Professional Documents
Culture Documents
Bi̇yoloji̇ 2
Bi̇yoloji̇ 2
• Ancak ilk kabuk 2 den fazla elektron taşıyamaz. İkiden fazla elektrona sahip atomlar ilk
kabuk dolu olduğu için daha çok kabuk kullanmak zorundadırlar. Üçüncü element olan lityum
üç elektrona sahiptir. Bunların iki tanesi ilk kabuğu üçüncüsü ise ikinci kabuğu işgal eder.
• İkinci kabuk en fazla sekiz elektron taşıyabilir. İlk sırası sonundaki neon ikinci kabukta sekiz
elektron içerir. Neon, toplam olarak on elektrona sahiptir.
• Bir atomun kimyasal davranışı büyük ölçüde en dış kabuğundaki elektronların
sayısı tarafından belirlenir.
• En dış kabuktaki elektronlara değerlik elektronları, en dış kabuğa ise değerlik kabuğu
adı verilir.
• Lityumda sadece 1 tane değerlik elektronu vardır, ikinci kabuk ise değerlik kabuğudur.
• Değerlik kabuğunda aynı sayıda elektron içeren atomlar, benzer kimyasal davranış
sergilerler. Örneğin her ikisi de 7 değerlik elektronunu sahip olan flor ve klor bileşik
oluşturmak üzere sodyum elementi ile birleşir.
• Değerlik kabuğu dolu olan bir element reaktif değildir. Diğer bir deyişle bu atom diğer
atomlarla kolay etkileşemez. Helyum, neon ve argon değerlik kabukları dolu olan üç
elementtir. Bu elementler inerttir. Bunun anlamı kimyasal olarak reaktif olmamaktır.
• Elektron Yörüngeleri...
• Her elektron kabuğu özgül biçimlere sahip özgül sayıda yörünge içerir.
• Aynı yörüngede 2 den fazla elektron bulunamaz. İlk elektron kabuğu sadece bir
tane yörüngeye sahip olduğu için en fazla iki tane elektron barındırabilir.
• Hidrojenin tek elektronu ile helyumun iki elektronu 1s yörüngesini işgal eder.
• Dört yörüngenin her birindeki elektronların sahip oldukları enerji hemen hemen
aynıdır. Ancak bu elektronlar farklı mekanlarda hareket ederler. 1s yörüngesi gibi
küresel şekilli olan bir tane de 2s yörüngesi vardır. Ancak bu yörüngenin çapı daha
büyüktür. 2p yörüngeleri olarak adlandırılan diğer üç yörünge lobut şeklindedir. Her
2p yörüngesi diğer ikisi ile dik açı yapacak şekilde yerleşmiştir
• Atomların reaktivitesi değerlik kabuklarında yer alan bir ya da daha fazla yörüngede
eşlememiş elektronlar bulunmasından kaynaklanır.
• Eklenen her elektron bir kabukta hiç boş yörünge kalmayana kadar aynı yörüngelere
yerleşir. Ancak bundan sonra yörüngeler ikinci elektronu kabul etmeye başlar.
• Atomlar kimyasal bağlarla birleşerek molekülleri oluştururlar...
• Tamamlanmamış değerlik kabuklarına sahip atomlar başka atomlarla etkileşirler. Bu
etkileşim sırasında her iki taraf kendi değerlik kabuğunu tamamlar.
• Atomlar bunu yaparken değerlik elektronlarını ya paylaşırlar ya da birbirlerine aktarırlar.
Bu etkileşimler, kimyasal bağlar adı verilen çekim güçleriyle bir arada tutulan atomlar
arasında ortaya çıkar. En güçlü kimyasal bağ çeşitleri kovalent bağlar ve iyonik
bağlardır.
• Kovalent Bağlar
• Kovalent bağ bir çift değerlik elektronunu iki atomun paylaşmasıdır.
• Örneğin, iki hidrojen atomu birbirlerine doğru yaklaştıklarında ne olduğuna bakalım.
Hidrojenin ilk kabukta 1 tane değerlik elektronu olduğunu ancak bu kabuğun elektron
kapasitesinin 2 olduğunu hatırlayınız. İki hidrojen atomu 1s yörüngeleri birbiri üzerine
çalışacak kadar birbirine yaklaştığında elektronlarını ortaklaşa kullanırlar. Bu durumda her
hidrojen atomu 2 elektrona sahip olur ve böylece değerlik kabuğundaki elektron sayısı
tamamlanır.
• Kovalent bağ ile bir arada tutulan iki ya da daha fazla sayıdaki atom bir molekül oluşturur.
Hidrojen molekülünün yapısını H-H şeklinde kısaltabiliriz. Bu kısaltmadaki düz çizgi bir
kovalent bağı yani ortaklaşa kullanılan bir çift elektronu temsil eder. Atomları ve bağları
temsil edecek şekilde kullanılan bu yazım şekli yapısal formül olarak adlandırılır.
• Bu molekül için daha da kısaltılmış bir yazım şekli olarak H 2’yi de kullanabiliriz. Buna da
molekül formülü denir. Bu formül bu molekülün iki hidrojen atomundan oluştuğunu gösterir.
• İkinci elektron kabuğunda 6 elektron içeren oksijen, değerlik kabuğunu tamamlamak için, 2
elektrona gereksinim duyar. İki oksijen atomu, iki çift değerlik elektronunu paylaşarak bir
molekül oluşturur. Bu iki atomu birleştiren bağlar, çift kovalent bağ olarak adlandırılır.
• Değerlik elektronlarını paylaşabilen her atom, bu atomun oluşturabileceği kovalent bağ
sayısı kadar bağ yapabilme yeteneğindedir.
• Bağlar kurulduğunda, atom değerlik elektronlarını tamamen doldurmuş olur. Örneğin
oksijenin bağ yapabilme kapasitesi 2’dir. Bağ yapabilme kapasitesi atomun değerliği olarak
adlandırılır ve bu değer genellikle atomun en dış kabuğundaki eşleşmemiş elektronların
sayısına eşittir.
• Canlılarda en bol bulunan hidrojenin değerliği 1; oksijenin 2; azotun 3; karbonun ise 4’tür. Üç
tane eşleşmemiş elektronundan tahmin edileceği gibi fosfor üç değerliğe sahip olabilir.
Bununla birlikte biyolojik olarak önemli olan moleküllerde fosforun değerliği genellikle 5 olup,
bu element üç adet tek, bir tane de çift bağ oluşturur.
• H2 ve O2 molekülleri saf element olup, bileşik değildirler. Bileşik olan moleküllere ait bir
örnek H2O molekül formülüne sahip olan sudur. Bir oksijenin değerliğini karşılamak için
iki hidrojen atomu gerekir.
• Bileşik olan bir başka molekül, molekül formülü CH4 olan ve doğalgazın temel bileşeni
niteliğindeki metandır. Metandaki dört hidrojen atomunun her birinin değerliği 1’dir. Bu
hidrojenler, değerliği 4 olan karbon atomunun değerliğini tamamlar.
• Polar ve Polar Olmayan Kovalent Bağlar…
• Bir atomun kovalent bağ elektonlarına karşı gösterdiği ilgi ELEKTRONEGATİVİTE
olarak adlandırılır. Bir atom ne kadar elektronegatif ise paylaşılan elektronları kendine
doğru çekme gücü o kadar fazladır.
• Aynı elementin iki atomu arasındaki bir kovalent bağda, elektronlara karşı gösterilen
çekim gücü birbirine eşittir. Diğer bir deyişle bu iki atomun elektonegativitesi eşittir.
• Elektronların eşit olarak paylaşıldığı bu tip bağa POLAR OLMAYAN KOVALENT BAĞ
denir. O2deki çift bağ gibi H2deki kovalent bağ da polar olmayan bağdır. Bağa katılan
elementler farklı olmasına rağmen metanın (CH4) bağları da polar olmayan niteliktedir.
• Bir atomun daha elektronegatif bir başka atoma bağlı olduğu diğer bileşikler de bağ
elektronları eşit olarak paylaşılmaz.
• Bu tip bağ ise POLAR KOVALENT BAĞ olarak adlandırılır.
• Örneğin su molekülündeki hidrojen atomlarıyla oksijen arasındaki bağlar polardır.
• 118 elementin en elektronegatif olanlarından bir tanesi oksijendir. Dolayısıyla ortaklaşa
kullanılan elektronları hidrojenden çok daha büyük bir güçle kendine doğru çeker.
• Oksijen ile hidrojen arasındaki kovalent bağda, elektronların oksijen çekirdeği etrafında
geçirdikleri süre hidrojen çekirdeği etrafında geçirdiklerinden daha uzundur. Elektronlar
eksi yük taşıdıkları için su molekülü içindeki elektronların eşit olmayan biçimde
paylaşılması oksijen atomunun kısmi eksi yüke, her hidrojenin ise kısmi artı yüke sahip
olmasına neden olur.
• İyonik Bağlar
• Bazı durumlarda iki atomun değerlik elektronlarına karşı gösterdikleri çekim eşit
olmaktan o kadar uzaktır ki, daha elektronegatif olan atom diğer atomun bütün
elektronlarını tamamen kendi üzerine alır.
• Bir sodyum atomunun (11Na) bir klor atomu (17Cl) ile karşılaşmasında böyle bir durum
ortaya çıkar. Bir sodyum atomu üçüncü elektron kabuğundaki bir tane değerlik elektronu
da dahil olmak üzere toplam 11 elektron içerir. Klor atomunun ise toplam 17 elektronu
vardır ve bunların 7 tanesi değerlik kabuğunda bulunur.
• Bu iki atom karşı karşıya geldiklerinde sodyumun tek değerlik elektronu klor atomuna
aktarılır. Sonuçta, her iki atom değerlik kabuklarındaki elektronları tamamlanmış olurlar.
• Bu iki atom arasındaki elektron aktarımı bir birim eksi yükün sodyumdan klora geçmesine
neden olur. Bu durumda sodyum 11 proton ve sadece 10 elektrona sahip olduğundan +1 net
elektrik yükü içerecektir. Elektrik yükü taşıyan bir atom (ya da molekül) iyon olarak
adlandırılır.
• Elektrik yükü artı ise bu iyonunun özel adı KATYONdur.
• Sodyum atomu bir katyon haline gelmiştir. Bunun tersine ekstra bir elektron kazanan klor
şimdi 17 proton ve 18 elektrona sahiptir. Bundan ötürü klorun elektrik yükü 1 dir.
• Klor atomu klor iyonu –bir ANYON- yani eksi yüklü iyon haline gelmiştir.
• Birbirlerine zıt yükler taşıdıklarından ötürü katyonlar ve anyonlar birbirlerini çekerler. Bu
etkileşim İYONİK BAĞ olarak adlandırılır.
• Birbirlerine zıt yük taşıyan herhangi iki iyon iyonik bağ oluşturabilir. İyonlar sahip oldukları
yükü, birbirlerine elektron aktarımı yaparak kazanmak zorunda değildirler.
• İyonik bağlarla oluşturulan bileşiklere iyonik bileşikler ya da tuzlar denir.
• İyonik bir bileşik olan sodyum klorür (NaCl) bildiğimiz sofra tuzudur.
• Tuzlar doğada genellikle değişik büyüklük ve biçimlerdeki kristaller halinde bulunurlar. Bu
kristaller çok sayıdaki katyon ve anyonun elektriksel çekim ile bağlanarak üç boyutlu örgü
halinde düzenlemeleriyle oluşan birliklerdir.
• Bir tuz kristali kovalent bir bileşikte bulunan moleküllere benzer moleküllerden oluşmaz.
Bunun nedeni, kovalent bağlı bir molekülün belirli büyüklük ve sayıda atom içermesidir.
• NaCl gibi iyonik bir bileşiğin formülü sadece tuz kristalindeki elementlerin oranını belirtir.
“NaCl” bir molekül değildir.
• İyon terimi elektriksel olarak yüklü tüm moleküller için kullanılır. Örneğin amonyum klorür
tuzunda (NH4Cl) anyon klor iyonu (Cl-), katyon ise amonyum (NH4+) iyonudur. Bu molekül
bir tane azot atomuna kovalent bağlı hidrojen atomlarından oluşur. Amonyum iyonunun
bütünü +1 elektrik yükü taşır, çünkü 1 elektron eksiği vardır.
• İyonik bağların gücü çevre tarafından etkilenir.
• Kuru tuz kristalindeki bağlar o kadar güçlüdür ki, kristali iki
parçaya ayırmak için keski ve çekiç gerekir.
• Buna karşılık aynı tuz kristali suya atıldığında, iyonları
arasındaki çekim güçleri azalacağı için erir.
• Zayıf Kimyasal Bağlar Canlı Kimyasında Önemli Rol Oynarlar
• Canlı organizmalardaki en güçlü kimyasal bağların çoğu, hücrenin moleküllerini
oluşturmak üzere atomları birleştiren kovalent bağlardır.
• Ancak hücre içindeki moleküller arasındaki bağlanmalar da olmazsa olmaz niteliktedir.
Bunun nedeni canlıya ait özelliklerin moleküler etkileşimlerden kaynaklanmasıdır.
• Hücresel iki molekül temas ettiklerinde, kovalent bağlardan çok daha zayıf olan kimyasal
bağ tipleri aracılığı ile geçici olarak birbirlerine tutunurlar.
• Zayıf bağlanmanın avantajı moleküller arasındaki temasın kısa süreli olabilmesidir.
Moleküller bir araya gelirler, birbirlerine cevap verirler ve daha sonra ayrılırlar.
• Zayıf bağlanmanın önemi beyindeki kimyasal haberleşme örneğinde görülebilir.
• Bir beyin hücresi, yakındaki bir alıcı hücrenin yüzeyindeki reseptör moleküllere
yerleşmek için zayıf bağları kullanan moleküller salarak haberleşir.
• Bağların ömrü alıcı hücrenin anında cevap vermesini uyarmaya yetecek kadar kısadır.
Eğer haberci moleküller güçlü bağlarla tutunmuş olsaydı, alıcı hücre haberci molekülleri
salan hücrenin mesaj vermeyi kesmesinden çok sonra da cevap vermeyi sürdürüyor
olacaktı. Bu durum ise belki de zararlı sonuçlara neden olabilecekti.
• Canlı organizmalarda önemli olan birkaç çeşit zayıf kimyasal bağ vardır. Bunlardan bir
tanesi su varlığında oldukça zayıf olan iyonik bağdır. Canlılar için önemli olan bir başka
zayıf bağ tipi hidrojen bağı olarak bilinir.
• Hidrojen Bağları
• Bir hidrojen bağı elektonegatif bir atoma kovalent olarak bağlı bir hidrojen atomunun başka
bir elektronegatif atom tarafından çekilmesiyle kurulur. Hücrelerde bu bağa katılan
elektronegatif atomlar genellikle oksijen ve azottur.
• örnek olarak su (H2O) ile amonyak (NH3) arasındaki hidrojen bağı
• Sudaki polar kovalent bağların oksijen atomunu kısmi eksi, hidrojen atomlarını ise kısmi artı
yük taşır hale getirdiğini görmüştük.
• Benzer bir durum amonyak molekülünde de gerçekleşir. Bu moleküldeki elektronegatif azot
atomu, hidrojenle kovalent olarak paylaştığı elektronları kendine doğru çektiği için kısmi eksi
yük taşır. Bir su molekülü ile bir amonyak molekülü birbirlerine yaklaştıklarında eksi yüklü
azot atomu ile komşu su molekülündeki artı yüklü hidrojen atomu arasında zayıf bir çekim
ortaya çıkar.
• Bu çekim bir hidrojen bağıdır. (Hidrojen bağı elektronegatif bir atom ile başka bir
elektronegatif atoma kovalent bağlı bir hidrojen atomu arasındaki zayıf çekim gücüdür)
• Van Der Waals Etkileşimleri
• Polar olmayan kovalent bağlar taşıyan bir molekül bile artı ve eksi yüklü bölgelere sahip
olabilir.
• Elektronlar sürekli olarak hareket halinde oldukları için molekül içinde her zaman
simetrik bir dağılım içinde olmayabilir ve şansa bağlı olarak herhangi bir anda molekülün
değişik kısımlarında kümelenebilirler.
• Bunun sonucu olarak, tüm atomların ve moleküllerin birbirlerine tutunmasını mümkün
kılan ve her an değişebilen artı ve eksi yüklü “sıcak noktalar” ortaya çıkar.
• Bu van der waals etkileşimleri zayıf nitelikte olup, sadece atomlar ve moleküller
birbirlerine çok yaklaştıkları zaman ortaya çıkarlar.
• Van Der Waals etkileşimleri, hidrojen bağları, iyonik bağlar ve diğer zayıf bağlar sadece
moleküller arasında değil protein gibi tek ve büyük bir molekülün farklı bölgeleri arasında
da oluşabilirler.
• Bu bağlar tek başına olduklarında zayıf olmakla bir arada, birlikte etki ettiklerinde büyük
bir molekülün üç boyutlu biçimini güçlendirirler.
• (Moleküller üzerindeki geçici olarak artı ve eksi yük taşıyan bölgelerin birbirlerini
çekmeleriyle van der waals etkileşimleri ortaya çıkar. Zayıf bağlar büyük moleküllerin
biçimlerini güçlendirir ve moleküllerin birbirlerine tutunmalarına yardımcı olurlar)
• Bir Molekülün Biyolojik İşlevi Onun Biçimi İle İlişkilidir…
• Bir molekül kendine özgü büyüklük ve biçime sahiptir. Bir molekülün özgül biçimi onun hücre
içindeki işlevi için genellikle çok önemlidir.
• Molekülün biçimi onun atomlarının değerlik yörüngelerinin konumları tarafından belirlenir.
Kovalent bağlar kurulduğunda bir atomun değerlik kabuğundaki s ve p yörüngeleri
kaynaşarak, dört tane hibrit yörünge oluşturabilirler. Bu hibrit yörüngeler düzgün dört yüzlü
adlı geometrik şeklin köşelerine doğru uzanırlar. Bu yörüngeler H2O, CH4ve daha birçok
karmaşık yapılı biyolojik molekülün biçimlerinden sorumludur.
• Biyolojide molekülün biçimi önemlidir; çünkü biyolojik moleküllerin birbirlerini tanıyarak tepki
vermeleri onların biçimleri tarafından belirlenir. Daha önce sözünü ettiğimiz kimyasal
haberleşme örneğinde iletim yapan beyin hücresi tarafından salınan haberci moleküller
sinyali alan hücrenin yüzeyindeki reseptör moleküllerin biçimine özgüllükle uyacak bir şekle
sahiptirler. Bu biçimsel uygunluk anahtar ile kilit arasındaki uygunluğa benzer.
• Biçimsel tamamlayıcılık (komplomanterlik), iki molekül arasında zayıf bağlar kurulmasına
yardımcı olur. Haberci molekülün reseptör moleküle tutunması reseptör hücredeki
etkinliği hızlandırır. Biçimleri beynin haberci moleküllerine benzeyen moleküller, ruh
halini ve acı algılanmasını etkileyebilirler. Örneğin morfin, eroin ve diğer uyuşturucu
ilaçlar endorfinler olarak adlandırılan doğal haberci moleküllerin etkilerini taklit ederler.
Bu ilaçlar beyindeki endorfin reseptörlerine bağlanarak uyuşturucu etki yapar ve acıyı
dindirirler. Beyin kimyasında molekül biçiminin rolü, biyolojinin bütünleyici temalarından
birisi olan yapı ile işlev arasındaki ilişkiye bir örnektir.
• Kimyasal Tepkimeler Sırasında Kimyasal Bağlar Kurulur Ya Da Kırılır…
• Maddenin bileşiminde değişikliğe yol açacak kimyasal bağlar kurulması ya da kırılması
kimyasal tepkimeler olarak adlandırılır. Su oluşturmak üzere hidrojen ile oksijenin
tepkimeye girmeleri buna bir örnektir.
• Kimyasal tepkimeler maddeyi koruyarak reaktantları ürünlere dönüştürürler. Bir kimyasal
tepkimede madde korunur. Tepkimeler maddeyi yeniden yaratamaz ya da yok edemez,
sadece onu yeniden düzenler. Yeşil bitki dokularının hücrelerinde cereyan eden
fotosentez maddeyi yeniden düzenleyen kimyasal tepkimelere ait çok önemli bir örnektir.
• Kimyasal tepkimelerin birçoğu geri dönüşümlüdür. Örneğin hidrojen ve azot molekülleri
amonyak oluşturmak üzere birleşirler, ancak amonyak da hidrojen ve azot oluşturacak
şekilde yıkılabilir.
• Tepkimenin hızını etkileyen etmenlerden birisi reaktantların derişimidir.
• Reaktant moleküllerinin derişimi ne kadar yüksek ise bunların birbirleriyle çarpışma
sayıları ve ürünler oluşturmak üzere etkileşme olanakları da o kadar fazladır.
• İleri ve geri tepkimelerin hızları birbirine eşit olduğunda kimyasal dengeye ulaşılır. (İki
yöndeki tepkimenin tam olarak dengelendiği durum=kimyasal denge)