Professional Documents
Culture Documents
9.sinif Temel Bi̇leşenler Son Halleri̇ PDF
9.sinif Temel Bi̇leşenler Son Halleri̇ PDF
Mineral Yağ
Asit Karbonhidrat
Baz Vitamin
Tuz ATP
Enzimler
-Yapıcı-onarıcı ve düzenleyicidirler.
-Enerji elde etmek amaçlı kullanılmazlar. (Hücrede)
Mineraller
-Sitoplazmadaki aktivite-Birçok enzim aktivasyonu-Osmotik basınç
SU
-Canlı vücudunun büyük bir kısmını oluşturur.
-Miktarı her canlıda farklıdır.
Suyun Önemi
-Kimyasal tepkimelerde rol alan önemli bir çözücüdür.
-Besinlerin sindirimi su yardımıyla olur.
-Maddelerin vücuttan taşınmasında taşıyıcı ortam olarak görevlidir.
-Metabolizma sonucu oluşan birçok zararlı artığın seyreltilmesi ve atılmasında görev alır.
-Terleme yoluyla vücut ısısının düzenlenmesinde etkilidir.
SU
Not: Suyun 4 özelliği yeryüzünü canlıların yaşaması için uygun bir ortam haline getirir.
1-Koheziv davranış
2-Sıcaklığı kararlı tutabilme yeteneği
3-Donduğunda genleşme
Kohezyon
Hidrojen bağları su moleküllerini bir arada tutar. Buna kohezyon(Su moleküllerinin
Adhezyon
Su moleküllerinin başka moleküllere tutunması.
NOT: Bitkilerde suyun kökten yapraklara kadar yerçekimine zıt yönde taşınmasında
kohezyon+ adhezyon etkilidir.
Yüzey Gerilimi
köklerine kadar iletilir. Bu olayda adhezyon da rol oynar, iki bileşiğin birbirine tutunmasıdır.
Suyun kanal duvarlarına tutunması yerçekimine galip gelir.
Su, dünya üzerindeki sıcaklıkları belirli sınırlar içinde tutar.
Su sıcak havadaki ısıyı soğurur ve kendi içinde depolanmış ısıyı daha soğuk olan havaya verir.
Bu özelliği sayesinde su, hava sıcaklıklarını kararlı hale getirir.
Büyük miktarlarda ısıyı soğurabilmesi ya da serbest bırakabilmesi nedeniyle su çok etkin bir
ısı bankası gibi davranır. Ancak bu davranış sırasında kendi sıcaklığı çok az değişir.
Suyun bu özelliğini anlayabilmek için önce ısı ve sıcaklık konusuna değinmemiz gerekir.
Isı: Belirli bir maddenin hareketinden kaynaklı kinetik enerjisinin toplam miktarıdır.
Büyük su kütleleri yaz mevsimi sırasında ve gün içinde güneşten büyük miktarda ısı soğurarak
depolar; ancak suyun sıcaklığı sadece birkaç derece artar. Gece olunca ve kış mevsiminde ise
suyun yavaş yavaş soğuması havayı ısıtır. Kıyıdaki bölgelerin karasal bölgelere oranla daha
ılıman olmalarının nedeni budur. Suyun yüksek özgül ısısı okyanusların sıcaklıklarını da kararlı
tutma eğilimindedir.
Su sahip olduğu yüksek özgül ısısı sayesinde karalar ve sulardaki sıcaklık dalgalanmalarını
canlıların yaşamasına izin verecek sınırlar içinde tutar. Organizmaların kendisi de temel
olarak sudan yapılmış olduklarından kendi sıcaklıklarındaki değişikliklere daha fazla direnç
gösterirler.
Suyun buharlaşma ısısı yüksektir.
1 gram sıvının sıvıdan gaza geçmesi için soğurması gereken ısı miktarıdır.
Suyun buharlaşma ısısı: 580 cal
Alkolün buharlaşma ısısı: 240 cal
gerçekleşme nedeni en fazla kinetik enerjiye sahip en sıcak moleküllerin gaz haline geçmeye
en yatkın moleküller olmalarıdır. Bir okulda en hızlı koşan 100 koşucu başka okula geçerse
geriye kalan öğrencilerin ortalama hızı azalır.
-Buharlaşmaya bağlı suyun soğuması göl ve havuzların sıcaklığını kararlı tutmada rol
oynamasının yanı sıra karasal organizmaların aşırı ısınmasını önleyen bir mekanizma olarak iş
görür.
-Bitki yapraklarındaki su buharlaşarak sıcak havalarda bitkinin zarar görmesini engeller.
-Terlediğimizde vücut ısımız düşer ve aşırı ısınma önlenir.
Su +4⁰C’de en yoğundur.
Diğer Moleküller: Hacim artar, yoğunluk azalır
0 4 10
En önemli faydası donan su molekülleri su yüzeyine çıkar böylelikle kışın gölün içi ve dışı
arasında bir izolasyon oluşur ve bu durum canlıları soğuktan korur.
Su iyi bir çözücüdür.
Su çeşitli maddeleri çözebilen bir çözücüdür.
NOT: Suyun bütün bu önemli özellikleri suyun polar bir molekül olmasından kaynaklı
yapısında bulunan hidrojen bağlarıdır.
MİNERALLER
İnsan vücudunda belli başlı Ca, Fe, P, Mg, Na, K, I, F gibi mineraller bulunur. 70 kg’lık bir
insanda ortalama 3 kg mineral bulunur. Suda çözünmüş olarak veya yiyeceklerle vücudumuza
alınırlar.
-Minerallerin görevleri kendilerine özgüdür. Bir mineralin eksikliği bir başka mineral ile
giderilemez.
-Vücuda fazla alınmasının zararları vardır. (Mesela zehirlenme)
-İnsan vücudunda en fazla bulunan mineral kalsiyumdur.
Hücre içi ve dışı sıvıların oranını ve dengesini (osmatik basınç) düzenler. (Na, K ve Cl)
Kanın osmatik basıncını ayarlar. (Na ve Cl) ( Mineraller azaldığında hücreler arası sıvının ve
kanın su oranı azalır ve kan dolaşımı yavaşlayarak hücrelerin çalışma düzeni ve dengesi
bozulur.)
Bazı enzimlerin yapısına katılırlar. (Ca, Mg, Zn, K, Na, Cu, Fe gibi )
BAZLAR
-Suda çözündüğünde hidroksit iyonu (OH-) veren bileşiklerdir.
-Tatları acıdır.
-Elde kayganlık duygusu uyandırır. (Sabunun kayganlığı)
-Kırmızı turnusol kağıdını maviye çevirir.
pH aralığı 7-14’dür.
-Ba(OH)2, KOH, Ca(OH)2, NaOH gibi bazlar solunum ve fermantasyon deneylerinde CO2 tutucu
özelliklerinden dolayı ayıraç olarak kullanılır. Bunlar aynı zamanda nem tutucu olarak da
kullanılır.
-Bir çözeltinin ne kadar asidik ya da bazik olduğunu içeriğindeki serbest H + iyon derişimi
belirler. Bir çözeltinin H+ iyon derişimi pH değeri ile ifade edilir. pH’ı 7 olan bir çözelti nötr
olup H+ ve OH- iyonlarının yoğunluğu birbirine eşittir. pH’ı 7’den küçük olan çözelti asidik,
pH’ı 7’den büyük olan çözelti baziktir.
Asitlik arttıkça hidrojen iyonu, bazlık arttıkça hidroksit iyonu çözeltide artar. Her pH birimi
H+ konsantrasyonundaki on misli farkı temsil eder. Örneğin pH'sı 2 olan normal mide asidi
pH'sı 4 olan aynı miktardaki portakal suyundan 100 misli daha asidiktir.
- pH değerlerindeki küçük değişiklikler bile canlılar için oldukça tehlikelidir. İnsan kanının pH
değeri ortalama 7.4 civarındadır. Kanın pH’sı 7’ ye düşer ya da 7.8’e yükselirse canlı birkaç
dakika içerisinde yaşamını yitirir.
*Kanın pH'sı 7,4’ün üzerine çıkarsa;
Karbonik asit (H2CO3) → H+ + HCO3- reaksiyonu gerçekleşir ve H+ iyonu arttığı için kanın pH’sı
düşer.
* Kanın pH'sı 7,4’ün altına düşerse;
H+ + HCO3- → H2CO3 reaksiyonu gerçekleşir ve H+ iyonu azalacağı için kanın pH’sı yükselir.
-İnsanda depresyon, sinirsel ağrılar, diş çürümesi, kalp krizi, saç dökülmesi, konsantrasyon
eksikliği, kronik yorgunluk, gibi metabolik rahatsızlıkların nedenlerinden birisi de asit-baz
dengesinin bozulmasıdır.
-Toprağın asidik ya da bazik özellik göstermesi de bitkileri etkiler. Çam ağacı asidik toprakta,
akasya ağacı ise bazik toprakta daha iyi yetişir. Hatta ortanca bitkisi topraktaki “pH”
değerine göre renklenir. Toprak ne kadar kireçliyse pembe-beyaz; bunun tam zıttı, ne kadar
asitliyse o kadar mavi-mor olur.
C. TUZ
Asitlerle bazların tepkimeye girmesi sonucu oluşur. Yan ürün olarak su oluşur. Asitlerle bazlar
karşılaştığında asidin H+ iyonu ile bazın OH- iyonu birleşir. Bir molekül su açığa çıkar, diğer
iyonların birleşmesi ile tuz oluşur.
-Sofra tuzunun içeriğinde yer alan sodyum ve klorun en önemli görevi vücut sıvılarının
osmotik basıncını düzenlemektir. Tuzların fazla miktarda tüketilmesi, kalp ve böbrek
rahatsızlıklarına ayrıca kan basıncının yükselmesine neden olabilir.
ORGANİK BİLEŞENLER
Karbonhidratlar
1-Monosakkaritler
2-Disakkaritler
İki monosakkarit aralarında glikozit bağ kurarak ve bir su molekülü açığa çıkararak
oluşturdukları karbonhidratlardır.
Bu sentez sırasında birleşen molekül sayısının bir eksiği kadar (n-1) su ve bağ oluşur.
NOT: Proteinlerin, yağların ve nükleik asitlerin de bu şekilde yapı birimlerinin bir araya
gelerek protein yağ ya da nükleil asitleri oluşturması da aynı olaydır
Not: İnsanda şekerin taşınma formu glikozdur. Bitkilerde şekerin taşınma formu sükrozdur.
Not: Sükroz bitki hücre zarından laktoz ise bakterilerin zarından kotransport (İkincil aktif
taşıma) yolla geçebilirler.
Not: Laktoz intoleransı: Çoğu insanda çocukluktaki laktoz enzimi üretimi erişkinlikte durur,
laktoz sindirilemez. Sindirilemeyen laktoz kalın bağırsaktaki bakteriler tarafından metabolize
edilir, gaz oluşur. İshal ve şiddetli karın ağrısı meydana gelir.
3- Polisakkaritler
Çok sayıda molekül (n) aralarında glikozit bağ kurarak (n-1 tane) ve (n-1 tane) molekül su
açığa çıkararak oluşturdukları şekerdir.
Polisakkaritlerin temel yapı birimi genelde glikozdur.
Polisakkarit
Not: Polisakkaritler oluşurken glikozların bağlanma biçimi ( Glikozit bağlar tek tip değildir.
Alfa ve Beta glikozit bağlar oluşabilir. ) birbirinden farklıdır.
Nişasta
Amilopektin: Alfa glikozit bağ ile bağlı glikoz zincirlerine beta 1-6 glikozit bağları ile bağlanan
yeni zincirlerden oluşur. Suda çok az çözünür. Dallı bir yapısı vardır.
Not: Besinlerdeki nişasta varlığı lügol (nişastaya damlatılınca mor renk) ve iyot (nişastaya
damlatılınca mavi renk) çözeltisiyle anlaşılır.
Not: İnsanlar pankreaslarında glikozit bağları parçalayabilen alfa amilaz enzimi salgılar. Biz
bu sayede nişastayı sindirebiliriz.
Glikojen
Selüloz
Bitkiseldir.
n sayıda glikozdan oluşmuş.
Dünyada en çok bulunan polisakkarit.
Beta glikozit bağ bulundurur. İnsanlar ancak alfa glikozit bağları parçalayabilen enzim
ürettiklerinden bu bağı parçalayacak enzimleri yoktur. Bu sebeple selülozu sindiremeyiz.
Beyaz mercan balığı ve bazı salyangozlar hariç hayvanlar selüloz sindiren enzim, üretemezler.
Bitki ve alg hücrelerinin çeper yapısına katılır.
Selüloz sindirilmese bile hayvan bağırsağından geçerken mukus salgılayan hücreleri uyararak
mukus salgısını arttırır. Bu da dışkılamayı kolaylaştırır.
Otçul canlılar sindirim sisteminde selüloz sindirimi sağlayan enzim üreten mikroorganizmalar
bulunur. Bu yüzden otçul canlıların sindirim sisteminde selüloz sindirimi vardır. Ancak bu
enzimi kendileri üretmez.
Kitin
Hayvansaldır.
Suda çözünmez.
Saf kitin glikoz ve N tuzlarından oluşur. Yani N-asetilglikozamin türevidir.
Böcek ve pek çok kabuklunun dış iskeletini oluşturur.
Yapısında N bulunur.
Mantarların hücre çeperini oluşturur.
Saf kitin yumuşaktır ve esnektir. Eklem bacaklı ve kabuklularda kalsiyum karbonatla
birleşerek sertleşir.
Ameliyat ipliği yapımında kullanılır.
NOT: n tane fruktozdan oluşmuş polimerlerde vardır. Buğdayın yapısındaki fruktan buna
örnektir.
NOT: Nişasta, glikojen ve selüloz glikoz polimeriyken; kitin N-asetilglikozamin polimeridir.
NOT: Bütün polisakkaritler glikozdan oluşmuştur ifadesi ya da glikoz polimeridir ifadesi
yanlıştır.
LİPİTLER
bulunabilir
• Yağlar ; karbonhidrat ve proteinlere göre daha çok hidrojen atomu içerir. Bu yüzden
• Nötral yağlar deri altında birikerek ısı izolasyonu sağlar. Isı kaybını önler (balina,kutupayisi)
Göçmen kuşlar kendilerine daha hafif bir uçma ağırlığı sağlayacağı için yağ depolar . Böylece uçmaları
Bu nedenle ;
1. Göçmen kuşlar
NOT:Yağ asitleri birbirinden farkli olabilir 1 nötral yağın yapısında en az 2 çeşit en fazla 4 çeşit
molekül
bulunur.
NOT : Gliserol karbonhidrat türevli bir alkoldür.
NOT: Polimer nedir?
Polimerler monomerlerin bir araya gelmesiyle oluşur . Monomerler birbirlerine benzer
moleküllerdir
Oysa ki yağların yapısında bulunan Yağasidi ve gliserol molekülleri birbirinden yapısal olarak da
farklı
moleküllerdir. Gliserol karbonhidrat türevi bir alkoldür
Dolayısıyla yağlar polimer değildir!!!!!
Nötral yağlar;
Karbon atomları arasında tekli bağ bulunur Karbon atomları arasında tekli ve ikili bağ
bulunur.
C atomlarının hepsi hidrojenle doldurulmuştur C atomlarının tamamı hidrojenle doyurulmamış
NOT: Doymuş yağ asitleri daha çok hayvansal yağlarda Doymamış yağ asitleri daha çok bitkisel
yağlarda bulunur.
NOT: Nötral yağlar, zardan geçemeyecek kadar büyüktürler ancak polimer değildirler. Bu durumda
yağ asitleri ve gliserol yapı birimi olmasına rağmen monomer değildir.
Not: Bitkisel yağların karbon atomları arasındaki çift bağdan bir tanesi kopartılarak margarin elde
• Hücre zarının yapısına katılır proteinler ile beraber hücre zarını olustururlar.
2 yağ asidi
1 fosfat
1 gliserol
Steroidler
• Kolesterol, D vitamini , safra tuzları, erkek ve dişi eşey hormonlari, bobrek ustu bezinin
• NOT: Kolesterol önemli bir steroid olup hem hücre zarının yapısına katılan hemde diğer
steroidlerin öncülüdür.
• Kolesterol yüksek sıcaklıkta zarın akışkanlığını azaltır düşük sıcaklıkta ise zarın karşılaşmasını
önler.
1.5 Peptidleşme
METABOLİZMA VE ENZİMLER
METABOLİZMA
ANABOLİZMA KATABOLİZMA
Canlılar aynı zaman içine hem özümleme hem yadımlama olayları gerçekleştirebilir.
Önemli : Bir hayvanın birim zamanda kullandığı enerji onun metabolik hızını ifade eder.
Bir farenin her gramı bir filin her gramından (20 kat) daha fazla enerji tüketmekte.
BAZAL METABOLİZMA
Bir canlının tam dinlenme durumunda boş mide ile uygun çevre sıcaklığında sadece canlılık
faaliyetlerini sürdürebilmesi için harcadığı enerjiye bazal metabolizma denir.
Canlılardaki reaksiyonların gerçekleşmesi için çok yüksek düzeyde enerji gereklidir bu canlılar
için ölümcüldür. Bu sebeple katalizör kullanılarak reaksiyonların daha düşük aktivasyon
enerjisiyle gerçekleşmesi sağlanır.
Canlı hücrelerde
-Reaksiyonları hızlandıran
-Reaksiyonlardan değişmeden çıkan ve aynı tip reaksiyonlar için tekrar tekrar kullanılan
Kofaktör(Yardımcı kısım )
-Aktifleştirici kısımdır
-Asıl işi yapar
-Proteinlere göre küçüktür
- kofaktör ; organik veya inorganik
maddelerden meydana gelebilir;
Organik olduğunda koenzim de denir. ÖR;
Vitamin,NAD,FAD,şeker… (Koenzim)
İnorganik: Ca++,My++,2n++,Ic+ (Kofaktör)
Not: Belirli bir enzim daima belirli bir kofaktör ile çalışır ancak bir kofaktör birden fazla
enzimin yardımcı kısmını oluşturabilir
Not bileşik enzim ancak protein ve yardımcı kısmı birlikte olduğunda etkinlik gösterebilir.
Enzimin protein kısmı ve yardımcı kısmının birlikte oluşturdukları yapıya haloenzim denir
ENZİMLERİN ÇALIŞMA MEKANİZMALARI
-Enzimlerin en önemli özelliği özgül olmalarıdır. Yani her enzim belirli bir kimyasal
tepkimenin gerçekleşmesinden sorumludur.
-Substratta değişiklik olduğu halde enzimde değişiklik olmaz tekrar tekrar kullanılır.
Aktif merkez ve substratın uyum sürecinde substrat aktif merkeze girer ve zayıf bağlarla
buraya bağlanır ve bu arada enzim biçim değiştirir. Ürün oluşur. Serbest bırakılır ve enzim
eski haline gelir.
ENZİMLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
2-Enzimler hücre içinde sentezlenmesine rağmen hem hücre içinde hem hücre dışında
çalışabilir.
3-Her enzim belirli bir maddeyi etkiler buna enzimin özgüllüğü denir.
4- Reaksiyondan değişmeden çıktıkları için aynı tip reaksiyonlarda tekrar tekrar kullanılabilir.
5-Genellikle reaksiyonları çift yönlü olarak etkilerler yani parçalanma ve birleşme sağlarlar.
7-Enzimler etkilerini maddelerin dış yüzeylerinden başlatır. Yüzey ne kadar geniş olursa
enzim etkinliği de o kadar hızlı olur.
10-Enzimler takım haline çalışabilir. Birinin son ürünü kendisinden sonra gelen enzimin
substratı olabilir.
ENZİMLERİN ÇALIŞMASINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
1-Sıcaklık
-Yüksek ve düşük sıcaklık enzim çalışmasını olumsuz etkiler ancak düşük sıcaklıklarda enzim
yapısı bozulmaz iken yüksek sıcaklıkta bozulur.
2-Ortam PH sı
-Her enzimin iyi çalıştığı bir ph aralığı olmasına rağmen genelde ph 7 de etkinlik gösterirler
3-Enzim konsantrasyonu
Ortamda yeterli miktarda substrat varsa enzim miktarı arttıkça reaksiyon hızı artar.
4-Substrat konsantrasyonu
Ortamda sabit miktarda enzim varsa substrat miktarı arttıkça reaksiyon hızı belirli bir değere
kadar artar.
5-Ortamdaki su miktarı
İnhibitör madde enzimin başka bir bölümüne bağlanır. Enzimin aktif merkezi şekil değiştirir.
8-Aktifleştirici (Aktivatör) Maddeler
Fosforilasyon: ADP’ye bir fosfat grubunun eklenmesiyle ATP sentezlenir. Bu olaya fosforilasyon denir.
3-Fotofosforilasyon (Fotosentez)
1-Substrat Düzeyinde Fosforilasyon
Fermantasyon ve oksijenli solunumun glikoliz evresinde sentezlenen ATP’ler ve oksijenli solunumun
krebs döngüsü reaksiyonlarında sentezlenen ATP’ler Substrat düzeyinde fosforilasyon ile
sentezlenir.
Not: Fermantasyon ve oksijenli solunumun glikoliz evresi tüm canlılarda ortaktır. O halde tüm canlılar
substrat düzeyinde fosforilasyon yapar diyebiliriz.
Not: Bir fosforilasyon hücre sitoplazmasında gerçekleşiyorsa ona Substrat düzeyinde fosforilasyon
denir.
2-Oksidatif Fosforilasyon:
Not:Oksidatif fosforilasyon ile ATP üretimi bütün canlılar için ortak değildir.
3-Fotofosforilasyon
Biyosentez olayları(yağ, protein, karbonhidrat, enzim sentezi, fotosentez v.s ), aktif taşıma, kas
faaliyetleri, sinirsel iletim gibi olaylarda ATP harcanır yani endergoniktir.
NOT: ATP molekülünün oluşma reaksiyonu endergonik , ATP molekülünün parçalanma reaksiyonu
ekzergonik bir reaksiyondur.
NOT:Fermantasyon ve oksijenli solunumun glikoliz evresi ile fotosentez olayı hem endergonik hem
de ekzergoniktir.
- –
-
-