You are on page 1of 117

Tarih Nedir?

•Tarih, hem zamanı yani geçmişte yaşanmış anı hem de bir tarih disiplinini anlatır.

•Bir disiplin olarak tarih geçmişte yaşanmış olayları;

•Neden-sonuç ilişkisi içerisinde,

•Zaman sıralamasına göre (kronolojik)

•Mevcut bütün kaynakların soruşturulmasıyla

•Olayların geçtiği dönemin şartları göz önünde bulundurularak mümkün olduğunca nesnel bir şekilde
ortaya konulmasıdır.

•Akademik bir disiplin olarak tarihi, herhangi bir bilim kümesine dahil etmek zordur. Zira geçmişte
yaşanan olayları gözlemleme ve deneyimleme şansı olmadığı gibi mesela günümüzde yaşanan
olayların bile farklı bakış açılarıyla farklı şekillerde tarihi yazılacaktır.

Tarihin İlişkili Olduğu - Yararlandığı Bilimler

1.Arkeoloji: Özellikle yazının olmadığı dönemlerdeki koşullar hakkında bilgi sağlamasıyla tarihçilerin
yararlandığı bilimdir.

2.Antropoloji: İnsanları, insan davranışlarını ve toplumları inceleyen bilimdir.

3.İktisat: Ekonomik olayların kanunlarını ortaya koyan iktisat bilimi geçmişteki olayların iktisadi
sebeplerinin anlaşılması konusunda tarihçilere ışık tutar.

4.Filoloji: Dil bilimidir. Eski kaynakların çevrilmesi ve incelenmesi konularında tarih bilimine yardımcı
olur.

5.Nümizmatik: Eski paraları inceler.

6.Heraldik: Armaları, mühürleri, unvanları, bayrakları inceler.

7.Felsefe: Tarihteki olaylarda dönemin felsefesini bilmek ve düşünce yapısını öğrenmek tarihçinin
olayları daha derin anlayabilmesini sağlar.

8.Epigrafi: Taş ve mermer kitabelerin üstündeki yazıları inceler.

9.Kronoloji: Tarihi olayların zaman içerisindeki yerini belirleyen, sıralayan ve düzenleyen bilimdir.

10.Sosyoloji: Toplumu incelemesiyle tarihi olaylardaki toplumların özelliklerinin bilinmesi konusunda


tarih bilimine yardımcı olur.

11.Etnografya: Toplumun örf, adet ve geleneklerini inceler.

12.Paleografya: Eski yazıları inceleyen bilim dalıdır. Yazılı kaynakların anlamlaştırılması bağlamında
tarihçilerin faydalandığı bir bilimdir.

13.Coğrafya: Tarihçi olayları daha iyi anlamak için geçtiği yeri bilmek zorundadır. O yerin dağlarını,
nehirlerini, toprak özelliklerini gibi bilgileri ona coğrafya bilimi verir.
14.Diplomasi: Resmi belgeleri inceleyip, sınıflandırarak tarihçiye yardımcı olur.

15.Toponomi: Yer adları bilimi

16.Onomastik: İsim bilimidir.

17.Psikoloji: İnsanların ruhi durumunu ve karakterini inceleyen bilimdir.

18.Siyaset: Tarihsel olarak bir toplumun incelenmesi ve toplumun tarihsel açıdan gelişimini sağlamak
için tarih biliminden yararlanılır.

19.Kimya: Karbon 14 deneyi ile bulguların hangi döneme ait olduğunu inceler.

20.Teoloji: Din Bilimi - İlahiyat

Kaynak: Wikipedia

Uygarlık Kavramı

•Uygarlık kelimesi etimolojik olarak «civitas» kelimesinden türetilmiştir. Roma Cumhuriyet


döneminde kullanılmaya başlanmıştır.

•Civitas;

•1. Bir yerleşim yeri olarak kenti,

•2. Bu yerleşim yerindeki insanı,

•3. Burada yaşayan insanların hukuki durumunu ifade eder.

•Roma’da uygarlık anlamında kullanılan civitas; ortak bir yaşam içerisinde örgütlenmiş, hukuken
bağımsız bireylerden oluşan insan topluluğu ve bireylerin devlet hayatına siyasi olarak katılımını
hukuki bir teşkilat aracılığıyla gerçekleştirdiği yapıyı anlatır.

•Roma Cumhuriyet döneminin sona ermesiyle kelime kullanımdan kalktı ve 18.yy da Fransızca kökenli
civilisation kavramı olarak tekrar kullanıma girdi.

Tekil Olarak Uygarlık / Çoğul Olarak Uygarlıklar

•Civilisation kelimesinin Fransa’da kullanılması tesadüf değildir; XV. Loui Fransa’sı en görkemli
zamanlarını yaşamaktadır.

•Civilisation yani tekil olarak kullanılan uygarlık; dünyanın bütün öteki topluluklarından ileride ve
onlara örnek olarak sunulan bir şeydir.

•Uygarlık kelimesi XIX. Yüzyılın ilk çeyreğinde artık çoğul olarak da kullanılmaya başlanır:

•Uygarlıklar: Bir grubun yada belirli bir dönemin ortak hayatını gözler önüne seren karakterlerin
bütünü.
Kültür Kavramı

•Kültürün çok farklı tanımlamaları olmakla birlikte bunları üç grupta toplayabiliriz:

•(1) Kültürün ESTETİK tanımları; seçkin sanatsal faaliyetlere

•(2) Kültürün ETNOGRAFİK tanımları; bir halkın ya da grubun tüm yaşam biçimi

•(3)Kültürün SEMBOLİK tanımları; paylaşılan sistemlere veya şablonlara gönderi yapacak şekilde
kullanılmaktadır.

Kültürün Estetik Anlamı ve

Yüksek Kültür/Alçak Kültür Ayrışması

•Kültürün estetik anlam katmanlarını:

•(1) zihnin gelişkin bir durumu (kültürlü kişi gibi);

•(2) bu gelişme süreci (kültürel etkinlikler gibi) ve

•(3) bu süreçlerin araçları (sanat, entelektüel çabalar gibi) oluşturmaktadır.

•Kültürün estetik katmanları, kültürü “dünyada düşünülen ve söylenenlerin en iyisi” olarak


tanımlayıp, seçkinci bir yaklaşım içerisinde olmaktadır.

•Böylece yalnızca seçilmiş kültürel formların “hakiki” olarak görüldüğü “yüksek kültür/alçak kültür”
bölümlendirmesinin esasını oluşturmaktadır.

Kültürün Estetik Anlamı ve

Yüksek Kültür/Alçak Kültür Ayrışması

•Yüksek kültürün tersi olarak alçak kültür; kitle kültürü, halk kültürü ya da popüler kültür olarak
adlandırılmaktadır.

•Popüler kültür; kültür unsur ve ürünlerinin toplumun geniş bir kesimi tarafından taklit ve tekrara
dayalı ortak kullanımı, sürekli değişim halinde olması, yapay, eğlenceye yönelik ve medyatik
olmasından dolayı, seçkin/yüksek kültürden ayrı değerlendirilmektedir.

•Kültürün estetik olarak tanımıyla tekil haldeki uygarlık kelimesinin yaklaşık anlamda kullanıldığını
söyleyebiliriz.

Etnografik Olarak Kültür

•Kültürün etnografik tanımı ilk kez antropolog E.B. Tylor tarafından 19.yy. sonlarında kullanılmıştır.
•Tylor’a göre kültür ya da uygarlık “toplumun bir üyesi olarak insanın elde ettiği bilgi, inanç, sanat,
ahlak, yasa, gelenek ve diğer yetenek ve alışkanlıkları kapsayan karmaşık bir bütündür”.

•Kültürün bu şekilde tanımlanması, elitizmden kaçınılmasını, kültürün günlük yaşamın “üzerinde ve


ötesinde” değil önemli bir parçası olduğunun vurgular.

•Ancak etnografik tanım kültürü toplumsal yaşamın tüm unsurlarını –biyolojik ve evrimsel olmayan
her şeyi- içerecek şekilde insan grupları tarafından üretilenlerin hepsi yani “tüm bir yaşam biçimi”
olarak genişletmektedir.

•Kültürün etnografik tanımları, uygarlıklar (çoğul) kavramıyla örtüşür.

Sembolik Anlamda Kültür

•Kültürün sembolik olarak tanımlanması 1960’lardan günümüze artan bir şekilde kullanılmaktadır.

•Böylece kültür “tüm bir yaşam biçimi” olarak değil (etnografik tanımlardan farklı olarak), paylaşılan
semboller ve/veya anlamlar sistemi ya da kalıbı olarak tanımlanmaya başlamıştır.

•Yine kültürün estetik tanımının tersine «kolektif ve paylaşılır» olduğuna işaret etmektedir.

•Tüm kolektif toplumsal uygulamalar potansiyel olarak semboliktir ve bu nedenle de potansiyel


olarak kültüreldir.

•Geertz’e göre kültür, “simgelere dönüştürülmüş olarak tarih içinde aktarılan bir anlamlar kalıbı;
insanların aracılıklarıyla yaşam hakkındaki bilgilerini ve yaşama dönük tutumlarını birbirlerine
ilettikleri, sürekli kıldıkları ve geliştirdikleri simgesel biçimlerde anlatım kazandırılan (önceki
kuşaklardan) miras alınmış bir kavramlar sistemidir.

Uygarlık ve Kültür Kavramlarının Benzerlik ve Farklılıkları

•Her ikisi de maddi ve manevi unsurlardan oluşmaktadır: Geçim etkinlikleri ve kullanılan teknoloji,
mimari, şehirleşme, giyim vb hem uygarlığın hem de kültürün maddi boyutları iken,

•Siyasal ve hukuki örgütlenme yapısı, inançlar, ibadet biçimleri, kullanılan dil, sanatsal üretim, estetik
anlayışı, ikili ilişkiler vb şeyler ise uygarlığın ve kültürün soyut ya da manevi boyutlarını
oluşturmaktadır.

•İki kavramın farklılığını ise tek kelimeyle özetleyebiliriz:

•Kültür lokaldir yani yereldir. Belirli bir coğrafya da belirli bir topluluğun geçim, yaşam ve düşünce
biçimini ifade eden ortaklaşa paylaştığı sembollerdir.

•Uygarlık ise evrenseldir; bütün insanlığın malıdır.

•Uygarlığın gelişimi doğal olarak her yerel topluluğu derinden etkiler, değiştirir, dönüştürür.
SOYUT DÜŞÜNCE

•Doğadaki diğer canlı türleriyle aynı alt yapıya sahip olan insanı diğer canlılardan farklılaştıran en
önemli özelliği soyut düşünebilme becerisi.

•Somut şeyler duyu organları ile algılanabilir. Oysa insan duyu organlarıyla algıladıklarının dışında
düşünüp, hayal edebilen ve hayallerini kimi zaman yine hayali kimi zaman ise somut gerçekliğe
dönüştürebilen bir varlık.

Soyut Düşünce

•Bundan 2.5 milyon yıl önce bu taşları yontarak keskinleştiren hamo habilis, öncelikle keskin bir
şeyler yaparsa kendini tehlikeli hayvanlardan koruyabileceğini hayal etmiş arkasından taşı taşa
sürtme yöntemiyle bu kesici aletleri yapmıştır. Soyuttan somuta…

Soyutu Somutlaştırmak

•Yıl 2020. Dünya üzerinde ve hatta uzayda, burada saymakla bitiremeyeceğimiz kadar mühendislik
harikası yaptık.

•Bunların hiç biri, insan onu düşünüp hayal edene kadar yoktu.

•Bunların hepsi yine soyut bir alan olan BİLİMSEL METOD ile ve yine soyut olan MATEMATİK
hesaplarıyla planlandı.

•Yapımı için kullanılan PARA yine ayrı soyut bir düşünce ürünüdür.

Millau Viyadüğü (FRANSA)

Uzunluk: 2460 m, yükseklik: 343 m

Panama Kanalı (PANAMA)

Uzunluk: 77,1 km
Soyut Düşünce

Günümüzden 200 bin ila 300 bin yıl önce yaşayan Homo Neandertalansisler, ilk defa ölülerini -anne
karnında bir cenin gibi- gömdükleri bilinen Homo (Hominid cinsi) ailesinin bir üyesidir.

Neandertallerin basit ölü gömme törenlerinden Sapiensin çok daha sofistike mezarlarına…

Soyut Düşünebilme ve Bilişsel Devrim

•Homo Sapiens soyut düşünebilme becerisiyle bilişsel bir devrim yaşamıştır.

Yükleniyor…

Soyut Düşünebilme ve Bilişsel Devrim

•Üzerini kazıdığınızda ülke, devlet, millet, ekonomik sistem, anayasa, şirketler, markalar ve aklınıza
gelebilecek her şeyin insan kurgusundan başka bir şey olmadığını görürsünüz.

•Ama bu kurgu sayesinde internetten alış-veriş yaparsınız, hisse senedi alıp satarsınız, yurt dışına bir
ülkeye tatil ya da iş için kolaylıkla gidip gelirsiniz, evinizde PC başında IBM-Netflix-YouTube-Amazon..
vb bir şirket için bir takımın üyesi olarak çalışırsınız ya da yüzbinlerce askerin savaştığı bir orduyu
yönetir, nüfusu 1.5 milyar olan bir ülkeyi idare edersiniz.

•Yani diğer canlıların çok az sayıda takım üyesiyle gerçekleştirebildiği işbirliğini insanlar kitleler
halinde gerçekleştirebilir.

UYGARLIĞIN UNSURLARI

•Geçmişten günümüze kadar, değişmez bir şekilde insanın varlığını tehdit eden bir takım güçler var.

•İnsan bu tehditlere karşı dünyanın farklı köşelerinde farklı topluluklar içerisinde çeşitli davranış
örüntüleri geliştirir ki bu aslında kültür dediğimiz şeydir.

•Diğer bir deyişle dünyanın her yerinde bu tehditler aynı ama bu tehditlere karşı üretilen çözüm şekli
toplumdan topluma değişir ve bu nedenle kültürel farklılıklar ortaya çıkar.
•Nihayet bu tehditlere karşı üretilen çözümler sürekli değişir, gelişir hatta kötüleşir (ortaçağ) ama illa
ki o kültürün uygarlık seviyesini ortaya koyar.

UYGARLIĞIN UNSURLARI – 1. TEHDİT

•1. TEHDİT

•DOĞA: Çırılçıplak, güçsüz, uzun bir zaman bakım ve ilgiye muhtaç olarak dünyaya gelen insan için
doğa en büyük tehdittir.

•İnsanlık Sanayi Devrimi’nden (1769) sonra doğayı yendiğini düşündü. (Yenmek kelimesi bir savaş ya
da maç için geçerli olabilecek bir kavram belki ama Sanayi Devrimi’ne kadar insanlık doğa karşısında
aciz - çaresiz hep yenik vaziyettedir.)

•Şimdi ise doğaya karşı bulmuş olduğu çözümlerle doğayı tehdit ederken aslında yine kendi varlığını
tehdit ediyor.

•Bütün çağlar da bütün toplumlar bulunmuş oldukları yeryüzü coğrafyasındaki doğa koşullarıyla
mücadele etmiş ve çözüm olarak farklı teknolojiler geliştirmişlerdir.

•1. ÇÖZÜM: TEKNOLOJİ :

•Teknoloji: Bilginin (Soyut) işe (Somut) uygulanmasıdır.

•Sadece kendisini devasa canlılardan korumak için değil, bu devasa canlıları avlamak, etini yiyip
postuyla soğuktan korunmak için elde ettiği buğday ve arpayı un haline getirmek için, bronzdan kılıç
ya da demirden bir balta yapmak için ya da baraj ya da kanalizasyon sistemi yaparak bataklıkları
kurutmak için ya da fabrika kurup araba üretmek için…

•Çevremiz sayısız teknoloji ürünüyle dolu… Ama bu teknolojilerin geçmişten günümüze ortak özelliği
onu üreten ve kullanan toplumun geçim şeklini yani ekonomik sistemini gözler önüne sermesidir.

UYGARLIĞIN UNSURLARI

ÇÖZÜM: 1. UNSUR

UYGARLIĞIN UNSURLARI

ÇÖZÜM 1. UNSUR

•İnsanlık günümüze kadar geçim biçimi; Toplayıcılık ve Avcılığı saymazsak, Tarım, Sanayi ve
Enformasyon olmak üzere 3 büyük teknolojik devrim yaşamıştır.

•Bu üç devrim şimdiye kadar ki ekonomik sistemleri yaratmıştır.


•Sözgelimi; tarım devrimiyle insanlar avcılık ve toplayıcılıktan vazgeçerek yerleşik bir hayata geçmiş,
bataklıkları kurutup- barajlar yapmış, sabanı icat etmiş ve binlerce yıl tarımdan elde edilen gelirle
yaşamıştır.

•Bu teknolojilere sahip olmak, elinde tutmak, yönetmek ise tabakalaşmış sınıflı toplumu yaratmıştır.

•Her teknoloji ÜRETİM ARAÇLARI ortaya çıkarırken ÜRETİM İLİŞKİLERİ’ni de beraberinde getirir.
Üretim araçlarını ellerinde tutanlar üretim ilişkilerini de belirlerler.

•Üretim araçları toplumların birbiriyle çeşitli şekillerdeki (ticaret, savaş, diplomatik vb) temasları
sonucu yayılır ve benzer hale gelir. Üretim ilişkileri çok daha yerel kalır, bununla birlikte isimler
değişse de (kültürel olarak) özünde hep YÖNETEN/YÖNETİLEN ilişkisi ortaya çıkar (Ağa/maraba –
Derebeyi/Serf – Efendi/Köle – Fabrikatör/İşçi – Servis ya da Hizmet Sağlayıcı (Google, Facebook, E-
Bay, Amazon…)/Bilgi İşçisi.

UYGARLIĞIN UNSURLARI

2. TEHDİT, ÇÖZÜM VE 2. UNSUR

•2. TEHDİT : İNSAN

•İnsan grup halinde yaşayabilen bir canlı. İnsan insansız yaşayamaz ama insanla da yaşayamaz.

•ÇÖZÜM: KÜLTÜR; Üretim ilişkileri nedeniyle tabakalaşmış bir toplumda farklı sınıflara haklarını
benimsetmenin en güzel yöntemi gelenekler ve kanunlardır.

•2. UNSUR: SOSYAL YAPI (Yaşam Biçimi)

UYGARLIĞIN UNSURLARI

Geçmişten günümüze kadar, değişmez bir şekilde insanın varlığını tehdit eden bir takım güçler var.

İnsan bu tehditlere karşı dünyanın farklı köşelerinde farklı topluluklar içerisinde çeşitli davranış
örüntüleri geliştirir ki bu aslında kültür dediğimiz şeydir.

Diğer bir deyişle dünyanın her yerinde bu tehditler aynı ama bu tehditlere karşı üretilen çözüm şekli
toplumdan topluma değişir ve bu nedenle kültürel farklılıklar ortaya çıkar.

Nihayet bu tehditlere karşı üretilen çözümler sürekli değişir, gelişir hatta kötüleşir (ortaçağ) ama illa
ki o kültürün uygarlık seviyesini ortaya koyar.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

UYGARLIĞIN UNSURLARI – 1. TEHDİT

 1. TEHDİT

 DOĞA: Çırılçıplak, güçsüz, uzun bir zaman bakım ve ilgiye muhtaç olarak dünyaya gelen insan için
doğa en büyük tehdittir.
 İnsanlık Sanayi Devrimi’nden (1769) sonra doğayı yendiğini düşündü. (Yenmek kelimesi bir savaş ya
da maç için geçerli olabilecek bir kavram belki ama Sanayi Devrimi’ne kadar insanlık doğa karşısında
aciz - çaresiz hep yenik vaziyettedir.)

 Şimdi ise doğaya karşı bulmuş olduğu çözümlerle doğayı tehdit ederken aslında yine kendi varlığını
tehdit ediyor.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

UYGARLIĞIN UNSURLARI ÇÖZÜM: 1. UNSUR

 Bütün çağlar da bütün toplumlar bulunmuş oldukları yeryüzü coğrafyasındaki doğa koşullarıyla
mücadele etmiş ve çözüm olarak farklı teknolojiler geliştirmişlerdir.

 1. ÇÖZÜM: TEKNOLOJİ :

 Teknoloji: Bilginin (Soyut) işe (Somut) uygulanmasıdır.

 Sadece kendisini devasa canlılardan korumak için değil, bu devasa canlıları avlamak, etini yiyip
postuyla soğuktan korunmak için elde ettiği buğday ve arpayı un haline getirmek için, bronzdan kılıç
ya da demirden bir balta yapmak için ya da baraj ya da kanalizasyon sistemi yaparak bataklıkları
kurutmak için ya da fabrika kurup araba üretmek için...

 Çevremiz sayısız teknoloji ürünüyle dolu... Ama bu teknolojilerin geçmişten günümüze ortak özelliği
onu üreten ve kullanan toplumun geçim şeklini yani ekonomik sistemini gözler önüne sermesidir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

UYGARLIĞIN UNSURLARI ÇÖZÜM 1. UNSUR

 İnsanlık günümüze kadar geçim biçimi; Toplayıcılık ve Avcılığı saymazsak, Tarım, Sanayi ve
Enformasyon olmak üzere 3 büyük teknolojik devrim yaşamıştır.

 Bu üç devrim şimdiye kadar ki ekonomik sistemleri yaratmıştır.

 Sözgelimi; tarım devrimiyle insanlar avcılık ve toplayıcılıktan vazgeçerek yerleşik bir hayata geçmiş,
bataklıkları kurutup- barajlar yapmış, sabanı icat etmiş ve binlerce yıl tarımdan elde edilen gelirle
yaşamıştır.

 Bu teknolojilere sahip olmak, elinde tutmak, yönetmek ise tabakalaşmış sınıflı toplumu yaratmıştır.

 Her teknoloji ÜRETİM ARAÇLARI ortaya çıkarırken ÜRETİM İLİŞKİLERİ’ni de beraberinde getirir.
Üretim araçlarını ellerinde tutanlar üretim ilişkilerini de belirlerler.

 Üretim araçları toplumların birbiriyle çeşitli şekillerdeki (ticaret, savaş, diplomatik vb) temasları
sonucu yayılır ve benzer hale gelir. Üretim ilişkileri çok daha yerel kalır, bununla birlikte isimler
değişse de (kültürel olarak) özünde hep YÖNETEN/YÖNETİLEN ilişkisi ortaya çıkar (Ağa/maraba –
Derebeyi/Serf – Efendi/Köle – Fabrikatör/İşçi – Servis ya da Hizmet Sağlayıcı (Google, Facebook, E-
Bay, Amazon...)/Bilgi İşçisi.

pdegirmenci@marmara.edu.tr
UYGARLIĞIN UNSURLARI

2. TEHDİT, ÇÖZÜM VE 2. UNSUR

2. TEHDİT : İNSAN

İnsan grup halinde yaşayabilen bir canlı. İnsan insansız

yaşayamaz ama insanla da yaşayamaz.

ÇÖZÜM: KÜLTÜR; Üretim ilişkileri nedeniyle tabakalaşmış bir toplumda farklı sınıflara haklarını
benimsetmenin en güzel yöntemi gelenekler ve kanunlardır.

2. UNSUR: SOSYAL YAPI (Yaşam Biçimi)

pdegirmenci@marmara.edu.tr

UYGARLIĞIN UNSURLARI

3. TEHDİT, ÇÖZÜM VE 3. UNSUR

 3. TEHDİT: ÖLÜM

 Doğanın sonsuzluğuna rağmen insan ömrünün sonluluğu ve bunun insanda yarattığı çatışma ya da
huzursuzluk bir çeşit bütün insanların yarı şizofren olmasının nedenidir.

 ÇÖZÜM: SİHİR (Şamanizm), ÖTE DÜNYA ANLAYIŞI VEYA DİN

 Günümüz tek tanrılı dinlerine kadar dünya üzerinde binlerce inanış sistemi yaşanmış ve bu inançlar
kültürü beslemiş. İnsanlara cesaret verip, ölümden korkmamayı bunun bir hiçlik – yok oluş anlamına
gelmediğini telkin etmiştir.

 Yan yana toplumlar, şehirler, ülkeler farklı inançlara sahip olup birbirinden farklılaşmış ya da benzer
hale gelmiştir.

 3. UNSUR: İDEOLOJİK YAPI veya SİYASAL YAPI

 Yöneten/Yönetilen İlişkisi her çağda ve her toplumda belirli bir ideolojiyi yansıtır ve altında bu
ideolojiyi besleyen bir inanç sitemi yer alır.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Özet Olarak Uygarlığın Unsurları

TEHDİTLER

ÇÖZÜMLER

UYGARLIĞIN UNSURLARI

1. DOĞA

TEKNOLOJİ: 1. ÜRETİM ARAÇLARI 2. ÜRETİM İLİŞKİLERİ

İKTİSADİ SİSTEM
2. İNSAN

GELENEKLER – HUKUK (YAZISIZ VE YAZILI KANUNLAR / TEAMÜLLER): KÜLTÜR

SOSYAL SİSTEM

3. ÖLÜM

3. DİN VE İDEOLOJİ

SİYASAL SİSTEM

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Alt Yapı / Üst Yapı Nedir?

 «Alet yapan insan, aletin fikrini ve kültürünü de arkası sıra yaratmıştır. Alt yapı – üst yapı
diyalektiğinin özünü de bu oluşturur.

 Örnekler üzerinden anlatalım:

 1. Üst Paleolithik çağ da (Eski Taş Çağı) kutup iklimi yaşanırken 5 tonluk filleri, devasa vahşi
hayvanları tek başına avlayamayacağı için Sapiens «takım» şeklinde avlanmaya başlar, Mezolithik Çağ
da ise (Orta Taş Çağı) havalar ısındığı için tekrar bireysel avcılığa döner.

 Yine Üst Paleolithik çağ da takım şeklinde avlanırken bu tip bir avlanmayı meşrulaştıracak kültürü
de yaratır; ilk defa geçici kamp yerleri kurulur: avlanan hayvanlar ve toplanan bitkiler buraya taşınır
ve birlikte tüketilir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Alt Yapı ve Üst Yapı Örnekleri

 2. Kızılderililer, ok kullandıkları zamanlarda, takım çalışması ile avladıkları avlarının en kıymetli


yerlerini, okunu kalbe en yakın atan kişiye verirlerdi. Çünkü okların üzerinde sahiplerinin işareti de
vardı. Ancak tüfek ile avlanmaya başlayınca, işaretlenmesi mümkün olmayan mermilerden dolayı,
artık her parçayı eşit bölüştüler.

 3. Sümer, Mısır, Çin, Hint ve dünyanın her yerinde o çağlarda ortaya çıkan uygar toplumlar; bir
uygar toplumun ihtiyaç duyacağı anıtsal tapınakları, nehirleri kontrol edecek barajları, toprağı
işleyecek ucuz iş gücünü «köleliği kurumsallaştırarak» sağladılar. Ta ki sanayi devrimiyle birlikte
kurulan fabrikalar için ihtiyaç duyulan iş gücünün tarımdan serbest bırakılması gerekene kadar...

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Alt Yapı ve Üst Yapı Örnekleri

 Yakın Avrupa tarihinden bir örnek verelim:

 4. Martin Luther Avrupa Reform hareketinin lideri olarak kabul edilir ve Protestanlık adlı mezhebin
kurucusu olarak bilinir. Oysa Martin Luther’den önce İncil’in Latince’den çevirisi yapılmış ve Katolik
Kilisesi’ne yönelik ciddi eleştiriler getirilmiş hatta Husculuk adı verilen isyan hareketleri başlamıştır
ama hepsi bastırılmıştır. Peki neden Martin Luther’in protestosu kabul görmüş bütün Avrupa’ya
yayılmış hatta bazı ülkeler topyekûn Protestanlık adı verilen yeni mezhebe geçmiştir?

 Birileri Zeitgeist diyebilir, dese de inanmayın. Çünkü Martin Luther sırtını yeni yükselmekte olan
Alman burjuvazisine dayamıştır. Değişen ekonomik sistem, değişen bir zihniyet hatta yeni bir din
gerektirmiştir. Jean Calvin de yine bunun en iyi örneğidir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Alt Yapı – Üst Yapı İlişkisi Üzerine

 Örneklerden yola çıkarak alt yapının ekonomik yapı olduğunu üst yapının ise hukuk, kültür, siyaset,
sanat vb olduğunu belirtebiliriz.

 Tarih de ki ve günümüz dünyasında olup biten bir çok şeyin üzerinden örtüsünü çıkarıp aldığınızda
geriye «üretim araçları – üretim ilişkileri» kaldığını görebilirsiniz.

 Çağların sınıflandırılması ya da tarihin belirli çağlarla ifade ediliş şekli dahi değişen teknoloji ve bu
teknolojinin yaratmış olduğu ekonomik sistem üzerinden adlandırılır.

 Diğer taraftan tam zıttı bir görüş olarak; önce belirli ideolojilerin ortaya çıktığı ve toplumu
değiştirdiği görüşü de savunulur. Bu anlamda Paganizm bir Tez iken Katolik Kilisesi bir Anti Tez,
Protestanlık ise Sentezdir. Bu üçünün çatışması tarihi (kültürü – uygarlıkları) dinamik yaparken
görüşün altında da iyimser bir bakış açısı vardır: Tarih bu yararlı çatışma sonucunda hep ileriye hep
iyiye doğru akıyordur.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Toplumsal Artı Nedir?

Bir topluluğun doğrudan geçim faaliyetlerine katılan üyelerinin tükettiklerinden fazlasını


üretmeleriyle ortaya çıkan ve doğrudan geçim faaliyetlerine katılmayan üyeleri tarafından tüketilen
fazlalık.

Tanımla birlikte ilk akla gelen yönetici veya yöneticiler sınıfı olmakla beraber, farklı mesleklerden
insanların ortaya çıkması ve mesleklerinde uzmanlaşmalarının da temelini oluşturur.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

TOPLUMSAL ARTI DÖNGÜSÜ

Toplumsal Artı

Kuramsal ve pratik bilgi birikimi

Üretim teknolojisinde gelişmeler

Daha çok ve çeşitli uzman besleme

Daha fazla artı

Din adamları ve zanaatçıları besleme


Bilimlerde ve zanaatlarda uzmanlaşma

Üretim artışı

Yeni buluşlar

Daha fazla uzmanlaşma

Kafa – Kol İşbölümü ve Tarım-Sanayi İşbölümü

Kuramsal – pratik bilgilerin birleştirilmesiyle buluşlar ve ideolojilerin yayılmasıyla uyumlu toplumsal


düzen

Daha büyük toplumsal artı

Daha fazla üretim

Daha fazla farklılaşma

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Toplumsal Artı Nedir? Niye böyle bir kavrama ihtiyaç duyuyoruz?

 Toplumsal Artı uygarlığın başlama ve günümüz haline kadar evirilme nedenidir.

 Yine toplumsal artı farklı mesleklerden olduğu kadar farklı sosyal sınıfların, ekonomik ve sosyal
tabakalaşmanın, artının ele geçirilmesi-paylaşılması ve bu artı için savaşılması nedenidir.

 İnsanları geçim faaliyetine yöneltmek yani amaç belirlemek, yine bu geçim faaliyeti için işbirliği
yapmalarını sağlamak ve faaliyetlerini koordine etmek ayrıca herkesi kendisi tüketebilecekken bu
fazlalığı vermeye ikna etmek meselesi ise yönetim ve güç hakkında konuşmaya daha da önemlisi
düşünmeye başlamanın ilk adımı sayılabilir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Yönetim Nedir?

 Yönetim; kısaca başkaları vasıtasıyla iş görmek, başkaları vasıtasıyla amaçlara ulaşmanın adıdır.

 Demek ki belirli amaçlar belirleyip, insanları bu amaçları gerçekleştirmek için iş birliği yapmaya sevk
etmenin ve faaliyetleri koordine etmenin yani eşgüdümlü hale getirmenin olduğu her yerde
yönetimden bahsedebiliriz.

 Tanımdan yola çıkarak yöneticinin bizzat çalışmadığı ama başkalarının gayretleriyle amaçlara
ulaşıldığını da bir kenara not edelim.

 Yönetim niye vardır?

 Keşke olmasaydı zira yönetimin olduğu her yerde YÖNETEN/YÖNETİLEN ilişkisi ortaya çıkar
diyebilirsiniz.

pdegirmenci@marmara.edu.tr
Örgütleme Nedir?

 Örgütleme nedir? Örgütleme, yönetimin faaliyetlerini gerçekleştirirken yaptığı «tarif geliştirme»


faaliyetidir: İşlerin nasıl yapılacağı, kimlerin bu işi yapacağı, bu işi yaparken ne tür bir güç
kullanacaklarını belirlemek için tarifler geliştirmektir. Ne kadar tarif o kadar örgütlü toplum demektir.

 İlk uygar toplum olarak ortaya çıkan «kent devleti» işte böyle tarifler geliştirilmiş yani giderek
örgütlenen bir toplumdur: Askerler, zanaatkarlar, vergi toplayıcıları vb farklı meslekler, yine askerse
mesela komutanın kim olduğu, bu komutanın hangi konularda karar alabileceği gibi gibi hep
geliştirilen tariflere dayanır.

 Sonuç yönetim varsa doğal olarak bir örgütleme faaliyeti ve bunun sonucunda ise bir örgüt
(organizasyon) vardır. Sosyolojik olarak insan topluluklarından, toplum olmaya bir yöneliştir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

GÜÇ NEDİR?

 Güç ve güç ilişkileri insanlık tarihi kadar eskidir. Freud herhalde konuyu, çok aciz olarak doğan
insanın bilinçaltı dürtüsü olarak yorumluyordur.

 Mitlerden dinlere, doğaya ve doğadaki canlılara, iki insanın yan yana geldiği her noktaya kadar her
alanda güç ilişkisinden söz etmekteyiz.

 Mitlerde tanrılar devamlı olarak güç savaşı içerisindedir. İslam dini açısından, ilk insan Hz. Adem’in
yaratılışı ile birlikte şeytan ile insan arasında bir güç mücadelesinin başladığı görülür. Konu mitlerde-
dinlerde böyleyken insanlar arası ilişkilerde nasıl olabilir?

 Güç, bir kimsenin başkalarını etkileme, kendi istediği yönde davranışa sevk edebilme yeteneğidir.

 Sosyal etki çerçevesinde güç, “bir tarafın, diğer tarafın tutum ve davranışlarını, görüşlerini,
amaçlarını, ihtiyaçlarını ve değerlerini değiştirme ve kontrol etme yeteneği” olarak tanımlanabilir.

 Bu nedenle etkilenen birey etkileyen bireyin istek ve arzuları doğrultusunda faaliyette bulunur.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Gücün Kaynakları Nelerdir?

1. Kişisel özellikler – Karizmatik Güç:

Literatürde özdeşlik, benzeşme, referans gücü gibi isimlerle de kullanılan bu güç türü, kaynağını
kişinin model olma değerinden almaktadır.

Karizmanın üç temel değişkenle ortaya çıktığı ileri sürülür; bunlar, yüksek bir özgüvene sahip olma,
yüksek bir etkileme yeteneği ve kendi inançlarının ahlaki yönden doğru olduğunu güçlü bir şekilde
ikna etme becerisidir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Gücün Kaynakları Nelerdir?


 2. Zorlayıcı Güç:

 Zorlayıcı güç izleyicileri/grup üyelerini belirli yönde bir davranışa yöneltmek için başvurulan maddi
ve manevi zorlamaları ifade eder. Bu güç, fiziki güç kullanımından, silah kullanmaya ve iş örgütlerinde
yöneticilerin astlara verebilecekleri uyarı cezasından örgütle ilişkilerini kesmeye kadar uzanır.

 Kişilerde veya grup üyelerinde korku ve baskı oluşturan her şey zorlayıcı bir güç kaynağıdır. Kişi
istemese dahi başka biri tarafından davranışları üzerinde etkisi olan bir zorlama ya da baskı karşısında
bu güce maruz kalmış olur.

 Zorlayıcı güçte, itaat edilmemesi durumunda gücü uygulayanın konumuna (pozisyonuna) göre
fiziksel şiddet, bir yerlere hapsedilme, maddi ceza, toplumun gözünden düşürme, işletmelerde işine
son verme, hoşa gitmeyen görevlendirmeler gibi olumsuz neticelerle yönetimin baskı yoluyla değişimi
sağlamaya çalışma durumu söz konusudur.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Gücün Kaynakları Nelerdir?

 3. Ödüllendirici Güç:

 Kişinin başkalarını bir ödül ya da teşvik edici eylemler ile

davranışa yönlendirmesi için kullanılan güçtür.

 Ekonomik gelir avantajı yaratma, maddi manevi çıkar sağlama, kadro imkanı sunma, ücret artışı
sağlama, terfi ettirme, daha fazla sorumluluk verme, daha iyi iş verme, statüyü değiştirme, övme gibi
ödüllerin hepsi bu gücün kaynağıdır.

 Ödüllendirme gücü izleyicilerin istenileni yerine getirmesi diğer bir deyişle, itaat etmesi
durumunda; yönetimin ekonomik, sosyal ya da siyasal ayrıcalıklar gibi olumlu bir özendirici sunma
kabiliyetiyle ilgilidir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Gücün Kaynakları Nelerdir?

4. Uzmanlık Gücü:

İzleyicilerin bir liderin ya da yöneticinin veya örgütün diğer bir üyesinin, diğer üyelerin sahip
olmadığı yüksek bir bilgi düzeyine veya özel bir beceri kümesine sahip olduğu algısına dayanan
güçtür.

İzleyiciler ya da üyeler, üstlerinin aldıkları kararlar ve uyguladıkları davranışlarda uzmanlığına


güvenmedikleri zaman bu davranışı sorgulamaya başlarlar.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Gücün Kaynakları Nelerdir?

 5. Yasal Güç = Otorite (Yetki)


 Otorite güç kullanım şekli olduğundan dolayı güç otoriteyi de

içeren daha geniş bir kavramdır

 Güç daha çok bireylerin kişilikleri ile ilgili olduğu halde otorite kişinin sosyal konumu (pozisyonu) ve
rolleri ile ilgilidir.

 Otorite, ister sonuç alınsın ister alınmasın resmi olarak onaylanmış ayrıcalıktır. Buna karşın güç ise
sonuç alabilme yeteneğidir.

 Güç bir şeyi yapabilme yeteneği olmasına rağmen, otorite bir şeyi yapabilme hakkıdır.

 Bir yöneticinin otorite sahibi olması güç sahibi de olacağı anlamını taşımaz. Çünkü her otorite sahibi
olan yönetici izleyicilerini etkileyemeyebilir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Yasal Güç/Yetki Çeşitleri

1. Karizmatik Yetki 2. Geleneksel Yetki 3. Yasal/Ussal Yetki

Bir Max Weber sınıflandırması

pdegirmenci@marmara.edu.tr

1. Karizmatik Yetki

 Liderin kişisel niteliklerine bağlı olarak oluşur. Lider, insanlardan doğa üstü, insan üstü ya da istisnai
güç ve nitelikler bahşedildiği ya da bahşedildiğini ileri sürdüğü için diğer insanlardan ayrılan bir
niteliğe sahip olur.

 Dini yada politik örgütlerde, karizmatik önderin gerçek veliahdı olduğunu öne süren havarileri
tarafından örgütün parçalandığı görülür. Başka deyişle, süreç sonunda ekonomik-sosyal-siyasal
örgütlenmenin parçalanması kaçınılmazdır.

 Önder mirasçısını yada kendisinin yerini alacak kişiyi bizzat belirlese bile, bu mutlaka önder
tarafından belirlenen kişinin benimseneceği anlamına gelmez.

 Karizmatik önderin veliahdı aynı aileden geliyorsa örgütlenme şekil olarak geleneksel olur.
Karizmatik önderin veliahdı kurallarla belirleniyorsa, bürokratik (yasal-ussal) örgütlenme
doğrultusunda gelişme gösterir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

2. Geleneksel Yetki

 Yöneticilik miras yoluyla geçiş temeline dayanmakta ve genellikle hanedanlık babadan oğla
geçmektedir. Seçim ve atama uzmanlıktan çok , akrabalığa (himaye, koruma, kollama ilişkileri)
dayanmaktadır. Benzer şekilde işlerin yapılışı temelde akılcı analizlerle değil, kendi içindeki nedenlerle
ve her zaman yapıla geldiği şekliyle haklı gösterilmeye çalışılmaktadır. Karizma, miras yoluyla geçerek
gelenekselleşirse, önderin kişiliğinin parçası olmaktan çok rolünün bir parçası olur.
 Otorite ve emirlerin temeli gelenek ve göreneklerdir. İzleyicilere haklarını benimsetmek ve
beklentilerini oluşturmak için yapılan uygulamaların kutsal olduğu açıklanır: Erk Tanrı’dan alınmıştır.

 Bu tarz geleneksel yetki iki şekilde görülebilir:

 Birincisinde üyelerin kendi gelir kaynakları yada ekonomik bağımsızlıkları yoktur. Örgüt üyeleri ile
önder arasında pederşahi bir ilişki söz konusudur. Örnek: Osmanlı Devleti

 İkincisinde feodal ilişkiler söz konusudur: Feodal üyelerin kendi gelir kaynakları vardır ve
önderlerine gelenekler nedeniyle bağlıdırlar. Feodal sistem, geleneksel hak ve görevlere dayanan
aşar, tımar gibi araçlarla üyelerine maddi çıkar sağlama özelliğine sahiptir. Ortaçağ Avrupası

pdegirmenci@marmara.edu.tr

3. Yasal / Ussal Yetki

 Örgütlenme şekli, belirli görevlerin yerine getirilebilmesi için tasarımı iyi yapılmış (en ince
ayrıntısına kadar tarif edilmiş) bir makineye benzemektedir.

 Bu makinenin her bir parçası, görevini en üst düzeyde başarmaya çalışarak bütüne katkıda
bulunmaktadır.

 Otoritenin yada yetkinin yasal olarak nitelendirilmesinin nedeni, otoritenin belirli bir görevi yerine
getiren kişi aracılığıyla kurallar ve yöntemler doğrultusunda kullanılmasıdır.

 Açık bir deyişle, gücün kaynakları (ödüllendirme-cezalandırma-uzmanlık- yetkilendirme) işe alma,


terfi, cezalandırma v.b. gibi şeyler daha önceden belirlenen kurallar ve yasalar tarafından
belirlenmektedir.

 Bu tarz örgütlenme biçiminde yöneticiler yada önderler göreve yine kurallar doğrultusunda
gelmiştir ve kişisel kaprislerle yada keyfi istekleri doğrultusunda kişileri ödüllendirip,
cezalandıramazlar.

Tarihi Sınıflandırma Meselesi

 Bilimsel faaliyetin temeli olan sınıflandırma Aristo ile başlar.

 Ama tarihin belirli çağlar ya da dönemler şeklinde sınıflandırılması 19. YY’a

ait bir gelişmedir.

 18. YY’da yaşanan Aydınlanma ile bilimsel düşünce zafer kazanmış ve çeşitli yeni bilimsel
disiplinlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

 19. YY. da antropoloji, etnoloji arakasından arkeoloji ve yanı sıra bu alana katkı sağlayacak çeşitli
disiplinler ortaya çıkmıştır.

 1819 yılında Kopenhag’lı bilgin C. J. Thomsen’a Danimarka Ulusal Müzesine gelen parçaları
sınıflandırma görevi verildiğinde, onları o zamana dek yapıldığı gibi türlerine göre değil (Yunan, Roma,
Orta Asya?...) yapıldıkları nesnelere göre sınıflandırdı:

 Taştan, tunçtan ve demirden yapılan parçalar kronolojik bir sıra izledikleri için bunların yapıldıkları
dönemler için “taş çağı”, “tunç çağı”, “demir çağı” adlarını kullandı.

 Böylece teknolojide kullanılan hammaddeye göre ilk sınıflandırma yapılmış oldu.


pdegirmenci@marmara.edu.tr

Tarihi Sınıflandırma Meselesi

 Diğer bir sınıflandırma biçimi tarihin yazılı belgeler görülen bölümü “tarih dönemi” ya da “yazılı
tarih dönemi”; yazının kullanılmasından önceki bölümü “tarih öncesi” dönemi adı kullanıldı.

 Fouier adlı Fransız düşünür toplumun tarihsel gidişinin 1. ilkellik, 2. yabanıllık, 3. ataerkillik, 4.
barbarlık ve 5. uygarlık olarak beş aşamadan geçtiğini ileri sürdü.

 Marx ve Engels ise toplum biçimlerini beş aşamalı evrimci bir sınıflandırma içinde ele aldılar: İlkellik,
yabanıllık ve barbarlık aşamalarını; ilkel komünal toplum olarak tek bir grupta toplayıp, uygar
toplumu ise; köleci, feodal ve kapitalist toplum aşamaları olarak üçe böldüler. Buna bir de geleceğin
komünist toplumunu eklediler. Yani; 1. İlkel Komünal, 2. Köleci, 3. Feodal, 4. Kapitalist 5. Geleceğin
Komünist Toplumu.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Tarihin Sosyolojik ve İşletmeci Bakış Açısıyla Sınıflandırılması

 20. yy da ise sosyolojik olarak;  1. İlkel Topluluk Dönemi

 2. Geleneksel Dönem

 3. Modern Dönem

 3. Postmodern Dönem

 İşletmecilik tarihini anlatanlar açısından;

 1. İlkel Topluluk Dönemi (Toplayıcılık, Avcılık, Uzman Avcılık) -Taş Çağı-

 2. Tarım Dönemi

 Lonca Aşaması

 ManifaktürAşaması  3. Sanayi Dönemi

 4. Enformasyon Dönemi

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Dersimizde Tarihi Nasıl Sınıflandıracağız?

1. İLKEL TOPLULUK AŞAMASI

 Paleolitik Dönem (Toplayıcılık – Toplayıcılık, Avcılık- Uzman Avcılık)  Mezolitik Dönem

 Neolitik Dönem (Tarım Devrimi)

2. UYGAR TOPLUMA GEÇİŞ AŞAMASI

 Tarım Dönemi (Tunç-Demir Dönemleri)


3. GELENEKSEL DÖNEM (Yetkinin Kullanılışı Açısından)

 Lonca Dönemi (Ortaçağ-Yeniçağ)

 Manifaktür Dönemi (Yeniçağ)

4. MODERN DÖNEM

 Sanayi Dönemi

5. POSTMODERN DÖNEM

 Enformasyon Dönemi

Esasen çağlar ve dönemler birbirlerinden katı sınırlarla, kesin duvarlarla ayrılmamıştır. Örneğin
günümüz Türkiye'sine bakan bir Finlandiyalı hem postmodern hem modern hem de geleneksel
toplumun izlerini rahatlıkla gözlemleyebilir. Her toplum da aşağı yukarı böyledir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

EVREN - DÜNYA – İNSAN

 Bilimsel araştırmalara göre Evren yaklaşık 15 milyar yıl önce, Dünya ise 4.5 milyar yıl önce meydana
geldi.

 500 yıl sonra yani 4 milyar yıl önce ilk organik moleküller görüldü.

 İnsanın atalarını oluşturan bir çok insan türü ise 3.5 milyon yıl önce ortaya çıktı ve 40 bin yıl
öncesine kadar yaşadı.

 Homo Rudolfensis - Homo Heidelbergensis – Neanderthal – Denisova gibi farklı isimlerle


adlandırılan bir çok insan türünün olduğunu bugün geldiğimiz bilimsel gelişmeler sonucunda artık
biliyoruz.

 Siyaseten kabul edilen, bu farklı insan türlerinin ortadan kalktığı ve Homo Sapiens türünün bütün
dünya coğrafyasına yayıldığı ve varlığını devam ettirmeyi başardığı yönündedir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

İLKEL TOPLULUK

Paleolitik Çağ (M.Ö 600.000 – M.Ö 10.000) 1. Toplayıcılık Aşaması

2. Avcılık Aşaması

3. Uzman Avcılık Aşaması

Mezolitik Çağ (M.Ö. 10.000 – M.Ö 8.000) Neolitik Çağ (M.Ö. 8000 – M.Ö 5.500)

pdegirmenci@marmara.edu.tr

PETRALONA MAĞARASI, HALDİKİ (M.Ö. 700.000- M.Ö 50.000

KARAİN MAĞARASI, ANTALYA M.Ö 350.000


PALEOLİTİK ÇAĞ

PALEOLİTHİK ÇAĞ

1. GEÇİM BİÇİMİ TOPLAYICILIK OLAN İLKEL TOPLULUK

Geçimlerini toplayıcılık ile sağlayıp herhangi bir üretimde bulunmadıkları için “asalak ekonomi”
olarak adlandırılır.

Toplayıcılık herhangi bir işbirliği gerektirmeyen ve tek başına gerçekleştirilen bir faaliyet olmakla
birlikte;

Savunma, beslenme ve üreme olmak üzere üç büyük problemleri var. Bu sorunlar ilkel toplulukları
aynı zamanda işbirliği ve dayanışmaya yönelten etkenler olmuş ve bu nedenle küçük topluluklar
halinde yaşamayı tercih etmiş görünmekteler.

Savunma problemi günümüze değin varlığını devam ettiren kadın erkek (biyolojik temele dayalı)
farklılaşmasının temelini oluşturmuştur. Erkeklerin topluluğu, dişilerin yavrularını korumaları
biçiminde bir iş bölümü yaratmıştır.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

PALEOLİTHİK ÇAĞ

2. GEÇİM BİÇİMİ TOPLAYICILIK AVCILIK OLAN İLKEL TOPLULUK

 Erkeklerin araç yapmakta uzmanlaşması ile savunmadan saldırmaya geçiş.

 Gelişigüzel aletler bulup buluşturmakla yetinmeyip, alet yapmaya yarayan aletler –yani ikincil ve
üçüncül aletler- yaptılar. Ağaç ve taşa ek olarak özellikle kemik, geyik boynuzu ve fildişi üzerinde
egemenliklerini kurdular. Bu aletleri keskinleştirmek için, yeni bir süreç olan cilalama yöntemi
bulundu.

 Kadınların toplayıcılık, erkeklerin avcılıkta uzmanlaşması biyolojik farklılaşma temeline dayanan ilk
ekonomik işbölümünü yaratmıştır. Savunma ve üremenin yanı sıra beslenme konusunda da
birbirlerine bağlanmışlardır.

 Rastgele bir topluluk olmaktan çıkıp takım birliğine dönüşmüşlerdir. Avlanma faaliyeti de takım
şeklinde gerçekleştirilir,

 Avın ve toplanan bitkilerin bölüşülmek üzere belli bir yere getirilmesi geçici kamp yerlerinin
kurulmasını gerektirmiştir.

 Ateşi denetim altına alma,

 Tinsel hayatın gelişimi

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Chauvet Cave, France BC 40.000

PALEOLİTHİK ÇAĞ
Lascaux, France

PALEOLİTHİK ÇAĞ

Sıdron Cave, Spanish

PALEOLİTHİK ÇAĞ

Trois Freres, France

PALEOLİTHİK ÇAĞ

PALEOLİTHİK ÇAĞ

3. GEÇİM BİÇİMİ UZMAN AVCILIK OLAN İLKEL KLAN TOPLULUK

 Uzman avcılık bu topluluklara, artı besin, geçinme dışındaki etkinliklerde kullanabilecekleri artı
enerji ve boş zamanı sağlamıştır.

 Uzman avcılıkta erkeklerin önemi artmış; kadınların önemi ikinci plana düşmüş olabilir ama
gerilerinde bıraktıkları insan heykelciklerinin önemli bir bölümünün “Venüsler” olması ilkel topluluğu
kadının yönettiği yolunda görüşlerin ortaya atılmasına yol açmıştır.

 Uzman avcılık, av mevsimlerinde birçok avcı takımın bir araya gelmesine yol açmış görünmektedir.
Her bir takım bağlı oldukları totemlerle ayırt edilecektir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

MEZOLİTİK ÇAĞ

 Bu çağda çevresel koşullar nedeni ile toplayıcılık tekrar ön plan çıkmıştır.

 Bizon, mamut, ren geyiği gibi topluca avlanmayı gerektiren iri hayvanların

yerini geyik, yaban domuzu gibi bireysel avlanılan hayvanlar almıştır.

 Olta ve zıpkın kullanmaya başlama, ırmak ve göl balıkçılığını sağlarken balıkçılıkta uzmanlaşma az
çok yerleşik toplumların ortaya çıkmasına neden olmuştur.

 Baltanın bir araç olarak bulunması bu çağın en önemli buluşudur.

 Avrupa mezolithikleri buzul çağında uzman avcılığa başladıkları için değişen

iklim şartlarına uyum sağlayamamıştır.

 Yakındoğu mezolithikleri ise buzul kuşağının dışında oldukları için toplayıcılığı sürdürmüş
topladıkları yabani arpa, buğday ve darıları ekip biçme yöntemlerini kullanarak toplayıcılıktan
çiftçiliğe geçerek üretim ekonomisine geçmeyi başarmışlardır.

pdegirmenci@marmara.edu.tr
Asalak ekonomiden üretim ekonomisine geçilen çağdır. “Neolitik devrim” olarak da
adlandırılmaktadır.

Bu devrimi başaranlar, güneyin uzak bölgelerinde yaşayan, daha az uzmanlaşmış ve daha az parlak
kültürler yaratmış olan mütevazi gruplardır.

Neolitik devrim ile, ilkel toplulukların yoksulluklarının nedenlerinden biri olan göçebe yaşam tarzına,
ekilen ürünü korumak için kısmen de olsa son verilmiştir.

Yerleşik yaşama geçiş ise bir yandan mülkiyetin, öte yandan sınıfsal farklılıkların ve de savaşların
tohumunu atmıştır.

NEOLİTİK ÇAĞ

pdegirmenci@marmara.edu.tr

NEOLİTİK ÇAĞ

Neolitik ekonomi, bitki yetiştiriciliği ile sürü besleyiciliğinin birlikte uygulandığı karma tarım
ekonomisidir.

Çiftçilik hızla yayılmıştır; nedeni nüfusun giderek artması ve bu sebeple üzerlerinde yaşanılan
toprakların genişletilmesidir. Üretim ekonomisine geçmiş toplumlar için yayılmak genişlemek
zaruridir. Böylece her köy yavru köyler çıkarır.

Tarımın keşfi herkesin herkesle savaşına yol açar; birbirleri üzerine yığılmış tabakalar arasındaki
büyük kültür değişiklikleri bu savaşın izleri olarak yorumlanır.

Çevresel ve iklim koşullarının etkisiyle yada avcılık geleneğinin yerini hayvancılığa bırakması ile
toplumlar arasında çiftçilik yada çobanlık şeklinde bir farklılaşma ortaya çıkmıştır.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

NEOLİTİK ÇAĞ

Natufia, Ürdün

Nevali Cori, Şanlıurfa

Jarmo, Irak

NEOLİTİK ÇAĞ

1. YERLEŞİK ÇİFTÇİLER ve KLANDAN AİLEYE GEÇİŞ

 Kandaş klanlar şeklinde yaşayan bu topluluklar tarım arazisi açma faaliyetleri ile ortak geçim
etkinliklerini gerçekleştirmişlerdir. Bu dönemde topraklar topluluğun ortak mülküdür ve klanlar
arasında paylaştırılır. Toprağın işlenmesinin yalnızca bir ailenin çabasıyla gerçekleştirilebileceği
dönemde klanlar yerlerini ailelere bırakır. Bu aileler ise köylerde yaşarlar. Bu toplumlar için artık kan
bağı değil yer bağı söz konusudur. Bu daha ileride vatan olgusunu yaratacaktır.

 Neolitik köy toplumunda karma ekonomi söz konusudur. Kadınlar tarım erkekler ise hayvancılık ile
uğraşmaktadır.

 Tahıl ambarları yada depolar her neolitik köyün göze çarpan özelliğidir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

NEOLİTİK ÇAĞ

1. YERLEŞİK ÇİFTÇİLER

Dönemin mucitleri kadınlardır; tarımın keşfi, arpa buğdayın un haline getirilmesi, mayalama
yöntemlerinin keşfi, çömlekçilik (kap yapma kimyası), pamuk ve keten yetiştirme botaniği ve
dokumacılık (dokuma tezgahı mekaniği) kadınlar tarafından icat edilmiştir.

Erkeklerde evcilleştirdikleri sürü hayvanlarına bakmanın yanı sıra araç, silah yapmak, doğramacılık
ve yağmacılara karşı köylerini savunmakla uğraşmışlardır. Ancak köy ekonomisinin kadınlar tarafından
üstlenildiği açıktır.

Kadının saygınlığı ve statüsü artmıştır. Akrabalık kadının soy çizgisine dayanır.

Bu düşünce ileride evrenin ana tanrıçalarca yaratıldığı görüşüne kadar gidecektir.

Savunmanın giderek artması nedeniyle erkekler yine ön plandadır.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

NEOLİTİK ÇAĞ

1. YERLEŞİK ÇİFTÇİLER

 Köyler kendine yeterli ekonomik birimlerdir. ( Bu nedenle iş bölümü ve uzmanlaşma çok genel
seviye de kalır) Kendi yiyeceğini yetiştirip, tüm temel araç gereçleri köyün bulunduğu çevreden
sağladıkları malzemelerle yaparlar.

 Kadın ve erkek arasında işbölümü vardır ama uzmanlaşma olmadığı için diğer köylerle de bir
alışveriş yoktur. Yerleşik oldukları için topraklarını ve mallarını korumak için savunma halindedirler.
Bu yüzden savaşçı değil barışçıdırlar.

 Neolitik toplumların çoğu ölülerini törenle gömer.

 Köylerde siyasal farklılaşma yoktur. Bu eşitlikçi yapısı durağanlık sonucunu getirmektedir.

Toplumsal artıya sahip olmakla birlikte bunu üretemeyişi eşitlikçi yapısının bir sonucudur.

 Özetle yerleşik çiftçi toplumlarının toplum biçimi; yerleşik kendine yeterli bir ekonomi, içine kapalı,
barışçıl ve yarı sihirsel yarı dinseldir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr
NEOLİTİK ÇAĞ

2. GÖÇEBE ÇOBAN TOPLULUKLARI VE KLANDAN AŞİRETE GEÇİŞ

Göçebe çoban topluluklarında yer bağı olmadığı için kan bağı varlığını devam ettirir.

Sürünün güdülmesi bir topluluğun işbirliğini gerektirdiğinden kandaş örgütlenme daha da pekişir.
Klanlar birliği olan kabile ortaya çıkar. Kabilenin alt birimleri olan klanlar arasındaki ilişki, ortak üretim
amaçlı bir işbirliği değil; ortak savunma yada ortak saldırı işbirliğidir. Yani ekonomik değil askeri bir
işbirliği söz konusudur.

Sürüleri gütmek erkeklerin işidir. Sürü üzerinde tasarruf etme hakkı erkeğe aittir. Kadınlar ev
ekonomisi içerisinde kalan süt sağma, giysi yapma işleri ile uğraşmaktadır.

Erkeğin statüsü artmıştır. Ana soy zincirinden baba soy zincirine geçilmiş bu da ataerkil toplumun
temelini oluşturmuştur.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

NEOLİTİK ÇAĞ

2. GÖÇEBE ÇOBAN TOPLULUKLARI

 Çoban topluluklarda erkeğin önemi artmış ve şeflik ortaya çıkmış olsa da boş zamanlı kimseleri
besleyecek toplumsal artı olmadığı için siyasal farklılaşma yoktur. Toplumsal yapıları eşitlikçidir.

 Çiftçilerden farklı olarak kendilerine yeterli bir ekonomileri yoktur. Bunun için içe kapalı değil dışa
açıktırlar. Önlerindeki ekonomik açmazı barışçı yollarla halledemeyecekleri için (çünkü çiftçiler kendi
içinde yeterlidir) savaşçı yöntemlerle bu açmazı aşma yollarını ararlar. Bunun için daha çok askeri bir
örgütlenme şekilleri vardır. Dağlarda maden yataklarının üzerlerinde konakladıkları için silah yapma
yöntemlerini oldukça geliştirmişlerdir.

 Özetle göçebe çobanlar, kendine yetersiz bir ekonomi, eşitlikçi bir yaşam biçimi, yarı dinsel yarı
sihirsel bir düşünce biçimi, dışa açık ve savaşçı bir toplum yapısına sahiptirler

pdegirmenci@marmara.edu.tr

3. İlkel Topluluktan Uygar Topluma Geçiş Aşaması

Uygar topluma geçme yolunda ilk çabalar neolitik çiftçiler ve neolitik çobanlar arasındaki barışçı ve
savaşçı ilişkiler sonucu ortaya çıkmıştır.

Barışçı ilişkiler topluluk içi ve topluluklar arası ticaretin doğmasına; savaşçı ilişkiler ise fetihlere
tabakalı toplumlara yol açmıştır.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

3. İlkel Topluluktan Uygar Topluma Geçiş Aşaması

 M.Ö. 6000 dolaylarında, iklimdeki doruğuna ulaşan sıcaklık artışı, göçebe toplulukların da tarım
yapılan vadilerde ve dağ yamaçlarında toplanıp yoğunlaşmalarına yol açmıştır.
 Çiftçiler ve çobanlar arasındaki savaşları çobanların kazandığı anlaşılmaktadır. Yenilen çiftçiler,
yenilen çobanlar gibi kaçamazlar. Kaçıp topraksız kalmaktansa topraklarında kalıp, boyun eğerek
haraç ödemeyi yeğlerler.

 Yenen çobanların önündeki seçenekler ise şunlardır:

 1. Köyün ambarlarını yağmalamak ve çekip gitmek.

 2. Köy halkından ellerine geçirdiklerini öldürüp topraklarına ve evlerine el koymak,

 3. Onları öldürmek yerine çalıştırarak yöneten egemen bir sınıf olarak yerleşip oraya
çöreklenmektir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

NEOLİTİK ÇAĞ

1. YERLEŞİK ÇİFTÇİLER

Çatalhöyük, Konya

Jericho, Batı Şeria, Filistin

3. İlkel Topluluktan Uygar Topluma Geçiş Aşaması

Tarihte; çiftçileri öldürmek yerine çalıştırarak yöneten egemen bir sınıf olarak üzerlerine yerleşmek
de uygar toplum olmak için gerekli ama yeterli bir ortam yaratmamıştır.

Küçük sulama tarımı boş zamanlı egemen bir sınıfı ve onları koruyan savaşçıları besleyemez.

Bu koşul çobanlar tarafından fethedilen yerleşim yerinin, artı ürün vermeye elverişli olduğu
coğrafyada gerçekleşecektir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

3. İlkel Topluluktan Uygar Topluma Geçiş Aşaması

M.Ö 5000’lerde Dicle ve Fırat’ın sel yatağı olan Mezopotamya’nın güneyinde, küçük sulama
tarımıyla uğraşan köyler ortaya çıkmıştır.

Bölgedeki gelişmeler; 1. Hassuna

2. Halaf

3. Ubeyd

4. Uruk

5 Cemdet Nasr

olarak adlandırılan aşamalardan geçmiştir.


pdegirmenci@marmara.edu.tr

3. İlkel Topluluktan Uygar Topluma Geçiş Aşaması

• Hassuna-Samarra M.Ö 6000’lerin kalıntılarıdır.

• Halaf M.Ö. 5000’lerde görülür.

• Aynı aşamanın bir başka yerleşm yeri olan Arpaciyah’da sokakların ir çakıl taşlarıyla kaplı oluşu bir
tür belediye hizmetinin işareti olarak yorumlanır. Sıkıştırılmış çamurdan ev yerine ilk kerpiç evler
görülmeye başlanır.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

ei

3. İlkel Topluluktan Uygar Topluma Geçiş Aşaması

Halaf kültürü doruğundayken bir istila ile sona erer. Gelenler Ubeyd kültürünün üzerine Sümer dilini
getiren bir topluluktur.

Mezopotamya’nın kuzeyindeki dağlık bölgelerde göçebe çoban olarak yaşadıkları tahmin edilen bu
topluluk, yenip üzerlerine çöreklendikleri köylerden düzenli olarak haraç almış ve daha fazla
alabilmek için köylüleri ırmakların sularını denetleme işlerinde, bataklıkları kurutmak için ve sulama
kanalları yapımında kitleler halinde çalıştırmış ve büyük bir toplumsal artı ürettirmişlerdir.

Sümerler’in sıradan insanları, köylüleri zor kullanarak çalıştıran egemen asker sınıfını oluştururken,
zamanla din adamlarına dönüşen sihircileri ise, büyük sulama işlerini planlayıp örgütleyen yöneticiler
grubunu oluşturmuştur.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

3. İlkel Topluluktan Uygar

Topluma Geçiş Aşaması

• Uruk dönemi köyden kente geçiş aşamasıdır ve insanlığın ilk uygarlığıdır.

• Buradaki anıtsal yapının mezar ya da saray değil bir tapınak oluşu ve tapınağın (zigurat) içerisinde
tahıl ambarları oluşu toplumsal artının biriktiği merkezi açıkça ortaya koymaktadır.

• Bu tapınakta bulunan piktografik yazı (resim yazısı) tapınak hesaplarını tutmak için kullanılmıştır ve
insanlığın ilk yazısı olarak kabul edilmektedir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

3.1. İlk Sınıflı Uygar Toplum

Toplumsal artı;
1. sayıları giderek artan yönetim, din ve bilim alanında

uzmanlaşan din adamlarını, (kuramsal bilgi)

2. tapınakların yapılması, döşenmesi, süslenmesi için tarım alanında çalışmaktan alınan
zanaatkarların beslenmesinde, (pratik bilgi)

3. tapınakların yapılmasında kullanılan sert taş, kereste, maden gibi malzemelerin (bölgede olmadığı
için) alınmasında görevlendirilen tacirlerin beslenmesinde,

4. toplum içerisinde köle olarak çalışanları ve diğer halkı hizaya getirmek ve dış saldırılara karşı
korumak için askerlerin beslenmesinde kullanılmıştır.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

3.2. Sümer’de Gelişmeler

Din adamları, insanları kitleler halinde büyük çaplı işleri örgütlemek üzere çalıştırmışlardır. Angarya
sistemi ile yürütülen ilk çalışmalardan sonra, tapınağın çiftçilere vergi koyduğu anlaşılıyor.

Bir Lagaş kenti tabletine göre bu vergiler oldukça ağır olmalı ki, ödeyemeyenler vergilerini tapınağın
kanal açma vb. işlerinde çalışarak ödüyorlar.

Halkın boyun eğme nedeni, zor araçları yanı sıra üretici güçlerdeki büyük artışın halkın yararına
olması ve tapınakta üretilen ideolojinin hakların ve görevlerin benimsetilmesi noktasında gönüllülüğü
yaratmasında aranmalıdır.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

3.3. Toplumsal – Ekonomik – Siyasal Farklılaşma

Toprak, su kanalları gibi üretim araçlarının tapınağın tekeline geçmesi, sermaye – emek
farklılaşmasının bir görünümüdür. Bunun doğal sonucu, üretim araçlarından yoksun olanların, para
ekonomisinin gelişmediği bir toplumda köle olmaları dolayısıyla efendi - köle sınıf farklılaşmasıdır.

Tarımdan alınan yetenekli kişilerin zanaatkarlık yapmaları tarım – sanayi farklılaşmasını ortaya
çıkarır.

Daha önce kadınlar tarafından ev ekonomisi içerisinde yürütülen çömlekçilik, şarapçılık, dokumacılık
gibi işler erkeklerin eline geçip ayrı zanaat konuları haline gelmiştir.

Toplumda çalışanlar ve çalışmayı yönetenler şeklinde ortaya çıkan toplumsal farklılaşma hem kafa-
kol işbölümünün başlaması hem de siyasal farklılaşmanın birer görüntüsüdür.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

3.4. Kentin ve Kent Devletinin Ortaya Çıkışı

Toplumsal artının toplandığı tapınağın bulunduğu köyler, nüfusları artarak, içinde çeşitli sınıfları
barındıran kentlere dönüştüler.
Kent ve çevresindeki köyler kendilerine yeterliliklerini yitirip, birbirlerinin ürünlerine ve hizmetlerine
muhtaç duruma düştüler.

Böylece kurulan ekonomik, toplumsal, askeri ve siyasal bütünleşme ve bağımlılık, tapınakla ve dinsel
düşüncelerle sağlanan duygusal ve düşünsel bir bağlılıkla perçinlendi.

Bu bütünleşme sonucunda, toplumsal artı üreten sınıflı yapısı, artıyı denetleyen egemen sınıfı,
düzeni içte ve dışta koruyan ordusu, ekonomik, toplumsal ve siyasal işleri yöneten yönetici kadrosu
ve farklı sınıf ve meslekten kimselerin nasıl davranacaklarını saptayan yasaları ve bu yasaları
uygulayan memurlarıyla; zor araçları yanı sıra, halkı istenen davranışları gönüllü olarak yapmaya ikna
eden dinsel “ideoloji” ile “devlet” düzeninde örgütlenmiş uygar toplum, ilk biçimi olan “kent devleti”
olarak belirdi. (Cemdet Nasr)

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Tapınak hesaplarını tutmak üzere yazının icadı

Çömlekler, tanrı ve tanrıçaların resmedildiği duvar kabartmaları ve çeşitli objelerin güzelliği ve


ustalığı; kendine yeter ekonomiden farklı olarak, uzmanlığı zanaatkarlık olan ve geçimlerini bu yolla

kazanan insanların olduğunun kanıtı olarak görülür.

3.5. Kent Devletinden Bölgesel Devlete Geçiş Yönetimin El Değiştirmesi

 Bağımsız siyasal birimler olan kent devletleri toprak ve su sorunları yüzünden savaş halindeydi.

 Ayrıca sürekli göçebe toplulukların saldırılarına uğruyorlardı. Bu askerlerin önemini giderek artırdı.

 Savaşta “rahip kral” ordunun başına bir komutan atıyordu.

 Savaşların sıklaşması üzerine bu komutanlar askeri işler yanı sıra, savaşla

yakın ilişkilerinden dolayı sivil işlere de karışma durumunda kaldılar.

 Ayrıca güçleri ve önemleri arttıkça, kenti savaş dönemleri dışında da yönetme eğilimi gösterdiler.

 Sonuçta, tapınakların yanında sarayların yükselip tapınakları geçmelerinin de gösterdiği gibi,


yönetimi askerler ele geçirmiş, yönetici kadro askerlerden oluşmuş, rahip kralın yerine bir “asker kral”
geçmiştir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

MÖ 2334 ile MÖ 2150 yılları arasında hüküm sürmüş, başkenti Agede (Akkad) olan, kral Sargon
tarafından kurulmuş devlet.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Ur Kral Mezarları

pdegirmenci@marmara.edu.tr
3.6. Bölgesel Devlet ve Siyasal Düşünüş

Sargon’un ataları uygar Mezopotamya toplumunun çevresinde yarı göçebe bir yaşam süren ve bu
bölgeye sızan Sami’lerdir. Sargon, Kiş kralının sakisidir. Krallığı ele geçirişini şöyle anlatır:

«Sargon, Akad’ın kudretli kralı ben, annem aşağı tabakadandı, babamı bilmedim; babamın erkek
kardeşi dağlarda yaşadı... Annem bana hamile kaldı ve beni gizlice doğurdu. Beni kamıştan örülü ziftle
sıvalı bir sepete koyup ırmağa saldı... Beni sulayıcı Akki bulup yetiştirdi.» (Tanrılar tarafından
korunma, karizmatik bir yasallık sağlamak için)

Sargon tanrıça İştar’ın kendisine aşık olduğunu, Tanrı Enlil’in desteğiyle ülkenin krallığını ele geçirip
sedir ormanlarından gümüş dağlarına kadar 34 sefer yaptığını önünde 54 bin adamın yemek yediğini
anlatır. Böylece gücünü, karizmatik yasallık mitosu yanı sıra «sürekli ordu kurmasına ve emperyalist
açılımla sağladığı zenginliklere borçlu olduğunu anlıyoruz.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

3.7. Kent Devletinden Bölgesel Devlete Geçişin Sonuçları

Yetkinin din adamlarından asker kökenli krallara geçişi

Karizmatik yetkiden geleneksel yetkiye geçiş

Kamu mülkiyetinden özel mülkiyete geçiş

Kuramsal bilgi ve pratik bilgi birlikteliğinin son bulması ve sonuç olarak icatların azalması

Köleliğin kurumsallaşması

pdegirmenci@marmara.edu.tr

UYGARLIĞIN YAYILMASI

1. Uygarlığın Ticari ve Düşünsel Etkileşimle Yayılması

 Sümerler topraklarında uygar teknolojinin gerektirdiği maden ve keresteleri bulmak için çok uzak
yerlere kara ve deniz seferleri düzenlediler. Bu seferler sırasında uygar toplum düşüncesini gittikleri
her yere taşıdılar.

 Öncelikle uygar toplum yalnızca Sümer’e benzer koşullara sahip topraklarda ortaya çıkabildi:

Hindistan ---------------- İndüs Vadisi (M.Ö 3000)

Mısır ------------------------ Nil Nehri (M.Ö 2500)  Deniz ticareti ile;

Girit ------------------ Minos Uygarlığı (M.Ö. 2000) Doğu Akdeniz ---------- Fenikeliler (M.Ö. 2000)

pdegirmenci@marmara.edu.tr

UYGARLIĞIN YAYILMASI
2. Uygarlığın Üretim Teknolojisindeki (Saban İle Kuru Tarım) Gelişmelerle Yayılması

Saban yağmurla sulanan toprakları tarıma açarak, buralarda tarım dışı işlerde çalışacak nüfusu
besleyebilecek bir toplumsal artı üretilmesini sağladı.

Böyle bir toplumsal artının üretilişi daha çok emperyal uygar devletlerin dayatması sonucu ortaya
çıktı. Yayıldıkları yerlerdeki halklara bu tür bir örgütlenmeyi dayattılar.

Kuzey Mezopotamya ve Hitit Uygarlığı, neolitik köy halkı üzerinde göçebe konfederasyonlarının
saban teknolojisi ile toplumsal artı ürettirme çabası olarak görülür.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

UYGARLIĞIN YAYILMASI

3. Uygarlığın Savaş Teknolojisindeki Gelişmelerle Yayılması a. Tunç Çağı Savaş Teknolojisi

 Bakır ve kalayın birleşimiyle üretilen tunç, kılıç ve özellikle savaş arabası yapımında kullanılan çok
pahalı bir alaşımdır.

 Babil imparatorluğu arkasından gelen Pers imparatorluğu gücünü bu savaş teknolojisine borçludur.
Vergi toplamak için de kullanıldı.

 Göçebe toplumlar açısından bu savaş teknolojisini ele geçiren kabile şeflerinin gücünü artırıp ve bu
toplumların eşitlikçi yapısına son verdi. Tunç savaş arabalarına ve tunçtan kılıçlara sahip azınlık bir
yönetici sınıf ortaya çıktı bu sebeple aristokratik çağ olarak da adlandırılır. Bu yönetici azınlık kendi
aralarında şövalyece bir kibarlık gösterisi yaparken, köylülere ve kendi hizmetlilerine acımasızlıkları ile
tanınır.

 M.Ö 1400 dolaylarında tunç savaş arabalı akıncılar tarafından Şang hanedanlığı kurulur.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

UYGARLIĞIN YAYILMASI

3. Uygarlığın Savaş Teknolojisindeki Gelişmelerle Yayılması

b. Demir Çağı Savaş Teknolojisi

 Demirin ekonomik üretimi M.Ö 1400’lerde Hititler’in Kizvadana dedikleri ilkel bir kabile tarafından
bulunmuş ve bir devlet sırrı olarak saklanmış ancak bu uygarlık yıkıldıktan sonra Ortadoğu ve
Avrupa’ya yayılmıştır.

 M.Ö 1200 -1100’lerde demir silahlarla donanmış göçebelerin akınları başladı. Zira demir, tunçtan
farklı olarak ucuzdu ve herkesin bu silahlardan edinmesini kolaylaştırdı. Dolayısıyla savaşlarını
sonucunu daha çok nicelik belirler oldu.

 Demirin diğer bir etkisi tarım yapmak için kullanılan araç ve gereçlerin yapımını kolaylaştırması
oldu.

 Yine zanaatkarları saraya bağımlı olmaktan kurtarıp serbest olarak işlerini yapmalarına olanak
sağladı.
 Demirin M.Ö’1200lerden itibaren hayatı demokratikleştiren özelliği sikke ve alfabenin icadı için de
geçerlidir.

MEZOPOTAMYA’DA TOPLUMSAL GELİŞMELER

Sümer kent devletleri, Akad kentinin asker kökenli kralı Sargon tarafından M.Ö. 2350 dolaylarında
birleştirilmiştir.

Akadlı Sargon, kent devletlerini birleştiren bölgesel devleti büyük bir “sürekli ordu” kurarak
gerçekleştirebilmişti. Ancak bu sürekli orduyu besleyebilmek için, durmadan savaşmak zorunda
kalmıştı. Ordusunu savaşlardan elde ettiği ganimetlerle besledi.

Kralın komutanlık ettiği güçlü bir ordu, ülke içerisinde merkezileşmiş bir iktidara karşı konulamaz bir
güç sağlarken, dışarıdan gelecek saldırılara karşı ise ülkeyi savunmasız bırakır. Garnizonlar kurulması
halinde ise hem ordunun gücü azalır hem de belirli güç odakları yaratılmış olur.

Bölgesel devletin bu zafiyeti ileride imparatorluk yöntemleriyle çözülecektir.

Babil İmparatorluğu

 Sami halkından olan bu halkın da çobanlıktan geldiğini biliyoruz. Egemen bir sınıf olarak
Mezopotamya topraklarında bölgesel devletten imparatorluğa geçebilen tarihteki ilk örneği
oluşturur.

 Zamanımıza kadar kalan sözleşme tabletlerinden, Babil toplumunda özel mülkiyetin gelişmiş
olduğunu görürüz. Hammurabi döneminde gelişmiş bir merkezi yönetim bulunmaktadır. Kentler
merkeze sıkı sıkıya bağlı valiler tarafından yönetilir.

 Merkezdeki yani saraydaki örgütlenme ise bakanlıklar şeklindedir. Hammurabi yasalarına


dayanarak yargıçlar da adaleti sağlama görevini üstlenmiştir.

 imparatorluk yönetimin ve denetimin sağlanması için üç imparatorluk yöntemini yada aracını


kullanmaktadır. Bürokrasi, hukuk ve sabit Pazar fiyatları.

 Büyük harcamalara varan devlet harcamaları, kiraya verilen krallık topraklarının kira gelirleriyle,
krallık sürülerinin gelirleriyle ve de vergi toplayıcıları ordusunun mal yada gümüş olarak topladıkları
vergilerle karşılanır.

Asur’da Toplumsal Gelişmeler

Hititler M.Ö. 1515’de Babil İmparatorluğu’na saldırıp, yağmalayıp geri çekildiler. Asurlular
Mezopotamya İmparatorluğu’nun Babillerden sonraki (1380) sahibi oldular.

Asur’da Babil İmparatorluğunun yöntemlerini benimsedi. Ayrıca gaddarlıkları ile ilgili yazılara
bakılırsa İmparatorluk birliğini “terör” (korkutma) ile sağladıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca başkaldıran
yerlerin halkını (daha çok soylularını) bir başka halkın içine sürmek yöntemini geliştirmişlerdir. Bu
yöntem ile Yahudilerin önde gelen aileleri Babil’e sürgün olarak gönderilmişlerdir.

Asurbanipal yazılarına buldukları bütün tabletlerin birer kopyasını çıkararak saraydaki kitaplığa
konulmasını emretmiştir. Bu kitaplıktan günümüze kadar kalmış 25 bin tablet bulunmaktadır.
MISIR’DA TOPLUMSAL GELİŞMELER

 Mısır’da Birleşik krallığın oluşumundan önceki 2 bin yıl boyunca neolithik çağ kültürleri büyük
değişimler yaşamadan varlığını devam ettirmişti.

 M.Ö.4.binyılda Sümer uygarlığıyla kurulan ilişkiler gerçek bir dönüşüme yol açtı.

 Mısır, silindir mührü, tuğlalarla inşaat sanatını, gemi yapım tekniğini, bir çok sanatsal ögeyi, isimleri
farklı olsa da işlevleri aynı olan tanrıları ve özellikle de Birinci Hanedan başlarında (M.Ö 3 bin)
birdenbire hiçbir öncülü olmaksızın beliriveren yazıyı Sümer’den aldı.

 Ama Mısır uygarlığı bütün yaratımlarında açıkça görülen, kendine özgü bir üslubu hizla geliştirdi.
Kuşkusuz her yerden gelecek istilalara açık Mezopotamya’dan farklı olarak, Mısır yani Nil vadisi daha
korunaklı bir coğrafyaydı. Hyksoslar ortaya çıkıncaya kadar (M.Ö 1684) Mısır dışarıdan bir tehlikeyle
karşılaşmadı.

 Mısır uygarlığının yapısının oluşumunda en büyük rolü, başından itibaren din ve özellikle de
firavunun tanrısallığı şekillendirdi.

 Rivayete göre ülkenin birleştirilmesi ve devletin kurulması, Menes adıyla bilinen hükümdarın
eseriydi. Firavun, insan suretinde görünen bir tanrıydı, ölümsüzdü, onun ölümü yalnızca göğe çıktığı
anlamına geliyordu.

Mısır Uygarlığı - 1

 Mısır yaşamında Nil’in etkisi, Dicle ve Fırat’ın Mezopotamya’daki etkilerinden daha belirleyicidir.

 Nil taşkını uygar toplum olma koşullarını sağladığı gibi bu taşkınların düzenli olması Mısır’ın daha
kararlı gelişmesini sağlamıştır.

 Öncelikle bu nehir düzenli, ucuz ve güvenli bir ulaşım sağlamıştır. Bu siyasal iktidarın hızla
merkezileşmesine ve merkezden etkili bir denetimine olanak vermiştir.

 Nil ulaşımını denetimi altına alan Firavun, Nil boyunca belirli aralıklarla yerleştirdiği adamlarıyla,
tüm Mısır’ı kolaylıkla denetleyebilmiştir.

 Böylece tüm Mısır’dan elde edilen toplumsal artı tek bir merkezde, Firavunun sarayında
toplanabilmiştir. Firavun bu artı ile rahipleri, Mısır ordusunu, memurlarını ve piramitlerde, saray
eşyalarında sanatın ve zanaatın doruğuna tırmanan sanatçı ve zanaatçıları beslemiştir.

Mısır Uygarlığı - 2

 Firavun sarayında, günümüzün bakanlıklarını andıran uzmanlaşmış yönetim birimleri ve başlarında


ise bir vezir bulunmaktadır.

 Taşrada ise nomark adı verilen merkeze bağlı yöneticiler ile bakanlık memurları bulunmaktadır.

Tüm ülke kuramda Firavun’un mülküdür. Topraklar işletmeleri için yerel soylulara ve hizmetleri
karşılığı olarak merkez memurlarına bırakılmıştır.

 Tapınaklarında geniş toprakları vardır.


 Topraklar serf (toprağını terk etmesi yasak köylüler) konumundaki Mısır köylüsüne işletilir ve
köylüler tarım mevsimi dışındaki zamanlarda piramit, tapınak gibi büyük kamu işlerinde angarya
yöntemleriyle kitleler halinde çalıştırılmaktaydı. Çiftçiler aynen mülkler gibi devredilmekteydi.

Mısır Uygarlığı - 3

 Bu rejim altında Mısır’da üretilen bu büyük servet Mezopotamya’dakinden çok yükseklere ulaştı.

 İthal malları herhangi bir ödeme yapılmaksızın vergi, haraç şeklinde getirildiği yada altın ile
karşılandığı için sıkışıp kaldı. İçte ise endüstri ürünlerinin ve zanaatçıların piyasası, devletin ve ona
bağlı aristokrasinin alıcı durumunda olduğu bir pazarla sınırlı kaldı. Ölümden sonraki yaşam için
yapılan hazırlıklar, servet birikiminin ve kullanılmasının baş amacı oldu. Toplumsal artının büyük bir
bölümü mezarlara gömüldü.

 Mısır’da yine Sümer’den etkilenilerek yazı kullanılmaya başladı. Belirli bir yazmanlar gurubu
tarafından bilinen yazı neredeyse bir sır gibi saklandı. Aritmetik, geometri, astronomi ve teoloji
alanında büyük gelişmeler yarattılar.

ASYA TOPRAKLARINDA SON GELİŞMELER I

 Mısır, Hitit dışişleri arşivi özellikle Yakın Doğu’da M.Ö. 1400-1300 dolaylarında, Avrupa’da M.S. 19
yüzyıl başlarındaki durumla kıyaslanabilecek bir devletler topluluğunu arz eder.

 Dicle’den Nil’e kadar ve Karadeniz kıyılarından Basra Körfezi’ne kadar kesintisiz uzanan bu bölgede,
insanlığın ortak bilgi birikiminin birbirleriyle birleşip karıştığı geniş bir uygarlık havuzundan
bahsedilebilir.

 Barış dönemlerinde Babil, Asur, Hitit ve Mısır kralları birbirlerinden elçiler ve eşler, armağanlar ve
tanrılar, doktorlar ve kahinler alıp verdiler. Fransızca’nın bu tarihlerde diplomasi dili oluşu gibi o
tarihlerde de tüm Doğu imparatorlukları ve onlara tabi devletler çivi yazısını ve Akad dilini
kullanmaktadır.

ASYA TOPRAKLARINDA SON GELİŞMELER II

 Ulaştırma alanındaki gelişmeler deniz ve kara yolu ile haberleşmenin hızını artırdı. Suriye
bozkırlarında bir kervan 48 km. kadar yol alabiliyordu. Atlarla çekilen tunç savaş arabaları, bunları
edinebilenler için yolculuk sürelerini geniş ölçüde kısalttı. Gemicilik alanındaki gelişmeler yine
yolculuk süresini kısalttı.

 Zanaatkarların itibarı, savaşlarda ele geçirilen kölelerin sayısının artmasından dolayı azalmıştır.
Zanaatkarlar, hammaddelerin pahalı olması nedeniyle de bunları serbest olarak alıp yapma imkanına
sahip değillerdi. Krallar ve soylular gittikçe büyüyen bir köleler ordusunun emeğinden
yararlanıyorlardı.

’ne kadar toplumsal artının temel kaynağı tarım yani topraktan edilir. Bu durum toprağın hem
üstündeki hem altındaki varlıkları o kadar değerli hale getirir ki çözüm büyük imparatorluk kurmak
olarak özetlenebilir.

 Servet üretilecek bir şey değil ele geçirilmesi gereken bir ganimetti.
ASYA TOPRAKLARINDA SON GELİŞMELER III Alfabe, Demir ve Para

 Demiri işleme yönteminin keşfedilmesiyle hem zanaatkarların alabileceği ucuzlukta bir hammadde
oldu, hem çiftçilerin araç gereçlerini yapabilmesi ya da satın alabilmesi için uygundu hem de
askerlerin silahlanmasını sağladı.

 Yazı Sümerler tarafından bulundu ama öğrenilmesi kolay olmadığı için hep rahipler ya da
aristokratlar sınıfının ayrıcalıklı bir üstünlüğü olmuştu. M.Ö. 2000 dolaylarında Ticaret ile uğraşan
Fenikeliler, küçük tacirlerin işini kolaylaştırmak için basit bir alfabe icat etmeyi başardı. Bu alfabe,
günümüzdeki Latin abecesinin temelini oluşturdu. Fenike abecesinin kullanılması ile başlayan bu
süreç sonunda, okuryazarlık, belli bir sınıfın gizemli ayrıcalığı olmaktan çıktı.

 Para yerine takas sistemi kullanılmıştı. Saray ekonomisi, kendi üretimine dayalı malların değiş tokuş
yoluyla veya hizmet yükümlüğü karşılığında sağlanmasından ötürü para odaklı ekonominin gelişimini
engellemiştir. M.Ö 7. yy da Lidya kralı tarihin ilk madeni parasını (sikke) bastırdı ve tedavüle soktu.
Sikkeler ise küçük tacirlerin ve halkın daha kolay mal alıp satmasına olanak yaratı.

 Özet olarak her üçü de uygarlığın yayılmasına, toplumların daha demokratikleşmesine imkan
tanımıştır.

BATI UYGARLIĞININ DOĞUŞU VE GELİŞMESİ I

 Anadolu’nun batı kıyılarında askeri şeflerin önderliğinde korsanlıkla karışık bir ticaret servet
birikimine yol açmıştır.

 Giderek genişleyen şehir, Asya okullarında yetişmiş zanaatkarları, şefin sarayına çeker.

 Bölge gittikçe genişleyen bir nüfusu özümseyebilecek bir durumda olmadığı için yeni topraklar
peşine düşülür. Çevresinde çorak toprakların ve gerisinde zaten kalabalık nüfuslu bir yaylanın
bulunmasından dolayı, fazla nüfus ancak batıya doğru denizaşırı kolonicilik hareketi biçiminde
akabilirdi.

 Daha önce Makedonya ve Yunanistan yarımadasına yerleşmiş tarımla uğraşan, kendine yeterli
neolitik yerleşim yerlerine, Anadolu’nun batı şeridinden koloniler gitmeye başladı.

 Bu toplumların karışımından Hellad adı verilen yerleşme yerleri ortaya çıktı. Böylece Ege ve Akdeniz
çevresinde uygarlığın uzmanlaşmış endüstrisi ve ticareti ile karıştığı deniz kültürleri ortaya çıkmıştır.

 Bu kültürler geleceğin yeni uygarlık merkezleri olacaktır.

BATI UYGARLIĞININ DOĞUŞU VE GELİŞMESİ II

 M.Ö. 2000’den az sonra Orta Avrupa’da ve Britanya’da birkaç yüzyıl sonra Danimarka, Kuzey
Almanya ve Güney İsveç’te bir tunç çağı başladı.

 Düzenli bir maden ticareti Orta Avrupa’yı tek bir ekonomik sistem içerisinde birleştirdi.

 Bu sistem Britanya adalarında başka bir ekonomik sisteme katılıyor ve madenin kehribar ile takas
edildiği Danimarka’ya kadar uzanıyordu.
 Fakat metal yüzyıllarca silah ve süs eşyası yapmak için kullanıldı. Ağaç kesmek ve ekin biçmek için
köylüler hala taş baltalara, çakmaktaşı oraklara yani genel olarak taş çağı araç gereçlerine dayanmak
zorundaydı.

 Buralardaki tunç çağı mezarları örgütlenmiş lüks mallar ticaretine ve aşağı sınıfların emeğine
dayanan, oldukça gelişmiş bir üst sınıfın aristokratik dünyasının varlığını ortaya koyar.

BATI UYGARLIĞININ DOĞUŞU VE GELİŞMESİ III Minos Uygarlığı -1

 M.Ö. 3000 yıllarında Girit’te yaşam son derece ilkeldi. 500 yıl sonra tuncun bulunmasına paralel
Girit halkı birdenbire ilerledi. Tunç elde edebilmek için gerekli olan bakır Kıbrıs adasından, kalay ise
İspanya, İtalya, Almanya ve Fransa’dan temin edildi. Girit, kalay ve bakırın toplandığı bir merkez halini
aldı. Girit’te büyük tunç eritme evleri yapıldı.

 Girit’te Minos uygarlığı denilen uygarlık M.Ö. 2000 dolaylarında okur yazarlık durumuna yükselir.
Yöneticileri rahip krallar olan tacir prenslerdir.

 Rahip kral, tacir olarak yalnızca buranın tacirlerinden biridir. Bunlar kendilerine Doğu tapınağına
benzeyen fabrika ve depo işlevi gören saraylar yaptırdılar. Asya’nın zanaatkarları bu saraylara akın
ettiler. Minoslular piktografik bir yazı icat edip bunu basitleştirdiler.

BATI UYGARLIĞININ DOĞUŞU VE GELİŞMESİ IV Myken Uygarlığı (Akalar)-2

 Girit Minos uygarlığı M.Ö 1400’den sonra Yunan yarımadasında yaşayan Akaların oluşturduğu
Myken kültürünün bir eyaleti haline gelmiştir. En iyi sanatçılar ve zanaatçılar köle olarak Yunanistan’a
götürüldü.

 Myken uygarlığı yarı barbar, ileri derecede askeri bir uygarlıktır. Prensler güç ve servetlerini yeni
savaş arabaları, pahalı tunçtan uzun kılıçlar, büyük kalkanlar ve atlarla çekilen hafif savaş arabaları
üzerindeki tekellerine borçludurlar.

 Silah ve süs eşyası yapımı için malzeme sağlanmasında korsanlığın ticareti tamamlaması
zorunluydu. Fakat Myken ticareti daha çok barbar Avrupa’ya yönelmiştir. Ticaret ağı, Atlantik ve
Kuzey denizi kıyıları, Orta Asya bozkırları ve Güney Rusya’ya kadar ulaştı.

BATI UYGARLIĞININ DOĞUŞU VE GELİŞMESİ V Akalar ve Dorlar-3

 Giderek artan nüfusu besleyemediği için denizaşırı ülkelerde koloniler kurmaya başladılar. Nüfus
fazlası yapılan gemi yolculukları ile Girit, Kıbrıs, Anadolu’nun batı sahilleri Ege denizindeki küçük
adacıklara boşaltıldı.

 Burada Ana ülkeye herhangi bir vergi ödemeksizin polis adı verdikleri şehirler kurdular.

 Akalar daha sonra Truva’yı da ele geçirdiler ancak Dorlar’ın istilasına karşı koyamayıp bütün bir
Ege’ye dağıldılar. (Homeros adlı ünlü ozan İlyada ve Odysseia destanlarında Akaların başarılarını,
masallara girmiş maceralarını ve Truva’nın zaptedilmesini anlatır.)

 Dor akınları Yunandaki uygar toplumsal örgütlenmeyi yıkmış ve M.Ö 1100’den M.Ö 900’e kadar
geçen süre Karanlık çağ olarak adlandırılır.
 Karan Çağın sisleri aralandığında polis şeklinde örgütlenmiş irili ufaklı yaklaşık 300 kent devleti ile
karşılaşırız.

 Bunların içerisinde en ön planda olan ama birbiriyle taban tabana zıt iki şehir devleti vardır: Sparta
Sitesi ve Atina Sitesi.

1. Sparta Sitesi - I

 Sparta, öteki Yunan kent devletlerinden farklı bir gelişme göstermiştir.

 Sparta toplumu, kendi aralarında birbirlerine eşit, egemen bir aristokrat sınıf olan “Spartalılar” ile,
yerleştikleri yerin yerli halkını “helotlar” (bir çeşit serf) adını verdikleri, aralarında kesin ayrımlar
bulunan yarı kast sistemine dönüştü.

 Şehri babadan oğula geçen iki kral yönetirdi. Bunlar barış zamanında miras konusundaki
anlaşmazlıkları çözer, yaşlılar meclisine katılıp, rahiplik görevlerini yerine getirirlerdi. Yaşlılar kurulu,
60 yaşını doldurmuş yaşlılar arasından yaşam boyu seçilmiş 30 kişiden oluşurdu. 30 yaşına gelen
Spartalılardan oluşan halk meclisi ise yaşlılar kurulunun kararlarını onaylardı.

 Şehrin vatandaşları, hem çiftçi hem de savaşçıydılar. Ticaret ile uğraşmayı onursuzluk sayarlardı.

1. Sparta Sitesi - II

 Sparta’da her çocuk 7 yaşını doldurduğunda ailesinin yanından alınıp devlet okullarına
yerleştirilirdi. Eğitimin temel amacı çocukların soğuğa, acıya, açlığa ve yoksulluğa karşı dayanıklı
sağlam bir asker olmasıydı.

 Bu okullarda eğitim alan gençlerin en önemli görevleri, tarlalarda çalışan kölelerin çalışmalarını
denetlemekti. Haşin ve merhametsizdiler. Zayıf ve güçsüz doğan çocuklar hemen öldürülürdü.

 Her Spartalının yalnızca iyi bir asker olarak yetiştirilmesi kafa-kol işbölümünün gelişmesini
engelledi.

 Sparta ne kendi içinde düşünürler, filozoflar yetiştirebildi ne de dışarıdan gelen filozofları


besleyebildi.

 Bu nedenle Sparta toplumunun felsefeye, siyasal düşünüşe bir katkısı olmadı. Sparta yalnızca
şarkılarıyla orduya güç veren ünlü birkaç ozan yetiştirebildi.

2. Atina Sitesi – I

 M.Ö. 800 dolaylarında, diğer Yunan kent devletleri gibi polis şeklinde örgütlenen Atina Sitesi’nde,
krallık önemsiz bir dinsel memurluk seviyesine indirilmiştir. Yürütme işlerini aristokratların
aralarından her yıl yeniden seçtikleri “arkhon” denen üç yüksek memur görmeye başlamıştır. Bu
nokta da aristokrasi ve genellikle eş zamanlı gelen plütokrasi ve oligarşiyi bilmekte fayda var.

 Aristokrasi terimi ilk kez Atina kent devletinde kullanılmıştır.

 Yunanca »aristokratia» (ἀριστοκρατία), aristos (en iyi) ile -kratia (güç) sözcüklerinden oluşur. Yani
«en iyilerin erki» olarak çevirebiliriz. Terim Türkçeye Fransızca aristocratie sözcüğünden geçmiştir.
 Yunanlılar bu kavramı ordunun başında dövüşen genç, cesur vatandaşları için kullandı. Askeri
cesaret ve liyakat en önemli erdem olarak görüldüğü için ordular «en iyiler» tarafından
yönetilmekteydi.

 Bu kişiler toprakla ödüllendirilirdi, ticaret yapmaktan ziyade geniş tebaasını bu topraklardan elde
edilen gelirlerle geçindirirler. Verasete dayalı olarak «soylular sınıfını» oluştururlar.

2. Atina Sitesi – II

Plütokrasi - "varlıklıların yönetimi"; tarihsel ve pratik anlamda aristokratlar sık sık sadece varlıklı
(savaşa ve toprağa dayalı zenginlik) oldukları için erdem ve liyakat açısından en iyi gibi kabul
görmüşler ve sonuç olarak aristokrasiler daha çok plütokrasi şeklinde olmuştur.

Oligarşi «varlıklı bir kaçın yönetimi" (birkaç kişinin yönetimi); bir aristokrasinin oligarşi olup
olmaması "birkaç kişi" fikrinin nasıl yorumlandığına göre değişir.

Rejimin adı yasalarda demokratik cumhuriyet olarak geçmesine rağmen sözgelimi iktidarın sadece
belirli birkaç aile de el değiştirmesi nedeniyle oligarşik cumhuriyet olarak tanımlanabilir.

3. Atina Sitesi Siyasal Tarihi – I

 Doğu tarzında teokratik bir monarşi’ye karşı duydukları nefretle, plütokrasiyi seçen Atinalılar;
böylece krallığı önemsiz bir dinsel memurluğa indirgemiş oldular. Bir yaşlılar kurul’u (senato) ve önde
gelen ailelerin yani aristokratlardan oluşan bir meclis ve 3 arkhon (yürütme kurulu – 3 başbakan gibi
düşünülebilir) seçtiler.

 Siyasi yapı böyle şekillenirken bu yapıyı bozacak devrimci gelişmeler her zaman ki gibi ekonomik
yapıda ki değişiklik ile başladı. Zeytinyağı ve şarap üretiminin geniş bir Pazar olanağı sunması üzerine
aristokratlar tahıl üretiminden vazgeçip, üzüm ve zeytin yetiştirmeye başladı. Küçük çiftçiler de böyle
bir gelir elde etme hırsına kapılınca bu yatırımları gerçekleştirmek üzere tefecilerden borç aldılar.
Çocuklarını, eşlerini ve kendilerini ipotek olarak gösterdiler. Sonuçta hemen hepsi ailecek
alacaklılarının kölesi konumuna düşerken, toprakları da az sayıda aristokratın elinde toplandı.

 Böylece M.Ö. 7. yüzyılın ortalarında Atina’da mülksüz, borç içinde, huzursuz bir halk ve
aristokratların yanı sıra, ticaretten zenginleşmiş bir burjuva sınıfı oluşmuştur.

3. Atina Sitesi Siyasal Tarihi – II

 Atina’da nihayetinde sınıf savaşları başladı. Burjuvalar (Kent soylular), aristokratlara karşı siyasal
haklar kavgasında, yoksul köylülerle, işçilerle ve işsizlerle birleşme eğilimi gösterdi. Bunun üzerine
aristokratlar bazı reformlar yaparak sınıf çatışmalarını yumuşatmaya çalıştılar. Aristokratların bu yeni
uzlaşma politikasını Solon formülleştirdi. Solon reformları diye anılır. Özünde borçları silmek ve Atina
halkını gelir seviyesine göre sınıflandırmaktan öteye geçemedi. Sonuçta işsizlik ve mülksüzlük sorunu
çözülmemişti.

 Halkın davasını benimsemiş bir aristokrat olan Peisistratos M.Ö. 560’da bir darbe ile iktidarı ele
geçirdi. Aristokratların topraklarını yoksullara dağıttı. Dış ticareti güvence altına almak için ilk askeri
filoyu kurdu. Öldükten sonra yerine geçen büyük oğlu ve kardeşi aristokratlar tarafından öldürüldü ve
ailesi Atina’dan sürüldü. Aristokratlarca, Peisistratos’un yönetimi bir tiranlık olarak değerlendirildi.
 Tiran tanımı yapıldı: iktidarı yasa dışı yollarla ele geçiren ve halkı yasalara göre değil keyfi olarak
yöneten “halk düşmanı” olarak tanımlandı.

3. Atina Sitesi Siyasal Tarihi – III

 Tiran ailesini süren aristokratlardan biri olan Kleisthenes MÖ 501'de yönetimi ele geçirip iktidarını
halka dayandırdı. Yaptığı kanunlarla Atina'ya demokrasiyi getirdi. Zenginlikten ve soyluluktan doğan
sınıf farkını kaldırdı. Kleisthenes Atina’yı her mahallede aristokratların azınlıkta kalacağı bir şekilde 10
seçim mahallesine böldü.

 Her mahalleden 50 kişi olmak üzere on mahalleden seçilen 500 kişiden oluşan bir meclis kuruldu.
Meclis başkanlığı her gün kura ile seçilen bir Atina vatandaşı tarafından yapılmaktaydı. Başkomutan
bütün Atina halkı tarafından seçilmekteydi. Başkomutana her mahalleden seçilen bir komutandan
oluşan on komutan yardımcı oluyordu. Başkomutan arka arkaya seçilebilme hakkına sahipti.

3. Atina Sitesi Siyasal Tarihi – IV

 Perikles zamanında demokrasi en ileri seviyesine ulaştı. Çocukluğunda Anaksagoras, Damon,


Sokrates ve Zenon’dan ders alan Perikles, MÖ 461 yılındaki seçimlerde Arkhon seçildi.

 Bütün yurttaşların siyasal haklara sahip olmasını sağladı. Alt sınıflara kapalı olan memurluk işini ve
arkhon olabilme yolunu açtı. Uzmanlık gerektiren işler hariç tüm devlet memurluklarının seçimle değil
kura ile belirlenmesi sistemini oluşturdu. Böylece her vatandaş ömründe en az bir kez memur
olabiliyordu. Ayrıca kura ile atanan memurlara ücret ödeme uygulamasını başlattı. Yine her yurttaşa
anayasaya aykırılık nedeniyle bir yasa önerisine karşı dava açma hakkı tanıdı.

3. Atina Sitesi Siyasal Tarihi – V

 Perikles, meclise seçilen günümüz milletvekili düzeyinde ki yurttaşlara da maaş bağladı.

 Böylece önceleri genellikle boş zamana ve güce sahip olup da politikaya yön vermek isteyen toprak
sahibi soylular arasından çıkan meclis üyeleri, şimdi artık daha çok derici, müzik araçları imalatçısı gibi
zanaatçılar yada tacirler arasından çıkmaktaydı.

 Atina'da yurttaşların tümü yasaların yapılmasına ve uygulanmasına katılmaktadır.

 Perikles tüm demosun yani tüm Atinalıların kamu işlerinde yetersiz bilgi sahibi olmadığını, politika
oluşturabileceklerini ileri sürmüştür.

 Perikles devlet işlerine karışmayı yurttaş olmanın gereği olarak şöyle ifade eder; "(..)biz Atinalılar
devlet işlerine karışmayanlara kendi işi gücü ile uğraşan sessiz bir yurttaş değil, hiçbir işe yaramayan
biri gözüyle bakıyoruz."

3. Atina Sitesi Siyasal Tarihi – VI

 Beşinci yüzyıl Atina’sı, tam bir halk yönetiminin gereğince belgelendirilmiş tarihteki ilk örneğini
verir. Böylece Atina Sitesi “demokratik yönetim”in ilk uygulayıcıları oldular. Günümüzdeki temsili
demokrasiden farklı olarak doğrudan demokrasi yönetimini benimsediler.
 Kelime olarak demokrasi, doğal olarak Grek’ceden gelmektedir. Grekce “demos” halk ve “krotos”
iktidar kelimelerinden oluşur. Böylece demokrasi “halkın iktidarı” anlamına gelmektedir.

 (Atina demokrasisi M.Ö. V. yüzyılda Yunan yarım adasında belirirken, Roma'da M.Ö. 509 ile M.Ö. 27
yılları arasında siyasal düzen, res publica / Cumhuriyet olarak adlandırılmıştır.

 Cumhuriyet; devlete ilişkin düzenlemeler ve kurumlar üzerine odaklanıp, yurttaşların eşitliği


üzerinden ilerlerken; demokrasi ise seçme-seçilme özgürlüğünün ötesinde, insanın düşündüğünü
ifade etmesi, istediği inanç ve kültürel değerleri yaşaması gibi hakları da içerir.)

3. Atina Sitesi Siyasal Tarihi – VII

 Peisistratos zamanında, deniz ticaretini güvence altına almak için askeri filo kurduğunu söylemiştik.
Bu askeri filo Perslerin saldırısına karşı, diğer kent devletlerinden, Atina’nın topladığı vergilerle
kurulmuştu (Delos Birliği) Atina’nın bu önderliğini Spartalılar hiç hazmedememiştir (30 yıl süren
Peloponnes Savaşı). Dolayısıyla kent devletleri kendi aralarında savaşırken aynı zamanda Perslere
karşı da savaşmıştır.

 M.Ö 339’da Makedonya Yunanistan’ı fethedip kent devletleri arasındaki iç savaşa son verdi. Büyük
İskender “Helen Birliği”ni kurdu, Yunanistan’daki işsiz güçsüzleri birliğin ordusuna alarak, onların
Persler’e karşı düzenlenen “intikam seferi”nde kullanılmasını sağladı. İskender’in M.Ö. 323’de Asya
seferi sona erince, ordudan terhis olunanların işsiz güçsüz kalmasıyla iç savaş yeniden başladı.

 Sonunda Roma, Makedonya’yı yenip, M.Ö 146’da Yunanistan’ı, Makedonya valisinin yönetimine
verdi. M.Ö. 86’da Romalılar Atina kent devletinin siyasal varlığına son vererek o dönem hala bir
cumhuriyet olan devletlerinin bir eyaleti haline getirdiler.

4. Yunan Felsefi Düşüncesi – I

Yunan felsefesi denilince İlkçağ ya da Antikçağ adı verilen, yalnızca Yunan ve Roma kültürlerini içine
alan, M.Ö önce 8. yüzyılda başlayıp M.S. 5. yüzyılda sona eren felsefe anlaşılmaktadır. Roma felsefe
de daha çok Yunan’ın takipçisi rolündedir, özgün düşünceler ve eserler Yunanlılar tarafından ortaya
konulur.

 Her toplumun ve uygarlığın evren ve yaratılış ile ilgili mitosları vardır, bunlara sorgusuz inanılır.
Kaldı ki mevcut iktidarın benimsediği ve savunduğu inançlar özellikle de doğuda sorgulanamaz
düzeyde kutsal kabul edilir.

Gerçi aynı şekilde Yunan kent devletlerinde de kutsal kabul edilen inançlar sorgulamaya kapalıdır.
Öyle ki mesela Sokrates Tanrılara inanmadığı ve varolan tanrılar yerine başka tanrılar koyduğu,
gençlerin ahlakını bozduğu gerekçesiyle yargılanıp, idama mahkum edilmiştir.

4. Yunan Felsefi Düşüncesi – II

 Diğer taraftan özellikle merkezi İonia kent devleti olmak üzere, bu mitoslarla doğrudan uğraşmadan
«Evrenin ana maddesinin ne olduğu» üzerine bir düşünce jimnastiği başlamış görünür.

 Thales “su” olduğunu Anaksimandros “aperion” (sınırsız) dediği şey olduğunu, Anaksimenes “hava”
dedi, Herakleitos ise “ateş”, Demokritos “atom” olduğunu ileri sürdü.
 İlk filozofların düşüncelerini yönelttikleri “doğa” (phusis–φύσις) terimi Milet kökenlidir. Bu sözcük
ilk kez Anaksimandros’un ve Ksenophanes’in yapıtlarının adlarında görünür.

 Böylece doğa olaylarını dinsel mitoslarla değil çoğu kez maddelerle, fizik olaylarla açıklama
çabasıyla -tarihte bir ilk olarak- doğa felsefesi başlamış olur.

 Doğa felsefesi, kısaca; akıl yoluyla doğaya yönelerek “ilk neden” sorunu üzerinde duran ve elde
ettiği sonuçları deney ve gözlemle temellendirmeye çalışan düşünürlerin felsefesine denir. Pozitif
Bilimler/Fen Bilimleri, müspet ilim veya ilimlere verilen isimdir. Örneğin Matematik, Fizik, Biyoloji

4. Yunan Felsefi Düşüncesi – III

 Aynı yüzyılda Güney İtalya’da aristokrat filozofların yönetimi altındaki düşünüş, bir “din felsefesi”
düzeyinde canlandırılmaya çalışıldı.

 Söz konusu din felsefesinin liderliğini yapan Pythagoras da (M.Ö 582) İonia Sisam doğumludur.
Ancak ülkesindeki burjuvazinin iktidarı ele geçirişinden hoşlanmayarak Güney İtalya’daki Kroton
şehrine yerleşmiştir.

 Evrenin ana maddesinin sayılar olduğunu söyleyen Pythagoras (Pisagor), takipçileri (müritleri) ile
birlikte dışarıya bilgi sızdırmanın yasak kabul edildiği, gizemli bir cemaat kurmuştur. Kısaca evrenin
ana maddesinin, madde dışı bir şey olduğunu söyleyerek idealist felsefenin temelini atmış olur.
Pythagorasçılara göre evrende sayısal bir düzen vardır. Matematik ve müzik (notaları onlar
bulmuştur) en temel ilgi alanlarıdır.

 Daha sonra Platon ve Aristo tarafından «teoloji» yani din bilimi olarak sınıflandırılır.

4. Yunan Felsefi Düşüncesi – IV

 İonia’da doğa felsefesi, Güney İtalya’da din felsefesi, ve bir yüzyıl sonra – özellikle demokrasinin
etkisiyle - M.Ö. 5. yüzyılda Atina Sitesinde hem doğa hem din felsefesi boyutları olan, ama daha çok
dünyanın ve yaşamın insanî ve toplumsal yönlerini inceleyen günümüzde Sosyal Bilimler olarak
sınıflandırdığımız genel bir felsefe sistemi gelişti.

 Demokratik bir siyasal yapının ortaya çıkmasıyla, felsefenin ortaya çıkışı arasındaki benzerlikler tabi
çok çarpıcıdır: Siyaset bilgisi olan, eleştirel, devlet sistemine örneğine rastlanmamış ölçüde katılmaya
alışkın bir nüfus.

 Agoralar bu durumun fiziksel kanıtı olarak görülebilir. (Yunanca: Ἀγορά, Agorá, antik Yunan
kentlerinde, şehirle ilgili politik, dini, ticari her türlü faaliyetin gerçekleştiği, tüm kamu binalarının
etrafında sıralandığı halka ait geniş açık alanlar)

 Felsefe ve demokrasi arasındaki bağı yaşayan filozoflarla, ölmüş filozofların - onları ayıran yüzyıllara
rağmen- tartışabilmeleri olgusunda da görebiliriz. Bütün büyük filozoflar kendinden önce gelenlerle
“düşüncenin tarih-

ötesi agorasında” açık açık tartışmış, onları eleştirmiş ya da yadsımışlardır.

4. Yunan Felsefi Düşüncesi – V


 Son olarak Aristo’nun kendi felsefesiyle, okulunda gelişen ve biriken çok zengin öğretmen kadrosu,
tek tek bilimlerin bağımsızlığına, her bilgi kolunda ayrıca çalışmalara yol açmıştır.

 Bundan sonra her şeyi içine almak isteyen genel bir felsefi sistem yerine, aralarında giderek
birbirinden ayrılan bağımsız bilim dallarının ortaya çıkmasına neden olmuştur.

 Felsefe kendisini bu bağlantıdan ayırmış ve onun payına dünya ve hayat görüşleriyle ilgili genel
sorunlarla uğraşmak düşmüştür. Aristo’dan sonraki felsefe, her şeyden önce doğru yaşayışı
göstermeye yönelik ve bu nedenle de pratik bir felsefe, aydınlar için de dinin yerine geçen bir
öğretiler bütünü olmuştur.

4. Yunan Siyasal Tarihine Paralel Yunan Felsefi Düşüncesinin Gelişimi - I

1. Yunanlılar siyasi hayatlarının ilk dönemlerinde ayrı boylar, bağımsız şehirler halinde, aralarında
sıkı bir bağlılık olmadan yaşamışlardır.

 Bu ilk dönemde, düşünce hayatı da felsefe de ayrı merkezlerde gelişmiştir. Buralarda aynı zamanda
siyasi bir rol oynayan düşünürler sivrilip bir felsefe geleneğinin ilk temellerini kurmuşlardır.

 İonia’da bir doğa felsefesi (fen bilimleri), Güney İtalya’da bir din felsefesi (Teoloji/İlahiyat) bu
dönemde ortaya çıkmıştır.

4. Yunan Siyasal Tarihine Paralel Yunan Felsefi Düşüncesinin Gelişimi - II

2. Pers savaşlarının kazanılması Yunanistan’ın siyasi hayatında ikinci dönemi başlatmıştır.

 Bu dönemde Yunanlar aralarında az da olsa siyasi bir birliğe ulaştıkları gibi, kültür bakımından da bir
birliğe varmışlardır. Atina’nın bulunduğu Attika bölgesinin Yunan kültür hayatında önder duruma
geçmesi bu dönemde olmuştur.

 Bu arada Atina’da meydana gelen iki büyük felsefe sistemi; Platon felsefesi ile Aristo felsefesi,
kendilerinden sonraki zamana, günümüze değin yön verici bir etkide bulunmuştur.

 Önce genel felsefi sistemi kurmuşlar yani bütün bilimleri birbiriyle aynı potanın içerisine
yerleştirmiş, arkasından Aristo ile bağımsız bilim dalları ortaya çıkmıştır (bilimde uzmanlaşma
açısından zaruri). Felsefenin, teolojiden, Metafiziğin (teolojinin) Fizikten bağımsız bir disiplin olarak
kabul edildiği bir dönemdir.

4. Yunan Siyasal Tarihine Paralel Yunan Felsefi Düşüncesinin Gelişimi - III

3. İskender’in seferleriyle de Yunan siyasi hayatının üçüncü dönemi başlamıştır. Bu döneme
Helenistik dönem adı verilir. Antik Dünya'da Grek

(Yunan) etkisinin doruğa ulaştığı dönemdir ama bu arada Yunan düşünce hayatı yeni merkezler
kazanmış, Atina sitesi yavaş yavaş önemini kaybetmiştir.

 Doğunun mistik etkisiyle birlikte felsefe ile metafizik ve fen bilimleri birbiri içine geçmeye
başlamıştır.
 Helenistik Dönem'in ardından, Klasik Grek egemenliğindeki bölge Roma Cumhuriyeti hakimiyetine
geçmiştir. Bu dönemde bile, Klasik Grek kültürü (din, sanat ve yazın olarak) Roma hakimiyetine
sızmıştır. Öyle

ki Latincenin yanı sıra Grekçe konuşulmaya ve yazılmaya devam edilmiştir.

 Helenistik Dönem bazen, Klasik Grek Uygarlığı'nın gerileme ve çöküş dönemi olarak görülmektedir.
Bir başka açıdan da Klasik Grek Uygarlığı ile Roma Uygarlığı arasında bir geçiş dönemi olarak görülür.

5. Yunan Kültürü – Agora

 Eski Yunanca bir kelime olan ve “toplanmak, bir araya gelmek” fiilinden gelen agora, antik çağ
kentlerinde özellikle büyük ve önemli bir kent vasfı taşımada aranan temel unsurdur olmuştur.

 Daha geniş anlamıyla agora, antik şehirlerde kent sakinlerinin politik, ticari, dini ve kültürel
faaliyetlerini gerçekleştirdiği, tiyatro, gymnasion (beden eğitimi yapısı), stadion (stadyum), sunak gibi
yapılarıyla sosyal, kültürel ve dini önemi artan agoralar, yeni kent planlamacılığında vazgeçilmez
temel unsur olmuşlardır.

 Agoralardaki düzeni ve ticari faaliyetlerinin denetlenmesini sağlayan kanunlar ve bu işlerle ilgili


görevlendirilmiş memurlar olduğu bilinmektedir. “Agoranomos” olarak bilinen bu tür memurların,
Atina’da her yıl kura ile seçilen on “agoranomos” olduğu tespit edilmiştir. Belki günümüz zabıta
teşkilatıyla kıyaslanabilecek bu memurların asal görevi agoraya nezaret etmek, genel düzeni
sağlamak, küçük ticaret işlerinde hileleri önlemekti.

 Agoralar Roma imparatorluk Dönemi’nde “Roma Forumu”na dönüşmüş, daha geniş işlevde
kozmopolit yapılar haline gelmişlerdir.

5. Yunan Kültürü – Tanrılara Adanan Şenlikler Olimpiyatlar

 Eski Yunan'da Tanrı Zeus adına şenlikler yapılırdı. M.Ö. 776 yılında Yunanistan'ın Olimpia
bölgesinde, Sparta Kralı Likorgos'un da önerisiyle yapılan şenlikler, tarihteki ilk olimpiyat oyunlarını
temsil eder. Önceleri bir pistte sadece 1 gün süren koşullardan oluşan oyunlara sonraları değişik
mesafelerde yarışlar, disk ve cirit atma, uzun atlama, boks, güreş, atlı araba yarışları gibi branşlar
eklenerek şenliklerin süresi de 5 güne çıkarıldı. İlk başlarda ölülerin ruhlarının 8 yılda bir dirileceği
inancıyla 8 yılda bir düzenlenen oyunlar, daha sonra 4 yılda bir yapılmaya başlandı.

 M.Ö 146'da Yunanistan'ın Romalılar tarafından işgal edilmesi üzerine oyunlar Atina'ya alındı. M.S
392 yılında Bizans İmparatoru 2. Theodosius, Olimpiyat Oyunları'nın yapıldığı stadyum ve tapınakları
yıkarak olimpiyat geleneğine son verdi. Ayrıca M.S. 522 ve 551 yıllarında yaşanan iki deprem ve sel
felaketi de bu tesislerde büyük hasar meydana getirerek Eski Olimpiyat Oyunları'nın izlerini büyük
ölçüde ortadan kaldırdı.

5. Yunan Kültürü – Tanrılara Adanan Şenlikler Tiyatro

 Paleolithik çağdan itibaren din adamlarının, şaman ve rahiplerin hayvan postları giyerek tanrılar için
bir takım şenlikler yapıldığı bilinmektedir.
 Tiyatro, Yunanca theatron yani "görme yeri" sözcüğünden gelmektedir. Çünkü günümüzdeki
anlamıyla çağdaş tiyatronun tarihi bağ bozumu tanrısı Dionysos adına yapılan dinsel törenlere
dayanmaktadır.

 Yunan tragedyasının konusu mitolojidir. bu konuların çoğu Homeros destanlarından beri


anlatılageliyor ve Yunan halkının dinsel ve kültürel varlığının bir parçasını oluşturuyordu.

 Yunan tiyatrosu yalnızca tragedyayla sınırlı değildir. Komedya türü de yetkin ve yaygın bir tür olarak
bu dönem içinde yerini almıştır.

 Temel olarak güçlenen burjuva sınıfı, aristokratların Zeus ve Apollon’dan gelen dinsel güçlerine
saldırmak halka daha yakın bir inanç kaynağını harekete geçirdiler. Bu inanç kaynağı Diyonizos’a
dayanıyordu. Böylece köylü sınıfın kendisine çok yakın bulduğu ve sevdiği bolluk, bereket ve şaraptan,
Diyonizos adına törenler uygulanmaya başlandı. Bu törenler halk tarafından çabuk sahiplenildi. Bu
törenleri destekleyen tiranın adı Peisistratos.

6. Büyük İskender (M.Ö. 356 – M.Ö. 323)

 İskender asıl adıyla Makedonyalı III. Aleksandros ya da yaygın adıyla Büyük İskender , 20 yaşında
babası II. Filip yerine tahta geçti.

 16 yaşına kadar Aristo tarafından eğitim gördü. MÖ 336'da Filip'in suikaste uğramasından sonra
babasının yerine tahta geçerek güçlü bir krallık ve deneyimli bir ordunun mirasına kondu. İskender
Yunanistan'ın Lideri unvanıyla ödüllendirildi ve bu yetkiyi babasının Pers İmparatorluğu'nun fethi için
Yunanları bir araya getirmeyi amaçlayan pan-Helenistik tasarısını hayata geçirmek için kullandı.

 İktidarının uzun yıllarını Güneybatı Asya ve Kuzeydoğu Afrika’da eşi benzeri görülmemiş seferlerle
geçirdi ve 30 yaşına geldiğinde, Yunanistan'dan Kuzeybatı Hindistan’a kadar uzanan antik dünyanın
en büyük imparatorluklarından birini yarattı. Girdiği hiçbir muharebede yenilmeyen Büyük İskender,
pek çok kişi tarafından tarihin en başarılı askeri komutanlarından birisi olarak kabul edilir.

7. İskender’in Mirası

 İskenderin ölümünden sonra imparatorluk 4 parçaya ayrıldı. Cassandar Yunanistan'a, Creatus ve


Antigonos Batı Asya'ya, Selevkos

Doğuya, Ptolemaios ise Mısır'a hükümdar oldular.

 İskender'in mirası, fetihlerinin meydana getirdiği Greko-Budizm gibi kültürel difüzyonu içinde
barındırır. Kendi adını taşıyan 20 kadar şehir kurdu. Bunlardan en önemlisi Mısır'da İskenderiye'dir.

 İskender'in Yunan kolonicileri yerleştirmesi sonucu doğuda Yunan kültürünün yayılması, etkisi MS
15. yy'ın ortalarında Bizans İmparatorluğu'nun geleneklerinde, Orta ve Doğu Anadolu'da Yunanca
konuşan toplulukların varlıklarında hala belirgin olan yeni bir Helenik medeniyete sebep verdi.

 İskender, Akhilleus gibi klasik bir kahraman olarak efsaneleşti ve hem Yunan olan hem de Yunan
olmayan kültürlerin tarihlerinde ve efsanelerinde ön plana çıktı. Girdiği hiçbir savaşta mağlup
olmamasından ötürü askeri liderlerin kendilerini kıyasladıkları bir ölçü oldu. Dünya çapındaki askeri
akademiler hala taktiklerini öğretmektedir. Tarihteki en nüfuzlu kişilerden birisi olmuştur

Roma Tarihinin Dönemleri


1.Krallık Öncesi Dönem (M.Ö. 753 öncesi) 2.Krallık Dönemi (M.Ö. 753 – 509 arası) 3.Cumhuriyet
Dönemi (M.Ö. 509 – 27 arası) 4. İmparatorluk dönemi (M.Ö. 27– I.S. 476 arası)

1.Krallık Öncesi Dönem (M.Ö. 753 öncesi)

 Bu dönem İtalya’da önemli şehirler kurulmuştur ama yönetim Etrüsk olarak adlandırılan bir kavmin
elindedir.

 Latinler çiftçilikle uğraşmakta ve Etrüskler ise onların üzerinde egemen bir sınıf olarak yerleşmiş
görünmektedir.

 Etrüskler’e ait olarak bilinen her şey gizem ve efsane doludur; böyleyken bir yandan da başka
efsanelerle Roma tarihi başlar zira M.Ö. 753’de başlatılan Roma tarihi efsanelerle doludur.

2.Krallık Dönemi (M.Ö. 753 – 509 arası)

 Romus ve Romulus adlı iki erkek kardeşin dişi bir kurt tarafından kurtarılıp, korunması, emzirilmesi
ve büyütülmesiyle başlayan efsane; Romulus’un Romus’u iktidar kavgası nedeniyle öldürmesi ve
Romulus’un kurdun emzirdiği iddia edilen Palantino Tepesi’nde kendi adını verdiği Roma şehrini
kurmasıyla devam eder.

 Latinler M.Ö 509’da Etrüskler’i kovalar ve Cumhuriyet dönemi başlar.

3.Cumhuriyet Dönemi (M.Ö. 509 – 27 arası)-I

 Etrüks kralını kovarak yönetimi el geçiren, kendilerine Patricii(babalar) denen Latin aristokratları,
Etrüks krallık kurumuna duydukları düşmanlıktan dolayı, krallık düzenini yıkıp, cumhuriyeti kurmuşlar.

 Batı dillerinde cumhuriyet anlamına gelen “republic” Latince’de “halk için” anlamına gelen “Res
publica”den gelmektedir.

 Res publica zamanla, toplumun tek kişi tarafından değil meclislerce yönetilmesi anlamını
kazanmıştır.

 Bu anlamda Patriciiler bir cumhuriyet rejimi kurmuşlar ama bu ilk dönemleri aristokratik bir
cumhuriyettir (çok sayıda aristokrat olduğu için Plütokrasi demek doğru olur)

3.Cumhuriyet Dönemi (M.Ö. 509 – 27 arası)-II

Hem Roma uygarlığını hem de bu dönemi anlamak açısından toplumsal sınıfları bilmek önemlidir:

1. Patriciler (Babalar) 2. Plepler


 ---------------------------------------------------------------------------------------------------------

 Patriciler: Nüfusunun %10’nu oluşturan patriciler iyi örgütlenmiş büyük toprak sahipleri sınıfıydı ve
tam vatandaşlık haklarına sahiptiler.

a)ZenginPlepler

b)FakirPlepler(Proleterya) 3. Köleler

4. Sığınmacılar

3.Cumhuriyet Dönemi (M.Ö. 509 – 27 arası)-III





2. Plepler

a) Zengin Plebler: Ticaretle uğraşan zengin burjuvalar (kentsoylular)

b)FakirPlebler:Yoksulhalkanlamınagelirveproleteryaolarak adlandırılırlar. Latince’de “proles” çocuk


demektir; Ploterya ise, vatandaşların çocuklarından başka servetleri olmayan yoksul kesimi belirtmek
için kullanılmıştır.

3. Köleler: Roma’da kölelik en üst zirvesine ulaşmış, bütün bedensel uğraşlar kitleler halinde
çalıştırılan köleler ile gerçekleştirilmiştir.

Romanın zenginliğinin kaynağı olan Latifundia adı verilen çiftliklerde, madenlerde, bütün belediyecilik
faaliyetlerinde ve glatyatör oyunlarında köleler isimleri bilinmeyen (Spartaküs hariç) baş rol
oyuncularıdır.

4. Sığınmacılar: Başlangıçta yurttaşlık hakkı kesinlikle verilmeyen bu kişiler, ülkenin genişlemesi, diğer
halkların ayaklanması, kuzeyden gelen akınların artması üzerine çeşitli tarihsel dönemlerde yurttaşlık
hakkı elde etmeyi başarmıştır.

3.Cumhuriyet Dönemi (M.Ö. 509 – 27 arası)-IV

 Aristokratik bir Cumhuriyet olan Roma’da; Plepler durumu hazmedemeyip mücadele ettiler. Önce
patricilerin “Senato”suna karşlık kendi “Pleb Meclsini” kurdular. Patricilerden istedikleri hakları
alamayınca “öyleyse kendi başınızın çaresine bakın” diyerek, Roma’dan ayrılıp başka bir yerde kendi
topluluklarını kurmak üzere yürüyüşe geçince, M.Ö 450 yılında “On İki Levha Yasası kabul edildi. (keyfi
yönetim yerine hukuka uygun yönetim)

 M.Ö. 447’de Pleb meclisini bir halk meclisi durumuna getirerek, Senato gibi yasa çıkarma yetkisine
sahip bir meclise kavuştular. Daha sonra pleblerle patrici sınıfından olanların evlenmelerini
yasaklayan yasayı kaldırttılar ve daha önce yalnızca patrici üyelerine açık olan Roma yüksek
memurlukları pleblere açıldı.

 İ.Ö. 287’de plebler bir kez daha kendi devletlerini kurmak üzere Roma’dan ayrıldıklarında, çaresiz
kalan patriciler, pleb halk meclisini Senatoya eşit bir yasama gücüne sahip olmasını kabul ettiler.

3.Cumhuriyet Dönemi (M.Ö. 509 – 27 arası)-V

 İçte sınıf çatışmaları bu yönde gelişirken, dışta Roma’nın hızla genişlendiğini emperyal bir devlet
olduğunu görüyoruz.

 M.Ö.448’de Roma Akdeniz ticaretine girerek, genişlemesine hem karadan hem denizden sürdürme
olanağı bulmuştur.

 M.Ö.264’te Akdeniz ticareti ve egemenliği yolunda Kartaca ile savaşıldı ve M.Ö.210’da Kartaca’yı
kesin olarak yenince Akdeniz’i ele geçirdi. (Romalılar karasal bir imparatorluk iken Kartacalıların batık
gemilerini çıkarıp nasıl imal ettikleri –Kartacalılar her parçanın üzerine no yazarak seri üretim
yapmaktadır - üzerinde yıllarca çalışmış sonra hızla savaş filosu kurmuştur)

 Böylece Roma cumhuriyet ile yönetilen bir imparatorluğa dönüşür. Bu imparatorluğun temelinde
askeri güç vardır. Ordu zorunlu askerliğe dayanır. Mülk sahibi her vatandaş çağrıldığında askere
gitmek zorundadır; piyadeler 16 yıl, süvariler 10 yıl askerlik yapar.

 Pax Romano: Barışı korumak için sürekli savaş hazırlığında olmak Roma ordusunun temel
felsefesidir.

3.Cumhuriyet Dönemi (M.Ö. 509 – 27 arası)-VI

 Bu zaferler sonucu Roma güçlendi ve zenginleşti. Mal ve köle ticareti gelişti.

Roma ilk gelişmelerini tuz ticareti yolu üzerinde bulunuşuna borçludur. Tuz ticaretine zamanla
zeytinyağı ve şarap ticareti eklenmiş, bu yolla zeytin ve üzüm tarımına geçilmiştir.

Latifundilarda (patricilerin kırsaldaki büyük çiftlikleri) kitleler halinde köleler çalıştırarak pazara
yönelik bir tarım gerçekleştirilmiştir (bunu kapitalist üretim tarzının ilk örneği olarak da adlandıran
tarihçiler vardır).

Ayrıca ele geçirilen yerlerden alınan vergiler yine diğer bir zenginlik kaynağıdır.

Diğer taraftan bu gücü sürdürebilmek için büyük bir orduyu beslemek zorundadırlar.

3.Cumhuriyet Dönemi (M.Ö. 509 – 27 arası)-VII

 Roma zenginleşirken bir yandan da toplumun bütün katmanları hızla yozlaşmaya başlamıştı:
Senatörler ve öbür yöneticiler çabuk zengin olmanın yollarını arıyordu zira senatör seçilmek için
halkın oylarını satın almaları gerektiğini biliyorlardı.
 Eyaletlere 1 yıllığına gönderilen valiler bu kadar kısa sürede sorunlara vakıf olamayacakları gibi
zorbalıkla da vergi toplayıp bir sonraki atamaları için yıldızlarını parlatmaya çalışıyor hem de hızla
ceplerini doldurmanın formülünü geliştiriyordu.

 Ayrıca M.Ö. 150’ler de Roma ordusunda köklü bir değişiklik oldu. Ücretli askerler, yurttaş askerlerin
yerini almaya başladı. Yurttaş askerler tümüyle ülkelerine bağlı oldukları halde, yeni profesyonel
askerler (lejyonerler), komutanları her kim ise ona bağlanıyordu. Bu durum Roma’nın siyasal yaşamını
büyük ölçüde etkiledi. O tarihten sonra başarılı generaller (askerin sevgisini kazanan) ordularının
desteğiyle üstün bir güç ve yetki sahibi olmaya başladı.

 Ordunun gücüne dayanarak iktidarı ele geçirip kendini diktatör seçtiren ilk olarak Gaius Marius’dur.
Onu Sulla arkasından ise son olarak Julius Caesar takip etmiştir.

 Caesar, MÖ 45’te Galya’dan Roma’ya dönüp, kendisini ömür boyu diktatörlüğe seçtirmiştir. Ne var
ki, bazı senatörler Roma’nın özgürlüğü açısından Caesar’ın planlarını sakıncalı buluyordu. Caesar çok
geçmeden, bir senato toplantısından sonra hançerlenerek öldürüldü. ( MÖ 44 ).

4.İmparatorluk Dönemi (M.Ö. 27- M.S. 476)-I

 Sezar öldükten sonra halk tarafından tanrılaştırılır.

 Yerine, yeğeni Marcus Antonius geçti ama evlat edindiği Octavianus Roma’ya dönünce, aralarında
çatışma çıktı. Octavianus, M.Ö. 31’de Antonius’un donanmasını dağıttı ve Roma’nın rakipsiz önderi
olarak yönetimi ele geçirdi.

 Octavianus MS 14’te ölünceye kadar tam 45 yıl Roma’yı yönetti. MÖ 27’de kendisine, yüce
anlamında Augustus ünvanı verildi. Çok büyük bir güce sahip olmasına karşın, Roma’nın eskiden
olduğu gibi cumhuriyetle yönetildiği izlenimini yaratmaya büyük özen gösterdi. Genel seçimler ve
senato seçimleri gibi cumhuriyetin kurumlarını korudu ama kimin seçileceğine Oktav karar verdi. Yine
de senatörler ellerinden yetkisi alınmış devlet memurlarına döndüler.

4.İmparatorluk Dönemi (M.Ö. 27- M.S. 476)-II

 Augustus yönetiminde Roma en parlak dönemini yaşadı. Ticaret çok büyük bir gelişme gösterdi.
Roma yasaları imparatorluğun her yerinde uygulanmaktaydı. Güçlü hükümet, lejyonlarca da
destekleniyordu. İmparatorluğun egemen olduğu bölgelerdeki yerli halkların haklarına saygı
gösteriliyordu. Yüzyıllardan beri sürmekte olan çekişme ve kargaşanın sona ermiş olması Augustus’un
başarısıydı. Halk, yasaların güvencesi altında olmanın huzuru içindeydi.

Augustus’tan sonra kurumsal olarak senato imparatoru atama yetkisine sahip olsa da, özellikle 3.
yüzyıldan itibaren imparatorlar senatonun değil, ordunun yaratıları oldu. Senatörlük sadece sosyal bir
ayrımı (varlıklı toprak sahibi sınıfa mensup olma/Ortaçağ feodalitesinde bu maksatla kullanılmıştır) ya
da önemli bir bürokratik makam sahibini ifade eden bir unvan olmuştur.

4.İmparatorluk Dönemi (M.Ö. 27- M.S. 476)-III


 İmparatorluk döneminde Marcus Aurelius (121 -180) gibi iyi imparatorlar iş başına gelse de (Nerva,
Trajan, Hadrianus, Antoninus Pius ve Marcus Aurelius) genel anlamda baskıcı, zalim ve imparatorluğu
terör ile yöneten imparatorlar iş başına geldi ve genelde hiç biri de eceliyle ölmedi.

 Bu arada depremler ve su baskınları Roma’nın büyük bir bölümünün yıkılmasına, tahıl depolarının
zarar görmesine neden oldu. Bu da kenti kıtlığa sürükledi. Doğudan gelen veba da hızla yaygınlaştı.
Her felaket sonrasında ise gittikçe destekçisi çoğalan Hristiyanlara karşı daha fazla eziyet ve işkence
edildi.

 III. yüzyılın sonuna doğru imparatorluğu yönetmek öylesine güçleşmişti ki, İmparator Diocletianus
MS 286’da Roma İmparatorluğu’nun geniş topraklarını dört yönetim bölgesine ayırdı.

4.İmparatorluk Dönemi (M.Ö. 27- M.S. 476)-IV

 Diocletianus’un ölümünden sonra oğlu I. Constantinus (280-337) imparatorluğun iki kanadını


birleştirdi ve tek başına yönetimi ele geçirdi.

 330’da Yunanlılar’ın Avrupa ila Asya’nın kavuştuğu noktada kurduğu Bizans’a kendi adını verdi ve
burayı Roma’nın başkenti ilan etti. Bundan sonra ünlü Bizans kenti, 1453’te Türkler tarafından
fethedilinceye kadar Konstantinopolis (Constantinus’un kenti) olarak anıldı.

 Constantinus’un hükümdarlığının en önemli olayı Hristiyanlık’ı kabul edişidir. 300 yıldan beri sürekli
baskı ve zulüm altında olmasına karşın, Hristiyanlık giderek daha çok yandaş kazanıyordu. Çoktanrılı
dinler eskisi gibi etkili değillerdi. Constantinus’un Hristiyan olması Hristiyanlar’ın üzerindeki baskıların
kalkmasını sağladı. Constantinus’tan sonra imparatorluk hızla çözülmeye başladı.

 364’te ikiye ayrıldı:

-Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans İmparatorluğu)

-Batı Roma İmparatorluğu

Konstantinopolis Doğu Roma İmparatorluğu’nun, Milano ise Batı Roma İmparatorluğu’nun başkenti
oldu.

4.İmparatorluk Dönemi (M.Ö. 27- M.S. 476)-V

 370’te Hunlar Orta Asya’dan göç ettiğinde kuzeydeki barbar kavimleri önüne sürükleyerek
muazzam bir hareketliliğe neden olur.

 Bütün kabileler konfederasyonlar halinde toplanmaya başlar. Feoderati ilk kez 406 yılında
kullanılmış bir kelimedir.

 Gotlar’la yapılan savaşın sonunda, yüzyıllardan beri dünyayı egemenliği altında tutmuş olan Roma
lejyonları tarihten silindi. Vizigotlar Roma’yı ele geçirip sonra güneye inerek bereketli ovaları talan
ettiler.

 Aynı yıllarda Vandallar İspanya’ya saldırırken, Hunlar da Orta Avrupa’ya akın ediyordu. Atilla 451’de
Galya’da yenilgiye uğradıysa da bir sonraki yıl toparlanarak Kuzey İtalya’nın birçok kentini ele geçirdi
ve Roma’ya yöneldi. Papanın ricası üzerine Roma’ya girmekten vazgeçti. Batı Roma İmparatorluğu
artık iyice sallantıdaydı. 476 yılında İmparator Romulus Augustulus, Germen Kralı Odoaker’e yenildi.
Odoaker İtalya kralı oldu ve böylece Batı Roma İmparatorluğu tarihe karıştı.

4.İmparatorluk Dönemi (M.Ö. 27- M.S. 476)-VI

 İmparatorluğun çöküş nedeni olarak Kavimler Göçü’nü göstermek kolaycılık olur; çöküşün diğer
temel nedenlerini de sıralamak yerinde olur:

 1. Roma ordu demektir. Orduyu ele geçiren generalin Roma’ya hükmetmek istemesi.

 2. Geçimi tarıma dayanan imparatorlukta, tarımın ilkel araç gereçlerle yapılması, tarımı geliştirecek
herhangi bir önlem alınmaması.

 3. Zenginlerin vergiden muaf, köylülerin ise ağır vergi ödemeleri

 4. Gelir uçurumu ve bu uçurumun doğal düzen olarak kanıksanması

 5. Enflasyon; barbar kavimleri yüzyıllardır durdurmak amacıyla altın külçe olarak ödenen haraçlar

 5. Aşırı büyümenin yönetilememesi

İmparatorluğun son 100 yılında ise ağır tarımsal vergilerden kaçıp şehre gelen fakir köylülerin göç
etmesini yasaklayan kanun çıkarmışlardır. Bu kanun özgür köylülerin yarı köle konumuna düşmesine
ve bir sonraki çağın serf sınıfını oluşturmasına neden olmuştur.

5. Roma Uygarlığının Mirası 1. Hukuk

 Pleplerin isyanıyla başlayıp 12 bronz levha üzerine kanunların yazılmasıyla başlayan hukuka uygun
yönetim sürekli geliştirilmiş, Pax Romano’yu gerçekleştirmek üzere; insanlar, farklı kavimler hatta
barbarlarla olan ilişkiler örfi hukukla çözülmeye çalışılmıştır.

 Doğu Roma İmparatoru Jüstinyen (527-565/Latince bilen son Doğu Roma imp.) dağınık hukuk
kurallarının kodifikasyonunu gerçekleştirmiştir.

 Bu eser, 12.yüzyıldan başlayarak İtalya’da Bolonya Üniversitesinde derin incelemelere ve


çalışmalara konu olmuştur. Ortaçağın sonlarına doğru, bu Roma hukuku öğretimi, Bolonya’daki
beşiğinden çıkarak Batı Avrupa ülkelerine ve oradan da bütün dünyaya yayılmıştır.

 Roma hukukuna gösterilen bu yakın ilginin ve onun gitgide yaygınlaşmasını altında, Batı’da o
sıralarda doğan kapitalizm büyük rol oynar. Çünkü Roma hukukunun bir çok ilkeleri, özellikle
mülkiyetle ilgili kuralları kapitalizme uygun düşmektedir.

5. Roma Uygarlığının Mirası 2. Hıristiyanlık I

 Roma topraklarında yaşayan herkes resmi ibadeti engellemediği sürece istediği tanrıya inanabilir.

 Ama bir takım doğal afetler sonrası Hristiyanlara zulmetmek genel bir durum halini alır.

 Konstantin Hristiyanlığı resmi olarak ilan etmekle birlikte tacında hep güneş kursunu taşır ve ancak
ölüm yatağında vaftiz edilmeyi kabul eder. İlk İznik Konsülünü’de o toplar.
 Yerine geçen oğlu Theodosius refah günlerini geri getireceğini düşünerek pagan kültürlerini
canlandırmaya çalışır. Bunun üzerine kilise tarafında «Apostate» lakabıyla (Dinden dönmüş) ün
kazanınca kötü şöhretini temize çıkarmak amacıyla; paganizmi yasaklar ve Atina’da ki okulları kapatır,
hocaları kovalar. Vesta tapınağındaki ateş söndürülür.

 M.Ö 8 yy da yapıldığı bilinen Vesta Tapınağı.

 Romus ve Romulus’un annesi ilk rahibe Rhea Silvia olarak kabul edilir.

5. Roma Uygarlığının Mirası 2. Hıristiyanlık II

 Theodosius, Selanik’teki ayaklanmayı önlemek için şehir sakinlerini katledince Milano piskoposu
Ambrose tarafından aforoz edilir:

 1. İnsanları mezhepten atmakla yola getirme denemesinin bu ilkidir. 2. Ambrose kendi makamını
imparatorluktan daha yüksek görmektedir ki sonrasında krala taç giydirme Ortaçağ’da gelenek halini
aldı. 3. Bu durumu devlet ve kilise arasında ki mücadelenin ilk raundu olarak kabul edebiliriz.

 Batı Roma İmparatorluğu yıkıldığında, Roma İmparatorluğu geleneğini sürdürmek Doğu Roma
İmparatorluğu’na kalır. Ancak Doğu Roma İmparatorluğu Güneydoğu Avrupa’da Yunan kültürünün
çok güçlü olduğu bir bölgede kurulmuştu. Üstelik egemenliği altında bulunan halklar Asyalı’ydı.
Zaman içinde Roma gelenekleriyle Asya ve Yunan gelenekleri birbirinden etkilendi.

 Dil olarak Latince değil de Yunanca kullanılmasıyla farklılık arttı, Doğu’da Ortodoks Batı’da ise
Katolik olmak üzere Hristiyanlık iki mezhebe ayrıldı. Her bir kilise de diğerinden daha üstün olduğunu
ve diğerinin kendisine tabii olması gerektiğini iddia etti.

 Ama sonuç olarak Roma uygarlığınca Hıristiyanlığın kabulü günümüz dünyasını şekillendiren önemli
bir köşe taşı olmuştur.

5. Roma Uygarlığının Mirası 3. Mimari – I

 Roma uygarlığının günümüzde kabul edilen en önemli miraslarından biri de mimaridir.

 Roma’nın bir kent olarak neden bir açık hava müzesi olduğunu ve Rönesans’ın neden İtalya’dan
doğmuş olduğunu mimariden hareketle anlamak daha kolaydır.

 Filozof mimar Vitruvius (M.Ö. 81 - M.Ö. 15) ölümsüz eseri “Mimarlık Üzerine” adlı kitabında,
başarılı bir mimari yapının temel özelliğinin «sağlamlık, işlevsellik ve estetik» olduğunu belirtmiş ve
hakkıyla hem felsefi hem de teknik inceliklerin yer aldığı ölümsüz bir eser arkasında bırakmıştır.

 Roma şehri esasen bir bataklık üzerine kurulu ve Krallık Döneminde (M.Ö. 753-M.ö. 509) iktidara
gelen kralların ilk başlattığı iş kanalizasyonlar yapmak olmuş, hatta kralların bir çoğu meslek olarak
mimarlıktan geldiği için Roma krallarına yüce mimar anlamına gelen unvanlar verilmiştir.

5. Roma Uygarlığının Mirası 3. Mimari – II


 Beton karışımı yapmayı keşfetmiş, betonlara suyun çürütüp, zarar veremeyeceği toz karışımlar
ekleyip, kalıplar halinde büyük beton bloklar üretmişlerdir. Sonra bu bloklar şehrin kanalizasyon
sistemini döşemek üzere kubbeli olacak şekilde inşa edilmiştir. (kubbe yapımının keşfi)

 Şehrin büyüyüp dünyanın en büyük imparatorluğunun başkenti olacağını sanki biliyormuşçasına bu


kanalizasyonlar yapılmıştır. Bu kanalizasyon sistemi şehir büyüdükçe eklemeler yapılarak büyümüş ve
bütün Roma şehrinin altında kilometrelerce uzunluğunda ve her dönemin tarihini, teknik gelişimini
gözler önüne serecek şekilde özellikleri muhafaza edilerek günümüzde halen kullanılmaya devam
etmektedir.

 İlk olarak hamamları kimin bulduğu bilinmemekle beraber, hamam kültürü Roma da çok yaygındır
ve Romalıların bulduğu şeklindeki görüş çok yaygındır.

 Büyük binalar, büyük heykeller, büyük kubbeler yapmak şeklinde bir «büyük güzeldir» anlayışı
hakimdir.

 Yine bazilikalar da ilk kez Romalılar tarafından yapılmıştır. Bilinen en eski bazilika MÖ. 184 yılında
Yaşlı Cato tarafından yaptırılan Bazilika Porcia'dır: Roma'nın ana forumuna inşa edilmiştir.

5. Roma Uygarlığının Mirası 4. Yönetim

 Daha Cumhuriyet döneminde bir imparatorluğa dönüşen Roma uygarlığı, merkezini Batı Roma
olarak kabul edersek1230 yıl, Doğu Roma İmparatorluğu olarak devam ettiğini düşünürsek 2206 yıl
varlığını devam ettirmeyi başarmış tarihte başka bir örneği olmayan bir devlet kurmayı başarmıştır.

 Entropi, bütün varlıkların zamanla tükenip son bulacağı şeklindeki fizik kavramıdır ve Roma
uygarlığı bir negentropi (negatif entropi) örneği olarak günümüz devletlerine ve hatta şirketlerine
ilham kaynağı olmaktadır.

 Çok farklı milletlerden insanları bir Roma çatısı altında toplayıp yönetebilme becerisi kendisinden
sonraki devletler için de bir yol haritası oluşturmuştur.

 Halkı kanunlar ışığında yönetirken bir yandan da korkuyla yönetmenin de yeterince tekniklerini
geliştirmiş görünmektedirler.

6. Roma’dan Geriye Kalan Kültür - Sanat

Roma kendisini Yunan’ın mirasçısı olarak görür. Resmi dil Latince’dir ve her zaman ordunun
kullandığı dil olarak kalmıştır. Buna rağmen Romalıların çoğu iki dil bilmektedir.

Eğitimli Romalılar, Yunan klasiklerini okuyarak ve bu klasiklerden edindikleri standartlarla büyürler.

Yunan’a duyulan büyük bir hayranlık vardır ve onlarla eşit zeminde durabilecek nitelikte bir
edebiyat ve felsefe yaratmak, Romalı elitlerce yüksek sesle dile getirilmiş bir ihtirastır.

6. Roma’dan Geriye Kalan

Kitlesel Eğlence – Gladyatör Oyunları


 Etrüskler’in ölü kültü anlayışından kaynaklanan bir gösteri türü olan gladyatör oyunları, Cumhuriyet
döneminde, sonradan görme zenginlerin vasiyeti olarak oynanmaya başlanmıştır.

 Gladyatör oyunları Roma halkı için düzenlenen yegane organizasyonlar olmayıp, bunun yanında atlı
araba yarışları, vahşi hayvanlarla yapılan dövüşler de bunlara eklenmiştir.

 Sezar ve sonradan gelen imparatorlar bu oyunları bir halkla ilişkiler aracı olarak görmüşler ve
esasen ilk kez Romalılar kitlesel eğlence sektörünü siyasal bir araç olarak kullanmıştır.

 20. yy kadar popüler eğlence bir daha bu kadar yüceltilmemiştir.

 Kolezyum - Yapım Tarihi: MS 72 - MS 80

Ortaçağ’ın Roma Kaynakları

• Latince

• Malikane (Villa/Latifundia)

• Toprağını terk etmesi yasaklanan fakir köylüler; Serf

• Azat edilen köleler (kölelik ortaçağ Avrupa’sında görülmez/iktisadi)

• Ticaretin bitmesi; esnaflık, zanaatkarlık gibi mesleklerin ortadan kalkması, şehrin ölümü.

• Geriye kilise ve bu kiliselerin okuma yazma bilen aristokrat ailelerden gelen piskoposları kalır.

• Zihinlerde artık «kutsal» olarak da nitelendirilen büyük bir imparatorluk kurma düşüncesi

Ortaçağ’ın Cermen Kaynakları

• Kabilelerden oluşan barbar federasyonları; feodarati • Aristokrat savaşçı federasyon şefleri (yeni
senyörler) • Güvenlik krizi/himaye sitemi olarak feodalite

• Pagan inanışları

• Şiddet ülkesi

Monaralism (Malikanecilik)

- Neolitik Çiftçiler

-Takas

- Himaye, aidiyet

- Angarya usulü

- Senyörün hak ve görevleri -Tımar


YENİ BATI İMPARATORLUĞU: KAROLENJLER

• Roma İmparatorluğunun mirasını en başından beri sahiplenen Franklardan Karolenjler yeni bir
imparatorluk kurarlar. Hızla barbar halkları fethedip Hristiyanlaştırırlar: Alamaniler, Saksonlar,
Lombardlar, Hırvatlar

• 800’de Noel günü İmparator Charlemagne’e Kutsal Roma İmparatoru olarak Papa tarafından taç
giydirilir.

• Kilisenin adetleri ve disiplini birleştirilir.

• Kilise seçkinlerinin ve saray zümresinin dahil olduğu sınırlı kültürel bir canlanış yaşanır.

• Charlemagne aydın entelektüel isimleri sarayında toplar; manastır, katedral ve saray okullarında
eğitim başlar (piskopos yetiştirmek için) trivium, quadrivium dersleri. Mektup dönemin en önemli
edebi eseridir.

YENİ BATI İMPARATORLUĞU: KAROLENJLER

• Avrupalı olmayı bütünleşmeye ideolojik bir temel olarak ilk kez Charlemagne kullanır.

• Din onları birleştiren en yegane unsurdur. Bütün yerel farklılıkların Hristiyan birliği içinde erimesi
gerektiğine inanırlar.

• Kısmen güvenli hale gelen bu coğrafya da ufak da olsa ticari bir canlılık başlar. Baharat, güzel
kokular, lüks kumaşlar, narenciye doğudan alınırken, Galler’de yapılan silahlar kuzeyden gelen
gündelik kaba kumaşlar doğuyla ticaretin konusu olur.

• Frank krallığı gümüş para basımına başlar.

Feodal ilişkiler Malikane sistemi

FİEF VE VASSALLAR

BESİN, BARINAK, KORUMA

BESİN, BARINAK, KORUMA

KRAL

LORDLAR/VASSALLAR

ŞÖVALYELER/VASSAL

SADAKAT, ASKER DESTEĞİ

SADAKAT, ASKERİ HİZMET

TOPRAĞIN İŞLENMESİ, KİRA

KÖYLÜLER/SERFLER
İmparator

İmparatoriçe

Kral

Kraliçe

Grandük

Grandüşes

Arşidük

Arşidüşes

Dük

Düşes

Prens

Prenses

Marki

Markiz

Kont

Kontes

Vikont

Vikontes

Baron

Barones

Baronet

Baronetes

Şövalye

Feodal Örgütlenme ve Bu Örgütlenmeyi

Sağlayan Teknolojik Alt Yapı

• 1. Ağır Pulluk

• 2. Üzenginin keşfi (At koşumu – Orta Asya’dan alınıp geliştirilen)

• Feodal sistem merkezi devlet birliğinin olmadığı, askeri, ekonomik, hukuki ve

toplumsal bir yapı olarak ortaya çıkmıştır.


• Bir şövalyeyi parlak zırhlara büründürmek kapsamlı bir iş olmuş ve yerel bir lordun
(senyör/derebeyi) olanaklarıyla gerçekleştirilmeye başlanmıştır.

• Toprak sahibi prenslerin çevrelerinde, devletin sınırları boyunca komşu topraklardan gelecek her
türlü saldırıya karşı, bulundukları yerleri savunmaya hazır bekleyen ağır silahlı süvari birliklerini
(şövalyeleri) beslemek sistemin ana mantığıdır.

10. Yüzyıl Avrupa’sı

• 10. yy’da Orta ve Batı Avrupa’nın, istilacıların yıkıcı etkilerinden kurtuluş ve yeniden toparlanma
dönemi oldu.

• Bu toparlanmayı sağlayan I.Otto’ya, 962'de Papa tarafından imparatorluk tacı verildi. Böylece
Katolik dünyasında bir yandan dünyevi bir önder olarak imparator, öte yandan manevi önder olarak
papa belirginleşti. Bu durum Kutsal Roma İmparatorluğu'nun doğuşunu sağladı.

• Fransız aydınlanmacı yazar Voltaire alaycı bir şekilde şöyle yazar: "Bu kendine Kutsal Roma
İmparatorluğu diyen ve demeye de devam eden yığın, hiçbir şekilde ne kutsal, ne Roma, ne de bir
imparatorluk."

10. Yüzyıl Avrupa’sı

• Orta Çağ tarihi, imparatorlar, vasallar, papalar ve değişik milliyetlerden halklar arasında bir savaşlar
tarihi olarak belirir. Bu savaşlarda ne imparatorlar ne de papalar Hristiyan dünyasında kesin üstünlük
sağlayabildiler.

• Öte yandan değişik halklar kendi milliyetlerinden bir kral çevresinde birleşiyorlardı. Bu Ortaçağ
devletler sisteminin ortaya çıkmasını sağladı. Bu küçük devletlerin yönetiminde siyasi istikrara
kavuşan

Avrupa, dışa karşı daha saldırgan politikalar izlemeye başladı. Bu saldırgan politikaların göstergeleri;

• Haçlı akınları ile Müslümanlara karşı girişilen saldırılar • Avrupa içindeki göç ve kolonizasyon
hareketleri

• Avrupa dışında ticari üsler kurma çabalarıdır.

HAÇLI SEFEERLERİ 1096-1272

1000 - 1350

TEKNOLOJİK YENİLİKLER

• 6. ve 11. Yüzyıl Teknolojik Yenilikleri

• Çivili At Nalı ve Yeni At Koşum Sistemi


• Ağır saban

• Çıkrık

• Kağıt/Porselen

• Avrupa 12. yüzyıldan itibaren bu yenilikleri alarak daha da gelişmiştir. • Rüzgar ve su değirmenleri

• Gözlük ve Saat • Ateşli Top

• Yelkenli Gemiler

TOPLUMSAL DEĞİŞİM: ŞEHİRLERİN DOĞUŞU

• 10. ve 12. yüzyıllarda Avrupa’da şehirlerin doğuşu, Batı Avrupa tarihinde bir dönüm noktası
olmuştur.

• Köy ve kent bütünleşmesinin doğal sonucu olarak iş bölümü ve uzmanlaşma gelişir.

• Esnaf ve zanaatkârlar arasında da bir işbölümü ve uzmanlaşma gelişmektedir. Gittikçe daha çok
sayıda meslek ortaya çıkmakta; kendi aralarında çeşitli el sanatlarına bölünmektedir.

• Burjuva sınıfı yine tarih sahnesine çıkmıştır.

ŞEHİRLEŞME VE FEODALİZM

• Şehirlerin doğuşunun önemli bir siyasal sonucu feodal ilişkileri zayıflatmasıdır.

• Malikane kuralları tüccar için uygun değildi. Bu nedenle şehirlerde iş yapmak daha kârlıydı.

• Şehirler bulundukları bölgenin lordu ile anlaşma yaparak kiraların, pazar vergilerinin ve para
cezalarının bir kısmını lorda verip, bunun karşılığında şehir halkının haklarına saygı gösterilmesini
istediler.

• Şehirlerin kârlı olması nedeniyle pek çok feodal yönetici yeni şehir kurma yoluna gitti.

• Bu yeni şehirlere, sakinlerinin sahip olacağı hürriyetleri belirten imtiyaznameler bağışlandı.

• Fransa ve İngiltere’deki krallar bu imtiyazların garantörü oldular. Böylece krallar ve şehir halkı
arasında bir ittifak doğdu.

• Bu ittifak ileride Fransa ve İngiltere’de milli monarşilerin kurulmasına neden olacak bir gelişmedir.

ŞEHİRLEŞME VE FEODALİZM

• Ortaçağ şehirleri kırsal kesimden ayrı ve bağımsızdır.

• Çünkü yükselen burjuva sınıfı; hareket alanını genişletmek, özerklik elde etmek gibi ilave amaçlarla
şehirleri yönetecek belediye teşkilatlarını kurarlar. Ticaret oligarşisi, soylu ya da dinsel nitelik
taşımayan senyörlükler (geleneksel servet hiyerarşisinin sonu getirecek/köylülere haklarını arama
cesareti verecek yapıbozumcu)
• Daha önce malikanelerin etrafında surlar varken şehirlerde güvenlik amacıyla surlarla çevrilmeye
başlar.

• Feodal dünyada tipik olarak dikey bir düzenleme geçerli iken,

• Şehirde ise eşitler arasında işbirliği ile karakterize edilen bir düzenleme

geçerlidir.

• Bir insan şehir kapısından geçtikten sonra farklı kurallara tabi olur.

ŞEHİRLEŞMENİN ORTAYA ÇIKMASINDA TİCARET VE İMALAT LONCALARININ ROLÜ

• İleri Ortaçağ’da (10yy itibarıyla) imalat faaliyetleri şehirlere yönelmiş ve imalat faaliyetleri
ihtisaslaşmış kişilerce yürütülmeye başlamıştır.

• Aynı imalat faaliyetlerini yürüten esnaflar; korporasyon, "lonca" ya da "juranda" adı verilen bir
topluluk içinde birleşmişlerdir. Bu kuruluşlarda - artık kölelik ya da serflikte olduğu gibi- zorla
çalıştırmak yok. Ama mesleğin seçimi, uygulanması, çalıştıranlarla çalışanlar arasındaki sıkı kurallara
bağlı.

Loncalar - Guilds

• Loncaların profesyonel bir işbirliği, bir ticari birlik, bir kartel ya da gizli bir tarikat arasında bir
yerlerde olduğunu söyleyebiliriz.

• Bu birliklerin dini ve sosyal amaçları ile ekonomik fonksiyonları çoğu kez birbirine karışmıştır.

• Kentlerde üretimin kaliteli olmasını sağlamak için en iyi yöntem, zanaatkârları mesleklerine göre
ayırmak ve onları denetlemekti.

• Diğer yandan Ortaçağ Avrupası’nda her konuda olduğu gibi kent ekonomisinin temelinde de
korumacılık olgusu çok açık bir şekilde bu loncaların teşkilatlanmalarında hissedilmektedir.

Loncalar

• Kabul edilmiş bir tüzel kişiliğe sahiptirler

• Dayanışma ve işbirliği gibi ortak amaçlar için bir araya gelmişlerdir

• Tarım dışı üretimde (endüstriyel) uzmanlaşma zanaatkar loncaları arasında ortaya çıkar

• Üretimde işbölümü yapılmaz, bütün üretim süreci genellikle tek kişi tarafından gerçekleştirilir;
zanaatkarlığın anlamına uygun olarak

• Üretimi niteliksel ve niceliksel olarak denetlerler, monopol gibi • Aynı lonca üyeleri arasında
rekabet yoktur.

• Loncalara üyelik sınırlandırılmıştır

• Devletten bağımsızdırlar
Esnaf Loncaları ve Korumacılık

• Kent pazarı, yabancı ürünlere kapatılırken, sadece kendi üyelerine açık bulundurulurdu.

• Aynı zamanda meslek üyelerinden hiçbirinin birbiri aleyhine zenginleşmemesine dikkat


edilmekteydi.

• Ayrıca her türlü reklam yasaklanmakta, atölyelerdeki işçi ve alet sayısı ve hammadde miktarına
karar verilmekte ve engizisyona özgü yetkilerle donatılmış nezaretçiler tayin edilmektedir.

• Loncadaki yönetimle birlikte hiç kimsenin bir başkasını zarara sokacak şekilde daha ucuz ve kolay
üretim yapabileceği yöntemlerin uygulanmasına izin verilmezdi.

• Lonca yönetimleri, üyelerinin her birine hem koruma hem de mümkün olduğunca eksiksiz bir eşitlik
sağlamanın çarelerini arardı.

• Loncanın sahip olduğu tekel ve ayrıcalıkların karşılığı, her türlü girişim gücü yok edilmekteydi.

Kısaca Loncalar

• İşin kalitesini garanti altına alır

• Tüketiciye adil fiyatlarla malların ulaşmasını sağlar • Esnafı toplumun değerli bir üyesi haline getirir

• Diğer taraftan;

• Teknik gelişmeye engel oldukları

• Etkin iş organizasyonunu engelledikleri

• Büyük işletmelerin kurulmasına engel oldukları

• Tekelci özelliklerinin olduğu şeklinde eleştirilebilir.

TEŞEBBÜS VE KREDİ ALANINDAKİ GELİŞMELER

• İş Tekniklerindeki Gelişmeler

11. yy’dan itibaren Avrupa’da iş tekniklerinde önemli gelişmeler yaşandı

• Panayırların düzenlenmesi

• Ticari temsilcilerin yaygınlaşması; Hansa Birliği (1141-1669) gibi: (Hamburg, Lübeck ve Bremen’e ait
otomobil plakalarındaki HH, HL, HB şehir kodlarının başındaki H’lar, Hansestadt (Hansa Kenti)
anlamına gelir.)

• Yeni muhasebe tekniklerinin doğuşu

• Çek, ciro ve sigortanın ortaya çıkışı gibi

• Piyasalarda kredi mekanizması gelişti. Bu durum tasarrufları artırdı.

• Ortaçağ İtalya’sında yeni bir ortaklık türü olan Commenda ortaya çıktı.

• Commenda: Ortaçağ İtalya’sında bir tarafın sermaye koyduğu, diğer tarafın da dış ticareti yürüttüğü
ortaklık türüdür.
• Commenda’nın ekonomik önemi, toplumun likit fona sahip bütün üyelerinin dolaylı yolla da olsa
üretim sürecine katılabilmesiydi. 15. yy’a doğru Commenda, yerini daha gelişmiş bir ortaklık şekli olan
Kumpanya’ya bırakmıştır.

MONARŞİNİN GÜÇLENMESİ

• Para ekonomisinin yayılması ve güçlenmesi XII. Yüzyıl XIV. Yüzyıl arasında Fransa ve İngiltere’de
Monarşinin güçlenmesine yaradı.

• Her iki ülkede Monarşi kamu iktidarı düşüncesinin etkisi altında krallığın güçlenmesini sağladı.

• Papalık ise özellikle Papa III. Innocentius, tüm Hristiyan dünyanın hükümdarlarını toplayacak geniş
bir vassallar şebekesi kurma derdindedir. Cismani egemenliğe soyunmuş olan Papalığın gerçek
görevine ihanet ettiği düşüncesi giderek yayılırken bunlar son çaresiz çırpınışlardan biri olarak
görülebilir.

ORTAÇAĞIN ORTASINDA ÜNİVERSİTELER

• Üniversite, Hoca ve öğrencilerin, mesleki kuruluşlar olarak toplanmalarına, ayrıcalık ve idari yardım
eden papalar marifetiyle kuruldu. Niyetleri Kilisenin öğretisini yaymak..

• Universitas, hoca ve öğrencilerin yeminli korporasyonu.

• Kimi zenginlerin bağışlarıyla, yoksul öğrencilerin bakımı ve barınması için yurtlarla donattıkları
üniversiteler, hoca ve öğrenci güvenliğini sağlamaya yönelik bir himaye sistemi olarak düşünülmüştü.

• Üniversiteler örgütlenirken Fakültelere ayrıldılar: Sanatlar Fakültesi, İlahiyat, Hukuk ve Tıp.

• Kiliseye rağmen İbn-i Rüşd’ün düşüncesi bu okullara girmişti bir kez.

İlk Üniversite: Bologna

• M.Ö. 400’lerde kurulan Akademia bir yana, tarihte kurulan ilk üniversite 1088 yılında İtalya’da
kurulan Bologna üniversitedir.

• Eğitim kadrosunda ilk olarak hukukçular yer almış, XIV. yüzyıldan itibaren ise mantık, astronomi, tıp,
felsefe, aritmetik, retorik, dilbilgisi, teoloji, yunanca ve ibranice gibi dersler vermek üzere yeni
eğitimciler eklenmiştir.

• Dokuz asırlık tarihi boyunca eğitim verdiği önemli şahsiyetlerden bazıları ise şunlardır; Dante
Alighieri, Francesco Petrarca, Guido Guinizelli, Cino da Pistoia, Cecco d'Ascoli, Re Enzo, Salimbene da
Parma, Coluccio Salutati, Tommaso Becket, Paracelso, Erasmo da Rotterdam, Papa Niccolò V,
Raimondo di Peñafort, Albrecht Dürer, Aziz Carlo Borromeo, Nicolaus Copernicus, Torquato Tasso,
Carlo Goldoni.

Oxford Üniversitesi (1167)


Paris Sorbonne - 1200

Cambridge - 1209

Padua -1222

Toulouse Üniversitesi (1229)

Prag – 1348 Viyana - 1365

GEÇ ORTAÇAĞ

Siyasi Gelişmeler: Parlamenter Sistemin Ortaya Çıkış Nedenleri ve Derinliği

• Merkezi devletin olmayışı

• Monark ile feodal beyler arasındaki usulen bağlılık

• Feodal beyler ve vassallar arasındaki hak ve çıkarları koruma çabası

• Doğu kültürüyle kıyaslandığında tebaa ya da tabi olmaktan çok uzak hatta cüretkar denilebilecek
insan profili

Etat Generaux

• 1300’lü yıllarda soylulardan oluşsa da ilk meclisin toplanmaya

başlaması

• Paris’de Kültür ve Sanat Merkezlerinin açılması

• Fransa’nın 18.yy kadar öncülüğünü yapacağı kültürel liderlik dönemi

DİN DEVLETİNE KARŞI TEHDİTLER

• Roma Kilisesinin manevi ve düşünsel disiplinine karşı temelde üç hareket vardır:

1. İktisadi yaşamın gelişmesinin bir sonucu olarak, Şövalyelerin başlattığı kibar alem toplantıları. Bu
toplantılar dünya zevklerine giderek bağlanma, dünya aşkı, zevklerde incelmeyi beraberinde getirir.
XII. Yüzyıl sonlarında lirik şiir bunun somut göstergesi olarak çıkar. Ölüm artık sakin sevinçlerin
başlangıcı değildir; bir kökünden sökülüştür.
2. Akli düşüncelerdeki ilerleyiş. XII. Yüzyıldan itibaren Arapçadan Latinceye çevrilen Aristo eserlerine
duyulan büyük ilgi, diyalektik yöntem, Paris üniversitesinde akılcı felsefenin yöntemlerinin ilahiyattaki
sorunların çözmek için kullanılması.

3. Çok daha yaygın ve anlaşılan halkın alt tabakasından yükselen dinsel tavır ve uygulamada derin bir
değişiklikle ilgili bir eğilimin oluşması: İsa’nın öğretilerine gitmek, zenginlik ve lüks içindeki kilise
olmaksızın daha dolaysız bir şekilde Tanrıya ulaşma arzusu yani dinde Reformasyona yol açan
gelişmeler.

SKOLASTİK FELSEFE

• Erken Dönem (800 – 1200)

• Yükseliş Dönemi (1200 – 1300) • Geç Dönem (1300 – 1500)

• 1033 - 1109 yılları arasında yaşamış olan Anselmus felsefe ve ilahiyatın birlikteliğine öncülük eden,
dinsel inancı akılla açıklamaya girişen bir düşünürdür.

• Bu büyük dönüşüm için sadece bir başlangıçtır

• Aquinolu Thomas (1225 – 1274) bütün skolastik dönemin en büyük filozofu olarak kabul
edilmektedir. Öğretisi Katolik kilisesinin resmî felsefesi olarak kabul edilmiştir.

• Thomas'a göre dinsel doğrularla felsefi doğrular, yani inanç ve akıl doğruları iki ayrı bilgi türünün
doğrularıdır. Böylece "Anlamak için inanmak" önermesinin yerine, Thomas "inanmak için bilmek"'i
koymuştur.

• Bunun anlamı, en yüksek aydınlanmanın bilgi sayesinde olabilmesidir. İnanç tapınağına girişin yolu
bilgidir ve felsefe bu yolu aydınlatacak olan etkinliktir.

Skolastik son dönem...

• Biri bilim aklı savunun Fransisken diğeri bilimi dışlayan tek doğrunun kutsal kitapta yazılı olduğunu
savunun Dominiken tarikatları arasındaki tartışmalar skolastik felsefenin sonunu hazırlamıştır.

• Teoloji ile doğa bilimlerinin bilgilerinin aynılaştırılmasına ya da birbirlerine bağlanmasına son


verilmiş, akıl ile inancın birleştirilmesinden vazgeçilmiş ve böylece felsefe teolojiden sıyrılarak yeniden
özerkleşmiştir.

• Kilisenin XII. Yüzyıldan itibaren sert önlemler alması bir bakıma diyalektik gereğidir.

• İlk engizisyon mahkemelerinin, 1183 yılında Papa III. Lucius’ un dini koruma amacıyla, kurmuş
olduğu mahkemeler ile başladığı söylenir.

• Papa III. Innocentus ve Papa III. Honorius engizisyonu sistemleştirmiştir

RÖNESANS VE REFORM
ORTAÇAĞ’A DAİR

Yükleniyor…

Bir Yandan Savaş, Kıtlık, Hastalık,

Milliyetçilik,

•Yüzyıl Savaşı (1336-1475) Fransa-İngiltere (Jean D’arc 1412-1431)

•1347 Veba salgını

•Köylü İsyanları (İngiltere 1381)

•Kıtlık, iktisadi durgunluk

•Geleneksel ayak bastı parası ve gümrük büroları: İktisadi ulusçuluk

•Dağınık Prenslikler

•Osmanlı ilerleyişi

•Rusya’nın Doğuşu

Diğer Yandan Hümanizm, Ampirizm, Kısaca Skolastik Düşünce de Kırılma

•Roger Bacon (1214-1294) İngiltere. Deneysel Bilim (Ampirizm): Bacon, bilime ve felsefi düşünceye
olan yaklaşımıyla, Ortaçağ Hıristiyan dünyada yavaş yavaş etkisini göstermeye başlayan düşünsel
değişimin müjdecisi ve Yeniçağın ilham kaynağı olmuş bir düşünürdür. Ölümünden sonra “Doctor
Mirabilis” (muhteşem doktor) olarak anılan Roger Bacon, modern bilimin öncüsü olarak kabul
edilmiştir.

•Dante (1265-1321) Floransa. De Monarchia, (İlahi) Komedya (İtalyanca)

•Petrarca (1304- 1374)

Yükleniyor…

Raffaello - Atina Okulu "The School of Athens"

Rönesans ve Hümanitas

•Rönesans filozofları, yeniden doğuşu Yunanca kaynak araştırmalarında başlatıyorlardı. Bu ise onları
hümanitas (hümanizm) kavramına götürmüştü.

•Hümanitas insaniyet severlik değil, insanlara ve gerçeklere yönelen en yüksek derecede felsefi bir
aydınlık olarak anlaşılıyor ve Yunan araştırmaları buna araç kabul ediliyordu.
Hümanizm ve İnsanın

Merkez Olduğu Yeni Dünya

•Hümanizm öte dünya üzerine kurulan ortaçağ felsefesine karşı insanı merkeze koymaktaydı.

•Hümanistler manastıra ait, çileci yaklaşımı eleştirdiler ve bedeni şeytani bir varlık olarak gören
anlayışla mücadele ettiler.

•Dahası hümanistler bedenden ayrılabilen bir orijinal ruh olduğu düşüncesini de reddetmekteydiler.

•Onlara göre gerçek özde iyilik vardı ve beden ve ruh yunan felsefesinde olduğu gibi bir bütündü.
Bedenin eylemleri ruhun iyiliğinin göstergesiydi.

Rönesans ve Eğitim Felsefesi

•Onlara göre “insan doğası” kutsaldır, ancak kapasitesinin en yüksek seviyeye gelebilmesi için
“beslenme”ye ihtiyacı vardır.

•“İnanın bana,” der Erasmus, “insanlar doğmaz, imal edilir.” “Educatio superat omnia.”

•“Mumu yumuşakken şekillendir»

•«Çamuru ıslakken kalıba dök»

•«Yünü lekelenmeden boya.”

Rönesans ve Yeni İnsan Modeli

•Hümanistlerin pek azı herkes için eğitime inanıyordu.

•Doğuştan değil sonradan çalışmayla elde edilen asalete duyulan hayranlık var.

•Hümanistlerin sosyal reformu yeni kurumlar bağlamında değil de yeni insanlar anlamında
düşünmesi onların tipik özelliğidir.

Rönesans ve Din

•Rönesans döneminde din konusunda belirgin bir kayıtsızlık vardır

•Hıristiyan hümanistler, skolastisizmi “edebiyat” değil, “ayıbiyat” olarak görürler.

•İlahiyat ve dogma yerine ahlak, zahiri kilise âdetleri yerine içsel dindarlık.
•Erasmus’un liderliğinde bu düşünce Batı toplumunu baştan aşağıya yenilemek üzere tasarlanmış bir
programa dönüşür.

•Ateizm ve dini şüphecilik her zaman hümanizmin aşırı bir noktası olarak kaldı.

•Montaigne tüm şüpheciliğine rağmen Roma Kilisesi’nin sadık bir evladı olarak kalmıştır.

Yükleniyor…

Rönesans ve Din

•Petrarca, iki dünyanın talepleri arasında sıkışmış olduğunu iddia eder:

•“İçimdeki iki adamın birbirlerine üstün gelmek için düşüncelerimde verdikleri o inatçı ve henüz galibi
belli olmayan savaş şiddetle sürüyor.”

•Petrarca’nın“iki adam”ından biri Aziz Augustine’in İtiraflar’ında tarif ettiği ruhani adam, diğeri ise
edebi şöhret ve doğanın güzelliklerini arzulayan dünyevi adamdır.

•Petrarca’nın şizofrenisi aynı zamanda dönemin şizofrenisini sergiler.

Rönesans ve Siyaset

•Ortaçağ’ın parçalanmış, feodal beyliklere ayrılmış Avrupası, hümanistlerin en çok eleştirdiği


konulardan biri olmuştur.

•Nicolo Machiavelli (1469 – 1527) işte böyle parçalanmış bir İtalya’da (Floransa Cumhuriyeti) doğmuş
Rönesans düşünürü, devlet adamı, askeri stratejist ve şairidir.

•Machiavelli kötü şöhretine rağmen siyaset biliminin kurucusu kabul edilir.

Nicolo Machiavelli

•Modern siyaset biliminin kurucusu. En ünlü eseri Prens'te, ilk kez iktidarın alınışı ve korunması gibi
bir sorunu dinsel ya da ahlaki kaygıları dikkate almaksızın kendinde bir amaç olarak incelemiştir.
Kitabını bir hükümdarın nasıl güç kazanması ve nasıl elinde tutması gerektiğine dair bir kılavuz olarak
hazırlamıştır. Laikliği ilk yüksek sesle dile getiren kişi.

•Tüm yaşamı boyunca İtalya'nın birliği ideali için mücadele vermiştir. Sorun İtalya’nın parçalanmış
hali ve buna liderlik edecek bir hükümdarı ortaya çıkarmak için yapılan siyasi tahliller.

•Fikirleri ilkesiz bir politik hırsın anlatımı olarak görüldü. «Makyavelizm" terimi bir düşünce
sisteminden çok "amaç için her yolu mubah gören" politikacının tutumunu anlatan suçlayıcı bir sıfat
haline geldi.
•Machiavelli, halkın çoğunu kararsız, bencil ve kolayca kandırılmış olarak görmüştür. Prense
tavsiyelerde de halkın bu özelliğine dayanarak tavsiyelerde bulunmuştur.

Ünlü Deyişleri

•...insanların ortak kusurudur bu: iyi havada fırtınayı hesaba katmamak..

•... insanlara ya iyi davranmak ya da onları ortadan kaldırmak gerekir; çünkü insanlar kendilerine
verilen hafif zararın intikamını alırlar ama ciddi zararın intikamını alamazlar; dolayısıyla bir insana
zarar verirken, ileride intikam almasını imkansız kılmak gerekir.

•"Bir hükümdar gaddar, zalim, cimri ve yalan söylüyor olabilir fakat aynı zamanda bunları yaparken
insanlara merhametli, cömert ve sözünün eriymiş gibi görünmelidir ve iktidar daima kötü yanlarını
başkalarına yıkmalı iyi olanları kendisine ait gibi göstermelidir.«

•Prens hayvanlar arasından tilki ile aslanı seçmelidir; çünkü aslan kendini tuzaktan koruyamaz. Bu
nedenle tuzakları tanımak için tilki, kurtları korkutmak için de aslan olmak gerekir. "

Bazı Rönesans Adamları

Giovanni Boccaccio (1313_1375)

Francesco Petrarca (1304-1374)

Dante Alighieri (1265-1321)

Gentile Bellini (1429-1507)

Michelangelo (1475-1564)

Leonardo da Vinci (1452-1569)

Bazı Rönesans Adamları

Desiderius Erasmus (1465-1536)

Nicolaus Copernicus (1473-1543)

Johannes Kepler (1571-1630


Galileo Galilei (1564-1641)

Papa V. Nicholas (1397-1455)

Niccolò Machiavelli (1469-1527)

Albrecht Dürer (1471-1528)

Rönesans hareketinin simgeleri

•Eski Yunan sanatına dönmek,

•Dinsel konularda bile insanı merkez olarak almak,

•Dünyayı ve dünya gerçeklerini değerlendirmek.

•Ortaçağ “birleşmiş bir toplum”u savunur. Rönesans ise “birey”i ön plana alır. İnsanı evrensel bir
organizmanın renksiz bir üyesi olmaktan kurtarıp onu kişiliğini arayan, benliğini bulup onu ortaya
koymak isteyen bireyi yaratır.

•Yalnız tek kişi değil, insan grupları da birer birey olarak biçimlenmek yoluna girmiştir. Kendine özgü
bir benliği olduğu bilincini taşıyan bir insan topluluğu olarak ulus kavramı da Rönesans’ta ortaya
çıkmıştır.

•Resimde portre, dinsel, mitolojik konular. Perspektif kazandırmak için arka fonda doğa manzaraları.

•Yeni birey eserlerinin altına imza atar.

•Mimaride barok tarzı.

•Müzikte çok sesli orkestra.

REFORM

•Şehirleşme

•Burjuvazi

•Yeni ekonomik örgütlenme

•Merkezileşmiş ya da merkezileşmeye çalışan devletler

•Rönesans ve Hümanizm

•Bireycilik

•Yüzyıllardır toplumun temelini oluşturan din ve kilisenin yozlaşmış durumu

16. YY başlarında Avrupa

•Muhteşem saraylarda yaşayan Papaların bu giderleri karşılamak için halkı soymaları, kilise
mülklerinden alınan ağır vergiler…

•Aydınlar tarafından dinde özellikle dinin başı kabul edilen Papalıkta ıslahat düşüncesinin yayılması

•Hümanizm sayesinde dinin kaynaklarına inilmesi

•İtalya’da Lorenzo Valla’nın eleştirel hümanizmi başlatması, Ortaçağ kurumlarına ve özellikle dini
kurumlara yönelik eleştirileri.

•Merkezi bir devlet kurmayı başaramayan Almanya’da Papalığın aşırı sömürüsü

•John Wycliffe, Jan Hus, Erasmus…

Dinde Reformu Hazırlayan Koşullar

•Hıristiyanların papaların ve din adamlarının öğretileri yerine Kutsal Kitap'a güvenmeleri gerektiğini
savundu.

•İncil’i günlük konuşulan İngilizceye çevirdi.

•Wycliffe açıkça kralın rahiplik üzerindeki üstünlüğünü iddia etti ve kilise üzerindeki mülkleri krallığa
bırakıp, ruhban sınıfının şatafatlı yaşamına son vermesi ve aksine yoksul bir hayat sürmesi gerektiğini
iddia etti.

Reformun Ayak Sesleri


John Wycliffe (1320s-1384)

1415 Posthumous heretic.

İngiliz skolastik filozofu, ilahiyatçı, Kutsal Kitap tercümanı, reformcudur. Oxford’da dersler vermiştir.

• Papaz ve bir dönem Prag Üniversitesi rektörü olan Jan Hus, Oxford’da J. Wycliffe’ın öğrencisi olmuş
ve öğretilerinden çok etkilenmiştir.

•Ünlü bir rahip ve Konsil olarak, dünyevileşmiş olan kilisenin bir reformdan geçmesi için mücadele
etti; yerleşmiş bir anlayış olan dinî konularda Papa’nın son karar mercii olmasını reddedip, dinî
konulardaki otoritenin sadece İncil olduğunu ileri sürmüştür. Wycliffe’ın görüşlerine ek olarak,
herkesin kendi ulusal dilinde ibadet etmesi anlayışını eklemiştir.

•1410 Temmuzunda kilise Hus’u aforoz etti yetmedi lanetlendi. Prag’dan sürgüne gönderilmesi
istendi ama halk o kadar büyük gösteriler yaptı ki (halk kahramanı ilan edilir) kral sahip çıkmak
zorunda kaldı. Ama sonuç değişmedi 1415’de kitaplarıyla birlikte Papa’lık tarafından yakıldı.

•İnfaz edildiği haberi Prag’a gelince onu destekleyenlerin hareketi devrimci bir hal aldı.

• 1419-1436 arasında Hussitler Savaşı adı verilen savaşlar yapıldı.

•Sonuç olarak Wyclife ve Hus din de reformun gerçek öncüleridir ve bedelini çok ağır ödemişlerdir.

Husçuluk

Jan Hus 1372- 6 Temmuz 1415.

16. yy da yapılmış hayali bir tablosu.

Desiderius Erasmus, 1465-1536 Rotterdam/Hollanda

•Reform hareketi deyince ilk akla gelen Cermen kökenli teolog ve filozof Martin Luther’dir (1483-
1546).
•Papa II. Julias, Saint Pierre Kilisesi’nin yapılması için endüljans ilan etmişti. Bu günah çıkarma
belgeleri Almanya’da satılmaya başlayınca Martin Luther, 31 Ekim 1517’de Wittenberg kalesi
kilisesinin kapısına bu affedilme sertifikalarına karşı fikirlerini içeren; 95 maddeden oluşan bildiriyi
asarak Protestan Reformu hareketini resmen başlatmıştır.

Martin Luther

Aziz Petrus Bazilikası veya San Pietro Bazilikası

•Mimari biçim: Barok

•İnşaat başlangıç tarihi: 1506 (Parça parça değişikliklerle)

•Tamamlanma tarihi : 1626

Yükleniyor…

•Çıkarları birbirleriyle çelişen prensler, beyler ve yeni zenginlerin dünyasında Luther kendini
koruyacak kişileri bulmakta zorluk çekmedi.

•İncil’i Almanca’ya çevirir ve reformasyon bundan sonra başlar.

•Sadece aydınların, burjuvanın ya da aristokratların değil halkın da kilisenin ve onun doktrinlerinin


yanlış ve yobaz olduğunu düşündüğü genel bir protesto halini almıştır.

•Avrupa'da mezhep birliği bozuldu. Katolik ve Ortodoks mezhepleri yanında Protestanlık, Kalvenizm
ve Anglikanizm mezhepleri ortaya çıktı, mezhepler arasında çatışmalar başladı.

•Din adamları ve kilise, eski itibarını kaybetti.

•Katolik Kilisesi, kendisini yenilemek ve düzenlemek zorunda kaldı.

•Eğitim-öğretim faaliyetleri kiliseden alınarak laik bir eğitim sistemi kuruldu.


Reform Hareketinin Sonuçları I

•Katolik Kilisesi'nden ayrılan ülkelerde kilisenin mallarına ve topraklarına el koyuldu. Bu durum güçlü
ulusal devletlerin kurulmasında önemli bir etken oldu.

•Papa ve kilisenin Avrupa Ülkelerinin kralları üzerindeki etkisi sona erdi

•Katolik kalan ülkelerde yeni mezheplerle mücadele etmek amacıyla Engizisyon mahkemeleri tekrar
kuruldu.

•Protestan krallar ve prensler, din işlerinin mutlak hakimi oldular.

•Reform hareketleri, Avrupa'yı siyasi yönden zarara uğratmıştır. Şarlken'in Osmanlı Devleti üzerine
yapmayı planladığı Haçlı Seferi bölünmelerden dolayı gerçekleşmemiştir.

Reform Hareketinin Sonuçları II

Katolik Kilisesi'nden ayrılan ülkelerde kilisenin mallarına ve topraklarına el koyuldu. Bu durum güçlü
ulusal devletlerin kurulmasında önemli bir etken oldu.

•Papa ve kilisenin Avrupa Ülkelerinin kralları üzerindeki etkisi sona erdi

•Katolik kalan ülkelerde yeni mezheplerle mücadele etmek amacıyla Engizisyon mahkemeleri tekrar
kuruldu.

•Protestan krallar ve prensler, din işlerinin mutlak hakimi oldular.

•Reform hareketleri, Avrupa'yı siyasi yönden zarara uğratmıştır. Şarlken'in Osmanlı Devleti üzerine
yapmayı planladığı Haçlı Seferi bölünmelerden dolayı gerçekleşmemiştir.

Reform Hareketinin Sonuçları II

•Lutherci akım Kuzey Avrupa’da yerleşmiş, Avrupa’nın büyük bölümünde Evangelische Kirche adında
İSVEÇ, NORVEÇ, FİNLANDİYA, DANİMARKA gibi İskandinavya ülkelerinde ulusal devlet kilisesi
temelinde kabul görmüştür.

•ABD, İngiltere, Nijerya, Güney Kore, Kanada, Avustralya, Brezilya, Hollanda, Endonezya dünyanın en
büyük Protestan cemaatleridir.

•Dünyadaki Hıristiyan nüfusun %27’si Protestanlardan oluşmaktadır.

YENİÇAĞ’ın Dünya Tarihine Yön Veren Büyük Olayları

• RÖNESANS ve REFORM Ortaçağ’da başlayıp Yeniçağ’da doruğuna ulaşan «İki Çağ Arası Bir Köprü»

• Dinde REFORM, Yeniçağ’da 30 Yıl Savaşları’nın (1618-1648) yapılmasına neden olur; bütün Avrupa
ülkeleri birbiriyle savaşa tutuşur; Vestfalya Anlaşması (1648) ile sonuçlanır.
• 1. ATEŞLİ SİLAHLAR TEKNOLOJİSİNİN KULLANILMASI

• 2. COĞRAFİ KEŞİFLER

• 3. 1648 İNGİLİZ BURJUVA DEVRİMİ / KAPİTALİZMİN DOĞUŞU

• 4. MERKANTİLİZM: İLK İKTİSAT POLİTİKASI

• 5. GÜÇLÜ MONARŞİLERE DAYALI ULUS DEVLETİN İNŞASI

pdegirmenci@marmara.edu.tr

1. ATEŞLİ SİLAHLAR TEKNOLOJİSİ

 Çinliler barutu 9.yy da bulmuş ve havai fişeklerle roketleri 1150 yılından önce geliştirmişti ve
1288’de ise metal namlulu silahlar yapmıştı. Müslüman dünyaya oradan Batıya geçtiği iddialarıyla
birlikte, Çin’deki Moğol imparatoru için çalışan Marco Polo gibi gezginler aracılığıyla doğrudan bu
teknolojinin Avrupa’ya aktarıldığı da iddialar arasındadır.

 Çin’de ortaya çıkmasına rağmen büyük topların kökeni 11320-20 arası Avrupa’dır. Sonra tekrar
Avrasya ve Ortadoğu’ya yayılmıştır.

 Bu teknolojiyi, Avrupa için genellikle bir devrim olarak kabul ederler. Çünkü hem şövalyelerin hem
de feodal beylerin rollerini giderek zayıflatmış, güçlü merkezi bir devletin yönetiminde bir orduyu
zorunlu hale getirmiştir.

 Top ve tüfek teknolojisi, at besleyip, demirciye kılıç yaptırmaya benzemeyen; arkasında metalürji,
mühendislik ve her şeyden önemlisi parasal bir ekonomi vardır.

 Ayrıca top kullanarak yıkılamayacak hiç bir lordun kalesi de böylece kalmamıştır. Güçlü kralları
feodal beyler de destekler, zaten onları koruyacak bir kralları kalmıştır. Feodal sistem ilk Britanya’da
çözülür, diğer ülkeler için yüzyıllar sürecek bir bağlangıçtır.

 Dolayısıyla bu teknoloji Avrupa için ekonomik, sosyal ve politik önemli sonuçlara yol açan bir
devrim olarak okunmalıdır.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

2. COĞRAFİ KEŞİFLER Mİ?

CEHALETİN KEŞFİ Mİ?

pdegirmenci@marmara.edu.tr

A. Coğrafi Keşifleri Hazırlayan Nedenler

1. Matbaanın Katkısı

 Kağıt ilk defa Çin'de üretilmeye başlandı.

 Basıma uygun kağıt ancak XIV. Yüzyılın sonunda üretilebildi.


 1450 yılında Alman Johannes Gutenberg kurşun harfler dökerek ve uygun kalitede kağıt kullanarak
kitap basmayı ve seri üretime geçebilmeyi başardı.

 1500 yılına kadar geçen yaklaşık 50 yıllık sürede Avrupa’da 300 kentte faaliyet gösteren 1700’den
fazla matbaa açıldı. 40 bin orijinal 15 milyon kopya kitap basıldı ve haritalara ilgi büyüktü.

 En prestijli konu çıkan yeni kitapları okumaktı. pdegirmenci@marmara.edu.tr

A. Coğrafi Keşifleri Hazırlayan Nedenler

2. Pusulanın Bulunması ve Denizcilik Teknolojisinin Gelişmesi:

 Usturlap ve Pusula

 Okyanusun dev dalgalarını göğüsleyecek güçte, Karavella

adı verilen gemiler yaptılar.

 Okyanuslar yine de çok korkutucuydu; seferlerde tayfanın yarısından çoğunun öleceğini herkes
bilirdi. Üstelik deniz kızları ve canavarlarla doluydu en azından denizcilerin anlattığı hikayeler bunlarla
doluydu.

 Altında yatan nedenin iskorbüt hastalığı olduğunu, 1747’ye kadar kimse bilmiyordu.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

A. Coğrafi Keşifleri Hazırlayan Nedenler

3. Avrupalıların Doğu Ticaretine Egemen Olma İsteği

Uluslararası ticaretin en kârlı maddeleri uzak doğudan getirilen baharat, ipek, inci, fildişi, porselen,
kumaş gibi lüks tüketim maddeleriydi.

Arap ve Venedikli tüccarlar İpek Yolu ve Baharat Yolunu kullanarak iş yapmak isteyen hiç kimseye
bu olanağı tanımıyor, kârı paylaşmak istemiyorlardı.

Avrupalı tüccar doğuya ulaşmak için yeni çareler aramaya başladı. Dünyanın yuvarlak olduğu bilgisi
yeni bir umut oldu.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Amerika Kıtası’nın Keşfi

 Kristof Kolomb 1492’de yeni kıtaya ayak bastığında burayı Hindistan’ın bir parçası sandı. Haritalar
daha da önemlisi kutsal metinler sadece Asya, Avrupa ve Afrika’dan bahsediyordu.

 Harari’nin deyimiyle «İncil dünyanın yarısını es geçmiş olabilir miydi?»

 Kolomb geleneksel dünyanın insanıydı; «tüm dünyayı bildiğine

kesinlikle emindi».
 1502-1504 yılları arasında Amerigo Vespuci, Kolomb’un Hindistan zannettiği yere seyahatler yaptı
ve daha önce hiç kimsenin bilmediği ve İncil’de geçmeyen yeni yerler olduğunu yazdı.

 Bu metinlerden hareketle haritasını yapan kişi ise bu yeni kıtaya Amerika adını verdi.

 Daha da önemlisi haritayı neredeyse bomboş bıraktı. pdegirmenci@marmara.edu.tr

pdegirmenci@marmara.edu.tr

B. Coğrafi Keşiflerin Sonuçları

 1. BOŞ HARİTALAR, CEHALETİN KEŞFİ: BİLİMSEL DEVRİM’İN BAŞLANGIÇ NOKTASI

 İnsanlar en önemli sorularının cevaplarını bilmediklerini keşfettiler. BİLMİYORLARDI, şimdiye kadar


her şeyi bildiklerini sanmışlardı. Aslında bir çok konuda da mesela örümceğin neden ağ yaptığı gibi ya
da tırtılın nasıl kelebeğe dönüştüğü gibi konuları da gereksiz ve öğrenmeye değer bulmamışlardı.
Bunlar değerli bilgiler olsaydı kutsal metinler de yazardı.

 BİLMİYORLARDI, ki bu çok olumlu bir gelişmeydi; çünkü modern bilim hiçbir şeyi bilmediğimizi
varsayar / kutsal metinlerin aksine ve bildiğimizi sandığımız şeylerinse yarın yanlış çıkabileceği
varsayımına dayalıdır. Newton kendisini «fizikçilerin mührü» görüp, her şeyin sırrını çözdüğünü iddia
etmemiştir. Bu bütün bilim insanları için geçerlidir, üstelik her alandaki bilim insanı, kendilerinden
öncekilerin bildiklerinin ötesine geçmekle kendisini sorumlu tutar.

 Böylece boş haritalar yaptılar, bu Avrupalılar için «Fethet-Keşfet»

anlamına geliyordu.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

B. Coğrafi Keşiflerin Sonuçları

 2. BİLİMLE KÜRESEL İMPARATORLUĞUN EVLİLİĞİ

 «Fethet-Keşfet» mantığıyla, Avrupalılar önce fethetti, sonra kontrol altında tutabilmek için iklimini,
bitkilerini yani doğasını ve dillerini, kültürlerini, tarihlerini araştırıp sürekli veri topladılar.

 Sömürgecilik diye yaftalamak çok kolay gerçekten de tam anlamıyla fethettikleri her yeri
kolonileştirip bütün zenginlikleri ele geçirdiler.

 Diğer taraftan kendi yerel halkı tarafından bile okunamayan yazıların dilleri, tarihleri ortaya
çıkarıldı. Toprağın altına gömülmüş ve hiç kimsenin umursamadığı bir tarih ortalığa döküldü ki bugün
tarih anlatabiliyorsak bunu Avrupalıların bilimsel sömürge imparatorluğuna borçluyuz.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

B. Coğrafi Keşiflerin Sonuçları

3. TICARET YOLLARININ VE AVRUPADAKI TICARET MERKEZLERININ YER DEĞİŞTİRMESİ


 Venedik, Piza, Marsilya gibi limanlar önemini yitirdi. (Osmanlı ve Çin’in aleyhine olarak)

 Uluslararası ticaretin çekim merkezi Lizbon, Sevila, Anvers (Antwerp/Belçika) gibi limanlara geçti.

 XVI. Yüzyılın sonunda Amsterdam ve Londra da dünya ticaret merkezi ve limanı haline geldi.

 Bütün dünya ülkelerinden gelen hammadde burada toplanıp dağıtılır oldu.

 Mamul ürünler de aynı limanlardan ihraç edildi. pdegirmenci@marmara.edu.tr

B. Coğrafi Keşiflerin Sonuçları

4. AVRUPA PIYASASINDA NAKIT ARTIŞI

 Güney Amerika'da yıkılan İnka, Maya ve Aztek uygarlıklarının hazineleri, hazır para olarak doğrudan
doğruya Avrupa'ya taşındı.

 Afrika ve Amerika'dan toplanıp getirilen altının alım gücü düştü.

 Köle tüccarlarının Afrika'dan topladıkları genç zenci köleler sömürgeci

devletlerin yerleştiği geniş topraklara taşındı.

 Nakit birikiminin getirdiği olumsuzluklardan etkilenmeyenler; Afrika’dan getirdikleri köleleri


özellikle pamuk ve şeker kamışı tarlalarında çalıştıran ve üretim kârlılığını yakalayabilen sömürgeci
devletler oldu.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

B. Coğrafi Keşiflerin Sonuçları

5. AVRUPA'DA BURJUVA SINIFININ ZENGİNLEŞMESİ

 Avrupa piyasasında görülen fiyat artışı sosyal ve ekonomik bakımdan ücretlilerin, köylülerin ve
soyluların zararına oldu.

 Soylular arasında pazara mal üretmeye başlayanlar da yaşam biçimlerini değiştirerek


burjuvalaştılar.

 Burjuva sınıfındaki girişimciler, atölye sahipleri, tüccarlar ekonomik olarak çok güçlendiler.

 Bu durum kentlilerle köylüler arasındaki uçurumu daha da arttırdı.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

B. Coğrafi Keşiflerin Sonuçları

6. SÖMÜRGELERDE HIRİSTİYANLIĞIN YAYILMASI

 Gerek Portekizliler gerekse İspanyollar ulaştıkları yeni topraklarda Hristiyan dinini zorla kabul
ettirdiler.

 Bulundukları ülkelerde mevcut kiliseyle anlaşamayan halklar toplu olarak yeni kıtaya göç etiler.
 Roma Kilisesi kazandığı yeni Hristiyan nüfusa rağmen eski prestijini devam ettiremedi.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

B. Coğrafi Keşiflerin Sonuçları

7. ORTA VE GÜNEY AMERİKA’DAKİ UYGARLIKLARIN YOK OLMASI

 İspanyol ve Portekiz maceracı, altın peşinde koşan bir avuç denizci, Aztek, İnka gibi çok büyük ve
kalabalık imparatorlukları hızla fethettiler. Öncelikli dertleri, altın ve madenleri ele geçirmekti, bunun
için kendilerine engel olarak gördükleri her şeyi ortadan kaldırdılar.

 Gördükleri taş tapınakları ve önemli yapıları altın bulmak için tahrip ettiler.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

B. Coğrafi Keşiflerin Sonuçları

8. COĞRAFİ BULUŞLARIN GÜNLÜK YAŞAMA ETKİSİ

 Baharata en kısa yoldan ulaşmaya çalışırken tütün, vanilya, kakao, mısır, patates, domates gibi
sevilen yiyecekler ve kümes hayvanlarından hindi Avrupa'ya taşındı.

 Avrupa’dan Amerika’ya buğday, arpa, at, tüfek, çelik ve mikrop (salgın hastalıklar) ve Afrika
kıtasından bu hastalıklara daha önceden direnç kazanmış olan siyahiler taşındı.

 Yerli nüfusun yarısından çoğu veba, tifo, tifüs, dizanteri, kızamık ve

çiçek hastalığından öldü.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

B. Coğrafi Keşiflerin Sonuçları

 8. AVRUPALI DEVLETLERİN SÖMÜRGECİLİK YARIŞI

 Önce Portekiz ve İspanya hemen arkasından İngiltere ve Hollanda, Rusya (doğuda Sibirya’ya kadar)
sonrasında Fransa ve İtalya sömürgecilik yarışına başladılar. Almanya treni II. Dünya savaşını çıkararak
yakalamaya çalıştı.

 Güçlü olmanın yolu zenginlikti. Zenginlik ise o günün koşullarında ülke içerisinde üretilebilecek bir
şey değildi. Bu durumda zenginliğin yolunun daha güçsüz ülkelerden değerli madenleri kendi
ülkelerine taşımanın, oradaki iş gücünü ve bütün kaynakları kullanmanın meşru olarak görüldüğü bir
iktisat politikası yarattılar: Merkantilizm

 Sömürgecilik yarışı I. ve II. Dünya Savaşlarının yapılmasına neden oldu.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

3. İNGİLİZ BURJUVA DEVRİMİ


İNGİLTERE’DE FEODALİZMİN KRİZİ YADA KAPİTALİZMİN DOĞUŞU

pdegirmenci@marmara.edu.tr

ÇİTLEME HAREKETİ

 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren iç ve dış pazarlarda yün ve yünlü dokumaya yönelik talebin
artması, yün fiyatlarının tahıl fiyatlarının üzerinde artmasına yol açmıştır. Yün fiyatlarının artması
gelirleri azalan toprak soylularını (aristokratları) ellerindeki toprakları çitleyerek koyun otlağına
dönüştürmeye yöneltmiştir.

 Çitleme hareketleri 16. yüzyılın sonlarına doğru daha büyük bir hız kazanmış ve 19. yüzyıla kadar
sürmüştür.

 Bu süreçte toprak üzerinde köylüye koruma sağlayan ve feodalizmin mirası olan geleneksel haklar
tümüyle ortadan kaldırılmıştır.

 Bu geleneksel hakların en önde gelenleri, köylünün toprak üzerinde kalıtsal zilyetlik haklarına ya da
sabit rant karşılığı uzun süreli kiralama güvencesine sahip olması, ortak topraklardan otlak ve av
sahası olarak yararlanma haklarıdır.

 Sonuç olarak, feodal beyler himayesi altında olan köylüleri ve serfleri topraklarından kovarlar.
Sadece sürüleriyle ilgilenecek, çobanlık yapacak birkaç adamı yanlarında tutarlar.

SİYSAL BOYUTU

 Sürecin diğer önemli aktörü «gentry» adı verilen ve büyük soyluluğun altında yer alan alt-soylu
kesimdir.

 16. yüzyılın ikinci yarısında Avam Kamarası'nın üye sayısı 300'den 500'e, parlamentoda gentrynin
oranı ise yüzde 50'den yüzde 75'e çıkmıştır.

 Gentry monarşinin gücünü kısıtlamış ve Krallığın mutlakçı bir yönetim oluşturmaya yönelik tüm
girişimlerini boşa çıkaracak bir güce ulaşmıştır.

 Krallık, yeni koşullara ayak direyerek ülkeyi kendi malikanesi olarak görmekte ve bu nedenle siyasal
gücü tekelinde toplamak için girişimlerde bulunmaktadır. Zaten çağ güçlü monarşilerin yani kralların
ön plana çıkma çağıdır. Ama İngiltere’de çitleme hareketi feodal ilişkileri yerinden ederken, gentry’ler
de Krala kafa tutmaktadır.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

İNGİLİZ İÇ SAVAŞI

 Krallığın giderek kapitalist gelişmenin önünde bir engel haline gelmesiyle, Krallık güçleriyle, gelişen
kapitalist üretim ilişkilerini temsil eden Parlamento yanlısı güçler 1642- 49 yılları yaşanan iç savaşta
karşı karşıya gelmiştir.
 Parlamento yanlısı güçlerin zaferiyle sonuçlanan ve "ingiliz Devrimi" adıyla bilinen ilk burjuva
devrimine kaynaklık eden iç savaş sonucunda Lordlar Kamarası ve Krallık kaldırılarak Cumhuriyet ilan
edilmiştir. (I. Charles ihanetin üzerine monarşi lağvedilir ve kral I. Charles 1649’da idam edilir)

 Ancak bir süre sonra, devrimin sürükleyici gücünü oluşturan alt sınıfların eşitlikçi ve mülkiyet karşıtı
radikal taleplerini daha yüksek sesle dile getirmeye başlaması, mülk sahibi sınıfları düzenin tümüyle
ortadan kalkacağı endişesine sürüklemiştir. Bu nedenle Cumhuriyet kısa ömürlü olmuş, bunun yerine
iç savaş sırasında Parlamento ordusuna kumanda eden Oliver Cromwell'ın Protektorası getirilmiştir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

CROMWELL DÖNEMİ

 Cromwell'in yönetimi altında geçen 1646-58 yılları arasında toprak üzerindeki feodal tasarruf
hakları tasfiye edilmiş, İrlanda ve İskoçya fethedilerek, İngiliz tüccar ve toprak sahiplerine açılmış,
Avrupa ticaretini denetim altına almak için 1651 yılında ünlü "Denizcilik Yasası" (Navigation Act)
çıkarılmış, şövalyelik çeşitli önlemlerle yok edilmiş, kilisenin, sarayın ve Kralcıların topraklarına el
konulmuştur.

 Oliver Cromwell'in 1658 yılında ölmesiyle ortaya çıkan belirsizlik, mülk sahibi sınıfların Krallığın
restorasyonu yönündeki taleplerini artırmış, sonuçta 1660 yılındaki Restorasyonla Krallık yeniden
diriltilerek II. Charles başa getirilmiştir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

KAPİTALİST SİSTEMİN GEREKLERİ

 Çitleme hareketi, geleneksel ilişkiler yerine mutlak özel mülkiyeti getirmiştir.

 Çitlemeler sonucu çok sayıda köylünün topraklarından atılması gelişen kırsal endüstri ve büyük
ölçekli kapitalist tarım için gerekli ucuz işgücünü sağlamıştır.

 Kentlerdeki loncaların sınırlamalarından kaçan tüccar kapitalistler, yoğun bir şekilde kıra yönelmeye
başlamıştır. Kırda serfliğin bağlarından kurtulmuş, ucuz işgücünün varlığı sanayinin kıra yönelmesinin
koşullarını yaratmıştır. (Feodal bir yapının ürünü olan Loncalardan kurtulma - Putting out / Eve iş
verme)

 Sanayinin kırdaki coğrafi dağılımı ise esas olarak toprağın otlak ve tahıl yetiştirme işlevleri
arasındaki dağılımına göre oluşmuştur:

 Tahıl tarımı yapılan bölgelerde, tarım araç gereçleri ve tarım ürünlerinin işlenmesine yönelik
sanayiler gelişirken; koyun yetiştirilen ve daha az işlenecek toprak ve fazla işgücünün bulunduğu
bölgelerde ise, başta dokumacılık olmak üzere ticari yönü daha fazla olan sanayiler gelişmiştir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

LONCA ÖRGÜTLENMESİNİN KATILIĞI VE YETERSİZLİĞİ SANAYİNİN KIRSAL BÖLGELERE GÖÇÜ

 Tüccar Kapitalist ve Putting-Out (Eve İş Verme):


Tüccar kapitalist; İplikçiye ham yünü, dokumacıya ipliği temin eder.

Esnafı düzenli aralıklarla dolaşarak hammaddeyi dağıtır, sonra mamulleri toplardı.

 Modern kapitalizmin ilk tezahürü olan ve Putting-Out Sistemi olarak adlandırılan bu düzenlemede;

Esnaf, tüccar için çalışıyor

Tüccar hammaddeyi temin ediyor İş için parça başına ücret ödüyordu

Tarım da ise büyük çiftliklerde piyasaya yönelik bir üretim yapılıyordu, geliştirilen tekniklerle %50
verimlilik artışı sağlanmıştı. Ücret, fiyat, kar ve rant (bütün aktörler) tümüyle piyasa koşullarınca
belirlenmeye başladı ve bu iç sanayiyi teşvik etti.

SONUÇ OLARAK İNGİLİZ BURJUVA DEVRİMİ

 Devrim esas olarak, Krallığın mutlakçılık eğilimine karşı kapitalist toprak sahiplerinin kendi mülkiyet
haklarını koruma ve kollama çabasını ifade etmektedir.

 Devrim sonrasında ortaya çıkan yeni düzen, artık bir ayak bağı haline gelen eski rejimi devirerek,
gelişen kapitalizmin ihtiyaçlarına uygun bir devlet yaratmıştır. Krallığın yetkileri zaman içinde iyice
kısıtlanarak Parlamento'ya bağlı sembolik bir makam haline getirilmiştir.

 Bu yönüyle İngiliz Devrimi kapitalizmin gelişiminde bir dönüm noktası olmuş, sadece kendi
coğrafyasında değil, bütün Avrupa'da geleneksel sistemi derinden etkilemiştir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

KAPİTALİST YENİ DÜNYA DÜZENİNE GEÇİŞ VE SANCILARI

 Batı Avrupa'daki diğer kapitalist gelişme örneklerinde köylülük sorunu, kapitalist gelişmenin özgül
karakterine bağlı olarak farklı yollar izlemiştir.

 Örneğin Fransa, İngiltere ile benzer bir tarihsel deneyimi paylaşmasına karşın, 17. yüzyılda güçlenen
mutlak monarşi, feodalizmi merkezi temelde yeniden inşa ederek köylülüğü mali gerekçelerle koruma
altına almış ve proleterleşmeyi engellemiştir.

 Fransız devriminin ardından köylülüğün siyasal gerekçelerle korunması nedeniyle küçük üreticiliğe
dayalı bir tarımsal yapı 20. yüzyıl ortalarına kadar varlığını sürdürmüştür.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

KAPİTALİST YENİ DÜNYA DÜZENİNE GEÇİŞ VE SANCILARI

 Almanya'da ise feodalizm, 19. yüzyılda toplumsal devrimin içerdiği siyasi risklerden kaçınmak için
tepeden bir devrimle ilga edilmiş, feodal soyluların kısa bir zaman içinde burjuva toprak sahiplerine,
serflerin ise sanayi işçisine dönüştüğü sarsıntılı bir toplumsal dönüşüm yaşanmıştır.

 Bu dönüşüm sürecinin anti-demokratik karakteri nedeniyle 20. yüzyılın ilk yarısında dünyayı kana
bulayan siyasi sonuçları olmuştur.
 ABD'de köleci güney eyaletleri ile sanayici kuzey eyaletlerinin ülkenin geleceği üzerine tutuştuğu iç
savaş da özünde tarım sorunuyla bağlantılıdır.

 Kapitalist olmayan bir gelişme modelini hayata geçiren Sovyetler Birliği de 1917 Bolşevik Devrimi ile
akşamdan sabaha bütün köylüleri serflikten çıkarıp proleterleştirmiştir.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

4. MERKANTİLİZM

-Sömürgeciliğin İktisat Politikası-

pdegirmenci@marmara.edu.tr

MERKANTİLİZM

Köken Merchant

Merkantilizm 1500 -1800 yılları arasında (ve bazen hala) devlet

eliyle uygulanan ilk iktisat politikasıdır.

Adam Smith’in bu dönem düşüncesini eleştirirken kullandığı (mercantilism) kelimesi sonradan bu


dönemin resmi adı olmuştur.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

MERKANTİLİZMİ HAZIRLAYAN KOŞULAR

Denizaşırı ülkelerdeki keşiflerle ticaretin genişlemesi Avrupa’ya akan değerli madenlerin fiyatları
yükseltip, ticari

kapitali büyütmesi ve tüccarlara karlı yeni iş alanları yaratması

Taşınmaz mal gelirleriyle yaşayan soyluların fakirleşmesi

Tarımsal üretimin piyasaya yönelmesiyle birlikte ticari kapitale bağlanması

Ticari sermayenin, sanayi kapitalizminin ilkel örgütlenmesi olan ev sanayiine (putting-out) hakim
olması

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Merkantilist Doktrin

Yeni ulusal devletler için denizaşırı ticaret bir gelir kaynağı

Denizaşırı ülkelerde ticaretin yüksek riski tekel kurmayı gerektiriyor

Riski azaltmak için sömürgeleştirmek ama bu da yetmediği için devlet gücüyle korunmaları
gerekliliği
pdegirmenci@marmara.edu.tr

Merkantilist Doktrin

Merkantilist doktrin üç temel faktöre dayalı olarak açıklanabilir:

Bunlardan birincisi; milli ve güçlü devlet ilkesidir.

İkincisi kazanç tutkusu ve kıymetli madenlere sahip olma tutkusudur.

Üçüncüsü ise dış ticaret fazlası sağlamak.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Bu üç ilke tam olarak birbirine bağlı olarak dikkate alınması gereken ilkelerdir:

 Devlet; elindeki altın ve gümüş stokuna göre güçlü veya zayıf sayılmaktadır.

 Bir ülkenin kıymetli maden stoklarını arttırabilmesi, ülke içinde değerli maden

üretilmediği sürece ancak dış ticaret yoluyla mümkün olabilecektir.

 Hammadde ithalatını kısıtlayan mamul mal satılmasını teşvik eden dış ticaret politikası =
sömürgecilik

 Bunun içinse; kuvvetli bir ordu ve donanma, güçlü ve büyük bir ticaret filosu gerekliliği.

 Ordu için silah yapımı, gemicilik sanayii ve ticari faaliyetler ise tüccarın elinde.

Devletin Çıkarı = Tüccarın Çıkarı = Merkantilizm

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Avrupa’nın Her Ülkesinde Farklı Bir Merkantilizm

 İngiliz-Hollanda okulu biraz daha serbest ticarete ve üretime meyletmiş, diğerlerinden daha fazla
«tüccarın düşüncesi» olmuştur.

 Fransız okulu (Colbertism) dönemin maliye Bakanı Jean Baptise Colbert tarafından devletin resmi
politikası olarak benimsenmiş olmasından dolayı) devlet eliyle sanayileşmeyi desteklemiş ve daha çok
devlet adamlarının fikirlerini yansıtmıştır.

 Alman okulu (Kameralizm) bir-iki istisna dışında dış ekonomik ilişkiler, ticaret ve ödemeler dengesi
gibi sorunlarla çok az ilgilenmişler, ağırlığı yurt içi tarım ve sanayi faaliyetlerine vermişlerdir.

 İspanyol okulu daha çok para ile ilgili konular üzerinde durmuş, Ortaçağ düşüncesinden pek
kurtulamamışlardır.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Merkantilizmin Sonuçları
 Bütün dünyada ticari faaliyetlerle yayılma gösteren Avrupa, sömürgecilik yapmıştır ve bu da
sermaye birikiminin önemli bir yolu olmuştur.

 East İndia Company gibi ticari tekeller kurulmuştur.

pdegirmenci@marmara.edu.tr

Merkantilizmin Sonuçları

 Ticari faaliyette gelişmeler yaşanırken ticari faaliyete yönelik dini tavırda da değişmeler olmuş;
Calvin faizi ve ticareti meşru kabul etmiştir. Kalvencilik ticareti yalnızca hoş görmekle yetinmemiş,
ayrıca ticaret etkinliğini yüceltmiş ve ermişliğin bir işareti saymıştır. Zenginlik peşinde koşmak en yüce
amaç durumuna getirilmiştir

 nüfus artışı teşvik edilmiş

 çalışma zorunluluğu getirilmiş

 düşük işçilik ücretleri

 çocuk emeğinden yararlanma

 köle ticareti gibi yollara başvurulmuş

 emekçileri çalışkan kılacak yollar düşünülmüştür.

Xvıı. Yüzyıl Bilim ve Felsefesi

MODERN TOPLUMU İNŞA EDEN FİLOZOF VE BİLİM

İNSANLARININ ÇAĞI

YENİÇAĞ (1453/1492-1769/1789)

Xvıı. Yüzyılın Önemi

o XVII. Yüzyılın bilim ve felsefe tarihinde apayrı bir yeri vardır. Modern bilimin kesin dönüşümleri,
Aydınlanma çağı düşüncesinin temel kavram ve ilkelerinin tamamı bu yüzyılda ortaya çıktı.

o Peki 17. yy filozof ve bilim adamları kimlerdir?

o Ve Aydınlanma çağına yol açacak neler söylediler?

Giriş

• XVII. Yüzyılda bilimsel çalışma hala fazla uzmanlaşmış değil: Bu nedenle dünyayı değiştirecek bu
insanlar hem felsefe, hem matematik, hem astronomi hem de doğal bilimlere kendilerini adamıştır.

• Ayrıca günümüzde bilim insanları, bilimi meslek edinmiş kişilerdir ve genellikle üniversitelerde
bulunurlar. XVII. Yüzyılda ise bilimsel ilerlemeler üniversitelerin dışında ve çoğu kez onlara rağmen
gerçekleşti. Bu kişiler genellikle amatörler ve tartışmak için bir araya geliyorlar ve buluşlarından
birbirlerini haberdar etmek için de uzun uzun mektuplaşıyorlar.
• Bu arada Hollanda dışında düşüncelerini açıklamada tam bir özgürlükten yararlanamıyorlardı.
Hollanda özgür düşüncenin olduğu üstelik özgürlüğün kanunlarla güvence altına alındığı her ulustan
insanın sığınma ülkesi olmuştur. Dönemin bütün ünlü eserleri burada çevrilir, birbirleriyle karşılaşıp
karışır ve giderek zenginleşir. Avrupa’nın büyük gazeteleri kurulup yayınlanmaya başlanır; en ünlüleri
Piere Bayle’ın Bilgi Cumhuriyeti Haberleri gibi.

Bilimin Büyük Fetihleri

• Nicolaus Copernicus (1473-1543) dünyanın evrenin merkezinde sabit durduğu ve diğer bütün
gezegenlerin onun etrafında döndüğü düşüncesine karşı çıkmıştı.

• Johannes Kepler (1571-1630) Kopernik’in çalışmalarını devam ettirdi. Hollandalı bir göz hekimi olan
Hans Lippersheg’in bulduğu teleskopla dünyanın yörüngesini inceledi ve tam daire değil elips olduğu
sonucuna vardı.

• Galileo Galilei (1564-1642) çok daha yetkin bir teleskop yaptı. Jüpiter’in dört uydusunu buldu,
Samanyolu, Mars, Venüs ve Ay üzerinde gözlemler yaptı. Piza katedralinin tavanındaki lambanın
salınımından hareketle zaman belirlemede sarkacın kullanılabileceğini ortaya koydu.

Bilimin Büyük Fetihleri

• İngiliz William Harvey yüreğin hareketlerini inceleyip, büyük kan dolaşımını buldu.

• İsimlerini burada sayamayacağımız kadar çok bilim adamı canlılar (hayvanlar) üzerinde deneyler
yapmaya başladı. İnsanlarda benzer işleyişin olmadığı itirazları üzerine gizliden ölen kişiler üzerinde
deneyler yapıldı. Benzerlik ve işleyiş şekli birbirine çok yakındı.

• Özetle hareket doğanın ve evrenin temeli oluyordu. Hareketin kanunları vardı ve bunlar
matematikle ifade edilebilirdi.

• Sabit, değişmez, yetkin ve her şeyin insan için var edildiğine inanılan evrende bütün doğa,
gezegenler ve insanın da dahil olduğu bütün canlılar gizeminden sıyrılıp anlaşılabilir ve matematik
formüllerle ifade edilebilir hale gelmişti.

Bilimin Büyük Fetihleri – Descartes -

• Descartes (1596-1650) Kilisenin savunduğu Aristo öğretisinin yenilgisini tamamlar ve bütünsel bir
öğreti ortaya çıkarır.

• Descartes’e göre evren uçsuz bucaksız bir mekaniktir. İnsan ve hayvan bedenleri birer makinedir.
Yalnız insanın bir ruhu vardır. Bedene hareket ve canlılık veren ruh değildir, insan-makine ruhun
müdahalesi olmadan işler. Ölüm, ruhla bedenin ayrılmasının değil, bedenin başlıca parçalarından
birinin bozulmasının sonucudur.

• Descartes analitik felsefenin kurucusudur; felsefeyi boş laf olmaktan çıkarıp, ilkelerini felsefeden
türeten bütün bilimler için bir metodoloji yaratmıştır.

Bilimin Büyük Fetihleri - Isaac Newton


• Isaac Newton (1642 – 1727), İngiliz fizikçi, matematikçi, astronom, mucit, filozof, Hıristiyan
ilahiyatçı. 1687'de yayınlanan kitabı Doğa Felsefesinin Matematiksel Kuralları klasik mekaniğin
temelini atmıştır ve tarihte en önemli bilimsel kitaplardan biridir.

Newton’un Fen Bilimlerinden Bütün Sosyal Bilimlere, Sanat Ve Edebiyata Kadar Bütün Alanları
Etkileyen Bilimsel Düşüncesinin Özü

 Gözlem ve Analiz: Newton, dünyanın çok sayıda fakat gözlemlenebilir verilerden oluştuğunu,
gözlem ve çözümleme sonucunda ortaya çıkacak basit ve kesin yasaların bütüne uygulanabileceğini
söylüyordu.

 Determinizm: Newton fiziğine göre evren ve dünya belli kurallara göre işleyen “determinist” yani
başı sonu belli olan bir sistemdi.

 Nedensellik: Bu açık ve kesin sistemde evreni oluşturan parçacıklar belirli fizik kurallarına göre
hareket etmekte ve ilişkileri de nedensellik çerçevesinde gelişmekteydi.

 Doğa Yasası: Bu kuralları keşfetmek demek sistemin nasıl işlediğini bulmak anlamına geliyordu.

Isaac Newton

• Belirsiz ve bulanık olan hiçbir şey fiziğin içinde olamazdı. Bir şey ya doğru ya da yanlış olabilirdi, ama
aynı anda hem doğru hem de yanlış olamazdı. Siyahtan beyaza uzanan renkler yelpazesinde grilere
yer yoktu (Bu bilimsel görüşün siyaset felsefesine yansımasının sonuçları dehşet verici olmuştur: 2o.
Yy da totaliter liderler ortaya çıkmış ve bütün aydınlanma ideallerini kana bulamışlardır; Mussolini,
Hitler, Stalin)

• Tanrı, evreni bir saat gibi yaratmış ve sonsuza kadar çalışacak şekilde ayarlamıştır. Fizik yasalarının
sayesinde bundan sonra herhangi bir müdahaleye ihtiyaç yoktur. Yasalar anlaşıldı mı, evren de
anlaşılmış olur.

• Böylece her türlü sihir, büyü kovulmuş, bilim tüm düzenli hareketlerin bilgisi haline gelmişti.

Sosyal Olayların Matematiksel Ölçümü

• Dekartçı mekanizm ve Nevtoncu fizik kapitalizmin gelişme evresine girdiği ülkelerde sosyal
bilimlerin de gelişmesine büyük katkılar sağlar.

• Sosyal olayları sayısal olarak ölçmek matematik olarak ifade etmek de kapitalizmin işine yarar.
Demografi bir bilim olarak ortaya çıkar.

• İngiltere ve Fransa arasındaki güç ilişkilerini incelemek üzere siyasal aritmetik diye yeni bir bilim
yaratılır.

• Devletlerin mali ve askeri gereksinimleri istatistiğe yeni bir önem kazandırır.

• Descartes’a göre felsefenin amacı insanlığa faydalı olmaktı. Bu nedenle insanların üzerindeki yükü
hafifletmek üzere Huygens, ağır işler için otomatlar yapmayı düşünür, günümüz robotlarının atası
kabul edilir.
• Pascal 1642 de Leibniz 1671’de hesap makinesi yapar.

Sanayi Devrimini Müjdeleyen İlk İcatlar

• Edouard Somerset 1655’te suyu 40 ayak yukarıya çıkaran buharlı bir makine icat eder. Denis Papin
1687’de bir silindirin içinde hareket eden bir piston olan ilk buhar makinesini yapar.

• İngiliz askeri mühendis Thomas Savery madenlerdeki suyu pompalamaya yarayan buharlı makinesi
için tescil aldı. Kentlere ve kimi özel evlere su sağlamak amacıyla kullanıldığı için pratik uygulaması
olan ilk makine bu oldu.

Sonuç Olarak Gelinen

Olarak İLERLEME DÜŞÜNCESİ

• Pascal bir kitabın önsözünde şöyle diyor: «Yüzyıllar boyunca birbirini izleyen tüm kuşaklar, varlığını
sürdüren ve durmadan öğrenen tek bir insan gibidir.» Eskilerden çok daha fazla şey biliyoruz, bizden
sonra gelecekler daha fazlasını bilecekler. (ilerleme düşüncesi)

• Fontenelle’nin Krallık Bilimler Akademisi’nin Yenilenmesinin Tarihi’ne yazdığı önsöz ise (1702)
bilime bir neşidedir:

• «İnsanları yönetme bilgine düşer; bilgin, prenslerin ve fatihlerin üstündedir. Siyasette de eşsiz
olacaktır o; çünkü her şeyi en ince hesaplara ve bireşimlere kavuşturacaktır. Bilgilerimiz git gide
yayılacak; görkemli makinenin bütün parçalarını tanıyacağız sonunda. Bilgilerimiz bize güç verecek:
Önce, doğrulukla ve açıklıkla düşünmenin gücünü; ama aynı zamanda, çalışmamızı kısaltacak ya da
kolaylaştıracak yeni ve hızlı makineler bulma, bize yeni ürünler sağlayacak yığınla etken ve aracı bir
araya getirme gücünü de. Onları hizmetimizde kullanırken, zenginliğimizi de artıracaklar; yaşayışımıza
kolaylık getirecek yararlı şeyler elde edeceğiz. İnsanın havada uçacağı bir gün gelecek; ve bir gün
gelecek ki Ay’a kadar gidilecek. Ölüm gerileyecek, yeryüzü bir cennet olacak.

Nokta: Bilimselliğe Bağlı

Yeniçağ’da Güçlenen Ulus Devlet’in ve Güçlenen Monarşinin Yarattığı Kaygılar

 Thomas Hobbes, (1588 - 1679)özellikle Leviathan adlı eserinden dolayı burada ondan bahsetmek
gerekir. Hobbes’a göre, devlet insanların güvenlik ihtiyacından dolayı bir toplum sözleşmesiyle
kurulmuştur. Bu İktidarın Tanrı’dan alındığı görüşünü yani monarşinin kutsallığının sona ere
ereceğinin bir işaretidir.

 Aynı zamanda kitabının adını Tevrat’ta geçen ölümsüz bir ejderha olan Leviathan ismini vermiştir.
Burada Hobbes, insanların güvenlik nedeniyle oluşturduğu bu yapay sözleşmenin (devletin yani) bir
ejderhaya dönüşmesi de ilginç bir noktadır. Çünkü kaosu önlemek, düzeni sağlamak için insanların
verdiği yetkiyle, devlet bir canavara dönüşme kapasitesine sahip olmaktadır. Hobbes’a göre bu güç
haklıyı haksızı ayırıp, haksızları cezalandıracak bir adalet sistemi yaratmalıdır. Fakat bu gücü
sınırlandırmak açısından herhangi bir başka fikir ortaya atmış değildir; bu gücün sınırlandırılmasını
John Locke ele alır. Ama kilisenin baskısından kurtulup da ortaya çıkan devletin, potansiyel tehlikesini
de böylece gözler önüne sermiştir.
Modern Toplumu Şekillendiren Siyaset Anlayışı – JOHN LOCKE

• John Locke (1632-1702) Oxford’da eğitim alan Locke filozof, ilahiyatçı ve hekimdir. Mutlakiyet
yönetimlerini ilk sarsan kişi olarak liberal düşüncenin babası kabul edilir.

• Locke’a göre birey özgür olmalı, akıl hayatın kılavuzu yapılmalı, kültürün her alanında –bilimde,
dinde, devlet ve eğitimde- gelenek ve otoritenin her türlüsünden kurtulmalıdır.

John Locke’a Göre Birey Nasıl Özgür Olur?

 Locke’a göre bireyin var olabilmesini sağlayan şey bir efendi ya da başkalarının merhameti değildir.

 İnsan kendi kendisinin efendisidir, kendi kişiliğinin ve bu kişiliğinin ürünü olan eylem ve çalışmanın
sahibidir. Locke’a göre birey, mülkiyet ile kendisinin efendisi olur ve ancak o zaman özgürleşebilir.

 Locke’a göre, mülkiyet bireylerin bağımsızlığını korumak gibi temel bir işlevi yerine getirmesi ve
onları yaşamın risklerine karşı güvence altına alması açısından en yetkin toplumsal kurumdur.

 Bu ise yalnızca mülkiyeti koruyan, temel özgürlüklerin uygulanmasını garanti eden, adalet sağlayan
ve toplumsal yaşamın istikrar içerisinde işlemesini garanti eden bir hukuk devleti çerçevesinde
yapılabilir.

John Locke’ın Devlet Anlayışı

• Locke’a göre devlet; can ve mal hakkını ve güvenliğini korumak için bir “sözleşme” ile kurulmuştur.

• Devlet hiç bir zaman tek bir kişinin ya da birkaç kişinin kayıtsız bir egemenliği, geri kalanların bunlar
lehine bütün haklarından vazgeçmeleri olamaz.

• Devlette egemen olan “yasa”dır. Devlet şekilleri de “yasa koyma” yetkisinin kimin elinde
bulunduğuna göre değişir.

John Locke’ın Devlet Anlayışı

 Locke’a göre, Yasa koyan otorite yanında bir de “yürütme erki” vardır.  Bir devlet için en büyük
tehlike olan istibdat (despotizm), yasama ve

yürütme erkinin bir elde toplanmasından doğar.

 “Erklerin ayrılması teorisi” ile Locke liberal devlet öğretisinin en önemli öğesini belirlemiş oldu
(Parlamenter sistem).

 Nitekim onun devlet felsefesi siyasi liberalizmi hazırlamıştır; Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi (1776)
ve arkasından Fransız Devrimi’nin (1789) yöneldiği “liberal devlet teorisi” onun düşüncelerinin
somutlaştırılmış halidir.

Xvıı. Yy Özet Olarak


••

••

1. XVII. YY düşünür ve bilim adamları; Ekonomide, siyasette, felsefe de XVIII. yy da ortaya çıkan bütün
devrimlerin fitilini ateşledirler.

2. Evren, doğa ve bütün canlıların mekanik olduğu ve hepsinin akıl ve bilimsel düşünce ile
anlaşılabileceği düşüncesi ortaya çıktı.

3. Tarihte ilk kez bilime ve bilimin ortaya çıkardığı veya çıkaracağı gerçeklere verilen öncelik
siyasetten ve dinden daha öncelikli hale geldi.

4. Mutlakiyet (krallık) rejimleri sorgulanmaya başladı.

5. Erk’ler Ayrılığı İlkesi (Yasama- Yürütme ve Yargı Erk’lerinin (organlarının) tek elde toplanmaması
İlkesi) ilk kez John Locke* tarafından gündeme getirildi.

Devletin kutsal olmadığı (Erk’in Tanrı’dan alınması nedeniyle devlet hep kutsal kabul edilmişti)
yalnızca bir sözleşmeden ibaret olduğu düşüncesi gelişti.

Devletin varlık nedeninin kişilerin can ve mal güvenliğini sağlamak, istikrarlı bir yönetim ve adaleti
tesis etmek olduğunu söyleyen Locke, böylece XX. yy liberal hukuk devletinin düşünsel temelini
kurdu.

* (John Locke sadece Yasama Erki ve Yürütme Erki olarak ayırmıştır, bu güçlere daha sonra XVIII. yy da
Montesque Yargı erkini de eklemiş ve 19. yy dan itibaren modern devletlerin temel ve vazgeçilmez
ilkesi olarak kabul edilmiştir.)

YAKINÇAĞ-

MODERN TOPLUM

AŞAMASI

1769(1789-1776)-1950

Amerika’dan Esen Özgürlük Rüzgarları: Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi

Aşırılıklar Çağı: Faşizm, Sosyalizm, Komünizm

Feodal Sistemin Çöküşü, Burjuvazinin İktidarı: FRANSIZ DEVRİMİ

1789

Burjuvazinin Yeni İktisat Teorisi: Liberal Öğreti ve Laisser Faire. İKTİSADİ DEVRİM
1776

Bilim ve teknolojinin el ele vermesiyle ortaya çıkan SANAYİ DEVRİMİ

1769

Rönesans ile başlayan17.yy düşünürleri tarafından olgunlaştırılan, 18.yy da uygulanan AYDINLANMA


Projesi

XVIII. YY Avrupa Genel Durumu

 Öykünmeğe çalışılan bir egemen ulus alınır hep; eskiden her şey Romalıydı, şimdi Fransız!

 Diplomatik dil Fransızcadır. Sözgelimi, 1774'de Osmanlılarla Ruslar antlaşmalarını Fransızca


yazmışlardır.

XVIII. YY Avrupa Genel Durumu

1718 yılından başlayarak, sepetler ve balina kılçıklarıyla şişkinleştirilen elbiseler yayılır; bir yenilik
olarak kadın terzisi ve modası çıkmıştır ortaya.

Yeni sanatın eleştirisini yapan moda gazeteleri de yayınlanmaya başlar.

Amerikan Kolonilerinin Bağımsızlığı

 Yedi Yıl Savaşları –Paris Antlaşması 1763.

 1774 yılında başlayan Amerikan Bağımsızlık Savaşı 29 Haziran 1776'da Virjinya Haklar
Beyannamesi’nin kabul edilmesine yol açmıştır.

Amerika’dan esen özgürlük rüzgarı

 Bu Beyanname "yetersiz" hükümete karşı isyan hakkını da içeren insanın doğuştan gelen doğal
haklarını beyan etmek üzere hazırlanan bir belgedir.

 4 Temmuz 1776 yılında ise Amerikan Bağımsızlık Bildirisi ilan edilmiştir.

 Bütün insanların eşit yaratıldıklarına; yaratıcıları tarafından onlara hayat, özgürlük ve mutluluğu
arama hakkı gibi geri alınamaz bazı haklar verildiğine....

DEVRİM ÖNCESİ FRANSA

 Kilise, soylular, burjuvalar ve köylüler arasındaki gerilim

 1789 yılında XVI. Louis, soyluları toplayıp toprak mülkiyeti üzerinden vergi almak isteyince, soylular
1614 yılından beri toplanmayan parlamentonun toplanmasını talep etti.

 Parlamentonun toplanması bütün gerilimlerin ortaya saçılmasına neden oldu.


 Monarşinin yetkilerinin sınırlandırılması, iç gümrük duvarlarının kaldırılarak iç ticaretin
serbestleştirilmesi ve vergilerin yeniden düzenlenmesi talebi kral tarafından reddedildi.

DEVRİM ÖNCESİ FRANSA

Merkezi idarenin despot yönetimi karşısında Kilise, soylular, burjuvalar ve köylüler arasındaki gerilim
yükselen bir grafikte artmıştır.

Bu gerilim Aydınlanmacı ve özellikle Kilise karşıtı olarak görülebilecek düşünürlerin ortaya
çıkardıkları Ansiklopedi’nin gündeme gelmesini sağlamıştır.

Ansiklopedi(stler)

 Ansiklopedi’ye katkı sağlayan yazarlar yani Ansiklopedistler

birbirilerine rakip politik guruplardan oluşmaktadır.

 Voltaire’nin başını çektiği “Kralcılar”,

 Montesquieu’nün yazılarıyla önderlik ettiği “Parlementocular”

 Rousseau’nun genel irade nosyonunu izleyerek modern dönemin devlet düzeni üzerinde önemli
etkileri olan “Cumhuriyetçiler” bu politik grupları oluşturmuşlardır.

Dünyayı değiştiren fikirler

Ansiklopedistlere göre düşünce artık soyut değil, siyasal değişimin bir silahı olarak görülmekteydi.

Fransa’daki akıl ile bilimsel bilginin ön planda değerlendirilmesine yönelik girişimler ile tartışmalar,
Ansiklopedi çevresinde gelişmiş ve Ansiklopedistler’in görüşleriyle şekillenmiştir.

Bu eserle ilgili o dönem adına yapılan yorum şudur:

“ ...akla ve özgürlüğe hayran bir düşüncenin ürünü ve Kilise ile var olan politik düzenin düşmanı olan
bir yapının yansıması”

Ordu Faktörü

 İngiltere ile Fransa arasındaki Yüzyıl Savaşları’ndan sonra Fransa merkezi ulus-devletin Avrupa’da ilk
örneğini oluştururken aynı zamanda ordu-milletin de ilk örneğini oluşturmuştur.

 Aynı üniformayı giyen, aynı dili konuşan, aynı marşları söyleyen, aynı askeri eğitimden geçen
köylüler; milliyetçi ve sadık vatandaşlar olarak Fransa’da yeni bir güç odağı olmuşlardır.

 Fransız ordusu her gittiği yere milliyetçilik düşüncesini de beraberinde götürmüştür.


Bu koşullar söz konusu iken kralın vergileri artırmak istemesi üzerine, halkı yanına alan burjuvalar
14 Temmuz 1789’da Bastille Hapishanesi’ne saldırdı ve hapishane ele geçirilip mahkumlar serbest
bırakıldı.

İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi

26 Ağustos 1789’da İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ilan edildi ve Fransız Anayasası’nın temel bir
parçası oldu.

 1. İnsanlar, hakları bakımından hür ve eşit doğarlar ve öyle kalırlar.

 2. Bu haklar hürriyet, mülkiyet, güvenlik ve zulme karşı koymaktır.

 3. Her türlü egemenlik halka aittir.

 4. Kanun genel iradenin ifadesidir.

 5. Kanun düzenine dokunmadıkça, hiç kimse siyasal ve dinsel kanaatlerinden ötürü kınanamaz.

 6. Her vatandaş hür bir şekilde konuşabilir, yazabilir ve yayında bulunabilir.

Bir Paradigmanın İflası

 Fransız ihtilali, imtiyazlara dayalı, katı kast sistemini yıkmıştır.

 Geleneksel düzende sivil toplum, birey ve temsil yani siyaset söz konusu değil iken şimdi yeni düzen
bu üç kavram üzerine kurulmuştur.

 Devrimle birlikte, iktidarın teokratik yani kutsal olması gerektiği inancı sarsılmış ve binlerce yıllık
paradigma iflas etmiştir.

 Toplumda, aynen doğa gibi akılla kavranıp, bilimle anlaşılıp, bir sözleşmeyle yönetilebilecek bir
makine olarak görülmüştür.

Yurttaşlık: Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik  Özgürlük; bireyin bir başkasına veya kuruma bağlı

olmaması

 Eşitlik; herkesin aynı payı alması değil, imtiyazların yerine hakların ve hukukun geçmesi

 Kardeşlik; ırkçılık değil dayanışma içindeki vatandaşlar Yurttaş devletin uyruğu değil sahibidir.

FRANSIZ DEVRİMİ

 Bunun üzerine halkı yanına alan burjuvalar 14 Temmuz 1789’da Bastille Hapishanesi’ne saldırdı ve
hapishane ele geçirilip mahkumlar serbest bırakıldı.

 22 Eylül 1789’da saray ele geçirilir ve Cumhuriyet ilan edilir.

 Ancak 1815 yılına kadar Fransa çok zor süreçlerin içerisinden geçti.
Siyasal Devrim

İktisadi Devrim

Yakınçağ

Zihinsel Devrim

Teknik Devrim

18. yüzyıl felsefesine “Aydınlanma Felsefesi”, bu felsefenin içinde yer aldığı tarih dönemine
“Aydınlanma Çağı” adı verilir.

Geniş anlamıyla Aydınlanma, ortaçağın kapanması ile, ortaçağın hayat anlayışına karşı yeni bir
dünya görüşü olarak ortaya çıkmıştır.

Akla Duyulan Güven

 Tarihsel olarak ortaya çıkmış bütün kurumları aklın eleştirisinden geçirir; toplumu, devleti, dini ve
eğitimi aklın ilkelerine göre yeni baştan düzenlemeye girişir.

 Nihayet kültür dünyasını da akılla aydınlatıp ona akılla egemen olmak ister.

 Bu sebeple 18. yüzyıl bir kültür felsefesidir; geniş çevrelere düşüncelerini benimsetebilmek için
bilimsel felsefi dilini pek kullanmaz.

«Sapere aude»

 Kant'ın "aklını kullanma cesareti göster" mottosu, akıl'ın aydınlanmacılıkta felsefi bir ilke olduğunu
gösterir.

 Buna göre evrensel bir dayanak noktası olan akıl, toplumsal yaşamın herkes için geçerli olabilecek
akılcı bir düzenlemesini mümkün kılabilecektir.

GELENEKSEL

İNANÇ

TEOLOJİ GELENEK

MODERN

AKIL BİLİM

BİLGİ

Aydınlanma ve Rasyonalizm
 Aydınlama ile birlikte akıl ve akılcılık kavramları farklı bir anlam daha kazandı. Felsefî bir vurgudan
öte, feodal ve dini müessese ve uygulamalar ile sosyal ve politik uygulamaları akıl ışığında ve aklı baz
alarak eleştiren kişilere rasyonalist adı verildi.

 Bu anlamda rasyonalizm aklı kurucu ilke olarak benimseyen ve dinsel toplumsal örgütlenmelere
karşı akılcı toplumsal düzenlemeleri temel alan yaklaşımları ifade eder.

Aydınlanma Projesi

 Nihai erek, akla ve bilime dayanarak ideal toplum düzenine ulaşmaktır. İşte bu nedenle Aydınlanma
aynı zamanda bir «Proje» dir.

 Aydınlanma Projesi ise sürekli ve doğrusal bir ilerleme düşüncesine dayanmaktadır.

 Bu proje, cehaletin insanın bütün sefaletinin ana kaynağı olduğu ve cehaletin ortadan kaldırılıp
yerine bilimsel bilginin ikame edilmesinin, insani ilerlemenin yolunu sınırsız açacağı kabulüne
dayanmaktadır.

Modern Toplumun İnşası

 Modernite, aydınlanma düşünürlerinin nesnel bilimi, evrensel ahlak ile hukuku geliştirmek
konusunda göstermiş oldukları olağanüstü bir düşünsel çabaya dayanmaktadır.

 Modern toplum inşası, içindeki her bir öğenin bir işlevi olduğu, hiçbir şeyin şansa ya da tesadüfe
bırakılmadığı, her öğenin bir çarkın dişlileri gibi birbirlerine bağımlı çalıştığı, öğeler arasındaki bir
çatışmanın ise tasarım ya da inşadan kaynaklanan bir hata, ihmal ya da kusur olarak görüldüğü bir
düzen oluşturma çabasıdır.

Sanayi Devrimi

Akla Duyulan Güveni Daha da Pekiştirir

PROCESS

FİZİKSEL -KİMYASAL - ZİHİNSEL TRANSFORMASYON

INPUT

- DOĞA

- EMEK

- SERMAYE

- GİRİŞİMCİ

- KNOW-HOW

OUTPUT

FEEDBACK
Kader Ne?

Böylece “doğanın kaprisleri önemini kaybetmeye, ama buna karşılık insanların kararları önemli
olmaya başlamıştır. Fortune (tanrısal yazgı) kavramı, yerini risk kavramına bırakır

Modern Dünyayı Biçimlendiren Anlayışı Şu Şekilde Özetleyebiliriz:

 Modernite, amaçlı bir düşüncedir. İnsanlık için büyük projeleri vardır. İnsanlık, bu büyük projelerle
eşitlik, özgürlük, adalet, insan hakları, mutluluk gibi yeryüzünde cenneti yaratma hedeflerine
ulaşacaktır. Bu hedeflere ulaşmayı sağlayacak kurum ve kuruluşlar da oluşturulmuş ve/veya
oluşturulmaktadır.

 Modernite sistematiktir. Toplumların belli bir düzen içerisinde varlıklarını sürdürebilmeleri için,
toplumsal sistemi meydana getiren kurumların görevlerin sistemin bekası doğrultusunda belirlenmesi
gerekmektedir.

 Modernite sekülerdir. Din, insanların vicdanlarıyla ilgili bir meseledir. Tanrı dünyayı yaratmış ve
idaresini insanlara bırakmıştır.

Modern Dünyayı Biçimlendiren Anlayışı Şu Şekilde Özetleyebiliriz:

Modernite deterministtir. Tesadüflere yer yoktur. Yapılması gerekenler, yapılanların nedenleri,


yapılacakların ve yapılmayacakların sonuçları, her şey bellidir. İnsanlar, kendi başlarına bırakılırlarsa
yanlış davranırlar, bu yüzden bilime uygun davranış kalıpları oluşturulmuştur.

 Modernite tek-tipleştirici, homojenleştiricidir. Bu, akılcılığın bir sonucudur. Bütün insanlık için bir
tek en iyi yaşam tarzı vardır. Bu yüzden alt kültürlerin yaşatılması gerekmez, çünkü onlar, insanların
sorunlarına en iyi çözümleri bulamazlar. Bunun sonucu tek tip beslenme, tek tip eğlenme, tek tip
giyinme, sonuç olarak da tek tip yaşamadır.

Modern Dünyayı Biçimlendiren Anlayışı Şu Şekilde Özetleyebiliriz:

 Modernite ilerlemecidir. Bu ilerleme ise doğrusaldır. Bu nedenle gelecek öngörülebilir. İnsan bilgiyi,
doğaya hâkim olmak amacıyla kullanır. En gelişmiş toplumlar, doğaya en fazla hükmeden, doğadan en
fazla yararlanan toplumlardır. Bu, teknolojinin her alanda en üst düzeyde kullanımıyla,
sanayileşmeyle mümkündür.

 Modernite evrenseldir. Dünya yaratılmış ve bitmiş bir şato gibidir ve bize düşen bu şatoyu
keşfetmek, kurallarını öğrenmektir. Bu kurallar değişmezler. Dolayısıyla her konunun en iyi, en doğru
tek açıklaması, her problemin tek doğru çözüm yolu vardır. Aklın yolu birdir. İnsana düşen bunu
bulmaktır.

 Modernite rasyoneldir, pozitivisttir. Akıl dışında bilimsel olarak denenemeyecek, ispat edilemeyecek
ve eleştirilemeyecek bir bilgi kaynağı veya otorite yoktur.

YAKINÇAĞ-

MODERN TOPLUM

AŞAMASI
1769(1789-1776)-1950

SANAYİ DEVRİMİ II. DALGA

MANİFAKTÜR ÜRETİM

 Manifaktür, belli yetenekteki işçilerin, bir işbölümüne dayalı olarak, bir araya geldiği elbirliği
biçimidir. Manifaktür dönemi, 16. Yüzyıl ortalarından 18. Yüzyılın son çeyreğine kadar olan dönemi
kapsar.

 Lonca sisteminde, her bir zanaatçı, ürünün tamamının üretirken, yani ürün son şeklini alıncaya

kadar zanaatçının kendi elinden geçerken, manifaktürle birlikte, bu zanaatçılar, bir kapitalist denetimi
altında, bir iş yerinde bir araya getirilirler.

 Eskiden bağımsız olan bu zanaatçılar, artık işin bölümlerinden birini yapar olurlar.

 Manifaktür, belli bir zanaat işini, parça işlemlere böler. Her işlem bir işçinin olur. Böylece
manifaktür, üretim sürecine bir işbölümü getirmiş olur. İşçiler, işin bir bölümünde uzmanlaşır. Meta
artık, bir zanaatçı elinden çıkmaz, birçok zanaatçının elinden çıkar.

 Burada vurgulanması gereken şey, manifaktürün teknik temeli halen el sanatıdır. Yani iş halen el ile
yapılır. Zanaat hüneri, el çabukluğu üretim sürecinin temelidir. Diğer bir deyişle çalışanlar hala
vasıflıdır. Ama diğer taraftan ürün ya da meta artık kendilerine ait değildir, bir kapitalist için ücret
karşılığı hünerlerini ortaya koyarlar.

SANAYİ DEVRİMİ - İKİNCİ DALGA -

 Sanayi Devrimi, XVIII. yüzyılın ikinci yarısında "buhar makinası"nın icadı ile önce İngiltere'de, daha
sonra Kara Avrupası (Almanya) ve Amerika'da başlayan, siyasal, bilimsel ve düşünsel devrimlerle
birlikte ekonomik ve sosyal yapıda köklü değişimlere neden olan bir süreçtir.

 Sanayi devrimi, en iyi bilinen tek unsuru olan güçle çalışan makinelerin keşfinden çok daha kapsamlı
olan teknolojik ve örgütsel bir değişiklikler dizisini tanımlamak için kullanılan geniş kapsamlı bir
terimdir.

Sanayi Devrimi Neden İngiltere’de Başladı?  Burjuva devrimi:

Ekonomik: Ücretli sınıf (serflerin, «çitleme hareketiyle» işçileştirilmesi süreci), özgür girişimci, devletin
müdahale etmediği serbest piyasa ekonomisi.

Loncaların dayatmasından kurtulan tacirlerin oluşturduğu (eve iş verme yöntemi ile) Manifaktür
sistem; İngiltere’nin ilk zamanlarda özellikle doğuya yün dokuma mamulleri satması dolayısıyla
dokuma tezgahlarının giderek yaygınlaşması.

 Gelişmiş borsa ve bankacılık sistemi

Siyasal: Parlamenter demokrasi, temsili monarşi Hukuki: Anayasal liberalizm


Sanayi Devrimi Neden İngiltere’de Başladı?

 İcatları tespit eden ve koruyan milli patent sistemi: İcat yapmayı özendiren

İngiliz Tekel Yasası günümüz patent sisteminin temelini oluşturur.  1870’lere kadar yapılan icatların
hemen hepsi İngiltere’den..

PRATİK BULUŞLAR AŞAMASI:

 Sistemli araştırmalardan ve kuramsal bilimlerden çok, sağduyuya ve geleneksel becerilere dayanan


yetenekli teknisyenlerin, meraklı mucitlerin ve işlerine sıkı sarılan girişimcilerin yapıtı. Diğer bir
deyişle henüz işin içerisine ordu ve şirketler girmemiş durumda.

 İngiltere’nin liderliğinde devrimi başlatan etkenler: 1. Tekstil, 2. Buhar makinesi ve 3. Demir


üretimidir.

Pratik Buluşlar Aşaması

 İngiltere’de mucit J.Kay, 1733’te “uçan mekik” adlı buluşuyla kumaş dokuma hızını artırdı.

 Böylece mekik yalnız daha çabuk gidip gelmekle kalmıyor dokumacının bir elinin de serbest
kalmasını sağlıyordu.

 “Uçan mekiğin” icadı hemen kaygı verici bir sorun yarattı:

 Kumaşlar daha hızla dokunduğundan iplik kıtlığı başgösterdi. Bu defa da iplik bükme işi ağır
gidiyordu, öreke ve çıkrığın yerine artık makine kullanmak zorunlu olmuştu.

 İngiliz mucit James Hargreaves 1764’te, aynı anda 8 makarada iplik büken (eğiren) çıkrığı keşfetti.

 1767′de Hargreaves buna bazı değişiklikler getirerek bir kişinin tek başına 120 iplik birden
bükmesine elverişli bir makine yaptı ve buna kızı “Jenny”nin adını verdi.

 İşsiz kalmaktan korkan işçiler ‘Jenny’ye karşı çıkınca iflâs eden Hargreaves, atölyesini kapatmak
zorunda kaldı.

 Maden ocaklarındaki suları buhar gücüyle boşaltmaya yarayan bir pompanın patentini almış olan
Thomas Savery ile Thomas Newcomen 1698 yılında anlaştı.

 İkisi birlikte ilk buhar makinesini 1705 yılında yaptılar.

Ve En Büyük Meydan Okuma – SANAYİ DEVRİMİ 1.0


Modern buhar makinesinin geliştiricisi İskoçyalı mucit ve mühendis James Watt (1736-1819)

 Newcomen’ın buhar motoru, ne ticari ne de kültürel olarak devrimler yaratacak güç ve kudrette
değildi.

 Bu motor tamir edilmek üzere Watt’a verildiğinde onu öyle dinamik bir boyuta getirmiştir ki bu yeni
güç artık bir devrim yaratmak için hazırdır.

 James Watt’ın dairesel hareket yapan düzeneği bulması ile buharla çalışan ilk tekstil fabrikaları
İngiltere’de kuruldu. İngiltere, ucuz ve kaliteli tekstilleri tüm dünyaya ihraç etmeye başladı.

• Richard Arkwright (1771) Cromford England. İlk fabrika.

• İngiliz Parlamentosu yerli üretimi koruyacak önlemler alır.

• 1800-1860 arası İngiliz ihracatında pamuk en büyük parasal değere ulaşırken hem kendisi hem de
İngiltere bu işten çok karlı çıktı.

1790-1860 arası Amerika’da İngiltere için üretilen ham pamuk miktarı (balya)

1790

1795

1800

1805

1810

1815

1820

1825

1830

1835

1845

1855

1860

3,135

16,719

73,145

146,290
177,638

208,986

334,378

532,915

731,452

1,060,711

1,804,223

3,217,417

3,837,402

Buhar Makinasının Kömür Ocaklarında ve Demir Endüstrisinde Kullanılması

• Abraham Darby taş kömürü kullanarak kok kömürü üretebilmeyi ve demiri kok kömürü kullanarak
işleyebilmeyi ilk başaran kişidir (1709)

Demir kullanılarak inşa edilen ilk yapılar köprülerdir.

İlk köprü İngiltere’de, Severn nehri üzerinde 1781 yılında kullanıma açılan Coalbrookdale
Köprüsü’dür.

Torun Abraham Darby’nin denetiminde yapılmıştır.

Periods

Metric Tons of Pig Iron

1781-1790

69,000

1825-1829

669,000

1855-1859

3,583,000

1875-1879

6,484,000

1900-1904

8,778,000

 İngiltere çelik piyasasına hâkim olmuş ve madencilikte dünyada rakipsiz duruma yükselmiştir.
 Birçok ülke, İngiliz mühendislerini davet edip, kendi ülkelerinde demir fabrikaları kurmakla
görevlendirmiştir.

Amount of Iron Produced in Great Britain

(Cipollal Fontana Economic History of Europe)

John Fitch (1743-1798)

Robert Fulton (1765-1815)

Steamboat of April 1790 used for passenger service

Richard Trevithick (1771-1833)

The London Steam Carriage, by Trevithick and Vivian, demonstrated in London in 1803

A drawing of Fulton's invention Nautilus

Trevithick's 1804 locomotive. This full-scale reconstruction is in the National Waterfront Museum

SANAYİ DEVRİMİ 2.0 SİSTEMLİ BULUŞLAR AŞAMASI

 Sanayi Devrimi kendi içerisinde çığır açıcı devrimlere gebeydi.

 Elektriğin icadı, petrolle çalışan yanmalı motor yani elektrik ve kimya sanayiindeki gelişmeler ile
birlikte fotoğraf biraz daha netleşti: Yeni teknolojiler geleneksel dünyaya ait her şeyi yıkıp yeniden
şekillendiriyor ve devrimin içinde devrim yaratıyordu.

 Elektriğin keşfiyle başlayan bu yeni süreç; depolanabilir enerji kaynaklarının sese ve görüntüye
dayalı kitle iletişim araçlarında kullanılmasıyla sonuçlanacak yeni bir kültürel gelişim perspektifi
sunmuştur.

SANAYİ DEVRİMİ 2.0 SİSTEMLİ BULUŞLAR AŞAMASI

 Şimdi liderlik ABD ve Almanya’ya biraz da Fransa’ya (maden ve otomobil sanayii) geçer. İngiltere
1928’e kadar ilk buluşlarının hatırasıyla yaşar.

 Burada bilinmesi gereken 3 önemli konu var:

 1. Elektrik ve kimya sanayiinin doğuşu buhar makinasının icadı kadar devrimcidir. Sanayinin içinden
çıktığı için ardıl olarak kabul edilir. (Toplumsal artının kaynağı yine sanayi)

SANAYİ DEVRİMİ 2.0 SİSTEMLİ BULUŞLAR AŞAMASI

 2. Şimdi konu bu gelişmeleri kahraman mucitlerin insafına mı bırakmalı yoksa sistematik hale mi
getirmeli?

 Buluşlarda tesadüfe bırakılamaz!!!


 Bu nedenle kuram üreten bilim adamları ve teknolojik süreçlerle sıkı ilişkiler kuran mühendisler
devletin ve ordunun finanse ettiği son teknoloji donatılmış laboratuvarlarda bir araya getirildi ve
sistemli buluşlar dönemi başladı.

SANAYİ DEVRİMİ 2.0 SİSTEMLİ BULUŞLAR AŞAMASI

 3. Üretimin rasyonelleştirilmesi / Bilimsel Yönetim / Bilimsel işletmeciliğin doğuşu

3. Üretimin rasyonelleştirilmesi / Bilimsel Yönetim / Bilimsel işletmeciliğin doğuşu

 A) Ticaret Sermayesinin Sanayi Sermayesine Dönüşmesi ve Fabrikaların Kurulması

Mevcut lonca sistemi ve eve iş verme yöntemi ve genel olarak manifaktür sistemle gelişen ticaretin
hacmine ve hızına yetişmek mümkün olmadığı için tüccarlar üretimi aynı çatı altında gerçekleştirmeye
başlarlar (Fabrika kurma) ve şimdiye kadar edindikleri ticaret sermayesini böylece sanayi sermayesine
aktarırlar.

3. Üretimin rasyonelleştirilmesi / Bilimsel Yönetim / Bilimsel işletmeciliğin doğuşu

 B) Zanaatkarların İşçileştirilmesi

 Loncaların fabrikalarla yarışamayıp kapanması ve burada çalışan

zanaatkarların fabrikalarda işçi olarak çalışmaya başlaması ile sonuçlanmıştır.

 Fabrika sistemi içerisinde dönemin bilimsel gelişmeleri ve iş bölümü uzmanlaşma neticesinde


vasıfsız işçilere daha çok müracaat edilmiştir. (Bu konuyu ileride ayrıntılarıyla açıkladım.)

3. Üretimin rasyonelleştirilmesi / Bilimsel Yönetim / Bilimsel işletmeciliğin doğuşu

 C) Profesyonel Yönetime Hızla Geçilmesi: Kitlesel üretim merkezi olarak bir fabrikanın kurulması için
gereken sermaye maliyeti, tek bir sermayedarın bütçesiyle gerçekleştirilemediği için birden fazla
girişimcinin ortaklaşa kurmuş oldukları bu fabrikaları yönetmek için profesyonel yöneticiler işe
alınmaya başlar.

 Profesyonel Yönetim; girişimcinin fonksiyonları arasında yer alan yönetimin, ücretli profesyonel
yöneticilere devredilmesi ve sahiplik yada sermayedarlık ile yöneticiliğin birbirlerinden ayrılmasıdır.

 Batı uygarlığında kurumsallaşma bu nedenle çok hızlı gerçekleşir.

3. Üretimin rasyonelleştirilmesi / Bilimsel Yönetim / Bilimsel işletmeciliğin doğuşu

 D) Örgütsel Devrim: Bir fabrika açıldığında yanına diğer işletmeleri de (örgütleri) çektiği için Sanayi
devriminden bu yana örgütlerin, sayı ve büyüklükleri artmış, bünyeleri karmaşıklaşmış ve faaliyet
alanları çeşitlenmiştir.
 Bu gelişmeler sonucu, örgütler toplumların egemen kurumu haline gelmişlerdir.

 Yönetim literatüründe bu gelişmeler, “örgütsel devrim” olarak nitelendirilmektedir.

3. Üretimin rasyonelleştirilmesi / Bilimsel Yönetim / Bilimsel işletmeciliğin doğuşu

 E) Bilimsel Devrim: Artık örgütlerin sezgi, tecrübe ve deneme yanılma yöntemine dayanılarak el
yordamı ile yönetilmeyeceğinin anlaşılması.

 Bu hem daha fazla sayıda bilgili ve kaliteli yönetici ihtiyacını doğururken, diğer taraftan yönetim
uygulamalarının bir takım ilkelere bağlanması, bir takım teknikler geliştirilerek örgütsel etkinliğin
artırılması gerekliliğini ortaya koymuştur.

 Böylece sistematik ve bilimsel bilgilerin bir araya getirilmesi süreci hızlanmış işletme eğitimi vermek
ve özellikle yönetici yetiştirmek üzere okullar açılmaya başlamıştır. İşletme İktisattan koparak
bağımsız bir bilim dalı olarak yoluna devam etmiştir.

BİLİMSEL YÖNETİM

Frederick Winslow Taylor (1856-1915) ABD

Bilimsel yönetimin babası olarak bilinir.

Frederic Winslow Taylor

 İşlerin dizayn ve yapılma şeklinin mühendislik açısından ve bilimsel olarak incelenmesinin ve


yeniden düzenlenmesinin hem verimliliği artıracağına hem de işletme ve işçilerin bu yeni düzenden
daha fazla pay elde edeceklerine inanmıştır.

Bilimsel Yönetimin İlkeleri

 Taylor, Bethlehem Steel Company’deki deneyleri ile bu inancını uygulamaya aktarmıştır.

 1911’de yayınlanan Bilimsel Yönetimin İlkeleri kitabı ile düşündüğü yönetim ve organizasyon
anlayışının esaslarını açıklamıştır.

Taylor’un Gözlemleri

 Milli ekonomiye zarar verecek kadar israf

 İşten kaytaran işçiler

 İşlerde standartlaşma olmadığı için işçiler işlerini kendi bildikleri gibi yapmakta

 İşçilerin işe alınmasında kapasiteleri dikkate alınmamakta

 Yönetim ile işçilerin yapacakları işler birbirine karıştırılmaktadır.


Taylor’un İlkeleri

 İşlerin en küçük parçaya bölünmesi

 Her görevin hareket ve zaman etüdü ile bilimsel metotla incelenmesi

 En iyi yapılış şeklinin bulunup standartlaştırılması

 Araç ve gereçlerin standartlaştırılması

 İşe alınacak işçilerin seçilmesi

 İşe başlamadan önce gerekli eğitimlerin verilmesi

 Motivasyonu artırmak için parça başı ücret sistemi uygulanması

 Belirlenen standartlara ulaşılmadığında, en başa dönüp yeniden bilimsel incelemeler yapıp yeni
standartlar belirlenmesi-Feedback

Taylor’un doğal yaşam eğilimleri ve düşünüş sistemi onu modernitenin hakikati ile kuşatmıştır.

 ”Taylor’un gençliğinde adımlarını saymanın ve hafta sonu golf oynarken topa vuruş açılarını hesap
etmenin izleri vardır.

 Bütün faaliyetlerini programlamış ve zamana ayırarak ölçümlemişti.

 Doğaldır ki Taylor’un bir mühendis olması ölçmeye dayalı bir normu keşfetmesinde bu ayrıcalıklı
durumu kendisine çekip alması için sağlam bir gerekçedir.

Henri Fayol - Yönetim Süreci Yaklaşımı

 (İstanbul,1841-Fransa,1925)

 Genel İşletme yönetimi teorisini ortaya koyan kişidir.

Fayol’e göre bir organizasyondaki faaliyetler başlıca altı grupta toplanabilir. Bunlar:

1.Teknik faaliyetler 2.Ticari faaliyetler 3.Finansal faaliyetler 4.Emniyet faaliyetleri 5.Muhasebe


faaliyetleri 6.Yönetim faaliyetleri

Max Weber - Bürokrasi Yaklaşımı

 Max Weber, (Karl Emil Maximilian Weber)

 (1864 Erfurt, Prusya Saksonyası -1920 Münih)

 Pure Bürokrasinin en ideal yönetim biçimi olduğunu söyleyen sosyolog.


Weber büyük işletmelerin yönetimi için rasyonel bir esas olarak bürokrasiyi görmüştür.

 İşbölümü ve uzmanlaşma

 Hiyerarşik yapı

 İlke ve yöntemler

 Teknik yetenek esasına uygun personel seçim ve terfi sistemi

 Gayri şahsi ilişkiler

 Yetkinin uygulanması

Bilimsel Yönetim Yaklaşımı

Frederic Winslow Taylor (1856- 1915) ABD

Yönetim Süreci Yaklaşımı

Henry Fayol (1841-1925) Fransa

Bürokrasi Yaklaşımı

Max Weber (1864 -1920) Almanya

Klasik Yönetim Teorisi

1. İnsana makinanın bir uzantısı gibi yaklaşılması. Bir bütün olarak

işletmenin mekanik bir sistem olarak görülmesi

2. Verimliliğin sağlanması için kaynakların rasyonel kullanımı

3. En iyi örgüt yapısı ve yönetim şeklinin bulunması ve evrensel kabul edilmesi

4. Çevrenin göz ardı edilmesi (ne üretirsem satarım mantığı ile çevrenin bir parametre olarak dikkate
alınmaması) Kapalı sistem

Endüstride Durumlar Nasıl?

• Henry Martin Ford

(1863-1947) ABD

• Otomobil üreticisi Ford Motor Company'nin kurucusu

Ya Bilimsel Yönetime Seri Üretim Eklenirse?

• 1903'te Henry Ford 11 yatırımcıyla birlikte 28.000 Dolar sermayeyle Ford Motor Company'i kurdu.

• 1908'de piyasaya sürülen Modell T 1913'e kadar üne kavuştu ve ABD yollarının her yerinde
yaygındı.
• Aynı yıl Ford'un fabrikalarında kayan bant sistemine geçildi.

FORDİST ÜRETİM MODELİ

• Ford, işleri standartlaştırmış ve belirli bir işi aynı şekilde yapan tezgahları bir araya getirmiştir. Klasik
Yönetim Teorisyenlerinin anlattığı şekilde bir örgüt inşa etmiş buna kayan bant sistemini de ekleyince
kendi adıyla anılan «Fordist üretim» sistemi ortaya çıkmıştır.

• Normalde 514 dakikada üretilen bir parça Ford’un çalışmalarıyla 2,3 dakikada üretilmeye
başlanmıştır.

FORDİST ÜRETİM MODELİ

• Henry Ford, işçilerin 1-2 metrelik hareketlerinin bile israfa neden olduğunu düşünüp mümkün
olduğunca bu hareketleri azaltmıştır.

• Ford, kurduğu bant sistemi ve geliştirdiği teknikler sayesinde 1,5 saatte anahtar teslim olacak
şekilde 1 otomobil imal etmeyi başarmıştır.

Sanayi Devrimi’nin Sonuçları

 1. Kitlesel Üretim, Kitlesel Tüketim ve Standartlaşma

Sanayi Devrimi’nin Sonuçları 2. Kentleşme (Ama Nasıl?)

 İlk fabrikalar, üretim sürecinde suyun yoğun kullanılması ve nehir taşımacılığının en ucuz taşıma
yöntemi olması nedeniyle kırsal bölgelerde kuruldu. Ulaşım imkanlarının artmasıyla bu fabrikalar
kasabalarda ya da şehirlerde açılmaya başlandı. Fabrikaların olduğu yerler yoğun şekilde işçilerin
yaşadığı sefalet mahalleleri olan şehirler haline dönüştü.

 Devrim zenginle yoksul arasındaki uçurumu genişletip, yoksulluğu kırsal-zirai yoksulluktan kentsel
yoksulluğa dönüştürmüştü.

 Alt yapı yetersizlikleri hastalıkları salgın hale getirirken, 1800-1848 arası Britanya’da büyük kıtlık
yaşandı. 1846-1847’de 8,5 milyon İrlandalıdan bir milyona yakını açlıktan öldü.

3. Nüfus Artışı

 İngiltere’de tekstil endüstrisinde : 1818 57.000 kişi 1840 500.000 kişi


 Manchester’ın nüfusu 1685 6.000 kişi

1760 40.000 kişi 1801 72.000 kişi 1851 300.000 kişi 1900 600.000 kişi

Sanayi Devrimi’nin Sonuçları

1835 yılında Manchester’ı ziyaret eden Alex de Tocqueville, «Uygarlık mucizelerini gerçekleştiriyor ve
uygar insan da neredeyse bir vahşiye dönüşmüş durumda» diye yazar.

Sanayi Devrimi’nin Sonuçları 4. Tarımın Sanayileşmesi

 Toprağın alınıp-satılan meta haline gelmesi,

 Geleneksel usullerin yerini bilimsel normlar ve yöntemlerin alması,

 Artan ve şehir merkezlerinde toplanan nüfusu besleyen bir tarım sistemi (kır-kent işbölümü),

 Tarımsal devrimin, endüstride istihdam edilebilecek bir nüfusu serbest bırakması,

 Çiftçilerin ortak olarak yararlandığı (kooperatifleşme), büyük ölçekli bütünleşmiş

işletme ziraatının gelişmesi,

 Tarımsal ürünleri pazarlama imkanının artması, çiftçilerin milli ya da global ekonomiye bağımlı hale
gelmesi.

Sanayi Devrimi’nin Sonuçları 5. Ulaşım ve İletişim Araçlarının Gelişmesi

 Gerekli hammaddelerin sömürgeci ülkeye nakli ve burada işlenip mamul mal haline getirilen
ürünlerin sevkiyatı stratejik önem taşıdı. Nehir, deniz ve demiryolu taşımacılığı en ucuz taşıma
yöntemi olduğu için en çok bu alanlarda gelişmeler yaşandı.

 1840’larda başlayan demiryolları ağı yapımı, 1850’lerde ve 1860’larda patlama noktasına varan
boyutlara ulaştı.

 İngiltere (1840) posta sistemini kurarak çağdaş posta sistemlerinin gelişmesine öncülük etti. 1875
Uluslararası Posta Antlaşması sonucunda, ulusal posta sistemleri uluslararası düzeyde bütünleştirildi.

Sanayi Devrimi’nin Sonuçları 6. Toplumsal Sınıf Yapısının Değişmesi

Kral/Kilise

Aristokratlar Burjuvalar Serfler

Devlet (Parlamenter Sistem)

Burjuvalar İşçiler

Sanayi Devrimi’nin Sonuçları 6. Toplumsal Sınıf Yapısının Değişmesi


 Kırsal kesimde tarımla uğraşan kesimler, fabrikaların ihtiyaç duyduğu vasıfsız iş gücünü oluştururken
aynı zamanda, giderek yaygınlaşan meslek kollarından –beyaz yakalı işçiler, mühendisler ve eğitim
dünyası- oluşan orta sınıflar çoğalır.

 Buna ek olarak başka bir ilk daha yaşanır, yepyeni bir dünya, yani örgütsel devrimin bir parçası
olarak hizmet sektörü ortaya çıkar: oteller, lokantalar, demiryolları, gemiler...

Sanayi Devrimi’nin Sonuçları

7. Sendikalaşma

 18. yüzyılın ortasından sonra İngiltere’de sendikal oluşumlar görülmeye başlandı.

 İlk sendikalar meslek sendikaları biçiminde kurulsa da, yaygınlaşması ve bütün isçileri

kapsaması uzun sürmedi.

 İngiltere’de 1824 yılında sendikalar devlet tarafından yasal olarak tanındı.  1834 yılında Robert
Owen, Büyük Ulusal Sendikalar Birliği’ni kurdu.

Sanayi Devrimi’nin Sonuçları

7. Burjuva-Proletarya Çatışması

Sanayi Devrimi’nin Sonuçları

7. Burjuva-Proletarya Çatışması

 İngiltere’de 1790-1840 arası çalışma koşulları açısından son derece trajiktir.

 İşsizlik, Pazarlık güçlerinin olmayışı, sefalet: Haftada 6 gün, gün de yaklaşık 15 saat ve

hiçbir güvenlik önleminin olmadığı bir iş için günde 3 sterlin...

 Devrimin ilk 60 yılında devlet fakirler için fakirevleri yapmıştır. Sadece duvarlardan ve sert zeminden
ibaret olan bu yerler yine de tıklım tıklım insanla dolmuştur. 1838’de 78,536 işçi bu evlerde yaşarken
1843 te bu sayı 197,179’a çıkmıştır.

 Yeni ekonomiyi düzenleyecek herhangi bir kanun ya da düzenleme bulunmamaktadır.

 Devlet büyümenin sürmesi için özellikle girişimci ve işgücü arasına girmeyip pür serbest piyasa
ekonomisinin çarklarının işgücünü ezmesine müsaade etmektedir.

Sanayi Devrimi’nin Sonuçları 7. Burjuva-Proletarya Çatışması


 Sanayi örgütlenmesinde üretim kolektif, üretim araçlarının mülkiyeti ise özeldi. Artık değeri yaratan
emek sefalet içinde iken sınırlı bir burjuva azınlık yeni aristokrat sınıf gibi hareket ediyordu.

 Bu durum ilk sosyalist fikirlerin ortaya çıkmasına yol açar.

 Britanya’da 1819 Manchester, Fransa’da 1830 Paris ve 1834 Lyon, Almanya’da 1844 Silezya
ayaklanmaları yaklaşan yeni devrimci dalganın göstergelerini oluşturur.

1845 yılında Manchester’dan geçen bir Amerikalı, evine gönderdiği mektupta şöyle yazar:
«Toplumun bütün kanayan kesimlerinde insan doğası sefil, hakkı yenmiş, bastırılmış, ezilmiş
durumda... Yaşadığım her gün İngiltere’de ailesiyle yaşayan fakir bir adam olmadığım için Tanrı’ya
şükrediyorum.»

1848 Devrimleri

7. Burjuva-Proletarya Çatışması

• 1800-1848 arası dönem: kıtlık, kriz, işsizlik

• 22 Şubat 1848’de Paris’te toplanan işçilerin çoğunluğunu oluşturduğu kitlenin ayaklanmasından iki
gün sonra 24 Şubat 1848’de Kral Louis Philippe Paris’ten kovuldu ve Fransa Cumhuriyeti ilan edildi.

• Ardından 13 Mart 1848’de Viyana halkı Prens Metternich hükümetini devirdi ve prensi ülkeden
kaçmak zorunda bıraktı. Ve hemen bir hafta içinde, bu defa Berlin halkı silaha sarıldı ve bir günlük
savaşın ardından 18 Mart’ta Prusya kralı yenilgiyi kabul etti.

İKTİSADİ DEVRİM

Tabii Kanunlar, Adam Smith ve Laissez Faire

Tabii Kanun Felsefesi

• İnsanlar doğuştan aynı «insan tabiatı»nı taşıdığına göre dolayısıyla aynı hak ve özgürlüklere sahip
olması gerekir.

• Buna göre insanların tabii hakları arasında emeklerinin ürününü elde etmesi yani özel mülkiyet;
tabii yeteneklerini en iyi biçimde geliştirmesi yani bireysel girişim vardı.

• Herkes eşit olduğuna göre bunların en uyumlu olmasını sağlayacak toplumsal düzeni bulmak
gerekir.

• Tabii kanun felsefesine göre uyumu sağlayacak olan piyasa kanunlarıdır.

Tabii Kanunla İktisadi Tahlilin Birleşimi: Adam Smith

• Smith’e göre her birey kendi çıkarı peşinde koşarken «laissez faire» ortamında, «görünmeyen bir
el» (invisible hand) tarafından kendi dileği olmaksızın toplum faydasına da hizmet etmeye yönelir.
Öyle ki toplum yararına hareket etmeye çalışsa bu kadarını başaramaz.
• Öyleyse devlet iktisadi hayata müdahale etmemelidir. Tabii düzende devletin üç görevi vardır: a)
Ulusal savunma b) Adalet ve yönetim c) Karlı olmayan iş alanları

Adam Smith (Ulusların Zenginliği-1776)

• 1723 yılında doğan Smith, Latince, Yunanca, Fransızca ve İtalyanca bilen bir tür Rönesans
filozofuydu. Esasen henüz iktisat ayrı bir bilim dalı olarak ortaya çıkmamış, ahlak felsefesinin altında
sürdürülen fikirlerden ibaretti. Zaten Smith de Glasgow Üniversitesinde ahlak felsefesi kürsüsünde
çalışıyordu.

• Smith, insanlığın tarımsal toplumun ötesine, uygarlıkta yeni bir aşama olan ticari topluma geçtiğine
inanıyordu. Bu ticari toplumu şöyle özetler: «Her insan mübadele ederek yaşar, yani bir ölçüde tüccar
haline gelir ve toplumda gelişerek tam bir ticari topluma dönüşür.» Böylece kişinin toplumdaki yeri
artık alıp sattığı şeylerle belirlenir.

Smith ve Kapitalizm

• Kapitalizm, kelime olarak 20. yy dönümünde Alman ekonomist ve sosyolog Werner Sombart’ın
Kapitalismus’u esas alınarak uydurulmuş bir kelimedir.

• Smith bugün yaşasa ne kelimeyi, ne de arkasındaki düşünceyi tanırdı.

• Smith’e göre iktisadi değerin esası, zenginliğin kaynağı emek yapılan işti. Çünkü işlemlere katılan bir
değer söz konusuydu. Girişimciler de bu değerin ortaya çıkmasını kolaylaştıran kişiler olarak onun
gözünde ahlaken şüpheli tipler olmaktan çıkmıştı.

• Esasen Smith, Tanrı’nın insan doğasını ortalama kişinin kendisini gözetmenin yanı sıra başkalarına
karşı sempati beslemesini sağlayacak şekilde tasarladığına inanmaktaydı.

• Bu uygarlık hümanizminin ticari bir toplumla ilerleyebileceği kanısındaydı.

Smith, Ricardo ve Çıkarcılık

• Smith, bir ahlak felsefecisi olarak çıkarcılığın çok ileri boyutlara götürülebileceğini ve suiistimal
edileceğini anlamıştı ve buna ilişkin endişelerini de kitabında dile getirmektedir.

• Bir devrim olarak kabul edilen kitabıyla Smith, Sanayi Devrimi’nin işverenlerine tutumları için
düzenli bir kurumsal destek sağladı ama üreticilerin en kötü yanlarını ortaya çıkaran değişiklik bir
iktisatçı olarak David Ricardo’dan geldi.

• Ricardo’ya göre sanayinin başarılı olması için emek tarafından yaratılan değerin ücretle ödenenden
daha yüksek olması gerekiyordu. Özetle işçileri ölmekle yaşamak arasında ucuz bir ücrete mahkum
etmişti.

• Ona göre çalışanların fakir olması gerekiyordu aksi takdirde sanayi toplumu büyük bir tehdit altında
olacaktı.

• Ricardo’nun söylemleri ve bu söylemlerin piyasada çok çabuk kabul görmesi... işte bunlar Karl
Marx’ı kışkırtan en önemli gerekçelerdi.
XX. YÜZYIL

XX. YY

• Yüzyılın başında bütün Avrupa ülkelerinde büyük işçi ayaklanmaları yaşanır. (güçlü işçi sendikaları)

• Avrupa’nın hemen her ülkesi parlamenter sisteme geçmiştir.

• Dünyanın geri kalan diğer ülkelerinin aydınları için liberalizm ve cumhuriyetçilik bir model olarak
alınırken beraberinde milliyetçilik duygusu da gelişir. (Milliyetçilik yüzyıla hakim olan anlayış)

• Almanya 2.0 sanayi devriminden (Bismark) en başarılı olmuş ABD ile ikinci ülkedir. Sömürgeden
yoksun tek Avrupalı devlet olarak savaş ekonomisini çoktan başlatmıştır.

1. Dünya Savaşı

• Dünya bir savaşın kopması beklentisi içinde özellikle gelişmiş sanayi ülkeleri bütün üretim güçlerini
silah sanayisine yoğunlaştırmıştır.

• Kıvılcım Avusturya Macaristan İmparatoru’nun yeğeninin öldürülmesiyle başlar.

• Savaşı itilaf devletleri kazandığında bilanço bütün ülkeler için çok ağırdır.

• Savaş, Parlamenter bütün devletlerde yürütme erkinin güçlenmesine neden olur ki bu durum
diktatör rejimlerin kurulmasın da önemli bir etken olur.

• Esasen Fransız Devriminden bu yana «akılcı yasal yetkinin kullanımı» ile iktidara gelen bir hükümet;
geleneksel yetkiyle donanmış bir kral ya da padişah'tan daha fazla güç sahibi olmaktadır. Çünkü bir
kral ya da padişahın önünde aşamayacağı/çiğnemesi mümkün olmayan, yüzyıllardan beridir
süregelen gelenekler vardır. Oysa demokratik rejimle iktidara gelen hükümetler açısından bu bağ
kopmuştur artık böyle bir gelenek böyle bir sınırlandırma da bulunmamaktadır.

• Toplumda demokrasi bir gelenek olarak yerleşmediği için de mecliste çoğunluğu sağlayan
hükümetler açısından diktatörlüklerini kurmaları çocuk oyuncağıdır. Böylece doğayı kontrol altına
alma düşüncesi toplumu da kontrol altına alma projesine dönüşmüş olur.

1. Dünya Savaşı Sonrası

• Savaştan güçlenerek çıkan ABD’dir. İngiltere, Fransa eski yüzyılla kıyaslandığında ekonomik olarak
en çok zarar gören iki ülkedir.

• 1917’de Rusya’da Bolşevik devrimi, bütün ülkelerin politikasını etkileyen yeni bir dünya düzeni
yaratır.

1929 Büyük Dünya Buhranı Neden ve Sonuçları

• I. Dünya savaşı sonrası dünya iktisadi etkinlikleri ABD para piyasasına bağımlı hale gelmiştir.
• ABD’de otomotiv, petrol ürünleri ve elektrik sanayinde ki göz alıcı gelişmeler, üretim sistemlerini
rasyonelleştirmiş dev şirketler yaratmış bu şirketlerin ise hisse senetleri spekülatif olarak
değerlenmiştir.

• Tarımda fiyatların düşüşü, tarım sınıfından sanayiye talebin düşmesi ekonomik dar boğazı daha da
artırmıştır.

1929 Büyük Dünya Buhranı Neden ve Sonuçları-I

• 24 Ekim 1929’da borsa dibe vurdu. Kriz hızla bütün dünyaya yayıldı.

• 4000’e yakın banka iflas etti. Banka kredilerinin kesilmesi sonucu

tüketim ve yatırım oranları düştü.

• Şehirlerde işsizler ve evsizler ordusu oluşurken birçok insan hem mal varlığını hem de ruh sağlığını
kaybetti.

• Laisezfaireekonomisindendevletinmüdahaleettiğiveyönettiği planlı bir ekonomik sisteme geçildi.


Kendine yeter ekonomik sistem uygulandı(otarşi)

• Kriz en çok orta sınıfları fakirleştirirken, sosyalizm ve liberalizmden nefret eden militarist / nasyonal
siyasi söylem geliştiren partiler ortaya çıktı.

1929 Büyük Dünya Buhranı Neden ve Sonuçları-II

• Büyük Buhran sonrası işletmecilikle de ilgili gelişmeler söz konusu olur.

• İşgücü daha önce makinenin ya da bir robotun uzantısı olarak görülürken şimdi daha insani bir
yaklaşım ortaya çıkar: Neoklasik ya da Davranışsal Yaklaşım.

• Çalışanların sadece para ile motive olmadığı, iş yerindeki sosyal ilişkiler ağının da bu motivasyon da
önemli rolü olduğu ve işletmenin bu ve benzer nedenlerle sadece teknik bir sistem değil insani
yönünden dolayı sosyo-teknik bir sistem olduğu ortaya konur.

İşletmecilikte Yeni Yönetim Yaklaşımı

NEOKLASİK YÖNETİM / DAVRANIŞÇI YAKLAŞIM (1930)

KLASİK YÖNETİM

Bilimsel Yönetim Yaklaşımı / F. W. Taylor Yönetim Süreci Yaklaşımı/ Henri Fayol Bürokrasi
Yaklaşımı/Max WEber

Motivasyon, Liderlik

İşletme salt teknik değil,

sosyoteknik bir sistemdir anlayışı

BİLİM, FELSEFE VE SANATTA GELİŞMELER


• Newton fiziği ve dönemin akılcılığı maddenin zaman içinde aynı kalışı ve sürekliliğine inanmıştı. Max
Planck, Marie Cruie, Niels Bohr, Heisenberg, Shrödinger ve Einstein gibi bilim adamlarının çalışmaları
fizikte yeni bir devrim yaratır.

• Görelilik (İzafiyet teorisi) ve kuantum fiziği halen içerisinde yer aldığımız yeni dünyanın kapılarını
açar (Kaos Yönetimi).

Akla Duyulan Güvensizlik

• Evrensel akıl düşüncesi yıkılır.

• Freud ile bilinçaltı ve psikanaliz gündeme gelir. İnsanın aydınlık bilincinin altında oluşmuş
bilinmeyen güçler mi insanı yönetiyordur?

• Hayal kırıklığının yansıması, bir protesto, o güne kadar yapılmış her şeye karşı çıkış «Dadaizm»
akımıyla kendini gösterir.

Picasso- Guernica

1937 Yılı. Yer İspanya. Francisco Franco yönetiminde bir iç savaş yaşanmaktaydı.

İspanya Hükümeti, Paris Dünya Fuarı’nda sergilenmek üzere, Picasso’dan bir tablo yapmasını
istemişti. Picasso 15 gün içerisinde bu tabloyu yaptı.

Adolf Hitler ve Benito Mussolini (Duce) de Francisco Franco’yu destekliyordu.

Franco’nun faşist yönetiminden kaçan insanlar Guernica’ya akın ediyordu. Nüfus giderek artmıştı.

Franco, aralarının çok iyi olduğu Hitler’in silahlarını Guernica üzerinde denemesini onaylamıştı. Halkın
en yoğun şekilde, şehirde olduğu günü seçmişlerdi. Şehir pazarının kurulduğu gündü.

Sivil direnişi yok etmek adına, askeri anlamda hiçbir savunması olmayan kent tam 3 saat boyunca
bombalandı. Bask Hükümeti’nin yaptığı açıklamada ölü sayısı en az 1.654, yaralı sayısı ise 889 idi...

Kaçınılmaz Bir II. Dünya Savaşı

• Kaçınılmaz çünkü Almanya, İtalya ve Japonya sömürge arayışları içerisindedir ve her üç devlet de
faşist diktatörler tarafından yönetilmektedir.

• Savaşı kazanan SSCB (sosyalist diktatörlük) bir çok ülke için kendi kaynakları ile kalkınan bir ülke
olarak ilham kaynağı oluşturur.

• SSCB yayılmacılık politikası izlemeye başlayınca ABD dış politikasını değiştirir.

• ABD Marshall Yardımları ile SSCB’nin yayılma politikasını engellemeye çalışır.

• Dünya soğuk savaş dönemine girer.

SOSYAL (REFEH) DEVLET ANLAYIŞI


• Sosyalizm tehdidi 1945-1970 arası Avrupalı devletleri, İngiltere ve ABD’yi «refah dönemi» olarak
adlandırılan yeni ekonomik modele yönlendirmiştir:

• Sigorta, sendikalaşma hakkı, 8 saatlik çalışma süresi, işsizlik sigortası, erken emeklilik, yüksek
memur maaşları, sağlık ve eğitim hizmetleri gibi kalemlerde hem işletmeleri hem de devletin
kendisini sorumluluk altına soktuğu sosyal devlet anlayışı, sayıca çoğunlukta olan işçi sınıfını
dizginlemek amacıyla uygulanmıştır.

SANAYİ DEVRİMİ 3.0

• 1950’li yıllardan itibaren bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler yeniden hem üretim
sistemlerini hem toplumları hem de uluslararası ilişkileri dönüşüme uğrattı.

• Postmodernizmin ilk işaretleri sanat ve edebiyatta görülmeye başlandı.

• Küreselleşme dönemin en önemli terimiydi artık.

• İşletmeler ne üretirsem satarım mantığıyla daha fazla ilerleyemezdi. Pazar üretilen bu mallara
(işporta malı düzeyinde) doymuştu, talep yoktu, büyük fabrikalar iflas etme noktasına gelmişti. İlk
defa bu işletmeler, müşteri ne ister, ihtiyacı beklentisi nedir diye sorup araştırmaya başladılar.

• Bu işletmelerin yeni Pazar arayışları, mekanik örgüt yerine organik olmayı, çevreyi dikkate almayı
gerektirdi (SWOT ve PEST analizlerini ilk kez yapmaya başladılar).

• Her durumda ve her yerde geçerli en iyi yönetim ve en iyi organizasyon düşüncesi değişip yerini
duruma uygun organizasyon ve yönetim anlayışına bıraktı.

İşletmecilikte Yeni Yönetim Yaklaşımı

KLASİK YÖNETİM

MODERN YÖNETİM (1950’LER)

SİSTEM YAKLAŞIMI DURUMSALLIK YAKLAŞIMI

Einstein Fiziği

Bilimsel Yönetim Yaklaşımı / F. W. Taylor Yönetim Süreci Yaklaşımı/ Henri Fayol Bürokrasi
Yaklaşımı/Max WEber

Motivasyon, Liderlik

İşletme salt teknik değil,

sosyoteknik bir sistemdir anlayışı

Newton Fiziği

NEOKLASİK YÖNETİM / DAVRANIŞÇI YAKLAŞIM (1930)

İKİNCİ BÜYÜK KRİZ 1970


• Krizin en önemli nedeni, sosyalizm tehdidine karşı devletlerin ve özel sektörün kendisini emeklilik,
sigorta, eğitim, sosyal haklar vb konularda aşırı yükümlülükler altına sokması ve bunun getirmiş
olduğu katılıktır.

• Devletler bu dönüm noktasından itibaren giderek neoliberal politikalar uygulamaya başlarlar. Diğer
bir deyişle devletin daha az sosyal olduğu bir devlet modeli yani eğitim ve sağlık güvencelerinden
giderek geri çekilmeye başlarlar.

1970 KRİZİ VE İŞLETMELER AÇISINDAN SONUÇLARI-I

• Kriz sonrası sendikaların dolayısıyla işçilerin güçlü olduğu dönem geride kalır (Türkiye’de ise
gecikmeli olarak sendika bu dönem en güçlü zamanlarını yaşar).

• Özel sektör sendikaların dayatmasından kurtulmak amacıyla bilgi ve iletişim teknolojilerinin de


sağlamış olduğu imkan ile çalışan sayılarını azaltır.

• Yeni bir üretim modeli olarak Post-Fordist üretim tarzı yani esnek üretim biçimi ortaya çıkar.

• Artık kitlesel standart üretimden, tüketici taleplerine göre farklılaştırılmış üretime geçilir.

1970 KRİZİ VE İŞLETMELER AÇISINDAN SONUÇLARI-II

• Hizmet sektörünün yeni bir tür sermaye birikimine yol açması

• Japonya’da Toplam Kalite Yönetiminin ortaya çıkmasıyla bir kalite devrimi yaşanır: üretim sonrası
kalite kontrol yerine üretimin en başından itibaren kalite kontrolü yapılması (O Hata).

• Esnek uluslararası işbölümü: Üretim sürecinin parçalanarak her bir birimin en iyi ve uygun
maliyetlerle yapılacağı ülkelerde gerçekleştirilmesi.

• İşgücünün çekirdek ve uydu çalışanlar (taşeron işçiler) olarak ayrılması ve iş güvencesinin sona
ermesi

• Çokuluslu şirketlerin hakimiyetinin ve özerkliğinin artması

İşletmecilikte Yeni Yönetim Yaklaşımı

Bilimsel Yönetim Yaklaşımı / F. W. Taylor Yönetim Süreci Yaklaşımı/ Henri Fayol Bürokrasi
Yaklaşımı/Max WEber

Motivasyon, Liderlik

İşletme salt teknik değil,

sosyoteknik bir sistemdir anlayışı

SİSTEM YAKLAŞIMI DURUMSALLIK YAKLAŞIMI

NEOKLASİK YÖNETİM / DAVRANIŞÇI YAKLAŞIM (1930)

KLASİK YÖNETİM

MODERN YÖNETİM (1950’LER)


MODERN SONRASI YÖNETİM (1970’LERDEN GÜNÜMÜZE)

YAKLAŞIMLAR

TEKNİKLER

1. Kaynak Bağımlılığı Yaklaşımı

2. Örgütsel Strateji Yaklaşımı

3. Bilgi İşleme Yaklaşımı

4. Vekalet Yaklaşımı 5. Kurumsallaşma Yaklaşımı

6. Örgütsel Ekoloji Yaklaşımı

1. TKY

2. Temel Yetenek 3. Dış Kaynaklardan Yararlanma

4. Takım Çalışması 5. Kıyaslama

6. Stratejik Ortaklık 6. Öğrenen Organizasyonlar 7. Personeli Güçlendirme

SANAYİ DEVRİMİ 4.0

• Endüstri 4.0 genel olarak aşağıdaki 3 yapıdan oluşmaktadır. ► Nesnelerin İnterneti (Internet of
Things – IoT)

► Hizmetlerin İnterneti

► Siber-Fiziksel Sistemler

• 4.0’ın zeminini, üretimin bütün aşamalarında, sistemlerin, makinelerin, cihazların ve ürünlerin,


geliştirilen yazılımlar ve ağlar üzerinden gerçek zamanlı iletişiminin ve otonom kontrol ve
optimizasyonunun gelişen bilim ve teknolojiyle yapılabilir hale gelmesi oluşturmaktadır.

SANAYİ DEVRİMİ 5.0

• Bilgi ve iletişim teknolojileri

• Üstüne nesnelerin interneti gelince

• Büyük veri yönetimini (Big Data Management) gündeme geldi.

• Bu kadar büyük verilerin işlenmesi ise yapay zekayı gündeme getirdi.

• Dolayısıyla 5.0 deyince Big Data, Yapay Zeka, Robotlar ve Dünya dışı gezegenlerde yaşam ve üretim
sistemi olarak tarihe geçecek.

4.0 + 5.0 Sanayi Devriminin gerçekleşen ve gerçekleşmesi beklenen olası sonuçlarını şöyle
sıralayabiliriz:
• Otomasyon süreçlerinin, makinelerin, cihazların otonom şekilde birbirleriyle haberleşerek üretim
etkinliklerini belirledikleri, düzenledikleri ve optimize ettikleri akıllı fabrikalar (gerçekleşti)

• Akıllı fabrikalar bireyselleştirilmiş ve spesifik gereksinimlere uygun ürünlerin üretimini anında


gerçekleştirilebilecektir (gerçekleşti)

• Üretim öncesinde gerçekleştirilen AR-GE ve tasarım süreçlerinde küresel düzeyde oluşturulan ağlar
üzerinden işbirliği ve simülasyon olanakları arttırılarak önemli ölçüde tasarruf ve iyileştirmeler
sağlanacaktır.

• Binalar, ulaşım araçları, ev aletleri, robotlar, makineler, cihazlar gibi her türlü ürün “akıllı” hale
getirilerek insan müdahalesi en aza indirilecektir.

• İş kaybı, veri güvenliği, mahremiyet, dijital diktatörlük (Çin) / (Orwel’ın 1984’ü gerçek mi olacak?)
sorunları önümüzde çığ gibi büyürken ayrıca aile, ekonomi, eğitim, sağlık, adalet gibi alanlarda yeni
yaklaşımlar ve yeni sorunlar bizi bekliyor.

• Tüm istihdam alanlarında yeni meslekler/yeterlilikler ortaya çıkarken, kimi meslekler/yeterlilikler


yok olacak kimileri de değişime uğrayacaktır.

TEŞEKKÜRLER PhD. Pınar Değirmenci

Modernlik

• amaç

• tasarım

• hiyerarşi

• sanat nesnesi/bitmiş yapıt

• yaratma/bütünselleştirme/sentez

• merkezleşme

• anlatı/büyük tarih

• belirlenmişlik

• ilerleme

• kitle kültürü

• kitle tüketimi

• kitlesel üretim

• medya yayını (tek yönlü)

• merkezileşmiş bilgi

• alt kültür-üst kültür ayırımı

• derinlere uzanan kökler/derinlik


Postmodernlik

oyun rastlantı

merkezi kontrol süreç/performans/oluş

imha/yapıbozum/antitez dağılma

anlatı karşıtı küçük tarih belirsizlik

sosyal sorumluluk kitlesel olmayan kültür

küçük pazarlar (niş) esnek uzmanlaşma

sosyal medya yayılmış bilgi

alt ve üst kültürlerin karışması kök gövdeler/yüzeysellik

Modernlik

• ciddiyet

• birleşmiş kimlikler/bireycilik

• mekanik

• cinsel kimlik farklılığı

• determinizm

• gerçeklik (realite)

• maddi olan

• homojenlik

• evrensel akıl

• pozitivizm

• ulus-devlet

• mantık

• simetri

• tarihselcilik

Postmodernlik

ironi

çatışan farklı kimlikler/öznellik

organik ve inorganik karışımı, siborg çift cinsiyetçilik

indeterminizm

ismen değil fiilen varolma (virtual), hayal (imaj)


manevi olan

heterojenlik entelektüel sermaye

eklektizm çok-kültürlülük

çelişki karışıklık şimdicilik

XX. YÜZYIL

AŞIRILIKLAR ÇAĞI

NASYONALİZM/MİLLİYETÇİLİK

• Nasyonalizm terim olarak Avrupa’da 18. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır ve Amerikan
ve Fransız ihtilalleri bunun ilk belirtileridir.

• 18. yüzyıla kadar siyasal bağlılığın temelinde fieflerin, dinsel grupların ya da kent gibi küçük siyasal
birimlerin yer aldığı düşünülüyordu.

• Devlet ilk kez 18. yüzyılda siyasal etkinliğin odak noktası olmaya başladı. Büyük merkezi devletlerin
ortaya çıkışı feodal yapıların ve diğer yerel bağlılık odaklarının yok olmasına yol açtı.

Fransız İhtilali Sonrası Milliyetçilik

• Fransız ihtilalinden sonra Avrupa’da milliyetçilik akımı iki ana düşünce etrafında gelişti.

• Birincisi, millet denilen toplulukların kendi devletlerine sahip bulunmaları,

• ikincisi ise, bir ülkedeki devleti elinde bulunduran küçük azınlık yerine milletin kendi kaderini
kendisinin tayin etmesi olayı idi.

• Böylelikle bir taraftan milli bağımsızlık hareketleriyle İmparatorluklar parçalanırken, bir taraftan da
monarşi ve aristokrasilerin yerini meşruti veya demokratik idâreler almaya başladı.

Nasyonalizmden Faşizme

• 1815’ten sonra Avrupa’da Milliyetçilik meselesinin en önemli sorunu Alman ve İtalyan milli birlikleri
olmuştur. Uzun uğraşlar sonunda 1861’de İtalya, 1871’de de Almanya milli birliğini kurmuştur.

• Fakat 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılda bazı kitleler Nasyonalizmi ulusal büyüklük ve her ulusun
yönetimini benzer ya da akraba halklar üzerine onların olurunu alarak ya da almadan yayma yolunda
saldırgan bir akım haline getirdiler.

• Bu nedenle tarihsel olaylara bakıldığında Nasyonalizmle ırkçılık arasında sıkı bir ilişki ortaya çıktı.

IRKÇILIK ve ŞOVENİZM
• Irkçılık bir ırkı diğerinden ayırıp ona üstünlük atfederek anlayış ve eylemlere meşruluk kazandırma
kendi ırkını diğer ırklardan üstün görerek onlar üzerinde hegemonya kurmayı meşru sayıp bu uğurda
mücadele verilmesini öngören ideolojidir.

• Şovenizm ise; Napolyon hayranı bir asker olan N.Chauvi’nin adından esinlenerek üretilen ve ırk veya
vatana aşırı bağlılık ya da yabancılara olan düşmanlıktan kaynaklanan başkalarına hayat hakkı
tanımayan, abartılı vatanseverlik duygusunun biçimlendirdiği milliyetçiliği anlatır.

İtalya ve Almanya

• Irkçı milliyetçilik hareketi en açık şeklide İtalya’da Faşizm adı altında Almanya’da ise Nasyonal
Sosyalizm adı altında I. Dünya savaşı ile II. Dünya savaşı sonuna kadar olan süreçte uygulanmıştır.

• Faşizm, özellikle başlangıçta bir doktrin değildir. Mussolini 1919’da doktrinimiz bir eylemdir
diyordu. 1929-1930’lı yıllarda Mussolini faşizme bir doktrin hüviyeti vermeye çalıştı.

• 1933’te Nasyonal Sosyalist Parti’nin Almanya’da iktidarı almasıyla, faşist diktatörlük, liberalizmin
bütün dünyada yaratmış olduğu genel bunalımların üstesinden gelmek için taklit edilen bir örnek
haline geldi.

Sosyal Sınıf Olarak Nerede?

• Faşizm bir orta sınıf hareketidir. Başkaldıranlar, küçük burjuva ya da kendini proleterleşme tehdidi
altında gören insanlardır: Üniversite öğrencileri, küçük mülkiyet sahibi köylüler, şehirli küçük
burjuvalar, yani fakirleşme tehdidi altındaki herkes..

• Sınıf gururundan dolayı sosyalizmle komünizmin önerdiği toplumun kökünden değiştirilmesine karşı
çıkarlar; kimi zaman işçilerden daha az ücret alsalar da, bir başka sınıfa ait olma duygusunu taşırlar ve
asıl işçiler arasında görülmeyi bir sosyal düşüş olarak görürler.

NASYONEL SOSYALİZM

• Almanya I. Dünya savaşını yenilgiyle kapatmış ve savaş sonunda şartları çok ağır olan Versay
antlaşmasını imzalamıştı. Bu yıllarda 1918’de Hitler, Alman işçi partisi üyesiydi.

• 1933 yılında Adolf Hitler başbakan olarak ülkenin yönetimini eline geçirdi ve kısa sürede yasama,
yürütme ve yargı yetkisini fiilen eline aldı.

• Nasyonal sosyalizm temel noktalarda faşizme benzemektedir. Fakat Nazizmin getirdiği en önemli
yenilik ırkçılık doktrinidir.

Temel Özellikleri

• Nasyonal sosyalizmin diğer ilkelerinden biri de Lider (Führer) ilkesidir. Hitlere göre halk devletinin
siyasal liderliği parlamenter demokrasinin çoğunluk yönetiminden tamamen ayrı ve bağımsızdır.
Çoğunluğun kararına değil, tek kişinin, sorumlu liderin kararına uyulacaktır. Kararlar tek adam
tarafından verilecektir. İtalya’da Mussolini’nin, Almanya’da Hitler’in liderliği karizmatik niteliklere
dayanan bir liderliktir.
• Faşist iktidarlar hem liberalizm hem komünizm düşmanıdır, bir milletin diğer milletlerden
üstünlüğüne inanır ve düşman olarak hedef gösterilenler genellikle Yahudiler, Aryan olmayanlar,
LGBTİ’ler ve fiziksel sakatlıkları olanlardır.

• Devleti bir çeşit kutsayıp, bireye önem vermez, böylece tüm siyasi özgürlükleri ortadan kaldırma
noktasına gelirler. Sisteme göre devlet her alana karışabilir.

You might also like