Professional Documents
Culture Documents
Hun İmparatorluğu
Hun İmparatorluğu
Birçok kavimden unsurları barındıran Hunlar, Moğollar, Türkler ve Tunguzlar gibi Orta
Asya kavimlerinden büyük bir imparatorluk haline gelmiştir. Fakat bu kavimlerden
daha baskın olan Türk kavimlerin askeri ve sosyal kültürü zamanla bütün imparatorluğa
hakim olmuştur. Devletin adı olan “Hun” kelimesi ise, adam, insan ve halk anlamlarına
geliyordu. Hunlar genellikle bozkır yaşamına uygun olarak avlanır, hayvancılık yapar ve
kısmen de olsa tarımla meşgul olurlardı. Savaşçı karakterleri gelişmiş olan Hunlar,
büyükbaş hayvancılık yapmazlardı. Onlar koyun sürüleri bakarlar ve çok iyi at
yetiştirirlerdi. Hunlarda bir yiğidin atı en yakın yareni sayılırdı. Hunlar, Türk boylarının
ataları olarak sayılırlar.
Hunlar, Türklerin kurduğu ilk imparatorluktur. Sürekli hareket eden ve göçebe olan
Hunlar, bu yaşan tarzları nedeniyle çevrelerindeki coğrafyada sürekli akınlar düzenlemiş
ve devletin sınırlarını genişletmişlerdir.
Hunların en cesur hükümdarı olarak bilinen Mete, ülke dışına sürgün edilmesine rağmen
büyük bir ordu kurarak ülkesine döndü ve Babası Teoman’ı öldürerek başa geçti. Mete
başa geçince ilk olarak Doğu kavimlerine yönelerek bütün Doğu kavimlerini yendi ve
devlet genişlemeye devam etti. Batı topraklarını da ele geçiren Mete, Çin Seddi’ne kadar
dayandı. Mete, ülkeyi bütün yönlerde genişlettikten sonra Çin üzerine seferlere
hazırlanmaya başladı.
Mete’nin Çin üzerine sefer düzenleme istediği bu dönemde, M.Ö 206 ve 220 yılları
arasında hüküm süren Han Hanedanı bulunmaktaydı. Kaoti Çin hükümdarı olmuş ve Tai
eyaletini komutası ise Han Kralı unvanı ile Sini’e verilmişti. Mete, ilk olarak Meji kentine
saldırarak seferine başladı. Sin bu durumun ardından hemen Hunlara teslim oldu. Mete,
çok az birliğiyle Çin hükümdarlarına adeta cehennemi yaşattı. Çin İmparatoru Kaoti,
Mete’nin karısının yardımıyla kurtularak kaçmayı başardı. Çin kralı daha sonra bir sefer
hazırlığına giriştiyse de bu fikirden vazgeçildi ve Çin-Hun barışı sağlandı. Çin hükümdarı
antlaşma sonucunda bir cariyesini Mete’ye gönderdi ve her yıl belirli oranda gıda
vereceği hükmünü kabullendi. Bu durumdan sonra Hunlar Çin ile uğraşmayı bırakarak
ülkenin Batı topraklarına yöneldi. bu seferde Tibet ve Tibet kavimleri, Şamo Çölü ve Lop
Gölü kavimleri Hun hakimiyetini kabul ettiler. Mete Han, Asya’da bulunan tüm Türk
kavimlerini merkezi bir otorite ve tek bir bayrak altında birleştirme amacına ulaşmıştı.
Ayrıca Mete zamanında Moğollar, Tunguzlar, Tatarlar ve Çinlilerin büyük bir kısmı Hun
hakimiyetine girmişlerdi.
Mete Han Sonrası Hun Devleti ve Hakimiyet Mücadelesi
Mete Han ülkenin topraklarını en geniş sınırlarına kadar genişlettikten sonra M.Ö 174
yılında hayatını kaybetti. Fakat Hun Devleti, mülki, idari, askeri ve kültür sanat seviyesi
imparatorluğu Asya’da il Türk İmparatorluğu haline getirmişti. Tabiî ki toprakları
genişleyen devletin merkezi yönetimi çok önemliydi. Mete Han’dan sonra gelen diğer
hükümdarlar bunu kısmen olsa da sağlamışlardı. Ülkeye gelen Çinli prensesler devleti
bölmeye başlamışlardı. Ülkeye getirilen Çin ipeği devletin ileri gelenleri tarafından lüks
hayatı ve zevkleri temsil ediyordu. Devletin yönetiminde bulunan Hükümdar Tanhu,
iktidardaki belirsizliklerle boğuşmaya başlamıştı. Çünkü Tanhu askeri bir karaktere
sahip değildi. Çinliler amaçlarına ulaşmışlardı. Hun devleti artık parçalanma tehlikesi ile
karşı karşıyaydı.
Batı Hunlarının hükümdarı olan Çiçi, günümüzde bulunan Batı Türkistan’a çekilerek
burada hakimiyet kurmuştur. Hunların Batı kanadını koruyan Çiçi, Çinlilerle büyük bir
mücadeleye girişmiştir. Fakat Türk toplumunun Akıncı taktikleri ve saldırı stratejilerini
uygulamayacak kadar az sayıda çerisi olan Çiçi, Çinlilerle mücadelede bir kent kurarak
burayı kalelerle çevirmiş ve Çin’e karşı savunma savaşı uygulamıştır. Çiçi, otoriter
olduğu kadar katı yürekli hakimiyeti ile emrindeki askerler tarafından sevilmiyordu.
Çiçi’nin ikinci hatası ise saldırmak yerine kaleye sığınarak korkak davranmasıdır.
Hunlar daha sonra Çin’in çeşitli bölgelerinde kısa ömürlü küçük devletler kurdular. Çin
sahasında Hun siyasal gücü ortadan kalkmasına rağmen, Hun Devleti Cici iktidarının
çöküşü ile birlikte Aral Gölünün çevresine yayılarak o bölgede barınmaya çalıştılar. Bu
bölgede yaşamını sürdüren diğer Türk kavimleri, daha da büyüyerek genişlediler ve
bölgedeki kuraklık ve iklim değişikliği Hunları açlığa sefalete sürüklediği için Hazar
Denizi’nin kuzeyinden Avrupa topraklarına göç etmek zorunda kaldılar.
2) Teoman’dan sonra oğlu Mete tahta geçmiştir. MÖ 209 – 174 yıllarında hüküm sürmüştür.
3) Mete’den sonra oğlu Kiok tahta geçmiştir. MÖ 174-160 yılları arasında ülkeyi yönetmiştir.
5) Kün-Çin’den sonra oğlu Hohanyeh tahta geçmiştir. Annesi Türk olan Çiçi, üvey kardeşi Hohanyeh’in
hükümdarlığını kabul etmeyerek, isyan çıkarıp, Hohanyeh’in yerine geçmiştir. Bu olayla birlikte devlet
ikiye bölünmüştür. Hohanyeh, Doğu Hun Devletini, Çiçi de Batı Hun Devletini kurmuştur.
Çin-Hun ilişkilerinde İpek Yolu’nun önemi büyüktü. Çin’in bütün amacı, sadece kendilerinin ürettiği ve
en önemli gelir kaynakları olan ipeği batı ülkelerine aracısız satmaktı. Bundan dolayı İpek Yolu’na
hâkim olma düşüncesi Çin–Hun savaşlarının ana konusu olmuştur.
Chün-Chen zamanında Çin, Hun Devleti’nin yıkılmasını hızlandırmak için faaliyetlerini arttırdı. Çin’in
kışkırtmaları sonucu, Hun şehzadeleri arasında çıkan taht kavgaları, devletin eski gücünü
kaybetmesine neden oldu.
Asya Hun Devleti’nin zayıflaması üzerine İpek Yolu’nun denetimi Çin’in eline geçti. Bu da ekonomik
durumun kötüleşmesine ve ülkede geçim sıkıntısının başlamasına yol açtı. İç huzursuzluğun arttığı bu
dönemde, Hun Devleti’nin başına Ho-han-yeh geçti. Ho-han-yeh çareyi Çin egemenliğine girmek
olarak gördü. Bu kararı almasında Çinli bir prenses
olan eşi etkili oldu. Ho–han–yeh’in Çin’e bağlanma fikrine karşı çıkan kardeşi Çiçi ve taraftarlarının
ayrılmasıyla Asya Hun Devleti Doğu ve Batı olarak ikiye ayrıldı (MÖ 48).
Çu ve Talas Irmaklarının bulunduğu bölgeye çekilen Batı Hunları, Çi-çi’nin yönetiminde kısa zamanda
güçlendiler. MÖ 38 yılında Çinlilerin saldırıları sonucu Batı Hunları dağıldılar. Bunların bir kısmı Doğu
Avrupa’ya göç ederek Avrupa Hun Devleti’ni kurdular.
Büyük Hun Devleti’nin Yıkılışı
Doğu Hunları, Ho-han-yeh’in ölümünden bir süre sonra yeniden güçlendiler ve Çin’e karşı
bağımsızlıklarını kazandılar. Kıtlık, hayvan hastalıkları ve iç karışıklıklar gibi nedenler sonucu, Doğu
Hunlar MS48 yılında Kuzey ve Güney Hun Devleti olmak üzere ikiye ayrıldılar. Güney Hunları, 216
yılında Çin’in egemenliğini kabul ederek kalabalık Çin nüfusu içinde millî kimliklerini kaybedip
Çinlileştiler. Kuzey Hunları bir yandan Çin, diğer yandan Siyenpilerle savaştılar. Bu savaşlar, onların
giderek zayıflamasına neden oldu. Sonuçta Kuzey Hun Devleti, Siyenpilerin istilası sonucu 156 yılında
yıkıldı.
Kavimler Göçü
Asya Hun Devleti’nin yıkılmasından sonra, önce Aral Gölü dolaylarına, daha sonra Ural ve Volga
Irmakları arasına yerleşen Hunlar, IV. yüzyıl ortalarından tekrar batıya göçe başladılar.
Balamir’in idaresindeki Hunlar, 375 yılında Doğu Avrupa’ya ilerlediler. Bu sırada Karadeniz’in
kuzeyinde ve Doğu Avrupa’da Gotlar, Gepidler, Vandallar, Lambardlar, Slavlar ve Germenler gibi
kavimler yaşamaktaydı.Kalabalık Hun kitleleri karşısında tutunamayan barbar kavimler yerlerini terk
ederek Tuna boylarına, Orta ve Batı Avrupa’ya doğru göç ettiler. Germen kavimleri Kuzey ve
Kuzeybatı Avrupa’ya yayılırken Franklar ve Vandallar ise İber Yarımadası’na göç ettiler. Kalabalık Slav
kavimleri ise Balkanlara yayıldılar.
Roma İmparatorluğu 395 yılında ikiye ayrıldı. Batı Roma İmparatorluğu barbar kavimlerin
saldırılarından ve ekonomik yetersizlikten dolayı yıkıldı (476).
Batı Roma İmparatorluğu’ndan sonra Avrupa’da birçok derebeylik kuruldu (feodalite sistemi).
Attila Dönemi
Avrupa Hun Devleti en güçlü dönemini Attila zamanında yaşadı. Bu dönemde Doğu ve Batı Roma
üzerindeki Hun baskısı arttı.
Doğu Roma’nın Hunlu siyasi muhalifleri desteklemesi ve ülkesinde koruması Hun mezarlarının Doğu
Romalı hırsızlar tarafından yağmalanması ve Attila’nın istemesine rağmen hırsızların
cezalandırılmaması
Yapılan Anatolios Antlaşması’na göre; Doğu Roma (Bizans), Tuna’nın güneyinde asker
bulundurmayacak; savaş tazminatı ödeyecek ve yıllık vergi üç katına çıkarılacaktı.
Bizanslılar, Attila’dan kurtulmak için ona suikast düzenlemişler ancak başarılı olmamışlardır.
Attila, Hun dış politikasını değiştirerek bu tarihe kadar iyi ilişkiler sürdürmüş olduğu Batı Roma
İmparatorluğu üzerine yürümeye karar verdi. 451 yılında Batı Roma’nın asker deposu olarak görülen
Galya (Fransa) üzerine yürüyen Attila, Katalan Ovası’nda güçlü bir Roma ordusuyla karşılaştı. Her iki
tarafında ağır kayıplar verdiği bu savaşta kesin bir sonuç alınamadı. Roma ordusunun bu savaşta
dağılması üzerine Attila, Alpleri aşarak, İtalya’ya girdi (452). Papa’nın başkanlığında bir heyet, Hun
ordugâhına gönderildi. Papa, imparator ve bütün Hıristiyan dünyası adına Attilla’dan Roma’yı
bağışlamasını istedi. Eski bir uygarlık merkezi olan Roma’ya zarar vermek istemeyen Attila, Papa ile
yaptığı görüşme sonrasında geri döndü.
NOT: Atilla dış politikasını, Doğu Roma ile düşmanken Batı Roma ile dost, Batı Roma ile düşmanken
Doğu Roma ile dost olma şeklinde belirlemiştir. Böylece Türkler iki cephede savaşıp yıpranma
tehlikesinden kurtulmuşlardır.
Bir süre sonra Hunlar doğudan gelen Türklerle birlikte Macar Devleti’ni kurdular.
Hun İmparatorluğu’nun Devlet Yapısı ve Otorite
Hun İmparatorluğu, birçok kavimden oluştuğu için devlet düzeni boylar ve daha küçük
olan budunlardan oluşuyordu. İmparatora bağlı olan Tanhu birlikleri tüm ülkeyi
yönetmekle görevliydi. Devletin hükümdarı ve ailesi ülkenin en iyi sürülerine sahip olup,
bu sürüler gene ülkenin en iyi otlaklarında beslenirdi. Özellikle devlet ve saray
bürokrasisinde okumuş Çinliler kullanılır hatta Çin üzerine yapılan seferlerde Çin’i iyi
bilen danışmanlar kullanılırdı. Türkler arasındaki boyları toplayarak devlet niteliğine
sahip bir birlik oluşturan ilk devlet Hun İmparatorluğudur.
Askeri sistemi merkezi yönetime bağlı olan bir sistem hakimdi. Bu sistem soydan gelen
duruma göre değil, sadece merkezi sistemin öncülüğünde kurulan bir sisteme dahil
olma gayesindeydi. Şefin emrindeki askerler aynı zamanda şefin emrindeydiler. Zaman
zaman boyların başına farklı kişiler atansa da boylar tekrar eski beylerinin çevresinde
toplanmışlardır. Hatta barış zamanında askerler kendi beylerine çobanlık yaparlardı. Bu
askerler beyleri vasıtasıyla Hun devletine vergilerini öderlerdi. Boylar sistemini farklı bir
grup olarak düşünmeyiniz. Bilindiği üzere Hun Devleti, boylardan oluşmaktaydı ve bu
boylar, devletin bütün sistemiyle özdeşleşmiştir. Hun Devleti, kavimlerle örülmüş devlet
sisteminin güzel bir emsalidir. Kağan, boy ve budunlar arasında iletişimi kurmak için
kurultaylar toplardı. Sık olmamakla beraber devlet bekası için bu tür toplantı ve
birleşmeler çok önemliydi. Kurultayın devlet kademesi ve diplomasi kayıtları bilinmese
de Tanhu fetihler yaptıkça ve topraklar genişledikçe devlet güçlü gözükürdü. Devletin
idaresi Tanhuya bağlı olduğu için Çin ve Türkistan’dan gelen erzağın tükenmesi veya
kesilmesi halinde çeşitli bölgelerdeki boylar devlete karşı ayaklanırdı. Elde edilen bilgiler
ve tarihi kayıtlar Hunların emirlerinde bulunan boy ve budunlara pek karışmadığını ve
ince bir bürokrasi ile hakimiyeti altındaki boy ve budunlara karşı hoşgörü siyaseti içinde
olmuştur. Hatta esir karakterde bulunan boylar dahi vergilerini öderler ve devlet
hakimiyetinde bütün ticari ve zirai ilişkilerine devam ederlerdi. Fakat zamanla bozkır
yasasına göre bir boy diğerlerine üstünlük sağlayabilirdi. Evet bu durum boy ve budunlar
arasında bir askeri köleliğin kanıtı olabilir fakat bu durum çok çabuk tersine dönerdi.
Ayrıca tıpkı Tunguzlarda olduğu gibi köle boyların beyleri de, Hun askeri ve yönetim
kademesi ilişkilerinde aktif olarak yer alırdı.
Hunların ticari ilişkileri genelde belli kentlerden ibaretti. Göçebe yaşamlarına uygun bir
şekilde yaylak ve kışlak olarak iki yerleşim yeri kullanırlardı. Tarım toplumu olmadıkları
gibi avcılık ve hayvancılık ile hayatlarını idame ederlerdi. Bu göçebe toplumlar, kendileri
yerlerini ve bütün araç ve ihtiyaçlarını kendileri karşılar fakat yerleşik komşularından
baharat, baklagil ve tahıl ihtiyaçlarını takas usulü ile karşılarlardı. Fakat Hun toplumunda
göçebe hayat daha kıymetliydi; çünkü hayvan yetiştirmek ve eğitmek, toprağı işlemekten
ve hasatından daha zor ve meşakkatliydi. Sadece bu hayvanları yetiştirmek değil, yeşil ot
sağlayabilmek ve buna karşılık ete ve süte kavuşmak kalır.
Bozkırlarda atın çok önemli bir yeri vardı. Türk boyları her zamanki gibi ata bağlı bir
topluluklardı. Çin kaynaklarında Hunların daha küçükken ok eğitimi aldıklarını ve daha
sonra büyüdüklerinde avlanmaya devam etmektedirler. Hunlar genç yaşta bozkırın zorlu
koşullarında hayatta kalabilmek için eğitilirlerdi. Hatta Bizans kaynaklarında Hunların
antlaşma koşullarını görüşürken bile attan inmedikleri ve antlaşmanın at sırtında
yapıldığını belirtmişlerdir.
Hunlar her türlü tehlikeye karşı askeri yaşamı sürdürürlerdi. Savaş ve hayvan otlatma
dışında erkekler, günlük yaşamda kullanılan eşyaları yaparlardı. Kadınlar ve kızlar yemek
yapmak ve çocuk bakmak dışında halıcılık ve keçe yapımıyla uğraşırlardı. Türklerin nam
saldığı bu halıcılık sanatı ilk olarak Hunlardan gelmedir. Kıymet verdikleri eşler için
yapılan bu halılar daha sonraki tarihlerde giderek önem kazanmıştır. Aynı zamanda
Hunlar, atlarını süsler ve gerek koşum takımlarını gerekse eyerlerin figürleri benzersiz
motiflerdi. Çadır içindeki düzen kesindi ve kimse eşyaların yerini değiştiremezdi. Çadırın
ortasında kutsal sayılan yere ocak kurulur, çadırın duvarlarına ise alet araç ve gereçler
asılırdı. Çadırın sakinleri bunun çevresinde kurulurdu. Ocağın arkasında yaşlı erkekler ve
konuklar için ayrılmış bir şeref köşesi bulunur, bu yere başköşe manasına gelen tor adı
verilirdi. Burası çadırın en kıymetli köşesi ve altın nakışlı halılarla bezenirdi. Ocağın
etrafına akşam olunca yataklar kurulur ve sabah olunca yataklar toplanarak nakışlı
örtülerle bezenirdi. Özellikle hayvan sürülerine sahip bu topluluklar için yünden
faydalanmak çok kolaydı. Çünkü yün kendileri için giyim veya ev eşyası yapmaları için
olanak sağlıyordu. Ayrıca bilinen ilk düğümlü halı olan ve srarengiz bir şekilde
keşfedilen Pazırık Halısı da Hun Türklerine aittir.
Hun İmparatorluğu’nda Kültür ve Sanat
Hunlar daha sonraki Türk medeniyetinin temellerini atmışlardır. Türk tarihinin öncülüğü
yapan Hunlar, daha da ilerleyerek düzen ve sistemlerini daha sonra gelen nesillere de
aşılamışlardır. İlk Türk sanatının merkezi olarak Altay dağlarıdır. Özellikle Altay
dağlarında bulunan kurganlar (mezarlar) bunun en önemli kanıtıdır. Bu mezarlara
gömülen ölüler değerli eşyalarıyla birlikte gömülürlerdi. O zamana kadar kullanılan düz
kılıçların aksine Türkler tarafından kullanılan eğri kılıçlara kurganlarda çok rastlandı.
Özellikle Türklerin yaygın inanışı olan Göktanrı inancında Hunlar doğuya kutsal görür ve
dini ayinlerde doğuya dönerek yaparlardı. Özellikle altın kültürü gelişen Hunlar, Atlayın
kuzeyinde bulunan aylın madenlerinden yararlanarak altın motifleri kullanmışlardır.
Hunlar tarafından yapılan tarihi eserlerin çoğu, Orhun nehrinin yanındaki başkente
taşınırdı. Hunlar dokuma şekli olarak sadece kendi şekillerini değil, aynı zamanda
etkileşime geçtikleri diğer kültürler olan Çin ve İran dokumalarını da kullanırlardı.
Özellikler altın süslemeli keçeler, değişik amaçlarla kullanılırdı. Süs resimlerinde ilk
olarak av sahneleri anlatılırdı. Hunlardan sonra yapılan arkeolojik araştırmalarda Altay
dağarlındaki Mazırık bölgesinde Doğu ve Batı kültürünün kaynaşma noktasıydı. Hunlar
kültürlerinin yaratıcısı olarak tarih sahnesine çıkıyordu. Özellikle Büyük İskender ile
birlikte Batı Türkistan’a gelen Yunanlıların motiflerini Hunlar alarak daha geliştirdiler.
Hunlar yaptıkları keçelerde Yunan motifleriyle birlikte Çin motiflerini de kullandılar.
Hunlarda Tanrı Dağları, Altay bölgesine oranla daha fakirdi. Fakat iki bölge birbirine çok
yakındı ve Tanrı Dalarındaki bulutların Altaylardan az olması aslında Hunlar için bu
durumu kanıtlar nitelikteydi. Altayların Hunlar için önemini anlatmak gerekirse,
Altaylarda başlayan Demir Çağı hemen bütün bölgelere yayılırdı. Bu yüzden tarihçilerin
genel kanısına göre, Altaylar, Hun kültürünün bütün özelliklerini taşıdığı için kültür
merkezi niteliğindeydi.
Aynı zamanda Orhun nehri ve kıyısı, Hun kültürünün birçok izini taşımaktadır. Orhun
ırmağı Türk kültür belgeleriyle doludur. Orta Asya Türk kültürünün ilk yaratıcısı olan
Hunlar, aynı zamanda gittikleri bütün topraklara kültürlerini götürmüşlerdir.