Professional Documents
Culture Documents
I.I. GİRİŞ
İlk üretim faaliyetleri genellikle kendi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik iken, sonraları daha
başka kişiler içinde üretim söz konusu olmuş bu şekilde günümüze kadar gelen farklı üretim
kolları (meslekler) oluşmuştur. İlerleyen süreçle birlikte daha doğru teknik ve daha düzenli bir
üretim için farklı üretim faktörleri ortaya çıkmıştır. Mısırlıların yapmış olduğu piramitler,
Çinlilerin yapmış olduğu Çin Seddi, Inkaların yapmış olduğu şehir düzenlemeleri, bu üretim
faktörlerinin bir plan ve program çerçevesinde kullanıldığı ilk örnekleri teşkil etmektedir.
Üretim kelimesini iktisat dilinde; ekonomik bir anlamı olan herhangi bir şeyi ortaya
çıkarmak için yapılan faaliyetler (Şekil değişikliği, zaman değişikliği, mekan değişikliği )olarak
ifade edilmektedir. Kısaca “ Fayda yaratma, yaratılan bir değer.” olarak kabul edilmektedir.
Mühendislik açısından üretim; teknik ve dar anlamda fiziksel yönü ile ele alınmış bir fiziki
varlık üzerinde onun değerini arttıracak bir değişiklik yapma ya da hammadde veya yarı
bir faaliyetin üretim olarak kabul edilebilmesi için aynı zamanda insan gereksinimlerini
tanımdan yola çıkarak; üretim yönetiminde önemli olan noktaların zaman, kalite, miktar ve
Üretim yönetimi alanında yapılan ilk bilimsel çalışmaları, Adam Smith’in (1770) işin
kısımlara ayrılması veya iş bölümü ile üretim artışında sağlanacak gelişmeleri belirlemesi ve
Scientific Management” ile ortaya atması, adeta üretimde devrim niteliğinde gelişmelere yol
açmıştır. Üretim yönetiminde verimlilik artışı, organizasyon, insan gücü verimi, iş yeri düzeni
ve benzeri temel kavramların ilk olarak Taylor ile ortaya çıktığı kabul edilebilir. Taylor’un
şeklinde özetlenebilir.
mühendis Henry Ford’dur. “Seri üretim” ve “montaj hattı” kavramlarının babası kabul
edilmektedir. Bu yöntemler ile 1903 yılında orijinal A Model ve daha sonra 1908’ de T model
otomobil üretimini gerçekleştirmiştir. T model otomobil, bügünkü anlamıyla dahi modern bir
üretim tarzına sahipti. Ford’un gerçek başarısı, 20. yüzyılın başlarına kadar ancak seçkinlerin
Başlangıçta, seri üretimin temel unsuru, hareket eden veya sürekli bir montaj hattı
değildi. Daha ziyade, herhangi bir parçanın, yenisiyle tam ve tutarlı olarak değiştirilebilir
olması ve montajdaki basitlik idi. 1913 yılında, Ford'un Detroit'deki yeni Highland Park
fabrikasında önemli bir gelişme sağlanmış, otomobili işçinin önüne getiren "hareketli montaj
hattı" (yürüyen bantlar) devreye sokulmuş ve bunun neticesinde montaj çevrim süresi yarı
yarıya azaltılmıştır. Bu dönemde, Henry Ford, ünlü "müşteri ne renk isterse alabilir, yeter ki
siyah olsun" sözü ile, tüketici istek ve ihtiyaçlarının bir esnekliği gerektirdiğini, bunun
işletmeye bir esneklik, zaman ve para maliyeti anlamına geldiğini ve müşterinin de bunu
ödemeye hiç niyeti olmadığını kastetmiştir. Bu nedenle Ford, sadece siyah renkli, aksesuarsız
ve standart T Modellerinin üretimine devam ederken, Alfred Sloan liderliğinde GM, Ford'un
temel ürününü, "her keseye ve her amaca" hizmet verecek şekilde yeniden düzenlemiştir.
1920'li yılların ortalarından itibaren, rakip firma GM (General Motors)'in müşterilere her yıl
değişik modelleri, farklı renklerde, hem de hiç fiyat farkı olmadan sunması, ayrıca yeni maliyet
muhasebesi teknikleri uygulayarak üretim maliyetlerini kontrol altına alması, bu firmanın
rekabetçi avantajını artırmıştır.Ford, üretimde başarılıydı; fakat seri üretimin istediği fabrika
pazarlama unsurunu da ön plana alan General Motors, hizmet vermek istediği geniş pazarı
tatmin edebilmek için, ucuzdan pahalıya, Chevrolet'den Cadillac'a kadar beş modellik bir ürün
çeşidi geliştirmişti. Firmanın efsaneleşmiş yöneticisi Sloan, bu uygulama ile her gelir
1930'lı yıllarla birlikte istatistik kalite kontrol, envanter modelleri, kapasite planlama
yöntemleri, 1940'lı yıllardan itibaren tesis planlama, fabrika içi malzeme taşıma-yerleşim
bilgisayar örnekleri gibi dev adımlar atılmıştır. Otomotiv sektörü, tüm bu gelişmelerde önemli
roller üstlenmiştir.
İşletmeler kar amacı güden ve bu amacına ulaşırken her türlü fayda yaratmaya çalışan
tedarikinden mal ve hizmetlerin pazara sunulmasına kadar olan tüm faaliyetleri kapsayan temel
bir işletme faaliyeti durumuna gelmiştir. Üretimin bugünkü şeklini almasında, teknolojik
gelişmelerin çok büyük bir etkisi olmuştur. Gelecekte de teknolojik gelişmeler bu hızla devam
ederse üretim işletmeler açısından çok farklı bir anlam ifade edebilecek ve üretimde şu anda
etkin olarak kullanılan yöntemler geçerliliğini kaybederek farklı yöntemler ortaya çıkacaktır.
İnsan gücü ve diğer girdi kaynaklarının etkin kullanımı ile işletmeler tarafından
gerçekleştirilen üretim ekonominin can damarı olmaktadır. İşletmeler açısından üretim, hem
hizmet hem mal üretimi, üretim olarak kabul edilmektedir. Günümüzde, üretim kavramının
kadar olan tüm faaliyetleri kapsayan temel bir işletme faaliyeti (bir sitem) durumuna gelmiştir.
Basit olarak, girdileri mal ve hizmetlere dönüştüren sisteme üretim sistemi adı
verilmektedir. Üretim sisteminin daha iyi anlaşılabilmesi açısından önce sistem kavramı
üzerinde durmak gerekmektedir. Sistem, bir bütünlük oluşturacak şekilde bir arada bulunan
bağlantılı olan nitelikleri dizisidir şeklinde tanımlanmaktadır (Çelikçapa, 2000, 1). Farklı bir
tanımlamada ise belirli bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelen elemanların bütününe
sistem adı verilmektedir. Her sistem alt sistemlerden oluşmaktadır ve bu alt sistemlerdeki
bozulmalar da genel sistemin bozulmasına neden olabilmektedir. Örneğin, insanı bir doğal
sistem olarak kabul ettiğimiz zaman sindirim sistemi ya da solunum sistemi bir alt sistemi
olmaktadır. Bu alt sistemlerin herhangi birindeki ahenk bozukluğu tüm sistem olan insanın
çalışırlarsa sistem başarılı olmaktadır. Doğal bir sistem olan insan için geçerli olan bu durum,
işletme gibi yapay bir sistem için de geçerli olmaktadır. İşletmenin alt sistemleri olarak ise
karşılıklı bağımlılık ilkesine bağlı kalarak işlediğinden söz edilmektedir. Sistem içindeki tüm
elemanlar, sistemin amacına ulaşabilmesi için değer yaratmaya çalışmaktadırlar. Sistem, daima
içindeki elemanların ortaya koyduğu toplam değerden daha fazlasına sahip olmaktadır. Başka
bir deyişle, sistemden ortaya çıkan çıktı, elemanlarının ayrı ayrı yaratabilecekleri çıktıların
toplamından daha büyüktür. Bu duruma sinerji adı verilmektedir. Sisteme giren değerlerden
daha fazla değer elde etmeyi gösteren bir kavramdır. Basit olarak 2 + 2’nin 4’ten fazla etmesi
demektir. Sistem elemanları sistem içinde bir araya geldiklerinde toplamlarından çok daha
fazlasını ortaya koymaktadırlar. Sistem genel özellikleri ile incelendiği zaman, elemanlardan
oluştuğu, bu elemanlar arasında ahenkli bir ilişkinin olduğu, amacının bulunduğu, alt
oluşturduğu söylenebilmektedir.
Rekabetin hızla artması, işletmeleri etkileyen iç ve dış faktörlerin çok hızlı değişiklik
bileşenlerine ayırmak yerine, bileşenlerin aralarındaki ilişkileri göz önünde tutarak bir bütün
olarak ele alıp incelemek etkin bir yaklaşım olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yaklaşıma da sistem
yaklaşımı adı verilmektedir. Bir başka şekilde, sistem yaklaşımında resmin içindeki ayrıntı ve
bileşenlere odaklanmak yerine, bileşenlerin birbirleri ile ilişkilerini göz önünde tutarak resmin
bütününe bakmak önemli olmaktadır. Sistem yaklaşımı, probleme ilişkin tüm elemanların göz
önüne alınıp incelenerek problemin anlaşılması ve tanımlanması için bir bakış açısı olarak
açıklanabilmektedir. Sistem yaklaşımında herhangi bir elemanı tek başına ele almak yerine, onu
ait olduğu sistem içerisinde incelemek, sistem içindeki rolünü ve diğer elemanlarla olan
Yöneticiler, işletmenin işleyişinde küçük ya da büyük birçok karar verme durumu ile
karşılaşmaktadırlar. Bu karar verme sürecinde, işletme içindeki tek bir noktaya odaklanarak
hareket etmek yerine sistem yaklaşımı ile işletmenin bütününü göz önünde tutup işletme içi
bileşenlerin birbirleriyle ilişkileri dikkate alınarak verilecek kararlar daha etkin olmaktadır.
Sistem yaklaşımından işletme içindeki tüm bölümlerin kararlarında yararlanıldığı gibi üretim
sistemi ile ilgili kararlarda da yararlanılmaktadır. Bu yaklaşım, işletme açısından önemli
bileşenlerden biri olan üretim yönetiminin etkin ve verimli kullanımını sağlamaktadır. Sistem
yaklaşımının temel amacı, işletmenin tamamında iyileştirme sağlarken aynı zamanda, işletme
içindeki tüm faaliyetlerin ahenkli ve etkin işleyişini garanti altına almaktır. Bunun içinde,
işletmenin alt sistemlerini analiz ederek birbiriyle çelişen amaçları olan alt sistemleri uyumlu
Bir işletmenin üretim sistemi işletmenin mal ve/veya hizmet üretimi gerçekleştiren bölümüdür.
Üretilenler, bazı işletmelerde fiziki bir mal (bilgisayar, koltuk, bardak) olurken, bazı
işletmelerde de hizmet (lokanta, sağlık, sigorta) olmaktadır. Sistem teorisinin öncüsü Russel
Ackoff’a göre, “Bir sistem bir bütündür ve temel karakterlerini kaybetmeden, sistemin
parçalarını incelemek mümkün değildir. Bundan dolayı sistem, bir bütün olarak ele
alınmalıdır.” Böylece, bütünü parçalar halinde açıklamak yerine, parçalar, bütün halinde
Üretim sistemine bakılacak olursa amacının mal ve/veya hizmet üretmek olduğu
Üretim sistemi de çeşitli elemanlardan oluşmakta ve sistem içinde gerekli girdiler kullanılarak
istenilen çıktılar elde edilmeye çalışılmaktadır. Üretim sisteminin genel yapısı Şekil.1’ de
verilmektedir.
GİRDİ ÇIKTI
(Ham madde, Malzeme
Makine işçilik, Yönetim
DÖNÜŞÜM SÜRECİ
Sermaye, Bilgi, Girişimcilik Mal ya da Hizmet
Enerji )
GERİ BESLEME
Üretim sisteminin girdileri olan ham madde, malzeme, makine, işçilik, yönetim, sermaye, bilgi,
Girdiler, üretilen mal ve hizmete göre değişik isimler alabilmektedir. Bununla birlikte, her
girdiyi sonunda temel üretim elemanlarından birine dönüştürmek olası dır. Girdiler, aynı
zamanda karar değişkenleri olarak da bilinirler. Bir üretim probleminde çözümün amacı, bu
girdilerin en uygun değerlerini hesaplamaktır. Üretim süreci, sisteme giren elemanların katma
değer yaratacak şekilde bir mal ya da hizmete dönüştürülmesidir. Üretim sürecini farklılaştıran
İşletmelerin en yoğun olarak üzerinde durduğu konulardan biridir. Verimliliği basit olarak
artırmanın yolu, girdi miktarını aynı tutarken çıktı miktarını arttırmak ya da çıktı miktarını aynı
tutarken girdi miktarını azaltmaktır. Verimlilik doğrudan maliyetler üzerinde olumlu etkiye
aynı zamanda performans ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Verimlilik, bir işi doğru
yapmakken etkinlik doğru işi yapmak olarak tanımlanabilmektedir. Başka bir deyişle verimlik
gerçekleştiğini belirtmektedir.
Kapasitenin fazla olması artık kapasiteye neden olurken eksik kapasite de taleplerin
etkilemektedir.
4. Esneklik: İşletmelerin değişen talebe cevap verebilme yeteneğine ya da yeni ürün
üretimini hızla gerçekleştirebilme yeteneğine esneklik adı verilmektedir. Esneklik ile ilgili
dönüşüm gibi dönüşümler söz konusu olmaktadır. Hedeflenen üretim mal yani otomobil,
sandalye, televizyon gibi elle tutulabilir somut çıktılar ise, dönüşüm fabrikalarda, sağlık,
ulaşım, eğlence gibi soyut çıktılar ise dönüşüm hastane, kamyon ya da turizm işletmeleri gibi
değer yaratılabilmektedir. Bunlar şekil yer, zaman ve sahiplik değeridir (Top, Yılmaz, 2009,
17). Şekil değeri, girdilerin gerçek biçimlerinin değiştirilerek tüketiciye daha yaralı bir şekle
olabilmektedir. İşletmelerin büyük çoğunluğu bu tür değer yaratmakta olup metal saç levhaların
kalıplarda şekillerinin değiştirilerek arabalarda kullanılması buna bir örnektir. Yer değeri
değişimini yapan araçlar arasında uçak, kamyon, tren, boru hatları ve gemi gibi ulaşım araçları
gelmektedir. Evinizden taşınmanız durumunda eşyalarınızın başka bir eve taşınması, buna basit
bir örnek olarak verilebilmektedir. Zaman değeri, ürünün müşterinin istediği uygun zamanda
müşteriye sunulmasıyla ortaya çıkan bir değerdir. Buna örnek olarak, soğuk hava depoları
verilebilmektedir. Sahiplik değeri, iki yolla yaratılabilir. Birincisinde, tanıtım ya da reklam yolu
ile müşterinin sahip olmak isteyebileceği bir ürünün varlığı hakkında müşteriye bilgi
verilmektedir. İkincisinde ise müşterinin ürüne sahip olmak için dağıtım kanalları aracılığı ile
gerekli araçları sağlayarak yaratılmaktadır (Top, Yılmaz, 2009, 18). Üretim sisteminin çıktısı
olan mallar, gözle görülebilir ve ölçülebilir varlıklar olurken hizmetler, üretildiği anda tüketilir
ve ölçülmeleri çok güçtür. Geri besleme analizleri, çıktılar üzerinde ölçme ve gözlemlere