You are on page 1of 18

11., 12. ve 13.

HAFTALAR - İşgücü ve Küresel Politikalar

İçindekiler

1. Küreselleşme ve İşgücü Süreçlerinin Dönüşümü: Fordizm‟den Post Fordizm‟e ..............................2

1.1. Fordizm ......................................................................................................................................2

1.1.1. Sona ermesi .........................................................................................................................3

1.2. Post-Fordizm ..............................................................................................................................3

1.2.1. İşgücünde değişim...............................................................................................................4

2. Küreselleşmenin İşgücü Piyasasında Meydana Getirdiği Değişimler ...............................................5

2.1. İşveren Tutumlarında Değişim ...................................................................................................5

2.2. İşçi Sınıfının Yapısında Değişim ...............................................................................................6

2.3. İşin Niteliğinde Meydana Gelen Değişimler, Yeni Meslekler ve Artan Bilgi İşçisi İhtiyacı ....6

2.3.1 Vasıfsız İşgücünün Yeniden Eğitim Sorunu .......................................................................7

2.3.2. İşgücünün Niteliğinde Meydana Gelen Değişimler ............................................................8

2.4. İşgücünün Sektörel Dağılımındaki Değişim, Endüstriyel İstihdamın Azalışı .........................10

2.5. İşgücünün Demografik Yapısında Değişim .............................................................................11

2.5.1. Cinsiyete göre dağılımda değişim .....................................................................................11

2.5.2. İşgücünün Yaş Yapısındaki Değişim ................................................................................11

2.6. Uluslararası Sermaye Karşısında İşgücünün Durumu..............................................................12

2.7. Nitelikli Emeğin Küreselleşmesi ..............................................................................................13

2.7.1. Nitelikli İşgücü Göçü Politikalarında Dönüşüm ...............................................................14

2.8. Esnek Çalışma Modelleri .........................................................................................................15

2.8.1 Esnek çalışmanın çalışanlar açısından faydaları ve sakıncaları ........................................15

2.8.2 Esnek çalışma tercihlerinin yaygınlaşması .......................................................................16

KAYNAKÇA ..........................................................................................................................................17

1
11-.13. HAFTALAR - İşgücü ve Küresel Politikalar

1. Küreselleşme ve İşgücü Süreçlerinin Dönüşümü: Fordizm’den Post Fordizm’e

Küresel kapitalizmin vardığı noktanın tam olarak anlaşılması için üretim araçlarındaki ve
biçimlerindeki dönüşümün de ne olduğunun bilinmesi gerekmektedir.

Yirminci yüzyıla girerken endüstriyel alanda makineleşme yaygınlaşmış ve hızla büyümeye devam
etmekteydi. Makineleşme ile hızlanan ve kolaylaşan üretim, insan gücünün verimliliğini ve
yeterliliğinin sorgulanmasını tetiklemiştir.

Güçlü verimliliğe ulaşmak için işçilerin “hızlı ve hatasız” çalışmalarına engel olmayacak, makine
modelinde olduğu gibi “ideal bir iş sırası” yaratılması gerektiğini öne sürülmüştür.

1.1. Fordizm
“Her bir makinenin tek bir işçi, her işçinin de tek bir makineyi kumanda ettiği bu bant sisteminde;
ürünlerin standardizasyonu ve üretimin kesintisizliği esas alınmıştır”

1914, Henry Ford‟un hareketli montaj hattında araba üretmesi Fordizm‟in sembolik başlangıcı
sayılmaktadır. Savaş yıllarının bitmesinden sonra 1945‟te olgunluk dönemine ulaşacak ve 1970‟lerin
başına kadar da bu egemen üretim rejimi etkili bir şekilde devam edecektir (Gürbüz, 2018, s. 61).

“Bretton Woods sistemi dönemin sanayileşme modeli „kitlesel tüketim için, kitlesel üretim‟ anlayışına
uygun olarak montaj hattında standardize edilmiş sanayi mamullerinin imalatına dayanmaktaydı. İşçiyi
sadece „maliyet‟ unsuru değil, aynı zamanda „tüketim talebi‟ unsuru olarak değerlendiren bu sistem,
sonraları Fordizm sözcüğüyle nitelendirilmeye başlanmıştır.

İşgününü sekiz saat ile kısıtlarken, gündelik bir işçi ve ailesine uygun maaş vermeyi, sadece işçinin
disiplinli olması ve üretimi aksatmaması için değil üretilen malları tüketmek için, hem yeterli boş
zamanı hem de maddi imkanı olması için düzenlemiştir (Özkar, 2010, s.27). Üretim ve tüketim
arasındaki dengeyi bu şekilde ayarlarsa hem iş etiği güçlü olan, hem de yaptığı iş ve kazancından
tatmin olan bir iş gücü yaratmıştır kendine. Daha doğrusu sisteme bağlamış ve bu sisteme muhtaç
bırakmıştır.

Fordizm; verimli ve kendini işe adamış, aynı zamanda bedeli iyi ödenen, şirketin başarısının onun
yararına olduğuna inanan bir iş gücü yaratmanın sürdürülebilir ve güçlendirilebilir bir yönetim tarzı
olduğunu savunur.

Şirketler sendikaların oluşmasına ve güçlenmesine isteksiz de olsa, özellikle 1945 senesi sonrasındaki
işçi hareketleri “üyelerini denetlemeyi ve üretkenliği arttırmayı” şirket çıkarları doğrultusunda, “şirket
yönetimi ile işbirliği yaparak” kapitalist düzene bir tehdit unsuru içermedikleri sürece aktif bir şekilde
karşı koymazlardı.

2
Üretimi olabileceği en hızlı ve verimli hale getirirken, tüketimi de bolluk yaratarak mal fiyatlarının
düşmesiyle tetiklemeyi amaçlamıştır. Bu sayede hayat standartları yükselirken toplumun beklenti ve
talepleri de değişmiştir.

Fordist üretim yapısının getirdiği tek bir alanda uzmanlaşma, ustalık kavramını yok etmiş ve emek
verenin ürettiği mal ile ilişkisini tek yönlü bir hale getirerek ürettiği maldan uzaklaştırmıştır. Artık
emek veren değil, he gün belirli bir saatte gelip belirli bir saatte evine dönen ve seri üretimin bir
halkasını oluşturarak aynı işi yapan, ustalaşarak işinde ilerleme konumunu kaybetmiş, hareketleri
makineleşmiş sade bir işçi olmuştur. Her an yeri doldurulabilir konumdadır işçi; özelliğini ve
özgünlüğünü yitirmiştir.

Yönetici ise bu üretim bandında bir aksama olmamasını sağlayan, uzmanlık sahibi değil, kuralları
takip eden ve işçiyi insan olarak değil, büyük bir makinenin bir parçası olarak gören ve üretimin en
ufak bir aksamasında bile kendi iş güvencesini korumak için herhangi bir işçiyi harcayabilen aslında
kendisi de o büyük makinenin başka bir parçasını oluşturur.

1.1.1. Sona ermesi

1970‟lerin başlarına gelindiğinde Fordizm, teknik ve toplumsal sınırlarına dayanmıştır. Fordizmin


sağladığı imkanlarla maliyeti artan emek de sermaye sahibi için pahalı bir girdiye dönüşmüştür. Buna,
1973 petrol krizi de eklenince, Fordizm dönemi sona ermiştir.

1970‟lerin başında yaşanan küresel “siyasi ve iktisadi” kriz ile beraber Fordizme yoğun eleştiriler
yöneltilmiştir (Özkar, 2010, s.29):

 David Harvey eleştirilerin ilkinin Fordist üretim modelinde sermaye ve kârın adil ve eşit
dağılımına özen gösterilmediğini, olanaklardan sistem ile ilişkili olan herkesin hak ettiği payı
alamadığı olduğunu söyler.
 Eleştirilen bir kısmı da doğal kaynakların kullanımındaki sınırsız iştah ve isteğe yönelmiştir.
Sistem krize kadar tüm ham madde ve enerji kaynaklarını tüketirken en ufak bir kaygı
duymamaktaydı.

1.2. Post-Fordizm
1973 yılında yaşanan petrol krizi ve ABD ekonomisini sarsan 10 senelik üretimde durgunluk ve
enflasyon dönemi, iş yönetimini, üretim ve sermaye arasındaki ilişkiyi, işçi-şirket-devlet arasındaki
üçlü dengeyi değiştirmeye mecbur bırakmıştır (Özkar, 2010, s. 30).

Fordist büyümenin sona ermesini ardından durgunluktan kurtulabilmek için gelişmekte olan, yeni
olgunlaşan pazarlardan ek pay almak ve ürünlerin hızla yenilenmesi gerekiyordu. Fordist kitle üretimi
tarzının hantal yapısından kurtularak gitgide daha kısa sürelerde, daha az miktarda ve en düşük
maliyetle çok sayıda ürün üretme kapasitesinin elde edilmesi gerekiyordu.

3
Fordizm ile yaşanan refah dönemi bitmiş farklı bir “birikim rejimi” „ne ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır.
1980'li yıllara kadar sıkıntılı bir süreç yaşanmıştır ve David Harvey‟in tanımıyla “esnek birikim” „e
kapıları açmıştır.

1970‟lerde çıkmaza giren Fordizm yerini üretimin esnek bir şekilde yapıldığı Post Fordizm‟e
bırakmıştır.

Sermaye, Fordizmin krizinin üstesinden gelmek, kendisini toplumsal-devletsel baskılardan


kurtarabilmek, birim başına ücret maliyetlerini azaltmak ve üretkenlik artışını hızlandırmak için teknik
bir devrime ihtiyaç duyuyordu.

1.2.1. İşgücünde değişim

Değişmesi gereken yapılardan bir tanesi de emek yapısı idi. Bu yeni yaklaşım, işgücünün kullanım
biçiminin değişmesi ve talebin farklılaşması esasına göre hareket etmektedir.

Fordist üretim modelindeki tek yönlü ve katı iş yönetiminden kurtulup kısmen daha esnek olan fakat
üretimde ve işçi üzerinde tam kontrol sağlaması gerekiyordu.

Neo Schumpeteryen olarak da anılan yaklaşımda, arz yönüne müdahale ederek ulusal ekonomilerin
rekabet gücünü mümkün olduğunca artırmak, uluslararası rekabet şartları ve işgücü piyasasının
esnekliği için, sosyal politikaları ikinci plana atma olarak ifade edilmektedir.

“Post Fordist üretim ve birikim rejiminin işgücünü ilgilendiren ayırıcı özellikleri şöyle sıralanabilir:

 İş güvencesi ve yüksek ücretler ancak çok nitelikli işgücü için söz konusudur.
 Sendikaların işgücü odaklı aşırı talepleri yerine, işletme odaklı anlayışların konulmaya
çalışılması.
 Beyaz yakalı tabir edilen; profesyonel mesleki yapının hâkim olması,
 Yeni teknolojilerin kullanılması ile kaba güç gerektirmeyen işlerde bir artış sağlanmış ve
kadınların istihdamının önü açılmıştır.
 Çokuluslu şirketlerin hâkimiyeti ve özerkliği,
 Global üretimin organize edilebileceği şekilde yeni ve esnek bir uluslararası iş bölümü ortaya
çıkmıştır”

Post Fordist üretim sistemine dönüş, “başka bir ifadeyle refah devleti zihniyetinden rekabet devleti
zihniyetine dönüşüm”, işgücü piyasalarında ücret uygulamaları, iş güvencesini zayıflatan sözleşmeli
personel olgusu gibi önemli birçok değişikliği de beraberinde getirmiştir

Post-Fordist yapılanmayla birlikte değişen yönetim biçimleri, emek üzerindeki denetimin


yoğunlaşması, mikro-elektronik ve bilgisayar teknolojilerinin kullanımıyla örgüt kültürlerindeki köklü
değişim söz konusudur.

4
Artan verimlilik, sürekli düşürülmesi gereken maliyetler, artan iş yoğunluğu ve sonuçta azalan işgücü
demektir. Her şeye rağmen yöneticilerin de, çalışanların da aşırı sömürüsü vardır.

David Harvey'nin tanımıyla Esnek Birikim modeli temel olarak çekirdek iş gücü ve çevre iş gücü diye
iki parça iş gücü. Çekirdek iş gücü şirketin devamlılığı açısında büyük rol oynar, bu nedenle iş
güvencesi ve yükselme olanakları vardır. Ücreti diğer emek gruplarına nazaran daha yüksektir, fakat
aynı zamanda diğer iş gruplarından çok daha fazla yükümlülüğü vardır, şirketin başarısızlığı
durumunda maddi ve manevi olarak kaybedecekleri daha fazladır. Mekan ve rol değişimine hazır
olmalıdır ve sürekli gelişmesi beklenir (Öztan, 2005: 2-7).

2. Küreselleşmenin İşgücü Piyasasında Meydana Getirdiği Değişimler

Küreselleşmenin ortaya çıkardığı yeni koşulların, istihdamın yapısını ve niteliğini büyük ölçüde
değiştirdiği bilinmektedir. İşgücü piyasalarının küreselleşmesi, bu etmenlerin belirlediği süreç
içerisinde farklı ulusal işgücü piyasalarının birbirini daha çok etkilemesi anlamına gelmekte, bir başka
deyişle işgücü piyasalarının birbirlerine olan bağımlılığının arttığına işaret etmektedir.

“Bu süreçte işgücü piyasalarının küreselleşmesi, uluslararası hareketliliği serbest olan sermaye
bakımından değişik ülkelerdeki işgücünün açık rekabete sokulduğu tek bir uluslararası işgücü piyasası
işlevi üstlenir. Küresel işgücü piyasasının işleyişi yeni bir işbölümü ortaya çıkarır”. “Yeni işbölümü
taşınabilen işler için ürünün üretilmesindeki her aşamada görülür.

Ulusal işgücü piyasasında yapılan iş sonucunda ortaya çıkan ürün tamamlanmış bir ürün değildir.
Üretim sürecinin tamamlanması için, diğer ülkelerin işgücü piyasalarındaki işlerin tamamlanması
gerekir.

2.1. İşveren Tutumlarında Değişim


Ürün piyasalarının küreselleşmesi rekabet baskılarını arttırmış ve uluslararası düzeyde daha ileri bir
işbölümüne yol açmıştır. Birçok işletme işgücünü küçülterek, geçici işçi ve taşeron kullanarak ve yalın
yönetim sistemleri uygulayarak esnekliği arttırmaya çalışmıştır. Ana amaç girdi maliyetlerinin
azaltılmasıdır.

Küresel rekabetin kendilerini bu uygulamaları yapmaya zorladığını söyleyen işletme sahiplerinin ücret
artışını, kıdem tazminatının birikmesini ve sendikal örgütlenmeyi önlemek amacıyla uyguladıkları
stratejilerin başlıcaları şunlardır:

 Erkek işçilerde askerliğini yapmamış olanları askere gidene kadar birkaç yıllığına çalıştırma,
 Kadın işçilerde bekâr olanları istihdam etmeye özen gösterme,
 Kısa süreli işçi çalıştırma,
 Düşük ücretle işçi çalıştırma,

5
 Taşeron firmalar üzerinden işçi temin etme yoluna giderek, işgücü maliyetini gerek ücretler
gerekse sosyal haklar yönünden en aza çekme

İşletme sahiplerinin maliyet azaltma önlemleri olarak gördükleri bu ayırımcı ve çoğu zaman haksız
tutumlar, artan rekabet ortamında ayakta kalmanın ve rekabet edebilmenin yolu olarak da
görülebilmektedir.

2.2. İşçi Sınıfının Yapısında Değişim


İşverenlerin tutumları üzerinde değişim yaşandığı gibi işçi sınıfının yapısı üzerinde de aşağıda sayılan
değişimler yaşanmıştır

 İşsizlik yapısallaşarak, çalışanlar üzerinde önemli bir baskı unsuruna dönüşmektedir.


 İmalat sektörünün istihdam kapasitesi düşmektedir.
 Kayıt dışı (enformel) istihdam hızla yaygınlaşmaktadır.
 Hizmet sektörünün istihdam yaratmadaki payı artmakta ve işgücüne olan talep mavi
yakalılardan beyaz yakalılara kaymaktadır.
 Kadın ve çocuk emeğinin emek piyasalarındaki payı artmaktadır.
 Tam gün çalışma giderek yerini part-time ve çağrı üzerine çalışmaya bırakmaktadır.
 Alt işveren uygulamaları ve seri üretime bağlı olarak çekirdek (merkez)-çevre işgücü şeklinde
ikili bir emek piyasası oluşmaktadır.
 İş güvencesinden yararlanan çekirdek işçi sayısı hızla azalırken, çeperdeki işçi sayısı hızla
artmakta ve iş bulabilme kaygısını sürekli duymaktadır.

Bu dönemde artan işsizlik ve kayıt dışı istihdam için alınan önlemlerin yetersiz kaldığı görülse de,
gelişen teknolojiye ulaşma gayretleri, çalışma biçimleri hakkındaki yasa değişiklikleri ile işletmelerde
buna uyumlu yeniden yapılanmalar, hizmet sektörüne ve vasıflı işgücü talebine yöneliş konularındaki
hareketlenme küresel portreye uyan gelişmekte olan ülke profilleri” ortaya çıkarmaya başlamıştır.

İşgücünün küreselleşmesi çok farklı etnik kökenden ve kültürden gelen insanların bir arada
yaşamalarına yol açacaktır. Dolayısıyla işletmeler eğitime daha çok yatırım yapacak, eğitim sürecinde
kültürel özelliklere de dikkat eder hale geleceklerdir. Bunun yanı sıra ödüllendirme, tatil gibi
düzenlemeler kültürel özelliklere göre yeniden düzenlenecektir.

Küreselleşmenin getirdiği değişiklikler, benzer olarak değişen ve gelişen ve artık tek pazar gibi hareket
eden pazarların nabzını kavrayacak yönetsel tutumların önem kazanmasına, böylelikle yönetim
stratejilerinin değişmesine neden olmuştur.

2.3. İşin Niteliğinde Meydana Gelen Değişimler, Yeni Meslekler ve Artan Bilgi İşçisi İhtiyacı
Yeni çalışma şekilleriyle alışılagelmiş işyeri ve iş kavramı değişmiş, çalışma saatleri esnekleşmiş, yeni
teknolojiler devreye girmiştir.

6
Esnek üretim sistemleri ve yeni teknolojiler, bazı işlerde niteliksiz işgücüne olan talebi azaltmakta,
nitelikli işgücüne olan talebi ise yükseltmektedir. Çünkü ileri teknoloji kullanan esnek üretim
sistemlerinin başarısı, işgücünün yüksek niteliklere ve çok çeşitli becerilere sahip olmasına bağlıdır.

Teknolojik değişimin ortaya çıkardığı yeni istihdam alanları arasında, önemli miktarda ticari ve sosyal
faaliyeti fiziksel alandan interaktif, dijital ve açık standartlara taşıyan, örneğin internet, interaktif
televizyon sistemleri, vb. içeren "network (Şebeke) devrimi" sayılabilir. Network devriminin bir yönü
elektronik ticarettir ve eskiden iş tanımlarına göre yapılabilen işlerin gerektirdiği işgücünden daha az
sayıda, fakat bilgisayar kullanımında ileri derecede vasıflı iş görenler gerektirir

Diğer taraftan yeni teknolojiler bazı işlerde de vasıflı işgücünün yerine mikro elektronik kontrolü
getirmiş, üretimde parçaları bütünleme işini kolaylaştırıp, uyumlu işlemlere dönüştürerek vasıflı işgücü
gereksinimini sayıca azaltmıştır. “Operatör tarafından müdahale edilmesi gereken birçok sanayi
işlemleri otomatik kontrol sistemi tarafından yerine getirilmektedir.

Mikro elektronik teknolojilerin güvenirliliklerinin fazla, bakımlarının kolay olması bakım onarım
hizmetlerinde de vasıf düzeyini düşürmektedir”.

Büro işlemleri, muhasebecilik, bankacılık, bilgisayar operatörlüğü gibi işlerde vasıflı işler yeni
teknolojiler tarafından yerine getirildiklerinden bu alanlarda nitelikli işgücüne gereksinim azalmış,
ancak bu durum bu alanlarda ihtiyaç duyulan vasıfsız işçi gereksinimini aynı oranda arttırmamıştır.

Dolayısı ile küreselleşme sürecinde işin niteliğinde meydana gelen değişimlerin bir anlamda vasıfsız
işgücünün aleyhine olduğu söylenebilir.

2.3.1 Vasıfsız İşgücünün Yeniden Eğitim Sorunu

Yeni teknolojilerle yeni mesleklerin ortaya çıkması işgücünün eğitilmesi sorununu gündeme
getirmiştir. Hükümetler mesleki ve teknik eğitim programlarını yaygınlaştırarak hem istihdam
öncesinde talep edilen işgücünün gereken vasıflarla donatılmasını sağlamakta, hem de yeni
teknolojilerle bazı meslekler değerini yitirdiği için artan işsizlik sorununa çözüm aramaktadırlar.

Makro düzeyde mesleki ve teknik eğitim programlarının endüstri ve teknoloji dikkate alınarak
içeriğinin belirlenmesi, endüstri ve teknoloji sürekli değiştiği için endüstri ile işbirliği yapılarak eğitim
programlarının sürekli yenilenmesi ve bilim ve teknoloji ağırlıklı eğitim yapılması önem taşımaktadır.

Mikro düzeyde ise işletme açısından yeni teknolojiler hem işçilerin hem yöneticilerin değişen
teknolojiye uyum sağlamalarında sorun oluşturmaktadır. Zira işçilerin ve yöneticilerin sahip oldukları
vasıfla teknolojik değişmeye uyum sağlayamamaları ve verimlerinin azalması işçilerin kendi iş ve
mesleklerinde yeniden eğitilmelerini zorunlu hale getirmektedir”

Dolayısı ile hem istihdam öncesi eğitim hem de çalışanlar için istihdam süresince eğitim zorunlu hale
gelmiştir.

7
Eğitimin çok önemli olduğu yeni çalışma Şekillerinden birisi de çağrı merkezleridir (call center).
Sektör analistlerine göre 2009 yılı küresel krizinde sadece Türkiye‟de değil tüm dünyada krizden
etkilenmeyen ve işçi çıkarmayan tek sektördür. Özellikle işin yoğunluğu, monotonluğu ve aşırı bir
denetime tabi oluşu telefon çağrı merkezlerinin eleştirilmesine neden olmakta, bu yoğunluk ve
monotonluk bu çeşit işlerde çalışanları mutsuzluğa, tükenmeye (burnout) ve sonuçta devamsızlık ve
işten ayrılmalara itmektedir. Bunun önüne geçilebilmesi için bazı merkezlerdeki işler iş gören için
daha ilginç hale getirilmeye çalışılmakta, çalışanlar özel eğitim programlarına alınmakta, müşterilerle
ilişkilerde daha fazla özerklik verilmektedir.

2.3.2. İşgücünün Niteliğinde Meydana Gelen Değişimler

Avrupa Birliği'nin 1998 yılındaki raporuna göre (European Commission, Building The Network
Economy in Europe, 1998) 5 yıl içinde network ekonomisinin Avrupa Birliğinde birçok yeni iş
yaratırken çok sayıda eski işin de yok olmasına neden olacağı, bu arada milyonlarca çalışanın da
günlük yaşamının etkileneceği ifade edilmiştir.

Yeni teknolojilerin programlanması ve yönetilmesi, insana verilen değerin artması ile zihinsel
faaliyetlerin de önemi artmış, bu durum karar alma ve yönetim mekanizmalarının daha etkin biçimde
işlemesi zorunluluğunu doğurmuştur.

Küresel dünya yeni özelliklere sahip vasıflı işgücüne analiz, tasarım ve programlama ağırlıklı yeni iş
imkânları sunmaktadır. Bu yeni özelliklere sahip vasıflı işgücü mavi ve beyaz yakalılardan sonra
ortaya çıkan altın yakalı bilgi işçisidir.

Uluslararası iş piyasasında altın yakalı elemanları kendi firmalarına çekebilmek için büyük bir rekabet
yaşanmaktadır.

İşgücü piyasalarında yaşanan değişim, işgücünün verimlilik ve vasıf düzeyleriyle, kendisini gelişen
dünyaya hazırlama becerisi ve uluslararası örgütlenme sürecine uyum sağlayabilme esnekliğiyle de
ilişkilidir.

Yeni ekonomide yenilik (innovation) en önemli değer olarak ortaya çıkmıştır. İnsanlar zorunlu
olmadıkları halde işyerinde daha uzun süreler kalmakta, özellikle yaratıcı işçiler, daha çok proje
temelinde çalışmakta, mesleki ve kişisel yaşamlarını projelere göre düzenlemektedirler. Özellikle boŞ
zamanı sunan part-time çalışma daha cazip hale gelmiştir.

Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, işgücünün önemli bir kısmının “vasıfsız” veya “yanlış
vasıflı” ve “yeniden eğitilmesi mümkün olmayan” gruplara dönüşmesine yol açmıştır” Bu gruplar için
işsizlik çok önemli bir sorun haline gelmiştir. Vasıflı ve eğitilmesi mümkün olan çalışanlarsa
becerilerini sürekli geliştirmek, çeşitlendirmek ve çalışma yaşamları boyunca birden fazla mesleği
yapmaya hazır olmak zorundadırlar. Aksi takdirde çok iyi eğitim görmüş olan kişiler dahi yeni
ekonomide işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadırlar.

8
İşgücü günümüzde üretim sürecine aktif Şekilde katılarak bilgi ve yeteneğini geliştirmeli, geleneksel
uygulamaları aşarak kendini yenileyebilmelidir. İşin geleneksel çalıŞma düzeninde sadece bir geçim
kaynağı değil, işgücünün kendisini ifade etme Şekli olduğu ve yeni iŞgücü profili için kariyer
geliştirme imkânlarının sunulmamasının iş değiştirme nedeni haline geldiği görülmektedir.

Birey için eğitim yaşam boyu gerçekleştirilen bir eylem haline dönüşmüştür”. Burada küresel
ekonominin gereği olarak ortaya çıkması zorunlu görülen vasıflı işgücünün oluşturulması için gerekli
teknolojik ve eğitim yatırımlarına öncelik verilmesi ihtiyacı ortaya çıkar. Özellikle hizmetler
sektöründe istihdam edilen vasıflı işgücüne beklenen gelişim için gerekli eğitsel faaliyetlerin ve
bunların maliyetlerinin nasıl karşılanacağı ise işverenler için önemli bir sorundur.

İşgücündün niteliğinin değişmesi işçi işveren ilişkilerinde yeni bir boyutu gündeme getirmiştir. Artan
önemlerinin farkında olan bilgi işçileri kendi taleplerini işverene kabul ettirme çabası içine
girmektedir. Üstün nitelikleri olan, altın yakalı işçiler, bilgisayar ile çalışma, part time çalışma vb.
istihdam Şekilleriyle giderek bireyselleşmektedirler.

Bu işgücü niteliği itibariyle, istihdam ilişkilerinde kendi ayakları üzerinde durabilen, kendi adlarına
pazarlık yapabilen ve haklarını elde etmek için sendikaya gerek duymayan bireylerdir. Bu da bilgi
işçilerinin toplu temsil edilme isteklerini köreltmekte, daha çok bireysel anlaşmalar yapılması yönünde
istekli olmalarına neden olmaktadır.

İşçiler bireyselleşme eğiliminin dayatması nedeniyle çalışma koşullarının gerekse ücretlerin


belirlenmesi konusunda bireysel sözleşmelerin daha avantajlı olduğunu düşünmekte, toplu pazarlığa
bağlı kalamamaktadırlar. Bu da işçilerin sendikadan uzaklaşmalarına neden olmaktadır.

Bilgi işçileri sayıca sınırlıdır ve maliyetlidir. Ülkelerine ve Şirketlerine bağlılıkları düşüktür. Bu


yüzden bilgi işçilerinin kendileri için en avantajlı ülkeyi ve Şirketleri, küresel gelişmelere en ileri
derecede uyum gösteren insan kaynakları yönetimi sistemine sahip işletmeleri tercih etmeleri
muhtemeldir.

Peter Drucker, “beden işçiliğinin gerileyişinin sebebinin ne bir rekabet gücü meselesi, ne hükümet
politikası, ne iş hayatının bir dönemi hatta ne de ithalat meselesi olduğunu, gerilemenin yapısal
olduğunu ve geri dönüşünün olmadığını” belirtmektedir.

Bilgi işçilerinin taleplerine uyan yönetim anlayışı, endüstri ilişkilerinin kuralcı ve standart yaklaşımı
yerine insan kaynakları yönetimi anlayışıdır. İnsan kaynakları faaliyetlerinin geliştirilmesinin işçiyle
işveren arasında daha iyi ilişkilerin kurulmasına katkı sağlayacağı, işe devamsızlık, iş aksatma ve
düşük motivasyonu azaltabileceği, bilgi işçisinin elde tutulmasını sağlayabileceği düşünülmektedir

9
2.4. İşgücünün Sektörel Dağılımındaki Değişim, Endüstriyel İstihdamın Azalışı
Küreselleşmeyle üretim ve yönetim sistemlerindeki değişim ve teknolojik gelişmeler istihdamın
yapısını etkilemiştir. Gelişmiş ülkelerin birçoğunda tarımda çalışanların oranı azalırken, hizmet
sektöründe istihdam edilenlerin oranı, sanayideki istihdamdan çok daha hızlı oranda yükselmiştir.

Hizmet sektörü içinde enformasyonun elde edilmesi, işlenmesi, saklanması ve kullanılmasıyla ilgili
olanlar, bununla bağlantılı olarak bankacılık, reklamcılık, tasarımcılık gibi sektörler gelişmiştir.
Böylece ağır sanayi olarak bilinen klasik üretim alanlarının global ekonomi içindeki önemi azalırken
bilgiye dayalı üretim alanları ortaya çıkmıştır

Ekonomik değerin kaynağının tarım, madencilik ve imalât gibi eski sektörlerden bilgi ve enformasyon
teknolojisi gibi yeni alanlara kayması bilgi ve enformasyonun önemli bir maliyete yol açmadan
paylaşılmasını, işlenmesini ve dünya çapında süratle nakledilmesini sağlayan yeni teknolojiler
sayesinde mümkün olmuştur. Teknolojik ilerleme küreselleşmenin etkilerinin hissedilmeye başlandığı
1980 ve sonrasında hizmet sektörünün büyüme hızını arttıran etkenlerden biri olarak kabul edilebilir.

ABD‟de sanayi üretiminde yer alan işgücünün oranı 1920 yılında %33 seviyelerinde iken, 1950-55
arasında biraz aratarak %38 seviyesine çıkmış ancak bu tarihten sonra sürekli bir düşüş eğilimde
olmuştur. 2016 sonu verilerine göre ise bu oran %18,4 gerçekleşmiştir. Aynı düşüş, tarım sektörü için
de geçerlidir. Tarımdaki işgücünün oranı 1880‟de %50 iken, 1970 yılında %4, 2016 sonu itibariyle ise
%1,6 seviyesinde olmuştur.

Türkiye‟de de 2000 yıllarda tarım istihdamı %35, sanayi istihdamı %24,5 ve hizmet sektörü istihdamı
%40,5 iken 2021 Ekim ayı itibariyle tarımda istihdam edilenlerin oranı %17, sanayi istihdamı %21,5
ve %55,4 ise hizmet sektöründe yer almaktadır (%6,1 inşaat sektörü).

10
Bilgi iŞçisi ihtiyacı hizmet sektörünün gelişmesine bağlı olarak artmakta, daha az hiyerarşik yapılanma
tercih edilmekte, kararın tek kişide yoğunlaşması yerine yetki devri yaygınlaşmakta ve esnek çalışma
biçimleri daha da önem kazanmaktadır. İşletmeler danışmanlık hizmetlerine ve uzman niteliğindeki
personele daha fazla ihtiyaç duymaya başlamışlar, böylece istihdamın yapısı giderek sanayi ağırlıklı
olmaktan çıkıp hizmet ağırlıklı hale gelmiştir.

2.5. İşgücünün Demografik Yapısında Değişim


Üretimin esnekleşmesi ve küreselleşmesi ile birlikte, işgücünün demografik yapısında da değişiklikler
yaşanmaktadır (Gürbüz, 2018):

2.5.1. Cinsiyete göre dağılımda değişim

Seçilmiş ülkelerdeki toplam işgücü miktarı, işgücünün yıllık büyüme oranı ve işgücü içinde kadın
çalışanların oranı 1980 ve 1998 dönemleri itibariyle verilmiştir.

1980-1998 döneminde genel olarak birçok ülkede işgücü miktarı ve kadınların işgücüne katılma oranı
artmıştır. Bunda, işgücündeki esnekleşmenin önemli bir etkisi olmuştur. Özellikle bilgi sektöründe
kadın çalışanların oranı artma eğilimindedir.

İskandinav ülkelerinde ve Kuzey Amerika‟da kadın işgücü toplam işgücü içinde 1950‟den 1980‟e
önemli bir sıçrama göstermiştir. Kadın istihdamındaki bu artış büyük bir oranda hizmet sektöründe
meydana gelmiştir.

2.5.2. İşgücünün Yaş Yapısındaki Değişim

Post-endüstriyel işlerdeki artışın ortaya çıkardığı yeni bir olgu da işgücünün


yaş yapısındaki değişikliktir.

Çalışma hayatındaki genç nüfusun oranının genel bir trend olarak düşme göstereceği tahmin edilmiştir.
45 yaş üstü grupların istihdam içindeki payları yükselme trendi içindedir. Yani, işgücünün yaş
ortalaması yükselmektedir.

İş piyasalarında yüksek vasıflı elemanlara artan talep, aynı zamanda eğitimin kalite ve süre olarak
artırılmasını gerektirmiştir. Bu ise, işgücünün yaş bileşeni olarak, ileri yaş gruplarına doğru bir
değişime uğraması sonucunu doğurmaktadır.

11
2.6. Uluslararası Sermaye Karşısında İşgücünün Durumu
Küreselleşme, işgücünü iki şekilde etkileyebilmekteydi. Birincisi ulus devletlerde yasal düzenleme
açığının oluşması, ikincisi de küreselleşmeye yönelik eğilimin itici gücü olan ÇUŞ‟ların işletmeleri
yeniden yapılandırmasıydı. İlk sebebin nedeni de ikincisin varlığıdır.

“Küreselleşmenin mal ticaretinin önündeki engellerin kaldırılması/azaltılması ve özellikle de üretim


faktörlerinden sermayenin hiçbir kısıtlama olmadan, uluslararası düzenlemelerle güvence altında
serbest dolaşmasına karşın, diğer bir üretim faktörü işgücü hareketliliği ulus devletlerin sınırları içinde
kalmaktadır. Dünya ölçeğinde, bir „uluslararası emek piyasasından‟ söz edilemeyeceği açıktır.

İşgücünün uluslararası hareketliliğini sınırlandıran sebeplerin başında işgücünün uluslararası


hareketinin maliyetinin yüksek olması, devletin vatandaşlığa geçişe ve çalışma şartlarına ilişkin kanuni
düzenlemelerin engel olması, kültürel farklılıklar ve işgücü piyasalarındaki koşullara ait bilgi
eksikliğinden bahsedilebilir.

Küreselleşme sürecinde devletler, rekabet gücünü artırmak için iş piyasasından çekilme eğilimine
yönelmiştirler. Buna paralel olarak günümüzde kurumsal iş piyasalarının zayıfladığı öne sürülebilir.
Bu ciheti ile ekonomik küreselleşme, bireyler ve toplumlar için gelişme ve refah artışı olarak
sunulmakla birlikte, özellikle GOÜ‟lerde, işgücü açısından dibe doğru yönelen bir yarış niteliği
taşımaktadır. Çünkü küresel aktörlerin politika ve kurallarının piyasaları biçimlendirdiği bu süreçte
işgücü, düşük ücret ve sosyal maliyetler üzerinden gerçekleşen bir rekabetin tesiri ve etkisi altında
kalmaktadır.

Çok uluslu sermaye, mal ve hizmet üretimini dünyanın muhtelif alanlarına götürdükçe, en verimli ve
ucuz işgücü kullanımı açısından da küresel imkanlara ulaşmakta ve seçim yapabilme şansına
kavuşmaktadır.

İşgücü maliyetlerinin düşürülmesi çabaları, hemen her ülkede işten çıkarmaları ve işsizliğin artışını,
işgücünün esnek kullanımı ve standart dışı çalışma biçimlerini, sosyal harcamaların azaltılmasını
gündeme getirmektedir.

Buna karşın ucuz işgücü, işgücü piyasasını küreselleştiren nedenlerin başında gelse de verimlilik ve
nitelik düzeyinin düşük, iletişim ve ulaştırma alt yapı hizmetlerinin gelişmemiş olması da işgücü
piyasasının küreselleşme eğilimini azaltmaktadır.

Çünkü İşgücü piyasalarının küreselleşmesi yalnızca ücret düzeylerindeki farklılıklarla açıklanamaz. Bu


değişim, işgücünün verimlilik ve nitelik düzeyleri ile üretimin uluslararası örgütlenme sürecine uyum
sağlayabilme esnekliği ile de doğru orantılıdır.

Sonuç olarak uluslararası alanda sermayenin hareket kabiliyeti (liberalleşme eğilimleri sayesinde) ona
işgücünün kullanımı açısından geniş global imkanlara kavuşmasına neden olmakta ve en verimli, ucuz
emeği seçmesini sağlamaktadır.

12
2.7. Nitelikli Emeğin Küreselleşmesi
Post-endüstriyel dönüşüm sürecinde bilgi temelli ekonominin ön plana geçmiş olması, nitelikli
beyinlere duyulan gereksinimi de artırmıştır. İyi eğitimli bir iş gücü, ekonomik ve toplumsal
gelişmenin olmazsa olmaz koşulu hâline gelmiştir.

Nitekim bilgi temelli ekonominin yükselişe geçtiği yıllarla, beyin göçünün gündeme gelişinin aynı
döneme rastlaması tesadüf değildir.

“Beyin göçü” kavramı ilk defa 1960‟larda kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde, özellikle yeni
bağımsızlığını kazanan ülkelerden, gelişmiş ülkelere doğru bir göç akını ortaya çıkmıştır.

Beyin göçü, “eğitimli profesyonel işgücün kaybedilmesi” olarak tanımlanmaktadır.

OECD (2015) kaynaklarına göre, 2012‟de AB ve OECD ülkelerinde yaşayanların 10‟da biri yurt
dışında doğmuştur.

OECD ülkelerinde 115 milyondan fazla göçmen yaşamaktadır. Bunun 52 milyonu Avrupa Birliği
ülkelerindedir. AB‟deki göçmenlerin 33.5 milyonu da AB ülkesi olmayan ülkelerdendir. Hem OECD
hem de 2000 yılından itibaren göç ortalama yüzde 30 büyümektedir.

OECD kaynaklarına göre, üniversite mezunları arasında göç oranı daha yüksektir. Gana, Mısır, Güney
Afrika gibi ülkelerin göçmenlerinin yüzde 60‟ı üniversite mezunudur. Örneğin göç eden Afrikalıların
yüzde 80‟inden fazlası üniversite mezunudur.

Beyin Göçü Alanında Kaybedenler

Beyin göçü, öncelikle Gelişmekte Olan Ülkelerin (GOÜ) sorunudur. Bu ülkeler, bir taraftan ekonomik
ve toplumsal gelişmeyi harekete geçirerek nitelikli işgücü açığı yaşarken diğer taraftan ellerindeki kıt
kaynaklarla yetiştirdikleri sınırlı sayıdaki nitelikli beyinleri daha varsıl ülkelere kaptırmaktadırlar.

ABD Ulusal Bilim Akademisi‟ne göre, Doğu Asya öğrencilerinin yüzde 77.2‟si, Latin Amerika
öğrencilerinin yüzde 64.3‟ü, Afrikalı öğrencilerin yüzde 42,1‟i çalışmalarını bitirdikten sonra bu
ülkede kalıyor.

Beyin göçünde sadece ekonomik faktörlerin çekiciliği değil, göç veren ülkenin siyasal ve eğitim
koşullarının iticiliği de belirleyici olmaktadır.

Yapılan bir araştırmaya göre katılımcıların %32‟si ABD‟de kalma nedenlerini ülkelerindeki siyasal
istikrarsızlığa bağlamışlardır. Diğer nedenler arasında, daha iyi kariyer fırsatı (%17), daha iyi
eğitim/araştırma (%13) ve daha çok yaşam tatmini gelmektedir.

13
Göçün Gelişmekte Olan Ülkeler Açısından Yararları

Özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından bir takım sorunları gündeme getiren emek göçü, aynı
zamanda göç veren ülke açısından bir döviz girdisine de yol açmaktadır. Son yirmi yılda uluslararası
işçi gelirleri artmaya devam etmektedir.

Dünya‟da GOÜ‟lerin, 1980 yılında 17,7 milyar dolar olan işçi gelirleri, 1990‟da 30,6 milyar ve 2002
yılında da yaklaşık 80 milyar dolara çıkmıştır. Türkiye açısından soruna baktığımızda artış sınırlıdır;
1981 yılında yaklaşık 3,5 milyar dolar olan işçi dövizleri, 2000 yılında 4 milyarın biraz üzerine
çıkmıştır. İşçi dövizlerinde en çok artışın olduğu ülkelerin başında Meksika gelmektedir. 1982 yılında
183 milyon dolar olan işçi dövizleri, 2000 yılında yaklaşık 32 kat artarak 5 milyar 800 milyon dolara
çıkmıştır.

Dünya Bankasının tahminlerine göre 2009 yılındaki 414 milyar dolar olan işçi gelirlerinin 316 milyar
doları gelişmekte olan ülkelere gitmiştir. 2013 yılı itibariyle de en çok dışarıda çalışan
vatandaşlarından para transferi alan ülke Hindistan‟dır. Günümüzde dışarıdan Hindistan‟a transfer
edilen para miktarı yıllık 70 milyarı doları bulmaktadır. Yaklaşık 60 milyar dolarlık transfere
Hindistan‟ı Çin izlemektedir.

UNDP‟nin İnsani Kalkınma Raporu, bir taraftan beyin göçünün gelişmekte olan ülkeler açısından
sakıncalarına dikkat çekerken, diğer taraftan da göçün orijin ülkelere kaynak sağladığını iddia
etmektedir. Çünkü nitelikli insanlar, yeni yatırımlara, yeni fikirlere ve yüksek teknolojilere açık yerlere
göç etmektedirler.

ABD‟deki Hintli profesyoneller, Hindistan‟a sermaye ve bilgi akışının en önemli kaynağıdır. Hindistan
hükümeti yurt dışındaki Hintlilerden faydalanabilmek için, yasal düzenlemeler ve vergi indirimleri
yoluna gitmiştir.

Hindistan beyin göçünü, ülke ekonomilerine katkı sağlayacak şekilde kullanan en başarılı ülkelerin
başında gelmektedir. Ayrıca beyin göçü, Hindistan‟ın ülke imajını da olumlu etkilemektedir. Nitekim
dünyada yazılım denildiğinde, ilk akla gelen ülkelerden birisi Hindistan‟dır.

2.7.1. Nitelikli İşgücü Göçü Politikalarında Dönüşüm

Amerika‟nın başta enformasyon teknolojileri alanında çalışanlar olmak üzere, yüksek nitelikli
işgücüne uyguladığı özel vizelerden bugün birçok Avrupa Birliği üyesi ülkenin vatandaşı
yararlanmaktadır.

Yaklaşık 400 bin Avrupalı parlak beyin Amerika‟da çalışmaktadır. Öte yandan Avrupa yüzbinlerce
araştırmacıya ihtiyaç duymaktadır. Bu sebeple Avrupalılar, onları geri getirme arayışı içindirler.

İrlanda dışarıdaki nitelikli beyinleri geri çekebilmek için, bürokratik sıkıntıları olabildiğince azaltmaya
çalışmaktadır.

14
Örneğin; Almanya, IT uzmanlarını çekebilmek için “yeşil” kart uygulamasını başlatmıştır. Bununla
özellikle ihtiyaç duyduğu alandaki işgücü açığını beyin göçü ile kapatma çabası içindedir. 2005
yılında, yaklaşık 145 bin Alman, ülkesinden göç etti; 2001 yılında da yaklaşık 110 bin kişi göç etmişti.
Buna ek olarak, 2005 yılında daha önceden göç etmiş olanlardan sadece 130 bini Almanya‟ya geri
döndü; önceki yıla kıyasla 50 bin kişilik bir azalma söz konusuydu. Böyle bir şey, hem azalan hem de
yaşlanan nüfusuyla Batılı ülkeler arasında ilk sıralarda yer alan bir ülkede gerçekleşiyor. Öte yandan,
endişe yaratan şey sadece bu rakamlar değil; göç edenlerin son derece yetenekli ve eğitimli
profesyoneller; arasından çıkmakta oluşu.

AB Komisyonu araştırma ve geliştirme alanında ayrılan kaynağı artırmıştır. Yine olabildiğince


araştırmacıları yıldıran geleneksel hiyerarşik-bürokratik yönetim anlayışını kaldırma çabası içine
girmişlerdir.

Avrupa‟dan Amerika‟ya göçün en başta gelen nedeni, Avrupa‟da araştırma imkânlarının yetersizliği ve
düşük ödemelerdir. Örneğin bir İtalyan araştırmacı İtalya‟da iken maaşının 900 Euro olduğunu ancak
Amerika‟da bunun üç katını aldığını ifade etmektedir. ABD, bugün araştırma ve geliştirme için 287
milyar Euro para harcamaktadır.

Avrupa üniversitelerindeki katı bürokratik formaliteler, araştırmacı-bilim adamlarını hayal kırıklığına


uğratmaktadır. Yine göç eden Avrupalı araştırmacılar, Amerika‟da kendileri için daha iyi kariyer
şanslarının olduğunu iddia etmektedirler.

2.8. Esnek Çalışma Modelleri


Esneklik, işgücü piyasasının küreselleşmesinin bir sonucudur ve gelişime ayak uydurabilme yeteneği
olarak kabul edilir. Son yıllarda gelişen yeni teknolojiler, ortaya çıkan yeni yönetim anlayışları ve
artan rekabet ortamında belirginleşen esnekleşme arayışları bugüne kadar standart kabul edilen çalışma
biçimlerini değiştirmiş ve yeni çalışma biçimleri ortaya çıkmıştır. Esnek çalışma modelleri sayesinde
çalışma süreleri ve şekilleri işletme eksenli olarak değişmiş; böylece en verimli ve etkin üretimin
gerçekleştirilmesi, maliyetlerin düşürülmesi ve günümüz koşularında büyük önem taşıyan kaliteli
üretimin yapılması amaçlanmıştır.

Bu yeni çalışma biçimlerinde "işin işletme amaçları doğrultusunda yürütülmesi yine önemli olmakla
birlikte yapıldığı mekân ve zaman değişikliklere uğramış, artık sadece belirli bir işyeri çatısı altında
yapılan işler değil, daha kısa zamanda, farklı yer ve farklı saatlerde yapılan işler söz konusu olmaya
başlamıştır. “Esnek çalışma biçimleri örgütlerin küresel ekonomik krizler ile arz ve talep
dalgalanmalarına uyum sağlamalarını kolaylaştıracak esnek bir yapıya sahip olmasını sağlarken,
çalışanlar açısından da bazı yararlar ve sakıncalar taşımaktadır.

2.8.1 Esnek çalışmanın çalışanlar açısından faydaları ve sakıncaları

çalışanlar açısından en büyük sakınca, bu tür çalışma biçimlerine uygun olarak iş kanunlarında
çalışanların haklarını koruyacak yeni düzenlemelerin olmaması, diğer bir sakınca da ücretlerin
15
düşüklüğü ve iş güvencesi sorunudur. İşletmelerin uygulamaları sonucu ve istekleri dışında esnek
çalışmak zorunda kalanların yaklaşımları olumsuz

Yeni çalışma biçimleri buna gönüllü olan çalışanların özel yaşam-iş yaşamı dengesini kurmasına katkı
sağladığından motivasyonu yükseltmekte, iş doyumunu ve sadakati arttırmakta, verimliliği arttırarak
işgücü devir hızını düşürmektedir”

Sonuç olarak esnek çalışan bireylerin yeni çalışma biçimleri ile çalışmaya istekli olup olmamaları ve
her birinin taşıdığı bireysel özellikler çalışma biçimlerini etkileyerek, iş hakkındaki algılarını
farklılaştırmaktadır.

İşgücünün çalışma koşulları insan kaynakları yönetimi adı altında yürütülen çalışmalarla
belirlenmekte, sürekli eğitim yatırımı yapılmakta, kalite çemberleri, toplam kalite uygulamaları, prim
veya kar dağıtımı gibi uygulamalar gündeme gelmektedir. Ancak bu işgücü için de olumlu koşulların
varlığı ve güvencesi, elde edilen haklardan çok işletmelerin karlılık ve gelişmelerine bağlı olmaktadır”

2.8.2 Esnek çalışma tercihlerinin yaygınlaşması

İş saatleri dışında kendisine daha fazla zaman ayırmak isteyen bu nitelikli işgücünün sayısının artması,
esnekleşme uygulamalarının benimsenmesini kolaylaştırmakta, altın yakalı işgücü için esnek çalışma
talebi işverenle pazarlık konusu haline gelmektedir.

Esnek çalışma biçimlerini kabullenme ya da gönüllü olmanın büyük ölçüde bireylerin cinsiyeti, yaşı,
eğitimi, örgüt içindeki pozisyonu gibi değişkenlerin etkisi altında meydana geldiği ileri sürülmektedir.

Yeni teknolojilerle verimlilik artmakta ve iş sürelerinin kısaldığı görülmektedir. Verimliliği arttırma


amacı gibi işsizlik sorunu da kısa süreli çalışma biçimlerinin uygulanmasını cazip hale getirmektedir.
“işsizlik sorununa çözüm getireceği düşünülen kısmi süreli çalışma, iş paylaşımı, evde çalışma, tele
çalışma, ödünç iş ilişkisi, çağrı üzerine çalışma gibi esnek çalışma biçimleri gittikçe yaygınlaşmaya
başlamış, belirli süreli hizmet akdi, geçici ve mevsimlik çalışma şekilleri hızla genişlemiştir”

Esnekleştirme sadece işin, işyerinin ve çalışma sürelerinin esnekleştirilmesini değil ücretin


esnekleştirilmesini de gündeme getirmiştir (Ekin, 1999:13). iş süreleri ve iş yapış biçimlerine göre
ücretler de farklılaşmaktadır. Tüm bu esneklik türlerinin yanı sıra yönetimde esnekliğin sağlanması da
önemli hale gelmiştir. “Çünkü yönetim kademelerine, piyasa değişikliklerine etki etmeyi ve işçi
beklentilerini aşmayı sağlar. Gelecekte esnek istihdamın daha da artacağı göz önünde bulundurulursa,
ortaya çıkacak esnek işgücünü yönetmek insan kaynakları yönetimi açısından önemli bir görev
olacaktır. Bu konuda içsel ve dışsal esneklik olmak üzere iki tür esneklik söz konusudur. içsel
esneklik, motivasyon eksikliğini, işe devamsızlığı azaltmaya ve isteksizliği değiştirmeye yardım
ederken; dışsal esneklik insan kaynakları politikaları hazırlama, esnek çalışanların yönetimini sağlama,
makro ekonomik değişiklikleri hesaba katma, ekonomik dalgalanmalar sırasında işgücünü düzenleme
ve performansı sağlamayla ilgilenmektedir”

16
Aşağıda yer alan kaynaklardan derlenerek oluşturulan ders notu niteliğindedir.

KAYNAKÇA
Aracı, M. (2011), Küreselleşme Sürecinde İnsan Kaynakları Uygulamalarındaki Dönüşüm: Kayseri
Örneği, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.

Ataman, K. (2020), Küreselleşmenin Sosyokültürel Düşünce Yapısının Analizi Ve Türkiye, Sakarya


Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.

Aydemir, C. Ve Kaya, M. (2007), Küreselleşme Kavramı ve Ekonomik Yönü, Elektronik Sosyal


Bilimler Dergisi www.e-sosder.com ISSN:1304-0278 Bahar-2007 C.6 S.20, s.260-282.

Bayar, Fırat, (2008), “Küreselleşme Kavramı ve Küreselleşme Sürecinde Türkiye” Uluslararası


Ekonomik Sorunlar Dergisi, Sayı.25, s.25-34.

Bozkurt, Veysel, Küreselleşen Dünyada Toplumsal Meseleler, İstanbul Üniversitesi Açık Ve Uzaktan
Eğitim Fakültesi.

Ceyhan, T. (2016), Küreselleşme Sürecinde Türkiye‟de Yoksulluk Sorunu, Eskişehir Anadolu


Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.

Çımrın, F.K. (2009), Küreselleşme Sürecinde Sosyal Bir Hareket Olarak Karşı Küreselleşme
Hareketleri/ Türkiye Sosyal Forumu Örneği, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.

Ekren, G.K. (2008), İktisadi Küreselleşme Süreci İçinde Ülkelerarası Kaynak Aktarım
Mekanizmalarının Analizi; Türkiye Örneği, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Doktora Tezi.

Elçin, Bora, (2012) Küreselleşmenin Tarihçesi.

Günaydın, D (2011), Küreselleşmenin Refah Devleti Sağlık Politikalarına Etkileri: Türkiye Örneği,
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.

Gürbüz, Y. (2018), Küreselleşme Sürecinde Türkiye‟de İşgücünün Yapısal Değişimi: Küresel


Aktörlerin Rolü, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.

Kartal, Zeki (2007), Kavramsal Ve Tarihsel Yönleri İle Küreselleşme, Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8(2), s.251-264.

Kaya, M. ve Aydemir, C. (2011), Küreselleşmenin Tarihsel Gelişimi, Dicle Üniversitesi İktisadi ve


İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C.1, S.1, s.14-36.

Özaydın, M. (2007). Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ve Avrupa Birliğinde Sosyal Politikalarda


Yaşanan Değişimin Analizi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.

17
Özkar, S. (2010), Küreselleşme Ve Emek Piyasaları: Profesyonel İşgücünün Yeniden İnşası, T. C. Ege
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.

Şahin, K. (2006), Türkiye‟de Küreselleşme Tartışmaları Işığında Ulus Devlete Bakış, Sakarya
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.

Şavluk, M. (2021), Küreselleşme Sürecinde Türk Dünyasında IMF Politikalarının Ekonomik Analizi:
Kazakistan Örneği, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Doktora Tezi.

Ursavaş, N. (2020), Küreselleşme, Demokrasi Ve Ekonomik Performans: Kulüp Yakınsama Analizine


Göre Sınıflanmış Ülkeler Üzerine Ampirik Analiz, Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/guncel_ekonomik_sorunlar/1/index.html#konu-4

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Guz/iktisadi_dusunce_tarihi/1/index.html#konu-2

https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/ders/ekonomik_faaliyetler/6/index.html

18

You might also like