You are on page 1of 7

Over Again

İlk Gün

"TAE-OH!" Tae-Oh, babasının kızgın sesiyle, küçük gözlerini araladı. Üstünde


öyle bir yorgunluk vardı ki, kımıldamak dahi istemiyordu.

"Tae-" Babasının daha yakından gelen sesiyle, odasına geldiğini anlamıştı.

"TANRIM HALA KALKIP HAZIRLANMADIN MI?!" Jongin şaşkınlık ve


kızgınlık dolu yüzüyle yatakta yayılarak yatmış olan oğluna bakıyordu.

"Baba-"

"Tae-Oh." Jongin dişlerinin arasından sinirle söylediğinde alt dudağını ısırdı


Tae-Oh.

"Eğer 5 dakika içinde hazırlanıp aşağıya inmezsen okulun ilk gününe


gidemezsin." Tae-Oh gizli tehdidi algıladığında, büyük olan gözleri daha da
irileşti. Hemen ayağa kalkıp hazır ol pozisyonunda durdu. Sağ elini de dik bir
şekilde alnına koyup "Hemen hazırlanıyorum efendim!" Diye bağırdı.

Jongin oğlunun saçma ama tatlı olan hareketlerini ağzındaki küçük tebessüm ile
izledi.

***

"Min-Ah! Hala hazırlanmadın mı?" Kyungsoo küçük kızının odasının kapısının


önünde beklerken söylendi.

"Ah, geldim babacığım." Küçük kız, büyük kapının ardından geldiğinde,


gülümsedi Kyungsoo.

Saçlarını at kuyruğu yapmış, daha doğrusu yapmaya çalışmış kız ona şirince
gülümsüyordu.

"Buraya gel." Kyungsoo eliyle kızına kendisine doğru gelmesini işaret etti. Küçük
kız meraklı gözlerle minik adımlarını babasına attı.

"Ne oldu babacığım?" Kyungsoo yere çömelip, küçük kızının saçlarına elini
atarak at kuyruğuna benzeyen modeli bozdu.

Küçük kız kaşlarını çatıp çırpınmaya başlamıştı bile.

"Yah, baba! Onu yapmak için çok uğraşmıştım ben!" Kyungsoo gülümsedi.
"Merak etme, daha güzel bir şekilde bağlayacağım. Benim hareketlerimi
karşıdaki aynadan seyret ve bir dahaki sefere benim yaptığım gibi yap, tamam
mı?"

Küçük kız dolu gözlerini kırpıştırarak kafasını olumlu anlamda salladı.

***

"Yüzünü ve ellerini yıka, Tae-Oh."

"Tamam baba." Tae-Oh kendisine özel alınan sandalyeden bir çırpıda kurtulup
minik adımlarını banyoya attı.

Banyoya geldiğinde musluğun yanındaki tabureyi alıp çıktı, kendine özel hijyenik
sabununu eline bir kere sıktıktan sonra suyu açtı ve ellerini babasının öğrettiği
şekillerde yıkamaya başladı.

Sabunun temizlendiğine emin olduğunda, suyu avuçlarına alıp yüzünü de


yıkadıktan sonra musluğu kapatıp aynanın yanında asılı Spiderman'li havlusu ile
ellerini kuruladı.

Bu sırada aşağıdan babasının sesi geldi.

"Tae-Oh ellerini yıkadıysan aşağı in hemen, çünkü törene bir saat kaldı. İşin
içine trafikte girince vaktimiz daralıyor oğlum!"

"Tamam baba!" Evin merdivenlerinden dikkatlice inip tekrardan mutfağa ulaştı.

Babası masayı hazırlamıştı, oğlunu görünce gülümseyip onu sandalyesine oturttu.

Kahvaltıyı biraz pasaklı bir şekilde yapıp, birkaç dokunuşlarını da yaptıktan


sonra evden okula gitmek üzere çıktılar.

***

Kyungsoo küçük kızının saçlarını da yaptıktan sonra, onun için hazırladığı


besleyici sandviçini yedirdi.

"Giderken pamuk şeker de alırız değil mi baba?" Küçük kız sandviçini


bitirdikten sonra sordu.

"Alırız bebeğim." Kyungsoo kalp şeklinde gülümsedikten sonra kızının elini tuttu
ve evin çıkışına doğru ilerlediler.

***

Jongin, Tae-Oh'u arabanın arkasındaki özel koltuğuna oturttuktan sonra kendisi


de şoför kısmına geçip arabayı çalıştırdı.
Okul, evlerine arabayla 20 dakika uzaklıkta olsa da, trafiği de hesaba katınca
yaklaşık 40 dakika sürüyordu. Jongin bunu bildiğinden erkenden çıkmışlardı.

Anayola çıktıklarında Jongin dikiz aynasından, dışarıdaki arabaları seyreden


oğluna bakmıştı. Yüzünü hüzün kapladı Jongin'in. Tae-Oh'u annesiz büyütmek
onun için gerçekten hem yorucu hem de üzücüydü.

Tae-Oh'un annesiyle 5 sene önce barda tanışmışlardı. İlk başlarda sadece


takılıyorlardı ve Jongin ona asılıyordu. O zamanlar daha genç ve serseriydi.
Tanışmalarından bir hafta sonra, Shinhye'nin, Tae-Oh'un annesinin adıydı,
doğum gününü kutlamak için kendi aralarında bir parti vermişlerdi. O gün çok
içmişler ve kendilerini kaybetmişlerdi. Yine de Jongin ertesi sabah uyandığında,
Shinhye'nin yanında çırılçıplak uyuduğunu görmeyi beklememişti. Ne olduysa o
gün olmuştu, ikisi de ilk başta bir şey olmadığını ve boş vermeleri gerektiğini
söylemişlerdi. Ancak birkaç hafta sonra Shinhye'nin test yaptırmasıyla gerçek
gün yüzüne çıkmıştı. Hamileydi, ailesi onu ve çocuğunu kabul etmemiş üstüne
evden atmışlardı. Jongin ise o zamanlar şoklardaydı. Baba olmak için çok gençti
ve babalığı kendine yakıştıramıyordu. Barmen olan bir insan baba olabilir
miydi? Üstelik 25 yaşındaydı!

Fakat Jongin, bir bebeğin ölümüne de izin veremezdi. Bu yüzden hem bebeğe
babalık hem de Shinhye'ye kocalık yapacağına yemin etmişti. Ancak genç kız
hassas bünyesinden dolayı doğum esnasında hayatını kaybetmişti. Bu Jongin için
bir yıkımdı. Hem genç yaşında baba olmuş hem de çocuğunun annesini
kaybetmişti.

Yine de Jongin hiçbir zaman isyan etmedi, hatta minik Tae-Oh'un sayesinde
serseri hayatından kurtulmuş ve olgunlaşmıştı. Küçük adama çok şey borçluydu
Jongin.

O düşünceli bir şekilde yola devam ederken, Tae-Oh hayranı olduğu arabalara
bakıp durmuştu yol boyunca.

***

Kyungsoo, elini tutan küçüğe bakıp gülümsemiş ve cebinden cüzdanını çıkarıp


ona para uzatmıştı.

"Kendin almaya ne dersin?" Küçük kızın gözleri ışıldadı ve kafasını hevesli bir
şekilde salladı.

Parayı kaptığı gibi, pamuk şeker satan adamın yanına koşmuş ve heyecanlı bir
şekilde pamuk şeker istediğini söylemişti küçük kız. Adam, şirin kıza gülümseyip
pamuk şekeri vermiş ve parayı almıştı. Bu sırada Kyungsoo minik kızını izliyor
ve gururlu bir şekilde gülümsüyordu.

Aynı annesi, diye geçirdi içinden Kyungsoo. Min-Ah aynı onu aldatan eski eşine
benziyordu.

Evet, aldatılmıştı. Bunu hala gururuna yediremiyordu ama üstünden birkaç yıl
geçmişti. Alışmıştı yeni 'çocuklu ama bekâr' hayatına.

Mutlu bir evliliği vardı, ta ki Kyungsoo'nun işleri aksayana kadar. Eve geç
geliyor ve evden erken ayrılıyordu. Karısı her eve döndüğünde onu sorguya
çekiyor ve o saatlere kadar ne yaptığını soruyordu. Fakat Kyungsoo'nun eşini
aldattığı falan yoktu. Sadece işleri daha yoğundu ve fazla mesaiye kalmak
zorunda kalıyordu.

Eşi ise bunu yanlış yorumluyor ve Tanrı'ın her akşamı kavga çıkartmaktan
yorulmuyordu. Ve bir akşam, yine kavga ettikleri sırada eşi bir anda bayılmıştı.
Kyungsoo o an ne yapacağını bilemese de, şoktan çıktıktan sonra ambulansı
aramıştı. Apar topar hastaneye gittiklerinde ise Min-Ah'ın varlığını
öğrenmişlerdi. Kyungsoo ilk başta kendi çocuğu sanmasa da sonradan, kavga
ettikleri bir sırada sonunun yatakta bittiği günü hatırlamış ve rahatlamıştı. Bu
rahatlaması tabii ki de Min-Ah doğana kadardı. İş yerinden izin alıp duruyor ve
sorumsuz eşinin yapamadığı şeyleri yapıyordu. Eşi o zamanlar çok değişmişti.
Asabiydi ve sürekli Kyungsoo'yu aşağılıyordu. Her ne kadar boşanmak istese de
küçük bebeğine kıyamıyor ve sabrediyordu.

Sabrının taştığı gün ise, eşini patronunun odasında ona oral seks yaparken
basmasıydı. Kyungsoo, o an yıkılmıştı ve eşine bağırıp boşanma davası açacağını
söyleyip patronundan da istifasını istemişti. Ve birkaç gün sonra hem işsiz hem
de eşsiz kalmıştı. Min-Ah ise Kyungsoo'ya verilmişti mahkeme kararıyla. Zaten
eşi de istememişti, başkalarına oral seks yapmakla meşgul olacağını düşünüyordu
Kyungsoo.

Fakat artık umurunda değildi, elini tutan ve diğer eliyle de iştahla pamuk
şekerini yiyen kızıyla mutluydu. Ona sonsuza kadar bakacaktı.

***

Jongin arabasını dikkatlice park edip indikten sonra, arkada sabırsızlıkla yeni
okuluna başlamayı bekleyen oğlunu indirmişti. İkisi de heyecanlıydı. Jongin, her
geçen gün babalık damarının kabardığını hissediyor ve gururla gülümsüyordu
elini tutan minik adamına. Onu zorluklarla da olsa çok güzel yetiştirmişti ve
şimdi ise minik adamı okula başlıyordu bugün.
Tae-Oh ise artık oyuncaklarıyla yalnız oynamayacağını biliyor ve heyecanla
oyuncak arabalarını diğer çocuklarla paylaşmak için sabırsızlanıyordu. Hepsini
sırtındaki çantasına yerleştirmişti, biraz ağır olsa da onun için sorun değildi.
Sonuçta bir sürü arkadaşı olacaktı, hepsine yetmesi gerekiyordu oyuncaklarının.

"Hazır mısın minik Spider'ım?" Jongin oğluna eğilip sormuştu.

Tae-Oh heyecanla başını sallamıştı, Jongin onun gözlerinden okuyabiliyordu


heyecanını.

***

Kyungsoo ve Min-Ah okulun bahçesine vardıklarında törene on dakika kalmıştı.


İkisi de rahatladı ve geç kalmadıkları için sevindiler.

"Vay canına, ne çok arkadaş var!" Min-Ah heyecanla ellerini çırptı. Kyungsoo
ise kızına sevimlice güldü.

"Min-Ah kızım, arkadaşlarına güzelce davran ve onları üzecek herhangi bir şey
yapma. Eğer yaparsan da-"

"Özür dileyeceğim, tamam baba." Küçük kız sevimli bir şekilde babasına
gözlerini devirdi. Bu konuşmayı birkaç gündür dinlemişti ve artık sıkılmıştı.

"Seni küçük cadı." Kyungsoo bilmiş kızının küçük burnunu iki parmağı arasına
alıp sıktı. Bazen kızının zekâsına ve olgunluğuna hayran kalıyordu.

"O zaman ben arkadaşlarımın yanına gidiyorum!" Min-Ah heyecanla bağırdı ve


babasına izin isteyen bakışlarını attı.

Kyungsoo, kızının hevesini daha fazla düşürmemek adına başını salladı ve küçük
kızın koşarak kalabalığa ulaşmasını izledi.

Kızının güvenle oraya ulaştığını gördükten sonra etrafa biraz göz gezdirdi.
Çocuklar kadar veliler de fazlaydı ve bu daha da kalabalık yapmıştı bahçeyi.
Velilere göz gezdirdiğinde neredeyse hepsinin kadın olduğunu gördü. Yüzü
hüzünle kaplansa da bunu belli etmedi.

"Yah, Tae-Oh!" Bir erkek sesi duyduğunda şaşkınlıkla başını arkaya çevirdi. Bir
genç adam, önünde koşan çocuğu yakalamaya çalışıyordu. Ancak çocuk fazla
heyecanlı olmalıydı ki adamı görmezden geliyordu.

Kyungsoo ikiliye bakıp gülümsedi. Sanırım abi kardeş, diye geçirdi içinden
Kyungsoo. Genç oğlanın baba olamayacağını düşünüyordu çünkü o fazla genç
duruyordu. Ayrıca yakışıklı.
Küçük çocuk tam yanından geçecekken ayağı taşa takılıp yüz üstü yere
düşmüştü. Kyungsoo korku ve endişeyle çocuğa baktı. Hemen yanına koşup
acıyla yüzünü buruşturan çocuğun suratını avuçladı.

"İyi misin küçük adam?" diye sordu. Arkasından soluk soluğa gelen adam
çocuğun ellerini avuçladı. Küçük çocuğun elleri kızarmış ve yer yer soyulmuştu.

"Tanrı aşkına Tae-Oh! Sana dikkatli olmanı ve elimi tutmanı söylemiştim! Bak
ne olmuş ellerine görüyor musun?!" Genç adam küçüğe bağırırken sessiz kaldı
Kyungsoo. Adam endişelenmiş görünüyordu ki haklıydı da. Çocuk çok kötü
düşmüştü. Neyse ki yüzünde yara yoktu.

"Özür dilerim." Küçük çocuk kısık sesiyle söyledi. Kyungsoo'nun içi acımıştı.
Korkudan gözlerindeki yaşları dökemediğini fark etti çocuğun.

"Hey, üzülme. Bak yanımda ne var?" Kyungsoo sesini heyecanlı yapıp küçük
çocuğun dikkatini üzerine çekti. Yanındaki genç adamın bakışlarını da üzerinde
hissediyordu ama aldırmadı.

"Ne var?" Çocuk burnunu çekip acısını unutmaya çalışarak ona baktı.

Kyungsoo elini cebine attı ve kavradığı şeyi çıkarttı. Resimli yara bantları.

"Eğer bunları ellerine yapıştırırsak hemen geçerler. Benim de küçük kızım var ve
o da senin gibi sürekli düşüp duruyor. Her zaman yanımda bulunduruyorum bu
yüzden." Kyungsoo sakinlikle cevapladı ve kutudan iki tane yara bandı çıkardı.

"Ah, teşekkürler." Yanındaki genç adama uzattığında, yakışıklı genç mahçupça


gülümsedi ve yara bantlarını aldı.

Ellerine yapıştırdıktan sonra küçük çocuk biraz daha iyi görünüyordu.

Genç olan çocuğu ayağa kaldırıp üstünü temizledi ve çantasını düzeltti minik
adamın.

"Abine teşekkür etmelisin." Genç olan Kyungsoo'yu gösterip konuştuğunda,


Kyungsoo'yu tatlı bir sevinç sardı.

"Aslında amca derseniz daha doğru olur. 31 yaşındayım." Kyungsoo cesurca


yaşını söylediğinde bu sefer şaşırma sırası genç oğlana geçmişti.

"Vay canına! Çok genç görünüyorsunuz. Ben de 30 yaşındayım." Kyungsoo'nun


gözleri hayretle açıldı.

"Ciddi misiniz? Ah, ben sizi abisi sanmıştım aslında." Karşısındaki oğlan, minik
bir kahkaha attı.
"Herkes öyle sanıyor ama hayır, babasıyım."

"Baba tören başlamak üzere." Küçük adam aralarına girip babasının ceketini
çekiştirince ikili çocuğa yöneltti bakışlarını.

"Tamam oğlum, haydi git arkadaşlarının arasına." Genç olan çocuğa eğilip
kafasından öpünce, çocuk heyecanla gülümseyip yanlarından uzaklaşmıştı.

"İlginiz için teşekkür ederim, ben de yaralarını ne yapsam diye düşünüyordum."


Yanındaki oğlan utangaç bir şekilde konuştuğunda Kyungsoo gülümsedi.

"Yanınızda daima yara bandı bulundurmalısınız o halde... Bu arada ben


Kyungsoo, Do Kyungsoo." Kyungsoo sağ elini yakışıklı adama uzattığında
gülümsüyordu.

Genç olan da gülümseyip elini kavradı. Elinin sıcaklığı Kyungsoo'yu ele


geçirirken, o da kendini tanıttı.

"Ben de Jongin, Kim Jongin."

You might also like