Professional Documents
Culture Documents
Nick Payne-Sakli
Nick Payne-Sakli
SAKLI
Incognito
“NY Times eleştirmenlerinin seçimi! Yaratıcı, şaşırtıcı ve etkileyici.” The New York Times
Ödüllü ve usta yazar Nick Payne bu kez büyük, gizemli ve varoluşsal bir soru yöneltiyor. “Saklı”
da bir insanın kimliğini, kim olduğunu fiziksel olarak nasıl ölçümleriz? İnsan kimliğini, benliği
belirleyen bellek midir? Anılar mı bizi biz yapar? Yoksa… Oyundaki ilk iki hikaye gerçek
vakalardan hareketle yazılmış, üçüncü hikaye ise kurgu. Karakterlerin çoğu ise gerçek hayattan
alınma.
Nick Payne ustaca bir kurguyla farklı hikayeleri, farklı karakterlerle harmanlayıp kimi zaman
şaşırtan, kimi zaman ürküten, kimi zaman da gülümseten anlar yaşatırken bir yandan da sorular
sorduruyor..
Princeton, New Jersey. 1955. Patolog Thomas Stoltz Harvey yakın zamanda ölmüş olan Albert
Einstein’ın otopsisini yapar. Ve ardından onun beynini çalar..
Bath, İngiltere. 1953.Henry çığır açan bir beyin ameliyatı geçirir. Bu ameliyat Henry’nin
yaşamını ve nörobilim tarihini sonsuza dek değiştirir. Henry artık her şeyi unutmaktadır, çok
sevdiği Margaret dışında her şeyi.
Kimliğin, benliğin doğasını araştıran iç içe geçen üç hikaye, hatırladıklarımıza göre nasıl
tanımlandığımızı inceliyor. Oyun bir bölümü gerçeğe dayalı inanılmaz ve esrarengiz hikayeleri
nefes kesici bir bütüne dönüştürüyor ve “bellek ve kimlik yanılsamadan öte bir şey değil midir?”
gibi sorular soruyor. Bir hikaye makinesi olan beyin, hafıza ve anılarla beslenmediğinde de yine
de bir kimliğin varlığından bahsedilebilir mi? İnsan olmak için temel gereksinimler nelerdir?
Beynimizde “Saklı” olanlar mı belirler insanlığı? Birçoğu gerçek kişilerden esinlenilen
karakterler, çeşitli klinik araştırmacıları, bilim adamlarını, psikologları kapsıyor, aynı zaman da
bir ya da iki avukat ve ikiyüzlü bir dergi yazarını da. Ve elbette aramızdan ayrılan Einstein’ın
beyni var ayrıca onun huysuz mirasçıları ve bir de beyninin bekçiliğini yapan adam. En
dokunaklı olansa.. doktorların üzerlerinde çalışmalar yaptığı hafızasını yitirmiş amneziyaklar ..
Anıları sadece bir an öncesine kadar geri gidebilen ve bir de klinik açıdan amneziyak olmasalar
bile kendilerini ilaçlar alkol ya da bildiğimiz klasik inkar mekanizmasıyla hafızalarını silmeye
çalışanlar…
Albert Einstein, 17 Nisan 1955 tarihinde, 76 yaşındayken, göğüs ağrısı şikayeti ile Amerika’nın New
Jersey eyaletindeki Princeton Hastanesi‘ne başvurur. Ünlü fizikçi kurtarılamaz ve ertesi sabah, patlamış
aort anevrizması nedeniyle vefat eder. Vefatın hemen ardından, Einstein’in cenazesine otopsi yapılmaya
koyulur ki, bu genelde bu tip ani ölümlerde, ölüm nedenini anlamak için yapılan rutin bir uygulamadır.
Hastane patoloji uzmanı Dr. Thomas Stoltz Harvey, tüm dünyanın saygısını kazanmış bu dahiye otopsi
yapma fırsatı bulduğu için çok heyecanlanır, hatta bu heyecanına yenilerek rutin otopsi sınırılarının
oldukça dışına çıkar. 18 Nisan 1955 yılında yapılan otopsi kayıtlarına göre Einstein’in beyni erişkin bir
erkek beyni için normal sınırlarda, 1230 gram ağırlığındadır. Dr. Harvey, beynin bol bol fotoğrafını çeker,
ardından beyni 170 parçaya böler. Beyin parçalarını, fotoğraflarını çektikten sonra kafatasına geri
koymak yerine, gizlice formaldehit dolu bir kavanoza koyar, kavanozu evine götürür ve masasının altına
gizler. Ayrıca Einstein’in gözlerini de çıkararak, gene kimsenin haberi olmadan Einstein’in göz doktoru
olan Henry Abrams’a verir. Einstein’ın beyin ve gözleri eksik olan cesedi, krematoryumda yakılmak
üzere ailesine teslim edilir.
Thomas Harvey, her ne kadar bazı röportajlarında otopsi için hastanenin aileden izin aldığını iddia etmiş
olsa da işin aslı başkadır. Harvey, tıp fakültesinden eski bir öğretmeni olan ve aynı zamanda Einstein’ın
özel doktorluğunu yapan Dr. Harry Zimmerman‘a Einstein’ın beynini otopsi sırasında çıkardığını ve bazı
kesitleri kendisine vermeyi planladığını söyler. Bu tarihi fırsatın heyecanına yenilen Dr. Zimmerman,
New York Times gazetesine, yakında Einstein’in beynini incelemeye başlayacakları ve bunun nöroloji
alanında bir çığır açacağını söyleyen bir demeç verir. Einstein’ın ailesi, bu gazete haberi sayesinde beynin
olması gereken yerde, cesedin içinde olmadığını oldukça nahoş bir biçimde öğrenir. Ama artık cenaze
töreni yapılmış, Einstein’dan geriye kalanlar vasiyeti gereği krematoryumda çoktan yakılmıştır.
Einstein’ın oğlu, Hans Albert, oldukça sinirli bir şekilde hastaneye gelir, ancak hastane yönetiminin
Princeton Hastanesi, Dr. Harvey’in bu izinsiz girişimi ve neden olduğu skandaldan çok rahatsız olmuştur.
Hastane yönetimi, Dr. Harvey’den beyni Einstein’in ailesine iade etmesini ister, ancak Harvey, aileden
emrivaki ile de olsa geriye dönük alınan izni bahane ederek bu isteğe karşı çıkar. Kısa bir zaman sonra
Dr. Thomas Harvey’in işine son verilir.
İşten kovulan Dr. Harvey, elindeki beyin dolu kavanozla bu defa Philedelphia Hastanesi’nin yolunu tutar.
Burada, bir teknisyenin yardımı ile beyni 200 tanesi mikroskopla incelemeye uygun ince kesitler olmak
üzere toplam 240 parçaya böler. Thomas Harvey, bir sinirbilimci değildir. Patoloji konusundaki
uzmanlığının Einstein’in beynini ailenin istediği şekilde bilimsel ve detaylı bir şekilde incelemeye
yetmeyeceğinin farkındadır. İzleyen yıllarda, gerek beyni çalarken hayalini kurduğu büyük buluşa imza
atmak, gerek Einstein’in ailesinin öne sürdüğü ciddi bilimsel araştırma ve yayın şartını yerine getirmek
için kavanozdaki beyni parçalar halinde dünyanın çeşitli yerlerindeki bilim adamlarına gönderecek,
onların Einstein’in dehasını anlamak için gönderdiği örnekleri inceleyeceklerini ve çalışmalarını
yayınlayacaklarını umacaktır.
Kısa bir zaman sonra, Harvey’in evliğinde de sorunlar baş göstermeye başlar. Karısının, masa altında evin
demirbaşı haline gelmiş kavanozdaki beyin parçalarını atacağını söylemesi üzerine, yanına Einstein’ın
beynini de alan Harvey evi terk eder ve Kansas eyaletine yerleşir.
Harvey, 1988 yılında girdiği tıbbi lisans yenileme sınavından kalınca patolog lisansını kaybeder ve bir
plastik fabrikasında işçi olarak çalışmaya başlar. Bu arada, epey renkli bir de komşu edinir: Beat
kuşağının öncülerinden meşhur yazar Willian S. Burroughs. İş dönüşü, iki komşu verandada oturup bira
içer ve şakalaşırlar. Harvey, William Burroughs ile ahbaplık ettiğiyle övünürken, Burroughs Einstein’in
beynine istediği anda dokunabildiğini anlatmaktadır eşe dosta. Bu bira sohbetleri sırasında beyin, masanın
altındaki bir kavanozda beklemektedir.
Kırk yıldan uzun bir süre, beyne ne olduğunu soranlara, onu incelemeyi sürdürdüğünü, yakında kapsamlı
bir rapor yazacağını söyler bıkıp usanmadan Thomas Harvey. Ancak bu arada, beyinden kestiği parçaları
Amerika’nın dört bir yanındaki sinirbilimcilere göndermeyi teklif etmekten de geri durmaz.
1985 yılında, California Berkeley Üniversitesi’nden, Marian C. Diamond, Harvey ile iletişime geçer.
Beyin plastisitesini inceleyen Diamond, Einstein’ın beyin dokusunu benzer yaş grubundaki 11 kişiyle
karşılaştırarak, bulgularını 1985 yılında Experiemental Neurology dergisinde “Bir Dahinin Beyni: Albert
Einstein” başlığıyla yayınlar. Diamond, Einstein’ın beyninin kimi bölümlerinde glia hücrelerinin sinir
hücrelerine oranının diğer deneklerinkinden daha yüksek olduğunu, bu durumun glia hücrelerienin bazı
fonksiyonlar üstlenmesi ile açıklanabileceğini iddia eder. Ancak çalışma başta çok ses getirse de, kısa bir
zaman sonra metodolojisindeki ciddi hatalar nedeniyle dikkate alınmaz.
Thomas Harvey, 1990 yılında, ani bir kararla 40 yıldan uzun bir süredir kavanozda muhafaza ettiği beyni
Einstein’ın torununa teslim etmeye karar verir. 78 yaşında gelmiş bu acayip adam, beynin hikayesini
yazmak isteyen Michael Paterniti isimli bir yazarla, kıtayı bir uçtan diğerine kat edecek bir araba
seyahatine çıkar. Bir Buick arabayla, New Jersey’dan yola çıkan Harvey – Paterniti ikilisinin hedefi
Einstein’in torununun yaşadığı California eyaletidir. Bagajda Einstein’ın beyni bulunan bir Tupperware
saklama kabıyla kıtayı kat eden ikili, sonunda Enstein’ın torunu olan Evelyn’e ulaşır. Evelyn, dedesinin
beynini aradan geçen yarım yüzyıldan sonra teslim almaya pek hevesli olmaz, Harvey elinde beyin
kavanozu ile evine geri döner.
Harvey, rastgele bir şekilde beyin parçalarını farklı bilim insanlarına göndermeyi yıllar boyu sürdürür.
Kimi zaman kendisi, adı duyulmaya başlamış bir sinirbilimciye Einstein’ın bir parçasını teklif eder, kimi
zaman da beynin onda olduğunu duyan bilim insanları kendisinden beyin parçaları ister. Bunlardan en
Profesör Kenji, Einstein’a hayrandır ve Einstein’ın beyninden bir parça edinebilmek en büyük hayalidir.
Bu hayalini gerçekleştirmek için yollara düşer ve beraberinde bir belgesel film ekibiyle Amerika’ya gelir.
Beynin izini süre süre, sonunda Thomas Harvey ile buluşur. Artık yaşlı bir adam olan Harvey’in evine
gelir ve ondan ünlü fizikçinin beyninden bir parça ister. Harvey kısa bir tereddüt geçirdikten sonra bu
talebi kabul eder, mutfağa giderek buradan ekmek tahtası ve bir adet bıçak getirir. Kenji ve kameramanın
önünde seki ve kapağı zor açılan bir kavanozdan, meşhur beyni çıkarır, ekmek tahtasının üzerinde beyni
dilimler ve ayırdığı parçayı eski bir ilaç kavanozuna koyar. Kavanozun üzerine formaldehit ilave eder ve
kendisini biraz şaşkınlık biraz da heyecanla izleyen Prof. Sanji’nin eline ilaç kutusunu tutuşturur.
Thomas Harvey, 2007 yılında ölmeden önce beynin elinde kalan parçalarının büyük bir kısmını Princeton
Üniversitesi’ndeki Patoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Elliot Krauss‘a teslim eder. Böylece, Einstein’ın
beyninin tuhaf yolculuğu ailesinin Harvey’de kalan son parçaları da 2010 yılında, Maryland eyaletindeki
Ulusal Sağlık ve Tıp Müzesi‘ne bağışlamasıyla son bulur.
20.Yüzyılda yaşanan en önemli vakalardan biri olan Henry G.M. 1926 Amerika doğumlu ve yedi
yaşındayken bir bisiklet kazası geçiriyor. Sonrasında ciddi bir epileptik bozukluk baş gösteriyor.
Yıllarca parsiyal nöbetler yaşıyor ve 16 yaşından itibaren nöbetler tonik-kolnik hal alıyor. Zeki
bir gençtir ancak sürekli yaşanan nöbetler ve yoğun tedavi onu engellemektedir. Motor tamiri
işiyle uğraşmaktadır. Ne var ki hastalığı artık bu tip yoğun dikkat gerektiren işleri yapmasını
zorlaştırmaktadır. 27 yaşına geldiğinde bazen günde onu bulan nöbet ve haftada en az bir majör
nöbet geçirmektedir. Hartford Hastanesi beyin cerrahı William Beecher Scoville problemin
mutlak müdahale gerektirdiğini fark eder ve radikal bir karar alır. Bu karar Henry’nin hayatını
değiştirecek, onu tıp ve psikoloji dünyasının en tanınmış vakalarından biri yapacaktır.
Dr. Scoville, Henry’nin epilepsisinin lokalizasyonunu her iki mediyal temporal lob olarak
belirler ve hastaya cerrahi rezeksiyon önerir. Operasyon ile çift yönlü temporal lobotomi yapılan
Henry, hipokampüsü, parahipokampal girusu ve amigdalasının üçte ikisini kaybetmiş,
anterolateral temporal korteksinin bir kısmı hasarlanmıştır. Operasyon amacına yönelik başarı
elde eder. Henry artık epilepsi nöbeti geçirmemektedir. Ancak artık bambaşka bir sorunu vardır
o da ağır bir anterograt amnezi yaşamaktadır. Çalışma belleği ve prosedürel belleğinde hiçbir
sorun olmayan Henry yeni karşılaştığı hiçbir şeyi uzun süreli belleğine aktaramamaktadır. Aynı
zamanda Henry orta seviyeli bir retrograt amnezi de geliştirmiştir. Operasyon öncesi 1-2 yıllık
periyottaki çoğu olayı hatırlayamamaktadır. Uzun süreli prosedürel anılar oluşturabilmekte, yeni
şeyleri öğrenip hatırlayamasa da yeni motor beceriler kazanabilmektedir. Dr. bu tabloya
şaşırmıştır. Üniversitede amnezi hastalarıyla çalışan Wilder Penfield ve Brenda Milner’dan
yardım ister. Kanadalı nörobilimci Dr. Milner, Henry’yi bazı hafıza testlerine tabi tutmak için
Amerika’ya gelir. Dr. Milner’ın çalışmaları kognitif sinirbilimin bellekle ilgili çok önemli veriler
kazanmasını sağlayacaktır.
Henry Molaison vakasına kadar hafızanın, beynin spesifik bölgelerinde yoğunlaştığı değil tümü
tarafından yürütüldüğünü düşünen bilim dünyası ikiye bölünmüştür. Henry üzerinde yapılan
çalışmalar, hipokampüsün bilincin ve uzun süreli hafızanın oluşumunda gerekli olduğunu
göstermiştir. Yaşamı boyunca tıp biliminin kendisinden birçok şey öğrendiği Henry Gustav
Molaison, öldükten sonra da aynı misyonu sürdürdü. Bilim dünyası Henry’nin beyninden hala
bir şeyler öğrenmeye devam ediyor. 2008 yılında hayatını kaybeden Henry’nin beyni,
Kaliforniya San Diego Üniversitesi beyin gözlem laboratuarında 53 saatlik çalışmanın
sonucunda iki bin altı yüz dilime ayrıldı ve ileriye dönük çalışmalar için arşivlendi. Henry’nin tıp
dünyasının yanı sıra sosyal alanda da ün kazanması, hastalığının zihnin bilinmezliğine kapı açan
amnezi vakası olmasına bağlanabilir. Zihin ve bellek, karmaşıklığı, anlaşılmazlığı ve
öngörülmezliğiyle nörobilimcilerin yanı sıra felsefe, hukuk ve sanat alanlarında çalışan
araştırmacıların da yüzyıllarca ilgi odağı olmuştur.
KARAKTERLER:
1.Hikaye
Thomas Stoltz Harvey, Kansas, ABD 1912 doğumlu. Patolog, Eistein’in beynini alan adam.
Elouise Harvey, New York, ABD 1912 doğumlu T.S. Harvey’nin karısı..
Hans Albert Einstein, Bern, İsviçre 1904 doğumlu – Einstein’ın oğlu
Lisa-Scott Hannigan, , Sydney Avustralya 1941 doğumlu (yaklaşık)
Freddy Myers, 20li yaşlarda
Anna Vann, 30lu yaşlarda
Michael Wolf, Maine, ABD 1965 doğumlu (yaklaşık)
Otto Nathan, Bigen, Almanya 1893 doğumlu. Einstein’ın yakın arkadaşı ekonomi Prof.
Evelyn Einstein, Chicago ABD 1941 doğumlu.
2.Hikaye
Henry Maison, Bath, İngiltere 1933 doğumlu
Margaret Thomson, Bath, İngiltere 1933 doğumlu
Victor Milner, Hertfordshire, İngiltere 1913 (yaklaşık)
Jon Williams, Cardiff, İngiltere, 40lı yaşlarda
Sharon Shaw, 40lı yaşlarda
3. Hikaye
Martha Murphy, Londra, İngiltere 1971 doğumlu. Klinik nöropsikolog
Patricia Thorn, Londra, İngiltere -1978 doğumlu. (yaklaşık) Avukat
‘Anthony’, 40lı yaşlarda
Richard Walsh, 50lerin ortaları
Brenda Walsh, 50lerin ortaları
Ben Murphy, 20li yaşların başında –Martha’nın oğlu
Greg Barraclough, 30lu yaşlarda
1. OYUNCU (Erkek, 40lı yaşlar): Thomas Harvey, Dr.Victor Milner, ‘Anthony’, Richard Walsh, Jon
Williams, Otto Nathan.
2. OYUNCU(Kadın, 40lı yaşlar): Martha Murphy, Elouise Harvey, Brenda Walsh, Anna Vann, Evelyn
Einstein.
4. OYUNCU (Erkek, 20-30 yaşlarında): Henry Maison, Michael Wolf, Hans Albert Einstein, Ben
Murphy, Freddy Myers, Greg Barraclough.
KODLAMA
(Ç.N.: Sahnelerin, hikayelerin ve kişilerin karışmaması için sahne girişlerine sahnede yer alan
karakterler yazılmıştır.)
Michael . Evelyn?
Evelyn . Efendim?
Michael . Benim adım Michael. Michael Wolf.. Birkaç ay önce size yazmıştım…
Michael . ..Bakın, sokakta birinin yanınıza yanaşıp konuşmasının alışılmadık bir şey
olduğunu anlıyorum…
Michael . Sanırım babanızın kim olduğunu biliyorum ben.. Babanızın kim olduğunu
bildiğimi düşünüyorum.. Eğer bana bir beş dakika ayırabilirseniz..
Michael . Anladım.
Michael . Anladım..
Michael . Evet, doğru.. Öyle görünüyor ki bu adam, bu Otto Nathan denen adam, her şeyin
üstüne oturmuş… sanki altın madeni gibi bir şey bu.. Yani profesörün tüm o
mektupları, günlükleri ve yazışmaları falan.. Bazı mektupları.. özellikle bazı
önemli mektupları bugüne dek tek bir kişi görmemiş, hiç günyüzüne çıkmamış
bazı mektuplar ve bu Otto denen adam bu arşivin hepsine konmuş..
Michael . Bence profesör 62 yaşındayken bir balerinle ilişki yaşadı. Profesörün bu New
York’lu balerinle ilişki yaşadığını Otto biliyordu.. Bence bu bilgiyi herkesten
gizledi ve kendine sakladı.. Bütün hayatınızı böyle basit bir özetle geçiştirdiğim
için kusuruma bakmayın ama sanki..
Michael . Evelyn, Hans Albert sizin babanız değildi.. Belki de bunu zaten biliyor
olabilirsiniz ama.. Benim demeye çalıştığım Hans Albert sizin erkek kardeşinizdi..
Ben neredeyse yüzde doksan dokuz eminim, profesör sizin babanızdı.. Ve şu an
ne düşünüyor olduğunuzu da tahmin edebiliyorum Evelyn..
Michael . Evelyn, bir adam var, bu adam Thomas Harvey diye biri…
Michael . ..Evelyn-
Michael . (Sözünü keserek)Thomas Harvey profesörün beynini almış.. Bence hala onda ve
bence siz ona DNA testi yapabilirsiniz. Bu işi siz çözebilirsiniz. Eğer bu adamı
bulabilirsem - ki bulabileceğime inanıyorum.-, Evelyn..O zaman beyni DNA testi
için kullanabilirsiniz .. ve böylece kim olduğunuzdan öyle ya da böyle kesin
olarak emin olursunuz. (Kısa bir an) Süt. Annem bir buçuk bardak süt içmenin iyi
geleceğini söylerdi..Ülser için yani..
Sahne - Victor-Henry-Margaret
Henry . Merhaba..
Henry . Neredeydin?
Margaret . Buradaydım..
Victor . Pekala Henry, Margaret bana senin iyi piyano çaldığını söyledi. Margaret’ın
dediğine göre bu işin ustasıymışsın..Öyle mi Henry..
Henry . Bilmiyorum..
Margaret . Ne istersen..
Henry . (Kısa bir an) Bunu nasıl yapacağımı bildiğimden emin değilim..
Henry . (Kısa bir an, ardından Henry aynı notaları çalmaya çalışır ama sonuç pek iyi
değildir.)
Margaret . Biliyorum..
Margaret . Lütfen.. (kısa bir an, Margaret farklı bir şey çalar.)
Margaret . Henry?
Patricia . Martha?
Martha . Efendim.
Patricia . Patricia.
Martha . Hayır.
Martha . Üzgünüm, haklısın.. Sinirlendim. Kusura bakma.. Buraya tam vaktinde geldim,
yaklaşık bir buçuk saat önce..Burası aşırı kalabalıktı, lanet olası hipsterlarla
doluydu ve oturacak yer yoktu. Birşeyler sipariş etmeyi denediğimde, hizmet
etmeleri gerekirken ne oldu dersin, hiç kimse benimle ilgilenmedi.. Ben de bir
süre daha oyalandım, emaillerimi kontrol ediyormuş gibi yaptım.. Sonra tuvalete
gittim.. Ondan sonra hiçbir gerekliliği olmamasına rağmen bir sürü sesli mesaj
dinledim.. En sonunda sigarayı bırakmaya çalışmama rağmen bir sigara içmek için
dışarıya çıktım.
Patricia . Sonra da ben geldim.. Heyy Yaşasın!..Ben gerçekten çok ama çok üzgünüm..
Ciddiyim.
Patricia . Yo önemli.
Patricia . İşten atıldım..Yaklaşık bir hafta kadar önce… Bugün, oraya bir meslektaşımı
görmek için.. işyerine gittim ve sanki lanet olası orada eriyecek gibi hissettim..
Kötü hissettim, çok bunaldım ve eve gittim.. Bir tane sardım ve bir şişe cinden de
yardım almış olabilirim.. Tam olarak hatırlayamıyorum bundan sonrasını.. Bir ara
galiba uyuyakalmışım.. Bir noktada uyandım saatime baktım ve kaç olduğunu
görünce (fısıldar) “Siktir..lanet olsun” diye haykırarak fırlayıp çıktım dışarıya..
Patricia . Ne var biliyor musun? S..tir et onları. Benim hakkımda bu kadar konuştuğumuz
yeter, senden bahsedelim. Başka bir yere gitmek ister misin?
Patricia . İki günlük periyodda açlıktan gerçekten kendimi öldürmek istedim ama beş
günlük dönem gelince her saat başı kek yedim. Pek çok anlamda mükemmel bir
denge bu.
Martha . Gençliğimden beri. Ailem, beni evlat edinenler yani, onlar vegandı.
Patricia . İşin aslına bakarsan.., olay şu, yakın zamanda taşındığım için yeni bir aile
doktoruna gitmem gerekti.. Yeni kayıt olunca da tüm o kontrollerden geçiriyorlar.
Hemşire yedi kilo fazlam olduğunu söyledi.. Ben de ona” ayakkabının ağırlığı
olmasın” diye sordum? O da bana “küçük hanım o ayakkabılar problemlerinizin
en küçüğü” demez mi?.. Sana bir itirafta bulunabilir miyim?
Martha . Olur.
Patricia . Biz seninle emailleşirken mesleğini anlamış gibi yapmama rağmen işin aslı
anlamamıştım.Ben de google’da aradım üniversite falan her şeye baktım..
Martha . Keşke..
Harvey . Elouise-
Harvey . .. Tatlım..
Harvey . ..Tatlım, bugün işte çok büyük ve önemli bir şey oldu..
Elouise . (Kısa bir an) Peki anladım bana söyleyecek misin yoksa ben mi tahmin edeyim.
Elouise . Ne?
Harvey . Hatırlıyor musun birkaç hafta önce sana hastaneye geldiğini ve testler için
ondan kan ve idrar aldığımızı söylemiştim..
Harvey . Bu sabah Jack beni aradı, Guy Dean’le konuşur konuşmaz telefonu kapatıp beni
aramış. Profesör gece anevrizma geçirmiş ve kanamayı durduramamışlar.
Profesörün oğlu, Hans Albert diye bir delikanlı..
Elouise . Evet.
Harvey . Her neyse; Hans Albert Jack’in otopsi yapmasını istemiş ama Jack meğer başka
yere gitmiş…
Elouise . Vermont’a..
Harvey . Olabilir.
Elouise . Otto.
Harvey . Haklısın..
Harvey . Otopsiyi..
Elouise . Neymiş o?
Harvey . …O..
Harvey . Hayır.
Elouise . Neden?
Elouise . Eğer gazetelerde okursa ne düşüneceğini biliyorsun değil mi? Nasıl olur da ben
bunu daha önce duymadım diye düşünecek. Ve sonra da neler olacağını
biliyorsun..
Elouise . Ne?
Harvey . Sonuçta bu adamın otopsisi bende, öyle değil mi? 20. yüzyılın en büyük
dehalarından biri, buna kuşku yok.. Ve o öldü.. Ve biraz ufak tefek biri.. Kırılgan
görünümlü, tamam biraz küçük ve biraz da narin görünüyor.. ..Otto’ya, “herhangi
bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz” dedim. O da bana baktı..Ben de “
bilirsiniz işte bilimsel çalışmalar” dedim.. “Bu bir dahinin beyni sonuçta, değil mi,
üzerinde çalışılması, incelenmesi gerek.”
Harvey . Beynini.
Elouise . Ne yaptın?
Sahne Victor-Margaret-Henry
Margaret . Hayır..
Margaret . Henry?
Margaret . Acaba Doktor Milner için piyanoda bir şeyler çalabilir misin?
Margaret . Henry.
Margaret . Henry, Doktor Milner ve ben seni piyano çalarken dinlemek istiyoruz..
Henry . Peki.
Henry . (Kısa bir an) Bunu nasıl yapacağımı bildiğime emin değilim..
Henry . (Farklı bir nota çalar..Kısa bir an.. Birkaç nota daha çalar..Neredeyse bir
melodi çıkarmak üzeredir. Sessiz kısa bir an geçer..)
Margaret . Henry?
Margaret . (Margaret yaşadığı hayal kırıklığı ve yılgınlığı Henry’ye açıkça belli eder. Bu
da Henry’yi ürkütür.)
Henry . Anlayamıyorum?
Sahne – Martha-Patricia
Martha . Günaydın…
Martha . Nasılsın?
Patricia . Azıcık..
Patricia . Üç.
Patricia . Tam olarak değil, hayır.. Ama evet, havlu kağıtlar olay yerlerini temizlemek için
en doğru malzemeydi..
Patricia . Cidden..
Martha . Benimle ilgilendiğin için sağol.. Kendi evimde gibi rahat ettim..(Kısa es) Şimdi
işe gitmem gerek..
Patricia. . Tamam.. Ne zaman.. senin ne zaman orada olman gerek… Bana bir on dakika
verebilir misin?
Patricia . Yaa...
Patricia . Yoo sorun değil.. İki günlük evredeyim bu yüzden yulaf gevreği gayet amaca
uygun..
Martha . Yedek anahtar var bu arada.. yani eğer gelip gitmek istersen diye..
Patricia . Vaay!
Martha . Ya da gelmezsin..
Patricia . Peki..
Patricia . Güzel..
Martha . Eğer sen- bilemiyorum tabii- eğer sen tabii gününü öyle geçirmek istemezsen…
Martha . Cep numaram burada, bu da direkt hattım, ne olur ne olmaz sen de bulunsun..
Patricia . Sağol..
Martha . Ne dedin?
Martha . Hoşçakal.
Patricia . Gülegüle.
Martha . Bye.
Harvey . (Hans Albert’e) Sizinle tanıştığıma gerçekten çok memnun oldum efendim..
Eşim Elouise..
Hans A. . Davetinizi geri çevirmek istemezdim ama son zamanlarda hiç iştahım yok…
Elouise . Hans.
Harvey . Bunu duyduğuma üzüldüm..(Kısa es) pekala.. Bu akşam bizi görmeye geldiğiniz
için teşekkür ederim.. (Kısa bir an.. gergin bir haldedir.Kıpırdanır sürekli..) Eğer
izniniz olursa, babanızın beynini incelemek istiyorum.. İnanıyorum ki, bugüne dek
tanımlanmamış gizemleri çözmemize yardım edecek ve önemli bilimsel
gelişmelere yol açacak.. Bugüne kadar yapılan en harika, en değerli bilimsel
araştırmalardan biri olacaktır. Eğer babanızın beynini bana emanet etmeyi kabul
ederseniz, ona son derece iyi bakmakla kalmayacağım ayrıca size garanti ederim
ki, hiçbir şekilde bu güveninizi istismar edip yanlış kullanım olmayacaktır..
Konuyla ilgili olumsuz bir tanıtım, yanlış bir bilgilendirme yapılmayacaktır.
Araştırma sonuçları yalnızca saygın bilimsel yayınlarda yer alacaktır. (Kısa
sessizlik.) İşte bu kadar.. Size teklifim bu….
Elouise . Hayatım!..
Hans A . Eğer gerçekten babamın beynini incelemek istiyorsanız, size bu konuda izin
vermekten memnuniyet duyacağım. Ancak ben bu işin içinde yer almak
istemiyorum..
Hans A . Evet..
Elouise . Ailenize götürmek için köfte alır mıydınız? Oldukça iyi köfte yaparım.
Harvey . Buyrun..
Hans A . Doğru..
Harvey . Bodrumda..
Harvey . Ne var?
Harvey . Size kartımı vereyim.. Eğer fikriniz değişirse, hmm, belki görmek isterseniz, ya
da başka bir şey için hemen buradaki numaradan beni arayabilirsiniz. Ne zaman
isterseniz..
Henry . Merhaba..
Henry . Buyrun..
Henry . Biz..
Henry . Evime gitmek üzereyim.. Margaret ve ben, biz şeye gittik.. Londra’ya..
Nöbetlerimden kurtulmak için bir operasyon geçirmem gerekiyordu. Ameliyattan
sonra toparlanınca, Margaret ve ben, biz.. şeye… balayımıza çıkabileceğiz..
Margaret . Henry.
Margaret . Doktor Milner ve benim için piyanoda bir şeyler çalabilir misin?
Henry . Peki..
Henry . (Piyanoya doğru gider başına oturur. Kısa bir an) Bunu nasıl yapacağımı bilip
bilmediğimden pek emin değilim ama…
Margaret . Biliyorsun..
Henry . (Henry tekrar eder, çabucak ve doğru olarak. Margaret’ın yol göstericiliği
olmaksızın kend kendine biraz daha çalmaya devam eder)
Henry . (Bir melodi çalar. Biraz yavaş ve ufak tefek yanlış notalar olsa da ilk kez bir
melodiyi çıkarmıştır. Duraklar ve bitirir. Kısa bir an)
Victor . Evet..
Anthony . “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Bilgi sınırlıdır. Hayal gücü dünyayı
kuşatır. Dünyayı döndüren hayal gücüdür.” bunu kimin söylediğini biliyor
musun?
Anthony . Einstein.
Martha . Anthony sakıncası yoksa sana sormak istediğim bazı sorularım var?
Martha . Harika..
Martha . …Anthony-
Anthony . Bir partide tanışmıştık onunla. Lisans eğitiminin ilk yılında diğer bölümlerden
öğrencilerle kaynaşma şansımız oluyordu ki bu iyi bir şeydi.. Sanırım sonraki
yıllarda buna pek ihtiyaç hissetmiyor insan..Deborah da o partiye gelmişti… ben
dışarı çıktım çünkü kapalı ve küçük mekanlardan pek hazetmem.. Herkesle
beraber mutfaktaydım.. Sonra sigara içmek için dışarı çıktım.. Deborah
dışarıdaydı ve orada sığırcık kuşları vardı.. Çok güzel açık bir gökyüzü vardı o
akşam..Bir süre kuşları izledik. Onların bir araya gelişlerini, sonra ayrılıp ardından
yeniden toplanmalarını izlemeyi seviyorım.. Bazen yarım daire oluyorlar.. Çok
güzel görünüyorlar.
Martha . Benim için bir şey yapmanı rica edebilir miyim Anthony?
Anthony . Elbette..
Martha . S harfiyle başlayan sayabildiğin kadar çok hayvan adı söyle olur mu? Hazır
mısın…? Başla.
Anthony . Efendim..
Martha . Biraz..
Anthony . O sıra dışı biridir, gerçekten çok sıra dışı biri.. Babasını biliyor musun?
Martha . Bilmiyorum..
Anthony . Babası kalp krizi geçirmiş. Bana babasının çok içtiğini anlatmıştı. Deborah
“Zaman Makinesi”ni okumuş ve sonra kendini bu fikre adamış. Böylece bir
zaman makinesi yapabileceğini ve babasına gidebileceğini düşünmüş. Bana
babasını açık bir tabutta yatarken gördüğünü anlatmıştı, üzerinde mavi bir takım
varmış.. sonra ağlayıp “Üzgünüm.. Özür dilerim” demişti..
Anthony . Sorun değil ben de bilmiyorum, hem neden bilesin ki? Einstein-Rosenburg
köprüsüne solucan deliği denirdi, bu bir tüneldir, gerçekten temel anlamda.. Bir
tüneldir.. Evrenin iki parçası arasında bir tünel.. Genel olarak beyaz delikler ve
kara delikler arasındaki bağlantıya solucan deliği denir. Bir solucan deliğinin bir
boğaza bağlı en az iki ağzı vardır. Eğer senin… senin zıplayan topun olsa, ve bu
topun bir yüzüne A noktası diğer yüzüne B noktası diye iki nokta işaretlesen ve bu
topa bir delik açarsan o zaman A’dan B’ye direk bir tünelin olmuş olur. İşte bu
tam ortadaki tünel solucan deliğidir. A’dan B’ye ulaşmak için iki yolun olur,
yüzeyde de yol alabilirsin tüneli kullanarak da gidebilirsin.
Anthony . …Onların bir araya gelişlerini, sonra ayrılıp ardından yeniden toplanmalarını
izlemeyi seviyorum…
Harvey . … Tatlım..
Elouise . Müsaade et de bitireyim lafımı, orospu çocuğu.. Bugün Jack Kaufmann aradı..
o.. o bana da haber vermek istemiş..
Harvey . … Tatlım!
Harvey . …Tatlım Jack’in sana söyledikleri doğru değil. Sana yemin ederim. Onlar…
Hastane.. Onlar benim itibarımı sarsmaya çalışıyorlar.. Be..beyin yüzünden..
Elouise . ….İçinde lanet olası beyin kelimesi geçen bir tek cümle daha duyarsam Tanrıya
yemin ederim ki seni..
Harvey . Ne?!
Harvey . …Hayatım….
Elouise . … Kim o kadın dedim.. (kısa bir es) Ya derhal bana onun kim olduğunu
söylersin ya da…
Elouise . Ne iş yapıyor?
Harvey . Öyle..
Harvey . Bilmiyorum..
Elouise . Ne kadar..
Harvey . (sessizlik)
Harvey . (Sessizlik)
Harvey . Seni seviyorum, tamam mı, sana yemin ederim.. Tamam bak beyin, yani beyni
inceleme konusu şu an durdurabileceğim bir mesele değil.. Bunu sen de
biliyorsun.. Ama bu, bu şey yani Caroline’le olan, neredeyse yaşanmamış gibi
önemsiz bir şey.. Sana yemin ediyorum.. Hastanede bu ara işler çok yoğun aynı
zamanda gergin ve hassas bir durumda anlıyor musun.. Bir sürü meseleyle başa
çıkmak zorundayım şu sıra..
Harvey . Aynen..
Elouise . … Ah madem işler yoğun mesele yok o zaman! Kusura bakma fark
etmemişim!!..
Harvey . Her önemli gelişme ve buluş mücadele gerektirir. Böyle yapacağına, bana biraz
destek olsan..
Elouise . Sana destek olmak mı? Destek mi dedin.. sen benimle dalga mı geçiyorsun?
Harvey . Einstein izafiyet teorisini bir gecede geliştirmedi tamam mı.. Onu tamamlaması,
tam olarak… Onlarca yılını aldı..
Elouise . …Bu dikkat dağıtmak için oyalama taktiği ve takıntıdan başka bir şey değil..
Bunu duymaktan kusacağım artık.. Bu bahane eskidi artık..
Elouise . …Defol..
Harvey . “Şans, yalnızca hazır olan zihinlere güler”bu sözü kimin söylediğini hatırlıyor
musun?
Harvey . Lütfen dinle beni, seni seviyorum, Tanrıya yemin ederim ki..
Elouise . Yemin etme… Böyle konuşmaya hakkın yok senin.. Sen benim kalbimi
kırdın…
Brenda . Richard!
Margaret . Henry sana sormayı gerçekten çok istediğim bir şey var..
Margaret . Gerçekten de çok ciddi bir konuda seninle konuşmam gerekiyor da ondan..
Henry . Peki..
Margaret . Bir anda yok yere çok gerildim.. Gözlerimi mi kapasam acaba?
Margaret . (Gözlerini kapar, kısa bir an sonra) İşte oldu.. Henry seni seviyorum .. Ve
seninle nişanlanmayı da istiyorum.. Ama senin gerçekten ne istediğini
bilemiyorum, çünkü henüz bana sormuş değilsin ve bu konu daha önce hiç
açılmadı..
Henry . Margaret-
Margaret . Eğer bu konunun hiç açılmamasının sebebi senin böyle bir isteğin olmamasıysa..
Henry . Margaret-
Margaret . …bence bu önemli bir konu yani en azından tartışmaya değer bir konu..
Henry . … katılıyorum..
Margaret . … Zaman hızla akıp gidiyor, ve seninle ilişkimizde bana düşen rolün sadece
beklemek olduğu fikri beni zorluyor..
Henry . … Margaret ben babandan korkuyorum.. (Kısa bir an) Babandan cidden
korkuyorum.
Henry . Sana bu yüzden soramadım.. Teklif etmeme sebebim bu.. Çünkü onun iznini
istemek düşüncesi beni ürkütüyor. Sana o özel soruyu sormamam bu yüzden işte..
Henry . Evet..
Margaret . Henry?
Henry . Efendim.
Henry . Oh.
Margaret . Yapma..
Henry . Bir de.. eğer açık konuşmam gerekirse, bıyığını da oldukça korkutucu
buluyorum.. Elleri ve bıyığı gerçekten ürkütücü bir kombinasyon oluşturuyor..
Henry . Yani,. bence.. Eğer sen bana teklif edecek olursan.. benim açımdan, bu babanın
tepkisi konusundaki endişelerimi ortadan kaldıracaktır.. diye düşünüyorum..
Henry . Yalnız.. eğer izin verirsen sana babanla ilgili bir soru sorabilir miyim?
Margaret . (kalkar)
Margaret . Hayır.
Margaret . Hiç..
Margaret . Hayır.
Margaret . Henry.
Margaret . (Diz çöker, kısa bir an) Henry Maison, benimle evlenir misin?
Henry . Neredeydin?
Margaret . Buradaydım..
Margaret . Asla..
Martha . Adının Anthony olduğunu söylüyor ama bundan emin olmamıza imkan yok.. En
azından şimdilik..
Martha . Kim olduğunu bilmiyor değil aslında bu öyle bir şey değil.. Bu “Konfabülasyon”
denen bir şey senin daha önce duyduğunu pek sanmıyorum.
Martha . Hayır.
Martha . Hayır.
Patricia . O zaman hayır bilmiyorum, hiç duymamıştım. Ama sanki baya havalı bir şey
gibi geliyor.
Martha . Aslında basit bir işleyişi var. Beyin bellek boşluğu sonucunda spontane, istemsiz
olarak uydurma ya da uydurma olmayan anılar yaratır. Buna masallama da denir.
Belirli hastalıkları ya da sendromları olan bu kişiler çalışabilir, belli işlerini
görebilirler. Hasarlı bir beyin, hastanın kendisi bunu yapamasa bile yine de
dünyayı anlamlandırmaya ve işlevlerini yerine getirmeye devam edebilir.
Martha . Madde kullanımı, yaralanma ya da travmatik bir olay yüzünden de olabilir. Bir
sürü nedeni olabilir bunun..
Patricia . Lanet olsun.. Yani şimdi bu adam sürekli dönüp dönüp aynı şeyleri düşünüp
söylediği bir tekrara mı sıkışıp kalmış?
Martha . Bundan biraz daha karmaşık bir şey ama yaklaşık olarak durum bu, evet.
Martha . İlginç.
Martha . Muhtemelen eskiden ben de öyle düşünürdüm ama hayır, şimdi öyle
hissetmiyorum..
Patricia . Bugüne dek bu hayatta duyduğum en karanlık şeydi bu.. Cidden ömrümde böyle
şey duymadım..
Martha . Belki de özgürleştiricidir. Yani yaptığın tüm o utanç verici şeyleri unuttuğunu
düşünsene.. Sevdiklerini, yitirdiğin tüm o insanları unuttuğunu, çaresizce
özlediklerini.. Tüm travmalarını ve çektiğin acıları unuttuğunu düşünsene.. Bir
şeyleri hatırlamak zorunda olmak bizi belirgin bir davranış biçimine tutuklu
kılıyor. Bizi belirli bir insana dönüştürüyor. Düşünsene kim olduğunu bilmemek
ne kadar özgürleştirici olurdu.Nasıl istersen öyle davranacak derecede özgür
hissetmek.. Üzülmemek ya da çekinmemek ya da köşeyi dönünce neyle
karşılaşacağından korkarak yaşamamak..Gördüğüm ya da çalıştığım hafıza kaybı
yaşayan hastaların çoğu tamamen iyileşiyor. Genelde hafıza kaybı geçici
olabiliyor. Bazen birkaç dakika, bazen birkaç saat sürebiliyor. Onlara en azından
bu sürenin tadını çıkarmalarını söylüyorum. Herkesin istediği türden bir özgürlüğü
yaşadıkları için onlara imreniyorum.
Patricia . Tamam pekala bu farklı bi şey, sen diyorsun ki onlar hala oralarda bir
yerdedirler, yani kişilikleri ya da herneyse..
Martha . Hayır, söylediğim o değil. Eğer sen kim olduğunu hatırlamıyorsan o zaman
kimse olamazsın.
Martha . Anlayamadım?
Patricia . Hayır, sen haklısın.. Bu hiç de kasvetli, umutsuz bir durum değil!
Martha . Kulağa korkunç bir vahiy gibi geldiğini anlıyorum ama hastalarımı bir insan gibi
görmeyi bıraktığım andan itibaren gerçekte ne olduklarını görmeye başladım.
Benim annem, beni evlat edinen.. o.. sanırım söylemeye çalıştığım.. Ne zaman,..
Ne zaman bir beyine baksam…onu incelesem..
Patricia . Bundan usanmış gibi söylüyorsun. (Nedense Fransız aksanıyla konuşur.) Sıradan
bir şey der gibi, “birkaç beyin gördüm ne var bunda?”
Patricia . Neden?
Patricia . Kal..
Martha . Ne?
Martha . Yo hayır.. ben.. aslında.. kalmak aslında iyi fikir.. Bu hoşuma gider.
Patricia . Peki..
Martha . Onun adı Paul’dü. (kısa bir an) Özür dilerim. Sana söylemediğim için.. yani daha
önce.. Bütün bunlar çok yeni benim için..
Patricia . Peki..
Martha . …Eğer benim hakkımda fikrini değiştirdiysen yani geceyi benimle geçirme
konusunda..
Patricia . Olabilir.. Ama eğer sorun olmazsa? Olumsuz nedenlerden değil de.. sadece ben..
Patricia . Peki..
Martha . (Kısa bir an, belki biraz üzüntüsü artar ama çok değil) Gerçekten çok
üzgünüm..
Lisa-Scott . Selam, nasıl gidiyor? Benim adım Lisa-Scott, sana ben servis yapacağım..
Harvey . Yaa.
Harvey . Kansas.
Harvey . Ben, ee, bir geçiş dönemindeyim… bir çeşit ayrılık süreci.. ee boşanma.. Yeni
boşandım da…
Harvey . Anladım..
Lisa-Scott . Kötü haber için üzgünüm ama Thom, kahvaltı servisimizi bir saat kadar önce
bitirdik.
Harvey . Ne?
Lisa-Scott . Ne dedin?
Harvey . Elbette..
Harvey . Vay, iyiymiş. O zaman ben yanına sebze kızartma ve biraz da mısır unu lapası
alayım..
Harvey . Aslında, pardon, özür dilerim ama ben en iyisi gidip hala pancake servis eden
açık bir yerler var mı bakayım..
Lisa-Scott . Bak sana ne diyeceğim? Yaklaşık bir saat sonra da buralarda olursan benim işim
o sıralar bitmiş oluyor..
Lisa-Scott . Eğer buraya bir daha gelecek olursan, sana pancakeleri ben yapacağım..
Harvey . Bu.. sen acaba.. daha önceki gibi.. benimle dalga geçiyor olabilir misin?
Margaret . Merhaba.
Margaret . Beni gerçekten dinlemene ihtiyacım var.. Ben.. ben bir iki günlüğüne gitmek
zorundayım..Belki biraz daha uzun süreliğine..
Henry . Ne yazık..
Henry . Anladım..
Henry . Neredeydin?
Margaret . Henry, beni cidden dinlemen gerek.. Benim gitmem gerekiyor. Bir iki
günlüğüne belki de biraz daha uzun süre..
Henry . Ne yazık..
Henry . Biliyorum..
Ben . Bu harika..
Ben . Ben sana ezik falan demeyeceğim hayır.. çünkü hem seksenlerde değiliz hem de
artık bu kelimeyi kullanmıyorum bile.
Martha . Ne zaman?
Ben . Sağol..
Ben . Yollarım..
Martha . Zor..
Ben . Ne dedin?
Martha . Zormuş… Hem sen nasıl… Haberin var mı kaç sefer senin… Sana bir şey
söyleyeyim mi, rolleri değişme zamanı geldi ahbap..
Martha . Kim?
Martha . Ne var?
Ben . Ne istersin?
Ben . Hayır.
Martha . Hayır. Normal bir evlilik yaptığım haberi yeterli bomba etkisi yarattı.
Ben . Annee..
Martha . Eee..
Ben . İyiydi..
Ben . Anladım..
Ben . Anlaşıldı..
Martha . Ailemizin içine ettiğimi, her şeyi berbat ettiğimi düşünüyor musun?
Ben . Hayır.
Freddy . Seni selamlamak istiyorum adamım.. Sen bildiğin lanet olası bir şöhretsin, bir
kraliyet mensubu falan sayılırsın ve buradasın!
Anna . Evet..
Harvey . İç kanamadan.
Harvey . Elbette.
Harvey . Elbette..
Freddy . Biliyordum!
Harvey . Anlayamadım?
Harvey . Elbette.
Harvey . Bunun için gereken şeyler var.. Ben paraformaldehid solüsyonu kullandım..
Harvey . Çok hızlı çalışmak gerekiyor. Beyni formaldehide batırır, sonra tutar,
dondurursun, orta akımda.. Beyin hücrelerini neredeyse düşünürken yakalayıp
saklarsın,, böylece beyni kesip dilimleme aşamasına gelince, yaşayan bir beyne
yakın bir şeye bakıyor olursun.
Harvey . Yani tam olarak salam gibi değil tabii ama , ee, ne demek istediğinizi anladım..
Anna . Sen ne ya.., yani demek istediğim sen onunla ne yapacaksın ki?
Freddy . Kesinlikle.
Harvey . İzninizle şunu söyleyeyim ki bu hiç de kolay bir şey değil.. Bilirsiniz, Einstein
İzafiyet Teorisi’ni doktora tezi olarak ilk ortaya koyduğunda reddedilmişti. Kendi
alanında etrafında bir hayli düşmanca bir ortam vardı..
Harvey . Ama o pes etmedi.. ne yaptı bunun üzerine çalıştı, çabaladı ve bizim tüm evreni
algılamamızı, tüm anlayışımızı değiştirmeyi başardı.
Freddy . Aynen.
Harvey . Afedersiniz?
Freddy . Aynen...
Freddy . Kansas’da diğer Amerikan eyaletlerinden çok daha fazla gökkuşağı olur. İşte
gerçek bu! Bilim!
Freddy . Kulaklar…
Anna . …Dinlemedeyim..
Harvey . Yüzyıl önce evrenin sabit olduğunu düşünüyorduk. Evrenin sınırları hakkında,
olağanüstü kapsamı hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Bizim galaksimizin tek
galaksi olduğuna inanıyorduk.. Sonra birden bire farketttik ki bizimki gibi
yüzlerce, binlercesi evrende asılı duruyormuş.. Ve dünyamızı evrenin merkezi
zannederken, evrenin sadece küçük bir parçası olduğumuzu anladık. Kesin olan şu
ki bütün bunlar bir gecede olmadı.. Bilim dünyamızı sürekli ve sistematik bir
şekilde gözlemleyerek sonuçlar çıkarır, önce bizi şaşırtıp aklımızı karıştırır ve
sonra da aydınlatır; ve tam olarak olduğu gibi her şeyi açıklar.
Freddy . Kesinlikle..
Harvey . Anlamadım..
Freddy . Adamım sen baya ucube , tuhaf bir şeysin.. Yani senden hoşlandım.. ama sen
sanki biraz.. (sakinleşmeye başlar, gülmeyi keser.) Benim birşeyler yemem lazım..
Anna . Evet..
Harvey . Bana ne yapacağımı sakın söyleme, seni.. küçük,.. seni gidi pislik herif..
Freddy . Heeey-
Victor . Henry, bu konuyu daha önce konuşmuştuk seninle. Margaret bir daha seni
görmeye gelmeyecek. Üzgünüm, Henry.
Victor . Henry, tanrı aşkına beni dikkatle dinler misin? Bir süreliğine çalışmaya ara
vermek zorundayım.. Seni güvenilir ellere emanet ediyorum, buna hiç şüphem
yok.. Sana iyi bakıldığından emin olacağım.. Beni anladın mı? Henry?
Victor . Henry?
Henry . Merhaba..
Victor . …
Henry . Acaba karımı bulmam için bana yardım edebilir misiniz? Margaret’i?
Victor . Henry, benim adım Doktor Milner. Dr. Victor Milner.. Ben..
Henry . Doktor…??
Henry . (Sessizlik)
Victor . Henry…?
Henry . Merhaba.
Patricia . Selam..
Martha . Selam..
Patricia . İyidir..
Patricia . Yalan söyledim.. havalı olmaya çalışıyordum ama açıkça belli ki beceremedim..
Patricia . Sana söyleyecek iki şeyim var. İlki bizimle ilgisiz ve ikincisi tamamen bizimle
ilgili..
Martha . Elbette..
Patricia . Harika..
Patricia . İkincisi ise açıkça ortada olduğu gibi senin evlenmiş olman.. Bunu öğrendikten
sonra muhtemelen tamamen gereksiz ve abartılı bir şekilde aklımı kaçırıp konuyu
abartmış olabilirim.
Martha . Yo,hayır..
Patricia . Yaptım mı yapmadım mı bu bir tartışma konusu.. Öte yandan tartışmalı bir
durum var mı bu da tartışılır.. Bu tartışmalı durumun tartışılması şart mıdır?
Martha . Bilmiyorum.
Martha . ..Sen ..
Patricia . ..Benim anlayamadığım şu, kusura bakma ama, neden profiline boşanmış diye
yazmadın? Eğer öyle yazsaydın, muhtemelen bu kadar sorun olmazdı.. Ama işin
aslı sen yazmadın ve bana anlatmaktan da kaçındın.. Neden?
Patricia . Sadece şunu söylemem gerek.. eğer bilmem gereken daha önemli ve büyük bir
mesele yoksa, arkadaşlarımla buluşacakmış numarası yapmadan sana gelmek ve
seninle görüşmek istiyorum..
Sahne - Otto
Otto . Sayın Doktor Harvey, hiç yazışmadan haberleşmeden geçen bunca zaman sonra,
benden haber aldığınıza şaşırabilirsiniz.. Bir arkadaşım Kansas Şehir gazetesinde
yayınlanan “Einstein’ın beyni hala çözümlenemeyen sarmal bir muamma”başlıklı
TELAFİ
Michael . Günaydın
Harvey . Günaydın.
Harvey . Efendim?
Harvey . ...
Michael . Pekala, açıklayayım. Karım ve ben bilime deli oluruz.. Bir akşam bizimle yemek
yerseniz çok seviniriz.
Harvey . Sushi?
Michael . Kesinlikle..
Harvey . Tabii..
Henry . Yaa.
Jon . Kesinlikle Janet Fletcher’la bir alakam yok. Peki sana ilk adımın Jon olduğunu
söylesem…?
Henry . hmm…
Henry . Williams…?
Jon . (Gerçekten heyecanlanır) Henry, seni gidi akıllı adam, aferin sana..Peki benim
ne iş yaptığımı düşünüyorsun, Henry, sence benim işim ne?
Jon . Tam olarak öyle değil ama epey yaklaştın. Ben doktorum, profesörüm, Henry.
Jon . Henry, acaba sana birkaç soru sormama izin verir misin?
Henry . Elbette.
Jon . Bu sorulardan bazıları biraz garip gelebilir sana.. bu yüzden sabırlı ol, tamam
mı?
Henry . Elbette.. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on, onbir…onbir…
Henry . Afedersiniz?
Jon . Henry, acaba sana birkaç soru sormama izin verir misin?
Henry . Acaba karımı bulmam için bana yardım edebilir misiniz? Karımın adı Margaret.
Jon . Henry, şimdi sana yüksek sesle bazı rakamlar söyleyeceğim.. Senden yapmanı
istediğim sırayla her birini tekrarlaman, tamam mı?
Henry . Tamam.
Henry . Dokuz…
Jon . Henry, bu gerçekten çok iyiydi. Bir tane daha yapmaya ne dersin?
Jon . Henry?
Martha . Greg?
Martha . Teşekkürler..
Greg . Galiba orada bir şey var bir bakayım.(Martha’nın saçından bir şey alır.)
Martha . Oh.
Martha . Tuhaf.
Martha . Mmm.
Greg . Benimle buluştuğun için teşekkür ederim, Martha. Pat, sürekli senden söz
ediyor.
Martha . Yaa.
Martha . Tabii.
Greg . Yani o manada değil.. Hiç değil..Yani bu biseksüel harekette en sevdiğim şey de
bu. Yani ben normalim, beni yanlış anlama.. ama açıkçası benim görüştüğüm hoş
insanların bazıları iki türlü de takılıyorlar.
Martha . İlginç..
Greg . Acayip ilgi çekici bir vaka, Martha. Sana en azından bu kadarını söyleyeyim…
50 li yaşların ortalarında evli bir çift, adam anti depresan kullanıyor, en azından
son yirmi yılın büyük bir bölümünde. 30. evlilik yıldönümlerinde uzaklara
gitmeye karar veriyorlar. Tek problem şu ki, adamın aldığı ilaçların belirgin bir
yan etkisi var: Libidosunu öldürüyor. Neredeyse ölü bir hayvan kadar cansız
oluyor yani. Nereden baksan son on yılın büyük bölümünde…O da pes ediyor.
Greg . Neyse bunlar öylece gidiyorlar. Yola koyuluyorlar, tam olarak bilemiyorum
ama, yaklaşık 400 mil falan gidiyorlar. Ülkeyi boydan boya katedip İskoçya
civarında bir yerde kalıyorlar. Bu noktada adam yaklaşık bir haftadır ilaç
kullanmıyor durumda.
Greg . Bir hafta evet. Ve bildiğimiz kadarıyla, o ana dek sorun da yok. İki gün sonra,
uyumakta zorluk çekmeye başlıyor. Üçüncü gece, sabahın ilk saatlerinde kalkıyor
ve tam otuz yıllık karısını 11 kez bıçaklıyor. Ertesi sabah uyandığında dehşete
kapılıyor, şok geçiriyor. Polisi çağırıyor ve karısının saldırıya uğradığını söylüyor.
Martha . Tanrım..
Greg . Tutuklandığından bu yana altı aydır gözetim altında.. İşin çetrefilli tarafı da,
saldırıya dair hiçbir şey hatırlamıyor olması.
Martha . Yaa..
Martha . Ben… ben üzgünüm ama bu iş için uygun kişi olduğumu sanmıyorum..
Greg . Elbette..
Martha . Pardon?
Greg . Ne yapıyormuşum?
Greg . Öyle..
Martha . Bunu anlıyorum ama senin vaktini harcamak istemiyorum, hepsi bu.
Martha . Ne?
Greg . Nedenmiş o?
Martha . Aç değilim.
Greg . Ne?
Martha . Eğer bir daha bana dokunacak olursan parmaklarını kırarım. Ben ciddiyim,
gerçekten parmaklarını kırarım.. ve sonra da umursamadan çeker giderim. Kimse
de benim yaptığımı bilmez.
Martha . Hayır bence sen sakinleşmelisin..Hoşçakal Greg. Umarım bir daha asla
görüşmeyiz.
Harvey . Tamam..
Michael . Sen ve ben. Birlikte Evelyn’i görmeye gidelim, ona beyni gösterelim.
Michael . Evelyn Einstein’a beyni göstermek istiyorum. Onu aradım doktor. Onu aradım
ve ona senden bahsettim, seninle konuşmalarımızdan..O da “Pekala bana daha
fazlasını anlatın “ dedi..Ben de dediğini yaptım, ona dedim ki, ona anlattım, ona
dedim ki: “.. söylenenlerin hepsi saçmalık.. Tamamı saçma.. Gerçeği öğrenmek
Harvey . Michael-
Michael . Bütün hikayeyi yazmak istiyorum ben. Saçma sapan lanet şeyleri değil tüm o
pislikleri değil, burada ciddi bir röportajdan bahsediyorum doktor..
Michael . Kısmen evet. Birlikte zaman geçirelim istiyorum. Seni daha iyi tanımak
istiyorum doktor.
Michael . Bak, dinle beni.. Bunu konuşmak istemediğini biliyorum ve buna saygım var.
Anlıyorum seni ama… şimdi bak, mesele şu, gelecek sene profesörün ölümünün
kırkıncı yıldönümü.
Michael . Berkley’de.
Michael . Aynen..
Michael . Aynen..
Michael . ..-Peki..
Harvey . Hah.
Harvey . Hah.
Henry . Ben…
Jon . Henry-
Henry . ..- Tekrar tekrar aynı konunun konuşulmasından çok sıkıldım ben, bunaldım…
Jon . Anlıyorum. (Jon ve Sharon Henry’nin görüş açısından uzağa giderler. Jon ve
Sharon bir süre beklerler ve sonra yeniden Henry’ye yaklaşırlar.) Merhaba
Henry.. Seninle tanıştırmak istediğim biri var, bu Sharon.
Sharon . Hayır.
Henry . Ben…
Sharon . - Bu yüzden buraya gelip seninle konuşmak istedim. Doku bağışıyla ilgili
olarak. Sen acaba..
Henry . …Hayır benden kimseye fayda yok.. Ben yoluma gideyim..Beni bırakın..Ben
yoluma..
Jon . - Peki..
Henry . - (Aniden sinirle Jon’u itip kakar, bir anda öfkeyle patlamıştır: Jon geri çekilir
anlaşılabilir nedenlerle) Nerede o? O NEREDE? Bana yalan söylüyorsun sen..
Jon . Anlaşıldı.
Martha . Anthony?
Anthony . Bir partide tanışmıştık onunla. Lisans eğitiminin ilk yılında diğer bölümlerden
öğrencilerle kaynaşma şansımız oluyordu ki bu iyi bir şeydi.. Ben sigara içmek
için dışarı çıkmıştım.. Ona ne okuduğunu sordum o da fizik dedi. Biraz sarhoştu,
ikimiz de sarhoştuk..
Anthony . Ya evet.. Onun zaman algımızı değiştirmesi yüzünden ona hayran olmuştu.
Deborah, Einstein’dan önce zamanın tek yöne akan bir nehir gibi göründüğünü
söylemişti..dün yani geçmiş akıntıya karşı akar ve asla geri alamazsın.. ve yarın da
akıntı yönünde akar..sürekli gelgitler olur. Ama Einstein bunun öyle olmadığını
gösterdi “hayır, öyle değil” dedi.
Anthony . İşte Einstein’a o şeyi yapan herif onun beynini almış. Gözlerini de. Einstein’ın
bedeni yakılmış. Hem de beyni ve gözleri olmadan. Bu korkunç bir şey. O herif
delinin tekiymiş, kendini Brooklyn Köprüsünden atmış. Biz onun anlattıklarının,
gerçekte olanların çok azından haberdarız.
Anthony . Evet.
Anthony . Galiba.
Martha . Anthony sana yardım edebilir miyim bilmiyorum, beni anlıyor musun? Bir daha
Deborah’yı göremeyeceksin. Ben de seninle ne yapabilirim bilemiyorum.. (Bir
an)..Belki de buna son vermeliyiz..
Martha . Martha.
Anthony . Efendim?
Martha . Hayır.
Martha . Biliyorum.
Anthony . “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Bilgi sınırlıdır. Hayal gücü dünyayı
kuşatır. Dünyayı döndüren hayal gücüdür.” bunu kimin söylediğini biliyor
musun?
Evelyn . Evelyn deyin lütfen, o zevk bana ait. İçecek bir şeyler ister misiniz beyler?
Harvey . Kesinlikle.
Evelyn . Bütün otopsiyi tek başınıza gerçekleştirdiniz, öyle değil mi Doktor Harvey?
Harvey . Kesinlikle.
Evelyn . Tamamını?
Harvey . Sıradan.
Harvey . Kesinlikle.
Harvey . Kesinlikle.
Harvey . Kesinlikle.
Harvey . (Kutunun içinden küçük bir cam fanus (çan biçimli cam kavanoz) çıkarır. İçi
sıvıyla doludur ve Albert Einstein’ın beyninin birkaç parçasına ev sahipliği
yapmaktadır. Harvey Evelyn’e uzatır cam fanusu) Dikkatli olun.
Harvey . Hanımefendi?
Evelyn . Pekala, Thom.. son zamanlarda.. ailemle, soyumla ilgili bana anlatılmamış bazı
saklı gerçekleri öğrendim..Bu da, beni evlat edindiğini sandığım Hans Albert’ın
aslında kardeşim olduğunu ve Albie’nin de aslında babam olabileceği gerçeğini
karşıma çıkardı.. Anlaşılan, Albie altmış iki yaşındayken New York balesinden bir
balerinle ilişki yaşamış. Albie’nin vasisi olan Otto Nathan adındaki beyefendi,
Einstein’a, yani babama verdiği sözü tutmuş ve gerçekten de ölür ölmez cenaze
yakılmış... Dr. Harvey, acaba siz araştırmanızı sonlandırma nezaketini
gösterecekmisiniz merak ediyorum? Bir de beyni geri verme, iade etme inceliğini
gösterip göstermeyeceğinizi merak etmekteyim..Bana tabii..ve tamamını..
Evelyn . Beynin DNA testi için kullanılabileceğini umuyorum. Kim olduğumu anlamak,
öğrenmek istiyorum.
Harvey . Size.. kesinlikle.. beyinden bir parça verebilirim.. ama ben..ben üzgünüm..Hala
üzerinde çalışılacak, yapılması gereken önemli incelemeler var.
Harvey . - Çalışmalar devam ediyor..Biz,.. biz parçaları dünyanın dört bir yanına
gönderdik..Bu kişilerden bazıları, dünyanın en önemli bilim adamları.. Tokyo,
Almanya, Kanada heryerden bilim adamları..
Harvey . Hem.. hem son olarak, Alabama Üniversitesinden Britt Abraham adlı bir
beyefendiyle çalışıyordum.. Britt ve ben, birlikte bir makale yazıyoruz..Korteks
kalınlığındaki değişiklikler ve frontal kortekste nöronal yoğunluk…
Michael . …- Doktor…
Harvey . - Peki ya, peki, peki Steven Pinker’a ne demeli, Steven Pinker’ı tanıyor
musunuz? O çok yakında…
Evelyn . Thom, sanırım ikimiz de Albie’nin beyninde kayda değer hiçbir şey olmadığını
biliyoruz.
Harvey . Hayır.
Evelyn . Albie hayatı boyunca bir köpek gibi çalıştı ve ailesine de pislik gibi davrandı.
Harvey . Hayır.
Evelyn . O çalıştı, çalıştı, günbegün durup dinlenmeden sürekli çalıştı sadece. Bunu
yapabilmek için gereken zamanı ve enerjiyi de ailesini tamamen ihmal ederek
buldu. Ailemin büyük çoğunluğu, Doktor Harvey, Albie’den nefret etmiştir.
Ondan tiksindiler, nefret ettiler. Onu kibirli ve bencil buluyorlardı..
Evelyn . Albie’nin deha olması sadece beyni yüzünden değil, o bir dehaydı çünkü o
ölümüne çalıştı.
Harvey . Yüzyıl önce evrenin sabit olduğunu düşünüyorduk. Evrenin sınırları hakkında,
olağanüstü kapsamı hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Ama o her şeyi değiştirdi..
sizin…
Michael . -Doktor-
Harvey . Yoo hayır..Biz kendimizi evrenin merkezi zannederken sadece küçük bir parçası
olduğumuzu öğrendik.. Tabii ki bütün bunlar bir gecede olmadı. Bilim sistematik
Harvey . “Şans, yalnızca hazır olan zihinlere güler”bu sözü kimin söylediğini biliyor
musunuz?
Harvey . Sizinle aynı fikirde değilim. Size yardım etmek istiyorum,Evelyn ama bu işe son
vermek..benim yapamayacağım bir şey..üzgünüm..
Evelyn . Anladım.
Jon . Martha?
Martha . Evet.
Jon . Jon.
Jon . Benimle görüştüğün için teşekkür ederim.. Çok meşgul olduğunu biliyorum.
Martha . Bazen..
Jon . Bazen demek, bu hoşuma gitti.. pekala… Nereden başlayacağıma dair en ufak
bir fikrim yok.. Şöyle yapalım.. Önce baştan başlayayım, devamında eğer sen
acele etmemi istersen hızlanıp hemen sonuna gelirim.. Şimdi biraz gerilere
gidiyoruz, uzun zaman önce bana H.M. adlı hastayla görüşme şansı verilmişti..
Martha . Elbette.
Jon . Tanrım, elbette.. Daha net olması adına her şeyi tek bir belgeye sığdırmaya
çalıştım.
Martha . Hayır..Teşekkür ederim.. Bu çok net.. gayet açık…Aman Tanrım.. ben.. (Biraz
gülebilir.)
Jon . (Bir paket sigara çıkarır ve Martha’ya uzatır paketi. Martha içinden bir tane
alır ve Jon sigarasını yakar. Kısa bir es)
Martha . Denemedim.
Martha . Sanırım.
Patricia . Greg’den.
Martha . Azıcık.
Patricia . Bence senin bir sorunun var. Bence senin alkolle ve gerçeği söylemekle ilgili
ciddi bir sorunun var.
Patricia . Özgür iradeye inanmadığını biliyorum ama bence senin cidden kendini kontrol
etme konusuna çalışman lazım.
Martha . Özür dilerim.. Üzgünüm.. Kendini kontrol mü dedin?.. Senin hiç fikrin var mı
acaba… -Yo hayır sen nereden bileceksin ki-.. sen ne zaman böyle bir.. Biliyor
musun senin gibi biri olmanın nasıl olduğunu tasavvur bile edemiyorum.. Genç,
zeki, neşeli, eğlenceli, çekici biri olmanın ne kadar zor olduğunu.. Bu yüzden
lütfen biraz içtiğim için ve sana yalan söylediğim için kusuruma bakma… Ama
korkarım gerçek şu, …aslolan yani gerçek, bu konuda ne yapacağımı bilmiyor
olmam.. hiçbir şey hakında hiçbir şey bilmiyorum anladın mı.. O insanlara ,
hastalara, onların yakınlarına ve ailelerine onlar durmadan gevezelik ederlerken
bakıyorum. Çünkü onlara bakmam gerekiyor, gözlerine, gözlerinin içine.. ve
onlara her şeyin yoluna gireceğini söylemem gerekiyor.. Ama gerçekte söylemek
istediğim.. benim cidden söylemek istediğim şey şu: Bütün bunların bir anlamı
yok. Her şey anlamsız.. Bizler yalnızca yankılarız.. Bir uçurumun içindeki
yankının yankısı.. Yani evet.. biraz içmiş olabilirim çünkü içmem gerekiyordu..
Aksi halde, açıkçası.. kafamı bir çekiçle ezme fikri bana çok daha cazip gelecekti.
Martha . …
Patricia . Öyle.
Martha . Bence sen harikaydın, Patricia.. Sana yalan söylediğim için özür dilerim..
Michael . Yaa.
Michael . Ne düşünüyorsun?
Harvey . - Oğlum, oğlum beni telefonla aradı, oğlum Robert beni aradı…
Michael . Doktor-
Harvey . Benim yaşadıklarım, bana olanlar başka, ama Elouise’in, karımın bütün bu
olanlarla ne alakası var?
Harvey . - O olağanüstü bir insandır, benim sevdiğimdir, Michael anlıyor musun beni..
Sen onu yerin dibine…
Harvey . - Lanet olsun Michael bütün bunlar saçmalık..Bir şaka..Bütün bu olanları sen
tersyüz ettin..sen..herşeyi bir…
Harvey . – bir ucube gösterisine döndürdün…her şeyi ucube şovuna, sirke çevirdin sen..
Michael . - Sen ne halt etmeye arabanın bagajında ölü bir adamın beyniyle dolanıyorsan
ben de senin…
Michael . - Hadi ama..Nerede kanıtın? Ha nerede doktor? Nerede ispatın, nerede o kutsal
araştırma sonuçları?...
Michael . Gerçek mi, gerçekten mi söz etmek istiyorsun? Bir zamanlar tanıştığın bir
adamdan bahsetmeye ne dersin doktor.. Önce içini boşalttın, sonra kesip açtın
ardından da beynini çaldın adamın.. .sonra da… sonra da gelmiş bir de matah bir
iş yapmış biri gibi davranıyorsun…
Michael . Evelyn haklıydı, doktor.. Onu rahat bırakmalıydın, buna bir son verip..-
Harvey . Anlaşmıştık!
Michael . Evet anlaşmıştık. Ben de o anlaşmaya sadık kaldım.. Benzin parasını ödedim ve
seni Evelyn’le tanıştırdım.-
Michael . Ya belki de öyledir. Belki yalan söylemişimdir. Ama sen kendi kendine yalan
söyledin, acaba hangisi daha kötü?
Henry . Merhaba.
Martha . Nasılsın?
Martha . Tebrikler.
Henry . Emin olamadım. Gördüğünüz gibi bir şeyleri hatırlamakta güçlük çekiyorum.
Martha . Anlıyorum.
Henry . Bir operasyon geçirmeyi bekliyorum. Herşey olup bittikten sonra Margaret ve
ben balayımıza gidebileceğiz.
Henry . Brighton. Margaret rıhtımı görmek istiyor. Sığırcıkları görmek istiyor. Sizden
bir sigara istersem sizi sıkıntıya sokmuş olur muyum acaba?
Henry . Sanırım.
Martha . ?
Martha . Evet.
Henry . Bir operasyon geçirmeyi bekliyorum. Herşey olup bittikten sonra Margaret ve
ben balayımıza gidebileceğiz
Martha . Henry,ee..Eğer sakıncası yoksa, seninle konuşmak istediğim bir şey var..
Henry . Lütfen.
Martha . Peki..(Kısa bir an.. Martha nasıl söyleyeceğini, Henry’ye orada olma sebebini
nasıl açıklayacağını bilemez. Üzüntüsü, sıkıntısı giderek artar)
Henry . Merhaba.
Henry . Efendim.
Henry . Bilmiyorum.
Martha . Benim oğlum müzisyendir. Seni piyano çalarken dinlemek isterim.Tabii eğer
sakıncası yoksa.
Henry . (Kısa bir an.. Henry Margaret’in ona öğrettiği bir melodiyi çalar. Kendinden
emin, güvenle ve akıcı bir biçimde çalar, inanılmaz ve görkemli bir biçimde…)