You are on page 1of 49

CANLILARIN TEMEL BİLEŞENLERİ

Canlıların , hayatlarınısürdürebilmek için, bazı besinmaddelerine ihtiyaçları vardır.

Ototrof Canlı Heterotrof Canlı


Kendi besinini üretir Besini dış ortamdan alır

Canlıların Temel Bileşenleri

İnorganik Bileşenler Organik Bileşenler


Su Protein

Mineral Yağ

Asit Karbonhidrat

Baz Vitamin
Tuz ATP

NOT: Hiçbir canlı tarafından sentezlenemez. Nükleik asitler


Beslenme yoluyla dış ortamdan alınır.

Enzimler

Görevlerine Göre Besinler

Enerji vericiler Düzenleyiciler Yapıcı-Onarıcılar


-Karbonhidrat -Vitamin -Proteinler
-Yağ -Su -Yağlar
-Protein -Madensel Tuzlar -Su
-Proteinler -Madensel tuzlar
-Steroitler
İnorganik Bileşenler
-Daima dışarıdan hazır alınırlar.

-Yapıcı-onarıcı ve düzenleyicidirler.
-Enerji elde etmek amaçlı kullanılmazlar. (Hücrede)

Mineraller
-Sitoplazmadaki aktivite-Birçok enzim aktivasyonu-Osmotik basınç

-Kas kasılması-Asit-baz dengesi-Sinirlerde uyarı iletimi

Organizmada daima bulunan elementler:


Karbon (C),Hidrojen (H),Oksijen (O),Azot (N), Kükürt (S),Fosfor (P)

Genellikle bulunan elementler:


Sodyum (Na),Potasyum (K),Kalsiyum (Ca), Magnezyum (Mg),Klor (Cl),Demir(Fe)

Çok az bulunan elementler:


Bakır,Manganez,İyot,Brom,Lityum,Alüminyum,Çinko,Krom,Kobalt

SU
-Canlı vücudunun büyük bir kısmını oluşturur.
-Miktarı her canlıda farklıdır.

-Organizmanın su içeriği organizmanın yaşı ve metabolik etkinliğiyle ilgilidir. Yaşlandıkça su


miktarı azalır.

Suyun Önemi
-Kimyasal tepkimelerde rol alan önemli bir çözücüdür.
-Besinlerin sindirimi su yardımıyla olur.
-Maddelerin vücuttan taşınmasında taşıyıcı ortam olarak görevlidir.
-Metabolizma sonucu oluşan birçok zararlı artığın seyreltilmesi ve atılmasında görev alır.
-Terleme yoluyla vücut ısısının düzenlenmesinde etkilidir.
SU

Not: Su molekülündeki atomları bir arada tutan bağlar polar kovalentbağlardır.

Oksijenin bulunduğu kısım(-),Hidrojenin bulunduğu kısım(+) yüklüdür.

Bu sebepten dolayı zıtuçlarında zıt yükler olduğundan su polar bir moleküldür.

Suyun olağandışı özellikleri bu polar moleküller arasındaki çekim gücünden (Hidrojen


bağları) ileri gelir.
-Her su molekülü en fazla 4 hidrojen bağı yapabilir.
Not: Hidrojen bağlarının ömrü saniyenin 20’de 1’i kadardır. Sürekli kırılıp yeniden oluşurlar.

Not: Suyun 4 özelliği yeryüzünü canlıların yaşaması için uygun bir ortam haline getirir.
1-Koheziv davranış
2-Sıcaklığı kararlı tutabilme yeteneği
3-Donduğunda genleşme

4-İyi bir çözücü olması

Kohezyon
Hidrojen bağları su moleküllerini bir arada tutar. Buna kohezyon(Su moleküllerinin

birbirlerine tutunması) denir.

Adhezyon
Su moleküllerinin başka moleküllere tutunması.

NOT: Bitkilerde suyun kökten yapraklara kadar yerçekimine zıt yönde taşınmasında
kohezyon+ adhezyon etkilidir.

Yüzey Gerilimi

Kohezyona bağlı bir olaydır.Bir sıvının yüzeyini esnetmenin ya da kırmanın ne ölçüde


zor olduğunu belirtir.

Suyun yüzey gerilimi birçok sıvıdan büyüktür.Su ile havanın arayüzündeki


su molekülleri; birbirleriyle ve alttaki su ile hidrojen bağları yapmış olduklarından düzenli bir
organizasyon içindedirler. Bu durum suyun yüzeyinde görünmez bir film varmış gibi
davranmasına neden olur.
Örnek: Bir bardağı su ile ağzını biraz aşacak şekilde doldurduğumuzda suyun taşmadan
durduğunu görürüz.

-Suyun yüzey gerilimi göl üzerinde taş kaydırmamıza izin verir.

-Bazı hayvanların su yüzeyinde durabilmesi,yürüyebilmesi hatta koşabilmesi suyun yüzey


gerilimine örneklerdir.
Hidrojen bağlarının sonucu olan kohezyon bitkilerde suyun yerçekimine zıt yönde taşınmasını
mümkün kılar. Su kökten yapraklara uzanan mikroskobik kanallar içinde taşınır. Yapraktan
buharlaşan suyun yerine, yaprak damarları içindeki kanallardan yenisi eklenir. Damarı terk
etmekte olan su molekülleri hidrojen bağları aracılığı ile, kanal içindeki su moleküllerine
tutunurlar. Böylece su moleküllerinin yukarıya doğru çekilmesi kanal boyunca bitkinin

köklerine kadar iletilir. Bu olayda adhezyon da rol oynar, iki bileşiğin birbirine tutunmasıdır.
Suyun kanal duvarlarına tutunması yerçekimine galip gelir.
Su, dünya üzerindeki sıcaklıkları belirli sınırlar içinde tutar.

Su sıcak havadaki ısıyı soğurur ve kendi içinde depolanmış ısıyı daha soğuk olan havaya verir.
Bu özelliği sayesinde su, hava sıcaklıklarını kararlı hale getirir.
Büyük miktarlarda ısıyı soğurabilmesi ya da serbest bırakabilmesi nedeniyle su çok etkin bir
ısı bankası gibi davranır. Ancak bu davranış sırasında kendi sıcaklığı çok az değişir.

Suyun bu özelliğini anlayabilmek için önce ısı ve sıcaklık konusuna değinmemiz gerekir.

Isı: Belirli bir maddenin hareketinden kaynaklı kinetik enerjisinin toplam miktarıdır.

Sıcaklık: Moleküllerin ortalama kinetik enerjilerine bağlı ısının yoğunluğunu ölçer.

Suyun özgül ısısı yüksektir.


1 gr suyun sıcaklığını 1 C⁰ değiştirebilmek için gereken ısı miktarına suyun özgül ısısı denir.
(Kalori cinsinden)
Suyun özgül ısısı: 1 cal/g⁰C
Etil alkol özgül ısısı: 0,6 cal/g⁰C
Demir özgül ısısı: 0.1 cal/g⁰C

Büyük su kütleleri yaz mevsimi sırasında ve gün içinde güneşten büyük miktarda ısı soğurarak
depolar; ancak suyun sıcaklığı sadece birkaç derece artar. Gece olunca ve kış mevsiminde ise
suyun yavaş yavaş soğuması havayı ısıtır. Kıyıdaki bölgelerin karasal bölgelere oranla daha
ılıman olmalarının nedeni budur. Suyun yüksek özgül ısısı okyanusların sıcaklıklarını da kararlı

tutma eğilimindedir.

Su sahip olduğu yüksek özgül ısısı sayesinde karalar ve sulardaki sıcaklık dalgalanmalarını
canlıların yaşamasına izin verecek sınırlar içinde tutar. Organizmaların kendisi de temel
olarak sudan yapılmış olduklarından kendi sıcaklıklarındaki değişikliklere daha fazla direnç
gösterirler.
Suyun buharlaşma ısısı yüksektir.

1 gram sıvının sıvıdan gaza geçmesi için soğurması gereken ısı miktarıdır.
Suyun buharlaşma ısısı: 580 cal
Alkolün buharlaşma ısısı: 240 cal

Su buharlaştığında geriye kalan sıvının yüzeyi soğur. Buharlaşmaya bağlı soğumanın

gerçekleşme nedeni en fazla kinetik enerjiye sahip en sıcak moleküllerin gaz haline geçmeye
en yatkın moleküller olmalarıdır. Bir okulda en hızlı koşan 100 koşucu başka okula geçerse
geriye kalan öğrencilerin ortalama hızı azalır.

-Buharlaşmaya bağlı suyun soğuması göl ve havuzların sıcaklığını kararlı tutmada rol

oynamasının yanı sıra karasal organizmaların aşırı ısınmasını önleyen bir mekanizma olarak iş
görür.
-Bitki yapraklarındaki su buharlaşarak sıcak havalarda bitkinin zarar görmesini engeller.
-Terlediğimizde vücut ısımız düşer ve aşırı ısınma önlenir.

Su +4⁰C’de en yoğundur.
Diğer Moleküller: Hacim artar, yoğunluk azalır

0 4 10

4 ten sıfıra giderken 4 ten daha yukarılara giderken

Suyun Hacim Hacim


Yoğunluk Yoğunluk

En önemli faydası donan su molekülleri su yüzeyine çıkar böylelikle kışın gölün içi ve dışı
arasında bir izolasyon oluşur ve bu durum canlıları soğuktan korur.
Su iyi bir çözücüdür.
Su çeşitli maddeleri çözebilen bir çözücüdür.

Dış yüzeylerinde polar ya da iyonik kısımlar taşıyan maddeler suda çözünebilir.

NOT: Suyun bütün bu önemli özellikleri suyun polar bir molekül olmasından kaynaklı
yapısında bulunan hidrojen bağlarıdır.
MİNERALLER
İnsan vücudunda belli başlı Ca, Fe, P, Mg, Na, K, I, F gibi mineraller bulunur. 70 kg’lık bir
insanda ortalama 3 kg mineral bulunur. Suda çözünmüş olarak veya yiyeceklerle vücudumuza
alınırlar.

Minerallerin başlıca özellikleri ve görevleri:


-İnorganik bileşiklerdir.
-Tüm canlılar tarafından dışarıdan hazır alınır.
-Hücresel solunumda enerji elde etmek için kullanılamazlar.
NOT: Kemosentez olayında, demir (Fe2+) kimyasal enerji elde etmek için kullanılabilmektedir.
-Hücre zarındaki porlardan geçebilirler
-Hidroliz (sindirim) olmazlar.
-Sindirilmeden kana karışırlar

-Enzimlerin yapısına kofaktör olarak katılıp düzenleyici işlev görürler.


-Kanın ozmotik basıncını düzenler.
- Kas kasılması
-Sinirlerde impuls iletimi
-Birçok enzim aktivasyonu
-Asit Baz dengesi
-sitoplazmik aktivitelerin düzenlenmesi

-Minerallerin görevleri kendilerine özgüdür. Bir mineralin eksikliği bir başka mineral ile
giderilemez.
-Vücuda fazla alınmasının zararları vardır. (Mesela zehirlenme)
-İnsan vücudunda en fazla bulunan mineral kalsiyumdur.
 Hücre içi ve dışı sıvıların oranını ve dengesini (osmatik basınç) düzenler. (Na, K ve Cl)

 Kanın osmatik basıncını ayarlar. (Na ve Cl) ( Mineraller azaldığında hücreler arası sıvının ve
kanın su oranı azalır ve kan dolaşımı yavaşlayarak hücrelerin çalışma düzeni ve dengesi
bozulur.)

 Kasların kasılmasında görev alırlar. (Ca ve Mg)

 Sinirsel uyartının ilerlemesinde rol alırlar. (Na, K ve Ca )

 Kanın pıhtılaşmasında görevlidirler. ( Ca)

 Bazı enzimlerin yapısına katılırlar. (Ca, Mg, Zn, K, Na, Cu, Fe gibi )

 Nükleik asitlerin (DNA ve RNA) ve ATP’nin yapısına katılırlar. (P)

 Hücre zarının geçirgenliğinde etkilidirler.(Ca)

 Kemiklerin ve dişin yapısına katılırlar.(Ca, P, Mg, F)

 Kan ve kasların yapısına katılırlar.( Fe)

 Hormonların yapısına katılırlar. ( I (iyot) )

 Vitaminlerin yapısına katılırlar


ASİTLER
-Suda çözündüğünde hidrojen iyonu H+ veren bileşiklerdir.
-Tatları ekşidir. (Limonun ekşiliği)
-Mavi turnusol kağıdını kırmızıya çevirir.
-pH aralığı 0-7 arasıdır.
-Ayrıca asitler ayıraç olarak kullanılır. (Nitrik asit protein ayıracı olarak kullanılır.)

-Yapılarında karbon bulunan asitlerin çoğu organiktir. Örnek: Laktik asit,


limonda bulunan sitrik asit gibi.
-Bazıları ise inorganik asitlerdir.
Örnek: Hidroklorik asit (HCl), Sülfürik asit (H2SO4) gibi.

BAZLAR
-Suda çözündüğünde hidroksit iyonu (OH-) veren bileşiklerdir.
-Tatları acıdır.
-Elde kayganlık duygusu uyandırır. (Sabunun kayganlığı)
-Kırmızı turnusol kağıdını maviye çevirir.

pH aralığı 7-14’dür.
-Ba(OH)2, KOH, Ca(OH)2, NaOH gibi bazlar solunum ve fermantasyon deneylerinde CO2 tutucu
özelliklerinden dolayı ayıraç olarak kullanılır. Bunlar aynı zamanda nem tutucu olarak da
kullanılır.

-Yapılarında karbon ve azot bulunduranların çoğu organik bazlardır. Nükleik asitlerin


yapısına katılan; adenin, guanin, sitozin, timin ve urasil organik baza örnek olarak
verilebilir.
-Bazıları ise inorganiktir.
Örnek: NaOH (Sodyum hidroksit), Potasyum hidroksit (KOH)

-Bir çözeltinin ne kadar asidik ya da bazik olduğunu içeriğindeki serbest H + iyon derişimi
belirler. Bir çözeltinin H+ iyon derişimi pH değeri ile ifade edilir. pH’ı 7 olan bir çözelti nötr
olup H+ ve OH- iyonlarının yoğunluğu birbirine eşittir. pH’ı 7’den küçük olan çözelti asidik,
pH’ı 7’den büyük olan çözelti baziktir.

Asitlik arttıkça hidrojen iyonu, bazlık arttıkça hidroksit iyonu çözeltide artar. Her pH birimi
H+ konsantrasyonundaki on misli farkı temsil eder. Örneğin pH'sı 2 olan normal mide asidi
pH'sı 4 olan aynı miktardaki portakal suyundan 100 misli daha asidiktir.
- pH değerlerindeki küçük değişiklikler bile canlılar için oldukça tehlikelidir. İnsan kanının pH
değeri ortalama 7.4 civarındadır. Kanın pH’sı 7’ ye düşer ya da 7.8’e yükselirse canlı birkaç
dakika içerisinde yaşamını yitirir.
*Kanın pH'sı 7,4’ün üzerine çıkarsa;
Karbonik asit (H2CO3) → H+ + HCO3- reaksiyonu gerçekleşir ve H+ iyonu arttığı için kanın pH’sı
düşer.
* Kanın pH'sı 7,4’ün altına düşerse;

H+ + HCO3- → H2CO3 reaksiyonu gerçekleşir ve H+ iyonu azalacağı için kanın pH’sı yükselir.
-İnsanda depresyon, sinirsel ağrılar, diş çürümesi, kalp krizi, saç dökülmesi, konsantrasyon
eksikliği, kronik yorgunluk, gibi metabolik rahatsızlıkların nedenlerinden birisi de asit-baz
dengesinin bozulmasıdır.
-Toprağın asidik ya da bazik özellik göstermesi de bitkileri etkiler. Çam ağacı asidik toprakta,
akasya ağacı ise bazik toprakta daha iyi yetişir. Hatta ortanca bitkisi topraktaki “pH”
değerine göre renklenir. Toprak ne kadar kireçliyse pembe-beyaz; bunun tam zıttı, ne kadar
asitliyse o kadar mavi-mor olur.

C. TUZ
Asitlerle bazların tepkimeye girmesi sonucu oluşur. Yan ürün olarak su oluşur. Asitlerle bazlar
karşılaştığında asidin H+ iyonu ile bazın OH- iyonu birleşir. Bir molekül su açığa çıkar, diğer
iyonların birleşmesi ile tuz oluşur.

-Sofra tuzunun içeriğinde yer alan sodyum ve klorun en önemli görevi vücut sıvılarının
osmotik basıncını düzenlemektir. Tuzların fazla miktarda tüketilmesi, kalp ve böbrek
rahatsızlıklarına ayrıca kan basıncının yükselmesine neden olabilir.
ORGANİK BİLEŞENLER

 Yapı maddesi, enerji kaynağı ve düzenleyici olarak işlev görebilir.


 Yapılarında C, H, O, N, S, P bulunur.
 Canlıda büyüme, üreme, yenileme, enerji elde etme, metabolik faaliyetleri düzenlemede
kullanılan bileşiklerdir.
 Karbonhidrat, yağ, protein, enzim, vitamin, ATP, nükleik asit, hormonlar.

PROTEİN, YAĞ, KARBONHİDRAT

Hücrede enerji ham maddesi olarak kullanım K>Y>P


sırası
Not: Proteinler; enzim, hormon, antikor gibi
önemli yapıları oluşturduğu için en son
tercih edilir.

Yapı maddesi olarak önem sırası P>Y>K


Hücrede solunum tepkimelerinde Y>P>K
kullanıldıklarında elde edilen enerji miktarı
KARBOHİDRATLAR

 Yapılarında C, H, O bulunur. Kitin ek olarak N (azot) bulundurur.


 Genel formülleri CnH2nOn
 Yapı taşları bir araya gelirken glikozit (glikozidik) bağ kurarlar.

Karbonhidratlar

Monosakkarit Disakkarit Polisakkarit


Doğrudan kana karışır. Doğrudan kana karışamaz
Hücre zarından geçebilir. Hücre zarından geçemez
Sindirime uğramaz. Sindirime uğrar
Hidrolize olmazlar Hidrolize olur
Suda çözünürler. Disakkaritler suda çözünür.
Bazı polisakkaritler suda çözünür bazıları
çözünemez
Tatlıdırlar

1-Monosakkaritler

Triozlar Pentozlar Heksozlar

-3C’lu -5C’lu -6C’lu


Glikoliz fotosentezin DNA, RNA ve ATP’nin En önemlileri
karanlık evre yapısına katılır. Glikoz: üzüm şekeri
reaksiyonlarında Fruktoz: meyve şeker
ara ürün olarak oluşurlar Riboz:RNA, ATP Galaktoz: süt şekeri
örn.:gliseraldehit
Deoksiriboz: DNA NOT: Fruktoz ve galaktoz
kana geçiş sırasında
Not:Pentozlar hücrede incebağırsak epitelyum
enerji verici olarak hücrelerinde ve karaciğerde
kullanılmazlar. glikoza dönüşür
Glikoz: Tüm hücrelerde enerji elde etme amacıyla solunumda kullanılır.

 Fotosentez mekanizmasıyla sentezlenir.


 İnsan kanında ölçülebilen tek karbonhidrat. (Kapı toplar damar hariç.)
 Beyin hücreleri enerji elde etme amacıyla yalnızca glikoz kullanır. (Ders çalışırken acıkmanız
bu yüzdendir. Kan glikozunuzu harcar.)

2-Disakkaritler
İki monosakkarit aralarında glikozit bağ kurarak ve bir su molekülü açığa çıkararak
oluşturdukları karbonhidratlardır.
Bu sentez sırasında birleşen molekül sayısının bir eksiği kadar (n-1) su ve bağ oluşur.

Bu olay dehidrasyon olarak adlandırılır

NOT: Proteinlerin, yağların ve nükleik asitlerin de bu şekilde yapı birimlerinin bir araya
gelerek protein yağ ya da nükleil asitleri oluşturması da aynı olaydır

Monosakkarit + Monosakkarit Disakkarit + Su

Glikoz + Glikoz Maltoz (Arpa şekeri) + H2O (Bitkiler sentezler)

Glikoz + Fruktoz Sakkaroz (Sükroz/ Çay şekeri) + H2O (Bitkiler sentezler.)


NOT: Fruktoz sperm hücrelerinin yakıtıdır. Erkekte seminal sıvıda bulunur.

Glikoz + Galaktoz Laktoz (Süt şekeri) + H2O (Hayvanlar sentezler.)


NOT: Galaktozu bitkiler sentezleyebilir.

Not: İnsanda şekerin taşınma formu glikozdur. Bitkilerde şekerin taşınma formu sükrozdur.
Not: Sükroz bitki hücre zarından laktoz ise bakterilerin zarından kotransport (İkincil aktif
taşıma) yolla geçebilirler.
Not: Laktoz intoleransı: Çoğu insanda çocukluktaki laktoz enzimi üretimi erişkinlikte durur,
laktoz sindirilemez. Sindirilemeyen laktoz kalın bağırsaktaki bakteriler tarafından metabolize
edilir, gaz oluşur. İshal ve şiddetli karın ağrısı meydana gelir.
3- Polisakkaritler
Çok sayıda molekül (n) aralarında glikozit bağ kurarak (n-1 tane) ve (n-1 tane) molekül su
açığa çıkararak oluşturdukları şekerdir.
Polisakkaritlerin temel yapı birimi genelde glikozdur.

( Kitin N-asetilglikozaminlerden oluşmuştur).


Gli+Gli+Gli+…....+Gli (n tane) Polisakkarit + (n-1) H2O

Polisakkarit

Depo Polisakkarit Yapısal Polisakkarit


Nişasta Selüloz
Glikojen Kitin

Not: Polisakkaritler oluşurken glikozların bağlanma biçimi ( Glikozit bağlar tek tip değildir.
Alfa ve Beta glikozit bağlar oluşabilir. ) birbirinden farklıdır.

Nişasta

 n sayıda glikozdan oluşmuştur.


 Bitkiler ve alglerin çoğunda glikozun depo edilmiş halidir.
 Amiloz ve amilopektin olmak üzere 2 bileşenden oluşur.
Amiloz: Alfa 1-4 glikozit bağ içerir. Suda çözünmez düz bir zincir şeklinde.

Amilopektin: Alfa glikozit bağ ile bağlı glikoz zincirlerine beta 1-6 glikozit bağları ile bağlanan
yeni zincirlerden oluşur. Suda çok az çözünür. Dallı bir yapısı vardır.

Not: Besinlerdeki nişasta varlığı lügol (nişastaya damlatılınca mor renk) ve iyot (nişastaya
damlatılınca mavi renk) çözeltisiyle anlaşılır.
Not: İnsanlar pankreaslarında glikozit bağları parçalayabilen alfa amilaz enzimi salgılar. Biz
bu sayede nişastayı sindirebiliriz.

Glikojen

 n sayıda glikozdan oluşmuş


 Suda hemen hemen hiç çözünmez (çok az çözünür.)
 Hayvanlar karaciğer ve kan hücrelerinde
 Ayrıca bakteri, mantar ve arkeler glikojen depolar.
 Amilaz enzimi tarafından parçalanır.

Selüloz

 Bitkiseldir.
 n sayıda glikozdan oluşmuş.
 Dünyada en çok bulunan polisakkarit.
 Beta glikozit bağ bulundurur. İnsanlar ancak alfa glikozit bağları parçalayabilen enzim
ürettiklerinden bu bağı parçalayacak enzimleri yoktur. Bu sebeple selülozu sindiremeyiz.
 Beyaz mercan balığı ve bazı salyangozlar hariç hayvanlar selüloz sindiren enzim, üretemezler.
 Bitki ve alg hücrelerinin çeper yapısına katılır.
 Selüloz sindirilmese bile hayvan bağırsağından geçerken mukus salgılayan hücreleri uyararak
mukus salgısını arttırır. Bu da dışkılamayı kolaylaştırır.
 Otçul canlılar sindirim sisteminde selüloz sindirimi sağlayan enzim üreten mikroorganizmalar
bulunur. Bu yüzden otçul canlıların sindirim sisteminde selüloz sindirimi vardır. Ancak bu
enzimi kendileri üretmez.
Kitin

 Hayvansaldır.
 Suda çözünmez.
 Saf kitin glikoz ve N tuzlarından oluşur. Yani N-asetilglikozamin türevidir.
 Böcek ve pek çok kabuklunun dış iskeletini oluşturur.

 Yapısında N bulunur.
 Mantarların hücre çeperini oluşturur.
 Saf kitin yumuşaktır ve esnektir. Eklem bacaklı ve kabuklularda kalsiyum karbonatla
birleşerek sertleşir.
 Ameliyat ipliği yapımında kullanılır.

NOT: n tane fruktozdan oluşmuş polimerlerde vardır. Buğdayın yapısındaki fruktan buna
örnektir.
NOT: Nişasta, glikojen ve selüloz glikoz polimeriyken; kitin N-asetilglikozamin polimeridir.
NOT: Bütün polisakkaritler glikozdan oluşmuştur ifadesi ya da glikoz polimeridir ifadesi
yanlıştır.
LİPİTLER

• Yapılarında C,H,O atomlarının birleşmesiyle oluşurlar. Bazı yağlarda ek olarak P ve N

bulunabilir

• Yağlardaki hidrojenin oksijene oranı karbonhidrat ve proteine göre daha yüksektir

• Suda çözünmez; alkol,eter,kloroform v.s çözünür

• Yağlar ; karbonhidrat ve proteinlere göre daha çok hidrojen atomu içerir. Bu yüzden

solunumla parcalandıklarında daha fazla enerji açığa çıkarır .

• Yağlarda karbonhidratlardan sonra ikinci sırada enerji verici olarak kullanılırlar.

• Nörtal yağlar enerji depo ederler .

• Fosfolipitler hücre zarında önemli yapısal rol oynarlar.

• Steroitler hormon ve vitamin öncülü olarak düzenleyici rol oynar.

• Nötral yağlar deri altında birikerek ısı izolasyonu sağlar. Isı kaybını önler (balina,kutupayisi)

• Deri kürk ve tüylerin üzerini kaplayarak suyun içeriye işlemesini engeller

• Yedek besin deposu olarak iş görürler.

Göçmen kuşlar kendilerine daha hafif bir uçma ağırlığı sağlayacağı için yağ depolar . Böylece uçmaları

daha kolay olur.

• Vücudu mekanik etkilere karşı korur.

• Oksijenli solunumla parcalandıklarinda bol miktarda metabolik su açığa çıkar.

Bu nedenle ;

1. Göçmen kuşlar

2. Kış uykusuna yatan havanlar

3. Çölde yaşayan hayvanlarda bol miktarda nötral yağ depolar.

• Yağda çözünen vitaminlerin (A,D,E,K) bağırsaklarda emilimini kolaylaştırır.


Nötral Yağlar (Trigliseritler)

3 Yağ asidi ve 1 Gliderolden oluşmuştur.

NOT:Yağ asitleri birbirinden farkli olabilir 1 nötral yağın yapısında en az 2 çeşit en fazla 4 çeşit
molekül
bulunur.
NOT : Gliserol karbonhidrat türevli bir alkoldür.
NOT: Polimer nedir?
Polimerler monomerlerin bir araya gelmesiyle oluşur . Monomerler birbirlerine benzer
moleküllerdir
Oysa ki yağların yapısında bulunan Yağasidi ve gliserol molekülleri birbirinden yapısal olarak da
farklı
moleküllerdir. Gliserol karbonhidrat türevi bir alkoldür
Dolayısıyla yağlar polimer değildir!!!!!

Nötral yağlar;

• İnsan hayvan ve bitkide başlıca depo yağlardır

• Doymuş ve doymamış yağlar ve mumlar basit yağlara örnek.

Mumlar; Balmumu ve yaprak üstü kutikula tabakasi buna örnektir.

Doymus Y.A. Doymamış Y.A.

Karbon atomları arasında tekli bağ bulunur Karbon atomları arasında tekli ve ikili bağ
bulunur.
C atomlarının hepsi hidrojenle doldurulmuştur C atomlarının tamamı hidrojenle doyurulmamış

Oda sıcaklığında katıdır Oda sıcaklığında sıvıdır


Tereyağı ve iç yağı doymuş yağ asidi içerir Fındık ,pamuk , zeytin yağı
Hayvansal kaynaklı Bitkisel kaynaklı
Bütirik asit, Palmitik asit vs Oleik asit , Linoleik asit vs
NOT: Vucutta üretilmeyen dışarıdan hazır alınan yağ asitlerine esansiyel (temel) yağ asitleri denir.

NOT: Doymuş yağ asitleri daha çok hayvansal yağlarda Doymamış yağ asitleri daha çok bitkisel

yağlarda bulunur.
NOT: Nötral yağlar, zardan geçemeyecek kadar büyüktürler ancak polimer değildirler. Bu durumda
yağ asitleri ve gliserol yapı birimi olmasına rağmen monomer değildir.

Not: Bitkisel yağların karbon atomları arasındaki çift bağdan bir tanesi kopartılarak margarin elde

edilir margarinler kötü kolesterolü arttırır iyi kolesterolü azaltır


Fosfolipitler
Fosfolipitler;

• Hücre zarının yapısına katılır proteinler ile beraber hücre zarını olustururlar.

• Trigliseritlerden farkli olarak

2 yağ asidi

1 fosfat

1 gliserol

Azot içeren bir kolin grubundan oluşur.

Steroidler

Kolesterol yapısal şekli

• Karbonları paylaşan çoklu halkalara sahip organik bileşiklerdir

• Kolesterol, D vitamini , safra tuzları, erkek ve dişi eşey hormonlari, bobrek ustu bezinin

Kortex hormonları (kortizol ve aldosteron)

• NOT: Kolesterol önemli bir steroid olup hem hücre zarının yapısına katılan hemde diğer
steroidlerin öncülüdür.
• Kolesterol yüksek sıcaklıkta zarın akışkanlığını azaltır düşük sıcaklıkta ise zarın karşılaşmasını

önler.

• Kolesterol hayvan hücrelerinde hücre zarının yapısına katılır .

• Kolesterol bazı steroid yapilara dönüştürülebilir;

Safra tuzlari ;ince bağırsakta yağların sindirimini ve emiliminde görev alır.


PROTEİNLER

Hücrenin yapısında yer alan en önemli bileşiklerdir

 Canlılık için kesinlikle gerekli


 Uzun süreli açlık durumları hariç enerji kaynağı olarak kullanılmazlar
 Hücre zarının yapısını, hücre organellerinin yapısını, enzimlerin,
antikorların ve metabolizmayı düzenleyen hormonların yapısını
oluşturur
 Proteinler büyüme gelişme sırasında ve zarar gören kısımların
onarımında önemli görevler üstlenir
 Protein yetersizliğinde:
 Yaralanan kısımların geç oranımı, zihinsel gelişim yavaşlar
 Alyuvar yapımında aksama, kas zayıflaması
 Savunma sisteminde zayıflama, büyüme bozukluğu
 Kandaki protein miktarının azalmasına bağlı ödem
 Birçok metabolik olay aksar
 C,H,O ek olarak daima N içerir. Bazı alglerin radikal grupları “P” içerir.
 Proteinlerin yapı taşları aminoasitlerdir
 İki aminoasit peptid bağı ile biraraya gelir.
 Aminoasitlerin amino grubu bazik ve karboksil grubu asidik
özelliktedir. Bu sebeple aminoasitler amfoterik özellik gösterir.
 Toplamda 20 çeşit aminoasit vardır. +2 tane daha bulundu (tüm
canlılarda yok). 8 tanesi insan vücudunda sentezlenemez, bunlara
esansiyel (temel) aminoasitler denir.
 Bitkiler bütün aminoasitleri sentezleyebilir
 Proteinler hidroliz edildikleri pepton, polipeptid, dipeptid, ve
aminoasitlere parçalanır.
 Proteinlerin yapısında bulunan aminoasitlerin sıralanışı DNA
tarafından belirlenir
 Isıtma, yüksek basınç, asit gibi etkenler proteinlerin fonksiyonel
yapısını bozar. Bu olaya Denatatürasyon denir.
 Eğer etki hafifse normal koşullara dönüşle proteinler eski haline
dönebilir. Buna Renatürasyon denir.
 Proteinler; primer, sekonder, tersiyer, kuaterner yapıda olabilir.
1.4 Proteinlerin Fonksiyonel (İşlevsel) Yapıları

1- Primer Yapı: Düz aminoasit zinciridir. Aminoasitler arasında peptid


bağı mevcut. 1 tanesi bile değişirse protein değişir.

2- Sekonder Yapı:Polipeptid zincirinin sarmal şekilde kıvrılmasıyla


oluşur. Sekonder yapıda bulunan hidrojen bağları sarmal yapının
oluşmasını sağlar. Örnek: Keratin ve örümcek ağını oluşturan lifler
örnektir.
3-Tersiyer Yapı: Tersiyer yapıdaki proteinlerde hidrojen bağlarıyla beraber
disülfid (s-s) köprüler bulunur. Bu bağlar ile beraber protein kendine özgü bir
şekil kazanır.

4-Kuatarner Yapı:Diğer yapılardan farklı olarak iki ya da daha fazla


polipeptid molekülünün birleşmesiyle oluşurlar. Örnek: Kolajen ve
hemoglobin
1.1 Yapısına Göre Proteinler

Basit Proteinler Bileşik Proteinler

Hidroliz edildiklerinde Basit proteinlere ek olarak bir


yalnız aminoasitlere ayrılır. de prostetik grup adı verilen
Örnek: Albumin, Protamin, başka bir madde ile
Globulin, Histamin birleşmeyle olur.
Örnek: Nükleoprotein,
Mukoprotein (Glikoprotein),
Fosfoprotein, Metaloprotein,
Lipoproteinler
1.2 Şekillerine Göre Proteinler

Lifsel Proteinler Küresel Proteinler

Uzun, zincir şeklindedir. Proteinlerin çoğu bu


Sağlam; mekanik etkilere, türdedir.Hücrelerin sıvı kısmında
çekilme ve gerilmelere bulunur.Suda çözünür.
dayanıklı elastik özelliklere Metabolizma olaylarında görev
sahiptir. aldıkları için enzim ve hormonların
Deri, kas ve hücre zarının yapısını oluşturur
yapısına katılır.
1.3 Proteinlerin Görevleri

 Hücre zarının yapısına katılarak madde geçişinde etkili olurlar


 Solunumda üçüncü enerji kaynağı olarak kullanılırlar. Solunum ürünü
olarak H₂O, CO₂ ve NH3(üre) gibi artıklar oluşturur
 Proteinler yapıcı ve onarıcı moleküllerdir
 Vücutta metabolik olayların düzenlenmesinde görev yapan enzim ve
hormonlar protein yapılıdır
 Vücudun bağışıklık sisteminde görev yapan antikorlar protein yapılıdır
 Biyolojik katalizör olan enzimler protein yapılıdır
 Canlı vücudunda yıpranan hücrelerin yerine yenilerinin yapılması
proteinlerle sağlanır
 Proteinler hücre içi ve dışı sıvı dengesinin korunmasında ve Ph
düzenlenmesinde görev yapar
 Alyuvarda bulunan hemoglobinin yapısına katılarak solunum gazların
taşınmasında görevlidir
 Albumin, globulin ve fibrinojen gibi kan proteinlerinin yapısını
meydana getirerek kanın osmotik basıncının düşmesinde etkilidir
 Kıkırdak, kemik ve kas gibi dokularda yapısal olarak bulunur
1.4 Proteinlerin İşlevleri

 Enzim olarak iş görme – hidrolitik enzimler vs.


 Aminoasitleri sonra kullanmak üzere depo etme – Ovalbumin, Kazein
 Hareketi düzenleme – Tubulin, Flajelin, Aktin, Miyozin
 Hastalıklar ile mücadele – Antikor
 Taşıyıcı olarak iş görme – Aquaporin
 Reseptör olarak iş görme – Hücre zarındaki reseptörler
 Yapısal olarak bulunma – Keratin, Kolajen

1.5 Peptidleşme
METABOLİZMA VE ENZİMLER

METABOLİZMA

ANABOLİZMA KATABOLİZMA

Ör/protein sentezi, fotosentez Ör/oksijenli solunum,fermantasyon vs.


vs.
-Ekzergonik tepkimelerdir
-Endergonik tepkimelerdir

Canlılar aynı zaman içine hem özümleme hem yadımlama olayları gerçekleştirebilir.

Özümleme > Yadımlama ise Canlıda büyüme görülür.

Özümleme ≌ Yadımlama ise Canlıda büyüme durur.

Özümleme < Yadımlama ise Organizma yok olma durumundadır.

NOT: Canlıda anabolizma ve katabolizma tepkimeleri yaşa bağlı olarak değişir.

Önemli : Bir hayvanın birim zamanda kullandığı enerji onun metabolik hızını ifade eder.

(metabolik hız hesaplanırken canlının ısı kayıp hızına bakılır)


NOT: Benzer hayvanlarda gram başına metabolik hız ile vücut büyüklüğü arasında ters
orantı vardır.

Bir farenin her gramı bir filin her gramından (20 kat) daha fazla enerji tüketmekte.

Şüphesiz ki filin tamamı farenin tamamından daha fazla enerji tüketir.

BAZAL METABOLİZMA

Bir canlının tam dinlenme durumunda boş mide ile uygun çevre sıcaklığında sadece canlılık
faaliyetlerini sürdürebilmesi için harcadığı enerjiye bazal metabolizma denir.

Bazal metabolizma neye göre ölçülür?

-Kullanılan oksijen miktarı,

-Canlının vücut dışına verdiği ısı ölçülerek hesaplanır.

Bazal metabolizma hızı neye göre değişkenlik gösterir?

*Yaşa *Hareketli olup olmamasına *Hormonlara *Canlının cinsiyetine

*Vücut ağırlığı ve yüzeyine *Hastalıklara *Çevre sıcaklığına

Bağlı olarak değişiklik gösterir.


-Gelişme çağında bazal metabolizma yüksektir.

-Vücutta yağ dokusu arttıkça bazal metabolizma hızı düşer.

-Vücutta kas dokusu arttıkça bazal metabolizma hızı artar.

-Ateşli hastalık ve tiroksin hormonu bazal metabolizma hızını arttırır.

-Uzun süreli açlık bazal metabolizma hızını düşürür.

-Bazal metabolizması yüksek olan canlı hareketli

-Bazal metabolizması düşük olan canlı daha az hareketlidir

-Proteinler bazal metabolizmayı arttırıcı etki yapar


ENZİMLER

Canlı sistemlerinde meydana gelen tepkimelere biyokimyasal tepkimeler denir

Bu tepkimelerin gerçekleşebilmesi için belirli bir miktar enerji ihtiyaçları vardır.

Bu enerjiye aktivasyon enerjisi denir.

NOT: reaksiyonları başlatan aktivasyon enerjisidir

Canlılardaki reaksiyonların gerçekleşmesi için çok yüksek düzeyde enerji gereklidir bu canlılar
için ölümcüldür. Bu sebeple katalizör kullanılarak reaksiyonların daha düşük aktivasyon
enerjisiyle gerçekleşmesi sağlanır.

Canlı hücrelerde

-Reaksiyonların aktivasyon enerjisini düşüren

-Reaksiyonları hızlandıran

-Reaksiyonlardan değişmeden çıkan ve aynı tip reaksiyonlar için tekrar tekrar kullanılan

biyolojik katalizörlere enzim denir.


Grafiğe göre enzimlerle ilgili şu sonuçları görebiliriz

-Aktivasyon enerjisini düşürürler.

-Reaksiyon hızını arttırırlar.

-Reaksiyon sonunda değişmeden serbest kalırlar.

-Reaksiyonun ulaşacağı son demde durumuna etki etmez


ENZİMLERİN YAPISI

Basit enzim Bileşik enzim


Sadece proteinlerden oluşur Protein + Protein olmayan kısımdan
Örneğin Pepsin ,lipaz ,üreaz Enzimin yardımcı kısmına kofaktör denir
Apoenzim (protein kısmı)
-Enzimin hangi maddeye etki edeceğini
belirler
-Enzimlerin özgüllüğünü sağlar her enzimde
farklıdır
-Büyük moleküllü bir proteindir

Kofaktör(Yardımcı kısım )
-Aktifleştirici kısımdır
-Asıl işi yapar
-Proteinlere göre küçüktür
- kofaktör ; organik veya inorganik
maddelerden meydana gelebilir;
Organik olduğunda koenzim de denir. ÖR;
Vitamin,NAD,FAD,şeker… (Koenzim)
İnorganik: Ca++,My++,2n++,Ic+ (Kofaktör)

Not: Belirli bir enzim daima belirli bir kofaktör ile çalışır ancak bir kofaktör birden fazla
enzimin yardımcı kısmını oluşturabilir

Not bileşik enzim ancak protein ve yardımcı kısmı birlikte olduğunda etkinlik gösterebilir.
Enzimin protein kısmı ve yardımcı kısmının birlikte oluşturdukları yapıya haloenzim denir
ENZİMLERİN ÇALIŞMA MEKANİZMALARI

-Enzimlerin en önemli özelliği özgül olmalarıdır. Yani her enzim belirli bir kimyasal
tepkimenin gerçekleşmesinden sorumludur.

-Enzimler etki ettikleri madde (substrat) için özelleşmişlerdir.

-Enzimler aktif merkezleri vasıtasıyla substrada bağlanabilirler.

-Aktif merkez enzimin katalitik merkezidir.

-Aktif merkez substrat üzerinden değişiklik yapar ve ürün oluşturur.

-Substratta değişiklik olduğu halde enzimde değişiklik olmaz tekrar tekrar kullanılır.

ENZİMLERİN ÇALIŞMA MEKANİZMALARI İLE İLGİLİ

Anahtar kilit modeli

-Substrat enzimin aktif yapısına anahtar kilit gibi uyum gözlenir

İndüklenmiş uyum modeli

Aktif merkez ve substratın uyum sürecinde substrat aktif merkeze girer ve zayıf bağlarla
buraya bağlanır ve bu arada enzim biçim değiştirir. Ürün oluşur. Serbest bırakılır ve enzim
eski haline gelir.
ENZİMLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ

1-Reaksiyonu başlatmaz başlamış reaksiyonları hızlandırır.Reaksiyon başlatan Aktivasyon


enerjisidir.

2-Enzimler hücre içinde sentezlenmesine rağmen hem hücre içinde hem hücre dışında
çalışabilir.

3-Her enzim belirli bir maddeyi etkiler buna enzimin özgüllüğü denir.

4- Reaksiyondan değişmeden çıktıkları için aynı tip reaksiyonlarda tekrar tekrar kullanılabilir.

5-Genellikle reaksiyonları çift yönlü olarak etkilerler yani parçalanma ve birleşme sağlarlar.

6-Enzimler tepkimenin yönünü değil dengenin oranını belirler.

7-Enzimler etkilerini maddelerin dış yüzeylerinden başlatır. Yüzey ne kadar geniş olursa
enzim etkinliği de o kadar hızlı olur.

8-Hücrede tepkime çeşidi kadar enzim çeşidi vardır.

9-Enzimler aktif ya da inaktif olmalarına göre isimlendirilir.

10-Enzimler takım haline çalışabilir. Birinin son ürünü kendisinden sonra gelen enzimin
substratı olabilir.
ENZİMLERİN ÇALIŞMASINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

1-Sıcaklık

-Sıcaklık enzimler protein yapıda olduğu için onları etkiler

-Enzimatik reaksiyonlar vücud sıcaklığında en yüksek (optimum) seviyede gerçekleşir

-Yüksek ve düşük sıcaklık enzim çalışmasını olumsuz etkiler ancak düşük sıcaklıklarda enzim
yapısı bozulmaz iken yüksek sıcaklıkta bozulur.
2-Ortam PH sı

-Enzimler etkin oldukları ph derecesine optimumph denir

-Her enzimin iyi çalıştığı bir ph aralığı olmasına rağmen genelde ph 7 de etkinlik gösterirler

3-Enzim konsantrasyonu

Ortamda yeterli miktarda substrat varsa enzim miktarı arttıkça reaksiyon hızı artar.
4-Substrat konsantrasyonu

Ortamda sabit miktarda enzim varsa substrat miktarı arttıkça reaksiyon hızı belirli bir değere
kadar artar.

5-Ortamdaki su miktarı

Enzimler sulu ortamda etkinlik gösterdiklerinde ortamdaki su miktarının %15’in Altına


düşmesi enzim etkinliğini durdurur
6-Substrat yüzeyi

-Enzimler substratlarına dış yüzeylerinden etki ederler Bu nedenle substrat yüzeyi ne

kadar geniş olursa enzim etkinliği o kadar fazla olur

7-Engelleyici (İnhibitör) Maddeler

Enzim etkinliğini yavaşlatan ya da durduran maddelerdir

a-)Kompetitif (geri dönüşümlü)

İnhibitör madde enzimin aktif merkezine bağlanır.

b-)Nonkompetitif (geri dönüşümsüz)

İnhibitör madde enzimin başka bir bölümüne bağlanır. Enzimin aktif merkezi şekil değiştirir.
8-Aktifleştirici (Aktivatör) Maddeler

Enzimlerin etkinliğini arttıran maddelere aktivatör maddeler denir.

Aktivatör inorganik ya da organik olabilir.

Örneğin midede pepsinojen i HCl aktifleştirerek pepsin e dönüştürebilir.


VİTAMİNLER

-Sindirime uğramaz. (Doğrudan kana karışabilir.)

-Hücre zarından geçebilir.

-Enerji elde etme amacıyla kullanılmaz.

-Hastalıklara karşı bağışıklık sisteminin daha dirençli olmasını sağlar.

-Doğal besin kaynaklarında bulunur ve organizmaya bu yolla alınırlar.

-Büyük bölümü enzimlerin koenzim kısmını oluşturur.

-Dengesiz alımlarda metabolizma faaliyetleri bozulur.

- Yapıları kolay bozunur.

Yağda Çözünenler Suda Çözünenler


Suda çözünmez. Suda çözünür.
-Vücutta depolanır. – Vücutta depolanmaz.
Eksikliği geç görülür. – Fazlası idrarla atılır.
-A, D, E, K vitaminleridir. – Eksiklik belirtileri daha erken görülür.
C ve B grubu vitaminlerdir.

Vitaminler Eksikliğinde Görülen Hastalıklar


A Gece körlüğü
D Raşitizm (çocuklarda) kemik şekli bozukluğu,
Osteomalazi (yetişkinlerde) kemik yumuşaması
E Üremede problem, kısırlık
K Kanın pıhtılaşmaması
C Skorbüt (diş eti iltihabı) dişlerin zamanla
dökülmesi
ATP

Canlı organizmaların yakıtıdır.

Fosforilasyon: ADP’ye bir fosfat grubunun eklenmesiyle ATP sentezlenir. Bu olaya fosforilasyon denir.

Defosforilasyon: ATP’deki yüksek enerjili bağların koparılmasına defosforilasyon denir.

Canlılar 3 farklı yöntemle ATP sentezleyebilir.

1-Substrat düzeyinde fosforilasyon (Fermantasyon ve O2 ‘li solunum)

2-Oksidatif fosforilasyon (O2 ‘li solunum, kemosentez)

3-Fotofosforilasyon (Fotosentez)
1-Substrat Düzeyinde Fosforilasyon
Fermantasyon ve oksijenli solunumun glikoliz evresinde sentezlenen ATP’ler ve oksijenli solunumun
krebs döngüsü reaksiyonlarında sentezlenen ATP’ler Substrat düzeyinde fosforilasyon ile
sentezlenir.

Not: Fermantasyon ve oksijenli solunumun glikoliz evresi tüm canlılarda ortaktır. O halde tüm canlılar
substrat düzeyinde fosforilasyon yapar diyebiliriz.

Not: Bir fosforilasyon hücre sitoplazmasında gerçekleşiyorsa ona Substrat düzeyinde fosforilasyon
denir.

Glikoliz-Hücre sitoplazması Buralarda sentezlenen ATP substrat düzeyinde


Krebs- Mitokondri matrix’i fosforilasyon İle sentezlenir.

2-Oksidatif Fosforilasyon:

Oksijenli solunumun E.T.S.(Elektron Taşıma Sistemi) evresinde( mitokondri kristasında)


sentezlenen ATP’ler oksidatif fosforilasyon ile üretilir.

Not:Kemosentez için üretilen ATP’ler oksidatif fosforilasyon ile üretilir.

Not:Oksidatif fosforilasyon ile ATP üretimi bütün canlılar için ortak değildir.

3-Fotofosforilasyon

Fotosentez esnasında üretilen ATP’ler fotofosforilasyon ile üretilir.

Not:Fotofosforilasyon ile ATP üretimi tüm canlılar için ortak değildir.

Endergonik Tepkime:Enerjinin harcandığı ya da Atp nin kullanıldığı reaksiyonlardır.

Biyosentez olayları(yağ, protein, karbonhidrat, enzim sentezi, fotosentez v.s ), aktif taşıma, kas
faaliyetleri, sinirsel iletim gibi olaylarda ATP harcanır yani endergoniktir.

Ekzergonik Tepkime:Enerjinin açığa çıktığı ya da Atp nin üretildiği reaksiyonlardır.

Fermantasyon ve oksijenli solunum gibi enerji ya da ATP’nin açığa çıktığı reaksiyonlardır.


Ekzergonik Reaksiyonlar Endergonik Reaksiyonlar
Fermantasyon(Glikoliz evresi) Protein, yağ, karbonhidrat enzim sentezi
Oksijenli solunum(Glikoliz, krebs, E.T.S evreleri) Fermantasyon ve oksijenli solunumun glikoliz
Fotosentezin aydınlık evresi evresi
Aktif taşıma
Sinirsel iletim
Kas kasılması
Fotosentezin karanlık evresi

NOT: ATP molekülünün oluşma reaksiyonu endergonik , ATP molekülünün parçalanma reaksiyonu
ekzergonik bir reaksiyondur.
NOT:Fermantasyon ve oksijenli solunumun glikoliz evresi ile fotosentez olayı hem endergonik hem
de ekzergoniktir.

- –

-
-

You might also like