You are on page 1of 500

Xc\\\'Oik l imcs çoksatan.

tAvlanan ve tAvcı
Kaderleri aynı.

.w

M tı®Sı\v
Sacfl'dFA

LAUREN RO
llya i^rallığı sadece
sıra d tp olanların yurdu...
Seçkinler, on yıllardır V ebanın onlara bahşettiği
güçlere sahip. Sıradan doğanlar ise adı iistiinde sıradan olan,
liva krallığından sürülen ve toplumdan dışlanan bireyler.

Bıınıı kim se. Seçkinlerdin arasına karışmak için


Psişik rolü yapan Paedvıı Cray ıleıı ivi bileme/.,
liva prenslerinden biri olan Kai A zer’i (arkında
olmadan kurtardığında, Paedvıı kendini Seçkinler’iıı
güçlerini sergiledikleri acım asız varışına
Arınm a Sınavlarında bııluvor.

Sınavlar ve rakipleri Paedvıı’i öldürıııe/.se bunu


âşık olm am ak için savaştığı Prens yapacak. Tabii oıııın
ne olduğunu öğren irse... Tamamen Sıradan.

^ Tüm dünyada f ı r tın a gibi esen, destansı vt


tu talı dolu ja n t asi üçlemenin bu / l { { i t abı ,
ayaklarınızıyerden {esccc{.

\ i . s -*7.
ot
zm
K e n d in i g ü ç s ü z hissetmiş tüm k ız la r için..
1 . B O L U M

JW^ıt
ıvamlı, sıcak sıvı kolumdan aşağı akıyordu.
K Kan.
N e tuhaf, y u m r u ğ u m yüzüyle buluşm adan önce m u h a fız ın b e n i
kılıcıyla kestiğini hatırlamıyordum bile. Bir Şimşek olm asına r ağ m e n ,
çenesini h edef alan sağ kroşemden daha hızlı hareket e dem em işti belli
ki.
Hapşırmamak için is kokusu nun yaktığı b u r n u m u kirli elimle
kapatmak zorunda kaldım.
Hapşırık yüzünden yakalanmak içler acısı olurdu.
B u r n u m u n , saklandığım yerin aşağısında gezinen im p a ra to rlu k
Muhafızlarını varlığımdan haberdar etmeyeceğinden e m i n olunca,
ayaklarımı karşıya yaslamaya devam ettim ve b u r n u m d a n çektiğim
elimi sırtımı yasladığım kirli duvara geri gö tü rd ü m . Az kalsın k u r u m
yüzünden b o ğ u lm a m a neden olacak derin bir nefes aldıktan sonra, tır ­
manışıma devam ettim. Bacaklarım da b u r n u m kadar yanarken, h a p ­
şırmamak için kendimi tutarak bedenim i hareket etmeye zorladım.
A kşam ım ı bir bacayı tırmanarak geçirmek hiç ak lım da yoktu.
İçinde terlediğim dar alanın tepesine yaklaşırken bacan ın is kaplı
duvarları yerine yıldızlı bir geceyi görme arzusuyla k o r k u m u bastır­
dım. Nihayet başımı bacanın tepesinden çıkardığım da nem li havayı
d o y m a k bilmeden içime çektim. Bacanın u cu n a tü n e d i ğ i m d e b e d e -
nim e, giysilerime ve saçlarıma sinen k u r u m k o k u s u n d a n çok daha hoş
yeni kokular doldu b u rnum a. Ter, balık, baharat kokuları ve bir tü r
vücut sıvısından çıktığından gayet e m in o l d u ğ u m bir koku, birleşerek
Loot Sokağını saran aromayı oluşturuyordu.
Bacanın üzerinde dengem i sağlayıp, terden yapış yapış olan kolu­
m u n halini görebilmek için gölgeli çatıda gözlerimi zorladım. Bir
kılıç bedenim i sıyırdığında hissettiğim o alışıldık, yakıcı acının yok­
lu ğunda az kalsın k o lu m u n d u r u m u n a bak m ay ı unutacaktım .
B e d en im e yapışan terli bluzdan bir parça koparıp kumaşla kesiği
sildim.
A d e m , diktiği giysiyi yine mahvettiğim için beni öldürecek.
t kumaşla kolum u ovup, yapış yapış sıvıyı sabırsızca silerken o ta m ­
ik acıyı hissetm ememin şaşkınlığı içinde nemli havayı içime çektim,
işte o anda koku b u r n u m a geldi.
Bal.

"L USU CS^ Y e ğ i m i n ceplerine d o ld u rd u ğ u m çöreklerden


y u se en ve k o lu m d a n aşağı akan, kan zannettiğim bal. İç çektim ve
k e n d i m e kızarak gözlerim i devirdim .
Fakat hoş da bir sürprizdi bu. Giysilerime bulaşan bal bile kanı
te mizlemeye çalışm aktan iyiydi.
D e r i n bir nefes alıp sokağa serpiştirilmiş sokak lambalarının ışığının
gölgelerle donattığı v iran binalara baktım . Kenar mahallelere elektrik
fazla gelmese de Kral, cöm ertlik edip bize birkaç sokak lambası bah-
şetmişti. S ü rd ü rü le b ilir bir elektrik şebekesi k u r m a k için becerilerini
k u lla n an Voltlar ve  lim le r y ü zü n d e n , gölgelerin arasında gezinebil-
m e m iyice zorlaşmıştı.
K e n a r m a h allele rd e n uzaklaştıkça dükkânlar ve evler daha sağlam
ve b ü y ü k oluyordu. Kulübelerin yerini evler, evlerin yerini m a lik â n e ­
ler alıyor ve bunlar, hepsinin içindeki en ürkütücü binaya uzanıyordu.
K a r a n lı k ta g ö z le rim i kıstığımda, kraliyet şatosunu ve yanındaki
Ç a n a k A r e n a ’n ı n kavisli kubbesini güçlükle seçebildim.
K a r ş ım d a u z a n a n geniş sokağa yeniden çevirdiğim gözlerim etraf­
taki y ı k ı k binaları taradı. L oot Sokağı, kenar mahallelerin şehre suç ve
ticaret p o m p a lay a n kalbiydi. Sokaktan çıkan diğer onlarca ara sokağa
ve ca ddeye baktım . B ir labirentten farksız şehirde kaybolacağımı
d ü ş ü n ü p iç çe k tim ve aşağıda kalan tanıdık sokağa gülümsedim .

8
Y u v a m . Y a n i o n u n gibi b ir şey. Ç i i n k ü p r a t i k t e y u v a , t e p e s i n d e
çatısı o la n b ir y e r i akla getirir.
F a k a t yıldızlara b a k m a k , bir tavana b a k m a k ta n çok daha eğlencelidir.
B u kıyaslamayı yapab ilird im . Ç ü n k ü bana y ıld ızla rın eşlik e t m e s i ­
n i n g e r e k m e d i ğ i z a m a n l a r d a b e n i m de geceleri g ö z l e r im i d i k t i ğ i m b ir
tavan vardı.
G ö z l e r i m b a n a i h a n e t edip M e r c h a n t ve E l m s o k a k l a r ı n ı n a r a ­
sında k alan , eski e v i m i n o l d u ğ u n u b i l d i ğ i m yere çe v rild i. M u h t e m e ­
len o rad a, m u t l u b i r aile a k ş a m y e m e ğ i m a s a s ı n ın e t r a f ı n d a o t u r m u ş
g ü lü şü y o r, b ir b ir le r in e günlerinin nasıl geçtiğini anlatıyordu.B ir
g ü m b ü r t ü işittim . A r d ı n d a n b e n i b u r u k d ü ş ü n c e l e r i m d e n k o p a r a n
m ır ıl t ı l a r geldi. K u l a k k e s ild iğ im d e , kısa süre ö n c e g ö r e v i n d e n k ib a r c a
a z l e t tiğ im m u h a f ı z ı n sesini g ü ç bela d u y a b i ld im .
“ .. . a r k a m d a n geliverdi. B i r fare k a d a r sessizdi. S o n r a . .. so n h a t ı r l a ­
d ı ğ ı m o m z u m a d o k u n d u ğ u ve y ü z ü m e i n e n y u m r u k t u . ”
Ç o k ö fk eli ve ç o k tiz b ir k a d ı n sesi b a c a d a n geç ip y a n k ı l a n d ı .
“ Veba aşkına, sen b i r Ş i m ş e k ’sin. S e n i n hızlı o l m a n g e r e k m i y o r m u ? ”
D e r i n b i r nefes aldı. “ E n a z ı n d a n b e n i s o y m a sın a , y i n e s o y m a s ı n a g ö z
y u m m a d a n ö n c e a d a m ı n y ü z ü n ü g ö r e b ild i n m i ? ”
“ S a d e c e g ö z l e r i n i g ö r d ü m , ” d iy e m ı r ı l d a n d ı m u h a f ı z . “ M a v i .
Ç o k m a v i g ö z le r .”
K a d ı n ö f k e y le ofladı. “A m a n n e faydası oldu. L o o t ’ta k i h e rk e s i d u r ­
d u r u p g özleri s e n in şu ç o k m a v i t a n ı m ı n a u y u y o r m u b a k a y ı m b a r i.”
B e n h o m u r t u y l a g ü l m e m e k iç in k e n d i m i t u t a r k e n o d a n ı n d i ğ e r
u c u n d a n g ıc ırtıla r ve b o ğ u k ayak sesleri geldi. Ç o k sayıda y e n i ç i z m e ­
n i n a ltın d a g ıc ırd a y a n ç ü r ü k ta h ta l a r ı n ç ı k a r d ığ ı sesten ava ü ç m u h a ­
fızın d a h a k a t ı l d ı ğ ı n ı ç ı k a r d ı m .
Yolcu yolunda gerek.
B a c a d a n aşağı atlayıp, ç a t ı n ı n kavisli k e n a r ı n a t u t u n a r a k b a c a k l a ­
r ı m ı s o k a ğ ı n ü z e r i n d e s a lla n d ırd ım . B ir nefes verip ç a t ı n ı n k e n a r ı n ı
b ı r a k t ı m ve y e r ç e k i m i b e n i yere ç e k e r k e n c i y a k l a m a m a k için d i l i m i
ısırd ım . Y u m u ş a k b i r pat sesi eşliğinde, b ir t ü c c a r ı n s a m a n d o l u y ü k
arabasına z a r i f say ılam ay ac ak b ir iniş y a p tım . K a sk a tı s a m a n sapları,
A d e n a ’n ı n iğne leri gibi giy silerim i deldi. S o k a ğ a a t l a m a m l a b i r k u r u m
ve s a m a n b u l u t u gece r ü z g â r ı n a karıştı.
B i r b i r i n e d o l a n m ı ş sa ç la rım d a n s a m a n saplarını ay ık la y a ra k v a k i t
ge ç ir ip K a l e ’ye d ö n ü ş y o l u n a k o y u l d u m . G e c e t e r k ed ile n , y ı p r a n m ı ş

9
tü c car arabalarının arasından geçtim . A yaklarım çöplerin ve k ırık
in cik b o n c u ğ u n üzerinde dans ediyordu. B e n yanlarından g e ç e r ­
ken ara sokaklara ya da binaların arasına sinen yağm acılar aralarında
fısıldaşıyorlardı.
G r u p l a r hâlinde geceyi g e ç ir m e k için birbirine sokulan b e n i m gibi
evsizlerin y a n ı n d a n geçerken ç iz m e m d e k i hanç erin ağırlığını hissedi­
yor, so ğ u k çeliğin verdiği güvenle rahatlıyordum . Bazılarına kalkan
olan m o r güç alanla rının cılız ışıltısını görebiliyordum . D iğerlerinin
ise rahat u y u m a l a r ı n ı sağlayacak kadar güçlü becerileri yoktu. Zaten
ta m da bu y ü z d e n k enar mahalleler yuvaları olmuştu.
H ızlı ve e m i n ad ım la r atmaya d evam ederek gözlerim i ara sokak­
larda aşağı y u k a r ı gezdiriyor, bir an olsun g a rd ım ı i n d ir m i y o rd u m .
Y oksullar a y r ım yapmazlardı. Bir şilin bir şilindi ve o parayı alm ak için
k e n d i le r in d e n d ah a kötü d u r u m d a birine saldırmayı sorun etmezlerdi.
Sokaklarda zikzaklar çizerken karşım a birçok m uhafız çıktı. Bu
y ü z d e n yavaşlayıp o n la rın u z a ğ ın d a n g e ç m e m gerekti. H e r dük k ân ,
h e r köşe ve her sokağa yan bakan, beyaz üniform alı kolluk kuvvetleri
bahşedilmişti. B u gaddar im p a ra to r lu k M uhafızları suçlardaki artıştan
dolayı K r a l ’ın em riyle L o o t S o k a ğ ı n a atanmıştı.
Tabii bu d u r u m u n b e n i m le ne ilgisi olabilirdi ki?
D aha dar, çıkmaz bir sokağa girip sonuna kadar yürüdüm . Orada,
köşede, b o z u k tüccar arabaları, mukavvalar, eski örtüler ve Veba bilir daha
neler bir araya getirilerek kurulm uş, derme çatma bir barikat vardı. Yuva­
m ız dediğim iz çöp yığınına giden yolu henüz yarılamadan çok kıvırcık,
o m u z hizasında buklelerin kapattığı bir yüz, Kale’nin üzerinde belirdi.
“A ld ın m ı? ”
Birbirlerine dolanm ış, u z u n bacaklarını o t u r d u ğ u yerde çözen kız
hiç z o r la n m a d a n d o ğ r u lu p çöp ba rik a tım ız ın bir metrelik du v arın ın
iç in d en te re d d ü t e t m e d e n geçiverdi. Bana d o ğ r u hoplaya zıplaya, göz­
le rinde b ü y ü k bir üm itle öyle bir gelişi vardı ki ona başının üzerinde
gerçek bir çatı ve sıcak y em ek ge tirm işim sanabilirdiniz. Bunları ona
v e rem ey ec ek olsam da elimde, o n a göre çok daha iyi bir şey vardı.
İç çektim. “B e n d e n şüpheye düşmene gü ce n d im Adena. O n ca yıldan
sonra becerilerime g ü v eninin biraz daha fazla olacağını sanıyordum.”
S ırtım d a n sırt çantam ı indirip içinden kırışmış kırmızı ipeği çıkardım.
Y ü z ü n e hayranlık dolu bir ifadenin oturmasıyla gülü m sem e m ek için
k e n d i m i zor tu ttu m .

10
İpeği e l i m d e n b ü y ü k bir iştahla kapıp p a r m a k l a r ı n ı k u m a ş ı n
y u m u ş a k k atla rın d a gezdirdi. Ela g ö z le r in e g ir e n k ıv ır c ı k k â k ü l ü n ü n
arasından, b iz d e n ç o k d a h a z e n g in bir k a d ı n d a n k u m a ş ç a l m a m ı ş ı m
da, tek başım a Veba’yı o r t a d a n k a l d ı r m ı ş ı m gibi b a k ı y o r d u b ana.
H i k â y e n i n k ö tü k a r a k te r i değil d e k a h r a m a n ı y m ı ş ı m gibi.
A d e n a ’n m g ü lü m s e m e s i S coıc hes Ç ö l ü ’nüıı güneşiyle yarışabilirdi.
“ Pae, sen ve u z u n elin h a r ik a la r y a r a tıy o rs u n u z , b iliy o r m u s u n ? ”
K o lla rın ı b o y n u m a dolayıp, d a h a da ç o k b a lın y e l e ğ i m d e n sızıp
c e p le rim e d o lm a sın a n e d e n olacak k a d a r sıkıca sardı.
“ U z u n elim le sana başka b ir şey v e r e c e ğ i m . . . ” K o l l a r ı n d a n a y r ı ­
lıp e lim i ce b im e g ö t ü r d ü m . E zilm iş altı ç ö r e k ç ı k a r d ı m . Ç ö r e k l e r
sa m anla s ü sle n d ik le rin d e n ö n c e k i k a d a r iştah açıcı g ö r ü n m ü y o r d u .
A d e n a ’n m gözleri k o c a m a n açıldı. K u m a ş ı k a p t ığ ı iştahla e l i m d e k i
ç ö r e k le r d e n b irin i kaptı. T a m ısıracağı sırada, b ir an bile d ü ş ü n m e ­
d e n k a l e m i z in iç in d en geçip b a r i k a t ı n arka ta ra fın d a serili sert tüylü,
renksiz halılara uza ndı. S o n ra b e k l e n ti iç in d e eliyle y a n ı n d a k i b o ş ­
luğa hafifçe v u r d u . O n u n aksine, b e n i m y a n ı n a o t u r a b i l m e k iç in ç ö p
d u v a r ı n ı n ü z e r i n d e n ha n ta l hareketlerle aşağı a t l a m a m gerekti.
A d e n a çörekleri ıs ı r m a k ta n fırsat b u l d u k ç a k o n u ş a r a k , y ü z ü n d e k i
k ırın tıla ra karışan y ılık b ir g ü lü m s e m e y le , “ M a n a n ı n d ü k k â n ı n ı n
y in e y a ğ m a l a n m a s ı n d a n m e m n u n o l m a d ı ğ ı n a b a h s e g i r e r i m , ” dedi.
“ Z a v a llıc ığ ın g ü v e n l ik ö n l e m l e r i n i c id d e n a r tır m a s ı g erek .”
S enelerdir k a d ı n ı ayda en az b ir k ez s o y m a m a r a ğ m e n , a n c a k
b ir e rk e k o l d u ğ u m s o n u c u n a varabilm işti. E h , en a z ı n d a n çaba
gösteriyordu.
O m u z silkip, “Aslında,” d e d i m , “ N o r m a l z a m a n l a r ı n aksine d ü k ­
k â n ı n a fazladan iki İ m p a r a to r lu k M u h a f ı z ı yerleştirmişti. Y ılla rd ır
ç ö r e k le r in i ç a l d ı r m a k t a n b ı k m ı ş olsa gerek.”
A d e n a g ü l ü m s e d i ğ i m i g ö r ü n c e ela g ö z lerin i kıstı. “V eba’ya ş ü k ü r le r
o lsun ki y a k a l a n m a d ı n Pae.” O t a n ı d ı k c ü m l e d u d a k l a r ı n d a n d ö k ü l ü r
d ö k ü l m e z dişlerim i içgüdüsel b ir tepkiyle s ı k t ı m ve A d e n a ’n ı n ç ö r e ğ i
ıs ı r m a k ü z e re olan ağzı açık kaldı. A d e n a b e l ir g i n b ir şekilde irkildi.
A l m kırıştı ve b o ğ a z ı n ı tem izledi. “ Ö z ü r d ile rim . Şu b e n i m eşek
arısı sokasıca d ili m .” P a r m a k l a r ı m b a ş p a r m a ğ ı m d a k i k a l ı n y ü z ü ğ e
gitti. Y ü z ü m d e cılız b ir gü lü m s em e y le, d algınca y ü z ü ğ ü ç e v ir d im .
G e n e llik l e s a k ı n d ı ğ ı m ı z b ir k o n u y d u bu. F akat a ç ılm a s ın ın b ir d e n b i r e
rahatsız edici hâle gelmesi b e n i m h a ta m d ı.

11
Hepsi de a r tık u m u r s a m a d ı ğ ı m için k e n d i m i k ı n a d ı ğ ı m a n l ık
bir zay ıflık y ü z ü n d e n d i . “ Biliyorsun, b e n i rahatsız e d e n sö z c ü k le r
değil...”
A dena k o n u ş m a m ı bir g ü lü m s e m e y le ve sesimi h a y r e t verici ö lç ü d e
iyi taklit ed e re k böldü. “ S ö z c ü k le r in a r d ın d a k i a n l a m . ”
Az kalsın k a h k a h a m ve bir parça tatlı h a m u r b e n i boğacaktı.
“ B e n d e n alıntı m ı yapıyorsun A?”
A d e n a yanıt olarak çö re k te n b ir ısırık aldı; b ir y a n d a n yiyip bir
y a n d a n konu şa ra k , “Ve seni rahatsız e d e n Veba değil, sonrasında yaşa­
nanlar,” dedi.
Başım ı d algınca sallarken p a r m a ğ ı m ı ü z e r i n d e o t u r d u ğ u m u z y ı p ­
ra n m ış h a l ı n ı n d e s e n in d e g e z d ir d im . P a r m a ğ ı m ı n altında o ta n ı­
d ık hisle. B inlerce Ily alın ın ö l ü m ü n e n e d e n olan Veba’ya ş ü k r e tm e k
çöreklere olan iş t a h ım ı bile k a ç ır ıy o rd u . O n c a acıya, ö lü m e ve a y r ı m ­
cılığa n e d e n o la n şeye ş ü k r e tm e k .
Fakat a r t ı k h erk es in u m u r u n d a olan Veba’n ı n öld ü rm ed ik leriy d i.
K ra llık h as talığ ın çe v re şehirlere y ay ılm a m ası için yıllarca tecrit edil­
miş ve in s a n la r ın yapısını k ö k t e n değiştiren hastalığı sadece U y an ın
e n güçlü leri atlatabilm işti. H ız l ı ola n lar fevkalade hızlı, güçlü o la n ­
lar y e n i l m e z ve g ö lg e le r in arasında g ez in e n le r gölgelere dönüşebilir
o lm u ş tu . Fiziksel g ü ç , a m a ç ve k u d r e t açısından farklılık gösteren
on la rc a d o ğ a ü s t ü g ü ç sadece Ilyalılara bahşedilm işti.
Sağ k a l m a n ı n ö d ü l ü ola ra k b a h ş e d ile n yeteneklerdi bunlar.
O n l a r S e ç k i n l e r ’di. Sıra dışıydılar. O lağa nüstüydüle r.
“ S a d e c e . .. ” A d e n a k o n u ş m a k t a b ir kez daha zorlanıp çöreğiyle
o y n a d ı. “ S adece d ik k a t l i ol Pae. Y a k a lan ır ve konuşarak yakayı
s ı y ı r a m a z s a n . ..”
İçim i saran endişeyi g ö r m e z d e n gelerek fazlaca rahat bir tavırla,
“ B a n a b ir şey olm ayacak,” d e d im . “B e n i m işim bu A. H e p yaptığım

ŞC y'
A d e n a g ü l ü m s e y e r e k iç çekti ve elini u m u r s a m a z c a salladı. “Bili­
y o r u m , b i l i y o r u m . S e ç k i n l e r e karşı k e n d in i savunabilirsin.”
Y in e aniden gelen o ferahlamayı hissettim. Beni gerçekten tanıması,
b e n d e h e m suçluluk h e m de m i n n e t uyandırıyordu. Ç ü n k ü V e b a d a n sağ
çıkan herkes beceriler bahşedilecek kadar talihli olmamıştı. Hayır, Sıra­
danlar t a m da o kişilerdi işte. Adı üstünde; sıradandılar. V ebanın ardından
gelen o n yıllar b o y u n c a Sıradanlar ve Seçkinler barış içinde yaşamışlardı.

12
T a ki Kral E d ric , Sıradaıılar’m k r a llığ ın d a yasamaya a r t ı k ııyguıı
o l m a d ı k l a r ı n a h ü k m e d e n e dek.
O t u z yıl k a d a r ö n c e ülk e y e bir hastalık yayılmıştı. K r a l ’m Şihıcı-
lar’ı m u h t e m e l e n sıradan bir hastalığa n e d e n ola n salgını lırsat bilip
S ır a d a n la r ’ııı b e lirle n e m e z bir hastalık taşıdıklarını ö n e s ü r m ü ş , m u h ­
te m elen b u y ü z d e n k e n d i le r in d e b e c e r ile rin g e l iş m e d iğ in i s ö y le m iş­
lerdi. S ır a d a n la r ’ın y a n ı n d a u z u n süre k a l m a k g üya h e m S e ç k i n l e r e
h e m de o n l a r ı n g ü ç le r in e zarar veriyor; Sıradanlar, S e ç k i n l e r ’iıı ü z e ­
rine titre d ik le ri g ü ç le r in i z a m a n içinde seyreltiyordu.
B u f ik ir karşısında g ö z le r im i d e v i r m e m e k için k e n d i m i t u t t u m .
B a b a m b u n u n sa ç m a lık ta n ibaret o l d u ğ u n a in a n ı y o r d u . B e n de
aynı f i k i r d e y d i m . Fakat e lim d e K r a f ı n d ü p e d ü z yalan sö y le d iğ in e d a i r
k an ıtla r olsa bile, k e n a r m a h a ll e d e n bir kıza k im s e i n a n m a z d ı .
Fakat K ral, S e ç k in le r t o p l u l u ğ u n u n basit S ıra d a n la r t a r a f ı n d a n
zayıflatılm asına ya da daha k ö tü sonuçlar d o ğ m a s ı n a izin v e r e m e z d i .
O l a ğ a n ü s tü o la n lar için y ok o lm a k b ir seçenek o la m az d ı.
Böylece A r ı n m a başladı.
Şim di; o n yıllar sonra bile k a v u r u c u g ü n e ş in altında, k u m l a r ı n ü z e ­
rine yayılm ış cesetlere dair hikâyeler k a m p ateşlerinin e tra fın d a u m u r ­
samazca anlatılıyor, ç o c u k la r bu ü r k ü t ü c ü hikâyele ri fısıldıyordu.
Yapış yapış p a r m a k l a r p a r m a k l a r ı m ı n üzerine k a p a n d ı. Ade­
na’n m ellerine bu la şan bal b e n i m l e paylaştığı y ay v a n g ü l ü m s e m e s i
k a d a r tatlıydı. S ır r ı m g ö z lerin d ek i pırıltıya, y ü z ifadesindeki sada­
kate gizlenm işti. H a y a t ı m ı n b ü y ü k bir k ısm ı hiç b ir şeyde s a m i m i y e t
o lm a y a c a ğ ın ı d ü ş ü n m e k l e geçmişti. T ü m arkad a şlık ların sahte, t ü m
iy ilikle rin a r d ın d a çıkar o l d u ğ u n u d ü ş ü n m ü ş t ü m .
‘‘D u y g u la rın ı g izle, k o rkun u gizle, en önemlisi ise dış g ö rü n ü ş ü n ü n ardına
saklan. K im s e bilmemeli Paedy. içgüdülerinden başka hiçbir şeye, hiç kim seye
g ü v e n m e .”
B a b a m ı n k a f a m ı n içinde y a n k ı l a n a n n a z ik sesi b e n i t u h a f b i r
şekilde rahatsız ediyor, b a n a h a y a tım ın b ü s b ü t ü n b ir y a la n ü z e r i n e
k u r u l m a s ı , k a r ş ım d a o t u r a n k ız ın da kra llığ ın geri kalanı gibi k a n d ı ­
rılm ası gerektiğini a nım satıyordu.
B e n c il lik , m a n t ı ğ ı m ı sadece b ir geceliğine b e n d e n çalmıştı. B u da
ik i m i z i de te h lik e y e atmaya yetmişti.
A d e n a neşeyle, “ Peki, Veba’d a n v e . . . ” deyip sokağa g ö z g e z d ir d ik ­
te n sonra “ .. . d u r u m u n d a n b u k a d a r b a h s e tm e k yeter,” dedi.

13
K e n d i m i tu tm a y a gerek g ö r m e d e n h o m u r t u y l a g ü l d ü m . “A nlaşılan
iki yıl. üstü kapalı k o n u ş m a pratiği y a p m a n için sana y e t m e m i ş A.”
B eni işittiğ inden bile şüpheliydim ; o an p a r m a k l a r ı n ı n arasın dan
kayan k u m a ş t a n ötesine o d a k la n a b i ld iğ in d e n de. Ela gözleri dikiş
m a l z e m e l e r i n d e g e z in ir k e n , A d e n a az ö n c e k i s o h b e tim i z i b ir k ena ra
b ır a k ıp yeni ipeklerle neler yapacağı h a k k ı n d a sayıklam aya başlamıştı
bile. Sıcak, k a h v e r e n g i elleri yan ıp sö n e n la m b a ışığı altında k u m a ş
parça larını k a r ış tıra n A d e n a kenarları katlam aya, köşeleri iğne lem eye,
iğne ler p a r m a ğ ı n a b a t tığ ın d a da a m an sız ca k ü f r e t m e y e başlamıştı.
K e n d i m i z i a n c a k yıllarca b irlikte so k a k lard a hayatta k a l m a m ü c a ­
delesi v e r m e k t e n gelen s a m i m i b ir so h b e te k a p tırd ık . A d e n a ’n ı n
d u d a k l a r ı arasına aldığı iğne ler y ü z ü n d e n ça rp ıla n sözlerini a n l a m a k ta
z o r l a n m a y ı ş ı m ı n n e d e n i de b u y a k ı n l ı k t ı . Y an yatıp, k endisini u y u y a -
m a y a c a ğ ı k a d a r işine k a p t ı r a n A d e n a ’n ı n sakin p a r m a k l a r ı n ı ve çattığı
k aşların ı iz le y e re k n i h a y e t s u stu m .
A ğ ır la ş a n g ö z k a p a k l a r ı m b ö ğ r ü m d e k i b ir acıyla açılıverdi. M a h ­
m u r l u ğ u m u b i r a n d a u n u t u v e r d i m . S o k a ğ ın z e m i n i n d e n çık an sivri
taş y ü z ü n d e n u y k u se rse m i a ğ z ı m ı açıp, “ B ir k ena ra yaz söyledikle­
r i m i , b i r g ü n m u t l a k a b i r k ary o la çalac ağım ,” d e d im .
A d e n a ’n ı n y a n ı t ı g ö z l e r in i d e v i r m e k oldu. H e r gece aynı boş v aa di­
m i n k a r ş ı s ı n d a y a p t ığ ı gibi. Şarkı söyler gibi heceleri uzatarak, “ B u n a
a n c a k k a r y o l a y ı s ı r t ı m d a h iss ettiğ im d e i n a n ı r ı m Pae,” dedi.
E n az o n k e z sağa sola d ö n m e m i n a r d ın d a n b a ş ım ın ü z e r i n e kaşıntı
v e r e n , t o p y a p ı lm ış b i r b a tta n iy e indi. A d e n a b ir çörek tatlılığıyla,
“ K ı v r a n ı p d u r m a y ı k es m ez sen y e m i n e d e r i m seni lanet olası z e m i n e
d i k e r i m , ” dedi.
“ B u n a a n c a k z e m i n i s ır tım d a hissettiğ im d e i n a n ı r ı m A .”

14
2. B Ö L U M

at

ir ateş to p u y ü z ü m ü n y a n ın d a n geçti. Saçlarımı alazlamasına


r a m a k kalmıştı. İkinci bir sıcak dalgasının bana d o ğ r u g e ld iğ in i
hissettiğim de son anda eğilebildim.
Vebalar aşkına, K itt bugün ne de hoş bir ruh hâli içinde böyle.
P a r m a k u ç l a r ım ın üzerinde dans ederek, bir başka ateş k ü r e s i n i n
bana d o ğ r u u ç u ş u n u izlerken adrenalin b e d e n im d e g ez in iy o rd u . Bir
su k a lk a n ı oluştursam da kalkan tıslayıp y o ğ u n bir b u h a r b u l u t u n a
dönüştü. K i t t ’in b en i d u m a n la r ın arasında g ö r m e y e çalışırken kıstığı
gözleri b ir d e n ü ze rin e ç u l la n m a m la fal taşı gibi açıldı. Yere d ü ş t ü k
ve o n u yere yapıştırıp alevli y u m r u ğ u m u y ü z ü n e d o ğ r u l t t u m .
“ Pes ediyor m u s u n ? ” Seğiren d u d a k l a r ım d a k i g ü l ü m s e m e y e
engel o la m a d ı m . K itt bir k a h k a h a attı ve gözleri y ü z ü m ile y ü z ü ­
m ü n y a n ı n d a d u r a n y u m r u ğ u m arasında gidip geldi.
“ H a y ı r desem b en i cidden y u m r u k la y a c a k m ıs ın k ü ç ü k k a r d e ­
şim?” Y ü z ü n ü n birkaç santim ötesinde yanan ateşe r a ğ m e n K i t t ’in
yeşil gözleri neşeyle parıldıyordu.
“ S o r u n u n y an ıtın ı şimdiye k ad ar ö ğ re n m iş sin d ir d i y o r d u m .”
Y u m r u ğ u m u d a h a da geriye atıp indirecek gibi d u r d u m .
“ Peki, peki, pes esiyorum !” dedi Kitt. “ Fakat sırf zavallı Eli y in e
k ı r ı k b u r u n l a r ı m ı z ı o n a r m a k z o r u n d a kalm asın diye.”
Y ine k ırık bir kemikle gitsek kraliyet h e k im in in y ü z ü n ü n alacağı
hâli düşünüp hınzırca güldüm. Ayağa kalkıp hâlâ yere serili olan K itt’e
elimi uzattım.

t-> » . ■ t /
B a n a giilüm sese de g ö z l e r in in içi g ü l m e y e n K itt nihayet, “ Veba­
lar aşkına Kai, b e n i m g ü ç l e r im i b e n d e n iyi k u lla n ıy o r s u n ,” dedi.
İşte bu y ü z d e n ü l k e n i n h ü k ü m d a r ı sen olacaksın,” d e d i m , “B e n
ise savaş a la n la rın d a çarpışıp m ü th i ş yakışıklılığım la d ü ş m a n la r ın
dikkatini dağıtacağım .”
K itt y a l a n d a n g ü c e n m i ş gibi yaparak pes kahkah ası eşliğinde,
B e n k e n d i m ü th i ş y a k ışık lılığ ım la d ü ş m a n la r ın d ik k a tin i dağ ıta­
m a z m ı y ı m d iy o r s u n y a n i? ” diye sordu.
D e d i ğ i m şu ki i k i m i z üvey kardeşleriz ve k o r k a r ım , bu sana
c a z i b e m i n sadece y a r ısın ın g eçtiği a n l a m ı n a geliyor.”
K itt b ir k a h k a h a d a h a attı. “ O m a n tığ a göre, sende de b en d e k i
z e k â n ı n a n c a k yarısı o lm a lı.”
B u n u n için V eba’ya ş ü k ü rle r olsun.” S ö z c ü k le r a ğ z ım d a n çıkar
ç ı k m a z K i t t sırıtarak b e n i d ü r ttü .
Şato arazisi içindeki to p r a k z e m in l i ta lim alanları arasında kalan
p a t i k a d a y ü r ü d ü k . Ç o ğ u b ecerilerini, çok azıysa silahlarını k u lla n a n
i m p a r a t o r l u k M u h a f ız la r ı ile d a h a y ü k se k m e v k ile rd e n S eçkinler biz
y a n l a r ı n d a n g e ç e r k e n ta lim e d e v a m ettiler.
Başlar bize çevrildi. Yakıcı bakışları te p e m iz d e k i g ü n e ş te n fark­
sızdı. D i k bak ışların a aldırış e t m e d e n ta lim a la n ın ın kan, ter ve g ö z ­
y a ş ın ın b i r b ir in e karıştığı o t a n ıd ık k o k u s u n u iç ime çe ktim . Sonra
silah r a f ın d a n bir kılıç kapıp bir d iğ e rin i y ü z ü n d e k i ifade ancak b ık ­
k ı n l ı k olarak y o r u m la n a b ile c e k K i t t ’e d o ğ r u attım.
Dalgınca kılıcımın dengesini sınarken sert bakışına karşılık olarak ona,
“Becerilerden çok silahlarla dövüşmeyi sevdiğimi biliyorsun,” dedim.
K i t t ç a m u r lu r i n g i n içine y ü r ü s e de gözlerini devirdi. “Evet, beni
b ir kılıçla patakla m aya nasıl da bayıldığını gayet iyi b i l i y o r u m . ”
İ k i m i z b i r b ir im iz in etra fın d a d ö n m e y e başlarken, bileğim i ç e v ir e ­
rek k ılı c ım ı salladım. “E n se v d iğ im h o b i l e r i m d e n biri, bu d o ğ r u . ”
Bir anda ileri atılıp k ılı c ım ı k ılıcın a ç a r p m a m la k o l u m d a n y u k a r ı
titreşim ler y ü r ü d ü . “Bak, eğlenceli değil m i şimdi b u ? ”
K itt saldırım karşısında dişlerini sıktı. “H e y e c a n fırtınası.”
İ k i m i z a n t r e n m a n y apa rke n t a n ı d ı k bir transa geçip k e n d i m i
r i t m i n içinde k a y b e ttim . Z i h n i m boşaldı. B e d e n i m enerjiyle dolup
taştı. Y aşadığım ı en çok d ö v ü ş ü r k e n h issediyordum . B e n b u n u n için
y o ğ r u l m u ş t u m . A k l ı m ı yıllar sü ren a n t r e n m a n l a r d a ve e ğ i tim d e
k o r u m a m ı sağlayan, bu olm uştu.

16
“A h m a k bir kral ölii bir kraldır.”
K ü ç ü k k e n ne z a m a n y o r u c u d e r s le r i m d e n şikâyet etsem , b a b a m ı n
k afam a işlenen sözleri z i h n i m d e çınladı. Kral o l m a y a c a ğ ı m d a n , ölü
ya da a h m a k b ir kral o l m a k t a n yana e n d i ş e l e n m e m e gerek y o k tu .
B a b a m a b u f i k r i m i söy le d iğ im d e b ü y ü k bir n e z ak e tle b a n a ö m ü r
b o y u b a n a eşlik ed e c e k bir başka deyiş u y d u r m u ş t u .
“A h m a k bir İnfazcı mağlup bir imparatorluk dem ektir.”
N e y ü r e k le n d ir i c i ama.
Ö n k o l u m d a h iss ettiğ im keskin acı b e n i d ü ş ü n c e l e r i m d e n k o p a r d ı.
“A k l ı n ı o y u n a versen iyi olur Kai, yoksa seni g e r ç e k t e n y e n e b i ­
lir im .” K i t t ’in y ü z ü n d e silmeye kararlı o l d u ğ u m m u z a f fe r b ir ifade
vardı. “ M ü s t a k b e l İ n f a z c ı m ın işini savsaklamasını i s t e ...”
K itt s ö z lerin in gerisini g e t i r e m e d e n k ılıc ın ı k ı l ı c ım la yere yapış­
tırıp arkasına g eç tim . Tek, hızlı b ir hareketle ç i z m e m i k a l d ır ı p i ç i n ­
den ç ı k a r d ı ğ ı m h a n ç e r in keskin u c u n u K i t t ’in sırtına d a y a d ım .
“A ffedersiniz, ne d e m iştin iz Majestele ri?” Onu bırakm am la
d ö n d ü . B e n de alaycı bir tavırla eğilerek o n u se lamlayıp h a n ç e r i
ç i z m e m e geri s o k tu m . B u n u n karşılığı olarak K i t t b e n i sertçe itti.
K ı k ır d a y a n k a r d e ş im e aynı şekilde karşılık v e r d im .
Kirli sarı saçları o anda sarıdan ç o k kirliydi. R i n g i n i ç in d e y u v a r ­
l a n m a k t a n ç a m u r a b u la n m ıştı. G ö m l e k l e r i m i z i yaz sıc ağ ın d a ç ı k a ­
ralı epey o l m u ş tu ve b e n i m gibi o n u n da b ro n z la şm ış g ö ğ s ü n d e n te r
akıyordu.
Ü v e y kardeşler o l d u ğ u m u z u n b u d en li açık o l m a s ı n ı n g ü l ü n ç b ir
yanı vardı. Fiziksel fark lılık larım ız h a r ic in d e b e n d e K i t t ’in d u y a r l ı ­
lığı, o n d a da b e n i m hissizliğim y o k tu . K i t t sabırlı, cana y a k ı n b ir iy d i
ve b e n i m savaş a lan ın a y ak ıştığ ım gibi tahta yakışıyordu.
B e n b ir k a tilk e n o bir kraldı.
“ Kai, b e n i d in liy o r m u s u n acaba?” P a r m a k l a r ı n ı y ü z ü m ü n k a r ­
şısında şaklatan K i t t ’in y ü z ü n d e endişesine d e n k b i r k e y i f vardı.
“ Vebalar aşkına, a m m a da k a n kay b e tm işsin .”
G ö z l e r i m i K i t t ’in b a k tığ ı noktaya ç e v ir d iğ im d e k o l u m d a k i y a r a ­
d a n k ü ç ü k , kızıl derelerin akıp p a r m a k b o ğ u m l a r ı m ı n a r a s ın d a n
g e ç tiğ i n i ve p a r m a k u ç l a r ım d a n aşağı d a m l a d ı ğ ı n ı g ö r d ü m . “ E h ,
anlaşılan sayende E l i ’a y in e iş çıktı.” K i t t ’e b a k t ı m ve o n d a n b ir k a r ­
şılık b e k l e d i m . Fakat gözleri a n t r e n m a n a l a n ın ı n ilerisinde b ir yere
d ik il m iş t i. “ D i k k a t i n i v e r m e y e n şimdi k i m acaba?”

17
G ö z l e r i m bize d o ğ r u gelen, deri a n t r e n m a n giysileri tiim k ı v r ı m ­
larını saran ve e fla tu n saçları rüzgârda dalgalanan fıgiire çevrildi.
K ız y a n ı m ı z a g e lm e d e n m ırıld an arak , “A h b a k ,” d e d i m . “ M ı z m ı z
Blair.” K itt g ü l m e m e k için k en d in i zor tuttu.
M e rh a b a beyler.” B lair’in sesi buz gibi so ğ u k ve p ü r ü z s ü z d ü .
A n t r e n m a n nasıl gidiyor?” G özlerini ik im iz i n ü z e r i n d e h ım b ılc a
g e z d i r d ik te n sonra d u d a k la rın ı çarpıtan h a f i f bir g ü lü m s e m e y l e
y e n i d e n y ü z le r im iz e çevirdi. “ Sınavlara m ı h az ır la n ıy o r su n K a i? ”
“ H a z ırla n m a y a ihtiyacım yok ki.”
B u sözlerim ü ze rin e y ü z ü n d e ağır ağır bir g ü l ü m s e m e belirdi.
“M ü sta k b e l Infazcı’n ın kazanarak krallığın ü z e ri n d e iyi bir izlenim
b ı r a k m a k isteyeceğini d ü ş ü n ü r d ü m .” B ird e n d ik k a ti tır n a k l a r ın a
o d a k la n d ı. Sahte bir ilgisizliğe b ü r ü n d ü .
Sıkıntılı bir iç çekerek elimi saçlarımda g e z d ir d im . “ B e n de tam
olarak b u n u y a p m a k n iy e tin d e y im .”
B a n a içinde tatlılık olmayan bir gülü m sem e y le karşılık verdi.
“ O n y ıllardır gelen en başarılı Seçkin o ld u ğ u n için u m a r ı m öyle
olur. Yani en azından öyle o ld u ğ u n söyleniyor.”
Vebalar aşkına, yine başladık.
K itt b ir a d ı m öne çıkıp yara almış gibi elini g ö ğ sü n e g ö tü r d ü . “ O f
Blair. Kral olunca bu lafını u n u tm a y a c a ğ ım .”
“Vah vah, g u r u r u n u m u incittim K itt?” D i k k a t i n i bana ç e v i r m e ­
d e n önce Blair yalandan y ü z ü n ü astı. “Ayrıca şahsen Sınavları b e n i m
k az an a cağ ım ı d ü ş ü n ü y o r u m .”
Neşesiz bir kah k a h a atıp ufak tefek B lair’e b a k tım . Sınavlarda
yarışacağını gayet iyi bilsem de, “Yarışmaya katılacağını n e r e d e n
çıkardın ki?” diye sordum.
S o ru m a yanıt olarak, silah raflarından bir h a n ç e r B la ir ’in bir bilek
hareketiyle yerinden fırladı. D a h a ben g ö z ü m ü k ı r p a m a d a n , havada
asılı kalan hanç erin ucu şah d a m a r ım la buluştu.
Blair dibim e kadar gelip “ G eneralin kızı olarak,” dedi, “ B e n c e
oyunlara katılm ak için epey şansım var. Sence de öyle değil m i ? ”
Bir yandan havada süzülen hançeri b o ğ az ım a yaslamayı s ü r d ü r ü r k e n
diğer yandan kıkırdayıp sözlerini perçinledi.
K a n ı m d a onlarca g ü c ü n enerjisi dola şıyordu. H e p s i d e avluda
antrenman yapan diğer kişilere aitti. Diğer becerileri susmaya zorlayıp
Blair’in gücüne ve o gücün derim in altında uğuldarken verdiği, b ende

18
o n u yakalam a isteği u y an d ıra n o hisse o d ak lan d ım . Blair güçlü b ir
Tele’ydi ve hançeriyle yaptığı gösteri zihniyle yapabileceklerinin ç o k
k ü ç ü k bir kısmıydı. G ü c ü n ü n o gıdıklayan hissine uzanıp, b e d e n i m i
sarmasına izin vererek on u yüzeye çektim.
Ve s o n ra o n a d ö n ü ş t ü m .
T ıp k ı K i t t ’in ateş ve s u y u n bir arada o ld u ğ u İkili g ü c ü y l e y a p t ı ­
ğ ı m ve tıp k ı e t r a f ım ı ç e v ir e n t ü m güçlerle y a p a b ile c e ğ i m gibi.
Y ü z ü m d e h a v a d a s ü z ü le n h a n ç e r k a d a r s o ğ u k b i r g ü l ü m s e ­
m eyle, sadece z i h n i m i k u l l a n a r a k h a n ç e r i B l a i r ’in k a l b i n i n ü z e r i n i
k ap lay an k a l ı n d e r iy e d o ğ r u itt im . B e c e r i s i n e t u t u n m a y ı b ı r a k a r a k
sessizce, “ E h , o h â ld e a n t r e n m a n a başlasan iyi o lu r ,” d e d i m . S e r ­
best b ı r a k t ı ğ ı m h a n ç e r ta k sesiyle yere d ü ştü . B a şk a söz s ö y l e m e y e
g e r e k g ö r m e d e n d ö n ü p şatoya d o ğ r u y ü r ü d ü m .
K itt sessizce y a n ı m d a b a n a ayak u y d u r d u . İ k i m i z şato k a p ı l a r ı n a
y ü r ü r k e n belli ki o da b e n i m k a d a r d ü şü n c ele re d a lm ış tı. Sın avlara
sadece iki hafta k a l m ış k e n anlaşılan o n l a r ı n v a r lığ ın ı ve iç le r in d e k i
r o l ü m ü b ü y ü k bir keyifle g ö r m e z d e n g e l e m i y o r d u m .
M u t f a k t a n s ü z ü le n k ız a r m ış ta v u k ve patates k o k u s u d i k k a t i m i
d a ğ ıtm a y a yetti. A lış ı lm a d ık b ir sessizliğe b ü r ü n e n K i t t ’e b a k t ı m ve
d ö n ü p m u t f a k k a p ı l a r ın d a n geç tim .
“ T ü n a y d ın h a n ım la r.” A kşam y em eğ in i h a z ırla m a k için ko şu ş­
t u r a n aşçıla ra ve h i z m e t ç i l e r e ç a b u c a k g ü l ü m s e d i m . S e r t b i r t e z ­
g â h ı n ü z e r i n e ç ı k ı p a v u ç l a r ı m ı n ü z e r i n d e g e r i y e k a y k ı l d ı m ve
“ B e n i ö z l e d i n i z m i ? ” d iy e ş a k ı d ı m . G ö z g ö z e g e l d i ğ i m h i z m e t ç i
k ı z l a r d a n b i r k a ç ı k ı z a r ı p işlerine g e r i d ö n d ü ve k ı k ı r d a y a r a k a r a ­
l a r ı n d a fısıldaştı.
M u t f a ğ ı n sıcağı b ir dalga gibi b a n a çarpıp b e d e n i m i sardı v e z a te n
te r d e n ıslak olan t e n i m i . . .
T enim .
E l i m i ö n c e saçlarım da sonra y ü z ü m d e g e z d i r d i m . G ö m l e ğ i m i
kirli r i n g d e b ı r a k ıp e p e y d ir o r ta lı k ta g ö m le k siz g e z d i ğ i m i fark e t t i ­
ğ i m d e b u n u u m u r s a m a d ı m . B a b a m ı n bile b e n i v a z g e ç i r e m e d i ğ i b i r
alışk a n lık tı bu.
K i t t b a ş ın ı k ö ş e d e n uzattı. Y ü z ü n d e y a y v a n b ir sırıtış vardı. “ B u r ­
n u m a e n s e v d iğ im y e m e ğ i n k o k u s u geldi sanki. Ç o k tatlısın G ail.”
B u n a l t ı c ı b ir sıcak yayan o c a ğ ın ü z e r i n d e k r e m a l ı patateslerle dolu
b i r te n c e r e y i k a r ıştıra n , k o y u r e n k li te n i te r d e n p a r ıld a y a n a ş ç ın ın
y a n ı n a gitti.

19
Gail, K itt in y ü z ü n ü aydınlatan bakışı karşısında e l i n d e o lm a d a n
g ü lü m s e d i. A h, b u n u senin için pişirdiğim i s a n m a K itty . Patates
püresi b e n i m de en sevdiğim y e m e k .” G ü l ü m s e y e r e k K i t t ’in y a n a ­
ğ ın ı o k ş a d ık ta n sonra tencereyi karıştırm aya d e v a m etti. B e n tez­
g â h ı n ü z e ri n d e o t u r u r k e n G a i l ’in gözleri ö n c e g ö z l e r i m e , sonra
k o l u m a ve epe y d ir k a n a d ığ ın ı u n u t t u ğ u m yaraya çe v rild i. B aşını iki
yana sallayıp sertçe “ T ez g â h ım a kan b u la ş tır m a z s a n iyi o l u r K ai,”
dedi.
B u sözlere g ülüm seyerek karşılık v erdim . “ B u ilk o l m a z . ”
Bana yanıtı bir kez daha başını iki yana sallamak oldu. B u sırada
g ü lü m s e m e m e k için kendini zor tutuyordu. K ü ç ü k k e n şatoda yarı
çıplak oradan oraya koştu ğ u m u z za m anlard an beri —belli ki bu yanı­
m ız değ işm e m işti- Gail bize fazladan yem ek ve tatlı verirdi. Kalan
son çöreği alm ak için yapılan kavgalara defalarca şahit olm uştu.
Patateslere çeşni ekleyen Gail, “E p ey d ir ik in i z i n z i y a r e tim e gel­
diği y o k ,” dedi. “B e n d e n b ık tın ız m ı yoksa?”
“ S enden evet. Y em e k lerin d e n asla.” D a h a sö z c ü k le r a ğ z ım d a n
çıkar ç ık m a z bir patates püresi topağı y ü z ü m e d o ğ r u u ç tu . Püre
b e d e n i m d e keçeleşen ça m ura ve toprağa k a r ış m a d a n ö n c e eğilecek
v a k t i m olmadı.
K itt bir t e zg âh ın k en a rın a yaslanmış, saçlarım ın arasından patates
çıkarışım ı izlerken sesli d ü ş ü n ü y o r gibi, “ İnsanlar y a n ı m ı z d a bir an
bile sıkılmıyor, değil m i? ” dedi.
T ezgâhtan atlayıp aşçının y an ın a gittim ve y a n a ğ ın a bir ö p ü c ü k
k o n d u r d u m . “B e n i m için bu h e r za m an bir zevk G ail.” S epetten
elm a alm ak için k o lu m u G a il’in arkasından u z a ttı m ve “B i r sonraki
yiyecek kavgam ızı iple ç e k iy o r u m ,” dedim . E l m a la r d a n b ir in i K i t t ’e
atıp kendi e l m a m ı p a n to lo n u m a sildikten sonra ısırdım.
“ Prens Kai?”
Kaskatı kesildim ve ark am d an gelen sese d ö n d ü m . B ir o ğ la n g e r ­
gince y u k a r ı bakarken elleri g ö m le ğ in in eteğiyle o y n u y o r d u . Kaşla­
r ım ı kaldırdım . Sabırsızlığım açıkça belli oluyordu.
“Kral sizi taht odasına bekliyor.”

20
3. B Ö L Ü M

J W İ> l|ît

ir tü ccarın y ü k arabasının tekerleği ayak p a r m a k l a r ı m ı n ü z e ­


rin den geçti. C iyak la m am ak için k en d im i tu ts a m da, arabasıyla
insanları k ö t ü r ü m bırakan dikkatsiz adama e t tiğ im epey kabaca söz­
leri sıralarken k en d im i tutm aya y elte n m e d im bile.
Eh, bugün ne iyi başladı ama!
Gece rahat uyuyamamış, tekrar eden kâbuslarım a bir dalıp bir
çıkarken yatakta bir o yana bir bu yana d ö n m ü ş t ü m . B ö lü k p ö r ç ü k
rüyalarda, b e n elini tu tm a k ta n başka bir şey y a p a m az k en can veren
babamı, tır m a n d ığ ım d a tepesinin tahtalarla kapatıldığını fark e tti­
ğim bir bacayı, hayatta kendisinden başka k i m s e m i n o lm a d ığ ı A d e ­
na’n m çığlık çığlığa benden koparılışım g ö r ü y o rd u m .
O sayısız r ü y a n ın arasında bir yerde, A dena b en i sarsıp u y a n ­
d ır m a k için pek de etkili olmayan bir girişimde b u lu n d u . Ç a lm a y ı
başarabildiğim kısacık huzurlu uykuya t u tu n m a y a çalışırken h o m u r ­
danarak yan d ö n d ü m . Hırsız olabilirdim fakat b e n d e n de d u r m a d a n
çalınan bir şey vardı: İstirahat!
H e r z a m a n k i gibi ısrarcı olan Adena stratejisini değiştirdi ve b e n
beyaz bir ö r t ü y ü kaldırıp teslim bayrağını çekene kadar ü z e rim e sert
k um a ş parçaları yağdırmaya karar verdi.
Güneş her zam anki aylaklığıyla harap binaların ü z e rin d e n k e n ­
dini g österm ek için mücadele ediyor, b e n k a ld ırım taşlı yolda ilerler­
ken L o o t S o k a ğ ı n ı sabah gölgeleriyle dolduruyordu. Sokak pazarlık

’ 2. A / i
yapan tüccarların koşuşturmasıyla c a n la n ırk e n ve d i l e n c i l e r kendi­
lerine göz ucuyla bile bakan herkese yalvarırken, k e n a r mahalleyi
çevreleyen karmaşaya kolayca karışıverdim.
E lle rim guruldayan k a rn ım ı su sturm ak ve A d e n a ’ya g ö tü r m e k
için biraz yiyecek aşırmaya hevesleniyordu. G ö z l e r i m s o k a ğ ı n diğer
y a n ı n a , soyacağım bir sonraki talihsiz k u r b a n a ç e v r i l d i ğ i n d e . . .
B ir tuhaflık var.

O n dört. Sokağa sadece on dört İm parato rluk M u h a f ı z ı dizilmişti.


F a kat bugün en a z on altı olmalıydı.
M u h a f ız la r ın nöbet düzenini ezberlediğim için b i l i y o r d u m bunu.
Y um urta K a fa y ı ve Kanca B u r u n u , M a r i a ’n ı n dükkânının
ö n ü n d e k i her zam anki yerlerinde, yanlarında lakapları kendilerine
en az bu ikisi kadar yakışan daha birçok İ m p a r a to r lu k Muhafızıyla
g ö r d ü m . Y ü zle rin in yarısını kapatan beyaz, deri m a sk ele ri y ü z ü n ­
d e n o alçaklara yaratıcı lakaplar yakıştırmak epey g ü ç o ld u ğ u n d a n
u y d u r d u ğ u m birkaç isimle ö v ü nüyordum .
N o r m a l d e az sayıda m uhafız olması rahatlatıcı o lu r d u . Sebep
belki Psişik becerilerim in uyanmasıydı fakat g ö r d ü ğ ü m manzara
b en i endişelendiriyordu.
M i d e m h e r zam anki gibi sabırsız, öfkeyle g u r u ld a d ı.
Ö n ce yem ek, sonra tu h a f his.
K a la b a lı ğ ın arasından rahatça, zikzaklar çizerek g e ç e r k e n ayak
p a r m a k l a r ı m ı ezen y ü k arabasından elmalar aşırdım . İ n t i k a m ısır­
d ı ğ ı m m e y v e k a d a r tatlıydı. Bir d ü k k â n ı n h e r an ç ö k e c e k m i ş gibi
d u r a n d u v a r ın a yaslanırken bir tüccarla tartışan g e n ç b ir çırak
o l d u ğ u anlaşılan birini fark ettim. O ğ l a n ı n ö fkeyle b a k t ığ ı tü c ­
cara avuç dolusu sikke fırlattıktan sonra, sadece b ir t o m a r siyah
deri o la b ile ceğ in i d ü ş ü n d ü ğ ü m bir şeyi hızla kapışını iz le d im . Yük
ar a b a sın ın ü z e r i n d e yuvarlanan şilinlere göz gezdirip, hızla saydı­
ğ ı m d a orada deri için gereğinden fazla para o l d u ğ u n u fark ettim .
A celesi var. B u y ü z d e n ağırdan alıp f iy a t ı d ü şü rm e k için p a z a r lık
e tm e k yerine ik i k a tın ı ödemeye razı. Ayrıca rahatça dağıtabileceği kadar
parası var.
İşte m ü k e m m e l bir hedef.
Sokağa a d ım atıp kalabalığı ite kaka, hızla yaran oğlana doğru
ilerlerken saçlarımı y ü z ü m d e n ve boynum dan uzak tu tan deri kayışı
çekiştirdim. Saçlarım karm an çorman, gümüş dalgalardan bir şelale

22
gibi s ı r tım d a n aşağı düşerken, b o y n u m u ş im d id e n te rd e n yapış yapış
yapan b o ğ u c u sıcağa k ü f ü rle r s a v u rd u m . Saçımı o m z u m a ve y ü z ü m e
d o ğ r u salıp k e n d i m i m a s u m iy e tin m ü k e m m e l re sm in e ç e v ir iv e r d im .
“S e n i hafife alm alarım sağla. B ıra k sen f a r k edilm ek isteyene d e k sem
g ö rm e z d e n gelsinler.”
B a b a m ı n sesini işitmeyeli öyle u z u n z a m a n o l m u ş t u ki sesin
y u m u ş a k tınısı h a t ı r a m d a n k o p u p o n u n l a b ir lik t e ö l ü m e s ü r ü k l e ­
n e c e k ti sanki.
Ç a r p ı ş t ı ğ ı m ı z d a b u d ü ş ü n c e z i h n i m d e n siliniverdi.
T ö k e z l e d i m . K e n d i m i yere b ı r a k ı r k e n h iç b ir şe yden ş ü p h e l e n m e ­
yen çıra ğ a t u t u n m a k için u z a n d ı m . T e k e l im le o ğ l a n ı n g ö m l e ğ i n i
a v u ç lark en d iğ e r elim i sikkelerini ç ı k a r d ı ğ ı n ı g ö r d ü ğ ü m y e l e ğ i n i n
c ebine d a l d ı r d ı m . C e p t e altı şilin o l d u ğ u n u h is s e tti m ve h e p s i n i
aşırm a a r z u m a d ir e n ip a v u c u m a sadece ü ç ü n ü ald ım .
A ç g ö z l ü l ü k kolayca ehlileştirilebilecek b i r d u y g u olm a sa da, ç ı r a k
t ü m parayı alırsam c e b in d e k i h a f i f le m e y i h iss e d e c e k k a d a r z e k i
çıkabilece ği için k e n d i m i d iğ e r sikkeleri b ı r a k m a y a z o r l a d ı m . A y r ı c a
y a k a la n ıp s ı r t ı m d a k i yara iz lerini ç o ğ a ltm a y a n i y e t i m y o k t u .
Fakat t a m b e n e lim i geri çekip, o ğ la n ı ç i ğ n e m e m e r a m a k k a l ­
dığı için b ir ö z ü r geve ley e ce k k en p a r m a k l a r ı m y e l e ğ i n i n iç a s ta r ı n a
takıldı. H a y ır , sadece b ir astar değildi bu. Gizli b ir cepti. O r a d a ,
p a r m a k l a r ı m ı n arasında k a tla n m ış b ir parça p a r ş ö m e n i h i s s e t t i m ve
ne a ç ık la y a b ile c e ğ im ne de h a k lı g ö s te re b ile c e ğ i m b ir d ü r t ü y l e e l i m i
ç ı k a r m a d a n ö n c e çıra ğ ın y ü z ü n e u ta n g a ç ç a b a k a r a k p a r ş ö m e n i d e
a v u c u m a alm aya k a r a r v e r d im .
Y ü z ü m e d ü ş e n saç tu t a m l a r ı arasın d an g ö z l e r i m i d i k t i ğ i m o ğ l a ­
n ı n k a h v e r e n g i gözleri k o c a m a n açılmıştı. Y ü z if a d e m i k a t ık s ız b i r
u ta n c a ayarlayıp y u m r u ğ u m u hızla g ö m l e ğ i n d e n ç ı k a r d ı m .
G ö z l e r i m e d ü şe n bir t u t a m saçı ü fley ip a r a m ız a b ir a z m esafe
k o y m a k için b ir a d ı m g e rile d im . “ Ç o k ü z g ü n ü m e f e n d i m ! ” S esim e
nefessiz, u ta n g a ç , zararsız b ir t o n v e r m e k için k e n d i m i z o r la d ım .
“ K o c a Ilya’da b o şluğa takılıp d ü ş m e y i b e c e r e b ile c e k te k kişi o l d u ­
ğ um dan em inim .”
H a y d i. B e n i hafife al. B en i görm ezd en gel.
O ğ l a n elini k ı v ı r c ı k saçlarında gez d irip k ık ır d a d ı . “ S o r u n değil.
D e s e n e e p e y m ü t h i ş b ir y e t e n e ğ i n v arm ış .” G ü lü m s e s e d e g ö z le r in i
ü z e r i m d e fazla u z u n t u t m a s ı n d a n h o ş l a n m a m ı ş t ı m . B u y ü z d e n o n a

23
sırıtıp, b a ş ım ı s a lla d ık ta n sonra, t o p u ğ u m u n ü z e r i n d e d ö n ü p k a l a ­
b a l ık sokağa k a rıştım .
Tarçınlı çöreğin tatlı kokusu işlek ara sokağı d o l d u r u r k e n , M a r i a ’nın
d ü k k â n ı n ı n y a n ı n d a n geçip L o o t ’tan dallanan ç o k sayıda d a r sokak­
ta n birine girdim . Y ü r ü t t ü ğ ü m not a v u c u m d a te rd e n ıslanmıştı. O
k ü ç ü k kâğıt parçasında o kadar iyi gizlenmesini g e re k tire c e k ne yazıyor
olabilirdi?
Y anıtı b u l m a y a n iy e tliy d im .
S ı r t ı m ı kirli tu ğ la du v ara yaslayıp, k â ğ ı d ı a ç m a m l a ç a la k a le m
ya z ılm ış n o t u g ö r d ü m :

CiAAX-Ll\ıl(ci certfc .

K a l b i m b e k l e n t i iç in d e ç a r p a r k e n g ö z l e r im i n o t a d i k t i m .
B u b e n i m evim di.
E h , bahsedilen ev basbayağı benim evimdi.
H a r f l e r i n y a m u k l u ğ u n a ve m ü r e k k e b i n b ır a k tı ğ ı le kele re b a k a ­
rak, n o t u h e r k i m yazdıysa m u h t e m e l e n o n u m e r a k l ı g ö z l e r d e n g iz ­
l e m e n i n telaşı i ç in d e o l d u ğ u anlaşılıyordu.
B e n i m k i l e r gibi m e r a k l ı gözlerden .
Z i h n i m h e r b ir i b i r ö n c e k i n d e n d a h a çetrefilli o n la rc a so ru y la dolup
taştı. V eba aşk ın a, n e d e n to p la n tıla r b e n i m e v i m d e d ü z e n l e n i y o r d u ?
E s k i evin. O rada n ayrıldın, u n u ttu n m u?
Ve g ec e yarısı m a lz e m e le r le orada buluşmak?..
D e ri.
E n g e b e l i k a l d ı r ı m taşlarına a y a ğ ım ta k ılın c a g e r ç e k liğ e ve e p e y ­
d i r k e n d i m i a l ış tı r d ığ ı m ge rç e ğ e d ö n d ü m . B u r u ş t u r d u ğ u m n o t u
y e l e ğ im e g e r i k o y d u m . Şim di g ü n e ş ış ığ ın ın d o l d u ğ u işlek sokağa
a d ı m a t a r k e n z i h n i m hâlâ allak bullaktı. B a ş ım ı iki y a n a sallayıp,
k a f a m ı to p la m a y a çalışırken m a l l a r ı n ı takas ed e n , d e d i k o d u y apan,
k ü f r e d e n k a l a b a l ığ ın arasında ile rliy o rd u m .
Y i n e t ü c c a r a r a b a la r ın ın arasına g i r m e m l e k e n d i m i d ü r ü s t m e s l e ­
ğ i m olan o t a n ı d ı k r i t m e k a p t ı r d ı m . H ırsızlığa. B e n işim i y a p a r k e n
z i h n i m d u r m u y o r , a k l ı m a u z u n s o k a ğ ın d iğ e r u c u n d a giysi satan
A d e n a ’n ı n işlerinin rast gidip g i t m e d i ğ i s o r u s u n u g e t i r i y o r d u .

24
B e n ç a la r d ım , A d e n a dikerdi.
S o n beş yılda h a y a tım ız ın özeti bu o lm u ş tu . A d e n a b a n a ç a r p t ı ­
ğında, h e n ü z o n ü ç ü m e yeni b a s m ış tı m ve d ü n y a d a y a p a y a ln ı z d ım .
B a n a ç a r p m a m ış , iç im d e n geçip gitmişti. P e ş in d e n k o ş t u ğ u A d e -
n a ’n ı n b ö r e k ç a ldığını bağıra çağıra d u y u r a n İ m p a r a t o r l u k M u h a f ı ­
z ı n ın y ü z ü n d e k i bakışı asla u n u t m a y a c a ğ ı m . H i ç d ü ş ü n m e d e n , b ir
an bile te r e d d ü t e t m e d e n m u h a fız a çelm e t a k m ı ş t ı m . A d a m ı n y ü z ü ­
n ü n k a l d ı r ı m l a b u l u ş t u ğ u n u g ö r ü r g ö r m e z , i ç i m d e n geç ip g i d e n
sıska, k ıv ır c ı k saçlı k ız ın peşine d ü ş m ü ş t ü m .
O g ü n g e r g in bir ittifakın te m elleri atılmıştı. Ö y l e de k a lm a sı
g erek e n b ir ittifaktı bu.
T o m b u l bir g r e y f u r tu n üze rind e süzülen elim, k a n d o n d u r a n b ir
çığlığın L o o t ’u n kargaşasını bölmesiyle havada d o n ak a ld ı. M e y v e y i
u n u t u p sesin k a yna ğını b u lm a k için kalabalığın arasında g e z in d im .
G ö z le r i m kalabalığı tararken sokağın m e rk e z in d e k i k ı r m ı z ı lekeli
ahşap d ire ğ in dibinde iki b ü k l ü m olm uş ufak tefek fig ü re takıldı. B ir
İm paratorlu k M uhafızı, k ü ç ü k o ğ la n ın tepesinde d u r m u ş ç o c u ğ a g ö z ­
lerini d ik e rk e n tiksinti verici bir g u r u r içindeydi. O bakışı iyi b iliy o r­
d u m . Yaraları kanayan o ç o c u ğ u n y erinde birçok kez b u l u n m u ş t u m .
O ğ l a n y ak a lan m ıştı.
Acaba ne çalmıştı? Çaldığı neydi ki kendisine öyle b ir d ay a k reva
g ö rü lm ü ştü ? Biraz m e yve mi? Belki bir tü c carın birkaç şilini? A hşap
direğin dibine nasıl ç ö k t ü ğ ü m ü , kırbacın her in iş in in verdiği acıyla
titrerken h a y k ı r m a m a k için nasıl d ilim i ısırdığımı a n ı m s a d ı m . Acı
z am anla silinip gitse de yara izleri usta laşmam gerektiğ ini hatırlata n
birer yadigâr olarak kalmıştı.
K ü ç ü k l e r h e p yakalanırdı. M u h ta ç tıla r . H e n ü z a ç g ö z lü l ü k le r in i
d i z g i n l e m e y i ya da açlıkla yaşamayı ö ğ r e n m e m iş l e r d i , b u d a İ m p a ­
r a to r lu k M u h a f ı z l a r ı n ı n onları herkese ibret o lm a la rı iç in k u l l a n a b i ­
lecekleri kolay h e d e f l e r yapıyordu.
O ğ la n için yapabileceğin hiçbir şey yok.
A y a k l a r ı m b e n i k e n d i liğ in d e n o ğ la n a taşımasın diye b u s ö z c ü k le ri
b e y n i m e k a z ı m a k z o r u n d a y d ı m . Ç ü n k ü b ir kez d e n e m i ş t i m . A ra y a
girip k e n d i m e b e n z e t t i ğ i m b ir k ız a y a r d ı m e tm e y e ça lışm ıştım .
K ı z ç o k ko rk sa da k o r k u s u n u belli e t m e m e y e son derec e kararlıydı.
B a şın ı k a l d ır ı p b a n a b a k t ığ ın d a gözleri b e n d e k i ateşi yansıtıyordu.
S o n u n d a y a r d ı m ç a b a m sadece i k i m i z i n de d a h a ç o k k ı r b a ç l a n m a ­
sıyla so n u ç la n m ı ş tı.

25
Yüzümü b u ruşturup, gözlerim i çabucak ürkütücü sahneden
k a ç ır ırk e n bir anda aşağılığın tekine ç a r p m a m la a d a m ı n ü z e rin d e k i
kolalı, b u r u ş u k üniformayla b u r u n b u r u n a geldim .
im p a ra to r lu k M uhafızı başını eğip bana baktı. B e y a z maskeyle
çevrili gözleri keyifle ışıldadı. Sarı saçları t u h a f açılarda dik dik
d u r a n adam, benden en az on yaş b ü y ü k g ö r ü n s e de g ö z l e r in i b e d e ­
n i m d e u z u n u zun gezdirdi. B eni pişm an edecek bir söz söy le m em ek
için dilim i ısırdım.
İm paratorluk M uhafızları genç kızlara karşı - h i ç k i m s e y e k arşı-
nazik olmalarıyla n a m salm adıklarından, bu a d a m ı n bir istisna olup
o lm a d ığ ın ı deneyip g örm eye niyetim yoktu. Bir y a n d a n kalabalığın
arasına nasıl kaçacağımı planlarken, “ Ç o k affedersiniz e f e n d i m ,”
d e d im . “B u g ü n sakarlığım ü z e rim d e .”
Terli bir el bileğimi kavrayıp beni geriye d ö n d ü r d ü . B a n a a d a m ın
kasıklarına bir diz darbesi indirip, kafasını ay a k la r ım ız ın altındaki
taşlara v u r m a m ı söyleyen d ö vüşm e iç g ü d ü m ü b a s tır m a k için iç im ­
deki g ü c ü son damlasına kadar k u l l a n m a m gerekti.
“Acelen ne?” Eksik dişlerini gösteren sırıtışı ve siyah gözleri
o m u r g a m d a n aşağı bir ürperti gönderdi. Nefesindeki b e rb at alkol
k okusu te d irg in liğ im i daha da artırdı.
E lin d e n k u r t u l m a k için çırpınırken, gülüm seyip k e n d i m i nazik
d av ranm aya zorladım. “ Sadece pazar iyice kalabalıklaşm adan birkaç
işimi halledecektim , hepsi o kadar.”
B e n i kuşkuyla süzen m uhafız, “ H ı m , ” dedi. “ Söylesene kız,
g ü c ü n n e d ir? ” A d a m sırıtmaya devam ederken kaskatı kesilm e m ek
için k e n d i m i t u t t u m . “K r a l ’ın verdiği yetkiye dayanarak s o r g u la n ­
m asına gerek d u y d u ğ u m herkesi sorgulam am gerek.”
Kontrolün kendisinde olmasına bayılıyor. G ücün elinde olmasına.
K endisi için bir te hdit o lm a d ığ ım ı ya da d ik k a te d e ğ e r o l m a ­
d ı ğ ı m ı ispatlam ak adına S e ç k in le r’in yiyecek z i n c ir in d e k i y e r im i
“ B e n b ir A v a m ’ı m , ” diyerek b e lirttim . “Bir Psişik.” B u n l a r ı söy­
lerken d o s d o ğ r u g ö z ü n e b a k t ı m ve kararm ış y ü r e ğ i n i n ban a i n a n ­
m a sın ı diledim .
“B u doğru mu? Daha önce bir Psişik’le hiç karşılaşmamıştım.” Sinsi
bir kıkırtıyla bana doğru bir adım attı. Başını eğip başıma öyle yak­
laştırdı ki nefesine sinen alkol kokusunu bir kez daha aldım. “O hâlde
ispatla.”

26
B u istek beni bıktırm aya başladı artık.
İ m p a r a t o r l u k M u h a f ı z ı n ı n g ö z le rin e b a k t ı m . E n d i ş e l e n d i ğ i m i
belli e d e re k o n u k e y i f l e n d i r m e k is t e m i y o r d u m . F akat k ü t k ü t atan
k a lb im b u n u n aksini söylüyordu. “ Sizde ö f k e v e .. . P i ş m a n l ı k sezi­
y o r u m . Siz... Kısa süre ö n c e e ş in iz d e n ay rılm ışsın ız. E h , aslında o
sizi terk e tm iş.” A d a m ı n y ü z ü n d e k i katıksız h a y r e t y ü z ü m e k ü ç ü k
bir g ü l ü m s e m e k o n d u r d u . “A y rın tıla ra i n m e m i g e r ç e k t e n isterseniz
ki eh, b e n d e n k a n ı t istemiştiniz , sebep s i z i n . . . ” İ k n a edici b ir g ö ste ri
s u n m a k adına g ö z l e r im i y u m u p , p a r m a k l a r ı m ı ş a k a k l a r ı m a b a s tı­
rırk e n c ü m l e n i n o rtasında d u r d u m . “ O n u a l d a t m a n ı z m ı? D u r u n
biraz, başka b ir şey g ö r ü y o r u m . . . ” Ş a k a k l a r ım ı o v u ş t u r m a y a d e v a m
e derek a d a m ı n ö f k e d e n kız aran g ö z le rin e b a k t ı m . “ S i z . .. O n u n geri
gelm esini istiyorsunuz. Fakat o sizi i s t e m i y o r . ..”
E l i n i n tersiyle inecek tokada k e n d i m i d a h a d a r b e n i n acısını
y ü z ü m d e h is s e tm e d e n h az ır la m ıştım .
K a n a ğ z ı m d a n sıçradı. M u h a f ı z su ra tım a , “ S eni la n et cadı, y ı k ı l
k a r ş ım d a n A v a m ,” diye h o m u r d a n ı r k e n y ü z ü m ü o n d a n k a ç ı r d ı m .
K a n a ğ z ım d a b irik ip ç e n e m d e n aşağı a k a r k e n t o p u k l a r ı m ı n ü z e ­
rin d e d ö n ü p g ü l ü m s e d i m . A ksak a d ım la rla b ir y ü k arabasına y a k la ş ­
t ı m ve a r k a m d a kalan, ara b a n ın k e n a r ı n d a n sarkan b ir parça k u m a ş ı
k ap ıv erd im . H ız la d ö n ü p k u m a ş ı g ö ğ s ü m e b a s t ı r d ı m ve b i r kö şe sin i
koparıp k a n a y a n ağ z ım ı ve ç e n e m i sildim. K u m a ş ı n b i r p a r ç a s ın ı
m e n d il olarak k u lla n a c a k tı m , geri kalanı A d e n a ’ya gid e b ilird i. B i r
taşla iki kuş. K a la n k u m a ş ı içi yiyeceklerle, sikkelerle ve d i ğ e r ç a lın tı
eşyalarla a ğ z ın a k a d a r dolan ç a n ta m a tıkıp son beş d a k i k a y ı z i h n i m ­
d e n g e ç ire re k K a le ’ye d ö n m e k için yola k o y u l d u m .
i m p a r a t o r l u k M u h a f ı z ı n ı k ı z d ı r m a k zor o lm a m ış tı, o n u b i r k ez
k ı z d ı r d ı ğ ı m d a b ir to k a t atıp, g i t m e m e izin v e r e c e ğ in i b i l i y o r d u m .
İlk kez y a ş a n m ıy o r d u bu. K a n ıtla r ı y ü z ü n d e n o k u n d u ğ u iç in de
Psişik b e c e r i l e r i m i is p a tla m am p e k z o r o lm a m ış tı.
Ç ı p la k k a la n y ü z ü k p a r m a ğ ı n d a k i iz eskid en evli o l d u ğ u n a d a ir
ilk k a n ı t ı m d ı . S o n ra n i k â h y ü z ü ğ ü n ü para karşılığı r e h i n b ı r a k ­
m a k y e r in e d iğ e r eline takm ası b a n a eski eşini hâlâ ö n e m s e d i ğ i n i
ve m u h t e m e l e n o n a hâlâ ö zlem d u y d u ğ u n u gösterm işti. D a ğ ı n ı k
saçları, b u r u ş u k ü n if o rm a sı ve nefesindeki viski k o k u s u da a r t ı k
o n a ç e k i d ü z e n v e r e n b ir eşinin o lm a d ığ ın ı , besbelli b e k â r o l d u ğ u n u
d a h a da ispat etmişti.

27
K adın la r üzerlerine titremese herhalde erkeklerin nesli tü ke n ird i.
E şini aldattığı kısm ına gelince, eh, o k ıs m ı d a h a ç o k adamın
b a n a bakışına ve İmparatorluk M u h a f ı z l a r ı n ı n z a m a n l a ed in d ik le ri
m ü th i ş şöhrete dayandırmıştım. Belli ki bu v a r s a y ı m ı m m u h a fız ın
d a m a r ı n a basmış, o b e n im ca n ım ı y a k m a d a n ö n c e c a n ı n ı yakmıştı.
H e r z a m a n k i gibi öğle yemeği için A d e n a ’yla K a l e ’de buluşm aya
g id e rk e n öğlen güneşi beni kav u ru y o rd u . Acele e t m e d e n L o o t ’ta
geziniyor, açlık içimi kem irdikçe bir e l m a d a n küçiik ısırıklar
alıy o rd u m .
T ü c c a r arabalarının üzerindeki güneşin altında u z a n a n balıkların
k o k u s u havaya sinmişti. Ç o c u k la r y o lu m u n ü z e r i n d e k o ş u ş tu ru y o r ,
sokakta birbirlerini kovalayıp gülüşüyorlardı. P aza rlık e d e n l e r i n ses­
leri ve küfürle ri bana bir nakarat, çok aşina o l d u ğ u m b ir ezgi gibi
geliyordu.
B i r S ü r ü n e n ’in iki d ü k k â n arasına iple bağladığı, k a l a b a l ık soka­
ğ ı n ü ze rin d e ağır ağır yükselen b ü y ü k , renkli b ir f l a m a g ö z ü m e
takıldı. A d a m avuçlarında ve ayaklarında yap ışk an v a r m ı ş gibi
duvara çıkıyor, bu özelliği d ü k k â n ı n düz d u v a r la rın a kolaylıkla
tır m a n m a s ı n ı sağlıyordu. A dam flamayı duvara b a ğ la y a n ipi t u t t u ­
r u r k e n d ik k a tim i yeşil kum aşın üzerine iri, siyah h a r f le r le yazılmış
sözcüklere çevirdim:

A L T IN C I A R IN M A SINAVLARI B AŞL A M A K Ü Z E R E
A R I N M A ’YI HA TIR AN IZ DA CANLI T U T U N . V E B A ’YA Ş Ü K R E D İ N .

KRAL LI ĞIN IZI , AİLENİZİ VE K E N D İN İZ İ O N U R L A N D I R I N .

B İ R SONRAKİ M U Z A F F E R SEÇKİN SİZ O L A B İ L İ R S İ N İ Z .

H o m u r tu y la , seslice güldüm . Az kalsın bir elma parçası b o ğ a z ı m a


kaçacaktı. A r ı n m a Sınavlarının gülecek yanı olm asa da k u t l a m a
olarak sunulm alarını gülünç b u lm a m a k elim de değildi. Sınavlar
o tu z yıl önceki B ü y ü k A r ı n m a n ı n şerefine in s a n la r ın d o ğ a ü s tü
becerilerini sergilemek ve tek Seçkin krallığı o n u r l a n d ı r m a k için
tasarlanmıştı.
M a s u m insanları ö ld ü rm en in beni, krallığı ya da a ilem i o n u r ­
landırdığını söyleyemezdim. Z ate n onurlandıracak bir a i l e m k a l m a ­
mıştı da. H e r hâlükârda, beş yılda bir seçilen genç S e ç k i n l e r h e m
şan ve şöhret h e m de Sınavların yol açacağı tr a v m a d a n k a ç m a k iç in

28
k e n d i k o n f o r l u şa to la r ın ı inşa e t t i r e b il e c e k le r i k a d a r ç o k p a r a k a z a n ­
m a k a m a c ıy la S ın a v la rd a m ü c a d e l e ed iy o rla rd ı.
Fakat işin b e n i h e m g ü l m e k t e n h e m de ö f k e d e n tit r e te n k ı s m ı,
S a v u n m a ya da A v a m becerileri o la n d a h a g ü ç s ü z S e ç k i n l e r ’in b u
ça rpık Sınavları k a z a n m a şansları o l d u ğ u n a i n a n d ı r ı l m a l a r ı y d ı . E t r a ­
fım d a k i he y e c a n lı yüzlere, f l a m a n ı n altında to p la n ıp sırıtan ve p a r ­
m aklarıyla işaret e d e n insanlara b a k ı n c a b ir d e n k e n d i m i u y u ş m u ş gibi
hissettim.
İ lk ölecekler b izleriz.
R e k a b e t e d e n S e ç k i n le r s e ç ilm iy o r , k a d e r l e r i n e d o ğ u y o r l a r d ı .
S e ç k i n l e r ’in g ü ç k a s tın d a h e p k r a l i y e t s o y u n d a n ya da y ü k s e k m e v -
k i l e r d e k i kişiler o lu r d u . K a la b a lığ a g ö z g e z d i r d i m . G ö z l e r i m , K r a l ’ın
bizi te m sil e t m e l e r i n i is t e d i ğ i m i z kişileri s e ç m e m i z e iz in v e r m e s i n i n
a r d ı n d a n , Sın avlara sadece e ğ le n c e o ls u n d iy e s e r p iş tir ile n A v a m -
la r’ın g ü l ü m s e y e n y ü z l e r i n i süzdü.
K ral, S e ç k i n le r ’in a k r a n l a r ın ı a r e n a d a ö l d ü r m e s i n i n tasvip e d i l m e ­
d iğ in i ısrarla yinelese de Sınavlarda Ö l ü m ’ü n de b ir y a r ış m a c ı o l d u ğ u
bir sır değildi. Ö l e n gençler belli k i h e r şeyi d a h a eğ lenceli k ı l ı y o r ­
lardı ve S e ç k i n le r ’in elinde can v e rm e z le rse K ra l a r e n a d a n ü f u z u n u
k u lla n ır d ı.
D u y u r u n u n a l tın d a to p l a n a n k a la b a lığ ı y a r ıp i l e r l e d im . H e p s i d e
L o o t ’u k i m i n te m sil e d e c e ğ in i, k a z a n s a la r ö d ü l parasıyla n e l e r y a p a ­
caklarını konuşuyordu.
H a y a t ı m b o y u n c a S e ç k i n l e r ’e n a d i r e n g ıp ta e t m e m i ş t i m . F a k a t
A r ı n m a S ı n a v l a r ı n d a r e k a b e t e t m e f i k r i a k l ı m a g e l d i ğ i n d e b i r h iç
o l d u ğ u m , ö n e m s i z b ir i o l d u ğ u m iç i n ş ü k r e d i y o r d u m .
T a m a m e n S ı r a d a n ’d ı m .

29
4. B Ö L Ü M

** j Q ^ u n u yiyecek misin?” Ben K ale’n in arkasındaki soka ğın duva-


^ ^ r ı n a yaslanmış o tu ru rk e n Adena k u ca ğ ım d a k i yarısı yenmiş
portakalı süzüyordu. “B u y u r ye.” Sözcükler daha d u d a k la r ım d a n
ayrılır ayrılmaz A dena eğildi. M eyveyi kapıp, bir d i l i m i n i ağzına
atarken kıvırcık saçları esintide dalgalandı.
E lin in tersi epey pis olan İmparatorluk M uhafızı bana hoş bir
arm a ğ a n olarak yarık bir dudak bıraktığından y e m e k y e m e k te zorla­
nıyo rd u m . Kalın, gümüş nikâh y ü z ü ğ ü n ü başparm ağım da öylesine
çevirirken, “B u g ü n işler nasıldı?” diye sordum.
B a b a m ın y ü z ü ğ ü n ü n soğuk çeliği te n im i ısırıyor, h e r za m an k i
gibi beni teskin ediyordu. Ben henüz bebekken kendisiyle birlikte
g ö m ü lm e se herhalde ann e m in y ü zü ğ ü de bende olurdu. Hastalık
demişti babam. N e de olsa an n e m bir Sıradan’dı ve biz im gibiler
daha zayıf, hastalıklı insanlar olurlardı.
Y ine de babam onunla evlenmişti. B u n a rağ m e n on u sevmişti.
K orum uştu . B e n im sırrımı sakladığı gibi a n n e m in k i n i de saklamıştı.
Adena iç çekti ve onun portakalı ısırdığı anlardan fırsat buldukça
konuşmasıyla şimdiki zamana döndüm . “Şikâyet e d e m e m , ” dedi.
“ Ü ze rinde ne zam andır çalıştığım o bluzu sattım! H e m de üç şiline!
H a n i şu derin yakalı ve kenarı fistolu olan yok m u ? ” O n a ne za m an
dikiş diliyle konuşmaya başlasa yaptığım gibi boş gözlerle b ak tım .
“Of, konu giysiler olunca ümitsiz vakasın Pae.”

m. ^ <t/ S .
Z e y t i n yeşili y e l e ğ i n a l t ı n d a k i y ı p r a n m ı ş b l u z u m a b a k t ı m . A d e ­
n a ’n m h ı r s ı z l ı k y a p a r k e n iş im e y a r a y a c a ğ ı n ı d ü ş ü n e r e k b a n a c e p li
b i r y e le k d i k t i ğ i g ü n d e n b e r i h e r şey d e ğ i ş m i ş t i . O g ü n d e n s o n r a ,
h u z u r s u z b i r itt if a k kay g ısız b i r d o s t l u ğ a d ö n ü ş m e y e b a ş l a m ı ş t ı .
A d e n a p a r m a k l a r ı n ı d u d a k l a r ı n a hafifçe v u r a r a k d ü ş ü n d ü . “ B e n c e
u y g u n giysilerle h erk es sana b a k m a k t a n o n l a r ı s o y d u k l a r ı n ı bile fark
etm ez.”
H o m u r t u y l a g ü l d ü m . “ Suç iş l e r k e n i n s a n l a r ı n b a n a b a k m a m a l a ­
r ı n ı t e r c i h e d e r i m . B u y a p t ı ğ ı m işle çelişir s a n k i . ”
H a n ç e r i m i k a p ı p ç i z m e m i n iç in e t ı k t ı m ve p a r m a k l a r ı m ı k ı v ­
rım lı, g ü m ü ş kabzada g ezdirdim . Y ü z ü k dışında b a b a m d a n kalan
tek y a d i g â r b u h a n ç e r d i . İ k is in i d e h e p y a n ı m d a taşıyordum .
Y ü z ü n c ü kez ayrıntılı kabzaya h ay ran lık la b a k a rk e n b ird e n a k lım a
b i r ş e y in g e lm e s iy le i r k i l d i m . “ B u g ü n d i k k a t l i ol A . N e d e n s e n o r ­
m a l d e n az m u h a f ı z v ard ı. B u d a h iç h o ş u m a g i t m e d i . S a d e c e . . . ”
D o ğ r u s ö z c ü k l e r i s e ç m e k t e z o r l a n d ı m . “ S a d e c e o l a ğ a n dışı o la y la r a
karşı g ö z ü n ü a ç ık tu t, t a m a m m ı ? ”
B u h a b e r k a r ş ıs ın d a b ir a z c a n ı s ı k ı l m ı ş gibi d u r s a d a A d e n a ’n ı n
ela g ö z l e r i n i k ıs ış ın d a o y u n b a z b i r h a v a v a r d ı. “ B u k o n u ş a n , seni
te h l i k e l e r e karşı u y a r a n Psişik t o t e m i n m i ? ”
İç ç e k e r e k , “ E v e t, ü s t ü k a p a lı k o n u ş m a n ü z e r i n d e k e s i n l i k l e ç a lış ­
m a m ı z g e r e k , ” d e d i m ve g ü l ü m s e y e r e k b a ş ı m ı ik i y a n a s a l l a d ı m .
G i t m e k iç in k a l k t ı m ve h e r y a n ı a ğ r ı y a n b e d e n i m i e s n e t t i m .
A d e n a h e p s i farklı b e d e n l e r d e k i v e r e n k l e r d e k i g i y s i l e r i n i t o p l a ­
y ıp g ö n ü l s ü z c e v e d a l a ş t ı k t a n s o n r a , g ü n b a t m a d a n d a h a fazla giysi
s a tm a ü m i d i y l e L o o t ’u n y o l u n u t u t t u .
A r t ı k i k i n d i g ü n e ş i n i n v u r d u ğ u k a l a b a l ı k s o k a ğ a a d ı m a tıp p a z a r
y e r i n i n g ü r ü l t ü s ü n e y ö n e l d i m . K o la y işlerle b a ş l a d ı m . Ö n c e b i r a z
m e y v e v e k u m a ş a ş ı r d ı m v e s ı k ı lın c a d a h a b ü y ü k , d a h a iyi ü r ü n ­
lere y ö n e l d i m . O a k ş a m asıl p e ş i n d e o l d u ğ u m şeyler c ü z d a n l a r , k o l
saatleri ve şilin le rd i.
K a l ı n b i l e ğ i n i süsleyen ışıltılı b i r kol saati olan, k o y u m a v i saçlı
b ir a d a m ı sü z ü p h e m e n b i r s o n r a k i h e d e f i m o l m a s ı n a k a r a r v e r d i m .
K a la b a lı k s o k a ğ a göz g e z d i r d i ğ i m d e , k a l a b a l ığ ın i ç in d e saçları y i n e
a n o r m a l r e n k l e r d e o la n b ir k a ç kişi d a h a fark e t t i m . B u da g e n e ­
tiği d e ğ i ş tir e n b ir V e b a n ı n d o ğ a ü s t ü g ü ç l e r d e n fazlasını g e t i r d i ğ i ­
n i n k a n ı tıy d ı. F a k a t b a ş ı m ı n ü z e r i n d e k i g ü m ü ş saçlara r a ğ m e n , b u

31
özelliğim e eşlik edecek bir güç bana yine de bahşedilm em iştı. Kol
saatini ç a lm a m ın ardından, mavi saçlı a d a m d a n k a ç m a m gereğinden
u z u n za m a n aldı. Beni yakaladığından değil, hayır, b e n i m le duyma­
dan konuştuğu için. A d am la çarpışıp aksesuarı bileğinden ustaca çekip
a l m a m ı n ardından, zavallı a d a m ı n kendisine gülüm seyip selam vere­
cek herhangi biriyle d e d i k o d u yap m ak için can attığı ortaya çıkmıştı.
B e n erk en paydos edip, o geceyi epey başarılı geceler hanesine
ek le m e y e h a z ır la n ır k e n te p e d e n tırn ağa siyahlar içinde, u z u n boylu
b ir fig ü ı L o o t a a d ı m attı. Ö z güvenle, evsizlerin m ü m k ü n o ld u ­
ğ u n c a az d i k k a t ç e k m e k için k a m b u r la r ı n ı çıkararak yürüyüşleriyle
ta b a n ta b an a zıt b ir havayla y ü r ü y o r d u .
O n l a r ı n aksine, b u a d a m . . . B u ad a m ı g ö r e n in g özlerini on d an
alması g ü ç tü .
Siyah, bol bir frak g ö m le ğ i giyen a d a m g ö m l e ğ i n eteklerini
dar, siyah p a n t o l o n u n u n içine tıkıştırıp ikisini b ir b ir in d e n sade bir
k e m e r le ayırm ıştı. Yakalı g ö m l e ğ i n i n d ü ğ m e le ri yarıya k ad a r ilik-
l e n m e m iş ti ve g ö m le k rüzgârda şiştikçe bronzlaşm ış göğsü g ö r ü ­
n ü y o r d u . Y ü z h atlarını u z a k ta n belli belirsiz seçebilsem de, katran
karası saçlarının d a ğ ı n ık dalgaların ın alnına d ü ş t ü ğ ü n ü g ö r e b iliy o r ­
d u m . Elleri cebinde, telaşsız ve sakin adam ı, u z u n a d ım la rı p azarın
içlerine taşıyordu.
B u ra la rd a n değildi. B u n u etrafına ilgiyle b a k ış ın d a n anlayabili­
y o r d u m . M u h t e m e l e n bir S aldırgan’dı; k e n a r m ahallelere nad ire n
a d ı m atan, y ü k se k m evkili biri ya da soylu bir Seçkin. Y ü r ü y ü ş ü n ­
den, ayakkabılarının cilasından bu a d a m ın ü z e rin d e birkaç k ı y m e t ­
siz şilinden fazlası olacağını görebiliyordum . G ö z le r i m i kısıp g ü m ü ş
sikkelerini n erede taşıyor olabileceğini çıkarm aya çalıştım.
İşte orada.
B irç o k U yaklının b o z u k para taşımak için k u lla ndığı, bir kayışla
k e m e r in e bağlanm ış ve sallandıkça bacağına çarpan bir kese. S a v u n ­
masız bir kese bir hırsız için - b e n i m i ç i n - kolay l o k m a o la cağından,
özellikle kendilerine çokça gü v en e n ler paralarını böyle taşırlardı.
B u geceki son, talihsiz hedefim.
O kadar u z u n boylu olması bir şanstı. Yoksa onu insan selinde kay­
bedebilirdim. Yakışıklı yabancıyı insan kalabalığına karışm adan önce
boyunlarını uzatarak daha iyi görmeye çalışan her yaştan kadını izledim.
Kalabalığı ite kaka yarıp adamı takip ettim. Ta ki adam tüccar arabaları

32
arasında kalan ana yoldan çıkıp, kalabalığın daha seyrek o ld u ğ u bir
sokağa girene dek. A d a m ı n yoluna ç ı k m a k için bir ara sokağa saparken,
saçlarımı sa vu rup u z u n dalgaları o m u z la r ım a d ü ş ü r d ü m . Z i k z a k l a r
çizerek iç in d en ge ç tiğ im arka sokak b en i yabancının y ü r ü d ü ğ ü sokağa
g ö tü rd ü . Şim di d o s d o ğ r u adam a d o ğ r u y ü r ü y o r d u m .
Ç a rp ıştığ ım ızd a gözlerim i yerden ayırm adım .
O l a ğ a n r u t i n i m e u y g u n olarak, ç a r p m a n ı n etkisiyle g e riy e s e n ­
d e l e r k e n b a n a a y a k l a r ı m ı yere sa ğ lam b a s m a m ı söyleyen i ç g ü d ü m l e
m ü c a d e l e e t t i m . G ü ç l ü kollar b e l i m e d o la n ıp d ü ş m e m e e n g e l o ld u .
B u h a r e k e t, a d a m ı n para kesesini b e n i m gibi k o p u k l a r a karşı s a v u n ­
m a sız b ı r a k m ı ş t ı . A d a m ı n g ö m l e ğ i n i n ö n ü n e t u t u n u p b u n u n d e n ­
g e m i sa ğ la m a am açlı b ir refleks o l d u ğ u hissini y a r a t tım . G e r ç e k t e
te k i h t i y a c ı m olan, elle rim i şüphe u y a n d ı r m a d a n b e d e n i n e y a k ı n
t u t m a k için b ir b a h a n e y d i.
L o o t ’urı açlıktan karnı yapışan oğlanlarına d o k u n m a k ta n fa r k lıy d ı bu.
E l i m i a d a m ı n b e l i n d e k i keseye g ö t ü r ü r k e n b u d ü ş ü n c e a k l ı m d a n
silindi. P a r m a k l a r ı m a d a m ı n k e m e r i n d e n öylece sarkan e n az y i r m i
şilin o l d u ğ u n u çık ard ı. A d a m L o o t ’ta öyle ç o k parayla g e z i n e b i l d i -
ğ in e g ö r e b e c e r i l e r i n e ç o k g ü v e n i y o r olm alıydı.
K eseyi k o p a r ı p k a ç a s ı m gelse de, üç u z u n a d ı m d a b e n i y a k a l a ­
y a c a ğ ın ı gayet iyi b il i y o r d u m . F akat bir d a h a böyle b i r fırsata n e
z a m a n r a s tlay ac ağ ım ı b i l m e d i ğ i m için k e s e s in d e k in in e n az y a rısın ı
alm adan oradan gitm eyecektim .
F a k a t yarısını alırsam ağırlıktaki değişimi hisseder.
Z i h n i m d e d ü ş ü n c e le r b ir b ir in i kovalıyordu.
O hâlde d ik k a tin i dağıt.
T ü m b u p l a n l a m a saniyeler iç in d e gerçekleşirken, ç a b u c a k ve
sessizce s ik k e le r in yarısını a v u c u m a alıp e lim i k e s e d e n d i k k a t l e
ç ı k a r d ı m ve b e d e n i m i a d a m a yaslayıp d e n g e m i b u l d u m . A r d ı n d a n
g ö z l e r i m i g ö m l e ğ i n i n k ı v r ı m l a r ı n ı n ö r t m e d i ğ i , aç ık ta k a l a n k ıs ­
m ı n d a k o y u r e n k l i b ir d ö v m e n i n k e n a r ı n ı n seçildiği g ö ğ s ü n d e n a ğ ır
a ğ ır a y ı r d ı m .
N i h a y e t g ö z l e r i m gözleriyle b uluştu.
B i r f ırt ın a y a b a k m a k gibiydi bu.
G ö z l e r i Ilya’n ı n ü z e r i n e ç ö k e n f ırt ın a b u l u t l a r ı n ı n , y ü k s e k l e r d e
t ü t e n b a c a l a r d a n ç ı k a n d u m a n ı n , a v u c u m d a s ık t ığ ım çalıntı g ü m ü ş
s ik k e le r in r e n g i n d e y d i . Siyah, u z u n k ir p ik le r i y ü z ü m ü s ü z en çelik

33
grisi gözleriyle tanı bir tezat o lu ş tu ru y o r d u . Yaşadığı şaşkınlığın
etkisiyle siyah kaşları kalktı, keskin hatlı çenesi g e r ilirk e n çıkık
elm ac ık k e m ik le ri daha da belirginleşti.
O r a d a 'ö y le c e dikilip b ir b ir im iz e baktık.
Bir anda b e d e n i m i n o n u n d o k u n d u ğ u h e r noktası hassaslaştı.
H alâ b e lim e sarılı olan güçlü kolları a ğ ı r lı ğ ım ın bir k ıs m ın ı taşırken
bakışları da biı okşayıştan farksızdı. Y u m r u k y a p t ığ ım elim i g ö m l e ­
ğ i n d e n ç ı k a r ırk e n b o ğ a z ı m ı t e m i z l e d i m ve b u r u ş u k , kaliteli kumaş
g ü n y ü z ü n e çıktı. A d a m ı n k o lla r ı n d a n a y r ılm a k için h are k e tle n d im .
D u d a k l a r ı se ğ irin c e sağ y a n a ğ ı n d a k i g a m z e y i fark e ttim . Kolla­
rın ı b e l i m d e n yavaşça ayırıp b e n i b ır a k ır k e n elleri y e l e ğ im in sert
e t e ğ in i yakaladı.
Nasırlar. O bir dövüşçü.
B u n u a n l a m a k için b ir Psişik o l m a m g e r e k m iy o rd u . Fiziğini
g ö r m e m z a te n b u gerçeği açık ediyordu. E ğ itim li bir d ö v ü şç ü o ld u ­
ğ u n u ve cü ssesin in b e n i m gibi iki kişiye d e n k o ld u ğ u n u d üşün ünc e,
s u ç u m u n d e lilin i g iz le m e k için ellerim i elim d en geldiğince rahat bir
tavırla a r k a m a g iz led im . B e n d e r in bir nefes alıp, k e n d i m i toparla­
m a y a çalışırk en sikkeler sessizce arka cebim e kaydı.
“ Y akışıklı y a b a n c ıla r ın k u c a ğ ın a hep düşer m isin yoksa bu senin
iç in b i r ilk m i ? ” S o r u y u sorarken y ü z ü n e o tu r a n g ü lü m s e m e y le
g a m z e s i b ir kez daha belirdi ve beyaz, d ü z g ü n dişleri ortaya çıktı.
“ H a y ır , sadece k e n d i n i b e ğ e n m iş olanların k u c a ğ ın a düşerim
b e n . ” O b a n a çöz m eye çalıştığı bir b u lm a c a y m ış ı m gibi, y ü z ü n d e
k e y i f li b ir ifadeyle b a k a rk e n serinkanlı bir tavırla g ü l ü m s e d im .
D i k k a t in i dağıt.
K ık ır d a y ıp elini siyah saçlarında gezdirdi. Bu hareketi saçlarının
dalgalarını dah a da dağıttı. G ri gözleri gözlerim i ararken, “E h , ”
dedi, “A nlaşılan epey etkileyici bir ilk izlenim b ır a k m ı ş ı m .”
A ğ ı r ağır konuşarak, “Evet,” d ed im , “ Fakat hâlâ iyi m i yoksa
k ö t ü bir iz le n im m i o ld u ğ u n a karar v e r e m e d im .”
O n a parayı unutturup sana odaklanmasını sağla.
O m u z silkip ellerini ceplerine soktu. Kayıtsızlığın m ü k e m m e l bir
resmi. “ Seni t u t t u m , değil m i? ”
Şimdi g ü l m e sırası bendeydi. D u d a k l a r ı n ı n bir köşesi y u k a r ı kıv-
r ılırk en başını hafifçe yana eğip bana baktı. Ö n e eğilip, “B e lk i kara­
r ın ı v e r m e d e n bu ayrıntıyı da hesaba katarsın ta tlım ,” dedi.

34
Vebalar aşkına, g ü z e l konuşan g ü z e l bir oğlan.
Tehlikeli.
D u m a n grisi gözleri y ü z ü m d e gezindi. B ir kez daha bana m e r a k
uy a n d ıra n b ir b i l m e c e y m i ş i m gibi baktı. Bakışı karşısında s ü k l ü m
p ü k l ü m o lm a y ı r e d d e d e r e k işlek sokağa d o ğ r u bir a d ı m g e r ile d im .
“ H esaba k a t a r ı m tatlını.” Son sözcüğü uzatarak o ğ la n ın sırıtışını
taklit e ttim . G ü lü m s e m e s i daha da derinleşen o ğ la n ın her iki y a n a ­
ğın d a k i g a m zeler ortaya çıktı. O n l a r ı g ö r m e z d e n g elm eye çalışarak,
“Ayrıca b e n i k a l d ı r ı m taşlarını y e m e k te n k u r t a r d ı ğ ı n için t e ş e k k ü r
ederim . S a n ı r ı m sakarlıkla la n e tle n m iş im ,” d e d im .
Elleri cebind e duvara yaslanan oğlan, “E h , sakarlığın b e n i b u l d u ­
ğ u n a göre b u n a lanet d iy e m e m ,” dedi.
G ü lü m s e d im . G ü lü m s e r k e n bir yandan g ö z le rim i d e v i r m e m e
engel o la m a d ım . G ü lü m se m e s in e son kez, hızlıca bakıp t o p u ğ u m u n
üzerinde d ö n e re k , L oot Sokağ ı’na geri y ü r ü y ü p kalabalığın arasına
karıştım.
L o o t ’ta y ü r ü r k e n hızlı çalışan z i h n i m d e n o ğ la n h a k k ı n d a k i g ö z ­
lem lerim i g eç iriy o rd u m . İlgimi en çok, kollarına yayılan yara izleri
ve p a r m a k ekle m le rin d e k i yeni bir kavgadan k a l m a bereler çekm işti.
B unlara eşlik e d e n hikâyeyi keşfedemeyecek o l m a m ne yazıktı. B ir
Saldırgan S e ç k in ’in yara izleri olması düşüncesi b e n i g ü lü m s etti.
Zayıflık göstergesiydi bu.
A rka ce b im d e k i sikkeleri elime alıp y ü z ü m d e m u z a f f e r . bir
gülüm sem eyle a v u c u m d a şıngırdattım .
Bunları özleyeceğinden şüpheliyim.

35
5. B Ö L Ü M

V ^ i y d ı ğ m ı yakalı gömlek kaşıntı ve rahatsızlık veriyordu. Bu da


IkE^birden k ü ç ü k lü ğ ü m e özlem duym am a neden oldu. O zamanlar
etrafta yarı çıplak koşmam herkesçe doğal karşılanıyordu.
Fakat bu d u r u m şimdi de aynısını yapmama asla engel olmamıştı.
Çamurla kaplanmamış tek çift ayakkabımı giyip kapıya y ü r ü ­
düm . Ç o k fazla kitap dold urulduğundan ağırlıktan yıkılacakmış
gibi duran k arm a n çorm an rafların, epeydir sakındığım belgelerle
kaplı masanın ve defalarca ayağımı v u rd u ğ u m , sürekli k ü fre tm em e
sebep olan, duvara yaslı dört direkli karyolanın yanından geçtim.
İç çekip, kapıyı kapatarak o d a m ın huzuruyla baş başa kaldım . Yata­
ğıma gömülm eyi ve şafak zam anını uyuyarak geçirebilmeyi ne de
çok isterdim. N e yazık ki görev beni çağırıyordu ve onu b e k le tm e ­
sem iyi olurdu.
Ellerimi ceplerime sokup taht odasına giden beyaz koridorlarda
yürü d ü m . İkindiyi akşama bağlayan saatlerde güneş ışığı k o ridorun
pencerelerinden içeri süzülüyor, duvarlardaki şatafatlı tabloları altın
sarısı ışığı altında parıldatıyordu. U m d u ğ u m d a n kısa süren y ü r ü y ü ­
şün ardından, köşeden dönüp taht odasının önündeki muhafızları
başımla selamladım ve ağır kapıları iterek açtım.
“Ah Kai. Nihayet geldin.” Babamın gür sesi taht odasında yan­
kılandı. O danın duvarları koyu yeşil -Ilya Krallığının r e n g i - ipek
perdeli, uzun, geniş pencerelerle süslenmişti. Pencerelere duvarlardan
tavana u z a n a n , o y u l m u ş rölyefler eşlik e d iy o rd u . Cilalı, m e r m e r z e m i ­
n i n ü z e r i n d e , u c u n d a K r a l ’ın o t u r d u ğ u u z u n , ahşap b ir m asa vardı.
“ G ü z e l , g ö m l e k g i y m i ş s i n .” K r a l iç çekse de g ö z l e r i n i n içi g ü l ü ­
y o r d u . “ H i z m e t ç i y e sana g e t i r d i ğ i mesaja b u a y r ın tı y ı d a e k l e m e s i n i
sö y le m e y i d ü ş ü n m e d i m d e ğ i l.”
“A h , m e r a k e t m e baba, ta h t o d a s ın a g ö m l e k s i z g i r m e h a t a s ı n a
d ü şm e y ec eğ im . Yani bir kez daha.” Bir daha gö reb ile ce ğ im d e n e m in
o l a m a d ı ğ ı m iç in b a b a m ı n y ü z ü n d e k i belli belirsiz g ü l ü m s e m e y i
a k l ı m a k a z ı d ı m . B i r d a h a k i sefere b u g ü l ü m s e m e y i h a k e d e c e k t i m .
S ert b ir a d a m d ı. Fiziksel o ld u ğ u k a d a r zihinsel o larak da g ü ç l ü b i r
G ü r b ü z . K atı, in atçı ve b i l d i ğ i n d e n şaşmayan biri. B u y ü z d e n belli
belirsiz b ir g ü l ü m s e m e s i bile, o n a b e n z e r b ir g ü l ü m s e m e y l e k a r ş ılık
v e r m e m e n e d e n o lm u ş tu . A r a m ı z d a k i ilişki en basit tabirle z o r lu y d u .
Fakat böyle a n l a r d a tatsız g e ç m iş i m iz i göz ardı e t m e k d a h a kolay
oluyordu.
Y ü z ü n d e h i ç b i r d u y g u b elirtisi o l m a d a n b o ğ a z ı n ı t e m i z l e d i .
Ve işte alıştığım baba.
“ G e l e c e ğ i n Infazcısı o la ra k s e n i n için b ir g ö r e v i m v ar.”
H issizce, “ H i z m e t e t m e k için y a ş ı y o r u m , ” d e d i m .
Ö l d ü r m e k için y aşıyorum .
B e n i m h a y a t ı m b ir b a ş k a s ın ı n h a y a t ı n ı n so n u a n l a m ı n a geliyor.
Infazcıların gönderildiği g ö r e v le r k a h r a m a n c a o l m a k t a n çok
u z a k tı. Y ılla r b o y u n c a öyle o n la rc a g ö re v e ç ı k m ı ş t ı m , h epsi d e g e l e ­
c e ğ in I n f a z c ı ’sına, o r d u l a r ı n k o m u t a n ı n a , K r a l ’ın sağ k o l u n a d ö n ü ş ­
m e m iç in g e r e k e n e ğ i t i m i m i n b ir parçasıydı. Savaş s t r a t e j i l e r i n d e n
id a m la r a , i d a m l a r d a n so rg u la ra ve işkencelere k a d a r h e r şey, m ü s t a k ­
bel I n fa z c ı o la r a k g ö r e v l e r i m arasındaydı.
T ü m b u n l a r , p a r la k g e l e c e ğ i m h a k k ı n d a f i k i r v e r i y o r d u .
S e s i n d e n b ir a z s ık ıld ığ ı an laşılan b a b a m , “ M u h b i r l e r i m L o o t
S o k a ğ ı y a k ı n l a r ı n d a b i r S ı r a d a n ’a y a t a k l ı k e d e n b i r aile o l d u ğ u n u
b ild i r d i le r ,” d e d i. “ S e n d e n oraya g id ip a r a ş tır m a y a p m a n ı ve s o r u n u
o rtad a n k a ld ırm a n ı istiyorum .”
O r ta d a n k a ld ırm a k , öldürm ek d em ek oluyordu.
A r ı n m a ’d a n so n r a , Ilya’yı h a s t a lı k ta n k o r u m a k iç in S ı r a d a n l a r
S co rch es Ç ö l ü ’n e s ü r ü l m ü ş ; K ra l, k r a l l ı k t a k i geri k a l a n S ı r a d a n l a r ’ın
i d a m e d i l m e s i e m r i n i v e r m iş ti. O t u z yıl ö n ce , S corches Ç ö l ü n ü aşıp
k i m s e y e z a ra r v e r e m e y e c e k l e r i D o r ve T a n d o şe h irle r in e u la ş m a l a r ı

37
şartıyla onla ra hayatta k a lm a la rı için bir fırsat s u n m u ş t u . Fakat
K r a l ’ın m e r h a m e t i sadece o A r ı n m a g ü n ü n ü n s o n u n a k a d a r sü r ­
m ü ş t ü ve şim di b e n , o n u n adına ö l ü m g e t ir i y o r d u m .
Tabii k i,’ deyip elim i saçlarımda ve g e r g in ç e n e m i n ü z e r i n d e
g e z d ir d im . Bu h a r e k e t i m g ö z ü n d e n k aç m am ıştı.
“ K ai.” Bana baktı. N e r e d e y s e nazikçe. O bakışı en son ç o c u k ­
ken g ö r m ü ş t ü m ve o z a m a n l a r d a bile e ğ i t i m i m sırasında b e n d e n
m e m n u n kaldığı anlara özel, n a d i r bir bakıştı bu. “ K im s e İnfa zcı’n ı n
işine gıpta etm e z . G adda rc adır. K anlıdır. Fakat Veba sana n a d i r bir
a r m a ğ a n verdi. Bir H ü k m e d i c i olarak çok güçlü bir b e c e r in var ve
b ir g ü n b u krallığa iyi h i z m e t edeceksin .” D u ra k la y ıp , “B u n u n için
ne gerekiyorsa y a p t ı m , ” diye ekledi.
G e r ç e k t e n yapmıştı.
E ğ i t i m t ü m h a y a tım , t ü m a m a c ı m o lm u ş tu . Bir tek beceriyi
ortaya çıkarıp o n d a ustalaşmak yerine, y ıllarım ı onlarcasını nasıl
k o n tr o l e d e c e ğ im i öğrenm ekle g e ç irm iştim . Fakat b e c e r ile rim
k a d a r b e d e n i m i de bileyerek bir silaha d ö n ü ş m ü ş t ü m . E rişeb ild iğ im
h e r silahı nasıl k u l la n a c a ğ ım ve onlarla nasıl can alacağım b e y n i m e
işlenm işti... M ü k e m m e l l e ş t i r d i ğ i n i bir refleksti bu.
Fakat her şeyi k e n d i m e mal ede m ez d im . Hayır, beni o l d u ğ u m şeye
çeviren K r a l ’dı. H e m Fiziksel h e m de zihinsel e ğ itim im e katkı sağ­
la mayı görev bilen Kral. Z ayıflıklarım ı öğrenip köklerini k u r u t m a k
için gereken neyse yapmıştı. Ç o c u k k e n göğüs gerd iğ im eğitim e dair
a n ı la r ım ı n ç o ğ u n u z i h n im d e n uzaklaştırmayı ö ğ ren se m de b a b a m ın
hissiz y ü z ü n ü n g örüntüsüyle eşleşen, hayatım boy u n ca işittiğim o kan
d o n d u r a n sözlere aldırış e t m e m e n in bir yolunu b u la m am ıştım .
“E z iy e te k a tlana m azsan başkalarına eziyet etmeye uygun değilsindir
İn fa z c ı.”
Savaşlara katılmış, sorgular düzenlem iş, işkenceleri y ö n e t m iş t im .
B u sırada K itt sayısız toplantılara katılmış, anlaşmalar planlam ış ve
g ü n l e r i n i b e n i m ta n ı d ı ğ ı m d a n daha şefkatli bir kralla geçirmişti.
K i t t ’in g ü n le r i kitaplar, özel dersler ve çok sevdiği babasıyla g e ç ir ­
diği d a h a keyifli z a m a n l a r d a n oluşmuştu. Vâris K itt hep k o r u n m u ş ,
k o lla n m ış tı ve ç o c u k l u ğ u m u z d a eğitim avlusunda b e n i m l e yan yana
g etirilm esi bile başlı başına bir olaydı.
K r a l a b a k tığ ım d a , yeşil gözlerini epeydir bana d ik m i ş o l d u ğ u n u
fark e t tim . K i t t ’in gözleri. B a b a m ilk eşi o ğ lu n u d o ğ u r u r k e n ö lü n c e

38
g ü v e n d i ğ i b i r d a n ı ş m a n ı n ı n kızıyla e vlenm işti. B e k le n d i ğ i gibi a n n e ­
m i n ilgisine, ş e f k a tin e , ce saretine ve g ü z e lliğ in e kısa sü r e d e t u t u l ­
m u ş tu . B e n a n n e m e b e n z i y o r d u m . Siyah saçlar, açık r e n k gözler.
T ıp k ı K i t t ’in b a b a m a çe k tiğ i gibi. İkisi de yeşil gözlü ve sarışındı.
G e ç m i ş e d a i r d ü ş ü n c e le r i o n la rı y e n i d e n d ü ş ü n m e k için k e n d i m e
izin v e r e c e ğ i m z a m a n a d e k s u s tu ra ra k z i h n i m i b o ş a lttım . N i h a ­
yet, “ N e z a m a n yola ç ı k ı y o r u m ? ” diye s o r d u ğ u m d a sesim d o n u k
çıkm ıştı.
T a m da b u sözler b ir hatıra y ı c a n la n d ırıp , b an a ilk g ö r e v i m d e
aynı s o r u y u s o r a r k e n ne k a d a r toy o l d u ğ u m u an ım sa ttı. O g ü n b ir
katil o la c a ğ ı m ı b i l m i y o r d u m . B ir a d a m ı n yere, k e n d i k a n ı n ı n içine
yığılışını i z le y e c e ğ i m i b i l m i y o r d u m .
“ Şafakta.”

Şafak i s t e m e d i ğ i m k a d a r e r k e n geldi ve bir anda k e n d i m i a h ı r a


yürürken buldum .
S a b a h ı n ilk ışık la rın d a geniş, beyaz a h ı r ı n gölgesi d a h a da
b ü y ü k t ü . A h ı r ı n h e r b ir duvarı b o y u n c a , atların s a m a n d iş le d ik le r i
ve başlarını k a l d ırı p m e ra k la b a n a b a k t ık la r ı b ö lm e le r diziliydi.
G ö z l e r i m s o lu m d a d ik il e n iki İ m p a r a to r lu k M u h a f ı z ı n a çe vrildi.
Y an la rın d a , bizi b e k l e y e n y o lc u lu k için eyerlenm iş üç at vardı. D i ş ­
le rim i s ık tım . K r a l iki m u h a f ız ı b ir g ü v e n l ik ö n l e m i o la ra k L o o t
S o k a ğ ı’n d a k i n ö b e t l e r i n d e n ayırıp y a n ı m a verm işti. O y s a t e k b a ş ı m a
g ö r e v in ü s te s in d e n rahatça gelebilirdim . Fakat anlaşılan o k i b a b a m ,
b ir g e c e d e e s e n liğ i m i a n i d e n d e r t e tm e y e başlamıştı. B u n u n iç in
sadece o n d o k u z yıl ve a r tık kendisi için değerli o l d u ğ u m g e r ç e ğ i n i
fark etm esi g e r e k m iş ti.
B a ş ım ı iki y a n a sallayıp b a n a en y a k ı n ata b i n d i m . G u r u r u m u b i r
yana b ır a k ıp , s ü r g ü n cezası v e r m e k gerekirse İ m p a r a t o r l u k M u h a ­
f ız la rın ın y a n ı m d a o l m a s ı n ı n d o ğ r u olacağını k a b u l l e n d i m .
L o o t ’a y a p a c a ğ ım ız y o lc u lu k u z u n d u ve z a m a n ı tek k e l im e e t m e ­
d e n g e ç ir d ik . B iz ş e h r in içlerine at s ü r d ü k ç e soka klar ağır ağır k e n a r
m a h a lle le re d ö n ü ş t ü . D a h a biz geniş pazar so k a ğ ın a v a r m a d a n so k a­
ğ ın k o k u s u b u r n u m a ulaşmıştı.
L o o t ’a g i r m e m i z l e b e n i t a n ı d ı k balık k o k u su , d u m a n k o k u s u
ve başka g i z e m l i k o k u l a r karşıladı. A t l a r ı m ı z ı n e n g e b eli k a l d ı r ı m
ta şlarını d ö v e n t o y n a k l a r ı n d a n ç ık a n sesler sokak b o y u n c a u z a n a n

39
viıaıı d ü k k a n l a r ı n d u v a r l a r ı n d a n y a n s ıy o r d u . E r k e n k a l k a n birkaç
k ^ i y o l u m u z d a n h ız la çe k ilip , elleriyle bize işaret e d e r e k fısıldaştı.
Sola, ana sokaktan ayrılan dah a k ü ç ü k bir sokağa sapıp k ü ç ü k , ahşap
biı k u lü b e y e yöneldik. T ered d ü t e t m e d e n a tım d a n i n d i m ve dizginleri
im p a ra to r lu k M u h a f ız la r ın d a n b ir in in eldivenli eline tu tu ş tu r u p hayvanı
o n a e m a n e t ettim.
M a d e m buraya gelm eleri gerekiyordu, en a z ı n d a n işim e yarasınlar.
U z u n a d ı m l a r l a k a p ı y a y ü r ü y ü p , c e b i m d e n ç ı k a r d ı ğ ı m e l im le
k a p ı y ı ç a l d ı m , i ç e r i d e n b i r t a k sesi g e l d i ğ i n i iş i t t i m . S o n r a sert
a d ı m l a r ı n sesleri g e l d i ve k a p ı, k ü f l ü m e n t e ş e l e r i n d e g ı c ı r d a y a r a k
a ç ıld ı.
iri, ç a m y a r m a s ı gibi, g ü r sakallı ve d a h a d a g ü r saçlı b ir a d a m
karşısındaki sahneye gözlerini d ik ti. A dam ın kapı ç e rç ev e sin e
s ı ğ m a s ı n a ş a ş m ış t ım . B i r b a n a b ir de y a n ı m d a k i iki İ m p a r a t o r l u k
M u h a f ı z ı n a b a k a r k e n fırça gibi k a ş l a r ı n ı n a l t ı n d a k i g ö z le r i b ü y ü d ü .
“ P r e n s Kai?..” A d a m a y n ı a n d a h e m şa şkın h e m k a y g ılı g ö r ü ­
n ü y o r d u . “ S e la m la r, şey y a n i, b u n e şeref?!” T o k a l a ş m a k iç in elini
u z a t a n a d a m ı n sa h te b i r neşe k a t t ı ğ ı sesi so k a ğ a y a y ılıp m u h t e m e l e n
k o m şu la rı uyandırm ıştı.
E l i m i s ık a n eli g ü ç l ü ve nasırlıydı. K e n d i e l i m gibi. “ N a t l ı a n ,
d e ğ i l m i ? ” B a ş ı n ı sallamasıyla k o n u ş m a y a d e v a m e t t i m . “ B u r a d a ,
L o o t ’ta b u l u n a n b ir S ır a d a n h a k k ı n d a sana b i r k a ç s o r u s o r a c a k t ı m .
S e n i n iç in s o r u n o l m a y a c a ğ ı n d a n e m i n i m . ” A d a m ı d i k k a t l e izleyip
n e y d e n b a h s e t t i ğ i m i b i l d i ğ i n e d a i r h e r h a n g i b i r b e l ir t i a r a d ı m . H iç
r e n k v e r m e d i . Y ü z ü b ü s b ü t ü n ifadesizdi. “ İçeri g i r e b i l i r m i y i m ? ”
B u b i r s o r u d e ğ i ld i ve o d a b u n u b iliy o rd u . D a h a o k a p ı n ı n ö n ü n d e n
ç e k i l e m e d e n a y a ğ ı m ı e şiğin ü z e r i n d e n g e ç i r m i ş t i m bile.
E v sa ra ydaki y a t a k o d a m d a n d a h a b ü y ü k d e ğ i ld i. O d a n ı n bir
y a n ı n d a k ü ç ü k y a t a k la r b i r araya g e t ir i lip y a m u k açılarla d u v a r ı n
k e n a r ı n a diz ilm işti. O d a n ı n d i ğ e r y a r ısın ı k a p l a y a n m u t f a k t a h a r a p
b i r la vabo, y ü z e y i e p e y d ö k ü l m ü ş , ahşap b i r t e z g â h ve ş a ş k ın g ö z ­
lerle b a k a n ik i o ğ l a n ile b i r k a d ı n ı n o t u r d u ğ u g e n i ş b i r m a s a vardı.
O d a n ı n iki y a n ı n ı b irle ş tire n geniş, r e n g i s o lm u ş b i r h a l ı e v d e k i
y e g â n e d e k o r ve r e n k ti.
N a t h a n b o ğ a z ı n ı t e m iz le d i. “ B u e ş im Layla.” A r k a m d a h u z u r ­
suzca k ı p ı r d a n a n m u h a f ı z l a r ı s ü z e r k e n i ç t e n l i k l e g ü l ü m s e y e n L ay-
la’n ı n b e y a z dişleri k o y u te niyle te z a t o l u ş t u r u y o r d u .

40
N a t h a n iki ç o c u ğ a sırayla işaret edip isim lerini söyledi. “ B u n l a r
da o ğ u l l a r ı m ı z M a r c u s ve C a l.” M a rc u s gözlerini m a s a d a n a y ı r m ı ­
yor, b a n a b a k m a y a cesaret e d e m i y o r d u . Bu sırada k ü ç ü k kardeşi C a l
g ö z le r im e k a ç a m a k b akışlar atacak k a d a r m e ra k lıy d ı.
İ ç le rin d e n h i ç b i r i n i n g ö z ü m ü z ü n ö n ü n d e giz len e n S ıra d a n o l m a ­
d ı ğ ı n d a n e m i n o l m a k için iç im d e k i güce u z a n d ı m . Infazcı o la ra k
H i i k m e d i c i b e c e r i m b a n a özellikle faydalı oluyor, işimi ç o k d a h a
kolayca ve etkili y a p a b i l m e m i sağlıyordu.
N a t h a n b ir G ü r b ü z ’dii. D a ğ gibi bir a d a m o l d u ğ u n d a n b u n a hiç
şa ş ır m a m ış tım . Layla’n ı n Şifacı g ü c ü n ü n k a n ı m d a ş a m p a n y a gibi
k ö p ü r d ü ğ ü n ü h iss e d e b iliy o rd u m . M a r c u s ve C a l ’in ise A v a m g ü çleri
vardı. B ir İç O k u y a n olan M a r c u s ’u n yalanı sezme becerisi v a r k e n
Cal k esk in leşm iş sezgileriyle b ir A r t ı r ı c ı ’ydı.
S o ğ u k b ir sesle, “ N e d e n g e ld iğ im i b iliy o rs u n u z ,” d e d i m . “ B u r a ­
larda g iz le n e n b ir S ıra d a n ’ı g ö r d ü n ü z m ü ya da k u la ğ ın ız a o n u n h a k ­
k ın d a bir şeyler geldi m i? ”
“ H a y ı r e f e n d i m .” K o n u ş a n Layla’ydı. Y u m u ş a k sesi sakin ç ı k m ış t ı.
Y e n id e n evi ta ra m aya başlayan g ö z le r im lavaboya çevrildi, içleri
ağızlarına k a d a r y u l a f lapası dolu kâseler t e m i z l e n m e y i b e k l iy o r d u .
Beş.
D o y u r a c a k d ö r t b o ğ a z fakat beş kâse.
İlginç.
“ E h , o hâld e etrafa bir göz a t m a m ı n sakıncası y o k t u r ? ”
B ir kez d a h a soru o lm a y a n bir cü m le. R a h a t bir tavırla k ü ç ü k
evde gezinip, ara sıra d u r a r a k bir şeyleri y a k ı n d a n in c ele d im . E lle ­
r i m c e b i m d e evi ağır ağır incelerken, h e m iki m u h a f ı z ı m ı n h e m de
ailenin g ö z le r in i s ır tım d a hissettim.
O l a ğ a n dışı b ir şey g ö z ü m e ça rp m am ıştı.
T a m b i r ç ı k m a z sokakta z a m a n ı m ı boşa h a r c a d ı ğ ı m ı d ü ş ü n ü r k e n
yıllarca ayaklar a ltında k a l m a k t a n solgunlaşmış desenli h a l ı n ı n o r t a ­
sına a d ı m a t tım . A y a k k a b ıla r ım ı n altın d a n b ir gıcırtı geldi. D u r u p
a ğ ı rlı ğ ım ı d iğ e r ay a ğ ım a verip ç ı k a n sesi b ir kez dah a d in l e d i m .
H a l ı n ı n a l tın d a k i ta h ta l a r ı n g ıc ırd a d ığ ın d a n e m i n o ld u m .
İlginç.
N a t h a n ’ın y ü z ü ifadesiz kalsa da kireç kesilmiş, rengi ölü gibi
so lm u ştu . M u h a f ı z l a r a hissiz b ir sesle, “ H a lıy ı k a ld ırın ,” d e r k e n

41
gö z le rim i biı an olsun aileden a y ı rm a d ım . İşte o a n d a çok t a n ı d ı k
bir d u y g u y u sezdim , varlığıma eşlik e tm e e ğ i l i m i n d e k i bir d u y g u y u .
K orku.
H alı toplanıp kaldırılınca kirli, ahşap z e m i n d ö ş e m e l e r i n i n geri
kalanıyla n e ıed ey s e kusursuzc a b ü t ü n l e ş e n bir k a p a ğ ın k o n tu r la r ın ı
seçtim.
Ş u tak sesi. D ışarıda beklerken işittiğim ses buradan gelmiş.
Ç ö m e l i p kapağı a ç m a m l a aşağıdaki dar, k a r a n l ı k b o şlu k ortaya
çiktı ve Layla h ıç k ırd ı. İçeride bir köşeye sinip d iz lerin e sarılmış
k ü ç ü k b ir kız o t u r u y o r d u . K ız başını kaldırıp b a n a b a k t ı ğ ı n d a göz­
le r in d e k i ateş u z u n sa çla rın ın k ız ılın a den k tı.
Vebalar aşkına, çok kiiçiik.

M u h te m e le n sekiz yaşından b ü y ü k olmayan kız ben uzanıp onu rutu­


betli k u tu d a n çıkarırken bana direnmedi. O n u yere bıraktığımda bana
m ey d an okurcasına baktı. Çilli, k ü ç ü k yüzünde korkudan eser yoktu.
E m i n o l m a k için k ı z d a n h e r h a n g i bir güç yayılıp y ayılm a dığını
y o k l a d ı m . H i ç b i r şey s e z m e d im . K ıza dair sıra dışı hiçbir şey yoktu.
Ç ü n k ü o bir S ıra d a n d ı.
O d a y a b o ğ u k h ı ç k ı r ı k l a r d olm a y a başladı.
H a y ı r , h a y ır, h a y ır.” Layla’n ı n titrek çığlıkları duv arla rd a n y a n ­
kılandı. O n u g ö tü r e m e z sin iz ! Yapamazsınız bunu! O b e n i m kız ım ,
lütfen! i m p a r a t o r l u k M u h a fız la r ı b e n im le öfkeli ailenin arasına
g ir se le r de ö f k e y le o n la rı iterek ilerledim. Şimdi o ğ la n lar da hıç­
k ır ıy o r la r , a n n e l e r i n i n b acaklarına sarılıyorlardı. N a t h a n afallamış
gibiydi. Sessiz gözyaşları y a n a k la r ın d a n aşağı, keçeleşmiş sakalının
iç in e ak ıy o rd u . “ Sakinleşip o n u n nereden geldiğini, ne z a m a n d ı r
o n a y a t a k lı k ettiğ in iz i anlatın bana.” Pes ve sert çıkan sesim karga­
ş a n ın a ra s ın d a n sıyrıldı. Y a n ım d a dikilen k ü ç ü k kız çilleriyle ve alev
kız ılı saçlarıyla b u aileye hiç m i hiç benzem iy o rd u . Ü stelik N a t h a n
ve Layla iki S e ç k i n ’di. B u da ikisinin asla bir Sıradan ç o c u k la r ı ola­
m a y a c a ğ ı a n l a m ı n a geliyordu.
“ O . . . Ü ç y ıld ı r b u r a d a .” Layla’n ı n sesi titriyor, h ıç k ır ı k la r ı n a r in
yapılı b e d e n i n i sarsıyordu. “Biz o - o n u sokakta b u l d u k ve eve aldık.
B ir k ı z ı m ı z olsun istedik. Y eniden ç o c u k y a p a m ı y o r d u m . .. ” Susup
y ü z ü n ü sildi. “ K e n a r mahallelerdeki birkaç Şifacı’d a n b i r i y i m ve
o sağlıklı, güçlü g ö r ü n ü y o r d u . Böylece A b ig a i l’i b u l d u ğ u m u z d a
b i z i m . . . N ih a y e t k ü ç ü k bir k ız ım ız oldu.”

42
A b iga il.
K e ş k e ö ğ r e n m e s e y d i m . Y o l u m a ç ı k a c a k k adar, K r a l ’ın c a n ı n ı
sıkacak k a d a r ta lih siz o l a n l a r ı n s o n u g e l m e y e n listesine b ir i s i m d a h a
e k l e m e k z o r u n d a k a l m a s a y d ı m keşke.
B i r iç ç e k t i m .
İşte y in e a y n ı şey.
“ K a n u n la rı biliyorsunuz.” O d a d a k i b o ğ u k h ıçk ırık lar çoğalıp
b e n i sesim i y ü k s e l t m e y e zorladı. “ K r a l ’ın e m r i g e r e ğ i n c e t ü m S ır a ­
d a n l a r ı n i d a m e d i lm e s i g erek. S ı r a d a n l a r ’a y a t a k l ı k e d e n h e r k e s d e
S corch es Ç ö l ü ’ne s ü r g ü n e d i l e r e k . . . ”
B e n o n l a r c a k e z s ö y l e d i ğ i m o a y n ı s ö z c ü k le ri e z b e r e o k u r k e n iri,
sert b i r k ü t l e b a n a ça rptı. N a t h a n ’ın az ö n c e k i boş b a k ış la r ı ç o k t a n
gitm iş, y e r i n i y ü z ü n ü ö f k e y le ç a r p ı t a n b ir n e fre t alm ıştı. N a t h a n
k a r n ı m a i n d i r d i ğ i d a r b e y le b e n i d u v a r a y ap ıştırın c a a k c i ğ e r l e r i m ­
d e k i hav a b o ş a ld ı ve b a ş ı m ı n a rk a s ın ı sert ahşaba v u r d u m .
B a ş ım yarın bana Veba çilesi verecek.
Layla’n ı n b o ğ a z ı n d a n k a ç a n çığ lığı ve m ü d a h a l e e d e n i m p a r a ­
t o r l u k M u h a f ı z l a r ı n ı n sert a d ı m l a r ı n ı n sesini belli belirsiz iş ittim .
O n l a r a “ H a y ı r ! ” diye b a ğ ı r ı p b u r n u m u h e d e f alan b i r y u m r u k t a n
e ğ i le r e k k a ç t ı m . M u h a f ı z l a r şaşkın h â ld e d u r d u la r . “ O n u n i c a b ın a
k en d im bakacağım .”
N a t h a n bir y u m r u k daha attı. B u seferki çe n e m i k ır m a y ı h e d e f l i­
yordu. T a m z a m a n ı n d a yana kaç m am la, N a t h a n ’ın y u m r u ğ u az ö n c e
y ü z ü m ü n o ld u ğ u n o k ta d a ahşap duvarla buluştu ve etrafa k ı y m ı k l a r
saçarak d u v arı deldi.
D ö v ü ş i ç g ü d ü l e r i m i n h a r e k e te geçmesiyle, k u l l a n m a k iç in N a t -
h a n ’ı n g ü c ü n e u z a n m a y a bile g e r e k d u y m a d ı m . Y u m r u ğ u h âlâ
d u v a r a g ö m ü l ü o la n N a t h a n ’ın u z a n m ı ş k o l u n u n altına eğilip, b i l e ­
ğ i n i ç e k ip ç ı k a r d ı m ve k o l u n u s ı r t ı n ı n gerisine b ü k e r e k sol k ü r e k
k e m i ğ i n e b a s t ı r d ı m . Acıyla h o m u r d a n a n N a t h a n ayağıyla d iz k a p a ­
ğ ı m a se rt b i r d a r b e in d ir d i. B a c a ğ ı m d a n y u k a r ı ya k ıc ı b i r acı t ı r ­
m a n ı r k e n N a t h a n e l i m d e n k u r t u l d u ve d o ğ a ü s tü k u v v e t i o la n
y u m r u ğ u n u k a l d ırd ı .
D i z i m d e k i acıya aldırış e t m e d e n k e n d i m i yere a t t ı m ve b a c a ­
ğ ı m l a g e n iş b i r kavis ç iz e r e k yeri s ü p ü r d ü m . D a r b e m i n ayak b ile k ­
leriyle b u l u ş t u ğ u N a t h a n s ır tü s tü yere yığıldı. A r d ı n d a n te p e sin e
ç ı k ı p d i z l e r i m l e k o l l a r ı n ı yere sabitledim . K e n d i g ü c ü n ü o n a karşı

43
kullanm adan onu y e rd e tutam ayacağım ı b i l d i ğ im d e n nihay et
G ü r b ü z g ü c ü n ü k e n d i m e ç e k tim . Ç ı r p ı n a n N a t h a n ban a dişlerini
gösterdi.
Nefes nefese, K apa ç e n en i ve b en i d in le ,” d e d i m . “ B u n u ya
kolay y o ld a n ya da z o r yoldan yapabiliriz. Şahsen b e n kolay yolu
te rc ih e d e r i m . ”
N a t h a n , “ O b e n i m k ı z ı m ! ” diye bağırdı. E l i m d e n k u r t u l m a y a
ç a lış ı ık e n g ö z l e r in d e acı dolu bir bakış vardı.
E h , belli ki d u y g u l a r ı m ı ö n e m s e m i y o r s u n ç ü n k ü bu işi zor
y o l d a n h a l l e t m e k istiyorsun.” İç g e ç ir d im ve havaya k a l d ırd ı ğ ın ı
yum ruğum u çenesine in d ir d im . N a t h a n ’ın başını yana çeviren
y u m r u k o n u k o n u ş m a m a i m k â n verecek k a d a r bir süre sersem let-
m işti. Iş birliği yapm azsan, seninle işim b ittiğ in d e e ş in d ek i beceri
bile k ı r ı k l a r iç in d ek i b e d e n in i iyileştirm eye y e tm ey e cek . B u y ü z d e n
seni h e m e n b u rad a, ailenin ö n ü n d e ö l d ü r m e d i ğ i m için ban a teşek­
k ü r e t m e n i ve ne diyorsam o n u y a p m a n ı ö n e r i y o r u m . ” N a t h a n
a l t ı m d a hareketsizleşti. G ö z le rin d e k i d iren ç silinip gitti. H a r e k e t l e ­
n i p y a n ı n a ç ö m e ld i ğ im y en ik b e d e n i n e te p e d e n b a k t ı m . “ Ş im d i ben
f i k r i m i d e ğ i ş tir m e d e n kalk b a k a lım ,” diye m ı r ı l d a n ı p d o ğ r u l d u m .
N a t h a n y e r in d e n k ım ıld a m a y ın c a , “ Sabır b a n a m e r h a m e t kadar
yabancıdır, bu y ü z d e n yerin d e olsam şansımı z o r l a m a z d ı m , ” diye
e k le d im .
B u söz lerim in a r d ın d a n , N a t h a n g ü çlü k le d o ğ r u l u p b ir b ir le r in e
so k u la n aile ü yelerinin ö n ü n e geç erek bana karşı o n la ra siper oldu.
O n l a r ı bir canavardan k o r u y o rd u . G ö z le r i m i aileye dik ip, y a n a k l a ­
r ı n d a n aşağı süzülen gözyaşlarını ve d u d a k l a r ı n d a n k u r t u l a n h ı ç ­
k ırık la rı izlerken İm p a r a to r lu k M u h a f ız la r ın a y ü k s e k sesle e m ir l e r
yağd ırd ım .
M u h a fız la r e m ir l e r im i yerine g e t i r m e n i n telaşı iç in d e m a h k û m ­
ları bağlarken rahat bir tavırla, “A ra s o k a k la r d a n g i d i n , ” d e d i m .
“Açıkçası b u g ü n iyi g ü n ü m d e y i m . M e r h a m e t i m üzerim de. Bu
y ü z d e n kalabalığı etrafım a to p la m a k i s t e m i y o r u m . ”
İ m p a ra to rlu k M u h a fız la rı h o m u r d a n a r a k e m r i m e ita at e d e r k e n
m e r h a m e t f i k r i m e hafifçe g ü lü m s e y e r e k karşılık verdiler. D a k i k a ­
lar içinde N a t h a n , Layla ve iki o ğ u lla rı b ağ lan ıp a t la r ın a r k a s ın d a
yerlerini aldılar. Başlarını sağa sola çeviriyorlardı. B a ğ l a n m ı ş , sıkıca
t u t t u ğ u m A b ig a il’i arayan gözleri nefretle y a n ıy o rd u .

44
Ş im d i neler o la c a ğ ın ı biliyorlardı. N a m ı m ı , cani c a n a v a rın so k a k ­
larda fısıldanan h i k â y e l e r i m d u y m a y a n yoktu.
Sıra, S ı r a d a n ’ı ö l d ü r d ü ğ ü m , İ m p a r a to r lu k M u h a f ı z l a r ı n ı n da su ç ­
luları m u h t e m e l e n s o n l a r ı n ı n A bigail gibi ö lm e k olacağı Scorches
Ç ö l ii’ne g ö t ü r e c e k l e r i k ısm a gelmişti. Scorches Ç ö l ü ’niin g ü n d ü z
k a v u r u c u , gece d o n d u r u c u hav a sın d a n dolayı çölü aşıp D o r ve
T a n d o şe h irle rin e u la ş m a k hiç de kolay bir iş değildi. H e le b e n bu
aileyi hiç m a lz e m e l e r i, yiyecekleri, suları ve ü m itle r i o l m a d a n b u n u
yapm aya m a h k û m etm işk e n .
S ıradan k ı z l a r ı n ı n ö l ü m ü n d e n ç o k daha eziyetli b ir ö l ü m ola­
caktı bu. Layla atların arkasında ayaklarını s ü r ü r k e n h ı ç k ı r ı k l a r ara­
sında b a n a b a ğ ırd ı. “ Lütfen! Size y a lv a r ıy o ru m , lütfen o n u n c a n ı n ı
bağışlayın!”
“ D a h a ç o c u k o . ..”
B ir İ m p a r a t o r l u k M u h a f ız ı a tın ın ü z e r i n d e n uza n ıp, Layla’n ı n
y ü z ü n e bir to k a t in d ir e r e k k a d ı n ı n yakarışını yarıda kesti. “ K ap a
ç eneni K e n a r M a h a lle li.”
G ö z l e r i m i s a h n e d e n ayırıp, kızı çekiştirerek sokağa ç ı k a r d ı m .
K e n d i m i z i iç in d e b u l d u ğ u m u z espri k a ld ırm a y a c a k d u r u m olm asa,
e l im d e n k u r t u l m a k için verdiği zayıf çabalar k o m i k bile gelebilirdi.
Ö l ü m ü n e s ü r ü k l e n e n bir ç o c u k için ü r k ü t ü c ü bir sessizliği vardı.
Ç o ğ u S ıra d a n şim diye k ad a r çığlıklar atmaya, hayatları için p az a rlık
e tm e y e başlardı. Fakat o n u n mücadelesi sessiz, bakışları deliciydi.
G ö z l e r i m i g e ç t i ğ i m i z boş ara sokaklara dikip ö lü m le y ü z y ü z e y k e n
d u y g u l a r ı n ı gizlemesi için b ir i n i n kendisine dair h e r şeyi giz le m e y e
ne d en li aşina olm ası g er e k tiğ in i d ü ş ü n d ü m .
G r u b u m u z u h e n ü z krallığı altın sarısına b o y am ay a başlayan cılız
g ü n eş ış ı ğ ı n ı n d o k u n m a d ı ğ ı gölgeli bir ara s o k a k ta n g e ç ir d im .
S ıra d an —A b ig a il— ç ı rp ın ı p b elk i o n u n c u kez e l im d e n k u r t u l m a y a
çalıştı. S e sim d e k e y ifli b ir tonla “ İnatçı bir k ü ç ü k s ü n sen, d e ğ il m i ? ”
dedim .
K ız b u r n u n d a n solurken alev kız ılı saçları y ü z ü n e dolandı. S o n ra
kaval k e m i ğ i m e sert b ir te k m e indirdi. Hayal k ı r ı k l ı ğ ı m g id e re k
b ü y ü y o r o lm a sa çabası b e n i etkileyebilirdi. G ö z le r i m i öfkeli, yeşil
gözleriyle b u l u ş t u r a c a k şekilde ö n ü n d e ç ö m eld im . B u n a y a n ıtı b ir
t e k m e d a h a s a v u r m a k için b a c a ğ ın ı k a l d ı r m a k olunca y u m u ş a k b ir
sesle, “ Y e r i n d e o lsa m b u n u y a p m a z d ı m , ” d edim .

45
K ız gözlerin i k ırp tı ve ta m u y a r ım ı d ik k a te alacağını d ü ş ü n d ü ­
ğ ü m d e ay a ğ ım a sertçe basıp b o ş u n a bir çabayla k o lu n u e l i m d e n k u r ­
ta rm a y a çalıştı. Ciyaklıyor, b e n d e n k a ç m a k için k o lla rın ı sallıyordu.
Peki, böyle olmayacak. ’ Ç i z m e m d e n bir bıçak çıkarıp, Belli ki
işim i kolaylaştırm ayacaksın,” d e d im .
H a n ç e r i g ö r e n kız y u t k u n u p aniden hareketsizleşti. G ö z le rin i
b ıçağa d ik ip sadece b ir ç o c u k sesinde olabilecek b ir n a r in lik le ,
K a l b i m e sapla o n u , ” deyiverdi. “A n n e m öylesinin ç a b u k olacağını
söylem işti.”
Sessizce, “ Ö y l e söyledi d e m e k ? ” d ed im . “Başka ç a b u k y ö n t e m l e r
de var.”
Ve ben hepsini biliyorum.
H a n ç e r i y a k laştırd ığ ım d a k ızın irkilişini, çaresizce giz lem eye
ç a h ştığ ı dehşeti n ih a y e t serbest bırakışım izledim. A r d ı n d a n k a b u l ­
le n m iş liğ i akla g e tire n d e r in bir nefes alıp karşısındaki canavarın
y ü z ü n e karşı gözlerini y u m d u .
H a n ç e r kolayca kesti. K ı z . ..
Abigail.
T i t r e k bir nefes aldı.
U z u n b ir saniyenin ard ın d a n yeşil, yaşlı bir göz açıldı, ip le r k ı z a r ­
m ış b ile k le rin d e n kayıp, ayaklarının dibine d ü şe rk e n k ız g ö z lerin i
k ırp ıştırd ı. Gözleri önce zarar g ö r m e y e n kalbine, sonra y ü z ü m e ve
s o n u n d a elim deki hançere çevrildi. “ O n u k a lb im e saplam ayacak
m ısın?”
D u d a k l a r ı m seğirdi. “B e ni dik katle dinle Abigail. İ p le rin i kestim .
B u y ü z d e n şimdi bana bir iyilik borçlusun. S e n d e n sessiz o l m a n ı
ve m ücadele etm eyi kesmeni istiy o ru m .” Y ü z ü n ü süzüp, “A n la ş ıld ı
m ı ? ” diye ekledim .
Bir yanıt be k le m e d e n kızı y en id en ana c a d d ele rd e n ve ara s o k a k ­
lardan geç irm ey e başladım. B e n i gayet iyi a n lam ış o la c a k tı ki ses­
sizce, gergince y ü rüyor; elim d e n k u r t u l m a k için h i ç b i r h a m l e
yapm ıyordu.
Scorches Ç ö l ü ’yle b eraber sın ırın d a d ik ile n iki i m p a r a t o r l u k
M u h a fız ı da g ö r ü n d ü . Ç ö le y ü r ü y ü ş le r in i iz lem ele ri g e r e k e n , ş im d i
k u m u n üze rinde b u la n ık figürlere d ö n m ü ş olan aileye ald ırış e t m i ­
yorlardı. A ra sokaklardan b ir in in köşesin den b aş ım ı u za tıp , h a v a d a n
sudan konuşan İm paratorluk M u h a f ız la r ın ı iz led im . Ç o k g e ç m e d e n

46
o m u z silktiler ve t o p u k l a r ı ü z e r i n d e d ö n ü p sokağa d ö n m e k için
h a r e k e tle n d ile r.
T a m da kendilerinden beklendiği gibi.
M u h a f ı z l a r ı n ö n g ö r ü l e b i l i r te m b e l liğ in e ve b a ş lad ık ları işi b iti -
r e m e m e l e r i n e bel b a ğ l a m ı ş t ı m . S ü r g ü n edilen a ile n in de alışılagel-
diği gibi s o k a k la r d a ibret o lsun diye y ü r ü t ü l m e l e r i n i i s t e m e m i ş t i m
ç ü n k ü o z a m a n i h a n e t i m e şahitlik e d e c e k b ir k a la b a lık o lacaktı.
M u h a f ı z l a r b i z d e n uzaklaşınca, sokağa adına atıp k u m l a r a d o ğ r u
y ü r ü m e y e başladık. A ile epe y u z a ğ ı m ı z d a y d ı ve o g ü n b e n i m de
t e m b e l l i ğ i m b iraz ü z e r i m d e o l d u ğ u n d a n i m p a r a t o r l u k M u h a f ı z ­
l a r ı n d a n b i r i n i n Ş im şe k b e c erisin i aldım . M u h a f ı z b i r a z d a n m e n ­
z i l i m d e n ç ık aca ğ ı için h e m e n kızı k u c a k la y ıp hızla çölde k o ş m a y a
başladım .
A i l e n i n y a n ı n a v a r a c a ğ ım ız sırada Ş i m ş e k ’in becerisi b e n d e n
ayrılm ay a başladı. N a t h a n a r k a l a r ın d a n k o şa rk e n ç ı k a r d ı ğ ı m ı z ses­
leri işitip d ö n d ü ve gözleri k u c a ğ ı m d a k i A b ig a i l’i g ö r m e s iy le fal taşı
gibi açıldı.
Layla bize d o ğ r u k o ş u y o r d u ve kısa sürede kızı k o l l a r ı n a aldı.
T ü m aile i k is in in etra fın ı çevirdi. B e n k en a ra çekilip, a y a k k a b ı l a ­
r ı m a sızm aya başlayan yakıcı k u m l a r ı n arasında a ğ ı r l ı ğ ı m ı b i r aya­
ğ ı m d a n d i ğ e r i n e v e r i r k e n o n la r h ıç k ır a r a k ağlıyorlardı.
S o n r a b a n a d o ğ r u d ö n d ü le r. G ö z le r i n d e t e p e m i z d e k i g ü n e ş t e n
d a h a yakıcı b ir ö f k e vardı. N a t h a n b a n a sadece te k k e l im e etti. A l ç a k
sesle ve n efretle dolu. “ N e d e n ? ”
T e k harek e tle , hızla a d a m ı n b ile k le rin d e k i ipleri kesip g ö z l e r in e
b a k a ra k , “ Ç o c u k l a r ı ö l d ü r m e m , ” d e d i m .
ik iy ü zlü .
Y a p t ı ğ ı m t a m o larak da b u d eğ ilm iş gibi. A slın d a sadece k a ç ı ­
n ı l m a z o la n ı g e c i k t i r i y o r d u m . Fakat en a z ın d a n son a n l a r ı n d a b ir
arada o l a c a k l a r d ı . . . Sadece ç o c u k la r a b a h ş e t t i ğ i m g ö s t e r m e l i k bir
m erham et.
A fa lla m ış m a h k û m l a r ı n arkasına geçip b i l e k l e r i n d e k i b a ğ la r ı
kestim . H e p s i n i n g ö zlerin e b a k t ı m . H âlâ ç o ğ u n d a g ö z y a ş la r ın ı n
pırıltısı vardı. S o n ra k ü ç ü k kıza d ö n d ü m . S ır a d a n a .
A bigail.
A ğ ı r a ğ ı r k ız a d o ğ r u y ü r ü y ü p b ir d i z i m i n ü z e r i n e ç ö k t ü m ve
i k i m i z g ö z g ö z e gelene k a d a r sıcak k u m l a r a b a t t ı m . K ı z te k k e l im e

47
e t m e s e de gözleri çok şey söylüyordu. S adec e b i r ç o c u k olsa da
b a k ı ş l a r ı n ı n a r d ın d a k i m ü th iş kararlılığı g ö r e b i l i y o r d u m .
B e lk i de güçlü olmak için güçlere ihtiyacın yoktur.
E l i m i ce b im e g ö t ü r ü p k ü ç ü k bir çakı ç ı k a r d ı m . Ç a k ı n ı n beyaz
kabzası altın sarmallarla süslenmişti. Fakat k ü ç ü k a ğ z ı keskindi.
Ç a k ı y ı kıza uza ttım .
H e r kız kendisi k ad a r güzel ve ö lü m c ü l bir şeyi h a k e d e r , ” deyip
k ıza çakıyı alınasım işaret ettim . Beni t e m k i n l e s ü z e n k ı z k ü ç ü k
elini uzatıp çakıyı e l im d e n aldı. “B u n u akıllıca k u l l a n . ”
E l i m i sa çım da gezdirip iç çekerek ayağa k a l k t ı m . “ K a n u n l a r ı ­
m ı z uyarınc a ve Kral E d r i c ’in e m r i gereğince, sizi i h a n e t s u ç u n d a n
dolayı Ilya K rallığı n d a n s ü r g ü n e d i y o r u m . ”
B u sözlerin a r d ın d a n N a t h a n ’ın k o lu n u eşine d o la y ış ın ı, k a d ı n ın
da k o lu n a girm eleri için ç o c u k la r ın a uza n ışın ı iz le d im .
Tek v ü c u t h â lin d e döndüler.
Ve sonla rına y ü r ü m e l e r i n i izledim.

48
Jİûi

jöj^işnıiş dizimin isyanlarına rağmen kendimi düz yürümeye zorladım.


c Ç ' L o o t Sokağı’na döndüğümde ikindi güneşi sokağı sıcak bir renge
boyamışta. Sokakta gezinmeyi hep sevmiştim. Ilya’nın kenar mahalleleri­
nin hiçbir şatafatı olmasa da boğucu sarayda olmayan ferahlatıcı bir yanı
vardı.
Pazarlık eden, küfreden, alışveriş yapan insan kalabalığının arasın­
da dolanırken gözlerim bir o yana bir bu yana çevriliyordu. Bir an
durup L o o t ’u n manzaralarım ve kokularını duyum sadım . Manzaralar
da kokular da pek hoş değildi. Burada her şey d o n u k tu ve r e n k te n
arındırılmıştı. Flamalar, yiyecekler, insanlar. G ü n ortasında sokakta terli
bedenlerin ve şüphe uyandıran yiyeceklerin kokuları olurdu.
Fakat her şeye rağm en Loot hayat doluydu.
Kalabalık, cardı bir akıntı gibi beni farklı yönlere sürüklerken insan
selinden kaçmak için mücadele veriyordüm. Nihayet evsizlerin duvar­
lara yaslanıp para dilendikleri, bazılarının ise kendderini e ğ l e n d ir m e k
için güçlerini kullandıkları çok da kalabalık olmayan bir ara sokağa
geçebildim. Kenar mahalleler çoğunlukla Avamlar’ın yuvası olsa da
içlerinde ara sıra Savunucu Seçkinler de görüyordum . Birkaçını çev­
releyen güç alanlarının m o r ışıltısı gözüm e çarptı. Bir de çevresindeki
ışığı kontrol edip, yoğ u n bir ışına çevirerek h e m kendisini h e m de bir
sokak kedisini oyalayan bir Parıldak gördüm.
Etrafıma bakınarak y ü rü rk e n nereye gittiğime dikkat etm iyordum .
Anlaşılan g ö ğ s ü m e çarpıp inleyen kişi de e tm iy o r d u .
Ç a r p m a n ı n etkisiyle düşmesin diye içgüdüsel b ir te p k iy le uzanıp
çarpıştığım kişiyi b e l in d e n kavradım. K ı z ı . T u t t u ğ u m b e d e n hiç ş ü p ­
hesiz b ir kadına aitti fakat kollarım a s ü r t ü n e n u z u n , g ü m ü ş ren g i saçlar
zaten yeterli bir ispattı.
Kız ufak tefek fakat giiçlüydü. K e n a r m a hallele rde k i sıska kızların
ç o ğ u n d a n daha atletikti. B u n u e lim in rahatça o t u r d u ğ u b elin in kıvrı­
m ı n d a n anlayabiliyordum . H e r n e k a d a r dengesiz b e s l e n m e n i n b ir za­
m a n l a r sahip o l d u ğ u kasların ç o ğ u n u b e d e n i n d e n eksilttiği anlaşılsa da.
A v u c u n u g ö ğ s ü m e bastırdığı n o k t a d a b aş p arm ağ ın ı saran kalın bir
y ü z ü ğ ü h iss e d e b iliy o r d u m . K ızın denge sini bulm aya çalıştığı birkaç sa­
niye b o y u n c a o n u s ü z d ü m . B e n i m l e göz göze gelince ağzın dan titrek
b ir nefes çıktı.
O k y a n u s t a b o ğ u l m a k gibiydi bu.
G ö z l e r i Shallow s D e n i z i ’n i n e n d e r in köşesinin rengiııdeydi; g e­
ceye k ay m ay a başlayan açık b ir g ö ğ ü n , bir u n u t m a b e n i çiçeğinin hoş
t o n u n d a y d ı . B i r d e e n sıcak alevler gibi mavi ve ateş d o l u y d u gözleri.
Ç ı k ı k e l m a c ı k k e m i k l e r i n i takip edip, b e n i süzerken hafifçe kalkan,
a y m ö l ç ü d e b e l irg i n , k o y u renkli kaşlarına ulaştım.
O k y a n u s g ö z l e r i k o c a m a n açıldı. O n u b e d e n i m e hâlâ ne kadar
y a k ı n t u t t u ğ u m u fark etmesiyle yanakları hafifçe kızardı. Elini g ö ğ ­
s ü m d e n ç e k ti ve b e n d e y ü z ü m d e bir g ü lü m s e m e y le ce n tilm e n liğ im e
yaraşır şekilde e lle r im i b e l i n d e n çektim .
“ Yakışıldı y ab a n c ıla rın k u c a ğ ın a h e p düşer misin yoksa bu senin
iç in b i r ilk m i ? ” d e d i m ve yarık alt dud ağına r a ğ m e n kızın d u d a k l a r ı n ­
da k e n d i g ü l ü m s e m e m l e yarışan b ir g ü l ü m s e m e n i n belirişiııi izledim.
İlginç.
A ğ z ı n d a n ç ı k a n h e r s ö z c ü k t e n alaycılık d a m la y a n kız “ H ay ır,”
d e d i , “ S a d e c e k e n d i n i b e ğ e n m i ş o la n la r ın k u c a ğ ı n a d ü ş e r i m b e n . ”
T a v r ı n d a k i b e l i r g i n ö z g ü v e n d e n g e ç m iş t e ö z g ü v e n s iz z a m a n l a r ı
o l d u ğ u n u ç ı k a r d ı m . S o n r a öylece, b i r anda, sin ir b o z u c u b i r m e r a k
uyandı bende.
K i m oldu ğum h a k k ın d a hiçbir f i k r i yok. M ü k e m m e l.
S ö zle rin e g ü lü p elim i saçlarımda gezdirsem d e d ü z e l t m e k için çok
çaba sarf e t m e d i m . K ız b e n i dikkatle, gözlerini b e n d e n a y ı r m a d a n iz­
liyordu. O n u n b e n i m ilgim i çektiği kadar b e n de o n u n ilgisini çekm iş
gibiydim.

50
M avi g ö z l e r in d e b o ğ u l u y o r d u m . N e zam an gözlerim iz kenetleııse
b u z en sıcak ateşle buluşuyor, gri sis koyu mavi o k y a n u s u n ü z e r i n d e
yükseliyordu sanki. B ir an için gözlerim i o n d a n kaçırıp, “ Eh, anlaşılan
epey etkileyici b ir ilk iz lenim bırakmışım ,” dedim.
“ E vet fakat halâ iyi m i yoksa k ö tü bir izlenim mi o l d u ğ u n a k a ­
rar v e r e m e d im . ” D u d a k la rı hafif bir gülüm sem eyle seğirdi. B ir erk eğ e
sebebin kendisi olması üm idiyle bir kez daha g ö r e b ilm e k için başını
çevirten tü r d e n bir g ü lüm sem e ydi. O k üçük, tam y e r in d e se rg ilen en
je stte n g ü lü m s e m e s in i ü z e rin d e denediği tek erkek o lm a d ığ ım ı anla­
mıştım.
E lle rim c e p le r im e gitti ve kirli sokak duvarına yaslanırken u m u r s a ­
mazca o m u z silktim. “ Seni tu tt u m , değil m i?”
G ü ld ü . Sıcak fakat keskin bir ses. Neşeli fakat kederli, m u t l u l u ğ a
alışık değilmiş gibi. Başı hafifçe geriye gitti. Bana b akarken g ü m ü ş r e n ­
gi dalgalar neredeyse beline ulaşıyordu. G ülerk en gözlerin in kenarları
kırıştı.
Hafifçe ö n e eğildim. C ü r e t k â r davranıp aramızdaki mesafeyi biraz
k a p a tm a k için. “ Belki kararını v e r m e d e n bu ayrıntıyı da hesaba k atar­
sın tatlım.”
B u s ö z lerim in ardından bir anda meraklandım . Kızda h an g i g ü c ü n
o ld u ğ u n u m e r a k ettim. B u y ü z d e n kendi b ec erim le becerisine u z a n ­
dım.
Hiçbir şey. Hiçbir şey hissetmedim.
Y ü z ü n ü süz erk en g ü c ü n ü sezm ek için tekrar tekrar uğraştım. N o r ­
m alde o n o k t a d a ya kızı o m z u m a atıp üze rinde in celem eler yapılması
için zindanlara g ö t ü r ü r ya da sadece bir Sıradan olması şüphesine da­
yanarak o n u oracıkta ö l d ü r ü r d ü m .
Fakat y e r i m d e n k ım ıldam adım .
Yorgunsun. Yaralısın. H a ta yapmış olabilirsin.
B e n k a d e r i n e karar verecek zamanı bulam adan kız kalabalık sokağa
d o ğ r u b ir a d ı m geriledi. “ H esaba k atarım tatlım .” B ana k ü ç ü k b ir g ü ­
lü m s e m e y le karşılık verdi. G özle rini g ö zlerim d en ayırm adan b e n d e n
uzaklaşmaya d e v a m etti.“ Ayrıca b en i kaldırım taşlarım y e m e k t e n k u r ­
tardığın için te ş e k k ü r e d e rim . S anırım sakarlıkla lanetlenmişim.”
“ E h , sakarlığın b e n i b u ld u ğ u n a göre b u n a lanet diy em em .” Bana
bakarak g ö z l e r im devirdiğinde sırıtışım daha da yayvanlaştı. Sonra
t o p u ğ u n u n ü z e r i n d e d ö n ü p L o o t ’a d o ğ r u y ü r ü d ü . N ih ay e t k e n d i m i

51
tu t m a d a n gö zlerim i ü z e rin d e gezdirdim . B e d e n i n e u y g u n dikilmiş si­
yah p a n t o l o n u n u ve güm üşi saçlarının ö r t t ü ğ ü zeytin ren g i yeleğini
z i h n im e k a z ıd ım .Y ü r ü y ü ş ü n ü n b e n d e sokaklarda u y u d u ğ u izlenimini
uyandıracak bir yanı olmasa da eski p ü sk ü giysileri ve yarılmış alt d u ­
dağı aksini söylüyordu.
E lim i y ü z ü m d e gezdirdiğim de, gözlerimi ona g e r e ğ i n d e n u z u n süre
d i k d ğ i m i fark ettim. B u y ü z d e n d ö n ü p bir başka ara sokakta y ü r ü m e y e
başladım. G ü n batımıyla sokak sessizleşmişti ve aklım da az ö n c e bir
başka Sıradan ı ö z g ü r bırakmış olabileceğim düşüncesi vardı.
Fakat yanım dak i sokak duvarında beliren d ö r t geniş gölgeyi g ö ­
z ü m d e n kaçıracağım kadar da dikkatim dağılmamıştı. A rk a m d a k i
a d a m la rd a n biri p ü r ü z lü sesiyle, “ Dinle,” dedi. “ Tek istediğimiz k e m e ­
r i n d e k i şu güzel para kesesi. O n u verirsen k im s en in caııı y a n m a z .”
İç geçirip ellerim in ayalarını gözlerim e bastırdım.
B u g ü n gitgide güzelleşiyor.
Ve işte o anda uyandım.
D i k k a t i m nihayet belim deki sikke kesesine çevrilince a n i d e n kese­
n i n önce sin e kıyasla ne kadar hafiflediğini h is s e tti m ...
K ızda n öncesine kıyasla.
D e m e k o k ü ç ü k . ..
D u v a r d a bir gölge kıpırdayıp ü z e rim e atıldı. A r k a m a d ö n ü p , a d a m ın
y u m r u ğ u n d a n eğilerek kaçarken k endi y u m r u ğ u m u k a r n ın a in d ird im .
A d a m bir hom u rtu y la , öksürerek iki b ü k l ü m oldu. B u sırada diğer
ikisine göz gezdirdim.
İ k i G ü r b ü z, birA levci ve bir Sürünen.
Sadece en ümitsiz S avunucu ve Saldırgan Seçkinler sikkelerini çal­
m a k için kenar mahallelere gelip dilencileri döverlerdi. A k l ı m d a bu
düşünceyle Alevci’n in g ü c ü n ü içim e sızdırıp y u m r u k l a r ı m ı n ü z e r i n d e
alev d em etleri oluşturdum.
İkinci G ü rb ü z gülümseyerek ü z e rim e atıldı.
B u n la r da hep kibirli oluyor. B en im gibi birine göre bile.
A d a m ı n bedeni b e d e n im e ça rp m a d a n ç ö m e ld im . O hızla sırtım ın
ü z e ri n d e n yuvarlanıp kaldırım taşlarına sertçe indi. Alevli y u m r u ğ u m
çenesiyle buluşurken yanık etin m i d e kaldıran k o k u su b u r n u m a d o ld u .
Başımı kaldırıp baktığımda duvara tırm anan S ü r ü n e n ’i g ö r d ü m . N i ­
yeti tepem e inip beni yere mıhlamaktı. S ü rü n e n sıçrayıp yapıştığı t u ğ ­
lalardan ayrılınca, A le v c in in g ü c ü n ü bırakıp G ü r b ü z ’ü n g ü c ü n ü aldım .

52
D oğaüstü bir gü ce kavuşan y u m r u ğ u m bana do ğ ru sıçrayan S iir ü n e n ’in
karnına indi. A d a m geriye savrulup duvara çarptı ve bir k ü t sesiyle yere
indi.
Alevci gizlice bana yaklaşıyordu. Dişlerini göstererek hırlıyordu.
Bana d o ğ r u b ir alev to p u gönderdi. Alev t o p u n d a n k a ç m a k için
kenara sıçrasam da y e terin ce hızlı davranamamıştım. Ateş pazımı alaz­
larken okkalı bir küfiir savurdum. E tim yanmış, acı beni yavaşlatmıştı.
Z i h n i m en az k a lb im kadar hızlı çalışıyordu. Alevci b en i sa v u n m ad a
kalmaya ve ateşinden kaçmaya zorlarken ona yaklaşamazdım. A m a b e n
de o n a alev g ö n d e r m e y e başlarsam kesinlikle sokakta bir yan g ın çıka­
racağımızı b iliyordum .
B u iş için hiç h avam da değilim.
S ü r ü n e n ’in g ü c ü n ü n yüzeye sürünm esini sağlayıp o n a t u t u n d u m .
Ateş topla rından kaçarak sokak duvarına koşar adımlarla tır m a n d ı m ve
Alevci’n i n hizasına gelene kadar bina b o y u n c a ilerledim. Hızla, te k bir
harekette d u v a r d a n sıçrayıp A levci’yi yere y ık tım ve güçler arasında
hızlıca geçiş yapıp yanan y u m r u ğ u m u y ü z ü n ü n üzerinde kaldırdım.
“ Se-sen P rens K a i’sın,” diye kekeledi adam. “ M ü s t a k b e l ... Infaz-
cı.” O denli yakın olunca nihayet beni ve bec erim i tanımıştı. Şim di
P re n s ’e saldırma kararının pişmanlığını d u y u y o r d u .
“ E v e t b e n i m , şansına k ü s.” Alevli y u m r u ğ u m u geriye attım ve kes­
kin bir acı k ö r b ir bıçak gibi kafatasıma saplandı.
A levci’nin g ü c ü s ö n e r k e n zonklayan başımı tu tu p acıdan hızlı hızh
solu m ak ta n başka b ir şey gelmedi elimden. Yıllar içinde işkenceye
alışsam da göğüs gerd iğ im hiçbir şeye b e n z e m i y o r d u bu.
G ö r ü ş ü m ü b u la n d ıra n b ü y ü k acının p u su n d a u z u n bir figürün so­
kağa a d ım attığını g ö r d ü m . Elini bana d o ğ ru kaldırmıştı. Aşağı b ü k ü ­
len ince dudakları s o m u r ta n adam ın y ü z ü n d e kasvetli bir ifade vardı.
Susturucu.
İmkânsızdı bu.
Allak bullak ola n kafam da acıdan başka düşünceye yer kalmamıştı.
S u stu ru c u g ü c ü m ü eziyordu. B e ni eziyordu. O n la r sizi b e c e r i­
n iz d e n m a h r u m bırak m a k tan , sizi bir Sıradan’a çe v ir m e k te n fazlasını
yapabiliyorlardı. B e n i etkisiz hâle getiriyordu. Z ih n im i, becerim i, b e ­
denim i.
G ö r ü ş ü m bulanıklaşırken gözlerimin ö n ü n d e b e n e k le r uçuşm aya
başladı.

53
Mücadele et.
Y ap am ıy o rd u m . K e n d im d e n geçecektim . Ö le c e k tim , ikisi de ola­
caktı. B u n u d u rdu rabilecek hiçbir şey de y o k tu .
Mücadele. E t.
Y ere yığıldım. Başımı taşlara çarptım .
Babam şim di beni görebilseydi...
Hızla tü k e n iy o rd u m . O n c a eğ itim im e rağ m e n k e n d im i hiç o lm a d ı­
ğ ım kadar zayıf, güçsüz, k o n tro lsü z hissediyordum . G ü c ü m ü b e n d e n
çalan adam a so n b ir k ez b ak tım . K ü ç ü k b ir kalabalığı oraya çek tiğ i­
m izi ancak g ö z le rim in ö n ü n d e y ü z e n yüzleri g ö rd ü ğ ü m d e fark ettim.
K i m oldu ğ u m d a n haberleri yok.
H e r şey d en h ab ersiz b ir g rup insan karanlığın içine batışım ı izledi.
D a h a da b e te ri, b e lk i de k im o ld u ğ u m u biliyorlardı. B elki de ni­
h a y e t ca n a v a rın ö ld ü rü lm e sin i, sefil hayatına son verilm esini k u tlu ­
y o rlard ı.
S o n ra g ö z ü m e b ir şey çarptı.
G ö z le r im i b u la n ık lığ ı g id erecek kadar u zu n süre kırpıştırdığım da,
S u s t u r u c u ’n u n arkasındaki bir şeyin ışığm altında pan a ıgım
g ö r d ü m . G ü m ü ş ren g i saçlardan yansıyan güneş ışığıydı u.

54
/ 3| rdena h a y re tte n düşüp bayılacak. A rdından ciyak ciyak b ağıracak
/ S ^ v e b e n kulaklarım ı kapatacağım. D ah a ö n c e b i r i n d e n b u k ad a r
ç o k sikke çaldığım hiç olmamıştı. Z a te n bırakın on ca g ü m ü şle rahat
rahat g e z in m e y i, L o o t ’ta ç o ğ u m u z u n yastık altında bir d ü z i n e d e n fazla
g ü m ü şü bile olamayacağı için de b u firsatı bulam azdım .
G ü n e ş viran binaların ardında batarken gölgelere b o ğ u lm u ş L o o t ’ta
ağır ağır y ü r ü y o r d u m ve d ü şü n c e le r z ih n im d e n hızla akıyordu.
Pazarda y ü r ü r k e n başımı şaşkın hâlde iki yana salladım ve k e n d i ­
m e başarım a h ayran olm a ö z g ü r lü ğ ü n ü tanıdım. G ece ç ö k ü n c e b ir ç o k
tüccar ertesi sabah d ö n m e k üzere tezgâhlarını kaldırmaya başlamıştı
bile. Ç o c u k l a r sokakta birbirlerini kovalıyor, hâlâ etrafta g e z in e n m ü ş ­
te rilerin ters bakışlarından ve azarlarından paylarını alıyorlardı.
O la n la rı r u h u b ü e d u y m a y an genç adamı ça rp tığ ım sokağın y a k ı n ­
larındaki b i r ara sokağa geçip Kale’n in y o lu n u tu tt u m .
A ’n ın y ü z ü n d e k i bakışı gö rm ek için sabırsızlanıyorum ...
A n i d e n d u r u p sokağın ilerisinde toplanan kalabalığı süz düm .
Bir Peçe olsa gerek.
G ö rü n m e z lik g ü cü n ü n , kardarı sadece dokunarak gözden kaybetm e­
nin, birinin el çabukluğuna katkı sağlamasına şaşırtıcı bir yanı yoktu. Peçe-
ler’in birkaç şilin için yaptıkları aldatıcı gösterilere hayranlık duyuyordum .
Ters y ö n e y ü r ü y e c e ğ i m sırada kalabalıktan yükselip yık ık d ö k ü k
binalarda y a n k ıla n a n nidaları işittim. Sihir gösterilerini izleyenlerin

I
2. A j
çıkardıkları alışıldık “ Aaaaa” , “ O o o o ” sesleri değil, şok ve hayret ses­
leriydi bunlar. Merakıma yenik düşünce kendimi bir anda kalabalığın
arasında, terli bedenleri yarıp kalabalığın en ö n ü n e geç m eye çalışır
hâlde bu ldum . Gözlerimi karşımdaki sahneye çe virm em le elimle ağ­
zımı kapattım.
O.
O n u göreli daha on dakika olm uştu fakat şimdi g ö m le ğ i te rd e n
b e d e n i n e yapışan oğlan, altına aldığı adama yanan y u m r u ğ u y l a v u r ­
maya hazırlanıyordu. D iğer üç b e d e n arkasında, k ald ırım taşlarının
ü z e ri n e serilmişti. U ç adam ağır ağır d o ğ r u lu p apar to p a r o rad an
uzaklaştı.
O rada neler olduğu, yabancının belinden sarkan keseyi g ö r ü n c e bu
adamların benim le aynı fikre kapıldıkları açıktı. Fakat sikkeleri —eh,
daha doğrusu sikkelerden geriye ne kaldıysa o n u - almak için ç o k daha
şiddetli bir yol seçmişlerdi.
Yabancının yanan y u m r u ğ u n u kaldırıp, darbeyi indirm eye hazırla­
nırken adama bir şey söylediğini işittim.
Sonra bir anda bir şeyler son derece ters gitti.
Bir figürün gölgelerin arasından çıkıp gelmesiyle yabancı başını tu t­
tu ve yü zü n d e k i kibrin katıksız bir acı ifadesine dö n ü şü n ü izledim. Sa­
dece sırtını görsem de uzun boylu ve zayıf olduğ unu çıkardığım figür,
zayıf elini sokağın zem ininde acıyla inleyen yabancıya d o ğ r u kaldırdı.
B u im kâ nsız.
Etrafımdaki kalabalık da b e n i m kadar şaşkın ve panik içindeydi.
Elini hâlâ ileri uzatan Susturucu yere yığılmış figüre d o ğ r u k ü ç ü k
adımlar attı.
Yabancının g ücü nü felce uğratıyordu.Yabancıyı felce uğratıyordu.
Oğlanın hâlâ dövüşmeye, bilincine sarılmaya çalıştığını görebiliyor­
dum. Bir anda sahne bana çarpıcı bir şekilde tamdık geldi. G ö rd ü k le rim
beni öyle sarstı ki az kalsın dengemi kaybedip yanımdaki adama çarpa­
caktım.
B u yabancı ve beni büyüte n adam birbirlerine hiç b e n z em e se de
yerde kılım kıpırdatamayacak hâlde yatan bir adamın g ö r ü n tü s ü diğe­
rine karıştı. Birden kendimi yine babası yanında can verirken elinden
hiçbir şey gelmeyen o kü çü k kız gibi hissettim.
Etrafima bakınıp olanları hayretle izleyen kalabalığa göz gezdirdim.
Kimse yerinden kıpırdamıyordu. T ü m o afili güçlerine rağm en, kimse

56
y a r d ım e t m e k iç in k ılın ı k ıp ır d a tm ıy o r d u . S eb ep ya ç o k k o r k m a la r ı ya
da y a r d ım e t m e y e c e k k a d a r m e rh a m e ts iz o lm a la rıy d ı.
B u n u n s o n u n u n n erey e varacağını b iliy o rd u m . D a h a Önce yaşam ış­
tım b u n u .
D ö n ü p y a b a n c ıy a b a k tığ ım d a g ö r d ü ğ ü m b a b a m o ld u . D e r i n b ir n e ­
fes alıp b i r a d ı m ile rle d im .
B ir k e z d a h a o la n la ra seyirci k alm a y a c a k tım . B a b a m ı k u r ta r a m a m ış -
sam d a b i r b a ş k a sın ı o n u n ç e k tiğ i e z iy e tte n k u rta ra ra k b a b a m ın an ısın ı
o n u r la ıı d ır a c a k tım .
M u h t e m e l e n bu y a p tığ ım d a n p i ş m a n olacağım.
A ğ ır ağ ır k a la b a lığ ın k e n a r ın a y ü r ü y ü p sessizce S u s tu r u c u n u ıı a r ­
kasına g e ç tim . Sessizce o la n la rı izley en k a la b a lık ta k ile rin d ik k a tle r in i n
b a n a ç e v r ild iğ in i s e z e b iliy o r d u m . A d a m ın ark asın d a eğilip k a ld ır ım
taşları a ra s ın d a k i g eniş, g e v şe k b ir taşı seçip havaya k a ld ırd ım .
N e olacaksa olsun.
A d a m ı n a rk a s ın d a iy ic e y ü k se lip kafatasıyla b u lu ş tu r m a y a n iy e tle n ­
d iğ im taşı sessizce havaya k a ld ırd ım .
F ak at şa n sım y a v e r g itm e d i.
A d a m a rk a s ın a d ö n d ü . S iyah g ö z le ri g ö z le r im e d ik ild i. D i k k a t i b a n a
ç e v rilin c e y a b a n c ın ı n ü z e r i n d e k i ezici etkisi so n a erdi. O ğ l a n ı n y e rd e
g ü ç lü k le n e fe s alm ay a çalıştığını işittim .
S u s t u r u c u cılız elin i b a n a d o ğ r u kaldırdı. O m u z l a r ı n a d ö k ü l e n saç­
ları r ü z g â r d a d a lg a la n ıy o rd u . B e n i su stu rm a y a çalışıyordu.
N e r e d e y s e g ü lü m s e y e c e k tim . Ö y l e b ir şansı y o k tu .
B ask ılayacak b i r g ü c ü m o lm a d ığ ın d a n e lb e tte h iç b ir şey o lm a d ı.
S u s tu r u c u şaşkın h â ld e b i r e lin e b ir b a n a b ak tı. O lu ş a n s a h n e n e r e d e y ­
se k o m ik t i v e o k ısa c ık t e r e d d ü t ih tiy a c ım o la n te k şeydi.
S u s t u r u c u ’y u b i l e ğ i n d e n t u t u p ters b ir açıyla k o l u n u ç e v ir d ik te n
son ra d iz im le k a r n ı n a b ir d a r b e in d ir d im . K o lu n u b e d e n i n e d o la r k e n
a k c iğ e r le r in d e k i h a v a n ın b o ş a ld ığ ın ı işittim . S o n ra b e d e n i m d e k i a d r e ­
nalin h a r e k e te g e ç ip b e n i k avgaya h ev e sle n d ird i.
A k lım a b a b a m la g e c e g e ç saatlerde, sa b ah ın e rk e n s a a tle rin d e y a p ­
tık la rım ız g eld i. E v i m i z i n a rk a sın d a k i d e r m e ça tm a , to p r a k z e m in li
r in g d e saatler s ü r e n o a n tre n m a n la r.
“H e m z i h n i n h e m b e d en in eğitilm eli. İkisi de f o r m a g irm eli. ” B e n b ir
y a n d a n y u m r u k l a r d a n k aç ıp , d iğ e r y a n d a n g ö z le m g ü c ü m ü sınayan
o n larca s o r u y a y a n ıt v e r ir k e n b a b a m b ö y le söylerdi. B a b a m v a rlığ ım ın

57
h e r zerresini -z ih n im i, beden im i, Psişik b e c e r i m i - e ğ itirk e n e lim iz d e
h angi silahlar varsa onları kullanırdım .
Ta ki beni eğ itm ek için yanım da olm adığı g ü n e kadar. A r t ık b e n i
koruyacak bir b abam yoktu. A rtık k e n d im i nasıl k o r u y a c a ğ ım ı ö ğ r e t e ­
cek bir babam yoktu.
S u stu ru c u k e n d in i h e m e n toparlayıp, sağlam k o lu y la b ir y u m r u k
savurarak b e n i d ü ş ü n c e le rim d e n k o p ard ı. E ğ ile re k y u m r u k t a n k a ç ­
tım ve çe n esin e b ir sağ kroşe sa v u rd u m . Ö n k o lu d a r b e m i b lo k e
e tm e k için kalktı ve k o lu m u aşağı itip y ak a la d ık ta n so n ra b e n i sır­
tım ı g ö ğ s ü n e yaslayacak şekilde d ö n d ü r d ü . A rd ın d a n d iğ e r k o l u n u
d olad ığ ı b o y n u m u sıktı.
H ava alm akta zorlanıyor, sakin kalmaya çalışıyordum . A d a m ın so lu k
b o r u m u ezen k o lu n u faydasız b ir çabayla tırn a k la m a m a k için k e n d im i
tu tu p , b u n u n y e rin e başım ı geriye atarak b u rn u y la b u lu ş tu r d u m ve
rahatsız edici b ir çatırtıyı b o ğ az ın d a çalkalanan k an ın sesi izledi.
Kan.
M e r c h a n t ve E lm sokakları arasındaki evim izin ze m in i n e ç o k k a n ­
la kaplıydı. B a b am la ikim izin b ed e n leri. K açtığım g e c e d e n b e r i o r a ­
ya d ö n m e m iş tim . K ral’ın b ab a m ın gö ğ sü ne kılıcını sapladığı g e c e d e n
b e ri.
S u s tu r u c u ’n u n b o y n u m u sıkan kolu gevşedi. B u r n u n u tu ta ra k g e ­
riye sendeledi. Fakat h e n ü z o n u n la işim b itm em işti. H a tta b itm e k te n
ç o k uzaktı.
B a şp arm a ğ ım d ak i y ü z ü ğ ü çıkarıp orta p arm a ğ ım a ta k tık ta n sonra
elim d e k i b atm a hissine aldırış e tm e d e n y u m r u ğ u m u S u s t u r u c u ’n u n
yanağına ind ird im . E llerini kanayan b u r n u n d a n in d ire n a d a m , b an a
d o ğ r u bir y u m r u k daha savursa da o y u m r u ğ u n g eleceğ in i ö n c e d e n
biliy o rd u m .
Y u m ru k atm adan önce hep sol ayağım bir adım öne çıkarıyor.
D arb ey i bloke edip adam ı o m u z ların d an kav radım ve b ir k ez daha
dizim le k arn ın a b ir darbe indirdim . S u sturu cu so lu k la n a m a d a n başını
ellerim in arasına alarak kırık b u r n u n u o n u bekley en d iz im e d o ğ r u
ittim .
T ü m öfkem i darbelere aktardım.
K o ltu ğ u n d a o tu rm u ş gece kitap o k u y an b a b a m ın çalışm a o d asına
gizlice giren K ral’a öfkem.
S u stu ru c u ’n u n çenesine in en b ir sağ kroşe daha.

58
K ılıç b a b a m ı n g ö ğ s ü n ü y a rd ığ ın d a u y k u m u b ö le n h a y k ırış ın ın canlı
hatırası a k lım a g e l d ik ç e d u y d u ğ u m ö fk em .
S u s t u r u c u ’n u n k asığ ın a b ir te k m e attım .
B a b a m ı n ç o k se v d iğ i k o lt u ğ u n d a n aşağı kayıp yere d ü ş ü ş ü n ü , k e n d i
k an ı i ç in d e ç ır p ın ış ın ı g ö r d ü ğ ü m d e d u y d u ğ u m ö fk e m .
Ç ö m e li p , b a c a ğ ım la y e ri g en iş b ir açıyla s ü p ü r e r e k S u s tu r u c u y u
y ere d e v ir d im .
B a b a m ı n elin i tu tu p , u y a n m a sı iç in çığlıklar atarak y a lv a rd ığ ım d a
d u y d u ğ u m öfkem .
B ü t ü n g e c e o r a d a , p a n t o l o n u m k a n iç in d e o t u r u p k im in b a b a m ı
ö l d ü r m e k iç in n e g e re k ç e si o la b ile c e ğ in i anlam aya çalışm ıştım . F ak at
K ra l’ın ö l d ü r m e k iç in b ir s e b e b e ih tiy acı y o k tu . O n u n in sa n la rın yaşa­
m a la rın a iz in v e r m e k iç in b ir s e b e b e ihtiyacı vardı.
S u s t u r u c u ’ya d a r b e l e r in d ir ir k e n z ih n im in kalabalığı iç in d e y a p t ık ­
la rım ın t a m a m e n b ili n c in d e b ile d e ğ ild im .
U y u ş m u ş t u m . E lim b a b a m ın s o ğ u k elini tu tm u ş ileri g e ri sallark en
b e d e n i m h ıç k ırık la r la sarsılıyordu. G ö z le r i n e d ü ş e n k a h v e re n g i saçla­
rın ı e lim le y a n a atıp k an lı g iy silerin i d ü z e ltm iş ve a n ıla rım ız ı, b ir lik te
n e le r y a p tığ ım ız ı o n a fısıldark en y e n i a n ıla rım ız o lm ası iç in b a n a d ö n ­
sün diye o n a y a lv a r m ış tım
D ü n y a d a y a p a y aln ız k a lm ıştım .
G ü n e ş ışığı p e n c e r e l e r d e n iç e ri akıp d e h ş e t v e ric i sa h n e y i a y d ın ­
la ttığ ın d a, k e n d i e v i m d e o lm a y a d ay a n am a z o lm u ş tu m . Z a t e n o n ü ç
yaşım da b i r e v in m a sra fla rım k arşılay am azd ım da.
B a b a m ı g ö m m e y e çalışm ıştım . O n u dışarı s ü r ü k le m e k ve d o ğ r u
d ü r ü s t y o lc u e d e b ilm e k , h a k ettiğ i o n u r u o n a v e r e b ilm e k iç in ç o k ça ­
b a la m ıştım . F a k a t b e n ç o k k ü ç ü k ; o ise ç o k iri, ç o k ağır, ç o k can sızd ı.
B a b a m ın k a n ı n ı n b ir ik in t is in d e defalarca kaym ış, b e d e n in i y e r i n d e n
o y n a ta m a m ış tım . B u y ü z d e n p a r m a ğ ın d a k i n ik â h y ü z ü ğ ü n ü ç ık a r ıp
b a ş p a r m a ğ ım a ta k m ış ve k a ç m ış tım .
Ş im d i S u s t u r u c u ’n u n y a n a ğ ın a g ö m d ü ğ ü m y ü z ü ğ ü .
B a b a m beni ş im d i g ö re b ilsey d i . ..
S u s t u r u c u ’n u n te p e s in e o t u r d u m . A d a m ın siyah g ö z le ri ir ü e ş irk e n
ö f k e m n ih a y e t h a fifle m e y e başlam ıştı. K a n y ü z ü n d e çizg iler o lu ş tu r ­
m uş; a ğ z ın d a n , b u r n u n d a n ve b e d e n i n d e a ç tığ ım k e s ik le rd e n a k ıy o rd u .
Ç i z m e m d e n h a n ç e r i m i ç e k ip ç ık a r m a m la g ö z le r in d e b ir ışıltı g ö r d ü m .
K o rk u .

59
Kontrol edemediği şey onu korkutuyor.
O anda kontrol edem ediği şey bendiın.
H ançerim in kabzasını şakağına sertçe indirip adamı bayılttım. Hâlâ
Susturucu’nıın üzerinde çömelirken gözlerim bana sabitlenen gri g ö z­
lerden birini buldu. Yabancı beni süzerken, yaptıklarımı idrak ederken
yüzünden farklı duygular geçiyordu. Şok, dehşet, hayret, hatta keyif. B en
gözlerimi ondan ayırıp, hançerimi çizmeme geri koyarken kalabalıktan
mırıltılar yükseldi. D ö n ü p baktığımda bir insan kalabalığının gözlerini
üzerim e diktiklerini görüp afalladım.Tüccarlar, kadınlar ve çocuklar hay-
rede sahneyi izliyor, hepsi de fisıldaşıp parmaklarıyla işaret ediyordu. U ç
imparatorluk Muhafızı, birden kalabalığı telaşla, ite kaka yarmaya başladı.
Kaskatı kesildim. K endim i bir tü r cezaya hazırladım . B elk i sırtım ı
süsleyecek birkaç kırbaç darbesi.
Fakat muhafızlar yanım dan ve baygın hâldeki S u s tu r u c u ’n u n ya­
n ın d an bir hışımla geçip yabancının yanında diz çöktüler.
İşte bak, b u ... İlginç!
Anlaşılan b u n u ilginç bulan sadece ben değildim . K alabalıktan g e ­
len fısıltıların uğultusu giderek yükselince b o ğ u k sesle sö ylediklerin i
parça parça işitebilmeye başladım.
“ ... Ilya’da bir S u stu ru c u . . . ”
“ ...d ö r t adamla başa çıkan Prens K ai’m ı ş . . . ”
. .S u stu ru cu ’yla hiçbir güç kullanm adan kapıştı!”
D onak ald ım . K albim k ü t k ü t atıyor, güç bela nefes alıy o rd u m .
Prens Kai.
O n u daha ö n ce hiç g örm em iştim . G ö re ce ğ im e de hiç ih tim a l v er­
m em iştim .
Parasım çalacağıma da.
Fakat şöhretini işitmiştim. S ö zü m ona on yıllardır k e n d isin d e n g ü ç ­
lü bir Seçkin çıkmadığını. G eleceğin Infazcı sı o ld u ğ u n u , sert ve h e ­
sapçı fakat istediğinde —rolü g e re k tird iğ in d e - k ariz m atik ve sevim li
olabileceğini.
N ad ir bulunan, güçlü bir H iikm ed ici o ld u ğ u n u işitm iştim . B ir baş­
kasındaki gücü sezebiliyor ve o kişiye yeterince yaklaştığında o n d a k i
gücü kullanabiliyordu.
Ö lü m G etiren diyorlardı ona.
Prens çoğu zaman sarayının k o n fo ru n d a n ay rılm ad ığ ın d an , k i m ­
senin yabancının önem li biri o ld u ğ u n u fark etm em esi ç o k olasıydı.

60
Şatodan ay rıld ığ ın d a ise ... E h , genellikle ziyaret ettiği kişiler hayatta
kalıp o n u n la yaşadıkları te crü b ey i anlatam ıyorlardı.
P ren s’in etrafını saran İm p a ra to rlu k M uhafızlarına ağır ağır d ö n d ü ­
ğ üm de, P reııs’in a d a m la rın ü z e rin e titrem esine öfkelenip onları kenara
ittiğini g ö r d ü m . Prens, m uhafızlara S u s tu ru c u ’yu zindana atm aların ı ve
kalabalığı d ağ ıtm a ların ı em retti. H e r ad ım ın d a n , h e r sö z ü n d e n o t o r i ­
te akıyordu. E m irle rin i y erin e g e tirm e k için koşuşturan İm p a ra to rlu k
M uhafızları kalabalığı sarıp L o o t’a geri gönderdiler.
P ren s’in g ö z le ri g ö z le rim le buluştu.
Sayısız yarasına ra ğ m e n aksam am ak için kendisini zorlayarak, u z u n
adımlarla b a n a d o ğ r u y ü rü d ü . A vının etrafında d ö n e n b ir yırtıcı gibi.
U faktan u z a m a z a m a n ım geldi.
Ç a k tırm a d a n kalabalığa karışmaya, insan seli arasında g ö z d e n k ay ­
bolmaya çalıştım. P re n s ’in o n u k u rtard ığ ım ı u n u tu p o rad an sessiz se­
dasız ay rılm am a izin vereceğini u m u y o rd u m .
N e re d e b e n d e o şans.
Nasırlı b ir el k o lu m u tu tu p b en i çevirdi ve sokak d u v arın a yasladı.
Prens güçlü elleriyle iki bileğ im i tuğlalara bastırıp ü z e rim e abandı.
Elinden k u r tu lm a k için çırpınsam da o n u yerin d en kım ıld atam ad ım
bile. N e yapacağım u m d u ğ u m u bilm esem de beklediğim kesinlikle b u
değildi. B elki kibarca b ir teşekkür. Fakat asla kirli bir duvara karşı sorgu
değil.
K im o ld u ğ u n u , n e o ld u ğ u n u , n eler yaptığını bilsem o n u asla k u r ­
tarm azdım . Ö fk e y le oflam am la g ü m ü ş rengi saçlar g ö zlerim i ö r tü p
Prens’in delici bakışlarını g ö r m e m i engelledi. “ H ayatını k u rta ra n in ­
sanlara h e p b ö y le m i davranırsın yoksa b u senin için b ir ilk m i? ” İlk
karşılaşmamızda b a n a söylediği sözleri tiye alm ak için, sıktığım dişleri­
min arasından sö y le m iştim bu nları.
“D aha ö n c e kim se hayatımı kurtarm adığından bilemeyeceğim.” Y ü­
zündeki belli belirsiz sırıtışın ortaya çıkardığı o asap bozucu gamzeyi seç­
tim.
“ Eh, izin v er seni aydınlatayım . B iri hayatını k u rtarın ca kibarca te ­
şekkür e tm e k yeterli gelecektir.”
“ Belki.” P re n s iç çek ip ü z e rim e daha da abandı. “ Fakat param ı ça­
lanlar için geçerli o lm a z b u .”
S anırım k a lb im d u r m u ş tu . Prens parasını çaldığımı biliyordu. Prens.
M üstakbel İnfazcı. Ö l ü m G etiren.

61
I cba kadar ölüyiim.
K o rk u m u n yerini hızla daha hoş karşılayacağım b ir d u y g u aldı: öfke.
G ö z ü n ü k ırp m ad a n can alan ve babasının b ir d ediğini iki etm e y e n
P ren s’e yardım ettiğ im için k e n d im e kızm ıştım . Sadık o ld u ğ u krallık
çarpık değerleri ve inançlarıyla m id e m i b u la n d ırırk e n o n u iğ ren ç b u l­
m ad ığ ım için k ızgınd ım . M ü stak b el İnfazcı; m asu m ların , S ıradaıılar’ın,
bctıim gibi insanların celladıydı o.
G ö z ü m kararm ıştı ve ö lü m ü n b ir nefes ö te d e o lu şu n u n verdiği ce­
saretle, D e m e k h e m yakışıldı h e m de beyni var,” d e d im . “ K adınlar
sana bayılıyor olm alı.” O n a hiç de tatlı olm ayan b ir g ü lü m sem e y le
b ak tım . B u kadar kolay aldatılmasan belki iyi bir hırsız olabilirdin.”
G ü lü m sü y o rd u . Keyiflenm işti. H e r zam anki kibri ü z e rin d e y d i. “ K i­
m in le k o n u ş tu ğ u n u n farkındasın, değil m i?”
D ilim i ısırarak m asum ca, “ K en d in i beğenm iş b ir pislikle m i? ” Belli
ki can ım a susamıştım.
A m a Prens b e n i şaşırtıp başını geriye atarak içten b ir k ah k a h a attı.
A ra sıra çaldığım çikolatalar gibi yum uşak, Shallows D e n iz i gibi d e rin
b ir sesti bu.
K e n d in i toparlayan, elleri hâlâ bileklerim i sıkan Prens, “B an a daha
k ö tü sıfatlar da yakıştırıldı,” dedi. Sonra gözlerindeki neşe silinip yerini
so ğ u k b ir m u h a k e m e y e bıraktı. “B en i soysan da sanırım y ard ım ın için
sana te şe k k ü r etm eliyim .”
B u söylediklerine az kalsın gülecektim . Anlaşılan hayatını k u r ta r ­
m a m ı yardım etmekle bir g ö rüy ord u .
“ Fakat S u stu ru c u ’n u n senin g ü c ü n ü n ed e n b aşaram a d ığ ın ı da m e ­
rak ed iy o ru m . Ayrıca sende b ir güç sezm em em de cabası.” B e n i ara
sokakta, parasını çaldığım daki gibi süzdü. B irleştirm eye çalıştığı b ir
y ap b o z m u şu m gibi.
Sonra gerçeğin kafama dank etmesiyle gözlerim i k ırp ıştırd ım .
O nda bir başkasının gücünü sezip kullanmasını sağlayan, nadir bulunan o
beceri var. ..
Ara sokakta b en d e k i g ücü sezmeye çalışmıştı. Fakat iç im d e h iç b ir
güce rastlamamışa.
Veba kadar ölüyüm .
Başımı kaldırıp ona baktım.Telaşlı d ü şü n celerim e ra ğ m e n y ü z ü m ­
d e n k o rk u y u silerek. G erg in om uzlarım ı silktim ve b u h a r e k e tim in
bana gelenden daha rahat g ö rü n m esin i ü m it ettim . “ B e n b ir A v a m ’m ı.
B ir Psişik.”

62
“ B ir Psişik,” d iye y in e le d i Prens. S ö z le rin d e n k u şk u a k ı y o r d u .“ S ö y ­
le bana, sizin b e c e r in iz n e d ir? ” D u ra k sad ı. O m u z silk ti.“ D a h a ö n c e b ir
Psişik’le h iç k arşılaşm a d ım . M e ra k ım a ver.”
İ ç im d e p a tla m a y a h a z ır la n a n is te rik k a h k a h a y ı b a s tır d ım . M ü s ­
ta k b el İ n fa z c ı s a d e c e m e r a k lı d e ğ il, k u r n a z d ı da. F a k a t o n u e p e y
k e y if le n d ir m iş o l m a l ı y d ı m ç ü n k ü aksi ta k d ir d e m u h t e m e l e n ş i m ­
diye ö l m ü ş t ü m .
D efalarca p ro v a e ttiğ im cü m ley i, “ B e n im g ü c ü m b ir t ü r . .. S e z i , ”
diye rah at b ir tavırla d ille n d ird im . “ B aşkalarının g ü ç lü d u y g u la rın ı se­
z e b iliy o ru m sadece, b u da b a n a o kişi h a k k ın d a bazı b ilg ile r v e riy o r.”
P re n s ’i i n a n d ır m a gayretiyle g ö z le rin in için e b a k tım .Y a n ıtım ı k a b u l
ed eceğ in i ve h ay atın a kaldığı y e rd e n d ev a m e d e c e ğ in i u m u y o r d u m .
B e n im de h a y a tım a k a ld ığ ım y e rd e n dev am e tm e m e izin v e re c e ğ in i
um uyordum .
G ü l ü m s e m e m e k için k e n d in i zorlar gibiydi. “ D o ğ r u m u b u ? ”
“ N e d e n d o ğ r u o lm a sın k i?”
G ö z le rin i u z u n c a b ir süre g ö z le rim e dikti. “ O hâlde n e d e n se n in
g ü c ü n ü s e z e m e d im ya da k u lla n a m a d ım ? ”
İn a n d ırıc ı b ir yalan u y d u r m a k için çab alam ıy or gibi g ö r ü n m e y e
çalışarak y u t k u n d u m . “ Ö n g ö r ü l e m e z b ir b e c e r im var. B e n bile n e g ö ­
receğ im i ve n e z a m a n g ö re c e ğ im i k o n tro l e d e m iy o r u m . B ir d e g ü ­
c ü m ü n fazla k u v v e tli o lm a m a sı var. S en in ve S u s tu r u c u ’n u n g ü c ü m ü
se z e m e m e n iz in se b eb i b u olm alı. Z ih in se l b ir b e c e ri b e n im k i.” O m u z
silktim. “ Z i h n i m i iç in e g irm e y e çalışanlardan k o ru y a b iliy o r o lm a lı­
yım .”
N e fe s im i t u t u p P r e n s ’in y an ıtın ı b ek le d im .
Fakat b a n a b ir y an ıt v erm e d i. O ra d a öylece dikilip g özlerini b ana
dikti. O flayıp, “ D u r m a ,” d e d im , “ K en ar m ahallelerde b e n i ve g ü c ü m ü
istediğine sor. D a h a da iy isi.. . ” Hafifçe ö n e eğ ild im .“ İm p arato rlu k M u ­
hafızlarına sorabilirsin. D a h a b u sabah onlardan biriyle hoş bir s o h b e ti­
m iz o ldu .”
P r e n s ’in g ö z le ri hafifçe kısıldı. B ilek lerim i yavaşça b ırak ıp b ir ad ım
g eriled i. “ B e lk i d e s o ra rım .” S o n ra pislik gülüm sedi. “ Y in e de şu Psişik
b e c e r ile r in e b iz z a t şahit o lm a k isterim . Kanıtla.”
B ir in i n b a n a b u n la r ı söylediği h e r seferinde b ir şilin alsam hırsızlık
yapm aya g e r e k d u y m a z d ım . K o lların ı geniş g ö ğ sü n ü n ü z e rin d e kavuş­
tu ra n P r e n s ’in kaşları b e k le n tiy le kalktı ve “ O k u beni,” dedi. “ Ya da

63
yaptığın şey her ne ise onıı yap.” Sonra ö n e eğildi. G ö z le rin d e keyifli
bir pırıltı vardı. “ Etkile beni tatlım.”
“ G iieiim seni eğlendirecek bir parti gösterisi değil fakat u y u m lu
davranacağım Prens." O n a alaycı bir bakış attım. Sonra g ö zlerim b e d e ­
n in d e gezindi. “ B ecerim in ne denli ö n g ö rü lem e z old uğ u d ü ş ü n ü ld ü ­
ğ ü n d e bir şeyler sezebileceğim den bile em in değilim .”
“ D e m e k öyle?”
Sesindeki alaycı tonu duym azdan gelip avuçlarındaki nasırları ve
kollarını kaplayan onlarca yara izini d ü şün dü m .
E h , belli kı o bir dövüşçü. B u n u anlam ak için Psişik olmaya gerek yok.
A ncak ona dişe d o k u n u r bir şeyler söylersem bana inanm asını u m a -
bilirdim. A ncak o zaman bu sohbetten canlı çıkmayı u m abilirdim . Beni
sadece bir Sıradan o ldu ğu m şüphesine dayanarak g ö z ü n ü k ırp m ad a n
ö ld ü rü rd ü . “Elini görebilir m iy im ?” Soru havası verilmiş b ir istekti bu.
Beklenti içinde avucum u uzattım. G özlerim i y ü z ü n d e n eline çevir­
dim . Prens için en iyi perform ansım ı sergilem eliydim .
Yüzü sinir bozu cu şekilde hiç renk verm iyordu. Elini av u c u m a k o ­
yarken gözlerini g özlerim den bir an olsun ayırmadı. “B ak n e diyece­
ğim , edepli bir hırsıza hiç rastlamadım. Anlaşılan sen de kesinlikle bir
istisna değilsin.”
Bu sözlere h o m u rtu y la gülerek karşılık verdim. Başımı eğip dik k a­
timi avucum daki iri, nasırlı ele odakladım .
“Elimi tu tm ak için ısrar etm en in bir nedeni var m ı? ”
G özlerim o n u n soğuk bakan gözlerine çevrildi. “M e ra k etm e, par­
m aklarını ö p m e m e k için kendim i tutacağım Prens.”
P arm aklarından bahsedince gözlerim P rens’in kahkahası eşliğinde
p arm a k eklem lerine çevrildi. Parm akları kızarmış, soyulm uştu. B u ha­
sar sadece son kavgasından değil, kısa süre önceki başka b ir kavgadan
kalm ıştı.Y eniden açılan yara kabuklarından kan sızsa da Prens p e k al­
dırış etm iy or gibiydi.
“ Kavga etmişsin,” dedim . “ V e... ”
Alaycı gülüşü sözüm ü yarıda kesti. “S en den ben i e tk ile m e n i iste­
m iştim , m alu m u ilam etm eni değil.”
“ Bw kavgadan bahsetm iyorum ,” deyip iç g eç ird im .Y ü zü n d e k i o ap­
tal sırıtışa bir y u m ru k in d irm e m e k için kendim i tu ta rk e n , elini bıra­
kıp etrafıma bakındım . “Bu kavgadan öncekinden b a h s e d iy o ru m .” O n u

64
d ik k a tle iz le d im . Y ü z ü n d e k i ifa d e n in yanılıp y a n ılm a d ığ ım ı h iç aç ık
e t m e d i ğ in i fark e t tim .
Vebalar a ş k ın a , işim i kolaylaştırm ayacak.
G ö z l e r i m b i r a n a y a k k a b ıla rın a çe v rild i. O k a d a r y a k ın d a n , a y a k k a ­
bıları o n u L o o t ’ta g ö r d ü ğ ü m d e k i k a d a r p arla k g e lm e m iş ti b a n a . A s lın ­
da a y a k k a b ıla rı h iç d e p a rla k d e ğ ild i.
Kum.
Ö n c e s i n d e cilalı o la n siyah ay a k k ab ıları şim d i in c e, g ü ç b e la se ç ile n
b ir k u m tab ak asıy la k a p lıy d ı.
Scorches Ç ö l ü ’n d e y ü r ü m ü ş gibi.
Ve b ir p r e n s in , ö z e llik le d e m ü s ta k b e l İn fa z c ı’n ın S c o rc h e s Ç ö l ü n e
ayak b a s m a s ın ın te k n e d e n i olabilirdi.
B irin i sü rg ü n etm iş. O k işi her k im s e o n u n la d ö v ü şm ü ş.
O an, a k lım a o g ü n k ü alışıldık d e v r iy e le r in e ç ık m a y a n iki i m p a r a ­
to r lu k M u h a f ız ı geld i ve taşlar y e r in e o tu r m a y a başladı.
P re n s’in Scorches Ç ö l ü ’ne m a h k û m la r ı g ö tü r m e k için m u h a fız la r a ihtiyacı
var. Z a f e r k ıv a n c ı g ö ğ s ü m d e y e ş e rm e y e başlasa da o d u y g u y u b a s tır ­
dım . B ir tu h a flık vardı.
N o r m a l d e ş e h ird e g ü n le r c e k i m i n n e d e n s ü r g ü n e d ild iğ in in d e d i ­
k o d u su y ap ılırd ı. S u ç lu la r şe h ird e y ü r ü tü lü r , kalab alık o n l a r ı n ö l ü m ­
le rin e y ü r ü y ü ş le r in i iz le m e k iç in to p la n ırd ı. F ak at b u k o n u d a te k la f
ed ild iğ in i iş itm e m iş tim . G e n e llik le s ü r g ü n le r i h e rk e s e d u y u r d u k l a r ı n ­
dan, ib re t o ls u n d iy e s e r g ile d ik le r in d e n ve K ra l’la zıtlaşanlara n e l e r
o ld u ğ u n u g ö s te r ip k ra llık v a ta n d a ş la rın ı u y a r d ık la rın d a n tu h a ftı b u .
O lanları k im s e b ilm esin istemiş.
S an iy e ler i ç in d e ih tiy a c ım o la n t ü m b ilg iy e u la şm ıştım .
“ B ir y e r d e y d i n . . . S ıcak . K u m lu .” G ö z le r i m i k a p a tıp “ S c o rc h e s
Ç ö lü ,” d iy e e k le d im . G ö z l e r i m i y u k a r ı ç e v ir in c e g ö z le r in in y ü z ü m ü
aradığını g ö r d ü m . “ B i r in i s ü r g ü n etm işsin .Y a d a . . . B ir iler ini.” B u sö z ­
le rim ü z e r i n e h a f if d e olsa g e rild i. S o ğ u k k a n lı hâli çatlak verd i. S ır f o
k ü ç ü k h a r e k e ti b ile h a k lı o l d u ğ u m u d o ğ ru la m ıştı.
Ve b e n i m t ü m b u n l a r ı b i l m e m e m g e re k tiğ in i.
“ F a k a t . . . ” D u r a k s a d ı m . “ B u n u k im s e b ilm e s i n is t iy o r s u n , d e ğ il
m i ? ” B a ş ın ı e ğ i p h e m e t k i l e n d i ğ i n i h e m d e şa şırd ığ ın ı b e lli e d e n
b ir if a d e y le b a n a b a k t ı ğ ı n d a , y ü z ü m d e b e l i r e n k ü ç ü k g ü l ü m s e m e y e
engel o la m a d ım .

65
Sessizce, “ Peki tü m bunları hangi d u y g u d a n yola çık arak seziy o r­
su n ?” diye sordu. Bir nefes verip m üstakbel İn fazcı’n ın n e hissed iy or
o ld u ğ u hakkında zoraki b ir ta h m in y ü r ü ttü m . Tabii e ğ e r d u y g u la rı
v arsa.“ Bu h issettiğ im ... S uçluluk m u? E ndişe m i? ” S ö z le rim karşısın­
da donakaldı. Bu da kısm en de olsa y an ılm ad ığ ım ın sessiz o n ay ı oldu .
“ Sizin için bu kadar kan ıt kâfi m i Ekselansları?”
O y n a d ığ ın ı tehlikeli o y u n u n gayet farkıııdaydım . Y in e d e o n a ve
temsil ettiği h e r şeye karşı d u y d u ğ u m nefreti b ir kenara b ıra k a m ıy o r-
duııı.
Fakat d u d ak ların d a b eliren sırıtış bana o n u n da b u o y u n d a n h o şla n ­
dığını söylüyordu. F a z la sıy la .E h ... ” E llerini c e p le rin e s o k u p b ir nefes
verdi. D a h a ö n c e b elirttiğ in gibi bana yardım ettiğ in için sana te k ra r
te şe k k ü r etm e liy im tatlım .”
“ P aedyn.”
K alın kaşları sorarcasına hafifçe k alk tı.“ İsm im tatlım değil, P a e d y n .”
P rens y ü z ü n d e k ü ç ü k b ir gülüm sem eyle, sö z cü ğ ü n a ğ z ın d a n nasıl
çıkacağını sınarm ış gibi “ P aedyn,” dedi. G ü r sesinden işitince ism im
k u la ğ ım a ç o k ahenkli, ç o k azametli gelmişti. D a m a rla rın d a asilzade
k a m akan b e n m işim gibi.
B ir süre bakıştık. Soğuk bakışları kızarmış y ü z ü m ü n ü z e rin d e gezinse
de o n u serinletm edi. “ Bak ne diyeceğim, seni hayatım k u rta ra n b irin e
nasıl teşekkür edileceğinin başka bir yolu hakkında aydınlatabilirim .”
D uraklayıp g ü lü m sem e m ek için kendim i tuttu m . “B o rc u n u ö d e m e n
• * >1
için.
Başım geriye atıp neşesiz bir kahkaha attı. “ İlk se fe rin d e b e n i soy­
d u ğ u n d a yeteri kadar güm ü ş çalm adın m ı? ” Prens s o ğ u k b ir to n d a ,
“ Sana basit bir te şe k k ü rü n yeterli geleceğini söylediğini a n ım s a tm a m a
gerek var m ı peki?” deyince o m u z silktim.
“E vet b ir teşek k ü r yeterli gelir. Fakat m e m n u n etm e z . A yrıca, eh , o
zam an k im o ld u ğ u n u b ilm iyo rdu m .”
B ir yandan kesesine uzanıp, bir sikke çıkarırken d iğ e r y a n d a n g e r i­
lem eye başladı. E linin bir fiskesiyle parayı bana firlattı. B e n s o n and a
u zan ıp sikkeyi tu ttu ğ u m d a Prens, “ Beni sana hatırlatm ası iç in ,” d ed i.
A rtık b e n d e n epey uzaklaşmışsa da gözleri hâlâ g ö z le r im d e y d i. “ H a
b ir de ta tlın ı...”
“P a ed yn. ”
“ Söylediklerin d o ğ ru y d u .”

66
B ir a d ı m d a h a g e r ile d i.
İç ç e k t i m . “ S e n b a n a is m im le h ita p e t m e z k e n b ira z d a n s ö y le y e c e k ­
lerin i d i n l e m e l i m i y i m , b i l m i y o r u m , b u y a p t ı ğ ı n . . . ”
“ P a e d y n .” D u d a k l a r ı n d a n ç ık a n is m im in tınısı s ö z le r im i y a rıd a k e s-
d. “ K a d ın l a r b a n a bay ılırlar.”
S o n ra g ö z k ı r p ı p d ö n d ü ve u z u n ad ım la rla s o k a k ta n ay rıldı.

67
8. B O L U M

**'V ^|ebalar aşkına, neler oldu?!” Adena beni o m u z la rım d a n tutm uş


sertçe sarsıyor, dişlerim birbirine çarpıyordu. G ü n boyunca
yaşadığım olayların şaşkınlığıyla ve hem en yatıp u y u m a fik rin in
verdiği m em nuniyetle K ale’ye döndü ğü m d e, A dena ü ze rim e atılıp
tüm ayrıntıları anlatm am ı istedi.
“ Ne? Nasıl oldu da se n ...” G üçlükle konuşuyor, bugünün
önceki yüzlerce g ü nd en bir farkı olduğunu nasıl an lad ığ ın ı merak
ediyordum .
Sözüm ü kesti. Gözleri heyecanının ve yanıtsız kalan soruların
etkisiyle kocam an açılmıştı. “ Herkesin dilinde bu var! B ü tü n Pazar
bir S u sturucuyu alt eden güm üş saçlı kızdan bahsediyor!” Şaşkın
hâlde gözlerimi A dena’ya diktim . Hızla, nefes alm adan, d u rm a d a n
konuşmaya devam etti. “ Ve Prens dem ek?” N eredeyse ciyaklam ıştı.
“ Sen Prens'i mi ku rtard ın ?”
“ Eh, kendisi bunu kabul etmek istemese de evet, P rens’in kıçını
k u rta rd ım .” Bu kez Adena gerçekten ciyakladı. “ Fakat parasını çal­
dıktan sonra.”
Adeııa’nın ağzı açık kaldı. Tepkisi öyle d ram atik ti ki elim de
olm adan giildiim. “ Sen ne yaptın?”
M asum iyetim i ima etm ek için ellerimi kaldırdım , “ iyi de prens
o ldu ğ un u bilm iyordum ki.”
“ P ae, P r e n s . . . ” G ö z l e r i e n d iş e y le g ö lg e le n e n A d e n a d e f a la r c a
g ö z l e r in i k ı r p ı ş t ı r d ı k t a n s o n r a n ih a y e t, “ O b ir H ü k m e d i c i , ” d e d i.
“ S e n in b i r g ü c ü n o l m a d ı ğ ı n ı s e z m iş o la b ilir m i?..”
A d e ıı a ’n ı n y ü z ü iy ic e k i r e ç k e s m e d e n o n a h e m e n son y a r ı m sa a tte
n eler y a ş a n d ı ğ ı n ı a n l a t t ı m . O n a P r e n s ’in p a ra s ın ı ç a l m a m d a n , S u s -
t u r u c u ’yla d ö v ü ş m e m e k a d a r h e r şeyi a n l a tı r k e n g ö z le ri fal taşı g ib i
açılan A d e n a ’n m k ı v ı r c ı k b u k l e l e r i k i r p i k l e r i n e t a k ı l ı y o r d u . M ü s ­
ta k b e l İ n f a z c ı iç in u y d urdu ğu m y a la n ı ö ğ r e n m e s i n i n a rd ın d a n ,
k a r a n l ık g ö lg e li s o k a ğ ı y u t a n a k a d a r sessizce k o n u ş t u k .
“ P e k i, h e r k e s i n s ö y le d iğ i k a d a r y a k ış ık lı m ı g e r ç e k t e n ? ”
O n a g ö r e b i l e c e ğ i n d e n ş ü p h e e t t i ğ i m fa k a t s e z e b ile c e ğ in i b i l d i ğ i m
d o n u k b i r b a k ış a t t ı m . “ K o n u ş t u ğ u m u z o n c a ş e y d e n s o n r a s o r m a y a
can a t t ı ğ ı n s o r u bu m u y a n i ? ”
A d e n a ş a rk ı s ö y le r g ib i s ö z c ü k le r i u z a ta r a k , “ B u b ir y a n ı t d e ğ i l d i , ”
dedi.
S e rt h a l ı l a r ı n ü z e r i n e u z a n ıp , k a ş ın tı v e r e n b ir b a t t a n i y e y i ü z e ­
rim e çekerek h o m u rtu m u b astırd ım . A ğ z ım ı açm am ayı te rc ih
e t m e m A d e n a iç in y e te r li b i r y a n ı t o lm u ş tu .
C i y a k la d ı v e bu k e z b a t t a n i y e y i o n u n sesin i b a s t ı r m a k iç in k u l l a n ­
d ım .

3 %

Şafak çatılara sessizce ç ö k m e y e b aşlark en b e n d e aşağıda o n u ta k lit


ediyor, so k a k la rd a p a r m a k u ç la r ım d a y ü r ü y o r d u m .
H e r sabah L o o t ’ta o rta y a ç ık a n m ü th iş kargaşaya k a rışırk e n , d ü k k â n
sa h ip le rin in b i l e k l e r i n d e n k o l saatlerin i ya da k o r u n m a s ız c e p le r d e n
sikkeleri fark e d i l m e d e n a ş ırm a k n o r m a l d e b e n i m için h iç d e g ü ç o l­
m azdı.
F akat o g ü n d u r u m farklıy dı.
O g ü n g ö r ü n m e z d e ğ ild im . B ir h ırsız ın e n k ö t ü k â b u s u y d u b u .
G ö zle r. O n la r c a s ı b e n y ü r ü r k e n b a n a ç e v riliy o rd u . İn s a n la rın b i r ­
b irle rin e fısıld a d ık la rın ı işitiy o rd u m . P a rm a k la rıy la b e n i işaret e d iy o r,
ağ ızla rın d a n h a y r e t n id a la rı ç ık ıy o rd u .
B e n tü c c a r a r a b a la r ın ın a ra s ın d a n y ü r ü r k e n , b irk a ç kişi b a n a h u ­
şuyla b a k ıp e lle r in i ç ırp m a y a başladı. A y nı insanlarla b ü y ü d ü ğ ü m , ayn ı
insanlarla h a y a tta k a ld ığ ım d a n k alab alığ ın arasında o n la rc a ta n ıd ık y ü z
vardı. A r k a d a ş s ö z c ü ğ ü A d e n a d ışın d a k i h e rk e s için ç o k g ü ç lü kalsa da,

69
yıllardır bir Psişik olarak nam salmış, insanların saygısını k az an m ıştım
ve becerilerim e tanıklık edenler olm uştu.
Kalabalık bana yolu açıyor gibiydi. Böylece iki yan ım d a b e n i izle­
y en insanlardan birer duvar oluşmuştu.
Bir a d a m ın ,“ G üm üş Kurtarıcı,” diye fısıldadığını, sonra başkalarının
da b u iki sözcüğü tekrarladıklarını işittim.
Bacaklarım bir anda d u ru n ca az kalsın tökezleyecektim . Az ötede,
daha ö n c e harap dükkânlar kapattığı için g örem ed iğ im , şim di kolayca
seçilen b ir başka flama sarkıyordu.

ILYA H A LK I S E Ç İM İN İ YAPTI
A L T IN C I A R IN M A S IN A V LA R I İÇ İN
Y A R IŞ M A C IL A R IN IZ I S U N U Y O R U Z :
K ai A zer
A n o rea V o s
J a x S h ie l d s
B l a ir a r c h e r
A c e E lw a y
B r a x to n h a le
H er a C o lt
S a d ie K n o x

G ö z le rim isim listesini y u k a rıd a n aşağıya hızla tarad ı. Sonra


k a lb im tekledi. B ir değil, belki on kez.
Ç ü n k ü en alttaki, herkes gö rsü n diye iri h arflerle y a z ılm ış isim
fazlasıyla ta n ıd ık tı.
Pa ed yn G ray

70
İM

ö m le ğ im e k a n sızıyordu. K a n ın b ir k ısm ı b e n im s e d e ç o ğ u S u s-
V B ^ tu ru c u ’ya aitti. O n d a n hâlâ b u şekilde b a h s e tm e m in sebeb i, alçak
herifin ismi gibi ö n e m siz b ir a y rın tıy ı bile paylaşm aya y a n a ş m a m a -
sıydı. B en ne k a d a r ikn a edici y ö n te m le r k u lla n ır s a m k u lla n a y ı m .
Kısacası ad a m a saatlerd ir işkence e d iy o rd u m . H iç ile rle m e k a y d e -
d em em iştim ve za te n az olan s a b rım d a n eser k a lm a m ış tı. A d a m ı n
işkenceye ne k a d a r d a y a n ab ilece ğ i b e n i sin ir b o z u c u b ir şe k ild e
şaşırtmıştı. S a n ır ım sü rek li b a şk a la rın a acı v e re n b iri için , acı t a n ı d ı k
bir şeye d ö n ü şü y o rd u . A cıya karşı h issizleşiy o rd u n u z.
Susturucu’y u gitgide k e n d im e ben zetiyo ru m , hem de çok.
Şatonun a ltın d a k i z in d a n la r k a ra n lık , pis ve ö lü m le d o lu y d u .
Y ukarıdaki a y d ın lık , lüks şatoyla ta b a n ta b a n a zıttı. D u v a r la r a h ü c r e ­
ler dizilm işti. B a z ıla rın d a m a h k û m l a r b a z ıla rın d a g e ç m iş m a h k û m ­
ların k alıntıları vardı.
Bu h ü crelerin h e r b ir in i k a p lay an K ö re ltic i, m a h k û m u n h âlâ ö n ü n ­
de d ik ilm e m in ; b a n a has, a k ıla lm a z acıları o n a ç e k tir e b il m e m in te k
sebebiydi. B u m a d d e , A r ı n m a ö n c e s in d e S u s t u r u c u l a r ı n y a r d ım ıy la
üretildiğinden a rtık son d e re c e n a d ir b u lu n u y o r d u , b u da K r a l ’ı
Köreltici istiflem eye itm işti. Â li m l e r n esn e le re g ü ç y ü k l e m e b e c e r i ­
leri olan A k ta r ıc ıla r ’ı, S u s tu r u c u l a r ’ın b a s k ıla m a g ü c ü n ü m a d d e le r in
içine yerleştirm ek iç in k u lla n ıy o r la r d ı. G e ç e n o n la rc a y ıld a sın ırlı

X , Jfc. —
K ö re ltic i sto k u hü creler, kelepçeler ve Ç a n a k A r e n a ’d a k i t r i b ü n ü n
ç e v re s in d e k u lla n ıla c a k k a lk a n la r ü r e tm e k iç in k u l l a n ı l m ı ş t ı .
K ö re ltic ili h ü c re y e ek olarak, b a b a m ın sa d ık S u s t u r u c ı ı ’su b a n a
eşlik e d iy o rd u . Ç ü n k ü ne k a d a r ir o n ik de olsa, b iri d i ğ e r i n d e n g ü ç lü
o ld u ğ u n d a S u s tu ru c u la r b irb irle rin i s u s tu ra b iliy o rla rd ı. B u y ü z d e n
b e n işim i yapark en a y a k la rım ın d ib in d e k i S u s tu r u c u ç ı ğ l ı k l a r a tıy o r
ve asık y ü z lü S u stu ru c u y a n ım d a h a z ır b e k liy o rd u .
K öreltici n in ve S u s tu r u c u ’n u n sağlad ığ ı k o r u m a o lm a s a m u h t e ­
m e le n acılar içind e yerde y u v a rla n ıy o r o lu r d u m . B ir k e z d a h a . S a h n e y i
a k lım d a n atam ıyo r, kafatasım a saplanan acıyı a n ı m s ı y o r d u m . O r a ­
da y a ta rk e n y aşad ığ ım k atık sız çaresizliği, s ıra d a n b ir a d a m ı n in s a ­
fına k a ld ığ ım ı.
F akat sonra o çık ag elm işti.
Paedyn.

B ir A vam . B ir Psişik, b ir d ö v ü şç ü , b ir h ırsız. F a k a t se b e b i h e r ne


ise b an a y a r d ım e tm e y e hevesli te k kişi. B a n a y a r d ım e d e b ile n te k
kişi.
E n a zın d a n söylediğine göre.
K u ş k u la rım olsa d a y ap tığ ı g ö ste ri etk ile y iciy d i. S c o rc h e s Ç ö l ü ’n -
d e n , s ü rg ü n d e n , k av g a d an , b u n la r ın h iç b ir in d e n h a b e r i o l m a m a ­
lıydı. Psişikler h a k k ı n d a h iç b ir şey b ilm e d iğ im v e b ir P s iş ik ’le h iç
k a rş ıla ş m a d ığ ım iç in d e id d ia la rın ı ç ü r ü t m e m m ü m k ü n d e ğ ild i.
E ğ i t i m i m i n ç o ğ u n lu k la S ald ırg an b e c e rile rd e n o lu ş t u ğ u d ü ş ü n ü l ­
d ü ğ ü n d e , h e n ü z karşı karşıya g e lm e d iğ im o n la rc a g ü ç v a rd ı. B a b a m
z a m a n ı m ı asla boşa h a r c a m a m a m ve aşağı d e r e c e d e S e ç k i n l e r ’in
g ü ç le r in i ö ğ r e n m e k iç in k en d i se v iy em d e n ö d ü n v e r m e m e m iç in
g e re k e n i y ap m ıştı.
F ak at a c ın ın pu su için d e bile P a e d y n ’i d ö v ü ş ü r k e n g ö r d ü ğ ü m
a n la r b ü y ü le y iciy d i. Paedyn b ü yü ley iciyd i. E vet, b e c e r ik liy d i fa k a t
b e n i en ço k m e ra k la n d ıra n h e r d arbesin e ne k a d a r ç o k d u y g u k a t t ı ­
ğ ıy d ı. Fîer y u m r u ğ u n a d o la n tu tk u , b e d e n in d e n y a y ıla n ö f k e .
H ü c r e s in in köşesinde k a n la r içinde, ik i b ü k l ü m y a ta n a d a m a so n
b ir k e z b ak ıp b a b a m ın S u s tu r u c u s u n a d o ğ r u d ö n d ü m . “ B u r a d a k i
iş im b itti D a m i o n . G id eb ilirsin .”
K a n lı e lle rim i h â lih a z ırd a k a n lı g ö m le ğ im e silip, hücreden
ç ı k t ı m ve ö fk e y le ban a b ak a n m a h k û m la r ın y a n ın d a n g e ç e r e k z i n ­
d a n ı n u z u n k o r id o r u n d a y ü r ü d ü m . S arayın an a k a t ın a u z a n a n taş

72
m e r d i v e n d e n ç ı k ıp , t e p e d e k i m e ta l k a p ı n ı n y a n ı n d a n ö b e t t u t a n
İ m p a r a t o r l u k M u h a f ı z l a r ı n a b a ş ım la se lam v e r d im .
K ra l s o r g u d a ö ğ r e n d i k l e r i m i k e n d is in e b i l d i r m e m i b e k l i y o r d u .
F akat h i ç b i r şey ö ğ r e n e m e m i ş t i m . K e n d i m i b ir a z d a n a r a m ı z d a g e ç e ­
cek tatsız s o h b e t e h a z ı r l a d ı m .
İ s t e m e d i ğ i m k a d a r k ısa b ir s ü r e n i n a r d ı n d a n , a y a k la r ım K r a l ’ın
çalışm a o d a s ı n ı n z e m i n i n i k a p la y a n h a l ı n ı n ü z e r i n d e y d i. H a lı , ü z e ­
rin d e y ı l l a r d ı r y ü r ü n d ü ğ ü v e a y a k la r ta r a f ın d a n e z ild iğ i iç in y ı p ­
r a n m ış tı. G ö z l e r i m g e n iş m a s a n ı n ve y a s tık lı k o l t u k l a r ı n ü z e r i n d e
g e z i n d i k t e n s o n r a taş ş ö m i n e n i n b a ş ın d a o t u r a n ik i k işiy e ç e v r i ld i.
K a r d e ş i m i g ö r ü n c e r a h a t b ir nefes a ld ım . S arı saçları e lin i s a a tle r ­
d ir a r a la r ın d a g e z d i r i y o r m u ş g ib i d a ğ ı n ı k t ı . B u h âli, b a b a m ı n p e j ­
m ü r d e h â liy le u y u m l u y d u .
“ E h , b i r i s i . .. E p e y d i r m a h k û m l a o y n u y o r .” K i t t ’in s e s in d e k a r a n ­
lık b ir to n olsa d a b a n a ç e v r i l e n g ö z le r i ışıld ad ı.
İç ç e k ip h e r z a m a n k i r a h a t o t u r a ğ ı m a , b a b a m ı n y a n ı n a k u r u l ­
d u m . B a c a k b a c a k ü s t ü n e a tıp r a h a t b ir ta v ırla , “ O n c a z a m a n d a n
sonra faydalı b i r şe y le r ö ğ r e n m i ş o la c a ğ ım ı d i i ş ü n ü y o r s u n u z d u r , ”
d e d im .
B a b a m ı n m a s a n ı n ü z e r i n e ç a r p t ığ ı b e lg e le r h e p h a y a l k ı r ı k l ı ğ ı y l a
b a ğ d a ş tır d ığ ı m b i r ses o l m u ş t u . “ S o r u n n e d i r ? ”
“ O . . . ” D o ğ r u s ö z c ü ğ ü a r a m a k iç in d u r a k s a d ım . “ Z o r l u ç ı k t ı . ”
B u la b ild iğ im e n iyi ifa d e b u o l m u ş t u ve K itt s ö z le r im k a r ş ıs ın d a
h o m u r tu y la g ü ld ü .
B a b a m o k a d a r e ğ l e n m i y o r gibiydi. İşin aslı h iç k e y fi y o k g ib iy d i.
K o n u b e n o lu n c a z a te n h iç k e y fi o lm a z d ı. “ O z a m a n o k a d a r d a z o rlu
o lm a m a sı iç in g e r e k e n i y ap K a i.” B u r n u n u n k e m iğ in i ik i p a r m a ğ ıy la
sıkıp g ö z le r in i y u m d u . B u h a r e k e ti o n u d a h a yaşlı, d a h a b i t k i n g ö s ­
te riy o rd u . “ O n u ya k o n u ş t u r ya d a ö ldü r. B iz e s u n a c a k b ir şeyi y o k sa
S u s tu r u c u ’y u h a y a tta t u t m a y ı h iç is t e m i y o r u m .”
K i t t ’e b a k t ı m . B a b a m ı iz le r k e n y ü z ü n d e h e r z a m a n k i n e ş e s in d e n
y o k su n , c id d i b i r ifa d e v a rd ı. K r a l ’ın c a n ı s ı k k ı n o lu n c a K i t t h a r a p
o lu rd u .
“ S e b e p şu la n e t D i r e n i ş , ” d iy e h o m u r d a n d ı b a b a m . E l i n i y ü z ü n ­
d e n ç e k m e s iy le s u r a t ı n ı e k ş itti ğ in i fa rk e t tim .
G ö z le rin in çev resine e n d iş e n in kırışıkları o tu r a n K itt, “ S u s tu ru c u ’n u n
gerçekten D ire n iş destekçisi o ld u ğ u n a m ı in an ıy o rsu n ?” diye sordu.

73
Yoksa ne diye Preııs’i, o ğ lu m u k açırm ay a çalışsın ki? K ral
başını iki yana sallayıp, şö m in ed e yanıp sönen alevlere boş g ö zlerle
b ak tı. B ana h e r yoldan saldırm aya çalışıyorlar. O n l a r ı n ic a b ın a b a k ­
tığ ım ı s a n ıy o rd u m . Ö lü m c ü lle r ’i bize zarar v e re m e y e c e k le ri, bize
b o y u n e ğ d ire m e y e c e k le ri şekilde a r ın d ır d ığ ım ı.” D e r i n b i r nefes
alıp k o n u şm a sın ı sü rd ü rd ü . “A nlaşılan y a n ılm ış ım . G e r id e b az ıla rı
k a lm ış ve onlara katılm ışlar.
Bu k üçük D ireniş’iıı sonunu getirmeliyiz.” Babam tü k ü rü p kad eh in d e
kalan alkolü kafaya dikti. “ Sıradanlar’ın yaşamasını istiyor olabilirler fakat
b u n u yapmakla nihayetinde Seçkin ırkın ve gücün ö lü m ü n e n e d e n ola­
caklar. K rallığımı Sıradanlar’dan temizlemek halkın iyiliği için yapılması
gereken bir fedakârlık. Fakat onlar bunu göremeyecek kadar bcncıller.,,
Bana dikilen gözlerinde delici bir bakış vardı. “Kai,” dedi, “M e rh a m e tin i
bahşetm eden önce bu Susturucuyu ölmeyi diler hâle getir.”
“A h , zaten ben de b u n u p la n lıy o rd u m baba.”

T erd e n sırılsıklam o lm u ş tu m .
A n tre n m a n la rd a alışılm ad ık b ir d u r u m d eğildi bu.
K an lı g ö m le ğ im i ç ık a rm ıştım ve K itt’le ik im iz , to p r a k z e m in li
a n tr e n m a n rin g le rin d e n b irin d e b ir b irim iz in e tra fın d a d ö n e r k e n
g ü n eş sırtım a v u ru y o rd u . H e r z a m a n k i r u tin im iz e u y g u n o larak
b irb irim iz i ta rtıy o r ve d ö v ü şm e k için bir h a m le y a p m a d a n ö n c e boş
boş k o n u şu y o rd u k . B u ta n ıd ık süreç b en i sakin leştiriy o r, b ir an için
de olsa h u z u rsu z z ih n im i rahatlatıyordu.
R in g in etrafında dans ed iy ord uk . K ılıç la rım ız p a r ıld ıy o r d u .
G ü le re k k ılıc ım ın kesk in ucuyla y an a ğ ın ı hafifçe sıy ırd ım . K i t t b u
je s tim e aynı şekilde karşılık verdi. Ç o k g e ç m e d e n k ılıç la r a tıld ı ve
y erle rin i g ü çlerim iz aldı. K itt ateş toplarıyla h e d e fle ri k o la y ca v u r u ­
yor, sonra y an an o d u n la rı suyla sö n d ü rü y o rd u . B a n a g e lin c e , b e n
k e n d im i kararsız ve sabırsız hissediyordum : feci b ir b ile şim . E tr a -
f ım d a k ile r in becerilerini bir süzgeçten geçirip a n t r e n m a n iç in içle­
r in d e n b irin i seçm eye çalışıyordum . R in g le r d e o n la rc a S e ç k in v a rd ı.
D ö v ü ş ü r k e n k ir içinde kalmışlar, id m a n la r o n la rı b itk in b ır a k m ı ş tı.
B ir Ş im ş e k ’in g ü c ü n d e n bir P e ç e n in g ü c ü n e , so n ra d a b ir K a b u k ’u n
g ü c ü n e g eç tim . H e r ne kadar d e rim in taşa d ö n ü şm e si asla h o ş u m a
g itm e se de.

74
O d a k la n a m ıy o r d u ın ve bu d u r u m hayal k ırık lığ ım ı k ö rü k lü y o rd u .
A r k a m d a n g e l e n lıışşş se sin i d u y m a m ı n a r d ı n d a n s ı r t ı m d a o t a n ı ­
d ık sıc a k d a l g a s ı n ı h is s e tti m . K e n d i m i y e re a t t ı m ve ateş s e lin in sa ç ­
l a r ım ı a l a z l a m a s ı n d a n k ıl p a y ı k u r t u l d u m .
“ D i k k a t i n i b u k a d a r d a ğ ı t a n n e d i r ? ” A r k a m ı d ö n d ü ğ ü m d e K i t t ’in
b a n a y ı l ı k b i r s ır ıtış la b a k t ı ğ ı n ı g ö r d ü m . “A z k a ls ın c a n ı n a o k u y o r ­
d u m . S a ç l a r ı n d a n k o c a m a n b i r t u t a m ek silse ç o k y a k ış ık lı o l m a z s ı n ,
ö yle d e ğ i l i n i ? ”
K a r a r v e r e m i y o r d u m . B e n d e K i t t ’le g ü l m e l i m i y d i m y o k s a o n u
b o ğ m a l ı m ı y d ı m ? K e n d i m i sık sık iç in d e b u l d u ğ u m b i r i k i l e m d i b u .
“ B u g ü n s e n i r i n g d e y e n m e k b a n a ç o k k o la y g e ld i s a n ı r ı m . S ı k ı l ­
d ı m . ” O m u z s ilk ip silah r a f ı n d a n a l d ı ğ ı m b ıç a k la r ı b ir k a ç m e t r e ö t e ­
d e k i b i r a ğ a c a f ır l a tm a y a b a ş la d ım .
“ H ı m , ” d iy e m ı r ı l d a n d ı K itt. S ı r t ı m o n a d ö n ü k d e olsa, “ H a y a ­
tın ı k u r t a r a n k ı z ı d ü ş ü n m e d e n e d e m i y o r s a n h a ? ” d iy e n k a r d e ş i m i n
se sin d e n g ü l ü m s e d i ğ i n i s e z e b i liy o r d u m .
K ib a r c a y a n ı t v e r m e k a d ı n a d ö n ü p k a r d e ş im e b i r b ıç a k f ı r l a t t ı m .
B ıç a k b a ş ı n ı n h e m e n y a n ı n d a n g e ç ip e p e y a r k a s ın d a k a l a n b i r h e d e f e
sap lan d ı. G ö z l e r i n i k ı r p ı ş t ı r a r a k b a n a b a k t ı. “ S a n ı r ı m b u n d a n k o n u ­
n u n hassas o l d u ğ u n u ç ı k a r m a l ı y ı m ? ” d e d i.
K i t t ’i y a n a itip b ıç a ğ ı a h ş a p ta n ç ı k a r d ı m . “ B u n u d a n e r e d e n ç ı k a r ­
d ın ? ” R a h a t b i r ta v ır la o m u z s il k tim . “ K ı z ı n b e n i m l e h i ç b i r işi y o k . ”
Z o r lu işler h o ş u m a gider.
D ü ş ü n c e y i k a f a m d a n sile re k , “A y r ıc a ,” d iy e e k l e d i m , “ O n u b i r
daha g ö re c e ğ im d e y o k .”
K i t t ’in v e r d i ğ i y a n ı t a v lu d a b i r i n i n i k i m i z e s e sle n m e siy le b o ğ u l d u .
A yn ı a n d a d ö n d ü ğ ü m ü z d e , b iz e d o ğ r u k o ş a n u z u n b o y lu v e z a y ı f
o ğ la n ı g ö r d ü k . O ğ l a n ö y le c e o r t a d a n k a y b o l m a d a n ö n c e g ü l ü m s e ­
y ip k o y u t e n i ü z e r i n d e s ır ıta n b e y a z d iş le r in i g ö s te rd i. B e n g ö z ü m ü
k ı r p a m a d a n , y ü z ü n e y a y ı la n şapşal b i r g ü l ü m s e m e y l e k a r ş ı m ı z d a
b itiv e rd i.
S essizce k ü f r e t t i m . “ B i r d a h a b ö y le o r ta y a ç ı k ıv e r i r s e n s e n i y e r e
ç iv ile m e t e h d i d i m i h a y a ta g e ç i r i r i m . ”
K i t t y ü z ü n d e n e ş e li b i r b a k ış la a ra y a g irip , “ K a r d e ş i m i z a s lın d a
b u r a d a ‘S e la m J a x , n a s ıls ın ? ’ d e m e k istedi ,” d e d i.
K a r ş ı m d a k i o ğ l a n d a h a o n b e ş y a ş ın d a y d ı v e h ız la b o y a t ıy o r d u .
U z u n ve sıs k a y d ı, h â l â u z u n u z u v l a r ı n ı n a s ıl k u l l a n a c a ğ ı n ı a n l a m a y a

75
çalıştığı belli oluyordu. N e zam an öyle b ird e n b ü y ü m e y e b a ş la d ığ ın ı
b ilm iy o r d u m ve d ü rü st o lm ak gerekirse, bu d u r u m d a n h o ş n u t d e ğ il­
d im . Bir g e m i kazasında eb evey nin i k ay b e d e n k ü ç ü k ç o c u k , evlat
e d in ilip h içbir zam an istem ed iğ im iz k ü ç ü k k a r d e ş im iz o lm u ş tu .
F akat geçen onca yılın ardından, sadece Ja x değil, o n a k arşı h is s e tti­
ğ im iz y a k ın lık da bü y ü m ü ştü .
“ iy iy im K itt. B u nu sorm an ne b ü y ü k in c e lik !” B a n a b a k tığ ın d a ,
J a x ’in y ü z ü n d e k i yılık g ü lü m sem e daha da y a y v a n la ştı ve k a h v e ­
re n g i gö zlerin i m asum ca kırpıştırdı. K o lu m u b o y n u n a d o la y ıp o nu
g ö ğ s ü m e yasladım ve y u m r u ğ u m u kısa saçlarına s ü r t t ü m .
J a x anlaşılm az sesler çıkararak ben i itip, e lim d e n k u r t u l m a y a çalı­
şırken, “B e n im h âlim i h a tırım ı sorm ayacak m ısın J ? ” d e d i m .
N ih a y e t J a x ’i b ırak tığ ım d a y ü z ü n ü bana ç e v irip s ır ıta ra k başını
o v u ş tu rd u . “ K u su ru m a bakm a. B u g ü n nasılsın K a i? ” T ü m b u n la rı
sahte b ir iç tenlikle söylediğinden elim de o lm a d a n g ü l ü m s e d i m .
B en J a x ’e d aha da ta k ıla m ad a n K itt araya g ird i. “ B u g ü n canı
s ık k ın ,” deyip iç çekti ve fısıltıyla, “A m a n d ik k a t et J a x , y in e b ıç a k ­
larla o y n am ay a başladı,” diye ekledi.
ik is in in arasından geçip bahsi g eçen b ıçak ları a lm a y a g ittim .
E lle rim i oyalam aya ihtiyacım vardı. “ C a n ı m . . . ” D ö n e r e k h e d e fe bir
bıçak attım . “ S ık k ın falan değil.”
Ja x , K itt’in o m z u n a yaslanıp fısıldadı. “ C a n ı s ık k ın o lu n c a hep
öyle d e r za ten .”
“ Ç o k y erin d e b ir tespit J . ”
“ V ebalar aşk ına,” diye m ırıld a n d ım , “ ik in iz e k a t la n m a k
im k â n s ız .”
O n la r k o n u şu rk e n b en hedefe bıçak fırlatm aya d e v a m e ttim .
H e d e fi, birisine y eğ led iğ im e g öre c a n ım ın çok da s ık k ın o lm a d ığ ı
açıkça belliydi. B ir bıçağı d aha fırlatacağ ım sırada g ö z ü m e b ir r e n k
parlam ası takıldı.
B lair’in av lu n u n d iğ e r u c u n d a a n tre n m a n y a p tığ ın ı fark e t m e m i ş ­
tim . Fakat işte oradaydı. Sadie’yle ta lim y ap arken e f la tu n saçları r ü z ­
gârda dalg alan ıy ord u . Eh, yani bir d ü zin e S adie’yle ta lim y a p ıy o rd u .
N e de olsa Sadie b ir K o p y acıy d ı.
B irb irle rin in çevresinde d ö n erlerk en B la ir’in etrafı a n i d e n hepsi
u z u n boylu ve kestane rengi saçlı b e d e n le rd e n oluşan b ir b a r ik a tla
sarıldı. T am bir kargaşa vardı. Blair, S adie’n in k o p y a la r ın d a n b ir in i

76
z ih in g ü c ü y l e h a v a y a f ır la tır k e n , b ir başkası s ır tın a a tla y ıp o n u y e r e
y ık m a y a ç a lıştı. N e r e d e y s e iz le m e si k o m i k b ir s a h n e olsa d a, ik i s i n i n
g ü ç l e r in in n e k a d a r ö lü m c ü l o la b ile c e ğ in i, o g ü ç le r e sa h ip o l m a n ı n
nasıl b ir d e n e y i m o l d u ğ u n u b ir in c i e ld e n b ili y o r d u m .
J a x ’e v e K i t t ’e b a k t ı m . G ö z l e r i n i d ö v ü ş t e n . a y ı r m ı y o r l a r d ı . Y a n ­
la rın a g i t t i m . Ç o k g e ç m e d e n , B la ir p e ş in d e S a d ie ’yle r i n g l e r i n a r a ­
sında k u r u m l a y ü r ü y o r d u . B l a ir ’in s o lu k te n i S ad ie ııin k o y u r e n k l i
ten re n g iy le ta b a n ta b a n a z ıttı. İkisi, h e r a ç ıd a n b i r b i r l e r i n e te z a ttı.
B irlik te b ü y ü m ü ş s e l e r d e b i r b i r l e r i n d e n d a h a fark lı o la m a z la r d ı.
S ad ie’n i n b a b a sı K r a l ’ın d a n ı ş m a n l a r ı n d a n b ir i o l d u ğ u n d a n , ailesi
ş a to n u n ö z e l k a n a d ı n d a o t u r a c a k k a d a r ö n e m li a d d e d i l e n d i ğ e r a sil­
zadelerle y a n y a n a y a ş ıy o rd u .
Ö n ü m ü z d e d u r d u la r . B la ir b a ş ın ı e ğ ip , “ B e y le r,” d e d i.
K itt b ir k o l u n u J a x ’in o m u z l a r ı n a atıp, b a ş ın ı sa lla y a ra k ik i k ız ı
te k er te k e r s e la m la d ı. “ B lair. S a d ie .”
Sadie b iz e h a f if ç e g ü lü m s e d i. İ ç te n fa k a t k ız ın h e r z a m a n k i ta v ­
rın a u y g u n o la r a k m e safeli b ir g ü lü m s e m e y d i b u . “ i k i n i z i S ın a v la ra
s e ç ild iğ in iz iç in k u t l a m a k is t e d im .”
Tabii ya. B u g iin yarışm acılar d u y u r u ld u .
S ın a v la ra s e ç i l m e m e ş a ş ı r m a m ı ş t ı m . K ü ç ü k l ü ğ ü m d e n b e r i k r a l ­
lık ve b e n , k a d e r i m i n f a r k ı n d a y d ı k . M ü s t a k b e l İ n f a z c ı ’n ı n k e n ­
d in i k a n ı t l a m a s ı g e r e k i y o r d u . S ın a v la r d a b e n i b u n u yapm aya
z o r lu y o r d u . B i r s o n r a k i g ö r e v i m y a r ış m a y ı k a z a n m a k t ı v e b u n u
y a p a m a z s a m . ..
S a d ie ’n i n s ö z le r in i g eç d e olsa id r a k e t m e m l e d o n a k a l d ı m .
“i k i n i z i S ın a v la ra seçildiğiniz için k u tla m a k i s t e d i m . . . ”
K i t t ’e ş a ş k ın h â l d e b a k t ı m . B u n u n b ir t ü r h a ta o lm a s ı g e r e k t i ­
ğ in d e n e m i n d i m . S ın a v la r o n u n d e ğ il, b e n i m k a d e r i m d i. M ü s t a k ­
bel K ra l, d e ğ i l Ö l ü m ’iin c a n ı n ı a la b ile c e ğ i k a n lı b ir a re n a y a a d ı m
a tm a k , ş a t o n u n d ış ı n a n a d i r e n ç ık a r d ı. B e n i ve ş ö h r e ti m i te h lik e y e
a t m a k t a b eis g ö r m e s e de, b a b a m v â r is in in h a y a tın ı asla b u şe k ild e
te h lik e y e a t m a z d ı . B la ir s ır ıta ra k , “ E v et, e n a z ın d a n k a r d e ş le r d e n
ikisi y a n y a n a o la c a k ,” d e d i. G ö z le r i b ir b a n a b ir d e . . . H a y ır . O
o la m a z d ı.
“N -n e?”
Sesi e n d iş e y le d o lu y d u v e k a h v e r e n g i g ö z le ri h a y re tle a ç ılm ıştı.
Jax.

77
Ja x b ir K itt’e b ir bana baktı. Y ü z ü n e b ir g ü l ü m s e m e yayıldı.
“ B aşardım ! Sınavlara seçildim !” H e y e c a n d a n n e r e d e y s e havalara
u çacak tı. O heyecanla rin g le rin etra fın d a K ır p g ü c ü n ü k u lla n m a ­
m a k için k e n d in i zor tu tu y o r olm alıy dı. K itt’le g ö z g ö z e g e ld im . O
da b e n i m gibi kaşlarını bilgiççe çatm ıştı.
B u d u r u m Sınavları daha da zo rlaştıracaktı. A r t ı k sa d ece k e n d im i
k o r u m a k la kalm ayıp, bir de kan g ö rü n c e n e re d e y s e d ü ş ü p bayılan
k ü ç ü k k ard eşim i de k o r u m a m g erek ecekti.
F akat J a x ’in hevesini kıracak b ir şey sö y le m ey ip asılan y ü z le ri­
m iz in y e rin e g ü lü m sem e ler k o n d u rd u k . S ınav larda m ü c a d e le etm ek
sadece b ir avuç insana bahşedilen, b ü y ü k b ir şerefti ve b iz im haber
k arşısın d a a n id e n g erilm em ize ra ğ m e n J a x b u n u k u tla m a y ı hak
e d iy o rd u .
B lair sırıtarak tane tane, “E h, anlaşılan a rtık h e p i m iz ra k ip o ld u k ,”
d ed i. B u n u n , bizi k en d isin in ve S adie’n in de y a rışm a d a y e r alacağın­
d a n h a b e rd a r e tm e k için en in celik li yol o ld u ğ u sö y le n e m e z d i.
H e p im iz b akıştık. Sadie ile B lair sırıtıy o rlard ı. K itt bo ğ azını
te m iz le y ip sohbeti böldü. “Başka k im yarışıyor, b iliy o r m u s u n u z ? ”
Sadie başını sallayıp ceb in d en kırışık b ir b r o ş ü r ç ık a rd ı. Kitt
isim le ri h ızlıca g ö zd e n geçirip iç çekti. “ Evet. B u ra d a ta n ım a d ığ ım
sadece üç isim var. Ş eh ird en S a v u n u c u la r ya da A v a m la r o lm a lılar.”
B r o ş ü r ü b a n a uzattı. Listeye hızlıca göz a ttım .
G ö z le rim h a rfle rin özel b ir bileşim le yan y an a d iz ild iğ i satıra
ta k ılın c a nefesim de b o ğ a z ım a tak ıldı.
O ra d a , listenin en altında, z ih n im i itira f e tm e y e y a n a ş m a d ığ ım
k a d a r m e şg u l ed e n b ir isim vardı.
O n u n ismi.

78
1 O. B Ö L Ü M

JFtte^n
ev rem d e ağızları açık b en i izleyenler olmasa, orada saatlerce d ik i­
lip ü z e rin d e devasa harflerle ism im in yazdığı flamayı ağzım açık
seyredebilirdim .
B eni seçmişler.
B ir başka deyişle, ölm em i seçmişler.
H epsi de o gıcık P rens’i kurtardığım için.
O m z u m a b ir in in dokunm asıyla sersem liğim den sıyrıldım.
A n id e n b u r n u m a d o lan kola k o k u su karşısında kaskatı kesildim . B ir
iç çekip im p a ra to rlu k M uhafızıyla yüzleşm ek için ağır ağır d ö n d ü m .
G ençti. G ö z le rim b ir dağınık kızıl saçlarına, bir gözlerim e diktiği k a h ­
verengi g ö z le rin e çevrildi. T ü rü n e d u y d u ğ u m bariz öfkeyi h iç u m u r ­
samıyor gibiydi. B a n a k ü ç ü k , utangaç bir gülüm sem eyle baktı.
H u z u rs u z ediciydi bu.
O n c a yıl b o y u n c a iyi yürekli bir İm p arato rlu k M uhafızıyla hiç k a r ­
şılaşmamıştım ve o ğlan ın b ir istisna o ld u ğ u n d a n şüpheliydim .
“ Sen P a e d y n G ray sin, değil m i?” Elini sallayıp te p em izd ek i ilana
işaret etti.
D u d a k la rım d a n , “ K im bilm ek istiyor?” sözleri d ö kü ld ü.
“ Ş e y . . . ” E nsesini ovuşturdu. “ Kral desem? Buraya seni S ınavların
sonuna k ad a r kalacağın saraya g ö tü r m e k için geldim.”
D ille n d irilm e y e n sözcükler ikim izin arasında kalan boşluğa takılıp
kaldı. Bir başka deyişle, sen ölene kadar.

i - ' * 1 y <#.
“ Ş im d i mi? H e m e n şim di m i? ” S e sim in o k a d a r tiz v e nefessiz çık­
m a s ı c a n ım ı sıksa da b o ğ a z ım d a n y ü k s e le n p a n i ğ i d u rd u ra rm y o rd u m .
“ F a k a t Sınavların başlamasına daha iki hafta var.”
O ğ l a n neredeyse m a h cu p b ir ifade ta k ın d ı. B u d a h i ç h o ş u m a git­
m e d i . “ Yarışmacılar eğitim , g ö rü ş m e le r ve ta b ii ilk b a l o iç in h e r zaman
i k i h a fta ö n c e d e n saraya gelirler.”
S ın a v la rın tam bir gösteriye d ö n ü ştü ğ ü n ü nasıl u n u t a b i l m i ş t i m ?
M u h a f ız başını çevirdi. Bizi izleyen b ir ile r i o l u p o lm a d ığ ım gör­
m e k iç in etrafa bakınırken kızıl saçları alev g ib i d a lg a la n ıy o rd u . Sonra
h a f if ç e ö n e eğilip fısıltıyla k o n u ştu : “ Sana s a d e c e . . . B e ş d a k ik a kadar
s ü r e tan ıy ab ilirim . Sonra g itm e k z o ru n d a y ız .”
H i ç duraksam adan, b acak larım ın e lv e rd iğ in c e h ız lı s o k a k ta koşma­
y a b a şla d ım .
A dena.
D a r sokağım ızın ö n ü n d e kayarak d u r d u m ve o n u K a l e ’n i n arkasın­
d a b i r köşeye çekilmiş, m ırıld an arak dikiş d i k e r k e n g ö r ü n c e boğazım
d ü ğ ü m l e n d i . A d e n a ’ya d o ğ ru y ü r ü r k e n o r a d a k i h e r şeye doyasıya bak­
t ı m . G e c e bizi sıcak tu tsun diye b irlik te to p l a d ı ğ ı m ı z o n c a çer çöpe.
Ç a l ı ş ı r k e n A d e n a ’n ın yanında d u r a n t ü m o k u m a ş p a rç a la rın a . Ade­
n a ’n m ensesindeki özensizce yapılm ış t o p u z d a n k a ç a n t ü m kıvırcık
sa ç tu ta m la rın a . İşine o d aklanırken ela g ö z l e r i n i n ü z e r i n e ç ö k e n siyah
k a ş la r ın a .
O n u bir daha görecek m iyim ?
B u fik ri aklım dan atmaya çalışıp yere ç ö k t ü m v e o n a sıkı sıkı sa­
r ı l d ı m . A ğ z ın d a n bir hayret nidası ç ık a n A d e n a , h e m e n işini b ir yana
b ı r a k ı p b a n a sıkıca sarıldı. “B e n d e seni g ö r d ü ğ ü m i ç i n m u t l u oldum
d e s e m ? ” Saçlarım a değen d u d a k la rın d a n b ir k a h k a h a ç ık tı. S o n ra kol­
l a r ı m d a n ayrıldı. B u ani sevgi g ö s te rim o n u e n d i ş e l e n d i r m i ş t i . “ Sen...
İ y i m is in ? ”
G ö z le r i m i A d e n a ’nın g ö zlerin e ç e v irip o g ö z l e r i n i ç i n d e k i altın sa­
r ıs ı b e n e k l e r i zih n im e kazdım . “B e n g i d i y o r u m A .”
“ N e . . . N asıl?” Y üzünde k u şk u k a d a r k o r k u d a v a rd ı.
“ B e n i Sınavlara gönderiyorlar. Belli ki in s a n la r b e n i o r a d a istiyor­
la r.” S ö zle ri ağzımda gevelem eye başlad ım . “ T a b ii e ğ l e n c e amaçlı.”
O n a cılız b ir gülüm sem eyle baksana da y ü z ü n e y a y ıla n d e h ş e t i n önüne
h i ç b i r şey geçem ezdi.

80
Y unnışak, k a h v e re n g i elini ağzına g ö tü rd ü . “ A h , P a e . . . ” N e d iy e ­
ceğini n e y apacağ ın ı b ile m e d iğ in d e n sustu. “ Fakat s e n in ... S en in b ir
b ec e rin y o k .”
“ S o ru n değil,” d e d im . O n u n k adar k en d im i de ikn a etm ey e çalışı­
y o rd u m . “ B ana b ir ş e y . . . ”
Bir an için öfkesinin k o rk u su n a baskın gelmesiyle, “ Sakın sana b ir
şey olm ayacağ ını söylem e,” diye çıkıştı. “ Pae, Sınavlar zaten y e te r in c e
ö lü m c ü lk e n b ir de senin 11e olm adığım anlarlarsa o n l a r . . . ”
“ B e n i ö ld ü r ü r le r ,” d iy e re k c ü m le sin in s o n u n u g e tird im . “ B ili­
y o r u m .” K o r k u A d e ııa ’n ın g ö z le r in in içine y e n id e n aktı. B u d u y g u
o n u öyle v u r m u ş t u ki o racık ta tel tel d ö k ü lm e s in d e n en d işe e ttim .
O n u s ü z e rk e n d u d a k la r ım h ü z ü n lü , k ü ç ü k b ir g ü lü m s e m e y le k ıv r ıl­
dı. B e n i ta n ıy a n te k k işid en , g e r ç e k te n g ü v e n e b ile c e ğ im te k k iş id e n
a y rılıy o rd u m . O b e n i m h a y a tım ın b ir sabiti, y o k lu ğ u n d a s ü r ü k le n ip
g id e c e ğ im b ir çapa o lm u ş tu .
Fakat e n iyisi b u olacaktı. O ra d a bensiz olması A d e n a için d a h a g ü ­
venli olacaktı. A lçak sesle, “ B u n u yapabilirim ,” d ed im . “ B u n u y a p m a k
için eğitildim .”
A d e n a u y u şm u ş hâlde başını salladı. B u n u zaten o da b iliyo rdu . K ü ­
çük k ız ın ın ö lü m e m a h k û m b ir Sıradan o ld u ğ u n u anladığında, b a b a ­
m ın b e n i eğ itm e y e başladığını biliyordu.
Beş yaşında h ay a tım ın daha başlam adan değiştiğini b iliy o rd u . B a ­
b am b e n i k u c a ğ ın a o tu r tu p farklı o ld u ğ u m u , o n u n y an ın da b ü y ü m e k
istiyorsam o lm a d ığ ım b ir şeym işim gibi d av ran m am g erek tiğ in i k u la ­
ğıma fısıldamıştı. B u n u n ik im izin k ü ç ü k o y u n u o ld u ğ u n u söylem işti.
B ir öyleym iş g ib i y ap m a o y u n u . H ay atım ın kalanında o y n a m a m için
bana m ü k e m m e l b ir rol biçtiği b ir o yun.
“ Psişik n e d e m e k b ab a cığ ım ?” Soralı ü z e rin d e n o n üç yıl geçse de
soru hâlâ z ih n im d e canlıydı.
B a b a m hafifçe kıkırdam ıştı. G ö rü n ü ş te basit, hafızama k a z ım a d ığ ım
için p işm a n o ld u ğ u m b ir ses. “ Psişik, gözlem ci b irin i ta n ım la m a k için
k ullanan afili b ir s ö z c ü k tü r Paedy. Yıllar süren pratikle taklit e d ile b i­
lecek b ir güç. O n u n l a d o ğ m u ş olm ayı g erek tirm ey en , ö ğ re n ile b ile c e k
b ir b e c e ri.” B u sö zlerin ard ın d an , parm ağıyla b u r n u m u n u c u n u d ü r t-
m ü ş t ü .“ Ve b e n sana ö ğ rete ceğ im . B öylece h ep birlikte olabiliriz.”
K eşke ö l ü m ü n v e rile n sözlere saygısı olsaydı.

81
Birden, iki kol yeniden beni nefesimi kesecek kadar sıkıca sardı.
“ Bana, yuvana d ö n Pae. O lm a z m ı?” A d en a’nın sesi saçlarım ın arasında
b o ğ u lu y o rd u . “ Senden başka kim sem yok, biliyorsun.”
O sözlerde dehşet verici bir haklılık olm am asını h e r şeyden ço k
isterdim.
A dena’nm annesi hastalandığında, m uhtem elen onu babanı iyileştir­
meye çalışmıştı. Kenar mahallelerde nadiren Şifacılar olurdu, insanlar ba­
bama ihtiyaç duydukları kadar onu severlerdi de. Fakat Seçkinler’in bile
sınırları olsa da, anlaşılan Ö lü m sınır tanımıyordu.Adena babasım hiç tanı­
madığından, babası pekâlâ bugün çarptığım ela gözlü tüccar bile olabilirdi.
D u d a k la rım d a n h ü zü n lü bir kahkaha d ö k ü ld ü . “B enim de send en
başka k im sem kalmadı A.”
“ İyi.” B u rn u n u çekip bana b ak m ak için geri çe k ild i.“ O hâlde bana
d ö n m e n in b ir yolunu bulsan iyi olur. Buralarda o lanet Sınavlardan sağ
çıkacak biri varsa o da sensin.” B ana bakışında cü retk âr bir kararlılık
vardı. “ E n k ötü olasılıkla kaybedip eve dönersin. E n iyi olasılıkla da, o
lanet yarışmayı kazanırsın.”
Bu gülünç düşünce y üzüm de tebessüm oluşturdu.“ Senin için elimden
geleni yapacağım A.” Boğazımdaki y um ru y u yutup, “ Ziyaretine gelece­
ğim,” dedim. “Söz veriyorum. Bir yolunu bulacağım. Gerekirse yürüye­
ceğim.”
A d en a gülüm seyip bana son kez sarıldı. B e n sokağa d o ğ ru y ü ­
rü rk e n ark am d an el salladı. K a le ’n in arkasında ayağa kalkıp, “B u bir
veda değil,” diye bağırdı, “ Sadece b ir dahaki g ö rü ş m e m iz e kadar güle
güle d iy o ru z!”
Y ıllardır o banal sözü bana söylese de, b u cüm le kulağım a ilk kez
b ir veda gibi geliyordu. O n a , “ Sen b ir num aram sın A !” diye seslendim.
Sesim söz dinlem em iş, titremişti.
“ Sen de b e n im Pae!”
G ü lü m seyerek nihayet gözlerim i o nd an ayırdım ve L o o t’ta hızla
koşarken im p a ra to rlu k M uhafızından, Sınavlardan, her şeyden kaçmayı
d ü ş ü n d ü m . Fakat bu pervasızca d ü şü n cen in aklım dan çıkışı kaldırım
taşlarım d ö ven ayaklarım kadar hızlı oldu. Kaçarsam b en i takip edip
yakalarlar ve öldürürlerdi. E n azından Sınavlara katılırsam hayatta kal­
m a k için m ücad ele etm e şansım olurdu. Az da olsa.
N efes nefese İm p arato rlu k M uhafızına ulaştığımda yanında beni
ç e k in g en c e süzen k ü ç ü k b ir kız o ld u ğ u n u görd üm . M uhafız bir bana,

82
bir kıza bakıp, “ G itm e y e hazır m ısınız?” dedi. Başımı sallayıp su y u n a
g ittim . Z a te n aksini y a p m a k gibi b ir şansım da y o k tu .
Sessizce L o o t’ta yiiriiyüp insan kalabalıklarının arasından geçtik. H epsi
de alkış tutuyor, bizi teb rik ediyordu. U zu n sokağın sonuna vardığım ız­
da, beyaz üniform ası güneşin altında neredeyse göz kamaştıran b ir im p a ­
ratorluk M uhafızın ın arabacı oturağında oturduğu siyah bir fayton bizi
bekliyordu.
Kızıl saçlı İ m p a r a to r lu k M u h a fız ım ız o tu r m a m ız için b iz e fay­
to n u n k ap ısın ı a ç tık ta n so n ra d iğ e r m u h a fız ın y an ın a g eçti. K ız ın
a rd ın d a n fay to n a b in d im . B aşım ı k a p ıd a n uzatıp, son b ir k ez L o o t
S o k a ğ ı’ııa b a k m a m ı n a rd ın d a n arabacı b e n i faytona k a p a tıp eski h a ­
y a tım d a n ayırdı.
İç e rid e bizi rahat, siyah o tu rak la r bekliyordu. A rabadaki o g ü n e d e k
şahit o lm a d ığ ım lükse h ayran hayran b ak m ak tan karşım ızda o tu r a n
oğlanı fark e tm e m iş tim bile. O ğ la n ın kahverengi saçları g üzelce kesil­
mişti ve u çları b an a diktiği k o y u yeşil gözlerin in h e m e n ü z e rin d e son
b u lu y o rd u . G iy silerin in d u r u m u n a bakılırsa k en a r m a h a lle le rin d a h a
yaşanır b ir y e r in d e n geldiği ve m u h te m e le n S eç k in le r’in S a v u n u c u
sınıfından o ld u ğ u anlaşılıyordu.
F a y to n u n b ir d e n ileri fırlamasıyla aracın d uv arın a yapıştım . D a r
alanlardan h a z z e tm e z k e ıı hareketli ve dar b ir alan h e p te n k ö tü y d ü . N e ­
feslerimi d ü z e n e so k u p k e n d im i sakinleşmeye zorladım ve g ö z le rim i
tekrar sıkıldığı anlaşılan oğlana çevirdim .
G erilim i azaltm ak a d ın a ,“ Selam,” d e d i m .“B e n P a e . . . ”
O ğ la n ,“ K im o ld u ğ u n u b iliy o ru m ,” diyerek sö züm ü kesti. S o n ra h e ­
m e n p e n c e r e d e n dışarı b a k m a n ın so h b e tim izd en daha ilginç o ld u ğ u n a
h ü k m e tti. “ S en Prens K a i’ı kurtaran kızsın.” Sesinin to n u n d a n yaşa­
n anların ta m olarak öyle o lm ad ığ ın ı d ü şü n d ü ğ ü anlaşılıyordu. O n la rc a
insan olanları görm em iş gibi.
Ağzımı açtım ve k end im i dizginlemeyip düşünm eden konuşmaya baş­
ladım. “B u d o ğ ru ve belli ki senin bir şöhretin yok. Yoksa şimdiye kadar
ismini işitirdim.”
G özleri bana çevrildi. B u ru n delikleri şişti. “A dım Ace. Ace Elvvay.”
B unu gururla söyleyip göm leğinin yakasım düzleştirdikten sonra,“ B e n bir
illüzyonist’im,” dedi. “ N ad ir bulunanlardan. Bu yüzden buradayım.” G ü ­
lümsemesi gözleri kadar soğuktu. “Ve nihayet bu kenar mahalleden k u rtu l-

83
m ak için o yirmi bin şiline ihtiyacım olacak. Bu yüzden yakında n a m ım ın
alıp yürüyeceğinden eminim.”
D aha ö n c e bir İllüzyonist’le hiç karşılaşmamıştım fakat o ğ la n ın bir
S av un u cu olarak bile tehlikeli olabileceğini bilecek k ad a r n am ların ı
işitmiştim.
Yanım daki k ıza,“ Ya sen kim sin?” diye sordu. “ Sen ne yapabilirsin?”
Kız bir oğlana bir bana baktı. G ö zd e n kaybolm ak ister gibi b ir hâli
vardı. B u n u gerçekten yaptığında az kalksın k ahkaha atacak tım .
Bir an için oradayken h e m e n sonra yoktu. B e n y an ım d a k i boş o t u ­
rağa bakarken kızın bedeni bir anda yeniden cisimleşip g ö r ü n ü r hâle
geldi.
Peçe.
U tangaçça, “B en H era,” dedi. Kız ipeksi, siyah saçlarından b ir tu ta ­
m ı kulağının arkasına sıkıştırırken derin, kahverengi gözleri g ö z le r im ­
le buluştu. Bu hareketini bir yerlerden hatırladığım ı d ü ş ü n d ü m . Kız
sokakta sihir gösterileri yapan şu p o p ü le r P eçeler’d en biri m iy d i yoksa?
Faytonun engebeli kaldırım taşları üzerinde çıkardığı g ü r ü ltü d e se­
simi yükselterek, “Ben Paedyn,” dedim .
H era merakla, “ Senin g ücü n ne?” diye sordu.
“ Psişik’im.” R a h a t bir tavırla o m uz silktim. “ Ç o ğ u n lu k la z ih n im d e
anlık g ö rü n tü ler canlandıran güçlü duyguları seziyorum . Ö y le ahım
şahım bir şey olmasa da elimdeki bu.”
Yalancı. Elinde hiçbir şey yok.
“ G erçekten m i?” Kızın gözleri fal taşı gibi açıldı. M u h te m e l e n b i­
rin in b ir S usturucu’yu alt etm ek şöyle dursun, o kadar za y ıf b ir A vam
becerisiyle Sınavlara katılabildiğine şaşmıştı.
“ K ontrol edilemeyen bir zihinsel beceri bu. Prens K a i’ı k u r ta r d ı­
ğım da, o Susturucu’n u n zihnim e girem em esinin tek n e d e n i de b u y ­
du.” A c e ’e sert bir bakış attım. “ Sanırım insanlar b u y ü z d e n b e n i Sı­
navlarda g ö rm ek istiyorlar.”
G ıcık A ce hom urtuyla güldü. “Sırf A rınm a Sınavları’n d a ö ld ü ğ ü n ü
izlem ek için katılmanı istiyorlar Avam.”
G özlerim i ona diktim. U zunca bir süre sonra d u d ak larım a b ir g ü ­
lü m sem e yayıldı. “Ah, kesinlikle. Fakat en azından beni izleyecekler.”

84
11. BÖLÜM

JP de& p

o lc u lu ğ u n g eri k a la n ın d a tek ses sessizliğin sesiydi. Y a n ım d a k i


p e n c e r e te k e ğ le n c e k a y n a ğ ım oldu .
G ü lü m s e y e n y aban cılarla d o lu onlarca kalabalık s o k a k ta n g e ç tik .
H epsi de el sallıyor, h ayranlıkla b a k ıy o rd u . B azılan b iz y a n la r ın d a n
g eçerk en te z a h ü ra t y a p a ra k fa y to n u n y anın a k o şu y o r, s o n u m u z a d o ğ ­
ru yol alırk e n bizi g ö r m e y e çalışıyorlardı.
F ay to n saraya yaklaştıkça ev ler b ü y ü y ü p d ah a gösterişli o ld u . S o ­
kaklar da artık etrafta g e z in e n evsizlerle d o lu değildi. Ü r k ü t ü c ü saray
altlarında b e lir m e d e n ö n c e ü r k ü tü c ü k u le le rin i g ö r d ü m . S aray d e ­
vasaydı. G ri taşlan ve s o ğ u k dış g ö r ü n ü ş ü n e r a ğ m e n nefes k esiciy d i.
Çinilerle kaplı te p e le r v e v a r lık la n n d a n bile hab ersiz o l d u ğ u m p a rla k
renkli çiçek lerle d o lu , r e n g â r e n k b a h ç e le r saray d u v a r la n m çe v re liy o r,
göz k o rk u ta n y apıyı y u m u ş a tıy o r d u .
Biz çev resine h e y k e lle r serpiştirilm iş, o rta d a k i geniş b ir ç e ş m e n i n
yanından geçip, avluya g ir e r k e n d ü z taşlan d ö v e n to y n a k l a n n ta k ır tı­
larını işittim . F a y to n n ih a y e t yavaşlayıp d u r d u ğ u n d a p e n c e r e d e n b a k ­
tım ve saraya u z a n a n , ç iç e k ta rh la n y la çevrili geniş, taş b ir m e r d i v e n
gördüm .
im p a r a to r lu k M u h a f ı z l a r ı y a s tık lı t ü n e k l e r i n d e n aşağı a tla y ıp
fayto nu n k a p ıla r ın ı a ç tıla r v e k ü ç ü k b ö l m e m i z i n iç in e sıc a k g ü n e ş
ışığı d o ld u . D a r a r a b a d a n v e i ç i n d e k i y o l c u l a r d a n k a ç m a k iç in a p a r
topar in e r k e n az k a lsın y e r e d ü ş e c e k t i m . A y a k la r ım ı y e n i d e n t o p -

M v X
rnğa b a s m a m la aç ık h a v a b e n i y u t t u . D e r i n b i r n e fe s a lıp ç i ç e k l e ­
rin k o k u s u n u ve g ü n e ş ışığını iç im e ç e k tim .
D iğ e r iki y o lc u da inip y a n ım d a d ik ild i. İkisi d e fal taşı g ib i aç ık
g ö z le rin i d ik m işti. B ir sesle irk ilip şaşkın şaşkın b a k m a y ı b ır a k tık .
Kızıl saçlı İ m p a r a to r lu k M u h a fız ı b o ğ a z ın ı te m iz le y ip , “ B e n i ta k ip
e d i n , ” d e m işti.
T aş b asam ak lard a m u h a fız ın p e ş in d e n gittik. M e r d i v e n b a s a m a k ­
larına dizilm iş o n la rc a m u h a fız ın y a n ın d a n g eçtik . E n te p e y e v a rd ı­
ğ ım ız d a iki m u h a fız d ah a ö n e çık ıp kızıl saçlı olana k atıld ı v e b irlik te
bizi devasa k a p ıla rd a n geçirdiler.
D ışa n sı g ü z e l olsa da bu n u n la kıyaslandığında s ö n ü k k a lıy o rd u .
T ü m d u v a rla r pırıltılı tablolar v e d u v arla rd a n tavana y ü k s e le n k a r m a ­
şık rö ly eflerle süslenm işti. Ç e v re m iz d e k i h e r şey g ö z k a m a ştırıc ı b i­
ç i m d e b e y a z d ı, ara sıra g eçtiğ im iz k o rid o rlard a Ilya K ra llığ ın ın ren g i
o la n z ü m r ü t yeşiliyle de karşılaşıyorduk.
B u y e rin m ü th iş b ü y ü k lü ğ ü ve güzelliği b e n i ö y le sin e b ü y ü le m iş ti
ki kızıl saçlının ü ç ü m ü z le k o n u ş tu ğ u n u geç fark e ttim , “ ...o d a l a r
b u tarafta, sarayın d o ğ u k a n a d ın d a .” A y m ö lç ü d e süslü o d a la rla d o lu
o ld u ğ u n u d ü ş ü n d ü ğ ü m ço k sayıda k o rid o ra işaret etti.
A n id e n t o p u ğ u n u n ü ze rin d e d ö n ü p y ü z ü n ü bize ç e v ird i. K ay a ra k
d u rm a s a m az kalsın g ö ğ sü n e çarp acaktım . “ Ö n ü m ü z d e k i iki haftada
a n tr e n m a n yapacak, d iğ e r yarışmacılarla tanışacak, g ö r ü ş m e l e r y a p a ­
cak ve ilk baloya katılacaksınız. H e r sınav arasındaki b ir h afta da aynı
r u tin i izleyecek. B u rad ak i za m an ın ızd a size b ir İ m p a r a to r lu k M u h a -
fizı tahsis ed ilec ek ve m u h afız siz şatoyu ö ğ r e n e n e k a d a r sizi g itm e k
istediğiniz yerlere g ö tü r e c e k .”
A rk a m ız d a d ik ilen İm p arato rlu k M u h a fız la rın d a n b iri H e r a m ı n
y a n m a g e ç e rk e n diğeri A c e ’in yanınd a yerini aldı. “ P e k â lâ ,” g e n ç
m u h a fiz iç ç e k e re k ellerini çırptı, “ Size odalarınızı g ö s te rip y e r le ş m e ­
n iz için zam an tanıyacağız.”
H e r a ve A ce k o r id o ru n so n u n d a k i k ö şe d en d ö n d ü k t e n s o n ra b a n a
özel İm p a ra to rlu k M u h afizım a d ö n d ü m . “ D e m e k b a n a g ö z k u la k
olacaksın?”
“ N e şanslıyım .” M uh afız kıkırdayıp arkasına d ö n d ü v e k e n d isin i
ta k ip e t m e m için bana el etti. “ B u arada, ad ım L e n n y .”
“ B u n u b ir İm p arato rlu k M u h afızın a sö y ley eceğ im h iç a k lım a g el­
m e z d i. Fakat tanıştığımıza sevindim L e n n y .” S ö y l e m e m e m g e r e k e n

86
başka s ö z le r a ğ z ım d a n ç ık m a d a n ç e n e m i k a p a ttım ve daha hızlı y ü r ü ­
y ü p m u h a f ız ın u z u n a d ım la rın a ayak u y d u rm a y a çalıştım.
“ E h , se n i s u ç la y a m a m . Ç o ğ u İm p a ra to rlu k M u h a fız ı b i r a z . . . ” E n ­
sesini o v u ş t u r u p d o ğ r u s ö z c ü ğ ü aradı.
V a z g e ç m e fırsatı b u la m a d a n , “ İğ re n ç le r m i? ” diye m ırıld a n d ım .
M u h a f ız g ü lü şü n ü h e m e n c e c ik b o ğ az ın ı te m iz le y e re k b ö ld ü .
“ E vet, b u r a d a k o n u ş m a işlerinin ç o ğ u b an a veriliyor. S a n ın ın b e n ç o k
da g ö z k o r k u t u c u d e ğ i lim .” H e m e n m u h afızı te p e d e n tırn ağ a sü z ­
d ü m . O n u n l a h e m f ik i r o lm a m a m im kân sızdı. D a ğ ın ık saçlan ve m a s ­
kesinin a ltın d a n seçilen sayısız çili, te h d itk â r b ir g ö r ü n tü y e dair t ü m
ü m itleri b a lta lıy o rd u . U z u n b ir k o r id o r u n so n u n d a k i k a p ın ın ö n ü n d e
d u rd u . K a p ıy ı ite r e k açıp içeri g i n n e m i işaret etti.
H a y a tım d a g ö r d ü ğ ü m e n g ü zel o d a karşısında ağ z ım d a n b ir h a y re t
nidası ç ık m a s ın d iy e d ilim i ısırdım . O d a d a kitaplıklar, z a rif b ir m a k y aj
masası, b ir yazı m asası v e . . .
B ir y a ta k vardı.
K o c a m a n b i r y atak . Sivri k a ld ırım taşlarının ü z e rin d e beş yıl u y u ­
m a m ın a r d ın d a n o y a ta k ta u y u m a fikri karşı k o n u lm a z d ı. N ih a y e t içeri
adım a ta r k e n h a y r e tle g ö z le rim i kırp ıştırd ım . A y ak la rım ın a ltın d a k i
halı y u m u ş a c ık tı v e a rk a m a d ö n d ü ğ ü m d e , soldaki k a p ın ın a rd ın d a b ir
b a n y o o l d u ğ u n u g ö r d ü m . B a n y o y a g ittim ve altın ayakların ü z e rin d e
d u ran te r te m iz , p o r s e le n k ü v e ti g ö r ü n c e g ü lü m s e m e m e k için k e n d i ­
mi tu tt u m .
Sıcak çeşme s u y u .
Bir o k ad a r p ın l p ın l b ir tuvalet ve lavabo beyaz, m e rm e r ze m in in ü z e ­
rinde takamı ta m a m lıy o rd u . A ğır adımlarla b anyodan çıkarken hâlâ gözle­
rimi yatak odasın a d ik m e d e n d u ram ıy o rd u m . G ö z ucuyla L e n n y ’n in b e n i
izlediğini, h a y ra n lığ ım karşısında keyiflendiğini fark ettim. “ O d a m . .. T at­
m in k âr b u lm u ş s u n d u r u m a rım ? ”
A lay cılık a k tığ ı b elli o la n b ir to n d a , “ A h , sa n ın m idare e d e r ,” d e ­
d im v e k e n d i m i y a ta ğ ım a b ıra k tım .
L e n n y , “ E h , b u r a d a e p e y z a m a n g e ç ire c e ğ in d e n seni o d an la baş
başa b ı r a k a y ı m ,” d e d i v e o d a d a n ç ık m a k için arkasım d ö n d ü .
“ B u da n e d e m e k ? ”
L e n n y e n s e sin i o v u ş tu r u p iç çek ti. “ Y a k ın d a ö ğ re n irsin .”

87
Lenny sözünü tutm uş, beni odam la baş başa bırakm ıştı. İki g ü n d ü r
o dadan çıkam ıyordum .
O d a yaldızlı kafesim olmuş, tü m lüksüyle beni içine hapsetm işti.
K apım ın ö n ü n d e n ö b e t tutan m uhafızlar beni ço k da ö n e m s e m e d ik ­
lerin den olacak, emirleri gereğince beni odam da tu ttu k ların a dair b ir­
kaç sözcük m ırıldanm aktan öteye geçm iyorlardı. B ö y lece o d a n ın h er
kanşını inceledim . Kitapları kanştırarak, sıcak suyla b a n y o y aparak ve
lezzetli yem ekleri m id e m e indirerek oyalandım .
Y ine de kendim i hiç o kadar endişeli hissetm em iştim .
Sinirlerimi yatıştırmak için durm adan ısırdığım y an a ğ ım ın içi yara
olm uştu. Yıllardır ilk kez yum uşak bir yatakta u y u m a m a ra ğ m e n h u ­
zu rsuzdum . O radaki ilk g ü n ü m d e n beri kimseyle k o n u ş m a m ış tım ve
kim se bana neler olup bittiğini söylem iyordu. Bana sadece halı kaplı
z e m in d e bir aşağı bir yukarı y ü rü yü p rakiplerim in k im le r o ld u ğ u n u ,
n e tü r güçleri old u ğ u n u dert etm ek kalmıştı.
A k ı l oyunları oynuyorlar, yaptıkları tam da bu.
M u h te m e le n Kral b u n u k o m ik bu lu yo rdu . K en d isin d en b ir em ir
gelene kadar bizi endişeli ve huzursuz bırakıp odam ıza k a p a tm a fikri
h oşun a gidiyordu. B ununla niyeti bizi diken ü stü n d e tu tm a k , sabır-
sızlandırmaktı.
K apının çalınmasıyla volta atmaya ara verdim.
L e n n y ’nin başı kapı aralığından uzandı. Y ü z ü n d e m a h c u p b ir g ü ­
lüm sem e vardı. “ E ... Nasılsın bakalım P aedyn?”
G özlerim i kırpıştırarak ona baktım. “ Nasıl m ıyım ? N a s ıl m ı y ım ? ”
L enny ürkekçe odanın içlerine y ü rürk en ağır ağır k o n u ş tu . “ T a ­
m a m , anladığım kadarıyla... Kendini harika hissetm iy o rsu n .”
B u ru k bir kahkaha attım. “ Ö yle denebilir. İki g ü n o ldu . H a n g i ce­
h e n n e m d e y d in ? ”
Lenny gergince, “Kral ilk iki gün yarışmacıların dış dünyadan tama­
m e n tecrit edilmelerini istiyor,” dedi. “Fakat iyi haber şu ki, b u gece
diğer yarışmacılarla birlikte akşam yemeğinde K rala ve K ra liç e y e eşlik
edeceksin.”
Y u tk u n d u m . H uzursuzca geçen kırk sekiz saatin ard ın d an , b ir anda
düşüncelerim e musallat olan yarışmacılarla ve k ab u slan m a m usallat
olan K ral’la tanışacaktım.
“ Kısa süre sonra gelip seni yemeğe g ö tü rec eğ im ,” d iy e n L en ny
kapıya doğru döndü. “Bir ihtiyacın olursa seslen yeter. U z a k ta ol-

88
u la y a c a ğ ım . H a b i r d e . . . ” O m z u n u n ü z e rin d e n b a n a b ak tı. “ A k ş a m
y e m e ğ i iç i n ü z e r i n i d e ğ iş m e k istey eb ilirsin .”
L e n n y g i d i n c e y a ta k o d asın a g eç ip sıcak, b u h a r y ay a n su a k m a y a
b aşlay a n a k a d a r v an a larla o y n a d ım . D ak ik a lar iç in d e s o y u n m u ş v e iç i­
n e k a t t ı ğ ı m g e r e k s iz m ik ta r d a sa b u n ve tu z sayesinde k ö p ü r e n su y a
d a lm ış tım . S a ç la rım ı v e b e d e n im i k u v v e tlic e o v u ş tu r d u m . D e r i m k ı ­
zarıp y e n i le n m iş ti.
Y ılla rd ır k e n d i m i bu k a d a r t e m i z h issetm em iştim .
Z i h n i m s o n u g e lm e z en d işele rim e k ayarken sıcak su b e n i p e k de
r a h a d a ta m ıy o r d u . Sınavlar a k lım d a n çık m ıyo r, d u rm a d a n b a n a b e n d e
o lm a y a n g ü c ü v e kısıdı sa v u n m a b e c e rim i h atırlatıyordu. T a b ii b ir d e
Sınavlarda c a n v e m ıe z s e m , b ir Sıradan o ld u ğ u m ortaya ç ık tığ ın d a k e ­
sinlikle ö le c e k o lm a m vardı.
K ö p ü k l ü su, alışık o l d u ğ u m b a n y o d e n e y im le rin d e o ld u ğ u k a d a r
s o ğ u y a n a d e k y ık a n d ım . N ih a y e t k ü v e tte n çıkacak g ü c ü to p la y ıp , y e ­
şil b o r n o z u tit r e y e r e k ü z e r im e g eç ird im .
O d a y a d ö n ü p y a t a ğ ım ın k arşısın d ak i devasa g a r d ır o b u n b e y a z k a ­
p ıla rın ı a ç t ı m v e h e p s i d e d ü z g ü n c e b ir askıda d u r a n o n la rc a r e n g e
ve d e s e n e b a k t ı m . O r a d a h e r tü r e tk in liğ e u y g u n giysiler, h e p s i d e
em rim e am ad e b e k liy o rd u .
A d e n a bunları görse d ü şü p bayılırdı.
Ö n c e b o ş g ö z le rle giysilere b a k tım , so nra g özlerim i y e rd e u n u t u l ­
m u ş h â ld e y a ta n k e n d i eski p ü s k ü giysilerim e çe v ird im . B u y e m e k t e
nasıl b ir g iy s in in u y g u n k açac ağ ın a dair h iç b ir fikrim y o k tu v e S ın a v ­
lard an ö n c e k e n d i m i g ü lü n ç d u r u m a d ü ş ü rm e s e m iyi o lu rd u .
L e n n y ’n i n b ir ih tiy a c ım olursa seslenm em i söylediğini a m m s a d ım
ve n i y e t i m t a m da b u n u y a p m a k tı. İm p a ra to rlu k M u h a fız ın ın ö y le
b ir ç o k y e m e ğ e ta n ık lık e ttiğ in e , b u tü r d av etlerd e n e tü r giysüer g i­
y ilm e s in in u y g u n k a ç a c a ğ ın ı b ild iğ in e e m in d im .
G id ip k a p ıy ı a ç tım v e y e re b ak a ra k b o r n o z u m u bağladım . S ah id e n
d e o n a se sle n d im . “ L e n n y , şu y e m e k te ne giyeceğim b e n . . . ” diye b a ­
ğ ırd ım .
V e s o n r a g ö z le r im i y u k a n ç e v ird im .
G ö z l e r i m iri, a ç ık yeşil g ö zlerle b u lu ştu . K arşım da d ik ilen a d a m ı
d a h a ö n c e g ö r m e m i ş tim ; g ö r s e m m u tla k a hatırlardım . D a ğ ın ık , kirli
san s a ç la n az ö n c e b a n y o d a n çıkm ış gibi biraz nem liy di. H e m sert

89
h e m de nazik yüz hatları vardı. D ü z bir b u r u n ve y u m u ş a k çizgili d u ­
daklar. K apım ı çalmaya yeltenen eli havada asılı kalm ıştı.
A d a m k en d in i b e n d e n daha çabuk topladı. “ G iy silerle ilgili b ir so ­
r u n m u var?” D u d a k la n oyunbaz bir sırıtışla kıvrıldı. O g ü l ü m s e m e ­
n in ço k tanıdık, bir o kadar da yabancı bir yanı vardı.
K ü ç ü k b ir gülüm sem eyle, “ Belli ki ö y le ,” d e d im . A n c a k gö zleri
hızla b e d e n im i süzünce üzerim de bir b o r n o z o l d u ğ u n u a n ım s a d ım .
B o r n o z u n kuşağını iyice sıkarken k ızarm am ak için k e n d i m i z o rla d ım .
A d am boğazını temizledi. “Eh, endişeye gerek y o k . O d a h iz m e tç in
Ellie birazdan gelip giyinm ene ve akşam yem eği için h a z ırla n m a n a yar­
d ım cı olacak.”
E m ir v erm e y e alışık gibi o to rite r bir havayla k o n u ş u y o r d u . Sade
giysilerine - d a r , siyah p antolon ve atletik b e d e n in i o rta y a ç ık a ra n daha
da dar, yeşil bir g öm lek —rağm en b u adam ın h iz m e tç i o lm a d ığ ın ı h e ­
m e n anlam ıştım .
B ir yarışmacı mıydı yoksa?
E m rim d e bir oda hizm etçisinin olması fikri karşısında h e m e n ,
“ B u n a gerek y o k ,” dedim . “Başımın çaresine b a k a b ilirim , te ş e k k ü r
e d e rim .”
A d am ın gözleri hâlâ sulann damladığı, k arm a n ç o r m a n sa çla rım d an
ö n ü n ü sıkıca tutarak kapattığım ipek b o rn o za çevrildi. Y ü z ü n d e b ana
tu h a f bir şekilde tanıdık gelen o sıntışla, daha kısa süre ö n c e o n a v e r ­
diğ im yanıtı taklit ederek, “Belli ki öy le,” dedi.
Başımı eğip k en d im e bakınca az kalsın g ü le cek tim . “ P e k i, b e lk i de
b ir hizm etçiye ihtiyacım olabilir.”
Hafifçe gülen adam eliyle arkam da kalan odaya işaret etti. “ H e r
şeyin m ak ul olup olm adığını g ö rm ek için u ğ ra m ış tım .”
Y in e g ü ld ü ğ ü m ü fark ettim. “ M akul buysa b u ra la rd a m u h t e ş e m
k im bilir nasıldır.”
G özleri gözlerimi süzdü. “ O zaman hatırlat da bir ara sana b ah çeleri
g ö sterey im .” Beni başıyla selamladı. “ Seni y em ek te g ö rm e y i ip le ç e k e ­
ceğim P aed y n .”
H a y re d e adama baktım.
S ö zcüğ ü uzatarak, “ T u h a f,” dedim . “ Sana ism im i sö y le d iğ im i
an ım sam ıy o ru m . ”
“ H a, buna gerek y o k tu .” O yılık sıntış yine d u d a k la rın a ilişti. “ K ü ­
ç ü k kardeşim i kurtaran tüm giizel kızlan tanım ayı iş e d i n d i m . ”

90
Vebalar a ş k ı n a , o . . .
“ B u a r a d a b e n K i t t . ” B a n a sırıtıp d ö n d ü ve b e n i h a y r e tle r iç in d e ,
a r d ın d a n b a k a r h â l d e b ır a k ıp k o r i d o r d a y ü r ü m e y e başladı.
P r e n s K itt. Y a n i “ I ly a ’n ın m ü s ta k b e l K ra l’ı o la n ” K itt.
N e d e n a silza d e le rle karşılaşıp d u r u y o r u m ki?
D a h a ö n c e m ü s ta k b e l K ra l’ı h iç g ö rm e m iş tim ve o n u n la karşılaştığım ­
da ü z e r i m d e b ir b o r n o z o lacağım hiç m i hiç d ü şü n m e z d im . T a h tı n vâri­
siydi. A lça k b a b a s ın ın iz in d e n g itm e y e hazır, b ir sonraki h ü k ü m d a r d ı. O
ve kardeşi a r a s ın d a ...
K a rd e şi.
B u y ü z d e n g ü l ü m s e m e s i b a n a o k a d a r ta m d ık gelm işti.
O g ü l ü ş ü n b i r b e n z e r i n i d iğ e r P r e n s ’in y ü z ü n d e g ö r s e m d e, K i t t ’in
g ü lü m s e m e s i n e ş e li v e ç o c u k s u y k e n K a i’ın g ü lü m s e m e s i k ib irli v e s o ­
ğ u k tu .
U f a k te f e k , s iy a h saçlı b ir k ız ın o d a m a u ta n g a ç ç a , d u d a k la r ın d a ü r ­
k e k b i r g ü l ü m s e m e y l e g irişin i iz le d im . “ İyi ak şam lar h a n ı m e f e n d i. Siz
s a ra y d a y k e n h i z m e t ç i n i z o la c a ğ ım v e ih tiy a ç la n n ız ı k a rşıla m a n ız a y a r ­
d ım e d e c e ğ i m . ” Sesi y u m u ş a k v e n a r in olsa da p r o v a ed ilm iş sö z leri
sak in d i.
“ L ü t f e n b a n a P a e d y n d e . ” K ız b a n a te m k in li b ir bakış a tın c a ısrarcı
d a v r a n d ı m . “ V e b a la r aşk ın a, d a h a b irk a ç g ü n ö n c e ç ö p le r in a ra sın d a
u y u y o r d u m , b u y ü z d e n sana b a n a h a n ım e fe n d i d e m e m e n i s ö y le d iğ im ­
de s a m i m i y e t i m d e n ş ü p h e e t m e . ”
K ız s ö z l e r i m e g ü l m e m e k iç in k e n d i n i tu ta ra k başını salladı. “ H a r i ­
k a ,” d e y i p iç ç e k t i m . “ M a d e m b u k o n u y u ç ö z d ü k , b u g e c e n e g iy e ­
c e ğ im e k a r a r v e r m e m e y a r d ım c ı o lu r m u s u n ? ”
F e r a h la m ış g ö r ü n e n k ız b a n a u ta n g a ç ç a g ü lü m s e d i. “ B e n c e b u k o ­
n u d a size y a r d ı m c ı o la b ilir im .”
S o n r a k i y a r ı m saati giysileri k arıştırm ak la g eç ird ik . N i h a y e t saray
s ta n d a r tla rın a g ö r e sad e k a ç a n fakat o g ü n e d e k g iy d iğ im e n h o ş şey
o la n b i r g iy s id e k a r a r k ıld ık .
G a r d ı r o p t a k i l e r i n y a n s ı n ı y e r e b o şa ltm ış; ip e k li, k o y u y eşil b i r
b lu z la e ş l e ş t i r d i ğ i m i z p a r la k , siy ah, d a r b ir p a n t o l o n se ç m iş tik . B l u z ­
u n y e n l e r i e p e y s a r k ık o l d u ğ u n d a n k azara y e m e k le r in iç in e g i r e c e k ­
le r in i b i l i y o r d u m . P a n t o l o n u m u n ark a k u şa ğ ın a k ü ç ü k b i r h a n ç e r
y e r l e ş t i r d i m . H a n ç e r i n s ır tım a d e ğ e n d ü z ağzı s o ğ u k v e r a h a tla tı­
c ıy d ı.

91
U z u n çizm elerim in bağcıklarını bağlamasının ard ın d a n , Ellie m a k ­
yaj masasına geçm em i işaret etti ve masada saçlarımla o y n a m a y a , o
nem li yum ağa çekidüzen verm eye çalıştı. “ H a n i m e . . . ” B o ğ a z ın ı te ­
m izleyip bir d en em e daha yaptı. Bu kez ism im e v u r g u y a p a ra k ve
gülüm seyerek, “ Paedyn, Sınavların nasıl olacağı h a k k ın d a fikrin var
m ı?” diye sordu.
“ H iç b ir fikrim y o k .” Aynadan ona yakaran bir g ü lü m s e m e y le b a k ­
tım . “ B en de sarayda kulağına birçok şey geleceği için s e n d e n bir
şeyler öğ renm eyi u m u y o rd u m .”
E llie’nin sonraki sözleri neredeyse mırıltı gibi çıkı. “ T e k bildiğim
b u y ılın ... Farklı olacağı.”
“ Farklı m ı?” dedim . “ Hangi açıdan?”
Ellie o m u z silkti. Avuçları saçlarımla doluydu. “ B ilm iy o r u m . Bir
şekilde farklı işte.”
H e r bir Sınav bir öncekinden daha kanlı ve acım asızken b u Sına­
vın nasıl farklı olabileceğini anlamaya çalıştım. Fakat b u k ü ç ü k bilgi
k e n d im i beni bekleyenlere karşı daha da hazırlıksız h iss e tm e m e n e d e n
olm uştu ve içime oturan huzursuzluğun üzerine d ü ş m e m e y e çalıştım.
Ellie nihayet oflayarak saçımla uğraşmaktan vazgeçti ve saçlarımı
sırtıma salmaya karar verdi. A rdından y ü zü m ü pu d ralay ıp k irp ik le ­
rim e biraz siyah boya sürdü. “ İşte o ld u ,” deyip b e n i sü zdü . “ A rtık
çöplerin arasında uyum uş gibi g ö rü n m ek y o k .”
H o m u rtu y la güldüm . “Vebalar aşkına, nihayet k a b u ğ u n d a n ç ık tın .”
Ellie kızardı. Kapı çalınınca telaşla açmaya gitti. L e n n y , E llie’ye
bakıp gülümseyince kız daha da kızardı.
“ G itm eye hazır mısın Paedyn?” Lenny gözlerini E llie’d e n a y ın p
gözlerim e çevirdi.
K oridorda kendisine katıldığım L en n y ’yle ayrıntılı sü slem eler­
le dolu koridorlarda yürüm eye başladık. Bir labirenti a n d ıra n şatoda
zikzaklar çizerek ilerlerken, zihnim de elim den geldiğince ş a to n u n bir
krokisini çıkardım.
B ir k e z sola, iki k e z sağa, bir daha sola . ..
Ç o k geçm eden, iki gün önce geçtiğimiz geniş giriş h o l ü n e d ö n ­
dük; hol daha da büyük kapılara uzanıyordu. L en n y b e n i k o r id o r u n
biraz ilerisindeki, zem inden tavana uzanan bir başka çift kanatlı kapıya
götürü p, “T ah t odası,” diye mırıldandı. “ Burada d iğ e r yarışm acılarla
y em ek yiyeceksin.”

92
B e n s o r u la r s o r m a fırsatı b u la m a d a n , L en n y yakınd a d ik ile n m u h a ­
fızları başıyla se la m la y ıp , o n lara sessizce devasa kapıyı itip açm a e m ri
verdi.
B aşta k im s e b e n i fark e tm e m iş gibiydi.
H e p s i ta h t o d a s ın ın n a rin g ü ze lliğ in e son d erec e ters d ü şe n , m e r ­
m e r z e m i n i n m e r k e z i n d e k i u z u n , ahşap m asada o tu r u y o r d u . M asad ak i
S e ç k in le r, m u h t e m e l e n ç o ğ u b irlik te b ü y ü d ü ğ ü n d e n , sam im i b ir ta ­
vırla a ra la rın d a k o n u ş u y o r la r d ı.
D e r in b ir nefes alıp masaya d o ğ ru ağır ağır y ü rü m e y e başladım. Sekiz
çift g ö z b a n a çevrildi. O n la ra do ğ ru ilerlerken beni te p ed en tırnağa süz­
düler.
T a b ii k i sona k a la n ben o lm a lıyd ım .
M a s a n ın u c u n d a k i , A c e ’in y an ın d a k i sandalyeyi ç e k tim . Y a n ın a
o tu r m a y a g ö n ü ls ü z o lsa m da artık o d a d a k ile r g özlerini b a n a d ah a fazla
d ik m e y e c e ğ i iç in y e r im e g e ç tiğ im d e rah at b ir nefes aldım .
F ak at o n la r g ö z le rin i d ik m e y e d e v a m ettiler.
B a k ışla rın ı ü z e r i m d e hissedip y u k a n b ak tım . A ğ z ım d a n d ö k ü le n
sözleri d u r d u r a m a d ı m . “ E, y e m e k te n e var?”
A c e ’in d iğ e r y a n ın d a o tu r a n k ızın h o m u r tu y la g ü lü p b a n a b a k m a k
için m asay a a b a n m a s ıy la rahatlayıp b ir iç çek tim . K ızın şarap k ırm ızısı
saçlan ik in d iy le a k şa m b u lu ş u r k e n p e n c e r e d e n sızan g ü n eş ışığı a ltın d a
p arıld ıy o r, sa ç la rın ın parlaklığı b u r n u n d a k i parlak, g ü m ü ş halkayla y a­
n ş ıy o rd u . “ B e n d e ay n ı s o ru y u so ru p d u r u y o r u m ! ” Bal ren g i g özleri
h ın z ırc a p ın ld a d ı. “ A d ım A n d y .”
H afifçe g ü lü m s e y e r e k , “ P a e d y n ,” d ed im .
M a s a n ın d iğ e r u c u n d a n g elen g ü r b ir ses, “ E h , m a d e m ta n ışıy o ­
r u z ,” d e d i, “ B e n B r a x t o n .” B aşım ı k a ld ın p b ak tığ ım d a başını b a n a
d o ğ r u e ğ e n iri, k o y u tenli o ğlanı g ö rd ü m .
G iirbiiz.
B e n o ğ la n ı b a şım la se lam lark en d ah a tiz b ir erk e k sesi işittim . “ B e n
de J a x ! ” O ğ l a n a b a k tığ ım d a u ta n g aç g ü lü m sem e sin i fark ettim . A rtık
m a sa n ın h e r y e r i n d e n isim ler h ay k ın lıy o rd u . K e n a r m a h allele rd e n g e ­
len H e r a v e A c e h a riç , h e rk e s in b irb irin i iyi tanıdığı belliydi.
“ B e n S a d ie .” D ö n ü p sesin geldiği tarafa baktığ ım d a, teni sany a ça­
lan b ir k ız ın b e n i s ü z d ü ğ ü n ü g ö r d ü m . M erakla b ak ıy o r, b e n i ta rtı­
y o r d u . Y a n ı n d a k i k ız başını k a ld ın p b oğ azın ı te m iz ley e re k d ik k a tim i
k e n d is in e ç e k ti.

93
“ Blair. S eninle tanışm ak b ir zev k P a e d y n .” S ö z c ü k l e r i a ğ z ın d a
k ö tü b ir tat bırakıyorlar gibi telaffuz e d e rk e n , b a n a ç i z m e s i n i n ta b a ­
n ın a yapışan b ir nesneym işim gibi b a k ıy o rd u . H e m e n b u k ı z ı n değil
k e n a r m ahalleleri yu valan belleyenlerle, A v a m la rd a b ile k o n u ş m a y a
te n e z z ü l etm ed iğ i izlen im in e kapıldım . E fla tu n saçları o m u z l a n n a
d ö k ü lü y o r , bana sert bakan g ö zlerinin k a h v e re n g is iy le te z a t o lu ş tu -
n ıy o r d u . G ö z alıcı fakat ü r k ü tü c ü d e re c e d e s o ğ u k tu .
S o ğ u k bir sesle, “ O zevk bana ait B lair,” d e d im . G ö z l e r i n d e k i aç
bakış, b e n d e sonraki yem eğinin ben olacağım hissini u y a n d ır d ı.
A rd ın d an masanın diğer ucun dan , tam k arşım d a n g ü r, neşesi asap
b o z u c u bir ses geldi.
“ B e n de Kai. Fakat b u n u zaten b iliy orsun .”

94
1 2. B O L U M

^burada.
Paedyn G ray ’in k im o ld u ğ u n u keşfetmesiyle Kitt kahkahalara b o ­
ğuldu. Fakat çakılarım dan b irin in sustasına basmamla h e m e n çenesini
k a p a ttı. Y ine de ellerini kaldırıp, teslim olduğunu ilan ederken bile d u ­
ru m u n ne derdi k o m ik o ld u ğ u hakkında bir şeyler gevelem ekten geri
durm adı.
H aklıydı da. G e rç e k te n gülünçtü d u ru m . Besbelli u m u r u n d a bile o l­
mayan b ir prensi farkında o lm a d an kurtaran Psişik kız, şim di canına
mal o lab d ecek Sınavlara katılm aya m e c b u r bırakılmıştı.
Ve şim di tam karşımda oturuyor.
B e d en im i a n tre n m a n la ve işkenceyle geçen u zu n bir g ü n e eşlik
eden te rd e n ve k a n d a n a rın d ırd ık tan sonra taht odasına gittim . Ç o k
geçm eden B ra x to n , ard ın d a n da hâlâ sevinçten havalara u çan Jax geldi.
Kısa süre sonra, tan ıd ık g r u b u n tam am ı ile kenar m ahalle sakinleri
olan ta n ım a d ığ ım b ir oğlan ve kız geldi. Masadaki koltuklar dolm uş,
baştaki iki k o ltu k Kral ve K raliçe’ye, yanım daki de K itt’e ayrdm ıştı.
Fakat ta m h e p im iz yerleşip, yıllardır k o n u ştu ğ u m u z konularda lak
lak etm eye başladığım ızda b ir şey oldu.
O oldu. O içeri girdi.
K arşım daki k o ltu ğ a geçip b an a g ö zü n ü bile çe v irm ed e n , “ E, ye­
m ekte ne var?” diye sordu.
P arm ak ları hiç d u rm a d a n başparm ağınd aki y ü z ü ğ ü çev irse d e k e n ­
d in d e n e m in k o n uşuy o rd u .
İlginç.
Andy, B rax to n , Jax, Sadie, Blair ve g ru b a yeni k atıla n A c e ve H era
çab u cak ken d ilerin i tanıttılar. Fakat o yine bana b ak m ay a te n e z z ü l e t­
m ed i.
B u n u k ab u llen em ezd im .
“ B e n de Kai. Fakat b u n u zaten biliyordun.”
işte bu nihayet dikkatini çekti. D u d a ğ ın ın köşesi belli belirsiz b ir g ü ­
lü m sem e y le kıvrılırken gözleri gözlerim le b uluştu . K ir p ik le r i m a k y aj­
la karartılm ış, gö zlerin in açık mavisiyle tezat o lu ş tu rm u ş tu . Y um uşak,
g ü m ü ş rengi saçları om u zlarına ve y ü z ü n e dalga dalga d ö k ü lü y o r d u
ve an id e n içim d e gözlerini daha iyi g ö reb ilm ek için ü z e r le r in e düşen
tu ta m la rı yana atm a arzusu uyandı.
“Evet, m aalesef b u n u zaten biliyorum .” Y um uşak g ü lü m s e m e s i sert
bakışıyla taban tabana zıttı.
G ö zle rim iz gıcırtıyla açılan b ü y ü k kapılara çe v rilirk en , d ik k a tim
şim di o kapılardan geçen babam üe a n n e m in ü z e rin d e y d i. H ayır, o
kapılardan geçen ve görünüşleri unvanlarının h a k k ın ı v e re n K ra l ile
Kraliçe 'n in üzerindeydi. Taht odasını çevreleyen b ü y ü k p e n c e r e le rd e n
içeri sızan güneş ışığı altında parıldıyorlar, ikisi masaya d o ğ r u y ü r ü r k e n
ışık taçlarından ve m ü c ev h erle rin d e n yansıyordu. B u re sm iy e te alışık­
tım . Kral güzel b ir takım giyer, Kraliçe ü z e rin d e k i z a r if elbiseyle ışık
saçardı. B abam sert ve katı g ö rü n ü rk e n a n n e m ışıltılı g ü lü m s e m e siy le
d in g in g ö rü n ü rd ü .
K itt a rk a la rın d a n y ü rü y o r, g ö rü n ü ş ü resm î o lm a sa d a m ü s t a k b e l
K ral o ld u ğ u n u belli e d iy o rd u . G ö z le ri ö n c e b a n a , s o n r a d a d u ­
d a k la rın d a b ilg içç e b ir g ü lü m s e m e y le P a e d y n ’e ç e v r ild i. K ra l ağır,
ahşap k o ltu k la rd a n b irin i K ra liç e ’n in o tu r m a s ı iç in ç e k e r k e n K itt
y a n ım a geçti.
Kral masanın diğer ucu n dan , “Altıncı A rın m a S ın av ları’n a h o ş gel­
diniz!” diye gürledi.
A n n e m gözlerine düşen bir tu tam siyah saçı yana atıp, “ Ve k atılm ay ı
başardığınız için tebrikler,” diye ekledi.
“ Seçilmiş olm ak bir onur,” dedi babam . “ K rallığınıza, a ile n iz e ve
k end in ize verdiğiniz bir onur.” H e n ü z anlam larını a n la y a m a d ığ ım
zam anlardan beri zihn im e işlenen sözcükleri te k ra rlıy o rd u . “ S ınavla-

96
ra h a z ı r l a n m a k iç in z a m a n ı n ız ı akıllıca d e ğ e r l e n d i r m e n i z i ö n e r i r i m .
Ö n ü n ü z e n e ç ık a c a ğ ı b elli o lm a z .” G ö z le r i b a n a ç e v rild i. Sessizce ve
p ek d e ü s tü k a p a lı o lm a y a n b i r şe k ild e b a n a g ö r e v im in k a z a n m a k o l ­
d u ğ u n u h a t ır la ttı. “ İlk S ın av a k a d a r k a la n z a m a n ın ız ı ve s o n r a k ile r in
arasındaki h e r b i r h a fta y ı a n t r e n m a n l a g e ç ir m e n iz i salık v e r ir im .”
Ve r a k i p le r i n i z i n a n tr e n m a n la r ın ı i z l e m e n i z i .
D i l l e n d i r m e d i ğ i s ö z le r i n e r e d e y s e g ö z l e r i n d e n o k u y a b i liy o r d u m .
R a k i p l e r i n i z i n nasıl d ö v ü ş t ü k l e r i n i b ilm e k , h a r e k e tle r in i ve t a k t i k l e r i ­
ni o k u m a k ö l ü m ile y a ş a m a ra s ın d a k i fark olab ilird i.
B a lo la rd a n , k a n d ö k ü l e n S ın a v la rd a n h e p d a h a fazla k e y i f alm ış a n ­
n e m sıc ak b i r t o n d a , “ T a b ii d a n s f ig ü rle r in iz e d e çalışacaksın ız!” d e d i.
B a b a m e ş in e g ü l ü m s e d i . İ ç te n , sa d e c e a n n e m e sakladığı b ir je s tti b u .
“ S ın a v la rd a n b u k a d a r b a h s e t m e k y eter. H a d i, y e m e k y iy e lim .”
B u s ö z l e r i n i n a r d ın d a n , m asaya d u m a n ı t ü t e n te p sile r taşıy an h i z ­
m e tç ile r in g e ç it t ö r e n i başlad ı. Ö n ü m ü z e içleri y iy e c e k le rle d o l u o n ­
larca ta b a k y ığ ıld ı. T e rb iy e li h in d i ve y ığ ın la fasulye ta b a k la ra b o c a
edildi. G a il b o l ş e rb e tli ç ö r e k le r le d o lu b ir tepsiyi b iz z a t g e tir ip i k i­
m ize in a t K i t t ile b e n i m ö n ü m e b ıra k tı. A rk a s ın d a n g ö z k ı r p m a m l a
g ö z le rin i d e v i r i p o d a d a n h ız la çık tı.
Y e m e k t e p s i l e r i n i b i r b i r i m i z e u z a t ı r k e n K i t t ’le h a v a d a n s u d a n
k o n u şu y o r, b iz e s e r v is y a p m a k is te y e n h i z m e t ç i l e r i k ı ş k ı ş l ı y o r -
d u k . T a b a ğ ı m a h i n d i e t i b o c a e d e r k e n g ö z l e r i m k a r ş ım d a g e r g i n c e
o t u r a n P a e d y n ’e ç e v r i l d i . Ç e n e s i ş a ş k ın lık ta n a ç ık k a l m a s ı n d iy e
d iş le r in i s ı k a r g i b i y d i . M e r a k l a m a s a n ı n d iğ e r y a n ı n d a k i , y ü z ü n d e
b e n z e r b i r h a y r e t o l a n H e r a ’ya b a k t ı m . Ü ç ü n ü n iç in d e , h â li v a k ti
d a h a y e r i n d e g i b i d u r a n A c e b ile ö n ü m ü z e n e ç o k y i y e c e k b ı r a ­
k ıld ı ğ ın a s e s s iz c e , h a y r e t l e b a k ı y o r d u . G ö z l e r i m i y e n i d e n g ö z l e r i n i
k ı r p ı ş t ı r m a k t a n y e m e k b i l e y i y e m e y e n P a e d y n ’e ç e v ir d im . A k l ı n ­
dan n e le r g e ç tiğ in i a n c a k hayal e d e b ilird im . M u h te m e le n k en d isi
ancak h a y a tta k a la b ile c e k k a d a r y iy e ce k b u lu rk e n b iz im n e k a d a r
ç o k y i y e c e ğ i i s r a f e t t i ğ i m i z k a r ş ıs ın d a tik s in ti d u y u y o r d u . Y ü z ü n d e
b ü y ü y e n m a s k e l e n m i ş ö f k e y e b a k a r k e n , i ç i m d e n b i r ses o g e c e y a ­
tağa aç g i r m e y i t e r c i h e d e c e ğ i n i s ö y lü y o r d u .
İşte b u n u da k a b u l l e n e m e z d i m .
R e k a b e t e t m e m i z , o a ç lık ta n ö ld ü ğ ü iç in h ü k m e n galip say ılm ak
is te d iğ im a n l a m ı n a g e l m iy o r d u . B u y ü z d e n çatalım a b ir p arça h in d i
takıp m a s a n ı n k a rş ıs ın a u z a n d ı m ve eti ta b ağ ın a b ıra k tım .

97
G ö z le ri g özlerim e çevrildi. Y üzündeki ifade ö fke ile şo k arasında
g id ip geldi. R a h a t bir tavırla,“ Yoksa fasulye m i seversin?” d iy e so rd u m .
P a e d y n yanıt verm ese de bildiğim i o k u y u p tab ağ ın a fasu ly eleri y ığ ­
d ım . “ Eh, sanırım yanıtı kendi başıma b u lm a m g e re k e c e k .”
M asan ın ü ze rin e abanıp, P a e d y n ’in tabağında g id e re k b ü y ü y e n y i­
y ec ek yığınına patatesler ekledim . “ Kaşığı ağzına b e n m i g ö tü r e y im
yoksa ken d i başına yem ek yiyebilir m isin?” A rd ın d a n , şü p h e siz o n d a
fasulyelerini firlatıp y ü z ü m e bir y u m r u k in d ir m e isteği u y a n d ıra n bir
g ü lü m se m e y le baktım .
G ö z le ri mavi alevler gibi yanıyor, P aedyn b e n i n e re d e y se bakışıyla
azarlıyordu. Fakat tam da b eklediğim gibi, çatalını g ö n ü ls ü z c e eline
alıp gö zlerin i b e n d e n ayırm adan fasulyeleri ağzına g ö tü r d ü . S ırıtarak
sandalyem e yaslandım. Y em ek yem eye başlamazsa o n u g e r ç e k te n ka­
şıkla besleyeceğim i g ö zlerim d en o k u m u ştu ve b u n u n g e rç e k le şm e sin e
asla izin verm eyecekti.
ile rley en dakikalar b o y u n ca , g ü m ü ş çatal b ıç a k ta k ı m ı n ı n şık ır­
tıları ve te k tü k so h b e tin sesleri işitildi. Blair, K itt ile b a n a d ö n ü p
k o n u şm a y a başladı. Veba bilir, n e le rd e n b a h s e d iy o rd u . K itt b e n d e n
ç o k daha iyi b ir adam dı. Ö zellik le de B lair söz k o n u s u o ld u ğ u n d a .
B e n d ik k a tim i ö n ü m d e k i y e m e ğ e v e rirk e n K itt h a v a d a n s u d a n k o ­
n u şu y o rd u .
B ird en b ab am ın sesi sohbetin g ü rü ltü sü n ü b ö ld ü . B aşım ı k a ld ırd ı­
ğım da, P aed y n ’e baktığını ve m erakla “ Seni L o o t S o k a ğ ı’n d a k u r ta r a n
bu kız m ı?” diye sordu.
S o y d u kta n sonra kurtaran.
H erk esin g ö zlerin in bize çevrildiğini, h erkesin so h b e te k u la k kesil­
diğini hissedebiliyordum . Paedyn çatalını nazik çe b ırak ıp K ra l’a öyle
b ir baktı ki bir an için bana Blair’i hatırlattı. K ra l’a b a k a rk e n g ö z le rin i
p erd eleyen bir d u y gu -g izle m ey e çalıştığı b ir d u y g u — vardı. P a e d y n
g ö z açıp kapayıncaya kadar yüz hatlarındaki ifadeyi sildiği iç in o d u y ­
g u y u çözm eye zam an ım olmadı.
“Evet, o n u n hayatını k urtardım . Ö y le değil m i E kselan sları?” D i k ­
katini bana çevirdi. G ülüm sem esi b ir m ey d an o k u m a y a d ö n m ü ş t ü .
“ D e m e k u n v a n ım d a n h a b e rin varm ış.” D u d a k l a r ı m a b i r g ü l ü m ­
se m e k o n a r k e n s ö z le r im d e n alaycılık a k ıy o rd u . “ B u n d a n p e k e m i n
d e ğ ild im de. S o k a k ta bana ç o k am a ç o k farklı b ir ş e k ild e h ita p
e d iy o r d u n .”

98
P a e d y n t ü m d iş le rin i g ö s te re re k g ü lü m s e d i. “ Size h e r ne d e d iy s e m
b ir d a y a n ağ ı o l d u ğ u n d a n e m in im .” D u ra k sa d ı. “ Ve y e rin d e o l d u ğ u n ­
dan.” B i r g ü l ü m s e m e . “ Ve h a k e d ild iğ in d e n .”
K e n d i n i b eğ en m iş bir pislik .
G ö zle ri, g ü lü m se m e si, sesinin t o n u . . . H epsi de b u d ö rt sözcüğü h ay­
kırıyordu.
B a n a la y ık g ö r d ü ğ ü u n v an ı.
“ Ya s e n in u n v a n ı n n ey d i? G ü m ü ş K u rta rıc ı ıııı?” Sessiz b ir k a h k a h a
attım . “ N e d e y ak ışm ış. G ü m ü ş ü n e k ad a r sevdiğini b iliy o ru m .”
P a e d y n ’in s o ğ u k k a n lı g ü lü m s e m e s i sö z le rim in ard ın d a k i im a k arşı­
sında b o c a la d ı. O ö fk e le n irk e n b e n k ey iflen d im .
A n n e m i n d u y g u la r ı da P a e d y n ’in d u y g u la rın d a n farksızdı. Ç ü n k ü
b a n a b i r b a k ış a tıp ,“ K a i’a y a rd ım e ttiğ in için te ş e k k ü r e d e r i m P a e d y n ,”
dedi. “ B u y a p tığ ın g ö z ü m ü z d e n k aç m a d ı. S eni Sınavlarda g ö r m e k
is te d ik le rin e g ö r e h a lk ın da g ö z ü n d e n k aç m ad ı.” P a e d y n b aşım e ğ ip
a n n e m e ta tlılık la g ü lü m s e se de g ö z le rin in içi g ü lm ü y o rd u .
B a b a m ı n sesini işitm esiyle g ü lü m s e m e si y ü z ü n d e n silindi. “ D a h a
ö n c e b ir P sişik ’le h iç k arşılaşm ad ığ ım ı s ö y le m e m g erek .” B a b a m ,
P a e d y n ’e m e r a k la b a k t ı . “ G ü ç l e r i n . .. M e ra k u y an d ırıy o r.”
Paedyn g e v ş e y ip h a fifç e g ü ld ü . “ E v e t, e h , b a b a m gücüm ün
A v a m la r ’d a sık g ö r ü l m e y e n , n a d i r fak at k ü ç ü k b ir y e t e n e k o l d u ğ u ­
n u s ö y le rd i. S a n ı r ı m b e c e r i m i n e n faydalı k ısm ı, S u s t u r u c u l a r ’d a n
o ğ l u n u z g i b i e t k i l e n m e m e m . ” B i r t u t a m g ü m ü ş saç g ö z l e r i n i n ü z e ­
r i n e d ü ş ü n c e t u t a m ı d a lg ın c a k u la ğ ın ın a rk asın a k ıstırd ı. B u sırad a
m a s a n ın g e r i k a l a n ı az ö n c e k i s o h b e t l e r i n e d ö n d ü le r . A n la ş ıla n b u
s o h b e t o n l a r ı s ık m ış tı.
B a b a m d ü ş ü n c e li b i r to n d a , “ A h evet, baban,” dedi. “ A d a m G ra y
b ü y ü k b i r Ş ifa c ı’y d ı. Ç o k eğitim li b ir adam dı.”
P a e d y n s a n d a ly e s in d e k ask atı kesildi. “ Siz,” b o ğ a z ın ı te m iz le d i,
“ B a b am ı ta n ıy o r m u y d u n u z ? ”
“ E v e t, ta n ı y o r d u m . H u m m a m e v sim in d e saray h e k im le rim iz in ç o k
fazla hastası o l d u ğ u n d a o n la ra y a rd ım etm ey e gelirdi.”
P a e d y n b a ş ın ı salladı. “ E v et, h e r kış b u n u yaptığını a n ım sıy o ru m .”
H i z m e t ç i l e r i n kirli ta b ak la rı alm ak için odaya dolm alarıyla, b a b a m
ile P a e d y n ’i n s o h b e tle r i y arıd a kesildi. H iz m e tç ile r m asanın etrafın da
d ö r t d ö n d ü l e r , ta b a k la rı ve g ü m ü ş takım ları alıp arkalarında te rte m iz
b ir m a sa b ır a k a r a k k o r id o r d a g ö z d e n kayboldular.

99
A n n e n i ve babanı aynı anda ayağa kalktı. “ Biraz d in le n in Seçkinler.
E ğ itim in iz yarın başlıyor.” K ral’ın b u son sö zlerin in a rd ın d a n , ikisi d ö ­
n ü p gösterişli kapılardan çıktı.
Kısa b ir sessizliğin ardından, sandalyeler m e r m e r z e m in e s ü r tü n d ü
ve herkes ayağa kalktı. Ü ç İm parato rlu k M uhafızı, o d a la rın a k a d a r eş­
lik ed ecek leri yeni S eçkinler’in yanına gitti.
Kızıl saçlı, genç bir m uhafızın y ü zü n d e b ir sırıtışla P a e d y n ’e d o ğ ru
ağır ağır y ü rü d ü ğ ü n ü gö rd ü m . Sonra b irden k e n d im i tu ta m a y ıp ikisi­
n in arasına girdim . “ B uradan sonrası bana ait.”
M u h a fız şaşkınlıkla bana baktı. “E fendim , bana v e rile n g ö re v ona
refakat.
“ Farkındayım . Ayrıca onu odasına g ö tü rm e işini gayet iyi b e c e re b i­
lirim , sence de öyle değil m i?”
“ E vet M ajesteleri.” M uhafız başını eğerek P a e d y n ’e selam v e rd ik ­
te n sonra u zu n adımlarla odadan çıktı.
P a e d y n ’e baktığım da y ü zü n d e oğlanın y ü z ü n d e k i o aynı şaşkınlığı
g ö rd ü m . Sonra bana yetişmesini b ek le m e d e n d ö n ü p k a p ılard an çıktını.
P aedyn ofladı. Sonra topu klu çizm elerinin tıkırtıları a rd ım d a y an k ı­
lanmaya başladı.
Paedyn soğuk bir tonla arkam dan, “ C e n tilm e n o lm a isteği b ird en
n ered e n geldi?” diye seslendi. D u ru p to p u ğ u m u n ü z e r in d e d ö n d ü m
ve bana d oğ ru y ü rüy üşün ü izledim. G özlerim i b ir an iç in ü z e rin d e
gezdirdim .
Y üzüm de h em en belirip kaybolan bir sırıtışla, “ Ç o k da alışma
buna,” dedim . “ O d a m zaten odanın karşısında, b u y ü z d e n b u seferlik
b ir centilm en gibi davranabilirim.” E llerim i c e p le rim e s o k tu m ve ye­
n id e n yürüm eye başladık. A rtık yanım da y ü rü y o rd u . “ Peki, b ir prens
n e d e n sarayın yarışmacılara ayrılan kanadında kalıyor?” diye so rd u .
“E h, fark etmediysen söyleyeyim, ben de Sınavlarda yarışacağ ım .”
Paedyn neşesiz bir kahkaha attı. “Yo, b u n u n farkınd ayım . F ak a t b en ,
P ren s’e başında el pençe divan duran hizm etçilerle d o lu gösterişli bir
oda verileceğini düşünm üştüm .” Sorusunda suçlayıcı b ir t o n vardı.
N efre tin karıştığı hoş sözcükler.
Soğuk bir sesle, “Ah dert etme, bende onlardan da var,” d e m e m le
yanım dan gelen alaycı gülüşünü işittim. Kısmen haklıydı. G österişli bir
o d am olsa da hizmetçilerin etrafımda dönm esini istem iy o rd u m . “ Sınav­
lar boyunca tüm yarışmacıların yaşam şartları aynı olmalıdır. B öylelikle

100
kimse, k im sey i k ay ırılm ak la ya da avantajlı k o n u m d a olm akla suçlaya­
maz.”
O d a s ı n ın ö n ü n d e d u r d u ğ u m u z d a P aed y n b an a d o ğ r u d ö n d ii. H e r
an y in e k a h k a h a ata c a k gibi g ö rü n s e de k o n u ş tu ğ u n d a sözleri sertti.
“ B e n z e r o d a la rd a k a lm a m ız b az ıla rın ın avantajlı k o n u m d a o lm a d ık la rı
a n lam ın a g e lm iy o r.”
D u r u p b ir an iç in sö z leri ü z e r in e d ü ş ü n d ü m . Z o rla sınavlara s o k u ­
lan, S e ç k in le r ’in e n g ü ç lü b e c e r ile r in d e n bazılarıyla b o y ö lç ü şm esi g e ­
rek e n b ir A v a m o lsa m h e r h a ld e b e n de b e n z e r hisler iç in d e o l u r d u m .
P a e d y n ’in g ü c ü , g e r i k a la n la rım ız ın k i gibi silah olarak k u lla n ıla b ile c e k
bir g ü ç d eğ ild i. B ir b e c e r in in g ü c ü n e değil, k e n d i g ü c ü n e b el b a ğ la ­
m a k z o r u n d a y d ı.
B ir a n d a a k lım a S u s t u r u c u ’yla nasıl m ü c a d e le ettiği geldi. Ç o k usta,
k e n d is in d e n ç o k e m in d i. B e lk i de b u o y u n la rd a n sağ ç ık m a şansı s a n ­
d ığ ın d a n d a h a fazlaydı.
Ö n ü n ü k a p a ttı ğ ım kapıya o m z u m u n ü z e r in d e n bak ışını iz le d im .
B ir şey s ö y le m e k iç in ağzını açtığında, alt d u d a ğ ın d a k i iyileşm eye b aş­
layan yara d ik k a tim i çekti.
G ö r m e z d e n g e le m e y e c e ğ im b ir d ü rtü y le p a r m a k la r ım ç e n e sin i
tu tu p y ü z ü n ü y ü z ü m e çevirdi. K ım ıldayam ayacak k adar afallamıştı.
B u n u fırsata ç e v ir d im . “ B ö y le d ire k t b ir d a rb e d e n sa k ın ab ileceğ im d ü ­
ş ü n ü r d ü m . G a lib a sa n d ığ ım k ad ar y ete n e k li b ir d ö v ü şç ü değilm işsin.”
O m u z silkip b aşın ı ışığa d o ğ r u çe v ird im ve rahat b ir tavırla d u d a ğ ın ­
daki k ıp k ır m ı z ı kesiği in c e le d im .
A h , fak at o a r tık şaşkın, k ıp ırtısız ve sessiz d u r m u y o rd u .
Tek, çevik b ir h a rek e d e çenesinin altındaki bileğimi kavrayıp b u rk tu ve
k o lu m d a n y u k a rı b ir acı y ü rü d ü . Sonra göm leğim i avuçlayıp sırtımı d u ­
vara yasladı. B oştak i eli b e lim e bağlı hançeri tutu p çıkardı. Keskin h an çeri
b o ğazım a dayadı.
“ N e k a d a r y e te n e k li b ir d ö v ü şç ü o ld u ğ u m u ö ğ re n m e k ister m isin ?”
B a n a s o ğ u k b i r b ak ış attı. İçin e d ü ş tü ğ ü m d u r u m d a n keyif aldığı g ö z ­
l e r in d e n o k u n u y o r d u . D u v a r a yapıştırılm ış b ir p ren sin g ö r ü n tü s ü n e
bayılm ıştı. H e r h a n g i b ir p ren s de değil, m ü stakb el İnfazcı’ydı bu.
S o ğ u k taşa y a slan ırk en , neşesiz b ir k ah k a h a atıp ellerim i rahat b ir
tavırla c e p l e r i m e s o k tu m . B u h a re k e tim karşısında h an ç eri b o ğ az ım a
d aha da b a stırd ı. B ira z d aha bastırsa k a n ım akacaktı.
N e de g a d d a r bir şey bu k ı z .

101
“ D ikkatli o lu n Ekselansları. Prens kanı d ö k m e k is te m e m .” B e n im le
alay ediy o rd u ve sevimli b ir çabaydı bu.
O n a d o ğ ru eğilip, keskin h an ç e rin b o ğazım ı k e s m e sin e izin v er­
m e m le k a n ım in ce ve sıcak b ir çizgi hâlinde aktı. “ D ik k a t e t tatlım .
K an d ö k m e n in en iyi yaptığım iş o ld u ğ u n u u n u tu y o r s u n .”
G ö z le rim iz i b irb irim iz e diktik.
P a e d y n y ü z ü n d e o k u y am ad ığ ım bir ifadeyle b e n i siizse d e k e n d in i
h e m e n toparlayıp k o n u y u değiştirdi. “Bana b u n u İ m p a r a to r lu k M u ­
h afızlarınızdan b iri yaptı.” G ö m leğ im e yapışan elini ç e k ip d u d a ğ ın a
işaret etti. K o n u açılmışken, ona beni sordun m u? E m i n i m sö yleyecek
ep ey sözü vardır.”
S o rm u ş tu m , m uhafız da çok şey söylemişti. Sabah n ö b e t i n d e g ö rev
alan tü m muhafızlarla k o n u şm u ştu m ve iç le rin d e n b iri, b ir P sişik’le
karşılaştığını söylemişti. A dam ın P a e d y n ’e olan öfkesi P a e d y n ’in o n d a
sezdiği şeyleri anlatırken iyice belirginleşmişti.
Fakat muhafız, P aed y n ’e v u rd u ğ u n d a n bah setm em işti.
B elk i de o n u bir elinden m a h ru m bırakabilirdim . B ö y le lik le bir
d aha o eli asla bir kadına kaldırm a fırsatı bulam azdı.
Sessizce, “Evet, o n un la k o n uştum ,” dedim . “ Fakat y a k ın d a b ir s o h ­
b e t daha edeceğiz gibi.” P aedy n’in gözleri y ü z ü m e çe v rild i. Bakışı
karşısında olağan dışı, asap b ozu cu bir endişe d u y d u m . B o ğ a z ım ı te ­
m izleyip, b o y n u m a yaslamaya devam ettiği h an ç ere b a k tım . “ S a n ır ım
k im o ld u ğ u m u biliyorsun kısmını geçmiştik, yanılıyor m u y u m ? ” S ö zler
ağzım d an çıkarken sokaktaki karşılaşmamızı h atırlad ım ve d u d a k la r ı­
m ın iki kenarı yukarı kıvrıldı. B e n im onu duvara y ap ıştırd ığ ım g ü n .
“B iliyorum ,” dedi. O anda bana öyle yakındı ki g ö z le r in in iç in d e k i
m avin in tü m farklı tonlarım inceleyebiliyordum . “ D a h a ö n c e sö y le­
d im , yine söylerim. K endini beğenm iş bir pisliktin s a n ırım ? ”
G ü ld ü m . B u n u yapm amla h ançer d erim e biraz d ah a b attı.
“Ayrıca kim olduğunun önem i yok.” Gözlerini bir an için yere, sonra
yeniden bana çevirdi. “ Şimdi iki rakibiz. A d a m kayırma yok, u n u t t u n m u?
Sen söyledin.”
Peki. N asıl istersen.
B ir elimi cebim den çıkarıp, gözlerine bakarak, ağ ır a ğ ır ark asın a
u zandım .Y üzünde şaşkın bir ifadeyle bana baksa da h a n ç e r i sık ıca t u t ­
maya devam etti. İkimiz de gerçekten boğazım ı k e s m e y e c e ğ in i b ili­
yord uk . B u yüzden kolum u, parm aklarım p a n t o lo n u n u n k u ş a ğ ın a

102
so kulm uş b ir h a n ç e r i n s o ğ u k kabzasına d e ğ e n e k adar arkasında d o la ş­
tırırk en b iraz o lsu n e n d iş e le n m e d im .
H a n ç e r in o rad a o ld u ğ u n u b iliy ord um . Paedyn y e m e k m asasından
kalkıp sırtını b a n a çevirdiğinde, g ü m ü ş kabzadan yansıyan gü neş ışığını
fark etm iştim .
O n a g ü lü m s e y e re k h a n ç e ri yavaşça çıkard ım . P a rm a k la rım b ir an
için belin i okşadı. K e n d i h a n ç e r in i b o ğ azın a yaslayıp, b a n a y ap tığ ın ı
ona y a p tığ ım d a d u d a k la r ın d a n belli belirsiz b ir hayret nidası çıktı.
“ H aklısın. Ş im d i b irb irim iz in rakibiyiz.” H afifçe g ü ld ü m . “ O hâlde,
sanırım rak ip g ib i d av ran m ay a çalışsam iyi olacak.”
U z u n c a b ir süre bakıştık. G ö z le rin i b ir an o lsu n b e n d e n a y ırm a d ı.
Bakışı ak lım a fırtına ö n cesi d u r g u n o k y a n u su g e tird i.“ Şu s ö z le rim i b ir
yere yaz P rens: S e n in felaketin olacağım .”
O n a yaklaştım , b o ğ a z ım d a k i h a n ç e r i y o k sayarak, “ Sabırsızlıkla
b e k liy o ru m ta tlım ,” diye fısıldadım.
G e re ğ in d e n u z u n b ir za m a n geçti. S o n ra ...
Yavaşça, şaşırtıcı b ir şekilde h a n ç e ri b o ğ a z ım d a n çekti.
B e n d e o n u n h a n ç e r i n i in d ir ip u z a ttığ ı sabırsız a v u c u n a k o y d u m .
B e n d e n a y rılm a k , b e n i ve s o h b e tim iz i g e r id e b ır a k m a k iç in h a r e k e t ­
le n d iğ in d e o n u b ile ğ in d e n t u t t u m . D o k u n u ş u m k arşısın d a d o n a k a l ­
dı. E lini ve a v u c u n d a sık tığı h a n ç e r i g ö ğ s ü m e ç e v ir ir k e n g ö z l e r im i
g ö z le r in d e n a y ır m a d ım . K e n a r ın d a k a n ı m o la n h a n ç e r g ö m l e ğ i m i n
kum aşıyla b u lu ş t u ve b e n h a n ç e r i g ö m le ğ im e sile rk e n p a r m a k la r ı
elim e s ü r tü n d ü .
“ S a n ırım p re n s k a n ı d ö k m e m e k lafta kaldı,” deyip iç ç e k tim .
P aed y n ağır ağır nefes verdi. “ Ö n ü n d e so n u n d a olacaktı.”
“ B u n a alışm alı m ıy ı m y an i?”
“ B u n u b e k le m e lis in .”
G ü lü m s e d im . “ O h â ld e b ir so n rak i karşılaşm am ızı iple ç e k e c e ğ im .”
G ö z k ır p tım . P a e d y n g ö z le rin i d ev irip, h a n ç e r im i k ın ın a g e ri s o k ­
tuktan so n ra k e n d i h a n ç e r in i p a n t o lo n u n u n k u şağ ın a kıstırdı. A r d ın ­
dan k o lu m a s ü r t ü n e r e k o d a s ın ın kapısına d o ğ r u y ü r ü d ü .
“ B e n im iç in h e r z a m a n b ir zevk,” deyip k o r i d o r u n karşısındaki
kendi o d a m a y ü r ü d ü m .
“ N e yazık ki b e n aynısını sö y ley em ey eceğ im .” O d asın a g irip kapıyı
ardından k a p a tm a d a n ö n c e hafifçe g ü lü m se d iğ in i g ö rd ü m .

103
Paedyn in kapısının karşısında kalan k endi k a p ım ın a rd ın a g e ç e r
g eçm ez odada bir aşağı bir yukarı y ü rü m e y e başladım . P a r m a k la r ı m
b o y n u m a gittiğinde, oradaki yapışkan ve sıcak k am h issettim .
Ö hinninı bu k ız ın elinden olabilir. Gerçekten.

104
1 3. B Ö L Ü M

Jhe^ıt
/ f f r ' e r a h u m d a n aşağı akıp k irp ik le rim e takılıyordu.
Ç ok fo rm su zu m .
A n tren m an la g eçen üç u z u n g ü n ü n ardından b e d e n im ağrıyor, d u r ­
m a m için bana yalvarıyordu.Yıllarca sokakta yaşamamın acısı çıkıyordu;
bu hayat tarzı, d ü zen li olarak İm paratorluk M uhafızlarından k aç m am a ve
bacalara tır m a n m a m a rağ m e n beni farkında o ld u ğ u m d an da fazla zayıf­
latmıştı.
B aşım ı eğip, to p r a ğ ın lekelediği b lu z u m u n eteğini g ö z le rim e g ö ­
tü r d ü m . O fla y a ra k y ü z ü m d e k i b o n c u k b o n c u k terleri sildim. Ü s t ü m
b aşım k ir le n m iş ti ve işin ü z ü c ü yanı, saraya g eld iğ im d e n b e r i ilk defa
k e n d im i b u k a d a r n o r m a l h issed iy ord um .
K a r ş ım d a y astık larla k a p la n m ış, u z u n b ir ağaç d ikiliy o r; y u m r u k ­
la r ım ın a ğ a c ın g ö v d e s in i saran sert yastık ların y ü z e y in d e b ır a k tığ ı
ç u k u r la r h âlâ se ç iliy o rd u . Saatlerdir, çeşitli egzersizler ya da b ir b ir le ­
r in e k arşı d ö v ü ş a n t r e n m a n ı y a p a n d iğ e r yarışm acılarla ta lim a la n ın -
d a y d ım .
A vlu e s k id e n a n t r e n m a n y ap tığ ım d e r m e çatm a, çam u rlu rin g e h iç
b e n z e m i y o r d u . D ö n ü p yastıklarla kaplı ağaca yaslandım . G ö z le rim i, o
an d a r a k i p l e r i m i n ç o ğ u n u n b u lu n d u ğ u çim le k ap h avluya aralıklarla
dizilm iş b i r d ü z i n e g eniş h a lk a n ın ü z e rin d e gezdirdim .
İ ç le r i y e n i v e k u lla n ılm a y ı b e k le y e n silahlar ve k alk an la rla d o lu
g e n iş, a h ş a p ra fla r h e r b i r h alk ay a eşlik e d iy o rd u . D a h a ö n c e b ö y le
b i r şeyi hiç görm em iştim . Elim in altında ö y le ç o k s il a h v a r d ı ki.
B o şa g id e n bir sürü silah.
G özlerim i talim alanında gezdirdim. N e re y e baksana d i ğ e r y a rışm a ­
cılar egzersizler, esneme harekederi, silah a n t r e n m a n la r ı y ap ıy o rlard ı.
O n l a r da benim kadar kirli ve terden sırılsıklam dı. H e p s i d e şim dilik
becerileriyle antrenman yapmaktan kaçınır g ib iy d i. M u h t e m e l e n g e ç ­
le rin i sergilemek için görüşmeleri bekliyorlardı.
B u n u düşünmek bile, yüzüğüm ü endişeyle b a ş p a r m a ğ ı m d a çevir­
m e m e yetti.Yarın bu saatlerde Ilya Krallığı k arşısın da b o y g ö s te re c e k
v e halkın gözüne girmeye çalışacaktık. E llie’d e n e d i n d i ğ i m kısıtlı bil­
g iy e göre, insanlar Sınavlarda kimi d este k le y e c e k le rin e g ö r ü ş m e l e r d e
k a ra r veriyordu. Görüşmelerde Seçkinler’d e n g ü ç l e r in i s e rg ile m e le r i,
ken dilerini övmeleri ve halkın oylarım kazan m aya ç a lış m a la rı b e k le ­
niyordu.
B e n im yapmam gereken de tam olarak b u y d u : h a lk a k e n d i m i sev­
d irm e k . Halk bu çarpık oyunlarda önem li b ir rol o y n u y o r , b i r y a rış m a ­
cı n e kadar çok oy alırsa puanı o kadar artıyordu.
Iç geçirip, nemli havayı içime çekm em le b u r n u m a ta z e ç i m , to p ­
rak ve epeyce ter kokusu geldi. A n trenm an y a p m a k , z i h n i m i tehlik eli
b ir şekilde zararlı olabilecek düşüncelere k a y m a k ta n a lık o y a c a k kad ar
m eşgul etmek beni rahatlatmıştı. Mesela Sınavlar ve ö l ü m ü m ü n yakla­
şıyor olabileceği gibi düşünceler.
Gözlerim bronzlaşmış tenle buluşunca d ü ş ü n c e l e r i m d e n k o p t u m ,
ik in d i güneşi tepemizde yanarken oğlanlar ç o k ta n te rli g ö m l e k l e r i ­
n i çıkarıp atmışlardı. Bu da, en hafif tabirle, sinir b o z u c u d e r e c e d e . . .
D ik k at dağıtıyordu.
Kitt ve Kai bir ringde birbirlerinin etrafında d ö n ü y o r , g ü l ü m s e y e ­
rek konuşuyor, görünüşe göre fiziksel m ü c a d e le d e n ö n c e s ö z le r le m ü ­
cadele ediyorlardı, iki kardeş o anda rahat ve m e m n u n g ö r ü n ü y o r d u .
Müstakbel Kral, sınavlarda yarışmayacak olsa da b u o n u b i r y a r ış m a ­
cıymış gibi eğitime katılmaktan ve bizimle y e m e k y e m e k t e n a lık o y ­
m uyordu. H em kardeşlerle hem de diğer y arışm acılarla a r a m a m esafe
koyuyordum fakat hepimizin arasındaki g e rilim h e r g e ç e n g ü n daha
da artıyordu.
Gözlerim yeniden oğlanlara çevrildi. K a lp le rin in h e m e n ü z e r i n d e ­
ki birbirinin aynı, helezoni, koyu dövm eleri in c e le d im . O m e s a f e d e n
bile tenlerine dövülen Ilya’nın güç sem b olün ü s e ç e b i liy o r d u m .

106
Basit b ir a r m a y d ı b u .Y a n d u ra n b ir elmasa bağlı kalın sarm allardan
o lu ş u y o rd u . G ü y a farklı g ü ç le ri ve b u g üçlerin nasıl b ir arada işledi­
ğini, b u n u n y a n ın d a Ilya’yı çevreleyen d ö r t doğal sınırı temsil e d iy o r ­
du. K u z e y d e P l u m m e t D a ğ ı, batıda Shallovvs D enizi, d o ğ u d a S co rch es
Ç ö lü ve g ü n e y d e W h is p e r s O r m a n ı. H epsi bir araya gelip şe h rin e tra ­
fında b ir elm as o lu ş tu r u y o r d u .
G ö z le r i m i k ır p ış tırıp k ard eşlerd en ayırdım ve y e n id e n ağaca
çe v ird im . B i r d e n iç im d e y e n id e n b ir şeye v u rm a isteği d o ğ m u ş tu .
D ö n ü p k a lın yastıklara sert b ir te k m e in d irm e m le çınlayan, ta tm in
edici b ir k ü t sesi geldi. Islanarak ü z e rim e yapışmış ve ben i rahatsız e d e n
b lu z u m h a r iç ü z e r i m d e k il e r in h ep sin i ç ık arm am a rağ m en b e d e n im d e n
te r b o ş a n ıy o rd u .Y a k ıc ı g ü n e ş in altında d o k u n d u ğ u m d a elim i yakacak
k ad a r ısın an in c e , siyah p a n t o lo n u m u n paçalarını neredeyse d iz le rim e
kadar k ıv ır m ış s a m d a iç im d e n la n et şeyi yırtıp parçalam ak geliyordu.
P a r m a k la r ı m k ız a rıp d e r im kalkana kadar, yastık kaplı ağaca d a r­
b e le r in d ir m e y e d e v a m e ttim . S o n ra terli alnımı yastığa yasladım ve
kısa b ir a n iç in so lu k la n m a k ta zo rlan d ım . A ğacın ü z e rin d e k i m in d e r
h o m u r t u m u b o ğ a r k e n k e n d im i e n yakındaki silah rafına y ü r ü m e y e
z o rla d ım .
P a r m a k l a r ı m rafta m a s u m c a d u ra n , b irb irin d e n güzel bıçaklarda
gezind i. B ıç a k la r ın p ü rü z s ü z lü ğ ü , m ü th iş keskinliği iç im d e o n la rı fır­
la tm a a rzu su u y a n d ırd ı. D ik k a tim i o n m e tre kadar ö te m d e k i h e d e fe
ç e v ird im ve se rt o d u n a ç o k sayıda b ıçak saplamaya başladım . B ir ririm
tu ttu r u p , h e r b ıç a k fırlatışım da b e d e n im i gevşettim. K e n d im i o d a k la n ­
mış h is s e d iy o r d u m . B ir y a n d a n da sersemlemiş.
B u n u ö z le m iş im .
B ıç a k la r ın h e d e fle b u lu şm asın ı izlerken zihn im i serbest b ırak tım .
B ir d e n y in e arka b a h ç e m iz d e y d im . B ir ağacın gövdesine k ü ç ü k , u c u z
b ıç ak la r a tıy o r d u m . B a b a m ark a m d a b ir aşağı b ir y u k arı y ü r ü y ü p b e n i
so ru la rıy la s ın ıy o rd u . B e n im aklım hedefe saplanan bıçaklardayken
bile d u r m a y a n ; ç e v r e m ve saniyeler içinde g ö zlem lem e m g ereken şey­
ler h a k k ı n d a so ru la rd ı b u nlar.
N e r e d e y s e b a b a m ın to p rağ ın ü ze rin d e attığı adım ların seslerini işi­
te c e k tim .
H a v a d a u ç a n b i r b ıç a ğ ın ta n ıd ık sesi karşısında içgüdüsel b ir te p k iy ­
le e ğ ild im . G ö z l e r i m i y u k a r ı ç e v irm e m le başım ın ü z e rin d e n g eçerk en
fısıltısını h is s e ttiğ im b ıç a ğ ın h e d e fe saplandığını g ö rd ü m .

107
G ü z e l atış.
Fakat atışa hayranlık duyamayacak kadar öfk eliyd im . D i m d i k ayağa
kalkıp to p u ğ u m u n ü ze rin d e d ö n d ü m . G ö zlerim i b irk aç m e tr e ö te d e k i
g ri gözlere diktim .
M asum iyetin resmiydi sanki. Ellerini cep lerin e s o k m u ş tu bile. Saç­
ları rüzgârda dalgalanıyordu. D udaklarında h ım b ılca b ir sırıtış vardı.
“ R eflek slerin iyi Gray.”
Ş ii kibirli p is lik ...
“ S enin sorunun n e?” K ai’a doğru sert bir ad ım atıp sa n iy ele r iç in d e
aram ızdaki mesafeyi kapattım. “Ya eğilm eseydim , h a?”
Kai o m u z silkti. O m u z silkti. “ O zam an d e rt e d e c e k ra k ip le rim in
sayısı azalırdı.”
“ Ya? D e m e k senin için bir tehdit o ld u ğ u m u itira f e d iy o r s u n ? ”
“ B u n u hiç söylem edim .”
“ Fakat ima ettin.”
“ O senin h ü sn ü k u ru n tu n .”
G ö zlerim i gözlerinden ayırm azken gö ğ sü m inip k a lk ıy o rd u . Kai
başım indirip bana baktığında g am zelerin d en b iri ortaya çık tı ve ağ ­
zının köşesi keyifle kıvrıldı. B u n u yapmasıyla on a v u r m a iste ğ im daha
da b ü y ü d ü .
“ E ğ ile c e ğ n i biliyordum Gray,” diye m ırıldandı. S o yadım ı sö ylerken
dudakları seğirdi. K u la ğ m a fısıldamak için e ğ l ip bana yaklaştığında,
sırtım a vuran güneşe rağm en o m u rg a m d a n a ş a ğ b ir ü r p e r ti y ü r ü d ü .
Fakat ne söylem ek iste d iğ n i asla ö ğ ren em ey ecek tim .
K u la ğ m d a bir acı hissettim ve şaşkınlık içinde irkildim . B ir b ı ç a ğ n
ikimizin arkasında kalan hedefle buluşmasıyla çıkan sesi işittiğimde, K aı’ın
o m z u n u n üzerinden baktım ve kolunu ileri uzatmış B lair’i g ö r d ü m .
K ırmızı dudaklarına bir sırıtış kon du ran kız bir K ai’a bir bana b ak ıy o rd u .
Elimi kulak kep çem e g ö tü rd ü ğ ü m d e, p arm a k larım b ir a n d a yapış­
kan kanla kaplandı. Blair b ıç a ğ hedefe gönderse de ö n c e b e n d e iz
bırakm asını sağlamıştı.
B eni yaraladı. Kasten.
K ai’ın çenesinde bir kas harekedendi. Ö fkesinin tek belirtisi bu
o ld u .T ep e m d e dikiliyor, bedeniyle bana kısm en siper o lu rk e n b ir tü rlü
B lair’e doğru dö nm ü yo rdu .
G ö zlerim i K ai’dan Blair’in yakıcı bakışlarına çevirip, “ B ö lg e n i k o ­
ru y o rsu n ha Blair?” dedim . Belli ki Blair, P rens’in b ir başkasına ilgi

108
g ö s t e r m e s i n d e n h o ş la n m a m ış tı. O ilgi başım ın ü z e rin d e n b ir b ıç ak
fırlatm ak b ile olsa. B e lk i B lair b u tarz şeylerden hoşlanıyordu.
B lair s o r u m u d u y m a z d a n gelip kibirli b ir to n d a söze girdi. “ S ad ece
Sınavlar b a ş la m a d a n h e d e fim i işaretleyeyim d ed im .”
S o n ra t o p u ğ u n u n ü z e r i n d e d ö n ü p , kasıla kasıla y ü rü y e re k uzaklaştı.
A rd ın d a n b a k a k a l d ı m .Y u t k u n d u m ve k en d im i ö n c e k in d e n de ö n e m ­
siz ve z a y ıf h is s e ttim . B la ir ’in gösterisi, bana bu S e ç k in le rd e n h e r h a n g i
b ir in in A v a m h a y a tım ı nasıl da kolaylıkla sona erdirebileceğini h a tır ­
latm ıştı.
B e n i işaretledi.
“ S a ç m a k a n a k ıy o r ta tlım .”
G ö z l e r i m h â lâ te p e m d e d ik ile n K ai’a çevrildi. D elici bakışlarıyla
yaram ı in c e li y o r d u . S açlarım ı kanayan kulağım ın arkasına k ıs tırm a k
için u z a n d ı ğ ı m d a K a i ’ın eli b ile ğ im i kavradı.
İç ç e k e r e k , “ Y a p m a ,” d ed i. E lim i y ü z ü m ü n karşısına çekip, başıyla
kanlı p a r m a k l a r ı m a işaret e d e rk e n nasırları te n im e s ü rtü n d ü . “ T abii
saçlarına d a h a fazla k a n bulaşsın istem iyorsan?”
O n a ağzı a ç ık b a k m a m a k iç in k en d im i tu ttu m . B u da sırıtışının
d aha d a y a y v a n la ş m a sın a n e d e n o l d u . “ N e d e n y i n e . . . ”
K ai c ü m l e m i b e n i m y e r im e tam am layıp, “ C e n tilm e n liğ im m i t u t ­
tu ? ” d e d i. Y a n ıtı k e n d is i d e b ilm iy o rm u ş gibi iç çekti. “ İnsanın saçla­
rın a b u la ş a n k a n ı te m iz le m e s in in n e kadar zor o ld u ğ u n u b iliy o ru m
d iy e lim sa d e c e .” G ö z l e r i n i n y a n a n y aram ın ve oradan dam layan k a n ın
ü z e r i n d e g e z in d iğ i n i h isse d e b iliy o rd u m . A rdınd an bileğim i b ırak tı ve
saçım ı yavaşça k u l a ğ ı m ı n arkasına kıstırıp, “ H e r yanını kirlettin Gray,”
d edi.
G ö z le rim i kırpıştırarak o n a baktım . O kadar k ü çü k bir yaradan akan
k an ın h alü sinasyo n g ö r m e m e n e d e n olup olamayacağı sorusu aklım dan
geçti. B ir y e rd e b ü y ü k b ir yanlışlık olmalıydı çünkü müstakbel İnfazcı az
ö n c e saçlarım a d a h a da k a n bulaşmasın diye saçımı kulağımın arkasına
kıstır mıştı.
“ A rk a n a d ö n .”
E m i r b e n i y e n i d e n g e rç e k liğ e d ö n d ü r d ü .
İşte h er z a m a n k i se v im li m ü sta k b el İnfazcı.
K a i’ın k a şla rı b e k l e n t i iç in d e kalktı. E m r in e itaat e tm e m i b e k liy o r­
d u . B u n u n y e r i n e d u d a k l a r ı m d a n , “ N iy e yapacakm ışım b u n u ? ” sözleri
d ö k ü ld ü .

109
Kai hissiz bir tonda yanıt verdi. “ Ç ü n k ü sana b u n u y a p m a m söyledim .”
“ Ve b u n u n b en im için bir anlam ifade etm esi m i g e r e k i y o r ? ”
Ç o k ama çok tehlikeli bir oyıırı oynuyorum .
Kai gülüm sedi. Peki.” Sonra bird en ark am a g e ç ip “ S e n i k ü ç ü k
inatçı keçi,” diye m ırıldandı.
S ert p arm a k lar ensem e sü rtün dü .
Kai rahat hareketlerle saçlarımı ellerinin arasına alıp, tu ta m la r ı y ü ­
z ü m d e n ve kanlı kulağım dan uzaklaştırırken nefesim kesildi. S e n ne
y a p t ığ ın ı...” K ai’ın nazikçe ö rd ü ğ ü m od eli h iss e tm e m le s u s u v e rd im .
“ S e n ... Saçım ı m ı örüyorsun ?”
A ğ z ım ın şaşkınlıktan açık kaldığından h ab e ri o lm a y a n K ai, “ N e d e n
b u k ad a r şaşırdın ki?” dedi. Sesinde o kibirli, m e y d a n o k u y a n t o n ­
la, ‘ N e yani, sana nasıl yapılacağını m ı ö ğ re tm e m i is tiy o rs u n ? ” diye
so rd u . H ayır, b ana n a s ıl...” D uraksayıp bir nefes aldım . “ Saç ö r m e y i
n e r e d e n b ü iy o rsu n ki?”
K ai b ir k a h k a h a atıp ensem deki saçları topladı. “ Z o r b ir işm iş gibi
k o n u ş u y o r s u n .”
B ir süre sustuk ve sırtım dan aşağı in en p a rm a k la rın ın d o k u n u ş u
b e n i k ım ıl tısız bıraktı. B oğazım ı tem izledim . “B ana c e n til m e n c e d av ­
r a n m a n a alışm am am ı söylediğini sanıyordum ?”
K ai, “ H âlâ da sö z ü m ü n arkasındayım,” d erk en sesin d en o a n d a sırıt­
tığ ın ı hissedebiliyordum .
“ O hâlde n e d e n yapıyorsun b u n u ? ”
K ai b ir iç çekti. Parm akları k o lu m a düştü ve n asırların ın c ild im e
sü rtü n m e siy le az kalsın o ld u ğ u m yerde sıçrayacaktım. P a r m a k la rı b ile ­
ğ im e sarih kayışta d urdu. O n u çıkarıp saçımı bağlam ak için k u lla n d ı.
“ İşte,” dedi Kai. Ö n ü m e geçip u zu n ö rg ü y ü o m z u m d a n aşağı b ı­
raktı. S onra ö rg ü y ü çekiştirip gam zelerini ortaya çıkaran b ir g ü lü m s e ­
m ey le eserine hayran hayran baktı.
B aşım ı eğip örgüye bak tım ve ö rg ü d e n fırlayan saç te lle rin i g ö r ü n ­
ce h o m u rtu y la g ü lm e m e k için k en dim i tu ttu m . “B u n u n s e n in iç in z o r
olm adığım sanıyordum ?” G ülerek, “ Tiim saçın ö rg üy e g irm e s i g e r e k t i­
ğ ini biliyorsun herhâlde, değil m i?” dedim .
“ T eşekk ür e tm e k için tu h a f bir y ö n te m fakat se n d e n a la b ile c e ğ im
e n iyi tepki bu sanırım.” D aha da eğilerek bana yaklaştı. D u d a k la r ı n d a
alaycı b ir sırıtış vardı. “ Sana saç ö rm e y i ö ğ re tm e m e izin v e r m e y e c e k ­
sen belki görgü kurallarını ö ğ re tm e m e izin verirsin.”

110
M ü s t a k b e l İn fa z c ı’nııı bana görgü kuralları dersi vermesi fikri k ar­
şısında a ttığ ım alaycı k ah k ah a az kalsın boğulm am a neden olacaktı.
G ö z le r in i k u la ğ ım d a gezd ird ik ten sonra benden bir adım uzaklaşıp el­
le rin i c e p le r in e so k tu . Prens rahat bir tavırla, başıyla yarama işaret e d e ­
rek, “ Y a rın k i g ö r ü ş m e le r d e n ö n ce kulağını tedavi ettirmelisin,” dedi.
“ B la ir’in iş a re tin in g e rid e yara izi bırakmasını istemeyiz.”
B e n b ü y ü y e n sessizlikte o n u süzerken, sözlerindeki iğne beni b ir an
için afallattı. G ü ç lü k le , “ Evet,” d e d i m ,“B unu istemeyiz.”
K a i’ın g ö z le r i b e n i b ir kez daha süzdü. Sonra dönüp o m z u n u n ü z e ­
r in d e n b a n a sırıttı. “ Y arın için iyi şanslar Gray.”
G ü l ü m s e m e m i gizlem eye yeltenm edim . “ G örgülü biri olsaydım
b e n d e size iyi şanslar dilerdim Prens. Fakat öyle olm adığım ı bana
za te n b ild ird in iz .”
K ai g ü ld ü ve o d ö n ü p giderken kahkahasımn çınlamasını o m u r ­
g am d a h isse ttim . A rtık yanım da olup dikkatimi acımdan uzaklaştır­
m ad ığ ı iç in k u la ğ ın ı feci yanmaya başlamıştı. Şatoya dönüş yolunda
ak lım d a b ir te k d ü ş ü n c e vardı.
S o ru m a y a n ıt vermedi.

111
^7jfjabarm n başparm ağım da çevirdiğim y ü zü ğ ü n ü n soğuk çeliği beni
^ 4 t^ te sk in etm eye yetmiyordu.
N a z ik parm aklar saçlarımda geziniyor, karm an ç o r m a n b uk leleri
çekiştirip tuttu ruy ord u. Z ih n im d e binbir düşünce de olsa, E llie ’nin
yatıştırıcı dokunuşları ve kendim i üzerine bıraktığım y u m u ş a k tabure
y ü z ü n d e n ağırlaşan göz kapaklarım h er an beni h u zu rsu z b ir uyk u ya
geri çekecek gibiydi. Ellie yüzüm deki endişeyi ve bitkinliği fark etmiş
olacaktı ki aynadan bana anlayışlı bir gülüm sem eyle baktı.
“ N e düşünüyorsun? Yani, görüşm eler hakkında?”
Yüzüğü ne kadar çevirsem de sinirlerim bir türlü y atışm ıy o rd u .“ E h,
ne bekleyeceğim i bilm iyorum . B eklediğim gibi gitm ezse d e . . . ” B e n
susunca Ellie aynada bana başını salladı. C ü m lem i tam am lam asam da
o anlayacağını anlamıştı.
Saçlarıma iğneleri tutturm aya devam ederken, “ G e re ğ in d e n fazla
kafanı yorm a buna,” dedi. “ İyi iş çıkaracaksın. H e m insanlar d u r m a d a n
G ü m ü ş Kurtarıcı 'dan bahsedip duruyorlar.”
G ü m ü ş Kurtarıcı.
Bana yakıştırılan ismi düşününce kahkaha atm am a ram a k k alm ış­
tı. S u stu ru c u ’yu nasıl durdurabildiğim i bilseler bana k u rta rıc ı d em ey i
bırakırlardı. Dahası b end en herhangi bir isimle bahsetm ezlerd i bile.
Ç ü n k ü o zam an onlar için bir ismi, unvanı, hatta hatırlanm ayı bile hak
etm eyen bir başka ölü Sıradan olurdum .

v t f j / /
Ellie işini b iti r d i ğ in d e e n s e m d e z a rif b ir to p u z vardı. Işıltılı iğ n e le r
to p u z u y e r i n d e t u ta r k e n p u d ra la n m ış y ü z ü m ve karartılm ış k ir p ik le ­
rim g ü m ü ş saç lü le le riy le çev relen m işti.
E p e y d ü ş ü n d ü k t e n so n ra kolsuz, açık mavi bir elbisede karar kıldık.
Z a rif olsa da fazla fra p a n d eğ ildi. Ellie gülüm seyerek, “ İyi b ir iz len im
b ırak m a k is tiy o rs u n ve b e n c e b u işini görecek,” dedi. B e n elbiseyi g i­
yer g iy m e z E llie e s e rin i h ayran lıkla izleyebilm ek için b en i ay n a n ın
karşısına s ü r ü k le d i. O saçlarla, m akyajla ve b e d e n im i saran m avi e lb i­
seyle n e re d e y s e o ray a a itm işim gibi g ö rü n ü y o rd u m . H ay a tım ın son beş
yılında so k a k la rd a y a tm a m ış ım gibi.
Kapının çalınmasıyla irkilip yansımama bakmayı bıraktım.“ Hazır mısın?”
L e n n y k a p ı n ın d iğ e r y a n ın d a b e k le rk e n Ellie b en i k o rid o ra d o ğ r u
itti. L e n ııy ’ye u ta n g a ç b ir bakış atıp o d a m a d ö n d ü . L en n y rahat b ir ta­
vırla g ü lü m s e d i. S o n ra b e n i ş a to n u n devasa ana k apılarınd an g eç irerek
bolca g ü n e ş ışığı alan avluya çıkardı.
Yalnız d e ğ ü d ik . D i ğ e r y arışm acıların çoğu gergince etrafta d o la n ır­
ken, k alan la r sıraya g ir ip şa to d a n ağır ağır çıkıyorlardı. Ç o k g e ç m e d e n ,
İm p a ra to rlu k M u h a f ız la r ı gelip b o ş boş dikilen g ru b u m u z a katıldı.
H âlâ y a n ım d a d ik ile n L e n n y ’y e ,“ N e le r oluyor?” diye fısıldadım.
Eliyle i m p a r a t o r l u k M u h a fız la rın a işaret edip,“ Biz,” d e d i,“ H e p in iz i
Ç a n ak A r e n a ’ya g ö tü r ü y o r u z .”
G ö z le r i m az ö te d e m a s u m c a d ikilen devasa yapıya çevrildi. D a h a
ö nce y a rış m a c ıla rın g ö r ü ş m e le r in i hiç izlem ediğim den binlerce Ilya-
lıyla b e r a b e r a re n a d a y e r im i alm a şerefini yaşamamıştım. A rena hiç de
orijinal o lm a y a n ism in i, b ir g ü n ayak basacağımı asla d ü ş ü n m e d iğ im
geniş s t a d y u m u n e ğ im li, çanağı an d ıran şeklinden alıyordu. G ru p Ç a -
nak’a d o ğ r u y ü r ü r k e n yavaş b ir te m p o tuttu rd u . H e r tarafımızı İ m ­
p arato rlu k M u h a f ız la r ı çevrelem işti. Saraya bir m ilden daha az u z a k ­
lıktaydı ve çak ıl k ap lı p a tik a d a y ü r ü rk e n etrafımı incelem eye zam an
b u la b ild iğ im iç in m e m n u n d u m . T ep em izd e eğri b ü ğ rü , sarkık ağaçlar
yükseliyor; b u ağaçlar, g ü n e ş ışığının yaprakları arasından geçerek alt­
ların dak i z e m i n d e ışık b e n e k le r i oluşturm asıyla tuhaf, büyüleyici b ir
g ö r ü n tü a lıy o rd u . G ö z alıcı beyaz ve açık p em b e çiçekler dalları süslü­
yor, b ir ç o ğ u d ö k ü l ü p patikayı çiçek yapraklarıyla beziyordu.
G r u b u g e r i d e n ta k ip etm ey e , ö n ü m d e n yü rü y en rakiplerim i izle­
meye b a şla d ım . O ğ la n l a r ın h ep si dar pantolon lar ve renkli firak g ö m ­
lekleri g iy m iş k e n k ız la rın ü z e rin d e zarif fakat sade elbiseler vardı.

113
B ra x to ıı ve Sadie alçak sesle ve ç e k in g e n g ü l ü m s e m e l e r l e k o n u ­
şu rk e n A ndy, J a x ’e ç e lm e ta k m a k iç in ik id e b ir a y a ğ ın ı u z a t ı y o r d u .
N ih a y e t J a x in yere k ap a k lan m asıy la kız kıs kıs g ü l d ü . G ö z l e r i m
H e r a ya çe v rild i. Patikayı saran ağaç tü n e lin e h a y r a n h a y r a n b a k ı ­
y o r d u . A c e ise b u r n u n u havaya öyle d ik m iş ti ki ö n ü n ü g ö r e b i l d i ­
ğ in d e n ş ü p h e e ttim .
N ih a y e t g ö z le rim g ru b u n ö n ü n d e n y ü r ü y e n iki u z u n fig ü re ç e v ril­
di. K itt ve Kai sessizce kıkırdıyordu. B u n u n ikisi yan y a n a y k e n sık şahit
o lu n a n b ir d u r u m o ld u ğ u anlaşılıyordu. B ir kez d a h a m ü s t a k b e l Kral
yarışm acıların arasına karışmıştı. B ir an için o n u n b u ç a r p ık S ınavlarda
y er almayı istiyor olabileceğini d ü şü n d ü m .
Blair iki kardeşin arasına geçip onlardan b ir in in sö y le d iğ i b ir şeye
g ü ld ü . H e m eflatun saçları h e m de ışıltılı, lacivert elbisesi g ü n e ş in al­
tın d a parıldıyor, sabit bir spot ışığının o n u izlediği illü z y o n u n u y aratı­
y o rd u . O ğ lan lara d o k u n m a k için h e r m azereti k u lla n ıy o r, b u niy etin i
açık e tm e k te n hiç çekinm iyordu. N e istediğini b iliy o rd u . B e lli ki iste­
diği, ik isin d en biriydi. N eredeyse kararlılığına hay ran o la c a k tım .
P e m b e çiçek yapraklarının ağaçlardan d ü şü şü n ü , n a z ik b i r esintiyle
yere inişlerini izleyerek sessizce y ü r ü rk e n ...
“ B a k ıy o ru m giyecek bir şey bulm uşsun.”
A rk a m d a n gelen g ü r sesle irkildim ve m ü stak b el K r a l’ı b i r d e n ya­
n ım d a g ö rü n c e içim d en küfrettim . Y üzüm deki şaşkınlığa k ık ırd ay a ra k
baktı. B eni öyle ü rk ü ttü ğ ü için içim d en o n u itm e k gelse d e b u a r z u m u
bastırdım . D e r in bir nefes alıp gözlerim i te p e m iz d e n sa rk a n y a p ra k la r­
la b ir ö r n e k yeşil gözlerine çevirdim. Babasının g ö z le riy le b i r ö r n e k .
K r a l’ın gözleriyle.
B u gerçeği birden fark etm ek bocalam am a n e d e n o ld u . K e n d im i
karşım daki adama ve babasımn bir b enzeri olarak h ü k m e d e c e ğ i yoz
krallığa karşı hissettiğim tiksintiyi bastırmaya zo rla d ım . D e r i n b i r nefes
alıp k en d im e m edeni, kibar olm am gerektiğini h a tırla ttım .
R o lü n ü oyna.
“Evet fakat tek başıma başardığımı söylersem yalan olur.” M e lte m le
şişen açık mavi elbiseme baktım. “B u n u n için Ellie’ye te ş e k k ü r e tm e m
gerek.”
“A h evet.” M üstakbel Kral’ın sırıtışı beni h u y la n d ırıy o r, ü r k ü t ü y o r ­
du. “Ellie, hani ısrarla ihtiyacın olm adığını söylediğin o d a h iz m e tç is i.”
Hissiz bir tonda, “Ta kendisi,” dedim . “ O n u n b e n d e n h o ş la n d ığ ın ı

114
s a n ıy o rd u m fa k a t anlaşılan b u ayakkabılarla bana işkence e tm e k iste­
miş.” E llie ’n in g i y m e m için ısrar ettiği fazla dar sandaletlerin için d e
ay ak larım ın ş im d id e n şişm eye başladığını hissedebiliyordum .
Y in e g ü ld ü . B e n i h u z u r s u z etm ey i başaran neşeli, bulaşıcı bir ses­
ti. “ Sana ya d a m u h t e m e l e n su toplayacak parm aklarına im re n d iğ im i
söy ley em em .” B a n a eliyle işaret ed e rk e n dudakları k ü ç ü k b ir g ü lü m s e ­
meyle k ıv rıld ı. “ H e r şeye ra ğ m e n ayakkabılar sana yakışmış.”
“ T e ş e k k ü r e d e r i m . . . ” S ö z c ü k le r b en istem eden, ağzım dan daha
çok b ir s o r u g ib i çıkm ıştı.
M ü s ta k b e l K r a l’m h e p soğuk, hesapçı biri olacağını d ü ş ü n m ü ş ­
tü m ... E n a z ın d a n d a h a ç o k kardeşine benzeyeceğini. Fakat K itt ta m
aksi b iriy d i. B a b a s ın ın k im o ld u ğ u ve K itt’in gelecekte neyi devralaca­
ğı d ü ş ü n ü ld ü ğ ü n d e b u b e n i şaşırtmıştı.
D ü ş ü n c e le r iç in d e y u k a rı baktığım da, Ç a n a k ’ın görkem li siluetinin
giderek y aklaştığını, ağaç tü n e lin in son un da bizi beklediğini g ö rd ü m .
Devasaydı. Ş ato h ariç , o k ad a r b ü y ü k bir yapıyı daha ön ce g ö r m e m iş ­
tim.
Başımın ü z e rin e b ir şeyin düştüğünü hissetmemle az kalsın korkudan
havaya sıçrayacaktım. K itt gülerek uzandı ve o şeyi saçlarımın arasından
çekip aldı. İrkildim . T ep k im g ö zü n d en kaçmamıştı. Kaşları endişeyle ça­
tıldı.
R o lü m ü iyi o y n a m ıy o ru m .
Y üzüm e o tu rd u ğ u n d a n em in olduğum endişeyi silip, Kitt’in p arm ak­
ları arasında çevirdiği p e m b e çiçeğe bakarak güç bela gülümsedim. Bakış­
larımı kaldırdığım da, ç o k sayıda çiçek yaprağının Kitt’in dağınık saçlarına
takıldığım g ö rd ü m .
K itt y u m u ş a k b ir sesle, “ B ak ne diyeceğim,” deyip çiçeği y en id en
başımın ü z e r in e k o y d u , “ B u da sana yakışıyor.”
D e r in b ir nefes alıp k e n d im i daha iyi gülüm sem eye zorladım. “B e n
de sizin iç in a y n ın ı söyleyebilirim ,” diyerek çiçek yapraklarıyla b e ­
zenmiş sarı saçlarına işaret ettim . G ü lü m se m em e aym şekilde karşılık
verip, elini sa çla rın d a gezdirse de başının üzerinde bir taç oluşturan
çiçekleri d ö k m e k iç in fazla çaba gösterm edi.
K itt,“ E h , şim d i u y u m lu o ld u k ,” dem ekle yetindi. G özlerinde sakın­
gan b ir bakış vardı. G ö z le rim i kaçırdığım da bakışlarım hâlâ y ü zü m d e
gezdirdiğini h issettim . S akin ve k e n d im d e g ö rü n m e k için elim den ge­
leni y ap tım .

115
“ S e n . . . ” D o ğ ru sözcüğü b u lm ak için d u ra k sa d ı.“ E n d işe li g ö r ü n ü ­
yorsun.”
Sakıtı ve kendinde görim m ek buraya kadarmış.
O n a g ö zlerim e yansımayan kısa bir gü lü m sem ey le karşılık verdim .
E h, ü m it ed elim de endişe ü ze rim d e iyi d u rsun .”
“ Seni kaygılandıran görüşm eler mi yoksa başka b ir şey m i? ” Sözleri
y u m u şak , meraklıydı.
İlgili.
G ö z le rim bir an gözlerine çevrilse de K ral ’111 g ö z le r in in b a n a bak-
tığım g ö rm e m le h e m e n yü zü m ü çevirdim. “ Sadece g ö r ü ş m e le r ve
k e n d im i aptal d u ru m u n a d ü şü rm e olasılığım.”
“Başardı olacaksın. Özellikle d e ... L o o t’ta k ard eşim le yaşadığın
olaydan sonra.” Bana o büyüleyici gülüm sem esiyle baktı. “ B iliyorsun,
insanlar hâlâ senden bahsediyor.”
Yamt vereceğim sırada bir anda güneş ışığı y ü z ü m e çarptı. A ğaç tü n e ­
linin sona erdiğini fark etmemiştim. G özlerim i k ö r edici ışık karşısında
kırpıştırdım.
Fakat güneş geldiği gibi çabucak kayboldu. G ru p , Ç a n a k ’ın gölgesi
altına girince sustu. Arenaya giden geniş, b e to n tü n e lle re g ird ik . Ayak
seslerimiz taş duvarlardan yankılandı. Ta ki g r u b u m u z s ta d y u m u n en
alt katına ulaşana dek.
Çevreyi dikkatle incelerken gözlerim k o c a m a n açılm ıştı, başım
bir o yana bir bu yana dönüyordu. Oval a ren a m n ta m a m ı Ç a n a k ’ın
kenarına yükselen, b eton bankların oluşturduğu onlarca g en iş sırayla
çevrelenmişti. G özlerim trib ü n ü n her bir b ö lü m ü n ü saran k alın cama
çevrddi.
Hayır, cam değildi bu.
Köreltiri’y di.
A

B ırakın gözlerinde gö rm ey i, A lim ler’in icat e ttik le ri o n a d i r m a d ­


de hakkında çok az bilgim vardı. A nlayam ayacağım k a d a r k a rm a şık
bir etki yaratan, cama benzeyen m adde, tr ib ü n d e k i S e ç k i n l e r ’i g ü ç ­
lerini kullanm aktan ve böylece Sınavlara m ü d a h a le d e b u lu n m a k t a n
alıkoyuyordu.
G özlerim i bu tu h a f olgudan ayırıp fal taşı gibi açılm ış gözlerle
Ç a n ak ’ı incelemeye devam ettim. Bankların en alt sırasının yanında,
zem in seviyesinde dikilmemize rağ m en k u m kaplı aren a aşağım ızda
kalıyordu. Patikanın kenarındaki kalın, metal tırabzana y ü r ü y ü p aşağı

116
baktım . A şa ğ ım ız d a k i, sıkıştırılm ış ku m la kaplı arenanın zem iniyle ara­
mızda e n az b eş m e tr e m esafe vardı.
Ç ukur.
Y üzlerce Ilyalı çe v re m iz i saran trib ü n d e n bizi izlerken Sınavların
gerçekleşeceği y e r işte orasıydı.
İ m p a r a to r lu k M u h a fız la rı bizi patika boyunca yürütm eye devam
etriler. T a ki u c u patikaya u zanan, etrafı kalın camla çevrili, geniş bir
odaya varana kadar. İçeri bak tığ ım d a, üç geniş ve lüks koltuk g ö rd ü m .
K oltuklar cilalı, ahşap b ir z e m in in ü zerin d e duruyor ve Ç a n ak ’ın kala­
nını kaplayan g ri, s o ğ u k b e to n la ço k uyum suz duruyordu.
K ral’ın locası.
D e m e k rahatça oturup ö lü m ü m ü z ü izlediği yer burası.
İ m p a r a to r lu k M u h a fız la rın ın bizi tek tek cam odaya itmeye baş­
lamalarıyla kısa b ir şaşkınlık yaşadım. H ep im iz sıra olup, K ai’ın uzak
köşeye y ü r ü y ü ş ü n ü izledik. B o y n u m u eğip baktığımda, o n u n z e m in ­
deki gizli b ir k ap ağ ı k aldırdığım ve sonra açtığı kapaktan rahatça aşağı
adadığım g ö r d ü m .
O m z u m d a k i b ir el b e n i y ü r ü m e m için itekledi.
N ereye g id iy o r u z ?
D a r o d a d a y ü r ü y ü p , z e m in d e k i beni bekleyen deliğe doğru iler­
ledim. A şağıdaki o d a g ö lged e kaldığından deliğin dibini g ö rm ek im ­
kânsızdı.
İç ç e k e re k k e n a rd a n aşağı adım attım ve karanlığın içine daldım.
A yaklarını y u m u ş a k b ir p a t sesiyle yerle buluştu. Deliğin b o y u n u n
iki m e tr e d e n b iraz d a h a u z u n old uğ un u tahmin etm em in ardından,
sa n d ale tlerim in altın d ak i ze m in in yum uşak oluşuna şükrettim. Fakat
b e n im ve b ü k ü k d iz le rim in altında kalan kıpırtılı minder düşüşüm ü
yum uşatm ışsa da sert b ir şeye çarptım .
Hayır. B ir şeye değil. Birine.
G ü ç lü k o llar b e n i sarınca çarptığım geniş göğüsten çıkan gür k ah ­
k ah an ın titre ş im le rin i hissettim , iri eller kalçamı sıkıca kavrarken göz­
lerim k a ran lığ a alıştı ve b ana te p ed en bakan Kai’ın dudaklarındaki o
tam dık k ıv r ım ı seçtim .
“ A yak h â k im iy e tin zayıf Gray. D ans pistinde partnerin olmayı iste­
m e zd im .”
A v u çla rım la g ö ğ sü n ü ittim ve beni gönülsüzce serbest bırakıp h ın­
zırca g ü ld ü . “ E h , hislerim iz karşılıklı.” Telaşlanmıştım ve bu durum beni

117
çok rahatsız etmişti. “Ayrıca eleştirin için sağ ol fakat ayaklarım a son d e­
rece h â k im im d ir... ” Boğazımı temizleyip sessizce, “ D ö v ü ş ü r k e n ,” diye
ekledim .
Y in e haklıydı. Ve yine b e n b u n d a n son d erec e rah a tsız d ım . Berbat
b ir dansçıydım . Kavgada dans edebilsem de b u b e c e r im i b a lo sa lo n u ­
na yansıtm am imkânsızdı.
Kai b ir daha güldü. Fakat Prens o n u kesinlikle p iş m a n ed e c e ğ im
m u z ip ç e bir la f e d e m e d e n K itt yanına indi.
R a k ib in le o y u n m u o y n u y o rsu n kardeşim ?” D u v a r d a k i kola d o ğ ­
ru y ü r ü y ü p o n u y u k a rı iten K itt’in sesindeki keyfi se z d im . T e p e m iz ­
d ek i ışıklar göz k ırp arak yandı. B u , bana acı b ir şekilde e v im i ve Loot
Sokağı ııa serpiştirilm iş bir avuç cızırtılı sokak lam basını hatırlattı.
Kai u m u rsam azc a o m u z silkerek, “ O yn am ası eğ len ce li rakiplerle
o y u n o y n a m a m a k elim d e değil,” diye yanıt verdi.
S öylem esem daha iyi olacak bir şeyi tam söyleyeceğim sırada, diğer
S eçk in le r’in odaya in m e k te n ziyade düşmeleriyle so h b e tim iz yarıda ke­
sildi. Etrafim a baktığım da, odanın yum uşak sandalyeler ve kanepelerle
d o lu o ld u ğ u n u , u z u n bir masaya çeşitli atıştırmalıkların dizildiğini gör­
d ü m . B u da görü şm eler başlayana kadar orada b ekleyeceğ im iz anlamına
geliyordu.
H e rk e s odada dolandıktan sonra koltuklara yerleşip y iy e cek lere el
attı. O m z u m d a b ir el hissetm em le irkildim. D ö n ü p b a k tığ ım d a , şarap
k ırm ızısı saç tu ta m la rın ın ardında gizlenmiş neşe d o lu , bal re n g i gözler
g ö rd ü m .
“ G erginsin , değil m i?” A n d y bir kaşını kaldırdı.
“ E vet, eh, seni Kai sandım ve b u r n u n u kırm aya h a z ırla n ıy o rd u m .”
A n d y h o m u rtu y la güldü. “B u n u anlayabiliyorum. K u z e n im gıcığın
teki. Yani öyle saydır.” Başıyla K ai’a işaret ederken g ü lü m sem e si y ü z ü n ­
d en eksilmedi.
“ O s e n i n . . . ” G ö zlerim i k ırp ıştırd ım .“ K u z e n in m i? ”
“ Evet. B e n im le akraba olacak kadar şanslı.” A n d y sırıttı. B u r u n hal­
kası loş ışıkta parddadı. “ İkisi de öyle.”
“ D e m e k sen de sarayda b ü y ü d ü n ? O nlarla?” B aşında J a x ’le a m a n ­
sızca dalga geçen oğlanlara işaret ettim.
“ E v e t, maalesef.” A n d y başım iki yana sallayıp k ık ırd ad ı. “ O ikisinin
yem ek için kaç kez kavga ettiklerini b ils e n ...” S usup k e n d i k en d in e
gülümsedi. “ Neyse, sarayda usta dedikleri şeyim b e n . B a b a m ve ben

118
şatoda t a m i r e d i le c e k h e r şeyi ta m ir ed eriz ve inan bana, şu ikisi yıllar
iç in d e ç o k şey b o z d u . ”
N i h a y e t b o ş b i r k a n e p e b u lu p ü z e rin e kendim izi bıraktık ve ç e ­
k in g e n c e k o n u ş m a y a başladık. B irb irim ize karşı naziktik. R a k ip o ld u ­
ğ u m u z u n f a r k ın d a olsak da m e d e n ic e so h b e t e tm e k te n m e m n u n d u k .
Y eri d ö v e n y ü z le r c e sert a d ım ın g ü m b ü rtü sü hepim izi susturdu.
G ü r ü l tü t e p e m i z d e k i arenayı d o ld u ru n c a m id e m altüst oldu. G elm iş­
lerdi. Y ü zle rc e, h a tta b in le rc e Ilyalı. H epsi de görüşm eleri, g österileri
iz le m e k iç in b u ra d a y d ı. K im i destekleyeceklerini, k im in yaşamasını
iste y e c e k le rin i s e ç m e k için.
T r i b ü n sıra la rın d a n y u k a r ı çık an adım ların yerini sessizliğe b ırak ­
ması n e k a d a r z a m a n aldı, e m in değildim . Fakat sesler kesilmedi, in sa n ­
lar şarkılar sö y le y ip te z a h ü ra t ediyor, yarışmacıların ortaya çıkm asını
b ek liy o rlard ı. İ m p a r a to r lu k M u hafızları bize yeniden kapağın başına
g e lm e m iz iç in el ettiler. O ra y a g ittiğim de k endim i aniden b ir başka
sırada b u l d u m . B u k e z o d a d a n y u k a rı tırm anıp yukarıdaki cam k u tu y a
g e ç m e k iç in sıra m ı b e k liy o rd u m .
M ü s ta k b e l K ra T ın y a n ım d a o ld u ğ u n u ancak uzanıp saçım dan bir
şeyi ç e k ip a ld ığ ın d a fark ettim . B e n irkilecek zam an bulam adan, o b ir
çiçeği y ü z ü m e d o ğ r u u zatm ıştı bile. G üm üş buklelere dolandığı için
g ö z ü m d e n k a ç ır d ığ ım çiçeği.
“ S ana y a k ıştığ ın ı d ü ş ü n s e m de belki de başında b u varken g ö rüş­
m eye g itm e m e lis in .” G ü lü m se y e re k çiçeğe işaret etti. “ Ç o k dikkat çe­
kebilirsin. Ö z e llik le d e arıların.”
R o l ü n ü oyn a.
K e n d im e b u n u söyleyip d u ru y o rd u m . Ç ü n k ü ne zam an ona b a k ­
sana te k g ö r e b ild i ğ im babası ve g ü n ü n b irin d e yozlaşmış b ir krallığın
h ü k ü m d a r ı o la c a k a d a m d ı. Y in e de tiksintime rağm en k en dim i g ü ­
lü m s e m e y e z o r la d ım . “ T eşe k k ü r ed erim . Beni h e m utançtan h e m de
arılardan k u r ta r d ığ ın ı z için.”
B r a x t o n ç ık ış ın altına geçti. G ö zle rim i m üstakbel Kral’dan ayırm ak
için b ir m a z e r e t b u l m a k b e n i m e m n u n etmişti. G ürbüz, kapağın k en a­
rına t u t u n m a k iç in sıçram aya gerek bile duymamıştı. B edenini kolayca
y u k a rı ç e k e r e k k a p a k ta n geçti. O ğ lanlar tek tek yukarıdaki odaya çık­
tılar. G e r i d e s a d e c e ik i p ren s kalana dek.
P re n s le r z o r la n m a d a n kızların yu karı çıkmasına yardımcı oldular.
H e r a ’yı n e r e d e y s e k ız ın t ü m ağırlığını taşıyarak yukarı kaldırıp açık­

119
lıktan geçirdiler. D u ru m d a n istifade e d e n Blair, ald ığ ı y a r d ı m ı o ğ la n la ­
rın ellerini tü m b ed en in e d o k u n d u r m a k iç in m a z e r e t o la r a k ku lland ı.
S adie’n in y ukarı çıkm ak için kibarca y ard ım is te m e s in in a r d ı n d a n kar­
deşlerle yalnız kaldım.
K apaktan yukarı bakıp, ne kadar sıçram am g e r e k e c e ğ in i h esap la r­
k en Kai arkam a geçti. Başını öyle eğdi ki çenesi n e r e d e y s e o m z u m u n
üzerin deyd i. “B e n d en yardım istem eyecek k a d a r in a tç ı m ıs ın G ra y ? ”
S o ğu k bir sesle, “ Hayır,” dedim . “Y ardım a ih tiy a c ım o lm a y a c a k ka­
dar gü çlü yü m .”
Sonraki sözlerim kulağım ın d ib in d e m ırıld a n d ı. “ B u n u d u y m a k
h o şu m a gitti.”
Yana çekilmesiyle bedeninin sıcaklığı k a y b o ld u . D u d a k l a r ı m b u r­
k an b ir gülüm sem eyle tepem deki kapağa işaret etti.
Z ıpladım . Parm aklarım açıklığın ken arını k a v r a r k e n b i r an için
havada asılı kaldım. Yıllarca binalara tırm a n arak d e n e y i m k a z a n d ığ ım
için hiç o kadar m in n e t duym am ıştım . K e n d im i y u k a r ı ç e k t i m . Tam
bacaklarım ı açıklığın kenarına kaldırmaya h a z ır la n d ığ ı m d a ...
“ Şu lanet elbise,” diye söylendim. Elbise esn ek d eğ ild i. K u m a ş kal­
çam ı sarıyor, özgürce hareket etm em i im kânsız k ılıy o rd u .
“ H a y d i.. . ” A rkam dan gelen alaycı ses K a i’a aitti. “ B e n d e n yardım
iste Gray.”
G özlerim i karşımdaki duvara bakarak d ev ird im , “ in a t ç ı y ı m ya
h ani?”
K itt’in kakırtısını işitmemin ardından b ac ak la rım a s ü r t ü n e n elleri
hissettim. Afallayıp aşağı baktığımda g özlerim d ağ ın ık , siyah dalgalarla
kaplı, eğilmiş bir başla buluştu. Kai elbisem in e teğ in i d ikiş y e r in d e n
kavradı. Gözlerini gözlerime çevirdi.
“ R ic a etsem?” Yumuşak sesi neşeliydi.
Y utkundum . G özlerimi bir kez daha devirdim . A r d ın d a n yanlış ola­
cağını bile bile başımı salladım.
Ve Kai elbisemi yırttı.
Kumaşı kolaylıkla koparmış, bacağımdan yu k arı çık an b ir y ırtm aç
yapıp beni kumaşın darlığından kurtarmıştı. Sert p arm a k ları te n im i kısa
bir an için okşarken, “Elbiselerini seve seve yırtarım Gray,” d e d i. “ Yar­
d ım etm ek için elbette.” Kitt hom urtuyla gülerken K ai sırıttı. “ İstem en
yeter.”
“ Sen bu kadar hevesliyken istem em e ne gerek var?”

120
N ih a y e t b e n k e n d i m i zo rlan an kol kaslarım yanarak yu k arı çe k er­
k en a r k a m d a n K a i ’ın k ahk ahası geldi. C a m k utud a ayağa kalktığım da,
k o ltu k la rın h âlâ b o ş o ld u ğ u n u g ö rü p rahat bir nefes aldım. Katili k e n ­
disi d e ğ ilm iş g ib i, b a b a m h ak k ın d a yüzsüzce konuşan Kral’ı g ö r m e
düşün cesi k a n ı m a d o k u n u y o r d u . O akşam yem eğinden önce, b irin in
şah d a m a r ın a çatal so k m a d ü r tü m le m ücadele etm em hiç g e re k m e ­
miş ti.
D e r i n b i r n e fe s alıp patikaya adım attım . Kalabalık gürledi.
B a şlıy o ru z .
İ m p a r a to r lu k M u h a fız la rı, bizi lo can ın karşısında b ulu nan tırabzan ­
daki k ü ç ü k b i r açık lığa gö tü rd ü ler. Oraya aşağıdaki Ç u k u r ’a in m e m iz
için b a s a m a k la r yerleştirilm işti. Ayaklarım arenanın k u m u n a d eğ in ce
kalabalık te z a h ü r a t yaptı. Sanki Sınavlar şim diden başlamıştı.
Ç u k u r ’u n geniş ze m in in e yürüyüp, yerden bir iki m etre yüksekte
kalan d e r m e ç a tm a b ir sah n en in ortasında durduk. O n rahat k o ltu k sah­
n en in arka tarafina, iki k o ltu k da ortasına yerleştirilmişti. İm paratorluk
M u h a fız la rın ın bizi sahneye çıkarmasıyla oturduk. G özlerim L en n y ’ye
takılınca b a n a g ü v e n v e r m e k için başım salladı. Sonra diğer muhafızlarla
sıraya geçti.
“ A ltın c ı A r ı n m a S ınavları’na hoş geldiniz Ilyalı kardeşlerim.”
K alabalık g ü r le r k e n başım ı ince kadın sesinin geldiği yöne d o ğ ru lt­
tu m . K a d ın y ü z ü n ü b iz e çevirdi. K ahverengi gözleri heyecanla ışılda­
yarak b iz i s ü z e r k e n k ırm ız ı dudakları b ir gülümsemeyle kıvrıldı.
Tealah.
Parlak, d e n iz m avisi saçlarının ismiyle uyum lu olması iro n ik ti.1 Ö n ­
ceki S ın avlarda g ö r ü ş m e le r i gerçekleştiren genç kadım daha ö n ce hiç
g ö r m e m iş tim . F a k a t b en zersiz g ö rü n ü şü hakkında onu g örü r g ö rm e z
tam y acak k a d a r ç o k şey işitmiştim.
“ A h fak at b u b ild iğ in iz Sınavlar gibi olmayacak!” Tealah beyaz diş­
lerini g ö s te r e r e k kalabalığa gülüm sedi. “ A rınm a Sınavları’m n tarih in ­
de ilk k e z b i r m ü s ta k b e l İnfazcı yarışıyor.” Neredeyse binlerce g ö z ü n
K ai’a ç e v rild iğ in i h issed ebiliyo rdu m . K oltuğuna yaslanırken ne kadar
rahat o l d u ğ u n a b akılırsa belli ki ilgiye alışıktı.
T e a la h ,“ B u y ü z d e n d e b u yılki Sınavlar biraz... Farklı olacak,” di­
y erek s ö z le r in i s ü r d ü rd ü .

1 Tealah ile İn g iliz c e d e d en iz mavisi anlam ına gelen teal sözcükleri arasındaki b en ­
z e rlik te n dolayı —çn.

121
Kalabalık coştu.
E llie’nin T ealah’n ın az ö n c e söyledikleriyle u y u ş a n s ö z le r i z i h n i m ­
d e yankılandı.
Farklı.
B u n u n tek n e d e n i kraliyet ailesinden b ir in in yarışm ası m ıy d ı? A m aç
m ü stak b el İnfazcı için m ücad eleyi d aha g ü ç k ılm a k m ıy d ı?
B e n b un ları d ü şü n e c e k zam anı b u la m a d a n Tealah, “ S e ç k i n l e r ’inizle
tanışmaya hazır m ısınız?” diye sordu. K o n u ş u r k e n e lin i g ö ğ sü n e
bastırmasıyla sözleri arenanın h e r köşesine ulaştı. B i r Y ü k s e lte ç olan
Tealah m n becerisi, o n u n kendi sesini ve d o k u n d u ğ u b a ş k a la r ın ın sesini
uzaklara d u y u rm asın ı sağlıyordu. B u b ir A vam g ü c ü d e olsa y a p tığ ı işte
faydalıydı.
K alabalık te zah ü rat yapıp, ayaklarını yere v u r a r a k g ö k g ü rü ltü s ü
sesini taklit etti. “ N e d e n ö n c e J a x ’le ta n ışm ıy o ru z? J a x , ta tlım , gelip
y a n ım a o t u r u r m u s u n ? ”
Ja x sa h n e n in ö n ü n d e , T ealah’n ın karşısına y e rle ştirile n k o ltu ğ a y ü ­
z ü n d e u tan g aç b ir g ü lüm sem ey le k u ru ld u .T e a la h o n u h ay a tı ve S ınav­
lar g ib i k o n u la rd a anlamsız sorulara b o ğ a rk e n Ja x h u z u r s u z c a k ıp ırd a ­
nıyor, u z u n b acak ların d an birini yere v u ru y o rd u .
“ Şey, K itt’le a n tre n m a n yapm ayı severim . B u n u n n e d e n i ara sıra
k a z a n m a m a izin verm esi. K ai’la a n tre n m a n y a p m a y ı... O k a d a r sev­
m iy o r u m .” Kalabalık, J a x ’in Sınavlara hazırlık e ğ i tim i n d e n e l e r i n h o ­
şu n a gittiği sorusuna verdiği yanıt karşısında k a h k a h a la ra b o ğ u lm u ş tu .
U tan g a çç a Tealah’a gülümseyen J a x ’in sırıtışı, k o ltu ğ u n d a d ö n ü p K a i’ırı
k en d isin e bakarak o m u z silktiğini g ö rü n c e y ü z ü n e d a h a d a yayıldı.
“ Ç o k sevimli değil m i şimdi?” Tealah kalabalığa g ü lü m s e y ip , “ Söyle
b a n a Jax, yaşın kaç dem iştin?” diye sordu.
T ealah,Jax’in yanıtım tü m izleyicilere d u y u r a b ilm e k iç in e lin i o ğ la­
n ın o m z u n a koydu. “ O n beş.”
Vebalar aşkına, daha çok küçük.
Tealah, “ O n beş ve Sınavlarda yarışma o n u r u d a h a b u yaşta k e n d i­
sin e bahşedildi!” diye haykırdı. Sözlerini teyit e tm e le ri iç in kalabalığa
baktı. Kalabalık ayaklarım yere vurup, tezah üratlar y a p a ra k T e a la h ’yı
d estekledi. “Bize g ü c ü n ü n ne o ld uğ un u tekrar h atırla tır m ı s ı n ? ”
J a x b o ğ az ım temizledi. “B en bir K ırp ’ım .”
“ N e ilginç! B u beceriye şahitlik etm ey en ler iç in b iz e g ü c ü n d e n
b iraz daha bahset.”

122
Ja x k o l t u ğ u n d a sırtın ı d ik leştirip ,“ Eh,” d e d i,“ K endim i g ö reb ildiğim
h er y ere ışın lay a b ilirim , y a n i... Siz g ö zü n ü zü kırpana kadar.” Jax g ü ­
lü m s e rk e n iz le y ic ile r g ü ld ü .
“ P ek i Ja x , b iz e n e le r yapabileceğini g österm ed en ön ce bir so ru
daha.” B i r d e n c id d i b ir tavır ta k m a n T e a la h ,“ Sınavlardan b e k le n tin n e ­
dir?” diye so rd u .
Jax b a ş ım d a lg ın c a yana eğdi. “ Sınavlarda karşıma neler çıkacağın­
dan e m i n o lm a s a m da h e r n e olursa olsun beklentim krallığımı, ailem i
o n u r l a n d ı r m a k . . . ” D u ra k la y ıp K ai’a b ir bakış attı.“Ve kendim i.”
A r ı n m a S ın a v la rı’n ın m o tto s u n u işitmesiyle stadyum alkışa b o ğ u l­
du. T ealah ayağa k alk ıp J a x ’i sa h n en in basamaklarından ö n ü m ü z d e k i
Ç u k u r ’u n sıkıştırılm ış k u m u n a indirdi.
“ S a h n e s e n in Ja x !”
Ja x d a h a az ö n c e seyircilere sırıtırk en b ir anda o rtad an k a y b o lu ­
verdi. N e r e y e g ittiğ in i g ö r m e k için k o ltu ğ u m d a d ö n d ü ğ ü m d e o n u n
y ü z ü n d e h ı n z ı r b ir g ü lü m s e m e y le K ai’m yanında dikildiğini g ö r ­
d ü m . K a i’ın sa ç la rın ı b o z u p , te k ra r yo k olmasıyla Prens, J a x ’in ark a­
sın d a n sö y le n d i.
Ja x k ü ç ü k r u t i n i n e d ev a m edip b ir no ktadan diğerine Kırpılıyor, n e
za m an b i r b aşk a n o k ta d a ortaya çıksa kalabalıktan hayret nidaları y ü k ­
seliyordu. B irk a ç d ak ik a son ra ilk o tu rd u ğ u koltuğa, Kai ile B ra x to n ’ın
arasına K ırp ıld ı. B u n u n ü z e rin e , Kai hiç d ü şü nm ed en kolunu b o y n u n a
dolayıp o ğ la n ın saçlarını am ansızca bozdu.
T ealah ay n ı şa b lo n u izleyerek ö n c e yarışmacıları sorgulayıp, sonra
o n lara b e c e r ile r in i sergilettiği ru tin in i sürdürdü.
B u bir y e te n e k gösterisinden başka bir şey değil. K im in en güçlü olduğunu
gösterecek bir vitrin.
B r a x t o n k e n d is i iç in stadyum a serpiştirilen taş heykelleri kırıp sağa
sola fırla tıy o rd u . S ınavları şim d id en kazanmış gibi konuşan Ace, görüş­
m e s in in a r d ın d a n h e r zam an k i çalımıyla Ç u k u r ’u n içine indi.Yaptığı
illü zy o n la r ö y le g e rç e k ç iy d i ki g ö ren kolaylıkla gerçek sanabilirdi. Ateş
yakıp k u m u n ü z e r i n d e b ir alev çizgisi oluşturdu. Hatta d u m an kokusu
bile v e r m e y i başardı. S o n ra tü m b un lar ortaya çıktıkları gibi bir anda,
g eriye h iç b ir şey b ır a k m a d a n kayboldu.
B ir K o p y a c ı o la n Sadie, kendisinin on kopyasım yapıp bunları tri­
b ü n le rd e d o la ştırd ı. H e r b ir taklit kalabalığa kısa bir süre el salladıktan
sonra S a d ie ’n i n k o ltu ğ u n a d ö n d ü .

123
Blair de g ö rü şm e d e Sadie’yle aynı yolu izleyip, T e a la h ’ya ve kala­
balığa karşı sinir bozacak kadar sevimli g ö r ü n m ü ş tü . F a k a t Sınavları
k azan m ak tan bahsed erken sesine geri d ö n e n sert to n g ö z ü m d e n k aç­
m adı. Sıkıştırılmış k u m a adım atıp, Telekinezi g ü c ü n ü k u lla n a r a k Tea-
la h ’yı havaya kaldırdı. Böylece o n u n g ü c ü n ü n te m e lin in fiziksel değil,
zihinsel o ld u ğ u n u anladım. H atta daha g eç en g ü n k u la ğ ım ı sıyıran
bıçağı m u h te m e le n eliyle değil gücüyle fırlatmıştı.
H e ra çekingendi. K oltu ğu nd a eğilip b ü k ü lü y o r, g e r e k m e d i k ç e k o­
n u şm u y o rd u . N ih ayet izleyicilere hitap e tm e d e n b e c e ris in i sergileye­
bileceği an geldiğinde, b u lu n d u ğ u m yerden o n u n ra h a t b ir nefes aldı­
ğını fark edebilm iştim . O rta d a n kayboldu. Kısa b ir sü re s o n ra Tealah
da kayboldu. Kalabalık ikisinin az ö n ce d u rd u k la rı y e rd e k i boşluğa
bak arak alkış tuttu.
O ana kadar kalabalığı en ço k eğlendiren A n d y o lm u ş tu . Ç e k i n m e ­
d e n K itt ve K ai’la çocukluklarında yaşadıkları y ü z k ız artıcı olayları an ­
latıyordu. Kalabalık ona bayılmıştı. İzleyiciler A n d y ’n in a ğ z ın d a n çıkan
h e r sözcüğe kahkahalarla gülüyorlardı. Fakat Ç u k u r ’u n z e m in i n e adım
atıp, g ü c ü n ü sergilediğinde ağzım dan çıkan hayret nidası kalabalığın
şaşkınlık dolu haykırışları arasında boğ uldu . A n d y g ö z le r im in ö n ü n d e
b ir kaplana dönüştü. Sonra bir şahine. B ir kurda. H e p s in in d e ren k le ri
saçlarıyla aym, şarap kırmızısıydı. Sonra birço k h ayvana d ö n ü ş m e s in e
rağm en, nasıl olduysa üzerinde tek bir kırışıklık bile o lu ş m a m ış eflatun
elbisesiyle insan form u n a döndü.
Tealah ardından K ai’ı seçerek beni sona bıraktı.
A m a n ne harika.
K ai’ın gülümsediği Tealah kızarıp afallamıştı. K alabalık la şakalaşıp
k o nu şan K ai’ın sempati maskesini taktığı açıktı.Tealah o n a Sınavlardan
beklentisini sorunca K ai’ın yanıtı kendisinden ö n c e k i yarışm acılarla
aym oldu: Krallığımı, ailemi ve kendim i o n u rla n d ırm a k .
Prens nihayet görüşmesini bitirdiğinde, yanakları k ız a ra n T ealah ’ya
sırıtıp g ü cü n ü sergilemek için sahneden indi. E h , d ah a d o ğ r u s u diğer
h erkesin güçlerini sergilemek için. Sıra h âlindeki y a rış m a c ıla rın ya­
n ın d a n geçerken h er birinin becerilerini kullanıyor, k alab alığı o n la rın
güçleriyle mest ediyordu. O nların güçlerini k u lla n m a k ta z o r l u k ç e k ­
m iyo rdu . Yıllarca süren eğitim inin eseriydi bu.
Sıranın sonuna geldiğinde gözleri gözlerim le b u lu ştu . B a şın ı hafifçe
yana eğip beni süzdü. G ri gözleri y ü zü m d e gezindi. K i m b ilir becerimi

124
k u lla n a m a m a k o n u nasıl d a h u z u rs u z ediyordu. O n a bakarken b u n u
d ü ş ü n m e m l e y ü z ü m e k ü ç ü k b ir g ü lü m se m e ko ndu.
S o n ra K a i k o l t u ğ u n a d ö n d ü ve b e n sonum a doğru yü rü m ey e başla­
dım . “ Ve s o n o la r a k P a e d y n G ray bizlerle!”Yanındaki koltuğa b ek len ti
içinde, h a fifç e v u r a n T e a la h ’n ın sesi arenada yankılandı.
R o lü n ü oyna.

125
1 5. B Ö L Ü M

JW
&i(n
z9if vuçlarım terden kayganlaşmıştı.Tealah’nın yanındaki koltuğa oturup,
elbisemin eteğini düzeltme bahanesiyle terli ellerimi p ü rü z sü z ipeğe
sildim. İzleyicilere bakmamla nefesim kesildi. O nları daha ö n c e g ö zlem ­
lem ediğim için utansam da şimdi gözlerimi onlardan ay ıran uy ord um .
Kral, Kraliçe v e ...
K itt.
K üçük, cam kutularından aşağı, bana bakıyorlardı. K ral ve vârisi
birbirlerine yakın oturuyorlardı. Benzerlikleri beni g ö ğ s ü m e in e n bir
y u m ru k gibi sarstı. K u m rengi saçları, zü m rü t yeşili g ö zleri b irb irin in
aynısıydı. Birbirlerine o kadar benziyorlardı ki b irin e o la n nefretim
diğerine karışmaya başlıyordu.
“ Peki Paedyn, bize Prens Kai’la yaşadığın olayı anlatsana!” G ö z le ­
r im yeniden Tealah’ya çevrildi. Işıldayan beyaz dişleri ve p arlak saçları
neredeyse gözlerimi kör edecekti. Tealah bana d o ğ ru eğilip, yu m u şak
elini o m zum a koyarak sesimi herkesin işiteceği şekilde y ü kseltti.
“Eh, Prens Kai’a sorulacak olsa anlatacak pek bir şey yok. Fakat bana
sorarsanız sanırım kenar mahalleden bir kızın imdadına yetişm esinden bi­
raz utanıyor.” Sözler ben kendime engel olamadan ağzım dan d ökülüver-
mıştı.
Vebalar aşkına, kendimi insanlara sevdirmem gerekirken P renslerini alaya
almanın en iyi yol olduğu söylene...
Kahkahalar.
İ z le y ic ile r in b e n i e ğ le n c e li b u lm asın a h e m şaşırdım h e m de ş ü k ­
rettim . O m z u m u n ü z e r i n d e n K a i’a bakınca y ü z ü n d e belli belirsiz b ir
g ü lü m s e m e o l d u ğ u n u fark e ttim .
E h , b elki de P renslerini tiye alabilirim. İşte bunu kullanabilirim.
“ D o b r a d o b r a k o n u ş m a k ta n da k o rk m u y o r!” Tealah hafifçe g ü lü p
bir s o n r a k i s o r u y a g e ç ti. B ir ç o k kişinin yanıtını m erak ettiğ in d e n e m in
o ld u ğ u m s o r u y a . “ B iz e şu S u s tu r u c u ’y u nasıl alt edebildiğini b ir daha
anlatabilir m is in ? D e m e k isted iğ im , fiziksel b ir kavgada başının çare­
sine b a k a b ild i ğ in b e lli fak at nasıl o ld u da S u sturu cu seni e tk ile m e d i? ”
D e r i n b i r n e fe s a ld ım . B u ay rın tıyı herkesin anlamasının, b u n a h e r ­
kesin i n a n m a s ı n ı n ç o k ö n e m li o ld u ğ u n u biliyordum . “ Tealah, b e n bir
Psişik’im . B a ş k a la r ın ın g ü ç lü d u y g u la rın ı sezm em i ve onlardan k ü ­
çü k b ilg ile r k o p a r m a m ı sağlayan zihinsel bir b eceri bu. B u y ü z d e n de
z ih n im i k o r u y a b iliy o r , S u s tu ru c u la r gibi insanlardan sakınabiliyorum .”
G ü lü m se y ip , “ A n la ş ıla n P ren s Kai gibi insanlardan da ç ü n k ü kendisi
k ü ç ü k b e c e r i m i k u lla n a m ıy o r ya da sezemiyor,” diye ekledim .
“ N e b ü y ü le y ic i! D a h a ö n c e b ir Psişik’le hiç karşılaşmadığımı söy­
le m e m g e r e k ! ” T e a la h ’n m g ö zleri k o c a m a n açılmıştı. O n u ço k m e ra k ­
la n d ırd ığ ım a n la şılıy o rd u . K alabalığın geri kalanında da m e ra k u y an ­
d ır d ığ ım d a n e m i n d i m .
“ E v e t, b i r A v a m b e c e r is i de olsa epey nadir görülüyor.” O n a g ü ­
lü m s e r k e n g ö s te r d i ğ im d işle rim in arasından yalan söy lem iyo rm uşum
gibi n e ş e y le g ü lü m s e d im .
“ P e k i P a e d y n b i z e . . . ” K ekeledi. Az kalsın kenar mahallelerde diye­
c e k k e n Uya d e m e y i seçerek , “ Ilya’da hayatının nasıl geçtiğini anlatır
m ısın ?” d e d i.
B ira z d a h a y a la n sö y le m ey i, k e n a r mahallelerde hayatın k ö tü o lm a­
dığını, n e k a d a r k o la y o ld u ğ u n u söylemeyi d ü şü nd ü m . Fakat anlaşılan
b ir a n d a i ç i m d e d ü r ü s t o lm a isteği uyanmıştı.
“ Y ani k e n a r mahallelerdeki hayat m ı?” Ç e k in m e d en yaptığım düzeltm e
karşısında şaşıran T ealah hayretle b ana baktı. “Anlatacak çok şey yok. S o­
k ak lard ak i h a y a ta hayat d e n e m e z ” Tealah’m n gözlerinin içine baktıktan
sonra y ü z ü m ü sesi k esilen kalabalığa çevirdim .“ Son birkaç yılda açlık ve
so ğ u k h a y a tım ın d e ğ işm e z le ri oldu. Fakat sadece benim de değil. B e­
n im le a y m s e rt k a l d ır ı m taşları ü zerin d e uyuyan onlarcası var. O nlarca
başka in s a n ise, b i r t e k şilin için h e r şeyi yapabilecek hâlde.” D uraklayıp
b ir nefes a ld ım . “ K e n a r m ahallelerde hayat en güçlü olanın hayatta kal-

127
ması üzerine kuruludur. B u yüzden bir açıdan Sınavlara d iğ e r herkesten
daha hazırım.”
Afallayan Tealah bana baktı. Belli ki bu yanıtı b e k le m iy o r d u . Sonra
kahverengi gözlerinde acımayı andıran bir ifade g ö r d ü m . B u n d a n nef­
ret ettim . N e o n u n ne de kalabalığın bana acım asını istiy o rd u m . Ben
değişim istiyordum.
Tealah h e m e n eğitim im ve diğer yarışmacılar h a k k ın d a suya sabuna
d o k u n m a y an sorulara geçti. “Sence en b ü y ü k rak ib in k i m o la c a k ? ”
“ H ım .” Bir tutam saçımı kulağım ın arkasına sıkıştırıp v ereceğim
yanıtı dü şü n d ü m .
“Prens Kai olabilir mi?” dediTealah.“Hani tüm güçleri kullanabildiği için?”
B e n im g ü cü m ü kullanamıyor, u n u ttu n m u ? ” B e n hafifçe gü lü n ce
Tealah da aynım yaptı. “ O b en im için so run olm ayacak. İşin aslı, ben
o n u kurtarm adığım da Sınavlarda ne kadar ilerley eb ileceğ in i g ö re c e ­
ğiz.” Kalabalık kahkahalarla gürlerken tadı tatlı g ü lü m s e d im . K a i’ln
delici bakışlarım ensemde hissedebiliyordum.
“ Peki Paedyn, son soru: Sınavlardan ne u m u y o r s u n ? ”
A ğzım açıldı. H erkesin o ana kadar tekrar ettiği alışıldık m o tto y u
dillendirm eyi düşündüm . B en den beklendiği gibi. F akat g ö z l e r im te­
p em d ek i cam locaya, şimdiki Kral’a ve geleceğin K ra l’ın a sab itlen ince
sözcükler ben dilimi ısıramadan dudaklarım dan d ö k ü lü v e rd i.
Yanlış sözcükler.
“ Hayatta kalmak. Buradan sağ çıkmayı u m u y o r u m .”
Binlerce gözün üzerim e dikildiğini hissedebiliyordum .
H afif esen rüzgârda deniz mavisi saçları y ü zün ü kapatan Tealah, ağır
ağır gözlerini kırpıştırmaktan öte bir tepki veremedi. N ih a y e t boğazım
temizleyip, baston yutmuş gibi ayağa kalkarak beni aşağıdaki sahneye gö­
türdü.
D oğal davranmaya çalışarak, “Peki,” dedi, “Bize n e le r y ap ab ileceğ in i
göster!”
A rtık ben ona şaşkın hâlde bakıyordum.
N a sıl yapacağım ki bunu?
“ Ş e y ...” Stadyuma bakınıp,“N e d e n kalabalıktan rastgele b ir in i seç­
m iyorsun, o kişiyi... Okuyayım,” dedim.
Vebalar aşkına, neden bahsediyorum böyle ben?
Tealah gülümseyip başım salladı. Belli ki bir şeyler y a p a c a k olm asına
sevinmişti. O n u n Ç u k u r ’dan yukarı uzanan m e rd iv e n d e n ç ık ıp trib ü n

128
sıralan arasın d a gezinişin i, bu sırada gülüm seyip el sallayışını izledim .
B irk aç d a k ik a d ü ş ü n d ü k t e n sonra, nihayet birkaç sıra yukarıda kalan
genç b ir k ız a işaret etti. Zavallı kız endişe verici bir şaşkınlık içinde,
te m k in le ayağa k a lk ıp T ealah ’m n rehberliğinde Ç u k u r ’a indi.
K ız ç e k in g e n c e b a n a yaklaştığında, yaşının b en d en çok da b ü y ü k
o lm a d ığ ın ı fa rk e tim . Kısa, kahverengi saçları, yüzüne yayılan çillerle
b irleşerek kıza kalıcı b ir m asu m iyet veriyordu. Gülüm seyip ellerini
tu tm a k iç in u z a n d ım . İyi b ir gösteri çıkarmaya niyetliydim.
Kız g eriy e k ü ç ü k b ir adım atınca yum uşak bir sesle, “M erak etme,”
dedim . “ Isırm a m .” O n a sıcak old uğ un u ü n ü t ettiğim bir gülümsemeyle
b aktım . B u n u n ü z e rin e b ro n z ellerini ağır ağır bana uzattı. N azikçe elle­
rini av u ç la rım a alıp, o n u şöyle bir süzdükten sonra gözlerimi y u m d u m .
ih tiya cım olan her şey bende var.
B o y n u n d a k i lekeli, u cu n d a n göm leğinin kıvrımları altında güç bela
seçilen b ü y ü k ç e b ir y ü z ü k sarkan zinciri düşündüm. Babam öldü ğü n de
b e n de o n u n y ü z ü ğ ü n ü saklamış, kızdan farklı olarak başparmağıma tak­
m ıştım . “ K e d e r . .. S eziyorum . S e n ...” Sıcak elleri sıkıp derin bir nefes
aldım. “ Sana ç o k yak ın olan bir adamı kaybetmişsin. Epey önce. O kişi
baban m ıy d ı? ”
G ö z le r i m i a ç tığ ım d a kızın ağzının açık kaldığım gördüm . Tea­
lah ’m n eli k ız ın sesini d u y u r m a k için o n u n om zunda olsa da kız epey
sessizce, “ E v e t,” d e d i, “ D ö r t yıl ö nce öldü.”
“ K a y b ın d a n dolayı ü z g ü n ü m . Babam kaybetm enin ne dem ek o ld u ­
ğ u n u b ilirim .” G ö z le r i n ü kızın gözlerine kenetlesem de ışıltılı locası
iç in d ek i K r a l’a öfkeli b ir bakış atm ak için yanıp tutuşuyordum.
K a la b a lık ta n to p lu b ir hayret nidası yükseldi. Öyle kişisel bir ayrın­
tıyı b i l m e m o n la r ı şaşırtmıştı.
Ve d a h a fazlasını istiyorlardı.
T ealah Ç u k u r ’a in m e le ri için art arda insanlar seçti. Gelen her kişi,
k en d isin i o k u ya c a ğ ım iç in b ir ö n ce k in d en daha heyecanlı oluyordu.
O n la r a d a ir rastg ele ve şahsi şeyler söylüyordum. Bir yabancımn bil­
m e m e s i g e r e k e n şeyler.
“ Kısa sü re ö n c e h a m ile o ld u ğ u n u öğrenm işsin...”
“B a b a n b i r d e m i r c i . . . ”
“ A y a ğ ın d a k i ayakkabıları çalm ışsın...”
H e r s e f e r in d e h e m o k u d u ğ u m kişi hem de tepemizdeki kalabalık
h a y re t e d iy o r, h a y r a n kalıyordu.

129
N efesleri kesiliyor, alkış tutuyor ve tezahürat y a p ı y o r la r d ı ... T am a­
m e n büyülenm iş izleyiciler.
Vebalar aşkına, insanların buna bayılacağını bilsem s o k a k ta okum alardan
para alırdım.
Şimdi karşımda uzun, sıska, genç bir adam dikiliyordu. Beklentiyle
bana bakarken yüzü bir gülümsemeyle aydınlanmıştı. A d am bana doğru
yürürken, gözlerimi kapatıp pantolonunun sağ dizindeki silik k ir halkasını
aklıma getirdim. Bunu bir de ceketinin cebinde konturları seçilen küçük
kutuyla ve yüzündeki mutlu ifadeyle birleştirince saniyeler iç in d e sonuca
vardım.
“ N eşe seziyorum. Ç ü n k ü . . . ” A dam ın ellerin d en b ir in i b ıra k ıp par­
m aklarım ı şakağıma götürdüm . “ Kısa süre ö n c e n işan lanm ışsın . B u ­
g ü n .” G özlerim i araladığımda adamın ağzının açık k ald ığ ın ı g ö rd ü m .
“ Evet! D o ğ ru bildi! Evlilik teklif edeli daha iki saat o lm a d ı! ” D ö ­
n ü p kalabalığa baktı. İzleyiciler coşarken adam ın y ü z ü n e yayvan bir
g ü lü m sem e oturdu.
“ Tebrikler!” A dam yerine d ö n m ek için basam akları n e re d e y se seke
seke çıkarken haykırışım kalabalığın tezahüratı arasında b o ğ u ld u . To­
p u ğ u m u n üzerinde dönüp okum a için yanım a g e le c e k b ir başkasını
b ek lem ed en koltuğum a doğru yürüm eye başladım.
Tealah elini arkasına doğru sallayıp, “ İşte,” dedi, “ A ltın c ı A rın m a
Sınavları’na katılacak yarışmacılarınız!” Sesi stad y u m d a y an kılan sa da
kalabalığın gürültüsünde hem en boğuldu.
Etrafımdaki yarışmacılar ayağa kalktı. B en de. El sallayıp kalabalığa
gülümsedik. İzleyiciler şarkılar söyler, ayaklarım yere v u r u r ve y u m ­
ruklarım havaya kaldırırken onları izledik.
M id e m bulamyordu. Kendimi kullanılmış h issediyo rdu m .
Tüm bunlar onların gözünde bir oyun.
Fakat hayatta kalmak istiyorsam rolüm ü o y n am ak z o ru n d a y d ım .
Onlarla oynamak zorundaydım. O yunlarında bir p iy o n o lm a k , sağ kal­
m a m için ödem em gereken bir bedeldi. O nları b u n d a n h o şla n d ığ ım a
inandırırsam onlar da benden hoşlanacaklardı.
B u yüzden sırtımı dikleştirdim ve başımı dik tu ta ra k d a h a da n e ­
şeyle gülümsedim.
K im senin piyonu değilim ben.

130
1 6 . B C ıL Ü M

at

İle rim e , g iy s ile rim e bulaşan kan her şeyi mide bulandırıcı bir
kırm ızıya boyam ıştı. İşkence pis bir işti ve onca yıllık deneyimime
rağm en asla kolaylaşm ıyordu. D aha temiz bir işe de dönüşmüyordu.
Ç o cuk lu ktan beri dengeli, adü ve bir kral gibi davranmak üzere eğitilen
Kitt’in aksine, b e n im eğitimim pratik üzerine kuruluydu. Savaş stratejileri,
suikastlar ve işkence sanatı eğitimimin büyük bir kısmım oluşturmuştu.
Aldığım b u eşsiz ve kapsamlı eğitimden dolayı, yaptığım işte çok iyiydim.
Fakat anlaşılan karşım da, zindanın zemininde korkudan büzüşmüş
S usturucu’da başarılı olamamıştım. Günler geçmişti. Dayaktan pestili­
ni çıkarmış am a karşılığında ne öğrenmiştim?
Hiçbir şey.
K ızdığım ı sö y le m ek hafif kalırdı. Kulak tırmalayıcı çığlıklar ve ya­
karışlar hariç, ağ zınd an alabildiğim tek işe yarar sözcük samnm ismiy­
di.
Micah.
Iç çekip kırıklar içindeki, kanla kaplı bedeninin üzerinde çöm el-
dim. U z u n saçlan kanla keçeleşmiş, koyu kahverengi gözlerinin üze­
rine d ü şm ü ştü . N e zam an gözlerimle buluşsa o gözler fal taşı gibi açı­
lıyor, b u da o n u ç o k genç gösteriyordu. Benden en fazla birkaç yaş
b ü yü k olm alıydı.
Aldatıcı b ir yum uşaklıkla, “ Şimdi, yanlışım varsa beni düzelt,” de­
dim, “ fakat dilsiz o ld u ğ u n a inanm ıyorum .” Çenesini tutup zorla aç-
m am la ağzında, dilinin ü zerin d e b irik en, dişlerini kızıla b o y a y a n kan
g ö rü n d ü . “ Fakat seni kolayca dilsiz yapabilirim . D ilim k e s e r e k . ”
Başını taş zem in in üzerine b ırak tım ve akşam y e m e ğ i n e g e c ik tiğ im i
fark e d e re k odadan çık m ak için ayağa kalktım . H ü c r e n i n k ap ısın ı çar­
parak kapatıp D a m i o n ’ı başımla selam ladım . O da b e n i y avaşça başıyla
selamladı. A rd ın d an hü crelerin b u lu n d u ğ u k o r id o rd a p e ş i m d e n geldi.
A yak seslerimiz taş duvarlardan y an k ılan ırk en , m e r d i v e n d e n çıkıp
zin dan ların üzerindeki aydınlık, güneş ışığıyla d o lu k o r i d o r a çıktık.
K afam allak bullak olsa da h e m e n taht odasının y o l u n u t u t t u m .
Sınavlar hızla yaklaşıyordu; ö lü m c ü l o y u n la a ra m ız d a sa d e c e dört
g ü n vardı. S on birkaç g ü n d e an tre n m an , y e m e k , s o h b e t v e iş k e n c e ­
d e n oluşan aynı ru tin d evam etmişti. T abii b ir d e P a e d y n ’e sataşm ış­
tım . K ız son zamanlarda en b ü y ü k eğlence k a y n a ğ ım o lm u ş tu . E ğ le n ­
celi biriydi. Zekâsı, inadı ve bana karşı bariz öfkesiyle o . . .
Kes.
A k lım d a n P a e d y n ’i çık anp taht odasının geniş k a p ıla r ın d a n içen
y ü r ü d ü m . K an bulaşmış lacivert gö m leğ im in , sarayın y e m e k l e r d e gi­
yilecek kıyafetlere dair norm larına hiç de u y g u n k a ç m a d ı ğ ın ın gayet
farkında olm am a rağm en, ellerimi rahat b ir tavırla c e p le r im e s o k tu m .
H iz m e tç ile r yiyecekleri masaya getirm işlerdi bile. H e r k e s m asa­
ya k u ru lm u ş iştahla yem ek yiyordu. Cilalı z e m in d e a y a k k a b ıla rım ın
sesini işitmeleriyle başlar bana d o ğ ru d ö n d ü . B irç o k g ö z , y ü z ü m d e n
giysilerim deki kana çevrildi. Bakışlarına aldınş e t m e d i m . Ü z e r i m i d e ­
ğiştirem eyecek kadar yorgun ve onları u m u rsa m a y a c a k k a d a r açtım .
“A h Kai. G elebilm en ne h o ş.” B en y erim e g e ç e r k e n b a b a m her
zam anki gibi aksiydi.
A n n e m alçak sesle, “ T atlım ,” dedi, “Biraz... Şey, k an lı g ö r ü n ü y o r ­
s u n .” O ğ lu n u süzen gözleri üzerim de g ezinirken y ü z ü n ü b u r u ş tu r d u .
“M esleki tehlikeler a n n e .” A n n e m e k ü ç ü k b ir g ü lü m s e m e y le kar­
şılık verdim . Sadece ona ayırdığım tatlı bir g ü lü m s e m e y d i b u . Başını
te re d d ü tle sallayıp koltuğunda rahat etm ey e çalıştı.
E trafım daki sessiz sohbete doğru dürüst k u la k v e r m i y o r d u m . K a­
lan son fasulyelerimi bitirecekken, masadan gelen ısrarcı tık ırtıy ı işitip
gözlerim i y u k an çevirdim.
P a e d y n ’in güm üş rengi saçları gevşek b u k le ler h â lin d e y ü z ü n ü sar­
mıştı. Saçlarının geri kalanı ensesinde özensizce to p la n m ış tı. G ö z le rin i
tabağına dikmiş, başparmağındaki güm üş y ü z ü ğ ü d ü z e n li b i r ritim le
ahşap masaya vuruyordu.

132
S o n ra o o k y a n u s g ö zleri g ö zlerim e çevrildi.
B a şım la P a e d y n ’in m asaya v u ra n başparm ağına işaret ettim . “A k lın a
takılan b i r şey m i v a r G ra y ? ”
V a rlığ ım ı ilk k e z fark etm iş gibi b eni şöyle bir süzdü. “ G ö m le ğ in e
bulaşan b i r şey m i v a r A z e r? ” G ö zleri giysilerimde g ezin dikten sonra
hafifçe b ü y ü d ü . “ B u . . . K an m ı? ”
Y ü z ü n d e k i e n d iş e n in , g ö m le ğ im i lekeleyenin kan o ld u ğ u n u d ü ­
ş ü n d ü ğ ü n d e g ö z le r in d e b e lire n kaygının hayal g ü c ü m ü n bir ü r ü n ü
o ld u ğ u n d a n e m i n d i m . “ D ik k a tli ol tatlım. G ö re n de b e n im için e n ­
d işe len d iğ in i sa n a c a k .” O n a h ım b ıl bir gülüm sem eyle baktım . O da
bana ağır ağ ır g ö z le rin i d e v ire re k karşılık verdi.
A n n e n ü n n a z ik sesinin b e n i d ü şü n c ele rim d en koparmasıyla g ö z le ­
rim o n a çe v rild i. “ U m a r ı m h e p in iz ilk balo için eşleşmeye başlam ış-
sın ızd ır.”
M asaya b a k ı n d ım . S adece daha ö n ce şatoda hiç yaşam ayan ü çlü
biraz şaşırmış g ib iy d i. H e ra , A ce ve P aedyn bu baloları izleyerek b ü ­
y ü m e m iş, b ir b a lo y a hiç gitm em işti. O nlara gıpta ediyordum .
A n n e m , “ G e le n e ğ e u y g u n o larak ,” dedi, “yanşmacılar h e r Sınav­
dan ö n c e d ü z e n l e n e n b alo lar için b ir eş seçerler. Fakat yarışm acıların
to p lam ı b ir t e k sayıya karşılık geldiğinden, partneri olm ayan kişi b i­
riyle eşleştirilecek , e n d iş e le n m e y in .” G ülüm sem esi y ü zü n e daha da
y ay ü ırk e n , “ B u y ü z d e n f lö rtü n ü z ü seçip dans figürlerinize çalışmaya
başlayın,” d e d i.
K itt y a n ı m d a h u z u r s u z c a kıpırdandı. O n u n P aed y n ’e baktığım fark
ettim . E lim i sa çla rım d a gezdirip dikkatim i yem eğe çevirdim . B ir şey­
lere o d a k la n m a y a ih tiy a c ım vardı.
K ızların sayısı o ğ la n la rd a n fazla o ld u ğ u n d an K itt partneri o lm ayan
kişiyle eşleşe ce k ti. F a k a t b u d u ru m , o n u canı isterse yanşm acılardan
h e rh a n g i b ir in e p a r tn e r i olm asını tek lif etm ek ten alıkoymazdı.
P a e d y n ’in K i t t ’in m e ra k ın ı uyandırdığı belliydi. Fakat Kitt,
P a e d y n ’d e n b a lo d a k e n d is in e eşlik etmesini istemese bile - k i b u n u
y a p m a y a c a ğ ın d a n ş ü p h e liy d im - P aed y n partnerim olmayı istemezdi.
Z o r lu işler h o ş u m a gider.
F ak at o, ik im iz arasındaki ilişkinin adını açıkça koym uştu: R e k a ­
bet.
İki d ü ş m a n .
D a h a d a ö n e m lis i, o n u n isteği n e d e n b en im isteğim değildi?

133
Ertesi sabah uyandığım da terden sırılsıklam o lm u ş tu m .
U y k u m a musallat olan kâbuslar y ü z ü n d e n sık y a ş a d ığ ım b ir d u ­
r u m d u bu. Fakat o g ü n farklıydı. O g ü n dışarısı sıc a k ta n p işiy o rd u .
D a h a şafak vakti olmasına rağm en, o d am n e m d e n yapış yapıştı.
Y ata ğ ım d a n inip banyoya g ittim ve zaten ıslak o la n y ü z ü m e so ğu k
su çarptım . H azırlanm am u zu n sürm edi. G ö n ü lsü z c e p a m u k l u , beyaz
b ir g ö m le k giyip kapıdan çıktım v e . ..
İşte oradaydı.
Başı ö n d e odasından dışarı adım attı. Kapıyı sessizce k a p a ttı. Sonra
başını kaldırdığında b eni g ö rüp irkildi.
Vebalar aşkına Kai, beni k o rk u tm a b ö yle!” dedi. Ş aşırdım .
ilk kez bana ismimle seslenmişti. O anda ism im i o n u n ağ z ın d an
işitm eye akşabileceğimi fark ettim . N e dediğini fark e tm e s iy le b o ğ a z ı­
nı tem izleyip ko rid ord a y ü rü m ey e başladı.
O m z u n u n ü ze rin d en bana, “B ir prens için fazla e r k e n k alk m am ış
m ısın?” diye seslendi. “ N e yani, yatakta kahvaltı y o k m u ? ” K olayca
o n a yetişip üç adım da yanında y ü rü m ey e başladım.
“ Sen yatakta kahvaltı yapm ıyorsan b en de y a p m ıy o r u m . Sadece
h erh an g i bir yarışmacıyım, u n u ttu n mu? Şimdilik b ü y ü le y ic i b ir pren s
d e ğ ilim .”
“ H iç b ir zaman öyle olm adın k i.”
ikim iz köşeden d ö n erk en kıkırdadım . İleride m u tf a k g ö r ü n d ü .
İçeriden gelen bisküvi ve y u m u rta kokusu y ö n ü m ü d e ğ iş tir m e m e m
için yeterliydi.
“E . . . ” diye söze girdi Paedyn. M u h te m e le n y in e iğ n e le y ic i b ir şey­
ler söyleyecekti. Fakat sözlerini işitme zevkini ta d a m a y a c a k tım . Ç ü n ­
k ü o n u bileğinden tutup m utfak kapısına d o ğ ru s ü rü k le d im . O n u n da
k a m ım n b en im kadar aç olduğundan em in d im ve k a h v a ltıy a d a h a bir
saat kadar vardı.
İkim ize de bir iyilik yapıyordum .
Anlaşılan Paedyn benim le aynı hisleri paylaşm ıyordu. M u t f a k k a p ı­
sının eşiğinde ayaklannı yere yapıştırdı. G özlerini g ö z le r im e çevirdi.
B an a artık fazlasıyla alıştığım o cinai bakışı atıp söze g ird i. “ S en ne
y a p t ığ ım ...”

134
“ Şışt.” P a r m a ğ ım ı du dak larım a hafifçe bastırmamla sözcükler b o ğ a ­
zında s ö n d ü . “ S a n ırın ı artık sonsuza dek kam ını doyurm ayı iş e d in e c e ­
ğ im G r a y .” Ö f k e li ifadesi karşısında güldüm . Sonra zem ine sü rtü n e n
ayakkabıların sesini işitm e m le gözlerim i gönülsüzce o n u n fal taşı gibi
açılan g ö z le r in d e n ayırdım . Etrafım ızda epey bir kalabalık to planm ış­
tı. B irç o k h iz m e tç i, gözlerini bize dikmiş ilgiyle karşılarındaki sahneyi
izliyordu. F a k a t h e m e n dağıldılar. M eşgul g örünm eye çalışırken kıs kıs
gülüyorlardı.
“ M e r h a b a h a n ı m la r ,” diye seslenip kızaran hizm etçilere b a k tım .
“B u g ü n size K i t t ’t e n ç o k daha ilginç b ir k o n u k g e tird im .” E lim i n a ­
zikçe P a e d y n ’in b e lin e k o y u p o n u ileri ittim.
B u b ir s o r u , b ir d e n e m e , m a su m ca bir sorguydu.
B u n u n bir sakıncası var mı?
B ir a n iç in P a e d y n ’in ak lın d an bileğim i kırm ak, belki b o ğ az ım a b ir
h a n ç e r y a s la m a k g e ç tiğ in i d ü ş ü n d ü m ...
S o n ra g e v ş e y ip d o k u n u ş u m a alıştı.
T e k k e l im e e t m e d e n s o r u m u yanıtlamıştı.
E v e t.
M u tf a ğ ı n o rta s ın d a o c a ğ ın ü ze rin e eğilmiş Gail’i g ö rün ce P a e d y n ’i
o n u n y a m n a g ö t ü r d ü m . “ G ü n a y d ın G ail.” Gail döndü. B en i g ö r m e ­
siyle y ü z ü a y d ın la n d ı. “ H e r zam an ki gibi çok hoşsun.” T ez g âh ın ü z e ­
rin e sıçrayıp, ç ıtır ç ıtır ja m b o n parçalannı ocağın üzerinde çev iren
G ail’in y a n ı n a o tu r d u m .
G ail b a n a , “ T a m b ir yağcısın K a i,” diye sataşıp bir havluyla hafifçe
v u rd u . G ö z le r i P a e d y n ’e çevrildi. Sırtını dikleştirip başıyla P a e d y n ’i
selam ladı. “ A h B a y a n P a e d y n . Sizinle tam şm ak bir şeref.”
“ L ü t f e n .” P a e d y n hafifçe gülüm seyip iç çekti. “ Bayan değjl. Sadece
P a e d y n .”
G a il’in g e v ş e d iğ in i açıkça g örebiliyo rdu m . M u h te m elen form alite­
ye ih tiy a ç k a lm a d ığ ı iç in V e b a ’ya şükrediyordu. “ Ş im di... S enin gibi
tatlı b ir k ı z ı n o n u n gibi b ir sü p rü n tü y le ne işi var?” Sırtım b ana d ö n e n
G ail b a ş p a r m a ğ ıy la b e n i işaret ed erk en , arkasındaki tavadan b ir parça
j a m b o n a ş ırd ım .
A lçak sesli b i r k a h k a h a attım. “ A h, b en olsam o nu tanımlamak için
tatlı s ö z c ü ğ ü n ü k u lla n m a z d ım Gail. D aha birkaç gün önce boğazım a
b ıç ak d a y a d ı.”
P a e d y n , “ H a k e t t i ,” d eyip o m u z silkti.

135
Gail, P a e d y n ’e sıntarak, “ Ah, em in im h ak e tm iş tir ,” d iy e yanıt
verdi. “B e n olsam b e n de aynını y ap a rd ım .” B a n a b a k a ra k başını
P aed y n e d oğru salladı. “ Sevdim bu kızı.”
P aed y n başını geriye atıp güldü. O dayı d o ld u ra n sesi d in le r k e n b e ­
d e n im donakaldı. Ç o k sıcak, çok neşeliydi. S on ra k e n d in i h ız la to p a r­
layıp boğazını tem izledi ve bana d o ğ ru d ö n d ü . “ D e m e k sen v e Kitt,
G ail’le samimisiniz?”
Başımı yana eğip ona baktım. G özlerim i g ö z le r in d e n h iç a y ırm a ­
dan, A yrılm az bir b ütü n ü z, değil mi Gail?” d e d im .
Aşçı h o m u rtu y la güldü. “ G erçe k ten öyleyiz. P re n s le r b e n i h iç ra­
h a t bırakm azlar. ’ G özlerim le buluşan gözlerind e g u r u r vard ı. “ İkisi
b ir deri b ir k e m ik kalmadılarsa b en im sa y em d e d ir.”
“ A h e v e t.” Iç çektim . “ G aibin çörekleri sayesinde s e m ir d ik b iz .”
Gail, P a e d y n ’e ço c u k lu ğ u m d a n oldukça u ta n ç verici an ılar anlat­
tık tan sonra havadan sudan konuştuk. Aşçıyla a ra m d a k i alışıldık bir
ru tin d i bu. O n a Scorches Ç ö lü yakınlannda m u h a fız o la ra k g ö r e v le n ­
dirilen o ğ lu n u sordum . B u sırada ben yiyecek a ş ın rk e n G ail ellerim e
v u ru y o rd u . G özlerim beni merakla izleyen P a e d y n ’e çe v rild i. Beni
ç ö z m e y e çakşır gibi bir hâli vardı.
T uh af, normalde ben ona öyle bakarım.
T ezg âhtan aşağı atlayıp Gaibin yanağına b ir ö p ü c ü k k o n d u r d u m .
“ K en d in i çok özletm e.”
Sonra rahat bir tavırla tezgâha yaslanan P a e d y n ’e d o ğ r u d ö n d ü m .
D u d a k la n k ü ç ü k bir gülüm sem eyle kıvrıldı. O n a d o ğ r u ağ ır ağ ır y ü ­
rü d ü m . A ramızdaki mesafeyi kapattığımda başını k a ld ın p g ö z le rim in
içine baktı. Ö yle yakındık ki tenine işleyen lavanta k o k u s u n u alabili­
y o rd u m . E h m i arkasından uzatmamla p a rm a k la n ın b lu z u n a s ü r tü n d ü .
Paedyn nefes almayı bırakınca d u d ak lan m y u k a n k ıv n ld ı. B a n a ağ­
zım ın payım v erm ek için dudaklanm araladığında, e h m i yavaşça geri
çekip elim e aldığım elmayı yüzüne yaklaştırdım. “ S eni h e p d o y u r u ­
y o ru m , u n u ttu n m u ? ”
B ir süre gözlerini diktiği m eyveyi e h m d e n k ap ıp ö fk e y le ofladı.
Sonra gülümsedi. Bu göz kamaştıncı eylem y ü z ü n ü ay d ın lattı. E lm ayı
kalbim in h e m e n üstüne g ö tü rüp göm leğim e sildi.
Paedyn elmadan bir ısınk ahrken gözleri g ö zlerim e d ik ild i. “ B ir de
centilm en değilim diyorsun.”

136
T a lim a la n ın a v a r d ığ ım ız d a y in e te rd e n sırılsıklam o lm u ş tu m .
Ç o ğ u m u z sıcağa d a h a fazla ta h a m m ü l e d e m e d iğ im iz d e n n e re d e y se
aynı a n d a g ö m l e k l e r i m i z i çıkardık. K itt’le alanın çevresinde yavaş b ir
te m p o d a k o ş u y o r d u k . E şleşen ya da tek başına a n tre n m a n y apan y a -
n ş m a c ıla n iz le d im . A n d y k ırm ız ı b ir leopara d ö n ü şm ü ş, to p ra k kaplı
a n t r e n m a n r in g l e r i n d e n b ir in d e S ad ie’nin çok sayıda k op yasın ın e tra -
finda d ö n ü y o r d u . H e r z a m a n k i gibi B ra x to n y erd e şınav ç e k e rk e n , J a x
e lin d e n g e l d iğ in c e u za ğ a fırlattığı taşlan yere in m e d e n K ırp becerisin i
k u lla n a ra k y a k a lıy o r d u .
N i h a y e t g ö z l e r i m b a n a ih a n e t edip g ü m ü ş saçlann ışıltısına çevrildi.
H e r z a m a n k i g ib i o y astık h ağacı d ö v ü y o rd u . B u n u hep y a p ıy o rd u .
H a r e k e tle r i h ızlı, k o n tr o llü y d ü ve adını k o y am ad ığ ım b ir d u y g u n u n
eseriydi. A n i d e n d ö n ü p k o lu n u kaldırdı ve bileğinin o y nad ığ ını g ö r ­
d ü m . B e n g ö z ü m ü k ır p a n a k adar b ir bıçak o n m e tre kadar ö te d e k i b ir
ağaca sa p la n d ı.
D e n e y i m l i . K ararlı. K u su rsu z.
F a k a t iz le y e n sa d e c e b e n değildim . K itt’in gözü de P a e d y n ’in ü z e ­
rin d e y d i. O n u n e r e d e y s e m erak la izliyordu. B oğazım ı te m izley ip
k o şu h ız ım ız ı a r tır d ım . “ E , k e n d in i nasıl hissediyorsun bakalım ?”
K itt b a ş ım h ız la b a n a çevirdi. “ Şu anda mı? Y o r g u n .”
B u s ö z le r in e g ü lü p k a m ın a hafifçe v u rd u m . “ Eh, fo rm d a n d ü ş ü ­
yorsun K itty .”
O n a ç o c u k l u k lak ab ıy la seslendiğim için b en i itekledi. “ E h , fo rm d a
o lm a k iç in b i r s e b e b im o ld u ğ u söylenem ez, değil m i?”
B u sö z le ri şakasına söylese de sesindeki b u r u k to n d ik k a tim d e n
k a ç m a m ış tı.
N e y i k a s te ttiğ in i b ild iğ im d e n iç çektim . “B u n u n e d e n y apam aya­
cağ ın ı b i l i y o r s u n . ”
“ N e d e n b a h s e tti ğ in h a k k ın d a h iç b ir fikrim y o k .”
“ H a d i o r a d a n , ” d iy e m ırıld a n d ım . “ Kitt, sen Ilya’n ın b ir sonraki
kralı o la c a k s ın . S e n b iz e canlı lazım sın. Sınavlarda yerin y o k .”
K a h r e ts in .
S ö z c ü k l e r a ğ z ım d a n çık ar çıkm az, sözlerim in o n u fiziksel b ir darbe
gibi sa rstığ ın ı fa rk e ttim .
“ K r a l l ı ğ ı m d a d a m ı b a n a y e r y o k ? ” G ü lüşün de neşeden eser y o k tu .
“ K a h r e ts in , ş a t o n u n d ışın d a h iç b ir y er vâris için güvenli değil m i?”
“K itt...”

137
“B iliy o ru m ,” diyerek sözümü kesti. D erin bir nefes aldı. “ G ö r e v le ­
rim izin farklı olduğunu biliyorum. H ep de farklı olacaklar. S ad ec e bana
düşenlerin bu kadar sıkıcı olmamasını dilerdim .” B u sö z le rin in ard ın ­
dan, havayı yum uşatm ak için yüzüne cılız bir g ü lü m s e m e k o n d u r d u .
O n u izledim. S öylem ek istediğini ikim izin de b ild iği şeyi d ille n d i­
rip dillendirm eyeceğini g ö rm e k için b ek led im . B a n a k e n d i n i h ap so l-
m u ş hissettiğini, sürekli kendini ispatlamaya çalışıyor h issine k a p ıld ığ ı­
nı, hiç olmazsa Sınavlara katılmayı istediğini söyleyip sö y le m e y e c e ğ in i
g ö r m e k için bekledim .
Fakat bu nların hiçbirini söylemedi. G ü lü m se m e s i m ü s ta k b e l Kral
ve o n u n infazcı sı değil, y en id en iki kardeş o lm a m ız iç in sessiz bir
yakarıştı.
B u y ü z d e n o n u n h atın n a y ü z ü m e zorlam a b ir g ü lü m s e m e k o n d u r ­
d u m . ‘E h , en azından Sınavlarda bana oy v e re b ile c e ğ in e g ü v e n e b ili-
nm .
G e rilim K itt’in b eden in i terk etmiş gibiydi. Ş im d i g ü lü m s e m e s i
y in e g erçek duygularını yansıtıyordu. K o n u n u n d eğ işm esi karşısın­
da ferahlayıp, “ H a, yalnız sen daha birkaç dakika ö n c e b a n a şişman
d e m işk e n sana o y vereceğim e g ü v en e b ile ceğ in d en ş ü p h e liy im Pastacı
K a i ” dedi.
O lakaptan nefret ediyordum ve gıcık h e r if b u n u b iliy o r d u . B u
y ü z d e n b ir çelm eyle Ilya’nın bir sonraki kralını b e n i d e y a n ı n d a g ö ­
tü r m e firsatı bulam adan yere serdim.
T urlarım ızı bitirdik. Güneşin altında ter içinde kalm ıştık. H ızh ca
esn em e harekederi yaptıktan sonra K itt’le ringe çık tım . B irb irim iz in
etrafında dans ettik. H e m güçlerimizi h e m b ed e n le rim iz i k u llan arak
döv üştü k. T am d ık ritme ayak uydururken, K itt’in sö y led ik leri ü z e rin e
kafa y o ru p düşüncelere daldım.
B ir anda h e r şey tepetaklak oldu. Hayır. B e n te p e ta k la k o lm u ş tu m .
S onra k en d im i sere serpe yerde uzanmış can ç e k işe n a k c iğ e r le r im e
hava çek m ey e çalışır hâlde buldum .
H a y lanet. D ik k a tim dağıldı.
“ Seni yere serdim K ai.” Kitt tepem de bana g ü lü m s ü y o r d u . “ B u , en
son birkaç yıl ö n ce olmuştu, değil m ı?” B ö b ü r le n m e y e d e v a m e d e c e ­
ğini anlamıştım ve ona bu fırsatı v erm ey ecek tim .
Bir süpürm e hareketiyle bacağımı ayak b ile k le rin e d o la y ıp o n u
yere serdim. İki seksen yamma uzandı.

138
“ B u n a a lışm a ,” d e d im . Başımı yere k o y u p g ö ky üzü n e g ü lü m se ­
dim .
S oluklanınca bir kahkaha attı. “B u nu beklemem gerekirdi...” G ö n ü l­
süzce ayağa k alk tım ve giysilerimdeki kiri ağır ağır silip ona bir elimi uzat­
tım.
A y n y o lla ra g ittik . K itt ısrarcı B lair’le dövüş an tren m an ı yap ark en
b e n d e h e d e fle r e y ö n e ld im . A rkam daki silah rafından ince bıçaklar
ald ım ve b ir in i e lim d e ç e v ird ik te n sonra fırlattım.
Silahlar. K a v g a e tm e k . Ö ld ü rm ek.
B u n u n iç in b ü y ü tü lm ü ş tü m . B u yü zden Sınavlarda dövüşen b e n
o la c a k tım ; K itt değil.
B irk a ç m e t r e s o lu m d a n , talim alanının sınırındaki yastıklarla kaplı
ağaçların o l d u ğ u y e r d e n , in e n y u m ru k ların ve hızlı hızlı alman, alçak
sesli n e fe sle ri işittim .
Y in e başlamış.
B ir k e z d a h a ağaca d arb eler indiriyordu. Ya da belki b u n u yapm aya
ara b ile v e r m e m iş ti. H ayal kırıklığına uğramış, öfkeli g ö rü n ü y o rd u .
D ik k a t s iz ... Y u m r u k l a n daha zayıf, hareketleri eskisi kadar k o n tro llü
d eğ ildi. Y o r g u n d u v e b u n d a n dolayı duruşu da dengesizdi.
B i r b ıç a ğ ı e lim d e dalgınca çevirdim . Az sonra yapacağım şeyi d ü ­
ş ü n e r e k g ö ğ e b a k t ım ve başım ı iki yana salladım. Bıçağı hedefe fırlatıp
P a e d y n ’in y a n m a g ittim . O yastıklan yum ruklam aya devam ed e rk e n
arkasına g e ç tim . B e n arkasında dik ilirken...
P a e d y n te k , ç e v ik b ir hareketle d ö n ü p dirseğini y ü zü m e savurdu.
S a ld ın d a n s o n a n d a kaçıp, k o lu n u tutarak havada d u rd u rd u m . Başım
çe v ird i. G ü m ü ş re n g i saçlan te rd e n ıslak, y üzü ne yapışmıştı.
S e ğ ir e n d u d a k la r ım d a b ir g ülüm sem e belirdi. “Bana vurm aya çalış­
m a d a n ö n c e b o lc a egzersiz yapm alısın.”
P a e d y n h o m u r tu y la güldü. “U nuttuysan hatırlatayım, seni ben k u r­
tardım . D ö v ü ş m e y i bilirim. Sana vurmaya çalışmama gerek yo k Prens.”
K o lu n u e lim d e n kurtarıp, b eni özenle yok sayarak yüzünü ağaca çevirdi.
E h , b u n u k a b u lle n e m e m .
“ K o n d i s y o n u n b u h âld ey ken b u n u yapmaya çalışman gerekecek
G ra y .”
“ Y a? G e r ç e k t e n m i? ” E m in olamam ıştım . Sözlerim o n u eğlendir­
m iş m iy d i , y o k s a ta m o anda b an a vurm aya m ı niyet ediyordu? Belki
h e r ikisi d e.

139
“E vet, g erçek ten . Dikkatsizsin. Sana yak ışm ıyo r b u . ” B u sö zlerim e
tepkisi d u d ak b ü k m e k oldu. Bir kez daha y ü z ü n ü ağaca çe v irip y u m ­
ruk lar atm aya d ev a m etti. S o hb etim iz ona göre kesin olarak so n b u l­
m u ştu . Kızarmış, soyulm uş parm ak eklem leri n ered ey se k anay acak tı.
B u n u kendine neden yapıyor?
Başım ı iki yana salladım. Y anıtı zaten b ü iy o rd u m . Ç ü n k ü b u n u
daha ö n c e b e n de yapm ıştım . Y u m ru k la rım d a n k an g e le n e k a d a r yas­
tıklara, duvarlara, her şeye v u rm u ştu m . H epsi de iç im d e b ir ik e n öfkeyi,
hayal kırıklığını boşaltm anın bir y o lu n u b u lm a k içindi.
P a e d y n ’in yaptığı da tam olarak b uydu.
H âlâ tü m b ed e n in i kullanarak y u m ru ğ u n a hız k a z a n d ırm a k y erin e
k ollarım g ereğ in d e n fazla sallıyordu. S on d erece te k n iğ e dayalı bir
d ö v ü ş stili o ld u ğ u n d a n , şu hâli o n u n la çelişiyordu. F akat y o r g u n ve
hayal kırıklığı içindeydi.
T ü m bunları b ilm em e rağm en, on u n la o y n am a arzum la m ü c a d e le
e d e m iy o rd u m . O n a arkasından daha da yaklaşıp ellerim i b e lin e k o y ­
d u m . P aed y n yeni b ir y u m ru k savu rurk en b e d e n in i ç e v ird im . Sıçra­
y ıp ü z e rim e devrildi. Başının arkası çıplak g ö ğ sü m e yaslandı. Başım ı
eğip d u dak larım ı kulağına yaklaştırarak, “K ollarını sallamayı b ırakıp
t ü m b e d e n in i çevirerek y u m ru k a t,” dedim . E lim k a rn ın ın ü z e rin d e
gezinir, p arm aklarım ın fısıltısı ince bluzu ü ze rin d e dans e d e r k e n kısa
b ir nefes aldı.
“B e d e n in in üst yansını kullan G ra y .”
G öğ sü şişti. Sonra bir adım ileri gitti ve b e d e n in in sıcağı b e d e n im i
te rk etti. D ö n ü p bana öfkeyle baktığında ellerim hâlâ b e lin d e y d i.
H a k lı olduğum u biliyor. B u da onu öfkelendiriyor.
T em belleşm işti ve b u n u o ana kadar fark etm em işti. F ark e d e m e y e ­
cek kad ar odaklanm ıştı ve hayal kınklığı içindeydi. P a e d y n g ö z le rin e
d üşen b ir tu ta m saça nefesini üfleyip, y en id en ağaca d o ğ r u d ö n e r k e n
b u d ü şü n c e beni gülümsetti.
“Şimdi bir yum ruk at,” diye mırıldandım. Eğilip “ Doğru şekilde,” diye
ekledim.
İtiraz etm em esi beni şaşırttı. M u h te m e le n b u n u n b ir faydası o lm a ­
yacağım fark etmişti. O m u z la n n ı dikleştirip ayak p a r m a k la n ü z e r in d e
sıçradı. Sonra bir kroşe attı. A ynı anda belini ç e v irm e m le y u m r u ğ u
yastığa yöneldi. B u kez y u m ru ğ u n arkasındaki m o m e n t u m ç o k d ah a
fazlaydı. B urada düzenli yem ek yem esi ve eğ itim alması sa y esin d e kısa

140
sü red e n e k a d a r g ü ç le n d iğ in i g ö reb iliy o rd u m . Eli yastığa g ö m ü ld ü ­
ğ ü n d e , s ır tın d a k i v e k o lla rın d a k i yağsız kaslar seçiliyordu.
E t k i l e n m e m e r a ğ m e n hissizce, “ Ç o k daha iyi,” dedim . K esinlikle
epey u z u n k a ç a n b ir k a ç sa n iy e n in ardından nihayet ellerimi b e lin d e n
ç e k tim . “ Ş i m d i k e n d i n yap. S ırf dikkatini verdiğinden em in o lm a k
için i s t i y o r u m b u n u . ”
Y ü z ü a ğ a c a d ö n ü k h â ld e do nak ald ı.
P a e d y n h ız la d ö n e r k e n g ü m ü ş rengi saçlannın parıltısını seçtim ve
y ü z ü m e sıkı b i r y u m r u k savu rd u.

141
z kalsın zam anında kaçamayacaktım. R eflek slerim in bu denli hızlı
tep k i verm esini yıllarca dövüşmeye bo rçluy du m .
T adı b ir sesle, o ürkütücü gülümsemeyle b ak a ra k ,“B u nasıldı?” diye
so rdu bana.
B ir kahkaha attım. “ Ya eğilmeseydim Gray?”
“Eğileceğini biliyordum Azer.” Şimdi y ü zü m e ç o k yakındı. O n a bı­
çak Adattığımda söylediğim sözleri tekrarlarken y ü z ü n e h ın z ırc a bir
g ülü m sem e oturm uştu.
“ Anlaşılan biri dövüşm ek için can atıyor.” G ö z le rim telaşsızca b e ­
d e n in d e gezindi. Ayak parm akları ü zerind e d u r u ş u n u , hafifçe kal­
dırdığı ellerini ve arada kalan, b ed en in e yapışan g iy s ile rin d e k i h er
dikişi süzdüm .
“Y üzündeki sırıtışı bir yum rukla silmek için ep e y d ir b ir m azeret
bekliyordum .” Bana yeniden bir y u m ru k savurdu. E ğilip y u m r u k ta n
kaçacağımı bilerek. Şimdi o benimle oyun oynuyordu.
İkimiz birbirim izin etrafinda dönerken, “B u n u bana ilk söyleyen
sen değilsin,” dedim. H edefler ile karşılarındaki silah rafi arasındaki
k ü ç ü k açıklığa geriledik. O n a avuçlarımı göstererek dah a d ö vü ş baş­
lamadan pes ettim. “ G erçekten yapmak istemezsin b u n u . B e n de iste­
m em . Özellikle de o güzel yüzünü dağıtm ak iste m e d iğ im d e n tatlım .”
Bana gözlerini devirerek baktı. “ İşte bu k o m ik ç ü n k ü b e n senin
güzel yüzünü çekinm eden dağıtırım.”
S ırıttım . “ Y ak ışık lı o l d u ğ u m u d ü ş ü n d ü ğ ü n ü biliyordum .”
B u s ö z l e r i m e k a rşılık , y ü z ü m e kolayca kaçın dığım b ir y u m r u k sa­
vurd u. B i r b i r i m i z i n e tra fın d a d ö n m e y e dev am ettik. A ğır ağır. Islak
saçlar a ln ım a y a p ış ın c a p a r m a k la r ım la saçlarımı geriye tarayıp yapış
yapış t e n i m d e n a y ırd ım .
“ Şu a n e l i m i n a ltın d a sekiz güç o ld u ğ u n u ve b u n la rd a n h e r h a n g i
biriyle se n i y ık a b ile c e ğ i m i b iliy o rsu n .” B u n ları sırıtarak söylemiş, g ö z ­
lerini kısışım iz le m iş tim .
“ G ü c ü n le d e ğ il, sen in le dövüşm ek istiyorum . Sadece seninle.
Paedy n b u n l a r ı s ö y le rk e n delici bakışı b ir an olsun g ö z le r im d e n
ay rılm am ıştı. O l a n l a r ı e ğ itim le r in d e n daha ilginç bulan S e ç k in le r in
gözleri ü z e r i m i z d e y k e n bile.
“ D e m e k s a d e c e b e n i istiyorsun? G ü ç le r olm ad an ?”
B an a ö f k e l e n e n P a e d y n , “ E v et, sadece seni istiyorum ,” diye fısıldadı.
D u d a k l a r ı m y ılık b ir g ü lü m s e m e y le b ü k ü ld ü . “B e n i istediğini b ili­
y o r d u m G ray.”
B u s ö z l e r i m i n karşılığı y ü z ü m ü h e d e f alan bir u çan te k m e o ld u .
T e k m e y i e l le r im l e b lo k e edip, b acağını aşağı ittiğim de g ü c ü b e n i b ir
kez d a h a şaşırttı. B e n b ir nefes d ah a alam adan güzel b ir y u m r u k d ire k t
y ü z ü m e y ö n e l d i. B u seferki h e d e fin i bulm aya niyetliydi. Sertçe.
E ğilip P a e d y n ’in u z a n a n b ile ğ in i tu tt u m ve sırtını g ö ğ sü m e yasla­
yıp k o l u n u k ü r e k k e m iğ in in altında b ü k tü m . G ü lü m sey erek k u lağ ın a,
“B u n d a n d a h a iy isin i y a p m a n g e re k Gray,” diye fısıldadım.
H o m u r d a n a r a k b o şta k i k o lu n u n dirseğini karm m a indirdi. A k ciğ e r­
le rim d e k i h a v a dışarı sa v ru lu rk en P aed yn b u fırsatı kaçırm adı. D ö n e r e k
dirseğiyle y ü z ü m e v u r d u . D a r b e n in çen em le buluşmasıyla başım yana
çevrildi. K o l u n u tu ta n elim gevşedi ve elim den k u rtu lu p ç e n e m d e k i
aym n o k ta y a b i r sağ kro şe indirdi.
L a n e t o lsu n .
B a ş ın u y a n a ç e v rilm iş h â ld e t u ttu m . A ğ zım ın içi kanla d o la rk e n d ilim
y a n a ğ ım ın i ç i n d e g e z in d i. S o n ra g ö z le rim ağır ağır o na çevrildi. A yak
p a r m a k la r ı ü z e r i n d e d u r u y o r , g ö zlerin i b an a d ikerken ellerini hâlâ h a ­
vada t u ta r a k d ö v ü ş p o z is y o n u n u b o z m u y o rd u . Sonra gülüm sedi. B u da
b ir a n iç in d i k k a t i m i dağıttı.
Pes b i r k a h k a h a atıp yere k a n tü k ü r d ü m . “ Ç o k daha iyi Gray.” G ü ­
lü m s e y e r e k e t r a f ın d a d ö n m e y e başladım . Y u m ru k larım ı içgüdüsel b ir
şe k ild e k a l d ı r m ı ş t ı m . “ S ana g e rç e k te n karşı k o y m am bile gerekebilir.”

143
G ülüm sem esi bir anda kayboldu ve aniden yere ç ö m e lip , bacağını
geniş bir açıyla açarak zemini süpürdü. N iyeti b eni yere d e v ir m e k ti. B a­
cağının ü z e rin d en hızla sıçradım. Fakat bir anda tek rar d o ğ r u lu p k o m b i ­
n e y u m ru k la r attı. Ü ze rim e bir dizi aparkat, direkt ve kro şe y ağ d ırm a y a
başladı. Fakat savunmada kalıp yum ruklarını bloke ettim . H ız lı h a r e k e t­
leriyle nihayet karnım a sert bir darbe indirip nefesim i kesti.
Peki. D ö v ü şm e m i istiyorsa dövüşeceğim.
C a n ın ı yakm ayacaktım.Yani çok fazla. A slında e p e y y e te n e k liy d i ve
o n u alaya alsam da iyi bir dövüşçüydü. Fakat ç e n e m m o r a r m ış , k a r n ım
ac ıy o rk en bu kadar oyun yeterdi.
Eğilm esiyle y u m r u ğ u m başı yerine havayla b u lu ştu . S o n r a k a b u r ­
g alarım ı h e d e f alan bir tekm e savurdu. B ö ğ r ü m le b u lu ş m a d a n , ayak
b ile ğ in i tu tu p o n u ö ne çektim . Bana d o ğ ru s e n d e le d iğ in d e , te k elle
bacağ ın ı b ö ğ r ü m e yaslarken diğer elimle elm acık k e m iğ in e b i r d a rb e
in d ird im . O n u n k in d e n daha yum uşak bir darb e olsa da b aşın ı yana
savurm aya yetmişti.
B acağım bırakır bırakmaz, ayağımı hâlâ yerde d u r a n ayak b ile ğ i­
n in arkasına yerleştirip esaslı bir çelm e taktım .Y ere d ü ş tü . E p e y sertçe.
T oprağa d üşünce bedeni şiddetli öksürüklerle sarsıldı. A k c iğ e r l e r in e
y e m d e n hava d o ld urm ak için çabaladı.
M a ç ın bittiğini varsayıp, gülüm seyerek te p e sin d e d ik ild im . Y anıl­
m ıştım .
Kasıklarıma bir tekm e attı. Sertçe.
İki b ü k lü m oldum . Acılar içinde bir kahkaha a ttım . “ U c u z n u m a r a
tatlım.”
“E vet fakat etkili.” Ayağa fırlayıp y ü z ü n d e h ın z ırc a b ir g ü l ü m s e ­
m eyle soludu.Y ukarıda tuttuğu elleri y ü zü n ü k a p a tıy o rd u . B e d e n i n i n
kalanı toprağa bulanmıştı. Sonra birbirim izle o ynam aya, k arşılık lı d a r ­
b eler indirm eye, darbeleri bloke etm eye başladık. B ir d a n s g ib iy d i b u
ve o, azılı bir partnerdi.
Fakat h e r ne sebeptense yu m ru k larım a tü m ağ ırlığ ım ı y ü k l e m e y e
yanaşm ıyordum . K endim i dizginliyordum . D ö v ü ş e m e y e c e k k a d a r o l­
masa da o n u n f a z l a zarar görm eyeceği kadar. F akat o k e s in lik le aynı
yolu izlem iyordu. Sert darbeler indiriyor, am ansızca sa ld ırıy o r, c a n ım ı
yak m ak istiyordu.
B ir an flört ederken h e m e n sonra d öv üşüy ord uk . M u h t e m e l e n i k i­
sini aym anda yapıyorduk. B u gaddar kızı ç ö z e m iy o rd u m .

144
D ak ik alarca sü re n b lokların ve darbelerin ardından, ikimiz de daya­
nılmaz sıcakta so lu k soluğa kalmıştık. N e zaman birimiz bir darbe alsa
çevremizi saran g r u p tezah ürat yapıyor ve homurdanıyor; alnımdan aşağı
akan te r g ö z le r im i yakıyordu. O n a bir y u m ru k kombinasyonuyla saldır­
dım. A p a r k a tım çe n esin in altım bulup başını geriye attı. Ardından h ım ­
bılca attığ ım d ire k t y u m r u k ta n kaçıp bir eliyle uzattığım kolum u, diğer
eliyle d iğ e r o m z u m u tu ttu . A rdından bana yaklaşıp diziyle karnım a vurdu.
F ak at o m z u m u tu t a n k o lu n u açıkta, savunmasız bırakmıştı. Fırsatı
d e ğ e rle n d ir d im . İk i elim le ö n k o lu ile bileğini tu tu p sırtımı göğsüyle
b u lu şacak şe k ild e d ö n d ü r d ü m . S on ra m o m e n tu m u m u kullanarak aya­
ğını y e r d e n k e s tim ve o n u o m z u m u n ü z e rin d e n attım. Sertçe top rak la
b u lu ştu.
S ırtü stü y a tıy o r, b e n tep esin d e dikilmiş ona bakarken ve n ihayet
pes e d e c e ğ in i ü m i t e d e r k e n sert ze m in e çarpm asının etkisiyle hırıltılı
so lu y o rd u .Y in e y a n ılm ış tım . Şaşırtıcı bir hızla ayak bileklerim i elleriy­
le a rk a d a n k a v r a d ı ve o m ü th iş kuvvetiyle çekti. Gafil avlandığım dan,
ayaklarım ı y e r d e n k e sm e y i başarıp b e n i sırtüstü yere devirdi.
B ir sa n iy e d e t e p e m e çıkıp g ö ğ sü m ü n ü zerin de neredeyse te p in ­
m eye başladı. D iz l e r in i iki yan ım a koydu. A rdından kardı y u m r u ğ u n u
geriye ata ra k m u z a f fe r b ir edayla gülüm sedi.
O n u s ü z d ü m . K a n la r içinde, ü z e rim d e o tu ru rk en . “ M e v c u t d u r u ­
m u m o l m a s a . . . ” i n d i r m e k için hazır tu ttu ğ u y u m ru ğ u n a b a k tım ve
sessizce, “ B u ç o k d a h a eğlenceli olabilirdi,” dedim . O n u te p ed en tırn a ­
ğa s ü z d ü k t e n s o n ra g ö z le rim i fal taşı gibi açılan mavi gözlerine d ik tim .
B ir a n iç in d ik k a ti dağıldı.
M ü k e m m e l.
O n u b i l e ğ i n d e n t u t u p çevirerek altıma aldım. A rtık b e n o n u n te ­
p e s in d e y d im . B ile k le r in i başının iki yanındaki toprağa m ıhladım . A l­
tım d a h ız lı h ız lı so lu y o r, y ü z ü m e öfkeyle bakıyordu. Toz toprak iç in ­
deydi. B e n i m d e o n d a n farklı g ö rü n m e d iğ im d e n em indim . E lm acık
k e m iğ in d e ş i m d i d e n k o y u b ir m o r lu k belirm eye başlamıştı ve h e m
b u r n u n d a n h e m d e a ğ z ın d a n k an geliyordu.
Y ü z ü n e y a k la ş ıp , “ iy i iş ç ık a rd ın Gray,” d edim . E lim d e n k u r t u l ­
m a k i ç i n k ı v r a n s a d a b u n u n h iç b ir faydası olm adı. “ B irkaç e le ştirim
o la c a k .”
H a re k e ts iz le ş ti. D u d a k la r ın a ağır ağır bir gülüm sem enin yerleşme­
sini iz le d im . “ M ü s t a k b e l Infazcı o ld u ğ u n için m erh am et edebileceğin-

145
d e n e m in değildim . Belli ki b u n u y ap a b iliy o rm u şsu n .” O n a te p e d e n
b ak tım . Y ü züm sözleri karşısında so ğu k b ir m askey e b ü r ü n d ü . S o n ra
kız başını y erden kaldırdı. Birkaç santim ö te m d e n , “ B a n a fazla y ü k l e n ­
m e d iğ in in farkındayım ,” diye m ırıldandı.
Ç o k m u belli oluyordu yoksa bunu Psişik becerileriyle m i a n la m ıştı?
G ö z le rim y ü z ü n d e gezinip, b u r n u n u k ap lad ığ ın ı b ild i ğ im soluk
çilleri gizleyen ve te n in e bulaşan to p rak ile kana tak ıld ı. “ P ek i, sana
b u n u d ü ş ü n d ü r e n ne o ld u ? ”
Y ü zü n ü y ü z ü m e iyice yaklaştırdı. K irp ik le rin i k ırp ıştırd ı v e d u d a k ­
la rım a tehlikeli ö lç ü d e yaklaşan dudakları b ir g ü lü m s e m e y le kıvrıldı.
Ç ü n k ü b an a y ü k le n sey d in b u n u yap am azd ım .”
B e n d ah a şaşırmaya zam an b ulam ad an b an a kafa attı.
A lnının çatı bu rnum la buluşunca gözlerimin ö n ü n d e n yıldızlar geçti. Bi­
lek lerim den tutup h er iki bacağıyla beni üzerinden itti.Toprağa yığılmamla
etrafimı bir toz bulutu sardı. Zonklayan başımın acısını g özlerim i kırpıştıra­
rak dindirm eye çalıştım. D arbe sertti ama beni güçlükle de olsa ayağa kalkıp
on u n la yüzleşm ekten alıkoyamadı. Kırık b urn u m d an kan akıyordu.
B ir saniyeyi bile boşa harcam adı.
K o lla rım b o y n u m a dolarken dizi tek rar te k ra r m i d e m e in d i. B en
te p k i v e rm e y e zam an bulam adan, kıvrılm ış b acağım ı b ir b a s a m a k ola­
rak k u lla n ıp tek, çevik b ir hareketle bacaklarını o m u z l a r ı m ı n ü z e rin e
k o y d u . M o m e n t u m u n u ve b e d e n im e sardığı b a c a k la rın ı k u lla n a ra k
ik im iz i d e yere dü şü rdü . B e n toprağa iki seksen y ığ ılırk e n , P a e d y n
b ir takla atıp vakit k a y b e tm e d e n ü z e rim e çullandı. S o n ra b i r k e z daha
k o lla rım ı dizleriyle yere yapıştırdı.
“ K o n d is y o n u m için n e d iy o rd u n u z P rens?” H ız h hızlı so lu y o rd u .
D u d a k la rı kanlıydı. “ Şim di bir eleştiriniz olacak m ı? ”
A ğırlığını ü z e rim d e hissederken bir k ah k a h a attım . “ B i r k a ç n o t al­
m ıştım .”
“B e n de.” EH çizm esine gitti. Y ıpranm ış d e r in in i ç i n d e n in c e bir
b ıçak çıkardı. “ Başlangıç olarak, rak ip le rim in b ana insaflı d a v ra n m a la rı
h o şu m a gitm ez.” Bıçağın u c u n u elm acık k e m iğ im in ü z e r i n d e n a z ik ç e
gezdirm esiyle gıdıklandım .
Y ü zü m d e gezdirdiği bıçağa rağ m e n sırıttım . A teşli b a k ış la r ım o n u n
gözlerind eki alevlerle birleşti. Sonra g ö z le rim y ü z ü n d e n a k a n , o n d a
açtığım b irçok kesikten ve yaradan sızan kana çe v rild i. “ A n la ş ıla n ne
kadar uğraşsam da güzel y ü zü n ü m ah v etm işim .”

146
“ H a h , b u n d a n n e olacak ki?” Nefessizce güldü. “ B e n im senin g ü zel
y ü z ü n e v e r d iğ im hasarı g ö r m e n gerek.”
B aşım ı o n u n b aşın a d o ğ r u kald ırırk en dudaklarım bir g ü lü m s e m e y ­
le k ıv rıld ı. “ A h ta tlım , yakışıklı o ld u ğ u m u dü şü n d ü ğ ü n sürece neye
b e n z e d iğ im u m u r u m d a olm az.” O mavi gözler önce hayretle kırpışıp
sonra ö fk e y le d e v rild i. O flayıp yana çekildi ve ayağa kalktı. B e n de
ayağa k a lk tım . S o n ra ik im iz de ü ze rim izd e k i tozu silkeledik.
P a e d y n d ö n ü p g id e c e k k e n , “ Seninle dövüş antrenm anı y ap m ak
K itt’le y a p m a k ta n d a h a zevkli. B ir ara b u n u tekrarlamalıyız,” d ed im .
P a e d y n ’i n başı hafifçe yana eğildi. Y üzünde m uzip bir g ü lü m se m e
vardı. “ K ıç ın ı t e k m e l e m e fırsatım asla k açırm am Prens.”
B u s ö z le r in in a r d ın d a n u z u n adımlarla uzaklaştı. A rdından b ak tım .
R a h a t b ir tavırla “ H a , b ir de K a i . . . ” diye seslendi.
H e m e n e ğ ild im .
D ö n d ü . B ıç a ğ ı öyle hızlı fırlattı ki birkaç m etre ö te m d ek i ahşap
hedefe s a p la n m a d a n ö n c e g üç bela kaçabildim.
“ M e r h a m e t i n e ih tiy a c ım yok. B ir dahaki d ö v ü ş ü m ü z d e ...” D ik il­
d iğ im y e r d e n g ö z le r in d e k i yakıcı bakışı seçebiliyordum. “ Beni e t k i l e ”
K a la b a lık ta n alçak sesli b ir ıslık geldi.Tabii ki K itt’ti. O n a aldırış e t­
m e d e n b a ş ım ı ik i y a n a salladım. P aed y n bana sırtını çevirirken sırıttım .
G erçekten g a d d a r bir şey bu k ız .

147
18. B Ö L Ü M

İt

Sıradan olm adığım a neredeyse k e n d im bile in a n a c a k tım .


^ İ ^ B e n i m gücü m , hiç zorlanm adan yalan söylem ek o la b ilird i. K im
o ld u ğ u m , kim e güvendiğim ve burada o lm a k ta n ne k a d a r m utlu
o ld u ğ u m hakkında yalan söylemek.
Evet, Sınavlar fiziksel mücadeleye bağlı bir dizi o y u n d an oluşuyordu.
Fakat zihinsel oyunlar da bir o kadar ölümcüldü, insanların kalbini kazan­
mam, onları Sınavları en az onlar kadar sevdiğime ikna e tm e m gereki­
yordu. Hayatta kalmak için onların oylarını istiyordum. Fakat bu lanet
yarışmayı kazanmak istiyorsam, onların oylarına ihtiyacım vardı. Yemek
masasına bakındım. Gergin omuzları ve kısa süren sohbetleri gözledim.
Odadaki gerilim neredeyse boğucuydu. Bizi daha çok çiğ n em e sesleriyle
dolu huzursuz bir sessizliğe itiyordu. Son zamanlarda gergin olduğum uz
söylenebilirdi. Öyle ki talim alanında Ace ve B raxton kavga etmişlerdi.
Kavgayı Ace’in çıkarmasının şaşılacak bir yanı yoktu. O n u n sabırlı Brax-
to n’ı zıvanadan çıkarmak için ne yaptığını hayal bile ed em iy o rd u m . Fakat
kavgayı ayırmak için dört imparatorluk Muhafızı gerekmiş, hepsi birden
iki yarışmacının üzerine çullanmak zorunda kalmışlardı.
G özlerim i ağır ağır rakiplere çevirdim . E p e y d ir ü z e r i m d e olan
yeşil gözlere varınca durdum . Bir nefes alıp, k e n d im i n e zam an
K ra l’ı görsem hissettiğim o öfke patlam asına h a z ırla d ım .
A m a hayır, Kral değildi.
K itt’in bana bakan gözleri babasına öyle b en ziy ord u ki g ö z ü m ü n
ö n ü n d e b e l i r e n K r a l ’ın g ö r ü n tü s ü n ü silmek için gözlerim i k ırp ış ­
tırm a k , k e n d i m i k a r ş ım d a k i o ğlana o d ak lam ak zo ru n d a k ald ım .
G ü lü m se m e s i sıcak tı. G ö z le ri y ü z ü m d e geziniyordu. B en de hızla
ay n ım y a p ıp g ö z le r im i k a ç ırd ım . B ak ışınd an telaşla kaçarken g ö zle­
rim ta n ı d ı k b i r b aşk a çift gözle buluştu.
S iy ah k i r p i k l e r i n i n çe rç e v e le d iğ i çelik grisi g ö zlerin in fırtın a sı
b e n i b i r a n d a y u t u v e r d i . K ai b aşın ı hafifçe yana yatırıp, b a ş p a rm a ­
ğ ım d a k i y ü z ü ğ ü g e r g in c e d ö n d ü r m e m e n eden olan bir g ü lü m s e ­
m eyle b a n a b a k t ı.
O n u n d a, b e n i m o n u ç ö z m e y e çalışırken hissettiğim gibi a k lın ı
k a ç ırıy o r o l m a s ı n ı d ile d im . K a i’ın gözleri başp arm ağ ım a ve o p a r ­
m a k ta d ö n d ü r d ü ğ ü m y ü z ü ğ e çevrildi.
M a s a n ın d i ğ e r u c u n d a n b a n a d o ğ ru eğilirken gözlerind e b ir
p ırıltı b e lird i. “ S e n i te d ir g i n ed e n b ir şey m i var Gray?”
Vebalar a ş k ın a , bir insan aynı anda nasıl hem bu kadar sinir bozucu hem
de etkileyici olabilir ki? “ Sana te d ir g in o ld u ğ u m u d ü şü n d ü ren n e d ir? ”
“ H ı m , ” d iy e m ı r ı l d a n d ı K ai. B ir elini sert hatlı çenesinde g e z ­
dirdi. “ Şu y ü z ü ğ ü d ö n d ü r m e n d e n m i yoksa elinde sıkı sıkı b ir b ıçak
t u t m a n d a n m ı b a ş la sa m ? ”
Ö n c e h a y r e t le o n a , so n ra da aşağı b aktım . G erçekten a v u c u m d a
b ir b if te k b ıç a ğ ı v a rd ı. F ak a t o n u elim e ne zam an ald ığ ım d an e m in
o la m ıy o r d u m . B ıç a ğ a b a k tım . G ü lü p kabzayı bıraktım . G ö z le rim
n ih a y e t K a i ’ı n g ö z le riy le b u lu ş tu ğ u n d a , P rens’in gözlerinde m e ra k lı,
az ö n c e k i n d e n d a h a y u m u ş a k b ir bakış vardı.
S i n i r i m i b o z a n ise b e n i m de o n a aynı şekilde b a k m a m oldu. H e r
ne k a d a r ç o k f a r k lı şeyler g ö rsek de.
B e n ş a ş ırtıc ı, ilg i çe k ici, kib irli ve hesapçı bir oğlan g ö r ü y o r ­
d u m . F a k a t o n u n h a k k ı n d a k eşfe ttiğ im her yeni şeyle, h a k k ın d a ne
k a d a r az şey b i l d i ğ i m i a n lıy o rd u m . Sadece yü rek ten sevdiği kişilere
a y ırd ığ ı b i r y u m u ş a k k a r n ı vardı. B u kadarı belliydi. Fakat etrafın a
d u v a rla r in ş a e t m iş , k e n d i n i k o ru m a y a almış, maskeler tak m ıştı ve
b u n la r o n u ç ö z m e y i s in ir b o z u c u biçim de güçleştiriyordu.
A k l ı m a d ö v ü ş ü m ü z , k a ra rlı ve güçlü ellerini beden im d e hisset­
m e n i n n a s ıl b i r h is o ld u ğ u geldi. O n u dövüşürken izlemek m ü ziğ i
r u h u n d a , i l i k l e r i n d e h is s e d e n b ir dansçıyı izlemek gibiydi. O savaş­
m a k iç i n d o ğ m u ş t u . Ö l d ü r m e k için yetiştirilmişti.
Ve b u n u u n u t m a m a m gerek.

149
B ir h i z m e t ç i n i n ta b a ğ ım ı alm asıy la d ü ş ü n c e l e r i m d e n k o p t u m .
P a rm a k la rım d a iç g ü d ü sel o la ra k g id e n ekm ek ru lo la rın d a n
b i r k a ç ı n ı k a p m a isteği u y a n d ı. H â lâ d e ğ il b e s le y ic i ö ğ ü n l e r e ,
d ü z e n l i y e m e k y e m e y e a lış a m a m ış tım ve e l i m i a t a b i l d i ğ i m tiim
y iy e c e k l e r i a ş ır m a m a k iç in h ırs ız i ç g ü d ü l e r i m l e m ü c a d e l e e t m e m
g erek iy o rd u .
E tra fım d a k ile r gitm ek için ayaklanınca sandalyeler m e r m e r z e m in e
s ü rtü n d ü . N eşeli, kibar bir ses yaygaranın arasınd a y ü k s e lin c e , h e p i­
m iz d u r u p sese d o ğ ru döndük. Kraliçe ellerini b a ta n g ü n e ş i n ışık­
ları altın da parıldayan, tertem iz, lacivert elbisesinin ö n ü n d e zarifçe
k av u ştu rd u .
B ize g ü lü m s e y e n K ra liç e n in g ö zlerin d ek i ışıltı a k l ı m a az da olsa
K a i ’ı getird i, “ ilk baloya sadece birkaç g ü n kaldı! H a n ı m l a r , e m i n i m
h e p in iz b ir elbise seçmiş ya da bir elbise h a z ırla m a sı iç in h i z m e t ç i ­
n iz le k o n u şm u şsu n u z d u r.”
K esin lik le b u n la rın hiçbirin i y a p m a m ıştım .
K raliçe gülüm seyerek, “H a, b ir de dans f ig ü r l e r i n i z i ç a lışm ay ı
u n u tm a y ın ,” diye ekledi. “ H a lk ın ü z e rin d e iyi b ir e tk i b ır a k m a k
istey eceğin izi d ü şü n ü y o ru m .”
A h , hem de ne etki bırakacağım.
K raliçe başını sallayıp, y em eğin b ittiğ in e işa re t e d i n c e h e m e n
kapıya ko ştu m . O dam a d ö nü p elbisem iç in E l l i e ’d e n tavsiye
isteyecektim .
“ P aed y n .”
A y ak larım yalpalayıp yavaşlayarak b e n i d u rd u rd u . O sesteki
sıcak lıktan ve bana ilk adım la hitap e tm e sin d e n a r k a m d a k i n i n Kai
o lm a d ığ ın ı anlam ıştım .
H ayır, kardeşiydi.
T o p u ğ u m u n ü zerinde dönüp, u z u n ad ım la rla b a n a d o ğ r u gelen,
sarı saçları d ağ ın ık ve gülüm sem esi b ü y ü le y ic i K i t t ’i iz le d im .
Y an ım a varıp bana bir katille paylaştığı g ö z le rin ay n ısıy la b a k t ı ğ ı n d a
y u tk u n d u m .
Sıcak bir sesle, “H ey,” dedi. “ Seni o d an a k a d a r g e ç i r m e m i n bir
sakıncası y o k tu r u m a rım ? ”
Var.
O n a gösterdiğim dişlerim in arasından ç ık ıv e re n , “ H a y ı r , k e s in ­
likle yo k,” sözleri kulağım a geldi.

150
K o r id o r d a y ü r ü m e y e , saray ın yarışm acılara ayrılan k an a d ın a d o ğ ru
ilerlemeye b a ş la d ık . S esin d e b ir n eb ze gururla, “ G ö rü şm en için seni
tebrik e tm e f ır s a tım o lm a d ı,” dedi. “ Sana iyi iş çıkaracağını söylem e­
miş m iy d i m ? ”
G ö r ü ş m e le r i a k l ı m a g e tir d iğ im d e , b e n d e n b ek len en tek şeyi nasıl
elim e y ü z ü m e b u l a ş t ı r d ı ğ ı m ı h a tırla d ım .
"H a y a tta k a lm a k . B u ra d a n sağ çıkm ayı u m u y o ru m .”
B u d ü ş ü n c e b e n i az k a lsın g ü ld ü re c e k ti. “ Eh, m üstakbel K r a l ’ın
k r a llığ ın ın m o t t o s u n u sö y lem ey ip , h e r şeyi elim e y ü z ü m e b u la ş tır ­
d ığ ım iç in b a ş ım ı v u r d u r m a y a c a ğ ı n ı b ilm ek güzel.”
D ilim i ıs ı r d ım . F a k a t a ğ z ım d a n çıkıveren sözleri d u r d u rm a k için
artık ç o k g e ç ti.
K itt g ü ld ü .
H o ş, iç im i f e r a h la ta n b ir sesle. B ir eliyle ensesini o v u ştu ru p , hâlâ
k ık ırd a y a ra k , “A s lın d a e n se v d iğ im kısm ıydı o,” dedi.
H a y r e tle o n a b a k t ı m . “ Ö y le y d i d em ek ?”
“ E v e t.” D u r u p b a n a b ak m a sıy la kahkahası kesildi. K o rid o ru n
o rta sın d a b e n i d u r d u r d u . “ G ö rü ş m e le rd e şu ana kadar b irin in söyle­
diği e n s a m i m i şe y d i o.”
Y ü z ü n ü s ü z d ü m . B abasıyla olan b en zerliğ in i g örm ezden g elm eye
çalıştım . “ H e r h â l d e g ö r ü ş m e le r d e şu ana kadar b irin in söylediği en
aptalca şey d e m e k is te m iş tin .”
S ıca k k ı k ı r t ı s ı b i r k e z d a h a d u v arla rd a n yan kılan d ı. “ B elk i d e.”
D u r a k s a y ıp b a n a b a k t ı . “ F a k a t sana k e n d in i daha iyi h is s e ttire ­
cekse, b u r a d a n sağ ç ı k m a y ı b e k le d iğ in i söylem ekte haksız o lm a d ı­
ğ ın ı d ü ş ü n d ü m v e g e r ç e k h is le r in i d ille n d ird iğ in için sana h a y ra n
k a ld ım .”
S ö z le r in d e k i i ç t e n l i k b e n i öyle afallatmıştı ki ağzım dan bir k a h ­
k aha ç ık tı. “ O h â l d e b a n a sık sık h ayran kalıyor olm alısın ç ü n k ü
a k l im d a k ile r i g e r e ğ i n d e n ç o k d a h a fazla söylüyorum.”
S a n a s ı k s ı k h a y ra n k a lıyo ru m .
G ö z le r i g ö z l e r i m i s ü z e r k e n b u beş sözcüğü söyler, hiç niyeti
o lm a y a n b i r şe y i d i l l e n d i r i r gibiydi. İlk kez o anda gözlerine b a k tım
ve o r a d a K r a l ’ı n g ö z l e r in i g ö r m e d im .
B o ğ a z ı m ı t e m i z l e y i p d ö n d ü m ve koridorda y ü rü m ey e d evam
e ttim . Y a n ı m d a K i t t ’le o d a m ın kapısının önünde d u rd u ğ u m d a
k ap ıy ı itip , “ B e n i m l e y ü r ü d ü ğ ü n için teşekkür ederim ,” dedim .

151
D u ra k s a y ıp o m z u m u n ü z e rin d e n ona hafifçe g ü l ü m s e d i m . “A rtık
m ü sta k b e l K r a l’ın bana refakat e ttiğ in i h erk ese s ö y l e y e b i l i r i m . ”
K a p ıd a n g eç erk en K itt’in d u d a k la r ın d a n telaşlı s ö z c ü k le r
d ö k ü ld ü . E vet ve izin v erirsen b u n u te k ra r y a p a c a ğ ım .”
D ö n d ü ğ ü m d e , o n u h e m e n a rk am d a b u ld u m . “ N e ? ”
Y ü z ü n d e b ir prens için fazla u ta n g aç k a ç a c a k b i r g ü l ü m s e m e
vardı. B ayan Gray, baloda p a r tn e r im o lu r m u s u n u z ? ”
A ld ığ ım b ir so n rak i nefes az kalsın b e n i b o ğ a c a k tı. F a k a t soruya
y a n ıt v e rm e k y erin e, d u d a k la rım d a n h ırıltılı k a h k a h a n ı n e ş lik ettiği
a n la m sız b ir soru d ö k ü ld ü . “ N e z a m a n d a n b eri B a y a n G r a y ’i m b e n ? ”
U ta n g a ç g ü lü m s e m e sin in y erin i h ın z ırc a b ir g ü l ü m s e m e a lm a ­
sıyla a k lım a b ir an için kardeşi geldi. “ Sen b a n a ‘m ü s t a k b e l K r a l’
d e m e y e b aşlad ığ ın d an beri.”
“ Ve bu hoşuna gitm iyor mu? Yani sana m üstakbel K ra l d e m e m . ” O
zam an a dek o n u n unvanına ve o unvana eşlik eden g ü c e e p e y b ağlı o ldu­
ğ u n u varsaydığım için, m erakım soruyu ağzım dan ç ık m a y a zorlam ıştı.
“ B a n a k a z a n m a d ığ ım ya da h e n ü z h a k e t m e d i ğ i m b i r u n v a n la
h ita p e d ilm e m e sin i tercih e d e rim .”
“ B u y ü z d e n sana müstakbel K ral d e d im .”
G ü lü m se d i. A ra m ız d a k i sessizliği bir süre u z a t m a k t a n k e y i f alan
K itt n ih a y et, “ S o ru m a yanıt v erm e d in iz B ayan G ra y ,” d e d i.
Sesindeki teklifi işitip k a ç ın d ığ ım g ö z le r in d e k i sessiz so ru y u
g ö rd ü m . P artn eri olmaya evet dersem sadece K itt ve P a e d y n o la c a k ­
tık. H a y ır dersem u n vanlar y erind e kalacaktı.
E vet dersem ro lü m ü oynayacaktım .
H a y ır dersem insanları m e m n u n etm e fırsatın ı k a ç ı r a c a k t ı m .
M ü stakb el K ra l’ın koluna g irm e ve b a b a m ın k a t i l i n e b e n z e y e n
y ü z e b ak m a fik ri şahsen bana hoş gelm ese de Ilya h a l k ı n a g e le c e k ti.
B öylelikle şüphesiz d ik katlerin i çek ecek tim . Ü r k ü t ü c ü f a k a t çok
cazip bir düşünceydi bu.
G e ç m işin ken ar m ahalle sakiniyle geleceğ in h ü k ü m d a r ı n ı el ele
hayal ettiğ im d e y ü z ü m e bir g ü lü m se m e y ayıld ı. Z ı t k u t u p l a r ı n
k u su rsu z bir resmi.
E n güçsüz k adınla eşleşen en güçlü adam .
“ P artn erin olm aktan o n u r duyarım K itt,” deyip h a fifç e g ü l ü m s e d i m .
R o lü n ü oyna.
F erahladığı anlaşılan K itt k ık ırd adı. “B u n u s ö y le y e c e ğ in i ü m it
e d iy o rd u m P aedyn.”

152
“ Ellie. Y a r d ı m e t. L ü t f e n .”
G a r d ı r o b u m a g ö z l e r i m i d ik m iş , iç in d e asılı olan h er r e n k te n ve
ta rz d a n e lb is e y e b a k t ı k ç a d e lir e c e k gibi o lu y o rd u m . “ B a lo d a h a n g i ­
sini g iy se m ? İy i b i r i z l e n i m b ı r a k m a m g e r e k ...”
E llie h a f if ç e g ü l ü p , s ö z ü m ü y a rıd a keserek, “E vet öyle ve b u e lb i­
selerle b u n u b a ş a r a m a z s ı n ,” d ed i.
B a ş ım ı g e r iy e a tıp h o m u r d a n d ı m . “ B u n la r ın nesi var?” E l i m i n
a ltın d a k i g ö z k a m a ş t ı r ı c ı elbiselere işaret ettim .
E llie g a r d ı r o b u g ö s te r e r e k , “ B u n la r ,” dedi, “ Balo elbisesi d eğ il.
Fakat b u n l a r d a n b irin i g iy e rse n b ir iz le n im b ırak a cağ ın k esin .
Sadece o i z l e n i m , iy i b i r iz le n im o lm a z .”
“ O h â l d e ş im d i n e o la c a k ? ” Ö f k e m i n dışarı taşm asına e n g e l
o la m ıy o r d u m .
B elli k i E lli e d e b u n u fark e tm iş ti ç ü n k ü y u m u şa k b ir sesle, “ S ana
özel b i r elb ise d i k t i r e c e ğ i z . D e r h â l. Kısa sürede seni güzel b ir elb i­
seye s o k a c a k b i r s ü r ü m ü k e m m e l terzi ta n ıy o ru m . S en in sadece ta rz ı
ve y e ş ilin t o n u n u s e ç m e n y e te c e k ,” dedi.
Ily a’n ı n k r a l l ı k r e n g i z ü m r ü t yeşili o ld u ğ u n d a n , k a d ın la r ın b u
b a lo la rd a y e şil g iy d i k l e r i h e rk e s in m a lu m u y d u . B u b ir k u ra l o lm a sa
da h e r k e s in ö y le c e y a p t ığ ı b ir şeydi. T ip ik . Geleneksel.
C a n sıkıcı.
E llie t a n ı d ı ğ ı t e r z i l e r d e n ve ne h a r ik a işler ç ık a rd ık la rın d a n b a h ­
se tm e y i s ü r d ü r d ü .
O a n k a f a m a d a n k etti. T a n ıd ı ğ ım b ir terzi vardı. B eraber yaşadığım .
B ir a n d a y a p t ı ğ ı m ş e y in ağ ırlığ ı b e n i ezdi. Hayır, yapmadığım şeyin.
Adena.
O n a v e r d i ğ i m sö z z i h n i m d e ç ın lad ı. B u da bana o n u nasıl u n u t tu ­
ğ u m u h a t ı r l a t t ı . O n u z iy a re t e d e c e ğ im e söz verm iş fakat an cak işim
d ü ştü ğ ü n d e h a tırla m ıştım .
S u ç l u l u k d u y g u s u b e d e n i m i sardı. N ered e y se b o ğ a z ım ı sıkıp b e n i
b o ğ a c a k tı . Y u t k u n d u m . B e n c illiğ im d e n dolayı içim d en k e n d im e
k ü fre ttim .
F a k a t k o n u A d e n a o lu n c a ilk k e z b en c illik etm iy o rd u m .
İ k i y ıl ö n c e b e n i b i r d ü k k â n ı n çatısında incinm iş, isterik h âld e
ve sa d e c e b e n i a n l a y a c a k b ir in s a n ın özlem i içinde b u ld u ğ u n d a da

153
b en c illik etm iştim . Yıldızları incelerken y a ğ m u r y ü z ü m d e n aşağı
akıyor, gözyaşlarım a karışıp o sabah b ir İ m p a r a to r lu k M u h a f ı z ı n ı n
açtığı taze yaraları yakıyordu. A dena ç a tın ın k e n a r ı n a t ı r m a n m ış ,
nefes nefese bana beni orada b u la c a ğ ın d a n e m in o l d u ğ u n u sö yle­
m işti. T ıp k ı bir d ah a bir d ü k k â n a tır m a n m a y a c a ğ ın d a n e m i n o ld u ğ u
gibi.
F akat gözleri sağanağın altında titre y en ve k o lla r ı n ı d iz le rin e
sarm ış b an a ç e v rild iğ in d e g ülüm sem esi silin m işti. B ı k m ı ş t ı m . N e
o ld u ğ u m u k im sele r b ilm ezk en o lm a d ığ ım b ir şey o lm a y a ç a lış m a k ­
tan b ık m ış tım .
B u y ü z d e n o gece g ö k y ü z ü n ü incelem eye, a r a m ız d a k i b e n z e r lik ­
leri ç ık a rm a y a k a ra r v erm iştim . Y ıld ız la rın k i gibi o l d u ğ u n u hayal
e t tiğ im b ir y a ln ız lığ ım vardı. H erkesin fark e ttiğ i fa k a t g e r ç e k te n
g ö r ü le m e y e c e k k a d a r uzak.
Ve b u kez b ir in in b e n i görm esini istem iştim .
A d e n a ’ya g e ç m işim d e n , b u g ü n ü m d e n ve arad a k a la n h e r şeyden
b a h s e tm e m bencilceydi. N e o ld u ğ u m u b ilm esi b ile onu te h li­
k ey e atıy o rd u . B u n a rağ m en ö ğren m esi bizi b i r b i r i m i z e d a h a da
y a k la ştırm ıştı.
O b a n a in a n m ıştı. G erçek, h ıç k ırık la r eşliğ in d e a ğ z ı m d a n d ö k ü ­
lü r k e n ne o ld u ğ u m u ö ğ ren m esin e rağ m e n y a n ım d a k a lm ış tı.
Ve b e n b ir zayıflık an ın da hiç öyle b ir fe ra h lık d u y m a m ı ş t ı m .
A ğ ır a ğ ır k onuşarak, “Ellie,” d ed im . “ Ya sana t a n ı d ı ğ ı m b ir terzi
o ld u ğ u n u söylesem ?”
B ir süre d ü şü n e n Ellie o m u z silkerek y an ıt v erd i. “ B u iyi o lu rd u .
B u ra d a biriyle m i tanıştın? Sarayda?”
“H ay ır, L o o t ’tan biri o.” Ellie bana şüpheci b ir b a k ış atsa d a o nu
ik n a e tm e k için bastırdım . “ İn an ılm az b ir te rz id ir. B a n a Ily a’n ın
g ö r ü p görebileceği en güzel elbiseyi d ik e c e ğ in i g a r a n ti e d e r i m . ”
“E h , sa n ırım L e n n y ’yle konuşup o n d a n bu te rz iy i b u r a y a g e t ir ­
m e k için sana refakat etm esini istey eb ilirim .” S o n ra h e m e n , “ Tabii
izin alabilirse,” diye ekledi.
K aşlarım çatıldı. “O n u g etirm ek m i? ”
“A h evet. G itm en ize izin verilirse terzi se n in le b u r a y a g e lir ve
Sınavlar bitene kadar özel terzin olarak işe alınır. Ya d a s e n . . . ” Sustu.
Sözlerinin kalanı, k alb im in k u la k la rım d a a ta n se s in d e b o ğ u ld u .
K alb im öyle hızlanm ıştı ki sanki bir d ö v ü şü n o r ta s ı n d a y d ım .

154
A d e n a b urada k a la c a k . B e n im le .
K a r n ı d o y a c a k v e o n a p a r a ö d e n e c e k ti. O n u g ö r e b ile c e k tim .
G ü v e n d e o l a c a k t ı . İ ç im f e ra h la m ış tı. B u d u y g u , hâlâ h is s e ttiğ im
s u ç lu lu ğ u n g ü c ü y e t t i ğ i n c e y e r in i alm ay a çabalıyordu.
E llie, L e n n y y le b e n i L o o t ’a g ö tü r m e s i için k o n u şa c a ğ ın a söz v e r ­
d ik te n s o n r a iy i g e c e le r d ile y ip k a p ıd a n çıktı.
Y a ta ğ ım a u z a n ı p ta v a n d a k i a y r ın tılı k a b a rtm a la ra b a k tım . O r a d a
ne k a d a r s ü r e u z a n d ı ğ ı m d a n e m i n o la m a d ım . A d e n a ’yı sağ sa lim
g ö re c e k o l m a d ü ş ü n c e s i n i n v e rd iğ i ü m id i n ve m u tl u lu ğ u n iç im i
d o ld u r m a s ın a i z i n v e r d im .
S o n r a k a p ı n ı n h a f if ç e ç a lın m a s ıy la d ü şü n c e le rim dağıldı.

155
19 B Ö L Ü M

JW^ıpt
eredcyse gccc yansı olmalı, Vebalar aşkına k im k i bu?
Kabzasını kavradığını h an ç erim i y astığ ım ın a ltın d a n ç e k ip aldım
ve zem inde sessiz adımlarla ilerlerken g ev şek çe y a n ı m d a t u t t u m . Kapı­
yı çekip açtığımda, diğer tarafındaki b ir çift g r i g ö z le karşılaştım .
Kai’ın gözleri önce elimdeki hançere, ard ın d a n y ü z ü m e çevrildikten
sonra, sabahki dövüşümüzde bana c ö m e rtç e b ah şe ttiğ i e lm a c ık kemi­
ğimdeki morluğun ve dudağım daki yarığın ü z e r in d e b ir süre bekledi.
G u ru ru m , Şifacılar’ın yaralarımı tedavi e tm e le rin e izin v e r m e m e engel
olmuştu. Prens’in de aynı sorundan m ustarip olm ası b e n i şaşırtmamıştı.
Çenesinde açık renkli morluklar çiçek açmıştı, in d ir d iğ im h e r darbenin
yadigârları.
“ Şunu yine boğazıma dayamayı m ı p la n lıy o r s u n ? ” A v u c u m d a sıktı­
ğım hançere başıyla işaret eden K a i’m d u d a k la rı y u k a r ı b ü k ü ld ü .
“Beni kışkırtma,” deyip p a rm a k la rım ı h a n ç e r i n p ü r ü z s ü z , düz ağ­
zında gezdirdim. “ Rövanş için m i b u ra d a sın ? ”
Kai ellerini dar, siyah p a n to lo n u n u n c e p le r in e s o k u p , ayak bilekle­
rini üst üste koyarak kapı çerçevesine yaslandı. “ B e n i k ış k ırtm a .” Siyah
saçları alnına düşmüş, m ü rekk ep karası d alg ala rın a ra sın d a k i g ri gözle­
rini ortaya çıkarmıştı.Tıraş olm adığı belliydi. S e r t h a tlı ç e n e sin d e kirli
sakalın gölgesi vardı. O rada b ırak tığ ım ve g itg id e k a r a r a n morluklarla
daha da vurgulanmıştı.
“ N e istiyorsun A zer?”

•• ^a A y x
“ B c ıı d e se n i ö z l e d i m Gray,” d e d i Kai. D ik k a t d ağıtacak k a d a r in c e
g ö m le ğ in d e n r a h a t b i r tavırla b ir şeyler k o p a rd ı. S o n ra g ö z le ri g ö z l e ­
r im e ç e v rild i. U z u n k ir p ik le r i açık renk li g ö z le riy le g ü ç lü b ir te z a t
o lu ş tu r u y o r d u . “ D e r s i n iç in g e ld im .”
A laycı b i r ses ç ık a r d ım . “ A n la m a d ım , neyini iç in ? ”
“ D e r s in .” K ai b aşın ı y a n a eğdi. Keyifli b ir şaşkınlık iç in d e y d i. “ S en
bir P sişik sin . G e ld i ğ im i s e z m e d in m i? ”
“ G ü c ü m ö y le işle m iy o r, sen de b u n u b iliy o rsu n ,” d e d im . S e sim in
to n u n d a k ız g ın lık ve şaşk ın lık b ir b ir in e karışm ıştı. “ S en n e d e n b a h -
s e ...
“ D e m e k g e r ç e k t e n b alo ya g id ip k a rd e ş im in ay aklarına b a sa c a k sın ? ”
Bir k a h k a h a attı. “ S e n d e s ü r p r i z le r in so n u y o k , değil m i? ”
“ H ayır, a y a k la rın a b a sm a y a c a ğ ım . B e lk i k e n d i ay ak larım b i r b i r i n e
d o lan abilir f a k a t . . . ” S u s tu m . S ırıtışın ın y ü z ü n e d ah a da yayılışını iz­
ledim . G a m z e si b e n i m l e alay ed iyo r, b e n i a v u c u m d a sabırla b e k le y e n
h a n ç e ri k u lla n m a m iç in k ışk ırtıy o rd u .
S o n ra s ö z le r in in a n la m ın ı ç ö z d ü m .
“ D a n s d e rs le ri m i? B u y ü z d e n m i b u ra d a s ın ? ” Kıs kıs g ü ld ü m . Şaka
yaptığını d ü ş ü n ü y o r d u m .
“ Y e te rin c e o y a la n d ın .” K a p ı ç e rç e v e sin d e n ayrılıp b a n a b ir a d ım
yaklaştı. “ H a y d i, b ü t ü n g e c e y i b ö y le g eç irem e y iz.” S o n ra sırıttı. “ T abii
b ü tü n g ec ey i d ışa rıd a g e ç ir m e m i z i istem iy o rsa n .”
Y e r im d e n k ı m ı ld a m a d ım . “ H ay ır. Asla olm az. Y ard ım ın ı is te m iy o ­
ru m , dahası y a r d ım ın a ih tiy a c ım da y o k .” P re n s ’e alaycı b ir g ü lü m s e ­
m eyle b a k tım . “ F a k a t b a n a y a rd ım e tm e y e h e p hevesli o ld u ğ u n u b il­
m e k g üzel.”
K e n a r ın d a n t u t t u ğ u m k a p ıy ı K a i’ın y ü z ü n e k a p a tm a k için h a r e k e t­
le n m e m le p ırıl p ırıl a y a k k ab ısın ı araya sıkıştırdı. N e k ad a r d ir e n s e m
de g ü çlü k o lla rıy la ittiğ i k a p ıy ı kolayca açtı. E lini ahşabın ü z e r i n d e n
ç e k m e d e n eğilip, “ H e r z a m a n k i g ib i y a rd ım ım a ih tiy acın o l d u ğ u n u
kabul e t m e y e c e k k a d a r in a tç ısın ,” d ed i.
“ ihtiya cım olan s e n in o d a m d a n çık ıp g itm e n .” O n a tü m d işle rim i
g östererek s ır ıttım .
N e var ki s ö z le r im ak sin i söylese d e haklı o ld u ğ u n u n fa rk ın d a y d ım .
Teklifini k a b u l e t m e m ve m ü s ta k b e l K ra l’ın y a n ın d a rezil o lm a m a k
için ç a lışm a m g e r e k tiğ in i b iliy o r d u m . F akat b u n u b aşım a k a k m a olası­
lığı, b an a y in e y a r d ım e d e c e k o lm ası c a n ım ı sıkıyordu.

157
“ N e y e ihtiyacın o ld u ğu ve 11e istediğin iki fark lı şey.” Ç a m k o k u su
ü z e rim e sinerken başını eğip başım a yaklaştırdı ve b e n i g ö z l e r i n e b a k ­
maya zorladı. “ H ad i am a Gray, seni daha ze k i b ilir d im . B u b a lo d a iyi
b ir izlenim b ırak m a n gerektiğini b iliy o rsu n . A y rıc a k a r d e ş i m i n y a n ın -
dayk en insanların gözleri h er z a m a n k in d e n ç o k d a h a fazla ü z e r in d e
olacak.”
Sanki d ü şü n c ele rim i o k uy u p, ö zetlem iş ve b a n a g e r i yansıtm ıştı.
O n a öfkeyle b ak tım . H aklı o ld u ğ u n u b iliy o rd u m ve o d a b u n u bili­
y o rd u .
D ir e n c im i y itird iğ im i g ö z le r im d e n o k u m u ş o la c a k t ı k i d u d a k la r ı
b ir g ü lü m s e m e y le kıvrıldı. “ A klını başına a ld ığ ın ı g ö r m e k g ü z e l. O
h â ld e g id e lim .”
Başım dik, o m zu na sürtünerek yam ndan geçtim . B u n u yapm ayı ben
seçmiştim. O değil. B u n u unutmasa iyi olurdu. Kai b e n i k o r id o r d a n geçi­
rirken o n a,“ N ereye gidiyoruz?” diye sordum . K o r i d o r u n s o n u n d a z ü m rü t
yeşili, kadife bir halının serildiği geniş, helezoni b ir m e rd iv e n d e n çıktık.
K a i’ın y ü z ü n e b ir g ü lü m sem e o tu rd u . “ R a h a t ç a d ü ş e c e ğ i n kadar
geniş bir yere.”
M e rd iv e n in sahanlığına vardığım ızda, b e n i tablolarla süslü , d uvarları
ve tavanı sedefi andıran kabartm alarla kaplı, geniş b ir k o r i d o r d a n g e­
çirdi. G ö z le rim duvardaki çerçevelerin ü z e rin d e k i in c e to z tabakasına
çevrildi.
Buraya birileri çıkmayalı epey z a m a n olmuş.
Ş a to n u n planını ve olası çıkışları ö ğ r e n m e k iç in el ayak ç e k ilin ­
ce o d a m d a n defalarca gizlice çık m am a ra ğ m e n , b u l u n d u ğ u m u z kat
h e n ü z keşfetm ediğim birkaç kattan biriydi. S eb ep ister k işiliğ im ister
p aran o ya olsun, çevrem h akkında bilgim olm am ası b e n i n e r e d e y s e Sı­
navlar kadar k o rk u tu y o rd u .
L e n n y k ap ım ın başında n ö b e t tu tm a d ığ ın d a n çev rey i a ra ş tırm a ar­
z u m a dayanam ıyo rd uın. İşin aslı, İm p a ra to rlu k M u h a f ız ım la p e k g ö ­
r ü ş m ü y o r d u m bile. B u n u d ü şü n m e m le içim i a n id e n h ü z ü n kaplayınca
k e n d im e şaşırdım. L e n n y ’nin arkadaşlığından g e r ç e k te n n e k a d a r k eyif
aldığım ı fark e tm e m , hatta bir imparatorluk M u h a f ı z ı h a k k ı n d a b u tü r
şeyler d ü şü n e b ilm e m beni şoke etmişti.
H alıdak i b ir tüm seğ e ayağını takılınca y ü zü stü yere d e v r ild im . Tam
b e n spiral desenlerle süslü halının ü z e rin e y ığ ılac ak k en , asap b o z u c u
b ir aşinalığım ın o ld uğ u bir kol beni b e lim d e n sıkıca k av rad ı.

158
“ İşte s e n i b u s a k a r a d ı m l a r ı n d a n k u r t a r m a y a çalışacağız,” d e d i K a i.
S e s in d e n s ı r ı t t ı ğ ı n ı s e z m i ş t i m . B e n i ay ağa k a ld ır ıp b ir eliy le d e n g e l e d i .
O eli i t t i m . S e r s e m l e m i ş t i m v e a r a m ız a b ir a z m e sa fe k o y m a ih tiy a c ı
d u y m u ştu m .
K ai e l l e r i n i h a v a y a k a l d ır ı p , alay cı b i r tav ırla g e r i a d ı m a t t ı k t a n s o n r a
başını y e n i d e n k o r i d o r a ç e v ir d i. İ k i m i z y ü r ü m e y e d e v a m e d e r k e n , s o r ­
m ay ı b e k l e d i ğ i m s o r u n i h a y e t d u d a k l a r ı m d a n d ö k ü l d ü . “ B u n u n e d e n
y ap ıy o rsu n ?”
K ai ö n ü m d e d u r d u . A ğ ı r a ğ ır d ö n d ü . S o r u n e r e d e y s e o n u n e ş e l e n -
d irıııişti s a n k i. “ G e r ç e k t e n b a s it b i r s e b e p t e n d o la y ı. B u b a lo y a k a r d e ­
şim le k a t ı l ı y o r s u n v e o n u n o l a b i l d i ğ i n c e iyi g ö r ü n m e s i g e r e k .”
Y ü z ü n ü s ü z d ü m . M a s k e s i n d e b e l i r e n k ü ç ü k ç a tla k k a r d e ş in e o la n
se v g isin i v e b a ğ l ı l ı ğ ı n ı , o n u n u ğ r u n a n e l e r y a p a b ile c e ğ in i a ç ık e t m iş t i.
Sanki y e r in e g e tirm e s i g e re k e n b ir g ö rev d i b u . Sanki K ai ş im d id e n
I n f a z c ı’y d ı v e k o n u , s a d e c e k a r d e ş i n i n a y a k la rın a b a s m a m a e n g e l o l ­
m a k ta n ç o k d a h a ö n e m liy d i.
S o n r a m a s k e s i b i r d e n g e r i g e ld i. Y i n e s o ğ u k ifa d e li, az ö n c e o r a ­
da o l a n d u y g u d a n a r ı n m ı ş y ü z ü n e b a k ı y o r d u m . Z e k i c e b i r k a r ş ıl ık
b u l a m a y ı n c a y ü r ü m e y e b a ş l a d ı m . D a h a k ü ç ü k b i r k o r i d o r d a n sa ğ a
d ö n ü p s o l d a k i s o n k a p ı y a g i t t i k . K a i ’ın t o k m a ğ ı n ı ç e v i r i p a ç tığ ı k a ­
p ı n ı n a r d ı n d a , s a d e c e p e n c e r e d e n sız a n ay ışığ ıy la a y d ı n l a n a n b i r y a ­
ta k o d a s ı b e l i r d i .
B e n k e n d i o d a m ın m u h te ş e m o ld u ğ u n u d ü şü n m ü ş tü m am a buna
k ıy a sla b e n i m k i s ö n ü k k a l ı y o r d u . O d a m ı n ik i k a t ı g e n i ş l i ğ i n d e y d i
ve b i r y a t a k o d a s ı n d a n z i y a d e e v i a n d ı r ı y o r d u . İ ç i n d e - o d a m d a ­
ki g i b i — d ö r t d i r e k l i b i r k a r y o l a , ş if o n y e r v e m a s a o lsa d a e p e y c e
k u l l a n ı l d ı ğ ı a n l a ş ı l ı y o r d u . K i t a p l ı k d o l u p ta ş ıy o r d u . K i t a p l a r r a f la r a
a n c a k t u h a f a ç ıla rla y e r le ş tir ile r e k sığ d ırılm ıştı. Ç o ğ u n u n y ıp r a n m ış
k a p a k l a r ı n d a n a n l a d ı ğ ı m k a d a r ı y l a s tr a te ji, m u h a r e b e v e . . . ş iir g i b i
k o n u la rd a y d ıla r.
İlginç.
O d a d a k i h e r ş e y b e n i m o d a m d a k i n d e n d a h a h o ş fak at k u lla n ılm ış
ve y ı p r a n m ı ş t ı .
B u o d a . . . O n u n asıl odası.
M a s a n ı n ü z e r i s iy a h m ü r e k k e p le k e le riy le k a p lıy d ı ve k ö şe y e z ırh la r
y ığ ılm ış tı. G ö z l e r i m k a r y o l a d i r e k l e r i ü z e r i n d e k i k e s ik le rd e g e z in d i.
K o y u r e n k l i a h ş a p t a n g e n i ş p a r ç a la r eksilm işti.

159
Kılıç kesikleri.
Karyola direklerine kör bir kılıç saplamıştı. D e fa la rc a .
B u n u n bir insana kılıç saplamasından iyi o l d u ğ u n u d ü ş ü n s e m de
K a fin onu da yaptığından em ind im . N ih a y e t g ö z l e r i m y e n i d e n ona
çevrildi. Ben odasının ortasında dikilirken kapı ç e rç e v e s in e yaslanm ış,
meraklı gözlerle beni izliyordu. O d a n ın ortasına k a d a r y ü r ü d ü ğ ü m ü
fark etm em iştim bile.
Bakışları altında ne söyleyeceğimden em in olam adan, b aşım la b ü y ü k ya­
tağın yontulmuş direklerine işaret ettim.“ Stres atm ak için ilg m ç b ir y ö n te m .”
“E llerin kanayana kadar yastık y u m r u k la m a k da ö y le .” B a n a hafifçe
g ü lü m seyip elleri cebinde, masasının başına g itti ve m a s a n ı n ü z e r i n d e ­
ki, 11e o ld u ğ u n u bildiğim cihazla oynam aya başladı.
B a b a m ın b ir pikabı vardı. Ç o c u k k e n iç in e b aşın ı s o k t u ğ u m altın
ren g i hunisi olan b ir pikap. B abanı k en a r m a h a lle d e s a y g ın b i r Şifacı
olarak iyi para kazansa da, sahip o ld u ğ u m u z e n h a r ik a şe y o p ik a p tı.
Yıllar ö n ce, b a b a m ayaklarımı ayaklarının ü z e r in e y e r le ş tir ip m u tf a k ta
ik im izi dans ettirirdi. D aha d o ğ ru su o dans ed e rd i. B e n d e s a d e c e o n u n
y ö n e tim in d e gezinti yapmış o lu rd u m . Fakat b a n a b i r i n i n a y a k la rın a
b asm ad an nasıl dans ed eceğim i ö ğ re tm e fırsatı asla o lm a m ı ş t ı .
Plağa d e ğ e n iğ n e n in çıtırtılarına aşina olsam da, s o n r a s ı n d a o d a ­
yı d o ld u r a n akıcı vals bana yabancıydı. Kai d ö n ü p , r a h a t b i r tavırla
g ö m le ğ in in d ü ğ m e le rin in üst yarısını ç ö z d ü ve b r o n z la ş m ış g ö ğ s ü n e
ve k ıv rım lı d ö v m e sin e b a k m am a k için g ö z le r im i d i k e c e k b i r şeyler
arad ım .
S o n ra b ird e n Kai karşım da bitti. Sağ y a n a ğ ın d a k i d a h a d e r i n g a m ­
zeyi ortaya çıkaran belli belirsiz b ir g ü lü m s e m e y le b e n i t e p e d e n tır­
n ağ a süzdü. Bakışı b ir okşayış gibiydi ve h iç acelesi y o k t u . O delici
b ak ışın altında eğilip b ü k ü lm e y i red ded iyo r, h u z u r s u z c a k ıp ır d a n ı ş ım ı
iz le m e k te n k e y if alacağını biliy ord um .
A ltta k alm ak istem e d iğ im d e n , g ö zlerim i se rt y ü z h a t l a r ı n d a v e d a h a
da k eskin hatlı b e d e n in d e gezdirdim . O n a d a ir h e r şey ö l ü m c ü l d ü . O
g ü lü m s e m e . O gözler. O kıvrak zekâsı.
“ B a n a ra ğ m e n dikkatini dans etm e y e v e re b ile c e k m i s i n t a t l ı m ? ”
S ö zleri b e n i irkiltmişti. G ö z le rim i g ö z le r in e ç e v i r d i m . O f l a d ım .
“ S a n ır ım ü stesin den gelebilirim , teşek kü rler.”
B a n a şü p h e c i b ir bakış attı. “ S a n ırım b e k le y ip g ö r e c e ğ i z , d e ğ i l m i ? ”
O n u n k o lu n u uzatıp b e n i k e n d in e ç e k e re k d an sa b a ş la m a s ın ı b e k l e -

160
d in i. B u d ü ş ü n c e k a l b i m i h ız la n d ırd ı ve k e n d im i ellerini b e d e n i m d e
h is s e tm e y e h a z ı r l a d ı m .
F a k a t K a i y e r i n d e n k ım ı ld a m a d ı. A ra m ız d a k i m eşaleyi k a p a tm a y a
ç a lışm a d ı.
G ü ze l.
“ Ş i m d i l i k , s a d e c e s ır a d a n b i r valsiıı a d ım la rın ı ö ğ r e n m e k le işe başla­
y a c a k sın ,” d e d i . “ B u n u n e n ö n e m l i n e d e n i d e ayak p a r m a k la r ım a b a s ­
m anı is te m e m e m .”
E lle ri h â lâ c e p l e r i n d e , b i r a d ım ileri b ir ad ım g eri, so n ra b ir o yan a
b ir b u y a n a a d ı m a ta r a k b a n a te m e l h a re k e tle ri gö sterdi. Ç o k zarif, ç o k
kibar, ç o k do ğa ldı.
D ö v ü ş m e k . D ö v ü ş m e k de o m ın için bir dans.
K e n d i m i h a n t a l h is s e ttim ve b ir a n d a ö z g ü v e n im k a y b o ld u . E lle ri
c e p l e r i n d e y k e n b ile K ai a d ı m l a r ı m a kolayca ayak u y d u r u y o r Fakat a c e ­
m i a y a k la r ım a t a k ı l m a m a k iç in b a n a fazla y a k laşm ıy o rd u .
İç ç e k t i m . K e n d i m e ve k a r ş ım d a sırıtan P r e n s ’e k ız g ın d ım .
Kai sesinde e p e y c e seçilen b ir keyifle bana “ Gevşe,” diye m ırıldad ı.“ Ç o k
d ü şü n ü y o rsu n . H e s a p y ap m a, sadece m üziğ e ayak uydur.” Başımı kaldırdı­
ğımda b a n a sırıtarak b ak tığ ım g ö rd ü m . “ B ir de b u n u n bir dans o ld u ğ u n u n
fârkındasın, değil m i? B u y ü z d e n dövüş pozisyonu almana gerek yok.”
A n c a k o a n , b e d e n i m i n n e k a d a r g e r g in ve te tik te o l d u ğ u n u , e lle ­
rim i h e r a n d a r b e i n d i r e c e k m i ş g ib i k a ld ırd ığ ım ı fark e ttim . S ır tım ı
d ik le ştirip e l im i g e v ş e k ö r g ü m d e n k u r t u l a n saç tu ta m la r ın d a g e z d i r ­
d i m . T u h a f b i r ş e k i l d e . . . G e r g in d im . B u da öyle sin irim i b o z u y o r d u ki
ç ıld ıra b ilird im .
G ö z l e r i n i b a n a d i k m e s e bn iş çok daha k o la y olurdu.
B ir vals d a h a s o n a e r e r k e n y e r in i yavaş, y u m u ş a k b ir m e lo d i aldı.
B aşım ö n e e ğ i k t i v e m ü z i ğ e u y d u r m a y a çalıştığım ay a k larım ı iz le r k e n
saçlarım y ü z ü m e d ü ş ü y o r d u .
B e l i m d e k i b i r b a s k ı b e n i irk iltti.
R e f l e k s o l a r a k e l i m e lb is e m in k ıv r ım la r ı a ltın d a k i k ın ın d a o la n b ı ­
çağa d o ğ r u s e ğ ird i. F a k a t nasırlı b i r el b ile ğ im i tu ttu . K ai alçak sesle
g ü le re k , “ D a n s e t m e k iç in b ıç a k la ra d a g e re k y o k ,” d e d i. G ö z le r i n i
g ö z l e r i m d e n a y ı r m a d a n , s e rt p a r m a k l a r ı n ı ağ ır ağır b ile ğ im d e n a v u c u ­
ma k a y d ır d ı v e e l i m i k a v r a y ıp havaya k ald ırd ı.
F a k a t d i k k a t i m i ç e k e n d i ğ e r el o ld u . R a h a t b ir şek ild e b e lim e y e r ­
leşen el. B e n i o n a d o ğ r u ç e k e n el. A v u c u n u n sıcağın ın , a k ş a m y e m e ğ i

161
için giydiğim elbisenin ince k um alınd an g e ç e re k b e l im e sızışını his­
sedebiliyordum .
Kai beni yakınma çekerken gözlerim i o n a d ik tim . B ıın u ıı ö n ü n d e
so n u n d a olacağını bilm ediğim den değil, sadece b u k a d a r a n id e n ola­
cağını beklem ediğim için. Bana beklentiyle b a k tık ta n s o n ra , y u m u şak
bir sesle kıkırdayıp elini belim den çekti ve a n id e n e lin in y o k lu ğ u n u n
g eride bıraktığı soğuğu hissettim. D iğ er elim i tu tu p o m z u n a kaldırdı.
A v u cu m u ince göm leğinin üzerine bıraktı. Kai elini y e n i d e n belim e
g ö tü rü p , elbiseme sertçe yaslarken g ö m le ğ in in a ltın d a k i h e r b ir kasın
hareket ettiğini hissedebiliyordum.
Ayakları m ü ziğ e uygu n bir şekilde h a re k e t e t m e y e b aşlad ığ ın d a,
y u m u şa k bir sesle, “Bakalım n eler ö ğ ren m işsin ,” d e d i. A c e m i c e ona
ayak u y d u rm ay a çalıştım ve adım larım ı o n u n k ile r le e ş le ş tirm e y i ba­
şardım . B eni kolayca yönlendirip, dans b o y u n c a k e n d i n d e n e m in bir
şekilde bana kılavuzluk ediyordu.
G ö z le rim bir süre odada gezindikten sonra ay a k larım a ç e v rild i. H e r
b ir adım ı sayıyordum. A niden belim deki baskı k a y b o ld u ve p a rm a k la rı
ç e n e m i tu tu p başımı yukarı kaldırdı. “ A yaklarını iz le m e y e d e v a m et­
tiğin sürece asla öğrenem ezsin Gray. G ö zle rin ü z e r i m d e o la cak .” G ü ­
lüm seyip elini yeniden belime götürdü. “ Ç o k z o r o lm a sa g e r e k .”
B u sözlerine gözlerimi devirerek karşılık v erd im . N ü k t e l i b ir yanıt
için ağzım ı açsam da dudaklarım dan sadece bir so ru d ö k ü l d ü . “ K itt’in
b alo d a p a rtn e rim olmayı teklif ettiğini n e re d e n ö ğ r e n d i n ? ”
K a i’ın kahkahası neşesiz, hissizdi. “ Psişik o lm a sa m da p a rç a la rı bir­
le ştirm e k zor olmadı.” O n a sadece gözlerim i d ik e re k te p k i v e rm e m le ,
iç çekerek konuşmasını sürdürdü. “ K ardeşimi ta n ıy o r u m ve b u y ü zd e n
sana b u teklifi yapacağını biliyordum .”
“ B erb at bir yanıttı bu,” dem ekle yetindim .
“ Sen de hâlâ berbat bir dansçısın, bu y ü z d e n belli ki d a h a ç o k işim
var,” dedi. H o m u rtu y la güldüm .
Kai rahat bir tavırla, “ Ha,” diye ekledi, “B ir d e sana t e k l i f e ttiğ in d e n
bana bahsetm iş olabilir.”
B e n k en d im e engel olamadan ağzım dan b ir k a h k a h a d a h a çıkıverdi.
Sesi kesm ek için dudaklarımı birbirine bastırdım . G ö z l e r i m fazla yakı­
n ım d a k i göğse çevrildi. Bu da bana ik im iz in iki rak ip iç in , S ınavlardaki
iki düşm an için fazla yakın o ld u ğ u m u zu hatırlattı.
Y ine de onunla yatak odasında dans e d iy o rd u m işte.Y alnız başımıza.
K aranlıkta.

162
H iç ih tim a l v e r m e s e m d e b ir d e n za ten gerg in olan b e d e n im h e p te n
kaskatı kesildi.
D o k u n u ş u k a rşısın d a g e rild iğ im i hisseden Kai, eğilip b e n i iyice y a ­
kınına ç e k ti. “ K a z ık g ib i o ld u n Gray. Biraz gevşe."
B u sö z le r bir işe yaramıyor.
B ir d a n s ç ın ın y a p m a sı g e re k tiğ i g ibi, k e n d im i kollarına b ırak m a y a
çalışsam da b u n u b a ş a ra m a d ım . Ü m its iz vakaydım b en . Ü m its iz b ir
şekilde b o y u m u aşan işlere kalk ışm ıştım .
Fakat P re n s ö y le k o lay ca pes e tm e y e c e k ti. Hayır, k o lu n u b e lim e
iyice d o la y ıp b e n i k e n d i n e çe k ti. A ra m ız d a kalan son, azıcık m eşaley i
k apatm ak i s t e m e d i ğ i m d e n ay ak larım ı s ü r ü d ü m .
Loş ışıkta g ü ç b e la seçilen , çıldırtıcı b ir g am ze bana b a k ıy o rd u . H e r
zam anki g ib i asap b o z u c u b ir keyifle, “ Pekâlâ, b u g ü n n e le r ö ğ r e n d ik ? ”
diye so rdu . “ Bir, d a n s e t m e k için h a n ç e rle re ihtiyaç y o k tu r. İkincisi
de, dans e d e r k e n p a r t n e r i n e y ak ın d u r m a n gerekir. Ç o k şaşırtıcı am a,
İkincisinde d a h a ç o k z o r la n ır gibisin.”
“ İlk in d e z o r la n ıp b o ğ a z ın a b ir h a n ç e r d ayam am ı m ı te rc ih e d e r ­
din?” D u r a k la d ı m . “ Y in e .”
“ Fazlasıyla ö n g ö r ü le b il ir birisin.” K ıkırdadı. Ses b e d e n im i sardı. S o n ­
ra,“ H e p ç o k g a d d a r ve b e n i bıçaklam aya heveslisin,” diye m ırıld an d ı.
Bana ç o k y a k ın d ı. Fazlasıyla yakın.
B u g e r ç e k d ik k a tim i fazlasıyla d ağ ıttığ ın d an , ayağım ayağının ü z e r i ­
ne çıktı ve ö n e s e n d e le y ip yapılı b e d e n in e çaptım . İki elini de b e lim e
dolayıp b e n i d e n g e le d i . K e n d im i to p a rla r to p arlam az o n u ittim . G ö ğ ­
sünde g ü r le y e n p e s k a h k a h a y a iç te n b ir g ü lü m s e m e eşlik etti. S ad ec e
kardeşinin y a tım d a y k e n y ü z ü n e yerleştirdiği b ir g ü lü m s e m e y d i bu.
Ö lü m c ü l.
“ B ir d ö v ü ş ç ü n ü n ayak h â k im iy e ti nasıl b u k adar k ö tü o labilir?”
G özleri g ö z l e r i m l e d a n s e d e r g ib iy d i. “ S ü rp rizlerle d o lu su n .”
E lin d e n k u r t u l u p hissizce, “ E h , işte bir sü rp riz daha, ders b u ra d a b i­
tiyor,” d e d i m . S ır t ım ı o n a d ö n m e m l e b e n i b ile ğ im d e n tu tu p k e n d in e
çevirdi.
“ Fakat hâlâ b a n a b ir dans d a h a b orçlusun.” Dalgalı saçları alnına d ü ş­
tü. G ö z le r in d e k i b ak ış o n u n la o y n a m a m için neredeyse yakarıyordu.
U y u m l u d a v r a n m a y ı seçip, “ P eki,” d e d im . “ B ir s o r u n u n yanıtı k a r­
şılığında b i r d a n s d a h a .”
Kaşları k a lk tı. “ B u b i r rü ş v e t m i G ray ?”

163
“ B enim şartlarım bunlar. İşine gelirse Prens.” V erd iğ i y a n ıt sadece
pes bir kahkaha oldu. G özlerini b e n d e n k açırıp b ir şiire d ü ş ü n d ü k te n
sonra nihayet gözlerim e çevirdi.
Elimi ağır ağır havaya kaldırıp diğer elini b ir k e z d a h a , s a k in c e be­
lim e götürdü. “Anlaştık.”
B ir başka yavaş vals çalmaya başlayıp, b e n i m ü z ik le v e a d ım la rım la
meşgul ederek dansa boğdu. Beni dikkatle sü zen g ö z l e r i n i n ü z e rim d e
bıraktığı hissi göz ardı edem eyecek hâle g e ld iğ im d e n ih a y e t g ö z le rin e
baktım .
Kai bir yandan beni dansta yönlend irerek , “ P ek i, şu ö ğ r e n m e k için
yanıp tu tu ştu ğ u n şey neymiş bakalım ?” diye sord u.
H içbirfıkriın yok.
Bana bakıp, iyice süzerek bir yanıt bekledi. G ri g ö z le r i b u z parçaları,
cam kırıkları gibiydi. H e r ikisi gibi bakışı sert ve d e lic iy d i. S o ğ u k fakat
cezbedici. G özlerinin sadece ö lü m cü l şeylere has b ir g ü z e lliğ i vardı.
Ve işte böylece bir anda ona soracak b ir şey d ü ş ü n e m e z oldum .
Z ih n im i bir soru bulm ak için yoklasam da te k y a p a b ild iğ im ak lım a ilk
geleni söylemek oldu.
“ Yerinde olm ak ister m iydin?” Siyah k irp ik le rin i ç ı r p a r a k g özlerini
k ırp tı. “ Ilya’m n m üstakbel K ral’ı olmayı ister m iy d in ? V âris o lm a y ı? ”
B u soruyu soracağımı sanm azdım fakat olan o lm u ş tu . G ö zle rin i
g ö z le rim d e n ayırm adan sadece, “ Hayır,” dedi.
Kaşlarımı sessiz bir soru sorar gibi kaldırdım . K ai s ö z le r in in gerisini
g etirm ey in ce, “ H epsi bu kadar mı? ‘H a y ır’?” d e d im .
“ Yanıtını aldın. B en de dansımı aldım. A nlaşm a b u y d u ta tlım .”

G ü ç lü k le nefes alıyordum.
A d e ııa ’nın ince kolları b o y n u m u öyle sıkıca s a rıy o r d u ki g ö z le ri­
m in ö n ü n d e b enekler uçuşmaya başlamıştı. K a le ’d e o n u b e k le d iğ im i
g ö r ü n c e çığlıklar atıp ciyaklamıştı.
E n iyi dostum . Yoldaşım. Sağ salim karşım daydı. H e r z a m a n k i gibi
g ü zel ve neşeliydi.
L en n y yeni terzimi g etirm em iz için b en i L o o t ’a g ö t ü r m e k üzere
sabah e rk en d e n odam a gelmişti. Anlaşılan b u n u y a p m a k iç in gerekli
izini almıştı. Fakat ona ayrıntıları soram ayacak k a d a r h e y e c a n lıy d ım .
H a tta zam an zaman ben de sevinçten ciyaklamış o la b ilir d im .

164
A d e n a tiz b i r sesle, “ S e n in n e y in o la cağ ım ?!” diye haykırdı.
İç ç e k tim . F a k a t ses d a h a ç o k k a h k a h a gibi çıktı. “ Ö z e l te rz im .”
A yrıntıları o n a ü ç ü n c ü k e z a n l a t t ı m .“ Yani, tabii bıı işi i s t e m i y o r s a n . .. ”
“ D e li in isin ? E lb e t te ki işi is tiy o ru m P ae!” İk im iz L o o t ’ıııı u c u n d a
bizi b e k le y e n f a y to n a d o ğ r u y ü r ü r k e n A d e n a n ered e y se seke seke g id i­
yordu. Ö n ü m d e u z a n a n p a z a rı ve g en iş sokağı in c e le d im . E v im o n d a n
a y rıld ığ ım d a k i k a d a r d o n u k ve iç k arartıc ı g ö r ü n ü y o r d u . K ü fü r le rin ve
pazarlık e d e n l e r i n s e s le rin in , balık ve b ah a ra t k o k u la r ın ın b e n i s a r m a ­
sına izin v e r d im . H e p s i ta n ıd ık tı. H e p s i aynıydı.
A d e n a ’yla b ir lik t e L e ıın y ’n in kap ısın ı b iz e açtığı fay to n a b in d ik .
K ald ırım taşlarıy la k a p lı e n g e b e li s o k a k ta fa y to n u n tık ırtıları eşliğ in d e
sarayın y o l u n u t u t t u k .
K ü ç ü k p e n c e r e d e n dışarı b a k a n A d e n a hayretle, “ B u n u n g e r ç e k o l­
d u ğ u n a i n a n a m ı y o r u m , ” d e d i. B a n a d o ğ r u d ö n ü p E llie’n in b a n a zo rla
giydirdiği g ü n d e l i k elbisey i k o c a m a n g ö zlerle sü zdü . “ B u n a i n a n a m ı ­
y orum .” G ö z l e r i n i y ü z ü m d e n elbiseye çevirip, elb isen in e te ğ in in k e ­
narını tu ta r a k in c e le m e y e başladı.
“ B u n a ç o k d a . . . A l ı ş m a . ” Elbiseye işaret e ttim . “ G ü n iç in d e g e ­
nellikle p a n t o l o n g i y i y o r u m fakat E llie b e n i L o o t ’ta g ö r e c e k in san lar
ü z e rin d e iyi b i r iz le n i m b ı r a k m a m iç in elbise g iy m e m d e ısrar etti.”
G e r ç e k t e n o r a d a ç o k sayıda in sa n vardı. G ü n ü n e rk e n saatleri d e
olsa pazar y e r i e r k e k le r , k a d ın la r ve ço c u k larla d o lu p taşıyor, h e p s i d e
ben y a n la r ın d a n g e ç e r k e n b a n a h ay retle b ak ıy o rd u .
Ü z e r l e r i n d e nasıl b i r iz le n im b ır a k tığ ım d a n e m in o lm a sa m da b ir
izlenim b ı r a k t ı ğ ı m k e sin d i.
A dena neşeyle gülüm seyerek,“ Anlaşılan Ellie’yle çok iyi anlaşacağız,” dedi.
“ A h , iyi a n la ş a c a ğ ın ız d a n e m in im .” G ü le r e k ,“ A yrıca sana p ara ö d e ­
necek, y e m e k v e r i l e c e k ve g e c e le ri g erçe k b ir yatakta u y u y ac ak sın ,”
diye e k le d im . “ B a n a sarayda z a m a n ın ın ç o ğ u n u g eç irece ğ in , hayal e d e ­
bileceğin h e r t ü r k u m a ş ı n b u l u n d u ğ u b ir dikiş odası o ld u ğ u sö y len d i.”
B u n u d ü ş ü n m e k b ile A d e n a ’n ın g ö z le rin in b u ğ u la n m a sın a n e d e n
oldu. “ C e n n e t . C e n n e t t e o la c a ğ ım .”
O n a h e r şeyi a n la ttım . E ğ itim i, g ö r ü ş m e le r i, yarışm acıları. O da ay­
nısını y a p a ra k b a n a L o o t ’ta n g itt iğ im d e n b e ri n e le r yaşadığını anlattı.
A d e n a g ü l ü p ih ti m a l v e r m e d iğ in i hissettirerek, “ B e n i u n u t t u ğ u n u
d ü ş ü n m e y e b a ş la m ış tım ,” d e d i. “ A m a b a k işte buradasın, b e n i y a n m a
alıyorsun!”

165
Bir suçluluk dalgasının bana çarpm asıyla b o ğ u la c a k g ib i o l d u m .
Y u tk u n d u m . B eni affetmesi için, ona ü z g ü n o l d u ğ u m u sö y le m e k
ü ze re ağzımı a ç tım .“ Seni asla u n u ta m a m A.”
B ir daha asla.
A d en a gü lü m serk en kalbim g ö ğ sü m d e hızla ç a r p tı. O ç o k iyi b i­
riydi ve b e n çok suçluydum . G erçeği o n d a n s a k la m a m za y ıflığ ım ın
eseriydi. Fakat kalbim in her atışında b u n u te k r a r y a p m a m a y a y e m in
e ttim .
“ A h d u r biraz! Baloya kim inle g id e c e k sin ? ” A d e n a ’n ı n tiz so rusu
b e n i karm ak arışık d ü şü n c ele rim d en kopardı.
E lb e tte ki A dena, Sınavlara dair o ayrıntıyı, h e p i m i z i n b a lo la r için
eşleşmesi gerektiğini bilecekti. O tü r şeylere bay ılırd ı. E l i m l e y ü z ü m e
d ü şe n saçları yana taradım. “ Ş e y ... K itt’le g id e c e ğ im .”
A d e n a gözlerini kırpıştırdı. Sonra ciyakladı.
“ K itt’le mi? Yani vârisle m i?” N efes alm ak ta z o r la n a c a k h â le gelip
elleriyle kendini yelledi.
O n u sakinleştirm ek için, “ Ç o k da ö n e m li değ il b u A ,” d e d i m . “ Sa­
d e c e iyi g ö r ü n m e m gerek.”
A d e n a k en d in d e n em in bir edayla, “E h , o z a m a n d o ğ r u k ız a g e ld in ,”
d ed i. “ Vay cam na, peki, o hâlde cidden iyi g ö r ü n m e n g e r e k .” G ö z l e r i n e
d ü şe n kıvırcık kâkülleri yana taradı. “ Pekâlâ, s e ç im y a p m a k iç in eli­
m iz d e yeşilin b irço k güzel to n u var. Sana z ü m r ü t yeşili ya d a g rim si
yeşil b ir elb ise.. . ”
B ir elimi kaldırdım. D u d ak larım b ir g ü lü m s e m e y le b ü k ü l d ü . “ A s­
lın d a aklım da farklı bir renk var.”

166
20. BO LUM

'T '/Jir siyah d e n iz in d e d ik iliy o rd u m . Siyah cek ed er, siyah kravatlar,


lö ^ s iy a h ayakkabılar. B alo sa lo n u n u d o ld u ra n adam lar; beyaz, m e r m e r
zeminin ü z e r in d e m ü r e k k e p gibi, parlak p a rşö m e n in ü z e rin e aceley le
karalanan s ö z c ü k le r g ib i d o la n ıy o rd u .
H iz m e tç ile r o d a d a dans ediyorlardı. Fakat kalabalığın arasında g e z i­
nirlerken o n la ra m ü z ik eşlik e tm iy o rd u . H e r za m an k i g ibi od ay ı t u r ­
luyor; şarap ve şa m p a n y a n ın y an ın d a elle y en e n , gösterişli y iy e c e k le ri
daha da gösterişli ta b ak la rd a getiriyorlardı.
O yılki S ın av lar —b e n katılacağım , m ü stak b el Infazcı sın anacağı
için- fa rk lı o la c a ğ ın d a n b a lo la rın da sıradan o lm am ası şaşırtıcı d e ğ il­
di. N o r m a ld e S ınav b a lo la rı sıradan balolardı. A n c a k aşırı alkol t ü k e ­
timiyle ü s te sin d e n g e lin e b ile c e k , saatlerce süren danslardan ve sıkıcı
sohbetlerden ib a re tti.
Fakat b u S ın a v ın ilk b a lo su b ir ziyafetle başlayacaktı.
Siyah g iy m iş b e d e n l e r odaya saçılmıştı. H e r yaştan e rk e k le r etrafta
geziniyordu. D a h a d o ğ r u s u asilzade olan, kraliyet ailesine m e n s u p ya
da bir şekilde A r ı n m a S ın a v la rı’n ın ilk b alo su n a davetiye alm ayı başa­
ran h er yaştan e rk e k le r.
E rkek k ü m e l e r i arasınd a b ir saat d olanıp, h e m genç, h e m yaşlı, h e m
dost h e m d ü ş m a n ad a m la rla h av a d an su dan k o n u ş m a m ın a r d ın d a n en
hafif tabirle h u z u r s u z la n m ış ve sıkılm ıştım . K itt’le balo s a lo n u n u n sın ı-

v
rın d a kalan, üzeri içkilerle dolu birçok güzel m a sad a n b i r i n d e yerim izi
alm ak için izin istedik.
Ş atonun en sevdiğim odasına kim bilir k a ç ın c ı k e z h ayranlıkla
bakarak zaman geçirdim. M e rm e r sütunları ve gen iş, y e r d e n tavana
u zan an pencereleri odaya uhrevi bir hava v e riy o rd u . T a v a n d a n sarkan
avizeler elmaslarla ve zarafetle dolup taşıyordu. Z ü m r ü t yeşili halılarla
kaplı iki merdiven, epey yüksekte kalan b a lk o n d a n m e r m e r z e m in e
iniyordu. Altın sarısı, ayrıntılarla süslü kapılar b alo s a lo n u n u n z e m in i­
n e bakan yarım daire şeklindeki platform a açılıyordu. S a lo n u n zem in i
öyle parlaktı ki üzerinde bıkkın yansım am ı g ö r e b iliy o rd u m .
ikinci şarap kadehim i y u d um lark en daha k u v v etli b ir iç k in in özle­
m in i d u y d u m .
E li kulağında.
Şık balo salonunun uzak köşesinde k o nu şlanan k ü ç ü k o rk estra, bal­
k o n d a k i pırıltılı kapıların açılmasıyla çalmaya başladı. Z ü m r ü t yeşili
ip eğ e sarılı güzel bir kadın, tırabzana adım atıp aşağısındaki z e m in e
baktı.
A n n e n i.
G ülüm sem esi neredeyse ışık saçıyordu. Sağındaki m e r d iv e n d e n za­
rifçe, ölçülü, yum uşak adımlarla inm eye başladı. B a z e n o n u n bile d ö ­
v üşçü olduğunu,V olt yeteneğiyle elektriği m a n ip ü le e d ip isted iğ i gibi
ö lü m c ü l b ir araç olarak kullanabildiğini u n u tu y o r d u m .
T o p u k lu ayakkabıları m e rm e r zem in d e tıkırdayan a n n e m b alo sa­
lo n u n d a ilerledi. A dam lar kenara çekilip, salon un u z a k u c u n d a o tu ran
b a b a m ın yanına giderken ona yol verdiler.
B a b am gülümsedi. A n n e m e gerçekten g ü lü m sed i. Y ü z ü n d e nadiren
b eliren, sadece an n e m yanındayken takındığı b ir ifadeydi. A yağa kalkıp,
salo n u n ortasında ann em i karşıladıktan sonra o n u n k o lu n a g ird i.
Kral etrafına bakınıp kendisini gözleyen adam ları g özledi. “ A rın m a
S ın av lan’m n ilk balosu başlasın!” Kral ve Kraliçe yan yana y ü r ü y ü p , yan­
ların dan geçtikleri kişilerle konuşur ve onları karşılarken a d a m la r teza­
h ü ra t yapıyorlardı.
işte başlıyor.
G e n ç ve yaşlı kadınlar teker teker o altın k a p ılard an iç e r i g irm ey e
başladılar. E rkeklerin balo salonuna ö n c e d e n g ir ip k a d ı n la r ın gelişi­
ni b ek lem e leri gelenekti. Babamla ilk karşılaşm alarında b ile re k baloya
g e ç gelen ve tü m gözleri üzerine çeviren K ra liç e ’n in o n u r u n a be-

168
n im s e n m i ş b i r â d e t t i b u . O z a m a n d a n b e ri, h e rk e sin g elişlerini izleyip
h a y ra n lık d u y m a l a r ı iç in t ü m k a d ın la ra ta n ın a n b ir fırsat o lm u ş tu .
O n l a r c a k a d ı n ü z e r l e r i n d e yeşilin farklı to n la rıy la m e r d iv e n le r d e n
in iy o r d u . K a p ıy a v a r ır v a r m a z flö rtle ri o n la rı alıp g ö tü r ü y o r , çiftler
balo s a l o n u n u n k e n a r ı n d a k i ç o k sayıda m asad an b ir in e g e ç iy o rd u .
K itt’le şa ra p larım ız ı y u d u m la y ıp kadınların geçit tören ini uzaktan, h ay ­
ranlıkla izledik. B elirli b ir d ü z e n iç in d e gelmiyorlardı. K apıdan g eç ec ek b ir
sonraki k işin in k i m olacağını, u n v an ya da k o n u m belirlem iyordu. K u z e ­
n im in , şarap k ırm ız ısı saçlarıyla tezat olu şturan n an e yeşili bir elbiseyle iç e­
ri girişim iz le d im . A n d y kendisini m e rd iv e n in aşağısında, y ü z ü n d e a h m a k ­
ça b ir g ü lü m s e m e y le b e k le y e n J a x ’e gülüm sedi. Sonra o n u yarışm acılara
ayrılan, k o n u k la r ın bizi e n iyi şekilde görebilm eleri için salonun ortasına
yerleştirilen geniş masaya çekti. B ir y e m e k ve gösteri.
İkisini y e r le r in e g e ç e n e k a d a r iz led ik ten sonra, d ik k a tim i y e n id e n
b alk on a ç e v ir d im . K a d ın la r ın içeri d ü zen li akışlarının yavaşlamaya baş­
ladığını fark e ttim . H e r a ile A ce kalabalığın arasında ilerliyorlardı, ikisi
de b irb irle riy le e ş le ş m e k te n p e k de m e m n u n değil gibiydi. Sadie iç eri
g irin ce g ö z le r im y e n id e n kapıya çevrildi. B asam aklardan inip, k e n d isin i
b ekley en B r a x t o n ’a d o ğ r u ilerleyen S ad ie’n in k a h v e re n g i teni, açık yeşil
elbisesinin iç in d e ışıldıyo rdu . S o n ra g ö z ü m e eflatun çarptı ve m e r d iv e ­
nin te p e sin d e d ik ilm iş, tıra b z a n d a n aşağı b a k a n Blair g ö r ü n d ü . B e lin d e n
sarkan o r m a n yeşili k u m a ş ayaklarında to p la n ıy o rd u . Saçları y ü z ü açıla­
cak şek ild e tu t t u r u l a n Blair, b e n i g ö r d ü ğ ü n d e h e m e n m u z ip ç e g ü l ü m ­
sedi.
“ İyi şanslar k a r d e ş im ,” diye m ır ıld a n d ı K itt. S esin d e k i keyifli t o n
d ik k a tim d e n k a ç m a m ış tı.
B irk a ç g e c e ö n c e , a k ş a m y e m e ğ in d e b e n i köşeye sıkıştıran B lair b a ­
loya b ir lik te g i t m e m i z iç in ısrar etm işti. B u k o n u d a b ir s e ç m e şa n sım
o lm a d ığ ı iç in y a n ı t ı m a n c a k g ö n ü ls ü z b ir evet o lm u ş tu .
Ö f k e y le iç ç e k e r e k şarap k a d e h im i K itt’in elin e t u t u ş t u r d u m . “ B u n a
iyi b a k .” E l i n d e k i k a d e h e b a şım la işaret e ttim . “ O n a k esin likle ih tiy a ­
cım o la c a k .”
M e r d i v e n i n d i b i n e y ü r ü y ü p , B la ir’i ta m z a m a n ın d a k a rşıla rk e n
K itt’in p e s k a h k a h a s ı p e ş i m d e n geldi. B lair u z a ttığ ım k o lu m a iştahla
s a rıld ı.Y u m u ş a k b i r t o n d a , “ N e f e s kesicisin Blair,” d e d im . Ö y le y d i de.
S o ğ u k ve h a ş in b i r şe k ild e.

169
Blair dalgınlıkla, “ Ah, teşekkür ederini Kai,” d e d i. K ılığ ım ı, saçımı,
yiiziim ü süzdü. “ Sen de.”
O n u şimdi çoğunlukla gergince oturan y arışm a c ıla rın d o ld u r d u ğ u
masaya g ötü rd ü m .Y an m a geçtiğim Jax, b e n d e n h e r z a m a n ay n ı şekilde
karşılık bulan, neşeli bir gülüm sem eyle baktı.
‘ Vay canına J. N e kadar da şık olm uşsun.” J a x ’in şık c e k e t i n e ve ilk
kez ayak bileklerini örtecek kadar uzun olan siyah p a n t o l o n u n a göz
g ezd ird im . “ Seni görenler daha bu sabah rin g d e k ıç ın ı te k m e l e d iğ im e
inanm azlar.”
A ııdy nin Ja x 'in diğer yanında h o m u rtu y la g ü ld ü ğ ü n ü işittim . O n a
e ğdlp, 'Yalnız değilsin,” diye ekledi.
Jax kendisine takılmamıza gözlerini d evirerek karşılık v e rse d e y ü ­
z ü n d e n sırıtış eksilmedi. “ Kitt nerede? A ranızda b an a iyi d a v r a n a n bir
o var.”
A ııdy b ir elini göğsüne götürüp, gücenm iş gibi yapsa d a b e n J a x ’in
haklılığını inkâr etm ekle uğraşmadım. B u n u n y erin e , “ D o ğ r u fak at b e ­
n im o n d a n daha eğlenceli o ld u ğ u m u biliyorsun,” d e d im .
J a x yanıt v erm ek için ağzını açsa da o n u n y e r in e s o ğ u k b i r kadın
sesi işitildi. “ Ö y le misin? Ben sıkıJdım ç ü n k ü .”
Y ü zü m ü orada olduğunu bile u n u ttu ğ u m B la ir’e d o ğ r u a ğ ır ağır
çev ird im . B erbat bir eştim fakat p a rtn e rim olarak b u d u r u m a o nay
v erd iğ in e göre zamanımı kendim i k ö tü hissetm ekle h e b a e d e m e z d im .
“ S eni eğlendirem ediğim için çok ö zü r d ilerim Blair.” A n d y ’n in h o ­
m u r tu y la gü ldü ğ ü n ü işittim. Sonra, “ B u akşam nasılsın?” d iy e e k le d im .
Blair gülüm sedi. D ikkatim i sadece ona v e r m e m d e n m e m n u n g ö r ü ­
n ü y o rd u . Bu kadarı saçındaki iğnelerin kendisini nasıl ra h a tsız e ttiğ in ­
d e n şikâyet etmesine, elbisesinin k u m aşınd an b a h s e tm e s in e v e k u m a ­
şın n e kadar yum uşak o ld u ğ u n u d o k u n u p g ö r m e m iç in ısrar e tm e s in e
yetm işti.
Bu sırada Jax yanım da kıs kıs gülüyor, b en d o ğ r u d ü r ü s t d i n l e m e ­
d iğ im sözlere m ırıldanarak ya da başımı sallayarak k a rşılık v e rd ik ç e
k ahk ahaların ı bastıraınıyordu. Fakat ö n ü m e b ir k a d e h i n k o n m a s ıy la
sıkılmış, sersemlemiş hâlim den sıyrıldım.
“ B u n u geri isteyebileceğini d ü şü n d ü m k ard eşim .”
Başımı çevirdiğim de K itt’in sandalyem in ark asın d a d ik il d iğ in i g ö r ­
d ü m . Sonra gözlerim K itt’in yanında ışıldayan ona ç e v rild i.
T am anlamıyla G ü m ü ş K urtarıcı o lm uştu.

170
P a rla k , g ü m ü ş k u m a ş b e d e n i n i sarm ıştı. O m u z la r ın d a k i in c e as­
kılar, g ö ğ ü s d e k o l t e s i b r o n z la ş m ış te n in i ve keskin k ö p r ü c ü k k e ­
m ik l e r in i g ö s t e r e n elb isesin i t u tu y o r d u . Elbise eritilm iş sik k e ler g ib i
beliy le ve k a lç a la r ıy la k ay n a şıy o r, b a n a ilk karşılaştığım ızda çaldığı
sik k e leri h a t ı r l a t ı y o r d u .
D o y a d o y a s e y re ttiğ im P a e d y n ’in k ö m ü rle b oyanm ış k irp ik le ri b e n i
sarıp sa rm a la d ı. S açları elbisesini ö r te n b ir p erd ey i a n d ırıy o rd u . G ü m ü ş
rengi t u t a m l a r ı n n e r e d e bitip, p arlak elbisenin n e re d e başladığını k es­
tir m e k g ü ç t ü . K u m a ş ayak b ile k le rin d e iki yana ayrılıyor, g ö r ü ş m e le ­
rin y ap ıld ığ ı g ü n e lb isesin d e a ç tığ ım yırtığı a n d ıra n ve bacağını o rtay a
çıkaran, g en iş b i r y ır tm a ç o lu ş tu ru y o r d u . B acağında, h e p im iz in g ö r e ­
bileceği şe k ild e kayışla b a ğ la n m ış g ü m ü ş b ir h a n ç e r vardı. G ö z k a m a ş-
n ran k ıy a fe tiy le eşleştirdiği ö lü m c ü l silahının g ö r ü n tü s ü karşısında g ü ­
lü m s e m e m e k iç in k e n d i m i tu tt u m . Ç o k hoş fakat ç o k da ö lü m c ü ld ü .
B e d e n in i n h e r karışı g ü m ü şle kaplıydı. Yeşille değil. B e k le n m e d ik
bir d u r u m d u b u .
G ü z e l, c e su r fak at u y u m s u z .
B u b ir m e sa jd ı. K i m o ld u ğ u n u ve n e yaptığını b u şekilde h a tırla tı-

K a d ın la r ın b u b a lo la rd a m u tla k a yeşil g iy m e le ri g e re k m iy o rd u . A n ­
laşılan P a e d y n d e b u k ü ç ü k a y rın tıd a n faydalanmıştı.
P a e d y n ’in g ö z le r i b ir an için g ö z le rim le b ulu ştu. S o n ra K itt o n u
m asan ın d iğ e r u c u n a g ö tü r d ü . B u k ad arı, içkim i dikip g e c e n in b ir an
ö n ce b itm e s in i çaresizce d ile m e m için yeterli o ld u. G ö z le rim i y u k a r ı
ç e v ir m e m le m a s a n ın d iğ e r u c u n d a o tu ra n P a e d y n ’le göz g ö ze geld ik .
G ö z le rin i g ö z l e r i m d e n ay ırm a d ı. Ta ki K itt y an ın d an alçak sesle b ir
şey sö y ley en e d e k . P a e d y n d ik k a tin i b e n d e n ayırıp o kyanus g ö z le rin i
K itt’e çe v ird i.
K im in b e n i izled iğ in e aldırış e tm e d e n , utan m azca ikisinin s o h b e ­
tini izledim . Sessizce k o n u şu rla rk e n Paedyn gergin g ö rü n ü y o r, g ö zle­
ri K itt’in g ö z le r in d e n ç o k g ö m le ğ in in yakasına çevriliyordu. B aşpar­
m ağındaki y ü z ü ğ ü yavaşça çevirdiğini g ö rd ü m . Elbisesiyle y ü z ü ğ ü n ü n
u y u m u karşısında n ered ey se gülü m seyecek tim . Fakat P aedyn başını sal­
layınca K itt d e a y n ım yaptı. O n la r ı çevre masalardan izleyen onlarca çift
g ö zü n fark ın d a o ld u ğ u n d a n şü p h e yo k tu .
H i z m e tç ile r d u m a n ı tü te n y e m e k tabaklarıyla d o lu tepsilerle b alo
salo nu na a k ın e tm e y e başladılar. Ç o k g e ç m e d e n , sessizce m a riııe so ­

171
m o n ve tereyağlı kuşkonm az yem eye başladık. Ç ı k a n sesler, s ü r t ü n e n
çatallarım ız ve çevrem izdeki k o n u k la rın la k la ğ ın d a n ib a r e tti.
Ö y le de kalsa ne iyi olurdu. Bir kez o lsun b ir b a lo d a ö y le c e o t u r u p
sessizliğin bizi yutm asına izin verebilseydik keşke. F a k a t J lö r ti i m ağzını
açmaya karar verdi.
“ Ü z e rin d e k i ne de hoş bir elbise P aedyn.” B la ir ’in s e s in d e alaycılık
vardı. Ağzı b ir sırıtışla kıvrılmıştı.
İç çekip başımı tabağım dan kaldırdığım da, P a e d y n ’in h a fifç e g ü ­
lüm sediğini g ö r d ü m .“Ah, teşekkür e d e rim .” G ö z l e r i m B l a i r ’in ve yeşil
giysisinin ü ze rin d e gezindi. Paedyn balo salo n u n a ve b e n z e r r e n k le r d e
g iy in e n kadınlara imalı bir bakış a ta ra k ,“ S en in e lb ise n d e n e k a d a r . ..
B e n z e r s i z dedi.
Blair gözlerini kıstı. “K enar mahallede sana b u n u ö ğ r e t i p ö ğ r e t m e ­
d ik lerin i bilm iy o ru m . Bu yüzden seni b ilg ile n d ire y im . Ilya K ra llığ ın ın
reng i yeşildir. G ü m ü ş değil.”
B lair’in kenar mahalle sö zcüğünü tiksintiyle sö y le m e s i karşısında
kaskatı kesildim. H atta Sadie ve B rax to n bile, sessiz s o h b e t l e r i n i yarıd a
kesip masadakilere ürkekçe baktılar. H e p im iz n e f e s im iz i tu tm u ş ,
P a e d y n ’in yanıtını bekliyorduk.
P a e d y n k en d isin d en b ek lend iği gibi bizi hayal k ı r ı k l ı ğ ı n a u ğ r a t ­
m a d ı.
K a d e h in d ek i içkisini ağır ağır y u d u m la d ık ta n s o n r a , g ö z le rin i
B la ir’in alev saçan gözlerine çevirdi. “ H ım . P ek i sana nasıl şıllık
o lu n a cağ ım da m ı sarayda yaşamak ö ğ retti?”
B lair parladı.
B e n g ö z ü m ü k ırpam adan P a e d y n ’in tab ağ ın ın y a n ı n d a k i b ıç a k g ö ­
ğüs hizasına yükselmiş, ucu P aedy n’in k albine d o ğ r u l t u l m u ş t u bile.
B u g ö rü n tü beni öfkeyle sarssa da, ani h id d e tim e ç o k u z a k , s e r in ­
kanlı b ir sesle, “ Sakin olun hanım lar,” d e d im . T ele b e c e r i s i n i ö d ü n ç
alıp, B lair’in bana attığı bakışa aldırış e tm e d e n b ıç ağ ı m a s a n ın ü z e r i n e
g e ri ittim . “ N o rm a ld e kavga ayıran biri d eğilim dir. F a k a t d a h a S ın avlar
b aşlam adan birbirim izi öldü rm ey elim .”
Etrafım ızdaki konuklar m ırıldandı. Y arışm acılarını h e v e s le iz liy o r­
lardı. Yarın hiç de m eden i olm ayacakken, o a n d a m e d e n i d a v r a n m a k
iç in verdiğim iz yetersiz çabaları iz lem en in o n la r iç in n e k a d a r e ğ l e n ­
celi o ld u ğ u n u hayal bile edem ezdim .

172
A c e g ü l d ü . M a ğ r u r ve n eşesiz b ir k a h k a h a y d ı bu. “ N iy e tin b u n u ı
Kai? B izi ö l d ü r m e k m i ? ” A c e ’e b a k m a y a te n e z z ü l e ttiğ im d e g ö z ü n d e ­
ki, s e s in d e k i m e y d a n o k u m a y a eşlik e d e n pırıltı d ik k a tim d e n k a ç m a d ı.
G ö z l e r i m i o n a d i k t i m . “ N i y e t i m k a z a n m a k .”
E lin i y ağ lı s a ç la rın d a g e z d ir e n A c e kıkırdayarak, “ G e r i k a la n ım ız
gibi,” d iy e y a n ı t v e rd i. “ E h , P a e d y n h a riç h e p im iz in . O n u n n iy e ti sa­
d ec e h a y a tta k a l m a k .”
A ce, P a e d y n ’in g ö r ü ş m e l e r d e v erd iğ i yanıtla dalga g eç iy o rd u .
A c e ’in y a n ı n d a o t u r a n H e r a eğilip b ü k ü ld ü . Belli ki m a sa n ın g e ri
kalanı k a d a r h u z u r s u z d u . B ira z d a n sö y le y e c e k le rim d e h e r şeyi ç o k
daha k ö tü le ş ti r e c e k t i.
“ Yeter.”
K itt’in sesi g e r ili m i b ö l d ü . T ü m g ö z le r o n a çevrildi. F akat k o n u ş t u ­
ğ u n d a o n u n g ö z ü sa d e c e te k kişide, ü z e r in d e pırıltılı elbisesiyle y a n ı n ­
da o t u r a n k ız d a y d ı. “ B e n im l e dans e d e r m isin? L ü tfe n ? ”
P a e d y n b i r a n d u r a k s a d ık ta n so n ra başını salladı. S o n ra ikisi u z u n
adım larla d a n s p is tin e y ü r ü r k e n a rk a la rın d a n b a k tım . P istte k i d iğ e r
çifder d e o n la rla b ir lik te m ü z iğ in r itm i n e u y g u n h a re k e tle rle d ö n m e ­
ye başladı.
B lair b i r d e n b a n a b ir şeyler söyleyip, b e n i ayağa k ald ırarak dans p is­
tine s ü r ü k le d i. N e z a m a n dan s e tm e y e başladığım ızı h a tır la m ıy o r d u m
bile. B la ir a n i d e n k o lla r ım d a b itm iş, ik im iz m e r m e r z e m in d e d ö n m e y e
başlam ıştık. K o lla r ım d a P a e d y n ’le g e ç ird iğ im g e c e le rin a rd ın d a n B la ­
ir’in d o k u n u ş u b a n a y a b a n c ıy d ı. K i t t ’e hâlâ b a h s e tm e d iğ im g e c e le rin
a rd ın d a n .
O n a iy ilik y a p ıy o r d u m .
G ö z l e r i m d a n s p is tin d e g e z in ip k ard eşim e ve o n u n k o lla rın d a k i
kıza ç e v rild i, ik isi, ö n c e k i g e c e P a e d y n ’i y ö n le n d ird iğ im valsle a d ım
a ta rk e n i ç im i k ıs k a n ç lık k ap lad ı. P a e d y n zarif, çekici, b ü y ü le y ic i g ö ­
rü n ü y o rd u .
N e y i m var b e n im böyle?
G ö z l e r i m i d ö n e n b e d e n l e r d e n k a ç ırd ım . H is s e ttik le rim d e n dolayı
k e n d i m e k ı z g ı n d ı m . A ç ık ç a b u n u y a p m a m a m ı söyleyen kızı k ısk a n ı­
yor, s a h ip le n i y o r d u m .
B u y ü z d e n d i k k a t i m i d a ğ ıtm a y a k arar verd im . B lair’le ve b e n i dans
p istin e s ü r ü k l e y e n d iğ e r g ü z e l kadın larla dans ettim . O n la rla flö rt e t-

173
tim , o y u n oynadım . Kardeşimle dans e d e n kıza d eğ il, k a r ş ı m d a k i kız
lara odaklandım .
P a e d y n ’i beni izlerken yakalam am la g ö z le rim iz k e n e t l e n d i . A r a m ız ­
da kıvılcım lar uçuştu.
K ö tü b ir kararın viicut bulm uş hâliydi o. T e h lik e n in v e t u t k u n u n
ikizi. Ö lü m c ü l ve ilahi arasındaki ince çizgi.
Ve b o ğ u ld u ğ u m u hissedebiliyordum .

174
2 1. B Ö L Ü M

er şey d ö n ü y o r , yeşil ve siyah b ir b ir in e k arışıp b u la n ık la şıy o rd u .


D ö n ü ş e h az ırlık sız y a k a la n m a m la n efesim kesildi. S o n ra b ir d e n
y e n id e n o n u n g ü ç lü k o lla rın a ç e k ild im . H a f if b ir b a h a ra t k o k u s u ve
gü r k a h k a h a la r b e n i sardı.
“ Ü z g ü n ü m , h a z ır o l d u ğ u n u d ü ş ü n m ü ş tü m .” K itt k ık ırd a d ı. Yeşil
gözleri iç le r in e b a k m a m iç in b a n a m e y d a n o k u y o r d u .
K ü ç ü k b ir g ü lü m s e m e y le , “ D a h a iyi bir dansçı, hazır o lurdu,” d e d im .
G ö zle rim gö zleriy le b u lu ş m a k y erin e odada gezindi. Pencereleriyle, sü­
tunlarıyla ve g ü zel kabartm alarıyla balo salonu hiç g ö rm e d iğ im k adar g ü ­
zel bir yerdi. S a lo n u n b ü y ü k lü ğ ü ve etrafim daki zarafet b e n i afallatmıştı.
S a lo n u d o l d u r a n in sa n la r da, b u lu n d u k la r ı o rta m la m ü k e m m e l b ir
u y u m iç in d e y d ile r. H e p s i b a k ım lı ve zarifti. E rk e k le r sim siyah g iysiler
iç in d e y k e n k a d ı n l a r ı n ü z e r i n d e yeşilin h e r to n u vardı.
E h , b e n h a r iç t ü m k a d ı n la r ın ü z e rin d e .
A d e n a o n a g ü m ü ş r e n g i b ir elbise isted iğ im i sö y le d iğ im d e h a y r e t­
ten suspus o l m u ş t u . G ö z e ç a rp m a lıy d ım . H alk a o n la rın G ü m ü ş K u r ta -
n cı ’sı o l d u ğ u m u h a t ı r l a t m a m g e re k iy o rd u . K a d ın la rın yeşil g iy m e le ri
gerektiğine d a ir b i r k u r a l da o lm a d ığ ın d a n , baloya g ü m ü ş b ir elbiseyle
k a tılm a m ın te k ris k i, d a n s p is tin d e ay ak larım d o la n ır da d ü şe rse m d a h a
ço k in s a n ın d i k k a t i n i ü z e r i m e ç e k m e m olacaktı.
B e n m e r d i v e n d e n i n e r k e n ç o k sayıda göz, ç o k sayıda insan b e n i iz­
liyordu. Ç o k say ıd a g ö z b e d e n i m i n ü z e r in d e geziniyor, y ırtm a ç lı e lb i­
seyi ve altındaki han çeri süzüyordu. Şu an d a bile i z l e n i y o r d u m . H epsi
de bana farklı düzeylerde bir ilgiyle b a k ıy o rd u . K im i m e r a k la kim i
teftiş e d e r gibi. Bu gece bu insanların o yların ı k a z a n ıp k a z a n m a y a c a ­
ğ ım d a n em in olm asam da beni kolay kolay u n u tm a y a c a k la r ı kesindi.
K itt’e baktım . Saçlarının sarısı, ü z e rin e ta m o t u r a n t a k ı m elbise­
sinin siyahı ü ze rin d e daha da açık g ö r ü n ü y o r d u . K i t t . . . Y akışıklıydı.
C azibeli.
Babası gibi. Babasına benziyor.
Y um uşak bir sesle, bir yandan beni yavaşça d ö n d ü r m e y e d e v a m e d e ­
rek, “ Yarm a hazır m ısın?” diye sordu. G ö z le r im k e n d i l i ğ i n d e n o n u n
g ö z le rin e çevrildi. “ H azır olmalı m ıy ım ? ”
Az kalsın gülecekti. B u n u n yerine, “ H ayır,” d ed i.
K e n d im e engel olam adan soru ağ zım d an çık ıv erd i. “ P e k i, b u sana
adil geliyor m u ? ” dedim . “ Bu Sınavlar?”
Şarkıyla b erab e r dansımız da sona erdi. B a k ışla rım ı k a ç ır d ık ta n s o n ­
ra bile K itt’in g ö zlerinin y ü z ü m d e g ezin d iğ in i h iss e ttim . Y a n ıtı orada
a rıy o rd u sanki. Sonra iç çekti. “ İçecek bir şeyler g e t ir s e m nasıl o lu r? ”
Şaşırdım. O, so ru m d a n kaçınm asına rağ m e n , b e n o n u n s o r u s u n u başı­
m ı sallayarak yanıtladım. Dans pistini d o ld u ra n e r k e k le r e b a k tı. Ç o ğ u ,
b ird e n bize bakm aya başlamıştı. “ S an ırım birkaç d a n s lığ ın a d a olsa seni
herkesle paylaşmam gerekecek.” G ülüm sey ip , b aşın ı h a fifç e eğ erek
b e n i selamladı. Sonra u zun adımlarla uzaklaştı.
M ü stak b el Kral sırtını d ö n e r d ö n m e z dans p is tin d e u z u n bo y lu ,
g en ç b ir adam karşıma dikilip yerlere k ad ar eğildi. D a n s te k lifin i n a­
zikçe kabul ettim ve daha ürkekçe davranm aya v a k it b u l a m a d a n ada­
m ın kolları belim i sardı. U z u n adım larına iyi ayak u y d u r d u ğ u m için
b ir n e b z e g u ru rlan m ad an e d e m ed im . Pistte d ö n e r k e n h a v a d a n sudan
k o n u ştu k .
Yeni bir vals çalmaya başlayınca yeni b ir p a r t n e r b e n i ö n c e k i n i n
elin d e n kapıverdi. B ir anda kendim i b e n im y aşlarım d a g ö r ü n e n , so lu k
m avi saçlarına özenle şekil verilmiş g en ç b ir a d a m ın k o l l a r ı n d a b u l­
dum .
A d a m , “ Sana bakınca kenar m ah alled en b ir A v a m o l d u ğ u n u asla
ta h m in ed e m ez d im ,” dedi. G özleri b e d e n im i iştahla, t e p e d e n tırn a ğ a
süzdü. Belim i sıkıca kavrayan kolları arasında h u z u r s u z c a k ıp ır d a n d ı m .
B acağ ım a bağlı h an ç erim in güven veren ağırlığını h is s e ttim . İn s a n la rın
g ö z ü n e g irm ey e çalışıyor olmasam, o tek c ü m le a d a m ın g ö z ü n e y u m -

176
r u ğ u ı n u n i n m e s i n e n e d e n o la b ilird i. Sesini alçaltarak, “ R ü y a g ib is in ,”
dedi.
“ G e r ç e k t e n ö y le , d e ğ i l m i ? ”
K a l b i m t e k l e d i . O m z u m u n ü z e r i n d e n g e l e n ses öyle s o ğ u k t u ki
n e r e d e y s e i i r p e r e c e k t i m . K a i k o l u m a s ü r t ü n e r e k e t r a f ı m d a n dolaştı ve
y ü z ü n ü h â l â b a n a s a rıl a n , şaşkına d ö n m ü ş o ğ la n a çevirdi.
B i r d a n s ı y a r ı d a k e s m e n i n n e k a d a r yakışıksız k a ç t ı ğ ı n ı n gaye t far­
k ın d a o l a n K a i , “ O n u s e n d e n ç a la c a ğ ım ,” d e m e k l e y e t in d i. F a k a t o
P r e n s ’ti, b i r s o n r a k i İ n f a z c ı ’y d ı. K e n d i n i beğenm iş bir p islik ti.
A d a m ı n eli b e l i m d e n ay rıld ı. K a i ’ı hızlıca e ğ ile r e k selamlayıp, u z a k ­
la ş m a d a n e v v e l g ö z l e r i s o n b i r k e z b a n a çev rildi. P r e n s h iç v a k i t k a y ­
b e t m e d i . D a h a m ü z i s y e n l e r i n u z a ttı ğ ı s o n n o t a n ı n s o n u g e l m e d e n
onun kollarındaydım .
B an a ç o k ta n ıd ık geliyordu.
B irb irim iz e k u su rsu zc a u y u y o rd u k . Bir yap b o zu n y erin e o tu ra n
p arçaları g i b i . D o k u n u ş u k a r ş ıs ın d a g e v ş e m e m e l i y d i m . B a n a s a r ıl d ı­
ğın d a , g e r g i n l i ğ i m i n b e d e n i m i t e r k e t m e s i n e izin v e r m e m e l i y d i m . F a ­
kat b u n u e n g e l l e m e k i ç i n e l i m d e n h i ç b i r şey g e l m e d i . K a r ş ıs ın d a aciz,
güçsüzdüm . D ü p e d ü z , büsbütün güçsüzdüm.
A v u c u n u ç ı p l a k s ı r t ı m a sıkıca yaslıyor, nasırları k ız a r a n t e n i m i o k ­
ş u y o r d u . “ K u r t a r ı l m a y a i h t i y a c ı n v a r g ib i g ö r ü n ü y o r d u n , ” d e d i K ai.
B e n i ç e v i r m e d e n ö n c e y ü z ü n d e k i sırıtışı se çtim .
İç ç e k i p , “ İlk k e z s e n i n l e aynı fikirde o l d u ğ u m u it i r a f e t m e l i y i m , ”
dedim .
“ H e m f i k i r o l a b i l e c e ğ i m i z b a ş k a şeyler d e o l d u ğ u n d a n e m i n i m . ”
“ Ya, ö y l e m i ? N e l e r m i ş b u n l a r ? ”
K a i y u m u ş a k b i r sesle, “ O n u n h a k l ı o l d u ğ u , ” dedi. “ R ü y a g ib is in .
S a n ı r ı m i k i m i z b u k o n u d a m u t a b ı k kalabiliriz.”
Y u t k u n d u m . K a l b i m g ö r m e z d e n g e l m e y i se ç tiğ im hızlı b i r t e m p o
t u t t u r m u ş t u . O n a n e d i y e c e ğ i m i b i l e m e d i ğ i m d e n , “ B aşka h a n g i k o n u ­
larda h e m f i k i r i z p e k i ? ” d iy e s o r d u m .
G ö z l e r i y ü z ü m d e g e z i n e n K a i d a l g ın c a m ır ıl d a n d ı. “ H ı m , b u g e c e
iyi z a m a n g e ç i r i y o r m u s u n ? ”
O n a hayretle b a k t ı m .“ E h . . . ”
“ Ç ı k a r b a k l a y ı a ğ z ı n d a n Gray.”
“ P e k i . ” O f l a d ı m . “ H a y ı r , p e k sayılmaz.”

177
G ülüm sedi. “ O hâlde ikim iz de bu b alo ların m ü th i ş sık ıc ı o ld u ğ u
k o nu su nd a hem fikiriz.”
K endim i tutam ayıp g ü ld ü m .“ Peki ya iyi za m an g e ç i r m e m e m i n n e ­
deni sensen ?”
Kai sırıtarak, “ Ö y le olsa,” dedi, “ Şim diye d e k ç o k t a n a y a ğ ım a basıp
kaçm ak için bana bıçak çekerdin.”
“ A klım a bu tü r fikirler sokm a Prens.”
Kai hafifçe kıkırdadı. “ H ak lısın .T ak ım ım a k an b u la şm ası ç o k can ı­
m ı sıkar.”
B en b ed en in in b ed en im e ne kadar yakın o ld u ğ u n u d ü ş ü n m e m e y e
çalışarak sohbetle, kahkahayla ve m üzikle d olu salona b a k ın ır k e n dans
pistinde d ö n m ey e devam ettik. Dans pistinde b ir oraya b ir b u ray a salınan
Jax ile A n d y yi seçtim. Ç o k geçm eden kalabalığın iç in d e k i d iğ e r yarış­
m acıları da b uldu m .
G ö z le rim K itt’e çevrilince, o n u n epeydir b e n i iz le d iğ in i fark edip
şaşırdım. E traû kendisine şirin g ö rü n m e y e çalışan kızlarla ç e v rili olsa
da, gözleri Kai ve b e n im dansımızı takip ediyor, k a r d e ş in in dansını
yarıda kesip flö rtü n ü geri almak için h içb ir şey y a p m ıy o r d u . E lle rin ­
d e iki içki kadehi vardı. K adehlerden biri d o lu , d iğ e riy s e n e re d e y se
b o m b o ş tu .
Y eniden p artnerim e bakacakken gözlerim bir h iz m e tç iy e takıldı. K a­
labalığın arasında, üzerinde kabarcıklar çıkaran iç e c e k le r o la n b ir te p ­
si taşıyan oğlanın siyah, kıvırcık saçları, h e r ad ım ın d a b a ş ın ın ü z e rin d e
yaylanıyordu. Kahverengi gözleri bir şeyi ya da b irin i a rıy o r g ib i odayı
taradı.
L o o t ’taki oğlan. D eri tomarım alan oğlan. Parasını çaldığım oğlan. Ü z e r in ­
de evim in adresi olan oğlan.
Z ih n im b ir soru seliyle dolup taştı. N e d e n b u ra d a y d ı? O n u n hiz­
m e tç i değil, çırak o ldu ğ un u sanmıştım. B eni m i a rıy o rd u ? P e ş in d e o l­
d u ğ u o n d an çaldığım kâğıt mıydı?
Kai beni d ö n d ü rü p , gözlerim iznim o lm a d an o n u n g ö z l e r i n e çe v ­
rilin ce d üşün celerim dağıldı.
H ata.
G e c e yarısı karası saçları dağınık, ipeksi dalgalar h â lin d e a ln ın a d ü ­
şüyordu. D u m a n grisi gözleri gözlerim le bu lu ştu. B ü y ü le y ic i, ü r p e r t i ­
ciydi. Ç enesi gevşedi ve kendisini süzüşüm ü iz lerk en d u d a k l a r ı kibirli
b ir gülüm sem eyle kıvrıldı.

178
G a m z e l e r i . İk isi d e b e n i m l e alay e d iy o rd u .
S ö z l e r i n i n b e n i ç i le d e n ç ık a ra c a ğ ın ı b ile re k , “ G ö r d ü k l e r i n h o ş u n a
g id iy o r m u G r a y ? ” d iy e m ır ıl d a n d ı. O flay ıp y a n a k la rım a ulaşan k ı r ­
m ızılığa e n g e l o l m a k iç in g ö z l e r im i o n d a n k a ç ırd ım . S e rt p a r m a k la r
s ır tım d a n aşağı in ip ç e n e m i t u t t u ve K ai m ırıld a n a ra k k o n u ş u r k e n y ü ­
z ü m ü y e n i d e n o n u n y ü z ü n e d o ğ r u çevirdi. “ H e r h a lü k a rd a d e v a m et.
Seni b e n i i z l e r k e n iz le m e fırsatını asla k a ç ıra m a m .”
A slın d a h i s s e t m e d i ğ i m b i r k ay ıtsızlık la,“ N e d e n m i ş o ? ” diy e s o r d u m .
K a i’ın y ü z ü n d e h ın z ır c a b i r g ü lü m s e m e belirdi. “ Ç ü n k ü ik im iz
karşılıklı a y n ı şeyi y a p a r k e n seni h ay ran lık la iz le m e k d a h a e ğ le n c e li.”
A z k a lsın k a h k a h a m b e n i b o ğ a c a k tı. “ Ç o k da g u r u r la n m a F reııs.
Sana ya d a şu a p ta l g a m z e l e r in e h a y ra n h a y ran b a k tığ ım y o k ,” d e d i m .
T am da b u n u y a p m a m a r a ğ m e n y a p m ıy o rm u ş gibi d a v ra n m a y a çalışa­
rak. K a i’ın g ü l ü m s e m e s i d a h a da yayvanlaştı. Y a n a k la rın d a k i g a m z e le r
d ik k a tim i d a ğ ıta c a k k a d a r d e rin le şti.
“ Yalancı .”
D e lic i b a k ı ş ı n d a n s a k ın d ım ve o n u k e y ifle n d ir m e k is t e m e d iğ im d e n
ona öfk eli b i r b a k ış a ttım . A ğ z ım d a n hayal k ırık lığ ı d o lu b ir ses k a ç ı­
verdi.Yavaş m ü z i ğ i n e ş liğ in d e dans e d e rk e n h a re k e tle rim iz d e yavaşla­
dı. K ai, “ E , ş im d i s k o r n e ? ” diye so rd u .
“ A n l a m a d ı m ? ” K o n u n u n b ir d e n değişm esi karşısında k a ş la rım ç a -
tılsa da r a h a t b i r n e fe s a lm ıştım .
“ S ana k a ç k e z y a r d ım e ttim ? U ç m ü ? B elk i şim di d ö r t o lm u ş tu r ? ”
G ö z le ri y ü z ü m ü d ik k a tle sü z d ü . “ O h âld e d ö rd e bir.”
B ir k a h k a h a a t t ı m . “ Ö n c e l i k l e b e n sana yardım e tm ed im . S en i k u r ta r ­
dım . U n u t t u n m u ? ” K a ş la rım ı k ald ıra ra k o n a b a k tım . “ B e n c e b u k e ­
sinlikle b i r p u a n d a n fazla e tm e li. A yrıca, b u n la rı b ir k e n a ra y a z d ığ ım ız ı
fark e t m e m i ş t i m . ”
“ B e n c e ad il.” H a f if ç e o m u z silkti. “ O hâlde, sk o r ikiye d ö r t d esek?
B e n c e y e t e r i n c e c ö m e r t b ir te k lif b u .”
G ö z l e r i m p a r la d ı. “ Ş u n a da b a k ın . P re n s n ih a y e t k e n d isin i k u r t a r ­
d ığ ım ı i t i r a f e tti.”
G ü ld ü . Ses g ö ğ s ü n d e g ü rle d i ve g ö z ken arlarım kırıştırdı.“ B e n h iç.
T i z ç ığ lık la r K a i ’ın sesini b o ğ d u .
B ir a n iç in d o n a k a ld ım . A n c a k sol k olu m d ak i acıyı hissetm em le ser­
sem liğim i ü z e r i m d e n attım . A cı, gözlerim i k o lu m d ak i yarılmış, kanlı ete
çevirdi.

179
Bıçak.
A n id en yere yığılm am ın ard ın d a n g ü ç lü , s a ğ la m y a p ılı b i r b e d e n
ü z e rim e çöktü. H ayır o güçlü, sağlam yapılı b e d e n b a n a s ip e r oldu.
O d a d a patlayıcılar patlarken k u la k la rım ç ın la d ı. D u m a n ı n e ş lik ettiği
b ir sıcak hissettim ve iri taşlar bize d o ğ r u u ç tu .
K a i’ın iri bedeni te p em d e d u r u y o r d u . Ü z e r i m e a t l a d ı ğ ı n d a , başı­
m ı sert m e rm e re v u rm a m a m için eliyle a r k a d a n k a v r a m ı ş t ı . B e d e ­
n im i odada uçuşan m olozlardan ve b ıç a k la rd a n k o r u m a k iç in k e n d i
b e d e n in i kalkan yapmıştı. İşitme y e tim ağ ır a ğ ır g e r i g e l d i . T ık a n a n
kulak larım , bir çınlama eşliğinde açılırk en h e r b i r ç ığ lığ ı d a h a ş id d e t­
li duym aya başladım. D ehşetin ve y eri d ö v e n a d ı m l a r ı n s e s in i işiti­
y o rd u m . E rkekler ve kadınlar çıkışlara k o şu y o r, b u d e l i l i k t e n k a ç m ay a
çalışıyorlardı.
Kai b en i ayağa kaldırdı. Eğilip, b e n i k ıs m e n s ü r ü k l e y e r e k d uv ara
d o ğ r u g ö tü rdü . Bizi salonun o rta la rın d a n u z a k la ş tır m a y a ça lışıy o rd u .
P atlam aların ve çığlıkların yankıları arasında, “ N e l e r o l u y o r ? ” d iy e ba­
ğırdım . Fakat Kai çevrem izdeki m uh afızlara ve in s a n la r a e m i r l e r yağ­
d ırm ak la, onlara ne yapacaklarını ve nasıl y a p a c a k la r ın ı s ö y le m e k le
m e şg u ld ü .T a m bir İnfazcı gibi.
Balo salonunda katıksız bir kargaşa h â k im d i. P a t l a m a l a r ı n e tr a f a saç­
tığı m olozlar kusursuz zem ine yayılmıştı. B a ş la rın d a y ü z l e r i n i n sadece
üst yarısını kapatan siyah deri şeritler sarılı o la n v e s a l o n d a n k a ç m ay a
çalışan figürlerin fırlattığı bıçaklar havada v ız ıld a y ıp p a r ı l d ı y o r d u .
Yüzlerini ö rte n deri, İm parato rlu k M u h a f ı z l a r ı n ı n t a k t ı ğ ı m a s k e le ­
rin bir taklidiydi.
K i m bunlar?
Yere birkaç b ed en yığılmıştı. B ir kısm ı k a n la r i ç i n d e y k e n , b i r kısm ı
da patlam aların çevreye saçtığı iri taş p arça ları a l tın d a k a l m ış , k e n d i ­
lerini kurtarm aya çalışıyordu. Fakat sa ld ırın ın ilk a n d a y o l a ç tığ ı şok
atlatılmıştı ve daha dakikalar ö n ce neşeyle d a n s e d e n S e ç k i n l e r , şim di
maskeli figürlere karşı savaşıyorlardı. M u h a fız la r o d a y a a k ı n e tti. K i m i ­
leri Şimşek, kimileri Alevci kim ileri de G ü r b ü z ’d ü .
Birkaç Kalkan, odada m o r güç alanları o l u ş t u r a r a k ç e v r e l e r i ı ı d e -
kileri saldırılardan korudular. Silahlar p arlayan k u b b e l e r e ç a r p ı p zarar
v e rm e d e n sekti. Kai hiç d ü şü n m e d e n K a lk a n la r ’ı n b e c e r i s i n e u y u m
sağlayıp ikimizin etrafina bir güç alanı ö rd ü .
“Açıklama yapacak zaman yok.” G ö z le ri fal taşı g ib i a ç ılm ış tı. E n d i-

180
şeşin in t e k b e l i r t i s i b u y d u . “ Y a ra n ç o k m u k ö tii? ” B ana u z a n d ı. F a k a t
g e ri k a ç m a m l a s ı r t ı m a r k a m d a k i s e r t d u v a ra ç a rp tı. A cı k o l u m d a n y u ­
k arı y ü r iis e d e d i ş l e r i m i sık ıp a ld ırış e t m e m e y e çalıştım .
“ B e n iy iy im fak at b u . . . ”
“ G ü v e n li o d a l a r d a n b i r i n e g itm e n i istiyo ru m . M u hafızlar seni o r a y a .. . ”
“ K a i, h i ç b i r y e r e g i t m e y e c e ğ i m . ”
K ai b e n i d u v a r a iy ic e yaslayıp k o lla rın ı b a ş ım ın iki y a n ın a u z a ttı.
G ö z l e r i n d e ç ı l g ı n c a b i r b a k ış v ard ı. C a y ır cayır y a n a n a te ş te n y ü k s e le n
d u m a n g i b i y d i . “ O z a m a n se n i o m z u m a atıp b u r a d a n d ışarı b iz z a t t a ­
şıy a c a ğ ım ı b il. B u n u m u is tiy o r s u n ? ”
B u d e d i ğ in i d e y a p a c a ğ ın ı b iliy o r d u m . K ai b oş t e h d id e r sa v u ra cak
b iri d e ğ ild i. O m z u m u n ü z e r i n d e n k a ç m ay a çalışan, çıkışa u la şm a k iç in
m ü c a d e le e d e n b i r k a ç m a sk e li fig ü re b a k tım . H azırlıksız g ö r ü n ü y o r ,
g ü ç le ri y e r i n e s ila h la r k u lla n ıy o r ve k e n d ile r in e karşı k u lla n ıla n b e c e r i ­
lere karşı fazla e tk ili o la m ıy o rla rd ı.
K a rg a şa y ı i z l e r k e n k a f a m e p e y k arışm ıştı. P atla m a lara s e b e p o la n
F ü n y e le r n e r e d e y d i ? G ö z l e r i m o d a d a g e z in ip m ask eli b ir f i g ü r ü n e l i n ­
de t u t u ğ u , içi s im s iy a h b i r sıvıyla d o l u y u v arla k , c a m n e s n e y e ta k ıld ı.
E v y a p ım ı bom balar.
O a n d a k a f a m a d a n k etti.
G ü ç le r in i k u l l a n m ı y o r l a r ç ü n k ii güçleri y o k .
Ç ü n k ü o n l a r S ı r a d a n l a r ’dı.
G ö z l e r i m l e K a i ’a y a l v a r a r a k ,“ İz in v e r y a rd ım e d e y im ,” d e d i m . Y a k ­
la ş m a m g e r e k i y o r d u . O in s a n la r ın k i m o ld u k la r ım ve n e r e d e n g e l d ik ­
le r in i g ö r m e m g e r e k i y o r d u .
“ H a y ır .”
“ B a ş ı m ı n ç a r e s i n e b a k a b i l i r i m .”
K a i h is s iz c e b i r k a h k a h a attı. “ O h â ld e ispatla. Sessizce g ü v e n li o d a ­
ya g it. H e m e n . ”
“ G ö n d e r b e n i d e g ö r e l i m . ” B u n u o n a sık tığ ım d iş le r im in a ra s ın d a n
n e r e d e y s e h ı r l a y a r a k s ö y le m iş tim .
Y anlış b i r l a f e t m i ş t i m .
K a i g ö z l e r i n i k a ç ı r ı p b i r n efes v erd i. B aşını iki y an a salladı. “ K e n d i ­
n e z a ra r g e t i r e c e k k a d a r in a tç ıs ın Gray.”
S o n r a h e r ş e y t e p e t a k l a k o ld u .
K a i ’ı n eli d i z l e r i m i a r k a d a n k av rad ı. B e d e n im in b e ld e n y u k a rıs ı
s ı r t ı n d a n s a r k ı y o r d u . E l i n d e n k u r t u l m a k iç in ç ırp ın s a m da b e n i k u v -

181
vedice tutuyordu. Kendim i sinir krizi g eç iren k ü ç ü k b ir ç o c u k gibi
hissetsem de u m u ru m d a bile değildi bu.
“ Be-ııi ye-re bı-rak.” Sesimin to n u yavaş ve acılı b i r ö l ü m vadetse
de Kai beni duym azdan geldi.
S oğ u k bir sesle, “ Em irlere itaat etm eyi b ilsey d in sen i b i r b e z b e b e k
gibi oradan oraya fırlatmak zo ru n d a k alm azd ım ,” d e d i.
Tehlikeli bir öfkeyle hançerim i kavradım . “ K ai, sen i gerçekten s ırtın ­
dan bıçaklarım , h e m e n şimdi beni b ır a k m a z s a n ...”
B en i bir bıçak yarasının durd urab ileceğ in i sa n ıy o rsa n b e c e r ile r im i
g e rç e k te n hafife alıyorsun d em ek tir tatlım.”
M ü c a d e le etm eyi kestiğimde, g ö zlerim in ü z e r i n e d ü ş e n g ü m ü ş saç
p erd esin in arasından maskeli figürlerin b izim g ü ç alanı b a l o n c u ğ u m u ­
z u n y a n ın d an hızla geçtiklerini g ö rd ü m . S o n ra g ö z l e r i m iç le r in d e n
sarkık, siyah bukleleri olan birine takıldı.
B u o.
M askesi ikinci bir deri gibi y ü z ü n e yapışan o ğ la n ın , g ö z l e r i g ö z le ­
r im le b u lu ştu ğ u n d a ağır ağır nefes aldım. D u r d u . B e n o n u iz le rk e n o
da b e n i izledi.
O nlardan biriymiş. Ve beni tanıdı.
N o t . B uluşm a yeri.
Deri.
Saldırganların ü zerin de deri yelekler ve m a sk e le r v ard ı.
Z ır h . O nlar için zırh yapıyordu.
B irden, kendim izi bir şeyin etrafını sarıp o n u z a p t e t m e y e çalışan
İm p a ra to rlu k M uhafızlarının oluştu rdu kları b ir ç e m b e r i n y a n ın d a
b u ld u k . Kai kalabalığı ite kaka yararken göz u cu y la K i t t ’i s e ç tim . K e n ­
disini zapt eden muhafızlarla m ücadele ediyor, ç ır p ın ı y o r d u .
“ Size onu buradan çıkarmamzı söylemiştim.” K a i’ın sesi pes, ö lü m c ü l­
dü.
“ E fen dim , kendisi bir t ü r l ü . . . ” K itt, İ m p a r a to r lu k M u h a f ı z ı n ı n sö­
z ü n ü yarıda kesti. O n u ilk kez bu kadar öfkeli g ö r ü y o r d u m .
“B ir köşeye gizlenm eyeceğim Kai. Burası b e n i m d e k ra llığ ım .”
K itt’in sesi sertti. Kardeşinin y ü z ü n e h a y k ırm a n ın e ş iğ in d e y d i.
Kai soğuk bir tonda, “E h, ölürsen h ü k ü m d a r ı o la c a ğ ın b i r k rallığ ın
olm ayacak Kitt,” diye karşılık verdi. “ B u s o r u n ç ö z ü l e n e k a d a r g ö z le r ­
d e n uzak kalmalısın. N iyetleri canına k a s te tm e k o la b ilir.”
“B u kavgadan kaçm ayacağım !” diye g ü rled i K itt.

182
“ O h â l d e a l d ı ğ ı n r is k le h e p i m i z i felakete s ü rü k le rs in !" K a i’ın s o ­
ğ u k k a n lı ifa d e s i n i h a y e t ç ö k t ü . B e d e n i n d e n yayılan öfke, n e r e d e y s e
d o k u n u l a b i l e c e k k ı v ı l c ı m l a r g ib iy d i. İç ç e k ip so lu k la n a ra k n efesin i
d ü z e n e s o k t u . “ S e n b iz e ca n lı la z ım sın K itt. B a n a canlı lazım sın . S a­
d e c e . . . ” D u r a k s a d ı . K e n d i n i to p a rla y ıp y ü z ü n e h e r z a m a n k i m a sk esin i
k o n d u r d u . “ B u k e z k a r ış m a . K ra llık için . B e n im için.”
B i r b i r l e r i n i s ü z d ü le r . S a d e c e o d e n li y a k ın iki k ard eşin k u r a b ile c e ğ i
sessiz b i r ile t i ş i m d i b u . B i r a n d a b u n u n ik isin in arasında sıkça y aşan an
bir kav g a, t e k r a r e d e n b i r ir a d e savaşı o ld u ğ u hissine k a p ıld ım .
Y ü z ü n ü b u r u ş t u r a n K i t t ’in e tra fın a ö r d ü ğ ü d u v a r ın yıkılışını iz le ­
d im . Pes e d iş in i iz le d i m . “ P ek i. A n la şıla n k a d e r im b u tü r kavgalara asla
k a r ış m a m a k , d e ğ i l m i ? ”
K ai y a n ı t v e r m e d i . B u n u n y e r in e b e n i n a z ik ç e karşısına, y ere o t u r t ­
tu. B a n a h iç b a k m a d a n , “ O n l a r ı d iğ e rle riy le b irlik te g ü v e n li b ir o d ay a
g ö t ü r ü n ,” d e d i .
A r d ı n d a n g e r i k o ş u p k a v g a n ın ta m o rta sın d a y e rin i aldı. T e n in d e
onlarca g ü ç h ız la b e l i r i p k a y b o ld u . S o n ra iç le r in d e n b ir in d e k a ra r kıldı.
A teş.

183
22. B Ö L Ü M

$ W i{ n

ıu dar, güvenli odaya tıkıldığınuzdan beri Kitt bir aşağı bir yukarı
"yürümeye bir an olsun ara vermemişti. O n u çekip yere o tu rtm a ve
neler olup bittiğini ona anlatma isteğime direndim. B u n u n yerine, bir saat
boyunca odada mırıldanarak daireler çizişini izledim. K av u ru cu öfkesi
içinden taştıkça, parmaklarının titrek ışıklı m um lar gibi yamşını izledim,
ikili becerisinin eseriydi bu.
B e d e n im ince bir ter katmanıyla kaplanmıştı. M u h t e m e l e n şerbete
batırılmış bir çörek gibi gö rü n ü y o rd u m . Taşla çevrili g ü v e n li odanın
zem inine yığılıp kalmıştım. Çıplak sırtımda h issettiğim s o ğ u k duvar,
hepsinin üzerinde ağır elbiseler ve kolalı takım lar o la n onlarca yan
yana b ed en in yaydığı sıcakta beni biraz olsun ferah latıy o rd u .
G üvenli oda iki yanında da nö b etçilerin dikildiği, ağır, m etal bir
kapıyla m ühürlenm işti. Kapı bizimle birlikte b o ğ u c u r u tu b e ti de içeri
hapsediyordu. K itt’le ben, Kral ve K raliçe’nin, ayrıca b ir ç o k başka ya­
rışm acının ve oraya ulaşmayı başaran bazı k o n u k la rın b u lu n d u ğ u aynı
odaya tıkılmıştık. O d a epey geniş, sadeydi ve insanlarla d o lu y d u .
Kalabalık odadaki onca kişinin arasında sadece iki Şifacı vardı. Kral,
K raliçe ve K itt’e yardım ettikten sonra, yaralılarla ilg ile n e n Şifacılar
odad a d ö r t dönüyorlardı. Bir süre sonra, ü z e rin d e k o y u yeşil elbise
olan tıknaz bir kadın, paytak adımlarla yanım a gelip h iç b ir şey söy­
le m e d e n ko lu m d ak i bıçak yarasını iyileştirdi. K a d ın kaşların ı çatarak
o d ak lan ırk en kesiğin içine bir sıcak dalgasının sızdığını h issettim . Göz-

2 . i£ k ; c /
lerirni aşağı ç e v i r d i ğ i m d e y a r a n ın n e r e d e y s e k a y b o ld u ğ u n u , g e r id e sa­
d e c e p e m b e b i r iz k a l d ı ğ ı m g ö r d ü m .
F a k a t ac ı y a r a m d a n ç o k k a lb im d e y d i. K a lb im d e k i yaralar b e d e n i ­
m in o z a m a n a k a d a r ald ığ ı y a ra la rd a n ç o k d ah a b e te r g e liy o rd u b a n a .
B ab am a, Ş if a c ıla r ’ı n y a p t ık la r ın ı b ir ç o k insana y a p a rk e n iz le m iş tim .
O n u h a y a tla rı k u r t a r ı r k e n iz le m iş tim .Y a ra la rı iy ileştirirk e n . B e n im y a ­
ralarımı iy i l e ş t i r i r k e n . K e ş k e y a n ı m d a olsaydı da p a rç a la n m ış k a lb im i
iy ileştirsey d i. O b e n i t e r k e t t i ğ i n d e k ır ıla n k alb im i.
B u o d a d a o tu ra n a d a m ta rafın d a n ö ld ü rü ld ü ğ ü n d e kırılan k a lb im i.
G ö z l e r i m a r a l a r ı n d a ve y a n la r ın d a k i g ü v e n d ik le r i b irk a ç d a n ı ş m a n ­
la fısıltıyla, telaşlı telaşlı k o n u ş a n K ra l ile K ra liç e ’ye çe v rild i. O l a n ­
lardan ve b u k o n u d a n e y a p a b ile c e k l e r in d e n b a h s e tti k le r in d e n ş ü p h e
y o k tu . K i t t d e f a la r c a b a b a s ın ın y a n ın a çağ ırılm ış ve d a n ışm a n la rla ses­
sizce k o n u ş m u ş f a k a t s o n r a b i r şe k ild e o d a d a volta atm ay a d ö n m ü ş t ü .
H e r ik i y a n ı m d a k i , b e d e n l e r i te r d e n yapış yapış o lm u ş J a x ve
A n d y ’n i n a r a s ın d a n k u r t u l u p K i t t ’in y o lu n u k estim .
D a h a iyi b i r açılış c ü m le s i b u la m a y ın c a ta m b ir a h m a k g ib i, “ S e ­
lam,” d e d i m .
K itt iç ç e k m e d e n ö n c e n e r e d e y s e g ü lü m s e y e c e k ti. “ S elam .”
B e n i m l e k o n u ş m a s ı n ı istiyorsam ro lü m ü o y n a m a m gerek.
D e r i n b i r n e f e s alıp b i r e lim i K i t t ’in çıp lak k o lu n a k o y d u m . C e k e ­
tini ç o k t a n b i r y e r l e r d e u n u t m u ş t u ve bey az g ö m le ğ in in k o lla rın ı d i r ­
s e k le r in e k a d a r sıv a m ıştı. C i ld i k ız g ın d ı ve e lim in t e n in e d e ğ m e s iy le
b ir c ız ırtı ç ık tı. B a k ış la r ım , K i t t ’in p a r m a k e k le m le r in i yalayan g ü ç s ü z
alevlere ç e v r ild i.
G ö z l e r i m i k ı r p ı ş t ı r m a m l a ateş k a y b o ld u . G e riy e sad ece p ü r ü z l ü t e n
kaldı.
Telaşlı g ö r ü n e n K i t t , “ S e n i y a k tım m ı? ” ded i. B a n a u z a n d ı. F a k a t
h e m e n fik ir d e ğ i ş t i r i p e lle r in i d a ğ ın ık saçların da g ez d ird i. B a n a s ır tım
d ö n ü p , “ D a h a l a n e t olası g ü c ü m ü b ile d iz g in le y e m iy o r u m ,” d e d i.
“ H a y ı r . . . H a y ır , b e n iy iy im .” K itt b a n a b a k m ıy o r d u . E lle ri saçla­
r ın d a g e z i n i p y ü z ü n e in d i. “ H ey,” d e d im . F ak at b e n i d u y m u y o r d u bile.
Y in e o d a d a b i r aşağı b i r y u k a r ı y ü r ü m e y e başladı.
O d a k l a n m a s ı n ı s a ğ la m a lıy ım .
İ ç g ü d ü s e l b i r t e p k i y l e u z a n ıp K i t t ’in y ü z ü n ü e lle r im in arasına al­
d ım . A v u ç l a r ı m ı n a l tın d a sa d e c e t e n in in d o ğ a l sıcaklığını h is s e d iy o r­
d u m . K e n d i m i g ö z l e r i n e b a k m a y a h az ırlad ım . B ir y a n ıt k arşılığ ın d a

185
b u n u yapmanı gerektiğini biliyordum . G ö z le ri g ö z l e r i m e takıldı.Y eni
kesilmiş çimlere tutunan çiy gibi yeşil ve so ğ u k la rd ı. Şans g e tir e n bir
d ö rt yapraklı yonca, güneşin altında parıldayan b ir z ü m r ü t g ib i.
Bir katilin gözleri gibi. K ral’m gözleri.
“ Konuş benimle.” Sözcükler ağzım dan d ö k iilü v e r m iş , h iç istem e­
sem de bir em ir gibi çıkmıştı. Bu y ü zd e n h e m e n , “ L ü tf e n ,” d e d im .
Kitt iç çekip başını eğdi. B ileklerim i n azik çe tu tu p , e lle r im i in d i­
rerek y ü zü n d en ayırdı. Sonra beni o d an ın en te n h a y e r i n e g ö tü rd ü .
Sıcak elleri beni yanına çekip yere o tu rttu . K o llarını d iz le r in in ü ze rin e
koydu. N ih a y e t,“ Bu kadar... Telaşlandığım için ü z g ü n ü m , ” d e d i. O n u
hiç o kadar sert, o kadar kral gibi g ö rm e m iştim . “ B a ş k a la rın ın b e n im
savaşlarımda b en im yerim e savaşmalarından h o ş la n m ıy o r u m .” S ö z c ü k ­
ler ağzında nefret ettiği bir tat bırakıyor gibi k o n u ş u y o r d u .
Yumuşak bir sesle, “ Sanırım kral o ld u ğ u n d a alışm an g e r e k e c e k olan
b ir şey bu,” dedim .
K itt dudak büktü. “ Kardeşim sürekli hayatını te h lik e y e atarken,
arkam a yaslanıp olanları izlemeye alışmam g erek y a n i? ” B e d e n in d e n
sıcak yayılıyordu. B ir an odanın o kadar b o ğ u c u o lm a s ın d a k ısm en
p arm ağı olabileceğini düşündüm .
Sonra bir şeyi fark ettim. Yeşil g ö zlerin d ek i k ısk a n çlığ ı, gıptayı.
Kardeşi gibi çatışmaya koşup, günü k u rta rm a k isteyen y a n ın ı g ö re b i­
liyordum . Babasının gözüne zekâsıyla değil, fiziksel g ü c ü y l e g ir m e k
istediğini. K ahram anın k oru d u ğ u kişi değil, bizzat k a h r a m a n olm ak
istediğini.
Y ine de karşımdaki oğlana hiç acım ıyordum . K a i’a i m r e n m e k , bir
katile im ren m ek dem ekti.
R o lü n ü oyna. O n a rol yap.
A ğır ağır konuşarak, “D e m e k istediğim,” d e d im , “ S e n in k e n d i g ö ­
revlerin, K ai’ın kendi görevleri var. ikiniz de krallığın ız iç in m ü c a d e le
ediyorsunuz. Sadece farklı şekillerde.”
K itt’in ikna olmadığını görebiliyordum . Y in e d e b a n a n ered e y se
g ö zlerin e aksedecek bir gülüm sem eyle baktı. “ S e n d e n iyi d an ışm an
o lu rd u , biliyor m u su n?”
“E h , belki bu Sınavlardan sağ çıkarsam beni işe alabilirsin.” K itt bu
sözlerim karşısında kıkırdadı. B en de ona k ü ç ü k b ir g ü lü m s e m e y le kar­
şılık verdim. İç çekerek,“ Fakat,” diye devam ettim , “ D a n ış m a n la r ın neler
o lu p bittiğini bilmeleri gerekir ve ben b ilm e d iğ im d e n gayet e m in im .”

186
H a y d i . A n l a t b a n a . G ü v e n bana.
K itt iç ç e k t i . “ P e k i, o n la r d a n b ir i az kalsın k o lu n u k o p arac ak tı. B u
y ü z d e n n e l e r o l d u ğ u n u b ilm e y i h a k e d iy o rsu n .” K itt b a ş p a rm a ğ ın ı ve
g ö z le rin i ç ı p la k k o l u m d a k i in c e yara izin in ü z e rin d e gezd ird i. D o k u ­
nuşu k a rş ıs ın d a i r k ild i m . B u t e p k i m K itt’in g ö z ü n d e n k aç m ad ı.
B o ğ a z ın ı te m i z l e d i k t e n so n ra g eriy e çekilip b e n d e n uzaklaştı. “ K e n ­
d ilerin e D ir e n iş a d ın ı takm ışlar.” Sesi alçak ve sakindi. S adece b e n i m
işiteb ileceğ im b i r şe k ild e k o n u ş u y o r d u . “ Yıllardır yeni üyeler toplayan
bir g r u p S ıra d a n o n la r. T ü r l e r in e yapılanlardan dolayı K ral’a ve krallığa
savaş açtılar.”
Tîirleri. B e n i m tü r ü m .
K itt k o n u ş m a y a d e v a m e d e rk e n , k e n d im i tiksintim i bastırıp o n u d i n ­
lem eye z o r la d ım . “ B aşta onlara b ir te h d it bile d e n e m e z d i; ciddiye bile
alınam ayacak b ir d e v r i m hareketiydiler. B u k ü ç ü k g ru b u sır gibi sak­
ladık ve b ir k a ç y ıld ır h a lk ta n g izliy ord uk . Fakat son zam anlarda b u n u
y apm ak zorlaştı. A n laşılan şim di eskisinden daha b ü y ü k ve güçlüler.”
S a n ır ım n efes alm ayı b ırak m ıştım . S özlerinin n e anlam a geldiğini
idrak e t m e m l e k u la k la r ım d a k a lb im in atışından başka b ir şey işitm ez
o ld u m .
K ra V a ve krallığa karşı savaşan bir g ru p Sıradan.
“ N a s ıl? ” H ır ıltı lı ç ık a n s ö z c ü k n ered e y se o d a d a k i k o n u ş m a la r ın
arasında b o ğ u la c a k t ı. “ N asıl o k a d a r b ü y ü k b ir Sıradan g r u b u olabilir?
Nasıl b ö y le s i b i r t e h d i d e d ö n ü ş tü le r ? ”
“ A n la ş ıla n s ü r g ü n d e n so n ra Ilya’da sa n d ığ ım ızd an ç o k d a h a fazla
Sıradan g iz l e n i y o r m u ş ve o n la r krallığa d ö n d ü k ç e sayıları artm a y a d e ­
vam e d e c e k .” D e r i n b i r iç çe k ti. “ F akat D ireniş, b ir g r u p ta n ç o k b i r
dava g ib i. Ş e h r i n h e r k ö şe sin e yayılıp g ö z ü m ü z ü n ö n ü n d e g iz le n iy o r­
lar. T e k b i r y e r d e to p la n m a m a la r ı da işleri ç o k d aha zorlaştırıyor. D a h a
da k ö tü s ü , o n l a r ı n y a ln ız ç a lışm ad ık ların ı d ü ş ü n ü y o ru z .”
B ir k a ş ım ı s o r u so ra r g ibi k a ld ırm a m la K itt k onuşm asına d ev a m etti.
“ O n la r iç in çalışan S e ç k in le r var. G ü ç lü Seçkinler. B abam a, krallığa ö f­
keli S eçk in ler.”
A l n ı m k ırış tı. K i t t ’in n e k a s te ttiğ in i ç ö z m ey e çakşırken ak lım k a rış­
mıştı. N e d e n s o n r a k a fa m a d a n k etti.T aşları ta m y e rin e o tu r t t u ğ u m d a
K itt b a n a y a n ı t ı n ı b u l d u ğ u m şeyi açıkladı.
“ Ö l ü m c ü l l e r . S u s tu r u c u la r , Z i h i n O k u y a n la r ve Y ön eten ler. B a b a m
teh lik eli o l d u k l a r ı , h a t ta d iğ e r S e ç k in le r iç in de teh lik e arz e ttik le ri

187
için o nları da A rın m a sırasında S ıradanlarda b ir lik te s ü r g ü n etm işti.
Ş im di saray m eclisinde, onlardan k en d isin e sadık o la n s a d e c e b i r e r k i­
şiyi tu tu yo r. Fakat bir kısmı hâlâ buralarda ve şu an e lim iz d e , a ş a ğ ım ız ­
daki zindanlarda onlardan biri var.” K itt hafifçe g ü lü m s e y e r e k başını
b ana d o ğ r u salladı. “ B u n u n için sana te şe k k ü r b o r ç lu y u z .”
Susturucu.
A ğır ağır konuşarak, “ D u r biraz,” d e d im , “ Ö l ü m c ü l l e r g e r ç e k te n
D ire n iş ’le iş birliği yapıyorlarsa n e d e n saldırıya o n la r d a k atılm a d ıla r?
Katılsalar ç o k daha fazla hasar verebilirlerdi.”
K itt elini saçlarında gezdirdi. “ S eb ebi biz d e b il m i y o r u z . B e lk i de
n iyetleri saldırm ak değildi. H azırlıksızdılar ve sayıları s o n d e r e c e y e te r­
sizdi. B u y ü z d e n buraya g e lm e le rin e bile şa şıy o ru m .”
S ö z c ü k le r b e n engel olam adan d u d a k la r ım d a n d ö k ü lii v e r d i. “ Peki,
D iren iş h ak k ın d a ne d ü şü n ü y o rsu n ? ”
“ O suçlular hakkında ne mi d ü ş ü n ü y o r u m ? ” B u r n u n d a n b ir nefes
v ererek iç geçirdi ve başını iki yana salladı. “B e n . . . A n l ı y o r u m . Sanı­
r ım bu yanlış fakat yaptıklarını niçin yaptıklarım a n lıy o r u m .” G ö z le rin i
g ö z le rim e dikti. “ Fakat onların yaşamasına izin verilirse S e ç k in ır k ağır
ağır yok olur. Şim diden aralarında gizlen en Sıradanlar y ü z ü n d e n hastalık
kapan kaç Seçkin o ld u ğ u n u kim bilebilir? İnsanların ş im d id e n hastalığın
etkilerini, güçlerinin zayıfladığını hissetm eye b a ş la d ık la rın d a n e m in im .”
D u r u p iç çekti. “ Krallığın iyiliği için Sıradanlar’ın k u r b a n e d ilm e s i g e­
rek.”
D oğru. H astalıklı olduğum u u n u tm u ştu m .
K itt’i süzüp, şimdi g erilim ve stresin n a k ş o ld u ğ u s e rt h a t la r ın a u z u n
u z u n b ak tım . “ Ve senin in and ığ ın da bu m u ? ”
Ç e n e m i kapalı tu tm a m gerektiğini, b ir h ain g ib i k o n u ş m a k y e r in e
başım ı sallayıp o na onay v e rm e m g e re k tiğ in i b ili y o r d u m . F a k a t k a r­
şım d aki oğlanda b en i pervasız olmaya, n e k a d a r y a n ıld ığ ın ı, k r a llığ ın ın
n e k ad a r çarpık b ir yer o ld u ğ u n u o n a g ö s te rm e y e ite n b i r şe y vardı.
K itt yu m u şak b ir sesle, “B e n im b ild ik le rim b u n d a n ib a r e t,” d ey ip
g ö z le rin i g ö z le rim e dikti. B e n k e n d im i o g ö z le r d e b a b a m ı n k atilin i
g ö r m e k t e n alıkoyamayıp g özlerim i kaçırana kadar.
“ Y in e de b ir şeyi bilip o şeye in a n m ay a b ilirsin .” S e s im titr iy o r d u .
K i t t ’in b u n u n ö fk ed en değil, k o rk u d a n k a y n a k la n d ığ ın ı d ü ş ü n m e s i n i
d ile d im . “ S eçm e şansın var Kitt. H e p vardır.”

188
K itt k ık ır d a s a d a n e ş e d e n y o k s u n b ir g ü lü ştü b u . “ H e p s e ç m e ş a n ­
sım olsa b u g ü v e n l i o d a d a o lm a z d ı m . O r a d a olur, k a rd e ş im le o m u z
o m u z a sa v a ş ırd ım .”
G ö z l e r i m K i t t ’in p a r m a k l a r ı n d a y a n ıp s ö n e n , hayal k ır ık lığ ın ın dışa
v u r u m u a le v le re ç e v r i ld i. B a ş ım ı k a ld ırıp d e r in b ir nefes ald ık ta n so n ra
g ö z l e r in in i ç i n e b a k t ı m . “ K ra l o l m a k is te m iy o r m u s u n ? ”
K itt d u r a k s a m a d a n y a n ı t v e rd i. “ K o r k a k o lm a k is te m iy o r u m .” T ü m
o akıl k a r ı ş ı k l ı ğ ı n ı n v e d e r i n d ü ş ü n c e l e r i n y an sım aların ı g ö r d ü ğ ü m
g ö z l e r i n d e n g ö z l e r i m i a y ı r m a m a k iç in k e n d im i z o rla d ım . “ D a h a ö n c e
k im se b a n a b u s o r u y u s o r m a m ış tı.”
G ö z l e r i m i g ö z l e r i n d e n ayırıp , “ E v e t, e h , s o r m a m a m g e r e k e n s o r u ­
ları sıkça s o r d u ğ u m u z a m a n la g ö r e c e k s in ,” d e d im .
H ız la , sessizce, “ D u r m a , ” d e d i K itt. G ö z le r i m te k ra r o n a ç e v rilip
g ö m le ğ in in e n ü s t d ü ğ m e s i n e tak ılı kaldı. “ S o ru la rın , d ü ş ü n c e le r in ,
ç e liş k i le r in ... H e p s i n i iş i tm e k is tiy o r u m .”
C e v a p v e r m e k iç in ağ zım ı açtığım da, y ü z ü m e serin b ir rü zg âr esti ve
kalın m e ta l k a p ı tın g ırtıy la açıldı. B aşım odaya dolup, Kral ile K raliçe’ye
d o ğ ru g id e n b i r a v u ç im p a r a to r lu k M u h a fız ın a çevrildi.
“B alo s a lo n u n d a g ü v e n lik sağlandı M ajesteleri.” Başım eğ erek K ra l’ı
selamlayan m u h a f ız ın sesi p ü r ü z lü y d ü . Kral başım hafifçe sallayarak karşılık
verdi.
G ö z l e r i n i n i ç i n e b a k m a k iste se m e m i n i m iç le rin d e y ü z e n t ü m s o ­
ruları g ö r ü r d ü m . K a ç ö lü o ld u ğ u , k a ç S ıra d a n ’ın esir alın dığ ı, h a sa ­
rın m a liy e ti. F a k a t K ra l d ü ş ü n c e l e r i n i d ille n d irm e y e cesaret e d e m e d i .
Ü z e r i n d e o n c a g ö z o l d u ğ u ve ö ze llik le d e g e rç e k te n e le r o l d u ğ u n u
hâlâ g iz le m e y e ç a lıştığ ı iç in .
K r a l ’ın g e n i ş , a h ş a p k o l t u ğ u n d a n k a lk ıp b o ğ a z ın ı te m iz le m e s iy le
z a te n e p e y se ssiz o l a n o d a y a h e p t e n sessizlik ç ö k tü . “ B u g ü n t a lih ­
siz b i r o la y y a ş a n d ı. S izi t e m i n e d e r i m b ir d a h a y aşa n m a y a c a k .” B o ş
vaadi k a r ş ı s ı n d a az k a ls ın h o m u r t u y l a g ü le c e k tim . “ F a k a t b u o la y ın
bizi k o r k u t m a s ı n a , k o l u m u z u k a n a d ım ız ı k ırm a s ın a , b iz i k o n t r o l e t ­
m e s in e i z i n v e r m e y e c e ğ i z . B u y ü z d e n S ınav lar p la n la n d ığ ı g ib i g e r ­
ç e k le ş e c e k .”
K r a l’ı n b u s ö z l e r i n i n a r d ın d a n k alab a lık ta n m ırıltıla r y ü k se ld i. F a k a t
şaşırd ığ ım ı s ö y l e y e m e z d i m . K r a l’ın g ü ç lü im a jın ı k o ru m a sı, k o r k u s u z
o l d u ğ u n u g ö s t e r m e s i g e r e k iy o r d u . “ B izle r S e ç k in le r’iz. Biz g ü c ü n ta
k e n d is iy iz .” K r a l d u r a k s a y ıp s a k ın d ığ ım o yeşil g ö zleriy le kalab alık

189
odaya bakındı. “ Krallığınızı o n u rla n d ırın . A ile n izi o n u r l a n d ı r ı n . K e n ­
dinizi o n u rla n d ırın .”
E trafım d aki insan kalabalığı, K ra l’ın sö z lerin i te k ra rla y a r a k Ily a ’nın
m o tto s u n u haykırdılar. O rad a o lm a k ta n o n u r d u y a n y a r ış m a c ı r o lü m e
u y g u n olarak, d ud ak larım ı onlarla b irlik te o y n a ttım . O n l a r g ib i S e ç k in
olan b ir yarışmacı.
M u h afızlar k o n u k la rı ve asilleri ru tu b e tli o d a d a n ç ı k a r m a y a başladı.
A p a r to p a r kalkm asam , az kalsın sivri to p u k la r ın ve cilalı a y a k k a b ıla rın
altınd a ezilecektim .
“ S eni o d a n a k ad a r g e ç irm e k isterd im . F a k a t n e y a z ık k i b u b o ­
ğ u c u o d a d a n çıkıp b ir başka b o ğ u c u odaya g e ç m e m g e r e k . B a b a m
b ü y iik olasılıkla K ai ile b e n i ilk Sınava k a d a r t o p l a n t ı l a r d a t u t u p bu
g e c e yaşanan olayları tartışacak.” K i t t ’in sesi g e r g in ve b i t k i n ç ı k ıy o r ­
du. F ak at m u h a fız la r seni g ü v e n iç in d e o d a n a g ö t ü r ü r l e r . Z a t e n ar­
tık o rta d a cid di b ir te h d it de k alm ad ı.” K i t t ’in g ö z l e r i h e r k e s g ö r s ü n
d iy e açık ta d u ra n , b acağ ım a bağlı h a n ç e re ç e v rild i. “ H e m z a t e n bir
t e h d i t olsaydı da sen in başının çaresine gayet iyi b a k a b i l e c e ğ i n d e n
d e e m in im .” B a n a g ü lü m sed i. G ü lü m s e m e s in e g ü ç b e la k a rş ılık v e­
re b ild im .
K itt’in gözleri b e n d e n ayrılıp o d a m n arkalarınd aki b ir şeye çev ril­
di. G ö z le rim i baktığı yöne çevirdiğimde, Kral ile K ra liç e ’n i n d o s d o ğ r u
b a n a b aktık larım fark ettim. Kral gözlerini kısmış b e n i iz le rk e n , o n a aym
bakışla karşılık v e rm e m e k için tü m g ü c ü m e ve e ğ itim im e b a ş v u r m a m
gerekti.
“ Sınavdan sonra g ö rü şü rü z.” K itt’in sesi d ü ş ü n c e le r im i b ö l d ü . “ Sı­
n a v d a n sonra seni göreceğim. B e k le n tin sağ ç ık m a k tı, u n u t t u n m u ? ”
K e n d im i tutam ayıp, başımı eğerek g ü lü m se d im .
İlk Sınavdan sağ çıkarsam n e yapacağım ı ç o k iyi b ili y o r d u m .
D ire n iş ’i bulacaktım .
K ıv ırcık saçlı oğlan ve o n d a n aşırdığım n o t sayesinde, t a m o la ra k
n e r e d e olacaklarını biliyordum .
K itt’in g ö m le ğ in in en üst d ü ğ m e sin e d o ğ r u , “ O h â ld e g ö r ü ş ü r ü z ,”
d e y ip kısa b ir an için gözlerine baktım . G ö z le r in d e sıcak, e n d iş e li b ir
ifad e vardı. G ö z ü n ü h e r kırpışında, babasının g ö z l e r in e g i t g i d e d ah a
az b e n z iy o rd u .
B i r insan seli b en i kapıya d o ğ ru itip k o r id o ra s ü p ü r d ü . K o r i d o r l a r
m u h afızlarla ve konuklarla do lup taşıyor, hepsi o r a d a n o ra y a k o ş u ş t u ­

190
ru y o rd u . E tr a f ım ı sa ra n in sa n d e n iz i b e n i y u tu p k o r id o rd a s ü rü k le d i.
Balo s a l o n u n u n ç a tla m ış k a p ıla r ın ın ö n ü n d e n g e ç e rk e n , k apılard ak i
çatlak lard an i ç e r i b a k t ı ğ ı m d a m o lo z la rı ve z e m in i boyayan k ırm ız ıy ı
seçtim.
P e n ç e s in e d ü ş t ü ğ ü m m e r a k b e n i b ırak a cak gibi değildi.
İ m p a r a t o r l u k M u h a f ız la r ın d a n ve g r u p ta n gizlice ay rılm ak z o r o l­
m adı. F a rk e d i l m e m e k ve g ö z ardı e d ilm e k sa natınd a ustalaşm ıştım .
Ç o k g e ç m e d e n b a lo s a lo n u n u n k ap ıların ı itip a ç ıy o rd u m . M u h a fız la r
beni k a rg a ş a d a fa rk e tm e m iş le r d i bile.
İ ç e r i d e b e n i k a n k a rşıla d ı. E h , d a h a d o ğ r u s u , k a n d a n g e riy e k a la n ­
lar. Z e m i n d e h â lâ k o y u r e n k li le k e le r vardı. E trafta g e z in e n H id r o la r
k a n ın ç o ğ u n u f ış k ır ttık la r ı sularla silmiş, g e r id e sadece in ci g ib i taşlar
kalm ıştı.
T e le le r b a l o s a l o n u n d a k i ağ ır m o lo z la rı te m iz le r k e n , B o ra la r z e ­
m in d e k a la n t ü m k a l ın tıla r ı ve to z u k e n a ra iiflüyorlardı. Kısa s ü r e d e
oda o n a r ıla c a k v e esk i, p ır ıl p ır ıl h â lin e d ö n e c e k ti. H iç b ir şey o l m a ­
mış g ib i.
T a m k a p ı d a n g e r i ç ık a c a k k e n g ö z ü m e dağ ın ık siyah saçlar takıldı.
O t u r u y o r d u . .. H a y ır, b a lo s a lo n u n u n uzak u c u n d a k i geniş, taş levhaya
yığılıp k a lm ış tı. B e d e n i k irli ve k a n d a n ıslaktı.
K a lb im g ö ğ ü s k a fe s im i d ö v ü y o r d u .
Yaralanm ış. D a h a da ön em lisi b u n u neden ıım ursuyorum ?
B a s a m a k la rı a p a r to p a r, ik işer ikişer in d im .T o p u k lu ayakkabı d e n e n
ö lü m c ü l z ı m b ır tıla r y ü z ü n d e n az kalsın bileğim i b u rk a c a k tım . H iç de
zarifçe o lm a y a n h a r e k e tle r le ay a ğ ım d a n attığım ayakkabılar, b asam a k ­
lardan aşağı y u v a r la n d ı. B u n u y ap m asa m az kalsın b e n y u v arla n aca k -
tım.
B a lo s a l o n u n u n d iğ e r u c u n a saniyeler için d e varıp karşısında b ittim .
D iz l e r im in ü z e r i n e ç ö k ü p k a n la kaplı, to p ra k bulaşmış y ü z ü n e b a k tım .
G ri g ö z le r i, a n l ık b i r şaşkınlığın ard ın d a n ü z e rim d e gezin erek , b e n im
o n a y a p t ığ ım g ib i b e d e n i m d e yaralar aradı. S ö zcü k ler ağ zım dan d ö k ü -
lü v e r d i.“ N e o ld u ? N e r e d e n y aralan d ın ?”
E tra fım a b a k ı n a r a k o day a g öz gezdirdim . “ Ayrıca şu lanet Şifacılar
n e re d e ? ”
“ A h G r a y . T a m d a g ö r m e k isted iğ im kişi.” S ö zcü kleri sıktığı dişleri
arasın d an ç ık sa d a h â lâ s o ğ u k k a n lı, sakin tavrını sü rd ü rü y o rd u .

191
Y ırtık giysilerini ve yırtıkların arasından seçilen, k e s ik le r iç in d e k i
göğsünü süzüp, “ N ele r oldu?” diye so rd u m . E lle ri ve b e d e n i n i n çoğ u
kanla kaplı olsa da kanın çoğ u n u n ona ait o lm a d ığ ın d a n e m i n d i m .
Y üzünü b u ru ştu rm am ak için kendini tu ta r a k ,“ O k o n u y a g i r m e d e n
ö n c e bir Şiflıcı seni m uayene etti m i?” diye so rd u . B i r d e n cid dileşm iş,
gözleri b e d e n im d e bir kez daha gezinirken k e n d i acısını u n u t m u ş t u .
H e m kafam karışmış h e m de ona kızm ıştım . A n laşılan b u sık yaşadı­
ğ ım bir d u r u m olacaktı. “ N e? Evet. İyiyim .” S o ru s u n a a ld ırış e t m e d e n
ellerim i hafifçe uzatarak ona yaklaştım. “ Fakat belli ki s e n d e ğ ilsin .”
“ B en de senin b e n d e n ve aptal g a m z e le rim d e n n e f r e t e ttiğ in i sa­
n ıy o rd u m . İyiliğimi bu kadar d ü ş ü n d ü ğ ü n için d u y g u l a n d ı m Gray.”
B ariz acısına rağm en sırıtm anın bir y o lu n u b u ld u . T a m b ir g ıc ık gibi
d av ran m an ın da.
A h, am açlarım hakkında yanılma Prens. Y ü z ü n d e k i şu sırıtışı —bir
kez daha— y u m ru ğ u m la silmek için seni bir süre d a h a h a y a tta tu t­
m a k istiyorum , hepsi bu.” Sözlerim çok az iğneleyici ç ık m ış tı ve taşın
ü z e rin d e kıpırdanmasıyla K ai’ın sırtı biraz daha b a n a d o ğ r u çevrildi.
G ü ld ü .
N efesim kesildi. “ Senin neyin var?”
“ Tatlım, bu tam bir tuzak soru.”
Yanıtına aldırış etm edim . G özlerim i sağ k ü re k k e m iğ in i kaplayan
etin d e rin le rin e saplanmış bıçaktan ay ıram ıy ord um . Telaşla ve hayretle,
“ S ırtınd a bir bıçak olmasına rağm en onca z a m a n d ır b e n i k o n u ş t u r u ­
y o r m u su n burada?” diye sordum.
Y ılık gülüm sem esine bir gamze eşlik etti. “ A h , fak at sesin b a n a acı­
m ı u n u ttu rd u .”
B ir kez daha ona aldırış etm ed e n ayağa k alk ıp s ır tın d a d e r i n bir
yara açan bıçağı inceledim. İç çekip, “Evet, artık b ir d e b u d a l a n ı n teki
o ld u ğ u n u işiteceksin benden,” diye geveledim.
Kai b ed en in e saplanmış metal parçasından rahatsız o l m u y o r gibi,
rah at bir sesle, “ Y ine de bana söylediğin güzel sö z le rd e n b ir i sayılır b u ,”
dedi. “B u yüzden kabulüm .”
B u yarayı bu kadar katlanılır gösterebilmek için nasıl acılara m a r u z k a ld ı­
ğ ın ı hayal bile edemiyorum.
A ğ ı r ağır konuşarak, “ Peki,” dedim , “Bana n e y a p a c a ğ ım ı söyle.”
K a i’ın gülüşü gergindi. “B u nu ilk kez sö z ü m ü g e r ç e k t e n d in le y e ­
cekm işsin gibi söyledin.”

192
“ K ai, s ır tın a b i r b ıç a k d a h a e k l e m e m i is te m iy o r s a n ...”
“ S ad e c e o şeyi ç ı k a r m a n ı is tiy o ru m .”
G ö z le r i m i k ı r p t ı m . B u n u öyle ra h a t b ir tavırla söylem işti ki n e r e ­
deyse şaka y a p tığ ın ı z a n n e d e c e k t im . “ O h âld e buraya b ir Şifacı ç a ğ ır­
m am ız g e r e k . B ı ç a k ç ık a r ç ık m a z yarayı iyileştirm eye hazır olm alı.”
K ai z o r a k i, g e r g i n b i r k a h k a h a a ttı.Y ırtık g ö m le ğ in in altın d ak i kas­
ları h a r e k e t l e n d i . “ B e c e r i l e r i m d e n b u k a d a r k u ş k u la n m a n b e n i g ü c e n ­
diriyor. B e n d e n ç o k d a u z a k ta o lm a y a n b ir Şifacı var. G ü c ü n ü h issed e­
b iliy o ru m . K e n d i k e n d i m i iy ileştire ce ğ im .”
“ P eki. T a m a m .” D e r i n b ir nefes alıp b ıç ağ ın kabzasını k a v ra d ım .
“Bu, c a n ın ı y a k a c a k .”
“ B a k n e d iy e c e ğ im , d a n s ım ız ın s o n u n u g e tire m e m e m iz ne yazık,”
dedi. “ İlk k ez a y a k la rım ı ü z e rle r in e basm a diye k a ç ırm a k y e rin e sana
d o ğ ru d ü r ü s t o d a k l a n a b i l m i ş t i m .. . ”
Tek, hızlı b i r h a r e k e tle b ıç ağ ı ç e k ip çıkardım . Kai h o m u r d a n ıp taşın
ü ze rin d e ik i b ü k l ü m o ld u . H e r n e k ad a r söyledikleri g e rç e k olsa da,
dansım h a k k ı n d a s ö y le d ik le rin in in tik a m ın ı aldığım için hafifçe g ü ­
lü m sed im .
M o l o z u n e tr a f ın d a n d o la n ıp K a i’ın ö n ü n d e ç ö m e ld im .Y ü z ü m ü y ü ­
züne yak laştırıp, y akışıklı su ratın a ac ın ın yayılışını izledim . H âlâ k a n ı­
nın o ld u ğ u b ıç a ğ ı e lim d e ç e v ird im . “ Söylesene, ayağına b a s m a m k a d a r
canım a c ıttı m ı ? ”
K a f i n k a h k a h a s ı b o ğ u k , acı d o lu y d u . Ayağa k alktım . K a i’ın elini
o m z u n a g ö t ü r ü ş ü n ü ve a rtık k a n ın fışkırdığı y aranın ü z e rin e b astırışım
izledim . S o n r a d a y a rılm ış d e r in in y e n id e n birleşm esini. E t ve kasın
g ö z le r im in ö n ü n d e y e n i d e n oluşm asını, g erid e sadece sırtın dak i izlere
e k le n e n z ik z a k lı b i r yara iz in in kalışını.
Kai rahadayıp iç ç e k e rk e n om uzlarındaki gerginlik kayboldu. “ Ç o k
daha iyiyim . T e ş e k k ü r e d e rim .” D u dak larının kenarları yukarı kıvrılırken
o son iki s ö z c ü ğ ü n ağ zın d an ne kadar nadir çıktığım d ü şü nd üm . Ayağa
kaktı. “ S e n in b ıç a k saplam ak yerine, sırum dan bıçağı çekip alacak kişi ola­
cağım k i m bilebilirdi?”
“ O n u d a y a p m a m iç in ep e y z a m a n var, m e ra k etm e.”
K ai sırıttı. B e y a z d işleri kirli y ü z ü n d e parladı. S onra b o y n u n u çe ­
virip g e r i n d i . D a h a az ö n c e b e d e n in e b ıçak saplanm am ış gibi davra­
n ıy o rd u .

193
A n id en avucu beklenti içinde b an a u z a n d ı. B o ş g ö z l e r l e nasırlarına
b aktım . B en hiç kıpırdam ayınca, elini ağ ır a ğ ır k o l u m d a n aşağı g ö tü r ­
dü. Sert parm akları bileğimi kavradı.
K albim hızlandı ve o aptal organa la n e t o k u d u m . K a i k o l u m u , hâlâ
bıçağı tutan elimi kendine d o ğ ru çekti. A r d ı n d a n d i ğ e r eli a v u c u m a
s ü rtü n ü p kabzayı parm aklarım ın arasından n a z ik ç e ald ı.
Yumuşak bir sesle, eli hâlâ tekleyen, aptal k a l b im in a tış la r ım hissede­
bileceği bileğimi sararken,“ Sırtıma saplam an iç in b u n l a r d a n e l in d e zaten
yeterince var, sence de öyle değil m i?” dedi. “ O y ü z d e n s a m r ı m buna
b e n sahip çıkacağım.”
G eri çekilip K ai’ın elinden k u r tu ld u m . A r a m ız a b i r a z m e s a f e koy­
m a ihtiyacı duym uştum . Söyleyecek başka b ir şey b u l a m a y ı n c a , “ Şu
an katılm an gereken önem li bir to p lan tı y o k m u s e n i n ? ” d iy e sordum .
“ M u h te m e le n .” Kai iç çekip elini sa ç la rın d a g e z d ir d i. “ H e rh â ld e
K itt sana bazı şeyleri anlatmış.” Başım ı sallayınca K a i, “ B a b a m Sınav­
ları yine de yapacak.Tabii bu bir g üç ham lesi. Ö n ü n d e s o n u n d a halkı
olanlardan haberdar etmesi gerekecek. D ir e n iş ’in b u g e c e k i m i n ve
n ey in peşinde olduğunu gizleyemez,” dedi.
“ N e le r oldu?” diye m ırıldandım . S o n ra K a i’ın y a p t ı k l a r ı m anım sa­
yıp sinirlendim. “Yardımım d o k u n a b ile c e k k e n , h e r z a m a n k i gıcıklı-
ğınla beni sırtlayıp bu odadan g ö tü r d ü k te n s o n ra n e l e r o l d u ? ”
Şimdi Kai bana gülüyordu. “K im o ld u ğ u m u h e p u n u t u y o r gibisin
Gray.”
“Affedersiniz Ekselansları. G ıcık z a t ı a l i n i z b e n i s ır tla y ıp b u odadan
g ö tü rd ü k te n sonra neler oldu acaba?”
“Eh, bu da bir ilerlemedir sanırım .” K ai g ü l ü m s e y i p o d e lic i bakı­
şıyla beni tekrar süzdü. “ S o ru n u n yanıtını v e r m e k a d ı n a b u n u n senin
kavgan olmadığım söyleyeyim. D ahası h e n ü z ilk S ı n a v d a n Ö nce bir
yarışmacının ölmesine göz y u m a m az d ım .”
Tatsız bir kahkaha attım. “Başım ın çaresine b a k a b i l e c e ğ i m i gayet iyi
b iliy o rsu n ...”
“ Sen de durumun üstesinden g eleb ileceğ im i g a y e t iy i b iliy o r s u n .”
“Bıçaklandın, u nu ttu n m u?”
“Bazı mesleki riskler işte.”
Yüzlerimizi yaklaştırıp gözlerim izi b ir b ir im iz e d i k t i k . K a i ’ın üze­
rindeki terin, kanın ve kirin k o k usun u a la b iliy o rd u m . B u n l a r a teninde

194
hâlâ sezilen ç a n ı k o k u s u eşlik e d iy o r d u . D e r i n d e r in s o lu d u m . Fazlaca
u zu n b ir k a ç s a n i y e n i n a r d ı n d a n o n d a n b ir a d ım u zak laştım .
Yavaşça, “ K a ç k a y ıp v a r? ” d iy e s o r d u m .
G ö z le rin i b e n d e n a y ırıp b i r nefes ald ık tan sonra, “ S adece iki S e ç k in
öldü,” d e d i. “ Ç o k sayıda yaralı var. D ö r t Sıradan ö ld ü ve sadece iki esir
alındı.” G ö z l e r i y e n i d e n b a n a ç e v rile n Kai, “ Sıradanlar’ın sayısı b ir d ü ­
zineden azdı. B u d a b a n a g e r ç e k g ö re v le rin in n e olabileceğini d ü ş ü n ­
dürüyor. Asıl a m a ç l a r ı n ı n S e ç k in le rd e d o lu b ir balo salo n u n a sa ld ırm ak
o ld u ğ u n a i n a n m ı y o r u m , ” d e d i. D a lg ın c a başım ı sallayıp işittiklerim i z i h ­
nim e y a z d ım . “ O h â ld e b az ıla rı k açtı m ı? ”
K a i’ın ç e n e s i n d e k i b i r kas g e rild i. “ N e yazık ki.” B u s ö z le rin in a r ­
d ın d a n g ö z l e r i n i h iç a y ı r m a d a n b e n d e n uzaklaştı. “ Y arın g ö r ü ş ü r ü z
Gray.”
“ Y a rın g ö r ü ş ü r ü z A z e r.”
Kai n ih a y e t d ö n ü p , b alo salo n u n d a y ü rü m e y e başlarken ardından b a k ­
lanı.
S o n ra o m z u n u n ü z e r i n d e n seslendi. “ Bana b ir iyilik yapar m ısın tat­
lım?”
“ N e y m i ş o iy ilik ? ”
B a n a sö z v e r i r m isin ? B e n i s ırtım d a n bıçaklayana k a d a r hayatta
kalacaksın.”
Y ü k s e k sesle g ü l d ü m . “ B a ş ın d a n b e r i a m a c ım b u za te n P ren s.”

195
Öt

( Ş f z kalsın bir ağzı dolusu neıııli toprağı y utacaktım . G ö z kapaklarım


^ ^ • a ğ ı r ağır açılırken altımdaki, giysilerimi ıslatıp b e d e n i m e rahatsız­
lık verecek şekilde yapışan nemli toprağa d o ğ ru ö k s ü r d ü m . Sırtüstü
d ö n m e m le yosunların, dal parçalarının ve taşların ç ıtırtıla rın ı işittim.
T ep e m d e yükselen, uzun ağaçlardan sızan güneş ışığı karşısında gözle­
rim i kırpıştırdım.
Vebalar aşkına, neredeyim ben?
O te n kuşların müziği beni ağır, derin u y k u m d a n u y a n d ırm ıştı.
İlaçla uy ütülmüştüm.
Tepem deki masmavi gökyüzüne çok sayıda ağaç dizilm işti. Ç o ğu
yapraklı parm aklarını ta bulutlara kadar uzatan u z u n , m e ş u m çamlardı.
B u ağaçları nerede görsem tanırdım, insan yük sek lik k o r k u s u n u yen­
mesi için defalarca tırmanmaya zorlandığı ağaçları iyi tanıyo r.
W hispers.
L anet orm andaydım .
Ayağa kalktım. Başım dönüyordu. B itkind im ve u y u ştu ru lm u ştu m .
Sağ ö n kolum da tu h a f bir basınç hissedince aşağı b a k tım ve iki u c u sıkıca
birleştirilmiş, kolum u saran, ince, deri bir kayış g ö rd ü m . B iraz daha sıkı
olsa kan dolaşımımı durduracak, k olum u işe yaram az hâle getirecekti.
G ün eşin alnında, o ld u ğ u m yerde d ö n ü p etrafım a g ö z gezdirdim .
A ltım d a ağaçlardan, kayalardan ve etrafımı yeşillikle saran e n g e b e li bir
o rm a n d a n başka bir şey yoktu.

£■ “İ > ® .
IV h is p e r s ’tcı n e işim var?
S ın a v la rın h â lâ d e v a m e ttiğ in i b iliy o rd u m . B u n u , b ir d e d ü n g e c e
d ö rt saat b o y u n c a D i r e n i ş ’t e n b a h s e ttiğ im iz i. A k şam ı ve sa b a h ın e r k e n
saaderin i K i t t ’le, K r a ld a ve K ra l’ın d a n ışm a n la rıy la ta h t o d a s ın d a g e ­
ç irm iştim .
S a a d e rc e D i r e ı ı i ş ’le, b u te h d itle başa ç ık m a n ın e n iyi y o l u n u n n e
olacağını t a r t ı ş m a k t a n b o ğ a z ı m k u r u y u p kaşınm ıştı. A d a m l a r ım ve
b e n , h e r z a m a n k i n d e n d a h a acil b ir şek ild e b u D ire n iş ü y e le rin i b u l u p
işlerini b i t i r m e k l e g ö r e v le n d ir ilm iş tik .
T a n ıd ık f a k a t ü r k ü t ü c ü o r m a n a g ö z g e z d ir irk e n g iy sile rim e b u la şa n
to p rağ ı e l im le s ilm e y e çalıştım . W h is p e r s p e r i m a salların d ak i g ib i b ir
o r m a n d e ğ ild i. Ö l ü m c ü l h a y v a n la r g eniş arazisind e gizlenir, to p r a ğ ın d a
daha d a ö l ü m c ü l b i t k i l e r b ite rd i. B u n u b iliy o rd u m ç ü n k ü b u r a d a , b a ­
b a m ın o ğ lu d e ğ i l d e a s k e r iy m iş im g ib i e m irle r y ağ d ırd ığ ı e ğ itim le r d e
ço k g e c e m g e ç m iş ti.
F a k a t n e d e n ş i m d i b u ra d a y ım ?
E n a z ı n d a n k e n d i y a ta ğ ım d a u y a n a b ilm e y i, b elk i d e ilk S ın av iç in
Ç a n a k ’a g i t m e d e n ö n c e b ir k a ç m a h k û m u sorguya çekebilm eyi u m m u ş ­
tum . F a k a t u y u ş t u r u c u v e rilip o r m a n a s ü r ü k le n m e y i k esinlik le b e k l e ­
m iy o r d u m .
F arklı.
T ea lah ö y le d e m iş ti. D a h a ö n c e bizi y uh alay acak ya da b iz e te z a ­
h ü ra t y a p a c a k s e y irc ile rle çe v rili Ç a n a k ’tan farklı b ir y erd e b ir S ın a v ın
g e rç e k le ş tirild iğ i h iç o lm a m ış tı.
B ir dal p a rç a s ı ç a tırd a y ın c a , d ö n ü p d öv ü ş p o z isy o n u aldım . Ü ç d ö r t
m e tre ö t e m d e k i , ü z e r i n d e k o y u re n k li ten iy le tezat o lu ştu ra n sade, b e ­
yaz g iy s ile r o l a n z a y ıf a d a m a g ö z le r im i d ik tim . O da d o n u k , k ım ıltısız
g ö z le rin i b a n a d ik ti.
B ir G ö r ü .
İşte o a n h is s e tti m . T e n i m i n a ltın d a g ü c ü n ü n k arın calan ışım . G ö r ­
d ü k le r in i k a y d e d ip , s o n r a s ın d a sadece gözleriyle yansıtm a g ü c ü o la n
b e c e r is in i h i s s e d e m e y e c e k k a d a r d ü şü n c e le re dalm ıştım . O a n d a a d a m
tam d a b u n u y a p m a k l a m e ş g u ld ü .
G ö r d ü k l e r i n i k a y d e d e r k e n g ö z le rin i hiç k ır p m a d a n d ik m e le ri b a n a
h ep r a h a ts ız e d i c i g e lm işse de, S ınavlarda onlarcası o ld u ğ u n d a n G ö r ü ­
ler’e a l ış m ış tım . Ç a n a k ’ta o r a d a n oraya g idip yarışm aları ve y arışm acı-

197
ları belgeliyor, gördüklerini Ç u k u r zem in in in e p e y y u k a r ıs ın d a kalan
geniş perdelere yansıtıyorlardı.
Anlaşılan bu Sınavlarda da aynı işi yapıyorlardı. F ak at ö n c e k ile r ­
d e n farklı olarak, bu adam gördüklerini yansıtm ayıp ile rid e k u lla n m a k
ü zere depoluyordu. O nlardan onlarcası olm alıydı. O r m a n d a k o şu ştu ­
ru p yarışmacıların peşinden gidiyor, sona erd iğ in d e iz le y ic ile rin karşı­
sında o ynatm ak için ilk Sınavı belgeliyor olm alıydılar.
A dam a doğru bir adım bile atmadım. Sınavlar sırasında G ö rü le rd e
etkileşime girm ek, şu ya da bu şekilde onlara d o k u n m a k yasaktı. O nlar,
orada olup yarışmaya şahitlik edem eyecek izleyicilerin g ö z le ri ve k u ­
laklarıydı.
A dam ın nihayet kırptığı gözlerine yeniden canlı b ir bakış gelm iş, an­
laşılan b en d e n istediği görüntüleri almıştı. U zaklaşm ak için h a re k e tle n ­
di. Şüphesiz başka görüntüler alacak ya da diğer y arışm acıların peşine
takılacaktı. Fakat attığı adımı yarıda kaldı ve u zu n , siyah p arm a k ların ı
p a n to lo n u n u n ceplerine d o ku nd u rd u ktan sonra g ö zlerin i g ö z le rim d e n
ayırm adan o rm anın içlerine koştu.
A rd ın d an baktım . Sonra gözlerim i kendi c e b im e ç e v ird im . B en i
buraya, y orgun argın yatağa yattığım da ü z e rim d e h a n g i g iy siler varsa
onlarla bırakmışlar, bir de lütfedip ayakkabı g iy d irm işle rd i. B u n la rın
dışında b ed e n im e tek bir aksesuar eklenm işti: k o lu m a d o la n m ış , tuhaf,
d e ri şerit. D ü n gece ince göm leğim i ç ık a rm a d ığ ım için , çık aram a y a­
cak kadar y orgun o ld u ğ u m içinV eb a’ya sessizce şü k re ttim .
İn ce p a n to lo n u m u n cebine uzandım . P a r m a k la rım s e rt b ir kâğıt
parçasım kavradı. Katlanmış kâğıdı dikkatle aç m a m la ü z e r i n d e k i d ü z ­
g ü n , bol kavisli el yazısını gö rdüm :

f/h t ilA tSınavm, A oş^e/dû t


cl{'AisJberts O rm anı/ta­
lim artz 6u' süre, ittırada,Aaltrsın,
OSa onar ue itila r ot/ananda.

fj&u ot/u/um a/ııact la sit,


ideza/ıiira/^ yafta ça yız la zanana,
*Jert/ler oar raAifîlerinin Atol/anada,
SAlazanmaA içi'1 o/da n to/tla.

tjerid i olanlardan şerifleri' al,


idûÂat saAın eli lo ş dönme

198
/f\a za/unaA içi/ı e/t çoA $<*/•/(/t fafi/a/tta/ost/t,
fâıışarif\'ia/ı, za/c/'t/ı (/o /a şır (///(/c/t (/ı/c.

cFııAaf a rfıA /so/tj/aA/aştt/or,


t (/ıcaA a/f t a tj s i t re c e A' oıjıt/ı/ar.
/Z/oş (je/(/t/t tJt/ıaa/art/t a/ftnet tyt/t/ta,
ffuı/ıet o//itaA tçf/t (/ita ef r/ b/a t/a.

E n ç o k ş e rid i ç a lm a g ö re v i k u lağ a basit geliyordu. Tabii o r m a n d a


bir hafta h a y a tta k a la b ilirse n . F akat şiirin satır aralarında yazanları da
o k u m u ş tu m .
B i z i b irb irim izle d ö v ü şm e y e zorluyorlar.
K im se ş e r id in i ö yle kolayca teslim e tm e z d i. B u Sınavlarda d e ri b ir
şeritten ç o k d a h a ö n e m s iz şeyler için bile kan d ö k ü lm ü ş tü . K âğ ıd ı
a v u c u m d a b u r u ş t u r u p c e b im e s o k tu k ta n son ra pazım ı saran d e ri k ay ı­
şa b a k tım . S ık ıc a d o la n m ış tı. Ö y le sıkıydı k iV e b a ’nın belası b u şeyleri
ç ık a rm a n ın t e k y o lu , k e s e re k d e r id e n ayırm aktı. B u da n e k ad a r ö z e n
gösterilirse g ö s te rils in k a n ın akıtılacağı anlam ına geliyordu.
Kasıtlı, k u r n a z c a .
B a b a m bu y ıl k e n d i n i aşmış.
T er a ln ım a a k ıp g ö z le r im i yaktı. Sıcak, S corches Ç ö l ü ’yle yarışırdı.
G ö m le ğ im i ç ık a r ıp ıslak y ü z ü m ü sildim. Ş im d id e n b o ğ az ım k u r u m u ş ,
sabah g ü n e ş in d e p işip k a v ru lm u ş tu .
Ö nce su bul. R a k ip le r e sonra sıra gelir.
D u r d u m . A y a k la r ım ın altındaki yeşillik ve sert to p rak çıtırd ıy ord u.
İç ç e k ip y o l u m u n ü z e r i n d e k i te h d itk â r çam ağaçlarına b ak tım . B aşım ı
iki y an a sallayıp, o m u z l a r ı m ı çev irerek gerginliğim i ü z e rin d e n atm aya
çalıştım. S o n r a e n aşağıda kalan dalı tu tu p bacaklarım ı dalın ü z e r in e
attım .
E vet, b u ağaçlara defalarca tırm anm ıştım ve evet, yükseklik k o rk u m u
y enm iştim . F ak at b ir k o r k u n u n yenilmesi, onunla tekrar tekrar yüzleşmeyi
keyifli k ılm ıy o r d u .Y in e de işte oradaydım, dallara tek tek basarak ağaca
tırm a n ıy o rd u m .
B e n su b u l m a k iç in ça m a tırm a n m ay a devam ed erk en rüzg âr esi­
yor, g ü n e ş g ö z k a m a ş tırıy o rd u . D akikalar, belki saatler sonra zirveye
u la ş tığ ım d a u z u v l a r ı m ağrıyor, k alb im hızla atıyordu. E h, daha d o ğ r u ­
su a ğ ırlığ ım ı ta şıy a b ile c e k e n y ü k se k dala vardığım da. Y erden onlarca
m e tre y ü k s e k t e y d i m ve b e n i sadece ayaklarım ın altındaki kalın b ir dal

199
o ra d a tu tu y o rd u . Aşağı b a k m a m la , b a k t ı ğ ı m a b a k a c a ğ ı m a p i ş m a n o l­
dum .
Topla k en d in i Kai.
B ir Sınavda dü şerek ö lm e k k e sin lik le a c ın a s ı b i r ö l ü m ş e k li o lu r, iti­
b a r ım ı yerle b ir eder, ö ld ü k te n s o n ra b ile d i l l e r d e n d ü ş m e z d i m . B u n u
a k lım d a n çıkarm ayarak, y a n ım d a k i a ğ a c ın i n c e g ö v d e s i n e t u t u n d u m
ve yaprakların arasından, ağaç sa y v a n ın ın t e p e s i n d e n ç e v r e y e b a k tım .
Sanki balo salonuna d ö n m ü ş , yeşilin fa rk lı t o n l a r ı n a b a k ı y o r d u m .
Yapraklarla d olu dallar, rü zg ârd a d a h a d ü n d a n s s a l o n u n d a s a lın a n g ü ­
zel giysili kadınlar gibi sallanıyordu.
işte omda.
G ö z le rim dizi dizi ağaçların a ra sın d a k i b i r a ç ık lığ a , d a n s e d e n yap­
rak la rın duraksadığı noktaya çev rild i. B i r n e h i r , ç a y y a d a b i r t ü r su
k ay n a ğ ın ın o lu ştu rd u ğ u b ir çizgi. O a n d a , g ö r d ü ğ ü m ş e y i n l a n e t olası
b ir ça m u rlu su birikintisi olm asını bile u m u r s a m a y a c a k h â l d e y d i m .
D ik k atlic e yere in dim . K esik kesik n efes a l ı y o r d u m . A y a ğ ı m top rağa
d e ğ d iğ in d e güneş g ö k y ü z ü n d e yol alm ış, b a n a i k i n d i n i n g e l iş in i h a b e r
v eriy o rd u .
S o n ra yola k o y u ld u m . U y u tu lu p , sa a tle rc e o r m a n d a y ü r ü m e k zo ­
r u n d a bırakılm alarının ardınd an, t ü m y a r ı ş m a c ı l a r ı n c a n a ttığ ı suya
d o ğ r u ilerledim . B ab am bize b ir tu z a k h a z ır la m ış tı. K e n d i rız a m ız la
iç in e gireceğim iz b ir tuzak.
Saatler. Yeşilliğin arasında u z u n , y o r u c u s a a tle r b o y u n c a y ü r ü m e k ­
te n bıkm ıştım .Y olum a, yanlarına y a k la ş m a m i ç i n b a n a m e y d a n o k u y a n
ç o k sayıda zehirli yılan ve bitki çık m ıştı.
Feci sıkılmıştım.
G ü çlü k le ilerlerken g ö z le rim ve b e d e n i m t e t i k t e y d i . F a k a t z ih n im
d e e n az b e n im kadar avareydi. A k lım d a S ın av la r, y a r ı ş m a c ı l a r v e . . .
Sonra aklım ona gitti. Dur.
P aedy n b e n d e n nefret etm ey e o k a d a r k a ra rlıy s a iş in i ç o k a m a çok
kolaylaştırabilirdim. Fazla u ğ raşm a m g e r e k m e y e c e k t i . F a k a t b e n c ild i m ,
zayıftım ve iç im d e n beni k e n d is in d e n u z a k la ş tır m a s ı n a n e d e n olacak
h iç b ir şey yapm ak gelm iyordu.
Şaşırtıcı, bir o kadar da baştan ç ık a rıc ıy d ı. O g ü z e l d u d a k l a r ı baş­
ka, o okyanus gözleri başka şey s ö y le y e b iliy o rd u . S ı r t ı m d a n b i r bıçağı
çık arırk en oraya başka bir bıçak saplayacağını s ö y l ü y o r d u . K a f a m ı k a ­
rıştıran, büyüleyici biriydi ve b ir b ir im iz iç in n e k a d a r u y u m s u z olsak

200
da o u y u m s u z l u ğ u n b i r cazibesi vardı. O b ir alevdi ve b e n y a n a c a k tım .
Bir o k y a n u s t u ve b e n b o ğ u la c a k tım .
E lim i y ü z ü m d e g e z d ir d im . T u h a f h â lle rim in s u ç u n u s u s u z lu ğ u m a
y ık m a k is t iy o r d u m .
B ir k ız b e n i h iç b ö y le e tk ile m e m iş ti ve b u tu haf, kesinlikle sin ir b o ­
z u c u y d u . F a k a t s o n r a p a r m a k l a r ı m ı n altınd a h issettiğim kalp atışların ı,
ona h e r d o k u n u ş u m d a n e fe s in in nasıl kesildiğini ve sö zd e n e fre t ettiğ i
tü m o g ü l ü m s e m e l e r i ve g a m z e le ri nasıl doyasıya izled iğ in i a n ım sa y ıp
sırıttım .
O d a b e n i m g ib i k arşısın d ak i k işid e n ç o k e tk ile n m e s in d e n k a y ­
n ak lan an o s ık ın tıy ı m u tla k a h issed iy o rd u . F akat b u n u b o ğ a z ım a b ir
h a n ç e r d ay a y ıp i n k â r e d e c e ğ i n d e n e m in d im .
N e g a d d a r a m a şu k ı z .
B a ta n g ü n e ş i n ışığ ın d a p a rıld a y a n b ir şey g ö z ü m e çarp tı.
İleride, s a ğ ım d a k i b ir d ald an k ım n d a d u ra n b ir kılıç sarkıyordu. K ılıca
doğ ru b ir a d ı m a tm a m la g ü m ü ş kabzası ışıkta göz kırptı. G ö z açıp k a p a ­
yıncaya k a d a r tır m a n ıp , k e m e r i d ald an çık ard ım ve ağaçtan aşağı atlad ım .
M u h t e m e l e n W h i s p e r s ’ın h e r y e r in e k u lla n m a m ız iç in silahlar ve
başka m a l z e m e l e r b ıra k ılm ıştı.
B u şe k ild e k a n d ö k m e k , her şe yi daha ilginç k ılm a k daha ko la y olur.
K e m e r i v e k ın ı b e l i m e bağ layıp kılıcı ç e k tim ve yeşilliği kılıçla d o ğ ­
rayarak ile rle m e y e b a şla d ım .
A z k a ld ı.
Z e m i n g ö lg e le r le k a p lıy d ı ve a rtık elim d e , d o y u r m a m g e r e k e n b ir
k arın ve p i ş i r m e m g e r e k e n b ir tavşan vardı. B ir ağacın g ö v d e s in e sap ­
lanmış b ir y ıld ız 2 b u l m u ş ve silahı şim d i k e m e r im e b a ğ h olan , gafil b i r
tavşam n ü z e r i n d e k u lla n m ış tım .
D u r a k s a d ı m . G ö r m e d e n ö n c e sesini işittim .
Şırıl şırıl a k a n , m u h t e ş e m su. A r d ın d a n ağaçların arasındaki k ü ç ü k ,
siğ çay g ö r ü n d ü . A k a n su, k e n d i n i işgal e d e n taşların ü z e r i n d e n aşıy o r­
du. D u r a k s a y ıp g ö r ü n ü ş t e h u z u r l u alana g öz g ez d ird im .
T e h lik e y o k t u . Ş im d ilik .
Ç a y ın k e n a r ı n a y ü r ü y ü p d iz le r im in ü z e r in e ç ö m e ld im . S ırtım ı
açıkta b ı r a k m a k is te m iy o r, b ir k a ç san iy ed e b ir o m z u m u n ü z e r i n d e n
geriye b a k ı y o r d u m . Y ü z ü m e ç a r p t ığ ım se rin su te n im d e n , çıp lak g ö ğ ­
s ü m d e n aşağı ak tı.

2 Tlırowing star. B iz d e “ n in ja y ıld ız ı” o larak b ilin e n sh u rik e n - ç n .

201
K ö p ü re n çay üç beş m e tre ö te d e k i k ü ç ü k b i r h a v u z d a n akıyordu.
Sıı tem iz, b errak ve serindi.
insan elinden çıkına.
Ve taze. Şüphesiz H id ro la r’ııı işiydi b u . B iz e b u k ü ç ü k t e m i z su kay­
nağını bahşetmişlerdi. Su o kadar te m iz ve d u r u o l d u ğ u iç in V eba’ya
şükrettim . Beni bir y o lu nu b u lu p su y u k a y n a tm a d e r d i n d e n k u r ta r ­
mıştı.
Çalı çırpı ve çıra b ulm ak için çevrey e b a k ı n ı r k e n a z k a lsın başımı
ağaçtan sarkan, gölgelerin gizlediği b ir şeye ç a r p a c a k t ı m . M ataralar.
A kşam rüzgârında sallanan iki m atara.
B ir kez daha Veba’ya şükrettim .
İki çalıyı birbirine sü rtm e k ta h m in e d ile c e ğ i g ib i e ğ l e n c e l i b ir iş
olmasa da yılların pratiği ve sabrı sayesinde, ç o k g e ç m e d e n ö n ü m d e
b ir ateş çıtırdıyordu. U z u n b ir kılıçla tavşan d e r is i y ü z m e k z o r ve sinir
b o z u c u bir iş olsa da, tavşan da kısa süre s o n r a a l e v l e r d e k ızarm ay a
başlamıştı.
Ve s o n ra ...
B e d en im in hafif bir güçle k a rın c a la n d ığ ım , g ü c ü n s i n i r l e r i m i uya­
rıp o m u rg am d a n aşağ o tanıdık ü r p e r tiy i g ö n d e r d i ğ i n i h is s e ttim . E n ­
sem deki tüyler diken diken o lu rk e n o g ü c ü n , o k u d r e t i n b e d e n im e
a k tığ n ı hissettim.
Biri geliyor. K im olduğunu da biliyorum.
Solum da bir dal çıtırdadı. S o n ra b ir dal d ah a .
N e zam an ayağa kalktığım ı a n ım s a m ıy o r d u m b ile . Ş i m d i , ayakları­
m ın u cunda dans ediyor, iç im d e k i d ö v ü ş m e is te ğ iy le m ü c a d e l e ed e ­
m iyor; o egem enlik ve yıkım dansını iple ç e k i y o r d u m . D ö v ü ş m e k en
sevdiğim valsti ve tü m adım larım e z b e re b ili y o r d u m .
B raxton ağaçların arasından fırladı. G ö z l e r i m e ç e v r i l e n g ö z le r in ­
de çılgınca bir bakış vardı. Y a k tığ ın ateşte n y ü k s e l e n d u m a n ı g ö rm ü ş
ve ateşi yakan h er kimse ona pusu k u r a b i l e c e ğ n i d ü ş ü n m ü ş t ü . Fakat
talihsizliğ, daha o rm and a koşarken ç ı k a r d ı ğ g ü r ü l t ü y ü i ş i t m e d e n , ge­
lişini sezm em olmuştu.
Tereddüt e ttiğ n i fark ettim . Sanki b e n i m le d ö v ü ş m e r is k in i göze
almak yerine, geri dönm eyi d ü ş ü n ü r g ib iy d i. F a k a t a ğ r a ğ r yanım a
y ürürken yüzündeki kararsızlık silindi. İri ve h a n t a l s ilu e tiy le ateşin
ışık halkasına adım attı.
“M erhaba Brax. G eçerken u ğ ram a n n e h o ş.”

202
H e r z a m a n y ap tığ ı g ib i başını bana d o ğ ru salladı.“ İyi akşam lar K ai.”
G ü r b ü z asla k o n u ş k a n b iri olm am ıştı. B u n u n yerine, ağ zın d an b ir
laf ç ık m a d a n ö n c e k arşısın d ak in i sabırla gözlem lerdi. B u yanı S a d ie ’y e
b e n z iy o rd u . B ir b ir im iz in etrafınd a sessizce d ö n e re k rakibim izi ta rttık .
“ S a n ır ım b u ra y a d o stç a s o h b e t etm ey e değil, şeridim i almaya g e l­
din.” İç ç e k ip o n a d o ğ r u b ir ad ım attım .
“ D o ğ r u b ild in .” P işen tavşanım a şöyle b ir baktı. “ O n u bana v e rir­
sen seni b ır a k ır ım , y e m e ğ in e d ö n e rsin . Elim izi kana b u la m am ıza g e re k
yok.”
Ü z e r in d e h iç silah g ö r m e d iğ i m d e n kendi silahıma u z a n m a k ta n k a ­
çındım . B ir b ir im iz i ç o c u k lu k ta n beri, ta n ıy o rd u k ve m ü m k ü n s e o n u
tanımaya d e v a m e t m e k istiy ord um . “ Sen de b e n de şerid im i alm an a
izin v e r e m e y e c e ğ im i b iliy o ru z B rax.”
Ç ü n k ü bn S ınavları k a z a n m a k benim görevim.
B an a b ü y ü y e n k aran lık ta başını sallamış gibi geldi. Sonra a n id e n
ü z e rim e y ü r ü d ü . E ğ ü ip , h ızın ı o n u o m z u m u n ü z e rin d e n atm ak için
kullan dım . S e rt b ir sesle yere in d iğ in i işittim.
B ra x to n ’la yıllarca an tre n m an yapmıştım. T ahm in edilebilir olması
gücünü eksiltm iyordu. Hızla d o ğ ru lu p yum ruklarım kaldırdı. D işlerim i
dökm eye hazırdı.
S o nra ö lç ü lü b ir kargaşa k o p tu .
Y um ruklar savruluyor, başlar eğiliyor, ayaklar bir o yana bir bu yana
hareket ediyordu. B ir danstı bu. Amansız, kanlı, güzel bir dans. B en o anda
onun d am arlarım d aki g ü c ü n ü serbest bırakıp, yüzeye çıkarırken beceri
açısından eşit d üzeydeydik. Ateşin titrek ışığı altında darbelerim sert ve
hızlıydı.
Y u m ru ğ u in d iğ i ç e n e m i n ered eyse kıracaktı. A ğzım ın içine sıcak
kan d o ld u . B e n g e riy e se n d e le rk e n , B ra x to n arkam a geçip kalın k o ­
lunu b o y n u m a d o la d ı.T e r e d d ü d ü n ü sezm em le başımı geriye a ttım ve
kafatasım ın b u r n u y la buluşm asıyla rahatsız edici b ir çatırtı çıktı. Ş im d i
o sendeliyor, k a n b u r n u n d a n ağzına akıyordu.
O kısa an ı, g ü ç lü k le b lo k e edebildiği hızlı darbeler in d ir m e k için
kullandım . H e m e n k e n d in i toparlayıp güçlü y u m r u ğ u n u k a b u rg a la rı­
ma indirdi. B ir so n rak i y u m r u ğ u n d a n eğilerek kaçtım ve çe n esin e b ir
darbe in d ird im .
Bir kısır d ö n g ü y d ü b u . B e n o na v u ru y o rd u m , o bana. H a k k ın ı tes­
lim e tm e m g ere k ird i; b e n i etkilem işti. O n u hiç bu kadar o d ak lan m ış,

203
b u k a d a r kararlı g ö rm e m iştim . O z a m a n a k a d a r k i e n iyi d ö v ü ş ü m ü z d ü
b u . N e yazık ki d ö v ü şü n so n u n u g e tir m e liy d im .
Siyah b ir y u m r u k d o sd o ğ ru y ü z ü m e y ö n e ld i. K o la y c a b i r a d ı m g e ­
rile d im . T o p u k la rım b ir şeye çarptı. Sıcak b a c a k l a r ı m ı n g e r i s i n d e n e n ­
s e m e k ad ar h e r yerim i ısıttı.
A te ş .
B e n i ateşin d ib in d e köşeye sıkıştırm ıştı.
A kıllıca .
B u r n u m u h e d e f alan b ir y u m r u k ta n e ğ ile re k k a ç t ı m v e k e n d i y u m ­
r u ğ u m u k a rn ın a ind ird im . H o m u r d a n a r a k iki b ü k l ü m olsa d a hızlı bir
h a re k e tle k o lu m u kavradı. A rd ın d a n d ö n ü p iki k o l u m u b i r d e n sırtım ın
ark asın a b ü k tü ve g ö ğ sü m ü ateşe d o ğ r u ç e v ird i. A le v l e r k a r ş ım d a p a­
rıld a rk e n o m z u m d a n y u k a rı acı y ü r ü d ü .
B e lk i de daha çok çaba s a t f etm eliydim .
D iz le r im in arkasına b ir te k m e ind ird i. S e rt b i r t e k m e . D a h a da sert
z e m in e çarp m am la b acak larım d an y u k a rı b ir ş o k d algası y ü k s e ld i. A r­
tık b an a epeyce yaklaşan alevler n ered e y se ç ıp la k g ö ğ s ü m ü yalayacaktı.
B ra x to n te p e m d e n , “ B ırak da şu şeridi k e s e y im K ai,” d e d i . Sesi ya­
k a r ır gibi çıkıyordu. B e n i canlı canlı y a k m a f ik r i n e ç o k d a sıc a k b a k ­
m a d ığ ın ı b ilm e k güzeldi. “ B u iş d e b u ra d a b ite r b ö y le c e .” N e kad ar
g ü r çıksa da sesinin hafifçe titrediğini sezm iştim . B e n i y a n ı m d a k i yanık
tavşan gibi alevlerin ü z e rin d e g ezdireb ildiği iç in şaşırıp k a lm ış tı.
D ik k atsiz h arek et e d iy o rd u m ve y o r u lm u ş tu m . B r a x t o n ’ı k ü ç ü m ­
se m e k le aptallık etm iştim ve şim di m ü sta k b e l In fa z c ı o n u n insafina
kalm ıştı. “ B u g ü n e kadarki en iyi d ö v ü ş ü m ü z b u o l d u B r a x . G e r ç e k t e n
e tk ile n d im .” H ızlı hızlı so lu y o rd u m ve ateşin sıc a ğ ın d a y ü z ü m d e n aşa­
ğı b o n c u k b o n c u k terler d ö k ü lü y o rd u . “ F akat ş e r id i m i b e n d e n a lm a ­
d a n ö n c e b eni y ak m an gerekecek.”
B ra x to n iç çekti, “ iç im d e n b ir his bö y le d iy e c e ğ in i s ö y lü y o r d u .”
D u rak sad ı. “ Keşke bu iş buraya varm asaydı.”
E t ateşle buluştu.
D e r i amansız, kızgın alevlerle.
B o ğ a z ım d a n b ir çığlığın k opm asını b e ld e se m d e d u d a k l a r ı m d a n sa­
d e c e b o ğ u k bir inilti çıktı. B ra x to n dizini s ırtım a yaslayıp, b e d e n i m i
k ıv ırarak g ö ğ sü m ü n sol yanını alevlere yaklaştırdı.
B ra x to n beni öyle tu tark en yanıyor, h a ş la n ıy o r d u m v e t e n i m su
to p lu y o rd u . N ih ay e t beni geri çekm esiyle se rin h ava b e d e n i m i sardı.

204
Diğer eliy le b e l i m d e k i k ılıca u z a n d ı. B e n acıd an afallam ışken kılıcı
kın ın d an ç e k ip , ş e r id i k o l u m d a n k e s e re k çık arm ay a niyetliydi.
Fakat b e n i m ç o k d a h a feci acılara d ay a n d ığ ım o lm u ş tu .
Y anım a u z a n a n k o l u n u t u t t u m ve aynı an d a ayağa k a lk tım . A d r e ­
nalin y a n a n e t i m d e k i acıyı b o ğ u y o r d u . B r a x t o n ’ın k o lu n u o m z u m u n
üzerine atıp , b e d e n i m i ö n e e ğ e r e k k e n d i h ız ım ı ve G iir b ü z ’ü n g ü c ü n ü
o n u n a y a k la r ım y e r d e n kesip, s ır tım ın ü z e r i n d e n ale v le rin iç in e fırlat­
mak iç in k u l l a n d ı m .
B ra x to ıı h a y k ırs a d a y u v a r la n a r a k alev le rin arasınd an çık m ası fazla
zaman a lm a d ı. C iy a k la y a r a k g iy sile rin i, derisin i aşın d ırm ay a başlayan
ateşi s ö n d ü r m e k iç in to p r a k ta ç ırp ın d ı. Ü z e r in e e ğ ild iğ im d e y a n m ış
g iy sile rin d e n d u m a n y ü k s e liy o r d u .
Y a n ım d a d e r i n d e r i n nefes alırk e n y u m u ş a k b ir sesle, “ B e n d e b ö y le
olsun i s t e m e z d im ,” d e d i m . “ F a k a t s e n d e ih tiy a c ım o lan b ir şey var.”
E lim d e o l m a d a n d e r is in i kesip, d a h a da fazla k a n a k ıta ra k şe rid i
k o lu n d a n a y ırd ım . B r a x t o n h ırıltıy la nefes alırken, y o lu ü z e r i n d e ç a l-
nuş o la b ile c e ğ i b a şk a ş e ritle r b u lm a k iç in c e p le rin i arasam da b ir ta n e
bile b u la m a d ı m . A y ağ a k a lk ıp g ö z le r im i o n a d ik tim ve a ğ z ım d a n te k
kelime ç ı k t ı . “ G it.”
B ir şiire g ö z l e r i n i b a n a d ik e n B r a x to n , acıyla h o m u r d a n a r a k a p a r
topar k a lk tı v e y a n m ış b e d e n i e lv e rd iğ in c e hızlı, aksak ad ım larla o r m a ­
nın iç in e g itti. A r k a s ın d a n b a k tım . K a ra n lık o r m a n d a y o lu n u b u lm a y a
çalışırken ç ık a r d ığ ı sesleri d in le d im . G e r i d ö n m e y e cesaret e d e m e y e ­
ceğini b i l i y o r d u m . S o n r a d ö n ü p , t ü m d ö v ü şü b e lg e le d iğ in d e n e m i n
o ld u ğ u m G ö r i i ’ye b a k t ım .
“ U m a r ı m g ö s te r i h o ş u n a g itm iştir,” dey ip alaycı b ir h a re k e tle b a şım ı
eğerek k a d ı n ı s e la m la d ım . S ö z c ü k le r a ğ z ım d a n çıkar çık m a z , b ey a zla r
içindeki k a d ı n g ö z l e r i n i k ır p ış tırıp o r m a n ı n iç in d e g ö z d e n k a y b o ld u .
B r a x t o n ’ın ş e r id i n i c e b im e a ta rk e n acı b e d e n im e yayıldı. K ö r e d ic i,
yakıcı b ir acı. D ö v m e m i n ü z e r i n d e k i k ırm ız ı, y an ık d eriy e b a k tım .
A d re n a lin g itm iş , b e d e n i m d e g e z in e n acıyla baş başa k a lm ıştım . E li­
mi m a ta r a la r ım a g ö t ü r ü p b i r i n i n k a p a ğ ın ı çe v irerek a ç tım ve iç in d e k i
soğuk s u y u y a n ı ğ ı n ü z e r i n e d ö k t ü m . S u y anık etle b u lu ş u n c a d işle ri­
m in a ra s ın d a n tıs la d ım . F a k a t etkisi n e d e n li k ü ç ü k de olsa b u b e n i b i r
n ebze r a h a tla tm ış tı.
B u r u ş m u ş g ö m l e ğ i m i c e b i m d e n çıkarıp, dişlerim le g ö m le k te n b ir
parça k u m a ş k o p a r d ı k t a n s o n ra k u m a ş ı k o l u m u n altına ve y a n ığ ın ü z e ­

205
r in e dikkatle sardım. S on uçta en feksiyo n o lasılığ ın ı d ü ş ü r m e s i n i u m ­
d u ğ u m , iğreti bir sargı ortaya çıktı. F akat u z u n s ü r e d a y a n m a z d ı . B ana
yarayı te m iz lem e k için şifalı bitkiler, b ir şey ler g e r e k i y o r d u . N e olursa.
Ç ü n k ii ö lü m bir seçenek değildi.
B u Sınavları kay betm ek de.

206
24. B Ö L Ü M

J?ae^ n

eneııi k ap a tm a zsa n seni b o ğ a rım .”


V ü S o n derec e ciddi ö lü m te h d id im e aldırış etm ey en kuş, başım ın
üzerindeki dalda zırlam aya devam etti. N eredeyse y arım saattir ciy ak ­
lıyordu. Bu y ü z d e n de en az bir d ü z in e taşı ona d o ğ ru fırlatm ıştım .
Keyifsiz, k ızg ın , endişeli ve h ep sin d e n ötesi ço k açtım . E lb e tte ü z e ­
rimde u y u rk e n g iy d iğ im giysilerden başka bir şey o lm a d a n ıssızlığın
ortasında u y a n m a m ın yan etk ileriy di bunlar. D a r kum aş p a n to lo n u m a
ve bedenim i daha da ç o k ortaya çıkaran bluza b ak tım . Ö n ü m ü z d e k i
bir hafta b o y u n c a te k g ö m le ğ im olacağını d ü şü n d ü k ç e, g iy d iğ im için
pişman o ld u ğ u m dar, ipekli b ir k u m a ş parçası.
B ir hafta.
Bu o r m a n d a h ay a tta k a lm a m g e re k e n süre b u y d u . W h i s p e r s ’ta.
Her b iç im d e ve c ü ssed e d ü şm a n la rla k ayn ayan b u y erd e. H e r n e
kadar g ü n o rtası g elm iş ve az kalsın ayağım ı ısırıp k o p a r a c a k b ir
yılan dışında h e r h a n g i b ir ra k ip le karşılaşm am ış o lsam da. T o p r a ­
ğın ü z e rin d e y ü z ü s tü u y a n d ı ğ ım d a n ve g ö z le r im i k ır p ış tırıp , g ö z
kamaştıran b eyazlar iç in d e k i b ir k a d ın ı g ö r d ü ğ ü m d e n b e r i yeşillik
denizinin iç in d e y ü r ü y o r d u m .
Bir G ö rü . R a k i p l e r i g ö z l e m e k iç in b u ra d a y d ı. B u k a n lı sınavı
kaydetmek için. S e y irc ile rin b iz z a t şahit o lm a d ık la rın ı b e l g e le m e k
için.

L, t e ' S k .
O yılki Sınavların, Ilya’nın geri kalanının da e n az b e n i m kadar
kafasını karıştırdığından em indim . Fakat b u k o n u d a u y a rılm a d ığ ım ız ı
söyleyemezdim.
Farklı. A ldığım ız uyarı bundan ibaretti.
Fakat farklı sözcüğü, Sınavların nasıl b ü y ü k b ir d eğ işim g eç ird iğ in i ta­
nımlamak için yeterli gelmiyordu. G eçen o tu z yılda, Ç a n a k ’ın duvarla­
rının dışında, izleyicilerin meraklı bakışlarının y o k lu ğ u n d a b i r Sınav hiç
gerçekleştirilmemişti. Fakat sanırım sadece en iyi, e n g ad d a r, e n kanlı
Sınavlar müstakbel İnfazcı’yı sınamaya layıktı. K eşke b u n u n b ir parçası
olmasaydım.
Hepim iz haberimiz olmadan ölüm cül W h isp ers O r m a n ı ’na atılmış,
ya zorlu hava koşullarının ya da düşm anım ızın elin d e ö l ü m e te rk edil­
miştik. Zekiceydi bu. Alçakça. Alkış mı tutayım , ağlayayım m ı bilem i­
yordum .
Kraldan bundan aşağısını beklemezdim.
G özlerim deri kayışın sıkıca bağlandığı sağ k o lu m a çe v rild i.
“Şeridi olanlardan şeritleri al fa k a t sakın eli boş d ö n m e .”
Etrafımı saran boşluğa bakıp b u ru k bir k ah k ah a a ttım . B u d e r i şerit­
ler için dövüşmemizi, kıran kırana dövüşm em izi istiyo rlardı. B u y üz­
d en bir başka rakibi bulana kadar sağ kalm ak a d ın a su b u lm a k için
hareketlendim. Ağaçlar heybedi ve ü rk ü tü c ü y d ü . G ö ğ e y ü k se liy o r, al­
çaktaki bulutlara sürünüyorlardı. E n yakın su k a y n a ğ ın ı b u lm a k için
b irin e tırm anm am çok uzun zamanımı almıştı ve m ü th iş sıkıcı geçen
son birkaç saatte tek yaptığım, bir çay o ld u ğ u n u u m d u ğ u m şeye doğru
u zu n ve yorucu bir yürüyüş yapmak olm uştu.
Fakat şimdi bir ağacın altında o tu rm u ş b ir kuşla ta rtış ıy o rd u m . N e
o lur ne olmaz diye ona bir taş daha fırlatıp d ik k a tim i b ö ğ r ü m ü n üze­
rindeki çubuklarla dolu bohçaya çevirdim. B ize y a r d ım o lsu n diye
bırakılan cöm ert hediyelerden bir ok u c u n u e lim e alıp ç u b u k lard an
b irin e bağladım. Epeydir bir ağacın gövdesinde ko lay lık la b u ld u ğ u m
yaya ve ok kılıfına eşlik edecek oklar yapıyordum .
S anki Seçkinler’in silaha ihtiyacı var d a ...
Tepemdeki sinir bozucu fakat faydalı k u şu n tü y le ri o k u tam am ladı.
Ç ıkardığım işe hafifçe gülümseyerek bakıp kılıfı d o ld u r a n y edi eğreti
oka baktım. Babamın verdiği eğitim sayesinde, g e ç m iş te d e parçaları
birleştirerek ok yaptığım olmuştu. O uzak h a tıra la rın z i h n i m d e can­
lanmasıyla gülümsedim.

208
O k k ılı f ı m o m z u m a atıp, yayı g ö ğ s ü m ü çaprazlam a kesecek şe k ild e
b o y n u m d a n g e ç i r d i m . S o n ra hâlâ ağaçta tü n e y e n kuşla vedalaştım . B ir
iç ç e k ip y e n i d e n ç o k ih tiy a c ım o lan suya d o ğ r u y ü r ü m e y e başlad ım .
A ra z id e i l e r l e r k e n a d ı m l a r ı m h a fif ve sessizdi. G ö z le rim i, y iy e b ile c e ­
ğim h e r t ü r l ü h a y v a n iç in d ö r t açm ıştım .
işte orada.
Ü ç d ö r t m e t r e ö t e m d e , t o m b u l b ir tavşan, h a k k ın d a k i k ö tü p la n la ­
r ım d a n h a b e r s iz , h o p l u y o r d u . Yayı b aşım ın ü z e rin d e n ç ık a rıp k ılıftan
b ir o k ç e k t i m . O k u yaya y erle ştirip ta m da b a b a m ın b ana ö ğ re ttiğ i g ib i
d e rin b i r n e fe s a ld ım . S o n ra h e d e fe g ö n d e rd im .
T av şa n ı t a m g ö z ü n d e n v u r m u ş tu m .
D a h a y e r e d ü ş m e d e n ö ld ü . H ay v a n ı alıp o k u yakınlardaki, ze h irli
o lm a d ığ ın ı ü m i t e t tiğ im b ir b itk iy e s ü r ttü k te n sonra kılıfa g e ri k o y ­
dum .
S u bul. A t e ş y a k . Y e m e k ye.
S o n ra y e n i d e n y ü r ü m e y e , ağaç k ö k le ri ü z e rin d e n sekip taşların
ü z e r i n d e n a tla m a y a b aşlad ım .
N e heyecanlı am a .
Yeşillikte d ü z e n li b ir ritim le y ü rü rk e n düşüncelere daldım. R a k ip le ­
rimi, b alo y u , sırtım d ak i nasırlı elleri ve y ü z ü m ü süzen gri gözleri d ü ş ü n ­
düm .
Ö f k e y le o flay ıp b ir taşa g e r e ğ in d e n sert b ir te k m e attım . A ğ z ım d a n
bir dizi k ü f lir d ö k ü l d ü . Taşa, k e n d im e ve b ü s b ü tü n nefret e t m e d i ğ im
için n e f r e t e t t i ğ i m o k e n d i n i b e ğ e n m iş pisliğe k ü frettim .
G ü n e ş u f u k t a b a ta r k e n , yeşilliğin iç in d ek i zo rlu y ü r ü y ü ş ü m e d e v a m
edip a r a la r ın d a n g e ç tiğ i m ç o k sayıda ö r ü m c e k ağına ve o ağ lardaki
devasa ö r ü m c e k l e r e d e k ü fre ttim .
B ir G ö r ü b a n a yetişti. E lim d e n geld iğ in ce varlığını u m u rs a m a m a y a
çalıştım. A ld ığ ı g ö r ü n t ü l e r d e n m e m n u n kalınca, b e n i o r m a n d a oflaya
puflaya, s e rt a d ım la rla y ü r ü r h â ld e b ırak ıp gitti.
S ıcak ik i n d i g ü n e ş i ağ a ç la rın arasından sızıyor, o r m a n ı altın sarısı
g ö lg e lerle d o l d u r u y o r d u . B ir süre d u r u p o ü r k ü tü c ü y e rin m e ş u m g ü ­
zelliğini u z u n u z u n iz le d im .
S o n ra y ü z ü m e b i r şey ça rp tı.
E h , d a h a d o ğ r u s u b e n b i r şeye ç a rp m ıştım . A z kalsın sırtü stü d ü ş e ­
c e k tim . K e n d i k e n d i m e s ö y le n irk e n alçaktaki b ir daldan sarkan geniş,

209
p am u k lu bir göm leğe çarptığım ı fark e ttim . G ö m l e ğ i a lıp g iy e r k e n
bile içim den kralın iyilikleri eksik olsun diye g e ç i r i y o r d u m .
Y ürüdüm , y ürü dü m .
Sıkılmıştım. Lanet bir Sınav sırasında sık ılm ış tım .
S o n ra göz ucuyla ışığın ü z e r i n d e n y a n s ıd ığ ı b i r ş e y i f a r k e t t i m .
O n a d o ğ r u d ö n d ü m . Y apraklar a y a k la r ım ın a l t ı n d a ç ı t ı r d a d ı . O t u z
m e tr e kadar ö te m d e k i şeyi g ö r m e m l e n e r e d e y s e a ğ z ı m a ç ı k k a la ­
caktı.
B errak bir su havuzu güneş ışığı altında p a r ıld ıy o r, ılık e s i n t i d e d al­
galanıyordu. D avetkâr ve m u h te şem d i. G ö z le r i m i k ı r p ı ş t ı r d ı m . A ğ a c ın
tepesinden bakıp etrafi gözlediğim de b u su b ir ik in t is in i g ö r m e m i ş t i m .
Fakat ışıltılı su ağaçlarla çevriliydi ve etra fın d a k i y eşillik t a r a f ı n d a n y u -
tulm uştu.
Suya ulaşmak için acele ederken az kalsın ta k ılıp d ü ş e c e k t i m .
S u . Su. Su.
Ç o k susamıştım, içebildiğim kadar ç o k iç m e y e a ç tım . S o n r a b i r ateş
yakar, tavşanımı pişirir v e ...
S uy un içinde bir şey vardı.Yüzeyinde y u k a r ı aşağı s a lla n ıy o rd u .
Şimdi daha yakındım. B errak y ü z e y d e n y an sıy a n g ü n e ş g ö z ü m ü
ç o k da kam aştırm adığından, y üzeydeki silueti s e ç e b ild im . B i r in sa n si­
luetiydi bu. Ağır ağır yaklaşıp, yayımı g ö ğ s ü m d e n ç ı k a r a r a k sık ıc a k a v ­
radım .
Figür hareket etmiyordu.
Kirli sarı saçları bronzlaşmış alnına yapışan b ir fig ür.
K rahnki gibi donuk, yeşil gözleri k ö r b ir bak ışla m a v i g ö k y ü z ü n e
b akan bir figür.
B oğazım dan b o ğ u k bir çığlık çıkınca ç e v r e m d e k i a ğ a ç l a r ı n arasın­
daki kuşlar dağıldı.
K itt.
Ö lm üş.
N efes nefese, düşe kalka suyun k e n a rın a g ittim . B a b a s ı n d a n ve g ü ­
n ü n birin d e h ük ü m darı olacağı krallıktan n e f r e t e d i y o r o la b ilird im .
Fakat on u ölü g ö rm ek istediğim an lam ın a g e l m i y o r d u b u . O n a ç o k
benzeyen Kral için bu kaderi ne ço k isted iğ im i d ü ş ü n d ü ğ ü m d e irk il­
dim . Belki de benzerlikleri sadece y ü zleriy le sın ırlıy d ı? B e l k i d e P re n s
için babasının gölgesinden kurtulm a, o n u n iz in d e n g i t m e y i p k r a llığ ın ­
da değişim yaratma ümidi vardı?

210
G ö z l e r i m i o d o n u k bakışa ç e v irm e k için k e n d im i zo rlad ım . B u n u
y a p tığ ım d a b a b a s ın ı d eğ il, sadece P reııs’in nasıl bir kral o la b ile ceğ in i
g ö r d ü m . O n e şe li, yeşil g ö z le r b ir daha kahkahalarla k ırışm ayacaktı.
Ş im di s a d e c e h iç liğ e b ak ıy o rla rd ı. Fal taşı gibi açık, d o n u k , cansız. B ir
daha d u d a k l a r ı o y ılık g ü lü m s e m e y le siislenm eyecekti. Ş im di o d u ­
daklar b i r b i r i n e k e n e tle n ip in c e b ir çizgi o lu ştu rm u ş, ö lü m ü n s o ğ u k
ö p ü c ü ğ ü y l e m o r a r m ış t ı.
C e s e d i n i s u d a n a y ır m a k için h avuza atladım . Fakat ayaklarım sert
ze m in le b u lu ş tu .
K e m i k l e r i m ç a r p m a n ı n etkisiyle sarsıldı. B ir an k e m ik le rim in çatla­
mış o la b ile c e ğ in i d ü ş ü n d ü m .
A cı k a rşısın d a g ö z le r im i k ırpıştırsam da b u n u n şaşkınlığım ı ü z e ­
rim d e n a t m a m a h iç b ir faydası o lm ad ı. B ir anda ayaklarım ın altın d a k i
su, y ü z e y in d e ö lü y atan K itt k ay b o lm u ştu . H ay retle altım d ak i to p ra ğ a
bakıp n e le r o l d u ğ u n u anlam aya çalıştım.
“ Y ard ım e t b a n a .”
B ir o k y e rle ştirip yayı g e rd im . S o n ra o perişan, kısık sesin sa h ib in e
d o ğ ru d ö n d ü m .
N e f e s im kesildi.
O ben d im .
K o y u m a v i g ö z le r g ö z le r im e d ik ild i... H ü z ü n lü , aç gözler. U z u n ,
güm ü ş r e n g i, d a ğ ın ık , k eçeleşm iş saçlar k ü ç ü k k ızın b aşın d a n sa rk ıy o r­
du. O —b e n — k ü ç ü k t ü , ç o k k ü ç ü k . Başını kaldırıp fal taşı gibi açılm ış
gözleriyle b a n a b a k a r k e n zay ıf ve b itk in d i.
B ir d e ri b i r k e m ik p a r m a ğ ın ı b a n a d o ğ ru lttu . “ L ütfen,” diye fısıldadı,
inledi. O p e r iş a n ses —k e n d i sesim— karşısında geriye se n d e le d im . K ız ın
bana d o ğ r u g ü ç s ü z b ir a d ı m atm asıyla az kalsın tö kezleyip d ü ş e c e k tim .
Gerçek değil bu.
B u k â b u s ta n k a ç m a k iç in ark a m a d ö n s e m d e orada b e n i b ir başka
k ü ç ü k P a e d y n karşıladı. A v u rtları, g ö zleri ç ö k ü k tü .
H a y a l g ö rü y o r u m . S u s u z l u k t a n .
Ç ığ lık a t m a m a k iç in d ilim i ısırıp sağa d ö n d ü ğ ü m d e , açlık tan k ırıla n
bir başka P a e d y n ’in g ö z le r in i b a n a d ik tiğ in i g ö rd ü m .
E trafım sarılm ıştı. Y ak a ra n P a e d y n le r b an a g eç it v e rm iy o rd u . Ö n e
çıkıp e lle rin i u z a ta ra k , b e n i tu tm a y a çalışarak k e n d ile rin e y a rd ım e t ­
m e m için b a n a yalvardılar.
B u k ez ç ığ lığ ım ı tu tm a y a çalışm adım .

211
Yaklaşıyor, ü zerim e çöküyorlardı. H a y k ır ıy o r d u m , ş a ş k ın d ım v e ...
Hayır, hayır saıın değil bunlar.
Aksak adımlarla bana doğru geliyor, b e n d e n o n la ra v e r e m e y e c e ğ im
yardımı istiyorlardı.
A c e 9in işi bu.
B u n u b ilm em e rağm en onlara, k e n d im e b a k a m ıy o r d u m . H i ç b i r şey
yapam adan, yardım etm e m için yalvarm alarım işitm e y e d a y a n a m ıy o r-
d u m . O bend im . Bir zamanlar bu aç ve ü z g ü n k ız d ım . Ç ü n k ü bab am
ö ld ü ğ ü n d e b en im de bir parçam ölm üştü.
Gerçek değil bu. Gerçek değil bu. Gerçek değil btı.
H aykırarak dizlerim in üzerine ç ö k tü m ve h ü sra n i ç in d e başım ı el­
le rim in arasına aldım. Sıktığını dişlerim in arasından, “ B u n u s e n in yap­
tığını b iliyorum Ace,” diye bağırdım. A ce b ana yaklaştık ça k ib irli kah ­
kahası yükseliyordu. D e rin bir nefes alıp ayağa k a lk tım . T ik s in tiy le ve
öfkeyle titreyerek kendim i hastalıklı P aedy nler ta ra fın d a n kuşatılm aya
hazırladım .
Fakat yakarışlar kesildi ve P aedynler kayboldu. G e r id e sad ece kar­
şımda dikilen A ce kalmıştı. G özleri ö n ce g ö ğ sü n e n işa n la n a n o k a, son­
ra g ö zlerim e çevrildi. Küstahça sırıttı.
“M e rh a b a Paedyn.” Bir kaşını kaldıran A c e ’in sesinde k ib irli b ir ton
vardı. “ K ü çü k lü ğ ü n le yeniden buluşm ak h o şu n a g itti m i ? ”
“ Hastasın sen,” deyip yayımı gerdim .
S o h b e tim iz d e n şim diden sıkılan A ce iç ç e k ti. B u r n u n u havaya
kaldırıp, “ Ş eridini alm am a izin ver, b e n de y o lu m a g id e y im ,” dedi.
D u ra k sa d ı. “ H atta, k o lu n u k esm em e m için se n in ç ı k a r m a n a b ile izin
v e re c e ğ im .”
“ N e asilce.” N eredeyse hırlar gibi k o n u ş u y o rd u m . “ F a k a t teklifini
k abu l edem eyeceğim .” Dişlerimi gösterm iştim ve e n u fa k h a re k e tin d e
kara y üreğ in e bir o k gönderm eye hazırdım.
A ce gözlerini kırpıştırarak bana baktı. Ö fk eyle o fla d ı.Y ü z ü n e düşen
k ah v eren g i saçlarını eliyle geriye taradı. “ Peki.” G ö z le ri k arard ı. “ Nasıl
istersen. Elimi kirletmeyi sorun etm em .”
Sonra u zu n adımlarla üzerim e gelip k o lu m a u za n d ı. H i ç te re d d ü t
e tm e d e n o k u m u bacağına gönderdim . Ö ld ü r m e k değil, y a ra la m a k için
nişan almıştım. K ral’a ve halka arzu ettiklerini, ö lü m ü v e rm e y e c e k tim .
Fakat o k ne deriyle buluştu ne de ete saplandı. A c e ’in i ç in d e n geçip
gitti. İllüzyon rüzgârdaki d u m an gibi dağılınca iç im d e n hayal k ırık lı­
ğıyla çığlık atm ak geldi.

212
B ir ik i m e t r e g e r i m d e b ir b aşka A ce, b ir ağacın ark asın d an ç ık ıp
yavaşça el ç ı r p t ı . “ Vay. G ü z e l d e n e m e .” E lin d e k i keskin m ızrağ ı sıkıca
k a v ra rk e n k e d i g ib i g ü lü m s ü y o r d u .
“ i l l ü z y o n l a r ı n ı n a r d ın a sa k lan m a y ı b ırak seni k o rk a k !” B u r n u m d a n
s o l u y o r d u m . D a m a r l a r ı m d a n a d re n a lin p o m p a la n ıy o rd u .
B u , g e r ç e k A c e ’ti. B u n d a n em indim .Y apraklar o n u ele veriyor, ü z e rle ­
rine b a stığ ın d a hışırd ıy o rd u . B a n a ilk kez yaklaştığında hiç ses çıkm am ıştı.
Ace de d u r u m u fark ettiğ im i sezmiş olacaktı ki tam o n a b ir o k g ö n d e r e ­
ceğim sırada çevresin i b ir d ü z in e kopyasıyla sarıp aralarına gizlendi.
E t r a û m ı s a rm a y a başlayan A c e le r h e p b ir ağızdan k o n u ş u y o r, y a p ­
rak la rın ç ı tır tıla r ı n ı b a s tır ıy o rd u . “ Ş erid i b a n a h e m e n v e rirse n c a n ın ı
y a k m a m .Y a n i fazla y a k m a m .” G ü lü y o rla rd ı ve kafatasım ın iç in d e y a n ­
k ıla n an ses b e n d e tik s in ti u y a n d ırıy o r d u .
B ir d a ire ç i z e r e k d ö n d ü m . N e r e y e nişan alacağım ı b ilm iy o r d u m .
A rtık e l i m d e altı o k v ardı. B ir te k in i bile boşa h arca y am a zd ım . Ü z e r i ­
m e g e liy o rlar, s o n d a rb e y i in d i r m e k için yaklaşıyorlardı.
G erçek A c e ’i bul.
S ö y le m e si k o la y d ı. H e p s i d e aym g ö rü n ü y o r, aynı şekilde h a r e k e t
ed iy o rd u . H e p s i d e e lle r in d e b a n a saplamaya hazır o ld u k la rı m ız ra k la r
tutsa da, s a d e c e g e r ç e k o la n b a n a zarar verebilirdi.
G ü lü m s e y e r e k , “ B u n d a n e p e y k e y if alacağım P aed y n ,” dediler.
G ö z l e r i m h e r b i r i n i n b e d e n i n e çevrildi. Aynı d u ru şla rın ı, aynı y ü z
ifad e lerin i, a y n ı her şeylerin i sü z d ü m .
Ö lm e ye ce ğ in i. Ö lm e y e c e ğ im . Ö lm eyeceğim .
S o n ra g ö z l e r i m d iğ e r le r i n in aynısı olan b ir A c e ’e takıldı.
S e n i b u ld u m .
İllü z y o n la r y a r a t m a k iç in verdiği m ü c a d e le n in te k belirtisi o la n şa­
k a ğ ın d a n a k a n k ü ç ü k te r dam lası A c e ’i ele v e rm e y e yetm işti.
T a m ü z e r i m e g e ld iğ i sırada yayım ı o n a d o ğ r u lttu m . Yana sıçrasam
da a c ın ın k a r n ı m a y ay ılm a sın a e n g e l olam am ıştım . Yayı g e re rk e n ya­
kıcı, iğ n e li ac ıy a aldırış e tm e m e y e çalıştım ve o k u d o s d o ğ r u A c e ’in
bacağına g ö n d e r d i m .
A ce çığ lık a ttı ve to p r a ğ ın ü z e r i n e çö m eld i. E lleri b a c a ğ ın d a n u z a ­
nan o k u k a v ra d ı. F a k a t n e o n a n e d e bizi izleyen G ö r ü ’ye b ir k ez d a h a
b akarak k o ş m a y a b a şla d ım .
N e k a d a r u z a k la ş tığ ım ı b ilm iy o r d u m . B e d e n im d e k i a d ren a lin t ü ­
kenip d e y a r a m ın k a n a d ığ ın ı a n ım sa d ığ ım d a arayı n e k ad a r aç tığ ım ı da

213
bilm iyordum . O yakıcı acı geri gelmişti ve k a r n ı m a b i r y u m r u k gibi
inip nefesimi kesmişti.
Bol gömleğimi kaldırmamla altındaki ip ek li, k a n a b u la n m ış bluz
g ö rü n d ü . D erin bir nefes alıp yarayla a ra m d a k i k u m a ş ta b a k a s ın ı kal­
dırdım ve yaranın görüntüsü karşısında ü r p e r d im . K a b u r g a m ı n h e m e n
altında uzun, kanlı bir yarık vardı.
Bir mızrak yarası.
Titrek, yarım nefesler alıyordum.
E n azından hayattayım.
Fakat kendimi canlı hissetmediğim kesindi. D a y a n ılm a z d ı. K esk in ve
yakıcı acı sinirlerimi ateşe vermişti. G eniş g ö m le ğ i d ik k a tlic e , sağ k o­
lu m u her kaldırışımda yüzüm ü b u ru ştu rarak ve a c ıd a n h a y k ırm a m a k
için kendimi tutarak çıkardım. Bu hareket d e riy i, yarayı g e r i p dah a da
fazla kan akmasına neden oldu.
G öm leğin eteğini yırtıp geniş, beyaz b ir k u m a ş p arçası kopardım .
Yaranın hassasiyeti elverdiğince hızlı çalışıp k u m a ş ı b e l i m e v e yaranın
üzerine sardım. Bunun yol açtığı zonklayan ağ rı k a rşıs ın d a güçlükle
nefes alarak, gözlerimden akan yaşları g ö z le rim i k ır p ış tır a r a k giderip
göm leğim den geri kalanları çekiştirdim. K a r n ım ı ö r t e c e k k a d a r kumaş
artmıştı.
S u bulmam gerek.
Titreyerek iç çektim. Sırf bu hareket bile b e d e n i m e şid d e tli bir acı
yaydı. O rm anda yürümeye başladım.
Hayır, sendelemek daha doğru bir tabir olurdu.

214
25 . B O L U M

ra n * y a n ık kal. U y a n ı k kal. U y a n ık kal. H a in göz k ap a k larım k u rş u n


Vfckl-gibi ağırlaşm ıştı. G ö z le r im i h e r kırpışm ada b ir daha açılm ay acak ­
larından en d işe e d iy o r d u m . K aran lık o r m a n d a çaya d o ğ ru ağır ağır,
düşe kalka y ü r ü r k e n b a n a saatler geçm iş gibi geliyor, k ö rle m e sin e iler­
lerken d o ğ r u y ö n e g ittiğ im i ü m it e d iy o rd u m .
Y o rg u n d u m . H e m d e ç o k . B ir ağacın k e n a rın a ç ö k ü p b ir d ak ik a
için g ö z le rim i k a p a tm a y ı h e r şe y d en ç o k istiyordum . H u z u r lu b ir a n ın
vereceği m u t l u l u ğ u . ..
Hayır.
K o lu m u ç i m d ik le m e m le in e n g ö z k ap a k larım açılıverdi.
U yursam uyarlam ayabilirim .
D u r u m u m k ö t ü y d ü ve b u n u fark e tm e k için b ir Şifacı’m n kızı o l­
mama g e re k y o k tu . Ç o k k a n k a y b e ttiğ im d e n başım d ö n ü y o r, d e n g e m i
sağlamakta z o r la n ıy o r d u m . B aşım ı iki yana sallayıp te n im d e k i y an m ay ı
ve b e d e n im in titre y işin i g ö r m e z d e n gelm eye ça lıştım .T ıp k ı sargı ola­
rak k u lla n d ığ ım k u m a ş p arça sın ın şim d id e n k a n d a n sırılsıklam o ld u ­
ğunu, p a m u k lu k u m a ş ı le k e le d iğ in i g ö r m e z d e n geldiğim gibi.
Yarayı t e m i z l e m e m ve b u n u h e m e n y ap m am gere ki yordu. Y ıp n ıa z -
sam ş im d id e n ö lm ü ş sayılırdım .
Bana su gerek.
H e r y a n ım y a n ıy o r d u . A cıyla, susuzlukla ve açlıkla yanıyordu. Biraz
su b u la b ilirse m e n a z ın d a n yarayı tem izler, su su zluğum u g id e rir ve
yeterince uzun bir süre için kendim i toparlayıp, yarayı t e m i z l e m e k için
bir şifalı ot karışımı hazırlayabilirdim.
Umanın.
O zaman da yemek bulma d erdine d ü ş e c e k tim . Y ay ım ı g e r m e k te
zorlanıyordum ve vurduğum tavşan A c e ’in b a n a p u s u k u r d u ğ u yerde
kalmıştı.
T ü m bunlar beni savunmasız ve aç bırakm ıştı.
Çaya ulaş. Çaya ulaş. Çaya ulaş.
Cılız, turuncu bir pırıltı ilerideki ağaçların arasın d a b e lird i. G ö z le ­
rim kapandığı için bulanık g ö rü y o rd u m . G ö z le r im i k ısa ra k ışığa b a k ­
tım. Haliisinasyon görüp g ö rm e d iğ im d e n e m in o la m ı y o r d u m . Terli
elim kirişine önceden bir ok taktığım yayı d ah a da sık ıca kavrasa da,
kahrolası yayı çekemezsem bana hiçbir faydası o lm a z d ı. O n o n beş
m etre kadar ötedeki, başında kim selerin o lm a d ığ ı titre k a teşe yaklaş­
tım.
Ateşin yaydığı ışık yanındaki pırıltılı bir şey d en y a n s ıy o rd u .
Çay.
Temkinli adımlarla ilerlerken yaşadığım r a h a tla m a n ın etk isiy le ağ­
zım dan hırıltılı bir kahkaha çıktı. Tedbirsizce h a r e k e t e t s e m de, o hâl­
deyken artık bunu um ursam ıyordum bile. B iri b u ateşi y ak m ıştı ve
dosdoğru o kişiye doğru ilerliyor olabilirdim . F ak at suya u laşm azsam
da ölecekdm , ulaşırsam da öldürülebilirdim .
H e r iki seçenek de hızlı bir ölümle sonlanabilir. H a r ik a .
A rtık ateşle aramda bir iki metre vardı. G ö z le r im g ö l g e l e r i n arasın­
da ateşi yakan kişiyi aradı.
Suya ulaş. S u y a ...
“Benden uzak kalamıyorsun değil m i G ray?” D u r d u m . K a lb im k ü t
k ü t atıyordu.
Sesindeki keyfi sezebiliyor, sırıtırken d u d a k la rın ın iki y a m n d a b e h ­
ren gamzeleri gözüm ün önüne getirebiliyordum . D e r i n b ir n efes alıp,
zihnim i katlanmak zorunda kalacağım b ü y ü k acıya h a z ır la d ım .
Hızla dönüp, yayımı kaldırarak kirişini gerd im . Y a ra m ın b u h a re k e ­
timle gerihp açılmasıyla hissettiğim acı karşısında h a y k ı r m a m a k için
kendim i tuttum.
Yaralı olduğumu fark ettiremem ona. R o l yap. S u y a ulaş.
O k u m u n ucu kalbine nişanlanmıştı ve titrek ışıkta a ç ık ta kalan
göğsünü seçebiliyordum. Anlaşılan karşılaştığı ilk r a k ip o lm a d ığ ım

216
gibi, k a l b in e n iş a n alan ilk kişi d e d e ğ ild im . K o lu n u n altına, k ıv r ım lı
d ö v m e s in in h e m e n ü z e r i n d e k i yaraya b ir k u m a ş parçası sarm ıştı.
G ö z l e r i m g ö z l e r i n e ç e v r ilir k e n y ü z ü m d e k i acı ifadesini silm ek iç in
k e n d im i z o r la d ım . O n u n b e n i b ir te h d it olarak g ö r m e s in i sağ lam a­
lıydım . Y ü z ü n d e o k u y a m a d ı ğ ı m b ir ifadeyle b e n i süzd ü . F akat o n u
ç ö z m e k le u ğ r a ş a c a k h a v a d a d e ğ ild im . “ G it yoksa seni v u r u r u m . ” Yayı
gerip o k u o n a n iş a n la r k e n v e r d iğ im çaba ve d u y d u ğ u m acı y ü z ü n d e n
titre m e y e b a ş la m ış tım .
K ai sa d e c e k ık ır d a y ıp b a n a d o ğ r u b ir a d ım attı. “ S eni g ö r m e k d e
güzel Gray.”
“ Şaka y a p tığ ım ı s a n ıy o rs u n d e m e k . A m a n n e sevim li.” G ö ğ s ü m in ip
k alk ark en s ö z c ü k le r i g ü ç lü k le sa rf e tm iştim .
“ N asıl y a n i, h e p s i b u m u ? B e n i sadece v u racaksın d e m e k ? ” D u d a k ­
ları seğirdi. “ B u n u n n e re si e ğ le n c e li? ”
“ E m i n ol b e n i m iç in eğ le n c e li olur.” Sesim titriy o rd u . B e n t i t r i ­
y o rd u m .
K ai b a n a d o ğ r u b i r a d ım attı. B aşını yana eğm işti. E lle rin i ra h a t b ir
tavırla c e p le r in e s o k u p b e n i te k ra r süzdü. “ K afam karıştı. B u S ın a v ın
am acın ın ş e r id im i b e n d e n a lm a k o ld u ğ u n u n farkındasın, değil m i? ”
Sırıtışı y ü z ü n e d a h a da yayıldı. “ Ya da e n azın d an b u n u yap m a ya çalış­
man o l d u ğ u n u n ? ”
“ E h , sana b i r iyilik y ap ıp g itm e n e izin v e r iy o r u m işte.” S ö z le rim
hiç de te h d i t k â r ç ık m a m ış tı. A rtık ayakta sağa sola y a lp a lıy o rd u m ve
başını d ö n ü y o r d u .
B ınııı d aha f a z l a sürdüremeyeceğim .
A çık y a r a m d a n sıcak k a n ın ak tığ ın ı h issed eb iliy o rd u m ve g ö z le ­
rim in ö n ü n d e b e n i te k p arça h â lin d e y u tm ay a h az ır siyah b e n e k le r
u ç u ş u y o rd u .
B ayılacağım . Ya bir daha u y a n m a z s a m ? Yeterince güçlü olm adığım için
ölürsem? Z a y ı f bir S ıra d a n o ld u ğ u m iç in ...
“ G ray?..”
A ğırlaşan g ö z k a p a k la r ım ın arasından K ai’ın b an a d o ğ r u te m k in li
bir a d ın ı a ttığ ın ı s e ç e b ild im . Y ü z ü n d e n eşe d e n eser kalm am ıştı. A y rıca
h alüsin asyo n g ö r ü y o r o lm a lıy d ım ç ü n k ü g ö z le rin d e endişeli b ir ifade
g ö r d ü ğ ü m ü s a n d ım .
“ Gray, n e o l d u ? ” K ai ağ ır ağır b a n a d o ğ r u y ü r ü y o r fakat b e n a rtık
yayım ı t u t a m ı y o r d u m . A ç ık la y a m a d ığ ın ı b ir se b e p te n ö t ü r ü o k u o n a

217
değil yere nişanlayıp kirişi elim d en b ır a k tım . O k K a i ’ın ayaklarının
d ib in d e k i toprağa saplanırken, yay terli e l im d e n k a y ıp d ü ş tü .
K ulaklarım daki çınlam adan K a i’ın h a y k ırış ın ı g ü ç lü k le işittim.
“ G ray!” Yere çarptığım anı h a tırla m ıy o rd u m bile.
Y ü zü m sert toprakla buluşsa da b u n u hayal m e y a l hissetm iştim .T üm
b e d e n im yanıyor, içim deki y an g ın y ü z ü n d e n g ü ç l ü k le nefes alıyor­
dum .
“ Paedyn! H ey Pae, bana bak.”
S ert eller y ü zü m ü iki yandan tu tu p g ö z le r im i a ç ü m a y a zorladı. Ca­
y ır cayır yanan tenim i serinleten eller te r d e n k a y g a n la ş m ıştı ve tepem­
de süzülen güzel yüzde endişe o k u n u y o r d u . O n u h iç o k a d a r endişeli,
o k ad ar duygusal görm em iştim . B aşım ı y e r d e n k a ld ırıp , fal taşı gibi
açılmış gri gözleriyle y ü z ü m ü sü z erk en s o ğ u k m a sk e si çatlamış, bin­
lerce parçaya bölünm üştü.
S o n ra gitti. Karanlık.
“ Hey, hey, hey.” Nasırh eller ıslak saçlarım ı a l n ım d a n g e riy e atarken
y ü z ü m ü n yakım nda m ırıldanılan sözleri işittim . “ P ae, b e n im le kal.”
Sesi h e r sözcüğe işleyen paniğe ra ğ m e n se rt ç ık ıy o rd u .
D a h a ö n ce gerçek ism im i o n d a n sadece b i r k e z , b e n i ara sokağın
d u v a rın a yapıştırıp sözcüğü d u d a k la rın d a ü k k e z s ın a d ığ ın d a işitmiş-
tim . Fakat o zam andan b eri ism im in a ğ z ın d a n ç ık tığ ım , o ik i hecenin
d ilin d e n d ö k ü ld ü ğ ü n ü işitm em iştim .
Ve bana Pae dediğini kesinlikle h iç iş itm e m iş tim .
Ş im di on a gülümsüyor, b ir a h m a k g ib i s ır ıtıy o r d u m . K e n d im i dur-
d u ra m ıy o rd u m da.
H ayal g ö rü y o rd u m . B ü sb ü tü n , in k â r e d ile m e z b i r şe k ild e hayal gö­
r ü y o rd u m .
F akat o anda ölm ek istem iy o rd u m . S ırf is m im i s ö y le d iğ in i bir kez
d a h a işitm ek için bile olsa.
Sanrılar görüyordum. H e m de f e n a hâlde.
B ird e n hareketsizleşti. G özleri y ü z ü m ü n ü z e r i n d e g e z in d i. Beni sü­
z e rk e n dudakları hafifçe açıldı. S o n ra g ö z k ırp tı. B ir k ez. İki kez. Siyah
k irp ik le ri çırpınırken gri gözleri iki g ö z ü m ü n arasınd a g id ip geliyordu.
“ B an a hatırlat da seni b ir daha b öyle g ü lü m s e te y im . S e n in ölmediğin,
b e n i m de o gülüm sem eyi zih n im e kazıyacak b o lc a z a m a m m olduğu bir
anda.”

218
Şim di g ö z k ı r p m a sırası b e n d e y d i. B ir kez. İki kez.
Son sözleri b e n i u y a n d ırm a y a yetm işti çü n k ü artık g ö zlerim g ö z ­
lerinden a y rılm a k iste m iy o rd u . O n u yanlış işitmiş olm alıydım . H ayal
g ö r d ü ğ ü m d e n z i h n im b a n a o y u n lar oynuyor; duygularım ı, hislerim i
kurcalıyordu.
Fakat b e d e n i m d e g e z in e n o elleri kesinlikle hayal e tm iyo rdum . P a r­
makları ayak b ile k le r im e sü rtü n ü p , h e r iki bacağım dan ağır ağır y u k a rı
çıkarken az kalsın n efesim kesilip boğulacaktım .
Yarayı bulm aya çalışıyor. Y aranın yerin i söylemek için ağzımı açsam
da başım d ö n ü y o r d u ve acıdan bayılm ak üzereydim. D e r in d e rin nefes
alıyor, zo n k lay an b aşım ı ve kalbim i sakinleştirmeye çalışıyordum.
P arm ak ları b a c a k la rım ın ü z e rin d e gezinip yarayı ararken, te n im i
nazikçe y ok lay ıp d ü r tü y o rd u . B acaklarım ın işlediğinden em in o lu n c a,
elleri k alçam a ç ık arak b e n i yerd en hafifçe kaldırdı. Sonra b ir eli b e li­
me gitti. Y aptığı işe o d a k la n ırk e n kaşları çatıldı. Parm akları k a rn ım ın
aşağısını y o k la rk e n h are k e tle ri hızlı, sakin ve kendinden em indi. B u n u
ilk kez y ap m a d ığ ı belliydi.
Elleri k a r n ım d a n y u k arıy a kayıp belim e dolan dı...
P a r m a k la r ın ın ü z e r in d e gezin diği yaradan o g üne d ek d u y m a d ı­
ğım b ir acı yayıldı. A rd ın d a n b o ğ a z ım d a n b o ğ u k b ir h ıç k ırık k o p tu .
G ö zlerim a c ıd a n öyle k ararm ıştı ki bir an bayılacağımı sandım . A s­
lında b u n u is te d iğ im i de fark ettim . S ırf b u acıyı daha fazla hisset­
m e m e k için.
B u lan ık g ö r ü ş ü m le parçalanm ış göm leğ in u cu n u kaldırışını izledim .
G öm leğin a ltın d a n k a n d a n ıslanmış ipekli bluz çıktı. K ai’ın b u r n u n d a n
iç çekerek b lu z u n e te ğ in i kaldırmasıyla, cayır cayır yanan te n im se rin
gece havasıyla b u lu ştu . E lle rin d e k ü ç ü k ve keskin bir şey parladı ve
belime d o la n m ış kardı k u m aşı dikkatle kesmeye başladı.
K a b u rg a m d a n aşağı in e n zikzaklı yaranın görüntüsü karşısında çe­
nesi g erild i.Y a n ağ ın d a b ir kas seğirdi. D aha önce y ü zü n d e hiç g ö r m e ­
diğim b ir d u y g u y la d o lu gözleri, k arn ım d aki kardı yaranın ü z e rin d e
gezindi.
S onra k e n d i g ö z le r im k apand ı ve K a f in g ö rü ntüsü kayboldu.
Ve o n u ağır ağır kararm ay a başlayan dünyada bıraktım.
“ P aed y n .” K a f i n sesi ç o k uzaklardan, b e n im hiçliğe karıştığım yer­
den ç o k u z a k ta b ir y e rd e n geliyordu. “ Paedyn, aç gözlerini.” B u b ir

219
emirdi. Güçlü ve sert.Ve ben ona u y m a d ım .T a m b a n a g ö r e b i r davra­
nıştı. Ö lürken bile bedenim m üstakbel İn fa zcı’n ı n s ö z ü n ü d in le m e y i
reddediyordu. “Aç gözlerini kahrolası!”
Yorgunum. Çok yorgunum.
Ç o k , çok uzaklardan telaşlı bir erk ek sesi işittim .
“ Şimdi ölürsen seni ö ld ü rü rü m ”

220
J k

ö lm e k iç in fazla inatçı, b e n de ö lm esin e göz y u m m a k için. B ir


elim i a ln ın d a g e z d ir d im . A teşi derisini ısıtmıştı. Kesik kesik n e fe s­
ler alıyordu. S u su z kalm ıştı; sanrılar g ö rü y o r, açlıktan ö l ü y o r d u . ..
Ö y le c e ö lü y o r d u .
G ö zle rim k a b u rg a s ın ın altındaki kanlı yaraya çevrildi.Yara iltih ap lan ­
mış, hiç şüphesiz e n fe k siy o n kapm ıştı. B uru şm u ş g ö m le ğ im d e n kalanları
çekip, yaranın ü z e r in e basarak k an ın b ir kısm ım silmeye, neyle uğraştığı­
mı do ğ ru d ü r ü s t g ö r m e y e çalıştım. D e r i yırtılmış, zikzaklı b ir yara açıl­
mıştı ve gö lg eler g iz lem ese yara m u h te m e le n daha da k ö tü g ö rü n e c e k ti.
Fakat d aha da en d işe v erici olan, o n a nasıl yardım ed eceğ im i b ilm e -
m em di. E lim d e h iç m a lz e m e olm adığı gibi, etrafım da k e n d im e ç e k e b i­
leceğim şifa b e c e risi d e y o k tu . B u da beni b ü sb ü tü n faydasız kılıyordu.
Hayatı işe y a ra m a z , d o n a n ım s ız e llerim in arasındaydı.
Ayağa k a lk ıp loş ışıkta m a ta ra la rım ı aradım . Suya ihtiyacı vardı.
N e de olsa b u ra y a gelişinin, b ir başkasının k a m p y e rin e y ü r ü m e
riskini alm a sın ın s e b e b i b u y d u . Suya ihtiyacı vardı. Su içm esi, yarasını
tem izlem esi g e r e k iy o r d u . F akat b u o n u kurtarm ayacaktı.
B en o n u k u r ta r a m a y a c a k tım .
Hayal k ırık lığ ı iç in d e b ir iç çe k tim . E llerim i saçlarım da g e z d irirk e n ,
hâlâ o k ah ro la sı m a ta ra la rı arark en ö fk em e yenik d ü şecek g ib iy d im .
Fakat z ih n im o s a h n e y i d u r m a d a n yineliyor, olanları g ö z le rim in ö n ü ­
ne g e tiriy o rd u .
K o lu n u n titrediğini g ö rd ü ğ ü m d e b ir terslik o l d u ğ u n u anlamıştım.
Yayı bana nişanlayıp, beni v u rm a te h d id in i hayata g e ç ir m e y e hazırlan­
dığı sırada kolu zorlanıp titremişti. S onra d iz le r in in titre d iğ in i, alev alev
m a v i gözlerindeki ateşin sö n d ü ğ ü n ü g ö r m ü ş tü m . F a k a t h e p s in d e n ötesi
b e n im le oynamıyor, bana sataşmıyor ya da d u d a k l a r ım o ç o k hoşuma
g id e n m uzip gülümsemeyle k ıv ırm ıy o rd u . B e n i e n ç o k d a b u endişe­
lendirm işti.
Ve b ird en ona öfkelendim.
G itm e m i istemişti. Bu d u ru m la tek b aşın a b aşa ç ık m a y a çalışacaktı.
Y alnız ölecekti. Ö yle inatçıydı ki yaralı h â lin i g ö r m e m d e n s e yere yı­
ğılan a d ek benle m ücadele etm ey i se ç m işti.Y e rd e ik i b ü k l ü m uzanan
b e d e n i aklıma geldikçe b e d e n im e b ir ü r p e r t i y a y ılıy o r, ö f k e m in alev­
le ri b u z bağlıyordu. Yaralı hâlini g ö r m e n i n b e n d e h i ç b i r his uyandır­
m a y aca ğ ın ı sanırdım. Fakat yere yığılm asıyla i ç i m d e b i r şey çatırdadı.
O n u h e r zam anki hâlinin aksine öyle zayıf, s a v u n m a s ız g ö r m e k sahip
o l d u ğ u m u u n u ttu ğ u m ru h u m d a n b ir p arça k o p a r m ış tı.
A yaklarım karanlıkta bir şeye takıldı. N ih a y e t.
M ataray ı almak için eğildim. Fakat p a r m a k l a r ı m k ü ç ü k , teneke bir
k u t u y u sardı. Ateşin ışığına yaklaştım ve o m z u m u n ü z e r i n d e n hırıltılı
n e fe s alan P aedy n’e baktım.
B u n u n için zam anım yoktu.
K u t u y u öfke ve hayal k ırık lığ ı iç in d e o l a b i l d i ğ i n c e u z a ğ a fırlat­
m a y a h az ırlan ırk en , k ap ağ ın d ak i s e m b o l ış ık ta p a r la y ıp dikkatimi
ç e k ti. Ü z e r in d e silik, yeşil b ir elm as re s m i v a r d ı. V a k it geçirm eden
k a p a ğ ı k o p a rm a m la k u tu n u n iç in d e k i k ü ç ü k , m ü r e k k e b i andıran
sıv ı o rta y a çıktı.
G ö z le rim i sıvıya diktim. Şifacılar’ın b iz zat ü r e t t i k l e r i , e n kötü ya­
ra la rı bile iyileştirecek güçteki b ir şifalı m e r h e m f o r m u n d a g elen mu­
c izey e baktım .
A rd ın d a n keyifsizce g ü lm em e engel o la m a d ım . T ü m b u olanların
saçm alığı ve imkânsızlığı b en i isteriye s ü r ü k le m iş ti. B r a x t o n kutuyu
o r m a n d a b ir yerlerde bulmuş, kavgam ız sırasında d ü ş ü r m ü ş olmalıydı.
P a e d y n ’in kurtuluşu, onca zam an d ır g ö lg e le r in a ra s ın d a gizleniyor­
d u . B e n , “V eba’ya şükürler olsun,” diye m ır ıld a n ıp , h a y r e tle başımı iki
y a n a sallarken ayağım nihayet yerdeki m a ta ra la rd a n b ir iy le buluştu.
Kasa sürede, yanında dizlerim in ü z e rin e ç ö k t ü m . P a e d y n ’in göğsü
z a y ıf nefeslerle, güçlükle inip kalkıyordu. M e r h e m i k u t u d a n çıkarınca

222
altından y araları d i k m e k için k o n m u ş olan b ir iğne ve kalın bir ip çıktı.
Y ine g ü lm e y e b aşlad ım .
İn a n ılm a z d ı b u . H e m de nasıl.
Siyah sıv ın ın b ir k ısm ın ı g ö m le ğ im d e n geri kalan kum aşın te m iz
bir k ö şesin e d ö k t ü m . Sıvı yarayı yakacağı için, kum aşı yaraya basıp
m e rh e m i y a r a n ın iç in e ak ıttığ ım sırada P a e d y n ’in bilincinin açık o l­
m am ası iyiydi.Y avaş h arek e tle rle ku m aşı kesiğin ü ze rin d e g ez d irirk e n
k an ın d ü z e n li a k ışın ın yavaşlamaya başladığını g ö rd ü m . K um aşı ya­
ran ın e p e y c e d e r i n o ld u ğ u b ir no ktaya sürm em le, P a e d y n ’in g ö zleri
açıldı ve elin i y ü z ü m e d o ğ r u savurdu.
H ay la n et.
Ö lü m le b u lu şm a y a o k ad a r yaklaşan b irin in , o kadar sert to k a t ata­
bilm esi şaşırtıcıydı. D a r b e n in etkisiyle yana çevrilen başım b ir süre
öyle d u r u r k e n , d u d a k la r ım ağır bir gülüm sem eyle gerildi.
“ O f.” N ih a y e t o n a b a k tığ ım d a o hırçın, mavi g özlerin b a n a d i­
kildiğini g ö r d ü m . H ızlı hızlı soluyordu ve belli ki şaşkındı. “ H ay atı­
nı k u r ta r d ığ ım iç in b ö y le m i te şek k ü r e d i y o r s u n ? ” Y üzünü sü z d ü m .
Ş im d id e n y a n a k la rın a r e n k geldiğini, gözlerinde y in e o tan ıd ık ateşin
parlamaya b aşlad ığ ın ı g ö r m e k b en i ferahlattı.
“ O flam ası g e r e k e n b e n im . B u da ne böyle? Feci yakıyor.” N efessiz
kalmıştı ve t ü m b e d e n i titriy o rdu . G ö zleri tem iz yaradan elim d e t u t­
tu ğ u m m e r h e m e çevrildi. S onra uzandığı yerde sırtını d o ğ ru ltm a y a
çalıştı. A cıyla h o m u r d a n s a da elin d en geleni yapıyordu.
“ S akin ol tatlını.” Yara almayan yanm a uzattığım elimi, b elin in k a ­
visine y e rle ştire re k o n u yavaşça yere ittim , “ iyileştiğinde b e n i istediğin
kadar tok atlay abilirsin fakat o zam ana kadar ellerine h âk im ol.”
“ N asıl o ld u da ö lm e d im ? ” Sesi öyle cılızdı ki sorusu etrafım ızdaki
cırcır b ö c e k l e r i n i n ö tü ş ü n d e boğulacaktı. B ana bakm aya cesaret e d e ­
m e y e n g ö z le rin i g ö k y ü z ü n e çevirmişti.
“ B u n u n iç in B r a x t o n ’a te şek k ü r etmeliyiz.” Su matarasını alıp d u ­
d aklarına g ö tü r d ü m . “ Iç. Susuz kalmışsın. Fakat sanrılar g ö rü rk e n ep ey
eğlenceli o lu y o rs u n .” M atarayı d udaklarına d o ğ ru eğ diğim de su yu
iştahla içti. B a n a b e k le n tiy le baktı. İç çekip ona olanları açıkladım .
“B r a x to n b a n a kısa b ir ziyarette b u lu n m u ştu . İkim iz d ö vü şü rken m e r ­
h e m i d ü ş ü r m ü ş olm alı.” Iç çektim . “ M e rh e m i kendisi için kullanabile­
ceği iç in b u d u r u m d a n p e k de m e m n u n o ld uğ un u sanm am .”
P a e d y n e lim i itti. Bazı yanıtları alana kadar suyu içm eyecekti.

223
N e inatçı şeydi bu kız.
“ O halde sen o n u . . Gözl er i sargılı y a ra m ve y ü z ü m a r a s ın d a gidip
g elerek beni okum aya çalıştı.
G ö z le rin d e k i so ru n u n yanıtı olarak hissizce, “ H a y ır , o n u ö l d ü r m e ­
d im ,” dedim . Bana tu h a f bir bakış attı. D a h a ö n c e s a d e c e b i r k a ç kez
b a n a öyle bakmıştı. B oğazım ı tem izleyip g ö z l e r i m i k a ç ı r d ı m . O beni
sü z erk en avuçlarım ın ü ze rin d e geriye y a s la n d ım . “ B i l m e n i isterim
ki ö ld ü r m e k b e n im için bir h o b i değil.” B u n u s ö y l e m e m g e re k tiğ in i
hissetm iştim . B u n u ona, k e n d im e itira f e t m e m g e r e k t i ğ i n i . Y ap tığ ı­
m ın -g e ç m iş te yapmış o ld u k la r ım ın - b ir a m a c ı, s e b e b i v a rd ı. H â lâ bir
canavar olsam da yaptığı iğrenç şeylerden k e y i f a la n b i r c a n a v a r da
değildim .
Y üzü nd e yine o bakış vardı. Sanki k u lla n d ığ ım t ü m m a s k e le rin
ötesini görüyor, duvarlarım ı yıkıp b e n i g ö z le r iy le ç ı p la k b ıra k ıy o rd u .
B u n d a n nefret ediyor, buna b ayılıyordum . K e n d i m i ö z g ü r v e kapana
kısılmış hissediyordum . Sadece b ir çift g ö z ü n b e n i o k a d a r sav u n m asız
kılabildiği, çıplak bırakabildiği düşüncesi b e n i h u z u r s u z e d i y o r d u .
B u y ü zd e n en iyi bildiğim şeyi yaptım . Z i h n i m i b u d ü ş ü n c e le r d e n
uzaklaştırdım .
B oğazım ı temizleyip ö n e eğildim ve y ır tık p ı r t ı k g ö m l e ğ i m i elim e
aldım . M e rh e m in kalanını kum aşa b o ca e t tik te n s o n ra , n a z i k ç e yaraya
bastırdım . P aedyn tısladı. Ö fkeyle yanan g ö z l e r in i b a n a ç e v irm e siy le
k ık ırd adım . “A h, daha en kötü kısm ı g e lm e d i b ile ta tlım . B i r d e yaranı
d ik m e m gerek.”
P aedyn titrek nefeslerini d ü z e n e so ktu. U z u n k i r p i k l i g ö z kapakları
kapam rk en, “B u n u n ed e n yapıyorsun?” diye s o r d u .
S o n derece y erin d e fakat k e n d i y a n ıtla rım ı a la n a d e k y a n ıtla m a y a
niyetli o lm a d ığ ım bir so ru y d u bu. Feci k ö r i ğ n e y i a lıp z a h m e t l i bir
işe giriştim . Kalın, tıbbi ipi iğ n e n in d e l i ğ i n d e n g e ç i r m e m g e r e k i­
y o rd u . “Biraz da b en soru sorsam nasıl o l u r ? ” G ö z l e r i m i g ö z le r in e
d ik tim . Kararlılıkla, hissizce. Fakat b u da b ir b a ş k a m a s k e y d i . Ç ü n k ü
o an d a öfke d o lu y d u m .
“ B un u sana hangisi yaptı?” G özleri açıldı. O n u h iç g ö r m e d i ğ i m ka­
dar şaşkın ve kararsızdı. Fakat kendini h e m e n to p a rla y ıp titr e k b ir kah ­
kaha attı.
Başını yana çevirip, yosunların, to p ra ğ ın ve y a p r a k l a r ı n arasında
uzandığı yerden bana baktı. “ Ö n e m i yok.” B a şın ı y e n i d e n y ıld ızlı g ö k -

224
y ü z ü n e ç e v ir ip g ö z l e r i n i k a ç ı r m a d a n ö n c e b a n a lü tfettiğ i tek y an ıt bıı
oldu.
P a r m a k la r ı m ç e n e s in i b u ld u ve y ü z ü n ü g ö z le rin e b ak a b ile ceğ im
şekilde k e n d i m e ç e v irip , “ T e k ra r soracağım ,” d e d im . “ B u n u sana k im
yaptı?”
E lim h â lâ k e s k in h a tlı ç e n e s in i tu ta r k e n g ö z le rin i g ö z l e r im d e n ay ır­
m a d an , “ N e d e n u m u r u n d a ? ” d e d i. S o n ra b u r u k b ir k a h k a h a attı. Ses,
p a r m a k la r ım ı n a ltın d a titreşti.
“ Ç ü n k ü o y u n c a k l a r ı m l a o y n a n m a s ın a k a tla n a m a m .” B u y a n ıtım
o n u k ız d ıra c a k tı.
“ N e le r i n le ? ..” D u r d u . G ö z le r i için için yanıyor, öfkesi b ü y ü y o r d u .
“ S ence b e n b u m u y u m ? O y n a y a b ile c e ğ in b ir o y u n c a k m ıy ım ? ”
“ E v et. Ü s te lik p e k d e k ır ılg a n b ir o y u n c a k .” V ebalar aşkına, h e n ü z
c e h e n n e m e g i t m e d i y s e m a rtık k esin lik le g id e c e k tim .
N e d iy e c e ğ in i b ile m e d i. K e k e le d i. O n u ilk kez öyle şaşk ın lık tan
k o n u şa m a z h â ld e g ö r ü y o r d u m ve b u n u n eğlenceli o ld u ğ u n u k a b u l e t ­
m e m g e re k ird i. “ S e n in s o r u n u n ne? H a h , d e m e k k ırılg an o ld u ğ u m u
d ü ş ü n ü y o rs u n ? S a n a n e k a d a r k ırılg a n o ld u ğ u m u g ö s t e r i p . . . ”
S akince, “ İşte o ld u ,” d iy e re k te h d id in i yarıda kestim , “ ilk dikiş h e p
en z o r o la n ıd ır. H e l e b ö y le k ö r u ç lu b ir iğneyle.”
P a e d y n g ö z l e r in i k ırp ıştırd ı. S ustu ve acıyı d u y m ay acak k ad a r öfkeli
o ld u ğ u n d a n , o f a r k ın a b ile v a r m a d a n y aran ın k e n a rın d a n içeri ittiğ im
iğneye b a k tı. İ s te d iğ im o lm u ş tu . Ç ü n k ü ta m olarak b u n u , öfk esin in
acısını o n a u n u t t u r m a s ı n ı u m m u ş t u m .
“ S e n . .. S e n . . . ”
Y in e n e d iy e c e ğ in i b ile m e y in c e cüm lesini nezak etle o n u n y e r in e
b itirdim . “ Z e k i m iy im ? K arşı k o n u lm a z m ıy ım ? ”
“ H e sa p ç ı, k e n d i n i b e ğ e n m iş , kibirli pisliğin tekisin.” P a e d y n h ız h
hızlı s o l u y o r d u . “ işte b u n u d iy e c e k tim .”
D u d a k l a r ı m b i r g ü lü m s e m e y le kıvrıldı. “ K e n d in i y e n id e n b a n a h a ­
karet e d e c e k k a d a r iyi h issettiğ in i g ö r m e k güzel.” iğ n ey i elim e te k ra r
alıp y arasın ın ç e v r e s in d e k i d e r in in iki yakasım b irb irin e yaklaştırdım .
Sonra ateşin ışığı a ltın d a b ir dikiş d a h a atmaya hazırlandım .
H âlâ iş ittik le r in i z ih in s ü z g e c in d e n g eçiriyo r gibi, “ D ik k a tim i d a ­
ğıttın,” d iy e m ır ıl d a n d ı. A r d ın d a n b ir k ah k a h a atıp, “ G ıcıklık e d e re k
d ik k a tim i d a ğ ı ttın fa k a t işe yaradı,” dedi.

225
O n a şöyle bir bakıp, “ Evet, gıcıklık e t tim ve s ö z l e r i m d e sam im i
o lm a d ığ ım ı bilm eni istiyorum ,” d e d im . S ö z le r im i d i k k a t i n i d a ğ ıtm a k
için kullanıp, k o nu şu rk en iğneyi d e r is in d e n g e ç ir d im . Y i n e d e acıdan
hafifçe tısladı. “ O y u n c a k değilsin, hele k ırılg a n b i r o y u n c a k h iç d eğ il­
sin.” Yaranın ü ze rin d e nasıl çalıştığımı iz liy o rd u .Y a k ıcı b a k ı ş ın ın altın ­
da e rim e y e c e k tim . “Bana ev in d en bahset. L o o t ’ta n b a h s e t.” D ik k a tin i
derisini delen iğ n e d en uzaklaştırm aya ça lışıy o rd u m .
“ L o o t’uıı b e n im için yuva o ld u ğ u sö y le n e m e z .” S u stu . Y an ağının
içini ısırdığını fark ettim . Sonra k on u şm ay a d e v a m etti. “ B i r za m an lar
b ir y u v a m vardı. Sadece b e n ve b ab a m olsak d a . . . M u t l u y d u k . ” Bir
dikiş d aha atm am la y ü z ü n ü ekşitti. Fakat so n ra k i s ö z le ri iğ n e k a d a r d e ­
liciydi. “ S o nra o ö ldü ve y uvam A d e n a o ld u . L o o t ’ta b ir lik te b i r hayat
k u r d u k . A d en a , L o o t’u yaşamaya d e ğ e r kıldı.”
“ N e z a m a n d ır sokaklarda yaşıyorsun?”
“ Beş yıldır. B a b a m ö ld ü ğ ü n d e o n üç y a ş ın d a y d ım ve o z a m a n d a n
b e ri A d e n a ’n ın iyim serce Kale adını verdiği b ir ç ö p y ığ ın ın d a yaşı­
y o r u m .” B u söylediklerine b u ru k ç a g ü ld ü . “ O n ü ç y a ş ım d a n o n beş
yaşım a k ad a r an cak hayatta kalabildik. Fakat so n ra b ü y ü d ü k . E tra fım ız ­
d aki düny ay ı çö zm ey e başladık ve o sayede k a r n ım ız ı d o y u r u p giysisiz
k a lm a d ık , ik im iz in b ec erile ri bizi hayatta tu ttu .”
S ö zle rin i, hikâyesini dikkatle d in le d im . B ab asın a, keza a n n e s in e n e­
le r o l d u ğ u n u m e ra k ettim . “ O hâlde sana d ö v ü ş m e y i b a b a n ö ğ retti?”
d e d im .
“ Ç o c u k l u ğ u m d a n itibaren. B e c e r im in fiziksel a ç ıd a n k u lla n ıla ­
m a y a c a ğ ın ı b ild iğ in d e n savunm asız k a l m a m a m iç in ç a b a la d ı.” iğneyi
y a r a n ın e n d e r in k ısm ın d a n g e ç ir m e m le sesi titre d i. E li y u k a r ı kalkıp
k o l u m u kavradı. A cıd a n h a y k ır m a m a k iç in d ilin i ıs ı r ır k e n tırn a k la rı
d e r i m e b attı.
“ Ve b acağ ına takmaya bayıldığın şu h a n ç e r . . . ” B o ğ a z ım ı te m iz le ­
d im . “ B ab an a m ı aitti?”
“ E vet, ö y le ... Ö yleyd i.” G e rg in b ir k a h k a h a attı. “ S a n ır ım şiddet
e ğ ilim im için o n a te şek k ü r etm elisin.”
Y uk arı bakıp sırıttım ve te m k in li b ir şekilde, “ Ya a n n e n ? ..” dedim .
“ H a r ik a n ite lik le rin için a n n e n e m i te ş e k k ü r e t m e l iy im p e k i ? ”
“ Ö ld ü .” Ses to n u hissizdi. “ B e n d o ğ d u k ta n kısa s ü re s o n ra hastala­
n ıp ölm üş. O n u hiç tan ıy am ad ım .” A k lım a K itt ve o n u n a n n e s in in aynı
şek ild e ö ld ü ğ ü geldi, ikisinin paylaştığı b ir trajedi.

226
B e n iğ n e y i d e r is i n in iç in e itip, ağır ağır yaranın so n u n a ilerlerken
kolum u d a h a sık ıca k av rad ı. A cı karşısında gözlerini sıkıca y u m m u ş ,
ağlam am ak ya da b a ğ ı r m a m a k için k e n d in i tu tu y o rd u .
Ç o k in a tç ıy d ı. Ç o k g ü çlü .
“ Az k ald ı Pae,” d iy e fısıldadım . P aaed yn titredi. Bu hareketi g ö ­
züm den k a ç m a d ı. S e b e b i acı da olabilirdi, nihayet ism ini sö y le m em de.
Em in d e ğ ild im . A k lım a yere d ü ş tü ğ ü an geldi. K en d im i kay b ettiğ im ,
çılgına d ö n d ü ğ ü m ve b ir d e n tan ıştığ ım ızdan b eri ism ini sö y le m ed iğ i­
mi fark e ttiğ im o an.
O a n d a o ism i s ö y le m e k istediğim i, d u d a k la rım d a n çıkışını işitm e k
istediğimi fark e tm iş tim . O ölürse, o m avi gözlere b ir daha asla b a k a ­
m ayacağımı ve z i h n i m e sa b itle n en o iki heceyi asla d ille n d ire m e y e c e -
ğimi fark e tm iş tim .
B u y ü z d e n te k r a r te k ra r ism ini söyledim . N ih ay e t k e n d im e k et
v u rm ad an . O n a b a ğ la n m a m d a eksik kalan son taşı da böylece y e rin e
o tu rttu m . İsm in i s ö y le m e k bile b an a sam im i, özel gelmişti.
Ve artık is m in in so n su z a d e k d u d ak larım d a kalmasını, d ilim d e n d ö ­
külm esini is tiy o rd u m , ism in in ta d ın d a n ve sesinden sarhoş olana d ek.
N e y im vardı b e n i m böyle?
G ö z le ri g ö z le r im i b u ld u . A teşin ışığında parıldayan b ir göl gibi.
“ N e d e n y a p ıy o rs u n b u n u ? ”
G ö z le ri b a n a b u k ez o so ru d a n kaçış olm adığım söylüyordu. Fakat
ona da k e n d i m e d e v e re c e k b ir y a n ıtım o ld u ğ u n d a n bile e n ü n d eğ il­
dim .T ek b ild iğ im iç im d e o n u k o ru m a , yanında olm a, o na sataşma, o n a
d o k u n m a d ü r tü s ü o ld u ğ u y d u .
Ü rk ü tü c ü y d ü bu.
Fakat, “ H ü k m e n galip g e lm e n in neresi eğlenceli?” dem ey i yeğle­
dim. “ Ş e r id in i alıp, seni ö lü m e te rk e tm e k centilm enliğe yakışır m ı? ”
P a e d y n b aşın ı y e r d e n kaldırdı. G ö zle ri gözlerim i ararken ağ zınd an
alaycı b ir ses ç ık tı. “ Y ani b a n a tü m b u n la rı centilmenlik adına yaptığını
nıı sö y lü y o rs u n ? ”
“ B u sen i n e d e n o k a d a r şaşırttı?”
“ B e lk i d e c e n til m e n li k y ap a b ilm e n için ö n c e bir ce n tilm en o lm a n
g e rek iy o rd u r?”
“ O l m a d ı ğ ı m ı k i m söylem iş?”
“ C e n t i l m e n o l d u ğ u n u söyleyen b irin i b u lm a k güzel olurdu.”

227
O n a gülüm sedim . Y ü zü m ün aşağısındaki y ü z ü n ü n h e r ayrıntısını
z ih n im e kazıdım. Z ekice ve epeyce yakışıksız b ir l a f e d e c e ğ im sırada,
so lu m d a n kırılan bir dalın sesi geldi. B ir G ö r ü c a m g ib i gö zleriy le bizi
izliyor, karşısındaki sahneyi belgeliyordu. K a rş ım d a k i k ız ın dikkatimi
n e kadar dağıttığı değil, fakat ne z a m a n d ır o ra d a d ik ild iğ in in farkında
o lm a m a m beni utandırdı.
B a b am ın sahneyi —b iz i- g ö rd ü ğ ü n d e n e d ü ş ü n e c e ğ i n i an cak hayal
edebilirdim . B en im kenar m ahalle k ızın a y a r d ım e t m e m i , o n u kur­
ta rm a m ı, o n u n yanında o lm ak tan k e y if a lm a m ı nasıl yorum layacağını.
Bu, ona yaşattığım ilk hüsran olmayacaktı. S o n u n c u d a olmayacağı ke­
sindi.
G ö r ü gözlerini kırpıştırıp, g ö z le rin d e k i b u la n ık lığ ı giderdikten
son ra gecenin içinde kayboldu. P a e d y n ’e d ö n d ü m . G ö z le r i hâlâ az
ö n c e adam ın durduğu yerdeydi. Ç ıp lak k a r n ın a ve a r tık ta m a m e n di­
kilm iş yarasına baktım.
G eniş göm leğinden geri kalan ku m aşı y a r a n ın ü z e r i n e ve beline
sardım . P aed y n ’in gözleri harek etlerim i ta k ip e d iy o r, e lle rim i izleyip
y ü z ü m d e geziniyordu.
A slında hissetmediğim bir rahatlıkla d o lu b ir t o n d a , “ S o ru m a yanıt
v e r m e d in ,” dedim .
“ D a h a açık konuşmalısın Azer.”
“ Sana b u n u kim in yaptığını s o rm u ş tu m .”
U m u rsam a zc a gülüp gözlerini b e n d e n kaçırd ı. “ H a , şu so ru . Önemi
y o k .”
“ Ö n e m i yoksa söyle bana.”
B an a öfkeli bir bakış attı. Sonra iç çek ip pes etti. “ A ce . Ş im d i mutlu
m u su n ? B en i tuzağa d ü şü rm ek için illü z y o n la rın ı k u lla n d ı.” Birden
re n g i y in e soluverdi.“Bana b a z ı... Şeyler g ö ste rd i.”
O n u hiç öyle huzursuz g ö r m e m iş tim ve o h â l in in b e n i n e kadar
rahatsız ettiğine şaşırdım. “ O n u ö ld ü r d ü n m ü ? ”
P a e d y n yum uşak b ir tonda, “ H ayır,” d ed i. “ H a y ır, o n u öld ürm e­
d im .”
Sustuk. P aed y n ’in bakışları altında, elim i e ğ re ti sa rg ıs ın ın üzerinde
gezd irip , sargının k o lu n u sıkıca kavrayıp k a v r a m a d ığ ın a b a k tım . Sonra
o n a su matarasını verip, zorla biraz y a n ık tavşan eti y u t t u r d u m .
K ü ç ü k k am p ın etrafında oyalandım . S ö n m e k ü z e r e o la n ateşin alev­
le r in i canlandırm akla uğraşırken P a e d y n ’e b a k tım . G ö z k apak ları ağır­

228
laşıyor, k irp ik le ri h e r an uyuyacakm ış gibi çırpınıyordu. Sonra serin
gece m e lte m in d e hafifçe titrediğini fark ettim.
Eli, b u n a g ö z y u m a m a z d ım .
Yanına ç ö m e ld im ve o n u kucaklatıp ateşin yakınına taşıdım. G ö ğ ­
süme yaslı d u d a k la rı u y k u m a h m u ru bir sesle hom urdandı. O n u sert
toprağın ü z e rin e b ırak tım . G ö ğ sü n ü n düzenli nefeslerle inip kalkışını
izledim. Kısa süre ö n c e b o ğ u lu r gibi aldığı kesik kesik, yetersiz nefesler
gibi değildi b u nefesler.
Sonra o ra d a o tu r d u m . C anlı, derin nefesler alan Paedyn ateşin ya­
nında uyk uy a d alark en g ö zlerim i o n dan ayıramadım. Bir kez daha tit­
redi. O an ü z e r in e b ir battaniye sarabilmeyi, ona verebilecek bir şeyle­
rimin olm asını n e de isterdim . Sonra bu düşüncedeki gerçek, k arn ım a
bir darbe gibi indi.
O n a v erec ek h iç b ir şeyim yoktu.
O n u n için yanlış, ç o k yanlış biriydim . O çok cesur, çok gözü p ek ,
benim için fazla iyiydi. B elki daha iyi bir adam olabilirdim. Belki his­
lerini belli e d e n , m u tlu lu ğ u n u sergileyen Kitt gibi olabilirdim. B elki
müstakbel Infazcı d u varların ın birkaçını yıkabilir, insanların yanında
taktığı m ask elerd en daha fazlası olan bir adam olabilirdi.
Fakat P rens o ld u ğ u m u anlayıp, bizi düşman ilan ettiğinden beri alt­
ta kalm am ak için o n a ayak uy d u rm u ştu m . Bu eğlenceliydi de. ik im iz
de oyalanmıştık böylece; b irb irim ize takılıp sataşmıştık.
Ya şimdi?
O n u n d ü şm a n ı olacaksam, b u n u n sebebinin beni arzuladığı için
kendisinden n efret etm esi olmasını istiyordum.

229
-^■Kepemde öten kuşların maalesef aşina o ld u ğ u m sesleri beni
^ ü /u y a n d ırd ı.
Uyandım.
G özlerimi kısıp göz kamaştıran güneşe baktım . E lle rim i yırtık pır­
tık kumaşın katları altında gizlenen, iyileşen yaram ın ü z e rin d e nazikçe
gezdirdim.
Hayattayım. Nefes alıyorum, iyileşiyorum.
Sonra parmaklarım kolumu sıkıca saran deri şeride gitti. Hâlâ yerinde
olduğunu fark edince şaşırdım. Kai’ın onu can veren b e d e n im d e n kesip
almamasına şaşırdım. Hayatımı kurtardığına, beni iyileştirdiğine ve tüm
bunları yaparken o aptal şeridimin bende kalmasına izin verm esine şaşır­
dım.
Anlaşılan tüm bu zahmete nezaket olsun diye, centilmence davran­
m ak adına katlanmıştı.
H ad i oradan.
“ Günaydın.Tabii neredeyse ikindi oldu da neyse.”
Başım arkamdan gelen pes sese çevrildi, işte oradaydı; elleri ceple­
rinde, ayak bileklerini üst üste koymuş, alçak bir dala yaslanmıştı. Artık
ölümle burun buruna olmadığımdan, g ö rün üşü ve g ö m le ğ in in olma­
yışı bir anda bana son derece dikkat çekici gelmişti. G ö z le rim i hem en
kaçırsam da, beni kendisine bakarken yakalamasıyla y ü z ü n e yerleşen
sırıtış gözüm den kaçmamıştı.
S in ir b o z u c u , kibirli gıcık.
E lim le g iy s ile r im d e k i to p ra ğ ı rahat bir tavırla silk ele rk e n ,“ H alâ b u ­
rada o lm a n a şaşırdım ,” d e d im . “ Ş e rid im in y erin d e olm asına da.”
A r k a m d a n h o m u r t u y l a , y u m u ş a k b ir sesle güldii. “ B e n d e n k u r t u l ­
mayı b u k a d a r m ı istiy o rs u n ta tlım ?” B oğazım ı tem izleyip, d ö n e r e k
y ü zü n e b a k tım . A v u ç la r ım ın ü z e rin d e arkam a yaslanıp o n u m e ra k la
süzdüm . D a ğ ın ı k sa çla rın ın tu ta m la rı terd en alnına, iki g ü m ü ş parçası
gibi parlayan g ö z le r in in h e m e n ü z e rin e yapışmıştı. Sert ç e n e sin d e kirli
sakallarının grisi vardı. B ir o kad ar d ik k a t dağıtan ve çarpıcı sağ g a m ­
zesinin belli b elirsiz ç u k u r u n u seçtim .
B u n a d a y a ııa m ıy o rd u m .
İk im iz e işaret edip, “ E ee, plan n e ? ” diye so rdu m .
“ N e planı?..” B aşını yana eğip b an a baktı. B e n im le o y u n o y n u y o r ­
du. N e y i k a s te ttiğ im i gayet iyi biliyordu.
“ B izim le ilgili p la n .”
“ B i z . K u la ğ ım a ç o k hoş geldi b u , ya senin?”
O n a aldırış e t m e d e n g ö z le rim i devirdim . “ Şim di ne y a p ıy o ru z ? ”
“ B u e p e y şaşırtm acalı b ir so ru Gray.”
G ö z le rim i k ırp ış tırd ım . B an a ism im le hitap etm em işti. N e d e n s e ,
bunu d ile m e k n e k a d a r c a n ım ı sıksa da o n d a n ism im i işitm eyi iste­
miştim.
H e m k e n d i m e h e m o n a k ız g ın d ım . B u y ü z d e n , doğal olarak ö fk e ­
mi o n d a n ç ı k a r d ı m .“ Ş e r id im i n e d e n almadın? Şim di, b e n iyileşm işken
n ed e n alm aya ç a lışm ıy o rsu n ? ”
S ırtını ağaç d a lın d a n ayırıp, u z u n adımlarla bana d o ğ r u y ü r ü r k e n
ağzının köşesi keyifle y u k a r ı kıvrıld ı. “ B u da b ir başka şaşırtm aca-
lı soru.” Sağ g am zesi d a h a da derinleşti. “ Birincisi, tanı olarak iyileş­
m ed in . İk in cisi, n e d e n b irlik te çalışma fırsatım te p ey im ki? İk im iz in
harika b ir e k ip o ld u ğ u m u z u biliyo rsu n. Ü ç ü n c ü s ü d e . . . ” Ö n ü m d e
ç ö m e lm e siy le söz g ö z e g eld ik . “ S e n d e n şeridini almaya çalışabileceğimi
sö ylem en ç o k se v im liy d i ”
Ş im d i iki g am zesi d e b e n im le alay ed e r gibiydi.
“ E h , k e n d i n e o k a d a r g ü v en iy o rsa n , d u rm a dene.” Y ü zü m y ü z ü n e
yakın, sesim m e y d a n o k u m a y la d o lu y d u . “ S on d ö v ü şü m ü z ü n nasıl b it­
tiğini h a tır la d ığ ın d a n e m in im .”
“ H â lâ yaralısın, u n u t t u n m u ? ”

231
H e r ne kadar beyaz kumaşta kan lekeleri olm asa da, “ S e n in hâlinin
de b en d en aşağı kalır yanı yok,” deyip sargılı o m z u n a kaşlarım ı çatarak
baktım.
“ Yeni ortağın için endişeli m isin?” G ö z le ri, g ö z l e r i m i n ü z e rin d e
g ezinirken y ü zü n e m uzip bir g ü lü m s e m e yayıldı. Y a k ın ım d a y d ı. Ç o k
yakınım da. Ç a m , yağmur, ter k o k u y o rd u ve V eba aşkına, a k lım ı başka
şeylerle m eşgul etm eliydim .
G ö zle rim i gö zlerind en ayırdım. Yayımı ve o k k ılıfım ı alıp ayağa
k ak tım . D ah a d oğ rusu ayağa kalkm ak için mücadele e ttim . K a i yanım da
d u r u p b ir elini o m z u m a, diğer elini de k a r n ım ın yara o lm a y a n tarafına
k oy du . Yardıma ihtiyacım o ld u ğ u n u d ü ş ü n m e si b e n i k ız d ırd ığ ın d a n ,
b ir ad ım uzaklaşmak için hareketlen dim . F akat b a c a k la r ım h e m jö le
h e m de taş kıvam ındaydı. Sendeleyip K a i’ın sağlam g ö v d e s in e ça rp ­
tığım da yardım ına ihtiyacım o ld uğ u k a n ıtla n m ış o ld u . G ö ğ s ü sesli bir
k ahkahayla sarsılınca daha da sinirlendim .
“ Evet, b u şeridi senden almaya çalışmakta p e k d e zo rla n aca ğ ım ı
sa n m ıy o ru m .” B ir parm ağını deri kayışın ü z e r i n d e g e z d ird i. B u sırada
p arm ağ ıy la d erim i de okşadı.
Bileğini tu ttu m ve başımı kaldırıp on a b ak tım . “ E h , m a d e m ortak
olacağız, şeridimi almaya çalışarak k en dine bir zarar g e tir m e s e n d aha iyi
olur.”
K aşlarım hafifçe kaldırıp beni te p e d e n tırn ağ a sü z d ü . “ O h â ld e ka­
b u l ettin? O rta k mıyız?”
D u r u p d ü şü n d ü m . M üstakbel İnfazcı’ya karşı değil, o n u n l a o m u z
o m u z a dövüşm eyi tercih ederdim .
G ö zle rim i kısarak ona baktım . “ Sana g ü v e n e b ile c e ğ im i n e r e d e n bi­
le y im ?”
Kai alaycı bir kahkaha attı. “ H ayatını k u r t a r m a m ı n se n in iç in hiçbir
anlam ı yok m u ? ”
“B e n de senin hayatını kurtardım . B an a g ü v e n iy o r s u n d e m e k ol­
m u y o r bu.”
“ G ü v en m e d iğ im i nereden biliyorsun?”
G özlerim izi birbirim ize diktik.
N a sıl bir işin içine sokuyorum kendim i?
Belki ona direnem eyecek kadar zayıf o lm a m d a n veya d a h a k ö tü sü
b ir yanım gitm esini istemediği için, “ Peki,” d e d im . “ O r t a ğ ız .”

232
G ö z le r im i yaralı o m z u n d a n arkasın daki u z u n ağaç k ö k ü n e ç e v ir ­
dim. S o n ra a v u ç la r ım ı g ö ğ s ü n e y a sla d ım .T e n im in altındaki teni sıc ak ­
tı. B acak ları ağaç k ö k ü n e ç a rp a n a k a d a r o n u geriye ittim . S o n ra o n u
o m u z la rın d a n aşağı itip k a rşım a o tu r ttu m .
Başını k a ld ır ıp b a n a b a k tığ ın d a , o d u m a n grisi g ö zlerd e h ın z ır b ir
bakış vardı. “ N e y a p ıy o rs u n G ra y ? ”
“ O rta ğ ım ı iy ile ştiriy o ru m ,” d e m e k le yetinip iğreti sargısını açm aya
başladım. S o n ra g ü lü m s e y e re k , “ Yaralı hâlin işime yaramaz,” diye e k le ­
dim.
Hissiz b ir to n d a , “ E se n liğ im i d ü ş ü n m e n g e rç e k te n m e m n u n i y e t
verici,” d e d i. O n u d u y m a z d a n gelip, altındaki d eriy e yapışan inatçı
kumaşı ç e k iş tird im . N ih a y e t k ö p r ü c ü k k e m iğ in in altındaki yan m ış,
su toplam ış yarayı g ö r d ü ğ ü m d e sessizce k ü frettim . Yara iltih ap lan m ış,
yapış yapış o lm u ş tu ve b ü y ü k b ir acı verdiğini an lam a m için K a i’ın
dişlerini nasıl s ık tığ ım g ö r m e m e g erek y o k tu .
O n a b a k tığ ım d a , g ö z le r in i e p e y d ir b an a diktiğini fark e ttim ve y u t ­
kunup, “ Şifa m e r h e m i n e r e d e ? ” diye so rd u m .
Kai b a n a b o ş g ö z le rle b ak tı. “ B itti.”
G ö z le rim i k ırp ış tıra ra k şaşkınlığım ı bastırm aya çalışsam da başara­
m adım . “ H e p s in i b e n i m iç in m i k u lla n d ın ? ”
“ H iç t e r e d d ü t e t m e d e n .” S erin k an lı, sakin, k e n d in d e n e m in . H e r
zam anki Kai.
“ E h , bu y a p t ı ğ ı n . . . ” D o ğ r u sö z cü ğ ü bulm aya çalıştım.
“ F ed akârca m ı? ”
“ A ptalca,” diye d ü z e lttim .
İç ç e k ip ,“ S ü re k li işim i d a h a da zorlaştırm akla m eşgulsün, değil m i? ”
diye m ır ıld a n d ım .
T o p u ğ u m u n ü z e r i n d e d ö n ü p çayın k en a rın a y ü r ü d ü m . Ç ö m e lip ,
kendi eğ reti m e r h e m i m i y a p m a k için belli b itkileri ararken K a i’ın
g ö z le rin in ü z e r i m d e o l d u ğ u n u hissedebiliyordum . M e r h e m , o n u Şifa-
cı’n ın m e r h e m i n i n b e n i iyileştirdiği gibi m ucizevi b ir şekilde iyileştir-
m ey ecek se d e acısını ve iltih a b ın ı ep ey azaltacaktı.
İh tiy a c ım o la n b itk i le r in ç o ğ u s u y u n yakınında yetiştiğ in d en h e p ­
sini kolayca b u la b ild im . M a lz e m e le rim i ararken atıştırm ak için b iraz
daha pişm iş tavşan ald ım . S iv risin ek ler b e n i iştahla y erk en çayda b ir
aşağı b ir y u k a r ı y ü r ü d ü m . N ih a y e t b u ld u ğ u m y ap rak lan ve sapları b ir

233
taşla ezdim. Ezdiğim bitkilere su ekleyerek k ıv a m lı, yeşil b i r m a c u n
elde ettim .
Yarım saat kadar sonra geri geldiğim de, K a i’ln hâlâ b e n i izlediğini
fark ettim . G özlerinin ü ze rim d e bıraktığı hisse ald ırış e t m e m e y e çalı­
şarak tepesinde dikildim ve ü ze rin d e m e r h e m o lan taşı tu t a r a k yarasına
tekrar göz gezdirdim.
“ H e r tür sürpriz var sende.” A rtık p a r m a k la r ım d a d u r a n yeşil balçı­
ğa başıyla işaret etti. “ O n parm ağınd a o n m a rife t var, d e ğ il m i ? ”
Yarasına sürd üğ ü m m e rh e m in canını y akm asıyla tısladı. “ B e n bir
Şifacı’nın kızıyım, u n u ttu n m u ? ” d edim .
“ Oııca becerinin çetelesini tutm ak zor oluyor.” B ir kez d ah a acıyla
hom urdandı. Sonra öfkeli bir sesle,“ Vebalar aşkına, P aed y n , n e d i r b u şey?”
dedi.
K end im e engel olamayıp h o m u rtu y la g ü ld ü m . “ M ü s t a k b e l Infaz-
cı’nın tam bir b eb ek o ld uğ un u kim bilebilirdi?”
D erisine daha da çok m e rh e m s ü rm e m le d işlerin i s ı k t ı . “ K e n a r m a ­
halleli kızın işkence yapabildiğini k im bilebilirdi p e k i ? ”
“ Alı, hadi ama. A m m a da abarttın.”
“ Şunu söyleyeyim, beni öld ü rm ey e çalışm adığına h e n ü z ta n ı olarak
ikna olmuş değilim.”
B ir kaşımı kaldırıp ona baktım. “ D e m e k b ana g ü v e n m i y o r s u n ? ”
Kai yarasına sürdüğüm yeşil m acu na k uşk u y la b ak ıp , “ Ş u n a g ü v e n ­
m iy o ru m ,” dedi.
Sesli bir kahkaha attım ve ona bakarak başım ı iki y an a salladım .
B irden Kai ben ona d o k u n u rk en h arek e tsiz le şti.Y ü z ü n e k ü ç ü k bir
g ülü m sem e yerleşirken gözleri g ö zlerim e çevrildi.
Boğazım ı tem izledim .“ Pekâlâ.. . ” Söyleyecek h e r h a n g i b i r şey arar­
ken, konuşm a işini nihayet ona bırakm aya k a ra r v e r d im . “ B e n sana
ev im d en bahsettim, sen de bana kendi evini anlat. S aray d a b ü y ü m e k
nasıldı?”
Kai hissiz bir ifadeyle beni izledi. “ B ir şatoda y a şa m a k g ö r ü n d ü ğ ü
kadar cazip değil. Soğuk ve kalabalık bir yer olabiliyor. S ü re k li m e ­
raklı gözlerin üzerinde olması da cabası.” D u d a k la rı b elli b elirsiz bir
gülüm sem eyle kıvrıldı. “ Fakat Kitt ve b e n şatoyu b ir y u v a y a çevirdik.
Vebalar aşkına, onu oyun alanımıza çevirdik. A y rıca b i z . . . ” S ö z ü n ü
yarıda kesip dişlerinin arasından tısladı. “L a n e t olsun P a e d y n , a r tık b eni
ö ldü rm ey e çalıştığından em inim .”

234
“ O f, h a d i a m a . . . ” G ü le r e k yarasına daha da ço k m e r h e m s ü rd ü m .
“ Sadece y a k ıy o r işte.”
Kai y a ra m a d o k u n m a m a y a ö z e n g ö stererek k a rn ım ı d ü r ttü . “ Yaran
y an d ığ ın d a b a n a to k a t a tm ıştın . B u y ü z d e n birazcık şikâyet e tm e h a k ­
kım o l d u ğ u n u d ü ş ü n ü y o r u m . ”
O n a b ir b ak ış a ttım . “ B u şim d i birazcık şikâyet e tm e k m i o lu y o r ? ’
Bana g ö z le r in i k ısa ra k b aksa da o g ö z le rin için d ek i neşeyi se ç e b iliy o r­
d um . “ Ö z i i r d ile r i m ,” d e y ip iç g eç ird im . “ H ik ây e n e ve birazcık şikâyet
etm eye d e v a m et.”
Kai oflayıp, “ D e d i ğ i m g ib i,” d edi, “ K itt ve b e n sarayı b ir yuvaya
çevirdik. H iz m e tç ile r le arkadaş o ld u k , k o rid o rlard a yarış y ap tık , b a ­
lolardan k a ç ıp g izlice k ile re in d ik ve gü n eş d o ğ an a k adar d e rtle rim iz i
u n u tu p g ü lm e k iç in sarhoş o ld u k . H e r h â ld e sarayın h e m e n h e r o d a ­
sında b ir k e z d ö v iiş m ü ş ü z d ü r . H a tta iki kez.”
Yarasına b ira z d a h a m e r h e m s ü rm e m le , dişlerini sıkıp b an a k ız g ın
bir bakış a ttık ta n so n ra anlatm aya d ev a m etti. “ B u n a ih tiy ac ım ız da
vardı. D u r m a d a n d ö v ü ş m e y e ve zavallı Gail ile k en d i h âlin d e h i z m e t ­
çilere aptalca şakalar y ap m ay a yani. Ç ü n k ü g ü lm e d iğ im iz ve o y alan ­
m ad ığ ım ız z a m a n la rd a , ik im iz de e ğ itim alıyor ve ders çalışıyorduk.
Fakat ik im iz a ç ısın d a n farklı b ir süreçti bu.”
A rk a m d a k alan , y ü k s e ğ e çizilmiş m avi g ö k y ü z ü n e baktı. G ri g ö z le ri
b ulutları ta ra rk e n d o n u k b ir sesle, “ M ü sta k b e l İnfazcı o lm a d a n ö n c e k i
hayatım ı a n ı m s a m ıy o r u m . T ü m o sınavlar, d e n e m e le r ve e ğ itim in baş­
ladığı g ü n ü a n ım s a m ıy o r u m . B a n a h e r şey h ep böyleym iş gibi geliyor,”
dedi. N e şe siz b ir k a h k a h a attı ve iç çekerek, “ K ad e r tuh af, k ay p ak b ir
şey; nasıl yaşayacağını s e ç m e şansı verm iyor,” diye ekledi.
M e rh e m i sü rm e y i bırakıp dikkatle ona baktım. “Ya eğitimin? O n a­
sıldı?”
Kai b a n a kısa ö m r ü n d e n elere göğüs gerdiğini d ü ş ü n d ü re n d e r in
bir iç çe k ti. “ K i t t ’te n ç o k farklı b ir tarzda yetiştirildim . M ü sta k b e l
K ral’ın e ğ itim i g ü n ü n b ir in d e krallığını nasıl y ö n etece ğ i h a k k ın d a
dersler a lm a k ta n ib a re tti. B e n im k i ise daha ç o k . .. U y g u lam ay a d a ­
yalıydı. M ü s t a k b e l İnfazcı olarak sadece m u h a re b e le rin stratejilerini
g eliştirm e y ip o m u h a r e b e le r d e çarp ıştım da. Sadece işkence sanatım
ö ğ r e n m e k le k a lm a y ıp işk enceye k a tla n d ım da.”
E lle rim g ö ğ s ü n ü n ü z e r in d e süzüldü. “ S e n . .. İşkenceye m i k atlan ­
dın?”

235
Bir süre beni süzdü. N e sö ylem ek is te d iğ in e k a r a r v e r i r gibiydi.
Sonra basitçe,“ Evet, sıkça,” d em ey i seçti.
“ Kim?..” Y utkundum . “ Sana b u n u k im y a p tı? ”
Hafifçe gülümseyerek, “ Ö n e m i yok,” d e d i. D ü n g e c e k i sözlerim le
karşılık vermişti bana.
B e n de ona aynı şekilde karşılık v erd im . “ Ö n e m i y o k s a sö y le bana.”
G ülüm sem esi daha da yayvanlaştı. “ K o n u ş u r k e n b e n i d in led iğ in i
g ö r m e k güzel Gray.”
Yumuşak bir sesle, “Bu bir yanıt değil,” d e d im .
Kai bir nefes verdi. G ülümsemesi kayboldu. “ B a . .. K ra l b a n a düzenli
b ir eğitim verm e görevini bizzat üstlendi. E lb e tte ö z e l ö ğ r e tm e n le r im
ve generaller de vardı. Fakat onların yanında o lm a d ığ ım z a m a n la rd a ba­
b am ın yanındaydım .Y öntem lerinin... Katı o l d u ğ u n u s ö y le m e k le yeti­
nelim.”
Ö ğ re n m e k istemiyordum. K ral’ın o ğ lu n a n e l e r y a p t ığ ın ı, o n a ne
k o rk u lar yaşattığını bilm ek istem iyordum . M i d e m i b u l a n d ı r ı y o r d u bu.
Y in e de şaşırmamam gerekirdi. N e de olsa K ral, b a b a m ı ö ld ü r m ü ş tü
ve o n u n başka hangi sapkınca suçları işlediğini b i l m e m i gerek tiren ,
K ra l’a d uy d u ğ u m nefretti. Bu y ü zd e n ağır ağır k o n u ş a r a k , “ N e yaptı?”
diye sordum.
Kai uzunca bir süre sustu. “ Gray, b e n c e b u n la r d a n .
Sessizce araya girip, “Lütfen,” d ed im . “ A n la tm a k is te m iy o r s a n bana
anlatm ak zorunda değilsin fakat istersen a n la tm a n ı b e k l i y o r u m . ”
O rm a n ın sessizliğinin, ağaçların örtüsü altında o lm a n ın , insana k en­
dini sırlarım dökmeyi isteyecek kadar g ü v en d e h isse ttire n b i r y am vardı.
Yarım göremeyecek olduğunuzu bilm ek, size a n c a k h ay a tta kalırsanız
pişm an olacağınız şeyleri yaptırabiliyordu. Sınavlar g ü v e n ü z e r i n e k u r u ­
lu olmasa da ikimiz birbirimize ruhlarım ızın e n d e r in k ö ş e le r in i açıyor­
duk. Rakiplerimize bizde hiçbir süahın açam ayacağı y aralar a ç m a yolları
sunuyorduk.
Kai gözlerini gözlerimle bu lu şturu p hiç a y ı r m a d a n , “ S a n a ayrıntıla­
rı anlatmayacağım fakat bana işkence y a p m a n ın nasıl b i r şey o ld u ğ u n u
gösterdi. İşkence görmenin de. Bildiğim h e r şeyi ö ğ r e tti b a n a . Yarattığı
şeyden m e m n u n olana dek, beni zihinsel ve fiziksel o la ra k e ğ itti,” dedi.
B ir nefes aldı. “K itt’in babamızla ilişkisi b e n i m k i n d e n ç o k farklı. B a­
b a m ona nasıl izinden gideceğini ö ğ retirk en, ikisi r e s m î e v r a k a dalıyor
ve konum ları üzerinden bir bağ kuruy or. K i t t ’in y a p a c a ğ ı d a b u g ü n e

236
dek h e p y a p tığ ı d a t a m o la ra k b u: b a b a m ın iz in d e n g itm e k . B e n i s e . . . ”
Kai g ü lse d e k a h k a h a s ı n d a n e ş e d e n eser y o k tu . “ B e n vâris d eğ ilim .
G ö z d e n ç ık a r ıla b i le c e k o ğ u l u m b e n . B a b a m ın şekillendirip, yıllarca
g ö re v d e n g ö r e v e y o lla d ığ ı m ü s ta k b e l İnfazcı.”
İç ç e k e r k e n n e r e d e y s e g ü lü m s e y e c e k ti. “ K ardeşim ve b e n i m ç o k
farklı r o lle r im iz , b a b a m ız la ç o k farklı ilişkilerim iz var. F akat işte b u
y ü z d e n K itt b ü y ü k b i r k ral olacak. B e n ise o n u n e m r in d e k i katil o la ­
cağım .”
D u r a k s a d ı m . O s o n sö z le ri sö y le rk e n o n u dik k atle izledim .
B e n de o n u n e n ir in d e k i k a til olacağım.
H iç b ir şey. Y ü z ü n d e d u y g u , ifade yok tu . B ir süre ona bakıp belki de
Kai’ın kendisi için yaptığı m askelerin babasına dair duygularım bastırm a­
sının b ir s o n u c u o labileceğ in i d ü ş ü n d ü m . Belki de K ral’ın istediği tam da
buydu. M ü s ta k b e l in fazcı sının g ö rü n ü şte duygusuz biri olması.
“ B ir k e r e s in d e b a n a b e n i m kral olm ayı dileyip d ile m e d iğ im i s o r­
m u ştu n ,” d e d i K ai. “ D a h a ö n c e sö y le d ik le rim in arkasındayım . K i t t ’in
hayattaki r o l ü n ü i s t e m i y o r u m ç ü n k ü o n a k en d i r o lü m ü v e rm e y i r e d ­
d e d iy o ru m . K a r d e ş i m b ir k atil değil ve o katil olacağına b e n o lay ım .”
S ö z le rin i s i n d i r m e k iç in b ir süre b e k le d ik te n sonra, b o ğ a z ım ı t e ­
m izleyip, “ P e k i ya b u yıl fark lı o la n Sınavlar? T ü m b u n la r ta m a m la m a n
g erek e n b ir b a ş k a g ö r e v m i sa d ece ?” diye so rd u m .
“ S ad ece t a m a m l a m a m değil, k a z a n m a m g erek en ,” d e d i K ai. “ S ın av ­
lar k e n d i m i h a l k ım a isp a tla m a m , K ra l’a d e ğ e rim i isp atlam am iç in b ir
başka yo l sa d ece .”
O n u iz le d im . N e d ü ş ü n d ü ğ ü n ü b ilm e k istiy ord u m . B a n a hayatı
h a k k ın d a h iç b u k a d a r ç o k şey anlatm am ış; ç o c u k k e n n e z o rlu k la r
y aşadığın dan, h âlâ n e le r e g ö ğ ü s g e rd iğ in d e n b ah setm e m işti. B u yılki
A rın m a S ın a v la r ı’n ı n o k a d a r farklı o lm a sın ın n e d e n i K a i’dı. G e r i k a ­
lanım ız, b i z i m iç in h a z ır la n m a y a n b ir o y u n u n p iy o n la rıy d ık sadece.
Y arasına d a h a fazla m e r h e m s ü rd ü m . K en disini ö ld ü r m e p lanları
k u r d u ğ u m d a n n e k a d a r e m i n o ld u ğ u n u söylem eyi b ırak tığ ın d a, o n a
e p e y d ir iç im i k e m i r e n s o r u y u s o rd u m . “ M ü sta k b e l İnfazcı olarak ü st­
le n d iğ in rol. B u k o n u d a n e d ü ş ü n ü y o r s u n ? ”
“ G ö re v im o ld u ğ u n u .”
K aşlarım ı ç a ttım . “ B e n d e k e n d i hayatına dair d ü ş ü n c e le rin in b u n ­
dan ib a re t o l m a d ı ğ ı n ı d ü ş ü n ü y o r u m . S a n a s o r u y o r u m Kai. P re n s’e ya
da m ü s ta k b e l İ n f a z c ı’ya değil. S a d e c e sana.” D u ra k sad ım . Kai b e n i sü-

237
ziince sorum u yineledim. “ İV// bu k o n u d a n e d ü ş ü n ü y o r s u n ? R o l ü n
hakkında? Hayatın hakkında?”
Kai bir süre sessiz kaldı. Sonra g ü lü m sem e si y ü z ü n ü h a fifç e ay dın­
lattı. “ Kai olarak yanıt verirsem şu yapışkan şeyi s ü r m e y i b ırak a cak
mısın?” Elimdeki macuna imalı bir bakış attı.
Gülüm sedim . “ Evet, bırakacağım.”
Cılız gülümsemesi kaybolurken yerini sert b ir ifa d e aldı. “ G erçeği
m i istiyorsun?”
“ H er zaman gerçeği,” diye fısıldadım.
N ihayet yanıt verdiğinde sesi hissiz ç ık tı.“ B u n u h iç i s t e m e d im . B u ­
g ün olduğum şey olmayı hiç istem edim . F akat k im s e c a n a v a r d o ğ ­
m uyor, insan zamanla bir canavara çevriliyor. B e n i m d e b u k o n u d a
seçme hakkını yoktu. Hâlâ da bu k o n u d a se ç m e h a k k ı n ı y o k . F ak a t ne
olduğum u inkâr etmeyeceğim ve krallığını için y a p m a n ı g e re k e n le ri
yapacağım. Kralını için.”
Sözleri beni sarsmıştı, anlamları daha da sarsıcı o lm u ş tu . K ai ne
olduğunu, neler yaptığını tanı olarak biliyo rd u. S o n s u z a d e k kapana
kısıldığı bir oyunda kullanılacak bir p iy o n d u ve h e r k o r k u n ç eylemi
görev adına, Ilya adınaydı.
Fakat karşımdaki bu oğlan g ö zlerim in içine b a k ıp b i r c a n a v a r ol­
d u ğ u n u kabul etmiş, neye d ö n ü ştü rü ld ü ğ ü n ü h iç b ir d e h ş e t emaresi
sergilem eden dile getirmişti. Y üzünde k a b u lle n m işlik , o l d u ğ u ve her
zam an olacağı şeyin itirafı vardı.
Düşüncelere dalıp, biraz daha m e rh e m s ü r m e k iç in y a ra s ın a u z a n d ı­
ğımda Kai bileğimi kavradı. “Bir anlaşma y ap tık Gray. iş k e n c e y e alışık
olabilirim fakat senin şu m erh em in katlanılacak g ib i d e ğ il.”
Bana hafifçe sırıttı. Belli ki artık havayı y u m u ş a tm a k is tiy o rd u . En
iyi yaptığımız işi yapmamızı istiyordu: b irb irim iz le o y n a m a k . B e n de
tam olarak onu yaptım. “ Haklısın. A nlaşm a an laşm a d ır.” E l l e r i m i hızla
çimlere silip, “Bana... K endinden bahsettiğin iç in t e ş e k k ü r e d e rim ,”
dedim. Bu sözlerime gülünce kahkahasını h e m e n y a r ıd a k e s tim . “ Bir
de bana unutturm a da, kitabından bir sayfa k o p a r a y ım v e b i r sonraki
baloyu asıp K itt’le sarhoş olmaya gideyim .”
Sözlerimin onu bir nebze gerdiğine y e m in e d e b ili r d im . “ B e n çok
daha eğlenceliyken neden bunu yapasın ki?”
K üçük bir kahkaha attım. “Eğlenceden kastın f l ö r t ö z o l m a k mı?
Ç ü n k ü sen kesinlikle daha flörtözsün.”

238
B a n a h ın z ırc a , yayvan b ir sırıtışla karşılık vermesiyle aptal kalbim
tekledi. “ B a z ıla r ın ın y a n ın d a öyle o lm a m a k elim de değil.”
D u d a k b ü k t ü m . “ E vet, o bazıları tüııı krallığı kapsıyor ç ü n k ü II-
ya’daki t ü m k a d ın la rla flört ed iy o r gibisin.” Baloda dans ettiği tüııı
k adın ları, K a i ’ın y ü z ü n e o cazibeli gülümseyişini k o n d u ru şıın u a n ım ­
sadım.
G ö z le ri g ö z l e r im i aradı. “ N e yani, beni sadece kendin için istem e k ­
le ...”
A v u c u m y ü z ü y le b u lu şu n c a afallayıp sustu. G özlerini kırpıştırdı.
Tokat a ttığ ım y ü z d e şaşkınlık ve belli belirsiz bir k eyif belirdi. N ih a ­
yet başını b a n a ç e v ird iğ in d e , elim i kaldırıp ona a v u c u m u n ortasındaki
ezilmiş b ö c e ğ i g ö s te rd im . “ Sivrisinek. B ir şey değil.”
Kai d o n u k b ir to n d a , “ A h ne iyisin,” dedi.
G ü l ü m s e m e m d e y a p m a c ık b ir tatlılıkla, kumaşı yeniden yarasına ve
o m z u n a sarıp m e r h e m i n ü z e rin i yırtık pırtık bir sargıyla kapladım .
“Sadece y en i o r ta ğ ım ı k o llu y o ru m .”
“ Ö y le m i? ”
D alg ın c a , “ H ı m ,” diye m ırıld a n d ım ve eserimi incelerken yanağı­
m ın içini ısırdım .
“ E h , o h â l d e . . . ” K ai ayağa kalkıp yanım a yaklaştı ve y ü z ü m e hafifçe
vurdu.
Keyifsiz b ir k a h k a h a atıp p arm a k larım ı yanağıma g ö tü rd ü m . G ö z ­
lerim neşe d o lu g ö z le riy le buluştu. R a h a t bir tavırla o m u z silkti. “ Siv­
risinek.”
“ İspatla,” d iy e re k o n a m e y d a n o k u d u m .
D u d a k la r ın ın k e n a rı y u k a rı kıvrılırken elini yanağım a g ö tü rd ü .
“Ezilmiş k a n ı tım hâlâ yanağında.” Kai başparm ağını nazikçe te n im d e
g ezd ird ik ten s o n ra y ü z ü m e yaklaştırıp bana ezilmiş böceği gösterdi.
“ Sadece o r ta ğ ım ı k o llu y o r u m .”
D u ra m ıy o r , k ık ırtıla rım ı dizgin ley em iyo rdu m . Ö lü m c ü l bir Sınavın
ortasında ç o c u k la r g ib i b irb irim iz e v u rm a m ız son derece k om ik ti. İlk
kez o lan ları b i r G ö r ü ’n ü ıı izlem esini diledim.
K ai’ın y ü z ü n d e k i şaşkınlık ve endişe beni daha da çok gü ld ü rd ü ve
k ah k a h ala rd a n titre rk e n elim i zonklayan yarama bastırdım.
B e lk i de hâlâ hayal g örü yo ru m .
H o m u r t u y l a , seslice g ü ld ü m ve K a i’ın b en im le gülmesi için —eh,
daha d o ğ r u s u b a n a g ü lm e si i ç i n - b u kadarı yetti. Kahkahası hoş ve

239
g ü rd ü . C an ım ı sıkan ise sesi daha iyi iş ite b ilm e k iç in s u s m a m oldu.
Sonra birden ses kesildi.
O bana bakıyordu. Ben de ona. G ö z le ri y ü z ü m d e g e z in ip , k irli ve
h ırp an i hâlimi süzerken ne diyeceğim i, n e y a p a c a ğ ım ı b i l e m e d i m .
O ise lıcr z a m a n k i gibi çekici görünüyor.
B u düşünceyi kafam dan attım ve elim i b i r b i r i n e k a r ış m ış sa çla rım ın
arasından gezdirip, sözcükleri b ir araya g e t i r m e k iç in ç a b a la d ım . Bu
sırada, Kai üzerim izi örten d e rin sessizliği b ir şe y le r s ö y le y ip b o z m a k
için kıvranışımı izlem ekten m e m n u n d u .
G ö z le rim sargılı yarasına g id e rk e n s ö z c ü k le r a ğ z ı m d a n d ö k ü ld ü .
“ Yanılm ıyorsam b u n u sana B ra x to n y aptı?”
Kai kıkırdayıp elini saçlarında gezdirdi. D a ğ ın ık , siy ah d a lg a la r y e n i­
d e n alnına düştü. “Bir de b e n im o n a n e le r y a p tığ ım ı g ö r s e n . ” B u n la rı
öyle rahat bir tavırla söylemişti ki n e le r y a p a b ile c e ğ in i b i l m e s e m şaka
yaptığını düşünebilirdim .
“ Evet, tabii.” G özlerim i o n d an k aç ırd ım . T a m P r e n s ’i k ız d ıra c a ğ ın ı
d ü ş ü n d ü ğ ü m bir laf edeceğim sırada b ir elini k a ld ır ıp b e n i s u s tu rd u .
“ S a k ın ... K ım ıld a m a ...”
G ü ld ü m .“ N e o ld u ,y in e m i s iv r is in e k ...”
Eli ağzımın üzerine kapandı. B en i b e l im d e n t u t u p ç e v i r e r e k g ü ç ­
lü b e d e n in e yapıştırdı. Bir an için afalladım . S o n ra d u d a k l a r ı m ı ö rte n
p arm ak ları ısırmayı düşündüm . Fakat nefes alıp v e r iş i n in h ız la n d ığ ın ı
fark edince kaçış planımı erteledim . G ö ğ sü s ırtım a y a s lıy k e n kalb in in
hızlı, fazla hızlı attığını hissedebiliyordum .
G öz ucuyla bir kımıltı seçtim. G ö z le rim , ağaç d u v a r ı m n arasından
üzerim ize gelen iri, ürkütücü figüre çevrildi. G ü m ü ş r e n g i k ü r k güneş
ışığında parıldıyor, altındaki güçlü b e d e n in h e r h a re k e tiy le d alg alan ıy o r­
du. Hayvan durup, bizi uzaktan gözlerken p arıld ay an sarı g ö z l e r i gözle­
rim e kenetlendi.
K urt.
Hayır. Kurtlar.
G özlerim ağaçlan tarayıp farklı ren klerde k ü r k le r le k a p lı d ö r t iri b e­
d en daha buldu. Bedenlerini etrafımızdaki ç a m a ğ a ç la rım n y a rı yarıya
gizlediği beş kurt, aç gözlerle bir sonraki y e m e k le rin i ta r tıy o r d u . Kalbim
göğüs kafesimi döverken hızlı, yarım nefesler a lıy o rd u m . İyi k i K a i ’ın eli
ağzımı kapatıyordu. Ç ü n kü dudaklarım k u lak m e m e m d e h issettiğim de,
az kalsın ciyaklayacaktım. “H iç söz d in le m iy o rsu n , d e ğ il m i ? ”

240
A ğ ır a ğ ır k o lu m u k a ld ırd ım . G ö z le rim i k u rtla rd a n a y ırm a d a n
Kai’ın b ile ğ in i k a v ra y ıp elin i a ğ z ım d a n ç e k tim . S ert b ir sesle,“ P ra tik te
sözünü d in le d im ,” d iy e fısıldadım . “ K o n u ş tu m . K ım ıld a m a d ım .”
K u lağ ım a değen ağ z ın ın h a re k e tin d e n gü lü m sediğini anladım .
“Ukala.”
“ E ee, p la n n e? N e y ap a ca ğ ız?” K u rtlara b a k a rk e n sesim telaşlıydı.
Y u m u şa k b i r se sle ,“ B iz diye b ir şey yok,” d edi. B eni bırakıp, yavaşça
etrafım d an d o la n a r a k k arşım a geçti. “ H âlâ yaralısın,” diye m ırıld a n d ı,
“Ve a ttığ ım d ik iş le ri k o p a r m a n a izin v e re m e m .”
K e sin lik le o l m a z .
Y an m a g e ç tim . Ö f k e le n m iş tim . “ B iz im şu ortaklığa n e o ld u ? ”
B e lin d e k i kılıcı sessizce k ın ın d a n çe k e n Kai, “ E h, sen k e n d in i ö l­
d ü r tm e k iç in ısrarcı o lu rsa n o rta k lığ ım ız u z u n sü rm e z ,” diye m ır ı l ­
dandı.
S ertçe, “ T e k b aşın a beş k u rtla başa çıkacaksın d e m e k ? ” diye fısılda­
dım. “ H iç s a n m ıy o r u m .” T ek başına d ö v ü şm esin e asla izin v e r m e y e ­
cektim . G u r u r u m ve p a r a n o y a m b u n a izin v erm e zd i.
“ O h â ld e b elli k i b e n i hafife alıyorsun Gray.”
K u rtla rı iz le y e re k yavaşça, ç o k yavaşça yayı sırtım d an aldım . K ım ıl-
dam asalar da y e re iy ic e yapışm ış, ü z e rim iz e atlamaya hazırlanıyorlardı.
Y ayın k ir iş in e b ir o k yerleştirdim .
“ Y aran a ç ıla cak ve seni b o ş yere k u r ta r m a d ım b en ,” diye tısladı K ai.
Sesi telaşlı, te d ir g in d i.
Yayı ç e k ip iy ic e g e rd im . A y n ı şekilde gerilen d ik işlerim yırtılacak
gibiydi. A cı k a r n ı m ı dağlayıp k ab u rg alarım a yayılsa da aldırış e t m e d e n
dilim i ısırd ım .
H afifçe g ü lü m s e y ip , “ E se rin i m a h v e ttiğ im için ü z g ü n ü m ortak,” d e ­
dim .
“ Pae, sa k ın h a b u n u . . . ” O k u attım .
O k e n y a k ın d a k i k u r d u n g ö ğ s ü n ü b u lu p o parlak, g ü m ü ş re n g i k ü r ­
ke sap lan d ı. D a h a ark adaşları yere y ık ılm ad a n diğer k u rtlar ü z e rim iz e
saldırdı. Ç o k t a n b i r o k d a h a hazırlam ıştım . O n u kirişe yerleştirip, hızla
yaklaşan k a h v e r e n g i karaltıya nişanladım . O k u g ö n d e r m e m le a n id e n
k a r n ım a b i r acı yayıldı. K u r d u arka b acağ ın d an v u rd u m .
H a y v a n la r d a n ikisi, d iğ e r le r in d e n ayrılıp etrafım ızda d ö n m e y e baş­
ladı. Y ü z ü n ü o n la r a ç e v ire n K a i’ın sırtın ın sırtım a yaslandığını hisset-
t i m . V u r d u ğ u m aksayan k u r d a aldırış etm eyip, d ikk atim i zıplaya zıplaya

241
ü z e rim e gelen kurda çevirdim . Telaşlı n e f e s le r im i y a v a ş la tm a y a çalı­
şarak o k u yaratığa d o ğ ru g ö n d e rd im . O k k u r d u ısk a la y ıp , h a y v a n ın
k u la ğ ın ın yanından geçerek yere saplanınca k ü f r e t t i m .
K ai’ın sırtı artık sırtıma yaslı o lm a d ığ ın d a n , a r k a m d a n e l e r o l u p b it­
tiğini kestirem iyordum .T ek işittiğim hırlam alar ve d e r iy le , k e m i k l e b u ­
luşan kılıcın sesiydi. Fakat arkam daki sahneye d o ğ r u d ö n e c e k z a m a n ım
y o k tu ç ü n k ü şimdi b en im de karşım da hırlayan b ir c a n a v a r vard ı. K ır­
mızıya çalan kürk ü neredeyse gösterdiği beyaz dişleri k a d a r ışıltılıydı,
iki m e tre kadar yanıma yaklaşıp ç ö m e ld ik te ıı so n ra a ğ ır a ğ ır b a n a d o ğ ru
sü rü n d ü . İri ve tehditkâr hayvan, bana sıradaki y e m e ğ i y m i ş i m g ib i ba­
kıyordu.
Y aram ın kanadığını hissed ebiliyo rdu m ve acı d a y a n ılm a z d ı. Yayımı
b ir daha çekersem , bu kez dik işlerim in açılm ası g a y e t o la sıy d ı. Fakat
e lim d e d ö v ü şm e k için başka bir silah o lm a d ığ ı g ib i k u lla n a b i ld iğ im bir
g ü ç de yoktu.
K u r t sinsice bana yaklaşıyor, hırlayarak avıyla o y n u y o r d u .
N e yapacağım? N e yapacağım? N e yapacağını?
Yayı ç e k tim ... K u rt saldırdı.
A çık ağzının içinde beni parçalamaya h az ır u s tu ra k e s k in liğ i n d e diş­
leri g ö r ü n e n hayvan uzun, kuvvetli b ir sıçrayışla ü z e r i m e atıld ı.
D ürtiisel, içgüdüsel bir tepkiyle o k u y ay d an a ld ım ve s a p ın d a n tu ta ­
rak, m etal u c u n u yukarı d o ğ ru ltu p havada k u r tla b u l u ş t u r d u m . O k u n
k alb in in d erin le rin e saplandığı k u rtta n ü z e r i m e sıcak k a n p ü sk ü rd ü .
S o n ra hayvan bir k ü t sesiyle yere yığıldı.
S o lu k soluğa, az ö nce olanları z ih n im d e s in d ir m e y e ça lışırk e n ar­
k a m d a n b ir h o m u r tu geldi. D ö n ü p b ak ın ca K a i’ın k ılıc ın ın b i r k u rd u n
b ö ğ r ü n ü kestiğini, tek bir hareketle ve z o r la n m a d a n k a r n ı n ı yardığını
g ö r d ü m . Kai k en dine yaklaşan d iğ e r hayvana d o ğ r u h ız la d ö n d ü . K urt
feci b ir kılıç yarası almışsa da hırlayarak yaklaşm aya d e v a m e tti. D işle­
rin i g e ç irm e k için son bir çabayla K a i’ııı ü z e r i n e sıçrad ı. K a i kılıcını
geniş b ir yay çizerek yukarı d o ğ ru lttu . K ılıç y a ra tığ ın g ö ğ s ü n ü kolayca
yardı. K u rt yere düşünce, Kai kabzayı iki eliyle k av ra y ıp k ılıc ın u c u n u
k u r d u n b ö ğ r ü n e sapladı.
K ai bir süre öylece dikildi. O anki g ö r ü n tü s ü , o lm a s ı iç in yetiştiril­
diği katili iyi yansıtıyordu. Sonra kılıcını çekip, ü z e r i n d e k i k a n ı altın­
daki ö lü hayvanın k ü rk ü n e sildi. D ö n ü p , “ O r a d a h â lâ h a y a tta m ısın?”
dedi.

242
B a n a d o ğ r u d ö n d ü ğ ü n d e , o m z u n d a k i d e rin ısırık yarasını g ö r d ü m
ve n e fe s in i k e s ild i. K e s k in d işle rin g e r id e bıraktığı izden sızan kan , ç iz ­
giler h â l i n d e k o l u n d a n aşağı in ip p a rm a k la rın a ak ıy ord u. G ö z le r im le
b uluşan g ö z l e r i , o m z u m u n g e ris in d e k i b ir şeyi fark etm esiy le tal taşı
gibi açıldı.
“ E ğil,” d iy e b a ğ ırd ı. B ir an bile d u rak sa m ad a n ç ö m e ld im . Kai c e ­
b in d e n h ız la b i r y ıld ız ç ık a r ıp az ö n c e b aşınım o ld u ğ u no k tay a fırlattı.
Ağır b ir ş e y in y e re ç a r p tığ ın ı işittim ve d ö n ü p bakınca okla b a c a ğ ın ­
dan v u r d u ğ u m k u r d u n b ir iki m e tr e ark am d a o ld u ğ u n u g ö r d ü m . Ö l ­
d ü r m e k iç in sessizce yaklaşm ıştı. Fakat şim di g ö z ü n e saplanan yıldızla
yerde, c a n sız h â ld e y a tıy o rd u .
A ğ ır ağ ır d o ğ r u l u p , “ H ak lısın,” diye m ır ıld a n d ım .“ M ü th iş b ir ekibiz.”
G ö z l e r i n i b e n d e n ayırıp, d o n u k b ir k ah k a h a atarak başını iki yana
salladı. “ E v e t, s e n in e m ir le r e k u la k asm am a n hariç.”
“ E m ir le r m i ? ” O t l a d ı m . “ B e n ask erlerin d en biri değ ilim Kai.”
“ H a k lısın , d e ğ ilsin .” U z u n adım larla bana d o ğ ru y ü r ü d ü ve ü z e ­
rin d e o n c a k a n la g ö z ü m e b ir d e n ü r k ü tü c ü g ö r ü n d ü . Fakat k arşım d a,
d u m a n g risi g ö z l e r i n i n b u z a çaldığını g ö re b ile c e ğ im k adar y a k ın ım d a
d u r d u ğ u n d a , k e n d i m i g e ri a d ım a tm a m a k için zorladım . “ A sk e rle rim
b e n im için b i r a n la m ifad e etm iy o r. O n la r harcanabilir ve y e r le rin e
y e n ile rin i k o y m a k ko lay d ır.” G ö ğ sü şişerken gözleri g ö z le rim e d ik ild i.
“ Bu y ü z d e n , e v e t Gray. S en a sk e rle rim d e n biri değilsin .”
A ğ zım ı a ç sa m da h iç b ir sö z c ü k çıkm adı. Kai g ö zlerin i y u m u p d e r in
bir iç ç e k ti. G ö z l e r i n i aç tığ ın d a , y in e o soğukkanlı, d u y g u la rın ı g iz le ­
yen h â lin e b ü r ü n m ü ş t ü . D e m i n k i telaşlı, h u z u rsu z erk eğin t ü m izleri
silinmişti. H a v a y ı y u m u ş a tm a y a çalışan K ai’ın y e n id e n h e r z a m a n k i
kibirli, ra h a t ta v ırla rın a d ö n d ü ğ ü n ü sezebiliyordum .
A ğır ağ ır d ö n ü p e tra fım ız d a k i k ıy ım a b ak tı ve, “ E h , anlaşılan b u
gece k a r n ım ı z a c ık m a y a c a k ,” d e m e k le yetindi.
O n a ayak u y d ıır s a m da sesim cılız çıktı. “ B ir k u r t saldırısından sağ
çıkıp a ç lık ta n ö lm e y e c e ğ im iz i b ilm e k güzel.”
G ö z le ri g iy s ile r im in altın d a kanayan yaram a çevrilip karardı. “ D i ­
kişlerin. Y oksa.
B lu z u m u k a ld ırıp k an lı sa rg ın ın altına b ak tım . İpliğin d e r im i b ir
arada t u t t u ğ u n u g ö r ü n c e ferah la d ım . M ü c a d e le d e z o rla n m a m sadece
dikişlerin g e r ilm e s in e , y a ra n ın k an a m asın a sebep olm uş fakat neyse ki
dikişler k o p m a m ış tı.Y o k s a ç o k d a h a k ö tü d u r u m d a o lu rd u m .

243
“ Hayır,” diye fısıldadım, “ Dikişler k o p m a m ış.”
Elini saçlarında gezdirip kılıcını kınına s o k tu . F a k a t b u n u y ap ar­
ken om zundaki yaranın verdiği acıyla y ü z ü n ü h afifçe b u r u ş t u r d u ğ u
g ö z ü m d e n kaçmamıştı. Arkasındaki ağaç k ö k ü n e işaret e d ip , “ O tu r ,”
dedim .
A rtık emirleri ben verecektim.
Kai suyuma gidip sırıtarak o tu rdu . B ir kez d a h a t e p e s in d e d ik ild im .
Fazla rahat bir tavırla, “Ü stün başın kan o lm u ş,” d ed i.
“ Senden de kan damlıyor. Fakat şanslısın k i . . . ” Tatlı tatlı g ü lü m s e d im .
“ Tam da buna uygun bir m e rh e m hazırlayabilirim .”
Kai bir nefes verdi. G ö k y ü zü n e bakıp başını iki y a n a salladı. “ T a­
bii ki hazırlayabilirsin. Ö lü m ü m senin ve senin m e rh e m le r in in elin d en
olacak.”
Isırığı daha yakından inceleyip, “ Bak ne d iy e c e ğ im ,” d iy e m ır ıld a n ­
dım . “ Sırf sana dokunayım diye yaralanm aktan k e y if alm aya başladığını
düşünm eye başlayacağım artık.”
Kai pes bir kahkaha attı. K onu ştuğ u nd a g ö z le r in in ü z e r i m d e g ezd i­
ğini neredeyse bir dokunuş gibi h issedebiliyordum . “ A h , b e n sana bir
şey yaptırm ıyorum tatlım. Gerekirse yaralarımı k a n a r h â ld e b ıra k a b i­
lirsin. Ç ü n k ü ben ancak bana d o k u n m a k istersen e lle rin i b e d e n im d e
isterim .”
G özlerim epeydir bana diktiği g ri g ö zlerin e takılıp kaldı. Ç o k te h ­
likeli bir oyun oynuyordum.
Keskin bir bıçağın üzerinde y ü rü y ü p k esilm em ey i ü m i t e d iy o rd u m .
Ateşle oynayıp yanmamayı.Tehlikeli bir akıntıda y ü z ü p b o ğ u lm a m a y ı.
O tehlikeliydi.
Z ih n im d e sadece bu düşünce yankılansa da g ö z le r im i g ö z le r in e d i­
kip ellerimi bedenine götürdüm .

244
T / J ir kurt beni ısıralı iiç gün olmuştu. Paedyn ona ancak kendisi istiyorsa
iZPbana dokunm asını söylemem in ardından, üç g ündür bana dokıııı-
maııuştı. O zam andan beri de bir türlü soluklanamamıştım. N e zam an
bana baksa boğulacak gibi oluyordum . Bu du rum dan nefret ediyordum .
Yalaıın.
Üç uzun, sıkıcı gün geçmişti. Bu süre zarfında en büyük kazancımız
bana giyecek bir gömlek bulmak olmuştu.Yarışmacılar için bırakılan bir
başka hediye. Çay ve etrafındaki küçük açıklık üssümüz olmuşsa da gün
içinde orada fazla zaman geçirmiyorduk. R utinim iz orm anda ayrılıp diğer
rakipleri aramaktı. Buna rağmen yeni şerider ele geçirme çabamız sadece
faydasız değil, aynı zamanda dayanılmaz bir şekilde sıkıcı olmuştu. Paedyn
yanınıdayken daha çok eğlendiğimden ayrılmamızı istemiyordum. Fakat
o ısrarla ayrılırsak daha geniş bir alanı araştırabileceğimizi söylüyordu.
Şıı ana kadar da ne faydasını görm üştük bunun ama!
Güneş hızla batıp, gece kaybolmaya hazırlanırken g ö k y ü zü n ü yıl­
dızlar kaplamaya başlamıştı. Ağır adımlarla kam pa yü rü rk en , hayal k ı­
rıklığımın acısını y olum a çıkan bitkileri kılıcımla doğrayarak çıkardım .
Kimse yoktu, ikim iz de h e n ü z bir rakiple karşılaşmamıştık. B ulabil­
diklerimiz ancak yılanlar olm uştu. B ir sürü yılan. Bir de çakallar. S on
zamanlarda defetm em iz g ereken ziyaretçiler sadece onlardı.
Çayı daha g ö r m e d e n fo k u rtu s u n u işittim. K ü çü k açıklık g ö rü n d ü .
Paedyn de. Bir ağaç k ö k ü n ü n ü ze rin e o tu r m u ş o k a lın , g ü m ü ş y ü zü ğ ü
p arm ağında d ö n d ü rerek boş gözlerle ateşe b a k ıy o r, sa çla rı y u m u şa k
esintide dalgalanıyordu.
Biraz çıra alıp yanına gittim. Çıraları ateşe atıp k a r ş ıs ın d a k i b ir başka
ağaç k ö k ü n e o tu rd u m . “ Eh, yeni yaralar g ö r m e d i ğ i m e g ö r e h erh ald e
şansın yaver gitm edi?”
“ Bir dövüşten yara almadan çık ab ilece ğ im i d ü ş ü n m e m e n e alın­
dım ,” dedi. O n a şüpheci bir bakış a tm a m ın a r d ın d a n n ih a y e t, “ Hayır,”
dedi. “ B u g ün şansım yaver gitm edi.”
O n a dikkatle baktım .Y anağının içini ısırışını, b a ş p a r m a ğ ın d a k i çe­
liği çevirişini, bacağını sallayışını izledim .
Bastırılmış enerjisi o nu perişan etmişti ve e n d iş e iç in i k e m iriy o rd u .
Fakat düşünm esine izin veriyor, o kadar g e r ilm e s in e n e y i n n e d e n ol­
d u ğ u n u sorm adan önce ona zaman ta n ıy o rd u m . B ö y le c e sessizce o tu r ­
duk. Ben tavşanın bol sinirli etini, Paedyn y a n a ğ ın ın iç in i k e m irirk e n
sessizce oturduk.
G üneş ufukta alçalıp, g ö k y ü zü n ü koyu t u r u n c u l a r a ve y u m u şa k
pem belere boyarken nihayet iç çekerek sessizliğ b o z d u m . “ P e k i, sorun
nedir? D ö k içini.”
“ H ı?” Paedyn gözlerini ateşten ayırıp, g ö z le r im le b u lu ş tu r d u k ta n
sonra alevleri izlemenin daha ilginç o ld u ğ u n a k a ra r v erd i. “ H i ç b i r şey.
Bir şeyim yok.”
Az kalsın gülecektim. B unların bir k ad ın ın size sö y le m e s in i asla
istemeyeceğiniz sözcükler o ld u ğ u n u zo r y o ld a n ö ğ r e n m i ş t i m ve bir
derdinin olduğu belliydi. Ateşi karıştırıp, c a n la n d ır ır k e n iç çekerek,
“ B erbat bir yalancısın Gray,” dedim . N ih a y e t b a n a b a k a c a k cesareti
kendisinde buldu. Sonra yüksek sesli k ah k ah alar attı. N e f e s i m i tutarak
başını gökyüzüne çevirişini, güm üş saçlarının sırtın a d ö k ü l ü ş ü n ü , göz
kenarlarının nasıl neşeyle k ırıştığ m izledim.
Paedyn birden bana bakınca y ü z ü m d e k i a rz u y u z a m a n ı n d a silebil­
miş olmayı diledim.
Nefes kesiciydi. Fakat inatla g ü n b atın ım ın , k e n d i ih ti ş a m ın ın ya­
nında nasıl da sönük kaldığını fark etm iy o rd u .
N e y im var benim böyle?
“M ü th iş bir yalancı olduğum u bilm eni iste rim .” B ir e s p ri yapmış
gibi hom urtuyla gülerken sözcükleri ağzından ç ı k a r m a k ta zorlan m ıştı.

246
E sp rin in e n v u r u c u k ıs m ın ı k a ç ırm ış o lm a lıy d ım .
“ H ı m . ” A ğ z ı m a b i r p arça et a ttım . “ B u k o n u d a sana k a tılm ıy o r u m .”
“ Ya, ö y le m i ? ”
“ Ö y le .”
Ö n e e ğ ilip d i r s e k l e r in i d iz le r in in ü z e rin e k o y d u . “ A yd ın lat b e n i
Prens.”
G ü z e l . B ır a k d i k k a t i n i başka şeylere çekeyim .
D u d a k l a r ı m b i r g ü lü m s e m e y le seğirdi. “ Yalan söylediğini y a p tığ ın
bir şeyle a ç ık e d i y o r s u n .”
“ H ay ır, e t m i y o r u m . ” A r t ık g ü lm e d iğ in d e n n ered e y se ağ zım a a ç tığ ı­
ma p işm a n o la c a k t ım .
“ N e z a m a n y a la n sö y lesen sol ayağını yere v u r u y o rs u n , hafifçe.”
Paedyn h a y re tle b a n a b a k a rk e n sırıttım . “ B u n u g a m z e le r im d e n n e fre t
ettiğini ilk k e z s ö y le d iğ in d e fark e ttim .T a b ii ik im iz d e b u n u n b a riz b ir
yalan o l d u ğ u n u b iliy o r u z .”
Fırlattığı taş k a fa ta sım la b u lu ş m a d a n eğ ild im . Ş im di g ü lm e sırası
b endeydi. P a e d y n d ik k a tin i ateşe çevirip, g ü lü m s e m e m e k için k e n d in i
tuttu. “ B e n i o k a d a r d ik k a tle iz led iğ in i fark e tm e m iş tim .”
“ İzlediğimi m i? T a d ım , seni izlem eyi bir an bile b ırak m ad ım ki.” G ö z ­
lerime çevirdiği o k y an u s g ö zlerin d e adım koyam adığım b ir d u y g u vardı.
S o nra y in e b a ş p a r m a ğ ın d a k i g ü m ü ş y ü z ü ğ ü ç e v irm e y e başladı.
İlginç.
“ C id d e n , n e d e n y a p ıy o rs u n b u n u ? ” S ö zleri d ü ş ü n c e le rim i b ö ld ü .
O na b a k tım . F a k a t g ö z le r i şim d i k arşım ızd ak i alevlere o d a k la n m ıştı.
“ N e d e n ş e rid im i alıp b ı r a k m a d ın b e n i? ”
D ille n d ir m e d iğ i s ö z le ri k a f a m ın iç in d e yankılandı.
N e d e n şerid im i alıp beni ö lü m e terk e tm e d in ?
S o n ra b a n a b a k tı. G ö z le r i b ir ç o k d u y g u y la d o lu p taşıyordu. B ir y a­
nıt istiyordu. N e d e n d ö n ü ş t ü r ü l d ü ğ ü m canavar gibi d a v ra n m a d ığ ım
so rusun u n y a n ıtın a ihtiyacı vardı.
A ğzım ı açıp y e r i n d e b ir y a n ıtın d ö k ü lm e s in i b e k le d im . F akat b u
bir t e m e n n i d e n ö te y e g e ç m e d i ç ü n k ü iç çekip, “ B iliy orsun , dan sım ızı
bitirm eye fırsatım ız o lm a d ı,” d e d im .
G ö z le rin i k ır p ış tır a r a k b a n a b ak tı. “ B u , b ir y an ıt değildi.”
“ Ç ü n k ü h e n ü z d a n s e t m e d i k . A r tık işlerin nasıl y ü r ü d ü ğ ü n ü a n ­
lamış o lm a lısın G ray. D a n s e d e rs e k y an ıtın ı alırsın. E tm e z se k b e n im le
ilgili m e ra k e ttiğ in h e r şey ak lın a takılı kalacak.”

247
G üldii. “ D alga geçiyor olm alısın.Y ine m i b a ş la d ık ? ”
“ Evet, yine başladık.” Ayağa kalkıp ağaç k ö k ü n ü n ü z e r i n d e o t u r d u ­
ğ u yere, yanına gittim . “ Bu y ü z d e n ...” E lim i u z a tıp ö n ü n d e ağ ır ağır
eğildim . “ D ans edecek m iyiz G ray?”
G ö z le rin i devirip dudaklarını g eren g ü lü m s e m e y e d ir e n m e y e çalış­
tı. “ Peki.” Elini elimin ü zerin e k o y d u ğ u n d a , sırf o te m a s k a lb im i h ız­
landırdı.
B u k ı z bana ne yaptı böyle?
A teşten birkaç adım uzaklaştık. S o lu k ay ışığı p arlıy o r, y ıld ız la r ışıl­
d ıyo rdu . B ir elini o m z u m a g ö tü rü p , d iğ e r elini d ik iş le rin i z o rla m a ­
m aya d ik k at ederek tu ttu m . D iğ e r elim i b e lin e d o la y ıp o n u k e n d im e
d o ğ r u çektim . K ollarım da bıraktığı his ta n ıd ık tı. H e r a y r ın tıy ı keyifle
izleyip h e r hareketini ezberledim .
M ü z ik olm adan, kalp atışlarımızın ve cırcır b ö c e k l e r i n i n ritm in e
ayak u y d u rd u k . Karanlık bizi y u tu p ateşin titre k ışığı a ltın d a gölgelere
çevirdi.
P aedy n neşeli bir tonda, “M ü z ik yok,” dedi.
“ E h , o zam an sanırım dansı ne zam an b ıra k a c a ğ ım ız ı b ile m e y e c e ­
ğiz. N e talihsizlik.” Ç e n e m başının tepesine s ü r tü n d ü . O n u yere eğ ­
m e m le ağzından bir hayret nidası çıktı.
N efes nefese, “Ayaklarına basmaya zo rlam a b e n i,” d ed i.
O n u yen id en d oğrulturken, “A h, işte o o lm az,” d e d im . “ S o n dansı­
m ız d a n b eri ayak parm aklarım daha iyileşm edi bile.”
B ir süre sessiz kalıp, ayağımızın altındaki dal parçaları ile ateşin çıtır­
tılarını dinledik. Ü ze rin d e ince ve yırtık p ırtık b lu z u olsa da b e d e n in in
sıcağjnı, elim in altındaki tenini hissedebiliyordum .
D i k k a t dağıtıcı.
Sessizliği alçak sesle konuşarak b ozdu. Sanki o anı b ö lm e k istem i­
y ordu. “ Eee, so ru m u n yanıtı n ered e?”
Evet. Ş u mesele.
“ Ö lm e n i istem em em gerçekten o kadar şaşırtıcı m ı? ” G ö z le rin e
b ak ab ilm ek için hafifçe geriye kaykıldım . “B irin e y a rd ım e t m e m o
kadar şaşırtıcı m ı?”
T ered d ü t etm ed e n yanıt verdi. “ Evet.”
Az kalsın gülecektim . “ Şaşırmadığımı söy ley em em .”
“ Sadece...” Duraksadı. G özleri yanıtı g ö z le rim in iç in d e aradı. “B en
senin babana daha fazla benzeyeceğini d ü ş ü n m ü ş tü m .”

248
S ö z le ri b e n i v u r d u . B a b a n ı... N ih a y e tin d e , o b ir kraldı. S o ğ u k ve
katıydı. A y rıc a h i ç b i r şey o n u kolay kolay etk ilem ezd i. O ğ u lla r ın ın
başarıları b ile. S a n ı r ı n ı b e n i b ir ç o k açıdan k e n d in e b en z etm iş; nasıl
d av ran a ca ğ ım ı, n e h is s e d e c e ğ im i, d ah a da Önemlisi ne h issetm e y ec eğ i­
mi b a n a d i k t e e tm iş ti. S ay esin d e d ile d iğ im anda çıkarıp ta k ab ilece ğ im
bir sü rü m a s k e ü r e tm i ş tim .
B ir k a r m a ş a d a n ib a r e ttim . S u stu ru lm u ş d u y g u lard an ve sağlam k u ­
rulm uş d u v a r la r d a n ib a re t b ir k arm aşa.
F akat s o r u n u n y a n ıtın ı k e n d i m d e b ilm e d iğ im d e n o n a k en d i s o r u ­
m u s o r d u m . “ B u y ü z d e n m i b e n d e n o kadar nefret ediyorsun? Belli ki
h o şla n m a d ığ ın b a b a m a b e n z e d iğ im i d ü ş ü n d ü ğ ü n için m i? ”
H e m e n , “ S e n d e n n e f r e t e tm iy o r u m ,” yanıtını verdi. B e n o n u n b u n u
n eden d a h a ö n c e s ö y le m e d iğ in i d ü ş ü n ü rk e n , d o ğ ru şeyi söyleyip sö y­
lem ed iğ in i d ü ş ü n m e k iç in d urak sad ı.
Y ü z ü m e y a r ı m b i r g ü lü m s e m e y erleşti.“ Ya, b e n d e n nefret e tm iy o r ­
sun d e m e k ? O h â ld e , h a y a tım a y ö n e lik te h d itle rin sevginin göstergesi
ini y an i?”
“ S e n d e n nefret e tm e d iğ im i sö y le d im Prens. S en d en h o şla n m a d ığ ım
an lam ına g e l m i y o r b u .”
B aşım ı e ğ d i m . G ö z l e r i m g ö z le rin i aradı. “B e n c e h o şlan m ad ığ ın şey,
b e n d e n h o ş la n m a d ığ ın ın d o ğ r u olm am ası.”
H a y r e tt e n a ç ık k a la n ağ z ım k ap atan P aedyn b an a sert b ir bakış attı.
Belli ki n u t k u n u n tu tu lm a s ın a n e d e n o lm u ştu m .
E h , bu bir ilk.
“ K o n u ş Gray.” G ü lü m s e y e r e k o n u d ö n d ü r d ü m ve tek rar k e n d im e
çekrim . “ B a n a y a n ıld ığ ım ı söy ley ecek m isin?”
“ S o ru la rı b e n in ı san a s o r d u ğ u m u sanıyordum ,” dedi. O çarpıcı g ü ­
lü m sem e si ve ta rtılm ış sö z leriy le d ik k a tim i dağıtıyordu.
B ir de bana hesapçı diyor.
K a ç ırd ığ ı g ö z l e r in i, y a n a ğ ın ın içini ısırdıktan sonra y e n id e n b a n a
çevirdi. “ D i ğ e r l e r i n d e n b i r i n e y ard ım ed er m iy d in peki?” D u raksad ı.
“Jax ya d a A n d y d ış ın d a k ile re ? ”
G e r ç e k t e n ö n e m v e r d iğ im b irk aç kişi hariç birilerine.
Y ü z ü m e a ğ ır a ğ ır b ir g ü lü m s e m e yayıldı. “ Tatlım, ö len b irin i g ö r­
m e n in b e n i , s e n i ca n lı ve sağlıklı g ö r m e k kadar etkileyeceğinden şü p ­
h e liy im .”
Y u t k u n d u . “ U t a n m a z b ir çapk ın sın Azer.”

249
“ Sadece sen söz konusu o ld u ğ u n d a .”
“ H ım . Şimdi de utanm az bir yalancı o l d u ğ u n u d ü ş ü n ü y o r u m . ”
Sessizce g ü le re k ,“ Soru sorm a sırası b e n d e ,” d e d i m . A ğ z ın ı açtı. B ü ­
y ü k olasılıkla tartışacaktı fakat o n u k o n u ş tu r m a d a n sö z e g ir d im . “ O
g ü n L o o t’ta gezinen onca insan arasında b e n i m so y u la c a k k a d a r talihli
o lm am ın nedeni neydi?”
Ağzı kapandı. Sonra gülümsedi. “ Belli b ir ta n ım a u y u y o r s u n .”
“ T anım m ı?”
Pek de tatlı olmayan bir gülüm sem eyle, “ E vet,” d e d i. “ K ib irli, cep­
leri para dolu biri gibi g ö rü n ü y o rd u n . Ö y le le ri fav o ri h e d e f le r im d ir .”
O n a d oğru eğildim. “Eh, bu h e d e f parasını ça ld ığ ın ı a n la m ıştı.”
“ Paranı çaldığımı çok geç anladın.”
“ Tuhaf, seni kısa süre sonra yakaladığım ı h a tır lıy o r u m .”
P aedyn’in gülümsemesi kibirliydi. “ S adece g eri g e lip se n i kurtardı­
ğ ım için.” G üldü. “ N e yani, sen fark e tm e d e n p a ra n ı te k r a r ç a k m a y a ­
cağımı mı sanıyorsun?”
“Yaptığın h er şeyi fark ettiğimi d ü ş ü n ü y o r u m . B u y ü z d e n , hayır.”
ikim iz yüz yüze bakarken Paedyn duraksadı. B ir a n iç in sö zlerim
karşısında afallamıştı. Gülüm seyerek şaşkınlığının k ey fin i ç ık a rd ım .Y e ­
n id e n söze girdiğinde, yum uşak bir tonla, ağır ağ ır k o n u ş tu . “ B u , bir
m ey dan o k u m a mı Azer?”
“B u, bir gerçek Gray.”
“ Ö yle m i?” dedi. Sonra yüzlerim izin arasında b ir şeyi salladı. “ G e r ­
çek ten ilginç. Ç ü n k ü dansa başladığımızda se n d e n b u n u a ş ırm ıştım .”
Loş ışıkta gözlerim i kıstım ve elinde tu tt u ğ u n u n n e o l d u ğ u n u fark
ettiğim de sessizce küfrettim. B ra x to n ’ın d eri şeridi. A z ö n c e c e b im d e
güvendeyken şimdi y üzü m ün karşısında sallanıyordu.
“Etkilendim Gray.” R ahat bir tavırla o m u z silkip, “ A m a d a h a çok,
dikkatimi sana ne çok verdiğimi fark e tm e m e m e şaşırdım,” d iy e ekledim .
Bana bakıp gözlerini devirdi. “ O yalam a taktiği.”
G özlerim bir an için onu süzüp y en id en o g ü lü m s e m e y e çevrildi.
“B u işte çok iyisin değil m i?”
Sessizce beni izleyip gözlerini kaçırdı. B e n d e g ö z le r im i o n d a n ayı­
rıp, hayatımı didikleyecek yeni bir soruya k e n d im i h a z ırla d ım .
“ E n sevdiğin renk nedir?”
G özlerim i gözlerine diktim. “ N e ? ” Az kalsın g ü le r k e n b o ğ u la c a k ­
tım.

250
" E n s e v d iğ in r e n k . H a n g is i? ”
İlk k e z h a y r e t t e n ve m e r a k ta n ben o n u n ayaklarına b asaca k tım .
" O n c a s o r u v a r k e n e n s e v d iğ im re n g i m i so ru y o rs u n ? ” Y iiziim e y ayı­
lan g ü l ü m s e m e y e e n g e l o la m ıy o r d u m .
G ö z l e r i n e d ü ş e n b i r t u t a m saça keyifsizce üfledi. " H a k k ı n d a p e k
fazla şey b i l m e d i ğ i m i fark e ttim . B e n de en tem el şeylerden başlam ayı
d ü ş ü n d ü m .” N e ş e y l e iç ç e k ti. “ Sana insaflı davranıp kolay b ir so ru so ­
ru y o ru m . B u y ü z d e n b e n i hayal k ırık lığ ın a u ğratm a. E n sevdiğin r e n k
nedir?”
S ırf d ü ş ü n e c e k z a m a n k a z a n m a k için o n u d ö n d ü r d ü m . D a h a ö n c e
en se v d iğ im r e n g i n n e o l d u ğ u n u h iç d ü şü n m e m iş tim . B ana asla ö n e m ­
li g e lm e m işti b u .
Ta k i b i r çift o k y a n u s m avisi g ö z e bak ıp b o ğ u lm a n ın belki d e h o ş
bir şey o la b ile c e ğ in i fark e d e n e d ek .
Ta ki b i r çift m a v i g ö z d e k i ateşe bak ıp y a n m a n ın belki d e acı v e r ­
m e y ece ğ in i fa rk e d e n e d e k .
Ta ki b i r çift g ö k m avisi g ö z e b ak ıp y ü k se k le rd e n d ü ş m e n in b e lk i
de h u z u r lu b ir şey o la b ile c e ğ in i fark e d e n e dek.
D a h a ö n c e e n s e v d iğ im r e n g in n e o ld u ğ u n u hiç d ü ş ü n m e m iş tim
ç ü n k ü b u u n v a n ı h a k e d e c e k b ir r e n k g ö rm e m iş tim .T a ki şim diye d e k .
A lçak sesle, “ M a v i,” d e d i m .
“ H ı m .” D a l g ı n c a b a n a b a k tı ve b e n i içtenlikle süzdü. “ H iç a k lım a
gelm ezdi.”
B e n im de.
D ü ş ü n c e le r e d a la n P a e d y n ’i izleyerek, “ Ya senin?” diye so rd u m .
A ğ z ın ı açsa d a a k lın a b ir şeyler gelin ce sustu. D işlerini sıktı. “ F av o ri
re n g im y o k .” H a f if ç e o m u z silkip, “ E n sevdiğin y e m e k ya da ta d ı? ”
diye so rd u .
“ Bir S ın avın ortasın d ay ız ve b ana en sevdiğim yemeği m i soruyorsun?”
B e n i d u y m a z d a n g eld i. “ E h , tavşan olm adığ ın ı b iliy o ru m . Tavşan
yerken a ğ z ın ı n asıl ç a r p ıttığ ın ı g ö r d ü m ...”
“ A ğ z ım ı ç a r p ı t m ı y o r u m . . . ” D u ra k say ıp sırıttım .“ S en ağzım a m ı b a ­
k ıy o rsu n G r a y ? ”
T a r tış m a k iç in d u d a k l a r ın ı aralasa da sadece ofladı. “ Şu lan et so ru y a
yanıt v e r y e t e r A z e r.”
K ık ırd a y ıp o n u yavaşça d ö n d ü r d ü m . “ Kolay. L im o n lu turta.”

251
H o m u rtu y la güldü. “ Şaka yapıyorsun. L im o n lu tu r t a m ı? H e r iste­
diği yem eği yiyebilecek kadar ze n g in b ir p ren ssin ve lim o n lu turtayı mı
seçiyorsun?”
O n u n tonlamasını taklit ederek, “ Evet, lim o n lu t u r t a ,” d e d im . “ Ve
buradan çıktığım ızda sana da yedireceğim .”
“ C esedim i çiğ n em en lazım.”
H ınzırca gülüm sedim . “ B u n u ayarlayabiliriz.”
O an elinde kullanabileceği başka b ir silah o lm a d ığ ın d a n , Paedyn
ayaklarıma basma tehdidini hayata geçirdi. “ OfîF.”
Fısıltıyla, “ G addar şey seni,” dedim .
“ D aha hiçbir şey g ö rm e d in Prens.”
“ A h, u m a rım b ir g ü n g ö rü rü m .”
B ir süre sessiz kalıp birbirim izi süzdük. S o n ra n ih a y et, “ O hâlde sen
bana en sevdiğin yiyeceği söyle, hani şu lim o n lu tu r ta d a n d ah a güzel
o ld u ğ u n u d ü şü n d ü ğ ü n şey neyse o n u ,” d e d im .
“ A h, bir kere lim o n lu turtadan güzel.”
“ E h, b eni m erakta bırakm a Gray.”
Başını kaldırıp bana baktı ve kendinden emin bir sesle,“Butterscotch,” dedi.
“ B u tte rs c o tc h ,” diyerek b u yeni bilgiyi h afızam a k a z ıd ım .
“Evet.” G ülüm sedi. Fakat g ü lü m sem e sin d e h ü z ü n vardı. “ B abam o
şekeri hastalarına verirdi. N e zam an b e n im ya da b ir b aşk asının yarası­
nı iyileştirse b ir tü r ödül olarak b u tte rsc o tc h yerdik.”
B ir süre sessiz kaldık, “ ikiniz çok yakınm ışsınız.”
“ Ö y ley d ik,” dedi P a ed y n .“ Fakat sen ve b ab a n y a k ın değilsiniz, değil
m i? Sana çek tird ik lerin d en sonra.”
Sesinde acıma olm adığı için m in n e tta r olsam da tiksintisi açıkça
seziliyordu. Sessiz, b u ru k bir kahkaha ağzım d an kaçıverd i. “ Hayır. Ben
o ğ u ld a n ço k askerim ve o da babadan ço k kral. B irlik te g e ç e n zam a­
n ım ız eğ itim e harcandığından, yan yana geld iğ im iz an ları iple ç e k m i­
y o rd u m .”
P aedy n sessizce, “Ya an n en ?” diye sordu.
“ B ir a n n e d e n isteyebileceğim h e r şey o,” d e d im . “ B ir o ğ la n olarak
ihtiyacım olan h e r şeydi. H ayatım ın sa b itle rin d en biri, b ir iyilik ve ilgi
kaynağı oldu hep.”
P aedyn çekingence, “ Y ine d e ” dedi, “ B a b a n ın y a p tık la rın a göz
y u m d u , değil m i?”

252
D u r a k s a d ı m . O n u n l a k o n u ş a ra k fakat k e n d im e de b ir h atırlatm a
yaparak, “ B u k o n u d a s e ç m e şansı y o k tu ,” d ed im . “ Ayrıca m ü sta k b e l
İnfazcı o l m a k b e n i m g ö r e v im , o h e d e fe ulaşm ak için g erek e n y ö n t e m ­
ler n e o lu r s a o ls u n .”
P a e d y n a d ın ı ta m k o y a m a d ığ ın b ir ifadeyle b en i süzdü. Şaşkınlık
mıydı b u ? A k ıl k a rışık lığ ı m ı? B ir an açık kitap g ibiyken h e m e n sonra
cildini b ile a r a la y a m ıy o r d u m .
S o n ra b e n i s o r u y a ğ m u r u n a tu ttu . Ç o ğ u rastgele so ru lar olsa da
hepsi d e o n u n iç in eşit d e r e c e d e ö n e m li gibiydi. Bana ç o c u k lu ğ u n a
dair a n ıla r a n la ttı. B e n d e ay n ın ı y a p tım ve K itt’le b e n im ap tallık larım a
g ü lü şü n ü d i n l e d i m .
K a şla rım ı k a ld ıra ra k , “ B a n a ilk kez karşılaştığımızda d u d a ğ ın ın n e ­
den y a rık o l d u ğ u n u an lat,” d e d im .
G ü ld ü . Ç ı k a r d ığ ı ses o m u r g a m d a n y u k arı y ü rü d ü . “ Sana o n u n İ m ­
p a ra to rlu k M u h a f ız la r ın d a n b ir h ed iy e o ld u ğ u n u sö y led iğ im d e yalan
s ö y le m iy o rd u m .”
“ E vet. B u n u b a n a h a n ç e r in i b o ğ a z ım a dayadığında söylem iştin ya-
n ılııu y o rsa m ? ”
“ B e n d e ö y le h a tır lıy o r u m .”
“ E h , y in e d e o yarayı h a k e t m e k için ne yaptığını hâlâ b ilm iy o r u m .”
Bu d ü ş ü n c e k a rşısın d a ö f k e d e n g ö z le rim karardı. “ K adınlara v u ra n
İm p a ra to rlu k M u h a f ız la r ım a insaflı d av ran m am .”
“ Ya? O h â ld e b u n u n ilk kez yaşanm adığını b ilm e n iyi olabilir.” R a ­
hat b ir tavırla, lafinı e s ir g e m e d e n k o n u şu y o rd u . “ U z u n lafin kısası, P si­
şik o ld u ğ u m a in a n m a d ı . B u y ü z d e n o n a ispat e tm e m g erekti. A nlaşılan
sö y le d ik le rim p e k d e h o ş u n a g itm e d i.”
H a y re tle o n a b a k t ım . “ Ve sen sana v u rm asın a izin m i v erd in ?”
“ E v e t fak at ö n c e g u r u r u n d a n b ir parça alarak.”
“ B u n a n e d e n ş a ş ır m a d ım acaba?”
P a e d y n b a n a m u z i p ç e g ü lü m s e d i. “ M u h te m e le n k ib rin i k ır m a m a
artık a lış tığ ın d a n d ır P re n s.”
“ O n a n e ş ü p h e .” D u ra k s a y ıp o n u sü z d ü m . “ B e n i şaşırtm ak tan hiç
v a z g e ç m iy o rs u n G ray.” S ırıta ra k elini b ıra k tım ve b u r n u n u n u c u n a h a ­
fifçe d o k u n d u m .
O fla y ıp p a r m a k l a r ı m ı itti. “ S en d e b e n i k ız d ırm a k ta n hiç v az g eç­
m iy o rsu n .”

253
Elini tu tu p k olu m d an yukarı g ö tü r d ü m . Ş im d i ik i eli ik i o m z u m u n
ü zerin d ey d i. A rdından yarasına d o k u n m a m a y a d i k k a t e d e r e k , e lle r im i
b elin e dolayıp o n u kendim e d o ğ ru ç e k tim .
S onra sallanmaya başladık.
N e hoş ayak hareketleri ne de ritm in e ayak u y d u r a b ile c e ğ im iz b ir vals
vardı. Sadece ikimizdik. Bir orm an ın ortasında, etra fım ız g ö z k ı r p a n b in ­
lerce yıldızla çevrili. Kirpikleri çırpındı, sonra p a r m a k la r ı e n s e m i sardı.
A ram ızdaki gerilim, bizi b irb irim iz e b ağ lay an g ö r ü n m e z b i r halat
gibiydi. B e n im nabzım , o n u n nefesleri h ız lan d ı. G ö ğ s ü h ız la i n i p k al­
k ıyordu.
“ Seni kızdırm aktan hiç v a z g e ç m iy o ru m h a ? ” O n u k e n d i m e iyice
yaklaştırırken y ü z ü n ü süzdüm . “ Ya şim di? B u b i r istisn a m ı ? ”
Y u tk u n u p başını eğdi. Bana b ir y an ıt v e r m e d i. H a f if ç e g ü l ü m s e ­
y erek o n u konuşturm aya çalıştım. D a h a ö n c e b ö y le b i r s o r u n u m hiç
olm am ıştı. “ Pae?”
Y in e yanıt gelmedi.
P arm ak la rım çenesini yakalayıp g ö z le rin i n a z ik ç e g ö z l e r i m e ç e v ir­
d i.Y ü z ü n e şaşkınlığın işlendiği P a e d y n titre k b i r k a h k a h a a ttı. “ B u n u
sinir b o z u c u bulmamama sinir o lu y o r u m .”
E lim ona d o k u n m a k ta n yanacak gibi b e lin e d a h a d a s ık ıc a d o la n ­
dı. B ir kıza kendim i bu kadar k a p tırm a m b e n i u t a n d ı r ı y o r , o n d a n b u
denli e tk ile n m e m k o rku tu yo rd u. K e n d im i h e m z a y ıf h e m d e h a rik a
hissediyordum . Panik içinde fakat çatılıydım.
“ N e d e n beni v u rm ad ın P aed yn ?”
S oru dudaklarım dan d ö k ü lü v erm işti. M e ra k lı ve sessiz. B a ş ım yana
eğip b en i inceledi. “B u n d a n daha açık k o n u ş m a n g e r e k A z e r .”
K o n u y u saptırıyor.
G ü lü m sed im . N eyi kastettiğimi b ild iğ in d e n e m i n d i m . “ B i r k a ç gü n
önce, ben i vurabilecekken o k u yere attın. S e b e b in i b i l m e k is t iy o r u m .”
D uraksayıp vereceği yanıtı d ü ş ü n d ü . S o n ra g ö z l e r i n i g ö z l e r im e
dikti. “ Ö lü m e m a h k û m o lm am seni de m a h k û m e t m e k is te y e c e ğ im
anlam ına gelmiyor.” G özleri ü z e rim d e g ez in d i. B a k ış la r ı n ın ü z e r i m d e
bıraktığı hissin tadını çıkardım.
S onra geri çekildi.
Elleri yeniden om uzlarım ı bu ldu. G e r g in ve in atla k ı m ı l tısız. S o n ra
gözleri g ö k y ü zü n e çevrildi. Bana b ak acağ ına y ıld ızla ra b a k m a y ı tercih
ediyordu. B u rn u n d an bir iç çekip sessizce k e n d in i to p a r la d ı.

254
B e n d e a y n ın ı y a p tım . O g eri çekilirken k en dim i toparlam aya ça­
lıştım.
E vet, ik i r a k ip tik . E v e t, b e n m ü stak b el İnfazcı’ydım . Evet, o n u h a ­
yatında is te m e y e h a k k ı o lm a y a n b ir katildim . Fakat paylaştığımız b u
kafa k a rıştıra n b a ğ ı in k a r e tm e s in e n e d e n olan başka bir şey daha vardı.
Vebalar a şk ın a , b u n u k e n d im e itiraf etm em beni kızdırıyor.
M a s k e le r im h âlâ h a z ırd a b ek liy o rd u . D u varlarım yerindeydi. Fakat
Paedyn h e m m a s k e le r im i h e m de kalelerim i ağır ağır u n ufak ed iy o r­
du. B ir a n d a b u n a iz in v e rd iğ im için k e n d im e kızdım . Değer vermeme
izin v e r d iğ im iç in . O n u r a k ib im d e n başka b ir şey olarak g ö r m e m e izin
verdiğim için .
Ç ü n k ü o k e n d is i için sadece bir rakip olduğumu açıkça belli etti.
Sessizce “ K ai,” d e d i. İs m im in d ud ak larınd aki sesi beni d ü şü n c e le ­
rim d e n k o p a r d ı. “ B e n . . . ”
Y u m u şa k b i r k a d ı n sesi, P a e d y n ’in sözünü yarıda kesti. “Araya gird i­
ğim için ö z ü r d i l e r i m fakat ik in izd e ihtiyacım olan b ir şey var.”

255
es etrafımızda yankılandı. K ai’la h e m e n ayrılıp, içgüdüsel bir tep­
kiyle dönerek sırt sırta verdik. Loş ışıkta g ö z le rim i kısarak uzun,
karanlık figürlerin şekillenmeye başladığı yere b ak tım . G önülsüz bir iç
çekişin sesi karanlıkta çınlarken, çevrem izi saran ç o k sayıda bedende
y in e len e re k güçlendi.
K apana kısıldık.
H epsi, tem kinli bir tavırla b ir adım ilerleyerek bizi insan bedenle­
r in d e n bir kafesle çevreledi. O n larca ela göz ateşin ışığında parıldıyor,
siyah saçlar ve tenler ışıldıyordu.
Sadie.
“ Sadece şeritlerinizi istiyorum, sonra yolum a gideceğim.” Kopyalarına
bakarken neredeyse gülümseyecekti.“Eh, yani b iz yolum uza gideceğiz.”
Kai iç çekti. Belli ki tü m b un lar o n u k ız d ırm ıştı.“ Sana şeriderimizi
verm eyeceğim izi bilm ene rağ m e n bizi rahatsız ettin.”
Sadie aksi bir tonda, “ Peki,” dedi. “ O hâlde b an a b ir şerit verin ve
k im sen in canı yanmasın.”
G ö zlerim birkaç m etre uzağım da duran yayıma çevrildi. Birkaç met­
re uzağım da ve bir Sadie duvarının ardında. K end im i koruyacak tek bir
silahım yoktu ve kendim i hiç o kadar korunm asız hissetmemiştim. Sanki
çıplak bırakılmış gibiydim. B abam ın h a n ç e rin in hayaletini bacağımda
hissedebiliyordum. H an ç erin o an yanım da olmasını h e r şeyden çok is­
terdim .
Kai la h âlâ sırt sırta y d ık . O n la r c a ela g öz bir bana b ir o n a ç e v ril­
dikten so n ra g ö z l e r i m e dik ild i. “ C a n ın ı y ak m ak is te m iy o ru m fakat iş
oraya varırsa y a k a r ı m .” D u ra k s a d ı. S o n ra sakince, hissiz b ir to n d a , “ K a ­
zanm am ı sağlayacaksa b u n u y a p a rım ,” dedi.
A ğzım ı a ç ıp y a n ıt v e r e c e ğ im sırada nasırlar nasırlarım a s ü r tü n ü p
sırtımın a rk a s ın d a e lim i k av radı. T em as karşısında az kalsın ir k ile c e k -
tim. F akat K ai e lim i a ç ıp a v u c u m a so ğ u k ve sert b ir şey k o y d u . S o n ra
p arm a k larım ı b ü k e r e k n e s n e n in ü z e rin e kapattı. H ızla u za n a n elin i
hızla geri ç e k ti.
N e sn e h e r n e ise d e r i m e battı. Sivri kenarları keskindi. K a i’ın b a n a
ne verdiğ in i fark e t tiğ im d e g ü lü m s e m e m e k için k e n d im i tu ttu m .
Bir silah. B a n a d ö v ü ş m e m için bir şans verdi.
K ü ç ü k b ir sü a h tı b u . F ak at n ih a y etin d e b ir silahtı. Keskin k e n a rla ­
rının d e r im i d e l m e s i n e aldırış e tm e d e n yıldızı av u c u m d a sıktım . O
küçük n e s n e y aşam la ö l ü m arasındaki ince çizgi olabilirdi.
K ai’ın te k silahı ise b e lin d e k i kılıcıydı. Fakat Kai zaten k en d i başına
bir silahtı. S a d ie ’n i n g ü c ü n ü n bize yaklaştığını sezm em esine şaşm ıştım .
Fakat elleri b e d e n i m d e y k e n , imalı sözlerini dinlerken, bana yaklaştı­
ğında k a lb im k ü t k ü t a ta rk e n kendi d ik k a tim in ne kadar d a ğ ü d ığ ım
düşününce o n u su ç la y a m a d ım .
D e rin b ir n efes a ld ım .
Sorunları sırayla çö zelim .
Yavaşça b ir a d ı m ö n e çıkıp, Sadielere göz gezdirerek, “ O halde şe­
ridimi a lm a k iç in h e r h a n g i b ir ü m id in varsa sanırım can ım ı y a k m a k
zorunda kalacak sın,” diye m ırıld a n d ım .
K ararım o n u hayal k ırık lığ ın a uğratm ış gibi başını iki yana salladı.
“Peki. F ak at u y a r m a d ı d e m e .”
Sonra a n id e n ö n ü m d e b itti ve kısa h a n ç e rin in u c u n u b o ğ az ım a d a ­
yadı. K a lb im y e n i d e n atana k adar k o lu m u bü kü p, b en i çevirerek sırtı­
mı göğ sün e yaslam ıştı bile. H âlâ b oğ azım a dayadığı h an ç er ald ığım h e r
yarım nefesle e tim e b iraz d ah a batıyo rdu .
“Sadece b ir k ez d a h a soracağım .” S adie’n in sesi sertti. O n d a n işit­
meye alıştığım y u m u ş a k to n d a n ç o k farklıydı bu. “ Şeridini b a n a v er
Kai yoksa o n u n b o ğ a z ın ı k eserim .”
Prens k arşısın d ak i sah ney e g ö zlerin i kırpıştırarak baktı. H iç istifini
bozmadı.

257
Başımın çaresine bakabileceğim i b iliy o rd u . B u g u r u r u m u okşasa da
o anda biraz yardım alsam hiç de fena o lm a z d ı. S ıc a k k a n b o y n u m d a n
aşağı akmaya başlarken kendim i sakin kalm ay a z o r l a d ı m .
Kai tehdit karşısında sadece o m u z silkti. “ B u y u r o z a m a n .” Başıyla
boğazım a yaslanmış hançere işaret etti. “ B a k b a k a lım u m u r u m d a ola­
cak mı? N e de olsa rakibiz. Bir rakip eksilir b ö y le c e .”
Sadie’nin arkamda hayretten g ö zlerin i k ır p ış tı r d ı ğ ın ı h issedebili­
y o rd u m . K ai’ın ilgisizliği karşısında basbayağı afallam ıştı. Ö z e llik le de
daha dakikalar önce ikimizi dans ed e rk e n g ö r d ü ğ ü iç in . K a i ’ın m aske­
lerini görm eye o kadar alışmasam, az ö n c e y ü z ü n e g e ç ir d iğ i d u y g u s u z ­
luk maskesini tanınıasam b en de afallayabilirdim .
Sadie arkamda kaskatı kesildi. “ B lö fü n ü g ö r ü y o r u m P r e n s .”
Sadie’nin elinin seğirdiğini, d erim i d ah a da d e r i n d e n k e s m e y e baş­
ladığını hissettim. O anda saldırıya geçtim .
Jilet gibi keskin yıldızı Sadie’n in k a r n ın ın y u m u ş a k dokusuna
iyice göm erken hançeri tutan elini b o y n u m d a n u z a k la ş tır d ım . Sadie
çığlık atıp, ben den uzaklaşınca K a i’a d o ğ r u s e n d e le d im . D a h a d o ğ ru su ,
K adardan birine doğru. Şimdi o n u n dağınık, siyah s a ç la rım v e fırtınalı
gözlerini taklit eden çok sayıda kaslı b e d e n vardı. S a d ie ’n i n becerisin i
almıştı.
K ai’ın göğsüne çarpmamla güçlü eller k o lla rım ı ik i y a n d a n tuttu.
Y üzüne baktım. Bana g ö z kırpma cü retin i g ö s te re re k , “ İyi iş çıkardın
Gray,” dedi. “Sana ve şiddet eğilim ine h e r z a m a n g ü v e n e b i l i r i m .” Bu
sözlerinin ardından dönerek kılıcını S ad ie ’n in k o p y a l a r ı n d a n birine
sapladı.
Bir grup Sadie, K ai’ı ve o n u n kopyalarını ç e v re le y ip o n u m eşgul
ediyor, Kai gerçek Sadie’ye ulaşıp dövüşü e r k e n d e n b i tire m i y o rd u . Şa­
toda eğitim alarak geçirdiğim bir g ü n d e S adie ve B r a x t o n ’ın dövüş
antrenm anını izlediğimi anımsadım. B r a x to n g e r ç e k S a d i e ’ye ulaşıp
o n u yere serene ve dövüşü sona erdirene d e k ikisi ç a rp ış ıp b irb irle ri­
n in etrafında dans etmişti.
B en de tam olarak bunu yapacaktım. F ak at A c e ’in y ü z l e ş m e şerefi­
n e eriştiğim kopyalarının aksine, Sadie ile k o p y a la rı b a n a d o k u n ab ilir,
canımı yakabilirdi. Aklımda bu rahatsız edici d ü ş ü n c e y le , a y ak p a r m a k ­
larım ın üzerinde dans ederek saldırmaya h a z ır la n d ım . K a i ’ın etrafinı
saran kopyaları arkama aldım. B e n im b aşım ın ç a re s in e b a k a b ile c e ğ im e
güvenen Kai’ın da kendi başının çaresine b a k a b ile c e ğ in i b iliy o rd u m .

258
G eride s a d e c e ü ç S a d ie k a lm ıştı. İkisi, k a r n ın d a k i yarayı k an lı eliyle
tutan g e r ç e k S a d i e ’y i k o r u y o r d u . B a ş la n b a n a d o ğ r u çe v rild i. İ ç le r in ­
den b iri ü z e r i m e a tılır k e n d ö v ü ş p o z is y o n u alacak z a m a n ı z o r b u l d u m .
N e y azık ki S a d ie d ö v ü ş m e y i b iliy o rd u . G ü c ü k e n d i b e d e n i n i n
kopyalarını ç ı k a r m a k o l d u ğ u n d a n , sayı ü s tü n lü ğ ü n ü o t o m a t i k o la ra k
ele g e ç ir iy o r d u . F a k a t y i n e d e h e r b i r k o p y a n ın k e n d in e ait b ir g ü c ü
olacak ş e k ild e e ğ i t i m g ö r m ü ş t ü .
Y ü z ü m e s a v r u la n b i r sağ k ro şey i e ğ ile re k sa v u ştu ru p k a r n ın a hızlı
bir d a rb e i n d i r d i m . S a d ie le r d e n b ir i h o m u r d a n a r a k g e riy e se n d e le d i.
Bu fırsatı b ö ğ r ü n e b i r t e k m e a tm a k iç in k u lla n d ım . B a c a ğ ım ı y a k a ­
layıp b e n i ile ri ç e k ti. B u ta m da b e k le d iğ im şeydi. O m u z l a r ı n ı tu tu p ,
zıplayarak k a r n ı n a d iz im le v u r d u m . A cı d o lu b ir haykırışla b a c a ğ ım ı
bıraktı ve b e n y ü z ü ğ ü m ü o r ta p a r m a ğ ım a tak ıp şakağına b ir y u m r u k
indirdim . A c ıy a n e lim i b ir k ü flir m ır ıld a n a r a k g e ri ç e k tim . S adie d a h a
yere d ü ş m e d e n b a y ılm ış tı.
B ir e lin s a ç ım ı g e r iy e ç e k m e s iy le b aşım arkaya y attı. A ğ z ım d a n
b o ğ u k , telaşlı b i r ses ç ı k a r k e n , b i r d ir s e k b o ğ a z ım a d o la n ıp s o lu k b o ­
ru m u e z d i. N e f e s a l a m ı y o r d u m . A c ıd a n başın ı d ö n e r k e n g ö z l e r i m i n
ö n ü n d e n b e n e k l e r g e ç iy o r d u . F a k a t S a d ie ’n in ayağına s e rtç e b asıp
k a rn ın a s e r t b i r d i r s e k d a rb e s i in d ir d im . B e n i tu ta n eli g e v ş e y in c e ,
d ö n ü p b o y n u n u t u t t u m v e d iz im i k a ld ırıp b u r n u n a b ir d a r b e i n ­
dirdim . A n la ş ılm a z se sler ç ık a rıp , b ir y u m r u k atarak elin i ç e n e m l e
b u lu ş tu r m a y ı b a ş a rd ı. A ğ r ı m a aldırış e t m e d e n k e n d im i y e re a t t ı m ve
Sadie z ıp la m a y a z a m a n b u l a m a d a n b a c a ğ ım la y e ri s ü p ü r d ü m . T a k t ı ­
ğım ç e lm e y le s e r t ç e y e re d ü ş tü a m a b e n d ik k a tim i y erd e sere s e r p e
u za n an S a d i e ’d e n a y ı r m ı ş tım bile.
G ö z l e r i m g e r ç e k S a d ie ’ye ait yakıcı, ela g ö zleri b u ld u . S adie b a n a
d o ğ ru b i r a d ı m a ttı.Y arasın ı eliyle k a p a tırk e n p a r m a k la r ın ın a rasın d an
k an sız ıy o rd u . G e r g i n b i r sesle, “ B u n u y a p m a k iste m e d iğ im i b ilm e li­
sin,” d e d i. “ F a k a t y a p m a k z o r u n d a y ım .”
S o n ra y u m r u k l a r ı k r o ş e le rin , d ire k t d a rb e le rin ve ap a rk a tla rın b ir ­
b irin e k a rış tığ ı b i r k o m b in a s y o n la b a n a savruldu. Yara alm asına ra ğ ­
m e n hâlâ o k a d a r h ız lı ve g ü ç lü o lm a sın d a n , b e n i savunm aya g e ç m e y e
z o r la m a s ın d a n e t k ile n m iş ti m . D a r b e le r i n d e n kaçıp k e n d i d a rb e m i ta m
ç e n e sin e i n d i r d i m .
Sadie acıyla h o m u r d a n ıp şakağıma bir d ö n e r te k m e attı.T ekm eyi güç
bela b lo k e e ts e m d e to p u ğ u başım ın yanıyla buluştu. B irbirim izin çev-

259
resinde dans ederek çeşidi yıınırıık ve tekm e ko m b in asy o n ları denedik.
Sadie ııiıı ilk darbesi dudağıma indi. Başını yana savrulurken kan tükür­
d ü m . Zaten yaralı olan böğrüne sert bir tekm e in d irm e m le acıyla haykırdı.
Aıdindarı çenesinin altına ve yarasına birer y u m ru k , şakağına da b ir tekme
attım.
Bağıran Sadie bana hım bıl bir y u m r u k in d irm e y e çalışsa da, bileğini
kolayca kavrayıp, ters bir açıyla çevirdikten so nra k a r n ın a d iz im le vur­
d u m . B ir elimle göm leğini tutarken geriye attığ ım , saldırıya h azır diğer
elimi y u m ru k yaptım. Son bir darbeyle dö v ü şü b itir m e y e hazırlanarak
y u m r u ğ u m u yü zü n e savurdum.
Fakat y u m ru ğ u m yerinden kım ıldam adı.
S o ğu k eller iki bileğimi sarıp kollarım ı sırtım ın arkasına çek ti. Ö yle
şaşırmış, öyle gergin ve y o rg u n d u m ki güçlü ellerle m ü c a d e le e d e m e ­
d im ve ellerimi kurtarm ak için hiçbir şey y a p a m a d ım .
Başımı çevirince karşımda b u rn u n d a n kan akan, k avga e ttiğ im bir
ö n ce k i Sadie’yi gördüm . A rkam daki Sadie’n in b a c a k la rın a b ir tekm e
indirsem de, b u n u n tek etkisi o n u n dizlerim in arkasına b ir te k m e atıp
b en i yere sermesi oldu.
Çaresiz. G üçsüz.
Sadie tepem de dikildi. Ben karşısında ç ö m e lirk e n b ir şeyler d ü­
şü n ü r gibiydi. “ Benim le dövüşmeyi asla bırakm ay acaksın , değil mi?”
Yanıt olarak, ümitsizce kurtulm aya çalışarak S ad ie’n in k o lla rı arasında
kıv rand ım . Bana bakıp, yüzünde a f dileyen b ir ifadeyle b a şım iki yana
salladı. “ Belki de Kai haklıydı. N e kadar az rakip o k a d a r iyi.”
H e r iki eliyle kabzasını kavradığı h an çeri başın ın ü z e r i n e kaldırdı.
D e m e k böyle ölecektim.
B ir Sıradan olarak onca yıl hayatta kalm ıştım ve şim di h e r şey böyle
bitecekti.
D a n d ik bir hançerle. Gülsem mi, ağlasam m ı b ile m iy o r d u m .
Sadie hançeri başının üzerine kaldırdı. Silahı hızla ç a r p a n kalbim e
saplamaya hazırlanıp, “ B unu yapm ak istem ed iğ im i sö y le m iştim . Fakat
y apm ak zorundayım ,” diye fısıldadı.
K a i hayatımı boş yere kurtardığı için çok öfkelenecek.
H a n ç e rin ucu kalbime hızla yaklaşırken, “ Ü z g ü n ü m , ” d ed i. Sonra
im kânsız, inanılmaz bir şekilde k endim i hazırladım .
Yakında görüşeceğiz baba.
H iç b ir şey olmadı.

260
H a n ç e r k a l b i m i n b ir k a ç s a n tim ö te s in d e d u r d u .
T i t r i y o r d u m . G ö z l e r i m d u r a n h a n ç e r d e n az k alsın k a tilim o l a ­
cak k işiy e ç e v r i l d i . S a d i e ’n i n a ğ z ı n d a n k a n a k ı y o r d u . S o n r a d u d a k ­
larının a r a s ı n d a n ısla k , h ı r ı l t ı l ı b i r in ilti ç ık tı. Fal taşı g ib i g ö z l e r le
aşağı b a k t ı . O n u n l a a y n ı n o k t a y a b a k ı n c a , g ö ğ s ü n d e n u c u ç ı k a n
kılıcı g ö r d ü m .
H a n ç e r p a r m a k l a r ı n d a n k ayıp d ü ş e rk e n , k ız ın y a n a k la r ın d a n aşa-
^ı gözyaşları s ü z ü ld ü . G ü ç l ü k l e nefes alarak g eriy e se n d e le d i ve g en iş
bir göğse ç a rp tı. K a i, S a d ie ’yi k o llarıy la sarıp n a z ik ç e yere yatırdı. S a­
die’n in d u d a k l a r ı n ı n a ra s ın d a n rahatsız edici b ir gargara sesi geldi.
S o n ra b i r d e n sessizleşti. E la g ö z le ri siyah g ö ğ e b a k ıp kalm ıştı. K o c a ­
man açılm ış, g ö r m e y e n , d o n u k gözler.
E tr a f ım ız d a k i S a d ie le r s ö n ü k le ş ip k a y b o lu r k e n , a r tık b o şta o la n
ellerim le b i r h a y r e t n i d a s ın ın ç ık tığ ı ağ z ım ı k a p a ttım . O la n la r ı s in ­
dirm eye, h ır ılt ılı v e cılız n e fe s le r v e r e n a k c iğ e r le rim i havayla d o l d u r ­
maya ç a lıştım .
Kai y a n ım a ç ö m e ld i . A ln ı en d işeyle kırışm ıştı. “ Y araland ın m ı? ”
G özleri, şim d i b e d e n i m d e n a z ik ç e g e z in e n p a rm a k la rı g ib i ü z e r i m d e
gezinerek, b ir k a ç g e c e ö n c e o ld u ğ u g ib i yaralar aradı. “ P a e d y n b a n a
bak.” S e rt e lle r ş im d i y ü z ü m ü iki y a n d a n tu tu p g ö z le rim i o n a d o ğ r u
ç e v iriy o rd u . “ S ö y le b a n a , seni yaraladı m ı? ”
“B e - b e n iy iy im .” iy i d e ğ ü d im .
İn s a n la rın c a n ın a m a l o la n b u Sınavlardan nefret e d iy o rd u m ve ş im ­
di de b u n a ilk e l d e n şa h itlik e tm iş tim . B ir parçası o lm u ş tu m . B u n la r ın
h iç b irin i, h iç k i m s e n i n ö lm e s in i istem e m iştim . F akat şim di, S ın av la rın
bir başka k u r b a m b i r iki m e tr e ö te m d e hareketsiz y atıyordu.
“S a n a b u n u y a p m a k istem ediğim i söyledim. F akat y a p m a k z o r u n d a y ı m . ”
Sadie b e n i ö l d ü r m e k iste m e m işti fakat n ered eyse b u n u istem iş o l­
masını d ile y e c e k ti m . N e r e d e y s e o n d a n nefret e t m e m için b ir n e d e n i ­
m in o lm a s ın ı, b u s o n u n o n u b u lm a sın ı d ile m e m için b ir n e d e n im i n
o lm asını d ile y e c e k ti m . F ak a t o n u h a n ç e r i başının ü z e rin e k ald ırm ay a,
n e re d e y se b i r c a n alm ay a zorlayan b u sapkınca Sınavlardı.
Ç o k y a k ı n ı m d a y a ta n kan lı, kım ıltısız cesedine b a k tım . G ö z le r i­
m in ö n ü n e b a b a m g eld i. B e n i ö ld ü r m e y e çalışan k ızın y erin i b a b a m
aldı. B a b a m ı n b e n z e r şe k ild e ö ld ü ğ ü n e şahitlik e tm iştim ve g ö r ü n tü y ü
g ö z le rim i k ır p ış tır a r a k silm eye çalıştım. Fakat b a b a m ın kanlı b e d e n i
y e r in d e n k ı m ı l d a m ı y o r d u v e .. .

261
“ Hey, bana bak, iyi misin? O n a b a k m a , d o s d o ğ r u b a n a bak.” Ben
g ö z le rim i g özlerin e çevirip, ö n ü m d e k i ö l ü m d e n b aşk a b i r şeye odak­
lanm aya çalışırken K ai’ın elleri hâlâ n a z ik ç e y ü z ü m ü t u tu y o r d u . Fakat
P r e n s ’in kendisi zaten ö lü m ü n ete k e m iğ e b ü r ü n m ü ş h âli, ustalıkla
kullan ılan b ir silah gibi g ö rü n ü y o rd u .
“ G ö z le rim e odaklan. O gözlere b a k m a k ta n n e k a d a r hoşlandığını
b iliy o ru m .” G ri gözleri neşeyle parladı ve d u d a k l a r ın ın köşesi yukarı
k ıv rılırk e n ağzım açıldı. Ettiği söze karşılık o la ra k a ğ z ın ın payını ve­
receğ im i bilecek kadar tanıyordu b e n i. B u y ü z d e n b e n b u n u yapmaya
firsat b u lam ad an bir parm ağını d u d a k la rım a bastırdı.
“ K e n d in i nefret e t tiğ n e ikna e tm e y e çalıştığın fa k a t n e za m a n gü-
lü m se se m gözlerinin aradığını b ild iğ im g a m z e le re o d a k la n .” N itek im
K a i’m sırıtışı y ü zü n e daha da yayılırken, h a in g ö z le r im g ü lü ş ü n ü çev­
reley en gam zelere se ğ rtti.
A lt d u d ağ ım ın ü zerin d e gezdirdiği b a şp a rm a ğ ı, g ö z le r im i gam ze­
le rin d e n gö zlerin e çevirdi. “D u d a k la rım a o d ak lan .” Sesi b i r mırıltıydı.
Y ü z ü m e ve ağzıma sü rtü n en p arm a k ları gibi b ir okşayış. “ U ta n m a , bu ­
n u n ilk olmayacağını biliyorum .”
G ö z le rim dudaklarına çevrilip, o iç gıcıklayan kavisin ü z e r in d e ge­
zindi. O n a bakm ak, hayran k alm ak n e d e kolaydı. O n a d a ir h e r şey,
sinir b o za ca k kadar cazipti ve d ik k atim i k o la y c a ...
D i k k a t dağıtıcı.
G ö z le rim ne yaptığını fark e tm e m le parladı. H afifçe sırıtm asından
y an ılm ad ığ ım ı anladım. B u hesapçı oğlan, az ö n c e d ik k a tim i b ir ceset­
te n ayırm ış ve b u n u da sadece kendisini k u lla n arak y ap m ıştı.
“ Y aptığın şeyin am acının d ik k a tim i d a ğ ıtm a k değil d e e g o n u okşa­
m a k o lm a d ığ n d a n em in misin?”
“ N e d e n h e r ikisi de olmasın?”
“ G ıcık,” diye m ırıldandım .
B an a gülüm sem eye devam etti. “ G ıcık o la b ilirim fak at az ö n c e kı­
çın ı k u rtard ım .” Sonra, bir anda g ü lü m se m e si k a y b o ld u v e b e n i ciddi
b ir ifadeyle süzmeye başladı. “ Nasılsın? S akinleştin m i? ”
N efes ahp b ir süre gözlerim i y u m d u m . S ad ie ’n in k a n lı b e d e n i zih­
n im d e canlandı. Sonra o n u n cesedinin y erin i b a b a m ın k i aldı.
“ Şim di iyiyim.” B u bir yalandı. S esim deki g e rg in lik c a n ın u sıkü.
K ai başını iki yana sallayıp, “ S öylediğim gibi,” d ed i. “ B e r b a t b ir ya­
lancısın Gray.”

262
A ğzım dan titrek b ir kahkaha kaçtı. Az ötem de cansız b ir b e d e n
varken bu ses ç o k yakışıksız kaçsa da kendim i dizginleycm iyor g ib iy ­
dim. O n o k ta d a se çe n e k le rim ya gülm ek ya ağlamaktı ve ağlamayı
red d ed iy o rd u m .
Kai y ü z ü m ü süzdü, iç im d e şiddetlenen savaşı gö rü r gibiydi.Tek k e ­
lime e tm e d e n elini b elim e dolayıp beni ayağa kaldırdı. O n u itm e m
gerektiğini, o n a y ard ım ın a ihtiyacım olmadığını söylemem gerektiğini
biliyordum . Fakat b ir değil, b irço k açıdan çok zayıf düşm üştüm ve o
anda b eni sadece o n u n yakınlığı avutuyordu.
Kai b e n i y ü r ü tü p b ir ağaç k ö k ü n ü n üzerine oturttu. Sonra çö m elip
y ü zü m e baktı. H e c e y i ç o k yum uşak bir tonda söyleyerek, “ Pae,” dedi,
“Burada kalıp sakinleş. Sadece nefes alıp ver, tamam mı? H âlâ şokta-
sın.
B en u y uşm uş hâlde başımı sallarken Kai beni tekrar g ö zd en g e­
çirdi. G ö zle rin i g ö z le rim d e n hiç ayırmadan, elini kaldırıp bir şey arar
gibi p a rm a k la rım p arm a k la rım ın üzerine koydu. Parmakları p a r m a ­
ğımdaki so ğ u k çeliğin ü z e rin d e durup, fazlasıyla aşina o ld u ğ u m b ir
hareketi taklit e d e re k y ü z ü ğ ü çevirdi. “ Dikkatini başka şeylere odakla.
H ep oyalanm ak için yaptığın gibi bunu çevir, zihnini bazı şeylerden
uzaklaştırmak için.”
G ö zlerim i kırpıştırarak ona baktım . Alışkanlıklarımı, bana nasıl yar­
dım edeceğini bilm esi b e n i şoke etmişti. Birini öldürdükten sonra o
kadar sakin ve k e n d in d e olabilmesi beni afallatmıştı. B u n u n için yetiş­
tirilmişti, dağıttığı ö lü m karşısında hissiz bir katil olarak yoğ rulm u ştu.
Bu kederli o ğ la n ın yaptığı k o rk u n ç şeyleri düşününce ü r p e r m e m e k
için k e n d im i tu ttu m . G öğüs gerdiği k ork u n ç şeyleri düşününce. Kai g it­
m ek için ayağa k a lk tı.“ B e n g id ip ... Ortalığı temizleyeceğim. H e m e n
d ö n e r im .B ir kez o l s u n . . . ” İç ç e k ti.“Beni dinle ve yerinden ayrılma.”
Sonra gitti. B e n i h u zu rsu z ca çevirdiğim yüzüğüm le baş başa bırakıp.

263
30. B Ö L Ü M

enden bekleneceği gibi onu d in le m e d im . K ıç ım o la n e t k ü tü k te


oturm aktan uyuşunca, ayağa kalkıp k a m p y e r im iz d e daireler
çizerek yürüm eye başladım. Sonra çayın so ğ u k su y uy la y ü z ü m ü ve
bedenim i yıkadım. Sonra kıçım d o n u n ca, ateşin başına g id ip ç o k aşina
o ldu ğu m sert zemine uzandım.
K ai’ın Sadie’nin cesedini o m z u n a alıp taşımasını izlem eyecek tim .
O n u götürüp nereye attığını bilm iyordum . B ilm e k d e istem ediğim i
fark ettim. Fakat Kai orm anda o m z u n d a n sarkan b ir c e se d e dolanır­
ken, ben de düşüncelerim in serbestçe dolanm asına izin v erd im .
Yan yattım ve kolum u başımın altına koyup, rahatsız b ir yastık ola­
rak kullanarak sönmeye yüz tutan ateşi izledim . N ih a y e t nefes alıp ve­
rişim düzene girmiş, artakalan adrenalinin ve ş o k u n yol açtığı titre m e­
lerim sona ermişti. Saatlerdir orada uzanıyor o la b ilird im fakat zamanı
ölçmeye çalışacak hâlde değildim.
B irden üzerim e bir gölge düştü. Şim di a rk am d a ç ö m e le n kişi her
kimse o n u n gölgesiydi bu.
Sadie’nin bıçağının kabzasını tutup, hızlı b ir h are k e tle çevirerek bı­
çağın u cun u bana sinsice yaklaşmanın zekice b ir fikir o ld u ğ u n a karar
veren kişinin boğazına dayadım. G ö z le rim fırtınalı, iç le r in d e korkudan
çok neşe olan gözlerle buluştu.
Kai, “ Yavaş ol,” diye m ırıldanıp nasırlı elini b ile ğ im e doladı ve
h an çeri kendisinden uzaklaştırdı. “ B e n im .” A ğ z ın ın k e n a rı yukarı

0 î£k/ i
k ıv rılırk e n “ Y in e de bunu b ilin e n in seni b o ğ a z ım a bu b ıç a ğ ı
d a y a m a k ta n a l ı k o y a c a ğ ı n d a n ş ü p h e liy im ,” diye ekledi.
B u d ü ş ü n c e b e n i h a fifç e g ü lü m s e tti. B aşım ı kaldırıp, y an ım a ç ö ıııe -
len K a i’a b a k a r a k e lim i d a ğ ın ık sa çla rım d a g ez d ird im . “ A rtık o r ta k o l­
d u ğ u m u z a g ö r e ş im d ilik se n i b ıç a k la m a m d a n endişe e tm e n e g ere k y o k .”
Pes b i r sesle k ı k ı r d a d ı . L o ş ışığın, sesi iş itm e m le y ü z ü m d e b e l ir e n
g ü lü m s e m e y i e p e y c e g iz le m e s in i d i l e d i m . “ P ek i ya artık o r ta k o l m a d ı ­
ğım ızda? O z a m a n h a y a t ı m d a n e n d iş e e tm e li m iy im ? ”
“ B u a k ıllıc a o lu r , e v e t.”
“ G a d d a r şey s e n i,” d iy e m ır ıl d a n d ığ ın ı g ü ç bela işittim .
B ir sü re sessiz k a l d ı k v e g ü l ü m s e m e m ağır ağır y ü z ü m d e n silin m e y e
b a ş la d ı.Y o rg u n o l d u ğ u m d a n ve se rt to p r a ğ ın ü z e r in d e b e n i şaşırtacak
kadar r a h a t e t t i ğ i m iç in y e r i m d e n k ım ıld a m a y a z a h m e t e t m e d e n sö z e
»
r>
ir d im .“ S e n o n u . . . ”
Kai s ö z ü m ü y a r ıd a kesip, “ E v e t,” d e d i .B ö y le c e b e n i S a d ie ’n in c e s e ­
di h a k k ı n d a k o n u ş m a k t a n k u r t a r m ı ş o ld u .
G ö z le r im K a i’ln e lle rin e ve o ellerin ü ze rin d ek i ince to p rak tabakasına
takıldı.T oprak tır n a k la r ın ın arasına girm iş, kollarına sıçramıştı. P a rm a k u ç ­
larındaki sarı b i r to z g ö z ü m e çarptı. D erisini boyayan ince b ir toz.
Toprak. P o le n .
S e sim b i r fisıltı g ib i ç ık tı. “ O n u g ö m d ü n .” Yanı b a ş ım d a k i K ai d o ­
nakaldı.
“ G ö m m e k l e k a lm a m ış s ın .” G ö z l e r i m ağır ağır g ö z le r in e ç e v rild i.
“M e z a r ın a ç i ç e k l e r d e b ır a k m ış s ın .”
K a i’ın g ü l ü m s e m e s i n e r e d e y s e h ü z ü n l ü , y o r g u n d u . “ S e n d e n d e h i ç ­
bir şey k a ç m ı y o r K ü ç ü k Psişik.” S o n ra b ir elini uzatıp, dans e d e r k e n
yaptığı g ib i b u r n u m u n u c u n a b ir fiske attı. B u basit h a re k e t, b ir ş e k ü d e
b a n a ir ir a f e t m e y e y a n a ş m a d ığ ım k a d a r sa m im i gelm işti. B e n im le k ı y ­
m e tli b i r şeyi p a y la şıy o r, te k k e lim e e t m e d e n b ir şeyler sö y lü y o r g ib i.
K ai g e r i ç e k i l m e d e n ö n c e k e n d i n asırlarım a d e ğ e n n a s ırla rın ın b ı ­
raktığ ı h isse a ld ırış e t m e y i p elin i t u t t u m . “ T e ş e k k ü r e d e r i m K ai. O n u n
için b u n u y a p m a n ç o k h o ş t u .”
K a i’ın d u d a k l a r ı se ğ ird i. G ö z le r i ö n c e b u lu ş a n elle rim iz e so n ra g ö z ­
l e r im e ç e v r ild i. “ A h , b u n u o n u n iç in y a p m a d ım .”
G ö z l e r i n i a y ı r m a d a n b a n a b ak ışı karşısında y u tk u n s a m da g ö z l e r im i
k a ç ı r m a d ı m . G ö z l e r i m i k a ç ı r m a k istem ed im . B a şp a rm a ğ ın ı p a r m a k e k ­
l e m l e r i m d e g e z d ir d i. B u h a r e k e ti ç o k te sk in edici, ç o k n azikti.

265
Başını yana eğip beni süzdii. “ K e n d in i nasıl h i s s e d i y o r s u n ? ” A ğ z ım ı
açtım fakat Kai ben defalarca prova e ttiğ im y a n ıtı v e r e m e d e n b e n d e n
ö n c e davrandı. “ Ve sakın bana iyi o l d u ğ u n u s ö y le m e ç ü n k ü i k i m i z de
b u n u n yalan o ld u ğ u n u biliyoruz.”
Başparmağıyla parm aklarım ı b ir kez d ah a o k şa d ı.
“ B e n . . . ” G öz kapaklarım k ap a n ırk en d e r in b ir n e f e s a l d ı m . “ K e n ­
d im i b u g ü n ö lm e m e ramak kalmış gibi h is s e d iy o r u m . K e n d i m i b u ­
nalmış, b o y u m d a n b ü y ü k işlere kalkışm ış g ib i h i s s e d i y o r u m . Ö f k e li ve
hayal kırıklığına uğramış h issediyorum ç ü n k ü t ü m b u n l a r k arşısınd a
k e n d im i nasıl hissetm em gerektiğini b ilm iy o r u m .” D u r a k s a d ı m . Kai
sabırla devam etm em i bekledi. “ A yrıca sana b ir t e ş e k k ü r b o r ç l u o l d u ­
ğ u m u hissediyorum . Beni k u rtarm asan b u g ü n ö l e c e k t i m . ”
Eğilip bana biraz daha yaklaştı. G ö z le ri g ü ç lü k le b a s tır ılm ış d u y g u ­
larla do lu yd u. “ Ve hayatını tekrar te k ra r k u r ta r a c a ğ ım , b o ş b i r ü m itle
b e n i o hayata dâhil etm en i um arak.”
G özlerim izi birbirim ize diktik.
O güzel sözler kalbimi hızlandırm ış, b e y n im i olası a n l a m l a r ü z e r i n ­
d e düşün m ey e itmişti. Aramızda n eredey se d o k u n u l a c a k k a d a r y o ğ u n ,
Kai beni süzerken nefesimi kesen b ir g e rilim vardı. S ö y le y e c e k b i r şey,
herhangi bir şey arasam da, K ai’a bak m ak la fazlasıyla m e ş g u l o l d u ğ u m ­
d an kafam ı toparlayamıyordum .
S o n ra d u d ak larım d an sessiz b ir so ru sıy rılıp a r a m ı z d a k i g e r ilim i
dağıttı. “ T ü m b u n ların ardından nasıl b u k a d a r sa k in k a l a b i l i y o r s u n ? ”
Yanıtı bilsem de o n u n ağzından d u y m a k is te d iğ im i f a rk e t t i m . Y u­
m u şak bir sesle,“Ben hep böyle değildim ,” d e d i. “ F a k a t n e k a d a r p ra tik
yaparsan o kadar ustalaşıyorsun ve b en b ol b o l p r a tik y a p t ı m .”
Sessizce birbirim ize baktık ve b en , b ir kez d a h a s ö y le y e c e k b ir şey­
le r bulm akta zorlandım. Sonra aklıma o n d a n ç a ld ığ ım d e r i ş e r it geldi
ve elimi elinden ayırıp on u çıkarm ak için c e b im e a ttım . “ E h , sa n ırım
sana b o rc u m u ancak bu şekilde öd ey eb ilirim . Z a t e n sana ait.”
Kai um ursam azca om u z silkti. “ S en d e kalsın.”
O fladım . “Acım ana ihtiyacım yok.”
“A cım a değil bu Paedyn.” Sözcükleri, is m im i iç ç e k e r e k söylem işti.
“Ayrıca artık benim de bir şeridim var ve S a d ie ’yi b ir lik te alt e ttik .”
O n a bir bakış attım. Tartışmaya h azırd ım ç ü n k ü ik im iz d e S a d ie ’yi
y e n m ek için yardımıma ihtiyacı olmadığını b iliy o rd u k . G ö z l e r i m d e k i
diren ç g ö zü n d en kaçmamıştı. “Al şu la n et şeridi Gray.”

266
B a n a bu S ın a v la r ı k a z a n m a m a faydası olacak yegane şeyi vermek isliyorsa,
buyursun versin.
L a n e t ş e r i d i a l a c a k tım . F a k a t ö n c e biraz e ğ le n e c e k tim . D u d a k l a r ı m
bir g ü l ü m s e m e y l e k ıv r ıld ı . “ L ü tf e n de.”
G ö z l e r i n i b e n d e n k a ç ır ıp , yıldızlı g ö k y ü z ü n e b a k a ra k b aşını iki
yana sallad ı. “ B a n a b u n u s ö y le tm e k için b e k liy o r d u n , değil mi?
“ işin aslı b u n u n iç in c a n a tıy o r d u m .”
K o lla rı b i i k ü l ü d i z l e r i n i n ü z e r i n d e , y a n ım a b iraz d ah a y ak laştı.Y ü zü
y ü z ü m ü n h e m e n y a n ın d a y d ı. B a n a ü z e r i m d e g e z in e n g ö z le ri k a d a r
h ım b ıl b i r g ü l ü m s e m e y l e b a k t ı . “ L ü tfe n Pae.”
S e s in in o k ş a y a n t o n u k arşısın d a o m u r g a m d a b ir ü r p e r ti y ü r ü d ü .
“ Sana y a b a n c ı b i r s ö z c ü k g ib i P re n s.”
“ İ ç i m d e b u s ö z c ü ğ e sa y e n d e e p e y alışacağım a d a ir b ir his var. Ç o k
az k iş in in b e n i y a l v a r tm a g ü c ü vardır.”
Y u t k u n d u m . S ö z le r in i d u y m a z d a n g e lm e y i se çerek d e ri şe rid i c e ­
b im e a t t ı m v e y a n d ö n ü p b ir k ez d ah a y ü z ü m ü ateşe ç e v ird im . B ir
anda ü ş ü m ü ş t ü m ve sessiz k a lm a k ta n m e m n u n d u m . G e c e sıcak lık ç o k
d ü ş m ü ş tü v e i n c e b l u z u m b e n i p e k sıcak tu ta m ıy o r d u .
“ F a k a t b i r ş a r tım var.” G ö z l e r i m i d e v ird im .
O lm a s a şaşa rdım .
Z a h m e t e d ip o n a b a k m a d a n , d işlerim in arasından, “ N e y m iş ? ” diye
so rd u m .
B ir k o l b e l i m e sarılıp, y a ra m a d o k u n m a m a y a d ik k a t e d e r e k b e n i
çek ti ve g e n iş b i r g ö ğ s e yap ıştırdı. A n i tem as karşısında afallad ım ve
k u la ğ ım ın d i b i n d e y u m u ş a k b ir k a h k a h a işittim . “ Isın m a k iç in seni
k u lla n a c a ğ ım .”
K a i’da b ir t e r e d d ü t vardı. Sadece böyle anlarda kend isin de g ö r m e m e
izin v erd iğ i tü r d e b ir çe k in g e n lik . B e n i gevşekçe, nazikçe, aram ızda h a n g i
o rtak ve n a r in d u y g u la r varsa, b u n la r özensizce tu tu ld u ğ u n d a kırılacakm ış
gibi tu ttu .
H e r u z u n d o k u n u ş u n d a , g e r e ğ in d e n u z u n h e r b ak ışın d a, b i r b i r i ­
m iz e a ç tığ ı m ız h e r k a t m a n ı m ı z d a b ir s o ru vardı. B a n a sarılan k o l da
farklı d e ğ ild i. S ü z ü l e n p a r m a k la r ve ç e k in g e n b ir sarılm a ç o k şey a n ­
la tıy o rd u .
B ö y le i y i m i?
G ü ç l ü k l e y u t k u n d u m . B o ğ a z ı m k u r u m u ş tu .
O n a b ir a z d a h a s o k u la r a k v e r d iğ im y a n ıtın yavaşlığı azap v e ric iy d i.

267
H e m de nasıl.
Heves, kabahatini şartların ü z e rin e y ık a b ile c e ğ im b i r d u y g u o lm u ş ­
tu h ep ve kararlarım ı y ö n le n d ire n in arzu o lm a m a s ın ı n e d e ç o k ister­
d im .
K a i’ın bir nefes aldığını işittim ve nefesini e p e y d i r t u t t u ğ u n u o an
fark ettim .
S onra te re d d ü d ü n ü n son kalıntıları da yitip g itti.
B e lim d ek i eli b lu z u m u ağır ağır y u k a rı k a y d ırd ı.V a k it k a y b e tm e d e n
b e d e n im i b e d e n im e yasladığında g ö ğ s ü n ü n in ip k a lk ışın ı, k a lb in in d ü ­
zenli atışını sırtım da hissettim.
Sessizce, so ru y u kulağım a fısıldayıp, “ Söyle b a n a , bu se n i k ız d ırıy o r
ıııu p e k i? ” dedi. B e n im sözlerim i b an a karşı k u lla n ıy o r d u ve n e re d e y se
sırıttığını hissedebiliyordum . B u n u n b e n i k ız d ırm a s ın ı istiyordu. B u ­
n u n la b e n i ö fk ele n d irm e k , b e d e n im in ü z e r in d e g e z e n p a rm a k la rıy la
b e n i afallatm ak istiyordu.
Pislik.
B u n a izin v erem ezd im . B u y ü z d e n asıl h is le r im in ak sin e, k e n d i m ­
d e n e m in b ir şekilde “ H iç etm iyor. Z a te n se n in le u ğ ra şa c a k h â lim de
y o k ,” d ed im .
Kai sakince,“ İyi,” dedi. S onra başım k o lu m a ve o m z u m a dayadı. M ü ­
rek k ep karası saçları ten im i gıdıkladı. “ Sen varken yastığa n e g e r e k var?”
S esim in öfkeli çıkm asını u m a ra k ofladım . K a i’m say esin d e b ird e n
u y k u m kaçm ıştı ve b e d e n im e yaslanan b e d e n in in sıc a k lığ ın d a n başka
b ir şey d ü ş ü n e m e z o lm u ştu m . N ih a y e t başını o m z u m d a n in d i r i p en se­
m e yaklaştırdı.Y üzünü neredeyse saçlarım a g ö m m ü ş tü .
“ Tatlı rüyalar Pae.”
“ Tatlı rüyalar Kai.”
D ilim d e n d ö k ü le n ism in in sesine yanıt o larak eli b e lim i d a h a da
sıkıca kavradı. S onra başparm ağı h ım b ılca s ü r tü n m e y e , in c e b lu z u m u n
k u m a şı ü z e rin d e y u m u şa k çizgiler çizm eye başladı. Ü r p e r m e m e k için
k e n d im i tu tt u m ve y u tk u n a ra k g ö zlerim i y u m d u m .
U y u hadi.
Söylem esi kolaydı.
B e d e n im d e g e z in e n başparm ağına, b an a sıkıca sardığı k o lu n a , sır­
tım d a inip kalkan g ö ğ sü n e fazlaca o d a k la n m ıştım .
Y aptık larınd an nefret e tm em em den n efret e ttim . O a n k a f a m a d a n k
etti. D i k k a t dağıtıyordu.

268
Y i n e a y n ı şe y i y a p ı y o r d u . Z i h n i m i şah it o l d u ğ u m ö l ü m d e n , b e n i
Ö ld ü re c e ğ i i ç i n b i r i n i ö l d ü r d ü ğ ü g e r ç e ğ in d e n u z a k la ş tırıy o rd u . D ü ­
ş ü n c e l e r i m i S a d i e ’n i n ö l ü b e d e n i n d e n u z a k tu ta n , o g e c e k â b u s la rı
u za k t u t a c a k o l a n t e k şe y K a i ’dı. Ç ü n k ü z i h n in ü o m e şg u l e d iy o r d u .
Ve i k i m i z e d e y a r a y a n b i r d i k k a t d a ğ ıtm a tak tiğ iy d i bu.
A r k a m d a k i h e s a p ç ı o ğ la n ı d ü ş ü n ü r k e n g ü lü m s e d iğ im i fark e ttim .
N e d e n s e b e n i u m u r s a y a n h e s a p ç ı o ğ la n ı.

269
3 1. B O L U M

7*15*1* hispers’taki son g ü n ü m ü z ü o rm a n d a n çıkm aya çalışarak geçir-


^hJVkl'dik. Bir G ö rü bol sinirli tavşan eti y em e r u tin im iz i b ö ld ü . Kız
genç ve çekingendi. B ir parşöm en parçasını g üç bela y a k ın ım ız d a k i bir
ağaç k ö k ü n ü n ü zerine bırakıp o rm a n d a g ö z d e n k ay b o ld u .
N o tu n son derece gizemli olması şaşırtıcı değildi. H iç b i r ayrıntı
içerm iyor, sadece gün d o ğ u m u n d a W h isp e rs’ın sın ırın d a bu luşm am ız
gerektiğini bildiriyordu.
Böylece, h angi y öne gideceğim ize karar v e r m e k için y in e b ir çam
ağacına tırm a n d ık ta n sonra, orm an d ak i zorlu y ü r ü y ü ş ü m ü z e başladık.
Ve saatlerce yol alm am ızın ardından, en hafif tabirle hu zursu zlan m ıştık .
A rkam dan düşe kalka gelen P aedyn’in küfrettiğini işittim. “ Şu lanet
yılanlar!” D ö n ü p bakınca, hançerini elinde çevirdiğini ve u c u n d a n tu­
tup, fırlatarak ayaklarının dibinde sü rün en bir yılanı zo rlu k çekm eden
başından vurdu ğu nu gördüm . Tıslama da yaratığın kalanıyla birlikte yi­
tip giderken, Paedyn hançerini yaratığın kafatasından rahat b ir tavırla
çıkardı.
Y eniden ö n ü m d e beni bekleyen g ü r bitkilere d o ğ r u d ö n d ü ğ ü m d e ,
arkam daki kız sayesinde d udaklarım da bir g ü lü m s e m e belirdi. Mırıltılı
bir cüm le ile ardından gelen bir dizi k ü fü r g ü lü m s e m e m i yü zü m e
daha da yaydı. O m z u m u n ü ze rin d en bakm aya g ere k d u y m a d a n , “Af­
federsin, ne demiştin Gray?” diye sordum .
Paedyn oflayıp, bana sü rtü n erek yan ım d an g e ç e rk e n , “ Bizi bir kı­
yım g e r ç e k le ş s in d iy e b elli b i r alana g itm e y e zo rlu yo rlar,” d e d i.
İç ç e k e r e k , “ S a n ı r ı m h a k lıs ın ,” d e d im .
G ö k y ü z ü t e p e m i z d e h ız la k a r a r ır k e n ağaçların altı d ah a da lo ştu .
P a e d y n d ö n d ü . M u h t e m e l e n b ilg iç ç e b ir lal e tm e k için ağzını a ç tığ ın ı
fakat k ı r ı l a n b i r d a l p a r ç a s ın ın ç ık a rd ığ ı sesin etrafım ızda y a n k ı la n m a ­
sıyla h e m e n k a p a t t ı ğ ı n ı g ö r d ü m .
D u r d u k . G ö z l e r i m i z ç e v r e m iz d e k i so n u g e lm e z ağaçları ve b itk i le r i
taradı. Sesi h e r n e ç ık a rd ıy sa , ağırdı ve b iz e d o ğ r u g eliy o rd u . A r d ı n d a n ,
sahibi b iz e y a k la ş tık ç a g ü ç l e n e n , b o ğ u k b ir ses işittim .
“ Y o k a r tık , b u r a d a n W hispeı*s’ın s ın ırın a K ırp ılm a n im k â n sız .”
“ K e s in lik le y a p a b ili r d im b u n u . Ş im d i o rta lık k arard ığ ı iç in y a p a ­
m a m . H a b i r d e , g ö r ü ş ü m ü k a p a ta n ç o k fazla ağaç var. F ak at ö y le o l­
masa m u t l a k a y a p a b ilir d im .”
“ N e d e m e z s in . M a z e r e t i n hazır.”
“ B e n c e k ıs k a n ç lı k e d iy o r s u n .”
“ S e n ö y le san.”
K a h k a h a l a r ı n y a n k ıla n d ığ ın ı ve şak acıktan b ir itiş kakış sırasında
yere s ü r t e n a y a k la r ın sesini işittim . Yaklaşan iki r a k ib im in g ü c ü k e ­
m ik l e r im e sızdı. F a k a t o n l a r ı n k i m o ld u ğ u n u b ilm e m için b e c e r ile r in i
b ilm e m e g e r e k y o k t u .
B e n o n la r a d o ğ r u y ü r ü y ü n c e P a e d y n ç e k in g e n c e p e ş im d e n geldi.
A ğ a ç la rın v e b i t k i l e r i n arasın d a ile rle rk e n n a b z ım b e k le n tiy le h ız la n d ı.
B ir dalı y a n a i t t iğ im d e , b iz e d o ğ r u y ü r ü y e n iki fig ü rü seçtim .
A n d y a y a ğ ın ı u z a tıp J a x ’e b ir ç e lm e taktı. Jax iki seksen yere y ığıld ı.
B e n i g ö r ü n c e g ü l m e y i kesip o ld u k la rı y erd e kaldılar.
O n l a r a d o ğ r u b i r a d ı m atıp hissiz b ir to n d a , “ E h , b e n i g ö r d ü ğ ü n ü z
için h e y e c a n l a n m a m ı ş g ib isin iz ,” d e d im .
“ K a i? ” J a x ’in g ö z le r i, g id e r e k ç ö k e n k aran lıkta kısm asına r a ğ m e n
b e n i fa r k e t m e s i y le p arla d ı. O u z u n ad ım lard an b irk aç ta n e atıp k a r ­
şım da b itti. K o l u m u b aşın a d o la y ıp itirazlarına ra ğ m e n kısa saçların ı
d a ğ ıttım .
A n d y g ü lü m s e y e r e k y a n ım a geldi. “ H ayatta o ld u ğ u n u g ö r m e k g ü ­
zel.”
J a x b a ş ın ı o v u ş t u r a r a k , “ E v et, h a rik a ,” d e d i.“ Fakat b e n i h e r z a m a n k i
gibi s e la m la n ıa s a n d a o lu r d u .”
“ E e e , W h i s p e r s ’ta k i m isafirliğ in nasıl g e ç . . . ” A n d y s ö z ü n ü y a rıd a
kesti. G ö z l e r i o m z u m u n g e r is in d e k i b ir şeye çevrildi.

271
P aedyn yanım a geçip çe k in g en ce g ü lü m s e d i. O n l a r a g ü v e n m iy o r ­
d u ve b u n u n için on u suçlayamazdım. Fakat b a n a g ü v e n d i ğ i belliydi.
Yoksa peşim d en buraya geleceğine kaçardı. B u d ü ş ü n c e b e n i g ü lü m ­
setecek olsa da kendim i tu ttu m ve “ W h is p e r s ’taki m is a fir liğ im iz epey
olaylı geçti,” dedim .
Andy, P a e d y n ’e gülüm sedi ve o n u başıyla selam lad ı. J a x d e m a h ­
cu p ça gülüm sedi. G özlerim i kararan g ö ğ e ç e v irip iç ç e k tim . “ Şafakta
o r m a n ın sınırına varacaksak yiiriisek iyi o lur.” D ö n ü p g ü r b itk ilerin
arasında yürüm eye, karanlıkta el yordam ıyla ile rle m e y e b aşlad ık . “ A n ­
latın bakalım, başınıza neler geldi?”
A n d y b u ru k bir kahkaha attı. “ Başımıza n e g e lm e d i d e s e n d a h a d o ğ ­
ru olurdu.”
Jax araya girip, “ Ü ç ü n c ü g ü n b u ld u k b irb irim iz i,” d e d i. “ F a k a t ö n ­
cesinde g ü cü m böyle tıkış tıkış bir arazide ç o k kullanışlı o lm a d ığ ın d a n
gizlendim . Bir ara Blair’i g ö rd ü m fakat o b e n i g ö r ü p , ş e r id im i k o lu m ­
d an kop arıp almadan önce bir ağacın tepesine K ır p ıld ım .”
Andy, “ Veba biliyor ya, Blair b u n u yapardı,” d e y in c e P a e d y n m ırıl­
danarak ona hak verdi.
Jax om u z silkerek söze g ird i.“ Fakat o n u n dışında, te k b a şım a g eçir­
d iğ im süre boyunca başka kimseyi g ö r m e d im . B e n i m iç in e n b ü y ü k
m ücadele tek başıma o rm an da hayatta kalm ak o ld u .”
Paedyn merakla, “Ya sen A ndy?” dedi.
“J a x ’in aksine, b en tek başıma iki rakiple karşılaşacak k a d a r şans­
lıy d ım .” G özlerini neredeyse sıkkınca dev ird i. “ B l a ir ’le k arşılaştım ve
e p e y ... Sıkı bir dövüş oldu. Fakat n e yazık ki şıllık ş e r id i m i aldı.
S o n r a . . . ” Sözcükleri uzatarak, “J a x ’i b u lm a d a n b ir g ü n ö n c e H era
ziyaretim e geldi. G ecenin ortasında u y a n d ığ ım d a ilk g ö r d ü ğ ü m şeri­
di k o lu m d a n kesip almaya çalışan g ö r ü n m e z b ir b ıç a k o ld u . S o n u n d a
o n u n şeridini aldım fakat dö vüşün yarısında o n u g ö r e m e d i ğ i m için
kolay olm adı,” dedi.
“ Sonra A ndy beni buldu ve o an dan b eri b irlik tey iz.” J a x ’in sesin­
deki neşeyi fark ettim. “B raxton bizi b uld u . Fakat biz, d a h a d o ğ ru su
A n d y o n u alt edince şeridinin ü ze rin d e o lm a d ığ ın ı g ö r d ü k .” J a x ’in
gözleri kocam an açıldı. “ Ha, bir de b e d e n in d e feci y an ık la r vardı, iğ ­
rençti.”
Boğazım ı temizledim. “Evet, sayemde.”
A n d y güldü. “ H iç şaşırmadım buna.”

272
Jax ü r p e r e r e k araya g ird i. “ H a , b ir de yılanlarla d o lu b ir ç u k u ra d ü ş ­
tük. O şe y le r S ın a v ın k e n d is in d e n bile beterd i.”
A n d y k a h k a h a s ın a e n g e l olam adı. “ E v e t,W h isp e rs’taki tü m y arışm a­
cıların J a x ’in k ü ç ü k b ir kız gibi çığlıklar attığını işitm ediklerine şaşıyo­
rum.”
B u sö z le r k a rşıs ın d a Ja x , A n d y ’n in söylediklerini in k â r e t m e d e n
o m u z s ilk m e k le y e tin d i. “ S o n ra A c e ’i b u ld u k . İkim iz yan y an a y k en ,
onu alt e d ip ş e r id in i a lm a k ç o k da z o r olm adı.” Jax başını kaşıyıp b ir
şey d ü ş ü n d ü . “ Ö z e llik le d e ayağı öyle feci aksarken.”
Bizi y u tm a y a başlayan karanlık ta P a e d y n ’in g ü lü m sed iğ in i se çtim .
“ İşte o da b e n i m say em d e.”
P a e d y n ’le ik is in e b a ş ım ız d a n g eç en le ri, son b ir haftada nelere g ö ğ ü s
gerdiğim izi h ız lıc a a n lattık . F akat P aed y n birlikte geçirdiğim iz sa m im i
anların a y r ın tıla r ın ı a k ta r m a k ta n kaçındı.
“ D e m e k Sadie ö ld ü ? ” A n d y ’n in sorusu bir sorudan çok ilan gibiydi.
Lafı d o la n d ır m a d a n , “ E vet,” d e d im . “ Ö ld ü .”
O r m a n ı n s ın ırın a ile rle rk e n u z u n süre ko nuştuk. E n so n u n d a , k a ç ı­
nılmaz b iç im d e s u s tu k .T e p e m iz d e k i kuşların ve ayaklarım ızın altın d a­
ki dalların sesleri d ışınd a h iç b ir ses çık m az oldu.
G ö k y ü z ü a y d ın la n m a y a başlarken açıklığı g örd ü m . A ğaçlar seyrek­
leşmeye, W h i s p e r s ’ın sınırı yaklaşmaya başlarken ö zg ü rlü k bize g ö z
k ırp ıy o rd u . A d ım la r ım ız hızlandı. G ü n e ş bizden hızlı ilerleyip, ufka
yaklaşırken ve b iz ö z g ü r lü ğ e d o ğ ru y ü rü rk e n herkes b ir an ö n c e o ra ­
dan k u r tu lm a k istiy o rd u .
A ğ aç ların arasınd a b e d e n le r g ö r ü n d ü . O r m a n sınırının en fazla b ir
b u ç u k k ilo m e tr e ö te s in d e y ü zlerce insan geniş b ir alanda top lanm ış,
gösteriyi iz le m e k iç in sabırla b ek liy ordu .
İzleyiciler.
Ağaç ç iz g isin in k e n a rın a nihayet adım attığım ızda h ep im iz suspus
o lm u ştuk . G ü n e ş yavaşlamış, doğm ayacak kadar tem bel davranıyordu.
D e m e k Sınav h e n ü z b itm e m işti. H ep si bizden tarafa işaret e d e n insan
d enizine b a k tım . G ü ç le r i erişem ey eceğ im kadar uzakta olsa da, çev ­
remizi sarıp s o n p e rd e y i b elg ele m ey e hazırlanan G ö rü le r’in ağırlığını
h issed eb iliy o rd u m .
G ö z u c u y la b ir harek etlilik seçtim . H ep im iz o tarafa y ön eld ik .
P aedy n yayını ç o k t a n g erm iş, ağaçların arasından çıkıp diğer yandaki
açık alana a d ım a ta n figüre nişan almıştı.

273
Bizi izlerken dudakları alaycı b ir ifadeyle b ü k ü l e n B l a i r ’i n b i r b i r i n e
karışmış, eflatun saçları rüzgarda y ü z ü n ü k a p a tıy o r d u . B u z g i b i g ö z ­
lerini P aed y n ’e dikip, “ İttifakların işin b ü t ü n e ğ l e n c e s i n i k a ç ır d ığ ım
b ilm iy o r m u su n ?” dedi.
Paedyn iç çe k ti.“ Seni canlı g ö r d ü ğ ü m e s e v in d iğ im i s ö y l e r d i m fak at
anlaşılan berbat bir yalancıyım ve b u y ü z d e n k e n d i m i y o r m a y a c a ğ ı n ı . ”
P aed y n ’in söyledikleri beni g ü lü m s e tirk e n B r a x t o n a ğ a ç l a r ı n a ra ­
sından çıktı. G özleri sırayla bizi süzdü. S ınav b i t m e d e n b i r ş e r it ele
geçirm eye kararlı, b u n u n için g ö z ü n ü k a ra rtm ış g ib iy d i.
S o ru n u n u çö zm ek için de Blair’e h ü c u m e t m e y i s e ç ti.
A rkam ızdan bir dal çıtırtısının geldiğini iş i tm e m le g ö z l e r i m i B r a x -
t o n ’daıı ayırdım. D ö n d ü ğ ü m d e g ö z le rim s e rin h a v a d a n b a ş k a b i r şey
g ö rm e d i. Sonra Jax beklenm edik, g ö r ü n m e z b ir y u m r u ğ u n e tk isiy le
iki b ü k lü m yere yığıldı. A ğzından hırıltılı b ir ses ç ık tı. “ A h . ”
H era gelmişti.
A n d y k u rt fo rm u n u alıp H e r a ’yı b u lm a k iç in h av ay ı k o k l a d ı . S o n ra
an id en H e r a ’n ın olması gereken yere d o ğ r u atıldı.
Başımı çevirip bakındım .
Sadece bir Seçkin eksik.
Sonra o n u gördüm . R a k ip le rim iz in iç in d e b i z d e n e n u z a k t a k a ­
lan Ace, koflarını göğsünde kavuşturm uş, d ik iliy o r, k ib ir li b i r sırıtışla
karşısındaki kargaşayı gözlüyordu. G ö z le ri g ö z l e r i m e d ik il d i. S ırıtışı
y ü z ü n e daha da yayıldı.
H edefim i buldum.
Ç e v re m d e kan ve bedenler b irb irin e k a rışıy o rd u . P a e d y n ile A nd y,
B rax to n ve Blair’i savuştururken, Jax ile H e r a b i r b i r l e r i n i n e tra fın d a
b ir g ö rü n ü p bir kaybolarak dans ediyor, g ö z d e n k a y b o l m a d a n ö n c e
sıkı darbeler indiriyorlardı.
Böylece Ace sadece bana kaldı.
Ç ev rem deki şiddet karşısında istifimi b o z m a d a n , H e r a ’m n g ü c ü ­
n ü alıp kargaşanın içinde gözden k a y b o ld u m . P e ç e b e c e r i s i n i A c e ’in
tam karşısına geçene kadar kullanmaya d e v a m e t tim . B u r n u n a ra h a tsız
edici bir çatırtı eşliğinde indirdiğim y u m r u ğ u g ö r m e s i iç i n g ö r ü n ü r
o ld u m . Ace geriye sendeledi. K ırık b u r n u n u tu t a r k e n g ö z l e r i n i b a n a
çevirdi.
Sonra birden hiçbir şey görem ez o ld u m . K alın , taş b i r d u v a r e tra fim ı
sardı ve bir şey bö ğ rü m e battı. Acı d u y u la rım ı d a h a d a k e s k in le ş tir ip

274
bana b u n l a r ı n s a d e c e b ir illü z y o n o ld u ğ u n u hatırlattı. Fakat h iss e ttiğ im
acı h iç d e ö y le d e ğ ild i, i ç i n d e n g e ç tiğ im d u v a r d u m a n o lu p k a y b o ld u
ve k an lı e l i n d e b i r m ı z r a k tu ta n A c e ’i g ö r d ü m .
A z k a lsın P a e d y ı ı ’i ö l d ü r e c e k o la n m ızrak.
J a x ’in b e c e r i s i n i k u lla n a r a k A c e ’in arkasına K ırp ıld ım . S ırtın a d i ­
zim le v u r d u m . S o n r a e tra fın d a n K ırp ılıp hiç d u r m a d a n sert d a r b e le r
in d ird im . O n u n l a o y u n o y n u y o r d u m . İstesem d ö v ü şü kolayca b i t i r i r ­
dim . F ak a t b i r c a n a v a r o l d u ğ u m u ve ö n c e s in d e o n u n la biraz e ğ l e n m e k
isted iğ im i i n k a r e d e m e z d i m .
Ç e n e s i n e b i r d a r b e i n d i r m e m i n a rd ın d a n a n id e n g ö z le r im in ö n ü n ­
de ç o ğ a ld ı. O n l a r c a A c e ç e v re m i sardı. H e p si h a re k e t e d ip b ir b ir in e
karışıyor, b e n i g e r ç e k A c e ’in n e re y e k açtığ ın ı ta h m in e tm e y e z o r l u ­
y ordu.
Ç e v r e m d e k i l e r d e n yayılıp, t e n im in altında k ım ıld a n a n e lim in a ltın ­
daki g ü ç le r i g ö z d e n g e ç ir d im . B la ir’in Tele g ü c ü d a m a r la r ım d a g e z in i­
yor, k e n d is in i k u l l a n m a m iç in y a k a rıy o rd u .
işte bu eğlenceli olabilir.
Ş im d i te k y a p m a n ı g e r e k e n g e rç e k A c e ’i b u l u p . ..
M ız ra ğ ın u c u n u n sap lan d ığ ı b a c a ğ ım a acı yayıldı. D iş le rim i sıkıp
A c e ’e d o ğ r u d ö n d ü m , “ işte b u ra d a sın .” O n u sadece z ih n im i k u lla n a ­
rak, ha'vaya k a l d ır ı r k e n g ü lü m s e d im .
S o lu k b o r u s u n a baskı u y g u la d ığ ın a A ce b o ğ u lu y o r, ayakları y e r d e n
y arım m e t r e y ü k s e k t e sallan ıy o rd u . A ğzı h are k e t ediyor, azap ç e k e n
a k c iğ e rle rin e h a v a d o l d u r m a y a çalışırken tu h a f sesler ç ık a rıy o rd u .
B e n hâlâ g ü l ü m s ü y o r d u m . “ N e dedin? Seni iyi işitem iy o ru m .” Ç e v ­
rem d e k i k o p y a la rı y o k o ld u . B e n A c e ’e, o n u n ellerim de, z ih n im d e t u t ­
tu ğ u m h ay a tın a o d a k la n ır k e n etrafım ızda d ö v ü şe n lerin haykırışları c ı­
lızlaştı.
F ak at iş ittiğ im s o n r a k i acı d o lu haykırış A c e ’te n g elm ed i.
O sesi t a n ı y o r d u m . O sesi işitm iş ve b ir d ah a asla işitm e m e y i d ile ­
m iştim . B a ş ım h e m e n y a k ın ım d a iki b ü k lü m u z a n a n b e d e n e , o n u n k ı­
zarm ış y ü z ü n e v e s o lu k ç ille rin in ü z e r in d e n ak an gözyaşlarına ç e v ril­
di. K a b u r g a la r ı n ın ara sın d a k i b iç im siz y aradan k a n a k a rk e n a ğ z ım d a n
b o ğ u k b i r h ı ç k ı r ı k ç ık tı.
“ K a i . . . B a n a y a r d ı m et.” P a e d y n ’in fısıltısı o k a d a r sessizdi ki ö l ü ­
m e sa d e c e b i r n e fe s u z a k ta y d ı. K a n ellerin e, saçm a, b e d e n i n e b u la ş ­
mış, o n u ç i r k i n b i r k ız ıla b o y a m ış tı. “ K ai, c a n ım y a n ıy o r!” S ö z c ü k le r i

275
b ü y ü k b ir acıyla hay kırırk en b e d e n i h ıç k ır ık la r la ve a c ı s p a z m la r ı y la
sarsılıyordu.
A c e ’in ü zerin d ek i hâk im iy etim in azaldığını v e o n u y e r e d ü ş ü r d ü ­
ğ ü m ü , ü ze rim e çıkıp ak ciğ erlerim d ek i nefesi k e s t i ğ i n d e f a r k e ttim .
M ızrağ ın ın ucu boğazım a batıyor, b acakları k o lla r ı m ı y e r e m ıh l ıy o r d u .
S on ra o kibirli gülüm sem esi geri geldi. D a h a az ö n c e n e f e s a lm a k ta
zorlanan kendisi değilmiş gibi.
“ B en de senin güçlü o ld u ğ u n u d ü ş ü n ü y o r d u m . D u y g u l a r ı n ı n aya­
ğına dolanm asına izin v erm ey en Prens.” M ız r a ğ ın siv ri u c u d e r i m e
batıp, sıcak kanım ı akıtırken g ü lü m s e d i.“ F a k a t şu h â l i n e b a k . . . ” K ü ­
ç ü m se m e dolu bir kahkaha attı. “ O n u ö n e m s e m e n s e n i z a y ı f l a t t ı .”
M ızrağı gırtlağıma sokm ak ü z e re y d i... “ K a i!”
J a x ’in sesi ikimizi de irkiltti. Başım ı yana ç e v i r d i ğ i m d e o n u n b a n a
d o ğ r u bir o k firlattığını g ö rd ü m . Tek ih tiy a c ım o la n b u y d u . O k u sa­
p ın d a n kavrayıp, çevik bir hareketle A c e ’in b e d e n i n i n b a n a e n y a k ın ,
en açık noktasına saplarken, diğer y an d a n m ız ra ğ ı itip u z a k la ş tır d ım .
O k o m z u n u n yum uşak etine g ö m ü lü n c e A c e b i r ç ığ lık attı. B e n i
tu ta n ellerinin gevşemesiyle o n u ü z e r im d e n atıp, s e n d e le y e r e k d o ğ r u l ­
d u m . B o yn um d aki kesikten kan sızıyordu. D ö n ü p b a k t ı ğ ı m d a A c e ’in
b ird en arkam da, sağımda, solum da b ittiğ in i g ö r d ü m . Y i n e ç e v r e m sa­
rılmıştı.
A celerden biri “Buradayım ,” diye seslenince, d ö n ü p c e b i m d e e p e y ­
dir u n u ttu ğ u m yıldızı kavradım. B e n telaşla g e r ç e k A c e ’i a r a r k e n , k o p ­
yaları bir g ö rü n ü p bir kayboluyordu. Alaycı b ir t o n d a “ A r k a n d a y ı m ,”
dedi. K an ım öfkeyle kaynarken arkam a d ö n d ü m . B i r b a ş k a A c e sesli
b ir fısıltıyla “ Seni ö ld ürd ük ten sonra n e y a p a c a ğ ım ı b ili y o r m u s u n ? ”
dedi. “Aynını P aedyn’e de yapacağım .” S o n ra b ir başka A c e araya girdi.
“ Ç o k yazık olacak. O n a bakm ayı özley eceğim .”
O n u öldürecektim . H e m e n . A rtık o y u n o y n a m a k y o k t u . A r t ı k
avımla oynam ak yoktu. Bu işi bitirecek tim .
B irden diğer kopyalar kayboldu ve g e rid e te k A c e k ald ı.
H iç tereddüt etm ed en yıldızı kalbine fırlattım .
Yıldızın göğsünün ortasına saplamp etinin d e r in le rin e g ö m ü ld ü ğ ü
A ce’in gözleri fal taşı gibi açıldı. Geriye sendeledi. Ö l ü m c ü l yaraya b a k a r­
ken ağzından bir hayret nidası çıktı. D u d ak larım a ç a rp ık b ir g ü lü m s e m e
oturdu.
O n u ölürken izlem ekten k e y i f alacağım.

276
A c e le e t m e d e n A c e ’in y a n m a g itt im ve d iz le rin in ü z e r i n e ç ö k ü ş ü ­
nü iz le d im . Ş i m d i te p e s i n d e d ik iliy o r, gözyaşlarıyla p ırıld a y an g ö z l e r i­
ne b a k ı y o r d u m .
G ü l ü m s e m e m s o ld u .
B u n la r o n u n g ö z l e r i değil.
H a y ır, b a n a b a k a n g ö z le r sıcak ve iri, erim iş ç ik o la ta n ın o k o y u
k a h v e re n g is iy d i. A it o ld u k l a r ı o ğ la n g ib i tatlı gözlerdi.
D iz le rim in ü z e rin e ç ö k tü m .
Y ılla rd ır ilk k e z g e r ç e k , feci b ir d e h ş e t hissettim .
M e l t e m , ill ü z y o n u ö n ü n e katıp, sabah g ö ğ ü n e d u m a n la r sa v u ra ra k
dağıttı.
G e r i d e k a n l a r i ç i n d e b i r o ğ la n kaldı. K an la r iç in d ek i k ard eşim .
Jax.

277
32. B Ö L Ü M

**Tjf%ayır!” Sözcük boğazımdan koparken şok ve tik sin ti b e n i kıskaca


^K ^alıp paramparça edecek gibiydi.
Jax hiç ses çıkarmadı. Fal taşı gibi gözleri g ö z le r im e dikildi.Y anak­
larından aşağı sessiz gözyaşları süzülüyor; o iri, k a h v e re n g i gözlerini
çevreleyen gür kirpiklerine takılıyordu. D e h şe t iç in d e b a n a bak ıp diz­
lerinin üzerinde geriye kaykıldı. Son anlarında b e d e n i n i n düşüşüne
engel olamadı.
O olamaz. O olmamalıydı. A sla o olmamalıydı.
G örüşüm bulaıııklaşırken, Jax’i om zu ile başının a rk a sın d a n tutup
yere yatırdım. Gözlerimi sildim ve yarayı in c e le m e k için k e n d im i to­
parlamaya çalıştım.Yıldız göğsünün d erin le rin e g ö m ü lm ü ş tü ve çevre­
sinden kan sızıyordu. Vedalara eşlik eden tü rd e b ir k an .
B unu ona ben yaptım. Benim y ü zü m d e n ölecek. Ç ü n k ü ben bir canavanm.
Başımı iki yana sallayıp bu k o r k u n ç d ü ş ü n c e y i a k l ı m d a n çıkar­
maya ve karşımdaki dehşet verici sahneye o d a k la n m a y a çalıştım.
“ Hey, Jax bana bak, tamam mı d o s tu m ? ” S esim y u m u ş a k ve titrek
çıksa da gözleri gözlerim i buldu. Y aranın ş im d id e n J a x ’in içindeki
hayatı ondan kopardığını g ö re b iliy o rd u m . G ö z le r i b o ş b a k ıy o r, zor
nefes alıyordu.
“ iyileşeceksin, tamam mı?”
Ja x ’in gözleri kapanınca yanağına hafifçe v u r d u m . O n u bana bak­
maya, benimle kalmaya zorluyordum.
“ B e n i d u y u y o r m u s u n ? İy ileşecek sin .”
G ö z l e r i m yaşlarla d o ld u .T e la ş la g ö z le rim i k ırp ıştırırk e n h isse ttiğ im
d u y g u b a n a y a b a n c ıy d ı . “ B u n u d ü z e lte c e ğ im .”
S esim ç a ta lla ş ırk e n s o ğ u k k a n lılığ ım ı y itirm e k ü zere o l d u ğ u m u h is­
settim.
K iiç iik k a rd e ş im .
Ç e v r e m i z d e d ö v ü ş e n S e ç k i n le r ’in seslerini b ir anda y e n id e n iş itm e ­
ye b a şla d ım . S ila h la r ın tın g ır tıla r ın ı ve acı d o lu haykırışları işite b iliy o r­
d u m . H e r şey b i r sel o l u p g e ri geldi. N e d e n orad a o ld u ğ u m u , ç e v r e m ­
de n e le r o l d u ğ u n u ve J a x ’e b u n u aslında k im in y ap tığ ın ı a n ım s a d ım .
Y a k ın la rd a b i r y e r d e n s o ğ u k , ü r p e r tic i b ir k a h k a h a geldi. O n u n k a h ­
kahası. B a ş ım ı ç e v ir ip , y a p tığ ın ın b ed e li olarak k an k u s tu r a c a ğ ım ve
vahşice ö l d ü r e c e ğ i m pisliğ e d a ir alan d a b ir işaret arad ım . F akat o r ta lı k ­
ta y o k tu . S a d e c e b ir k a ç a d ım ö t e d e n g elen k ah k a h asın ı te k ra r işittim .
H iç b i r ş e y O r a d a k im s e y o k tu . S o n ra k afam a d a n k etti.
K e n d in i bir i l l ü z y o n l a çevrelemişti.
O alçak k e n d i n i çe v re siy le b ü tü n le ş tirm iş , J a x ’e y ü k le d iğ i ro lü o y ­
n a tırk e n h i ç b i r şeyi g ö r m e m e m i sağlamıştı .Y anım da ö lm e k ü z e re o la n
k ard eşim o lm a sa t ü m o alanı A c e ’i b u lan a d e k yakıp k a v u r u r d u m .
Sonra d a o n u p a r a m p a r ç a e d e rd im . A ğ ır a ğ ır.Ja x b itk in c e h ır ıld a r k e n
gözleri k a p a n d ı.Y a r a s ın a b a k tım .
B ir Ş ifa c ı’ya g ö r ü n m e z s e kesinlikle ö lecek ti. Ö l ü m ü d e b e n i m h a ­
tam o la c a k tı. K a l b i m g ö ğ s ü m ü d ö v ü y o r, başım d ö n ü y o r d u . E tr a f ım d a
g ü c ü n ü ç e k e b i l e c e ğ i m b i r te k Şifacı bile y o k tu .
A ğ z ın d a n y u m u ş a k b ir inilti ç ık a n J a x ’in başı yana yattı.
K ü ç ü k k a rd e şim . K ü ç ü k kardeşim . K ü ç ü k kardeşim.
G ö k y ü z ü n e b a k ı n c a g ü n e ş in d e y u k a r ıd a n b a n a b a k tığ ın ı g ö r d ü m .
N e r e d e y s e t a m a m e n u fk a y ü k se lm işti ve y ü k se ld iğ in d e b u S ın a v d a n
k u r tu la c a k tık . G ö z l e r i m ç e v r e m d e k i kargaşadan b ir k ilo m e tr e k a d a r
u z a k ta k i in s a n k a la b a lığ ın a çe v rild i.
O k a la b a lığ ın arasında bir Şifacı olmalı.
D ö k t ü ğ ü m ü a n ı m s a m a d ığ ı m gözyaşlarını silip J a x ’i k o lla rım a al­
d ım . S o n r a h ız la ayağa k a lk ıp in san kalabalığına d o ğ r u k o şm aya b a ş­
la d ım . J a x a r tık g ü ç l ü k l e nefes alıyordu. B ilinci k a p a n m ış o lab ilird i.
B u n d a n e m i n o l a m a d ı m . F a k a t k u r tu lu ş u n a d o ğ r u e lim d e n g e ld iğ in c e
hızla k o ş t u m .

279
B ra x to n ’ın G ü rb ü z becerisini kaslarım a p o m p a la y ı p J a x ’i d a h a k o ­
lay taşımaya, daha hızlı koşmaya başladım . K a la b a lığ ın y a m n a k ad a r
g itm e m e gerek yoktu. Bir Şifacı’n ın g ü c ü n e b a ğ la n ıp , o g ü ç l e J a x ’i
kurtaracak kadar yaklaşmam yeterliydi.
O n a “Jax!” diye bağırdım. G üçlükle, hafifçe k ı m ı l d a n a r a k te p k i v er­
di. “Jax, biraz daha dayan!” Soluk soluğa k a lm ış tım . Ç o k g e ç kalmış
olabileceğim düşüncesi kanım ı d o n d u r u y o r d u . F a k a t in s a n kalabalığı
yaklaşıyordu ve kendilerine d o ğ ru k o şu şu m u iz le r le r k e n , b a n a işaret
edip bağırdıklarım görebiliyordum .
Sonra hissettim ... İçim i,k em ik lerim i, d a m a r la r ım ı sa ra n o k a r ın c a ­
lanmayı. Sonra bir uğultuya, bir k ü k re m e y e ve b ir g ü ç a k ı n ın a d ö n d ü .
B e n d e n hâlâ onlarca m etre uzakta olan kalab alıkta k u lla n a b ile c e ğ im
birçok beceri vardı. B eni sarsan güç dalgasının ara sın d a Ş ifacı b e c e risi­
ni aram akta güçlük çekiyordum .
işte orada.
G ü ce odaklandım , onu bileyip yüzeye ç ık m a m ü c a d e l e s i veren
diğer tü m becerilere kapıları kapattım . J a x ’i y ere y a tır ıp y a n ın a çö -
m eld im . G ö ğ sü n ü n şişmediği gerçeğini g ö r m e z d e n g e lip g ö ğ s ü n d e k i
yıldızı u c u n d a n tuttu m . O n u iyileştirm eden ö n c e y ıld ız ı ç ık a r m a m
gerekiyordu.
“Jax, beni işitebiliyorsan bu canını ço k yakacak. B e n i affet.” Sonra
yıldızı çektim . Yıldız rahatsız edici bir sesle d e r is in d e n k o p t u . J a x hiç
kım ıldam adı.
içim i dolduran korkuya aldırış e tm e d e n e lle rim i a r tık a ç ık ta olan
yaranın üzerine koydum . Şifacı’m n g ü c ü n ü n J a x ’in b e d e n i n e , yaraya
sızmasını sağlayıp deriyi onarmaya ve b irleştirm eye b a şla d ım . B a b a n n n
ç o c u k k en bed en im d e açtığı tü m yaraları nasıl iy ile ş tire c e ğ im i ö ğ r e n ­
diğim i anımsayıp o gücü yerde yatan oğlana a k ta rd ım .
Kan durdu. D eri birleşti. G eride sadece g ö ğ s ü n ü n o r ta s ın ı süsleyen
geniş, p e m b e bir yara izi kaldı.
Fakat Jax hareket etm iyordu. “Jax?”
J a x ’in yanağına hafifçe vurdum . H iç tepki v e r m e d i. S o n r a o n u sert­
çe sarstım. Tepkisizdi. Artık sarsılarak h a y k ırıy o rd u m . “J a x ! ” J a x öylece,
cansız uzanırken sesiıu çatallaştı. P arm a k la rım telaşla n a b z ın ı yokladı.
“ Hayır, hayır, hayır, hayır, h ay ır... ”
K ü ç ü k kardeş. K ü çü k kardeş. K ü ç ü k k a rd e ş im ...
Gözleri açıldı ve akciğerlerine iştahla hava d o ld u r d u .

280
Jax g ö z l e r i n i k ı r p ı ş t ı r ı p , az ö n c e y ıld ızın o ld u ğ u p ü r ü z s ü z d e r iy i
eliyle y o k l a r k e n h e m g ü l ü y o r h e m h ıç k ır ıy o r d u m . E trafına b a k ın d ı.
K a h v e re n g i g ö z l e r i b a n a ç e v r ild i. B itk in c e g ü lü m s ü y o rd u . Sesi b o ğ u k
çıksa da n e ş e liy d i . “ B e n i te k r a r m ı ö ld ü r e c e k s in yoksa?”
C ı r d a k b i r k a h k a h a a t t ı m ve e lim i y ü z ü m d e g e z d irip g ö zy a şla rım ı
sildim. “ Ş u a n iç in ö y le b i r p l a n ı m y o k ahbap.” S o n ra o n u g ö ğ s ü m e
yaslayıp k o l l a r ı m l a sık ıc ı s a rd ım ve e lim le saçlarını b o z d u m .
D a v u l se sle ri ik i m i z i d e irk iltti. Ç o k da u z a ğ ım ız d a o lm a y a n k a la ­
balığa d ö n d ü k . T e z a h ü r a t y a p ıy o r, alkış tu tu y o r, ayaklarını yere v u r a r a k
sevinç g ö s t e r i l e r i n d e b u lu n u y o r la r d ı.
G ü n e ş u f k u n h e m e n ü z e r i n e y ü k se lm işti. İlk Sınav so na e rm işti.

281
33. B Ö L Ü M

T jrjin le rc e göz, beni zorla oturtulduğum rahatsız ko ltu ğ a mıhlamıştı.


^ P U ğ u l t u l a r çıkaran, hepsi heyecandan coşan Ilyahlar Ç a n a k ’ı ağzına
kadar doldurmuştu. Son seyirciler de bizi çevreleyen sta d y u m u n yük­
sekteki banklarında yerlerini almış, beklenti içinde aşağılarındaki
Ç u k u r ’a bakıyorlardı.
U ç gün olmuştu.
W hispers’ın sınırındaki o son dövüşün ü ze rin d en üç g ü n geçmişti.
Ve artık geride sadece yedimiz kaldı.
Çevremizdeki kalabalığın ayaklarını sabırsızca yere v u r d u ğ u n u işit­
tim ve ses karşısında kalbim tekledi. Aniden ken d im i y in e o açıklıkta
buldum . G ök gürültüsü gibi çıkan ayak seslerinin yerini sınavın sona
erdiğini bildiren davulların gümbürtüsü aldı.
Fakat kimse durmamıştı.
Davullar bizim için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Birbirim izin boğa­
zına sarılmaya devam emiştik. Andy’nin yardımı olmasa Blair uzuvlarımı
kesip, benden geriye kalanları çayıra serperek kuşlara ziyafet çekecekti.
Fakat beni öldürmese de üzerimde izini bırakmıştı, işin aslı izlerini bırak­
mıştı. Şifacılar’ın eski hâline getirmek için epey zaman harcadıkları izler
ve deşilmiş et.
Sanki hiçbirimiz ne güneşin d o ğduğunu g ö rm ü ş n e d e davulların
sesini işitmiştik. Gözümüz dönm üştü ve silahlarımızı bırakıp birbiri­
mize ilişmemeyi reddediyorduk. İlk yanımıza gelenler Şim şekler oldu.
Aramıza k arıştılar. S o n r a G ü r b ü z l e r gelip, z o r k u lla n arak bizi b i r b i r i ­
mizden ayırdılar. N i h a y e t y e re y ık tığ ın ı B la ir’in ü z e r in d e n se rtç e ç e ­
kilip, iri y arı b i r a d a m ı n o m z u n d a taşınarak hayretle b a k a n kalab alığ ın
arasından g e ç m iş t im . N e v ar k i b u m u a m e le y i g ö re n sadece b e n d e ğ il­
dim. E tra fım d a k i r a k i p l e r i m d e sırtlarda taşınıp yatışmaları için ayrı ayrı
faytonların iç in e tık ılm ış tı.
Kral’ın b iz b i r b i r i m i z e d a h a fazla zarar v e r m e d e n n e d e n k av g a ları
ayırıp bizi b i r b i r i m i z d e n u z a k la ş tır m a k istediğini ç ö z m e k z o r d e ğ ild i.
Bir y a r ış m a c ın ın S ın a v la r h a r ic in d e başka b ir yarışm acıyla d ö v ü ş m e s i
yasak o l d u ğ u n d a n , ö f k e m iz i b astırm ası ö n ü m ü z d e k i S ınavları sa d ece
daha da ilg in ç k ıla c a k tı. H a tta d a h a da kanlı.
B ir a n d a g e r ç e k liğ e g e r i d ö n d ü m . Ü z e r i n d e o tu r d u ğ u m rah atsız
sandalyeyi, b e d e n i m e y ap ışan kaskatı elbiseyi ve g e rg in lik te n e n az el­
bise k ad a r k a sk a tı k e s ile n y a n ım d a k i yarışm acıları a n ım sa d ım . O t u r d u ­
ğ u m y erd e k ı m ı l d a n m a m l a , k o l u m g ü n le rd ir k o n u ş m a d ığ ım P r e n s ’in
sert k o lu n a s ü r t ü n d ü .
Bir elim i k a b u r g a m d a gezdirdim . A z kalsın Jax ’in ö lü m ü n e n e d e n ola­
cak olan o o ğ la n ın bıraktığı yara izini az çok hissedebiliyordum .Y am rnda
oturan K ai’a ç a k tır m a d a n b a k t ım .T ü m olanlara rağ m en h e r zam an ki gibi
soğukkanlı ve sakindi.Y a da öyle g ö rü n ü y o rd u . M askelerindeki çadakları
bulmakta, y ü z e y d e k ile rin altım g ö rm e k te epey ustalaşmıştım.
B ird e n T e a la h ’n ı n kalabalığa seslendiğini, h eyecan lı h a r e k e d e r le
bize işaret e ttiğ in i fa rk e ttim . N e l e r söylediği u m u r u m d a o lm asa da
kalabalık o n u şe v k le d in liy o rd u . B u n a , b u Sınavlara bayılıyorlardı. M i ­
d em i b u l a n d ı r ı y o r d u b u .
“ .. .v e h e p i n i z i n b e k le d iğ i o an geldi çattı!” N ih a y e t T ealah ’m n g ü ­
c ü n ü k u lla n a r a k t ü m aren ay a d u y u r d u ğ u sö zlerin e d ik k a tim i v e r m e y e
karar v e r m iş tim . “ H e p i n i z i n b ild iğ i gibi, b u yılki A rın m a S ın a v la rı...
B e n ze rsiz o la c a k .” K a i ’a işaret e d e re k b u n u n n e d e n in in P ren s o l d u ğ u ­
nu açık ça b e lli e tti. M ü s ta k b e l İnfazcı için b ir test daha.
G ö z k a m a ş tır a c a k k a d a r beyaz d işlerini gö stererek k o n u şm a sım sü r­
d ü rd ü . “ B u y ü z d e n d e ilk S ınav Ç a n a k ’ın dışında, seyircisiz g erçe k leş­
tirildi.” K a la b a lık b u sö z le r karşısında söylenm eye başladı. Ş id d ete şahit
o la m a m a k b e s b e lli c a n la r ın ı sıkm ıştı. Tealah şevkle “ Fakat ü z ü lm e y in
Ilyalılar!” d iy e b a ğ ı r d ı . “ Y in e d e e n ö n e m li anları, sıkıcı kısım lar o lm a ­
d an iz le y e b ile c e k s in iz .” T ealah g ü lü n c e kalabalık o n a katıldı ve stad­
y u m d a b i r g ü m b ü r t ü k o p tu .

283
“ işte, Altıncı A rın m a Sınavlarının ilki!” B iz oval a r e n a n ı n ta diğer
u c u n d a k i devasa perdeyi g ö re b ilm e k için k o l t u k l a r ı m ı z d a d ö n e r k e n
izleyiciler heyecanla gürledi. K ayıtlar p e rd e y e y an sıd ı. P e r d e n i n altında
sıra hâlinde dikilen G ö rü le r ’in sağladığı, h e r b i r i m i z e a it g ö r ü n tü le r d i
bunlar.
K en d im in ve tü m rakiplerim in y ü z le r im iz e işle y e n ak ıl karışıklığı
ve endişeyle o rm an d a uyanışımızı ve bize b ıra k ıla n n o t l a r ı o k u y u ş u ­
m u z u izledim. Blair’in A n d y ’yle d ö v ü şm e sin i iz le d im . S o n r a p e rd e d e
H e ra belirdi. O rm a n ın d e rin le rin d e için e d ü ş tü ğ ü b a ta k lığ a b atıy o rd u .
Ç ığlıklar atıyor, gözleriyle bize - h a y ır , y a n ın d a h i ç b i r şey y a p m a d a n
dikilen G ö r ü ’y e - yalvarıyordu.
H e ra perdede kayboldu. B u kez K a i’a b a k ı y o r d u m . F a k a t yalnız
değildi. Bir ateşin kenarında B r a x to n ’la d ö v ü ş ü y o r d u . İkisi loş ışıkta
yum ruklaştı. Sonra alevlerle b irbirlerini yak m ay a başladılar.
Kalabalık tezahürat yapıyor, Sınavı o rad ay m ış g ib i iz le r k e n alkış tu ­
tu p ayaklarını yere vuruyordu. B e n ise h iç ses ç ı k a r m ıy o r , kıpırtısız,
d im d ik duruyord um .Y anım d aki ra k ip le rim g ib i. H a y a tta k a l m a k için
verdiğim iz mücadeleyi izliyorduk.
B irden kendi y üzü m g ö zlerim in ö n ü n d e p arlad ı. S o n r a o illü z y o n ­
ların yol açtığı dehşeti bir kez daha izledim . K i t t ’in ö lü , k ıp ırtıs ız b e ­
deni suyun üzerinde y ü zü y o rd u .Y ard ım d ile n e n aç, k ü ç ü k k ız la r ...
Yardım dilenen kendim. Y üzüm deki dehşeti, y ere y ığ ıh ş ım ı g ö r d ü m .
Y anım da oturan beden kım ıldanınca g ö z le r im ağ ır a ğ ır o n a ç e v ril­
di. K ai’la göz göze geldik. Sıktığı dişlerini ve g e r g in k a ş la rın ı g ö r m e z ­
d en geldim. Buz gibi gözlerine o d ak lan d ım . H iç o k a d a r s o ğ u k fak at o
kadar ateşle dolu bir bakışla karşılaşm am ıştım . G ö z l e r i n d e k i b ak ış kan
d o n d u ru y o rd u . Ü rperdim . Bakışı sarkıtlar g ib iy d i. G ü z e l fa k a t keskin.
Serin fakat ölümcül. Büyüleyici fakat tehlikeli.
Kai gözlerini gözlerimden ay ırm ad ı.Y u tk u n d u m . S o n ra ağzı açılmasa
da bir şeyler söyledi. Gözlerim perdeye çev rildiğ in de, k e n d i m i y aram ın
verdiği acıdan dolayı yayımı tutm akta zorlam r h âld e g ö r d ü m . B e n yere
yığılırken Kai’ın yanıma koşuşunu izledim. B e n i u y a n ık tu tm a y a , hayatta
tutmaya çakşırken yüzüne endişeyi andıran bir ifa d e n in yerleştiğini g ö r ­
düm .
B ir kez daha ona baktım. Fakat perd ey e o d a k la n m ış tı v e b ak ışı­
m a karşılık vermekle ilgilenmedi. B ana o şekilde b a k a b ile c e ğ in i fark
etm em iştim . Bana değer veriyormuş gibi b a k a b ile c e ğ in i. B u b e n i h e m

284
hayal k ır ık lı ğ ın a u ğ r a tm ı ş h e m d e afallatmışsa da g ö z le rim i k arşım d ak i,
kalabalığın k a r ş ıs ın d a o y n a y a n s a h n e d e n ay ıra m ıy o rd u m .
G ö r ü l e r ’in b iz i n e k a d a r sıkça izlediğini fark e tm e m iş tim ve Kai
yaramı d i k e r k e n k o n u ş tu k l a r ım ız , h e rk e s in işitebileceği şekilde y ü k s e k
bir sesle a k t a r ılır k e n y ü z ü m ü n k ızard ığ ın ı hissettim . K alabalık iz le d ik ­
lerine b a y ılm ış tı. K ai n e z a m a n b a n a d o k u n sa ya da ad ım ı söylese i n ­
sanlar to p lu c a iç ç e k iy o r , k ısk a n ç lık d o lu m ırıltılar y ü k se liy o rd u .
J a x ’in b i r a ğ a ç ta n d i ğ e r i n e K ırp ılışım izledim . S o n ra A n d y ’yle ikisi­
ni. O n la rc a y ıla n e tra fla rın ı sa rd ığ ın d a attıkları çığlıkları. H e r a ’n ın B la-
ir’le karşılaştığı a n ı v e a rd ın d a n başlayan y a rım yam alak d ö v ü şü , B la­
ir’in g ö r ü n m e z r a k ib in i b u la m a d ığ ı için h üsranla h ay kırışını iz led im .
P e rd e d e y in e K ai ve b e n b elird ik . B u kez b e n o n u n yaralarım sa­
rıy o rd u m . A tış m a m ı z ı d u y a b ilm e k için eğilen kalabalıktan b ir u ğ u ltu
yükseldi. K a i’a b i r b akış atsam da ısrarla b an a b ak m ad ı. F akat d u d a k la ­
rının k e n a r ı n ı n s e ğ ir m e s in d e n b u n u eğlenceli b u ld u ğ u n u an lad ım .
H e r b ir r a k i b i n g ü n l e r iç in d e yap tık larım , b irb irleriy le o ld u ğ u k a ­
dar W h i s p e r s ’ın te h lik e le r iy le nasıl m ü c a d e le e ttik le rin i g ö ste re n g ö ­
r ü n tü le r p e r d e d e g ö r ü n ü p k a y b o lu y o rd u . Ç o k g e ç m e d e n K ai ve b e n
p erd ed e y e n i d e n b e lir d ik v e . . .
A l ı , Vebalar a ş k ın a , hayır.
N e y s e k i G ö r ü d a n s ım ız ın sadece Sadie araya g ir m e d e n ö n c e k i so ­
n u n u y ak a lay a b ilm işti. F ak a t o k ad a rı bile kalabalığın neşeyle h a y k ır­
masına y e tm iş ti. O n l a r ı su çlay a m az d ım . Sürekli k a n ve şidd et g ö r m e k
sıkıcı o la b iliy o r d u ve b iz im k is i h iç b e k le n m e d ik b ir gelişm eydi. M ü s ­
takbel I n f a z c ı’la rı o n la ra esaslı b ir g ö steri su n u y o rd u .
K a i’a b a k tım . S ırıttığ ın ı g ö r ü n c e kızdım . Alçak ve epey h u z u rsu z b ir
sesle o n a “ N e d e n b a n a yakınlarda G ö rü le r o ld u ğ u n u söy lem edin?” d e ­
dim.
N ih a y e t K a i’ın g ö z le r i g ö z le r im e çevrildi. B u da k a lb im in k a b u rg a ­
larım ı d ö v e c e k şe k ild e ç a rp m a s ın a n e d e n oldu.
A p t a l , apta l organ.
K ai ü z e r i m e ö y le b i r eğildi ki d u d ak ları k u lağ ım ı okşadı. “ B iraz
d ik k a tim d a ğ ılm ış tı da.”
K ü t k ü t a t a n k a l b im i yavaşlatıp g ö z le rim i K ai’ın g ö z le rin d e n ayrıl­
maya z o r l a d ı m ve d ik k a tim i y e n id e n perdeye çevirip S adie’yle k av g a­
mızı iz le d im .
S o n r a d a y e n i d e n ö l ü m ü n e şahit o ld u m .

285
Anlaşılan G örüler, K ai’ın Sadie’yi g ö m d ü ğ ü a n ı y a k a la y a m a m ışla rd ı.
Fakat bir yanım b u n u n kasıtlı olabileceğini s ö y lü y o r d u . K ra l o t ü r b ir
inceliği zayıflık, yarattığı İnfazcı’da bir k u s u r o la ra k g ö r m ü ş olab ilirdi.
B u y üzden krallık K ai’ııı sergilediği m e r h a m e te asla ş a h it o lm a y a c a k tı.
Anlaşılan bu sır sadece ikimize ait kalacaktı.
Etrafımızdaki seyircilerde bir h a r e k e tle n m e o ld u , iş a re t p a r m a k l a ­
rım ve orta parm aklarını bitiştirip s e m b o lü k a l p le r in in ü z e r i n e g ö t ü r ­
düler. Bir elmas. Ilya’nın güç, k u d re t ve o n u r s e m b o lü .
Ö len lere saygılarım sunuyorlardı.
Yanımdaki yarışmacılar da aynını y a p a rk e n k a la b a lık sessizleşti.
W h isp e rs’ııı sınırındaki son dövüş p e rd e d e b e lir e n e k a d a r h iç ses ç ı­
karmadılar.
Kan. Ç o k fazla kan vardı. Sahne tam b ir k a rm a ş a y d ı v e n e r e y e b a ­
kacağım ı, kim e odaklanacağımı b ile m e d im . A çı, d ö v ü ş ü b e l g e le n d ir e n
farklı G ö rü le r’in bakış açısıyla değişiyor, farklı S e ç k i n l e r ’e o d a k l a n ı­
yordu. H e r birimizi içimizden bir başkasıyla k a n d ö k m e k iç in , o la n e t
şeritler için savaşırken izledim.
Sonra nihayet H e ra ’nın nasıl ö ld ü ğ ü n ü g ö r d ü m .
O n u n Sınavdan sağ çıkmadığını bilsem d e ö l ü m s e b e b in i b i l m i y o r ­
d u m . G örü, B rax to n ’a odaklandı. G ö r ü n m e z b ir b ıç a k d e r is i n i te k ra r
tek rar yararken bedenindeki bir bıçak y arısın d an k a n sız a n B r a x t o n
öfkeyle ve acıyla gürlüyordu.
H e r a ’m n b öğ rü n d en bıçakladığı B ra x to n , çığlık a tıp g ö r ü n m e z b ı ­
çağı körlemesine tutmaya çalıştı. P arm akları kabzayı sa rıp b ıç a ğ ı ç ık a r ­
dı ve ters çevirip hırsla ön ündeki boşluğa sav urdu .
D eriye ve kemiğe saplanan çeliğin b e rb a t sesini işittim . S o n r a H e r a
titrek ışıklar saçarak B rax to n ’ın karşısında belirdi. B ıç a k , k ız ın d a r g ö ğ ­
süne saplanmıştı. Yüzünden aşağı yaşlar s ü z ü lü rk e n H e r a şa şk ın h â ld e
B ra x to n ’a baktı. Sonra yere yığıldı.
Son dövüşün kalanı perdede oynarken ü ç g e n le r ö le n k ız iç in k a lp ­
lere yaslandı. K ai’ın kucağında ö lm ek üzere o la n J a x ’le k a la b a lığ a d o ğ ­
ru koşuşunu izlem emin ardından, sahneye S e ç k in le r ’in s o n g ö r ü n t ü l e ­
ri geldi. Kanla kaplı ve kana susamış Seçkinler. A r d ı n d a n p e r d e k a ra rd ı
ve kalabalık bir nefes alınacak kadar kısa bir süre sessiz k a l d ı k t a n s o n ra
bir alkış tufanı koptu.

286
T ezahürat y a p a n kalabalığa seslenen T ealah’yı güçlükle işitiyordum . İlk
Sınava iz lerk en b iz e k atıld ıkları için izleyicilere teşekkür ediyordu. S o n ra
neredeyse ciyaklayarak “ H a , sakın u n u tm a y ın !” dedi. “ O y ların ız sandığı­
nızdan d a h a ö n e m li. K rallığınızı, ailenizi ve kendinizi on urlan d ırın .”
K alabalık m o t t o y u o n u n l a te k r a r etti. A rd ın d a n g itm e le r in e izin v e ­
rildi. Ö n c e sıra sıra b a n k l a r ı n arasın d an , a rd ın d a n Ç a n a k ’tan dışarıya
uzanan g e n iş t ü n e l l e r d e n ay a k ların ı sü rü y e re k g e ç e n y ü z le rc e insanı
izledim . K â ğ ıtla ra k a r a la d ık la rı isim lerle e lle rin d e nasıl b ir g ü ç t u t ­
tu k la rın ın f a r k ın d a o l m a d a n o y la rın ı çıkışların y an la rın d a k i d e v c a m
çanaklara attılar.
H iç b ir şe y in k o n t r o l ü m d e o lm a d ığ ı hissi ve d u r m a d a n p e ş im d e n
gelen k o r k u d a n n e f r e t e d i y o r d u m . K e n d im i çaresiz h is s e tm e k te n n e f ­
ret e d i y o r d u m . Ç o k g ü ç s ü z h is s e tm e k te n . Ç o k S ıradan h is s e tm e k te n .
S eçk in le r’in g ü ç l e r i n i —b e n i m sahip o lm a d ığ ım g ü ç le ri— g ö ste rişle
se rg ile m e le ri iç in ta sa rla n m ış o y u n la rd a y arışıy o rd u m .
F ak at işte b u r a d a y d ı m . H a y a tta y d ım .
Ve n i y e tim ö y le k a lm a k tı.

Biri b e n i ta k ip e d i y o r d u .
A k ş a m y e m e ğ i n i n a r d ın d a n o d a m a g id e rk e n b ir anda b ir in in h e ­
m e n a r k a m d a n g e ld iğ in i h isse ttim . E lim içg üd üsel b ir te p k iy le h a n ç e ­
rim in k a b z a s ın a g i d e r k e n a rk a m a d ö n d ü m . G ö z le rim k o c a m a n açıl­
mış, şaşkın, yeşil g ö z le r le b u lu ş u n c a hızla bakışlarım ı k aç ırd ım . “ A ğ ır
ol P a e d y n ! ” K itty g ü ld ü , ik i elini havaya kald ırıp teslim o ld u . “ B u g ü n
ço k g e r g in s in .”
T o p u ğ u m u n ü z e r i n d e d ö n ü p k o r id o rd a y ü rü m e y e d e v a m e ttim .
“ E h , b a n a g iz lic e y a k la şm a z sa n b ıç a k la n m a k ta n yana endişe e t m e n g e ­
r e k m e z .”
“ i ç i m d e n b i r his, san a gizlice yaklaşm asından daha ö n e m siz s e b e p ­
ler iç in b ir is in i b ıç a k la y a b ile c e ğ im söylüyor.” Sesindeki neşeyi se ç e b i­
liy o r d u m . S ö z c ü k l e r i n e işlem işti.
Y a n ı m d a y ü r ü m e y e başlam asıyla, y ü z ü m e k o n a n k ü ç ü k g ü lü m s e ­
m e y i g i z l e m e k iç in b a ş ım ı ö n e eğ d im , ik im iz k o rid o rd a o d a m a d o ğ r u
ile rle r k e n b i r el b i l e ğ i m i se rtç e tu tt u ve b e n i so lu m d a kalan k o r i d o r ­
la rd a n b i r i n e ç e k ti.

287
itiraz etm ek için ağzımı açacak olsam da K itt sırtı b a n a d ö n ü k ol­
masına rağmen niyetimi sezdi. “ B en i h e n ü z b ıç a k la m a . S an a g ö ster­
m e k istediğim bir şey var.” O m z u n u n ü z e r i n d e n s ırıtıp b e n i labirent
gibi koridorlardan geçirmeye başladı.
Ana koridorları nihayet ezberlem işsem d e ş a to n u n h e r y a n m a ya­
yılmış onlarca küçük koridorda y o lu m u b u la m ıy o r d u m . K itt k o r id o r ­
larda rahatça ilerliyor; birinden diğerine, geniş ş a to n u n h iç g ö r m e d i ­
ğ im b ö lü m lerine ve odalarına geçiyordu. Sarayda g ö z ü k ap a lı yolunu
bulabileceğinden em indim . A ncak o n u n yu v a o la ra k a d la n d ırd ığ ı bu
labirentte büyüm ekle edinilebilecek bir b e c e riy d i b u .
K itt’in ko rid o ru n sonundaki geniş, ahşap b ir k a p ıy ı aç m asıy la altın
sarısı güneş ışığı yüzüm ü ısıttı. K itt k ap ın ın b aşın d a n ö b e t tu ta n İm ­
paratorluk Muhafızlarını başıyla selamladı. S o n ra ılık b ir a k ş a m a adım
attık. N efesim tutuldu. Renklerle, hayatla k u şa tılm ıştım . Ö n ü m ü z d e
uzanan geniş, taş patika çok sayıda kola ayrılıyordu. H e p s i d e yüzlerce
çiçekle çevriliydi.
Bahçeler.
Ç o k güzel, nefes kesici bir yerdi burası. K e n a r m a h a lle d e kasvetli
arka sokaklarla ve soluk renklerle çevrili b ir hayat s ü r d ü ğ ü m d e n , d ü n ­
yanın ne kadar renkli olabileceğini neredeyse u n u t m u ş t u m . K ald ırım
taşlarının değmediği her nokta, türlü türlü ve r e n g a r e n k ç iç e k le r ve
bitkilerle dolup taşıyordu. Soluk sarılar ile e f la tu n u n a ra s ın d a n fuşya
ve gök mavisi fırlıyordu. Bahçe, koyu renkli sa rm a şık la rın sardığı h e y ­
kellerle doluydu.
G ö rd ü ğ ü m en düzenli kaostu bu. Patikaların e tra fın d a k i sıra sıra
çiçekler, çiçeklerden ve yapraklardan b ir tırab zan o lu ş t u r u y o r d u . Taş
patikaların her biri geniş bir daire çizerek başladığı y e re d ö n ü y o r , b a h ­
çenin merkezindeki geniş çeşmenin etrafında ç o k sayıda h a lk a oluş­
turuyordu.
H iç o kadar parlak, canlı bir şey g ö r m e m iş tim ve n e r e d e y s e kör
edici renk hücum u karşısında gözlerim i hızla k ır p ış tı r m a m g e re k ti. O
arada K itt’in beni merakla, dikkatle izlediğini fark e ttim .
Boğazını temizleyip, patikaya bir adım atarak b e n i y a m n a çekti.
“ Sana bir gün bahçeleri gösterme sözü v erm iştim .”
ikim iz bir patikada ağır ağır y ü rü rk en g ö z le r im ç iç e k le r e çevrüdi.
K itt bana Kai’dan ve o bahçedeki m aceralarınd an b a h s e d e r e k sessizliği
doldurm aktan m em nundu. İçine dalm aktan k e n d ile r in i a lık o y a m a d ık -

288
ları b ir ç e ş m e y e v e d e v ir d ik le r i h ey k e lle re işaret etti. H ik ay e leri k a r ­
şısında k e n d i m i g ü l m e k t e n alık o y am ay ın ca sesimi kesm ek için elim le
ağzımı k a p a t t ı m .
B ird e n d u r d u m . M e r a k ı m a y e n ik d ü ş ü n c e te m k in li d av ranm ay ı b ir
kenara b ı r a k t ı m . “ N e d e n ? N e d e n y ap ıy o rsu n b u n u ? ”
“ T a m o la r a k n e y i n e d e n y a p ıy o r u m ? ” K itt bana g ü lm e m e k iç in
kendini t u t a r k e n b e n d e ta m da b u se b e p te n dolayı o n a v u r m a m a k
için k e n d i m i t u t u y o r d u m .
“ B e n i b u ra y a g e tir iy o r s u n . Ö z e l şeyler an latıyorsun v e . . . ” H ayal
k ırık lığ ım k o n u ş u r k e n b o c a la m a m a n e d e n oldu.
Ç e v r e m i z d e k i yeşillikle u y u m lu o yeşil gözlere bakm aya cesaret e t­
tiğim de, K itt a ğ ır a ğ ır k o n u ş a ra k “ B e n i b e k le y e n ... G e le c e k te n d o lay ı
yeni in san larla ta n ış m a m zor. Gerçek anlam da tanışm am . O n la r ı ta n ı­
m am . O r a d a k i in s a n la r ın ç o ğ u . . . ” dedi. Ş a to n u n taş d u v a rın a işaret
etti. “ O n l a r h e p b i r şeyler istiyorlar. İsted ik lerini alm ak için de b e n i m
işitmek is te y e c e ğ im i d ü ş ü n d ü k le r i h e r şeyi söylüyorlar. Fakat s e n . . . ”
Hissiz k a h k a h a m s ö z ü n ü yarıda kesti. “ Fakat b e n s ö y le m e m e m g e ­
reken şey leri sö y le m e y e m e y illiy im .”
“ B e n d e o şe y leri iş itm e k te n h oşlanm aya m eyilliyim ,” d ed i hafifçe.
G ö z le r i m g ö z le r iy le b u lu ş m a k y e rin e çiçek lerin ü z e rin d e g e z in d i.
“ O hâlde b ir d a h a k i n e iç im d e n sana ağzım a geleni sö ylem ek g e ç tiğ in ­
de b u n u a k lım d a t u ta r ı m .”
S ö z c ü k le r a ğ z ım d a n d ö k ü l ü r d ö k ü lm e z dilimi ısırdım. K ai’a n e is­
tersem s ö y le y e b ilird im . F ak at karşım d aki m üstakbel K ral’dı. K a fa m ın
o m u z la r ım ın ü z e r i n d e k alm asın ı istiyorsam dilim i tu tm ayı ö ğ r e n m e m
g erek iy o rd u .
F akat y a n ı m d a k i o ğ la n sadece g üldü . G ö z ü m d e g id e re k d a h a az
Kral’ı a n d ı r ıy o r d u . K ık ırd a y ıp “ İyi,” dedi, “ Ç ü n k ü sana so racağım b ir
şey var ve s e n d e n insafsızca b ir d ü rü s tlü k b ek liy o ru m .”
Y u tk u n d u m .
Betide d ü r ü s tlü k ne g e zer?
A ğ ır a ğ ır k o n u ş a r a k , “ S ın a v .. . ” d e d i . “ D ü şü n c e le rin n ed ir?”
A laycı g ü l ü ş ü m az kalsın b e n i bo ğacak tı. B e k led iğ im soru kesinlikle
bu d eğ ild i. “ D ü ş ü n c e l e r i m m i? Yani m a lu m u n h aric in d ek i d ü ş ü n c e le ­
rim m i? ”
K itt y ü r ü m e y i b ıra k ıp , b a n a b ir adım .yaklaşarak aram ızdaki m esafe­
yi iyice d a ra lttı. “ N e y m i ş o m a lu m o lan ?”

289
Babasının gözlerine bakm am ak için b ak ışla rım ı g ö m l e ğ i n i n e n üst
d üğ m esin e d ik tim .“ Sınavların bir trajediyi k u t l a m a n ı n ç a r p ı k b ir yolu
o ld u ğ u .”
işte yine aynı şeyi yapmıştım. D ilim i ısırsaııı da iş te n g e ç m iş ti. Fa­
kat bu prenste beni pervasız kılan, b e n d e in a n d ığ ın ı s a n d ığ ı h e r şeyin
yanlış yanlarını ona tam olarak söylem e isteği u y a n d ır a n b i r şey vardı.
Sakince, “ Trajedi,” d e d i.“A rın m a ’yı k a s te d iy o rsu n .”
“ Evet A rın m a ’yı,” diye m ırıldandım . “ B in le rc e in s a n ın s ü r g ü n edi­
lişini ve sonrasında durm adan ö ld ü rü lm e le rin i.” İ h a n e t o la ra k g ö r ü ­
lecek sözler söylesem de başladığım şeyi d u r d u r a m ı y o r g ib iy d im . “ O
insanlar da senin halkın Kitt. Ü ze rle rin d e h iç b ir k o n t r o l l e r i olm ayan
b ir şey y ü zü nd en hâlâ öldürülen m asum insanlar o n la r.”
B en gözlerinden sakınarak, yakasına b a k a rk e n K itt g ö z l e r in i bana
dikti. “A rın m a ’nın gerçekleşmesi gerekiyordu P a e d y n . B u n u biliyor-
»i
sun.
Sesi nazik çıkıyordu. Benimki ise tam aksi. “ N e d e n ? S ıra d a n la r has­
talıklı oldukları için mi? Güya S eçk in ler’iıı g ü ç le r in i zayıflatıyorlar
diye mi? O n yıllardır Seçkinler’le yan yana y aşam a ların a r a ğ m e n ? ”
K itt hayretle gözlerini kırpıştırdı. “ Sen o n la rın h a sta lık h o lm a d ık la ­
rını m ı düşünüyorsun?”
Ç o k tehlikeli bir oyun oynuyom m .
G ereğinden fazla konuştuğumu fark ederek ç e n e m i k a p a ttım . O so­
ruya dürüstçe yamt vermek, benim bile alm ak is te m e d iğ im b ir riskti.
B u yüzden bir nefes alıp hemen konuyu değiştirdim . “ S a d e c e m üstakbel
Kral olarak üzerine düşünmen gereken çok şey o ld u ğ u n u sö y lü y o ru m .”
O n a bakmasam da gözlerini ü ze rim d e h is s e d e b iliy o rd u m . “ Ve sen
b eni bu şeyler hakkında aydınlatacaksın d e m e k ? B e n i k e n d i krallığım
hakkında aydınlatacaksın dem ek?”
R o lü n ü oyna. R olünü oyna. R o lü n ü ...
B u ru k bir kahkaha attım. “ Gıcıklık edip krallığını ta n ıy o r m u ş gibi
yapma! Kenar mahalleleri gördün m ü? A yrım cılığa ve a ç lık ta n kırılan
vatandaşlara şahit oldun mu? Senin aç vatandaşlarına.”
R o lü n ü oynamak buraya kadarmış.
Ellerimi kaldırıp, çiçek tarhlarına bakarak başım ı iki y a n a salladım.
“ Seni aydınlatmaya çalışsam, sana bir değişim g e r ç e k le ş tir m e n i söyle­
sem bile beni dinler miydin ki?” Kitt sessizce, k ım ıltısız d ik iliy o rd u . Bu
yüzden tekrar, telaşlı bir sesle sordum. “Eee? B e n i d in le r m is in ? ”

290
B ird e n K i t t ’in e lle r i y ü z ü m ü iki y a n d a n tu tu p b e n i k e n d in e d o g ı u
çevirdi. G e r i k a ç m a m a k iç in k e n d im i tu ttu m . “ Seni d in le rs e m b a n a
bakar m ıs ın ? "
N e f e s im b o ğ a z ı m a ta k ıld ı. “ B a n a b a k P aed y n . L ü tfen .”
Ve o y u m u ş a k l ı k , s e s in d e k i o yakarış karşısında b ir nefes alıp b ir
aıı için g ö z l e r i m i y u m d u m . O n l a r ı y e n id e n araladığ ım d a yeşil g ö z le ri
m e rh a m e tle ve e n d iş e y le d o lu y d u . O an ilk kez k e n d im e e n g e l o l m a ­
yıp o g ö z l e r i s ü z d ü m . Ç ü n k ü K ra l’ın g ö z le r in d e n hiç o k a d a r farklı
g ö r ü ıım e m iş le r d i g ö z ü m e . O g ö z le rd e k i sıcaklık b e n i sarıp etkisi altına
aldı.
K itt sessizce, “ N e z a m a n d ır ,” d e d i , “ B ir tü rlü b ana b a h ş e tm e d iğ in o
bakışı, s e n in g ö z l e r i m i n iç in e b a k m a n ı b e k liy o rd u m ,” dedi. D u r a k s a ­
yıp b ir n e fe s aldı. “ N e d e n g ö z l e r im d e n , betiden sa k ın ıy o rsu n ?”
Belli k i roliinıii o y n a m a y ı hiç becercnıenıişinı.
“ S e n . . . ” Y u t k u n d u m . “ S e n b a n a .. . G e ç m iş im d e n b irin i h a tırla tı­
yorsun. F a k a t se n i ta n ıd ık ç a ik in iz in n e k adar da farklı o ld u ğ u n u z u
g ö r ü y o r u m .” D ü r ü s t l ü ğ ü m ü n şaşkınlığı iç in d e b ir süre o n u s ü z d ü m .
Kral ve v ârisi b i r b i r l e r i n e b e n z e y e b ilirle rd i. Fakat ikisi, daha ö n c e h iç
bu k a d a r fa rk lı g ö r iin m e m iş l e r d i.
K itt b a n a y u m u ş a k b i r g ü lü m s e m e y le karşılık verdi. “ A rtık g ö z le r i­
m e b a k a c a k s ın m ı d e m e k o lu y o r b u ? ”
B e n d e o n a k ü ç ü k b ir g ü lü m s e m e y le karşılık verip, “ S adece b e n i
d in le m e y e b a ş la rsa n ,” d e d i m .
K itt, “ A n la ş tık ,” d e m e k l e y e tin d i. S o n ra ikim iz y e n id e n p a tik a d a
ağır ağ ır y ü r ü m e y e b aşlad ık . “ Sana b ir s o r u m daha var.”
A z k a lsın g ü l e c e k t i m . “ M u h t e m e l e n b e n im de sana b ir y an ıtım .”
G ü l ü m s e d i . S o n r a y ü z ü b ir d e n ciddileşti ve ik im iz y ü r ü r k e n e l­
le rin i a r k a s ın d a b irle ş tird i. “ S ın av d a A ce sa n a ... B en i gösterdi ve sen
ö l ü m ü m k a r ş ı s ı n d a . . . ” B a şın ı iki yan a sallayıp d o ğ r u sö z cü ğ ü aradı.
K itt’in Ç a n a k ’ta k i p e r d e d e o sahn eyi izlediği, o n u g ö r d ü ğ ü m d e y ü ­
z ü m d e b e l i r e n ifa d e y i g ö r d ü ğ ü , b o ğ a z ım d a n k o p a n çığlığı işittiği k a ­
fam a d a n k e tti.
C ılız b ir sesle,“ Ü z ü l d ü m m ü ? ” d e d im .“ H atta dehşete m i d üştü m ?” İlk
kez K itt g ö z le r in i g ö z le r im e çevirene dek ona baktım. “ Seni ölü g ö rd ü ­
ğ ü m d e s a n ır ım iç in d e k i t ü m potansiyelin seninle birlikte y o k o ld u ğ u n u
g ö rd ü m . Ilya iç in d a h a iyi b ir kral olm a, değişimlere ö n ayak olma, sana
söylendiği g ib i d e ğ il olm an gerektiği gibi b ir h ü k ü m d a r olm a potansiyelinin.”

291
N ihayet bahçenin ortasına vardık. Ç e ş m e n in b a ş ın d a d u r d u k . A rtık
nihayet ben K itt’e bakm ak isted iğ im d en K i t t ’in g ö z l e r i g ö z l e r im d e n
ayrılm ak istemez gibiydi. G ülü m seyerek, “ T e ş e k k ü r e d e r i m , ” dedi.
“ Senin şu insafsız dürüstlüğüne h e r za m a n g ü v e n e b i l e c e ğ i m i biliyo­
ru m . Sen epeydir tanıma şerefine eriştiğim ilk gerçek k işisin .” B u sözler
az kalsın beni güldürecekti.
Bir bilseydi. O n u halkın dikkatini ç e k e b ilm e k iç in p a r t n e r i m ola­
rak kullanan bir yalancı ve d ü ze n b az d ım b e n . K a rşısın d a , g e r ç e ğ i bilse
öldüreceği bir Sıradan olarak dikildiğim i ve i n a tç ı n ın te k i o ld u ğ u m ­
dan tutuldu ğu m u kabullenm ediğim m ü stak b el İn fa z c ı s ın ın e lin d e can
vereceğimi bir bilseydi. N ihayetinde de a rtık b e n i m n e d e n l i gerçek
o ld u ğ u m u düşünmesinin hiçbir ö n e m i k alm ay acak tı.
Fakat ona tatlı olduğunu u m d u ğ u m b ir g ü lü m s e m e y le b a k ıp y ü ­
zü m ü o güzel, çok geniş çeşmeye çevirdim. O a n d a p r e n s le r i n n eden
kendilerini tutamayıp çeşmede yüzdüklerini an lad ım . Ç e ş m e n i n kena­
rından eğilip berrak suya baktığımda y ü z ü m ü n b a n a b a k a n yansımasını
gördüm .
Şilinler.
O rada yüzlercesi olmalıydı. H a v u z u n d ib in d e ö y le c e yatıyorlardı,
ilk gecem de boşa giden onca yiyeceğin bana h is s e ttir d ik le r in i an ım sa­
dım. M id e m bulandı. O nca para dipte boş yere b e k l iy o r d u . Ve n e için?
Z en g in lerin önemsiz dileklerini tutm ası için m i?
Tiksintimi içime attım.
R o lü n ü oyna.
K itt sesinde hissedilir, şakacı bir tonla, “ Peki, n e y in v a r? ” d iy e sordu.
“ Hı? Bir şeyim yok.” D u ru p ona b ak tım . “ N e d e m e k is tiy o rs u n ? ”
Pes bir kahkaha attı. “Bana ağzım ın payını v e r m e m e k iç in kendini
tutuyorsun, değil mi?”
Hayretle ona b aktım .“ Sen bu nu n e r e d e n . . . ”
“ Tartışmaya başlayacak olduğunda b u r n u n kırışıyor. B u d a seni k o ­
layca ele veriyor.”
Ağzımı açtım ve ilk kez hiçbir söz çıkm ad ı. K itt b o c a la y ış ım ı g ü ­
lümseyerek izledi. Nihayet boğazımı tem izley ip “ P ek i,” d e d i m . “ B u r­
n u m u kırıştırmamın nedeni.” M u h te m e le n ç o k yanlış b i r iş yaparak
K itt’e öfkeli bir bakış attım ve “T ü m bu şilinler,” d e d i m .
Ben başka bir şey söylemeyince Kitt, “ D e v a m et,” d e d i.

292
S a k i n c e ,“ P e k â lâ , b u k a d a r p ara k e n a r m a h allele rd e k i onlarca Ilyalıyı
haftalarca, h a t t a a y la rc a d o y u r a b ilir d i,” d e d i m . “ Fakat b u ra d a yatıp d i r i ­
lerinin d ile k le ri i ç i n h e b a o lu y o r .”
K itt’in g ö z l e r i ç e ş m e y e ç e v rild i. K aşlarını ç a ttı .“ H aklısın. P arala rın
toplatıp d a ğ ı tılm a s ın ı sağ lay acağ ım .”
K alp a tış la r ın ı h ı z l a n d ı . “ G e r ç e k t e n m i? ”
K itt’in ç a t ı k k a ş la r ın ın y e r in i yayvan b ir sırıtış aldı. “ B ir anlaşm a
yaptık, u n u t t u n ıııu ? S e n b a n a b ak a ca k sın , b e n d e seni d in le y e c e ğ im .”
Y ü z ü m ü ç e ş m e y e ç e v i r m e d e n ö n c e az kalsın h o m u r tu y la g ü l e c e k ­
tim. K e n d i m e şilin le re d a ir b u k ü ç ü k zaferin h iç b ir an lam ı o lm a y a ­
bileceğini a n ı m s a t t ı m . İşin aslı, p aralar h iç to p la n ıp d ağ ıtılm ay ab ilirdi.
Fakat K itt b e n i d i n l i y o r d u ve b u b ir ilerlem ey d i. B u , o n d a k i p o ta n s i­
yelin isp a tıy d ı.
Y ü z ü m ü s u y u n y ü z e y i n e y aklaştırıp d algacık ların altın d ak i şilinleri
g ö rm e y e ç a lıştım .
“ Sence h a v u z u n d ib in d e ne kadar p a r a ...”
B ir d e n h a v u z d a n y ü k s e le n s o ğ u k su y u n hafifçe y ü z ü m e ç a r p m a ­
sıyla s ö z le r im y a r ıd a kesildi. S ırtım ı dikleştirip d ö n d ü ğ ü m d e K i t t ’in
g ü ld ü ğ ü n ü g ö r d ü m . B i r elin i kald ırm ıştı.
K i t t ’in şu kahro la sı i k i l i becerisi.
Y ü z ü m e ta tlılığ ı ald atıcı b ir g ü lü m s e m e k o n d u r u p “ H a k lıy d ın ,”
d e d im . “ B i r in i g iz lic e b a n a y ak laşm a k tan daha ö n e m siz b ir s e b e p te n
ö tü r ü b ıç a k la y a b ilirim . B e lk i sebep, b irin in y ü z ü m e su fırlatm ası b ile
olabilir.”
K itt e lle r in i m a s u m c a havaya k ald ırıp kıkırdadı. B ro n z y ü z ü n e yay ­
van b ir sırıtış o t u r d u . “ H ey, az ö n c e b an a gıcık d iy en şen d in .”
Ilya’n ın m ü s t a k b e l K r a l’ın a g e r ç e k te n öyle söy led iğ im g erçe ğ i k a r ­
şısında a ğ z ım a ç ık k a ld ı.Y ü z ü m d e k i bakış K itt’i d aha da g ü ld ü rd ü . H iç
d ü ş ü n m e d e n e lim i su ya d a ld ırıp K itt’i b o lc a suyla ıslattım.
B u b ir h a ta y d ı. İstese b e n i b o ğ a b ile c e k b ir İkil ile su savaşı başlat­
m ayacak k a d a r akıllı o l m a m g erek ird i. K itt b e n i te p e d e n tırn a ğ a ıslattı.
Su s a ç la rım d a n a k ıp k i r p i k l e r i m e takılıyo rdu . S o n ra ik im iz in h âlin e,
şa to n u n b a h ç e s i n d e nasıl sırılsıklam o ld u ğ u m u z a g ü ld ü m .
Y ü z ü m e y a p ış a n sa ç la rım ı g eriy e a ta r k e n ,“ H iç de adil b ir m ü c a d e le
o lm a d ı b u ,” d e d i m .

293
34. B Ö L Ü M

fdejtyıt
T T o o t’un o tanıdık kötii kokusu b u rn u m a d o ld u . Ö ğ ü r m e m e k için
^ ^ k e n d i m i tuttum.
Evim evim güzel evim.
U zun , geniş sokak gölgelere teslim olm uş, gece sabaha bağlanana
kadar tüccar arabalarından ve dilencilerden te m iz le n m işti. L o o t ’tan ay­
rılan ara sokaklarda küm e küm e evsizlerin y a n la rın d a n g e ç tim . B irb ir­
lerine sokulmuş, kum ar oynuyorlar ya da eğ lence olsıın d iy e g ü çlerin i
kullanıyorlardı.
Gece yarısını neredeyse on beş dakika geçm işti ve oflayarak ad ım la­
rım ı hızlandırdım. Ç ü n kü o gece g itm e m g erek en b ir yer, yanıtlanm ası
gereken sorular vardı.
O gece, Direniş’i bulacaktım.
Saraydan sıvışmak zor olmamıştı. Ö zellikle de L e n n y g e c e le r i k a­
p ım d a n ö b et tutm adığından. Etrafta gizlice d o la n m a y a alışık o ld u ­
ğ um dan, sarayın her yanındaki im p a ra to rlu k M u h a fız la r ı da so ru n
olmamıştı. Sessizce bahçeden sıvışıp Ç a n a k ’ın y a n ın d a n g e ç e n yolu
L o o t’a kadar takip etmiştim. Ç ü n k ü nasıl at b in ile c e ğ im h iç b ilm i­
y ordum ve öğrenm ek için o g ecen in en d o ğ r u z a m a n o lm a d ığ ın ı
düşünm üştüm .
K ai’la ilk kez karşılaştığım ara sokaktan g e ç tim ve o g ü z e l hatırayı,
K ai’ııı parasını aşırdığım günü anımsayıp g ü lü m s e d im .
A lı o eski, güzel günler.

t / t a 7
T a n ıd ık b i r s o k a ğ a sa p a rk e n , d ik k a tim in dağılm asına izin v e r m e y ip
Kai’a d a ir d ü ş ü n c e l e r i m i a k lım d a n attım . S ok ağ ım . K ü ç ü k , beyaz, e v ­
den ç o k k u l ü b e y i a n d ı r a n o y a p ın ın o ld u ğ u sokak. E v im i g ö r m e m l e
d ü ğ ü m l e n e n b o ğ a z ı m d a k i y u m r u y u y u ttu m . Beş yıl ö n c e k a ç tığ ım d a n
beri o ev e g e r i d ö n m e m i ş t i m . B a b a m ın kanıyla bo y an d ığ ı, k e d e r d e n
b o ğ u l d u ğ u m g ü n d e n b e r i.
F ak at a r tık D i r e n i ş ’in b ir üyesi o ld u ğ u n u b ild iğ im o ğ la n ın n o t u
beni b u ra y a g e tir m iş ti. B i r d e n k e n d im i kapıda, ahşaptaki o ta n ıd ık ç a t­
laklar ile o y u k la r a b a k a r ve hızlı hızlı so lu r halde b u ld u m .
N e olacaksa olsıuı.
D e r i n b i r n e fe s alıp k a p ıy ı ç e k tim . Kilitliydi.
F akat s ü r g ü lü k a p ıla r b ir hırsız için ç o c u k o y u n ca ğ ıy d ı. B a b a m ın
h a n ç e rin i ç e k ip k ilid i k olaylık la açtım . N e de olsa b a b a m , b a n a b u b e ­
ceriyi k a z a n d ı r m a k iç in yıllar ö n c e o aynı kapı ü z e rin d e aynı h a n ç e r i
k u lla n d ırm ıştı.
Paslı m e n t e ş e l e r i g ıc ırd a y a n kapı açıldı. İçeri ad ım attım . Eski e v im e
te m k in le g ö z g e z d ir ir k e n h a n ç e r im i sıkıca kavradım . Ev so n d e re c e
sıradan, tıp k ı eskisi g ib iy d i. Eski m o bily alar tam da b ıra k tığ ım y erd e
d u ru y o r, d u v a r la rd a k i ça tlak lar hâlâ tavana kadar u za n ıy o rd u . Ö r ü m ­
cek ağları n e r e d e y s e e v d e k i h e r y ü zey e yapışıyor, ev k im se yıllard ır
uğ ram am ış g ib i g ö r ü n ü y o r d u .
B elki de y a n ılm ış tım .
“ Vay, vay, vay. V eb alar aşkına, b a k ın k im gelmiş.”
B ıç a ğ ım ı k a ld ırıp , n işa n alarak ark am d a, g ö lg e lerin arasında d ik ile n
figüre atm ay a h a z ır la n d ım .
K a ra n lık ta , te s lim iy e t iç in d e y u k a r ı kaldırılan ellerin gölgeli h a tla ­
rını seçtim . G ö z l e r i m loş ışığa alışınca çilli b ir alna d ü şe n kızıl, d a ğ ın ık
saçları fark e t tim .
A ğ z ım ş a ş k ın lık ta n açık, “ L e n n y ? ” diye fısıldadım. Ö n e d o ğ r u ağır
ağır b ir a d ım attı ve ta n ıd ık k a h v e re n g i gözleri ile g ü lü m se m e sin i n e t
bir şek ilde g ö r e b ild i m .
“ Ta k e n d isi.” Sesi sarayda h e p o ld u ğ u gibi y u m u şa k ve n az ik çı­
kıyordu. F a k a t b u d u r u m , hâlâ e lim d e tu tt u ğ u m h a n ç e ri b ır a k m a m ı
g e r e k tir m iy o r d u . Ş aşırm ış, se rse m le m iştim ve yanıtlar a lm am g e re k i­
y ordu. H e m e n .
L e n n y ’ye k u ş k u y la b a k ıp , “ N e l e r o lu yo r?” diye so rd u m . “ N e d e n
b u rad asın ?”

295
L e n n y Direniş* in bir üyesi nıi? Ö y le olmalı f a k a t . ..
L enny m ah cu p bir tavırla, “ Evet,” d ey ip e n s e s in i o v u ş t u r d u , “ Sana
anlatacak çok şeyimiz var.”
O n a şaşkınlıkla baktım . “ Sizin m i? ”
“ Evet.” Ayaklarımızın altında gıcırdayan z e m i n d ö ş e m e l e r i n e p ar­
mağıyla işaret etti. “Bizim .”
O n a öylece baktım . N e le r olup b ittiğ in i, n e d e m e y e o r a d a o ld u ğ u ­
n u ve kimlerle çalıştığını açıklamasını b e k le d im .
G ö z le ri b ir y ü z ü m e b ir de hâlâ k a lb in e f ı r l a t m a k i ç i n h a z ı r t u t ­
t u ğ u m h a n ç e re çevrildi. “ Şu bıçağ ı b ı r a k t ı ğ ı n d a n e d e n b a h s e t t i ğ i m i
g ö ste re c e ğ im sana.” G özü d ö n m ü ş b ir h a y v a n ı s a k i n l e ş t i r m e y e çalı­
şır g ibi, ağır ağır k o n u şu y o rd u . O an ta m d a ö y le g ö r ü n d ü ğ ü m d e n
e m in d im .
Bıçağı ağır ağır indirip başımı b ir kez salladım . R a h a t l a y ı p b i r nefes
verdi. O m uzlarındaki gerginlik bir n e b z e azaldı. “ V e b a la r aşk ın a, b a­
zen gerçekten ü rk ü tü cü oluyorsun, biliyor m u s u n ? D e m e k isted iğ im ,
tam am , burada im paratorluk M uhafızı olan b e n i m fa k a t m u h t e m e l e n
kıçım ı tekm eleyebilirsin... ”
Sıktığım dişlerimin arasından “A h , b an a n e l e r o l u p b itt iğ in i söyle­
m ezsen b u n u pekâlâ yaparım da,” d e d im .
Lenny, “ Ç o k talepkârsın,” deyip iç geçirdi ve p e ş i n d e n g e l m e m için
bana el etti. “D ü şü n d ü m de belki de b ir İ m p a r a t o r l u k M u h a f ız ın d a n
ç o k asilzade olmak size daha çok yakışır, n e d e rs in iz P r e n s e s ? ”
O m z u n u n üzerinden bana gülüm seyip çalışm a o d a s ın a d o ğ r u d ö n ­
d ü. B abam ın çalışma odasına. Ö ld ü r ü ld ü ğ ü o d a. i k i m i z o d a y a g ire rk e n
sanki akciğerlerim eziliyor, bir el kalbim i sık ıy o rd u .
Sıradan.T am am en sıradan.Tıpkı b e n im g ibi. Z e m i n i ya d a k o ltu ğ u
ıslatan kan y o k tu ...
Babam ın öldürüldüğünde oturduğu ko ltu k.
Yerinde yoktu. G özlerim odayı tarayarak, b a b a m ı n k ita p o k u r k e n
o tu rm ay ı çok sevdiği koltuğu bulmaya çalışırken iç im h ü z ü n l e d o ld u .
B e n ayaklarının dibinde ya da k u cağınd a o t u r u r k e n , o b a n a s ih r in ve
kahram anların olduğu, kızların gerçek k im lik le rin i g i z l e m e k z o r u n d a
kalmadıkları daha güzel dünyalara dair h ik â y ele r a n la tırd ı.
L enny odanın köşesindeki, tozla ve ö r ü m c e k ağ larıy la k a p lı k ita p ­
larla dolu, eğik duran kitaplığın başına gitti. O n a n e y a p tığ ın ı so raca­
ğ ım sırada kitaplığın kenarını tu tu p çekti. A h şap k ita p lığ ın , altınd aki

296
bir tü r r a y ın ü z e r i n d e k o la y c a sola d o ğ r u kayışını h ay retle iz le d im .
K itaplığın a r k a s ı n d a aşağ ıy a u z a n a n taş b asam a k lar vardı.
B u n u dalıa önce g ö r m e d i m .
L e n n y b a n a b i r k e z d a h a sırıtıp k ita p lığ ın ark asın d ak i k a ra n lığ a işa­
ret e t t i . “ H a n ı m l a r ö n d e n . ”
A slınd a y a p m a m g e r e k e n , s u ra tın a g ü lü p m e r d iv e n d e n ö n c e o n u
in d ir m e k olsa d a t e m k i n i b i r y a n a b ır a k ıp y e r in e m e ra k ı k o y d u m . B ir
elimi k irli d u v a r a y aslay arak , taş b a s a m a k la rd a n karanlığ a in e r k e n ayak
seslerim y a n k ı l a n ı y o r d u . B a s a m a k la r so n a e r d iğ in d e p ü r ü z s ü z , s e rt ta ­
şın ü z e r i n d e d i k i l i y o r d u m .
L e n n y d o s d o ğ r u b a n a ç a rp tı. A z kalsın b e n i d e v i r e c e k t i.“ O f , k a h r e t­
sin. Y ani, ö z ü r d i l e r i m . Şey, d u r d u ğ u n u g ö r m e d i m de.”
K a r a n lık ta L e n n y ’n i n y ü z ü n e d o ğ r u öfkeli b ir bakış atıp, “ E v e t, e h ,
b u n u n s e b e b i hiçbir ş e y g ö r e m e m e m i z , ” diye çık ıştım .
“ İşte b u s o r u n u ç ö z e b i l i r i m .” K a r a n lık ta n g e le n b ir k a d ın sesi b e n i
irk iltin ce L e ı ı n y ’y le t e k r a r ç a r p ış tım . B ir d ü ğ m e y e basıld ığ ın ı, y a n a n
loş ışık la rın v ız ıltıs ın ı iş ittim . S o n r a g ö r d ü k le r im e a n la m v e r m e y e ç a ­
lışarak g ö z l e r i m i k ı r p ı ş t ı r d ı m .
Ü z e rle ri şem alarla, haritalarla ve m alzem elerle kaplı masalarla d o lu , g e ­
niş ve r u tu b e tl i b i r o d a d a d ik iliy o rd u m . D uvarlara notlar ve sayfalar ya­
pıştırılmış, b u n l a r b ir tü r t u h a f d u v a r kâğıdı o lu ştu rm u ştu . O d a m n d iğ e r
yanında, ü z e r l e r i n d e k â ğ ıd a r olan, daire şeklinde yayılmış, birb irleriy le
u y u m su z sa n d a ly e le r v e u z a k ta kalan duvara yaslı, dağınık karyolalar vardı.
Ve m u h t e m e l e n e n ö n e m l i a y rın tı, o d a d a d ik ile n in san lar o lm a s ıy d ı.
İ ç le r in d e n b i r i n i h e m e n ta n ıd ım . C e b in d e k i le r i ça ld ığ ım , b a lo d a d a
g ö r d ü ğ ü m o ğ l a n . S a ğ ın d a k i a d a m yaşhcaydı. B a b a m hay atta olsa o n u n
yaşlarında o l a c a k t ı . S a ç la rı s a m a n sarısı a d a m , so lu k m a v i g ö z le r iy le
b e n i d ik k a t l e iz liy o r d u .Y a n ın d a k i k ız b e n d e n sadece b irk a ç yaş b ü y ü k
g ö r ü n ü y o r d u v e y a n ı n d a k i a d a m ın kopyasıydı.
K ızı.
S o n ra g ö z l e r i m ışık d ü ğ m e s in in y an ın d a g ü lü m se y e n kıza çev rild i.
Z e y tin r e n g i t e n i b e l i n e k a d a r in e n sim siyah saçlarım n o lu ş tu rd u ğ u f o ­
n u n ö n ü n d e â d e ta p a r ıld ıy o r d u . K o y u k ah v e re n g i g ö zleri b e n i m e ra k la
süzdü.
“ B u g i z e m d e n d o la y ı k u s u r a b a k m a ,” d e d i kız. K o lla rım t u r u n c u
tu n iğ i ü z e r i n d e k a v u ş t u r u p b e n i sü z d ü . “ L e n n y ’n in yarasa k u la k la r ı
k a p ın ın a ç ı l d ı ğ ı n ı iş itin c e n e o l u r n e o lm a z diye k aran lığ a d ald ık .”

297
L enny kıza alaycı bir sırıtışla karşılık v e rip d i l l e n d i r m e d i ğ i m s o r u ­
m u rahat bir tavırla yanıtladı.“B en b ir H i p e r ’im . B a z ı l a r ı n ı n d a lg a g e ç ­
m eyi sevdiği gelişmiş duyularım var. Ü ste lik o d u y u l a r ı n h ay a tla rın ı
b irkaç kez kurtarm asına rağm en yapıyorlar b u n u .”
Şaşkınlıkla ona baktım. “ Sen bir A vam im sin? F a k a t i m p a r a t o r l u k
M u h a fız la rı.. . ”
L enny iç çekerek, “ N o rm a ld e Saldırgan ya da S a v u n u c u S e ç k in le r
olurlar,” diye sözüm ü kesti. “ İnan bana, b u n u n f a r k ın d a y ım . Ş im d ik i
m e v k iin e ulaşmam çok u zun zam anım ı aldı.”
Eh, bu yanıt beynimde dönüp duran onlarca s o r u n u n sad ece b ir kısm ı­
na deva olmuştu. “Peki, birileri bana burada neler d ö n d ü ğ ü n ü söyleyebilir
m i lütfen?”
L en ny başını iki yana sallayıp m ırıld an dı. “ Ç o k t a l e p k â r s ı n . . . ”
“ Buraya ne zaman geleceğini m e ra k e d iy o r d u m .” B e n sö z v e rd i­
ğ im gibi L en ny ’nin kıçını te k m e le m e d e n b a lo d a k i o ğ la n araya girdi.
“ D e m e k istediğim, güm üş sikkelerim in yarısını ve c e b i m d e k i n o tu
çalm anın ardından Ö n ü n d e so nu nd a y o lu n u n b u ray a d ü ş e c e ğ i n i d ü ­
şü n m ü ştü m .” Keyifli bir hâli vardı. “ G e lm e n ep e y u z u n s ü r d ü .”
A ğzım ı açsam da söyleyecek bir şeyim o lm a d ığ ın ı fa rk e t t i m .
Vebalar aşkına, neler oluyor?
Sarışın adam boğazını temizleyip, “ F inn, P a e d y n ’e b i r s a n d a ly e g e ti­
r ir m isin lütfen?” dedi. “ O n a açıklam am ız g e r e k e n ç o k şey var.”
F in n başını sallayıp, bizi bekleyen o tu ra k ç e m b e r i n e k e n d i s i n d e n is­
ten diği gibi bir sandalye ekledi. D ö r t yabancı te k k e lim e d a h a e tm e d e n
g idip yerlerine geçtiler.
B ir an om zu m a bir el d o k u n u n ca , saf iç g ü d ü y le h a r e k e t e d e re k
k o lu tu h a f bir açıyla b urktum . L enny telaşla “K a h re tsin P a e d y n ! ” dedi.
“ Yavaş ol!” K endi yaptığım işe şaşkınca b akıp L e n n y ’n i n e lin i b ıra k tım .
“ Affedersin,” diye m ırıldandım . “ S in irlerim b iraz g e r g in d e.”
L enn y acıyan kolunu ovuştururken b a n a te m k in li g ö z le r le baktı.
“ O hâlde bir kenara n o t alıyorum: Prenses k e n d is in e d o k u n u l m a s ı n ­
dan h o ş la n m ıy o r...”
“ Bana prenses deyip durm a Lenny.”
“ Peki, Prenses kendisine prenses d e n m e s in d e n d e h a z z e tm iy o r .”
L e n n y ’ye öfkeli bir bakış atsam da o k o n u şm a sın ı s ü r d ü r d ü . “ P e k i, bak
şim di. Bu gece çok şey öğreneceksin. Ö ğ r e n d ik le r in se n i ş o k e e d e c e k .
B u y ü z d e n . .. ” Gözleri gözlerimi a ra d ı.“ S adece d in le , t a m a m m ı ? ”

298
“ T abii. Ç o k iyi b i r d in ley iciyiıııd ir.”
L e n n y h o m u r t u y l a g ü ld ü . “ G ö receğ iz.”
B ir d e n “ N e d e n b u ra d a s ın ız ? ” diye sordum . Sesim, h issettiğim d en
çok d a h a s a k in ç ık m ıştı.
“ Sabırlı o l P re n se s. B u n u b iraz d an sana açıklayacağını.” Elini n a z ik ­
çe o m z u m a k o y u p , b ile ğ in i b u r k u p burkm ayacağ ım dan e m in o lm a k
için b e n i s ü z d ü . B aşına b ir şey gelm eyeceğ in e kanaat g etirince, b e n i
sandalyeler ç e m b e r i n e g ö t ü r ü p yanım a oturd u.
Sarışın a d a m karşım a o tu rm u ş , bana şöyle bir bakıp iç geçiriyordu.
“A n n e n e ç e k m iş olm alısın ç ü n k ü babana pek benzem iyorsun.” Sözleri
karşısında k a lb im te k led i ve g ö zlerim fal taşı gibi açıldı.“ Fakat sende b a ­
banın r u h u , a z m i var. B u g ü n gelişin b u n u açıkça gösterdi.” B irçok soru
sorm ak için ağ z ım ı açsam da b en i yarıda kesti. “ Ve babanın h a n ç e rin in
hâlâ send e o l d u ğ u n u g ö r ü y o ru m . İyi.” Hâlâ avucum da olan bıçağa b a­
şıyla işaret etti. K abza te rd e n ıslanmıştı.
“ C a n ım , s e n i n . . . ” G ö z le rin i g ö zlerim e öyle bir dikti ki g ö z le rim i
kaçırm a iste ğ im le m ü c a d e le ettim . “ Soracak çok so ru n var. Ö n c e lik le
adım C a lu m . D ir e ııiş ’e h o ş geldin. E h , daha d oğ rusu D iren iş’in k ü ç ü k
bir kısm ına. Sabırla gelişini b ek liy o rd u k .”
“ B e k liy o r m u y d u n u z ? ..” diye söze girdim .
Y an ım d a o t u r a n L enny, “ iyi b ir dinleyiciymiş, hadi oradan,” diye
m ırıld an dı. O n a b ir bakış atm am la, C a lu m kıkırdarken L e n n y hâlâ
elim de t u t t u ğ u m h a n ç e r e sü k lü m p ü k lü m göz gezdirdi.
“ T ü ııı s o r u la r ın ı yanıtlayacağım a söz v e riy o ru m Paedyn. F akat ö n c e
tanışalım.” Y a n ın d a o tu r a n , b an a belli belirsiz gülüm seyen sarışın kıza
işaret edip, “ B u k ız ın ı M ira,” dedi. “ B u da Leena.” Başını k u z g u n karası
saçları sırtın a zarifçe d ö k ü le n kıza d o ğ ru salladı.
Başını y a n a e ğ e n L ee n a, “ D ü ş ü n d ü ğ ü m d e n daha m in y o n su n ,” dedi.
“ İlk S ın av d a n sağ ç ık m a n ı şim di daha da çok takdir ettim .” S esinde
alaycılık değ il, m e r a k vardı.
Y ü z ü m d e k ü ç ü k b i r g ü l ü m s e m e y l e ,“ G ö r ü n d ü ğ ü m d e n d a h a şe r­
h in d ir, b u n d a n ş ü p h e n o lm a s ın ,” d e d im . “ B ir k a d ın ın e lin d e k i e n
güçlü silah , ç o ğ u z a m a n h afife alınm asıdır. B e n de b u n u h e p k u l ­
la n ırım .”
L e e n a ’n ın y ü z ü n e h a tla rın ı aydınlatan güzel b ir g ü lü m sem e yayıldı.
İçim izd en b elli b ir in e se sle n m e d e n , “ O n d a n hoşlandım ,” dedi. “ B i­
zimle kalacak, d eğ il m i? ”

299
M ira gözlerini devirip, “ O b ir k ö p e k d eğ il,” d e d i.
C a lu m araya girip, “ F in n ’le za ten ta n ışm ıştın ,” d e d i. F i n n b a n a gö z
k ırp ın c a az kalsın ağzım dan alaycı b ir g ü lü ş k a ç a c a k tı. “ Ş i m d i . .. Kısa
sü red e sana açıklam am g erek en ç o k şey var. B u y ü z d e n lafı d o l a n d ı r ­
m ayacağım .” D e rin bir nefes aldı. “ B a b a n ve b e n ç o k y a k ı n d ı k . ”
F a ka t butta rağmen bu adamı ö m rü m d e İliç g ö r m e d im .
“ Ve k im o ld u ğ u m u b ilm ed iğ in i b iliy o r u m .” S ö z le r i d ü ş ü n c e l e r i m i
b ö ld ü . “ B u n u n n ed e n i de b a b a n ın b e n i b i r . . . sır g ib i sa k lam a sıy d ı.
T ıp k ı D ire n iş’i de senden gizlediği gibi.”
B aşım d ö n ü y o rd u . N eyse ki o t u r u y o r d u m . “ F a k a t b a b a n ı n D i r e -
n iş’le ilişkisi sadece varlığından haberdar o lm a k d e ğ ild i. D i r e n i ş n e r e ­
deyse o n yıldır faaliyette ve A d am k u r u c u ü y e l e r i n d e n b i r i y d i . H â lâ bu
e v d e olm am ızın, o hayattayken y a p tığ ım ız g ibi b u r a y ı k a r a r g â h o larak
k u lla n m a m ızın n ed e n i de tam olarak b u .”
“ O hâlde n e d e n tü m bunları b e n d e n gizli t u t t u ? ” L e n n y ’n i n araya
g i r m e m karşısında bana attığı bakışı g ö r m e z d e n g e l d im .
C a lu m iç çekü. “Direniş’i sadece senden gizli tu tm a d ı. O ilk yıllarda,
davamızı dikkat çekm em eye çalışarak, g ü v e n e c e ğ iııü z kişiler aracılığıyla
insanlara duyuruyorduk. Senin D ireniş’in bir parçası o lm a n tehlikeliydi.
B u yüzden sen Direniş’e katılacak yaşa g elene d e k b e k l e m e k istemişti.”
Duraksadı. Sonra,“ Fakat sana anlatmaya fırsatı o lm ad ı,” d ed i. “ B a b a m b u l­
d u ğu m u zda. .. Sen gitmiştin.”
Güçlükle başımı salladım. Boğazımdaki y u m r u y u y u tu p , “ K ral o n u bu
yüzden mi öldürdü?” diye sordum. “D ireniş’teki ro lü n ü ö ğ re n d iğ i için m i?”
Y üzüne şaşkın bir ifade o tu ra n C a lu m g ö z le r in i b a n a d i k m e y e d e ­
v am etti. N eredeyse hu zursuz edici olacak d e n li d e lic i b a k ı ş ın ı b e n d e n
ayırıp başını yavaşça salladı. “B e n c e öyle, evet.”
Y utkuııdum .Y ıllar süren suçluluk d u y g u s u ve b e lirs iz liğ in a r d ın d a n ,
n ihay et b ab am ın ö lü m n ed e n in i ö ğ r e n m e n in b e n i f e r a h la ta c a ğ ın ı d ü ­
şü n m ü ş tü m . N e var ki öyle olm am ıştı.
C a lu m , “ Sen ve Ilya’nın ç o ğ u n u n ad ım ız ı y e n i y e n i i ş i tm e n iz in
n e d e n i b ü y ü m e m iz ,” dedi. “ Sayımız da g ü c ü m ü z d e a r ttı. S a fla rım ız a
yeni üyeler katıp daha çok S ırad an ’ı b u ld u ğ u m u z o n c a y ıl b o y u n c a
D ire n iş ’i gizli tuttuk. Fakat Kral artık bizi z a p t e t m e k t e z o r la n ıy o r . B izi
gizli tutm akta, kontrol altına alm akta g ü ç lü k ç e k iy o r.”
“ Peki, geri kalanınız n ered e?” diye so rd u m . S o n r a h e m e n “ G e r i k a ­
lanınız kimler ?” diye ekledim .

300
“ B iz h e r y e r d e y i z ,” d e d i M ira . F ak at delici bakışı ç o k şey sö y lü y o rd u .
Bana p e k d e g ü v e n m e d i ğ i b elliy d i.
C a lıı m s a k i n c e k o n u ş m a s ı n ı s ü r d ü r d ü . “ O t u z yıl ö n c e k i A r ı n m a
sırasında, s a n ı l d ı ğ ı n d a n d a h a fazla S ıra d a n s ü r g ü n ü n a r d ın d a n Ily a’da
kaldı. K r a l ’ın b u r n u n u n d i b i n d e g iz le n d ile r. Ilya’n ın d ö r t b ir y a n ın d a
D ireniş ü y e l e r i var. Ç ü n k ü h e p i m i z i n b ir te k b ö lg e d e k alm ası h e m
e m n iy e tsiz h e m d e p r a t i k d eğ il. B e n b ile t ü m ü y e le r in n e r e d e o l d u k ­
larını, k i m o l d u k l a r ı n ı b i l m i y o r u m . K ra llığ ın farklı b ö l g e l e r i n d e n s o ­
ru m lu l i d e r l e r i m i z var. B u da D ir e n iş ü y e le r in e ş ü p h e u y a n d ı r m a ­
dan ve s o r u n s u z c a b ilg i a k t a r m a m ı z ı sağlıyor. L id e rle r b ir b ir le r iy le
g ö rü şü p k e n d i b ö l g e l e r i n d e k i ü y e le re b ilg i a k ta r d ık la r ın d a ile tile n
m esajlar h ız la y a y ılıy o r.”
L e e n a n e ş e y le , “ Ve b u g e c e b u r a d a b u lu ş m a m ız ın n e d e n i d e b u ,”
dedi. “ P la n la r ü z e r i n d e tartışıp b ö lg e le r im iz i h a b e rd a r e tm e k .”
H e p s in e h a y r e tle b a k t ım . “ Siz h e p in iz lid e r m isiniz? D e m e k isted i­
ğim, siz ç o k . . . G e n ç s in iz .”
“ Ve d e y ak ışık lı.” F in n iç çek ti. “ F akat evet, biz b u g e c e b u ray a
gelm eyi b a ş a ra n li d e r l e r i n b ir k ısm ıy ız. İşin aslı, biz D ir e n iş ’in fiziksel
olarak b ir araya g e l e m e m e s i n e r a ğ m e n b irlik iç in d e kalab ilm esi iç in
gizlice b ilg i taşıy an şanlı p o sta g ü v e rc in le riy iz sadece.”
“ B e n p o sta g ü v e r c i n i falan d e ğ ilim ,” diye çıkıştı M ira.
L e n n y iç ç e k e r e k , “ N e d e n kuşlardan b ah settiğ im iz i a n la m ıy o r u m ,”
dedi. “ F a k a t ev e t, lid e r le r k ra llığ ın belli b ö lg e le r in d e D ire n iş ü y e le r in e
bilgi s a ğ la m a k ta n s o r u m lu la r . B u kolay b ir iş de değil. S ırad an lar h âlâ
düzenli o la ra k ö l d ü r ü l ü y o r ve k im i n D iren iş üyesi o ld u ğ u bilgisi sızar­
sa d ah a da fazla in s a n ö le c e k tir.”
“ E e e ? ” S ırayla o n la ra b a k t ım . “ Siz S ıradan m ısınız?”
F in n sırıttı. “ B e n k e sin lik le ö y le y im .”
L ee n a g u r u r l a , “ B e n d e . . . ” d ed i.
ikisine, b e n i m g ib i o la n , b e n i m k a d a r S ıradan o iki kişiye b a k tım .
G ö z l e r i m M i r a ’ya ç e v rild i ve o, “ B e n b ir S u s tu r u c u ’y u m ,” d edi.
B e n d a h a fa z la s o r u y a ğ d ı r a m a d a n C a l u m araya g ird i. “ Ily a ’d a k i
S ıra d a n la r k e n d i l e r i n d e H i p e r b e c e r is i v ar g ib i d a v ra n ıy o rla r. Ç ü n ­
k ü o g ü c e s a h ip r o l ü y a p m a k o l d u k ç a kolay.” B u sö z le r k a rş ıs ın d a
L ee n a, L e n n y ’y e k i b i r l e b a k t ı . “ S ıra d a n la r b iz i b u l u p D i r e n i ş ’e k a ­
tıl d ık la r ın d a o n l a r ı n b i r h a y a t k u r m a s ı n a y a r d ım c ı o lu y o r , o n la r a
nasıl h a y a tta k a l a c a k l a r ı n ı ö ğ r e t i y o r u z . ” B a n a h ü z ü n l e g ü lü m s e d i.

301
“ H e rk e s in onlara nasıl güçlü olacağım ö ğ r e te n s e n in g ib i b ir babası
o lm u y o r. Ç o c u k lu n d a n b eri Psişik b e c e ris i san a iş le n d i ve gördü­
ğ ü m en ikna edici paravan bu.”
C a lu m kafasını toparlamak için du rak sad ı . “ K i m o ld u ğ u m u z a gelin­
ce, ç o ğ u m u z u n Sıradanlar olduğu zaten açık. F a k a t saflarım ızda Seç­
k in le r de var.”
“ Ö lüm cüller,” diye m ırıldandım .
“ Evet.” C alu m onların ism inin anılmasıyla g erild i. “ A n laşılan onlar­
d an biriyle karşılaşmışsın bile.”
A ra sokakta dövüştüğüm S usturucu ak lım a geldi. A ğ ır ağır konuşa­
rak, “ Yoksa o . . . ” dedim.
“ Evet, o bir Direniş üyesiydi.” C a lu m b ir elini k a ld ırıp üyelerinden
b ir in i alaşağı ettiğim için dileyeceğim özre eng el o ld u . “ Ö z ü r dileme­
n e gerek yok Paedyn. M ic ah ’yı k endi aptallığı yakalattı.”
“ H ep aceleci biriydi,” diye mırıldandı Lenny. “ Ve de ah m ak. Pervasız
b ir ahmak. Prens’i, müstakbel İnfazcı yı alt edip b u n u n yanına kalacağını
d ü ş ü n m e k .. . ”
G ö z le rim beşinin üzerinde gezindi. “ M i c a h ’n ın n e d e n pervasız bir
a h m a k o ld u ğ u n u öğrenecek m iyim acaba?”
“ Ç ü n k ü P rens’i zayıf g ö rd ü ğ ü n d e öfkesine y e n ik d ü ş tü ,” d ed i Mira.
Y üz ifadesinde anlayıştan eser y o k tu .“ U z u n lafın kısası, P re n s Kai, Mi-
c a h ’n ın bir yakınını öldürm üş; bu da S u s tu r u c u ’y u ö fk ey le ve intikam
arzusuyla d oldurm uştu. P rens’i o ara sokakta b itk i n ve d a lg ın görünce
b u n u o n u alt etm ek için fırsat bildi.” G ö z le rin i b a n a d ik ti. “ Fakat bu­
n u n y e rin e sen o n u alt ettin.”
“ O sırada kim old uğ un u b ilm iy o rd u k ,” diye araya g ird i L e n n y .“ Lo-
o t ’taki flamada ismini, sonra da seni g ö rü ş m e le rd e g ö r d ü ğ ü m ü z d e taş­
la r y e rin e o tu rd u .”
C a lu m ciddi bir tonda, “ Ö ld ü ğ ü n ü s a n ıy o rd u m P a e d y n ,” dedi.
“ S o n ra b ird e n Sınavlarda boy gö sterd in ve A d a m ’ın k ız ın ı b u lm u ş ol­
d u k . E h , daha doğrusu sen bizi b u ld u n .”
F in n iç çekerek, “ A d am G ray’in, b ir D ire n iş lid e r in in k ız ın ın beni
s o y u p soğana çevirip o n o tu bulacak kişi o lacağı k i m i n aklına gelirdi
k i? ” dedi. “ Seni d osdoğru bize, d o sd o ğ ru k e n d i e v in e ç e k e n n o tu .” Ta-
v a n a b ak ıp ken d i kendine gülüm sedi. “ S eni b a lo d a g ö r d ü ğ ü m d e , beni
ta n ıd ığ ın ı fark ettiğim de gelip bizi b u lm a n ın a n m eselesi olduğunu
an la m ıştım .”

302
Y u t k u n d u m . B i r ö n c e k i k o n u d a n k o p a m ıy o rd u m . “ S u s t u r u ­
c u ... M i c a h k o n u s u n d a ü z g ü n ü m .” Y akalanm asının n e d e n i b e n
o ld u ğ u m d a n s u ç l u l u k d u y m a m a k elim d e değildi. “ H â lâ h a y a tta
olup o l m a d ı ğ ı n ı b ili y o r m u s u n u z ? ”
C a lu m ’u n y ü z ü n e kasvetli bir ifade yerleşti. “E m in değiliz. F akat
hayattaysa m u h t e m e l e n u z u n süre yaşamaz.” Ben tekrar ö zü r dilem eye
çalışamadan k o n u şm a y a dev am etti. “Ayrıca suçluluk duym aya g e re k
yok P aedyn. M ic a h k e n d i hatasının kurbanı oldu.”
D e r in b ir n efes alıp rah at bir tavırla konuşmasını sürdürdü. “ Ş im ­
di, d e d iğ im g ib i, D ire n iş S ıradanlar’dan ve içlerinde S u s tu r u c u la r ın ,
Zihin O k u y a n la r ve Y ö n e te n le r ’in de olduğu Seçkinler’den o luşuyor.
Kral, O l ü m c ü l l e r ’i de y o k etm eye çalıştığından ve bu tavrını s ü r d ü r ­
d ü ğ ü n d e n o n la r da adalet istiyor. D iğer Seçkinler’in ise D ir e n iş ’e
katılmaları iç in k e n d ile r in c e sebepleri var. K o n u n u n ü z e rin e kafa
yoranlar, S ıra d a n la r’ın b ir hastalık y ü z ü n d e n bir anda sürgün e d ilm e ­
leri fik rin e k a n m ıy o rla r.”
“ O hâlde, D ire n iş üyeleri Sıradanların Seçkinler’i zayıflattığına
inanmıyorlar,” d e d im . C a lu m başını salladı. “Kimsede Kral’a ve Şifacı-
lar’ına karşı k ullan ılab ilecek kanıtlar var mı peki?”
C a lu m ’u n g ö z le ri g ö zlerim i aradı. Ardından iç çekti.“ Hayır, elim iz­
de kanıt yo k.”
Lenny, “ B u k o n u y u b ir şeylerin akla yatkın olmadığını fark e d e c e k
kadar ö n e m s e y e n Ilyalılar sadece bizleriz. Sıradanlar, A rın m a ’dan ö n c e
on yıllarca S e ç k in le r’in yanında yaşadılar. Şimdi bile Kral’ın b u r n u n u n
dibinde g izlen iy o rlar ve b ec erile rin in zayıfladığına dair hiçbir şikâyet­
leri olm ayan S e ç k in le r’in yanı başında yaşıyorlar.” İç çekti. “ Fakat sırf
Kral ile Şifacılar’ı Sıradanlar’ın hastalıklı olduklarını söylediler diye,
Seçkinler’in ç o ğ u g ü çlerin i ve hayatlarını tehlikede görüp m eseleye
kafa y o r m a g ereği g ö rm ü y o rlar.”
B e y n im b ir d e n te k ra r sorularla dolarken başımı yavaşça salladım.
D iren iş’in amacı tam olarak ne ve benim onlara nasıl bir fa y d a m d o k u n a ­
bilir?
B u so ru y u s o rm a k için ağzımı açtığımda, Calum benden önce dav­
randı. “ D ireniş n ih ayet harekete geçmeye hazır. Kral’ın hakkımızda söy­
lediklerinin aksine, b iz sırf eğlence olsun diye can alan radikaller değiliz.
Adalet istiyoruz. G erçe ğ in ifade edilmesini istiyoruz. Sıradanların ve
Ö lü m c ü lle r’in, S eçk in ler’in geri kalanıyla yine huzur içinde yaşama-

303
sim istiyoruz. Sırf Kral Seçkinler’d e n oluşan b ir t o p l u m is tiy o r diye, bu
am acına ulaşmak adına yalan söyleyebiliyor diye e lim iz d e o lm a y an se­
b ep lerd en ö tü rü kaçm ak ve ö ld ü rü lm e k iste m iy o ru z , işte a m a c ım ız bu.
D avam ız bu.”
B e n im de istediğim, ö m r ü m b o y u n c a d ile d iğ im t a m o la r a k buydu.
K abul g ö rm e k ve özgür olm ak.
O anda tü m b u n ların bir parçası olm ayı n e k a d a r ç o k is te d iğ im i fark
ettim . B ir fark yaratm ak için d estek v e rm e y i n e k a d a r ç o k istediğimi.
S an ırım hayatım b o y u n ca böyle b ir am aç b u lm a k iç in b e k le m iş tim .
A ğ zım d an “ Peki ya balo?” sorusu d ö k ü ld ü . “ N e d e n b alo y a saldırı
d ü ze n led in iz?”
L en n y ve C a lu m bakıştılar. S o n ra C a lu m iç ç e k ip , “ S a ld ırım ız k o ­
n u k la r için o ldu ğu kadar bizim için de b ir s ü r p r i z o ld u ,” dedi. Az
sayıdaki D ireniş üyesinin nasıl da hazırlıksız g ö r ü n d ü k l e r i n i , b alo salo­
n u n d a n çıkm ak için nasıl m ücadele e ttik le rin i a n ım s a d ım .
B e n bir kaşımı kaldırıp, daha ayrıntılı b ir açıklam a b e k le y in c e Lenny,
“ Planın bir parçası değildi bu,” diye söze girdi. “ Balo, k u tla m a y ı dikkat
dağıtm ak için kullanarak, k ü çü k b ir g r u b u n şatoyu araştırm asın ı sağ­
lam ak için m ü k e m m e l bir paravandı. E h, y a k a la n d ık la rım söylem ekle
yetinelim .”
G ö zle rim i F in n ’e çe v ird im .“ Sen o ra d a y d ın ve k a ç tın . N e l e r oldu?”
F in n boğazını temizledi. “A yrıntılarla ca n ın ı s ık m a y a c a ğ ım fakat
araştırm am sırasında bir m uhafız b e n i arka k o r id o r l a r d a n b i r i n d e bul­
d u ve bir garsonun kutlam ada o k adar u za k ta g e z i n m e s i n d e n epey
şü ph elen d i. Beni terletecek sorular so ru n c a d o ğ a l o la ra k a k lım a gelen
yalanları sıraladım.” Başını eğip, yere b a k a ra k iki y a n a salladı. “ T ü m
yalanlarım ı sezebilecek bir İç O k u y a n o ld u ğ u n u a n c a k b e n i b a lo salo­
n u n a geri g ö tü rd ü ğ ü n d e anladım .”
Yüzü asılan M ira, “ Fakat tek yakalan an F in n d e ğ ild i,” diye araya
girdi. “Anlaşılan, şatoda b e k led iğ im izd e n ç o k d a h a fazla İm p a ra to rlu k
M uhafızı geziniyorm uş.”
Finn d erin derin iç çekti. “ H e p im iz in ü z e r i n d e d ü ş ü k tesirli b o m ­
balar, bıçaklar ve intihar kapsülleri olsa da b u n la r ın h iç b ir i n i k u lla n ­
m ayı planlam am ıştık. Fakat dışarı ç ık m a k iç in m ü c a d e l e e t m e m iz ge­
rekebilir diye, deri zırhlarımızı ve m a sk e le rim iz i g iz lic e ö n l e m olarak
takm ıştık. Ö y le de oldu. Bir im p a ra to rlu k M u h a fız ı, f a r k ın d a o lm ad an
b o m b a larım ızd an birini harekete g e ç irin c e b a lo s a lo n u n d a kargaşa

304
çıktı. K a ç m a y a çalışsak da S e ç k in le r b izim le savaşmaya başladılar ve
tek y a p a b ile c e ğ i m iz d ışa rı ç ı k m a k iç in m ü c a d e le etm ek ti.” D u rak say ıp
k ed e rin i b a s tır d ı. “ N i h a y e t i n d e t ü m b o m b a la rım ız ı ku llan dık.Y akala­
nanlar d a i n t i h a r k a p s ü lle r in i ku llan d ılar.”
L e e n a ’n ı n y ü z ü k e d e r liy d i. K o n u şm a y a başladığında sözleri hissiz­
ce çıktı. “ S ır l a r ım ız k a y b e d e m e y e c e ğ im iz kadar değerli ve o n la r da
o sırları v e r m e y e c e k k a d a r sadıktılar. Z a te n h e r şekilde ca n la rın d a n
o lacak ların ı b iliy o r la r d ı.”
O d a d a k ile r , k a y ı p la r ın ı o n u r l a n d ı r m a k için kısa b ir süre sustular.
C a l u m a l ç a k s e s le ,“ O g e c e n iy e tim iz , krallığın D ire n iş’ten h a b e rd a r
olması ya d a o ş e k ild e h a b e r d a r o lm ası değildi,” dedi. “ Fakat anlaşılan
k a d e rin b a ş k a p la n l a r ı v a rm ış . N e yazık ki insanlara b ir şeyin u ğ r u n a
savaşmaya d e ğ e r o l d u ğ u n u g ö s t e r m e k için bazen şehit v e r m e k g e r e ­
kiyor.”
Ö ğ r e n d i k l e r i m i n z i h n i m e y erleşm esin i b ek led im . B ir süre sessizce
o t u r d u k t a n s o n r a z i h n i m d e ö n e ç ık a n so ru y u dillendirdim . “ A ra d ığ ı­
nız n e y d i? ”
Y a n ıt L e n n y ’d e n g e ld i. “ B i r İ m p a r a to r lu k M u h a fız ı olarak b a n a
son S ın a v ı n Ç a n a k ’ta g e r ç e k le ş e c e ğ i bilgisi verildi. B iz de k e n d im iz i
Ilya’ya o r a d a s e r g i l e y e c e ğ i z . Ş a to farklı yerlere çık an gizli g eç itlerle
ve t ü n e l l e r l e d o l u . A r e n a d a k i k u t u n u n altına açılan gizli geçid i b u l ­
m a m ız g e r e k . K r a l ’ı r e h i n a lm a k işin e n z o r kısm ı. B u y ü z d e n b iz
o n u h a z ır lık s ı z y a k a l a r k e n D i r e n i ş ’in g eri kalanı Ç a n a k ’a u z a n a n ç o k
sayıda t ü n e l d e n g e ç e c e k . ”
K a f a m k a r ış m ış tı . K a ş la r ım ı ç a ttım . “ K u tu n u n altındaki b e k le m e
odasına ç ı k a n b i r t ü n e l o l d u ğ u n u n e r e d e n biliyorsunuz pek i?” G ö r ü ş ­
m e le r d e n ö n c e o r a d a b i r k a p ı g ö r d ü ğ ü m ü an ım sam ıy ord um . Y in e de
o sırada d i k k a t i m e p e y d a ğ ın ık tı.
L e n n y b a s i t ç e “ Ç ü n k ü o ra y ı g ö r d ü m ,” dedi. A ğzım ı açsam da b e n
k o n u ş a m a d a n s ö z e g ir d i. “ B u k ısm ı iyi hoş da tü n el kapıları sadece
içeriden a ç ı l ı y o r v e o g e ç i d i n d iğ e r u c u n u n n ered e o ld u ğ u n a dair h iç b ir
f ik rim y o k . ”
A lç a k se sle “ Y a ? ” d e d i m .
L e n n y ’n i n k a h k a h a s ı n eşesiz d i. “ Evet.Y a!”
H e p s i n e b e k l e n t i y l e b a k t ı m . “ N e yani, b e n d e n oraya çıkan tü n e li
b u lm a m ı m ı istiy o rs u n u z ? ”
N e r e d e y s e h e p b i r a ğ ız d a n y a n ıt verdiler. “ Evet.”

305
K a h k a h a m b en i nefessiz bıraktı. “ L e n n y orayı ş im d iy e d e k b u lam a-
dıysa b e n im bulab ileceğ im d en epey ş ü p h e . . . ”
Lenny, “ Eh, m üstakbel K ral’ı p a r m a ğ ım d a o y n a t a c a k o lsa m b u iş
b e n i m için çok daha kolay o lu rd u ,” diye m ır ıld a n d ı.
B e n L e n n y ’ye bir bakış atarken C a lu m ağır a ğ ır k o n u ş a r a k , “ Prens­
lerle ilişkilerin... Kıym etli. Ö zellik le de P re n s K i t t ’le a r a n d a k i bağ”
d ed i. S ö zlerin i kafama iyice so k m a k ister g ib i ö n e e ğ ild i. “ Paedyn,
b e n c e o oğlanın ü ze rin d e san dığınd an ç o k d a h a b ü y ü k b i r e t k in var.”
C a l u m ’u n b u k o n u d a haklı o lu p o lm a d ığ ın d a n e m i n o lm a s a m da
b aşım ı ağır ağır sallayıp sözlerini ta rttım . “ B e n d e n t ü n e l i b u lm a k için
K i t t ’i k u lla n m a m ı istiyorsunuz.”
F in n , “ Ü s tü n e bastın,” dedi.
C a lu m , “ Sana güvenm eye başladı bile,” d ed i. “ B u y ü z d e n b u n u kul­
lan. A z ö n c e ne demiştin? ‘B ir k a d ın ın e lin d e k i e n g ü ç l ü silah çoğu
z a m a n hafife alınmasıdır.’B u y ü z d e n b ıra k seni hafife alsın. A m a c a hiz­
m e t e d e n b ir araç o. G erekirse o oğlana b o y u n e ğ d ir.” G ö z le r i n i göz­
le r im e dikm işti. “Bizi Ç a n a k ’a so k yeter. B u n u e p e y d i r p la n lıy o ru z ve
ilk kez D ire n iş’in b ü y ü k bir kısm ı te k b ir n o k ta d a o la c a k . B u yüzden
h e r şeyin yolunda gitm esi gerek.”
B ir kez daha başımı salladım. “ B u n u y a p a b ilirim . B u n u yapacağım
Kısa b ir sessizlik oldu. Sonra “ P lan tam olarak n e d i r ? ” d iy e so rd u m .
“ G e rç e k te n basit,” dedi C a lu m . “ Ç o ğ u m u z n ih a y e t b i r araya gele­
ceğ iz ve Ilya halkına k im o ld u ğ u m u z u g ö s te rip m e s a jım ız ı ileteceğiz.
O n la r a b ir te h d it olm adığım ızı gö sterip , o n y ılla rd ır k i m l e r i öldür­
d ü k le r in i hatırlatacağız. Kral ya S ırad an lar h a k k ı n d a y a la n söylediğini
itira f e tm e k ya da bize ö z g ü rlü ğ ü m ü z ü v e r m e k z o r u n d a kalacak. Sen
d e b u n u başarm am ıza yardım ed e ce k sin .”
Lenny, “ T ü n e li b u lm a n a ih tiy acım ız var,” d iy e b a s tırd ı. “ B e n elbette
y a n ın d a o lu p sana ihtiyacın olan h e r şeyi sağlayacağım , s o n r a kısa süre­
d e C a l u m ’la iletişime geçeceğiz.”
D e m e k C a lu m baş lider?
C a lu m elini açık k ah v e re n g i saçlarında g e z d irip , “ E v e t, s a n ırım be­
n i m iç in öyle denebilir. Fakat aslen h iç b ir im iz in u n v a n ı y o k ,” dedi.
Vebalar aşkına. O b ir...
“ E vet, b e n b ir Z ih in O k u y a n ’ım P a e d y n .” N e f e s l e r i m hızlan dı.
B a şın d a n beri düşüncelerimi o k u yo rm u ş. H e rh â ld e ş i m d i de o ku yo rd u r...

306
“ Evet, b a ş ın d a n b e ri d üşün celerini okuyordum ve evet, az ö n c e
viııe o k u d u m .” Y ü z ü m d e k i aldatılmış ifadeyi gizlemeye çalışmadım.
Bıı da o n u n y ü z ü n d e k i ifadeyi yumuşattı. “D üşüncelerine nüfuz etti­
ğim için ü z g ü n ü m fakat g erçek ten bizim yanımızda olduğundan em in
olmak z o ru n d a y d ım . B ize g erçek ten yardım etm ek istediğinden.”
K a -fa -m m i-çin-dcn çık.
C a lu m n ered e y se gülüm seyecek oldu. “ Ç o k dikkafalısın.Tıpkı b a­
ban gibi. F akat artık sana güvenebileceğim izi gördüğüm için d ü şü n c e ­
lerini rahat b ırak a cağ ım .”
Lenny b o ğ a z ın ı tem izleyip ayağa kalktı ve elini bana uzattı. “Yola
çıkmalıyız. Y apacak ç o k işimiz var. Senin de geçidimizi bulm ak için
müstakbel K ra l’la m ü m k ü n o lduğunca çok zaman geçirm en gerek.”
“Evet, fakat o bilgiyi o n d an koparm anın bir yolunu d ü ş ü n m e m
gerek,” d ed im .
Finn, “ O n a k u r yap,” derk en Lenny de aynı anda, “ G özlerini k ır­
pıştır falan,” dedi.
H o m u r tu y la g ü ld ü m . L enny eliyle beni merdivenin başına çağırdı.
“Haydi. Seni o d a n a g eri g ö tü rm e m iz gerek.”
K arşım daki k ü ç ü k g ru b u başımla selamladım. “Teşekkür ed e rim .
Bana u ğ ru n a m ü c a d e le ed ecek bir şey verdiniz.” Bu sözlerin ardından,
dönüp L e n n y ’n in arkasındaki taş basamaklara yöneldim.
“Paedyn?” T o p u ğ u m u n ü ze rin d e dönünce C alum ’un beni izlediği­
ni g ördüm . “ B a b a n seni görse g u ru r duyardı.”

307
35. B O L U M

on birkaç günde aklımı kaybetmediysem a n tre n m a n ve işkenceler


sayesindeydi. Fakat bunu ancak aklını kaçırm ış b ir in sa n ın itiraf
edeceğinin de gayet farkındaydım.
ilk Sınav biteli neredeyse bir hafta olmuştu.
Ben Jax’in göğsüne bir kılıç saplayalı neredeyse b ir hafta o lm u ştu .
Aynısını Ace’e yapmamak için kendim i tutalı bir hafta o lm u ş tu .
Bu yüzden kendimi oyalıyor, artık o S u s tu ru c u ’y u d ö v e m e y e c e k
olduğum dan birinin yüzüyle buluşmasınlar diye y u m r u k la r ım ı m in ­
derlere gömüyordum.
Susturucu’yu öldürmem ne talihsizlikti.
Verecek bilgileri olduğunu bilsem de boş te h d itle rin a d a m ı değil­
dim. M icah’ya hayatının kurtarmaya değer o ld u ğ u n u ispatlam azsa onu
öldüreceğimi söylemiştim. Bana istediğim bilgileri v e r m e y in c e de sö­
züm ü tutmam gerekti.
O bir yüktü. Kum torbası olarak hayatta tu tm a k için fazla te h lik e­
liydi. Bana işitmek istediklerimi söylemeye hiç niyeti o lm a d ığ ın ı bili­
yordum. Benim de zamanımı boşa harcamaya hiç n iy e tim y o k tu .
Ö te yandan, öfkemi ve hayal kırıklığımı o n d a n ç ık a rm a y ı ö zlem iş­
tim.
Buna rağmen, günlerimin çoğunu b ab am ın S u s t u r u c u s u n u n ya­
nında geçiriyordum. O nun becerisi, ü ze rin d e ça lışm ad ığ ım b irk a ç b e ­
ceriden biriydi. Bir ay öncesine kadar bu tü r b ir b e c e r i g ö r ü lm e m iş ti
bile. B ö y l e c e sa a tle rc e D a m i o n ’la egzersiz yapıp, bu yeni gücü elim d en
g e ld iğ in c e a n la y a ra k k e n d i m d e geliştirm eye çalıştım. Bir daha ken d im i
M ic a h ’n ı n b a n a L o o t ’ta p u su k u rd u ğ u n d a olduğu gibi güçsüz hisset­
m e k i s t e m i y o r d u m . H ay ır, o n u n g ü c ü n ü istiyordum. Bir daha asla öyle
kolu k a n a d ı k ı r ı k k a lm a m a k için o gücü kullanabilmeyi ve savuştura-
bilm ey i is t iy o r d u m .
S ö y le m e s i k o la y d ı.
A n tre n m a n z a h m e tli ve y o ru c u y d u . S ustu rucu ’nu n becerisini
k u lla n m a y ı ö ğ r e n m e k , o g ü c e karşı kendim i savunm aktan çok daha
kolaydı. H e r g ü n g ü c ü n e uzanm aya, o n u kendisine karşı k ullan m a­
ya ç a lışırk e n g ü c ü altın d a b o ğ u lu y o rd u m . Kararlı olmama, k e n d im i
o k a d a r ça re siz h is s e tm e k te n nefret e tm e m e rağm en en hafif tabirle
ç ır p ın ıy o r d u m .
F a k a t h u z u r s u z d u m . K e n d im i b ü tü n g ün oyalıyor, kâbusların gece
p eşim e ta k ıla m a y a c a k k a d a r y o rg u n düşmesini um uy o rd u m .
K ılıc ım ı n k e s k in u c u , e p e y d ir darbeler indirdiğim antrenm an k u k ­
lasına sa p la n d ı.
Ö f k e y le iç ç e k ip , ağ ır kabzayı h e r iki elimle kavrayarak keskin çe­
liği k ıy ılm ış o d u n d a n ç e k ip çıkardım . H iç dü şünm eden silahı çevirip,
tahta p a rç a s ın a d a r b e le r yağ dırm ay a devam ederek zihnimi, kılıcı h er
s a v u r u ş u m d a k i g ü c e ve h e d e fi b u lm a hassasiyetine odakladım. Ö lü m ü
y ö n l e n d i r m e n i n , o n u a v u c u m d a tutarak dilediğim gibi eğip b ü k m e n in
nasıl b i r h is o l d u ğ u n a .
Y i n e d e t a n ı d ı k b i r k a h k a h a tü m odaklanm am ı dağıtmaya yetti.
Y u m r u k l a m a y ı ç o k sevdiği, ü zeri m inderle kaplı o ağaca yaslanmış­
tı. K itt d e y a n ı n d a d u r u y o r d u , iç im d e bir şeyler yanmaya başlasa da o
şeyi g ö r m e z d e n g e lip k ısk a n d ığ ım ı kabul etmeye yanaşmadım.
G ö z l e r i m h a v a d a n su d a n konuşan İkiliye dikildi. Paedyn son zaman­
larda K i t t ’i n y a m n d a d a h a rahat hareket eder gibiydi. O nunla antren­
m a n la r ın v e y e m e k l e r i n dışında da zaman geçiriyordu. Kıskançlık buhar
o lu p u ç s u n d iy e z ih n im i şardandırsam da ikisinin yan yana olduğu d ü ­
şüncesi iç im i k e m ir iy o r d u .
P a e d y n , K i t t d ö n ü p şatoya d o ğ r u y ü rü m e d e n önce ona gülümseye­
re k b a ş ın ı s a lla rk e n k e n d i m i y e n id e n antrenm ana odaklanmaya zorla­
d ım . K ılıc ım l a a h ş a b ı kesip do ğ rark en , om uzlarım daki gerginlik silahı
h e r s a v u r u ş u m d a azalıy o rd u .
“ B i r r ö v a n ş a n e d e rs in ? ”

309
Ahşaba sert bir darbe indirip kılıcı k u k la n ın g ö ğ s ü n ü n d e r in le r in e
sapladım. Ben ağır ağır dönüp, kılıcı yavaş, dairesel h a r e k e tle r le ç e v irir­
ken Paedyn sabırla bekledi. R a h a t b ir tavırla, “ B iri y e n ilg i havasında,”
derken gülümsemeye gerek d u ym ad ım .
Yüzüne çatık kaşların gölgesi o tu ra n P a e d y n k o lla rın ı k av u ştu rd u .
“ Biri de bugü n hiç havasında değil.”
Neşesizce kıkırdadım. “Tatlım, sen b e n i h a v a m d a d e ğ i lk e n g ö r m e ­
mişsin. Ö yle olsa etraf kana bulanır.”
Bana hafifçe sırıttı.“Eh, bu k o n u d a sö z ü n e g ü v e n m e y e c e ğ i m çü n k ü
b e n seni yendikten sonra keyfi kaçık h âlin e ilk e ld e n şa h itlik e d e c e ­
ğ im d en em inim .”
Pes edip iç çektim. “Peki.Yine y u m r u k y u m r u ğ a m ı d ö v ü ş e c e ğ iz ? ”
Ağır ağır konuşarak, “Hayır,” dedi. “ Farklı b ir şey y a p a b ile ceğ im iz i
düşünüyordum .”
“ O nedenmiş?” O n a bir adım yaklaştım. E ğ ilip “ Y u m r u k y u m ru ğ a
dövüş bana çok yaklaşacağın için dikk atin i m i d a ğ ıtır y o k s a ? ” dedim .
B ir şekilde bana bir adım daha yaklaşmayı başardı. “ H i ç d e değil. B e ­
n im dikkatim dağılmaz Azer.”
“Bu, bir meydan okum a gibi.”
“ Sadece kaybetme havandaysan.”
Vebalar aşkına, şu k ı z yok mu?
Bana gülümsedi. “ O kçuluğa ne dersin? T abii e ğ e r b a n a b i r k ez daha
yenilmeyi gururuna yediremezsen b ile m e m .”
“Ah, o hiç sorun olmaz. Ç ü n k ü y e n ilm e y e c e ğ im .” Y ü z ü m ü y ü ­
z ü n d e n ayırıp, om zuna sürtünerek y a n ın d a n g e ç tim . N e y a p tığ ın ı bi­
liyordum ve bu dikkat dağınıklığım m e m n u n iy e tle k a rş ıla d ım . D ik k a t
dağıtanın o olması beni m e m n u n ederdi. Silah r a f la r ın d a n b i r yay alıp
ikim izin arasında kalan zem ine bir avuç o k a ttım . P a e d y n silah ın ı eline
almıştı büe. Yüzünü şimdiden o n beş m e tre k a d a r u z a k ta k i y ıp ran m ış
hedefe çevirmişti.
G özlerini hedeften ayırmadan, “ Ü ç r a u n t,” d e d i. “ H e r r a u n t t a üçer
atış yapacağız. En yüksek puanı alan kazanır.”
“ M akul.” Geleneğe uygun olarak, k u rallard a u z la ş tığ ım ız ı g ö ste r­
m e k için elimi ona doğru uzattım. P a e d y n e lim i yavaşça k a v ra y ıp sıktı.
Nasırları nasırlarıma sürtündü. Sonra o n u k e n d i m e d o ğ r u ç e k ip g ö ğ ­
süm e yasladım ve kulağına “ İyi şanslar Gray,” d iy e f ıs ıld a d ım .

310
B a n a g ö z l e r i n i d e v irs e d e b e n i m gözlerim onunkilere kenetlenm iş­
ti. S o ğ u k k a n l ı b i r sesle, “ S e n in le yarışırken şansa ihtiyacım yok,” dedi.
S u ra tın a y a y ıla n g ü l ü m s e m e ukalaydı. Elim de olmadan bir kahkaha
attım . E p e y u z u n b ir k a ç san iy en in ardından onu bıraktım. G ü lü m ­
seyerek h e d e f e d o ğ r u d ö n d ü . O k u kirişe yerleştirmediğimi g ö rü n c e
bana b e k l e n t i y l e b a k tı. O n a y a n ıtım elimle hedefe işaret edip, “ Ö n c e
h an ım la r,” d e m e k o ld u .
“ A h , ta b ii ya. S e n i n b ir centilmen o ld u ğ u n u unutm uşum .” H o m u r ­
tuyla g ü l ü p yay k ir iş in e b ir o k yerleştirdi. Başımı yana eğip solak o l­
m a m a sın a r a ğ m e n yayı solak gibi tu tu şu n u izledim.
İlginç.
G ö z ü m ü k ı r p m a m l a b ir o k havayı yarıp hedefin ortasının h e m e n
yanına isa b e t e tti. P a e d y n yaya b ir o k daha taktı. D erin bir nefes alıp
yayı g erd i. K ısa b i r sü re g ö z le rin i y u m u p oku attığı anda açtı.Tam isa­
bet. S o n o k t a d a a y n ı r u tin i tekrarlayışmı izledim.Yay kirişini çekerken
k o lu n u n z o r la n ış ım iz le d im . O d ak la n ırk e n gözlerini kısışım izledim.
D e r in b i r n e fe s alıp h e d e fin tam ortasına bir ok daha gönderişini iz­
ledim .
L a n e t o lsun .
O k ç u l u k asla f a v o r ü e r im d e n olm am ıştı ve belli ki Paedyn için aym
şey s ö y le n e m e z d i. D o ğ a l b ir yeteneği vardı. Ç o k kendinden em in ve
k o n tr o llü y d ü . Yay, k o l u n u n b ir uzantısıymış gibi. O k, o n u n sözünü
dinleyip t a m d a iste d iğ i y ere gidiyordu.
B ir d e n h a k lı o l d u ğ u n u d ü ş ü n d ü m . B u yarışmayı kaybedebilirdim.
“ Sıra se n d e.” P a e d y n y anım a geçip alaycı bir fisıltıyla, “ İyi şanslar
Azer,” d ed i.
Veba biliyor ya, şansa ihtiyacım olacak.
B ir a d ı m ö n e ç ık ıp y ay ım a b ir o k taktım. Gözlerini üzerim de hisse-
d eb Ü iy o rd u m . H e r h a r e k e tim i takip ediyordu. Bu da sinir bozacak ka­
dar d i k k a t da ğ ıtıyo rd u . Yay kirişini çekip nişan aldım ve oku gönderdim .
Az farkla h e d e f i n o rta s ın ı k aç ırın ca sessizce küfrettim.Yaya bir ok daha
tak tım . O k y e n i d e n b e n z e r b ir noktaya isabet edince hayal kırıklığı
için de b i r şe y le ri y u m r u k la m a m a k için kendimi zor tuttum . Son o k u
attığ ım d a n ih a y e t is te d iğ im yere saplandı. Az farkla. O k u n gümüş u cu
şansın k ıla v u z lu ğ u y la h e d e fin ortasının en uzak kenarına saplanmıştı.
P a e d y n t e k k e lim e e t m e d e n ö n e çıkıp sonraki üç okunu attı. Az önce
o ld u ğ u g ib i, ik i o k h e d e fi o n ik id en vururken biri hem en yakınma isa­

311
b e t etmişti. Paedyn’i izlemek, o n u n bu silahla çık ard ığ ı işe şahit o lm a k
büyüleyiciydi.
Yenileceğim. Yenilmekten hoşlanmam.
Paedyn de bunu biliyordu.Yanımdan g e ç e r k e n ş i m d i d e n k az an m ış
gibi gülümsedi. M uhtem elen kazanmıştı da. S o n ra k i ü ç o k u a tark en
acele etm edim . O kları hedefe g ö n d e r m e d e n ö n c e o d a k l a n m a y a ve sa­
kince nefes almaya çalıştım. İşe yaramadı. İkisi h alk ala ra is a b e t e d e rk e n
b iri hedefi- o n ikiden vurdu. Paedyn sırıtırk e n ö fk e y le h e d e f e b a k ­
tım . Paedyn kirişe bir ok yerleştirip, “ Ş im di n e d e n y u m r u k y u m r u ğ a
mücadeleyi seçtiğini anlıyorum,” dedi. “ O n d a k a z a n m a ş a n s ın ın daha
yüksek olduğunu biliyordun.”
Haksız değildi. Hedefe odaklanırken hâlâ g ü l ü m s ü y o r d u . N e f e s le ­
rin i yatıştırıp yayı çekti.
B u n u ka zan m am imkânsız.
A niden gelen bu fikir beni gülüm setti.
Kaybedeceksem de en azından eğleneyim.
P aed y n ’e doğru bir adım attım . S o nra yavaşça a r k a s ın a —h e m e n
ark asın a- geçtim. Göğsüm sırtına yaslanırken e lim i t e m b e l c e b e lin e
g ö tü rd ü m . Ani dokunuşum onu irk iltin ce k u la ğ ın ın d i b i n d e hafifçe
g ü ld ü m .
“ N e yapıyorsun?” Nefes nefese konuşsa da k ım ı ld a m a d ı. B a n a yas­
lanan bedeni donakalmıştı.
D udaklarım ı kulağına yaklaştırıp, “D ik k a tin i d a ğ ı t ı y o r u m ,” d e d im .
Z orlam a bir kahkaha atıp kendinden e m in g ö r ü n m e y e çalıştı. “ Sana
d e m iş ... ” Elim belinin daha da ilerisini, k a rn ım , in c e b l u z u n u n ü ze rin i
keşfetmeye koyuldu. Paedyn y utk u n d u . “ Sana d i k k a t i m i n asla dağıl­
m adığım söylemiştim.”
“Evet.” Parmaklarım böğründen aşağı ve y u k a r ı telaşsız daireler
çizmeye başladı. “Ve bunu söylerken sol ayağını y e re v u r d u ğ u n a y em in
edebilirim.” Daha da eğilip kulağına, “Ve ik im iz d e b u n u n y a la n söyle­
diğin anlamına geldiğini biliyoruz,” diye fisıldadım .
Ashnda yalan söyleyen bendim. O anda ayağı e n s o n d i k k a t i m i ver­
diğim şeydi. Yine de yalan söylediğini b iliy o rd u m ve b u n u ispatlaya­
caktım.
“E h . . . ” Boğazım temizleyip p arm a k larım a d e ğ il c ü m l e k u rm a y a
odaklanmaya çalıştı. “Yanılıyorsun.” Kararlı ç ık m a y a n b u s ö z le r in in ar­
dından yayım kaldırıp gerdi.

312
Yavaş h a r e k e tle r le k o l u m u b eline dolayıp, diğer elimle tenini yay k i­
rişine sa rılan p a r m a k l a r ı n d a n başlayarak gergin om zuna kadar okşadım.
B e d e n i h â lâ b e d e n i m e yapışıkken parm aklarım ı kolunun üzerinde ya­
vaşça, y u k a r ı aşağı d an s e ttird im ve om urgasından yukarı bir ü rp e rtin in
y ü k se ld iğ in i h iss e ttim . K u lak ların a değen dudaklarım bir gülüm sem eyle
b ü k ü lü r k e n k ız ıp o fla m a sın d a n b u n u da hissettiğini anladım.
S a k in le ş m e k , k e n d i n i to p la m a k için derin, titrek bir nefes aldığını
h issettim . S o n r a o k u b ıra k tı. Ö n c e k i atışlarının aksine, bu son o k h e ­
defin o r t a s ı n ı n u z a ğ ın a saplanm ıştı. Kulağına kıkırdadım. Başını çevir­
d iğ in d e y ü z l e r i m i z n e r e d e y s e b irb irin e değecekti. Bana kaşlarını çattı.
K e y if le n m iş tim . G ü lü m s e y e r e k g özlerim i y ü zün d e gezdirdim ve m avi
g ö z le r in i ç e v r e le y e n h e r so lu k çili ve siyah kirpiği inceledim.
S o n r a h e d e f e d o ğ r u d ö n m e siy le o okyanus mavisi gözler gözle­
r i m d e n a y rıld ı. B i r b aşk a o k aldı. Fakat elim den kurtulm aya çalışmadı.
Ç o k in a tç ıy d ı. K ım ıld a n ır s a b u n u n gerçekten dikkatini ne kadar da­
ğ ıttığ ım ı k a n ıtla y a c a ğ ın ı b iliyo rdu .
B u y ü z d e n s o n r a k i o k u kirişe yerleştirdi ve m eltem , güm üş rengi
b ir saç t u t a m ı n ı y ü z ü n e ü flerk en nefes aldı. U zam p nazikçe, yavaşça
saç t u t a m ı n ı a rk a s ın a k ıstırd ığ ım kulağına “ N e d e n sol elinle o k atı­
y o r s u n ? ” d iy e fısıld a d ım . Ö y lesin e, h e m dikkatini dağıtmayı h e m de
m e r a k ım ı g i d e r m e y i a m a ç la d ığ ım b ir soruydu bu.
D e r i n b i r n e fe s alıp, “ S e b e p sana karşı insaflı olmak istem em desem
b an a i n a n ı r m i y d i n ? ” diye cevapladı.
G ü l d ü m . B a ş ım ı iki y a n a salladım. Sonra çenem i o m z u n u n ü zerin e
k o y d u m . “ Y a la n c ı. B a n a karşı asla insaflı olmazsın sen.”
“ B a k b u k o n u d a h ak lısın .” T itr e k bir kahkaha attı. “Babam bana iki
elim le d e o k a tm a y ı ö ğ re tm işti ve Sınavda aldığım yaradan sonra, sol
e lim le d e a lış tırm a y a p m a m gerektiğini düşündüm .”
B u s ö z le r in in a rd ın d a n , te re d d ü t etm ed en yayı gerip oku gönderdi.
O k y u m u ş a k b i r ta k sesi eşliğinde hedefin ortasımn epeyce uzağına sap­
landı. S ık tığ ı d iş le r in in arasından, “ T ek ke-li-m e et-me,” diye mırıldanan
P a e d y n , b a n a d ö n ü p b ak m a y a tenezzül bile etm eden öfkeyle bir başka
o k aldı.
S a h te b i r m a s u m iy e tle , “ B ir şey söylemeyecektim ki,” dedim.
“ Y alan cı. S ır ıttığ ın ı hissedebiliyorum .”
D u d a k l a r ı m k u la ğ ın a d e ğ e rk e n gerçekten de sırıtıyordum. “ Haklı
o l d u ğ u m d a e l i m d e o lm a d a n y a p ıy o ru m bunu.”

313
Paedyn hâlâ öfkeyle oku ayarlamaya u ğ ra şırk e n s e s in d e a ld a tıc ı bir
tatlılıkla, “Eh, öyle sırıtmaya devam e d e rsen , d ö n ü p b u o k u k a lb in e
nişan alırım,” dedi.
Hisleri beni gülümsetti. P arm ak la rım k a r n ın d a d a i r e le r ç iz m e y i
sürdürdü. Paedyn yarım yamalak b ir nefes d a h a aldı. Yayı ç e k i p o k u
atacağı sırada, “Evet, en azından hedefi o n ik id e n v u r a n ın s a n d a b en i
k alb im d en vu rabilirsin...” diye m ırıld a n d ım .
K arn ım a sertçe inen dirsek darbesi b e n i şa şırtm ad ı. A k c i ğ e r l e r i m ­
deki hava dışarı kaçtı fakat kısa sürede so lu k la n ıp g ü l m e y e b aşlad ım .
P aedy n oflayınca onu kendim e daha da y ak laştırd ım . B u o y u n u on a
sarılmak, d o k u n m ak için bir m azerete ç e v irm iştim .
P aedyn hedefi incelerken başı g ö ğ sü m d e, d e r in d e r i n n e fe s a lıy o r­
du. B e n de öyle. Göğsüm inip kalkıyor, P a e d y n ’in b e d e n i n i n b e d e n i ­
m e temas ettiğini hissetmek doğru d ü rü st nefes a lm a m ı g ü ç l e ş t i r i y o r ­
du. Birbirim izi m ükem m el bir şekilde ta m a m lıy o r d u k , ç o k doğru bir
şekilde. Parm aklarım teninde, belinde, b e d e n in d e g e z i n i r k e n g ü ç bela
düşünebiliyor, nefes alabiliyor, kım ılday abiliy ord um .
Sonra başını dikleştirip yayını kaldırdı ve o k u g ö n d e r d i . T a m isa­
b et. Fakat ucu ucuna. Eğilip bir kez d ah a ç e n e m i o m z u n u n ü z e r i n e
k o y d u m ve nihayet hedefi bulan o k a h ay ra n lık la b a k t ı m . “ Z a m a n ı
gelm işti Gray.”
Paedyn dudak bü kü p,“Bakalım sen daha iyisini y a p a b ile c e k m is in ? ”
dedi. G önülsüzce kollarımdan ayrılmasına izin v e r d im . İç ç e k e r e k ald ı­
ğ ım o k u yayın kirişine taktım.Vakit g e ç ir m e d e n o k u a t t ı m v e h e d e f in
ortasına en yakın halkayı vurunca iç im d e n k ü f r e ttim . S o n r a b i r ok
daha aldım. O k u istediğim yere g ö n d e rm e y e k a r a r lıy d ım .
B ir şey kolum a sürtündü.T enim de b ir fisıltı g ib i.
Başımı yana çevirince gözlerim aşağımdaki m a v i g ö z le r le çarpıştı.
K irpiklerinin arasından bana bakıyor, alevli gözleri g ö z l e r im i y a k ıy o rd u .
Eli k o lu m un çıplak teninin üzerinde geziniyor, d o k u n a c a k g ib i yapsa da
dokunm uyordu.
“N e yapıyorsun Gray?” diye so rd u m ve d ik k a tim i h e d e f e ç e v ir d im .
H eceleri uzatarak, ağır ağır, “D ik k atin i d a ğ ı tıy o r u m ,” d e d i . E li b ir
kez daha koluma sürtündü. Hafifçe. Ç o k hafifçe.
G ülüm sedim . “Canım , bundan iyisini y a p m a n g e r e k .”
Soğukkanlılıkla, “Hayır,” dedi. “ S a n m ıy o ru m .”

314
P a r m a k u ç l a r ı te n i m l e b u lu ştu . Parm aklarını kolum dan aşağı g ez­
dirip b i l e ğ i m d e d u r d u . A rd ın d a n azap verecek kadar yavaş hareketlerle
y e n id e n y u k a r ı ç ık m a y a başladı. Parm akları pam uklu göm leğim in k o ­
lu n u n a ltın a g ir d i ve so n ra y u k arı, daha yukarı tırm an ıp...
Y ok o ld u .
D o k u n u ş u k a y b o l u p b e n i ellerini tenim de hissetme özlemiyle baş
başa b ı r a k t ı . ..
O a n d a k a f a m a d a n k etti.
H a k lıy d ı. D i k k a t i m i d a ğ ıtm a k için bir şey yapmasına gerek yoktu.
O n u n b a n a b u k a d a r yakın olması, bana az da olsa dokunm ası b a­
şımı d ö n d ü r m e y e y e tiy o rd u . P arm ak larının bana verdiği vaat, daha
fazlasının, bir şeylerin vaadi b e n i eritiyordu. Fakat aldığım hiçbir şeydi.
E llerin i b e d e n i m i n ü z e r i n e k o y m u y o rd u . B un u n yerine, dokunuşuyla
b e n i t a h r i k e d e r e k ak lım ı b aşım d an alıyor, sonra elini çekip beni daha
fazlasının ö z l e m i y le b ıra k ıy o rd u . B eni tenim de gezinen parm aklarının
a te şin d e n y o k s u n , ü ş ü r hâld e bırakıyordu.
B ir n e fe s v e r d i m ve b u n u yaparken nasıl da titrediğimi, b ed e n im in
ne k a d a r sa rsıld ığ ın ı fark ettim .Y ayı çektiğimde, bir başka p arm ak k o ­
lu m u n a ltın d a g e z in ip te n im i okşadı.
O k u m , h e d e f t e n iki halka uzağa saplandı fakat aldım başka yerde,
k o lu m d a b i r aşağı b i r y u k a r ı hareket eden hayaletimsi dokunuşlarday­
dı. B ir o k d a h a a ld ığ ım ı anım sayam ıyordum fakat başımı eğdiğim de,
o k u n k ir iş e ta k ıld ığ ın ı g ö rd ü m .
Yavaşça, ç o k a m a ç o k yavaşça parm aklarım tenim in üzerinde, b u
kez b ira z d a h a b a s tıra ra k kaydırdı. Tek bir dokunuşun beni öyle h e ­
y e c a n la n d ırd ığ ı h iç o lm am ıştı. P aedyn ne yaptığım çok iyi biliyordu.
S adece o n u h is s e tm e m in bile b en i açıklayamayacağım bir şekilde, daha
ö n c e h iç h is s e tm e d iğ im b ir şekilde deli edeceğim biliyordu. “ Z alim
b ir şeysin s e n , b iliy o r m u s u n b u n u ? ” Sesim derinden geliyor, çaresiz
ç ık ıy o rd u .
P a e d y n y u m u ş a k b ir sesle, “ Fakat sana elimi bile sürm edim ,” dedi.
S ö z le rin i b i r p a r m a ğ ı n ı k o lu m u n üzerind e gezdirerek vurguladı.
“ K e sin lik le .”
B e lk i d e b u n u k a s te n yapm ıştım . Belki de, dikkatini dağıtmayı seç­
m e m i n n e d e n i o n u n da aynını bana yapacak kadar inatçı o ldu ğu nu
b ilm e m d i . B e lk i d e t ü m b u n la rı ellerini bedenim de hissetmeyi istedi­
ğ im iç in y a p m ış tı m . Ç ü n k ü o n a sarılmak, o nu n da bana sarılması için

315
b ir m azeretti bu. Şimdi ise bana d o k u n m a z k e n d o k u n u ş u b u rn u m d a
tü tü y o rd u . O b u rn u m d a tü tü y o rd u .
O k u m u hedefe gön derd im . N e re y e sap lan d ığ ın ı g ö r m e k için bek­
le m e d e n , yayımı yere atıp d ö n d ü m ve P a e d y n ’in b ile k le r in i kavradım.
O n u k e n d im e d o ğ ru çekip ü rk m ü ş g ö z le rin in iç in e b a k tım . D udakları
ya şaşkınlıktan ya da beni azarlam ak için açılm ıştı. E m i n d e ğ ild im .
“ B e n i m l e . D u r a k s a y ı p yavaşça b ir nefes v e rd im . .b ö y le oyna-
51
m a.
G ö z le rin i bana dikti. Ağzı açılıp k ap a n d ı. B elli ki d u d a k la rın d a n
sö z c ü k le r döküleceğini u m m u ştu . G ö z le rim i g ö z l e r in d e n ayırm adan,
e lle rin d e n b irini kolum a g ö tü rd ü m . D iğ e r elim i b ile ğ in d e n ayırıp, be­
lin e dolayarak o n u kendim e çek tim . A v u cu te n im le b u lu ş tu ve o anda
sanki nefes almayı yeniden hatırladım . E lim i elin in ü z e r i n e koyup
te n in i te n im e yasladım. N ih ayet p a r m a k uçlarıy la b a n a alay etm eyip
d o ğ r u d ü rü st d o k u n d u ğ u için g ü lü m se d im .
O n u n tek bir d o k u n uşu ya da o d o k u n u ş u n y o k lu ğ u b e n i deli et­
m e y e yetiyordu.
B a n a ne yaptı böyle?
E lim i elin d en çektim . P arm ak larım ı k o lu n d a n aşağı g ez d ird ik ten
so n ra elim i te n in d e n çektim . Fakat o aynını y ap m a y ıp a v u c u n u b e n ­
d e n ayırm adı.T eninin ten im e d o k u n d u ğ u n o k ta y a b ak tı. S o n ra nihayet
g ö zleri y ü z ü m e çevrildi. G ülüm sese de g ü lü m s e m e si sesi k a d a r cılızdı.
“ T ek b ir d o k u n u şu n seni bu kadar etk ile y eb ile ce ğ in i fa rk e tm e m iş­
tim .”
“ B e n de.”
G ö zle ri g ö zlerim d en ayrıldı. E lini k o lu m d a n aşağı in d ir ip sarkı­
tırk e n neredeyse utangaç b ir hâli vardı. S o n ra b o y n u n u e ğ ip arkam da
k alan h edefe baktı.
G ö rd ü ğ ü şey o n u gülümsetti. “ K ay b ettin A zer.”

316
3 6 . B Ö L Ü M

d a k l a n P a e d y n . S ad e c e sakinleş ve odaklan.Yapabilirsin b u n u .”
K i t t ’i n c e s a r e tle n d ir ic i sö z c ü k le rin e başımı sallayarak karşılık
v e r d ik te n s o n r a , g ö z l e r im i y u m u p d e rin b ir nefes aldım. H e m e n ar­
d ın d a n , o n a b a k ı p b a ş ım ı b ir kez d ah a salladım. “ T am am . H a z ırım .”
K itt ab a rtıy la iç çekti. G ö z le rin d e neşeli bir ifade vardı. Sonra ağır ağır
“ U ç . . . ” d e d i. O n a bilg iççe g ü lü m s e d im .“ İ k i .. . ” Başımı kaldırdım .“Bir.”
H ız la h av ay a b i r şey fırlattı. A ğzım ı beklenti içinde açmış, çikolata­
n ın şe k erli ta d ım alm aya h azırlanm ışken çikolata b u rn u m d a n sekip yere
d üştü.
K i t t ’in k a h k a h a s ı h a re k e tli m u tfa ğ ın duvarlarından y an kılan ırken
h i z m e t ç i l e r i n o ta n ıd ık ses karşısında gülüm sediklerini g ö rd ü m . B e n
k o n u ş m a y a b a ş la d ığ ım d a K itt b ir elini havaya kaldırdı. Belli ki b a n a
b a k m a d a n ö n c e k e n d i n i to p a rla m a k için biraz zamana ihtiyacı vardı.
F ak a t n i h a y e t s ır tın ı d ik le ştirip g ö zlerim e baktığında yine gülüy o rd u .
“ T a m a m , a ğ z ım la y iy e c e k k a p m a k söz konusu o ld u ğu nd a k o o r d i­
n a s y o n u m . . . H a r i k a değil,” diye söylendim . G ü lü m se m em in y ü z ü m e
y a y ılm a s ın a e n g e l o la m a m ış tım .
“ H a r i k a d e ğ i l m i ? ” K itt elini dağın ık saçlarında gezdirirken k a h k a ­
h a la r ı h â lâ n e f e s in i k esiy o rd u . “ Ç ik olatalarının yarısını senin için h eb a
e d e n G a i l ’e a n la t b u n u . ”
K o l l a r ı m ı m e y d a n o k u y a n b ir tavırla kavuşturdum . “Eh, siz de ç ik o ­
la ta la rın h e p s i n i y a k a lay a m ad ın ız M ajesteleri .”
K itt b a n a d o ğ ru biraz daha eğilip g ü lü m s e d i. “ D o ğ r u . F ak at en
az ın d a n b e n kanıtları yedim . Sen i s e . . . ” G ö z le ri ç ik o latala rla kaplı ze­
m i n e çevrildi. “ .. .b u n u yapm adın.”
H o m u r tu y la gülüp, yere ç ö m e le re k k ü ç ü k ç ik o la ta la rı av u c u m a
to p lam ay a başladım. K itt b ird en k arşım d a ç ö m e lip ç ik o la ta la rı to p la­
y arak a v u c u m a koymaya başladı. B ir süre g ö z le r im i o n a d ik tim . H e r
iyilik gösterisi ya da b en im le paylaştığı g ü lü m s e m e b e n i hâlâ şaşkına
çe v iriy o rd u . Fakat on un la zam an g eç ird ik çe , K ral ile o ğ lu arasındaki
farklar b e n i eskisi kadar şaşırtmaz o lm u ştu .
S adece h alkın dikkatini ç e k m e k iç in razı g e ld iğ im b ir ortaklık
b e k le n m e d ik b ir dostluk d o ğ u rm u ştu . G ü n l e r i m i n ç o ğ u n u D ir e n iş ’in
aradığı tü n e li b u lm a k için m üstakbel K ra l’la k o n u ş a ra k ve z a m a n öl­
d ü r e r e k g e ç irm e k zor değildi. B u n la r ın h iç b iri z o r o lm a sa da, b u n u
y a p tığ ım için içim i kem iren suçluluk d u y g u s u n a k a tla n m a k zordu,
ih a n e tim in daha k adanıhr olması için k e n d im i b e n c ilc e K i t t ’in b ab a­
sına daha ç o k b enzem esini u m a rk e n y a k a lıy o rd u m .
U f a k tefek, güzel b ir h izm etçi kız y a n ım ız d a n g e ç e r k e n ikim ize
h a y re d e baktı. K itt iç çekerek, “B iliy o ru m , b iliy o r u m ,” d e d i. “ Ağzıyla
b ir şeyleri yakalam ada tam bir felaket.”
“ Hayır, hayır Ekselansları!” Hizmetçi, y ü zü n d e telaşlı b ir ifadeyle yanı­
m ıza koştu.“Lütfen zahmet etmeyin! B en bunları h e m e n tem izlerim !” Ben
konuşam adan yanıma çömelip avucum dan çikolataları almaya başlamıştı
bile.
K itt ayağa kalkıp “ Teşekkür e d e rim Liza,” d ed i. E lle rin i b a n a uzattı.
O n l a r ı tu tu p b e n i kaldırm asına izin v erd im .
Liza, P ren sin e gülüm sedi. “B e n im iç in b ir z e v k E k selan sla rı.”
H izm etçilerin i ismen tanımasına şaşırdım m ı? Hayır.
O nlarcası etrafım ızda koşuşup, g id e c e k le ri yere b ir an ö n c e var­
m a n ın telaşıyla birbirleriyle çarpışırken g ü r b ir ses işittik. “ K itt, seni
se v e rim c a n ım fakat m u tfağ ım ın b ir kişiyi d ah a k a ld ıra c a k hâli y ok !”
G a il’in o d a n ın diğer yanından bizi s ü z d ü ğ ü n ü , g ö r d ü k le r i karşısında
g ü lü m s e d iğ in i fark ettim . Sonra elleriyle bizi k a p ıd a n d ışarı kışkışladı.
“ F ak at seni kapı dışarı ettiğim için y a k ın d a y in e z iy a re tim e g elm en
g e re k e c e k .”
K itt kıkırdayarak elini nazikçe sırtım a yasladı. D o k u n u ş u b e n i ir­
k iltm e d i. B e n i kapıya g ö tü rü rk e n , “ A h , b e n i k e n d i n d e n u z a k tu tm a n
im k â n sız Gail,” diye seslendi.

318
K o rid o r h iz m e tç ile rle d o lu p taşıyordu. İşleri başlarından aşkın tiim
hizmetçiler, ertesi g e c e d ü z e n le n e c e k balonun hazırlıklarını yapıyor­
lardı. B u da, b a n a k u tu y a g id e n tüneli b ulm am için zam anım ın azaldı­
ğım hatırlatıy o rd u .
K itt’le g ü n le r g eç irm iş, b ir yandan güvenini kazanırken diğer y an ­
dan ih tiy acım o la n bilgiyi alm ak için planlar kurm uştum .
Az kalsın b ir h iz m e tç iy e çarpacaktım . Ya da daha doğrusu o bana
çarpacaktı. U z u n , sıska oğlan yüksek sesle özür dileyip apar to p a r g it­
mesi g e re k e n y e rin y o lu n u tuttu.
M ü k e m m e l z a m a n la m a . H a d i bakalım.
K itt’e d o ğ r u d ö n ü p z o rla m a b ir kahkaha a ttım .“Ara sıra ş a to n u n
kargaşasından u z a k la ş m a ihtiy acı d u y m u y o r m u su n ? ” S o ru y u s o r a r ­
ken bile y a n ıtı b ili y o r d u m . İk im iz güvenli odadayken K itt sarayın,
u n v an ın ın k e n d i s in i k a p a n a kısılmış hissetm esine n e d e n o ld u ğ u n u
söylemişti. Ve b e n d e b a n a g ü v e n e re k yaptığı bu itirafı o n a karşı
k u lla n ıy o rd u m .
Bana b ak tı, g ö z le ri h ü z ü n le gözlerim i süzdü. “ H em de nasıl.”
Sabırsızca k o lla rım ı havaya kaldırdım. “ O hâlde ne duruyorsun? B ir
g ün lü ğü ne L o o t ’u ziyaret edebilirsin. Tamam, orada da şatodaki k adar
büyük b ir kargaşa var f a k a t ... Farklı bir kargaşa bu. Araya karış. B ıra k
kargaşa ta n ıd ık b ir hisse d ö n ü şe n e d ek seni sarsın. Sen o n u n b ir parçası
olana, seni y u ta n a d ek .”
H a yd i. E v e t de.
K itt b an a g ö r d ü k le r in e inanam ıyorm uş gibi bakıyordu. D u d a k la rı­
na ağır ağır b i r g ü lü m s e m e yayıldı.Yeşil gözleri ona bir daha bakm aya­
cağım dan en d işe e d iy o r gibi y ü z ü m ü n üzerinde gezindi.
“ N e var?” d e d im . B iraz endişelenm iştim .
G ö z le rin i k ırp ıştırıp , kafasını toparlam ak ister gibi başını hafifçe iki
yana salladı.“ H i ç b i r şey. S a d e c e ... L o o t hakkında söylediklerin.” G ö z ­
lerini k a ç ırıp m ırıld a n m a sın d a n çıkardığım kadarıyla, “Kahretsin, şu
senin k o n u ş m a tarzın,” dedi.
B u so n sö y le d ik le ri ü z e rin e çok da kafa yormadan, ağır ağır k o n u -
şarak,“ E e e . . . ” d e d i m . “ B u , evet m i?”
G ü lü m s e m e s i silin d i.“ L o o t’u görm eyi isterdim. G erçekten. K ü ç ü k ­
lü ğ ü m d e n b e r i oraya ad ım atm adım . Şeyden b e r i .. . ”
“ B u ra d a k a p a n a kısıldığından b eri m i?” dedim.

319
K itt b e n i k o r id o r u n ortasına çekip, ik im iz i k o ş u ş t u r a n hizm etçile­
r i n ayakları altında k alm ak tan k u r ta r a n a d e k y ü r ü m e y e ara verdiğimizi
fa r k e tm e m iş tim bile. G ü lü m s e y e r e k ,“ K e sin lik le ,” d e d i . “ B u n u anlayan
b i r avuç insandan birisin.”
H afifçe g ülüm seyerek başım ı salladım . “ K itt, ş im d i sa n a v e rip veriş­
tire c e ğ im , ta m a m m ı?”
K itt b u sözlerim e gülerek karşılık verdi. “ S e n d e n d e b aşk a türlüsü­
n ü b e k le m e z d im zaten. B uyur.”
İç çekip, “ M üstak bel Kral olarak,” d e d i m , “ H a l k ı n l a y a n yana gel­
m e lisin . O n la r ın kenar m ahallelerde nasıl y a ş a d ık la rın ı g ö r m e lis in . Na­
sıl hayatta kaldıklarım .”
K itt h ü zü n le, “B iliyorum ,” dedi.
“ O hâlde seni d u rd u ra n n e d ir? ”
N eşesiz b ir kahkaha atıp ensesini o v u ş tu r a r a k , “ Ş i m d i k i K ral,” dedi.
“ Ç o k gerekli olm adıkça şato d an ç ı k m ı y o r u m ve o n a g ö r e halkımı
g ö r m e m gerekli değil. B e n ta h tın v â risiy im ve D ir e n iş baloya saldırı
d ü z e n le d iğ in d e d en e d iğ im gibi y a rd ım e t m e k şöy le d u r s u n , saraydan
ç ık m a m ı bile istemiyor.”
G erçeklerden habersiz oluşu, D ireniş’in baloya saldın düzenlediğim dü­
şünm esi karşısında kaskatı kesilmemek için k e n d im i zo rlad ım . Fakat Prens’e
h içbir bilgim olmaması gereken konulardan b a h s e tm e m e k e n iyisiydi.
S ö z le rim i dikkatle seçerek, “ Ve sen d e o n u n l a ay n ı fik ird e misin?”
d iy e so rd u m .
“ O n u a n lıy o ru m ve o na saygı d u y u y o r u m . . . ”
“ Ve o n a kendini kamtlamaya çalışmayı asla b ır a k m a y a c a ğ ın d a n onun
h e r d ediğ in i yapacaksın.” Sesim de h e m e n g iz le m e m i g e re k tire n , iğne­
leyici b ir to n vardı. “ O hâlde sadece b ir g e c e liğ in e K itt. G id ip halkını
gör. K e n a r m ahalledeki hayatım ın nasıl o ld u ğ u n u gör. K e n d in i buraya
hap setm e.”
K itt başım duvara yaslayıp g ü ld ü . “ G i d e m e m P a e d y n . H e r yerde
m u h a fız la r var ve elimi k o lu m u sallayarak ç ık ıp g i t m e m e iz in yok.”
işte tam da bunu söylemesini u m u y o r d u m .
Y in e de o n a m em n u n iy etsizce b a k tım . “ F a k a t s e n P re n s s in .”
“ E v et, eh, b azen ayrıcalıklarım la değil, sa d e c e u n v a n ı m la Prensim.
O n k a p ıd a n çıkıp g id e m iy o ru m bile.”
“ O za m an başka b ir k apıdan çık.” O n a b i r a d ı m y a k la ş tım ve kolla­
r ı m ı iki yana açtıktan sonra, y alan dan b ir u m u r s a m a z l ık la iki yanım dan

320
s a r k ıttım . S e sim e rah at, h atta m eraklı bir ton vererek, “Bana b u ra d a n
kimsenin b ilm e d iğ i b ir çıkış olm adığını söylemeyeceksin h e rh a ld e ? ”
dedim. “ B a şın d a n ö b e t ç il e r i n olm adığı türde bir kapı mesela?”
H adi am a. G ü v e n bana. Söyle bana.
T ü n ellerd en b ah setm esin i, b eni o tünellerden geçirmesini sağlarsam
bana b u lm a m g e r e k e n tü n e ld e n bahsetmesi olasıydı. M eraklanmış gibi
davranacak, belli b ir tü n e l h akkında bilgi edinm ek için diğerleri h a k k ın ­
da sorular so rac ak tım . B u , o g ün e dek yaptığım en sağlam plan olmasa
da bir başlangıçtı. K itt, b a n a K ai’ı anımsatan bir bakış attı. D iğ er kardeşi
aklımdan çık a rıp k arşım d ak in e odaklanmayı seçtim.Yanında daha rahat
olduğum, d a h a ra h a t k o n u ş tu ğ u m ...
D aha ko la y k a n d ırd ığ ım , ihanet ettiğim, kullandığım ...
K itt’in g ü lü m s e y e r e k söze girm esiyle düşüncelerim dağıldı. “ A h ,
evet. Ş ato d an g ö r ü n m e d e n çık m a m için birçok yol var,”
K albim h ızla ç a rp ıy o rd u . A lçak sesle,“ Seni götürürüm ,” d e d i m .“B ir
gece. L o o t’u v e h a lk ın ı g ö rü rsü n . N eye benzediklerini, hayatlarının
nasıl o l d u ğ u n u . . . ” G ö z le rin i bana öyle bir dikmişti ki daha birkaç
gün ö n e b a k m a y a cesaret e d e m e d iğ im o züm rü t yeşili gö zlerin b e n i
yutmasıyla b ir sü re d u rak sad ım . “ H alkım tammayan bir kral, ha lkın ın
kralı olam az.”
S ö zle rim d e g e r ç e k payı olsa da onları sarf etme sebebim ağzım d a
buruk b ir ta t b ıra k m ıştı.
Tek ih tiy a c ım o la n b ir şü p h e to h u m u , kötü kokular yayıp b ü y ü y e ­
cek b ir k u ş k u tanesi e k m e k ti.
Ve o t o h u m u e k m iştim .
O n a g ü v e n te lk in e d e n b ir gülümsemeyle baktım. K u y ru k lu b ir
yalan s ö y le m e m iş im gibi.
G ü v en bana.
K itt b e n i s ü z e r e k ,“ B elki,” dedi. O n u ikna etmeye çalışma d ü r tü m le
m ücadele e ttim . Ç aresiz g ö rü n m em e y e, şüphe çekmemeye d ik k at e t­
tim. “ T eklifini d ü ş ü n e c e ğ im ,” dedi.
“ Kitt.”
O sesi işitm e m le en sem d e k i tüyler diken diken oldu. O soğuk, d u y ­
gusuz sesi. T o p u ğ u m u n ü z e rin d e döndü ğü m de, Kral’ın k o rid o ru n d i­
ğer u c u n d a n b iz e d o ğ r u geldiğini gördüm . O n u küçük bir reveransla
selamladım ve d ilim i ısırarak biraz olsun gülümsedim.

321
“ K itt, danışmanlarla tartışm am ızı ta m a m la m a k iç in çalışm a odasına
g e lm e n i istiyorum .’’ K ral’ın gözleri ü z e r i m d e g e z in d i. S o n u n d a beni
b ak m a y a layık bulm uştu. K itt’iıık ilerin aynısı, aç ık yeşil g ö z le r fakat bir
o k a d a r da farklı, çok d a h a ... S o ğ u k gözler. A z k alsın ü rp erece k tim .
O an o ğ lu n u n gözlerine n e d e n g ü ç lü k le b a k t ığ ım ı a n ım s a d ım . Kral
g ö z le rin i yen id en K itt’e çevirip ,“ H e m e n , ” d e d i.
K itt haber karşısında çok da h ey e ca n lan m a m ış g ib iy se d e “ Tabii baba,”
d edi. Kralda birlikte çalışma odasına g itm e k iç in o n u n y a n ın a geçti.
“ Sen git oğlum . O rada b u lu şu ru z .” S e rt sesi ta rtış m a y a açık kapı
b ıra k m ıy o rd u . Kitt yanıt olarak başını hafifçe sa lla d ık ta n so n ra bana
hafifçe gülüm sedi ve to p u ğ u n u n ü z e r in d e d ö n d ü .
K ra l’a bakmaya güçlükle ta h a m m ü l e ts e m d e g ö z l e r i m i babamın
k a tilin in gözleriyle buluşmaya zo rla d ım . B a n a cilalı ayakkabılarının
ta b a n ın d a n sıyırdığı pislikmişim gibi b a k ıy o rd u . B u n a dayaııamasam
da, k e n d im i o n u n bakışları altında eğilip b ü k ü l m e k t e n s e kımıltısız
d u rm a y a zorladım. Böylece, h e r n e k a d a r d ış a rıd a n diş g ö s te rir gibi
g ö r ü n m e d iğ im d e n em in olam asam d a o n a n eşeli b i r gü lü m sem ey le
b ak tım .V ed a niyetine “M ajesteleri,” d ey ip K r a l’ı n e t r a f ın d a n dolaşmak,
o a d a m d a n ve kabaran in tik am d o lu d ü ş ü n c e l e r i m d e n k a ç m a k için
h a re k e tle n d im .
Y olum u kesen ayakkabıları taş z e m in d e tıkırdadı. D u r u p iri bedenine
b ak tım . Yaşma göre çok sağlıklıydı. O ğ u lla rın ın yapılı v ü c u tla rın ın , yakı­
şıklı y ü z hatlarının nereden geldiğini g ö r m e k z o r değildi. K itt ile babası
arasındaki benzerlikler çarpıcıydı. Fakat b e n i m asıl ü z e r i n d e durduğum,
bana Kral’ın boynum u kolayca kırabileceğini h atırlatan G ü r b ü z beceri-
siydi.
“ B ayan Gray, ilk Sınavdan n ered e y se yarasız b e re s iz ç ık tığ ın ız ı gör­
m e k güzel.” Sesinden, iyi hafime biraz o ls u n b ile s e v in m e d i ğ i belliydi.
“ E h , o ğ lu m sayesinde yani.”
K ra l’ın Sınavda K ai’la g ö r ü n tü le rim iz i g ö r d ü ğ ü n d e v e rd iğ i tepki­
yi a n c a k hayal edebilirdim . G ö r d ü k l e r in d e n t i k s i n d i ğ i n d e n em indim.
O ğ l u n u n bana - b i r hiç kimseye, b ir A v a m ’a, b ir k e n a r m a h a lle kızına-
y a r d ım etm esin in o n u iğ ren d ird iğ in d en e m i n d i m .
B ir S ıra d a n ’a.
S o ğ u k k a n lı bir sesle, “Evet, Kai p a r t n e r i m o l d u ğ u iç in m in n e tta ­
r ım ,” d ed im . B u sohbetin nereye v a ra c a ğ ın d a n e m i n o la m ıy o r d u m .
“ H ı m m .” Kral başını eğip, g ö z le rin i kısarak b a n a b a k tı.

322
O tek k e lim e d a h a e d e m e d e n “ Ve bir sonraki Sınavı iple çek iy o ­
rum,” diye e k l e d im . “ O n d a n sonrakini de.”
Yalanlar.
Sadece o k a d a r u z u n süre sağ kalacağımdan o denli emin g ö r ü n m e m
karşısında y ü z ü n ü n alacağı şekli g ö r m e k istiyordum. Sözlerim in ardına
sahte b ir g ü l ü m s e m e e k le d im . K ral’m yanından ayrılıp sohbeti g erid e
bırakmaya h a z ır la n d ığ ım sırada, “ Sana karşı dürüst olayım P a e d y n ...
Bu yarışm ayı k a z a n m a y a c a k sın ,” dedi.
Kaskatı k e s ild im . “ A ffedersiniz?”
“ İsted iğ in in b u o ld u ğ u n u biliyo ru m . A rınm a Sınavları’nı kazanıp
kendin ve te rz i a rk a d a şın için daha iyi bir hayata kavuşmak.” G ü ld ü .
Alaycı, acım asız b i r k a h k a h a . “ Bu aklıma bir şeyi getirdi. Seni baloda
elbisenle y a p tığ ın n u m a r a için te b rik etmeliyim. İstediğini kesinlikle
aldın, in sa n lara G ü m ü ş Kurtarıcı’y ı hatırlattın.”
Kral elini sallayarak k on uşm asın ı sürdürürken, ona daha fazla b a k a -
mayıp g ö z le r im i k a ç ırd ım . “ Söyle bana, oylamaları gördün m ü ? ”
G ö r m ü ş t ü m . İlk S ın a v ın halka gösterilm esinin ardından, h a lk ın
yarışm acılara v e r d iğ i p u a n la r ve oylar birleştirilip hesaplanmıştı. G e r i
kalan y e d i y a r ış m a c ı n ı n sıralaması h e r yerdeydi. Şehrin h er y e rin d e k i
flamaların v e el h a n l a r ı n ı n ü z e rin d e sergileniyordu. Kai en üst sıra­
daydı. H e m e n a r d ı n d a n A c e ve ü ç ü n c ü sırada A ndy geliyordu. B lair
ve b e n d ö r d ü n c ü l ü ğ ü paylaşırken B rax to n ve Jax eşit puanla s o n u n c u
sıradaydılar.
A nlaşılan Ilya K ra llığ ı b e n im le n e yapacağından pek de e m in d e ­
ğildi. K e n a r m a h a l l e l e r i n sakinleri m u h te m e len G üm üş K urtarıcı’la.-
rına oy v e r i r k e n g e r i k a la n bölg elerd ek iler kazanmamı istem iyorlar,
Kenar M a h a lle K ı z ı ’n ı n eğ len celi b ir ölüm le hayata veda e tm e sin i
izlem eyi u m u y o r l a r d ı . K e n a r m ahallelerin dışından oy aldıysam, se­
bebin b u o y la rı v e r e n l e r i n b e n i eğlenceli bulması old u ğ u n d an ş ü p h e
yoktu.
D iş le rim in a ra s ın d a n konuşarak, “ Evet, oylamaları gördüm ,” d ed im .
“ G ü zel. D a h a ü st sıralara geçeceğinden şüpheliyim, bu y üzd en b e n i
asıl o ğ u lla rım la y a k ın h ğ ın endişelendiriyor. Onları aşağı ç e k m e n e ya
da daha b e t e r i e tk ile m e n e ihtiyaçları yok.” Gözlerimi Kral’ın g ö ğ sü ne
dikip c e k e ti n in m a n ş e tle r in i düzeltişini izledim. “Sana yerini hatırlat­
m am a g e r e k o l d u ğ u n u san m ıy o ru m . B u yüzden onlardan uzak d u r ki
sorun ç ık m a s ın . A n la d ın m ı? ”

323
Ç iz m e m e sakladığım hançer b en i hiç o k a d a r k ışk ırtm a m ıştı. Onu,
tıpkı babam a yaptığı gibi göğsüne saplama arzusu b a n a işk e n ce ediyor­
du. Fakat o gün sadece hayatta kalan tek e b e v e y n im i ö ld ü rm e m iş , bir
parçam ı da öldürmüştü.
B u yüzden başka kimseden nefret e tm e d iğ im k a d a r n e fre t ediyordum
ondan.
Y um ru klarım ı iki yanım da s ık tım .T ır n a k la r ım a v u ç la r ım a batıyor­
d u . Fakat y ü züm e uslu, tatlı bir ifade tak ın ıp, “ A n la şıld ı M ajesteleri,”
d e d im .
D a h a önce k a za n m a k istemiyorsam bile artık k e sin lik le istiyorum .
“ G üzel,” dedi Kral. “ O hâlde hayatta ve sağlıklı o l d u ğ u n için Ve-
b a ’ya şiikretmeliyiz, değil m i?”
K ral’ın ses tonunda bir m eydan o k u m a , g ö z le r in d e b ir pırıltı vardı.
G u r u r u m u bir kenara bırakıp g ü lü m sem esin e aynı şek ilde karşılık ver­
dim .
O çirkin cüm leyi asla söylemem iş, asla s ö y le m e y e c e ğ im e de yemin
etm iştim . Fakat işte ağzımı açmış, o sö z c ü k le ri d ilim e y a b a n c ı değiller
g ib i ağzım dan çıkarmaya hazırlanıyo rdu m . A ğ z ım d a k ö t ü b ir tat bı­
rak m ıyo rlar gibi.
“ Evet,V eba’ya şükretmeli.”

“ Y erinde d u r yoksa g özü nü çıkaracağım .”


B e n h o m u rd an ırk en Ellie sırıttı. K azara b e n i k ö r e tm e y e defalar­
ca yaklaşmasına rağm en, çu b u ğ u ısrarla k i r p i k l e r i m e s ü r m e y e devam
ed iy ord u. Suçu kıpırdanıp d u rm a m a y ü k le m işse d e b e n c e suç titrek
ellerindeydi.
“ H ad i bakalım, nefes tu tm a zam an ı!” A r k a m d a d u r a n A d e n a heye­
ca n d a n y erin d e duramıyor, elleri elb isem in b a ğ la rın ı sıkıca kavrıyordu.
S o n b ir kez nefes alm am a izin verip, b ağ ları iy ic e sıkm asıyla ezilen
g ö ğ ü s kafesimin içindeki hava ağ z ım d a n k aç ıv e rd i. B a ğ la rı birbirine
g eçirm ey e, açık sırtımı ö rm e k için korsajın iki y ak a sın ı yavaşça bitiş­
tirm e y e başladı.
Ö n ü m d e duran sandalyeye tu tu n a ra k in le d im . “ A d e n a , b ir kez daha
çe k ersen sanırım kaburgalarım dan b iri a k c iğ e r im i d e le c e k .”
A d e n a ’n ın neşeyle ciyaklarken b e n i iş ite c e ğ in d e n şüpheliydim.
“ Pae, b u m ükem m el! Biliyorsun, e te k lik te n y a n a e n d iş e le r im vardı fa­

324
kat şuna b i r bak! D ö k ü m ü b ir h arik a ve üzerine müthiş iyi o t u r d u . .
Duraksayıp b i r iç ç e k ti. “ A h , neyse. K en d in e bir bak işte!”
Elleri b e n i tu tu p aynaya d o ğ ru çevirdi. Neşeyle ışıldayan yüzü o m ­
zumun ü z e r in d e n baktı. G özlerim i kırpıştırdım. Aynadaki kız da aynım
yaptı.
ilk baloda g iy d iğ im g ü m ü ş rengi elbise göz alıcı ve baştan çıkarıcıydı.
Fakat b u seferki elbise ç o k güzel ve nefes kesiciydi. Koyu kırmızı kum aş,
beni sarıp yere d ö k ü lü y o rd u . Pırıltılı ve kolsuz elbisenin korsajı y u k a rı­
da birleşmiyor, ken arları zarifçe yukarı sivrilen köşelerde son buluyordu.
Dardı, arkasındaki bağcıklar d ü zg ü n bir kurdele şeklinde bağlanıyordu ve
elbiseyi b ir arada tu ta n k u m aşın arasından tenimi gösteriyordu. Belde to p ­
lanan, u z u n e te ğ in in geniş yırtm acı babamın hançerini herkesin g ö rü p
hayret edebileceği şekilde teşhir ediyordu.
“A dena, elbiseye b a y ı ld ım ...” G ö zlerim bedenimi saran k u m a şın
üzerinde g e z in irk e n su stum . S onra gözlerim aynadaki heyecanlı ela g ö z ­
lerle b u lu ştu ve y ü z ü m ü e n iyi arkadaşıma çevirdim. “Seni se v iy o ru m
Adena.”
G u r u r la n a n A d e n a b a n a neşeyle gülüm sedi. “B en de seni se v iy o ru m
Pae.” G ü lü m s e m e s in e h ın z ırc a bir ifade yerleşti. “Ve ü zerinde b u e lb i­
seyle herkes sen i sev ecek . Ö zellik le de m alum P re n s ...”
A d e n a ’n ın K a i’d a n b ah settiğ in i anlam ak güç değildi. O n a b ir bakış
attım. B u k o n u d a n b a h s e tm e y i iste m iy o rd u m .“A d e n a .. . ”
A d en a g e r e ğ i n d e n m a s u m a n e b ir tonda “ N e ? ” dedi. “ U n u ttu y s a n
hadrlatayım : S ın a v la rın ö z e tin i izledim , ikinizin neler yaşadığınızı g ö r ­
düm.” B ir k aşın ı k ald ırd ı. “ Ve senin gelip konuyu açmanı b e k le d im .”
“E h , s ö y le n e c e k b ir şey yok.” A d en a bana ifadesiz bir bakış atın ca
daha fazlasını s ö y le m e k z o r u n d a kaldım . “ Peki, ne diyeceğim i b ilm i­
yorum . K afa k a rış tırıc ı ve etkileyici biri. B en de onunla arama m esafe
koymayı h iç b e c e r e m i y o r u m .”
A d e n a sessizce “ T abii,” d e d i .“ Ç ü n k ü sen... Seıısin.”
“Ve o d a . .. O ,” d ey ip iç çektim .
Ç ü n k ü ben bir S ır a d a n ’ım, o ise müstakbel İnfazcı.
A d e n a ab a rtılı b ir tavırla ofladı. “ E h, uzak kalamadığın için seni s u ç -
lay am ıy orum . D e m e k istediğim , o n a bir bakan sebebini anlar.”
G ö z le rim i d e v ir ip e lim d e o lm a d an güldüm . B u k o n u d an sa k ın m a k
için aynaya, k ız la r ın b e n i çevirdikleri şeye hayranlıkla b ak tım . S ır­
tım dan aşağı, k a r m a ş ık b ir örg üy le in e n saçlarımı gözlerim i gö lg ey le

325
çevreley en k o y u renkli makyaj ve d u d a k la rım a sü rü le n parlak boya
ta m a m lıy o rd u .
M u c iz e işçileri onlar. Kesinlikle.
Biz k o n u şu p , g ü lü şü rk en kapı sertçe çalındı.
L e n n y b e n i g ö r ü n c e ıslık çald ı.“ Şuna b a k ın . G e r ç e k te n Prenses gibi
o lm u ş su n prenses.”

326
i ^ ^ j r j e n i sokarlarsa suçlusu sensin,” diye mırıldandı Lenny. B e n i
]K P b a h ç e le rd e n , h ayretle bize bakan onlarca k o n u ğ u n arasından
geçirdi. “ E lb ise n sad ece b o lc a dikkat çekm ekle kalmıyor, bir sürü arıy ı
da çekiyor.”
H o m u rtu y la g ü lm e m e k için ken d im i tutarak, y ü rü d ü ğ ü m ü z taş
yolun iki y a n ın d a u z a n a n k o y u k ırm ızı güllerin rengiyle u y u m lu el­
biseme b a k tım . K o n u k la r bah ç ele rd e dolanıyor, daha birkaç g ü n ö n c e
müstakbel k ra lla rın ın y ü z ü n e su sıçrattığım çeşmenin az ö te sin d e k i
süslenmiş, geniş, ç im lik alana d o ğ ru ilerliyorlardı.
O yıl farklı o la n sadece Sınavlar olmadığından, ikinci balo b a ta n
güneşin ışığının şa m p an y a k a d e h le rin d e n yansıdığı ve h er şeyi d o n u k
bir sarıya b o y ad ığ ı b a h ç e le rd e gerçekleştiriliyordu. Patikadan a y rıh p
yumuşak çim le rle k a p h alanın k en arın a vardık. Tatlılarla dolu m asalara
ve alanın çevresini saran, dalları yerlere kadar uzanan ağaçlara b a ğ la n ­
mış, gösterişli ç e le n k le re baktık. Sarkık bir söğüdün altına to p la n m ış,
sallanan y a p ra k la rın o lu ştu rd u ğ u p erd e n in gerisinde kısm en g iz len m iş
müzisyenler, h are k e tli b ir parça çalıyorlardı. K utlamaların m e rk e z in d e ­
ki çim lerin ü z e r i n d e üst üste k o n m u ş, desenli halılar vardı. Farklı e b a t­
lardaki ve tarzlardak i halılar, b irç o k çiftin şim diden ü zerin d e d ö n m e y e
başladığı re n k li b ir dans pisti olu ştu rm uştu .
Lenny ab a rtıy la iç çe k erek , “ E h , ne şanssızsın ki flörtün b e n d e ğ i­
lim,” dedi. “ B u y ü z d e n b u ra d a sana veda etm e m gerek.”

m £
B ir kahkaha a ttım .“ Sensiz geceyi nasıl g e ç ir e b ilir im k i? ”
L e n n y yalandan karşımda e ğ ild i.“ B iliy o ru m . C e s u r ol P renses. Şim­
di g id ip prensini bul.” Sonra d o ğ r u lu p b a n a g ö z k ır p tı ve bahçelerden
avrıldı.
U zaklaşan L e n n y ’nin a rd ın d a n b a k a ra k b aşım ı iki y an a salladım.
S o n ra b ir nefes alıp geceyi g e ç ire c e ğ im iğreti b alo s a l o n u n u n içlerine
y ü r ü d ü m . D ö n e r e k dans ed en b e d e n le r in arasınd a K i t t ’i arad ım .
“ O elbiseyi giydiğin iyi olm uş, yoksa seni asla b u la m a z d ım .”
K itt’in ark am dan gelen sesiyle irk ile re k o n a d o ğ r u d ö n d ü m . Ete­
ğ im b acak larım ın arasında hışırdadı. K itt g ü lü m s e y ip b aşın ı iki yana
salladıktan sonra ben i te p e d e n tırn ağ a sü z d ü . “ Y in e de, yeşil bile giy-
seydin k en d in i b ir şekilde belli e d e rd in b e n c e .”
Y u tk u n d u m . Sözleri karşısında n e d iy e c e ğ im i b i l e m e d i ğ i m için yu­
m u şa k b ir sesle “ T eşekkür e d e rim ,” d e m e y i y e ğ le d im .
K itt elini uzattı. “ B en im le dans e d e r m is in ? ”
E lim i a v u c u n u n içine koy up b aşım ı salladım . S o n r a b i r an da dans
p istin e sü rü k len d im . Ö n c e k i b a lo d a k in d e n b ü s b ü t ü n farklı b ir oğlanla
dans e d iy o rd u m sanki. O ysa d eğ işen sa d ece o n a b ak ış a ç ım d ı. Dans
e d e r k e n havadan sudan k o n u ştu k ve g ö z le r in e b a k a b ilm e k , do kunuşu
karşısında irk ilm e m e k b en i ferahlatm ıştı.
Şarkı sona yaklaşırken K itt, “ D ü n b a b a m sana b i r şey m i söyledi?”
diye sordu. “ B e n g ittik te n sonra?”
A ğ zım ı açıp b ir yalan u y d u ra c a k k e n s o ğ u k b ir ses araya girdi. “Bu
d an s için p a rtn e rin i ö d ü n ç alabilir m iy im ? ”
D e r in , g erg in b ir nefes alıp, başım ı p a r t n e r i m i k a ç ı r m a k iç in bekle­
y e n B lair’e çevirdim . U kala sırıtışını b e d e n i n e y ap ışan , g ir if t desenler
o lu ştu ra n boncuklarla süslü, k o y u yeşil b ir elbiseyle eşleştirm işti.
K i t t ’in b an a attığı bakış k o m ik ti. G ö z le r in i g ö z l e r i m e d ik m iş, bana
o n u b ıra k m a m a m için yak arırk en g ü l m e m e k iç in k e n d i m i tuttum .
H afifçe gülüm sey ip on a g ö zlerim le ö z ü r d ile d iğ im i a n la m a sın ı um a­
rak, “ E lbette,” d edim . “ Şenindir.”
K itt başını iki yana sallayarak b a n a b ak tı. B e n k o l l a r ı n d a n ayrılırken
ve y e rim i h e m e n Blair alırken g ö z le rin i b a n a d ik ti. “ İyi eğlenceler,”
diy e ek lerk en g ü lü m se m e m i g iz le y e m e d im . K itt b a n a i n t i k a m yem in­
le riy le d o lu b ir bakış atarken ifadesi karşısında g ü l m e m e k iç in kendim i
t u t t u m . S o nra hâlâ gülüm seyerek ark a m a d ö n d ü ğ ü m d e . ..
S ert b ir şeye çarptım . Hayır, sert birine.

328
G e riy e k açıp , b o d o s la m a çarp tığ ım b ed e n d en ayrılırken bir şey ya­
nağımı ıslattı. Ş araba karışan çam kokusu beni çarparken y u tk u n d u m .
Daha b aşım ı k a ld ırıp b a k m a d a n ö n ü m d e kim in dikildiğini anlam ıştım .
B atan g ü n e ş in so n ışınları altında h e m kaba hem de yakışıklı g ö ­
rü n en K a i g ü lü m s e d i. K abarm ış, m ü rek k ep karası dalgaları diledikleri
gibi d ü ş e n saçları h e r z a m a n k in d e n dağınıktı. G rinin parlak, b u lu tsu
bir to n u n d a k i g ö z le ri keyifle ışıldıyordu. Ü zerind eki takım ve ü tü lü
beyaz g ö m l e k sa d ece k ırışm akla kalmamış, bir de koyu kırmızıyla le ­
kelenm işti.
E lin d e t u t t u ğ u k a d e h te kırm ızı şarap çalkalanıyordu. Eh, ç o ğ u n u
sayemde d ö k t ü ğ ü için g e rid e fazla şarap kalmamıştı.
G ö z le r i m g ö z le riy le b u lu ştu ğ u n d a katıla katıla güldü.
E tra fım ız d a k i b ir ç o k k o n u k , K ai’ın alışılmışın dışındaki tepkisini
işitip bize h a y re tle baktı. K e n d i y ü zü m d ek i ifadenin o n la rın k in d e n
farksız o l d u ğ u n d a n e m in d im . O m u z la rı kahkahalarla titrerken, d u r u p
nefesim i t u t t u m . K a i’ın y ü z ü n d e yayvan bir sırıtış vardı. D e r in g am ze­
leri ç a rp ıc ı g ü lü m s e m e s in e eşlik ediyordu.
B ir d e n e n d işey e k ap ıld ım .
T a k ım e lb isesin in k e n a rla rın d a n şarap damlıyordu ve kahkahalarına
ara v e r e m e d iğ in d e n , h e n ü z sakarlığımın giysilerini m ahvettiğini fark
etm em işti. B o ğ a z ım ı tem izleyip, bizi süzen k o n u k lan süzerek, “ Kai,”
d edim . İ s m in i işitm esiyle pes b ir kahkaha daha attı. “ Gidip ü zerin i te -
m izlesek nasıl o lu r ? ”
Kai itira z e tm e y e ya da daha fazla gülmeye fırsat bulam adan, elini
tu tu p h e r h a r e k e tim iz i izleyen gözlerin büincinde, onu b a h ç e n in sı­
n ırın d a k i a ğ a ç la rın arasına g ö tü rd ü m . U z u n masalardan b irin d e n b ir
m e n d il a l d ım ve o n u n la b ir sö ğ ü d ü n sarkık dallarının altına girip ik i­
mizi d e d i k o d u c u k o n u k la rd a n gizledim.
Kai p ü r ü z lü ağaç gövdesine yaslamp bana hınzırca gülümsedi. O n a
hızlıca g ö z g ezd irip giysilerine verdiğim zararı ve tuhaf tavrım değerlen­
dirdim.
Ü z e r i m e iy ice ab an ıp b e n i baştan aşağı süzdü. O m u rg a m d a n aşağı
ü rp e rti g ö n d e r e n b ir şekilde m ırıldanarak, “Biliyorsun,” dedi, “B e n im ­
le yalnız k a l m a k iç in ü z e rim e içkim i d ök m ene gerek yok. B eni dansa
kaldırsan y e te rd i.”
G ö z le r i n e b a k tım . S o n ra o gözler tembelce beden im d e gezindi.
N e fe sim i t u t t u m . G ö z le rin in yaktığı ateşi neredeyse hissedebiliyor-

329
dıın ı. S onra gözlerini yavaşça, dayanılm az b ir şek ild e, b a ş ta n çıkarıcı bir
şekilde, ağır ağır yeniden g ö zlerim e çevirdi. “ Z a t e n ü z e r i n d e o elbise
v ark e n Ö n ü n d e sonunda beni yanm a g e tirird in .”
Y u tk u n d u m . G ö zlerim ü z e rin d e g ez in d i. K ırış m ış g iy sile rin i, gür­
leyen kahkahasını, - h e r ne kadar yeni olm asa b ile — a b u k sa b u k k o n u ­
şarak flört edişini gözlem ledim .
B aşım ı iki yana sallayıp iç ç e k e r e k ,“ S a rh o şsu n se n ,” d e d i m .
Kai bana yen id en sırıttı. Fakat alıştığım sırıtışla rd a n d a h a delişm en
b ir sırıtıştı b u . “ Belki biraz.”
G ö z le rim i devirip elime aldığım b ez le ü z e r i n i silm ey e, ceketinin
d ü ğ m e s in i çözüp altındaki g ö m leği e lim d e n g e ld iğ in c e k u r u tm a y a ça­
lıştım . “ B e n i soyuyor m u su n G ray?”Y ü z ü n ü b ir k e z d a h a y ü z ü m e yak­
laştırdı. N efesi yanağımı gıdıkladı. “Yani b u g ü n ü n g e le c e ğ in i aklıma
g e tirm e m iş tim desem yalan olu rd u .” S o n ra neşeli b i r fısıltıyla, “ Bana
karşı koyam adın, değil m i tatlım ?” diye ekledi.
B aşım ı kaldırıp ona baktım . O an d a h is s e tm e d iğ im b i r ö z güven
m askesiyle o n a gülüm sedim . “ H a d i am a l ü t f e n . . . ” H o m u r t u y l a gül­
d ü m . “ S en in yanındayken karşı k o y m a m g e r e k e n t e k şey g ırtla ğ ın a bir
h a n ç e r saplama arzum oluyor.”
G ö z le rin i gözlerim e dikti. “B an a ö lü m te h d itle r i s a v u r m a n a bayılı­
y o r u m , b u n u biliyor m u y d u n ? ”
“ Ya? N e d e n m iş ? ”
D u d a ğ ın ın kenarı y uk arı kıvrıldı. “ Ç ü n k ü n e z a m a n b u n u y a p ım ­
san y a p m a k istem ediğini kanıtlamış o lu y o rs u n .”
S o n ra m e m n u n iy e tle gülüm seyip b u r n u m u n u c u n a b i r fiske attı.
O flayıp elini ittim. Şaşkın hâlde, h ü sra n iç in d e , telaşlı h a fim e onun
s e b e p olm asına öfkeliydim. D ik k a tim i lekeli g ö m l e ğ i n e odakladım .
K u m a ş , artık alttaki kaslı b ed e n e yapışıyordu.
Vebalar aşkına, bunun bir faydası yok.
K ırm ız ı lekeyi silmeye başladım. K a rşım d a k i o ğ la n a d e ğ il, yaptığım
işe o d a k la n m a k için k en d im i zo rlad ım . B ir y a n d a n o n a n e d e n yar­
d ım e ttiğ im i anımsamaya çalışırken y a rd ım e ttiğ im k iş in in o o ld u ğ u n u
u n u tm a y a çalıştım.
S o n ra p arm a k la r çen em i kavradı ve n e fe s im t u t u l d u .
Kai gö zlerin e bak m am için başımı y u k a rı kaldırdı. P a r m a k la rı çene­
m i n ü z e rin d e dans etti. Bana bir tabloya, h e r a y rın tısın ın ta d ın ı çıkardığı,
ö z g ü n lü ğ ü n d e n keyif aldığı bir sanat eserine b a k a r g ib i b a k ıy o rd u .

330
Başımı y an a eğip yanağım ı ışığa çevirdi.
Elitıi itm e liy im .
B aşparm ağı ç e n e m i okşadı.
E lin i itm e k istem iyorum .
Kai k ık ırd a d ı. Sarhoşlukla karışık hoş bir ses. “N e kadar yetenekli
olduğunu u n u t m u ş u m , iç k im i ikimizin de üzerine dökmeyi başar­
mışsın.” B a şp a rm a ğ ı yanağım ı okşayıp yüzüm e sıçradığını u n u ttu ğ u m
şarabın d a m la la rın ı sildi.
S o ğ u k b ir sesle, “ E h , belki de gözlerini dans pistinden ayırım san,
b u rn u n u da içki k a d e h in e sokmasan bu durum da olmayabilirdik,” d e ­
dim.
Kai r a h a tç a ,“ A h , tatlım , g özlerim zaten dans pistindeydi” d e d i.“ K ar­
deşimle dans e d e n sen in üzerindeydi.” Sonra bir kahkaha attı. Başı­
nı eğerek te p e m iz d e k i yaprakların oluşturduğu sayvana doğru salladı.
“N e d e n iç iy o rd u m sanıyorsun?”
K alb im g öğ ü s kafesim i dövüp elbisemin dar kumaşını zorluyor,
g öğ sü m den taşıp A d e n a ’n ın özenli dikişlerini yırtmakla tehdit ediyor­
du. Kai b a n a b ir kere daha bakıp hantalca omuz silkti. “Ayrıca b u . . . ”
Başını eğip lekeli g ö m le ğ in e baktı. “ Kesinlikle senin danstaki acem i­
liğinin eseri.”
G ö z le rim i o n a öfkeyle dikerken gülümsememek için kendim i t u t ­
tum. “Ya, öyle m i? ”
“ Şışt.”
Parm akları y en id en çenem in altına inip yüzümü sardı. Gri gözlerini
hiç k ırp m ad an ağzıma çevirdi. Sonra başparmağım alt dudağımda gezdirdi.
Şarap.
D u d a k la rım d a gezdirdiği başparmağında hâlâ şarabın tadını alabili­
yordum . G ö z le ri p a rm a k la rın ın usulca, ileri geri gezindiği yere çevril­
diğinde afallamış, b ir taş gibi kımıltısız kalmıştım.
E lin i itm eliyim .
Fakat y a p m a d ım .
B u n u n y e r in e b e n i izleyişini izledim. Gözlerinin yü züm ün ü z e rin ­
de gezinişini izledim . G ö ğ sü n ü n titrek nefeslerle inip kalkışını izledim.
Yanağında b ir kasın seğirişini izledim. Dudaklarının bir gülüm sem eyle
kıvrılışını.
Y en id en k o n u ş tu ğ u n d a sesi bir mırıltıdan ibaretti. Başparmağı d u ­
dağım ın ü z e r in d e gezinm eyi sürdürürken en derin düşüncelerini m ı-

331
rıld an ıy o rm u ş gibi. “ Sonsuza dek çaresizce k az a n m a y a çalıştığını bir
ö d ü l olarak mı kalacaksın?”
Sesli bir nefes aldım. Başımı eğip on a b ak a ra k , “ Sana g ö re ben bu
m u y u m ? Kazanılacak bir kupa m ıy ım ? ” d e d im .
D u d a k la rı k üçü k bir gülüm sem eyle seğiren K ai b a n a başını iki yana
sallayarak karşılık verdi. “A h tatlım , b ir k u p a o n u k a z a n d ığ ım ı, hak
ettiğ im i, ona layık olduğumu gösterir.” B a n a d o ğ r u b ira z d ah a eğildi.
B akışında huşu vardı. “ Fakat b en seni elde e d e r s e m b u n u n sebebi se­
n in bana izin verm endir.”
A ğ z ım b ird en k u ru yu nca y u tk u n d u m .
B u n la r sadece sarhoş bir adamın abuk sabuk sözleri, hepsi o kadar.
B aşparm ağı ağzımda gezinirken o hissi h a fız a m a k a z ıd ım .
S o n ra o n u ittim.
A v u çla rım d an biri göğsünü bulup, bizi b i r b i r i m i z d e n uzaklaştırır­
k e n d iğ er elim bileğini kavradı. P a rm a k la rın ı a ğ z ım d a n ç e k tim . D u ­
d a k la rım hâlâ d o k u n u şu n u n etkisiyle k a r ın c a la n ıy o rd u . B a ş ım ın d ö n ­
d ü ğ ü n ü hissettim. D o k u n u şu bile b e n i sarhoş e d e b ilirm iş gibi.
Tehlikeli.
“ A yık değilsin.” Başımı yana eğip o n a g ü lü m s e d im . “ B u yüzden
b a n a d o k u n m a n yasak.”
B e n i kopyalayıp başını yana yatırdı ve b ile ğ in i t u t t u ğ u m y e re baktı.
“ A m a sen b an a d o k u n uy orsun .”
“ E v et, ç ü n k ü b en ayığım.”
D u d a k la rın a bir gü lüm sem e yerleşti. “ Y ani a y ık k e n sana d o k u n m a ­
m a izin o ld u ğ u n u m u söylüyorsun?” S ö zle ri b ir s o r u d a n ç o k m eydan
o k u m a gibiydi.
D u r u p d ü şü n d ü m . Sonra güld üm . “E v e t d i y o r u m fak at b u n u n tek
seb eb i y arm b u sohbeti doğ ru d ü rü st hatırlay acağ ın d an ş ü p h e li olm am .”
K ai’ın gözleri, ağzım ile gözlerim arasında g idip geldi. D u d a k la rı sar­
hoşça bir sırıtışla büzüştü. “A h tadım , b u n u u n u ta b ile c e ğ im d e n şüpheli­
y im .”
B aşım ı iki yana sallayarak o n a b a k tım . G ü l ü m s e m e m i g iz le m e ge­
reğ i d u y m a d ım . Sonra hâlâ bileğini t u t t u ğ u m u fa rk e t t i m . A ğ ır ağır
in d ir d iğ im k o lu boşlukta sahnırken, d ik k a tim i y e n i d e n le k ey e verip
k a fa m ı dağıtm aya çalıştım.
B ık k ın c a iç çektim . “Belli ki b u leke b ö y le ç ık m a y a c a k . G ö m leğ in i
ç ık a rıp y ık a m a n gerekecek.”

332
Kai h ın z ırc a s ır ıttı.“ B e n i çıplak bırakmaya mı çalışıyorsun?Yine m i? ”
Bunu o k a d a r y ü k s e k sesle söyledi ki birçok insanın işittiğinden e m in ­
dim. O n u ağaca yaslayıp d aha fazla saçmalamasın diye elimle ağzını k a­
pattım.
G ü lm e m e y e çalışsam da b u n u hiç becerem iyordum . H o m u rtu y la
gülünce e lim le a ğ z ım ı k a p a ttım . P ek de sessiz sayılmayacak k a h k a h a ­
larla, sarsılarak h â l im e g ü lü y o r d u m . B u n u n üzerine K ai’ın av u cu m d ak i
d u d ak ların ın g ü lü m s e d iğ i n i h issettim ve elimi ağzından çektim .
“B ıra k m a ,” d iy e m ır ıld a n d ı Kai.
G ü l m e k t e n n efessiz k alm ıştım . “ N e y i bırakmayayım?”
“B u n u . G ü l m e y i .”
Sözleri k a rş ıs ın d a d o n a k a ld ım . E lim de olm adan suskunlaştım.
Bana b i r b a k ış atıp k aşlarını hafifçe çattı. “Beni hiç din lem iy orsun ,
değil m i? ”
A rd ın d a n b e n i h a h k ap lı dans pistine doğru ç e k ti.“ Sen ne y a p ı . . . ”
Kai b e n i d a n s e d e n ç iftle rin y ak ın ın d a d urdurup d öndürdü. E lim i d u ­
daklarına g ö t ü r ü p , d u d a k la rıy la p a rm a k boğum larım a ö p ü c ü k k o n ­
d u rd u ğ u n d a k o n u ş a m a z o ld u m . A ğzı başparmağım ın tabam m b u ld u .
D u d a k la rım o ra y a hafifçe bastırdı.T em as öyle çabuk kayboldu ki b a n a
gerçek d e ğ ilm iş , hayal e tm işim gibi geldi.
Afallayıp sus p u s o lm u ş tu m . B u d u ru m K ai’ı hoşnut etmiş gibiydi.
E lim i t u t m a y a d e v a m e d e re k ve yayvan bir gülümsemeyle, u m m a ­
dığım k a d a r d e n g e li h a re k e tle rle karşım da yerlere kadar eğildi ve “B u
dansı b a n a l ü t f e d e r m is in ? ” dedi.
Y am t v e r m e y e firsatım o lm a d a n kolum u tutup beni kendisine ve
dans p istin e d o ğ r u ç e k ti. K olları b e n i sarıp bedenine sıkıca bastırdı.
Ağzı b i r d e n k u l a ğ ı m a g itti ve “ Aslında rica etm iyordum ,” diye m ırıl­
dandı.
Y ü z ü n e b a k m a k iç in g e ri kaykılıp dudak büktüm . “B ir c e n tilm e n
o ld u ğ u n u s ö y le m e m iş m iy d in ? ”
“ S ad ec e is te d iğ im d e .”
G ö z le rim e tra fım ız d a k i herkesin görebileceği lekeli g ö m le ğ in e
ç e v rild i.“ K a i, g ö m le ğ in . B elk i de üzerini değiştirsen.. . ”
S ö z ü m ü şa k a c ık ta n oflayarak kesen Kai, “ Canım,” dedi, “ G iysilerim ­
de şaraptan ç o k d a h a b e t e r kırm ızı ve yapışkan sıvılar olmasına alışığım
ben.”
D o ğ ru y d u bu.

333
K anlı d ü şü n c e y i ak lım d an ç ık a rm a y a çalışıp K a i ’ın b e n i halıların
ü z e r i n d e g e z d irm e sin e izin v e rd im . G ü n e ş b a t ın c a ç e v r e m iz d e k i ko­
n u k la r ın ü z e rin e gölgeler ve la m b a la rın titre k ışık ları v u r m u ş t u . Çok
ta n ıd ık tı b u . . . B irb irim ize d o k u n u ş u m u z , d an s, flö rt, l a m d ı k . Fakat
b e n i e n ç o k şaşırtan, K ai’ııı ayaklarını o k a d a r d e n g e li ve kararlı hare­
k e t ettireb ilm esiy d i. S arh oşken o k a d a r d ü z g ü n k o n u ş a b ilm e s i. Sanı­
r ı m bazı m ask eler asla d ü ş m ü y o rd u .
S o n ra b e k le n e n oldu. Kai se n d e le d i. B ir a n lığ ın a da olsa. Hafifçe
tö k e z le m iş d .
“ B a n a ac e m i dansçı diyene de b a k ın .” S ır ıttım . D a n s e d e r k e n zor­
la n d ığ ın ı g ö r m e y i ne kadar ç o k iste d iğ im i fark e t tim . H a t t a herhangi bir
şe y yapa rken zorlandığını.
B a n a ifadesiz b ir bakış attı. “ E v et, eh , s a r h o ş k e n b ö y le şe y le r olur.”
“ S ad ece biraz sarhoş o ld u ğ u n u sö y le m iştin , u n u t t u n m u ? ”
“ P eki. O h âld e b ana biraz in sa f e d e b ilirs in .” B e n i t e p e d e n tırnağa
sü z ü p g ö r d ü ğ ü karşısında başım iki y a n a salladı. “ A y rıc a , elb isen çok
d ik k a t dağıtıyor. H o ş u m a gitti.”
B i r k a h k a h a attım . “ B e rb a t b ir m a z e r e t b u .”
“ B u n u n sebeb i b u n u n m a z e re t değil, iltifat o lm a sı.”
“ E h , o za m a n b erb at b ir iltifattı.”
M e y d a n o k u y a n tavrı sesine y a n s ım a d a n ö n c e g ö z l e r i n d e k i ışıltıda
k e n d i n i belli etti. “ O hâlde n e d e n b a n a g ü z e l b i r iltifat ö r n e ğ i v erm i­
y o r s u n G ray ?”
B u n u söyleyeceğini ta h m in e t m e m g e r e k ird i. E l b e t t e o n u nihayet
p o h p o h l a m a m için b ir m a z e re t o la ra k k u lla n a c a k tı b u n u . F ak a t iste­
d iğ in i yap m ayacak tım . “ Peki,” d e d im . “ S a ç la rın ç o k . .. Y u m u ş a k g ö rü ­
n ü y o r .”
“ Y u m u şa k m ı? ” Kai k a h k a h a atar g ib i ö k s ü r d ü . “ A h h a d i am a , b u n ­
d a n iyisini yapabilirsin.” B an a d o ğ r u eğildi, işveli b i r sesle, “ P a rm a k la ­
r ın ı saçlarım d a g e z d irm e k istersen karşı ç ı k m a m . . . ” d iy e e k le d i.
Teklifi b e n i ayartm ad an s ö z ü n ü kesip, “ G ü l ü m s e m e n , ” d e d i m . “ İç­
t e n g ü lü m s e m e n h o şu m a gidiyor. M ü s t a k b e l İn fa z c ı ya d a P re n s mas­
k e n y o k k e n ve seni g ö r m e m e iz in v e r d iğ in d e . B e n i m l e d a h a ç o k pay­
la ş m a m d ile d iğ im tü rd e n b ir g ü lü m s e m e .”
Y u tk u n u p sustum . B u n la rı o n a s ö y le m e y e n iy e tli o l m a s a m da söy­
le d ik le r im in d o ğ ru lu ğ u ek silm iy o rd u . O g ü l ü m s e m e y i g ö rd ü ğ ü m d e ,
k i m o ld u ğ u n u ve yaptıklarını u n u t m a k k o la y d ı. O g ü l ü m s e m e y i gör-

334
düğüm de, K r a l’ın ö lü m c ü l p iy o n u n u değil bir oğlanı g ö rü y o rd u m . O
gülüm sem eyi g ö r d ü ğ ü m d e , k im o ld u ğ u m u öğrenirse beni ö ld ü re c e k
birini değil, b i r d o s tu g ö r ü y o r d u m .
Sonra a n i d e n o g ü lü m s e m e bana çok tehlikeli geldi.
“Aptal g a m z e l e r im e r a ğ m e n m i hoşuna gidiyor g ü lü m s e m e m i”
Kai’ın sö z leri y u m u ş a k , biraz nefes nefeseydi.Yanıtım da öyle.
“A ptal g a m z e l e r in e r a ğ m e n Azer.”
D u d a k la rın d a , g ö r m e y i arzu lam am am gereken o g ü lü m s e m e n in
bir b e n z e ri b e lird i. F ak a t d aha ö n c e g örd ü k lerim d en daha y u m u şak tı.
Ağzını açtı v e ...
“M alakai.”
G ö z le rim iz b ir iki m e tr e ö te m iz d e dikilen, hoş yüz hatları hoş b ir
g ü lü m sem eyle ta ç la n m ış K ra liç e ’ye çevrildi. “ O n u diğer beylerle d e
paylaş, o lm a z m ı? ”
“B u g e c e o b a n a ait an ne.” K a i’ın gözleri yeniden bana çev rildi.
“G iysilerim i m a h v e tm e s in i n karşılığında k ü çü k bir bedel.”
S ö z c ü k le r d a h a K a i ’ın ağ zın d an çıkm adan Kraliçe laklak e d e n m i ­
safirler ile d a n s e d e n fig ü rle r tarafından kapıp gö tü rülm ü ştü bile.
K ai’a h a y re tle b a k t ım . D u d a k la rım a yayılan gülüm sem eyi d u r d u r a -
m adım. “ A d ı n M a l a k a i m ı? ”
“E vet, e h , b e n i m iç in şeytani b ir yakışıklılığı var, m üthiş g ü çlü , b ir
de kısa sü re ö n c e k e n d i n i b e ğ e n m iş pislik dendiği de olm uştur.”
“B u n u k i m söylediyse seni iyi tanıyorm uş.”
Kai sessizce, “ E v e t, itira f e tm e k istem ediğim kadar çok,” dedi. K e ­
m anların v ız ü tısı a ra m ız d a b ü y ü y e n sessizliği doldurdu. Kai n ih a y e t
k o n u ş tu ğ u n d a s o ru s u sessizdi. “ Y arm a hazır mısın?”
K itt’in g e ç e n b a lo d a aynı so ru y u sorduğunu anımsadım. “Ya se n ?”
dedim.
Kai yavaşça b ir nefes verdi. “ O lm a k zorundayım .” U z u n bir d u r a k ­
sama o ld u .
O n a h ü z ü n l ü b i r g ü lü m se m e y le baktım . “B unu sorm am ıştım .”
“ U k ala ,” d iy e m ırıld a n d ı. B en i gerçekten gülüm setm eyi başardı.
“G erçeği m i istiy o rs u n ? ”
“ H e r z a m a n g erçe ğ i.”
“ O h â ld e hayır. H a z ır değilim .” Kai iç çekip, başını eğerek başım a
yaklaştırdı. “ F a k a t b iz e b ir şey olmayacak. Asla.”

335
U yuşm uş gibi başımı salladım. N e kastettiğini a ç ık la m a s ın a ih tiy a ­
cını yoktu, ikimizin de hayatları, sağ çık m am ız g e r e k e n b i r d iz i sınavla
geçmişti. Sadece şimdi bir sınavdan birlikte g e ç iy o r d u k . G e ç m i ş t e y a p ­
tığımız gibi mücadele ederek üstesinden g e le c e ğ im iz b i r sınav.
Kai sözlerini vurgulamak istercesine u zan ıp b u r n u m a b i r fiske attı
ve o gülümsemesini benimle paylaştı.Yapmam g e r e k e n in o n u itip k e n ­
d im d e n uzaklaştırmak olduğunu bilsem de, k e n d i m i o n a g ü lü m s e y e ­
rek karşılık verirken buldum.
D ö n erk en rahat bir sessizliğe b ü rü n d ü k . B a h ç e ay ışığıyla b o y a n ı­
yor, lambalar sıcak ışıklarını çevremizdeki y ü zlere y a n s ıtıy o r d u .
Kai birden beni yere eğdi. Parmakları e lb ise m d e k i y ı r t m a ç t a n seçi­
len çıplak tenimi okşayıp sıcak tenim in ü z e rin d e k i s o ğ u k h a n ç e r e k ay ­
dı. Ben şaşkınlıkla ciyaklayınca Kai sadece g ü ld ü . “ S a n a d a n s ta h a n ç e r
gerekm ediğini söylememiş m iydim ?”
B en nefes nefese yanıt verirken b ed e n im i d o ğ r u l t t u . “ P a r t n e r i n i n
k im olduğuna bağlı.”
Beni hep soluklanmaya çalışıyormuşum gibi h i s s e t t i r m e s i n d e n n e f ­
ret ediyordum. Daha da nefret ettiğim ise, b u n u n f a r k ın d a o lm a s ıy d ı.
Bundan nefret ediyorum. Bundan nefret ediyorum. B u n d a n nefret ediyorum .
O sözcükleri kafama işleyip kalın kafatasımdan iç e ri s o k m a y a zorla­
dım.
K endim i ona kaptırnıayacaktım.
Beynim in içinde gitgide şiddetlenen savaşı fark e tm iş o la c a k tı ki
gülümsedi.
Gamzeler.
O kahrolası gamzeler.
A rtık neredeyse nefes nefese kalmıştım; so lu k alm ay a, k a r ş ım d a k i
oğlanı görm ezden gelmeye çalışıyordum. O n u n baş d ö n d ü r e n g ü l ü m ­
sem elerine ve artık hakkında çok şey bildiğim z o rlu g e ç m i ş i n e aldırış
etm em eye çalışıyordum. Düşünceli, büyüleyici y a n m a , o n u o lu ş tu r a n
k ü ç ü k şeylere, bedenimdeki ellerine...
Bundan nefret ediyorum. Bundan nefret ediyorum . B u n d a n n efret e d iy o ­
rum.
G ri gözler gözlerime çevrildi. İçlerin den en d işe y a n s ıy o r d u . “ H e r
şey yolunda mı?”
N e kadar hızlı nefes aldığımı, havayı a k c iğ e r le r im e ç e k m e k için
mücadele etsem de bunda acınacak hâlde başarısız o l d u ğ u m u fark

336
e tm e m iş tim . K a i b ir d e n g ö z ü m e ayık ve ciddi g ö rü n d ü . B u n u n da
sadece y ü z ü m e y e rle ş e n p a n iğ i fark e tm e sin d e n k ay n a k lan a b ile ce ğ in i
d ü ş ü n d ü m . K o lu b e n i d a h a da sıkıca sardı. Ç o k daha k o ru m a c ı b ir
şekilde.
B ı m d a n nefret e d iy o ru m . B u n d a n nefret ediyorum. B u n d a n nefret ed iyo-
nnn .
“P a e ...”
A h , n e d e n b u n d a n nefret ed em iyo ru m ben?
“ S o r u n n e d ir ? ” K a i’ın s e rt sesi b e n i iste rin in p u su n d a n çek ip aldı.
E tra fım d a ç o k say ıd a b e d e n vardı. Ç o k yakın, ço k sık b o ğ azd ılar.
H ava b u n a ltıc ıy d ı, a k c iğ e rle rim i y ak ıy o rd u . K en d im i h ap sed ilm iş, k a ­
p ana k ısılm ış h is s e d iy o rd u m . B e d e n im k ilitlen m iş, k alb im h ız la n m ıştı
ve z ih n im z a y ıflığ ım la alay e d iy o rd u .
B a şım d ö n ü y o r d u . B iz d e .T ö k e z le y e re k d u r d u m ... P a rtn e rim , d ü ­
ş ü n c e le rim , n e fe s alış v e rişle rim . H ep si de b en im le d u rd u . P a n iğ im i
b a s tıra m ıy o r, n e fe s alam ıy o r, g u r u ru m u b ir yana b ırak ıp k e n d im e b ir
ş e y le rin ters g ittiğ in i itir a f e d e m iy o rd u m .
S a k in le ş , iy i s i n .
B ir a n d a y in e o k ü ç ü k , çaresiz kız o lm u ştu m . Babası ölm üş, h ay alle­
ri k a tle d ilm iş o k ız . H a y a tta k alm ak adına hırsızlık yaptığı için b ir d ire ­
ğe b a ğ la n ıp d ö v ü le n , k e n d is in e m usallat o lan anılardan k u rtu lm a k iç in
k a ç a n o k ız.Y as k o lu n u k a n a d ın ı k ırm ışk e n , p an ik içini k e m irirk e n to p
g ib i k ıv r ılıp y a ta n o k ız. K alab alık lard a ya da dar alanlarda nefes a lm a k ­
ta z o r la n a n v e k a ç m a k iç in ç ırp ın a n o kız. E n d işen in zayıf d ü ş ü rd ü ğ ü ,
p a n iğ in g ü ç s ü z b ır a k tığ ı o kız. H ayır, sadece güçsüz.
S a k in le ş , i y i . ..
P a n ik a ta k g e ç ir iy o rd u m .
E lb is e b i r d e n ü z e r i m e d a r g elir, k a b u rg a la rım ı sıkar, b e n i b o ğ a r,
a k c i ğ e r l e r i m d e k i h a v a y ı ç a la r o lm u ş tu . B ird e n ç e v re m d e k i k a la b a ­
lık d a a y n ı n ı y a p a r o lm u ş tu : in sa n la rla d o lu b a h ç e n in b e n i a n id e n
n a s ıl f e lc e u ğ r a t t ı ğ ı n d a n h a b e rs iz , b e n i sıkm aya, b o ğ m a y a, e z m e y e
b a ş la m ış tı.
“ N e - n e f e s a la m ıy o ru m .” S özcükler ağzım dan boğulur gibi çıkıyordu
ve o n a , k e n d im e , y ıllard ır b an a m usallat olm ayan bir k o rkum u itiraf e tm e k
z o r u n d a k a ld ığ ım iç in u ta n ıy o rd u m . “ K lostrofobim var.” İki sözcüğü n e ­
fesim k esilerek , g ü ç lü k le sarf etm iştim . Fakat Kai açıklamayla cebelleşm e­
m i b e k le m e y e re k , b e n i k o lu n u n altına alıp ağaçların dibine götürdü.

337
“Az kaldı,” diye m ırıldandı. “Dayan.” Kai b e n i k a la b a lığ ın arasın d an
geçirip o aynı siyah söğüdün dibine g ö tü rd ü . S ırtım d a b ir ağ aç g ö v d e ­
sinin sert kabuğunu hissettim ve g ö zlerim i a ç tığ ım d a , o n la rı e p e y d ir
y u m d u ğ u m u ancak fark edebildim .
G ölgelerin arasında önüm de dikilen K ai’ı g ü ç b e la s e ç tim . B ana
b en orm anda, yerde, karşısında kan k ay b ed erk en b a k tığ ı g ib i b a k ıy o r­
du. “ N efes al Pae. Nefes al.” Kendisi de nefes alm ak ta z o r la n ır g ib iy d i.
B enim gözlerim panikle bir o yana b ir bu yana ç e v rilirk e n K ai da
güçlükle nefes alıyordu sanki.
O n d a n hiç işitm ediğim kadar yum uşak b ir to n d a , “ H ey , hey, hey.
Bana bak,” dedi.Ve ben bir kez olsun sözünü d in le d im . G ö z le r im i h ız ­
la kırpıştırıyor, karanlıkta üzerine g ölg elerin d ü ştü ğ ü y ü z ü n ü sü zerek
sakinleşmeye çalışıyordum. Fakat pratik te p a n ik atağ ım a z a te n o sebep
olm uştu. Paniğe kapılmama o neden olm u ştu . O b e n i p a n iğ e siirüklii-
yordu. Z ih n im in dizginlerini kaybetm esine, k o n tro ld e n ç ık m a sın a izin
verm iştim ve derinlerde kök salan k lo stro fo b im o n u n y o l açtığ ı ilk
paniğin ardından yüzeye çıkmıştı.
O n a boş yere beslediğim hisler y ü zü n d en .
Hâlâ derin derin nefes alıyor, ak ciğ erlerim e b iraz o ls u n h av a ç e k ­
m e k için m ücadele veriyordum . Kai rahat nefes a la b ilm e m iç in b ir
süre benden uzak durm uştu. Fakat şim di k o lu n u n a z ik ç e , yavaşça b e ­
lim e doluyordu.
u r >)
ben ne y apı...
E peydir suyun altındaymışım da suyun y ü z e y in e y e n i ç ık m ışım
gibi, hava akciğerlerim e akın etti. İştahla ağ zım d an iç e ri ç e k ip y e n id e n
tam anlamıyla nefes alabilmenin tadını çıkardım . P a n ik s ö n m e y e baş­
larken kontrolü n ü kaybettiğim zih n im nihayet d u r u ld u .
“ Ç o k daha iyisin, bundan em inim .” K ai’ın sesin d e h isse ttiğ i fe ra h ­
lam a seziliyordu. D udakları belli belirsiz b ir g ü lü m s e m e y le k ıv rıld ı.
İşte o an hissettim ... Elbisem kayıyordu.
Aşağı bakınca, az önce göğsüm ün ü ze rin d e g e rg in d u r a n k u m a şta k i
boşluğu gördüm ve az kalsın hayretle b ağ ıracak tım . B eli g e v şe m işti ve
artık belim de durm uyordu.
Elbise üzerim den kayıp gitm ek üzereydi.
Kolsuz elbisenin üst kısmını kavrayıp, y u k arı ç e k e re k h a y re tle K a i’a
b a k tım .“ Sen ne yaptığını sa n ı...”

338
K ai e lle r in i c e p le r in e sokarak, tam bir kayıtsızlıkla, “ Y aptığım ,”
d e d i,“ N e f e s a la m a d ığ ın ı d ü ş ü n m e k ti. O elbise ü zerinde ne kadar g ü ­
zel d u rsa d a , b a ğ c ık la rı ç ö z ü ld ü ğ ü n d e de yine o kadar güzel g ö r ü ­
n e c e ğ in i d ü ş ü n m e k ti.” B aşını eğip kendi kendine gülüm sedi. Belli ki
b u n lar o n u n e ş e le n d irm iş ti. “ N efes alabilesin diye tabii.”
G ö z k ır p tı. G ö z kırptı. S in ird en k u d u ru y o rd u m .
“ S ana.
“ B a n a te ş e k k ü r m ü ed e ce k sin ?” diyerek sözüm ü kesip c e k e tin in
m a n şe tle rin i ç e k iştird i. G ö z le rim loş ışığa uyum sağlamıştı ve g ö zleri
g ö z le rim le b u lu ş tu ğ u n d a , iç le rin d e k i neşeyi g ö rm ek beni şaşırtm am ış­
tı. D a h a az ö n c e k i e n d işeli e rk e k te n eser yoktu.
B ir e lim le e lb is e n in k o rsajın ı y u k arıd a tutarken diğer elim le iki p a r­
çayı b ir araya g e tird im . Z ira K ai’ın sayesinde, bağcıklar artık b u g ö rev i
y erin e g e tir m iy o r d u .
S ık tığ ım d iş le r im in a ra sın d a n ,“ B oşta b ir elim olsaydı h an ç erim i çe ­
kip b o ğ a z ın a d a y a rd ım ,” d e d im .
“ K e n d in i b e n i te h d it e d e c e k kadar iyi hissettiğini g ö rm e k b e n i
m u tlu e tti.” B a şın ı yana eğ ip b e n i süzdü.
H a k lıy d ı. O n a te ş e k k ü r etm eliy d im . Panik y ü zü n d en nefesim kesi­
lene k a d a r e lb is e n in n e k ad a r dar o ld u ğ u n u fark etm em iştim . S adece
y e n id e n d e r in b ir n efes alab ilm en in bile, zihnim i ihtim al v e rm e d iğ im
kadar b o ş a lta c a ğ ın ı fark etm e m iştim . Bağcıkları çözm ek dâhiceydi. Fa­
kat b u n u K a i’a s ö y le m e k istem iy o rd u m .
O y a la m a .
S ö z c ü k z ih n im d e y a n k ıla n ırk e n K ai’ln yaptığının bu olabileceğini
d ü şü n m e y e b a şla d ım . Y in e . T artışm ayı b ir tam pon olarak kullan m ak .
D ik k a tim i p a n ik te n k o p a rıp o n a odaklam am ı sağlamak. Ö fk em i ve
sık ın tım ı d ik k a tim i d ağ ıtıp başka y ö n e çekm ek için kullanm ak. F akat
artık b e n i in c e h e sa p la rı değil, ilgisi daha çok şaşırtıyordu. N eye ih ti­
yacım o ld u ğ u n u ta m o la ra k anlam ası.
“ P ae.” Ş im d i b a n a d ah a yakındı.Y ü zü n d en tü m neşe izleri silinm işti.
“ İyi m isin ? G e r ç e k te n ? ”
“ E v e t. T e ş e k k ü r e d e rim .” D u d a k la rı seğirdi. “ Giysilerimi çıkardığın
için d e ğ il.” O f l a d ı m .“ F a k a t... B ana yardım ettiğin için.”
K ai o m u z s ilk ti.“ İkisi aynı şey.”
O n a g ö z le r im i d e v irirk e n elim bağlayam ayacağını bilm em e rağm en
e lb ise m in b a ğ la rım k u rc a la d ı.“ R ic a e ts e m ...” Bir iç çektim. B u n u o n ­

339
dan istem ek canım ı sıkmıştı. “ R ica etsem ip leri b e n im iç in b a ğ la r m ı-
sın?V’
Kai bir şiire beni süzdü. “ A rtık geceyi o d a n d a g e ç ir m e lis in . B iraz
dinlenm elisin.”
“ Eh, o hâlde elbise ü zerim d en d ü şm e d en o d a m a g e r i d ö n m e m g e ­
rekecek.”
D udakları seğirdi. Yanıt olarak son d erec e u y g u n s u z b ir la f e tm e ­
m e k için kendini tu tu y o r olabileceğini b ile c e k k a d a r iyi ta n ıy o rd u m
o n u . Fakat sonra bana d o ğ ru b ir adım atıp sadece, “ O l u r ta b ii,” d e d i.
“ Ç o k sıkı olması gerekm iyor,” deyip ağır ağ ır ağaca d o ğ r u d ö n d ü m .
“ Fakat elbise ü zerim d en düşm em eli.” A rk a m d a n g e le n y u m u ş a k ayak
seslerini güçlükle işittim . Sonra bağcıkları sıkan p a r m a k la r ın ın çıp lak
sırtım ı okşadığını hissettim .
Bağcıkları nazikçe çekiştirdi. N ered ey se k e n d in e g ü v e ııe m iy o rm u ş
gibi. Az kalsın gülecektim . H areketleri ark am d a d u r a n P re ııs ’e y ak ış­
m ayacak kadar çekingendi. “B ağcıkları ç ö z m e d e , b a ğ la m a k ta n ç o k
daha usta oldu ğu m u itiraf etm eliyim .”
O fladım . “ O n a ne şüphe.”
Sessiz kahkahası saçlarımı dalgalandırırken d o n a k a ld ım . S o n b ir kez
bağcıkları çekiştirip çabucak bağladı. N asırları te n im e s ü r tü n d ü .
U rp e rm e m e k için kendim i tu tarak o n a d o ğ ru d ö n d ü m v e elb ise­
m in eteğini düzelttim . O gri gözler b en i te p e d e n tırn a ğ a s ü z d ü k te n
sonra gözlerim le buluştuğunda, Kai hırıltılı b ir sesle “ B o ğ u lm u y o r s u n
değil m i?” dedi.
G ülerek, “ Hayır,” dedim , “ Gayet iyi nefes a lıy o ru m . T e ş e k k ü r e d e ­
rim .” S öğü d ü n sarkık dallarının altından çık m ak iç in h a r e k e tle n m e m le
K ai yam m a geçti.
“ Seni odana kadar geçireyim ,” dedi.
“B u n u yapm ana gerek yok.
“ H aklısın, yok.” K olum a girdi ve kalabalık b a h ç e d e n şa to y a d o ğ ru
y ü rü m ey e başladık. “ Fakat yapm ak istiy o ru m .”
Başımı eğip gülüm sedim . “B ir c e n tilm e n g ib i d a v r a n m a n a alışab i­
lirim Azer.”
Kai öyle uzun süre sessiz kaldı ki y an ıt v e r m e y e b ile c e ğ in i d ü ş ü n ­
d ü m . Fakat yam t verdiğinde sesindeki g ü lü m se m e y i iş ittim . “ B e n de
senin için centilm en gibi davranm aya alışab ilirim G ray.”

340
3 8 . B C )L U M

* at

u o y u n d a b e rb a tsın .”
K itt y ü k se k sesli b ir kahkahayla karşılık verdi ve ancak m atara­
yı d u d ak ların a g ö tü rü p b ir y u d u m aldığında sustu. “ O y u n Jax, A n d y ’n in
ayaklarına h e r bastığ ın d a iç m ek ten ibaret. B unda nasıl berbat olabilirim
ki?”
K a rd e şim in k ız a rm ış y an ak ların a ve dağınık saçlarına b ak ark en b e ­
n im d e ö y le g ö r ü n d ü ğ ü m ü b iliy o rd u m . Ç im le rin ü zerin e o tu rm u ş;
yıldızlı g ö ğ ü n a ltın d a , re n k li h alıların ü ze rin d e neredeyse b ir saattir
d ö n e n k o n u k la rı iz liy o rd u k . C e k e tim i çıkarıp ü zerim d e sadece g ö m ­
leğim le k a ld ığ ım iç in y aslan d ığ ım ağacın sert kabuğu sırtım a b a tıy o r­
du.
K itt b an a b ir bakış attı. H âlâ sabırla sorusuna bir yanıt bekliyordu. O n u
çok b ek letm ed im . “ B u oy u n d a berbatsın çünkü ağzını ıskalayıp d u ru y o r-
M
sun.
K itt ç e n e s in d e n aşağı ak a n viskiyi silerken ikim iz de g ü ld ü k . A n ­
laşılan h e n ü z b u b a lo la rd a iç m e geleneğim izi bırakacak kadar b ü y ü -
m em iştik ve b a z ı şe y le rin asla d eğ işm ed iğ in i g ö rm ek b en i m u tlu e d i­
yordu.
“ B e k l e . . . ” d iy e m ırıld a n d ı K itt. G ö zlerin i diğer çifderle b irlik te
dans e d e n A n d y ve J a x ’e d ik m işti. Jax gülerek tökezledi. U z u n b acak ­
ları d ans a d ım la rı sırasın d a d o la n ın ca A n d y ’n in ayağının ü ze rin e bastı,
“ işte. A sla h ay al k ırık lığ ın a u ğ ratm ıy o r.”
“ Şerefe.” Iç çekip matarayı K itt’in e lin d e n k a p tım ve v is k id e n b o ­
ğazım ı yakan bir y u d u m aldım.
K itt beni izliyordu. “Yarın seni b ir Sınav b e k le rk e n iç m e y e d e v a m
etm ek ten em in m isin?”
“ Infazcı’na biraz güven kardeşim . İçki m a h m u r lu ğ u n d a n d a h a k ö tü
d u ru m lar yaşadığım oldu.”
K itt yanıt verm eyince gözlerim i bak tığ ı y ö n e ç e v ird im ve g ö z le rin i
ağır hareketlerle sallanan babam a ve a n n e m e d ik tiğ in i fa rk e ttim .
K itt sessizce,“ O n u epeydir bu kadar m u tlu g ö r m e m i ş t i m ... Y a n i...
Yıllardır,” dedi. Sesindeki tüm neşe k ay b o lm u ştu . K ra liç e s in e sad ece
ona bahşettiği bir gülüm sem eyle bakan K ra l’ı iz le rk e n b a şım ı sallad ım .
B iz e ... Bana asla sergilem ediği sevgiyi a n n e m e v e r m e k te n asla g eri
kalm ıyordu.
A klım da bu düşünceyle m ataradan b ir y u d u m d a h a a ld ım . “ B elk i
D iren iş’in icabına bakıldığında daha m u tlu b ir a d a m o lu r.”
K itt hantalca om uz silkti.“K onu a ç ılm ış k e n ... ” G ö z le r in i d a n s ç ıla r­
dan ayırıp bana çevirdi. “S u stu ru cu ’dan bilgi alab ild in m i h iç ? ”
O n u n kadar hantal bir hareketle o m u z silk erek , “ O n u ö ld ü r d ü m ,”
dedim .
Söylediklerim den biraz olsun etk ile n m em işti. “ O h â ld e y a n ıt h ay ır
m ır
İç çektim . “ Öyle, hayır.”
“ H in im .” K itt kaşlarım çattı. “Ya bulm akla g ö r e v le n d ir ild iğ in , L o -
o t’un yakınlarındaki şu Sıradan? O n u n h a k k ın d a b ir b ilg i a la b ild in
mı?
K üçük kızın yüzü, gözlerindeki ateş k ad ar p a rla k k ız ıl sa ç la rı z ih ­
n im d e canlandı. “Sıradan bir ço cu k tu . D iren iş h a k k ın d a b ilg isi o ld u ­
ğ un d an şüpheliyim .”
B ir süre sessiz kaldık. K itt boğazını tem izled i. “ N e k a d a r k ü ç ü k t ü ? ”
“ Ç o k .”
K itt başını ağır ağır salladı. “ O hâlde y a p m a d ın ? ”
Biraz gerildim . K itt’le bu konuları hiç k o n u ş m a z d ık . B e n i b ir S ı-
rad an ’ı ö ldürm ek için şehre g itm em i g e re k tire n ilk g ö r e v le r im d e n
b irin in ardından ahırda, kanlar içinde k u sark en b u ld u ğ u g ü n d e n h iç
bahsetm em iştik. B enden çok da k ü ç ü k olm ay an b ir ç o c u ğ u n c a n ın ı
aldığım da daha on dört yaşında b ir o ğ lan d ım ve b ir d a h a b u n u y a p m a ­
maya yem in etmiştim.

342
O z a m a n d a n b e r i , K ra l b e n i sayısız g ö reve g ö n d e rm işti. H e p si e ğ i­
tim im in b i r p a rç a s ıy d ı. K itt sarayda h a p so lu y o rd u belki am a b e n , ö l­
d ü r m e k te n u z a k k a lm a ö z g ü r lü ğ ü n ü h iç tatm am ıştım . S eçim y a p m a k
n e d ir b ilm e m i ş tim . B u y ü z d e n akıl sağlığım ı h e p te n k a y b e tm e m e k
için S ıra d a n ç o c u k la r ın ı a ile le riy le sü rg ü n e g ö n d e riy o rd u m .
B u n u y a p m a k la o n la r ı y in e d e ö lü m e m a h k û m etsem bile.
A ğ ır a ğ ır k o n u ş a r a k , “ H ay ır, y a p m a d ım ,” diye y an ıt v erd im . S a d e c e
k a rd e şim e b u a ğ ır s ö z c ü k le ri paylaşacak kadar g ü v e n iy o rd u m . K itt in
taşları y e r i n e o tu r tm a s ı y ılla r alm ış, so n ra o d am a içki iç m e k için g e ld i­
ği, sağ lık lı d ü ş ü n e m e z o ld u ğ u m b ir g ece b e n im le yüzleşm işti.
Y ok e t m e k b e n i m g ö re v im d i. K ral b e n i d u y g u su zca can alm ak iç in
e ğ itm işti. F a k a t ç o c u k la r söz k o n u s u o ld u ğ u n d a k en d im i b ir şe y le r
h isse tm e y e z o r lu y o r d u m .
C a n a v a r la r ın b ile a h la k k u ra lla rı olabilirdi.
B ir iç ç e k ip m a ta ra y ı d u d a k la rım a g ö tü rd ü m . “ Şu an b u n d a n b a h ­
se d e c e k k a d a r s a rh o ş d e ğ ilim .”
“ B e n d e .” K itt s ırıta ra k m ataray ı e lim d e n kaptı. S o n ra g ö z le ri ilk
kez fa rk e tm iş g ib i g ö m le ğ im d e k i lekeye çevrildi. “ Başına b ir şey m i
g eldi?”
“ P a e d y n .” B ir k e z d a h a iç ç e k tim . “ B aşım a P aed y n geldi.”
K itt k ık ır d a d ı. F a k a t g e rg in b ir sesti b u . “ O k e s in lik le ... D e ğ iş ik
b iri.”
“ S ö z c ü k le r le a ra n n e k a d a r da iyi K itty.”
K itt b a ş ın ı ik i y a n a sallayıp elin i y ü z ü n d e g ez d ird i.“ O n u ta n ım la y a­
cak s ö z c ü k le r i b u la m ıy o r u m b ile fak at V ebalar aşkına, o b e n i an lata cak
s ö z c ü k le ri s e ç m e d e h iç z o rla n m ıy o r.”
O m u z l a r ı m k a s k a tı kesilse d e k e n d im i rah at b ir sesle k o n u şm a y a
z o rla d ım . “ Ö y l e m i? ”
K itt b ir k a h k a h a a ttı. “ E v e t. B a n a işitm ek isted ik lerim i sö y lem ey en ,
a k lin d a k in i s ö y le m e k te n ç e k in m e y e n te k kişi o. B u n u da ep ey sıkça
y a p tığ ın ı e k l e m e m g e re k .”
R a h a t b i r ta v ırla , “ S e n i y e r in d ib in e daha sık m ı so k m a n n te rc ih
e d e rs in k a r d e ş im ? ” d iy e s o rd u m . “ D o ğ r u m u işitiyorum ?”
B e n i h a fifç e itti v e s ö z le rim i d u y m a z d a n g e ld i.“ O n d a farklı b ir ateş
var. G e ç e n g ü n b a n a g ıc ık b ile d ed i.”
iç im d e k i g e r ilim e r a ğ m e n d u d a k la rım seğ ird i.“ H aksız da sayılm az.”

343
K itt sessizce, “T uhaf bu,” dedi. G ö zleri k alab alık b a h ç e y i taradı.
“ O n u tanıyalı çok olmadı fakat o nu tanım ak için d a h a ç o k z a m a n ım
olm asını istediğimi fark ettim .”
Aram ızdaki sessizlik uzadı. Sözcükler havada asılı k ald ı.
Tutukça, “Belki de yanılıyorum dur,” d ed im . “ B e lk i d e sö z c ü k le rle
aran iyidir.”
Y üzünde yılık bir sırıtışla bana d oğru d ö n d ü . “ Ya sen o n ıııı h a k k ın ­
da ne düşünüyorsun?”
G özlerim göm leğim deki lekeye gitti. Ü z e rim d e şarap, viski ve biraz
da hep Paedyn’in üzerinde olan o lavanta k o k u su vardı. P a e d y n o gece
bana sarıldığından tatlı kokusu üzerim e sinm iş, d ik k a tim i d a ğ ıtıy o rd u .
O n u n hakkında ne mi düşünüyordum ?
O n u düşünmediğim bir an mı var ki?
M atarayı K itt’in elinden alıp daha önce söylediğim s ö z c ü k le ri y in e ­
ledim : “Şu anda bundan bahsedecek kadar sarhoş d e ğ ilim .”
Yalanlar.
A yıkken bile Paedyn başımı d ö n d ü rü y o rd u . B a n a n e l e r y a p tığ ım ,
ban a neler hissettirdiğini kab u llenm em için sarh o ş o lm a m g e r e k m i­
y o rd u .
E tek hışırtıları ve ,heyecanlı sohbetleri işitm e m le y u k a r ı b ak tım .
B ahçelerden antrenm an sahasına y ü rü y en k o n u k la rı iz le d im . K itt’e
şaşkınca baktım.Yanıtı, “H içbir fikrim yok,” oldu.
Ayağa kalktık. D engede durm akta sadece biraz z o rla n ıy o rd u k . K a­
labalığın peşine takıldık. Biz meşalelerle ay d ınlanan a n tre n m a n saha­
sına varm adan konukların yerlerini almaya başladıkları g en iş, to p rak
zem inli bir ringin etrafinda yükselen platfo rm ları fark e ttim .
Tealah ringin ortasına gelip, çevresindeki k o n u k la ra g ü lü m se y e re k
kendi etrafinda döndü. “N e eğlenceli! Sadece baloyla k a lm a d ık , şim di
bir de dövüş izleyeceğiz!”
Bu gece dövüşmek gibi bir planım kesinlikle yoktu.
Kalabalık etrafina bakınarak tezahürat yaptı ve alkış tu ttu . M u h ­
tem elen gözleri yarışmacıları arıyordu. B en de ay n ım y a p tım . K ızlar
etrafta görünm üyordu. Karşı tarafta sadece Jax, B ra x to n ve A c e vardı.
Birden alkolün ve çevremdeki güçlerin etkisiyle b aşım d ö n d ü . E li­
m i saçlarımda gezdirdim. Avucumdaki m atara te rd e n ıslan d ı. O k ad ar
içtiğim için pişmanlık duyarken bile aklım da k alan iç k iy i k afay a d ik -

344
m ek vardı. Y arışm a cılara d o ğ ru g itm ek için hareketlendiğim de b ir el
k o lu m u tu ttu .
“ K ai.” D ö n ü p b a k ın c a K itt’in gözlerini bana diktiğini g ö rd ü m .
“Seni y a r ın d a n ö n c e g ö r e m e z s e m ...”
S a m im iy e tin d e n e m in o lm a k için o iki sözcüğü işitmeye gerek
d u y m a d an , “ B iliy o ru m ,” d e d im . “ B iliyorum .”
K itt h afifçe g ü lü m se y e re k , “ D ik k atli ol,” dedi. “Ve sakın öley im
dem e.”
“ M e ra k e tm e . B e n d e n o k adar kolay kurtulam azsın Kitty.”

345
39. B Ö L Ü M

İ 4 v % e d e n bu kadar uzun sürüyor? B azen g e rç e k te n b ir p re n se ste n


J p j m î a ı k m olmuyor.” Elbisemi ü ze rim d en ç ık a rırk e n , o n u o d a m d a n
ayıran kapı L enny’nin sesini boğuyordu.
“ Sakin ol,” diye m ırıldandım . “Elbisem i y ırtm a m a y a ç a lışıy o ru m .”
“Evet. Tam da bir prensesin edeceği b ir laf.”
G özlerim i devirip ince antrenm an p a n to lo n u , ü z e r in e d e b o l, p a­
m uklu bir göm lek giydim. “Eh, sence b ir prenses b a lo n u n k o n u k la rın ı
eğlendirm ek için dövüşür m ü?”
Çizmelerimi ayaklarıma geçirirken, ellerim h a n ç e rim i aJıp ç iz m e ­
lerden birinin içine sokma arzusuyla yanıp tu tu şu y o rd u . F a k a t L en n y
kapıma vurup, bana aniden kararlaştırılan bir dövüş için a n tre n m a n sa­
hasına çağrıldığımı haber vermiş, ayrıca dışarıdan silah g e tir m e n in yasak
olduğunu belirtmişti. Gümüş hançerim e bakıp iç ç e k tim . S ırf k e n d im i
daha rahat hissetmek için bile hançeri yanım a alabilseydim n e iyi o lu rd u .
Yaslandığı kapıyı ardına kadar açm am la L en n y az k alsın y e re d e v ­
rilecekti. H om urtuyla güldüm . L enny bana iğneli b ir g ü lü m s e m e y le
karşılık verdi. Sonra koridorda hızlıca y ü rü m ey e b aşlad ık .
D iğer im paratorluk M uhafızlarının sö y le d ik le rim e k u la k m isafiri
olmaması için kulağına eğilip sessiz b ir fısıltıyla, “ B u n o r m a l m i? ” diye
so rd u m .“Bizi baloda dövüştürm eleri? H e m de ta m S ın av ö n c e s i? ”
Lenny bana bir bakış attı ve yüzünün yarısını ö r te n b ey az m ask esin e
rağmen gözlerindeki endişeyi seçtim. L en n y ’n in d u y g u la rı h e p o rta d a y -

i
A /
di ve y ü z ü n d e n o k u n u y o r d u . “ B u yılki Sınavların hiçbir n o rm al yanı
yok”
ik im iz k ö ş e d e n d ö n e r k e n , o n a başım ı sallayarak karşılık v erd im .
Sonra a n t r e n m a n sa h asın a y ö n e ld ik . T oprak rin g in etrafında y ü k selen
p la tfo rm la r, ç a m u r lu a la n d a abes k açan , yeşiller ve siyahlar için d e şık
g iy im li k o n u k la r la d o lu y d u . R in g i çevreleyen m eşaleler, kalabalıktaki
h ey e ca n lı y ü z l e r i n ü z e r in e ü r k ü tü c ü g ö lg eler d ü şü rü y o rd u .
L e n n y sessiz ce, “ P r e n s in d e n b ilg i alabildin m i?” diye sordu. “ M esela
belli b ir tü n e l h a k k ın d a ? ”
İç ç e k ip o n a b ir b a k ış a ttım . “ D a h a birkaç saat ö n c e so rd u ğ u n d a n
b eri a lm a d ım .”
L e n n y y a n ı tım k a rşıs ın d a giilüm sese de rin g e ve etrafındaki kala­
balığa u la ş m a m ız la g ü lü m s e m e s i çab u cak kayboldu. G ö zle rim i ç e v ­
re m d e k i ta b lo y a ç e v ird im . O rta d a k i T ealah’yı ve ağzından d ö k ü le n h e r
sö zcü k k u v v e tle n e r e k çık sa da o n u işitm ek için ö n e eğilen kalabalığı
sü z d ü m .
“ S ın a v la ra h e r z a m a n k i g ib i ilk eld en şahitlik ed e m ed iğ in iz için
b u g e c e ö z e l b i r s ü r p r iz im iz o lacak !” K alabalık alkış tu ta rk e n T ealah
k o n u şm a sın ı s ü r d ü r d ü .“ Y arışm acılar rastgele seçilip dövüşecekler. D ö ­
v ü şle rin s o n u c u , o y u n u z u k im e v ereceğ in ize karar v erm en izd e faydalı
o labüir.”
K a lb im te k le d i.
Sadece burada k a y b e tm e k le kalmayacağım, izleyicilerin oylarını da ka ybe­
deceğim.
D iğ e r y a rış m a c ıla rı b u lm a k için kalabalığa göz gezdirdim . R in g in
diğer ta ra fin d a y d ıla r. A n laşılan sadece kızların ü zerlerin i d eğ iştirm ele­
rin e iz in v e rilm iş ti. K ız la r elbise g iy m ezk en oğlanların ü z e rin d e hâlâ
p a n to lo n la r v e g ö m le k le r vardı.
G ö z le r im , g e r g in B la ir’in y a n ın d a esnem e harek etleri yapan A n d y ’ye
ç e v rild i. Y a n la rın d a d ik ile n Jax ve B rax to n sessizce k o n u şu rk en ,
g ö m le ğ in im y e n le r in i sıvayan B ra x to n iri kollarım gözler ö n ü n e serdi.
A ce b ira z d a h a ö te d e d ik iliy o rd u ve b u rn u n u havaya dikip kalabalığı
g ö z le m le m e k te n m e m n u n g ö rü n ü y o rd u .
S o n ra g ö z le r im o n u n ü z e rin d e d u rd u ve paçaları sıvanmış p a n to ­
lo n u n u n ; b e d e n in e y ap ışm ış, artık içini gösteren g ö m leğ in in ü z e rin d e
g ezin d i. A y ılm a k iç in k e n d in i suyla ıslatm ıştı ve ıslak saçlarım salladığı­
nı g ö r m e m le d u d a k la r ım cılız b ir gülüm sem eyle kıvrıldı.

347
T ealah’nın ismini söylediği Kai başını k a ld ırıp r a k ib in in g ö z le rin e
baktı. B raxton bir süre Prens’e b ak tık tan so n ra o n u b aşıy la selam layıp
rin g e adım attı. K albim deli gibi birkaç kez ç a rp tık ta n s o n ra ik i oğlan
dövüşm eye başladı.
K ai’ın her zam ankinden dikkatsiz olm ası n o rm a ld i ç ü n k ü h en ü z
tam am en ayılmamıştı. Fakat bu dezavantaja rağ m e n , y ılla rın eğ itim iy le
hızh hareket ederek tanıdık bir ritm e ayak u y d u rd u . K ıyasıya b ir dövüş
oluyor, kalabalık atılan ve savuşturulan h e r y u m ru k la k e n d in d e n geçi­
yordu. K ai’ln B raxton’ı saniyeler boyunca yere m ıh lam asıy la kalabalık
coştu, im paratorluk M uhafızları, ikisi b irb irlerin d e d ah a da fazla zarar
v erm ed en Kai ve B raxton’ı çabucak ayırdılar.
S onra A ndy ve A ce’in isim leri ano n s ed ild i, ik is in in d ö v ü ş ü kısa
sü rd ü . A ndy ringe çıkar çıkm az parlak b o rd o k ü r k lü b ir k u rd a d ö ­
n ü ştü . O hırlarken, Ace tipik num arasını y apıp r a k ib in in e tra fın ı k e n ­
d isin in tıpatıp aynı illüzyonlarıyla sardı. F ak at h a y v a n fo rm u n d a k i
A ndy, b u rn u y la havayı koklayıp b irço k A c e ’in a ra sın d a g e r ç e k o lan ın
k o k u su n u aldı. A rdından A ce tep k i bile v e re m e d e n a tıla ra k o n u yere
y ık tı. P ençelerin i A ce’in göğsüne g e ç irirk e n A n d y ’d e n ç o k b ir h ay ­
vanı andırıyordu.
“ Sırada, Blair A rcher v e ...” Tealah çek tiğ i k arta b ak ıp , “ P aed y n
G ray var!” diye bağırdı.
K albim göğüs kafesimi döverken titrek b ir nefes v e rd im .
B ana Blair çıkmasa şaşardım zaten.
K aderim le yüzleşmeye hazırlanıp, rin g e d o ğ ru h a re k e tle n d iğ im d e
sert parm aklar bileğimi sarıp beni d ö n d ü rd ü . A rk a m a h ızla d ö n m e m le ,
saç ö rg ü m om zum un üzerinden fırlayıp az kalsın y ü z ü m e çarp acak tı.
Kai gözlerini bana dikmişti. Beni kendisine d o ğ ru ö y le h ız lı çek ti ki
y ü zü n d e k i kanlı kesikleri ve yeni yeni b elirm ey e başlayan m o rlu k la rı
ancak seçebildim .
D ışarıdan bakan biri, y ü rürken P rens’e ç a rp tığ ım ı d ü ş ü n e b ilird i.
Başını eğen K ai’ın dudakları kulağım a sü rtü n d ü . K o n u ş tu ğ u n d a sesi
alçak ve telaşlıydı. “ G özünü d ö rt aç ve d u rm a d a n h a re k e t et. O n d a n
daha atılgansın, o yüzden kafanı kullan, k u lla n a b ile c e ğ in h e r şeyi k u l­
lan. O fiziksel olarak zayıf, bunu avantaja çevir.” S o n ra o d u m a n grisi
g ö zlerin içine bakabileceğim kadar geriye kaykılıp, “ O n u n d ik k a tin i
dağıt, bu konuda iyisin,” diye m ırıldandı.
A rdından parm akları ö rg ü m ü n u cu n a u zan d ı ve h afifçe saçım ı çe­
kip, hızlıca göz kırptıktan sonra uzaklaştı.

348
G ö z le r im i k ır p ış tır d ım . D ö n ü p rin g e adım atarken kafam ı to p a rla ­
maya ç a lıştım .
G ö z le r im k a la b a lığ ın ü z e rin d e g ezin d i ve ancak oym a, ahşap b ir
k o ltu k ta K r a liç e ’n in y a n ın d a o tu r a n K ral’ın gözleriyle b u lu ş tu ğ u n d a
d u rd u . Y ü z ü n d e k i o k ib ir d o lu m e m n u n iy e ti hayal e ttiğ im d e n ş ü p ­
h e liy d im . O a n , e ş le ş m e le rin n e k a d a r rastgele o ld u ğ u n u m e ra k e ttim .
B u n u n K r a l’ın işi o lm a sı b e n i b ira z olsun şaşırtm azdı. M u h te m e le n
h alk ın is te d iğ i k a d a r, o da B la ir’in b e n i param parça edişini iz le m e k
istiy o rd u .
K itt’in g ü lü m s e m e s i y an ın d ak i babasının g ü lü m sem esin d en d ah a
farklı o la m a z d ı. B a şın ı hafifçe sallayıp b en i bu k ü çü k jestle y ü re k le n ­
dirdi. S o n ra g ö z ü m e ç a rp a n eflatu n d ik k atim i rin g e ve karşım daki ra­
kibe ç e v ird i. B la ir ’in saçları şu an b ir tokayla bağlanm ıştı ve y ü rü rk e n
öne arkaya sa lla n ıy o rd u .
A y a k la rın ın to p ra ğ a d eğ m esiyle o y u n başladı.
B ir b ıç a k k e n d im i y ere a tm am la ıslık çalarak başım ın ü z e rin d e n
geçti. B ir b a lta b a n a d o ğ r u u ç a rk e n B lair’in g ırtlak tan g elen alay­
cı k a h k a h a s ın ı iş ittim . R i n g i çev reley en raflardaki silahları ü z e rim e
y a ğ d ırıy o rd u . B u n u y ap m ay a izn i o lu p o lm ad ığ ın d an e m in o lm asam
da, s ila h la rd a n s a k ın m a k la u ğ raşırk en b u n u n ü zerin e d ü şü n e c e k fazla
z a m a n ım o lm a d ı.
K ü ç ü k , fe c i k e s k in b ir b ıçak havayı yardı. K endim i yana atsam da
d e rim i k esti. B ıç a ğ ın arm a ğ a n ı olan yakıcı, tenim i dağlayan b ir acı el­
m a cık k e m ik le r im e yayıldı.
B lair, “ P sişik b e c e r ile r in seni b u saldırıya karşı ö n ced en u y arm ad ı
m ı?” d iy e m ır ıld a n d ı. E trafa dağılan silahlan bana fırlatmaya devam
etti. K a lb im in k u la k la rım ın için d e atan sesi y ü zü n d en etrafım ızı çev i­
ren k a la b a lığ ın h a y k ırış la rın ı g üçlükle işitiyordum .
B u d ö v ü ş te b a şa rd ığ ım te k şey k en d in ü yorm ak olm uştu. B lair’in
m açı e r k e n d e n b itir m e k istem ed iğ i belliydi.Yoksa b en i boğar ve çek ip
g id e rd i. H a y ır. Ö n c e b e n im le eğlen m ek , neler yapabileceğini kalabalı­
ğa g ö s te r m e k istiy o rd u .
U z u n sü re sa v u n m a d a kalam azdım . Fakat bıçakların b en i kevgire
d ö n d ü r m e s in i d e iste m iy o rd u m .
H a d i b a k a lım .

349
Ü z e rin e atıldım . Fakat d o ğ ru d an ü z e rin e y ü r ü m e k y e r in e z ik z a k ­
lar çizdim . G özleri hafifçe b ü y ü d ü , belli ki b u n u b e k l e m iy o r d u . F ak at
k e n d in i hem en toparlayıp bana silahlar, dallar ve taşlar fırla tm a y a b aş­
ladı.
Yakasına bir yapışabilscnı...
B lair bir dövüşçü değildi ve b u n u n da fark ın d ay d ı. B u y ü z d e n b irç o k
S eçkin gibi o da gücünün ardına gizleniyordu. B e c e risi o lm a sa b u m aç
ço k tan biterdi.
Z ikzaklar çizm em e rağm en b en i rin g in k e n a rın a p ü s k ü r tm e y e d e ­
v am ediyordu. Blair bana sakınm am g e re k e n k esk in n e s n e le r fırlattığ ı
sürece ilerlem e kaydedem ezdim .
B ir taş om zum a çarptı. Sertçe. D ü şü n . D ü ş ü n .
B lair bana uçan nesneler g ö n d e rm e y i bıraksa da, b u k e z b ir b ilek
hareketiy le ayaklarım ı yerden kesti. T oprak z e m in in b ir m e tr e k ad ar
ü z e rin d e süzülürken boğazım dan b o ğ u k b ir h a y k ırış ç ık tı.
S onra beni yere bıraktı.
S ertçe yere düştüm . Hava a k c iğ e rle rim d e n k a ç a rk e n n e fe s alm ak
için k en d im i zorladım . N em li havayı içim e ç e k m e y e ç a lışa ra k y a ttığ ım
y erd en b ir toz b u lu tu kalktı.
A yağa kalk.
H e r yanım sızlasa da güçlükle ayağa k alk tım . B la ir k a lk m a y a y e lte n ­
m e m karşısında b ir nebze şaşırmıştı.
D ik k a tin i dağıt.
K ai’ın sözleri zihnim de çınlıyordu. S o n ra a k lım a b ir fik ir g e ld i.
Y erden om zum daki ağrının so ru m lu su o lm ası h ay li o lası o la n b ir
taş aldım ve avucum da sıktım. Blair bana n e s n e le r g ö n d e r m e y e d ev a m
ediyor, ben de sağa sola kaçarak, eğilerek ve y u v a rla n a ra k sa ld ırıla rd a n
sakınıyordum . Parm aklarım rin g z e m in in e d ağ ılm ış s ila h la rın arasın d a
b ir bıçak buldu.
Tek, çevik bir hareketle kolu m u g eriy e atıp b ıç a ğ ı y ü z ü n e firla ttın ı
ve h e m e n ardından da taşı g ö n d erd im . B lair h e r şeye ara v e rip , rah at
b ir tavırla ellerini kaldırarak bıçağı ve taşı k e n d is in e is a b e t e tm e d e n
d u rd u rd u . E lim den gelenin en iyisinin bu o ld u ğ u n u d ü ş ü n m e s i o n u
keyiflendirm işti.
Ya da o öyle sanıyordu.
Blair tüm dikkatini üzerine g elen n e sn e le ri d u r d u r m a y a v e rirk e n
hiç zam an kaybetm edim . Sıçrayıp, o n u b e lin d e n k a v ra y a ra k y e re y ık -

350
tim . B irlik te to p r a ğ ın ü z e rin d e yuvarlandık. Oflayan Blair’in ak ciğ er­
le rin d e k i h av a b o şa lm ıştı ve b en i ü ze rin d en atm adan önce birkaç sa­
niye k a z a n m ış tım .
F akat b a n a o k a d a rı y eterd i.
B u m ü c a d e le n in am acı k azan m ak değil, bir mesaj verm ekti. K e n ­
dim e ve b e n i iz ley e n h erk ese hâlâ b ir teh d it olduğum u ispatlam aktı.
O n la r g ib i g ü ç le r im olsa da olm asa da canlarını yakm anın b ir y o lu n u
b u lacak tım .
Y u m r u ğ u m u n B la ir’in çen esin e çarpmasıyla başı yana savruldu.
M u h te m e le n y u m r u ğ u n verdiği acıya, insanların ona y u m ru k atm aya
çalışacak k a d a r b ile yaklaşm asına yabancıydı. Afallamıştı. O m ü k e m ­
m el, k ü ç ü k b u r n u n a sıkı b ir y u m ru k daha indirdim . B u rn u n d an k an ın
b o şan m asın ı iz le d im .Y u m ru ğ u m u yeniden kaldırdım ...
F ak at B lair n ih a y e t k en d isin i toparlam ıştı.
T iz b ir ç ığ lık la b e n i b ez b ebek m işim gibi havaya fırlattı. Sert ze­
m inle ça rp ışıp , k e n d im i b ir kez daha yıldızlı göğe bakıp güçlükle nefes
alırken b u ld u m .
H ayal k ırık lığ ı iç in d e tiz çığlıklar attığını işittim. M u h tem elen ağ­
rıyan ç e n e s in i o v u ş tu ru p kanayan b u rn u n u tutuyordu. Ö fkeyle u zak ­
laşan ç iz m e le r in sesin d en , insanlar kusursuz yüzünü yara bere içinde
g ö rm e s in le r d iy e b ir Ş ifacı’ya koştu ğ u n u anladım. Ö zellikle de o yara
bereye b e n se b e p o ld u ğ u m için. B ir K enar M ahallelinin kendisinde
b ırak tığ ı y a ra la rı k im sey e gösterm eye cesaret edem iyordu.
İz le y ic ile rd e n alkışlar, tezah ü rad ar ve hayret nidalarının yükseldiği­
ni işittim . B ir g ü lü m s e m e d u daklarım a yayıhrken kendim i kahkahalar­
la sarsılır h â ld e b u ld u m . T oprakta sere serpe uzanırken kahkahalarım a
engel o la m ıy o rd u m .
M açı k a y b e tm iş olabilirim fa k a t gururu incinen Blair oldu.

351
40. B Ö L Ü M

'TjfJ ir dağın eteğinde uyandım.


/*f?Plum m et Dağı.
Bundan emin olmamın tek nedeni, buraya d aha ö n c e babam la
korkularımla baş etmek için gelmeındi.
Fakat yalnız değildim.
Yammda inleyen Andy’nin gözleri açıldı. Ayağa fırladı. B e n im birkaç
dakika önce yaptığım gibi, o da gözünü d ö rt açıp etrafın a b a k ın d ı.
Başım zonkluyordu. Onca alkolden, dün gecek i d ö v ü şle rd e n ve b u ­
raya getirilmem için bana verilen uyuştu ru cu d an so n ra, savaş a la n la rın ­
da bile kendimi daha iyi hissettiğimi söyleyebilirdim . F ak at P lu m m e t a
varmamla ilk fark ettiğim elime karalanan yazı o l d u . A v u c u m d a k i eğri,
aceleci el yazım çok önemli bir mesaj aktarıyordu.
Ayıkken kendisine dokunabileceğimi söyledi.
Ö nceki geceye dair diğer her şeyi çok n et h a tırla m a m a k a rşın , b u n u
yazdığımı hiç anımsamamama şaştım. P aed y n ’in b e d e n im e yasla­
nan bedeni, sohbetimiz, ben elbisesinin b ağ cık ların ı ç ö z m e d e n ö n ce
yaşadığı panik. Dudaklarım bu düşünceyle kıvrılsa da, P a e d y n in dö v ü ş
sırasında Blair’i nasıl yere yapıştırıp kanını d ö k tü ğ ü g e lin c e g ü lü m s e ­
m em ek için kendimi tuttum.
“Vebalar aşkına, neler oluyor?”
Braxton da kalkmış, öğlen güneşi karşısında g ö z le rin i k ırp ış tırıy o r-
dıı. E flatu n saçları B r a x to n ’ın arkasında parıldayan Blair de o n u n kadar
şaşkın ve g e rg in g ö rü n ü y o rd u . B irbirim ize bakıp önceki gece ne kadar
kıran k ıran a d ö v ü ş tü ğ ü m ü z ü , kavganın sonunu getirem eden bizi nasıl
ayırdıklarını an ım sad ık .
B u ru ş u k n o tu c e b im d e n çık arıp toprak zem ine attım . “ B ize b u n u
bırakm ışlar.”
B lair’in k â ğ ıd ı alıp sık k ın b ir sesle n o tu o k u d u ğ u n u işittim :

fT lo ş ye/t/i/t iA t/ ıc i r Jt/taoa,
/ /tiz c e oaA it^ y e/c/i ta / u m o yu /tu n a ,
/ Z irv e y e u a /v u a A içi/t v a r o/ı t'Au's a a t/ i A za n ıa m n ,
Ç /tû yer ta A tn ıtjy e /ı/n e A içi/t (/urntac/cuıtuvtta/ıma/tst/t.

“ H a d i o ra d a n .”Y an ım d a d ik ilen A ndy hom urdanıp ellerini kirli y ü ­


zünd e g e z d ird i.
“ P a rd o n ,” d e d i B la ir . “ Birlikte m i çalışacakmışız?”
B a ba m b iz im le o y n a m a k ta n k e y i f alıyor.
Ö n c e k i g e c e y arışm acıların arasındaki gerilim i n rm an d ırm ak için
bizi d ö v ü ş tü rm ü ş , iç im iz d e b irb irim izi parçalama isteği uyandırm ıştı.
U z u n r a u n tla r b o y u n c a rastgele rakiplerle dövüşmeye zorlanm ıştık ve
akşam a k a d a r sü re n d ö v ü şler y o rg u n lu ğ u m u zu katlamıştı. Şim di ise,
ö n c e k i g e c e b a şla ttığ ım ız şeyin so n u n u getirm e arzusuyla m ücadele
ed erek o m u z o m u z a çalışm aya zorlanıyorduk.
A yağa k a lk tım . B aşım zo n k lark en gözlerim le gökyüzünü taradım .
G ü n eş b a n a ik in d in in yaklaştığım söylüyordu. Bu da gece b o yunca
tırm a n a c a ğ ım ız a n la m ın a geliyordu.
N e heyecanlı am a .
İç ç e k ip , “ G ü n ışığını h eb a ediyoruz,” d ed im .“ H areketlenelim .”
S ın a v ın ve b iz d e n , b irb irim iz i param parça etm ek yerine birlikte
ça lışm am ızın b e k le n m e s in in şaşkınlığı içinde tırm anm aya başladık.
P lu m m e t devasa b ir d ağ olm asa da en hafif tabirle ürkütücüydü. Şim ­
d ilik sık a ğ a ç la rın arasında ve dağın eteğindeki taşlık arazide y ü rü y o r­
d u k . D a h a y u k a rıla ra çık tığ ım ızd a ağaçlar seyrekleşecek, yerlerini daha
d ik kay alar ve k ay g a n y o k u şlar alacaktı. Ö lüm cül zem inine ek olarak,
P lu m m e t d a h a d a ö lü m c ü l hayvanların yuvasıydı.Tam on iki saat b o ­
y u n c a y iy e c e ğ im iz , su y u m u z , silahım ız ve birbirim ize zerre güvenim iz
o lm a d a n tırm a n a c a k tık .

353
G öz ucuyla bazı G ö riiler’i seçtim . H ızla ve sessizce h a r e k e t ed erek
ilerleyişim izi belgeliyorlardı. D ağ yam acın d a o n la rc ası g ö re v le n d irilm iş
olm alıydı. M enzillerine g irm em izi bekliyor, g ö re v i k e n d ile r in d e n ö n ­
ceki G ö rü ’den devralıyorlardı.
Blair ve Braxton yakınım da hantal h arek etlerle tır m a n ır k e n b irb ir­
lerine denk bir kuşkuyla bakıyorlardı. A ndy y a n ım d a n a y rılm a y ıp bana
kim e sadık kalacağını belli ediyordu.T ek e ğ len ce m A n d y o lm u ş tu . A buk
sabuk konuşması zihnim i tepem izde yükselen d a ğ d a n u za k laştırıy o rd u .
A ndy takım çalışmasının elini kolunu bağlad ığ ın d an y a k ın ıy o r, aksi tak­
dirde nasıl bir şahine dönüşüp bizi tozun için d e b ıra k a c a ğ ın ı sö y lü y o rd u .
“ Peki,” dedi. İki saattir tırm an m ak tan b iraz n efes n e fe s e kalm ıştı.
“B ir şey görü y o ru m ama ne? Size ipu cu , ilk harfi T . .. ”
B lair,“ Of,Vebalar aşkına, kes şunu,” diye sö y len d i. Z ih in g ü c ü y le bir
çam kozalağını havaya kaldırıp A n d y ’ye fırlattı. “ B ir sa a ttir b ir şeyler
görüyorsun fakat oyunu senden başka oynayan y o k . İ ç im d e n şu takım
çalışması konusunu unutup kafanı koparm ak g eliy o r.” A n d y s ırıtırk e n
B lair neredeyse hırlıyordu.
A ndy kibirli bir gülümsemeyle,“Bak ne diyeceğim ,” d ed i. “ B iraz olsun
değişmedin Blair.” O m uz silkti. “Sanırım can çıkıyor fak at b ir şılhğın h u y u
çıkmıyor.”
B u sözlerin üzerine, Blair yerden b ir k o za lak o r d u s u k a ld ırıp
A n d y ’yi sessizce tehdit etti. “ Yerinde olsam ç e n e m i k a p a rd ım . Yoksa
boğazına bir kozalak kaçabilir.
A ndy şarkı söyler gibi, heceleri uzatarak, “ B e n i h a k lı ç ık a rıy o rs u -
u u n ,” dedi.
B lair kozalakları bırakıp gücünü yerdeki devasa ta şla rd a n b irin e
odakladı. Taşı A ndy’nin üzerine g ö n d erm e siy le b e n im d e ü z e rim e
g önd erm iş oldu. Blair’in becerisini ö d ü n ç alıp b ir el h a r e k e tiy le taşın
y ö n ü n ü değiştirdim. Bizden uzaklaşan taş, y a k ın lard ak i b ir a ğ a ca çarp tı.
“B u kadarı yeter hanımlar.” Sesim sıkkın çık ıy o r, o a n k i r u h h âlim i
yansıtıyordu. “Kavganızın ortasında kalm ak is te m iy o ru m .”
Braxton homurdanarak bana destek verdi. G ergin b ir sessizlikle tırm a n ı­
şımıza devam ettik. Güneş gökyüzünde ağır ağır ilerliyor, te p e m iz e ç ö k ü ­
yordu. Yüzümden ter damlaları akıyordu ve boğazım suya hasret kalm ıştı.
Sonra bir çığlık sessizliği bozdu.
D ö n ü p bakınca, A ndy’nin baldırını tu tarak g ö z le r in i y e re d ik tiğ in i
gördüm . “Kai,” diye fısıldadı. “Sa-kın k ı-m ıl-d a -m a .”

354
A n d y ’n in b a k tığ ı n o k ta y a b a k ın c a bana dikilen onlarca b o n c u k g ib i
siyah g ö z g ö r d ü m . Y ıla n la r. A ç ve öfkeliydiler. Ç ev rem izd ek i b irç o k
çalı ve k ay a y ü z ü n d e n sa y ıların d a n e m in olam ıyordum bile. Fakat e n ­
d işe le n m e m i g e r e k tir e c e k k a d a r ço k sayıda o ld u k ların d an e m in d im .
B lair e tra fım ız d a s ü r ü n e n y aratık ları g ö rü n ce çığlık atm am ak için
k endini tu ta r k e n B r a x to n sessiz b ir k ü flir savurdu.
G ö z le rim i y e r d e n a y ırm a d a n , ağ ır ağır konuşarak, “ Peki,” d e d im ,
“B u işin ic a b ın a se n ve b e n b ak acağ ız Blair.” Blair fal taşı gibi açılm ış
g ö zlerin i b a n a ç e v ird i. S o ğ u k tavırları k o rk u n u n etkisiyle değişm işti.
K o rk u s u n u g iz le m e y e çalışarak sertçe, “ N e yapacağız?” diye fısıl­
dadı.
U z u n b ir n e fe s v e rd im . O n a ne y an ıt vereceğim den em in d eğ ild im .
Y ak ın ım d ak i b ir y ıla n h e r saniye b a n a daha da yaklaşıyordu. N e yapa­
cağım ı b ile m e z h â ld e y ıla n a b a k tım . “ B uradaki yılanların icabına b e n
b ak arım ,” d e y ip A n d y ’yle d ik ild iğ im iz noktaya başımla işaret ettim .
“Sen d e o r a d a k ile r i h a lle t.”
“ H a lle d e y im m i? ” d iy e tısladı Blair. Sesi çevrem izi saran y ılan ların
sesinden fa rk sız ç ık m ıştı.
“ E vet. H a l l e t .” İç ç e k tim .“ M u h te şe m bir plan olmasa d a ... Fırlat şun­
ları.”
“ F ırlat şu n la rı m ı? ”
S o ru s u n a a ld ırış e tm e d e n , “ H a z ır m ısın?” diye sordum . B lair b ir
şeyler h o m u r d a n d ı. B u n u ev et o larak kabul ettim . “ İyi.” D u rak sad ım .
“ H ay d i.”
B la ir’in g ü c ü y le a y a k la rım ız ın d ib in d e sü rü n en yılanlara k ö rle m e -
sine u z a n d ım . İ ri b e d e n le r d e n ü ç ü n ü yerden kaldırıp dağın ö tesin e
u ç u rd u m . B ir tısla m a la r k o ro su n u işitm em le iki yılan daha g ö rd ü m ve
o n la rı d a a rk a d a ş la rın ın y an m a g ö n d erd im .
O n la rc a s ı v a rd ı. B la ir ve b e n yılanları iki koldan uzağa u çu ru y o r,
y ılan lar b iz e fazlaca y ak laştığ ın d a sağa sola kaçıp hızlı ayak h arek etleri
y a p ıy o rd u k . A n d y ’n in ciy ak lad ığ ın ı işitm em le d ö n d ü m ve b ir yılan ın
o n u n ü z e r i n e a tıld ığ ın ı g ö rd ü m . A ğzı açık yılan dişlerini ete batırm aya
h az ırd ı. A n d y ik in c i k e z b a c a ğ ın d a n ısırılm adan evvel yılanı havaya
k a ld ırd ım .
Y ıla n la rın y u v a sın d a n nihayet düşe kalka uzaklaşmamızın ardından
A n d y tö k e z le d i. H e m e n yam na koştum . “ Isınlmışsııı.” B undan şüphe
yo ktu. “ B ir b a k a y m ı şuna.” Y üzü kireç kesilen A ndy’nin elini bacağından

355
çekmesiyle iki derin diş izi göründü. K an ayağından ak ıp ay ak k ab ıların a
sızıyordu.
Terden yapış yapış olan alnındaki k o y u k ırm ız ı s a ç la rın ı g e r iy e atıp
gözlerin e baktım . “ K endini nasıl h issed iy o rsu n ?”
A ndy nefesini kesen b ir kahkaha atıp, “ E h ,” d e d i, “ G u r u r u m b e d e ­
n im d e n daha fazla incindi sanki. Y ılan ın y ak laştığ ın ı g ö r m e d i m biJe.
S onra diğerleri ortaya çıktı v e ... Ü z g ü n ü m .”
A ndy susup dağın ardında batm aya başlayan g ü n e ş e b a k tı.
“ Hey, hiçbirim iz yılanların geldiğini g ö r m e d ik , u n u t t u n m u ? Ş im di
ken d in i nasıl hissettiğini söylem elisin b an a.”
Vebalar aşkına, ne olur zehirli olmasın.
“ iyiyim . C anım fena yanıyor fakat iy iy im .”
Şim dilik.
D illendirilm em iş sözcükler ikim izin arasında asılı k a ld ı.
Tek sorunum uzun A n d y ’nin d u y d u ğ u acı o lm a s ın ı d iliy o rd u m .
K aybetm eyi göze alamayacağım birkaç k işid en b ir in i d a h a k a y b e tm e ­
n in eşiğine gelm em eyi diliyordum .
“ Y ürüyebilecek misin?” diye sordum .
A ndy bir adım attı.Yüzü acıyla b u ru ştu . “ E v e t, iy iy im .”
“ H adi oradan,” diye m ırıldanıp ö n ü n d e ç ö m e ld im . “ H a y d i. S ırtım a
çık.” O n a om zum un üzerinden hafifçe g ü lü m s e d im . “ T ı p k ı e sk i g ü n ­
lerdeki gibi.”
A n d y boğuk bir kahkaha attı. “ C id d e n , b e n i y i y i m . .. ”
“ Eh, belli ki değilsin.” Blair’in telaşlı sesi araya g ird i. “ O y ü z d e n o n u n
lanet olası sırtına bin de yola devam edebil elim .” T ır m a n m a y a başlayıp,
“Vebalar aşkına, takım çalışmasından nefret e d iy o ru m ,” g ib i b ir şe y ler m ı­
rıldandı.
“ K üçük bir hayvana dönüşsem b en i d ah a k o la y ta ş ıy a b ilirs in , ne
d ersin ?” A n d y ’nin sesi kuşkulu çıkıyordu. “ F a k a t o h â ld e u z u n süre
kalabileceğim den em in değilim .”
“E nerjini sakla. Haydi. H op.” D izlerim a rk a d a n t u t u p s ır tım a ç ık ­
m asına yardım ettim .A ndy om uzlarım a tu tu n d u . U z u n b o y lu ve zay ıf­
tı. Ağırlığı beni fazla zorlamazdı.
Şimdilik.
Sonra yeniden tırmanmaya başladık.

356
4 1 . B O L U M

Jhe^ıt
/s ıry a k k a b ım a taş k açm ıştı. S on y arım saattir orada olsa da, ellerim
d ü şü p ö lm e y e y im diye sağa sola tutunm akla m eşgul o ld u ğ u n d a n
bu k o n u d a h iç b ir şey y ap am ıy o rd u m .
S aatlerd ir tırm a n ıy o rd u k . A rtık ağaçlar seyrekleşmiş, yerlerini kay­
gan b itk ile rle k ap lı d ik y o k u şlar alm ıştı. E llerim b ü y ü k kayaları k av rar­
ken, b ira z s o lu k la n ıp g ö z le rim i hedefim ize diktim .
Z irv ey e.
S ü re k li tırm a n m a m ız a rağ m en zirve hâlâ çok y üksekteydi.Y anım ­
daki Ja x b e n im k a d a r hızlı so lu y ord u . N efes nefese, “ Sanırım fo rm d a n
d ü şm ü şü z,” d e d im .
Jax g ü lü m s e y ip h ırıltılı b ir sesle, “ Ö y le m i dersin?” dedi.
G ü le r e k a y a k la rım ı y e n id e n h a re k e t etm eye zo rlad ım . B acak la­
rım t i t r i y o r d u ve sa a tle rc e y iy e c e k ve su o lm ad an tırm a n m a k ta n
tu tu lm u ş tu . B ir e lim i J a x ’e u z a tıp epey dik b ir kayalıktan g e ç m e ­
sine y a r d ım e ttim . B a n a d efalarca b e n z e r şekilde y ardım e tm e sin in
k a rşılığ ıy d ı b u .
“ N e sev im li.”
Sesi iş itm e m iz le Ja x ve b e n kaskatı kesildik. N e de olsa o sesin sahibi
ik im izi d e ö ld ü rm e y e çalışm ıştı. D ilim i ısırıp kendim i içim de alevle­
n en ö fk ey i b a stırm a y a ve o n u duym azdan gelmeye zorladım .
H e m e n ö te m iz d e tırm a n ışın a devam eden Ace abartılı b ir iç çekti.
“ E h , n e t u h a f b ir d u ru m . Ü ç ü m ü z takım olm ak için eşleştik.”
T u h a f değil, kasıtlı.
K ral’ın yaptığı her şey bilinçliydi. S ap k ın d ı. B u S ın a v d a b i r istisna
değildi. Dövüşler, takımlar ve yarışm acılar a ra s ın d a k i g e r i l i m . . . T ü m
bun lar hesaplanmıştı.
A ce arkam dan “N e yani? Z irveye varana d e k b e n i g ö r m e z d e n m ı
geleceksiniz?” diye söylendi.
Eşleştiğim diğer Seçkin Jax old u ğ u için m in n e tta r d ım . B ö y le c e iki
takım arkadaşımı da öldürm e isteğiyle sa v aşm a y ac ak tım . F a k a t J a x ’e
m u h tem elen fazla güvendiğim d ü ş ü n ü ld ü ğ ü n d e b u k ö tü d e o la b ilird i.
Fakat bu düşünceye arkamdaki oğlana y ap tığ ım g ib i b o ş v e r ip d ik k a tle
tırm anm aya devam ettim.
“E n a z ın d a n ...” A ce’in sözleri hayk ırm asıy la y a rım k a ld ı. “ P aed y n !
D ik k at et!”
D ö n ü p A ce’e baktığım da ayak b ile k le rim in e tra fın d a s ü r ü n e n d e ­
vasa yılanı gördüm . Boğazım dan b o ğ u k b ir ç ığ lığ ın k o p m a s ın a e n g e l
olam adım ve tökezledim. Ayak bileğim b ir taşa ta k ılın c a g e r iy e d e v ­
rildim . D ağdan m uhtem elen ö lü m ü n k u ca ğ ın a d ü ş m e d e n ö n c e so n
g ö rd üğüm ayağımın değmesiyle g ö lg elerin arasına k a ç ış a n y ıla n o ld u .
İllüzyon.
Fakat iş işten geçmişti. B edenim d ü şü y o rd u ve y o k u ş ta n aşağ ı, d ü ş ü ­
şüm ü durdurm am ın hiçbir yolu olm adan y u v a rla n a c a k tım .
N e acınası bir ölüm...
B irden sırtımda iki el hissettim. B en kayalara ç a r p ıp d a ğ d a n aşağı
yuvarlanm adan, biri beni çekiştirip d ü şm e m e e n g e l o ld u .
Jax sıktığı dişlerinin arasından, “T u ttu m seni,” d e d i. “ S a n ır ım .”
B ir elimi uzatıp, en yakınım daki sivri ç ık ın tılı k ay ay a tu tu n a r a k
dengem i topladım .Titreyen bacaklarım ın ü z e rin d e n e r e d e y s e d ik d u r ­
duğum da Jax yeniden karşıma K ırpıldı. T er iç in d e y d i ve s o lu k so lu ğ a
kalmıştı. K endi hâlimin de ondan farklı o lm a d ığ ın d a n e m i n d i m am a
ona cılız bir gülümsemeyle karşılık v erd im ve g ö z l e r im d e k i m i n n e ­
ti görm esini um dum . Bu oğlan rak ib in in ark asın a K ır p ılıp b e n i so n
an d a...
D üşünce zihnim den silindi. B ey n im d e olm ası m u h t e m e l d iğ e r tü m
m antıklı düşüncelerle birlikte. T itreyen b e d e n im e g ü v e n m e d i ğ i m d e n
bir kayaya tutunarak A ce’e doğru d ö n d ü m .
A ce’in gülümsemesi soğuktu. “D ik k atli o l.T a k ın ı a r k a d a ş ım ın y a ra ­
lanmasını istemem.”

358
Ö f k e y le ,“ S e m .. d e d im .Y o k u şta n aşağı kayıp çıplak ellerim le o n u
b o ğ m a m a r a m a k k a lm ış tı...
Jax sessizce, “ Y a p m a ,” d ed i. “ H e n ü z değil.”
D u r a k s a d ım . G ö z l e r i m i a ğ ır ağ ır o n u n siyah g ö z le rin e ç e v ird im .
U z u n c a b i r d u r a k s a m a n ın a rd ın d a n d e rin b ir nefes alıp b aşım ı sal­
lad ım . J a x h a k lı o la r a k ta k ım ark ad aşım ızı ö ld ü rem e y ec eğ im i h a tır ­
la tm ıştı. A y r ıc a ö f k e s in i d iz g in le m e k te b e n d e n çok daha b a şa rılıy d ı.
B ö y le c e h a n t a l h a r e k e tle r le d ağ a d o ğ ru d ö n ü p tü m d ik k a tim i tır ­
m anışa v e r d im .
B ir sü re sessizce tırm a n m a m ız ın ardından kuruyan boğazım ı te m iz ­
leyip y u m u ş a k b ir sesle, “ T eşe k k ü r ed erim Jax,” dedim . “ Bana y ard ım
e tm ek z o r u n d a o lm a sa n da e ttin .”
Jax o m u z silk ip , “ T ab ii ki sana yardım edecektim ,” dedi. “ A yrıca
sana y a rd ım e tm e s e m k a rd e şle rim b en i asla affetmezlerdi.”
Kardeşleri.
K ai’la ilk S ın a v sırasında dans ettiğ im gece -hayatlarım ız h ak k ın d a
iç ten lik le k o n u ş tu ğ u m u z g ec e— P ren slerin Jax’e çok yakın o ld u ğ u n u
ö ğ re n m iş tim . K ai b a n a d an ışm an ların Shallows’ta geçirdikleri g em i
k azasın d an v e o ğ u lla rım d ah a altı yaşındayken nasıl evlat e d in d ik le rin ­
d en kısaca b a h s e tm iş ti.
K e n d im i sessiz b ir k a h k a h a atm aya zorladım . “B ilm em , K ai’ın ra­
k ip le rin in sa y ısın ın azalm asın ı d e rt etm eyeceğinden em inim .”
Ja x b a n a t u h a f b ir bakış attı. B elli ki gülm em eye çalışıyordu. “ O ra­
kip se n d e ğ ils e n .” Y a n ıt o larak ofladım . Fakat Jax konuşm asını neşeyle
sü rd ü rd ü . “ K a i’d a n b a h se tm işk e n , o b u n u n la nasıl başa çıkıyor acaba?”
“ N e y le ? ”
Ja x h o m u r d a n a r a k sivri b ir kayanın üzerin e oturdu. Sonra nefes n e ­
fese, “ B u d a ğ ile,” d e d i.Y ü z ü m e şaşkın b ir ifade o tu ru n c a ,“Y üksekler­
d en n e fre t e d e r,” d iy e ek led i.
G ü ç lü k le n e fe s a la ra k ,“ N e ? ” d e d im .“ Fakat ilk Sınavda o n u n W h is-
p e rs’ta k i ç a m la ra tırm a n d ığ ın ı g ö rm ü ştü m . Ç o k d a ...”
“ R a h a t m ıy d ı? ” Ja x b ir k ah k a h a attı. “ H atta sakin miydi? Evet, his­
le rin i g iz le m e k te ç o k u stad ır.”
K e n d i k e n d im e “ T ak tığ ı b ir başka maske daha işte,” diye m ırıldandım .
J a x b a ş ın ı salladı. B u n u yapm asıyla y ü zü n d en aşağı b ir ter b o n c u ğ u
aktı. “ Y ü k s e k lik le baş e tm e k te artık ço k daha iyi. Fakat b u n u n te k se­
b e b i R r a l’ın o n a v e rd iğ i e ğ itim .”

359
K ral’ın çarpık eğitimini y eterince b iliy o rd u m . F a k a t K ai y ü k s e k lik
ko rkusundan hiç bahsetm em işti. “ K ral ne y a p tı? ”
“ O ... K ai’ı W hispers’ııı en yüksek ağ açların a tır m a n d ır d ı. T ek rar
tekrar. K a fin korkusunu yendiğine ikna olana d e k .”
“ N e?” Sesim beni dağda taşıyan b ac ak la rım k a d a r titre k ç ık m ıştı.
Ö z babası onu en büyük korkusunu tekrar tekrar y a şa m a y a zo r la m ış .
Anlaşılan K ai’ın baş ettiğini söylediği işk en ce sa d e c e fizik sel d e ğ il­
di. “ Kai m üstakbel İnfazcı olm ak için e ğ itim a lırk e n b e n k ü ç ü k tü m .
Fakat eve kan ve gözyaşları içinde d ö n d ü ğ ü g e c e le ri asla u n u tm a y a ­
cağım .” Jax başını eğip ayaklarına baktı. B ird e n o n u d a h a ö n c e hiç
görm ediğim kadar ciddileşti. “ S anırım o n d a n k o r k a c a ğ ım d a n en d işe
ediyordu. Bu yüzden her gece odasına sessizce d ö n e r d i. F a k a t ara sıra
o n u görürdüm . Kılıcını karyola d irek le rin e sap lad ığ ın ı iş itird im .” B ir
süre sessizce tırm andık. H uzursuz d ü şü n c e le rim e , b o ğ a z ım d a k i d ü ­
ğ ü m e ve gözlerim in gerisindeki baskıya aldırış e tm e d im . S o n ra J a x ’in
y ü zü n e yorgun bir gülüm sem e yayıldı ve “ F ak at o n la r g ib i k a rd e ş de
yoktur,” dedi.
A ce sözcükleri uzatarak, “Tatlı so h b etin izi y arıd a k e s m e k b e n i üzse
d e .. . ” d ed i,“B unu hisseden sadece b en m iy im a c a b a ? ”
Beni başka bir illüzyonla kandıracağını d ü ş ü n e re k A c e ’in s ö z le rin i
duym azdan gelecektim ki bir şey hissettim . B e d e n im e d a ğ d a n g e le n
hafif bir sarsıntı yayıldı. K üçük taşlar etrafım ızda ta k ırd ıy o rd u . Y ere e ğ i­
lip tutunabileceğim bir şeyler aradım .
“Heyelan,” diye m ırıldandım .
İçim önce korkuyla, hem en sonra da kararlılıkla d o ld u .
Bugün ölmeyeceğim. E n azından kayalar y ü z ü n d e n ölm eyeceğ im .
Ü zerim ize yuvarlanan, bizi ezm ek için y a rışırk e n b ir b ir le r in e ç a r­
pan ağır kayaların sesi karşısında hissettiğim p a n iğ i b a s tırd ım .Y a n ım d a
duran Jax nefes nefese, “Eee?” dedi. “ Plan n e d ir? ”
“ Ö lm e,” dedim.
Ace içinde bulunduğum uz d u ru m a g öre fazla ra h a t b ir to n d a , “ N e
de faydalı bir tavsiye,” diye m ırıldandı.
Ben kayaların üzerim ize gelişini izlerken taşların g ü m b ü r tü s ü şid ­
detlendi. Kayalardan sakınmak hiç de kolay o lm a y a c a k tı. Y a m a ç d ik ti.
B u yüzden düşüp ölm e riski olm adan sağa sola s ıç ra m a k z o r d u .Y e r d e ­
ki kayaların arasında kalan bitkilere ve çim en lere tu tu n a r a k y u v a r la n a n
kayalardan kaçıyordum.

360
Ja x d ü ş e n k a y a la r d a n K ırp ıla ra k kaçıyor, g ö z ü m ü n ö n ü n d e b ir b e ­
lirip b i r k a y b o l u y o r d u . A c e a rk a m d a b ir yerlerdeydi ve şanslıysam b ir
kaya o n u ç o k t a n d a ğ d a n aşağı y u v arlam ıştı.
S ağ a k a ç tım . K o l u m u e z ilm e k te n güç bela k u rtard ım . S o n ra sola
sıç ra d ım v e . . .
B ir şey b a ş ım ın y a n ın a ç a rp tı.
G ö z ü m ü n ö n ü n d e b e n e k le r u ç u ş tu . B aşım d ö n ü y o rd u . A fallam ış­
tım v e b a n a s e s le n ild iğ in i g ü ç lü k le fark ed eb ild im . Başım ı k a ld ırın c a
b ir k a y a m n b e n i e z m e k ü z e re o ld u ğ u n u g ö rd ü m . K en d im i yana a ttım
ve s e rtç e y e r e ç a r p tığ ım d a h e r h a n g i b ir şeye tu tu n m a k için u z a n d ım .
S o n ra s a rs ın tı g e ld iğ i k a d a r h ızlıca kesildi. D a ğ altım da harek etsizleş-
m iş, k a y a la r ın y u v a r la n ış ı yavaşlayıp d u rm u ştu .
G ü ç lü k l e ay a ğ a k a lk tım . S ıcak, kıvam lı sıvı içlerin e kaçm asın diye
g ö z le rim i k ır p ış tı r d ı m . K a n ın y ü z ü m ü n yan ın d an aşağı ak tığ ın ı, o ra ­
daki y a r a n ın z o n k la d ığ ın ı h issed eb iliy o rd u m . B eyin sarsıntısı g e ç ird i­
ğ im d e n n e r e d e y s e e m in d im . T ıp k ı kusacağım dan da neredeyse e m in
o ld u ğ u m g ib i.
“Ja x ? i y i m is in ? ” d iy e seslen ip b ir ad ım ilerledim ve kayalara yaslan­
m a k iç in u z a n d ım . E v e t, s a n ırım kusacaktım .
“ B e n iy iy im ,” d iy e se sle n d i Jax. K arşım a K ırpıldı, ik im iz de çizik ler
ve t e n l e r i m i z d e a ğ ır a ğ ır b e lirm e y e başlayan m o rlu k lar için d e k alm ış­
tık.
A c e , “ S o r d u ğ u n iç in sağ o l P aed y n , b e n de gayet iyiyim ,” ded i. H is ­
siz s e s in d e s e v e c e n lik te n eser y o k tu .
E lim in te r s iy le y a ra m d a n g ö z ü m e dam layan kanı sildim .“ N e yazık.”

361
42. B O L U M

er yerim ağrıyordu. Ayaklarım. S ırtım . B e d e n im .


'Y orgunluğum ve açlığım, bir de için d e b u lu n d u ğ u m d u r u m b an a
azap veriyordu. İşkencelere göğüs germ iş, en b ü y ü k k o r k u la r ım la y ü z ­
leşmiş, ordulara kom utanlık etm iştim fakat ö lü m ü m b ir d a ğ a iç k i m a h ­
m u ru tırm anm aktan olacaktı.
Sırtım a sarılan A ndy’nin de d u ru m u k o lay laştırd ığ ı s ö y le n e m e z d i.
S o run ağırlığı değildi. H ele ben B ra x to n ’ın g ü c ü n ü ö d ü n ç a lm ış k e n .
Hayır, sebep sırık gibi olduğu için u z u n ko lları ile b a c a k la r ın ın tır m a ­
nışımı güçleştirmesiydi.
“B u kadar da sıska olunm az ki,” diye m ır ıld a n d ığ ım d a o m z u m a
inen cılız bir yum rukla ödüllendirildim .
G üzel. E n azından bana vuracak gücü var.
R ahat bir tonda, “Buradan k u rtu ld u ğ u m u z d a seni ş iş m a n la tm a k için
kendi ellerimle çörek pişireceğim sana,” diyerek sö z le rim i s ü r d ü r d ü m .
A ndy teklifime hom urdanarak o nay verdi. Sesi c ılız d ı. H ız la t ü ­
keniyordu. Teni marazi bir beyaza çalm ıştı ve ay ışığ ı, r e n g i d a h a da
açıyordu. Nefes darlığı çekiyordu.
Acı ile zehir arasındaki farkı biliyordum ve bu, kesinlikle z e h rin etkisiydi.
Bu yüzden onu uyanık tu tu p o yalıyordum . O n u n la a lç a k sesle k o ­
nuşuyor, ona takılıyor, geçmiş g ü n leri yâd e d iy o rd u m . B a n a ç o ğ u n ­
lukla cılız kahkahalarla ya da başını sallayarak y a n ıt v e rse d e h e r şeyi
sessizliğe yeğliyordum.
T ek r e h b e r im iz , u y a n d ığ ım ız d a n b eri tırm andığım ız dağı soluk ışı­
ğıyla p e k d e a y d ın la tm a y a n aydı .Yamaç öyle dikti ki ellerim i tırm a n m a
işinde k u lla n m a m iç in A n d y a rtık bacaklarını belim e dolam ıştı.
Y o rg u n lu ğ u n a ve d u y d u ğ u dayanılm az acıya yenilen A n d y ’n in başı­
nın o m z u m a d ü ş tü ğ ü n ü hissettim .Y um uşak bir sesle “ Hey,” deyip o n u
uyanık tu tm a k iç in h afice sa rstım .“ V arm ak üzereyiz. Az kaldı.” B itk in ­
ce başını sa lla d ığ ın ı h issettim ve h ızım ı artırm aya çalıştım.
Y u k a rıd a z irv e n in d ü z yaylasını görebiliyordum .
A z kaldı.
T ır m a n ıy o r d u m . E lle rim kayalara sürtüyor, ayaklarım ın altın d ak i
taşlar k a y ıy o rd u . D efa la rc a ayağını, elim kaymış, ikim izin düşüp talihsiz
bir sonla b u lu ş m a m ız a ram ak kalm ıştı. Fakat varm ak üzereydik. K âbus
sona e r m e k ü z e re y d i. N ered e y se k u rtu lm u ştu k .
Ç e v re m iz d e sıralan m ış b e d e n le rin gölgelerini gördüm . Bizi b e k ­
liyorlardı. G ö r ü le r , zirveye nefessiz, ter içinde ve b itkin hâlde zo rlu
tırm a n ışım ız ı iz liy o rd u .
C o ş k u lu .
B a şa rm ıştık .
B e d e n im i u ç u r u m u n k e n a rın d a n yukarı taşıdım. A ndy bana tü m
g ücüyle s a rılıy o rd u . Y o rg u n lu k belim i bükse de g u ru ru m b en i ayağa
kalkm aya z o rla d ı.
Ş aşkın h â ld e ayağa k alk m am ızla yanım da duran B raxton, “B aşar­
dık,” d e d i. A şa ğ ıd a n g ö rü n d ü ğ ü n d e n çok daha geniş olan yayla taş ve
to p rak la k a p lı, e n g e b e li b ir levhaydı. Etrafım a bakınıp, çevrem i k o laçan
e ttiğ im d e z irv e y e yayılm ış onlarca G ö rü ’yü fark ettim .
S o n ra g ö z le r im z irv e n in uzak u cu n a göm ülm üş uzun, ahşap d ire ­
ğe ç e v rild i. D ir e ğ in u c u n a yeşil, y ırtık pırtık, rüzgârda dalgalanan b ir
bayrak asılm ıştı.
N e tü r bir y e n i o y u n bu?
G ö z u c u y la b ir h a re k e tlilik seçtim ve loş ışıkta gözlerim i kısıp, yay­
la n ın d iğ e r y a n ın d a n tırm a n a ra k yanım ıza gelen figürlere o d aklandım .
K a ra n lığ a r a ğ m e n o n la rın k im olduklarını anlamıştım.
Jax . A c e . P a e d y n .
H e p im iz b ir b ir im iz e b ak tık . İki gru p da şaşkın, kıpırtısızdı.
B ir G ö r ü ö n e ç ık tı. E lin d e k i y ırtık pırtık kâğıtta yazılanları anlaşılır
b ir sesle o k u d u . “ S e v in d ik b ir olm ayı öğrenm enize. Fakat daha var Sı­
n a v ın b itm e s in e . O y u n u n kuralları biraz değişti. Bayrağı ilk kapan gelir

363
b irin ci.” Boğazını temizleyip okum aya d ev am etti. “ İ ç in iz d e n sad ece
b ir kişi galip çıkacak.Tek soru var. B u kişi k im o la c a k ? ”
Sessizlik. D urgunluk.
G ö rü ’nün sözleri zihnim de şekillenip b e y n im in iç in e sız d ı. Ş aşır­
m am am gerekirdi. Eğlenceli bir seyir olacaktı b u . B aşta b ir lik te çalış­
m am ızı, sonunda da birbirim izi m ah v etm em izi iz le m e k .
P lu m m e f ın zirvesine ulaşmak ne kadar z o r olsa da o y u n ç o k kolay
kalm ıştı. İşin içinde hep bir iş, hep ö d e n e c e k b ir b e d e l o ld u ğ u n u b il­
m e m gerekirdi. B unu bana öz babam ö ğ retm işti.
B irbirim ize baktık. G özlerim iz rak ip le rim iz ve z a fe rim iz iç in b ir
anda hayati olan yırtık pırtık bayrağa çevrildi.
Sonra birbirim ize saldırdık. Kargaşa.

364
43. B O L U M

Jû^ıt
ö r t b ir y a n ım k aran lık la ve yıkım la çevrildi. İki grup b irb irin e
girdi. G ü ç le r çarpışıyor, haykırışlar geceyi bölüyordu. Fakat g ö z­
lerim loş ışıkta o n u n g ö z le rin i bulduğunda, tereddüt etm eden y u m ru ­
ğumu ç e n esiy le b u lu ş tu rd u m .
Ace g e riy e se n d e le d i. Y u m ru ğ u m d ak i kuvvet ve öfke karşısında
afallamış tı. B ü tü n g ü n b u n u yapm aya can atmıştım. Her gün.
E trafım ızdaki dövüş silikleşti.Tek görebildiğim, Ace ile görüşüm ü bula­
nıklaştıran, k a n ve ö fk en in birbirine karışmasıyla ortaya çıkan kızıl renkti.
Öldüreceğim on u.
A yağım ın k a rm n a göm ülm esiyle hava akciğerlerinden kaçtı. Sonra
burnuna b ir y u m r u k in d ird im ve kırıldığım hastalıklı bir keyifle hisset­
tim. Tek silah ım b e d e n im d i. A rdına gizlenebüeceğim bıçaklarım, yayım,
kılıçlarım y o k tu . F ak at zaten olsa da fark etmezdi. Bu işi çıplak ellerim le
yapmak istiy o rd u m .
K ral’ın b ir g ö ste ri serg ilem ed e bu kadar sapkın ve yetenekli o l­
m asından az k alsın e tk ile n e c e k tim . B u Sınavda intikam alma ü m id i
beslediğim izi b ild iğ in d e n bize iş birliği yaptırm ıştı. Böylece d ü şm an ­
larım ız ta k ım a rk ad a şla rım ız olm uştu. Fakat şimdi Kral bize ve halka
istediğim izi v e riy o rd u .
B irb irim iz in c a n ın a o k u y o rd u k .
A ce n ih a y e t so lu k la n d ı. E lleri dizlerinin üzerinde, nefes nefese bana
sırıttı. “ A h , ta m d a b u n u y ap m ak istiyordun, değil mi?”

ı
» * w
D ah a en başından, Ace beni - i k i k e z - ö ld ü r m e y e ç a lış m a d a n ö n c e
b ile o n d a n nasıl da hazzetm ed iğ im i an ım say ıp , “ O f a y to n b iz i şatoya
g e tird iğ in d e n b eri,” dedim . B u rn u n d a n a k a n k a n ç e n e s i n e d a m la ­
yan A ce öfkeyle, “ Eh, b en im de sana b a y ıld ığ ım s ö y le n e m e z ,” d ed i.
H a re k e tle n ip şakağına bir tek m e atm aya h a z ır la n d ım . F a k a t b ird e n
k aran lık b eni sardı.
Sanki üzerime kalın bir battaniye örtülm üş gibi etrafım d ak i ışık b o ğ u ld u .
A rtık h em kızgındım hem de tad ım k açm ıştı.
Fakat bu o y u n u n nasıl işlediğini b iliy o rd u m ve b ir k a ç a d ım ilerley ip
k ollarım ı salladım. İllüzyon dağıldı ve k aran lık r ü z g â r ın ö n ü n e k attığ ı
d u m a n gibi kayboldu. G özlerim i k ırp ıştırıp a r b e d e n in a ra s ın d a A c e ’i
bulm aya çalıştım.
S onra nefes alamaz oldum .
A kciğerlerim e giden hava kesiliyor, so lu k b o r u m e z iliy o rd u . B o ­
ğazım ı sert, pürü zlü bir nesne eziyor, b e n i nefes a la b ilm e k iç in can
havliyle solumaya zorluyordu. U zanıp b o y n u m a y ü k le n e n , b e n i yaşam
ve ö lü m arasında bırakan şeyi tu ttu m .
A rkam daki A ce’e bir tekm e attım ve d ö n e re k , d e b e le n e r e k e lin d e n
kurtulm aya çalıştım. N esneyi ö lüm cü l p e n ç e s in d e n k u r t u l m a k için
tu tu p , çekm eye çakşırken tırn ak larım ın iç in e ağ aç k a b u ğ u k a ç tı. B ir
d eğnekle boğuluyordum .
B ir değnek.
G ö zlerim in ön ü n d en benekler g eç erk en b a ş ım d a k i y a ra z o n k lu y o r
ve akciğerlerim hava özlemiyle yanıp tu tu ş u y o rd u .
Hayır. Bugün olmaz. Ö lüm , varlığımı sona erdirm ek için bu k a d a r acınası
olmayan bir yol bulduğunda canımı alabilir.
Telaşlı ellerim i durdurup çırpınm ayı k e stim ve b e d e n im i g e v şe tip ,
k en d im i bir külçe gibi bırakarak canlı ve ö fk e d e n g ö z ü d ö n m ü ş g ö ­
rü n m ey i bıraktım . D izlerim i gevşekçe saldım . D a l b o y n u m d a n a y r ılır ­
k en yere yığıldım .
“ U nutm a ki zih n in kılıcın kadar keskin olursa z e k â n da k u lla n a b ile c e ğ in
bir silaha dönüşür,
B abam ın sözleri kafam ın içinde y an k ılan ıy o r, b a n a t ü m sa v aşla rın
bilek gücüyle kazam lm adığım h atırlatıy o rd u . B e n d e b u d ö v ü ş ü b e y ­
nim le kazanacaktım .
U zuvlarım toprakta birbirine k arışırk en , b a ş ım ın s iv ri ç ık ın tıla r ı
olan bir kayaya çarpmasıyla canım yandı. F ak at te k r a r n e fe s a la b iliy o r ­

366
dum . N e r e d e y s e . K e n d im i kısa nefesler almaya zorluyor, saldırganın
işini b i t i r m e k iç in b a n a yaklaşm asını bekliyordum .
Ç iz m e le r in e z d iğ i g ev şek taşlar tıkırdarken bir beden iki seksen ya­
yılan b e d e n im i n y a n m a ç ö m e ld i.A c e iç çekerken güçlükle alıp verdiği
nefesini y ü z ü m d e h iss e ttim . P arm ak la rın ı alnım a hafifçe d eğ d ird iğ in d e
az kalsın ü r p e r i p k ım ıld a n a c a k tım .
“ G ü z e lle r in h e p şıllık o lm a la rı n e yazık.” Ace bir tutam saçım ı k u ­
lağım ın a rk a s ın a , n e re d e y s e n azik çe sıkıştırdı. Bu hareketi m id em i b u ­
landırdı. “ N e y a z ık . N e b ü y ü k k a y ıp .”
E lin i g e r i ç e k m e y e b aşlad ığ ın d a harekete geçm em gerektiğini b ili­
y o rd u m . G ö z le r i m i b ir d e n aralam am la A ce’in gözleri hayretten fal taşı
gibi aç ıld ı. Ü z e r i m e eğ ilm işti ve b ir eli elim deyken diğeri b aşım d an
biraz d a h a k ü ç ü k b ir taş tu tu y o rd u .
K a fa ta sım ı e z e c e k ti.
T ek , h ız lı b i r h a r e k e tle k o lu n u tu h a f b ir açıyla b ü k tü m ve k em iğ in
k ırıld ığ ın ı, A c e ’in b o ğ a z ın d a n b ir çığlık k o p tu ğ u n u işittim . B acakla­
rım ı k a ld ır ıp a y a k la rım ı g ö ğ sü n e yasladım ve onu tüm g ü cü m le yana
ittim . A c e y a m m a y ığ ılırk e n taş elin d en düştü.
S o n ra d e li g ib i ç a rp a n k a lb im in iki atışı arasında tepesine çıktım .
D iz le r im k o lla r ın ı y ere m ıh lıy o r, tü m ağırlığımı göğsüne v eriy o r­
du. E lim i b ile ğ in e g ö tü r ü p , d erisin in altından uç veren k ırık k em iğ e
b astırd ım . B i r ç ığ lığ ın b e n i o k ad ar neşelendirebileceği hiç aklım a g el­
m ezdi.
“ N e y a z ık k i b ıç a ğ ım y an ım d a olm adığından o kara yüreğini sö k e-
m e y e c e ğ im .” G ü lü m s ü y o r , A c e ’in gözlerindeki katıksız nefretin k ey ­
fini ç ık a r ıy o r, a y n ıs ın ı b e n im bakışlarım da da gördüğünü b iliyordum .
“N e y a z ık !’
N e z a m a n b u k a d a r g a d d a r oldum ben?
B ir şey g ö z ü m e ta k ıld ı ve d ik k a tim etrafımızı saran zayıf figürlere
ç e v rild i.
O n la r b e n d im .
O n la r c a c ılız , b e ti b e n z i solm uş Paedyn. K ollarım uzatm ış bana
d o ğ r u g e liy o r la r d ı .Y ard ım istiyor, acılarına bir son verilmesi için yaka­
ra ra k ü z e r i m e y ü r ü y o rla rd ı.
G ö z l e r i m i o n la r a d ik tim . O n la r da gözlerim bana. Sonra gülüm se­
d im . A ğ ır a ğ ır, h ü z ü n le .
“ A r t ı k k e n d i m d e n k o rk m u y o ru m ,” diye fısıldadım.

367
O kız - o huzursuz, zayıf, yardım d ilen en , sevgi iste y e n k ı z - bendim .
O n su z bugün olduğum kişi olam azdım . H âlâ h u z u r s u z d u m ve belki
hâlâ sevgi görm eyi um uyordum fakat artık b u n la r b e n i z a y ıf k ılm ı­
yordu.
G özlerim i yeniden A ce’e çevirdiğim de a rtık g ü lü m s e m iy o rd u m .
“ K endim i bana karşı kullanabileceğini m i sa n ıy o rsu n ? Y in e ? ” N eşesiz
b ir kahkaha attım . “Beni bir kere aldatırsan b e n u ta n a y ım , ik i kere
ald atırsan ... Eh, bunu yapmaya fırsatın o lm ay acak , d e ğ il m i? ” B aşım ı
yana eğip acıyla çarpılan yüzüne baktım .
K afatasım ın üzerinde kullanmaya n iy etlen d iğ i taşı alıp o n u n kafa­
sının üzerinde tuttum . Nefes nefese, “E lveda A ce,” d e r k e n a k lım d a bir
so ru vardı. B u oğlan için biraz olsun vicdan azabı d u y m a lı m ıy d ım ?
G öz ucuyla bir şey gördüm .
A ce altım da acının etkisiyle zayıfladıkça illü z y o n la r k a y b o lm u ş tu .
B u da bana dönüp yakınım daki figüre b ak m a firsatı v erd i.
K anlar içindeydi ve o kam n çoğu b ü y ü k olasılıkla k e n d is in e ait d e ­
ğildi. G özlerim iz buluştu ve çevrem deki a rb e d e n in az ö n c e sağ ır edici
olan sesi cılızlaşmaya başladı. O beni izlerken, fak at b a n a e n g e l o lm ak
için h içb ir şey yapm azken aram ızdaki bağ h ey ecan v e ric i, h a tta k ışk ır­
tıcıydı. B eni bir can almaktan alıkoymaya ik n a e tm e y e ça lışm ıy o rd u .
B aşım ın çaresine bakabileceğimi b ild iğ in d en h iç b ir şey y a p m ıy o rd u .
H iç b ir şey yapmıyordu. Ç ü n k ü K ai’ın yapacağı da ta m b u y d u .
A ltım daki oğlan K ai’ln kardeşini ö ld ü rm ey e, b u n u da K a i’ı k u lla n a ­
rak yapmaya çalışmıştı. Prens’in, m üstakbel In fa z c ı’n ın , ö lü m g e tire n in
g ri gözlerine bakarken onun A ce’i ö ld ü rm e m iç in sab ırla b e k le d iğ in i
biliyordum . Sabırla intikam anını bekliyordu.
Y ine de orada öylece dikilmiş, ü ze rin d en k an d a m la rk e n in tik a m ın ı
elin d en almayayım diye beni durdurm aya k a lk ışm ıy o rd u .
B u cam almak bana düşmez.
“ Seni ö ld ü rü rd ü m ...” Sert ve gfiçlü, K ai’ın işitec eğ i k a d a r y ü k se k
b ir sesle konuşuyordum . A ce’in g ö zlerin in h ay atın ı so n a e rd ire m e y e ­
cek kadar zayıf olduğum sanrısıyla parladığını fark e ttim . N e d e ya­
nılıyordu. “ Fakat seni öldürm ek bana düşm ez,” d e m e m le A c e ’in g ö z ­
lerin d ek i pırıltı söndü. U m u d u n yerini n efret aldı. G ö z le r im y e n id e n
K ai’m ay ışığında parlayan ve ateşlerden y ü k selen d u m a n g ib i iç in için
yanan gözleriyle buluştu. Ç enesinde bir kas seğirdi. E lle ri ik i y a n ın d a
kıpırdandı. O na doğru bir kez, ağır a ğ r başım ı salladım .

368
A rd ın d a n K ai u z u n adım larla bize doğru yürüdü. Siluetine gölgeler
sarılm ıştı. B e n A c e ’in ü z e rin d e n kalkar kalkmaz Kai onu güçlü k o l­
larıyla tu tu p ayağa k ald ırd ı. “ Şanslısın ki şu an kollarını ve bacaklarını
tek te k k o p a ra c a k n e za m an ın ı ne de sabrını var.”
S o n ra K a i’ın g ö z le ri b an a d ö n ü p beni tepeden tırnağa süzdü. M ü s­
takbel İn fazcı in tik a m arzusuna direnip, yaralı olup olm adığım ı g ö r­
m ek iç in b e d e n im i g ö z d e n geçiriyordu. Aklımda bu düşünceyle b o ­
ğazım daki y u m r u y u y u ttu m ve K ai’ın gözleri önce başımda kanayan
yaraya, so n ra d a ağ ır ağ ır ç ü rü k le rin belirm eye başladığı boynum a çev ­
rildi. S o n ra a rk a m d a , uzaklarda kalan bir şeye baktı.
B ayrak.
H e n ü z k im s e oraya ulaşm am ıştı. H erkes dövüş ve intikam la m eş-
g u ld ü .Y en id en K a i’a b a k tığ ım d a gözlerinin epeydir üzerim de o ld u ğ u ­
nu fark e ttim . B a n a zaferi g etirecek bayrağa başıyla işaret edip,“ H aydi,”
dedi. “ G id ip şu la n e t yarışm ayı kazan Gray.”
H ay retle K a i’a b a k tım . Fakat o, dikkatini çoktan kendisini bekleyen
işe v erm işti. B ö y le c e bayrağa d o ğ ru döndüm . B en uzun adımlarla, g ö ­
rü n ü şte ö n e m s iz k u m a ş parçasına d o ğ ru yürürken çizm elerim ayağı­
m ın altın d a k i kayalara sü rtü n ü y o rd u .
Ç ığ lık la r h ay k ırışlarla dövüş naralarına karışırken, K ai’ın Ace ü ze­
rin d e çalışm aya b aşlad ığ ın d an em in olm ak için dönüp bakm am a gerek
yoktu. D iğ e r h e r şeye aldırış etm ed e n sadece bayrağa odaklandım .
S o n ra k e n d im i b ay rağ ın altında dikilip, ödülüm e bakarken b u ld u m .
Z a fe rim e b a k a rk e n .
Ve b e n b ay rağ ı y e rin d e n sökerken kimse beni durdurm adı.

369
44. B Ö L Ü M

|öt
an alm anın bana bu denli canlılık verm esi n e tu h a ftı. K e n d im i
C günlerdir hissetmediğim kadar hafiflem iş h is s e d iy o rd u m . Z ih n im ,
artık A ce’e dair düşüncelerle boğuşm adığı için ç o k d a h a b e r r a k ve
keskindi.
Tek pişm anlığım A ce’le oynayacak fazla z a m a n ım o lm a m a s ıy d ı ve
daha iyi bir adam olsaydım bu düşünce b en i tik s in d ire b ilird i.
Sınavın özeti sıkıcıydı. B üyük b ir kısm ı, h e r ta k ım ın sessizce dağa
tırm anışından ibaretti. Fakat zirvedeki son dövüş, can ı sık ıla n k alab a­
lığın tezahürat yapması için yeterli gelm işti. K aos, G ö r ü le r ta ra fın d a n
belgelenm iş ve yeniden yaşamam için ekranlara y a n sıtılm ıştı.
Paedyn’in gözlerinin gözlerim le b u lu ştu ğ u , b an a b ir h e d iy e v erd iğ i
am izledim. Bir can hediye etmişti bana. A lm am iç in b ir ca n .
A ce’in ölüm ünün kendi elinden olm asını istese d e o n u b a n a v er­
mişti. intikam ım ın kısmen onun adına o ld u ğ u n u b ilm e d e n , in tik a m
almayı bana bırakmıştı. Ç ünkü başta A c e ’i ö ld ü rm e k is te m e m in n e d e ­
ni, Paedyn’i az kalsın öldürecek olm asıydı. Fakat so n ra J a x ’i az kalsın
öldüreceği için onu öldürm ek istem iştim .
Ö lüm bana yabancı değildi. Sayamayacağım k ad ar ç o k c a n alm ıştım
ve ellerimi, ruhum u lekeleyen kan asla te m iz le n e m e z d i.Y in e d e P aed y n
bana A ce’i hak ediyormuşum gibi bakmıştı, iyiliği h ak e d iy o rm u ş u m gibi
v e ...
O nu. Tek istediğim onu hak etmek.
Ö l ü m b ir b a şk a k u r b a n daha alırken izlem iştim . Blair, gaddarca
B ra x to n ’ın c a n ın ı alm ıştı. E h , zaferi sadece kendine mal ed em ezd i.
B e n d e n b ira z y a rd ım alm ış olabilirdi. Z ih in gücüyle yerdeki k ü t b ir
dalı B r a x t o n ’ın g ö ğ s ü n e g ö n d e rm iş ti. Et ile kem ik ayrılmış, B rax to n ııı
b e d e n in e s a p la n a n y e n i e k le n tiy e yer açmıştı. Hayretle açılan g ö z le rin ­
d en y aşam a ğ ır a ğ ır ç e k ile n B ra x to n yere yıkılmıştı.
F a k a t b e n z e r b ir şaşk ın lık B lair’in gözlerinden de o k u n u y o rd u .
B r a x to n ’ı h e d e f alm am ıştı. H ayır. O k ü t uçlu, acımasız ö lü m sila­
h ın ın h e d e fi, h e r ş e y d e n h ab ersiz zaferine yürüyen güm üş saçlı kızdı.
Ö lü m ü g e r ç e k k u r b a n ın d a n m a h ru m bırakm ışsam da ona yine de yeni
bir ca n s u n m u ş tu m . B la ir’in g ü c ü n ü ö d ü n ç alıp kaderin y ö n ü n ü değiş­
tirm iştim ve o B r a x t o n ’ı b u lm u ştu .
F ak at o g ü m ü ş saçlı kızı k u rta rm a k için bunu hiç tereddüt e tm e d e n
tek rar te k ra r y a p a rd ım .
N e ta k ım d ık a m a ö lü m ile b en .
F ak at S ın a v d a n so n ra k e n d im i toparlayacak üç g ü n ü m o lm uştu.
Talim a la n ın d a te rd e n yapış yapış o lduğum ya da babam ın S u stu ru -
cu ’suyla b ir ça lışm a o d asın a k ap an ıp yine m u htem elen kan ter için d e
k ald ığ ım ü ç u z u n g ü n . D a m io n b en i zorluyor, kendisine karşı k u llan ­
m ak iç in m ü c a d e le e ttiğ im becerisiyle eziyordu.
B u ik i tip e ğ itim in b e d e n im i ya da beynimi ağrıtmasını m em nuniyede
karşılıyordum . B ir şeylerle oyalanm ak zaman geçirmenin en iyi yöntem iy­
di ve b u aralar z ih n im i uzaklaştırm ayı istediğim birçok konu vardı.
“ K ai, d in liy o r m u s u n o ğ lu m ? ”
B a şım ı ik i y a n a sallayıp so h b ete döndüm . “D ikkatle d in liy o ru m
baba.”
K ra l d e r in b ir iç ç e k e rk e n K itt bana bir bakış attı. Saatlerdir çalışm a
o d asın a tık ılm ış , m u h a fız la rın n ö b e t değişim inden D ireniş’e kadar h e r
k o n u y u ta rtış m ış tık . İlk baloya saldırı düzenleyen birkaç m a h k û m u n
hepsi ö ld ü ğ ü iç in D ir e n iş ’e dair yeni bir bilgi elde edem em iştik. Fakat
bu d u r u m b a b a m ı p e k de endişelendirm iyor gibiydi. B u n u n y erin e
S ınavlar h a k k ın d a d in le m e k te n bıkacağım kadar çok konuşm uştu.
İk im iz i s ü z ü p a ğ ır ağır, “ K en ar M ahallelinin son Sınavı kazanm ası
ilginç, siz c e d e ö y le d eğ il m i?” diye sordu.Kaskatı kesildim. S am rım
K itt d e.
İ n tik a m ı k a z a n m a y a yeğleyip zaferi elimle Paedyn’e teslim etm iş­
tim . İş k e n c e y i zafere yeğleyip. B abam ın bunu bilip bilm ediğini m e­

371
rak ediyordum . H iç düşünm eden P aed y n ’in b ay rağ a y ü r ü m e s in e izin
verdiğim i biliyor m uydu? Ya da P aedyn bayrağı havaya k a ld ır ır k e n o
güçlü ve kendinden em in hâlini g ö rü p g ü lü m s e d iğ im i?
“Adil bir şekilde kazandı. B unu ilginç b u lm u y o r u m .” S ö z c ü k le r b en
vazgeçem eden ağzım dan çıkıverm işti.
N eşesiz bir kıkırtı odaya yayıldı. “ M esele ta m da b u ,” d e d i b a b a m .
Yeşil gözleri, K itt’in gözlerinin hiç yapam ayacağı g ib i b e n i d e lip geçti.
“ K enar M ahalleliler kazanmaz.”
S özcüğü tüküriircesine söylemesi karşısında g e rils e m d e g ö z le rim i
g ö zlerin d en ayırmaya cesaret ed em ed im . “ Y in e d e o k a z a n d ı.”
K itt bana bir bakış atsa da gözlerim i K ra l’a d ik m iş tim . “ Ve b u n u n
b ir daha olm am asını sağlasan iyi olur,” d ed i K ral. “ U n u tm a ki b u Sı­
navları senin kazanm an gerek ve kazanm azsan, n e le r o la c a ğ ın ı sana
hatırlatm am ı istersen bunu yaparım .” O n e eğ ilip ö lü m c ü l b ir sesle
k o n u ştu . “ Seni b u n u n için eğittim ve y ü z ü m ü k ara ç ık a rm a y a c a k s ın .
A nlaşıldı m ı İnfazcı?”
Sesindeki teh d it açıktı ve kulaklarım da çınladı.
Kaybedersen bir hiç olursun.
“Anlaşıldı M ajesteleri.”
B u sözlerim in ardından ayağa kalkıp k ap ıd an ç ık tım . K o rid o rla rd a
b ir aşağı bir yukarı yürüdüm . B ir şeylere v u rm a y a , k ılıc ım ı y ü z ü n ­
cü kez karyola direklerine saplamaya ih tiy acım v ard ı. Y ılla rc a e ğ itim
aldıktan, m askelerim de ustalaştıktan sonra b an a k o n tr o lü m ü k a y b e t-
tirebilen tek kişi hep babam oluyordu. O d a m a g e ri d ö n e r k e n , elim i
saçlarım da gezdirip h er adım ım da k en d im i to p a rla d ım .
“ Kai.”
D ö n ü p , çok m utsuz bir K itt’le karşılaşınca e lim i y ü z ü m d e n aşağı
g ö tü rü p iç çektim . Sertçe, “O da neydi öyle?” d ed i.
Az kalsın gülecektim . “Senin de gayet iyi b ild iğ in g ib i m e d e n i s o h -
b ed erim izd en biriydi.”
K itt iç çekd. Sesi yorgun çıkıyordu. “B ak, b a b a m la ü i ş k i n i n . .. K a r­
m aşık olduğunu biliyorum . B u n u an lıy o ru m . S en i g e ç ird iğ i o e ğ itim i
ve şu an senden beklediklerini dü şü n ü n ce, in a n b a n a , ik in iz in g e ç in ­
m ek te neden zorlandığım anlıyorum . Fakat y ap tığ ı h e r şey i iy i a m a ç la r
uğrun a yapıyor.”
G ülüp başımı iki yana salladım. K itt k e n d in i K ra l’a isp a tla m a y a ça­
lışma huyundan b ir gün vazgeçecek m iydi? “ Ç o c u k k e n s e n i k e sip ya-

372
rayı d ik m e y e ç a lışm a n ı izlese farklı düşünebilirdin.” O na d o ğ ru b ir
adım a tım . “ Y a d a b e lk i seni en b ü y ü k korkularınla tekrar tekrar y ü z­
leşm eye z o rla şa y a p tığ ı h e r şeyi iyi amaçlar uğruna yapm adığının farkına
varırdın.”
B u r u k b i r k a h k a h a a ttım . Ç ık ard ığ ım ses K itt’i irkiltınişti.“B eni b ir
katil y a p tı, y o ğ u r u p b ir canavara çevirdi. Fakat bunu iyi amaçlar uğruna
yaptı, d e ğ il m i? ” P a rm a ğ ım la K itt’in göğsünü dürterek, “B unlar senin
yararına y a p ıld ı. K ral o ld u ğ u n d a b en i kullanabilesin diye. T ıpkı o n u n
yaptığı g ib i,” d e d im .
Yanlış şeyi sö y le m iştim .
S ö z le rim ü z e r in d e fiziksel b ir darbe etkisi yaratmıştı. K endim i b ir
adım g e rile m e y e , sak in leşm ey e zorlarken K itt’in yüzündeki şaşkınlığı
ve k ırg ın lığ ı g ö r d ü m . A nlayam adığım sebepler yüzünden öfkeleni­
y o rd u m v e b u b e n i d ah a da kızdırıyordu. Sanki geçmişime dair h e r
bastırılm ış p a rç a ö z g ü r k alm ak için, yüzeye çıkm ak için m ücadele ve­
riyo rdu.
“K a i...”
Sessizce, “ B e n c e m ü th iş b ir kral olacaksın,” deyip K itt’in sözünü
yarıda k e s tim . “ Ve b e n sana h iz m et etm ek ten gurur duyacağım. Fakat
kendi b a ş ın a d ü ş ü n m e y i ö ğ re n m e n gerek çünkü babam b ir g ü n ya­
nında o lu p s e n in iç in b u n u yapam ayacak. Bu yüzden sana göre d o ğ ru
am açların n e le r o ld u ğ u ü z e rin e düşünüp taşınmanı tavsiye ederim .”
A rd ın d a n a rk a m ı d ö n ü p k o rid o rd a yürüm eye başladım.

373
45. B O L U M

fta ı)p

T jfjahçeler geceleri sessiz oluyordu. Ben son b a lo n u n g e rç e k le ş tiril­


m e d iğ i geniş çimenliğe yürürken sadece cırcır b ö c e k le rin in korosu
ve rüzgârın yumuşak uğultusu beni takip ediyordu.
O geceden beri buraya sıkça geliyor, u y u y am ad ığ ım d a sö ğ ü d ü n
gölgesinde huzur buluyordum. Orada saatlerce o tu ru p d ü şü n m e y e za­
man ayırmayı alışkanlık edinmiştim.
Sarkık dalları kenara itip yaprakların o lu ştu rd u ğ u sayvanın altına
girdim. İç çektim ve ılık gece havasını içime çek erk en k e n d im i an id en
daha dingin hissettim.
Fakat bir gölgenin ağacın gövdesinin ardında k ım ıld an m asıy la his­
settiğim huzur kısa ömürlü oldu.
Hızla döndüm. Parmaklarım bacağımdaki h an çere gitse d e sert b ir
el ehmi kavradı. “Sakin ol Gray, benim .”
Loş ışığa alışan gözlerimi karanlıkta kırptım . S o n ra k arşım d ak i n e ­
şeyle bakan gözleri fark ettim.Telaşla,“N e yapıyorsun b u ra d a ? ” d ed im .
“Aynısını ben de sana soracaktım.”
“Seni bıçaklayabilirdim!”
Kai’ın kaşları havaya kalktı. “Şimdi beni bıçaklam aya çalışm ayacak
mısın yani? Sende ilerleme var gerçekten.”
“Ya? Fakat beni öyle korkuttuğun için b ıçaklam alıyım ”
Elimi yavaşça bırakıp beni bir süre süzdü. “ Seni k o r k u ttu m d em ek ?
Bana sessizce yaklaşan şendin.”
S e rtç e , “ B u r a d a o ld u ğ u n d a n h a b e rim yo k tu ,” diye fısıldadım.
K ai d u d a k l a r ın d a b ir s ırıtışla ,“ Belli ki yokm uş,” d e d i.“ Fakat k alm a­
nı ç o k is te r im .” S o n ra y e re ç ö k tü . Başı k o lu n u n üzerinde, epey rah at
bir h âli v a rd ı.
G ö z le r im i o n a d ik tim . “ N e y ap ıy o rsu n ?”
“ B u ra y a g e lip b a n a eşlik e tm e n i b ek liy o rd u m .”
O ra d a d ik ilip K a i’ın y ü z ü n e ağır ağır yayılan gülüm sem eyi izledim .
U z a n d ığ ı y e r d e s ırtın ı d ik le ştirip paltosunu çıkarm aya ko y u ld u .
“E lbiseyi m i s o r u n e d iy o rs u n ? ” P altoyu çıkarınca yere, yanına serdi,
“ işte, a r tık ü z e r i n k irle n m e z .”
K ral ve K r a liç e ’n in k atılacağ ı akşam yem eği için giydiğim sade, ip e k
elbiseye b a k tım . E p e y ra h a t b ir giysiydi ve bahçeye g elm ed en ö n c e
ü z e rim d e n ç ık a rm a y a ü şe n m iştim . K ai da b en zer hisler içinde o lm a ­
lıydı k i ü z e r i n d e şık ta k ım ı vardı.
F a k a t o n a e ş lik e tm e k te k i te re d d ü d ü m ü n sebebi elbisem i k irle ­
tecek o lm a m d e ğ il, o ra d a o lm a m a m gerektiğiydi. Y apm am g erek e n ,
d ö n ü p K a i’a iy i g e c e le r d ile m e k ve te k kelim e etm ed e n o d am ın y o ­
lu n u t u tm a k tı . F a k a t a y a k la rım b e n i o n d an uzaklara taşımaya yanaş­
m ıy o rd u .
K ai p a lto s u n a b irk a ç k ez hafifçe, b ek len ti içinde vurdu. B u m a n ­
zara k a rş ıs ın d a d u d a k la r ım ın arasından b o ğ u k bir kahkaha çıktı. “ N e
c e n tilm e n c e . F a k a t o p a lto elb isem in kirlenm esine engel olacak k adar
geniş b ile d e ğ il.”
K ai r a h a t b ir tav ırla, “ İstersen göm leğim i de çıkarıp senin için yere
sererim ,” d e d i.
“ D ü ş ü n d ü m d e . . . ” diye m ırıld a n d ım .“Palto yeterli.” Kai kıkırdadı.
K e n d im i b ir d e n o n a d o ğ r u y ü rü rk e n buldum . Sağduyum b u n u yap­
m a m a m iç in ç ırp ın s a bile. O tu r u p yavaşça yanına uzandım . O m u z ­
la rım ız b i r b i r i n e s ü r tü n d ü . U z u n c a bir süre sessiz kaldık. İkim iz de
te p e m iz d e k i s a rk ık y ap rak lara bakarak cırcır b ö cek lerin in ö tü şü n ü
d in le m e k te n h o ş n u ttu k .
H u z u r lu sessizliği b ö lm e y e g ö n lü m yok gibiyse de alçak sesle,“ N e ­
d en b u r a d a s ın ? ” d iy e so rd u m .
G ü le c e k o lsa d a k e n d in i tu ttu . “ K ü çüklüğüm den b eri buraya ge­
lirim . H a tt a K itt b a n a tırm an am ay acağ ım ı söyledikten sonra tam da
b u a ğ a ç ta n d ü ş m ü ş t ü m . . . ” G itg id e şiddetlenen bir kahkaha dudakla­
r ım d a n d ö k ü l ü n c e sö z le ri y arıd a kaldı. “Bana gülüyor m usun G ray?”

375
G ü lüm sem em ek için kendim tu tarken , “ Ç e k tiğ im a c ıy ı e ğ le n c e li b u l­
m an a sevindim ,” diye ekledi.
B oğazım ı tem izleyip kendim i toparlam aya ça lıştım . “ E e e , n e yani,
buraya o güzel günü yâd etm eye m i g eld in ?”
“ O n u n gibi bir şey.” Kai iç çekti. “ B uraya d ü ş ü n m e k , y a tış m a k için
gelirim . B uradaki sessizliği hep sevm işim dir. S aray d an k a ç m a y ı.” B ana
b a k ıp ,“ Peki sen neden buradasın?” diye so rd u .
H afifçe gülüm seyip sözlerini y in eled im . “ D ü ş ü n m e k iç in . Sessizlik
hoşu m a gidiyor. B ir de kaçm ak için.”
G öz ucuyla dudaklarının seğirdiğini fark e ttim . B ir sü re sessiz k al­
dık. Sonra, “B eni toprağın ü zerin e o tu rtm a n ın b ir n e d e n i v ar m ı? ”
diye sordum .
T epem izdeki dallara bakan K ai’ın g ö lg e ler iç in d e k i p ro filin i sü z­
d ü m . “K onuşm ak için. Burada sessizce u z a n m a k iç in .” Y avaşça o m u z
silkti. “ Ö n em i de yok zaten.”
G özlerim i ondan ayırdım. “D e m e k sadece b ir in in san a eşlik e tm e ­
sini istiyorsun?”
“B irin in değil. Senin.”
G özlerini üzerim de hissetsem de d ö n ü p o n a b a k m a d ım . “ E şlik ç in
sessiz m i yoksa konuşkan m ı olsun istersin?”
K ahkahayı andıran bir ses çıkardı. “B ana nasıl b ir e ş lik ç iy i te rc ih
edeceğim i ancak sen sorabilirdin.”
N ihayet başımı çevirip onunla göz göze g eld im . “ B u b ir y a m t d eğ il­
di.”
U zu n ca bir süre sessiz kaldı.Y üzüm ü in celer, g ö z le r im i s ü z e r g ib iy ­
di. “ K onuş benim le.”
G özlerim i ona diktim . N ihayet k o n u ştu ğ u m d a se sim ç o k alçaktı.
“ H an g i konuda?”
D udaklarının cılız bir gülüm sem eyle k ıv rılışın ı iz le d im . “ H e r h a n g i
b ir konuda. H e r konuda. Mesela tatlım , şu an n e le r d ü ş ü n d ü ğ ü n h a k ­
kında.”
A z kalsın kahkahayı patlatacaktım . “E h , şu an ü z e r in d e u z a n d ığ ım
bu paltonun çok kaşıntı yaptığından b ir p re n se u y g u n k a ç m a d ığ ın ı
düşünüyorum .” Kai kıkırdarken, “B ir de sen in ve K i t t ’in k a ç k e m iğ i­
nizi kırdığınızı m erak ediyorum ,” diye ek led im .
Kai, “Ç ok,” deyip iç çekti. Başını iki yana salladı. “ K e m ik le r i d ah a
çok kırılan, daha çok yaralanan ben o lu y o rd u m . F a k a t b u n la r ın h e p -

376
sine K itt’in d â h ic e fik irle ri sebep olm adı.” Duraksadı. “ Ç o ğ u aldığım
eğ itim d e n k a y n a k la n ıy o rd u . Ö zellik le de Şifacı becerisini kullanm ayı
ö ğ re n d iğ im d ö n e m d e .”
Z ih n im s ö z le rin i id ra k e ttiğ in d e kaskatı kesildim .“Yoksa s e n ...”
Sustum , s o n ra y e n id e n k o n u şm ay ı d enedim . “B unu yapm ak z o ru n d a
kalmış o la m a z s ın .. . ”
K ai, “ E v e t, y a p m a k z o ru n d a kaldım ,” deyip gözlerim in içine baktı.
“K e m ik le rim i k ır ıp iy ile ştirm e m gerekti.Y a da bazen b ed en im d e kılıç
yarası açılır, b e n d e açılan d e rim i yeniden nasıl birleştireceğim i ö ğ re n ­
m ek z o r u n d a k a lırd ım .”
B u n la rı ö y le ra h a t b ir to n d a söylem işti ki ne korkunç şeylere z o r­
landığım h ay al e tm e k te zo rlan d ım . “ Nasıl oluyor da ondan nefret e t­
m iy o rsu n ?” d iy e fısıld ad ım .
A ra m ız d a k i sessizlik uzadı.
K ai’ın y ü z ü n d e b e lire n g ü lüm sem e hüzünlüydü. “ Ç ü n k ü o b en i
güçlü k ıld ı.”
B u n u fazlasıyla sak in ce söylem işti ve onu sarsıp soğukkanlı tav­
rın d an s ıy ırm a k iste d im . K ral’ın o n u ne kadar güçlü kıldığının ö n e m i
yo k tu . K a rş ım d a k i p ren s, baba dediği adam tarafindan yaratılmış b ir
p iy o n d a n b a şk a b ir şey olm am ıştı. B u düşünce m idem i bulandırıyor,
b e n d e h a y k ırm a isteğ i u y an d ırıy o rd u .
F ak at y in e d e a n lıy o rd u m .
S ö z le ri b e n i sarsm ış, can ev im d en vurm uştu. H ayatlarım ız b e n z e r
h ü z ü n le ri, k a d e rle r im iz b e n z e r talihsizlikleri paylaşıyordu, ik im izin de
ç o c u k lu ğ u , o lm a k z o ru n d a o ld u ğ u m u z şeye dönüşm ek için eğitim al­
m akla g e ç m işti, ik im iz de istediğim iz gibi büyüm em iştik. Fakat bizi
y etiştire n b a b a la rım ız ta b an tabana zıt kişüerdi. Biri her şeyi sevgi, d i­
ğ eri ise h ırs a d ın a y ap m ıştı.
in sa n la r g ü ç lü d o ğ m azlar, güçlü insanlara dönüştürülürler. Prens ve
b e n , b u n u ç o ğ u in sa n d a n daha iyi biliyorduk.
K ai, s ö z le ri b e n i nefes alm akta zorlanır hâlde bırakmamış gibi, rahat
b ir tav ırla k o n u ş m a s ın ı sü rd ü rd ü . “E h, K itt ve ben aptallığımız y ü z ü n ­
d e n ç o k y a ra ald ık . F ak at tü m oyunlarım ız da tehlikeli değildi. H atta
o ğ la n lar o la ra k e n sev d iğ im iz etkinlikler bir nebze şiddet içerdiğinden,
özel ö ğ r e tm e n im b iz i o tu rtu p güvenli gördüğü oyunlar oynatırdı.” B ir
iç ç e k ti. “ O o y u n la rı sıkıcı b u lu rd u k .”
“ Ya, ö y le m i? ” G ü ld ü m . “ N e gibi oyunlardı bunlar?”

377
Kai uzanıp elimi tuttu. “M adam P la tt’in kişisel fav o risi b a ş p a rm a k
savaşlarıydı. Fakat biz o oyunu bile daha şid d etli h â le g e tir m e n in bir
yolunu bulurduk.”
“Başparmağı savaşları m ı?” A lm m h ayretle k ırıştı. “ İ ç in d e savaş var
am a yine güvenli mi kabul ediliyor?”
K ai’ı hiç o kadar şaşkın görm em iştim . A z kalsın y in e g ü le c e k tim .
“ Başparmağı savaşını hiç işitm edin m i y ani?”
Başparm ağının parm ak bo ğ u m larım ı okşam ası b e n i sö y le y ec eğ im
sözlere odaklanmaya zorladı. “Eh, k en ar m a h a lle d e o y n a d ığ ım tek
oyun ben aşırm adan önce birinin ceb in d e kaç sik k e o ld u ğ u n u ta h m in
etm e oyunuydu.”
K ai’ın dudağının köşesi yukarı kıvrıldı. “ P ek i, b u o y u n u b e n i soy­
m adan önce oynadın m ı?”
“ Hayır, fakat oynasam kaybederdim ,” deyip o fla d ım . “ Ü z e r in d e bir
arada hiç görm ediğim kadar çok güm üş sikke v ard ı.”
“Eh, sen yarısını çalana kadar öyleydi.”
Bu sözleri beni gülüm setti ve b ir süre b e n i sessizce iz le d i. G ö z le ­
rim hâlâ tuttuğu elime, hâlâ parm aklarım ı okşayıp d ik k a tim i d ağ ıtan
başparmağına çevrildiğinde Kai boğazını tem iz ley ip n ih a y e t, “ E h , sana
öğreteceğim oyunun seninki kadar eğlenceli o lm a d ığ ın d a n e m in im ,”
dedi. Sonra başım iki yana sallayıp, “B aşparm ağı savaşının n e o ld u ğ u n u
bilm ediğine inanam ıyorum ,” diye m ırıld an d ı.
“Eh, söylediklerine bakılırsa çok şey k aç ırm am ış g ib iy im .”
“Bak bu çok doğru.” D udakları b ir sırıtışla seğirdi. “ İşte ta m da bu
yüzden sana oyunu öğreteceğim ki b irlikte azap ç e k e lim .” Y an d ö n ü p
ağırlığını dirseğine verdi. Ben de aynını y ap ark en b e n i iz le d i. “ B u p e k
harika oyunun kuralları basit.” Ö n ce p a rm a k la rım ız ı b ir b ir in e k e n e t-
leyişini izledim. Sonra kıkırdayıp diğer eliyle b a ş p a rm a ğ ım ı havaya
kaldırdı. “Şimdi, başparmağınla rakibinin b a şp a rm a ğ ın ı k ıs tıra ra k o y u ­
nu kazanıyorsun fakat elini ve kolunu o y n a tm a m a n g e re k .” B a n a b ak ıp
“A nladın m ı?” diye sordu.
Kaşlarımı çatıp kavuşmuş ellerim ize b ak tım . “B u o y u n u n e d e n bu
kadar sıkıcı bulduğunu anlamaya başladım .”
Gülüp, “Başla,” diye mırıldandı.
D aha tepki verme fîrsatı bulam adan b aşp arm ağ ı b a ş p a rm a ğ ım ı ezip
elim e yapıştırdı. Başını kaldırıp bana b ak tığ ın d a g ü lü m s e m e s i k ib irliy ­
di. “ C idden reflekslerinin bundan hızlı o lacağını d ü ş ü n m ü ş tü m Gray.”

378
“ H a z ır d e ğ ild im A zer.”
“E h , refleks d e d iğ in şey zaten bu yüzden var.”
iç im d e n ç o k g elm ese de te p k im gözlerim i devirm ek oldu. “ Katla­
nılmaz b iris in .”
Kai, “ Ö y le d e olsa hâlâ buradasın,” dedi. G özlerim e bakan gözleri
loş ışıkta b ile p a rla k tı.
B en o n u b u o y u n d a nasıl yeneceğim i hesaplarken bir süre sustuk.
H er z a m a n k i g ib i d ik k a t d ağ ıtm a en iyi seçenek gibi görünüyordu. B u
yüzden, “ S e n in h a k k ın d a b ilm ed iğ im bir şey söyle bana,” dedim .
B u b e k le n m e d ik talep karşısında pek de şaşırmamış gibiydi. Fakat
hem en d e y a n ıt v e rm e d i. “ Yaban m ersinleri. Yaban m ersinlerini sev­
mem.”
G ü lm e m e k iç in k e n d im i tu ttu m . “Yaban mersini sevmez m isin?”
“ H ayır, s ö z ü m ü g e ri alıyorum .” D u ru p biraz düşündü.“Yaban m e r­
sininden n e fre t e d e rim .”
“B u n e f r e tin b ir seb eb i var m ı?”
“ H iç ta d ın a b a k tın m ı?” diye sordu. Başımı salladım. “Eh, anla o
zaman. S e b e b im b u . İğ ren ç b ir şey.”
B ir k a h k a h a a ttım . A ğzını açıp bir şeyler söyleyecekken sessizce,
“Başla,” d e y ip o n u k o n u ştu rm a d ım .
B a şp a rm a ğ ım b aşp arm ağ ın ın üzerine indiğinde zaferimle caka sa­
tacak o ld u m . F a k a t so n ra parm ağı parm ağım ın altından kolayca kayıp
k u rtu ld u . S o n ra y in e altta kalan b en im başparmağım o ld u .“D ik k ad m i
dağıtm a ç a b a n ç o k şirin d i tatlım .”
H ayal k ırık lığ ı iç in d e iç çektim . “B u oyundan neden nefret ettiğini
a n lay ab iliy o ru m .’’
“ H ay ır, b e n b u o y u n d a n sıkıcı olduğu için nefret ediyorum . Sen ise
bu o y u n u b e c e re m e d iğ in d e n nefret ediyorsun.”
O n a öfkeli b ir bakış atm am la bana sırıttı. Başparmağı başparmağımı
bir u çtan b ir u ca okşadı. G özlerim i gözlerinden ayırmayı reddediyordum.
Ağır ağır k o n u şarak , “ Şimdi,” dedi, “Sen bana hakkında bilmediğim bir
şey anlat.”
“ B u kolay.” O n a d işlerim i göstererek gülümsedim. “Yaban m ersi­
nine bayılırım . ”
K ai h o m u r d a n d ı. “ H iç şaşırm adım .”
“ N asıl d a lezzetlidir. D e m e k istediğim, mayhoş ve şekerlinin m ü ­
k e m m e l b ile ş im i v e . . . ”

379
“ Tam am , dilinden k u rtu lam am artık , d eğ il m i? ”
doğrusunu söylem ek g e re k irse ,b e n c e d a h a g ü z e l b ir m e y v e de
yok. H e r öğün d e yiyebilirim v e . . . ”
Kai üzerim e eğilip bıkkınca iç çek erek , “ P a e d y n ,” d e d i. İs m im i işit­
m e m le çenem i kapattım . “ Saaderce k o n u ş m a n ı d in le y e b ilir im fak at
illa ki m eyvelerden bahsedeceksen en a z ın d a n ik im iz in d e se v d iğ i b ir
m eyve seç.”
G ülüm sem em ek için d u d ak larım ı k e n e tle d im . M ü s ta k b e l İn fazcı
meyveler hakkında abuk sabuk k o n u şm am ı d in le m e k is tiy o rd u . B u d ü ­
şünce, b eni h em kahkahalar atm an ın h e m d e te p e d e n tır n a ğ a k ız a r m a ­
n ın eşiğine getirm işti.
“ G ayet m akul,” dedim . “ Portakallara n e d e rs in ? ”
Y üzünü buruşturdu. “ Posalı m ey veleri s e v m iy o r u m .”
“ Peki. M u z?”
“ D o k u su n d an hoşlanm ıyorum .”
“ Senin sevdiğin bir meyve var m ı?” O flayıp, o n a b a k a ra k b a şım ı iki
yana salladım. “ Tanıdığım en m ızm ız p ren s se n sin .”
“ Tanıdığın iki prensten b iriy im ve in a n b a n a , K i t t ’in d e b e n d e n
aşağı kalır yam yoktur.”
O n a im alı bir bakış attım . “ H âlâ tiksinti v e ric i b u lm a d ığ ın b ir m e y ­
ve ismi verm eni bekliyorum .”
B ir süre sessiz kaldı. Başparm ağı te m b elce b a ş p a r m a ğ ım ın ü z e r in d e
gezinirken vereceği yam tı düşündü. “ Ç ilek .”
G özlerim i kırpıştırarak ona baktım . “ Ç ile ğ e b a y ılır ım .”
G ülüm sem esi dudaklarının köşelerini ağ ır a ğ ır y u k a r ı ç e k ti. “ B e n
de çileği tiksinti verici bulm am .”
“ G üzel.”
“ G üzel.”
“Başla.”
Sözcük ağzım dan çıkıverdi ve şaşkınlığım firsata ç e v ir d im . B a şp a r­
m ağım kıstırm aya çalışırken beni kam çılayan k a r a r lılığ ım d a N ih a y e t
başparm ağım ı o n u n başparm ağının ü z e rin e b a s tır a b ild iğ im d e az kalsın
ü zerin e devrilecektim . Fakat bu sırada k u ralla rı ih la l e tm iş tim .
Sonra bir anda bedenine doğru çek iliv erd im .
B eni kolum dan çekip, gözlerini çevreleyen siyah k ir p ik le r i say ab ile­
ceğim kadar kendisine yaklaştırdı. “H ile y a p tın G ray.”
“ Kazanm ak için yapm am gerekeni y ap tım A z e r.”

380
“ H ım ,” d e d i. S esin g ö ğ sü n d e titreştiğini hissettim. “ S anırım sen in
ne g a d d a r b ir k ız o ld u ğ u n u u n u tm a m b en im hatam .”
“E h, b e n . . . ”
E lin i e lim d e n ay ırıp , p a rm a k la rın ı kolum da gezdirm esiyle sözlerim
boğ azım a ta k ılıp k ald ı. B e k le n m e d ik dokunuşu karşısında ü rp e rm e -
m ek iç in k e n d im i tu ttu m . F akat d u daklarını kıvıran gülüm sem esin­
den, te p k im in g ö z ü n d e n k açm ad ığ ın ı anladım .
Y u m u şa k b ir sesle, “ S ö z ü m ü geri alıyorum ,” dedi. “Bu oyun seninle
o y n a d ığ ım d a h iç d e sık ıcı değil.” G özleri kolum da gezinen parm aklara
çevrildi ve n a z ik d o k u n u ş u karşısında kım ıltısız kaldım.
O h â ld e , te p e m iz d e k i rü zg ârd a hışırdayan yaprakları dinleyerek ve
b irb irim iz i s ü z e re k n e k ad a r süre kaldığım ızdan em in olam ıyordum .
A ncak p a r m a k la r ı b o y n u m a uzanıp, başıboş b ir saç tutam ım ku lağ ım ın
arkasına k ıs tırd ığ ın d a k e n d im e gelebildim .
“ G itm e liy im .”
K ararsız s ö z c ü k le r aram ızd a asılı kaldı. R ü zg ârın kolayca çahp g ö ­
tü re b ile c e ğ i k a d a r cılız b ir fısıltı gibi.
“ B u n u y a p m a y a h iç de hevesli değil gibisin oysa.”
N e isted iğ im i an lam ay a çalışmaya bile niyetli olm adığım dan, “ B ir
gün se n i p a r m a k savaşında adil bir şekilde yeneceğim ve o zam an o y u ­
nu h iç d e e ğ le n c e li bulm ayacaksın,” dedim .
G e r e ğ in d e n u z u n b ir sü ren in ardından, K ai’ın elinden k u rtu lu p
u z a n d ığ ım y e rd e s ırtım ı dikleştirdim . G ece daha da serinlem işti ve
yam b a ş ım d a K a i’ın b e d e n in in sıcaklığı olm adan ince elbisem b en i
ısıta m ıy o rd u .
K ai d a s ır tın ı d ik le ştird i ve paltosunu om uzlarım a serdi. “ H aklısın.
B u p a lto b ir p re n s in g iyem eyeceği kadar kaşındırıyor.” D ud ak ları b ir
sırıtışla k ıv r ıld ı. “ B u y ü z d e n bırakayım da sen giy.”

381
46. B O L U M

ulaklarımı ellerimle kapatarak gürültülü ciy ak lam ad an k o ru d u m .


Z ^ - “Peki, ne diyorsun?!"Yatağıma serili, b ir kısm ı b itm iş elbiseye h e ­
yecanla işaret ederken Adena’nın yüzünde güller aç ıy o rd u .
“Vay canına,” diye mırıldandı Ellie. Elbiseyi daha iyi g ö re b ilm e k için
om zum a yaslandı. Gözleri kumaşın üzerinde g ezinirken, “ B u e lb is e .. . ”
deyip kaldı.
S özünün gerisini ben getirdim . “M ü k e m m e l. K e s in lik le b ü y ü ­
leyici. K endini aştın A.” A dena’ya g ü lü m sed im . Y ayvan, b ir in sa n ın
nasıl o kadar yetenekli olabileceğine olan şa şk ın lığ ım la d o lu bir
gülüm sem eyle.
Adena tamamlanmamış elbiseyi yataktan alıp y e n id e n k u cağ ın a
koydu. “Eh,” dedi, “H enüz bitmedi. Son baloya k ad a r iki g ü n ü m var
ve elbisenin kesinlikle mükemmel olması g e re k ..
“A.” Adena’ya bilgiççe baktım. “K aygılanm a, m ü k e m m e l olacak.”
Sonra homurtuyla gülüp başımı iki yana salladım. “ B e n i b ir u n çuva­
lına soksan bile onu da bir şekilde güzel b ir elbiseye ç e v irirs in sen.”
Adena bu fikir karşısında gerçekten telaşlandı. “ S eni asla b ir u n ç u ­
valına sokmam.” Düşünceli bir edayla p arm ağ ın ı d u d a k la rın a birkaç
kez hafifçe vurdu. “Sadece senin üzerinde bile b e rb a t d u raca ğ ı için d e ­
ğil, çuval kumaşı çok kaşıntı yaptığı için. A yrıca öyle k ask atı k i . . . ” iri,
ela gözleri bir Ellie’ye bir bana çevrildi. Ellie ile b e n n e k a d a r çabalasak
da gülümsemelerimizi gizleyemedik. “N e var?” d ed i A d e n a .
E lle ri b e lin d e , k aşları çatık, bağdaş kurm uştu ve iizeri kum aşlarla
kaplıydı. Ç o k s e rt g ö rü n m e y e çalışırken o denli masum ve tatlı g ö rü ­
nen başka b ir iy le karşılaşm am ıştım .
G ü lm e k , tü n e li k e n d i başım a bulm a üm idiyle şatoyu gizlice kolaçan
e tm e k te n b a şk a b ir şey ler y apm ak bana iyi gelmişti. Fakat anlaşılan tek
anahtar K itt’ti ve o b an a geçidi gösterm edikçe elim den bir şey g el­
m eyecekti. B a n a g ü v e n m e d iğ i sürece çaresizdim. H em en her g ü n ü m
o n u n y a n ın d a g eç m işti. L o o t’la ilgili ayrıntıları anlatıp, onu b en im le
saraydan g iz lic e k açm ay a ik n a etm eye çalışırken çaresizliğimi belli e t­
m em eye ça lışm ıştım .
H iç b ir şey ö ğ re n e m e m iş tim .
B iz sessizce s o h b e t ed e rk e n k apının çalınmasıyla irkildik.
Ellie b a n a m isafir b ek ley ip beklem ediğim i sessizce soran bir bakış
attı. O m u z silk e re k o n a g elen in kim olduğuna dair hiçbir fikrim o lm a­
dığım im a e ttim . E llie hızla koşup kapıyı tereddütle açtı. Eşikte u zu n
boylu, g ü lü m s e y e n b iri g ö rü n d ü .
K itt.
E llie rev eran s y ap a rk e n h e m e n yanına gittim ve dudaklarım da h afif
alaycı b ir g ü lü m s e m e y le , “ Ekselansları, ne beklenm edik bir sürpriz,”
dedim .
K itt b aşın ı b a n a d o ğ ru zarafetle eğdi. “Bayan Gray, um arım işleri­
nize e n g e l o lm u y o r u m d u r ? ” N eşeyle bakan gözleri, Ellie’den gözleri
k o cam an açılm ış ve ü z e ri kum aşlarla örtülü A dena’nın oturduğu yata­
ğım a ç e v rild i. “ B ay an E llie, Bayan A dena, Paedyn’i sizden kısa süreliği­
ne ç a lm a m ın sakıncası var m ı?”
E llie u ta n g a ç b ir g ü lü m sem ey le karşılık verirken, Adena ciyaklam a­
m ak iç in k e n d in i tu ta ra k , “ H ayır Ekselansları, ne demek,” dedi.
B aşım ı eğ ip h e m u ta n çta n h em de neşeden kaynaklanan gülüm sem e­
mi b astırm ay a çalıştım . Başım ı kaldırıp baktığımda K itt’in epeydir bana
b aktığım g ö rd ü m . D u d a k la rı b ir gülümsemeyle kıvrıldı. “ Gidelim m i?”
ik i k ız ın k a k ırtıla rı k o rid o rd a bizi takip etti. Iç çekip, “Eee, b en i
çalıp n e re y e g ö tü rü y o rs u n ? ” diye sordum .
K itt e tra fin a g e rg in c e bakıp, “ Aslında senin beni çalıp g ö tü rm en i
u m u y o rd u m ,” d e d i.
O n a h ay red e b ak tım . K albim hızla atmaya başladı. Fakat yüz hadarı-
mı d izg in ley ip n e kastettiğini anlamamış gibi davrandım. “Anladığımdan
em in değ ilim .”

383
K itt yavaşlayıp beni bir köşeye çekti ve ü z e rim e e ğ ild i. B u b e k le n ­
m edik, ani gelişme, K itt’in bana b ird en o k ad a r y ak laşm ası ve b a h a ra t­
ların aniden beni saran kokusuyla afallam ıştım .
K itt’in başı başıma iyice yaklaştı. Sesini iy ice alçaltıp , “ L o o t ’a,” dedi.
işte o an gelip çatmıştı.
O tek kelim e kalbim i hızlandırdı.
“ Senin beni g ö tü rm en i istiyorum .”
“ G erçekten m i?” Sözcük ağzım dan h ey ecan lı, g e r e ğ in d e n d a h a h e ­
vesli çıkmıştı.
K itt fark etmem iş gibiydi. Kim se bize k u lak m isafiri o lm a sın diye
k oridora göz gezdirm ekle m eşguldü. “ Evet.” G ö z le rin i y e n id e n bana
çevirip bakındı. “Yapmamalıyım fa k a t... Y apm alıyım da. S ö y le d ik le rin
doğruydu. Hepsi. H alkım ı g ö rm em gerek. D o ğ ru d ü r ü s t ta n ım a d ığ ım
b ir krallığı, ihtiyaçlarından bihaber o ld u ğ u m b ir halkı y ö n e te m e m .” D u ­
raksayıp biraz düşündü. “Kendi doğru am açlarım ın n e le r o la c a ğ ın a karar
v erm em gerek.”
Iç çekti. “B unu yapm am gerek. B abam a karşı ç ık m a k iste m e se m
bile, b u n u n berbat bir fikir o ld u ğ un u bilsem b i l e . . . ” K ık ır d a d ı. Fakat
sesi g e rg in d i." ... bunu şimdi yapm azsam b ir d ah a asla y a p m a y a c a ğ ım ı
biliyorum . B ir de sana, bana nasıl b ir kral o lm a k is te m e d iğ im i h a tırla t­
tığın için teşekkür ederim .”
Kısa süre önce içimi ısıtan neşe kaybolm uş; y e rin i s u ç lu lu k d u y g u ­
su n u n soğuk, buz gibi elleri almıştı. B ird en a k lım a K i t t ’in iy iliğ i, ona
ağzım a geleni söylediğimde sergilediği h o şg ö rü ve d in le m e y e n e k ad ar
hevesli olduğu geldi.
Ve tü m bunların karşılığını neyle almıştı? İh a n e tle .
Boğazım da büyüyen yum ru y u y u ttu m . “ D o ğ r u o la n ı y a p ıy o rs u n .
Senin bana içtenlikle evini gösterdiğin gibi sana k e n d i e v im i g ö s te r­
m e k de beni m utlu edecek.”
G ülüm sedim . R a h at görünm eye, ep e y d ir a ra d ığ ım şey i n ih a y e t
bana gösterm esini bekliyor gibi hesapçı g ö r ü n m e m e y e ç a lıştım .
T ünelleri.
Başım yavaşça salladı ve birden ciddileşti. “ K im se y e ta n ın m a d a n
b en i oraya götürüp getirebileceğinden em in m is in ? ”
“Bana güveniyor m usun?”
Sözcükler ağzımın içinde kül tadı bıraksa da d ilim d e n ip e k g ib i
kaydı. G öğsüm sıkışsa da biraz daha d e rin nefes a ld ım . D i z l e r i m i n bağı
çözülecek gibi olsa da daha dik d u rd u m .

384
Yüzlerce in s a n ın hayatını kurtarm ak için tek bir adama ihanet ediyorsun.
Senin g ibilerin haya tla rım ku rta rm a k için.
K itt’in g ü lü m s e m e s i y u m u şak tı. “ Evet.”
T ek b ir s ö z c ü ğ ü n in san ı kahredebilm esi hayret vericiydi.
S o n ra K itt e lim i tu ttu ve b e n im gibilerin kurtuluşuna giden yolda­
ki ilk a d ım a d o ğ r u b e n i h e r şeyden habersiz yönlendirdi.

K u rtu lu şu n z in d a n la rd a olacağı hiç aklıma gelmezdi.


K itt k o r id o r la r d a n b iriy le bağlantılı, geniş, ağır bir kapıyı itti. K a­
pının a r d ın d a k a la n m e rd iv e n d e n aşağı indik. A ttığım ız h er adım la
hava s o ğ u d u ve k ü f k o k u su arttı. K itt, şatonun altındaki bu ru tu b e tli
zindana y ay ılm ış m u h a fız la ra y anlarından geçtikçe başıyla selam ve­
rirk e n s o n d e r e c e ra h a t g ö rü n ü y o rd u . Kız arkadaşlarını hep oraya
g e tiriy o rm u ş g ib i.
O n la rc a k irli, izb e h ü c re n in ö n ü n d en geçtik. H ücrelerin bir kıs­
m ını eski s a k in le rin in k em ik le ri süslüyordu. Bir kısmında ise canlı
m a h k û m la r v ard ı. Ö n le r in d e n geçerken bizi izlediler. Bakışları ten im e
batıyor, k o lla rı k ü flü p arm ak lık ların arasından uzanıyordu.
K itt’in “ B u ray a,” d em esiyle dikkatim i yeniden görevim e verdim .
Kitt k o r id o rd a b ir ileri b ir geri baktı. O rtalığın sütliman olduğuna
karar k ılın c a s o n h ü crey e ad ım attık.
K alb im d e h g ib i çarp ıy o rd u . Y utkundum . Geçit bir hücreydi. G er­
çekten z e k ic e y d i b u . Ş ato d an kaçışın, kim senin kaçmasım istem edik­
leri b ir y erle b ağ la n tılı olacağı asla aklıma gelmezdi.
E lin i d u v a ra sü re n K itt, “ B u hücreye m ahkûm koym uyoruz,” diye
m ırıld an d ı. “ F ak at b u ray a m ah k û m lar alınsaydı bile geçidi bulup k u l­
lanam azlardı.”
B aşım n h e m e n ü zerin d ek i büyük bir taşı itti. Diğerlerinin arasında son
derece sıradan g ö rü n ü y o rd u .T aş birkaç santim geriye kayarken, gözlerimi
oradan ayırıp, taşları sayarak taşın duvardaki yerini ezberledim.
E lin d e şık ırd a y a n b ir an ah tarlık olan K itt son sıradaki anahtarı
tu tu p , h a lk a d a n ç ık a rırk e n parlak m etal loş ışıkta parıldadı. B üyükçe
an ah tar y ılla r ın e tk isiy le m atlaşm ış ve tepesinde soluk, sarmal ç e n ­
tikler o lu ş m u ş tu .
K itt a n a h ta rı a n c a k taşı g eri ittiğinde görünen küçük anahtar deli­
ğine s o k u p b a n a o m z u n u n ü z e rin d en gülümsedi. Anahtarı çevirirken

385
rahat bir tavırla söze girdi. “D ed iğ im gibi, b u h ü c re y e m a h k û m al­
saydık ve bu taşı bulsalardı bile dışarı çıkam azlardı. A n a h ta rlığ ım ı hep
üzerim d e taşırım.” Duvardan m etalik b ir tık sesi g eld i. “ A n a h ta r iç in en
güvenli yerin üzerim olduğunu d ü şü n d ü m .”
M ırıldanarak ona onay verdim . B ek len ti k a lb im i h ız la n d ırm ış tı.
K itt anahtarı güm üş halkaya geri takıp an ah tarlığ ı c e b in e s o k tu .
Sonra duvarın bir bölüm ünü itm esiyle o k ısım g e riy e açıld ı.
Sıradan g örünen taşlar, şimdi kam ufle edilm iş b ir k a p ıy a d ö n ü ş m ü ş ­
tü. K itt elimi tutup beni içeri çekti. Sonra kapıyı k a p a tıp z ifirî k a ra n lı­
ğa daldı. Karardık üzerim ize bir battaniye g ib i in d i. A ğ ır ve ezici.
B u rn u m u n dibini görem ediğim den, elim K itt’in g ö ğ s ü y le b u lu ş u n ­
ca irkildim . O göğüs bir kahkahayla titredi. A rd ın d a n a v u c u n d a alev ler
parladı. A levlerin parlaklığı karardıkta beni n ered e y se k ö r e d e c e k ti.
K itt gülümseyerek, “ Çıkalım m ı?” dedi.
G eniş, rutubetli ve çamurlu b ir tü n e ld en g e ç tik . A y ak se slerim iz
duvarlardan yankdamyordu. Sonraki sö zlerim i d ik k a tle s e ç tim . B en i
çaresiz değd meraldi gösterm eleri g erek tiğ in in fa rk ın d a y d ım .
Sesim e rahat bir ton vererek, “B u tü n el tam o larak n e re y e g id iy o r? ”
diye sordum . “Ayrıca bunlardan daha ço k var m ı? Ş a to n u n a ltın d a k i
labirent gibder mi yani?”
T ünelde yolun ikiye ayrddığı bir çatala vardığım ızda a y a k la rım n e re ­
ye gideceğini şaşırdı. Kitt benim le durdu. B en so ru y u n asd so rm u şsa m
o da aym rahat tavırla yamt verdi. “Ana, b ü y ü k tü n e lle rd e n b iri b u . B u
y ü zden anahtarı bende var. Ç oğu çıkmazlarla so n b u lu y o r ya da artık
kullanm ak için fazla tehlikeli.”
O m uzlarım a binen endişeyi y ü zü m e y an sıtm a d ım . Ya Ç a n a k ’a g i­
d e n geçit ölüm tünellerinden biriyse ne olacaktı? Ya u c u k ap a n d ıy sa ,
çöktüyse ya d a...
K itt başıyla soldaki tünele işaret edince d ü ş ü n c e le rim y a r ıd a kesildi.
“B u tünel talim alanının yakınlarına çıkıyor. F ak at k a p ıy ı d ışa rıd an
açamıyorsun.” Sonra sağdaki tünele işaret etti. “ B iz im g e ç e c e ğ im iz tü ­
nel de Ç anak’a ve kutunun altındaki odaya çık ıy o r. G ö r ü ş m e le r d e n
ö n ce kaldığımız oda.”
Az kalsın boğulacaktım. Ö ksürerek te p k im in n e d e n i b e n im le o b il­
giyi - ta m da bana gereken bilg iy i- öyle kolayca p ay laşm ası d e ğ il de
k ö tü havaymış gibi yaptım.
Başım dönüyordu. K itt’in L o o t’u g ö rm e k iç in tü n e lle r d e n b irin i

386
kullanm ası f ik r in i, d iğ e r tü n e lle rin y erini ve içlerinden hangisinin Ç a -
nak’a ç ık tığ ım ö ğ r e n m e k iç in u y d u rm u ştu m ve şimdi tam da b u lm am
gereken tü n e ld e n g e ç iy o rd u k .
K itt b e n i Ç a n a k ’a ç ık a n tü n e ld e sürüklerken nihayet geçidi b u lm a­
nın v erd iğ i fe ra h la m a iç in d e y d im . O n dakika kadar yürüyüp konuştuk.
Sonra K itt’in a le v le rin in ışığı ağır b ir kapıyı aydınlattı.
İşte orada. K u r t u l u ş .
K itt k a p ıy ı ç e k ip açtığ ın d a k u tu n u n altında kalan karanlık oda g ö ­
ründü. D ö n d ü ğ ü m ü z d e geçebilm em iz için kapıya küçük bir taş dayadı.
Sonra ta v a n d a k i k ap ağ a ulaştık ve o n u itip açtık. Bir kez daha ağırlığı­
mı açılan k a p a k ta n y u k a rı çektim . C am kutuya girerken sırtım da hâlâ
K itt’in e lle rin in b ıra k tığ ı his vardı. K itt hem en peşim den geldi ve boş
arenaya ç ık tık .
K itt’e b a k ıp k a ş la rım ı kaldırarak, “ L o o t’a tam olarak nasıl ulaşmayı
p lan lıy o ru z?” d iy e so rd u m .
K itt g ü lü m s e y e re k , “ Seyisler bizim tam anlamıyla gün b atım ına
d o ğ ru a t s ü r d ü ğ ü m ü z ü b ilem ey ecek lerin d en ,” dedi, “ Ç anak’ın y anın­
daki, g ü n iç in d e b ir ç o k atın otladığı meraya gidiyoruz.”
B e to n tü n e lle r in b ir in d e n geçip arenadan çıktık. Tezahürat yapıp
yuhalayan iz le y ic ile rin y o k lu ğ u n d a bile arenam n uğursuz bir g ö rü n ­
tüsü v ard ı. N ih a y e t açıklığa ulaştığım ızda yanımızda yükselen Ç an ak
güneşin sıc a ğ ın ı kesti.
G ü z e l, b e y a z b ir at eşkinle gelip bizi karşıladı. Belli ki o daVeba’m n
u n u ttu ğ u b u y e r d e n uzaklaşacağı için heyecanlıydı. Boğazım ı tem iz­
leyip, g u r u r u m u b ir y an a bırakarak, “ A t binm eyi bilm iyorum ,” dedim .
G ö z le ri b i r a n iç in g ö zlerim le buluşan K itt sırıtarak, “ O hâlde sıkı
tu tu n s a n iy i o lu r,” diye y an ıt verdi.
K itt ey e rsiz ata ç ık m a m a yardım ettikten sonra atın sırtına zarifçe
b in d i. B ir d e n g ö ğ s ü m ü n sırtın a yapışması beni tedirgin edince ellerim i
nereye k o y a c a ğ ım ı b ile m e d im .
K itt d ö n ü p b a n a b a k tı. A ltın sarısı saçları güneş ışığında parıldıyor­
du. “ B e n i ç a lıp g ö tü re b ile c e ğ in d e n em in misin?”
“ L ü tf e n a m a . . . ” d e d im . “ B e n b ir hırsızım. Çalmak en iyi yaptığım
»5
İŞ.

387
L o o t’a vardığım ızdan beri K itt ö k sü rü p d u ru y o rd u .
“ Vebalar aşkına, burası berbat k o k u y o r.” Ö k s ü r m e m e k iç in k e n d i­
ni tu tu p akciğerlerini havadaki ağır k o k u d a n a r ın d ır m a y a çalışıy o rd u .
“ Lanet olsun.”
B u yeni çevreyi tarayıp, g ö rd ü k lerin i hâlâ h a z m e tm e y e çalışan K itt’i
izlerken hom urtuyla güldüm . L o o t’u n d ö r t b ir y a n m a y ay ılm ış, iizeıi
soluk renkli flamalar ve parçalanm ış tabelalarla süslü tü c c a r arab aların ı
inceledi. Geniş sokağa sıralanmış viran b in a ları ve d ü k k â n la r ı in celed i.
H alk ın ın o binalara girip çıkışını izledi.
Başı h er haykırışa doğru d ö n erek , b ir a d a m ın y a k a la d ığ ı taze ba­
lıkları övüşünü, bir başkasının kum aş için b ir k a d ın la p a z a rlık edişini
dinledi. Etrafim ız kargaşayla, neşeli b ir tü r ç ılg ın lık la ç e v riliy d i. Biz
de çevrem izde günlük hayatlarını sü rd ü ren in san larla o ç ılg ın lığ ın o r ­
tasında dikiliyorduk. Satan ve satın alan, yaşayan ve y aşam aya çalışan
insanlar. L oot insan kaynıyor gibi g ö rü n se de b e n im te k g ö r d ü ğ ü m
sokağı dolduran varlıktı.
U zanıp K itt’in başındaki kepi biraz daha aşağı ç e k tim . H e r n e kadar
kim senin bizi izlem ediğini düşünsem de g iy m esi iç in k e p ile eski p ü s­
k ü bir göm lek aşırmıştım. K itt bu je stim e b e n z e r şe k ild e k a rşılık verdi.
Şapkam ı gözlerim in üzerine çekm esiyle y ü z ü m e g ü m ü ş saç tu ta m la rı
düştü. O fladım ve gülümseyerek kepim i d ü z e lttim . K i t t ’i s o k a ğ ın daha
derin lerin e götürürken, gülerek bacaklarım ıza d o la n a n ç o c u k la rd a n
sakındık.
K itt h er şeyi deneyimlemeye, L o o t’un h e r y a n ın ı e z b e rle m e y e çalı­
şıyordu. R e n g i solmuş her flamayı, kalabalık so k a k ta b iz im le karşılaşan
h er kişiyi. K endini izleyen birkaç kişiye sihir g ö s te rile ri y a p a n b ir Peçe
vardı. Kalabalığı şaşırtıyor, gücünü birkaç g ü m ü ş k a z a n m a k iç in k u l­
lanıyordu. Savunucu Seçkinler kenar m a h allen in b u k ıs m ın d a iyi para
kazamyor, Avamlar’ın arasında öne çıkıyorlardı.
D aha dar sokaklara ve L o o t’tan ayrılan ca d d ele re , d e r m e ç a tm a ça­
dırlara ve içlerinde birbirlerine sokulan evsizlere b a k a n K i t t ’i izled im .
Arabaların arasında dolaşan, elleri h erh an g i b ir y iy e c e ğ i k a p m a k için
hazır bekleyen, yalnız, küçük çocukları g ö rü n c e k a sk a tı k esild i.
D o n u k bir tonda, “Yakalandıklarında k ırb a ç la n a c a k la r,” d e d im .
K itt’in gözleri gözlerim e çevrildi ." Y a k a la n d ık la r ın d a m ı? ”
“Evet.Yakalandıklarında.” İç çekip, ona k alab alık s o k a k ta re h b e rlik
etm eye devam ettim. “K üçükler o yaşta iyi h ırsız lar o la m a y a c a k k ad ar

388
pervasız v e sa b ırsız o lu y o rla r. K enar m ahallelerde S eçkinler’in ço ğ u da
A vam lar o ld u ğ u n d a n g ü ç le rin in hayatta kalm alarına pek taydaşı o lm u ­
yor. K e n d im d e n b iliy o ru m .”
K itt’i L o o t ’u n o rta s ın d a k i, hırsızların ve suçluların dövüldüğü, kanlı
d ireğin ö n ü n d e d ü r d ü r d ü m .“ İm p arato rlu k M uhafızlarınızın çocu k ları
su ç la rın d a n ö t ü r ü c e za lan d ırd ık ları yer işte burası.” Başımla sokağın
iki y a n m a d iz ilm iş , g ö z le ri b ir sonraki kurbanlarını arayan m uhafızlara
işaret e ttim .
K itt b a n a b ir a z d a h a yaklaşıp aram ızdaki mesafeyi kapattı.Yeşil g ö z­
leri g iz le m e y e ça lışm ad ığ ı b ir duyguyla parlıyordu.“ Sen h i ç ...”
“ E v e t. B ir z a m a n la r b e n de o çocuklardan biriydim . O n ların yaşa­
d ık la rın ı d e fa la rc a yaşadım .Y ara izlerim de kanıtı.” B elim deki izler o n ­
lardan b a h s e tm e m le , o n la rı anm am la sızladı. K itt bana öyle b ir acıyla,
g ö z le rin d e ö y le b ir acım ay la b ak tı ki bahçedeki y ü rüyüşüm üzden b e ri
ilk k ez g ö z le r in e b a k a m a d ım .
B u y ü z d e n K itt te k k elim e daha ed em eden onu tutup y ü rü m ey e
b a ş la d ım .“ H a y d i. S ana b ir şey g ö sterm ek istiyorum .”
O n u s o k a k ta p e ş im d e n sü rü k led im . Kalabalıkta sürüklenm esin diye
elini sık ıca tu tu y o r d u m . K im se n in aralarında gezinen m üstakbel K ral’a
ya da o n a h e r k e s in g ö z ü n ü n ö n ü n d e rehberlik eden Sıradan’a d ikkat
e td ğ i y o k tu .
T a n ıd ık b ir ara so k a k ta d u rd u m . İğreti, k üçük evimi hâlâ köşede,
e lle n m e m iş h â ld e b u lu n c a ç o k şaşırdım. Kale adım verdiğim iz çöp b a­
riy e rin e y a k la ş ırk e n acı tatlı hatıralar zihnim in yüzeyine çıktı.
K itt b ir d e n y a n ım d a b itti. Y ığına bakarken kolu kolum a sü rtü n d ü .
“ U y u d u ğ u n y e r b u ra sı d e m e k .” B u bir soru değildi.
“ E v im e v im g ü z e l ev im ,” diye fısıldadım. Sesimdeki gerginliğe şa­
şırd ım .
S o n ra b ir d e n y ü z ü m ü K itt’in avuçları arasında buldum . Sesinde y u ­
m u şa k b ir k a tü ık la k o n u ş tu . “ Ç o k üzgünüm . Böyle yaşamak zo ru n d a
k a ld ığ ın iç in ç o k ü z g ü n ü m .” G ö zleri gözlerim i ararken iç çekti. “ Te­
ş e k k ü r e d e r im . B a n a b u n u gösterdiğin için teşekkür ederim . L o o t’u.
H a lk ım ı.” D u ra k s a d ı. “ Seni gösterdiğin için. Bana güvenip kendini aç­
tığ ın iç in te ş e k k ü r e d e rim .”
S u ç lu lu k b e n i b ir k ez d ah a v u ru p , beni sesim titrem esin diye çaba­
la m a k z o r u n d a b ıra k ırk e n , “ A sıl b ana güvendiğin için ben sana teşek­
k ü r e d e r i m K itt,” d e d im .

389
47. B Ö L Ü M

diye gecikti bu kadar?Vebalar aşkına, burası b u z g ib i.” G e c e -


. j J / L n ı n alışagelmedik soğuğunda dişlerim ta k ırd ıy o rd u ve ince
göm leğim beni tenimi yalayan serin rüzgârdan p e k de k o ru y a m ıy o rd u .
Yammda duran Lenny,“Sabır Prenses,” diye m ırıld a n d ı. D a h a sö zle­
rin in sonunu getiremeden öfkeli bir gülüm sem eyle o n u ittim . L en n y
de aym şekilde karşılık verip, beni itm em ek için k e n d in i d iz g in le rk e n
onu aklindakini yapmaya kışkırtmak için hınzırca sırıttım .
Ben tam mücadelemizin ilginç bir hâl alacağını d ü şü n ü rk en kapı açıldı.
“Kavganızı böldüğüm için özür dilerim fakat b urası e p e y so ğ u k
ve şifayı kapmadan içeri girm eniz cidden iyi o lacak.” C a lu m ’u n sesi
neşeli çıkıyordu. Bizi eve almak için yana çekildi.
Evime.
Çalışma odasına geçip bodrum a giden gizli m e rd iv e n d e n in d ik .
R isk alıp kendi evime döndüğüm geceden b eri, oraya d efalarca g el­
miştim ve babamın çalışma odasını g ö rm ek artık b e n i e tk ile m e z o l­
muştu. Yaşadıklarımı henüz aşamamışsam da artık an ılar b a n a d ah a az
musallat oluyordu. Sanırım travma bile sonu g elm ez e z iy e tin d e n b ık a ­
biliyordu. Kısa süreliğine de olsa.
En alt basamağa ulaştığımda beni gür, alaycı b ir ses karşıladı.“ Işte geldi.”
Oturan, ayaklarını masanın üzerinde üst üste k o y u p , e lle rin i en se­
sinde kavuşturan Finn’e el salladım.Yanıt olarak sırıttı. G ö z le r im b ir­
çok haritanın serili olduğu zeminde diz çöken L e e n a ’ya ç e v rild i.

X Uy , m
Ilya’m n h e r y e r in d e farklı D iren iş liderlerinin olm asının yanı sıra
her b i r i n i n b ir a m a c ı, davaya farklı katkıları olduğunu öğrenm iştim .
L eena y e te n e k li b ir ressam d ı ve o ayrıntılı haritalarım ızın hepsi o n u n
eseriydi. F in n d e r i z ırh la r ve m askeler tasarlıyordu. Lenny o n ların şa­
todaki g ö z ü k u la ğ ı ik e n M ira b ir S u stu ru c u ’ydu ki bu da o n u n n e d e n
k ıy m e tli o ld u ğ u n u z a te n açıklıyordu.
L e e n a b e n i g ö r ü n c e sırıttı ve işini bırakıp bize katıldı. Finn o n u n
p e şin d e n g e lip , d a ire şe k lin d e dizilm iş sandalyelerden b irine o tu rd u .
B elg elerle k a p lı m asalarla ve dağınık örtülerle kaplı karyolalarla d o lu
odaya g ö z g e z d irip , “ B u g ü n M ira yok m u?” diye sordum .
C a lu m sessizce, “ B u g ü n yok,” dedi. “Evde annesine bakıyor.”
B e n b e lk i d e s o rm a m a m g erek en soruları sormayı düşünürken C a ­
lum h e m e n s o h b e tin y ö n ü n ü değiştirdi. “Eee, Paedyn, bize ne g etir­
din? F la b e r v a r m ı h iç ? ” B aşarısızlığım ı her kabullenişim de sesinde
b eliren o ü m its iz liğ i y e n id e n hissedebiliyordum .
F a k a t o g ü n d u r u m farklıydı.
“ T ü n e li b u ld u m . E h , aslında K itt b u g ü n erken saatlerde b en i tü n e l­
d en g e ç ird i.” N e re d e y s e nefessiz kalm ıştım . N ihayet o sözcükleri dil—
le n d irm iş tim . H e p s i ö n e eğildi. O n lara planım dan ve hiç u m m ad ığ ım
b a ş a rım d a n b a h s e d e r k e n g ö zleri kocam an açıldı.
K o n u ş m a m b ittiğ in d e sessizliği bo zan Finn oldu. “M üstakbel K ral’ı
p a rm a ğ ın d a o y n a ta c a ğ ım b iliy o rd u m .”
L e n n y y ılık b ir g ü lü m s e m e y le ,“ G u ru r duydum Prenses,” dedi.
B u s ö z le r in a rd ın d a n g ö rd ü ğ ü m h e r şeyi, geçidin tam olarak n ered e
başlayıp n e r e d e b ittiğ in i açıklam aya koyuldum . “Soldaki son h ü cred e n
tü n e le g ir d ik te n so n ra , y o lu n yarısında ikiye ayrıldığım göreceksiniz.
S o ld ak i y o l ta lim a la n ın d a k i kapıya çıkarken sağdaki Ç anak’a, k u tu n u n
a ltın d a k i o d a y a çık ıy o r.”
L e e n a işittiğ i b ilg ile ri iştahla n o t alıyor, her sözüm ü dikkatle d in le­
yip k â ğ ıd a a k ta rıy o rd u . D ak ik alar içinde geçidin yerini, nereye çıktığı­
nı ve o n u n a sıl b u la c a k la rın ı öğrenm işlerdi.
P a r m a ğ ım d a k i y ü z ü ğ ü endişeyle döndürüp, “Tek bir sorun var,” d e­
d im . “ G e ç id e g ir m e k iç in b ir anahtar gerek ve o anahtar da hep K itt’in
ü z e rin d e .”
F in n h o m u r tu y la g ü ld ü . “ K olayı var. Giysilerini çıkar onun.”
F in n ’e b ir b a k ış atıp y e n id e n C a lu m ’a döndüm . “ O n u alabilirim .
B a lo d a a n a h ta r ı alıp L e n n y ’ye vereceğim . Sınav ertesi gün olduğundan

391
K itt o zamana kadar anahtarın k ay b o ld u ğ u n u fark e tm e y e c e k tir .” Ya­
nağım ın içini ısırıp, “Yani um arım öyle olur,” diye e k le d im .
L enny esneyip,“Bana iyi bir plan gibi geldi,” d ed i.
G özlerim i ona diktim . “T ü n eld en g eçip k u tu y a g id e c e k h e rk e sin
talim alanındaki kapıdan geçmesi gerekiyor. L enny, k a p ı s a d e c e iç e r i­
d en açıldığı için onları senin içeri alm an g e re k e c e k . S o n ra s ın d a tü n e l­
den geçip Ç anak’a gidebilirsin. Anlaşıldı m ı? ”
Lenny başım hafifçe salladı. “Anlaşıldı.”
N eredeyse bir saat daha konuşup ay rın tılar ü z e rin e ta rtış tık . S o n ra
L enny’yle gitm ek için kalktık.T utulm uş b e d e n le rim iz i e s n e ttik . V eda­
laşıp m erdivenden çıktık.
D ışarı adım atmamızla soğuk rüzgâr b en i ç a rp tı ve y e n id e n titre r
oldum . Lenny kolunu om zum a atıp b en i k e n d in e ç e k ti ve d iğ e r eli
saçlarımı bozmaya başladı. O m uzlarım a d ö k ü le n d a ğ ın ık , g ü m ü ş tu ­
tam ları düzeltm eye çakşırken gülerek L e n n y ’n in e lin i ittim .
L enny neredeyse ciddi bir sesle, “Balo y arın ,” d ed i.
“Balo yarın,” diye tekrarladım. Sesim b ir fısıltı g ib i ç ık m ış tı. “ S o n ra
da son Sınav var.” Lenny tepem izden bizi izleyen y ıld ızla ra b a k ıy o rd u .
T itrek bir kahkaha attım. K endi cü m le le rim i k u r a m ıy o r o la c a k tım
ki yine L enny’nin sözlerini tekrarladım . “ S o n ra da so n S ın a v var.”
L enny gülen gözlerle bana baktı. “ N e sin sen y a h u ? P a p a ğ a n m ı,
Paedyn m i?”
H o m urtuyla güldüm . Başımı arkaya atıp yıldızlı g ö k y ü z ü n e b a k tım .
Y anıtım sessiz ve düşünceliydi. “N e o ld u ğ u m u b ilm iy o r u m .”
O m zu m u n sıkıldığını hissettim. D ö n ü p b a k tığ ım d a L e n n y ’n in b an a
gülüm sediğini gördüm . “Sen Paedyn G ray sin. G ü m ü ş K u r ta r ıc ı, g ü ­
m üş dilli ve gümüş hançerini fazla d ü şü n m e d e n in san lara sa p lay a n .”

392
48. b Ö L Ü M

ığlıklar. K o rk u n ç , azap d olu çığlıklar kafamın içinde dönüp d u ru ­

Ç yor, z ih n im d e yankılanıyor.
O.
B u o.
Ş a to n u n k o rid o rla rın d a koşuyorum , ter içindeyim, arıyorum , ism i­
ni h a y k ırıy o ru m .
A ld ığ ım te k y an ıt b ir im d at çağrısı, m erham et dilenen bir yakarış.
K apısını ard ın a k ad ar açıp odaya dalıyor, karanlıkta bakınıyorum .
P e n c e re sin d e n iç e ri akan ay ışığında gümüş bir şey parıldıyor.
Orada.
Saçları. O n u n o güzel, güm üş rengi saçları olmalı bu. Fakat gözle­
rim in çe v rild iğ i şey g ü zel değü.
H ayır, param parça.
K an iç in d e , b ir k an b irik in tisin in ortasında oturuyor. A cıdan çarpı­
lan y ü z ü n d e n gözyaşları akıyor.
A kılalm az b ir acı. D e rm a n ı olm ayan bir ızdırap.
O g ü m ü ş p ırıltıy ı te k ra r seçsem de parıldayan, sandığım gibi saçları
değil.
H an çer.
P arıldayan, hançeri.
H a n ç e rin siv ri u c u g ö ğ sü n e yaslanmış, kanını akıtıyor. B edeninden
aşağı ak an k a n , y ü z ü n d e n akan gözyaşlarıyla eşleşiyor.

i
o
N e korkunç bir simetri.
H e m e n yanm a gidip kan b irik in tis in in a ra s ın a ç ö m e li y o r u m .
O n u n k an ın ın ortasına. B eni g ö rm ü y o r, k o n u ş m u y o r , ç ığ lık a t m a k ­
ta n başka b ir şey yapm ıyor. Izdırap. B e n z e rin i h iç g ö r m e d i ğ i m b ir
ızdırap.
“ Paedyn! Pae, bana bak!” Yok. H iç tep k i yok.
Y ine hıçkınklar.Y ine kan.
Yavaşça kalbine bastırdığı h an çerin kayganlaşm ış k a b z a sın ı tu tu y o ­
ru m .
Ü z e ri kanla kaplı.
Yapışkan kan ellerim e bulaşıyor, k o llarım d an y u k a rı ç ık ıp b e n i a rı-
nam adığım tek şeyle kaplıyor.
Ellerim i onun kanına bulamayı asla istem edim . O n u n k a n ın ı asla.
Başım çeviriyor. Ç o k yavaşça. G özyaşlarının ıslattığı y ü z ü y ü z ü m e
çevriliyor.
“D u rd u r şunu.” Sızlanıyor.
Paedyn sızlan m az.
“ C an ım çok yanıyor. Lütfen d u rd u r şunu. D u rd u r. D u r d u r ! ”
B edeni hıçkırıklarla sarsılırken üm itsizce g ü ze l k a lb in e saplam aya
çalıştığı hançeri tutuyorum .
“ K albim acıyor.”
Y ine hıçkınklar.Y ine ölmesine izin v e rm e m iç in y ak arışlar. B ir tu ­
haflık var. B u işte bir terslik var.
P aedyn çok güçlüdür. Ç ok inatçı. Ç o k özeldir.
O ölem ez. B una izin verm em . N e kendi eliyle n e d e b ir b aşk ası o n u
öldürebilir. Çığlıkları ruhum u, zihnim i, y ü reğ im i p a rç a h y o r.
D ayanamıyorum. Dayanamıyorum. A r tık d a ya n a m ıyo ru m .
G özyaşlarının gözlerim i yaktığım, y ü z ü m d e n aşağı a k tığ ın ı h isse­
diyorum .
Şim di ben yaluanyorum.
O n a kalması için yalvarıyorum.Yaşaması için. B e n im iç in .
B en de çığlık atıyor, hatta ağlıyor, titriy o r o la b ilirim . “ K a i? ”
Başımı çeviriyorum ve isterinin p u su arasında te p e m d e d ik ile n
uzu n ince figürü seçiyorum.
Yıldızın saplandığı göğsünden kan b oşanan o ğ la n ın y ü z ü n d e ta m ­
dık, çocuksu bir sırıtış var.
D izlerinin üzerine çöküyor. D o n u k g ö zleri g ö z le r im e d ik iliy o r.

394
B u k e z b o ğ a z ım d a n k o p a n çığlığı işitiyorum . O na doğru atılıyor,
o n u k u c a ğ ım d a sallayıp yaşam ası için yalvarıyorum .
D u v a rla rd a ayak sesleri yankılanıyor. Başımı kaldırıp baktığım da e t­
rafım ı sa ra n o n la rc a b e d e n i g ö rü y o ru m . H epsi kan içinde, yalvarıyor­
lar. H e p s i d e b e n i m k u rb a n la rım .
G ö z le rin i b a n a d ik iy o rlar. O n la rı öldüren adama bakan gözleri n ef-
rede alev alev y an ıy o r.
H e p s in in y ü z le r in i ta n ıy o ru m . B edenlerinde açtığım yaraları b ili­
y o ru m . E tra fim ı sarıy o rlar. Ö lü m ü bekleyen akbabalar gibi.
S o n ra o ç o k aşina o ld u ğ u m sesi işitiyorum .
M e ta lin k e m iğ i kesm esi, ten d o n ları ayırmasıyla, bir kılıcın kasları
k esk in a ğ z ın a d o lam asıy la çıkan o rahatsız edici çatırtı.
P a e d y n y e re y ığ ılıy o r. K alb in d e hançer, dudaklarında bir g ü lü m se­
m eyle. Ç ığ lık a tıy o ru m .
O n u k u c a k lıy o r u m . K an lı saçlarını elimle geriye tarayıp bir şey söy­
lü y o ru m . F a k a t n e? B ilm iy o ru m .
Z ih n im u y u ş u y o r. K alb im uyuşuyor.
H e r şey u yu şu yo r.
Ö lü r k e n g ü lü m s ü y o r. H ay attan kurtulduğuna sevinmiş gibi. B enden
k u r tu ld u ğ u n a .
B e n a c ım n k e n d isiy im . B e n kederim . Izdırabım ben.
S a n ır ım ö lü y ü m de. S adece içi çürüyen bir ölü.

395
49. B O L U M

JWl»{n
/Ç ığ lık la r. Öyle katıksız bir acıyı daha önce hiç işitm e m iştim .
\ L 'L o o t ’tan döndükten sonra yatağa henüz yatm ıştım ki ö r tü le r i ü z e ­
rim den atıp ayağa fırladım. Karanlık odada g ü çlü k le g e z in irk e n u m u r ­
samazca yere attığım çizmelerime takıldım.
Parmaklarım nihayet kapımın soğuk sapma d o la n d ığ ın d a , kapıyı
açıp karardık koridora adım attım.
B ir haykırış yankılandı. Sesi işitm em le d o n ak ald ım . O n u n sesi.
B unu nasd anladığımı bdm iyordum . Ç ü n k ü m ü sta k b e l In fa z c ı’yı
ilk kez çığlık atarken işitiyordum. Fakat b ir şey b e n i o n u n odasına
doğru çekti. Ayaklarım benden bağımsız h arek et ed iy o r, h e r ad ım d a
beni ona yaklaştırıyordu.
Kapısının önünde bekleyip ısrarcı ayaklarım ı d u rd u rd u m .
N e yapıyorum?
Öylece odasına dalamam. D eğd mi?
Yanlış.
Kötü bir fikir bu.
Evet, fakat kötü birfik ir olsa da yapm ak istiyorum .
Boğazından acı dolu bir haykırış daha k o p tu . H iç te re d d ü t e tm e d e n
kapıyı ardına kadar açtım. Ben bir kez daha b ir o d ad a g ü ç lü k le gezi­
nirken, gözlerim çevremi algılamak için zo rla n ırk e n ve ö n e u zan an
ellerimle yolumu bulmaya çalışırken karanlık etrafim ı sardı.
B ir y a ta ğ ın k o n tu r la r ın ı ve ü ze rin d e yatan bedenin siluetini seçtim .
K ırp ıştırd ığ ım g ö z le r im ışığın yo k lu ğ u n a nihayet uyum sağlarken ona
doğru y ü r ü d ü m . G ö z le rim inip kalkan, terle kaplı göğsünün ü zerin d e

Y astığın ü z e r in d e k i başı geriye yatmış, m ürekkep karası saçları alnı­


na y a p ış m ış tı.T itre k , kısa nefesler alıyordu. B edeninin her karışı g eril­
mişti. R ü y a s ın d a o n a n e y in m usallat olduğunu, neyin uykusunda o n u
yorup p e r iş a n e ttiğ in i hayal bile edem iyordum . Bu ne k o rk u n ç b ir
rüyaydı k i P r e n s ’i b ile savunm asız bırakıyordu?
D u d a k la rı an lay am ad ığ ım sözcükler m ırıldanırken artık g erçek ten
e n d işe le n m iştim .
O n u n için en dişeleniyorum .
B u d ü ş ü n c e n in z ih n im e yerleşm esini bekleyip elimi nazikçe o m ­
zuna k o y d u m . T e n in in sıcağını hissettiğim de az kalsın ağzım dan b ir
hayret n id a sı ç ık a c a k tı. K ai yam yordu.
Y u m u şa k b ir sesle, o n u irkiltm em eye çalışarak, “Kai,” dedim . H iç
tepki v e r m e d i.
“ K ai.” B u k e z ism in i daha yüksek sesle söyledim. G ördüğü kâbustan
k u rtu lsu n d iy e o m z u n u sarstım .
B ir k e z d a h a h ay k ırd ı. B e n de. N efes nefese kalmıştım. Paniğe k a­
pılm ıştım . U y a n s ın diye, g ö zlerin i açsın diye ona yalvardım.Yine eksisi
gibi d id iş e b ile lim diye.
Y atağına ç ık tım . B ir b acağım ı ü zerin d en aşırıp, bedenini iki bacağı­
m ın arasına a ld ık ta n so n ra iki ehm i ıslak göğsüne yasladım.“ Kai!” O n u
sertçe sarsıp u y a n d ırm a y a çalıştım.
“ K ai!” O n u b u k a d a r ö n em sed iğ im için kendim e kızıyordum . A cı
çekip ç e k m e m e s in e aldırış ettiğ im için. O n u o hâlde görm eye daya­
n a m a d ığ ın ı i ç i n . ..
S o n ra o g r i g ö z le r açıldı.
A n id e n g ü ç lü e lle r b e lim i kavrayıp beni üzerinden attı. Sırtım yata­
ğa yapıştı. K a i b e n i yatağa m ıhlıyor; elleri kollarımı, bedeni b ed en im i
eziy o rd u .
S o n ra b o ğ a z ım a so ğ u k b ir şey dayandı.
B ir h a n ç e r in te n im d e bıraktığı hissi iyi bildiğim den, boynum a da­
yadığı h a n ç e r i g ö r m e k için aşağı bakm am a gerek yoktu. D erin d erin
nefes alıy o r, g ö z le r im i K a i’ın çıldırm ış gibi bakan gözlerinden ayırm ı­
y o rd u m . S e sim i y u m u ş a k tu ttu m . “ Kai, benim .” G ücü hayret vericiydi.

397
Çabalasam da elinden kurtulabileceğim i s a n m ıy o rd u m . O da b e n im
gibi nefes nefese kalmış, tepem de neredeyse felce u ğ ra m ış tı. “ K ai. Sa­
dece b ir kâbustu.” Sesime sakin bir to n v ersem d e k ü t k ü t a ta n k alb im
bana hiç de sakin olm adığım ı söylüyordu. “ K ai, b e n im P a e d y n .”
G özlerini kırpıştırdı. Sonra tekrar tekrar. K afasını to p a rla m a y a ça­
lışır gibi. Beni ilk kez görüyor gibi. Kai g ö z le rin i g ö z le r im d e n hiç
ayırm adan hançeri çekince b o y n um da so ğ u k havayı h is s e ttim .
“B enim , Pae.” Fısıltıya d ö nen sesim titriy o rd u . “ K a i? ” S e sim ça tla r­
k en K ai’ın da içinde bir şeyler çatlamış gibiydi.
Kai titrek bir nefes alıp ne yaptığına baktı. K u v v e ti b e n i afallatan
elini kolum dan ayırıp, nefeslerini d ü zen e so k m ay a ça lışa ra k h a n ç e ri
yastığının altına geri koydu. Paniği çatlayan m ask esin i u n u fa k etm işti
ve y ü zü n e yansıyan her bir duyguyu se çeb iliy o rd u m .
O n u hiç o kadar perişan, şaşkın ve k e n d isin d e n tik s in ir h â ld e g ö r ­
m em iştim .
O d ad a gezinen, bakışlarım dan kaçan g ö zleri te d irg in , k o r k u d o ­
lu y d u . Tek kelime etm eden ü zerim d en kalkıp g id e c e ğ in i h is s e ttim ve
b u n u yapmasına izin verm eyecektim . P re n s’in sad ece b ir ç o c u k o ld u ­
ğu bu am unutm ayı reddediyordum .
K ai’m elim in yanağına d o k u n d u ğ u n u h iss e tm e siy le o h u z u r s u z ,
g ri g özler kapandı.Y üzünü çekingence, n a z ik ç e a v u ç la r ım ın arasın a
alıp te n in in avucum da bıraktığı hisse sessizce h a y r e t e ttim . Ç e n e s i
g e rg in d i ve b en başparm ağım ı yanağında g e z d ir irk e n ç e n e s in d e b ir
kas seğirdi.
Başım eğdi. Gözlerini gözlerimle buluşm asınlar diye sık ıca y u m m u ş ­
tu. “Bana bak.” Buyruğum hem yum uşak, h e m sert, h e m k e n d in d e n
em in hem de kararsızdı. D iğer elim de y ü zü n e g itm iş, g ö z le r im e b a k ­
ması için başım yukarı çevirm em e yardım cı o lu y o rd u . D e r in , titre k b ir
nefes alıp gözlerini açtı. O gözlerdeki sertlik afallatıcı o ld u ğ u k a d a r çar­
pıcıydı da.
“B enden saklanma,” diye fısıldadım. O bana ö y le b a k a r k e n s o lu k la -
nam ıyordum . “Bir daha asla.”
G özlerim i yüzüne, daha önce defalarca g ö r d ü ğ ü m o m a s k e n in e k ­
sik olduğu yüzüne dikm ek istedim. G ö zle rin in ü z e r im d e , h â lâ b e d e n i­
n e yaslanan bedenim in üzerinde, yastığına yayılm ış d a ğ ın ık s a ç la rım d a
gezinişini izledim.
N eredeyse beni hafızasına işler gibiydi.

398
B a k ışla rı k a rş ıs ın d a y u tk u n d u m . Bu tepkim e verdiği karşılık, g ö zle­
rin i k ız a rm a y a b a ş la d ığ ın ı hissettiğim boynum a çevirm ek oldu. H ayır,
sadece k ız a r m ıy o r d u . B o y n u m acıyordu da. Birden aklıma ellerim in
hâlâ K a i’ın y ü z ü n d e o ld u ğ u geldi. E llerim i yavaşça indirip p arm ak la­
rım ı b o y n u m a g ö tü r d ü m .
K a i’ln ç e v ik eli b ile ğ im i kavradı. Sonra parm akları nazikçe b o ğ a ­
zım ın ü z e r i n d e g e z in d i. D o k u n u ş u karşısında, kızaran tenim i okşayan
nasırları k a rşıs ın d a ü r p e r m e m e k te zorlandım .
“ Şu y a p tığ ım a b a k .” Sesi b o ğ u k , hâlâ uyku m ahm uru ve b o ğ azın d an
k o p a n h a y k ırış la r y ü z ü n d e n h ırıltılı çıkıyordu.Yapışkan kana b u la n an
p a rm a k la rın ı g e ri ç e k ti.
H a n ç e r le d e r im i k a n a tm a k o n u öylesine kahretmiş gibiydi ki iç in ­
de b u lu n d u ğ u m u z d u r u m a rağ m en kıkırdadım . Bu tepkim karşısında
telaşlanm ış g ib iy d i k i b u b e n i daha da fazla güldürdü.
O fla y a ra k “ K o m ik ,” d e d im , “ G enellikle ben senin boğazına h a n ç e r
d ay arım .” S essizce d u d a k la rın a b ir gülücüğün konmasım, o g am zelerin
b e lirip b e n im le alay e tm e sin i düedim . Fakat o sadece gözlerini b an a
dikip a lç a k sesle, “ S açın a k an bulaşacak,” dedi.
P a r m a k la rı b o ğ a z ım d a olm asa, sesimi kesmese bir kez daha g ü le -
b ilird im . K a i u z a n d ığ ı y erd e b elin i hafifçe dikleştirip bir elini en sem e
g ö tü rd ü . S o n ra b a şım ı y astıktan nazikçe kaldırıp diğer eliyle saçlarım ı
geriy e ta ra d ı. A c e le etm iy o r, başım ı havada tutarken parm aklarım g ü ­
m üş b u k le le r d e g e z d iriy o rd u .
B a şım ı y e n id e n yastığa b ırak ırk en sergilediği nezakete ters, sert b ir
sesle, “ S a ç la rım y in e ö re rd im fakat bana o işi hiç becerem ediğim i söy­
le m iştin ,” d e d i. S o n ra b ir b attan iy en in köşesini hızla tutup b o y n u m d a
kalan k a m sild i.
“ B ira z d a h a p ra tiğ e ih tiy ac ın var, hepsi o kadar.”
ik im iz d e d u r d u k , aram ızdaki sessizliğin uzayıp gitm esinden h o şn u t­
tuk .
B a şın ı e ğ ip b a n a b a k tı. B e n de başım ı kaldırıp ona. O anda, o n u n
g ö z le r in d e k a y b o lm u ş tu m . N e b ir sırıtış, ne karşılıklı gülüm sem eler ne
de alay cı s ö z le r v ard ı. S adece ikim iz vardık. Hızla atan kalpler, titrek
nefesler.
N e y a p tığ ım ı, n e le r o ld u ğ u n u , aram ızda ne yaşandığım fark etm em ­
le a fa lla d ım . B o ğ a z ım ı tem izley ip altından çekildim. Kai ne istediğim i

399
anlayıp üzerim den yavaşça kalktı. A ncak so ğ u k hava b e n i v u r d u ğ u n d a
nasıl kızardığımı, tenim in nasıl yandığını fark e d e b ild im .
U zandığım yerde sırtımı dikleştirirken b lu z u m u ç e k iş tird im ve ya­
tağın kenarına kaydım. Ayağa kalkarken K ai’ln d elici b a k ışın ı ü z e rim d e
hissedebiliyordum. Birden bedenim i ne kadar az k u m a ş ın ö rttü ğ ü n ü
fark ettim.
Bir adım uzaklaştım. Bir adım daha.
Parm akları bileğim in içine sü rtü n d ü . “ Kal.”
D onakaldım . Zam an durdu. N efesim kesildi.
Tek bir sözcüğün insanı bu denli şiddetli e tk ile y e b ilm e s i h a y re t ve­
riciydi. “Lütfen.”
D udaklarından dökülen o sözcüğün sesi karşısın d a k a lb im te k led i.
“ Ç o k a z kişinin beni yalvartma gücü vardır. ”
D ilim in ucundaki sözcüklerin ağırlığı b en i eziy o r, a k c iğ e rle rim e
öyle bir oturuyordu ki ağzımdan hiçbir ses ç ık a m ıy o rd u . B ira z d a n söy­
leyeceğim sözler, ya aramıza mesafe koyacak ya da b iz i b irb irim iz e
yaklaştıracaktı. Fazla yaklaştıracaktı.
Kalacak m ıyım ? Gidecek miyim?
Z ihnim , bir şeyi yapmam için bana haykırsa da k a lb im h ız la ça r­
parak bana başka bir şey yapmam için yalv arıy o rd u . A ra m ız d a uzayan
sessizliğe rağm en, allak bullak düşün celerim sağır e d ic iy d i.
Sırtım ona dönük de olsa gözlerini ü z e rim d e h iss e d e b iliy o r, elle­
rin in tenim de bıraktığı hissi, onun bana n e y a p tığ ın ı s e z e b iliy o rd u m .
Hiçbir şey söylemesem?
Sözcükler dillendirildiğinde sadece felaket g e tirird i.
B u yüzden öyle yapacaktım. K o n u şm ay acak tım , d ü ş ü n m e y e c e k ­
tim ... Hissedecektim. Israrcı düşünceleri b o ğ u p sa d ece hissed ecektim .
Yavaşça dönüp gözlerine baktım. N efesi tu tu ld u . B a k ışla rı y u m u ş a ­
dı. Kalacağımı düşünmüyordu.
Herkesin onu terk etmesini bekliyor.
Aklım da bu üzücü düşünceyle, y a ta ğ n ın ö r tü le r in i te r e d d ü t e tm e ­
den kaldırdım. Kai hareketlerimi takip etti. Ö r tü le r i g e riy e k atlay an
ehm i, bedenim in onların altına girişini izledi.
Nefes aldığını sanmıyordum. B enim de başım öyle d ö n ü y o r d u ki sa­
n ırım ben de almıyordum.Yatağma, yum uşak y astık ların a ve o n la rı saran
kokuya gömüldüm. Onu saran kokuya. O n u n la sa rılm ıştım . Y an d ö n ­
düm . Y atağn kımıldadığını hissettiğimde kalbim g ü m g ü m ç a rp ıy o rd u .

400
S o n ra o b e n i gerçekten sardı. G öğsü bana sessiz bir soru sorar, daha
yakınım a m ı g e lm e sin i, yoksa daha uzakta mı durmasını istediğimi sorar
gibi sırtım a s ü rtü n d ü .Y a n ıt olarak yutkunup hafifçe geriye kaykıldım.
B a n a d a h a y a k ın olm anı istiyorum .
T e re d d ü t e tm e d i. B e n soluklanm aya fırsat bulamadan, kolu belim e
d olan ıp b e n i k e n d in e d ah a da çekti. G üçlü bedenine yaslanmış, ö r tü ­
lerle o n u n arasın a sıkışm ıştım . K ollarında kendim i yıllardır hissetm e­
diğim k a d a r e m n iy e tte , teh lik elerd en uzak ve huzurlu hissediyordum .
H isse d iy o rd u m .
B u ik im iz e d a ir şey, farklı geliyordu bana. İstekli. B unu ikim iz de
istiyorduk. S o ğ u k ya da yaralanm a bizi bir araya gelmeye zorlam am ıştı.
G id e b ilird im fa k a t b u n u seçm iştim . Hayır, biz bunu seçmiştik. B irb i­
rim izi se ç m iştik .
Ve b u b e n i d e h ş e te d ü şü rü y o rd u .
B a şp a rm a ğ ı k a rn ım ın aşağılarında ağır ağır daireler çiziyor ve
b lu z u m , p a r m a k la r ın ın sıcağının içeri sızmasına engel olam ıyordu.
G ö z le rim k a p a n d ı. K e n d im i y o rg u n hissetsem de bedenim e yaslanan
b e d e n in in o d e n li fark ın d ay d ım ki gözüm e uyku girmesi güçtü.
K ai b aşın ı b o y n u m la ç e n em in arasına yerleştirdi. “Teşekkür ed e­
rim ,” d iy e m ırıld a n ırk e n nefesi tenim i gıdıkladı.
O ik i s ö z c ü k b e n i öyle şaşırttı ki başımı çevirip ona baktım . P rens’in,
m ü stak b el In fa z c ı’n ın o iki sözcüğü o kadar içtenlikle kim bilir ne
kadar n a d ire n sö y led iğ in i d ü şü n d ü m . Başını yana eğdi. B ir tutam saçı
k u la ğ ım ın a rd ın a k ıstırd ı. P arm akları boynum un yanından aşağı in e r­
ken n e fe s im tu tu ld u . S o n ra gülüm sedi .Yumuşak, tatlı, m em nun b ir g ü ­
lü m s e m e y d i. O an h â lin d e n öyle m em n u n d u ki.
S ad ec e b a n a ö z e l tasarladığı b ir gülüm sem e.
Pes, a lç a k b ir sesle, “ S eni şaşırtıyor mı? Sana teşekkür etm em ?” diye
sordu.
Y üz h a tla r ın ı, k u su rsu z lu ğ u n u inceledim . “ Şaşırtmamak. A rtık ha­
yır.” O s ö z c ü k le rin d o ğ ru lu ğ u zihnim e işlerken yutkundum . O n u , b a­
b asın ın y o ğ u r u p d ö n ü ş tü rd ü ğ ü kişiden çok daha fazlası olan m askenin
a rd ın d a k i a d a m ı ta n ım ıştım .
G ö z k a p a k la r ım ın n e k ad ar ağırlaştığını fark ettiğimde, onu ne za­
m a n d ır s ü z d ü ğ ü m d e n e m in olam adım . G özlerim i kırpıyor, b en i avu­
cu n a alm ay a çalışan u y k u d an , kaçm ak ve böylece yüzünü ezberlem eye
b iraz d a h a z a m a n k a z a n m a k için elim den geleni yapıyordum.

401
Kai da aynını yapıyor, y ü zü m ü n h e r sa n tim in i y ü z ü n d e h a y ra n lık la ,
dikkatle inceliyordu. G özlerim i k ırp tım ve b u k ez, g ö z k a p a k la r ım
açılm ayı reddetti. U yku beni sürükleyip g ö tü re c e k g ib iy d i.
B irden dudakları kulağım a gitti ve b u da g ö z le r im i a ç ıv e r m e m e
yetti. Sesi yum uşak bir okşayış gibi b en i tek c ü m le y le u y k u y a d a ld ırd ı:
“ B ü tü n gece seni bana bakarken izlem ek n e k a d a r h o ş b ir fik ir d e olsa
u y u Pae.”
O n a uyku m ah m u ru gülüm sem eyi başarıp, “ S e n u y u y a c a k m ıs ın ? ”
diye sordum .
“ A h tatlım , rüya bile g ö rü y o ru m .”
B e n i kendine iyice çekti ve başım ı d iğ e r tarafa ç e v ird im . G ö z le r im
kapandı. K albinin düzenli atışı n in n i gib iy d i. P a r m a k la r ın ın sa ç la rım ı
taradığım , dağınık tutam ları bir araya g etird iğ in i h is s e ttim ve “ N e ya­
p ıy o rsu n ?” diye fısıldadım.
Başım eğip başıma yaklaştırdı ve d u d a k la rın ın s a ç la rım a s ü r t ü n d ü ­
ğ ü n ü hissettim . “A lıştırm a yapıyorum ,” diye m ırıld a n d ı.
K ai’ın saçlarım ı örm esinin b en d e u y an d ırd ığ ı h isle re k a p ılıp g i­
d erk en , yam nda kendim i o denli g ü v en d e h is s e tm e m in b e n i b e lk i de
ü rk ü tm esi gerektiğini düşündüm . K o lların d a k e n d im i m u tlu ve ra h a t
h issetm em den belki de endişe d u y m am g e re k tiğ in i.
K endim i m u d u hissediyordum . K ulağım a fısıld a n a n s ö z c ü k le r i ve
saçım ı okşayan parm akların fısıltısını h issed iy o rd u m .
S onra tek hissettiğim m utlu bir uyk u y a d a ld ığ ım o ld u .

402
50. B C >LUM

iÜl
ö z le rim i o n d a n ay ıram ıy o rd u m
D ü ş ü n c e le rim i o n d a n uzaklaştıram ıyordum . B edenim i o ndan ayı-
ram ıyordum .
Sabah g ü n e şi p e n c e re m d e n içeri sızıp saçından yansıyor, güm üş
bukleleri p a rıld ıy o rd u . U y u y o rd u . Siyah kirpikleri yanaklarına yaslan­
mış, o k y an u s m avisi bakışları altlarında gizliyordu. D erin d erin nefes
alıyordu. H u z u r la u y u y o rd u . K olları, bacakları, saçları birbirine karış­
mıştı.
K a rm a n ç o rm a n b ir sanat eseriydi.
B u rn u n a serpilm iş soluk çilleri saydım. Bir kez. İki kez. Y irm i sekiz
tane.
K ıp ırd a n d ı. P a e d y n ellerin i güm üş buklelerin örttüğü y ü zü n ü n
yanm a k o y a rk e n h iç k ıp ırd am ad ım . Sonra ağırlığımı dirseğim e verip
p arm a k larım ı n a z ik ç e p ü rü z sü z ten in d e gezdirdim ve bir süredir hafı­
zama kazım aya çalıştığ ım y ü z ü n ü hayranlıkla izlemeye devam ed e b ü -
m ek iç in sa çla rın ı y an a attım .
K e m ik le rim e işleyen y o rg u n lu ğ u n suçlusu olarak onu görüyordum .
D o ğ ru d ü rü s t u y u y a m a m a m o n u n kabahatiydi. G ecenin büyük kısm ı­
nı u y u m a d a n , o n u n nefes ahp verişlerini dinleyerek, onu içim e çeke­
rek g e ç irm iştim . T ıp k ı u y an d ığ ım d an beridir, itiraf etm ekten çekindi­
ğim k a d a r u z u n b ir sü red ir yaptığım gibi. Büyüleyiciydi. İki b üklüm ,
uykuya te slim o lm u ş hâliyle bile.

i
Iç çek erek p arm ak larım ı güm üş b u k le le rin d e n b ir in d e so n kez g ez­
d ird im ve yataktan inip kapıya y ü rü d ü m . İn ce p a n to lo n u m u ç ık a rm a ­
d an ü z e rim e b ir g ö m lek geçirip k o rid o ra ç ık tım ve m u tfa ğ ın y o lu n u
tu ttu m . Ö zellikle de gece b en im için y a p tık la rın ın a rd ın d a n , en azın ­
dan uyandığında karşısında taze yiy ecek ler b u lm a sın ı sağ lay ab ilird im .
K ollarım da soğuk cesedini tu ttu ğ u m b ir k âb u su n a rd ın d a n uyanıp
o n u kanlı canlı, b edenim in ü zerinde sıcacık b u lm a k e n h a fif tabirle beni
afallatmıştı.Ve b en düşünm eden tepki verm iştim . O n u n çatım ı yakınıştım .
K ü çü k b ir çizik, kam m n akmasına alışık b ir kız için ö n e m li olm asa da
b e n im için çok önem liydi bu. İşim ö ld ü rm e k ti. Ö ld ü r m e k ve can yak­
m ak için eğitilmiş, b u n u n için yaratılmış ve y ö n le n d irilm iş tim .
Fakat o söz konusu olduğunda hayır.
O n u n gerçek cesedini kollarım da tu tm am la a ram d a te k b ir ani h a ­
reket kalm ıştı. Y in e de o bana d ire n m e k için h iç b ir şey y ap m am ıştı.
B e n ellerim de o n u n hayatını tu tark en o elleriy le y ü z ü m ü tu tm u ştu .
B ana g örülm ey i hak ed iy o rm u şu m gibi, b e n i g ö r m e k istiyo rm u ş gibi
bakm ıştı.V e ism im i söylediğinde, o ses ağ zın d an ç ık tığ ın d a a k lım başı­
m a gelmiş, kalp atışlarım hızlanm ış, d ü şü n c e le rim b ir b ir in e k arışm ıştı.
Sonra o n d a n b ir şey istem iştim . D ah a ö n c e k im s e d e n iste m e d iğ im
b ir şey.
K al.
M u tfak kapısından çıkıp dakikalar iç in d e e lim d e sıcak y iy e cek lerle
dolu b ir tepsiyle d ö n d ü m . G ail’in kaşlarını çatm ası b e n i g ü lü m s e tti ve
kısa sürede kapım a yaslanmış, tepsi k u cağ ım d a g e ri g e ri o d a m a g ir i­
yordum .
A rkam ı d ö n d ü ğ ü m d e ...
Y üzüm e nişanlanan b ir ayakkabı vardı.
Yatağın kenarında dikiliyor, b ir eliyle b attan iy ey i o m u z la r ın ın ü z e ­
rin d e tutarken diğer eliyle iskarpinim i tu tm u ş, o n u iğ re ti b ir silah
olarak kullanıyordu. K olunu geriye atm ış, ayakkabı fırlatarak davetsiz
m isafiri püskürtm ey e hazırlanm ıştı. G ele n in b e n o ld u ğ u m u fark e tm e ­
siyle rahat b ir nefes aldığını fark ettim . A yakkabıyı g ö n ü ls ü z c e in d ird i.
Fakat biraz.
“T ip ik silah tercihini yansıtm ıyor.” S ırıtarak k a h k a h a m ı b astırd ım .
P aedyn bana artık alıştığım öfkeli b ir bakış attı. “ K o r k u ttu n b e n i.”
Y üzünde kibirli bir gülüm sem eyle g ö zlerin e d ü şe n saçların ı g e riy e attı.
“A yrıca bir ayakkabıyla da epey can y ak a b ile ceğ im d en e m in im .”

404
“ A h , b a k o n d a n ş ü p h e m y o k .”
A rtık k a rşıs ın d a d ik iliy o rd u m fakat ne ara o noktaya geldiğim i
a n ım sa m ıy o rd u m . Y avaşça sırtın ın gerisine uzanıp tepsiyi yatağın ü ze­
rine b ır a k tım . M e y v e su y u k u p aların kenarından dökülürken biskü­
viler d e v r ü d i. S ır tım ı d ik leştirip , gözlerim i içlerinde boğulacakm ışım
gibi g e le n g ö z le re d ik tim . “ G ü n ay d ın Gray.”
S o y ad ın ı s ö y le m e m le y ü z ü hafifçe asıldı. “Yine resmiyete d ö n d ü k
dem ek?” B u n u r a h a t b ir tavırla söylemişse de gözleri asla dillendirm e­
yeceği sessiz b ir s o r u so ru y o rd u .
i k i m i z i n a ra sında neler oluyor?
“E h , b a n a s a ld ırm a k ü ze re y d in . B u durum da resmiyet makul kaçı­
yor.” O n a b ir a d ım y ak laştım ve gözlerim e bakmak için başını geriye
attı.
“E h , b u n a a r tık alışm an gerek.”
“Ya? F a k a t b e n sana ve şiddet eğilimine alışabileceğimden em in
değilim ta tlım .”
P a e d y n b a n a h ın z ırc a gülüm sedi. “Ben bunu seni tetikte tutm ak
olarak d ü ş ü n m e y i te rc ih e d iy o ru m Prens.”
“E v e t, ç ü n k ü b o ğ a z ın a b ir bıçağın dayanmasını ya da yüzüne b ir
ayakkabı fırla tılm a s ın ı b e k lem e d iğ in d e hayat fazla renksiz oluyor.”
G ö z le rim h â lâ e lin d e tu ttu ğ u ayakkabıya çevrildi. “Ayakkabı dem iş­
ken, o n u h â lâ ü z e r im d e k u llan m ay ı düşünüyor musun?”
“ H e n ü z k a r a r v e re m e d im .”
O n a iç te n b i r g ü lü m s e m e y le karşılık verdim. N orm alde nadir fakat
o n u n y a m n d a y k e n e p e y sık gerçekleşen bir şey olmuştu bu. Çevirdiği
başıyla y a ta ğ ım d a k i tep siy e işaret etti. “Bana yemek getirmişsin.”
K o lla rım ı g ö ğ s ü m d e k av u ştu rd u m . “Kendim için getirm ediğim i
n e re d e n ç ık a r d ın ? ”
“Y u la f la p a s ın d a y a b a n m e rsin leri var Azer.”
H â lâ c a n ım o n a ta k ılm a k istediğinden omuz silktim.“ O meyve için
o k a d a r d il d ö k t ü n k i s o n u n d a b e n i lezzetli olduğuna ikna ettin.”
B u s ö z le r im k a rşısın d a dizginsiz bir kahkaha attı. “O hâlde haklı
o ld u ğ u m u k a b u l e t tin d e m e k tir. B u da son derece düşük bir olasılık.”
“ B e n i ç o k iy i ta n ıy o rs u n .” İç çekip ona gülümsedim. “Elbette ki
y iy e c e k le ri sa n a g e tird im . O y u la f lapasına hayatta ehmi sürm em .”
P a e d y n ’in d u d a k la r ı b ir gülüm sem eyle kıvrıldı. “Mızmız Prens.”
“ A k ıllı P a e ”

405
G ö z le rim iz i b irb irim iz e d ik tik . İk im iz in d e y ü z ü n d e h a f if b ir g ü ­
lü m s e m e vardı.
G ö z le rim battan iy ey i o m u z la rın ın ü z e r in d e tu ta n e lin e ç e v rild i.
G ö z le rim ü z e rin d e g ezin in ce b attan iy ey i d a h a da sık ıc a k a v ra d ı. “ Ü ş ü ­
y o r m u su n ? ”
P aed y n hafifçe gerildi. “ H ayır.”
“ O h âld e b u n e?” B attaniyeye g ö z g e z d ird im . S o n ra p a r m a k la r ım
hâlâ k u m a şın k ıv rım la rın ı sıkıca kavrayan p a r m a k la r ın ı o k ş a d ı. G ö z le ­
ri g ö z ü m d e n p arm a k la rın ın , b ile ğ in in , e lin in ve a v u c u n d a k i k u m a ş ın
ü z e rin d e g ez in en elim e çevrildi.
N e fe sin in tekleyişi kalbim i d u rd u rd u . “ B u b ir b a tta n iy e .”
Sessizce g ü ld ü m . “ B u n u g ö re b iliy o ru m u k ala şey.”
P a rm a k la rım k o lu n d a h ım b ılca g ezin d i. B u y a p tığ ım n e k a d a r z ih ­
n im i sekteye uğratsa, kalbim i tekletse de. H e r d o k u n u ş sa rh o ş ed ici,
h e r b ak ışm am ız büyüleyiciydi.
“ K ızarm ışsın Gray.” P arm ak la rım o m z u n a d ü ş e n b ir saç tu ta m ın ı
yakaladı. “ H e rh â ld e battaniye y ü z ü n d e d ir.” S o n ra y ü z ü m e b ir sırıtışın
yayılışım hissederek, “ Tabii k ız arm an a seb ep o la n b e n d e ğ ils e m ,” d e ­
d im .
Y ü zü n e yansıyan farklı d u y g u ları izled im . B aşta, b e n i m d e y ü z ü m d e
o ld u ğ u n d a n em in o ld u ğ u m şeye b e n z e r b ir d u y g u v a rd ı. A rz u . S o n ra
g ö z le rin i k ırp tı ve b ir an için hayret, id rak ve in k â r g ö z ü m e ilişti. S o n ­
ra ö fk ed e karar kıldı.
“ H ayır, sadece sıcakladım .” S esin d ek i g e rg in liğ e r a ğ m e n h e r za­
m a n k i gibi k e n d in d e n em indi.
B aşım ı eğdim . G ö z le rim b ir battan iy ey e b ir s o ğ u k b a k ış la rın a ç e v ­
rild i. “ O hâlde san ırım sana b ir kez d aha y a rd ım e d e c e ğ im . F a k a t b u
k ez yere düşm e tehlikesi olan elbisen değil, b a tta n iy e .”
G e ç e n baloyu d ü şü n ü p g ü lü m sed im . F ak at p a r m a k la r ım o n u n p a r­
m ak ların a d olanm ad an , bıraktığı b attan iy e a y a k la rın ın d ib in e d ü ş tü .
Ç o k yakınım daydı. Ü z e rin d e sadece b e d e n in i fazla ö r tm e y e n b ir
şo rt ve ipekli bluz vardı. B en i k ışkırtıyor, işta h ım ı k a b a rtıy o r, b e n im le
o y n u y o rd u . G ece etrafım ızı saran k aran lık ta b e d e n in e y a p ışa n siyah
kum aşı g örem em iştim . Fakat şim di o n u , P a e d y n ’i n e t b ir ş e k ild e g ö ­
reb iliy o rd u m .
G ö zle rin d e b ir ateş vardı. A lev alev y an an , n e fe s k e s e n . “ A ç ık ç a sı
P rens, yardım ına ihtiyacım yok. S o y u n m ak iç in d e g iy in m e k iç in d e.”

406
“ A h , ta b ii y o k . H ü s n ü k u r u n tu m olsa gerek.”
G ü ld ü . “ S e n in d e ed ep siz b ir çapkın olmamak elinde değil sanı-
rım ?
“ B e lli k i s e n y a n lın d a y k e n öyle.”
“ Ya? P e k i, b e n y a n ın d a y k e n başka neler oluyorsun sen, hım ?”Y ut-
k u n m a m a , g e r ilm e m e n e d e n oluyordu.
“ B ir b u d a la o lu y o r u m .”
B a n a h e m n e ş e li h e m de göz alıcı bir gülümsemeyle baktı.“ Sadece
b e n im y a n ım d a y k e n m i? ”
“ S a d e c e s e n in için .”
G ö z le r i g ö z le r im e d ik ilirk e n sustu, birden kımıldamaz oldu. O n a
d o ğ ru k ü ç ü k b ir a d ın ı atm am la hafifçe geriledi. Bacakları yatağın ke­
n arın a y a s la n d ı. Ç a tık k aşlarım ı gizleyerek yutkundum .
N e d e n k a çıyo r?
“ Ve d e y a n ın d a n e d e n s e daha şefkatli olduğum için sana teşekkür
e tm e liy im . B i r k e z d a h a .” D a h a ö n ce kimseyle o kadar yumuşak, öyle
teskin e d e n b i r sesle k o n u ş tu ğ u m u sanm ıyordum . Beni daha da k o rk u ­
tan ise b u n u o n d a n b aşk a k im se için yapmayacak olmamdı.
B ir d e n e lim b ile ğ in i okşam aya başladı. Elim in kolundan yukarı çı­
kışım , t e n i n i n ü z e r in d e d o k u n m a k la dokunm am ak arasında bir n o k ­
tada h a r e k e t e d iş in i iz le d im . P arm aklarım ın geçtiği yerlerde tüyleri
d ik en d ik e n o lu y o r d u . B u , b e n i gülüm setti.
S o n ra o ip e k s i saçları b ir kez daha parm ağım a doladım. “Teşekkür
e d e rim P a e . D ü n g e c e için .”
Ü r p e r d i .Y ü z ü h â lâ k ız arık tı.Y ü zü m e yaydan gülümsemeyle m üca­
dele e d e m e d e n “ Y a rd ım e tm e k istem em e rağmen hâlâ sıcaklıyor gibi­
sin,” d iy e m ır ıl d a n d ım .
“ V e b u n u n s u ç lu s u d a hâlâ sen gibisin.” Sözleri neredeyse zorla çe­
kip ç ık a r m ış g ib iy d i. B e lli k i k en d in e kızıyordu.
O g ü m ü ş saç tu ta m ım h ım b ılca b ir gülümsemeyle kulağının arka­
sına s ık ış tır ıp p a r m a k la r ım ı b ir süre orada tuttum . “Senin kızarm ana
n e d e n o l d u ğ u m u iti r a f m ı ediyorsun? Seni tedirgin ettiğimi?”
“ B e n i s in ir e ttiğ in i m i d em eli yoksa?” diye çıkıştı. “Ç ünkü kesin­
likle y a p tığ ın b u .”
G ö z l e r i m i o n d a n k a ç ırıp başım ı iki yana salladım. “Yalancı.”
P a e d y n s a k in b i r to n d a , “ Sol ayağımı kaldırdığımdan mı yoksa ken­
di b a ş ın a m ı b u s o n u c a v ard ın ?” diye sordu.

407
Y eniden gözlerim i onunkilere çevirdim . M avi, ç a rp ıc ı b ir güzellik.
Sonra gözlerim yum uşak ve so m u rtm ak için zorladığı d u d a k la rın a indi.
O n a biraz daha yaklaştım. B ana d o ğ ru eğildi.
“ G özlerim i senden b ir an olsun alam azken a y a k la rın ın n e y ap tığ ın a
nasıl dikkat edeyim ? Dolayısıyla, evet, o so n u c a k e n d i b a şım a v ard ım .”
G özleri yam yor, gözlerim e dikiliyor, daha y ak ın a g e lm e m iç in yal­
varıyordu. B en de öyle yaptım .
O n d a n uzak k ak m ıy o rd u m .
O n d a n uzak kalm ak istem iyordum .
G ö zlerin e düşen saçları kenara itip p a rm a k la rım ı te n in d e g e z d ir­
dim . O n a d o k u n m ak bile b ed e n im e b ir şok dalgası y ayıp k alp atışla­
rım ı hızlandırdı. B u hisleri o n u n da paylaştığım b iliy o rd u m . G ö z le ri
gözlerim ve ağzım arasında gidip geliyor, k irp ik le ri p ır p ır e d iy o rd u .
B u n u daha fazla yapam ayacaktım . K en d im i b u n u is te m e k te n alık o -
yam ıyordum . O n u istem ekten.
O n a yaklaştım. D udakları aralandı v e ...
Ve b ir şey gırdağım a battı.
B u da nesi . ..
K ahrolası ayakkabıyı boynum a dayam ıştı.
“ G itm eliyim .” D u d ak larım ın d ib in d e m ırıld a n d ığ ı s ö z c ü k le r n e re ­
deyse fisıltı gibi, kendi k en dine k o n u şu y o r g ib i çık m ıştı. B u da ak lım a
sö ğ ü d ü n altında o aynı kararsız sö zcü k lerin a ğ z ın d a n ç ık tığ ı an ı g etird i.
B oğazım ı tem izleyip, ellerim i saçından ay ırd ım ve sırtım ı d ik le ş­
tirdim . N e oldu şimdi? Ayrıca neden aram ızda hiçbir şey o lm a d ı? “ Tabii.
B u gece kardeşim için süslenip piislenm eye b o lca z a m a n ay ırm a lısın .”
B uru k lu ğ u m u , kıskançlığım ı, akıl karışıldığım ı m a sk e le m e y e çalışm a­
dım bile.
B eni maskesiz m i görm ek istiyordu? Peki. H e r şeyi g ö rs ü n . S u ç lu ­
sunun kendisi olduğu duyguların b en i nasıl h ü sran a u ğ ra ttığ ım görsün.
İrkildi.
K urtları öldüren, dağlara tırm anan ve k en a r m a h a lle d e n sağ ç ık a n o
kız irkildi. H iç böyle bir şey g ö rm em iştim . G ö re c e ğ im i d e d ü ş ü n m e z ­
dim . B u g ö rü n tü içimi burktu ve o n u k o llarım a alıp b ir sü re sarılm ay ı
istedim .
Fakat b u n u n yerine, hesaplı bir g eri ad ım atıp a ra m ız a m e sa fe k o y ­
dum . O n u n yamndayken kendim e g ü v e n m iy o rd u m . O n a u za n m ay a ,
ona dokunm aya, onu tatmaya kalkm ayacağım dan e m in o la m ıy o rd u m .

408
A ğ zın ı aç tı. S ö y le m e k istediği sözcüklere karşı ümitsiz bir savaş ve­
riyordu. A ğ z ım k a p a tıp , d ü şü n c e le rin i benden sakladığı için asla işit­
m ey eceğ im o sö z c ü k le r. O n u ağır ağır geçen uzun dakikalarca izledim .
D erin b ir n e fe s alıp g ö z le rin i sakince bana dikti.
Y u m u şa k b ir sesle, “ B ir şey değil,” dedi. “D ün gece yaptıklarım .
Kimse d ü ş ü n c e le r in in g etird iğ i korkulara yalnız başına göğüs g erm ek
zo ru n d a k a lm a m a lı. R ü y a la r insanın en büyük can düşmanı olabilir.
N asıldır b ilir im .”
S o n ra e lim i tu tu p ayakkabıyı avucum a bıraktı ve uzun adımlarla
odadan ç ık tı.

3 İ

Y ine sa rh o ş o lm a y ı d ü şü n ü y o rd u m .
P a r m a k la rım ın arasın d a tu ttu ğ u m kadehte çalkalanan alkol b en i
ayartıyor, k a d e h te k in i b itirip daha fazlasını içmem için beni tah rik
ed iy o rd u . S ır f şu la n e t olası son baloyu atlatabileyim diye.
K a d ın la rın b a lo sa lo n u n a akışı yavaşlarken çiftler dansa başlamıştı.
A nlaşılan b u s o n b alo , b u y ılın Sınavlarındaki yegâne norm al etkinlik
olacaktı.
B ir k a d e h şarap karşılığ ın d a B lair’i genç bir beye teslim etm iştim .
B unu n e d e n d a h a e rk e n yapm adığım ı büm iyordum . içkim in kalanını
kafaya d ik s e m m i d ik m e se m m i diye düşünürken, başımı kaldırıp b ak ­
tığım da ç e v re m i saran , h e p sin in üzerinde yeşilin farklı tonları olan b ir
grup h a n ım e f e n d iy i g ö rd ü m . B en başımı sallayıp, nazikçe konuşurken
ve c a n ım ı sık a c a k k a d a r ç o k nezaket sergilerken, onlar kıkırdayıp sı-
rın y o rd u .
T am vasat b ir m a z e re d e sohbeti bırakacağım sırada gözüme biri çarp­
tı.
B e n i a fa lla ta n ve g ö z le rim i üzerinden alamadığım biri. Siyah b ir
d e n iz in o r ta s ın d a d ik ile n b iri.
G e c e k a ra s ı k u m a ş ın içinde, elbisesini kaplayan pulların zayıf ışıltı­
ları y ıld ız la r g ib i g ö z k ırp ıy o rd u . Kumaş bedenine bir gölge gibi ya­
pışm ıştı. O m e rd iv e n le rd e n in erk en hadarm ı ikinci bir ten gibi ortaya
ç ık a rıy o rd u .
B ro n z la şm ış k o lla rı ve göğsü, bedenini saran mürekkep karası kum a­
şın f o n u n d a ışıld ıy o rd u . E lbisenin belden yukarısında, ayrıntılı bir korse
b e d e n in i ik i y a n d a n sıkıştırıyor, göğsünü ve köprücük kemiklerini açık­

409
ta bırakıyordu. K orsenin karın kısmı transparaııdı ve ü z e rin d e , alttan g ö ­
rü n e n bronz tenle tezat oluşturan, kıvrım lı çiçek işlem e leri ve b o n c u k la r
vardı. G evşek siyah şerideri ve ayrıntılı işlem eleri o lan y enler, k o rsen in
tepesiyle birleşip om uzlarından gevşekçe sarkıyordu. K at k at saten, b e­
linden yere dökülüp etrafında geniş bir kum aş b irik in tisi o lu ştu ru y o rd u .
G ö zlerim elbisenin iki yanından yükselen ve u y lu k la rın ın ep e y y u k a rı­
larında son bulan yırtm açların arasından seçilen çıplak b a c a k la rın d a ge­
zindi. O rada, kayışla bağlanıp herkesin görebileceği şek ild e te şh ir edilen
güm üş hançer vardı. K ıvrım lı kabzası elbisesiyle u y u m lu y d u .
G üm üş saçları ensesinde gevşekçe bağlanm ıştı. A şağı sark an lü leler
sırtına dökülüyor, yü zü n ü çevreliyor ve içim d e, p a rm a k la rım ı arala­
rın d a gezdirip o tutam ları kulağının arkasına k ıstırm a arzu su u y a n d ı­
rıyordu.
B ed en in in h er karışı karardıkla kaplanm ış, g ec ey le ö rtü lm ü ş tü .
K endim i o farklı, siyah elbise için V eba’ya ş ü k re d e rk e n yakaladım .
Ç ü n k ü o n u n diğerlerinin arasına karışıp g itm esin i, k a lab alığ ın arasında
kaybolm asını istem iyordum .
D aha önce böyle bir sorunu o ld u ğ u n d an değil.
D aha önce o nu bulm akta zorlandığım dan da değil.
O n u k ö m ü r karası içinde g ö rm ek beni ren k k ö rü y ap m ay a, g ö z le ­
rim in ondan başkasını g ö rm em esine yetm işti.
M erdivenden inerken bacakları elbisesinin y ırtm a ç la rı a ra sın d a n çı­
kıyor, hançeri açıkça seçiliyordu.Yüzlerce göz h e r h a re k e tin i izliy o rd u .
B irden o n u n varlığına benim le birlikte şahitlik e d e n h e rk e s i k ısk a n ­
dım .
G özlerini gözlerim e çevirm edi. S anırım o n u o ara so k a k ta g ö r d ü ­
ğü m d en beri, ilk kez öyle korkakça davranıyordu.
K orkuyordu. A ram ızda olanlardan k o rk u y o rd u . H e p k o rk m u ş tu . B u
y üzden düşm am m , rakibim olmayı seçm işti. K e n d in e k e t v u rm a y ıp
hissetm ek y e rin e ... Ki bu benim de alışık o lm a d ığ ım b ir şeydi.
B u n u n için onu suçluyordum . Ö ze n le y arattığ ım m ask ey i k ırd ığ ı,
yakınmadayken param parça ettiği için. H iç bu k a d a r ç o k h isse tm e m iş,
bu kadar çok korkm am ıştım . Fakat o n u n için d u y d u ğ u m h issin yol
açtığı sonuçlara benim kadar o n u n da göğüs g e rm e si g e re k iy o rd u .
B u yiyip bitiren bağ, aramızda hissedilir b ir z in c ir g ib iy d i. G ö z le ­
rin i gözlerim e çevirmesi için içim d en ona sessizce se sle n d im . B u n u
yaptığında ise...

410
K ıv ılc ım la r. E le k trik .
G ü z e l o la n h e r şey, cesıır olan h e r şey, nefes kesici her şey... G ö zle­
rin d e h is s e ttiğ im b u y d u .
B u v e k o r k u . B a n a y ap tığ ın d an korkuyordum . O bir serap, b ir
kâbus, b ir rü y a y d ı.
S iy ah lar iç in d e b ir A zrail. R u h u m u ve kalbimi çalmaya gelen.
H iç o k a d a r g ü z e l, o kad ar cesur, benim için o denli bariz şekilde
yanlış b ir şey g ö r m e m iş tim .
O , b ir ş e y ta n d ı.T a n rıs a l b ir varlıktı.
O , b ir e r k e ğ in in sa n fo rm u n d a k i m ahvıydı. Benim mahvım.
S o n ra g ö z le r i K itt’e çev rild i. A ram ızdaki bağ koptu.
S o n ra iç im d e g id e re k b ü y ü y en kıskançlığa ek olarak bir de boşluk
hisseder o ld u m . O n u n b e n im olabileceğini, beni kabul edeceğini de
n e re d e n ç ık a r m ış tım ki? Ç ü n k ü gerçek hayatta, canavarlar hikâyenin
so n u n d a g ü z e li e ld e e tm e z d i.

411
5 1 . B Ö L Ü M

fWıjit
ndan kaçınıyordum . B u n u n bir sorunla baş e tm e n in en iyi yolu
olm adığını kabul ediyordum . Fakat Kai çok acil b ir s o ru n d u . Ç o k
cazip bir avuntu.
Bu yüzden kendim i meşgul ettim . Y ine de g ö ziim o n u n da aynını
yaptığını fark edecek kadar üzerindeydi. B irb irin d e n g ü ze l k ızlar k o ­
luna girip onunla dans pistine çıkıyordu. H ep sin in de ışıltılı g ü lü m s e ­
m eleri ve yeşil elbiseleri vardı.
Kıskançlık olarak tanım lam ak istem ediğim d u y g u y u b astırd ım . H e r
ne kadar ısrarla yüzeye çıksa da.
Yapmam gereken bir iş var.
D ikkatim i onuncu kez yeniden p artn e rim e çev ird im . K itt g ü lü m ­
sedi. Z ihnim in sürekli uzaklaşmak istediği so h b e tim iz e d ev am etti.
K endim i ondan çalmam gereken şeye değil, sö z c ü k le rin e o daklam aya
zorladım. D öndük ve bir an ceketinin ceb in d ek i a n a h tarlığ ı g ö rd ü m .
Parm aklarım seğirdi. Şatodayken -b ü y ü k ö lçü d e— d iz g in le d iğ im h ır­
sızlık içgüdüleriyle hareket etm ek için yanıp tu tu şu y o rla rd ı.
“ Ç ok güzel görünüyorsun.”
K itt’in sözleri beni irkiltti. K endim i o n unla g ö z g ö z e g e lm e y e z o r­
ladım. Yüzümdeki bakışa gülüm seyerek bakıp, “ Ö y le şaşırm am alısın ,”
dedi.
B ir süre sessiz kaldık. N ihayet cüm le k u rab ild im . “B e n i şaşırtıy o r­
sun.”

1
“ Ö y le m i? ”
iç te n lik le , “ E v e t,” d e d im , “ B eklediğim gibi biri çıkmadın.”
Sırıtışı m ü s ta k b e l K ra l’a ait olamayacak kadar çocuksuydu. “ Seni
hayal k ır ık lığ ın a m ı u ğ ra ttım ? ”
K e şke öyle olsaydı.
“ H ayır.” S ö z c ü ğ ü işitm esiyle gülümsemesi yüzüne daha da yayıldı.
H e m e n , “ H e n ü z u ğ ra tm a d ın ,” diye ekledim.
S o n ra b e n i b e lim d e n tu tarak yere yatırdı. Ağzımdan bir hayret n i­
dası ç ık a rk e n te p e m d e k ık ırd ad ı. B eni o hâlde tutarken aradığım fırsat
ayağıma g e lm işti. K o rk tu ğ u m , planladığım andı bu. Paltosu açılmıştı ve
gözleri ü z e rim d e y d i. A klı ceb in dek i anahtardan bambaşka yerlerdeydi.
B e n d e e n iyi y a p tığ ım işi yaptım . Hırsızlık.
A yağım k a y m ış g ib i y ap tım .T o p u k lu ayakkabılarım sayesinde epey
de in a n d ırıc ı o ld u . D e n g e m i sağlamak için ellerimi uzattım. Bir elim
o m z u n a g id e rk e n d iğ e r elim ceketinin cebine yakın bir noktada g öğ­
süyle b u lu ş tu .
B e n g ö z le r im i g ö z le rin e dikerken ve elimi cebine daldırırken bile
sın tıy o rk e n k o lla rı b e lim i daha sıkı sardı. Bana karşı o kadar iyi davra­
nan o ğ la n a ih a n e t e d e rk e n bile gülüm süyordum . Anahtarhk açılırken
ve e n iri a n a h ta r ı u c u n d a n kaydırıp çıkarırken, anahtarı süsleyen kıv­
rım lı k a b a rtm a la rı p a rm a k la rım ın ucunda hissederken bile gülüm sü­
y o rd u m .
K itt b e n i yavaşça y u k a rı çekti. G üçlü kolları beni doğrulttu. Fakat
elim c e b in d e n ç o k ta n çıkm ış, o m zu n u n üzerindeki yerini almıştı bile.
M asu m ca, sıra d a n b ir h arek ed e.
K itt m u z ip b ir g ü lü m sem e y le,“B en de kalkmış dansta ilerleme kay­
d e ttiğ in i d ü ş ü n ü y o r u m ,” dedi.
“ B e n de k a lk m ış se n in b e n i yere savurmadan önce uyaracağım d ü ­
ş ü n ü y o ru m .” B ir nefes v erip gülümseyerek, “ İşte şimdi bir içki içebi­
lirim ,” d iy e e k le d im .
“ Ç o k d a iç m e . İçm e m işk e n bile adımları güçlükle anımsıyorsun.”
B ana s ırıtıp iç k i m asasına d o ğ ru döndü. “Yine de sana bir içki getire-
w •
cegım .
T itr e k b ir n efes v erip , K itt’in kalabalığın arasına yürüyüşünü izle­
dim . B ir d e n k o r s e m b a n a ço k dar gelir oldu. Anahtar avucumun içinde
kayıyor, te n im i y ak ıy o rd u .
“ B u d a n s ı b a n a lü tfe d e r m isiniz?”

413
D ö n d ü m .Y ü zü m ü n dibinde çillerle kaplı b ir y ü z v ard ı. L e n n y ’nin
genellikle dağınık saçları taranm ış, kızıl tu ta m la r o a k şam için eh lileş-
tirılm işti. Ü zerin d ek i hoş, siyah takım la ç e v re m iz d e k i d iğ e r e rk e k le rin
arasında göze batm ıyordu.
“ N e dem ek,” diye yanıt verip d u d ak larım a zo rak i b ir g ü lü m s e m e
k o n d u rd u m . Eli belim i buldu. B en im elim de o n u n o m z u n u . S o n ra
ayaklarım ız b irb irin e yaklaştı.
A n ah tar ikim izin avuçları arasındaydı. L en n y o n u h isse d in c e g ü ­
lüm sedi. “ T ebrik ederim . Kolay oldu değil m i? ”
Sesim dalgın, düşünceliydi. “Evet. Kolay o ld u .”
“ Planı hatırlıyorsun, değil m i?”
Iç çektim .“Eh, çok da b ir şey yapm ayacağım z a ten . A rtık te k y ap m am
gereken son Sınavdan sağ çıkm ak.”
“Evet, eh, bu en zor görev olabilir.”
Başımı bir kez sallayıp etrafım ızda d ö n e n fig ü rle re o d a k la n d ım .
A n d y ’n in daha önce İliç g ö rm ed iğ im , yü zü al al o lm u ş b ir k ızla dans
ettiğini fark ettim . G özlerim gülüşen K itt ve J a x ’e ç e v rild i. K itt y ü ­
zü n d e yayvan bir gülüm sem eyle kardeşinin saçlarını b o z u y o rd u . B la ir’i
kısa süre önce görm üştüm . Fakat g ö zlerim i k a n a ta n aç ık yeşil elb ise­
siyle o n u yeniden bulm akta zorlanm adım . G ö z le rim i o n d a n ayırdım
ve kendim i yine kalabalıkta o m alum P re n s’i arark en b u ld u m .
G eriye sadece beşim iz kalm ıştık.
B ir an için yarın kaçım ızın gün so n u n a sağ ç ık aca ğ ın ı d ü ş ü n d ü m .
B ir an için hangi ebeveynlerin ço cu k ların ın yasım tu ta c a ğ ın ı d ü ş ü n ­
d ü m . B u Sınavlar ölüm getiriyordu. O n u r, şan, m u tlu lu k d eğ il. Sadece
ölüm .
“ İyi m isin?” L enny’nin yum uşak sesinin b e n i sa rd ığ ın ı h issettim .
D ikkatim i yeniden o n u n iri, kahverengi g ö z le rin e ç e v ird im .
“ H angim iz iyi ki?”
Y arım yamalak om uz silkti. “B ak on d a haklısın.”
D ans bitti ve ellerim izi indirdik. O arada L en n y a n a h ta rı ö n c e av u ­
cuna, sonra cebine aktarm ıştı. “Yarın dikkatli ol.” Sesi e n d işe y le sa rm a ­
lanm ış bir fısıltıydı.
“A h cam m , benim için endişeleniyor m u su n L e n n y c iğ im ? ” d e d im .
“Belki biraz Prenses.” G özlerini dev irecek o ld u . “ Ö lm e , o lu r m u ? ”
“ Söz verem em fakat h atırın için hayatta kalm aya ç a lışırım , o lu r m u?
Seni bensiz yaşamaya m ahkûm etm ek istem e m .” G ü lü m s e y ip başını

414
iki yana sallad ı. A rk a sın a d ö n e c e k k e n onu kolundan tuttum . “ Hey, iyi
şanslar. B ir d e g e ç it h a k k ın d a sana söylediklerim i unutma. Ha, bıı ara­
d a ...”
K a h k a h a sı s ö z le rim i y arıd a kesti. “ Vebalar aşkına, bana birazcık g ü ­
ven P a e d y n . B u işi h a lle d e c e ğ im .”
İç ç e k ip b a şım ı o n a hafifçe salladım. D önüp kalabalığın arasında
gözden k a y b o ld u .
Terli e lim i e lb is e m in k alın korsesine sürdüm. Sonra da aşağısında
şişen y u m u ş a k k u m a ş ın ü z e rin d e gezdirdim. Topuğum un ü zerin d e
d ö n d ü m . B a c a k la rım e te ğ in yırtm açları arasından kolayca kaydı. A d e-
na’ya k u m a ş h a re k e tle rim i kısıtlam asın diye yırtmaçları iyice yüksek
yapm ası iç in y a k a rm ış tım . B elki bu isteğimin arkasında klostrofobim
vardı.Ya d a b e lk i de, g erek irse b irin in suratına yüksek bir tekm e savu-
rabilm e s e ç e n e ğ im o lm a sın d a n hoşlanıyordum sadece.
A z k alsın d a n s p istin d e Ja x ’le çarpışacaktım. Beni görünce sırıttı.
“ P aed y n , selam ! D a n s e tm e k ister misin? Andy beni başından attı.Tabii
bir de ç o k şarap iç tiğ in d e n ü zerim e devrilip kalacağından korktum .”
G ü le re k b a şım ı salladım ve pistte dönm eye başladık. Hoş bir vals çal­
maya başladı. K e n d in e ö zg ü adım ları olan ve partner değiştirilen, tam da
sak ın d ığ ım tü rd e b ir dans. Fakat kılavuzluğu ayaklarıma bıraktım. D o ğ ru
ad ım lan h atırlay ac ağ ım a güvenerek, bunu kim in sayesinde yapabildiğimi
ise u n u tm a y a çalışarak. K aranlıkta o güçlü kolların beni nasıl sardığım
v e ...
D u r.
V ebalar a şk ın a , k e n d in e gel.
K a rş ım d a k i g ü lü m se y e n , heyecanlı oğlana baktım. “Ç ok havalı ol­
m u şsu n Ja x .”
G ü lü m s e m e s i u ta n g açlığ a kaydı. “Teşekkür ederim. Şey... Sen de
ço k .
D ö n d ü k v e b ir b aşk a erk eğ in kollarına çekildim. Genç adamı ba­
şım la n a z ik ç e se la m la d ım , ik im iz adımlarımızı birbirine uydururken
o d a a y n ın ı y a p tı. S o n ra b ir anda elden ele dolaşmaya, kendimi daha
ö n c e h iç g ö r m e d iğ im ad am ların kolları arasında bulmaya başladım.
Vals u z u n d u . D a n s p istin e ad ım attığım a pişman olmuştum.
A y a k la r ım sızlıy o r.
S o n ra b i r b a ş k a b e d e n e d o ğ ru döndüm . Sırıtan Kitt’in kolları beni
sardı.

415
“ işte buradasın. Seni geri alacağım ı b iliy o rd u m .”
H afifçe gülüm sedim . “E pey g e c ik tin .”
G ü ld ü ğ ü n ü işitm em le başka b ir p a rtn e r b e n i tu t u p ç e k ti.
“ B e n d e n kaçıyorsun.”
O ses karşısında yüreğim p ır p ır etti. O h a fif ç a m k o k u s u n u n beni
sarm asıyla m id em d e kelebekler de k an a tla n d ı. G e n iş g ö ğ s ü n e h ay retle
b ak tım . U tü lü , beyaz göm leğin altın d ak i g ü ç lü b e d e n in fazlasıy la far-
k ın d ay d ım . D e rin b ir nefes alıp g ö z le rim i g ö z le r in e ç e v ir d im .
A lı, keşke yapm asaydını.
G ö zleri büyüleyiciydi. E riy ik çelik, sabah sisi g ib i. O g ö z le r h e r p a r­
çam ı g ö rm e k te n çekinm iyor gibi b e n i d elip g e ç iy o rd u . B a k ış la rı b e n ­
de g üzel hisler uyandırıyor, bana ta n ıd ık g e liy o rd u . G ö z le r i g ö z le rim le
b u lu ştu ğ u n d a, o n d an başka b irin e b ak m ak b ile a n la m sız g e ld i b an a .
H ayır. Hayır. Hayır.
O bana ne kadar iyi gelse de b e n k e n d im i ç o k b ü y ü k b ir yanlış
yapıyor gibi, çok şaşkın hissediyordum .
G ö zlerin i b en d e n ayırm am ıştı ve z ih n im d e b ir şe y le ri, b u duyguları
çözm eye çalışırken bakışlarının ağırlığı b e n i e z iy o rd u .
“B e n b u n a ... K açm ak d em ezd im .” S ö z le rim k u la ğ a h iç d e ik n a e d i­
ci gelm iyordu. Ç ü n k ü h ak lıydı.T anı da b u n u y a p ıy o rd u m . T ü m h ay a­
tım b ir yalandan ibaret de olsa anlaşılan a ld atm aca b e c e r im o akşam
için suyunu çekm işti. Ç ü n k ü o n u k a n d ıra m ıy o rd u m .
A ğzının köşesi yukarı kıvrıldı. D u d a k la rın a b a k m a m a k iç in b ilin çli
b ir çaba sarf etm em gerekti. Fakat tıp k ı sabah o ld u ğ u g ib i o n a y aslan ­
m a ihtiyacı duydum . O dasında daha u z u n sü re k a lsa m n e le r o la c a ğ ın ı
b ilem iy o rd u m . Fakat b ü tü n g ün b o y u n ca o d ad a k alıp s o r u n u n y a n ıtın ı
alm adığım için dövünüp d u rm u ştu m .
O n a sokulm ayı ne kadar istesem de tü m ira d e m i k u lla n ıp k e n d im ­
d e n uzaklaştırm ıştım . Fakat sonra k e n d im e o n u n k im , n e o ld u ğ u n u
hatırlatm ıştım . O prensken, m üstakbel In fa z c ı’y k e n , n e f r e t e ttiğ im
adam ın oğluyken ben bir K enar M ahalleli, S ırad an , o n a n e f r e t e tm e si
ö ğretilen şeyin vü cu t bulm uş hâliydim .
B ir gam zenin gözüm e takılmasıyla d ü ş ü n c e le rim d a ğ ıld ı. “ O h â ld e
b en i aydınlat. Sen olsan buna ne d erd in G ray ?”
B en i bir eliyle d ö n d ü rü p k en d in e çekti. S ırtım g ö ğ s ü y le b u lu ş tu .
A rkam dan tuttu ğ u ellerim k arn ım ın ü z e rin d e y d i. B e d e n le r i m iz m ü ­
ziğin ritm in e uygun olarak sallanıyordu.

416
D an s e ttiğ i k a d ın la rın aklım a gelmesiyle, “Meşgul gibiydin,” dedim .
“Araya g ir m e k is te m e d im .” K ahkahasından onun da aynı şeyleri ha­
tırladığını a n la d ım .
Ç e n e s in in sa ç la rım a sü rtü n m esiy le kalp atışlarım hızlandı. E ğilm e­
siyle y ü z ü y ü z ü m e yaklaştı. D u d ak ları kulağımı okşadı.“ H ım . N e d ü ­
şü n ü y o ru m b iliy o r m u s u n ? ” E llerim i çekiştirip beni kendine daha da
yaklaştırdı. “ B e n c e b e n im le dans etm ekten kaçınmanın sebebi, bana
çok yakın o ld u ğ u n d a d e n g e n in bozulm ası.”
A ğ z ım d a n ç ık a n k ah k a h a az kalsın beni boğacaktı.“Hadi ama. Sana
yakın o lm a k b e n im için hiç so ru n değil.”
Y alanlar.Y alanlar. Yalancı.
A nlaşılan a ld a tm a c a b e c e rim geri gelmişti.
“ B u d o ğ r u m u ? ” D u d a k la rı kulağım a dayanmış, parmakları p ar­
m ak larım a d o la n m ış, b e d e n i bed en im e yapışmıştı.
H e p sıc a k lıy o r h e m üşüyordum ; hem evet hem hayır, hem d oğru
hem yanlış. Z ıtlık la rın , akıl karışıklığının ve çelişkilerin ete kem iğe
b ü rü n m ü ş h â liy d im .
B u n ıı istiy o ru m .
B u n u is te m iy o rd u m .
B aşını e ğ m e siy le çenesi o m z u m u n üzerine kondu.
A h , b u n u k e sin lik le istiyorum .
A h, fa k a t k esin lik le istem em eliydim .
“ O h â ld e n e d e n b e n i k en d in d en uzaklaştırıyorsun?”
D o n a k a ld ım . S esin d e ç o k fazla duygu vardı. Sözcükler dudakların­
dan d ö k ü lü r k e n ç o k fazla katıksız kararsızlık yaşıyordu. Beni yavaşça
d ö n d ü rü p y ü z ü m ü y ü z ü n e çevirdi. N e bir adım gerilemeye ne de
aram ıza m e safe k o y m ay a yeltendi.
G ö ğ s ü m in ip k alk ıy o r, kalbim k ü t küt atıyordu. Gözleri gözlerim le
b u lu ştu ve k e n d im e o n u doyasıya izlemek, artık tanıdığım o oğlana
hay ran lık la b a k m a k iç in izin verdim .
Ç o k e tk ile y ic iy d i. O n a dair h er şey çarpıcı, keskindi ve nefesimi
k esiy o rd u . F a k a t b ir d e n y u tk u n m ay ı bir çabaya, nefes alıp vermeyi ağır
b ir işe ç e v ire n b a n a bakışı oldu. Bana daha önce yanımda olmak bir
ay rıcalık, b a n a b a k m a k b ir lü tu f gibi bakan olmamıştı. Onunla tamşana
dek.
M a sk esi d ü ş tü ; k ırılıp parçalandı. Geriye sadece bir kıza, o kız ken­
disi ta ra fın d a n arzu lan m ay a layıkmış gibi bakan bir oğlan kaldı.

417
B eni daha da dehşete düşüren ise b e n im de o n a aynı ifad ey le, aynı
Özlemle bakıyor olm a ihtim alim di. B u n u n la m ü c a d e le e tm e k iç in ne
kadar uğraşsam da, itiraf etm eye yanaşm adığım k a d a r ç o k k ez hayatım ı
k u rtaran bu oğlana özlem duym aktan k en d im i a la m ıy o rd u m . H e m
hesapçı h em çekici, hem soğuk h em d ü şü n celi b u o ğ la n a. Y aralarım ı
saran, geçm işim i öğrenen, en ihtiyaç d u y d u ğ u m za m an lard a b e n i av u ­
tan bu oğlana.
B eni anlayan oğlana.
S onra kalbim tekledi. N abzım yavaşladı.
F akat o aslında beni anlamıyor, değil mi?
G erçekte kim olduğum u bile bilm iyordu. G e rç e k te ne o ld u ğ u ­
m u. Bilse beni öldürürdü. Ç ü n k ü İnfazcı’n ın yapacağı b u y d u . Ç ü n ­
k ü K ral’m oğ lunun yapacağı buydu. Ç ü n k ü o, b u n u y ap m ası için var
edilm işti.
B u yüzden o nu itip uzaklaştırıyordum . Ç ü n k ü b u n u yap m azsam
o n u yakınım a çekecektim . O n u yakınım a çek ersem d e s o n u ç sadece
kalbim e saplanan bir hançer olacaktı. O y akınm adayken b iraz fazlaca
hızlı atan, çok kolay kırılan ve o n u n özlem ini biraz fazlaca d u y a n kal­
bim e.
G özlerim i yeniden ona diktim . N e diyeceğim i, n e y a p a ca ğ ım ı b i­
le m e d e n ...
B en yanıt verm eye fırsat bulam adan, an id en k o lla rın d a n k o p a rılıp
k en dim i bir başkasının kolları arasında b u ld u m .
M ü kem m el zam anlam a.
Jax ağzı kulaklarına varan bir gülüm sem eyle, “ G ü z e l g ö r ü n ü y o r ­
sun,” d e d i.“Az önce bunu söyleyecektim .” G ö ğ sü n ü hafifçe şişirdi. İlti­
fatı nihayet dillendirebildiği için kendiyle g u ru r d u y u y o rd u .
O n a gülümseyip, “Teşekkür ederim Jax,” d ed im . Vals so n a e rin c e
h em en dans pistinden indim . B ed en lerin b o ğ u c u lu ğ u n d a n k açm a
hevesiyle b ir hizm etçinin tepsisinden b ir k ad eh içk i k a p tım ve balo
salonunun kenarına gittim . Fakat kalabalıktan k aç ab ilece k g ib i d eğ il­
dim . N ereye baksam dedikodu yapan ko n u k lar ya da sessiz h iz m e tç ile r
vardı.
G özlerim kalabalık balo salonunda gezindi. S o n ra g en iş p e n c e re le re
ve o pencerelerin ötesinde bekleyen tem iz havaya çe v rild i. T ek b ir an
için yalnız kalmaya, kalabalık ve boğu cu salondan u zak laşm ay a can
atıyordum .

418
Ş a ra b ım ı y u d u m la r k e n , d ö n ü p duran konukları izledim. Sonra ka­
dehi m asaya b ır a k ıp b a lo sa lo n u n u n ötesindeki koridorun yolunu tu t­
tum . B e d e n le r in a ra s ın d a n g eç m ek zorunda kalırken, m aruz kaldığım
o sıkışıldık h is s in d e n n e fre t ed iy o rd u m .
D e r in b ir n e fe s alıp ile rid e k i avluya açılan devasa, ihtişamlı kapılara
y ö n eld im . B e n ü r k ü tü c ü kapılara yaklaşırken, ayakkabılarımın zem in ­
de tık ırd a y an to p u k la r ı sessizliği doldurdu.
E lim i u z a ttım . K a p ıy ı açm ak isterken bir Şimşek hızla benim ile
ö z g ü rlü ğ ü m ü n arasın a gird i.

419
/^»•'epem den bakan, tertemiz, beyaz üniform ası kola k o k a n İm p ara-
\ ü / t o r l u k M uhafızının gülümsemesi soğuktu.
“Bunu yapmana izin verem em k üçük h an ım .” K ü ç ü m s e y ic i to n u
karşısında dilimin ucuna gelen yanıtım ı y u ttu m .
H iç havamda değilim.
“ Sadece dışarıda birkaç dakika tem iz hava alm aya ih tiy a c ım var.” O
an L oot’ta olsam nezaket sergilemeye zah m et e tm e z d im bile.
“D ediğim gibi, bunu yapmana izin v erem em .” S ırıttı ve k o rid o ra
dizilmiş diğer birkaç muhafız da onunla b irlik te k ık ırd a d ı. A nlaşılan
m üthiş kom ik bir espri yapılmıştı da ben an lam am ıştım . “ Ş a to n u n d ı­
şına çıkma iznin yok küçük hanım .”
Yum ruklarım ı iki yanımda sıkarak bana b ir daha k iiçiik h a n ın ı derse
neler olacağım söyleme isteğime direndim . “ Tek isteğ im d ışarıd a biraz
zaman geçirm ek.”
“ Ö yle mi? Peki bu hakkı elde etm ek için n eler y ap a rsın ?” Ü z e rim e
abandı. “Bu işte benim kazancım ne olacak?” d e d iğ in d e n e fe sin d e k i
bariz alkol kokusunu aldım.
Sonra kolunu belime dolayıp beni k en d in e çek ti. Y anlış h am le.
Parm aklarım hançerim in kabzasını sardı. S o ğ u k çeliği h isse ttim ve
tam b en ...
“D ikkat et o hançeri boğazına dayam asın.Yapar, b ilirim .”

l ı .
D o n a k a ld ım . B a şım ı hafifçe çevirince birkaç m etre ötede d ikilen,
elleri c e b in d e K a i’ı g ö r d ü m .“ Şim di kızı bırak ve kapıyı aç.” K a fin sesi,
h a n ç e rim in ç e liğ i g ib i so ğ u k ve keskindi.
İ m p a r a to r lu k M u h a fız ı k em k ü m etti. “ Fakat efendim , bize verilen
em irlere g ö re y a rışm a c ıla rın dışarıya çık m aların a...”
“ A rtık y e n i e m irle r in var. B u y üzden sana şu lanet kapıyı açm anı
tavsiye e d e r im .”
K a f in h issiz ifadesi ö lü m c ü l to n u n a rağm en değişmem işti. H atta
artık d u v a ra y a s la n ıy o rd u . E lleri hâlâ ceplerindeydi. G ücün m ü k e m ­
m el b ir ta sv iri g ib iy d i. “ H a,” diye ekledi, “ İşin, elin ve kellen y erin d e
kalsın istiy o rs a n sana k ü ç ü k hanım ı serbest bırakm anı ö n eririm .” B u
son sö z le r ü z e r in e az kalsın gülüm seyecektim . İm paratorluk M uhafızı
bir saniye k a y b e tm e d e n , neredeyse zıplayarak benden uzaklaştı. K ai’ın
te h d itle rin in asla b o ş o lm a d ığ ın ı b en im kadar o da biliyordu.
İ m p a r a to r lu k M u h a fız ı, K a fin yanından hızlıca geçecek oldu. Fakat
P ren s’in eli g ö m le ğ in e yapışıp adam ı duvara çarptı. Kai y ü zü n ü ada­
m ın y ü z ü n ü n d ib in e g etirip , “ Yalan söyledim,” dedi. “ O n a elini sü r­
m e n in b e d e li o la ra k b ıra k elini, kelleni bile sana bağışlarsam şanslısın.”
K apılar a rd ın a k ad ar açıldı. G özlerim i tanıklık etm ek istediğim den
em in o la m a d ığ ım sa h n e d e n kaçırdım . Ö tedeki avluya uzanan basam ak­
lardan in m e y e b aşlad ığ ım d a nem li, yapış yapış hava üzerim e çarptı. G ö k ­
yüzü k a ra n lık tı ve y ağ m u r vaadiyle gürleyen koyu bulutlarla kaplıydı.
D e r in b ir n e fe s alıp çev rem d ek i taze havanın ve açık alanın tadım
çık ard ım . Islak b ir şey yan ağ ım a dam ladı.Yüzüm ü üzerim e çiselem eye
başlayan b u lu d u g ö ğ e çev ird im . K ollarım ı uzatıp, başımı geriye atarak
te n im i d ö v e n y a ğ m u ru n b ırak tığı hissin keyfini sürdüm.
S o n ra çise sağ an ağ a d ö n ü ştü . B en ahmakça gülüm serken y ağ m u r
h ızlan d ı. S o ğ u k su te n im i, elbisem i, saçlarımı kaplarken zihnim in g ü n ­
lerdir h iç o lm a d ığ ı k a d a r açık o ld u ğ u n u hissettim. O ld u ğ u m yerde
d ö n d ü m . E lb is e m in e te k le ri ayak bileklerim e dolanırken kendim i b ir
bud ala g ib i h iss e d iy o r ve b u n a bayılıyordum .
A ğ rıy a n a y a k la rım d a n ayakkabıları çıkarıp küçük bir kızken yaptı­
ğım g ib i ç a m u r b ir ik in tile r in in içinde yürüdüm . Bu da aklıma artık
y a n ım d a o lm a y a n b ir b a b a n ın sevgisinin özlem ini duyduğum k ü ç ü k ­
lü k z a m a n la r ım ı g e tird i. K o rk u içinde olduğum , müthiş bir travm a
yaşad ığ ım z a m a n la rı. L o o t’u n kalabalık sokakları durm adan ü zerim e
geliyor, b a n a h a p s e d ild iğ im i hissettirerek klostrofobimi tetikliyordu.

421
Fakat sonra eski dükkânların ve binaların çatısına ç ık ıy o rd u m ve ora­
da bana sadece yıldızlar eşlik ediyordu. A çık havada k e n d im i d ah a özgiir,
m üthiş huzurlu hissediyordum. B unu aylarca, yıllarca y a p m a m ın ardından,
L oot bana korku veren bir yer olm aktan ço k b ir yuva g ib i g elm ey e baş­
lamıştı.
B ir kahkaha içim e sığmayıp taştı. İsterik. B ü s b ü tü n is te r ik tim .
Vebalar aşkına, ne kadar şarap içtim ben?
Y ağm ur saçlarım ın tutam larını y ü z ü m e y ap ıştırıy o r, d a m la la r b u r­
n u m d a n aşağı akıyordu.T üm b u n lar o lu rk en , g ü lü m s e y e re k b ir an lığ ı­
na d e rd e rim i u n u tu p sadece var oldum .
“ S enin gibisini görene dek yaşıyor m u y d u m , b ile m iy o r u m .” D ö n ­
d ü m . D u rm ad an akan yağm urun ortasında, g ö z le rim ü z e rim iz e d ü ­
şen su perdesine karışan gri gözleri b u ld u . S açları sırılsık la m o lm u ştu .
D alga dalga ve dağınık. Beyaz göm leği b e d e n in e y ap ışıp saydam laşm ış,
altındaki dövm eli göğsü ve bronz b ed e n i se rg iliy o rd u .
O hâli beni gülüm setti.
Yarı gülerek, yarı isteri içinde, “E m in im b u n u g ö z ü n e ta k ıla n tü m
k ü ç ü k hanımlara söylüyorsundur,” dedim .
“A h, fakat b en im gözüm sadece tek b ir k ü ç ü k h a n ım d a ve o n d a n
g ö zlerim i ayıramaz gibiyim .” G öğsü y ağ m u r k a d a r h ızla in ip , k a lk a r­
k e n kalbim fırtına kadar yüksek sesle atıyordu.
K ai b irden ciddileşip yüzüm ü süzdü. “B iraz te m iz hava a lm a k , kala­
b alık salondan biraz uzaklaşmak m ı isted in ?”
işte yine aym şeyi yapıyordu. B eni anlıyordu.
Y um uşak bir sesle, “Evet,” diye yanıt v erd im . “B u ra d a k e n d im i ço k
daha iyi hissediyorum . D aha özgür.”
M erdivenin yanındaki çiçek tarhlarına eğildi ve ıslak to p r a k ta n bir
çiçek koparıp doğruldu.
“ iyi,” dedi sessizce. “ Ç ü n k ü sana çok, h e m d e ç o k y ak laşa cağ ım .”
B ana doğru bir adım atmasıyla ağır ağır b ir nefes v e rd im . B ir nefes
daha. B ir nefes daha. A rtık bana y eterin ce y a k la ştığ ın d a n b e d e n in in
sıcağını, o bana çok yaklaştığında b e n im b e d e n im d e n y ay ılan sıcağı
hissedebiliyordum .
Başımı kaldırıp gözlerine baktım . Y ağm urda o n u g ö r e b ilm e k için
gözlerim i kırpıştırdım . B irden m u h te m e len y ü z ü m d e k i m a k y a jın a k ­
tığ ın ın farkına varıp gözlerim i o v u ştu rd u m . H e m e n s o n ra d a b u n u
gerçek ten önem sem ediğim e h ü k m ettim .

422
Y a ğ m u rd a n b ü k ü lm ü ş , ü z e rin d e n sular damlayan çiçeği bana u z a tır­
ken d u d a k la r ı b ir g ü lü m s e m e y le kıvrıldı. Ç içeğin küçiik y ap raklarının
rengi m o r a ç a la n c a n lı b ir m aviydi.
K ai y u m u ş a k b ir g ü lü m sem e y le, yum uşak bir kahkahayla, “ B ir
u n u tm a b e n i ç iç e ğ i. K im o ld u ğ u m u hep u n u tu r gibisin çü n k ü ,” ded i.
E lini k a ld ırıp ç iç e ğ i k u la ğ ım ın arkasına kıstırdıktan sonra p arm ak ların ı
ıslak s a ç la rım d a g e z d ird i.
“ A h , k im o ld u ğ u n u b iliy o ru m ,” d edim nefes nefese. “ K endini b e ­
ğenm iş b ir p islik .”
B aşını ik i y a n a salladı. P arm ak la rı hâlâ saçlarımla oynuyordu. “ U n ­
v an ım ın n e o ld u ğ u n u u n u tm a n u m u ru m d a bile değil, yeter ki senin
için k im o l d u ğ u m u u n u tm a .”
G ö z le r im i o n a d ik tim . G ü lü n ç b u ld u ğ u bir şey olacaktı ki K ai’ın
d u d a k la rın a a ğ ır a ğ ır b ir g ü lü m sem e yayıldı. Tam ben ağzımı açıp, b ir
şeyler s ö y le y e c e k k e n c e k e tin i çıkarm aya koyuldu. C eket kollarından
kaydı ve k a r ş ım d a sırılsık lam beyaz göm leğiyle kaldı.
E h , bu h â li hiç de d ik k a t dağıtmıyor.
B a n a d a h a d a y aklaştı. K o lların a doladığı cekeü beni yağm urdan
k o ru m a k iç in b a ş ım ın ü z e rin e kaldırdı.
“ K a i...”
Y ü z ü n ü a y d ın la ta n g ü lü m se m e b en i susturup nefesimi kesti. D ah a
fazla g ö r m e k is te d iğ im i itira f ettiğ im o nadir, sahici gülüm sem elerden
b iriy d i b u . B a n a ö z e l o la n gülüm sem e.
G a m z e le r.
ik isi d e g ö r ü n ü y o rd u . İkisi de dikkat dağıtıyordu. İkisi de dayanıl­
m azdı.
S e sim k a h k a h a la rla d o lu , “ N e ? ” dedim .
O m u z silk ti. H â lâ g ü lü m sü y o rd u . “ Sadece ism im in dudaklarından
d ö k ü lü ş ü n ü s e v iy o ru m .”
B ir d e n k u r u y a n b o ğ a z ım ı tem izledim . “Eh, Kai gerçek ism in değil,
y a n ılıy o r m u y u m ? ”
S u stu . S a d e c e b ir g ü lü m sem e y le ve gözleri tam adını söylem em için
b a n a m e y d a n o k u y a r a k d ik ild i. İsm ini söylem em i istiyordu. Ayrıca belli
ki b e n d e o is m i s ö y le m e k istiyo rd u m çünkü ağzımı açmamla sözcü­
ğ ü n ç ık m a s ı b i r o ld u .
“ M a la k a i.”

423
G özleri kapandı. Başını geriye attı ve y a ğ m u r y ü z ü n e doyasıya aktı.
D udaklarındaki gülüm sem eyi ve sü tu n u a n d ıra n b o y n u n u g ö rm e m le
y u tk u n d u m . Hâlâ yüzünün çevrili o ld u ğ u g ö ğ e d o ğ r u k o n u ş a ra k , “ Sa­
dece sen ismimi söylenmeye değer kılabilirsin,” d e d i.
“ Peki sana nasıl seslenm em i istersin? K ai diye m i, M a la k a i diye m i? ”
Sesim nefes nefese çıkıyordu ve b u n u n su ç u n u p a n ik atağ a atab ilm ey i
dileyecek hâldeydim .
K ai’ın yanıtı basit ve dolam baçsız o ld u . B aşını ö n e e ğ ip b an a b ak a­
rak, “Bana istediğin gibi seslenebilirsin,” d ed i, “ S esin i iş itm e fırsatını
asla kaçırm am tatlım .”
D u d ak larım ın b ir gülüm sem eyle k ıv rıld ığ ın ı h is s e d e b iliy o rd u m .
“ Peki o zaman, kendini beğenm iş pislik o lsu n .”
D u dak ların d an kaçan kahkahaya hazırlıklı d e ğ ild im . T o k , g ü ze l b ir
ses. O sesi hafızama kazıyacak zam anım olabilseydi keşke.
“ D ikkatli ol Kai.” ism ini bir kez daha işitin ce g ü lü m s e m e s i y ü z ü n e
iyice yayıldı. “Y ine centilm enliğin tu ttu .” G ö z le rim b e n i y a ğ m u rd a n
k o ru m a k için hâlâ başım ın ü zerin d e tu ttu ğ u c e k e tin e ç e v rild i. “ Fakat
zaten sırılsıklam o ld uğum un farkındasın, değil m i? ”
“ E h , evet.” Iç çekip başını eğm esiyle g ö z g ö z e g e ld ik . “ Y a ğ m u r­
da bana gözlerini kırpıştırarak bakarken n e k ad a r g ü z e l o lsa n da sana
b u n u söylediğim de beni n et bir şekilde g ö rm e n i is tiy o ru m .”
O aptal çarpıntı yüreğim de yine başladı.
“ Söylediklerim de ciddiydim . G ö zlerim i se n d en a la m ıy o ru m . A k l ı ­
m ı sen den alam ıyorum .”
G özlerim i yakıcı bakışından kaçırıp, başım ı iki yana sallayıp m ır ıl­
dandım . “Kai, b e n ... ”
“ Paedyn.”
D onakaldım . Ü rperdim . İsmimi kutsalm ış g ib i s ö y lü y o rd u . B ir ye­
m in ediyorm uş gibi.
Başım yana eğdi. G özleri yü zü m d e gezin d i. “ S öyle b a n a ,” d iy e m ı­
rıldandı, “Sana nasıl seslenm emi istersin?”
G özlerim ağır ağır gözleriyle buluştu. S o ru su n a şa şırm ıştım . “ Sen
bana nasıl seslenmek istersin?”
“B enim diye.”
G özlerim izi birbirim ize diktik, ik im iz de d e rin d e r in so lu y o r, b ir­
birim izi süzüyorduk.Yağm ur hâlâ K ai’ı ıslatıyor, d a m la la r k a lın k ir p ik ­
le rin e takılıp çenesinden aşağı akıyordu.

424
Sessizce, “ S e n d e h issed iy o rsun , biliyorum ,” dedi.
“ H is s e tm e k m i? N e y i? ”
“ C anlı. A lev alev. H issediyorsun .” Gözlerinde, sesinde kalbimin daha da
hızlı atm asına n e d e n olan güçlü bir duygu vardı. Bakışlarını kaçırıp ses­
sizce lan et o k u d u . S onra gözleri yeniden gözlerimle buluştu. “Pae, sana
b a k tığ ım d a ... P erişan o lu y o ru m . Boğuluyorum, tek nefese muhtaç kalı­
yorum .”
G ö ğ s ü m d e k i hava boşalırk en gözlerim i kırpıştırm amın yağm urla
bir ilgisi y o k tu . S o n ra k i sözleri fısıltı gibi çıktı.“Bana bak ve senin de
aynı şey leri h iss e tm e d iğ in i söyle.”
Sessizlik. S o n r a ...
“ H is s e tm iy o ru m K ai.” Yalanlar.Yalanlar. Yalana.
B aşını e ğ d i ve k a ld ırıp bana yeniden baktığında yüzünde yılık b ir
g ü lü m se m e v ard ı. S o n ra b en i yağm urdan koruyan ceketi yavaşça in ­
dirip o m u z la r ım a d o lad ı. Parm akları çıplak köprücük kem iklerim in
ü z e rin d e b e k le y in c e b e d e n im e b ir şok dalgası yayıldı.
C e k e t b e n im iç in ç o k b ü y ü k tü ve Kai’ın elleri kumaşa sarılıp beni
çekiştirdi. B e n i k e n d in e o kadar çekti ki bedenim bedenine yapıştı.
H âla c e k e tin ö n ü n ü tu tu y o rd u . Parm akları açıkta kalan tenim e sü rtü ­
n ü y o rd u . S o n ra d u d a k la rım kulağım a dayadı.
“ Ş im d i te k ra r y a n ıt ver,” dedi. M ırıltısında neşeli bir ton vardı.“ Fa­
kat b u k e z so l ayağını yere v u rm ad an .”
A ğ z ım h a y re tle aralandı.
K u la ğ ım a d e ğ e n d u d a k la rın ın bir gülümsemeyle gerüdiğini hisset­
tim ve o h isse o d ak lan m a m ay a çalıştım .“ H is... Hissetmi...”
Pes k ık ırtıs ı s ö z ü m ü kesti. “ T anrım , büyüleyicisin.” Gözlerim e d ü ­
şen ıslak b ir saç tu ta m ın ı geriye atan sert parmakları, bana hiç o kadar
y u m u şa k g e lm e m iş ti. “ F akat fena inatçısın.”
B u n u d a h a fazla yapam azdım . Kai denen günaha kendimi kaptıra-
m a z d ım . B ir a n d a b u n u n la m ücadele etm ek, aramızdaki mesafeyi ka­
p a tm a m a k iç in te k b ir sebep bulam az oldum . İstediğim...
D u d a k la r ı d u d a k la rım la buluştu. Kısacık bir an için.
B ir ö p ü c ü ğ ü n fisıltısıydı bu . T utkunun vaadi. Yine de o tem asın
b e n i e r itm e s in e ra m a k kalm ıştı.Y üzüm ü avucuna alıp elmacık kem i­
ğ im i o k ş a d ı v e s o n r a ...
H iç b ir şey.
G e r i ç e k ild i.

425
Az kalsın dudaklarım dan çaresizlik d olu b ir ses ç ık a c a k tı. O n u tu t­
m ak, kendim e çekm ek, dudaklarım ı d u d ak ların a y aslam ak istedim .
Tam bunu yapacağım sırada, rollerim izin o a n d a k in in tersi o ld u ğ u bir
anı hatırladım . B enim dokunuşlarım la o n u k ışk ırttığ ım anı.
O k çu lu k ve dikkat dağıtma oyunum uzda, d o k u n u ş u m u n y o k lu ğ u ­
n u n K ai’ı nasıl etkilediğini şimdi anlıyordum . B ir şeyi ö n c e hissettirip,
sonra geri çekm ek birine yapılabilecek b ü y ü k b ir k ö tü lü k tü ve Kai
beni o yoklukla yanıp tutuşur hâlde bırakm ıştı.
D iğer eli geniş ceketinin altından belim i b u ld u ve a v u c u n u n sıcağı
b ir dam ga gibi korsem den tenim e geçti. Başını yana eğ ip k ü ç ü k bir
gülüm sem eyle beni izledi.
N e yaptığını iyi biliyordu.
Y ine de o am aceleye getirm ek istem iyor gibi b en i sü z ü y o rd u . Baş­
parm ağı alt dudağım ı bulup üzerinde tem b elce g ez in d i ve iç im d e bir
ateş yaktı.
“Ayıkken sana dokunabileceğim e söz verm iştin .”
N efesim tutuldu ve dudaklarının köşeleri yanıt o larak seğ ird i. B u n u
söylemesini beklem iyordum . Son baloda verdiğim aceleci sö zü h atırla­
yacağım bile um m uyordum .
Başım eğdi. Ağzı bir kez daha aniden ağzım ın b ir nefes ö te s in e g el­
di. “ Fakat senin yamnda ayık kalam ıyorum Pae. Sana d air h e r a y rın tı­
n ın beni sarhoş etmediği tek bir an bile yok.”
N u tk u m tutulm uştu. O oğlamn o kadar hisli o la b ile c e ğ in i g ö rm e k ,
dilim in tutulmasına neden olm uştu. Benim için o k a d a r ç o k şey hisse­
debileceğini görm ek.
“ Seni öpersem -gerçekten öpersem , istediğim gib i, b e k le d iğ im gibi
ö p e rse m - boğazıma bir hançer dayanır m ı d ersin ?” Sesi se rtti. B akışları
aç.
Sonra yavaşça uzamp burnunun ucuna bir fiske attım .
B u kez bana gülümsemesini zihnim e kazım ak için b e k le d im . “ S anı­
rım yamtı öğrenm ek için beni ö pm en gerekecek.”

426
53. B O L U M

'T jT lu rn u m a b ir fiske attı. B ir kalbin o kadar çok şey hissedebileceğini,


^ i p b i r p a rm a ğ ın fiskesiyle o kadar etkilenebileceğini bilm ezdim .
“ S an ırım y an ıtı ö ğ re n m e k için beni öpm en gerekecek.”
A h, tam b u n u yapm aya niyetliydim .
B ir sü red ir o n a sarılm a isteğim i zor bastırıyordum.
Ö y le g ü zeld i ki g ö zlerim in gördüğüne inanamıyor, güçlükle nefes
alıyordum . B ü y ü ley ic i b ir ru h u vardı. Ö zü coşkulu, cesur ve b e n d e n
akılalmaz ö lç ü d e daha iyiydi. B enim ulaşamayacağım bir iyiliği vardı.
Yakalamak b ir yana d u rsu n şahitlik etmeye bile layık olm adığım b ir
iyilik.
Y in e de işte karşım daydı. B eni seçmişti.
O g ö z le rin iç in e b ak m ak , P aedyn’i Paedyn yapan özün içinde b o ­
ğulm ak b ir ayrıcalıktı.
Ç ü n k ü o n a d air h e r şey doğrulukla özdeşleşmişken ben büy ü k
yanlışlarla d o lu y d u m . A m a bencildim . H er istediğimi alıyordum ve b ir
kez olsun, isted iğ im de b en i istiyor olabilirdi.
C e k e tim hâlâ o m u z ların d an sarkıyor, yağmur yüzünden ve saçla­
rından akıp u z u n k irp ik le rin e takılıyor, makyajı akıyordu. Su dam la­
ları b u r n u n u n ü z e rin e serpiştirilm iş açık renkli çillere eşlik ediyordu.
O ta m y irm i sek iz çile. D ü ze n li yağan yağmur, ayaklarımın dibindeki
kaldırım taşların ı d ö v ü y o r, bizi sırılsıklam ediyordu.

)
Parm aklarım çenesini tutup, y ü zü n ü y ü zü m e ç e v irirk e n , “ Şansım ı
deneyeceğim ,” diye m ırıldandım . D u d ak ları y u m u şa k b ir g ü lü m s e ­
m eyle gerildi. O gülüm sem e dudaklarım ı d u d a k la rın a d ah a da çek ti.
G eri kaçmadı.
Kim bilir, belki de canavar güzeli elde edebilirdi?
Amansızca üzerimize yağmaya devam eden yağm ura karşı gözlerini
kapattı. Daha güzel bir ana şahit olduğum u sanm ıyordum . “ G ü zel P ae’m,
bana ne yaptın sen?” diye mırıldanıp bu rn u m u b u rn u n a sü rttü m .
Gerçekten hissetmek dedikleri bıı mu?
D aha yakın.
A jam ızdaki kıvılcımlar neredeyse elle d o k u ııu lab ilird i. B e d e n im ­
den yukarı tırm anıp beni çarpıyorlardı.
D aha yakın.
D udaklarım ız birbirine sürtündü. “ Ekselansları.” D u rd u m .
Sonra dudaklarım dudaklarına değerken b ir iç çe k tim . Ü rp e rd i.
G eri çekildim. Biraz. G özlerine ve hım bılca keşfetm ey e n iy e tle n d i­
ğim ağzına bakm ak için.
D ikkatim i Paedyn’den koparm a cüretini g ö ste re n im p a ra to rlu k
M uhafızının varlığına aldırış bile etm edim . G ö z le rim P a e d y n ’e m ıh -
lanm ıştı. Sesimde aldatıcı bir sakinlikle, “ U m a rım h e r n e sö y ley ecek ­
sen sohbetim izi böldüğün için dilini kaybetm ene d eğ er,” d e d im .
G öz ucuyla, muhafızın hem tedirgin hem endişeli b ir tavırla ağırlığını
bir ayağından diğerine verdiğini fark ettim. “E fendim , şey, siz, e e e . . . ”
P aedy n’in adamı bıçaklamak ister gibi b ir hâli vardı. B e n d e b u n u
yapm asına izin vermeyi düşünüyordum . Hâlâ bakm aya d e ğ e r b u lm a d ı­
ğım muhafıza Pae’ye bakarak,“Ç ıkar ağzındaki baklayı yoksa b e n zorla
çıkarırım ,” dedim. “Ya da bu şerefi hanım efendiye b ıra k ırım .”
Paedyn’in dudakları seğirdi. Bu hareket k o n tro lü m ü kaybedip, hay-
rede bizi izleyen muhafıza aldırış etm eden yüzünü y ü z ü m e yaklaştırm a­
m a neden oldu.
D udaklarım Paedyn’in dudaklarına bir kez d e ğ d iğ in d e d ik k a tim i
bir daha çekemeyeceğini bildiğinden şüphe yo k tu . B u y ü z d e n k en d in i
zorlayıp, “Kral,” dedi. “Acil.”

Aslında ortada acil bir durum yoktu.


B u yüzden de o İmparatorluk M uhafızının dilini k o p a rm a y ı cid d en
düşünüyordum .

428
K a b a h a tin o n d a o lm a d ığ ın ı bilsem de öfkemi birinden çıkarm alıy­
dım. O kişi d e n ih a y e tin d e b ab an ı olamazdı.
K ız g ın lığ ım ı g iz le m e y e zah m et etm eden, “Bana çocuk bakıcılığı
yapm ana g e re k y o k ,” d ed im .
“ O h â ld e ç o c u k g ib i davranm ayı bırak. Belki o zaman ben de sana
ço cu k m u şsu n g ib i davranm ayı bırakırını.” Babamın delici bakışları beni
old u ğ u m y ere m ıh lad ı. A klım a çocukluğum , o sert bakan gözlerin beni
arka arkaya g ird iğ im sınavlarda nasıl izlediği geldi. Beni ilk kez birin e
işkence e tm e y e zo rlark en , o n unla dövüşmeye zorlarken nasıl izlediği.
B u z g ib i b ir k a h k a h a boğazım a kadar ulaşsa da balo salonunu d o l­
duran m ü z iğ in ve k o n u şm a la rın arasında kayboldu. “ Saçmalık bu.”
“ H ay ır, g e re k li b u .” Sesi yükselince konuklar öfkeli Kral’a bulaşm a­
m ak iç in h e m e n y ü z le rin i çevirdiler. “ Asıl saçmalık halkım ın Prensle­
rinin, m ü s ta k b e l İn fa z c ı’ların ın dans pistinden ayrılıp bir Kenar M a h a l­
lelinin a rd ın d a n k o şm a sın ı izlem eleri.” Kenar Mahalleli sözcüğünü o n u
tik sin d iriy o r g ib i, tü k ü rü rc e sin e telaffuz etmişti.
S o n ra d a n p işm a n o lacağım bir şey yapmayayım diye yum ruklarım ı
iki y a n ım d a sık arak , “ K e n a r M ahallelilerin de halkın olduğunu ne çabuk
u n u ttu n b a b a ,” d iy e karşılık verdim . “H alkım olduklarını.”
Fakat P a e d y n ’in ard ın d an gittiğim için kesinlikle pişmanlık duym u­
yordum .
B a b a m y ü z ü n ü y ü z ü m e çevirdi. Göğsü öfkeyle inip kalkıyor, ses­
sizce b e n i c e z a la n d ıra c a ğ ın ın sözünü veriyordu. Beş yaş daha k ü çü k ,
on sa n tim d a h a kısa olsam o bakış beni kokutabilirdi. Fakat artık k o r­
k u tm u y o rd u .
“ K ra llığ ın ın saygısını b ir kız uğruna kenara atmam izlemeyeceğim.
O kız u ğ r u n a .” Sesi pes, ö lü m cü ld ü . “ İhtiyacın olan buysa sana gönül
e ğ le n d irm e n iç in A vam olm ayan farklı bir kız bulurum .”
B ir k ez d a h a n e d e n o n u n P aedy n ’den, Paedyn’in de ondan düpedüz
n efret e ttiğ i s o ru s u aklım a düştü. Fakat o soruya yamt verm eyece­
ğini b ild iğ im d e n , “ D e m e k İm paratorluk M uhahzlarından birini b en i
g ö z e tle m e si iç in g ö n d e rd in ? P ren s’ine yalan söyleyip acil bir d u ru m
o ld u ğ u n u sö y le m esi için ?” O n a d oğru bir adım atıp bu kez alçak ses­
le söze g ird im . “ M a s u m b ir adam senin ona verdiğin emir y ü zü n d en
dilini k a y b e d e c e k .”
“ B u n u n acil o lm a d ığ ın ı d üşü n m en beni endişelendiriyor.” K ral’ın
b u r u n d e lik le r i te c rü b e le rim e dayanarak söylüyorum, cezayla ilişki—

429
lendirdiğim bir şekilde şişti. “Seni daha iyi e ğ ittiğ im i sa n ıy o rd u m ev ­
lat. Belki de daha fazla ders alınan gerek.” B u sö zleri o n u g ü lü m se tti.
“ Sen bu insanlara, krallığına karşı so ru m lu su n . B u ray a aitsin , b u dansın
bir parçasısın. insanlar seni görebilm eli. G e le c e k le rin i g ö re b ilm e lile r.”
D u d ak b ü k tü .“Dışarıda güzel, yeni oyuncağınla o y n a d ığ ın ı d e ğ il.”
G özlerim i ona diktim . K anın b ey n im e sıçrad ığ ın ı h issed iy o rd u m ,
“ ikiniz arasında ne yaşanacağını zan n ed iy o rsu n ki, h a ? ” B a b am soğuk
bir kahkahanın ardından, “ K im büir, belki de b ir so n ra k i S ın av d a o n u
ö ld ü rm e şerefine erişirsin,” diyerek sözlerini sü rd ü rd ü .
içim de bir firtına koptu.
O dadaki tüm beceriler üzerim e çullanıp, b irin i serb est b ıra k m a m
için bana yalvarırken güç dam arlarım da g ezin d i. Ö y le ö fk e le n d iğ im d e
kendim i kontrol etm em , içim de titreşen tü m o g ü c ü b a s tırm a m zo rla­
şıyordu. Kral’ın sözleri kafam ın içinde yan k ılan ıp b e n im le alay ediyor,
öz denetim im i kaybettiğim için bana k en d im i z a y ıf h isse ttiriy o rd u .
“Seni daha iyi eğittiğimi sanıyordum evlat. B elki de daha f a z l a ders alman
gerek. ”
G üçlü bir el om zum a indi. K itt babam la aram ıza g eçip , “ S akin ol
kardeşim ,” diye mırıldadı. G ülüm sem esi h e r z a m a n k i g ib i g erilim i
dindirdi. Ayırdığı ilk kavgamız değildi bu.
K itt rahat bir tavırla ellerini ö n ü n d e b u lu ştu rd u . B a b am la ikim izi
az önce birbirim izi parçalayacak hâlde g ö rm e m iş g ib i. “ A raya g ird iğ im
için özür dilerim baba. B ir içki sana iyi geleb ilir b e n c e . B e lk i a n n e m le
biraz dans edersin.”
K ral’a sunduğu gülümseme, ç o c u k lu ğ u m u z d an b e ri y ü z ü n e k o n ­
durduğu o aym gülümsemeydi. B abam ızın g ö z ü n d e o n a layık biri
olm a isteğini haykıran gülümseme. K ral’ın o n u n la g u r u r d u y m asın ı
ü m it ederek yüzüne kondurduğu gülüm sem e. O n u n b ü y ü k b e k le n ti­
lerine layık olmayı, yerini doldurabileceğini ü m it e d e re k .
K itt, Kral’dan hep onay ve ilgi beklem işti. K itt sev ilm ey i sev iy o rd u
ve konu babamız olduğunda, ikisi arasında b ab am la b e n im a ra m d a k in -
den çok daha iyi bir ilişki olmasına rağ m en sevgi ek sik liğ i ç e k iy o rd u .
Bu yüzden de. o sevgiyi hak etm ek için yapm ayacağı şey y o k tu .
O nu bunun için suçlamıyordum . B elki d e b an a v e rd iğ i eğ itim le
azap çektiren bir babayla büyüm esem , o babayı b e n i se v m e sin i iste­
yecek kadar sevebilirdim. Fakat K itt farklı b ir k ralla b ü y ü m ü ş tü . O n a
yol gösteren ve keskin bir kılıçla değil, çalışm a m asasıyla e ğ itim veren

430
bir kralla. O n a işk e n c e y i değil, nasıl kral olunacağını öğreten bir kralla.
K itt’i b ir c a n a v a ra d eğ il, adam a dönüştüren bir kralla.
K itt e lin i b a b a m ın k o lu n a koyup, onu içkilere ve tatlılara d o ğ ru
gitm esi iç in y ü re k le n d ird i. İkisi de bana dönüp son kez baktı. Bir bakış
şefkatli, d iğ e r i ise ta m aksiydi.
N e y se k i b e n im sevgiye öyle güçlü bir arzum asla olmamıştı. H ele
de b a b a m d a n g e le c e k sevgiye. Kılıcı tenim le ilk kez buluştuğunda bu
a rzu d an v a z g e ç m iş tim .
G ö z le rim o d a d a P a e d y n ’i aradı. O n u bulmayacağımı bilsem bile.
M u h te m e le n g e c e n in k alan ın ı süitinde geçirmesi için Kral’ın em riyle
zorla o d a s ın a g ö tü rü lm ü ş tü . B abam ın beni ondan uzak tutmayı hedef­
leyen cılız g iriş im le ri b e n i az kalsın güldürecekti.
B e n k e n d im i P a e d y n ’d e n uzak tutamazken babamın bunu başar­
ması im k â n s ız d ı.

431
54. B Ö L Ü M

jt«i
✓ ^ a n a k ağzına kadar insan doluydu. H ay k ırışların ı, ay ak ların ı yere
^✓ v u rd u k ların d a çıkan gürültüyü şatodan, son S ın av ım ıza d o ğ ru
y ü rü rk e n işitebiliyorduk.
Ü çü n c ü kez hayatımızın son günü olabilecek g ü n le y ü zleşiy o rd u k .
E n azından bu Sınav için önce u y u ştu ru lu p sonra rastgele b ir yere
bırakılm am ıştık. K apım ın sertçe çalınmasıyla u y an m ıştım . A rd ın d an
kapının altından bir n o t gönderilm işti. N o tta son S ın av ın Ç a n a k ’ta
yapılacağı yazıyordu.
P aedyn’le konuşabilmek bir yana dursun, o n u ak lım a b ile g e tire m e ­
den refakatçilerim beni alıp şatodan sessizce g ö tü rm ü şle rd i.
B u kez seyirciler bizi kanlı canlı izleyeceklerdi. G en iş arenaya adım
atm am ızla kükrediler. İm paratorluk M uhafızları iki y an d a sıralanm ış,
bizi m etrelerce aşağıdaki Ç u k u r’a bakan tırabzana y ö n le n d iriy o rla rd ı.
R akip lerim d en topluca bir hayret nidasının y ü k se ld iğ in i işittim . G ö z­
lerim iz aşağımızda uzanan şeye çevrildi.
Bu, bir labirentti.
Ç u k u r’un kumlu zemini tam am en b irb irin e k arışm ış çalılarla ve
bitkilerle kaplıydı. Bunların oluşturduğu kalın ve y ü k se k d u v arla r oval
arenanın dibini tam am en doldurm uştu.
Devasaydı.
Labirente inen geniş basamaklara g ö tü rü ld ü k . Y arışm a cıların oluş­
turduğu sıranın en sonundaydım. A yaklarım ın k u m a hafifçe battığı
anda hepim iz durduk.
“ S o n S ın a v ın ız a h o ş g eld in iz genç Seçkinler.”
D ik k a tim i iç in d e üç rah at k o ltu k olan, tribünün dibindeki konforlu
cam k u tu y a ç e v ird im . K itt sağda oturuyordu. Gözleri bir süre labi­
rentte g e z in d ik te n so n ra b an a çevrildi. Başını hafifçe eğdiğini g ö rd ü m .
Bana sessizce şans d iliy o rd u . B en de onu başımla yavaşça selamladım .
A rd ın d an g ö z le r im , h e r zam an k i gibi şık annem e çevrildi. Bacak bacak
üstüne atm ış, tıra b z a n ın k en arın d a dikilip tepem izden bize bakarak
k o n uşan k o c a sın ı y ü z ü n d e sakin b ir ifadeyle izliyordu.
T ea lah ’n ın e lin i n azik çe o m zu n a koyup, sesini güçlendirerek ak­
tardığı b a b a m , “ H e p in iz buraya kadar varmış olsanız da sadece tek b ir
galip o la b ilir,” d e d i.
K alab alık te z a h ü ra t yaptı. Ç ık an ses, aşina olduğum savaş naralarını
a n d ırıy o rd u . “ S o n S ın av ın ız karşınızda uzanıyor. Bir labirent.” Y üzü
soğuk b ir n e şe y le çarp ıld ı. “ Fakat hiçbir şey göründüğü kadar basit
değil.” S o n ra la b ire n tin duvarları yer değiştirdi.
B aşta g ö z u c u y la fark ettiğ im değişime hızla başımı çevirerek b a k ­
tım ve b itk ile r in o lu ştu rd u ğ u duvarların katlamp yeniden şekillenişini
izledim . Ç a lıla rın o lu ştu rd u ğ u duvarlar farklı yönlere bükülerek yolları
d eğ iştiriy o r, y e n i y o llar k u ru y o rd u .
Y ed iv eren ler.
A rtık o n la rı g ö re b iliy o rd u m . Labirentin kenarlarında kollarım u za­
tarak d ik ile n o n la rc a figür. B izim için hazırladıkları bu Sınavı y ö n len ­
d iriy o rlard ı.
“ B u S ın av ı k a z a n m a k ve böylece A rınm a Sınavları’mn tam am ın­
dan galip ç ık m a şansınızı artırm a k için hareketli labirentin m erkezine
ulaşan ilk y a rışm a c ı o lm a n ız gerek.” Kral duraksadı. “Fakat hepsi b u
kadar d a d e ğ il.”
B ir b ity en iğ i o lm a zsa o lm a z.
“ O ra y a v a ra n ilk yarışm acı olm akla kalmayıp sizi orada bekleyen
kişiyi d e ö ld ü r m e n iz gerek.”
K a la b a lık ta n m ırıltıla r yükselse de babam ın gür sesi onları kolayca
bastırdı. “ O r a d a k i kişi b u cezayı hak etti. Krallığa karşı suçlar işledi ve
b u n u n b e d e lin i h ayatıyla ödeyecek.”
Ş a şırm a m ıştım . B u sayede Kral, b u Sınavda halkı eğlendirecek en az
b ir ö lü m ü g a ra n tile m iş o lu y o rd u . Zindanlarım ızda çürüyen m ah k û m ­
ları te k te k g ö z le r im in ö n ü n e getirip hangi zavallının o gün sonuyla
b u lu şa c a ğ ın ı m e ra k e ttim .

433
“ H epiniz krallığınızı, ailenizi ve ken d in izi o n u r la n d ır ın .”
Kalabalık Kral’ın sözlerini tekrar ed erk en b ir İ m p a r a to r lu k M u h a -
Ğzı h er birim izi labirentin farklı b ir g irişine g ö tü rd ü . G ö z le rim Ç u -
k u r’un diğer yanına çevrildi. İm p aratorluk M u h a fız la rın ı ve o n la rın
eşlik ettiği yarışmacıları gözledim.
Sonra onu gördüm .
G üm üş saçları tokayla tutturulm uş, h er adım ıyla ik i y an a sa llan ıy o r­
du. H e r ne kadar bulunduğum yerden sayam asam da b u r n u n u n ü z e ­
rin d e yirm i sekiz çil vardı. H en ü z g erçek ten ta d a m a d ığ ım d u d a k la rı
kenedenm işti ve okyanus mavisi gözleri g ö z le rim in k ıy ısın a v u rd u .
Sonra ona bir şey verdim. Bir gülüm sem e. S ad ece o n a ö zel b ir g ü ­
lüm sem e.
O n a bir şey söyleyemezdim. O n a sataşıp, m u z ip ç e sö z le r söyleyerek,
tü m bunlar sona erdiğinde hayatta kalıp y ü z ü m e y u m r u k atab ilm esi
için onu teşvik etmeye zam anım yoktu.
Bu yüzden hiçbir şey söylemedim.
G özlerim i gözlerinden ayırm adan elim i k ald ırıp k a rşım d a k i b o şlu ­
ğa salladım.
Vebalar aşkına, bana bakarken y ü zü n d e b eliren o ışıltılı g ü lü m s e m e
m uhteşem di. O da elini kaldırıp boşluğa d o ğ ru salladı v e . ..
Ve sonra gözden kayboldu.

434
şte o g ü n gelip çatm ıştı. H atta o gün son günüm olabilirdi,

3 im p a ra to r lu k M u h afızı b en i labirentin diğer yanındaki bir girişe


g ö tü rü p , iç e ri g irm e m , kıvrım ları ve dönem eçleri arasında kaybol­
m am iç in b a n a m e y d a n okuyan yüksek bitki duvarlarına bakar hâlde
bıraktı.
B u g ü n d e n sağ çık. Tek yapınan gereken bu.
L a b ire n tin iç in d e n g elen kırılan dal ve duvar bükülmesi seslerinden,
yolların b ir k ez d ah a değiştiğini anladım. Labirent hareket ediyordu.
S o lu m d a b ir h arek etlilik fark etm em le başımı o yana çevirdim ve
k ü ç ü k b ir k ız g ö rd ü m . B ana diktiği gözleri donuktu ve hiç kırpılm ı­
yordu. B ir e lin i ü z e rim iz d e kalan bir noktaya doğru kaldıran kızın, de­
vasa p e rd e le re h e rk e sin görm esi için yansıttığı şeyin duygusuz bir ifade
olm asını ü m it e d iy o rd u m . Labirentte onlardan onlarcası bizi sabırla,
kıyım ı y ay ın lam ay a h azır b ir şekilde bekliyor olmalıydı.
B ir a n ö n c e la b ire n te girip, başıma geleceklerle yüzleşmek için sa-
bırsızlan sam da y ü z ü m ü ifadesiz tutmaya devam ederek girişe çevir­
dim .
O g ü n d e n so n ra h e r şey değişecekti. “Son Sınav başlasın.”
K ra l’ın s ö z le rin in arenada yankılandığım işitmemle gözü dönm üş
k alab alığ ın h a y k ırışla rın ın sesi boğm ası bir oldu. Gözlerimi kırpıştıra­
rak d ü ş ü n c e le rim i k afam d an attım ve dikkatimi karşımdaki girişe, b en i
b e k le y e n d u v a rla ra çevirdim .
Sonra koşmaya başladım.
L abirente adım atmamla gölgelerin ö rtü sü b e n i sardı, iç e ris i k a ra n ­
lık ve ru tu b etli olsa da hız kesm edim . B itk ile rin ve çalı d u v a rla rın ın
arasında koştum . İlk kararım la yüzleştiğim de kayarak d u r d u m .
Sol m u sağ mı?
Seçeneklerim i gözden geçirecek zam anım o lm a d ığ ın d a n , sola d ö n ­
d ü m ve hem en aynı kararla yüz yüze geldim .
Sağ.
K oştukça koştum . Bir çıkm az sokak.
G eldiğim yoldan geri dö n d ü m . Sağ y erin e sola d ö n ü p b iraz so lu k ­
suz kalm am a rağm en koşu tem p o m u yavaşlatm adım . K e n d im i rastgele
tahm inlerde bulunduğum , geldiğim yollardan d ö n d ü ğ ü m ve k ü fre tti­
ğim -b o lc a k ü frettiğ im - bir ru tin in içinde b u ld u m .
“ Lanet olsun!” Karşılaşma şerefine eriştiğim altın cı ç ık m az a d o ğ ru
bağırdım . T opuğum un üzerinde dönüp, geldiğim y o ld a n g eri d ö n e r ­
ken k üçük öfke patlam ama şahitlik eden ve o n u kayda alan G ö r ii’ye
d ö n ü p bakm adım bile. O fladım . O nem li la b ire n tte se z g ile rim k ö re-
liyordu. Dışarıdaki kalabalığın haykırışları b o ğ u k laşm ıştı. O n la r ı b e n ­
d en ayıran gür bitki katm anları sesleri b o ğ u y o rd u .
L abirentte ürkütücü bir sessizlik vardı. Sadece y eri d ö v en ayakları­
m ın, güm güm çarpan kalbim in ve sessizliği d o ld u ra n sık n efeslerim in
sesini işitiyordum.
Sonra labirent hareketlendi.
içinden geçtiğim yol daralırken iki yanımdaki çalı duvarlar ü ze rim e geldi.
E zilm ek üzereydim.
K âbusum du bu benim . E n dehşet verici, k lo stro fo b ik k â b u su m .Y o ­
lu n sonuna koştum . O rada beni b ir başka yol b e k liy o rd u . H arek etli
olm ayan ve zamanında ulaşırsam beni ezm eyecek b ir yol. A k c iğ e rle rim
yanıyor, her aksak adımımla ayaklarım k um lara g ö m ü lü y o rd u .
Dallar, yapraklar ve gür bitkiler h e r iki y an d an o m u z la rım a s ü rtü ­
nüyor, h er an yutacak gibi bana yaklaşmaya d ev am e d iy o rd u . Fakat
kurtuluşum a, birkaç m etre ötede beni bekleyen yola k oşm aya devam
ettim .
D aha önce görm ediğim , üzerim e gelen d u v arlar k a d a r am an sız dal­
lar ve dikenler kollarımda açıkta kalan deriy i y ırtıy o rd u . B ira z daha
zam an kaybedersem bitkilerin arasında kapana kısılacak, d allar ve d i­
kenler tarafından şişe geçirilecektim .

436
Ö le c e k tim . O r a d a n çıkam azsam ölecektim . Şimdi. İleri sıçrayıp
k en d im i y e re a ttım .
Y o lu n d ü z z e m in in e sertçe çarptım . Düşüşüm ü yum uşatm ak için
yerde y u v a r la n d ım . O an d a bacağım a bir acı saplandı.
Yan y a ttım . G ö ğ s ü m in ip kalkarken sol ayağıma -artık b irb irin e
k e n e tle n e n ik i çalı d u v a rı arasına sıkışan bacağım a- bir şeyin battığını
hissettim .
D u d a k la r ım d a n b o ğ u k b ir çığlık koparken sesi kesmek için elim i
ağzım a g ö tü r d ü m . K ırm ız ı, sıcak kan bacağım dan aşağı akıyor, aşağıda­
ki k u m a d a m lıy o rd u . U z a n d ığ ım yerde sırtımı doğrultup, sakince nefes
almaya ç a lışırk e n titre y e n ellerim i parçalanmış çizmemin güçlükle ö r t­
tüğü ayak b ile ğ im e g ö tü rd ü m .
Ö n e e ğ ilip e ğ ri b ü ğ rü dalların, yaprakların ve bacağıma dolanan
d ik e n le rin k a rm a şa sın a u zan d ım . B ir dalı güçlükle kırm am ın ardından,
h a n ç e rim i d a h a ö n c e ö zlem e d iğ im kadar özledim.
Y e d iv e re ııle r’in , S e ç k in le r’in işiydi bu labirent. O duvarları o lu ştu ­
ran b itk ile r g ü ç le d o lu y d u . D ah a kalın, daha güçlü ve ölüm cül olm ala­
rı için d allarla, y ap rak larla ve dikenlerle örülmüşlerdi.
H av ay ı a k c iğ e r le rim e d o ld u ru rk e n kendim i ayağımdaki yakıcı acıya
aldırış e tm e m e y e z o rla d ım . E llerim baldırım ı kavradı.Titrek bir nefes
aldım . S o n ra ç e k tim .
A teş g ib iy d i. A cı ç o k yakıcı, dağlayıcıydı. Ağzıma kan tadı gelene
dek d ilim i ıs ırd ım . B ir y an d an m ahvolan çizmemi ayağımdan çıka­
rırk e n , d iğ e r y a n d a n g ö zlerim i ağır ağır çekerek kurtardığım ayağıma
d ik tim . B ir n e fe s alm ak , acıya b ir an olsun ara verm ek için durdum .
A y ağ ım ı d ik e n le r d e n ve sivri kenarlı dallardan koruyacak çizm em
y o k k e n a y a ğ ım lim e lim e olm uş b ir et kütlesine dönm üştü. Eh, en
az ın d a n g ö r e b ild iğ im k ad arı. Ayağım ın kalan yarışım artık hep ten b ir­
b irin e g e ç m iş v e b e n i bırakm aya yanaşmayan çalılar yutm uştu.
A y a ğ ım ı te k r a r ç e k e rk e n acı dolu haykırışımı bastırdım.Yırtüan eti­
m in b ir k ıs m ı d a h a o rtay a çıktı. D erim in üzerine kanlı, derince oluklar
yayılm ış g ib iy d i. F a k a t so n kez çekiştirip, son kez ciyaklayarak ayağımı
kısıldığı y e r d e n k u rta rd ım .
S ırtü s tü u z a n d ım . H ava alm ak için, acıdan kurtulmak için hızlı hızlı
nefes a ld ım . G ö k y ü z ü n e b ak tım . Kısa bir süre daha kendim e nefes
alm a fırs a tı v e rip , y a ttığ ım yerde sırtım ı dikleştirdim ve bluzum un bel
k ısm ın ı y ır ttı m . E lim d e n geldiğince ayağıma sardığım bordo kum aş
y a ra m d a n sız a n k a n la birleşti.

437
A dena iki rengin birbirleriyle m ü k e m m e l u y u m u n u g ö rs e h e m b ü ­
y ü le n ir hem dksinirdi.
B edenim i ellerim le yerden iterek g ü çlü k le d o ğ r u ld u m . A cı. F eci b ir
acı ve b ir dizi küfür.
T ökezleyerek ilerledim . A yağım dan b acağ ım a tır m a n a n , zo n k la y a n
ağrıya aldırış etm em eye çalıştım. Fakat y ü rü y e b iliy o rd u m . B u da y ara­
n ın çok daha kötü olabileceğini k an ıtlıy o rd u .
Ter bedenim e yapışmış, tehlikeli ö lçü d e kısalm ış b lu z u m u sırılsık ­
lam etmişti. B luzun altında, p a n to lo n u m u n g ö b e k d e liğ im in altın d a
kalan beli arasında epey bir açıklık vardı. L a b ire n tin ç a lıd a n d u v a rla rı
arasından esen nem li, serin rüzgâra rağ m en hayli sıc a k la m ış tım ve b e ­
d en im yapış yapış olm uştu.
ilerlem eyi sürdürdüm . H em acıdan h e m de a y a k k a b ıla rım o lm a ­
dığı için dengem i zor sağlıyordum . K aranlık d e rin le ş irk e n , la b ire n tin
ortası olduğunu u m d u ğ u m yere ve b en i o rad a b e k le y e n şeye d o ğ ru
ilerliyordum .
O raya ilk ben varırsam b irin in hayatı b e n im e lle rim d e o la c a k tı.
Sol. Sağ. Sol. Sol. Ç ık m a z. Sağ. Sol. Ç ık m a z .
K lostrofobim yüzünden bana çalı duvarlar ü z e rim e g e liy o r g ib i g e ­
liy o rd u ...
Yavaşlayıp durdum . D uvarlar gerçekten ü z e rim e g e liy o rd u .
Paniğe kapılıp başımı h er yöne çevirdim . B e n i b ir lo k m a d a y u t­
m ayacak bir yol bulmaya çalışıyordum . Fakat n afiley d i. K e n d im i d ü şe
kalka koşmaya zorladım . R astgele yollardan g e ç e rk e n h e p s in in d eğ iş­
tiğini fark ettim .
Doğru olamazdı bu.
Kral yarışmacıları eğlence olsun diye ez ilm ele ri iç in o la b ire n te at­
m ış olamazdı, değil mi? İşin eğlencesi bizim b irb irim iz i e z m e m iz d eğ il
m iydi?
D uraksayıp kendim e soluklanacak, p an iğ e k ap ılacak z a m a n ta n ıd ım .
K ral beni çalılarla d üm düz etm ek istiyorsa b u k o n u d a e lim d e n b ir şey
gelm ezdi. Bu yüzden durup gözlerim i iki y a n ım d a n ü z e r im e g e le n
b itki duvarlarına diktim .
Sonra gözlerim i yum up kendim i hazırladım .
A nlaşılan fa zla d a n bir Sıradan’ı dert etm elerine gerek k a lm a ya c a k.
D allar om uzlarım a sürtünürken kaskatı k esild im . B ird e n , h ü z ü n le
ö lü m ü karşılamaya hazırlandım .

438
Yakında görüşeceğiz baba.
S o nra h iç b ir şey o lm ad ı.
B ir g ö z ü m ü aç tığ ım d a b ir bitki duvarının yüzümün dibine kadar
geldiğini g ö rd ü m . Ç alılar artık hareket etmiyordu. D öndüm ve bunu
yapm am la b ir dal b lu z u m u n kum aşına takıldı.
A rtık yol o m u z la rım ın genişliğinden biraz daha genişti.
Y olun so n u n a d o ğ ru sendeledim ve bir başka yola saptığımda, o n u n
da d iğ eri k a d a r d ar o ld u ğ u n u gördüm . Yutkunup, keskin bir dönüşle
sola sapm am la y in e b ir o kadar dar bir yola çıktım.
K ral n e k a d a r zalim ne kadar kurnazdı. Bu korkunç oyun için nere­
deyse o n a alkış tu ta c a k hâldeydim . Hakdı çıkmıştım. Sınavların eğlen­
cesi, gerçekten b iz im b irb irim iz i ezişimizi izlemekteydi. Kral’ın yaptığı,
sadece g ö ste ri iç in gerekli sahneyi hazırlamaktı.
B ir çığlık sessizliği b ö ld ü . Bir an çınlayıp sonra kesildi. Sesi işit­
m em le o m u rg a m d a n aşağı b ir ü rp erti yürüdü.
B ir kez d a h a d övüşm eye zorlanıyorduk ve bu yollar sadece tek bir
b ed en in g eç eb ilece ğ i genişlikteydi.
T itre k b ir nefes aldım . K lostrofobinin kollarıma sürtünen duvarlar
gibi ü z e rim e g eld iğ in i hissettim .
B u yollara b ir k ered e sadece bir yarışmacı sığabilirdi. Bu yüzden
yarışm acılardan b irin e rastlarsam ...
“ V eba’ya ş ü k ü rle r olsun.” A rkam dan gelen ses kin doluydu.“Sınav­
lar b itm e d e n sen i öldürem ey eceğim diye endişe ediyordum.”

439
o&^ 'S
> ag:
a ğ . Sol. Çıkmaz. Lanet olsun.
Başımı geriye atıp, yüzüm ü bu loş lab iren tten daha k aran lık g ö r ü ­
nen buludu göğe çevirdim. D erin bir nefes alıp d ö n d iim ve g eld iğ im
yoldan geri koştum. Bu kez sağa dönm eyi seçtim .
Hata.
B ir başka çıkmazla karşılaşınca içim den yolu tıkayan b itk ile ri y u m ­
ruklam ak geldi. Fakat bunu yapm am ın b itk ilerd en ç o k b an a zarar ve­
receğini biliyordum.
H ızlandım ve bir G ö rü ’nün yanından geçtim . A d am a ve rahatsız
edici bakışına aldırış etm edim . Sinirim tep em d ey d i. S ıcakta b ir labi­
rentte koşturup, sadece çıkmazlara varıp aklım ı k açıracak o ld u ğ u m d a n ,
bunun şaşılacak bir yanı da yoktu.
Hareketli duvarlar beni ezmesin diye kaçm ak ve o d u v a rla rın al­
tından çıkan birkaç düzine yılanla karşılaşmak dışında k e n d im i sü rek ­
li koşmakla nispeten oyalamıştım. B urada zam an k av ram ı y o k tu . Fa­
kat kalbim gitgide hızlandığından ve nefeslerim d iiz en sizle ştiğ in d en ,
epeydir burada olduğum u biliyordum .
Ayaklarımın altındaki kum hareketlendi. S onra da iki y an ım d ak i
çalı duvarlar.
Labirent yemden şekillenmeye başlarken kalabalıktan y ü k se le n b o ­
ğuk, heyecan dolu haykırışları işittim. B u y ü zd e n k e n d im i b ir yoldan
en az d iğ e ri k a d a r h ızla daralan bir başka yola attım. Sağa d ö n d ü ğ ü m ­
de, b e n i k a p a n a n d ah a fazla duvar bekliyordu.
D ö n d ü m . G ö z le rim etrafı taradı. N ereye baksam bitkilerden gele­
cek ö lü m v ard ı. O şek ild e ö lm ek ne acınası olurdu.Yola dikilip duvar­
ların ü z e r im e g elişin i izled im . K endim i hiç bu kadar güçsüz, yaklaşan
ölüm k a rşısın d a b u k ad a r çaresiz hissetmemiştim.
S o n ra d u v a rla r d u rd u .
O m u z la r ım b e n i ezec ek gibi duran iki çalı duvarı arasına sıkışmıştı.
İleri a d ım a ttım . K o lla rım iki yanım daki fazlaca dar bitki duvarlarına
sü rtü n d ü .
A ğ z ım d a n b u r u k b ir kahkaha kaçıverdi. Kalın duvarlar sesi boğdu.
Z e k ic e baba.
İç ç e k ip la b ire n tte ilerlem eye devam ettim. Bir başka yarışmacıyla
karşılaşırsam o n u aşm ak için tek yol olduğunu biliyordum.
Sol. Sağ. Sağ. Jag u ar. H ayretle gözlerim i kırpıştırdım.
işte b u n u b e k le m iy o rd u m .
Ja g u a r da h a y re tle b an a baktı. K ürkü koyu şarap, gözleri bal rengin-
deydi.
“ M e rh a b a A ndy.”
A n d y b a ş ın ı yana eğdi. Tavırları, fareyle oynayan bir kedinin ta­
v ırla rın ı y a n s ıtıy o rd u . B u da b en i endişelendirdi. N e kadar zamandır
hayvan f o r m u n d a o ld u ğ u n u bilm iyordum . Fakat kendini o bedende
k a y b e d e c e k k a d a r u z u n b ir süre geçtiğini görebiliyordum.
A n d y ’n in b e c e ris i başkaları için olduğu kadar kendisi için de tehli­
keliydi. F a rk lı b ir fo rm d a ne kadar uzun süre kalırsa zihninin kontro­
lü n ü sa ğ la m a k ta o k a d a r zorlanıyordu. Becerisi üzerine çok fazla eği­
tim a lm a sın ın ve o b e c e riy i sıkça kullanmamasının nedeni tam olarak
b u y d u . B ir k e re sin d e , b iz ço cu k k en günlerce hayvan formunda kalmış
ve in sa n a d ö n ü ş e m e m iş , nihayet yeniden insan olarak uyandığında
o la n la rı a n ım sa m a m ıştı.
Y ılla r g e ç tik ç e b e c e risin i kontrol etmeyi, farklı bir bedendeyken
z ih n in i k o r u m a y ı ö ğ ren m işti. Fakat jaguar formundaki bedeni onca
a d re n a lin p o m p a la r k e n k o n tro lü elden kaçırır gibiydi.Tam da bu yüz­
d e n b a n a b ir e t parçasıy m ışım gibi bakıyordu.
“ S a k in o l A n d y .” E lle rim i yavaşça havaya kaldırıp bir adım gerile­
d im . A n d y b ir a d ım ilerledi. Hayır, ileri atıldı.
K a h r e ts in .

441
Yol öyle dardı ki istese de yanım dan sakince g eçip g id e m e z d i. G e r­
çi bana bakışı, kum un içinde bedenini yere yapıştırışı h iç de sakince
değildi.
O na zarar verm ek istemesem de m aalesef o b e n im c a n ım ı yakm ak
istiyordu. Beni avına acılı ölüm vadeden b ir yırtıcı g ib i sü z ü y o rd u .
B u labirente adım attığım dan b eri defalarca y a p tığ ım g ib i yakı­
nım daki bir beceriye uzanmaya çalıştım. Veba b iliy o rd u ya, duvarları
düzleştirip dosdoğru labirentin m erkezine y ü rü y e b ilm e k için b ir Ye­
d iv e re n in gücünü yakalamaya çalışmıştım. B ilerek g ü c ü m ü n m enzili
dışında kalmasalar yapacağım şey tam da bu olacaktı.
A ndy’nin becerisinin titreşimleri çok güçliiydü. S ezeceğ im kadar
yakınım da olan tek g ü ç ...
O da neydi öyle?
D am arlarım ın içinde cılız bir karıncalanm a, bana yaklaşan b ir güç
hissettim. O n u kavradım v e ...
A ndy üzerim e atıldı.
Boğazıma uzanan pençeler, jilet gibi dişlerle d o n an m ış açık b ir ağız,
hızla üzerim e gelen bordo bir karaltı.
Sonra birden arkasına geçiverdim.
A ndy benimle çarpışmayı beklerken yere çarptı. H ayal kırıklığı
içinde kükredi ve dar yolda güçlükle arkasına d ö n d ü . O k a d a r d ar bir
alanda ancak çevik bir kedi o şekilde dönebilirdi.
B ir kez daha kükreyip yeniden üzerim e atıldı. J a x ’in becerisiyle
tekrar Kırpılıp A ndy’nin arkasına geçtim . Tekrar. A n d y aynı tavrı yi­
neledi. Aym döngüyü sürdürüp, dönerek y en id en d işlerin i b e d e n im e
geçirm eye çalıştı.
Sonra Jax’in damarlarımda gezen gücü eksilerek, b ir b e lirip b ir kay­
boldu.
Hayır, hayır...
Ve güç beni yüzüstü bıraktı.
Jax artık benden uzaklaşmış, labirentte kaybolup b e c e risin i yanında
götürm üştü.
E h, başka seçeneğim kalmadı.
Elimde kullanabileceğim tek beceri kaldığından n ih a y e t o n d a n ya­
rarlandım. Şekil değiştirdim.
Vebalar aşkına, bundan ne denli nefret ettiğim i u n u tm u ş tu m . B ir
ışık parlaması oldu ve kem iklerim şekil değiştirm eye, k aslarım uza­

442
maya b a şla rk e n , b e d e n im in h er parçası tüm ağrılı değişimlerin farkın­
daydı. Z e m in e y ak laştım . Z a r if ve güçlü yeni bedenim parlak tüylerle
kaplandı. D iş le rim in uzayıp, uçlarının ölüm cül bir şekilde sivrildiğini
hissettim . G ö r ü ş ü m d e d işlerim kadar keskinleşirken karşımdaki, b e n ­
den d ah a k ü ç ü k cüsseli ja g u ara odaklandım .
Z ih n in e h â k im ol. Z ih n in e hâkim ol. Zihnine hâkim ol.
A n d y ’ye kıyasla d ah a az eğitim aldığımdan, zihnimin dönüştüğüm
hayvana te slim o lm ası b e n im için daha kolaydı. Bu yüzden dövüş ne
kadar hızlı b ite rs e o k ad a r iyiydi.
A n d y in s a n d a n o n a d e n k ve ben zer bir jaguara dönüşmem karşısın­
da sadece b ir n e b z e şaşırm ış gibiydi. Fakat kendini hem en toparladı ve
savurduğu p e n ç e y ü z ü m ü n yanıyla buluştu. Pençesini yukarı sallama­
sıyla az k alsın b ir g ö z ü m ü kaybedecektim .
A cı iç in d e h o m u rd a n d ım . Hayır, acı içinde hırladım.
Ü z e rin e atılıp k e n d i ustura keskinliğinde pençelerimi çıkardım .
G ö ğ sü n e b ir p e n ç e sav u rd u m . Acıyla haykırıp üzerime sıçradı.
B u, o z a m a n a k a d a rk i en tu h a f dövüşüm olabilirdi ki bu da ne kadar
tu h a f o ld u ğ u h a k k ın d a ep ey fikir veriyordu.
Y in e d e b u b e d e n d e tü m bunlar bana son derece doğal geliyordu.
A n d y ’ye s a ld ırırk e n p e n ç e le rim ve dişlerim ne yapmaları gerektiğini
tam o la ra k b iliy o rd u , ik im iz birbirim izin üzerine çıkıp yerde yuvar­
lanırken, h ırla y a ra k h e r fırsatta birbirim izin etini pençe darbeleriyle
p arçalarken k ız ıl k a n b o rd o k ü rk ü n e karıştı.
K e lim e n in ta m an lam ıy la k u du z hayvanlar gibi dövüşüyorduk.
K o n tro lü iç g ü d ü le r im e bırakıp biraz daha hayvan yanıma uzandım .
Z ih n in e h â k im ol. Z ih n in e hâkim ol. Zihnine hâkim ol.
A n d y ü z e r i m e ç ık m ış tı. Ç e n e m kapandı ve dişlerim b o y n u n u n
y u m u ş a k d e r is iy le b u lu ş tu . C iyakladı. O n u üzerim den attım ve k u ­
m u n iç in e y u v a r la n ıp , çalı d u v arın a çarpışını izledim. Yavaş h are­
k e tle rle o n a d o ğ r u h a re k e tle n d im . Sessiz adımlar atan pençelerim le
avım a y a k la ş tım .
H a yır. A v ı m a değil. A ile m e . A n d y ’ye.
B e n o n a y a k la şırk e n ayağa kalkmaya, beni pençeleriyle ve dişleriyle
y aralam aya çalışıy o rd u . A n d y ’nin, bana meydan okumaya cüret eden o
k ü ç ü k j a g u a r ın y a n m a çö m eld im . Ağzımı açıp dişlerimi gösterdim ve
b o ğ a z ım d a n b ir h ırıltı çıktı.

443
Ben K a i A z e r ’im, Ilya Prensi ve m üstakbel in fa zc ı. B e n K a i A z e r ’inı, Ilya
Prensi ve n ıiis...
Acı.
Sivri dişler o m zu m u n üzerin e k apanıp eti ve k ü r k ü k o p a rd ı. K ü k ­
reyerek sağlam kolum u havaya kaldırdım . D ö v ü ş ü te k b ir p e n ç e d a r­
besiyle bitirm eye hazırdım .
B ir ışık parlaması b ir an için keskin g ö z le rim i k a m a ştırd ı ve g eriy e
sendeledim . Kafamı toparlam am la afalladım .
A z kalsın öldürecektim onu.
insana dönüşm eliydim . H em en .
G ö zlerim i kırpıştırıp A n d y ’nin b e n im y an ım d a u z a n d ığ ın ı g ö rm e y i
u m d u ğ u m yere baktım . Fakat orada değildi. B ird e n ü z e r im d e b elire n
b ir gölge dikkatim i gökyüzüne çekti. E h , yani g ö re b ils e y d im g ö k y ü ­
zü n ü n olacağı yere.
Sarm aşıklar ile sık bitkiler labirentin ü z e rin d e b ir b a riy e r o lu ş tu r­
m uştu. B ir bitki kubbesi üzerim izi tam am en ö r tü y o rd u . T ü y le r in h ı­
şırtısını işittim ve kalın tavana çarpan şarap k ırm ız ısı k a n a tla rı seçtim .
A ndy bir şahine dönüşm üştü ve can havliyle u ç a ra k la b ire n ti aşmaya
çalışsa da yapam ıyordu. Cesurca b ir çaba verse de Y e d iv e re n le r u çu p
gitm esine izin verem ezlerdi. A ndy tiz b ir ö tü şle k e n d isin i b u kafese
hapseden dalları pençelem eye çalışıyordu. S o n ra dalışa g e ç ip k u m a al­
çaldı. A ni bir ışık parlamasıyla gözlerim i k am aştırd ı. G ö z le rim i k ırp ış­
tırarak yeniden açtığımda jag u ar fo rm u n a d ö n m ü ş tü . B a n a d ö n ü p bir
kez daha bakm adan aksayarak uzaklaşmaya başladı.
B ir saniyeyi daha heba etm ed en ası1 h âlim e g e ri d ö n d ü m . G iy sile­
rim hâlâ yerinde olsa da kanla ıslanmıştı. Ü z e rim d e d e r in y aralar var­
dı. Y üzüm deki yaradan gözüm ün içine kan a k ıy o rd u . F a k a t d ik k a tim i
çeken ısırık izi oldu. D erindi ve için d en k an sızıy o rd u . O m z u m d a k i
d erid e sivri dişlerin şekli çıkmıştı.
Ve cam m feci yanıyordu.
G öm leğim in eteğinden bir parça kum aş k o p a rıp k a n ak ışın ı d u r­
d u rm ak için yaraya sardım. L abirentte y e n id e n y ü r ü m e y e b aşlam am la
kem iklerim e kadar inen bir ağrı hissettim . K u z e n im i p e n ç e le rk e n ço k
zam an kaybetmiştim.
Sağ. Sol. Sol. Çığlıklar. D onakaldım .
B ir çığlık daha. Sağ.

444
Sol. Sağ.
B ird e n d u r d u m .
D a m a rla r ım d a g ü c ü n cılızca karıncalandığını hissettim. G üce o d ak ­
lanıp ş id d e tle n m e s in i d ile d im . Şiddetlendi de. O nu hiç duraksam adan
kavradım .
K an lı y ü z ü m e b ir g ü lü m se m e yerleşti.
A n la ş ıla n b irY eâ ivercn f a z l a yakınım a gelmiş.

445
57. B Ö L Ü M

IWı)i{n
« i t W en k etme. Elimi çabuk tutacağım . N e yazık ki se n in le oynaya-
^2n^l-cak zam anım yok.”
D ar yolda yavaşça döndüğüm de, o soğuk sesin ve d ah a da soğuk
gözlerin sahibiyle yüz yüze geldim. Sertçe, “Blair,” d e d im .
D udaklarını kıvıran bir gülüm sem eyle bana d o ğ ru a d ım attı. “ M e r ­
haba Paedyn.”
Soğuk bir sesle,“Bunu yapmak istediğinden e m in m is in ? ” diye so r­
dum . “Son kavgamızda burnuna ne yaptığım ı u n u ttu n m u y o k sa?”
Blair neredeyse hırlar gibi, “Hayır,” dedi, “ U n u tm a d ım ! ”
B ir adım geriledim. Dallar kollarım a b atark en ayağım acıyla sızladı.
Z am an kazanmak için Blair’i yine tersleyecek olsam da a ğ z ım d a n hiç
ses çıkm adı. Daha doğrusu ağzımdan içeri hava g irm e z o ld u .
Sonra ayaklarım yerden kesildi.
N efes alamıyordum. O rtada soluk b o ru m u sıkan b ir el o lm a d ığ ın ı
bilsem de elimi boynuma götürdüm . H ayır, B la ir’in ç a rp ık z ih n in in
ü rü n ü n d en öte bir şey değildi bu. O n u n k e n d in e has h am lesi. H avada,
yerden birkaç metre yüksekte asılı duruyor, b o ğ u lu y o rd u m .
“Elim i çabuk tutacak olmam acı çekm eyeceğin a n la m ın a g elm iy o r.”
Bana bakıp somurttu. “ Ü zgünüm Paedyn. H e r zam an iste d iğ im iz i elde
edem iyoruz, değil mi?”
G örüşüm bulanıklaştı. Bana uzanan eli, B lair’in d u d a k la rın ı b ü k e n
şeytani gülümsemeyi güçlükle seçebildim. Ç o k az nefes ala b iliy o rd u m .
Ç abuk olmayı vadetmişse de ağırdan alıyordu.

u u8&
D ü şü n . D iiş iin .
O n a b ir d a rb e in d ireb ilm ek için yeterince yaklaşmam gerekiyordu.
Balodan so n rak i karşılaşm am ız, bana Blair’in fiziksel mücadeledeki ye­
tersizliğine d air b ilm e m gereken her şeyi öğretmişti. Ona biraz yaklaşa-
bilseydim ...
B ir de nefes alabilseydim .
“ iste d iğ in i alam am ay ı sen iyi bilirsin.” Sesim boğuk ve hırıltılı çı­
kıyor, b u d a u m u rs a m a z g ö rü n m e m i güçleştiriyordu. Sınırlı havayı o
sözcükleri ç ık a rm a k iç in kullanm ak başımı döndürürken oltaya takıl­
ması iç in d u a e ttim .
B o y n u m u g ev şetti. B iraz.
G ö z le rin d e so ra n b ir bakış vardı.Yanıtlamaya niyetli olduğum b ir
soru. “ K ai.” A d ı ağ z ım d a n çıkarken nefesim kesildi.
B lair’in b ak ışı, o an yanım da olmasını çok istediğim hançerim den
de k esk in d i. Ö k s ü re re k , “ Prensler,” diye ekledim. “Kai ve Kitt. İkisi­
ni de eld e e d e m iy o rs u n .” B oğulm am ak için bir süre sustuktan sonra,
“Ç ü n k ü seni istem iy o rlar,” diye ekledim .
S ertçe y e re in d im .
A k c iğ e rle rim d e k alan azıcık hava ağzımdan çıkıp gitti. Nefes nefese
kalm ıştım ve y ü z ü m ü n yarısı kum a gömülmüştü.
A ya ğ a k a lk .
B aşım ı k a ld ırıp , titre y en kollarım la bedenimi taşıyarak ağır ağır
d o ğ ru ld u m . B la ir’in b u n u yapm am a izin vermesinin beni endişelendi­
ren b ir y a n ı v ard ı. G ö z le rim gözleriyle buluşunca ağzımdan öksürükle
karışık b ir k a h k a h a çık tı.
Ö fk e d e n alev alev y an a n gözlerine gözlerimi diktim.
İşte böyle. E llerin le canım ı yakm ayı isteyecek kadar öfkelen bana.
“ S ö y le se n e , nasıl b ir his?T ekrar tekrar reddedilmek v e ...”
D a h a c ü m le m i b itire m e d e n havaya fırlatılıp yeniden kuma düştüm .
Ö k s ü re re k , so lu k la n m a y a çalışarak, yuvarlanıp sırtüstü döndüm.
K ö r e d ic i b ir acı k ab u rg alarım a yayıldı.
T o p g ib i k ıv rıld ım . K a rn ım a inen sert çizmeye karşı tek savunmam
bu o ld u . B ir g ö z ü m ü araladığım da Blair’in tepemdeki öfkeden çarpıl­
mış, k ız a rm ış y ü z ü n ü seçtim .
“ U n u tm a k i z i h n i n kılıcın kadar keskin olursa zekân da kullanabileceğin
bir silaha d ö n ü şü r .”
D u y d u ğ u m acıya ra ğ m e n gülümsedim .

447
Tam istediğim kıvama geldi.
Y eniden karnım a inen ayağını bu kez tu ttu m . A y ağ ın ı feci b ir açıyla
çevirip, kendim e çekerek B lair’i yere d ü ş ü rd ü ğ ü m d e a ğ z ın d a n çıkan
hayret nidasını işittim.
N efesini kesmiştim. B u n u n alışık o lm ad ığ ı b ir his o lm a d ığ ın ı b i­
liyordum . N e de olsa hep arkasına saklanabileceği g ü c ü v ardı. G ö z
açıp kapayıncaya kadar tepesine çıkıp k o lların ı d iz le rim in altın a aldım .
Bana bakarak hom urdandı. G özleri katıksız b ir ö fk ey le d o lu y d u .
Blair kendini toparlayıp, zihin g ü cü y le b e n i fırlatan a k a d a r sadece
tek darbe indirecek zam anım o ld u ğ u n u b iliy o rd u m . B u y ü z d e n o d a r­
b en in hakkını verm eliydim .
B abanım y ü züğünü orta parm ağım a k ay d ırıp B la ir’in şak ağ ın a sert
bir sağ kroşe indirdim . Başındaki o hassas n o ktaya hassasiyet g ö s te rm e ­
den vurdum .
Ve sonra kendinden geçti.
Fakat bu d u ru m uzun sürm eyecekti. B irkaç d ak ik a iç in d e u y a n a ­
caktı ve o zamana kadar ben labirentte k ay b o lu p u zak laşm ay ı u m u y o r ­
dum . Ç ü n k ü içim den bir ses, bir dahaki k arşılaşm am ızd a b e n i g ö rü r
gö rm ez kalbimi sıkıp ezeceğini söylüyordu.
G üçlükle doğruldum . H e r yanım ağ rıy o rd u . B e d e n im in h e r karışı
acı içindeydi ve yürürken sendeliyordum .Y ine de k e n d im i ilerlem ey e,
hızlanmaya zorladım.
B ir kez daha labirentin çılgınlığında k a y b o lm u ştu m . S e ç tiğ im h e r
yolda şüpheye düşüyordum . Belki de beni zafere g ö tü r e c e k y o l d iğ e r
yoldu.
Sol m u sağ mı?
Sol. Kesinlikle sol.
Kesinlikle hayır. B ir çıkmaz.
Birkaç dakikada bir kulağım a acı dolu b ir h ay k ırış ya da d u v a rla rın
çok ötesindeki kalabalığın haykırışlarına karışan m ü c a d e le sesleri g e li­
yordu. G örüler yollarda dikiliyorlar ve karşım a ç ık tık la rın d a b e n i öyle
ürkütüyorlardı ki panikle içlerinden birkaçını y u m r u k la m a m a ram ak
kalmıştı. Fakat yaklaştığımı g ö rü r g ö rm e z e lle rin d e n g e ld iğ in c e y o ­
lum dan çekiliyorlardı. O nlara acıyor, şahitlik e ttik le ri ş e y le rin b e y in le ­
rine kalıcı olarak kazındığım d üşünm ek b en i ü z ü y o rd u .
Labirent kim bilir kaçıncı kez yeniden şekillenip, b e n i k a p a n a n y o l­
dan ayrılarak bir başkasına geçmeye zorladı.

448
iç im d e n ç ığ lık a tm a k geliyordu.
R a s tg e le b ir k a ra rla sağdaki yola döndüm . Sonra kayarak durdum .
O rada, o d a r y o lu n so n u n d a kum larla kaplı, daire şeklinde bir açıklık
vardı. L a b ire n tin m e rk e z i.
Z afer.
B e n im z a fe rim .

449
58. B O L U M

o p rağ ın kendisi k o n tro lü m altındaydı. A v u c u m d a d ü n y ay ı tu ttu -


\ t U ğ u m bile söylenebilirdi am a b u g ü c ü m ü n fazlaca d ra m a tik b ir tas­
v iri o lu rd u . D aha doğrusu, ö d ü n ç aldığım g ü c ü n .
K arşım daki labirent duvarı ç ö k tü . D u v a rı o lu ştu ra n sarm aşık lar ile
b itk ile r yere çö k ü p k u m u n altına kaydı, ile ri koşu p , Y e d iv e re n ’in g ü ­
c ü n ü duvarları yıkıp ikiye ayırm ak için k u lla n d ım .
Y akınım daki lab iren tin h er parçasını y ık ıy o r, sa rm a şık la rı ve dalları
çö z ü y o rd u m .
D o ğ ru y ö n e k o ştu ğ u m u ü m it ed erek açık, geniş b ir yol o lu ştu rd u m .
Y avaşlam adım . Çalı duvarlar iç le rin d e n g e ç m e m iç in iki y an a açılırken,
d iğ e r b itk iler iç in d en filizlendikleri to p rağ a d ö n ü y o rd u .
K alabalığın haykırışları y ık tığ ım h e r d u v arla d a h a da g ü çlen iy o rd u ,
ism im izleyicilerin arasında yankılansa da b u n a ald ırış e tm e y ip b e c e ­
rim e o d aklandım .
T itreşm ey e başlayan b ec erim e , iç im d e k i g ü ç sö n ü y o rd u .
Y ediverenler nihayet n e y ap tığ ım ı anlam ışlar, k u ş k u s u z lab iren tten
uzaklaşıp m e n zilim in dışına çıkm aya çalışıyorlardı.
K arşım daki b ir d u v arı ikiye ay ırıp iç in d e n g e ç e b ile c e ğ im b ir yol
o lu ştu rd u m .Y o l g enişledikçe g en işled i ve s o n r a ...
D u rd u .
B e c e ri k e m ik le rim d e n akıp g itti ve b e n i g ü çsü z, b o ş y ere elim i çalı
d u v ara u zatır h âd e b ırak tı. O lu ş tu rd u ğ u m d e lik te n b itk ile ri iterek,

1 c
güçlükle g e ç tim . D ik e n le r ve dallar bedenim i tırmaladı.
Y e d iv e re n le r v e rd iğ im hasarı onarm aya çalışırken labirentin a rk a m ­
da kalan k ıs m ın ın y e n id e n şekillenm eye başladığını işittim. Fakat a rtık
çok geçti.
M e rk e z e v a r m ış tım bile.
A çık ç e m b e r e a d ım attım . İçerid e sadece kum ve iki figür vardı.
F ig ü rlerd en ilk i k a rş ım d a k i b ir yoldan geldi. Işıkta parlayan g ü m ü şte n
gelenin k im o ld u ğ u n u an lad ım .
P a e d y n to p a llıy o rd u . K o şm ak için zorlaşa da tüm bedeni g ü çlü k le
hareket e d iy o rd u . B a ca ğ ı, b e d e n i kan ve yara bere içindeydi.
O na d o ğ ru y ü rü d ü m .
F akat g ö z le r i g ö z le rim le buluşm adı. Hayır, o mavi gözler ç e m b e rin
ortasın d ak i fig ü re o d a k la n m ıştı. P aed y n ’in adımları aksadı. O n a y atak
odam da d an s d e rs le ri v e rd iğ im d e olduğu gibi yalpalayıp tu tu n acak b ir
yer aradı.
S o n ra k a d e r i ö lm e k o lan suçluya doğru koştu.

451
^jT Jirden yeniden nefes alamaz oldum ve B lair’in geri dönüp, görünm ez
fm & b ir elle akciğerlerime giden havayı kesiyor olabileceğini düşündüm .
O lduğum yerde sağa sola yalpaladım. A yaklarım ç e m b e rin kenarın­
da kum a göm üldü.
Hayal görüyordum . Hayal g ö rü yo r olm alıydım .
Sendeleyerek ilerledim ve tökezleyip koşm aya başladım . Ayağıma
yayılan acıya kulak asmadan kendim i daha hızlı koşm aya zorladım .
“Adena?”
Bu doğru olamaz. O lam az bu.
N arin bedeni iki büklüm olm uş, kanı akıyordu. D izleri kum a gö-
m ülm üş, elleri arkadan bağlanmıştı. B ir zam anlar ışıltılı olan koyu teni
şimdi solgun, kan içindeydi.
Ağzından titrek bir hıçkırık çıktı. Ses kalbim i d u rd u ra c a k gibi oldu.
A dena’nın ağladığını hiç işitm em iştim . B e n im gibi eb ev ey n in i kaybet­
tikten sonra, çok sevdiği çörekleri çaldığı için dayak y e d ik te n sonra,
sokaklarda soğuktan titredikten sonra b ile ... H iç b ir şey o n u yıkama-
mıştı. H içbir şey A dena’yı A d en a yapan ışığı eksiltem em işti.
O, benim ışığımdı.
Sendeleyerek ona doğru ilerledim . U y u şm u ştu m ve m id e m bula­
nıyordu.
B u doğru değil. Doğru o la m a z...
“ P aed y n !” Sesi çadadı ve sanırını onunla birlikte kalbim de. Ayağa
kalkm ak için çabalıyor, bağlı ayaklarıyla bana doğru y ü rü m ey e çalışı­
yordu. S ö zle rin d e p an ik seziliyordu. H ızlı, telaşlı. “Pae, ço k ü z g ü n ü m .
B e n ...”
Z am an tek liy o rd u sanki.
Sahne yavaşlamıştı sanki. M ü th iş b ir canlılıkla ve şiddetle akıyordu.
O anda, b ir daha g ö zlerim i ne zam an yum sam o sahneyi g ö rece ğ i­
mi anladım . U c u k ö r b ir dal parçası yeterliydi.
O n u hayattan k o p a rm a k için tek b ir kırık dal.
E ğri b ü ğ rü o d u n g ö rü n m e z b ir güç tarafından y ö n le n d irilerek sır­
tıyla b u lu ştu ve g öğsünü deldi. Ç ığlığım bile dalın hızına y etişem e-
mişti.
“ A dena!”
A dena iki yana sallandı. U c u g öğsünden çıkan kanlı dala şaşkın g ö z ­
lerle baktı. S on ra g ö zleri yavaşça gözlerim e çevrildi. G özyaşları g ö r ü ­
şüm ü b u lan ık laştırırk en düşe kalka koşmaya başladım.
Ç ığlık sesleri k u lak larım a doldu. S anırım sesler b e n d e n geliy o rd u .
A dena yere yığıldı.
O anda, o sinsi gülüm sem eyi, çe m b erin diğer yanındaki eflatun saç­
ları ve u za n an eli fark ettim . Ö lü m ü n arm ağanını y ö n le n d irip b ah şe­
den, hedefiyle b u lu ştu rm a k için sadece zihnini kullanan eli.
“ H ayır!” B o ğ azım d an hırıltılı bir çığlık koptu.
A dena yere d ü şm e d en yetişip o n u kollarım a aldım ve nazikçe k u m a
yatırdım . K anlı b e d e n in i kucağım a alıp ellerim le başını tu ttu m . G ö z le ­
rim d e n yaşlar akıyordu. Ç ığlıklar boğazım dan yükseliyordu.
Y üzüne d ü şen siyah b u k leleri yana atarken, K ale’de bana titrey en
ellerim le kestirdiği, eşit olm ayan kâküllerini düzeltirken te n in in te rd e n
yapış yapış o ld u ğ u n u fark ettim . G ö zlerim e dikilen o iri, ela g ö zler
akm ayan gözyaşlarıyla ıslanmıştı.
“ iyi olacaksın A .”Yaraya nazikçe d o k u n d u m . Sözler ağzım dan g ö z­
yaşlarını k ad a r h ız h d ö k ü lü y o rd u . “B eni d u y uyor m usun? İyi o lacak ­
sın ve iyileştiğin d e sana bıkacağın kadar çok tarçınlı çö rek alacağım .
T am am m ı? ”
Y ukarı b ak ıp haykırdım . “ İm dat! L ütfen b iri yardım etsin!” F akat
h ay k ırışlarım kalabalığın tezah üratın d a boğulunca fisıltılı yakarışla­
rım la baş başa kaldım . “Y ardım ed in ona. Lütfen. Lütfen

453
G ö z le rim d e yaşlarla A d e n a ’ya b a k tım . “ B e n i b ıra k a m a z s ın .” Sesim
çatallaştı. S o ğ u k k an lılığ ım ı y itird im . “ S öz v erec ek sin , b e n i b ıra k m a y a ­
cak sın . . . ”
A d en a kısa, cılız ve titre k b ir nefes a ld ı.“ P ae...”
ism im i söylem esiyle, o teskin ed ici ve tatlı sesi iş itm e m le b astırd ı­
ğ ım h ıç k ırık d u d a k la rım d a n kaçıverdi. T eskin e d ilm e si g e re k e n b e n -
m işim gibi.
“ B ilirsin, tutam ay acağ ım sözler v e rm e m .” E n e ıjisi tü k e n irk e n h er
sö z cü ğ ü b ir ö n c e k in d e n daha güçsü z ç ık ıy o rd u . B ir b aşk a h ırıltılı nefes
eşliğ in d e d u d a k la rı b ir g ü lü m sem ey le aralandı. Ö lü m ü b e k le rk e n bile
g ü lü m sü y o rd u .
Ö lü m .
O ölüyordu.
“ H ayır, hayır, h a y ır.. . ” S ö z c ü k le rim b ir h ıç k ırık , titre k b ir h ay k ırış­
tı. “ Ö y le söylem e, iyisin. H e r şey iyi o lacak !”
O d a ğ ın ı k ay b etm ey e başlayan o sıcak, ela g ö z le rd e n yaşlar akarken
hâlâ g ü lü m sü y o rd u . “B e n im için g iy e ceğ in e söz v e rir m is in ? ”
Şaşkın hâlde g ö zlerim i k ırp ıştırm a m la g ö zy aşların ı g ö rü ş ü m ü daha
da bulanıklaştırd ı. “ N e y i? ”
“ Y eleği.” Sesi b ir fısıltıdan ib aretti. O n u iş ite b ilm e k iç in ö n e eğil­
m e m g erek ti. “ C e p li ye-yeşil yelek.” H ırıltılı b ir n efes aldı ve b e d e n i
feci b ir ö k sü rü k le sarsıldı. K a n d u d a k la rın ı boyayıp a ğ z ın ın k ö şe le rin ­
d e n aksa da h e r zam an k i kararlılığıyla k o n u şm ay a d e v a m e tti. “ D ik m e si
ç o k za m am m ı aldı ve o k a d a r ... E m e ğ in boşa g itm e si b e n i k ah red e r.”
A ğ z ım d a n yarı h ıç k ırık yarı iste rik k a h k a h a d a n o lu şa n b ir ses çıktı.
“ S ö z v e riy o ru m A. S en in için h e r g ü n g iy e c e ğ im o y eleğ i.”
G ü n e ş in b a ta rk e n y ü z ü n d e b e lird iğ in i hayal e ttiğ im , h ü z ü n lü b ir
g ü lü m se m e y le karşılık verdi. S ıcak ve m u h te ş e m . Y o rg u n ve b itk in .
V eda etm ey e, sürekli b ir ışık k aynağı olm ay ı b ıra k m a y a h az ırd ı. D in ­
le n m e ü m id in d e teselli bulm aya.
G ö z le ri k ap a n d ı. B ir an d a o ela g ö z le ri b ir d a h a g ö re m e y e c e ğ im i
d ü ş ü n e re k d e h şe te d ü ştü m . O n u k e n d im e d ah a d a çek ip , “ L ü tfe n ,” d e ­
d im . “ L ü tfe n b ıra k m a b e n i A. S e n d e n başka k im s e m y o k .”
B e n i ta n ıya n te k kişiydi o. Y ü re ğ im sızlıyo rd u .
Ö lü m , A d e n a iç in ç o k k aran lık , o n u n p arlak lığ ı iç in ç o k kasvetliydi
ve g ö z k a m a ştırıc ı ru h u n a layık d eğ ild i.

454
G ö z k ap ak ları aralandı. O ela gözleri son kez zihnim e kazım am için
g ö rü n d ü . K o n u şm a k , kesik ve kısa nefesler alm ak için çabaladı.“ Bu b ir
veda d e ğ il... S adece b ir dahaki görü şm em ize kadar güle güle d iy o ru z.”
G üzel y ü z ü n ü okşadım . B en L o o t’taıı ayrılm adan ö n ce de aynı söz­
leri söylediğini h atırlam am la b ed en im hıçkırıklarla sarsıldı. A n cak o
zam an A d e n a b e n i tek rar g ö receğ in d en çok em indi ve bu sözlere g ü ­
lü m sem e leri eşlik etm iş, bana el sallamıştı.
Ve a rtık b e n i b ir daha asla görm eyecekti.
O n u n y e rin d e b en olm alıydım . Ö len ben olm alıydım . B u S ınav­
larda ölm esi b e k le n e n b en d im , o değil. H erkes olabilirdi fakat o, asla.
B ir su ç lu lu k dalgasıyla sarsıldım. G özyaşlarını gibi beni b o ğ d u b o ­
ğacaktı. T ü m b u n la r b e n im su çu m d u . A d en a’nm orada olm asının n e ­
deni b e n im kayıtsızlığım , bencilliğim di. O n u buraya o n u u n u ttu k ta n
sonra g e tirm iştim . O n u ö lü m ü n e getirm iştim .
“ S eni asla u n u tm ay acağ ım ı bil A dena.” H ıçk ırık larım b en i b o ğ acak
gibiydi. “ N e b u ö m ü rd e ne de sonrakinde unutacağım seni.”
B ir daha asla.
G ü ç lü k le başım salladı ve gözleri kapandı.
H ıç k ırd ım . B e d e n im b e d e n in in ü zerin e yığılırken alnım ı alnına d a­
yadım . “ S en b e n im b ir n u m aram sın A.”
D u d a k la rı y u m u şa k b ir gülüm sem eyle kıvrılırken titrek b ir nefes
aldığını işittim .
S o n n efesin i aldığını. B en i ardında titrer hâlde bıraktı. Ç ığlıklar atar
hâlde. H ıç k ırır hâlde.
B en i b ırak tı.

455
60. B Ö L Ü M

Jini
^ I U atıksız keder. Katıksız acı. K atıksız yalnızlık.
Ü X H a y k ırışın d a işittiklerim bunlardı.
O ld u ğ u m yere çakılıp kalm ıştım ; ayaklarım ı k u m d a n , g ö z le rim i iki
b ü k lü m olm uş bedeninden ayıram ıyordum . D alı g ö r m e m le suçluya
saplanması bir olmuştu.
Hayır, suçluya d eğ il... A dena’ya.
Paedyn tekrar çığlık atarken akıl karışıklığım d ü ş ü n c e le rim i b u lan ­
dırdı. A dena’nın burada olmaması g erek iy o rd u . E s ir le r im d e n b iri ol­
m adığı gibi, kesinlikle böylesi bir ö lü m ü hak e d e n b ir su ç lu da değildi.
Paedyn kum a göm üldü. En iyi arkadaşının cansız b e d e n in i tutm uş,
Üeri geri sallanıyordu. İlk Sınavda ikisiyle ilgili sayısız h ik â y e d in le m iş­
tim . P aedyn’in dostuna olan sevgisini daha o an d a an lam ışsam da şimdi
o sevgi yüzüne işlenmiş, haykırışlarına d o lm u ştu . P a e d y n ’i ağlarken
göreceğim i hayal bile edem ezdim . Fakat iç im iz d e n e n g ü ç liile ri bile
yıkılabiliyor, yasın ağırlığı altında ezilip g ö m ü le b iliy o rd u .
Yamna gitm ek istedim. Kollarımı ona sarm ayı, o n u oyalam ayı, onu
olması gerektiği gibi teselli etmeyi. Fakat o an b u n u nasıl yapacağım dan
em in olamıyordum. Nasıl can yakacağımı b ü iy o rd u m b e n , nasıl yardım
edebileceğimi değil.
Kalabalıktan tezahüratlar ve şarkılar yükseldi. B la ir ç e m b e r in daha
da içine girdi. K orkunç eserine sırıtarak baktı. A z ö n c e b u S ınavı ka­
zanmıştı ve kalabalık onu övüyordu.

456
B itm işti.
H e p si sona erm işti.
P aed y n ’e d o ğ ru b ir adım atıp açık halkanın biraz daha içine girdim .
Jax’in başını b ir duvarın arkasından çıkardığım gördüm . Sonra çem b erin
m etrelerce içerisine K ırpıldı. G öz ucuyla A n d y ’nin sendeleyerek çem bere
girdiğini fark ettim .T am am en insan form undaydı ve üzeri kanla kaplıydı.
N ihayet gerçek b ed en in e d ö n m e n in sersemliğiyle başını tu tuyordu. B ed e­
n inde açtığım yaralar b ü y ü k olasılıkla zihnini sarsmış, eski hâline d ö n ecek
kadar sağlıklı düşünm esini sağlamıştı.
P a e d y n ’e y ü z ü n d e n akan, te n in i kaplayan k u m ve k an d a izler b ıra ­
k an yaşları g ö re b ile c e k kadar yaklaşm ıştım . A lnı arkadaşının alnına d a­
yanm ış, g ö z le ri sım sıkı k apanm ıştı ve b e d e n i h ıçk ırık larla sarsılıyordu.
K alabalığın haykırışları sağır ediciydi. O n a d o ğ ru hızla y ü rü d ü m .
H az ırd ım , d iz lerim in ü z e rin e çö k m ey e v e ...
S o n ra ayaklarını yere v u ran kalabalıkta b ir şeyler değişti.
C o şk u ve heyecan d olu haykırışlar yerini k o rk u dolu, ü rk ü tü c ü çığ­
lıklara bıraktı. B ir süredir P aed y n ’e epey o d aklandığım dan seslerdeki
değişim i geç fark etm iştim . Fakat şim di ses bana çarpm ış, zih n im i allak
bullak etm işti.
O raya koşm uş gibi nefes nefese kalm ış, y ak ın ım d ak i b ir im p a ra ­
to rlu k M u h a fız ın ın haykırışını işittim . “ T üneller! T ü n e lle rd e n gelip
k u tu y a g irm işler!”
D ö n d ü m . N eredeyse trib ü n ü d o ld u ran kalabalık kadar telaşlanm ış-
tım .T rib ü n le rin tü m çıkışlarını kapatan siyah maskeli figürlerin o tu ra k ­
larına kıstırdıkları izleyiciler h ep b ir ağızdan bağırıyorlardı. Ü ze rle rin i
ö rte n K öreltici y ü z ü n d e n karşı koyup savaşamıyorlardı. G ö zlerim k o rk u
içind eki yüzleri taradıktan sonra an n em in , babam ın ve K itt’in içinde
o ld u ğ u cam kutuya çevrildi.
S on ra o n u g ö rd ü m . O nları.
D ireniş' i.
Siyah m askeli b ir adam b ab a m ın yanında dikilm iş, bıçağım b o ğ azı­
na b astırıy o rd u . K u tu d a başka D ireniş üy eleri de vardı. K ral’ın, K rali­
ç e ’n in ve K itt’in etrafını sarm ışlardı. O n la rı neredeyse üşengeççe tu ­
tu y o r, ellerin d e h a n ç e rle r olsa da b u n la rı kullanm aya niy ed i değil gibi
g ö rü n ü y o rla rd ı. B u n u n da tek b ir açıklam ası olabilirdi.
O n la r S u stu ru c u la rd ı. İçle rin d e b elk i başka Ö lü m c ü lle r de vardı.

457
G üçleri bastırılınasa ya da k o n trol ed ilm ese b a b a m o n la r ın k o lla rın ı
koparır, K itt onları ateşe verir, a n n e m e le k trik v e re re k o n la ra y ard ım
ederdi.
Ç arpılm ış, Ö lü m c ü l’ün onları ezen g ü cü altın d a b u ru ş a n y ü z le rin i
güçlükle seçebildim . Fakat o b ü y ü k acıya gayet aşin ay d ım . T ü m v ar­
lığının baskılanm asının, sahip o ld u ğ u n g ü c ü n s e n d e n k o p a rılm a sın ın
acısı. Y üzlerindeki o ifadeyi b iliy o rd u m ç ü n k ü aynı ifad ey i defalarca
y ü zü m d e taşımıştım.
S usturucular onları boğuyordu. H e m e n so n ra b e n d e ay n ı d u ru m a
düştüm .

458
6 1. BÖLÜM

f W İ ) |{ n

ü tfe n .” O n u b an a geri getirebilecekmiş gibi aym sözcüğü tek-


î ^ r a r l a y ı p d u ru y o rd u m . B ir dua, bir yakarış gibi. “Lütfen, lütfen,

K a fa m ın iç in d e g ü rley en yastan kalabalığın tezahüratını güçlükle


işitiyordum . A d e n a ’yı b e d e n im e yasladım, alnımı yumuşak bukleleri­
nin ü z e rin e k o y d u m . Ü z e rin d e k i, saçlarına ve bedenine sinmiş o belli
belirsiz b al k o k u s u n u hâlâ alıyordum . H ep bal kokardı o. H ep ev k o ­
kardı.
Y ü z ü m u y u ş m u ş tu . A rtık yanaklarım dan inen gözyaşlarımı hisse-
d e m iy o rd u m . A d e n a ’yı nazikçe, ona daha sıkı sarılabılmek için sırtım
kavrayıp k a ld ırd ım . B u la n ık gören gözlerim sırtının arkasında kalan
bağlı e lle rin e ta k ılın c a b u g ö rü n tü karşısında sarsılarak hıçkırdım.
P a rm a k la rın ı k ırm ışlard ı.
P a rm a k la rı tu h a f açılarla kıvrılm ıştı; kanıyordu, morarmıştı. O k ü ­
çük, in c e e lle r biçim sizleşm iş, tanınm az hâle gelmiş, eski hünerli hâlle­
rin in ç a rp ık b ir yansım asına dönüşm üştü. Ö lm eden önce ona kendini
en canlı h is s e ttire n şey o n d a n alınmıştı.
D ik iş d ik e n e lle ri. O yetenekli elleri. Kırılmıştı.
S o n ra o n u m ah v etm işlerd i.
K o r g ib i y a n a n b ir öfke içim e dolup suçluluk ile yası alıp götürdü
ve y e rle rin e y a k ıc ı b ir h id d e ti getirdi.
A dena’yı o mahvetmişti. Blair.
O n u öldürecektim .
A dena’nın cansız bedenine baktım , ö lü y k e n b ile g ü ze l, m u h te şe m ,
nefes kesiciydi. O n u öyle hareketsiz, öyle sessiz g ö r m e k ö fk e m i h arla­
yıp b ir başka katile çevirdi.
A d en a’yı o mahvetmişti. Kral.
O n u buraya öldürülm esi için o g e tirm işti.A d e n a b ir su çlu d e ğ il...
D eğildi. O na duyduğum nefret alevlendi. B u n u k asten y ap m ıştı. Bana
bu Sınavları kazanamayacağımı söylemiş ve b u n u te m in a t altın a alm ış­
tı. E n iyi arkadaşımı ö ldürm ek zo ru n d a kalırsam nasıl k azan ab ilird im ?
O adam benden her şeyimi almıştı.
O Kral, sahip olduğum tek aüeyi yok etm işti. Ö n c e b a b a m ı, şim di
de A d ena’yı öldürm üştü.
N ihayet kalabalığın çığlıkları kulağım a geldi ve b e n i o acınası İma­
lim d en çıkardı.Yukarı bakınca labirentin d u v arların ın k a y b o ld u ğ u n u ,
şim di kum larla kaplı Ç u k u r’un m erk ezin d e o tu rd u ğ u m u g ö rd ü m .
D iğ er yarışmacılar yakınımdaydılar. H epsi de şaşkın h âld ey d i. K ala­
balık çılgına dönm üştü. Seçkinler bağırıp elleriyle işaret e d iy o rla rd ı...
“ Tüneller! Tünellerden geçip kutuya g ird iler!” K askatı kesildim .
Gelm işlerdi.
G özlerim kalabalıkta tamdık birilerini aradıktan sonra cam kutuya
çevrildi. U m duğum manzarayla karşılaştım. C alu m , K ral’ı dışarı çıka­
rıyor, bir eliyle onun boğazına hançer dayarken diğeriyle k o lu n u tu tu ­
yordu. D aha önce hiç görm ediğim ve bir S usturucu o ld u ğ u n u tah m in
ettiğim bir adam ikisinin hem en ardından Ç u k u r’a bak an tırabzana d o ğ ­
ru ilerliyordu.
“ ...tü n ellerd en geçmişler!” Başka b ir im p a ra to rlu k M u h a fız ın ın
kalabalığın arasında haykırdığını, em irler yağdırdığını işittim . Fakat
D ireniş’in çıkışları kapattığı, K öreltici’yle kaplı trib ü n d e k ap a n a kısıl­
m am ış çok az muhafız vardı. Serbestçe h arek et ed e b ile n b ir avuç im ­
paratorluk M uhafızı da K ral’a ulaşmak için h iç b ir g irişim d e b u lu n m u ­
yordu. Yapamıyorlardı bunu. Ç o k yaklaşırlarsa lid e rle rin in b o ğ az ın ın
kesileceğinden korkuyorlardı.
Seçkinler hayatlarında ilk kez gerçek anlam da g ü çsü z kalm ışlardı.
Sonra onun gözlerim e dikilen delici bakışını hissettim .

460
G ö z le ri yeşil z ü m r ü tle r gibiydi. C am kutudan gözlerime bakarken
sert, k e sk in d ile r. G ö z le rin in b irb irin e benzemediğini düşünm em ne
büyük y a n ılg ıy d ı.
Ç ü n k ü g ö z le r i g ö z le rim e işlerken onu görmüyordum. Babasını gö­
rü y o rd u m . M ü s ta k b e l K ral tü m bunların ardında benim olduğum u
büiyordu.
B u n u b iliy o rd u ç ü n k ü tü n eli ve anahtarını bana göstermişti. Bunu
biliyordu ç ü n k ü o b ilg iy i bana güvenerek vermişti. Kitt ona ihanet
ettiğim i b iliy o rd u .
G ö z le rin i g ö z le rim d e n ayırm adı. Kırgın, dehşete düşmüş,- nefret
dolu g ö r ü n ü y o r d u . G ö z le ri öyle soğuktu ki bakışı karşısında ü rpere-
cek o ld u m . B a n a öfkeyle bakan o oğlan, onda gördüğüm her tür sı­
caklıktan, h e r tü r se v ecen lik ten yoksundu. Soğuktu. Katılaşmıştı. Böyle
olm asının s e b e b i d e b e n d im .
B abasıydı o.
A d ım la rın h ışırd a ttığ ı k u m u n sesini işitip, gözlerimi Kitt’ten ayırdı­
ğım da d ö r t S u s tu r u c u ’n u n bize doğru ellerini üeri uzatarak, güçleriyle
baskı k u ra ra k y ak laştığ ın ı gördüm .
Y a k ın ım d a k i yarışm acılardan hom urtular duyulurken biraz ötede
duran, g ö z le r in i a c ıd an kapatm ış K ai’ı gördüm. Başını tuttuğunu, diz­
le rin in k u m a g ö m ü ld ü ğ ü n ü gördüğüm de kalbim sıkıştı. Blair, Jax ve
A ndy d e a y n ım yaptılar. G ü çleri susturulur, bastırılır, boyunduruk altı­
na a lın ırk e n y ü z le ri acıyla buruştu.
“ Ve b ö y le c e A ltın c ı A rın m a Sınavları’nın sonuna geldik.” Calum ’un
sesi a re n a d a ç ın la d ı. O te k cüm leyle herkes hareketsiz ve sessiz kalmıştı.
Tealah, C a lu m ’u n yanındaydı. Elini C alum ’un koluna bastırırken kor­
ku iç in d e y d i. K ra l ise boğazına dayanan hançerden ve etrafındaki D i­
reniş ü y e le r in d e n h iç etkilenm em iş gibi görünmeye çalışırken aldatıcı
b ir sa k in lik se rg iliy o rd u .
C a lu m b e r r a k b ir sesle, kalabalığa göz gezdirerek, “Çoğunuz kim
o ld u ğ u m u z u b ilm iy o r olabilir,” dedi. “Bunun sebebi de bizim, Kralını­
zın e n ö lü m c ü l sırrı olm am ız. O n u n en kirli sırrı. Bizler Sıradanlar’ız.
B izler Ö lü m c ü lle r ’iz. B izler D ireniş’iz.”
T r ib ü n d e n to p lu b ir hayret nidası yükseldi. Kalabalığın üzerine bir
şok ö r tü s ü in m işti. Ç a n ak güçlerini bastırır ve Direniş üyeleri kaçış

461
yollarım tıkarken karşılarındaki sahneyi iz le m e k te n başka b ir şey g el­
m iyordu ellerinden.
“ B ugün karardıktan çıkıp size k im o ld u ğ u m u z u g ö ste riy o ru z . N ey i
değiştirm ek istediğimizi.”
K ım ddayam ıyordum . G özlerim , K ral’a b ak m ak için arkasını d ö n e n
C alu m a sabitlenmişti. H e r bir m uhafız, h e r b ir vatandaş o lan ları ses­
sizce izliyor, durduram ıyordu. “T ü m b u n lar sona erebilir. D a h a fazla
ölüm , daha fazla kavga olmaz.” B ir elini sallayıp kalabalığa işaret etti.
“ Biz h er yerdeyiz. Kralınız sizi aksine inandırm ışsa da b u krallıktaki
varlığım ız ortadan kalkmadı. B üyüm eyi, A rın m a ’m ıı g etird iğ i ad alet­
sizliklerle m ücadele etmeyi hiç bırakm adık. B u g ü n de b u rad a to p la n ­
dık.”
insanlar aralarında ne kadar çok hastalıklı S ırad an ’ın yaşadığı d ü ş ü n ­
cesi karşısında dehşete düşmüş gibiydi. S eçk in ler’in g ü ç le rin i e lle rin ­
de tutm ak, hayatta kalmak için yapm ayacakları y o k tu ve S ırad an lar’ın
ölü m lerin e neden olacaklarına inanmaya devam ed erlerse k en d i can ­
larına zarar gelm eden bizi öldürm eyi sürdüreceklerdi.
Sessizce C alu m ’un onlara K ral’ın yalanını, b izim sağlıklı ve zinde
o ldu ğum uzu anlatmasını diledim. E lim izde k an ıt olm ayabilirdi. Fakat
o n yıllarca hiçbir salgın hastalık olm adan ya da S eçk in ler g ü çlerin i
kaybetm eden aralarında yaşamamız şim dilik yeterli b ir k an ıttı. N e var
ki, görünüşe bakılırsa krallık Sıradanlar’ı b u n ları hesaba k atacak kadar
önem sem iyordu. Ç arpık fikirli krallarına k ö rü k ö rü n e g üveniyorlardı.
C a lu m ’un gözleri cam kutudaki m üstakbel K ral ve y an ım d a y ü z ü ­
nü buruşturan müstakbel Infazcı arasında gidip geldi. “ Ya barış için d e
b ir araya geliriz ya da bunu yapamayız. B en ce v ârislerin izin hayatları
sizi g u ru ru bir kenara bırakıp Ilya halkım b ir araya g e tirm e y e ikna
edecektir.”
K albim bir an durup yeniden atmaya başladı.
Kral geri adım atmazsa Prensleri öldüreceklerdi. Ilya’n ın g eleceğ iy ­
le k um ar oynuyorlardı. Hayatlarla k u m ar oynuyorlardı.
Bana bundan bahsetmemişlerdi.
Hayır, hayır, hayır.
Kalabalığın tepkisi öfkeli bir gürlem e oldu. B u şekilde o lm a m a­
sı gerekiyordu. Prenslerin canını alma tehdidi sadece h alk ın n efretin i
bize, davamıza çevirirdi.Yarar değil, zarar g etirirdi.

462
Ilyalılar b ağ ıra çağıra itiraz ederken başım döndü.
C alu m ’u n sesi s e rtti.“ Ilya halkı, bizi yuvamıza kabul edin. Sizin için
bir teh d it değ iliz v e . . . ”
A rkam dan g elen d e rin b ir nefes sesiyle afalladım. Gözlerimi Calum
ve K ral’d an ayırdım . K ai’ın önünde dikilen Susturucu kaskatı kesildi.
Gözleri fal taşı g ib i açılırken alnından terler aktı. Bir şeyi haykırmak
için ağzını açtı. B ir uyarı. S o n ra ...
Kai alev aldı.

463
62. B Ö L Ü M

$ai

^ r ih n im i n baskılandığını, bulandığını hissediyordum . Gerçek ola m a z


£m rbu. H e r birim izin önünde dikilen d ö rt S u stu ru cu g ü çlerim izi
baskılıyordu.
Paedyn hariç tü m yarışmacılara başları çatlayacakm ış gibi g eliy o r­
du. O n u n S usturucu’nun gücünden etkilenm ediğini bilsem de n ed e n
hiçbir D ireniş üyesi ona dokunm uyor, başında n ö b e t tu tm u y o r, yanına
gitm iyordu?
Sadece ağırlık olarak tanımlayabileceğim başka b ir şeyin ü ze rim e
çökmesiyle bu düşünce aklımdan çıkıverdi.
Verdiği acıya, ızdıraba taham m ül etm ek güçtü. D a m io n ’la o kadar
antrenm an yapmama rağmen. Başımdaki zonklam a b ab am ın yanındaki
adama odaklanmamı zorlaştırıyor, yüzü bulanıklaşıyordu.
Kulaklarımdaki çınlamanın gürültüsünde işitebildiğim kadarıyla
Sıradanlar’ın nasıl yaşamak istediklerinden bahsediyordu. S eçk iııle r’e
hastalık yayacak olmalarına rağmen.
Fakat söylediği gibi aramızda o kadar çok Sıradan yaşıyorsa neden bunun
etkilerini, gücüm üzün eksildiğini hissetmedik?
B unu anlamaya gayret ederken başım daha da z o n k lu y o rd u . A dam
konuşmaya devam ederken, ben dişlerimi sıkıp o n u z ih n im d e n atm aya
çalıştım. D erin bir nefes alıp, acıyı bir kenara iterek altın d a yatan güç
hissine odaklandım. Beni susturmakla m eşgul olan adam a o d a k la n ır­
ken becerisinin titreşimleri tenimin altında g itg id e g ü ç le n iy o rd u .
G ö z le rim i y u m u p D a m io n ’la defalarca y ap tığ ım gibi o g ü ce u z a n ­
dım . E lb e tte b u n u asla b e c e re m e m iş tim ...
İşe . .. Y a ra m ıy o r...
A d re n a lin , te n im in altın d ak i o cılız, tü y kadar h afif güç hissine karıştı.
G ü cü k a v ra d ım .
Y in e d e S u s tu r u c u ’n u n b e c e rim i b astırm ak için k ullandığı g ü c ü n
hâlâ b e n im g ü c ü m olm ası tu h a f b ir d ü şü n cey d i.
S u s tu ru c u ’n u n b e c e ris in e tu tu n a ra k , o n u n b e d e n im e ak tığ ın ı hisse­
derek g ü c ü o n a g e ri g ö n d e rd im .
B ird e n k e n d i g ü c ü n ü n k endisiyle savaştığını hissettiğinde g ö zleri
hayretle açıldı. B u n a h azırlık lı d eğildi. B u n u b ek lem iy o rd u . G ardı d ü ş­
tü.
Sadece bir S u stu ru cu , bir S u stu ru c u ’y u alt edebilir.
B e n im y a p tığ ım da tam olarak b u y d u .
O n u k e n d i b e c e risiy le alt etm ek .
S u s tu ru c u ’n u n g ü c ü n ü n ağırlığı o m u z la rım d a n kalktı. S o n ra o n la rı
alevlere b o ğ d u m .

465
63. B Ö L Ü M

er yandan çığlıklar geliyordu. Susturucular alevlerle sarılırken


yanan etin kokusu midemi altüst etti.
Susturucular kumda yuvarlanıyor, tenlerini yalayan ve giysilerini
yakan alevleri söndürmeye çalışıyorlardı. Y arışmacıların üzerindeki
boğucu sessizlikleri etkisini yitirmiş, onları serbest bırakm ıştı. Hâlâ b u ­
nun nasıl olduğuna, Kai’ın Susturucu’nun k o n tro lü n d en çıkıp K itt’in
ikili becerisini nasıl alabildiğine dair hiçbir fikrim yoktu. K ai’ııı alev
patlaması, amansız saldırısı tüm arenayı yeniden kaosa sürükledi. G ö z­
lerim kalabalığın Direniş’i püskürtmeye başladığı, m ücad elen in baş
gösterdiği tribüne çevrildi.
im paratorluk Muhafizları bir anda mücadeleye katılm ak için arena­
ya akın ettiler ve o kadar çok sayıda muhafızın o kadar kısa sürede gel­
mesi beni hayrete düşürdü. Sağa sola baktım. Siyah maskeli figürlerin
sayısının azaldığım fark ettim.
B unu beklemiyorduk. Savaşmaya, kaybetmeye hazırlıklı değildik.
Buradan çıkmam gerek. Hemen.
Ö yle bir anda kaçma düşüncesi m idem i kaldırsa da m üstakbel Kral
ne yaptığımı biliyordu. Gözlerim arenada onu ararken bu düşünce
kafatasımın içini dövüyordu. Kitt şimdi D ireniş’i alt edip, trib ü n d ek i
koltuklarından dağılarak, cam kutunun etrafinda to p lan an kalabalığı
yararak ilerliyordu. Alevler kollarında gezinirken yakınına gelen h e r­
kesle savaşıyordu.

\ / M,
Kai m ücadeleye k atılm ak için koşm uştu. Ö lçülü, m ükem m el hareket­
lerle çevresindeki D iren iş ü y elerini yere seriyordu. G ördüklerim m idem i
bulandırıyordu.Jax’in n ered e o ld u ğ u n u bilm esem de insan denizinin için­
de kısa, b o rd o saçları g ö rü n c e b u n u n A ndy olduğunu hem en anladım.
Ve B lair n e şanslıydı ki o n u b ir tü rü b u lam ıy o rd u m .
A h , f a k a t bulacağım. B u ld u ğ u m d a onu öldürm ekten k e y if alacağım.
H are k e tle n ip , ay a k lan acak k en k u cağ ım d a bir ağırlık hissetm em le
aniden d u rd u m .
A dena.
G ö z le rim y e n id e n yaşarsa da o n la rı k ırp ıştırıp k en d im i kafam ı
toplam aya z o rla d ım . S akin, kım ıltısız y ü z ü n d e n ayırdığım g ö z le rim i
etrafım ızdaki kargaşaya ve g itg id e şid d etlen en , kanlı savaşa çev ird im .
O n u k ald ırıp y a n ım d a g ö tü rm e y e çalışsam da ağırdı. Ö lü gibi ağır. B u
düşünce b e n i b o ğ a c a k g ib i o ld u ve o n u kucağ ım d an k u m a b ıra k tım .
O n u y a n ım a alam azd ım .
A d en a asla d ü z g ü n b ir şekilde defnedilm eyecekti. H a k ettiğ i vedayı
asla alm ayacaktı.
“B e -b e n ç o k ü z g ü n ü m A ,” diye fısıldayıp o n u aln ın d an ö p tü m .
“Ç o k , ç o k ü z g ü n ü m .”
Ayağa k alk ıp ak ıtm am ay a çalıştığım gözyaşlarını sildim . G ö rm e y e
daha fazla d ay a n am a d ığ ın ı cansız b e d e n e sırtım ı çevirdim .
“ Seni se v iy o ru m .”
S onra kaçm ay a başladım .
K o rk a k . B a b a n d a da yaptığın gibi.
Ö lü m le rin d e k i sim e tri rahatsız ediciydi, ikisi de g ö ğ ü sle rin d en d a r­
be alm ıştı.
ikisi de g ö z ü m ü n ö n ü n d e kan kaybetm işti.
ikisi d e y e rd e kalm ış, g ö m ü lm e d e n çürüm eye terk edilm işti. İki
ö lü m ü n a rd ın d a n da kaçm ıştım .
H a y k ırm a k istiy o rd u m .
K en d im e, o n la rın k atillerin e, dünyaya.
İnsan k alab alığ ın ı y arıp Ç u k u r ’da, m erdivenlerde, trib ü n d e d ö v ü şen
öfkeli h a lk ın arasın d an g eçtim . D ireniş üyeleri İm p arato rlu k M u h a fız ­
larıyla savaşırken siyah ve beyaz m askeler b irb irin e karışıyordu. Fakat
adil b ir m ü c a d e le d eğ ild i bu . M uhafızların sayısı, S ıra d an la ra destek
veren Ö lü m c ü lle r ’in g ü c ü n e rağ m en D ireniş ü y elerin in başa çık am a­
yacağı k a d a r fazlaydı.

467
B e d en le rin arasından geçip, y u m ru k lard an sak ın arak Ç u k u r ’a g id e n
kalabalık m erdivenlerde karşıma çıkanları ite kaka ile rle d im ve y u k a ­
rıd ak i b ir o kadar kalabalık yola çıktım . A yaklarım ta n ıd ık b ir ritim le
sessizce ve çevikçe hareket ederken, L o o t’ta yıllarca te h lik e le rd e n sakı­
nıp g ö rü n m ed e n hareket etm em in faydasını g ö rü y o rd u m .
H e r yanım dan haykırışlar yükselirken çığlıklar aren a d a y a n k ıla n ı­
y o rd u. M ücadele sesleri kulaklarım da m o n o to n b ir k ü k r e m e g ib iy d i.
Fakat kavgaya katılm ak yerine, insan selini takip e d e re k uzaklaşm aya
çalıştım.
D ö n m e k istedim . D ireniş’le, b en im gibilerle o m u z o m u z a savaşm ak
istedim .
N e fa yd a n olabilir ki?
B u d ö rt sözcük, bir yılan gibi zih n im e sü rü n ü p b e n i öyle sardı ki
boğulacağım ı hissettim. Bu d ü şüncenin b en i b o ğ an eli, altı h arfin yan
yana gelip en az önceki dördü kadar yıkıcı b ir sö zcü k o lu ştu rm asıy la
benliğim i daha da sıkıca kavradı.
G üçsüz.
H e r anlamda.
B edenim i sürüklem esine izin verdiğim insan seli b e n i n ih a y e t Ç a -
n a k ’ın dışında bir yere savurdu. Selden k o p tu ğ u m u z d a , h e p im iz iki ya­
n ın d a ağaçların dizildiği uzun, geniş patikaya d ö k ü ld ü ğ ü m ü z d e rü zg âr
saçlarım ı dalgalandırdı. Saraya giden patikaydı bu.
Ç evrem deki Uyaklar dağıldı. B irden fırlayıp ayakları aksi y ö n e g i­
d en b ir başka yol bulana dek Ç an ak ’ın dışında k o şu ştu rd u lar. O n la rı
şehre g ötüren yolu bulana dek.
P eşlerinden gitm eye başladım. B acaklarım k en d i başlarına h arek e t
ediyor, beni L o o t’a götürüyordu. Evime.
S onra durdum .
G öğsüm ün içinde bir şey sızladı. Kalbim .
A d e n a ’tun yeleği.
D ö n ü p verdiğim sözün nesnesinin içinde kaldığı şatoya b a k tım .
“Senin için her g ü n giyeceğim o yeleği.”
Verdiğim söz başımın içinde zonkladı. A ğaçların dizild iğ i p atik ad a
koşmaya başlamam için bu kadarı yetm işti. O p atik ad a ilk kez y ü r ü d ü ­
ğüm de, üzerim e pem be çiçekler ve n arin taç yaprakları y ağ m ıştı. Ş im ­
di hepsi solmuş, yerde ezilmiş, geriye sadece b en altla rın d a k o şark en
tep em d e sallanan boş tom urcuklar ve yapraklı dallar kalm ıştı.

468
K anayan ayağım a ve yaralarım a lanet ettim . L o o t’ta b en i hırsızlık
yaptığım için kovalayan birkaç İm paratorluk M uhafızından kaçark en
bile ne b u k ad ar hızlı ne b u kadar u zu n koşm uştum .
A yaklarım k a ld ırım taşlarıyla kaplı avluyla buluştuğunda yavaşlama­
dım. Y ağm ur dam laları ten im i iğneleyip ayaklarım ın altındaki zem in i
ıslatıyordu. Ş a to n u n devasa, gösterişli kapılarına uzanan taş basam ak­
lardan apar to p a r çıktım .
İçeri gir. Yeleği al. L o o t’a g it v e ...
“Bayan G ray!”
A falladım . Başım ı kaldırıp baktığım da, ağır kapıların ö n ü n d e k ap ı­
lara koşm aya od ak lan d ığ ım için g özü m d en kaçan d ö rt İm p arato rlu k
M uhafızı o ld u ğ u n u görd ü m . İçlerinden yaşı daha ileri olan koşup b en i
karşıladı. G ö zleri taktığı beyaz m askenin altında endişeyle kırıştı.
“ H an ım efen d i, iyi misiniz? Ç arpışm a sona erdi mi? D ireniş m ağlup
edildi m i?” G ö zleri gözlerim de yanıtlar aradı.
D em e k Ç a n a k ’ta neler olup bittiğini bilm elerine rağm en o rad an
ayrılm am ışlardı. Şüphesiz, içeride beklediklerinden em in o ld u ğ u m
daha b irço k İm p arato rlu k M uhafızıyla birlikte kalıp şatoyu k o ru m a k
için em ir almışlardı. O d am a gidebilm ek için içerideki m uhafızları aş­
m am gerekecekti.
“Evet, b e n . . . ” Bana b ir plan gerekiyordu. H em en.
A klım a gelen plan ise g u ru r duyacağım türden olm adı.
B ed en im i gevşetip, basamaklardan tökezleyerek indim . T u tu n m a k
için ellerim i uzatsam da İm paratorluk M uhafızı b en d e n hızlı davrandı.
A dam b eni b elim d en kavrayarak tuttu. Belim e sarılan k o lu n u ikiye
ayırm a d ü rtü m ü bastırdım .
U zanıp, ayağımı ve ayağıma üstünkörü sarılan kanla ıslanmış, u z u n
koşum un ardından neredeyse düşecek gibi sallanan kum aşı tu ttu m .
Y üzüm e en iyi acı ifadem i o tu rttu m . A drenalin b ed en im d en ağır ağır
ayrılıp yerin i y en id en acıya bırakmaya başladığından b u n u yapm akta
zorlanm adım .
“Yaralanmışsınız.” im paratorluk M uhafızının gözleri ayağıma çev ­
rilirken acı içinde tısladım.
N e g ö zle m yeteneği ama.
“E vet fakat iyiyim , b en sad ece.. . ” Ayağımı yeniden basamağa koy­
m am la abartıh, acı dolu b ir ses çıkardım.Yaramı sonuna kadar istism ar
ediyordum . P arm ak larım İm paratorluk M uhafızının kolalı, beyaz ü n i-

469
form asına sarılırken gözlerim le y ak ard ım .“B uraya z o r g e le b ild im .T a n ı
b ir kaos vardı. B e n ...” T itrek bir nefes a ld ım .“ Ç o k k o r k tu m , ayağım
teci acıyor ve ne yapacağımı b ilm iy o ru m ...”
Vebalar aşkına, bu kadar alçalabildiğinıe inanam ıyorum .
Sesim isterik çıkıyordu ve am acım da tam o larak b u y d u . İm p a ra ­
to rlu k M uhafızı, basam akların yukarısında d ik ilen ark ad aşların a bakıp
endişeli gözlerini bana çevirdi. “ O d an ıza d ö n ü p b iraz d in le n se n iz ve
ayağım zı tedavi etrirseniz? Bu kargaşa birazdan sona erer.”
Y anağım dan aşağı bir gözyaşı damlası süzülürken, adam a başım ı hara-
rede sallayarak karşılık verdim. K orkm uş, afallamış g ö rü n m e y i u m sam da
ne korkm uştum ne de afallamıştım. A dam a sadece bana yanı dayam aya­
cağım sorular soracak İm paratorluk M uhafızlarının d ik k atin i çek m ed en
odam a dönebilm ek için ihtiyacım vardı. Bana b ir İm p a ra to rlu k M u ­
hafızı eşlik ederse, ayaklı sorun olan ben uslu ve k o n tro l altına alınm ış
olacaktım .
ikisiyle de uzaktan yakından alakam yoktu.
“ R a n k e n , Bayan Gray’i odasına götür. A rd ın d an b ir Ş ifacı’ya o n u n
yardım a ihtiyacı olduğunu bildir.” İm p aratorluk M u h a fız ı, şişkin kas­
ları ü zerindek i gergin üniform anın altında seçilen iri b ir ad am a işaret
etti.
B ir G ürbüz.
A dam başını sallayıp yanıma geldi ve g ü r b ir sesle, “B e n im y ö n te ­
m im le bu iş daha hızlı ve acısız olur,” dedi.
Anlaşılan yöntem i, beni kucaklayıp k en dine y etem e y en b ir ç o c u k ­
m uşum gibi taşımaktı. Elleri dizlerim in altına, b elim e d o la n d ı ve beni
kolayca kucakladı. Geniş kapılardan geçip k o rid o ra g ird ik , ilk iç g ü ­
d ü m bacaklarım ı om uzlarına dolayıp, b o y n u n u kavrayarak o n u yere
çalm aktı. Fakat daha zekice, daha stratejik iç g ü d ü m b an a isted iğ im i,
ihtiyacım olam zaten aldığımı hatırlattı.
B öylece gururum u bir kenara bırakıp beni taşım asına iz in verdim .
B eni kucağında koridorlarından ve etrafım ızda k o şu ştu ra n onlarca
im paratorluk M uhafızının arasından geçirm esine izin v erd im . M u h a ­
fızların bizi fark ettiklerinde tepkisiz kalm aları karşısında g ü lü m s e m e ­
m ek için kendim i tuttum .
Sonra göz açıp kapayıncaya kadar, İm p arato rlu k M u h a fız ı b e n i ya­
tağım a bıraktı. B ir Şifacı göndereceğine dair b ir şeyler h o m u rd a n d ı.

470
Adam ın ayak sesleri uzaklaşana kadar bekledim. Sonra yorganı ü ze­
rim den atıp g a r d ır o b u m u n kapaklarını telaşla açtım.
E lbiseleri ve g ö sterişli an tren m an malzemelerini kenara alıp arkadaki
bir rafa u z a n d ım . O ra d a güzelce katlanmış pantolonlar ve rahat göm lek­
ler d u ru y o rd u . E llie ’n in ve düzenli temizliğinin eseriydi bu. Pam uklu
göm leklerin altın a u zan m am la parm aklarım tanıdık, sert kumaşla b u ­
luştu.
G iz le d iğ im y e le ğ i çe k ip alırken yüreğim sıkıştı. Zeytin rengi k u m a ­
şı m at olsa d a h iç d a h a m ü k e m m e l bir şey görmemiştim. Parm aklarım ı
yeleğin h e m iç in d e h e m de dışında bulunan ceplerin üzerinde gezdir­
dim. B ir h ırs ız iç in id eal b ir aksesuardı.
D e r in b ir n efes alıp yeleği kesik, terden ıslanmış bluzumun üzerine
geçirdim . A rd ın d a n b ir çift yeni çizme aldım ve çizmeleri ayağıma g e­
çirecekken k a p ı g ıc ırtıy la açıldı. Şifacı olması gereken tıknaz bir adam
g ö rü n d ü . “ Y a ra la n d ığ ın ız ı işittim .”
A b artılı h a re k e tle rle adam a d oğru sendeleyip, “Evet,” dedim. “Aya­
ğım dan.”
“ A n lıy o ru m .” A d a m paytak adımlarla yanıma gelip eliyle yata­
ğa o tu r m a m ı işaret etti. O n u bayıltmayı düşünsem de önce hızlıca
uygulayacağı te d a v id e n faydalanmaya karar verdim. Ayağımı nazikçe
ellerine aldı. P a rm a k la rın ın ayak bileğ m d en yukarı uzanan zikzaklı
kesiklerde d a n s e d işin i izledim . E tim in onarılmasının aklıma babam ı
g etirm esi b a n a y a ra d a n daha fazla acı verdi.
Şifacı işin i b itirip , g erid e yaralarımın kanıtı olarak sadece pem be
çizgiler k a ld ığ ın d a b ab a m a dair düşüncelerimi kafamdan attım. “E h,
hepsi b u k a d a rsa .
H a n ç e r im i y a n ım d a k i yastıktan çekip çıkardım. Hançerin kabzası
şakağıyla b u lu ş u n c a Şifacı bayıldı. Düşüşünü yavaşlatmak için ehm den
geleni y a p s a m d a az kalsın a ğ rlığ y la beni ezecekti. Bedeninin ü zerin ­
den a d a y ıp ç iz m e le rim i giydim ve asla işitemeyecek olsa da fısıltıyla
ona te ş e k k ü r e ttim .
Sessizce k o r id o r a g eçtim , im paratorluk Muhafızları odamın güven­
li d u v a rla rı arasın d a bek led iğim i, yaram yüzünden sızlandığım sanı­
yorlardı. B u n u d ü ş ü n m e k b eni çileden çıkarsa da öyle sanmaları en
iyisiydi. B e n i g ö rü rle rs e planım suya düşerdi.
N e y se k i g ö r ü lm e m e k konusunda epey antrenmanlıydım.

471
Parm ak uçlarım a basarak koridorda sessizce ile rled im . Ç e v re m d e
bir hareket sezer sezmez odalardan b irin e dalm aya ya da y ö n d eğ iştir­
m eye hazırdım . K oridorlarda hızla ilerliyor ve e lim d e n g eld iğ in c e sık
kullanılan geniş koridorlara g irm ek ten k açın ıy o rd u m .
Kaçış biletim e, bahçelere doğru ilerlerken y o lu m a çık an b irk aç İm ­
paratorluk M uhafızından başka işlerle m eşgul o ld u k la rı için kolaylıkla
sakındım . B ulunduğum yere en yakın, m u h te m e le n de n ö b e tç ile rin
beklem ediği çıkış bahçelerdi. Kargaşa y ü z ü n d e n şatoda yeterli asker
kalm adığı için, o çıkışın İm paratorluk M u h afızların ın aklına kolay k o ­
lay gelm eyeceğini tahm in ediyordum .
H aklı da çıktım .
B ahçelerin güzel manzarasına açılan kapıyı u zan ıp açtım . Y ağm ur
amansızca yağıyor, damlalar buludu g ö k y ü zü n d e n d u rm a d a n in iy o r­
du. R engârenk, çeşit çeşit ebatlarda ve şekillerde ç iç e k le rin sıralandığı
patikalardan hızla geçtim . N eredeyse suyunun yarısıyla K itt’le b irb iri­
m izi ıslattığımız çeşmeye vardığım da...
K itt.
K itt’i ve ihanetim i aklımdan çıkarıp, tü m d ik k a tim i m ü m k ü n o l­
duğunca çabuk bir şekilde L o o t’a dönm eye o d ak lad ım . O ray a yayan
gideceğim düşünüldüğünde bu hiç de çabuk olm ayacaktı.
Ç anak’a giden patikaya dönüp L o o t’a g id en yola sap tım . N efes
nefese kalmıştım. Bir kez daha ağaçların sıralandığı p atik ad a koşm aya
başlamamla bacak kaslarım şişti.Yas ve öfke ad ren alin e k arışırk en k e n ­
dim i hem enerjik hem de bitkin hissediyordum .
Ç anak gözüm e her zam ankinden de ü rk ü tü c ü g ö rü n d ü . M e tal k i­
rişler ile beton tepem de yükseliyor, m ü cadeleden g elen h ay k ırışlar ve
sesler yapımn varlığını daha da ü rkütücü kılıyordu. M ü c a d e le y e k atıl­
mayan tüm vatandaşlar alanı çoktan terk etm iş, aren ad ak i çarpışm ayı
D ireniş üyeleri ile im paratorluk M uhafızlarına b ırak m ış olm alıydılar.
Ç anak’a giden bir tünelden geçtim . Sonra b ir başka tü n e ld e n .
G özlerim i gitgide yaklaşan, eve giden yoldan ay ırm a d ım .
Yapılı bir adam, canla başla ulaşmaya çalıştığım yola sen d eley erek
çıktı. Elleriyle başını tutsa da yağmurda d u rm ad an g ö z le rim i k ırp ıştır­
dığım için yüzünü net görem edim .
Tek bildiğim yoluma çıktığıydı.
Adam döndü. Elini hâlâ şakaklarına bastırırken b e n i fark etti. H ı­
zımı kesmeye gerek görm edim . O adam h er kim se, b e n i d u rd u rm a y a
kalkarsa onu alaşağı etmeye hazırdım.

472
K oşuyor, h e r a d ım d a yola yaklaşıyor ve bu sırada adamın yüzünü
daha n e t g ö r e b ilm e k iç in g ö zlerim i kısıyordum.
A dam b a n a g ü lü m s ü y o rd u .
O m u r g a n ız d a n aşağı ü rp e rti gönd eren bir gülümsemeydi bu. Şef­
katten y o k s u n b ir g ü lü m s e m e . B ana o adam ın tam olarak kim old u ğ u ­
mu b ild iğ in i g ö s te re n b ir g ü lü m sem e.
A yak larım b o c a la d ı. A rtık aram ızda on m etreden kısa bir mesafe
vardı, işte o a n d a g ö r d ü m o n u .
İnce g iy s ile r im d e n sızıp, b en i ıslatan yağmurdan daha soğuk yeşil
gözleri g ö r d ü m .
B u lu tlu g ö k y ü z ü n d e n daha d o n u k , altın sarısı saçları gördüm .
T e p e m iz d e k i g id e re k şid d etlen en fırtınadan daha gaddar bir g ü ­
lüm sem eyle ç a rp ıla n d u d a k la rı gördüm . Sert esen rüzgârın g ü rü ltü ­
sünü b a stıra ra k , “ A h , P a e d y n Gray,” diye seslendi. Sesi hem sert h em
ipek k a d a r y u m u ş a k tı. “ Yoksa sana Direniş üyesi mi demeliyim? B ir
Sıradan? B ir h a in ? ”
O n a y ak la ştım . F a k a t karşım da dikilenin kim olduğunu zaten bili­
yordum . K ra l’ı g ö rd ü m .
O ad a m a, o can av ara, o katile bakarken içimde büyüyen duyguyu
tarif e tm e k iç in ö fk e sö z cü ğ ü yetersiz kalıyordu.
G ö z le ri ç ıld ırm ış g ib i bakıyordu. Saçları şakağına yakın, derin b ir
yaradan a k a n k a n la ıslanm ıştı. Ç a n ak ’ın içinde çarpışan kalabalıktan
sıyrılm ayı nasıl b aşarab ild iğ in i aklım almıyordu. Ama karşımdaydı işte.
Yoluma ç ık m ış tı.T e k başına.
K ral y ap ay aln ızd ı.
B u l ü t u f iç in n e re d e y se V eba’ya şükredecektim. Neredeyse,
ile rle m e y e d e v a m e ttim . O n d an , bu fırsattan kaçmayı reddediyor­
dum. K ra l b e lin d e k i k ın d a n kılıcını çekerken, çeliğin sesi firtınam n
g ü m b ü rtü sü n ü b ö ld ü .
K ral m e lo d ik b ir sesle, “ A h, anladığım için o kadar da şaşırma,”
dedi. S ö z le ri b e n i ç ile d e n çık arıy o rd u .“Bu amn geleceğini biliyordum.
Tadı sö zlerle to y o ğ lu m u n aklını çeldin, kalbine girdin ve küçük
D ireniş’in iz iç in ih tiy a c ın ız olanları aldın. Sıradan olduğunu nereden
büdiğim e g e l in c e ... E h , b u n u epeydir biliyordum.” Yüzümdeki hayret
ifadesi k arşısın d a y ü z ü n e b ir gülüm sem e oturdu. “Keza babanın
kim o ld u ğ u n u , n e y in parçası olduğunu da biliyordum. Talihsiz sonu

473
g elm ed e n önce, o n u n hakkında ço k şey ö ğ re n m iş tim .” G ü lü m se m e s i
k ö tü lü ğ ü n fiziki temsili gibiydi. “ G ö ğ sü n d e n b ıç a k la n m ıştı, d eğ il m i? ”
Kaskatı kesildim . B edenim in h e r karışı öfkeyle d o ld u . F a k a t k e n ­
dim i y ü zü m e soğukkanlı bir maske yerleştirm ey e, K ra l’ın s o n sö zle­
rin i duym azdan gelip başta söyledikleri ü z e rin e k o n u şm a y a zo rla d ım .
“ Peki b en sana nasıl seslenm eliyim ? K ral diye m i, k o rk a k d iy e mi?
Yalancı diye m i, katil diye mi? B u n ların hepsi u y g u n kaçar, se n c e de
öyle değil m i?”
K ral b ir kahkaha attı. Sesi karşısında ö fk em i g ü ç lü k le d iz g in le y e b il­
dim . ik i yanım da y u m ru k yaptığım ellerim titriy o r, tır n a k la r ım av u ç­
larım a batıyordu. Sözcükler ben engel o lam ad an a ğ z ım d a n çıkıverdi.
“ O n u sen öldürdün.”
K ral, söylediklerim onu keyiflendirm iş g ib i ofladı. “ K im i, k ü ç ü k
d o stu n u m u?” G özleri parlayıp d erin lere g ö m d ü ğ ü ö fk ey i açık etti.
“ H ayır. O n u sen öldürdün. Seni Sınavlar k o n u s u n d a u y a rm ıştım .
O ğ u llarım d an uzak durm an için uyarm ıştım . K rallığ ım ı z a y ı f g ö ste r­
din sen. Vârislerimi z a y ıf gösterdin.” S özcüğü, k e n d i o ğ u lla rın d a n tik ­
sinir gibi, tükürürcesine telaffuz etm işti. “ K ai’ın S ınavlarda sana y ard ım
etm esini sağladın. Baloda onu p eşind en k o ştu rd u n . M ü s ta k b e l K ra l’ı
parm ağında oynatıp ihtiyacın olan h er sırrı ve b ilg iy i o n d a n aldın.
K atil setisin Paedyn.” Bana doğru b ir adım attı ve o ld u ğ u m y ere çakılıp
başım ı iki yana salladım. “ N e old uğ un u u n u tu y o rs u n K e n a r M ahalleli.
K aderi ölm ek olan bir Sıradan. B ir hiçsin sen.”
“ O hâlde neden beni öldürm edin?” diye haykırdım . “ N e o ld u ğ u m u
biliyorduysan neden diğer tüm Sıradanlara yaptığın gibi b e n i de ö ld ü r­
m edin?”
Kral, “ Ç ü n k ü sen bana canlı lazım dın,” dedi. “ F ak at a rtık b an a bir
faydan yok ve m adem ki Sınavlar canım alm adı, b u işi k e n d im h a lle t­
m e k te n keyif alacağım.” Duraksadı. D ud ak ları alaycı b ir g ü lü m se m e y le
çarpıldı. “Şu Psişik becerinle sana birazdan ne y ap acağ ım ı g ö re b iliy o r
m usun, niyetim i okuyabiliyor m usun bakalım ?”
G üm üş bir ışık parlaması yağmura karıştı. B ir k ılıç b a n a d o ğ r u sav­
ruluyordu.

474
64. B Ö L Ü M

& ı

m u rg a m a b ir d iz darbesi indi. E h, biri ölmeye niyetlenmiş demek.


D ö n ü p , so n ö ld ü rd ü ğ ü m adamın bedeninden çıkardığım bıçağı
yeni saldırganın g ö ğ sü n e sert deriden zırhını deşerek kolayca sapladım.
Kanın o ta m d ık püskürüşiiyle giysilerimin, yüzümün ıslandığını his­
settim. Ü s tü m b aşım kan olm uştu. Bıçağı çekmemle adam sertçe yere
düştü.
H epsi ölm eye n iyetlenm iş.
A renada k atık sız b ir kargaşa vardı. İmparatorluk Muhafızları ve
Direniş ü y eleri çarp ışıy o rd u . M uhafızlar beyazlar, Direniş üyeleri deri
giysiler iç in d e y d i. Sıradanlar, Seçkinler ve Ölümcüller yan yana sava­
şıyorlardı.
Tuhaftı.
Ayrıca d ö v ü ş ü n h e n ü z sona er memesinin tek nedeni de buydu.
Ö lüm cüller ile S eçkinler, D ireniş’le güç birliği yapmamış olsalar ortalık
kan g ö lü n e d ö n e rd i. Fakat Ç an ak ’ı dolduran İmparatorluk Muhafizları
sayıca hâlâ ü stü n d ü .
Siyah m askeli b ir figür üzerim e atıldı. D eri zırhı hem kandan hem
de ü ze rim ize b a rd a k ta n boşanırcasına yağan yağmurdan sırılsıklam ol­
muştu. A y ak larım ı kaygan beto n a bastırıp adamın üzerime gelmesine
izin verdim . B u d ö v ü şü n en zor yanı, karşınıza çıkanın bir Sıradan mı,
Seçkin m i y o k sa Ö lü m c ü l m ü olduğunu büememekti. Adam yanımda
bitene k ad a r g ü c ü m e uzanacak zamanı güçlükle bulabildim.
H içbir şey hissetmedim. Sıradan.
Fakat hafife de almamalıydım!
Elindeki feci keskin iki bıçağı ustalıkla bana sav u rd u . H a n ç e rle ri
hızlı hareketlerle savuruyor, beni gerilem eye z o rlu y o rd u . B o y n u m u
kesmeyi hedefleyen bir saldırıdan eğilerek kaçınıp a d a m ın aç ık ta kalan
karnına bir yum ruk indirdim . A dam hom u rd an sa da g ö ğ sü ile k a rn ı­
nı kaplayan deri darbem in etkisini em di. Ç e v re m d e k i g ü ç le ri g ö zd en
geçirdim . Onlarcasının tenim in altında k ım ıld an d ığ ın ı h issed eb iliy o r­
dum .
B ir Sıradanda sıra dışı yöntem lerle dövüşm ek b an a n e d e n yanlış g e­
liyordu? O ana dek onları ö ldürm ek için sadece k e n d i b ile k g ü c ü m ü
kullanm ış, becerilere başvurm aktan sakınm ıştım . N e d e n s e b an a hile
yapm ak gibi geliyordu bu ve dövüşlerim i adil b ir şek ild e k azan m ak
istiyordum . Hatta hiçbir Ö lü m cü l’ün gücü n e de d o k u n m a m ış tım . Fa­
kat onları hissediyordum. Etkili, güçlüydüler. O n la rın b e c e rile rin d e n
birini doğru dürüst kullanmak için yıllar süren e ğ itim g erek eb ilird i.
B u yüzden bildiğim den şaşmayıp ellerim le ve ç e v re m d e k i ta n ıd ık b e ­
cerilerle can almayı seçtim.
Bıçağım göğsüme saplamak için savurdu.
Öngörülebilir bir hamle.
Bileğini tutup burktum . D iğer hançer kalbim i h ed e fley erek , yukarı
kalkarken adamın acıyla inlediğini belli belirsiz işittim . D ö n d ü m ve
ölüm cül saldırıdan kıl payı kurtuldum . H an çer k alb im i b u lm a k y erin e
kaburgalarım ın arasında sığ bir kesik açtı.
B ir yandan adamın burktuğum kolunu tutm aya d ev am e d e rk e n , d i­
ğer yandan om zunu kavrayıp hançeri üzerine d o ğ ru lttu m . A rd ın d an
adamı ileri çektim ve kendi hançeri göğsüne saplandı. G ö z le ri fal taşı
gibi açılarak hâlâ kavradığı kabzaya ve göğsüne saplanan h a n ç e re b a­
kakaldı.
Sendeleyerek beton patikaya devrildi ancak b e n b e d e n i y ere ç a rp ­
m adan çoktan arkamı dönm üştüm . E peydir kanla kaplı elim i k a b u rg a ­
larım daki yeni kesiğe götürürken kalabalığı taradım . G ö z le rim çev re­
sindekileri alevlere boğan K itt’e çevrildi.
B ir tuhaflık vardı.
Kardeşimi hiç o hâlde görm em iştim . Ö ylesi kana susam ış ve gaddar.
Genellikle bu sözcükler beni, m üstakbel In fazcı’yı ta n ım la m a k için

476
kullanılırdı. İyi y ü re k li ve şefkatli m üstakbel K ral’ı değil. Fakat o n d a
hiç şahit o lm a d ığ ım b ir öfke ve acımasızlık sergiliyordu.
D ö v ü şerek kalabalığı yararken babam ı ve annem i görm eye çalıştım.
O n ları g ö rm e y in c e h e m ferahladım h em de endişelendim . Ü m id im
İm paratorluk M u h afızların ın onlara daha önce ulaşıp ikisini şatoya g eri
götürm üş olm alarıydı.
A n ca k o an d a kalabalığın ne kadar seyreldiğini fark ettim . G ö z le rim
bir tü n e ld e n Ç a n a k ’a koşan b ir figüre çevrildi. A rkasından d eriler iç in ­
de, siyah m askeli b iri daha gitti.
K açm aya çalışıyorlar.
B e n im n iy e tim de o n ları takip etm ekti.

477
65. B Ö L Ü M

$ W i { it

eskin çelik, kolumda derin bir kesik açtı. Sıçrayıp kılıç darbesin-
Z ^ d e n kaçsam da, tüm çabama karşın kolum da cayır cayır yanan bir
yara açılmıştı. Acıyla haykırmamak için kendim i tutarak, yere çöm elip
çizm em den hançerim i çıkardım ve terli avucum la kavradım .
Kral gülerek kılıcıyla bana tekrar saldırdı. B eni lim e lim e d o ğ ra n ­
m am ak için sağa sola kaçmaya zorladı. G ürbüz b ecerisin e eşlik eden
daha uzun silahıyla avantajın onda olduğu açıktı. Y in e de şakağındaki
yara yüzünden dengede durm akta zorlanıyordu.
B u yüzden ben de onun alaycı tavsiyesini tam olarak y erin e g etir­
dim : O n u okudum .
K ılıcını h e r savuruşunda sallanıyor, b ir so n rak i d a rb e y i in d ir ­
m eye çalışm adan önce dengesini toparlam aya ça lışıy o rd u . H e r k ı­
lıç h am lesin d e sağ ayağını öne atıyor, ard ın d a n sol ayağıyla y arım
b ir adım atıyordu. Kılıcı sağ eliyle tutsa da b e lin d e ik i k ın vardı
ki b u n d a n , b ir ara ikinci bir silahı o ld u ğ u n u ve sol eliy le de d ö ­
v ü şeb ild iğ im çıkardım .
Kılıcını bir kez daha, bu kez yüksekten savurup, beni eğilerek sağa
yuvarlanmaya zorladı. Birbirimizin etrafında d önm eye başladık. Ç a r­
pık gülümsemesi durmadan yağan yağm urda bile seçiliyordu.
O na yaklaşmam gerek. D ikkatini dağıtmam gerek.
Ç ü n k ü bu katili öldürm eden buradan ayrılm ayacaktım . B elki de bu
beni onun kadar kötü biri yapıyordu.
T ep e m iz d e g ö k g ü rle rk e n , “ O n u öldürdün! B abam ı ö ld ü rd ü n !”
diye h a y k ırd ım .
O n a yaklaştım . K ılıcı havada geniş b ir kavis çizdi. Z a m a n ın d a k a ç -
m asam ikiye b iç ile c e k tim . O tü r b ir saldırıdan sonra yapacağını b ild i­
ğim gibi se n d ele d i. Fırsatı d e ğ e rlen d irip h an çerim i göğ sü n e sapladım .
H an ç er g ö m le ğ in i kesip, d erisin d e yarık açarak ardında to m u rc u k la ­
nan b ir k an çizgisi b ırak tı.
S ert b ir şey şakağım la b u lu ştu ve g ö zlerim in ö n ü n d e n b e n e k le r
geçm eye başladı. G ö z le rim i kırpıştırarak geriye sendeledim . B u la n ık
g ö rm e m e ra ğ m e n K ra l’ın kanlı göğsünü, elinde tu ttu ğ u kılıcı ve k ılı­
cın kafatasım a in d ird iğ i, hâlâ ileri uzanan kabzasını seçebildim .
G ü ld ü . F ak at k ah k ah asın d ak i sarsıntıyı sezdim . E ndişeliydi. B e n im
—b ir K en a r M a h a lle lin in b ir S ırad an ’ın, b ir hiçin— ü ze rin d e iz b ıra k ­
ması o n a d e rt o lm u ştu .
A h , yara i z i bırakm aktan fa zla sın ı yapacağım .
“Evet, eh, b ir arkadaşım bana planlarından ve üyesi olduğu şu D ire­
n işte n bahsetm işti.” Sesi neşeli çıkıyordu. “B en de yapm am gerekeni yap­
tım.”
K ılıcını b ir kez daha savurduğunda hazırlıksız yakalandım . B e n yana
kaçam adan k a rn ım d a sığ b ir yara aç tı.“ M erak etm e Paedyn. B ab an ı sırf
d ed ik o d u lar y ü z ü n d e n ö ld ü rm e d im . H e r ne kadar çok daha ö n em siz
sebeplerden ö ld ü rd ü k le rim olsa da. O n u k u rd u ğ u m S eçkin to p lu m u n
ayakta kalm asını te m in a t altına alm ak için ö ldürdüm .”
N e söylediğ im an lam ıy o rd u m . Fakat b u n u n sebebi m an tığ ım ı b u ­
landıran öfke olabilirdi. “ İtiraf et,” d ed im öfkeyle. “ Seçkin to p lu m u n u
o lu ştu rm ak için yalanlar söyledin. Sıradanlar’m yaydıkları b ir hastalık
yok. S eç k in le r’i ya da o n la rın g ü çlerini zayıflatm ıyoruz.”
“B e n g erek en i y ap tım ve senin elinde hiçbir kanıt yok.”
B o ğ u lu rc a sın a ,“ S en b ir canavarsın,” diye haykırdım .
O m u z silker gibi b ir hareket yaptı. “B ir canavar mı? B elki de. Peki
ya Ilya’n ın gelm iş geçm iş en güçlü kralı? Kesinlikle. Ilya gibi başka b ir
şehir, S eçk in lerim gibi başka b ir halk yok ve b u n u n böyle kalm asına
niyetliyim .”
Ü z e rin e atılıp h a n ç e rim i savurdum . K ılıcının çeliği h a n ç e rim in ç o k
daha kısa çeliğiyle b u lu ştu . Sertçe. Ç o k sertçe. Zayıflam asına rağ m e n o
bir G ü rb ü z ’d ü . B e n d e n ço k daha güçlüydü. D arb en in etkisiyle h a n ç e ­
rim e lim d e n u ç u p yere düştü.

479
D uraksam adan, kendim e paniğe kapılacak zam anı v e rm e d e n , u zat­
tığı bileğini tu tu p dizim le dirseğine v u rd u m . K ırılan k e m ik te n çıkan
rahatsız edici ses tepem izde gürleyen g ö ğ ü n sesine karıştı.
Kılıcı elinden kayan Kral haykırarak yere yığıldı. S o n ra b ir anda
toprakla buluştum .
Kral, G ürbüz g ü cünün h er zerresini ve öfkesini k u llan arak b e n i yere
çarpm ıştı. Başımın arkası sert toprağa v u rd u ğ u n d a g ö z ü m ü n ö n ü n d e
yine benekler uçuştu.
Göremiyorum.
G özlerim i telaşla kırpıştırıyor, g ö rü şü m ü n etle ştirm e y e çalışıyor­
d um . Başım zonkluyor, ikiye ayrılacak gibi ağ rıy o rd u . B elk i ayrılm ıştı
da. Başım ın arkasından sıcak ve yapışkan b ir sıvı ak ıy o rd u ve z ih n im in
bulanıklığına rağm en b u n u n iyiye işaret o lm ad ığ ın ın fark ın d ay d ım .
G örü şü m yavaş yavaş geri gelip, tep em d e n ey in d ik ild iğ in i g ö r m e ­
m e yetecek kadar nedeşti.
K ırık olmayan koluyla kılıcını kavrayan ve aralanm ış d u d a k la rın d a
b ir gülüm sem e olan Kral.
Hayır.
Yattığım yerde sırtımı dikleştirm eye çalışsam da b ü y ü k b ir ağırlık
beni yere itti. Kral’m ayağındaki çizm e kaburgalarım ı eziyor, b e n i ça­
resiz hâlde yere mıhlıyordu.
Böyle olm az. B u şekilde ölemem.
“ Tek önem sediğin şey bu m u?” Sesim k u lak larım a y ab an cı geldi.
C ırdak, korku dolu. “ Güç mü? B ir Seçkinler krallığına h ü k m e tm e k
mi? insan hayatının senin için bir anlam ı yok m u ? ”
“Sıradanlar yaşamayı hak etmiyorlar,” diye h o m u rd a n d ı. “ B ir u ta n ç
kaynağı onlar. Veba’yla birlikte yok olm aları g erek irk en şim di bizi has­
ta ediyorlar. Bu günü çok uzun zam andır p lan lıy o rd u m . D ire ııiş ’ten
kurtulacağım am bekliyordum. Sanırım çöküşleri için sana b ir te şek ­
k ü r borçluyum .” Gülümsemesi çılgıncaydı ve sö y led ik lerin i anlam aya
çakşırken başım zonkluyordu.
“ Sadece gücü, kudreti en büyük olanlar h ü k ü m sü rec ek .” H afifçe
eğildi. Soğuk gözlerini gözlerim e dikip, “Sadece g ü çlü o la n lar hayatta
kalır ve en güçlüler de Seçkinler,” dedi.
Sırtım dikleştirdi. Çizmesi beni hâlâ altında eziyordu. “E ee? N e r e d e
kalmıştık?” Komik bir şey söylemiş gibi güldü. “A h, evet. K rallığ ım ı b ir
değersiz Sıradan'dan daha kurtarıyordum .”

480
K ılıc ın ın u c u n u b a n a d o ğ ru lttu . Ç izm esinin altında debelendim . O
çok g ü ç lü y d ü , b e n s e ç o k z a y ıf...
“ N e y a z ık k i K a i k u rb a n la rıy la oynam a konusunda beni aştı. Ç ab u k
kavrayan b ir ç o c u k tu . O n a bildiği h er şeyi ben öğrettim. Sana b u n u
söyledi m i? Z a lim liğ in i b an a b orçlu .” Kılıcının sivri ucu yanağım ın
derisiyle, ç e n e m in h e m e n ü zeriy le buluşunca ürperdim .
S o n ra k ılıc ı aşağı çe k ti.
S a n ırım ç ığ lık a tm ıştım . E m in olam ıyordum . Emin olduğum te k
şey, k ılıc ın a ğ ır a ğ ır ç e n e m le b o y n u m arasında açtığı kesiğin verdiği
yakıcı a c ıy d ı. K e s ik te n sıcak kan akıp, derim in üzerinde b irik irk en
y ağ m u r d a m la la rı açık yarayı yakıyordu. Ağzımın kımıldadığını hisset­
sem de k u la ğ ım d a k i çın lam ad an başka hiçbir ses işitmiyordum.
K ral n ih a y e t k ılıcım k ö p rü cü k kemiğimde durdurduğunda gülüm ­
süyordu. “ B u ç o k eğlenceli. Belki de bu onuru Kai’a bırakmalıydım, ne
dersin?”
M id e m b u la n ıy o rd u ve b u rn u m a sadece kendi kanım ın m etalik
k o k u su g e liy o rd u . S o ğ u k çelik bir kez daha tenimle buluşup b en i ve
b u la n an m id e m i h arek e tsiz bıraktı. Tam köprücük kem iğim in altında,
k a lb im in h e m e n ü s tü n d e kalan noktayı seçmişti.
C ık c ık e t t i . “ S e n in şu acınası k üçük kalbinin hâlâ atması beni n e re ­
deyse e tk ile y e c e k . B ir S ıradan olarak bir şekilde göğüs gerdiğin tü m o
ih a n e d e re , a c ıla ra ve ö lü m ü n kıyısından dönm ene rağmen.”
B a n a n e k a d a r ağ ır gelse de başımı yerden kaldırıp, “ Göğüs g erd i­
ğim h e r şe y in se b e b i şe n d in , ” diye hom urdandım .
“ H ım .” Sesi d ü ş ü n c e li çıkm ıştı. “ Ç o k doğru.”
K ılıc ı k a lb im in ü z e rin d e b ir oyuk açınca kör edici bir acı b ed en im e
yayıldı. A ğ z ım d a n b o ğ u k b ir çığlık kaçtı. Sesim, neredeyse Kral’ın al­
çak sesle sö y le d iğ i sö zleri boğacaktı. “ O hâlde kimin kırdığım u n u tm a
diye k a lb in in ü z e r in e işaretim i bırakayım.”
T ik s in ti v e ric i b ir yavaşlıkla kılıcıyla derin yaralar açtı. B oğazım dan
çığ lık lar k o p a r k e n açtığ ı h e r oyuğun üzerinden bir kez daha geçti.
Y ü z ü n ü ç a rp ıta n sırıtışın ı g ö rm em ek için gözlerimi yum dum . A rtık o
ad a m a d a h a fazla b ak a m ıy o rd u m . Hayır, adam değildi o. Bir canavardı.
G ö z y a ş la rın ı iste m dışı akıp yağm ura ve yüzüme akan kana karışı­
y o rd u . D e r i m e n e o y d u ğ u n u gayet iyi biliyor, bunu kılıcının hareket­
le r in d e n s e z iy o rd u m . Ö lm e d e n önce beni damgalıyordu ve bedenim i
sarsan a c ıd a n d a h a ç o k canım ı yakıyordu bu.

481
A radan ne kadar zam an g eçtiğ in d en em in o lam asam da n ih a y e t k ı­
lıcını kaldırıp eserine hayranlıkla b a k tı.“ İşte o ld u .” T avrı ra h a ttı. S esin ­
de m üthiş b ir rahadık, büyük b ir gaddarlık vardı. “ B e n i ö te d ü n y ad a
hatırlam an için.”
S onra kılıcını kaldırıp u cu n u g öğsüm e d o ğ ru lttu .
Hayır, hayır, hayır, h ayır...
G ülüm sed i. “ G öğsünden bıçaklanan P a e d y n .T ıp k ı babası g ib i.”
Ö lçm em .
K ral te p em d e dikiliyor, kabzasını kavradığı k ılıcın ı k a ld ırıy o rd u .
Y ükseğe, daha y ü k seğ e...
Ölmeyeceğim.
Ç aresizlikten delirm iş hâldeydim . K ollarım ı k a ld ırm a k b ile b e d e ­
n im e acı veriyordu. Fakat göğsüm ün ü ze rin d ek i ç izm e sin e p a rm a k la ­
rım ı geçirirk en acıya aldırış etm ed im . B ir elim ayak b ile ğ in i sararken
d iğ eri ayakkabısının deri u cunu kavram ıştı.
Ve kalan tü m gücüm le çevirdim . Acıyla h o m u rd a n a ra k sağa sola
yalpaladı.
M ü kem m el.
Ayağım sertçe kendim e doğru çektim . Başına aldığı d a rb e o n a c ö ­
m e rtç e bahşettiğim diğer yaralarla birleşince ayakta z o r d u r u r o ld u .
Ve sertçe ıslak zem ine yığıldı.
E lin d en kayan kılıca doğru seğirtirken te re d d ü t e tm e d im . S ü r ü n ü ­
y o rd u m ve acıyla birleşen adrenalin tehlikeli b ir p erv asızh k yaratm ıştı.
S ert b ir el, ayak bileğime dolanıp beni çam urda g eriy e çek ti.
B ed en im geriye çekilirken, parm ak larım b ir an için d o k u n d u k la rı
kılıç kabzasından uzaklaşırken hüsran içinde, k o rk u y la çığ lık a ttım . B a ­
şımı hızla çevirdiğimde, K ral’ın öfkeyle çarpılm ış, k an ve ça m u rla kaplı
y ü zü n ü gördüm . Perişan hâldeki b ed en im elverd iğ in ce se rt b ir te k m e
savurdum . B ir çatırtı işitmemle ayak bileğim in h e d e fin i b u ld u ğ u n u
anladım .
Kral haykırdı. Ezilen burnundan ağzına kan ak ark en h ay k ırışı b o ğ a ­
zından gelen lıkır lıkır seslerle boğuldu. Ayak b ileğ im i e lin d e n k u rta rıp
kılıca doğru ham le yaptım ve nihayet p arm ak larım ı kabzaya d o la d ım .
D oğ ru ld u m . H er hareketim acı veriyordu. K an d an sırılsık lam o l­
m uş, sağanakta iliklerim e kadar ıslanm ıştım . K ral’a d o ğ ru se n d e le d im .
K esik kesik nefesler alarak kılıcı arkam da kalan ç a m u ru n iç in d e n çı­
kardım .

482
Ş im di ben o n u n te p e sin d e dikiliyordum . Hollerim izin öyle çabucak
değişm esi tu h a ftı. B e n b ir can alm ak üzereydim. O nun canını.
B ana g ö s te rd iğ i d işleri kana bulanm ıştı. “ Babanı öldürenin kim o l­
d u ğ u n u b ilm e k iste m e z m isin Paedyn?”
O te k c ü m le b e n i k ılıcı göğsüne saplamaktan alıkoydu. Kendi k a­
nıyla b o ğ u lm a d a n ö n c e h ırıltılı bir kahkaha attı.
D işle rim i sık a ra k , “ O n u k im in öldürdüğünü zaten biliyorum ,” d e ­
d im .“ K ılıcı b a b a m ın g ö ğ sü n e sapladığını gördüm.” Gözlerimi yeniden
elim de tu tt u ğ u m silaha çevirdim . T üm bunlara katlanacak hâlim k al­
m am ıştı ve a r tık h a z ır d ım ...
“ Y a n ılıy o rsu n .”
D o n a k a lıp , “ Y an ılıy o r m u y u m ? ” diye sordum.
B ir k ez d a h a h ırıltılı b ir kahkaha attı. Kanlı öksürüklerinin so n u n u n
gelm esini b e k le m e d e n , k ılıcım ın u cunu göğsüne saplayıp ağır ağır k o ­
nuşarak, “ Ş e n d in ,” d e d im .
S o n ra k i sö z le ri ö k s ü rü r gibi çıktı. “ Z ihnin bize görm ek istedikle­
rim izi g ö ste re b ilm e s i n e tuhaf. B enden türüne yaptıklarımdan dolayı
zaten n e fre t e d iy o rd u n . O y üzden kendini o kılıcı babanın göğsüne
saplayanın b e n o ld u ğ u m a ikna etm en kolay oldu.” Kanlı bir g ü lü m se­
m e d u d a k la rın a yayıldı. “ Fakat o kişi ben değildim.”
F ısıltıh b ir sesle, “ Y alancı,” deyip kılıcı göğsünün daha da d e rin le ­
rine d a ld ırd ım .
S o n ra k i sö z le ri iste rik b ir fısıltı gibi çıktı.“Şöyle diyelim, bir prensle
ilk kez K a i’ı o ara so k ak ta kurtardığında karşılaşmadın.”
H ayır. H ayır.
“ ilk i, K ai b a b a n ı ö ld ü rd iiğ ü n d ey d i.”
B aşım ö y le d ö n ü y o rd u ki h er an yere yığılabilirdim.
G e rç e k o la m a z d ı bu.Y alan söylüyordu. O, bir yalancıydı. O . ..
“ A y rıca ald ığ ı ilk candı.” Kral kanlı, geçmişi yâd eden bir g ü lü m ­
sem eyle k o n u ş m a s ın ı sü rd ü rd ü . “ O n u gönderdiğim ilk görevdi. S anı­
rım so n ra sın d a o ğ la n ağlam ıştı da. N ereden nereye! O nu ne kadar iyi
e ğ ittiğ im i g ö rü y o rs u n . A rtık em rim le onlarca can alırken bile g ö zü n ü
k ırp m ıy o r.”
G ü ç lü k le n efes alıyordum . Bana dans etmeyi öğreten, yaralarım ı
iy ileştiren , b a n a y ü d ız la rın altında en sevdiğim rengi soran o ğ la n ...
B o ğ u lu rc a sın a , “ Y alan söylüyorsun,” dedim.

483
H ırıltılı bir kahkaha attı. “ Hayır, sen kendine yalan söylüyorsun
Paedyn.”
B irden babam ın öld ü ğ ü gecenin hatırası z ih n im d e b elirsizleşip b u ­
lanıklaştı. B ir zam anlar K ral’ın y ü zü n ü g ö rd ü ğ ü m ü sa n d ığ ım yerde
şim di bulanık b ir b ed e n g ö rü y o rd u m . H iç b ir ay rın tıy ı se çem iy o r, b a ­
b am ın katiline dair hiçb ir şeyi an ım sayam ıyordum .
Başım ı iki yana salladım. Şim di b u n u d ü ş ü n e m e z d im . K a i’a dair
sersem letici d ü şü n celerim in d ik k atim i ö n ü m d e k i g ö re v d e n uzaklaş­
tırm asına izin verem ezdim .
Ç ü n k ü şim di b en onun babasını ö ld ü rec ek tim .
B ir kez daha sim etrin in rahatsız edici bir şey o ld u ğ u n u fark ettim .
Başarısız olmayacağını.
K ral’ın gülüm sem esi kanlıydı.
Tereddüt etmeyeceğim.
S onra isterik, alaycı b ir kahkaha geldi.
P işm a n lık duymayacağım.
“ Z ayıfsın.T ıp k ı baban g ib i...”
G öğ sü n e sapladığım kılıç çenesini kapattı.
S onraki hissiz sözlerim in sakin to n u ü rk ü tü c ü y d ü . “B u , babam

için.
Başım yerden kaldırıp, verdiğim hasara b ak ark en ağzın d an cılız, h ı­
rıltılı b ir hayret nidası çıktı. G öğsünün d e rin le rin e g ö m ü le n k en d i k ı­
lıcını g ö rd ü ğ ü n d e gözleri fal taşı gibi açıldı. S onra b o ğ u lu r g ib i sesler
çıkardı ve kan ağzının köşelerinden sızıp yarasından o lu k o lu k aktı.
H iç b ir şey ... Ayaklarım ın dibinde, b en im elim le ö len o adam için
h iç b ir şey hissetm iyordum .
“ Ve b u d a ...” K ılıcın kabzasını çev irm em le daha ç o k eti ayrılıp
parçalanan Kral bir çığlık attı. “A dena için.”
K ılıcı geri çekip yere attığım da ağzından b o ğ u k b ir h ıç k ırık çıktı.
D ö n ü p birkaç m etre ötede duran h an çerim i b u ld u m . H a n ç e re d o ğ ru
attığ ım h e r adım , bedenim i güçsüzleştiren tü m yaralara karşın bana
k en d im i daha güçlü hissettirdi.
B abam ın hançerinin gümüş süslemeli kabzası y ağ m u rd an , k andan
ve çam urdan kayganlaşmış, benim le aynı hâldeydi. H a n ç e ri e lim d e çe­
v irirk en su damlaları yüzüm den aşağı akıyor, açık y araların u y akıyor­
du. B ir kez, iki kez döndürüp o tam dık ağırlığını hissettim .
“ Ve bu da ben im için, seni aşağılık herif.” H a n ç e rim i fırlattım .

484
V ^ e f r e tim in , k a lp k ırık lığ ım ın , merhametsizliğimin güdüm ündeki
^ A h a n ç e r h e d e fin i b u ld u . K ral’ın boğazına saplanıp bir anda hırıltılı
nefeslerine so n v erd i.
G ö zle ri, az ö n c e kendisi katile dönüşen kıza bakan katilin cesedini
izlerken tü m b e d e n im titriy o rd u .
Kral ın başı, b a b a m ın hançeri boğazına saplı hâlde yana düşm üştü
ve k o ca m an açılan g ö zleri tetikteydi. Bir gözyaşı yanağımdan aşağı
inip, y ü z ü m d e n ak an yağ m u r suyu damlalarına karıştı. Kanlı ellerim le
yüzüm ü sildim . N e d e n ağladığım dan em in olamıyordum.
P işm a n lık m ıy d ı bu?
H ayır. P işm a n lık değildi. Vicdan azabı da. Suçluluğun ise yanından
bile g e ç m iy o rd u b u d u y g u . Ferahlamaydı.
O n a d o ğ ru sen d eley erek bir adım attım. Niyetim hançerim i kapıp
kaçm aktı.
B ir şey g ö z ü m e ilişti.
d e n im acı iç in d e inlese de harekete doğru döndüm. G özlerim
, k ırp ılm a y a n gözlerle buluştu. Ufak tefek kız koyu tenliydi.
Ç ise te n in d e n de koyuydu. G özlerini kırpıştırdı ve o gözler ye­
m den o d a k la n ırk e n y ü z ü n e b ir dehşet ifadesi oturdu.
S onra koşm aya başladı.
B ir G örü.
Y ağm urda gözlerim i kırpıştırıp, K ral’ı ö ld ü rd ü ğ ü m anı m u h te m e ­
len kayda alan kızın uzaklaşan b e d e n in in ard ın d an b ak tım . B en daha
n eler o ld u ğ u n u n farkına varam adaıı sağım daki taş tü n e ld e yankılanan
sert ayak sesleri işittim.
D uraksadım . H an çerim .
H a n ç e rim e ihtiyacım vardı. O n u alm ak zo ru n d ay d ım . B e n ...
T ü n e ld e n gelen h er kimse çok hızlı h arek et ed iy o rd u . O ra d a n h e ­
m e n çıkm alıydım . G elenin dost m u düşm an m ı o ld u ğ u n u b ilm iy o r­
d u m ve bekleyip yanıtı almaya hiç niyetim yo k tu .
K aybedecek bir dakikam bile yoktu. E n değerli eşyamı alacak bir
saniyem bile yoktu ve o anda bana yaralarım dan çok kırılan kalbim acı
verdi.
Sonra koşmaya başladım.
B ed en im in h er karışı yanıyordu. Ü z e ri kanla kaplı, güçsüz düşüp
yalpalayan bed en im acı içindeydi. Fakat duram azd ım .Y o lu n biraz daha
ilerisine ulaşabilirsem sağımda o rm an olacaktı v e ...
B ir bıçak vınlayarak yanım dan geçti. K eskin u cu k o lu m u sıyırm ıştı.
Başım ı çevirdiğim de g ö rd ü ğ ü m şey tö k ezlem em e n ed e n oldu.
B e d en in in h er karışı kanla kaplıydı. S açlarının m ü rek k ep karası
dalgaları dağınık, terd en yapış yapış ve kan içindeydi. P arm ak ların ın
arasında ince b ir bıçak tu tuyordu. K aldırdığı eli, bıçağı bana fırlatmaya
hazırdı.
Ve o n u karşım da g ö rdüğüm de, zih n im d e b ir taş y erin e o tu rd u .
B ird en kendim i eski evim de, aralık b ir k ap ın ın ardında gizlenip bir
kılıcın babam ın göğsüne saplanışını izler hâlde b u ld u m . Kılıç, g ri göz­
leri korkuyla dolu, dalgalı, siyah saçlı b ir o ğ lan ın elindeydi. A z önce
katil olan oğlanın elinde.
G ö zle rim o aynı siyah saçların, o aynı g ri g ö zlerin ve karşım daki
o aynı katilin ü zerin d e g ezinirken ü rp erd im . G ö rü n tü sü o gecenin
hatırasını b ird en daha ö n ce hiç olm adığı k adar b e rra k hâle getirm işti.
H afızam daki bulm aca parçaları y erlerin e o tu rm ay a başladı.
U z u n zam an ö n cek i o gecede zih n im b e n i b ab am ı ö ld ü re n in Kral
o ld u ğ u n a inandırm ış, b en i hâlihazırda n efret ettiğ im adam ı suçlamaya
yöneltm işti.V e b ir açıdan da babam ı ö ld ü re n K ral’dı. Sadece b u n u k en ­
di eliyle yapm am ıştı. B abam ın göğsüne kılıcı saplayan o ğ lu olm uştu.
G ö zle rim i ona dikerken titrek b ir nefes aldım A n id e n h e r şey kafam da
o tu ru v erd i.

486
O çek im . O bağ. O aşinalık. O n a kolayca çekiliverm iştim çü n k ü
d erin lerd e b ir y erd e o n u tanım ış, hatırlam ıştım . Bana tanıdık gelm işti.
Ve şim di b a b a m ın katili b en i öldürecekti.
G ö zle rim izi b irb irim iz e dikerken hayatı boyunca K ral’ın ö lü m ens­
trü m an ı olan , katil o lm ak için yönlendirilen ve kontrol altında tu tu lan
oğlanı g ö rd ü m . O ld u ğ u şeye dönüştürülm üştü o. Babası b ir canavar­
d ı... O da o n u n tıpkısı olacak şekilde yetiştirilmişti.
Fakat bu, o n u n b ir katil olduğu gerçeğini değiştirm iyordu.
H ırp a n i ve öfkeli g ö rü n ü şü n d en daha ürkütücü olan gözleriydi.
G ri g ö zleri e n sıcak ateşten yükselen dum an gibiydi am a yine de b u z
parçaları g ib i so ğ u k , sarkıtlar gibi keskindi. Hissettiği dehşet o n u ilk
can aldığı g eced e g ö rd ü ğ ü m gibi gözlerinden okunuyordu.
B u n u o n a b e n yapm ıştım . Babasını ben öldürm üştüm .
F akat önce o benim babamı öldürdü.
N e yap tığ ım ı biliy o rd u . O n u n boğazına defalarca dayadığım , kabza­
sı babasım n g ırtla ğ ın d an uzanan hançerin kendine özgü g ö rü n ü şü n ü
unutacağını san m ıy o rd u m .
Y ine de b ıçağı b e n i ıskalamıştı.
Kai ıskalam azdı. Iskalam ayı istem ediği sürece. “N e yaptın ban a?”
Sözleri fırtın a n ın g ü rü ltü sü n d e neredeyse yitip gidecekti. Fakat
beni h iç b ir sağanağın üşütem eyeceği kadar üşütm üştü. O sö zcü k le­
rin d u d ak ların d an d ö k ü ld ü ğ ü n ü daha önce de işitmiştim. O du d ak lar
dudaklarım ı okşarken. B u yağ m u ru n sıcaklayan tenim i serin lettiğ in i
daha ö n ce de hissetm iştim , ikim izi birbirim izden sadece birkaç santim
ayırırken. G ri g ö zleri daha önce de bana dikilm işti... Ö fkeyle değil,
arzuyla d o lu y k en .
“ G ü z e l P ae’m , bana ne yaptın sen?”
N asıl o lu y o rd u da b ir an, b ir başka anın o derdi çarpık bir yansım ası
olabiliyordu? D a h a d ü n m ü y d ü o sözcüklerin dudaklarından nefretle
değil, ö zlem le d ö k ü lü şü ?
F akat d ü n geceyle b u an arasındaki tek benzerlik, gözlerine d o ­
lan ateş ve m e ta n e tti. M askesinin yokluğunda savunmasızdı ve y ü zü n e
o tu ran k e d e ri açıkça görebiliyordum . Bıçak tutan eli havada sallanıyor,
saldırm aya h a z ır b e k liy o rd u . Z ih n in d e parçaların yerlerine o tu ru şu n u ,
ne o ld u ğ u m u ve n e y aptığım ı idrak edişini nerdeyse çıplak gözle g ö ­
reb iliy o rd u m .

487
K o lu n u daha da geriye attı. B ıçağını g ö ğ sü m e saplam aya h az ırd ı.
G ö zle rim kapandı. K aderim i kabullenip ay ak larım ı y ere k e n e tle ­
d im .
C a n ım yanıyordu. H e r şey canım ı yakıyordu. B e lk i d e b u ö lü m ü hak
ediy o rd u m . Belki onu arzuluyordum b ile ...
K en d im e acımayla dolu d ü şü n celerim b o ğ u k , hayal k ırık lığ ı d o lu
b ir haykırışı işitm em le b ö lündü ve g ö zlerim i açtım . K a i’ın elleri saçın ­
da geziniyordu. Başım eğmişti. G özleri nihayet ik im izi ay ıran y a ğ m u ru
ve m esafeyi aşıp gözlerim le bu luştu ğ u n d a, iç le rin d e K a i’ın k e n d in e
karşı verdiği savaşı gördüm .
Yapması gerekeni biliyordu. Fakat yapm ıyordu.
K ai’ın sesi elleri gibi titredi. “B u bıçağı b o ğ azın a sap tam alıy ım ”
Ve b u n u kolayca yapabilirdi de. Silahım y o k tu . O n u d u rd u rm a k için
n e isteğim ne enerjim kalmıştı.
Sesim hislerim kadar perişan çıktı. “ O hâlde yap.”
B ana bakarak başını iki yana salladı. B e n d en tik sin d iğ i k ad a r k e n d i­
sin d en de tiksinir g ib iy d i.“Yapacağım. Y a p m a lıy ım .”
B ana d o ğ ru lttu ğ u hançeri tu tu p y ü zü n ü ekşitti. B o ğ a z ın d a n b ir kez
daha hüsran dolu bir ses koptu. K anlı ellerini saçlarında g e z d irirk e n ,
yere bakarak başım iki yana salladı.
“ O h âlde n e d e n y ap am ıy o ru m ?” G ö z le ri e lin d e k i silah a, h a y a tı­
m ı kolayca alm ak için k u llan ab ileceğ i silaha ç e v rild i. “ N e d e n sana
g e lin c e b ird e n k o rkağın teki o lu v e riy o ru m ? N e d e n sana g e lin c e
b ird e n önem siyorum ? N e d e n bu la n e t b ıçağı b a b a m ın k a tilin e fırla ­
ta m ıy o ru m ? ”
K esik kesik nefesler alırken, göğsü hızla şişip in iy o rd u . B e n ise bana,
“ Y am ndayken bir budalaya d ö n d ü ğ ü m ü söylem iştim ve anlaşılan h a k ­
lıym ışım ,” dediğinde nefes alıp verm eyi tam am en b ırak m ıştım . K a h k a ­
hası can yakıcıydı. “Sana gelince bir budala o lu y o ru m .”
Sonraki sözleri kahredici ve aldatıcı ö lçü d e sakindi. “ B elki sen d en
k u rtu ld u ğ u m d a cesaretimi bulurum . Bu y ü zd en sana avans v erec eğ im .”
O n a hayrede baktım . Ayaklarım yere k ök salm ıştı sanki. B ir san tim
bile kım ıldam adım . G özlerim i d ik m ek ten başka b ir şey yapam ayacak
k adar şaşkın, afallamış hâldeydim.
“E n azından sözünde durdun. B eni sırtım d an bıçaklayacak k ad ar
u zu n süre sağ kaldın.” B uruk bir kahkaha attı. İlk b alo d an so n rak i
saldırıda, yarasını sardığım günü anımsam ıştı. “ Ve şim di sana iy iliğ in in

488
karşılığını v e r iy o r u m .” Sesinde hissettiği duyguların gerginliği vardı.
“Kaç P a e d y n . Ç ü n k ü seni yakaladığımda ıskalamayacağım. Tereddüt
etm eyeceğim . S an a karşı b ir şeyler hissetme hatasına düşmeyeceğim.”
D o n d u r u c u y a ğ m u ru n altında kımıldamadan dikildim.
“ G it!” Sesi çatlad ı. “ B en korkak olmayan, budala olmayan birini
bulup da o n a b u h a n ç e ri sırtına saplaması için emir vermeden git,
hem en.”
E n g e b e li z e m in d e takılıp tökezledim . Kai’a sırtımı çevirdim. S on­
ra da b ü tü n g ü n , b ü tü n hayatım boyunca yaptığım gibi yine koştum .
O m zum un ü z e r in d e n baktığım da, Kai’ın gözlerini bana dikerek
Kral’ın y a n ın d a d iz ç ö k tü ğ ü n ü gördüm .
B o ğ a z ım d a n y u k a rı tırm anan, yanan gözlerimden akacak gibi d u ­
ran d u y g u la rım ı bastırdım .
A rk am a b a k m a d ım .

489
asıl bu kadar kör olabilmiş, gerçekleri görem em iştim ?
U zaklaşan bedeninin giderek küçülü şü n ü , o n u n b e n d e n —b ir ka­
tild en — kaçışım izledim.
F akat olm am için dünyaya getirildiğim şey gibi davranm am ıştım .
Y oğrulup dönüştürüldüğüm katilin yapacağım yapm am ıştım .
G itm esine izin verdim.
G itm esine izin verdim.
Avucumda sıktığım hançere, hançerin kan bulaşmış keskin ucuna bak­
tım.
B abam ın kam.
G ö zlerim cansız bedene, m u htem elen P aed y n ’in bıçağı fırlattığı
noktaya donukça bakakalmış gözlere çevrildi. U zanıp titreyen p ar­
m aklarım la o gözleri kapattım. K itt’in gözlerini öyle cansız g örm eye
dayanam adım .
Tek dam la gözyaşım akmadı. Hissizleşmiştim.
Sarsılmıştım. K endim i ihanete uğramış hissediyordum .
A ram ızda geçenlerin onun için bir anlam ı var m ıydı? H epsi bir
yalandan m ı ibaretti? Hepsi rol icabı mıydı?
O anda yamna çöm eldiğim ölü K ral’ı d ü şü n m e m g erek tiğ in i bil­
sem de aldım hep Paedyn’deydi.
O n u n gücünü hiç sezememiştim. S usturucular ona hiç etki e d e m i­
yordu. D ireniş, saldırısında onun kılına bile zarar verm em işti.
Ç ü n k ü o, b ir S ıra d a n ’dı.
Ç ü n k ü o, b ir D ire n iş üyesiydi.
E h , ö yleydi. A rtık g e rid e üyesi olabileceği pek bir şey kalm am ıştı.
Nasıl o lm u ştu da b u n u daha ö n ce görem em iştim ?
B aşım ı iki y an a salladım . S o ru n u n yanıtım zaten biliyordum . Ç ü n ­
kü P a e d y n ’i P a e d y n yap an h e r şey gözü m ü kör etmişti.
P aedyn o n u öldürdü. K raVı öldürdü. Babamı öldürdü.
Ve b e n y in e d e g itm esin e iz in verdim .
F aka t bu d u ru m u z u n sürmeyecek.
Ayağa k alk ıp y erd e yatan ölü K ral’a baktım . Sonra g ö zlerim artık
uzakta b ir n o k ta o lan , yağ m u rd a güçlükle seçilen ona çevrildi.
İnfazcı u n v a n ın ın ağırlığını sırtım da hiç o denli hissetm em iştim .
O n u b u lm a m g erek e ce k ti.
Ve b u ld u ğ u m d a , cesaretim i de bulm uş olacaktım .

491
/|CTve g id e n y o lu n yanında uzanan o rm an a varana d ek durm adan
K L 'k o ştu m . Ç o k g eçm ed en , k o şu n u n yerin i ayak b ile k le rim e köklerin
dolandığı ve taşların ayak p arm ak larım a çarptığı, düşe kalka bir kaçış
aldı.Y ağm ur b en i b o ğ m a çabasını hiç eksiltm em işti ve açık yaralarımı
d övüyordu.
P arm ağ ım ç e n em d e n b o y n u m a uzanan kesiğe gidip, b ir daha asla
eskisi gibi g ö rü n m ey eceğ in i bildiğim kanlı yarığın ü z e rin d e nazikçe
gezindi. A rd ın d an p arm ak larım k alb im in h e m e n ü z e rin d e k i doğ ran ­
mış deriyle buluşana dek g öğsüm de ilerledi. Y üzüm ü b u ru ştu rd u m .
Sebep keşke acı olsaydı.
5.
Tek bir harfi o lu ştu ran zikzaklı çizgilerin ü z e rin d e p arm ağ ım ı gez­
dirdim . O tek h a rf sonsuza dek b ir yara izi bırakacak, o iz beni onun ve
n e o ld u ğ u m u n hatırasıyla dam galayacaktı.
Sıradanın S si.
D am ga, altında güçlükle atan kalp kadar k ö tü deşilm işti.
E lim d erim e kazınan S h arfinin ve o basit harfin ardındaki tüm
anlam ların üzerin d e, ö n e sendeledim .
G özüm e ru tu b etli o rm an ın koyu bitki örtüsü arasında parlak bir renk
takıldı. R e n g i fark etm em le yüreğim parçalandı, göğsüm sıkıştı ve ba­
caklarım titredi. D aha d ü n o rengi g ö rm ek b en i gülüm setm iş, güçlü
kollar ve kendinden em in parm aklar o sem bolü saçlarım a takm ıştı.

O / r
“ Bir u n u t m a b e n i çiçeği. K im olduğumu hep unutur gibisin çünkü.”
B a n a k a ç a m a k d o k u n u şla rı, sessiz vaatleri hatırlatıp benimle alay
ed en m a v i ç iç e k le r e g ö zlerim i diktim.
Ş im d i g e r iy e sad ece in tik am dolu haykırışlar, merhametsizliği vade­
d e n sert b a k ışla r ve b e n i m için çok kıymetli olan ve benden çalınan,
b ü y ü k olasılıkla d a k alb im e saplanacak olan bir hançer kalmıştı.
“ U n v a n ı m ı n ne olduğ unu unutm an umurumda bile değil, yeter ki senin
için k im o ld u ğ u m u u n u t m a . ”
A ğ z ım ı açıp g ü le c e k k e n dudaklarımdan bir hıçkırık çıktı. Bedenim
neşeyle d e ğ il, ızd ırap la sarsılmaya karar verdi.
A h , o n u n b e n i m için k im olduğunu anımsamaz mıydım?
B a b a m ı n k a tilin i nasıl unutabilirdim?
O n e s e n d e le d im . D u rm a d a n yağan yağmurun ve gözyaşının altında
g ö z le r im i k ır p ış tırd ım .
K ıv a m lı, sıcak sıvı dam gam dan, bedenimden, benliğimden aşağı
aktı.
Bal
B ö y le d e d i m k e n d im e .
Sadece bal bu.

491
lü babamı çam urun içinde bulalı üç g ün olm uştu.
Son uykum un üzerinden üç gün geçmişti.
U ç gündür her gözlerimi kapattığım da babam ın kan için d ek i b e­
denini görüyordum .
U ç gün önce güvendiğim, arzuladığım kız bir katil ve hain olm uştu.
U ç gündür kraldım.
Başımın üzerindeki taç ağırdı. Göz kapaklarım kadar ağır. Krallığın
omuzlarıma yıkılan yükü kadar ağır. Yorgunluğa teslim olursam , zih­
nim de neyi göreceğimi kendime hatırlatıp gözlerim i kırpıştırarak uy­
kum u dağıttım.
Tek gerçek ebeveynim ... Öldü. H ayatım boyunca m em n u n etmeye, gıırur-
landırmaya çalıştığım babam. Yanımda cansız yatıyor. D izle rim çamura batıp,
gözyaşlarını kanlı göğsüne akarken kesik b o yn u ...
O nlarca saattir kafatasımın içinde çığlık çığlığa yan k ılan an d ü ­
şünceleri susturdum . G özlerim yeniden babam ın en sevdiği, yıllar­
ca üzerine oturulm aktan yıpranm ış, kahverengi k o ltu ğ a çevrildi. O
koltuğu fazla sıkça incelediğim i fark ettim . B abam hayattayken ve
koltuğun üzerinde oturup, anlaşmalar im zalarken ve stratejiler b e ­
lirlerken bile. O n u n yaptığı her şeyi dikkatle in celerd im . O vahşice
öldürülmeden önce.
“Kitt.”
Kai.

'x A a G
I n fa z c ım .
A ç ık k a p ıy a p a r m a k la r ın ı hafifçe değdirip, neredeyse çekingen b ir
to n la b a n a s e s le n d ik te n so n ra çalışm a odasına adım attı. Kai’ın y an ım ­
da te m k in li o lm a y a çalışm ası karşısında az kalsın gülecektim .Y iğitçe
b ir ç a b a o lsa d a o n d a n b a n a acım asını istememiştim.
K a i g ib i d e ğ ild im b e n . S o ğ u k k an lı, sakin değildim ve sürekli çoğu
in sa n ın y a n ın d a ö z e n le şe k illen d irilm iş bir maske takm ıyordum . D u y ­
g u la rım h e p g ö z le r ö n ü n d e y d i ve içim dışım birdi. Ben K itt’tim . iyi
y ü re k li v e c a n a y a k ın o lm ası g erek en kardeş. Ilya’nın en şefkatli kralı
o lacağ ı s ö y le n e n k a rd e ş.
Y anlış.
iç im d e ş e f k a tte n e se r y o k tu . Şefkatin dışında ise çok şey vardı.
Ö f k e v e k e d e r h isse d iy o rd u m . K endim i basiretsiz ve işe yaram az
h is s e d iy o rd u m . Ü m its iz v e . ..
“ B e n i g ö r m e k istem işsin ?” K ardeşim in sözleri yumuşak, biraz da
e n d iş e liy d i.
Ö y le o lm a lıy d ı da. İyi y ü rek li K itt, çıldırmış gibi davranmazdı. İyi
y ü re k li K itt, k a til d e ğ il, şefkatli biriydi.
İy i y ü r e k li K itt d eğ işm işti.
Yas n e la n e t şey.
“ E v e t. O t u r .” R a h a tç a K a i’ın h e r zamanki koltuğuna işaret ettim .
O t u r m a d a n ö n c e g ö z le ri b ab a m ın yıpranmış koltuğuna çevrildi. B a­
cak b a c a k ü s tü n e attı.
Ö n e e ğ ild i. G ö z le r i bulam ayacakları yanıtlar için gözlerimi süzdü.
“ N a s ıls ın K it t ? ”
S e s in d e k i e n d iş e k a lb im d e b ir yeri titretti. Kalbimin son yetmiş iki
sa attir s o ğ u y a n b ir p arçasın ı. G ö zlerim bir nebze yumuşayıp bir an için
d a h a az K r a l’ın , d a h a ç o k K itt’in gözleri oldu. Kai hâlâ benim karde-
şim d i. K a la n te k y a k ın ım . B elki de bana kalan tek kişi.
“ E h .”
E h m i? N a s ı l bir y a n ıt bu böyle?
B o ğ a z ım ı te m iz le d im . “ O nasıl?” D uraksadım .“Annem nasıl?”
O , b e n im a n n e m değil. A n n e m öldü. Babam gibi.
“ E h . . . ” K a i b a n a cılız b ir gülüm sem eyle baktı.“Odasından çıkm ı­
y o r. S a n k i o n u k a y b e tm e n in a c ıs ı...” Kai susup,aklım dillendirm ediği
s ö z c ü k le r d e n u z a k la ş tırm a k için dikkatini yeniden babamın yıpranmış
k o l t u ğ u n a ç e v ir d i.

495
“ A nlıy o ru m .” A rılıyordum da. O n u n n e le r h iss e ttiğ in i a n lıy o rd u m .
K ed e rin b ir insanı yutm asının, ezm esinin nasıl b ir d u y g u o ld u ğ u n u .
G ö zle rim K ai’a çevrildi. Kaskatı o m u z la rın ı, yara b e re iç in d e k i
kanlı p arm a k ek lem lerin i süzdüm .
A k lım tüm bunlardan uzaklaştırm ak için her neye ya da k im e v u rd u ysa ona
acının.
A z kalsın ona cık cık ed ecek tim . K ü ç ü k k ard eşim i y a n ım d a so ğ u k
m askesini taktığı için azarlam ak istedim . O b u n u asla y a p m a z , o an d a
yaptığı gibi d uyg u ların ı b e n d e n gizlem ezdi.
K ai’ın babam için ne hissettiğinden em in o lm a sa m da, o n u n b a b a ­
m a b e n im kadar d eğ er v erm ed iğ in i b iliy o rd u m . B e lk i d e h isse ttiğ i, o n u
o ld u ğ u kişiye d ö n ü ştü ren adam a karşı sevgi ile n e fre tin b ir k a rışım ıy d ı.
K endisine b ir baba gibi değil, b ir kral gibi m u a m e le e d e n ad a m a karşı.
Fakat b e n im için babam hayatım ın tem eliy d i. O lm a k iç in ça b ala­
dığım , bana sevgi gösterm esinin ö zlem in i d u y d u ğ u m k işiy d i. F akat
artık ölm üştü ve hâlâ o n u g u ru rla n d ırm ak için n e g e re k iy o rsa y a p m a k
istiyordum . Ö m r ü m b o yunca o n u n iz in d en g itm e y i b e k le m iş tim ve
işte b ir anda, ken d im i o n u n yerini d o ld u rm ay a çalışırk en b u lm u ş tu m .
G erekeni yapacak, böylece o n u öte dünyada g u ru rla n d ıra c a k tım .
K ardeşim e baktım . O n u n da o aym yası tu ttu ğ u n u b iliy o rd u m , inişli
çıkışlı ilişkilerine rağm en, Kai sadece lafta da olsa babası o la n a d a m ı
kaybetm işti. D işlerin i sıkışında, alnım n d u rm a d a n k ırışm a sın d a , d izin i
h uzursuzca oynatışında yası seçebiliyordum .
Fakat b ir kişiden fazlasının yasını tu ttu ğ u n u b iliy o rd u m .
B en de öyleyim .
“ Kai.” D ik k ati bana çev rild i.“ Taç giy m e tö re n im g eç ti, b a b a m ı d e f­
n e t tik ...” D uraksadım . B oğazım a yükselen d u y g u la rı b a s tırm a k için
biraz zam an g e re k ti.“Ve artık sen, b e n im resm î In fa zcım sın .” K ai z a te n
b u n u biliyordu. Başını yavaşça salladı. “Ve ilk g ö re v in in z a m a n ı g e ld i.”
Başım tek rar salladı. Y ine çok yavaş. B ir fo rm a lite y d i b u . istese de
e m rim e itiraz edem eyeceğini ikim iz de b iliy o rd u k . A ra m ız d a k i iliş­
k in in dinam iği n e kadar tu h a f b ir hâl alsa da b an a h iz m e t e d e c e ğ in e
yem in etm işti. B ir g ü n kardeşim e h ü k m e d e c e ğ im i b ilsem d e o g ü n ü n
b u kadar çabuk, böyle birdenbire gelivereceği h iç ak lım a g e lm e z d i.
Y üzüm e hissiz b ir ifade yerleştirdim . “B ul o n u .”
Ve K ai’ın maskesi o anda kayboluverdi. M aske d ü ş tü ğ ü n d e y ü z ü n e
h ü cu m eden duygular, yorum layam ayacağım k ad ar hızla b e lirip k a y ­

496
b o ld u . F a k a t k ö r d e d eğ ild im . P a e d y n ’in o n u nasıl e tk ile d iğ in i g ö r­
m ü ştü m . K a i’m o zam an a k ad ar sadece b an a özel olan b ir şeyi yaparak,
o n u n y a n ın d a g a rd ım nasıl d ü şü rd ü ğ ü n ü g ö rm ü ştü m . A nlaşılan, b a b a ­
m ı g ö ğ s ü n d e n ve b o ğ a z ın d a n b ıçak lam ad an ö n ce ikim izi de alt ed ip
sırtım ız d a n b ıçak lam ıştı.
Tek gerçek e b e v e y n im ... Ö ld ü . H a ya tım boyunca m em n u n etmeye, gurur-
landırm aya çalıştığım babam . Yanım da cansız yatıyor. D izle rim çamura batıp,
g ö zya şla rım ka n lı göğsüne akarken kesik b o y n u ...
B a şım ın iç in d e h ay k ıran yasın sesini bastırm aya çalışarak, S e n d e n
o n u b u lm a m istiy o ru m ,” d ed im , “ Ve b ana g etirm en i.
K ai kafasını ağırbaşlı b ir edayla b ir kez sallarken bana b ak m ad ı. E l
b e tte M a jestele ri.”
D u d a k la rın d a k i u n v an b an a yabancı gelse de tınısı h o şu m a g itm işti.
K o ltu ğ u m d a n kalk ıp ölm üş K ral’ın hatıralarıyla dolu, soluk k a h v e re n ­
gi d e ri k ap lı k o ltu ğ a d o ğ ru y ü rü d ü m .
S o n ra oturdum .Y avaşça.
“ B a n a P a e d y n G ray ’i g etir İnfazcı.”

497
esekküF
jtf\o w e r le s s ’ı m ü n ık ü n kılan insanlara d u y d u ğ u m hayranlığı dile getır-
J k P m e d e n önce bir an durup, kitabı teşekkür sayfasını kaleme alabile­
cek noktaya getirebilm enin coşkusunu tatm ak istiyorum . Bu dosyanın
sonuna yaptığım yolculuk bitirem eyeceğim den k o rk tu ğ u m , uzun bir
yolculuk old u .T am da bu sebepten ö tü rü , b u n d an ö n ce yazdığım bin­
lerce sözcükten ziyade, bu sayfanın başına “ teşek k ü r” yazm ak belki de en
g u ru r duyd u ğ u m iş oldu.
A rtık b u n la rı dile g etird iğ im e göre, m in n e tim i coşkuyla ilade et­
m eye başlayabilirim .
H e r şeyden ö n ce ve b ek len d iğ i üzere, başta sabırlı a n n e m e ve ba­
bam a m in n e tim i ve ta k d irim i ifade etm ey e çalışacağım . A nne, baba;
b e n i bu çılgınca y o lc u lu ğ u n h e r ad ım ın d a d e stek le d in iz ve ikiniz
olm asaydınız b u rüyayı g erçe k leştirem e zd im . B an a in an d ığ ın ız için
size te şek k ü r ed e rim . Sizi tü m k alb im le sev iy o ru m .
Y in e aileden g id erek m in n e tim i b ak ed e n üç akrabam a daha te­
şe k k ü r edeceğim . N ik k i, sana sadece h ik ây ed ek i tutarsızlıklarla ilgili
so nu gelm ez şikâyetlerim i d in le d iğ in için değil, o tutarsızlıkları çö­
zecek yollar b u lm a m a y ard ım e ttiğ in için de te şe k k ü r ed erim . Sana
ç o k şey b o rç lu y u m . Jo sh , daha iyi b ir sahte ajan hayal ed em ezd im . Bu
süreç b o y u n ca bana h ep y ard ım ed ip akıl v erm ey e hevesli olduğun
için sana te şek k ü r e d e rim F oo.Jessie, bana c ö m e rtç e su n d u ğ u n sevgi
ve desteğin b e n im için anlam ı sa n d ığ ın d an b ü y ü k . B ana ve rüyama

2. Ay .s. / . mm
g ö ste rd iğ in h e v e s g e rç e k te n bulaşıcı.
S ıra m u h te ş e m e d itö r ü m M ic h e lle R o sq u illo ’ya m in n e tim i ifa­
de e tm e y e g e ld iğ in d e ilk kez k e n d im i ifade etm ekte zo rla n ıy o ru m .
P oıverless'a o la n in a n c ın ve k itaba verdiğin büyük em ek için sana
öyle m i n n e t t a r ı m k i. R e h b e r liğ in ve bilgeliğin dosyam ı b u g ü n k ü
h â lin e g e tird i v e b u u z u n k ita b ın editiyle başa çıkacak daha b e c e ­
rik li b ir k a d ın b u la m a z d ım . Sana bu süreci eğlenceli ve h ey ecan lı
k ıld ığ ın iç in v e d ö r t saatlik telefo n konuşm alarım a k atlandığın için
te ş e k k ü r e d e r im . U z u n lafın kısası, sen b ir num arasın.
K a rşın ız d a g ö rd ü ğ ü n ü z nefes kesici kapak, Seventhstar A rt’tan
S tefan ie S a w ’a ait. G e rç e k te n sende b ir sihir var ve eserlerin b e n i
sonsuza d e k b ü y ü le y e c e k . K itab ın başındaki harika haritaya gelince,
b u n u n iç in h e p im iz Jo Jo E llio tt’a teşekkür etmeliyiz, ik in izin d ü n ­
yam ı g e rç e ğ e d ö n ü ş tü r m e k için verdiğiniz eserlere h er bakışım da
b ü y ü k b ir h a y ra n lık d u y u y o ru m .
S im o n & S c h u s te r’d ak i m u h te şe m takım a teşekkürler. Sizinle ça­
lışm ak g e r ç e k te n b ir o n u rd u . B elki tiksinti uyandıracak kadar b a ­
nal g e le c e k fa k a t rü y a m sahiden de gerçekleşti. Keşke k ü çü k L au ren
b e n i şim d i g ö re b ils e y d i. Kısacası, bana inandığınız için teşek k ü r e d e ­
rim . B u fırsa t iç in so n su za d ek m in n e tta r olacağım ve sizlerle bu y o l­
c u lu ğ a d e v a m e tm e n in h ey ecan ın ı doğru dürüst ifade ed e m iy o ru m .
G e le c e ğ in n e le r g e tire c e ğ in i g ö rm e k için sabırsızlanıyorum .
B u g ü n g e ld iğ im n o k tay a ulaşm am için bana gerek b en i y ü re k ­
le n d ire re k g e re k y a rd ım ed erek destek olan herkesi yazacak olsam
k o r k a r ım b ir k ita p d ah a çıkar. B u y üzden, olağanüstü arkadaşlarım a
g e n e l ve d evasa b ir te ş e k k ü r g ö n d eriy o ru m . Bana inandınız ve ya­
z ıla rım h a k k ın d a a ttığ ım n u tu k la rı dinlediniz. D aha ne isteyebilirim
ki? B a n a sa b re ttiğ in iz iç in size teşek k ü r ederim . Sırf bu bile h erk esin
ta h a m m ü l e d e b ile c e ğ i b ir şey değil.
E v e t, sa d e c e Poıverless’ı yazm akta değil, hayatımda da büyiik b ir rol
o y n ay a n b ir k a ç b in insana te şek k ü r etm e zamanı geldi. T ik T o k ’taki
k a o tik a ile m e te şe k k ü rle r; b ir parçanız olduğum için şanslıyım. B u
sayfayı y a z m a m ın se b eb i sizlersiniz. B o o k T o k ’ta ilk videom u paylaş­
tığ ım d a n b e r i a ld ığ ım d estek ve g ö rd ü ğ ü m sevgi olmasa Powcrlcss var
o lm a z d ı. S iz le r b e n im en sevdiğim haylazlarsınız ve bana bu fırsatı
ta n ıd ığ ın ız iç in h e r b irin iz e ne kadar teşekkür etsem azdır. H e p in iz
b ire r a n a k a ra k te rsin iz , b u n u sakın unutm ayın. Bana yazma sevgim i

499
ve a rz u m u b a h ş e d e n o y ü c e varlığa da ş ü k ü r le r o ls u n . L o rd u m ve
k u rta rıc ım o lm a d a n b u g ü n o ld u ğ u m y e rd e o la m a z d ım ve T a n r ı’ya
b an a b ah şettiğ i fırsat için ş ü k re d iy o ru m .
P eki, aşırı d u y g u sa llığ ım b ira z d a n so n b u la c a k . B ir d e sana te şe k ­
k ü r e d e rim sevgili o k u r. İn sa n la rın b e n im a b u k sa b u k h ay allerim i
o k u m a k isted ik leri b ir d ü n y ay ı k a v ra m a k ta g e r ç e k te n g ü ç lü k ç e k i­
y o ru m . B u y ü z d e n y a ra ttığ ım , sağlıksız b ir tu tk u y la b a ğ la n d ığ ım k a­
ra k te rle rin d ü n y asın d a zam an h a rc a d ığ ın ız iç in size te ş e k k ü r e d e rim .
S izler b e n im ilh a m k ay n a ğ ım sın ız ve g e le c e k te d e sizin iç in yazm a
ay rıcalığ ın a sahip o lm ay ı ü m it e d iy o ru m .
Ş im d i, size sa rılıy o rm u şu m g ib i y ap ın .
X O , Laurcn

500

You might also like