Professional Documents
Culture Documents
DÖNEMİNDEKİ FAALİYETLERİ
MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN İSTANBUL’A GELİŞİ
• Mustafa Kemal Paşa I. Dünya Savaşı sona erdiği sırada Suriye cephesinde görev
yapan Yıldırım Orduları Grubu Kumandanlığına bağlı 7. Ordu komutanı idi.
Mondros Mütarekesinin imzalandığı tarihte Yıldırım Orduları Grup Komutanlığına
atandı.
• 31 Ekim günü Adana’da kumandanlığı Liman Von Sanders’ten devraldı. Mondros
mütarekesi gereği Adana’da orduların dağıtılması ve düşmana karşı gelinmemesi
yolunda alınan kararları reddetmiştir.
• Bunun üzerine Osmanlı hükümeti arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır.
Uyarılara rağmen İskenderun’u İngilizlere teslim etmemesi üzerine Yıldırım Orduları
Grubu ve 7. ordu lağvedildi.
• Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelmiştir. Bu sırada İtilaf Devletleri
donanması boğaza demirlemiş ve toplarını Yıldız Sarayı’na çevirerek İstanbul
yönetimini tehdit eder bir vaziyet takınmıştır. Mustafa Kemal gördüğü bu manzara
karşısında yaveri Cevat Abbas’a “Geldikleri gibi Giderler” diyerek daha o gün
kurtuluşa olan inancını belirtmişti.
• Mustafa Kemal İstanbul’a geldiği günlerde Ahmet İzzet Paşa sadrazamlık görevinden
istifa etmişti.
• Mustafa Kemal Paşa ilk iş olarak onunla görüşmüş ve istifa etmesini doğru
bulmadığını anlatmıştır. Paşa tekrar İzzet Paşa’ya kabine kurdurmayı tasarlamıştır.
Ancak Ahmet İzzet Paşa başkanlığında tekrar bir kabine kurulamadı. Ahmet İzzet
Paşa’nın yerine Tevfik Paşa geçecektir.
• Mustafa Kemal Paşa, bu girişimlerinden sonra padişaha son siyasi gelişmeler hakkında
bütün açıklığıyla görüşlerini söylemek için Saray’dan görüşme talebinde bulunmuştur.
Yapacağı görüşmede, vatanın ve milletin geleceği konusunda alınması gerekli tedbirler
hakkında düşüncelerini açıkça söylemeyi ve tedbirlerin uygulanması zorunluluğunu
izah ederek padişahı ikna etmeyi amaçlamıştır.
• Paşa’ya Sultan Vahdettin Cuma günü selamlıkta hazır bulunmasını ve orada
görüşeceğini bildirmiştir.
• Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, basın ve bazı önemli çevrelerle ilişki kurmaya
çalışmıştır. Bu dönemde Mustafa Kemal Paşa’nın en çok görüştüğü kişi Ali Fethi
Okyar’dır. İkisi ortak olarak 1 Kasım 1918 tarihinden itibaren Minber gazetesini
çıkarmaya başlamışlardır.
• Mustafa Kemal Paşa İstanbul’da faaliyetlerini sürdürdüğü sırada Şişli’deki evinde silah
arkadaşlarıyla bir araya gelmiştir. Burada neler yapılacağına dair etraflı müzakereler
yürütmüştür. Bu uzun konuşmaların ardından şu ortak fikir benimsenmiştir. İstanbul’da
yapılacak bir şey yoktur. Çare Anadolu’dadır. Her biri bir ordunun başına geçerek
askerin terhisini geciktirmeli ve elde bulunan birlikleri muhafaza etmeye çalışmalıdır.
Aksi halde işgaller karşısında büyük zorluk yaşanabilir.
• Bu kararın ardından komutanlar birer birer Anadolu’ya tayinlerini istemişlerdir.
İstanbul’da 21 Aralık 1918’de Mebusan Meclisi feshedilmiş tehcir olayından sorumlu
tutulan İttihatçılar hakkında sıkı takibat başlamış ve 4 Mart 1919’da İttihatçı düşmanı
olduğu için Damat Ferit sadarete getirilmiştir. Artık Mustafa Kemal’in hareket alanı
kalmamıştı. Diğer arkadaşları gidip göreve başlamıştı. O da Anadolu’ya geçmenin
yollarını arıyordu.
MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN DOKUZUNCU ORDU MÜFETTİŞİ OLARAK
GÖREVLENDİRİLMESİ
• Bu olaylar meydana gelirken İtilaf devletlerinin durumu değişmeye başlamıştır.
Zira Anadolu’yu tamamen işgal edebilmek için kısmi seferberlik ilan etmek
zorundadırlar. Bu ise İtilaf devletlerinin kamuoyunda büyük bir tepki yaratabilirdi.
• Böyle bir sırada İngiliz işgal kuvvetleri 21 Nisan 1919’da Milli Savunma
Bakanlığı’na başvurarak Samsun bölgesinde asayişin kalmadığını Rum halkın
rahatsız olduğunu belirtip duruma çare bulmalarını istemişlerdir.
• Mondros Ateşkes Antlaşması şartlarına dayanarak Samsun bölgesinin işgal
edilebileceğinden endişe eden Osmanlı hükûmeti telaşa düşmüştür.
• Bu esnada Türk Genel Kurmay Başkanlığı ülkede huzur ve asayişi sağlamak için
ordu müfettişlikleri kurulmasını tasarlamaktaydı. Bu sırada plana uygun olarak
hükümetin İngiliz şikâyetlerini önleme çabası ile Genel Kurmayın ordu
müfettişlikleri kurmaya yönelik çalışmaları şekil ve zaman bakımından uygun
düşmüştür.
• Mustafa Kemal Samsun Bölgesine görevlendirilmesi düşünülen müfettişler arasında yer
alıyordu.
• Çalışmalar devam ederken Damat Ferit Paşa Dâhiliye Nazırı Mehmet Ali Bey’i
çağırarak konu hakkında ne düşündüğünü sormuştur.
• O da olay yerine geniş yetkiler ile donatılmış muktedir bir kişinin görevlendirilmesi
gerektiğini meselenin İstanbul’dan halledilmesinin güç olduğunu belirtmiştir. Bu söz
üzerine kimi tavsiye ettiğini soran Damat Ferit, Mustafa Kemal Paşa cevabını alınca
biraz tereddüt etmiştir.
• Mehmet Ali Bey de konuşmasına devam ederek mülkiye amirlerinin vaziyete hâkim
olamayacağını ancak mülki ve askeri idareler birleştirilerek başına genç ve enerjik bir
kumandan getirilirse asayişin düzelebileceğini anlatmıştır.
• Ve artık İngilizlerin de bir şikâyete hakları kalmayacağını uygun bir şekilde anlatmış ve
Damat Ferit’i ikna etmeyi başarmıştır.
• Mustafa Kemal Paşa, Mehmet Ali Bey tarafından Beyoğlu’nda yemekli buluşmada
Damat Ferit ile tanıştırılmıştır. Daha sonra sadrazam evinde Mustafa Kemal Paşa
Genelkurmay Başkanı Cevat Çobanlı Paşa ve sadrazam tekrar bir araya gelmişlerdir.
Damat Ferit, bu görüşmede Mustafa Kemal Paşa’yı hükümete ve padişaha sadakat
duyguları ile bağlı olup olmadığını yoklamaya çalışmıştır.
• Damat Ferit ile Mustafa Kemal Paşa Nişantaşı Dış İşleri Köşkü’nde tekrar bir araya
gelmişlerdir. Görüşmede Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’daki görev ve yetkileri
değerlendirilmiştir. Damat Ferit ayrılmadan önce Mustafa Kemal’e padişahla da
görüşmesini tavsiye etmiştir.
• Nitekim 30 Nisan’da Mustafa Kemal’in atanması gerçekleştirilmiş ve derhal hareket
etmesi söylenmiştir. Görev yönergesinde görevinin yalnız askeri olmayıp aynı
zamanda mülki olduğu ifade edilmiş 3. ve 15. Kolordular müfettişlik emrine
verilmiştir.
• Müfettişlik bölgesi ise Trabzon, Erzurum, Sivas ve Van vilayetleriyle Erzincan ve
Canik bağımsız livaları, müfettişlik sınırına komşu vilayetler ve bağımsız livalar
Diyarbakır, Bitlis, Elazığ, Ankara, Kastamonu olarak belirlenmiştir.
• Şunu da belirtmek gerekir ki Mustafa Kemal Paşa tarafından bu durum
şöyle anlatılmaktadır.
• “Bu geniş yetkilerin beni İstanbul’dan uzaklaştırmak amacıyla
Anadolu’ya gönderenler tarafından bana nasıl verildiğini hayretle
karşılayabilirsiniz. Derhal ifade etmeliyim ki bana bu yetkileri onlar
bilerek ve anlayarak vermediler. Gerçi benim İstanbul’dan uzaklaşmamı
arzu edenlerin icat ettikleri sebep Samsun ve havalisindeki asayişsizliği
yerinde görüp tedbir almak için Samsun’a kadar gitmekti. Ben bu
vazifemin icrası için oldukça geniş makam ve yetki sahibi olmalıyım
dedim bunda bir zarar görmediler. Müfettişlik vazifesini bana buldular.
Yetkilerime dair talimatı da ben kendim yazdırdım hatta Harbiye Nazırı
olan Şakir Paşa, bu talimatı okuduktan sonra biraz tereddüt etti belli
belirsiz bir tarzda mührünü bastı.”
• Mustafa Kemal Samsun’a gönderilirken kendisinden istenilenler şu şekildedir:
Bölgede asayiş sağlanacak ve asayişsizlik sebepleri saptanacaktır.
Bölgede dağınık bir halde varlığından söz edilen silah ve cephane biran önce
toplatılarak muhafaza altına alınacaktır.
Çeşitli yerlerde bir takım topluluklar bulunduğu bunların asker toplamakta
oldukları ve ordunun resmi olmayan bir şekilde bunları koruduğu ileri
sürülüyordu. Böyle topluluklar mevcut olup asker topluyor, silah dağıtıyor ve
orduyla ilişkili bulunuyorlarsa kesin olarak yasaklanacak ve bu gibi
topluluklar dağıtılacaktır.
• Bu yönerge Mustafa Kemal Paşa’nın üstlendiği asıl görev için başlangıçta çok büyük
kolaylık sağlamış kendisine askeri sivil tüm yöneticilerle görüşme, karar verme, verdiği
kararları uygulanma kolaylığı vermiştir.
• Mustafa Kemal Paşa 16 Mayıs 1919 da karargâhıyla birlikte İstanbul’dan Samsun’a
doğru yola çıkmıştır.
MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN SAMSUN’A ÇIKIŞI
• Ateşkes döneminde Türkiye’nin en huzursuz bölgelerinin başında Samsun
bulunuyordu. Bölgenin etnik yapısı savaş sırasında yaşanan Ermeni ve Rum tehciri
ile başlayan gerginlik ateşkesin imzalanmasından sonra daha da arttı. Özellikle
Pontusçu Rum çetelerin faaliyetleri bölgedeki asayişi derinden sarstı.
• Mustafa Kemal Paşa İstanbul’dan 16 Mayıs 1919 tarihinde son defa padişahla
görüştükten sonra yola çıkmış ve Mustafa Kemal Paşa’nın tavsiyesi ile Bandırma
Vapuru, kıyıları takip ederek önce Sinop’a uğramış ve üç gün süren zorlu bir
yolculuğun ardından İngiliz işgalinde olan ve sokaklarında Pontus çetelerinin
dolaştığı Samsun’a 19 Mayıs günü varmıştır.
• Bandırma vapuru ile yapılan yolculuk sırasında yanında değişik rütbe ve sınıftan
18 kişi vardı. Refet Paşa da kendisi ile birlikteydi. Mustafa Kemal’in görev
tezkeresi İngilizlere de vize ettirilmiş ve İngilizler bu görevlendirme tarzından
şüpheye düşmüşlerdir. Bu kadar geniş yetkiler ile donatılmış olması da dikkatlerden
kaçmamıştır.
• Bu sebeple Bandırma vapurunun peşine bir torpido takarak Samsun’a kadar
izlemişlerdi. Ayrıca Samsun’daki birliklere de talimat vererek Mustafa Kemal’in
izlenmesini istemişlerdi.
• Mustafa Kemal gözaltında olduğunu bildiği içindir ki Samsun’daki faaliyetlerinde
güvenliği elden bırakmadı. Samsun’a varır varmaz bölgenin asayiş ve güvenlik durumu
ile ilgili incelemelerde bulunmuş ve sadaret makamına iki şifreli rapor göndermiştir. Bu
raporlarda;
Samsun bölgesi Rumları siyasi emellerinden vazgeçerlerse asayiş kendiliğinden
düzelir.
Türklüğün yabancı mandasına ve kontrolüne tahammülü yoktur.
Yunanlıların İzmir’de hakları yoktur. İşgal geçicidir.
Türk milleti milli hâkimiyet esasını ve Türk milliyetçiliğini kabul etmiştir. Bunu
gerçekleştirmeye çalışacaktır.
• İstanbul hükümeti bu raporu olumlu karşılamamıştır.
• Mustafa Kemal bu raporda İngiliz askeri varlığı hakkında da bilgi vermiş ve İngilizlerin
haksız işgallerinin önlenmesi için tedbirler alınmasını tavsiye etmiştir. Kendisinin de
siyasi gelişmeler hakkında bilgilendirilmesini istemiştir.
• İtilaf devletleri tarafından başlatılan işgaller ve onların bölgedeki varlığı Pontusçu
Rumları iyice şımartmış ve saldırıları sıklaşmaya başlamıştır.
• Bu saldırılar karşısında yerel idare aciz kalmış gereken tedbirleri alamamıştır. Eldeki
imkânsızlıklardan öte bir yönetim zafiyeti de görülüyordu.
• Mustafa Kemal bunu fark edince Samsun mutasarrıfını görevden almış ve yerine
Hamit Bey’in atanmasını sağlamıştır. Ayrıca Refet Bey de geçici mutasarrıf sıfatı ile
görevlendirilmişti.
• Burada bulunduğu sırada halkın uyandırılması ve örgütlenmesi için tavsiye ve
girişimlerde bulunmuştu. Teşkilatlanma girişimi başlatmıştı. Görev alanındaki askeri
ve mülki yetkililer ile temasa geçmiş ve askeri gelişmeleri yakından takip etmiştir.
• Mustafa Kemal Paşa Samsun’un İngiliz işgalinde ve kıyıya yakın bulunması ve
civardaki Rum çetelerinin faaliyetlerinden ötürü karargâhının içerde daha emin bir
yere naklini gerekli görmüş ve 25 Mayıs 1919’da Havza’ya hareket etmiştir.
HAVZA GENELGESİ (28 Mayıs 1919)
• Havza, Rum çetelerinin en çok faaliyet gösterdiği yerlerden birisiydi. Halk Rum
çetelerinin saldırıları karşısında tedirgindi.
• Samsun’dan ayrılan Mustafa Kemal Paşa, Milli Savunma Bakanlığı’nın en çok
şikâyetin olduğu Merzifon, Lâdik, Amasya, Havza gibi yerlerde bizzat inceleme
yapmak ve yerinde tedbirler almak amacıyla karargâhını geçici olarak Havza’ya
taşıyacağını bildirmiştir.
• 24 Mayıs’ta Samsun’dan yola çıkarak 25 Mayıs’ta Havza’ya ulaşmış ve burada
şehrin ileri gelenlerini toplamış, düşmanın niyetinin Türk halkını diri diri mezara
gömmek olduğunu, son bir gayretle kurtulmanın mümkün olabileceğini
belirtmiştir. Toplantı sonucunda direniş kararı alınmış bunlar temel oluşturmak
üzere Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin şubesi açılmıştır. Şehrin merkezinde halkın
katılımı ile bir miting düzenlenmiş yurdun kurtarılması için silaha sarılmanın
gereği üzerinde durulmuştur.
• Mustafa Kemal, Havza’dan 28 Mayıs tarihinde valilere, bağımsız mutasarrıflara,
Erzurum’daki 15. Kolordu, Ankara’daki 20. Kolordu, Diyarbakır’daki 13. Kolordu
komutanlıklarına Konya’daki ordu müfettişliğine şu genelgeyi göndermiştir:
İzmir, Manisa ve Aydın’ın işgali gelecekteki tehlikeyi daha açık olarak sezdirmiştir.
Buradaki işgaller karşısında sessiz kalınmamalı derhal büyük ve heyecanlı
mitinglerin yapılmalı bu tepki köylere ve kasabalara kadar genişletilmelidir.
Yurt bütünlüğümüzün korunması için milletçe gösterilen tepkinin daha canlı ve
sürekli olması gerekir.
Önümüzdeki hafta içinde büyük ve heyecanlı mitingler yapılarak, milli gösterilerde
bulunulması
Bütün büyük devletlerin temsilcileri ile Bab-ı Aliye etkileyici telgraflar çekilmesi,
Düzenlenen milli gösterilerde terbiye ve ağırbaşlılığın titizlikle korunması,
Hristiyan halka karşı saldırı, gösteri ve düşmanlık gibi tavır ve davranışlardan
sakınılması zaruridir.
• Mustafa Kemal Paşa’nın yayınladığı bu genelge üzerine Havza’da 30 Mayıs’ta ilk
miting 6 Haziran’da da ikinci miting yapıldı. 30 Mayıs’ta kendisi bizzat Havza’da
miting düzenleyerek İzmir’in işgalini protesto etmiştir.
• Mitingin sonunda işgallere karşı silahlı mücadele edileceğine dair ant içmiştir.
Sadarete gönderdiği telgraf ile de Paris Barış Konferansı’na gönderilecek kişilerin
milli, vicdani hakkıyla temsil edecek kişiler olmasını istemiştir.
• Bu mitingler sayesinde halk, Rumlara karşı düzenli şekilde mücadele yoluna
gidiyordu. İşgallere karşı toplumsal bir bilinç oluşmaya başlamıştır.
• 25 Mayıs’tan 12 Haziran’a kadar Havza’da kalan Mustafa Kemal, bu dönemde
İstanbul’daki fikirlerini sistemleştirmiş, hareketinin stratejisini tespit etmiştir. Buna
göre o hareketin tarzı dört önemli sorunun çözümüne yönelik olmuştur.
• Birincisi, ulusal varlığa vurulan darbelere karşı milletin etkin biçimde uyandırılması
ve harekete geçirilmesini sağlamaktır. Bunu sağlamak için yetki alanın içerisinde ve
dışında bulunan askeri ve sivil görevlilere gönderdiği gizli bildirilerle işgalcilere
karşı mitingler yapılmasını İstanbul hükümetinin uyandırılmasını yabancı ülke
temsilcilerine de protesto telgraflarının çekilmesini istemiştir. Bu genelgelere uyarak
yurdun çoğu yerinde mitingler düzenlenmiş, protesto telgrafları çekilmiş ve halkın
desteğinin kazanılmasında önemli adımlar atmıştır.
• İkincisi, ordunun milli harekete desteğinin sağlanması ve bunun devamlı olmasıydı.
Mustafa Kemal Samsun’a çıkışından hemen sonra askeri birliklerle temas ederek
orduyu tanzime başlamıştır.
• Kazım Karabekir’e “Millet ve memlekete borçlu olduğumuz en son vicdani vazifeyi
yakından ve müşterek çalışma ile en iyi yerine getirmek mümkün olacaktır”
demiştir. Aslında ülke genelinde düzenlenen mitingler protestolarda da ordu
mensuplarının rolü büyüktür. Zaten Kuvayı Milliye’nin de yönetimi genellikle
subayların elinde bulunmuştur.
• Üçüncüsü, düşman istilasına karşı kurulmuş milli cemiyetleri ortak amaç etrafında
toplamaktır. Anadolu ve Rumeli’de kurulan direniş örgütlerinin birlikteliği
sağlanmalıydı. Partilerle örgütlenmeyi gerçekleştirmek de kolay iş değildi.
• Dördüncüsü, İstanbul ile ilişkilerin devamı ve geleceğiydi. Mustafa Kemal Paşa
sürekli olarak telgrafla görüştüğü saray ve hükümetle ilişkilerini özenle
koparmamaya çalıştı. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışından sonraki etkinlikleri
İstanbul hükümetini kuşkulandırıyordu. Öte yandan işgal kuvvetleri de onun
çalışmalarını tedirginlikle izliyorlardı. Nitekim İşgal komutanı Amiral Carltrophe
hükümete baskı yaparak Mustafa Kemal’in derhal İstanbul’a geri çağrılmasını
sağlamışlardır.
• Bunun üzerine Harbiye Nezareti Mustafa Kemal’i geri çağırmıştır.
• Mustafa Kemal, Harbiye Nezareti’ne kesinlikle dönmeyeceğini şu şekilde ifade
etmiştir: “İstiklal gayesi gerçekleşene kadar tamamıyla milletle birlikte fedakâr bir
şekilde çalışacağıma mukaddesatım adına yemin ettim. Artık benim için
Anadolu’dan başka bir yere gitmek söz konusu değildir.”
• Mustafa Kemal, Havza’da bulunduğu sırada büyük devletlerle de siyasi ilişkiler
kurdu.
• Bolşevik İhtilali sonrasında komünizm rejimini yaymak isteyen Ruslar Türklerle ve
özellikle Mustafa Kemal ile temasa geçti.
• Rus heyeti ülkelerine dönerken çok ümitliydi. Havza’da yapılan bu görüşme milli
mücadele tarihi açısından çok önemliydi.
• Ruslar mücadele boyunca bize top, tüfek ve cephane yardımında bulundu.
HAVZA GENELGESİ’NİN SONUÇLARI
• Mustafa Kemal’in askeri görevi IX. Ordu müfettişliğinden III. Ordu müfettişliği
şeklinde değiştirilmiştir.
• Havza Genelgesi direnişe ilk çağrı özelliği taşır. İşgaller karşısında sessiz
kalınamayacağı ve milletin tepkisini ortaya koyacağı bu genelgeyle anlaşılmıştır.
• Millete miting yapma çağrısı yapan Mustafa Kemal kendisi de bizzat Havza’da miting
yaparak millete örnek olmuştur.
• Mustafa Kemal’in Havza’daki faaliyetleri resmi görevinin dışına çıktığını göstermiş ve
İstanbul’a geri çağrılmıştır.
• Özellikle İtilaf Devletleri’nin genelgeye olan tepkileri doğrultusunda 67 Türk aydınını
tutuklayarak Malta'ya sürgüne göndermeleri de genelgenin olumsuz tepkileri arasında
yer almaktadır.
• İstanbul Hükümeti’nin geri çağırmasına karşı Mustafa Kemal Paşa ve yakın çalışma
arkadaşları ülke gerçeklerini halka ve orduya daha sarsıcı şekilde duyurmaya
yönelmiştir.
• Beraberindeki Refet Bey ile birlikte 12 Haziran 1919 tarihinde Amasya’ya gelmiştir.
Mustafa Kemal buradan İstanbul ile ilişkilerinin bundan sonra alacağı yeni şekli de
ortaya koyan ve İstanbul’da bulunan bazı tanınmış kişilere gönderdiği 21 Haziran
tarihli devlet mektubunda “Artık İstanbul Anadolu’ya hâkim değil tabii olmak
zorundadır” demiştir.
• Bir ay içinde yapılan çalışmalar önemli engellere rağmen başarılı olmuş, halk ve
ordu ulusal hareketi anlamaya başlamıştır. Bu aşamada bütün etkinliklerin,
girişimlerin millet adına yapıldığının halka anlatılması ve milletin bu girişimlere
katılmasının sağlanması gerekmekteydi.
• Amasya Genelgesi bu yolda atılmış önemli bir adım olmuştur.
AMASYA GENELGESİ (22 Haziran 1919)
• Amasya Genelgesi ile ilgili hazırlıklar sürerken diğer taraftan da İtilaf Devletleri ve
İstanbul’daki hükümet yoğun bir şekilde çalışmaları engellemek için her türlü çabayı
sarf etmektedir.
• İstanbul’daki hükümet İngiliz baskıları sebebiyle Mustafa Kemal’in geri gelmesi
yolunda ısrarını sürdürmektedir.
• İstanbul hükümeti bölgedeki sivil ve askeri makamlara gönderdiği talimatlarla,
Mustafa Kemal’in emirlerine uyulmaması gerektiği ve görevden alındığını
belirtmiştir. Buna karşılık Mustafa Kemal, görevinin başında olduğunu görevin
kendisine padişah tarafından verildiğini ve görevden ancak onun alabileceğini
söyleyerek askeri ve mülki erkânın emirlerine uymak zorunda olduğunu belirtmiştir.
• Mustafa Kemal Paşa bunun üzerine Havza’da daha fazla kalamadı.
• Mustafa Kemal Paşa daha Havza’da iken komutan arkadaşları ile telgraflaşarak
onlardan eğer mümkünse Amasya’ya gelmelerini istedi.
• Bu görüşmeler sonunda Ali Fuat, Rauf ve Refet Beyler Amasya’ya geldiler.
• Mustafa Kemal Paşa dağınık görülen cemiyetlerin bir ortak çatı altında birleşmesine
ve mücadelenin ortak bir zeminde yürütülmesini istiyordu. Bu amaçla Trakya’da
bulunan I. Kolordu Kumandanı Cafer Tayyar Bey’e bir telgraf göndererek telkinde
bulunmuştu. Şifre ile verilen bu talimatta kısaca şunlar söyleniyordu:
İtilaf devletleri bağımsızlığımızı bozan vatanı parçalamaya yönelik bir tutum
içerisindedir.
İstanbul Hükümeti esir ve aciz durumdadır. Milletin geleceğini böyle bir hükümete
bırakmak demek yıkılmaya mahkûm olmak demektir.
Trakya ve Anadolu’daki milli teşkilatlar birleşmeli ve sesini dünyaya daha gür
olarak duyurmalıdır. Bunun için güvenli bir yer olan Sivas’ta toplanıp ortak ve
kuvvetli bir kurul kurulmalıdır.
• Mustafa Kemal ve beraberindekiler 12 Haziran 1919’da Amasya’da çalışmalarına
başladılar.
• Mustafa Kemal halka hitaben yaptığı konuşmada özellikle örgütlenmenin
gereğinden bahsetmiştir. Bu telkin ve tavsiyeler hemen karşılık bulmuş ve Amasya
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur.
• Mustafa Kemal’in 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, Deniz Eski Bakanı Rauf
Bey ile yaptıkları toplantıda Amasya Genelgesinin metni üzerinde çalışarak fikir
birliğine varılmıştır. Daha sonra Refet Bey’in de katıldığı toplantıda Konya’da
bulunan 2. Ordu Müfettişi Cemal ile Kazım Karabekir Paşalardan da telgrafla bilgi
alınmasına karar verilmiştir.
• Mustafa Kemal’in genelge metnine dönemin ünlü komutanlarına onaylatmasının
nedeni milli mücadeleyi kişisellikten çıkartmak ve halk hareketi haline gelmesini
sağlamaktır. Ayrıca genelgeyi bu isimlere onaylatarak milli mücadeleyi halk
nazarında meşru ve daha etkili hale getirmek amaçlanmıştır.
21 -22 Haziran 1919 gecesi hazırlanan Amasya Genelgesi’nin esasları şunlardır:
1) Vatanın bütünlüğü ve milletin istiklali tehlikededir.
2) İstanbul Hükümeti üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir. Bu durum
milletimizi yok olmuş göstermektedir.
3) Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
4) Milletin içinde bulunduğu durum ve şartlara göre harekete geçmek ve haklarını yüksek sesle
dünyaya duyurmak için her türlü tesir ve kontrolden uzak milli bir heyetin varlığı zorunludur.
5) Anadolu’nun en emniyetli yeri olan Sivas’ta milli bir kongrenin acele olarak toplanması
kararlaştırılmıştır.
6) Bunun için bütün vilayetlerin her sancağından milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin
mümkün olduğu kadar çabuk yetişmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir.
7) Her ihtimale karşı bu meselenin milli bir sır halinde tutulması ve temsilcilerin lüzum görülen
yerlerde seyahatlerini kendilerini tanıtmadan yapmaları gerekir.
8) Doğu vilayetleri adına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır. Bu tarihe kadar
diğer vilayetlerin temsilcileri de Sivas’a gelebilirlerse Erzurum Kongresi’nin üyeleri Sivas
Kongresi’ne katılmak üzere hareket edecektir.
Bu genelge milli mücadele tarihi açısından çok önemli sonuçlar doğurmuştur.
Bunları birkaç madde halinde sıralamak gerekirse;
• Milli mücadele yeni bir safhaya girmiş ve Türk inkılabının ihtilal safhası başlamıştır.
• Kurtuluş Savaşı’nın programı ilk üç maddede sıralanmıştır.
• Birinci ve ikinci maddede Kurtuluş Savaşı’nın gerekçesi belirtilmiştir.
• Üçüncü maddede Kurtuluş Savaşı’nın amaç ve yöntemi açıklanmıştır.
• Yine üçüncü maddede millet egemenliğinden bahsedilmiştir.
• Mevcut yönetimin yetersizliği ortaya konmuş ve adeta İstanbul hükümeti yok
sayılmıştır.
• Türk milleti hem İstanbul hükümetine hem de işgal güçlerine karşı mücadeleye
çağrılmıştır.
• Kurtarıcı olarak görülen padişah, hilafet, manda ve himaye düşüncesinin yerini millet ve
milliyetçilik düşüncesi almıştır.
• Mustafa Kemal resmi görevleri bir tarafa bırakarak millet ile beraber çalışma yolunu
seçmiş ve böylece padişah tarafından kendisine verilen yetkiyi aşmıştır.
• Direniş esasları ilk defa Amasya’da yazılı bir metin haline getirilmiştir.
• Amasya Genelgesi İngilizlerin tepkisini arttırmıştır. Bu durum Mustafa Kemal’in
İstanbul’a geri çağrılma sürecini hızlandırmıştır.
• Amasya Genelgesi’nde vatanın bütünlüğünün tehlikede olduğu vurgulanmıştır.
Bölgesel kurtuluş çareleri arayan cemiyetlere birleşme ve mevcut tehlikeyi birlikte
önleme teklifi yapılmıştır.
• Bu genelge ilgili birimlere gönderildikten sonra İngilizler, İstanbul Hükümeti
üzerindeki baskısını iyice arttırmıştır. Bunun üzerine İstanbul Hükümeti 23
Haziran’da Mustafa Kemal Paşa’yı görevinden azletmiş bu durumu bir yazı ile
illere bildirmiştir.
• Dâhiliye Nazırı Ali Kemal, verilen bu kararı ağır bir üslupla illere bildirmiştir.
Ancak Mustafa Kemal’in hareketlerine engel olunamadığı gerekçesiyle istifa
etmiştir. Ali Kemal’in yayınladığı genelge mülki amirlerin kafasını karıştırmıştır.
Bu yüzden mülki amirler, Mustafa Kemal’e karşı nasıl bir tavır takınacaklarını
kestirememişlerdir.
• Amasya Genelgesi’nin ardından Mustafa Kemal, Amasya’dan Erzurum kongresine
katılmak üzere yola çıkmıştır.
• Bu sıralarda Elazığ valisi Ali Galip Bey, Mustafa Kemal Paşa’yı tutuklamayı
kafasına koymuştur. Sivas Valisi Raşit Paşa ile bu konuyu tartıştıkları sırada
Paşa’nın Sivas’a yaklaştığı anlaşılmıştır.
• Paşa Sivas’a gelmiştir. Burada kendisi aleyhine birtakım tedbirlerin alındığını
duymuş ve bu yüzden 5. Tümen’e bağlı bir birliği hazırlatarak tedbir almıştır.
• 27 Haziran’da Sivas’a varan Mustafa Kemal Paşa halkın ve ordunun sevgi
gösterileriyle karşılanmıştı. Bu gelişme İstanbul hükümetinin Sivas’ta yenildiğini
gözler önüne sermiştir.
• Paşa, aleyhindeki tertiplere alet olan Elazığ valisi Ali Galip Bey’i burada görmüş ve
azarlamıştır. Görevden azledildiğine dair genelgeden de burada haberdar olmuştur.
Kendisi hakkındaki tereddütleri gidermek maksadıyla da Erzincan mutasarrıflığına
gönderdiği telgrafta kendisini göreve padişahın tayin ettiğini onun dışında hiç
kimsenin kendisini azletmeye yetkisinin olmadığını görevinin Harbiye Nazırlığı
bünyesinde olduğunu ve o makamından azledildiğine dair bir bilgi almadığını
haliyle mülki amirlerin kendisine itaat etmek zorunda olduğunu ifade etmiştir.
• Mustafa Kemal Sivas’ta gerekli talimatları verip Erzurum’a gitmek için yola çıktı. 2
Temmuz’da Erzincan’da iken padişahın telgrafı geldi. Bu telgrafta ya İstanbul’a
gelmesi ya da iki ay rapor alarak istirahate çekilmesi isteniyordu. Harbiye Nazırlığı
da aynı manada bir telgrafı kendisine göndermişti. Buna karşılık Mustafa Kemal,
verdiği cevapta geri dönmeyeceğini görevine de devam edeceğini bildirmiştir.
• Bu arada Mustafa Kemal Erzurum’a gelmişti. Aynı gün padişah tarafından görevine
son verildiği kararı geldi. Böylece önce asayişin temini ile ilgili görevinden sonra da
müfettişlik görevinden ayrılmış oluyordu.
• 9 Temmuz’da yayınladığı bir genelge ile bundan sonra milli gaye için milletin
sinesinde bir ferdi mücahit olarak her türlü fedakârlıkla çalışacağını bildirmişti.
Şimdiye kadar resmi yetkilerine karşılık tüm resmi birimler kendisine itaat ederken
artık bu mümkün olmayabilirdi.
• Ancak padişah ve hükümetin Mustafa Kemal aleyhindeki bu girişimlerine karşılık
Kazım Karabekir Paşa gelip ordusuyla birlikte emrinde olduğunu bildirmesiyle
birlikte bu durum değişti.
• Aynı zamanda Rauf Bey de vilayetlere gönderdiği telgraf ile Mustafa Kemal ile
birlikte çalışacağını bildirmişti.
KONGRELER DÖNEMİ
ERZURUM KONGRESİ ( 23 TEMMUZ-7 AĞUSTOS 1919)
Erzurum Kongresi milli mücadele tarihi açısından birçok ilke imza atmıştır. Bunlar:
İlk kez milli sınırlardan bahsedilmiştir. Bu sınırlar Mondros imzalandığı sırada
elimizde bulunan topraklardır. Vatan bir bütündür ifadesi hem işgalcilere hem de
azınlıklara bir uyarı niteliğindedir.
Manda ve himaye ilk kez resmi olarak bir kongrede reddedilerek bağımsızlığın ve
egemenliğin şartsız olarak gerçekleşeceği ilan edilmiştir.
Erzurum kongresi bölgesel amaçlarla toplanmış olmasına rağmen milli kararlar
almıştır. Bununsa sebebi kuşkusuz Mustafa Kemal’in kongreye katılmış olmasıdır.
Amasya Genelgesi’nde olduğu gibi burada da İstanbul Hükümeti’nin görevini yerine
getiremediğinden bahsedilmiştir. İlk defa geçici bir hükümet kurma düşüncesi
gündeme gelmiştir.
Milli irade açıkça kişisel iradeye alternatif olarak ortaya konmuştur. Milli iradeye
dayalı rejimin adı cumhuriyettir. Böylece yeni bir devlete doğru gidildiği
anlaşılmaktadır.
Dağınık vaziyetteki cemiyetlerin birleştirilmesi yolunda ilk adım burada atılmıştır
ve Doğu Anadolu’daki cemiyetler tek çatı altında toplanmıştır.
İlk kez azınlıklardan ve onlara ayrıcalık verilmeyeceğinden bahsedilmiştir.
Padişah ve halifenin kurtarılacağı söylenmiştir.
Dış yardımda Rusya gündemdedir. Şayet yardım alınacaksa eşitlik ve bağımsızlık
çerçevesinde alınmalıdır.
Doğu Anadolu Bölgesi için 9 kişilik geçici bir temsil heyeti kurulmuştur. Sivas
Kongresi’nden sonra ise bu heyetin yetkileri Anadolu ve Rumeli’yi kapsayacak
şekilde genişletilmiştir.
Mustafa Kemal Sivas Kongresi’nin hazırlıklarını yapmak üzere Erzurum’dan
ayrılarak 2 Eylül’de halk tarafından büyük tezahüratla halk tarafından
karşılandığı Sivas’a gelmiştir.
SİVAS KONGRESİ (4-11 EYLÜL 1919)
Daha önce meydana gelen Ali Galip Olayı ve İstanbul Hükümetinin kongreyi
engelleme girişimlerinden başka sorunlar da ortaya çıkmıştır. Bu yüzden Mustafa
Kemal bu konu ile ilgilenme fırsat bulamamıştır.
Mustafa Kemal kongre sonunda İstanbul Hükümeti ile her türlü bağlantıyı kesme
kararı almıştır. Meşru bir hükümet iş başına gelinceye kadar da İstanbul ile irtibat
kurulamayacağını bildirmiştir.
İstanbul Hükümeti, Anadolu’dan haber alamaz olmuştur.
Kısa bir süre sonra Damat Ferit Paşa ve hükümeti istifa edecek, yerine Ali Rıza
Paşa hükümeti kurmakla görevlendirilecektir.
DİĞER KONGRELER
Temsil heyeti ile İstanbul hükümeti arasında bozuk olan ilişkiler yeniden
düzelmiştir.
İstanbul hükümeti Erzurum ve Sivas Kongresi kararlarını benimsemiştir. Milli
mücadele İstanbul hükümeti tarafından da tanınmak üzere meşru bir maiyet
kazanmıştır.
İtilaf Devletleri İstanbul hükümetini etki altına almış olmanın tek başına sonuç
getiremeyeceğini ve artık milli mücadele faktörünü de dikkate almak zorunda
kalacağını göstermiştir.
Mebusan meclisinin açılması konusunda karara varılmıştır. Ancak Salih Paşa
meclisin İstanbul dışında toplanması konusunu hükümete kabul ettirememiştir.
Buna anayasanın engel olduğunu söylemiştir. İstanbul basınında milli mücadele
lehine yazılar çıkmaya başlamıştır. Görüşmeye göre Mebusan Meclisinin onayı
olmadan yapılan her türlü anlaşma hukuken geçersiz sayılacaktı.
SEVR BARIŞ ANTLAŞMASI (10 Ağustos 1920)
• 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile I Dünya
Savaşının galipleri, kendi aralarında yapmış oldukları gizli antlaşmalar doğrultusunda
çeşitli bahanelerle Osmanlı Devleti’nin topraklarını işgal etmeye başladı. Bu süreçte
başta Almanya olmak üzere diğer İttifak Devletleri ile barış antlaşmaları imzalanmış
ancak Osmanlı Devleti ile henüz bir barış antlaşması imzalanmamıştı.
• İşte bu süreçte İngiliz, Fransız ve İtalyan devlet adamları yüzlerce yıldan beri süre
gelen Şark Meselesini sonlandırmak ve Osmanlı Devleti’ni tarih sahnesinden silmek
için 19 Nisan’da San Remo’da oturumlarına başladı.
• Beş gün süren görüşmelerden sonra, ileride Sevr’de Türklere kabul ettirilecek olan
antlaşmanın temel hatları belirlendi. Üstelik bu görüşmeler esnasında Türk tarafının
düşünceleri dahi sorulmadı.
• Osmanlı Devleti’ni parçalamaya karar verenler, 'bütün taraflar için adil ve dürüst bir
antlaşma yapılmasını isteyen A.B.D. Başkan, Wilson'u dahi dikkat almadılar.
• Konferansta hazırlanan antlaşamaya göre, Türkiye'nin Avrupa'daki Çatalca hattını izleyecek
Irak ve Filistin’de İngiliz mandası, Suriye'de Fransa mandası kuruluyordu. İngilizlerin
himayesinde bir Kürdistan teşkil ediliyordu. Doğu Anadolu Bölgesinde Vilayet-i Sitte,
Ermeni toprağı oluyordu. İzmir, Batı Trakya ve Doğu Trakya’nın büyük bir bölümü
Yunanlılara ve son olarak Güneydoğu ve İç Anadolu’da Fransız ve İtalyan nüfuz bölgeleri
oluşturuluyordu.
• Alınan bu kararlar 11 Mayıs 1920 de başkanlığını eski Sadrazam Tevfik Paşanın yapağı
Osmanlı Heyetine duyuruldu ve en geç 1 ay içerisinde yazılı olarak cevap istendi. Barış
şartlan duyulur duyulmaz İstanbul ve Anadolu’da soğuk duş etkisi yarattı. Bu şartlar
Osmanlı Devleti’nin ölüm fermanı idi. Antlaşma şartlan 22 Mayıs 1920 tarihinde Büyük
Millet Meclisinde sert tartışmalara neden oldu. İngiltere ve Sadrazam Damat Ferit’e karşı
sözlü saldırılar oldu.
• Osmanlı Hükümetine verilen 1 aylık süre daha sonra 27 Temmuz 1920 tarihine kadar
uzatıldı. Yoğun baskılar karşısında hükümet antlaşmayı imzalamaya karar verdi.
• Ancak hükümet sorumluluğu paylaşmak için saltanat Şurası’nı topladı. Devletin ileri
gelenlerinin bir araya geldiği bu toplantıda antlaşmanın imzalanmasına karar verildi.
• İmza için Paris’e giden Osmanlı delegeleri, şartların hafifletilmesi için çaba harcadı
ancak bir sonuç elde edilemedi.
• İtilaf Devletleri, Fransa’da Sevr’de, 10 Ağustos 1920 tarihinde Osmanlı Devleri için
bir imza töreni hazırladı.
• Salı günü saat 16.00’da Hadi Paşa, Rıza Tevfik ve Reşat Halis Beyler Osmanlı
Devleti’nin ölüm fermanı olan Sevr Antlaşması’nı imzaladılar.
Sevr Barış Antlaşmasının Hükümleri ve Hükümlerin
Değerlendirilmesi
• Sevr Barış Antlaşması 13 bölüm ve 433 maddeden oluşmakta idi. Antlaşmanın, siyasî,
askerî, malî ve İktisadî hükümler ile birlikte Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti),
Türkiye sınırı, Boğazlar, İzmir, Azınlık hakları ve Anadolu’da kurulması düşünülen
Ermenistan ve Kürdistan konularını içine alan başlıca hükümleri şunlardı:
• Böylece Türk Devleti tarihte ilk kez kendi kurucu ögesinin adını uluslararası bir
antlaşmaya koydurmuş oluyordu.
MİSAK-I MİLLİ VE İSTANBUL’UN RESMEN İŞGALİ
MEBUSAN MECLİSİNİN TOPLANMASI
Mebusun Meclisi ilk olarak 1877 yılında açılmıştı. Bu meclisin ömrü kısa sürmüş Şubat
1878’de kapanmıştı. Yeniden 1878 de açılmış ve çalışmalarını 1918’e kadar sürdürmüştü.
Aynı yılın sonunda Vahdettin tarafından kapatılmış, hükümet çalışmaları meclis
denetiminden yoksun sürdürülmeye başlanmıştı. Bu durum Millî Mücadele önderleri
tarafından kaygı ile karşılanmış meclis denetimine tabi olmayan hükümetin keyfi kararlar
alabileceği düşünülmüştür. Bu yüzdendir ki hemen bir milli kongrede meclisin açılması
konusu gündeme gelmiştir.
Nitekim Amasya Görüşmelerinin sonucunda uzun zamandır kapalı olan Meclis-i
Mebusan toplantıya çağırıldı. 1919 yılının Aralık ayında seçimler yapıldı. Yapılan
seçimlerde üstünlük Anadolu’da hâkim olan Türk milliyetçilerinin oldu. Yani Seçimlerde
Müdafaa-yı hukuk adayları büyük başarı kazandılar. Böylece Millî Mücadele taraftarları
Osmanlı Meclisine girmiş oluyordu. Mustafa Kemal Paşa da Erzurum’dan mebus seçildi.
Ancak, İstanbul'a gitmedi.
Son Osmanlı Mebusan Meclis gerçekten ilginç bir meclisti. Çünkü mecliste padişah
taraftarları, eski İttihatçılar, manda ve himaye taraftarları ve Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-yı Hukuk cemiyeti üyeleri aynı sıraları paylaşıyordu. Buna rağmen meclis,
Sivas Kongresi’nde kararlaştırılan Misak-ı Milli kararlarını oy çokluğu ile kabul etti.
İtilaf Devletleri bu seçimlere müdahale etmedi. Osmanlı Devleti ile henüz bir barış
antlaşması imzalanmamıştı. Yapılması söz konusu olsa hile parlamento onayına ihtiyaç
vardı. Ancak Osmanlı Parlamentosu (Meclis-i Mebusan) 21 Aralık 1918 tarihinde son
Padişah Sultan Vahdeddin’in kararı ile feshetmişti.
Zira İstanbul’da böyle meclisin toplanması onlar açısından sorun teşkil etmezdi. Zaten
burası kendi işgalleri altındaydı. Nitekim İstanbul da işgalcilere rağmen adım atılması
neredeyse imkansızlaşmıştı.
Mustafa Kemal, Ankara’da yoğun bir şekilde Mebusan Meclisinin çalışmalarını takip
ediyordu. Bir yandan Amasya Genelgesinin yayınlanmasından bu yana gelişen siyasi ve
askeri gelişmeleri de değerlendirerek Misak-ı Milli metnine son şeklini vermeye
çalışıyordu. Diğer taraftan da Anadolu’da bu meclise katılacak mebuslarla görüşmüştür.
Mustafa Kemal, seçilen mebuslardan bir kısmı ile Ankara'da bir toplantı da yaptı.
Mustafa Kemal’in İstanbul’a gidecek olan heyetinden istekleri şunlardı:
Mebusan Meclisinde Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti Grubu’nun kurulması,
Mebusan Meclisinin başkanlığına kendisinin seçilmesi, kendisi vekil yolu ile çalışmaları
yürütebilir.
Misak-ı Milli kararları kabul ettirilsin.
Bu arada Mustafa Kemal İstanbul ve Ankara’daki gelişmeler karşısında Mili Mücadele
hareketinin sesini geniş bir alana duyurabilmek amacıyla 10 Ocak 1920’de Hakimiyet-
i Milliye gazetesini çıkarmaya başladı.
Seçilen 168 mebustan 22’si İstanbul'a varmıştı. İlk gelenler 12 Ocak I920'de oturumu
açtılar ve meclis resmen çalışmalara başladı. Mustafa Kemal'in mebuslardan talep
ettiklerinden biri dışında diğerleri yerine getirilemedi. Sadece Misak-ı Milli ilan
edilebildi. Mebusan Meclisi’nin İstanbul dışında toplanmasına anayasal engel vardı.
Kanun-ı Esasi’ye göre İstanbul başkentti ve meclis burada olmalıydı. Ayrıca padişah ve
hükümet de başkentte idi. Böyle olunca bu istek yerine getirilemedi.
Mustafa Kemal'i uzaktan meclis çalışmalarını idare etmesinin mümkün olmadığını
söyleyerek onun başkan seçilmesine de izin vermediler. Böyle bir durumu sakıncalı
görenler de olmuştu. Başkanlığına önce Reşat Hikmet Bey, o ölünce de Celaleddin Arif
Bey seçildi. Mustafa Kemal’in başkan seçilmek istemesindeki amacı, meclisin bir
şekilde kapatılması İhtimalinde çalışmalarını rahatlıkla başka yerde devam ettirme
düşüncesinden kaynaklanmaktadır.
Müdafaa-yı Hukuk Grubu kurulamadı. Onun yerine Felah-ı Vatan adı verilen bir grup
kuruldu. Bu grubun çalışmalarına karşı çıkan olmadı. Meclis’in açılış törenine
rahatsızlığı sebebiyle gelemeyen Padişahın yerine Mecliste sadrazam Ali Rıza Paşa
hazır bulundu. Padişahın açılış konuşması metnini, iç işleri Bakanı Damat Şerif Paşa
okudu. Bu mesajda kısaca: birlik ve beraberlikten, şerefli bir barışı temin etmekten,
işgal altındaki yerlerin kurtarılacağından bunu sağlamak için millî istek ve çabaların
vatanın kurtuluşu yolumla birleştirilmesi gerektiği gibi hususlar yer almıştır. Ali Rıza
Paşa kabinesi 108 oydan 104'ünü alarak güvenoyu aldı. Buna rağmen bu kabine milli
mücadeleye istenilen yakınlıkta durmayı başaramadı.
MİSAK-I MİLLİ’NİN İLANI
Felah-ı Vatan Grubu 22 Ocak 1920 tarihinde yaptığı gizli toplantıda Misak-ı Milli
metnini alarak görüşmüştür. Yine 28 Ocak 1920 de yapılan gizli toplantıda Misak-ı
Milli kararları kabul edilmiştir.
Erzurum ve Sivas kongrelerinde esasları belirtilen istiklal mücadelesinin, vatanın
sınırlarını daha geniş ve açıklıkla ortaya koyarak başarılmasında bu Milli yeminin
önemli bir yeri vardır. Ahd-i Millî, Peyman-ı Milli adları verilen bu Milli ant,
genellikle bilinen isim ile Misak-ı Milli 17 Şubat1920 tarihinde Meclis-i Mebusan
tarafından Türk ve dünya kamuoyuna duyuruldu. İlan edilen Misak-ı Millî ’de
başlıca şu hususlar yer alıyordu:
1. Osmanlı Devleti'nin 30 Ekim I918 tarihli mütarekenin imzalanması sırasında düşman işgali altında bulunan
topraklarından özellikle Arapların çoğunlukta olduğu yerlerin geleceği, halkının serbestçe beyan edecekleri oylara
göre tayin edilmesi gerekir. Fakat mütarekenin imzalandığı tarihle işgal edilmiş olun Türk ve İslam çoğunluğunun
yaşadığı yerlerin tamamı hiçbir şekilde ayrılık kabul etmez bir bütündür.
2. Daha önce-kendi istekleri ile (halkoylaması) ile anavatana katılmış olan üç il için (Elviye-i Selase) gerekirse
tekrar halkoyuna başvurulmasını kabul ederiz.
3. Batı Trakya'nın hukuki durumunun saptanması da orada yaşayanların tam bir serbestlik içinde beyan
edecekleri oylarıyla belirlenmelidir.
4- İslam Halifeliği ‘nin ve Osmanlı saltanatının başkenti ve Osmanlı Hükümetinin merkezi olan İstanbul şehri ile
Marmara Denizi nin emniyeti her türlü tehlikeden uzak kalmalıdır. Bu esas saklı kalmak şartıyla, Akdeniz ve
Karadeniz Boğazlarının dünya ticaret ve ulaşımına açık olması hakkında bizimle diğer ilgili bütün devletlerin
birlikte verecekleri karar geçerli olacaktır.
5- İtilaf Devletleri ile düşmanları ve bazı ortakları arasında kararlaştırılmış olan antlaşma esasları çerçevesinde,
azınlıkların hakları, komşu ülkelerdeki Müslüman halkın da aynı haklardan yararlanmaları şartıyla bizce de kabul
edilmelidir.
6- Milli ve iktisadi gelişmelerimizi sağlamak için her devlet gibi bizim de bağımsızlığımıza ve özgürlüğümüze
sahip olmamız gerekir. Bu hayatımızın ve geleceğimizin ana şartıdır. Bu sebeple siyasi, adli, mali vs.
gelişmememize engel olacak kayıtlara karşıyız. Oraya çıkacak devlet borçlarımızın ödemesi şartları da bu esaslara
aykırı olmayacaktır.
Millî Mücadele Tarihi Açısından Misak-ı Millî’nin Önemi
Erzurum ve Sivas Kongresi kararlarına dayanan ve Müdafaa-i Hukuk grubu tarafından hazırlanan bu metin
Mebusan Melis’inde kabul görmekle artık millî mücadele İstanbul yönetimi tarafından da benimsenmiştir.
Kuva-yı Milliye davasının haklılığı ve meşruluğu İstanbul’da ortaya konmuştur. Mebusan Meclisi nin bir Osmanlı
Kurumu olduğu nazara alınırsa olayın önemi daha iyi anlaşılır.
Hedeflenen sınırlar belirlenmiş ve ilan edilmiştir.
Kapitülasyonlara ilk ciddi tepki gösterilmiştir
İtilaf Devletleri beklemedikleri bir tepki ile karşı karşıya kalmışlardır. Meclisin işgal altındaki bir mekânda böyle
cesur bir çıkış yapabileceğine ihtimal vermedikleri için önce şaşırmışlar sonra çok sert tepki göstermişlerdir.
Misak-ı Millî ’nin ilanı sonrası İstanbul Hükümetinin Millî Mücadele hareketi içerisinde yer alanlara karşı katı
tutumlarından vazgeçmeye başladıklarını görüyoruz. Nitekim Mustafa Kemal ile ilgili 3 Şubat tarihinde bir
padişah iradesi yayınlanmış ve kendisine daha önce elinden alınan unvan ve nişanları iade edilmiştir. Ayrıca
askerlik mesleğinden de çıkartılmadığı, kendi rızası ile ayrıldığı beyan edilmiştir. Ancak bu olumlu gelişme Ali
Rıza Paşa Hükümeti ile Temsil Heyeti arasındaki ilişkileri düzeltmeye yetmemiştir. Mebusan Meclisi açıldıktan
sonra ülkenin tek otoritesi olduğunu iddia eden Ali Rıza Paşa, yayınladığı genelge ile milli güçlerin ikinci bir
hükümetin varlığını ihsas ettirdiğini, milli iradenin meclis çatısı altında temsil edildiğini ve Anadolu da ayrıca
temsil edilmesinin parçalanmaya ve zaafa sebep olacağını bildirmişti. Bu genelge Mustafa Kemal’i kızdırmış ve
hükümete karşı tavır almasına sebep olmuştu.
İSTANBUL’UN RESMEN İŞGALİ (16 MART 1920)