You are on page 1of 23

KAPSAYICI BÜYÜMENİN BİR UNSURU OLARAK “ÜRETKEN İSTİHDAM” KAVRAMI

VE TÜRKİYE ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Gönderim Tarihi: 11.09.2021


Kabul Tarihi: 12.12.2021
Fergül Özgün* Araştırma Makalesi/ Research Article
Doi: https://doi.org/10.38009/ekimad.994260

Öz
Büyümenin sürdürülebilir ve kapsayıcı olması gerektiği, kalkınma politikalarının vurguladığı temel noktalardan biri
haline gelmiştir. Sosyal, kurumsal ve çevresel faktörleri de dikkate alan bir büyüme sürecine ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç
doğrultusunda kapsayıcı büyüme hedefi ön plana çıkmış ve politika yapıcıların öncelikli hedeflerinden biri olmuştur.
Kapsayıcı büyüme anlayışına göre büyüme, sadece mal ve hizmet üretimindeki artışa odaklanarak ekonomik çerçeve ile
sınırlı kalmamalıdır. Kapsayıcı büyüme, çok sayıda unsuru içinde barındıran geniş bir kavramdır. Çalışmanın temel
amacı, söz konusu unsurlardan biri olan üretken istihdam üzerine odaklanarak üretken istihdamın hangi göstergeler
yardımıyla ele alınabileceğini ve bu göstergelerin Türkiye’de zaman içerisinde nasıl değiştiğini açıklamaktır.
Literatürdeki çalışmalar doğrultusunda belirlenen ve üretken istihdamı yansıtan bazı temel göstergelerin seyri
incelendiğinde, Türkiye’de özellikle bilgi yoğun faaliyetlerdeki istihdam düzeyinin, iş gücü verimliliğindeki artış oranının
ve çalışılan saat başına düşen GSYİH oranının yetersiz olduğu görülmüştür. Ayrıca çalışan yoksulluğu ile mücadeleye
daha fazla önem verilerek çalışan yoksulların oranı azaltılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Kapsayıcı Büyüme, Üretken İstihdam, Türkiye
Jel Sınıflandırması: O11, O40, J21

THE CONCEPT OF “PRODUCTIVE EMPLOYMENT” AS AN ELEMENT OF INCLUSIVE GROWTH AND


AN ASSESSMENT ON TURKEY

Abstract
The fact that growth should be sustainable and inclusive has become one of the main points emphasized by development
policies. The growth process must include social, institutional, and environmental factors. For this reason, the goal of
inclusive growth has come to the fore and has become one of the primary goals of policymakers. According to inclusive
growth, growth should not only focus on the increase in the production of goods and services. Inclusive growth is a broad
concept that includes many elements. The main purpose of the study is to focus on productive employment, which is one
of the aforementioned factors, and to show which indicators can be used to explain productive employment and how these
indicators change over time in Turkey. Some basic indicators reflecting productive employment, which were determined
in line with the studies in the literature, were examined. It has been observed that the level of employment, especially in
knowledge-intensive activities, the rate of increase in labor productivity and the rate of GDP per hour worked are
insufficient in Turkey. In addition, it should be aimed to reduce working poverty.
Keywords: Inclusive Growth, Productive Employment, Turkey
Jel Classification: O11, O40, J21

*
Arş. Gör., İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası Ticaret ve Lojistik
Bölümü, fergul.ozgun@yeniyuzyil.edu.tr

273
Ekonomi, İşletme ve Maliye Araştırmaları Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, s.273-295

1. Giriş
Kapsayıcı büyüme, ekonomik büyüme ile sürdürülebilir kalkınma arasındaki dengeyi sağlayan bir
durumdur. Kapsayıcı büyümede geleneksel modellerde olduğu gibi sadece çıktı miktarındaki artışa
odaklanılmaz, eşitlik düşüncesi ön plana çıkarılır. Ekonomik ve sosyal hedefleri bir arada gözetmesi
nedeniyle son yıllarda iktisat politikalarının merkezinde yer alan konulardan biri olmuştur.
Kapsayıcı büyüme tarımsal ve endüstriyel gelişmenin artırılması, yoksulluğun ve bölgesel
eşitsizliklerin azaltılması, çevrenin korunmasına ve sosyal gelişmenin sağlanmasına önem verilmesi
gibi çok sayıda unsuru içerir. Her unsur kapsayıcı büyüme sürecinin ayrılmaz bir parçası olsa da
üretken istihdamın ayrı bir yeri ve önemi olduğu söylenebilir. Üretken istihdam, kapsayıcı büyümenin
temel aracı olarak nitelendirilmektedir. Öncelikli küresel hedeflerden biri olan yoksulluğun
azaltılması ile üretken istihdam arasında güçlü bir bağlantı söz konusudur. Ancak kalkınma
politikalarında üretken istihdamın açık bir hedef olarak dile getirilmediği görülmektedir. Gözlenen
eksiklik nedeniyle üretken istihdam kavramının anlam ve öneminin anlaşılması, ülke ya da bölgelerin
yeterli üretken istihdam seviyesine sahip olup olmadıklarının belirlenmesi ve üretken istihdamı
geliştirecek politikaların uygulamaya konması büyük önem taşır.
Çalışmada öncelikle kapayıcı büyüme ve üretken istihdamın kavramsal özellikleri hakkında bilgi
verilecektir. İki kavram arasındaki güçlü bağlantının anlaşılması açısından kavramsal çerçevenin
doğru çizilmesi son derece önemlidir. Bir sonraki aşama üretken istihdamı yansıtacak göstergelerin
seçimi ile ilgilidir. Üretken istihdamı temsil edecek göstergeler belirlenirken konuya ilişkin
literatürdeki çalışmalar incelenecek, elde edilen sonuçlar ve Türkiye’nin mevcut koşulları göz önünde
bulundurularak göstergelerin seçimi yapılacaktır. Belirlenen göstergeler doğrultusunda Türkiye’de
zaman içinde üretken istihdamda nasıl bir değişimin yaşandığı açıklanmaya çalışılacaktır. Son
aşamada ise üretken istihdamı daha ileri boyutlara taşımak amacıyla uygulamaya konabilecek politika
önerilerinden bahsedilecektir.
2. Kapsayıcı Büyüme
Kapsayıcı büyüme ve üretken istihdam kavramları kalkınma politikalarının en yaygın konuları
arasında yer almaktadır. Yoksulluğun azaltılması, sürekli ve yüksek büyüme oranlarının elde edilmesi
ülkelerin temel hedeflerini oluşturur. Bu hedeflere ulaşılması için öncelikle iş gücünün artan oranda
büyüme sürecine dahil edilmesi gerekir. Bir diğer ifade ile kapsayıcı büyüme, üretken istihdama
yaptığı vurgu ile ön plana çıkmaktadır (Rammelt, Leung ve Gebru, 2018: 1044-1045). Aralarında
bulunan kuvvetli bağlantı nedeniyle üretken istihdamı anlayabilmek için öncelikle kapsayıcı büyüme
sürecinin içeriği ve temel özellikleri iyi anlaşılmalıdır. Çünkü üretken istihdam, çok geniş bir kavram
olan kapsayıcı büyümenin temel unsurlarından sadece biridir.
Kapsayıcı büyümenin tanımının yapılması oldukça zordur. Kavramın çok yönlü bir yapıya sahip
olması, birden çok unsurun bir araya gelmesinden oluşması ve güncel gelişmelerden etkilenen
dinamik bir yapı sergilemesi tanımlanmasını zorlaştırır. Geniş ve dinamik yapısı nedeniyle literatürde
farklı açılardan ele alınarak tanımlamaların yapıldığı görülmektedir. Örneğin bazı çalışmalar
kapsayıcı büyümenin ne olduğundan değil ne olmadığından hareket etmişlerdir. Bu çalışmalarda
kapsayıcı büyümenin yoksul yanlısı büyüme veya öz sermayeye dayalı bir büyüme olmadığı özellikle
vurgulanır. Diğer bir grup çalışmada ise kapsayıcı büyümenin temel özellikleri belirlenerek
tanımlama yapılmıştır. Kavramın temel özelliklerini göz önüne alan çalışmalarda özellikle gelirin
yeniden dağıtımına değil, üretken istihdama odaklanan bir büyüme türü olduğu ifade edilmiştir.
Verimlilik artışı ve istihdam yaratma yoluyla sürdürülebilir büyümenin hedeflendiğine dikkat
çekilmiştir (Lederman, 2013: 88). Kapsayıcı büyüme, toplumun her kesiminin ekonomik büyümeye
katkıda bulunduğu bir süreci ifade eder. Etnik kökeni, cinsiyeti, dini, mesleği, gelir düzeyi ne olursa
olsun toplumdaki her birey büyümenin bir parçası olmalıdır. Ancak kapsayıcı büyümeyi farklı kılan
asıl nokta, toplumun genelinin büyümeye katkı yapıp yapmadığını yeterli görmemesidir. Bireyler
büyüme sürecine dahil oldukları halde büyümenin yarattığı sonuçlardan faydalanamıyorlarsa
274
Fergül Özgün

kapsayıcı büyümenin sağlandığı söylenemez. Bir diğer ifade ile bireylerin büyümeye katkı yapmaları
ve büyüme neticesinde ortaya çıkan avantajlardan faydalanmaları birlikte gerçekleşmelidir (Huang
ve Quibria, 2013: 1).
Kapsayıcı büyüme çeşitli unsurların bir araya gelerek oluşturduğu uzun vadeli bir süreci ifade eder.
Kapsayıcı büyümeyi oluşturan temel unsurlar tarımsal gelişme, yoksulluğun azaltılması, gelirin eşit
dağılımı, sosyal gelişme, bölgesel eşitsizliklerin azaltılması, endüstriyel gelişme, çevrenin korunması
ve istihdam yaratılmasıdır (Singh, 2017: 580). İstihdam yaratma unsuru sadece toplam istihdamın
artırılması olarak düşünülmemelidir. Burada üç farklı boyuttan oluşan bir durum söz konusudur.
Birincisi insana yatırım yapmaktır. Eğitim, bilgi ve beceri düzeyi yükseltilerek bireylerin daha
donanımlı olmaları sağlanmalıdır. İkincisi iş geliştirme sürecinin desteklenmesidir. Üçüncüsü ise
girişimcilik faaliyetleri için uygun koşulların temin edilmesidir. Girişimcilik için uygun koşulların
temin edilmesinde güçlü bir kurumsal alt yapının ve güvenilir hükümetlerin varlığı çok önemlidir
(Cichowicz ve Rollnik-Sadowska, 2018: 2-3).
Kapsayıcı büyüme farklı unsurlardan oluşur ve tarım, sanayi, iş gücü piyasası gibi alanlarla yakın
ilişki içindedir. Ancak her unsur için geçerli olan bazı ilkeler söz konusudur. Kapsayıcı büyümenin
temel ilkeleri olarak ifade edilen ve kapsayıcı büyüme politikalarında dikkate alınan bu ilkeler on
temel madde altında sıralanabilir. Aynı zamanda kapsayıcı büyüme kavramının daha iyi
anlaşılmasına yardımcı olacak ilkeler şunlardır (Green vd., 2017: 3-4):
• Ekonomik büyüme bir sonuç olarak değil kapsayıcılığın ve paylaşılan refahın sağlanmasında
bir araç olarak görülmelidir,
• İş gücü piyasası proaktif bir yapı sergileyecek biçimde şekillendirilmeli ve kaliteli işler
oluşturulmalıdır,
• Bağlantıya öncelik verilmeli ve sosyal ağlar genişletilmelidir. Sosyal ağlar genişletilirken
ayrıcalıkların azaltıldığı bir sistem kurulmalıdır,
• Yoksulların da kentsel kaliteli hizmetlere erişimi sağlanmalıdır,
• İnsan bir varlık olarak görülmeli ve insana yapılan yatırım artırılmalıdır,
• Sosyal güvenlik ağları yaygınlaştırılmalıdır. Böylece bireylere yaşamlarının kritik
dönemlerinde destek sağlanarak maruz kaldıkları riskler azaltılabilir.
• Paylaşılan liderlik için yenilikler ve fırsatlar sunulmalıdır,
• Toplum genelinin katılım düzeyinin artması bilgi üretmenin bir yolu olarak görülmelidir,
• Hem ulusal hem de yerel düzeyde temel bilgiler doğru alınmalıdır,
• Büyük ve köklü değişimler kadar küçük çaplı değişimlere de odaklanılmalıdır.

3. Üretken İstihdam Kavramı


Üretken istihdam, yoksullukla mücadelede ve açlık problemine son verilmesinde önemle üzerinde
durulan bir araçtır. Bu aracı vurgulamak için Binyıl Kalkınma Hedefleri’nde üretken istihdam
konusuna yer verilmiştir. 2008 yılında Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne yeni bir hedef eklenmiş, söz
konusu yeni hedef “herkes için tam ve üretken istihdamın, insan onuruna yakışır bir işin sağlanması”
şeklinde ifade edilmiştir. Üretken istihdamın yoksulluğun azaltılmasında ve yaşam standartlarının
iyileştirilmesindeki rolü özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından bir kat daha fazla önem arz eder.
Üretken istihdam her şeyden önce ekonomik kalkınma ile yoksulluğun azaltılması arasındaki temel
bağlantıyı kurar. Sosyal koruma programlarının da desteği ile yoksullukla mücadele sürecine katkı
sağlar (Kamau vd., 2018: 5).
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) üretken istihdamı, “çalışan kişinin ve bakmakla yükümlü olduğu
kişilerin yoksulluk sınırının üzerinde bir yaşam standardı elde etmeleri için yeterli geliri sağlayan
istihdam türü” olarak ifade eder. Bu istihdam türü ücretli çalışanları kapsadığı gibi serbest meslek
sahiplerini de kapsar. Üretken istihdamda artış, yaşam koşullarını iyileştirerek yoksulların yoksulluk

275
Ekonomi, İşletme ve Maliye Araştırmaları Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, s.273-295

sınırının üzerine çıkmalarını sağlar. Söz konusu koşullar yoksulların üretkenliklerinin artması,
kazançlarının yükselmesi ve istihdam sağlayan iş yerlerinin sayısının artması şeklinde gerçekleşebilir
(Silva ve Söderback, 2013: 8).
Üretken istihdam kavramı sadece toplam istihdam oranında ve yaratılan iş imkânı sayısında artış
sağlamak hedefi ile sınırlı değildir. Çok daha geniş, derin ve sosyal içerikli bir kavramdır. Üretken
istihdam her şeyden önce istihdamın kalitesine odaklanır. Çalışma koşullarının insana yakışır iş
normlarına uygun olup olmadığı, çalışanların haklarının korunup korunmadığı, yeterli gelir düzeyi ve
sosyal koruma sağlanıp sağlanmadığı üretken istihdamın varlığından söz edebilmek için gerekli temel
unsurlardır. Ayrıca gelir elde etmek için bireylerin eşit koşullarda rekabet etmesi sağlanmalı, fırsat
eşitliği ve fırsatlara tam erişim tahsis edilmelidir (Gallart, 2008: 13-14).
Üretken istihdama emek gücü açısından yaklaşıldığında konunun emek arzı ve emek talebi olmak
üzere iki farklı yönü vardır. Emek arzı açısından bireylerin kendi kapasitelerini ve üretken
kaynaklarını güçlendirmelerinin yolları dikkate alınır. Emek talebi açısından ise üretken istihdam için
yeni fırsatlar yaratma sürecinin nasıl gerçekleştirileceği noktasından hareket edilir. Üretken
istihdamın sergilediği iki yönlü yapı politika oluşturma sürecine de yansır. Bu nedenle öncelikle
üretken istihdamın önünde engel teşkil eden sebepler belirlenmelidir. Eğer sorun bireylerin eğitim,
sağlık gibi kendi üretkenlik özelliklerinden kaynaklanıyorsa söz konusu özelliklerin geliştirilmesi
gerekir. Tam aksine istihdam olanaklarının artırılmasında eksiklik yaşanıyorsa, iş ortamındaki
sorunların ve istihdam kapasitesindeki dar boğazların sebepleri araştırılmalıdır (Ianchovichina and
Lundstrom, 2009: 7).
Benzer şekilde makro perspektiften yaklaşıldığında da üretken istihdamın iki yönü söz konusudur.
Bunlardan birincisi ve genellikle ilk akla geleni bireyleri yoksulluktan koruması ve eğer yoksulluk
içinde iseler bu durumdan kurtulmalarına yardımcı olmasıdır. İkinci yönü ise bir ülkedeki ödemeler
dengesinin sürdürülebilir olması ile ilgilidir. Makro ekonomik dengeler açısından ödemeler dengesi
sürdürülebilir olmalıdır. Bu sürdürülebilirliğin sağlanması için ticarete konu olan ve olmayan
ürünlerin üretiminde kullanılan istihdam miktarı ile verimlilik artışı arasında bir dengenin varlığına
ihtiyaç duyulur (Weeks, 2015: 4).
ILO tarafından yapılan tanımdan da görüldüğü gibi mevcut bir işte çalışıyor olmak üretken istihdam
kavramını tam anlamıyla karşılamaz. Bir işi ya da geliri olduğu halde yoksul kategorisinde bulunan
büyük bir kesimin varlığı nedeniyle istihdama erişimi yeterli bir refah göstergesi olarak
değerlendirmek zordur (Silva ve Söderback, 2013: 9). Bu durum bizi yeni bir kavrama götürür.
“Çalışan yoksul” olarak belirtilen kavram aynı zamanda üretken istihdamdaki yetersizliği, bir diğer
ifade ile üretken istihdam açığını yansıtır. Söz konusu durum aşağıda yer alan şekilde daha net olarak
görülmektedir.

276
Fergül Özgün

Şekil 1: Yoksulluk Perspektifinden İş Gücünün Ayrıştırılması

Kaynak: Takeuchi, 2014: 9.


Çalışan yoksul kavramı, mevcut bir işi olup çalışan ancak yoksul hanelere mensup olanları
tanımlamak için kullanılır. Kavram aslında “birey” ve “hane” olmak üzere iki farklı istatistiksel birimi
içinde barındırır. Çalışan ve çalışmayan şeklinde bir gruplandırma yapılırken “birey” esas alınır.
Yoksul ve yoksul olmayan ayrımında ise göz önünde bulundurulan birim “hane”dir (Majid, 2001:
272-273).
Çalışan yoksulluk, önemi henüz tam olarak anlaşılamamış olmasına rağmen günümüzün temel
problemlerinden biridir. İktisat politikalarının içeriğine bakıldığında genellikle odak noktasında
işsizlik ve işsizlikle mücadelenin olduğu görülür. Çünkü yoksulluğun ana sebebi olarak görülen faktör
işsizliktir. İşe yerleşen bireylerin yoksulluktan kurtulacağı düşüncesi hâkimdir. Ancak iş bulmanın
yoksulluktan kurtulmaya tek başına çare olacağını söylemek çok zordur. Fiilen bir işte çalıştıkları
halde yetersiz gelir elde eden ve yoksulluk sarmalının içinden kurtulamayan bireylerden oluşan büyük
bir kesimin var olduğu göz ardı edilemez. Nitekim gelişmekte olan pek çok ülkede çalışan yoksulların
sayısı işsiz yoksulların sayısını aşmış durumdadır (Kapar, 2004: 195-197). Çalışan yoksulluğunun
boyutu giderek artma eğiliminde olsa da bu sorunun tarihsel arka planı çok eskilere dayanır. 18. ve
19. Yüzyılların kapitalist sisteme dayalı koşullarında işçi sınıfının yoksulluğu şeklinde ifade edilen
bir durum söz konusudur. Belirtilen dönemlerde yoksulluğun işçi sınıfının içinde yaygın olarak
gözlendiği dile getirilmiş ve yoksulluk, işçi sınıfına özgü bir sorun olarak algılanmıştır. Zaman içinde
kapitalist sistem yerini neo-liberal sisteme bırakmış olsa da çalışan bireylerin yaşadığı yoksulluk
durumu devam etmiştir. Değişiklik kavramın içeriğinde değil ifade ediliş biçiminde yaşanmıştır. “İşçi
sınıfının yoksulluğu” yerine “çalışan yoksul” kelimeleri kullanılmaya başlanmıştır. Ancak çalışan
bireylerin kendilerini yoksulluktan kurtaramama sorunları eskiden olduğu gibi günümüzde de
sürmektedir (Erdoğdu ve Kutlu, 2014: 63-68).
Üretken istihdam açığı, sadece gelişmekte olan değil gelişmiş ülkelerin de karşı karşıya kaldığı bir
problemdir. Üretken istihdam açığı gelişmekte olan ülkelerde genellikle çalışan yoksulların sayısında
artış olarak açığa çıkar. Gelişmiş ülkelerde ise çalışan yoksulluğundan ziyade işsizliğin biçimi
yönünden kendini gösterir. Pek çok gelişmiş ülkede işsizlik oranları özellikle genç işsizlik oranları
çok yüksek seviyelerdedir. Ortaya çıkan sonuçlar kurumsal yapıya ve ekonomik koşullara göre
farklılık gösterebilir, ancak her iki durum da üretken istihdamdaki yetersizliğe işaret eder (ILO, 2012:
3-4).

277
Ekonomi, İşletme ve Maliye Araştırmaları Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, s.273-295

İstihdam edildikleri halde yoksul durumda olan bireylerin var olması, yoksullukla mücadelede
işsizliği azaltmanın tek başına yeterli olmadığını gözler önüne sermektedir. İstihdama yönelik
uygulamalar yoksulluğu azaltma politikalarının önemli bir ayağını oluştursa da çok daha geniş
kapsamlı stratejiler gerektirir. Gerekli stratejiler belirlenirken öncelikle yoksulluk ve istihdam
arasındaki bağlantı yeniden gözden geçirilmelidir (Ofluoğlu ve Balcı, 2016: 72-73).
4. Literatür Taraması
Üretken istihdamla ilgili yapılan çalışmalarda ölçüme yönelik bazı zorluklar yaşanmaktadır. Üretken
istihdamın kapsayıcı büyüme sürecindeki etkisi politika yapıcılar ve uygulayıcılar tarafından kabul
görmekle birlikte kapsayıcılığın istihdam yönü genellikle ihmal edilir. Çalışmalarda kapsayıcılığın
gelir dağılımı ve yoksulluk yönüne ağırlık verildiği gözlenmektedir. Bu durumun yaşanmasındaki en
önemli sebep üretken istihdamın ölçülmesinde ve takip edilmesinde kullanılacak değişkenlerin
yetersiz olmasıdır. İstihdamdaki değişimi yansıtmak amacıyla genellikle istihdam-nüfus oranı
kullanılır. Ancak istihdam-nüfus oranı, istihdamın niceliğine ilişkin bilgi verse de kalitesine yönelik
yeterli bilgi sunmaktan uzaktır. İstihdam-nüfus oranı, üretken istihdamı yansıtmakta yetersiz kaldığı
için daha farklı ve kalite boyutunu da ele alan değişkenlere ihtiyaç duyulur. Dolayısıyla üretken
istihdamı temsil edecek uygun değişkenlerin belirlenme aşaması oldukça zordur (McKinley, 2010:
2-3). Yaşanan zorluklara rağmen son yıllarda bazı çalışmalar istihdamın verimliliği ve kalitesi
hakkında bilgi sunabilecek değişkenler önererek üretken istihdamın zaman içindeki değişiminin
izlenmesine yardımcı olmaktadırlar. Bu çalışmada değişkenler belirlenirken konuya ilişkin literatürde
yapılmış örnekler üzerinden hareket edilmiştir. Aşağıda üretken istihdamın ölçümü ve izlenmesi
konusuna yönelik literatür taraması yer almaktadır.
Öncelikle ILO tarafından üretken istihdama nasıl yaklaşıldığı ve hangi göstergelerin dile getirildiği
üzerinde durulacaktır. ILO, üretken istihdamı insana yakışır işin bir parçası olarak nitelendirir. Bu
nedenle belirlediği göstergeleri “üretken ve insana yakışır iş” şeklinde ifade etmiştir. ILO’ya göre söz
konusu göstergeler dört grup altında toplanabilir. ancak belirlenen göstergelerin neler olduğuna
değinmeden önce “insana yakışır iş” kavramının içeriğinden bahsetmek doğru olacaktır. Böylece söz
konusu göstergelerin üretken istihdamı ve bağlantılı olarak insana yakışır işi nasıl yansıttığı daha iyi
anlaşılabilir (Okuwa, 2020: 1761-1762). İnsana yakışır iş, ILO’ya göre toplumdaki tüm kadın ve
erkeklerin eşit fırsatlara sahip olup eşit muamele gördüğü çalışma ortamını temsil eder. İnsana yakışır
iş çalışanlar ve aileleri için adil bir gelir düzeyi sağlar, sosyal koruma görevi üstlenir, sosyal
entegrasyonu teşvik eder. Bireylere örgütlenme hakkı sunar, kendi hayatlarını etkileyen kararlara
katılma özgürlüğü temin eder, endişe ve fikirlerini beyan etme serbestliği tanır (Posta ve Prom-
Jackson, 2015: 2).
İnsana yakışır iş, istihdamın nicelik ve niteliğine ilişkin unsurlarda bir dengeye ihtiyaç olduğunu
vurgular. İstihdam politikalarında genellikle ilk amaç toplam istihdamı artırmaktır. Ancak toplam
istihdamın artmasına karşın niteliğe yönelik iyileşme gerçekleşmezse ekonomik ve sosyal
dengesizliklerin sona ermesi oldukça güç olacaktır. İnsana yakışır iş için dört temel unsur dile
getirilir. Bu unsurlar istihdam, sosyal güvenlik, çalışma yaşamına yönelik temel haklar ve sosyal
diyalogdur. İnsana yakışır işten bahsedebilmek için söz konusu dört unsurun bir araya gelmesi
gerekir. Eksik kalan herhangi bir unsurun varlığı durumunda insana yakışır iş ortamının tam
anlamıyla sağlandığı söylenemez. Nitekim insana yakışır iş ortamının varlığı ILO tarafından sadece
ulusal stratejiler için önerilen bir amaç değil küresel bir gereklilik olarak nitelendirilmektedir
(Işığıçok, 2009: 328-329). Ancak özellikle son dönemlerde öneminin sıklıkla vurgulanmasına rağmen
insana yakışır iş fırsatları yaratma amacı diğer bazı amaçlar karşısında arka planda kalmaktadır.
Politika yapıcıların öncelikli hedefleri genellikle ekonomik büyüme ve rekabet gücünün
artırılmasıdır. Hâlbuki insana yakışır iş yaratma, ekonomik hedeflerle çelişen bir durum değil tam
aksine bu hedeflere ulaşmayı kolaylaştırıcı bir unsurdur. İnsana yakışır iş fırsatlarındaki artış,
üretkenliği artırır. Artan üretkenlik ekonomik büyümeyi destekler, ekonomik ve sosyal gelişmeye

278
Fergül Özgün

ivme kazandırır. Sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılmasında bir araç görevi üstlenir (Kapar,
2007: 2-3).
İnsana yakışır iş kavramının açıklanmasının ardından ILO tarafından belirlenen üretken istihdam
göstergelerinin neler olduğuna yer verilebilir. Daha önce de belirtildiği gibi bu göstergeler dört grup
altında incelenir. Birincisi kişi başına düşen GSYİH büyüme oranıdır. İkincisi istihdam-nüfus oranı
yani istihdam oranıdır. Üçüncüsü kendi hesabına ve aile işinde çalışanların toplam istihdam içindeki
payıdır. Son gruptaki gösterge ise günde 1,25 ABD dolarının (Satın Alma Gücü Paritesi’ne göre)
altında yaşayan çalışan kişilerin oranıdır. Bu gösterge yoksulluk sorunuyla yakından ilgilidir. Ancak
şunu unutmamak gerekir ki yoksul bir çalışan olmak mutlaka düşük ücret ile çalışıldığı anlamına
gelmez. Hanehalkı içinde bağımlı nüfusun sayıca fazla olması nedeniyle de çalışan kişinin yoksulluk
sınırının altında kalması durumu ortaya çıkabilir (Okuwa, 2020: 1761-1762).
Turan (2005), üretken istihdamın artırılmasında kooperatif işletmelerinin katkılarını incelemiştir.
Kooperatif işletmelerinin yüksek bir istihdam yaratma potansiyeline sahip oldukları belirtilmiştir.
Ayrıca kooperatif işletmeleri kadınlar, gençler, göçmenler, engelliler gibi dezavantajlı grupların
istihdamına öncelik vermeye çalışırlar. Bu nedenle kooperatif şirketlerinin üretken istihdama yönelik
politikalarda etkili bir araç olarak kullanılabileceği önerisinde bulunulmuştur (Turan, 2005: 108-110).
McKinley (2010), çalışmasında üretken istihdamın incelenmesine yardımcı olabilecek en temel
referans kaynaklarından birinin “Binyıl Kalkınma Hedefleri” olduğunu söyleyerek bu hedefler
doğrultusunda kavramı yansıtacak bazı göstergeler sıralamıştır. Üretken istihdama ilişkin
değişkenlerden biri, çalışan kişi başına düşen GSYİH büyüme oranıdır. Bu gösterge, kişi başına düşen
GSYİH büyüme oranı ile istihdam/nüfus oranı göstergesini birleştirmesi açısından önem taşır.
İstihdam/nüfus oranı tek başına istihdamın verimliliği ve kalitesi hakkında fikir veremediği için
üretken istihdam açısından elverişli bir gösterge olarak nitelendirilmesi zordur. Dolayısıyla çalışan
kişi başına GSYİH büyüme oranının kullanılması daha doğru olabilir. Üretken istihdamı
yansıtabilecek diğer göstergeler ise sanayide istihdam edilenlerin payı, tarım dışı sektörde çalışan
ücretli işçilerin payı, kendi hesabına çalışan ve aile işinde çalışanların toplam istihdamdaki payı,
çalışan yoksulların oranı şeklinde ifade edilmiştir (McKinley, 2010: 2-3).
Szirmai ve diğerleri (2013), üretken istihdamı “çalışanlara ve onların bakmakla yükümlü oldukları
kişilere yoksulluk sınırının üzerinde bir yaşam sürmelerini sağlayacak gelir düzeyini temin eden
istihdam türü” olarak tanımlamışlardır. Üretken istihdamın ölçülmesinde kullanılan değişkenler ise
beş grupta ele alınmıştır. Söz konusu değişkenler iş gücü verimlilik düzeyi, iş gücü verimliliğindeki
artış oranı, ülkenin çalışma çağındaki nüfusunun istihdam edilme oranı, istihdam edilen nüfusun
içindeki günde 1,25 dolardan daha az gelir elde edenlerin oranı, istihdam edilen nüfusun içindeki
kendi hesabına çalışan ve ücretsiz çalışanların oranıdır. Ücretsiz çalışanlar kategorisinin içindekiler
aile işinde çalışanları yansıtır. Çünkü aile işinde çalışanlar arasında kendilerine ait düzenli bir gelire
sahip olmadan çalışan bireyler bulunabilir. Ayrıca günde 1,25 dolardan daha az gelire sahip olan
çalışanlar, “çalışan yoksullar” olarak ifade edilmişlerdir (Szirmai vd., 2013: 4).
Herman (2016), çalışmasında Romanya’da üretken istihdamın zaman içindeki gelişimini Avrupa
Birliği üyesi olan diğer ülkeler ile karşılaştırmalı olarak incelemiştir. Birliğe üye olduğu 2007
yılından başlayarak 2014 yılı da dahil olmak üzere aradan geçen zaman içinde çeşitli göstergeler
yardımıyla üretken istihdam süreci ele alınmıştır. Üretken istihdamın analizinde kullanılan
göstergeler ise emek verimliliği, sektörlere göre istihdam oranları, bilgi yoğun faaliyetlerdeki
istihdam oranları, ücretli istihdam edilenlerin toplam istihdam içindeki oranı ve aylık asgari ücrettir.
Emek verimliliği, çalışan kişi başına düşen GSYİH miktarı ile ölçülmüştür. Çalışmada üretken
istihdam açığının da analizi yapılmıştır. Üretken istihdam açığı da üç farklı değişken ile
değerlendirilmiştir. Bu değişkenler güvencesiz istihdam oranı, tarım sektöründe istihdam edilenlerin
oranı ve çalışan ancak geliri yoksulluk sınırının altında olan kişilerin oranıdır. Güvencesiz istihdam,

279
Ekonomi, İşletme ve Maliye Araştırmaları Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, s.273-295

kendi hesabına çalışanları ve ücretsiz aile işinde çalışanları kapsayan bir kavram olarak
tanımlanmıştır (Herman, 2016: 335-340).
Kamau vd. (2018), çalışmalarında üretken istihdamı artırmaya yönelik politikaları Kenya bağlamında
değerlendirmişlerdir. Kenya’da üretken istihdamı artırma yönünde çaba harcanmasına rağmen
uygulanan politikaların etkinlik düzeyinin zayıf olduğuna dikkat çekilmiştir. Kayıt dışı faaliyetlerin
ve geçici istihdamın yaygın olması, politikaların istenen sonuçları vermelerini engellemektedir.
Mevcut sorunların giderilmesi için ise eğitim reformları, doğrudan yabancı yatırımcıları çekecek
düzenlemeler, tarım sektörünü canlandıracak uygulamalar, özel sektör için teşvik sisteminin
geliştirilmesi önerilmiştir (Kamau vd, 2018: 30-35).
Milica ve Milica (2019), çalışmalarında üretken istihdamın sürdürülebilir kalkınmadaki önemine
işaret ederek Sırbistan üzerine bir inceleme gerçekleştirmişlerdir. Belirli bazı göstergeler yardımı ile
Sırbistan’ın üretken istihdam açısından sergilediği gelişim açıklanmaya çalışılmıştır. Avrupa Birliği
ve bazı çevre ülkeler ile karşılaştırma yapılarak Sırbistan’ın diğer ülkeler karşısındaki durumu
yansıtılmıştır. Üretken istihdam kapsamında ele alınan değişkenlerin başında istihdam oranı ve uzun
vadeli işsizlik oranı gelmektedir. Bu değişkenlerin hem cinsiyete hem de yaş gruplarına göre
dağılımları belirtilmiştir. İstihdam oranında 20-64 yaş arasındaki nüfusun, uzun vadeli işsizlik
oranında ise aktif nüfusun yüzdesi alınmıştır. Ayrıca 18 yaş ve üstündeki yoksulluk riski taşıyan
çalışanların oranı ve 15-29 yaş arasında olup istihdam edilmeyen ve eğitim hayatını da sürdürmeyen
gençlerin oranı dikkate alınmıştır. (Milica ve Milica, 2019: 84-91). Üretken istihdamı cinsiyet ve yaş
yapısına göre incelemesi açısından çalışmanın önemli olduğunu söylemek mümkündür.
Georgescu ve Herman (2019), çalışmalarında üretken istihdamı beş temel değişken altında
incelemişlerdir. Bu değişkenler istihdam oranı, iş gücü verimliliği, hizmet sektöründe istihdam
edilenlerin toplam istihdam içindeki payı, bilgiye dayalı faaliyetlerde istihdam edilenlerin oranı ve
istihdam edilenlerin ücretlerinin GSYİH’ye oranıdır. İş gücü verimliliği, istihdam edilen her kişi
başına düşen GSYİH olarak ele alınmıştır. Belirtilen değişkenler ile üretken istihdam arasında pozitif
yönlü bir ilişki söz konusudur. Göstergelerin değerindeki yükselme, üretken istihdamda iyiye gidişe
işaret etmektedir (Georgescu ve Herman, 2019: 5-6).
Kjøller-Hansen ve Sperling (2020), çalışmalarında üretken istihdam ve kapsayıcı büyüme arasındaki
ilişkiyi incelemişlerdir. Kapsayıcı büyümenin ölçümünde kullanılacak beş değişken belirlenmiştir.
Bu değişkenler üretken istihdamı yansıtan değişkenlerdir. Çalışma, üretken istihdam göstergelerinin
kapsayıcı büyümenin ölçülmesindeki önemini vurgulamaktadır. Belirlenen değişkenler istihdam
oranı, ücret artışının GSYİH artışı içindeki oranı, düşük ücretli sektörlerdeki ücret artış oranı, yüksek
ücretli sektörlerdeki istihdam artış oranı ve iş gücü verimliliği artış oranıdır. Arnavutluk, Burkina
Faso, Mısır, Romanya ve Tacikistan arasında bir kıyaslama yapılmıştır. Her ülkenin kapsayıcı
büyümeyi sağlama yeteneğinin kendine özgü koşul ve özelliklere bağlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır
(Kjøller-Hansen ve Sperling, 2020: 1413-1418).

5. Türkiye’de Üretken İstihdam


Üretken istihdamı açıklamaya yardımcı olabilecek çok sayıda değişken vardır. Literatürde ele alınan
bazı değişkenler ortak olmakla birlikte farklı değişkenler kullanarak konuya yeni bakış açılarıyla
yaklaşan çalışmalar da mevcuttur. Bu çalışmada üretken istihdamın Türkiye’deki gelişim sürecini
değerlendirmek için kullanılan göstergeler istihdam edilenlerin toplam nüfus içindeki oranı,
sektörlere göre istihdamın dağılımı, iş gücü verimliliğindeki yıllık artış oranı, çalışılan saat başına
düşen GSYİH miktarı, bilgi yoğun faaliyetlerde istihdam edilenlerin toplam istihdam içindeki payı
ve çalışan yoksulların oranıdır.
Üretken istihdamı yansıtan en temel göstergelerden biri toplam nüfusun ne kadarlık bir kısmının
istihdam edildiğidir. Aşağıdaki şekilde 1991-2020 yılları arasında Türkiye’de istihdam edilenlerin

280
Fergül Özgün

toplam nüfus içindeki payları gösterilmiştir. 15 yaşın üstündekiler genellikle çalışma çağındaki nüfus
olarak kabul edildiği için veriler bu grubu ele almaktadır.

Şekil 2: Türkiye’de İstihdam Edilenlerin Toplam Nüfus İçindeki Payı (+15 yaş) (%) (1991-2020)

Kaynak: World Bank, https://data.worldbank.org/indicator, (20.06.2021)


Türkiye’de istihdam edilenlerin toplam nüfus içindeki oranının 1991-2020 yılları arasında %52 ile
%40 seviyeleri arasında gerçekleştiği söylenebilir. Ele alınan dönemde sadece 1991 ve 1992
yıllarında istihdam oranı %50’nin üzerindedir. 1991 yılında %51,81 olan istihdam oranı 1992’de
%50,72’ye, 1993’te ise %46,94’e inmiştir. 1998-2004 yılları arasında giderek azalan bir seyir
gözlenmektedir. 2005-2008 döneminde %41 seviyelerinde durağan bir istihdam oranı yaşanmıştır.
Şekilde belirtilen dönemde en düşük istihdam oranı 2009 yılında gerçekleşmiştir. %40,78 olarak
hesaplanan istihdam oranının düşük seviyede kalmasında küresel krizin etkilerinin ağırlıkta olduğu
söylenebilir. 2009 sonrasındaki dönemde ise yükseliş eğilimi yakalanmış ve istihdam oranı yeniden
%45’lerin üzerine çıkmıştır. 2020 yılında da %43,37’lik bir istihdam oranı meydana gelmiştir (World
Bank, [20.06.2021]).
İstihdam edilenlerin toplam nüfus içindeki payının nasıl bir değişim sergilediği üretken istihdam
açısından önemli olsa da bu göstergenin başka verilerle desteklenmesi gerekir. Üretken istihdam
konusunda yaşanan sürecin daha net anlaşılması için istihdamın sektörler arasındaki dağılımı da göz
önünde bulundurulmalıdır. Aşağıda yer alan şekilde Türkiye’de istihdam edilenlerin tarım, sanayi ve
hizmetler sektörlerindeki dağılımı belirtilmiştir.

281
Ekonomi, İşletme ve Maliye Araştırmaları Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, s.273-295

Şekil 3: Türkiye’de Sektörlerin Toplam İstihdam İçindeki Payı (%)(1991-2019)

Kaynak: World Bank, https://data.worldbank.org/indicator, (20.06.2021)


Türkiye’de 1991-2019 yılları arasını kapsayan dönemde tarım sektöründe istihdam edilenlerin toplam
istihdam içindeki payı giderek azalırken, sanayi ve hizmetler sektörlerinin payları artış göstermiştir.
Özellikle hizmetler sektörünün toplam istihdam içindeki payının hızla yükseldiği ve 2008 yılından
itibaren istihdam edilenlerin yarısından fazlasının hizmetler sektöründe çalıştığı görülmektedir.
Sanayi sektörünün payı ise artan bir eğilim sergilemiş olsa da yaşanan artış hizmetler sektörüne göre
daha sınırlı düzeydedir. 1991 yılında sanayi sektörünün toplam istihdam içindeki payı %20,16 iken
zaman içinde artış göstererek 2019 yılında %26,31’e çıkmıştır. Belirtilen dönemde sanayinin payı
%20,16 ile %27,86 arasında değerler almıştır. Hizmetler sektörü 1991 yılında %32,04 olan payını
zaman içinde %55’lere kadar yükseltmiştir. Hizmetler sektörünün istihdamda en yüksek paya sahip
olduğu yıl %55,32 ile 2019 yılıdır. Tarım sektöründeki azalışa bakıldığında ise 1991 yılında %47,81
olan payı azalarak %18’lere inmiştir. 2019 yılında da %18,38 olarak gerçekleşmiştir. Bu oran, 1991-
2019 arasında tarım sektöründeki istihdamın toplam istihdam içinden aldığı en düşük payı yansıtır
(World Bank, [20.06.2021]).
İstihdam oranı ve istihdamın sektörlere göre dağılımının yanı sıra iş gücü verimliliği de üretken
istihdamın önemli göstergeleri arasındadır. Küreselleşme süreci ile birlikte ülkeler arasındaki rekabet
hızla artmış ve her ülke uluslararası ortamdaki rekabet gücünü en yüksek seviyeye taşıma amacına
yönelmiştir. Bu amacı gerçekleştirme sürecinde mevcut kaynakların en yüksek verimlilik düzeyiyle
kullanılması gerekir. Sermayenin, makine ve teçhizatların verimliliği üretim hacmini ve rekabet
gücünü etkileyen faktörlerdir. Ancak iş gücü verimliliğinin düşük olduğu bir ekonomide yüksek
rekabet gücünün sağlanmasının çok zor olduğu da unutulmamalıdır. Bu nedenle iş gücü verimliliğinin
seyri ve artış oranları göz ardı edilemez. İş gücü verimliliği genel olarak üretim miktarının iş gücü
miktarına oranlanması ile hesaplanır. Bu hesaplamanın formülsel gösterimi aşağıda belirtilmiştir
(Yenisu, 2019: 37).

Ü𝑟𝑒𝑡𝑖𝑚 𝑚𝑖𝑘𝑡𝑎𝑟𝚤
İş 𝑔ü𝑐ü 𝑣𝑒𝑟𝑖𝑚𝑙𝑖𝑙𝑖ğ𝑖 =
İş 𝑔ü𝑐ü 𝑚𝑖𝑘𝑡𝑎𝑟𝚤

282
Fergül Özgün

Tabloda 1’de iş gücü verimliliğindeki yıllık büyüme oranları yer almaktadır. Bu oran, çalışan kişi
başına reel GSYİH’nin yıllık büyüme oranını ifade eder. Türkiye’nin durumunun daha net
anlaşılabilmesi açısından gelir grubuna göre yapılan ülke sınıflandırmaları da eklenmiştir.

Tablo 1: İşgücü Verimliliğindeki Yıllık Büyüme Oranları


(Satın alma gücü paritesine göre, 2011 sabit fiyatlarıyla ABD doları) (%)
Ülke ve Ülke Türkiye Düşük Alt-Orta Gelir Üst-Orta Gelir Yüksek Gelir
Grupları Gelirli Grubundaki Grubundaki Grubundaki
Ülkeler Ülkeler Ülkeler Ülkeler
Yıllar İşgücü İşgücü İşgücü İşgücü İşgücü
Verimliliği Verimliliği Verimliliği Verimliliği Verimliliği
2010 1,9 2,6 5,2 6,7 2,7
2011 4,4 -0,8 3,7 5,1 1,2
2012 2,1 -1,1 4,1 4,1 0,4
2013 5,0 0,1 4,1 4,3 0,8
2014 3,4 1,3 4,3 3,5 0,8
2015 2,6 -1,4 4,3 2,9 1,1
2016 0,3 0,5 4,7 3,4 0,4
2017 3,7 0,8 4,2 3,8 1,0
2018 0,2 0,4 3,8 3,3 1,0
2019 2,6 1,1 2,6 2,9 0,6

Kaynak: International Labour Organization (ILO), https://ilostat.ilo.org/topics/labour-productivity/, (23.07.2021)

2010-2019 yılları arasında Türkiye’de iş gücü verimliliği bazı yıllarda daha yüksek oranda, bazı
yıllarda ise daha sınırlı düzeyde artmıştır. Ancak ele alınan on yıllık periyotta iş gücü verimliliğinde
azalış olmadığı söylenebilir. Artış oranının en az olduğu yıl 2018, en fazla olduğu yıl ise 2013’tür.
Düşük gelirli ülkelerde bazı yıllarda iş gücü verimliliğinde azalma yaşanmış ve negatif değerler
ortaya çıkmıştır. Belirtilen dönemde işgücü verimliliğinde azalışın yaşandığı tek ülke grubu da düşük
gelirli ülkelerdir. İşgücü verimliliğindeki artış oranı, alt-orta gelir grubu ve üst-orta gelir grubundaki
ülkelerde yüksek gelir grubundaki ülkelere göre daha yüksek seviyelerdedir. 2010-2019 döneminde
en yüksek verimlilik artış oranı alt-orta gelir grubundaki ülkelerde %5,2, üst-orta gelir grubundaki
ülkelerde ise %6,7 olarak kaydedilmiştir. Yüksek gelir grubundaki ülkelerde en yüksek iş gücü
verimliliği artış oranı %2,7’dir.
Çalışılan saat başına düşen GSYİH, üretken istihdamın bir diğer göstergesidir. Bu gösterge, üretim
faktörlerinden biri olan iş gücünün üretim faaliyetlerinde verimli biçimde kullanılıp kullanılmadığını
yansıtır. Ayrıca iş gücünün diğer üretim faktörleri ile olan bileşimi hakkında bilgi verir. Çünkü
çalışılan saat başına düşen GSYİH üzerinde iş gücünün yanı sıra sermayenin, ara girdilerin, teknik ve
organizasyonel kapasitelerin kullanımının da etkisi vardır.

283
Ekonomi, İşletme ve Maliye Araştırmaları Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, s.273-295

Tablo 2: Çalışılan Saat Başına Düşen GSYİH Miktarları (2001-2019) (ABD doları cinsinden)

Avrupa Birliği (AB)


Yıllar Türkiye (28 Ülke) G7 OECD
2001 24,68 45,21 51,65 42,51
2002 26,34 46,14 52,76 43,14
2003 28,08 46,76 53,77 44,06
2004 30,64 47,54 54,84 45,05
2005 32,58 48,07 55,79 45,76
2006 34,11 48,87 56,4 46,51
2007 35,92 49,34 56,9 47,17
2008 35,81 49,19 57,11 47,14
2009 34,33 48,55 57,47 47,18
2010 35,19 49,97 58,82 47,89
2011 37,13 50,74 59,23 48,37
2012 37,91 50,96 59,5 48,57
2013 40,47 51,41 60,07 49,08
2014 40,39* 51,74 60,49 49,5
2015 41,6* 52,48 61,15 50,05
2016 42,04* 52,63 61,31 50,28
2017 43,7* 53,46 62,08 51,08
2018 44,04* 53,85 62,56 51,57
2019 45,42* 54,25 63,24 52,19
Kaynak: OECD, https://data.oecd.org/lprdty/gdp-per-hour-worked.htm, (02.08.2021).
(*Tahmini Değer)
Çalışılan saat başına düşen GSYİH, OECD tarafından ABD doları cinsinden ya da 2015 yılı baz
alınarak (2015=100) hesaplanmaktadır. Burada dolar cinsinden yapılan hesaplamalara yer verilmiştir.
Yukarıdaki tabloya bakıldığında Türkiye’nin zaman içinde yükselen bir grafik çizdiği söylenebilir.
2001 yılında 24,68 dolar olan saat başına GSYİH, 2004 yılından itibaren 30 doların ve 2013 yılından
itibaren 40 doların üzerine çıkmıştır. 2019 yılında ise 45,42 dolar olarak gerçekleşmiştir. Ancak AB,
G7 ve OECD ülkeleri ile kıyaslandığında Türkiye’de saat başına GSYİH düzeyinin yeterli olmadığı
söylenebilir. Özellikle AB ve OECD ülkeleri birbirine çok yakın değerler sergilemekte, Türkiye ise
bunların altında kalmaktadır. Bu nedenle Türkiye, zaman içinde yakaladığı artış eğilimini devam
ettirmeli ve aradaki farkı kapatmalıdır.
Üretken istihdamın gelişiminde, istihdam olanağı sunan faaliyetlerin yapısı da önemli bir role
sahiptir. Yaşanan gelişmeler neticesinde ekonomilerde bilgiye dayalı faaliyetler ön plana geçmiştir.
Bilgi ekonomileri, iş gücü piyasasında önemli bir değişim ve dönüşüm yaratmıştır. Değişen şartlar
kapsamında iş gücü piyasasında girişimcilik faaliyetleri önem kazanmış, rekabete dayalı bir sisteme
geçilmiştir, yeni teknoloji üretimine katkı sağlayacak firma yapısının gerekliliği ortaya çıkmış ve yeni
iş kolları gündeme gelmiştir. Ayrıca beceri ve eğitim kalitesinin etkisini artırdığı, mobilitenin yüksek
olduğu bir iş gücü piyasası varlık kazanmıştır (Kelleci, 2003: 2-4). Yeni yapı ile birlikte bilgi yoğun
faaliyetlerde istihdam edilme oranı, iş gücü piyasasına yönelik önemli sinyaller veren bir gösterge
halini almıştır. Bu doğrultuda aşağıdaki tabloda bilgi yoğun faaliyetlerde istihdam edilenlerin toplam
istihdam içindeki oranları gösterilmiştir. AB’ye aday bir ülke olarak hem Türkiye hem de birlikte yer

284
Fergül Özgün

alan bazı ülkelere yer verilmiştir. Böylece Türkiye’nin bilgi yoğun faaliyetlere ait istihdam koşulları
açısından AB içinde nasıl bir konumda olduğu daha net görülebilir. Romanya, Bulgaristan ve
Hırvatistan birliğe en son üye olan üç ülkedir. Bu nedenle son üyelerin Türkiye karşısındaki durumu
yansıtılmak istenmiştir. Belçika, Fransa ve Danimarka birlik ortalamasının üstünde değerlere sahip
olmaları, İtalya ise birlik ortalamasına çok yakın değerler alması sebebiyle tercih edilmiştir. Böylece
hem AB’nin genel durumuna hem de ortalamanın altında ya da üstünde olan ülkelere yönelik genel
bir fikir edinmek mümkün olabilir.

Tablo 3: Yıllara Göre Bilgi Yoğun Faaliyetlerde İstihdam Edilenlerin Toplam İstihdam İçindeki
Payı (%) (NACE Rev. 2)

Ülkeler / 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 2019 2020
Yıllar
Türkiye 18,4 18,3 18,1 19,2 19,4 19,7* 20,5 21,6 21,2 22,8 24,5 25,6
AB (28 35,0 35,5 35,6 35,8 35,8 36,0 36,1 36,1 36,1 36,3 36,6 -
Ülke)
Belçika 41,4 41,9 41,5* 42,1 41,2 42,2 42,2 42,5 43,4* 42,9 42,5 44,5
Fransa 39,3 39,0 39,3 39,4 39,0 39,5* 39,6 39,5 39,4 39,7 40,4 41,4
Danimarka 38,6 39,9 39,7 40,0 40,2 40,0 39,7 39,9* 38,9* 38,6 39,0 39,8
İtalya 33,2 33,3 33,5 33,0 33,1 33,1 32,9 32,9 33,0 32,9 33,0 33,6
Bulgaristan 26,0 26,3* 26,7* 27,1 27,5 27,8 28,3 28,2 26,9 27,2 27,3 28,4
Romanya 19,8 19,8* 20,5 20,1 19,8 19,5 20,9 21,1 21,6 21,3 21,4 21,8
Hırvatistan 26,7 28,1 28,0 28,9 30,1 31,4 31,3 31,7 32,0 33,2 33,2 33,2
Kaynak: Eurostat, https://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/submitViewTableAction.do, (18.08.2021)
*Zaman serisinde kırılma
2009-2020 yılları arasında Türkiye’de bilgi yoğun faaliyetlerde istihdam edilenlerin toplam istihdam
içindeki payı zaman içinde artış göstermiş olsa da AB’nin altında olduğu görülmektedir. 2009 yılında
bilgi yoğun faaliyetlerde istihdam edilenlerin toplam istihdam içindeki payı %18,4 iken bu oran 2015
ve sonrasında %20 seviyesini aşmıştır. AB açısından bakıldığında ise söz konusu oran %35’in
üzerindedir. Tabloda birlik üyesi olan bazı ülkeler de yer almaktadır. Belçika, Fransa ve Danimarka
için geçerli olan oranlar AB değerinin üzerindedir. İtalya’da ise oranlar birlik ortalamasının biraz
altında olsa bile Türkiye’ye göre yüksektir. Tabloda bulunan Bulgaristan, Romanya ve Hırvatistan’ın
Türkiye karşısındaki durumu son derece önemlidir. Çünkü bu ülkeler birliğe katılan son ülkelerdir.
Birliğin son üyeleri de bilgi yoğun faaliyetlerdeki istihdam oranı açısından Türkiye’ye göre genellikle
daha yüksek değerlere sahiptirler.
Üretken istihdam konusunda ele alınması gereken en temel göstergelerden bir diğeri çalışan
yoksulların durumu ile ilgilidir. Kavramın temel özelliklerinde de belirtildiği üzere üretken
istihdamın varlığından bahsedebilmek için bir işte çalışıyor olmak yeterli değildir. İstihdam
edildikleri halde yoksulluk sınırının altında kalan bir kesimin bulunduğu göz ardı edilemez. Çalışan
yoksullar olarak nitelendirilen bu kesim aynı zamanda üretken istihdam açığına işaret eder.
Aşağıdaki tabloda çalışan yoksulluğuna ilişkin veriler yer almaktadır. Tabloda iş sözleşmesinin
türüne göre çalışan yoksulların oranları belirtilmiştir. AB adayı bir ülke olarak Türkiye ve
Türkiye’nin yanı sıra hem birlik ortalaması hem de birlikte yer alan bazı ülkeler gösterilmiştir.

285
Ekonomi, İşletme ve Maliye Araştırmaları Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, s.273-295

Tablo 4: İş Sözleşmesi Türüne Göre Çalışan Yoksulluğu (%) (2009-2019)

Ülkeler Sözleşme 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 2019
Türü
Sürekli 7,6 6,9 7,2 7,7 8,6 9,0 8,8 9,4 8,4 8,7 9,1
Türkiye Geçici 26,3 25,2 26,3 27,4 26,9 26,3 25,5 27,6 22,6 23,7 22,5
AB Sürekli - 5,2 5,5 5,5 5,5 5,8 5,7 5,8 5,8 6,0 5,9*
(28 Ülke)
Geçici - 13,3 13,8 14,2 14,9 15,7* 15,6* 16,2* 16,1* 16,1* 16,2*
Sürekli 2,6 2,4 2,5 2,7 2,7 2,5 2,6 2,5 3,0 3,1 2,9**
Belçika Geçici 8,8 12,2 10,1 11,1 10,0 14,9 10,4 13,9 13,2 12,6 12,1**
Sürekli 4,3 4,3 4,7 5,2 5,0 4,8 4,7 4,9 4,6 4,5 4,9
Fransa Geçici 12,5 11,7 13,8 13,6 14,9 14,8 13,2 12,7 11,3 13,0 13,9
Sürekli 4,4 4,8 4,4** 3,6 3,2 3,9 3,6 3,4 2,5 2,7 3,3
Danimarka Geçici - - 9,7** 4,6 16,6 6,2 9,8 15,1 6,3 7,4 13,9
Sürekli 7,2 6,7 7,6 7,7 7,2 7,1 7,8 7,5 7,8 8,6 8,2
İtalya Geçici 16,2 19,4 19 19,8 20,4 17,9 19,1 20,5 22,5 22,8 22,5
Sürekli 5,1 4,8 6,0 5,9 4,9 6,5 5,5 9,1** 7,5 7,9 6,6
Bulgaristan Geçici 21,6 27,2 18,0 25,0 25,3 30,7 24,7 27,3** 27,5 19,7 25,7
Sürekli 4,7 5,4 5,7 5,8 4,9 5,5 5,1 5,4 5,0 4,2 5,0
Romanya Geçici 10,2 8,7 8,4 16,2 13,1 19,7 12,1 16,9 12,9 14,5 10,6
Hırvatistan Sürekli - 5,3 5,1 3,9 4,1 4,0 4,2 4,1 4,0 3,7 3,8
Geçici - 7,3 6,2 9,4 10,5 8,8 8,3 8,7 9,4 9,0 7,4
Kaynak: Eurostat, https://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/submitViewTableAction.do, (18.08.2021)
*Tahmini Değer
**Zaman Serisinde Kırılma

Tabloda ilk dikkati çeken nokta geçici iş sözleşmesi ile çalışanlar arasındaki yoksulluk oranının
sürekli iş sözleşmesi ile çalışanlara kıyasla daha yüksek olduğudur. Bu durumun tabloda yer alan her
ülke için geçerli olduğu söylenebilir. Türkiye’de 2009-2019 yılları arasında sürekli iş sözleşmesi ile
çalışanlar arasındaki yoksulluk oranı %6,9 ile %9,4 arasında değişim göstermiştir. Geçici iş
sözleşmesi ile çalışanlar arasında ise bu oran %22,5 ile %27,6 arasındadır. Görüldüğü gibi iş
sözleşmesinin türü, çalışan yoksulluğu konusunda önemli bir belirleyicidir. Geçici iş sözleşmesi ile
çalışmanın çalışan yoksulluğunu artırması durumu AB ülkeleri için de geçerlidir. AB’de ve tabloda
yer alan AB üyesi ülkelerde sürekli ve geçici sözleşme ile çalışanlar arasındaki yoksulluk oranı
arasında ciddi farklar bulunmaktadır. Özellikle İtalya ve Bulgaristan’da geçici sözleşme ile çalışanlar
arasındaki yoksulluk oranı %20’lerin üzerine çıkmıştır.
6. Üretken İstihdamın Artırılması
Üretken istihdamı yansıtan temel bazı göstergelerin incelenmesi sonucunda Türkiye’de üretken
istihdam düzeyinin artırılmasına ihtiyaç olduğu görülmüştür. Üretken istihdam düzeyinin artırılması
için doğru politikaların seçilmesi ve hayata geçirilmesi gereklidir. Söz konusu amaç doğrultusunda
çalışmanın bu bölümünde öncelikle literatürde yer verilen üretken istihdamı artırıcı politikaların neler
olduğuna değinilecek, ardından Türkiye’de hangi politikaların ne şekilde uygulama alanı bulduğu
açıklanmaya çalışılacaktır.
İstihdama ilişkin konuların ekonomik sürecin bir yan ürünü olarak değil merkezi politika hedefi
olarak görülmesi gerektiği söylenebilir. Çünkü iş, bireylere sadece gelir temin etmekle kalmaz.
Onların kendilerini daha güçlü ve güvende hissetmelerini sağlar, toplumsal yapıya adapte olmalarını
kolaylaştırır, belirli bir amaca odaklanmalarına yardımcı olur. Toplumsal dengelerin kurulmasında
ve kurulan dengelerin sürdürülmesinde rol oynar. Bu nedenle üretken istihdamın artırılması için
doğru ve etkili politikaların belirlenmesi gerekir. Üretken istihdam fırsatları yaratılmasının önündeki

286
Fergül Özgün

engeller, ülkeden ülkeye farklılık taşıyabileceği için uygulanacak politikalar da ülkelerin kendi iç
dinamiklerine uygun olarak şekillendirilmelidir (Martins, 2013: 1-2). Ancak genel olarak üretken
istihdamı artırıcı politikalar dört temel grup altında toplanabilir. Bunlar:
• Finansal sisteme yönelik düzenlemeler,
• Genç işsizliğinin azaltılmasına yönelik düzenlemeler,
• Kadınların istihdamını artırmaya yönelik düzenlemeler,
• Çalışan yoksulluğunun azaltılmasına yönelik düzenlemelerdir.
Finansal sisteme yönelik düzenlemelerin iki ana kolu olduğu söylenebilir. Birincisi, verilen kredilerin
hangi amaçla kullanıldığı ile ilgilidir. Üretim faaliyetlerinin finansmanı için kullanılan krediler ile
tüketim harcamaları ve borçların kapatılması gibi amaçlar için kullanılan kredilerin üretken istihdam
üzerindeki etkilerinin farklı olması beklenir. Üretken istihdam açısından finansal sistemin ekonomik
kaynakları harekete geçirerek yeni yatırımlara kaynak sağlama görevine odaklanılmalıdır. Yeni
yatırımların hayata geçirilmesi, istihdamın ve verimliliğin artmasını sağlayarak kalkınma sürecine
destek olacaktır. Ancak özellikle son yıllarda finansal olmayan kuruluşlara sermaye ekipmanı, fabrika
inşası gibi üretime dönük amaçlar için verilen kaynak miktarının azalış sergilediği görülmektedir.
Üretime dönük yatırımlar yerine hane halklarına tahsis edilen kredilerde ve finansal kuruluşların
birbirlerine verdikleri borçlarda bir artış meydana gelmiştir. Bu durum riskli ve verimsiz bir finansal
yapı oluşturmaktadır. İstihdamda artış sağlamak ve iş gücünün verimliliğini yükseltmek için üretken
yatırımların finansmanına ağırlık verilmesi gerekir. Üretken istihdamı destekleyen bir politika
demetinde, üretim yatırımlarını destekleyecek şekilde kredi sisteminin yeniden düzenlenmesine
ihtiyaç olduğu söylenebilir (Epstein, 2014: 163-167).
Türkiye’de özellikle 2001 krizinin ardından bireysel kredilerde hızlı bir artış yaşanmasına rağmen
kurumsal kredilerde aynı artış gözlenememiştir. Bankaların kredi koşullarının daha esnek hale
gelmesi, bireysel kredileri ve tüketim mallarına olan talebi artırmıştır. Tüketim harcamalarının
artması ise tasarrufların azalmasına sebep olmaktadır. Tasarrufların azalması yatırımları sekteye
uğratmakta, yeni yatırımların yapılmaması istihdam fırsatlarının yaratılmasını engellemektedir.
Üretken istihdam açısından yatırımlarda artış sağlanması ve yeni istihdam alanlarının açılması
gereklidir. Bu nedenle kredi mekanizmasının sermaye mallarına olan talebi artıracak, yatırımları
teşvik edecek biçimde yeniden düzenlenmesi önerilebilir (Mengüç, 2017: 11-13).
Finansal sisteme yönelik düzenlemelerin ikinci ana kolunu mikrokredi sistemi oluşturur. Üretken
istihdamın artırılması amacı doğrultusunda mikrokredi sistemi yaygınlaştırılmalıdır. Daha önce
belirtildiği gibi üretken istihdamın temel amacı, bireylerin kendilerine ve bakmakla yükümlü
oldukları kişilere yoksulluk sınırının üzerinde gelir elde edebilecekleri bir iş fırsatı sağlamaktır.
Mikrokredi sistemi özellikle iş kurmak isteyen ancak yeterli sermaye imkanına sahip olmayanlara
destek sunar. Mikrokredi sistemi sadece iş sahibine ve ailesine gelir sağlamakla kalmaz, istihdam
yaratarak başka bireyler ve onların ailelerinin de düzenli bir gelire kavuşmasına yardım eder. Kurulan
her yeni iş yeri, üretim hacminde ve toplam istihdamda artış anlamına gelir. Bu nedenle girişimcilik
faaliyetleri desteklenmeli, mikrokredi sistemine ilişkin düzenlemeler yapılarak daha geniş bir kesimin
bu fırsattan yararlanmasının önü açılmalıdır.
Mikrokredi hizmetlerinin yaygınlaştırılması konusu sadece krediye ulaşan kişi ya da kurumların
sayısını artırmak olarak algılanmamalıdır. Sistemin başarıya ulaşması için çok boyutlu ve koordineli
çalışmalara ihtiyaç vardır. Kredi verileceklerin seçimi titizlikle yapılmalı, doğru kişi ve projelerin
desteklenmesi için ayrıntılı bir süreç yürütülmelidir. Ancak kredi temininden sonraki aşama da bir o
kadar önemlidir. Mikrokredi alanlara iş idaresi ve teknik konularda eğitimler verilmesi, girişimcilerin
motive edilmesi, alt yapı koşullarının iyileştirilmesi, yeni pazar bağlantılarının kurulması için
danışmanlık faaliyetleri yürütülmesi, pazarlama ve lojistik destekleri sunulması gibi çok sayıda
tamamlayıcı unsura ihtiyaç duyulur. Söz konusu tamamlayıcı unsurlar eksik kalırsa ve kredi alanlarla

287
Ekonomi, İşletme ve Maliye Araştırmaları Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, s.273-295

iletişim bağları zayıf tutulursa sistem tam anlamıyla başarı sağlayamaz. Güçlü mikrokredi sisteminin
varlığı üretken istihdam için önemli bir destek mekanizması iken, güçlü olmayan mikrokredi sistemi
üretken istihdam sürecini sekteye uğratabilir (Chowdhury, 2009: 2-5).
Türkiye’de mikro kredi sisteminin uygulama çalışmaları 1995 yılına dayanmaktadır. 1995-1997
yılları arasında bir pilot uygulama yapılmış, pilot uygulamanın merkezi olarak İstanbul seçilmiştir.
İstanbul’da bulunan 91 kadına verilen mikro krediler ile onların iş hayatına girmelerine yardımcı
olunmuştur. Bu bağlamda Türkiye’deki ilk Mikrokredi sisteminin kadın emeğini değerlendirmeye
yönelik olduğu söylenebilir. Sonrasında 2002 yılında Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’nın
(KEDV) çalışmaları doğrultusunda Maya Mikro Ekonomik Destek Programı kurulmuştur (Gökyay,
2008: 80-82). Zaman içerisinde de mikro kredi sistemi yaygınlaştırılmış, kredi kullanan kişi sayısı ve
verilen kredi hacmi artmıştır. Örneğin 2002 yılında mikro kredi kullanan sayısı 37 iken bu sayı
2006’da 5.074’e, 2010’da 42.244’e ulaşmıştır. Hacim açısından da benzer bir artış sergilenmiştir.
2002 yılında verilen mikro kredi hacmi 13.176 TL iken, 2006’da 5.765.297 TL, 2010’da 75.392.397
TL olmuştur (Özmen, 2012: 120). 2018 yılında ise 32.024 kadına toplamda 107.194.960 TL tutarında
mikrokredi dağıtılmıştır (TGMP, 2018: 5).
Türkiye’de mikro kredi sisteminde gelişmeler yaşanmış olsa bile sistemin üretken istihdama katkısı
konusunda bazı problemlerin var olduğu söylenebilir. Üretken istihdam ile ilişkilendirebilmek için
alınan mikro krediler kullanılarak kurulan işlerin yeni istihdam olanakları yaratması gerekir. Ancak
yapılan incelemelere göre mikro kredilerin iş kurmak yerine borçların ödenmesi için kullanıldığı, iş
kuranların da dışarıdan personel almak yerine kendilerinin tek başına işi yürütmeye çalıştıkları ya da
eş dost, akraba gibi yakın çevredekilerin çalıştırıldığı gözlenmektedir. Söz konusu tutum ve
davranışlar, mikro kredi sisteminin üretken istihdamı artırıcı bir politika olarak kullanılmasını
engeller. Bu nedenle kredi verme sonrasındaki aşamalar yeniden düzenlenmeli, kredinin amacına
uygun şekilde kullanılıp kullanılmadığı daha sıkı denetlenmelidir (Demir, 2016: 71-72).
Üretken istihdam konusunda genç istihdamına yönelik politikaların ayrı bir önemi vardır. Gençlerin
istihdam edilmeleri özendirilerek gençler arasındaki işsizliğin önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Genç
işsizlik politikalarının ilk aşaması, uygulanacak programların tasarımına yöneliktir. Bunun için
öncelikle iş verenlerin ve iş gücü sahiplerinin özellikleri belirlenmelidir. Hem iş verenlerin
gereksinimleri ve ihtiyaç duydukları iş gücü profili hem de iş gücü sahiplerinin talep ve istekleri göz
önünde bulundurulmalıdır. Böylece iş ile iş gücü arasındaki doğru eşleştirme yapılabilir, mevcut
pozisyona en uygun kişinin yerleştirilmesi sağlanabilir. Doğru eşleştirme için ise iş gücü piyasasının
analiz edilmesi gerekir. İş gücünün yapısı, ekonomik ve sosyal koşullar ülkeden ülkeye ya da bölgesel
olarak farklılık gösterir. Bu nedenle yapılacak analizler, en uygun politikaların belirlenmesini ve
hayata geçirilmesini sağlar. Ayrıca etkili sonuçlar elde etmek için sadece politikaların hazırlanıp
uygulamaya konması yeterli değildir. Sonraki aşamada izleme ve değerlendirme sürecinin de titizlikle
yürütülmesi gerekir. Politikaların istenilen sonuçları sağlayıp sağlamadığı, sağlamıyorsa hangi
sebeplerle sağlamadığı gibi unsurlar izleme ve değerlendirme süreci sonunda ortaya çıkar. İzleme ve
değerlendirme süreci, sanayileşmiş ülkelerde yaygın olarak işletilmektedir. Ancak gelişmekte olan
ülkelerde çoğunlukla ihmal edildiği söylenebilir (O'Higgins, 2001: 163-165).
Genç işsizliğine yönelik uygulanacak politikalarda gençlere yapılan yatırımlar nicelik ve nitelik
açısından geliştirilmelidir. Uygulamalardan yüksek oranda verim elde edebilmek için tek yönlü değil
birden fazla alana yayılan programlar tasarlanmalıdır. Gençlerin iş bulmalarına yardımcı olmak
amacıyla eğitim düzeylerini, bilgi ve becerilerini geliştirecek uygulamalara ihtiyaç duyulur. Ayrıca
iş bulma sürecinde onlara danışmanlık hizmeti verilmeli, kendileri için en uygun alanlara
yönelmelerine yardımcı olunmalıdır. Bu bağlamda özellikle beceri eğitimlerine, eğitimlere katılım
düzeyini artıracak teşviklere, girişimcilik programlarına, finansman ve sosyal ağlara erişimi
kolaylaştırıcı yöntemlere ağırlık verilmelidir (Dekker vd., 2018: 32-37).

288
Fergül Özgün

Genç işsizlikle mücadelede kullanılan yöntemler arasında ücret sübvansiyonları da vardır. Ücret
sübvansiyonları, gençleri istihdam eden iş yerlerine verilen destekleri ifade eder. Ücret sübvansiyonu
uygulaması ile birlikte işe alınan ilave işçilerin maliyeti azalacağı için istihdamda artış meydana
gelmesi hedeflenir. Verilen sübvansiyonların hangi şartlar altında ve ne kadar süre ile verileceği
farklılık gösterebilir. Ancak bu politika sıklıkla uygulanan bir yöntem olsa da bazı açılardan
eleştirilmektedir. Yapılan eleştirilerin temel sebebi, sübvansiyon kapsamında bulunmayan işçi
grupları arasında işsizliğin artmasına sebep olacağıdır. İşverenler verilen sübvansiyonlar nedeniyle
gençleri işe almayı tercih edecekleri için diğer iş gücü gruplarının iş bulması zorlaşabilir. Ayrıca
verilen teşviklerin devlete mali yük getireceği şeklinde eleştiriler de dile getirilmektedir. Eleştirilen
yönleri olmasına rağmen istihdam artırıcı özellik taşıdığı ve pek çok ülkede uygulanan bir yöntem
olduğu göz ardı edilmemelidir (Erdayı, 2009: 150-151).
Üretken istihdamın artırılmasındaki kilit noktalardan biri olan genç işsizlik sorunu için Türkiye’de
önemli adımlar atıldığı ifade edilebilir. Türkiye’de genç işsizliğini azaltmaya yönelik politikalar
Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) aracılığıyla yürütülmektedir. İŞKUR özellikle aktif iş gücü politikaları
doğrultusunda çalışmalar yürütür. Söz konusu politikalar kapsamında hayata geçirilen “istihdam
garantili kurs” programı gençlere belirli bir beceri ve nitelik kazandırmaktadır. Böylece niteliksiz
eleman olarak düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda kalmak yerine belirli bir alanda uzmanlaşarak
daha nitelikli işlerde çalışma imkânı bulabilirler. İŞKUR, il ve bölgenin ihtiyaçlarını göz önünde
bulundurarak kurs programlarını çeşitlendirmekte, daha geniş bir toplum kitlesine hitap etmeye
çalışmaktadır. Ayrıca “işletmelerde eğitim seminerleri”, “iş ve meslek danışmanlık hizmetleri” gibi
uygulamalarla meslek edindirme sürecinin sonraki aşamalarında da aktif rol oynamaktadır (Soylu ve
Aydın, 2020: 354-357).
Genç işsizliğinin Türkiye için çözüme kavuşturulması gereken bir konu olduğu ve bu sorunla
mücadele etmeye yönelik çabaların sürdürüldüğü görülmektedir. Ancak gösterilen çabalara rağmen
Türkiye’de genç işsizlik oranları yüksek seviyelerde seyretmeye devam etmektedir. Sorunun çözümü
için sadece iş gücü piyasasına yönelik politikaların yeterli olmadığı, uygulanan politikalardan etkili
sonuç almak için öncelikle yapısal bazı problemlerin giderilmesi gerektiği düşünülmektedir. Eğitim
sistemi, makroekonomik denge, gelir dağılımı gibi konulara yönelik politikalarla ülkedeki ekonomik
ve sosyal problemler azaltılabilirse işgücü piyasası düzenlemelerinden daha verimli sonuçlar
alınabilir.
Üretken istihdamı geliştirmek için kullanılabilecek politikaların bir diğer ayağını kadınlara yönelik
uygulamalar oluşturur. Üretken istihdam sürecinde kadınların istihdamına ve cinsiyet eşitliğinin
sağlanmasına yönelik politikalar önem arz eder. Cinsiyet eşitliğinin sağlanması sadece insan hakları
ile değil ekonomik ve sosyal gelişmelerle de ilgili bir durumdur. Kadınların çalışma hayatına katılım
oranlarının artması insan kaynaklarının kullanım kapasitesini artıracak, uzun vadede refah düzeyi ve
sürdürülebilir ekonomik kalkınma üzerinde olumlu etkiler yaratacaktır. Unutulmamalıdır ki üretken
istihdamın arttığı ve cinsiyet eşitliğinin sağlandığı bir iş dünyası sadece yoksulluğu azaltmakla
kalmaz. Kişinin öz güvenini, insanlık onurunu, kendine olan saygısını artırarak toplumdaki yerini
sağlamlaştırır. Bu nedenle kadın istihdamına yönelik politikalar üretken istihdam, kalkınma,
ekonomik ve sosyal dengelerin kurulması amaçlarına hizmet eder (Otobe, 2014: 3-4).
Türkiye’de kadınların istihdam edilme oranlarını yükseltmek amacıyla uygulanan çok sayıda politika
vardır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından kadın çalışan istihdam eden iş yerlerine prim
teşvikleri verilmektedir. SGK tarafından çalışan kadınlara doğum izni, çocuk yardımı, yurt dışı
borçlanma imkânı gibi kolaylıklar sunulmaktadır. İş hayatında olmayanlara yönelik meslek
edindirme kursları düzenlenmektedir. Girişimcilik yapmak isteyenlere kredi destekleri, iş kurma ve
yönetme eğitimleri verilmektedir. Ancak uygulanan politikalara rağmen Türkiye’de kadının iş
gücüne katılım oranı gelişmiş ülkelere kıyasla düşük seviyelerde kalmaya devam etmektedir. Sorunun
çözümü için hem yasal hem ekonomik hem de sosyo-kültürel çabaların ortaklaşa yürütülmesi

289
Ekonomi, İşletme ve Maliye Araştırmaları Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, s.273-295

gereklidir. Kız çocuklarının eğitime katılımları artırılmakla beraber genel olarak eğitim kalitesi
iyileştirilmeli, kadınların iş hayatında yaşadıkları eşitsizlikler ve haksızlıklar daha etkin bir denetim
mekanizması ile kontrol edilmeli, kayıt dışı çalışmalar engellenmeli, kadın ve erkek arasında fırsat
ve ücret eşitliği sağlanmalıdır. Kadın istihdamına yönelik sorunların çözüme kavuşturulmadığı bir
ortamda üretken istihdamın artırılması oldukça zordur (Bakkal ve Erdoğan, 2017: 521-526).
Çalışmanın önceki bölümünde belirtildiği üzere çalışan yoksulluğun yaygın olması üretken istihdam
olanaklarının yaratılmasını engelleyen bir durumdur. Çünkü çalışan yoksulluk, üretken istihdam
açığına sebep olur. Bu nedenle üretken istihdamın artırılmasında çalışan yoksulluğu azaltıcı
politikaların önemle üzerinde durulduğu görülmektedir.
Çalışan yoksulluğun azaltılması için uygulanabilecek politika demeti çok geniş bir çerçeveye sahiptir.
Ancak genel hatlarıyla bu politikalar üç grup altında toplanmıştır. Literatürde asgari ücret politikaları,
gelir dağılımı politikaları ve insan onuruna yakışır iş politikaları şeklinde bir gruplandırma yapıldığı
görülmektedir (Özdemir, 2015: 113).
Asgari ücret politikası, yoksulluğun ve gelir eşitsizliklerinin azaltılmasında yaygın olarak kullanılır.
Bu politikanın dayandığı temel ilke, her bireyin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin insan onuruna
yakışır biçimde yaşamlarını devam ettirme hakkına sahip oldukları düşüncesidir. Asgari ücret
uygulamaları ile birlikte emeğin sömürülmesinin engellenmesi, haksızlıkların önüne geçilmesi,
toplumun farklı kesimleri arasındaki refah seviyesi farklılıklarının azaltılması amaçlanır. Ayrıca
asgari ücrete yönelik düzenlemeler, kriz koşullarında ve enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde
yaşam kalitesinin sürdürülebilmesi için önemli bir destek sağlar (Yücel, 2019: 344-345).
Gelir dağılımı uygulamaları, çalışan yoksulluğunu azaltmakta kullanılan bir diğer politika grubunu
oluşturur. Bu uygulamalar sadece çalışan yoksulluğu ile mücadeleyi hedeflemez. Toplumdaki bütün
yoksul kesimlerin refahını iyileştirme, gelir eşitsizliğini azaltma, ekonomik ve sosyal dengeleri kurma
görevini üstlenir. Gelir dağılımı politikaları çok çeşitli olmakla birlikte bütün politikaların gözettiği
bazı temel ilkeler vardır. Söz konusu ilkeler eşitlik ilkesi, ihtiyaç ilkesi ve gelir hakkı ilkesidir. Hangi
politika uygulanırsa uygulansın bu ilkeler doğrultusunda hareket edilir (Özdemir ve İslamoğlu, 2017:
61-64).
Gelir dağılımı politikalarının emek piyasasına yönelik önerilerine bakıldığında özellikle kayıt dışı
faaliyet konusu ön plana çıkar. İşçilerin kayıt dışı ve sigortasız çalıştırılmasını engelleyecek yasal
düzenlemeler hazırlanmalıdır. Yapılacak sıkı denetimlerle de yasal çerçeveye uyulup uyulmadığı
kontrol edilmelidir. Getirilecek cezai yükler ve yapılacak denetimlerle iş verenlerin kayıt dışı işçi
çalıştırması daha caydırıcı hale getirilebilir. Ayrıca eğitime yönelik programlarla iş gücünün niteliksel
özellikleri geliştirilmeli, vasıfsız işçi statüsündeki bireylerin belirli bir uzmanlık becerisi kazanmaları
sağlanmalıdır. Vergi tabanının genişletilmesi, ücretli işçi olarak çalışanların vergi yükünün
hafifletilmesi de çalışan yoksulların oranını azaltacak tedbirler arasındadır (Kubar, 2011: 242).
Çalışan yoksulluğu kapsamındaki üçüncü politika grubu insana yakışır iş (Decent Work)
uygulamalarıdır. İnsana yakışır iş politikalarında temel amaç, çalışma koşullarını daha elverişli hale
getirmektir. İstihdam edilen nüfusun içinde yer aldığı halde düşük ücretle, uzun saatler boyunca,
sosyal güvence haklarından mahrum şekilde çalışan bir nüfusun varlığı göz ardı edilemez. Bu nedenle
üretken istihdam açısından bakıldığında sadece istihdam edilenlerin sayısını artırmak yeterli değildir.
Çalışanlara yasal hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, belirli bir refah düzeyini sağlayacak kadar
gelir elde edecekleri, sosyal güvenlik sistemine kayıtlı olarak çalışacakları bir iş ortamı sunulmalıdır
(Kaya, 2020: 100-101). Ayrıca sayısal verilerden görüldüğü gibi geçici iş sözleşmesi ile çalışanlar
arasında yoksulluk oranı sürekli iş sözleşmesi ile çalışanlara kıyasla çok daha yüksek seviyelerdedir.
Yapılacak yasal düzenlemelerle geçici sözleşme ile çalışanları korumaya yönelik kurallar koyulmalı
ve bu şekilde çalışanların iş-verenler tarafından mağdur edilmeleri engellenmelidir.

290
Fergül Özgün

İnsana yakışır iş ortamının oluşturulmasında sosyal aktörlerin desteğini almak ve bu aktörler


arasındaki koordinasyonu sağlamlaştırmak da kilit öneme sahiptir. İşçi sendikaları, sosyal
müzakereciler, işçi ve iş-veren temsilcileri arasındaki iletişim mekanizmaları ne kadar açık olursa
çalışma hayatındaki sorunların çözümü o kadar kolaylaşır. Sosyal aktörlerin dışarıda kaldığı bir
sistemin sağlıklı işlemesi çok zordur. Devletin görevi ise sosyal aktörlerin görevlerini yerine
getirebilecekleri ortamı yaratmak ve taraflar arasındaki iletişimi güçlendirmektir. Hem çalışanların
hem de iş-verenlerin haklarının korunduğu bir sistem inşa edilerek çalışan yoksulluğu azaltılabilir ve
böylece üretken istihdam sürecinin gelişmesine katkıda bulunulmuş olur (Servais, 2004: 202-204).
Türkiye’de çalışan yoksulluğunu azaltmaya yönelik uygulanan politikalar aktif ve pasif işgücü
piyasası politikaları altında iki grup altında incelenebilir. Aktif iş gücü piyasası politikalarında
kullanılan başlıca araçlar meslek edindirme programları, girişimciliğe yönelik eğitimler, işçi ve
işverenleri bir araya getiren aracılık faaliyetleri, staj uygulamaları şeklindedir. Söz konusu
uygulamaların genel yürütücüsü İŞKUR’dur. İŞKUR aracılığıyla hayata geçirilen bu uygulamalarla
istihdam oranları artırılmaya çalışılır. Pasif işgücü politikaları ise Türkiye’de işsizlik sigortası, ücret
garanti fonu, iş kaybı tazminatı ve kısa çalışma ödeneği etrafında şekillenmiştir. Pasif işgücü
politikaları istihdam yaratmaktan ziyade geçici bir destek sağlar. Özellikle küresel salgın döneminde
kısa çalışma ödeneği sistemine başvurularak çalışanların haklarının korunması amaçlanmıştır.
Çalışan yoksulluğunu azaltmak için Türkiye’de yoğun çaba harcandığı, konuya yönelik araç ve
uygulamaların çeşitlendirilmeye çalışıldığı söylenebilir. Ancak Türkiye’de kayıt dışı ekonominin
yaygınlığı, iş gücüne katılım oranının düşüklüğü, kadınların çalışma hayatında yeterince rol
almamaları gibi sorunların üstesinden gelinmedikçe çalışan yoksulluğunun çözüme kavuşturulması
zor görünmektedir. Bu tür yapısal sorunlar çözüme kavuşturulmadan iş gücü piyasasına yönelik
politikalar tek başına yetersiz kalacaktır (Gerşil, 2016: 461-463).
7. Sonuç
Kapsayıcı büyüme ekonomik, sosyal, kurumsal ve çevresel faktörleri bir bütün olarak ele alan
büyüme türüdür. Büyüme sürecinde her faktörün ayrı bir önemi ve etkisi vardır. Sadece ekonomik
faktörleri iyileştirmeye çalışmak ya da sadece nicel göstergelere odaklanmak günümüz şartlarında
büyüme kavramının içini doldurmakta yetersiz kalır. Bu nedenle kalkınma politikaları kapsayıcı
büyüme hedefi doğrultusunda tasarlanmaya başlamıştır.
Kapsayıcı büyümeyi oluşturan çok sayıda unsur bulunur. Söz konusu unsurlardan biri de üretken
istihdamdır. Nasıl ki kapsayıcı büyüme kalkınma anlayışına yeni bir boyut kazandırdıysa üretken
istihdam da çalışma hayatına yönelik politikalardaki değişim ve dönüşümü simgeler. Üretken
istihdam açısından yeni iş olanakları yaratmak tek başına yeterli değildir. İstihdamın kalitesi ve
niteliksel özelikleri de geliştirilmelidir. Bu özellikleriyle üretken istihdamın kapsayıcı büyüme
amacının en önemli araçlarından biri olduğu söylenebilir.
Çalışmada Türkiye’nin üretken istihdam açısından zaman içinde nasıl bir gelişme sergilediği, hangi
yönlerinin eksik kaldığı, eksiklerin tamamlanması için neler yapılabileceği incelenmeye çalışılmıştır.
Üretken istihdam önemi yadsınamaz bir konu olsa da ölçümü ve takibi açısından zorluklar bulunur.
Üretken istihdamı yansıtacak değişkenlerin yetersiz olması, konu hakkındaki çalışmaların uygulama
kısmını zorlaştıran bir durumdur. Ancak özellikle son dönemde literatürdeki çalışmalar belirli bazı
değişkenler kapsamında üretken istihdamın seyrini açıklamaktadırlar. Bu çalışmada, yapılan literatür
incelemesine bağlı olarak belirlenen temel değişkenler doğrultusunda sürecin Türkiye’deki durumu
ele alınmıştır.
İstihdam oranı açısından Türkiye’de artış ve azalışların olduğu dönemler yaşanmasına rağmen 1991-
2020 yılları arasındaki otuz yıllık dönemde 1991 ve 1992 yılları dışında istihdam oranı %50’yi
aşamamıştır. Bu nedenle yeni istihdam olanakları yaratarak istihdam edilenlerin toplam nüfus
içindeki payının artması sağlanmalıdır. İstihdamın sektörlere göre dağılımında ise Türkiye’de sanayi
ve hizmetler sektörlerinde istihdam giderek yükselmiş, tarım sektöründe düşmüştür. Hizmetler
291
Ekonomi, İşletme ve Maliye Araştırmaları Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, s.273-295

sektöründe istihdam oranının toplam istihdam içindeki payı sanayi sektörüne göre daha belirgin bir
artış sergilemiştir. Bir diğer gösterge olan iş-gücü verimliliği konusunda Türkiye, içinde bulunduğu
üst-orta gelir grubundaki ülkelerin iş gücü verimliliği ortalamasının altında kalmaktadır. Benzer
şekilde çalışılan saat başına düşen GSYİH miktarında da Türkiye hem AB hem de G7 ve OECD
ülkeleri ortalamasının altındadır. Türkiye’nin ivme yakalaması gereken en önemli göstergelerin
başında bilgi yoğun faaliyetlerde istihdam edilenlerin toplam istihdam içindeki payı gelmektedir.
Türkiye aday ülke kategorisinde bulunduğu AB ortalamasına henüz ulaşamamıştır. Yaşanan
teknolojik gelişmelere ve iş-gücü piyasasının niteliğindeki dönüşüme bağlı olarak bilgi yoğun
faaliyetlerde çalışanların oranının artması üretken istihdam açısından önemli ve öncelikli bir kriterdir.
Ayrıca çalışan yoksulluğu hem Türkiye hem de Avrupa ülkeleri açısından giderek büyüyen bir
problem haline gelmektedir. Özellikle geçici iş sözleşmesi ile çalışanlar arasında yoksulluk oranı
yüksek seviyelerdedir. Geçici sözleşme ile çalışanların dezavantajlı durumlarını azaltacak tedbirler
en kısa sürede hayata geçirilmelidir.
Üretken istihdamı artırmaya yönelik politikalar geniş bir perspektife sahiptir. Politikalar finans,
eğitim, hukuki sistem gibi farklı alanlarla koordinasyon içinde yürütülmelidir. Özellikle genç
işsizlere, çalışan yoksullara ve kadınlara yönelik politikalar büyük önem taşır. Gençler kendileri için
en uygun alanlara yönlendirilmeli, eğitim programları yardımıyla bilgi ve becerileri artırılmalı, belirli
konularda uzmanlaşmaları sağlanmalıdır. Kendi işini kurmak isteyenlere gerekli finansal ve teknik
destekler verilmelidir. Kadınların iş hayatına katılmaları özendirilmelidir. Ücretli çalışan olarak ya
da kendi işlerini kurarak çalışma hayatının içinde olmaları sağlanmalıdır. Hem eğitim hem de iş
kurma çabalarında finansal sistemin etkisi büyüktür. Eğitim kredisi, mikro kredi gibi uygulamalarla
finansal destek sağlanarak üretken istihdamın artmasına yardımcı olunmalıdır. Çalışma hayatına
yönelik düzenlemelerle insana yakışır şartlar altında çalışılacak bir ortam yaratılmalıdır. Ayrıca
çalışan yoksulların durumunu iyileştirmek için gelir dağılımı politikaları ve asgari ücret uygulamaları
daha aktif biçimde kullanılabilir.

KAYNAKÇA
Bakkal, M. & Erdoğan, Ç. (2017). Türkiye’de Kadın İstihdamını Artırmaya Yönelik İktisadi
Politikalar. IV. International Balkan and Near Eastern Social Sciences Congress Series -
Russe / Bulgaria.
Chowdhury, A. (2009). Microfinance as a Poverty Reduction Tool-A Critical Assessment. DESA
Working Paper, No. 89, ST/ESA/2009/DWP/89.
Cichowicz, E. & Rollnik-Sadowska, E. (2018). Inclusive Growth in CEE Countries as a Determinant
of Sustainable Development. Sustainability, 10(11), 1-23.
Dekker, M., Simbanegavi, W., Hollander, S. & Miroro, O. (2018). Boosting Productive Employment
in Africa: What Works and Why? Synthesis Report Series. The Netherlands INCLUDE
Secretariat, The Hague.
Demir, Ö. (2016). İstihdam Yaratmada Mikrokredi Uygulamalarının Etkinliği. İş ve Hayat, 2(3), 57-
75.
Epstein, G. (2014). Restructuring Finance to Promote Productive Employment. European Journal of
Economics and Economic Policies: Intervention, 11(2), 161-170.
Erdayı, A. U. (2009). Dünyada Genç İşsizliği Sorununun Çözümüne Yönelik Ulusal Politikalar ve
Türkiye. Çalışma ve Toplum, 3, 133-162.

292
Fergül Özgün

Erdoğdu, S. & Kutlu, D. (2014). Dünyada ve Türkiye’de Çalışan Yoksulluğu: İşgücü Piyasası ve
Sosyal Koruma Politikaları Bağlamında Bir Değerlendirme. Çalışma ve Toplum, 2, 63-114.
Eurostat, https://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/submitViewTableAction.do, (18.08.2021).
Gallart, M. A. (2008). Skills, Productivity and Employment Growth: The Case of Latin America.
International Labour Organization (ILO/Cinterfor).
Georgescu, M. & Herman, E. (2019). Productive Employment for Inclusive and Sustainable
Development in European Union Countries: A Multivariate Analysis. Sustainability, 11(6),
1-19.
Gerşil, G. S. (2016). Çalışma Hayatında Yaşanan Dönüşüm ve Çalışan Yoksulluğu. International
Conference on Eurasian Economies, Kaposvár/Hungary.
Green, A., Kispeter, E., Sissons, P. & Froy, F. (2017). How International Cities Lead Inclusive
Growth Agendas. York: JRF.
Gökyay, Ç. (2008). Türkiye’de Mikro Kredi Uygulamaları ve İstihdama Yansımaları. T.C. Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü, Uzmanlık Tezi.
Herman, E. (2016). Productive Employment in Romania: A Major Challenge to the Integration into
the European Union. Amfiteatru Economic, 18(42), 335-350.
Huang, Y. & Quibria, M. G. (2013). The Global Partnership for Inclusive Growth. WIDER Working
Paper, No. 2013/059.
Ianchovichina, E. & Lundstrom, S. (2009). Inclusive Growth Analytics: Framework and Application.
The World Bank, Economic Policy and Debt Department, Policy Research, Working Paper,
4851.
International Labour Office (ILO). (2012). Understanding Deficits of Productive Employment and
Setting Targets: A Methodological Guide. Geneva: ILO.
International Labour Organization (ILO), https://ilostat.ilo.org/topics/labour-productivity/,
(23.07.2021).
Işığıçok, Ö. (2009). Küreselleşme Sürecinde İnsana Yakışır İş. Journal of Social Policy Conferences,
56, 307-331.
Kamau, P., Kinyanjui, B., Akinyoade, A. & Mukoko, C. (2018). Assessment of Productive
Employment Policies in Kenya. ASC Working Paper, 140 / 2018.
Kapar, R. (2004). Uygun İş Bağlamında Çalışan Yoksullar. Journal of Social Policy Conferences,
48, 185-204.
Kapar, R (2007). Uygun İş Açığı: İnsana Yaraşmayan İşler. Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi
(MSG), 8(29), 2-10.
Kaya, S. (2020). İnsana Yakışır İş Açığı: Çalışan Yoksulluğu Açısından Bir Değerlendirme. Sosyal
Siyaset Konferansları Dergisi, 79, 55-106.
Kelleci, M. A. (2003). Bilgi Ekonomisi, İşgücü Piyasasının Temel Aktörleri ve Eşitsizlik: Eğilimler,
Roller, Fırsatlar ve Riskler. Devlet Planlama Teşkilatı, Stratejik Araştırmalar Dairesi, Yayın
No. DPT. 2674.
Kjøller-Hansen, A. O. & Sperling, L. L. (2020). Measuring Inclusive Growth Experiences: Five
Criteria for Productive Employment. Review of Development Economics, 24(4), 1413-1429.
Kubar, Y. (2011). Bir İktisat Politikası Amacı Olarak Gelir Dağılımı: Türkiye Örneği (1994–2007)
Analizi. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İİBF Dergisi, 1(2), 227-246.

293
Ekonomi, İşletme ve Maliye Araştırmaları Dergisi, Cilt 3, Sayı 3, s.273-295

Lederman, D. (2013). International Trade and Inclusive Growth: A Primer. Indian Growth and
Development Review, 6(1), 88-112.
Majid, N. (2001). The Working Poor in Developing Countries. International Labour Review, 140(3),
271-291.
Martins, P. (2013). Unearthing Productive Employment: A Diagnostic Tool for Sub-Saharan Africa.
Development Progress Working Paper 1. London: ODI.
McKinley, T. (2010). Inclusive Growth Criteria and Indicators: An Inclusive Growth Index for
Diagnosis of Country Progress. Asian Development Bank Sustainable Development Working
Paper Series, No. 14.
Mengüç, I. T. (2017). Türkiye’de Bankacılık Sektörünün Yapısal Değişimi. Bankacılık ve Sermaye
Piyasası Araştırmaları Dergisi-BSPAD, 1(3), 1-14.
Milica, D. & Milica, J. (2019). Productive Employment and Working Conditions as Determinants of
Sustainable Economic Development in Serbia. Studies in Business and Economics, 14(3), 84-
96.
OECD, https://data.oecd.org/lprdty/gdp-per-hour-worked.htm, (02.08.2021).
Ofluoğlu, G. & Balcı, A. İ. (2016). Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Çalışan Yoksullar. HAK-İŞ
Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 5(11), 56-75.
O'Higgins, N. (2001). Youth Unemployment and Employment Policy: A Global Perspective. Munich
Personal RePEc Archive, MPRA Paper, No. 23698.
Okuwa, O. B. (2020). Job Creation and Decent Work in Oyo State Nigeria. Modern Economy, 11,
1752-1770.
Otobe, N. (2014). Promoting Women’s Economic Empowerment through Productive Employment
and Social Protection. WIDER Working Paper, 2014/091.
Özdemir, M. Ç. & İslamoğlu, E. (2017). Gelir Dağılımı ve Yoksulluk: Kavram-Teori-Uygulama. (2.
Baskı). Seçkin Yayıncılık, Ankara.
Özdemir, A. (2015). Çalışan Yoksulluğuna İlişkin Kavramsal Bir Değerlendirme: Dünya’da ve
Türkiye’de Çalışan Yoksulluğunun Boyutları ve Mücadele Politikaları. Bilgi Sosyal Bilimler
Dergisi, 2, 96-126.
Özmen, F. (2012). Türkiye’de Kadın İstihdamı ve Mikro Kredi. Süleyman Demirel Üniversitesi
Vizyoner Dergisi, 3(6), 109-130.
Posta, I. & Prom-Jackson, S. (2015). Evaluation of Mainstreaming of Full and Productive
Employment and Decent Work by the United Nations System Organizations. United Nations,
Summary Report, JIU/REP/2015/1.
Rammelt, C. F., Leung, M. & Gebru, K. M. (2018). The Exclusive Nature of Inclusive Productive
Employment in the Rural Areas of Northern Ethiopia. Work, Employment and Society, 32(6),
1044-1060.
Servais, J. (2004). Globalization and Decent Work Policy: Reflections Upon A New Legal Approach.
International Labour Review, 143(1-2), 185-207.
Silva, S. J. de & Söderbäck, M. (2013). Study on Existing Models for Productive Employment and
Possible Models for Funding. SIPU International Swedish Institute for Public Administration.
Contract No C61157/F61021.

294
Fergül Özgün

Singh, K. D. P. (2017). Inclusive Growth and Poverty Reduction: A Case Study of India. Indian
Journal of Public Administration, 63(4), 579-594.
Soylu, Ö. B. & Aydın, B. N. (2020). Genç İşsizliğin Gelişimi, Belirleyicileri ve İktisadi Politikalar:
Avrupa Birliği-Türkiye Karşılaştırması. EKEV Akademi Dergisi, 24(82), 339-360.
Szirmai, A., Gebreeyesus, M., Guadagno, F. & Verspagen, B. (2013). Promoting Productive
Employment in Sub‐Saharan Africa: A Review of the Literatüre. UNU-MERIT Working
Papers, No. 062.
Takeuchi, L. R. (2014). More and Better Jobs: Does Everyone Want the Same? Shaping Policy for
Development, Report, July 2014.
TGMP (Türkiye Grameen Mikrofinans Programı). (2018). Faaliyet Raporu.
Turan, N. (2005). Üretken Bir İstihdam Yaratılmasında Kooperatif İşletmelerin Potansiyel Katkıları.
Bilgi Sosyal Bilimler Dergisi, 10, 99-111.
Weeks, J. (2015). Macroeconomic Policies for Full and Productive Employment: Case Studies of
Thailand and Viet Nam. ILO Asia - Pacific Working Paper Series.
World Bank, https://data.worldbank.org/indicator, (20.06.2021).
Yenisu, E. (2019). BRICS-T Ülkelerinde İşgücü Verimliliği ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Panel
Veri Analizi. Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (KÜSBD), 9(1), 35-60.
Yücel, K. G. (2019). Avrupa Birliği ve Türkiye’de Asgari Ücret Uygulamasının Karşılaştırmalı
Değerlendirilmesi. Politik Ekonomik Kuram, 3(2), 338-363.

295

You might also like