e t i n i t e m i n e t m iş t i. Filha­
kika, Hellas'da Makedonia'nm rolünü oynamağ'a kalkan ve
bu sebeple Philippos'un da menfaatlerine aykırı hareket
eden Antiokhos'un oradan atılması gibi müşterek hedef uğ­
ruoda M a k e d o n i a K ı r a l ı a r azi si n i n d ah i s t r a­
te j i k üs olarak k ul l a n ıl m a s ın a m u va f a k a t
e t m i ş t i.
Diplomatik yoldan Makedonia'nın müzaheretini
Roma ordusu
Heltas'a geçl­ temin etmiş olan Roma bu maksatla hazırla­
yorı Antiokhos dığı 20 bin kişilik orduyu consul A. Asilius
Thermopylai'• C a l a b r i o idaresinde M. ö. 191 baharında
da mlidafaaya Balkanlara yolladı. lllyria sahillerinde Apollo•
çeklllyor
nia (Avlonya) limanlila çıkan Roma ordusu
Makedonia üzerinden, Atamania'dan geçerek bir kısmı Anti­
okhos'un elinde olan Thessalia'ya doğru yürüdü. Makedonia
Kıralı da Suriye Kıralının ikmal yollarını kesmek üzere ha­
rekete geçti. Antiokhos ise ilk muvaffakiyetlerinden sonra
DOÔU AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 333

Hellen'lerin kendisiyle beraber gitmek hususunda gösterdikleri


ağırlığa kızmağa ve hiddet göstermeğe başlamı ştı. Filhakika,
Atina hiç bir şey vermedikten başka Roma tarafına geçmiş,
Akhaia Birliği ise, Kıral daha ihraç yapar yapmaz, kendisine
harp bayrağını açmıştı. Böylece Antiokhos'un, b ütü n
He l l e n'l e r i n k e n di s i y l e b e ra b e r g i d ec e ğ i n e
i n a n m a s ı b o ş a ç ı k m ış, Hellas'ın ikiye ayrılmış olması
da muvaffakiyet şansını azaltmıştı. Üstelik beklediği takviyeler
de gelmemişti. Bu halde, Roma ordusu Hellas'da bulunmadığı
müddetce muvaffakiyetler kazanmış olan A n t i o k h o s i çin,
bu ordunun şimdi kendisine doğru ilerlediğini işitince T h e s­
s a 1 i a' y ı d a h i t e r k e d e re k a 1 e l ac e I e Thermapylai
g e ç i din d e müd af a aya ç e k i l m e k t en başka
ç a r e kalmamıştı.

Fakat milletlerin mukadderatını tayin eden


Aotiokho•
Ther mopylai'- gorunmez kudretler Thermopylai geçidinin
da Ro ma'ya tarihinde, sanki kasden, başka manada bir
mağlôp oluyor hadise hazırlamış idiler: Gerçekten, bir zaman-
lar Hellen hürriyetine boyunduruk vurmağa
gelen Pers kırallarının varisi bir hükümdar, o zaman Hellen
dünyasının barbar dediği Roma ile şimdi Hellen hürriyetini
müd<lfaa için aynı geçitte, fakat ters mevzilerde çatışıyordu.
Garibi şudur ki Roma ordusu geçidin ağzında Antiokhos'un
mevzilerine taarruza hazırlanırken, tali derecede bir komutan
olan C at o, tıpkı üç asır önce vatan haini Ephialtes'in gös­
terdiği şekilde, arka yolu ele geçirmek suretiyle, Suriye ordu­
sunun gerisine düştü. 1 k i t a r af t a n h ü c u m a u ğ r aya n
A n t i o k h o s or dus u az s o nra m ü n h e z i m o l du v e
dag-ı l dı.

Bu mağh1biyetten sonra bir kaç maiyetiyle


Antlokhoa
Anadolu'ya güç hal ile Khalkis'e gelebilen Antiokhos,
kaçıyor ve Hellas'da dah& fazla mukavemetin imkan­
Boğazlarda sızlığını görerek Anadolu'ya, Ephesos'a kaçtı
mftdafaa ter• (M. ö. 191). Suriye Kıralı bu suretle Hel­
tlb&tı alıyor
las'daki müttefiklerini yalnız başlarına terk­
etmiş oluyordu. Fakat kendisi artık emniyette idi. Burada ilk
defa olarak Hannibal'in tavsiyelerini dinledi ve T r a k y a
ROMA TARiHi. 1.

K h e r so ne s so s 'und a (Ge l ibo l u ya r ı m a d ası ) bir


mü d a f a a h a t t ı ku r m a k üz e r e Sestos (Yalıkabat) ve
lysimakheia'yı (Ekzamil) müstahkem mevkiler haline getirmeğe
çalıştı. Bundan başka kendisinin muazzam Asya devleti için­
deki kütlelerden b ü yü k bir o r d u t o p l ama ğ a k o yu 1-
d u. Anadolu'daki Galatların ittifakını para ile satın aldı. Lykia
Birliğinden ve Kappadokia Kıralı A r i a r a t h e s 'den yardım
vaatleri temin etti. Boğazlarla ilgili hatırı sayılır bir devlet
olan Bithynia'nın Kıralı P r u s i a s 'a da ittifak teklifi yaptı
ise de, Kıral ihtiyatlı davranarak bunu kabul etmedi; tarafsız
kaldı. Antiokhos ayrıca d e n i z ku v v e t l e r i n e d e ö n e m
v e r e r e k Ephesos'taki Suriye donanmasının takviyesine
çalıştı. Hatta Hannibal'i Lykia ve Fenike'de ikinci bir donanma
hazırlamağa bile memur etti.

Hellae'da Antiokhos Hellas'dan çekildikten sonra Ro-


Altol'ler yalnız malılar Hellas'ın kilit noktalarından biri olan
baılarına Khalkis'i aldılar. Demetrias'ı da Makedonia
mukavemete Kıralı Philippos'a verdiler. Şimdi Antiokhos'la
devam ediyor birleşmiş olan Hellen'ler dahi Roma tarafına geç­
tiler. Yalnız Aitol'ler mukavemetten vaz geçmediler. Böylece h a r p
b ura d a d a h a i k i s e n e u z a d ı. R o m a '1 ı l a r A i t o 1-
1e r i n k a y ı t s ı z v e ş a r t s ı z t e s l i m o l m a s ı n ı i s t i y o r-
1 a r d ı. Aitol'ler bir aralık razı olmağ'a temayül ettilerse de,
R o m a 'n ı n b u ş a r t l a r ı n ı n a y n ı z a m a n d a h a r p s u ç-
1 u l a r ı n ı n d a t e s I i m i n i tazammun ettiğini öğrenince, bunun
Hellen örf ve adetlerine tamamiyle aykırı olduğunu söyliyerelc
savaşa devam ettiler.

Ege'de Suriye Aitol'lere karşı Hellas'da harekat devam


donanması ederken Ege denizinde Antiokhos ile önemli
mağlGp oluyor deniz savaşları oldu. Samos (Sisam), Khios
ve abluka (Sakız) ve lesbos (Midilli) gibi adalar cema-
baılıyor atlerinin Roma tarafını tutmaları, Ege'deki
müttefik donanmaların harekatına lüzumlu müsait üslerin temi­
ninde çok faydalar sağfadı. Bu suretle müttefik donanma
M. ö. 191 Eylülünde Anadolu Batısındaki Korykos (Çeşme
yarımadası Güneyinde) yanında Suriye donanmasına karşı
önemli bir zafer kazanmağa muvaffak oldu. Bu z a f e r mü t-
DOÖU AKDENiZ DÜNYASININ F'ETHİ 33S

t e f i k l e r i n Ege denizinde A n a d o lu 'y u a b I u k a h a­


r e k eti n e g i r i ş m e s i n i y ara d ı. Bunun üzerine cesaret
alan Anadolu sahillerindeki bir çok Hellen şehirleri Antio­
khos'dan ayrılıp Roma tarafına geçtiler.
Müttefik donanmanın Ege'de lcazandığı bu
Roma harbi
Anadola'ya zafer Ruma • Suriye harbinin bundan son-
nakle karar raki seyri üzerinde müessir oldu. Ro m a I ı-
veriyor I a r ş i m d i A n t i ok h o s i I e k a t' i s u-
r e t t e h e s a p l a ş m a k k a r a r ı n ı v e r­
d i I e r. Harekatı o sene consul seçilmi� olan Lucius S c i­
p i o'nun idaresi icabediyordu. Fakat bu adam Doğu hüküm­
darı ile yapılacak bir harbi idare edebilecek derecede mahir
bir komutan olduğunu henüz göstermiş değildi. Daha kuvvetli
bir el lazımdı. Bu da ancak consul'un küçük kardeşi, Hannib al'i
Zama'da mağlup eden Publius S c i p i o olabilirdi. Ancak
hukuk ve teamül muayyen seneler geçmeden kendisinin tekrar
consul olmasına mani olduğundan, Za m a galibi pro•consul
sıfatiyle ve vasi seliı.hiyetle kardeşinin yanına verildi. H,ubi
bilfiil o idare edecekti. Scipio'nun harp planı Hannibal'in ltalya'yı
istila planı kadar muazzamdı: Ro m a o r d u l a r ı k aradan
A n tiokh o s 'u n a r k a sın d a n g i d e r e k h a r p An a­
d o I u 'y a n a k l e d i I e c e k, orada kazanılacak kat'ı neticeli
bir z a f e r I e A n t i o k h o s 'u n Ro m a i ç i n Do ğ u d a n
b i r t e h I i k e o l m a s ı i h t i m a l i b e r t a r a f e d i l e c e k t i.

Hella■'da Bu planla Hellas'a giden Scipio burada Aitol'­


Altol'lerle lerle hala harbin devam etmekte olduğunu gör­
mütareke dü. Halbuki Anadolu'ya �eçmeden önce arka­
yapılıyor sını emniyete alması, yani Hellas'da sükunu
temin etmesi lazımdı. Aıtol'lerle hemen uzlaşmağa çalıştı. Hunun
neticesinde gerçi daimi bir sulh temin edilemedi ise de, ilerde
tekrar müzakerelere başlanmak üzere a l t ı a y lık b i r mü t a­
r e k e y a p m ak k a b i 1 o I d u ( M. ö. 190 ). Çok yorul­
muş olun Aitol'ler şimdi biraz nefes aldılar; fakat Roma'nın
elleri serbest kalıncaya kadar kendılerini hipnotize ettiğ-inin
farkına varamadılar. Bunun üzerine Sicipio ordusunu Make­
donia ve Trakya üzerinden Boğazlara doğru götürmek hazır­
lıklarına başladı. Kgnoskephalai muharebesinden (s. 312) beri
336 ROMA TARIHI. 1.

Roma'ya dost kalmış olan M a k edo n i a Kı r aJı, şi m di


d e S c i p i o i l e i ş b i r l i ğ i y a p t ı. Arazisinde Roma or­
dusu için menzil teşkilatı kurdu. Hatta Trak kabilelerinin taciz
ihtimallerini düşünerek tertipler aldı ve bu suretle Roma ordu­
sunun karadan zahmetsizce Boğazlara kadar gelmesini sağlamış
oldu.

Antiokbo■ Uzun yürüyüşlerle Trakya'ya gelen ve Ça­


Boğazlardakl nakkale boğazına yakınlaşan Roma ordusu­
müdafaa hat- nun Anadolu'ya geçmesi için buradaki mü­
tını bırakıyor ı dafaa hattını yarması icabediyordu. Çanakkale
Ro01a orduııu boğazı karadan ve denizden müdafaa ediliyor,
Anadolu'ya
geçiyor ayrıca takviye için o .sıralarda Hannibal'in
Fenike'den getirmekte olduğu donanma bek-
leniyordu. Fakat müttefik Rhodos donanması, bu işi baltalamak
üzere, Hannibal'in donanmasını hedefinden çok uzakta, Pam­
phylia sahillerinde Side yanındaki deniz muharebesinde mağlup
etti ve dağıttı. Ephesos'da kalmış döküntülerden mürekkep
Suriye donanması da Aotiokhos'un emriyle son bir muharebeye
halktı ise de, müttefık donanma tarafından Kolophoıı ya­
nında Mgonnesis'de müthiş bir hezimete uğratıldı ve dağı­
tıldı. Böylece deni:i.lerde kontrolü tamamen kaybeden ve Boğazı
denizden müdafaa imkanı kalmayan Antiokhos artık kurduğu
müdafaa hattının kıymeti kalmadığını gördü; Ge li b o l u
y a r ı m a d a s ı n ı k o r uy a n L y si m a k h e i a'y ı v e d i­
ğ e r m ü s t a h k e m m e v k i l e r i t e r k e d e r e k ç e k i I d i.
Romalılar da mukavemet görmeden buralara geldiler. R o m a
ord u s u ı çın A n ado l u y o lu a ç ı l m ı ş t ı. Scipio
o r d u y u k o l ay c a k a r ş ı s a h i l e g e ç i r d i. B öy l e c e
R o m a a s k e r I e ri ilk d e f a An a do l u•y a ay a k b a s­
mı ş o l d u.

Antlokho■ Donanmalarının mahvolması ve Boğazdaki mü­


Avrupa'dan dafaa hattının çökmesi Antiokhos için fena
çekilmek olmuştu. Roma ordusu Boğazı geçince �esareti
ıarti:, le ■ıılh
l■tlyor1 fakat o kadar kırıldı ki bulunduğu Sardeis'dan sulh
Roma kabul müzakerelerine bile girişti. Scipio' ya elçiler yol­
etmiyor
layarak M. ö. 193 senesi şartlarını kabul ede­
ceğini, yani A v r u p a' d a n v a z g e ç e c e ğ i n i, An a d o l u
oo('.;u AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 337

den i z şe h ir l erin e hürriy e t v erece ğin i ve h att a


h a r p m a s ra f l ar ı n ı n y a r ı s ı n ı ö d e y e c e ğ i n i b i l d i r­
d i. Fakat Roma komutanı bu kadar hareka ttan sonra artık buna
razı olmadı. R o m a 'n ı n him a y e s i n e g ire c e k h er ş eh i­
re t a m i s t i k l al v a a d e de n b i r b e y a n n am e yayın­
layarak girişilen işin maksat ve gayesini açıklayan Scipio,
Antiokhos'a karşı şimdi Rhodos'un M. ö. 197 'de yaptığı
talebi, ya ni Suri y e'n in L y k i a ' n ın, v e ya d ah a a ç ı k­
ç a Toro s'l a r ı n öt e t ara f ınd a k a l m a s ı t e z i ni
t u t t u v e b ü tü n h a r p m a sra f I a r ını i s t e d i. Ana­
dolu'daki yerlerinin elinden gitmesine ve, Ro,na'yı bir Ana­
dolu ve Ege devleti olarak görmeğe tahammül edemiyen
Antiokhos, ordularının tamamiyle bozulması halinde dahi
bundan fazla bir şey istenemiyeceğ'ini drşünerek Roma gene­
ralinin taleplerini reddetti.

M agnes l a Mu- Artık yeniden silahların konuşması la zımgeli-


harebesh A n tl- yordu. Antiokhos ordusunu hazırlamıştı. Bir
okho• mağlftp çok Asya, Anadolu, lran, Arabistan ve hatta
oluyor Hind kavimlerinden terekküp ederı bu ordu sayı
bakımından Roma'nınkinin iki misli idi; la­
kin yüksek bir harp kudreti ycktu. O�telik böyle bir kütleyi
bir muharebe vasıtası haline sokacak yegane adam olan
Hannibal de Kıralın o sırada yanında değildi. Mamafih Roma
tarafında da harbi fiilen idare edecek olan Afrika galibi
hastalanmış, yerine C n. Do m i t i u s geçmişti. Nihayet, iki
ordu Sipglos dağı yanındaki Magnesia (Manisa) ile Thyateira
(Akhisar) şehirleri arasında ve> Hermos nehrinin (Gediz) az
Kuzeyinde buna dökülen Hyllos çayı (Kum çayı) kenarında
karşılaştılar (M. ö. 19J sonu). Roma'nın bütün şarkı titreten bir
devletle Anadolu topraklarında yaptığı bu M ah ar e b e d e, A n -
t i o k h o s' u n k a rm a k ar ışı k, d i s i p I i n si z v e a ğ ır
h a r eke t e d e n b i r lik l eri , R o m a'n ı n d i s i p l i n li
o r d u s u n u n h a r e k e t l i , m a n i p u I u s t a k t i k l i b i r-
1 ik l e r i t a r a f ı n d a n d a ğ ı t ı l d ı. A n t i ok h o s m a ğ lüp
o I m u şt u. Zaferin kazanılmasında Pergamon Kıralı Eumenes'in
süvarileri büyük hizmet görmüştü.
Roma Tarihi 22
338 ROMA TARIHI, 1.

Suriye ile
Muharebeyi kaybettiğini gören Antiokhos
R oma aru ■ ında evvela Sardeis'a (Sard) sonra da Apameia'ya
Sardel■'de bir (Dinar) kaçtı. Bunu işiten bütün Anadolu
ön ■ ulh şehirlerinden, Sardeis'a taşınan Roma orduga-
yapılıyor
hına murahhaslar gelmeğe başladı. Antiokhos'-
dan da elçiler geldi. K ı r a I d a h a fa z 1 a m u k a v e m e t t e n
v a z g e ç m i ş, s u 1 h is t i y o r d u. Roma generali, nihat şekil
sonradan görüşülmek üzere, Çanakkale Boğazını geçtiği za­
manki talepleri:ıi tekrar etti : Buna göre hulasa olarak
Antiokhos Toros'lara kadar bütün Batı Anadolu'yu, bırakarak
geri çekilecek, on beş bin Talonton harp tazminatı verecek,
mutad rehinelerden başka Hannibal'i ve diğer bir kaç şahsı
teslim edecekti. Antiokhos herhalde Romalıların daha fazla
istemediklerine şükrederek bunları kabul etti. Böylece Ko m a
i 1 e S u r i y i a r a s ı n d a S a r d e i s 'd e, b i r ö n s u I h i m z a
e d i I d i (M. ö. 189).

Roma ordu■ u-
Suriye ile niha[ sulh muahedesi aktedilinceye
nan Anadolu'- kadar geçen bir sene zarfında bu devletle
dakl ı,ıerlı Ga- muhasemal olmadı ise de Roma ordusu Ana­
lat'Jara ceza dolu'da harekattan geri kalmadı. Anadolu'nun
aeferl bu sıralardaki mukadderatı bakımından önemli
neticeler tevlit eden bu hareketler, merkezden uzak yerlerde
Roma generallerinin kendi başlarına neler yapabileceklerini
gö!>termesi bakımından da dikkati çekecek mdhiyettedir.
Filhakika, daha harp sona erdiği sıralarda muharebeyi yapmış
olan Scipio'ların müddeti bitmiş ve buradaki kuvvetlerin
başına Roma'dan consul M a n I i u s V u Is o gelmişti. Gerçi
Sııriye harbi kazanılmıştı; fakat yeni gelen generalin ihtiraslttrı
henüz sönmemişti. Anadolu'nun zenginliği bu ihtirasları kö­
rükledi. Karşıdaki büyük düşman yere serildiği için boş
kalan bu memlekette zafer çelenkleri toplamak ve, hem kendi
ceplerini hem de Roma hazinesini doldurarak isim ve şöh­
ret yapmak artık zor bir iş değildi. Fakat bunun için bir
bahane l:\zımdı. Manlius şikar olarak Galat'ları buldu. G a­
l a t' 1 a r b u h a r p t e A n t i o k h o s ' a y a r d ı m e t m i ş·
l e r d i. O n l a r a R o m a ' n ı n k u v v e t v e k ıı d r e t i n i
g ö s t e r e r e k s ı n dır m a k v e b ö y l e c e b a ş k ala r ı n a
DOCU AKDENiZ D0NYASININ FETHi 339

d a b i r i b r e t d e r s i v e r m e k la z ı m d ı. Manlius bu
düşünce ile, fakat bir senatus emri veya Halk Meclisi kararı
olmaksızın, kendi başına A n a d o I u i ç l e rine b i r c e z a
s efe r i t e rt i p e t t i (M. ö. 189).

Anadolu'dakl G a I a t'lar (Başka bir tabirle G a l l e r veya


Galat'lar ve K e I ti e r) takriben doksan sene kadar önce,
Magaeala m u- Bithynia kralı I. N i k o m e d e s'in çağırması
barebeaindeki üzerine paralı asker olarak hizmet görmek
rolleri üzere Avrupa'dan (Balkanlardan) Anadolu'ya
gelmişlerdi. Az sonra Pontos kralı 1. Mitr a d a t e s'in de
hizmetine girdiler. Bu yardımlar üzerine her iki kıral bun­
lara, sonradan Galatia diye anılan Doğu Phrygia taraflarında
yerleşme yerleri verdiler. Galat'lar üç kabileye ayrılmış bir
halde buralarda buldukları üç şehir civarında guruplaştılar:
To l i s t o a g'lar Pessinos (Balahisar), Te k to s a g'lar Ankyra
(Ankara), Tro k m i'ler de Tavion (Nefes köy) dolaylarında
kaldılar. Civar arazinin büyük bir kısmını elierine geçirerek
mülk ve davar sahibi oldular ve eski sekeneyi yanlarında
çalışmağa icbar ettiler. Fakat G a I a t' 1 a r a s I e n h ar b c i
b i r k a v i m o I d u k 1 a r ı n d a n, d a h a e rk e n d e n e t ra f.
t aki d i ğ e r ş e hir l e r iç i n t e h l i kel i b i r u n s u r
o l ma ğ a b a ş l a d ı l a r ve, çok geçmeden, bütün Anadolu'dan
ve hatta Seleukos'lar devletinden bile, haraç alacak kadar
kuvvetli bir hale geldiler. Pergamon kıralı Attalos Gaiat'ları
kendi devletinin ve Hellen şc::hirlerinin hudutlarına riayete icbar
etli ise de, Pergamon'uıı kuvvetten düştüğü zamanlar bunlar
Andolu'yı.a titretmektc::n geri kalmadılar. Roma ile Suriye arasın­
daki Magnesia muharebesi sırasında, görünüşe göre, h e m e n
b ü t ü n G a I a t'l a r A n ti o k h o s' d a n p a ra a I a r a k
o n u n ra ra f ı n d a muha re b e y e i ş t i ra k e t t i l e r.

Roma ordusu
Roma generali Manlius işte, Pergamon ile
mAsum Anado- hemen bütün Batı Anadolu Hellen cemaatleri-
lu ıebirlerin- nin ezilmelerini istedikleri bu Galat'lara karşı
den haraç bir ceza seferine çıkıyordu, Bu sefer esnasın-
alıyor da kendisine Pergamon Kıralı Eumens'in kar-
deşleri A t t a l o s ile A t h e n a i o s da refakat ettiler. Fakat
340 ROMA TARİHİ. 1.

daha hareketinin akabinde Manlius'un asıl düşüncesinin ne ol­


duğu meydana çıkiı: Roma generali doğru yol varken, işini
hem kendi hem de Roma'nın menfaatleri için daha semereli
kılmak üzere, dolambaçlı y ollar seçti. Bö y l e c e b u sef e r,
G a 1 a t 'I a r ı n h erk e s i k o r k u t a n ç a p u I c u l u k h a r e•
k e t l e r i n d e n f a r k s ı z b i r h a 1 e g e l d i. Gerçekten ordusu
ile Ephesos'dan kalkan Manlius, bir müddet Maiandros (Men•
deres) vadisinde Doğuya doğru ilerledikten sonra Güneye,
Karia'ya saptı. G e ç ti$'! i h e r y e r d e mas u m ş e h i r-
1 e r d e n ha r a ç t o p I ayar a k, Kibyra mıntakasına, ora­
dan da Pamphylia'ya girdi. Burada Tıırmessos gibi ZP.ngin şe­
hirleri de kasıp kavurduktan sonra Sagalassos'a (Ağlosun)
geldi. Bundan sonra Kuz eye döndü; Pisidıa ve Güney Pnrygia'
dan geçerek nihayet Sang.ırios (Sakarya) vad i s i n e, a s ı 1
s e f e r h e d e f i n e e r i şt i.

Roma ordusu Roma generali, Sakarya'ya kadar hiç muka-


Galat'ları vemete uğramamış, yalnız yol yorgunluğu çek-
mağl6p ediyor mişti. Fakat buradan itibaren harp yorgun­
fakat yerlerin- luğu başladı. Çünkü artık Galat'ların memleke-
de bırakıyor tine gelmişti. Roma ordusunun, komşu bir
kavmi ortadan kaldırmak emeliyle Anadolu'nun bu kadar
içlerine girmesini, kendi devletleri için de fena bir alamet
sayan Kappadokia Kıralı ve Antiokhos'un damadı Ar i a­
r at he s ile Paphlı\gonia Kıralı M u r z e s, Galat'lara bu
müşkül durumlarında yardıma koştular. Galat'lar da�lardaki
müstahkem mevkilerine çekilerek kahramanca mukavemet gös­
terdiler. Fakat Galat'ların memleketinde geçtiği yerleri
merhametsizce yakan, yağma ve tahrip eden R o m a o r d u-
s u, bunları mevzilerinden atmağa ve iki
m u h a r e b e d e m a ğ l fi p ederek d a ğ ı t m a ğ a m u-
v a f f a k o I d u. G:ı.lat'lar sulh istemek zorunda kaldılar.
Roma gent:rali Manlius de artık ceplerini doldurmuş, ordu­
sunu ganimetlere boğmuş, üstelik Galat'ların kuvvetini kı­
rarak onlara Roma'nın kudretini gösterdiğine kani olmuştu:
Yani hem düşündüğü hem de söylediği hedeflere var­
mıştı. Sulh teklıfini kabul elti. Fakat, dikkate değer ki, Roma
generali Galat'ları ne h a r ac a b a ğ I a dı; n e d e h aca­
l e t e u ğ r att ı. Onlardan yalnız Roma müttefiklerinden al-
DOĞU AKDENİZ DONYASININ FETHİ 341

dıkla rı yerleri istemekle iktifa etti. Galat'lar bundan böyle


hudutla rından dışarı çıkmama ğa ve Perga mon devleti ile ittifak
yapma ğa mecbur oldular. B u d a o n I arı as k eri ve
s i y a s t b i r oy u n l a A n a d o l u 'n u n o r t a l a r ı n d a
R o m a m e n f e a t l er i n e b a ğ l a m ak t a n b a şk a b i r ş ey
d e ğ i l d i.

Roma ordo ■ıı·


Ma nlius Anadolu'da Ga lat'larla uğraşırken
nun Hella■'· öteki consul F u l i u s N o b i l i o r da Hel­
daki işleri ı la s'da Aitol'Iere karşı olan harekatı bitir­
Altol"ler mağ­ meğe çalıştı. Hellas'da ki bu sa vaşlarda Aitol­
l6p oluyor ve ler, evvelce söylediğimiz gibi, kayıtsız ve
Roma ittifak
■istemine
şartsız teslim olmal'l-ı
l'> iki defa reddf'tmişler ve,
glriyer M. ö. 190 baharında , a ncdk bir mütarekeye ra zı
olmuşlardı ( S. 335 ). Faka t bu m ü t ar ek e m ü d det i
iç i n d e A i t o l'I er R oma i I e s u Ih yapa m a d ı l a r. Hatta
daha altı aylık müddet dolma dan, �oma müttefiki ola n Ma ke­
donia kıra lını Athamania'da n a tma k için harekete bile geçtiler.
Aitolia Birliğiyle hesaplaşmak üzere M. ö. 189'da Helles'a
gelen F. N o b i 1 i or, müta reke süresi bitmiş olduğu halde
henüz sulh olmadığını, üstelik Aitol'lerin bir Roma müttefi­
kine karşı harekata geçtiklerini söyleyerek tekrar muha se­
matı açtı: Ambrakia'ya üzerinden Aitolia 'ya yürüdü. Atina
üçüncü defa ola rak Aitol'ler lehine tavassut etti. Roma kayıtsız
şa rtsız sözünden vaz geçer göründü. Bunun üzerine Aitol'ler
razı oldu. S u l h y apı l d ı (M.ö. 188). Buna göre, A i t o l l er
B ir l ik l er i ni m u h a f a z a e diyor, fakat b u h a rpt e
e I d e n ç ık m ış ş e h ir I e r ü z er i n d e k i h ak I a r ı n­
d a n fer a g a t e d i y or I a r d ı. Kendilerinden evvelce iste·
nen harp ta zmina tı şimdi ya rıya indiriliyor ve hara ç mü­
kellefiyeti de konmuyordu. Buna mukabil onlar da ica bında
Roma'ya yardım etmeğ'i ka bul ediyorlardı. Faka t A.itol'ler
artık müsta kil bir siya set güdemiyeceklerdi. A i t o l i a B ir-
1 iğ" i b u mu a h e d e y e g ör e filva k i t opr a k ba k ı­
m ınd a n g e ne en b ü y ük He l l e n d e v l e t i o l a r a k
k a I ı y o r d u; F a k a t s i y a si ö rı e m i d e a r t ık s ö n m ü ş
o l uy o r d u.
342 ROMA TARtHI, 1-

Roma, ordula-
Hellas'da Aitol'lerin önderliğ'inde Hellen'lerin
rını ikinci kuvvetli bir düşmana karşı yaptıkları bu
defa Hella■'· m Ü ca d el e He11 a s'ı n B a t ı s ı n d a k i s u­
daa geri çeki- l a r d a s t r a t eji k ö n e m i o I a n ve, R o-
yor, Fakat m a'n ın d e n iz m ü n ak al e s i n i t aciz
•lratejik ada-
ları ilhak
e d e n, a d al a rın R o m a d o n a n m a s ı n a
ediyor h a r e k e t ü sl e r i o I a r a k i l h a k e d i1-
m e s i y l e s o n a e r d i . Bu adaların en önemlileri Ke­
ph-ıllenia, ve Zakgnthos adaları idi. Korinthos körfezinin
mcdhaline hakim olan bu ddalardan Kephallenia ada­
sı Aitol'lerle yapılan sulhte zikredilmemişti. Romalılar bu­
raya ihraç yaparak adayı işgal ettiler. Same şehri Roma
hükümranlığını kabul etmek istemediği için hücumla zapto1u­
narak ahalisi köle yapıldı. Akaia'lılar, Kephallenia'nın Güne­
yinde önemli bir üs vazifesini gören Zakynthos adasının
satırı alınmak suretiyle kendilerine ait olduğunu ileri sürdülerse
de, Rom:1'lılar "kaplumbağanın ancak kabuğu içinde bulun•
bukça emniyette oldu�unu., hatırlatarak, onların Hellas'daki
yerleri ile iktifa etmelerini söylediler ve adayı zaptetliler.
Roma, denizden müdafaası kolat bu a d al a rı i l h a k
e t m ekl e y al nız A d r i a'y a gır ış ı v e I o n d e n iz i
m ü n ak al e s i n i e m n i y e t al t ın a al m ış olmu y o r,
a ynı z a m a n d a H e 11 a s'ı d a Ba t ıd a n t a m a m i y I e
s a r mış ol u y o r d u. Tehlike kalmamıştı: Kıt 'a k a r a s ın d a
g e n e b i r il h a k y a p mad a n o r d u l a r ını ik i nci d ef a
o l a r a k H ell a s'd a n g e r i çekti.

3. SNRİYE iLE YAPILAN APAMEIA SULHU VE NETiCELERi


ANTıOKHOS TOROS'LAR ÔH.SINE ÇEKILIOR
SURiYE'NiN BA fi ANADOLU VE EGE iLE iLGiSi Ki.SİLİYOR
ROMA BATI PNADOLU'YA YENİ BiR I\IZAM VERiYOR

Suriye ile Apa•


Roma orduları Anadolu'da G;:ılat'lara ve Hel­
meia sulhu ya• las'da Aitol'lere karşı harekatta bulunurken
pılıyor Roma şehrinde Antiokhos ile aktedilecek nihai
sulhun hazırlıkları yapılmıştı. Bununl'a ilgili
her kes kendisine müsait şartlar koparmak ümidiyle Şukın
kudret mihrakı haline gelmeğe başlayan Roma'ya koşmuştu.
Roma'lılar sulh şartlarını Antiokhos'a tebliğ etmeden önce bütün
DOCU AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 343

bu gelenleri dinlediler. Fakat yalnız prensip kararları vererek


teferruat meselelerinin hallini muahede ile birlikte Anadolo'ya
yolladıkları komisyona havale ettiler. Gelen komisyon ile Suriye
murahhasları arasında Apameia'da (Dinar) yapılan sulh konfe­
ransında S u r i y e Kır a l ı A n tio k h o s Ro m a ' n ı n d i k t e
c;t tiğ i ş a r t l a r ı k a b u l e t t i. Böy l e c e S u r i y e i l e
Ro m a a r a s ı n d a uzuh z a m a n s i n i r l e r i g e rmiş o l a n
m ü c a d e I e d e s o n a e r m iş o I d u ( M. ö. 188 baharı).

Sulh şartları ı Antiokhos'un Apameia'da kabul ettiği nihat


A n tıokho■ To- sulhun şartları, evvelkinden pek farklı değildi.
ro■ lar berisi Filhakika, kısaca hülasa edeceğimiz muahede hü­
Anadolu'yu kümlerine göre Kıra) T o r o s I a r - b e r i si
terk ediyor ve
A n a d o 1 u v e E g e h a v z a s ı i l e k a t'I
Batı ile llgl•I
ke■ lliyor
o l a r a k i l g i s i n i k e s i y o r d u. Bundan
sonra gemilerini Akdeniz'de Silifke yanın­
daki Kalykadnos (Göksu) nehri ağzı ile Sarpedon (İnce kum)
burunundan Batıya göndermemeği taahhüt ediyordu. Anadolu'daki
harp malzmesini terkediyor,elindeki harp fillerini verdikten maada
yenilerini yetiştirmemeği de kabul ediyc,rdu. Donanmasından
ne kaldJ ise hepsini Roma'ya teslim ediyor, elinde ancak
on gemi bırakılıyordu. Harp tazminatı olarak on senede on
bin Talanton altun ile doksan bin medimni buğday vermeğe
mecbur oluyordu. içlerinden birisi veliaht olmak üzere Roma'ya
yirmi rehine gönderiyordu. Butün bunlardan başka Antiokhos
Ege denizindeki adalar halkı ile Avrupa'daki kavimlere
düşman durum alamıyacak, bunlara karşı her ne suretle olursa
olsun sefere çıkamıyacaktı. Taarruza uğramadıkca Roma'nın
Anadolu'daki müttefiklerine harp açamıyacak, bu devletler tara­
fından taarruza uğradığı takdirde ancak bir müdafaa harbi yapa­
bilecekti. Fakat bu halde de galip geldiği takdirde bunlar üzerine
hakimiyet kuramıyacak, veya bunları kendisine dost yapamıya­
caktı. Suriye kıralı bundan sonra ordusu için Hellas veya
Anadolu'da hiç bir suretle paralı asker toplıyamıyacaktı.
Nihayet yalnız elinde bulunan esirleri değil, aynı zamanda
Hannibal gibi siyasi mültecileri de teslim edecekti.
344 ROMA TARlHI, I.

Apamela ■ ulhu · Görülüyor ki, Magnesia muharebesini sonuçla­


nun S uriye yan Apameia sulhu yalnız bir tarafın zafe-
lçln mAna■ı ı rini ve ötekinin mağlübiyetini mühürlemekle kal­
Suriye devleti mıyor, muazzam Suriye devletinin uzun zaman
çökByor için mukadderatını da tayin etmiş oluyorda. Fil-
hakika, hükümlerinden derhal anlaşılacağı üzere bu muahede, her
şeyden evvel, Rom a 'n ı n S u r iy e d e v 1 e t i n e, d a h a ö n c e
K a r t a c a v e M a k e d o n i a 'y a z o rl a d ı ğ ı t a h d i t l er i
k a b u l e t t i r d i ğ i n i, v e b i n a e n a l e y h, b u d e v l e t e
a r tık m ü s a v i h u k u k u h a i z b i r d e v l e t n a z a r iy l e
b a k m a d ı ğ ı n ı g ö s t e r i y o r d u . Gerçekten, muahedenin
içinde bulunan Suriye için nisbeten müsait sayılabilecek -me­
sela Antiokhos'un müstakil bir devlet başında tahtında kalması •
harplerde Roma'ya yardımla mükellef bulunmaması ve hatta
mütecavizlere karşı müdafaa harbi yapmağa hakkı olması gibi­
şartlara rağmen, yalnız hükümdarın Avrupa ve Anadolu'da
bu kadar gürültülerle elde ettiği yerlerden feragat edip Şarka
çekilmesi keyfiyeti bile, ne zamandır buraları titreten bir kuv­
vetin artık hiç. hükmü kalmayan bir devlet menzilesine indiğini
anlatmağa kafi idi. Kaldı ki donanmasının elinden alınması,
ordusunun çekirdeğini teşkil edecek askerleri yerlerin­
den toplayamaması ve, hele, devletinin iktisadi durumunu
sarsacak kadar çok olan harp tazminatını ödemeğe mecbur
olması, S u r i y e d e v I e t i n i b u n d a n s o n r a d a k u v v e t•
1 e n m e k i m k a n l a r ı n d a n m a h r u m b , r a k ı y o r ve
tekrar büyük bir devlet olmak ihtimalini ortadan kaldırıyordu.
Bundan başka Batı istikametinde arazi kazanama,nası, gemi
gönderememesi ve, böylece, Roma'nın artık kendi nüfuz mın­
takası olarak gördüğü To r o s I a r - b e r i s i A n a d o 1 u v e
He l I e n d ü n y a s ı i l e a I a k a s ı n ı n k e s i l m e s i, Suriye
devletini, Doğuda reaksiyonları gittikçe kuvvetlerımeğe başla­
yan yerli devletlere karşı, Ba tıd a k i m a n e v i i s t i n a d g a­
h ı n d a n d a m a h r u m bır a k ıy o r, o n u n He 11 e n i s t i k
b i r d e v l e t o l m a k v a s f ı n ı k ay b e t m e s i t e h l i k e s i n i
y a r a t m ı ş o l uy o r d u. Antiokhos'un Hannibal gibi kendisine
sığınan siyasi mültecileri teslimi kabul etmesi gibi Hellen
örf ve adetlerine uymayan bir hareket yapması ise, devle­
tinin i s t i k l a l i t i b a r ı n ı d a s a r s m ı ş o l u y o r d u.
DOCU AKDENİZ DÜNYASJNIN FETHİ 345

Apemeia sul- Bununla beraber hellenistik Doğu devletlerinin


hunuo Roma bu asırdaki karakterleri gözönüne alınırsa
lçlo manası ı Apameia muahedesi, Roma'lılarm Magnesia'da
Roma Doğu em- kazanılan zaferin o zamana kadarki bütün siyasi
niyeti sistemini ölçüleri aşan şümulünü pek kavramadıkları,
· · ·
genişletiyor . .
yanı S urıye,nın
· Anad u 1 u 'd a k"ı mağt·b· u ıyetının
bu devletin siyasi istikbalini mahvetmiş olduğunu layıkiyle
anlamadıkları intibamı verebilir. Gerçekten sulh şartları,
bütün ağırlığına rağmen, ya l n ı z S u r i ye' n in i l e r d e
B atıya bi r t aar ruz yap m am a s ı n ı t e m i n ıçın
t e r tip e d i 1 m i ş görü n ü y ordu. Halbuki bu zafer çok
daha başka şekilde istismar edilebilirdi: Suriye artık çökmüştü;
tamamiyle dağıtılabilirdi. Fakat Roma bunu yapmadı. Hatta
Bu şark devletinin bütün heybetiyle sukut ettiğini bildiği halde,
s i s t e m l i g e n i ş l e m e p o l i t i k a s ı n ı n i c a b ı o I a r a k,
şim di I i k ya l n ız b u ka d a r l a i k t ifa e t ti. Filhakika
R o m a'n ı n o z a m a n i ç i n bü tün i s t e d i ği ş e y ,
S u r i y e d e v l e t i n i T o r o s l a r ö t e s i n d e t u t m a k,
B a t ı ya h e r h a n g i bi r şe ki l d e g e n i şle m e s i n e ma ni
o lma k ve, böylece, bu devletin halya ve Ege dünyası için
tehdit edici bir unsur haline gelmemesini sağlamaktı. Roma
artık hedefine varmıştı. Hatta ilerisi ıçm bile hükümleri
kafi derece elastiki formüle etmişti. Çünkü Antiokhos'a
tatbik ettiği tahditlere karşı hiç b i r m ü e y y e d e k o y­
m a m ı ş, k e n d i s i n i h u k u k e n h i ç b i r b a ğ a I t ı n a
s o k m am ış t ı. Bir dikta sulbü olan bu Muahedede iki
tarafın durumları arasında Roma lehine görülen bu fark ise,
Roma'nın gayrı meşru yollardan istifadeler sağlamak hususunda
h a r e k et s e r b est i s i n e s a hi p o lma sı i çin a ç ı k
k ap u b ı r a k m a k i s t e m e s i n d e n i I e r i g e l i y o r d u.
Nitekim, mağlup ettiği devletler komutan ve politikacılarının,
siyasi mülteci sıfatıyle sığındıkları yerlerden caniler olarak
teslimini istemesi de, uygulamağa başladığ yeni polıtikasının
buna benzer. başka bir tarafını gayet güzel açığa vuruyor�u.
346 ROMA TARİHi, 1.

Apamela kon-
Apameia sulhu Toroslar-berisi Anadolu'yu
feransı ve Ana- galibin önüne sermişti. Bunun mukadderatı ne
dolu'ya verilen olacaktı? Yukarda söylediğimiz gibi (s. 343),
yeni nizamı Ro Apanıeia'ya nihai sulh şartlarını getiren ko­
ma Anadolu'dan misyona, aynı zamanda galibin eline geçmiş
çeklllyor fakat olan bu yerlerin mukadderatını tayin edecek
y e rli hük61Pet-
lerle bir mu-
·ı .
ta 1·ıma t da verı mış ı'd'ı. Ta1·ımat , A na d o 1 u 'd a

vazene kurma- A n t i o k h o s' d a n a I ı n an y e r l e r Üz e-


t• çlıııyor r i nd e R o m a , n ı n m e n fa a t 1 e r ine v e
u z ak m e nz i l l i p o l i t i k a s ı n a u y g u n y e ni b ir
niz a m k u r m a k g a y e s in i i s t i h d a f e d i y o r d u.
Apameia,da ilgililerle aktedilen konferansta gelen talimat
dairesinde bu yeni nizamın teferruatı tesbit edildi ve, b ö y-
1 e c e, R o m a - S u r i y e h a r b i n in a r a z i g a n im e t l e­
r i n i n t a k s i m i k a t'I ş e k I i ni a I m ı ş o I d u (M. ö. 188).
Burada Anadolunun mukadderatını tayin hususunda galibin
aldığı karar dikkate şayandı. Çünkü buna göre R o m a
A na d o l u > d a n b ü t ü n a s k e r v e g a r niz o nl a r ı nı
çe k iy o r ve, Antiokhos'dan alınan y e r l e r i R o m a d a­
va sına h i z m e t �d e n d o s t A na d o lu d e v l e t ve
ş e h ir l e r in e t a k s im e d iy o r d u. Fakat Roma bu suretle
artık kendisinin menfaat mıntakaları içine giren bu büyük
kara parçası ile ilgisini kesmiş olmuyordu; tersine, Roma bu
yeni nizamiyle, b4rada bırakmakta olduğu kendisine medyun
yerli dost devletlerle, daima işlerine müdahale edebileceği
b i r k u v v e t I e r m u v az e n e s i k u r m a y ı d e r p iş e d i­
y o r d u.

Pergamon'un
Apameia Konferansında Suriye'den alınan
kazançları ı yerlerin Roma davasına hizmet edenler ara­
Pergamon sında yapılan taksiminde, Roma'nın çoktandır
Anadolu da teveccühünü kazanmış olan Pergamon devleti
en büyük arslan payı aldı. Gerçekten, Perğamon Kıralı
devlet oluyor
Eıımenes'e Roma ile yaptığı iş birliğine müka-
fat olarak, Anadolu'da Suriye'ye ait arazinin büyük bir kısmı
ile Antiokhos'un Avrupa'da aldığı yerler verilmekte idi. Fil.ıa­
kika, Eumenes şimdi evvela Trakya Khersont-ssos·unu (Geli­
bolu yarımadası) ve Hellespontos Phrygia'sını, (Çanı,.kkale
DOCU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 347

havzası) elde ederek Boğazlara ha kim bir hale geliyardu.


Sonra büyük Phrygia'yı, Lykaonia'yı, Pisidia'yı, Mysia'yı,
Lyd ia'yı, Karia'nın Maiandros (Menderes ) nehri Kuze­
yinde kalan kısmını, Milyas'ın dağlık kısımlarından geniş
parçaları ve Telmessos şehrini alarak, devletinin hudut­
larını Bithynia, Galati a, Kappadokia, Kilikia ve Lykia'ya ka­
dar uzatıyordu. B u s u r e t l e h arp t e n ön c ek i s a h a­
s ı nın h e m en h e m en o n m i s l i b i r v ü s'a t k a z a na n
P e r g am o n, artık Ana d o lu 'n un en b Ü y Ük H e 11 en i s­
t i k dev I e t i h a l i ne g e l i y o r d u. Fakat sekenesi yirmiye
yakın ka"imler gurubundan mürekkep ve hudutları müphem ve
vahdetsiz olduğu için eski sağlam temeli çürümeğe başlıyor,
aynı zamanda etrafındak i kıskanç rakiplerin mütemadi haset­
lerine daima hedef olacak bir hal iktisap etmiş oluyordu.

Pergamon·un Pergamon devletinin bu ka dar büyümesi, hiç


Doğu ve- Batı şüphesiz Roma'nın bu devlet için düşündiiğü
ara■ındakl yeni vazifelerle ilgili idi. Her şeyden evvel
mevkii Roma Pergamon'u bizatihi Anadolu menfaat-
leri için değil, belki Do ğu d an g ele ck t e h l ik e l e r e
A na d o lu 'd a b ir d a l g a k ı r a n v a z i fe s i ni gö r m ek
ve, inhitat halindeki Hellenistik devletlere karşı muhtemel
hareketlerde R om a 'nı n b i r Üs s Ü o l m ak üzere bu hale
getirmisti. Başka bir deyimle, Pergamon Seleukos'lar devleti
ile Roma arası uda şimdi adeta b i r t a m p o n d ev l e t h a­
l i ne s o k u I m a k istenmişti. Büyümesini Roma'nı n ihsanına
medyon olan bu devletin Roma ile yaptığı yeni ittifak muahe­
desi bunu açık ça göstermekte idi. Gerçek ten, Roma devlet h_u­
kukunda Kıralları ve devletleri Roma hizmetinde kullanmanın
yeni hir şekli olan bu i t t i fa k, m a h i r a ne b ir ş ek i l d e
ö r t ü l m Üş b ir "b a ğ J ı I ı k n d an b a şk a b i r ş e y d e­
ğildi. Roma senatus'unda Pergamon kıralının da hazır bu­
lunduğu bir celsede "Roma otoritesinin artık ta Toroslara ka­
dar yayıldığının,. ilan edilmesi bunu gayet guzel anlatmakta
idi.
348 ROMA TARİHi. I.

Pergamoa'ua Fakat Roma Pergamon'u büyütmekle aynı za­


Aaadolu'da manda ona, yerli hükı1metlerle kurmak istediği
Roma h �•ahına An a d o l u k u v v e t l e r m u v az e n e s i n d e
nazımlık rolü k e n d i h e s a bın a n a z ı m ro l Ü n Ü o y­
n a t m a k içi n i c a b e d e n k u d r e t i d e v e rm e k istemişti.
Gerçekten Roma'nın sadık mi,ittefikleri olan Pergamon hüküm­
darları, tı p kı Afrika'daki Massinissa gibi (s.261), onun hoş gör­
mediği bir dış politika güdemiyecekler, fakat An a d o l u 'd a k i
d i g e r d e v I e t I e r i d e R o m a h e s a b ın a g öz e t I i y e­
c e k I e rd i. Bu suretle Roma lehine nazım bir rol oynamak
durumuna girecek olan P e r g a m o n d e v let i v a sıt a s i y l e
An ado l u, R o m_a m e n f aat I e ri ri n e g ö re i d a re o I u­
n a c ak, fa k at b u n u n s o ru m I u I u ğ u g e n e R o m a üz e­
ri n d e o I m ıy a c a k t ı : R o m a hiç bir yük almadan hariç­
ten bunu idare ed�cekti. Mamafih Roma, bu durumun bir gün
aleyhine dönmesi, ya ni Pergamon'un çok kuvvetlenerek dirsek
çevirmesi ihtimalini de düşünerek, Pergamon ve diğer devlet­
lerin daima kendisini aramaları için her türlü tedbirleri almış
bulunuyordu.

Rhodos'un Ana­ Bu tedbirlerden birisi Apameia konferansında


dolu ve Doğu Rhodos cumhuriyetine Anadolu to praklarıiçinde
Akdeniz' deki tanınan yeni haklardı. Filhakika donanmasiyle
rolü harpte Roma davasına çok faydalı hizmet görmüş
olan bu devlete şimdi Kuzeyde Maiandros (Men­
deres)nehrine ve Doğu'daki dağlık böl geye kadar bütün iç Karia ,
Güney Batıda, Telmessos (Fethiye) müstesna, bütün Lykia sa­
hilleri mükafat olarak veriliyordu. Anadolu'daki yerleri dört
misli genişleyen Rhodos, böylece P e r g a m o n' a k a rşı
ö n e m i k ü ç ü n s e n m i y e c e k b i r m u v az e n e u n s u ru
h a I i n e g e t i ri l m i ş ô I uy o rd u . Fakat Rhodos'un büyütül­
mesi ayni zamande onun Doğu Akdeniz'in emniyetinde
oynayacağı rol ile de il gili idi. Filhakina Roma Rhodos'u bu
hale getirmekle, Doğu Akdeniz'ın kendi h e s a bı na k o n­
t ro l ü n ü d e s a d ı k ve k u d re t l i b i r m ü t t efi k e
y a p t ırm a k i s t i y ordu. Bundan dolay ıdır ki, Rhodos'a,
bilhassa Doğu Akdeniz dünyasındakı bu rolünü iyice ifa
edmesi için lazım gelen bütün kolaylıklar gösterildi. Eski
DOĞU AKDENiZ DÜNYASININ FETHi 349

Seleukos'lar arazisi içindeki mülkü ve sermayesi garanti


edildikten başka bazı yerlerde gümrük muafiyeti bile temin
edildi.

Dlğr Anadolu
Apameia konferansında diger Anadolu devlet­
devletlerinin leri hakkında da kararlar alındı. Bunlardan
durumu ı B1· Kuzey-Batı Anadolu'qaki B i t h y n i a d e v 1 e­
tbynla ve Kap• t i n i n k ır a l ı 1. P r u s i a s , Antiokhos'un
padokia ittifak teklifini kabul etmeyip tarafsız kaldığı
için değil, belki P e r g a m o n' a k a r ş ı b i r m u v a z e n e
u n s u r u o l a b i lme s i için k ı r a l l ı ğ ı b aş ın d a k a l d ı.
Yalnız düşmanı mağlup etmek yolunda hiç bir hizmette bulun­
madığı için, daha önce fethettiği Epiktetos Phrygia'sı arazisi
elinden alınarak Pergamon'a verildi. Romalılar bu harpte Anti­
okhos'a yardım etmiş ve hatta son seferde Galat'lara mü­
zaherelte bulunmuş olan Kappadokia kıralı A r i a r a t h e s'i
d e, t a z m i rı a t a l a r a k a y n ı s u r e t t e k ı r a l l ı ğ ı n d a
b ı r a k t ı l a r. Bunda gerçi Ariarathes'in sıhriyet münasebet­
leri içinde bulunduğu Pergamon kıralı Eumenes'in tavassut ve
ricaları rol oynadı ise de, e n b ü y ii k a m i l R o m a'n ı n
b u r a d a ye r l i h ü kfım e t l erle kur m a k i s t e diğ i
k u v v e t 1 e r m u v a z e n e s i olmuştu. Gene aynı düşünce­
lerle, Manlius'un daha önce yaptığı ve, Galat'ları Doğu hudu­
dunda daimt bir garnizon olarak kullanmağı istihdaf eden
anlaşmalar da burada tasvip olundu. Hatta Roma'nın A n a­
d o l u'd a g ü t t ü ğ ü m uva z e n e p o l i t i k a s ı To r o s l a­
r ı n ö t e t a r a f ı n a b i 1 e t esi r l e r i n i gösterdi : Doğu
Anadolu'da Antiokhos'dan ayrılarak kendilerini müstakil ilan
eden iki Armenia satrapının kırallıkları da Roma tarafından
tasdik edildi.

Bundan başka Apcımeia konferasında Roma'­


Batı Anadolu
,eblrlerinin dan gelen talimat dairesinde Batı Anadolu
yeni atatüaü ı şehirlerinin de yeni statüsü tesbit edildi : daha
Roma ıehirle• önce Roma'da yapılan müukerelerde, bu
rin bep■ ine şehirlere mümkün mertebe istiklal verilmesini
i■tlklAI ver- isteyen Rhodos ile, böyle bir hareketin
mlyor
Rhodos'u kuvvetlendireceği endişesiyle aksi tezi
tutan Pergamon'un mütalaa lan dinlendikten sonra, R o m a m e n•
350 ROMA TARiHİ, 1.

f a a t l t: r i n e u y g u n p r e n s i p k a r a r l a rı n a v a r ı i­
m ı ş t ı. Buna göre, harpten önce P e rg a m o n'a t a b i
o I m a m ı ş m ü s t a k i I H e 11 e n ş e h i r l e r i t e k r a r h ü r­
r i y e t ve i s t i k I a I k a z a n dıl a r. Bu suretle Aiolis ve
Ionia sahillerindeki şehirlerin çoğu (mesela Ko/oplıon ve
Kyme gibi) tekrar müstakil oldular. Fakat şehirlerden
ha r p t e A n t i o k h o s'u destekIemiş olanlar, şimdi
fethedilen yerler muamelesi görerek P e rg a m o n d e v-
1 e tin e ha r a ç v e r i r b i r h a I e g i r d i I e r. Hatta az
çok bir savaştan sonra Antiokhos'a teslim olan Eplıesos, Tralleis
(Aydın), ve Telmessos (Fethiye) bile, ciddi bir mukavemet gös­
termedikleri için Pergamon kırallığına bağlandılar. Yalnız harpte
Roma davasını tutan şehirlerio bir kısmının, bu hareketlerine
mükafat olarak, yerleri genişletildi. \1:esela Miletos mukaddes
bir yer kazandı. Klazomenai'a (Urla) İzmir körfezine hakim
olan Drgmoza adası (uzu ada) verildi. Diğer bir kısmının da
takdirnamelerle taltifi cihetine gidildi. Mesela harp içinde
müttefik donanmaya üs vazifesi görerek hizmet eden Klıios
(Sakız) ve Ergthrai (Ildır) ile Antiokhos'un tazyiklerine muka­
vemet eden Smgrna (İzmir) takdirname aldılar.

Batı Anadolu Apameia'da Batı Anadolu şehirleri ıçın ilan


ıehlrlerlnln edilen bu statü de gösteriyor ki, Romalıların
yeni ■ tat ü■ü- Antiokhos'a karşı olan harpte ağızlarında
nün manA ■ı • dolaştırdıkları "Hellen hürriyetini müdafaa ,,
"Bellen hiir-
sözü Romanın kendi menfaatl erini temin için
rlyeti" değil.
Roma men-
kullaraıldığı ucuz bir politikadan başka bir şey
faatler değildi. Çünkü Roma vaadettiği eşit muame•
leyi yapmamış, ancak k e n d i d a v a s ı n a b ü y ü k h i z­
m e t g ö r e n ve görmesi muhtemel olan ş e h i r 1 e r e i s­
t i k I a I v er m i ş, d i ğ e r 1 e r i n i i s e işine daha çok yara­
yacak b ü y Ü k m üt t e f i k I e r i n i t a t m i n e t m e k t e b i r
v a sı t a o l a r a k k u 11 a n m ı ş t ı. Roma'nın müttefiklerine
tabi olacak bu şehirler tabiatiyle gene onun eli altında idiler.
Faka t Roma burada eski Suriye hükümdarlarından pek
farklı olmayan durumu ile artık en çok sözü geçer bir kuvvet
olduğu ıçın, hür ve müstakil ilan edilen şehırler dahi dola.
yısiyle, onun emrine girmiş birer "dost,, dan başka bir şey
DOCU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 351

değildiler. Şimdi resmi lisana geçmiş olan bu "dost., bağlı­


lığı ile R o m a Ba t ı An a d o I u'd a k i b ü t ü n şehir l e ri n
i ş l e r i n e d a i m a müd aha l e e d e c e k b i r zem ı n
y a r a t m ı ş o I u y o r d 11.

Anadolu'dakl Hüla.sa, Apameia'da Antiokhos'a dikte edilen


yı=,nl nizamın sulhun şartları ve Anadolu'ya verilen yeni
m&na ■ı ı nizamın metod ve prensipleri gösteriyor ki,
"dlvide et R o m a B a t ı A n a d o 1 u 'd a ş i m d i l i k h e r­
impera" ve ha n gi b i r i 1 h a k t a n ç e k i n mi ş, f a k a t
"endirekt
bun u n y e r i n e e nd i r e kt h e g em o n-
hegemonya"
y a,.y ı e l d e e t me ğ e gayr e t etmiştir.
Roma bunu, kend:sine müzahir dostlar bırakmak ve bunları
birbirine düşürecek rekabet tohumları saçmak suretiyle temin
etmeğe çalışmıştır. Filhakika Roma, daha önceleri başka yer­
lerde yaptığı gibi, burada da e 1 i 11 d e t u t mak is t e me di­
ğ i n i v e r m i ş, f a k a t b u nu v e r i r k e n e 1 1 e r i ni b u r a­
l a r d a n g ü y a b ü y ü k b i r hayı rhah r o lün d e ç e k­
me k is t e r gör ü n m ü ş t ür. Böylece Roma hem kuv­
vetten hem de paradan tasarruf ediyordu. Çünkü bu suretle
şimdilik istemediği topraklar için üzerine boşuna yük almış,
buralarını işgal altında tutarak kuvvetlerini beyhude yere israf
etmiş olmuyordu. R o m a y a lnı z ne z are t I e i k tifa e d e­
c e k ve i c a b ı n d a i s t e d i ğ i ş e k i 1 d e m ü d ah e 1 e e d e­
c e k t i ki ; bu da daha az müessir bir usul değildi. Filhakika
bu politika, devletleri ve şehirleri birbirleriyle çatışmağa ve
zayıflatmağa götürerek Roma'rıın müdahalesine vesile verecek
komplikasyonlar yaratacak ve, böylece, onun istediği "d i v id e
e t i m p e r a ., prensibi tatbik edilmiş olacaktı. Bundan dolayı­
dır ki Roma bundan sonra bu devletler arasındaki münazaa
zeminlerinin ortadan kalkmamasına gayret edecektir.
352 ROMA TARiHi, 1.

Roma - Suriye Roma'nın Suriye ile yaptığı harp ten galip


harbinin ma- ç ıkmasının kazanç ları bir cüm le ile "Do­
niııı t ğu d a R o m a h ü k Ü m ra n l ı ğının e nd i­
Hellenistik
rek t o 1 a ra le t esi s e d i l m e s i,, diye hü­
Doğudaki
kuvvetler mu-
lasa olunabilir. FJaminius taraf ından M.ö. 196'da
vaz�nesl Roma Hellas'daki ls th mos oyunlarında oynanmağa
lehine başlanan komed yanın (s. 31-1) birinci k ıs mı bu
deiitlyor suretle bitmiş oluyordu. Roma s i lah l a rı
D o ğ u d a d a üs t ii n I üğün ü g ö s t e r m i ş, R o m a ' nı n
k u d ret i b ütün ağ r lığ ı y l e h is s ed i l m eğe b a ş 1 a n­
m ı ş t ı. Böyle ce H e l J enis tik Doğu d ü n yas ı nd ak i
k ud re t lt:r m u vaz enesi d e ta mam i y l e d eği ş m i ş
o l u yord u. Filhakika, ar tık Roma'nın şöyle veya böyle kud­
retini hisseden zayıflamış sözde büyük devletler le, yeniden kuv­
vetlenmiş küçük devletler veserbes t şehirle rden, içinde ya 1 n ız
b u ye ni c i h a n d e v l e tini n s öz ünü ge çire c eği ye ni
b i r k u v v e t 1 e r m u va z e n es i m e y d a na ge l m i ş ti. Roma
bütün enerjileri kırarak geri çekil miş, fakat arkada onun
nam ına polis h izmeti görecek bir sürü insan b ırak mıştı. Bun­
ların hepsi şimdiki durum larını Roma'nın kuvvetli eline med ­
yun oldukların ı daima hissedeceklerdi. R o m a b u nd a n
s o n ra b u rad a h a b e ri o l m ad a n h e r h a n gi b i r h a­
d is e ç ık m as ı n ı is te m i ye c e k ti r. Başl ıca p o I i tik ası
h i ç b i r d e v I e ti b üy ü l t m e m e k , k o a 1 is yo n ya pı i­
m as ı nın ö nüne ge ç m ek olacaktır. Roma'nın bu poli­
tikasını bizzat bu devletler kolaylaştıracak lard ır. Fak a t
ç ok ge ç m e de n a n 1 a ş ı 1 a c ak t ı r k i R o m a ' n ı n "h i­
m a ye p o 1 i tik as ı,. deni l en ''endirek t h ük ümra n­
l ık i l e uil h ak p o l i tik as ı" deni l e n "d i re k t h ü­
k üm ra n l ık ,, a rası nd a yaln ız c a b i r " b asam ak.,
fa rkı v a rd ı r.
DOCU AKDENİZ DÜNYASININ FETHi

D. Makedonia ile Üçüncü Harp

1. HARBİN ÇIKMASINA KADAR ROMA'NIN EGE DO(°iUSUNDAKI


HELLE.NISTİK DEVLETLERLE MÜNASEBETLERİ
ROMA ENDiREKT HEGEMONYASINI HER VASlfA İLE
DEVAM ETTİRMECE ÇALIŞIYO�.

Sari e devleti Roma, Hellenistik devletler sisteminin en kuv-


z:yıflıyor vetli rüknü olan Suriye devletini de, Batıda
Kartaca'ya karşı M. ö. 202'de kazandığı Zama
zaferinden (s. 253) on iki sene sonra yere sermiş bulunu­
yordu. Gerçekten, Magnesia muharebesi ve Apameia Sulhu
Suriye'nin kolunu kanadını kırmıştı. De v l et b u a ğ ı r dar­
b e d e n b i r d a h a k e n d i s i n i k u r t ara m a d ı. Bu me­
kandaki hadiseleri yakından takip eden R o m a l ı l a r d a
p a rça l a y ı c ı k u d r e tle r i des tek l e d i l e r. Suriye
kıralları ise dağılmayı_ durduracak enerji gösteremediler. inhi­
lal daha Apamei'anın akabinde başladı : Batıdaki yerlere ila­
veten Doğudakiler de birer birer elden gitti. Vasaller istiklal
kazandılar; idari bölgeler vasal oldular. Böylece birçok kısımlar
fiilen Hellenistik dünya camiasından çıktı. Devletin iç bünyesi
de Roma'ya verilecek ağır harp tazminatı yüzünden sarsıldı:
Maliye o kadar ıayıfladı ki k ı r a 11 a r i s tikra z n a m i y l e
z e n g in m a b e t l e rin h a z i n ele r i n e e l k o y m a ğ a
kal kt ı l a r. Bir nevi mabet soyma şeklini alan bu hareketler ise
fanatik Samileri galeyana getirdi ve 111. An t i o k h o s'u n h a y a­
tı n a b i 1 e m a l o 1 d u (M. ö. 187). Roma ile muahedt-yi yenile·
mek zorunda kalan yeni kıral iV. S e I e u k o s Philopator (M. ö.
187 - 175) da, giden yerleri kazanmak için kendinde kuvvet
bulamadı. Hatta Roma'ya tazminatı verebilmek için Felestin'de
zorla istikrazlar yanmağa kalktığından yahudi din adamlarını
kızdırdı ve, bir az sonra da, bi.zzat kendi veziri tarafından
öldürüldü.
Mıaır devleti Mısır devletinin durumu da o sıralarda Se l u­
eakl halini k o s'lar devletininkinden pek farklı değildi.
kaybediyor Yukarıda görüldüğü gibi, Apameia'da Mısır
menfaatleri hiç bahis konusu olmamıştı. Mısır'ın
Anadolu Batısında bu kadar müttefikleri olduğu, ve, Suriye ile
bunca girift meseleleri bulunduğu halde, Roma harpten sonra
Mısır'a hiç yer vermemiş, onun Ege havzası ile esk i m Ün a-
H- Tarihi ıs
ROMA TARiHİ, 1.

s e b e ti e r i n i k u r m a s ı n a m ü s a a d e e t m e m i ş t i . Fakat
Roma bunu, Mısır kıralı P t o 1 e m a i o s Epiphanes'in Suriye
harbinde takındığı tavra karşı bir intikam olmaktan ziyade,
belki, ·mali kudreti sayesinde bu inhitat devrinde dahi Helle­
nistik dünya içinde muayyen bir rol oynamak istidadını gös•
terebilecek bu devletin, t e k r a r b ü y ü k v e k u d r e t I i b i r
hal e ç ı k m a m a s ı i ç i n yapmış bulunuyordu. M. ö. 111.
asrın yirminci senelerine kadar bu havzada üstünlük muha­
faza etmiş olan Mısır, bu suretle S u r i y e d e v l e t i n i n k i n e
b e n z e r b i r d u r uma d ü ş m ü ş o l u y o r d u. Mısır'ın Apa­
meia'dan sonra hadiselere ses çıkarmaması da bunu açıkça
gösteriyordu. Artık Roma ile dost geçinmeğe bakan Mısır'da
Roma her türlü hareketi yakından takip ediyordu. inhilal
burada da çok gr.çmeden başgösterdi. Memlekette iç hu­
zursuzluklar aldı yürüdü. He 11 e n o l m ı ya n u n s u r l a r
y Ü k s e I m e ğ e, r u h b a n s ı n ı f ı t e k r a r k u v v e t v e
k u d r e t k a z a n m a ğ a b a ş l a d ı . Daha M. ö. 187j6'da
yukarı Mısır'da baş kaldırma hareketleri oldu ve hükumet
bunları zorla bastırabildi. Devletin dış işlere bakabilmesi
için epey bir zaman geçmesi lazımgeldi. Seleukos'lar dev­
letinin bitap vaziyetinden istifad� edilerek Güney Suriye'nin
istirdat edilmesi için tam hazırlıklara başlandığı sırada kıral
öldürüldü (M. ö. 181). Böylece gerginlikler az bir zaman için
yatışmış oldu.

Rlıodo• parlı•
Magnesia Zaferinin meyvelerinden en çok fay-
yor dalananlardan biri olan Rhodos, Apemeia'dan
sonra da Roma ile eskisi gibi dost ve müttefik
kaldı ve, iyi idarecileri sayesinde Roma'nm kendi işlerine mü•
dahalesini icabettirecek herhangi bir hareket yapmadı. Gerçi,
Lykia'nın aidiyeti ve buua ait kararların tefsiri üzerinde R o m a
i 1 e b i r a n I a ş m a z l ı ğ ı o l d u i s e d e, i k i d e v l e t a r a­
s ı n da b u s e b e p t e n b ü y ü k b i r ha d i s e ç ı k m a d ı.
Roma Rhodos hükümranlığına girmek istemeyip isyan eden
Lykia'lılara müzahret göstermekle beraber, kendi tefsirini zorla
empoze etmeğe kalkmadı ; hatta Rhodos'un bu hususta Anado­
lu'da giriştiği işlere göz yumdu. R h o d o s L y k i a' d a h a r p -
1 e r y a p t ı ve Pergamos'dan dahi yardım gördü. Rho-
DOCU AKDENİZ DÜNYASININ FETHi 355

dos'un Roma dostluğunda geçen bu zamanları bir yükseliş


devresi oldu. Bilhassa Doğunun Hellenistik kıral saraylarında
pek nefes alamayan felsefe ile hitabet burada büyük hir gelişme
gösterdi. Böylece Rhodos, ana vatanın inhitata yüz tutmuş,
Doğuda reaksiyonların başlamış olduğu b u dev i r de, He l l e·
n i z ma k ültür ü n ü d a ha b i r müd d et y a ş a t a n
y e rl e r d e n b i r i o l d u.

Pergamon Ana•
Apameia'da en çok kazananların başında ge­
dol ıı 'da Belle- len Pergamon da, Roma dostluğu ve ittifakına
alzma'aın bir bağlı kalan basiretli kıral Eumenes'in idares
merkezi oluyor altında bu sırada parlak bir devire ulaştı.
Roma'nın teveccühiyle bu hale geldiğini, onun
arzusuna uygun hareket ettiği müddetçe yaşıyabileceğini
anlamış ve, komşularına Roma tarafından daima desteklen­
diği intibamı vermekle muvaffakiyete ulaşacağına kanaat getir­
miş olan bu kıral, her fırsatta Anadolu'ya Roma heyet­
leri çağırarak bunu göstermeğe çalıştı. Bununla beraber
E um e n e s aynı zamanda devletinin elde ettiği m ev k ii
k uv v e t l e n d i r e c e k, i k t i s a d t r e f a h ı t e m i n e d e c e k
tedbirleri almaktan d:ı geri kalmadı. Eski şehirleri harap
olmaktan kurtarmak ve yenilerini kurmak suretiyle hummalı
bir kolonizasyon işine girişti ve, böylece, 1 ç An a d o I u • n un
d a h a d a He 11 e n ' l e ş m e s i ıı e g a y r e t e t t i. Kendisine
tabi şehirlere iyi muamele yaparak sevgilerini almağa, müs
tekil olanlara da hediyeler yollıyarak buralarda nüfuzunu
kuvvetlendirme�e ihtimam etti. iyi bir iç politika ile d ev­
l e t i n e d a h a He l l e nist i k b i r ka r a k t e r v e r m e ğ e
ç a I ı ş t ı. Başlıca işlerinden biri de Pergamon şehrinde
m u h t e ş em m i m a ri ab i d e l e r y a p t ı r a r a k d ev l e­
ti n i n m a n ev i ş a h s i y e t i n e p a r I a k b i r i f a d e v e r­
m e k o I d u. Burada lskenderiye'dekine benzer bir kütüp­
hane kurdu. ilim adamlarını topladı. Hulasa, Pergamon şehri
onun zamanında Hellenistik şarkın başlıça merkezlerinden biri
haline geldi. Böylece bu devlet, bir Roma oyuncağı olmasına
rağmen, bu d o s ti u k v e i t t i f a k i ç i n d e g e ç e n s e n e­
lerde batmakta olan He l l e n i ·z m a 'n ı n s o n p a r l a dı ğ ı
y e r I e r d e n b i r i o I d u.
356 ROMA T ARIHI, 1.

Fakat, Pergamon'un Roma dostluğu ve ittifakı


Blthynla ve
Pergamon 'an sayesinde süratle ve bu derecede büyümüş ol­
araları açılı­ ması komşularının gözlerine batıyordu. Bilhassa
yor Bithynia kıralı I. P.r u s i a s Eumenes'in baş­
lıca hasmı ol.muştu. İki devlet arasındaki hu­
sumeti doğuran mesele ise, Bithynia'nıo elinde olan Epiktetos
Phrygia'sının Pergamon'a verilmesi hakkında Apameia'da
alınan karar olmuştu. Kıral Prusias kendisini bu hükümlere
bağlı tutmadı. Burasını vermemek için, akrabası olan Make­
donia kıralı Philippos'a güvenerek, harbi dahi göze aldı.
Hatta bu işte Galat'ları kendisine yardımcı buldu. Bu suretle
ik i d ev l e t a r a s ı n d a b a şl ı y a n h a r p ü ç s e n e
s ü r d ü (M. ö. 186 • 184). Anadolu kudretler muvazesinde Roma
namına oynadığı nazımlık rolünü, aynı zamando kendi başına
burada harp yapma hakkı ola�ak da anlıyan Pergamon kıralı,
kardeşi Attalos'u bir ordu ile Bithynia kırahna karşı gönderdi.
A t t a I o s, B i t h y n i a o r d u s u n u m a ğ I u p e d e r e k
he z i m e t e u ğ r a t t ı. Fakat Prusias boyun eğmedi. Çünkü
o sıralarda Hannibal onun yanına gelmiş, arzı hizmet etmişti.

Roma dilımanı Gerç�kten, R�ma'lıların_ k�ndisini �n! iokhos •­


Hannlbal Bit• dan ısteme1 en s( . 34 3 ) uzerıne 5 urıye d e ka 1 •
hynla hlzme• mağa imkan göremiyen Kartac'alı Hannibal,
tinde Perga- önce Girid'e kaçıp bir müddet dolaştıktan
mon'a karı• sonra, Bithynia'ya gelmiş ve Prusias'a iltica
•avaııyor etmişti. Hannibal burada, A n a d o l u k ı r a i-
l ı k l ar ı a r a s ı n d a k i k ı s k a n ç I ı k l a r ı, b u n I a r ı P e r­
g a m o n k ı r a l ı E u m e n e s'e - d o l a y ı s i y l e tabii
R o m a'y a - k a r ş ı b irl e ş t i r m e k ı ç ı n istismar
e t m e ğ e ç a l ı şt ı: Prusias'ı, donanma ile Boğazları işgal
edip Marmara ve Ege'de seyrü seferi kendisine inhisar ettir­
mek suretiyle, istediği devlete karşı koalisyon kurmanın kabil
olacağına ikna etti ve, B i t h y n i a d o n a n m a s ı n ı n k o­
m u t a n l ı ğ ı n ı üze r i n e a ldı. Bithynia kara ordusunun
harpte bozulması sırasında, Hannibal işte bu donanma ile
yaptığı b i r d e n iz s av a şı n d a, P e r g a m o n'a k a r şı
h a y a t ı n ı n s o n za f e r i n i k a za n d ı. Hatta Eumenes'in
bile esir olmasına ramak kaldı.
00<':iU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 3S7

Roma'nıa M&- Durum ciddl idi. B o ğ a z I a r ı n s e r b es ti s i


da haleal I Harp v e E ğ e d e n z i n i n e m n i ye t i b o z u I m a k
bitiyor ve Han· Üz e r e d i. Bunda ise Permagon'dan başka
nlbal intihar devletler, hatta bizzat Roma dahi, ilgili bulu-
ediyor nuyordu. Bundan dolayı şimdi, yalnız Eumenes
değil, aynı zamanda, Karadeniz'e serbestçe girişi menetmeğe
kalkan kuvvetlere karşı daima savaşmış olan Rhodos da, Roma'ya
müracaat ettiler. Bunun üzerine mü d a h a I e y e k a r a r v e -
r e n R oma, Kynoskephalai galibi Flaminius (s. 312) başkanlı­
ğında b i r h e y e ti Bi t h y n i a k ı r a l ı n a gönderdi. Fi amini us,
Prusias'dan Apameia hükümlerinin derhal yerine getirilmesini
talep etti. P r u s i a s b o y u n e ğ m e k z o r u n d a k a l d ı ( M.
ö. 184/3). Eumenes ile sulh yaparak münazaalı yerleri geri
verdi ve, Roma'nın evvelce tayin ettiği hudutlar içine çekildi.
Hatt a Pergamo:- şimdi Karadeniz sahillerine doği·u ufak bir
koridor da almış oldu. Fakat Roma heyetinin işi bununla _bitmedi
Flaminius, Roma düşmanı Hannibal'i hizmetine almasından do­
layı kıralı protesto ederek K a r ta c a'l ı g e n e r a I in. t e s l i·
m i n i i s te di. Roma'lılarm kendisi hakkında ne düşündüklerini
pek iyi bilen ve, bu sefer kaçamıyan i hti y a r H a n n i b a 1
te s l i m o lma k t a n i s e i n ti h a r ı te r c i h e t ti . Böylece
bir insan oğlunun trajedisi de sona ermiş oldu. Hanııibal
vatanından cüda bulunduğu bu uzak ülkelerde dahi büyük
gayelerini bırakmamış, ltalya Yarımadasında yükselen kuvvete
karşı ölünceye kadar mücadele etmişti. Fakat hedefine ulaşa­
madı. Ölü mü i 1 e, p a r ça 1 a n m a k üz e r e o l a n D o ğ u
d e v l e tle r i ni b i r a r a y a t o p l a y ı p R om a'y a k a r ş ı
s a v a şma k f i k r i n i n mü c a h i d i v e, Ro m a'y ı ç e v i r m e
p o l i t i k a s ı n ı o b Ü yü k mü m e s s i l i d e g ö ç mü ş ol u­
y o r d u.
Pergamon Fakat, Pergamon kıralı Eumenes bu sırada
Galat )arın baı Galat'lara karşı da harekat yapmak zorunda
kaldırma■ını kaldı. Fılhakika, Manlius'un merhametsizce
da 6nlü.yor hareketleriyle (s. 340) ancak o slTada sinmiş
oldukları anlaşılan Galat'lar, Apam eia konfe­
ransından daha dört sene bile geçmeden, Roma'nın Pergamon'a
verdiği süpremaliden kurtulmağa kalktılar: Eumenes'in Prusias
ile olan münazaasını fırsat bilerek O r ti a g o n ad l ı b i r
358 ROMA TARiHi. 1.

Bey 'i n i da r e s i n de h a r e k e t e g e ç t ile r. Bithynia kıra­


lının kendi yükünü hafifletmek için bunları kazanmış olduğu
anlaşılıyordu. Fakat Eumenes, Prusias ile işleri düzenler düzen­
lemez, hemen Galat'lara döndü ve bunları büyük b i r m u ha­
r e b e de t a m a m i y l e m a ğ l u p e t m e ğ e m u v a ffa k o l ­
du. Galat'lar tekrar boyun eğdiler ve Pergamon hükümranlı�ını
tanımağ-a mecbur oldular. B u zafe r, B a t ı A n a do l u 'y u
da h a o n be ş s e n e b i r m ü dde t G a l a t t eca v ü z l e­
r i n de n k u r t a r dı. Eumenes'in başardığı bu iş Anadolu'da
o kadar büyük bir tesir yaptı ki, kendisine "Ku r t a r ı c ı n ün­
vanı verildi. Roma bunlara ses çıkarmamakla dostluğunu ve
tasvibini göstermiş oluyordu.

Pergamon Pergamon Galat'larla meşgul iken daha Doğu­


ve Ponto■ daki Pontos devleti ile de arasında bir anlaş­
mazlık çıktı. iş büyüdü ve hemen hemen bütün
Anadolu devletlerinin katıldıkları bir harp haline geldi . Roma'­
nın Apameia'dan sonra Anadolu'da "divide et impera ., pren­
sibini nasıl tatbik ettiğini anlatması bakımından bu harbin
üzerinde biraz durmak faydalı olacaktır. Filhakika, daha
I. Mithradates zamanında Amissos (Samsun) ve Amastris
(Amasra) gibi Karadeniz'deki önemli limanları elde etmeğe
muvaffak olan Pontos devleti, II. Mi t h r a d a t e s 'i n öl ü­
m ü n de n önce A n a d o l u 'da a r t ı k h a t ı r ı sayılır
bir kuvvet olarak kendisini g örstermiş bulunuyordu. Bu­
nunla beraber Pontos k ı r a 11 a r ı h e r h a n g i b i r b ü­
y ü k d evle t l e h e n ü z ci d d i şe k i l de ç a t ı şm ı ş de­
ğ i l l e r d i . Yük s e l i şl e r i n i d e u m u m i y e t l e b a şk a
h ü k ü m d a r l a r ı n do ğ r u d a n do ğr u y a k o n t r o l ü
a l t ı n da bul u n m a y a n kom şu a r a z i l e r i n i i şg a l
e t m e k l e e l de e t m i şl e r d i.

Ponto■ Apa- Fakat,. Apameia'yı takip . . eden devirde, Pontos .


mela'dan ■onra devletı bunu değıştırerek Anadolu da s ı s-
Anadola'da ge• te m l i b i r g e n i şl e m e pol i t i k a s ı t a­
nlılemete kal, k i p e t m e ğ e b a ş1 a dı. Gerçekten, il.
kıyor Mi t h r a da t e s'in oğlu olup M. ö. 18S'de
tahta geçen I. P h a r n e k e s, a r t ı k b a ş k a de v l e t l e r i n
di r e k t k o n t r o l ü n d e o l a n a r a z i l e r e de t eca v üze
DOÖU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 3S9

k a l k t ı ve, Karadeniz'in en önemli ve kuvvetli şehirlerinden


Sinope'yi (Sinop) zaptederek (M. ö. 183) bu yolda ilk adımı
atmış oldu. Arkasından bu şehrin kolonileri olan Kotyra
(Ordu) ve Knassos (Giresun) da onun eline düştüler. Fakat
P ha r n a k e s y a l n ı z s a h i 11 er 1 e k a I m a d ı; 1 ç An a­
d o I u' y a d a h u I u l e b a ş l a d ı. Bilhassa Paphlagonia'nın
büyük bir kısmını, mukavemet eden yerleri yakıp yıkarak,
işgal altına aldı. Bu fetihler neticesinde Amastris'den (Amasra)
ta Zaphyrion burnuna (Çam burnu) kadar olan K a r a d e n i z
sa h i l l e r i v e i ç k ı sı m l a r ı P o n t o s d e v I e t i n i n e l i­
n e g e ç m i ş o I d u.

Ponto■'ua ge- Phrnakes'in, komşuları hesabına ve zararına


nltleme bare· Anadolu'da genişleme ve büyük bir devlet
kellerine kar,ı kurma tasavvurunda olduğunu gösteren bu
Roma'nın da- hareketleri, tabiatiyle, ilgili devletlorde tepkiler
rumu yaratmaktan hali kalamazdı. Filhakika, evve!a
Karadeniz sahilindeki büyük Sinope şehrini alması, bu şehre
olan sempatileri ve Karadeniz.deki ticaretleri dolayısiyle
Rhodos'luların düşmanlığını doğurdu. Paphlagonia içlerine yap­
tığı hareketler ve, aynı zamanda, Galat'ları gene Pergamon
arazisine hücuma teşvik etmesi, Paphlagonia'yı ve bilhassa
Eumenes'i tahrik etmekte gecikmedi. R h o d o s v e P e r­
g a m on d erh al R o m a' y a m üra c a a t e t t i l e r; Pontos
devletinin genişleme hareketlerinde bulunduğunu ve bunun
Anadolu'daki yeni nizamı ve kudretler muvazenesini bozmak
istidadını gösterdiğini söyliyerek Roma'nın müdahalesini iste­
diler. Pontos kıralı da bunlara karşı izahat için Roma'ya
elçiler gönderdi. Roma b u n un ü zeri n e, m u t a dı v e ç­
h i l e, b i r t a h k i k k o m i s y o n u y o 11 a d ı. Fa k a t bu n­
d a n b i r n e t i c e ç ı k m a d ı. Roma, görünüşte bu işe ciddi
bir alaka göstermiyordu. R o m a, P o n t o s d e v l e t i ni n
bu h are k e t l e r i n i k e n d i nüfu z mı n taka s ı d ı­
ş ın d a t e l a k k i e d i y o r ve, y a l n ı z c a A n a d o l u -
d a' k i m ü t t efi k v e d o s t l a rı nı i I g i l e n d i r e n, s o­
n 11 n d a d a b e l k i P e r g a m o n ' un d a ha fa z l a b ü­
y ü m e s ı nı i nta ç e d eb i l e c e k b ir h a rb e ci d d i
ş e k i l d e k a r ı ş m a k i s t e m i y ord u.
360 ROMA TARiHİ, 1.

Ponto■'an Ana- Roma'nın Anadolu'daki Pontos hareketlerine


doıa•da bGyllk ciddi bir ilgi göstermemesinden cesaretlenen
bir devlet kar- P h a r n a k e s, bunun üzerine, A n a d o lu'­
ına teıebbü■ll n u n d a h a d a içlerine g i r m e ğ e b a ş-
aklm kabyor l a d ı. Kappadokia'ya yaptığı bir akın kıral
A r i a r e t h e s i' huzursuzlandırdı. Karadeniz sahillerinde Bi­
thynia devleti arazisine girmesi ise il. Prusias ile arasını açtı.
P ot o s k ı r a I ı bö y l e c e An a d o I u'n un baş I ı c a
d ev I e ti e r i n i k e n d i s i n e d ü ş m a n y a p m ış o I u·
y o r d u. Şimdi bu d ev l e t l e r P h arna k e s'e k a r ş ı
bi r k o a l i s y o n k ur d ul a r. Koalisyonu teşkil eden devlet­
lerle Pontos arasında başlayan muharebeler M . ö. 181 'de bir
Roma heyetinin tavassutiyle durur gibi oldu ise de. M. ö. 180'de
Phernakes'in tekrar Kappadokia'yi istilaya hazırlanması, müttefik­
lerin şiddetli hareketlerine sebep oldu. Roma tekrar müdahale
etti. Fa k a t, P o n t o s k ı r a l ı n ı n m u r a h h a s 1 a r ı tav i z a t
k a b u1 e t m e d i k l e r i n d e n R o m a h e y e t i n i k ı z d ı r d ı-
1 a r. Oy a l a m a s i y a s e t i n i n n e tice s i z I i ğ i n i v e mil t­
t e f i k l i! r İn r uhi h a l e t l e r i n i s e zen R o m a i ş l e r i
o 1 ur un a b ı r a k ı n c a, müttefikler hep birlikte denizden ve
karadan Pontos'a yürüdüler. Bunun üzerine P h a r n a k e s
s ul h i s t e d i (M. ö. 179). Aldığı bütün yerleri geri verdi.
Elinde yalnız Sinope ile kolonileri kaldı. Galat'larla olan anlaş­
masını bozdu. B i r b a k ı m a A nad o l u u n s ur l a r ı n ı n
R o m a'n ı n b ur a d a k i e n d i r e k t h ilk ü m r a n l ığı n a
k a r şı i l k c e p h e a l ı ş ı o l a r a k g ö r ülm e s i k a b i l
o I a n P o n t o s'un b u t e ş e b b ü s ü d e böylece a k t m
k a I m ı ş o I d u. (Pharnakes bundan sonra devletini deniz-aşırı,
Karadeniz Kuzeyinde, genişletmek hevesine düşecektir).

Ponto■ Roma Anadolu'daki endirekt hegemonyasını tehdit et­


ile do■t olma­ meğe mütemayil bu harekete karşı Roma'nın
i• bakıyor yaptığı diplomatik müdahaleler gerçi pek sert
olmamış ve, müttefiklerin muvaffakiyet ka­
zanmalarında hemen hiç bir hizmet görmemiş ise de, üç
Roma heyetinin Anadolu'ya gelmesi, Roma'lıların, hangi fikirle
olursa olsun, Pontos kıralının Anadolu'daki faaliyetlerine bigane
DOÖU AKDENİZ DONYASININ FETHı 361

kalmak istemediklerini anlatıyordu. Ne t i c e d e Status quo t e­


e s s ü s e t t i ğ i i ç i n Ro m a b a kım ı n d a n ş im d i l i k
d a h a a ğ ı r müd a h a l e l e r e lüzum k a l m a m ış g ö rü­
n ü y o r du. Esasen Pharnaks'in yerine geçen kardeşi ve halefi
ili. M i t h r a d n t e s d e, Ro m a k u d r e t i n i n bütün şiddetini
hissetmeden, d o s t l u k m ü n a s e b e t l e r i n e g i r iş m e ğ i
d e v l e t i n i n b e k a s ı iç i n f a y d a l ı g ö r dü. Bunu takdir
eden Roma kendisine "dost,, ünvanını vermekte gecikmedi. Bu
tevcih üzerine Mithradates de Roma'ya hediyeler yolladı.
P o n t o s kıralı lafzi bir taahhüt ile degilse bile, b u h a r e k e t-
1 e r i l e A n a d o lu'd a k i Roma n i z a m ı n ı k a b u l e t t i­
ğ i n i a n l a tmış o l u y o r d u.

Ana do I u ,e hlr-
Anadolu'nun Apameia'dan sonraki durumunu
teri ve Roma bitirmeden önce Batı Anadolu daki Hellen
şehirlerine de kısaca temas etmek yerinde
olur. Yukarda söylediğimiz gibi (s. 350), Roma yeni nizamı ile
Anadolu'da artık en çok sözü geçer. bir kuvvet olduğu için, bu
şehirlerin direkt veya endirekt bir nevi hamisi vaziyetine girmiş
bulunuyordu. Bunu onlara verilen statünün şekli de açıkça göster­
mekte idi : Müs t a k i l o l m a y a n ş e h i r l e r i n Ro m a i l e o -
l a n m ü n as e b e ll e r i, t a b i o l d u k l a r ı R om a m ü t t e f i k i
d e v l e t l e r i n Roma ile m Ün a s e b e ti e r i n e b a ğ l ı i d
ve öyle kaldı. Fakat müstakil ilan edilenlerin vaziyeti, mesela
Rhodos veya Pergamon'u Roma'ya bağlayan münasebetin aynı
değildi. Çünkü b u müs t a k i l ş e h i r I e r l e Ro m a a r a­
s ı n d a h e r h a n g i b i r i t t i f a k y o k t u. B u m ü n a s e •
b e t l e r " d o s t l u k ,, k e I i m e s i y l e i f a d e e d i l i y o r d u.
Şehirlerle Roma arasındaki bu dostluk münasebeti ta Üçüncü
Makedonia harbine kadar böyle devam etti. Dcstların Ro m a • -
y a k a rş ı h erh a n g i b i r m ü k e l l e f i y e t l e r i y olct u;
Haraç veya başka nam altında hiç bir para vermiyorlardı. Ken­
dilerinden istenen şey harplerde tarafsız kalmak ve, Roma'nın
dostları ile taarruz! bir harbe girmemekti. Bunun haricinde
bunlar diğer devletlerle diplomatik münasebetlerde bulunuyor­
lar, h�tta aralarında federasyon bile kurabiliyorlardı. Hele i ç
iş l e r i n d e t a m a mi y 1 e m ü s t a k i l i d i l e r ; sikkelerini
kendileri basıyorlar, meclislerine hükmediyorlardı. Mamafih
362 ROMA T ARİHI. 1.

partiler arasındaki münazaalarda Roma'ya müracaat edildiğ


de vaki oluyordu. Böylece R o m a 'n ı n n u f uz u z a ma n I a
b u r a l a r d a d a k end i s i n i g ö s t erm e ğ e b a ş l a d ı.
Bunların eskiden tamamiyle demokratik olan esas teşkilat­
larında yavaş yavaş a r is t o k r a t i k - t i m o k r a t i k idare
;ekline, yani idarenin eşraftan zengin vatandaşlar eline g eç­
m e s i n e d o ğ r u i n k i ş a f l a r g ö r ü n d ü . B u, y e n i
n i z a m ı n ı n i s t i k r a r ı n ı t e m i n iç i n a r i s t o k r a t i k
i d a r e l e r i t e r v iç e d e n R o ma' n ı n e n d i r e k h eg e -
mo n y a s ı n ı i d a m e y o l u n d a sar f e tti ğ i g a y r e t­
i e r i n m e y ves i n d e n b a ş k a b i r ş e y d e ğ i I d i.

Doğa'da Roma
Hülasa, Roma Apameia'dan sonra E ğe Doğusun­
polltlka■ının da, m e m l e k e t I e r i a s ke r i i şg a l a I t ı n a
amaçları ta­ a l ma d a n k u r d u ğ u e n d i r e k t h eg e•
hakkak ediyor. mon y a s ı n ı k ı y me t l e n d i r me k, k end i
Endirekt hege­ m e n f a a t l e r i n i yür ü t m e k iç i n ş u u r l u
monya devam
v e s i s t e m l i b i r ş e k i l d e ç a l ı ş t ı. Roma
ediyor
Doğu politikasının gizli amaçları artık tahakkuk
ettiği için teferruatı düzenlemek zor bir iş olmadı. Filhkaika,
Roma, mevcudiyetlerine hala ihtiyacı olduğuna kani bulunduğu
devletler de dahil olmak üzere. b u a l e m d e k i b ü t ü n k u v­
v e ti e r i "d i v i t e e t i m per a ,, p r e n s i b i n i u yg u l a y a ­
r a k b i r b i r i ne d ü ş ü r m e ğ e ve, böylece, kurduğu nizamı
devam ettirmeğe gayret etti. Bir taraftan kuvvetli gördüklerinde
inhilalci ve tahrip edici unsurları himaye ederek onların çök­
mesi sebeplerini sağlarken, öte taraftan da zayıfları ve kü­
çükleri koruyarak bunlar arasında kurduğu muvazenenin bozul­
mamasına itina etti. Bunun neticesi olnrak artık Doğunun büyük
küçük bütün devletlerinden dış ve hatta iç meseleleri görüş­
mek ve Roma senatus'unun arzu ve idaresini anlamak için
Roma'ya elçiler gelmeğe başladı. Roma memurları da Ro.na'nır.
menfaatlerini gözetmek, uzak menzilli politikasının hazırlık­
larını yapmak üzere buralara gönderildiler. Fakat Roma Ege
Doğusunda ancak bu devletler çağırdıkları ve istedikleri
zaman müdahale etti. Hatta Roma bu alemde umumi sulh ve
sükunu teminde kendisini sorumlu görmesine rağmen,
DOCU AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 36'

p o I i t i k a s ı i c a b ı, ş i m d i l i k u f a k t e f e k d e ğ i ş­
m e I e r e d e g ö z yum d u. Bazen hafif, bazen sert dav­
randı: bazen de sakat ve yanlış işler yaptı. Fakat bu n l a r ı n
h i ç b i r i s i b u r a d a k u r d u ğ u e n d i r e k t h e g e m o n y a­
yı b o z m a dı.

2. HARBE GÖTÜREN SEBEPLER VE V�SiLELER


J\PAMEIA'DAN S0" RA HELLAS VE MAKEDONİA
MAKEDONIA ROMA HEGEMONYASINI BALTALAMACA KALKIYOR
ROMA MAKEDONİA'YI EZMEc:'.iE KARAR VERİYOR

Makus bir tarihi inkişaf ile çoktandır parça­


Apameia 'dan
■oara Hella• lanmış ve bitkin bir hale gelmiş otan Hellas
ve Roma için Apameia'dan sonraki devir evvelkinden
ağır oldu. Filhakika, Roma'nın buradaki endi­
rekt hegemonyası Ege Doğusundakinden biraz farklı idi.
Çiinkü Roma, ancak çağrıldığı zaman işlerine müdahale ettiği
Ege Doğusu dünyasına karşı olan davranışının tam aksine,
H e 11 e n i ş l e r i n e f a a I b i r ş e k i I d e k a r ı ş ı y o r d u.
Bunu biraz da Hellas'ın c oğrafi durumu ile içinde ve çevre­
sindeki hadiseler icbar ediyordu: Gerçekten, Hellas halya'ya
yakındı ve, aynı zamanda, Balkanlarda hala sağlam bir bünye
gösteren Makedonia'nm nüfuz sahasında bulunuyordu. Bunun için
buraya hususi bir itina ve nezaret lazımdı. Bütün mesele bunun
şeklinde idi. Fakat, Aitolia Birliğinin Roma ittifakına sokulması,
Batıdaki adaların ilhakı, nihayet buradaki devletlerin birbiriyle
dostane olmayan münasebetleri VE, bilhassa, şehirler içindeki
vatandaşların birbirlerini yemekte adeta yarış etmeleri i ş I eri
ö y I e s i n e g i r i f t b i r ha I e s o k m u ş t u k i, a n c a k
ç o k a k ı l l ı v e mü d eb b i r d e v l et a d a m l a rı b ö y l e
b i r m ü d a h a I e y i a z a I t ab i I i r veya önliyebilirdi. H a 1-
b u k i H e I l a s b u s ı r a I a r d a b u g i b i ş a h s i y e t l e r­
d en m a h r u m d u. Roma'nın müdahaleleri de bu suretle içtinabı
kabil olmayan bir şekil aldı. Öyle oldu ki, Hellas resmen hür
ve müstakil ilan edildiği halde, müdahaleler yüzünden fiilen
adeta hürriyet ve istiklali olmıyan bir memleket gibi görünmc:ğe
başladı.
364 ROl\1 .c\ T ARIHI. J.

Roma Bellen'- Daha ziyade Hellenizma tarihini ilgilendiren


lerln ■lya■I hilr- bu mevzuları burada uzun uzadıya tafsile
rlyet duygula- imkan yoktur. Ancak Roma ile Makedonia
naı kendi aley- arasındaki Üçüncü Harbi bilvasıta hazırlama­
bine kam çıla- lan bakımından Hellas'da Roma antipatisin•
yarak ntlpatl
doğuran bir kaç olay üzerinde durmak la.-
yara�ıyor
zımdır. Bunlardan birisi Roma'nın Hellen'lerin
siyasi duygularını kendi aleyhine kamçılamasıdır. Roma,.
Suriye harbi esnasında Hellas'da asıl kendisine güçlük çık­
aran şehirleri Pan-Hellenizma perdesi altında nankörlüklerinden
ötürü cezalandıracağı yerde, h a r p t e o n a s a d ı k k a l a n-
1 ara d ü ş m a n c a m u a m e I e e t t i . Bilhassa Akhaia
Birliğine karşı aldığı durum bu bakımdan tipik oldu: Gerçek­
ten, Roma, harpte sadık kalan ve, bu sıralarda hüküm­
ranlığını heman bütün Peloponnesos'a genişletmek fırsa­
tını bulmuş olan Akhaia Birliğinin Sparta ve Massenia
ile münazaalarında, hep Messenia'lıları tuttu ve, Akhaia'lıları,
bunlara karşı yaptıkları harplerde zulum yapmakla takbih
ederek müdahalelerde bulundu. Bıı suretle Akhaia'ları rencide
eden Roma, aynı zamanda iç tezadlardan da istifade su­
retiyle bu Birliğin idaresini kendisine hoş görünen çev­
relere vermeğe ve, Birliğin Roma'ya karşı olan münase­
betini değiştirmeden, fiiliyatta onu adeta Roma"ya tabi bir
hale sokmağa çalıştı. işte, Roma'nın dostca olmayan ve,.
H e 11 e n ' 1 e r i n s i y a s l d u y g u I a r ı n ı k a m ç ı l a y a n bu
hareketler, yalnız Akhaia'lılar değil, diğer b i r ç o k H e 1-
1enlerin arasında da Roma ' y a karşı m ü şterek
b i r a n t ip a t i u y a n m a s ı n d a a m i I o 1 d u. Hatta bu
nefret, daha sonra, Hellenleri son hürriyetlerini korumağa
götürecek kadar milli bir kalkınmaya cesaret verdi.
Hella■'dakl Roma'ya karşı Hellas'da büyüyen bu antipati­
yeni içtimai nin diğer bir amili de Roma'nın burada kur­
nizam ve duğu nizamın işlemesindeki sakatlıklar ve, aynı
lktl■adl ■akat zamanda, Hellen şehirlerindeki içtimai ve ikti­
Roma antl sadi çöküşler oldu. Filhakika, Roma'nın bil­
patl■lal
k&rO.klG.yor hassa Apameia'dan sonra buradaki siyaseti,
dışardan sürgünleri getirtmek ve, şehir ve dev­
letler içinde teş r i t k u v v e t l e r i n y ü k ü n Ü m a l v e m ü I k
DOCU AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 36S

s a h i b i e ş r a f ı n e l i n e v e rm e k s u r e t i y l e m u t e di l b i r
a r i s t o k r a s i - t i m o k r a s i i d a r e s i kur m a ğ a çalışmak
olmuştu. Böylelikle gerçi çok yerlerde stabil idarelerin teessüsü
kabil oldu ise de, hükumetleri zorla bir oligarşiye lerketmek de
"Hellen hürriyeti ., vadeden Roma'nın, bunun yerine bir zorba
hakimiyeti kurması demek oluyordu. Tabiatiyle b u i d a r e d e
m a I v e mü l k s a h i p I e r i, sevgilerinden değil, mevcut içti­
mai nizamın garanticisi olarak gördüklerinden R o m a 'y a d o s t
o I u y o r l a r d ı. D e m o k r a t i k h ü k ı'.i m e t ş e k I i n e i n a­
n a n I a r i s e, bu şartlar içinde demokrasinin batmak tehlikesi
geçirdiğini görüyor ve, mal ve mülk sahibi olmayan, yani
Hellas'm çok perişan h�le gelmiş iktisadi durumu altında mu­
zayaka içinde bulunanlarla şu veya bu sebeplerden güçlük
çekmiş olanların vaziyetini düzeltecek d e m okr a s i r eji m­
i e r i k u r m a k ı ç ı n mü c a d e 1 e e d i y o r I a r d ı. Fakat,
Roma oligarşi rejimlerini desteklediğinden, bu mücadele aynı
zamanda Roma'ya karşı bir nevi davranış halini alıyordu.
Birçok şehirlerde işte bu gayrı memnun kütleler birbirleriyle
münasebete girişerek kuvvetli guruplar haline geldiler.
B u s u r e t I e, o l i g a r ş i i d a r e s i y e r i n e d e m o k r a s i
k ur m a k g a y r e t l e r i a y n ı z a m a n d a R o m a a n tip a­
ti s i n i n d e ç oğ a l ma s ın a v e kuvvetlenmesine
a m i I o I d u. Roma müteyakkız olmadığı takdirde bundan dış
kuvvetlerin istifade etmeleri muhakkak g6rünüyordu.

Makedonia Ro- Bunu istismar edebilecek en kuvvetli devlet


ma Müttefiki ise, o sıralarda Makedonia idi. Filhakika, bu
olarak kalkı- alem içinde yalnız bu devlet henüz Roma
nıyor ve ge­ müdahalesi görmeyen sağlam bir bünye gös­
nltlemeğe teriyordu. Mak'edonia, eski haşmetini hala
baılıyor
unutmamış, kıra! Philippos'un idaresinde Ky­
noskephalai'dan (s. 312) sonra yavaş yavaş kendisini toplamağa
çalışarak iç bakımdan kuvvetlenmişti. Antiokhos Hellas'ın
durumunu bulandırma�a başladığı zaman, burada rakibinden
kurtnlmak isteyen Philippos Roma ile ittifak yapmış ve, böylece,
veremediği tazminat taksitlerini affettirmeğe, Roma'daki rehine­
leri, bilhassa oğlu Demetrios'u geri almağa muvaffak olmuştı.
Roma - Suriye harbinde, mükafat olarak topraklarını genişletmek
ROMA TARiHİ, 1.

ve hareket serbestisi kazanmak ümidiyle Antiokhos'un Hellas­


dan atılmasına yardım etmiş ve Roma tarafından mvayyen mak­
lsatlarla Thessalia ve Epeiros'u istilade serbest bırakılmıştı. Fakat.­
p h i I i ppo s bunu istediği kadar yeri kendisine ilhak etmek ser­
bestisi olarak anladığından, d a h a h a r p i ç i n d e a n l a ş m a z-
1 ık b a ş g ö s t e r d i. Harp bitmeden kıralı pek kızdırmak iste­
meyen Roma'lılar, onu k e n d i t a r a f I a r ı n d a t u t m a k i ç i n
b a z ı t av i z a t g ö s t e r m e k z o r u n d a k a I d ı I a r ve, Make­
donia 'nın M. ö. 197'de Kynoskephalai'da k a y b e t t i ği b Ü y Ü k
d ev l et m ev k i i ni t e k r a r a l m a m a s ı n a d ikk a t e d e­
r e k k ı r a l ı n b u f a a I i y e t l e r i n e c i d d i b i r mü d a­
h a l e d e b u l u n m a d ı l ar.

Phlllppo■ Apa­
Fakat, Antiokhos Thermopylai'da mağlup olup
mela'dan ■ora da Hellas'ı terkedince R o m a · l ı l a r ı n P h i -
Ege 1de Boğaz­ l i ppo s ' a k a r ş ı v a z iye t l e r i d e ği ş t i.
lara doğra ge­ Kıralın Hareketlerini durdurmağ'a başladı­
nlıleıne hare­ lar: Lamia'yı muhasaradan menettiler. Hatta
ketleri yapıyor
Aitol'lerin Makedonia kıt'alarını Athamania'-
dan çıkarmalarına dahi göz yumdular. Romalı'ların bu mu­
ameleleri Philippos'u, daha o zaman, bü t ün s a d a k a ­
ti y l e y a pt ı ğı y a r d ı m ı n mü kaf a t g e t i r m e di­
ği n e i n a n d ı r m ı ş b u l u n uyo r d u. Fakat Makedonia
kıralı gene vaz geçmedi. Roma'lıların Hellas'dan çekilmesinden
sonra kendisini daha serbest sanarak yeni işlere girişti.
Güneyde, Hellas'da gözetlendiğ'ini anladığı için, bu sefer
başka taraflara döndü ve, bir olup bitti taktiği kullanarak..
istediklerini elde etmeğe kalktı. Boğazları kontrol için ne
zamandır almagı tasarladığı Trakya Khersonessos'unun (Ge­
libolu yarımadası) Pergamon kıral ına verilmesini seyretmek
zorunda kalmış olan P h i l i ppo s, Eg e' d e b i r ç o k a d a­
l a r ı i ş g a l e tti k t e n s o n r a g e n e Ça n a k ka l e Bo­
ğa z ı n a y a k l a ş m a k h a m I e l e ri n e b a ş l a d ı. Trak­
ya'da Gelibolu'ya yakın olup Roma'lıların Antiokhos'tan kur•
tararak M. ö. 188'de hür ve serbest ilan ettikleri Ainos (Enez)
ve Maironeia şehirlerine garnizonlar yerleştirerek bunları işgal
etti (M. ö. 185).
DOCU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 367

Makedonia kıratının bu hareketi neticesinde


Roma m6daha·
le edlyorı J'hl- Philippos ile, Çanakkale Boğazını kontrol eden
llppo• aldığa ve bu hareketin neye müteveccih olduğunu
yerleri geri bilen Pergamon kıralı Eumenes arc1sında,
veriy or Makedonia'nın Bilhynia kıralını destekle-
mesi dolayısiyle esasın fena olan münasebetler daha da
gerginleşmiş oldu. Böylece Roma'ya yalnız a d ı g o ç e n
ş e h i r l e r d e n d e ğ i1, a y n ı z a m a n d a P e r g a m o n ' d a n
d a M a k e d o n i a ' n ı n f a a l i y e t l e r i h a k k ı n d a p r o­
t e s t o l a r g e I m e ğ e b a ş l a d ı. Buna ayrıca başka yer­
lerden Makedonia aleyhine olan şikayetler inzimam etti.
Makedonia'nın kuvvetlenmesinin ve, bu yoldaki faaliyetlerinin
kendisinin Ege havzasındaki endirekt hükümranlığına bir
tehlike teşkil edeceğini bilen ve, bu inkişafları alaka ile
takip eden R o m a m ü d a h a l e e t t i. Roma biraz da, şehir­
lerin bu kadar korktukları bir kıralı onların önünde küçük
düşürmek için, bi r t a h k i k h e} e t i y o11 a d ı ve, Philip•
pos'un bu komisyon huzuruna çıkmasını bildirdi. Bunun tah­
kikat neticesinde vereceği karar tabiatiyle bir hakem kararı
değ'il, kuvvetli bir devleti zayıflatmağa matuf evvelden alın­
mış bir karar olacaktı. Nitekim öyle oldu. Gerçi Philippos,
Makedonia dışında ona ait olmayan yerleri istila ve
işgal ·ederek muahede hükümlerini ihlal etmiş olmakla kendisini
itham eden Roma komisyonu önünde, ''Burada son güneş
battı mı sanıyorsunuz? ,, diyerek epeyce mukavemet gösterdi
ise de, nihayet h e y e t i n k a r a r ı n a b o y u n e ğdi v e,
a 1 d ı ğ ı y e r l e r i g e r i v e r m e k z o r u n d a k a 1 d ı. Phi­
lippos'un elinde şimdi Makedonia dışında Demetrias'dan
başka bir yer kalmamıştı.

Tavziat bakımından hayal sukutuna uğrayan,


Phlllppo• Ro-
ma'ya kin hasımlarının gizli, açık fakat sistemli bir şe-
be■llyor ve kilde kendi aleyhine himaye edildiğini gören
h■zırbklara ve, nihayet, zillete uğrayan Makedonia kı-
baılıyor ralı, şimdi, istemiyerek bir ittifakla bağlı
bulunduğu Batının bu kuvvetli devletine karşı içindeki nef­
ret duygularının bir kin haline inkilap ettiğini hissetti.
Felaketlerden ders almış Philippos'un göğsünde Makedonia'nın
368 ROMA TARiHi, 1.

istikbaline olan fman henüz sönmüş değildi. Hatta o artık


bu istikbalin tahakkuku için Roma ile yeni bir çatışmanın
zaruri olacağına da kani olmuştu: Buralarda Roma'nın
endirekt hegemonyasının kolayca kurulmasını temin eden
h a t a I a r ı n ı, m u k a b i l b i r d a r b e i I e t a m i r e t­
m ek k a r a r ı n ı v e r d i. Fakat iyi hazırlanması ve Ro­
ma'nın tacizinden kurtulması lazımdı. Bunun için k i n i n i
g i z I e d i v e h a z ı r I a n a r a k i n t i k a m g Ü n ü n Ü b e k­
i e d i: Bütün gayretini orduyu kuvvetlendirmeğe, sağlam bir
maliye kurmağa hasretti. Pıanlı bir iç politika ile memleketin
nüfusunu arttırmağa çalıştı. Devletin emniyeti için sahil şehir­
lerinden şüphelendiği halkı memleketin iç taraflarına nakle­
derek yerlerine Trak muhdcirleri yerleştirdi. Fakat bu arada
dış emniyet işlerini de ihmal etmedi. Rivayete göre Kuzeyde
oturan Roma taraftarı Dardan'lara kıtrşı muvazene olsun
diye, Tuna şimalindeki Kelt kabilelerinden B a s t a r n'ları bu
nehrin berisinde yerleştirmeği düşündü. Hatta, bu K e I t I e r i.
H a n n i b a ri n h a r e k e ti e r i n i h a tı r l a t a c a k ş e k i I d e,
1 t a l y a'y a bir ta a r r u z a t e ş v i k e t m e k i ç i n p l a n-
1 a r b i 1 e t a s a r l a d ı.

Roma'aın Philippos'un, bütün enerjisi ile devleti kuvvet­


Phlllppo■'nn lendirmeğe kalkması, aktif bir Balkan p9liti­
bazı r lı ki arına kası takibine başlaması ve, nihayet, büyük
tepkl■I ve mikyasta planlar tasarlaması gibi R o m a
Phlllppo■'un m e n fa a t l e r i n e a y k ı r ı o 1 a n h a r e k e t­
&lüınG i e r i R o m a 'n ı n g ö z ü n d e n k a ç m ı y o r­
d u. Hatta o sıralarda şimali ltalya'yı müdafaa tedbiri
olarak yeni Aquileia kolonisinin kurulması (M. ö. 183/1).
da bunu açıkça gösteriyordu. Roma'nın endişelerini öğ­
renen Makedonia kıralı, bunları izale için tedbirler aldı:
Rehine olarak senelerce Roma'da kalmış olan o ğ l u veliahd
D e m e t r i o s'u, R oma l ı l a r ı t e s k i n e t m e k v a z i f e s i y l e,
o r a y a e l ç i y a p t ı. Demetrios görevini başardı. Fakat
m em l e k e t e d ö n d ü k t e n s o n r a i ş l e r k a r ı ş t ı. Phi­
lippos'un başka bir kadından olan öteki oğlu P e r s e u s,
veliahdın babasını devirmek için kendisini Roma'ya sattığını
münafıkladı, D e m e t r i o s ö l d ü r ü I d ü ( M. ö. 181 ). Gerçi
Makedonia kıralı az sonra oğlunun masum olduğunu anladı
ise de teessüründen çok yaşayamadı (M. ö. 179).
DOCU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 369

Yeni kıral Per-


Yeni Makedonia kıralı Perseus t a h t a 0o- e ç e r
seus'un işleri ı g e ç m e z h e m e n R o m a i I e o l a n m u a h e-
Roma ile itti­ d e y i y e n i l e m t' k i s t e d i. Roma, Per­
fak yenileni seus'un bir dost olmadığını bildiği halde bu­
yor, fakat ha - na razı oldu. Çünkü Perseus böylece ba­
zlrlıklara de -
vam olnnuyor
basının yaptığı anlaşmayı, hiç değilse ha­
ricen, tanımış oluyordu. Fakat Perseus ba-
basından y,dnız bir devlet değil, bir de politika tevarüs et­
mişti. O d a h a z ırl ı k l a r a dev am e t t i. Eline iyi bir hazine
geçmişti. Kara ordusu da kuvvetli idi. Yalnız donanması yoktu.
Gizlice donanma yapmak yollarını aradı. Perseus aynı zamandc1
komşuları ile de iyi münasebetler kurarak devletin mevkiini hari­
cen de sağlamlaştırmağa çalıştı. Trak beylerinden Kotys ile ittifak
yaptı. Illyria beyi G e n t h i o s ile anlaşmak için gizlice tedbirler
aldı. Sonra Doğu Hellenistik devletlerle de dostluğunu kuvvet­
lendirmek çarelerini araştırdı. IV. Ahtiohos'un kızı Laodike'yi
alarak Su r i y e i I e s ı h r t b i r i r t i b a t k u r d u. Kız kardeşini
Prusias'a vermek suretiyle, Marmara ve Karadeniz Boğazı hav­
zasında hatırı sayılır bir kuvvet olan B i l h yn i a i l e, R o m a
m ü t t ef i k i P e rg a m o s'a k a r ş ı bir m u v a z e n e t e m i n
et m e k i s t e d i . Bu faaliyetlerle Hellenistik Doğunun nazar­
larını kendisine çevirdiğine kani olan Perseus Roma dostu Rho­
dos Cumhuriyetine }'anaşmak için de teşebbfü,ler yapmaktan
çekinmedi.

Perseua
Fakat Perseus'un en ö n e m li i ş i. H e l l a s' a
Hellas'da Roıııa ka r ş ı a k t i f b i r p o I i t i k ;ı t a k i p e t­
antipatisinden ın eşi o I d u. Gerçekten, yukarıda gördüğü­
istifade lle müz gibi (s. 364), Hellas'da Roma müdahalesi
•�mpati ka-
aleyhine kabaran hisler, Roma'nın desteklediği
zanmağa
çalıııyor
nizamın taşıyıcıları olan mutedil aristokrasi
idarelerini devirerek demokrasi idareleri kur-
mak yolundaki hareket ile daha da büyüyerek, Roma'ya karşı
umumi bir nefret halinegelmiş bulunuyordu. Hatta eskiden Make­
donia'yı kendilerine boyunduruk vuracak bir devlet ola­
rak gören halkın çoğu, şimdi yeg a ne k u r t u l u ş ç a r e si
o l a r a k, M a k e d o n i a 'y a b a k m a ğ a b a ş I a m ı ş t ı. Per­
seus'un tahta çıkması bu ümitleri kuvvetlendirdi. Bunun
kırallıgı ve hareketleri bir çoklarına yeni bir selamet ve hür-
Homa Tori/ıi Z4
370 ROMA T ARIHI. I.

riyet devrini müjdeler gibi oldu. M a k e d o n i a k ı r a I ı d a bu


sem p a ti I e r d e n i s ti f a d e y e k a l k tı: R o m a 'n ı n h i m a­
y e e tti ğ i o l i g a r ş i z ü m r e s i n e k a r ş ı d e m o k r a ti k
z ü m r e y i tu ttu. En çok ziyaret edilen mabetlere beyanna­
meler koydurarak kendisinin tazyik altındakilerin dostu olduğu,
eline fırsat geçerse bunu demokrasiyi kurmak yolunda kulla­
nacağı intibamı vermeğe çalıştı. Makedonia kıralına her taraf­
tan mevcut durumlardan hoşlanmıyanlardan mürekkep heyet­
ler geldi. Perseus bunlara istikbal için vaatlerde bulundu.
Hatta B o i o ti a B i r I i ğ i i I e i tti f a k e d e r e k R o m a
i l e y a p tı ğ ı m u a h e d e y i i l k d e f a r enc i d e e tm iş
o l du.
Pergamon kı-
Perseus'un bu hareketleri Roma'lılarca takip
ralı Makedo- olunuyor, münasebetler gittikçe gerginleşmeğe
nla'nın tehli­ başlamış bulunuyordu. Bu gerginlik bilhassa
keli olmağa Pergamon kıralı Eumenes'in Makedonia kıralı
baıladığıaı aleyhine olan faaliyetleriyle h ad bir safhaya
bildiriyor
girdi: Perseus'un muvaffakiyetleriyle tahrik
edilen ve, bir Suriye - Makedonia ittifakından korkan Eumenes,
tıpkı eskiden babasının yaptığı gibi, Makedonia kıralının hazır­
lıklarını ve tehdit edici faaliyetlerini şikayet için M. ö. 172'de
bizzat Roma'ya gitti. Orada, Perseus'un nasıl tehlikeli bir harp
hazırlığında bulunduğunu tafsilatiyle anlatarak, M a k e d o n i a'­
n ı n y e n i d e n k u v v e t I e n m e s i n i n E g e h a v z a s ı sfatus
quo'su i ç i n n e k a d a r v a h i m n e ti c e l er d o ğ u r a c a­
ğ ı n ı b e l i r tt i k te n s o n r a, D o ğ u d a k i k u d r e t I e r
m u v a z e n e s i b o z u I m a d a n, yani Perseus'un Trakya \"e
lllyria'daki nüfuzunu kuvvetlendirmesini, Hellas umumt efkarını
tamamiyle Roma'dan döndürerek kendisine çekmesini bek­
lemeden, b u d e v I e t e b i r d a r b e i n d i r i I m e s i l a z ı m­
g e I d i ğ i n i ile r i s ü r dü v e d e r h a l h a r p a ç ı I ma s ı
fi k r i n i t e I k i .n e tti. Bu beyanlar ve ikazlar Ege havza­
sında kurduğu endirekt hegemonianın elden gitmesini istemiyen
Roma'da beklenen tesiri yaptı. Eumenes'in memleketine dö­
nüş esnasında Hellas'dan geçerken Delphoi yakınlarında
uğradığı suikasdın Makedonia kıralının adamları tarafından
yapıldığı haberi de, bu tesirleri çoğalttı. Hele Perseus'un Hellas'­
daki Roma'hları zehirletmek üzere Hellen'leri ele geçirdiği
şayiaları hisleri büsb ütün kabartmış oldu.
DO<'.'.iU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 371

Roma Makedo-
Roma'lılar siyasi işlerde hiçbir zaman "kasirül­
aia'yı ezmeğe basar .. olmamışlardı : Roma'lılar, halki kudreti
karar veriyor henüz sönmemiş olan Makedonia'nın, staius quo'­
ve faaliyete yu bozacak ve, Hellen partikularizmasını tekrar
geçiyor vahdete götürerek Roma için g Üç I ü k l e r
ç ı k a r t a c a k b i r k u \' v e t h a I i n e g e I m i ş o l d u ğ u n u
g örü y o r I a r d ı. Binaenaleyh eğer şimdiye kadarki işlerin­
den ve başarılarından feragat etmek, Hellas ve Doğu­
daki mevkilerini terk eylemek istemiyorlarsa, F l a m i n i­
u s'u n o y n a m a ğ a b a ş I a d ı ğ ı k o m e d y a y ı t a m a ml a -
m a k için sür a t l e k a r a r v e r i p M a k e d o n i a'y a
d a r b e yi i n d i r m e l e r i la z ı m d ı. Esasen Roma politi­
kacıları için mesele bunun namuslu ve şerefli bir iş olup
olmadığından ziyade, şimdi faydalı olup olmadığında topla­
nıyordu. Çünkü, d a h a o z a m a n h a r b e k a r a r v e r i l miş
g i bi i d i. Yani muha!:emat M. ö. 172'de başlıyabilirdi. Fa k a t
ordu hazır olmadığından d e r h a I a s k e r r h a r e k a t a
g e ç i l m e k i s t e n m e d i. Roma, ta baştan itibaren yaptığı
gibi, kurban edeceği devleti evvela mütearrız kılığına sokacak,
bu esnada da seferberliğini ikmal edecekti. Bundan dolayı, zaman
kazanmak maksadiyle, önce diplomasi cihazı harekete geçirilip
muayyen istikametlerde hazırlıklar yapılacaktı: Yani M a k e­
d o n i a ask e ri v e s iy a s i b a k ı m d an t e c r i d e d ile c e k
v e h a r p içi n I üz u m I u b a h a ne y a r a t ı l a c a k t ı.

Roma Makedo-
Evvela Makedonia'nın Doğuda ve Hellas'daki
nia'yı dışardan siyasi faaliyetlerine enerjik bir şekilde muka­
tecrid etmeğe bele etmek zaruri idi. Bunun için her tarafa
çalı,ıyor heyeUer yollandı. Bunların vazifesi, şüpheli
devletleri Roma tarafına çekmek, müttefikler
aramak ve, Roma ordularını Balkanlara geçirinceye kadar
Makedonia'yı oyaladıktan sonr a bir harp behanesi bulmaktı. Bu
propaganda Makedonia'nınkinden üstündü: Gerçi Hellas'da her
vatanperver Roma nüfuzunun sona ermesini istiyordu. Fakat
hiç kimse harekete cesaret edemiyordu. Çünkü Hellen dünyası
Roma'nın Makedonia kudretini imha etmek kararında olduğunu
anlar anlamaz korkmuştu. Hele heyetlerin gelmesinden sonra
- Boiotia şehirleri müstesna - h e m e n h e r ş ehir R oma 'y a
372 ROMA TARİHİ, ı.

m ü z a h e r e t i n i t e y i d e t t i. Böylece Perseus Hellas'da


platonik sempati toplamaktan başka bir şey elde edememi�
oldu. Fakat iş bununla kalmadı. Perseus Hellas dışında da
tecrid edildi. Roma elçileri, her hangi bir harp halinde
desteklemeleri ıçın, Anadolu devletleri ile müzakerelerde
bulundular. Roma o zamana kadar bu devletlere o kadar
az müşkülat çıkarmıştı ki, hepsi h i z m e t a rz e t m e k t e adeta
m ü s a b a k a e t t i l e r. Pergamon kıralı Kappadokia'yı bile
Roma tarafına ikna etti. MakedGnia'nın yeniden baş kaldırma­
sına razı olamıyacak olan Rhodos, gemi vermek suretiyle mü­
zaheretini gösrerdi. Bir çok Trak beyleri Roma tarafına geçtiler.
Hatta son on beş sene içinde hiç taciz edilmemiş olan Suriye
kıralı dahi, Perseus ile akrabalığına rağmen, dostluğunu teyid
etti. R o m a M a k e d o n i a ' y ı m ü s t ak b e l b i r h a r p i ç i n
d ı ş a r ı d a n t e c r i d e t m e ğ e m uv a f f ak o l m u ş t u .

Bu arada Makedonia kıralı ile de müzakere-


Roma make-
ddnya'ya harp lere girişmek tecrübe edildi. Perseus Roma'-
lçin bahane nın bu faaliyetlerini öğrenmişti. Harbe de
arıy or hazırdı. Fakat silaha sarılacağı yerde, Roma'nın
Hellas'da ve başka yerlerde kendisi aleyhine
olan faaliyetlerini seyretmekle vakit geçirdi ve, nihayet müza­
kerelere girişmek ile de, Roma'nın zaman kazanmak için kur•
duğu tuzağa düştü. Hatta M. ö. 172 sonbaharında, görüşmek için
gelen Q. M a'r c i u s P h i I i p p u s başkanlığındaki Roma heye­
tine, kendisinden ne- istendiğini sormak gafletinde dahi bulundu.
R oma H e y e t i, m u a h e d e I e r e sadık k a l m a d ı ğ ı v e
t e m i n a t v e r m e d i ği t a k d i r d e , R o m a ha lk ı n ın
d o s ti u ğ u n u k a y b e d e c e ğ i n i söylediği zaman aklı
başına gelen ve hiddetlenen P e r s e u s, m u a h e d e y i ta n ı­
m a d ı ğ ı n ı, tak at m ü s av i ş a r t l a r l a y e n i b i r i t­
ti f a k yapmağa hazır olduğunu bildirdi ve, yaptıklarının
Roma'ya karşı düşmanca hareketler olmadığını, ancak,
bir b aha n e a r a n ı y o r s a, kendisini cesurane müdafaa
ıçın M a k e d o n i a k ı r a l ı n a y a k ı ş a c a k b i r ş e k i l­
d e d öv üş ece ğ i n i d e i l av e e tti. Marcius bunları ko­
nuşmağa salahiyeti olmadığını söyleyerek kıralın Roma'ya elçi
yollamasını telkin etti. Maksadı Makedonia kıralım oyalamaktı.
DOĞU AKDENİZ DÜNYASININ FETHi 373

Bu suretle R o m a'n ı n is t e d i ğ i o m u ş demekti: Çünkü


kıralın bu sözleri ile Makedonia, mutearrız kılığına sokulmuş,
içtinabı kabil olmayan bir hale g e I e n ç a t ı ş m a i ç i n z a­
r u r ı b a h a n e b u I u n m u ş t u. Bundan ötesi zor bir iş değildi.
3. ÜÇÜNCÜ MAKEDONIA HARBİNİN SAFHALARI VE SONU
PERSEUS'UN İLK MUVAFFJ\KİYETLERİ VE HATALARI
AEMİLİU5 PAULLUS VE PYDNA MUHAREBESİ
MAKEDOl\ıİA'NIN MAĞLUBİYETİ VE PERSEUS'UN ESARETİ

M k d n I ile Roma'lılar, Perseus'un daha çabuk davranıp


o:ü:c: e•a•p Epeiros'u ve lllyria sahlllerini işgal ederek,
batlıyor Balkanlara yollanacak Roma ordusunun karaya
çıkmasına mani olacağından endişe etmişler
ve, hazırlıklar bitinciye kadar oyalama siyaseti gütmüşlerdi.
Marcius'un diplomatik faaliyetleri neticesinde bunda muvaffak
oldular. Nihayet bahane de bulunmuştu: Makedonia kıralının
muahedeleri bozduğu, hatta silahlanıp Roma müttefiklerini
ezmek suretiyle Roma'ya karşı muhasemata bile girişmiş ol­
duğu ileri sürülerek P e r s e us'a ha r p ilan e d i l d i (M.ö.
171 baharı). Artık seferberliğini ikmal etmiş olan Roma ordusu,
Makedoııia kıralı herhangi bir harekete geçmeden, karşı sahile
çıktı. Müzakere için Roma'ya gelmiş olan elçiler de memleket­
lerin� döndüler. Kıymetli zamanlarını konuşmalarla kaybeden
Perseus artık harbi kendi memleketinde kabul etmek durumuna
düşüyordu. Şimdi Makedonia'da bir defa daha büyük bir
vatanperverlik hissi uyandı. Bütün halk bir insan haline geldi.
Vahdttli bir kütle, Hellenizma tarihinde ilk defa olarak, emper­
yalist düşünceler veya hanedan menfaatlerinden başka gayeler
uğruna, devleti ve kırallığı otuz küsur seneden beri tezlil
eden Roma'ya karşı bir intikam harbine, M a k e d o n i 'ay a
D o ğ u H e l I e n i s t i k d e v ı ·e t 1 e r d ü n y a s ı n d a k i m e v­
k i i n i t e k r a r k a z a n d ı r m a k savaşına ç ı k ı y o r d u,
Makedonia uzun müddet susmuştu. Çünkü kendini müdafaa
edecek durumda bile değ'ildi. Şimdi ise Perseus, Makedonia'nın
hürriyeti ve mukadderatı bahis mevzuu olacak bu mücadele
için, i n s a n e v J a d ı n ı n b ü t ü n i m k a. n 1 a r ı n ı k u 1 la­
n a r a k h a z ı r I a n m ı ş t ı. Hatta Makedonia, denebilir ki,
tarihinde belki hiç bir zaman - Büyük lskender devri hariç -
bunda olduğu kadar harbe hazırlanmamıştı.
374 ROMA TARiHi. 1.

Peraeua'un
Fakat, Perseus'un bütün bu çalışmalarına ve
ilk muvaffa- yüksek ümitlerine rağmen M a k e d o n i a
kıyetl ı Roma s iya s e t e n t e c r i t e d i I m i ş , ya I n ı z
ordu ■u mağlup k a I m ı ş t ı. Perseus hazinelerini, zamanın-
olayor da kendisine hizmetlerini arzedenleri satın
almada kullanamamıştı. Üstelik her şey çoktan hazır ve mü­
kemmel olduğu halde, kaçınılmaz bir hale gelmiş olan b u h a r­
b e b i z z a t k e n d i s i b a ş l a m a k c e s a r e t i n i d e g ö s­
t e r e m e d i: Düşman ordularının gelmesini bekledi ve, böylece,
Doğuda Pergamon'a, Kuzey-Batıda Dardan'lara ve Güney­
de de Roma'lılara karşı olmak üzere, üç c e p h e a r z­
e d e n b u h a r b i, t a b a ş t a n i t i b a r e n m ü d a f a a d a
y a p m a k h a t a s ı n d a b u I u rı d u. Mamafih, bu hatalarını
Roma komutanlarının kabiliyetsizlikleri telafi ettiği ıçın,
harbe p e k d e ü m i t s i z g i r m i ş o Im u y o r d u. Filha­
kika Perseus. o sene consul P. L i c i n i u s C r a s s u s
idaresinde Balkanlara geçerek Thessalia'ya gelmiş olan
kuvvetli bir Roma ordusunu, bir suvari muharebesiyle
h e z i m e t e u ğ r a t m a g a m u v a f f a k o J d u. Fakat Hel­
las'daki kütlelerin nefesini tutacak kadar tesir yapan b u
z a f e r i n i i s t i s m a r e t m e ğ i b i Ie m e d i. Tali derece­
deki cephelere kuvvet kaydırmak için Roma ordusuna ric'at
imkanları verdi. Hatta daha sonra, bunu harbi bitirmeğe fırsat
sanarak, eski muahedeyi yenilemek şartiyle s u Ih t e k l i fi n d e
b u I u n d u. Fakat, mağlup Roma komutanı kurtulmuştu.
Perseus'un Roma emirlerine kayıtsız şartsız itaat etmesini
istedi ve, zaferi üzerine Thessalia' yı terkederek Tempe geçidi­
ne çekilen ktralın b;raktığı yerleri birer birer almağa başladı.
Lakin bunlar Roma ordusunun muvaffakiyetsizliğini tamir ede­
cek şeyler değildi. Bundan ötürü consul, mağlubiyetinin se­
beplerini Hellen müttefiklerinin üstüne atmaktan çekinmedi.
Aynı çapta bir adam olan Roma donanma k omutanı da, deniz­
lerde bir başarı elde edememişti. Her ikisi bunların acı­
sını Hellen şehirlerinden çıkardılar. Ordu ve donanmayı alet
ederek askerlerle Hellas'taki şehirleri tefrik yapmadan yağma
ve tahrip ettiler; bir çok halkı da köle olarak sattılar.
DOCU AKDENİZ DÜNY ASiNiN FETHİ 375

Roma, Balkan- Roma senatus'u, kendi subay ve kvmutanla­


larda yeni ted- rının sebep oldukları bu hadiselerden Hellas'­
birler alıyor, taki maneviyatın bozulmak üzere olduğunu
fakat muvaf- öğrendi ve bunlara karşı şiddetli tedbirler
fak olamıyor aldı. M. ö. 170'de gelen consul'un ·ilk işi
bunları tatbik etmek oldu. Bir çok subaylar cezalandırıldı
ve, böylece, Hellen şehirlerine yapılan fenahklar düzeltilmiye
çahşıldı. Fakat bunlar, ganimet peşinde koşmağa başlayan
Roma ordusunun ne hale geldiğfoi de gösteriyordu. Onun için
bu consul, ordunun disiplinini yerine getirmek yolundaki bütün
gayretlerine rağmen, o s ene M a k e d o n i a •y a g i r m e k
i ç i n y a p t ı ğ ı i k i t e ş e b b ü s t e d e m u v a f f a k o l a­
m a d ı. Perseus ise, bu haller içinde, kararsızlığına rağmen,
gene terakkiler kaydetti: Makedonia hudutlarına hücum etmiş
olan Da r d a n'ları ezmeğe muvaffak oldu. Ep e i r o s'lu M o­
l o s' l a r ı k e n d i ta r a f ı n a k a z and ı. Skodra beyi
111 y r i a ' 1 ı Gen t h i o s i I e i r t i b a t k u r d u. Bunlar g�rçi
Makedonia'nın omı..zlarındaki harp yükünü pek hafifletemedi
ise de, Roma'lıları, ordularının ikmal vt irtibat işlerinin selameti
bakımından siiratle tertipler almağa sevkedecek mahiyette idi.
Gene aynı düşüncelerle Perseus, Makedonia dostu partileri
kuvvetli olan Aitol'leri de iknaa çalıştı ise de, bu teşebbüsü
akim kaldı.

M. ö. 169'da, asker olmaktan ziyade diplomat


Roma ordusu
Makedoala'ya olan eski elçi Q. M a r c i u s P h i l ip pu s
giriyor, fakat consul olarak Balkanlardaki Roma ordusunun
bir netice ala- başına geldi. Marcius, Kara ve deniz kuvvetleri
mıyor ile sıkt bir işbirliği olmadan kat'i netice alına•
mıyacağını anlamıştı. Lakin acele bir hareket
yaparak işleri buhrana sürükledi: Filhakika, müttefik donanma
kombine harekat için denizden Mak�donia sahillerine doğru
ilerlerken, o da, kara ordusu ile, Puseus'un mevzi aldığı
Te m p e g e ç i d i n i B a t ı d a n d o laş arak M a k e d o n i a •
ya gir m e ğe mu v a f fa k o l d u i s e d e, ihtiyatsızca
hareket ettiği, yani gerisini emniyete almadığı ve, ikmal işle­
rini de sağlamadığı için i m h a e d i l m e k tehlikesi kar­
şısında kaldı. Ancak, Makedonia kıralı Roma komutanı-
376 ROMA TARİHİ, 1.

nın b u h a l i n d e n i s t i f a d e e t m e s i n i b i l e m e d i : Ge­
çitten bütün garnizonlarını geri alarak Elpeios nehri üzerin­
deki müstahkem mevkilere çekildi. R o m a k om u t a n ı n ı n
i h t i y a t s ı z l ı ğ ı n ı M a k e d o n i a k ı r a l ı n ı n k a r a r s ı z­
l ı ğ ı t e lafi e t m i ş t i. Müttefik donanma gerçi bazı yer­
lere ihraç yaptı ise de, bu, umumi duruma tesir etmedi.
Ordular uzun zaman karşılıklı beklemek zorunda kaldılar.
R om a b u s e n e d e k a t 'i n e t i c e y i a I a m a m ı ş t ı. Ma­
kedonia kıralı ise, o kışdaki duraklamadan faydalanarak, kendi
tarafına geçen I l l y r i a ' 1 ı G e n t h i o s i I e i t t i f a k ya p t ,.
Fakat lllyria'lı harekete geçmek ıçın para istedi. Sonra.
Perseus'un, babasının planı gereğince (s. 368), kendileriyle mü­
nasebete giriştiği Tuna ötesindeki Kelt'lerin (Bastarn'lar)
büyük bir kısım da o sırada nehri geçerek hizmete girmek için
para istediler. Fakat Perseus, cimri ve hasis davrandığından,
h e m B a s t a r n ' l a r ı h e m d e G e n t h i o s ' u d a r ı 1 t t ı.
Böylece etrafta müttefik bulmak gayretleri de boşa çıktı.

Sulh teıebbii.■- Bunun üzerine Makedonia kıralı ·şaşırdı.


. .
lerh Rhodo■ ve Tekrar sulh yapmak ıstedı. Bu hususta bazı
Pergam�n ta- devletlerle temasa geçtiği de işitildi: B i l­
va ■■uta kalkı- h a s s a t a v a s s u t i ç i n P e r g a m o n Kı-
yor ralı Eumenes i le müzakerele r de
b u 1 u n d u ğ u ş a y i a s ı o r t a y a ç ı k t ı. Pergamon kıralı.
belki de, Makedonia mahvolunca Roma'nın elinde tama­
miyle oyuncak olacağını düşünerek, Roma'nın bu sıkıntılı
günierinde, onun kudretini tadil edecek bir anlaşma yapmak
ümidini beslemiş1i. FakJt Roma komutanı Mercius'un da
cesareti kırılmıştı. Ordular kati netice alamıyordu. Hellas'da
Roma ile dost olan fakat harbin uzun sürmesi hasebiyle
zarar gören devletler mırıldanmağa, hatta Roma'nın en iyi
dost:arı bile yüzlerini ekşitmeğe başlamışlardı. İşte, o sıralarda
Boğazlarda seyrü seferin sekteye uğraması meselesini müzakere
için yanına gelen Rhodos elçilerine, Roma komutanı, bu
meyanda ihtimal sulhtan da bahsetmişti ki, elçiler memle­
ketlerine döner dönmez Rhodos, şüpheye düşerek, sulh
tavassutuna kalktı. Lakin Romalı'lar, prestijleri tamamiyle
kaybolmak derecesine düştüğü ve, maA-lubiyetleri Hellen'ler
DOĞU AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 377

arasında hoşnutsuzluk uyandırmış olduğu b u e n k a r an I ı k


z a m a n d a d ah i, c e s a r e t I e r i ni k a y b e tme d i I e r. Ro­
ma'yı yorulmuş sanan fakat aldanmış olan müttefiklerin
çevirdikleri söylenen bu işlere karşı s ü k fit u t e r c ih
e t t i I e r: R o m a ' n , n b u s ü k fi t t a n m a k s a d ı P e r s e­
us ' u e n e r j i k b i r h a r e k e t t e n a l ı k o y m a k t ı. Nite­
kim bunda muvaffak da oldu.
Hülasa, harbin şimdiye kadar geçen üç senesi,
Romalılar
kal'i netice umumiyetle Hellas'a yollanan Roma komutan-
almak için larrnın kabiliyetsizlikleri, Makedonia kıralının
enerjik hare- kararsızlığı ve sebatsızlığı ile çok can sıkıcı
kete geçiyor ve yıpratıcı bir zaman olmuştu. Bunun için
M. ö. 168'de her iki tarafta da bir canlılık göründü. Filha­
kika, bu senenin baharında müttefik donaomasının hakim oldu­
ğu Ege denizinde hiç beklenmedik bir Makedonia filosu or­
taya çıktı ve epeyce zayiat vardirdi. Fakat, Roma tarafın­
dan da enerjik hareketler başladı: Roma, kabiliyetsiz komutan­
larının Doğuda yaratmakta olduğu tehlikeyi anlamış, işe
önemle sarılarak h a r b i b u s e n e z afe r I e b iti r m e ğ e
a
a z m e t m i ş t i. D o ğ u d a s i l h l a r ı n ı n ş e r e f i n i i a d e
v a zif e s i n i şimdi, Scipio'ların disiplinli mektebinden yetiş­
miş, kendisinde hem askert kabiliyetleri, hem de siyasi kdrar
verme kudretini birleştirmiş olan A e m i 1 i us P a u 11 u s 'a
ve r d i. Hannibal harplerinin sıkıntıları içinde büyümüş, prae­
tor olarak lspanya'da hizmet görerek yararlıklar göstermiş ve,
altmış yaşında olmasına rağmen ikinci defa consul seçilmiş
olan b u a d a m i l e, Do ğ u m uh a re b e m e y d a n ı n a
tam bir asker, müstesna bir hizmet ve vazife aşkına
sahip b i r k o m u t a n gelmi ş oluyordu. A e m i-
li us P a u11 us Doğu harekatının aksayan taraflarını
derhal anladı : Ev v e I a o r d u n un a s k e r i k a b i 1 i y e t i n i
y Ü k s e I t t i. Hellen'lere karşı "Hellen dostu,, adını alacak
kadar yerinde bir anlayış gösterdi. Donanmayı Ege denizine
hakim kıldıktan ikmal, ve iaşe yollarını keserek düşmanı
tazyike başladıktan s o n r a, k a r a d a k a t 'i n e t i c e a l a -
c a ğ ı h a r e k a t a g i r i ş t i.
378 ROMA TARIHi. 1.

Pydna muba-
O sırada Perseus Makedonia Güneyinde Elpeios
rebe■l ı Make- nehri vadisindeki kuvvetli mevzilerde müda­
donla mağUlp faada bulunuyordu. Kıral, taarruzun güç olacağı
oluyor düşüncesiyle, bir taraftan dağlara, öte taraftan
da denizin yaptığı bataklığa dayanan bu mevzilerin tahditlerine
boyun eğmişti. Roma'lılar ise serbest hareket etmek gaye­
siyle, başka harp meydanı arıyorlardı: Bunun için cephe­
den taarruz etmeden, Batıdan cüretkarane bir s a r m a m a­
n e v r a s ı y a p a r a k k ı r a 1 ı , m e v z i I e r i n i t e r k e t m e­
ğe ve, harbi açık sahrada kabul etmeğe icbar ettiler. Perseus
Pydna'ya doğru ric'at etti. Roma'lılar takip ettiler ve orada
tamamiyle körfeze sıkıştırdılar. Bu suretle M. ö. 22 Haziran
168 'de, P y d n a G ü n e y i n d e, h e p s i b i r s a a t s ü r e n
kan I ı b i r m u ha r e b e o I d u . Burada Makedonia
kıralı, lskender muharebelerinin aksine, evvela suvari
hücumu yapmadı; bunları ihtiyatta tutmak hatasını işledi.
Phalanks ile yaptığı hücum da Roma cephesini yaramadı.
Roma manipulus'ları gayet hareketli bir taktik ile phalanks'ın
arasına girdiler ve onu parçalayıp dağıttılar. M ak e d o n i a
o r d u s u m Ü n h e z i m o l d u v e i m h a e d i I d i. R o m a 'n ı n
k ı l ı c ı v e d i s i p l i n I i m a n i p u l u s t a k t i ğ i, M a k e d o­
n i a 'n ı n m ı z r a ğ ı n a v e e s k i m i ş p h a I a n k s t a k t i -
ğ i n e ü s t ü n g e I m i ş t i. A r t ı k k a t f n e t i c e a 1 ı n m ı ş t ı .
Üç Ün c Ü M a k e d o n i a h a r b i R o m a 'n ı n z afe r i y l e
bitm i ş t i.

Makedonla
Makedonia kıralı P e r s e u s, ordusunun münhe-
kıralı Per■ eu■ zim olduğunu görünce bir kaç suvari ile m u h a-
e■ lr oluyor r e b e m e y d a n ı n ı t e r k e t t i . B i r kırala
yakışmayacak şekilde canını ve para:;ını kurtar­
mağa çatıştı. Evvela jdare merkezi Pella'ya, sonra da daha Do­
ğudaki A m p h i p o I i s' e k açt ı . Fakat onun için hiç bir ta­
rafta yer kalmamıştı. Çünkü bir kıralın, üzerindeki bütün alamet­
leri atarak tanınmadan kaçmak istemesi Makedonia tarihinde gö­
rülmüş şey değildi. Bundan ötürü soğuk nazarlardan başka bir is­
tikbal görmedi. Or a d a n bi r g e m i y e bin e r e k Samoth­
rake (Semadirek) a d a s ı n a g i t t i. Burada bir mabede sığı­
narak kurtulacağını umdu. Fakat, kardeşini öldürten bu adama
DOĞU AKDENİZ DONYASININ FETHi 379

Tanrılar da yardım etmediler: Perseus, donanma ile adaya gelen


Roma amiraline a i I e s i v e h a z i n e s i y I e b i r l i k t e t es I im
olma k zo ru n d a k a I d ı. Maneviyatı bozulmuş ve, bütün İn·
sanlık şeref ve haysiyetlerini kaybetmiş olan İskender'in bu son
evladı, Roma komutanının zafer alayında zincirler içinde geçiril­
mek üzere, R o m a ' y a g ö t ü r Ü l d ü. O r a d a z ı n d a n I a r d a
es a re t i n a cı e k m eğin i b i r k a ç s e n e y e d i kte n
s o n r a ö l d il, g i t t i.

p dna zaferi- Roma'nın, lskender'in meşhur ordu nizam ını,


!ın mi.nAaı Kynoskephalai ve Magnesia'dan sonra üçüncü
defa dağıtarak Makedonia ordusunu imha ettiği
bu Pydna muharebesinde, aynı zamanda, Hellenistik bir büyük
devlet kıralı da esir edilmiş ve, böylece, b i r h a n e d a n
sönmü ş o l uy o r du. Fakat, Hellenizma hanedan devletleri
yarattığı için Pydna'da bu suretle b i r d e v 1 et d e y ık ı 1 mı ş
bu lu n uyo r du Binaenaleyh Makedonia halkını siyasi bir
inkı raza götürmüş olan bu muharebe, bu bakımdan, Ma­
kedonia'nın kat'ı olarak sukutuna işaret oluyor ve, bu m em-
1 eket v e hal kın t a r ihind e b i r d ön ü m no k t a sı
te ş k il e d i yo r d u. Fakat, Pydna muharebesinde Makedonia
ı::
ile beraber g e h a v z a s ı n ın Ro m a k u d r e t i n e k a r ş ı
s o n b ü yü k m u k a v e me ti d e k ı rı l m ı ş o l d uğ u i ç in,
bu , R oma ta r ihi n d e d e b i r d ön Ü m no kta sı olu-
yordu . Gerçekten, bu muharebe, Roma 'l ı l a r ı n Ak-
deniz' de cihan h ak imiy e t i k ur m a k yolun d a
y a p tı k l a r ı k a t'i n eti c e I i s a va ş l a rd a n b i r i ve,
hatta, denebilir ki bu h ak i m iye t i n k a t' i k ur ulu ş
t ari h i o I d u. Çünkü, bununla artık Doğuda ona karşı
gelecek bir kuvvet kalmıyordu. Roma fi i I en İ s k e n­
d e r' i n mi r a sın a k o nma k ü z e r e i d i. Bundan sonraki
değişmeler, bunun kendiliğinden olan, zaruri neticeleri olacaktı.
380 ROMA TARİHI, 1.

4. PYDNA MUHAREBESİNİN NETİCESİ VE TESiRLERi


ROMA'NIN EGE VE DOCU POLlTIKASINDA YENi
GELiŞMELER OLUYOR.
MAKEDONIA KIRALLIÔI YIKILIYOR VE YERİNE DÖRT
CUMHUl{IYET KURULUYOR.
ootUDA TERÔR VE lS.TIBDAT SiYASETi BAŞLIYOR.

Pydna zaferi­
Pydna zaferi Roma'nın Doğu politikasında
nin Roma'nın bir dönüm noktası oldu. Çünkü bu zafer
Doğu politika­ Roma'ya, buralarda bir an ıçın sallanmış
•••• te■lrlerl görünen endirekt hük:imranlığını daha-
sağlam temeller üstüne kurmak imkan-
larını verdi. Filhakika, Doğudaki kudretleri birbirine vuruştur­
mak ve oynatmak bu dünyada Roma menfaatine yarayan bir
sulh meydana koymamış, dostluk muahedeleri Roma'nın Doğu
devletleri tarafından desteklenmesini tamamiyle temin edeme­
mişti. Rotanın değişmesi lazımdı, ve bunun için daha müsait bir
zaman da bulunamazdı. Bundan dolayıdır ki, o vakte kadar
gevşek bir takım siyasi münasebetler ile Doğuda iş görmüş
olan Roma'nın endirekt hükümranlık politikası, şimdi artık
maskesini atarak, müstekbel i l h a k p o I i t i k a s ı n ı n
h a z ı r I a y ı c ı g � n i ş formları i ç i n e g i r m e ğ e b a ş l a d ı .
Gerçekten, Roma bazı siyasi çevrelererin zoriyle D o ğ u d a
h e n ü z b i r "i l h a k,, i s t e m e d i ğ i i ç i n, ş i m d i y a l n ı z,
o n u h a z ı r l a y ı c ı t e d b i r l e r a l m a k I a i k t i f a e d e­
c e k t i. Parola artık şu oldu.: m ü s t a k b e l h a s ı m l a r yık ı i­
m a I ı, R o m a i l e h a r b e giren d e v 1 e t I e r p a r ç a l a n­
m a I ı, ş ü p h e I i t a v ı r g ö s t e r e n I e r z i 11 e t a I t ı n a
a l ı n m a I ı, b ü t Ün müttefikler z a y ı f I a tı I m a l ı�
d o s t l a r d a i t t i f a k l a r I a b a ğ l a n m a l ı i d i. Bunun
tahakkuku için her vasıta mubah olacaktı. Roma bütün Doğu
devletleriyle bir hesaplaşma yapacak ve yeni rolitikasını uygu­
layacaktı. Hellenistik dünyaya böyle bir müdahele ancak şimdi�
bu zaferden sonra kabil idi; çünkü, ilk defa olarak bu zaferle
büyük bir Hellenistik devlet tamamiyle yıkılmış, Roma'nın
eline geçmiş oluyordu.
DOĞU AKDENİZ DÜNYASININ FETHi 38\

Roma, bu yeni politikayı uygulamağa evvela,


Makedonia 'da
yeni nizam I eline geçmiş ve başsız kalmış olan Makedo-
kırallık parça- nia'dan başladı. Makedonia.'yı her bakım­
lanıyor; mem· dan felce uğ"ratar.ak ve, onun ileride Roma'ya
lekf'!t dört cum- ilhakı keyfiyetini hazırlıyacak bir kompromi
huri�ete ayrı·
formulü bulundu. Aemilius Paullus'un baş-
yor
kanlığında Amphipolis'de toplanan sena-
tor'lar komisyonu da teferruatı tespit etti: Bunlara göre,
artık dış yerlerinden tamamiyle kcrid edilmiş olan Make­
donia, n a z a ri o I a r a k i s t i k Ia I i n e sah i p k a Iı y or,
fakat halkı kudretleri bir arada toplayan k, r a Ilık i I g a
e d i I i yor d u. Memleket, coğrafi inkısamına uygun bir şekilde,
a r a Ia r ı n da s iy a si i r t i b a t o I m a y an, d ört b ö I g e y e
a yrı l a r a k b u r a l a r ı f e d er a t if cu m h u r i y e t l e r
h a I i n d e t e ş k i Ia t l a n dır ı I ı y o rdu. Bunların merkezleri
Amplıipolis, Thessalonike (Selanik), Pella ve Pelagonia'da buluna­
cak ve, her biri Roma ile ittifak muahedeleriyle bağlı olacaktı. An­
cak bu devletlerin, Hellas'daki bazı Birliklerinkine benzeyen f e­
der a t i f anayasaları, o zamana kadar malum olanlardan farklı
idi. Bunlar t e k m e c Ii s I i ve t e m s i 1 i h ü k ı1 m e t şek I i­
n e d a y a n ıyo r d u. Gerçi temsilt hükumet Roma'nın icadı
degildi ; Hellas'da mevcuttu. Fakat burada tatbik edilen şekil
manalı idi. Bir defa, azası tek tek cemaatler tarafından seçilmiş
olan senatus, diğer Birliklerde olduğu gibi, halk meclisinin ka­
rarlarına tabi olan bir organ değildi; t e m sil t s e n a t u s o l a­
r a k ade t a b i r h ü k fi m e t t e ş k i I ed i y o r d u. Sonra,
buradaki devletlerde kıratın fonksiyonlarını üzerine alacak
ve, her sene halk meclisinin direkt reyiyle seçilecek olan hü­
kumet reisleri talimatlarım, ötekilerde olduğu gibi, halk meclis­
lerinden değil, senatus'dan alacaklardı. Yani, senatus'ları daima
elinde bulunduracağını ümid eden Roma, h a Ik m e c l i s Ie r i n d e
y a In ı z b i r s e çi m k u d r e t i b ı r a k m ı ş. b u m e c I i s i h ü­
k fı m e t v a z i f e I e r i n e u y g u n g ö r m e m işt i. Bundan başka,
söylediğimiı Hellen Birlikleri az çok müstakil şehirlerin sun't
toplanışları olmasına mukabil, Roma, müttehit ve mütecanis bir
kütle olan Makedon'ların asırlar boyunca kuvvetli bir hükumet
idaresinde yaşamağa alışmış olduklarını düşünerek, bu devlet­
lerde sık ı b i r m e r k ezi yet c ilik yarattı. Nihayet bu dev­
letler içindeki şehirlerde de, teşrif ve icrar kuvvetleri, her ta­
rafta desteklediği aristokratik zümrenin eline vererek, aris­
tolcratilc-olivarsik reiimler kurdu.
3H2 ROMA TARiHİ, 1.

Fakat, Roma Makedonia'da yalnız bu kadarla


Roma Makedo•
nla 'yı el■temli kalmadı ; memleketin hayatını felce uğratacak
bir ıekilde ilil­ başka tedbirler de aldı : Filhakika, halkın
me mahkum hürriyetine ve toprağına sahip bırakılma­
ediyor sına, örfü, adatı ve hukuku baki kalmasına
rağmen, Makedon'ların askeri bakımdan bir
daha silahlı bir kalkınma yapmasını önlemek için, bütün kale­
ler yıkıtırıldı ve m e m l e k e t s i l a h s ı z b i r h a l e ge t i r i l­
d i. Yalnız, şimal hudutlarının Barbarlara karşı müdafaası için,
hudut devletlerinde milis teşkilatı yapılmasına müsaade edildi.
Sonra, mali kudreti kırmak için, Makedonia halkı her sene
kıra la v e r d i ğ i d i r e k t v ergi n i n y arı s ı n ı R o m a' ya
ö d e m e ğ e m e cb u r e d i l d i . (Roma'nın eskiden beri mağlup
devletlere tatbik ettiği harp tazminatını ödeyecek bir hükumet
kalmadığından bu tedbire başvurulmuştu). Halkın milli hislerini
kırmak ve bir vahdete gitmek imkanlarını yok etmek için, bu
dö rt Cu m h u r i y e t ar a sın d a ev l e n m e l e r (connnbium)
v e t i ca r e t (commercium) y as a k e d i I d i . Bu suretle
kurulan bu d ev I e t l er b irbirinden tam a m i y le
t e c r i d e d i l m i ş o l u y or d u k i, bu, canlı bir vücudü
adeta cansız parçalara ayırmak demekti. Nihayet, memleketin
iktisadiyatına da büyük bir darbe indirildi : Al t u n ve
gü m ü ş m a d e n o ca k l a r ı k a p a t ı l d ı; k e r e s t e ve t u z
i h r a ç v e t i ca r e t i me n e d i I d i. işsizliğin ölüm çanının
çalması ve halkın sistemli bir şekilde fukaralaştırılması demek
olan bu tedbirlerle, Roma, Makedonların bir daha ba� kaldırama­
masını temin etmek istemişti. Filhakika, hanedanı alınan, ordusu
imha edilen, halkı bağları koparılan ve, nihayet. iktisadi
imkanları da kesilmiş olan Makedonia halkının, B ö y-
1 e c e, h a y a t s i n i r l e r i t a m a m i y l e a l ı n m ı ş o I u y o r­
d u . Halk bu .şartlar altında artık eski halinde zor yaşıyabilirdi.

111 rla 6 e bi- Roma, Pydna zaferinin meyvesi olan yeni


uı!ııyorı ç Epel- politikasını Makedonia dışında da tatbik etti:
ros'lu Molo■'lar Filhakika, Roma'lılar, kendilerini Illyria'dan
kale yapılıyor atmak için Makedonia'ya mümaşatta bulunan
Skodra beyi Illyria'lı Ge n t h i o s ile de, bu
muharebe sıralarında, hesaplaşmışlar ve onu, kayıtsız şartsız
teslim olmağ'a icbar etmişlerdi. Şimdi G e n t h i o s 'u n d ev l e t i
DOĞU AKDENiZ DÜNYASININ FETHi 383

d e a y n ı ş e k i I d e Üç e t a k s i m o I u n d u. Donanması Ad­
ria' daki Roma taraftarı Hellen şehirlerine hediye edildi. Bundan
sonra sıra Epeiros'lu Moloss'lara geldi. Bunlar Perseus'un
yıldızının yükseldiği ilk senelerde Roma'dan ayrılarak onunla
beraber gitmişlerdi. Roma'nın tepkisi çok şiddetli oldu:
Mo I o s s' 1 a ra k a rşı i m h a s i y a s e t i g ü d ü 1 d ü. Milli
his leri öldürmek için bir emirname ile Epeiros'da bir günde
y e t m i ş ş eh ir a s k e rl e ri n y a ğ m a v e t a h r ib i n e
b ı rak ı l d ı. Memleket harabez ara döndürüldü. Buradan y üz
el l i b i n k i ş i nin k öl e o l a ra k satı lJı ğı söylenir.
itidali ve insanlığı ile tanınmış Roma komutanı Aemilius
Paullus'un gözleri önünde cereyan eden bu gayrı insant
muamele, o sıralarda J t a I y a' d a a rtı k t ama m i y 1 e
g e I i ş m i ş o I a n b ü y ü k ç i f t I i k I eri n (S. 194) insan
k u v v e t i a ç l ı ğ ı n ı g i d e r m e k içi n y a p ı l m ı ş sistemli
bir hareket manzarasını gösteriyordu.

Roma Hellas·· Pydna zaferi akabinde Hellas Ja Roma'nın sert


daki şehirlere dartıesini yemekte gecikmedi. Gerçi Roma'lılar
ceza veriyor ve hala burasının "hür,, olduğunu söylüyorlardı.
milli muhalefe- Fakat bu "Hellen hürriyeti., artık eski ma­
li imhaya çalı- nasında değildi. Bu kelime şimdi yalnızca ma-
ııyor
halli zayıf bir istiklal ve bir de haraç muafi-
yeti manasına geliyordu. Roma Hellas'ın işlere karışmıyacak
bir durum almasını ve mutlak itaat göstermesini istiyordu.
kıınuıı için burada derhal sistemli bir şekilde bütün m i l I t
h a re k e t l e ri b e r t a ra f e t m e k p o l i t i k a s ı n ı g ü t t ü.
Evvela Her kesi harp içinde Roma'ya takınmış olduğu
durumu isbata mecbur tuttu, ve, Ma k e d o n i a k ı ra l ı n ı n
dostu o l a n v e y a s e mpa t i g ös t e r e n I eri ceza­
l a n d ı rm a k I a ı ş e b a ş I a d ı. Fakat, sonradan yalnız
Roma düşmanları değil, ta ra f s ız l a r d a ş ü p he I i l e r
d i ye cez a g ör d ü l e r. Hatta, Makedonia dosllarını
bulmak işini bahane ederek, devletlerin istiklallerine dahi
darbe vurmaktan çekinmedi. Atina'dan başka hemen her
şehir bunun acısını çekti. Bir çok yerlerde hemşehrilerini ele
veren müıevir ve münafıklar türedi. Roma işlerin çabuk
görülmesini, kendisine tekapu eden bu kişilere tevdi etti.
.384 ROMA TARİHİ. 1.

Mahkemeler faaliyete geçti. Roma'lılara u�aklık etmiyenler


Makedonia dostu diye idam edildi. Bazıları intihar etti.
Bu hususta Ai t o 1 '1 e r ç o k z a r a r g ö r d Ü. Nihayet Ro­
ma'lılar bu şekilden bıktılar. Şü p h e I i o l a n l a r ı n l t a 1-
y a 'ya n a k I i n i ve orada muhakeme edilmesini emrettiler.
Bu, güya bir merhamet nişanesi idi. Böylece bir çok
kimseler ltalya'ya sürüldüler. B� tedbirin fenalığını da e n
ço k A k h a i a B i r l i�i çe k t i. Daha önceki senelerde hep
Roma'nın müttefiki kalmış olan A k h a i a 'l ı I a r ı n s ucu,
m i 11 i h i s l e r i n i n hal a b a k i k a l m a s ı i d i. Fakat
Roma için şimdi bu kafi idi. Bir emirle bunların en i y i
ev l at l a r ı n d a n - i ç I e r i n d e sonradan tarihçi olacak
P o l y b i o s da olmak üzere - b i n k i ş i I t a l y a • y a g ö n­
d e r i I d i. Fakat orada tahkikat falan açılmadı. Böylece
He lle n ze k as ı -bir kaç talihli müstesna- İt a lya
ç i f t l i k I e r i n i n u ş a k o d a i a r ı n d a v e y a ş e h i r s o­
k a k I a r ı n da s ö n d ü g i t t i. R oma a r t ı k He 11 a s'd a
m i 111 m u h a I e f e t i i m h a e t m i ş g ö r ü n ü y o r d u.

Roma Ege 'de


Roma'nın Pydna zaferiyle takındığı yeni durum
. .
yeni tedbirler yalnız Hellas'a karşı olmadı. Yenı politıka
alıyor ve tedbirleri He l l a s d ı ş ı n d a k i d ev l e t-
i e r d e h i s s e t til e r. Roma'nın Makedonia
dostlarını cezalandırması Hellas'dan adalara geçti. Perseus'un
donanmasına erzak vererek Makedonia dostu oldukları
şüphesini uyandıran bazı adalar fena muamele gördü. Bu
arada lesbos (Midilli) adasındaki Antissa şehri tahrip edildi.
D e l o s a d ası h a l k ı h i c r e t e t m e k z o r u n d a bıra­
kıldı ve a d a A t i n a'y a v e ril d i. Atina · burasını yeniden
kolonize elti. Bir çok yerler şimdi hoş görünmek için, hem
Perseus tarafdarlarını tecziyeye, hem de Tanrıçe Roma'ya
mabetler inşasına koyuldular. Hatta Gi r it a d a s ı n d a k i
ş e hir l e r d e n de af ric a s ı n a gelenler oldu.
DOĞU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 385

Roma politikasındaki bu değişmeden bil-


Roma eski
müttefikler1ni hassa Ege ve Anadolu'daki müttefikleri,
de cezalandı- R h o d o s v e P e r g a m o n za r a r g Ör d Ü :
rıyor ı Rhodo• Filhakika, Roma'nın Doğudaki endirekt hüküm­
Anadolu'daki ranlığını baltalayan M a k e d o n i a artık y ı k ıl­
yerlerlal kay-
m ı ş o l d u ğ un d a n k uv v e t l i m Ü t t e fi k-
bedlyor
l e r i n i n h i k m e t i v ü c ud ü k a l m a m ı ş t ı.
Sonra Roma müstakbelde bu hegemonyaya zarar verebilecek baş­
ka kudretler de istemiyordu. Binaenaleyh b un l a r ı n k ü ç ül­
t ü 1 m e s i, s i n d i r i 1 m e s i, z a r a r s ı z h a I e g e t i r i l m e s i
la z ı m d ı. Bütün mesele şimdi kafi bahane bulmaktı. Bunlardan
R h o d o s, yukarda söylediğimiz gibi ( S. 376 ) , iki devlet
arasında sulh olması için teşebbüse cesaret etmiş ve Roma'ya
elçiler yollamıştı. Lakin, el ç i l e r Ro m a'y a g e ld i kl e. r i
za m a n ar t ı k h a r p l, i t miş b u l un u y o r d u. Elçilerin
rollerini değiştirerek tebrikler sunmasına rağmen Roma'lılar,
Rhodos'tan çoktandır şüphelendikleri için, muamelelerini değiş­
tirdiler. Rhodos ihtiyatsız lığının cezasını çekti: Namusiyle yap•
mağa kalktığı bu teşebbüs ona karşı hücuma vesile oldu.
Ha r p i lan ed i le r e k b u a d a c um h u r i y e t i n i n i m h a
e d i I m e s i n i i s t e y e n l e r b i l e ç ı k t ı. Gerçi M. P o r c i u s
C a t o müdahaleleri ile Rhodos'u mahvolmaktan kurtardı ise de,
ceza verilmesinin önüne geçemedi. K h od o s'a a n c a k m e v·
c u d i y e ti n i m u h a f aza m ü s a a d e s i v e r ild i. Rhodos,
hükumet başındakileri değiştirip Roma' dostlarına getirmek,
Makedonia tarafdarlarını Roma'ya teslim etmek zorunda kaldı.
M. ö. 188 'de A p a m e i a k a r a r l a r ı i l e A n a d o l u ' d a
k a za n d ı ğ ı b ü t ün y e r l e r i d e k a y b e t t i. L y k i a v e
K a r i a ş i m d i m ü s t a ki l old u I a r.

Fakat, Rhodos'a indirilen darbe bu kadarla bit­


Roma R hodo■ 'u
lktl■aden ma h• medi. Rhodos aynı zamanda ltalya tacirlelerinin
vedlyor , Doğu ve kapitalist çevrelerinin hased ve kıskançlığ11ıa
Akdeulz'de da hedef oldu: Roma, Rhodos'un Anadolu'daki
kor■anbklar yerlerini elinden alırken, Atina'ya verdiği D e·
ba9lıyor
I o s a d a s ı nd a, Doğu ticaretine de sokulmağa
başlayan ltalya tüccarlarına toplanma yeri olarak, s er -
be s t b i r l ima n y a ptı r d ı. Öteden beri Doğu Akdeniz'in
Roma Tarihi Z5
386 ROMA TARiHi, 1.

en meşhur k öle pazarı olan Delos'da Rhodos'a karşı serbest


bir limanın kurulmasiyle, bu havzanın bütün münakalesi
buraya akmağa başladı. i3öylece, yalnız Rhodos cumhuri­
yetinin varidatının büyük bir kısmını teşkil eden !imar. ve giim­
rük rüsumu azalmakla kalmadı; aynı zamanda buranın Doğu Ak ­
deniz ve Ege için teşkil ettiği merkezi durumu da tehlikeye
girdi. B ıyük bir darbe yiyen Rhodos i k t i sa d e n çök •
m e ğ e b a ş 1 a d ı . v e, D o ğ u A k d e n i z d ii n y a s ı n d a k i
i k t i sa d i v e t i c a r i m e v k i i so n a e r d i . Artık Ro -
ma'nın istediği olmuştu. Rhodos Roma'ya müteaddit müracaatları
neticesinde, n i h a y e t M. ö. 164' d e, z o r l a b i r " d o s t l u k
ve i ttifa k ., m u a h e d e si k o p a r a b il d i. Fakat, Rhodos'un
iktisaden sukutu ve donanmasının küçülmesiyle, önemini Ro·
ma'nın o zaman tahmin ve takdir edemediği k o r sa n l ı k,
D o ğ u A k d e n i z 'i sa r m a ğ a b a ş I a d ı. (Roma, korsanlara
karşı uzun zaman kale olmuş bu devleti mahvettiğine sonra
pişman olacaktır).

Roma Roma, eski dostu ve müttdiki Perga-


Pergamoa'a mon'a da Makedonia 'nın sukutundan sonra
kartı da aynı sert muameleyi yaptı. Artık bu devletin
muamele■lal Roma he sa bına A n a d o l u 'd a naz ı m 1 ı k
değiıtlriyor r o 1 ü n il o y n a m a s ı n a I Ü z u m k a 1 m a­
m ı ş t ı. Roma, kendi eliye büyülttüğü Pergamon'u şimdi endi•
rekt mücadelenin en mahirane usulleriyle k üçü I t m e k v e,
k ı r a l Eu m e s' i de e n fe n a ş e k i l d e h a c ale t e
u ğ r a t m a k ç a r e I e r i ni a r a d ı . Bahane bulmak zor
bir iş olmadı : Filhakika, yukarda söylediğimiz gibi (s. 376),
Pergamon kıratının harp esnasında Roma ittifakına karşı
şüphe duyduğu ve Perseus'la sulh için gizli müzakereler yap­
tığı şayi olmuştu. Kat'i şekilde isbat olunamıyan bu şayialara
dayanılarak, E u m e n e s 'e, R o m a 'y a i h a n e t suçu ı sn a d
e dil di. Romalılar evvela k.ırala karşı bir rakip çıkarmakla en­
trikalara başladılar: Daha M. ö. 167 'de, Pergamon namına Ro·
ma'yı zafer için tebrike gelen kıralın kardeşi Attalos'u kışkırttılnr;
Kırallıktan bir kısmını almak istediği takdirde, kendisini des­
tekliyeceklerini söylediler. Fakat Attalos kardeşine sadık kaldı
ve keyfiyeti kırala bildirdi. Bunun üzerine Eumenes b i z z a t
DOCU AKDENİZ DÜNYASININ FETHi 387

1 ta I y a 'y a g it ti ; f a k a t d a h a B r u n d i s i u m 'd a n g e r i
ç evr i I d i. Roma, Pergamon kıralına karşı hakaret etmişti.
Bu Anadolu'da Roma teveccühiyle yaşıyan E u m e n e s 'e b ü­
y ü k bir d a rbe o l d u.

Roma Eumens'i bundan sonra da rahat bırak­


Roma Perga-
mon'a karıı madı. Pergamon'u küçültmek için, Anadolu'da
Galat'ları ona d Üş m a n d e v l et I eri tahrik etti.
deat e kl ty or Etrafta Pergamon'un büyümesinini çekemeyen
ve bu fırsatı bekleyenler çoktu. Bunların başmda G a l at' I a r
g e l i y or du : Galat'lar zaten, daha Makedonia harbi bitme­
den (M. ö. 168), Eumenes'in buna katılmasını fırsat bilerek,
Pergamon'a karşı -harekete geçmişler, fakat Eumenes'in
o zaman derhal müstevlilere karşı yurümesi üzerine çekilip
gitmişlerdi. Ertesi sene, Eumenes'in artık gözden düştüğünü ve
hakaret gördüğünü haber alır almaz, bu sefer daha fazla kuv­
vetlerle tekrar geldiler. Pergamon kıralı bunlara karşı gene
büyük bir ordu hazırladı. Fakat tam o zaman A n a d o I u' ya
R o m a e I ç i I e r i g e I d i. Ancak bunlar, meseleyi hakem ola­
rak halledecekleri yerde, G a I a t ' I a r a c e s a ret v e rme ğ e
ç a I ı ş t ı l a r. A rtık R o m a' n ı n G a I at 'l a r ı tu ttu ğu
be 11 i o l m uşt u. Buna rağmen Eumenes gene bir cesaret
gösterdi: Galat'ları Phrygia'da mağlup edip def etmeğe muvaf­
fak oldu. Lakin Eumenes'in Galat'ların hakkından geleceğinden
ve, böylece, bunlardan kurtulacağından endişe eden R o m a,
b u s e f e r tekr a r m ü da h a I e etti. Başkalarının arazisine
a
tecavüz etmemek şartiyle G a I at 'I a r a ta m is tik I I v e r di
(M. ö. 166). Pergamon'a da o n I a r ı a r tı k s erb e s t b ı r a k -
m a s ı n ı s ö y I e d i. Eumenes'i Galat'lara karşı kazandığı
zaferin meyvelerinden eden Roma, bu suretle, G a I at ' 1 a r ı n
is t i k la I i n i g a r a n t.i e t m iş oluyordu. Galat'lar bu garanti
altında artık istediklerini yapabilecklerdi.
388 ROMA TARİHİ, 1.

Roma, Perga• Bu işler ve hareketler Eumenes'in Anadolu'­


mon aleyhine daki diğer düşmanlarını da ona karşı fiili
Blthynla ve düşmanlıklara sevk ve tahrik etti. Kendisinin
Bellen 9ehlr• başlıca hasmı olup Galat'ları kışkırtmış olan
lerlnl de tab- B i t h y n i a k ı r a 1 ı il. P r u s i a s d a b u
rlk ediyor f ı r s a t ı k a 'ç ı r m a d ı. Makedonia kıra­
lı nın akrabası olduğu, ve, son harpte pek geç ve pek
cüz'i yardımda bulunduğu için Roma sillesini yiyeceğini tah­
min eden Prusias, Eumenes'in gözden düşmesinden fay­
dalanarak ucuz kurtulmak düşüncesiyle Roma'ya gittiği zaman,
bir kırala yakışmıyacak şekilde azadlı köleler kılığına girerek
müdahenelerde bulunduktan ve kendini affettirdikten sonra,
Roma'lılardan teşvik görerek P e r g a m o n k ı r a 1 ı n ı, daha
orada, B i t h y n i a ' n ı n b i r k ı s m ı n ı a l m a k v e,
s e n a t u s k a r a r ı n a r a ğ m e n, h a 1 a G a l a t ' l a r m e m­
i e k e t i n i t a h l i y e e t m e m i ş o l m a k 1 a itham etti.
Prusias memleketine dönünce, yapılan telkinlerle, A n a d o I u
H e 11 e n ş e h i r I e r i n i d e E u m e n e s a l e y h i n e k ı ş­
k ı r t t ı. Bazı şehirler, Pergamon'a itaat etmedikleri takdirde
Roma'ya hoş görüneceklerini sanarak buna kandılar. Fakat,
Roma'lıların Anadolu'ya gönderdikleri tahkik heyeti, şehirlerin
Eumenes'e ancak dostluğunu tespit edebildi. Çünkü, çoğunluk
Pergamon'un kendilerine, bilhassa Galat tehlikesini bertaraf
etmekle, yaptığı iyilikleri unutmamıştı. Bu hadise, isnatların yavaş
yavaş azalmasına yardım etti ise de Pergamon devleti o
e s k i k u d r e t v e i t i b a r ı n ı k a y b e t m e ğ e, A n a­
d o l u ' y a b i r t e k R o m a a s k e r i g e l m e d e n s a i­
l a n m a ğ a b a ş l a d ı. Eumenes ancak basireti, itidali ve
ihtiyatkarlığı ile devleti M. ö. 159'daki ölümüne kadar sulh
i çinde yaşatmağa muvaffak oldu.
Roma'nın Fakat, Pydna zaferi ile başlayan yeni politika
A nadol e lr
u , lı - yalnız Anadolu'daki büyük devletlerde değil,
lerlyle mtl■a- müstakil Hellen şehirlerinde de hissedildi. Bun-
■ebetlerl de- larla munase ..
bet·ı tAa M akedonıa
. harb"ıne kad ar
" Do■:,!:�,=
ti I
ye - "d o s t l u k ., bağından ileri gitmemiş (s. 350)
"
rlne ittifak" olan Roma, daha bu harbin arifesinde mu­
maalıedelerl amelesini yavaş yavaş değiştirmeğe başlamıştı.
Zaferin hemen akabinde bu hareketi kat'i şe­
killer aldı. R o m a, b u k üç ü k d e v l e t l e r i n, icabında daha
DOÔU AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 389

çok iş görmelerini sağlamak, ve, P erg a m o n i l e R h o d o s'u n


k u d r e t v e p r e s t i i i n i k ı r m a k g a y e s i y l e, ş e h i r l e r i
ke n d ine b a ğ I a y ı p k u vv e t l en d irm e ğ' e, y ani m ü n a ­
s e b e t I eri "d o s t I u k,, ye r i n e "itti f a k., {Joedus) ş e kl in e
s o k m a ğ a başladı. Dostlukların ittifak bağları ile kuvvetlen­
dirilmesi bu şehirlerin harp zamanlarında daha faydalı olacakları
tecrübesine dayanıyordu. Bu ittifaklar önceleri senatus'un
verdiği bir kararla tek taraflı olur iken, yavaş yavaş f o r m e l
m u a h e d e I e r ş e k I i n e g i r e r e k i k i t a r a f l ı a k it­
i e r o I d u. Müsavat esası üzerine yapılan bu muahedelerde
gerçi her iki taraf eşit haklara malik idiler ise de,
Roma'nın büyük devlet oluşu, zımnen bir kuvvet farkını ve,
dolayısiyle, karşı tarafa fiilen üstünlüğünü kabul ettirmiş olu•
yordu. Böyle anlaşmalarla Roma'ya bağlanan şehirler millt
mevcudiyetlerini tamamiyle muhafaza etmek hakkına sahip
olmakla beraber, biY müdafaa harbinde Roma'ya yardım
etmeği, taarruza uğradıklarında Roma'yı çağırmağı, Roma
düşmanlarını memleketlerinden geçirmemeği, onlara herhangi
bir şekilde yard ım etmemeği taahhud ediyorlardı. Böylece
bu şehirler bundan sonra, Anadolu'daki büyükçe - mesela
Pergamon ve Bithynia gibi - devletlerin birbirleriyle olan
münazaralarında, R o m a'n ı n, k e ndi a r z u v e ira d e s in i
y er i ne g e t i r m e k i ç i n k u l l a n d ı ğ ı v a s ı tal a r ol­
dular. Öyle ki, Roma Kartaca ile olan Üçüncü Pön Har­
binde, bunlardan yardım bile isteyebildi. Fakat bu "Dost l uk
ve i tti f a k .. m u a h e d e l e r i, t a bia t i y l e, şe hir l ere de
i sti f a d e I e r sağladı: Bunlar bilhassa, Anadolu'nun Roma
ve Akdeniz memleketleri ile olan dış ticaretinin inkişafmda
büyük amil oldular. (Hatta 1-lellen şehirlerinin bu statüleri
Roma'nın Anadolu'yu ilhakından sonra dahi devam etti).

Mı■ır ve Suriye:
Pydna zaferiyle Roma Doğu politikasının de·
Suriye Roma'- ğişmesinin Hellenistik dünyaya nasıl sirayet etti­
nın me,gullye­ ğini, Roma'nm Mısır ve Suriye devletlerine karşı
tinden fayda­ harpten sonra aldığı durum pek giizel anlata­
lanarak Mı■ır­ bilir. Daha önce söylediğimiz gibi (s. 353), Apa­
la birle,meğe
meia'dan sonra dış ticaret pazarJarı kaybolan ,
kalkıyor
Güney Suriye'deki Şark transit yolları elinden
390 ROMA TARiHİ, l.

giden Mısır, çoktandır Roma'nın kucağına düşmüş, kendi


arzusiyle müstakil bir politika takip edemeyen, adeta Ro­
ma'nın işaretlerine bakan bir devlet olmıştı. Mısır gerçi bir
aralık Güney Suriye'yi kazanmak teşebbüsünde bulundu ise de
muvaffak olamadı. Çünkü veziri tarafından öldürülen IV. S e 1 e u­
k o s 'dan sonra (s. 353), Suriye tahtına, iV. Antiokhos adında,
nisbeten enerjik bir hükümdar gelmişti. Roma'da senelerce rehine
olar ak kalan ve, k ı r a 1 o 1 u r ol m az R o m a i l e m u a h e d e­
y i y e n i I ey e n A n t i ok h o s, bir taraftan memleketi kuvvet­
lendirmek için Batı formlarını almağa çalışırken, diğer taraf­
tan da S u r i y e i l e M ı s ı r 'ı b i r 1 e ş t i r e r e k Do ğ u d a
b ü y Ü k b i r d e v I e t k u r m a k v e, bö y 1 e c e, R o m a 'y a
k a r ş ı b i r m u v a z e n e t e s i s e t mek ç a r e l e r i n i
a r a ş t ı r m a ğ a b a ş 1 a m ı ş t ı: Perseus'un akrabası olmasına
rağmen Roma'ya sadakatini arzederek taciz edilmemek fırsatını
buldu ve, hatta, bu sayede Roma'dan donanma yapmak ve
harp fili yetiştirmek müsaadesini bile alıp ordusunu kuvvetlen­
dirmeğe çalıştı. Nihayet Roma'nın Makedonia ile uğraşmasını
fırsat bilerek, büyük düşüncelerini tahakkuk ettirmeğe, Mısır'daki
taht münazaalarını istismar etmek suretiyle bu devletin başına
geçip onunla birleşmeğe kalktı.

Romamadab •- Antiok hos işte bu ümitlerle M. ö. 169' da


le ediyor, Sari- kendi başına son bir siyasi hareket yaptı :
ye ve Mıaır fil- Mısır'a taarruz etti. Mısır Roma'ya güvenerek
len Roma va■• buna karşı hazırlanmış değildi. Roma ise
■alı oluyor harpte bulunduğundan bu tarafa bakamadı.
Suriye kıralı Memphis'i aldı. Bunun üzerine
Mısır sulh istedi: Güney Suriye hakkındaki iddialarından vaz
geçti. Harp tazminatı vermeğe ve, hatta, Suriye kıralım kıral
naibi yapmağa bile razı oldu. S u r i y e k ı r a l ı bö y 1 e c e
M ı s ı r t a c ı n ı g i y m i ş, S u r i y e i l e M ı s ı r ' ı b i r 1 e ş­
t i r m e g a y e s i n e v a s ı l o l m u ş gö r ü n ü y o r d u. Fa­
kat, lskenderiye halkı bunu kabul etmedi. Antiokhos bunun
üzerine M. ö. 168 'de tekrar Mısır'a geldi ve lskenderiye'ye
yürüdü. Lakin Anliokhos Mısır'ın de facto bir Roma tabii
haline gelmiş olduğunu bilmiyordu. Onun hareketlerini dik­
katle takip eden, fakat müdahaleye fırsat bulamayan Koma,
DOĞU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 391

o esnad�, Pydna zaferini kazanmış ve artık bu işlere gereği


gibi bakabilecek bir duruma gelmiş bulunuyordu. Mısır'da
olan elçisi P u b ti u·ş La e n a s d e r h a l f s k e n d e -
r i y e ö n ü n d e k i S u r i y e k ı r a l ı n a g i t t i ve, h a r b e
h e m e n s o n v e r e r e k M ı s ı r 'ı t a h I i y e et m e s i u i­
t i m a t u m' u n u \ı e r d i. Antiokiıos düşünmek için müddet
isteyinl:e, Roma'lı, kumlara meşhur dairesi_rı} çizerek, ondan
çıkmadan "evet,, veya "hayır,, cevabını vermesini söyledi. Artık
kıral için seçim kalmamıştı. A n t i o k h o s b o y u n e ğdi
v e p e r i ş a n b i r· h a 1 d e M ı s ı r ' d a n ç e k i I d i g i t t i,
Roma Pydna'nın akabinde burada d ip I om a s i s i l a h i ) I e
i k i n c i b i r z afe r d a h a k a z a n m ı ştı. Bununla yalnı�
Suriye büyük d e v I e t o 1 m a k i ç i n y ap t ı ğ' � s o n t e­
ş e b b ü s ü de k a y b e t m i ş o l m u v o r, Roma, Dog•mun
iki büyük devletinin mukadderatına el koymuş ve bunların
fiilen Roma vasali olmaları tahakkuk etmiş oluyordu.

Romanın • yen 1 Hülasa, Roma silahlariyle kazandığı Pydna


it u■
pol lk ı f■- ve silahsız kazandığı bu Mısır zaferleriyle
ı
tlbdat politika• artık Doğunun bütün Hellenistik devletleri­
•• ilhakı hazır• nin mukadderatını mühürlemiş oluyordu :
lıyor Makedonia ortadan kalkmıştı. Seleukos'lar
devleti tezellüle uğramış ve küçülmüş, Mısır Roma'nın kuca­
ğına düşmüş, Pergamon'un burnu kırılmış, Rhodos mefluç
bir hale gelmişti. B u d e v I e t l e r g e r ç i h ala is m e n
.. h ü r ,, , h u k u k e n "m ü s t ak i 1 ,, i d i l e r. Fa k a t de façto
R o m a v a s s a 11 a rı o l m u ş 1 a r d ı. Akdeniz'in yeni büyük
devleti R o m a, a r t ı k a r z u v e i r a d e s i n i h e r t a r aft a
b i r k e I i m e i I e y e r i n e g e t i r e c e k h a I e g e l m i ş t i.
Buna rağmen Roma, uzak menzilli fütuhat politikasının icabı
o l a r a k h a l a i 1 h a k I a r d a n i s t i n k a f e d i y o r d u­
Fakat mağlupların mirasını o kadar maharetle taksim ediyordu ki,
artık hiç bir Hellenistik devlet bir gün gelip de buralarda
hegemonya kuracak, veya Roma'nın endirekt hükümranlığını
baltalayacak bir hale gelemiyecekti. Üstelik Roma. büyüklerin
küçükleri ezmesine veya devletler arasındaki sulh ve sükunu
bozmalarına mani olacak, muhterislerin hareketlerine kar�ı
gelecek ve her an müdahalesini temin edecek tedbir ve vası-
392 ROMA TARiHi, 1.

taları da almıştı. Gerçekten, Akdeniz'de bir cihan devleti ha­


line gelen Roma, iradesini saydırmak için artık hiçbir şeyden
çekinmiyordu. Çünkü korkusu kalmamıştı. R o m a b u
h a v za d a h u zu r v e s ü k u n u t e m i n p e rd e s i a i­
t ı n d'a kendi m e nfa a t le ri n i s a ğ l a m a k i çi n t e rö r�
d e n b :ı ş k a b i r v a s ı t a g ö r m ü y o rd u. Artık müsa­
dereler, yağmalar, tehcirler, köle yapmalar gibi en şiddetli
ceza usullerine bile müracaat ediyordu. B i r za m a n l ar
F I a m i n u s'u n i l a n e t t i ğ i "He 11 e n h ü rri y e t i ., k o­
m e d y ası b i t m e k ü z e r e i d i. Bunun yerine a rt ı k s e rt.
iş k e n c e l i v e k e yfi bir "is t ib d a t p o l i t i k a s ı ,,
k a i m o I m u ş t u. B u d a " I lh a k p o l i t i k a s ı ,, n ı n,.
y an i e n d i re k t h ü k ü m ra n l ı k y eri n e d i re k t h ü­
k ü m ra n l ı ğ ı n y o l u n u a ç a c a k t ı.

E. Hellenlstlk Devletlerle son ■avaılar ve llhaklar


1. ROMA'NIN DOĞU POLITİKASJNDA KAT'İ DEĞİŞMELER OLUYOR.
ENDİREKT HÜKÜMRANLIK YERiNE DiREKT H0K0MRANLIK
BAŞLIYOR.
MAKEDONİA BIF İHTiLALDEN SONRA İLHAK OLUNUYOR
BALKANLAR'DA İLK ROMA EYALETi (PROVİNCİA)
KURULUYOR.

Roma Doğu'da Buraya kadar söylediklerimizden anlaşıh­


dlrekt hilkum- yor ki, Roma, ltalya'nın Doğu emniyetini
ranlık politika· Hellenistik devletlerle yaptığı savaşlarda, ön-
■ına baılıyor ce herhangi bir ilhak yapmadan temin etmek
gayesini gütmüş ve, bundan dolayı, politi­
kasının hedefi de, ta baştan beri, bu dünyaya yalnız endirekt
hükümranlık kurmak olmuştu. Fakat, Doğu'ya .yerleşmeden ,.
bütün mesuliyeti üzerine almadan bu gayeyi sağlamak, bü;ük
ve kontrolü imkansız bu mekanlar karşısında hakikaten bir
cesaretti. Nitekim bu, Roma'yı bir siyasi karışıklıktan ötekine
götürmüştü: Roma mütemadiyen harpler yapmak ve, bu harp­
lerin ardından daima y e n i u s u 1 v e n i za m I a r y a ra t ar a k,.
p o li t i k a sın a y e ni v e ç h e l e r v e re re k, e n dire k t
h ü k ü m r a n l ı ğ ı n ı k ı y m e t l e n d i r m e k zo r u n d a k a i­
m ı ş t ı. Fakat, M. ö. il. a s rın o rt a s ı n d a n i t ib a re n>
az veya çok şuurlu bir şekilde, s iya s t g a y e I e r d e ğ i ş-
DOCU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 393

m e ğ e b ;ı ş l a d ı ve bunların akisleri Doğu politikasında da


görüldü. Zaten daha Pydna zaferinden sonra bunda,
umumi hatları il� adeta müstakbel ilhakları hazırlıyan bir te­
mayül sezilmiş bulunuyordu (s. 380). Şimdi artık endirekt
hükümdarlık politikasının "divide et impera,, prensibi ile
yarattığı ve, ancak güçlükle tululan k uvv et muvazene­
l e r i s i s t e m i n i n b ır a kıl m a s ı n a d o ğ r u k at 't h a r e­
ke t l e r o I d u: Roma vassal devletleri, bundan böyle,
Roma memurları tarafından idare edilecek, Roma'ya maddi
menfaat gttirecak hakiki tabi memleketler haline sokmağı,
yani bunları ilhak etmeği daha faydalı buldu ve, d i r e k t
hükü mran I ı k poIi t ik asının t atbik ine g e ç t i.
Böylece Pydna zaferinden yirmi sene sonra Doğu'da da il­
haklar başladı. Roma fırsatları kolladı : ilk şikar da Makedonia
oldu.
M• ke d ona i 'd a Pydna zaferinden sonra Roma'nın Make-
ayaklanmalar I donia'da yaptığı teşkilat ve aldığı tedbirler,
Andrl■kos ev velce söylediğimiz gibi ( s. 382 ), büyük
kırallığı ihya- bir ümitsizlik yaratmiŞ bulunuyordu. Mem­
ya kalkıyor leketin parçalanması ve iktisadi teşebbüs
kudretinin kırılması ile mütemadiyen fukaralığa düşen halk­
ta, Roma silahlarının açtığı yaralar uzun zaman kanamakta
devam etti. Hisler gittikçe kabardı. Her tarafta kımıldanmalar
başgösterdi : ikinci asrın ortalarına doğru memleke t artık
isyana hazır bir hale geldi. ilk ayaklanma M. ö. 163 'de oldu.
Devletlerden birinde aç halk hükümet adamlarını öldürdü ise de'
bir Roma komisyonu gelerek sükuneti tesis etmeğe muvaffak oldu·
M. ö. 151 sıralarında isyanlar tekerrür etti ve gene bastırıldı.
Çünkü, bu hareketler kuvvetli başlardan mahrumdu. Fakat nihayet
böyle bir adam çıktı: Aslen Batı Anadolu'daki Adramytteion'lu
(Edremit) olup halkın o sıralardaki hislerini iyi anlamış oian
An d r i s k o s adında birisi, k end i s i n e P e r s e u s 'un o ğ: u
s Ü s ü n ü v e r e r e k t a h t a g e ç m e k v e, b ö y l e c e, y ı k ı 1-
m ı ş o l a n k ır a l l ı ğ ı t e k r a r i h y a e tmek i st e d i.
Evvela Suriye Kıralının sempatisini çekmeğe kalktı; muvaffak ola­
madı. Yalnız böyle bir hareketten faydalanmak isteyen T r a k'-
1 a r kendisine y a r dı m e t ti I e r. Andriskos taraftarlariy le
Makedonia'ya girdi ise de, adamları az olduğundan önce pek
394 ROMA T ARİHI, 1.

bir iş yapamadı : Bazı cumhuriyetler Roma zoru ile bunu


süratle memleketten çıkardılar. Fakat Andriskos ikinci
defa, bu sefer daha bir çok Trak beylerinden ve, Kara­
deniz Boğazına yaklaşmakta olan Roma tehlikesini önle­
mek isteyen Byzantion'dan takviyeler alarak, tekrar geldi. 1 k i
c u m h u r i y e t i n o r d u l a r ı n ı m a ğ l u p e t t i . Diğerleri
boyun eğmek zorunda kaldı. A n d r is k o s b u n u n ü z e r i n e
k e n d i s i n i P h i l i p p o s a d i y 1 e k ı r a l i l a!n ett i (M. ö.
150) "Sahte Philippos ,. .

Andrl■ko■ Andriskos ile M a k e d o n i a' n ı n P y d n a


Memlekette mağ Iubiyetin de n so n ra ilk şu u rI u
Roma ldare■lue i s y a n ı p a t l a k v e r m i ş o I u y o r d u. Bu­
karfı mlllt bir nun önemli ciheti, Makedonia'ların k ı r a l l ı ğ ı
hareket ya­ t e k r a r i h y a e t m e ğ e k a l k m a I a r ı idi.
ratıyor
Filhakika, Roma'nın aldığı bütün tedbirler
ve verdiği dilenci sadakası "hürriyet ., , bunlara mlızzam
mazilerini unutturamamıştı : Makedon'lar hala, Perseue'un oğlu
diye çıkan herhangi bir kimseye inanacak kadar k ı r a I l ı ğ a
s a d a k a t l e b a ğ l ı i d i l e r. Gerçekten Makedonia, parça­
lanmış ve kuşatılmış olma,.;ına rağmen, ne millt vahdetini kay­
betmeğe razı olmuş, ne de askeri tradisyonuım unutabilmişti.
Bnndan dolayı geniş bir halk kütlesi hemen onunla birlik
oldu. Andriskos bu hareketi söndürmek isteyen bazı mahalli
kuvvetleri bozdu ve, nihayet, kendi ve taraftarlarının gayretleri
ile, adeta m i I l t b i r k a l k ı n m a y a r a t m a ğ a m u v a f f a k
o l d u. Fakat asıl iş bnndan sonra başlıyordu: !{oma hege­
monyasını atamayan bir kıra! ne yapabilirdi? Onun için Andriskos,
büyük bir vatanperverlik havası içinde, başkomutan oldu ve R o­
m a'nın endirekt h ü k ü m r a n 1 ı ğ ı na k a r ş ı m ü c a d e l e y e
b a ş l a d ı. Birçok Roma'Jıları öldürdü. P. I u v e n t i u s komuta­
sındaki küçük bir R o m a o r d u s u n u m a ğ l fi p e t t i (M.ö.149)
ve, böylece. Roma'lıların isyanı bastırmak uğrundaki bütün
gayretlerini suya düşürdü. Hatta arkadan Thessalia'yı bile
istila etmeğe muvaffak oldu.
oot'.'.iu AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 395

Roma Andrl ■-
Fakat, Makedonia Andriskos idaresindeki
koa'a mağlftp bu son ayaklanmada ciddi vasıtalardan mah­
ediyor, Make­ rumdu ; hele bilhassa R o m a ' y a k a r ş ı b i r
donla'nın ■on h a r b e ç ı k a c a k d u r u m d a d e ğ i l d i.
milli mukave- Kazanılan muvaffakiyetler Roma'nın bu tarafa
metl de kırı- liyıkiy le bakamamasından ileri geliyordu.
lıyor
Çünkü Roma o sıralarda Afrika vP. lspanya'­
daki harplerle meşguldü. Fakat isyan derhal bastırılmazsa,
Roma'nın endirekt hükümranlığı için tekrar cidd! neticeler
doğurabilir, hatta belki de Hellas ve Anadolu'ya da
sirayet edebilirdi. Bundan dolayı Roma, bütün sıkıntılarına
rağmen, C a e c i I i u s M e t e 11 u s komutasında kuvvetli bir
orduyu Makedonia'ya yolladı. Metellus Andriskos'u Thessa­
lia'dan attı ve, sahte kıralın komutanlık ettiği son M a k e d o­
n i a o r d u s u n u, g e n e P y d n a d a , i k i n c i b i r z a­
f e r l e m a ğ l fı p ve m ü n hezi m e t t i (M. ö. 148). And­
riskos oradan doğru ·kendisini destekleyen Trak'lara kaçtı
ise de, bir hain tarafından Roma'lılara teslim edildi. Roma'ya
gönderildi ve orada idam edilei. A r tı k M a k e d o n i a ' n ı n
s o n m i l l i m u k a v e m e t i d e k ı r ı ] m ı ş, m e m l e k e t
t e k r a r ve k a t ' i b ir ş e k i l d e R o m a ' n ı n e l i n e
g e çmi ş t i.

Makedonla Ro-
Roma, yeni politikasının icapları gereğince
ma 'yailhak Makedonia meselesini kat'ı şekilde halletmek
olunuyor, Ro- ıçın bunu fırsat bildi. M a k e d o n i a ' y ı
nıa' nın Balkan- i l h a k e t m e ğ e, k e n d i i d a r e s i a l t ı n a
lar'da ilk eya- a l m a ğ a, k a r a r ve r d i. Roma gerçi daha
let l (pr ovl ncla)
k uru 1 uyor
önce (M. ö. 160) Dalmaçya'dan Arnavutluğa
kadar olan sahil kabilelerini tabi bir hale
koymuştu: fakat Balkanlar'da henüz formel manada bir eyalet
(provincia) tesis etmemışti. Şimdi i l k d e f a o l a r a k b u r a s ı
"M a k e d o n i a eya l e t i ., (provincia Macedonia) adı ile
devlete ilhak olundu (M. ö. 146). Epe i r o s ve Gü n e y
JI l y r i a b u y e n i e y a l e t e i lave e d i l d i. Merkezi
Thessalonike (Sel.inik) olan ye n i M ake d o n i a e y a I e t i,
b u s u r e t I e, B a t ı d a A d r i a d e n i z i n d e n t a E g e
d e n i z i n e v e T r a k y a ' y a k a d a r u 1. a n a n g e n i ş bi r
.396 ROM.'\ TARİHİ, 1.

s a h a y ı k a p Ia m ış o l u y o r d u. Roma artık fiilen Ege'nin


kilit n o k ta l a r ı n d a n o l a n 8 o ğ a z l a r a y a k Ia ş m ı ş
bu I u n u y ord u. Şimdi Karadeniz Boğazında sozu geçen
Byzantion bile korkusuna uğradı. Küçülmek ve Roma süp­
remarisini tanımak zoruııda kaldı.
Roma Balkan'lardaki yeni Makedonia eyaleti
Roma Balkan·
ıar'da yerle,- içinde derhal teşkilata başladı. Memleket
mekle yeni ■o- artık kendi eline geçmiş olduğu için, Pydna
rumluluklar zaferinden sonra uyguladığı i d a r I t a ks i­
yiikleniyor m a t ı k a l d ı r d ı ve, tabiatiyle, o tahdit­
ler de kalmadı. Eski dört bölge şimdi yalnız mahkeme
mıntakaları (con ventus) olarak baki kaldı. Umumi hukuk ve
iktisat bakımından k o m u n a I i d a r e es k is i g i b i b ır a-_
k ı l d ı. Hatta Roma şehirlerden sikke darbı hakkını bile
tamamen kaldırmadı. (Yalnız sikkelere şimdi Roma umumi
valisinin adı konulacaktı). Roma v e r g i I eri d e es k isi
g i b i bır a k t ı. Bunları cemaatlerin kendi memurları topla­
yacaktı. Bir k ıs ım ş e h i r Ie r ve, bu arada bilhassa
Thenalonike (Selanik), Amphipolis, Durrhakhion (Draç) ve
Apollonia (Avlonya) hür ve serbest şehirler statüsü ile na­
z a rt bi r is t i k Ia l e s a h ip k a l d ıl a r. Eyaletin ltalya
ile irtibatını temin etmek için, hem stratejik hem de ekonomik
düşüncelerle, m e m l e k e t i D o ğ u d a n B a t ı y a b a ş t a n
b a ş a k a t'e d e n b i r y o l y ap ı l d ı. Via lgnatia adını
alan bu yol, Durrhakion'dan (Draç) başlayıp Kandavia dağ­
larını geçerek Lgkhnidos (Ohri) götü kuzeyinden Thessalonike'­
ye (Sela.nik) varıyordu. - Bu, sonraları Hebros (Meriç) nehri
Doğusur,daki Kgpsela'ya ( İpsala ) ve oradan da Byzantion'a
uzatılmışllr . Tabiatiyle bu yol Roma'nın burada üzerine
aldığı mükellefiyetlerin icrasını da kolaylaştıracaktı. Çünkü
Roma bu eyaleti kurmakla, aynı zamanda, B a Ik a n Ia r ı n
h amis i v a z i y e t i n e g e ç i y o r, He l l e n d ü n y asının
K u z e y h u d u t Ia r ı n ı b a r b a r Ia r a k a r ş ı - Makedonia
kıralının öteden beri yapageldiği - m ü d afa a v a z if e­
s i n i d e y ü k Ie n m i ş o I u y o r d u. Filhakika, şimdi ilk defa
olarak Ad r i a ö t es i n d e, Ha Ik a n'l a rd a kurulmuş o l a n
d a i mi R o m a i d a r es i i I e, b u m e k a n d a k i b ü t ün
h a rp I e r b i t m i ş o I uy o rdu. Makedonia bundan
sonra - hiç değilse - dört asır bir müddet sulh ve sükfin devri
yaşamağa namzet oluyordu.
DOt".iU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 397

'l. HELLı\.S'DA DA HUZURSUZLUKLAR BAŞLIYOR


ROMA AKHA.İA BİRLICiNİN SON MUKAVEMETİNİ KiRiYOR
HELLAS ROMA'NIN MAKEDONİA VALİSİNİN
NEZARETİNE VERiLiYOR
HELLEN HÜRRiYETi FİiLEN SONA l:.ıdYOR
HELLAS SİYASETEN ÖLÜYOR

Pydna zaferinden sonra Roma'nın Hellas'da


Hellaa'ın duru-
m u fenaıa,ıyor uyguladığı cezalar, yukarıda s öylediğimiz
gibi ( s. 383 ), durumlarda bir düzelme
yaratamamış, aksine, gerek ferdler gerekse devletler ara­
sındaki münasebetleri daha berbad bir hale sokmuştu.
Filhakika, Hellen'ler kalan bu e n u fa k h ü r r i y e t
p a rç a s ı nı d a h a la b i r b i r l e r iyl e k a v ga etme k
s e r b e s t i s i o I a r a k a n l ı y o r I a r d ı. Yalnız fertler ara­
sında değil, devletler arasındaki münazaalar da alabildiğine
şiddetlendi. Bunlara hakem olarak karışan Roma'lılar da mü­
temadiyen yeni yeni düşmanlıklar yarattılar. Mesela iç sıkıntılar­
dan bizar olan ve, ancak, muhteşem mazisinin hatırası ile yaşaya­
bilen Atina'ya bil e, Oropos ile olan anlaşmazlığında (M. ö. 155),
dostluğa rağmen beşyüz talanton ceza hükmetmekten çe­
kinmediler. Bu arada bazı Birliklerin siyasi hayatı söndü.
Şehirlerde iktisat ve ticaret kalmadı. lş kuvvetleri azaldı ve
zayıfladı; mamulat cılızlaştı. Hatta bir çok yerlerde halkın
yiyeceğini tanzim için memuriyetler ihdas etmek lüzumu hasıl
oldu. H ü la s a, R o m a '.n ı n b u m ü d a h a le l e r i i le s i y a si
a n a r ş i gi t t i kçe b ü y ü d ü k t e n b a ş k a iç t i m ai v e
i k t i s a d i b u h r a n l a r d a b i r b i r i n i t a k i p e t t i. Y a n i
H e 11 a s so n bir fela k e t e doğ' r u gi diyo r d u: Dışardan
bakanlar için burada göze çarpan en bariz şey, yalnız, daha
iyi bir geçim için Roma'ya bila kaydü şart itaat eden ve,
kenJi vatandaşlarının ölümünü bekleyen sayıca önemsiz bazı
kişilerın hayatı idi. Fakat, a sıl iç t a r aftak i t a h a m m u r
g örü n m ü yor d u. Ha c ale t ve s efal e t in do ğ u r d u­
ğ' u m i l l i k a y n a ş m a n ı n, R o m a 'n ı n � i h a n hak imi­
y etin e k a r�ı b i r gü n p a t l ak v e rec e ğ i m u hak k a k
gör ü nü yord u.
398 ROMA TARİHİ, I.

Akb • la ,11I ard a


Bu hareket de Akhaia'lılardan geldi. Çünkü
Roma'ya karı• bütün bu badireler içinde H e11 as 'da kend"ısını · ·
nefret ve intl- milli bir varlık olarak hala ayakta tutabilen
kam hisleri ka- yalnız Akhaia Birliği kalmıştı. Geçekten,
barıyor o zamanlar Hellas'da milli hayatın deva-
mı hakkındaki bütün ümitler hep bu birlikte toplanmıştı.
Fakat Roma, milli varlığı en çok temsil eden bıı siyası top­
luluğu da bir türlü elden bırakmıyordu. Yukarda, Roma
müdahalelerinin burada, daha Perseus harbinden önce, nasıl
bir nefret doğurmuş olduğunu anlatmıştık. Hele bil­
hassa biıı Akhaia'lının muhakeme için ltalya'ya sürülmesi(S. 384),
çok fena tesirler yapmıştı. Bunların ltalya'da kaldıkları on
yedi sene içinde Akhaia'da iktidarda kalan Roma dost­
larının, bir Roma'lının yapacağından daha fazla Roma
menfaatlerini gözetlemiş olmasına rağmen, 1 ta I y a ' y a g ö n­
d e r i I e n l e rin f e c i a k i b e t I e r i n i n ve R o m a 'n ı n
m em 1 eket teki zalima ne h a r e k e t 1 e r i n i n y a r a t-
t ı ğ ı n e f r e t v e i n t i k a m h i s 1 e r i hiç a z a I m a m ı ş,
ak s ine d a h a d a f a z l a 1 a ş m ı ş t ı . Roma hislerin
gittikce bu hal aldığını görmüyor değildi. Hatta bir aralık
münasebetleri düzeltmek çareleri bile aradı. Ara bulucu
namuslu elçiler yolladı. Fakat halkın ıztırabı o kadar büyük,
Roma'nın günahları ise o kadar çoktu ki, bir defasında
çocuklar bile sokaklarda elçilere "hainler n diye bağırmaktan
kendilerini alamamışlardı.

Akbala'hlar Roma nihayet, vaziyetleri dtizeltmeğe yarasın


Hellas'dakl diye, getirilen bin kişiden geri kalmış üç yüz
Roma düzenini kadarını M. ö. 150'de Hellas'a geri yolladı.
bozuyorı Spar­ fakat düşündüğünün aksi çıktı. Çünkü, bun­
ta'ya harp il&n ların dönmesi eski muamele ve hatıraları
ediyor
canlandırdı ve, t,urada manevi bir kalkınma
yaratarak Roma'ya karşı şiddetli bir aksülamel uy andırdı.
Dönenler Roma �leyhine olan intikam hislerini müthiş bir
şekilde yükselttiler. O kadar ki, Roma dostu parti itibarını
kaybetti. Sürgünden dönen adamlar iktidara geçti. O
sıralarda ise Roma harplerle uğraşıyordu: lspanya'da tehlikeli
bir galeyan başlamıştı (s. 269). Kartaca ile harp vardı
DOCU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 399

(s. 265); Makedonia'da isyan patlamıştı (s. 393). 1 ş t e.


R o m a'n ı n b u m ü ş k ü l l e r i ç i n d e o l m a s ı v e y u­
mu ş a k d a vra n m a s ı, A k h a i a' l ı l a r ı cesa ret I e n­
d i r d i v e o n l a r ı b ur a d a k i R oma d üz e n i n e a y•
k ı r ı h a r t: k e t I e r e s e v k e t t i. B u n a d a g e n e S p a r t a
iIe ol a n mü naza a I a r s ebep o I d u. Zaten­
bunlar eskiden, Makedonia'nın müdahalesine götürmüş.
ve, memlekete pahalıya mal olmuştu. Şimdi, tam Roma'nın
Doğu politikasının kat'f şekilde değişmeğe başladığı bir
zamanda, daha fena neticeler doğurmak istidadını gös­
terdi: Şöyle ki, o sıralarda Sparta'nın Akhaia Birliği için­
deki hukuki mevkii yeniden anlaşmazlık çıkardı. Durum•
dan memnun olmayan S p a r ta, R o m a' n ı n m ü z a h e­
r e ti n e g ü v e n e r e k, B i r I i k t e n a y r ı l m a ğ a k a I k t ı.
Bu hareket Akhaia'lıları hiddetlendirdi. Roma'nın henüz önemli
işlerini bitirmemesinden mütevellit yavaşlık ve yumvşaklık>
Akhaia'lılarda, Roma'nın kat'i adım atmaktan korktu�u zehabını
uyandırdı. Akhaia'lılaı Birlik reisi D i a i o s' ıı n t a v s iye s i ne
u yara k S p a r t a' y a ha r p açt ı l a r ve mağlüp ederek
yola getirdiler (M. ö. 148).

Roma, Akhala Fakat, tam bu sırada Akhaia Birliğine Roma


Birliğini parça- elçileri geldiler. Çünkü, Roma artık Make-
lamağa kalka- donia isy�nını bastırmış, Hellas'daki bu
yor, Halk isyan münazaaları da kat'i şekilde bitirmek kararını
ediyor vermi�ti. Elçiler Birliğin muhtelif yerlerinden
Korirıthos'a mümessiller çağırdılar. Burada Roma'nın, y a i­
n ı z S par t a'y ı d e ğ i 1, He r a k I e i a, A r g o s ve O r k h o m e­
n o s' ud a A kha i a B ir l iği n d e n a y ır d ı ğ ı n ı t ebl iğ"
e t t i 1 er. Bu, zaten sözde müstakil bir devlet olan A k h a i a
B ir 1 iğin i n a d e ta id a m hükmü id i ve, He 11 e n'I e r in
gizli gizli besledikleri nefret ve düşmanlığın bütün çıplaklığı
ile açığa vurmasına vesile oldu : Kartaca'da olduğu gibi.
h a l k g al e y a n a g ele r e k b u h are k e t e i s y a n e tti.
Kırk sene Roma'dan titremiş olan bunlar şimdi zilletten cesa­
ret almış görünüyordı. Şehirlerde Roma aleyhine kıyamlar
oldu. Korinthos'da Roma elçilerine hakaretler edildi. O sıralarda
Makedonia'daki Roma ordusunun başında bulunan Metellus
400 ROM/\ TARİHİ. 1.

ihtarlarda bulundu ise de, dinleyen olmadı. Hatta, hareket Eubo­


ia'daki KhalHs halkı ile Boiotia'lılarm da iştiraki ile genişlemeğe
dahi başladı. Artık He 11 a s' d a k i t a h a m m u r p a t l a k v e r­
m i ş, n i h a y e t b i r a v u ç He l l e n R o m a c i h a n h a k i m i -
ye t i n e k a r ş ı i s y a n b a y r a ğ ı n ı a ç m ı ş t ı .

Rom a ordu■u Görünüşte Hellen'lerin Hellas'daki Roma dü­


Akh ala'hları zenine karşı kıyamları, hakikatte ise bir is­
oıağlftp ve pe- tiklal savaşı denebilecek olan hareketler R o-
rlıa n ediyor m a ' y a fi i l e n h a r p i l a n ı d e m e k t i.
Kartaca savaşı bitince Roma daha sert tedbirler almak zaru­
retini duydu. A r t ı k h a r p t e n b a ş k a çar e y o k t u. Esasen
o sırada Akhaia Birliği bir vesile de yaratmıştı : Birlikten
Roma'nın teşvikiyle ayrılan Herakleia'yı sindirmek için ordu gön­
dermişti. Bunu haber alan ve, ordusu ile Makedonia Güneyinde,
Thessalia'da olan Metellus, yıldırım süratiyle Herakleia'yı hi­
mayeye koştu. Fakat, Birlik komutanı üssünden çok uzak bir
yerde Roma ordusu ile harbi göze alamadı; geri döndü. Lakin
Roma komutanı Akhaia ordusunu bırakmadı; takip etti ve ni­
hayet Lokris'de Skarpheia'da yakaladı. Yapılan muharebede
A k h a i a 'l ı I a r m a ğ I u p o I d u k t a n b a ş k a B i r l i k k o­
m u t a n l a r ı d a ö I d ü. Fakat Metellus bundan sonra da
durmadı. Artık Roma için sulh değil, milli mukavemetin tama­
miyle imhası lazımdı. Bir kaç küçük müsademeden sonra Thebai
ve Megara da düştüler. Fakat, A k h a i a 'l ı l a r d a ç o k t a n d ı r
i ş i n b i r ö I ü m - k a l ı m m ü c a d e l e s i o l d u ğ u n u a n I a­
m ı ş I a r d ı: Artık erkek, kadın, çoluk, çocuk hepsi savaşacaktı.
Yeni teşkil ettikleri bir ordu ile Korinthos lsthmos'unu kapadı­
lar. Lakin o sıralarda L u c i u s Mum m i u s idaresinde bir
Roma ordusu daha Hellas'a gelmişti. Şimdi lsthmos medhalin­
deki L e ukope t r a'd a He l l e n'ie r l e M u m m i u s o r d u s u
a r a s ı n d a k a n l ı bir m u h are b e o l d u. He 11 e n'I e r i n
o r d u s u d a ğ ı l d ı. B ö y I e c e, He I l e n h ü r r i y c t i i ç i n
y a p ı l a n b u s o n s a v a ş d a, h e z i m e t I e s o n a e r d i
( M. ö. Eylül 146). He 11 a s a r t ık k a t ' i o l a r ak R o­
m a ' n ı n e I i n e d ü ş m ü ş t ü.
DOÔU AKDENİZ DÜNY ASiNiN FETHİ 401

Roma'lılar Roma'nın Hellen'lere olan hiddetini şimdi


Korlatho■'u Korinthos çekti. Daha önce Roma elçilerine
tahrip ediyor hakaret eden bu şehir kapılarını galibe aç-
mak zorunda kaldıktan sonra Roma askarle­
rinin yağmasına terk olundu. Bu sırada ahaliden ölmeyenler
köle olarak satıldı. Zeng:,1 sanat eserleri, Roma'ya ve diğer
ltalya şehirlerine götürüldü. N i h a y e t b i r e m i r 1 e ş e h i r
a t e ş e v e r i l e r e k h ak i l e ye k s an e d i l d i v e b i r
d a h a b i n a e d i l m e s i y asa k o I un d u (M. ö. 146). Bu
suretle, B a t ı'd a Kar t a c a'n ı n t a h r i p e d i l d iği a y nı
sene (S. 268), harp kaideleri ve teamülleri hilafına yapılan bu
ikinci hareketle, D o ğ u d a H e 11 a s'ın d a e n ö n e m l i b i r
ş e h r i h a r a b e z a r a d ö n d ü r ü l d ü. Hellas'ın üç kilit
noktasından biri olup mevkii yeni mukavemetlere kaynak ve
yatak olmağa müsait bulunan bu parlak ticaret şehri
Korinıhos'un tahrip edilmesinde, Roma'nın, bir daha isyan•
karlık etmemeleri için Hellen'lere bir ibret dersi vermek iste­
mesi siyasi ve askeri bir sebep olarak ileri sürülebilirse de,
bunda, aynı zamanda, artık Doğudaki ticareti de ele almak
ihtiras1ndan doğan haset ve kıskançlığ"ın da rol oynadığında
şüphe yoktur. Korinthos böylece, bir zamanlar Doğu ve Batı
denizleri ticaretini elde etmek için Kerkgra (Korfu) ile Potai•
deia'yı mahvetmiş olmasının, talihin garip bir cilvesiyle, belki de­
cezasını çekmiş oluyordu.

H e ila■ 'd a ■1 ya■a,. Bunden sonra bir komisyon gelerek Hellas


Birlikl er kaldı- işlerini tanzim etti. Ilk olarak Hellas,da, hala-
rılıyor. M emle- m e v c ut (mesela Akhaia Birliği gibi) s i­
ket Mak edonla yasi B i r l i k l e r k a l d ı r ı l d ı. (Bunlar
vali■l a ezare- daha sonra gerçi tekrar ortaya çıkacak­
tine verlllyor
larsa da, o zaman ancak dini mahiyette ola-
caklardır.) Sonra, tek tek p o l i s'l e r e y e n i r eji m l e r
d i k t e e d i I d i ve bunların değiştirilmemesi için ölüm ceza­
ları konuldu: Teşrii ve icrat kudretler hep Roma dostu zengin
eşrafın eline verilerek demokratik idareler yerine, kat'i şekilde,
a r i s t o k r a t i k • t i m o k r a t i k i d a r e l e r t e s i s o l u n d u.
isyana önderlik eden Korinthos ile Euboia adasındaki Khal­
kis ve Boiotia'daki Thebai' ın toprakları Roma halkı namına
S- Torilıi 16
402 ROMA T ARlHI, 1.

müsadere edildi ve devlet arazisi (ager publicus) yapıldı.


Fa k a t H e il a s, u m u mi h e y e t i y I e, R o m a'y a i I b a k
o I un m ad ı. Yani Hellas'a bir eyalet (pronincia) statüsü veril­
medi. Y a I n ı z, m e m I e k e t t e k i H e 11 e n C e m a a ti e r i
Thessalonike'de (Selinik) o t u r a n M a k c d o n i a e y a I e t i
u m u mi v a ı s ı n ı n n e z a r e t i n e t e v d i o I u n d u. (Bu­
ranın Akhaia adiyle müstakil bir eyalet halinde teşkilatlandı­
rılması Augustııs zamanında M. ö. 27'de olacaktır).

Hella■'a ••rl­
Bunun sebebi açıktı : Evvela Roma M. ö.
lea yeal nizam 196'da "Hellen'lerin hürriyetini" ilan ettiğini
ve Roma unutamazdı. Buna - hiç değilse - haricen do­
kunmamak, biraz hürriyet bırakıldığını gös­
termek lazımdı. Sonra, böylece lafzen de olsa hür bırakınca,
tekmil Hellen'lerin haraç veya vergi vermelerini de isteyemezdi.
Bunları alamadığı yerde ise idare vazife ve mesuliyetlerini
neye üzerine yüklenecekti? Esasen Hellas'ın bütününün işgali
Rom�'ya siyast bakımdan müsbet istifadeler temininden uzaktı.
Çünkü, bu memleket dağınık ve çok bitkin bir halde idi.
Y a n i R o m a H e l) a s'ı n, g e rı işl eme v e i s t i s m a r
i ç i n h enü z o l g u n bir me y v a o l d u ğ u n a k a n i
d e ğ i l d i. Nihayet, Makedonia umumi valisi hudutları bekli­
yeceği için dış bakımdan, K orinthos bu şekilde cezalandırıl­
dığı ve artık müteyakkız bulunul"cağı için de, iç bakımdan
Hellas'da bir tehlike kalmdmıştı. Bundan d o I ayı R o m a
bu r a d a ş i m d i d e n b i r i d a ri t e ş k i l a t k u r m a ğ a
i h t i y a ç g ö r m e d i. Gerçi bu, Balkanların vahdetini, hiç
değilse formel bakımdan, geciktirecekti. Fakat bu, Roma'nın
Akdeniz'de çözmeğe mecbur olduğu yegane mesele değildi;
hatta en acil olan da değildi.

Görülüyor ki Roma, Hellas'a verdiği bu yeni


Heli-■ fillen
tAbl hale ıre­
nizam ile, şehirlere askeri garnizonlar koyma•
Uyor ve •lya­ dan, buraya mes'ul bir vali yollamadan memle­
■etea Bl&y6r keti elinde tutmak istemiş ve, onu Makedonia
valisinin nezaretine vermekle bunu temin etmisti.
Artık Makedonia'daki Roma subay ve memurları Hellas'daki bütün
hareketleri gözetliyecekti. Fakat acaba Hellen'lerde artık bir şey
DOĞU AKDENİZ DÜ?\YASININ FETHi 403

yapacak hal kalmış mı idi'? Gerçi tek tek cemaatlerin kanunları,


nizamları, örf ve adetleri değişmiyordu : bunlar topraklarına,
idare ve kaza hakkına ·sahip kalıyordu; Fakat, şehirler a r t ı k
k e n d i b aş I r ı n a p o l i ti k a g ü d e m i y e c e k l e r, h a r p
ve s u lh y a p a m ı y aca k l a r d ı. Yan i i s ti k la l l e r i
t a m a m i y l e k o m ü n a l m a n a d a k a l ı y o r d u. Böyle bir
durumda tabiatiyle ancak Roma ile ittifak halinde olan (mesela
Atina gibi) bir kaç şı::hir, biraz parlamak fırsatı nı bulabilirdi.
Nitekim Atina gümüş para basmakta devam ettiği halde, he­
men bütün öteki şehirler bu hakkı kaybettiler. B u arada dini ma­
hallerin statüsüne de dokunulmadı: Mesela Delphoi ve Olympia
gibi mukaddes yerler eski imtiyazlarını muhafaza ettiler. Lakin,
kendilerine tapanları kurtarmayan Tanrıların da artık itibarı
kalmadı ; yerlerini otlar bürümeğe başladı. Hulasa, Roma'nm
Hellenistik devletleri ezmek suretiyle bu mekanda e n d i r e k t
h ü k ü m r a n I ı ğ ı n ı t e s i s e y l e m e k u ğ r u n d_ a ri e z a­
m a n d a n b e r i u c u z b i r va sıt a o l a r a k ku l l a nd ı ğ ı
"H e 1 l e n h u r r i y e ti ,, t a m a m i y l e l a f t a k a I m ış t ı. bu,
Hellen'lerin de iura R o m a 'ya t abi o l m a s ı h a l i nd e n,
a nca k gö r ü n üşte b i r f a r k gö s t e ri y o r d u . iş
y a l n ı z b i r f o r m m e s e l e s i i d i . Ç ü n k ü, H e l I a s ' ı n
r e s m e n b i r e y a I e t o l m a d ı ğ ı k a 1 m ış t ı ; de facto
R oma'n ı n e l i n d e i d i: H e l l a s a r t ı k s i y a s e t e n
ö l m üş t ü.

Hella■'ın yeni Fakat, Roma'nın Hellas'a verdihi 6 bu yeni


durumunun nizam neticesinde Hellas'ın siyaseten ölmesi ile
mAna•• ı .116•- a r t ı k A v r u p a k ı t 'a s ı n d a k i H e 11 e n •-
takll •lya•I I e r i n m ü s t a ki l t a r i hi s o na e r miş
tarih bltlydr olu y o r du. Gerçi Sicilya'dan Ganj nehrine
kadar olan yerlerde hala Hellen'ler vardı; fakat o zamana ka­
dar müstakil H e 11 e n t a r i hini y a r a t m ış o I a n Avr u p a
H e l I e n•ı i ğ i a r t ı k t a ri h y a p a m ı y a c a k t ı : B u t a ri h
mü t h iş ve kan l ı s a h ne l erl e R oma t a ri hi i çine
gi ri y o r du. (Bundan sonra Hellen'ler yalnız kiiltür kıymetleri
göstereceklerdir). Bu büyük Hellen tarihinin kapanmasındaki
sebepleri araştırırken, ne kadar tek taraflı kalmak istenirse
istensin, bunda yalnız m Üs tevI i l e ri, y ani Roma •ı ı I arı
404 ROMA TARiHİ. 1.

mes 'u l ve k a b ah a t li g ör m ek k a b il deği ldi r . Gerçi


H e11e n ' lik b ir b ak ı m a R o m a 'n ı n f Ü t uh a t ih­
t i r asını n k ur b a nı o I m u ş t u. Fakat , söylemek lazımdır ki,
burada Hellen'leri n de b üyük kabahati vardı. Filkakika,
Ro ma'nın Hellas'ı bu hale sok masına kadar ki olaylar göz­
önüne getirilirse görülür ki, Hell e n ' l er ad et a m e z ar­
İ arını k endi elleriyle k a z m ış lar, k a s apla­
rını k e ndil eri se ç e n ko yu nlar h a l ine g el miş­
i er di. Leukopetra muharebesi sıralarında ar t ık s iya s 1
m e v c u diye t l er inin s o nu n a v ar m ı ş , k e n di m u­
k ad derat l arına dah i h ük mede me yecek duru m a
dü ş m ü ş b u I u nu y o r l ar dı. H a l b uk i t arih, k e nd in i
idare ede m e ye nleri n idare edil m eğe m ah kum
o l duk l arı n ı, i l eri s i ni göre miye n l e rin daim a h a­
di s elere ve t esadüf 1 ere b o yun eğ mek zorunda
kaldıklarını, anarşinin bir zamanlar vatanperverlik leri i le kahra­
manlık mertebesi ne çık mış kişileri bile k ölelik sevi ye­
s i ne i n di rd i ğin i, sa2ısız misal lerle göstermişti. O zaman
da i şte tamamiyle dejenere bir hale gelmi ş , anarşiye düş m üş
olan H e 11 e n 'I er, ileris in i g ör t: m edil er. Roma'nın
o n I arı h i s s e t t ir m e de n k e n di h ü k ü m ra n l ığı a i­
t ı na al ma ğa ç a l ı ş t ığı n ı a n I a y a m a dılar . B i r b ir-
1erini yiyip b it irerek o nu n eline d üşt ü l er. R o ma
ise ya rım ası r da n b eri b u nu h a z ırla mı ş t ı : R o­
m a I ll y r i a h arpi e ri n de, s ırf H e l I e n 'le ri b u k o r­
sa nlar da n k urt armak ı ç ı n Adria s ah il lerine
g e l diği ni sö y I e yerek B a Ik a n l ara yerle ş m iş t i .
M ak e do nia ve Suriye h a rp I erinde ise "He il e n
h ürriyet i., ni m üda faa tera n esi i le b ura da e n­
direk t h ük ü m dar I i ğı nı t e s ise ç alı ş t ı. F ak a t
M ak edo nia , A na dolu, Suri y e ve Afr i k a 'dak i
m uk a v e m e t I er ye re seril dik t e n s o n ra, ar t ık
k o rk u s u k al m a dığı iç i n, is t ib da da b a ş la y ar ak
direk l hak imi y e t ini h a z ırla ma ğa k ol yu du • Ş im ­
di de o nu fiile n k ur mu ş o I d u.
DOÖU AKDENiZ DÜNYASININ FETHt 405

3. EGE DOÔUSUNDAKi BÜYÜK HELLENISTIK DEVLETLER VE ROMA


ROMA SURIYE'YI PARÇALAMAK iÇiN FELESTİN'DE YAHUDİ
DEVLETİ KURUYOR
MISIR'IN SURiYE iLE BiRLEŞMEK GA YRETLELERİ BOŞA GİDİYOR

Ao tiOkh 0■ ,DD Suriye Kıralı IV. Antiokhos Mısır'ı ele geçir-


F el e■tln'de mek için yaptığı teşebbüsten, Roma nın bir
Hellenlzma emri ile, eli boş döndükten (S.390) sonra,
polltika■ı • Ya- memleketindeki karışıklıkları düzeltmeğe ça­
hadller l■yan lıştı ve, bilhassa, Felestin'in durumu ile meş-
edly6r
gul oldu: Çünkü burada Yahudiler çoktandır
huzursuzluk yaratıyordu. F e l e s ti n'i n, a nca k y a h u d i-
1 e r i n H e l l e n k ü l t ü r ü n e t a m a m iyl e t e m si l i i l e
h u z u r a k a v u ş aca ğ ı n a kani olan Antiokhos, burada
s i s t e m l i b i r H e 11 e n ) e ş t i r m e p o 1 i t i k a s ı n a b a ş-
1 a d ı: Eski itikadda olan Yahudiler yanında kendine
zahtr olanlardan, hellenistik reformlar isteyen bir parti
meydana getirdi ve, bunlara Kudüs'de bir Hellen gym­
nasion'u yapmak müsaadesini verdi. Fakat, eski itikadda
olanlar Antiokhos'un düşmanlariyle birleşince, kıra) bun­
ları kat'i olarak tedip yoluna gitti: Kudüs'de bir Hel­
len şehri kurdu. Sonra bir emirle Yahudilerin örf ve adet­
lerini menetti. Kudüs'deki Yahudi mabedini Zeus mabedine
tahvil ettirdi. F a k a t K ı r a I b u t e d b i r l e r l e ist e d i­
ğ i n i e I d e e d eme d i. Çünkü yaptıkları, Yahudilerin dini
fanatizma içinde birbirlerine daha fazla sarsılarak galeyana
gelmelerinden başka bir işe yaramadı. Gerçekten, Yah u d İ•
1 e r d e r ha I i s y a nı a m u k a b ele e t t i I e r. Dini ve milli
bir heyecan içinde mağlup edilmez bir hal aldılar, Antiokhos
ise Yahudilerin kuvvetini ve bu hareketin şümulünü layıkiyle
anlayamadı. Üstelik isyanı te'dibe veliahdını bırakarak Doğudaki
işleri düzeltmeğe gitti. Fakat, o yok iken veliahd mağlup oldu
(M. ö. 166/5). Emirnamenin de geri alınması zarureti hasıl oldu.
406 ROMA T ARIHI, 1.

Roma Suriye'yl Fakat, Felestin'deki işler bu kadarla bitmedi.


parçalamak ı- Antikhos Şarkta ölünce Roma müdahaleye
çln Feleatln'de başladı. Roma önce, ltalya'da rehine bulunan
bir Yahudi dev• meşru varis D e m e t r i o s'un tahta geçmesine
letl kuruyor mani oldu ve, henüz dokuz yaşında olan V.
Antiokhos'un kıral olmasını temine çalıştı. Mümessili Gn. O c -
t a v i u s 'u bile kıral naipleri arasına sokturdu. Arkadan bunu
fırsat bilerek, Suriye'nin Apameia hükümlerine sıkı sıkı riayet
etmesini ve yeni yaptığı donanmayı yakmasını talep etti. Fakat
Roma mümessili Suriye'de öldürüldü. Bunun üzerine Roma, S ur i­
y e'y i içt e n y ı k m ak içi n Y a h u d i l e r i F e l e s t i n'd e
b i r d e v l et k u r m a ğ a t a h r i k e der e k o n l a r a
h e m e n k ü I t h ü r r i y e t i g a r a n t i e t t i . Bu suretle
Roma'nın istediği oldu : Felestin'de Suriye'yi tamamiyle
zayıflatacak müstakil bir Yahudi rahipliği ve devleti mey­
dana geldi ( M. ö. 163). Yeni kıral bunu tanımak zorunda
kald.

Roma Surlye'yl Bundan sonraki Suriye tarihi, devleti inkıraza


zayıflatırken doğru sürükleyen sülale ve taht münazaa­
mtlatakbel lariyle iç ve Dış karışıklıkların tevalisinden
dtlımanı Part­ başka bir şey değildir. Filhakika, M. ö.
ları kuvvet­ 162'de Roma'dao kaçan Demetrios'un Suriye
lendiriyor
tacını elde etmesi üzerine Yahudilerle tı::krar
savaş başladı ise de, Suriye ordusu gene mağfop oldu.
Kıral bir taraftan Roma'ya baş vururken öte taraftan Yahu­
dilere yeniden hücum ederek onları sindirmeğe çalıştı.
Fakat başka gaileler bir muahede ile tavizler yapmağa
icbar etti (M. ö. 160). Çünkü, bu sıralarda Suriye'nin Medid sat­
rapı istiklal ilan etmiş (M. ö. 161) ve Roma da bunu tanımıştı.
Arkadan Güney-Doğu Anadolu'daki Kommegene de baş kal­
dırdı. Fakat Hellenistik Suriye devletine vurulan darbelerin en
büyüğü Part'lardan geldi. Filhakika, Doğunun yerli halklarının
Hellenizma'ya karşı bir reaksiyonu olarak kurulmuş olan P ar t'-
1 a r d e v I e t i, m ü t e m a d ı h ü c u m l a r i y l e S u r i y e 'y i
f e n a h a I d e s a r s m a ğ a b a ş l a m ı ş t ı. Part'ların başında
o sıralarda I. M i t h r a dat e s bulunuyordu. Part'lar bunun
idaresinde Suriye'den hayli arazi kopardılar. M. ö. 142 'de
DOCU AKDENİZ DÜNYASINJN FETHİ 407

Mezo potam ya'ya ve Bab y l o n'a g irdiler. Suriye kıralı il .


Demet r io s bunlara kar şı yapılan bir muharebede esir
düştü. Nihayet dev let o hale geld i ki M e z o p ot a m y a
k at 'i o la r a k P a r t 'l a r a te r ke d i l d i ( M. ö. 130 ).
Part'lar Dicle kenarınd aki Saleukeia'da mer kez kurdul ar .
Es k i büy ü k Se l eu k o s' l a r d e v let i a r t ı k ya l n ı z
S u r i ye s a h i11e r i y le k ü ç ü k b i r kı s ı m Me z o p o­
t a m y a ' y a i n h i s a r e d i y o r d u. 8ö y le c e, bir t a r a f­
t a n R o m a ' nı n m ü d a h a l e 1 e ri, öt e t a r a f t a n d a
b u n u fı r s at bile n Part'l a rı n h ücum l a rı ile•
S u riy e d e v 1 e t i n i n p a r ç a l a n m a sı t a b a k k u k et-
m i ş, b u n d a n k o p a n y e r le r de b ü y ük P a r t
d e v le ti ni n k u r u l m a s ı ile d e, He 1 1en i s t i k k üi­
t ü r e k a r şı D o ğ t1 n u n z a fe ri b e 1i r m i ş o I u y o r d u.
Fa k at R o m a, Doğ u' nu n 8 at ı d ü n y a s ı ha k i m i­
yet i ne, y a n i H e l l e n iz m a' y a k a r ş ı bir rea k si­
y o n u o I a n b u P a r t d e v I e t i n i n, S u r i ye he s a b ı n a
v e z a r a rı n a b u k ad a r b ü y ü m e s i ne g ö z y um­
m a k l a, Doğ ud a ke ndi sine is t i k b a Iin büy ü k
d ü ş m a n ı nı d a y a r at m ı ş o I u y o r d u.

Mı■ır Kıralı M ısır'a gelince: Roma diplomasisinin Pyd na


devletini Roma zae f rin den so n ra Suriye'nin elin den kurtar­
halkına mira■ dığı Mısır, harplerden zayıf düşmüştü. Üstelik
bırakıyor, '.\1. ö. 164'den beri burad a kıral kar deşler
E kat bir ne-
a arasında anlaşmaz ı l k ta baş göstermişti. Bun­
tice çıkmıyor )ardan P I o l a m ai o s E ue r g e te s - namı
diğerle Phy s ko n - ad lı küçüğü, ağabey isi P t o l a maio s
P h i 1 o met o r ' u zorla memleketten dışarı atmıştı. Bunun
üzerine b ü y ü k R o m a' y a m ü r acaat et t i. Roma da
müzaheretini esir gemedi. Filhakika Roma politikasının
en muv af fak olmuş taraf l arından biri, - tıp kı lng il iz'lerin
Hindistan 'da yaptıkları gibi- fethedilen veya Rc;ma men faat
mıntakasına giren )er e l ri, kendisine hizmet ar zeden yer l i
hükümdarlara bırakarak ora]arı Roma iradesine göre
idare ettirmak o l muştu. R o m a b ö y l ece, g ö r ü n ü ş d e k i
1 s t i k 1 a l v e l a f z i h ü r r i ye t i ç i n d e, b u de v Ieti e r i
408 ROMA TARIHi. 1.

tabi I e, me n zile sine in d irmiş o luyordu. B ura d a d a


fırsa tı k açırma dı. Philometo r'u Roma'lı hakemler ile be­
raber Mısır'a yolla dı . Hakemler b ir t ak sim y ap arak ,
a ğ a b e yinin Mı sı r ve K ı b rı s'ı , k ü ç ü ğ ü n d e K y­
re ne 'yı a lmas ını k ararla ştır dı lar. Fakat bu arada
Roma bakımından çok önemli hadise ler cere y an etti. Kü çük kar­
deş, devletten büsbütün atı lmaması için Mı sır'ı n mu k a d d e­
rat ı ha k kın d a Roma 'ya muazzam tavizatta bu lundu :
Euergetes, M. ö. 162'de Roma ile giz lice bir anlaşma yaparak her
hangi b ir s u i k a s t k arşı sı n d a ve vari ss iz ö I me si
ha I in d e, R o ma ha l k ı nı n M ı sı r t a c ve t a ht ın ı
t e va rü sü nü vasiy e t e t t i . B u, b i r h e 11 e n i s t ik
k ı r a l ı n d e v l e t i n i R o m a ' y a b ı r a k t ı ğ ı i l k va s i­
y e t n a me i d i. Ancak, M. ö. 155'de açığa vurulan bu vasi­
yetname deki a rzu l ar hi ç y erine g e I m e d i. Çü nk ü, iki
kardeş sonradan anlaştıla r ve, büyüğü Philometor kü çüğünden
önce öldüğü için kü çük bütün Mısırı e le ge çirdi. Üste lik
n e su i k a s t e u ğr a d ı ; ne d e va ri zs i z ö I d ü : Fakat
ha dise esasen bir vassal devlet o lan Mı s ı r 'ı n, R om a'n ı n
tamamiy le e line d ü şme sine nası l ramak k a I d ı ğı n ı ve ,
R o ma 'nı n e n d i re k t h ü k ü mran I ığ ı nı k u vve t l e n­
d ir me k ve d ire k t hü k ü mra nt ığını ha zır l ama k
iç in ne k a d ar şu ur l u ça l ı ştığ ı nı g ö st e rme si
it i b ariy l e ö ne m l i b ir mahi y e t t a şı y or d u.

ilı■ır,ın 5 ur1ye Mamafih, büyük kardeş Pto lemaios Philometor da


ile blrle,mek devletinin istikba li bakımından bazı hayati ışler
teıebbil■ü de görmeğe gayret etti. B u nların en önemlisi, R o-
Roma ylızftn- ma 'nı n 8 a tı 'd a Kart a c a i I e me ş g u l
den akim o l d u ğ u b i r s ı r a d a, i n k ı r a z h a l i n d e k i
kalıyor .
S u rı. y e d e v 1 e t .ı n d e n G u" n e y S urı y e 'y .ı
a lma k hare k e t ine g i rişme si o l d u. Pto lemaios, kuvvet li
bir o r d u i I e S nri y e'y e g ir d i v e, h a t t a, ta d e v I e t
merk e zi Antiokheia'ya (Antakya) k a d ar b ile g it t i. Bura ­
da hüsnü kabul de gördü ve, anarşiyi düze lte cek ye gane adam
sanı l arak, or d u ve h al k t ar afı n d a n "'A sia kıra Iı ,,
i lan e d il d i. Bu suret le b ir h ü k ü m d a r, b u ik i H e 11 e­
n istik d e v I e t i, Mı s ır ve S ur i y e 'y i, adeta b ir I e şt ir-
DOc'.İU AKDENİZ DÜNYASiNiN FETHİ 409

miş, b i r z a m a n l a r S u r i y e k ı r a l ı n ı n r ü y a s ı n a g i r e n
ş e y (s. 389), bu s e f e r t e r s i n e, M ı s ı r k ı r a l ı t a r afı n­
d a n t a h a k k uk e t t i r i 1 m i ş o l u y o r d u: Fakat, o sıra­
larda bir taraftan Kartaca'nın, diğer taraftan Korinthos'un
düşmeleri Mı s ı r k ı r a l ı n ı, b u r a d a k i b e k I e n m e d i k
m e v k i i n in s e m e r e l e r ini a l m ada n g e r i d ö n m e ğ e
m e c b u r e t t i. Ç ü n k ü a r t ı k R o m a s e r b e s t k a l m ı ş,
P h i l o m e t o r d a, O o ğ u H e 1 1 e n i z m a d ü n y a s ı n ı
te ş k i lat l a n d ı r m a k v e R o m a'ya k a r ş ı b i r l e ş t i r i p
m ü t t e h i d b i r c e p h e k u r m a k i ç i n ç o k g e ç k a 1-
d ı ğ ı n ı anl a m ı ştı . M ısır kıralı Roma'nın sert elini hisset­
meden ve, Perseus veya Andriskos'un akibetine uğramadan çekil­
meğe başladı. Suriye'li hasımlarına karşı dönerken bir muharebe
daha kazandıktan sonra yaralandı ve öldü. B ö y l e c e b i r
M ı s ı r - S u r i y e b i r I e ş m e s i, R o m a y ü z ü n d e n, d a h a
d o ğ m a d a n s ö nmü ş o l d u.

4. PERGAMON DEVEETİ VE ROMA


SON PERGAMON KIRALI 111. ATT ALOS DEVLETİNİ ROMA
HALKINA MİRAS BIRAKIYOR
ANADOLU'DA İSYAN ÇIKIYO� VE ROMA İSYANI BASTIRARAK
BATI ANADOLU'YA YERLEŞiYOR
ANADOLU-DA İLK ROMA EYALETi KURULUYOR

Pergamon K•· Anadolu·da ise, elindeki imkanlarla Perga-


ralı ıı. Attıı,lo■ mon'u V. yüzyıl Atina sının devamı haline
da Rôma ile getiren ve, Roma'nın bütün yaptıklarına rağ­
do■t geçinme- men hükumetini şerefle bitirmeğe muvaffak
te çahııyor olan Kıral il. Eıımenes M. ö. 159'da öldü.
Ölümünden bir kaç sene önce bir cocuğu
evlatlığa almıştı. Kendisinin ihtimal gayrı meşru oğlu
olan bu çocuk o sırada on yaşında idi. Karalın kar­
deşi Attalos naip seçildi. Fakat Attalos naiplik değil bilfiil
k ı r a l l ı k e t m e ğ e b a ş I a d ı ve, prens reşid ol unca da,
mevkiini terketmedi. Uzun seneler kardeşinin sağ eli hizmetini
görmüş, Roma'nın entrikalarına uymadığı için "s a d ı k,, (phi­
ladelphos) lakab ı nı a I mı ş olan il. Attalos, iktidara
geçtiği zaman olgunlaşmış ve, hatta, ihtiyarlamış bulu-
410 ROMA TARiHİ, J.

nuyordu. Uzun tecrübesi dirayet ve basireti ile ölünceye kadar


Pergamon devletini muvaffakıyetle idare etti.

Roma, Blthy- Fakat il. Attalos da hükumeti başında pek


nla kıralını rahat bir zaman geçirmedi: Anadolu'daki
Attalo■'a karı• politikası kıralları birbirine yedirmek ve
da oynatmağa böylece zayıf düşürmek olan R om a , il.
devam ediyor A t t a l o s ' a k a rşı, ş i m d i d e g e n e,
Bit hynia kıralını d estekleyen hareketler
y a p t ı. Daha tahta geçtiğinin ikinci senesinde Attolos'a
Roma'nın teveccühünü kazanmak isteyen il. Prusias, musallat
oldu (M. ö. 157). Attalos gayet dürüst davranarak dcrha
Roma'ya mı:iracaat etti. Fakat Roma, elçileri vasıtasiyle hiç
tesiri olmayan zahiri bir müdahale yaptı. Bundan cesaret
alan Prusias arkasından tekrar (M. ö. 155) Pergamon'a
taarruz etti ve memleketi istilaya başladı. Attalos'un müra­
caatına rağmen Roma gene aktif bir harekette bulunmadı;
daha ziyade adet hükmüne giren bir tahkikat heyeti gön­
dermekle iktifa etti. Romn iki tarafın da zayıflamasını istiyordu.

Roma muvaze- Fakat, bu arada işler Roma'nın arzularını aşma­


nenin bozul- ğa başladı : Bithynia kıralı, Attalos'u hile ile
mama■ı için mağlup ederek Pergamon şehrine kadar
tahrikleri bıra- geldi ve, şehir dışındaki Athena Nikephoros
kıyor mabedini yaktıktan sonra Lydia'nın Kuzey
kısmını, ta Thg ateira (Akhisar) ya kadar kasıp kavurdu.
Memleket fena zarar gördü. Bunları gören ve, burada
de v l e t l e r i n z a y ı f l a m a s ı n ı a r z u e t e m ekl e b e r ab e r
kudretler muvazenesinin bozulmasını da istemeyen Roma,
şimdi sert bir müdahaleye kalktı: Bir taraftan Prusias'a
üçüncü bir heyet yollayarak hareketlerini durdurmasını,
a k s i t a k d i r d e i t t i f a k ı n b o z u I a c a ğ ı n ı b i I d i­
r i rke n, d i ğ e r t a r a f t a n d a A t t a l o s ' a h u d u t­
t a r ı n ı m ü d a f a a ı ç ı n o r d u s u n u k u v v e t I e n d i r­
m e s i n i söyledi. Sahil şehirlerine de Bithynia kıralına
müzaheret etmemelerini haber verdi. Esa s e n P e r g a m o n
k ı r a l ı ç o k t a n d ı r b u i ş I e r d e n b e z m i ş t i. Roma'nın
DOÖU AKDENiZ D0NYASININ FETHİ 411

bu durumundan vaziyeti anlayarak b ütü n k u v v e t i y 1 e


d e r h a I h a r e k e t e g e ç t i . Attalos kara ordusu ile Bi­
thynia'lılara karşı yürürken, kardeşi A t h e n a i o s da Pergamon
ve müttefik donanmalariyle düşman sahillerini tahrip etti.
Prusias nihayet sindi. Dördüncü defa gelen Roma heye­
tiyle yapılan müzakereler sonunda aidığı yerleri iade etmek,
a r a z i l e r i n i t ahr ip e t t i ğ i ş e h i r l e r e v e A ttalo s ' a
t a z m i n a t v e r m e k m e c b u r iy e t i n d e k a l d ı.

Bundan sonra bir müddet iki memleket ara­


il. Attalo■'an
hizmetleri sında hadise olmadı. M. ö. 150 sıralarında
Prusias'ın oğlu N i k o m e d e s babasının elin­
den tacı almağa kalktığı zaman, uzak görüşlü Attalos fırsatı
kaçırmadı ; Nikomedes'i destekledi ve bununla birlikte Prusias'a
karşı sefere dahi çıktı. Prusias Roma'ya müracaat etti ise de,
barışmak tavsiyes inden başka bir cevap almadı. Nihayet M. ö.
l 49' da N i k o m e d e s k ı r a I o I u n c a P e r g a m o n ile
B i th y n i a a r a s ı nda u z u n s ü r e n d ü şm a n lı k t a
s ona e r d i. Böylece il. Attalos'a hükumetinin son zaman­
larını taciz edilmeden geçirmek nasip oldu. il. A t t a I o s, y i rmi
s e n e l i k s a l t a n atı e s n a sı n d a h e r c i h e t ç e t a m b i r
kır a I o ldu ğ u n u g öst e r d i. Bithynia ile olan münazaaları
müstesna Anadolu'daki bütün devletlerle dost geçinmeğe gayret
etti. A i 1 e s i n i n t r a d i s y o n u n d a n g i d e r e k s a n a t ı t e ş­
v i k, e d e b i y a t ı h i m a y e v e ş e h i r 1 e r t e s i s e t m e ğ e
gayret e tti . P erg amon şe hri n in A n a d o I u 'n u n
baş l ıca k ü I t ü r m e r k e z i olarak şöhret bulmasına ihtimam
etti. Öldüğü zaman küçülmemiş, müstakil bir memleket terketti.

11. Attalos'un yerine geçen, il. Eumes'in son


111. Attaloa
&Ulyor ve bir senelerinde tahta varis yaptığı 111. Attalos,
va•lyetnAme kırallık için doğmamış ve bu iş için de yetişti­
terkedlyor rilmemişti. Mamafih kendisi a I ey h i n d e k i
r i v a y e t l e r i n h eps i n i d o ğ r u k a b u l
e tme k m ü m k ü n d e ğ i 1 d i r. Filhakika, hakkında insan
kaçkını, yalnız nebatlarla - ve zehirli olanlarla - uğraşan biri
olduğu. Pergamon kırallarının tradisyonuna yakışmayan işler yap­
tığı söylenirse de, bunların kendisinin iktidardan uzaklaş·
412 ROMA TARiHi, 1.

tırdığı, ihtiyar selefi üzerinde nüfuz kullanan kuvvetli bir saray


zümresinin uydurmaları elması çok muhtemeldir. Nitekim. tebaası
tarafından umumiyetle nefret edilen biri olduğu ve. ani ölümü­
nün halk tarafından bir nevi kurtuluş telakki edildiği haberle­
rinin de, hakikate pek uygun olmadıkları çıkan belgelerden
anlaşılmıştır. Muhakkak olan şudur ki, ili. Attalos'un idaresi
zamanında R o m a i I e h e r h a n g i p ü r ü z 1 ü b i r
h a d i s e o l m a d ı. Kendi de zaten hükümet başında ancak
b e ş s e n e kaldı. Ölümünde (M. ö. 133) h i ç b i r v a rı s ı
y o k�t u. Fakat bir vasiyetname bıraktı. A t t a l o s •u
t a r i h t e m e ş h u r e d e n ş e y, i ş t e. h a k i k i v e
y a s a h t e, b u v a s i e t n a m e s i o l d u. Çünkü, P e r­
g a m o n d e v l e t i n i n bundan sonraki m u k a d d e­
r a tın ı b u v a s i y e t n a m e t a y i n e diy o r d u.

Attalo■ kırallı- Gerçekten, bu vasiyetname gösteriyor ki, süla­


ğı Roma h a lkı• lenin son erkek evladı olması, varisinin bulun­
na mira■ bıra· maması, ili. Attalos'u kendisinden sonra Perga-
kıyor mon kırallığının mukadderatı ne olacağı hakkın-
da bir ha_vlı düşündürmüştü. Vasiyetnamedeki kararların sebep­
leri malum olmamakla beraber, düşüncelerini tahmin etmek zor bir
şey değildir: Tabiatiyle böyle bir ölüm halinde m e m 1 e k e t t e
u m u m t b i r h ü r r i y e t i I a n e d i l m e s i m ü m k ü n­
d ü. Fakat, bunun sonu muhakkak bir k a o s, bir anarşi oiacaklı.
Yani hürriyet ilanının akabinde kargaşalıklar çıkacak,
şehir ve mıntakalarda tiranlar türeyecek, bunlar da mem­
leketin efendiIeri haIine ge Ierek haIkı
t azyik e b a ş I a y a c a k I a r d ı . Büyük lskender im­
paratorluğunun parçalanmasından sonraki Hellenistik dün­
yada böyle şeyler çok görülmüştü. Sonra, bu kaos Hellen
şehirlerinin de hayatına tesir edecekti. Gerçekten, Seleu­
kos•ıar devletinin Anadotu•dan atılmasından beri artık
Pergamon'a bakan müstakil Anadolu H e 1 1 e n ş e h i r 1 e­
r i n d e d e, bu h a v a i ç i n d e, a n a v a t a n ı k e m i r e n
mü c a d e l e ler a l e v l e n e c e k v e huz u r s uzl uk
ç o ğ a 1 a c a k t ı. Nihayet, böyle bir hal etrafta bekleyen
kıskanç ve haris k ı r a 1 1 a r a f ı r s a t v e r e c e k v e, d e v-
1 e t o n I a r ı n eme 1 1 e r i n e ş ika. r o lacakt ı. Binaenaleyh.
DOĞU AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 413

A t t a l o s k e n disin e a l e l a d e b i r v a r i s d e ğ i l,
b i l aki s, ö 1 ü m ü h a l i n d e B a t ı A n a d o 1 u'y u K a o s' -
ta n k u r t a r a c a k k u v v e t l i b i r varis bu l m a k
zo r u n d a idi. Seleflerinin ve kendisinin tecrübeleri ise
hakim kudreti göstermişti : Bu mekanda v a z i y et l e ri k o n t­
r o 1 e d e b i l e c e k y e g a n e k u v v e t R o m a i di. Atta­
los da işte, ihtimal bu düşüncelerle, d e v l e ti R o m a ' y a
v a s i y e t e t m e k le n b a ş k a ça r e bül a m a m ı ş tı.
Esasen bunun için bir emsal de mevcuttu : Mısır'daki kardeş
münazaaları sırasında Ptolemaios Euergetes, kendisinin varis­
siz ölümü halinde tac ve tahtını Roma'ya vasiyet etmişti
( s. 407 ).

Vasiyetname hükümlerinin ıyıce anlaşılması


Pergaııııon dev·
leti toprakları· için burada Pergamon devletinin III. Attalos'un
nın hukuki ölümündeki hukuki durumuna kısaca bakmak
durıımu ı Kıra· faydalı olur : Evvela, Pergamon devleti o
liyet hususi sıralarda, Batıda Ege sahillerinden Doğuda
mülkleri ve
Kappadokia'ya, Kuzeyde Hellesponlos'dan
kıraliyet tae
toprakları Güneyde Maiandros nehrine ve daha Doğuda
bir koridorla Akdeniz'e kadar uzanıp gidiyor­
du. Bu sahada yalnız bazı sahil Hellen şehirleri Pergamon'a
tabi olmayıp istiklallerini muhafaza ediyorlar, fakat di�er taraf­
tan Roma ile müttefik bir halde bulunuyorlardı (s. 388). Sonra,
bu Anadolu kırallığını Attalid'ler, lskender imparatorluğu­
nun teşkilatı üzerine kurmuşlardı. Bu ise, menşei Pers olup
lskender ile halefierinde (Diadokh'lar) devam eden, u m um i­
yetl e Şa r k t a y a) ı lmı ş b i r t o p r a k s i s t e min e ta b i
i d i : Filhakika, lskender'in halefi olan kıralların, lskender
vasıtasiyle, Pers tac ve tahtından tevarüs etmiş olduğu imti­
yazlara göre, A n a d o l u to p r a k l a r ı k ı r a l ı n d o ğ r u­
d a n d o ğ r u y a ş a h s ı n a a i t ti ; y a n i o n u n m ü l k i i d i.
Kıral bu araziyi şahsi malı olarak istediği şekilde kullanmak
hakkına malikti. Kıra) bunların bir kısmını kahyaları eliyle
ve köleleri vasıtasiyle b i z z a t k e n d i s i işletirdi. Burı­
lara " Kı r a l I ı k hus usi m ü l k l e r i ., denirdi ki, bun­
lardan kahyaların getirdiği şeyleri varidat olarak alırdı. Fakat,
toprakların büyük bir kısmını kıra! beylere veya halka vererek
414 ROMA T ARIHI. 1.

işletirdi. Bunlara da "K ı r a 11 ı k t a ç t op r a k 1 a r ı" denirdi.


Bu son kısımda beyler olsun, halk olsun kırala haraç veren
vassallar yahut vergi veren kiracılar mesabesinde idiler. Kıra!
miilk sahibi olarak bunları istediği zaman atabilir, yahut
icabedince hiç birisinin hukukuna bakmadan istediği araziyi
başkasına verebilirdi. K ı r a I i y e t t a ç t o pr a k I a r ı n ı n
k i ras ı o l a rak d a o n l a r ı işl e t e n l e r d e n h e r s e n e
" a ş a r ,, o l a r a k m u a y y e n b i r v e rg i a l ı r d ı . Bunu
kır alın kendi memurları toplardı. M u kav e l e I i i I t i z a m
u s u lü yo k tu. iltizam, Suriye ve Mısır'da olduğu gibi, yalnız
liman resimleri için mevcuttu.

Pergamoa'a Fakat, devletin sahası dahilinde bulunan tabi


tAbl ve mtl■• H e 11 en şehirlerinin durumu böyle değildi.
takll Bellen Attalid'lar hissi veya siyasi sebeplerle - tıpkı
ıehlrlerl ile Seleukos'lar gibi - , bunlara, Hellen olmayan
m&betlerln yerlilerden daha iyi muamele etmişlerdi: Fil­
toprak r.iuramu hakika, kıralın k e n d i s i n e t ab i o I a n
b u ş e h i r l e r üz eri n d e ger ç i hük ümra n l ı k h a k k ı
v a r d ı : fakat ş e h i r t op r a ki a r ı n d a m ü l k i y e t h a k k ı
y o k t u. Hatta kırallar devlet hudutları içinde kendi istek­
leriyle kurdukları yeni Hellen şedirlerinde dahi, bu toprak mül­
kiyetinden feragat etmişlerdi. Umumiyetle otonom komünal
hükumetleri olan bu t ab i He 11 e n ş e h i r l e r i, k ı r a l a
v a r i d at o l a r a k, h e r s e n e ş e h i r I e r i n v a z i y e t i n e
g ö r e t a y i n e d i I en b i r h a r a ç v e r i r I e r d i. Mamafih
bunlarla kırallar arasındaki münasebetler zamanla o kadar
iyileşti ki, bazılarına, halktan haracı kendileri toplamak müsa­
adesi verildikten başka, bir kısmı haraçtan dahi muaf tutuldu.
Fakat, yukarda dediğimiz gibi, devletin hudutları içinde görülen
bazı H e 11 e n s a h i l ş e h i r l e r i d a h a v a r d ı k i, b u n I a r
m ü s t a k i I i d i I e r. P e rg a m o n'u n b u n l a r Üz e r i nde
h i ç b ir h a k k ı y o k t u ; Bunlardan kıra! hiç bir şey alamazdı.
Nihayet bu devlet hudutları içinde, tradisyonları ve hukuku çok
eski zamanlara kadar geri giden bir hayli m a be d em I ak i
ve t op r a k 1 a r ı d a v a r d ı k i, k ı r a I b u n I ar a d a k a­
r ı ş a m a z d ı. Böylece işte, P e rgam o n de v I e t i t op rak-
DO(iU AKDENiZ DÜNYASININ FETHİ 415

1 a r ı b u k a t e g o r i I e r iç i n d e, Attalos'un ölümü zama­


nında t a m bi r h u k u k I k o m p I e k s a r z e d i y o r d u.
Acaba Attalos bunu ne şekilde miras bırakmıştı ?

Vaaiyetnabae Attalos vasiyetnamesinde bütün kırallık hu­


,artları I Roma susi mülklerini, kırallık taç topraklarını
Attala■'un mi- ve hazinesini Roma halkına miras bırakmış­
ra■ını kabul tı ki, bunlar hemen bütün PergamCln devleti
ediyor demekti. Yalnız Attalos t a b i He l l e n şe-
h i r I e r i n i n b u n d a n s o n r a a r t ı k h a r a ç v e r m e•
m e l e r i n i istemiş, kır allık hudutları içinde bulunan
T a n r ı m a b e d I e r i i I e m u k a d d e s y e rl e r i v e sa­
h i l I e r d e k i m üst a k i I ş e h i r l e r a r a z i s i ni v a s i y e t­
n a m e y e i t b a l e t m e m i ş t i. Hatta bizzat Pergamon
şehir vt arazisini dahi hür ve serbest bırakmıştı. Ancak bu
hükmü Romalı'ların takdir ve tasvibine terketmişti. Rom a,
v a siy e t n am e nin m u h t eva s ı n ı d e rha l k abul
e t ti. Çünkü, bununla Doğu n u n e n ze n gin y erle­
r in d e n b i r i o l a n 8 a t ı A n a d o I u ' y a, h i ç b e k-
1 e me d i ğ i b ir ş e kil v e zamand a y o r u l m a d a n
s ahi p o I m a k d u r umun a g iriy o r d u. Fakat, o sırada
mirasın derhal tasarrufu cihetine gidilemedi. Çünkü, bunun
hakkında senatus ile halk meclisi arasında şekil meselesinden
ihtilaf çıktı. Nihayet senatus daha fazla beklemeğe tahammülü
olmayan bu meseleyi süratle halletmeğe karar verdi: işi düzen­
lemek ve, teferruatı tesbit etmek üzere Anadolu'ya beş kişi­
lik bir senator'lar heyeti gönderildi (M. ö. 133).

Fakat, bu aralık memlekette başka bir mı­


Pergamon tah-
racı çılctı ve karışıklıklar başladı. Ken-
tınıııl Arl■tonl-
ko• varı■ çıkı- disinin, tıpkı Makedo nia'da olduğu gibi,
y6r, l•yan b•ı· kıral sülalesinden, yani II. Eumenes'in gayrı­
hyor ve ır•- meşru oğlu, binnetice, III. Attalos'un
•lfllyor kardeşi olduğunu söyleyen A r i s t o n i k o s
adına biri, Pergamon tahtına veraset iddiasiyle ortaya
çıktı ve, kıralhğı ele geçirmek için lzmir civarında Leukai'da
isyan bayrağını açtı. (M. ö. 132). Aristonikos, Pergamon
ordusunun -o sırada terhis edilen- bir kısmını kendine çektik-
416 ROMA TARİHİ. 1.

ten sonra, yerlilerden ve, b i Ih a s s a, k ı r a 1 a ai t o I m a y a n


k ö I e I e r d e n b i r h a y l ı t a r af t a r buldu. Herkes
için müsavi hukuk isteyen Stoa felsefesi ı:,ropagandasının te­
siriyle b i I h a s s a a ş a ğ ı h a I k t a b a k a s ı b u a d a m ı
t u t t u. Çünkü, onun da arzusu sın ı f s ı z b i r d e v 1 e t k u r­
m a k t ı. Taraftarlarına da "Güneş devleti vatandaşları,, (heliopo­
litai) diyordu. Kendisini komşu Hellen şehirlerinden Phokaia
(Eski Foça) da destekledi; hatta donanma bile verdi.
Le s b o s (Midilli) adasındaki Methgmna fiili yardıı:ıda bulundu.
Gittikçe kuvvetlenen Aristonikos donanması ile Samos'u (Sisam),
Kolophon'u ve Karia'daki Mgndos'u ele geçirmeğe muvaffak
oldu. Gerçi Ephesos'lular kendisini bir deniz muharebesinde
mağlup ettilerse de, karardan kuvvetli idi. Thyateira'gı (Akhisar)
alarak daha da içerlere hükme başladı. Böylece hareket yavaş
yavaş bütun Batı Anadolu'yu sardı.

i■yan yeril
Hülasa, Aristonikos isyarıı Roma'nın Pergamon
kuvvetlerle hakkındaki arzu ve ümitlerini kıracak bir şe­
ba ■tırılamıyor kil almağa yüz tutmuştu. Fakat, burada
- Phokaia müstesna - H e 11 e n ş e h i r l e r i
i 1 e H e 11 e n i z e e d i 1 m i ş c e m a a t 1 e r i n ç o ğ u b u n u d e s­
t e k 1 e m e m i ş 1 e r, hatta karşı gelmişlerdi. Pergamon da bunlar
arasında idi. Çünkü bunlar istifadelerinin ne tarafta olduğunu
anlamışlardı. Ancak bu şehirlerin kuvveti onu durdurmağa
kafi gelmiyordu. Roma'nın da memlekette o sırada bir tek
askeri yoktu. Bun un için Bithynia kralı il. Nikomedes'den,
Pontos kıralı V. Mithradates'den, Kappadokia kıralı V.
Ariarathes'den ve, hatta, Paphlogonia beylerinden yardım
istendi. Fakat bunların müdahaleleri de zayıf oldu ve tesirini
göstermedi. iş uzuyor, mirasın tehlikeye düşme emareleri baş
gösteriyordu.

Roma ôrdu■u
Bu durum karşısında Roma nihayet m i r a s ı
Anadolu'ya ge- k e n d i s i I a hl a r i y 1 e a 1 ma kla n b a ş k a
llyor fakat ç a r e o lma dığ ı n ı a n l a d ı . M. ö. 131
matlup oluyor senesi consul'u P. Licinius C r a s s u s M u­
c i a n u s idaresinde Anadolu'ya bir ordu gönderdi. Roma
askerleri şimdi i k i n c i d e f a o 1 a r a k A n a d o Iu t o p­
r a k l a r ı n a ç ı k ı y o r d u. Fakat bu geliş ötekindn (S. 336)
DOĞU AKDENİZ DÜNYASININ FETHİ 417

farklı idi. Çünkü, R o m a b u s e f e r a r tık A n a d o I u'y a


y e r l e ş m e k i ı; i n g e I i y o r d u. Şimdi Roma'nın alaka ve
kuvvetini görenler yardımı fazlalaştırdılar: Byzantion (İstanbul),
Kyzikos ( Balkız ) , Halikarnassos ( Bodrum ) ve Mylasa ( Milas )
bile yardım ettiler. Fakat, gelen Roma komutanı harpten ziyade
a
A t t a 1 o s ' u n h a z i n e I e r i y l e a l k a d a r o 1 d u : Düş­
manı küçümsedi ve. hatta, Roma'nın tabii müttefikleri olan
Hellen şehirlerine de fena muamele etti. Bundan dolayı isyanın
beşiği olan leuakai'ı muhasara ederken, ordusu A r i s t o n ik o s
t a r a f ı n d a n m a ğ l u p, k e n d i s i d e e s i r e d i I d i . Bu
esnada yardıma gelen kappadokia kıralı Aniarathes de öldü.

Roma bu ordu ile bir netice elde edememişti. Fa­


Roma Anado-
lu'ya yeni bir kat işin arkasını bırakmadı: Ertesi sene (M.ö.130)
ordu g6oderl- i y i b i r a s k c r olan M a r c i u s P e r p e r n a
yor, l■yan ba•· idaresinde d a h a k u v v et 1 i b i r o r d u y u,
tırılıyor tekrar Anadolu'ya gönderdi. Perperna mütte-
fiklerin yardımlarından da azami derecede faydalanarak A r i s­
t o n i k o s' u Mysia'da Kaikos (Bakır Çay) ırmağı kenarındaki
Stratonikeia'da (sonradan Apollonia---=Yenice) m ağl u p v e e sir
etme ğ' e m u v a f f a k oldu. Aristonikos Roma'ya gönderildi
v e o r a d a i d a m e d i I d i • Anadolu'da P e r g a m o n k ı ra-
1 ı n ı n v a r i s i d i y e o r t a y a ç ı k a n a d a m t e m i z-
1 e n m i ş , R o m a artık y a l n ı z k a I m ı ş t ı.

Şimdi vasiyetnamenin icapları yapılacaktı. Per­


Pergamoo dev·
leti Roma 'ya perna'nın ilk işi Attalid'lerin hazinesini Roma'·
ilhak olunuyor, ya yollamak oldu. (M. ö. 130/129). Fakat vazi­
Ananolu'da ilk fesini bitirmeden hastalandı ve öldü. Yerine
Roma eyaleti M . ö. 129'da consul M. A q u i l u is geldi ve
(provlncla)
bir komisyonla birlikte iki senede Pergamon
kıı.rııluyor
işlerini tanzim etti: Evvela kıralın vasiyetna­
mesi umumr olarak ele alındı v e, P e r g a m o n d e v le t i
a r a z i s i A n a d o 1 u'd a i Ik R o m a eyaleti (provincia Asia)
o l arak R o m a'y a i lha k o l u n d u (M. ö. 129). Hk mesele,
tabiatiyle, eyaletin sahasını tesbit etmek oldu: Yeni Eyalet
III. Attalos'un ölümünde devletin elinde bulunan arazinin bü­
yük bir kısmım ihtiva ediyordu. Yalnız, i ç i n d e H e 11 e n i z-
R"""' ToriA, rı
418 ROMA TARiHi. I.

m a'n ı n p ek y a y ı l m ı ş o l m a d ı ğ ı, i k t i s a d en ö n em i
a z o I a n ve, idari bakımdan da güçlük çıkarması muhtemel
bulunan m em I ek e t i n Do ğ u k ı s ıml a r ı, h a r p t e yar­
dı m ed en m ü t t e f i k I er e d a ğ ı t ı I d ı: Büyük Phrygia,
Pontos kıralı VI. Mith radates'e, Lykaonia da harpte ölen
Kappadokia kıralının oğullarına verildi. (Mama fih sonradan
bu yerler bazı sebeplerle tekrar alınmış ve eyalete katılmıştır).
Paphlagonia'lılara Epiktetos Purygia'sından parçalar verildi.
P a m p h y l i a \ e P is i d i a h a I k ı t ek r a r k e n d i k en­
d i l er ini i d a r ed e s er b est b ı r a k ı l d ı. Sonra, P er­
g a m o n d ev l et in in T r a k y a v e Ç a n a k k a l e B o·
ğ azınd a k i y er l er i de y en i A n a d o l u ey a let i­
ne bırakılmadı ; M a k ed o n i a e y a I et ı n e b a ğ­
l a n d ı. M a m afih y a l n ı z k es in t i l e r d eğ i I, il av e­
l er d e y a p ı l dı: Mesela, bir zamanlar Rhodos'a verilip
de sonradan müstakil ilan edilen K a r ia'n ı n b i r k ı s mı,
i d a r i b a z ı k o I a y l ı k l a r i ç in, y en i e y a l e t e il h a k
o l u n d u. E y a l et, bu şekilde P er g a m o n d ev 1 et in in
en ö n em l i v e v er im l i k ı s ı m l a r ını ıçıne alıyo r,
buna tesahup eden R o m a d a, b ö y l ece, E g e'n in Do ğu
s a h i 11 er in e v e, b i l h a s s a , Ç a n a k k a l e b oğ a z ı na
y e r l e ş m i ş o I ı.ı y o r d u.

Roma A nado- Bunun arkasından eyaleti teşkilatlandırmak


la'dakl eyaJetl işi geliyordu. Fakat bu kolay değildi; çünkü
teıkill.tlandı- burası, yukarda da söylediğimiz gi bi,
rıyor. fakat çok (s.414) ç eşit l i t o p r a k s t a t Ü l e r in e
ıey detlıtlrml- s a h i p, t ü r l ü t ü r l ü h al k v e m e -
yor
d e n i y e t l er l e z ı t m en fa a t l e r in k a y-
n a ş t ı ğ ı g a y r i m ü t e c a n is bir yerdi. Pergamon kı­
ralları burasını, kuvvetli bir el ile değil, taktik ve dip­
lomasi ile idare etmişlerdi. ili. Attalos ' u n ölümüne
kadar çıkarılan bütün kıraliyet fermanlarını tasdik
etmek ve, sebepsiz hiç bir şeyi değiştirmemek emrini almış
olan komisyon da, aynı dirayeti göstermeğe çalıştı: Bir
defa , m ü s t a k i l ş e h i r I er e d o ku n u l m a d ı. Bunla rın
çoğu esasen Roma ile dost ve müttefik idiler. Yalnız
A r i s t o n i k o s ' l a b e r a b e r g i d e n l e r c e z a g ö r-
DOĞU AKDENİZ D0NYASININ FETHİ 419

d Ü le r. Phokeia ancak Massilia'nın (Marsilya) tavassu tu i le


imhadan kurtuldu. Fakat hürriyetini kaybederek haraç
verir bi r !·,a le geldi. T a b i H e 11 e n ş e h i r I e r i h ak­
kında kıralın arzusunun gereği gibi yerine getirildiği mahim
değil dir. Bunlar mu htemelen e s k i s tat Ül e r i n d e k a i­
m ı ş o l a c a k 1 ar d ı r. Ya l n ız P e r g a m on h ür v e
m Üs t a k i I bı r ak ı ld ı. Fakat idare merkezi olmak husu­
siyetini kaybetti; bir eyalet kasabası haline düştü. Ç ü nk ü
ş i md i Eph e sos e y a le t i n m e r k e z i y a pı l d ı.
Sardeis de aynı hale geldi. Taşra cemaatlerinin organizas­
yonu değişti rilmedi. Mabedlere ve mukaddes yerlere de
dokunulmadı. K ı r a 11ık t a ç t o pr a k l a r ı ayniyle
kaldı. Bunları işletenler, eskiden kırala verdikleri aşarı şimdi
Roma'yavereceklerdi. Yalnız Ro ma a. ş a rı b unda n s on-­
r a kendi s i nin m ukav e le li m ü ltezimleriy le
(publicani) t o p1 ı y a c a k t ı. ( Bu, ileride memleketi mer­
hametsizce soymalarına götürecektir.) K ı r a Ilı k bu s u s 1
ümlkleri ise "d ev I e t a razi si., (ager publicus) yapı Id ı.
(Bunlara sonradan ager Attalicus da denmiştir). Pergamon
kırallarının imal athaneler v. s. gibi bir çok ti ca ri ve sınai
teşebbüslerine son verildi. Yalnı:r. g ümüş m a d e n le rin in
i ş I e t i I m e s i n e d e v am e d i Id i. Fakat, memlekette
hem ticareti kolaylaştırmak hem de, uzak yerleri umumi
valinin oturduğu Ephesos'a bağ'lamak için, s a h i I b o yunc a
v e i ç t a r af l a r a y o I I a r y a pı I d ı. Böyleceyeni bir
i stismar bölgesi organi ze edilmiş oldu.

Bab Aaadolıı '- Hülasa : Pergamon devleti bu suretle Roma'ya


aun Roma ilhak edilmişti. Roma Ege Batısında Make-
eyaletl olma■ı- doni a, ve Ege doğu su nda Asia eyaletini
nın m&na■ı kurmakla, hem Boğ' a z I a r a haki m olmuş,
be m d e Ege 'n in h er ik i t a r a fın d a fe vk al a de s t r a­
t e j i k ö n e m d e y e r I e r e I d e e t m i ş o l u y o r d u. A r t ı k
füt u h a t pol i tik a s ı ya r ı m asır önce k i h edefl e rine
e r i şmi ş t i: Çünkü Roma, malum üç kıt a'ya (Avrupa, Afrika,
Asya) fi i I en a y a k basm ı ş t ı . R oma'nı n merkez oldu ğu bir
da ire içinde, devletin i ki yarı sında daha şimdiden bir muvazene
husule gel miş gibiydi. Şimdilik hudutlarını daha uzakla ra gö-
420 ROMA T ARİHI, 1.

türmek veya mevcutları yeni eyaletlerle düzenlemek ihtiya­


cı nda değildi: Fa kat, Roma'yı ş im d i y e n i ve bü yük
v a zife I er b e k I i yo r du. Bunların birincisi ve bel ki en
kolayı, a I ı nan y er I eri n tamamiyle ka vra nıp R o m a nü­
fuzu a 1 tına s o k u 1 m as ı idi, ki başlamıştı. Fakat öteki ve
güç ola nı, R o m a 'n ı n p o 1 iti k as ı n d a k i ego izm a y ı
a şmas ı v e bizzat k e n d i sin i n y a r a t t ı ğ ı K a os 'u
R o m a K o s m o s 'u n a t a h v i I et m es i i d i. Roma bun­
ları acaba nasıl başaraca ktı ?
BİBLİYOGRAFYA

Doğu Akdeniz dünyasının fethi

HeUeni.�ıik devletler ve Roma, l{f!nel:

P olyhio5, XV - XXIX; -· L i v ius, XXXI - XLV; --- Diodoro s,


XXVIII - XXX; - Cas�ius Di o XVIII - XX (Zonaras'ta); -- J. G. D roy­
sen, Geschichıe des Hellenismus, 2 cilt, Gotha, 1877-1878; --~ R. E. Bevan,
The House of Seleucus, 2. cild, Lond on, 1902; - B. Niese, Geschichıe der
griechischen und Makedonischen Staaten seiı der Schlachı von Charonea,
3 cilt, Gotha, 1893--1903; •···· B ouc h e-Lecler eq, Histoire desj Lagides,
4 cild, Paris, 1903; - G. �C olin, Rome et la Grice de 200 a 146 aıı.
J.-C. (Bihli otheque des l!:coles d'Athens et de R ome serisi, XCIV) Paris,
1904; -K. J. N eumann, Die Hellenisıischen Staalen und die römische Republik
(J. von Pfluck-Hartung, Wel tgeschichte sersinde) Berlin, 1909; -· Ed. Meyer,
Der Gang der Alıen Geschichıe, Hellas und Rom (Kleine Schriften) Halle, 1910
s. 271 v.d.; •· - Bouch e-Lec l erq, Histoire du Seleucides, Paris 1913; -T.
Frank, Roman Imperialism, New-York, 1914; - Ed. Meyer, Die Enıuıick­
lung d61' römischen Welıherrschafı (Welt geschichte und Weltkrieg ııerisi) Stutı:­
gart-Berli n, 1916; -- M. H olleaux, Rome, la Grece et les Monarchies hellenis­
tiques au ille sikle avanı J.-C. (273-205), Parie, 1921; - Rd. Meyer, Blüte
und Niedegaug des Hellenismus in Asien, Herlin, 1925; - H. Laq u eu r , Helle­
nismııı, (Akademische Rede), Giessen, 1925; - Th. Walek, La poliıique en
Grice eı dans l'Orienı hellenistique au IIle siecle (Revue de philolog ie, de lit te­
Tature et d'histoire ancienne, XLIX, 1925, S. ll8 v.d.); - M. Ho l leaux,
La politique romaine en Grke et dam rOrienı heUenisıiqwı au -ille ııiicle (Revue
ph ilologique L. 1926, S. 207 v.d.); -- J. Kaerııt, Geıchichte des Hellenismw 2,
2 cilt, Leipzig, 1917-1926; - A. P i g a n i ol, La conquiıe Romaine (Peuples
et Civilisation serisi: 111) Paris , 1931; - R. E. Bevan, A Hiıııory of Egypt
under ıhe Pıolemaic Dynasıy, London, 1927; - F. B. Mar s h , The Founding
of ıhe Roman Empie1, Oxford , 1927; -· P. R ou sel, La Grice eı l'Orienı des
Guerres midiques ıi la r.onqu&e romaine, Paris, 1928; - E. P a i s, Sıroria di
Roma durante le l{randi conquiııte metJiıerranee, Torino, 1931; - M. Gary,
A hisıory of ıhe Greek WorldJrom 323 ıo 30 B.C., London, 1932; -- H. Winkler,
Rom und Aegypten in II. Jahrhundert v. Chr., Leipzig 1933, S. 14 v.d.;-W.
Schor n, Geschichte Griec:henlands von der Entsıehung deı ö.ıolischen und achai­
schen Bundes biıı auf die Zersıörung Korinıhs, Bono, 1933; - A. H eu s s, Die
völlcerrechılichen Grurıdlagen der römiııchen Awsenpolilik in republikanischer
Zeiı, Leipzig, 1933; - J. Carc op ino, Points de ınıe sur rimpirialisme romain,
Paris, 1934; - G. T. Griffith, An Early Motive of Roman Impmaliıım, 201
B.C (Cambirdge h istorical Joumal V, 1935, S. 1 v.d.); - A. Heuss. Die rö­
miııche Oıııpolitik und die Begründung der römisehen Welıherrschaft (Neue jahr­
hücher, 1938, S. 337 v.d.); - M. Gelzer, Die Anfönge des römiııchen Welırei-
422 ROMA TARİHİ, I.

ches (Das Reich, ldee und Gestalt, Festschrift für J. Haller) 1940, S. l v.d.);­
M. R ostovtzeff, The Social and Ecoruımic 1/istory of thı, HeUenistic World,
Oxford, 1941; H. E. S tier, Rom.� Aufsıieg zur Vormachı im Milıelmeer
(Welt als Gcschichtc, 1941, S. 9 v.d.); - P icrre Waltz, /.,a question d'Orienı
dans l'Antiquiıe, Paris , l9-ı2; - J. Vog t , Yom Reichsgedankm der Römer, Stutt­
,ı:art, 1943; - M. K Rosch, Hellenizm tarihinin ana hatları, 2 cilt , (çe viren:
Sabahat Altan, lstanbııl Edebiyat Fakültesi y ayınlarındaıı), İstanbul, 1942-
1943; - A r if .Mü fi d Mansl."I, J<�ge ve Yunan Tarihi, (Türk Tarih Kurumu
yayınla rından) Ankara, 1947, S. 400 v.d. : -- H. Bl."nghon, Griechische c,..
shidıu (Handbuch der Altertumswisscıı;.chaft JII, 3). Miinchen, 1950 !!. 447
v.d. ;-
A. ı'Uakedonia ile Biriıui Harp
I . llly ria mesewsi :
A ppi aıı o s, llly rica; - Livius, XX; -- Pol} hio�. il. 2-12; 111. 16;
V. VII; - N. Vu l ic, Illy riı:um (Makalt': Pauly-Wisso"'a, R. .K); - Fl un,
lllyr ioi (Makule: Pnuly-Wisssowa R. E.): Th. W obH-Bü t trıer, Demetrios
t•on Pharos (Makule: Puuly-Wiı;ı.owa, R. E.): -· G. Zippel, Die römische Herr­
schaft in Illy rien bis au.f Aug ustıı.s, Leipzig, 1877; - C. Sc h ü lt, Untersuchun­
gen zur Geschichte der alien lll_yrier, Breslau, 1910; - S. Casson, /lılacedonia,
Thrace and IUy ria, Oxford, 1926; - J. v a n A. l<'ine, Maceıhmia, lttyr ia and
Rome, 220-219 B.C (Journal of Romun Studics XXVI, 1936, s. 2.J v.d.); -
K Kirst en , Dil' Albanische Fragl' im AlıPrtum (Dil' Welt a)!4 Geschichte, 1942,
ı;. 75 v.d.); -
2. Harbin .uıflıalan ve so,ıu:
P o l ybios , VII - XI; --- Li vius, XXVI - XXIX; -- Appiano s , Macedu­
nica 4-19; - F. G e yer, Makedonia (Makale, Pauly-Wissowa R. E.); - F.
Geyer , Philipp V. (Makale: Pauly-Wi ssowa , R. E.); - Fla t h e, Geschichıe
Makedoniens, 2 cilt, Leipzig , 1834; W. T h ei l er , Die politische Lage in deıı
beiden Makedonisı:hen Kriegen, Halle, 1914; --· P. Jo u gu et , L'lmperialisme
1\facedonien eı l'Ilellenisaıion de l'Orienı, Paris, 1926; - M. H o l l ea ux, La
Chronolog ie de la premiere guerre de Macidoine (Revue de phiJologie, d'histoire
et de litterature ımciennes, il, 1928, 5); - J. v a n . A. F i ne, The Problem
of Mcuedonian Holdiııgs in Ep irus arnl Thessaly in 222 B.C (Transactions and
Procedingı; of the Americırn philologicnl Aasociation , 1932, S. 126 v.d.); -
N. Vul ic, Premiere su.erre d' Illy rie (Bulletin de l'Academie royal de Belgrade,
1935); - E. Bikerman, Les preliminaires de la seconde guerre de Maci­
doine, La p aix de Plwinilu (Rcvu(" Philologiques, LXI, 1935, S. l v.d.);
J. A. O. Lorııen, The peace of Phoi,ıike and the Outbreak of ıhe Second
Mecedonian war (Classical Phi lology, XXXII, 1937, S. 16-31); - M. Enge rs,
Die Yorgeschichıe der Maludonischen Kriege Roms, (Mnemosyne, 1938, S. 121
v.d.); -- - F. W.. W a l b a n k , Plıilip V. of Macedon, Cambridgc, 1940; --
Bİ BI.lYOGRA1''YA ı23

H. Make(lonia ile / ki,ıri harp :


1. Ege ıleni:ıinin emni_yeıi, Bo,ifa:ılarııı .�erbr..�ıisi ue Hı>.llnı. hiirriyeti meselıılrri
\\'. Theiler, l>ie poliıischu l,agc in den. beiden Makedorıischcn Kriegeıı,
Halle, 191-1-: - M. Hulleaııx, i,'Expediıion de Philippe V. eıı Asie (Revue
ıles :f:tııde� anriennes, XXIII, 1921, S. 181 v.d.); - F. .\ti ltne r, Dü, Meeren­
genfrage in der Griechischen Ge.•rhichıe (Klio, 1932, S. 167 v.d.); - K Hicker­
ın an u, Les prelimiııaires de la :!t> f!,Uern• de .�acedonie, La. paix dl' Phoiııike,
(Revue de philoluıı;ie, d'hi�toire d dr litterature aııcienne IX.1935, 1 ); -A. H.
ytfacdo n a l d- F. W. Walbank, The origines of tlıe Second Macedonian . War
(Journal uf Roman Studieıı, XXVII, 1937, S. 180 v.d.);- D. Magie, The agree­
nwnı beıween Philip V.and Anıiorhus 111.jor the Parıiıion of ıhe Eg_ytian Empire
(.Tourna l of Roman Stııdics, XXTX, 1939, S. 32 v.d.):- P. Wııltz, La Question
d'OrieTH dan l'Antiquitii, ParİH, 19•ı2, S. 171-207:
2. Harbin s�f'lıaJarı uı• sonu:
Polyhios, XVI 30 v.d.; - Livius, XXXI 16, t, v.d.; - Diodoros,
XXVIII 6- PluLnrkhoıı, 1"laminius (Hayatler); · Fr. A. Scott, Ma­
lcedunien uııd Rom Wiihrend der hanniba.lischen Kriege (221-211), Leipziıı;, 1873; -
L. Homo, Flaminiw eı la poliıiqur. romaine en Grece, (Revue historique, CXXI.
1916, S. 241 v.d.); - M. Ho ll eaııx, L'allienc:e de Rome et ıh l'Ac:haie (Revue
des İ;tudeıı Anciennes XXXIV, 1921, S. 400 v.d.);- M. Holleaux, Expidiıion
de Phillippe V. en Asie, 201 aı•. 1. - C, ( Revue des .Eıudes anciennes,
XXV, 1923, S. 350 v.d.); -Hequignun, Eıudes Thessalienııes, il; La reıraiıe
de Philippe V. eıı 198 ,,. l'incursion eıolienrıı· en Thes:ıalie, ( Bul letiıı de la
corre�pondance helleniquc, LII, 1928, S. 444 '-'-d-) ; - J. A. O. Larsen,
The Treaty of peace aııd ıhe c:onclusion of ıhc:e Second Ma.cedonia.n War
(Clasical philolop;y, XXXI 1936, S. 3,ı2 v.�.); Ch. G. Starr, Rlwdes and Per­
gamum 201-200 B.C, (Classicnl Philoloıı;y, XXIII, 1938, S. 63 v.d.): - A. Ay­
nıard, Les premiers rapports de Rome eı de la curı/ederaıion Achaienne (198-189
av. J.C.), Rordeaux, 193R;-- K. E. Pertzo ld, lJie F.röffnung des :!. römisch­
Makedonischen Kriege.� (l!ııter�uchıınıı-cn zıır spiitannaliHİscherı Topik deı;
Uviu�) Bertin, 1940:
C. Suriye devleıi ifo harp:
I. ve 2. Harbin sebepleri, safahaıı tıe Ma.gnesia muharebesi:
Livius, XXXVII; -- Po lybiuı,, XI; - Appianus, Syrir.a; - V. Wil­
cken, Antiochos lif.. (Makal!': Pauly-Wiıısowa, R. E.); --- G. f.o l i n, Rome
eı le t.;r,ce de 200 a 146 av. J.-C., (B ih1iothcques de!! tcoles d' Athcnes die et
Rome, XCIV, 1904): J. K romuyrr, Hannibal und Anıiochus der Groııse.
(Neue .Tahrhücher, 1907, S. 681 v.d.); - M. H ulleaux , La remonıre d'Ila,ı­
niba.l eı d'Anıiorhus le Graml a Epheııe (Herınes XLII, 1908, S. 296 v.d.); -
K. Lehman n, Hanniba.ls letner Kriegsenlwurf (Delbrück-Fcstscbrift, Berlin,
1908); ·· E. Deg e rı. Kriıisisrhe Auııführung :ıur GP.srhidıu Antiochus des Gros­
sen, Basel, 191R; - Ernst Meyer, Die Gre:ııen der hellenisıischen Sıaaıen ın
Kleinasien, Bertin, 1925, S. 116 v.d.; •-- E. {:avaignuc, F'ulviu., Nobüiur en
424 ROMA TARİHİ, J.

Grece, 189 J.C, (Me langcs P. Thomas, 1930, S. 120 v .d.); - M. Ho l l e aux,
Le r.onsul M. FHlvius et le siege de Same (Bulletin de la corrcııpondaııce h elle­
nique, LIV, 1930 S. l v.d.);- O. L euze, Die FeldzügP Arıtioclıu� des Grossen
nach Kleinasien und 1'hrakien (Hermes, LVIII, 1932, S. 190 v.d.); E. B i­
ckermann, Rom und Lampsakos, (Philologus, LXXXVII 1932, S. 277 v.d.);- -
E. Bickerınann, Bellum Anıiochicum (Hermı,s, LXVII, 1932, S. 4i v.d.);
3. Aıııiokhos'la yapıları Apameia sulhu ve neticeleri:
Polyhios, XXI, 43; - Liv i uıı, XXXVlll, 38; -- · F..l\>İüıızer, Crı. Maıı­
liu..� Vul.�ıı (Makale: Pauly-Wissowa, R. F.); Th Mommse n, Der Freiede
miı Anıioclııı., und dil' Kriegszügc dcs Cıı. ı\fmılius Volso (Rörııische Forschun•
gen il, S. 538 v.d.); - · P. Viereı:k, J>ie Fesıscızung der Grenze im Frieden des
Anıioclıus (Klio, IX, 1909, S. 371 v.d.); -- U. Kahrste dt, Zwei Urkunden
aus Pıılybio., I: Die We.•tgreıızf' des Seleukidenrciı:lıes sciı 188 v. Ch., (Nach­
r ichten von de.r Gese.füı:haft der Wiı-ııensehaft.en zu Göttingen, 1923, s.93 v.d.);--
7\f. Hollcaux, La Clause ıerritoriale du ıraiıe d'Apamee, 188 av. J.. C.,
(Hc'\-,ıc dcs Etude� Grecque XLIV, 1931, S. 304 v.d.); - M. Ho l l e aux,
Traite d'Apamee (Revue du Etudes nııcieııııes XLV, 1932, S. 14 v.d.); -
E. Bikerrnaıın, Notes sur Polybe, l: Le sıatul des villes d'Asie apre., la
paix d'Apamee (Revue de!! ttudes Grecques, L, 1937, S. 217 v.d:); ·
D. .1\,fakedonia ile üçüncii harp :
Plut arkhos, Aemilius PauUus (Ilayutlar): F. Geyer, Perseus
(Pauly-Wissiwa, R. f:.); - T. Frank, The Diplomary of L. Marciu:ı Philippus
in 169. B.C., (Classical Philology, V. 1910, S. 358 v.d.); - T. Frank, Repre­
sentaıive Govermmenı in ıhe Mar.eıronian Republics (Classical Philoloı_ı;y, IX.
1914, S. 49 v.d.); - C. H e il aııd, Untersuchung zur Geschichıe des Königs Per•
seus von Makedonien, (179-168 J'·. Çh.) Jena, 1913; - Ed. Mey e r , Die Schlachı
bei Pydna (KJeine Schriften II. Halle, 1924, S. 463 v.d.); - N. Vulic, Guerre
du roi Persee avec Rome dans les enııirons d'Ohrid en 170-169 a. C., Belgrade,
1935; - A. Paı;scri ni, Roma e l'Egitto durante la terza guerra Macedonica
(Athenacurn, XIII. 1935. S. 317 v.d.); - H. H. Scu l l a r d, Chapus and Roman
Polir.y in Epirus (Joumal of Roman Studies, 1945, S. 58 v.d.); - F. W. W a l­
ban k, A noıc on ıhe Embassy of Q. Mercius Philippus 172 B. C., (Journal of
lloman St udies, 1941, S. 82-93); - Aymard, L'orı;anisation. de la Macldoinıı
eı le rigimıı repriaenıatif dans le monde Grec (Classical Philology, XLV, 1950,
S. 96 v.d.); -
E. llellenisıik devletlerle son savaşlar ı•e ilhaklar:
I. Makedonia ve Hellas:
P ansani as, VII, 16; -· F . Münzer, Mummiw (Makale: PauJy-Wisıowa,
R.' E.); •···- W. Sc h orn. Geschichııı Griechenland:ı ııon der Enuıehung dea &o­
lischen Bundes bis auf die Zersıörung Korinıhs, Bono, 1833; -:G. F. H ertzberı_ı;.
Geşchichıe Grüchenlands unıer der Hıırrschaft der Römer 1., Leipzig, 1866. S.
43 v.d.); - A. E. Frceman, History of federal. Governmenı in Greer.e and lıaly,
London, 1893; - G. Colin, Rome ııı la Gr�e de 200 a 146 av. J.-C., (Biblio-
BİBLİYOGRAFYA

theque deö Ecoles J•Atheue et Rome ı;erisi XCIV), Paris, 1904; G. �icco-
1 ini, Lerelaz.ioni fra Roma e la leıı;a Achea (E. Pais, Stıııli storici per l'antichita
clasijica il, Pisa, 1909, S. 249 v.,I.}; - T. Frank, 1�1crcarıtilism and Rome's
foreign policy (Americarı hiötorica� Review, XVIII, 1913. S. 2:H- v.s.); --- J.
llatzfeld, Trafiquants Italiens dans l'Orient Ilellenique, Paris, 1919; ··· Fr.
M ürızer, Dw politiche Vernichtuııg ,les (;riechenıums (Das Esbe der 1\Jten 2.
Seri, cilt IX), .;.,eipzig, 1925; --- C. Barhagallo, Fin dela Grece Antique, 1-'ariı!
1927; - A. Heu�s. Die völkerrerhılichen Grıındlag en der römi.çchen Aussen­
politik in Republikanischer Zeit (Klio, Neue Folge, 18, Beiheft, 1933); __ ., J.A.
O. Larscn, Was Greecefree beıuwm 196 a,ıd 146 H.C., (Classical Philology, 1933,
S. 193 v.d.): - J. A. O. Larson, Roman Greere, (T. Frank, An ecoııomic sur·
vey of ancirııt Home IV, 193f!, S. 266 v.d.); -
2. Suriye ,,e ;\1lı.sır:
H. Willrich, .Tudeıı anıl &rie,·hıın vor ,ler Makkabiii,çduııı Hrhebung,
Göttingen. 1895; J. il. Volkomann, Demeırius l. arıd Ale:carıder
]. Balas ı•oıı Sy rien ( Klio XIX, 1925 S. :173 v.d.); - W. Kolbe,
ag
Beitr e z.ur syrischen und j iidischım Geschichte, Stuttgart, 1926; -
M. S. Giııshurı;, Rome et la .fudie, Parİı;, 1928; - R. Laqucur, l)i,­
Flucht ,lcs Demetrios aus Rom ( Herıneıı, LXIX, 1930, S. 189 v.d.);
.1. Do b i as, J,es premiers rapports d(,s Romains atıcc le.� Parthe.� (Archiv Orien­
taJni, 111, 1931, S. 244 v.d.); - H. Winklcr, Rom und Aegypten in II. Jahr­
hunderı v. Ch., Leipzig, 1933; - \V. Otto, Zur Geschichte der Zeiı Jes VI. Pıo­
lt"maers (Ahhaııdlungen der Baycrsichcn Akademie der Wissenschaften, 1934,
S. 147 v.d.); - il. Ilenne, l\'oıesıırle debut dureg neconjoiıııde Plıilometor el
d'Evergeıe ll., (Revue des t:tudes anciennes XXXVII, )935. S. ,t(,7 v.d.); -
E. Bickerm aıın, Die ,\fakkabiier, Eine DarsteUung ihrer Geschichte, Bedin,
193,5; - :F. Reuter, Beitriige z.ur Beurteilung des Königs Antiochus Ep iphane.s,
Mi.inster, 1938; - N. C. Debevoise, A p olitical history of Parthia, 1938; -
W. Otto - H. Benglson, Zur Geschichıe dcs Nir.derl{anges dt"s Ptolemiierrei­
ches, Münchcn, 1938; -
3. Anadolu devletleri ve şehirleri:
F. Geycr, 1Vilromede.� (Makale: Pauly-Wissowa, R. K); - it'. Hille r­
\'. Gacrtring�n. Rhodos, (Pauly-Wi:!sowa. R. E.): - n. Niese, Ariaraıhe.s,
(Makale: Pauly-Wissowa, R. E.); - Hiller von Gaertringcn, Delos (Ma­
kale-Pauly-Wissowa); --- Th. Lenscha u, Oniagon (Makale, Pauly-Wissowa,
R. :E.); - .Ed. Mey er, Geschichte des Königr eichs PonUJs, Leip.t.ig, 1879; -
O. Treuber, Gesclıichte der L_rkier, Stııttgart, 1887; - - Karl Gr af Lancko�
ronııki, Stadıe Pamphyliens uncl Pisidiens, 2 cilt, Wien, 1890--1892; - H.
von Gelder, Geschichıe der alıen Rhodier, Haag, 1900; --- B. Haussouiler,
Etudes sur l'lıisıoire de Milet r.t du Didymeion, Paris, 1902; - W. Dörpfcld,
Troja and llion, Athemı, 1902; - f.. Humann, Magnesia am ,Waeaııder, Bedin,
1904;-D. M. Robin!4on, Ancient Sinope, Baltimore, 1906; - F. S t ii hlin,
Geschichıe der Kleinaııiatischen Galatar, Leipzig, 1907; - H. Francotte1
l.'or�ani.�me des cite.ç a Rhodes et en Carie (Mıısee Belge, X, 1906. S. 127 v.d.);--
426 ROMA TARİHİ, 1.

F. W. Hnsluck, Cy.zicua, Cambridge, 1910: - ,.\. Asboeck, Vas Staaüwesen


von Priene in hellenisıischer .zeit, München, 1913; - R. Leonh a r d, Paphla­
l{Onia, Rerlin, 1915: - Ca!!p a r i, The Ioniarı Confederacy (Joumal of Hellenic
Studies, XXXV, 1915, s. 173 v.d.);- H. Merle, (;eschichıe der Staedte Byzarı­
ıion und Kalchedon, Kie], 1916; P. Rau�sel, Delos, ColoniP Atlırnie,ıne, Pa­
ris, 1916; - W. L. Westermanıı, Land registers of Wesıern A.�ia under ıhe
Seleucicks, (Classical philology, XVI, 1921. S.12 v.d.); - ,v. Kolbe, The neuı­
rality of f)Plos (Joıımal of llellt'nic Studie,;ı J,IV, 1930. S. 20 v.d.); --- H. Hem,
Foederaıi, Frankfıırt, 1930: - E. Bicke rmann, Rom und l,ampsakos, (Phi­
lologus, LXXX, 7. 19.12, S. 277 v.d.);- L. R obcrt, Villes d'Asie Mineur,
Paris, 193!'i: - E. Bi ckı-r mun n, Notes sur Polybe, 1: Le Sıaıuı de.s villııs d'Asfo
apres la pair d'Apamee (Revııe de,; :ttudes Grecque8, L. 1937); - A fif
Er z e ıı, llkçağda Ankara, (Tiirk Tarih Kurumu yayınlanndan) Ankara,
1946 s. 40 v.d. (Galatlar hak.); --A r if M ü fit M a nsel, Türkinin ar­
lroloji, Epigrafi ve Tarihi coğ.rafyosı için Bibliyografya (Tür k Tarih Kurumu
Yayınlanndon) Ankara, 1948, (Anadolu devlet ve şehirleri hakkında alfabe
ııırasiyle geniş Bibliyografya); -C. Bo s c h, Dic Kelıerı in Ankara (Jahrbuch
für Kleinasiatische Forschım,:, II, 3, 19!'i0, S. 283);---D. Ma g ie; Roman Ruw
in Asiıı Minor, Princeton, 1950, cilt I. S. 70 v.ıi., cilt il, S. 877 (Rhodos
hak.) ; cilt I, s. 302-320, cilt il, s. 1182-11202 (Bithynia hak.); cilt I, S. 177-
198, cilt 11, S. 1066-1094 (PuııtoM hak.): cilt r, S. 53-146, cilt il, S. 819-1032
(Anadolu şehirleri hak.); -Şemseddin GünaJtay, Yakın şark iV. Birinci bölüm:
Perslerden Romalılara kadar Selevkmılnr , Nahatiler, Galatlar, Bitinya ve
Rergama Krallıkları, (Türk Tarih Knnımıı yııyınlann<lan) Ankara, 1951; -
Şemseddin Günaltay, Yakın şark iV. ikinci bölüm: Romalılar zamanında
1ı:apadokya Pont ve Artaksiad Krallıklnrı (Türk Tarih Kurumu yayınlann.
dan) Ankara, 1951; -
4,, Pergamon devleıi t•ıı Roma"ya ilhakı:
Strabo n, XI'V, 1, :J8; - Pulyhi os, XXV. 2: - C. Braııdis, .4.�ia (Ma­
kale- Pauly-Wissowa, R. E.); - - W. Iloffmn n n, Philetairoş (Pauly-Wisııowa,
R. E.);-W. Wil ek en, Atıalos l., (Pauly-Wissowa, No. 25); -·- H. Wil lrich,
Eumenes il., (Paııly-Wissown, R. E.); - U. Wi lcken, Aristonikos (Mnkale,
Pauly-Wissowa, R. E.); Ed. Th raemer, Pergamos, Lripzig, 1888; �- ll.
Pedroli, il re,no di Pergamo, Torino, 1896: - J. 1.. Ussinıı:, Pergamos, Ber­
lin, 1899; - P. Foucard, La Formaıion ,fo la prot,üıce romaine d'Asiıı (Me­
moires de l'Academie des inscriptiones, XXXVII, 1904, S. 297 v.d.); - K.
M eischk e, :lur Gesclıu:hu des Königs Eumenes II. tıon Pıırgaman (Programın
Pirna. 1905); - P. Ghione, / comur.i del regno di Pergamo (Memoire della
Accademia di scien� di Torino iV, 1905, S. 67 v.d.);- G. Car din ali, Jı regno
di Perf{ama, Roma, 1906; - L. :E. Mat t h a e i, The Classifu:aıion of Roman
A.Uies, (Classical Quarterly, 1907, S. 182 v.d.); -A. J. R einuch, Leıt Merce­
naires f!I les Colonies Militaires de Pergame (Revue archeologique, XXI. 1908,
S. 174 v.d.); - F. K li n g m ü l l e r, Die ldee des Staaueigentums am römisclıen'
Provi=ialboden (Philoloıı;ııs 1.XIX, 1910, S. 71 v.d.); --- Rosto vtzeff, Eco­
nomie poliıique de.� rois de Pergame, (Anat.olian Studies, 1923, S. 359 Y.d.); -
l:JİBLİYOGRA:FY A 427

Ern�t :\!eyer, Zum Sıammbaum der Aııalidım (Klin XIX. 1925, �- 4(i2 Y.d.);--­
:Ernst Meycr, Die Grenzem der hellenisıir.hen Sıaaten İn Klcinasiım, Züriclı­
Leipzig, 1925; -T. R. S. Rr:ıughton, R,ıman Asia, (T. Frank, :ın economir
sıırvey of ancient Rome iV. CilL) Bttltimore, 1938, S . .505 v.d.; - F.. V. Han­
;;e n, The .4mılids of .Pl'rgamorı, (Comell Stııdies jn clııssical philology XXIX)
Ithaca, Ncw York, 1947;- Arif Müfit Maııııel, Türkiye'nin Arkııwji,
Epigrafi ve tarihi Coğrafy aaı için bibliyografya (Türk Tarih Kurumu "·ayıu­
lanndan), Ankara, 1948, ş. 326-341. ;-_- n. Magie, lloman Rule i� Asia
Minor, Prinr('I.Oıı, 1%0, eilt r, s. 152, 147-158; cilt il. s. 725-l:l18,
1033-1049;
Res. ] - Etriisk ı;ıchireiligi Voltcrra�·.ıc kemerli �chir kapl!-11.

Rcs. 2 Rı::,. 3
Etrü:ık vazoları : Roma, Palazzo Etrüsk vazosu : Orvielo
dei Coııservatori, Faııia müzesi.
Roma Tarihi, l
Rcs. -1 - Etriisk süvarisi : Kopeııhag, Glyptothck.

llorrııı Tıırihi, l
Rcs. 5 - Etrüsk a!lkcri : Floransıı., \fu�eo Archcologico.
Roma 1'arihi, l
o

=
::ı
::=.
,;
o
ı:ı:;

..ô
4,1
ı:ı:;

Reın4 TAriJıi, 1
:i
5e
:ı::

Roma Tarihi, /
s

11,l
,s,

.,:ı4
,r.
::ı
!;
r..ı
oc
Re�. 9 - Sir.ilya'cla A ır ri ırı·ııtııın"ıla (Akra�a�) Uera \labrıli.

U,mıa ·ıarihi, 1
Res. 10 - Kuzu taoıyıcı. Campania bronzu: Berliıı, Antiquarium.
Romo Tarilıl, I
Ro:ııa'lıl.ırı:ı �ol tr.,islcri Vi.ı Appia.

Rrs. 12 Hoıııa 'lılı:ınn yol te�i�lcri Viıı Appia.


Roma Tuilıl, I
•:. ; l" ı: '( . z ... ... .::::::;•:.:•::ı•:•• ..... t't.
7,
J
�'

.
..... '

�,
�:
ı
u
d �
-�
! �
'

..
i,ı
1!h
♦ı
i1

Res. 13 � Eski Roma sikkeleri: Lorulra, Dritislı Jlıı�cum.

Roma Tarilıi, l
Res. 14 Ruına'lı yük�ı::k bir meuıur: Romıt, Palazzu dri Conservatori.
Roma Tari/ıi, I
Re�. 15 - Claudiıı� Marccllııs, Syracu!lar fatihi: Roma, l\foseo
Capitolino.
Roma Tarw, 1
Epciro;; kıralı Pyrrlıııs: '\'apoli, !\lıı�co Nıızionale.

lfo,,.. TıuU.i, l
Res. 17 Zaıııa galibi Seipio: �apoli, \lıı�l'o ::ıiaziorıale.

Roma Tarilıi, I
He,-, 18 - - Kartacalı Ilaınikar (?): Roma, Villa Albani.
Jlorııa Tarihi, I
Rcı;, 19 --- Kartacalı Haıınibal: :\ııpoli, Musco Nazionale

Roma Tarilıi, l
Roma Tıı,ilıi, ı
Rrs. 21 - Pergamon kıralı I. Attulos: Berlin, Pergarnoıı �luseıım.

Roma Tarihi, I

;,

...,
'N
'N

ı::ı::

lloma Tarilıi, I
Rrs. 23 - Pergaınon'daki Zeııs sunağı, Rekonstrüksiyon: Derlin,
Pergamon Museum

koma Tarilıi. l
o

Çizgisiz Ligurlar, Corslar, Sardlar, Elymler.

fZıJi Etrüskler, Raetler:

Latinlerle Latinlerin akrabalan

ı l İtalikler.
[II]J
1 Umbro • Sabeller.

t ,::: �I İapyglcr ve Venetler.

Harit.a 1 - Hellen'lerin ıı;elme


.-·
.;,,

cı�

<)
#.

./ e
� �

sinden önce İtalya kavimleri


1/nma T•rilıi, 1
Q

Aleria o
laüa)
5110

Molyej:f

f.\J�
Se�

�,11/1 Etrüsk hükümranlığı sahası

l I Hellen hükümranlığı sahası

j1; � 1;'. ıl Kartaca hükümranlığı sahası

Harita 2 -- İtalya'da

ti
.....,.
o Ky
(Cıım
O '5'24,
414 �


,,� .asei
{ Paestu

...�f,

Hippo
(Hippo
�� Me
o o

"/oo_.,,o
.,..o,· "''QJ
c-.,..,)
.·u.ı ">ı;

Bellen ve F.trii�k hiikiimranlığı


Umnn Tnrihi, 1
o

V/1/J Gallerin işgal ettiği saha.


1 1 Sabel gruplarının yayılıı;;ı,
ı; l 11 l!1 M. ö. 300 sıralarında Hellcnlerin elindeki son yı
ı
Harita 3 - ltalya'da Sabel
rnla,-

ırler.

grup1anrun )•avılışı ve kelt'ler


Roma TariJıi, 1
m'

/
/
/ I

/,
o t

/ /.,
. ı ./.l
tf '"'
I /�
//,

�/
I ...,(.�
·ıı,..,-­r,,,
{

/;;.�;
a ı

Saı

/
Roma v e mu··ıtefiklcri
Biriııcı. h esnasında.. ,vl!sonun-
cl.ı kene_İi°N,,indcn v�ya . orla
Homa ıttıt,ı :--.. kına gıren1:r

mıı.. ttf'fikl,;ri

Harita 4 - Roma ı·ı Samnıt


· 'lrr
-y


�-
?

io (HııtriiıJ
2f!ll

arasıııclıı Orta-İtalya hakimiyeti savaşları. Homa Tarilıi, l


-1-ı .
%
e �
,;
4 ,:.�
1 -ı,._
�✓•.
""J, l'J
✓.:

Ncapo is � .
qf>.

Pat�,u�ı
( Poseidonıa)I

o C

l ·ı bai o ıı
( L ;ı/buPU m )

ılkrugas
f Agrigrnıum

Harita 5 ·- Güney İtalya hakimiyeti


Kıral pyrr
1 1 Roma ve müttefikleri
1 11111 Taras (Tarentum) ile Pyrrhosun
müttefik1eri
12:� Etüskler ve Sicilya Hellenleri

k'--"'-'1 Kartacanın sahası

aıria)

mücadelesi : Tarcntum (Taras) şehri ve


hos ile savaşlar
Hama Tarihi, 1
Roma nın devlet sahası : Ager Romanus
M.ö.241 senesine kadarki Latin kolonileri
(Sayılar kuruluş seneleri)

� Müttefik devletler

Harita 6 - Pyn-hor,1 (Tarentum) harbinden


cO
o o
il Nııvıım
ia( llaırııı)
21:19

(�6 -:r /

½ 1 e
! l'ılıJ.ı'riı•ı; •
//�icıı'ı\g
�:::t �,
� J� 1','.t;
ı'Q
1 Jllle
'U(I
'

V
llip

Me nna

;ıonra Roma ve Roma­ h,Iy• konfedemyonu



ffqm,ı Tarihi, l
.4. :

.
.
a
ii
x�p
&leuAdl

�,f
p
• ,t
üporaeu Aılalan

l) '
w,.,,....
Uıı.� � Szr---
A�....
..!"'I
. ..... 1A,npıuv,,, S,,--1

..
fo ,.,,

<'

� M. i:i. 265 .•ıralarınrJa Kanar.anın hükilmraıılık sahaıı

llanta 7 - M. ii. 2(i5 sıralarmrla Kartara Devleti v,� hükiiıııraıılık sahası


t sşa�P-ha�

o Apollo
ııdı·

()

d �.JJ
•)

�,.,.., _)"U?'i�/1
.-M�.:-Ial�
n

omcııioıı � M. ö. 265 sıralarında


romnıiıını J Roma-İtalya konfe­
o

ı:::ı
,ı(I derasyonu sahası
,,.,:--ı
.:;

akusai M. ö. 238 senesini'

il Iı ı1 1
_yrcıcıı.�aı•J kadar yeni fetihler
Dost memleketler
6......., -rt' Pachvnuın Br.

Harita 8 - Birinci Pön Harbi


Roma Tari!ıi, 1

o1Iva
TP/ııııı,
225
CJ

�M.ö.2

_JI M. ö. 1
:::=�==
11 1-Dost a
Harita 9 - Gal, terle savaşlar:
55 sıralarında Roma-İtalya, konfederasyonu sahasıı
75 scncsıne kadar yeni fetihler

emle ketler

Po vadisiuin ilhHkı
Roma Tari/ıi, 1
( Küçük
a
�\lcdiofon
{ ;\Jifaıı
o
••
•••
obfe /

S t n u ·"
Ligu stic us

Harita 10 - - İkinci
arcel u
. 216
la

Pön Harhi : Birinı-i safha


Homa Tarihi, I
untum + 219
Balcar Adi• 1

A
ı l<ar
2

1 1 -·ı�.L.�·l..1 1 ı
._! -·-1 ·-·--·
' . J--•ı'

...

twZd Roma ile kendisine sadık kalan müttefikleri N u m

1 1 1 : � 1 1 Kartacanın sahası ve Hannibalin kazandığı yerler

Harita I l - ikinci
.-r_ ·, •
M-ecli
iıiıiııi, .••
1
·,


:,
-
m
--
11,rı,.�
,;
,--,;,ö
�/
ö

�.�--

4.,
�......
·�·:s- �
-<:-'-��-\
...�. �Dvrrlıachi
-� .
'1Po
?
/ı,o
.:.'/?
Pııı .
/.<.

Nen I
..--,ı.c...-·
,:�,-,
ScılcT
- poesı ı xen
.,
'''>ı Kerky
Cıırı.�ı• elia

K E N
,,.,._,_,,,..,..-r
1
l. 11 z
·tvb gio'4

Agrı[!efl.l_um
210
\\cassyrn Ad.
rıa

a kar�ı 1 .
Massinissa'nın \\ ;
Zq
il - -�---
ru�.'itll

'
taarruzu ·, ..... .I

Pöıı JIRrhi : İkin<'i safhıı Tfomn Ta,;/ıi 1


� �·� l • "�. a:r1 To J
... .

� (

1 1 1 1 11 Makedonıa �/,/.i Epeiros

['�'-] ı\itolJer Birliği


1 1 Uomanın mü Uefikleri

� Akhaia Birliği ltffr'.?J Ptoıemaioslarm Egedeki yerleri

Harita ·ı:;ı - Roma'nın müdahalc!Iİnden önı:r Mııkeıloııin vı, Hella,

llcııım Tt1rilıi ) l
. .,, . .
\/

. ,.. °'/,.
1 ·/ ).
� Pharos · -... •.
,..,_
.,......

,(�/ / l
/:,,,$' / _..,\

/1
,,-
-c,�/ .,.

m )j
/i

,,.,.)
:'!::..i

M. ö. 265 ,;ıralarınıla Homa-ltalnı


kunfcılera�yonu salıa�ı
Yeni l'etihler

ILıri ı a 1 :ı - llh ria lıarplı-ri vı· \fakt>d ooia ill" ilk çatışına : Homa'ınn llal kaıılnra ycrlc�nıC',İ

lloma Ta,i,ti. I
'..
'

. ö. ı•

1 ! Romanın müttefikleri
W7ı1 Birbiri arkasından Roma tarafına geçenler

lI l1111 Philippoeun M. ö,:197 den sonraki arazisi


Harita 14 - Maked
a k y a

lmbro

Lemnosr:;(J

17 o

�kyroı

(;72�
Klı
1;(/

•: .. Androı
..
��elos
Lade4'

e Kyk\ad Adalar,
2ÖI
Philippoı Rhodoı

� ��v 4# � Nak&oı mağlup�di


Par'!f

p� (J


Makedonia tarafını;tutanlar
} Philippoetanıalınanlar

Philipposun aldığı yerler

onia ile İkinci Harp


Roma Tanlıi, I
K I) E i ı

-,,...._,,
o_e,'-)'�
,, ...._,.
,_--,,·

Hıırita 1 S - Roına'nın ıuüdııhaleı;indt"n i"iıır.c


o

-ı::,

(o;
a r ı:ı..

lJ

m
['�:-.:J Ptolcmaıo�-lar devleti

Selcukoslar devleti

12?,\J Müstakil Hcllcn devletlc1'i

❖ Hellenistik şehir tesisleri

C'>oğıı A k,]cııiz memlelı:etleri ve Anadolu


Roma Tarilıi, I

� ()
...
� lr' o
�o t)

ı·-

..
:.ı ..ıı,:
;:
(J
;,,
]...
:::ı

w

e
fi)

"il
Q..
:.w

RıUJta 'l'ırrihi,

You might also like