You are on page 1of 112

ANADOLU’DA ROMA

EGEMENLİĞİ
(MÖ 30 – MS 385)

Dr. Öğr. Üyesi Duygu YETGİN AKGÜN


Antik Roma,
• MÖ 9. yüzyılda İtalya Yarımadası'nda kurulan Roma şehir
devletinden doğarak tüm Akdeniz'i çevreleyen muazzam bir
imparatorluk haline gelen medeniyetin adıdır.
Anadolu, Roma kültürünü etkilemiştir.

• MÖ 133’te son Bergama Kralı 3. Attalos


vasiyetname ile topraklarını Roma’ya bırakmış, bu
olay Roma’nın Asya Eyaleti’ni kurmasına yol
açmıştır. Bergama, bundan böyle eski önemini
kaybetmiş, Efes kenti eyaletin merkezi olmuştur.
• Bitinya’nın da MÖ 74’te Roma’ya bırakılmasından
sonra Pontus ve Kapadokya krallıkları Romalılara
karşı durmak istemişse de yapılan savaşlar
sonunda yenilmişlerdir.
MÖ 67 yılında Kilikya da bir Roma eyaleti olmuş ve bu tarihten hemen sonra tüm
Anadolu ‘’Asya Eyaleti’’ olarak adlandırılmıştır.

Roma Asyası’nda şu eyaletler yer


almıştır:
• Bitinya
• Pontus
• Asia
• Galatia
• Cappadokia
• Pamfylia
• Kilikya
• Suriye ayrı bir eyalet olmuştur.
Roma tarihinde

Krallık Cumhuriyet İmparatorluk


Krallık Dönemi

• Devletin ilk anayasası Krallık Döneminde yapılmıştır.


• Romalı ana ve babadan doğan Roma vatandaşı olarak kabul edilmiş ve
doğal olarak bu kişiler oy kullanma, memur seçilebilme, evlenme ve
ticaret yapabilme haklarına sahip olmuşlardır.
▪ Her kesimden temsilcilerden oluşan bir Halk Meclisi vardı ve kral bu
meclisin üyeleri arasından seçilir, ömür boyu yerini korurdu.
▪ Ayrıca üyeleri kral tarafından seçilen bir Senato mevcuttu.
Cumhuriyet Dönemi
Cumhuriyet Döneminde ordunun başkomutanları konsüllerdi.

• Roma’da MÖ 508’de Krallık kalkarak Cumhuriyet yönetimine geçilmiş


ve kralın sahip olduğu yetkiler Halk Meclisi tarafından seçilen
Konsüllere devredilmiştir.
• Önceleri bir danışma meclisi olan Senato giderek yetkisini artırmış,
İmparatorluğun sonuna kadar da bu durumunu korumuştur.
İmparatorluk Dönemi
• Augustus ile birlikte İmparatorluk Devri başlar. Anadolu’nun Roma ile
ilk ilişkileri de hemen hemen bu dönemde başlar.
• Octavianus (Augustus) MÖ 27 yılından itibaren tüm Roma’nın hâkimi
olmuş, buna karşın mutlak bir hükümdar gibi davranmayıp,
Cumhuriyetin kurumlarını olduğu gibi bırakmıştır. Saltanat babadan
oğula geçen sülaleler düzeni içinde devam etmiştir.
• İmparator başkomutandı.
• Augustus döneminde devamlı orduda hizmet süresi 20 yıldı.
• Marcus Aurelius ve Caracalla dönemlerinde ordu mevcudu ve süreler
daha da artırılmıştır.
• http://www.mapsofwar.com/
Roma’nın denize çok yakın olmasına karşın,
denizle ilgisi çok geç başlamıştır.
• MÖ 310 yılında denizlerle ilgilenmeye başlamakla birlikte büyük bir
varlık gösterememişlerdir.
• Roma’ da denizcilik onurlu bir hizmet olarak görülmediği için bu
göreve vatandaşların en aşağı tabakalarından gönüllü bulunabilmiştir.
• Romalılar hiçbir zaman iyi bir denizci ulusu olamadı.
• Bu nedenle korsanlar denizlerin egemeni oluvermişlerdir.
• Roma bunlarla MÖ 102 yılından itibaren büyük çapta mücadele etmiş,
fakat Pompeius’ un olağanüstü yetkilerle onlara karşı yaptığı sefere
kadar korsanlar tüm Akdeniz, Karadeniz ve Ege Denizi’nin gerçek
hâkimleri olarak, bizzat Roma egemenliği içinde yer alan kentleri
haraca bağlamışlardır.
• Roma’yı bu yüz kızartıcı durumdan donanmayı iyi şekilde örgütleyen
Pompeius kurtarmıştır. (MÖ 67)
• Roma İmparatorluğu'nda Augustus'la başlayan sakin ve barışçıl dönem,
MS 138-192 yılları arasına tarihlendirilen Antoninler Dönemi'nde de
devam ederek ekonomik, sosyal ve kültürel kazanımlar elde edilmesinde
önemli bir etken olmuştur.
• Ekonomik refahla birlikte Antoninler Dönemi'nde de Roma ve Anadolu
kültürlerinin karşılıklı etkileşimleriyle yeni bir yaşam, kültür ve sanat
anlayışının geliştiği görülmektedir.
Beş İyi İmparator (Antoninler 96-180)
• Nerva, (96-98)
• Trajan (98-117)
• Hadrianus, (117-138)
• Antoninus Pius (138-161)
• Marcus Aurelius (161-180)
döneminde imparatorluk bambaşka bir açılım elde ederek hiç olmadığı
kadar üstün ve barışçıl bir konuma yükselmiştir.
• İmparatorların çoğu Anadolu’da ziyaretlerde bulunmuşlardır.
• Bu ziyaretlerden dolayı imparatorların şerefine yeni binalar yapılmış,
mabetler inşa edilmiş, paralar basılmıştır.
• Özellikle İmparator Trajan ve Hadrian Anadolu’nun birçok şehrini
ziyaret etmişlerdir.
Antoninler Çeşmesi
• Bu dönemde ilk defa inşa edilmeye başlanan kamu ve dinsel mimari
yapıların yanında, yapımına daha önceki dönemlerde başlanan fakat
tamamlanamayan mimari yapılar da değerlendirilerek, günümüze
ulaşan mimari plastik öğeler ve mimari bezeme parçaları yapıların
tarihlendirilmesine yardımcı olmuştur.
• Bu dönemde mimari yapılar arasında tapınak, gymnasium, çeşme
yapıları, hamam, tiyatro ve agoralar öne çıkmaktadır.
• Ayrıca Antoninler Dönemi'nde barok yapının karakteristik
özelliklerinin bu dönem mimari yapılarında kendine özgün bir şekilde
ortaya çıktığı da görülmüştür.
TRAJAN: Doğum MS 53- Ölüm MS 117

Laodikya Antik Kenti’nde bulunan heykelin


MS 113 yılında yapıldığı düşünülüyor.

Üç metre boyunda olan ve üzerinde semboller bulunan heykelin özellikleri bakımından dünyada eşi ve benzeri YOK.
Yanında elleri arkadan bağlı Dacialı düşman askerinin de tasvir edildiği Trajan heykelinin, üzerinde zırh ve ayrıca
düşmanlara karşı acımasız ancak dostlara karşı koruyucu, dostluk ve bereketi anlatan, sanatı koruyan ve güçlü bir
imparator olduğunu anlatan simgeler bulunuyor. MS 98 yılında tahta babası Nerva ölünce geçer.
• Anadolu’da Trajan adına yapılmış
tapınaklar ve çeşmelere rastlamak
mümkündür. Anadolu’da Roma
döneminde en parlak devrini MS 2.yy’da
yaşamıştır.

Trajan Çeşmesi- Efes


Sagalassos
Hadrian
Burdur Arkeoloji Müzesi

Heykelin boyu yaklaşık 5,5 metre

HADRİAN
ANTALYA ARKEOLOJİ MÜZESİ
Hadrianus

tam adıyla Caesar Traianus Hadrianus Augustus,

• 24 Ocak MS 76’da, Napoli yakınlarındaki Baiae’da doğdu.


• Ciddi bir eğitim ve sağlam bir terbiye görerek Yunan medeniyetinin
hayranı olan ve Roma İmparatorluğu’nu birleştirip sağlamlaştıran
Hadrianus kendinden önceki imparator Trajan’ın kuzenidir.
• Beş İyi İmparator’un üçüncüsüydü.
• Askeri eğitimden geçti, ömrünün sonunda kadar sahip olacağı avcılık
tutkusu
• 11 Ağustos 117’de Trajan (Hadrian’ı evlatlık aldı) Kilikya’daki
seferinden Roma’ya dönerken yolda öldü, bunun ardından ordu
Hadrianus’u imparator ilan etti.
• Hadrianus’un astrolojide çok yetenekliydi.
• Sırf güneşin doğuşunu görmek için Sicilya’daki Etna
Dağı’na ve Hatay’daki Kel Dağı’na tırmanacak kadar
estetik düşkünüydü.
• Geçmişi canlı tutmayı severdi, yaşlı yazarları
gençlere tercih ederdi.
Atina’daki Hadrianus Kemeri
• Konuşurken daha çok eski sözcükleri kullanırdı.
• Sakal bırakarak imparatorlukta yeni bir tarz ortaya
attı ve gelecek imparatorlar için bir örnek oluşturdu.
Hadiran ve Marcus Aurelius’un halk tarafından çok sevilmesinin
sebebi,

• imparatorluğun ekonomik açıdan çok güçlü olması


• kentlerde festivallerin düzenlenmesi
• ihtişamın hakim olması
• Şehirler gelişmiş. Anadolu’ya bir canlılık
gelmiştir. Hıristiyanlığın yeni bir din
olarak ortaya çıkması ve Roma’nın da
bunu kabul etmesiyle bu gelişme daha
da artmış.

• Trajan Su Kemeri--- Hatay


• Harbiye’den su getirmek için inşa
edilmiş.
Yunan sanatı Roma’yı büyük bir şekilde etkilemiş, bu da
Roma’ya üç ayrı yoldan girmiştir:

1) MÖ 8. yy’ dan itibaren Yunan kolonileşmesi, İtalya ve Sicilya’ya


kadar uzanır ve bu ticari gelişme sonunda sanat merkezleri oluşur.
2) İtalyan kavimleri arasında Etrüskler de vardır. Bu kavim İtalya’ya
doğudan gelmiş ve bazı sanatları da beraberinde getirmiştir.
3) Helenistik Çağ’daki Yunan etkileri geniş bir alana yayılmıştı.
Romalılar yerleştikleri yeni yerlerde bu sanatları benimsemişlerdir.
• Bu dönemdeki refah ve üstün yaşam standartları estetiğe ve
güzel sanatlara olan ilgiyi arttırmış, mimari bezeme elemanları
da yerel sanatla kaynaşarak bu dönemin biçimsel sanat
anlayışını oluşturmuştur.
• Gelişen teknoloji, bölgelerarası ilişkiler ve bunun sonucunda
oluşan yoğun ticaret bu dönem mimarisinde görülür.
• İmparatorluğun toprakları genişlerken, Cumhuriyet Dönemi kurumları
giderek etkinliğini kaybetmiş, özellikle MS 3. yy’ dan itibaren ordu
komutanlarının imparator ilan edilmeleri ve kısa süre içinde
öldürülmeleri devlet otoritesini son derece zayıflatmıştır.
• Diokletianus (284 – 305) döneminde imparatorlar mutlak kudret
sahibi olmuş, Eski Doğu’ da olduğu gibi, Tanrının yeryüzündeki vekili
sıfatıyla topraklarını yönetmişlerdir.

• Roma’yı bir kent devletinden bir dünya imparatorluğu haline getiren,


düzenli devlet örgütü yanında disiplinli ordusu olmuştur. Her Roma
vatandaşı 46 yaşına kadar asker sayılırdı.
• 375 yılında Kavimler Göçü ile yaşadığı büyük karmaşanın ardından
395’te Doğu Roma ve Batı Roma adı altında iki ayrı devlete
bölünmüştür. Batı Roma, 476’daki Germen saldırısı sonucu yıkılırken,
Doğu Roma (Bizans İmparatorluğu) 1453 tarihinde Fatih’in İstanbul’u
fethiyle yıkılmıştır.
Helen ve Roma Mimarisi
Dr. Öğr. Üyesi Duygu YETGİN AKGÜN

https://www.youtube.com/watch?v=G55q9H0hhyY
SUNAK (ALTAR)
• Üzerinde kurban kesilen ve tanrıya sunu yapılan, masaya benzer,
yüksekçe, genellikle taştan, yuvarlak veya dörtgen şeklinde yapılan,
kurban kanlarının akmasına mahsus deliği bulunan mimari öğelere
verilen isimdir.
• Tapınaklarının tamamlayıcı öğeleridir. Klasik Dönem altarları çok
gösterişlidir. Helenistik Döneme gelindiğinde sunaklar anıtsal
niteliklerde kazanmışlar, gerek boyutları ve gerekse yapım teknikleri
üzerinde daha fazla durulmaya başlanmıştır (Bergama Zeus, Priene
Athena altarları gibi).
• http://www.aydinkulturturizm.gov.tr/TR,64435/priene.html
• Bu dönemlerde nadiren görülen
yuvarlak sunaklar, Etrüsk mimari
karakterinin bir sonucu olarak Roma
Dönemi ile birlikte yaygınlık
kazanmıştır. Bu dönemde dikdörtgen
veya kare altarlar da zaman
içerisinde yeniden yaygınlık
kazanmışlardır
Roma Dönemi altarlarını daha önceki
dönemlerden ayıran temel özellik
• Sade oluşlarıdır.
• Bu da Roma Döneminin ekonomik-fonksiyonel mimariye daha fazla
önem vermesi, mimarinin diğer alanlarında olduğu gibi masraflardan
kaçınılması ilkeleriyle uyumlu bir tutumdur.
NEKROPOL (NEKROPOLİS)
Helencede ‘Nekros’, ölü; ‘Polis’ ise kent demektir. Kelime anlamı ile
‘Nekropol’ ölüler kentidir.
Zaten antik dönemlerde, şimdide olduğu gibi mezarlıklar kentin dışına
yapılmaktaydı. Tabii kentlerin büyümeleri ile bunlardan bazıları zaman
içerisinde, Hierapolis örneğinde olduğu gibi, yerleşim sınırları içerisine
girmişlerdir.
Hierapolis Kuzey Nekropolü
• Hierapolis mezar anıtlarının mimarisi
çok çeşitlidir ve değişik uygulamalar
gösterir. En eski mezarlar Helenistik
Döneme tarihlenen tümülüs
mezarlardır.
• Bu mezarlar düzgün kesilmiş taşlarla
örülü silindir kasnak ile sınırlanan mezar
odasının üstü koni biçimi verilmiş
toprakla örtülüdür. Mezar odasına
dramos adı verilen koridor ile ulaşılır.
Tümülüsler, yol boyunca ve doğuya
doğru çıkan bayırda yer almaktadır.
Sayısı 2000’den fazla olan mezarların bazılarında ise yazıt bulunuyor. Mimarisi çok
çeşitli olan Hierapolis mezar anıtları değişik uygulamalar gösteriyor. Helenistik döneme
tarihlenen tümülüs mezarlar kentin en eski mezarları konumunda. Seçkin kişilere ait
tümülüs mezarların yanı sıra alanda fakir kişilere ait mezarlar da mevcut.
• Ölümden sonra yeni bir yaşamı varlığına olan
inanç her yerde olduğu gibi Anadolu’da da gerek
mezarların yapılarına ve gerekse mezarların içine
konacak şahsi eşyaların seçimine büyük etkiler
yapmıştır. Dolayısıyla mezarlıkların içlerinde
anıtlar yapılar ortaya çıkmıştır, bunlar üzerine
yapılan araştırmalar o dönemin sosyal
yaşantıları hakkında da bizlere bilgiler
ulaşmasını sağlamıştır.
• Nekropoller’de megaron, ev, lahit, çok katlı, amforalı, kaya oyma gibi
birçok farklı tip Anadolu’nun çeşitli yörelerinde görülmektedir.
• Bunlardan birden fazlasının aynı Nekropol de bulunması bize bu kentte
zaman içinde kültürün nasıl değiştiğini veya mezar tipleri ani bir
değişiklik gösteriyor ise kentin egemen güçlerinin farklılaştığını gösterir.

• Aynı Nekropol içerisinde bazı mezarların diğerlerinden daha çok


gösterişli olmaları; bunlara gömülmüş kişi veya kişilerin yaşamlarında da
diğerlerine göre çok daha zengin veya güç sahibi kişiler olduklarını
anlatmaktadır.
• Kralların mezarları da genellikle başkentlerin Nekropollerinde yer
almakla birlikte bazıları için özel anıtsal yapılarda farklı mekânlara
yapılmıştır.
AGORA (FORUM)
• Agora, “toplanılan yer, kent meydanı, çarşı, pazar yeri” gibi
anlamlara gelmektedir.
• Antik Helen kentlerinde ticari, kamusal, adli ve dini fonksiyonlarda
buralarda toplanmıştır.
• Helen Döneminde kent yaşamını ilgilendiren tartışmaların yapıldığı
toplantılara yalnızca asiller katılır. Bulleterion veya Odeon boyutları
itibariyle bu toplantılar için yeterli olurdu.
• Roma Döneminde bu toplantılara halkında katılmasıyla daha büyük
mekânlara gereksinim ortaya çıkmış ve pazar yerleri bu amaçla da
kullanılmaya başlanmıştır. Forum ismi daha ziyade Roma Döneminde
ortaya çıkmaktadır.
• Antik Çağ’da her kentte en az bir agora yer almaktadır.
• Kimi büyük kentler ise genelde iki agora yer alırdı. Bunlardan biri,
devlet işlerinin görüldüğü,
1. Etrafında çeşitli kamu binalarının toplandığı devlet agorası,
2. Ticari faaliyetlerin yoğunlaştığı ticaret agorasıdır.
• İzmir agorası, MÖ. 4 yy’da antik
Smyrna Kenti’nin taşındığı Pagos
(Kadifekale)’un kuzey yamacında
kuruludur. Dönemin önemli kamu
binalarıyla çevrilmiş olan bu yapı
kentin devlet agorasıdır.
• Hellenistik Dönem’de kurulmuş olan
agorada günümüze gelebilmiş
kalıntıların çoğu, MS. 178
depreminden sonra İmparator Marcus
Aurelius’un destekleriyle yeniden inşa
edilen Roma Dönemi agorasına aittir.
• Agoralar genellikle dörtgen planlı, avluda • Roma döneminde kentlerin ve
kenti ve/veya agorayı koruyan tanrı ve ticaretin büyümesi ile stadyumların
tanrıçalara ait tapınakları ve sunakların dış çevrelerinde, seyircilerin oturma
ayrıca ‘Nymheum’ların ‘çeşmeler’ ve birimlerinin altlarında bunların
dinlenme mekânlarının bulunduğu, etrafı eğimlerinden de yararlanarak
dükkânlarla çevrili alanlardı. agora dışı dükkânlar ve alışveriş
merkezleri de kurulmuştur.
• Klasik anlamda agoraların da zaman
zaman artan dükkân ihtiyaçları
nedeniyle yan sokaklarla
büyültüldükleri görülmektedir.
III. Efes’in kurucusu Lysimakhos M.Ö. 3. yüzyılın başlarında kentin yerini değiştirdikten sonra,
Tetragonos Agora ismi ile ticaret agorasını kutsal yol üzerine inşa ettirmiştir. Bunu kanıtlayan Hellenistik
Dönem’e ait mahsen ve sütun sıralarına ait izler batıda bulunmuştur. M.Ö. 1. yüzyıl sonlarında
genişletilerek yeniden düzenlenen agora dört yanı iki galerili, 112 m. uzunlukta stoalarla çevrili kare planlı
ve kapalı bir meydan halini almıştır. Limana direkt olarak bağlantılı olan agoranın doğusu hariç diğer üç
cephesinde anıtsal kapıları vardır.
Devlet Agorası (Yukarı Agorası) M.S. 1. y.y.’ın başında yapılan agora, 160 x 56 m. ölçülerindedir. Burası, devletin
kontrolü altında politik ve dinsel toplantıların yapıldığı yarı kutsal bir alandır. Birçok agoralarda görüldüğü gibi, ortasında
dikdörtgen tabanlı bir tapınak vardır. Tapınağın alınlığını süsleyen Odysseus’un Polyphemos ile ilgili serüvenini anlatan
heykel grubu, sonradan agoranın batısında bulunan Pollio Çeşmesi havuzu kenarına konulmuştur. Agora son şeklini
imparator Theodosius zamanında (M.S. 379-395) almıştır. Kuzeyinde ve doğusunda şu anda görülmeyen iki stoası
bulunmaktaydı.
• Agora dükkânlarının önleri birkaç metre
mesafeden sütunlarla çevrelenmiş ve
dükkânlar ile bu sütunlar arasının üzeri
örtülerek üstü kapalı bir yürüme alanı
oluşturulmuştur.
• Özellikle iddialı kentlerin hemen tümünün
agoralarının, diğer anıtsal yapıtlar gibi,
mermer malzeme ile yapılmış olduğu
düşünüldüğünde bu yürüyüş alanlarının
insanları güneş, yağmur gibi doğal
olaylardan etkilenmeden çarşıyı
gezebilmeleri ve ticaretin kesintiye ya da
Perge Agorası ertelemeye maruz kalmamasına sağlama
açısından önemleri kolayca
anlaşılabilecektir
• Bu yürüyüş alanlarında sık aralıklarla dinlenme bankları konduğu da
bilinmektedir. Avludaki tapınak ve heykellerin yanı sıra, dükkân aralarına
da çeşitli önemli kişilerin, tanrı ve tanrıçaların heykelleri sıkça
konmuşlardır. Dikdörtgen planlı agoralar özellikle İyon ya da ızgara
tipli kentlerin gelişmesiyle yaygınlık kazanmışlardır.

Miletos Agora Kapısı, Bergama Müzesi, Berlin


• Bunların en güzel örneklerine Milet, Priene ve
Assos’ta rastlamak mümkündür. Kimi zaman
agoraların yalnızca üç tarafı stoalar (dükkânlar)
ile çevrili olur, dördüncü yandan ise bir sokakla
ulaşılan daha küçük boyutlarda ve çoğunlukla
sokağın bitiminde sağa ve sola doğru açılan yeni
bir sokağın iki tarafına dizilmiş dükkânlardan
oluşan bir bölüm daha bulunurdu.
TİYATRO
Oyun sahnelenmesi amacıyla yapılmış yapılardır. İlk oyunlar meydanlarda birkaç
kişi tarafından söylenen şiirler olarak ortaya çıkmışlardır. Zamanla oyunların
konularının genişlemesi ve rollerin ortaya çıkmasıyla bunların sunulacağı mekânlara
gereksinim duyulmuş ve böylece MÖ 4. yy.’dan itibaren Yunanistan da tiyatrolar
inşa edilmeye başlanmıştır.

İlk dönem tiyatroları son derece basittir. Bir yamaca teraslama yapılıp böylece
oluşan basamaklara tahta oturma yerleri yapılmış; yarım daireyi biraz aşan bu
sıraların önlerine oyuncular için büyükçe, zemini sıkıştırılmış topraktan oluşan, bir
çukur kazılmış; bunun da arka kısmı tek katlı yine ahşap bir sahne binası ile
kapatılarak önünden geçen yol ile bağlantısı kesilmiştir.
https://www.youtube.com/watch?v=tas07ucS
kwo Milet Tiyatrosu
• Ancak seyircilerin oturdukları bölüm
daha yüksekte olduğu için
tiyatrolarda güzel bir manzaraya
hâkim olma özelliği de vardır.
• Zamanla bu yapıların yeterince
sağlam olmamaları ve tiyatroya olan
ilgilin büyümesiyle tahta bölümler
yerlerini taş yapılara bırakmışlardır.

Bodrum Tiyatrosu
• Giderek taşların yerini mermer almış ve MÖ 2.yy. itibaren tiyatrolar
anıtsal yapılara dönüşmüşlerdir. Hemen her Helenistik kentin bir
tiyatrosu vardır. İlk zamanlarda yapılmış olan tiyatrolarda kimi zaman
sunaklara da rastlanıyor olması bize buraların aynı zamanda dinsel
törenler için de kullanılmış olduğu kanısını vermektedir. Bu dönemde
‘orkestra’ adı verilen sahne, çukur ve tam daire şeklindedir
Helenistik Dönemde tiyatro yapımı için uygun eğimli bir
tepe ve eğer varsa tepe üzerinde bir girinti gerekiyordu

NERESİ? BERGAMA AKROPOLÜ • MÖ 2. yy.dan itibaren tiyatrolar


tüm birimler ile bir bütün olarak
tasarlanıp inşa edilmeye
başlanmışlardır.
• Bu dönemde sahne binaları da
yükselmeye başlanmış ve
sütunların araları, üst katta
oluşturulan sahte pencere
oyukları, tanrıların, tanrıçaların,
kral ve kraliçelerin, ünlü oyun
yazarları ve oyuncuların heykelleri
ile süslenmeye başlamıştır
Neresi? Side ANTİK KENTİ
TİYATROLAR
• Orkestra: Erken tiyatrolarda oyunların sergilendiği, dairesel
planlı alan. Koro’nun şarkı söylediği ve genelde zemini taş
döşeli bu kısım. Buraya “Konistra” da denir.

• Altar: Orkestranın ortasında ya da önünde duran ve tanrı


Dionysos’a adanmış, “Thymele” adlı sembolik sunak.

• Proedria: Seyirci kısmının orkestraya en yakın bölümünde


soylular ve aristokratlar için ayrılmış özel oturma yerleri.

• Skene: Sahne (logion), aktörlerin giyinme odaları ve dinlenme


salonları bulunan; kulis denilen uzun dikdörtgen yapı.

• Proskene: “Ön sahne”; sahnenin önünde yer alan yüksekçe set


biçimli kısımdır. M.Ö. 4. yüzyılda ahşaptan yapılan bu kısım, 2.
yüzyıldan itibaren mermerden yapılmaya başlanmıştır
Orkestra: Erken tiyatrolarda oyunların sergilendiği, dairesel planlı alan. Koro’nun şarkı
söylediği ve genelde zemini taş döşeli bu kısım. Buraya “Konistra” da denir.

ORKESTRA
• Parados: Orkestraya girişi sağlayan, sahnenin iki
yanındaki dar geçitler.
• Diazoma: Oturma basamaklarını(cavea)yatay olarak
bölen yürüyüş yolu. Normal bir tiyatroda iki tane
diazoma olur, büyük tiyatrolarda Efes tiyatrosundaki gibi
üç diazoma vardır.
• Theatron: Seyircilerin oturma yerlerini içeren bu bölüme
“auditoryum, amphitheater, koilon” adları da verilir.
Genelde yarım daire biçimli ve yukarıya doğru genişleyen
bu bölüm, ortası çukur bir dağ yamacına kurulurdu.
Grek Tipi Tiyatrolar

Kerkides: Antik yunan tiyatrosunda seyirci oturma


yerlerini dikine kesen merdivenli kısımlar.
• Kavea (cavea): Seyircilerin oturma sıralarının
bulunduğu yer.
• Gradus: Seyircilerin oturacağı basamaklar
Roma Tipi Tiyatrolar
Grek ve Roma Tiyatroları Arasındaki Farklar
1-Grek sahnesi seyirciye Roma sahnesinden daha uzaktır.
2- Grek orkestrası Roma’dan daha geniş ve yaklaşık tam daire biçimindedir. Roma
orkestrası yarım yuvarlaktır.
3-Greklerde theatron çoğunlukla dağ yamaçlarına yaslanırken, Romalılarda kemer ve
tonozlar üzerinde düz araziye inşa edilmiştir.
6-Greklerde sahne tek katlı, Romalılarda iki veya üç katlıdır.
7- Greklerde theatron orkestra ile aynı seviyede başlar, Romalılarda ise arasında
yüksek bir duvar vardır.
8- Greklerde sahne binası küçük, Romalılarda ise Kavea genişliği kadardır.
Grek ve Roma Tiyatroları
Amfi Tiyatrolar
Amfi Tiyatrolar
Atina Tiyatrosu
Atina Tiyatrosu
Patara Tiyatrosu
epidaros
milet
Knidos tiyatro
EFES Büyük Tiyatro

1994
LETOON Fethiye Muğla
NİCEİA İznik Bursa
NYSA Sultanhisar Aydın
PERGE Antalya
SELEUKEİA SİDERA Atabey Isparta
1998

SİDE
1994 Antalya
STROTENİKEİA
Yatağan
Muğla
TELMESSOS
Fethiye
Muğla
TERMESOS
Antalya
TLOS
Muğla
XANTHOS
Fethiye Muğla
KYZKOS
Erdek-BALIKESİR
Helenistik tiyatrolar: Roma tiyatroları:

• Yamaca yaslıdır (Helenistik çağ tiyatroları, o • Düz alana kemerler üzerinde oturtulabilir. (bu bir
zorunluluk değildir. şehrin en müsait yeri
dönemde kemer sistemi bilinmediği için olduğundan yamaca yaslı yapılan roma tiyatroları
yamaca ) da vardır. ancak onlarda da yine kemer sistemi
kullanılmıştır. Aspendos tiyatrosu buna güzel bir
• Orkestrası yarım daireden büyüktür, at nalı örnektir.)
şeklindedir ve derin değildir. • Orkestra yarım dairedir ve derindir. (derin
olmasının sebebi; bu dönemde tiyatroların
• Performanslar orkestrada yapılır. gladyatör ve hayvan dövüşlerinde de kullanılmış
olmasıdır. hayvanların seyircilerin üzerine
• Kentin en büyük idari amirinin oturduğu atlamasını engellemek için derin yapılır.)
"prohedria" bu dönemde yoktur. • Performanslar proskenede sahnelenir.
• İzleyici dışarıyı görebilir. skene çok küçüktür ya • Prohedria vardır.
da hiç yoktur. • Skene ile cavea birleşiktir.
• İşitme ağırlıklı yani oditoryum yapılıdır. (skene
• Görme ağırlıklıdır yani theatron yapılıdır. binası inşa edilmeye başlanmıştır)
(skene olmadığından gerekli akustik
sağlanamaz)
Roma Dönemi Tiyatrosu
• Roma Dönemine gelindiğinden sahne binalarının
yükseklikleri caveanın en araka sırasına hizasına
kadar gelmiş tiyatronun dış dünya ile ilişkileri
tümden kesilmiştir. Yine Roma Döneminde
caveanın en üstünde, beşik kemer üzerine
oturtulmuş bir sütunlu galeride eklenmiştir. Roma
Döneminde orkestra bölümü biraz derinleştirilmiştir.
Bunun nedeni Romalıların vahşi hayvan ve
gladyatör dövüşlerine verdikleri önem ve bunları da
tiyatro binasında yapmaları olsa gerektir.
AMPHİTHEATRE
• Antik Roma’da gladyatör dövüşlerinin, vahşi hayvan mücadelelerinin
yapıldığı, daire veya oval planlı, etrafı izleyicilere ait oturma ve
izleme basamakları ile çevrili yapılardır. Eski Yunan’da bu tür yapının
görüldüğü tek kent Korinth’tir. Romalıların Anadolu’ya geçmeleri ve
Helen uygarlığının etkisi altına girmeleri ile bu tür yapılar yerlerinin
orkestralara derinleştirilmiş tiyatrolara bırakmışlardır. Dolayısıyla
tiyatro binalarının çok amaçlı kullanılmaları ortaya çıkmış ve tasarruf
sağlanmıştır.
ODEON
• Antik mimaride içinde müzik dinlemek için yapılmış özel yapılardır.
Küçük bir amphitheatr gibi planlanmış, orkestra yeri ve caveası vardır.
Odeonlarda hiçbir zaman sahne yer almamıştır. En önemli özellikleri
üstlerinin kapalı oluşu ve mükemmel bir akustiğe sahip oluşlarıdır.
Helenistik Çağda ilk ortaya çıktıklarında zaman zaman resmi toplantılar
için de kullanılmışlardır.

Aphrodisias Odeon
Truva Odeon Efes Odeon
BOULEUTERİON
• Antik Yunan’da kent meclisinin toplandığı binaya verilen addır. Başlangıcından
itibaren kapalı olarak yapılmıştır. Birçok antik kentte yapılmış ilk kamu binası
olarak karşımıza çıkar. Hatta kimi kentlerin tek kamu binası olarak da kaldığı
söylenebilir. Burada şehrin kutsal ocağı (Ocak Tanrısı Hestia için yakılan sürekli
ateş) değil, Hestia’ya ait bir sunak bulunurdu. Oturma yerleri tiyatrolarda olduğu
gibi geniş bir yarım daire oluşturuyordu. Bouileterionlar arasında en görkemlisi
M.Ö. 175-164 yılları arasında yapılmış Milet Boulleterionudur.
Günümüze kadar gelmiş örneklerden en iyilerinden biri de
Priene’dekidir.

Priene Bouleuterion
Pritaneium

Antik Helen kentlerinde ocağında sürekli ataş yanan, yabancı ülkelerden gelen
elçilerin, seçkin yabancıların kahramanların ağırlandıkları, bir anlamda
günümüzdeki devlet konuk evleri işlevini gören yapılardır. Hippodamos planlı
kentlerde agoranın yanı başında yapılmış oldukları görülmektedir. Halkın ortak
malıdırlar. İçlerinde kentin ortak toplumsal yapısının simgesi olan ve Ocak Tanrısı
Hestia’nın kültüne bağlı ateşin sürekli yanması sağlanırdı.
Pritaneiumda yanan sürekli ateşi bekleyen görevlilere ‘Küret’ adı verilirdi. Küretler
zaman içerisinde Girit Ana Tanrıçası Rheia’nın; Kybele’nin ve nihayet Artemis’in
rahiplerine dönüşmüşlerdir.
GYMNASİUM

Helen ve Roma Dönemlerinde gençlerin eğitim, öğrenim gördükleri,


spor etkinliklerinde bulundukları yapılardır. Ortada idman yapılan
büyük bir avlunun (palestra) etrafında dizilmiş derslikler, soyunma
ve yıkanma odalarından oluşmaktadır. Romalılar döneminde
gymnasiumlar hamamlarla birleştirilmiş, iç içe inşa edilmişlerdir.
Hemen tüm antik kentlerde büyük yapılar arasında gymnasiumlara
rastlanması öğretime ve özellikle de spor ve savaş sanatları eğitimine
verilen önemi göstermektedir.
STADİUM

Spor karşılaşmalarının yapıldığı alan ile bunu


çevreleyen seyirci sıralarının oluşturduğu bir
yapı tipidir. Tiyatroda olduğu gibi ilk zamanlar
en azından bir yanı, iki tepenin eteklerinin
buluştuğu yerde iki tarafı birden, yamaca
yaslanmış olarak yapılırdı (Efes’te olduğu
gibi).
Roma Dönemine gelindiğinde bunlar da düz
arazide, tonozlu kemer yapılar üzerine eğimli
inşaatlar şeklinde yapılmışlardır (Perge’deki
gibi). Klasik plan tipleri bir ucu yuvarlak ‘U’
şeklidir.
• Helenistik Dönemin stadium faaliyetleri
atletizm etkinliklerine dayanıyordu.
Koşu, disk atma, yüksek atlama vb. gibi.
Roma Dönemi’nde bunlara tiyatrolarda
olduğu gibi gladyatör, vahşi hayvan
mücadeleri de eklenmiştir.
• Roma Dönemi’nde stadiumlar halk
ayaklanmalarına veya toplu
tutuklamalara da sahne olmuşlardır.

http://arkeofili.com/?p=2600 Aphrodisias
NYMPHAEUM

▪ Helen mitolojisinde su, orman, dağ perileri olan ‘Nymphe’lerden adını


alan ve onlara adanmış, Helen ve Roma mimarilerinde görülen; kayaya
oyulmuş ev biçimi, sütun dizileri ve heykellerle bezenmiş, nişli,
anıtsal çeşme yapılarına verilen isimdir.
▪ Bu yapılara kent içerisinde suya gereksinim duyulan hemen her yerde
rastlamak mümkündür.
▪ Elbette agora, tapınak, ana cadde gibi nispi fonksiyonları daha önemli
noktalarda yapılmış olanlar sokak aralarındakilerden daha gösterişli ve
sağlamdırlar.
• Antik Helen’de kayalıklı bir teras ya da yamaca ev biçimli bir çeşme
yapımı için kaya yüzeyi yontularak, suyun çekilebileceği hazneler açılır ve
kimi zaman kayanın görülmeyen iç taraflarına depo olarak sarnıçlar
yapılırdı. Helenistik Dönemde süsleme oranı yükselmekle birlikte,
çeşmeler tek katlıdır.
• Nympheumların üzerlerinin kapanması ile çeşmeden yararlananlar için
gölgelik, yağmurdan koruma gibi fonksiyonel bir görev de üstlenmişlerdir.
Helenistik çeşmelerinin genelde tercih edilen musluk tipi arslan ağzıdır.
Side Antik Kent girişinde bulunan Anıtsal Çeşme
Anadolu’nun en görkemli Nympheum’u
Sagalassos Türkiye'nin güneybatısında, Burdur'un Ağlasun ilçesinde
• Nympheum’ların frontallerinde veya
yan yüzeylerinde sıkça tanrı başlarına
veya çeşmeleri yaptıran hayrat
sahiplerinin heykellerine
rastlanmaktadır.
• Roma İmparatorluk dönemine
gelindiğinde çeşmeler klasik
sadeliklerinden uzaklaşmışlar, çok
katlı, aşırı süslemeli, abartılı anıtsal
yapılara dönüşmüşlerdir. Nitekim
günümüzde bile Roma kenti, görkemli
çeşmeleri ile ünlü, bir turistik çekim
merkezi durumundadır.
SARAY VE EVLER

Saray genellikle akropolde bulunan kral veya kent yöneticilerine ait büyük
bir görkemli evlere yerilen addır. Bunların çevreleri sütunlar ve avlularla
donatılmışlardır. Bir veya birkaç katlı olabilirler. Duvarlar ve girişler bezemeli,
genellikle mermer yapılardır.
Evler ise daha ziyade halkın oturduğu barınaklardır. Helen Dönemi ev
mimarisinin en iyi örneklerini günümüz buluntuları arasında Priene vermektedir.
Daha önceki çağlarda evin tümünü oluşturan megaron, bu dönemde evin temel
bölümü olma özelliğini kazanmıştır. Megaron ve diğer odalar bir avlu etrafına
dizilmişlerdir. Ana giriş dışındaki bölümlerin dışarı ile doğrudan bağlantıları yoktur,
avluya bakarlar. Helenistik Dönemde iç avlu genellikle dörtgen planlıdır.
• Roma Dönemine gelindiğinde iç avlu yine temel olarak dörtgen planlı
olmakla birlikte yuvarlak ve oval olanlarına da rastlanmaktadır. Yine
orta avluya (Atrium) açılan çeşitli büyüklükteki odalardan
oluşmaktadır. Ancak bu dönemde evin avlu ve odalar dahil tümünün
belli bir simetri oluşturmasına özen gösterilmiştir. Atriumun ortasına
bir havuz (İmpluvium) yerleştirilmiştir bunun da üzeri açık
(Complivium) bırakılmıştır. Evin girişi (Vestibulum) bu avluya açılır,
aynı eksen üzerinde ve girişin karşısında ‘Tabilinium’ bulunur.
Yanlardan sıralanmış odalar arasında oturma odaları, yatak odaları
(Cubiculum) ve yemek odası (Triklinium), arka bahçede ‘Hortus’ yer
alır.
https://www.youtube.com/watch?v=XC33tXY
PUZU
• Roma çağına ait Anadolu evlerinin temel özellikleri; son yıllarda
yapılan Efes kazılarında açılan, Bülbül Dağı’nın yamacına
yerleştirilmiş olan evler yardımıyla; ayrıntılı bir şekilde ortaya
çıkarılmıştır. Varlıklı kişilerin evlerinin bulunduğu bu semtte evlerin
çok odalı oldukları ve bazılarında peristijlli avluların bulunduğu
görülmektedir. Ayrıca yine bu kazılar sayesinde evlerin geçirdiği
onarım aşamaları da gözlenebilmektedir.
SU KEMERLERİ (AQUADUCT)

• Antik Roma’da gelişmiş


olan ve uzak mesafelerde kente
su getirmek amacıyla yapılmış
olan yapılardır. Dar ve yüksek
kemerlerle yapılmış olmalarının
ötesinde mimari bir
özelliklerinden söz etmek gerekli
değildir. Üstün statik hesapları
ile dikkat çekerler.

Aspendos Su kemerleri
Aspendos Su Kemerleri

Hatay Erzin İssos Harabeleri- Roma Dönemine


ait su kemeri
Denizli Laodikya Su Yolu, Efes’e giden su yollarından biri.
Uzunluğu 45 km. Helenistik dönemde kente su iki sıra halinde
döşenmiş olan kalın pişmiş toprak borularla taşınmış. Roma
zamanında ise ters sifon yapan taş borular inşa edilmiş.
BAZİLİKA
• Roma bazilikalarında daha ziyade günlük yaşamı ve halkı ilgilendiren
işler görülürdü. Belki de mekânın neflerle üçe bölünmesinin nedeni
farklı konuların aynı zamanda görüşülebilmesi içindir. Başlangıçta
yargıcın oturması için kurulan orta mekândaki ‘tribuna’ zaman
içerisinde bazilikanın dini fonksiyonunun diğer günlük
fonksiyonlarının önüne geçmesi ile rahibin yer aldığı mekâna
dönüşmüştür.
St. Jean Bazilikası'ndaki Yuhanna'nın mezarı EFES

• Hristiyanlığın gelişmesiyle
bazilikalar dini eğitim ve öğretim
kurumlarına dönüşmüş; diğer
fonksiyonlar başka yapılara
taşınmışlardır. Her şeye karşın
bazilika gerek ilk dönemlerde ve
gerekse Hristiyanlık döneminde
tarzını bozmamış; tarihte en uzun
süre temel mimari biçimini koruyan
yapı tipi olmuştur.
HAMAM
• Yıkanmak için düşünülmüş kapalı mekânların ilk izlerine Hindistan
da, Eski Mısır’da ve Eski Ege Uygarlıklarının saraylarında rastlanır.
Helen Döneminde de hamam biçimi yapılara rastlanmakla birlikte, içi
sıcak sulu olan ve özel olarak ısıtılan ilk hamamlar Romalılar
zamanında yapılmışlardır.
• Bilinen ilk halka açık hamam Pompei’deki Stabia Hamamıdır.
Anıtsal boyutlardaki ilk hamam ise Roma’da Agrippa tarafından
yaptırılmıştır. (M.Ö. 1. Yy.). Bunu Neron, Titus, Trianus, Caracalla,
Dokletianus; Constantinus gibi imparatorların yaptırdığı hamamlar
izlemiştir.
• Roma hamamlarının döşemeleri, duvarları, tavanı, mozaiklerle ve
mermer kaplamalarla süslenmiştir.

Buralarda yıkanmanın dışında


• jimnastik yapmak için,
• ayrıca filozof,
• şair,
• hatip ve dinleyicilerin bir araya gelebilecekleri salonlar da yapılmıştır.
• Bazı hamamların iki veya üç katlı oldukları, 2500 metrekareden fazla
kapalı alana sahip oldukları bilinmektedir. Bunlara ‘İmparator Tipi
Hamamlar’ denmektedir.
• Roma hamamları ‘Hypocaust’ denilen ve yer döşemesinin altından
geçip duvarların içerisine devam eden bir kanal vasıtasıyla ısıtılırlardı.
Benzer bir ısıtma sistemi günümüzde de karst tipi taş binalarda
görülmektedir. Böylelikle etkili ve sabit bir ısı elde edilmesi mümkün
olmaktadır.
Klasik anlamda bir Roma hamamının
Bölümleri
• Giriş Ve Soyunma (Apoditerium),
• Soğukluk (Frigiderium),
• Soğuk Sulu Yüzme Havuzu (Natato),
• Ilık (Tepidarium),
• Sıcak (Sudatorium Veya Locanium)

Gymnasium, auditorium gibi bölümler sonraları hamamlara eklenmiş


olmakla birlikte esas bölümlerden değillerdir.
http://www.panoramio.com/photo_explorer#view=photo&pos
ition=8016&with_photo_id=63828831&order=date_desc&use
r=709943
• Kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı hamamlar yapılmıştır. Karışık
yıkanma uygulaması genellikle erkek hamamlarına hayat kadınlarının
davet edilmeleriyle görülen istisnai bir durumdur.
• Romalılar ’da hamama gitme yaşamın öylesine bir parçası haline
gelmiştir ki insanların; özellikle zengin asillerin; yaşamlarının büyük bir
bölümü burada geçmeye başlamıştır.
• Kültür ve politik yaşamı son dönem Roma ’da adeta hamamlardan
yönetilir hale gelmiştir.
• Palestrada yapılan jimnastik, hamamda yenen yemekler, kulis
faaliyetleri, kararların alınmaları ve benzer aktiviteler yaygınlaşmıştır.
ZAFER TAKLARI
• Helen döneminde rastlanmayan, Roma Dönemine özgü yapılardır.
• Savaş kazanan imparator veya komutanlar adına ya da önemli olayların
hatırası için kent girişine veya ana cadde üzerine yapılan, genellikle
sütunlu, caddelerin başlarına veya kıvrımlı noktalarına yerleştirilen,
anıtsal görünümlü özgün yapılardır.
• İlk zamanlarda basit, tek kemerli olan taklar zamanla iki veya üç kemerli,
cepheleri heykeller ya da kabartmalarla bezeli görkemli yapılara
dönüşmüşlerdir. Bu takların altından geçen ordu birliklerinin
kötülüklerden arındıklarına ve onurlandıklarına inanılırdı.
SÜTUNLU CADDELER

Roma mimarisinin yarattığı; kentin belli bir bölümünde anıtsal ve


törensel bir hava verip onu diğer bölümlerden farklı ve üstün kılan
genellikle tiyatro ve benzeri anıtsal ve fonksiyonel ayrıcalığı bulunan
binaların önünden başlayan caddelerin iki tarafına, çoğunlukla mermer
sütunların yerleştirilmeleri olayıdır. İlk olarak nerede ve ne zaman
ortaya çıktıkları kesin olarak tespit edilmemiş olmakla birlikte,
günümüzde bilinen örneklerin en eskileri M.Ö. 1. Yy.
tarihlenmektedirler. Genelde sütunların arkalarında yer alan portikli
galerinin altında dükkânlar bulunur, her dükkân sahibi dükkân
yüzeyinin süslenmesi, temizliği, önündeki kaldırımın mozaikle
kaplanması gibi konulardan sorumlu tutulurdu.

You might also like