You are on page 1of 1

Gümüş renkli saten nevresim takımının kırışıklıkları kavradığı yatağının dikdörtgen plazması hacmine

bol. Yatağın altına ve başucunun dibine sıkıştırılan kumaşlar nevresiminin yorganla buluşan yüzey
alanından fazla. İki yastık her ne kadar boydan kurtarsalar da enden kaybediyorlar. Yaklaşık beş zenci
parmağı kadarlık bir kısmı yatağın doğusundan, beş beyaz parmağı kadarlık bir kısmı batısından dışarı
sarkıyor. İnsan parmağı değil ama. Yaban domuzu parmağı. Beyazlar albino.

Öksürük. Çok yaşa. Gümüş renkli saten nevresim takımının yastık kılıflarında kan. Halbuki kırmızı
derlerdi. Bordoya daha yatkın. Güneş selam veriyor desem klişe olur mu? Her gün doğan güneş aynı
iken hakkında ne kadar farklı söz edilebilir? Rüya. Uyku. Uyanıklık. Rüyauykuuyanıklık. Rüya ile
uyanıklık arasında bir uykudayken UV ışınlarının en tehlikeli açılarla geldiği saatlerde Efes bir
öksürükle. Yeni bir gün. Biraz geç kalınmış bir gün. Geç kalınacak bir yeri olmadan da geç
kalabiliyormuş demek ki insan.

İnsan. Bir inansan. Ağzında bokla karışık kan tadı var. Yüzün yağlanmış. Şeytan işemiş derlerdi. Ben
tanırım kendisini: öyle biri değil. Bir kere işemez zaten. Belki sıçmıştır. Göz kapakları birer Farsi aşığı.
El ele yürüdük biz bu yollarda. Günde sekiz ila on saat arası. Haricinde alkışlarla. Açık kapalı açık
kapalı açık kapalı. Tüm gün boyu. Aşıklar birbirlerinden sıkılmıyorlar mı? Belki öğrenirsin bir gün.
Öğrenci. Talebe. Demek ki talep etmen lazım. Talep etmek: istemek. İster misiniz?

“Efendim?”

“Kahvenize şeker? İster misiniz?”

Hayır. Ne ara geldim buraya? Maaşını almasına dört gün kalan temizlikçi yüz yirmi üç numaralı
odanın önünden geçerken kapının koluna asılmış rahatsız etmeyin broşürünü görünce sevindi. Dört
gün. Altı üstü dört gün. Yarın beşi üstü üç. Dördü üstü iki. Üçü üstü bir. İki üstü sıfır. İki üssü sıfır. Bir
sayının üssü sıfır olunca bir mi oluyordu? Necati şimdi duysa dediklerimi kızardı ben de kızarırdım. Bir
sonraki lütfen. Yüz yirmi dört. Tuvalet temiz. Nevresimler! Gümüş renkli saten nevresim takımın
yastık kılıflarındaki kandan bir nebze tiksinmesine rağmen başka bir vücut sıvısının izini görmediğine
sevinin temizlikçi yüz yirmi dört numaralı odadan çıktığında Efes. Şekerli sütlü kahvesini içiyordu. Geri
dönüp bakarsak önümüzdeki fırsatları kaçırır mıyız? O halde bir parantez açalım buraya: (uyandım.
öksürüğüm uyandırdı beni. rüya görüyordum halbuki. neydi? hatırlamıyorum. üstümü giydim. aşağı
indim. neredeyim? otel. neden? mülakat. tamam. her şey rayına oturdu. vagon hariç. ben olsam
oturtmazdım. değiştirirdim. bana ne tanımadığım beş kişiden? ama asıl raydaki gerizekâlı kim o da
önemli. üff. bana ne ya? parantezi kapatalım çok uzun oldu. (. niye kapanmıyor bu? laik bir ülkede
yaşıyoruz da tesettür keyfi mi acaba? sen benimsin parantez! İstediği yapacaksın. kapan) Kapana
sıkılmış gibi hissediyor. Bir ayı tuzağı. Bal var pençelerinin içinde. Winnie the Pooh. Parantezleri köşeli
yapmak lazım ki geri dönünce keskin bir açı belirsin gözümüzde. Keskin bir acı. Keskin bir kahve
içerek başladığı günlerden değil bu. Şeker atılmış kahvesine. Az kaldı. bitecek. Ne mülakatıydı ki bu?

Bir baktım ayakkabılarımın bağcıkları çözülmüş.

You might also like