You are on page 1of 14

I.

ÜNİTE

Kavramlar
Arkeoloji: Geçmişte yaşamış veya kökleri geçmişten günümüze uzanmış canlılar, kültürler ve uygarlıklara ait her türlü
fosil, alet, malzeme, yapı, yazı ve kurgusal maddi kalıntılar ile sosyal norm ve manevi kültür varlıklarını inceleyen bilim dalıdır.
Artık Yıl: 366 gün olarak hesaplanan yıllardır.
Çağ: Siyasi, sosyal, ekonomik açıdan belirgin özellikler taşıyan, insan yaşamında önemli özellikler taşıyan önemli bir
olayla başlayıp yine önemli bir olayla sona eren zaman dilimine çağ denir. Çağlar, tarih öncesi ve tarihi devirler şeklinde ikiye
ayrılır. Tarih yazıyla başlar.
Kaynak: Tarih yazımında yararlanabileceğimiz her tür malzeme kaynaktır.
Kronoloji: Zamanı bölümlere ayıran ve olayları meydana geliş zamanına göre sıralayan bilim dalı.
Milat: Milat kelimesi doğum, doğum vakti demektir. Hz. İsa’nın doğumu için kullanılan bir tabirdir.
Milli Kültür: Bir millete kimlik kazandıran, diğer milletlerle arasındaki farkı belirlemeye yarayan, tarih boyunca meydana
getirilen o millete ait maddî ve manevî değerlerin uyumlu bir bütünüdür. Millî kültür bir toplumu millet yapar.
Yüzyıl: Yüz yıllık süre, asır demektir.
Zaman: Soyut bir kavram olan zaman, yaşanan andır. Bir olayın içinde geçtiği, geçeceği ve geçmekte olduğu süredir.

Tarih ne demektir?
Geçmişte yaşayan insan topluluklarının faaliyetlerini yer ve zaman göstererek, sebep sonuç ilişkisi içinde nesnel (taraf-
sız) bir biçimde inceleyen bilim dalıdır.

Tarihin Konusu nedir?


Tarihin konusu insandır. Toplum ve insanların zaman içinde geçirdikleri aşamalar, savaşlar, göçler, üretim ve tüketim
faaliyetleri, devletlerin kurulup yıkılması, bilim, sanat ve teknolojideki gelişmeler tarihin konusunu oluşturur.
Tarih insan faaliyetlerini incelemekte ancak, kuraklık, hastalık, deprem, volkanik faaliyetler, su baskınları, toprak
kayması gibi olaylar tarihin akışını değiştirebilir.
Milyonlarca yıllık tarihi tek elden araştıramayacağımız için çalışma yaparken konumuzu sınırlandırmamız ve belli bir
alanı çalışmamız gerekmektedir.

Olay: İnsanları ilgilendiren sosyal, ekonomik, kültürel, dinî vb. gelişmelere olay denir. Olayın başlangıç ve bitiş tarihi
bellidir. İstanbul’un fethi veya geçen hafta Ankara’ya kar yağması birer olaydır.
Olgu: Doğruluğu ispatlanmış, gerçekliği herkes tarafından kabul edilen gelişmelere olgu denir. Olgu genellik ve süreklilik
arz eder. Kısa bir sürede olup sonlanmaz. Yağmurun yağması, Türkiye’nin Türkleşmesi.

Tarih Biliminin Kaynakları:


Kaynak: Tarihî bir olayı doğru anlamaya yarayan her türlü malzemedir. Kaynak malzeme; birinci elden kaynaklar ve
ikinci elden kaynaklar olmak üzere iki gruba ayrılır.
a. Birinci Elden Kaynak: Olayı doğrudan doğruya yaşayan, gören veya olayla çağdaş yazarların verdikleri bilgi ve eser-
lere denir. Hatıra, seyahatname, para, kitabe, arkeolojik malzeme, sanat eserleri vb.
b. İkinci Elden Kaynak: Birinci elden kaynaklardan yararlanarak yazılan eserlerdir.

Kaynaklar verdiği bilginin cinsine göre şöyle sınıflandırılır.


a. Sözlü Kaynaklar: Yazıya aktarılmamış hikâye, destan, efsane, şiir, mitos, atasözleri ve menkıbelerdir.
b. Yazılı Kaynaklar: Kitabe, Şecere, yıllık, takvim, kanunname, biyografi, otobiyografi, hatıra, mektup, seyahatname,
vakayiname, ferman, berat, emir, antlaşma, para, tuğra, arma, mühür, divan tutanakları, siciller, yasalar, tapu kayıtları, noterlik
belgeleri, gazete ve dergiler.

1
c. Yazısız Kaynaklar (Tarihi Kalıntılar): Üzerinde yazı bulunmayan her tür eser ve eşyalardır. Arkeolojik kalıntılar,
bina, silah, giysi, ev eşyası, üretim araçları vs.
d. Çizili, Sesli ve Görüntülü Kaynaklar: Resim, minyatür, heykel, harita, filmler, ses kayıtlarıdır. Bunların bir kısmına
ekleme ve çıkarma yapılabileceği için yüzde yüz güvenilir değildir.
Not: Fen bilimciler olayları açıklamak için deney ve gözlem yaparlar. Ancak, tarihçi deney ve gözlem yapamaz. Tarihçiler
kaynakları incelemek suretiyle geçmişi aydınlatmaya çalışır.
Fen bilimiyle uğraşanlar yaptığı deneyden hareketle genelleme yapabilir. Her tarihî olay genellenemez.

TARİHE YARDIMCI BİLİMLER


Antropoloji İnsan ırklarını, fizikî açıdan inceleyerek sınıflandırır.
Arkeoloji Kazı bilimidir. Yeraltındaki kalıntıları ortaya çıkarır. Buluntular yazının bulunmadığı dönem için
çok önemlidir.
Coğrafya Olayın meydana gelmesinde coğrafyanın etkisi büyüktür. Bu sebeple olayın geçtiği yerin özellik-
lerini bilmek durumundayız.
Diplomatik Devletlerarası antlaşma, ferman, berat ve vesikaları inceler.
Epigrafya Anıtlar üzerindeki yazı ve kitabeleri inceler.
Etnoğrafya Toplumların kültürlerini (yaşayış, gelenek, görenek, örf ve adetleri) inceleyen bilim dalıdır.

Felsefe İnsana doğru düşünmeyi, veriler arasında bağ kurmayı, olaylara farklı açılardan bakmayı öğretir.

Filoloji Yaşayan ve ölü dillerle bu dillerin özelliklerini inceler. Sümerce, Hititçe, Urartuca, Asurca ölü
dillere örnektir.
Heraldik Armalar bilimi.
Hidronomi Deniz, nehir, göl gibi su adlarıyla uğraşan bilim dalına denir.
İktisat Olayların meydana gelmesinde ekonominin rolü büyüktür. Bu olayların gelişimi iktisadın konu-
sudur.
Jeoloji Maden bilimi.
Kimya Karbon 14 metodu ile tarihî buluntuların yaşlarını tespit eder.
Kronoloji Tarihi olayların zamanının belirlenmesi ve sıralanmasında yardımcı olur
Meskukat, para bilimidir. Para sayesinde ilgili ülkenin adı, yönetim şekli, dinî inancı, yetiştirdiği
bitkiler, kutsal saydığı canlılar hakkında fikir sahibi olabiliriz. Paranın altın, gümüş, bakır, alü-
Nümizmatik
minyum veya nikel olması ülke ekonomisi hakkında bilgi sunar.
Onomastik Yer adlarını inceleyen bilim dalıdır.
Paleoğrafya Eski yazıları okuma bilimidir. Yazıların geçirdiği evrelerle, tür ve şekillerini inceler.
Psikoloji Ruh bilimi. İnsan davranışlarını ve zihinsel süreçleri inceleyen bilim dalıdır.
Sanat Tarihi Geçmişten kalan eserleri inceler. (Mimari, resim vb.)
Sosyoloji Toplum bilimi. Toplumsal olayları inceler. Toplumun oluşturduğu kurum ve kuruluşların insan
ve toplum yaşamına etkileri üzerinde durur.
Toponomi Yer adlarını kaynak ve kökbilgisi bakımından inceleyen bilim dalı.

Neden tarih Öğreniyoruz?


Tarih Öğrenmenin Yararları:
a. Tarih öncelikle kendimizi tanımamızı sağlar. Kendisi ve mensup olduğu milleti tanımayan hafızasını kaybetmiş gibidir.
Tarih sayesinde kimliğimizi, kültürel özelliklerimizi öğreniriz.
b. Geçmişteki olaylardan ders alırız. Aynı hatayı tekrarlamaktan kurtulur, geleceğe güvenle bakarız.
c. Tarih, birbirinden uzak kalmış millet fertlerinin birbirlerini unutmalarını önler.
2
d. Tarih, dedeyle torun arasında kültürün devamlılığını sağlar.
e. İnsana vatan ve millet sevgisini öğretir, millî birlik ve beraberlik anlayışının kuvvetlenmesini sağlar. İnsan iyi ve kötüyü
öğrenir.
f. İnsanlığın ortak belleği olan bilim, sanat, edebiyat, devlet yönetimi konusundaki gelişmeleri yani bilgi birikimini öğrenir;
yeni bilgi ve buluşları ortaya çıkarır.
Tarihe Nereden Bakmalıyız?
Kölelik: Başka birine ait olan ve mal gibi alınan satılandır. İnsanlar avcı toplayıcı durumundayken kölelik yoktu. Tarım
toplumunun ortaya çıkması diğer bir ifadeyle yerleşik hayata geçişle insan gücüne olan ihtiyaç arttı. İnsanlar farklı yöntemlerle
köleleştiriliyordu. Başlıcaları;
a. Savaşlarda esir edilerek.
b. Borcunu ödeyemediği için
c. İşlediği suç sebebiyle cezalandırmak için.
d. Köle anne ve babadan dünyaya gelmesi suretiyle.
Günümüz dünyasında kölelik kabul edilemez bir durumdur. Ancak, kölelik eski Yunan ve Roma’da yasal bir durumdu.
Meşhur düşünür Aristo da köleliği savunmakta bazı insanların ruh yüceliğine efendisi sayesinde ulaşabileceğini iddia etmek-
teydi.
Roma hukukuna göre efendi kölesi üzerinde her tür hakka sahipti.
1776 Amerikan Bağımsızlık bildirgesi, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi sonrasında kölelik insan haklarına
aykırı olarak nitelendirilmeye başlandı. Köle ticaretini yasaklayan ilk ülke (1792) Danimarka oldu. Birleşmiş Milletler 10 Aralık
1948’de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni kabul etti.
Not: Ders kitabı sayfa 19’daki Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ile ilgili kısmı fikir edinmek için okuyunuz.

ZAMAN VE İNSAN
Zaman: Soyut bir kavram olan zaman, yaşanan andır. Bir olayın içinde geçtiği, geçeceği ve geçmekte olduğu süredir.
Takvim: Zamanı yıllara, aylara, haftalara ve günlere ayırma yöntemidir. Dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesi ile
geçen zamana gün; Ay’ın dünya etrafında bir tur yapması için geçen zamana ay; Dünyanın güneş etrafında bir tur atması için
geçen zamana ise yıl denir.
Takvimin başlangıcı olarak her millet farklı bir olayı benimsemiştir. İbraniler M.Ö 3761 yaradılış yılını; Yunanlılar M.Ö
776 ilk olimpiyatı; Romalılar, M.Ö 753 Roma şehrinin kuruluşunu; Hristiyanlar Hz. İsa’nın doğum gününü, Müslümanlar ise
Hz. Muhammad (S.A.V) 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicretini başlangıç olarak kabul etmişlerdir.
Tarihte ilk takvimi Sümerler kullandı. Sümerlerde sene 360 gündü. Aylar 30’ar günlüktü. Mısırlılarda sene 365 gündü.
Güneş yılı esasına dayanıyordu. Bu takvimde Roma İmparatoru Julius Sezar zamanında bazı düzeltmeler yapıldı. 1582’de ise
Papa XIII. Gregorius tarafından yeniden düzenlendi. Günlük 12 dakikalık farklardan dolayı 10 gün ileri giden takvim kanunla
geri alındı.

TÜRKLERİN KULLANDIĞI TAKVİMLER


İslamiyeti kabulden önce Türkler kullandı. Ay yılı hesabına göre idi. Gök-
türkler zamanında Güneş Yılı esasına göre düzenlendi. Bir yıl 365 gün 5 sa-
atti. Yıllar hayvan adıyla anılıyordu. 12 yıl sonra tekrar aynı hayvan ismine
12 Hayvanlı geliniyordu. Aylar ise sayılarla belirtimiş. Göktürk, Uygur, Çin ve Tibetli-
lerce kullanıldı. (Yılların isimleri; sıçan-fare, öküz, pars, tavşan, ejderha, yı-
Türk Takvimi
lan, at, koyun, maymun, tavuk, köpek, domuz)
Başlangıcı Hz. Muhammed (S.A.V)’in Mekke’den Medine’ye hicret ettiği
622 yılıdır. Kamerî Takvim de denir. Sene 354 gündür. Ayın dünya etra-
fında attığı 12 tur bir yıl kabul edilmekte. Miladi Takvimden 11 gün kısadır.
Hicrî Takvim İslam dünyasında ilk kez Hz. Ömer zamanında kullanıldı. İslâm dünyası kut-
sal günleri bu takvime göre düzenlemekte. Bu sebeple dinî günler her yıl 11
gün öne gelir.
Bu takvim, adını Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın diğer adı olan Celâled-
din’den almıştır. Başlangıç tarihi 1079 yılıdır. Güneş yılı esasına göre düzen-
Celali Takvim
lenmiştir. Sene 365 gün 6 saattir. Büyük Selçuklularla, Babürlüler tarafından
kullanılmıştır.

3
Osmanlı devletinde 1677 tarihinde kullanılmaya başlandı. Güneş yılı esasına
dayanıyordu. Ancak, başlangıcı yine hicret idi. Hicri Takvimin mali işlerde
aksamaya sebep olması üzerine tercih edildi. 1839’da bütün resmî işlerde
Rumî Takvim kullanılmaya başlandı. 1839 tarihinde 1255 Hicri yılı yaşanıyordu. İki takvim
arasındaki fark 584 yıldır. Rumî’yi Miladî’ye çevirirken 584 ekleriz. Mi-
ladî’yi Rumî’ye çevirirken ise 584 çıkarırız.
1926’da Miladî takvime geçildi. Ancak, 1 Mart tarihi 1982’ye kadar mali yıl-
başı kabul edildi. Mali yılbaşı 1982’de ocak ayına alındı.
Milat doğum demektir. Hz. İsa’nın doğumunu sıfır kabul etmiştir. Sene 365
gün 5 saat 48 dakikadır. Hz. İsa’nın doğumundan öncesi için M.Ö, doğumun-
dan sonra için ise M.S tabirlerini kullanırız. Ülkemizde 1926’da kullanılmaya
Miladî başlandı.
Takvim Bu takvimin temeli Sümerlere aittir. Mısırlılar ardından ise Romalılar tara-
fından geliştirilmiştir.

4
Yazının Bulunması:
Yazı, M.Ö 3200’de Sümerlerden tarafından bulundu. Sümerler çivi yazısını kullanıyordu. Yazının bulunmasından önceki
döneme Tarih Öncesi Çağlar, M.Ö 3200’den günümüze kadar devam eden döneme ise Tarih Çağları denilmektedir.
Miladi Takvimde Hz. İsa’nın doğumu (Milat) sıfır kabul edilmektedir. Hz. İsa’nın doğumundan önceki bir tarihi olayı ifade
etmek için mutlaka Milattan Önce (MÖ) denilmesi gerekmektedir.

Kaçıncı Yüzyıla Ait?


Tek ve çift rakamlı yıllar I. Yüzyılı ifade etmektedir. 3, 5, 7, 8, 9 veya 45, 59, 80, 96 yılları gibi.
Üç ve dört basamaklı yıllarda ise son iki rakam silinerek kalan sayıya bir eklenmek suretiyle kaçıncı yüzyıl olduğu bulun-
maktadır.
552 5 + 1 = VI. Yüzyıl
1992 19 + 1 = XX. Yüzyıl
2023 20 + 1 = XI. Yüzyıl

Yarı ve Çeyrek Kavramları


0 – 49 arası ilk yarı, 50 – 99 arası ikinci yarı olarak nitelendirilir.
900 – 949 arası 10. Yüzyılın ilk yarısıdır. 950 – 999 arası 10. Yüzyılın ikinci yarısıdır.
0 – 24 arası ilk çeyrek, 25 – 50 arası ikinci çeyrek, 50 – 74 arası üçüncü çeyrek, 75 – 100 arası dördüncü çeyrektir.
Yarı ve çeyrek kavramları M.Ö dönemler için biraz farklılık göstermektedir. 699-675 yılları arası M.Ö 7. Yüzyılın ilk yarı
ilk çeyreği, 674 – 650 arası ilk yarı ikinci çeyreği, 649 – 625 arası ikinci yarı üçüncü çeyrek, 624 – 600 arası ikinci yarı dördüncü
çeyrek olarak ifade edilmektedir.
Çağ: Siyasi, sosyal, ekonomik açıdan belirgin özellikler taşıyan, insan yaşamında önemli özellikler taşıyan önemli bir
olayla başlayıp yine önemli bir olayla sona eren zaman dilimine çağ denir. Çağlar, tarih öncesi ve tarihi devirler şeklinde ikiye
ayrılır.
Tarihin çağlara ayrılmasında kesin kıstaslar yoktur. Sınıflandırmayı yaparken her toplum kendi tarihindeki önemli gördüğü
olaya göre sınıflandırma yapmıştır.
Tarihin çağlara ayrılması fikrini ilk ortaya atanlar Hristiyan teologlar olmuştur. Aurelyus Agustinus (354-430) Kitab-ı
Mukaddes’te geçen dünyanın alt günde yaratılma bilgisinden hareketle altı çağ belirlemiştir. Hollandalı din adamı Jisbert Foet-
yus Hristiyanlığın geçirdiği aşamalara göre üç çağ belirlemiş.
Osmanlı’da Hüseyin Hüsnü Paşa ise üç çağdan bahsetmektedir. Bunlar:

5
Eski Çağ: Hz. Adem’in yaratılışı – Hicret arası.
Orta Çağ: Hicret – Osmanlı Devleti’nin kuruluşu
Son Çağ: Osmanlı Devleti’nin kuruluşu – Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması.

II. ÜNİTE
Yazının İcadından Önce İnsan
Tarih yazı ile başlar. Yazı M.Ö 3200’de Sümerler tarafından icat edildi. Yazının icadından önceki döneme tarih öncesi
dönem denilmektedir. Tarih öncesi çağlar Taş ve Maden çağı olmak üzere ikiye ayrılır. Aşağıda vereceğimiz devirler Anadolu
için geçerlidir. Dünyanın her tarafında aynı anda aynı devirler yaşanmadığı için aşağıda vereceğimiz devirler Anadolu için ge-
çerlidir.

TARİH ÖNCESİ ÇAĞLAR

TAŞ ÇAĞI (M.Ö 600.000-M.Ö 5000) MADEN ÇAĞI (M.Ö 5000-M.Ö 3500)

Eski Taş Çağı (Paleolitik-Kaba Taş) Bakır Çağı (Kalkolitik) M.Ö 5800-M.Ö 3400
M.Ö 2.5 milyon – M.Ö 16000

Orta Taş çağı Tunç Çağı M.Ö 3400-M.Ö 1200


(Mezolitik-Yontma Taş)
M.Ö 16000-M.Ö 9000

Yeni taş Çağı (Neolitik-Cilalı Taş) Demir Çağı M.Ö 1200-M.Ö 330
M.Ö 9000-M.Ö 5800

TAŞ ÇAĞI
Kaba Taş (Paleolitik - Eskitaş) Devri: İlk insandan Yontma taş devrine kadar geçen zamandır. İnsanların geçim kaynağı
toplayıcılık ve avcılık idi. Ülkemizde İstanbul yakınlarındaki Yarımburgaz Mağarası bu dönemden kalmadır.
Yontma Taş (Mezolitik - Orta Taş) Devri: Bu dönemde taşlar yontularak araç olarak kullanılmış. Bu dönemde de geçim
kaynağı avcılık ve toplayıcılıktır. Dönemin sonunda ateş bulundu. Mağaralara avlanan hayvanların resimleri çizilmiş. Ülke-
mizde bu döneme ait en önemli yerleşim merkezleri Antalya’da Beldibi ve Karain Mağaralarıdır.
Cilalı Taş (Neolitik - Yeni Taş) Devri: Taşlar biçimlendirilip şekil verilmeye başlandı. İlk tarım faaliyeti başladı. Tarımla
ilk yerleşik hayat (köy) ortaya çıktı. Köpek, koyun, keçi, sığır ve domuz evcilleştirildi. Dönemin sonunda dokumacılık baş-
ladı. Ülkemizde bu dönemden kalma yerleşim merkezleri Konya Çatalhöyük ile Diyarbakır Çayönü’dür.
MADEN ÇAĞI
Bakır Devri: Kullanılan ilk maden bakırdır. Tabiatta bol miktarda bulunuyordu ve kullanımı kolaydı. Aslında bu dönemde
altın ve gümüş de biliniyor ve kullanılıyordu. Ama bakır çoktu.
Tunç Devri: Bakır ve kalay karıştırılarak daha sert olan Tunç elde edildi. Ticarî ilişkiler bu dönemde başladı.
Demir Devri: Demirin kullanılmasıyla insan hayatında kolaylık sağlandı. Tarım, günlük hayat ve savaş araç gereci yapı-
mında demirden faydalanıldı. Madenî para kullanılmaya ve ticaret canlanmaya başladı.

6
TARİH ÇAĞLARI
Tarih çağları Sümerlerin M.Ö 3200’de yazıyı bulmasıyla başladı. Sümerler çivi yazısını kullanıyorlardı. Mısırlılar hiyeroğlif
(resim) yazıyı, daha sonraları ise Fenikeliler harf alfabesini icad edip kullandılar.

TARİH ÇAĞLARI

İLK ÇAĞ ORTA ÇAĞ YENİ ÇAĞ YAKINÇAĞ

M.Ö 3200 - M.S 375 M.S 375 - 1453 1453 - 1789 1789 - günümüz

M.Ö 3200Yazının İcadı M.S 375 Kavimler Göçü 1453 İstanbul’un Fethi 1789 Fransız İhtilali
M.S 375 Kavimler Göçü 1453 İstanbul’un Fethi 1789 Fransız İhtilali Günümüz

İlk Çağ (M.Ö 3.500 - M.S 375): Yazının icadıyla başlar, Kavimler Göçü’nün başlamasıyla sona erer. Bazı Tarihçiler
Roma’nın ikiye ayrılması (395), bazıları ise Roma İmparatorluğunun yıkılışı olan 476 yılını İlk Çağın sonu kabul ederler.
Orta Çağ (375 - 1453): 375 tarihindeki Kavimler Göçüyle başlar, 1453’te İstanbul’un fethiyle sona erer. Bu dönemde
Avrupa’da feodal düzen vardı, İslâmiyet doğdu, Türkler İslâmiyet’i kabul etti, Türkler Anadolu’yu yurt edindi.
Yeni Çağ (1453 - 1789): İstanbul’un fethinden Fransız İhtilali’ne kadar geçen dönemdir. Avrupa’da derebeylik düzeni yı-
kıldı, Rönesans ve Reform görüldü, Coğrafî Keşifler yapıldı, Osmanlı İmparatorluk haline geldi.
Yakın Çağ (1789 - ….): Fransız İhtilali’nden günümüze kadar geçen dönemdir. Bu dönemde Sanayi İnkılabı, Birinci ve
İkinci Dünya Savaşları, Türk Kurtuluş Savaşı, Irak Savaşı, Sovyetler Birliği’nin yıkılması gibi önemli olaylar oldu.
Avcı Toplayıcılıktan Üreticiliğe
İlk insanlar avcı toplayıcı olarak yaşıyordu. Ateşin bulunması ve kontrol altına alınmasıyla insanın hayatı bir hayli kolay-
laştı. Yiyeceklerini pişirmeye başladılar, ateş sayesinde karanlık ve vahşi hayvanlardan korunmaya başladılar. Ülkemizdeki en
eski yerleşim merkezi Küçükçekmece Gölü yakınındaki Yarımburgaz Mağarasıdır. Buradaki kalıntılar günümüzden 270 bin -
390 bin arasına tarihlenmektedir. Bir diğer önemli merkez M.Ö 50.000 - M.Ö 15.000’e tarihlenen Antalya Karain Mağarası’dır.
Günümüzden 14 bin yıl önce insan havaların ısınması, buzulların çekilmesiyle alet yapmaya başladı. Ağaç kovukları ve
mağaralardan çıkarak yaptıkları kulübelerde yaşamaya başladılar. Arpa, buğday, mercimek gibi tabiatta bulunan bitkileri deneme
yanılma yoluyla ekip biçmeye ve ziraata başladılar. Hayvan postlarından giysi yerine bitkilerin liflerinden elde ettikleri giysileri
giymeye başladılar. Taşlardan daha düzgün aletler ürettiler. Topraktan yaptıkları kap kacakları pişirerek seramik kapları elde
ettiler. Tarımdaki ilerleme yerleşik hayata geçişi hızlandırdı.

İlk Yerleşmeler
Çayönü: Diyarbakır’ın Ergani ilçesine 7 km mesafededir. Türkiye ve Güneydoğu Avrupa’da Cilalı Taş dönemine ait ilk
köy yerleşim yeridir. Çayönü’nde yerleşimin M.Ö 10200’lerde başladığı ifade edilmektedir. Burada oturanlar Türkiye’nin ilk
çiftçileridir. Çayönü’nde yabani bitkilerin ziraati yapılmış, küçükbaş hayvanlar evcilleştirilmiştir.
Çatalhöyük: Konya’nın Çumra ilçesinde olup Cilalı Taş Devrine aittir. İnsanlık tarihinin ilk şehir yerleşmesidir. Geçim
kaynakları avcılık, tarım ve hayvancılık idi. Günümüzden 9 bin yıl öncesine tarihlenen Çatalhöyük’te 8 bin civarında insan
yaşamaktaydı.
Çatalhöyük’te evlerin penceresi yoktu. Duvarları birbirine bitişik ama ayrı duvarlardan oluşuyordu. Eve damdan merdivenle
giriliyordu. Evlerin arasında sokaklar yoktu. Çoğunlukla iki odadan oluşun evlerin duvarları beyaza boyandıktan sonra hayvan
figürleri, kilim desenleri, iç içe geçmiş daireler, yıldız ve av sahneleriyle süslenmiştir.
Göbeklitepe: Göbeklitepe’nin keşfiyle tarihi bilgilerin yeniden yazımı gündeme geldi. Tarihte yeni bilgi ve bulguların
bulunması bilinen bilginin değişmesine sebep olmaktadır. Göbeklitepe, Şanlıurfa il merkezine 18 km uzaklıktadır. Kazı çalış-
maları 1995’te başladı. Çalışmalar Alman arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt’in danışmanlığında sürdürüldü. Çalışmalar halen
devam etmektedir. Kazılarda ibadethaneyi andıran yapılarla karşılaşıldı. Dikili sütunlar 4-6 metre yüksekliğinde, T ve ters L
biçiminde 40-50 ton ağırlığında insan biçimindeki taşlar şeklindedir. Sütunların üzerinde hayvan motifleri yer almaktadır.
Göbeklitepe dünyanın bilinen en eski ve en büyük tapınak yerleşmesidir. Buranın keşfi dinler ve insanlık tarihinin yeniden
yazılması gereğini gündeme getirdi. Göbeklitepe, 2018’de UNESCO tarafından Dünya mirası listesine alındı.
Sözlü Kültür: İnsanlar ilk çağlardan itibaren evren ve insanın yaratılışını merak etmişler, kendilerince açıklama getirmeye
çalışmışlar, sözlü olarak bu bilgileri kuşaktan kuşağa aktarmışlardır. Böylece efsane veya mit denilen anlatılar ortaya çıkmıştır.
Mit kelimesi Yunanca anlatı veya hikâye anlamına gelen Mitos’tan gelir.

7
Evrenin bilinmezliği karşısında çaresiz kalan insan olağanüstü öykülerle iç huzurunu sağlamaya çalışmıştır. Sözlü olarak
nesilden nesile aktarılan hikaye ve destanlar yazının icadından sonra yazıya aktarılarak günümüze ulaşmaları sağlanmıştır. Bun-
lardan biri Altay Türklerine ait Yaratılış Efsanesi’dir.

YAZININ İCADI
Yazı, M.Ö 3200’de Sümerler tarafından kullanılmaya başlandı. Sümerlerin geçim kaynakları tarım ve hayvancılık idi.
Sümerler her şeyin Tanrı’ya ait olduğuna inanıyorlardı. Üretilen ürünler tapınağa getirilmekte, dağıtımı yine tapınaktan yapıl-
maktaydı. Kimin ne kadar ürün getirdiği ve tapınaktan ne kadar ürün aldığı kayıt altına alınıyordu. Kayıt tutma işi başlangıçta
ideogram denilen resim yazısı ile karşılanıyordu. Bu durumun zorluğu hece şeklinde ifade edilen çivi yazısının doğuşuna zemin
hazırladı. Sümerlerin icat ettiği çivi yazısı zamanla tüm Mezopotamya, Anadolu, İran ve Mısır’da kullanılmaya başladı.
Mısırlılar hiyeroglif denilen resim yazısını geliştirdiler. Kağıt olarak ise papirüs bitkisinin yapraklarından elde ettikleri
ürünleri kullanıyorlardı.
Doğu Akdeniz’de yaşayan Fenikeliler, tarihte ilk kez 22 şekilden oluşan harf alfabesini oluşturdular. Bu alfabe günümüz-
deki Latin alfabesinin ilk şeklidir.
İlk çağlardan itibaren devletler gelir ve giderleri, kanunları, yasakları, anlaşmaları, savaşları, fiyatları, çalışanların listelerini
kayıt altına almıştır. Ayrıca yöneticiler zafer ve yenilgileriyle halka hizmetleri hakkındaki bilgileri de taş veya tabletlere yazdır-
mışlardır.
KADİM DÜNYADA BİLİMLER
Astronomi
Astronomi gök cisimlerinin konumları ve hareketleri ile bunların fiziksel ve kimyasal yapılarını inceleyen bilim dalıdır.
İnsanoğlu içinde yaşadığı evrendeki hareketleri sürekli merak etmiştir. Güneş ve ay tutulması, gökyüzünden düşen taşlar,
kuyruklu yıldızın hareketi, güneşin doğup batması, ayın farklı şekillere bürünmesi merak konusu olmuştur.
İnsanlar uzayda gördüklerini kayıt altına almaya başlamış, zamanla birtakım olayların oluş tarihini önceden hesaplamayı
başarmıştır. Denizcilerin yön bulma meselesi ile Mısır’da Nil’in taşma zamanının hesaplanması önemli problemlerdi. Thales,
denizcilere Küçük ayı takım yıldızını takip etmelerini tavsiye etmişti. Thales ayrıca ay tutulmasını vaktinden önce haber vermiş-
tir.
Sümerler, Ziggurat adı verilen tapınakları aynı zamanda uzay gözlem evi olarak kullandılar. Bir günü 12 + 12 saate böldü-
ler, seneyi 30’ar günlük 12 ay olarak kabul ettiler.
Babilliler Merkür ve Venüs’ün Güneşin etrafında döndüğünü keşfettiler, önceden ayın tutulma zamanını hesapladılar.
Günümüzde astronomi bilimi gelişti. Artık, uzay çıplak gözle değil modern araçlarla gözlenmekte, dünyanın etrafına de-
ğişik amaçlarla kullanılan uydular yerleştirilebilmektedir.
Coğrafya
Coğrafya bilimiyle ilgili izler M.Ö VIII. Yüzyıla kadar uzanmaktadır. Denizcilikle uğraşan toplulukları gidip geldikleri
yerlerin haritasını çıkarmışlardır. Romalılar ise sefere giden askerlerin su ve yiyecek bulabilecekleri yerleri işaretlemekte, hari-
tasını çıkarmaktaydı.
Büyük İskender’in coğrafya bilimine büyük katkısı oldu. Doğu seferi sırasında coğrafyacıları beraberinde götürdü. İsken-
deriye kütüphanesinde görev yapan Eratostenes, dünyanın yuvarlak olduğunu düşünüyordu. Yeryüzünün Tasviri anlamında
coğrafya kelimesini de ilk kez o kullandı. Hiparkos ise yerküre üzerine hayali meridyen denilen çizgileri çizdi. Amasyalı Sta-
rabon, Roma imparatorluğu topraklarında gezdiği yerlerin haritasını çıkardı.
Günümüzde haritalar uzaydan çekilen fotoğraflar ve bilgisayar yardımıyla kolaylıkla çizilmektedir.
Tıp
İlk hekimler büyücü, hekim, şaman ismiyle anılan kişilerdi. Mezopotamya’da hastalık Tanrının cezası olarak görülüyordu.
Bu inanç Hititlerde de vardı. Tanrıya karşı suç işlenmesi durumunda kişi hastalanması suretiyle cezalandırılıyordu. Suçunu itiraf
etmesi iyileşmesi için bir adımdı. Başı ağrıyan veya kafasının içine kötü ruhların girdiğine inanılan kişilerin kafatası delinmek
suretiyle tedavi ediliyorlardı.
Hipokrat (M.Ö 460-337), hastalığın sebebinin kötülük değil fiziki sebepler olduğunu izah etti. Hipokrat Yeminini icat etti.
Öğrencilerine klinik muayene, belirtileri gözleme ve tanı koymayı öğretti. Doktorların hastaları iyileştireceğine, kimseye öldü-
rücü ilaç vermeyeceklerine sırlarını saklayacaklarına yemin etmelerini sağladı.
Hindistan’da hastalığın sebebi olarak kötü ruhlar görülüyordu. Bitkisel tedaviye ağırlık verdiler. Beden ve zihin disiplinini
önemsediler. Hastalıklara karşı yogayı bir tedavi yöntemi olarak kullandılar.

8
Yin Yang felsefesine göre Çin’de insanlar, hastalık ve sağlık, iyilik ve kötülük gibi karşıtlıkların etkisinde kalıyordu. Çin’de
ise tedavi yöntemi olarak akupuntur ve masajı kullanmışlardır.

MISIR MEDENİYETİ
MISIR (M.Ö 3.000 - M.Ö 525):
Tarihçi Heredot’un ifade ettiği üzere “Mısır Nil’in armağanıdır.” Mısır Nil nehrinin akışına göre Aşağı Mısır ve Yukarı
Mısır şeklinde iki kısma ayrılır.
Mısır’da Kral Menes M.Ö 3000’de siyasi birliği sağladı. Mısırda sağlanan siyasî birlik dünyada bir ilktir. II. Ramses
döneminde Mısırlılar Kuzey Suriye’yi ele geçirmek için Hititlerle mücadele ettiler. M.Ö 1280’de Hititlerle Kadeş Antlaşması’nı
imzaladılar. Bu olay tarihte bilinen ilk yazılı antlaşmadır.
Ege göçleri Mısır krallığını zayıflattı. M.Ö 525’te bu krallığa Persler son verdi.
Mısır, Firavun adı verilen kral tarafından yönetiliyordu. Firavun’un her söylediği kanundu. Hukuk sistemleri Mezopotamya
ve Anadolu’dan geriydi.
Mısır ordusu yaya ve savaş arabalı askerlerden oluşuyordu.
Çok tanrılı dine inanan Mısırlıların en önemli tanrıları Güneş tanrısı Amon - Ra ile iyilik tanrısı Oziris idi. Tapınaklar tanrının
evi idi. Ölümden sonraki hayata inandıkları için ölüleri mumyalıyorlardı. Mezara ölüyle birlikte özel eşyaları da konurdu. Pira-
mitler Firavunların mezarıdır. Firavunlar önceleri tanrının oğlu olarak görülüyordu, sonraları tanrı olarak nitelendirildiler.
Halk farklı sosyal sınıflardan oluşuyordu. Bunlar; katipler, rahipler, askerler, şehirliler, zanatkarlar, köylüler ve kölelerdir.
Mısır halkının geçim kaynağı daha ziyade tarım idi. Madencilik ve ticaret de gelişmişti.
Mısırlılar hiyeroglifi (resim yazısı) kullandılar. Taş veya papirüs üzerine yazıyorlardı. İstanbul Sultanahmet’teki Dikilitaş
bu yazıya örnektir. Bizanslılar bu taşı Mısır’dan getirdi. Hiyeroglif yazıyı 1882’de Fransız subay Şampolyon okumayı başardı.
Baharla birlikte Nil nehri taşar ve etrafındaki tarım arazileri suların altında kalırdı. Bu durum Mısır’da bilimin gelişmesine
katkıda bulundu. Taşma zamanının hesaplanması astronominin, bozulan arazilerin sınırlarını tespit olayı geometrinin gelişme-
sini sağladı.
Mısırlılar seneyi 365 gün, ayı 30 gün olarak kabul etmişlerdir. Matematikte pi sayısını, ondalık sayı sistemini bulmuşlar,
dört işlemi kullanmışlar.
Mumyacılık tıbbın gelişmesini sağladı. Mısırlılar diş hekimliğinde ilerlediler, kırık çıkıkları tedavide ustalaştılar.
Mısır sanatının en önemli mimarî eserleri dünyanın yedi harikasından kabul edilen piramitlerdir. Piramitler anıt mezar idi.
Vücudu hayvan, başı insan şeklindeki sfenksler de heykel sanatının güzel örneklerindendir.

ÇİN MEDENİYETİ
Çin Medeniyeti M.Ö XII. Yüzyıla kadar uzanmaktadır. Çinde, Türk, Moğol ve Tibet kültürünün de etkileri görülmektedir.
M.Ö III. Yüzyıl başlarından itibaren Çin’de siyasi birlik sağlandı. Çin ordusu yaya ve arabalı askerlerden oluşuyordu. Sonradan
Hunları örnek alarak süvari birliğini de kurdular. Hun kıyafet ve silahlarını da örnek aldılar. Türk akınlarından korunmak için
Çin Seddi’ni inşa ettiler.
Çin’de en yaygın dinler; Konfüçyüsçülük, Taoizm, Budizm ve Gök Tanrı inancıdır. Başlangıçta birer felsefi akım olan Lao-
Çe ve Konfüçyüs’ün fikirleri zamanla dine dönüşmüştür.
Çin ekonomisi tarıma dayanıyordu. Çin’de ayrıca ipek, porselen, kumaş ve cam eşya üretimi yaygındı. Heykelcilik ve resim
sanatı gelişmişti. Çin Medeniyeti’nin gözde eserlerinden Çin Seddi askeri mimariye örnektir. Budist mabetleri de birer sanat
eseridir.
İpek böceğinden ipek ipliğinin elde edilmesi, dokumacılıkta kullanılması ve bu ürününün kervanlarla Roma’ya kadar gön-
derilmesi İpek Yolu’nun doğmasına; İpek Yolu güzergahına hakim olma isteği ise bölge ülkelerinin defalarca savaşmasına sebep
oldu.
Çinliler kendilerine özgü çin alfabesini kullanıyorlardı. Çinliler, kağıt, mürekkep, matbaa, barut ve pusulayı icat ettiler,
dünyada birçok gelişmenin öncüsü oldular.

HİNT MEDENİYETİ
Hindistan’da ilk uygarlık M.Ö 4000’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Doğal kaynaklarının zenginliği ve olumlu iklim şartları
sebebiyle Hindistan sayısız milletin akınına uğramıştır. Hindistan’a çok sayıda milletin gelmesi kültürünün çeşitlilik arz etmesine
sebep olmuştur.

9
Hindistan’da M.Ö 1500’lerden itibaren Orta Asya menşeyli Ariler dikkati çekmektedir. Ariler döneminde ülke “racalık” adı
verilen küçük prenslikler halinde yönetilmiştir.
Hindistan’da Ariler tarafından kurulun Kast Sistemi vardı. Kast, meslekleri babadan oğula geçen farklı sosyal sınıfları ifade
etmektedir.
Brahmanlar : Din adamları.
Kşatriyalar : Raca, asker ve asiller.
Vaysiyalar : Sanatkar ve tüccarlar.
Südralar : Köylüler ve işçiler.
Ayrıca kast sisteminin dışında kalan parya (köle) adında bir başka sınıf vardı. Kastlar arası geçiş ve sosyal ilişki kurmak
veya farklı bir kasttan evlenmek mümkün değildir. Herkes kastın kurallarına uymak zorundadır, kast kurallarına uymayan kişi
kasttan çıkarılır yani toplum tarafından dışlanır.
Hindistan’da Hinduizm, Brahmanizm, Veda dini, Budizm, Hristiyanlık ve Müslümanlık gibi çokça din yayılmıştır. Hindu-
izm’de inekler kutsaldır. Bazı Hint tarikatları ise fareleri kutsal saymakta, tapınaklarında onları beslemekteler. Ganj nehrinde
yıkanarak günahlardan arınmaktalar.

DOĞU AKDENİZ MEDENİYETİ

FENİKELİLER (M.Ö 1.000 - M.Ö 520):


Ülkeleri tarıma elverişli olmadığından deniz ticaretiyle uğraştılar. Gemicilikte ileri idiler. Deniz ticaretiyle uğraşıyorlardı.
Akdeniz ve Karadeniz kıyılarında koloniler oluşturdular. En ünlü kolonileri Kartaca’dır. Tüccar bir toplum olmaları sebebiyle
ticaret hukukları gelişmiştir.
Güçlü bir orduları yoktu. Bu sebeple Asur, Babil, Pers ve Yunanlılara vergi vererek hayatta kalmaya çalıştılar. Doğu batı
arasında kültürel ve ticarî açıdan köprü vazifesini üstlendiler.
Çok tanrılı dine inanıyorlardı. Dünya medeniyetine en büyük armağanları 22 harften oluşan alfabedir. Bu alfabe Yunan ve
Romalılarca geliştirilerek günümüzdeki Latin alfabesi oluşturuldu.
Fenikeliler, doğu medeniyetlerini Akdeniz’e taşıdılar. Şehircilikte ilerlemişlerdi. Bina yapımında taş kullandılar. Heykelci-
lik, oymacılık ve kabartmacılıkta ileri idiler.

İBRANİLER (M.Ö 10. yy - M.S 70):


Sami asıllıdır. Suriye ile Mezopotamya arasında yaşıyorlardı. Nil deltasına göç ettiler. Filistin’deki Kenanîler bu sebeple
kendilerine “Irmağı Aşan” anlamında İbranî adını verdiler. Hz. Musa yönetiminde Kızıl Denizi geçerek Sina Yarımadası’na
geldiler. Hz. Musa’ya inandıkları için kendilerine Musevî denir.
Hz. Davut zamanında devlet kurdular. Hz. Süleyman’dan sonra İsrail ve Yahudi olmak üzere ikiye ayrıldılar. İsrail Dev-
leti’ne Asurlular, Yahudi Devleti’ne Babilliler son verdi.
M.S 70 yılında Romalılar İbranileri sürgün etti. II. Dünya Savaşı sonrasında Filistin’e dönerek İngilizlerin sayesinde İsrail
Devleti’ni kurdular.
Krallıkla yönetiliyordu. Güçlü bir orduları yoktu. Babil ve Romalılarca iki kez sürgün edildiler.
Hz. Musa tarafından getirilen tek tanrılı inanca sahiptiler. Kutsal kitapları Tevrat’tır. Musevîlik millî bir din olduğu için
İbraniler Musevîlik’i (Yahudilik) yaymaya çalışmadılar.
Tarımla uğraşıyorlardı. Fenikelilerden öğrendikleri harf alfabesini kullandılar.
Hz. Süleyman döneminde yapılan Süleyman Mabedi ünlüdür.

MEZOPOTAMYA MEDENİYETİ
Mezopotamya: Dicle ve Fırat arasındaki bölgeye Mezopotamya denilmektedir. Bu kelime iki nehir arası anlamındadır.
Nehirlerin birleşip Basra Körfezine döküldüğü kısma Aşağı Mezopotamya, Türkiye tarafında kalan kısmına ise Yukarı Mezo-
potamya denir.

SÜMERLER (M.Ö 4. bin - M.Ö 2000):


Asya kökenlidir, Aşağı Mezopotamya’da yaşadılar. Sümerlilere doğudan gelen Elâmlılar son verdi.

10
Sümerler Ensi veya Patesi adı verilen rahip krallarca yönetiliyordu. Site adı verilen şehir devletleri halindeydiler. Önemli
şehir devletleri Lağaş, Ur, Uruk, Urnamu ve Kiş’tir. Kral aynı zamanda baş rahip, baş komutan ve baş yargıçtı.
Sümerlerde savaşabilecek durumdaki her erkek asker sayılırdı. Yaya ve savaş arabalı askerleri vardı.
Tarihte bilinen ilk kanun koyucu (M.Ö 2375) Sümerlilerin Lagaş kralı Urukagina’dır. Sümer kanunları sert cezalar içermi-
yordu. Cezalar daha çok bedel ödetmeye dayalıydı.
Çok tanrılı dine inanan Sümerlerde her sitenin tanrısı vardı. Ziggurat adı verilen tapınaklarda ibadet ediyorlardı. Ahiret
inancı yoktu, dünyada daha iyi yaşamak istiyorlardı, tanrıları ölümsüzdü.
Halk, kral ve rahipler, soylular, hürler ve köleler şeklinde sosyal sınıflara ayrılırdı. En önemli geçim kaynakları tarımdı.
Sulama kanalları açılmış. Hayvancılık, dokumacılık ve ticaretle uğraşmışlardır.
Sümerler Zigguratları gözlem evi olarak kullanıyorlardı. Güneş ve ay tutulmalarını hesapladılar, bazı gezegenleri tespit et-
tiler. Dört işlemi, dairenin 360 derece olduğunu, uzunluk ve ağırlık ölçülerini biliyorlardı. Seneyi 360 gün, 12 ay, haftayı 7 gün
olarak hesaplamışlardı. Tıpta da ilerleme sağlanmıştı. Bu döneme ait ilaç reçetelerine rastlanılmıştır.
Aşağı Mezopotamya’da orman ve taş olmadığı için Sümerler, ev ve tapınaklarını güneş veya ateşte kurutulan kerpiçten
yaptılar. Sümerler çömlek yapımı ve kuyumculukta başarılıydılar.
Yazı ilk kez M.Ö 3500’de Sümerler tarafından bulundu. Kil tabletler üzerine yazılan şekiller çiviye benzediği için çivi yazısı
olarak adlandırıldı. Sümer dili Türkçeye benzemektedir. Gılgamış Destanı, Tufan Efsanesi ve Yaradılış Destanı Sümerlere
aittir

AKADLAR (M.Ö 2350 - M.Ö 2100)


M.Ö 4000’lerde Arap yarımadasından gelerek Orta Mezopotamya’ya yerleştiler. Kral Sargon Sümerleri yenilgiye uğratarak
Akad devletini kurdu. Başkentleri Agade (Akad) şehri idi.
Tarihte bilinen ilk düzenli ordu ve ilk imparatorluk Akadlar tarafından kuruldu. Sümerlerden etkilendiler. Çok tanrılı dine
inanıyorlardı. M.Ö 2100’de Akad devleti Sümerler tarafından yıkıldı.

ELAMLAR (M.Ö 3. bin - M.Ö 7. yy ilk yarısı)


Mezopotamya’nın doğusu ve İran’ın güney kesiminde kuruldu. Merkezleri Sus şehri idi. Sümerler ve Akadlarla uzun süreli
mücadelelere giriştiler, Sümer devletine son verdiler.
Şehir devletleri halinde yaşıyorlardı, çok tanrılı dinleri vardı, çivi yazısını kullandılar. Madencilik, çömlek yapımı ve seramik
sanatında başarılıydılar.
Asurlular tarafından yıkıldılar.

BABİLLER (AMURRULAR) (M.Ö 2100 - M.Ö 539): Arabistan’dan geldiler, başkenti Babil şehriydi. En ünlü hüküm-
darları Hammurabi’dir. Babil devleti M.Ö 612’de Hititlerce yıkıldı. Tekrar kurulan II. Babil Devleti M.Ö 539’da Persler tarafın-
dan yıkıldı.
Hammurabi rahip krallık yerine gücünü orduya dayandırdı. 282 maddelik o dönemin en gelişmiş kanunlarını yaptı. Mülkiyet,
ticaret ve ceza hukukuna ait hükümler içeren bu kanunlar Sümer kanunlarına göre ağır cezalar içeriyordu. Babil kanunlarında
kısas uygulaması vardı. Yani “göze göz dişe diş” esası geçerliydi.
Dinleri çok tanrılı idi. Tapınaklarına Ziggurat deniliyordu. Astronomi ile ilgilendiler, çivi yazısını kullandılar. Birçok konuda
Sümer devletinden etkilendikleri bilinmektedir.
Babilliler dünyanın yedi harikasından biri sayılan Babil’in Asma Bahçeleri’ni ve dünyanın en yüksek Zigguratı olan Babil
Kulesi’ni yaptılar.

ASURLULAR (M.Ö 2100 - M.Ö 625):


Yukarı Mezopotamya’da Asur şehri merkez olmak üzere kuruldu. Sami kökenli bir kavimdir. Başkentleri Ninova’ydı.
İran, Mısır ve Kıbrıs’ı ele geçirdiler. Ticaretle uğraşıyorlardı. Anadolu’da kurdukları kolonilerin en meşhuru Kayseri yakın-
larındaki Kaniş (Kültepe)’dir. Çivi yazısını Anadolu halkına öğreterek Anadolu’da tarih çağlarını başlattılar. Ninova’da tarihte
bilinen ilk kütüphaneyi kurdular.
En ünlü hükümdarları Asurbanipal’dır. Asur kralları acımasızdı. Asur devleti Med ve Babil saldırıları ile M.Ö 625’te yıkıldı.
Asurlular, Asur ve Ninova kentlerinde surlarla çevrili saraylar, tapınaklar yaptılar, heykel sanatında ilerlediler.

11
YUNAN MEDENİYETİ
Aka egemenliğine son veren Dorlar tarafından Yunanistan’da Polis adı verilen şehir devletleri kuruldu. Atina, İsparta, Korint
ve Tebai bazılarıdır. Şehir devletleri Yunanistan’ı ele geçirmeye çalışan Perslere karşı mücadele etti. Pelenonnes adı verilen bu
savaşlarda İsparta başarılı oldu. Bu durum Büyük İskender’in Yunanistan’ı ele geçirmesine kadar devam etti.
Ege ve Yunan’da polis adı verilen şehir devletleri vardı. Şehrin başında kral bulunurdu. Sonradan asiller yönetimde söz
sahibi oldu. Ardından ticaretle zenginleşen halk yönetime katıldı. Halk meclisleri kuruldu. Demokrasinin temelleri atıldı.
Düzenli ve sürekli orduları vardı. İsparta kara ordusunda, Atina deniz kuvvetlerinde güçlüydü.
İlk Yunan kanunları soyluların haklarını savunmak için hazırlanmıştır. Zamanla sosyal sınıflar arası mücadele artmış ve
sıradan halka da haklar tanınmıştır.
Yunanistan ve Ege’de çok tanrılı inanç vardı. Tanrılar Olimpos dağında oturur, insanlar gibi evlenir, çocuk sahibi olurdu.
Ancak, tanrı ölümsüzdü. En önemli tanrıları, Baş tanrı Zeus ile eşi Hera idi. Olimpos (Olimpiyat) Oyunları tanrıları eğlendirmek
için düzenlenmeye başlamıştır (M.Ö 776).
Halk, soylular, tüccarlar, küçük toprak sahipleri ve köleler şeklinde sınıflara ayrılmıştı. Kölelerin hiçbir hakları yoktu. Yu-
nanistan’da toprak az olduğu için balıkçılık ve hayvancılık gelişme gösterdi. Koloniler kurarak ticaretle uğraştılar.
Fenike alfabesini geliştirdiler. Yunan edebiyatında destanların rolü önemlidir. Bunların en ünlüleri Homeros’un İlyada ve
Odissea destanıdır.
Ege ve Yunan’da bilim ve sanat gelişme gösterdi. Felsefe’de Sokrates, Eflatun ve Aristo. Tarih’te Heredot, Tukidides,
Ksenefon. Tıp’ta Hipokrat, modern hekimliğin kurucusu kabul edilmekte. Matematik’te Pisagor ve Thales. Astro-
nomi’de Meton.
Heykelcilik tanrı heykelleri ile başladı. Ardından insan heykellerini yapmaya başladılar. Tapınak, saray ve tiyatro binalarını
inşa ettiler.

İSKENDER İMPARATORLUĞU (M.Ö 359 - 323)


Makedonya Kralı II. Filip Yunanistan’ı işgal ederek şehir devletlerini yönetimi altına aldı ve Helen Devleti’ni kurdu. Amacı
Asya’yı fethetmekti. M.Ö 336’da ölümü üzerine oğlu İskender hükümdar oldu.
İskender Anadolu, Suriye, Mısır ve Mezopotamya’yı ele geçirdi. Hindistan seferine çıktı. Ordunun yorgun ve isteksiz olması
üzerine geri döndü. M.Ö 323’te öldü. İskender’in ölümüyle ülkesi parçalandı ve yeni krallıklar kuruldu.
Büyük İskender bilim ve kültüre önem vermiştir. Yanında bulunan bilim adamlarına ele geçirdiği ülkelerin coğrafi durumu,
iklimi, hayvanları, bitkileri ve madenleri hakkında araştırma yaptırmış, bilgi toplattırmıştır. Önceki medeniyetleri de incelemiş-
lerdir.
M.Ö 330 - 30 yılları arasında Yunan ve Doğu kültürlerinin karışımıyla Helenizm adı verilen yeni bir kültür ortaya çıktı.
Dönemin önemli kültür merkezleri İskenderiye ve Bergama kütüphaneleri, Antakya ve Bergama’daki saraylardır. Ber-
gama’daki Zeus Tapınağı, İskenderiye’deki İskenderiye Feneri önemli eserlerdir.
Dönemin en ünlü bilim adamı Arkhimedes (Arşimet)’tir. Suyun kaldırma kuvvetini buldu. Hipparhos, gün ve gecenin en
uzun zamanlarını tespit etti. Erastostenes, Geografika adlı eser yazmış. Dünyanın çevresini hesaplamış ve dünya haritası çiz-
miştir.

PERSLER
M.Ö 550’de Med devletini yıkan Persler tarafından İran’da kuruldu. Devletin başkenti Persepolis idi. M.Ö 546’da Batı
Anadolu’daki Lidya devletini yıktılar. Anadolu’nun tamamına hakim oldular. Anadolu yaklaşık 200 yıl müddetle İran’a bağlı
Satraplık (Eyalet) olarak yönetildi. Anadolu’daki valiler yarı bağımsız idi. M.Ö 333 tarihinde Büyük İskender Persleri İssos /
Dörtyol Savaşı’nda yenerek Anadolu’ya hakim oldu. Üç yıl sonra ise Pers devleti tamamen yıkıldı.
Anadolu uygarlığını etkileyemediler. Çünkü, Türkiye’deki medeniyetler Perslerden daha ileri idi. Bodrum’daki Mozole-
Kral Mezarı dünyaca ünlü Pers eseridir. Manyas gölü kıyısındaki kültür merkezi Daskilyon da Persler döneminden kalmadır.
Düzenli yollar yaptırdılar, posta teşkilatı kurdular. Sürekli bir orduları vardı. Zerdüşt dinine inanıyorlardı. Bu dinin esası
iyilik ve kötülüğün mücadelesidir. İyilik tanrısına ateş yakarak inanıyorlardı. Ateşlerin yandığı yere Ateşgede adı veriliyordu.

12
HİTİTLER
M.Ö 2000 tarihinde Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya geldiler. Kızılırmak yayı çevresine yerleştiler. Hattilerle karışıp kay-
naştılar. Başşehirleri HATTUŞAŞ (Boğazkale)'dır. Devletin kurucusu Kral Labarna döneminde Ege’den Fırat’a, Karadeniz’den
Suriye’ye kadar olan topraklara hakim oldular.
Hititler Suriye toprakları için Mısır ile yaptıkları savaş sonucunda 1280 tarihinde Kadeş Barış Antlaşması’nı imzaladılar.
Kadeş Antlaşması tarihte bilinen ilk yazılı antlaşmadır.
M.Ö 1200’de batıdan gelen toplumlar bu devleti yıktı. Hitit şehir devletleri ortaya çıktı. Bu dönem M.Ö 700’e kadar devam
etti. Asurlular Hititleri ortadan kaldırdı.
Hititlerde kral başkomutan, baş yargıç ve baş rahipti. Bu durum kralın siyasi, askeri ve dini gücü elinde bulundurduğunu
gösterir. Ayrıca kralın başrahip oluşu laik olmayan bir anlayışı yansıtmaktadır. Hititlerde asillerden oluşan PANKUŞ denilen
bir meclis vardı. Bu meclis kralın yetkilerini kısıtlıyordu. Hititlerde kraldan sonra en yetkili kişi TAVANANNA denilen krali-
çeydi. Kralın olmadığı dönemlerde krala vekâlet ederdi.
Hititlerin yazılı hukuk kuralları vardı. Babil ve Asur kanunları gibi kısasa kısas değildi. Devlete isyan dışında ölüm cezası
yoktu. Genelde bedel ödetiliyordu. Hitit kanunlarının temel amacı toplum düzenini sağlamak, mülkiyet ve devletin varlığını
korumaktı. Kadınlara mülkiyet hakkı tanınmış, resmî evlenme geleneği vardı. Kral Tanrı adına kanun koymakta ve uygulamak-
taydı.
Hititler döneminde Anadolu’nun ismi Bin Tanrı İli idi. Hititler kendi tanrılarından başka Ön Asya tanrılarına da saygı gös-
teriyorlardı. İbadette en önemli husus temizlikti. Yazılıkaya Hitit Tapınağı’nda görülen Hitit tanrıları genellikle kısa etekli ve
sivri başlıklıdır. Hepsi ucu yukarı dönük ayakkabı giyerler; yine tanrıların çoğu silah olarak orak biçimli ucu kıvrık kılıç ve
omuzlarında bir topuz taşırlar. Odanın sağ tarafındaki tanrıçalar ise uzun pileli etek, ucu yukarı dönük ayakkabı giyip küpe
takarlar. Tanrıçaların başlarında yüksek başlıklar vardır. Kılık kıyafetlerinde bireysel farklılık yoktur.
Hititlerde yaya ve savaş arabalı askerler vardı. İmparatorluk döneminde sürekli ordu kuruldu. Eli silah tutan, savaşabilecek
durumdaki her erkek askerdi.
Hititler Anal adı verilen yıllıkları yazmışlar. Anallar tanrıya hesap vermek için yazılıyordu. Bu sebeple içerdikleri bilgi
doğrudur. Hititler, tarafsız Tarih Yazıcılığını'nı başlatmışlardır. Hititler Gılgamış Destanı’nı Hititçeye çevirdiler. Hititler
Asurlulardan öğrendikleri çivi yazısı ile Mısırlılardan öğrendikleri Hiyeroglif yazıyı kullandılar.
Hitit şehirlerinin etrafı surla çevriliydi. Saray ve tapınaklar inşa edilmişti. Kayalar oyularak kabartmalar oluşturuldu. Hattu-
şaş (Boğazkale)’daki İvriz ve Yazılıkaya Kabartmaları ünlüdür. Şehir ve saray kapıları hayvan heykelleriyle süslenmişti. Hititler
demir, bakır ve bronz işçiliğinde usta idiler.
- Halk genellikle Yöneticiler (Soylular), Rahipler, Hürler, Namralar (Yarı Köle - Yarı Hür) ve Köleler olarak sınıflara ayrıl-
mıştı. Hititlerde bedelini ödeyen kölelikten kurtulurdu.

FRİGYALILAR (FRİGLER)
Frig devleti M.Ö 800’lerde Batı Anadolu’da Sakarya nehri çevresinde kuruldu. Başkentleri Ankara’nın ilçesi Polatlı’daki
Gordion’du. Frig devletine M.Ö 676’da Kimmerler son verdi.
Ülke krallıkla yönetiliyordu. En ünlü kralları Midas olup, eşek kulaklı Midas olarak bilinmektedir. Eli silah tutan her erkek
askerdi. Friglerin geçim kaynağı tarımdı. Bu sebeple tarımla ilgili suçlar ağırdı; saban kırana, öküz öldürene ölüm cezası uygu-
lanırdı.
Friglerin sadece saray ve kralı koruyan orduları vardı.
Frig dini çok tanrılı idi. En büyük tanrıları bereketi simgeleyen Tanrıça Kibele idi.
Frigler dokumacılıkta başarılı idiler. Tapatetes adı verilen kilimleri ünlüdür. Maden işçiliği ve kaya mimarisinde de başarı-
lıydılar. Kral Midas’ın kaya mezarı meşhurdur.
Çivi yazısını kullanan Frigler, hayvanların konuşturulduğu Fabl denilen hikayeleri yazmışlar.

LİDYALILAR
Gediz ve Küçük Menderes vadilerini içine alan bölgede yaşadılar. M.Ö 700’de Kral GİGES tarafından kuruldu. Başkentleri
Manisa’nın Salihli ilçesinde bulunan Sardes (Sard) idi. M.Ö 546’da Persler tarafından yıkıldılar.
Lidya devleti krallıkla yönetiliyordu. Çok tanrılı dine inanan Frigler Yunan tanrıları ve Friglerden öğrendikleri Kibele’ye
tapınmaktaydılar.
Dokumacılık ve madencilikte ilerlemişlerdi, altın işleme atölyeleri vardı ama geçimlerini daha ziyade ticaretle temin ediyor-
lardı. Tarihte ilk kez parayı kullandılar. Para ticarî hayatı kolaylaştırdı. Ticarî hayatı geliştirmek için Efes'ten başlayıp, Mezopo-
tamya'daki Ninova'ya kadar uzanan KRAL YOLU'nun açılmasında etkili oldular.
Lidya devleti uzun süre yaşayamadı. Bunun sebebi, ordularının çeşitli kavimlerden toplanan ücretli askerlerden oluşmasıdır.

13
Lidya yazısı Fenikelilerden alınan harf alfabesidir.

URARTULAR
M.Ö 900 tarihinde I. Sardur tarafından kuruldu. Van Gölü çevresinde kurulan devletin başkenti Tuşba (Van) idi. Zamanla
Doğu Anadolu’ya hakim oldular. Kimmer ve Saka saldırılarıyla zayıfladılar. Urartu devleti M.Ö 600’de Medler tarafından yı-
kıldı.
Ülke krallıkla yönetiliyordu. Kral ülkeyi savaş tanrısı HALDİ adına yönetirdi. Asiller de zaman zaman yönetimde söz sahibi
oluyordu. Ülke genellikle eyaletlere ayrılmıştı. Eyaletler merkezden atanan valilerce yönetilmekteydi.
Dinleri çok tanrılı idi. Ölümden sonra hayata inanıyorlardı. Bu yüzden mezarlarını ev ve oda biçiminde yapıp içine çeşitli
eşyalar koymaktaydılar.
Tarımı geliştirmek için göletler yapmışlar, su kanalları açmışlar. Van’a su getiren Şamram (Menue) kanalının uzunluğu
yaklaşık 50 km’dir. Şamram kanalı günümüzde de kullanılmaktadır.
Urartular kale yapımında da başarılıydılar. Bu dönemden kalan Toprakkale, Çavuştepe, Patnos ve Kayalıdere kaleleri ünlü-
dür.
Urartular taş ve maden işçiliğinde başarılıydılar.
Urartular, Çivi yazısı ile hiyeroglif yazıyı kullandılar. Dilleri Ural - Altay dil grubuna aittir.

İYONYALILAR (İONLAR)
İzmir körfezinden, Güllük körfezine kadar olan bölgeye İYONYA denilirdi.
M.Ö 12. yüzyıldaki Dor istilası sebebiyle Akalar’ın bir kısmı Ege’ye geldi. Burada yerli halk ile kaynaşarak şehir devletlerini
kurdular. Bunların en önemlileri Milet, Efes ve İzmir’dir. Zamanla Ege, Marmara ve Karadeniz kıyılarında İYON şehir devlet-
lerini kurdular. Devlet M.Ö 7. yüzyılda Lidya ardından Pers hakimiyetine girdi.
İyonyalılar merkezi krallık yerine site denilen şehir devletleri halinde yaşamışlardır. Önce krallar söz sahibi iken zamanla
asiller ve ardından ticaretle zenginleşen halk yönetimde söz sahibi oldu.
Çok tanrılı dine inanan İyonlar Yunan’dan etkilenmiştir. En büyük tanrıları, tanrıların babası kabul edilen Zeus ve karısı gök
tanrıçası Hera idi. Tanrılarını insan şeklinde tasavvur ederek heykellerini yapmışlar.
İyonlar deniz ticaretinde etkili oldular. Ege, Marmara ve Karadeniz kıyılarında koloniler kurdular.
İyonlar Fenikelilerden aldıkları harf alfabesini geliştirdiler. Fenike yazısı İyonlarca batıya aktarıldı. İyon Edebiyatının en
önemli eseri Homeros'un “İlyada ve Odesa destanı" dır.
İyonlar bilim ve sanatta başarılıydılar. Bunun sebebi ticaretle zenginleşmeleri, yaşadıkları toprakların verimli olması, şehir
devletlerinde hür düşünceye önem vermeleridir. Matematikte Tales (M.Ö 28 Mayıs 585’te güneş tutulması olacağını önceden
hesaplamıştı) ve Pisagor, tarihte Heredot, tıpta Hipokrat, felsefede Diojen.
İyonlardan kalan Efes’teki Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biridir. Celsus Kütüphanesi bir diğer önemli eser-
dir.
İyon / İon kelimesi Persler tarafından Yunan şeklinde telaffuz edildiği için, Grek’ler zamanla Yunan şeklinde adlandırılmış-
tır.

14

You might also like