Professional Documents
Culture Documents
C.
ALAIN BADIOU’NUN VARLIK FELSEFESİNDE
DEĞERLENDİRMESİ
(YÜKSEK LİSANS TEZİ)
İlknur ÇELİKEL
İSTANBUL -‐ 2015
T.C.
ALAIN BADIOU’NUN VARLIK FELSEFESİNDE
DEĞERLENDİRMESİ
(YÜKSEK LİSANS TEZİ)
İlknur ÇELİKEL
Danışman:
Doç. Dr. Ahmet Ayhan ÇİTİL
İSTANBUL -‐ 2015
TEZ ONAY SAYFASI
T. C.
İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
................................................................................................... Anabilim Dalı,
............................................................................ Bilim Dalı’nda ............................... numaralı
…………………….................. ................................................................’nın hazırladığı
“...................................................................................................................................................” konulu
................................................. (Yüksek Lisans/Doktora Tezi) ile ilgili tez savunma
sınavı, ...../...../ 20.... günü ……… -‐ ………..saatleri arasında yapılmış, sorulan sorulara
alınan cevaplar sonunda adayın tezinin …………………………..….. (başarılı/başarısız)
olduğuna ……………………………… (oybirliği/oy çokluğu) ile karar verilmiştir.
Üye (Tez Danışmanı ve Sınav Üye
Komisyonu Başkanı) Akademik Unvanı, Adı Soyadı
Akademik Unvanı, Adı Soyadı Üniversitesi
Üniversitesi
Üye Üye
Akademik Unvanı, Adı Soyadı Akademik Unvanı, Adı Soyadı
Üniversitesi Üniversitesi
Üye
Akademik Unvanı, Adı Soyadı
Üniversitesi
....../......./ 20.....
ii
ÖZET
Yazar Adı ve Soyadı : İlknur ÇELİKEL
Üniversite : İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi
Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü
Anabilim Dalı : Felsefe
Bilim Dalı : Felsefe
Tezin Niteliği : Yüksek Lisans Tezi
Sayfa Sayısı : X + 176
Mezuniyet Tarihi : …. / …. / 20……..
Tez Danışmanı : Doç. Dr. Ahmet Ayhan ÇİTİL
ALAIN BADIOU’NUN VARLIK FELSEFESİNDE
Anahtar Sözcükler:
Teorisi.
iii
ABSTRACT
Name and : İlknur ÇELİKEL
Surname
University : İstanbul 29 Mayıs University
Institution : Social Science Institution
Field : Philosophy
Branch : Philosophy
Degree Awarded : Master
Page Number : X + 176
Degree Date : …. / …. / 20……..
Supervisor : Doç. Dr. Ahmet Ayhan ÇİTİL
A CRITICAL EVALUATION OF THE RELATION BETWEEN MATHEMATICS
AND TRUTH IN ALAİN BADİOU’S PHILOSOPHY OF BEING
Keywords:
Philosophy, Mathematics, Ontology, Set Theory, Badiou, Model Theory, Subject
Theory.
iv
ÖNSÖZ
Düşünce tarihinin en asli sorusu olan; “ne var ne yok?” etrafında gelişen ontoloji
anlamda bir ile çok tartışmasına açıklama getirme çabasını görürüz. Varlık “bir”
mi yoksa “çok” mu? Görünen çokluk ortamı bir yanılsama mı yoksa “bir”e dair
tüm inanış ve tezler sadece birer aşkın söylemden mi ibaret? İlkini kabul edip
varlık alanını bir çokluk ortamı gibi düşündüğümüzde ne gibi sonuçlar ortaya
son dönemde gelişim ve yayılım gösteren pragmatist yaklaşımlarla felsefi tezler
Being and Event adlı kitabı üzerinden ele alıp incelemeye çalıştığımız mesele,
v
tartışmalarına detaylıca eğinilmiştir. Akabinde ise özellikle Badiou’nun aşkın ve
inşacı olmak üzere iki ana kategori altında topladığı düşünce oryantasyonlarına
karşılık, jenerik düşünce sistemini matematik temelli bir ontoloji fikriyle nasıl
olarak etkin bir noktaya taşıma projesinin detaylarına hadise, sadakat, hakikat ve
Böyle bir yol ve yöntem izlememizde ana amaç ise, akademik anlamda
Badiou ile ilgili olan birçok çalışmanın daha ziyade siyaset, sanat, etik vb
aslında neyi kasettiği ve böyle bir ontolojik sistemle ilişkili olarak nasıl bir özne
çalışmamız Badiou’nun Being and Event adlı kitabıyla sınırlı tutulmakla birlikte,
kuramı ile ontoloji ilişkisi ve Badiou’nun tüm bu zemin üzerine geliştirdiği özne
Böyle bir çalışmaya yönelmemde beni teşvik eden ve akabinde her türlü
Doç. Dr. Ayhan Çitil’e, felsefe ve daha birçok alandaki bilgi birikimden beni
vi
İÇİNDEKİLER
TEZ ONAY SAYFASI ............................................................................................. I I
ABSTRACT . .......................................................................................................... I V
ÖNSÖZ . .................................................................................................................. V
İÇİNDEKİLER ..................................................................................................... V II
GİRİŞ . ..................................................................................................................... 1
NEDENLERI . .......................................................................................................... 9
5. SONSUZ KÜM ELER BAĞLAM ıNDA SÜREY VARSAYıM ı’NıN ANLAM ı . .... 35
vii
6.
SÜREY VARSAYıM ı’NıN KÜM E KURAM ıNıN AKSIYOM LARıNDAN
1. KÜM E KURAM ıNDAN ONTOLOJIYE GEÇIŞ: BIR VE ÇOK . ........................ 95
viii
3.3.
J ENERIK D ÜŞÜNCE . .................................................................................... 1 33
1. HADISE ...................................................................................................... 1 38
2. SADAKAT . .................................................................................................. 1 45
3. HAKIKAT . ................................................................................................... 1 53
4. ÖZNE . ......................................................................................................... 1 62
SONUÇ . .............................................................................................................. 1 69
KAYNAKÇA ....................................................................................................... 1 73
ix
KISALTMALAR
Bkz. Bakınız
C. Cilt
çev. Çeviren
der. Derleyen
ed. Editör
haz. Hazırlayan
karş. Karşılaştırınız
md. Madde
nu. Numara
s. Sayfa
vd. Ve diğerleri
vb. Ve benzeri
vs. Vesaire
x
GİRİŞ
Son yıllarda özellikle siyaset ve ahlak felsefesi alanlarında geliştirdiği
söylemlerle ön plana çıkan Alain Badiou, 1937 yılında Fas’ta dünyaya gelmiş,
Mao, Marx, Aziz Pavlus, Platon ve Kant gibi çok farklı kaynakları bir araya
yanı sıra, matematiğe olan ilgisi de hayatı boyunca devam etmiş ve sürekli olarak
bu iki alanı birlikte düşünüp ele almıştır. Bu anlamda çağdaş felsefenin büyük
başlayan ilgisi ömrü boyunca devam etmiştir. Aktif siyasette de bulunan Badiou,
katılaşarak aşırı sol, komünist ve Maoist gruplara katılmıştır. Uzun bir süre
1
Badiou’nun özgeçmişiyle ilgili daha geniş bilgi için:
1
Fransız Genç Komünistler Birliği'nin de üyesi olan Badiou’nun siyasete dair ilgisi
hep canlı kalmış, bu alanda da etkinliğini sürekli olarak devam ettirmiştir.
dersler vermiştir.
Sanattan siyasete, edebiyattan ahlaka bir çok farklı alanda eserler ortaya
koymuş olan Badiou, sistemli bir filozof olarak felsefi ve siyasi düşüncesini de
bağlamda özne teorisi üzerine özgün fikirler sunduğu ilk önemli eseri Théorie du
zaman önce L'Être et l'Événement’ın ikinci cildi olarak Logiques des Mondes
ziyade özneyi özellikle etkin bir fail olarak var kılabilmeyi ve bunu nesnel bir
ontolojiyle açıklamayı amaç edindiğini görürüz. Zira bu düstur Badiou’nun, gerek
Yahudi olarak dünyaya gelen Badiou, ömrü boyunca Yahudi soykırımı üzerinde
Althusser gibi bir düşünürden Marksist okumalar yapmıştır. Böyle bir geçmiş ve
arka plan diyebiliriz ki, onu en başından itibaren özneye yer açabilme fikri
bütün ve insanın herhangi bir etkisinin olamayacağı düşünülen her türlü sisteme
karşı duran bir fikriyatla yetişmiştir. Onu, belki de hayatı boyunca özne olmaya
2
yer açan bir ontoloji fikri üzerine iten en önemli etmen bu idi. Ve özellikle hem
Badiou, özneye yer açan bir ontoloji geliştirme projesinde, kendisinden önce olan
temel yaklaşımları Aşkın düşünce (İng. Transendent Thought) ve İnşacı düşünce
düşünceyken, modern dönem yaklaşımı ise, daha ziyade Kant sonrası şekillenen
inşacı yaklaşımları doğuran düşüncedir. Ancak Badiou, bu iki perspektifin de bir
takım problemli yanlar barındırdığını iddia etmiştir. Ona göre inşacı düşünce dil
ile inşa edilebilir olanı esas alıp, var olanı ve varlığı bununla sınırlamaya
çalışırken, aşkın düşünce, tam tersine, sonsuz varlığı esas alıp, klasik matematik
2 Alain Badiou, Being and Event, Çev. Oliver Feltham - Justin Clemens - Alberto Toscana - Ray
kardinallik de yapmış bir din adamıdır. Matematikle de ilgilenen Cusanus, kozmoloji, ontoloji ve
teoloji hakkındaki görüşleriyle ön plana çıkmıştır. Ve kendisinden sonra birçok filozofun etkisinde
Hakkında daha geniş bilgi için bkz.: Bond, H.L. (tr.), 1997, Nicholas of Cusa: Selected Spiritual
Writings, New York: Paulist.Hopkins, J. (tr.), 2001, Complete Philosophical and Theological
3
düşünce dediğimiz perspektif, varlığı tecrübe edilebilenden hareketle kuran,
yalnızca inşa edilebilir olanı kabul edip, inşa edilemeyeni yok sayan bir yaklaşım
tecrübe ettiğimiz biçimiyle dünyayı, sonsuz ve bütün olanın bir daralması, bir
parçası olarak görmüştür. Yani aşkın yaklaşım özneyi tamamen saf dışı bırakan,
sınırları çerçevesinde kurulabilen bir varlık alanı sunmaktadır. Badiou için bu iki
temel perspektif de varlığı açıklayabilmek için eksik ve yetersizdir. Çünkü varlık,
ne aşkın düşüncenin sınırlarını çizdiği kapalı bir bütün ne de inşaacı yaklaşımın
dil alanına hapsedilebilecek bir şeydir. Bu yüzden bir matematikçi olarak Badiou,
alarak Jenerik düşünce (İng. Generic Thought) 4 adında yeni bir perspektif
neşet ettiği iki temel düşüncenin aksine, özne olmayı tam manasıyla açıklayıp,
Badiou’ya göre özne olmayı açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bu sebeple her iki
yaklaşımda da bunu fark etmeden geliştirilen her türlü ontolojik faaliyet öznenin
gerçek mahiyetini anlama ve açıklama noktasında eksik kalmıştır. Badiou’ya göre
bu eksikliği, modern matematiğin geldiği son nokta olarak kabul edilen küme
bu sebeple, tüm ontolojik sistemini küme kuramı üzerine kurmuş ve o alandaki
4
Badiou, Being and Event, s. 510
4
gelişmelerle jenerik düşünceyi ortaya koyarak, özneye etkin bir şekilde yer
matematiğin dünyasında küme kuramı üzerinden geliştirdiği bu özneye yer açma
diyebiliriz.
5 Alain Badiou, kıta felsefesinin son dönemde öne çıkan isimlerinden biri olmakla birlikte hakkında
yapılan çalışmalara baktığımızda, kurmuş olduğu bütün felsefi sistemin zemininde duran ontolojik
yaklaşımından ziyade etik, siyaset, sanat, din, özne teorisi ve aşk gibi konulara yoğunlaşıldığını
görürüz. Özellikle Türkiye’de bu konuyla ilgili çalışan ender isimlerden biri olan Ankara üniversitesi
öğretim üyesi Yücel Dursun’un, konuyla ilgili bir takım makale ve çalışmaları mevcuttur ancak bunun
haricindeki çalışmalar ontolojik yaklaşımına tam olarak değinmekten uzak metinlerdir diyebiliriz.
Badiou’nun matematik üzerine kurulu ontoloji yaklaşımıyla ilgili bir çalışma olarak bkz. Yücel
Dursun, Badiou’daki İki’yi dengeye oturtmak ya da Bir’in hesaba katılışı, FLSF (Felsefe ve Sosyal
Bkz. Maciej Malicki, Matheme and mathematics. On the main concepts of the philosophy of Alain
Badiou’nun özne kuramına ilişkin bir çalışma olarak bkz. Todd McGowan, Subject of the event, subject
of the act: The difference between Badiou’s and Zˇizˇek’s systems of philosophy, 2010 Macmillan
Badiou’nun teolojik yaklaşımına dair bir çalışma olarak bkz. Roland Boer, Theology and the event: the
ambivalence of Alain Badiou, 2010 The Author. The Heythrop Journal r 2010 Trustees for Roman
5
çalışmalara baktığımızda, içeriklerin yüzeysel bir seviyede kalıp, özellikle siyaset
yerleştirdiği ve felsefi bakış açısını açıkladığı Théorie du sujet (Özne Kuramı) ve
yayımlamış olmasına rağmen, İngilizce çevirisinin henüz bir kaç yıl önce ve
sıkıntılarını göstererek, işaret ettiği inşacı düşünce ile ilgili ortaya koyduklarının
karşılık olarak geliştirdiği jenerik düşünce söyleminin, küme kuramıyla ilişkisi ve
Catholic Purposes Registered. Published by Blackwell Publishing Ltd, 9600 Garsington Road, Oxford
Badiou’nun özne teorisiyle ilgili bir çalışma olarak bkz. Margus Vihalem, What is ‘the subject’ the
name for? The conceptual structure of Alain Badiou’s theory of the subject, Estonian Institute of
6
Ardından ise Badiou’nun, hadise (İng. Event), hakikat (İng. Truth),
sadakat (İng. Fidelity) gibi kendi terminolojisine ait terimlerle özneye yer
gerekmektedir. Aksi takdirde Badiou ve onun düşünce sistemine dair yapılan her
çalışma ve ona getirilen her yorum eksik ve temelsiz söylemler olarak kalma
riskini taşımaktadır. İşte bu nedenlerle biz, herhangi bir düşünür veya meseleye
bulduğunu ortaya koymaktadır. Varlık ve Hadise, ontolojinin en kadim tartışması
geldiği son nokta üzerinden işaret etmeye çalışırken, bu sistemin etkin bir
özneye alan açıp, onun üzerinden hakikati nasıl var kıldığını göstermektedir. Bu
sebeple, hem ontolojik yaklaşımını anlamak, hem de bu yeni düşünce sisteminde
6 Badiou, Being and Event, s. 6.
7
özneye yer açıp, onu nasıl etkinleştirdiğini görmek ancak bu esere nufüz etmekle
başlığı adı altında model tartışmaları ve akabinde Cohen’in ilgili ispatıyla birlikte
adlandırma meselelerine eğileceğiz. Üçüncü bölüm, daha ziyade küme kuramı ve
ontoloji bağlamında, bir ile çok ilişkisi ve ardından farklı düşünce yönelimlerinin
yer aldığı kısım olacak. Son olarak dördüncü bölüm de ise; tamamen Badiou’ya
ait olan bir terminolojiyle özne teorisi söz konusu olduğunda, hadise, sadakat,
hakikat ve özne terimlerinin nasıl anlam bulduğu ele alınacak ve akabinde sonuç
kısmıyla bitirilecektir.
8
BİRİNCİ BÖLÜM
Bütün bir düşünce tarihinin merkezinde yer alan “ne var ne yok” sorusu, genel
merkezi bir tartışma konusudur. Kapsayıcı bir felsefi sistem ortaya koyabilmek,
ontolojinin bu asli sorusuna yanıt vermeden hiç bir zaman mümkün olmamıştır.
bağlamda çağdaş bir düşünür ve matematikçi olarak Badiou’da konuya “ne var
ne yok” sorusuyla başlamış ve bu noktadan bir ile çok ilişkisini ele almaya
yönelmiştir diyebiliriz.
öznenin nasıl söz konusu olabildiğini de ortaya koymaktadır. Etken yani eylem
ve tercihleriyle bir şeyleri değiştirmeye ve var kılmaya gücü olan özne fikri,
Badiou’ya göre modern matematiğin geldiği son nokta olan küme kuramıyla
9
üzerinden ele alınması gerektiğini ifade etmektedir.7 Çünkü küme kuramı hem
varlığın her türlü oluşunu açıklamakta hem de tüm düşünüş biçimlerinin asli
şeklini oluşturmaktadır.
tarzına aykırı duruyor olsa da, Badiou’yu Kant sonrası çağdaş bir filozof ve
matematikçi olarak düşündüğümüzde onun, zamanına denk bir şekilde her türlü
teolojiden arındırılmış bir ontoloji ve aynı zamanda özneye yer açabilme fikri ile
daha ziyade üç belirgin noktanın açığa çıktığını görmekteyiz; ilk olarak klasik
sistem, ikinci olarak mutlak bir Bir’in varlığı iddiası yerine her zaman çokluğu
temel almak ve üçüncü olarak ilk ikisiyle birlikte etken bir özneye yer açabilmek
düşünülen her türlü bilinemez alandan temizlenmiş ve bu sayede tamamlanmış
nesnel bir alan olması gerekmektedir. Fakat felsefe tarihi boyunca ontolojiye
böyle bir yaklaşım söz konusu olmamıştır. Ontoloji, her zaman bizi varlığın
gizlenmiş yanını açığa çıkartmaya, mevcutların ötesine geçmeye sevk eden bir
Platon’da bulmaktadır. Platon’un iyi ideası (Yun. Agathon) en üst varlık olmasına
her şeye aşkındır. Bu aşkın olanı içeren varlık yaklaşımı tamanlanmış ve kapalı
7
Badiou, Being and Event, s. 6
10
bir bütünü işaret eder. Kişinin bu aşkın olanı anlayıp, onu ihata etmeye
çalışmaktan ziyade herhangi bir müdahale ya da etkinliği söz konusu değildir.
Badiou, bu şekilde aşkın olana dayalı bir ontoloji fikrine karşı çıkar. Ve bu
çıkışıyla hem felsefe tarihi boyunca ontoloji üzerine sistem geliştirmiş tüm
filozoflar, hem de çağdaşlarından farklı olarak, bu güçlü tezlerin temelinin küme
kuramında olduğunu görüşünü ortaya koyar. Çünkü ona göre asıl önemli nokta,
bakabilmeyi başarmaktadır. Bu ise günümüzde artık küme kuramı ve bu kuramla
küme kuramı bizim varlık anlayışımıza yön veren bir ile çok gerçeğini her şeyiyle
şekilde görmüş ve düşünmüş olsaydı, bir ile çok ilişkisini mevcutta kurduğundan
çok daha farklı ele alır ve böylece onun da bu ilişkiyi bu şekilde kurması
kaçınılmaz olurdu.
belirleyici nokta, bir ile çok ilişkisinin tüm kadim düşünce sistemlerinden farklı
olarak ortaya konmasıdır diyebiliriz. Çünkü bu sayede bir ile çok ilişkisi
Bu sistemde bir, boş kümenin sayalı olarak tanımlandığı için “sıfır”a yani “bir
olmayan”a dayanır ve “bir olmayan”a bağlı olan bir varlığı vardır. Bu bağlamda
ne Parmenides’in düşüncesindeki gibi çelişik olmayan bir “bir”, ne de Platon’daki
8
Badiou, Being and Event, s. 499.
11
gibi her şeyden bağımsız ve var olan her şeyin ondan pay alarak varlık kazandığı
tamamlanmış bir bütün söz konusu değildir. Çünkü gerçekte bizim “bir”
dediğimiz şey de ancak “bir” olmayana dayalı olan bir kurulma sonucu söz
konusu olabilmektedir. Bu sebeple ancak mevcut küme kuramı bize aslında tam
da böyle; “bir” olmayana dayanan bir “bir”, “bir”in varlığına dayanan iki, ikinin
varlığına dayanan üç, şeklinde devam eden bir sistem sunduğu için ontolojiyi en
net ifadesi olarak da meşrulaşmaktadır. Bu ise bizim mevcut zaman ve mekanda
kuramının açıkladığı bir ile çok ilişkisi ve yine onun aksiyomlarının ortaya
kuramı mevcut düşünüş sistemimizi en açık şekliyle barındıran sistemdir. Daha
basit şekilde ifade edecek olursak; ister bir odadaki eşyalar topluluğu, ister bir
kitapları bir grup, kalemleri başka bir grup, sandalyeleri diğer bir grup olarak
12
sayılabilecek tüm bilimsel sınıflandırmalarımızı da bu sistemle ve belli ayrımlara
bu ontoloji sisteminde asıl fark yarattığı nokta olan özneye yer açabilme imkanı
özneye yer açtığı alandır diyebiliriz. Bu bağlamda Kant, belli bir durumda belli
geçebileceğimizi, yani belli bir şekilde sınıflandırdığımız bir şeyin, daha önce
ilişki kurmadığımız şeylerle yeni ilişkilerini fark edip, sonrasında daha genel bir
9
Immanuel Kant, Pratik Aklın Eleştirisi, Çev. İonna Kuçuradi - Ülker Gökberk - Füsun Akatlı
13
bir dönüşümünle birlikte tüm gerçeklik alanının etkilendiği, yadsınamaz ve de
yabancı kalınamaz bir hakikat mevcut olmaktadır. Yani özne aracılığıyla daha
önce olmayan yeni bir terimin ihdas edilip, varlığa getirilmesi ve o terim
işaret ettiği bu hakikatle birlikte herhangi bir şeyin artık eskisi gibi kalması
olmayan bir şeydir. Bu da demektir ki, Badiou’ya göre özne, gerçek manada
Badiou’nun öznelerinin, küme kuramında bulduğu yer ve anlam ise ileride daha
geniş şekilde ele alacağımız Paul Cohen tarafından ortaya konan zorlama (İng.
diyebiliriz.
yerleştirdiği küme kuramının; mutlak ve tamamlanmış bir bütün iddiasına karşı
çıkıp, her zaman çokluk ortamını savunmak, hiçbir şekilde metafizik alana
14
2. Küme kuramının gelişimi (Cantor ve sonluötesi küme kuramı)
üzerine kısa notlar
Günümüzde matematiksel düşünce biçiminin derli toplu ifade edildiği bir sistem
mutabakat olmayan belli terimler anlam kazanmış ve yeni ispat ve teoremler için
kümeler cinsinden ele almak çok eski tarihlere kadar geri gitse de, sonsuzluk
kavramını ilk kez bir araya getiren isim Bernard Bolzano’dur (1847). Bolzano,
yapmasına rağmen küme kuramını tam olarak doğru bir matematiksel temel
ortaya koyan isim ise George Cantor olmuştur. Cantor’un 1874 ile 1895 yılları
arasında konuyla ilgili yayımladığı makaleleri, kuramın çok daha dikkat çekici ve
oluşturur. Çünkü aksiyomatik küme kuramı ile artık matematiğin tüm kavram
yöntem ve sonuçları derli toplu bir şekilde ifade edilebilir olmuştur. Ayrıca küme
10
STANFORD UNIVERSITY, “The Early Development of Set Theory”,
15
kuramının yapısı matematikle felsefe ve mantık arasında da bağlantı kurulmasını
sağlamıştır.11
çalışmalarında da başarılı tezler ortaya koymuştur ancak bütün bir matematiksel
görülmüştür. Bu makalede Cantor, ilk kez bu şekilde ifade edilecek olan, en az iki
kırılım noktası olmuştur. Çünkü daha önce sonsuzluğun boyutları gibi bir şey hiç
söz konusu olmamış, her zaman tüm sonsuzlar aynı boyutta olarak varsayılmıştı.
için büyüklüğün ne anlama geldiğine değinecek olursak; kümeler için büyüklük,
verilen bir A kümesinin en az B kümesi kadar büyük olması B'den A'ya bir
11
Howard Eves, Foundations and Fundamental Conceps of Mathematics, (Newyork: Dover
ya da Crelle adıyla anılan Leonhard Euler, Niels Henrik Abel, Georg Cantor ve Gotthold Eisenstein
16
birebir fonksiyonun var olması şeklinde tanımlanır. Böylelikle B'nin bir
B'den de A'ya bir birebir fonksiyon varsa o zaman bu iki küme eşit büyüklükte
kabul edilir.
17
2.1. Cantor’un Köşegen Yöntemi
Reel sayıların sonlu veya sonsuz uzunlukta ondalık sayılar olarak yazılabileceği
doğal sayıları birebir eşlemek de mümkün olmalıdır. Böyle bir eşlemeyi alalım ve
0 ile 1 arasındaki reel sayıları verilen eşlemeye göre sıralayarak bir liste elde
edelim. Şimdi 0 ile 1 arasında öyle bir reel sayı kurgulayacağız ki bu sayının bu
buradaki rakamdan farklı herhangi bir rakamı seçip C sayısının ilk basamağı
olarak yazalım, aynı şekilde C'nin ikinci, üçüncü,... basamaklarını da oluşturalım.
1) 0,13567....... ^
2) 0,25678....... ^
3) 0,00212....... ^
4) 0,14221....... ^
. . .
C sayısının ilk basamağını 1'den farklı, 2. basamağını 5'ten farklı, 3. basamağını
2'den farklı, 4. basamağını gene 2'den farklı birer rakam olarak seçeriz.
Bu noktada fark etmemiz gereken şey, C'nin kendisi bir reel sayı olduğu halde bu
listede yer alan her sayıdan en az bir ondalık basamakta (daha doğrusu o sayı
18
değil ve aslında reel sayılar kümesindeki eleman sayısı doğal sayılar
sağladığı imkana göre verilen bir kümeler topluluğundan öyle bir küme
oluşturabilir ki, bu yeni kümede verilmiş kümeler topluluğunun her kümesinden
dereceleri ve kendi içinde hiyerarşiye sahip birçok farklı sonsuzluk olabileceğine
ilk kez işaret edilmiştir. Eğer Cantor, sonsuzlukların bir hiyerarşisi olduğu ve
hala çalışmalar tek bir sonsuzluk var olduğu fikri üzerinden devam ediyor
19
3. Küme kuramının temel kavramları
konudaki ısrarlı çalışmaları sonucu daha önce de ifade ettiğimiz gibi George
bu kuram bir çok farklı isim tarafından ele alınmış, Cantor da dahil olmak üzere
kuramla ilgili bir çok paradoks geliştirilmiştir. Ancak küme kuramının matematik
küme kuramını ortadan kaldırmak yerine onu daha çok gündemde ve canlı
13
Russell’ın kümeler kuramıyla ilgili paradoksu herhangi bir kümenin kendi kendisini içerip
içermemesi durumuyla ilgili bir çelişkidir. Örneğin: evrensel küme, var olan tüm kümeleri içeren bir
kümedir. Var olan tüm kümeleri içerdiğine ve kendisi de bir küme olduğuna göre, evrensel küme,
evrensel kümenin bir elemanıdır, yani kendi kendini içerir. Ya da "üçten fazla elemanı olan kümeler
kümesi", kendisi de üçten fazla elemana sahip olduğu için kendini içerir. Ama örneğin doğal sayılar
kümesi n, bir doğal sayı olmadığı için kendini içermez. İşte bizim a kümesinin içereceği kümeler böyle
kümeler, yani kendi kendinin elemanı olmayanlar. Bu noktasa soru şuna dönüşüyor: a kümesi kendisini
içerir mi? Eğer "içerir" dersek, a kümesinin a kümesinde işi ne? Çünkü a kümesi sadece kendini
içermeyen kümelerin kümesi. Eğer "içermez" dersek, a kümesi kendini içermeyen bir küme olur, o
zaman a kümesini de a kümesine dahil etmeliyiz, ama o zaman da a, kendini içeren bir küme olur ve bu
20
olursak; matematikte her teorinin bir şekilde tanımsız terimler barındırması gibi
tanımsız olarak kabul edilmektedir. İkinci kilit öneme sahip nokta ise, elemanlar
da dahil var olan her şey bir küme olarak kabul edilir. Ancak bu kabuller küme
mantıkçı birbirinden habersiz ve bağımsız olarak belli aksiyomlar öne sürmüşler
kabul edilen Zermelo Fraenkel Sistemi’nin sonunda “C” seçim aksiyomu’nun (İng.
bir sistemdir. Ayrıca ZFC’den farklı olarak Bernays, Gödel, Neumann (BGN)
adıyla bir aksiyom sistemi daha oluşturulmuştur. Ancak her iki sistemde de aynı
edilmiştir.
arasında hep tartışılagelen bir aksiyom olmasıyla ilgilidir. Seçim aksiyomunun bu
tartışmalı noktaları ve ZF’nin bu 9 aksiyomunu tek tek ele almadan önce küme
Belonging), tekil küme (İng. Singleton set), içerme (İng. Inclusion), ikili (İng.
21
Pair), sıralı ikili (İng. Ordered pair), fonksiyon (İng. Function), birebir fonksiyon
(İng. One to one function), geçişlilik, geçişli kümeler (İng. Transitivity, Transitive
elemanı olmak demektir. Bu anlamda bir sakin için var olmak dediğimiz şey
küme kuramı söz konusu olduğunda bir kümeye ait olmak anlamına gelmektedir.
dolayısıyla var olmak bir bütüne ait olmak demektir. (Bu bütünlükleri de biz
manada bütün belirlenimlerden kurtulup özgür olmak diye bir şey söz konusu
olamaz çünkü var olan her şey bir şeyin parçası olarak varlık kazanmaktadır.
Ait Olma: Küme kuramında ait olma diye ifade edilen şey kümeler açısından
elemanı olma bağıntısı demektir. Herhangi bir şey varlık kazanmak için bir
kümeye ait olmalı, onun dışında bir varlığı olamayacağını söyledik ancak ait
sayesinde ortaya çıkmaktadır. Yani kümeden bağımsız herhangi bir şey var
diyebilmek mümkün değildir. Bir şeyi var kılmak ya da var kabul etmek onun
ancak bir kümeye dahil olmasıyla mümkün olabilmekte, sonrasında ise başka
22
Tekil: Tek elemanlı küme yani tekil küme demektir. Bir şeyi küme olarak
tanımlamak onu yine belli bir özellikten tutmak demektir. Küme kuramı
tamamen dolaysızca bilmeyi iptal etmek üzere kurulu olduğu için dolayısıyla tüm
tekiller (İng. Singleton) de küme olarak alınmaktadır. Çünkü tekil bile olsa ona
varlık veren yine kümeye aitliğidir. Yani bu sistemde tüm tekiller de bir küme
içerisinde tutulmaktadır.
Örneğin; insan, ağaç ya da başka herhangi bir şeyin varlığa gelişi ancak bir küme
zaten tek elemanlı olan kümeler vardır; dünyanın en yüksek dağı gibi. Bu
manada, bir şeyi bu şekilde tutmak, onu bir özelliğinden tutmak demektir ve tek
kümesi bir x kümesine dahildir eğer; y’nin tüm elemanları aynı zamanda x’in
İkili: α ve β küme çifti yegane elemanları α ve β sahip olan kümedir. Şöyle yazılır:
{α, β}
Sıralı İkili: Sıralı ikililer bir küme tarafından temsil edilir ve buna sıralı ikili
kümesi denir.
α ve β şeklinde iki kümenin sıralı çifti α’nın tek kalanının çiftidir ve { α, β} çiftidir.
Yani burada kümenin içinde olmayan sırayı küme kullanılarak nasıl temsil
23
küme içerisinde herhangi bir sırası yoktur ve bu yüzden sırayı belirtmek için
sıralı ikili kullanılır. Yani küme içerisinde sıralı ikiliyi temsil etmenin nasıl
“tanım kümesindeki her elemanın bir değer alması ve bir elemanın birden fazla
Birebir, Fonksiyon, Benzerlik: Bir fonksiyon eğer iki farklı çokluya fonksiyon
yoluyla karşılık gelirse birebirdir. Şu şekilde yazılır: ˜ (α = β) → ˜ [f(α) = f (β)]
Herhangi iki küme arasında birebir bir fonksiyon var eğer iki küme birebir
eşlenebilirdir. Bu da kümenin tüm elemanının ikinci kümenin elemanlarında bir
karşılığa sahip olması demektir. Yani ilk küme ikinci kümenin tüm elemanlarını
Geçişlilik, Geçişli Kümeler: Bir x kümesi eğer ki x’in elemanı olan her bir β
elemanı aynı zamanda x’in bir alt kümesi ise geçişlidir. Yani (β ϵ x) → (β ⊂x). Bu
olgu ait olma (elemanı olma) ile dâhil olma (alt kümesi oma) arasındaki
Örneğin “1” diye bir elemanımız var söz konusu bu “1” kendisi de aynı zamanda
bir küme olarak dahil olduğu kümenin alt kümesi olarak alınır. Boş kümeyi
içeren bir küme olarak “1” dahil olduğu X kümesinin aynı zamanda bir alt kümesi
(İng. Subset) olur. Bu da demektir ki, küme kuramında her elemanı aynı
24
Bu şekilde küme kuramının bu bir kaç temel bağıntısına yer verdikten
15
Badiou, Being and Event, s. 499.
25
3.1. Küme Kuramı’nın Aksiyomları 16
aksiyomu (İng. Axiom of void), birleşim aksiyomu (İng. Axiom of union), temel
açısından her birinin ne anlama geldiğini en genel haliyle ele almaya çalışalım.
Boşluk Aksiyomu
Matematikte boş küme aksiyomu olarak da geçen bu aksiyoma göre; hiç elemanı
Biçimsel olarak anlamı: Öyle bir x vardır ki; y ne olursa olsun, y x’in bir elemanı
değildir.
Temel Aksiyom
Eğer x boş olmayan bir kümeyse, o zaman x’te x ∩ y = Q eşitliğinini sağlayan bir
y elemanı vardır.
16
Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için; Ali Nesin’in Sezgisel Kümeler Kuramı veya Alexander
26
Alt Küme Aksiyomu
Alt küme aksiyomu tüm kümelerin kümesi şeklinde düşünülen ve bu sebeple güç
benzer şekilde oluşturulabilecek tüm kümelerin kümesi diye bir küme vardır ve
Eğer x bir kümeyse, elemanları x’in alt kümelerinden oluşan bir küme vardır ve
Sonsuzluk Aksiyomu
Bu aksiyom göre küme kuramı içerisinde her ne zaman bir küme alınırsa o alınan
kümeden daha büyük ve onu içerisine alan bir küme olduğu kabul edilir. Bu da
içermemesi anlamına gelir. Örneğin; doğal sayılar kümesiyle tek sayılar kümesi
birebir eşlenebilir denildiğinde; ilk tek sayıya bir, ikinci tek sayıya iki, üçüncü tek
sayıya üç, diye devam ederek birebir eşlenebilir olduğu ifade edilmektedir. Bu
anlamda aslında kendisinin bir öz alt kümesiyle eşlenebilen bir kümenin varlığı
“sonsuz küme vardır” demek değildir. Sonsuz kümenin varlığını başka bir takım
önermelerden ispat etmek mümkün olmadığı için onu bir aksiyom olarak alıp,
27
sonsuzluk aksiyomu (İng. Axiom of infinity) adı altında var kabul etmektir
diyebiliriz.
Birleşim Aksiyomu
Bu kümeye x’in (elemanlarının) bileşimi adı verilir ve x’in elemanlarının bileşimi
∪ x olarak yazılır.
Ayırma Aksiyomu
Biçimsel şekliyle; eğer bir x kümesi varsa x’in elemanlarının kümesi – ki bu küme
küme x’in bir parçasıdır ve x’in bu parçadan λ düzgün tamdeyimi ile ayrıldığı
söylenir.
Bu aksiyoma göre; eğer bir x kümesi var ise, x’in tüm elemanlarını var olan diğer
yani çoklunun unsurları aşan bir yana sahip olduğu anlamına gelmektedir. Yani
elemanları değiştirilse de farklı şekillerde seçilse de, küme ve o küme itibariyle o
28
Örneğin; üç elemanı olan bir küme aldığımızda bu üç elemanın kitap mı, kalem
mi yoksa masa mı olduğundan tamamen bağımsız bir çokludan söz etmekteyiz.
Genişletme Aksiyomu
Küme kuramı açısından eşit iki kümenin nasıl ifade edildiği bu aksiyomla ortaya
birbirine eşittir.
Ayrıca bu aksiyom sayesinde hiç elemanı olmayan bir küme (boş küme) olduğu
da kanıtlanmaktadır.
Seçim Aksiyomu
Seçim aksiyomuna göre bir küme verildiğinde; başlangıçtaki kümenin tam olarak
boş olmayan elemanlarının her bir elemanının bir temsilcisinden oluşan bir
küme vardır.
Bir f fonksiyonu var; öyle ki eğer x belli bir küme ise ve eğer x ϵ y, ise f (β) ϵ β .
önermedeki karmaşıklığı sağlayan şeyin yeni bir küme olduğu söylenir. Örneğin;
aksiyomu ise, mevcut kümelerin her birinden birer eleman alarak yeni bir küme
sağlayabilecek ya da belli bir önermede ifade edilmiş herhangi bir özellik yokken
29
bunu yapabilme imkanı sağlamaktadır. Hatta kümenin sonsuz sayıda eleman
herhangi bir kural vermeden, yani elemanı tamamen rastlantısal olarak seçilip,
matematikçiler açısından kilit noktada önemli yapan husus ise onlara nesne
malzemesini kullanarak yeni küme yani yeni nesne yapma imkanı her zaman
vardır.
30
4. Sonsuzluk ve küme kuramı
Sonsuzluk ve sonsuzun ne olduğuna dair tartışmalar antik zamanlardan beri hep
sonsuz kavramı üzerinde bir anlaşma olmamış ve sonsuzluk henüz matematiksel
başlanmıştır.
Bunun öncesinde ise, özellikle Galileo sonrası doğal olarak sonsuz var
düşüncesini kabul etme gibi bir eğilim mevcuttur ancak, dediğimiz gibi
Sonsuzluğa dair bu naif kabulün geçmişi ise Nicalous Cusanus’a kadar giden bir
varlıklardan yola çıkarak bir açıklama getirme çabasına zıt olarak, önce sonsuzu
tezini ortaya koydu. Ve, bu önce sonsuzu düşünüp sonra sonluya geçme
dolayısıyla da evrenin nedeni olarak açıkladı. Böyle bir sistemde doğal olarak her
31
şey Tanrıdan gelir, ve eğer bir şey sonsuz ise (Tanrı) onun daralmaları da sonsuz
olmak zorundadır çünkü, sonlu olan şeylerin toplamı hiçbir zaman sonsuzu
olmadığını onun da Tanrı gibi sonsuz olmak zorunda olduğunu iddia etti. Peki,
niteliğe mi sahiptir? Hayır, Tanrı sonsuz olmasının yanında aynı zamanda bütün
karşıtların tesadüfi olarak bir araya gelmesi ve birliği iken evren sadece
sonsuzdur. Yani arada içlem farkı vardır. Küme kuramı açısından ifade edecek
olursak; evren, sonsuz olarak düşünülen Tanrı’nın sonsuz bir alt kümesi
olmaktadır. Cusanus sonsuz terimini Tanrı’ya hasretmekte ve evren için sınırsız
farklı evreler geçiren tartışma Kant’a kadar gelmiş ve Kant, “Evrenin kaynağı,
32
ortaya koymuştur. Kant’ın evreni herhangi bir metafiziksel duruma yani
başka bir seyirle yoluna devam edecektir denilebilir. Sonsuza dair getirilen bu
yeni açıklama yani Tanrı’nın nedeni olmadığı fiziksel bir evrenin düşünülebilir
olması savı meselenin bir tarafını oluştururken diğer tarafta küme kuramındaki
sonucu olarak küme kuramında, sonsuz kümelerin az bir öz alt kümesiyle birebir
eşlenebilir kümeler olarak tanımlanmaktadır. Bunun anlamı ise, elemanları öz alt
kümesiyle tek sayılar kümesi birebir eşlenebilir. Yani ilk tek sayıya 1, ikinci tek
sayıya 2, üçüncü tek sayıya 3 ..., diye birebir eşlenebilir iki kümedir. Bu anlamda
aslında kendisinin bir öz alt kümesiyle eşlenebilen bir kümenin var olduğunun
mümkün olmaktadır. Çünkü bu sayede küme kuramı içerisinde sonsuz kümeler
33
başka. Yani, kavramın tanımıyla varlığı bambaşka sorunsallardır.” 18 Bunu
aksiyom olarak almak da varlık ispatından ziyade, ancak tanım vermek gibi bir
şey olarak görülebilir. Halihazırda sonsuz, bir takım önermeler aracılığıyla ispat
edilebilir bir şey olmadığı için bir aksiyom olarak alınmakta ve sonsuzluk
aksiyom sonucu küme kuramı içerisinde sonsuzluk “ne zaman bir küme alınırsa
o kümeden daha büyük ve onu içerisine alan, yani alt küme olarak içeren başka
hakim olan Aristoteles’in sonsuzluğu kuvve olarak kabul edip, fiilen ispatının
18
Ali Nesin, Matematik ve Sonsuz, (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2001), s. 22.
34
5. Sonsuz kümeler bağlamında Sürey Varsayımı’nın anlamı
Üst başlıklarda da değindiğiniz gibi sonsuzluk meselesi ilk başta ilahiyat alanında
yani Batı felsefesindeki “ne var ne yok” sorusuyla ilgili olarak ortaya çıkmış ve bu
bağlamda varlıkla ilgili tüm meseleler de aynı sorunun zemininde duran bir ile
bakıldığında ise gerçekten ne var ne yok sorusunun nihai cevabı tek bir soruya
ifade ettiğimiz gibi küme kuramının sınırları dahilinde herhangi bir kümenin
diğer kümelerden bağımsız bir varlığa sahip olmasından söz edilemez. Çünkü
kümeler varlıksal unsurlar olarak ele alındığında boş kümeden başlayarak 1, boş
küme ve 1 kullanılarak 2, boş küme, 1 ve 2 kullanılarak 3 tanımlanır ve bu böyle
sonsuza kadar gider ve bu biçimde matematikte “iyi sıralı” olarak anılan kümeler
elde edilmiş olur. Yani herhangi bir kümenin varlığı tamamen diğer kümelerle
konusu olamaz.
edilebilir. Bu noktada akla gelen ilk örneklerden birisi doğal sayılar kümesidir.
Çünkü doğal sayıların bir alt kümesi olan çift sayılar da sonsuz büyüklüktedir. Bu
iki küme, birbiri ile birebir eşlenebilir. Örneğin 1 ile 2; 2 ile 4; 3 ile 6; 4 ile 8,
35
…birebir eşlenebilirler. Aynı durum tek sayılar kümesi için de söz konusudur.
Yani sayılabilir sonsuz olarak doğal sayılar kümesi tek sayılar kümesiyle ya da
köşegen kanıtlamasıyla ortaya koyduğu bir başka olgu söz konusu olmaktadır;
bahsedilen birebir eşleşme doğal sayılar kümesi ile gerçel sayılar kümesi söz
doğal sayılar kümesinde daha büyük olmaktadır. Burada söz konusu olan
Bir sıral sayı, iyi sıralı kümelerin sıral-‐denklik sınıflarının her birine denir.
Bir başka deyişle iyi-‐sıralı kümelerin bir sıralı (İng. Ordinal) vardır. Yani kümeler
bağlamda ilk sonsuz sıral, sayılabilir sonsuz kümelerin sıralı olup, omega (ω) ile
adlandırılmaya devam etmektedirler. Öte yandan her bir sıral sayının bir de
büyüklüğü vardır. Yani bir sıradaki yeri bir de her kümenin büyüklüğü yani
sayalı (İng. Cardinal) bulunkatadır. Aynı sırala sahip iki küme aynı sayala
sahiptir. İlk sonsuz sırala (ω) sahip olan kümenin sayalı (İng. Cardinal) ise ℵ0
Cantor, bir kümenin tüm alt kümelerinin kümesinin, yani güç kümesinin
teoremi dikkate alındığında ise karşımıza şöyle bir olgu çıkmaktadır: İlk
kümenin sayalından büyük olmalıdır. Bu durum söz konusu güç kümesinin güç
36
İlk sonsuz sırala sahip kümenin güç kümesinin sayalı 2ℵ0 (omeganın güç
sayalı olan C’ye eşit olduğu da Cantor tarafından ispatlanmıştır. Cantor, doğal
göstermiştir. Ancak böyle olunca ℵ0’dan sonra gelen sayala ℵ1 dersek eğer, 2ℵ0’la
ℵ1 eşit midir şeklinde bir soru karşımıza çıkmaktadır? Bir başka deyişle, ilk
sayılabilir sayal olan ℵ0’dan büyük ve gerçel sayılar kümesinin sayalı C’den küçük
bir sayalı olan sonsuz bir küme var mıdır, yoksa 2ℵ0 hemen bir sonraki sayal olan
böyle bir sonsuz sayal olmadığını ispat ederek çözmeyi denemiştir. Cantor’un bu
varsayımı Sürey Varsayımı olarak anılmaktadır. Ne Cantor ne de ardından gelen
ile çok mantığına dayalı düşünüş biçiminin de netlik kazanması söz konusudur.
anlaşılabilmesi demektir.
Öte yandan, Sürey Varsayımı bize sadece ℵ0 ve ℵ1’le ilgili bir şey söylerken
kümeler için aynı varsayımın geçerli olduğunu, yani bir sonraki sayalın bir
ifade, bir sonsuz kümenin sayalı ile güç kümesinin sayalı arasında başka hiç bir
37
hiyerarşisi Genelleştirilmiş Sürey Varsayımı iddiasındaki gibi olursa, varlık
alanında gerçekten neyin var olduğu ya da olmadığını bilmek mümkün olacaktır.
38
6. Sürey Varsayımı’nın küme kuramının aksiyomlarından
bağımsızlığının gösterilmesi
sayılarınkinden daha büyük olduğu, yani gerçel sayıların sayalının doğal sayılar
ise 2ℵ0 olduğunu da ifade etmiştik. Sürey Problemi ise bu iki sonsuzluk arasında
Yani eğer ilk limit sayaldan bir sonraki sayalın C, onun da 2ℵ0’la aynı olduğu
ve arada başka bir sayalın olmadığı gösterilebilirse bu Cantor’un ortay koyduğu
gerektiğini düşünmüş ve çok uzun zaman ispatını vermek için çabalamış ancak
sayalından büyük, gerçel sayılar kümesinin sayalından küçük olan herhangi bir
39
Sürey Varsayımı’nın doğruluğunun da yanlışlığının da gösterilemeyeceğine dair
iki büyük sonuç ortaya konmuştur. Avusturyalı matematikçi Kurt Gödel, 1938
dolayısıyla bu soruya verilecek negatif bir cevabın küme kuramı ile tutarlı
Sürey Problemi bir matematik sorusu olmaktan çıkıp bir matematik felsefesi
19
David Hilbert, matematikte bilinemeyecek bir şey olmadığını göstermek amacındaydı ve bu
bağlamda matematikteki tüm ispatların, belli bir yöntemle, yani aksiyomatik bir sistem vasıtasıyla, elde
edilebileceğini düşünüyordu. Ona göre bu yöntem, temel aritmetikteki tüm doğruları, aksiyomlarından
40
Çünkü böyle bir sistem eksiktir; yani tutarlı bir sistem içerisinde öyle temel bir
beraberinde getirdiği bir sonuç ise Gödel’in ele aldığı biçimsel dizgeleri varsayan
etmesidir.
teoremler mevcuttur.
Ortaya koyduğu bu iki teoremin akabinde Gödel 1938 yılında ise Sürey
Varsayımı’nın ZFC ile tutarlı olduğunu kanıtlamıştır. Yani eğer ZFC çelişkisizse, o
zaman ZFC’ye Sürey Varsayımı’nı eklersek, çelişkisiz bir kümeler kuramı elde
ederiz.
Öte yandan Gödel, sadece ℵ0 ve ℵ1’le ilgili bir şey söyleyen Sürey
41
Gödel ZFC aksiyomlarıyla Sürey Varsayımı’nın birlikte doğru olduğu bir
Varsayımı’nı aynı anda doğru kılan bir model vardır ve bu model inşa edilebilir
Kendisi sayılamaz sonsuz olan kümeler nasıl olup da sayılabilir sonsuz bir model
modelde yer almadığı doğrudur. Modelde bu kümelerin öyle bir biçimde temsil
edilmesi söz konusudur ki bu temsilcilerin sayılabilir sonsuz bir küme ile birebir
taşımaktadır. Bir bakıma sonsuzluğun sonsuz bir hiyerarşisine sahip bir varlık
konusu gerçekliğin bir parçası olan sonsuz küme mevcut model içerisinde
aslında fiilen olmasa da potansiyel olarak var olmaktadır. Bir başka deyişle her
42
6.1. Paul Cohen ve Sürey Varsayımı
Paul Cohen, daha öncede ifade ettiğimiz gibi zorlama adıyla geliştirdiği yöntemle,
verilecek pozitif bir cevabın da küme kuramıyla tutarlı olduğunu ispatlamıştır.
Zorlama yöntemi, fiilen bir modelin içerisinde var oldukları gösterilemese de,
geçmektedir. Yani zorlama yöntemine esas teşkil edecek şekilde söz konusu
modele katılmasını sağlamıştır ki bu kümeler bir önceki modelde söylenemeyen
bazı hakikatlerin ifade edilebilmesini mümkün kılmakta, bir başka deyişle yeni
zorlayabilen bu kümeler ise Cohen’in jenerik küme (İng. Generic set) adını
verdiği özel kümelerdir. Bu kümeler öyle özel bir işleve sahiptir ki, eğer modele
21
Timothy Y. Chow, “A Beginner’s Guide to Forcing”, 2000 Mathematics Subject Classification.
43
kılmaktadır. 22 Ayrıca bunu yapmış olmak mevcut modeli sayılabilir sonsuz
Burada önemli olan nokta jenerik bir kümenin modele katılmasının nasıl olup da
modelin bütünü hakkında bir sonuca varmamızı sağladığıdır. Cohen, Gödel’in iyi
sıralı kümeleri kullanarak geliştirdiği inşa edilebilir evrene öyle bazı kümeleri
22
Badiou, Being and Event, s. 379-380.
44
İKİNCİ BÖLÜM
ZORLAMA YÖNTEMİ
1. Model Kavramı
önermelerin neyi ifade ettiği ile başlayalım. Klasik mantık, çıkış noktası olarak
az iki terimden oluşan kategorik önermeler bulunur. Bu bağlamda diyebiliriz ki,
mantık tarihinin en başından beri akıl yürütme ve çıkarımların temelinde belirli
bir dil anlayışı ve dil ile varlık arasında belirli bir bağıntı belirleyici olmuştur.
Ancak düşünce – dil bağıntısına verilen anlam, mantığın neyi ifade ettiği ve nasıl
şekillendiğine göre de değişmektedir. Yani mantığı nasıl kurduğumuz ve onunla
ifade ettiğimiz şey, düşünce ile dil arasındaki ilişkiyi de belirlemektedir.
23
A. Kadir Çüçen, Mantık, (İstanbul: Sentez Yayıncılık, 2012), s. 36.
45
ise temelde önermelerin yer aldığını görürüz. Önerme ise, doğru ya da yanlış
olabilecek tümce anlamına gelir. Bu noktada tümcenin aldığı değerin doğru ya da
yanlış olduğunun bilinip bilinmemesi tümcenin bir önerme olarak kabul edilmesi
açısından önemsizdir.24 Bu manada önermeler, ister klasik ister modern olsun
fark ise daha ziyade önermeler mantığının dilinin biçimsel olarak tanımlanıp
kurtarmaktır.
ihtiyaç olduğunu ifade etmiştik. Her biçimsel dilin ise öncelikle bir alfabeye ve
bir de simge dizisinin, söz konusu biçimsel dilin düzgün bir tamdeyimini (İng.
24
Ali Nesin, Önermeler Mantığı, (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2004), s. 17.
25
Doğan Özlem, Mantık, (İstanbul: Notos Yayıncılık, 2012), s. 135.
46
kurallar kümesine (gramer kurallarına) ihtiyacı vardır. Bu bağlamda biçimsel dili
belli bir alfabe dayalı, belli dizimsel kurallar ile oluşturulmuş ve belli yorumlama
tanımlayabiliriz.26
netleştirebiliriz. Örneğin bir biçimsel dil örneği olarak S’yi aşağıdaki şekilde
tanımlayalım27:
Alfabe:
• Bu simgelere verdiğimiz isimler: p, q, r, …, tilde, çadır, takoz, sağa doğru ok,
Gramer kuralları:
3. Eğer A ve B S’nin dtd’leri ise (A Λ B), (AVB), (A→B), ve
26
Teo Grünberg ve Adnan Onart, Mantıksal Anlam Kuramı, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları,
1980), s. 9.
27
Ahmet Ayhan Çitil, Çağdaş Felsefeden Kesitler Ders Kitabı, (İstanbul: İstanbul Üniversitesi AUZEF
47
Buraya kadar alfabemize dahil olan tümce değişkenleri (p, q, r...) ve önerme
eklemlerini (~, Λ, V, →, ↔) belirledik. Sonrasında ise gramer kuralları adı altında
değişkenleri, “~, Λ, V, →, ↔” gibi önerme eklemleri de doğruluk fonksiyonlarıdır.
“belli bir takım şeyler belli şeylere karşılık gelsin” anlamında yorumlamış oluruz.
Daha açık ifade edecek olursak; S dilimizdeki “p”, “q”, “r”, … önerme simgeleridir.
haber tümcesinin ifade ettiği olgu, gerçekte mevcut olan olguya karşılık geliyor
ise bu haber tümcesi doğru doğruluk değerini, gelmiyor ise yanlış doğruluk
evetleme, “V” tikel evetleme, “→” koşul, “↔” karşılıklı koşul eklemine karşılık
gelmektedir.29
genişletme ile dilimiz büyür. Yani başta kurmuş olduğumuz dilin içine adlar,
28
Grünberg ve Onart, Mantıksal Anlam Kuramı, s. 28.
29
Hüseyin Batuhan ve Teo Grünberg, Modern Mantık, (Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi
48
Bunun yanı sıra ayrıca “Önermeler mantığı tamdır, tutarlıdır” gibi, dizge
hakkında konuştuğumuz bir üst dil (İng. Metalanguage) oluşturarak üst mantık
(İng. Metalogic) yapmaya başlarız. Yani kurulu bir dilin deyimlerinden söz etmek
için başka bir dil oluşturup onu kullanmaya başlarız.30 Üst mantık mantıksal
dizgelerin tamlığı ve tutarlılığı ile ilgilidir. Üst mantıkta “bir önerme biçimi eğer
ispatı varsa geçerlidir ve geçerliyse ispatı vardır” gibi dizgedeki tüm önerme
biçimlerini kapsayan üst teoremler yer alır.31 Bu sayede hem önermeler hem de
bunun bir ispatı olduğunu, ispatı olan şeyin de geçerli olduğunu üst ispatlarla
göstermiş oluruz.
Peki, mantıkla ilgili anlattığımız şeyler asıl konumuz olan model kavramı
ile nasıl ilişkilenirler? Buraya kadar biçimsel dilin alfabe ve gramer kuralları ile
söyledik. Sonra ise gramer kuralları ile kurduğumuz bu dili, önerme simgesi ve
yapmış olduğumuz bir yorum yazmak ve bu yorum altında eğer düzgün tam
deyim doğru ise söz konusu yorumun bir model oluşturduğunu ifade etmektir.
30
Teo Grünberg vd., Mantık Terimleri Sözlüğü, (Ankara: ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayınları, 2003) s.
118.
31
Grünberg, Modern Mantık, s. 121-122.
49
Bu suretle çağdaş felsefe tartışmaları bakımından büyük önem arz eden model
bahsederiz ve bu değişkenlerin değerleri olan bireyler rastgele seçilebilen sonlu
dediğimiz şeyi de belli bir küme topluluğu gibi düşünebiliriz. Böyle olunca da
konusu terimlerin ifade edildiği biçimsel dili yorumlayalım. “Э” simgesi tikel
gelmektedir: “H bağıntısına sahip en az bir F en az bir G vardır.”
olanaklı bir dünyada var olan bireyleri ve bireylerin sahip oldukları birli ve ikili
İlknur, İbrahim ve Zeynep birer öğrencidirler. Ayhan Hoca ise bir öğretmendir.
32
Grünberg, Modern Mantık, s. 119.
50
anılmaktadırlar. Bu olanaklı evrende “F”, “G” ve “H” yüklemlerinin ise aşağıdaki
Bu durumda “Эx Эy (Fx Λ Hxy Λ Gy)” biçimsel önermesinin belirli bir doğruluk
değeri aldığı bir yorum elde etmiş oluruz. Bu yorum altında söz konusu biçimsel
kandırabilir” tümcesi ile ifade edilebilir. Söz konusu evrende bu önerme doğru
yorumlamaktır. Ancak daha önemli olan nokta ise, söz konusu modelin neye
karşılık geldiği ve nasıl bir şey olduğudur? Örneğin, bu önermelerin bize gerçek
dünyada aynen bu şekilde aktarıldığını düşünelim. Yani İlknur, İbrahim, Zeynep
ve Ayhan Hoca, bizim dünyamızda gerçekten var olan kişiler olsunlar. Bu şekilde
bakınca aslında bir yorum diye bahsedip, bir önerme biçiminin modelini teşkil
51
Hoca”nın dâhil olduğu bir öğretmen kümesi vardır. Bu kümeler belli bir yüklemi
sağlayan, yani belli bir yükleminin kaplamında yer alan kümelerdir. Bağıntılar
ise, sıralı ikililerin kümesi, yani sıralı ikililerden oluşan bir kümeyi ifade eder. Bu
bireyler vardır” veya “F’nın kaplamında b ve c yer alır” gibi ifadelerden ibarettir
diyebiliriz. Bu da göstermektedir ki, söz konusu biçimsel önermenin modeli olan
şey aslında tamamen kümeler alanıyla ilgilidir. Yani bizim mantık yaparken
içerisinde başka hiç bir şeyin olmadığı, tamamen kümelerden oluşan bir alandır.
mantığının herhangi bir biçimsel önermesini ele alalım. Bu önerme biçiminin bir
aslında belirli bir dünyanın belirli bir bir halini kastetmek demektir. Dünyanın
belli bir kesiti dediğimiz şey ise modern matematiğin de temelini oluşturan
Daha açık ifade etmek gerekirse; A bir yoruma göre içinde öğretmenlerin
yer aldığı bir küme olsun. Bu kümeyi konuşma evrenimiz olarak kabul edebilir ve
dikkate alındığında, bize onun hakkında bir şeyler söyleyen bir biçimsel
önermeyi doğru mu yoksa yanlış mı diye inceleyebiliriz. Eğer doğru ise söz
konusu kümelerin bizim biçimsel önermemiz için bir model teşkil ettiğini, yanlış
52
ise bir model oluşturmadığını öne süreriz. Bu da göstermektedir ki bizim aslında
model olarak andığımız şey kümelerden ya da kümelerin toplamından başka bir
şey değildir.
gerçeklikten ne anladığımızı da temellendirdiği net bir şekilde ortaya çıkar. Peki,
kümelerle ilgili, örneğin; “Elemanları aynı ise iki küme birbirine eşittir”, “Boş
küme vardır” 33 vb. gibi ifadeler bizim gerçeklikle ilgili varsayımlarımızı ortaya
terimler olarak da düşünülebilirler. Örneğin, bir A kavramı var ise onun altına
de x ve y gibi iki değişken arasındaki bir bağıntıyı ifade eder bir B kavramının
de ikili bir kavram ve ikili bir yüklem olarak düşünebiliriz. Ancak tüm bu
oluşabilecek herhangi bir problem ya da çıkmaz doğal olarak gerçeklik algımızın
33
Ali Nesin, Sezgisel Kümeler Kuramı, (İstanbul: Nesin Yayıncılık, 2009), s. 19.
53
üzerinde şekillendiğini gördük. Bu çalışmalar çok uzun bir süre boyunca naif bir
gelindiğinde Bertrand Russell daha sonra kendi adıyla anılacak paradoksu ortaya
paradoksla birlikte artık doğal bir anlayış ve inançla kümelere yaklaşılamayacağı
net bir şekilde ortaya konmuştur. Önceden “Küme(ler) var ve belli bağıntıları da
doğal bir şekilde kendiliğinde var” tarzında bir ön kabul söz konusu iken, artık
zemin itibariyle her şeyi bir küme olarak görmüş ve söz konusu kümelere ilişkin
sayılar, pozitif sayılar, bir düzlemin noktaları, bir düzlemin eğrileri gibi
olmadan bir küme olarak ele alınmıştır. Ancak gerçekliğin zemininde yer alan
54
Çünkü mantık alanında büyük bir kırılımın habercisi olarak görülen Frege’nin bu
projesi boş kümeden başlayıp tek tek tüm sayıların tanımlarını ortaya koyarak
ortaya çıkardı. Çünkü ortada Russell’ın küme kuramı ile ilgili işaret ettiği bir
başarısını görmek istediği bir girişimdi. Projenin ilk kitabını okuyup Frege’ye
değindi.35 Russell’ın işaret ettiği bu paradoksun ciddi bir kriz olduğunu fark eden
vermekten çekinmedi.
34
Gottlob Frege, Aritmetiğin Temelleri, çev. H. Bülent Gözkân, (İstanbul: YapıKredi Yayınları, 2008),
s. 80.
35
Frege, Aritmetiğin Temelleri, s. 66.
55
ve modern matematik ve mantık için bir dönüm noktası olan bu paradoksu özet
ettiği paradoks; kendi kendisinin elemanı olmayan kümelerle ilgili bir çelişkiden
düşündüğümüzde var olan tüm kümelerin kümesi gibi bir kümeden söz
kümesi ve tüm diğer kümeler de dahil olmak üzere hepsi K’nın bir elemanıdır,
tümcesi doğru bir tümce olmaktadır. Daha genel ifadeyle eğer X herhangi bir
olmaktadır. Yani K kendi kendisinin öğesi olan bir kümedir. Ancak K için geçerli
ve doğru olan bu durum tüm kümeler için de geçerli mi diye baktığımızda öyle
olmadığını görürüz. Yani öyle kümeler mevcuttur ki, bu kümeler için kendi
kendisinin elemanı olma durumundan söz edemeyiz. Yani kümeler söz konusu
36
Ali Nesin, Sezgisel Kümeler Kuramı,
56
bahsettiğimiz doğal sayılar kümesi N’de durum böyledir. N’nin kendisi bir doğal
olan bir K kümemiz var. Bu K kümesi kendi kendisinin bir öğesi olmakta birlikte,
içerisinde hem kendi kendisinin elemanı olan hem de kendi kendisinin elemanı
ve ancak X ∉ X.
kümeleri ayırdık ve o kümenin içerisinde bir alt küme olabilme şartı olarak X ∉
X’i belirledik. Bu anlattıklarımızla ilgili her şey doğal ve olağan ancak, ilgili
karşıya kalırız. Çünkü B adını verdiğimiz bu kendi kendisini bir öğe olarak
olmamaktadır. Bu küme yani B’yi ister kendi kendisinin bir öğesi olarak ister ise
tam tersi şekilde düşünelim, aşağıda göstereceğimiz gibi her şekilde de sonuç
çelişki olmaktadır.
57
olduğu durumunu ele alalım. Böyle bir durumda yani B’nin kendi kendisinin
içerilmemesi gerekir ki, zira biz en başta B’yi kendi kendisini içermeyen kümeler
İkinci olarak aksi yönde B’nin kendisinin öğesi olmadığı duruma bakacak
olarak içermeyen kümeyi iki şekilde de ele almak çelişki doğurmaktadır. İşte bu
bu paradoksla birlikte matematik alanında baştan beri var olan kümeyle ilgili
benzer paradokslara karşı durma yoluna gidilmiştir. Bu amaçla Russell’ın ortaya
Bu belirlenimin bizim için ifade ettiği asıl anlam ise, dil -‐gerçeklik
58
düşünüldüğü kadar da bağımsız olmadığı ortaya konmuş oluyordu. Daha açıkça
ifade etmek gerekirse; önceden dilden tamamen bağımsız bir kümeler alanının
var olduğu açık bir ön kabuldü ve bu kabulle birlikte tartışılıp, inceleme konusu
olduğu bu paradoks gösterdi ki kümelere dair olan bu naif inanç aslında o kadar
da sağlam bir temel üzerinde durmuyordu. Meselenin derinine inildikçe bu doğal
olarak görülen ve naif bir şekilde kabul edilen küme alanının sıkıntılı alanları
fark edilmeye başlandı. Dolayısıyla eğer küme denen şey bir şekilde tanımlanıp,
küme denen şeyin hangi şartlar altında aynı şeye işaret edeceğini belirlemeye
karar verildi. Ve bunun için neyin küme olup olmayacağıyla ilgili de bir dil
oluşturmamız gerektiği sonucuna varıldı. Özet bir şekilde ifade edecek olursak;
önceden dilden bağımsız olan küme gerçekliği, ortaya çıkan paradokslar sonucu
dil alanında garanti altına alınmak zorunda kalındı. Ardından ise bu dil içerisinde
ilişkilerini belirleyen bir takım belirli aksiyomlarla sorunu çözme yoluna gidildi.
Ve akabinde de ancak bu aksiyomları sağlayanın küme olması gerektiği şeklinde
59
çıktı.
gören ZFC yöntemiyle bu aksiyomlardan bahsetmiştik. Peki, kümelere ait alanın
artık bu aksiyomlarla belirlenmiş ve sabitlenmiş olması ne anlama gelmektedir?
Daha önce dil ile hiç bir ilişkisi olmadan ve herhangi bir tanım ya da belirlenim
dışı kabul edilen küme, ve dolayısıyla gerçeklik algımız artık söz konusu o dilin
sınırları içerisinde tasvir edilebilir olan olarak belirlenmektedir. Bu ifadenin bir
tanımlanmış olduğudur. Bu ise konunun temelinde döngüsel bir durumu zorunlu
olarak ortaya çıkarmaktadır. Yani başta naif ve realist bir şekilde kümelerin var
olan dilden bağımsız bir gerçeklik olarak var oldukları inancıyla kurulan sistemin
gelmiştir. Artık küme dediğimiz şeyin sağlaması gereken, dil ile tanımlanmış bir
takım kural ve gereklilikler vardır. Ve bu gereklilikleri sağlamayan bir şeyi küme
olarak kabul etmek söz konusu değildir. Bu da demek oluyor ki; artık gerçeklik
Böylece Russell paradoksu ortaya çıkmadan önce dil ile gerçeklik alanı
arasında net olmayan ancak naif bir şekilde kabul edilen alanların, paradoks
modeli olabilecek olan şey, özel bir şekilde kurulmuş bir aksiyomatik dizgenin
60
kuramının modeli olarak ortaya konan şey, diğer tüm önermelerimizin modeli
olarak hizmet görmeye başlamıştır. Yani belli bir dilin modeli olarak küme
kuramı dilinin modeli, tüm diğer dillerin modeli olabilir hale gelmiştir diyebiliriz.
Bunu çarpıcı kılan asıl nokta ise, bu aksiyomlar öncesi dile ait olan bu model
dilden tamamen bağımsız gibi görülüp, öyle kabul edilirken artık aslında bunun
Çünkü küme denilen şey, artık belli bir dili ve bir takım aksiyomları sağlayan şey
olarak var olmaktadır. Bu bir takım aksiyomlar diye bahsettiğimiz şey (ZFC) ise,
söylediğimiz gibi kümelere dair alanı ortaya çıkan sıkıntılardan kurtarmak için
merkezine artık bu aksiyomlar geçmektedir. Böyle olunca da tartışma, kümenin
ne olduğundan ziyade söz konusu bu aksiyomların hepsini sağlayan bir modelin
nasıl bir şey olduğu noktasına doğru kaymaktadır. Çünkü artık bu aksiyomları
sağlayan modelin kendisinin, bir küme değil, ondan çok daha fazlası olması
kümelerin kümesi bir küme olarak tanımlanamadığından bir öbek veya evren
kadar zeminde yer alan aksiyomları ne olarak ifade etsek de artık kümelere dair
61
olduğundan ziyade bu aksiyomların hepsini sağlayan bir modelin nasıl bir şey
yüzyılın en önemli mantıkçısı olarak görülen Kurt Gödel tarafından 1938 yılında
kuramının aksiyomları (ZFC) hem de Cantor’un ortaya attığı Sürey Varsayı’mını
aynı anda sağlayan bir model olduğunu göstermeyi başarmıştır.37 Bu ispatın bir
Gödel ayrıca ilgili makalesinde “inşa edilebilir kümeler evreni (İng. Constructible
dilin sınırı içerisinde söz edilebilen kümelerden oluşmaktadır. Çünkü bu evrende
boş küme ve boş kümeyi içeren tüm kümeler ZFC aksiyomlarını sağlayacak
bir parçası olarak sıfır sayısına karşılık gelen çelişik bir kavramın kaplamı olan
boş kümeyi tanımlama fikri üzerinden devam ederek bir evren kurmuştur
37
Juliet Floyd and Akihiro Kanamori, “How Gödel Transformed Set Theory, Notice of the AMS”,
62
projesini) dilin sınırları içerisinde kalarak yapmıştır. Gödel’in inşa ettiği evren de
kurulmuş bir alan olduğu için kümeler arasındaki tüm kesişim, birleşim vb.
sayılabilir sonsuz bir model olan Gödel’in bu evreninde doğal sayılar ile gerçel
sayıların sayalı olan başka bir sayı olmadığı için ω1’den gerçel sayıların sayalı
edilebilir küme evreninde doğal sayılar kümesi ile doğal sayılar kümesinin güç
kümesi (doğal sayılar kümesinin tüm alt kümelerinin kümesi) sayılabilir sonsuz
bir model içerisinde yer almaktadır. Çünkü inşa edilen ve hakkında konuşulan
model, sayılabilir sonsuz bir modeldir. Aslında modelin içerisinde boş kümeden
olmayan sonsuz kümeleri de (doğal sayıların güç kümesi gibi) barındırmaktadır.
Bir başka deyişle sayılabilir olmayan sonsuz bir kümenin sayılabilir temsilcisi
modelde yer almakta ancak sayılabilir sonsuz bir küme ile birebir eşlenebildiği
39
Ahmet Ayhan Çitil, Matematik ve Metafizik, Kitap I: Sayı ve Nesne, (İstanbul: Alfa Basım Yayın,
2012), s. 15.
40
Floyd, “Set Theory”, s. 425.
63
sayılabilir sonsuz modelde sayılabilir bir küme vasıtasıyla temsil edilebilir hale
gelmektedir.41
sayılabilir sonsuz bir şekilde alıp kullanması artık her şeyin aslında model göreli
olduğunu ve bu bağlamda anlamını modelde sayılabilir olmak ya da olmamakla
modelden bağımsız olarak bir şeyin kendinde var ya da yok olma halinden
bahsetmek mümkün değildir. Yani, sayılamaz kendinde bir güç kümesi var
diyerek daha baştan sınırlarımızı çizdiğimiz bir durum ve kabulden, her şeyin,
dili sağlayan olarak model göreli varlık kazandığı bir duruma geçmiş oluyoruz.
sayıların güç kümesi de sayılabilir bir küme olarak vardır. Hatta tüm güç
sonsuz bir şekilde mevcut olmalarına rağmen aslında sayılamaz sonsuz oldukları
kümesi vardır, belli bir tanımı sağlamaktadır ama o güç kümesiyle sayılabilir
sonsuz bir kümeyi birebir eşleyen bir kümenin bu modele dahil olduğu model
ediyoruz. Yani modelin içinden bakıldığında söz konusu güç kümesinin kendisi
41
Floyd, “Set Theory”, s. 426.
64
sayılabilir olarak ele alınmakta ama modelin dışına çıkıldığında sayılamaz bir
çalıştığımız nokta daha ziyade ortaya çıkmaktadır diyebiliriz. Yani model göreli
gerçeklik algısı dediğimiz şey bu anlamda tartışmanın zemininde yer almaktadır.
65
Önceki bölümde ifade ettiğimiz gibi biçimsel dillerin modeli en başta naif
akabinde gelen bir takım sorunlar küme kuramının sıkıntılı noktalarına işaret
edince, bu naif inancın problemli alanlar barındırdığı ortaya çıktı. Bu paradokslar
sonrasında bulunan öncelikli çözüm ise, küme kuramıyla ilgili bir takım
aksiyomlar geliştirmek ve bu yöntemle neyin küme olduğuna dair bir belirlenim
yapma yoluna gitmek oldu. Böylece başta var olan naif inanış yerini, yine dilin
mantık çalışmaları artık, belli bir takım aksiyomlardan oluşan, bir anlamda dilin
Böyle bir süreç sonrası öncelikli hedef ise, bu aksiyomlara dair bir
Sürey Varsayımı’nın bir teorem olarak ispat edilmesinin her şeyi açıklığa
kurulabilmesini içeriyordu.
Bu noktada daha önce de değindiğimiz gibi iki önemli isim, Kurt Gödel ve
Paul Cohen tarafından iki önemli sonuç elde edildi. Kurt Gödel, küme kuramının
aksiyomlarıyla Sürey Varsayımı’nı aynı anda sağlayan bir model inşa ederken,
66
anda sağlayan bir model ortaya koydu. Badiou’nun düşünceleri açısından bir
gelişme Cantor tarafından ortaya atılan Sürey Varsayımı problemi açısından belli
bir takım sonuçlar doğurmuş ispatlardır. Bu bağlamda Gödel, ispatı çerçevesinde
kurduğu sayılabilir sonsuz model içerisinde tek tek tüm kümeleri kurmuş ve
göstermiştir.45 Bunu sayılabilir sonsuz bir modelde gösterdiği için de modelinde
doğal sayılar kümesi ve doğal sayılar kümesinin güç kümesi sayılabilir sonsuz
ilginç olan noktası; her iki kümenin de sayılabilir olarak yer almasına rağmen, bu
model içerisinde doğal sayılar kümesiyle, doğal sayılar kümesinin alt kümeleri
kümesi yani güç kümesini birebir eşleyen bir küme kurulamamasıdır. Böyle bir
42
Paul J. Cohen, Set Theory and The Continuum Hypothesis, Standford University, (New York: W. A.
67
küme kurulamadığı için bu model içerisinde güç kümesi sayılabilir bir küme
olarak gösterilip ele alınırken, aslında sayılamaz bir kümeyi temsil eden olarak
geliştirmiş olduğu modelde, farklı bir yorumla modelin içine dahil edilerek anlam
fiilen modelin içerisinde var oldukları gösterilemese de, potansiyel olarak her
Power set) model içerisinde bizzat var olmaması Cohen’in deyimiyle söz konusu
değili ile aksiyomları aynı anda sağlayan bir modelin inşa edilebilmesi için de bir
imkan sağlamaktadır. Çünkü söz konuş model bize matematik açısından sonsuz
Gödel’in sisteminde var gibi kabul edilen ama aslında olduğu model içerisinde
mümkün kılmaktadır.
46
Timothy Y. Chow, “A Beginner’s Guide to Forcing”, 2000 Mathematics Subject Classification.
68
demektir, varlığı model açısından ne anlama gelir ve nasıl bir değişikliğe sebep
olur?
sayılar ile onun güç kümesinin birebir eşlenmesinden ibaret olmadığını Sürey
Varsayımı problemi ve Gödel’in modeli neticesinde bilmekteyiz. Eğer bu bilginin
kümenin içerisinde olup ama fiilen modelin içerisinde olmayan elemanları bir
sağlayan ise Cohen’in jenerik küme adını verdiği özel kümelerdir. Bu kümeler
öyle özel bir işleve sahiptir ki, eğer modele böyle jenerik bir kümenin
48
Badiou, Being and Event, s. 379-380.
69
yeterli olması gibi bir durumu kastediyoruz diyebiliriz. Çünkü bu beş kişi öyle
özel bir gruptur ki, tüm diğer öğrencilerle bir şekilde ilişkileri olduğu için, sadece
Küme kuramı söz konusu olduğunda bize bu imkânı, yani özel bir kümeye
bakarak kalan tüm kümeler hakkında yorum yapmamızı sağlayan şey ise,
Örneğin bir A bir de B kümemiz olsun. A kümesinin a, b, c diye üç elemanı
B’nin de 1, 2, 3 diye üç elemanı olduğunu düşünelim. A = {a, b, c} ve B = {1, 2, 3}
{(a,1), ile (b,1)} ya da {(a,1), (c,3)} gibi fonksiyonlar oluşturmamız mümkündür.
edebiliriz. Bir F2 fonksiyonun F1 fonksiyonunun uzantısı olması, F2’nin F1’i bir alt
(b,2), (c,3)} ise F2’nin F1’in uzantısı olduğunu ve F1’in F2’nin bir kısıtlaması
olduğunu söyleyebiliriz. F1 ≤ F2 ifadesi F1, F2’nin bir kısıtlamasıdır veya F2, F1’in
küme üzerinde tanımlanan tüm sonlu fonksiyonları içeren bir küme, F ele alalım.
70
Tanım (Yoğun / baskın küme): F’nin bir altkümesi D, F’de yoğundur ancak
ve ancak F’nin herhangi bir elemanı p’nin en az bir kısıtlaması q, D’nin elemanı
ise.
Tanım (Filtre): F’nin herhangi bir boş olmayan alt kümesi G bir filtredir eğer
2. G’nin herhangi iki elemanı p ve q G’de ortak bir uzantıya sahip ise (yani p ve q
bağdaşık ise).
Tanım (Jenerik küme / filtre): F’nin bir filtresi G, F-‐jeneriktir eğer tüm
her bir D yoğun kümesi için G ⋂ D ≠ ∅ (G ve D’nin kesişimi boş küme değil ise)
karmaşık bir hâl almaktadır diyebiliriz. Cohen M modelini genişletmek için sonlu
altkümelerinde uzantısı olan yoğun / baskın bir kümenin var olduğunu gösterme
vardır ki, bunların belli bir kökü ya da dibi hep sonsuz küme içerisinde bulunur.
71
Cohen’e göre eğer böyle jenerik kümeleri bulup, onları model içerisinde
49
Badiou, Being and Event, s. 341-342
50
Badiou, Being and Event, s. 341-342
72
artık bir bakıma inşa edilebilen ve hakkında konuşabilen bir şeye dönüştüğünü
görürüz. Çünkü baştan beri ifade ettiğimiz gibi küme kuramının zemininde yer
biçimsel ifadelerin hiç birinin eski gerçeklik anlayışıyla örtüşecek şekilde, her
Dolayısıyla artık kadim bakış açısıyla, bizim dışımızda bir gerçeklik var ve
oluşturmaktadır. Gödel’in, aksiyomları aynı anda doğru kılan bir model inşa
baştan beri ifade etmeye çalıştığımız şekilde, model fikrinin ortaya çıkması,
gerçeklik dediğimiz şeyin de bir anda model göreli bir hale gelmesine yol
özellemelerinin söz konusu model tarafından sağlanması ile ilgili bir hale
ardından onun bir karşılığı var şeklinde olan klasik yaklaşım yerini artık
73
herhangi bir anlam taşıdıklarından söz edilemez. Buna göre neyin o dil içerisinde
Peki her şeyin model göreli olup, onun üzerinden anlam kazandığı böyle
bir sistemde söylenebilir olan, yani mevcut dilin sınırları ve dolayısıyla mevcut
modeli aşan bir takım şeylerin (bu şeyler modern yaklaşımla kümelerdir)
olduğundan söz edilebilir mi? Cohen, işte bu savla ortaya çıkmış ve söz konusu
dili itibariyle olmamasına rağmen aslında var olan şeylerden söz edilebileceğini
göstermiştir. 51 Buna imkan sağlayan ise daha önce de ifade ettiğimiz gibi
Sonlu fonksiyonları içeren iyi sıralı sonsuz bir küme içerisinde en derinde
diğer tüm kümelerde uzantısı olan tek bir tane ve en büyük eleman olarak boş
küme mevcuttur.52 Bu noktada ilginç olan soru kendisi boş küme olmayan ve
kümenin – ki böyle bir küme baskın / dominant küme veya dominasyon olarak
51
Cohen, Set Theory and The Continuum, s. 128-129.
52
Ali Nesin, Sezgisel Kümeler, s. 19.
74
jenerik küme öyle bir kümedir ki, içerisinde tüm bu dominasyonlarla ilgili bilgi
mevcuttur. Ve o özel bilgiyi içerdiği için de, onun aracılığıyla bahsedilen tüm o
Cohen, Set Theory and The Continuum Hypothesis adlı kitabında zorlama
şeydir ve a'yı içeren herhangi bir modelin M'dekilerden daha çok
noktasıdır.
53
Badiou, Being and Event, s. 510.
75
Jenerik kümenin nasıl bir şey olduğunu gündelik dilde bir bilgisayar
kişiler herhangi bir profil oluşturup kendilerine ait yeni bir yaşam alanı
oluşturabilmektedirler. Oyuna sınırsız sayıda kişinin katılıp, kendini var etme ve
tamamının birbiriyle en azından bir konuda bir bağıntısı olmak zorundadır. Yani
İkinci Yaşam’a katılan herkes bir şekilde birbirini biliyor ya da en azından bir
düşünelim. Ancak bu kadar kişiyle tek tek irtibat kurmanın söz konusu
yerine belli özel kişilerle irtibat kurmanın yeterli olacağını fark ediyor. İkinci
Yaşam alanında herkes tarafından takip edilen ve en çok favori olan 20 kişiye
demektir. Çünkü dışarıda kalanların tamamına bir şekilde bu 20 kişi tarafından
hakkında yorum yapmak için yeterli olacaktır. Ancak bu oyuncu grubu öyle özel
bir gruptur ki, onlara ulaşıp, profilleri tamamen belirlendiğinde daha önce
bir şeyin söylenebilir olduğunu fark eder. Örneğin; İkinci Yaşam oyununda böyle
76
bir grubu bulup ortaya çıkardığımızda, bu oyunda çok yakında bir savaş çıkacak
söylemenin olası olmadığı en az bir şeyin de ifade edilebilir hale geldiğini görür.
kişidir çünkü, onlara ulaşmadan önce böyle bir yorum yapabilmek söz konusu
değildir. Yani bu 20 kişiyi özel kılan nokta; onlara ulaşılmadan önce mevcut
ayrılacağı gibi bir bilginin olmamasıdır. Yani mevcut modelimizin bu bilgileri hiç
var olduğunu ispatlamış olması ise, mevcut model içerisinde vardır denilemeyen,
anlamına gelmektedir. Sürey Varsayımı üzerinden ifade edecek olursak; böyle bir
fonksiyonun kurulması demek bize gerçel sayılar kümesinin elemanları yani 2ℵ0’ı
önceki model içerisinde söylenemez olan bir şeyi söylenebilir hale getirmektedir.
fonksiyonlar içinde sonlu olanlarını alıyor ve bunların hepsini birleştiriyoruz. Ve
55 Chow, “A Beginner’s Guide to Forcing”, s. 12-‐13.
77
imkânını veriyor.
Peki, jenerik bir kümenin var olması ve var olmasıyla birlikte mevcut
model itibariyle söylenemez olan bir şeyi söylenebilir hale getirmesi küme
Cohen’in jenerik kümeleri konuyu bir anlamda tekrar dil -‐ varlık ilişkisine
modelle birlikte öyle bir dil kurulmaktadır ki, bu dili kullanarak o varlık alanında
bulunmayan bir şeyin aslında orada olduğunu, ancak mevcut dilin sınırları
itibariyle varlığına henüz işaret edilemediğini söylüyoruz. Yani önce böyle bir
kümenin olduğunu gösteriyor, sonra bu kümenin varlığından ada geçerek, onun
adını taşıyan bir küme olduğunu da göstererek bir anlamda kümenin varlığından
meselesi dil-‐varlık ilişkisi düzeyinde de konuya farklı bir anlam getirmektedir.
Dolayısıyla Cohen, tüm diğer kümelerin keşişim kümesi olan bir kümenin
var olduğu ve bu kümenin yeni bir şeyler ürettiği için de jenerik olduğunu
noktada yaptığı, jenerik bir kümenin var olduğu iddiasından hareketle, dil
alanında söylenilebilir olana bir geçiştir diyebiliriz. Bu geçişi farklı kılan ise
eskisi gibi bir önerme biçimini ifade edip modelini ortaya koymak yerine
öncelikle jenerik bir kümenin var olduğunu söylemesi ve ardından böyle bir
78
kümenin olmasının dil alanında yeni olarak neleri söylenebilir kıldığına bakarak
Mevcut dili genişleten bu kümenin adı ise, kümeyi dilde temsil ettiğimiz
Bulanık kümeler kendisi aslında bir küme olan ama bir kümenin adı
olarak kullanılan kümelerdir. Jenerik küme varsa bu adı taşıyan bir küme de
vardır dememizi sağlayan kümelerdir. Belli bir küme varsa bu adı ve başka
gelmesini sağlarlar. Yani bulanık kümeler bir bakıma küme kuramından dilde
Cohen öyle bir yöntem bulmuştur ki, mevcut model, jenerik kümeler
hakikatler varlığa gelmektedir. Bu anlamda zorlamayı, modele bir şey ekleyip, o
açıklamaya çalışalım.57
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bir M modelimiz olduğunu düşünelim. Bu
56
Cohen, Set Theory and The Continuum, s. 120-121.
57
Chow, “A Beginner’s Guide to Forcing”, s. 14.
79
hale getiriyor diye araştırıyoruz. Ancak bu noktada asıl önemli olan, bu modele
katmaya çalıştığımız kümenin bir elemanının zaten bu modelin bir parçası olarak
daha önceden var olmasıdır. Bunu yukarıda jenerik kümenin, sayılabilir sonsuz
altkümelerinde en bir uzantıya sahip olması olarak açıkladık. Cohen’e göre eğer
geçilip bu kümenin varlığının yeni bir şeyleri söylenebilir kıldığı gösteriliyor. Bu
80
modelin inşası
özetleyeceğiz58.
ZFC: ZF’ye Seçim Aksiyomunun (SA) eklenmesi ile elde edilen küme kuramı
mantığını içermektedir.
58
K. Kunnen, “Set Theory: An Introduction to Independence Proofs”, North-Holland Publishing
Company (1980).
81
• (...)
3. Çiftleme aksiyomu: Eğer X,Y küme ise {X,Y} elemanları olarak sadece X ve Y’yi
4. Birleşim aksiyomu: Herhangi bir X kümesi için elemanları tam olarak Y =UX
elemanlarıdır.
5. Sonsuzluk aksiyomu: sonsuz bir küme vardır. Bir başka deyişle, bir X kümesi
vardır öyle ki ∅∈ X ve her bir Y ∈ X için Y ∪{Y}∈ X.
en az bir değişken içeren dilinde bir düzgün tamdeyim P(x) ve bir küme
82
verildiğinde, verilen kümenin, tam olarak P(x)’i sağlayan elemanlarını, x, içeren
7. Yerine koyma aksiyomu (aksiyom şeması): Eğer X bir küme ve F bir fonksiyon
8. Güç kümesi aksiyomu: Her bir X kümesi için X’in tüm altkümelerinin kümesi
9. Düzenlilik aksiyomu (veya temel aksiyomu): Boş olmayan her kümenin bir ∈-‐
10. Seçim aksiyomu: Boş olmayan kümelerden oluşan her küme grubunun
Aksiyomlar bir kümenin ne olduğunu belirler. Kümeler ile öbekleri ayırt etmek
Yunan alfabesinin küçük harfleri sıral sayıları gösterir. Tüm sıral sayıları içeren
özöbek ON ile gösterilir. Sayılabilir sonsuz kümelerin sıralı ω ile gösterilir.
Sayal sayılar, belirli bir sayala sahip en küçük sıral ile belirlenir. Dolayısıyla:
83
Birinci düzey bir dile ait bir önermeler kümesi Σ bir modele sahip ise Σ, bir M
|M|≤ max(|Σ|,ℵ0)
sayalından büyük olanına karşılık gelmektedir. Bu itibarla, eğer bir bir önermeler
kümesi Σ bir modele sahip ise sayılabilir sonsuz bir modele de sahiptir.
Tanım: Bir küme geçişlidir eğer ∀x(x ∈ X → x ⊆ X) ise. Küme kuramının bir
Genişletme aksiyomu ise M’nin evreni geçişli bir küme ile biçimdeştir (İng.
Isomorphic).
aritmetik dizgesi (PA) kadar kuvvetli tutarlı bir aksiyomatik dizge kendi
ZF, PA’dan daha kuvvetli bir dizgedir. ZF’nin tutarlı olduğu varsayımıyla hareket
ediyoruz.
84
Teorem: (Gödel’in tamlık teoremi) Birinci düzey bir dile ait bir önermeler
varsayıyoruz.
Son olarak aşağıdaki ispatlarda gönderimde bulunacağımız bir başka teoremi de
hatırlatmak istiyoruz:
Tüm bu tanımları ve sonuçları dikkate alarak SV’nin ZF ile ilişkisine odaklanalım.
Daha önce söz ettiğimiz gibi Kurt Gödel 1939 yılında ZFC + GSV’nin bir
yorumunu daha önce elde etmişti. Bir başka deyişle şu teoremi ispatlamıştır:
Gödel’in bu teoremi ispatlarken elde ettiği öbek (İng. Class) L “inşa edilebilir
kümeler evreni” olarak adlandırılır ve kendisi bir küme değildir, dolayısıyla bir
ZF ╞ V = L
Öte yandan Gödel, eğer ZF tutarlı ise ZF + ¬SA veya ZFC + ¬SV’nin tutarlı
85
veya ZF + ¬SA veya ZFC + ¬SV’nin tutarlılığını gösteren bir küme modelinin
Gödel L’nin ZF’nin minimal (en küçük) içsel modeli olduğunu da göstermişti:
Teorem: Eğer M ZF’nin tüm sıral sayıları içeren geçişli özöbek modeli ise L ⊂ M
Şimdi ZF’nin ¬SA veya ¬SV’nin de geçerli olduğu bir M modeli olduğunu
ifade etmiştik. Eğer baştan varsayıldığı gibi bir M modeli var ise ZF ╞ V≠L olmak
görünmektedir.
olduğunu göstermek için ZFC’nin sonlu bir aksiyom kümesi P dikkat alındığında
Teorem: ZFC’nin her bir sonlu aksiyom kümesi P için P’nin sayılabilir ve geçişli
model inşa etmiştir. Cohen işe ZFC’nin sonlu bir parçasının (sonlu sayıda
86
87
Bunun gösterilmesi sayılabilir bir kümeden (yani, sayalı ⍵ olan kümeden) X’e
Bir başka deyişle ⍵= {0,1,2,3,…} için f: ⍵ → X örten bir fonksiyon olmalıdır.
ℙ = X<⍵ tanım kümesi ⍵’nın (boş küme de dahil) sonlu bir alt kümesi ve değer
kümesi ise X’in bir altkümesi olan tüm fonksiyonların kümesi olsun. (ℙ kümesi
edeceğiz.)
ℙ kümesi üzerinde p ve q ∈ ℙ olmak üzere bir kısmi sıralama (≤ ) tanımlayalım:
fonksiyonudur öyle ki tüm x∈X için f(x)=g(x). Bir başka deyişle, g, f’nin A’ya bir
88
Boş tanım kümesi olan fonksiyonu 1 olarak adlandırırsak, bu küme X’in tüm
altkümelerinde bir uzantıya sahip olduğu için “≤” kısmi sıralama bağıntısına
ℙ’nin iki elemanı p ve q ortak bir uzantıya sahipse bağdaşık (İng. Compatible)
olarak adlandırılırlar.
Tanım: ℙ’nin bir altkümesi D ℙ’de yoğundur ancak ve ancak ℙ’nin herhangi bir
elemanı p’nin en az bir kısıtlaması q, D’nin elemanı ise.
yoğun kümelerdir.
Tanım: ℙ’nin herhangi bir boş olmayan alt kümesi G bir filtredir eğer
2. G’nin herhangi iki elemanı p ve q G’de ortak bir uzantıya sahip ise (yani p ve q
bağdaşık ise).
Tanım: ℙ’nin bir filtresi G, ℙ-‐jeneriktir eğer tüm her bir D yoğun kümesi için G
89
jenerik filtresinin tüm elemanlarını birleşim kümesi, ⋃G, ⍵’dan X’e örten bir
Cohen ispatında böyle bir jenerik filtrenin M modeli içerisinde mevcut olduğunu
ve daha önce model içerisinde sayılamayan bir kümenin sayılabilir olduğu bir
Önsav: Tüm yoğun kümelerin sayılabilir olduğunu varsayalım. Bu durumda ℙ-‐
M ZFC’nin sayılabilir, geçişli bir modeli ve X ∈ M olsun. Daha önce (ℙ,≤,1)’in (en
modelinin bir elemanı olduğunu ifade etmiştik. X’in M’de sayılamaz olduğunu,
yani ⍵’dan X’e örten bir fonksiyon f’nin M modelinde mevcut olmadığını
varsayalım. Ancak böyle bir örten fonksiyon f kümeler evreninde mevcut olabilir.
Cohen ZFC’nin sayılabilir, geçişli ve M’yi kapsayan öyle bir N modeli inşa etmiştir
ki bu model jenerik bir filtre G’yi içermektedir. N ZFC’nin bir modeli olduğu için
90
• X ∈ M
• (ℙ,≤,1) ∈ M olsun.
M sayılabilir olduğu için M’deki tüm yoğun kümeler (sadece M’de değil, tüm
küme evreninde de) tanımlı olmaktadır. Cohen’in zorlama yöntemi bize ZFC’nin
söz konusu sonlu parçası ve G’nin bir modeli olan (ve M ⊂ M[G] şartını
olmaktadırlar.
Teorem: M, ZFC’nin sayılabilir bir modeli; ℙ, M’de bir zorlama kavramı; G, (M
üzerinde) ℙ’de jenerik bir küme olsun. M[G], ZFC’nin sayılabilir bir modelidir.
ediniz. Bu durumda elde edilen M[G] modelinde |X| ≤ |Y| olacaktır. Dolayısıyla
Özgül olarak, 2ℵ0 = ℵ2. İfadesinin doğru olduğu bir model inşa edelim.
91
G, (M üzerinde) ℙ1’de jenerik bir küme ve M[G]’de sonuçta elde ettiğimiz model
olsun.
zα = {β : F(α,β) = 0} olsun. Bu durumda zα, ω’nın αncı altkümesi olmaktadır.
Böyle bir G’nin tüm elemanlarının birleşimi (⋃G) bize ℵ2[M]×ℵ0 kartezyen
92
Tanım: τ bir ℙ-‐adıdır ancak ve ancak τ bir bağıntı ise ve
Yani τ ℙ-‐adlarının özyineli bir tanımını içermektedir. ℙ-‐adı ve ℙ’nin elemanları
Örnekler vermek gerekirse, ∅ (boş küme) bir ℙ-‐adıdır. Eğer σ ve µμ ℙ-‐adları ise
önem taşımaktadır.
V’nin kümeler evreni olduğunu hatırlayalım. V ℙ ise tüm ℙ-‐adlarının öbeği olsun.
M ℙ ise V ℙile M’nin kesişim kümesi olsun. Yani M ℙ, M’de bulunan tüm ℙ-‐
M[G] = { σG : σ ∈ M ℙ }
Tanım: Eğer p, ℙ’nin bir elemanı ve φ içerdiği adlar ℙ-‐adları olan bir önerme
93
eğer, ℙ’nin (yukarıda ifade edilen teknik şartları sağlayan) herhangi bir G
altkümesi için, p’nin G’nin bir elemanı olması φ’nin M[G]’de doğru olmasını
içerir ise.
(Bir başka deyişle, p’nin φ’yi zorlaması demek, φ, içerdiği adlar M[G]’de temsil
M[G]’de doğru olan her bir φ için G’de r ⊩ φ olacak şekilde bir r bulunmakta ve
2. M[G]’de doğru olan bir önerme M’de mevcut bir şart, p, tarafından zorlanmış
olmalıdır.
Sonuç olarak Cohen Gödel’in inşa ettiği biçimiyle sayılabilir sonsuz M modelini G
94
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Badiou, Being and Event adlı eserine Platon’un Parmenides adlı diyalogu
üzerinden varlık ile oluş ve dolayısıyla bir ile çok üzerine yürüttüğü bir
“tamamlanmış bir bütün olan varlık” savından beri, ontoloji kavramı kendisini
“çokluk” olarak sunan şeyin etrafında değil, “bir” olarak sunan şeyin etrafında
Parmenides, hem konuya kavramlarla ilişkili bir temellendirme getirmiş, hem de
ortaya koymuştur.
Parmenides, Peri Physeos adlı şiirine peri benzeri varlıkların ona eşlik
ettiği ve sıradışı atlarla gizemli yollar aştığı, mistik olarak ifade edebileceğimiz
bir yolculuğa çıkarılışını anlatarak başlar. Bu sıradışı yolculuğa dair bir kaç
betimleme yaptıktan sonra ise yolun sonunda Tanrıça ile karşılaştığını söyler. Bu
59
Badiou, Being and Event, s. 34.
95
Parmenides, insanların hakikatin bilgisinden çok uzakta yol almakta olduğunu ve
düşünülemez ve dolayısıyla hiç olan, yani var olmayan hakkında bir takım savlar
ilki, düşünmekle var olmanın aynı şey olduğu üzerinden var olmayanın varlığı
gibi bir düşüncenin imkansız olduğu fikridir. 61 Çünkü herhangi bir düşünce
pratiği içinde var olmayanın düşünülebilmesi imkansızdır; bu da her şeyin bir ve
aynı anda doldurduğu bir bütünü gerektirir ki, bu yüzden çokluk imkansız
olandır. “Çünkü gerçekte olan durum var olmanın olduğu var olmamanın ise
olmadığıdır.”62 Ne kadar uğraşılsa da Parmenides’e göre var olmayanın olduğunu
ispatlamak hiç bir zaman mümkün olamayacaktır, çünkü o sadece bir hiçlik
halidir. Buna karşılık Bir olan varlığın yapısı ise bütün ve sarsılmazdır, herhangi
bir zamanda meydana gelmesi söz konusu olmadığı gibi yok oluşta onun için
geçerli bir durum değildir.63 Yani var olan için herhangi bir oluş ya da bozuluş
söz konusu değildir. Onun her türlü oluşum ve değişimden uzak, sarsılmaz bir
yapısı vardır. Eğer bunların aksi söz konusu olsa idi bu var olmanın yani hiçlik
60
Walther Kranz, Antik Felsefe, çev. Suad Y. Baydur, (İstanbul: Sosyal Yayınları, 1994), s. 80.
61
Kranz, Antik Felsefe, s. 81.
62
Kranz, Antik Felsefe, s. 81.
63
Kranz, Antik Felsefe, s. 82.
96
fiili ile var olma düşüncesinin aynı şey olduğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü daha
önce de ifade ettiğimiz gibi içinde var olan barındırmayan herhangi bir düşünce
olamaz,64 eğer öyle olsa çelişik olanın varlığından bahsetmek zorunda kalırdık.
Ancak çelişik olan olmadığı için, düşünceler arası bölünmez bir bütünlük vardır
olan içerik hiç bir şekilde zamana tâbi değildir. Onda zamanda var olan yahut
zamana tâbi şeylerde olduğu gibi farklılıklar olması söz konusu değildir. Bu
yüzden onda herhangi bozulma, değişme, yok olma vb. durumlar olmaz.
Dolayısıyla Parmenides’e göre var olan olarak görülen, var sayılan olarak
addedilen her şeyin düşünsel içeriği bu yönüyle ondan çok daha fazlası olmak
zorundadır. Çünkü bir şeyin zaman ve mekana bağlı yanı her zaman oluş ve
bozuluşa tabi olmak zorundadır. Ancak söz konusu düşünsel içerik olduğunda o,
her türlü etkiden bağımsız, her daim olduğu gibi kalan bir yapıdır. Örneğin;
“Ahmet zekidir” cümlesi düşünsel bir içerik olarak “Ahmet”ten de, “zekidir”
özelliği, içinde herhangi bir yokluğa yer bırakmadan tamamlanmış bir bütün
64
Kranz, Antik Felsefe, s. 84.
65
Kranz, Antik Felsefe, s. 83.
97
bu tamamlanmış bütün fikrinin zıttına, var olanın ikilik yani çokluk olduğuna
inanıp, şeyler arasında karşıtlık iddiasında bulundu ve öyle kabul ettiler. Ancak
bu tamamen yanlış bir yönelimdi. Çünkü Parmenides’e göre iki var olan arasında
mümkündür. Yani bir varlık ile bir başka varlığı ayıran tek şey ancak bir var
olmayandır.66 Ama daha önce de ifade ettiğimiz gibi var olmayan yoktur, o ancak
bir hiçlik halidir. Ve dolayısıyla da ikilik yani çokluk var olamaz. Bu anlamda
geliştirilmiştir. Sonrasında ise bu savla ilgili bir şeyler söylemeden, yani bir
diyaloglarında konuyu detaylıca ele almıştır. Çünkü Parmenides’in bu şekilde var
olmayanın olmadığını yani var olmama durumunun bir hiçlik hali olduğunu
söylemesi, Platon’a göre öncelikli olarak doğru ve yanlış vardır deme imkânını ve
66
Kranz, Antik Felsefe, s. 85.
67
Platon, Sofist, çev. Cenap Karakaya, (İstanbul: Sosyal Yayınları, 2000), s. 68.
98
olan her şeyin uzay ve zamandan bağımsız olarak, bir ve aynı anda, aynı
doğruluk değeriyle var olduğunu iddia etmek, Platon’a göre tüm tartışma
bir anlaşma ya da diyalog yolu bulunmadığını iddia eder. Çünkü herhangi bir
(A, A’dır ve A olmayan değildir) ile diğerlerinden, yani o olmayan her şeyden
düşünülemeyeceği gibi bir kabul, bizi her açıdan muğlak ve herhangi bir
birlikte yani düşünce ile düşünülenin bir ve aynı anda olması görüşüyle;
herhangi bir şeye yanlış deme imkanını ve dolayısıyla bir görüşü diğerine tercih
etme fırsatını kaybederiz. Bu ise, sadece söz sanatı ile ilgilenip, içeriğin
sebeple Platon için bize doğru ya da yanlış deme imkanını veren çelişmezlik
konuya özellikle sevgi üzerinde yoğunlaşan diyalogu Şölen’de detaylıca yer veren
Platon, her şeye rağmen varlığın özüne ulaşmak için diyalektik yöntemin nasıl
bağımsız olarak şeylerin özüne inmek demektir) dair herhangi bir değişikliğin
olması, onlara bir ekleme ya da çıkarma yapmak varlığın özüne aykırıdır. Yani
bilgelik sevgisi olan herhangi biri hakikatin bilgisine ulaşmak için çabalayabilir,
99
eksiksiz yapısına bir şey dahil etme ya da onda herhangi bir şeyi değiştirme
zaten mevcut olan kavramların anımsanmasından ibaret olduğu için söz konusu
itibarla da Varlık Platon’da da Parmenides’te olduğu gibi tamamlanmış bir bütün
̧
oluşturur diyebiliriz.
söz konusu bütünlüğü tüm kapsamıyla ortaya koymaktadır. Söz konusu çizginin
alt katmanı (Yun. Horaton) duyumlama yoluyla bilinen varlıklara, üst katmanı
ise (Yun. Noeton) düşünme yoluyla bilinen varlıklara ayrılmıştır. Her iki
katmanda kendi içerisinde iki ayrı alt katmana ayrılmıştır. Duyumlama yoluyla
varlıklar yer alır. Bu katmanın hemen üzerinde ise algı tecrübemizde ortaya
vardığımız var olanların alt katmanında ise muhakemeye konu olan varlıklar, en
tepede ise dolaysız bir akletme ile bilebildiğimiz idealar yer alırlar. Bu sırayla ele
alındığın her bir katman varlığını bir üst katmana borçludur ve varlık olmak
Platon’un tabiri ile İyi ideasıyla (Yun. Agathon) ilişkisi ise diğer idealar
100
güzel, iyi, eşit gibi kavramları yüklenen, nesneler değil güzelin, iyinin, eşitin
ağaç ve sandalyeden bağımsız bir kendinde hali vardır. Ve buna dair bilgi,
duyumsama kaynaklı bilgi gibi yanıltıcı olmayıp, asıl kalıcı ve değişmez olandır.
Ve kişinin bu kalıcı olan idealara dair bilgisinin olduğu açıktır, çünkü onları inkar
kendindeki haline dair bu kadar kesin bilgimizin olması ise Platon için
Dolayısıyla ruhun önceden bildiklerini anımsamasından ibaret olan bilmek ya da
olmasaydı duyumsamaya konu olmayan bu tümellerin varlığına dair bilgiden söz
etmek mümkün olamazdı. Ancak Platon’a göre biz hem onları hem de onların en
aldığını biliriz. Var olan her şey işte bu İyi ideası ile olan zorunlu ilişkisinden
dolayı başka türlü olamayacağı için tam da olduğu gibi vardır. Yani olup biten her
şeyin zemininde bir düşünülür olarak İyi vardır ve tüm bilgilerin kesinliği de ona
duyumsama yoluyla hatırladığı bilgilerin saf ve bütün haline varması ancak, bir
şeyin İyi olan ilişkisini bilmesi ve İyi’nin bilgisine ulaşmasıyla mümkündür.70
68
Platon, Phaidon, (Ankara: Milli Eğitim Basımevi, 1945) s. 92
69
Platon, Phaidon, s. 105.
70
Platon, Şölen, çev. Cenap Karakaya (İstanbul: Sosyal Yayınları, 2000), s. 84.
101
bu çokluk İyi ile bağıntısı itibarıyla bir zorunluluk içermektedir. Bu itibarla söz
konusu varlığa bir şey eklemek ya da çıkarmaktan söz edilemez; varlık tıpkı
hakkında düşünme üzerine geliştirdiği tüm yolları tek tek sorgulayarak, kendi
bir bağıntının olup olmadığı, eğer varsa bunun nasıl olabileceği ya da yoksa
bunun ne gibi sonuçlara sebebiyet verebileceği özellikle cevap aranan noktadır.
kalmayıp varlığı tüm düşünülenlerin toplamı olan Bir olarak ele almanın ne
şekilde mümkün olabileceği üzerine farklı savlar geliştirmiştir. Bir’in var olması
ya da olmaması, varsa ne şekilde var olabileceği, yoksa eğer bu durumda nasıl bir
71
Platon, Parmenides, Çev. Saffet Babür, (İstanbul: İmge Yayınevi, 2001), s. 34-47.
102
Bir’in özdeşlik ve değişiklik açısından Bir olarak var kabul edilmesinin ne gibi
çelişkilere yol açtığını açıklar.73 Öte yandan Bir’in öncesiz ve sonrasız olması
kuramının açıklanma şekli olarak var olan varlıktan pay almaya da dahil
açıklamalarla var kabul edeceğimiz Bir’e bildiğimiz herhangi bir varlık şeklini
veya var olma biçimini yüklediğimizde, Bir’in kendi kendini yokluk haline
indirgediğini gösterir. Çünkü bildiğimiz halleri Bir için uygulamak demek, onun
Öte yandan Platon’a göre Bir varsa bu ikinin ve dolayısıyla üçün, dördün
ve ardından tüm sayıların olmasını gerektirir.75 Ayrıca Bir vardır demek ona
olma statülerini yüklememiz demektir. Çünkü daha önce de ifade ettiğimiz gibi
bizim herhangi bir varlığı bunlardan bağımsız, başka türlü kurmaya dair bir
ortamını da gerektirdiğinin göstergesidir. Yani Bir’in varlığını bu şekilde kurmak
olduğu durumda ve diğer nesnelerin ondan pay alması halinde, onların da Bir’e
72
Platon, Parmenides, s. 47-61
73
Platon, Parmenides, s. 61-82
74
Platon, Parmenides, s. 82-92
75
Platon, Parmenides, s. 63-64.
103
yüklenen tüm hallere sahip olmaları, ancak eğer Bir’den pay almıyorlarsa onların
bu düşünce pratiğinin tam tersi yönde, yani öteki nesnelerin var olmayan bir
Tüm bu tartışmalar içerisinde bizim için asıl önemli olan nokta; Platon’un
eğer Bir yoksa (ki bu ifadeyle tamamlanmış, kapalı bir varlık anlayışının
ortaya koyduğu savıdır. Zira Badiou, Platon’un kastettiği gibi bir Bir’in olmadığı
ve varlık ilişkisi üzerinden başlamaktadır. Çünkü “Eğer Bir yoksa, …” gibi bir
söyler.76 Ayrıca yine “Bir yoktur” demek, onu diğer nesnelerden ayırmak ve
olmayan Bir’den bahsettiğimizde bile onun varlığını kabul etmemiz gibi bir
olmaması gerekecek, eğer yoksa Bir’in olmadığı yerde öteki nesneler ne bir
76
Platon, Parmenides, s. 100.
77
Platon, Parmenides, s. 101.
78
Platon, Parmenides, s. 101-103.
104
Platon için Bir’in olmaması hali zorunlu olarak hiç bir şeyin olmadığı bir durumu
sonlanmaktadır diyebiliriz.
... Bir ister olsun ister olmasın; Bir’in kendisi ve öteki nesneler
görünmezler.81
ifade edebilme çabasını her ne kadar nihayetsiz bırakmış olsa da, ardından
gelişen Batı fikriyatı Parmenides’in mirası olan tamamlanmış bir bütün ve Bir
olan varlık inancı üzerinde gelişim göstermiştir. Bu Bir, kimi zaman sadece
hareket ettirici bir misyonla anlamlandırılmış, kimi zaman ise semavi dinlerin
tanrısına çevrilerek yorumlanmıştır. Tarihin bu seyrini bir anda farklı bir yöne
taşıyan ve ciddi bir kırılımın habercisi olan çıkış ise 18. yy da Immanuel Kant
çerçevesinde neyi, ne kadar bilip tartışabileceği üzerine bir takım tezler ortaya
79
Platon, Parmenides, s. 113.
80
Platon, Parmenides, s. 114.
81
Platon, Parmenides, s. 114.
105
tamamlanmış bir bütün olduğu inancıyla metafizik, fizik ve tüm diğer bilimleri
olarak, aklın mutlak olana dair ısrarlı yönelişini ve onunla ilgili bilgi
Kant’a göre Tanrı, ölümsüzlük ve ruh gibi bir takım konular, insanın hakkında
yanılsama doğurur. Çünkü Kant’a göre “Tüm bilgiler duyularda başlar, oradan
anlama yetisine geçer ve en son akılda sonlanır.”86 Anlama yetisi görülerle ilgili
ve onlara açıktır, ancak akıl için böyle bir şey söz konusu değildir.87 O tüm
82
Immanuel Kant, Arı Usun Eleştirisi, Çev. Aziz Yardımlı (İstanbul: İdea yayınevi, 2010), s. 337.
83
Kant, Pratik Aklın Eleştirisi, s. 144-146
84
Kant, Arı Usun Eleştirisi, s. 337.
85
Kant, Arı Usun Eleştirisi, s. 338.
86
Kant, Arı Usun Eleştirisi, s. 339.
87
Kant, Arı Usun Eleştirisi, s. 344-345.
106
yetisiyle ilgili olan sezgileri, aklın kesin yargıları ile karıştırması sonucunu
isteği ve aklın bunu düşünmekteki ısrarı değildir. Sıkıntılı olan nokta, insan
inanç ve iddiadır. Kant’a göre akıl bu bütünlüğü hiç bir zaman bilemeyeceği ve
gerekir. Çünkü insan her ne zaman böyle bir bütüne dair varlık ispatı yapmaya
yorumlarına dair eleştiri getirdiği açıktır. Zira Parmenides’in Bir’i de düşünülür
olanların tamamının oluşturduğu bir bütündür. Ardından kişinin böyle bir varlık
yorumlayabiliriz. Özellikle bu iki belirgin noktaya getirdiği bu eleştiriler sonrası
88
Kant, Arı Usun Eleştirisi, s. 344.
107
Kant’ın bu şekilde varlığı insan aklı sınırları çerçevesinde konuşulamaz ve
nihayete kavuşturulamaz bir alan olarak ilan etmesi, beklenildiği gibi akabinde
gerektiğini savunmuştur.
Böyle bir arka planın ardından Badiou ise, Kant’tan iki asır sonra bir
yanıyla Kant’a yakın -‐ çünkü kendisi varlığın tamamlanmış bir bütün olduğu
fikrine karşıdır -‐ ancak diğer yanıyla da Kant’tan farklı -‐ çünkü hâlâ Varlık
görüşünü savunmaktadır -‐ ortaya çıkmıştır. Badiou’ya göre Kant, her ne kadar
Varlık hakkında konuşmayı imkansız olarak addetse de, asıl Varlık çokluktan
olan küme kuramıyla ortaya konmuştur. Bu bağlamda Platon’un Bir’in var ya da
ona göre, mesele Platon tarafından yanlış şekilde ele alındığı için böyle
nihayetsiz kalmıştır. Bir ile çok ilişkisi söz konusu olduğunda Parmenides ve
Platon gibi tamamlanmış bir bütün üzerinden Varlık inancı geliştirmek Kant’ın
işaret ettiği gibi aşkınsal bir yanılsama ve aklın mutlak olana dair talebinden
daha fazlası değildir. Badiou’ya göre, eğer Platon, Parmenides adlı diyalogunda
108
ortaya çıkmış durumdadır. Çünkü Badiou’ya küme kuramı bize, varlık hakkında
ilişkisinin tam zıttı olarak varlığı, boşluk (ileride açıklığa kavuşturulacağı üzere
Parmenides’in söylediği gibi boşluk içermeyen bir bütünün aksine, varlığını var
olmayana yani boşluğa (boş kümeye) borçlu olan bir düzenin hakimiyeti görülür.
Bu çokluya temas etmek de ancak Bir’den bağımsız olarak açıklanan bir sistem
açısından aynı ve başka üzerinden ele alarak kaplamsallık aksiyomunun burada
sahip iki küme birbirine eşittir (birbiriyle aynıdır). İşte bu, aynı ve başkanın en
açık ontolojik şemasını oluşturur. Yani kümeyi kurarken belirleyici olan nokta
89
Badiou, Being and Event, s. 23-24.
90
Badiou, Being and Event, s. 56.
91
Badiou, Being And Event, s. 60-61.
109
olanları aynı, kaplamın altına düşmeyenleri ise başka olarak kabul ederiz. Ve
eğer ortada aynı ve başka olma hali söz konusu ise bu, tamamlanmış ve
değişimin mümkün olmadığı bir bütün fikrine karşıt bir durumu kaçınılmaz
kılmaktadır.92
Badiou’ya göre bir olarak sayılan, bir olarak sayılabildiği sürece, sunuş
olmadığı fikri ve aynı zamanda bir olarak sunuşun çokluk olması sebebiyle, Bir’in
varlıkla karşılıklı olması savını düşünce açısından ulaşılamaz bir şey olarak
görmektedir. Bu nedenle Badiou “bir” kavramı yerine, “bir sayılan” veya “bir
etkisine sahip olan” (İng. Count as one) görüşünü ileri sürmektedir. 93 Bir
kavramından değil, birlik kavramından bahsetmekte ve “bir” yerine “bir etkisine
sahip olan” veya “bir olarak sayılan” kavramını dile getirmektedir. Yani
Badiou’ya göre mutlak Bir yoktur, ancak bir etkisine sahip olan vardır. Bu bir
etkisine sahip olan ise ancak bir işlemin sonucunda ortaya çıkabilir. Ve ontoloji
demek küme kuramı demek olduğu için, biz her zaman birlemeyi küme kuramı
aksiyomu kadar önemli, çoklunun mevcut yapısını garanti eden ve ortaya koyan
92
Badiou, Being and Event, s. 61.
93
Badiou, Being and Event, s. 24.
110
aksiyomlarıdır.
Alt küme aksiyomu bize bir durumda küme halinde bulunan herhangi iki
farklı kümenin elemanlarını bir araya getirip hepsini kapsayan yeni bir üst küme
oluşturmamızı sağlar. Örneğin; biz bir durumda küme halinde bulunan çiçekler
ve ağaçlar kümesini bir araya getirip yeni bir bitkiler kümesi oluşturabiliriz.
Ayırma aksiyomu ise bize belli bir özellik verildiğinde kümenin o özelliği
anlayışında biz artık biliyoruz ki, Bir var diyemeden ama her şeyi ancak
birleyerek bilebiliyoruz ve herhangi bir şey ancak varlık alanında bir sayılma
işlemine dahil olduktan sonra bir etkisi uyandırabilir. Oysa özellikle Parmenides
ve Platon’dan beri doğal olarak var olduğuna inanılan Bir’in kendisi gerçekte
yoktur, ve bu yüzden de Bir olarak kabul edilenin aslında Bir olması mümkün
değildir. Çünkü Badiou’nun açıkladığı şekliyle “kendinde bir” diye bir şey yok ve
olamaz. Dolayısıyla herhangi bir durum nesnel bir birliğe sahip olmadığı için,
Bu yüzden böyle bir durumda biz, Varlık kavramıyla ilgili olarak hiçbir
zaman çelişik olmayan bir Bir kuramayız, çünkü bizim Bir dediğimiz şey de
dayanarak vardır. Tutarsız çokluk ise, biz herhangi bir çokluyu bir olarak kabul
111
önceki hali demektir.94 Bunun anlamı ise; herhangi bir şeyi bir sayma işleminden
geçirmeden bir önceki haliyle ilgili söyleyebileceğimiz tek şeyin, onun tutarsız
bir çokluk hali olduğudur. Örneğin; bir sınıfa girdiğimizde oradaki nesneleri bir
sayma işleminden geçirip bir olarak tutuyoruz. Ancak biz bunu yapmadan önce
(Kant’ın da sözünü ettiği gibi) onların bizim bu birlememizden bağımsız olarak
herhangi bir kimse tarafından verilmiş bir bütünlük ya da benzeri bir şey söz
konusu değildir.
edilemeyecek tutarsız bir çokluk hali olduğu fikridir. Çünkü şeylerin bir sayma
işlemine tabii tutulmadan önceki hallerinin tutarsız bir çokluk olduğu açıktır ve
Bu tutarsız çokluktaki ontoloji ise, tutarlı ve mutlak bir Bir’e dayanmanın
aksine hep açık bir alan olarak vardır.95 Çünkü tam da küme kuramında Bir’in
varlığının boş kümeyle ilişkili olarak “bir olmayan” üzerinden varlık kazanması
gibi bizim Bir dediğimiz şey de ancak bir olmayan şeye dayalı bir kurulma
sonucu söz konusu olabilmektedir. Öte yandan, tutarsız çoklukta da birler vardır
ancak onlar hakkında herhangi bir fiili varlıktan bahsetmek ya da fiilen var
demek mümkün değildir. Ancak tutarlı çokluya geçtiğimizde ise artık birleri
94
Badiou, Being and Event, s. 25.
95
Badiou, Being and Event, s. 28.
112
Öte yandan bu çokluk içerisinde biricik olan şeyler de vardır. Bu biricikliği
eğer; bahsedebileceğimiz sadece tek bir boşluk vardır, birden çok boşluk olması
sonucunda da Bir’in olmadığı ve boşluğun biricik olduğu bir duruma ulaşırız.
Biricik olma bağıntısı bu bağlamda küme kuramı içerisinde özel ismin ne
Bu biriciklik (İng. Unicity) özelliği ile biz varlık felsefesinin temeli olan Tanrı gibi
biricik şeylere özel bir isim verebiliyoruz. Ancak dünyanın en yüksek dağı gibi
tek elemanlı bir küme olarak kabul edilmektedir. Ve bir çok tek elemanlı küme
96
Badiou, Being and Event, s. 68.
97
Badiou, Being and Event, s. 525.
98
Badiou, Being and Event, s. 69.
113
Herhangi bir çokluyu bir olarak sunmak, bir durum (İng. Situation) ortaya
çıkarmak demektir. Yani tutarlı olarak sunulan herhangi bir çokluk, durumu
oluşturur. Dolayısıyla durum bir çoklu ve bir saymanın bir nizamı, yönetimi veya
Daha açık ifade edecek olursak; biz herhangi bir çokluyu alıp kendimize
anlamı ise, onun, durumun yapısının bir etkisine özel bir durumda ait olmasıdır
diyebiliriz. Bu sunulan herhangi bir durumun içinde bulunan çokluğun, örneğin
siyasi bir eylemde veya bilimsel bir buluşta kendisini gösteren çokluk olarak,
bize bu birlediğimiz şeylerin bir yapı yani bir rejim oluşturmasını sağlar. Onun
Durumun hali (İng. State of the situaiton) dediğimizde ise daha meta bir
yapı olarak, bir saymaların sayması anlamında bir durumun yapısının bir
sayıldığı şeyi kastederiz. Yani durum, elemanların bir araya gelip durumu
99
Badiou, Being and Event, s. 522.
114
sınıflandırma içerisinde var iken güç kümesi sayılamaz sonsuz olmaktadır. Yani
durum ve durumun halindeki fark, ilk bölümde detaylıca değindiğimiz bir küme
kaynaklanmaktadır. Bu anlamda sayılamaz sonsuz güç kümesi nasıl ki sayılabilir
işte bu potansiyel elemanlar herhangi bir öznenin onları fark edip, ad vermesiyle
varlığa gelmektedir.
Bir özne için durumun hali, ancak durumdaki parçaları alıp, onları bir
haricinde herhangi bir şekilde durumun haline nüfuz etmek söz konusu değildir.
Bu da demektir ki, ortada bir küme kuramı tarafından tahsis edilen çoklu, bir de
o çoklunun alınıp, hakkında konuşulduğu ona ait daha meta bir hal vardır. Bu
yapı (İng. Meta structure), içerme (İng. Inclusion) ve alt küme (İng. Subset)
Durum için belirleyici olan aitlik (İng. Belonging) yani küme kuramı
açısından elemanı olma bağıntısında bir çoklu, başka bir çoklunun çoklu
100
Badiou, Being and Event, s. 103.
115
Daha açıkça ifade edecek olursak; herhangi bir şey eğer bir kümeye ait
olmadan onun için bir varlık ortamı söz konusu olamaz. Ancak o kümenin de
mutlak bir varlığı yoktur, o da sürekli bir saymalar sayesinde var olmaktadır. Bu
da demektir ki; kümeden bağımsız herhangi bir şey için var denilemez. Bir şeyi
var kılmak ancak bir kümeye dahil etmekle mümkün olabilir. Sonrasında ise bu
Bunun felsefi açıdan ifade ettiği anlama göre ise; bir terimin dahil olduğu
durum eğer bir olarak ortaya konmuş ve sayılmış ise terim o duruma aittir. Bir
olarak ortaya konma ve sayılma olmaksızın herhangi bir terimin bir duruma
haliyle temsil ediliyorsa bunlara normal terim denir.101 Yani durum ve durumun
bilemeyiz. Bütün doğal varlıklar bu anlamda normaldirler. Normal olmaları hem
kendilerinin bir çoklu oluşturması hem de onları tasvir eden şeyler de aynı
unsurların yer alması anlamına gelir. Bu da demektir ki, normal bir terim
duruma aittir ve aynı zamanda da durumda içerilir. Yani bütün elemanları aynı
zamanda parçalarıdır.
ise onu bir küme olarak alıp parçaları farklı kümeler olarak düşünebiliriz. Daha
101
Badiou, Being and Event, s. 515.
116
önce de ifade ettiğimiz gibi durumun hali duruma göre daha meta bir yapı olarak
ortaya çıkmakta ve ele alınmaktadır. Yani bir şey bir durumun hem parçası hem
de elemanıdır. Örneğin; bir saati ele alacak olursak; herhangi bir saat işlevsel
parçalardan oluşur. Yani saatin elemanı olarak o işlevsel parçalar saat bütününü
de bir küme olarak alabiliriz. Saat ve saatin elemanlarını, bir de saat kümesi ve
saatin elemanlarını küme olarak alıp hakkında konuşabiliriz. Durum ve durumun
Öte yandan durum ile durumun hali arasındaki farklılıkları ifade etmek
durum arasındaki ölçülemez farkı ve bilhassa nicel farkı veya güç farkını belirten
noktadır. Bu noktaya fazlalık (İng. Excess) denir. Fazlalık kesin biçimde bir
durum içerisindeki varlıkla ile hadise (bir ötesi) arasındaki farkı da belirtir.
Durum ile durumun arasındaki bu fazlalık belli bir sistem içerisinde ele alınamaz,
temsil edilen terimler mevcuttur, bunlara ise artan (İng. Excrescence) denir.
Durumun hali ile temsil edilen artan için duruma ait olmaksızın duruma dahil
olmak söz konusudur çünkü artan durumun parçasıdır ama elemanı değildir.103
Bu terim aslında Badiou’nun özne projesinde kilit öneme sahiptir, çünkü özne
ancak bu artana dayanarak herhangi yeni bir varlık ortaya çıkarıp, ona yeni bir
terimle işaret edebilir. Daha açıkça ifade edecek olursak; sürekli olarak mevcut
102
Badiou, Being and Event, s. 507.
103
Badiou, Being and Event, s. 507.
117
bir durum ve her durumun da bir hali vardır. İşte söz konusu bu hâl ile durum
arasında öyle bir fark ortaya çıkmaktadır ki, birisi (özne) o farka, yani artana
Varlığa getirmesi ise onu söylenebilir kılması yani daha önce olmayan yeni bir
terim ile ona işaret etmesi demektir. Badiou’nun ontolojisinde özne olmaya
anlam ve imkan veren bu artan olduğu için sistemde merkezi bir öneme sahiptir.
durumda boşluk nasıl yer alıyor ve bu çokluk ortamında neyi ifade ediyor?”
sorularını ele alalım. Badiou için söz konusu olan küme kuramıyla ilişkili bir
ontoloji olunca, her durumun doğal olarak boşluk içermesi gerekir. Çünkü zaten
küme kuramı bu boşluk üzerinden varlığa yani Bir’e bir anlam veren bir teoridir.
Bu bağlamda bir durumun boşu demek, onun varlığının bir birleşme yeri
demektir.104 Yani boşluk, yeri tam olarak tespit edilemeyen, çokluk ortamında
söz konusu olan bir saymalarla ulaşılamayan bir saymanın, bir olmayanıdır.105
içeriyor ve dolayısıyla kendisi sayımda mevcut değil, sayılmıyor ama sunulanı da
sunuyor.106 Daha açık bir ifadeyle, sunulan bir olabilmek için boşluğu varsaymak
zorundayken, boşluk herhangi bir sayımda meydana çıkmıyor. Boşluk, her bir
sayılanda bir olmayan, bir anlamda görülemez bir varlık olarak var durumdadır.
Daha açıkçası, biz Bir’e ancak yokun yani boşluğun birlenmesiyle var
diyebiliyoruz. Ama bu yok bir olarak değil, sayılmayan olarak vardır. Badiou’nun
104
Badiou, Being and Event, s. 57.
105
Badiou, Being and Event, s. 56.
106
Badiou, Being and Event, s. 57.
118
hakikatleri ortaya çıkaran özneleri işte tam da bu boşluğun kıyısında (İng. On the
edge of the void) duran, yani ne var ne yok oldukları söylenebilecek olan şeyleri
ortaya çıkararak, daha önce kimsenin fark etmemiş olduğu bir şeyi varlığa
getiren öznelerdir.
yok ama hadise vasıtasıyla özne öyle bir küme ortaya çıkıyor ki, o küme sana o
model içerisinde söylenemez olan bir şeyi söylenebilir hale getiriyor. Yani
mevcut durumda, çokluk içerisinde onun için ne var ne de yok diyemeyip, sadece
terimlerle varlığa getirilen şeyler öncesinde hem var hem yok olan bir
konumdadır.
Daha da teknik olarak ifade edecek olursak, alfa diye bir küme var ve y
elemanın jenerik bir küme olduğu x y diye bir küme var gibi düşünelim. Böyle bir
aslında boşluğun kıyısında oluyor. Bir anlamda var çünkü x’in bir elemanı, biz
onu o durum içerisinde ürettik. Ancak buna rağmen o x’in elemanı diyemiyoruz
çünkü y’ye ait unsurların x’e ait olduğunu söyleyemiyoruz. Diğer bir deyişle öyle
mevcut olması gereken bir şey, fakat biz onu öyle bir şekilde adlandırıyoruz ki, o
Daha açık ifadeyle; özne öyle bir şey yapıyor ki daha önce durumda
olmayan bir şeye ad vererek onu varlığa getiriyor. Peki, öznenin müdahil olması
öncesi durum ve durumun halindeki terimler için herhangi bir ayrışma söz
119
de durumun halinde sunulan terimlerin aynı olması, hiç bir farklılık içermemesi
doğa denir. 108 Yani tekrar ortamının garantörü bu anlamda durum ve durumun
halinde sunulan terimlerin içerilecek herhangi bir farklılığa karşı olması, izin
arasında bir istikrar doğurmaktadır. Eğer bir durum ve o durumun bir sayılma
üzerinde oluşturulan hali arasında bir farklılaşma yoksa, yani doğal olan
durumla durumun hali arasında bir farklılık ortaya çıkmıyorsa bu duruma doğal
denir. Bu şekilde doğal olarak adlandırılan durumun karşıtı ise tarihsel denilen
durumdur. Tarihsel durum demek, bir duruma en az bir hadise mahallinin ait
olması demektir. 109 Bu ise tarihsel durumda doğal olandaki terimler ya da
oradaki dil gibi mutlaklık halinin olmaması demektir. Yani doğal olanla ilgili
söylediğin şeylerin farklı modellerde farklı anlamlar kazanması gibi bir şey
tarihsel durum için söz konusu değildir. Bu anlamda tarihsel olandaki terimlerin
farklılığı doğal olan durumdan daha yerel olmalarındadır.110 Bu açıdan tarihsel
durumda olup biten herhangi bir şeyi ele alalım. Örneğin; bilimsel alanda
görelilik yasası (İng. Relativity) ortaya çıktı, keşfedildi diyelim. Bu keşif her ne
kadar hakikat olarak görülse de bunun bütün bir gerçekliğe etki etmesi zorunlu
değildir. Bu gerçekliği yalnızca olduğu bağlam ya da bölgede olan durumla ilgili
bir şey olarak kabul etmek gerekir. Yani tarihsel durumda herhangi bir bağlam
107
Badiou, Being and Event, s. 515.
108
Badiou, Being and Event, s. 515.
109
Badiou, Being and Event, s. 179.
110
Badiou, Being and Event, s. 178.
120
ve yerde ortaya çıkan bir gerçekliğin genel geçer olması diye bir şey söz konusu
olamaz.111 Öte yandan doğal olan durumda ise, bunun tam tersi bir hâl söz
konusudur çünkü doğal olanda bir şey varsa bu doğal olan her şey açısından bir
anlam ifade ediyor demektir. Onun için herhangi bir yerellik söz konusu değildir
çünkü onun gerçekliği doğal durumun tamamını kapsar. Ancak tarihsel olanda
nedenlerinden biri de budur. Yani tarihsel olanın daha önce de ifade ettiğimiz
gibi yerel bir etkisi vardır. Örneğin; sanatta olan bir şeyin bilimi, bilimde olan bir
şeyin aşkı ilgilendirmek zorunda olmaması gibi düşünebiliriz. Zira tarihsellik için
en azından bir şekilde onun dışında kalan bir şeyler olmalıdır. Hatta özellikle etik
alanda ortaya çıkan yerel bir hakikatin tüm alanlara zorla uygulanmaya
çalışılmasını felaket anlamında bir kötülük biçimi olarak tanımlar.112 Daha açık
ifadeyle, tarihsel durum açısından belli bir bağlamda ortaya çıkan bir şeyi alıp,
her şeyi yani tüm gerçekliği onun cinsinden anlamlandırmaya çalışmak mümkün
olabilecek bir şey değildir. Çünkü, daha önce de dile getirdiğimiz gibi orada
etkilidirler.
Öte yandan doğal ile tarihsel ayrımı Badiou’nun etken özne projesi
açısından da oldukça önemli bir noktadır. Eğer durumla durumun hali arasında
bir farklılaşma ortaya çıkmaz yani terimlerin hepsi normal olursa özne olmaya
111
Badiou, Being and Event, s. 176.
112
Alain Badiou, Etik, çev. (İstanbul: Metis Yayınları, 2004), s. 76.
121
izin veren şey olarak fazlalığın ortaya çıkması ve dolayısıyla öznenin girebileceği
hareketle bir şeyi kurup, bir şeyi görüp, yeni bir şeyin ortaya çıkmasını
adlandırabileceği, yenilik getirebileceği böyle herhangi bir şey bir şey söz konusu
değildir.
olarak; mekanik yasalar var ve onlar değişmez statüde, bu yüzden o alanda bir
özneye yer yok diyebiliriz. Yani birinin doğal durumda yeni bir şey ortaya
çıkarması mümkün değil çünkü, durumla durumun hali arasında herhangi bir
farklılaşma ortaya çıkmamaktadır. Bu yüzden doğal olanda yeni bir şey ifade
edebilmenin bir yolu yoktur. Ancak tarihsel olanda ise tam tersine yeni bir şeyin
tarihsel yapan da tam olarak budur. Tekrar özetleyecek olursak; tarihsel olan
fazlalık içerisinde, özneye yeni bir şey adlandırabilme, yeni bir şey ortaya
Bir örnek üzerinden ele alacak olursak; doğayı konu edinen doğa
biliminde örneğin, doğa biliminin durumu tarihsel ama konu edindiği doğanın
kendisi doğaldır. Yani doğada herhangi bir fazlalık olması ve onun üzerinden bir
yenilik, bir değişim olması söz konusu değildir. Çünkü doğa, tarihin herhangi bir
noktasında her ne idiyse sürekli olarak o olmaya devam etmektedir. Ancak doğa
bilimi denen şey tarihseldir, çünkü onda sürekli bir gelişim ve değişim söz
konusudur.
122
durumun kendisinde de bir tamamlanmışlık söz konusu değildir. Yani özneye yer
açmıyor olması Badiou için tamamlanmış bir hakikat var ve o orada gibi bir
anlama gelmemektedir. O da diğer herhangi bir durum gibi tamamlanmış değil,
durumlar var. Doğal durumu tarihselden ayıran en belirgin özellik ise, özneye
ancak o hâl ile durum arasında bir fark ortaya çıkarsa bahsedilebilmektedir.
getirdiğine değinir.113 Marx işaret etmeden, ortaya çıkarmadan önce hiç kimse
proletarya diye bir sınıfın farkında değildir. Tabii ki Marx onları proletarya
olarak tanımlamadan önce de işçi, emekçi ya da farklı adlarla anılan bir grup hep
vardır. Ancak Marx onlara kapitalist sistemde proleterya adını verip, mevcut
durumda bu anlamda görülebilir hale getirmeden önce, kimse böyle bir bakış
açısına sahip değildir. Onları bu anlamda görüp, böyle bir iş gücü değeri olarak
anlamlandıran bir kimse yoktur. Yani mevcut durum böyle bir terimi
Marx, bu noktada durumun halinde ortaya çıkan fazlalığı fark edip, ona bir
113
Badiou, Being and Event, s. 105-106.
123
114
Badiou, Being and Event, s. 108.
124
Badiou ve küme kuramı temelli ontoloji sistemi söz konusu olduğunda buraya
kadar anlattıklarımızı özetleyecek olursak; sunum her zaman etkili bir biçimde
yayılmış olan çoklu varlıktır. Bir (varlık)’in sunulması ise mümkün değildir, bu
yüzden sunum karşısında sürekli tutarsız bir çokluk vardır. Öte yandan Bir
Yeniden sunum (İng. Representation) ise daha ziyade durumun hali ile ilgili bir
modu olarak görülür. Yani yeniden sunumda mevcut olanı kendine çoğaltarak
yeniden farklı şekillerde sunmak mevcudu çoğaltır. Daha açık ifadeyle, ortada
zaten bir çoklu var ve o yeniden sunumlarla tekrar çoğalıyor diyebiliriz. Küme
kuramı açısından ifade edecek olursak; temel bir küme düzeni var ve o kümenin
elemanlarının yeniden sunulmasıyla ortaya çıkan bir düzen var ama bunların
hepsi zaten durumda mevcut olan şeylerdir. Çünkü sunum ve yeniden sunum
durumda mevcuttur. Normalde durumun ilksel halinde olanların hepsi var, ama
aynı zamanda bunlar farklı sınıflandırmalar olarak da zaten vardır. Badiou, işte
buna yeniden sunum hali demektedir. Öte yandan sunum hali ile yeniden sunum
tarihsel olan en az bir hadise mahalli barındırarak özneye yer açar diyoruz.
olduğunu ve ontoloji bağlamında da bu durumların ötesinde herhangi bir şeyin
125
Öte yandan sunumun çokluk olduğu böyle bir varlık anlayışında sunumun
aksiyomatiktir.116 Çünkü Bir zaten verili olsa ve biz onu biliyor olsak her şeyi
ondan türetir ve onunla ilişkili olarak ele alabiliriz ancak bu anlamda Bir
olmadığı için biz artık Varlığı kendimize özellikle bu çoklunun yapısı, bağıntıları
temel biçimi artık aksiyomatik ve saf çoklunun bilimi de küme kuramı olduğuna
göre ontolojinin temel aksiyomu da aslında küme kuramının aksiyomları olmak
sakinidir. Ancak ontolojistin farkı niceleme ve belirli parametrelerle ifade etmeyi
115
Badiou, Being and Event, s. 27.
116
Badiou, Being and Event, s. 517.
117
Badiou, Being and Event, s. 517.
126
parametrelerle ifade etme, herhangi bir sınırlama olmaksızın yapılan bir iştir.
Çünkü bir kümenin sakini yani elemanı, şeyler hakkında çok sınırlı bir bakış
açısına sahipken ontolojist, söz konusu bu sakini dışarıdan ele alma imkanına
sahiptir.
tam aksine tüm modellerde aynı olan mutlak bir perspektife sahiptir, yani o, bir
herhangi bir modelden bağımsız olarak mutlak bir gerçekliğe sahiptir. Burada
bir unsuru olmakla birlikte, her yere girip çıkabilme, her yere bakabilme gibi bir
küme içerisinde ele alır isterse de dışarıdan bakıp yorumlayabilir. Bu bağlamda
Çünkü gerçekte var olan durumlarda boşluğa yer yokken diğer durumlar ise
boşluk barındırmadan olmamaktadır. Yani biz, her ne kadar mevcudat üzerinde
boşluğu esas alarak konuşsak da gerçekten var olan durumda herhangi bir
boşluk yoktur.
118
Badiou, Being and Event, s. 358-362
127
kendimize sunduğumuz herhangi bir durumla karşı karşıyayız ve bu bize acayip
hakkında düşünme sisteminde baskın olan üç farklı ana yönelimden bahseder, ve
bu üç yönelime göre biz düşünceyi inşacı bir temelde, aşkın bir şekilde ya da
jenerik olarak ele alabiliriz.119 Bunlar Badiou’ya göre bugüne kadar geliştirilen
yaklaşımlarını bu 3 temel altında sayabiliriz. Şimdi bunları tek tek ele alalım.
119
Badiou, Being and Event, s. 518
128
Aşkın düşünce, Antik Yunan’dan bu yana var olan, Varlık hakkında konuşma ve
aşkın düşünceyi tam anlamıyla aşkın bir metafizik yapma eğilimi olarak
bağımsız olarak kendi başına tamamlanmış bir bütün olarak vardır. Ve bu haliyle
Badiou’nun naif bir varsayım olarak eleştirdiği, tamamlanmış bir bütün olarak
düşüncenin yönelimi kendini yüce bir Varlık, aşkın bir güç fikri altında
yukarıdan kontrol etme fikriyle temas edilemez, net olarak açıklanamaz ve öyle
çıkarmak mümkün olmadığı için dil ile düşünülebilir olanın zorunlu bir ilişkisi
düşünmekle var olmanın aynı şey olduğu ve çelişik olanın düşünülememesi gibi
olanının yansıtılmasında şeffaf bir işlevi vardır. Daha açıkça, aşkın düşüncede dil
sistemindekinin aksine herhangi bir şeyi varlık alanına getirme, onu yokken var
120
Badiou, Being and Event, s. 282.
121
Badiou, Being and Event, s. 284.
129
genişleten bir keşif bağlamındadır. Bunu bir anlamda Platondaki anımsama (Yun.
değerlendirecek olursak; öncelikle her şeyin belli olduğu mutlak ve sabit bir
sonsuzu aşan sayalları var kabul ederek, onun bakış açısından varlığa bakmak
gibi düşünebiliriz. Yani sonsuzluk dediğimiz şeyin fiilen varlığını kabul ediyor ve
etmemiz gibi bir durum diyebiliriz. Ancak bu sonsuzluk fikrinde birinci bölümde
durumun hali diye yaptığı gibi bir ayrışma aşkın düşüncede mümkün değildir.
Çünkü aşkın düşüncede tek bir sonsuzluk varsayıldığı için durum ve durumun
130
çünkü, en üstte hiç bir eksikliğin olmadığı üstün bir hâl mevcuttur. Devamında
ise alçaldıkça bir daralma ile eksikliğin söz konusu olması düşünülebilir.
Bir düşünce oryantasyonu olarak inşa edici düşünce tarihte orta çağa kadar geri
Kritik’te mutlak bir bütün fikrinin ve kendinde şeyin insan aklıyla ulaşılamaz
daha da ileri taşıyarak ancak inşa edilebileni var kabul edip, diğerlerini yok
adlarla gerçeklik algımız da değişikliğe uğramaktadır. Burada her ne kadar aşkın
düşüncedeki gibi tek bir sonsuzluk inancı, yani tamamlanmış bir bütün kabulü
yoksa da Cantor’un sonsuzluk hiyerarşisi gibi bir durumda söz konusu değildir.
Çünkü inşa edici düşüncenin temelinde olan dilin alanı bize hiç bir zaman
edilen gerçeklik her zaman sayılabilir sonsuzlukla sınırlı kalmaktadır. Daha açık
ifade etmek gerekirse inşacı düşüncede “oradaki varlık ......” gibi bir cümle
131
kurmaktadır. İnşa edici düşüncenin yönelimi, kendisini dilin yetki sınırları içinde
varlık ya da gerçeklik alanında görmez. Onlar için herhangi bir varlık iddiasında
bulunmanın imkansız olduğunu savunur. Yani eğer bir şeyin bir adı varsa
sunulmuş çoklukta bir varlığı da vardır, ancak eğer bir adı yoksa onun için
herhangi bir varlık iddiasında da bulunamayız.123 Bu bağlamda diyebiliriz ki, inşa
edici düşünce, dili ve dil içerisinde inşa edilebilir olan alanı esas alır ve varlığı
bununla sınırlandırmaya çalışır. Özet ifadeyle, bu anlayışın temelindeki görüş; dil
vasıtasıyla inşa edileni var kabul edip edilemeyeni ise yok diye nitelemek olarak
yorumlanabilir. Yani dil vasıtasıyla bir inşa aşaması sunulur ve o aşamada var
Ancak Badiou’ya göre düşünceyi dile tâbi kılan ve dilin sınırları içerisine
teslim eden inşa edici düşüncede, hadisenin meydana gelmesi ve dolayısıyla özne
olabilme imkanına yer yoktur.124 Çünkü inşa edici düşünce çokluğun tutarsız
olan haliyle ilgili bir şey söylemez ve de ilgilenmez, hatta tam aksine bu ona göre
inşa edilemez olan alandır. Bu yüzden inşa edici düşünce varlık aşamasında
karar verilemezlik durumuyla ilgili olarak bir şey bilmez ve bu yüzden hadisenin
123
Badiou, Being and Event, s. 287.
124
Badiou, Being and Event, s. 289.
125
Badiou, Being and Event, s. 289.
132
Badiou’ya göre, aşkın ve inşacı olmak üzere ele alıp bahsettiği iki baskın düşünce
ilgili algı ve anlayışlarımızın değişmesinin doğal sonucudur.126 Bir anlamda tüm
nitelediğimiz farklı sonsuzluk anlayışlarımız var oldu, ve bu farklı sonsuzlukları
aynı dil içerisinde ifade edebilir hale geldik. Bu gelişim dil-‐varlık ilişkisi
açısından daha önce söz konusu olmayan öyle bir şeye imkan sağladı ki, artık dil
konuşabilir olduk.
onun mutlaka sayılabilir sonsuz bir modeli olduğu da ortaya kondu. Yani artık
sayılabilir sonsuz bir modelini de inşa etmek mümkün olacaktı. Bu ise farklı
126
Badiou, Being and Event, s. 284
133
uyarlanması ise jenerik kümeler kuramını geliştiren Paul Cohen tarafından oldu.
birlikte herkes tarafından fark edilebilir olmasıyla birlikte tam anlamıyla varlık
konusu olan durumu bir örnekle daha açık ifade etmeye çalışırsak; diyelim ki 1
diye elemanı olan bir X kümemiz var ve söz konusu bu 1 kendisi de aynı
zamanda bir küme olarak bizim X kümemizin alt kümesi olarak alınıyor. Boş
kümeyi içeren bir küme olarak 1, bizim X kümemizin aynı zamanda bir alt
kümesi oluyor. Yani bir bakıma biz her elemanı aynı zamanda küme olarak kabul
Çünkü diğer iki ana eğilimin aksine, jenerik düşünce sisteminde fazlalığa ve
dolayısıyla özneye yer barındıran sistemdir. Ve bu sistemde ne aşkın düşüncede
olduğu tamamlanmış bir bütün ne de inşa edici düşüncedeki gibi tek bir
134
Jenerik düşünce bu iki baskın yönelimden de farklı olarak öznenin etken bir
Dahası jenerik düşüncede aşkın ve inşacı eğilimlerin aksine ayırt edilemez
ya da bilinemez olan parçalar da varlık alanında görülür ve kabul edilir. Çünkü
varsayar. 127 Daha açık ifadeyle, jenerik düşüncede varlık alanı her zaman
adlandırılamaz olanı içerir bir şekilde vardır. Yani ne her şeyin varlık statüsünün
kazanabilmeleri jenerik düşünce için kabul edilebilir bir şey değildir. Çünkü
jenerik düşünce sürekli olarak içinde adlandırılamaz olanı tutar ve onun henüz
adlandırılmamış olması yok olarak kabul edilmesi için yeterli sebep değildir.
Hatta tam aksine, özneye yer açan jenerik düşüncenin asıl özelliği varlık alanına
olmasındadır.
Öte yandan jenerik düşünce, hem dilin sınırları içerisine hapsedilen hem
de bir ön kabul olarak aşkın bir sistemin eline bırakılan bir hakikat anlayışına
karşıdır. Yani dil ile ayırt edilemeyenin hakikat alanının dışına itilmesini de,
yalnızca aşkın olanın hakikat olarak görülmesini de hatalı bir tutum ve bir ön
adlandırmasak da her şey zaten olduğu gibi vardır. Kişi hiç bir şeyin varlığının,
127
Badiou, Being and Event, s. 510.
135
yokluktur, onlarla ilgili herhangi bir şey söyleme imkanımızın olmadığı kabulü
inşacı düşünceden farklı olarak, onu ayırt edilemez ve adlandırılamaz olan bir
varlık statüsüne yerleştirme istidadı vardır. Buna karşın aşkın düşünce de ise biz
var, ve bu yüzden bizim ona herhangi bir etkimiz de söz konusu olamaz. Jenerik
olması, gerçekleşen bir hadise sonrası ona yeni bir terimle işaret edip, onu
varlığa getirmek gibi bir şeyden bahsedemeyiz. Çünkü aşkın düşüncede öznenin
varlığa herhangi bir ekleme ya da çıkarma yapması söz konusu değildir.
136
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Badiou ve onun özne teorisini anlamak, küme kuramı ve o alandaki tartışmaları
kuramını anlamlandıran dört temel terim olan hadise, sadakat, hakikat ve özne’yi
137
1. Hadise
olması ise küme kuramıyla şekillenen sonsuz bir modelin, mevcut aksiyomları
göstergesiydi.
düzeyi olmadığını göstermesiyle birlikte her zaman yeni “hadise”lerin de ortaya
öyle bir takım çoklulardır ki, biricik olma özelliğine sahiplerdir. Herhangi bir
küme topluluğu ya da sınıflandırmadaki tümel bir terim gibi bir şey olmaktan
138
düzensiz bir çokludur, yani hiç bir elementi durumda temsil edilmiş değildir.”128
Normal değildir çünkü, mevcut durumda onun varlığına dair hiç bir gönderge ya
Hadise mahalli Badiou’ya göre, “boşluğun kenarında olan öyle bir çokludur ki,
duruma ait değilken ait olur. Yani bu çoklu durumun içinde hem var hem de
sonucunda ortaya çıkan öyle bir küme var olmaktadır ki, bu küme bize daha
diyebiliyoruz.
olan elemanı olsun. Bu elemanın jenerik özellik taşıması demek onu oluşturan
elemanlar gibi bir eleman olduğunu söyleyemediğimiz için, jenerik küme mevcut
kümenin yok olduğunu söyleyemiyoruz çünkü o A’nın bir elemanıdır ve biz onu
mevcut durum içerisinde ürettik. Ancak diğer taraftan onun A’nın elemanı
128
Badiou, Being and Event, s.175.
129
Badiou, Being and Event, s.175.
139
söyleyemiyoruz.
Diğer bir deyişle hadise sonucunda öyle bir şeye ad verilmektedir ki, bu
şeyin daha önceki durumun içerisinde mevcut olması gerekirken, tam aksine
onun unsurları daha önce zaten A’nın içerisindeydi demek mümkün olmuyor.
İşte bu sebeple hadise mahalli Badiou’ya göre anormal bir olaydır. 130 Peki,
normal olan nedir, nasıl ifade edilir? Badiou’ya göre “bir terim eğer hem
durumda sunuluyor hem de durumun haliyle temsil ediliyorsa normaldir.”131 Bu
normallik tüm doğal varlıklar için geçerlidir. Çünkü doğal varlıkların hem
kendileri bir çoklu oluştururlar hem de onları tasvir eden şeylerde aynı unsurlar
yer alır. Yani doğal varlıkların bütün parçaları aynı zamanda onların parçalarıdır.
Yani onlar anormal olanın tam zıttına hem eleman olarak düşünülebilir hem de
bir küme olarak ele alındığında tüm parçaları da farklı kümeler olarak
düşünülebilir. Bu da demektir ki, doğal olan durumda bir şey bir durumun hem
Öte yandan daha önce de ifade ettiğimiz gibi elemanların bir küme
içerisinde bir araya gelmesiyle durum, bu kümenin alt kümelerinin bir güç
durumun hali durumdaki parçaları (kümeleri) alıp onları bir küme bütünü
130
Badiou, Being and Event, s. 175.
131
Badiou, Being and Event, s. 515.
132
Badiou, Being and Event, s. 177.
140
terimler ise bir anlamda halin tasviri için zorunlu olmayan terimler olarak
temsil edilmeyen çoklu tekil olurken, başka yeni bir durumda elemanları temsil
edildiği zaman normal olur. Normal çoklunun ise bunun zıttı olarak (İng. Natural
Özet bir şekilde ifade edecek olursak; herhangi bir durumda doğal
varlıkların unsurlarını ele alıp yeni bir şey ortaya koymak mümkün değil ancak
öyle kümeler vardır ki onların unsurlarını alıp, mevcut durumda olmayan yeni
durumun hali arasında ortaya çıkan farktır. Çünkü birisi yani herhangi bir özne o
hale getirmektedir. İşte bu şekilde söylenemez olan şeylerin, bir hadise sonucu
söylenebilir hale gelmesi durumunu doğal olandan farklı olarak tarihsel olarak
açıklarız. Bu anlamda ikisi arasındaki farkı, doğal durumun herhangi bir hadise
mahalli içermemesine rağmen bir şeyi tarihsel yapanın ancak onda bir hadise
eğer bir durum ve o durumun bir sayılmasıyla oluşturulan hali arasında bir
farklılaşma yoksa bu durum doğal olmaktayken “en az bir hadise mahalli içeren
durumlar tarihsel olarak adlandırılır.” 134 Bu durumlar doğal olandan farklı
133
Badiou, Being and Event, s. 176.
134
Badiou, Being end Event, s. 177.
141
durumlardır.”135
Bu manada doğal olan durumdaki terimlerin ya da dilin mutlak olduğunu
söyleyebiliriz. Yani doğal olanla ilgili söylediğimiz bir şeyin farklı modellerde
farklı anlamlar kazanması söz konusu olmazken, tarihsel olandaki terimler doğal
olandakinden farklı olarak yerellerdir (İng. Local).136 Bu sebeple herhangi bir
yerde meydana gelen bir hadise bütün bir gerçekliğe sirayet etmek zorundadır
diyemiyoruz. Bu yerel olma özelliğinden ötürü hadisenin etkisi, meydana geldiği
noktadır diyebiliriz. Çünkü doğal olan durumdaki herhangi bir şey doğal olan her
şey açısından bir anlam ifade etmekte olduğu için o tarihsel olana oranla
“fazlasıyla global ve normaldir.”138 Tarihsel olanda ise varlığa gelen her ne olursa
tarihsel olanın doğal olana göre daha yerel bir etkisi vardır. Bu anlamda örneğin;
sanatta alanında bir hadise sonucu ortaya çıkan hakikatin aşkı, ya da aşk
alanında olan bir şeyin bilimi etkilemesi söz konusu değildir. Yani her hadise
142
iken doğal olanın tarihselleştirilmesi mümkün değildir. 140 Çünkü doğal olan
değişime açık bir alan ya da herhangi bir boşluk barındırmaz. Bu sebeple hadise
dediğimiz şey ne doğal (İng. Natural) ne de nötr (İng. Neutral) olanla ilgili
değildir. Hatta “eğer durum doğal, yoğun (İng. Compact) veya nötr ise hadise
kenarındadır, yani durumda sunulmuş çoklu ile ilgili, onun hakkındadır.”143 Bir
hadise hem hadisenin mekanına ait unsurları hem de hadiseyi içerir. Bu bir
anlamda kendi kendini de içermesi ve var kılması demektir. Yani “bir tarafta tek
bir çokludan ibaret hadise, diğer tarafta ise mahalle ait tüm diğer çoklular vardır.
bir gerçekliğin zaten sabit bir şekilde var olduğu ve öznenin bu gerçekliği ancak
hatırladığı ya da fark ettiği yaklaşımından çok daha farklı bir gerçeklik algısına
işaret etmektedir. Çünkü Badiou’ya göre hadise, biri farkına varıp, onun varlığa
gelmesinin nedeni olmadığı sürece ortaya çıkabilmesi mümkün olabilecek bir şey
diyebiliriz. Çünkü bir hadisenin ortaya çıkması ancak o unsurlar ve onu gören
140
Badiou, Being and Event, s. 176.
141
Badiou, Being and Event, s. 179.
142
Badiou, Being and Event, s. 179.
143
Badiou, Being and Event, s. 178.
143
birisi aynı anda var olduğunda yani birlikte gerçekleşmektedir. Örneğin, klasik
yaklaşımda olduğu gibi bir tümel kendi başına zaten vardı ve biri de o tümeli fark
etti ya da keşfetti diyemiyoruz. Zaten Badiou’yu bu klasik tavırdan ayıran da bu
çarpıcı detaydır. Çünkü Badiou’ya göre bir özne hadisenin unsurlarıyla aynı anda
var olarak hakikati varlığa getirmektedir. Ne özne ne de hadisenin unsurları aynı
anda olmadan hiç bir hakikatin bir yerlerde sabit ve her şeyden bağımsız olarak
unsurlar aynı anda ortaya çıkmaktadır. Marx’ın emekçi (İng. Laber) örneği
üzerinden ele alacak olursak, zaten Marx ve tüm her şeyden bağımsız olarak
emekçinin kendinde bir gerçekliği vardı ve bir özne ancak onu keşfetti gibi bir
önce de kendinde gerçekliğiyle bir yerlerde fark edilmeyi bekliyordu diyebilmek
hadiseyle birlikte ortaya çıkmaktadır. Yani birinin özne olmasıyla ve hadise aynı
Öte yandan hadisenin meydana geleceği yerde yani hadise mekânında, bu
hadisenin o duruma ait olduğu saptanamaz (İng. Undecidable) bir şeydir. Bu,
144
Badiou, Being and Event, s. 375.
144
bu bir zorunluluk hali değildir.145 Bu da demektir ki, ne zaman, nerede, hangi
Daha açıkçası, hangi öznenin nasıl bir teoriyle bilimin yönünü değiştireceği,
kimin kime ne zaman aşık olacağı, kimin hangi terimi adlandırarak varlığa
önceden tahmin edebilmesi olası değildir. Diğer açıdan, ömür boyu fizik alanında
belli bir yerde meydana gelebileceğinin hiç bir öngörülebilir tarafı yoktur.
2. Sadakat
Bunu küme kuramı ve jenerik kümeler bağlamında ifade edecek olursak; bizim
varlık alanımızda potansiyel olarak var olan ama fiilen var olmayan bir çoklu
bahsettiğimiz tüm dominasyonları yani yoğun kümeleri kesen bir küme olan
jenerik kümedir. Jenerik kümenin kendisi doğrudan bir küme olmadığı, ancak
onların bir kesişimi olarak var kabul edildiği için onu doğrudan ayırt etmek de
145
Badiou, Being and Event, s. 179.
145
mümkün değildir. O ancak bir öznenin yaptığı bir ad verme işlemi yoluyla yani
bir müdahaleyle varlık alanı getirilir, yani var kılınır. İşte bu yordamın adına ise
sadakat denir.
ısrarcı olması gerekir. Eğer ısrarcı olmaz, fark ettiği hakikatin peşine düşmez,
onu bir adla varlığa getirme girişiminde bulunmaz ise sadakat yordamı
gerçekleşmemiş olur. Ve dolayısıyla herhangi bir hakikatin varlığa gelmesi de söz
konusu olamaz. Yani herhangi bir hakikati adlandırma aracılığıyla varlık alanına
müdahale ise ancak bir özne tarafından yapılabilir. Çünkü “biz bir durumda
hadisenin adı ile bağlantılıdır ve dolaşıma bir müdahale yoluyla sokulmuştur.”146
Ancak sadakat, hadiseye bağlı olmasına rağmen yine de her zaman özeldir, yani
sadakatin genelliği ya da öznenin kalitesi, erdemi veya kapasitesi gibi şeylerle bir
Bir öznenin müdahalesi sonucu oluşan sadakat, hadise sonrası görme ile
birlikte ortaya çıkar. Hadise ise daha önce de söylediğimiz gibi, bir bakıma kendi
kendini var kılan yani kendi kendini varlık alanına itekleyen bir çoklu demektir.
farklıdır, ama buna rağmen o da bir bir saymadır, bir yapıdır, bir işlemdir
146
Badiou, Being and Event, s. 232.
147
Badiou, Being and Event, s. 233.
148
Badiou, Being and Event, s. 233.
146
Badiou’ya göre özne ve hakikatle iç içe olan bu sadakatin iki ana özelliği
anlaşılabilir. Pavlus’un çölde yaşadığı hakikatle bir karşılaşma süreciydi. Bir özne
etmeyerek ona sadık kaldı ve tüm dünyaya bu hakikati ulaştırma çabasına girişti.
Bu noktada eğer Pavlus bir özne olarak gerçekleşen hadisenin peşine düşüp, ona
oluşturmaktadır.
olan baskın bilgiye bir karşıt idrak oluşur. Çünkü bu sorgulama sonrasında
mevcut durumda olmayan yeni bir şey varlığa gelerek eski bilgi düzeyini
genişletir.
149
Badiou, Being and Event, s. 201-211 ve 223-231.
150
Badiou, Being and Event, s. 232-254 ve 327-343.
151
Badiou, Being and Event, s. 201-211 ve 223-231.
152
Badiou, Being and Event, s 233
147
içerisinde bir durumun terimleriyle hadisenin adı arasındadır. Ve bunlar yine bir
müdahale ile dolaşıma sokulmaktadır. Çünkü araştırılan bir terime ancak bir
üzerinde bir müdahale ile bir şeyi var kıldığı durumda, o ad ile durumun diğer
Örneğin; Marx, emekçi (İng. Proletarian) terimi üzerinden yeni bir şeyi
varlığa getirerek mevcut durumdan farklı yeni bir durumun ortaya çıkmasını
sağladı. Bu şekilde ortaya çıkan yeni bir terimle mevcut durumun tamamen
unsurları gibi tüm diğer şeylerle bir ilişkisi vardır. İşte tüm bu ilişkiler ilgili
soruşturulabilir hale gelmektedir. Ve bu sorgulama sayesinde ortaya çıkan yeni
durumun diğer şeylerle olan tüm bağıntısı belirlenir ve hatta dönüştürülür. Yani
bir anlamda mevcut durumdaki tüm o terimler, bu sorgulamada yeni terime göre
farklı bir değer alarak onunla ilişkisine göre yeni bir yere yerleştirilir. Çünkü bir
153
Badiou, Being and Event, s. 506.
148
Yeni terim ortaya çıktıktan sonra durumun halindeki hiç bir şey artık eski
anlamına sahip olamaz. Artık her şey yeni varlığa gelen terimle olan ilişkisi
varlığının farkına vardığı andan itibaren mevcut durumdaki terimler ve bunların
özellikle sayılabilirlik, sayallık gibi mutlak olmayanları, tamamen yeni bir anlam
kazanır. Yani eğer öznenin farkına vararak adını koyduğu bu yeni varlıkla Sürey
olduğu yeni bir durum söz konusudur diyebiliriz. Akabinde ise doğal olarak
mevcut durum içerisindeki bütün göreli terimler o duruma göre yeni anlamlara
sahip olurlar. Sorgulama dediğimiz şey işte bunun ortaya çıkarılma sürecidir.
Öte yandan sadakat yordamı sonucunda ortaya çıkan tüm bu bağlantı ve
yordamının jenerik olması ise, sadakat prosedürü gereği hadisenin adıyla tüm
terimin bir diğerinin altına düştüğü terimlerden oluşan mevcut bir sınıflandırma
vardır. Hepsi bir anlamda belli bir düzen içerisinde birbiriyle ilişkilidir. Bu
sistemde sadakat yordamının ortaya çıkardığı şey ise, içerdiği bağlantılarla yeni
154
Badiou, Being and Event, s. 506.
155
Badiou, Being and Event, s. 236-237.
149
bağlantı meydana getirmesidir. Yani böyle bir durumda hangi terimi alırsak
var olan tüm adları mevcut bir model içerisinde kuruyoruz. Bu kuruluşta yer
varlığı fiiliye dönen bu küme kendi dışındaki tüm kümelerde uzantıları olan
yoğun kümeler kesişimi olan jenerik bir kümedir. Ve bu küme boş bir küme de
değildir. Küme kuramı açısından işte böyle bir jenerik kümenin var olduğunu
Varsayımı’nı da yanlış kılar. Yani jenerik küme, bize var olması o model
Söz konusu kümeler dünyası olduğunda, adlandırma sonrası o ada sahip bir
küme olup olmadığı araştırılıp ispatlanırken, öznenin etkin olduğu durumda söz
konusu olan ise, adlandırma sonrası ona sadakat gösterip onu varlığa
sınıflandırmadaki kümelerin her birinden en az bir elemanı itibariyle farklıdır.
156
Badiou, Being and Event, s. 338.
150
olursak; örneğin, Marx’ın varlığa getirdiği emekçi terimi ondan önce de belli bir
bağlamda kullanılıp belli bir anlam ifade ediyor olmasına rağmen, Marx’ın işaret
ettiği şartları sağlayan olarak emekçi, yeni bir tanımla varlığa getirilen yeni bir
şey olmaktadır. Çünkü daha önce kullanılan emekçi teriminin bilinen böyle bir
göndergesi yoktur.
Yine aynı şekilde görelilik teorisini (İng. Relativity) ele alacak olursak,
Einstein görelilik teriminin böyle bir anlamına işaret etmeden önce, o terimin
bir anlamda kullanıyor ve ona öyle bir anlam kazandırıyor ki, böyle bir
terimi her ne kadar daha önce kullanıyor olsa da o ad, o sadakat yordamı
sonucunda artık başka bir şeyi tutmaya, başka bir anlama gönderimde
kazandığı daha önce bilinmeyen bir şeye işaret ettiği için yeni bir şeyi varlığa
getirmiş oluyor. Yani bahsettiğimiz prosedür öyle bir şeydir ki; bireyleri,
kümenin adını bir şekilde yakalıyor yani içeriyorsa buna jenerik prosedür
denilemez. Bu anlamda jenerik prosedür bir oluş, yani varlığa getiriş demektir.157
Bu prosedür bir varlığa getiriştir çünkü yeni küme en az bir yönü, bir elemanı
157
Badiou, Being and Event, s. 342-343.
151
ansiklopedilerde yer alan tüm kümelerin hepsinden farklıdır. Bu bağlamda hangi
kümeyi eş bir ansiklopedide alırsak alalım varlığa getirilen yeni küme bir
yönüyle o kümeden farklı olacaktır. Eğer sadakat yordamı böyle yeni bir kümeyi
herhangi bir kümeyle aynı değilse) onun ansiklopedideki herhangi bir başlığın
altına konması mümkün değildir. Yani sadakat yordamı tüm sınıflandırmaları en
az bir yönü itibariyle aşan bir terim ortaya çıkarmalıdır. Yalnızca bu gerçekleştiği
kullanmadan önce de emekçi gibi bir terimin olması söz konusu olabilir, ancak
Marx’ın işaret ettiği anlamda bir emekçi terimini Marx öncesinde herhangi bir
kategori altına koymak mümkün değildir. Yani bu anlamıyla emekçi terimi, daha
anlamı tutmaktadır. İşte böyle jenerik prosedür sonrası ortaya çıkan yeni
terimleri her nasıl sınıflandırırsak sınıflandıralım her şekilde onu ayrı kılan,
aşk alanında ortaya çıkmaktadır.158 Yani Badiou’ya göre herhangi bir öznenin bu
mevcuttur.
158
Badiou, Being and Event, s. 343.
152
3. Hakikat
felsefenin merkezi bir kategorisini oluşturduğuna şüphe yoktur. Çünkü her türlü
felsefi sorgulama bir anlamda hakikati sorgulamak ve amaç edinmeye yöneliktir.
olursak; tek bir terimle adlandırılan tek bir kümeden çok daha fazlasıdır.
onun tüm diğer kümeler yani mevcut durumdaki tüm diğer şeylere etki etmesi
çıkmasıyla birlikte her şey yani mevcut durumdaki tüm terimler onunla ilişkiye
girer ve onunla birlikte bir dönüşümden geçer. Mevcut durumdaki herhangi bir
şeyin ortaya çıkan hakikate kayıtsız kalması ya da onun etki alanına dâhil
olmaması gibi bir şey mümkün değildir. Çünkü hakikatin ortaya çıkmasının
nedeni olarak jenerik küme, tüm diğer kümelerde bir uzantısı olan yoğun bir
edilmesi tüm diğer kümelerde de bir etkileşim doğuracaktır. Böyle bir hakikat
ortaya çıktıktan sonra ona karşı koymak ya da onu yok saymak mümkün
159
Badiou, Being and Event, s. 524.
153
Bunun nasıl olduğunu daha detaylı bir şekilde jenerik küme üzerinden
açıklayacak olursak; modele F gibi bir fonksiyon eklendiğinde aslında tek bir
fonksiyon eklemekten çok daha fazlası yapılmış olur. Yani o fonksiyonu eklemiş
kesişimi vb. gibi her şey modele eklenmiş olur. Bu da demektir ki, bir şey mevcut
modele dahil edildiğinde onun var olan tüm diğer şeylerle olan bağıntısı da
modele eklenmektedir. Çünkü modele eklenen tek bir kümeden çok daha
dönüşmesi ve bu dönüşümün var olan her şeyle etkileşime girip, hepsinde bir
hakikat mevcut bir duruma dahil olduğunda onu kuşatabilmek mümkün değildir.
Yani o duruma dahil olduğu andan itibaren her şeyi dönüştürür ve her şeyle bir
hatta değiştiren bir takım modellerin olabileceğini gördük. Bu bağlamda Cohen,
düzeyleri olabileceğini ortaya koymuştu. İşte bu ispatın merkezinde duran, bize
160
Badiou, Being and Event, s. 341-343
154
bir hakikat sürecinin öznesi olan herhangi birinin gösterdiği sadakat sonucunda,
üzerinden varlığa getirdiği ve dolayısıyla aktif olarak yer aldığı bir hakikat
sürecinde, o hakikate işaret edip, onu varlık alanına taşımak dışında bir etkinlik
gelen hakikat, onu varlığa getiren olarak özneyi de aşan sonsuz bir etkinlik
alanına sahiptir.161 Örneğin; Marx, emekçi terimiyle bir hakikate işaret edip,
Onun nasıl bir durum ortaya çıkaracağını bilmesi ya da hesaplaması da mümkün
kalamaz. Ancak buna rağmen onun yaratıcısı olarak özne de dahil olmak üzere
hiç kimsenin ona tam anlamıyla sahip olma ya da hükmetme imkânı ya da gücü
varlığa getirdiği hakikat, fizik bilimini dönüştürdükten sonra artık hiç kimse bu
161
Badiou, Being and Event, s. 397.
155
dönüşümdür ki, ortaya çıktığı alandaki hiç bir şeyin ondan bağımsız kalması
mümkün değildir. Bu da demektir ki, fizik bilimi artık bu yeni durumdaki haliyle
taşınmış görelilik (İng. Relativity) gibi fizik alanını tamamıyla değiştiren yeni bir
hakikat varken, ona yabancı kalmak ya da onu kabul etmemek mümkün değildir.
Ve dolayısıyla bu anlamda eski durumda kalmayı tercih edip, ona göre fizik
yapmayı seçmek gibi bir şey de söz konusu değildir. Yani herhangi bir hakikat
varlığa gelmesi öyle bir etki ve dönüşüm yaratır ki, tüm varlık alanı özellikle de
dört jenerik prosedürün hangi alanında gerçekleştiyse o, her yönüyle sınırlarının
tahmin edilemeyeceği bir değişim ve dönüşümün parçası olur. Yine görelilik (İng.
Relativity) üzerinden devam edecek olursak örneğin, ne hakikatin öznesi olarak
yarattığı yeni durumda, onun tüm diğer çoklularla olan ilişki ya da bağlantısını
gelişiyle birlikte artık tüm öznelere aşkın olduğunu söyleyebiliriz. 162 Çünkü
hakikat ilk olarak onu varlığa taşıyan özneyi dönüştürür ve ardından artık
gerçekliğin yeni bir parçasını oluşturur. Ve hatta akabinde tüm çokluları da bir
anlamda yeni duruma göre dönüştürerek yeni bir gerçekliğin ortaya çıkmasını
düzeyden çok daha fazlasını olduğunu görebiliriz. Bu dönüşüm basit bir bilgi
Çünkü her şey, yani tüm çokluların ortaya çıkan bir hakikat sonrası, onun var
162
Badiou, Being and Event, s. 397.
156
olduğu bir evren ve onun var olduğu bağıntılar içerisinde var olması zorunludur.
Varlık alanına taşındıktan sonra bir hakikatten kaçış ya da ondan etkilenmemek
söz konusu değildir. “Bu anlamda hakikat Badiou’ya göre bildiğimiz ya da tanıdık
olduğumuz herhangi bir şey gibi değildir. Hakikat istisnai bir konudur”163, var
olan tüm şeylerin düzeninden ve dolayısıyla her şeyden bir sapmadır. Bu yüzden
“hakikat her daim bilgide bir delik açar.”164 Yani hakikat mevcut bilgide bir
doğruluğu gibi bilgisel bir şey olmanın çok daha ötesinde, onun gerçeklikteki hali
gibidir. Dolayısıyla hakikatin bir doğruluğu yoktur, ancak hakikate uygun olanın
zıttı hatalıdır. Yani jenerik bir prosedürün takip edilmesine bir engel teşkil ettiği
tespit edilen şey yanlış olarak adlandırılır. Doğru ve yanlış da bu bağlamda bir
anlamında değildir. Yanlış bu anlamda hakikatin ortaya çıkmasına engel olan şey
kötünün bir türü olarak yanlış bir şeydir. Bu da demektir ki, etik bağlamda
kötülüğün bir çeşidi ya da epistemolojik bağlamda yanlış denilen şey, hakikatin
163
MargusAkihiro, “What is ‘the name for? The conceptual structure of Alain Badiou’s theory of the
157
karşılığı olarak değil hakikatin ortaya çıkmasına engel olan şey olarak “kişinin
ve bu bağlamda “bilgide bir delik açan”167 bu hakikatler dört farklı alanda ortaya
çıkar. Bunlar; bilim, sanat, siyaset ve aşktır.168 Bu alanlardan herhangi birinde bir
özne aracılığıyla ortaya çıkarılan herhangi bir hakikatin diğer bir alanı etkilemesi
alanında ortaya çıkan bir hakikatin siyaset alanında da etkin olması yani bir
kabul ettirmek için yapılan bir zorlama ve baskıyı Badiou, “hakikatin gücünün
adlandırır.169 Çünkü hakikatler daha önce de söylediğimiz gibi yerel bir özellik
taşıyan ve ortaya çıktıkları alanda etkin olan süreçlerdir. Bu sebeple böyle bir
hakikati evrensel anlamda zorunlu bir hale getirmeye çalışmak ve de baskılamak
kötülüğü ortaya çıkaracaktır. Çünkü her hakikatin kendi alanıyla ilgili sonuçlar
doğurması doğal olan olarak kabul edilir. Yani hakikat ortaya çıktıktan sonra
karşı konulamaz bir şeydir, ve bu sebeple onu zorla kabul ettirmeye çalışmak
doğal bir sürecin parçası olamaz. Çünkü hangi alanda ortaya çıkarsa çıksın belli
bir hakikate karşı koymak ya da onun dışında kalmak daha önce de söylediğimiz
165
Badiou, Etik, s. 76.
166
Badiou, Being and Event, s. 396.
167
Badiou, Being and Event, s. 327.
168
Badiou, Being and Event, s. 340.
169
Badiou, Etik, s. 87.
158
eğer, hakikatle karşılaşıp onun varlığa gelmesine neden olan toplum, bir anlamda
hakikatin taşıyıcı olarak gücü de elinde bulunduran toplumdur diyebiliriz. Diğer
hakikatin ortaya çıktığı bağlamla karşılaşınca artık ona kayıtsız kalması yani yeni
Öte yandan Badiou’ya göre her hakikat süreci ortaya çıkmadan önce her
zaman bir ayırt edilemezlik halindedir. 170 Yani mevcut durumun dilinde
herhangi bir ifadenin onu ayırt edemez olması veya herhangi bir ansiklopedik
belirteç altına girememesi onun ayırt edilemez olduğunun göstergesidir.171 Ve bu
boşluğun kıyısındaki ayırt edilemez hal, ancak bir öznenin onu görüp, ona
sadakat göstermesiyle ortaya çıkabilecek bir şeydir. Başka hiç bir şekilde bir
Yani aslında her hakikat, mevcut durumun ayırt edilemez bir parçası
kesen özel kümeler olarak modelde potansiyel olan varlıkları fiili anlamda
ispatlanana kadar ayırt edilemez bir durumda olan jenerik kümeler de olduğu
kümenin mevcut modelde fiili anlamda olduğunun gösterilmesi gibi bir hakikat
de özne tarafından varlığa getirilene kadar, durumun ayırt edilemez bir parçası
170
Badiou, Being and Event, s. 397.
171
Badiou, Being and Event, s. 512.
159
hayatımızda bir yeri olması gereklidir. Yani hiç siyasetle ilgilenmeyen hatta
mevcut bir siyasi düzeni olmayan bir topluluğun örneğin “emekçi” gibi bir
hakikatlerin ortaya çıkması için bir takım zeminlere ihtiyaç vardır. Ve bu zemin
Ancak durumda ayırt edilemez bir biçimde boşluğun kıyısında yer alan bu
durumda örneğin içinde bulunulan siyasi düzende neyin boşluğun kıyısında olup
bilim adamı ortaya çıkıp mevcut durumda ayırt edilemez bir hakikate işaret edip,
onu varlığa getirirse ancak o zaman belli bir takım dönüşüm zorunlu olarak
Örneğin, hiç kimsenin ilk yüzyılda Pavlus’un ortaya çıkıp dünyayı dönüştüreceği
ya da dünyanın gidişatını değiştireceği gibi bir şeyi öngörememesi ya da Marx’ın
emekçi gibi bir terime işaret ederek siyasi bir dönüm noktası yaşatabileceğini
varlığa geleceği tüm veriler elde olsa bile bilginin konusu olabilecek bir şey
üzerinden varlığa gelen hakikatler söz konusu olduğunda öznenin dili ile
160
anlamda bir özne dili mevcuttur. Modeldekine benzer olarak bu dile ait bir ifade
olmaktadır. Çünkü durumda hakikate ait öyle bir terim vardır ki, o terim söz
jenerik kümeyi adlandıran bir terim olarak düşünelim. Bu terimi ifadenin içinde
kullanıyor ve böyle bir fonksiyon varsa Sürey Varsayımı yanlıştır diyebilir hale
ifade edilebilir.
hakikat, sonsuzluğunda bütün bağıntılarıyla ortaya çıkar. Böyle bir durumun var
olması yani söz konusu jenerik kümenin tartışmasız olarak modelin bir parçası
olup, bütün bağıntılarıyla bir hakikat olarak var olması demek ise Sürey
161
öznenin böyle bir terimi keşfetmesi, böyle bir terim vardır demesi ve o terimle
ilgili bir araştırmaya girmesi yukarıda da ifade ettiğimiz gibi hakikat açısından
baktığımızda bir şans unsuru içermektedir diyebiliriz. Çünkü belli bir anda belli
değildir. Böyle bir terimi ancak bir özne, tüm algoritmalardan bağımsız bir
4. Özne
özneleri ortaya çıkan hadiseyi gören, gördüğünü inkar etmeden ona tam
manasıyla sadakat gösteren ve bu sadakat süreci sonunda hakikatin sınırsız bir
şekilde dolaşıma girmesini sağlayan kimselerdir. Yani özne, “orada bir hakikat
olduğuna inanır ve bu inanışıyla bilginin formunda bir dönüşüm gerçekleşmesini
sağlar.”172
172
Badiou, Being and Event, s. 397.
162
birinin özne olmasına imkan sağlayan süreçlerdir.173 Bu süreç öncesi mevcut
şey söylenememektedir. Çünkü, “özne hiç bir surette süreçten önce var olmaz.
Hadiseden önce durum içinde kesinlikle yoktur.”174 Bu anlamda herhangi birinin
diyebiliriz. Bu da Badiou için hakikat sayısı kadar özne, ve hakikat usulü (bilim,
ontolojisinin temelinde, kişinin her türlü anlama ve bilme işleminde tüm var
olanları bir tür bir sayma işleminden geçirdiğini ve bilme dediğimiz sürecin
ancak böyle bir işlem sonrası oluştuğunu görmüştük. Ve bunu, kişinin herhangi
çokluyu bir sayma işleminden geçirip, belli bir takım sınıflandırmalar aracılığıyla
anlaması şeklinde yorumlamıştık. Ayrıca Badiou için, herhangi bir çokluyu bir
saymanın belli bir durum ortaya çıkarmak demek olduğu, ve tutarlı olarak
sistemde “öznenin yaptığı tüm diğer “biri”lerinden farklı olarak müdahaleci bir
adlandırma ile doğal yaklaşım olan bir saymalardan farklı olarak özel bir bir
173
Badiou, Etik, s. 52.
174
Badiou, Etik, s. 52.
175
Badiou, Etik, s. 41.
163
sayma (İng. Special count) hali olarak adlandırılabilir.”176 Çünkü öznenin yaptığı
doğal durumda söz konusu olan bir saymalardan farklıdır. Bu özel bir bir sayma
şeklidir çünkü, öznenin bu bir sayma sonucu varlığa getirdiği yeni terimin
işaret ederek varlığa getirdiği yeni terimin durumda herhangi bir karşılığı
olmadığı için özne yeni bir durumun ortaya çıkmasının tek müsebbibidir.177
farklı olan ve bu sebeple de ona ancak bir terimle işaret edilmesiyle birlikte bir
Çünkü Badiou’nun bu özel bir bir sayma (İng. Special count) adını verdiği
hakikatler boşluğun kenarında olan şeylerdir. Ve öznesiz bir sistemde bu şekilde
boşluğun kenarında olan herhangi bir hakikat sürecinin ortaya çıkması mümkün
çıkışı her zaman bir özne aracılığıyladır. Peki, mevcut durumda ancak bir
öznenin özel bir bir sayması (İng. Special count) sonucu varlığa gelme imkanı
Badiou’nun özne teorisinde herhangi biri normal olanın dışında kalan ve
Badiou’nun özel bir bir sayma (İng. Special count) adını verdiği olağanüstü hali
yaşama imkanına sahiptir. Yani bu sistemde tüm insanlar potansiyel olarak özne
176
Badiou, Being and Event, s. 393.
177
Badiou, Being and Event, s. 398.
164
sonucu özne olma şansı vardır. Bu manada kilit nokta üst başlıklarda da
yani o hakikati inkar edip yok saymadan onunla ilk dönüşen olmayı kabul eden
herhangi biri özne olabilir ve bu özneler her zaman tekil kimselerdir.178 “.... “biri”,
aynı zamanda hem kendisidir, sadece kendisidir, diğer bütün tekillikler arasında
fark edilebilen çoklu bir tekilliktir, hem de kendini aşmıştır, kendinden fazla bir
şeydir; çünkü sadakatin o belirsiz yolu onun içinden geçer, onun tekil bedenini
anlamda Cantor’un ontoloji için, Lenin’in parti için, Schoenberg’in müzik için
“Hepsinin varlığa getirmiş olduğu hakikate uygun terimler (İng. Proper name) iki
şeyin sonucudur; ilki müdahaleci bir adlandırma ikincisi ise sadık bağlantı
getirdiği uygun terimlerin (İng. Proper name) ortaya çıkması ancak öznenin
mümkündür. 182 Böyle bir sorgulama sonucu ortaya çıkan hakikat öyle bir
178
Akihiro, “Alain Badiou’s theory of the subject”, s. 68.
179
Badiou, Etik, s. 54.
180
Badiou, Being and Event, s. 394.
181
Badiou, Being and Event, s. 394.
182
Badiou, Being and Event, s. 395.
165
süreçtir ki, ne özne ne de başka herhangi birinin bu süreci kontrol ya da tahmin
etmesi söz konusu değildir, o herkesi, her şeyi aşan bir şeydir. Bu anlamda özne,
fark ettiği bir hakikatin tüm diğer ansiklopedik sınıflandırma altına düşen
sonunda varlığa gelen şey, aldığı adla birlikte tüm o sınırlı düzen ve kurulum
içerisinde sınırsız bir yenilik olarak ortaya çıkar.183 O öyle sınırsız bağlantılar
açan hakikatleri herhangi bir öznenin de ihâtâ edebilmesi mümkün değildir. Bu
anlamda öznenin bir hakikati ortaya çıkarmakla yapmış olduğu şeyi “her zaman
öznenin ortaya çıkardığı hakikat, her zaman onu varlığa getireni de aşarak
aslında onlar da hakikatin varlığa geldikten sonra yol açacağı sonsuz dönüşümün
sonlu bir parçasıdır. Çünkü “özne sınırlı bir varlıkken, hakikat sınırsızdır.”185
dönüşüme dahil olur. Varlığa getirdiği hakikati elinde tutma ya da ona herhangi
bir şekilde hükmetme şansına sahip değildir. Çünkü “tüm hakikatler özneye
183
Badiou, Being and Event, s. 395.
184
Badiou, Being and Event, s. 400.
185
Badiou, Being and Event, s. 396.
166
aşkındır.”186 Bu bağlamda, hakikatin ortaya çıkmasına vesile olan özne, ortaya
çıkardığı hakikat, her şeyi dönüştürerek sonsuz bir şeye yol açarken o hakikatle
dönüşen ilk sonlu parçadır diyebiliriz. Çünkü özne hakikatin varlığa gelmesine
vesile olarak onunla ilk dönüşen olmaktadır. Diğer bir deyişle, herhangi biri
“gerçeğin ne tam olarak farkında olan ne de olmayandır”187 diyebiliriz. Örneğin;
ne Pavlus ne de başka herhangi birinin evrenselcilik (İng. Universalism) gibi bir
terimin meydana getireceği sonsuz dönüşümü ve bu manada onun gerçekliğinin
onun bir hakikat olduğuna kanaat getirip, onu varlığa taşımasıyla birlikte o
terimle ilk dönüşen aslında kendisi olmaktadır. Bu anlamda Badiou’ya göre “özne
ile hakikatin tekil ilişkisi; öznenin orada bir hakikat olduğuna inanması ve bu
Ancak eğer Pavlus ya da başka herhangi bir özne, gördüğü bir hakikate
sadık kalmayıp farklı bir tutum geliştirirse, hakikat dediğimiz şeyin ne özne ne
olduğunu ortaya çıkaran ve sadakati sonucu ona yeni bir terimle işaret eden
özne de, en az bir hakikat süreci kadar önemlidir. Çünkü her ne kadar hakikatin
186
Badiou, Being and Event, s. 397.
187
Badiou, Being and Event, s. 397.
188
Badiou, Being and Event, s. 397.
167
ilk kendisi olduğu için de hakikatin sonlu ve ilk parçası olmaktadır.
Bu şekilde hakikatin sonlu ilk parçası olan özne bu süreçte öyle bir dil
oluşturur ki, böylece bir hakikatin sonsuz varoluşunda mevcut olan yani
göndergelere sahip isimleri oluşturur. Yani özne, oluşturduğu dil ile hakikatin
adlarını üretir. Bu adların, hakikatin sonsuz tamamlanışı içerisinde kendine has
tamamlayacak diye bir kural da yoktur. Sonsuz süreç gereği o kendisi yani
ortaya çıkışı her ne kadar tamamlanmış bir düzeye ulaşmaya engel olsa ya da
böyle bir şey bizim tarafımızdan algılanamaz olsa da, herhangi bir hakikatten
sonsuz bir hakikat sürecinde ortaya çıkan bir terimin tamamlanması bir ya da
168
SONUÇ
olduğu gibi belli bir durumda bizim fiillik atfettiğimiz bir model olarak
modelden bahsederken ona dahil olan ve olmayan şeyler ayırt ediliyorsa, mevcut
bize mevcut durum ya da matematiksel ifadeyle bir modele bakıp, bu durumun
çıkmasının nasıl mümkün olabileceği ile ilgili açıklamalar getirdiği bir ontoloji
anlamda fiili hale gelmesi tam olarak ne demek, ya da onu bir matematikçi gibi
için mevcut tüm modelleri önceleyen bir öznenin olması gereklilik arz
169
kuran ve daha ziyade mevcut durum okuması yapan bir özne var, ancak bu
öznenin ilişkide olduğu mevcut durumun ilk hali kim tarafından ya da nasıl bir
etkiyle fiili hale geldi sorusunun cevabını yok. Yani tüm öznelerin bir saymasını
önceleyen, her şeyin potansiyel olarak var olduğu bir alanda onları ilk
adlandırma ile ortaya çıkaran, ilk fiili kümenin nasıl bir yaratılış süreci söz
konusudur, bu noktada gerçeklik, nasıl olup da daha ilk baştan herhangi bir şeyin
bir model olarak, fiili bir varlık olarak ortaya çıkmasının nedeni olabilir?
nasıl dahil edildikleri bu sistemle daha anlaşılır kılınmaktadır. Ancak konunun en
başına gittiğimizde, daha önceden cevabı olmayan tüm soruların yine ortaya
tartışmaların aslında bu sistemle de yine cevap bulamadığını fark ederiz. Çünkü
getirmemektedir. Onun yaptığı daha ziyade, bu alanın mevcut okumanın dışında
anlattığımız şekilde net bir açıklama yapmamaktadır ancak o konuyu güzel ile
ilişkisi açısından daha mistik bir düzeye taşımakta ve öyle bir tecrübeyle
170
açıklayabiliriz. Küme kuramının bize sağladığı özne olma imkanı da böyle bir
gerçeklik imkanıdır. Yani bir anlamda öznenin herhangi bir şekilde bir alanda
yenilik getirme faaliyeti ilgili bir kuram geliştirmek varlıksal anlamdaki ilk
bağımsız olduğunu düşünürken, herhangi birinin (Pavlus ya da Einstein gibi) bir
karşılaşmanın neye bağlı olduğu gibi sorularla ilgili de herhangi bir açıklama
birinin başına gelebilecek bir şey olduğunu yani kişiden ve onun tüm yapıp
Yani bu özneleri hakikat sürecine taşıyacak özel şeyin ne olduğuna dair herhangi
bir yorum söz konusu değildir. Bu bağlamda ancak bir özneleşme sürecine giren
herhangi biri bir hakikati görebilir. Ancak bunun nasıl olduğuna ne o özne ne de
başka birinin ihata edebileceği bir şey değildir. Çünkü bu sistemde kendisi bir
şeyin nedeni ve aracısı olan özne de aslında başına gelenin ne olduğu ya da nasıl
bir sürecin parçası olduğun farkında değildir. Bunu Badiou’nun herhangi bir aşk,
ancak insanın başına gelebilecek bir şey olabileceği, hiç bir çaba ya da istekle
171
Bu anlamda diyebiliriz ki, bir hakikat sürecinde özne, başına gelen şeyle
ilgili bir bilgi sahibi ya da farklı bir düzlemde bir bilen olmamaktadır. Yani
ilgilenmez ve bir açıklama getirme çabasına da girmez. Badiou’nunki bu manada
olmadığı fakat aynı zamanda bu gerçeklik alanın tekdüze olmaktan uzak olarak
getirmektedir. Ancak kuramın bunu açıklıyor olması gerçekten ne olduğuna dair
ilgili bir kuram sunmakla beraber asıl anlamda fail olmanın anlamıyla ilgili
172
KAYNAKÇA
Akihiro, Margus, “What is ‘the name for? The conceptual structure of Alain
Badiou’s theory of the subject.” Sign Systems Studies 39 (1), 2011.
Badiou, Alain. Being and Event. Çev. Oliver Feltham -‐ Justin Clemens -‐ Alberto
Batuhan, Hüseyin ve Teo Grünberg. Modern Mantık. Ankara: Orta Doğu Teknik
Cohen, Paul J. Set Theory and The Continuum Hypothesis. Standford University.
Çitil, Ahmet Ayhan. Çağdaş Felsefeden Kesitler Ders Kitabı. İstanbul: İstanbul
Çitil, Ahmet Ayhan. Matematik ve Metafizik, Kitap I: Sayı ve Nesne. İstanbul: Alfa
173
Frege, Gottlob. Aritmetiğin Temelleri. Çev. H. Bülent Gözkân, İstanbul: YapıKredi
Yayınları, 2008.
Floyd, Juliet and Akihiro Kanamori, “How Gödel Transformed Set Theory, Notice
Grünberg, Teo ve Adnan Onart. Mantıksal Anlam Kuramı. Ankara: Türk Dil
Grünberg, Teo, David Grünberg, Adnan Onart, Halil Turan. Mantık Terimleri
Kant, Immanuel. Arı Usun Eleştirisi. Çev. Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea yayınevi,
2010.
Kant, Immanuel. Pratik Aklın Eleştirisi, Çev. İonna Kuçuradi -‐ Ülker Gökberk -‐
174
Kanamori, Akihiro, “Gödel and Set Theory.” The Bulletin of Symbolic Logic, June
Kranz, Walther. Antik Felsefe. Çev. Suad Y. Baydur, İstanbul: Sosyal Yayınları,
1994.
2001.
2004.
175
Platon. Phaidon. Çev. Hamdi Ragıp Atademir, Ankara: Milli Eğitim Basımevi,
1945.
176