You are on page 1of 4

Türklerin Türkistan’dan Çıkışları ve Göç Hareketinin Başlaması

MÖ 54 yılında, Büyük Hun İmparatorluğu ikiye bölündü. Hohanye ülkeyi Çin himayesinde devam
ettirmek düşüncesindeyken Çiçi, Çin egemenliğini kabul etmeyerek Batı bölgesine çekilip Batı Hun
İmparatorluğunu kurdu. Zamanla hem kardeşi Hohanye’nin yönettiği Doğu Hunla, hem de Çin ile
mücadele eden Çiçi, MÖ. 36 yılında bir savaşta tüm askerleriyle birlikte öldü ve Batı Hun
İmparatorluğu yıkıldı. Yıkılan Batı Hun İmparatorluğu bünyesinde yaşayan kabileler, Çin himayesine
giren Doğu Hun İmparatorluğuna katılmayarak bölgedeki ilk yoğun göç hareketini başlattılar. Daha
sonra kurulacak olan Avrupa ve Ak Hun İmparatorluklarının temelini oluşturacak hunların göç süreci
bu tarihte başlamıştır. Çiçi yönetimindeki Batı Hunların göç hareketi 100 yıl kadar sürdü. Bu 100 yıllık
süre zarfında bölgedeki diğer Hun kabileleri de Batı Hun İmparatorluğunda yaşayan Hun Türklerini
takip ederek, hem politik hem doğal koşulları daha yumuşak olan batı bölgelerine doğru göç ettiler.

İlerleyen tarihlerde Doğu Hun İmparatorluğunun tekrar bölünerek Kuzey ve Güney olarak ikiye
ayrılmasıyla Türkistan bölgesindeki karışıklıklar artmaya başladı.

Batı Hunları gibi, Çin himayesini kabul etmeyen kabileler, Yabgu Pi idaresinde Kuzeye çekilerek hem
Çin, hem Güney Hun İmparatorluğuyla mücadeleye girişti. Zamanla bölgede güçlenen Sienpiler ve
Çinler ile mücadele neticesinde Kuzey Hun İmparatorluğu da M.S 91 yılında yıkıldı. Yıkılan Kuzey Hun
İmparatorluğu bünyesindeki Hun kabileleri, topraklarını genişleten Sienpilerin baskıları neticesinde
kabalalık kütleler halinde Batıya doğru göç ettiler.

Üçüncü büyük Göç hareketi M.S. 216 yılında Güney Hun İmparatorluğunun yıkılmasıyla gerçekleşti.
Çinin Hunlar üzerindeki baskısıyla var olan tek Hun İmparatorluğu yıkılarak bölgedeki Hun varlığı
ortadan kaldırılmış oldu. Bölgedeki Hunlar zamanla İmparatorluk kurmayı deneseler de bu girişimler
başarısızlıkla sonuçlandı. Bölgede kalan Hunlar daha çok bölgedeki halklara karışmakla birlikte batıya
doğru göç hareketine devam ettiler.

Hunlar, son Hun İmparatorluğunun yıkılmasıyla bölgedeki Hun Türkleri imparatorluk bünyesinde
olmaksızın varlıklarını devam ettirdiler. Göç eden Hunların bir kısmı göç dahilinde bölgelerindeki
imparatorluklara dahil olsalar da genellikle göç etmeye devam ettiler. Bu dönemde Hunlar, Yörük
kültürüyle tanıştılar. Hunların, Hun İmparatorluğu kurulmadan önce yaşayış şekilleri Kabileler
şeklindeydi. Genellikle göç etmekle birlikte, daha çok belirli bir bölgede varlıklarını sürdürmekteydiler.
Ancak Hun İmparatorluklarının yıkılmasıyla birlikte bölgelerinde barınamayan Hunlar, Hazar denizi
bölgesine kadar geniş bir coğrafyada göç etmek durumunda kaldılar. Bu göç hareketi, Hun Türklerinde
konar göçer olarak tanımlanan Yörük kültürünü oluşturdu.

Hunların Hazar Denizi ve Çevresinde Toplanmaları

Göç eden Hun Türklerinin, Asya’daki göç hareketleri Hazar denizine kadar sürdü. Hazar denizinden
sonrası Avrupa’ya kadar açılıyordu. Ancak hem Hazar bölgesinin ikliminin yaşamaya elverişli oluşu,
hem de Hazar denizinden sonrasındaki Gotların bölgedeki hakimiyetleri göç hareketinin Hazar
denizinde durmasına neden oldu. Yaklaşık 400 yıl süren göç hareketiyle ilerleyen Hun Kabileleri, Hazar
denizi etrafında toplanarak bölgelerinde çoğaldılar. Bu bölgede 100 yıl gibi bir süre çoğalan ve
büyüyen Hun kabileleri zamanla güçlenerek bölgelerinde söz sahibi olmaya başladılar.
Yeni Hun İmparatorluklarının Kuruluşu

Hazar bölgesinde çoğalan Hunlar, geçmişten gelen Devlet kültürünü bulundukları bölgede de hayata
geçirdiler.

Kuzey Hun Devleti’nin yıkılmasının ardından dağılan ve batıya çekilen Hunlar, Ural Nehri ve İdil Nehri
arasına yerleşmişlerdir. Ardından Hunlar, bu bölgedeki Türk boylarını egemenlikleri altına almıştır. 4.
yüzyılın ortalarında Aral Gölü ile Hazar Denizi’nin kuzeyindeki Alan ülkesini ele geçirdikten sonra, 374
yılında Balamir komutasında İdil Nehri kıyılarında görünmüşler, Karadeniz’in kuzeyindeki düzlüklerde
yaşayan Ostrogotları ve Vizigotları yenilgiye uğratmışlardır. 375 yılında Ostrogotlar ve Vizigotlar,
Hunların saldırılarından dolayı batıya doğru yönelmişlerdir. Böylece Kavimler Göçü başlamıştır.

Balamir’den sonra 378 yılında Alypbi, Hun İmparatoru olmuştur. 378 yılında Hunlar, Tuna Nehri’ni
geçmişler ve Trakya’ya kadar ilerlemişlerdir. Hunlar, Trakya’ya kadar ilerlemelerine rağmen Roma
İmparatorluğu’ndan bir direniş görmemişlerdir. Hunların baskısı altındaki Barbar Kavimler, Roma
İmparatorluğu’nu zorlamaya başlamışlardır. Roma İmparatoru I. Theodosius’un 17 Ocak 395 tarihinde
ölmesi üzerine Hunlar tekrar harekete geçmişleridr.395 yılında Hun orduları Balkanlar üzerinden
Trakya’ya akın yapmışlardır. Yine aynı yıl Kafkasya’dan gelen Hunlar, bugün Lübnan’da bulunan Sur
şehrinde, Şanlıurfa’da ve Antakya’da bir süre kalmışlar sonra tekrar Karadeniz’in kuzeyindeki
topraklara dönmüşlerdir. Bu olay ile Türkler ilk defa Anadolu’ya gelmişlerdir.

İlk Macarlar’ın Türkler ile Bağlantısı

Ugor anayurdunda yaşayan Macarlar, Batı Türkler’i (muhtemelen Onogurlar) ile ilişkiye geçerek ya da
onlara yenilerek Türklerle birlikte yeni topraklarına yerleşmişlerdir. Macarlar’ın ataları, Magna
Hungaria (Hakiki Macaristan) adı verilen Ural Dağlarının doğusu ile bugünkü Tobolsk şehri arasındaki
ilk yurtlarında (günümüz Başkurdistan toprakları) yedi Macar kabilesinin (Macar/Megyer, Nyek, Kürt-
Gyarmat, Tarjan, Jenö, Ker ve Keszi) birleşmesiyle oluşmuş konfederasyon şeklinde yaşamaktaydılar.
Bu konfederasyondaki en eski ve en güçlü konumdaki Magyar (Macar) kabilesi etrafında diğer altı
kabile birleşmiş ve zamanla bütün kabileler Macar adı altında isimlendirilmiştir.

Macarlar’ın bulundukları coğrafyada Onogurlar, Sabirler ve Göktürkler’e bağlı yaşamaları nedeniyle


Türklerle sıklıkla etkileşime girmişler ve Macarları oluşturan kabile isimlerinde görüleceği üzere
bazıları Türkçe isimler almışlardır. Söz gelimi Kürt kelimesi Türkçe “çığ, kar yığını”, Gyarmat kelimesi
Türkçe “yorulmak bilmez”, Tarjan (Tarhan) kelimesi “ikinci kral” anlamına gelirken, Jenö’de Türkçe bir
unvan olup, “kralın danıştığı kimse” anlamına gelirken, Ker kelimesi ise Türkçe “çok büyük” anlamına
gelmekteydi. Eckhart gibi kimi Macar tarihçilerine göre yedi kabileden Keszi gibi bazılarının Türk
kökenli olması ya da Fin-Ugor ve Türk kavimlerinin karışmasıyla meydana gelmesi de muhtemeldir.
# Attila: Hun Hükümdarı ve Macar Bağlantısı Üzerine Detaylı İnceleme

## Giriş

Attila, tarih sahnesindeki büyük hükümdarlar arasında önemli bir yere sahiptir. Hun
İmparatorluğu'nun lideri olarak Orta Avrupa'yı sarsan Attila'nın kimliği ve kökeni, tarihçiler arasında
uzun süredir devam eden bir tartışmanın konusu olmuştur. Bu makalede, Attila'nın Macar olup
olmadığı sorusu detaylı bir şekilde ele alınacak ve tarihsel, dilbilimsel, arkeolojik ve genetik
perspektiflerden incelenecektir.

## Attila'nın Hun İmparatorluğu Dönemi

5. yüzyılın ortalarında Hun İmparatorluğu'nun lideri olan Attila, Karadeniz'den Almanya'ya kadar geniş
bir coğrafyada hüküm sürmüştür. Hun İmparatorluğu, çeşitli etnik grupları bir araya getiren karmaşık
bir federasyona ev sahipliği yapmış ve bu dönemdeki etkileşimler, Attila'nın soyunun oluşumunda
önemli bir rol oynamıştır.

## Attila'nın Soyunun Çeşitliliği

Attila'nın liderlik ettiği Hun İmparatorluğu, İranlılar, Almanlar, Slavlar gibi farklı etnik grupları içeren bir
yapıya sahipti. Attila'nın soyunun çeşitliliği, bu farklı etnik unsurları içinde barındırdığına işaret
etmektedir. Ancak, bu durum, Attila'nın doğrudan ve belirgin bir şekilde Macarları oluşturan bir etnik
grupla bağlantılı olduğunu göstermez.

## Tarihsel Belgeler ve Attila-Macar Bağlantısı

Attila'nın tarihsel belgelerdeki izleri, doğrudan bir Attila-Macar bağlantısını somut olarak ortaya
koymamaktadır. Macarların Orta Avrupa'ya göçleri, Attila döneminden yaklaşık bin yıl sonra
gerçekleşmiştir. Bu nedenle, Attila'nın liderlik ettiği Hun İmparatorluğu'nun doğrudan bir şekilde
Macarların kökeniyle ilişkilendirilmesi zorlu bir görevdir.

## Dilbilimsel İncelemeler

Dilbilim, tarihi bağlantıları anlamak için önemli bir araçtır. Attila dönemine ait yazılı kaynaklar sınırlı
olmakla birlikte, dilbilimsel incelemeler bazı ipuçları sağlayabilir. Ancak, dildeki benzerliklerin
doğrudan bir Attila-Macar bağlantısını gösterdiğini söylemek güçtür.
## Arkeolojik ve Genetik Araştırmalar

Günümüzdeki arkeolojik ve genetik araştırmalar, tarih öncesi bağlantıları anlamak için önemli veriler
sunabilir. Attila'nın dönemine ait arkeolojik kalıntılar ve genetik analizler, Hun İmparatorluğu'nun etnik
yapısını incelemekte yardımcı olabilir. Ancak, bu verilerin Attila'nın soyunun doğrudan bir şekilde
Macarları oluşturan topluluklarla bağlantılı olduğunu net bir şekilde ortaya koyması gerekmektedir.

## Sonuç

Attila'nın Macar olup olmadığı sorusu, tarihçiler arasında hâlâ net bir cevap bekleyen bir bulmacadır.
Tarihsel belgelerin sınırlılıkları, dilbilimsel zorluklar ve arkeolojik verilerin yetersizliği nedeniyle bu
sorunun kesin bir yanıtı bulunmamaktadır. Ancak, Attila'nın liderliğindeki Hun İmparatorluğu'nun
çeşitli etnik grupları içerdiği ve Macarların kökeninin daha sonraki dönemlere dayandığı
unutulmamalıdır. Attila'nın soyunun tam olarak nereden geldiği ve Macarlarla ne kadar bir ilişkisi
olduğu, gelecekteki araştırmaların konusu olmaya devam edecektir.

You might also like