Professional Documents
Culture Documents
EGEMENLİĞİ
(MÖ 30 – MS 385)
Üç metre boyunda olan ve üzerinde semboller bulunan heykelin özellikleri bakımından dünyada eşi ve benzeri YOK.
Yanında elleri arkadan bağlı Dacialı düşman askerinin de tasvir edildiği Trajan heykelinin, üzerinde zırh ve ayrıca
düşmanlara karşı acımasız ancak dostlara karşı koruyucu, dostluk ve bereketi anlatan, sanatı koruyan ve güçlü bir
imparator olduğunu anlatan simgeler bulunuyor. MS 98 yılında tahta babası Nerva ölünce geçer.
• Anadolu’da Trajan adına yapılmış
tapınaklar ve çeşmelere rastlamak
mümkündür. Anadolu’da Roma
döneminde en parlak devrini MS 2.yy’da
yaşamıştır.
HADRİAN
ANTALYA ARKEOLOJİ MÜZESİ
Hadrianus
https://www.youtube.com/watch?v=G55q9H0hhyY
SUNAK (ALTAR)
• Üzerinde kurban kesilen ve tanrıya sunu yapılan, masaya benzer,
yüksekçe, genellikle taştan, yuvarlak veya dörtgen şeklinde yapılan,
kurban kanlarının akmasına mahsus deliği bulunan mimari öğelere
verilen isimdir.
• Tapınaklarının tamamlayıcı öğeleridir. Klasik Dönem altarları çok
gösterişlidir. Helenistik Döneme gelindiğinde sunaklar anıtsal
niteliklerde kazanmışlar, gerek boyutları ve gerekse yapım teknikleri
üzerinde daha fazla durulmaya başlanmıştır (Bergama Zeus, Priene
Athena altarları gibi).
• http://www.aydinkulturturizm.gov.tr/TR,64435/priene.html
• Bu dönemlerde nadiren görülen
yuvarlak sunaklar, Etrüsk mimari
karakterinin bir sonucu olarak Roma
Dönemi ile birlikte yaygınlık
kazanmıştır. Bu dönemde dikdörtgen
veya kare altarlar da zaman
içerisinde yeniden yaygınlık
kazanmışlardır
Roma Dönemi altarlarını daha önceki
dönemlerden ayıran temel özellik
• Sade oluşlarıdır.
• Bu da Roma Döneminin ekonomik-fonksiyonel mimariye daha fazla
önem vermesi, mimarinin diğer alanlarında olduğu gibi masraflardan
kaçınılması ilkeleriyle uyumlu bir tutumdur.
NEKROPOL (NEKROPOLİS)
Helencede ‘Nekros’, ölü; ‘Polis’ ise kent demektir. Kelime anlamı ile
‘Nekropol’ ölüler kentidir.
Zaten antik dönemlerde, şimdide olduğu gibi mezarlıklar kentin dışına
yapılmaktaydı. Tabii kentlerin büyümeleri ile bunlardan bazıları zaman
içerisinde, Hierapolis örneğinde olduğu gibi, yerleşim sınırları içerisine
girmişlerdir.
Hierapolis Kuzey Nekropolü
• Hierapolis mezar anıtlarının mimarisi
çok çeşitlidir ve değişik uygulamalar
gösterir. En eski mezarlar Helenistik
Döneme tarihlenen tümülüs
mezarlardır.
• Bu mezarlar düzgün kesilmiş taşlarla
örülü silindir kasnak ile sınırlanan mezar
odasının üstü koni biçimi verilmiş
toprakla örtülüdür. Mezar odasına
dramos adı verilen koridor ile ulaşılır.
Tümülüsler, yol boyunca ve doğuya
doğru çıkan bayırda yer almaktadır.
Sayısı 2000’den fazla olan mezarların bazılarında ise yazıt bulunuyor. Mimarisi çok
çeşitli olan Hierapolis mezar anıtları değişik uygulamalar gösteriyor. Helenistik döneme
tarihlenen tümülüs mezarlar kentin en eski mezarları konumunda. Seçkin kişilere ait
tümülüs mezarların yanı sıra alanda fakir kişilere ait mezarlar da mevcut.
• Ölümden sonra yeni bir yaşamı varlığına olan
inanç her yerde olduğu gibi Anadolu’da da gerek
mezarların yapılarına ve gerekse mezarların içine
konacak şahsi eşyaların seçimine büyük etkiler
yapmıştır. Dolayısıyla mezarlıkların içlerinde
anıtlar yapılar ortaya çıkmıştır, bunlar üzerine
yapılan araştırmalar o dönemin sosyal
yaşantıları hakkında da bizlere bilgiler
ulaşmasını sağlamıştır.
• Nekropoller’de megaron, ev, lahit, çok katlı, amforalı, kaya oyma gibi
birçok farklı tip Anadolu’nun çeşitli yörelerinde görülmektedir.
• Bunlardan birden fazlasının aynı Nekropol de bulunması bize bu kentte
zaman içinde kültürün nasıl değiştiğini veya mezar tipleri ani bir
değişiklik gösteriyor ise kentin egemen güçlerinin farklılaştığını gösterir.
İlk dönem tiyatroları son derece basittir. Bir yamaca teraslama yapılıp böylece
oluşan basamaklara tahta oturma yerleri yapılmış; yarım daireyi biraz aşan bu
sıraların önlerine oyuncular için büyükçe, zemini sıkıştırılmış topraktan oluşan, bir
çukur kazılmış; bunun da arka kısmı tek katlı yine ahşap bir sahne binası ile
kapatılarak önünden geçen yol ile bağlantısı kesilmiştir.
https://www.youtube.com/watch?v=tas07ucS
kwo Milet Tiyatrosu
• Ancak seyircilerin oturdukları bölüm
daha yüksekte olduğu için
tiyatrolarda güzel bir manzaraya
hâkim olma özelliği de vardır.
• Zamanla bu yapıların yeterince
sağlam olmamaları ve tiyatroya olan
ilgilin büyümesiyle tahta bölümler
yerlerini taş yapılara bırakmışlardır.
Bodrum Tiyatrosu
• Giderek taşların yerini mermer almış ve MÖ 2.yy. itibaren tiyatrolar
anıtsal yapılara dönüşmüşlerdir. Hemen her Helenistik kentin bir
tiyatrosu vardır. İlk zamanlarda yapılmış olan tiyatrolarda kimi zaman
sunaklara da rastlanıyor olması bize buraların aynı zamanda dinsel
törenler için de kullanılmış olduğu kanısını vermektedir. Bu dönemde
‘orkestra’ adı verilen sahne, çukur ve tam daire şeklindedir
Helenistik Dönemde tiyatro yapımı için uygun eğimli bir
tepe ve eğer varsa tepe üzerinde bir girinti gerekiyordu
ORKESTRA
• Parados: Orkestraya girişi sağlayan, sahnenin iki
yanındaki dar geçitler.
• Diazoma: Oturma basamaklarını(cavea)yatay olarak
bölen yürüyüş yolu. Normal bir tiyatroda iki tane
diazoma olur, büyük tiyatrolarda Efes tiyatrosundaki gibi
üç diazoma vardır.
• Theatron: Seyircilerin oturma yerlerini içeren bu bölüme
“auditoryum, amphitheater, koilon” adları da verilir.
Genelde yarım daire biçimli ve yukarıya doğru genişleyen
bu bölüm, ortası çukur bir dağ yamacına kurulurdu.
Grek Tipi Tiyatrolar
1994
LETOON Fethiye Muğla
NİCEİA İznik Bursa
NYSA Sultanhisar Aydın
PERGE Antalya
SELEUKEİA SİDERA Atabey Isparta
1998
SİDE
1994 Antalya
STROTENİKEİA
Yatağan
Muğla
TELMESSOS
Fethiye
Muğla
TERMESOS
Antalya
TLOS
Muğla
XANTHOS
Fethiye Muğla
KYZKOS
Erdek-BALIKESİR
Helenistik tiyatrolar: Roma tiyatroları:
• Yamaca yaslıdır (Helenistik çağ tiyatroları, o • Düz alana kemerler üzerinde oturtulabilir. (bu bir
zorunluluk değildir. şehrin en müsait yeri
dönemde kemer sistemi bilinmediği için olduğundan yamaca yaslı yapılan roma tiyatroları
yamaca ) da vardır. ancak onlarda da yine kemer sistemi
kullanılmıştır. Aspendos tiyatrosu buna güzel bir
• Orkestrası yarım daireden büyüktür, at nalı örnektir.)
şeklindedir ve derin değildir. • Orkestra yarım dairedir ve derindir. (derin
olmasının sebebi; bu dönemde tiyatroların
• Performanslar orkestrada yapılır. gladyatör ve hayvan dövüşlerinde de kullanılmış
olmasıdır. hayvanların seyircilerin üzerine
• Kentin en büyük idari amirinin oturduğu atlamasını engellemek için derin yapılır.)
"prohedria" bu dönemde yoktur. • Performanslar proskenede sahnelenir.
• İzleyici dışarıyı görebilir. skene çok küçüktür ya • Prohedria vardır.
da hiç yoktur. • Skene ile cavea birleşiktir.
• İşitme ağırlıklı yani oditoryum yapılıdır. (skene
• Görme ağırlıklıdır yani theatron yapılıdır. binası inşa edilmeye başlanmıştır)
(skene olmadığından gerekli akustik
sağlanamaz)
Roma Dönemi Tiyatrosu
• Roma Dönemine gelindiğinden sahne binalarının
yükseklikleri caveanın en araka sırasına hizasına
kadar gelmiş tiyatronun dış dünya ile ilişkileri
tümden kesilmiştir. Yine Roma Döneminde
caveanın en üstünde, beşik kemer üzerine
oturtulmuş bir sütunlu galeride eklenmiştir. Roma
Döneminde orkestra bölümü biraz derinleştirilmiştir.
Bunun nedeni Romalıların vahşi hayvan ve
gladyatör dövüşlerine verdikleri önem ve bunları da
tiyatro binasında yapmaları olsa gerektir.
AMPHİTHEATRE
• Antik Roma’da gladyatör dövüşlerinin, vahşi hayvan mücadelelerinin
yapıldığı, daire veya oval planlı, etrafı izleyicilere ait oturma ve
izleme basamakları ile çevrili yapılardır. Eski Yunan’da bu tür yapının
görüldüğü tek kent Korinth’tir. Romalıların Anadolu’ya geçmeleri ve
Helen uygarlığının etkisi altına girmeleri ile bu tür yapılar yerlerinin
orkestralara derinleştirilmiş tiyatrolara bırakmışlardır. Dolayısıyla
tiyatro binalarının çok amaçlı kullanılmaları ortaya çıkmış ve tasarruf
sağlanmıştır.
ODEON
• Antik mimaride içinde müzik dinlemek için yapılmış özel yapılardır.
Küçük bir amphitheatr gibi planlanmış, orkestra yeri ve caveası vardır.
Odeonlarda hiçbir zaman sahne yer almamıştır. En önemli özellikleri
üstlerinin kapalı oluşu ve mükemmel bir akustiğe sahip oluşlarıdır.
Helenistik Çağda ilk ortaya çıktıklarında zaman zaman resmi toplantılar
için de kullanılmışlardır.
Aphrodisias Odeon
Truva Odeon Efes Odeon
BOULEUTERİON
• Antik Yunan’da kent meclisinin toplandığı binaya verilen addır. Başlangıcından
itibaren kapalı olarak yapılmıştır. Birçok antik kentte yapılmış ilk kamu binası
olarak karşımıza çıkar. Hatta kimi kentlerin tek kamu binası olarak da kaldığı
söylenebilir. Burada şehrin kutsal ocağı (Ocak Tanrısı Hestia için yakılan sürekli
ateş) değil, Hestia’ya ait bir sunak bulunurdu. Oturma yerleri tiyatrolarda olduğu
gibi geniş bir yarım daire oluşturuyordu. Bouileterionlar arasında en görkemlisi
M.Ö. 175-164 yılları arasında yapılmış Milet Boulleterionudur.
Günümüze kadar gelmiş örneklerden en iyilerinden biri de
Priene’dekidir.
Priene Bouleuterion
Pritaneium
Antik Helen kentlerinde ocağında sürekli ataş yanan, yabancı ülkelerden gelen
elçilerin, seçkin yabancıların kahramanların ağırlandıkları, bir anlamda
günümüzdeki devlet konuk evleri işlevini gören yapılardır. Hippodamos planlı
kentlerde agoranın yanı başında yapılmış oldukları görülmektedir. Halkın ortak
malıdırlar. İçlerinde kentin ortak toplumsal yapısının simgesi olan ve Ocak Tanrısı
Hestia’nın kültüne bağlı ateşin sürekli yanması sağlanırdı.
Pritaneiumda yanan sürekli ateşi bekleyen görevlilere ‘Küret’ adı verilirdi. Küretler
zaman içerisinde Girit Ana Tanrıçası Rheia’nın; Kybele’nin ve nihayet Artemis’in
rahiplerine dönüşmüşlerdir.
GYMNASİUM
http://arkeofili.com/?p=2600 Aphrodisias
NYMPHAEUM
Saray genellikle akropolde bulunan kral veya kent yöneticilerine ait büyük
bir görkemli evlere yerilen addır. Bunların çevreleri sütunlar ve avlularla
donatılmışlardır. Bir veya birkaç katlı olabilirler. Duvarlar ve girişler bezemeli,
genellikle mermer yapılardır.
Evler ise daha ziyade halkın oturduğu barınaklardır. Helen Dönemi ev
mimarisinin en iyi örneklerini günümüz buluntuları arasında Priene vermektedir.
Daha önceki çağlarda evin tümünü oluşturan megaron, bu dönemde evin temel
bölümü olma özelliğini kazanmıştır. Megaron ve diğer odalar bir avlu etrafına
dizilmişlerdir. Ana giriş dışındaki bölümlerin dışarı ile doğrudan bağlantıları yoktur,
avluya bakarlar. Helenistik Dönemde iç avlu genellikle dörtgen planlıdır.
• Roma Dönemine gelindiğinde iç avlu yine temel olarak dörtgen planlı
olmakla birlikte yuvarlak ve oval olanlarına da rastlanmaktadır. Yine
orta avluya (Atrium) açılan çeşitli büyüklükteki odalardan
oluşmaktadır. Ancak bu dönemde evin avlu ve odalar dahil tümünün
belli bir simetri oluşturmasına özen gösterilmiştir. Atriumun ortasına
bir havuz (İmpluvium) yerleştirilmiştir bunun da üzeri açık
(Complivium) bırakılmıştır. Evin girişi (Vestibulum) bu avluya açılır,
aynı eksen üzerinde ve girişin karşısında ‘Tabilinium’ bulunur.
Yanlardan sıralanmış odalar arasında oturma odaları, yatak odaları
(Cubiculum) ve yemek odası (Triklinium), arka bahçede ‘Hortus’ yer
alır.
https://www.youtube.com/watch?v=XC33tXY
PUZU
• Roma çağına ait Anadolu evlerinin temel özellikleri; son yıllarda
yapılan Efes kazılarında açılan, Bülbül Dağı’nın yamacına
yerleştirilmiş olan evler yardımıyla; ayrıntılı bir şekilde ortaya
çıkarılmıştır. Varlıklı kişilerin evlerinin bulunduğu bu semtte evlerin
çok odalı oldukları ve bazılarında peristijlli avluların bulunduğu
görülmektedir. Ayrıca yine bu kazılar sayesinde evlerin geçirdiği
onarım aşamaları da gözlenebilmektedir.
SU KEMERLERİ (AQUADUCT)
Aspendos Su kemerleri
Aspendos Su Kemerleri
• Hristiyanlığın gelişmesiyle
bazilikalar dini eğitim ve öğretim
kurumlarına dönüşmüş; diğer
fonksiyonlar başka yapılara
taşınmışlardır. Her şeye karşın
bazilika gerek ilk dönemlerde ve
gerekse Hristiyanlık döneminde
tarzını bozmamış; tarihte en uzun
süre temel mimari biçimini koruyan
yapı tipi olmuştur.
HAMAM
• Yıkanmak için düşünülmüş kapalı mekânların ilk izlerine Hindistan
da, Eski Mısır’da ve Eski Ege Uygarlıklarının saraylarında rastlanır.
Helen Döneminde de hamam biçimi yapılara rastlanmakla birlikte, içi
sıcak sulu olan ve özel olarak ısıtılan ilk hamamlar Romalılar
zamanında yapılmışlardır.
• Bilinen ilk halka açık hamam Pompei’deki Stabia Hamamıdır.
Anıtsal boyutlardaki ilk hamam ise Roma’da Agrippa tarafından
yaptırılmıştır. (M.Ö. 1. Yy.). Bunu Neron, Titus, Trianus, Caracalla,
Dokletianus; Constantinus gibi imparatorların yaptırdığı hamamlar
izlemiştir.
• Roma hamamlarının döşemeleri, duvarları, tavanı, mozaiklerle ve
mermer kaplamalarla süslenmiştir.