You are on page 1of 6

KÜRESELLEŞMENİN DÜNYA ÜLKELERİ VE TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Prof. Dr. İbrahim Arslanoğlu

Küreselleşme Nedir?

Küreselcilere göre küreselleşme; gümrük kapılarının açılarak sermayenin, mal ve hizmetlerin


bütün dünya ülkelerinde serbestçe dolaşmasıdır.Oysa uygulama hiçbir zaman böyle olmamıştır.
Örneğin A.B.D., Türk tekstil ürünlerine kotalar koymuştur. Yine Türkiye A.B.’ye girmeden Gümrük
Birliği’ne giren tek ülkedir. Fakat A.B., Türkiye ile olan ekonomik ilişkilerinde gümrük birliğini tek
taraflı uygulamaktadır.Şöyle ki,Türkiye’den A.B.’ye girecek tarım ürünlerine sınırlamalar getirilmekte ve
A.B.’ye gidebilecek işgücünün serbest dolaşımına izin verilmemektedir.Ayrıca A.B. ülkeleri işadamları,
elini kolunu sallayarak vizesiz Türkiye’ye girebilirken buna karşılık A.B. ülkelerine gitmek isteyen
işadamlarımızdan önce vize istenmekte bu alınabilirse oturma izni talep edilmektedir. Bunlar yerine
getirilse bile bu defa o işadamından banka hesapları istenerek incelenmektedir. Böylece Türk
işadamlarının A.B. ülkeleri ile yapacağı ticarete büyük ölçüde mani olunmaktadır.Oysa uluslar arası
ilişkilerde “karşılıklılık esası” olduğu halde Türkiye-A.B. ilişkilerinde buna uyulmamaktadır.

Öte yandan A.B., Türkiye’nin ulaştırma sektörüne de büyük engeller çıkarmaktadır. Örneğin
Türkiye’den A.B ülkelerine mal taşıyan kamyon şoförlerine sadece 3 günlük vize verilmekte ve şoför
yolun yarısına vardığında vizesi bittiği için yoluna devam edememektedir. Bu Türkiye’den bir
işadamının kendi ülkesinden bir şoför çalıştıramaması ve dolayısıyla A.B. ülkeleri vatandaşı bir şoför
çalıştırmak zorunda kalması anlamına gelmektedir. Kuşkusuz burada çıkarlarını koruma görevi
Türkiye’yi yönetenlere düşmektedir. Oysa Türkiye’de iktidarlar, Batı’nın desteğine muhtaç oldukları için
A.B.’ye baskı yapamamaktadırlar.

Yazara göre Küreselleşme, çok uluslu şirketlerin dünyayı daha iyi sömürebilmeleri için kendi
çıkarlarına engel olarak gördükleri milli devletleri yıkmalarına denir. Nitekim küreselcilerden birisi,
“dünyada 200’e yakın devlet var.Bunların parçalanarak devlet sayısının 2000’leri bulması bizim daha
fazla çıkarımızadır”, demiştir.

Çok uluslu şirketler, bu amaca ulaşmak için başlıca şu araçları kullanmaktadırlar:

1. Küresel dil; milli dillerin eğitim-öğretim ve kültür hayatından çıkarılarak yerine İngilizce'nin
konulması.
2 Serbest piyasa ekonomisi;. milli devletleri ayakta tutan kamu ekonomi kuruluşlarının,
özelleştirme bahanesiyle, yabancılara satılması. Ayrıca küresel sistemde, gelişmekte olan ülkelerin
gümrük duvarları kaldırıldığı için ulusal şirketler, çok uluslu şirketlerle rekabet edemedikleri için iflasa
sürüklenmekte ve böylece ekonomisi çökertilen bir ülkenin bağımsız yaşama şansı bulunmamaktadır.
3. Evrensel hukuk; Uluslarüstü hukukun, milli devletlerin yasalarının üzerine çıkartılarak,
vatandaşa devletini uluslararası hukuk kurumlarına şikayet etme hakkının tanınması ve
böylece ulus devletin otorite ve egemenliğinin yok edilmesi. Nitekim Türkiye’de yapılan anayasa
değişikliği ve çıkarılan yasalarla A.B. yasaları, T.C. yasalarının üzerine çıkartılmıştır. Gerçi Türkiye,
2

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde en çok mahkum olan ülkelerin arasında yer aldığı için kendisi
buna gerekçe hazırlamaktadır.
4. Demokrasi ve İnsan Hakları; çok uluslu şirketler, parçalamak istedikleri milli
devlette etnik, kültürel ve dinsel azınlıklar yaratıp bunları milli devlete karşı kışkırtarak bu devletin
siyasal olarak çözülmesini sağlamaktadırlar.

Yazarın bu görüşlerini Batılı bazı devlet adamları ile bilim adamları paylaşmaktadırlar. Örneğin
A.B.D. Eski Dışişleri Bakanı Condalize Rice, 2006 yılında “Fas'tan Çin'e uzanan 22 ülkenin sınırlarının
değişeceği”ni söylemişti.Bu ülkelerin çoğu Müslüman olduğu gibi bunlar arasında Türkiye de vardır.

Yine 1990 yılında İskoçya’da yapılan NATO Toplantısı’nda İngiliz Başbakanı Margaret Teacher,
şunları söylemiştir: “Sovyetler çöktü ve biz düşmansız kaldık oysa düşmanı olmayan ideoloji
yaşayamaz. O halde yeni düşmanımız İslam’dır”(Erbakan,1984).

Ayrıca Prof. Dr. Bernard Lewis’, Ortadoğu adlı kitabında şunları yazar: “Ortadoğu, yeni
sömürgeci demokrasiyi kabul etmezse Batı, yeni bir Haçlı Seferi başlatır. Ya bizim uydumuz,
demokrasi içinde zenginleşen kölelerimiz olursunuz ya da sizi haçlı seferleri ile dağıtırız” (Taşcıoğlu,
2009). Bu düşünceler bugünlerde Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşananları bütün çıplaklığı ile ortaya
koymuyor mu? Nitekim Rusya Başbakanı Putin ve Fransa İçişleri Bakanı Gueant, NATO’nun Libya’ya
saldırmasını, “Haçlı Seferi” olarak nitelendirdiler.

Bu projenin “Arap Baharı” adıyla uygulamaya konulması sonucu, Tunus, Fas ve Mısır’da sözde
halk hareketleri olmuş fakat bu ülkelere demokrasi gelmemiş sadece lider değişiklikleri gerçekleşmiştir.
Yine bu bağlamda 2011 yılı içinde Libya’da Kaddafi rejimi yıkılmış ve küreselciler bu ülkenin
kaynaklarına el koymuşlardır. Şu anda parçalama sırası Suriye ve İran’a gelmiştir.

Küreselleşme Hangi Ülkelere ve Kimlere Çıkar sağlamıştır?

Küreselcilerin sözcülüğünü yapan bilim adamları ile yazar-çizer takımı, küreselleşmenin


herkesin çıkarına olduğu şeklinde bir propaganda yapmaktadırlar.Oysa hem Batılı bazı devlet
adamları ve bazı kuruluşların temsilcilerinin düşünceleri hem de olgular bunu doğrulamamaktadır.

Örneğin A.B.D’nin eski başkanlarından Bill Clinton, 31 Ekim 2003 tarihinde Yale
Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada şunları söylemiştir: “Küreselleşme, A.B.D.’ye muazzam yararlar
sağladı ama küresel düzenin geleceği şimdi tehdit altında. Karşılıklı bağımlılığa dayanan dünya,
istikrarsızlığa sürüklenmiş durumda.Çünkü bu bağımlılığın olumlu sonuçlarının olumsuz sonuçların
önüne geçebileceği bir düzen kurulabilmiş değil. Küreselleşmenin nimetlerinin, adil biçimde
paylaşılacağı bir küresel ekonomi ve ticaret düzeni oluşturmalıyız. Bütün düşman saydıklarınızı
öldürmeye, hapse tıkmaya, ülkelerini işgal etmeye gücünüz yetmiyorsa daha fazla düşman değil dost
kazanmaya çalışmanız gerekir”(Ulugay, 2003).

B.M. İnsan Hakları Konseyi’nden Jean Ziegler şunları söylemiştir: “Zengin Batı, yoksul Güney’in
nefreti ile karşı karşıyadır ve bir dünya savaşı içindeyiz. Neoliberalizm, toplumsal bağları, sosyal
garantileri yerle bir ediyor ve ortalığı çöle çeviriyor.”(Tanilli, 2009).

Yine neoliberal küreselleşmenin baş savunucularından, eski hızlı sosyalist Pascal Lamy, A.B.
Komisyonu Ticaret Komiseri iken Nisan 2001’de Brüksel’de yaptığı basın toplantısında “küreselleşme
bir fırsat mı, yoksa bir tehdit mi?” sorusuna, “Hangi coğrafyada yaşadığınıza, hangi sosyal sınıfa
mensup olduğunuza bağlı” cevabını vermiştir(Sönmez, 2006). Şu anda Dünya Ticaret Örgütü Başkanı
olan Pascal Lamy, “ Kimse bizden küresel krizi çözmemizi beklemesin” demiştir(Öztürk, 2011).Zaten
küresel krizin ortaya çıkmasına neden olan kurumlardan birisinin başkanından bunun çözümünü
3

beklemek, eskilerin deyimiyle abesle iştigal olsa gerektir.

Bazı araştırmacılar, A.B.D.’yi bir şirketler devleti olarak adlandırmaktadırlar. Gerçekten de çok
uluslu şirketlerin sahipleri çoğunlukla İngiltere ve A.B.D. vatandaşıdırlar. Bu şirket sahiplerinin
servetleri 1970-2006 yılları arasında %260 artarken(Uras, 2011) buna karşılık bunların mensup
oldukları devletlerin ve vatandaşlarının her geçen gün borçları artmaktadır.

Nitekim Vikipedi verilerine göre çok uluslu şirketlerin vatandaşı oldukları devletlerden
bazılarının, 2010 yılı, dış borç stokları şöyledir: A.B.D., 13 trilyon, 917 milyar dolar, İngiltere 9 trilyon
123 milyar dolar, Fransa 5 trilyon 123 milyar dolar, Almanya 4 trilyon 969 milyar dolar, İtalya 2 trilyon
456 milyar dolar, Japonya 2 trilyon 38 milyar dolardır(Demir, 2011).

Bu şirket sahipleri, bazı araştırmacıların gizli dünya derin devleti olarak adlandırdıkları C.F.R.,
Bilderberg ve Üçlü Komisyon üyesi oldukları gibi başta A.B.D. olmak üzere diğer batılı ülkelerin
cumhurbaşkanları, başbakanları, bakanları bu örgütlere üyedirler(Taşçıoğlu, 2009). Örneğin hem Bush
hem de Obama C.F.R. üyesidir. Yazar Erol Bilbilig “Türk Bilderbergleri” adlı kitabında Türkiye’den bu
kuruluşa üye olan politikacı, işadamı, bilim adamı ve yazarların adlarına yer verir.

Çok uluslu şirketler, bir taraftan 1980’lerden sonra faiz, döviz, borsaya dayanan üç kağıt
ekonomisine yönelirken öte yandan 1990’larda Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra dünyadaki
güç dengesinin bozulması ve A.B.D.’nin tek hegomanik güç haline gelmesinden yararlanarak
gelişmekte olan ülkelerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına el koymaya başladılar. Bu amaca ulaşmak
için IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşları kullandılar.

Nitekim A.B.D.’nin 2001’deki “Milli Güvenlik Strateji Dokümanı”nda şu ifadeler yer alır: “A.B.D.
için en büyük tehdit, kökten dincilik ile ileri teknolojinin bir araya gelmesidir. Bunun için demokrasiyi,
serbest piyasayı ve serbest ticareti dünyaya yaymalıyız.Bu konuda B.M.,NATO. Dünya Ticaret
Örgütünden yararlanmalıyız.Ayrıca İslam alemindeki ılımlı, çağdaş hükümetleri
desteklemeliyiz”(Taşcıoğlu, 2009).Burada ılımlı ve çağdaştan kastedilen,onların çıkarlarına hizmet
eden hükümetler olsa gerektir.

Bu düşüncelerin hayata geçirildiğini görüyoruz. Şöyle ki; I.M.F. ve Dünya Bankası gibi
kuruluşlarda yıllarca çalışarak gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini çökerttikten sonra vicdan
azabından kurtulmak için Bir Ekonomi Tetikçinin İtirafları 1-2-3 adlı kitapları yazan John Perkins,
bu ülkelerin üç yolla kontrol edildiklerini açıklar:

1-Gelişmekte olan ülkeler, önce IMF ve Dünya Bankası tarafından borçlandırılarak


emperyalizmin istediği yönde politika takip etmeye zorlanır.
2-Eğer bunda başarılı olunamazsa çakallar denilen CİA ajanları devreye girerler.
3-Eğer bunda da başarılı olunamazsa Irak ve Afganistan’da olduğu gibi ülkelerin askerle işgal
edilmesi yoluna gidilir.

1980’lerden itibaren dünyada, serbest piyasa ve özelleştirme fırtınası estirilmiştir. Bu olgu, asıl
küreselleşmenin bu tarihlerde başladığını göstermektedir.Yukarıda konu ettiğimiz gibi çok uluslu
şirketler, üretimi bırakıp faize, dövize ve borsaya dayanan sanal ekonomiye yöneldikleri için A.B.D.,
2008 yılından beri ekonomik kriz yaşamaktadır. A.B.D. Hükümeti, krizden çıkış için sadece bankalara
ve finans kuruluşlarına parasal destek sağlamaktadır. Oysa ekonominin canlanması için halkın
desteklenmesi gerekir. Bu durumu protesto etmek amacıyla, bir çok A.B.D. şehrinde gösteriler yapan
halk, “Biz %99, onlar % 1”, sloganını kullanmıştır.

Amerikan kapitalizmin açmazını Nobel ödülü almış Harvard Üniversitesi ekonomi ve felsefe
profesörü Amartya Sen şöyle dile getirmiştir. “A.B.D.’de devletin ekonomiye karışmama felsefesi, bir
kabustur. Bu kriz beni şaşırtmadı. Devletin ekonomiden elini çekmesi zaten yanlıştı. Çünkü halkı
kurtaracak sosyal amaçlı bir kurtarma simidi yok. Bu kriz, bir pazar ekonomisi krizidir. Bu duruma
devletin işten el çekmesi sebep oldu.Eğer yapılan hatalar devam ederse düşüş devam
edecektir(Kuban, 2009).
4

A.B.D.’de başlayan krizin Avrupa’ya uzanarak sırasıyla Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz
ekonomilerini çökerttiğini ve bu ülkelerde hükümet değişikliklerine yol açtığını görüyoruz. Fakat
burada dikkati çeken husus, seçilmiş iktidarların düşmesi ve yerlerine atanmış iktidarların gelmesidir.
Bu nasıl Batı demokrasidir? Ayrıca Yunanistan’ın yeni Başbakanı Lukas Papadimos, Üçlü
Komisyon Üyesi ve İtalya’nın yeni Başbakanı Mario Monti Üçlü Komisyon’un Avrupa Başkanı ve
Bilderberg üyesidir(Güven, 2011). Böyle giderse krizin bütün A.B. ülkelerine yayılarak A.B.’nin
çöküşünün gerçekleşeceğini A.B.’nin lider ülkeleri Almanya’nın Başbakanı ve Fransa’nın
Cumhurbaşkanı dile getirmişlerdir. Nitekim Almanya’nın önde gelen ekonomistlerinden Prof. Dr.
Gustav Horn, “ Eğer büyük bir değişiklik olmazsa Euro’nun 3-6 ay ömrü kaldığı”nı söyledi(Çutsay,
2011). Oysa A.B. para birimi çökerse A.B. dağılır.

Küresel Sistem Dünyayı Tek Devlete Doğru Nasıl Sürüklemektedir?


Bunu maddeler halinde kısaca şöyle açıklayabiliriz.

1- Gelişmekte olan ülkelerde İngilizce öğretimi anaokullarına kadar indirilerek milli diller ve
dolayısıyla milli kültürler devreden çıkarılmaktadır. Böylece İngiliz dil ve kültüründe tek millet ve tek
devlet ideali gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu durumda varlığını sürdürmek isteyen ülkeler ya
gereken önlemleri alacaklar ya da uzun vadede yok olup gideceklerdir.

2- Birkaç ülke dışında dünya ülkelerinin tamamında özel medya kuruluşlarının sahipleri, çok
uluslu şirketlerdir.Medya ile milletlere karşı psikolojik savaş yapılarak beyinler dönüştürülmektedir.
Sonuçta ülkeler parçalanmakta, hükümetler yıkılarak yeni hükümetler kurulmaktadır.Kurulan
hükümetlerin çok uluslu şirketlerin çıkarları ile uyum içinde olmaları dikkat çekmektedir.

3- Küreselcilerin, İslam dünyasında yönetime getirdikleri diktatörler, ülkeyi onlarla ortaklaşa


sömürmektedirler. Bu süre içinde diktatörler, edindikleri servetleri kendi ülkelerinde değil Batılı
ülkelerin bankalarına yatırmaktadırlar. Fakat diktatörlerin son kullanma tarihi geçip küreselciler
tarafından yönetimden uzaklaştırıldıkları zaman onların bankalardaki hesaplarına da el konulmaktadır.

Küresel şirketler, bu sosyal-kültürel ve yönetsel uygulamaların yanında şu sosyo-ekonomik


önlemleri de almışlardır.

1- HES(hidro elektrik santralları)lerin kurulması gerekçesiyle Türkiye dahil bir çok dünya
ülkesinin akarsuları ve dereleri bu şirketlerin eline geçmiştir.

2- Pek çok ülkede çıkarılan tohum yasaları sebebiyle çiftçiler, bu şirketlerin ürettikleri tohumları
kullanmak zorundadırlar. Eğer çiftçiler, kendi tohumlarını üretip kullanmaya kalkarlarsa, bu yasaların
uygulanması durumunda çok ağır cezalara çarptırılabilirler.

3- Rusya ve Venezuella gibi birkaç Güney Amerika ülkesi hariç dünyadaki bütün enerji
kaynakları bu şirketlerin denetimine geçmiştir. Irak ve Libya’nın işgali bu amaçla gerçekleştirilmiştir.
Nitekim Enerji Bakanı Sayın Taner Yıldız, Erciyes Üniversitesi’nde Başbakanlık Kamu Diplomasisi
Koordinatörlüğü tarafından düzenlenen “Türk dış politikası ve bölgesel gelişmeler” konulu panelin
açılışında yaptığı konuşmada, “Ne Arap Baharı bu tamamen enerji savaşıdır”, demiştir.

4- Son 10 yılda dünyadaki kaynak suları da bu şirketler tarafından satın alınmıştır. Bu sebeple
bugüne kadar petrolden kazandıkları paralardan daha fazla parayı şişe sularından kazanmışlardır.

5- Türkiye dahil pek çok ülkenin bütün maden yatakları bu şirketler tarafından satın alınmıştır.
Örneğin ekonomist Selim Kotil Türkiye’deki 4,5 milyon dönüm maden arazisinin Rotschild adlı
yabancı şirket ile yerli ortağı tarafından satın alındığını iddia etmiştir(Yenimesaj, 2010). Fakat bugüne
kadar bunun aksi yönde bir açıklama yapılmamıştır,

6- Ayrıca bu şirketler silah, ilaç ve film üretmektedirler. Silah üretimlerini sürdürebilmeleri için
önce depolardaki silahların satılması gerekir. Bunun için de dünyada sık sık savaş çıkarmak
zorundadırlar.
5

7- Bu şirketlerin baskısı sonucu nerede ise bütün dünyada koruyucu hekimlik devre dışı
bırakıldığı için “hastalan gel, sana ilaç satalım” politikası, dünyaya hakim olmuştur.Türkiye’de
bugünlerde yaşanan sağlık sistemindeki dönüşümün bundan bağımsız olduğu düşünülebilir mi?

8- Çok uluslu şirketler, film üretip bunu bütün dünyaya satarak para kazandıkları gibi yine bu
filmler vasıtasıyla istedikleri düşünceleri, dünya insanlığına empoze etmektedirler.

9- Küresel sistemin getirdiği en önemli olumsuzluklardan birisi de, Batılı ve Batı’nın


denetimindeki ülkelerde, çalışanların sosyal haklarının hergeçen gün geriye gitmesidir. Çünkü
çalışanların ücretleri gittikçe artacağı yerde azalmakta, buna karşılık sağlıktaki katkı payları
artmaktadır. Böyle giderse emeklilik de hayal olabilecektir.

10- Küreselleşmenin dünyayı getirdiği en son nokta ise, bütün cadde ve sokaklar ile çalışma
ofislerine yerleştirilen kameralarla herkesin gözetlenerek yapılan işlerin ve konuşmaların kontrol altına
alınmasıdır. George Orwel’in 1984 Romanında dile getirdiği “insanların kafalarının içinden geçen
düşüncelerin okunması” gerçek olmasa da nerede ise düşüncenin dışındaki her şey denetim altına
alınmıştır. Yine önümüzdeki bir iki yıl içinde (Türkiye de buna dahil) pek çok dünya ülkesinde nüfus
cüzdanları yenilenecek ve bunlara cip yerleştirilerek cüzdan sahibinin nerede olduğu ile neler yaptığı
24 saat kontrol edilebilecektir.

11- Öte yandan A.B.D.’nin, Nevada Çöl’ünden kalkan insansız uçaklar, Pakistan’a giderek
buradaki bazı yerleri bombalamış ve binlerce insanın ölümüne sebep olmuştur. Bu durum A.B.D.-
Pakistan Savaşı’nın çıkma olasılığını artırmıştır. Çünkü Pakistan’ın, nükleer silahlara sahip tek İslam
ülkesi olması hem A.B.D.’yi hem de İsrail’i rahatsız etmektedir. Çünkü Pakistan, İsrail’i tanıyan bir
devlet değildir. Pakistan’ın uzun zamandır A.B.D.’nin hedefinde olması bu yüzden olsa gerektir.

Yazar tarafından yukarıda maddeler halinde sıralanan küresel sistemin gerçekleştirdiklerini,


Prof. Dr. Erol Manisalı(2011), “Yeni küresel düzen; bireyi, kurumu, devleti kendi kurallarına uydurmak
için her şeyi yapıyor” diyerek özetlemiştir.

Bütün bunlardan sonra küreselleşme ile ülkeler demokratikleşerek bireysel hak ve özgürlükler
gelişiyor mu, yoksa demokratikleşme adı altında dünya totaliter tek devlete doğru sürüklenerek bütün
dünya insanlığı tutsak hale mi geliyor? bunların takdirini okuyuculara bırakıyorum.

KAYNAKLAR

Bilbilig, Erol. Türk Bilderbergleri, İzmir, Umay Yayınları, 2008.


Çutsay, Osman. “ Avro Korkusu Her yerde”, Cumhuriyet Gazetesi, 5.12.2011.
Demir, Hasan. “ Kapitalizmle Mücadele Atatürk’ün Hayatına Mal olmuştur”, Yeniçağ Gazetesi,

16.11.2011
Dikbaş, Yılmaz. Satılık Vatan, İstanbul, Asya Şafak yayınları, 2005.
Dinç, Güney. “ Cumhuriyet karartılmamalıdır”, Cumhuriyet Gazetesi, 23.1.2009.
Erbakan, Necmettin.”Açış Konuşması”,II.Avrasya İslam Şurası, Ankara, Diyanet Vakfı,
1998.
Güvenç, Nazım. “ AB, 2014’te Var Olabilecek mi?”, Aydınlık Gazetesi, 16.11.2011.
Huntigton, Samuel. P. Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması, İstanbul,
Okuyan Us Yayını, 2006.
Kansu, Işık. “Gidiş Oraya” Cumhuriyet Gazetesi, 4.10.2004.
Kuban, Doğan. “Ekonomik Karmaşaya Namuslu Bir Yorum”, Cumhuriyet Bilim- Teknoloji
Eki, 20.2.2009.
Manisalı, Erol. “Şimdi Darbe Zamanı”, Cumhuriyet Gazetesi, 10.8.2007:11
___________ “Sistemin Getirdiği Çelişkiler Yumağı”, Cumhuriyet Gazetesi, 19.12.2011.
http://www.mesajhaber.com/haber.php?haber_id=9536, “Yabancılara Toprak Satışı ve Türkiye’nin
Geleceği
Öztürk, İbrahim. “DTÖ 2011:Tak Çantayı Koluna Herkes Kendi Yoluna”, Zaman Gazetesi, 19.12.2011.
Perkins, John. Bir Ekonomi Tetikçisinin İtirafları, Çev: Murat Kayı, Ankara, A.P.R.I.L.
Yayıncılık, 2007.
6

Sönmez, Sinan İle Görüşme. Görüşen: Işık Kansu, Cumhuriyet Strateji Eki, 27.2.2006.
Tanilli, Server. “ Büyük Yürüyüş Başlamıştır”, Cumhuriyet Gazetesi,20.11.2009.
Taşçıoğlu, Ö. Lütfi. A.B.D.’nin Küreselleştirme Politikaları, Ortadoğu’da Türkiye’ye Biçilen
Rol,Ankara, Nobel Yayın dağıtım, 2009.
Ulugay, Osman. “ Irak’ta Krallığı İhya Edelim”, Milliyet Gazetesi, 10.11.2003.
Uras, Güngör. “Gelir Dağılımını Nasıl Düzelteceğiz?” Milliyet Gazetesi, 23.12.2011.
Yenimesaj Gazetesi. “Hükümet Irak’ta ABD’nin Ortağı”, 2.8.2010.

You might also like