You are on page 1of 2

Aytaç Yürükçü, No: 15010156 – HİNT 424-A Buddhizm Dersi Final Sınavı

Budizm’de Kadının Konumu1

Bir yaşam felsefesi, bir yaşam öğretisi olarak doğan sonraları bir din haline gelen
Budizm’de, kadının konumu ele alan bu makale çalışmasında yazar çoğunlukla Batılı
kaynakları referans almıştır. Öncelikle şunu belirtmek gerekmektedir; konu ile ilgili orijinal
kaynakların Sanskritçe veya Pali dilinde olması ve yazarın bu orijinal dillerdeki kaynakları
kullanmayıp, İngilizceden çeviri yaparak makaleyi yazmasından ötürü makalede çeviri
hatalarından kaynaklı hatalı bilgilendirmeler bulunmaktadır.

Örneğin kadınların Buda’nın yolunu izleyip, onun öğretilerine uygun davranmaları


isteğine ilk başlarda Budda’nın karşı çıkışının nedeni yanlış yansıtılmaktadır. Budda kadınları
dışlayıcı, aşağılayıcı bir tavır içinde değil, yalnızca dönemin sosyo-kültürel yapısından
kaynaklı bir reddediş içine girmiştir. Aksine kadınlar Budizmi bir çıkış yolu olarak
görmekteydiler. Çünkü Budda kast sistemini yok saymaktaydı. Gerçi Budda’nın kadınları
reddedişinin toplumun farklı kesimleri tarafından farklı algılandığını da vurgulamak
gerekmektedir.

Tarih içinde dünyadaki kadın algısına bakıldığında kadının birçok alanda ezilmekte
hatta bazı toplumlarda insan yerine dahi konulmadığı görülmektedir. Eski Yunan, Roma,
Hint, Çin, Arap vb. uygarlıklarında belirli bir şekilde ataerkil aile tipi baskındır. Bu aile
tipinde kadının eş ve anne rolü ön plana çıkarılmakta ve kadın baskı altına alınmaktadır.

Zira, Eski Hint toplumunda kadın hür değildi. Ya babası, ya kocası ya da oğlunun
tasarrufu altındaydı. Çünkü kadını herhangi bir şekilde kendi başına bırakmaya gelmezdi.
Aksine kadının kocasıyla birlikte ölmesini, cesedinin de onun cesediyle birlikte yakılmasını
gerekli görürlerdi. Eğer ölmekten korkup kaçarsa, sonsuza kadar ona lanet edilirdi. Ve ölen
kocasıyla beraber canlı olarak yakılırdı (Eren, 2017).

Kadının evlenme ve miras hakkı yoktu. Vedalarda kadının kasırgadan, ölümden,


zehirden ve yılandan daha kötü bir yaratık olarak tasvir edildiği belirtilmektedir (Sarıkoyuncu,
1999). Hint toplumunda hangi dinden olunursa olunsun doğum kaderine bağlı olarak bir kasta
sahip olunmaktaydı ve sahip olunan kasta göre kişinin yaşamı şekillenmekteydi. Kadınlarda,
çocukları da evlendikleri erkeğin kastına tabi oluyorlardı.

1
Makale İnceleme ve değerlendirme; Hammet ARSLAN, “Budizm’de Kadının Konumu” Dokuz Eylül
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2014/1, Sayı 39, ss. 147-179.

1
Kadınlarda kimlik bunalımına neden olan bu durumdan Budizm’in kast sistemini yok
sayan felsefesi sayesinde kurtulabileceklerini düşünen kadınlar Budizm’in coğrafyalarında
yayılması üzerine kurtuluşa erişebileceklerini düşünmüşler ve Budda’nın manevi rehberliği
altına girmek istemişlerdir.

Budda’nın teyzesi ve sütannesi Mahapajapati Gotami, ondan kadınları sanghaya


almasını rica etmelerine ve gelenek olduğu üzere isteklerini üç kez tekrarlamalarına rağmen
hep olumsuz yanıt almışlardır. Ardından Budda’nın baş müridi Ananda’da ayni isteği iletir.
Bu ısrarlar neticesinde Budda, kadınların manastıra girebileceklerini, kendilerini züht ve
riyazet hayatına adayabileceklerini kabul etmiştir. Sonraki dönemlerde Budda, kadınların
aynen erkekler gibi manevi yetenekleri haiz olduğunu, aydınlanmaya ulaşabileceklerini,
Dharma’yı anlayabileceklerini ve dini uygulamaları icra edebileceklerini ifade etmiştir. Bu
tavrı sayesinde o dönemin koşullarına göre devrimci bir duruş sergilemiştir.

Önceleri kadınların isteğini geri çevirmesinin nedeni olarak, kadınların da evden


ayrılıp işi gücü bırakıp kendilerini meditasyona vermeleri, uzun saatler Budda’nın
sohbetlerine katılmaları durumunda evi ve çocukların bakımını aksatacaklarını, bunun da
toplumun yapısını bozacağını belirtmiştir. Budda’nın bu yaklaşımın Budizm’in eleştirel
noktalarından biri olarak değerlendirilmesi mümkün gözükse de o dönemin şartları göz
önünde bulundurulduğunda eleştirel bakış açımızı törpülememiz gerektiğini de belirtmeden
geçmemek gerekir.

Üzerinde durulması gereken bir başka nokta da, kutsal metinlerin kompoze ediliş
sürecidir. Çünkü Budist kutsal metinlerinin Budda’nın ölümünden uzun süre sonra ve
erkeklerden oluşan konsillerde belirlendiği ve kayda geçirildiğine değinilmektedir. Bu durum
da Budda’nın kadınlar hakkında aslında nasıl düşündüğünü kavramamızı zorlaştırmaktadır.

Sonuçta Budizm’de kadının, içinde bulunduğu kölelik ve eşya olma konumundan


kurtulup, kendi başına bir birey olma imkânı elde etmiş olması ve sosyal yapının bir parçası
haline gelmesi oldukça önemli bir gelişmedir. Bütün bu gelişmeler neticesinde, günümüzde
Budist kadınlar, hem dünyanın birçok bölgesindeki değişik merkezlerde Budizm’i pratik ve
doktrinel anlamda anlatmak ve öğretmekte hem de birçok sosyal yardımlaşma ve dayanışma
organizasyonlarında faal olarak görev almaktadırlar.

You might also like