You are on page 1of 45

B A V U L

BAGGAGE

OYUN II PERDE KOMEDİ

Yazan Sam BOBRICK

Çeviren Ekin Tunçay TURAN


2009©

¡bfílJCCS.

KİŞİLER
T
PHYLLIS NOVAK- Otuzlu yaşlarda bir kadın.

&

BRADLEY NAUGHTON - Otuzlu yaşlarının sonunda bir adam.

&

DR. JONATHAN ALEXANDER- Kırklı yaşlarda bir terapist

&

MITZI CARTRIGHT - Otuzlu yaşlarının sonunda bir kadın.

I. PERDE

ZAMAN - Günümüz- Bir ilkbahar günü, akşam üzeri


YER - Phy/lis Novak 'm New York 'taki apartman dairesinin, zevkli döşenmiş, derli toplu oturma odası. Daire asansör olmayan
üç katlı bir binanın en üst katindadır. Giriş kapısı sahnenin sağındadır. Sol arka taraf mutfağın girişidir. Bunun biraz aşağısında
yatak odasına açılan kapı bulunmaktadır. Sahnenin gerisinde, tam ortada büyük bir pencere ve bu pencerenin iki yanında da iki
kütüphane vardır. Sahnenin tam ortasında ise bir kanepe. iki yanında iki sandalye ve bu sandalyelerin yanında birer küçük masa,
kanepenin önünde ise bir kahve masası görülmektedir. Kanepenin arkasında da bir duvar masası bulunmaktadır. Sahnenin sağ
gerisinde dikkat Çekici bir çalışma masası, bir sandalye ile hemen yanında bir çöp kutusu vardır. Daireye sıcak bir hava veren
pek çok lâmba ve resim göze çarpar. Kahve masasının üzerinde küçük bir bavul kilidi, bir tornavida ve bir cüzdan
bulunmaktadır.

Sahnenin başlangıcında* yatak odasından otuzlu yaşlarında bir kadın olan PHYLLIS NOVAK çıkar: Üzerinde bol bir
pantolon ve kazak Elindeki bavulu, bai'ulum teleskopik tutacağından
çekerek sahnemin ortasına getirir. Tutacak kısnu. düğmesine basarak bavula doğru iter. Odaya şöyle bir bakar, sam bir çeki
düzen verhr~. Kapının zdi çalar. ardından da birimim smbmsız bir şekilde kapıya vurduğu duyulur. PHYLLIS kapıya doğru
ilerler, açar. Kapıda otuzlu yaşlarınım somumda bir erkek atam BRADLEY'
NAUGHTON durmaktadır. Üzerinde gri ceket, gri pantolon, gri tişört vardır. Nefes nefesedir. Çok gergin görünmektedir.
BRADLEY- Phyllis Novak?
PHYLLIS- Evet benim.
Elinde biraz önce gördüğümüz bavulun aynından vardır. Bavulun normal tutacağından tutmuş bir şekilde sürükleyerek içeri
girer.
Bu bavulun PHYLLIS’in yatak odasından getirdiği bavuldan çok daha ağır olduğu bellidir. Bir an durur, soluklanmaya
çalışır. PHYLLIS kapıyı kapar.
BRADLEY- Tanrım ! Bana apartmanda asansör olmadığmı söylemedin.
PHYLLIS- Sadece üç kat, o yüzden sorun olacağını düşünmedim.
BRADLEY- Lânet olası bavulun bu kadar ağır olmasaydı elbette sorun olmazdı. Ne doldurdun içine, tuğla
mı ?
PHYLLIS- (Kendini biraz suçlu hissederek) Şey, Beverly Hills’te küçük bir kırtasiye dükkânında tasfiye
nedeniyle, hani şu kâğıtlar uçmasın diye üzerine konan ağırlıklar vardır ya, işte onlarda çok büyük indirim
vardı ve... Ben de yılbaşında insanlara hediye olarak veririm diye birkaç tane ondan aldım.
BRADLEY- Kaç birkaç tane ?
PHYLLIS- Otuz tane. Hediye listem biraz uzunda.
BRADLEY- Otuz tane kâğıt tutucu, ha ? Uçağın havalanabilmesi bir mucize olmalı.
PHYLLIS- Belki biraz fazla olabilir ama ben vapı olarak fırsatları değerlendirmesini seven biriyim.
BRADLEY- Şanslıyım desene ! İyi ki ellerinde indirime koyacak dosya dolapları yokmuş. (Nefesim kontrol
etmeye çalışır. PHYLLIS’in bavulunu işaret ederek) Nereye koymamı istersin ?
PHLLIS- Neresi olursa. (Yatak odasının kapısını göstererek) Aslında yatak odasının kapısına koyarsan iyi olur.
BRADLEY bavulu yatak odasının kapısına doğru sürüklemeye başlar.
PHYLLIS- (Konuşmaya devam eder.) Eğer teleskobik sapı çıkarıp, oradan tutsan tekerleklerinin üzerinde
çekebilirdin. Herhalde bu senin için daha kolay olurdu.
BRADLEY- Elbette daha kolay olurdu. Tabi o sap kırık olmasaydı.
PHYLLIS- Olamaz, nasıl kırıldı ki ? Bu sabah kullanırken gayet sağlam durumdaydı.
BRADLEY- (Sinirienmiştir. Çantayı sürüklemeyi bırakır, PHYLLIS *e döner.) Sapım benim kırdığımı mı ima ediyorsun
?
PHYLLIS- Hayır, hayır. Saçmalama... Böyle bir şeyi neden yapmak isteyesin ki ?
BRALEY- BU bir sorumu?
PHYLLIS- Hayır. Yani... Elbette değil. Ama yine de merak ediyorum nasıl olmuş olabilir acaba?
BRADLEY- Bu konuyu artık kapatalım, tamam mı ?
PHYLLIS- Tamam.
BRADLEY- Güzel. (Bavulu yatak odasına doğru sürüklemeye devam ederek) Anlayamıyorum. Gerçekten
anlayamıyorum. Benim bavulumun senin bavuluna göre çok daha hafif olması, yanlış bir bavul alıyor
olabileceğine dair sen de hiç kuşku uyandırmadı mı ?
PHYLLIS- Eğer uyandırmış olsaydı herhâlde kendi bavulumun yerine şeninkini almazdım. Bavulun üzerindeki
etikette kendi adımın baş harflerini, yani “P.H.” yi görünce kendi bavulum sandım ve aldım.
BRADLEY- öncellikle etiketteki senin adının baş harfleri değil. Onlar benim adımın baş harfleri “B.N.”.
Bradley Naughton’daki “B.N.”... Yani Phyllis Novak’ın “P.N.” si değil. Tamam “B” nin alt kısmı biraz aşınmış
olabilir bunu kabul ediyorum ama yine de yakından, dikkatle bakmış olsaydın oıjinalinin “P” değil “B”
olduğunu görebilirdin.
Bavulu sonunda yatak odası kapısına kadar getirmiştir.

PHYLLIS- Bak, bavullarımızın karışmasından dolayı sinirlendiğin ve bavulumu buraya kadar taşımak
zahmetine katlandığın için üzgünüm. Ama gördüğün gibi sorun çözüldü. Bu yüzden memnun olmalıyız. Ayrıca
eğer hava yolu şirketinin kayıp bagaj bürosuna gitmiş ve durumu anlatmış olsaydın eminim onlar konuyu
çözerdi. Benim bavulumu bana, şeninkini de sana gönderirlerdi. Böylece sen de buraya kadar gelmek zorunda
kalmazdın.
BRADLEY- (Sakinliğini korumaya çalışarak, küçümseyen bir tutum içinde) Söylediklerin kulağa çok hoş geliyor ama
açıkçası biraz safça. Hava yolu şirketlerinin nasıl çalıştığını bilirim. Eğer kayıp bagaj bürosuna gitmiş ve
durumu anlatıp yardım istemiş olsaydım, şu üç şey olacaktı. Bir, sen kendi bavulunu bir daha asla
göremeyecektin. İki, ben kendi bavulumu bir daha asla göremeyecektim ve üç, Madagaskar’da biri, senin aldığın
o otuz tane kâğıt ağırlığının altında sıkışıp kalmış olacaktı. İyi ki senin etiketinin üzerinde adresin ve telefonun
yazıyordu da, benden sadece dört blok ötede oturduğunu 3 anlayabildim ve bavulunu alıp evime getirerek, sana
telefon açmamın en doğru şey olacağını düşünebildim... Birkaç dakikalığına otursam sakıncası olur mu ? Benim
evden buraya kadar o bavulla yürüdüm de. (Oturur.)
PHYLLIS- Bu çok kötü olmuş işte. Taksiyle gelmeliydin. Memnuniyetle parasını paylaşırdım.
BRADLEY- Sorun parası değil. Eğer bir taksi çağırsaydım ve dört blok öteye gideceğimi söyleseydim taksici
bana sinirlenecekti. Ben zaten sinirliydim ve açıkçası o an en son isteyeceğim şey bir taksinin içinde iki tane
sinirli insanın bir arada olmasıydı. Ayrıca o lânet bavulu kaldırıp taksiye yükleme düşüncesi bile beni fıtık
etmeye yetti... Bana soğuk bir şeyler ikram etme ihtimalin var mı acaba ?
PHYLLIS- A, elbette.
PHYLLIS bir süreliğine orada öylece kalakalır. BRADLEY’in gergin ve sinirli halinden açıkça şaşkına dönmüştür.
Kendini toparlamaya çalışır.
BRADLEY- Hadi, o zaman sorsana ?
PHYLLIS- Soğuk bir şey içmek ister misin ?
BRADLEY- İyi olur. Ne kadar düşüncelisin.
PHYLLIS- Tanrım, yardımcı olmayı çok seviyorsun, öyle değil mi ?
PHYLLIS mutfağa yönelir.
BRADLEY- öyle olmak durumundayım çünkü devletin vergi tahsilât bürosunda avukat olarak çalışıyorum.
Belki bir daha seyahate çıkarken bavulunu ayırt edebilmek için sapına küçük kırmızı bir kurdele bağlaşan iyi
edersin. Sana yardımı olabilir. Böylece bunun gibi aptalca şeylerin meydana gelmesini engellemiş olursun.
PHYLLIS- (Elinde bir kutu içecek ile içeri girer.) Pekâlâ sen de bavuluna küçük kırmızı bir kurdele bağlayabilirdin.
BRADLEY- Saçma ! Erkekler öyle şeyler yapmaz. Bu kadınsı bir şey.
PHYLLIS- O zaman sen de erkeksi bir şey bağlarsın.
BRADLEY- Meselâ?
PHYLLIS- Meselâ, sporcu suspansuvan olsa nasıl olur ? Bence erkeksi bir şey... Aslında biraz daha ileri
giderdim ama neyse...
Fazla kaçabilirdi. Light biraya ne dersin ?
BRADLEY- Olur, teşekkürler.

PHYLLIS- Bardak ister misin?

BRADLEY- Getirdin mi ?

PHYLLIS- Hayır.
BRADLEY- Belli ki sana göre bardağa ihtiyacım yok. (Kutunun kapağını açar, bir yudum içer.) Tanrım, aptalca
yaşanan günlerden biriydi bugün. Los Angeles’tan ayrıldığım andan itibaren felâketler birbirini kovalamaya
başladı. Önce otelden çıkış işlemleri sırasında problem yaşadım. Bu yüzden az kalsın lânet olası uçağı
kaçırıyordum. Sonra uçakta sürekli çığlık atan bir çocuğu olan kadının birinin yanma düştüm. Ardından
kızarmış rosto diye verdikleri berbat bir öğle yemeği yedim ve aldığım ilk lokmadan itibaren midem
bulanmaya başladı. Etin mavi renkte olduğunu daha önce hiç görmemiştim. Neden yediğimi de asla
bilemeyeceğim. Kahrolası hava yolu şirketi! İnsanın gününün içine etmedikleri sürece mutlu olamıyorlar.
PHYLLIS- Bizi buraya güvenli ve sapasağlam getirdiler.
Günümüzde asıl beklentimiz bunlar olmalı.
BRADLEY- Lütfen, kendimi daha iyi hissetmem için boşuna uğraşma. Hiç o havada değilim.
PHYLLIS- Belli ki canın çok sıkkın. Bu yüzden bavulların karışması olayında tüm sorumluluğu üzerime
alacağım ve bolca özür dileyeceğim. Sen de biranı bitirdikten sonra bavulunu alıp, kendi yoluna gidebilirsin.
Nasıl uygun mu ?
BRADLEY- Bunun ikimizi de mutlu edeceğinden hiç şüphem yok.
PHYLLIS- İçimden bir ses bana da aynı şeyi söylüyor. (Kahve masasının üzerindeki kilidi görür.) Olamaz !
Kilidini geri takmayı unutmuşum.
BRADLEY- Hangi kilidi ?
PHYLLIS- Bavulunun üzerindeki şu küçük kilidi. (Kilidi masanın
4 üzerinden alır, BRADLEY’e uzatır.)
BRADLEY- Bavulumu mu açtın?
PHYLLIS- Hı, m.1.; Zor olmadı. Bu küçük kilitler şaka gibi. Küçük bir bıçak yada ufak bir tornavida sayesinde
hemen açılıveriyorlar.
BRADLEY- (Sinirlenmiştir.) Konu o değil ! Benim bavulumu açmışsın. Bavulumu açmana gerek yoktu değil mi ?
Hakkımda bilmen gereken her şey bavulun üzerindeki etikette yazıyordu zaten. İsim, adres, telefon numarası...
Neden bavulumu açtın ? Bu benim özelime yapılmış bir saldırıdır. Ben şeninkini açmadım ama.
PHYLLIS- Ama benim evime gelecek olan şendin. Burası New York. New York’ta tanımadığın birinin öylece
evine gelmesine izin veremezsin. Senin hakkında bir şeyler bilmem gerekiyordu. Yani... Polis çağırmam
gerekebilir diye düşündüm.
BRADLEY- Evet bence de çağırmalıydın. Belki lânet bavulunu merdivenlerden çıkarırken bana yardım ederdi.
PHYLLIS- Her neyse, fotoğraf albümüne baktıktan sonra bu işe başka birini kanştırmama gerek olacağını
düşünemedim. Bakışların makul bir ölçüde akıllı olabileceğine dair izler taşıyordu ama bu da kanıtlıyor ki
fotoğraflar yanıltıcı olabilir.
BRADLEY- Fotoğraf albümüme mi baktın ? Onlar benim düğün fotoğraflanmdı!
PHYLLIS- Biliyorum. İmitasyon deri kılıfının üzerinde “Joyce ve Bradley’nin Düğünü” diye yazıyordu
zaten... Joyce çok tatlı birine benziyor.
BRADLEY- Evet, öyledir. Lânet olsun, bu konu seni hiç ilgilendirmez...
PHYLLIS- Etrafa ışık saçan, mutlu bir hali var.
BRADLEY- Evet öyleydi. İkimiz de çok mutluyduk. Bak, sanırım bana gerçekten borçlusun.
PHYLLIS- Sürmemesi gerçekten çok üzücü.
BRADLEY- Yo, hayır ! Mektupları okumuş olamazsın... Mektuplarımı okumuşsun ! Buna nasıl cüret edersin !
PHYLLIS- Bu kadar sinirlenme, bir yerine bir şey olacak. Bak... Evet onları okudum ve okuduğum için de
üzgünüm, tamam mı ? Biliyorum okumamalıydım. Ama ne yapayım ben biraz meraklı biriyim.
BRADLEY- Bence her işe burnunu sokan biriyim desen daha doğru olur.
PHYLLIS- Evet, biraz da öyleyim belki. Sanınm bu çalışma yaptığım sahaya göre değişebiliyor.
BRADLEY- Sanınm senin çalışma anlayışın kilitleri kırarak içeri girip, karıştırmaktan ibaret. Tanrım, tam bir
meraklı tazesin. Belki CIA’de çalışsan onlara faydan dokunabilirdi.
PHYLLIS- Benimle uğraşmaktan vazgeçsen, ha ! Bak, ben “Putnam Yayın Evi”nde editör olarak çalışıyorum ve
gün boyunca durmadan kitap okuyorum. Bu yüzden yıllar geçtikçe bendeki bu merak problemi daha da gelişti.
Şimdi de her şeyin nasıl sonlanacağını öğrenmek gibi son derece rahatsız edici bir huy edindim. Bu, aptalca ve
sinir bozucu bir takıntı biliyorum ve... Ben... Ümitsiz bir şekilde bir gün bundan kurtulmayı diliyorum ama
sanırım kurtulamayacağım yani büyük bir ihtimalle kurtulamam... Albümdeki fotoğraflarınız büyüleyici
derecede güzel.
BRADLEY- (Konu aniden ilgisini çekmiştir.) Gerçekten mi ?

5
PHYLLIS- Evet, gerçekten. İkinizin yüzünde de yoğun bir biçimde sanki her ne olursa olsun evliliğiniz
sonsuza dek sürecekmiş gibi bir ifade var.
BRADLEY- Evet. Evet, ikimizde de öyle bir ifade var değil mi ?
PHYLLIS- Evet, var. Herhâlde fotoğrafçı rötuş yaparken bayağı uğraşmış.
BRADLEY- Evet, biraz eli değdi ama tahmin ettiğin kadar çok değil.
PHYLLIS- Ve mektuplar... O kadar hoş ve tatlı bir şekilde, şirin, küçük, fırfırlı kırmızı bir kurdele ile birbirine
bağlanmışlardı ki...
BRADLEY- (Utanmıştır.) Yemin ederim hayatımda ilk defa kırmızı kurdele kullandım.
PHYLLIS- Konu o değil. Mektupların birbirlerine son derece özenle ve sevgiyle bağlandıkları o kadar belliydi
ki, senin adına sevinmiştim. Tannm dedim, belki de onlar bu işin sımnı biliyor.
BRADLEY- Neyin sırrını ?
PHYLLIS- Mutlu, güvenilir ve sonsuza dek sürecek bir ilişkinin sımnı. Bu yüzyılda, günümüzde bu özelliklere
sahip bir ilişki yaşamak pek kolay olmuyor. Biliyorum çünkü birkaç tane başarısız ilişkim oldu.
BRADLEY- Hiç şaşırmadım. Kim hayatını bir casusla geçirmek ister ki ?
PHYLLIS- Sadece bilgin olsun diye söylüyorum Bradley, bütün ilişkilerimi bitiren ben oldum.
BRADLEY- Bu senin yorumun.
PHYLLIS- Hayır gerçek. Hem de tamamen gerçek. Ben çok ihtiyatlı biriyim. Seçtiğim kişinin yüzde yüz doğru
kişi yani bay mükemmel olacağına dair garanti isterim. Ama ilişki ilerlemeye başladıkça başta mutlaka küçük
görünen bir kusur bulurum. Ve bu kusur bir süre sonra onunla birlikte yaşayamayacağım kadar büyük bir hâl alır.
Bu herhangi bir şey olabilir. Yemek yeme şekli, uyurken çıkardığı sesler, sevdiği televizyon programları, herhangi
bir şey. Kısaca, kusursuz kocayı arayıp duruyorum ve biliyorum ki aslında öyle biri yok. Ama yinede daha azıyla
yetinmeyi kendime uygun bulmuyorum.
BRADLEY- Görünen o ki, sen ümitsiz bir vak’asm.
PHYLLIS- Olabilir.
BRADLEY- Bana bütün bunları neden anlattığım anlayamıyorum. Açıkçası beni hiç ilgilendirmiyor. Ben buraya
arkadaş edinmeye gelmedim.
PHYLLIS- inan bana öyle bir niyetim yok. Samnm o yüzden durumum hakkında sana bu kadar açık
davranabildim. Galiba bir problemim olduğunu kabullenebilmek için kendimi yüksek sesle duymaya ihtiyacım
vardı. Birbirimizi tanımadığımız ve muhtemelen bir daha hiç görmeyeceğimiz için, bana daha yakın ve sempatik
davranacak bir tanıdığıma açılabileceğimden daha rahat açıldım sana. Birine bağlanma problemim olduğunu
biliyorum ve bu beni çok rahatsız ediyor. Bu yüzden de “Ölüm bizi ayırana dek” demeye karar vereceğim anda
içimde hiç bir şüphe kalmadığından emin olmalıyım.
BRADLEY- Bir şeyin sonunun nasıl olacağını kim nereden bilebilir ki ? Özellikle de bir evliliğin. Meselâ ben
kesinlikle bilmiyordum ve kendimi kusursuz bir koca olarak düşünüyordum. Haftanın beş günü sabahın erken
saatlerinde evden çıkıyor ve akşam geç saatlere kadar eve dönmüyordum. Joyce beni hafta sonlan dışında
neredeyse hiç görmüyordu. Bir kadın daha başka ne isteyebilir ki ? (Bavulunu açar ve içini kontrol etmeye başlar.)
PHYLLIS- Ne yapıyorsun ?
BRADLEY- Hâlâ her şeyin yerinde olup olmadığım kontrol ediyorum.
PHYLLIS- A, lütfen... Herhâlde içinden bir şey aldığımı düşünmüyorsun...
BRADLEY- Ne düşünmem gerektiğini bilmiyorum.6
PHYLLIS- Hiçbir şey almadım. Bu arada kıyafetlerdeki seçimin de senin kederli yönünü yansıtıyor. Neredeyse
her şeyin gri. Yaşlı biri değilsin ki. Parlat kendini. Biraz daha renkli bir şeyler dene. Bu kişiliğine bir damla bile
olsa neşe verebilir.
BRADLEY- Unut gitsin. Benim bakış açıma göre anlamı olan diğer tek renk siyah. (Değişik ölçülerdeki zarflardan
oluşan, birbirine kırmızı kurdele ile bağlanmış olan bir tomar mektubu çıkarır, saymaya başlar.) Bir, iki, üç, dört..
PHYLLIS- Bütün mektupların orada, inan bana. Tam tamına mı bir tane.
BRADLEY- On iki tane olmalan gerekiyor!
PHYLLIS- Joyce’un avukatından geleni onlara dahil edemezsin herhâlde. (BRADLEY, PHYLLIS'e kötü kötü bakar
ve mektupları bavula geri koyar.) Söylesene, neden hâlâ o mektupları tutuyorsun ? Yazılanlar pekte güzel şeyler
değil.
BRADLEY- Senin üstüne vazife değil desem nasıl olur?
PHYLLIS- T anrım, her şey için seni suçlayıp durmuş. Hepsini hatırlayamıyorum ama kullandığı bazı
kelimeleri hatırlıyorum. “Sıkıcı”, “Espriden anlamayan”, “İlgisiz”, “Huysuz”... Onun mektuplarını okuduktan
sonra şöyle düşündüm. Eğer seninle ilgili tüm yazdıklan doğruysa evli kalmak istememesi çok doğal.
BRADLEY- Belki sıkıcı, espriden anlamayan, huysuz biri olabilirim ama inan bana beni suçlayamayacağı tek
şey ilgisiz olmaktır. Keşke öyle olsaydım. O zaman bu ayrılık benim için bu kadar zor olmazdı. Beni
terketmesinin gerçek nedenini öğrenmek ister misin? Çok basit. Bir gün mezun olduğu lisenin yıllık toplantısına
gittik. Lisedeki aşkı da o toplantıya gelmiş tabi. Ve toplantıdan sonra da onunla birlikte Califomiya’ya kaçtı. Bu
her evliliği bozacak bir şey. Artık bu konuyu kapatalım tamam mı ?
PHYLLIS- Tamam. (Sessizlik) Peki seks hayatınız nasıldı ?
BRADLEY- Biliyor musun bunun da senin üstüne vazife olmadığını düşünüyorum.
PHYLLIS- Elbette değil. Ama izin verirsen sana bir şey söyleyeyim. Benim çalıştığım yayın evinde bastığımız
kitapların çoğu mutfak romanları dediğimiz ev kadınlarının yazdığı şeyler. Ve bunların yüzde doksan beşinde
evlilikte sorun yaratan ilk şeyse seks hayatı.
BRADLEY- Eğer o kadınlar, o aptal kitapları yazacaklarına vakitlerini daha çok kocalarıyla ilgilenmek için
harcasalar elinde bu istatistikler olmazdı. Aynca bilgin olsun diye söylüyorum, seks hayatımız gayet iyiydi.
Ayda bir - iki, çoğunlukla da üç kez birlikte olurduk. Bir New York’luya, üzerinde bulunan baskılara göre
fevkalâdeydi.
PHYLLIS- Tahmin edebiliyorum.
BRADLEY- Aynca, neredeyse dört yıldır evliydik. Bir evliliği sonsuza dek ateşli ve şiddetli sürdüremezsin.
Mutsuz olduğuna dair en ufak bir ipucu bile yoktu ortada. Nereye gitsek hep el eleydik. Tabi o lise
buluşmasının dışmda. Neden katılalım dedim ki ? Neredeyse bütün gece boyunca o eski, aptal erkek arkadaşı ile
dans edip durdu.
PHYLLIS- Bu sırada sen neredeydin?
BRADLEY- Karides banndaydım. Karidesi çok severim. “On dolara yiyebildiğin kadar ye !” promosyonu
vardı. O kadar yedim ki benim yüzümden bir sürü para kaybettiler. Saatlerce orada kaldım. Ama Joyce beni terk
ettiğinden beri karidese bakamıyorum bile. Bunu sana neden anlatıyorum, anlamıyorum. Kendimi buraya
geldiğimden daha berbat hissetmeye başladım. Gitmeliyim. (Bavulunu kapatır, kilidini takar.) Seni uyanyorum,
eğer içinden bir şeyim kaybolmuşsa sana hemen bir vergi denetim memuru yollanm ona göre.
PHYLLIS- Los Angeles’a onunla konuşup, sana dönmesi için ikna etmeye gittin değil mi?
BRADLEY- Los Angeles’a neden gittiğimi bilmiyorum. Hem ne farkeder ki ? Altı gün boyunca yaptığım tek
şey otel odasında
oturmak oldu. Kimseyi aramadım. Dışarı çıkmadım. Hiçbir şey yapmadım. Bütün yemekleri odamda yedim.
Sanırım otelin de, hava yolunun da aşçıları aynıydı. Bunu anlayabilir misin bilmiyorum ama ben sadece onunla
7
aynı şehirde olmak istedim. Bu deliceydi ve ben delirmiştim. Şimdi de burada seninle konuşuyorum ve senin de
deli olduğunu düşünüyorum. (Kanepeye oturur, başını ellerinin arasına alır.) Lânet olsun, onu gerçekten
özlüyorum. Onu gerçekten, gerçekten, gerçekten özlüyorum.
PHYLLIS- (Ne diyeceğini bilemez.) Onu gerçekten özlüyorsun değil mi ?
BRADLEY- (Ona doğru bakar.) Ben şimdi öyle demedim mi ? Sanki dedim gibi geldi. (Ağlamaya ve burnunu
çekmeye başlar.)
PHYLLIS- Dedin, elbette dedin. (BRADLEY ağlamaya devam eder.) Ağlıyor musun sen?
BRADLEY- Evet. Ağlıyorum.
PHYLLIS- Aman tanrım...
BRADLEY- Onu çok özlüyorum. Çok ama çok.
PHYLLIS- Biliyorum. Biliyorum. Tanrım, seni bu halinle göndermek istemiyorum. Sana bir tane kâğıt tutacağı
vereyim mi ? (BRADLEY, PHYLLIS’e bir bakış atar.) Özür dilerim. Neden böyle söylediğimi ben de bilmiyorum.
(BRADLEY ağlamaya devam eder.) İtiraf etmeliyim ki bir erkeğin ağlıyor olması beni çok etkiledi.
BRADLEY- Benimle eğleniyorsun, değil mi ?
PHYLLIS- Hayır, ciddiyim. Hoşlandığımdan değil ama çok etkileyici. Bu ne kadar hassas biri olduğunu
gösteriyor. Senin böyle
olduğunu asla tahmin edemezdim. Ciddi olduğum erkeklerin hiçbiri ağlamadı da.
BRADLEY- Belki içlerinden biriyle evlenmiş olsaydın ağlardı. Kâğıt mendilin var mı ?
PHYLLIS- Elbette var. (Ona bir kutu mendil uzatır. BRADLEY kutudan bir tane alır ve burnunu gürültülü bir şekilde
temizler.)
BRADLEY- (Toparlanmıştır.) Belki çocuğumuz olsa böyle olmazdı. Bu onu evde tutabilirdi. Erkeklerin çoğu
çocuğu olan kadınlarla kaçmaz.
PHYLLIS- Neden yapmadınız?
BRADLEY- Aldığı doğum kontrol haplarım kesmedi... Hayatım karmakarışık.
PHYLLIS- Biliyorum.

BRADLEY- Her şeyin daha iyi olacağma dair hiçbir ümidim yok.

PHYLLIS- Büyük ihtimalle daha iyi olmayacak.

BRADLEY- (Sinirli) Neden beni onaylayıp duruyorsun?


PHYLLIS- Affedersin. Şu an aksi bir şey söylememin uygun olmayacağım düşündüm.
BRADLEY- (Tekrar ağlamaya başlar.) Ben karımı özlüyorum.

PHYLLIS- Biliyorum.

BRADLEY- Neden ? Neden beni terk etti ?


PHYLLIS- Sıkıcı, espriden anlamayan, ilgisiz, huysuz biri olduğun için vee... Eski erkek arkadaşı yüzünden.
BRADLEY- (Ağlamayı keser.) Tanrım, ne kadar yardımcı oluyorsun. Eve gitmeliyim. Bu şekilde kontrolümü
kaybetmekten nefret ediyorum.
PHYLLIS- Biliyorum. Pekte sevimli bir görüntü değil.
BRADLEY- Değil mi ? Az önce ağlayan erkeklerden hoşlandığını söyleyen sen değil miydin ?
PHYLLIS- Hoşlanıyorum ama yinede pek sevimli bir görüntü değil.
BRADLEY- (Derin bir nefes alır, sakin bir şekilde) Sanırım, şimdi iyiyim.
PHYLLIS- Güzel.
BRADLEY- Artık gitmeliyim. Seninle tanışmak güzeldi.
PHYLLIS- Benim içinde.
8
BRADLEY- (Tam ayağa kalkacakken, kanepeye geri düşer ve tekrar ağlamaya başlar.) Neden ? Neden gitti ki ?
PHYLLIS- Tanrım... Senin adma gerçekten üzülüyorum.
BRADLEY- Ben de.
PHYLLIS- Bak, akşam yemeği için bir plânın var mı ?
BRADLEY- Evet, eve gidip biraz zehir içmeyi düşünüyorum. (Ağlamayı keser, sadece biraz burnunu çekmektedir.)
PHYLLIS- Peki, sana bir teklifim var. Şu anda kendini iyi hissetmiyorsun ve buna birazda ben sebep oldum diye
düşünüyorum. Bu bavulların karışması olayı seni iyice zorladı
sanırım. Her neyse, bu hassas zamanında yalnız kalmanın pek akıllıca olacağını düşünmüyorum. Ben uçaktan
indiğimden beri bir şey yemedim ve sanırım sen de aynı durumdasın. O zaman neden akşam yemeğini birlikte
yemiyoruz?
BRADLEY- Umarım beni neşelendirmek için çağırmıyorsundur.
PHYLLIS- Hayır, kesinlikle öyle bir niyetim yok. Sadece kendini toparlayana kadar biriyle vakit geçirmek sana
iyi gelebilir diye düşündüm.
BRADLEY- (Ağlamasını tutmaya çalışarak) Gerçekten mi ? Açıkçası birlikte vakit geçirmek isteyeceğim en
son kişi sensin Bayan MERAKLI.
PHYLLIS-Hayır. Açıkçası birlikte olabileceğin en iyi kişi benim. Hikâyenin hepsini biliyorum ve böylece
baştan anlatmak zorunda kalmayacaksın. Joyce’u aklından çıkartabilmen için başka şeylerden söz edebiliriz.
Filmlerden, kitaplardan. Öyle uzun da oturmayız. Zaten sabah erkenden işte olmalıyım, sanırım sen de aynı
şekilde işte olmalısın. Ayrıca bavulumu buraya kadar getirdiğin için de hesabı ödeme konusunda ısrar ediyorum.
BRADLEY- Bana yemek ısmarlamayı mı teklif ediyorsun? PHYLLIS- Evet.
BRADLEY- Çok nazik ve beklenmedik bir davranış. Bu hoşuma gidebilir. Hatta çok hoşuma gidebilir.
Hayatımda bir kez de olsa ben üste çıkabilirim.
PHYLLIS- Güzel. Karidesten başka ne seversin ? Meselâ Fransız mutfağına ne dersin?

9
BRADLEY- Sen İtalyan mutfağına ne dersin ?
PHYLLIS- İtalyan yemeklerinin senin için pek iyi olacağını sanmıyorum. Sanırım midende asit problemin var.
BRADLEY- Olamaz ! Onlarada mı baktın ? Anti asit haplarımı buldun değil mi ? Niye benim bütün eşyalarımı
karıştırdın ?
PHYLLIS- Anti - depresan kullanıp kullanmadığını öğrenmek istedim. Şu yaşadıklarından sonra belki doktoruna
danışıp almak isteyebilirsin. Çok işe yaradıkları bir gerçek.
BRADLEY- Sen kullanıyor musun ?
PHYLLIS- Eğer kullanmıyor olsaydım seninle böyle başa çıkabilir miydim sanıyorsun ? Hadi, sen yeniden
ağlamaya başlamadan hemen çıkalım. (Masadan cüzdanını alır, BRADLEY’ in koluna girer ve kapıya doğru ilerlerler.)
BRADLEY- Bunun iyi bir fikir olduğundan pek emin değilim.
PHYLLIS- (Kapıyı açarak) Büyük ihtimalle değil ama bunu yemekte konuşabiliriz. A, bir şey daha... Alerji
ilâcının kullanma tarihi dolmuş.
BRADLEY- Ne ? Dolmuş mu ? Ne zaman ? Ona da mı baktın ?
PHYLLIS onu kapının dışına iter, duvardaki elektrik anahtarını indirir, BRADLEY’i takip ederken kapıyı arkalarından kapatır.

- Sahne Kararır -
I. SAHNE
Sahne karanlıktır. Kırk yaşlarında bir terapist olan Doktor JONATHAN ALEXANDER sahnenin yan girişinden içeri girip,
sahnenin ortasına doğru ilerler. Bir spot onu takip etmektedir.
JONATHAN- Merhaba, nasılsınız ? Ben doktor Jonathan Alexander. Profesyonel, uzman bir psikiyatristim.
Prestijli üniversitelerden alınmış pek çok derecem var. Lisans, mastır, doktora, vesaire, vesaire. Genel olarak
çiftlere danışmanlık yapıyorum ve bu konuda da yazdığım pek çok kitabım var. “Anlaşamayan Çiftler”, “
Birbirleriyle Savaşan Çiftler” ve piyasaya yeni çıkmış olan “Cehennemi Yaşayan Çiftler”. Hepsi de
tomurcuklanmaya başlayan kötü ilişkilerin nasıl kestirilip atılması gerektiğini anlatıyor. Şu anda izlemekte
olduğunuz, birbiri için kesinlikle yanlış olan iki insanın birbiriyle karşılaşma hikâyesidir. Ve büyük ihtimalle
oyunun sonunda da birlikte olacaklardır. Defalarca filmlerde, oyunlarda görmeye alıştığımız türden, harika,
temiz bir hikâye. Açıkçası bana göre bu hikâyeler biraz basmakalıp ama bu önemli değil. Önemli olan bu
hikâyelerin yanıltıcı olduğu ve siz seyircilere zarar veriyor olmasıdır. Bayanlar ve baylar benim engin bilgi ve
tecrübelerime göre, olmak üzere olan bir tren kazası izlemektesiniz. Oyunun nasıl sona ereceği beni hiç mi hiç
ilgilendirmiyor. Bu en fazla iki yıl içinde sona erecek, yürümesi imkânsız bir ilişkidir. Bu süre içinde onlarda
bunun farkına varacaklardır zaten. Neden söz ettiğimin farkındayım. Ben de bu yollardan geçtim. Hem de yanlış
partnerlerle. O yüzden bu işi tercih ettim. Phyllis ve Bradley’e gelince, çok ama çok sorunlu insanlar ve biraz
olsun sezgileri kuvvetli olsaydı mümkün olduğu kadar çabuk bir şekilde birbirlerinin hayatlarından çıkıp
giderlerdi. Bradley ile başlayalım. Bradley! Sadece adı bile tüylerimi diken diken etmeye yetiyor. Aslmda ismi
onunla ilgili her şeyi anlatmaya yetiyor öyle değil mi ? Kızgın, kafası kan şık ve sürekli anıran biri. Tannm,
ağlayan bir erkek görmekten nefret ederim. Tamam bazen insan kendini tutamayabilir, sevdiklerini kaybettiğinde
ya da tuttuğu futbol takımı dünya kupasında kaybettiğinde falan. Ama yine de bu çoğunlukla güven ve kontrol
eksikliğinin bir göstergesidir ki bu da bir erkekte pekte istenmeyen bir özelliktir. Phyllis’e gelince, onun gibi
biriyle olacağıma bir kamyonetin üzerimden geçmesini yeğlerim. Daha önce de kontrolü elinde tutan kadınlar
gördüm ama bu başka türlü bir şey. Güçlü, hükmedici, bildiğinden şaşmaz biri. Eminim kendinden başka
kimsenin yerinde olmak istemez. Böylesine sorunlu, zıt iki kişi bu birliktelikten ne bekleyebilir ki ? Evlendikten
sonra olacak olan şudur: Boğazlarına kadar çocuklarının problemlerine, ev, araba, sigorta ödemelerine, okul
taksitlerinin içine gömülecekler ve bir anda ikisi de tatminden uzak, mutsuz ve hastalıklı bir hayat yaşadıklarım
farkedeceklerdir. Söylemek istediğim şu: Hayat bir oyun değildir. Mutlu sona ulaşmak için geçmişi
düşünmelisiniz. Eğer iki insan bir ilişkinin başmda birbirleri için uygun değilse, bu ilişkinin mutlu sürmesi
mümkün değildir. Gece ilerledikçe söyleyeceğim daha çok şey olacak. Her neyse, Phyllis ve Bradley
yemeklerini yediler ve Phyllis’in evine dönmek üzereler. O yüzden şimdi gitsem iyi olacak. Ha, bu arada oyunun
sonunda fuayede üç kitabımı da satın alma fırsatınız olacak. Teşekkürler.
Işıldar kararırken doktor sahneden çıkar.

-Sahne Kararır-
II. SAHNE

ZAMAN- Aynı güniin ilerleyen saatleri.

Dairenin içi karanlıktır. Anahtar çevirme sesini duyarız. Kapı açılır, PHYLLJS içeri girer ve ışığı yakar. Peşinden BRADLEY
girer ve direkt olarak bavuluna doğru ilerler. Teleskohik sapını çıkartır ve kapıya doğru yönelir.
BRADLEY- (Sinirli) Hoşçakal, sana iyi şanslar. Bu büyük bir tecrübe oldu benim için.
PHYLLIS- En azından bir teşekkür edebilirdin.
BRADLEY- Hayır. Yapabileceğim tek şey buradan çıkıp gitmek ve sonsuza dek seni bir daha görmemek.
Tanrım, böyle bir şeyi nasıl yapabildin ?
PHYLLIS- Ne yaptım ki ?
BRADLEY- Katlanılabilir bir akşam olabilirdi, hatta hoş bir akşam olabilirdi. Ama hayır, sen o sevimsiz kadını
masamıza davet ederek her şeyi mahvettin. Ya sonra yaptığına ne demeli! Başımdan geçen her şeyi ona
anlatmandan söz ediyorum. Tanrım, inanamıyorum.
Sen... Sen... Ne kadar duygusuz birisin... İnanamıyorum !
PHYLLIS- Sözünü ettiğin Mitzi Cartright benim en sevgili arkadaşlarımdan biridir. Onun orada olacağına dair
en ufak bir fikrim yoktu. Orada ve yalnız olduğunu görünce de bize katılmasını istemenin kibar bir davranış
olacağını düşündüm. Ve senin durumuna gelince, bunu bir sır olarak saklama konusunda bu kadar
endişeleneceğin hiç aklıma gelmezdi, özellikle de garson çocuk ve garson kıza bu konu hakkında her şeyi
anlattıktan sonra.
BRADLEY- Beni ağlarken gördükleri için onlara bir açıklama yapmak zorundaydım. Ya yemeklerden ya da
servisten olduğunu düşünebilirlerdi. Neden benim yüzümden eve üzgün gitsinler ki ?
PHYLLIS- Bak, ben Mitzi’nin tanımaktan hoşlanabileceğin biri olduğunu düşündüm. Özellikle de şu anki
durumlarınızın benzer olmasından dolayı. Sen kötü bir evlilik yaşamışsın, o kötü bir evlilik geçirmiş.
BRADLEY- Düzeltiyorum. O üç tane kötü evlilik geçirmiş.
PHYLLIS- Bunun önemi yok. Ben iyi niyetle birbirinizin mutsuzluğunda huzur bulacağınızı düşündüm.
Yanılmışım, özür dilerim.
BRADLEY- Öncelikle seni küçük bir konuda daha düzelteyim. Benim evliliğim kötü değildi. Benim harika
giden bir evliliğim vardı. Sadece kanm açısından kötü giden bir evlilik vardı. Ayrıca nasıl olur da Mitzi gibi
geveze, yüzsüz birinin bana huzur verebileceğini düşünebilirsin ? Ya hepimizin birbirinin yemeğini tatma
konusundaki ısranna ne demeli ? Aklıma geldikçe...
PHYLLIS- Çin restorantlannda herkes öyle yapar ama.
BRADLEY- Onu bilemem ama ben yapmam. Ben bir restaurantta sipariş verdiğim zaman, kendim ne yemek
istiyorsam onu sipariş veririm. Başkalannın sipariş verdiği süprüntüleri değil. O bir ısırık aldı, sen bir ısırık aldın,
yan masadaki insanlar birer ısırık aldı, tabağım sonunda bana geri geldiğinde içinde sadece üç acı biber ve
başkasının yemeğinden arta kalmış bir balık kemiği vardı. O yüzden

1
2
insanlar, Çin restaurantında iki saat bile otursalar yine de aç kalkıyorlar.
PHYLLIS- Korkarım eski karın haklıymış. Sen geçekten huysuz birisin.
BRADLEY- Hayır, sadece çok açım. Huysuzluğumun sebebi o. Süt var mı ?
PHYLLIS- Az yağlı süt var.
BRADLEY- Bir bardak alabilir miyim ? Midemin ağrısı beni öldürüyor. O kalan üç acı biberi yememeliydim.
PHYLLIS- Sütü getireyim. (Mutfağa gitmek üzere çıkar.)
BRADLEY- Teşekkür ederim. Midem açlıktan tuhaf sesler çıkarıyor. Eve döner dönmez ilk işim kendime
reçelli, fiştik ezmeli bir sandviç yapıp, başka kimseyle paylaşmak zorunda kalmayacağımdan emin olacağım bir
dolaba girip yemek olacak. Bir şey daha... O Aptal şans kurabiyemin içinden çıkan yazıdan da hiç hoşlanmadım.
Herkese güzel şeyler çıktı ama benimkinde “Çikolatadan uzak dur!” yazıyordu. Ne kadar aptalca! Oysa ben
çikolatayı çok severim. Hayatımda geriye kalan tek iyi şey o.
PHYLLIS- (Elinde bir bardak süt ile girer.) Üzgünüm, ne dediğini duyamadım. (Sütü BRADLEY’e uzatır.)
BRADLEY- Önemli değil. Tekrar edersem ikimizden birinin keyfi kaçabilir. (Sütten bir yudum alır.) Asıl canımı
sıkan ne biliyor musun ?
PHYLLIS- Diyebilirim ki, dünyada olan her şeyin yüzde doksan beşi.
BRADLEY- Peki, buna rağmen Mitzi gibi birinin ilgimi çekebileceğini nasıl düşündün ?
PHYLLIS- Bak ben çöpçatanlık işinde çalışmıyorum. Sadece ikinizin birçok ortak yönü varmış gibi geldi o
kadar. O da ümitsizlik içindeydi, sen de. İkinizin mükemmel bir çift olacağınızı düşündüm.
BRADLEY- Bu ancak cehennemde olabilir. “Wong Fu Amcanın Çin Restaurantı” nda değil. Aramızda en
küçük bir kimyasal çekim bile olmadı. Tırnak kadar bile.
PHYLLIS- Gerçekten mi ? O zaman neden ona telefon numaranı verdin ?
BRADLEY- O istedi. Senin arkadaşın olduğu için de kabalık etmek istemedim. Aynca zaten numaramı
değiştireceğim. Sadece bir şey satmak isteyen insanlar arayıp duruyor beni. Evliliğime ne olduğunu açıklamaya
çalıştığım her konuşmada da karımın taralım tutuyorlar. Tabi telefonu kapatmayanlar.
PHYLLIS- Ama Mitzi senin tarafını tuttu. Tüm restaurantta senin tarafım tutan tek kişi oydu.
BRADLEY- Hiçte öyle değil. Garson Jose bana çok sempatiyle bakıyordu.
PHYLLIS- İnan bana öyle bakmıyordu. Akimdaki tek şey iyi bir bahşiş alabilmekti.
BRADLEY- Umarım ona iyi bir bahşiş bırakmışsmdır.
PHYLLIS- Bıraktım. O iki üç defa tutulduğun ağlama krizleri dışında yine de fena bir akşam sayılmazdı.
Aramızda kalsın eğer Mitzi seni ararsa bence ona bir şans vermelisin.
BRADLEY- Unut gitsin. Üç defa evlenmiş ve üçünde de başarılı olamamış. Bunda bir mesaj var bence ve ben
bu mesajı doğru aldım. (Yeniden ağlamaya başlar.) Joyce olmadan ne yapacağım ben ? Onsuz ölürüm ben ve
biliyorum ki öleceğim..
PHYLLIS- Yine başlama. Lütfen ağlama artık. Sinir bozucu olmaya başladı.
BRADLEY- Kendime engel olamıyorum. Onu çok özlüyorum. Yumuşacık, kadife gibi saçlarını, küçük tatlı
nokta gibi burnunu, o güzel mavi gözlerini... Yoksa kahverengi miydiler ? Kahverengi olabilirler. Emin değilim.
1
Aslında hiç yakından bakmadım. Tanrım, o kadını özlüyorum3 ben.
PHYLLIS- Evliliğinizin tehlikede olduğu hakkında en ufak bir şüphe bile duymadın mı ?
BRADLEY- Asla, bir an için bile. Onun mutlu olduğunu düşünüyordum. Daha iyisi olamaz diyordum. İnan
bana evliliğimiz devam etsin diye her şeyi yapmaya hazırdım. Evlilik hayatını seviyordum. Kışın yatağa
yattığımda her zaman soğuk ayaklarımı ısıtacak biri vardı. Yazın sırtıma güneş yağını süren biri. Yeni yıl
akşamı birlikte yemek yiyebildiğim biri... Ben acı içinde kıvranan bir adamım.
PHYLLIS- Biraz tavsiye ister misin?
BRADLEY- Hayır. Bütün gece boyunca bana tavsiye verip durdun zaten. Restaurantta bile. Yemekte bile sen
dedin diye “Kung Pao Tavuğu” sipariş ettim.
PHYLLIS- Mükemmel bir seçim olduğunu düşünmüştüm.
BRADLEY- Bilemiyorum ! Hatırlarsan bir çatal bile batırmaya fırsatım olmadı.
PHYLLIS- Tamam bu sana son küçük tavsiyem olacak ve eğer biraz aklın varsa bunu ciddiye alırsın. Tekrar
sosyal yaşama uyum sağlayabilecek kadar sağlığına kavuşman için mümkün olduğu kadar kısa sürede yeni
biriyle bir ilişkiye başlaman gerek. Bu ilişki son derece yüzeysel olsa bile. Sadece aklından Joyce’u çıkaracak ve
kendini düşünmeni engelleyecek bir ilişki. Çünkü gittikçe bu olayı olduğundan daha fazla büyütüyorsun ve böyle
gidersen daha derin bir depresyona gireceksin. Ve inan durumun şu ankinden daha kötü olacak.
BRADLEY- Senin arkadaşın Mitzi ile takılmayacağım. Benim için hiç uygun değil. Onunla takılmaktansa
seninle bile takılmayı tercih ederim. (Daha çok ağlar.) Ben öleceğim. Bunu biliyorum. Hissediyorum. Bir
makalede okumuştum adamın biri ölmeyi dilemiş ve ölmüş. Vergi sezonu geçsin belki daha fazla yoğunlaşırım
bu konuya.
PHYLLIS- Tamam, tamam, peki. Yapacağım.
BRADLEY- Ne yapacaksın?
PHYLLIS- Az önce önerdiğin şeyi. Benimle takılmana izin vereceğim.
BRADLEY- Dur bir dakika ! Ben öyle bir şey önermedim ! Öneren şendin.
PHYLLIS- Ben herhangi biriyle takılmanı önerdim. Sense benimle takılmayı ima ettin. Üzerinde düşündüm ve
olabilir.

1
4
BRADLEY- Ne demek üzerinde düşündüm ? Ben bunu ima edeli daha iki saniye oldu.
PHYLIS- Çok hızlı değerlendirme yapabilen bir aklım var.

BRADLEY- Ben sadece öylesine konuşuyordum. Hem senden o kadar hoşlanmıyorum bile.
PHYLLIS- Konu o değil. Konu, birlikte takılmamızın ikimiz içinde harika bir fikir olduğu. Böylece bana
konsantre olarak eski karını daha az düşüneceksin. Seni sürekli meşgul edeceğim ve onun bıraktığı boşluğu
dolduracağım... Oyunlara, sinemaya gideriz, yürüyüşler yapanz. İnan bana seni dünyaya geri getirecek şeyler
yapacağım.
BRADLEY- Peki ya bowling?

PHYLLIS- Hayır, bowling yok !

BRADLEY- Sadece sordum.


PHYLLIS- Joyce’u düşünmeye vaktin bile olmayacak göreceksin. Benim ne kadar güçlü, azimli ve dikkatli bir
kadın olduğumu anlayacaksın. Zaten şu anda tekrar insanlarla birlikte yaşayabilmek için ihtiyacın olan tek
şeyde bu.
Sessizlik.
BRADLEY- Eee ?
PHYLLIS- “Eee” ne ?
BRADLEY- Bunun sana ne faydası olacak?
PHYLLIS- Açıklayacağım ama yanlış anlama. Seninle vakit geçirdiğim bu kısa süre içinde farkettim ki bugüne
kadar ayrıldığım
erkeklerden hiçbiri senin şu anda çektiğin neı gibi bir acıyla gitmedi.

BRADLEY- Yani ?
PHYLLIS- Sen sinir bozucu ve zor birisin ve açıkçası ümitsiz, bir vak'asın. Karının senin için yazdığı her şey
kesinlikle doğru. Bu arada unuttuğu şeylerde olabilir tabi.
BRADLEY- Şimdi de onun tarafını mı tutuyorsun ?
İMIYLLİS- Hayır, tam olarak değil. A/, ve öz olarak şunu demek istiyorum Bradley. 1 layatım boyunca hep
mükemmel erkeği arayıp durdum. Aslında böyle bir hayvanın var olmadığım biliyorum. Ama problem şu ki
bunu bir türlü kabullenemiyorum, liğer bir süreliğine kendimi seninle olmak için zorlarsam, senden sonra
yoluma kim çıkarsa çıksın seninle kıyasladığımda sanki onun bana “Beyaz Atlı Bir Prens” gibi görüneceğini
hissediyorum. Seninle bir ya da iki ay geçirdikten sonra belki de fedakârlık yapmaya, bir karara varmaya ve
erkek cinsinin kusurlarına karşı daha toleranslı olmaya hazır bir hale gelebilirim. Böylece evde kalmışlığa
mahkûm olmaktan da kurtulmuş olurum.
BRADLEY- Y ani beni kullanmış olacaksın.

PHYLLIS- 1 ivet ama sen de beni kullanmış olacaksın.


1
BRADLEY- Bu çok hastalıklı bir şey ama. 5

PHYLLIS- Bvct öyle. Ama zaten ikimizde farklı açılardan hasta kişileriz, hlbcttc senin durumun benden daha
vahim. Senin bitmiş olan bir evliliği unutmak için desteğe, benim de ilişkiler hakkında daha gerçekçi bir bakış
açısına sahip olmak için zorlanmaya
ihtiyacım var.Yoksa ikimizde günlerimizi mutsuz ve aptal kişiler olarak tüketeceğiz.
BRADLEY- Y ani yapacağımız şey yüzeysel bir biçimde sevgili olmak olacak.
PHYLLIS- Evet, hem de son derece yüzeysel bir biçimde. BRADLEY- Ne kadar sürecek peki bu?
PHYLLIS- Birimizden biri diğerinden bıkıp akıl hastanesine yatacak hale gelene kadar.
BRADLEY- Peki seks konusu ne olacak?
PHYLLIS- Pantolonunu indirmeye kalkarsan yanarsın.
BRADLEY- Yani seks yok öyle mi ?
PHYLLIS- Kesinlikle yok.
BRADLEY- Bu yüzeysel bir ilişkiden daha çok evliliğe benziyor.
PHYLLIS- Sakın unutma Bradley bu duygusal bir ilişki değil. Sadece birbirine eşlik etme durumu.
BRADLEY- Birbirine eşlik etme durumu mu ? Böyle bir şey için seksen yaşmda olmak gerekmiyor mu ?
Bilmiyorum. Sanırım bunun aklıma yatması için birkaç gün daha iyice düşünmem gerekecek.
PHYLLIS- Eğer akim varsa bana şimdi evet dersin. Birkaç gün geçerse kendime gelip bu fikirden vazgeçme
ihtimalim olabilir.
BRADLEY- Bir düşüneyim... Bir düşüneyim... Birbirimizle buluşacağız, flört edeceğiz ama bu gerçek
anlamda bir flört olmayacak... Üstelik sekste yok... Aslında bu fikrin hoşuma gittiğim

1
6
söyleyemem ama yine de kendi başına acı içinde kıvranıp durmaktan daha iyi olacağını kabul etmeliyim.
Tamam. Kabul. Evet. Teklifine evet diyorum. Joyce’u unutmak için her şeyi denemeye hazırım...(Üzgün) Onun o
yumuşacık kadife gibi saçlarını,küçük tatlı nokta gibi burnunu, o güzel...
PHYLLIS- Tamam, tamam... Bu listeyi az önce saydın zaten.
BRADLEY- Eğer sana son fotoğraflarını göstersem neyi kaybettiğimi daha iyi anlayabilirsin. Göstermemi ister
misin ? Cüzdanımda bir sürü var.
PHYLLIS- İllâ göstermen gerekiyorsa, göster.
BRADLEY- (Cüzdanından pek çok fotoğraf çıkarır ve PHYLUS’e uzatır.) Al bak işte. Duyduğuma göre beni terk
ettiğinden beri daha da çekici olmuş.
PHYLLIS- (Fotoğrafları alır, bakar.) Evet çok hoşmuş. Ama şu andan itibaren hayatındaki kadın benim tamam mı ?
(Fotoğrafları iki parçaya ayırır ve BRADLEY'e geri verir.)
BRADLEY- Bu yaptığın çok gaddarca !
PHYLLIS- Biliyorum. Bu konuda ya yüzde yüz anlaşırız ya da anlaşmayız. Şimdi, anlaştık mı, anlaşmadık mı ?
BRADLEY- Çok katısın.
PHYLLIS- Bunu az önce konuşmuştuk.
BRADLEY- Lânet olsun ! Bunu kabullenmekten nefret ediyorum ama işe yarayabilir. Yavaş yavaş Joyce’a
duyduğum öfkeyi sana duymaya başladığımı hissediyorum.
PHYLLIS- Güzel. Ne zaman başlayalım istersin ?
BRADLEY- Yarına ne dersin ? Sonbaharda futbol sezonu başlayana kadar pazartesileri benim için hep kasvetli
olmuştur. Televizyonda da izlemeye değecek hiçbir şey yok.
PHYLLIS- Tamam, yarın olsun. Sinemaya giderek başlayabiliriz. BRADLEY- Akşam yemeğine ne dersin ?

PHYLLIS- Sağlıklı bir şeyler olursa, tamam.

BRADLEY- Ben lezzetli olmasını tercih ederim.

PHYLLIS- Bakarız.
BRADLEY- Böyle bir şeyi kabul ettiğime inanamıyorum. Bu benim ne kadar çaresiz bir durumda olduğumun
kanıtı. Ama yine de kabul etmeliyim ki Phyllis, bu yaptığın çok ince bir davranış.
(Ağlayacakmış gibi burnunu çekmeye başlar.) Hiç kimse hayatında benim için bir değişiklik yapmaya kalkmamıştı.
PHYLLIS- Sakın ağlamaya başlama! Lütfen yeniden ağlamaya başlama!
BRADLEY- Artık ağlamayacağım. Artık yok. Söz veriyorum. (Kendini kontrol ederek) İyi geceler, Phyllis. Yarın
saat yedi gibi görüşürüz.
PHYLLIS- Olur. İyi geceler Bradley.
BRADLEY- Tanrım ne çılgın bir gündü değil mi ? (Kapıya doğru ilerler.)
PHYLLIS- Bradley, bir şey unutmuyor musun ?
BRADLEY- A. özür dilerim. ( B R A D L E Y . PHYLLIS e doğru
}\mağuîa bir öpücük kondurur.) İyi geceler Phyllis.
1
PHYLLİS- Bavulunu kastetmiştim. 7

BRADLF.Y- A. doğru ya... Sağol. (Bdr\'ulufhi doğru ilerler. kapiyu doğru çekmeyv hıçkır) Yann akşam

görüşürüz.

BRADLEY çıkar. PHYLLİS bir süre kapıda durur, başını iki yana sallar, kapıyı kapatır, seyirciye doğru

sahnenin önüne gelir.


PHYLl.lS- Bunu neden yaptığımı size açıklayayım. Ben son derece tedbirli, bağımsız, özgür, çekici sayılabilecek
ama aruk genç olmayan bir kadınım ve ufukta beni bekleyen bir erkekte görünmüyor. Bradley Naughton'a
gelince ; dış görünüşü fena olmayan, temiz, iyi bir işi olan, belli ki sabıka kaydı da olmayan, duygusal olarak
muhtaç ve küçük bir problemi dışında koparılmaya hazır olgun bir meyve gibi. Aslında tipim değil. Plânım şu.
Çok basit Bradley Naughton'ı kendi istediğim tipe dönüştüreceğim. Bemani Sho\v'un bir çeşit Pygmallion'da
yaptığı gibi. Orada işe yaramı şu. Benim için zor olmayacak. Zaten kanatlan kınlnuş durumda, onun için direnç
göstermeye halı olmayacak. Güvenini kazanıp, bana bağımlı hale getireceğim ve onda hoşlanmadığım ne varsa
değiştireceğim. Bradley Naughton benim için hiçbir zaman mükemmel erkek olmayacak ama inanın bana işimi
bitirdiğim zaman hepiniz ondan, şu ankinden daha tazla hoşlanmaya Kışlayacaksınız. Kansıyla ayrılmasına
gelince...
Onu dinlediniz değil mi ? Onu özlediğini söylev ip durduğu, ağlayıp, sızlandığı o kadar süre boyunca bir kez
olsun aşk kelimesini kullandığını duydunuz mu ? Ben duymadım. Bu size bu konuda bir ipucu \ eriyor olmalı.
Ben bu durumu olumlu bir fırsat olarak yorumluyorum, karmaşık mı ? Kurnazca mı ? Ahlaka ay kın mı ? Evet.
Ama günümüz şartlarında otuz yaşın üstünde bekâr bir kız için bu hiçte fena bir seçenek sayılmaz. Özellikle de
benim gibi hevesli ama müşkülpesent ve ilişki kurmaktan korkan biri için. Tamam aklınızdan geçeni biliyorum.
Benim için aşk ne ifade ediyor diye düşünüyorsunuz. Pekâlâ... Uzun süredir hayaümda aşk olmadan yaşıyorum
ve bu beni en ufak bir şekilde bile etkilemiş değil. Ama artık benimde bir yuva kurma zamanım geldi. Bradley’e
güveniyorum, birlikte çok güzel bir hayatımız olabilir. Size söz veriyorum her şey yolunda gidecek. Tabi bu
arada havayolu şirketine de bir teşekkür mektubu yazmam gerekecek...
Sahnenin kenarından JONATHAN içeri girer.

JONATHAN- Pardon ! Pardon bakar mısınız ?

PHYLLIS- (Şaşkın) Evet ?


JONATHAN- Merhaba, nasılsınız ? Ben doktor Jonathan Alexander. Profesyonel, uzman bir psikiyatristim.
Prestijli üniversitelerden alınmış pek çok derecem var. Lisans, mastır, doktora, vesaire, vesaire. Az önce
kendimi seyirciye tanıtma fırsatım oldu. Genel olarak çiftlere danışmanlık yapıyorum ve bu konuda da yazdığım
pek çok kitabım var.
PHYLLIS- Eee,problem nedir?
JONATHAN- Sizi uyarmak istiyorum Bayan Novak. Çok tehlikeli bir alana girdiniz. Belli ki oyunun sonunu
birbirinize dolanmış bir şekilde bitirmeye niyetlisiniz.
PHYLLIS- Evet, düşüncem o. İşin eğlenceli tarafı da o hedefe ulaşmak. Eminim seyirci de bir an önce
bunun gerçekleşmesini bekliyor.
JONATHAN- Ama bilmeni/ gereken bir şey var. Oyun biıiptc hayata birlikte devam ettiğinizde
karşıJaşacağınız iyey..,
PHYLLIS- Kvet neymiş, ne olacakmış 7 1
8
JONATIIAN- Az önce seyirciye de «Eylediğim gibi bir felâket olacak. 11 ay atta birbirine hiç uygun
olmayan bir çi/İ varsa oda sizsiniz. Gece ve gündüz gibisiniz.
PHYLLIS- Bvet, bunun farkındayım. (Seyirciyi Lycıret ederek) Ama az önce onlara ne söylediğimi duymadınız
herhâlde. Ben onu değiştireceğim. Onu kendim için ideal hale getireceğim. Biliyorum bu yolda ilerlerken birkaç
zorlu noktayla karşılaşacağız ama geminin kontrolü bende olduğu sürece bütün akıntı ve kayalıklardan
kurtulmayı başaracağım.
JONATIIAN- Tanrım. Kitaplarımı okuması gereken biri varsa o da kesinlikle sizsiniz. Bayan Novak şunu
anlamaya çalışın. Sağlıklı ve doğru bir ilişkide kontrol kimsenin elinde değildir ve kimse kimseyi değiştirmeye
çalışmaz. Bakın size ne diyeceğim. Kitaplarımın her birini 25 dolara satıyorum. Eğer üçünü de alırsanız, size
hepsini vergi dahil 59,95 dolara bırakırım.
PHYLLIS- Üzgünüm, ilgilenmiyorum.
JONATHAN- Peki. Üçüne 50 dolar desem ? Ayrıca size imzalı bir fotoğramı da veririm.
PHYLLIS- Sorun para ya da sizin fotoğrafınız değil. Ne yaptığımı ve ne yapmam gerektiğini biliyorum. Bu
konuda kitap okumaya da hiç ihtiyacım yok.
JONATIIAN- Çok inatçı bir kadınsınız.
PHYLLIS- Ben kendimi “kararlı” olarak adlandırmayı tercih ederim.
JONATHAN- Sizi bu yolda karşılacağmız pek çok acıdan kurtarmaya çalışıyorum. Bakın bana bir iyilik yapın.
(Kartvizitini uzatır.) Kartvizitimi alın. Bu iş bitmeden profesyonel yardıma ihtiyacınız olacak. Şanslısınız. Bir saat
için 250 dolar alıyorum.
PHYLLIS- 250 dolar mı ? Bu kadar parayı vermek için deli olmam lâzım.
JONATHAN- Kesinlikle.
JONATHAN çıkar. PHYLLIS karta bakar.
PHYLLIS- (Seyirciye) Terapi ile ilgili bir problemim var. Bana göre günümüz dünyasında insanın akıl sağlığının
yerinde olması pek iyi bir şey değil. (Kartı cebine koyar.) Tamam. Artık işimize dönelim. Bradley ile ilk randevu.
Sinemaya gidiyoruz.
Işıklar kararır. PHYLLIS şimdi bir ışık havuzunun içindedir. BRADLEY elinde iki tabure olduğu halde içeri girer. Üzerinde
gri bir kazak vardır.
BRADLEY- Görüyorum ki, üstünü değiştirmemişsin.
PHYLLIS- Evet. Ben de görüyorum ki sen de renkleri değiştirmemişsin. (Taburelere otururlar.) (Seyirciye
hatırlatarak) Başlıyoruz. İlk randevu. (BRADLEY'e) Yemeği beğendin mi ?
BRADLEY- İyiydi. Ama bana zorla tavuk yedirmene izin vermemeliydim. Kızarmış et harika görünüyordu.
PHYLLIS- Kırmızı et öldürme konusunda profesyonel bir katildir. Bir gön doksanlı yaşlarına geldiğinde bana
teşekkür edeceksin.
BRADLEY- Doksanlarıma geldiğimde sadece çorba içebiliyor olacağım. Hâlâ dişlerim varken kızarmış et
yemeyi tercih ederim. Hangi filmi izleyeceğiz?
PHYLLIS- Sanırım biraz hafif bir şey izlesek iyi olur. Daha fazla üzülmeni istemem.
BRADLEY- Üzgün değilim ben.
PHYLLIS- Restaurantta ağladın ama.
BRADLEY- Evet ama tatlıya kadar bir şey olmadı. Tatlı bana Joyce’u hatırlattı. Her zaman sütlâç yerdi.
PHYLLIS- İyi ama sen elmalı tart yedin.
BRADLEY- Biliyorum, ama tatlı tepsisini getirdikleri zaman elmalı tart ile sütlâç yan yana duruyordu. (Hayali
bir sinemaya bakarak) Olamaz!
PHYLLIS- Yine ne oldu?
BRADLEY-Burası... Bu sinema... Burası hep Joyce ile birlikte geldiğimiz sinema!
PHYLLIS- Önünde uzun bir hayat var. Joyce ile gitmiş olduğun pek çok yere yine gideceksin. Ayrıca insanın
bir sinemada ne gibi bir anısı olabilir ki ? Bilet alırsın, içeri girersin, filmi izlersin ve işin biter çıkarsın. Kendi
kendine anı bulmaya çalışma.
BRADLEY- Haklısın. Kesinlikle haklısın. Ben de şimdi öyle yapacağım. Anılan at gitsin. Bittiler artık.
Geçmişte kaldılar. Mısır ister misin ? Ben mısın çok severim. Sinemaya her gelişimde mısır alınm.

PHYLLIS- Hayır, sağol. Belki bir paket kuru üzüm olabilir. BRADLEY- (Canı sıkılmıştır.) Kuru üzüm

mü ?

PHYLLIS- Evet, kuru üzümü severim.

BRADLEY- Lütfen kuru üzüm isteme.

PIIYLLIS- Ama canım kuru üzüm istiyor.

BRADLEY- (Acıklı bir şekilde yalvarır.) Lütfen kuru üzüm isteme. Meyan kökü yesen olmaz mı ? Ya da

badem ?

PHYLLIS- Joyce kuru üzüm yerdi değil mi ?

BRADLEY- Evet, çok severdi.

PHYLLIS- Herkes kuru üzüm sever.

BRADLEY- Bazen birkaç paket birden alırdı. Şimdi o paketleri görmeye dayanabilir miyim bilmiyorum. En

azından şimdilik dayanamam. (Burnunu çekmeye başlar.)


2
PHY LLIS- lamam, tamam. Sakın ağlama. Meyan kökü
0 yiyeceğim.

BRADLEY- (K emlini tutmanı çalışarak) Hayır, hayır, bu adil değil. Eğer canın kuru üzüm yemek istiyorsa

kuru üzüm yemelisin. Benim ve Joyce'un yüzünden neden eziyet çekesin ki ?

PHYLLIS- Üzüm yemeden film izlemek benim için eziyet çekmek anlamına gelmiyor.

BRADLEY- Olsun. Ben yine de kuru üzüm yemen konusunda ısrar ediyorum. İnsanlar film izlemeye gider ve
kuru üzüm yerler. Bununla bir yetişkin gibi baş etmeliyim. (Başını hayali bir tezgâha doğru
çevirir.) Bayan, bakar mısınız ! İki paket kuru üzüm lütfen. Biri kız arkadaşım diğeri de benim için.
(PHYLLIS’e) Nasıl ?
PHYLLIS- Çok cesurca. Etkilendim.
BRADLEY- Ben de öyle. Joyce ile ilgili anılardan kurtulmaya başlıyorum.
PHYLLIS- Senin adına sevindim. (Hayali tezgâhtara) Bakar mısınız, orta boy bir kola lütfen.
BRADLEY- (Üzüntülü) Kola mı ?
PHYLLIS- Joyce kola da severdi değil mi ?
BRADLEY- O kadar çok içerdi ki bazen film sırasında tuvalete dört defa bile gittiği olurdu.
PHYLLIS- (Hayali tezgahtara) Kola kalsın.
BRADLEY- Hayır, hayır. Joyce’un canı cehenneme ! Şu anda Kaliforniya’da ve eski erkek arkadaşıyla
beraber. Benim hayatımda yeri yok. O seçimini yaptı. (Sipariş verir.) Büyük bir kola lütfen.
PHYLLIS- Ben orta boy istemiştim.
BRADLEY- Üzüm seni susatır. Hem belki kola’ yı paylaşabiliriz diye düşündüm.
PHYLLIS- Ama sen paylaşmaktan hoşlanmazsın ki ?
BRADLEY- Sadece seninle paylaşacağım, salondakilerin hepsiyle değil. Bunu yapabilirim. İki kamış alsam
rahatsız olur musun ? Birbirimizi biraz daha tanıyana kadar, en azından şimdilik.
PHYLLIS- Olur. Mısır almayacak mısın ?
BRADLEY- Bilmem. Mısır severim ama yanımda sadece kola ve üzümlere yetecek kadar para var.
PHYLLIS- Mısır da alabilirsin. Kredi kartı geçiyor.

BRADLEY- (Acı içinde) Kredi kartı mı ? Lânet olsun ! Kahretsin !

PHYLLIS- (Biraz bıkkın) Şimdi ne oldu ?


BRADLEY- (Burnunu çekmeye başlar.) Joyce’un da kredi kartı vardı. Kartıyla yaptığı son harcama da
Kaliforniya’ya gitmek için aldığı iki uçak biletiydi.
PHYLLIS- Of, Tanrı aşkına! Hadi içeri girip filmi izleyelim. BRADLEY- Haklısın.

Ayağa kalkarlar, taburelerini alıp çıkarlar.

-Sahne Kararır -
IV. SAHNE

ZAMAN- Bir ay sonra. Bir Cumartesi günü öğleden sonra.


Otuzlu yaşlarında bir kadın olan MITZI CARTRIGHT, 2PHYLLIS’ in salonunda, etrafa bakarak dolaşmaktadır.
1
MITZI- Bu evin neye itiyacı var biliyor musun ? Maceraya, heyecana. Şu anki haliyle fazla mükemmel, çok
sıradan. Her şey olması gerektiği gibi. Gizemi yok, büyüsü yok. Orada bir sandalye görmeyi bekliyorsun ve işte
sandalye orada. Şurada bir masa olmalı diyorsun ve işte masa orada. Camlarda perde, yerde halı, duvarlarda
resimler. Yani, her şey olması gerektiği gibi. Bu neyin ifadesidir, ha ? Hiçbir şeyin. Ben salonuma ne yaptım
biliyor musun ? Bu sıradan düşüncelerden kurtul dedim kendime. Detaycılığı bir kenara attım. Önce her şeyden
kurtuldum. Bütün odayı boşalttım. Sonra duvarları fıstık yeşiline boyattım. Oturmak için etrafa büyük, yumuşak
yastıklar yerleştirdim. Odanın ortasına da büyük bir havuz koydum ve içini de bir düzine kadar Japon balığıyla
doldurdum. Kalan yerlere ayrıca pembe plâstik flâmingolar ve üzerinde ışıklar olan saksılar içinde palmiyeler
yerleştirdim. Şimdi salonuma girdiğin zaman her yer macera kokuyor. İnsanlar ilk girdikleri zaman başlan
dönüyor ve dengelerini yitiriyorlar. Sigorta şirketim kapıdan girişe bir trabzan koymamı istedi. Ama yanındaki
tabelâda yazan şey hoşuma gidiyor. “Burada kendi müziği ile dans eden bir kadın oturuyor. Cesur, cüretkâr bir
kadın. Bir moda tasarımcısı.” İnsanların pek azı ilk geldiğinde bu yazıya dikkat edebiliyor ama en azından hayal
dünyalarını harekete geçirdiği kesin. Sen de gelip görmelisin. Bunun için sabırsızlanıyorum. Yine de tedbir
olarak yanında “Dramamine” getirsen iyi edersin. Başın dönerse diye.
PHYLLIS elinde kahve, mutfaktan içeri girer.
PHYLIS- Söz veriyorum Mitzi, zaman bulur bulmaz ilk fırsatta geleceğim.
MITZI- Güzel. Ayrıca gelirken ayağına bot giy. Lânet olası Japon balıklan her yere su sıçratıp duruyor. Anlaştık
mı fıstık. En yakın zamanda bekliyorum. Bir aydır senden haber alamadım, nasıl gidiyor ? İyi mi, kötü mü ?
PHYLLIS- Bradley ile beni mi soruyorsun ?
MITZI- E, herhâlde. Merakımdan çatlayacağım. Niyetin onu kendi istediğin gibi birine dönüştürmekti. Çılgın
bir plân ama bence hedefe ulaşmak için her yol mübahtır.
PHYLLIS- Aslmda durum biraz tuhaf. Pek plânladığım gibi olmadı.
MITZI- Elbette olmaz. Çünkü adam başansızın teki. Ben ilk görüşte anlamıştım.
PHYLLIS- Öyle mi ? Ama bu seni, ona restaurantta telefon numaranı vermekten alıkoymadı.
MITZI- Hayatım, ben tanıştığım her erkeğe telefon numaramı veririm. Bu bir alışkanlık, yoksa hepsini
beğendiğim anlamına gelmez. Demek işe yaramadı ?
PHYLLIS- Düşündüğüm gibi olmadı. Onu düzeltmek, yeniden şekillendirmek, baştan aşağı değiştirmek için çok
net plânlanm vardı.
MITZI- Bir kadm bir ilişkiye ancak bu düşünceyle başlar zaten.
PHYLLIS- Hiçbir ortak noktamızın olmadığı en başından belliydi.

M1TZ1- Elbette olamaz. Sen bir gül bahçesisin. O da bir gübre yığını.

PHYLLIS- Ne kitap, ne film, ne de politika. Damak zevkimiz bile farklı. Ben suşi severim, o sevmez.

M1TZI- Olamaz, ben suşi sevmeyen bir erkekle asla birlikte olamam.

PHYLLIS- İkimizde farklı basket takımlarını tutuyoruz.

M1TZ1- Ayy, mide bulandırıcı !

PHYLLIS- Üzerinde anlaştığımız tek bir şey bile yoktu.

M1TZ1- Tanrım, tam bir kâbus olmalı.

PHYLLIS- İlk çıktığımız gün, taksi parasını kimin ödeyeceğine dair feci bir kavgaya tutuştuk.

M1TZ1- Cimri olduğunu biliyordum zaten. O küçük adi çakalın ne olduğunu en başından anlamıştım ben.

PHYLLIS- Ben parayı paylaşma konusunda ısrar ettim ama o hayır dedi.

M1TZ1- Bir kuruşun hesabını yapan cimri budala.

PHYLLIS- O hepsini ödemek için ısrar etti.


22
M1TZ1- Küçük para kurtçuğu, sefil şey... Ne? İsrar mı eni?

PHYLl.IS- O andan iübaren benim plânlarım çöpe gitti. Sızlanmaktan vazgeçti. Şikayet etmekten, hana
ağlamaktan. Tamamen gardımı düşürdü.
MITZI- Piç herif!
P1IYLLIS- Hiçte öyle değil. Sorunda o zaten. O kadar düşünceli, kibar, tatlı birine döndü ki ben bunların
hiçbirine hazır değildim, beklemiyordum. Ve farkettim ki, onunla, olduğu gibi olmaktan hoşlanıyorum.
MITZI- Seni zavallı çocuk seni.
PHYLLİS- Bak, beni yanlış anlama. Bu onun mükemmel olduğu anlamına gelmiyor. Bazen gerçek bir karın
ağrısı olabiliyor. Bazen biraz vurdumduymaz ya da inatçı da olabiliyor. Ama neyi farkettim biliyor musun ?
Bazen ben de öyle olabiliyorum, önemli olan ikimiz dc birbirimizin kusurlarını kabul edebiliyoruz. Ama en
önemlisi ve en şaşırtıcı şey onunla olmaktan gerçekten hoşlanıyorum. Ve olmadığı zamanlarda onu özlüyorum.
MITZI- Kendimi kötü hissediyorum. Gerçekten kötü hissediyorum. PHYLLİS- Neden?
MITZI- Neden benim başıma değil de senin başına geldi diye. Ya Bradley ? O da senin için aynı şeyleri
hissediyor mu peki ?
PIIV l.LIS- Aslına bakarsan hiçbir şey söylemedi. Ama içimde öyle bir his var. Başta tek istediğim eski kansını
unutturmaktı ama ilk buluşmamızdan sonra bir daha adını ağzına bile almadı. Bence bu iyiye işaret, öyle değil
mi ?
MITZI- Olabilir. Peki ya seks ? PHYLLİS- Hayır. Henüz olmadı. MITZI-

Ateşli dokunuşlar?

PHYLLIS- Hayır, henüz olmadı.

MITZI- Fransız öpücüğü ?

PHYLLIS- Hayır, henüz olmadı.

MITZI- Sahi mi ? Bu bana çok sapıkça gelmeye başladı.


PHYLLIS- En baştan bazı katı kurallar koydum ve o da tam bir beyefendi gibi davrandı. Bazen sanki yapmak
istiyormuş gibi bir hisse kapılıyorum ama yapmıyor. Aslında yapsa benim için artık sorun olmaz. Onun için
hissetiklerimden sonra.
MITZI- İlk adımı atmayan erkeklerden nefret ederim. Acaba kötü evlilik deneyimi onu eş cinsel yapmış olabilir
mi ?
PHYLLIS- Böyle bir şey olabilir mi ?
MITZI- Elbette olabilir. Benim iki kocam benden ayrıldıktan sonra öyle oldu.
PHYLLIS- Çok tuhaf. Onunlayken kendimi çok rahat, huzur içinde hissediyorum. Belki de kontrolün tamamen
elimde olduğundan emin olduğum için gardımı düşürdüm. Ama artık bunu sorgulamayacağım bile. Bildiğim
tek şey, onunla olmak kendimi harika hissettiriyor.
MITZI- Sence bu aşk mı ?
PHYLLIS- Biliyorsun bu kelimeyi daha önce hiç kullanmadım. Ama sanınm... Sanırım... öyle olabilir.
2
MITZI- Hem de seks olmadan ? 3
PHYLLIS- Bence bunun pek önemi yok.
MITZI- Aa, Tann aşkına yapma ! Gerçekçi ol. Eğer iki kişi gerçekten birbirine aşıksa seks mutlaka olmalı.

Hatta tek taraflı bir aşk varsa bile seks olmalı. Ama bence en iyi seks iki tarafta birbirini umursamadığı zaman

olur.

PHYLLIS- Nereye varmaya çalışıyorsun sen ?

MITZI- Hiçbir yere. Sadece geçmişi hatırlatıyorum. Neyse, onun pek ilk adımı atacağı yok gibi, o zaman iş
sana düşüyor. Bir daha geldiği zaman kapıyı çıplak aç.

PHYLLIS- Mitzi yeter artık, saçmalama.

MITZI- Ciddiyim. Gerçekten göründüğü gibi olduğundan emin olman için. Farklı biri çıkabilir. Bir seferinde

benim başıma gelmişti. Bunun olumlu tarafı da var tabi. Öylelerinin “Noel Baba” dan ne istediğini bilirim.

(Kapı çalar.) Birini mi bekliyordun ?

PHYLLIS- Hayır. Bradley akşam üstü gelecek. Bowling oynamaya gideceğiz. (Kapıyı açar. Karşısında Bradley

durmaktadır. Elinde bir buket çiçek, yüzünde kocaman bir gülümseme vardır.)

BRADLEY- Selâm.

PHYLLIS- Selâm. Bu ne sürpriz. İçeri gelsene. Mitzi’yi hatırlıyorsun değil mi ?

BRADLEY- (İçeri girer.) Tabi, elbette hatırlıyorum. Wong Fu Amca’nın yerinden.

TZI- Hâlâ aramanı bekliyorum.

24
MITZI- Aa, Tanrı aşkına yapma ! Gerçekçi o). Eğer iki kişi gerçekten birbirine aşıksa seks mutlaka olmalı. Hatta
tek taraflı bir aşk varsa bile seks olmalı. Ama bence en iyi seks iki tarafta birbirini umursamadığı zaman olur.
PHYLLIS- Nereye varmaya çalışıyorsun sen ?
MITZI- Hiçbir yere. Sadece geçmişi hatırlatıyorum. Neyse, onun pek ilk adımı atacağı yok gibi, o zaman iş
sana düşüyor. Bir daha geldiği zaman kapıyı çıplak aç.
PHYLLIS- Mitzi yeter artık, saçmalama.
MITZI- Ciddiyim. Gerçekten göründüğü gibi olduğundan emin olman için. Farklı biri çıkabilir. Bir seferinde
benim başıma gelmişti. Bunun olumlu tarafı da var tabi, öylelerinin “Noel Baba” dan ne istediğini bilirim. (Kapı
çalar.) Birini mi bekliyordun ?
PHYLLIS- Hayır. Bradley akşam üstü gelecek. Bowling oynamaya gideceğiz. (Kapıyı açar. Karşısında Bradley
durmaktadır. Elinde bir buket çiçek, yüzünde kocaman bir gülümseme vardır.)
BRADLEY- Selâm.
PHYLLIS- Selâm. Bu ne sürpriz, içeri gelsene. Mitzi’yi hatırlıyorsun değil mi ?
BRADLEY- (İçeri girer.) Tabi, elbette hatırlıyorum. Wong Fu Amca’nın yerinden.
MITZI- Hâlâ aramanı bekliyorum.
BRADLEY- Ben, şey...
MİTZİ- Açıklama yapmana gerek yok. Bütün hikâyeyi biliyorum. Tercihini başkasından yana yapmışsın,
anlıyorum.
BRADLEY- Ben, şey...
MITZI- İçeri girdiğin an yüzündeki ifadeyi gördüm. Çok canlı ve hayat dolu. Sen de görüyor musun Phyllis ?
Ben görebiliyorum. Bu adama sanki sihirli bir değnek değmiş. Zavallı, ümitsiz, çaresiz, bütün dünyanın
mutsuzluğunu üzerinde taşıyan bu adamı mutlu, başarılı ve “Tannm hayatta olduğum için sana teşekkür
ederim." diyen birine çevirmiş.
BRADLEY- (Şeytanca bir zevk içinde) Bu kadar mı belli oluyor ?
MİTZİ- Evet ve eminim bir kez seks yaptıktan sonra bu gülümseme daha da büyük olacak.
PHYLLİS- Yapma Mitzi, Bradley’i utandırıyorsun.
MITZI- Çok basit bir şekilde olanı söylüyorum, öyle değil mi Bradley ? Senin başına harika bir şey geldi
öyle değil mi ?
BRADLEY- Bunu daha fazla saklamanın bir anlamı yok samnm.
MİTZİ- Bence de, kesinlikle !
BRADLEY- Başıma harika bir şey geldi.
MITZI- Hadi söyle. Hadi artık söyle. Duymak için sabırsızlanıyorum. BRADLEY- Joyce bana geri dönüyor.
MITZI- Harika. (Bir anda ne dediğini farkeder.) Neee ?
PHYLLİS- Joyce...
BRADLEY- Bana geri dönüyor. Bunu sana borçluyum, Phyllis. Her şeyi sana borçluyum.
PHYLLIS ve M1TZI şoktadır, bir an birbirlerine bakarlar. PHYLLIS ve MITZI- Kahretsin !

- Sahne Kararır -

I. PERDE SONU
II. PERDE

I. SAHNE

ZAMAN - Saniyeler sonra. PHYLUS »r MITZI, BRADLEY'nin eski karısının geri döneceği haberi ile şaşırıp
kalmışlardır.
PHYLLIS- Joycc sana gerimi dönüyor?
4
BRADLEY- Evet 7

PHYLLIS- Ve sen bunu bana borçlusun öyle mi ?


BRADLEY- Evet Söylediğin her şeyde haklıydın. Seninle birlikte vakit geçirdiğim için onu aklımdan
çıkartabildim. Seninle o kadar meşguldum kî ona yazmaktan, onu aramaktan vazgeçtim. Doğal olarak oda
başka birini bulduğumu düşündü ve sanırım bu beni onun gözünde daha cazip hale getirdi. Kadınlar nasıl
düşünür bilirsin.
M1TZJ- Sana bir ipucu vereyim Bradley. Koskoca evrende kadınların nasıl düşündüğünü bilen tek bir canlı
yoktur.
BRADLEY- Her neyse« dün gece beni aradı. Uzun uzun konuştuk. Ve sonuç olarak, eski erkek arkadaşını
bırakıp bana dönmeye karar verdi.
M1TZ1- Yüzündeki o koca gülümsemenin nedeni bu öylemi?
BRADLEY- Evet. Bu sanki piyango kazanmak gibi bir şey. Bir ay önce bir daha bana geri döneceği gibi bir
ihtimal yoktu bile. Ama şimdi beni görmek için sabırsızlanıyor. Bunun olabileceğini kim düşünebilirdi ki ?
MITZI- Ben düşünemezdim.
BRADLEY- Önümüzdeki hafta gelecek. Phyllis artık hiçbir şey için endişelenmeni istemiyorum.
PHYLLİS- İstemiyor musun ?
BRADLEY- İstemiyorum. Biliyorum ki bağlanabilmek için hayatında benim gibi birine ihtiyacın var. Sana
benim yerimi alacak birini buldum. Adı Jeffery. Aynı yerde çalışıyoruz ve emin ol benden çok daha ahmak
biridir. Kırk iki yaşmda ve hâlâ anne babasıyla birlikte yaşıyor. İnanabiliyor musun ? Onunla bir ay çıkarsan
samnm ben bile onu farklı görmeye başlayabilirim. (Çiçekleri PHYLLİS’ e uzatır.) Bu arada bunlar senin. Suya
koysan iyi edersin. Neden anlamıyorum bir anda solmaya başladılar. (PHYLLİS ona bakar, çiçekleri alır, çöp
kutusuna atar, fırtına gibi yatak odasına doğru gider, kapıyı çarpar.)
BRADLEY- Ne oldu şimdi ona böyle?
MITZI- Hiçbir şey anlamadın değil mi ?
BRADLEY- Neyi ?
MITZI- Anlamıyor musun taş kafa? Phyllis sana aşık.
BRADLEY- Aşık mı ? Yo, hayır değil. Benden hoşlanmıyor bile.
MITZI- Evet artık hoşlanmıyor. Ama birkaç saniye öncesine kadar sana aşıktı.
BRADLEY- Öyle mi ? Aşık mıydı ? İyi de neden? Onun tipi değilim ki. Bunu en başında o söylemişti. Ayrıca
bu plânda da yoktu. Yani onun beni seveceğini asla düşünmedim. O çok zeki, çok güzel bir kadın. Benimle
yatmak fikrine bile tahammül edemiyordu. Bunu anlayabiliyorum ve kabul etmeliyim ki ben özel biri değilim.

4
8
MITZI- Bunu biliyorum. Kim böyle “hiç bir özelliği olmayan birinin” onun tipi olduğunu tahmin edebilirdi ki ?
BRADLEY- Demek bana aşık... İnanamıyorum.
MITZI- Evet, inanılmaz değil mi ?
BRADLEY- Tanrım, kendimi çok kötü hissediyorum. Ne yapacağım şimdi ?
MITZI- Ne yapmak istiyorsun ?
BRADLEY- Ben... Ben... Ben bilmiyorum.
MITZI- Çok yüreklendirici ! Zaten senin için ne önemi var ki ? Eski kann sana dönüyor öyle değil mi ?
BRADLEY- Evet, bu doğru. Bana dönüyor... Dönüyor değil mi ?
MITZI- Bu bir açıklama mı yoksa bir soru mu ?
BRADLEY- Lütfen her şeyi olduğundan daha karışık hale getirme. Phyllis aşık, ha ! Anlayamıyorum.
MITZI- Ben de!
BRADLEY- Bu konuyu düşünmeliyim değil mi ? Yapmak isteyeceğim en son şey onu incitmek olur.
MITZI- Neden?

BRADLEY- Çünkü... Çünkü o benim arkadaşım.

MITZI- Ve?

BRADLEY- Ve...Ve...

MITZI- Hadi durma çıkar artık ağzındaki baklayı. Hadi. Korkma!


BRADLEY- Ve... Açıkça görülüyor ki... »en Ben... Men.
MITZ1- Bir sonraki kelimeye geçsen iyi olacak sanırım. Ben... Ben.,.Ben diyordun sonra?
BRADLKY- Bak, Phyllis’e de ki, Phyllis’e deki

MITZİ- Hvet ? Ne ? Ne diyeyim ?

BRADLEY- Ona... Ona de ki... Ona ne söyleyeceğimi bilmiyorum. MITZJ- Peki, söylerim.
BRADLEY- Gitsem iyi olacak Düşünmek için /amana ihtiyacım var.
MITZJ- İyi fikir.

BRADLEY- Mo^aka!. görürü/

MITZJ- Görüşürüz. A. dur bir dakika.

BRADLEY- (Kaptmn CmtmJet Ne var ?


MITZJ- Gitmeden önce, hani şu sözünü eniğin ahmak JefTery vardı ya...
BRADLEY- Evet. Ne olmuş ona ?
MITZJ- Belki bana onun telefonunu verebilirsin.
BRADLEY tepki gösterir.

4
9
- Sahne Kararır -
II. SAHNE

ZAMAN- Aynı günün akşamı.


PHYLLIS kanepede kitap okumaktadır. I. perde de BRADLEY’in yaptığı gibi burnunu çekmekte ve kendi kendine
konuşmaktadır.
PHYLLIS- Neden üzülüyorum ki ? Üzülmemeliyim. Benim için özel biri değildi. Hem de hiç özel değildi. Bir
sürü eksiği, hatası vardı. (Kitabı bir kenara koyup; biri üzgün diğeri katı, iki farklı kişilik olarak kendi kendine
tartışmaya başlar) — Hiçte öyle değildi. - Evet öyleydi. - Hayır öyle değildi. — Evet öyleydi. - Tamam hadi
örnek ver bana. - Benimle hiç bir zaman tartışmadı. - Neden tartışsın ki ?
- Nasılsa olsa kazanamayacaktı. — Hiç bir zaman beni eleştirmedi. Nasıl eleştirebilirdi ki ? Ben mükemmelim. -
Belki de problem budur. Belki de arada sırada tartışmak, birbirini eleştirmek ilişki için gereklidir. - Çok saçma. -
Hayır değil. - Evet saçma. Bana itiraz edip durma. Hiç o havada değilim. - Tanrım. İkimizin de şirretliyi üstünde
bugün. - Yeter artık, ne olduğun hakkında yeterince fikrim var.— Ya öyle mi ? Sen başlattın ama. (Kapı çalar.)
— Git kendin bak, benim kıpırdamaya niyetim vok. - Öyle olsun. (PHYLLIS kapıya gider, açar. Karşısında
JONATHAN durmaktadır.) Yine mi siz? Şimdi ne demeye geldiniz?
JONATHAN- Sanırım biriyle konuşmaya ihtiyacın var.
PHYLLIS- Hayır yok. Kendi kendime konuşuyorum zaten.
PHYLLIS kanepeye yönelir. JONATHAN içeri girer, kapıyı kapatır.
JONATHAN- Büyük bir olasılıkla biraz teselliye ve yüreklendirilmeye ihtiyacın vardır.
PHYLLIS- Hangi konuda?
JONATHAN- Bu uzun maraton süresince başına gelen en iyi şey Bradley’nin eski karısına dönüyor olması. Bir
ilişkinin sonsuza dek sürüp süremeyeceği konusunda sürekli endişe duyuyordun. Ben bu alanda uzmanım ve
inan bana sen ve Bradley’nin bir geleceği olamazdı.
PHYLLIS- Neden bunu tekrar edip duruyorsunuz ? Onunla çok huzurluydum. Kendimi rahat hissediyordum. Ve
her geçen gün her şey daha da güzelleşiyordu.
JONATHAN- Bunu kendi kendine konuşarak nasıl bilebilirsin ki ? Bu en başından beri ikiniz içinde bir
kurtarma operasyonuydu. Uçmaya çalışan iki yaralı kuştunuz.
PHYLLIS- Görünüşe göre Bradley iyileşti çünkü kafesten uçtu.
JONATHAN- Konuyu değiştirmek istemiyorum, aramızda kalsın ama Bradley senin için doğru biri olmuş
olsaydı bile bence onun yerine daha olumlu birini tercih edebilirdin. Bildiğim kadarıyla Bradley hiçbir özelliği
olmayan biri.
PHYLLIS- Sürekli bunu duyup duruyorum. Bu her şeyi daha da berbat ediyor. Eğer hiçbir özelliği olmayan
birinin bile ilgisini çekemiyorsam bu ne anlama gelir?
JONATHAN- öz güven eksikliği kokusu alıyorum.
PHYLLIS- Daha önce hiç böyle hissetmemiştim.
JONATHAN- Sonradan edinilen bir tattır.
PHYLLIS- Sanırım ilk kez kalbim kırıldı. Birden canım bir kilo dondurma yemek istedi.
JONATHAN- Kalp çok yanıltıcı bir organdır ve aslında hak ettiğinden daha fazla saygı görür. Şu yarattığı
etkiye bak. Keder. Evliliklerin yansı boşanmayla sonuçlanmakta ve kalan yarısının yüzde sekseni de
mutluluktan havaya uçmuyor. Dünya kendi güzellikleri içinde fazla romantik. Dünyada icat edilmiş en kötü
kelime nedir biliyor musun ?
PHYLLIS- Dur tahmin edeyim. Lâhana turşusu ?
JONATHAN- Aşk!
5
PHYLLIS- Aşk mı ? Neden ? 0

JONATHAN- Çünkü buradan geliyor ...(Kalbini gösterir.) Buradan değil. (Başını işaret eder.) Sana
söylemiştim, kitaplarımı okumalısın. Neden bu kadar direnç gösterdiğini anlamıyorum. Her birine 12,5 dolar
desem ne dersin ? Verebileceğim en düşük fiyat bu.
PHYLLIS- Beni yanlış anlamayın Doktor Alexander ama kitaplarınız ilgimi çekmiyor. Aynca tavsiyelerinize de
ihtiyacım yok. Sanırım gitseniz iyi olacak.
JONATHAN- Tannm, neden, neden, neden hep zor insanlarla karşılaşıyorum ? Açıkçası bu oyunda sağlıklı olan
tek kişi var o da arkadaşın Mitzi.
PHYLLIS- Mitzi mi ? Komik olmayın !
JONATHAN- Hayır, ciddiyim. Bakış açısı hoşuma gidiyor. Bir ilişkinin yürümediğini görünce, takılıp kalmıyor,
hayata devam etme

5
1
becerisi var. Yakınmıyor, sızlanmıyor. Benim iş sahamda çok umut verici bir örnek. Belki oyundan sonra,
benimle bir şey içmek ister mi diye sorabilirim ona.
PHYLLIS- İyi fikir. Sonrasında biriyle konuşmaya ihtiyacımz olursa, aklınızda olsun saatine 300 dolar
alıyorum. (Telefon çalar.) İzninizle. (Telefonu açar.) Evet.
Sahnenin sol ön köşesinde ışık yanar. BRADLEY elinde bir telsiz telefonla görünür.
BRADLEY- Benim, Bradley.
PHYLLIS- Merhaba, Bradley. (Burnunu çeker, ağlamak üzeredir.)
BRADLEY- Doğrumu Phyllis?Bana aşık mısın?
PHYLLIS- Bradley, lütfen. Bunu tartışmak için uygun bir zaman değil.
BRADLEY- (Kararlı) Evet mi, hayır mı ?
PHYLLIS- (Daha yüksek sesle burnunu çeker, ağlamaktadır.) Evet. BRADLEY- Çok üzgünüm. Hiç
anlamadım.
PHYLLIS- Bu senin sorunun değil.
BRADLEY- Elbette benim sorunum, sen benim arkadaşımsın. Hem de iyi arkadaşımsın. Senin problemin
benim problemim demektir.
PHYLLIS- Asıl problem bu zaten. Senin için ben sadece arkadaşım. Benim içinse sen, bundan daha fazlasını
ifade ediyorsun.
BRADLEY- Böyle olduğunu fark edemedim.
PHYLLIS- Biliyorum. Fark etmiş olsaydm bir şey değişir miydi ?
BRADLEY- Şey, aa, şey, belki. Bilmiyorum. Bunu hiç düşünmedim. Unutma ki benden hiç hoşlanmamıştın.
Her zaman bunun farkındaydım. Beni başka türlü görebileceğini hiç düşünmedim.
PHYLLIS- (Toparlanmıştır.) Sana söylemem gereken bir şey var. Sana karşı dürüst olmadım. Başka plânlarım,
bencilce düşüncelerim vardı. Niyetim seni farklı biri yapmaktı. Seni yıllardır aradığım tüm özelliklere sahip olan
biri yapacak ve sonra da kendim için tutup, bırakmayacaktım.
BRADLEY- Çok ihtiraslıymışsın.
PHYLLIS- Teşekkürler.
BRADLEY- Gerçek şu ki ben de sana karşı dürüst davranmadım. Senden korkuyordum ve sürekli kendimi
izleyip duruyordum. Bavullarımızın karıştığı o ilk gün benden duyduğun rahatsızlıktan daha fazlasını duymanı
istemiyordum. Ne kadar ahmak olduğumu hatırlıyor musun ?
PHYLLIS- Hayır.
BRADLEY- Hatırlamaya çalış.
PHYLLIS- Hatırlamak istemiyorum.
BRADLEY- Bak bu işi halletmenin bir yolunu biliyorum. Joyce’un gelmesine daha birkaç gün var. Bu akşam
birlikte yemeğe gidelim.
PHYLLIS- Neye yarayacak ki ? 5
2
BRADLEY- Sana ne kadar başarısız biri olduğumu tekrar hatırlatmam gerek. Joyce’un mektuplarında benim
için yazdığı her şey doğruydu. Ben sıkıcı, espriden anlamayan, ilgisiz, huysuzun
biriyim. Gerçek olan ben, buyum. Bu akşam benimle yemeğe çıkarsan sana söz veriyorum bütün bunlan yine
göreceksin.
PHYLLIS- Bradley, bütün bunlar Joyce’un düşünceleriydi. Ben öyle düşünmüyorum.
JONATHAN- Ama Joyce haklıydı. Sadece bunu sana kanıtlamam için bana bir şans vermeni istiyorum. İlk
gece gittiğimiz yere, “Wong Fu Amca’mn Restaurantı” na gidelim yine. Ne kadar sızlanıp, şikayet ettiğimi
ve gittiğimi görünce herkesin ne kadar mutlu olduğunu hatırla. Hiçbir çaba harcamadan yine aynı aptal
olabilirim. Bunu sana borçluyum.
PHYLLIS- Çok tatlısın ama bunu yapamam. Yapmak istemiyorum.
BRADLEY- Hayır yapacaksın, benimle tartışma. Akşam birlikte yemeğe gidiyoruz, işte o kadar. Ve ben o kadar
iğrenç olacağım ki, eminim bu geceden sonra beni bir daha asla görmek istemeyeceksin. Yirmi dakika sonra
seni alırım.
PHYLLIS- Hayır. Lütfen, Bradley.
BRADLEY- Şimdi çıkıyorum.
PHYLLIS- Hayır. Hayır, gelme. Ben, ben seninle restaurantta buluşurum.
BRADLEY- Söz mü?
PHYLLIS- Söz.
BRADLEY- Yirmi dakika sonra.
PHYLLIS- Tamam, yirmi dakika sonra.
BRADLEY- Güzel. Seni görmek için sabırsızlanıyorum.
İkisi de telefonu kapatır.
BRADLEY- (Kafası karışık) Neden öyle dedim ki ? (BRADLEY’in ışığı söner.)
PHYLLIS- (JONATHAN’a) Beni görmek istiyor.
JONATHAN- (Canı sıkkın) Kahretsin ! Bu gidişle oyun mutlu sonla bitecek. Biliyordum, biliyordum.
PHYLLIS- Hayır, öyle olmayacak. Çünkü ben öyle olmasını istemiyorum. Benim için üzüldüğünü
hissediyorum ve bir erkeği kapana kıstırmak için kullanacağım bir yol değil bu. Tanrım ne dedim ben ? Ben
kapana kıstırmak dedim, öyle değil mi ?
JONATHAN- Evet, aynen öyle dedin ve ben sana neler olacağını anlatabilirim. Restaurantta seni bekliyor
olacak. Sen de kafasındaki kanşık düşünceleri çözebilecek zamanı olsun diye biraz geç gideceksin. Sonra süper
bir şekilde içeri gireceksin. Sanki etrafına ışık saçan bir melek gibi. Birkaç damla gözyaşı gözlerinden süzülüp
ağır ağır yanaklarına doğru inecek. Bir damla aşk, bir damla tutku için akacak. Birbirinizin kollarına atılmamak
için kendinizi zor tutacaksınız.
PHYLLIS- Güçlü olmalıyım.
JOHATHAN- Şimdi karşılıklı oturmaktasınız. Elini eline alacak ve “Bak” diyecek, “Ne olursa olsun arkadaş
kalabilmeliyiz.”. Ve sen de diyeceksin ki...
PHYLLIS- “Hayır, kalamayız. Aşık olduğun biriyle arkadaş olamazsın. Sonunda hep problem olur. Bu işi şimdi
5
bitirmeliyiz.” 3
JOHATHAN- Ve o da diyecek ki “Aramızda sadece dört blok var. Her zaman karşılaşabiliriz, bugün de, yarın
da.”.
PHYLLIS- Ben de ona diyeceğim ki “Sadece birbirimizi görmezden gelip, yolumuza devam edeceğiz. Zaten
büyük ihtimalle de yanında Joyce olacak.”.
JOHATHAN- O da “Ya eğer yanımda yoksa ? En azından durup azıcık konuşamaz mıyız ? Merhaba, nasılsın ?
gibi.” diyecek.
PHYLLIS- Bende “Hayır konuşamayız ya kendimi iyi hissetmiyorsam ne olacak ? Bu bile bana acı verecek !”
diyeceğim.
JOHATHAN- “O zaman oyna ve yalan söyle, çünkü ben öyle yapacağım.” diyecek. Sonra birbirinizin
gözlerinin içine bakacaksınız. Bradley artık duygulanna daha fazla engel olamayacak ve gerçeği haykıracak.
PHYLLIS- “Bu kadma aşık olduğumu neden kabul etmiyorum ki!”. JONATHAN- Sonra birbirinizin kollarına
atılacaksınız.
PHYLLIS- Sarılma, öpücük ve kenetlenme...
JONATHAN- Ve adam ölü bir et parçasına dönüşecek. Utanmalısın ! PHYLLIS- (Kanepeye oturur.) Bu yanlış,
çıkarcı bir davranış olur. JONATHAN- Kesinlikle !
PHYLLIS- (Dizlerini çenesinin altına çeker, elleriyle bacaklarını sarar.) Öte yandan eğer bir kadının buna
ihtiyacı varsa o zaman o kadının yapması gereken bu olmalı.
JONATHAN- Neden zamanımı harcıyorum, anlamıyorum.
JOTS A THAN sahnenin önüne ilerledikçe ışıklar kararır. Sadece onu aydınlatan bir ışıkla yine seyirciyle
konuşur.
JONATHAN- Tekrar merhaba. Yine ben. Doktor Jonathan Alexander. Pek çok derecem var. Lisans, mastır,
doktora, vesaire, vesaire. Şu an aklınızdan geçenleri biliyorum. Diyorsunuz ki “Neden bu iki insanı kendi haline
bırakmıyor ? Bıraksın ki sorunlarını çözebilsinler.” Değil mi ? Ama dikkat edin ! ölümcül hastalığı olan bir
hastayı tedavi etmekte olan bir doktora böyle bir şey söyleyebilir misiniz ? Hayır. O insanı kurtarmak için
elinden geleni yapmasını istersiniz. Çünkü onun işi bu. Benim işim de, mümkün olduğu kadar çok insanın
hayatlarının sonuna kadar mutsuz olmasını engellemek. “Koruyucu ilâç” tabiri moda olmaya başladığında
insanların bununla nasıl dalga geçtiklerini hatırlıyorum. Düşünsenize, biri sizin henüz daha yakalanmadığınız bir
hastalığı tedavi ediyor. Bundan daha güzel ne olabilir ki ? İşte siz de beni “İnsanları mutsuzluktan koruyan” bir
ilâç olarak görebilirsiniz. Eğer sonu felâketle bitecek bir ilişkiyi baştan önleme şansınız varsa neden
önlemeyesiniz ki ? Bunu yapmak için de bir takım yöntemler var. Bazen basit bir test bile bize yardımcı
olabiliyor. Bakın ne demek istediğimi şimdi size bir örnekle göstereyim. Bu arada bu, oyunun bir parçası değil,
onun için sizi yönlendirmesine izin vermeyin. Kaygımın nedenini anlayabilmeniz için size bir noktayı
kanıtlamam gerek. (İçeri doğru seslenir.) Şu ikisini sahneye gönderir misiniz ? (Seyirciye) Bu arada bütün
bunları kitaplarımda bulabilirsiniz. Aklıma gelmişken eğer evliliğiniz tehlikedeyse ya da iyi bir muhasebeciniz
varsa indirimden faydalanabilirsiniz.
PHYLLIS’ in üzerinde hâlâ sabahlığı vardır. İkisi de ellerinde tabureleriyle içeri girer. Tabureleri yere koyup,
üstüne otururlar. 5
4
PHYLLIS- Bizi mi çağırdınız?
JONATHAN- Evet. (Elini BRADLEY’e doğru uzatır.) Daha önce resmen tanışmadık. Ben Doktor Jonathan
Alexander. Pek çok derecem var. Lisans, mastır, doktora...
BRADLEY- (Şüpheyle) Evet, evet. Duymuştum.
JONATHAN- Sizleri buraya hızlı, küçük bir test uygulamak için çağırdım. Bu sayede hem size hem de
seyircilere, oyun ne kadar mutlu bir sonla biterse bitsin, ikinizde ne kadar aşık olursanız olun, birbirinize uygun
olmadığınızı ve bu birlikteliğin uzun vadede yürümeyeceğini kanıtlama imkânım bulacağım.
BRADLEY- Doğrumu anladım acaba?Bize bir test yaparak ilişkimizin yürüyüp yürümeyeceğini söyleyeceksiniz
öyle mi ?
JONATHAN- Buna terapinin başlangıç noktası diyebiliriz.
BRADLEY- Siktir et şimdi terapiyi! Bu işin özeti şu: Ben ondan hoşlanıyorum, o da benden hoşlanıyor ve artık
sizin olumsuz, abuk-sabuk müdahalelerinize ihtiyacımız yok.
PHYLLIS- Sen “hoşlanmak” dedin, “aşk” demedin !
BRADLEY- Ben de şimdi o noktaya değinecektim. Eminim Wong Fu Amca’nm yerinde buluşur buluşmaz
birbirimize sarılacağız, öpüşeceğiz, kenetleneceğiz ve o zaman o kelimeler zaten ağzımızdan dökülecek. Bak
Phyllis sonunda birlikte olacağız, bunu biliyorum.
Ama eğer kendini daha iyi hissettirecekse yapalım şu aptal başlangıç nokta - mokta terapi testini! Yada her
neyse...
JONATHAN- Senin adına sevindim. Pişman olmayacaksın.
JONATMAN- Şüpheler, şüpheler, şüpheler... Dünyamızın yine de ilerleme kaydediyor olması şaşırtıcı. Evet,
şimdi, kurallar son derece basit. Size bir kelime söyleyeceğim ve siz de o kelimenin çağrıştırdığı, aklınıza gelen
ilk şeyi söyleyeceksiniz.
PHYLLIS- Meselâ siz siyah diyeceksiniz, ben de beyaz diyeceğim. Bunun gibi mi ?
JONATHAN- Aynen öyle.

BRADLEY- Çok uyduruk bir test. Kendinizi o kadar övüp durdunuz ki sizden daha karmaşık bir şey beklerdim.
JONATHAN- Size söz veriyorum, karmaşık olacak. Bu ısınma turu. Başlayabilir miyiz ?

PHYLLIS- Başlayalım.

JONAHTHAN- Tamam o zaman. Siyah !

PHYLLIS- Beyaz!

JONAHTHAN- Güzel,
BRADLEY- Bir dakika. Durun bir dakika. Bunun cevabını almıştık zaten.
JONAHTHAN- Evet, biliyorum. Ama teste genellikle “siyah" la başlarım. Phyllis’in bunu örnek olarak
kullanması tesadüf oldu. Ayrıca bunu tekrar kullanmamızın bir önemi yok çünkü doğru ya d yanlış cevap yok.
Şimdi devam edelim. Tamam mı ? Gevşek !
PHYLLIS- Sıkı!

BRADLEY- Uvet, bence de sıkı.


JONAHTHAN- Aydınlık!
PHYLLIS- Karanlık!
BRADLEY- Evet, bence de karanlık.
JONAHTHAN- Büyük!
BRADLEY- Küçük! (Phyllis ’e) Ben kazandım.
PHYLLIS- Bunun bir yarışma olduğunu sanmıyorum.
BRADLEY- Olabilir. Ama sanınm benim hakkımda bilmen gereken bir şey var. Rekabetçiyimdir.
PHYLLIS- Sahi mi ? Rekabeti seven erkeklerden hoşlanırım.
JONAHTHAN- Hayır, hoşlanmazsım
PHYLLIS- Evet, hoşlanırım.
JONAHTHAN- Hayır, hoşlanmazsm!
BRADLEY- Bana baksana sen, hoşlanırım diyorsa hoşlanır!
PHYLLIS- Benim tarafımı tutman çok hoş bir davranış Bradley.
BRADLEY- Aynca ben çok korumacıyımdır!
PHYLLIS- Bir erkeğin korumacı olmasına bayılınm.
BRADLEY- Sahi mi ? Sanınm şu ana kadar gayet iyi gidiyorum.
JONATHAN- Bu, teste ait bir parça değildi.
PHYLLIS- (BRADLEY’nin eline uzanıp, tutarak) Bu çok kötü. Çünkü cevaplan gerçekten hoşuma gitti.
JONATHAN- Devam edebilir miyiz ?
BRADLEY- Tabi, durma.
JONATHAN- Mutlu !
PHYLLIS- Üzgün!
BRADLEY- Sana söz veriyorum Phyllis, seni asla üzmeyeceğim. PHYLLIS- Sana inanıyorum Bradley.
JONATHAN- Yorum yapmadan, sadece cevap verir misiniz lütfen ? Gerçek bir karın ağnsısın Bradley.
Karının seni niye terk ettiğine şaşmamak gerek.
PHYLLIS- Affedersiniz doktor Alexander, ama bunu söylemek hiçte nazik bir davranış olmadı.
JONATHAN- Sana katılmıyorum.
PHYLLIS- Bence hoş bir davranış değildi.
JONATHAN- Teste devam edebilir miyiz ? Bu arada münakaşa etmekten kaçınalım lütfen.
BRADLEY- O münakaşa etmiyordu.
JONATHAN- Evet, ediyordu.
BRADLEY- Hayır, etmiyordu.
JONATHAN- Evet, ediyordu. Burada uzman olan benim ve ben “Evet ediyordu” diyorum ! Şimdi teste
dönelim.
BRADLEY- Peki. O “üzgün” demişti, ben de “üzgün” diyorum.
JONATHAN- Güzel. Çok güzel. Patates !
PHYLLIS- Domates !
BRADLEY- Krep!
BRADLEY- Ben olsam bu kadar emin
PHYLLIS- Krep mi? olmazdım.
5
BRADLEY- Evet, krep. 6
JONATHAN- Bu çok ilginç. Patatese karşılık olarak böyle bir cevap daha önce hiç duymadım.
BRADLEY- Sanırım bazı açılardan ben benzersiz bir insanım. PHYLLIS- Eşi benzeri olmayan insanlara
taparım.
BRADLEY- Bunu anlamıştım.
JONATHAN- Benzersiz mi ? Hiç sanmam. Bence tuhaf ve sorunlu dersek daha uygun bir tarif olur. Bu krep
cevabını biraz daha irdelememiz gerekiyor.
BRADLEY- Hani bu testte doğru ya da yanlış cevap diye bir şey yoktu ?
JONATHAN- Yok zaten. Ama bazen endişe veren cevaplar olabilir.
BRADLEY- Uzatılacak ne var ki ? Krep dedim çünkü patates dediğin zaman aklıma gelen ilk şey oydu. Patates
bana krebi hatırlatır. Annem harika patatesli krep yapardı. Bunda ne gibi bir problem var anlayamadım.
JONATHAN- Patates kelimesine verilmesi beklenen cevap Phyllis’in de dediği gibi domatestir. Testin daha
başında böyle bir cevabın çıkması ikiniz açısından da iyiye işaret değil.
PHYLLIS- Belki kelimeyi ona tersten verseydiniz sonuç farklı olabilirdi. Yani önce domates deseydiniz o
da patates cevabını verebilirdi.
BRADLEY- Evet. Bu olabilirdi. Sen patatesle başlayınca söyleyebileceğim tek şey vardı o da krep.
JONATHAN- Peki, tamam. Deneyelim. O zaman şöyle başlayalım. Domates I
BRADLEY- Çorba!
PHYLLIS- Çorba mı ?
BRADLEY- Domates çorbası. Patetesli krep ile birlikte yemeyi çok severim. Domates çorbası ve patatesli
krep en sevdiğim ikilidir. Mükemmel kombinasyon.
JONATHAN- Hiç yardımcı olmuyorsun. Bu ilişkinin çöpe gitmesi gerektiğini düşünme sebeplerimden biri de
bu. Çok karmaşık birisin Bradley. Bu kadar basit seçimlerde bile zorlanıyorsan daha ilerde ne yaparsın ancak
Tanrı bilir. Uyum en önemli konudur.
BRADLEY- Sadece cevap vermeye çalışıyorum. Benden istediğin bu değil miydi ? Görünen o ki şu ana kadar
hayatta uyum sağlayamadığım tek kişi sensin ve bu da benim için sorun değil. Hadi devam edelim, tamam
mı ?
JONATHAN- Hayır!
BRADLEY- Hayır mı ? Neden ?
JONATHAN- Çünkü eblehin tekisin.
BRADLEY- Değilim 1
JONATHAN- Eblehsin!
JONATHAN- Eblehsin!
BRADLEY- Sözünü geri al!
JONATHAN- Almayacağım!
BRADLEY- Alacaksın!
JONATHAN- Ahmak!
BRADLEY- Sürüngen!
JONATHAN- Salak!
BRADLEY- Moron!
JONATHAN- Kuş beyinli!
BRADLEY- Ot kafalı!
JONATHAN- Geri zekâlı!
BRADLEY- Aptal!
PHYLLIS- (Onları durdurmaya çalışarak) Beyler ! BRADLEY ve JONATHAN- Bayanlar! JONATHAN- Taş
kafa!
BRADLEY- Hayır,
BRADLEY- Sümsük! değilim !
PHYLLIS- Durun!
BRADLEY ve JONATHAN- Devam!
PHYLLIS- Yeter!
BRADLEY ve JONATHAN- Yetmez!
PHYLLIS- (Ümitsizlik içinde) Patates !
BRADLEY ve JONATHAN- Krep !
BRADLEY ve JONATHAN kafaları karışmış bir şekilde birbirine bakar ve sonra çığlık atarlar.
- Sahne Kararır-
m. SAHNE

ZAMAN- -<rw akşam, ilerleyen semtler. PHYLLIS üzerinde sabahhğj olduğu halde bir önceki sahnedeki gibi
dizlerini çenesinin alanda toplamış, kolimmiş bacaklarını sarmış kanepede oturmaktadır. Derim düşüncelere
dalmıştır.
Kapı çalar. Kararsız bir şekilde ayağa kalkar, kmpıym doğru ilerler re kapıyı açar. Gelem BR.ADLEY'tEr. İçeri
girer, kapıyı kapar.
BRADLEY- Beni saatlerce beklenin.

PHYLLIS- Bitiyorum.

BRADLEY- Tdefon edip durdum.

PHYLLIS- Açamadım.

BRADLEY- Restaurantta iki saatten fâzla seni bekledim.

PHYLLIS- Üzgünüm.

BRADLEY- Dört porsiyon “Kung Pao Tavuğu" sipariş ettim. PHYLLIS- U narım beğenmişsindir.
BRADLEY- Orada olsan benimle gurur duyardın. Oradaki herkes tadına baktı. Umanm hastalık falan kapmam.
Herkes benîm çatalımı kullandı. Neden gelmedin ?
PHYLLIS- Gelmeyi istedim. Ama gelemedim. Kıpırdayamadım. Saatlerdir bizim durumumuzu düşünüyorum.
Joyce'a geri dönmelisin.
III. SAHNE

ZAMAN- Aynı akşam, ilerleyen saatler. PHYLLIS üzerinde sabahlığı olduğu halde bir önceki sahnedeki gibi
dizlerini çenesinin altında toplamış, kollarıyla bacaklarını sarmış kanepede oturmaktadır. Derin düşüncelere
dalmıştır.
Kapı çalar. Kararsız bir şekilde ayağa kalkar, kapıya doğru ilerler ve kapıyı açar. Gelen BRADLEY*dir. İçeri
girer, kapıyı kapar.
BRADLEY- Beni saatlerce beklettin.
PHYLLIS- Biliyorum.
BRADLEY- Telefon edip durdum.
PHYLLIS- Açamadım.
BRADLEY- Restaurantta iki saatten fazla seni bekledim.
PHYLLIS- Üzgünüm.
BRADLEY- Dört porsiyon “Kung Pao Tavuğu” sipariş ettim. PHYLLIS- Umanm beğenmişsindir.
BRADLEY- Orada olsan benimle gurur duyardın. Oradaki herkes tadına baktı. Umanm hastalık falan kapmam.
Herkes benim çatalımı kullandı. Neden gelmedin ?
PHYLLIS- Gelmeyi istedim. Ama gelemedim. Kıpırdayamadım. Saatlerdir bizim durumumuzu düşünüyorum.
Joyce’a geri dönmelisin.
PHYLLIS- Çünkü onun döneceğini söylerken ne kadar mutlu olduğunu aklımdan çıkaramıyorum.
BRADLEY- Biliyorum. Ama restaurantta farkettim ki bu öç alma sevinci. İntikam almanın verdiği bir mutluluk.
Ayrıca tekrar birlikte olma düşüncesi Joyce’un fikriydi, benim değil. Bu defa da yürüyüp yürümeyeceğinden
emin değilim. Bana beni değiştirmeyi başaramadığını söyledin. Korkarım geri gelse bile bir süre sonra tekrar
hayal kınklığma uğrayacak. Asla onun olmamı istediği gibi biri olmayacağım. Üstelik önümüzdeki ay okul
arkadaşlarıyla toplantısı var. Bu defa üniversitedekilerle. Orada kimle karşılaşacağını kim bilebilir ki ?
PHYLLIS- Ama ona karşı hislerin vardı. Kaliforniya’dan döndüğün zaman ne kadar üzgün olduğunu
hatırlasana ? Onu seviyordun.
BRADLEY- Hayır. Bunu da restaurantta düşündüm. Ben evli olmayı seviyordum, Joyce’u değil. Hayatımda
birinin olma fikrini seviyordum. Bırakıp gittiğinde elbette bir boşluk oldu. Ama eğer birini gerçekten seviyorsan
onu bir haftada ya da bir ayda, senin benim hayatıma girdiğin zaman benim onu unuttuğum gibi unutamazsın.
Bak eğer Joyce beni terk etmemiş olsaydı belki bir şekilde devam ediyor olabilirdik. Ama gitti ve her şey değişti.
Ve ben... Çok önemli bir şeyin farkına vardım. Bir karımın olmaması çok şey ifade etmiyormuş meğer. Joyce’un
benim arkadaşım olmadığını farkettim. Ama sen benim arkadaşımsın Phyllis. Ve bu benim için her şey demek.
Bugün bana beni sevdiğini söyledin. Bunu uzun uzun düşündüm. Ve beni seviyor olman hoşuma gitti. Çok
BRADLEY-
hoşuma gitti. Sonunda, arkadaş olmaktan biraz daha fazlasını
Neden ?

7
0
düşünme fırsatı tanıdım kendime. Ve fark ettim ki... Ben de seni seviyorum.
PHYLLIS- Biz çaresi* insanlarız Bradley. Kendimizi bu ilişki için zorluyor olmamız çok mümkün.
BRADLEY- Buraya nasıl vardığımızın ne önemi var ki ? Önemli olan bu noktaya gelmemiz ve burada kalmak
istememiz.
PHYLLIS- Biliyorum. Ama şimdi bunun yeterli olup olmadığından emin değilim. (Kof* çalar.) Bu geç saatte kim
olabilir ki ?
PHYLLIS kapıyı açar. Gelenler MITZI ve JONATHAN* dır.
MITZI "nin elinde uç tane kitap vmnhr.
M1TZ1- Sürpriiiiz î (ÖnJen MITZI. arkasın,km JOSATNAX girer. JONATHANS göstererek) Bu bey doktor
Jonathan Alexander. Profesyonel. uzman bir psikiyatrisi. Prestijli üniversitelerden alınmış pek çok derecesi var.
PHYLLIS- Lisans, mastır, doktora, vesaire, vesaire. Evet. evet. Hepsini biliyoruz.
MITZI- Tiyatronun fuayesinde karşılaştık. Şu üç kitabı görüyor musun ? Üçü de onun. Aslında her biri 25 dolardı
ama hana üçünü 30 dolara verdi ve 5 dolara da hepsini tek tek imzaladı.
BRADLEY- Bu çok kötü işte. Artık iade de edemezsin.
JONATHAN- Şimdi işin en iyi tarafı geliyor.
MITZI- Kitapları aldıktan sonra bana hır şeyler içmeyi teklif etti. Sonra ne oldu asla tahmin edemezsiniz.
BRADLEY- Otele gittiniz.
düşünme fırsatı tanıdım kendime. Ve fark ettim ki... Ben de seni seviyorum.
PHYLLIS- Biz çaresiz insanlarız Bradley. Kendimizi bu ilişki için zorluyor olmamız çok mümkün.
BRADLEY- Buraya nasıl vardığımızın ne önemi var ki ? önemli olan bu noktaya gelmemiz ve burada kalmak
istememiz.
PHYLLIS- Biliyorum. Ama şimdi bunun yeterli olup olmadığından emin değilim. (Kapı çalar.) Bu geç saatte
kim olabilir ki ?
PHYLLIS kapıyı açar. Gelenler MlTZl ve JONATHAN’dır. MITZVnin elinde üç tane kitap vardır.
MITZI- Süıpriiiiz ! (önden MITZI, arkasından JONA THAN girer. JONATHAN'ı göstererek) Bu bey doktor
Jonathan Alexander. Profesyonel, uzman bir psikiyatrist. Prestijli üniversitelerden alınmış pek çok derecesi var.
PHYLLIS- Lisans, mastır, doktora, vesaire, vesaire. Evet, evet. Hepsini biliyoruz.
MITZI- Tiyatronun fuayesinde karşılaştık. Şu üç kitabı görüyor musun ? Üçü de onun. Aslında her biri 25
dolardı ama bana üçünü 30 dolara verdi ve S dolara da hepsini tek tek imzaladı.
BRADLEY- Bu çok kötü işte. Artık iade de edemezsin.
JONATHAN- Şimdi işin en iyi tarafı geliyor.
MITZI- Kitapları aldıktan sonra bana bir şeyler içmeyi teklif etti. Sonra ne oldu asla tahmin edemezsiniz.
MITZI- Daha da iyisi. Konuşmaya başladık ve birbirine ne kadar yakuı düşüncelerde olduğumuzu anladık.
Meğer benim üç kocamı da o tedavi etmiş.
BRADLEY- Seninle evlenmeden önce mi, evlendikten sonra mı ?
MITZI- Evlendikten sonra elbette. Evlenmeden önce üçü de çok sağlıklıydı. Neyse, doktor Alexander ve ben
bütün gece durmadan konuştuk, konuştuk. Tahmin edin bakalım sonra ne oldu ?
BRADLEY- Doktorun başma ağrı girdi.
JONATHAN- Daha beteri. Kalbimi bu kadına kaptırdım.
PHYLLIS- Bu kadar hızlı, ha ?
JONATHAN- Konu aşka gelince en iyisi zamanın sınırlarını ortadan kaldırmaktır.
MITZI- Üniversite eğitimi almış erkeklerin konuşmasma bayılıyorum. Gerçekten çok zeki oluyorlar. Neyse,
bugüne kadar hiç bir erkeğin yapmadığı bir şey yaptı bana. Bir test uyguladı.
BRADLEY- Akıllıca bir hamle. Bugünün dünyasında kimin daha önce ne yaptığım bilemezsin.
MITZI- Bu öyle bir test değil. Daha karışık bir test. Uygun olup olmadığımızı görmek için. O bana bir kelime
söylüyordu ben de ona aklıma gelen ilk kelimeyi söylüyordum. Örneğin...(Jonathan ’a işaret eder.)
JONATHAN- Gündüz!
MITZI- Ben de “Kapı Zili!” dedim.
PHYLLIS- (Alaycı) Çok mantıklı.

BRADLEY- Otele
gittiniz.

7
2
MITZI* O dedi ki... (Jonathan'a işaret eder.)
JONATHAN- Tencere!
MITZI- Ben de “Kapak 1” dedim.
BRADLEY- Sanırım şimdi bu iki kelimeyi beraber kullanabiliriz.
M1TZ1- Sonra en çılgın şey gerçekleşti. Dedi ki ...(Jonathan'a işaret eder.)
JONATHAN- Patates!
PHYLLIS- Ve sende... ?
M1TZ1- “Krep!” dedim.
BRADLEY- Dünya ne kadar küçük değil mi ?
PHYLLIS- Eee,sonra?
M1TZ1- Sonra bir anda sanki nöbet geçiriyormuş gibi bana baktı. Kendini yere attı, ayaklarını yere vurmaya,
bağırıp çağırmaya ve saçma sapan şeyler söyleyip sayıklamaya başladı. Ambulâns çağırmak zorunda kaldım.
PHYLLIS- Vay canına!
M1TZI- Ben de aynen öyle dedim. Vay canına !
JONATHAN- Çok şükür ki sadece bir sinir nöbetiydi.
M1TZ1- Başta beni görmekten duyduğu heyecandan kaynaklandığını sandım.
JONATHAN- Bir sebebi de o tabi. Diğer sebepte, birden fark ettim ki açıklanamayan bir nedenden dolayı bu
kadın için deli olmaya
başlamışım. Ne kadar kaçık olduğunun önemi yoktu. Birbiri için son derece yanlış olan iki insan varsa o da
bizdik.
BRADLEY- Zaten siz ikiniz her kim için olsa yanlış olursunuz.
JONATHAN- Aynen öyle. Sağlık görevlileri beni sakinleştirdikten sonra...
MITZI- Tekrar ayaklanıp tepinmesin diye üstüne oturdum.
JONATHAN- Buraya mümkün olan en kısa sürede gelmem gerekiyordu...
PHYLLIS- Sebep?
JONATHAN- Çünkü Mitzi ile ilk karşılaşmamdan sonra şunu fark ettim. Hayatta aşktan daha büyük bir güç ya
da duygu yok. Ve profesyonel,uzman bir psikiyatrisi olarak...
MITZI- Ayrıca prestijli üniversitelerden alınmış pek çok derecesi var.
JONATHAN- Size şunu söylemeye geldim.
BRADLEY- Boş konuştuğunu !
JONATHAN- Aynen. Ve bütün yazdığım o kurallar, ortak noktalar, kırmızı uyarı bayrakları, aşkı tattığınız anda
hepsi anlamını yitiriyor. Tıpkı benim bu harika kadına aşık olduğum anda olduğu gibi... (MITZI’yi kucaklar.)
Eğer siz ikiniz aşkı yakalamışken ondan kaçarsanız delirmişsiniz demektir.
MITZI- Şans ayağıma mı geldi yoksa ben mi şanslıyım ?
JONATHAN- Bunu hatırlayarak, şimdi ki hamlem şu olacak. (MITZI’ nin elindeki kitapları alır.) Kitapları hiç
düşünme tatlım. Paranın tamamım iade edeceğim. (Üçünü de çöpe atar.)
PHYLLIS- Vay ! Acı var mı acı ?
JONATHAN- Aslında size söylemek istediğim şu. Hadi durmayın, aşık olun ve bu oyunu nasıl bitirmek
istiyorsanız öyle bitirin. Nasıl olsa aşk hepimizi bir şekilde zavallı budalalara çeviriyor. O yüzden onunla
mücadele etmeyin. Ve de en önemlisi yaşadığınız her anın keyfini çıkarın, çünkü bir daha yolunuza çıkıp
çıkmayacağını kimse bilemez.
MITZI- Ben çok şanslıyım. Bu dördüncü.
JONATHAN- İkinize de iyi şanslar. Doğrusu neyse onu yapacaksınız, biliyorum. (MITZI’ye) Hadi tatlım, gidelim.
MITZI- Nereye gidiyoruz?
JONATHAN- Yemek yemeye. Canım birden domates çorbası ile patatesli krep istedi.
Çıkarlar. Sessizlik.
BRADLEY- Bütün bunlar neyin nesiydi anlamadım.
PHYLLIS- iki tane problemli, çatlak insanın bilinemeyen bir sebepten ötürü birbirleri için mükemmel olma
durumuydu.
BRADLEY- Bu bizim hikayemiz.
PHYLLIS- Biraz ürkütücü değil mi ?
BRADLEY- Yo, sadece biraz büyülü... Bavulla başladık ve... Belki birbirimize, boşaltmakta yardım edebiliriz.
Kim nereden bilebilir ki nasıl biteceğini ? Birlikteliğimiz belki muhteşem olmayacak ama bu özel anda tek
bildiğim, hayatımın geri kalan kısımını seninle geçirmek istediğim ve benden kaçmana asla izin vermeyeceğim.
PHYLLIS- Bu çok romantik oldu.
BRADLEY- Farkındayım ve biliyor musun romantik olabileceğimi hiç bilmiyordum.
PHYLLIS- Peki şimdi ne olacak?
BRADLEY- Buna ne dersin?
PHYLLIS’i kollarına alır, öpüşürler.
PHYLLIS- Hoş. Çok hoş.
BRADLEY- Seni seviyorum, Phyllis Novak.
PHYLLIS- Ben de seni seviyorum Bradley Naughton. Bu harika bir başlangıç öyle değil mi ?
BRADLEY- Evet. Ve de kötü bir son değil öyle değil mi ?

Tekrar öpüşürler.

You might also like