You are on page 1of 40

See discussions, stats, and author profiles for this publication at: https://www.researchgate.

net/publication/349869148

DİN SOSYOLOJİSİ

Book · October 2020

CITATIONS READS

0 6,274

23 authors, including:

Hasan Coşkun Ayse Elmali Karakaya


Gaziosmanpasa University Sakarya University
32 PUBLICATIONS   11 CITATIONS    4 PUBLICATIONS   25 CITATIONS   

SEE PROFILE SEE PROFILE

Fatma Çakmak Selçuk Kirtepe


Harran University Gaziosmanpasa University
8 PUBLICATIONS   8 CITATIONS    10 PUBLICATIONS   10 CITATIONS   

SEE PROFILE SEE PROFILE

Some of the authors of this publication are also working on these related projects:

GELENEKSEL ALEVİ SOSYAL ÖRGÜTLENMESİ “SİVAS KANGAL TÜRKMEN ALEVİLERİ ÖRNEĞİ” View project

İLAHİYAT FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNDE COVİD-19 SALGINI KORKUSU VE SOSYO-KÜLTÜREL YANSIMALARI (TOKAT ÖRNEĞİ) View project

All content following this page was uploaded by Hasan Coşkun on 07 March 2021.

The user has requested enhancement of the downloaded file.


Editörler
Prof. Dr. Özcan Güngör - Dr. Öğr. Üyesi Rıdvan Şimşek

DİN SOSYOLOJİSİ

Yazarlar
Prof. Dr. Özcan Güngör
Doç.Dr. Bahset Karslı
Doç.Dr. Handan Karakaya
Doç.Dr. Hasan Coşkun
Doç.Dr. Sefer Yavuz
Dr.Öğr. Üyesi Abdullah Alperen
Dr.Öğr. Üyesi Ali Fidan
Dr.Öğr. Üyesi Ayşe Elmalı Karakaya
Dr.Öğr. Üyesi Emrah Yavuz
Dr.Öğr. Üyesi Fatma Çakmak
Dr.Öğr. Üyesi Halide N. Ö. Erdoğan
Dr.Öğr. Üyesi Mehmet Süheyl Ünal
Dr.Öğr. Üyesi Nedim Öz
Dr.Öğr. Üyesi Selçuk Kırtepe
Dr.Öğr. Üyesi Süleyman Yurttaş
Dr.Öğr. Üyesi Ümit Harun Akkaya
Editörler
Prof. Dr. Özcan Güngör - Dr. Öğr. Üyesi Rıdvan Şimşek
Din Sosyolojisi

ISBN:

Kitapta yer alan bölümlerin sorumluluğu yazarlarına aittir

1.Baskı 2020

Bu kitabın basım,yayın ve satış hakları Lisans Yayıncılığa aittir.Anılan


kuruluşun izni alınmadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik,elektronik
veya başka yöntemlerle çoğaltılamaz basılamaz ve dağıtılamaz.

Assum Basım ve Mücellit

Lisans Yayıncılık Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.


Tahtakale Mah. Hicret Sokak No:8/A
Avcılar-İSTANBUL
e-posta : lisans@lisansyayincilik.com.tr
www.lisansyayincilik.com.tr
Önsöz
Bu kitabın temel amacı din sosyolojisi literatürünü zenginleştirmeye
aday bir çalışma olma iddiasıdır. Kitap, din sosyolojisinin temel konularını
hem bir ders kitabı niteliğinde ele almakta hem de derin bir bilgi, ifade ve
analiz biçimlerine yer vererek din ve toplum etkileşimini yeni bir dille ortaya
koyma niyetindedir. Kitapta kullanılan dil okuyucusunun din sosyolojisine
dair tartışmaları en sade ve akıcı şekilde kavramasını kolaylaştırmaktadır.
Çalışma dilinin ve yaklaşımlarının "objektiflik" hassasiyetiyle konuları ele
aldığını özellikle belirtmek gerekiyor. Çünkü din sosyolojisi her hangi bir
dinin savunusu veya teolojisinin anlatımı asla değildir. Aksine her dini anla-
yış ve gruplardaki yaşayışı karşılıklı etkileşim içinde ele alma amacındadır.
Kitabın, yoğun dipnot ve akademik değerlendirmelere boğulmadan okuna-
bilmesinin amaçlandığını da vurgulamam lazım. Temel olarak kitap boyunca
din sosyolojisi biliminin konusu, tarihi ve yönteminin ele alınması yanında,
günümüze dönük bu bilimin uygulanışı bağlamında; Dini inanç ve pratikle-
rin sosyal rolleri ve etkileri nelerdir? Bir din sosyal olarak nasıl örgütlenir?
Modern dünyada dinin görünümü ne olmaktadır? Toplumsal kurumlar, grup-
lar ve kimlikler ne tür değişimler göstermektedir? Gibi sorular etrafında ala-
nın temel konularını ele alarak, alanın problemlerine cevaplar aranmıştır.

Bu kitap her bölümün din sosyolojisi biliminin bir boyutuna odaklan-


dığı 14 (on dört) bölüm şeklinde düzenlenmiştir. Birinci ve ikinci bölümde
din sosyolojisinin ortaya çıkışından, gelişiminden, bilimler tasnifindeki yeri
ve kapsamından bahsedilmektedir. Üçüncü bölüm din sosyolojisinde kullanı-
lan bilimsel araştırma yöntemlerine odaklanmaktadır. Sosyoloji teorilerinde
dinin yeri ise dördüncü bölümde işlenmektedir. Beşinci ve altıncı bölümler-
de toplumsal değişme, bütünleşme ve farklılaşma ile din ilişkisi ele alınmak-
tadır. Yedinci bölümde farklı toplum tiplerinde dinin konumu tartışılmakta-
dır. Buna mukabil sekizinci bölüm küreselleşme ve din ilişkisini inceler.
Toplumsal kurumlar, gruplar ve din ilişkisi ise dokuzuncu ve onuncu bölüm-
lerde ele alınmıştır. On birinci bölümde günümüzde çokça tartışılan seküler-
leşme başlığı konu edilmektedir. On ikinci bölümde ise kimlik konusu kav-
ramsal analiz ve dini kimlik bağlamında tartışılmıştır. Kitabın güncel top-
lumsal konuları tartışan ve din ile ilişkilendiren başlığı on üçüncü bölümde
ele alınmaktadır. Çalışma, sosyalleşme ve din konusunun ele alındığı on
dördüncü bölüm ile sonlandırılmıştır.

III
Kitapta, ders kitabı niyeti açık olsun diye, konu başlarında temel soru-
ların ve kazanımların neler olacağı sistemleştirilmiştir. Okuyucunun başlan-
gıçta metin içinde nelerin tartışılacağını ve bu tartışmaların sonunda ne tür
kazanımlar elde edileceğini bilmesi istenmiştir. Her bölümün sonunda son
söz değil ama metin içinde ele alınan konuların yeniden bir hatırlanması
bağlamında temel hususlar değerlendirilmiştir. Türkiye’de başka din sosyo-
lojisi kitaplarında olmayan bir husus olarak takip edilmesi gereken siteler,
konuyla ilgili seyredilmesi faydalı filmler, makalenin temel konusunun hangi
kaynaklar çerçevesinde ele alındığı gösterir temel kaynaklar ve nihayet ileri
okumalar için daha fazla ve temel çalışmalar kaynakçada yer almaktadır.

Kitap, din sosyolojisi konularının ustalıkla ele alındığı, işlendiği ve


tartışma konusu yapıldığı bir metin sunma amacıyla hazırlanmıştır. Bu yö-
nüyle sosyoloji ve ilahiyat disiplinlerine ilgi duyanlar için olduğu kadar bu
disiplinlere aşina olmayanlar için de yararlı olacak malzeme, görsel ve su-
numlar kitapta yer almaktadır. Son söz mahiyetinde kitabın iki kapak arasına
alınma sürecinde ortaya koydukları titiz çalışma ve gayretlerinden ötürü
kıymetli yazarlarımıza ve yayınevi çalışanlarına teşekkürlerimi iletmek isti-
yoruz. Bu kitabın okurlarına ve en başta öğrencilerimize faydalı olmasını
temenni ediyoruz.

İstanbul, 2020 Editörler


Prof. Dr. Özcan Güngör
Dr. Öğr. Üyesi Rıdvan Şimşek

IV
İÇİNDEKİLER

Önsöz III

Bölüm 1
BİR BİLİM DALI OLARAK DİN SOSYOLOJİSİ 11

1.1. Temel Sosyolojik Kavramlar 12


1.2. Sosyoloji –Din İlişkisi 18
1.2.1. Din ve Toplum 19
1.2.2. Din ve Sosyoloji 20
1.3. Din Sosyolojisinin Konusu ve Alanı 22
1.3.1. Sosyoloji ve Konusu 22
1.3.2. Din Sosyolojisi ve Konusu 23
1.3.3. Din Sosyolojisinin Alanı 25
1.3.4. Özel Sosyolojiler 26
1.3.5. Özel Din Sosyolojileri 27
1.4. Din Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi 27
1.4.1. Öncüler 28
1.4.1.1. Antikçağ Düşünürleri 28
1.4.1.2. Ortaçağ Hristiyan Düşünürleri 29
1.4.2. Kurucular 30
1.5. Din Sosyolojisinin Bilimler Tasnifindeki Yeri 35
1.5.1. Din Bilimi Alanı ve Din Sosyolojisi 37
1.5.2. İlahiyat ve Din Sosyolojisi 38
1.6. İslam Dünyasında Din Sosyolojisi 39
1.6.1. Din Sosyolojisi Birikimine Dair İlk Önemli İsimler 41
1.6.2. Modern Dönemde İslam Dünyasında Din Sosyolojisi 45
1.7. Türkiye’de Din Sosyolojisi 46
1.7.1. Türkiye’de Din Sosyolojisi Çalışmalarının Tarihçesi 47
1.7.2. Türkiye’de Din Sosyolojisi Disiplinin Kurumsallaşması
ve Mevcut Durumu 48
Yararlanılan Kaynaklar 54

V
Bölüm 2
ÖZEL SOSYOLOJİ ALANI OLARAK
DİN SOSYOLOJİSİ 59

2.1. Dine Sosyolojik Yaklaşım 61


2.1.1. Dinin Sosyolojik Tanımı Problemi 62
2.1.2. Sosyolojik Din Tanımları 65
2.2. Dini Tecrübenin Sosyolojik Bağlamı 68
2.2.1. Dini Tecrübenin İfade Şekilleri 71
2.3. Din-Toplum Etkileşimi 77
2.3.1. Toplumun Dine Etkisi 79
2.3.2. Dinin Topluma Etkisi 82
2.4. Dine İşlevsel Yaklaşım 85
2.4.1. Dinin Bireysel İşlevleri 87
2.4.2 Dinin Toplumsal İşlevleri 89
Yararlanılan Kaynaklar 97

Bölüm 3
DİN SOSYOLOJİSİNDE YÖNTEM 101

3.1. Bilim Nedir? 102


3.2. Bilimsel Yöntemin Temel İlkeleri 103
3.3. Temel Olarak Sosyolojik Yöntem Okulları 104
3.3.1. Pozitif Sosyal Bilim 105
3.3.2. Yorumlayıcı Sosyal Bilim 106
3.3.3. Eleştirel Sosyal Bilim: 106
3.3.4. Yöntemsel Çoğulculuk 106
3.4. Sosyoloji ve Din Sosyolojisinde Araştırma Teknikleri 107
3.4.1. Genel Teknikler 107
3.4.2. Nicel Araştırma Teknikleri 109
3.4.3. Nitel Araştırma Yöntemleri 113
3.5. Bilimsel Araştırmaların Aşamaları ve Çalışmanın Ana
Başlıkları 117
3.5.1. Araştırma Konusunun ve Probleminin Tespit Edilmesi
ve Giriş Kısmı 118
3.5.2. Araştırma İçin Uygun Araştırma Tipi, Yöntem ve
Tekniklerin Seçilmesi 122
3.5.3. Araştırmanın Evreninin Belirlenmesi ve Örneklem
Seçimi 122
3.5.4.Veri Toplama 123

VI
3.5.5. Veri Analizi 124
3.5.6. Bulguların Yorumlanması 125
3.5.7. Özet, Yargı ve Öneriler 125
Yararlanılan Kaynaklar 129

Bölüm 4
KLASİK ve ÇAĞDAŞ SOSYOLOGLAR,
KURAMLAR ve DİN 131

4.1. Sosyolojik Kuramlar 135


4.2. Klasik Sosyologlar ve Din Anlayışları 137
4.2.1. Saint Simon (1760-1825) 137
4.2.2. Auguste Comte (1798-1857) 137
4.2.3. Herbert Spencer (1820-1903) 139
4.2.4. Karl Marx (1818-1883) 140
4.2.5. Emile Durkheim (1858-1917) 143
4.2.6. Max Weber (1864-1920) 149
4.2.7. Joachim Wach (1898-1955) 153
4.2.8. Tönnies (1855-1936) 154
4.2.9. Georg Simmel (1858-1918) 155
4.3. Çağdaş Sosyologlar ve Din 156
4.3.1. Herbert Mead 156
4.3.2. Talcot Parsons 157
4.3.3. Peter L. Berger (1929-2017) ve Thomas Luckman
(1927-2016) 159
4.3.4. Robert N. Bellah (1927-2013) 160
4.4. Çağdaş Çatışmacı Teoriler, Sosyologlar ve Din 161
4.4.1. Erving Gofmann 162
4.4.2. Charles Right Mills 162
4.4.3. Lewıs. A. Coser 163
4.4.4. Frankfurt Okulu 164
4.4.5. Ulrich Beck 165
4.4.6. Daniell Bell 166
Yararlanılan Kaynaklar 168

Bölüm 5
TOPLUMSAL DEĞİŞME VE DİN 171

5.1. Toplumsal Değişme Kuramları 173


5.1.1. Büyük Boy Kuramlar 174

VII
5.1.2. Orta Boy Kuramlar 175
5.1.3. Küçük Boy Kuramlar 179
5.2. Toplumsal Değişme ve Din Etkileşiminin Boyutları 179
5.2.1. Toplumsal Değişimi Engelleyici Bir Faktör Olarak Din 180
5.2.2. Toplumsal Değişim Faktörü Olarak Din 182
5.2.3. Toplumsal Değişmenin Din Üzerindeki Etkileri 185
5.3. Türkiye’de Toplumsal Değişim ve Din İlişkisi 188
Yararlanılan Kaynaklar 195

Bölüm 6
BÜTÜNLEŞME VE FARKLILAŞMA SARMALINDA DİN 199

6.1. Sosyal Bütünleşme ve Din 200


6.1.1. Sosyo-Kültürel Bütünleşme ve Din 202
6.1.2. İslamda Bütünleşme Örnekleri 205
6.2. Sosyal Farklılaşma ve Din 207
6.2.1. Farklı Toplumlarda Sosyal Farklılaşma ve Din 209
6.2.2. Farklılaşma ve İslam 213
6.2.2.1. Sünnilik, Şia ve Haricilik Farklılaşması 214
6.2.2.2. Ulema ve Sufilik Farklılaşması 216
6.3. Sosyal Tabakalaşma ve Din 217
6.3.1. Tabakalaşma ve Çeşitleri 218
6.3.2. Tabakalaşma ve İslam 220
Yararlanılan Kaynaklar 224

Bölüm 7
ÇEŞİTLİ TOPLUM TİPLERİNDE DİN 227

7.1. Toplum Kavramı 229


7.1.1. Toplumların Özellikleri 231
7.1.2. Toplum Tiplemeleri 231
7.2. Geleneksel Toplum ve Din 232
7.2.1. Gelenek Kavramı 233
7.2.2. Gelenekçilik 237
7.2.3. Geleneksel Toplum 237
7.2.4. Geleneksel Toplumlar ve Din 238
7.3. Modern Toplum ve Din 240
7.3.1. Modernleşme Nedir? 241
7.3.2. Modern Toplumun Özellikleri 247
7.3.3. Modern Toplum ve Din 248

VIII
7.4. Post-Modern Toplum ve Din 248
7.4.1. Postmodernizm Nedir? 249
7.4.2. Postmodernizmin Temel Özellikleri 254
7.4.3. Postmodern Toplum ve Din 255
7.5. Türk Toplumunda Din 259
Yararlanılan Kaynaklar 263

Bölüm 8
KÜRESELLEŞME VE DİN 267

8.1. Küreselleşme Teorileri 268


8.1.1. Milenyuma İlk Durak: Küreselleşme 269
8.1.2. İki İnsana Az Bir Dünya 271
8.2. Küreselleşmenin Boyutları 273
8.2.1. Yerel ile Evrensel Arasında Küreselleşme 273
8.2.2. Küreselleşme ve Etki Alanları 274
8.3. Küreselleşme ve Din İlişkisi 276
8.3.1. Küresel Dünyada Din 276
8.3.2. Küreselleşme ve İslam 280
Yararlanılan Kaynaklar 287

Bölüm 9
TOPLUMSAL KURUMLAR VE DİN
(SİYASET ve DİN, EKONOMİ ve DİN, SERBEST ZAMAN-
LAR VE DİN) 289

9.1. Aile ve Din 291


9.1.1. Aile 291
9.1.2. Din 292
9.1.3. Aile ve Dinin Ortak Noktaları 292
9.1.3.1. Evlilik 294
9.1.3.2. Eş Seçimi 294
9.1.3.3. Düğün 295
9.1.3.4. Doğum İzni 295
9.1.3.5. İsim Verme 296
9.1.4. Akrabalık İlişkileri 297
9.1.5. Ailede ve Dinde Değişim 298
9.2. Kültür ve Din 298
9.2.1. Kültür 298
9.2.2. Kültürün Kaynağı Din 299

IX
9.3. Eğitim ve Din 301
9.3.1. Eğitim 301
9.3.2. Eğitim ve Din 302
9.3.3. Eğitim ve Dinin Ortak Noktaları 302
9.3.3.1. Kültürleme 305
9.4. Siyaset ve Din 305
9.5. Devlet-Din İlişkisi 307
9.5.1. Meşruiyet Kaynağı Temelde Din Olan Devlet Şekilleri 308
9.5.1.1. Din-Siyasi Otorite Birlikteliğiyle Ortaya Çıkan
Devlet Şekli 308
9.5.1.2. Dinin Siyasi Otoriteye Egemen Olduğu Devlet
Şekli 309
9.5.1.3. Siyasi Otoritenin Dine Egemen Olduğu Devlet
Şekli 309
9.5.2. Meşruiyet Kaynağı Temelde Din Olmayan Devlet Şekli 310
9.5.3. Ülkemizde Laiklik ve Uygulaması 310
9.6. Ekonomi ve Din 311
9.6.1. Ekonomi-Din İlişkisi 313
9.7. Serbest Zaman Kurumu ve Din 318
9.7.1. Tarihsel Olarak Serbest Zaman Kurumu 318
9.7.2. Kavramsal Olarak Serbest Zamanlar Kurumu 320
9.7.3. Serbest Zaman Aktiviteleri ve Serbest Zamanlar
Kurumunun İşlevleri 321
9.7.4. Serbest Zamanlar Kurumu ve Din 322
Yararlanılan Kaynaklar 327

Bölüm 10
DİNİ GRUPLAR SOSYOLOJİSİ 333

10.1. Toplumsal Gruplar 334


10.1.1. Toplumsal Grup Çeşitleri 335
10.1.2. Toplumsal Gruplara Katılma 337
10.2. Dini Gruplar 338
10.2.1. Doğal Dini Gruplar 339
10.2.1. Sırf Dini Gruplar 340
10.3. Yeni Dini Hareketler 341
10.2. Modern Türkiye’de Dinî Gruplar 342
Yararlanılan Kaynaklar 345

X
Bölüm 11
SEKÜLERLEŞME PARADİGMALARI 347

11.1. Klasik Sekülerleşme Tezi 348


11.2. Yeni Paradigma 355
11.3. Gündelik Hayatın Tanziminde Sekülerleşme ve Din 361
11.4. Kültür Endüstrisi ve Din 372
Yararlanılan Kaynaklar 379

Bölüm 12
KİMLİK 381

12.1. Kimlik Tanımı 382


12.1.1. Sosyalleşme ve Kimlik 388
12.1.2. Kimliğin Sunumu 389
12.1.3. Milli Kültür ve Kimlik 391
12.1.4. Kimlik, Sınıf, Tabakalaşma 392
12.2. Kimliğe Sosyolojik Yaklaşımlar 393
12.2.1. Sembolik Etkileşimci Yaklaşım 393
12.2.2. Kimlik Teorisi 395
12.2.3. Cooley ve Aynabenlik Kuramı 397
12.2.4. Bauman ve Akışkan Kimlikler 397
12.3. Kimliğin Sosyal Temelleri 400
12.3.1. Aile 403
12.3.2. Etnisite 403
12.3.3. Cinsiyet Kimliği 404
12.3.4. Yaş 405
12.3.5. Din 405
12.4. Dini Kimlik 405
12.4.1. Dini Kimliğin Oluşumu 408
12.4.2. Günümüzde Dini Kimlikler 410
12.5. Dini Kimlik Gelişim Aşamaları 412
12.5.1. Müslüman Dini Kimlik İnşasının Bir Modeli 413
12.5.1.1. Atfedilen Kimlik Olarak Din 413
12.5.1.2. Seçilen Kimlik Olarak Din 414
12.5.1.3. Beyan Edilen Kimlik Olarak Din 415
Yararlanılan Kaynaklar 420

XI
Bölüm 13
TOPLUMSAL CİNSİYET VE DİN 425

13.1. Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet 426


13.1.1. Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet 426
13.1.2. Kadına Karşı Ayrımcılıklar Bağlamında Toplumsal
Cinsiyet 428
13.1.3. Din ve Toplumsal Cinsiyet İlişkisi 429
13.1.4. Semavi Dinler ve Toplumsal Cinsiyet Yansımaları 431
13.2. Beden Sosyolojisi ve Din 437
13.2.1. Beden 437
13.2.2. Bir Özne Olarak Beden 438
13.2.3. Din ve Beden İlişkisi 441
13.3. Sosyal Medya ve Din 446
13.3.1. Tarihi Süreçten Günümüze Sosyal Medya 447
13.3.2. Dinin ve Sosyal Medya Üzerinden Yeniden İnşası 449
13.3.3. Sosyal Medyada Temsilleri Bağlamında Dinler 451
13.4. Din Değiştirme Sosyolojisi 454
13.4.1. Din Değiştirme Konusunda Sosyolojik Çalışmalar 456
13.4.2. Din Değiştirme Sebepleri 458
13.5. Ölüm Sosyolojisi ve Din 462
13.5.1. Toplumların Değişen Ölüm Algıları 464
13.6. Göç ve Din 468
13.6.1. Göç – Din/Dindarlık Etkileşimi 470
13.7. Gençlik ve Din 475
13.7.1. Gençlik Tanımı ve Gençlik Dönemi Özellikleri 476
13.7.2. Gençlik Dönemi ve Din 479
Yararlanılan Kaynaklar 485

Bölüm 14
SOSYALLEŞME VE DİN 497

14.1. Sosyalleşme Kavramı 498


14.2. Sosyalleşme ve Din 501
14.3. Sosyalleşme Etkenleri ve Din 502
Yararlanılan Kaynaklar 508

XII
Bölüm 5
Hasan Coşkun1
TOPLUMSAL DEĞİŞME VE DİN
Hazırlık Soruları
1. Toplumsal değişme nedir? Toplumsal değişim ile ilgili temel kuramları
kaç başlık altında toplayabiliriz?
2. Orta boy toplumsal değişme kuramlarından yapısal-işlevselci kuram ve
çatışma kuramının toplumsal değişmeyi açıklamadaki katkılarını açıklayınız ?
3. Din ve Toplumsal Değişmenin etkileşimlerinin boyutlarını kaç başlık
altında toplayabiliriz?
4 . Max Weber’in toplumsal değişme konusunda Protestan inanç ve
değerlerinin önemine yaptığı vurguyu, Protestan Ahlakı ile Kapitalizm Ruhu
arasında kurduğu ilişkiyi açıklayınız?
5. Karl Marx’ın toplumsal değişme anlayışının toplumsal değişmeyi
açıklamada katkıları nedir?
6. Türkiye’de toplumsal değişme ve din ilişkisi hakkında neler biliyorsunuz?
Kazanımlar
1. Toplumsal değişimin ana çerçevesini ve fikri arkaplanını oluşturan teorik
bağlamı anlayabilir. Toplumsal değişme kuramlarını büyük boy kuramlar, orta boy
kuramlar ve küçük boy kuramlar olarak sınıflandırabilir.
2. Çağdaş sosyolojinin ana kuramlarından biri olan yapısal -işlevselcilik ve
çatışma kuramları hakkında bir fikir edinebilecek, İşlevselciliğin sosyolojideki yeri
ve önemi konusunda bilgi sahibi olur.
3.Toplumsal değişme ve din etkileşiminin boyutlarını sosyolojik açıdan ifade
edebilir. Din ve Toplumsal Değişmenin birbirini karşılıklı olarak nasıl etkilediğini
açıklayabilir.
4. Max Weber’in toplumsal düzen ve değişme anlayışına katkısını kullandığı
temel kavramlar aracılığı ile açıklayabilir. Weber’in, Protestan Ahlakı ile Kapitalizm
Ruhu arasında kurduğu ilişkiyi açıklayabilir.
5. Karl Marx’ın toplumsal değişme anlayışını tanıyabilir. Karl Marx’ın
toplumsal yapı ve değişme anlayışına katkısını kullandığı temel kavramlar aracılığı
ile açıklayabilir.
6. Ülkemizde Tanzimat hareketleri ile başlayan ve hala devam eden toplum-
sal değişim ve din ilişkisini açıklayabilir. Türk toplumunun son birkaç yüzyıl içeri-
sinde modern ve teknolojik Batı medeniyeti ile karşılaşma sonucu maruz kaldığı
değişim-dönüşüm olgusunu kavrayabilir.

1
Doç. Dr. Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi
TOPLUMSAL DEĞİŞME VE DİN
Toplumsal değişme, bir toplumun sosyal kurumsal yapısını, işlev-
lerini sürekli ve köklü bir biçimde etkileyen, süreç içerisinde bir toplum-
da gözlenebilen değişiklik olarak tanımlanabilir (Günay, 1998, s.329).
Başka bir ifadeyle her toplum, doğası gereği değişir, yenileşir, dönüşür
yani az ya da çok değişim süreçlerinin içinde bulunur. Toplumsal değiş-
me, toplumun yapısında zaman içerisinde izlenebilen bir değişmedir (Er-
kal, 1999, s.227). Bu tanımlardaki zaman dilimi, kolektif ve kesintisiz
olma özellikleri, toplumsal değişme kavramının sınırlarının belirlemekte-
dir. Toplumsal değişme bağlamında, ilerleme, gelişme, büyüme, devrim,
modernleşme ve batılılaşma gibi birçok kavramın kullanıldığı, bu kav-
ramlardan bazılarının değer yargıları içermekte, bazılarının da değişme-
nin hızına, yönüne işaret etmekte olduğu görülmektedir (Aslantürk ve
Amman, 1999, s. 356). Her toplum daima bir değişim süreci içindedir.
Toplumsal ve ekonomik yapılardaki önemli değişiklikler, toplumsal güç-
lerin, ekonomik ve politik grupların etkileri sonucunda yapılan reformlar,
eğitimde, ailede, dini ve kültürel yapılarda önemli toplumsal değişmelere
neden olabilmektedir. Göç, kentleşme, sanayileşme ve iletişim teknoloji-
lerinde gerçekleşen hızlı ve köklü değişimler toplumsal yapıdaki her
alanda büyük değişim ve dönüşümlere sahne olmaktadır.
Toplumsal yapının bir unsuru olarak din, toplumdaki genel deği-
şimden bağımsız değildir. Toplumsal yapıdaki değişmeler, süreç içinde
toplumsal hayatta dinin örgütsel yapısı, dünya görüşü, değerleri ve pratik-
leri düzeylerinde değişmeye yol açar (Perşembe, 1991, s. 179). Toplum-
sal değişim ve din ilişkisi çok boyutludur ve bu ilişkide dinin yanında
diğer pek çok faktörün de etkisi olmaktadır. Din, hem toplumsal değişimi
etkileyen hem de toplumsal değişimden etkilenen bir faktör olarak, sos-
yal, siyasal, ekonomik, kültürel, teknolojik vb. faktörlerle de etkileşim

172
içinde var olmaktadır. Bu çerçevede din ile toplumsal değişim ilişkisine
daha yakından bakıldığında, dinin, zaman, mekân, coğrafi ve sosyal çev-
re, sosyo-kültürel farklılaşma, demografik değişim, savaş ve barış, bü-
tünleşme ve ayrışma, eğitim, kültür ve sanat, siyaset, hukuk ve ideoloji,
ekonomi, sanayi ve teknoloji gibi alanların tümüyle tek tek veya çoklu bir
biçimde karşılıklı ilişki ve etkileşim halinde olduğu görülebilir (Okumuş,
2009, s. 326). Toplumsal değişme kavramı 19. yüzyılın başlarından itiba-
ren düşünürler tarafından ele alınmış ve tartışılmaya devam etmektedir.
Tüm dünyada yaşanan köklü toplumsal değişim süreçlerinden; olumlu
veya olumsuz, pozitif veya negatif olarak toplumun sahip olduğu örf,
adet, gelenek, görenek ve din de nasibini almıştır. Toplumsal değişme ve
din ilişkisi din sosyolojisi alanında araştırma yapan akamdemisyenlerin
gündemini en çok meşgul eden önemli bir konu olmaya devam
etmektedir.
5.1. Toplumsal Değişme Kuramları
Toplumsal yapı ve toplumsal değişme kavramları 18. yüzyılın son-
larında yaşanan Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimi'ne sonucunda ortaya
çıkmıştır. Toplumsal yapı kavramı, toplumu meydana getiren bireyler,
gruplar, etnik ve dini topluluklar, arasındaki sistematik ilişkilerin bütünü-
nü ifade etmektedir. Toplumsal değişme ile kastedilen ise bu ilişkilerde
yaşanan farklılaşma ve dönüşümdür. Kuşkusuz, çok sayıda düşünür bu
iki kavramı farklı biçimlerde yorumlamış ve kendi tanımlarını yaparak
kavramlarla kastedilen olguları açıklamaya çalışmışlardır. Kavramlar
üzerinde uzlaşma olmamasının temel nedenlerinden biri, hatta birincisi
toplum kavramı üzerinde genel bir uzlaşmanın olmaması, diğer bir neden
ise toplumsal değişme ile farklı süreçlerin kastedilmesidir (Alpkaya ve
Duru 2017, s.7-8). Toplumsal değişim birçok farklı disiplin ile iç içedir.
Farklı disiplinlerdeki değişim ve gelişimlerde toplumsal değişim konusu-
nu etkilemiş ve bu yüzden kavram üzerinde uzlaşılamayan bu nokta, kav-
ramın sürekli gelişen organik bir yapıya dönüşmesine sebep olmuştur
(Seyfi, 2018, s. 116-120). Toplumsal değişme sürecini anlayabilmek ve
bu süreci yönlendirebilmek için birçok toplumsal değişme kuramı gelişti-
rilmiştir. Toplumsal değişmeyi açıklayan teori ve kuramsal yaklaşımların
tüm sosyal bilimciler tarafından üzerinde ittifak edilen bir kuram olmasa
da, bu çalışmada çoğunluk tarafından kabul edilen kuramlar hakkında
kısa bilgiler vererek yetinilecektir. Toplumsal değişme kuramları tipoloji-
lerine göre temelde üç ana kuram söz konusudur (Okumuş, 2003, s.35).

173
5.1.3. Büyük Boy Kuramlar
Organizmacı, Evrimci ve Diyalektik model olmak üzere üç ana
grupta toplanan bu kuramlar, genel geçerliliği olan kanunları belirlemeye
ve bunlardan yola çıkarak özel toplum birimlerindeki değişmeleri açık-
lamaya yönelirler (Kongar, 2000, s.63-144).
Büyük boy kuramlar, insanlık tarihini bir bütün olarak kapsamına
alan, zamansal ve mekânsal olarak evrensellik iddiası olan kuramlardır.
Bu kuramların odak noktaları insanlık tarihinin değişim yasalarını bul-
maktır. Büyük boy kuramların ilki, “Yükseliş ve Çöküş Kuramları” ola-
rak da adlandırılan Organizmacı Kuramlar, insan organizması ile toplum
arasında kurdukları benzerliklerden hareketle, toplumların, devletlerin
genel anlamda medeniyetlerin gelişme, gerileme ve çözülme aşamaların-
dan geçtiğini savunan teorilerdir. Organizmacı teoriye göre; uygarlıklar
canlı organizmalar gibi doğar, büyür ve ölür. İbn-i Haldun’un teorisyen-
lerinden olduğu bu kurama göre bu zorunlu bir değişim ve dönüşüm
sürecidir. Çağların değişmesi, günlerin geçmesi ile milletlerin, kavimlerin
durumları da kaçınılmaz olarak değişir. Sosyal değişimin temel dinamiği
toplumun kendisidir. Tarihin hareketini döngüsel bir hareket olarak gör-
dükleri, toplumların dairesel bir hareket izleyerek zorunlu olarak yükseliş
ve çöküş süreçlerinden geçtiklerini ileri sürdükleri için “döngüsel yakla-
şım” diye de adlandırılmaktadır. Tavırlar teorisi ile İbn Haldun ve Mede-
niyetlerin çöküşü yaklaşımıyla Arnold Toynbee, bu yaklaşımın iki önemli
örneğini vermiştir (Okumuş, 2013, s.85-86). Toplumlarında aynen orga-
nizmalar gibi doğan, büyüyen ve ölen yapılar olduğu görüşünü esas al-
maktadır. Toplumları organizmaya benzeten organizmacı yaklaşımlar;
toplumdaki her kurumun bir görevinin olduğunu ve bazı kurumların
fonksiyonlarını yerine getirmediği zaman tüm toplumun adeta bir orga-
nizma gibi bundan etkilenmesi kaçınılmazdır.
Büyük boy kuramlardan bir diğeri olan Evrimci modele göre; in-
sanlık tarihi, genellikle kendi içinde meydana gelen birikimler sonunda
ortaya koyduğu gelişmenin bir sonucu olarak görülür (Okumuş, 2003,
s.40). İnsanlığın doğrusal bir çizgi üzerinde geliştiği görüşünden yola
çıkan dolayısıyla gelecekte alacağı şekli de öngörme iddiasında bulunan
modeldir. Bu modeli benimseyenler evrim konusunda anlaşmakla birlikte
kendi içlerinde önemli ölçüde farklı yaklaşımlar sergilemiştir. Herbert
Spencer, Auguste Comte, Emile Durkheim, Max Weber gibi sosyolojinin
kurucuları olan önemli isimlerin benimsediği bu model iki önemli

174
noktada odaklaşır, insanlığın evrim çizgisini incelerken toplum tabiat
ilişkisine ışık tutmuş olmaları ve günümüz sosyal bilimcilerini büyük
ölçüde şekillendirmiş olmalarıdır (Kongar, 2000, s.88-89). Bu model
bağlamında toplumsal değişmeyi açıklamaya çalışanlar, toplumların ev-
rimleşerek oluştuklarını belirtmişlerdir. Evrimcilere göre değişmenin bir
yönü vardır; ilerleme. İlerleme, geri gelme sapma olarak kabul edilir.
Bütün insan toplumları aynı yasalarla ilerler. Yani toplumlar arasında
ilerleme açısından hız farkı vardır. Hatta tek bir toplumun değişme hızı
evrimin çeşitli dönemlerinde farklılık gösterebilir. Evrimci model sadece
doğrusal teoriden ibaret değildir. Toplumun sosyal yapısındaki her kuru-
mun ve sosyal kuvvetin belirleyeceği ayrı ayrı doğrusallara rastlanabilir
(Erkal, 1999, s.230).
Büyük boy kuramlardan bir diğeri de Diyalektik modellerdir. Diya-
lektik modeller, Evrimci modellerin özel bir formudur. Evrim sırasında
ortaya çıkacak her aşamanın, kendisini ortadan kaldıracak ve zıddını ya-
ratacak öğeleri beraberinde getirdiği görüşüne dayanırlar. Bu modele
göre; "hiçbir şey olduğu yerde kalmaz, hiçbir şey olduğu gibi kalmaz"
gözlemiyle başlar. Kim ki, diyalektik der, hareket demektedir, değişme
demektedir. Diyalektiğin bakış açısı Marx ve Engels tarafından oluştu-
rulmuş ve tez-antitez-sentez şeklinde tarihe uygulanmıştır. Bu yaklaşım
tez-antitez-sentez şeklinde diyalektik maddecilikten, tarihsel maddeciliğe
geçişin köprüsüdür. Değişmeyi diyalektik açıdan ele alan modeller, in-
sanlık tarihindeki her aşamanın bir sonraki aşamanın tohumlarını içinde-
taşıdığı ve bu yeni aşamanın zıddı olduğu görüşünü savunur. Diyalektik
gelişme iki türlü olur. Birinci şekil Marx’da görüldüğü gibi art arda gelen
aşamaların birbirini izlemesi, ikinci şekil ise Sorokin’de görüldüğü gibi,
üç genel aşamanın, belli bir sıra izlemeden, birbirinin yerini almaları-
dır(Kongar, 2000, s. 121-123).
5.1.2. Orta Boy Kuramlar
Büyük boy kuramlar bütün insanlığı kapsarlar. Evrensel değişme
kanunlarını bulup, bu kanunlarla özel toplumlardaki değişmeleri açıkla-
maya çalışmışlardır. Orta boy kuramlar ise genellikle gruplar ve kişiler
üzerinde odaklanırlar. Büyük boy kuramlar, değişmeyi bütün insanlığı
etkileyen kanunlar açısından ele alırken, Orta boy kuramlar ise toplumları
ayrı ayrı inceleyerek toplumsal değişmeleri bütün insanlığa genellemeye
çalışmışlardır (Kongar, 2000, s.278).

175
Orta boy kuramlar, demografik, ekolojik, mekânsal, kentsel-kırsal
değişimler, göçler, kültürel farklılaşmalar, sosyal hareketlilik ve tabaka-
laşma gibi konular üzerinde dururlar (Okumuş, 2003, s.46). Orta boy
kuramcılar, bugünkü bilgimizle, bütün insanlığı kapsayacak değişme
modeline ulaşamayacağımız anlayışını geliştirmişlerdir.
“Yapısal-İşlevsel Yaklaşım, bir ölçüde büyük boy kuramların geniş
zamanlı toplumsal değişim yasalarına bir tepki olarak doğan orta boy
kuramların öncülüğünü yapmaktadır. Bu modele göre toplum, birbirlerine
bağımlı olan ve her biri, meydana getirdiği bütünün daha iyi uyumunu
sağlamak için belli fonksiyonlara sahip olan öğelerden meydana gelir. Bu
öğeler, işlevsel bir bütünleşme içinde toplumu meydana getirir” (Oku-
muş, 2013, s. 87).
Yapısal-fonksiyonel modelde toplum, birbirleriyle ilişki içinde bu-
lunan parçalardan meydana gelmiş bir sistem olarak düşünülür. Toplum-
daki hareketlilikler ve ya faaliyetlerin tamamı doğal olarak genel denge
durumundadır ve bu duruma katkıda bulunurlar (Wallace ve Wolf, 2004,
s.23).
Yapısal-fonksiyonel model iki temele dayanır. İlki, yapılar ile
fonksiyonlar arasındaki ilişki. Her yapı, bir işleve sahip olduğu için ge-
lişmiştir. Yapılar var olduğu için belli işlevler ortaya çıkmıştır. Yapısal-
fonksiyonel modele göre, fonksiyonlar yapılardan önce vardır. Yapılar
fonksiyonları değil, fonksiyonlar yapıları doğurur. Buradan yapısal farklı-
laşma düşüncesine varılır. Yapısal farklılaşma, esas olarak aynı yapı tara-
fından yerine getirilen fonksiyonların zamanla çoğalmaları ve ihtisaslaş-
maları sonunda birbirinden ayrılarak, kendilerini daha iyi gerçekleştire-
cek yeni yapılar oluşturmak demektir. İkinci olarak, fonksiyonelliktir.
Bütün sosyal yapı ve birimler, sosyal sistem için fonksiyoneldir. Yani bu
ihtiyacı karşılamakta ve diğer parçalarla ahenkli bir bütünleşme içindedir
(Kongar, 2000, s.153-155).
Yapısal-fonksiyonel modelin inşasında Talcott Parsons ve Robert
K. Merton ilk akla gelen sosyologlardır.
Parsons, kuramını, klasik ekonomistlerin rasyonellik ilkesine, pozi-
tivistlerin determinist biyoloji kanunlarına ve idealistlerin kültürel değer-
lerine dayanarak kurmuştur. Parsons bu üç modelin de gerçeğin bir
kısmını yansıttığına ve bu nedenle uzlaştırılmaları gerektiğine inanır.

176
Toplumsal yapı, toplumsal sistem ve aktör onun en çok kullandığı terim-
lerdir (Kongar, 2000, s.156). Parsons, bir toplumda 3 sistem tanımlar: 1-
Kişilik sistemi, 2-Sosyal sistem, 3-Kültürel sistem. Parsons, bahsettiği üç
sistemi birbirleri için vazgeçilmez nitelikte bulur (Wallace ve Wolf,
2004, s.33-35). Parsons, aktörlerin toplumsal eylemlerinin toplumsal
kurumlar tarafından belirlendiğini iddia eder. Toplumsal kurumlar ya da
kurumsal kalıplar, belli bir toplumda hangi toplumsal eylemlerin ya da
toplumsal ilişkilerin meşru ya da beklenen eylem ve ilişkiler olduğunu
belirler. Buradaki meşruluk terimi, bir yaptırımı kapsar ve belli bir eyle-
min yapılmasının hiç olmazsa kuvvetli bir şekilde eleştirileceğini belirler.
Toplumsal kurumlar (ahlak, kültür, din, ekonomi vb.), bireylerin belli
toplumsal kişiliklerinde sahip oldukları rollerin yerine getirilmesini dü-
zenler. Parsons, gerek farklılaşma modeli ile gerekse daha sonra kavram-
sal gelişimini incelemeye çalıştığımız kişilik sistemi özellikleri ile top-
lumsal değişmeyi bir denge içerisinde basitten karmaşığa doğru giden bir
toplumun normal bir evrimi olarak görür (Kongar, 2000, s.160).
Yapısal-fonksiyonel modelin önemli temsilcilerinden Merton’un
toplumsal değişmeyi açıklamak için kullandığı temel kavram Durk-
heim’dan ödünç aldığı Anomi’dir. Fakat Merton değişimi bu kavram
çerçevesinde açıklarken bir dizi kavram daha kullanır. Bu kavramlar tüm
işlevselci sosyologlarda kullanılan ‘işlev’ kavramından türetilmiştir. Mer-
ton, işlevi ‘açık işlev’ ve ‘gizli işlev’ diye ikiye ayırır. Açık işlev, top-
lumsal etkinliğe katılanlar tarafından bilinen ve niyetlenilen işlevlerdir.
Gizli işlev ise katılımcıların farkında olmadıkları etkinliklerinin sonuçla-
rıdır. Merton’a göre sosyolojik açıklamanın en önemli amaçlarından biri
toplumsal etkinlikler ve kurumların gizli işlevlerinin açığa çıkarılmasıdır.
Bu sınıflama ile Merton’un ana problem olarak ortaya koymaya çalıştığı
şey, gizli işlevlerin açık işlevlere dönüşmesi sırasında ne gibi değişimle-
rim ve etkilerin ortaya çıktığıdır (Wallace ve Wolf, 2004, s.62-65: Kon-
gar, 2000, s.162). Merton, toplumsal değişme anlayışını, farklılaşma çiz-
gisinde değerlendirmektedir. Merton, ayrımını yaptığı toplumsal yapı ve
kültürel yapı arasındaki farklılaşma ile gerçekleştirmeye çalışır. Yani
onun farklılaşma modeli, kültürel yapı ve toplumsal yapı ayrımına ve bu
iki yapı arasındaki pozitif veya negatif ilişkiye dayanmaktadır. Merton’un
temel değişmeyi toplumsal değişme, yani normlardaki, değerlerdeki de-
ğişme olarak görmesi tartışılmaya devam etmektedir (Kongar, 2000,
s.163-165). Merton, toplumsal değişmenin fonksiyonel olarak toplumun
iç dinamiklerinden hareketle gerçekleşebileceğini düşünmektedir.

177
Toplumu oluşturan öğelerin fonksiyonlarını yerine getirirken sistem de-
ğişmeleri yapabileceğini ve bunların toplumsal değişmeye neden olacağı-
nı belirtmektedir (Akdoğan, 2004, s.83).
Orta boy kuramlar kapsamında değerlendirilebilecek olan diğer bir
yaklaşım da Çatışmacı Model’dir. Toplumun bütünleşmiş bir varlık ol-
duğu görüşünün antitezi çatışma modelleridir. Çatışma modellerine göre
toplum, birbirleriyle çatışan birimlerden ve öğelerden kuruludur. Toplu-
mun değişmesi bu öğelerin itici gücüyle meydana gelir. Toplumsal bü-
tünlük ise, toplumsal öğeler ve birimler arasındaki ahenk ve çatışmanın
sonucu değil, toplumsal birim ve öğeler arasındaki çatışmaların ortaya
koyduğu zıt kuvvetlerin dengelenmesi sonucu ortaya çıkar. Yapı-
fonksiyonel yaklaşım, çatışmayı sosyal bir hastalık olarak görürken ça-
tışmacı modeller bunu tabii karşılarlar, hatta toplumun hayatiyetini buna
bağlarlar (Kongar, 2000, s.185).
Çatışma kuramının en önemli temsilcisi Karl Marx, toplumsal de-
ğişmeyi hem evrimsel bir süreç hem de sınıfsal mücadele ve çatışmanın
en son çözülme aşamasında gerçekleşecek radikal bir dönüşüm olarak
açıklar. Toplumsal tarih sömüren ve sömürülen sınıflar arasındaki çatış-
manın hikayesidir. Toplum, sınıflar arası çatışmalar bakımından birbiri
ardından gelen komünal, köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist aşamalar-
dan geçer; her aşamada çatışan sınıflar değişmiştir. Bu çatışma Kapitalist
toplumda, üretim araçlarına sahip olan, burjuva sınıfı ile emeğini satan
veya kiralayan emekçi sınıf arasında gerçekleşir. Modern dönemde yük-
selen kapitalist sınıf, feodal aristokrasinin hakimiyetine son verdi; aynı
şekilde işçi sınıf (proleterya) da gelecekte onların yerini alacaktır. En son
aşamada (sosyalizm) sınıfların ve dolayısıyla çatışmanın ortadan kalma-
sıyla toplum dengeye ulaşır (Freyer, 2012, s.83; Kurt, 2018, s.207).
Çatışma kuramının diğer bir temsilcisi Ralph Dahrendorf olarak
kabul edilir. Dahrendorf kendi çatışma kuramının Marx’ın iki sınıflı
modelinin tersine çoğulcu olduğunu vurgular. Marx çözümleme birimi
olarak toplumu ele almış ve toplumdaki kişileri de üretim araçlarının
mülkiyetinde payı olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayırmıştır. Bu du-
rumda insanlar ya sahip ya da sahip değildirler. Mülkiyet ilişkilerinin
yerine otorite ilişkilerini sınıf kuramında esas olarak koyan Dahrendorf,
iki sınıflılığın tüm toplumu değil yalnızca toplumdaki kimi özel birlikleri
açıkladığını söyler (Poloma 2012, s. 136-137).

178
5.1.3. Küçük Boy Kuramlar
Küçük boy kuramlar, toplumsal değişimi küçük grup süreçleri ve
psikolojik unsurlar ile açıklarlar. Değişimin kaynağını kişilerde ve grup-
larda ararlar. Bu nedenle sosyal psikolojik kuramlar olarak görülürler.
Küçük ve orta boy kuramların ortak yanı, değişimi aşağıdan başlayarak
yukarı doğru gelişen bir süreç olarak ele almalarıdır. (Küçükcan 2013, s.
88; Kongar, 2000, s.278).
Sosyal psikoloji alanında geliştirilen, sosyal değişimi grupsal düz-
lemde açıklayan küçük boy kuramlar, bireysel ve grupsal yaklaşım teme-
linde iki farklı tipte ele alınmaktadır. Bireysel yaklaşım, grup yoluyla
bireyde gerçekleşen değişimi açıklar. Grupsal yaklaşım ise bir bütün ola-
rak grubun değişimine odaklanır. Bireysel ve grupsal değişim yaklaşımla-
rının temelde birbirinden farklı olmadıkları görülmektedir (Okumuş,
2003, s.50; Küçükcan 2013, s. 88).
5.2. Toplumsal Değişme ve Din Etkileşiminin Boyutları
Din, farklı bakış açılarından hareketle farklı şekillerde tanımlanır.
Genelde de bu tanımlar; ya aşkın, ilahi boyutuna vurgu yapılarak ya da
toplumsal boyutu ön plana çıkartılarak yapılır. İster toplumun bir fonksi-
yonu olarak tanımlansın isterse de “kutsalın tecrübesi” olarak tanımlansın
sonuçta din, toplumsal hayatın içinde vardır. Din-toplum etkileşimi sü-
rekli gündemde olmuş ve dinin toplumsal yaşam üzerindeki etkisini sor-
gulayan sorular, bilim adamlarının temel problemlerini oluşturmuştur.
Acaba din ile toplum arasında nasıl bir ilişki vardır? Toplum mu dini
yoksa din mi toplumu etkilemektedir? Aralarındaki etkileşimin boyutları
nelerdir? Herhangi bir etkileşim olmadan din, bir toplumun yapısına nü-
fuz ederek fonksiyonel olabilir mi? Toplumların yükselişinde ve çökü-
şünde dinin rolü var mıdır, ya da varsa ne ölçüde ve ne gibi fonksiyonları
vardır? (Abuzer, 2017, s.50). Din ve toplum etkileşimi konusunda birçok
soru sorulabilir. Bu sorulara din sosyologlarının verdiği cevaplar toplum-
sal değişme ve din etkileşiminin boyutlarını ortaya koymaktadır.
Tarihten günümüze dinin, toplumları etkilediği, yönlendirdiği, de-
ğişim süreçlerini farklı boyutlarda şekillendirdiği, süreç içerisinde hem-
değiştiren hem de değişen bir etken olarak yer aldığı görülmektedir. Din,
hem toplumsal yapıyı etkileyen, hem de toplumsal yapının etkisi altında
değişen bir realitedir. Dinin ve toplumsal değişmenin karşılıklılık ilişki

179
ve etkileşimi söz konusudur (Okumuş, 2009, s. 324). Şüphesiz, ister “top-
lumsal değişmeyi sağlayıcı bir faktör olarak din” isterse de “toplumsal
değişimi engelleyici bir faktör olarak din”, toplumsal değişme süreci içe-
risinde hiç bir zaman tek başına hareket etmemekte; tersine o öteki top-
lumsal, ekonomik, siyasal, kültürel vb. faktörlerle etkileşim ve işbirliği
içerisinde davranmaktadır (Günay, 2001, s. 12).
Toplumsal değişme ve din etkileşiminin boyutlarını sosyolojik açı-
dan ifade etmek gerekirse temelde üç yönlü bir ilişkiden söz edilebilir.
5.2.1. Toplumsal Değişimi Engelleyici Bir Faktör Olarak Din
Din ve toplum arasındaki ilişkilerin karşılıklı olmasının, din ile top-
lumsal bir olay olan toplumsal değişme arasındaki ilişkiler konusunda
belirleyici bir rol oynadığını belirtmek gerekir. Din ile toplumsal değişme
arasındaki ilişkiler ele alındığında, bir yandan toplumsal değişmenin din
üzerindeki etkilerinden bahsedilmekte, diğer yandan da dinin toplumsal
değişme süreci üzerinde etkileri söz konusudur. Din ve toplumsal değiş-
me ilişkilerine baktığımızda din, birçok toplumbilimci tarafından toplum-
sal değişmeye engel olan bir faktör olarak görülmüştür (Günay, 1998, s.
333). Toplumların hayatlarında meydana gelecek herhangi bir değişime
karşı duracak sosyal faktörlerden birisi de dindir. Din, kendi yapısına
uygun görmediği bir değişimi bozgunculuk, muhalefet olarak değerlendi-
rip karşı çıkmakta ve değişime engel olmaya çalışmaktadır (Akdoğan,
2004, s.125). Dinin etkili olduğu toplumsal değişim-din ilişkilerinde
gözlenebilen hususlardan biri dinin, toplumsal değişimi yavaşlatıcı veya
engelleyici bir etken olmasıdır. Gerçekten de din, muhafazakâr yönünü
devreye sokarak mevcut sosyal düzen ve yapıyı koruyabilmekte ve istik-
rar unsuru olabilmektedir. Toplumsal istikrar faktörü olarak din, istikrarı
koruyarak toplum hayatında dengeli bir devamlılık temin edilmesinde
etkili bir rol oynayabilmektedir (Okumuş, 2003-2009, s. 328; Günay,
1998, s.334). Durkheim’e göre; dinin sosyal değişimi yavaşlatıcı etkisi,
onun toplumun bütünleşmesinde gördüğü işlevle de yakından ilgilidir.
Dinin, özellikle hızlı sosyal değişimlerde ve toplumsal yapıdaki kırılma-
lara karşı toplumu korumak ve bütünleştirmek fonksiyonuna sahip bir
güçtür (Aron, 2017, 259; Wallace ve Wolf, 2004, s.30).
Din ve toplumsal değişim ilişkileri konusunda dinin değişimi ya-
vaşlatıcı, engelleyici ve kısıtlayıcı etkilerinin daha kuvvetli olduğu fikri
çok sayıda düşünürün gündemini meşgul etmiş ve hala tartışılmaya da

180
devam etmektedir. Dinin kurumsal bir yapıya sahip olduğu inkâr edile-
mez. İlkel dinlerden kitabi evrensel dinlerin kurucu peygamberi, kutsal
kitabı, peygamberi takip eden ve dini zamanla kurumsallaştıran güçlü bir
din adamları sınıfı ve onlara inanan ve takip eden müminler topluluğuna
sahiptir. Kutsal bir geleneğe sahip olan dinlerin toplumsal değişimi ya-
vaşlatıcı, frenleyici veya engelleyici bir fonksiyona sahip olduğunu iddia
eden düşünürlerden ilk akla gelen Karl Marx olarak bilinir (Coser, 2003,
s.82).
Marx’a göre din, insanı değil, insan dini yaratır. İdeal bir dünya ta-
savvur eden din, bir gerçek dışı dünya oluşturarak, sosyal adaletsizlikle-
rin şekillendirdiği gerçek dünyanın karşısında insanlar için bir teselli ve
haklılaştırma görevi yapar. Bunun için Marx, dini bu dünyanın bir genel
kuramı olarak, eşitsizliklerle dolu dünyanın ahlaki olarak meşrulaştırıl-
masının, haklılaştırılmasının bir törensel tamamlayıcısı şeklinde değer-
lendirmektedir (Okumuş, 2009, s. 328). “Dinsel sefalet bir yönüyle ger-
çek sefaletin dışa vurumu, diğer yönüyle de gerçek sefalete itirazdır. Din,
ezilen yaratılmışın iç çekişi, kalpsiz bir dünyanın ruhudur; tıpkı ruhun
kovulduğu sosyal şartların ruhu olduğu gibi. Din, halkın afyonudur”
(Coser, 2003, s.82-90; Okumuş, 2003, s.111).
Marxist sosyologlar da dinin toplumsal değişime engel olduğunu,
zemini ve öncülleri farklı bir biçimde, iddia etmişlerdir. Dinin bir sosyal
değişim dinamiği olarak ele alınmasına da çoğu zaman karşı çıkmışlardır.
Marks’a göre din, “insanlara içinde yaşadıkları gerçek durumları perdele-
yen” sosyal eşitsizliği doğal ve kabul edilebilir göstererek meşrulaştıran
bir inanç ve pratikler sistemidir. Muhafazakâr bir güç olarak din sosyal
eşitsizliği meşrulaştırmakla insanları sosyal eşitsizliğe meydan okumala-
rını da engeller. Dinin Marx’ın tespitlerine haklılık verecek şekilde ege-
men sınıfları hizmet ettiğine dair özellikle Kapitalist Batı’da yaşanmış
örnekleri gösterilebilse de tarih boyunca her zaman aynı durumun ortaya
çıktığı söylenemez (Kurt 2018, s. 218).
Marx’ın din konusundaki düşüncelerinden yola çıkarak birçok sos-
yal bilimci, bu görüşleri benimsese de dinin toplumsal değişmenin tama-
men karşısında olduğunu söylemek zordur. İçinde bulundurduğu anlam
ve dinamizme her ne zaman dönülürse o zaman tekrar toplumsal değiş-
menin aktörü olabilir. Gelenekselleşen dinlerdeki yenileşme hareketleri
bunun göstergeleridir. Ama şunu da söylemek gerekir ki, din aynı

181
zamanda muhafazakârlık yönü de olan bir olgudur. Bu nedenle, bazı top-
lumlarda toplumsal değişmenin önündeki engellerden birisi de din olabi-
lir (Günay, 1998; Abuzar, 2017, s.53).
Her din; inanç, ibadet ve ahlak boyutlarıyla örtüşmeyen gelişmeleri
yabancılaşma ve sapma olarak tanımayarak, yeni olan ve yapısal değişimi
talep eden gelişmelere karşı muhafazakâr bir tutum sergileyebilir. Din,
sahip olduğu inanç ve değerlerin beslenerek zamanla ortaya çıkan değiş-
me ve gelişim taleplerine karşı koyarak geleneksel köklü bir kurumsal
yapıya kavuşur. Dinin toplumsal bütünleşmeyi ve dayanışmayı sağlayıcı
fonksiyonu toplumsal yapıda istikrarı sağlayıcı ve değişimi yavaşlatıcı bir
faktör olarak görülmesine yol açmıştır.
5.2.2. Toplumsal Değişim Faktörü Olarak Din
Dinin sosyal değişimi engellediği anlayışı, artık eski gücünü yitir-
mekte ve yeni akademik çalışmalar, dünyanın çeşitli toplumlarında dinin
toplumsal değişimi engelleyici değil, takviye edici bir faktör olduğunu
ortaya koymaktadır (Okumuş, 2009, s. 331). Dinler her zaman tutucu
yönünün yanında, toplumu bir arada tutarak değiştirici ve devrimci güçler
olarak etkili olabilirler (Giddens, 2000, s. 496). Din, toplumu yönlendir-
me, onu kendi anlayışı çerçevesinde değiştirme ve geliştirme kuvvetini
de elinde bulundurmaktadır. Dolayısıyla, toplumda yeni değerlerin yara-
tıcısı olmakta ve böylece toplumsal değişme olgusunda temel etken ola-
rak fonksiyonel görünebilmektedir (Günay, 2000, s. 335). Dini toplumsal
değişmenin etkin gücü olarak gören sosyologlara göre; “insan davranışı-
nı, gidişini, sosyal değişmeleri belirleyen dini inançlardır. Yeni bir din
yeni fikirler getirir, yeni fikirler yeni bir sosyal yapılar oluşturur (Sezen,
1990, s. 223).
Din, tarih boyunca ve günümüzde de toplumsal değişmelerde etkili
olmaktadır. Toplumun yapısında, diğer kurumlarla ilişkilerinde din ku-
rumu birçok yönden etkileyen bir faktör niteliği kazanırken, aynı zaman-
da toplumsal yapıdaki değişmelerden etkilenmektedir. Toplumun kültür,
siyaset ve sosyolojik yapısında artan farklılaşma birey ve grupların dini
tecrübelerinin zenginleşmesi yönünde değişikliklere yol açabilmektedir
(Perşembe, 1991, s. 179). Tarihte ve günümüzde dinin toplumsal deği-
şimde takviye edici bir etken olarak rol oynadığı kolayca gözlemlenebilir.
Gerek Hıristiyanlıkta gerek İslamiyet’te ve gerekse diğer pek çok
dinde ve dini oluşumda bunun örneklerini görmek mümkündür. Dinler,

182
kendilerine karşı olmadıklarını gördükleri durumlarda değişimi destek-
lemekte, dindarlar, değişimi ve değişim aktörlerini takviye etmektedirler.
Toplumsal değişimin temel faktörü olarak din toplumların hem lehine
hem de aleyhine etkili ve işlevsel olabilir (Okumuş, 1995, s. 34-35).
Sosyoloji biliminin öncülerinden olan Max Weber; dini değer ve
fikirlerin toplumların değişmesinde etkin rol alabileceğini iddia eder.
Weber’e göre, karizmatik dini önderler, geleneksel toplumda güçlü bir
reform yaparak toplumu çok farklı boyutlara taşıyabilirler. Weber, dinin
toplumsal değişme üzerindeki etkisini açıklamak üzere dini önderleri
“peygamber” ve “rahip” olmak üzere iki tipte ele alır. Rahip tipi yerleş-
miş sistemin bir parçası olarak, geleneksel işleyen düzenin devamını sağ-
larken, Peygamberler içinden çıktıkları toplumsal düzene meydan okuya-
rak, kendi toplumlarının sosyal hayatı üzerinde köklü değişikliklere sebep
olurlar. Weber’in terminolojisinde peygamber, karizmatik liderliğin tipik
bir örneğidir (Weber, 2012, s.141-151; Günay, 1998, s.336). Peygamber
getirdiği yeni kültür ile geldiği toplumun kültür ve geleneklerinde köklü
değişimler yapar rahip ise bu getirilen yeni kültürün devamlılığını ve
korunmasını sağlar. Peygamberi ruhbandan ayıran belirleyici unsur, Pey-
gamberin tebliği kişisel ilham(vahiy) ve karizmaya dayamasına rağmen,
ruhbanınki bir kutsal gelenek içindeki hizmeti nedeniyle otorite iddiasına
dayanır (Weber, 2012, s.142; Er, 2008, s.278). Weber, karizma kavramını
çok genel anlamda kullanarak, bir kimsenin başkalarını etkileyebilmek
konusunda olağanüstü yetenek olarak kullanır (Freyer, 2013, s.80).
Weber için karizma “tarihin özel bir yaratıcı ve devrim gücüdür;
“gerçek, sözde ya da farazi olup olmadığın bakılmaksızın, bir kişiye atfe-
dilen olağanüstü bir niteliktir.” Etkili bir lider çoğu kez mevcut sosyal
düzeni eleştirmesinin yanı sıra karizmatik gücünden dolayı başkalarının
yeni bir hedefe doğru motive edip yönlendirebilir. Çoğunlukla aynı za-
manda dini liderlerde olan karizmatik şahsiyetler, toplumdaki anomik
durumun üzerine odaklanarak daha anlamlı bir dünya için katalizör göre-
vi üstelenebilir. Bunlar beklenmedik anda ortaya çıkarlar ve genellikle
devrimsel nitelikte sonuçlara yol açarlar. Toplumsal değişme bu nedenle
yerleşik kuruluştan karizmatik bir ayrılmaya bağlıdır (Kurt 2018, s.223).
Dini düşüncenin toplumsal eylem için nasıl bir motivasyon kaynağı
olduğuna dair örneği, belli bir din veya zihniyet dünyaları ile sosyo-
ekonomik yapı arasında doğrudan sosyolojik ilişkiler kurmanın kapısını
aralayan ilk sosyolog olarak Weber’den örnek verebiliriz. Weber’in,

183
toplumsal değişme konusunda Protestan inanç ve değerlerinin önemine
vurgu yaparak, “Protestan Ahlakı” ile “Kapitalizmin Ruhu” arasında
kurduğu ilişki, sonraki dönemde bu alanda yapılan çalışmaların ana izleği
olmuştur (Kurt 2018, s.214; Freyer, 2012, s.187-189). Batı toplumların-
daki büyük değişim ve dönüşümler bağlamında küresel kapitalizmin or-
taya çıkmasında ve gelişiminde Protestanlığın önemli rolü vardır. M.
Weber, modern anlamda kapitalizmin gelişmesinde, Protestanlık içinde
Kalvinist, Baptist, Metodist ve Pietist inançların Püritanizm şeklindeki
züht yaklaşımının çok büyük bir etkisi olduğunu göstermiştir (Weber,
2010, s.114-298; Freyer, 2012, s.187-189). Modern kapitalizmin ana mo-
tivasyon kaynağı kalvinist ahlaktır.
Her zaman için yaratıcı değerleri ile toplumsal yapıda etkin rol üst-
lenme gücünü potansiyel olarak kendinde bulunduran dinin, içinden
çıktığı toplumu nasıl değiştirerek-dönüştürdüğüne en güzel örnek İslam
tarihidir. Putperest toplumun katı inançları ve gelenekleri içerisinde bo-
calayıp-duran bir yapıda, Hz. Peygamberin çağrısının kısa bir zamanda
nasıl önemli, büyük dini-sosyo-kültürel değişmeler gerçekleştirdiğini ve
sadece Arap yarımadasıyla sınırlı kalmayıp bütün bir dünyayı etkilediğini
görmek, dinin toplumsal işlevini ortaya koyacak niteliktedir (Abuzar,
2017, s. 52).
Müslüman toplumlar hakkında tarafsız bir araştırma, gözlem İs-
lam’ın ve İslamî grupların genelde toplumsal değişimi engellemediğini,
aksine takviye ettiğini ortaya koyabilir. Emevîler, Abbasiler, Selçuklular
ve diğer İslam devlet ve toplumlarında, bir din olarak İslam’ın değişimi
takviye edici bir faktör olduğu rahatlıkla görülebilmektedir. İslam’ın de-
ğişimden yana olmayan, gelişimi engelleyen, kalkınmayı takviye etme-
yen bir din olduğu, tersine sözgelimi Hıristiyanlığın değişime açık bir din
olduğu ve İslam’ın geri kalmış toplumların dini olmasına karşılık Hıris-
tiyanlığın, zengin ülkelerin dini olduğu biçiminde görüşler olmakla bir-
likte objektif bir sosyolojik din okumasıyla bunun doğru olmadığı, ger-
çekte İslam’ın değişimi takviye eden bir faktör olduğu ve hatta değişimin
temel faktörü olduğu görülür (Okumuş, 2009, s. 331).
İslamiyet, ortaya çıktığı andan itibaren, din birliği temelinde bir
ümmet oluşturması yanında, büyük bir kültür ve medeniyet hareketine de
zemin hazırlamıştır. Başlangıçtaki sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik
yapılarıönemli değişimler geçirse de varlığı ve etkileri şu veya bu şekilde

184
günümüzde de görülen İslam medeniyeti oluşmuştur. Zamanla yeni şart-
lar muvacehesinde yeni oluşumlar ve değişimlere şahit olunmuş ve doğ-
rusu bütün bu gelişmeler, değişimler ve dönüşümlerde İslam dini, öteki
bir çok faktörlerin arasında önemli bir faktör olarak ve hatta bir ölçüde
yerine göre değişimin motor gücü olacak biçimde süreçteki yerini almayı
başarmış bulunmaktadır (Günay, 2001, s.13).
5.2.3. Toplumsal Değişmenin Din Üzerindeki Etkileri
Din-Toplum ilişkisi genel olarak karşılıklı etki alanına dayanır ve
dinamik karakterlidir. Her din başlangıçta içinden çıktığı sosyolojik çev-
renin etkisi altında kalır. Kültürel gelişimin daha sonraki aşamalarında
dahi peygamber, dinin kurucusu ve ilk taraftarları, sosyolojik kökenlerine
uygun olarak yumuşak determinizm prensibine uyarlar. Toplum hayatının
az farklılaştığı koşullarda rit, mit, inanç ve ibadetler bariz bir biçimde
toplum yapısının damgasını taşırlar (Wach, 1987, s.7). Bir yandan toplum
düzeni vb. kültür alanları dini yapı üzerinde etkilerini gösterirken; öbür
yandan da dinin, toplum yaşayışı ve kültürün diğer alanları üzerinde etki-
lerini görmek mümkündür (Freyer, 2013, s.98).
Çağımızda yaşanan hızlı toplumsal hareketlilikler ve değişmeler
karşısında, dinin daha çok etkilenen konumda olduğu, görülmektedir
(Perşembe, 1991, s. 180). Din olgusu toplumun temel unsurlarından biri-
sidir. Toplumsal hayatta yaşanan bir değişim ve dönüşüm hareketi dini
hayatı da etkilemektedir. Toplum hayatı bir bütün olduğundan diğer alan-
larda meydana gelen değişimler, dinin inanç, ibadet ve toplumsal yönleri
üzerinde bazı değişimlere sebep olmaktadır (Akdoğan, 2004, s.98). Top-
lumsal değişim ile dinin değişmesinden kastedilen, dinin zamanla değişen
toplumsal koşullar ve gelişen ihtiyaçlar karşısında kendini koşullara göre
değiştirmesi, yeniden yorumlamasıdır. Bu süreçte dinin toplumsal deği-
şimden dolaylı olarak etkilenmesi söz konusudur. Çünkü burada dinlerin
değişimiyle ifade edilen şey, değişim sürecinin dini doğrudan şekillen-
dirmesi değil, dinin toplumsal değişimleri, toplumsal özellikleri, çağdaş
sosyo-kültürel yapıları, göz önünde bulundurarak kendi kendini değiştire-
rek ve yenilemesidir (Okumuş, 2009, s. 341).
Toplumsal değişim, farklı toplumsal yapılarla karşılaşma ve onlara
hitap etmek istemesi gibi durumlar, dinin değişiminin gündeme gelebil-
mektedir. Bir örnek olarak Budizm’e bakıldığında, onun doğduğu Hin-
distan sınırlarını aşıp Tibet, Çin, Japonya gibi ülkelerde farklı kültürlerle

185
karşılaştığında Çin Budizm’inin, Lamaizmin ve Zen Budizm’inin o kül-
türlerle daptasyonuyla doğdukları görülür. Bu nedenle bütün sosyal olu-
şumlar gibi dinlerin de değişimlere maruz kaldığı söylenebilir. Bu çerçe-
vede Konstantin dönemindeki Hıristiyanlığı, yakınçağdaki Katolikliği,
İkinci Vatikan Konsili’nde kabul edilen Katoliği, aynı dinsel yapı olarak
görmek mümkün değildir. İslam dini de toplumda güçlülerin zayıfları
ezdiği, kadın haklarının hiçe sayıldığı, toplumsal dengesizliklerin yol
açtığı oldukça buhranlı bir dönemde ve bir değişme ortamında doğmuştur
(Günay, 1998, s.342; Kehrer 1998: 96).
Din veya dinin yorumları, tarihi ve toplumsal koşullara göre genel
olarak ortak bir çizgi takip edebileceği gibi birbirinden oldukça farklı
kollar halinde de değişebilirler. Buna bir örnek olarak Protestan inancının
gelişimi verilebilir. Günüzde yeni dini hareketlerin, grupların, mezheple-
rin ve tarikatların ortaya çıkışıda bu çerçevede değerlendirilebilir. İslam-
dan da bu süreçlere örnekler verilebilir İslam’ın tarihsel pratiğinde genel
olarak bir tecdit anlayışı ve hareketi mevcut olup her çağda bir müceddi-
din ortaya çıkarak dini yeniden ele alınması ve dine yeni bir dinamizm
kazandırması söz konusudur. Zamanla İslam’ın çeşitli mezhep ve tarikat-
lere ayrılması gibi bir durumun olduğu bilinmektedir. Mezhepler ve bun-
ların alt kolları, İslam tarihi ve toplumlarında her iki dini değişimin de
var olduğunu göstermektedir. Sosyal değişimle birlikte dinin değişiminin,
hukuk üzerinde yansımaları rahatlıkla görülebilir. Toplumsal değişimle
birlikte dinlerin, hukukî yönleri üzerinde de bir takım değişimler gerçek-
leşmektedir. Değişimle birlikte din, kendini yeniden gözden geçirmekte,
hukukî hüküm ve kurallarının bir kısmını değiştirmekte ve bu durum dine
yeni bir dinamizm ve değişim getirmektedir (Okumuş, 2009, s. 341-342).
Sanayi İnkılabı ve Fransız İhtilali’yle şekillenen modern batı me-
deniyetin, dünyadaki tüm toplumları ve dinleri, oldukça büyük ve derin
toplumsal değişimle ve beraberinde pekçok sorunla karşı karşıya bıraktı-
ğını bütün insanlık yaşayarak tecrübe etmeye devam ediyor. Geleneksel
toplum ve onun hayat tarzına nispetle oldukça yeni ve değişik bir yaşam,
insan ve toplum anlayışı getiren modern medeniyet, başta sanayileşmiş
Batılı olmak üzere, dünyanın tüm toplumlarını geleneksel yapısını, dini
inançlarını, normları, değerleri, kültürü ve dünya görüşünü değiştirmiştir
(Günay, 1998, s.340). Batı dünyasında başlayan sanayileşmenin etkileri
batı toplumlarında daha çok hissedilirken, diğer toplumlarda ülkeden
ülkeye farklılık göstermiştir. Sanayileşme süreci yeni bir dönemi, yeni bir

186
zihniyeti çağrıştırmaktadır. Bu yeni dönem modernleşme olarak tanım-
lanmaktadır. Toplumsal değişimlerin din üzerinde yoğun etkilerinin ol-
duğu ve dinin Toplumsal hayattan uzaklaştırıldığı, sekülerleşme olarak
tanımlanan dünyevileşmenin arttığı süreçler ülkemizde ve tüm dünyada
yaşanmaya devam etmektedir (Akdoğan, 2004, s.108-109).
“Modernlik yönünde kendini gösteren değişimin dini nasıl etkile-
diği hususuna kısaca işaret etmek yararlı olabilir. Geleneksel yapıdan
modern yapıya doğru yönelen ve bu çerçevede hızlı bir değişime maruz
kalan toplumlarda ve özellikle de modern sanayi toplumlarında, yeni ve
modern değerlerin, seküler dünya görüşünün, geleneksel ve kurumlaşmış
dinî yapılar, norm ve değerler için olumsuz bir durum ortaya çıkardığı
söylenebilir. Dünyanın gittikçe sekülerleşmekte olduğu ve dinin bu sekü-
lerleşme karşısında gerilere itildiği, etkinlik alanlarının daraldığı biçi-
mindeki sekülerleşme teorisinin iddiasının tersine dinin yeniden canlan-
dığı gözlemlenmektedir. Modernleşmeyle birlikte zorunlu olarak seküler-
leşmenin dini krize sokacağı biçimindeki tez, modernleşmeyle birlikte
dinin ve dindarlığın pek çok toplumda gerilemenin tersine güçlü bir bi-
çimde yeni formlarda varlık göstermesi ve pek çok yerde dinsel canlan-
maların var olması gerçeğiyle yanlışlanmaktadır. Günümüzde modernli-
ğin veya sanayileşmenin zirvesine çıkmış olan, bilim ve teknoloji açısın-
dan çok güçlü olan toplumlarda dahi, modernleşmeci teorilerin iddiaları-
nın tersine modernleşme ile din veya bilim ve teknolojik gelişim ile din
arasında ters orantılı bir ilişki olmayıp, aksine dinde, dinsellikte artış göz-
lenmekte ve dinî canlanmalar meydana gelebilmektedir. Türkiye’de Ka-
radeniz Ereğli’si üzerine yapılan bir çalışmada gösterildiği üzere Ereğ-
li’de sanayileşme ile birlikte dinde bir düşüşün tersine canlanmanın ol-
ması, burada dinin, modernleşme ve sanayileşme yönündeki toplumsal
değişimden olumlu olarak etkilendiğini göstermektedir. Bir örnek de
Sovyetler Birliği bağlamında getirilebilir. Sovyetlerde din-dışı ve dine
karşıt bir biçimde gerçekleştirilmeye çalışılan modernleşme, bazen dinin
zayıflamasını beraberinde getirmişse de bazen de özellikle onunla müca-
dele etme temelinde dinin güçlenmesine sebep olmuştur. Bu durumun
Müslümanlarla ilgili olarak doğru olduğu söylenebilir. Yine Sovyetler’in
dağılmasıyla birlikte Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarına kavuşma-
ları ile kendini gösteren değişim de İslamî canlanmada etkili olmuştur.
Ayrıca Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını elde etmele-
riyle birlikte karşılaştıkları yeni konum da hem seçkinler planında hem de

187
halk kitleleri planında, özellikle de kimlik oluşumu noktasında İslami-
yet’e yönelişte önemli bir etken olmuştur” (Okumuş 2005: 90- 124;
Okumuş 2003: 146-169).
Toplumsal yapının kuvvetli bir unsuru olarak din, toplumdaki ge-
nel değişimden bağımsız değildir. Sanayileşme, kentleşme, göç, ekono-
mik, teknolojik vb. toplumsal yapıda meydana gelen değişmeler, belli bir
süreç içinde toplumda yaşanan· dinin örgütsel yapı, dünya görüşü, değer-
ler ve pratikler düzeylerinde değişmeye yol açar. Tarım toplumundan
sanayi toplumuna geçişte toplumsal yapıda meydana gelen değişme, din-
de de değişmeye yol açar. Yeni toplumsal yapıda din, yeni bir içerikle
yeni bir konum kazanır. Geleneksel toplumda, sosyal hareketliliğin ol-
dukça sınırlı olduğu, toplumsal organizasyonun kültürel faaliyetlerini
birbirine karıştığı, kutsalla sıkı ve yakın ilişkiler içerisinde bulunduğu
toplumsal yapıda yaşam hemen hemen tüm alanları dinin kontrolü altında
iken, modern, postmodern ve tranzisyonel toplumlarda din ve toplum
ilişkisi artık daha karmaşık hale gelmiştir. Bu toplumlarda din meselesi
ve özellikle ülkemiz gibi geleneksellikten modernliğe yönelmiş ancak ne
tam anlamıyla geleneksellikten sıyrılabilmiş ve ne de modernleşebilmiştir
(Günay, 1998, s.367-372). Son yıllardaki kürselleşme ve iletişim teknolo-
jilerindeki gelişmeler ile birlikte toplumsal değişimler farklı bir boyut
kazanmıştır. Artık değişim sadece bir süreç olmaktan çıkıp hafızası ve
kollektif zekaya sahip olan bir olgu haline gelmiştir. Buna bağlı olarak da
tüketim, iletişim, pazarlama, psikoloji, sanat ve din gibi konularda hem
bireylerin hem de toplumların değişim süreçleri derinden etkilenmeye
başlamıştır. Bu da toplumsal değişimlerin din ve dindarlık üzerindeki
etkileri konusunda birçok araştırma yapılmasına sebep olmuştur (Seyfi ve
Çerçi, 2017, s.196-197).
5.3. Türkiye’de Toplumsal Değişim ve Din İlişkisi
Son yüzyılda, Batı'da başlayıp, dünyayı etkisi altına alan modern
medeniyet, dünyadaki pek çok toplumla beraber Türk toplumunuda kuşa-
tarak derin ve büyük bir değişim sürecine sokmuştur. Dünya çapında
etkisini gösteren değişim ve gelişim dinamikleri, Türk toplumunu deği-
şimin kaçınılmaz, karmaşık ve sorunlu alanlarıyla karşı karşıya bırakmış-
tır. Yerleşik ve kurumsallaşmış dini, geleneksel ve sosyo-kültürel yaşa-
mın karşı karşıya kaldığı değişimin tüm boyutlarıyla bilimsel olarak ince-
lenmesi, anlaşılması, açıklanması ve çözümler getirilmesi açısından

188
oldukça hayati öneme sahiptir (Günay, 2001, s.4). Batılı toplumlarda
ortaya çıkan sosyo-kültürel değişmelerle, ülkemizde görülen değişmeler
arasında benzerlikler görülse de İslâmiyet’te ruhban sınıfının ve kilise
yapılanmasının bulunmayışı nedeniyle, sosyal değişim açısından Batılı
toplumlarla önemli farklılıklar gösterdiğini de belirtmek gerekir. Ülke-
mizde Tanzimat ve Islahat hareketleri ile başlayan toplumsal değişim,
tarımın makineleşmesi ve köylerden kente göçle devam etmiş ve benzeri
sosyal olaylar, toplumsal değişim sürecini başlatmış, bu süreçte dini
grupların oluşturdukları örgütsel yapılarının, karşılıklı ilişki ve davranış
biçimlerinin farklılaşma ve değişim süreci içerisine girdikleri görülmüş-
tür (Sinanoğlu, 2008, s. 28).
Osmanlı’da, ondokuzuncu yüzyılın başlarından itibaren öncelikle
askeri alanda başlayan yenileşme hareketleri, beraberinde devlet yöneti-
minde, eğitm alanında, sınâî ve tıbbî alanlarda, sosyal ve kültürel alanda,
ekonomik alanlardaki değişimlerle köklü bir değişim süreci yaşanmaya
başladı. Bu katlanarak büyüyen köklü değişiklikler dini anlayışları, ku-
rumları ve yaşayışları da önemli bir değişim sürecine soktu. Değişimin
nirengi noktası Tanzimât olmuştur. 3 Kasım 1839 tarihli Hatt-ı Hü-
mayûn’da, Osmanlı Devleti’nin Kur’an’ın hükümlerine, Şeriat’a saygılı
olarak kurulduğunu ve bu sayede devletin güçlü, halkın müreffeh olduğu,
ancak yüz elli yıldan beri bu yoldan sapmalar bulunduğu belirtilerek baş-
lanarak devlet yönetiminde köklü değişikliklerden söz ediliyor. Bu fer-
manda ilk olarak Müslüman teba ile Hıristiyan tebanın eşitliğinden söz
edilmektedir ki, bu durum, Müslüman halkın tepkilerine yol açarken, Batı
kamu oyunca da olumlu karşılanmaktaydı. Öte yandan, Tanzimat, kanun
önünde eşitlik prensibinin yanı sıra ilk olarak devlet kurumunu “laikleş-
tirme” kavramını da gündeme getirmekte ve bu haliyle o, gelenekçi kalıp-
lar altında Şeriata ve gelenekçi devlet anlayışına saygılı olmakla birlikte
kanun, devlet ve yönetim anlayışında önemli değişikliklere de ön ayak
olmuştur. Böylece dini devletten ayırma yönünde önemli bir adım atıl-
mış, zaman içerisinde de dinî hukuk daha çok miras ve evlenme gibi
şahsî hukuk alanına inhisar ederken, sivil idarede, mahkemelerde ticaret
hukukunda Batı kanunları uygulanmaya başlamış; birçok kamu hizmetle-
ri Şeriat'in kontrolünden çıkarılmıştır. Bu bakımdan, öyle anlaşılmaktadır
ki Türkiye’de anayasa rejimi ve laikleşme yolundaki düşünce akımlarını
Gülhane Hattı’na bağlamak uygun düşmektedir (Günay, 2001, s.8-9;
Taplamacıoğlu, 1975, s.274-281).

189
Osmanlı İmparatorluğu’nun değişim sürecine girmesiyle, din olgu-
su çeşitli toplumsal süreçlerin odağına yerleşir. Din olgusunun değişik
toplumlarda ve dönemlerde nasıl değiştiği bilinen bir gerçektir. 19. yüz-
yıl tüm dünyada modernleşme ve Batılılaşma yüzyıl olarak sancılı bir
dönemin başlangıcıdır. Geleneksel düşünce ve toplumsal yapıdan modern
olana geçişin yoğun olarak yaşandığı bir dönemdir. Modern düşümce ve
kuruluşların Batı dünyasında gelişmiş olması ve Osmanlıların bunlarla
Batı’nın ürünü olarak karşılaşmaları modernlik ve Batılılaşmayı özdeşleş-
tirmelerine sebep olmuştur (Akgül, 1999, s.70-90). Tanzimat’ın ilanı ile
başlayıp, Cumhuriyet’in ilanı ile hızlanan modernleşme süreci, Türk top-
lumunun çok hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşamasına yol açmıştır. Bu
süreçte din toplumsal yapıdaki yeri ve rolü yaygınlığını ve etkisini kay-
betmeye, toplum sekülarize olmaya, din bireysel alanla sınırlı kalmaya
başlamıştır (Günay ve Ecer., 1999, 231; Günay, 2001, s.25). Türkiye
İslam dünyası içinde batıdan gelen etkileri en önce alan ve bunun yaratıl-
dığı sarsıntıları ve acıları en önce tadan bir Müslüman toplum olmuştur.
19. yüzyılın ortalarına doğru bu etkiler, Tanzimatı yaratarak Türkiye’yi
geri dönülmez bir ‘’batılılaşma’’ sürecinin içine sokmuş ve onu tarihinin
en çarpıcı sosyo-kültürel değişimlerinden birine maruz bırakarak Türkiye
Müslümanlığının bugünkü görüntüsünün temellerini atmıştır. Yapılan bir
dizi reformla din bireysel bir vicdan meselesi haline getirilmeye çalışıl-
mıştır. Kemalist kadronun sekülerizasyon siyasası, sosyal alanda gele-
neksel düzenin ümmet yapısını kırarak, bilimin rehberlik ettiği, ’gayri-
şahsi’’ ilişkileri yerleştirmek; siyasal alanda ise, seküler bir ideolojik
örüntüyü hâkim kılmaktı (Sarıbay, 1985, s.57). Bugünkü Türkiye’de
geçmiş yüzyılların değerlerinin izini sürmek mümkündür. Ancak, 19.
yüzyıl Osmanlı toplumunun önemli değişmelere sahne olduğu açıktır.
Atatürk’ün bu değişimlere katkılarını görmek onları açık bir görünüme
kavuşturur (Mardin, 1997, s.207).
I. Dünya Savaşı Osmanlı’nın çöküşüyle sonuçlanınca, Anadolu in-
sanı kurtuluş mücadelesi vermiş, ulus-devlet formunda 1923 yılında Tür-
kiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Kurtuluş Savaşıyla hayat bulan yeni
Türk Cumhuriyeti, kurucu önder Mustafa Kemal Atatürk ve seçkinlerin
yeni bir toplumsal ve siyasal model uygulamaya koymasıyla yeniden
yapılanma sürecine girmiştir. Bu çerçevede toplumun tüm kurumlarıyla
dönüşümünü sağlamak amacıyla kurulan ‘’yeni devletin’’ çağdaş Batılı
devletler arasında yer alması için bir dizi köklü reformlar gerçekleştiril-
miştir. Yapılan reformlar yasalarla düzenlenerek toplumsal hayatın

190
bütününü kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin
modernleşmesi yavaş, fakat birbirini takip eden aşamalar halinde olmuş-
tur (Kirman, 2004, s. 65). Mardin’e göre, “Türkiye’nin politik ve toplum-
sal modernleşmesi, halkın talepleriyle paralelleştirilmiş değildi. Türki-
ye’deki değişim ve dönüşüm kitlelerin çıkışından kaynaklanmamıştır.
Türkiye'nin çağdaş tarihine bugünümüzden baktığımız zaman, tarihimiz-
de iki önemli ideoloji devri görüyoruz. Bunlardan birincisi Kemalizm’in
ortaya çıktığı devredir ve bu devre üçüncü dünya ülkelerinin ideolojik
devrelerine benziyor. İkinci "ideolojik" dalgalanma 1960'larda ortaya
çıkıyor. Bu defa ideolojinin itici gücü değişmiştir. Türkiye'nin yapısı
değişmiş ve farklılaşmış, çok sayıda genç okullaşma çağında ve birçok
genç için okul hayatta belki en önemli etki haline gelmiiştir. Bu gençler
benliklerini artık geldikleri köy veya şehir yöresinden değil "öğrenci"
olmaktan alıyorlardı. Türkiye'de 1940'1ardan beri köyde şehirde önemli
bir göç akımı vardır. 1960'1arda gecekondunun ikinci kuşağı yetişmekte-
dir, bu kimseler köyle ilişkileri kopan, kendilerine şehir hayatı içinde bir
anlam arayan kimselerdir. Böylece ideolojilerin yayılması için gereken
farklılaşmış toplumsal ortam yaratılmış oldu. Günümüzde ideolojinin
Türkiye'deki fonksiyonu daha önce Kalvinizm'in İngiltere'de oluşturduğu
fonksiyona çok benzemekte, farklılaşmış, kümeleşmiş bir topluluğun her
kümesi kendine rehber olacak yeni inançlar aramaktadır” (Mardin, 2009,
137; Mardin, 1998, s.149).
Toplum hayatının bazı dönemlerinde değişimlerin hızlandığı görü-
lür. Atatürk döneminde gerçekleştirilen inkılaplar, değişimin hızlandığı
dönemin hem sebepleri hem de sonuçları arasında yer alan ürünleridir.
Değişimler hızlı olduğu için, toplum tarafından benimsenmesi ve içselleş-
tirmesi uzun bir süreçte gerçekleşebilir. Cumhuriyetin başlangıç yılların-
dan Türkiye’de başlatılan değişim olgusu, toplum hayatının her alanında
kendini hissettirmiştir. Türkiye’nin Tanzimatla başlayan, Cumhuriyetle
hızlanan, geleneksel toplumdan sıyrılıp modern toplum olma yolunda
yaşadığı toplumsal değişim süreci hala devam ediyor (Günay ve Ecer,
1999, 232).
Geleneksel düzenin yerine "laik bir sosyal-siyasal yapı oluştur-
mak", "İslam' a modem ve rasyonel bir içerik kazandırmak" için yapılan
yenilikler, 'devlet dini’ nosyonunun bir yana bırakılarak dinin bireysel
inanç statüsüne itilmesinin ve toplumsal hayatın dinsel ve siyasal alanla-
rını birbirinden ayırmak için gösterilen çabaların bir yansıması olmuştur.

191
Sekülerleşme sürecine girilmesiyle, din kurumunun tarım toplumu özelli-
ği arz eden Osmanlı toplum yapısından neredeyse sosyal hayatın tüm
yönlerini düzenleme yerine daha asli fonksiyonlara çekilmesi, yani top-
lumsal alandaki çok fonksiyonlu rol yapısından daha uzmanlaşmış yapı-
lara doğru evirilmesinin yol açtığı yapısal farklılaşma sonucu, gündelik
hayatın büyük bir bölümüdür ve otoriteden ayrılarak diğer kurumlara
devredilmeye başlamıştır. Kuşkusuz bu süreç, din kurumların toplumsal
ilişkilerdeki oldukça belirgin olan güçlerini zayıflatırken, uzun zamandır
dinin gösterdiği birçok gizli fonksiyonları da alt üst etmiştir (Kirman,
2004, s.66). Mardin’e göre; dinsel kurumların bir özelliği de salt dini
fonksiyonlarının yanında başka toplumsal fonksiyonları da görebilmele-
ridir. Cumhuriyetin kurucuları dinin Osmanlı toplumunda fonksiyonları
üstüne alacak kurumları kurarken bazı sonuçları kestirememişlerdir
(Mardin, 1998, s.241-242).
Günay’a göre, 1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de değişim çok
hızlanmıştır. Dinî yeniden canlanmanın toplumsal değişime ve çarpıklık-
lara bir tepki olarak gelişmiştir. Bir dinî “yeniden canlanmadan çok dinî
“gelenekselleşme” ve "muhafazakarlık" ve daha doğrusu özellikle dinle
siyasetin birleştirildiği grup ve çevreler için, geleneksel ve muhafazakâr
bir biçimde “ideolojileşme” şeklinde değerlendirmek daha uygun görün-
mektedir. Çağdaş Türkiye'de dinci oluşumlar ve akımlar, radikal İslam,
siyasal İslam ve yeni dinî cemaat ve tarikatların yeniden canlanan form-
ları modernleşmenin beraberinde sürüklediği değişime uyumsuzluğun
tepkisel ve çarpık ürünleri olarak görülebilir. Geleneksel cemaatçi daya-
nışma bağlarından koparak kentin kaotik ortamında veya yurt dışında
yalnızlığa ve çaresizliğe itilme tehlikesine karşı yeni dayanışma ortamı ve
işlevi sağlamakta; nitekim bu amaçla onlar yurtlar, pansiyonlar, burslar,
dernekler, vakıflar, sağlık, iletişim, turizm ve tatil kuruluşları vb. oluşum-
larla eğitimden ekonomiye, sağlıktan turizme varıncaya kadar çok çeşitli
alanlarda alternatif etkinliklere yönelmektedirler. Bununla birlikte, bu
oluşum içerisinde dinin ve dindarlığın, daha geniş çevrelerde ve tabanda
bir tür “yumuşak ideoloji” fonksiyonuna sahip olmasına karşılık, militan
fanatik kesim ve zümrelerde oldukça "tepkisel, aktif ve sert bir ideolo-
ji”ye dönüştüğünü gözlemlemek ilginçtir” (Günay, 2001, s.28-29).
Türk toplumu, son birkaç yüzyıl içerisinde modern ve teknolojik
Batı medeniyeti ile karşılaşma sonucu maruz kaldığı çok hızlı ve sancılı
geçiş ve değişim-dönüşüm olgusunu ve yeni modele intikal sürecini

192
henüz tamamlayabilmiş değildir. Buna karşılık onun artık eski modelde
değerlendirilmesini mümkün olmadığı da ortadadır. Doğrusu onun halen
geleneksel(cemaat), ne de gerçek anlamda modern(cemiyet), diyebilece-
ğimiz bir yapıya sahip olmayan, “tranzisyonel” diye tanımlanan her iki
yapı arasında bir geçiş süreci yaşayan bir sosyal yapıya sahip olduğu
söylenebilir. Böylece toplumumuz, orada dinin de çok önemli bir faktör
olarak yerini aldığı, bir ölçüde sözlü ve kırsal bir kültüre ve birincil ilişki-
lere dayalı cemaatvâri geleneksel formunu, değerlerini ve hayat tarzını
tamamen yitirmiş olmamakla birlikte, bundan böyle onun, bir ideal tip
olarak geleneksel toplumun bütün özelliklerini taşımadığı da bir sosyal
olgu ve sosyolojik gerçekliktir. Buna karşılık Türk toplumu henüz, orada
mesela anonim ilişkilerin egemen olduğu kent kültürüne dayalı “menfaat
cemiyeti” modelinin yahut “modern sanayi toplumu” tipini tüm özellik-
lerini bütünüyle kazanabilmiş değildir (Günay ve Ecer. 1999, s.13-14).
Türk toplumu ne tam anlamıyla geleneksel değerlerin hakim olduğu kır-
sal tarım toplumu ne de Batı tipi modern yaşam tarzının hayatın her ala-
nına nüfuz ettiği modern bir toplumdur. Dinin siyasi, kültürel ve toplum-
sal hayattaki konumu da modern batılı toplumlardaki ile aynı değildir.
Tüm dünyada sosyal, dini, siyasi, ekonomik ve kültürel alanda çok
büyük değişim ve dönüşümler büyük bir hızla gerçekleşmektedir. Bu
toplumsal değişim süreçlerinin ülkemize yansımaları da kaçınılmazdır.
Birçok sosyal bilimci tüm dünyada yaşanan özellikle sanayileşme, kent-
leşme, modernleşme ve sekülerleşme süreçleriyle birlikte yaşanan büyük
değişimlerden dinin çok olumsuz etkilenerek sosyal hayattan tamamen
çekileceğini iddia etmiştir. Bu değişim ve dönüşüm iddialarının aksine
tüm dünya toplumları yeni bir formda dinin yeniden canlanmasına şahit
olmaktadır.
Türkiye’nin dini, kültürel ve toplumsal değişim ve dönüşümü dev-
let eliyle yukardan aşağıya doğru gerçekleşmiş bir modernleşme süreci-
dir. Kanaatimizce Türkiye’nin yaşadığı değişim süreci aslında tam anla-
mıyla geleneksel bir toplum modelinden “modern topluma” ya da kırsal
tarım toplumdan, kent tipi modern sanayi toplumuna doğru yol alan bir
süreç olarak değerlendirilebilir. Türk modernleşmesi kavramı da her ne
kadar tartışılmaya devam etse de artık hepimiz için sıradanlaşmış ve bize
özgü bir modernleşme serüveninin var olduğunu ortaya koymaktadır.

193
Hatırlayalım
Toplumsal değişme, bir toplumun sosyal kurumsal yapısını veya iş-
levlerini sürekli ve köklü bir biçimde etkileyen, süreç içerisinde ve tarih-
sel boyutta bir toplumda gözlenebilen değişiklik olarak tanımlanabilir.
Toplumsal değişme sürecini anlayabilmek ve bu süreci yönlendirebilmek
için birçok toplumsal değişme kuramı geliştirilmiştir.
Toplumsal değişme kuramlarını “büyük boy kuramlar”, “orta boy
kuramlar” ve “küçük boy kuramlar” olarak sınıflandırabiliriz. Büyük Boy
Kuramlar; organizmacı, Evrimci ve Diyalektik model olmak üzere üç ana
grupta toplanır. Orta boy kuramlar; Yapısal-fonksiyonel model ve Çatış-
ma kuramı olarak iki yaklaşıma dayanır.
Din ile toplumsal değişme arasındaki ilişkiler karşılıklıdır. Din top-
lumsal değimeyi, toplumsal değişme de dini etkiler. Bu nedenle toplum-
sal değişimin ve dinin gerçek manada anlaşılması, toplumsal değişim ile
din arasındaki karşılıklı ve çok boyutlu ilişkilerin anlaşılmasına bağlıdır.
Sosyologlar tarafından Din, toplumsal değişmeyi sağlayıcı bir fak-
tör ve hatta onun motor gücü olarak görülürken bazı sosyal bilimciler
tarafından Din, toplumsal değişimi engelleyici bir faktör olarak görül-
müştür.
Toplumsal hareketliliklerin ve değişimlerin hızlandığı çağımızda,
Din, toplumsal değişimde belirleyici konumdan, daha çok belirlenen ko-
numuna geçtiği görülmektedir.
Cumhuriyetin başlangıç yıllarından Türkiye’de başlatılan değişim
olgusu, toplum hayatının her alanında kendini hissettirmiştir. Türkiye’de
geleneklerin, dinin, birincil ilişkilerin belirleyici olduğu “Cemaat” (Ge-
meinschaft) ilişkilerine dayalı geleneksel toplum yapısının değişimi
Cumhuriyetle hızlanmıştır. Günümüzde modern, batılı, rasyonel, ikincil
ilişkilerin ön planda olduğu “Cemiyet" (Gesellschaft) ilişkilerine dayalı
bir modern topluma doğru değişim süreci devam etmektedir.

194
Takip Edilmesi Önerilen Web Siteleri
sosyolojidivanı,
sosyolojiderneği.org.tr,
sosyalbilimler.org,
hasancoskun.net.
En Temel Kitaplar
Akdoğan, Ali (2004). Sosyal Değişme ve Din, İstanbul: Rağbet Yayınla-
rı.
Akgül, Mehmet (1999). Türk Modernleşmesi ve Din, Konya: Çizgi Ya-
yınları.
Okumuş, Ejder (2003). Toplumsal Değişme ve Din, İstanbul: İnsan Ya-
yınları.
En Temel Makaleler
Günay, Ünver (2001). Toplumsal Değişme ve İslamiyet, Çukurova Üni-
versitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, I, (1), 9-46
Okumuş, Ejder (2009). Toplumsal Değişme ve Din, Elektronik Sosyal
Bilimler Dergisi, C.8 S.30 (323-347).
Perşembe, Erkan (1991). Toplumsal Değişme ve Din İlişkileri Üzerine,
Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
s.5, ss. 171-180.

Yararlanılan Kaynaklar
Abuzar, Celil (2011). Dinin Toplumsal Yaşam Üzerindeki Etkisi, Harran
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 26 (Temmuz–Aralık), 143-
153.
Abuzar, Celil (2017). Din-Toplum Etkileşimi ve Eğitim, Harran Üniver-
sitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2(2), 50-58.
Akdoğan, Ali (2004). Sosyal Değişme ve Din, İstanbul: Rağbet Yayınla-
rı.
Akgül, Mehmet (1999). Türk Modernleşmesi ve Din, Konya: Çizgi Ya-
yınları.

195
Alpkaya Faruk ve Duru Bülent (2017). 1920’den Günümüze Türkiye’de
Toplumsal Yapı ve Değişim, İstanbul: Siyasal Kitabevi.
Aron, Raymond (2017). Sosyolojik Düşüncenin Evreleri (çev. K. Alem-
dar), 10. bs., İstanbul: Kırmızı Yayınları.
Arslantürk, Zeki – Amman, M. Tayfun (1999). Sosyoloji, İstanbul: İFAV
Yayınları.
Coser, Lewıs A. (2008). Sosyolojik Düşüncenin Ustaları, (Çev;H.Hülür-
S.Toker-İ.Maman), 2. Baskı, Ankara, De Ki Yayın
Erkal, Mustafa (1999). Sosyoloji, 10. Baskı, İstanbul: Der Yayınları.
Freyer, Hans (2012). Sosyoloji Kuramları Tarihi, (Çev. Tahir Çağatay),
2. Baskı, Ankara: Doğu Batı Yayınları.
Freyer, Hans (2013). Din Sosyolojisi, (Çev: T. Kalpsüz,1964), Ankara:
Doğu Batı Yayınları.
Giddens, Anthony (2000). Sosyoloji, (Çev. H. Özel,2000), Ankara: Ay-
raç Yayınları.
Günay, Ünver (2001). Toplumsal Değişme ve İslamiyet, Çukurova Üni-
versitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, I, (1), 9-46.
Günay, Ünver (1998). Din Sosyolojisi, İstanbul: İnsan Yayınları.
Günay, Ünver ve Ecer, A. Vehbi (1999). Toplumsal Değişme, Tasavvuf,
Tarikatlar ve Türkiye, Kayseri:
Kehrer, Günter (1998). Din Sosyolojisi, (Çev. M. Emin Köktaş), Ankara:
Vadi Yayınları.
Kongar, Emre (2000). Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçe-
ği, 8. Baskı, İstanbul: Remzi Kitapevi.
Kurt, Abdurrahman (2018). Din Sosyolojisi, 16. Baskı, Bursa: Sentez
Yayınları.
Küçükcan, Talip (2013). Din Sosyolojisi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi
Yayınları.
Mardin, Şerif (1992). Din ve İdeoloji, 5. Baskı, İstanbul: İletişim Yayın-
ları.
Mardin, Şerif (1998). Türkiye’de Din ve Siyaset, 5. Baskı, İstanbul: İleti-
şim Yayınları.
Mardin, Şerif (1997). Türkiye’de Toplum ve Siyaset, 6. Baskı, İstanbul:
İletişim Yayınları.

196
Mardin, Şerif (2009). İdeoloji, İstanbul: İletişim Yayınları.
Okumuş, Ejder (1995). Kur’an’da Toplumsal Çöküş, İstanbul: İnsan
Yayınları.
Okumuş, Ejder (2003). Toplumsal Değişme ve Din, İstanbul: İnsan Ya-
yınları.
Okumuş, Ejder (2009). Toplumsal Değişme ve Din, Elektronik Sosyal
Bilimler Dergisi, C.8 S.30 (323-347).
Perşembe, Erkan (1991). Toplumsal Değişme ve Din İlişkileri Üzerine,
Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
s.5, ss. 171-180.
Sarıbay, Ali Yaşar (1985). Türkiye’de Siyasal Modernleşme ve İslam,
Toplum ve Bilim, 29 (30)
Seyfi, Murat. (2018). Identity and Social Peace in the Digital World.
In Handbook of Research on Examining Global Peacemaking in
the Digital Age (pp. 116-126). IGI Global.
Seyfi, Murat., & Çerçi, Merve. (2017). Üniversite Öğrencilerinde Dinin
Etkisi ile Tüketici Karar Verme Tarzları Arasındaki İlişki. İstanbul
Gelişim Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 4 (2) , 185-200 .
DOI: 10.17336/igusbd.284708
Sezen, Yümni (1990). Sosyolojide ve Din Sosyolojisinde Temel Bilgiler
ve Tartışmalar, İstanbul: İFAV Yayınları.
Sinanoğlu, A. Faruk (2008). Toplumsal Değişim ve Din, Yıl:1, S.2,
(Temmuz-Aralık ) ss.23-29.
Taplamacıoğlu, Mehmet (1975). Din Sosyolojisi, Ankara: Ankara Üni-
versitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları.
Wallace, A. Ruth. ve Wolf, Alison. (2004). Çağdaş Sosyoloji Kuramları,
(Çev. Leyla Elburuz ve M.Rami Ayas), Ankara: Doğu Batı Yayın-
ları.
Watch, Joachim (1987). Din Sosyolojisine Giriş, (Çev: B. İnandı) Anka-
ra: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları.
Weber, Max (2011). Protestan Ahlakı ile Kapitalizm Ruhu, (Çev: Emir
Aktan), Ankara: Alter Yayınları.
Weber, Max (2012). Din Sosyolojisi, (Çev: Latif Boyacı), İstanbul: Ya-
rın Yayınları.

197

View publication stats

You might also like