You are on page 1of 6

DERSİN ADI: EBUT 602 EĞİTİM EKONOMİSİ VE PLANLAMASI YIL İÇİ

DEĞERLENDİRME ÖDEVİ

Öğrencinin Adı Soyadı: Fatma Balaban No: 21281832

Soru 1. Eğitimin ekonomik büyümeye katkısını artırmak için yapılması gerekenleri tartışınız.

Soru 2. Eğitimin bireysel ve toplumsal dışsallıklarının daha etkin olarak sağlanabilmesi için
yapılması gerekenleri tartışınız.

CEVAPLAR

1. Eğitim ekonomik büyümeyi etkileme gücü en yüksek faktörlerden biridir. Eğitimin


ekonomik büyüme üzerindeki katkısı yadsınamaz. Bu durumu ortaya çıkaran birçok
araştırma yapılmıştır. Eğitimli çalışan spesifik olarak çıktıların ve hizmetin niceliğini ve
niteliğini artırır. Daha net bir örnek verecek olursak eğitimli çiftçilerin üzerinde yapılan
araştırmalarda ürün yüzde 25 ürün artışı olduğu görülmüştür. Eğitimin ekonomik büyüme
üzerindeki net artışını kestirmek zordur. Ancak alınan eğitim hangi sektör için olursa olsun
üretim hacmini, niteliklerini, hizmet kalitesini artırır. Her ülkede eğitimin ekonomiye
katkısı farklıdır. Eğitime ne kadar yatırım yapıldığı, ne derece kıymet verildiği ve
değerlendirme kriterleri değişmektedir.
Verilen eğitimin ülke ekonomisine katkısının olabilmesi için dünya ölçeğinde verilen
nitelikli eğitimin hizmet ve üretime dönük olması gerekmektedir. Bu durum oldukça
önemlidir. Eğer bir ülkede dünya ölçeğinde hizmet ve üretime dönük bir eğitim verilirse
bunun ekonomiye katkısı da farklılaşır yani daha yüksek olacaktır. Uzun soluklu eğitimler
veriliyor. Yıllarca insanlar eğitim alıyor ancak istihdam alanı yok ya da mezunların
donanımı ve yeterlilikleri zayıf, üretim bandında tecrübesi yetersiz olursa verdiği hizmette
niteliksiz ve yetersiz olacaktır. Çünkü verilen eğitim en başta hizmet ve üretime dönük
değildir ve ekonomiye katkısı da sınırlı derecede olacaktır.
Hizmet ve üretime yönelik verilen eğitimin ardından ekonomik büyümeye katkı için
gerekli diğer bir adım ise çalışanı eğitim alınan alanda istihdam etmektir. Bir birey üretime
ve hizmete dönük bir eğitim alır ve o alanda da istihdam edilirse ancak devletin gayrisafi
milli hasılası yükselebilir eğitim yolu ile. Devlet ücretsiz eğitim verdiği yani yatırım yaptığı
bireyden faydalanmalıdır. Onu istihdam etmeli üretime katmalı ve ondan hizmet almalıdır.
Ekonomiye katkı için ayrıca ekonomiklik ilkesi göz önünde tutulmalıdır. Yani devlet
gerek kurumlar gerek üretim yapan sektörler ellerinde var olan kaynakları maximum
düzeyde kullanmalı ve israf etmemelidir. Ekonomiklik ilkesi savurganlığın karşısında
durur. Kaynakları tasarruflu kullanmak yanında yetişmiş elemandan faydalanmakta
ekonomiklik ilkesi olarak değerlendirilmelidir. Dışardan yüksek ücretlerle uzman getirmek
yerine çalışanı kendin yetiştirip istihdam edip ondan yararlanmak eğitim alan çalışandan
emekli olana kadar ülkesi için fayda sağlamaktır. Sonuçta bu çalışan ilkokuldan beri devlet
tarafından belli yatırımlar yapılarak okullarda okutuluyor, üniversite eğitimi de ücretsiz
veriliyor. Ülke ekonomisine bir katkı sunmadan yırt dışına giden uzmanlar oluyor mesela.
Sizin yaptığınız yatırımın karşılığını almadan başka bir ülke o çalışan üzerinden çok ciddi
kazançlar elde edebiliyor. Son yıllarda beyin göçü çok tartışılıyor. Özellikle ülkemizde
eğitim alıp ülke dışına çıkan doktorlar var. 12 yıl temel eğitim yanında 7 yıl üniversite
eğitimi verip yaklaşık 20 yıl yatırım yapılan tek bir eğitimli birey ülkesine hizmet etmeden
gittiği zaman bu devlete zarar, gittiği ülkeye de ciddi kazanç anlamına gelmektedir. Oysa
bu insanlar şartlar iyileştirilerek, çalışma koşulları ve hakları bakımından sosyal devlet
anlayışı ile ülkede kalma ve hizmete kendi ülkelerinde katılma, istihdam edilme imkanı elde
etmeliler. Giderse gitsin anlayışında olunmamalıdır.
Eğitim ile ekonomik büyümeyi artırma yollarından biri de yeni ekonomik pazarlar
bularak üretimi sürdürülebilir, devamlılığı olan birbirini besleyen bir döngü haline
getirmektir. Bunun için insan kaynağına ve ham maddeye ihtiyaç duyulur. Ekonomik
pazarınız geniş olursa ülkeye para girişi artar, yatırım imkanı genişler ve ekonomik
getirilerde artar. Gayrisafi milli hasılası büyür. Bireyinde bundan aldığı payda bu artış
ölçüsünde büyür. Daha çok alışveriş daha çok vergi anlayışı ile önce ülke sonra birey
kazanır. O yüzden üretim bandındaki ürün çeşitliliğimiz noktasında genişlemek
gerekmektedir. Örneğin; siha üretecek mühendisler yetiştirilecek önce onlar istihdam
edilecek ve onlara çalışma alanları açılacak. Sonra üretim ve hizmet beklenecek iş
görenlerden. Ardından çıktıların pazarlanması süreci başlayacak. Ekonomik pazar kurma
noktasında ise üretilen ürünlerin dünyanın nabzını tutan ihtiyaçlara yönelik olması şarttır.
Teknolojiyi, sosyal gidişatı çok yakından takip etmelidir.
Bir ülkede ekonomik büyüme varsa eğitime gayrisafi milli hasıladan ayrılacak payda
o ölçüde artacak demektir. Bu artışın sürdürülebilir, kalıcı ve devamlı olması çok önemlidir.
Eğitime ayrılan pay artarsa bu daha çok okul, öğretmen, daha çok materyal donanım ve
teknolojik imkân demektir. Bu durum ne kadar daha fazla gider görünse de yetişen nitelikli
insan gücü harcadıklarını ekonomiye geri döndürecektir. Eğitimde harcanan bedel bir
giderden ziyade aslında yatırımdır.
Eğitim alan kişinin nitelikli, donanımlı ve uygulamaya dönük eğitim alması
gerekmektedir. Mesleki teknik bölümlerinden elektrik alanında mezun olan bir eleman işini
yapacak, iş yeri açacak donanıma yeterliliğe sahip olmalıdır. Ülkemizde en büyük
sorunlardan biride budur. Mezunlar donanımlı değil ve istihdam alanları yok. Öyle bölümler
var ki adını dahi kimse duymamıştır.
Üretime ve hizmete dönük eğitim veren ülkeler ekonomik anlamda büyüyor.
Kanada’da bu oran %25 olarak gösterilmiştir. Eğitime Türkiye De kişi başı 90 dolar
harcanırken gelişmiş güçlü ekonomisi olan ülkelerde bu oranlar örneğin Japonya da 950
dolara kadar çıkıyor. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz. Bireyin eğitimine ayırdığımız pay ve
harcama miktarı ne kadar yüksekse ekonomik büyümeye katkısı da o denli yüksek olur.
Eğitimle ekonomik büyümeyi sağlamak konusunda sihirli değnek üretime ve hizmete
dönük insan gücü yetiştirmektir. Ancak nitelikli yetişmiş insan gücü sayesinde dünya
pazarında gelişmiş ülkelerin ekonomileri arasına girebiliriz. Bunun en önemli yolu kişisel
gelişime ve istihdama bağlıdır. OECD ülkelerinde öğrenci başına düşen harcama miktarı
Türkiye‘nin 6 katıdır. Gelişmiş ülkeler eğitimden tasarruf etmiyorlar. Harcamalarını
kısmıyorlar. Eğitime büyük pay ayırıyorlar.
Ülkeler çapında bakacak olursak istatistiklere göre ekonomik büyüme içinde eğitimin
payı %3 ile %25 arasında değişmektedir. 3 puanlık ülkenin getiri ile 25 puanlık ülkenin
getirisi arasındaki fark aslında çok şey anlatıyor. Aslında bu fark ülkenin üretime dönük
eğitim verip vermediği arasında farkı gösteriyor. Ancak üretime hizmete dönük eğitim
yanında güçlü bir istihdam var ise o ülke eğitimle ekonomik büyümeyi sağlar.
Üretilen ürünler kaliteli, tercih edilir nitelikte olmalıdır. Ham madde olarak satmak
yerine kaynağı kendin işleyip ürün olarak satıp daha fazla kazanç elde edilebilir. Mesela
ülkemizdeki yer altı kaynakları, bor madeni gibi zenginlikler daha çok ham madde olarak
satılıyor. Bunun yerine işlenmiş olarak satılması sağlanabilir.
İhraç edilecek ürünlerde yüksek değeri olan ürünler tercih edilmelidir. İhraç değeri
yüksek ürünün getiride yüksek olur. Mesela domates ihracaatı mı, yoksa araba ihracatımı
çok kazandırır? Tonlarca domates verip bir miktar doğalgaz almak ihraç değeri düşük
ürünle alışveriş yapmak demektir.
Eğitim verilecek alanlarda dünyanın gidişatına göre teknolojiyi yakından takip ederek
üretim alanları açılmalıdır. Yeni meslekler, yeni iş kolları, yeni eğitim alanları ve istihdam
alanları ile sürekli güncellemeler yapılmalıdır.
2. Eğitimin bireysel ve toplumsal olmak üzere iki yönde getirileri söz konusudur. Eğitimin
kişisel getirisi, bireyin aldığı eğitim karşısında kendisine yönelik kazançları iken, eğitimin
toplumsal getirişi ise, bireylerin aldıkları eğitimlerden dolayı ülkenin eğitim seviyesinin
yükselmesi ve eğitim insanlarında ülke ekonomisine yarar sağlamasıdır.
Eğitimin bireysel anlamda dışsallıklarını değerlendirecek olursak, eğitim ile kazanç
arasında pozitif yönlü bir ilişki söz konusudur. Eğitim seviyesi arttıkça bireysel fayda
sağlama düzeyi ile bireysel kazanç seviyesi de artacaktır. Araştırmalarda bunu
doğrulamaktadır. Eğitimli bireylerin düşük düzeyde veya eğitilmemiş bireylere göre maddi
kazanç seviyeleri daha fazladır. Çünkü iyi eğitim alan kişilerin daha fazla iş imkânı
olacaktır. Yan kazançlar elde etme durumu söz konusudur. Daha fazla kazanç, daha üst
düzey beslenme, barınma, sağlık, kültürel faaliyetler gibi bireysel kazançlara kapı
açmaktadır. Ayrıca daha düşük risk ve tehlike içeren iş kollarını seçme fırsatı da sunar üst
düzey eğitim. Eğitim sayesinde kişi bir meslek sahibi olur, bu mesleği icra eder ve maaş
alır, ekonomik refah seviyesi yükselir, suçtan uzak durur, çocuklarına faydalı olur, onlara
daha nitelikli bir eğitim verebilir. Sosyal statü saygınlık elde eder, yaşam standartları
yükselir. Kişisel gelişim imkânı elde eder, kendisine birçok kapı açılır, iş bulma imkânı
eğitimsizlere göre çok daha yüksektir. Sağlıklı olma, dengeli beslenme, kendini koruma,
çevreyi koruma gibi konularda bilinç düzeyi yükselir. Tüm bunlar eğitimin bireysel
getirileridir.
Eğitim getirilerinden tüm bireylerin faydalanabilmesi için alınacak en önemli karar eğitim
seviyesini yükseltme ve bireyleri eğitim almaya teşvik etmedir. Zorunlu eğitim yasası
olmalı ve her fert ücretsiz şekilde yaşadığı ülkede eğitim alabilmelidir. Ayrıca eğitim
almamanın bazı yaptırımları da olmalıdır. Şuan da ülkemizde 12 yıllık zorunlu eğitim söz
konusu ve okula devam etmeyen öğrenciler hakkında okullar tarafından mutlaka gerekli
takip yapılmaktadır. Ayrıca ülkemizde 12 yıllık zorunlu eğitim imkânı devlet okulları
tarafından ücretsiz olarak sunulmalıdır. Bunun yanında kırsal kesimlerde, dar gelirli
bölgelerde, mevsimlik işçi, mültecilik gibi durumlarından dolayı eğitime erişemeyen
bireylere yönelik mutlaka sosyal yardım kuruluşları, MEB işbirliği ile tedbirler alınmalı ve
bu çocuklar eğitim öğretim sürecine katılmalıdır. Okutulmayan kız çocuklarına yönelik
ailelere bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı ve kız çocuklarının okutulması için destek
verilmelidir. Yani her fert eğitim almaya özendirilmeli, yönlendirilmeli, yeteneğine göre
mesleki veya akademik eğitim almalı ve çalışma alanında istihdam edilmelidir.
Devlet eğitime yatırım için bütçeden önemli bir pay ayırmalıdır. Yükseköğrenim eğitimi
diğer alanlara nazaran getirisi en yüksek olan alandır. Yükseköğrenime ulaşmaları için
öğrencilere nitelik temel ve orta öğretim hizmeti ücretsiz sağlamalı ve yükseköğretime
devam için öğrencilere gerekli sosyal yardımlar yapılmalıdır. Bireyler imkânsızlıklarından
dolayı eğitim öğretim hayatına son vermemelidir. Yükseköğrenim tamamen ücretsiz olmalı
barınma, yemek, yurt, servis gibi hizmetlere bireylerin daha kolay ulaşması için özel
uygulamalar yapılmalıdır. Mezun olduklarında ise asıl mesele aldığı eğitimle birlikte
kendisine yapılan yatırımın karşılığında vereceği hizmet ve üretim için gerekli istihdam
alanı oluşturulmalıdır.
Bireylerin kendi yeteneklerine ilgilerine göre eğitim alabilecekleri çok alternatifli
kuruluşlar hizmet vermelidir. Akademik, sosyal, kültürel, sportif, hobilere yönelik örgün
veya yaygın, yüz yüze veya uzaktan eğitim imkânları gerekli teknolojik alt yapı ile birlikte
ekonomiklik ve ulaşılabilirlik ilkesi ile planlanmalıdır. İsteyen birey eğitimine uzaktan
devam etme fırsatını kolayca bulabilmeli, meslek edindirme kursları ile bireyler iş
alanlarına girmeli ve üretim hizmet bandında yerini almalıdır. İsteyen birey ise kendi ilgi
alanlarına göre veya kişisel gelişim merakı doğrultusunda ihtiyaçlarına göre istedikleri
alanlarda eğitim almak için zorlanmadan fırsatlara ulaşabilmelidir. Artık teknolojik
ilerlemeler göz önünde bulundurulursa uzaktan eğitim aracılığı ile zamandan ve mekândan
tasarruf sağlayarak birçok eğitim alma imkânı vardır. Tüm devletler eğitimin getirilerini
göz önünde bulundurarak gerekli eğitim fırsatlarını oluşturma noktasında ciddi gayretler
göstermelidir.
Eğitimin toplumsal dışsallıkları nasıl daha etkin hale getirilir konusunda ise ekonomik
çerçevede en önemli toplumsal dışsallık bilinçli üretici ve bilinçli tüketici olmakla ilgilidir.
Eğitim sayesinde toplumlar bilinçli üretici ve bilinçli tüketici formatına girebilmelidir.
Aslında eğitimin bireye yönelik dışsallıkla her birey bir toplumun parçası olduğuna göre
doğrudan toplumu da etkileyecektir.
Eğitimin toplumsal dışsallıklarını daha etkin kullanabilmek amacıyla toplumu oluşturan
bireylere yönelik nitelikli eğitim verilmesi şarttır. Her birey kendi alanında istihdam
edilerek üretim ve hizmet vermeli ve ekonomiye katkı sunmalıdır. Gelişmiş ülkelerin en
önemli gücü eğitimli insan gücüdür. Japonya sınırlı kaynaklarına ve coğrafi özelliklerine
rağmen dünya ölçeğindeki ekonomik gücünü eğitimli insan gücünden elde etmektedir. Bir
ülkede öncelikle var olan kaynaklar doğru kullanılmalı, bu kaynakları kullanacak
geliştirecek ve artıracak eğitimli insan sayısı artırılmalıdır. Bilinçli üretici olabilmek için
piyasanın ihtiyaçlarını doğru şekilde okumak gerekiyor. Hangi alanlarda boşluklar var, neye
ihtiyaç duyuluyor, neler üretilmeli, diğer ülkeler için neler üretilebilir onlar nelere ihtiyaç
duyuyor, hangi malların aktarımı yapılabilir araştırılmalı, takip edilmeli ve eğitim sayesinde
bu alanlara yönelimde bulunulmalıdır. Bu şekilde ülkenin ekonomisi büyür. Bu bilinçli
üretimin işidir. Bilinçli üretim ancak eğitim sayesinde gerçekleşir.
Eğitime düşen diğer görev ise bilinçli tüketim için gerekli bilinci kazandırmaktır. Popüler
kültürün ve kapitalist düzenin bir parçası haline gelip kaynakları savurmak ve yok etmek
yerine korumak, tasarruflu kullanmak, üretilenlerin boşa gitmediği bir sistem kurmak
şarttır. Her çıka yeni çıkan telefonu almak isteyen gençler, bir ailede kişi sayısı kadar araba,
her kıyafete uygun aksesuarlar, hediyeleşmeler derken tüketim çılgınlığına dönen bir dünya
düzeninin içinde yaşıyoruz. Gerçek eğitimli bir tolumda savurganlık yoktur. Toplumlar
bilinçli üretici ve tüketici olmak için eğitilmelidirler. Bu eğitimin en önemli toplumsal
dışsallığıdır. Bu eğitim en baştan aile içinde verilmelidir. Bir çocuk toplum için bilinçli
üretici ve tüketici olmanın önemini hem aileden hem eğitim aldığı kurumlardan
içselleştirilmiş şekilde kavramalıdır.
Toplumlar demokratik şekilde ortak akılla yönetildiği zaman ekonomik getirileri de o
ölçüde artacaktır. Devlet dili, yönetim anlayışı, bireye verilen değe, sosyal haklar ve eğitime
verilen önem konusunda sözde değil özde demokratik bir anlayış kazandırılmalıdır. Ortak
akılla hareket edilmediğinde karara katılmayan bir millet var olduğunda hata oranı da
yükselir ve kayıplar artar.
Toplumsal anlamda eğitim getirilerini güçlendirmek için ülke olarak rekabet gücünü
artıracak planlamaların ve gelişmelerin takipçisi olunmalıdır. Eğitim rekabet gücünü artırır.
Bir ülke diğer ülkelerle rekabet etmek için o ülkedeki gelişmeleri izlemeli ve çok iyi takip
etmelidir. Bu kapitalist düzene ayak uydurmak için ülkelerin güncel gelişmeleri takip
etmesi piyasayı iyi izlemesi, ihtiyaçlara yönelmesi ve rakiplerin aktivitelerini görmesi
gerekmektedir.
Bir toplumda eğitime yatırım ve ayrılan pay yüksek ise o toplumda eğitim seviyesi yükselir.
Eğitimli insanın iş olanakları artar ve yoksulluk azalır. Çalışan kişi hem kendi kazanır hem
de topluma kazandırır, topluma fayda sağlar. Kendisini, ailesini ve toplumu kalkındırır.
Eğitimi yükseldikçe de topluma sunduğu hizmetin niteliği de yükselir. Nitelikli insanın
topluma sunduğu hizmet ve üretimi de nitelikli olur. Toplumlar nitelikli eğitim alan
bireylerin sayısını artırmaya odaklanmalıdır.

You might also like