You are on page 1of 70

ÇEVRE SORUNLARI ve

BİZ İNSANLAR
Dünyanın 4.5 milyar yıllık tarihinde ilk kez Büyük İvme devrini yaşıyoruz. Hızla
çoğalan insan nüfusu ve yükselen ekonomik büyüme ile artan enerji, arazi ve
su talebi ile dünyamız, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir değişime sahne
oluyor.
Hava kirliliği yüzünden
maske takan Mulan
Hayatın gerçek yüzüyle tanışan Mow
Kuraklaşan ormanda Pooh
Balıkçıların ağına yakalanan Sebastia
Trafikte sıkışıp kalan Şimşek McQueen
Trafikte sıkışıp kalan Şimşek McQueen
Denizin kirli sularında hayatta kalmaya
çalışan Ariel
ÇEVRE NEDİR??? (Klasik
anlamda) Çevre; insanların ve diğer canlıların
yaşamları boyunca ilişkilerini
sürdürdükleri ve karşılıklı olarak
etkileşim içinde bulundukları fiziki,
biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel
ortamdır.

Canlı varlıkların, hayati bağlarla bağlı


oldukları, etkiledikleri ve etkilendikleri
mekan birimlerine o canlının veya
canlılar topluluğunun yaşam ortamı
veya “çevre” denir.
Doğa/Çevre bizim için
hangi özellikleri ÖNEMLİ?
 Doğa; kendini sürekli olarak yenileyen ve değiştiren, canlı ve
cansız maddelerden oluşan varlıkların hepsini kapsar.

 İnsani faktörler etkin (baskın) değildir. (?)

 Madde ve enerji unsurlarından oluştuğu kabul edilir.

 İnsan etkinliğinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve


değiştiren güç; canlı ve cansız maddelerden oluşan varlığın tümünü ifade eder.

 Bazen sadece; insan eliyle büyük değişikliğe uğramamış doğal güzelliklerini


koruyan, genellikle kent dışı kesimi anlatmakta kullanılır.

Canlıların en geniş yaşam alanına "Doğa" denir.


Doğa sürekli değişim-dönüşüm içinde
olan dinamik bir sistemdir.

Doğal sistem, kendi kendileri arasında


sürekli bir iletişim ve haberleşme
sistemi içinde olan, kendi-kendilerini
düzenleyen, kendi aralarındaki
ilişkileri düzenleyecek kuralları
karşılıklı etkileşimlerle kendileri
oluşturan ve bu şekilde kendi-
kendilerini örgütleyen canlı, yaşayan
bir sistemdir.
Dinamik sistemli doğada, canlılık kuantsal (atom-altı)
öğelerle başlamaktadır. Ve onlar atom-molekül-hücre-beden
gibi gittikçe gelişen üst sistemler içinde “entegre-sistemler-teorisi”
kuralları çerçevesinde bir-araya gelerek, doğa-ve dünyayı
oluşturup, sahiplenmektedirler.
Bu kralların en önemlileri şunlardır:
i-Her düzey, altındaki düzey(ler)inkine ek, yeni bir özellik
taşır.
ii-Üst düzeylere doğru karmaşıklık derecesi artar.
iii-Herhangi bir düzeyde oluşan bir bozukluk, ilişkili tüm
diğer düzeyleri de etkiler.
iv-Her sistemde, üst düzey alt düzeye bağımlıdır; üst
düzey alt düzeye yön (hedef) gösterir.
v-Herhangi bir düzeyin oluşumunda, karar erki alt
düzeydedir; üst düzey hedef göstermekle yükümlüdür.
Çevreyi oluşturan tüm bu unsurlar ve aralarındaki
karmaşık ilişkiler BÜTÜNCÜL bir bakış açısı gerektiren bir
YÖNETSEL bakışı beraberinde getirmektedir.
Doğa karmaşık ve güzeldir.
21. yüzyılda insanoğlu Doğa’daki kaynakların sınırlı
olduğunu, Doğa’nın tüm canlı ve cansız varlıklarla
iç içe örülmüş bütünlüklü bir yapıya sahip olduğunu
artık iyice anlamalıdır.

Bugünkü ve gelecekteki yaşamı mümkün kılmak


için Doğa’yı bütüncül görebilmek, ekosistemleri
tanımak, yarattığımız değişimlerin ekosistemler
üzerindeki geniş ve uzun vadeli etkilerini fark edip
değerlendirebilmek zorundayız.
ÇEVRE SORUNLARI
“Çevre sorunları, insanlar tarafından meydana getirilen yapay çevrenin doğal
varlıklardan oluşan doğal çevre üzerindeki olumsuz etkileri, yapay çevrenin
sağlık şartlarına uygun olmayışı, doğal kaynakların aşırı ve yanlış kullanımı ve
çevrenin bu şekilde tahribi sonucunda meydana
gelen sorunlardır.
İtalya'da başladı. Yunanistan'ı etkiliyor.
Son tahminlere göre kuvvetli fırtına
yön değiştirip Yunanistan üzerinde
kalacak, Türkiye'de ise en çok Edirne
ve Çanakkale'de etkili olacak.
İstanbul'da da kuvvetli sağanak olarak
etkisini gösterecek.
BU FOTOĞRAFLAR NEREDE VE NE ZAMAN
ÇEKİLMİŞ OLABİLİR?????
Tarih: 18 Temmuz 2017

Yer: İSTANBUL
İstanbul'da etkili yağış
(20 dakikalık kabus)

27 Temmuz 2017
ÇEVRE
SORUNLARININ
ORTAYA
ÇIKIŞI
Çevre Sorunlarının Ortaya Çıkışı
1. İlk insanlar doğayı sadece temel ihtiyaçları için
kullanmaktaydılar.
Temel ihtiyaçlar; yeme, içme, barınma, örtünme

Doğa üzerindeki etkileri sınırlı hatta yok denecek kadar azdı.

2. Avcılık ve tarımsal faaliyetlerin başlamasıyla



Doğaya ufak ufak müdahaleler başladı

3. Doğadan beklentiler arttıkça ve temel ihtiyaçların ötesine


geçtikçe;

DOĞAL KAYNAKLAR KİRLENMEYE ve TÜKETİLMEYE BAŞLADI…..
ÇEVRE SORUNLARININ ORTAYA ÇIKIŞI
Tarihsel Süreç İçerisinde çevre ile
insan-toplum ve
kalkınma-gelişme İlişkileri

Birinci Aşama: Boyun Eğme


İkinci Aşama: Toplayıcılık
Üçüncü Aşama: Avcılık ve Balıkçılık
Dördüncü aşama: Göçebe ve pastoral dönem/evcilleştirme
Beşinci Aşama: Çobanlık
Altıncı Aşama: Bitki yetiştirme
Yedinci Aşama: Tarım
Sekizinci Aşama: Sanayileşme
Dokuzuncu Aşama: Kentleşme
Onuncu Aşama: İklimsel denetim ve kozmik patlama
Onbirinci Aşama: Eksobiyolojik kaçış
TARİHSEL SÜREÇ
ve
İNSAN- DOĞA İLİŞKİSİ

• Doğada tutunabilme dönemi


Toplayıcı ve Avcı Toplum

• Doğal alanları küçük ölçekli değiştirme


Tarım toplumu

• Doğal alanları büyük ölçekli değiştirme


Sanayi Toplumu
(Kapitalizm ve Emperyalizm Süreci)
İnsan yeryüzündeki serüvenine AVCI_TOPLAYICI
olarak başlamıştır.
 1500'den önce Avrupa'da egemen dünya görüşü, çoğu
başka uygarlıklarda olduğu gibi organikti. İnsanlar
manevi ve maddi olayların karşılıklı dayanışmasıyla
organik ilişkilere dayanarak, doğayı dengeleyen küçük
topluluklar içinde yaşarlardı.

 Bu Ortaçağ tablosu 16. ve 17. yüzyıllarda köklü değişime


uğradı. Organik, canlı ve manevi bir evren anlayışı yerini
makine tarzındaki bir evren anlayışına bıraktı.

Bilimsel devrim
Kopernik’in ‘güneş merkezli sistem’ i bulmasıyla YERKÜRE
merkez olmaktan çıkıp, sıradan bir gezegene dönüşüyor.
Böylece dünyayı evrenin merkezi kabul eden görüşün
yıkılması ile de BİLİM kapısı aralanıyor.
Buralara nasıl gelindi???
12 yy da üniversitelerin kurulmasını takiben bilim
adamları (rönesansın mimarları) yetişmeye başladı ve
TEKNOLOJİ gelişmeye başladı (barut, pusula, matbaa,
vb)
TEKNOLOJİ

İYİ YÖNDE KÖTÜ YÖNDE

İnsanın kendini algılama biçimini değiştirmiştir.


İnsanın doğa karşısındaki gücü ve dolayısıyla etkisi
artmıştır.
İnsan BİLİM in güç ve kuvvet sağlayan birşey
olduğunu keşfetmiştir.
 İnsanoğlu toplumsal yapıların ihtiyaçları doğrultusunda doğayı kullanmış,
işlemiş ve teknik ilerlemenin bir şartı gibi yıllarca ona egemen olmaya
çalışmıştır.

 Doğaya egemen olmak, Descartes ve Newton gibi fizikçilerin savunduğu


mekanik görüşün zamanla gelişmesiyle de, zihinlere, sanki bilimin temel
hedefi olmalıymış gibi bir anlayışı yerleştirmiştir.

 İnsanoğlu yaşadığı çevre ile arasında var olan ilişkileri yanlış kavrayarak
doğada üstünlük kurmaya yönelen bir arayış içerisine girmiştir.

 Bilimin imkânlarıyla donanmış olduğu için kendini güçlü görerek, verdiği


zararlardan habersiz bir şekilde doğayı yıllarca sömürmüş, sınırsızca kaynak
kullanmıştır.
Özellikle 17. ve 18. yy da sanayi devrimi ile birlikte doğa
iyice sömürülmeye başlandı ve “insan doğanın efendisidir”
görüşü hakim oldu.

SONRA???????
Çevre felaketlerinin yıkıcı, tahrip edici
etkileri ile karşı karşıya….
Çevre Felaketlerinin Meydana Gelmeye
Başlaması
Londra’da ölümcül hava kirliliği

• 1952 yılı Aralik ayinin ilk haftasinda Londra’da


oturanlar ısınmak icin her zamankinden daha
fazla miktarda kömür yaktı.
• Yine ayni donemde elektrikli tramvaylar
kaldırıldı, yerine benzin ve mazotla çalışan
Öldüren Sis
The Killer Fog binlerce otobüs alındı.
• Bütün bunlara rüzgar akışının azlığı da
eklenince ciddi bir hava kirliligi meydana geldi.
• Şehrin üstünü bir 1sis bulutu kapladı ve bir
haftadan fazla kaldı.
• Yüksek ozon seviyesi kalp atışlarında
düzensizliklere sebep oldu; nefes alma güçlüğü
yüzünden pek cok kisi hastanelere basvurdu.
Minamata Sendromu
• 1956 yılında, üç yıl süren araştırmalar,
kasaba halkına büyük iş imkânı sunan
Chisso şirketinin Minamata Körfezini sanayi
atıklarıyla kirlettiğini ortaya çıkardı.
• Plastik üretimi yapan şirketin liman kentinin
sularını kirletmesi sonucu büyük miktarda
cıva ve diğer ağır metaller halkın ana
gıdaları arasında yer alan balık ve kabuklu
canlıları zehirlemişti.
• Bu duruma metil cıvanın neden olduğu
1963 yılında belirlenmiş olmasına rağmen
ve ancak 1968 yılında neden-sonuç ilişkisi
kabul edilerek üretim durduruldu.
• Onlarca yıl boyunca, binlerce Minamata
sakini hastalığa karşı verdiği mücadeleyi
kaybetti ve en az 2000 kişi öldü.
Love Canal
• 1978 yılında, New York’un şehir dışında kalan bölgesindeki
Niagara Şelalesi’nin yakınlarında bulunan Love Canal, işçi
sınıfının yaşadığı yüzlerce ev ve bir okuldan oluşan sakin bir
kasabaydı.

• Ancak kasaba sakinleri, 1940 ve 50’li yıllarda yerel bir şirketin


toprağın derinliklerine gömdüğü 21 bin ton zehirli sanayi atığının
üzerinde durduklarının farkında değildi.

• Yıllar ilerledikçe, atıklar yüzeye yaklaşarak insanların mahzen ve


arka bahçelerine ulaştı.

• 1978’de ise, sorun önüne geçilemez


boyuta geldi ve yüzlerce aile evlerini
hükümete satarak bölgeyi tahliye etti.
Bhopal Felaketi
1984'te dünyanın en büyük 3. ilaç şirketi olan Union
Carbide'nin Hindistan Bhopal şehrindeki böcek ilacı
fabrikasından yanlışlıkla 40 ton metil İzosiyanat
gazını dışarı atarak onbinlerce insanın ölümüne
sebep oldu.
Çevre Sorunlarının Başlıca Özellikleri
 Çevre sorunları, neden ve sonuçları itibariyle iç içe
geçmiş olduğundan, bu sorunlar birbirinden soyutlanarak ele
alınamaz.
 Çevre sorunları diğer taraftan çok yönlü ve karmaşık olup,
toplumsal yaşamın tüm alanlarını etkilemekte bu bağlamda
toplumsal sorunlardan soyutlanmadan ele alınmalıdır.
 Çevre sorunları bunun haricinde, evrensel nitelik
taşımaktadır.
 Çevre sorunları ayrıca, geniş kapsamlı ve uzun vadeli
etkiler doğurmaktadır.
 Çevre sorunları bu bağlamda, sadece belli kişileri değil,
herkesi hatta gelecek kuşakları da etkilemektedir. Bunun yanı
sıra çevre sorunlarının olumsuz sonuçları kalıcı olabilmekte ve
ortaya çıkan zararların giderilmesi zor nitelikte olup büyük
maliyetleri gerektirebilmektedir.
Çağımızın en büyük problemlerinden biri; dünyanın
kendi kendini yenileyebilme hızından daha hızlı bir
şekilde doğal kaynakların tüketilmesi durumudur.
Yaşam koşullarında değişiklik olmazsa bizden sonraki
nesillerin yaşamlarını devam ettirebilecekleri bir
dünya kalmayacaktır. Bu nedenle sürdürülebilirlik
kavramı, yaşam için önemli bir amaçtır.
 ÇEVRE SORUNLARI insanların oluşturduğu yapay çevrenin doğal çevre
üzerine etki ettiği noktada başlamaktadır.
 Çevre sorunları genel anlamda toplumların doğal çevreyi dikkate
almamasından, üretim ve tüketim alışkanlıklarını
gerçekleştirirlerken, doğa üzerinde kurdukları baskıların taşıma
kapasitesini aşmasından kaynaklanmaktadır.

 Ayrıca günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin karşılaştıkları çevre


sorunları, nedenleri ve boyutları birbirlerinden farklılıklar göstermektedir.
Çevre Sorunlarının Nedenleri Nelerdir ?

Hızlı nüfus artışı

Plansız Kentleşme

Plansız Endüstrileşme
HIZLI NÜFUS ARTIŞI
1. Nüfus

 Çevre sorunlarının temel sebeplerinden birisi insan


nüfusundaki artıştır.
 Nüfusun hızlı artışına karşılık, doğal kaynakların sınırlı
kalması ve bu nedenle artan nüfusun ihtiyaçlarını
karşılamak için çevre üzerinde sömürü ve baskı
artmaktadır.

 Nüfus ile kaynaklar arasındaki ilişkinin


sorunsallaştırılması:MALTHUS
 nüfus geometrik artarken, besin maddeler aritmetik
olarak artmaktadır ve makas açılmaktadır.
 Nüfus artışı özellikle azgelişmiş ülkelerde ve
bölgelerde ortaya çıkmaktadır.
 Refah ülkelerinde ise düşük nüfus artışına karşılık,
fazla oranlarda gıda ve doğal kaynak olanakları
mevcuttur.
 Dünyada kaynak dağılımı konusunda büyük
adaletsizlik vardır.
 Azgelişmiş ülkelerde hızlı nüfus artışı, kaynakların
yetersiz ve sınırlı olması, kıtlık, salgın hastalıklar,
yoğun çocuk ölümleri, yaygın savaşlar ve sağlıksız
besin ve su tüketimi gibi olumsuzluklar, doğrudan
çevre sorunlarına yol açmaktadır.
 Öte yandan söz konusu olumsuzluklar, yaşanılan
coğrafyadaki doğal varlıkların hızlı ve
sürdürülemez biçimde tüketilmesine yol açarak,
dolaylı biçimde de çevre sorunlarına yol
açmaktadır.
İnsan Nüfusu ve Yarattığı Kısır Döngü
YOKSULLUK

NÜFUS ARTIŞI

KAYNAKLARIN AŞIRI KULLANIMI

DOĞAL KAYNAKLARIN AZALMASI-YOKOLMASI

DOĞAL FELAKETLERİN ARTMASI

EKONOMİK VE POLİTİK İSTİKRARSIZLIK

REKABET VE İÇ ÇEKİŞMELERİN ARTMASI

SAVAŞ

2. Sanayileşme
 19. yüzyılın başından günümüze sanayileşme ve
teknoloji sayesinde gerçekleştirilen kitlesel üretim,
her alanda ciddi tahribata sebep olmuştur.
 Diğer yandan bilimin endüstriyel bir nitelik
kazanmasıyla, tabiatın sırlarını keşfetme
sürecinden, doğaya hâkim olma ve onu
dönüştürme sürecine geçilmiştir.

 Bu süreçte sanayileşme ideolojisinin


tamamlayıcıları olan merkezi devletler ile sanayi
kapitalizmi ortaya çıkmış ve doğanın sömürüsü
hızlanmıştır.
Sanayileşmenin çevre sorunlarına yol açan işleyişi çeşitli şekillerde kendini
gösterir.
 Bunlardan ilki, sanayileşme sonrasında mekanik enerjinin kullanımına bağlı
olarak, doğadan hammadde elde etme süreçlerinin kolaylaşması ve aynı zamanda
bunların hacim olarak büyük boyutlara ulaşmasıdır.
 Böylece, petrol, madenler, su gibi yer altı kaynakları ile bitki, hayvan, toprak,
hava, su gibi yer üstü kaynakları hızlı biçimde tüketilmeye ve kirlenmeye
başlamıştır.
 Bu süreçte, nesli tükenen hayvanlar, çoraklaşan ya da zehirlenen topraklar ya da
sömürülen/yoksullaşan halklar ortaya çıkmıştır.
 Ayrıca sanayileşme, üretim sırasında ve sonrasındaki etkileriyle çevre sorunlarına
yol açmaktadır.

 Moderniteyle yaratılan tüketim toplumunda tüketimi sürekli kılmak adına kitlesel


üretim hedefi, üretim süreçlerinde büyük ölçekli oluşu, sürekliliği ve yoğunlaşmayı
gerektirmiştir.

 Bu ise bir yandan geniş alanların sanayi tesisleriyle kaplanmasını, bir yandan
yoğun ve kirli teknolojilerle havanın, suyun ve toprağın kirletilmesini, bir yandan
da mamul malların kullanımdan sonra dönüştüğü artıklarla çevrenin kirlenmesine
yol açmıştır.

 Sürekli tüketim nedeniyle sorunlar birikmiş, 20. yüzyılın sonlarına doğru daha
önceden öngörülemeyen ozon tabakasının incelmesi, küresel ısınma gibi
sorunlara yol açmıştır.
3. Kentleşme
 Kentleşmenin çevre sorunlarına yol açması, esasen
yukarıda değinilen nüfus artışı ve yoğunlaşması itibariyle
kendini gösterir.
 Günümüzdeki kent yapısı, sanayileşme ve teknolojik
gelişmeye dayanır.
Çevre Sorunları Nelerdir ?
Hava Kirliliği
 Atmosfere bırakılan kirleticilerin havayı hem canlı
hem de cansız varlıklara zarar verecek hale
getirmesine genel olarak “hava kirliliği” adı
verilmektedir.
 Hava kirliliğine yol açan faktörler doğal ve yapay
olarak nitelendirilebilir.
 Doğal faktörler; volkanik faaliyetler, orman
yangınları, bitki örtüsü ve doğanın tahrip
edilmesi, hayvanların dışkılaması örnek olarak
verilebilir.
 Yapay faktörler ise insanların faaliyetleri sonucu
oluşan konutlarda yakıt kullanımı, sanayi
faaliyetleri ve trafik kaynaklı kirlilikler verilebilir.
 Hava kirliliğine yol açan sebepler içinde yapay
kaynaklar ağırlıklıdır.
 Hava kirliliğinin sanatsal ve mimari yapılar üzerinde tahrip edici ve
bozucu etkisi vardır.
 Bitkiler üzerinde ise öldürücü ve büyümelerini engelleyici etkisi
olabilmektedir.
 Bu nedenle hava kirliliği hem canlıların sağlığı açısından, hem de
ekonomik yönden zarar vericidir.
 Hava kirliliğinin son yıllarda ortaya çıkan etkilerinden birisi de
atmosfer ısısının artmasını ifade eden “sera etkisi”dir.
 Özellikle fosil yakıtların yakılması sonucu atmosferdeki
karbondioksit miktarının artmasına bağlı olarak ortaya çıkan sera
etkisi, dünyanın ısısını artırmakta, bu da başta buzulların erimesi
olmak üzere, mevsimlerde değişikliklere ve orman yangınlarının
çoğalmasına yol açmaktadır.
 Buna benzer bir başka sorun da “ozon tabakasının incelmesi”dir.
 Özellikle saç spreyleri, deodorantlarda, buzdolaplarında ve plastik
köpük yapımında kullanılan CFC (cloroflorocarbon) gazının
atmosfere bırakılması, ozon tabakasının incelmesine yol
açmaktadır.
Toprak Kirliliği
 Toprak kirliliği, toprağın insan müdahalesi sonucu
fiziksel, kimyasal, biyolojik ve jeolojik yapısının
bozulmasıdır.
 Yerleşim için toprak üzerine konutlar ya da başka yapılar
yapılması, zirai ilaçlar, yapay gübreler, hormonlar, kirlenmiş
sular, katı atıklar, çöpler ve radyoaktif atıklar, kirletici
gazlar (sanayi, egzoz ya da ısınma kökenli gazlar), yoluyla
toprağın kirlenmesinden söz edilebilir.

 Toprak sistemi ilişkili olduğu su ve hava sistemlerinin içerdiği


kirletici unsurlar için son depolama noktasıdır.
 Toprak, karasal ekosistemin taşıyıcı unsuru olup, toprak
kalitesindeki değişim, doğal ve tarım ekosisteminin verimliliğini
etkiler.
 Dolayısıyla insan müdahalesiyle toprağın kirletilmesi, ekolojik
yapıda geniş ölçekli etkiler yaratır.

 İnsan müdahalesi dışında toprağın niteliğini bozan erozyon,


 İnsanın toprakta kirliliğe yol açan etkinlikleri iki biçimde gerçekleşir:
 Bunlardan ilki, insanın topraktan bir üretim faktörü olarak
yararlanmasıdır.
 Toprağın gerek yanlış ve aşırı işlenmesi ve kullanılması,
 Tarımda aşırı yapay gübre kullanımı, tarımsal ilaç kalıntıları, kirli sulara maruz
kalma
 Sanayide ise özellikle toprağın hammadde olarak kullanımı, maden ve petrol
arama faaliyetleri
 İkincisi ise toprağı kendine yaşam alanı olarak seçmesiyle ilgilidir.
 Mekânsal yerleşim, bir yandan toprağın işgal edilmesini, bir yandan da ona
müdahale edilmesini gerektirmektedir.
 Bugün dünya nüfusunun yarısının kentlerde yaşamaktadır.
 Mevcut yerleşimlerin pek çoğunun, işlemeye uygun ilk dört sınıf topraklar üzerine
kurulduğu söylenebilir.
 Ülkemizde 3. ve 4. ve hatta 1. ve 2. sınıf arazilerde sanayi tesislerinin kurulduğu
görülebilmektedir.
 Son yıllarda özellikle kıyı bölgelerinde 1. sınıf toprakların turizm amacıyla
yapılaşmaya konu olduğu bilinmektedir.
 Öte yandan özellikle sanayi atıklarının toprağa ya da akarsulara verilmesiyle
de toprağın yapısı bozulmakta ve zehirlenmektedir.
Su Kirliliği

 Tarihsel olarak insanın suyun doğal döngüsüne yaptığı


müdahaleler artmış, giderek su kaynaklarının sürekliliğini
etkileyecek boyutlara ulaşmıştır.
 Barajlar ve göletler, akarsuyun ulaştığı yüzeysel su
kaynaklarına taşıdığı suyu azaltmakta ya da kaynağın
zarara uğramasına yol açmaktadır.
 Öte yandan, tarımsal, kentsel ve sınai faaliyetlerin
ortaya çıkardığı atık ve artıklar da su kirliliğine yol
açmaktadır.
 Genel olarak su kirliliğini etkileyen unsurlar;
sanayileşme, kentleşme, nüfus artışı ile zirai mücadele
ilaçları (pestisit) ve kimyasal gübreler olarak
gruplandırılabilir.
Gürültü Kirliliği
 Gürültü, genel olarak istenmeyen sesleri ifade eder.
 Dünya Sağlık Örgütü ölçütlerine göre 60-70 dB düzeyindeki sesler gürültü
olarak kabul edilmektedir.
 Ayrıca, 120-130 dB düzeyindeki seslerin insanların ağrı eşiği olduğu
bilinmektedir.
 Bir sesin gürültü niteliği taşıması için mutlaka yüksek düzeyde olması
gerekmemektedir.
 Özellikle büyük kentlerimizde gürültü yoğunlukları oldukça yüksek seviyede
olup, Dünya Sağlık Örgütü'nce belirlenen ölçülerin üzerinde olduğu
değerlendirilmektedir.
 Gürültünün insan sağlığını ve rahatını bozduğu, olumsuz psikolojik etkiler
yaptığı ve gürültünün süreklilik arz ettiği durumda bir kirlilikten söz edilebilir.
Radyoaktif Kirlilik
 Dünyayı tehdit eden en önemli çevre sorunlarından biri durumuna gelen
radyoaktif kirlenme konusu, 1950’lerden bu yana uluslararası hukukun
gündemindedir.
 Radyoaktif kirlenme/radyolojik kirlenme, (insan vücudu da dâhil) katı,
sıvı veya gazların içinde, arzu edilmeyen radyoaktif maddelerin
bulunmasını ifade eder.

 Nükleer enerji santralleri, nükleer silah


üreten fabrikalar ve radyoaktif madde
atıkları radyoaktif kirlenme yaratan
başlıca kaynaklardır.
 Bunların dışında mikro dalga fırınlar,
radyo dalgaları ve manyetik alanlar,
röntgen araçları ve hatta televizyon
bile bir ölçüde radyasyon yayıcıdırlar.
 Radyoaktif kirlenme, çevre ve insan
üzerinde anlık zararlara yol açtığı
gibi asıl zarar uzun vadede ortaya
çıkmaktadır.
 Örneğin; Çernobil kazası nedeni ile yayılan
radyoaktif atıkların, toprak ürünlerinde yol
açtığı kirlilik bilinmektedir.
 Çernobil reaktöründe oluşan kazayla 30
civarında kişi ölmüş olsa da önemli etkisi,
yaralanan, sakatlanan, hastalanan ve
belirtileri sonradan, gelecek nesillerde
ortaya çıkacak olan genetik riskler
nedeniyledir.
 Radyoaktif kirliliğe karşı ormanların
koruyucu etkisi vardır. Ağaçlar emdikleri
radyoaktifi, belirli bir süre sonunda
eritirler. Genellikle ormanın radyoaktif
kirlenmeden insanları koruma oranı
%30-60 arasında değişmektedir.
Bitki ve Hayvan Türlerinin Azalması

 Belirli bir dönemde ya da yöredeki bitki


topluluğu (flora) ya da hayvan topluluğu
(fauna), mikroorganizmalarla birlikte çevrenin
insan dışında yer alan ve biyolojik zenginlik
de denilen canlı ögelerini oluştururlar.
 Kentleşme ve sanayileşme, doğada bulunan
bitki ve hayvan toplulukları üzerinde gözle
görülür bir baskı oluşturmuştur.
 Söz konusu baskı, özellikle ormanlar, ulusal
parklar, çayır ve meralar, sulak alanlar,
endemik bitkiler ile endemik hayvanları
olumsuz etkilemiştir.
 İnsan etkinliklerinin yol açtığı en önemli sorunlardan
birisi ormansızlaşmadır.
 Ormansızlaşma, ormanı oluşturan ögelerin bir kısmının ya
da tümünün ortadan kalkmasıyla ormanın kendini
yenileyebilme kapasitesini yitirmesi demektir.
 Yerleşme, kentleşme, turizm ve orman yangınları,
ormansızlaşmaya yol açan temel faktörlerdir.
 Toprağı koruyan, suyu tutan, kaynak sularını toplayan ve
bu nedenle su toplama havzası işlevi gören, yabanıl
yaşamın besin kaynağı durumundaki çayır ve meralar da
insan baskısından olumsuz etkilenir.
 Çayır ve meralar aşırı otlatma, tarıma açma,
yapılaşmaya açma gibi sebeplerle hızla bozulmaktadır.
Zengin bir ekosistem olan, oksijen üretimi ve
çevrede nem oranı dengelemesi işlevi gören
bataklık, sazlık, turbiyeler gibi sulak alanlar da
doldurma, kurutma, tarıma açma gibi
sebeplerle gün geçtikçe azalmaktadır.

Kirlenme, bozulma, avcılık, kentsel ve sınai


atıklar, tarım ilaçları, yaşam ortamlarının yok
edilmesi ve bozulması gibi nedenlerle endemik
hayvan türleri de tehlike altındadır.
Uzay Kirliliği
 İnsanoğlu, Spoutnik’in 1957 yılında fırlatılışından bu yana
uzaya 4000’i aşkın uydu ve uzay istasyonu göndermiştir.
 İlk uzay aracının gönderilmesinden sonra uzay, sonsuz bir
boşluk olarak algılanır olmuştur.

 Aydınlanma ve sanayileşme döneminde yeryüzünde


doğanın ve doğal kaynakların sınırsız olduğu algısıyla,
yoğun bir tahrip ve kirletme faaliyetine girişilmesi gibi uzay
da keşfedildiği günden bugüne, «sonsuz bir çöplük» olarak
algılanmaktadır.
 Günümüzde uzayda, boyu bir santimetreden büyük olan
500 bin ve boyu 10 santimetreden büyük olan 20 bin adet
uydu ve roket kalıntısı vardır.Başlangıçta bir sorun olarak
algılanmayan uzaydaki atıkların ciddiyeti, 1980’li yılların
başından itibaren uzay mekiklerinin atıklar yüzünden hasar
görmüş lombozlarıyla yeryüzüne dönmeye başlamasıyla
anlaşılmıştır.
Yeni Kirlilik Alanları(daha bilmediklerimiz,
henüz görmediklerimizi var!!!)
 Gelişen bilim, teknoloji, tutum ve anlayışların doğal sonucu olarak yukarıda
değinilenlerin yanı sıra yeni kirlilik alanları ortaya çıkmaktadır.

 Bu tür kirlilikler içinde belki de en önemlisi “genetik kirlilik” ya da “transgenik kirlilik”


olarak adlandırılan, gen teknolojisindeki gelişmeler sonucunda genetik yapısı
değiştirilmiş organizmaların (GDO) üretilmesidir.

 Daha önce mümkün olmayan, ancak gelişen gen teknolojisiyle, farklı canlılar arası gen
transferinin yapılabilir oluşu, doğal olarak bulunan canlıların genetik yapılarında
istenilen düzenlemelerin yapılabilmesine olanak sağlamaktadır.

 Bu durum, iyiniyetli uygulamaların yanı sıra gen kaçışları ya da kötü niyetli


uygulamalarla doğal biyoçeşitliliğin bozulması ve öngörülemeyen yeni türlerin
ortaya çıkışı tehlikesini taşımaktadır.

 Gen teknolojisi yoğun biçimde ürün artışı sağlamak ve zararlılar karşısında dirençli
türler elde etmek için tarım sektöründe kullanılmaktadır.

 Bu durum, bir yandan toprağın verimliliği üzerinde yıkıcı etkiler yaratırken, bir
yandan da insan sağlığı üzerinde henüz tam olarak kestirilememiş olan riskler
taşımaktadır.
 Genetik mühendisliğindeki ilerlemelerin bir diğer boyutu da
biyolojik silah üretilmesiyle ilgilidir.
 Hâlihazırdaki gelişme potansiyeli bakımından genetik biliminin
“silah” amacıyla kullanıldığında, insanoğlu için görülmemiş
yıkıcılıkta bir tehdit oluşturabileceği ileri sürülmektedir.
 Genetik olarak çok tehlikeli virüsler, bakteri ve mantarların
kazara ya da kasten yayılması bitki, hayvan ve insan yaşamının
kütlesel ölçüde zarar görmesine ve hatta yok olmasına yol
açabilecektir.
 Öte yandan genetik kirlilik sonucu oluşacak kalıtımsal
değişikliklerle, Hollywood’un bilim-kurgu filmlerindeki gibi bir
“genetik istila” riski de söz konusudur.

You might also like