You are on page 1of 2

ÇANAKKALE ŞEHİDİ İBRAHİM NACİ’NİN GÜNLÜĞÜ

İbrahim Naci 1894 doğumlu, Beşiktaş’ta oturan bir ailenin çocuğuydu.1914’te


büyük savaş patladığında , henüz 20 yaşında genç bir teğmendi.O yıl Eylül ayında açılan
Çanakkale Cephesi, savaşa yeni bir boyut katmış; İtilaf Devletleri donanması Çanakkale
Boğazı çıkışını kapatmış, Ege denizini tam olarak kontrolü altına almıştı.Karadeniz’de
büyük oranda Rus donanmasının hakimiyetinde idi.

18 Mart 1915’teki büyük deniz muharebesi , bu kötü gidişata dur


diyecekti.Osmanlı askeri ve mayın hatları, dönemin süper gücü İngiliz-Fransız armadasına
geçit vermemiş, payitahtı işgalden, devleti çöküşten kurtarmıştı.Moraller düzeldi.

Beşiktaş’ta oturan İbrahim Naci, Çanakkale Cephesine gitme emri geldiğinde bir
küçük defter satın aldı ve günlük tutmaya başladı.Önce defterini açtı ve baştaki iç kapağa
şu satırları yazdı:

“Ailemin adresi: İstanbul’da Beşiktaş’ta, Yeni Mahalle’’de Bostanüstü’nde , 62


numaralı hanede Mustafa Efendi. Bu defter kimin eline geçerse bir şehit hürmetine
yukarıdaki adrese göndersin.” Tarih 24 Mayıs 1915’ti.

Teğmen İbrahim Naci’nin sadece 29 gününü kaydedebildiği defteri , Çanakkale


Muharebelerinin en kritik dönemlerinden birine tesadüf eder.Düşman durdurulmuş ama
denize dökülememiştir.

4-6 Haziran 1915’te 3. Kirte Muharebesi sürecinde İbrahim Naci kendi isteğiyle
İntepe’deki ileri hatlara giderken şunları yazar: “Ben siperde düşmanla karşı karşıya
olmalıyım. Çünkü çarpışmak , boğuşmak istiyorum. Kan , ateş , ölüm görmek, düşmana
da kan kusturmak istiyorum. Hem ben kendimin ne olduğunu anlayayım, hem düşman…”
Bu cümledeki muhteşem yalınlık ve fedakarlık, bugünü borçlu olduğumuz insanların nasıl
ölüme gittiklerini özetliyor.

İbrahim Naci’nin ölümle olan hesaplaşması, diğer şehitlerle ilgili yazdığı son derece
dokunaklı cümlelerde ortaya çıkar.Yeni kazılmış mezarları gördükçe onlar ve geride
bıraktıklarını düşünür:

“Ve kim bilir bu sararmış, dökülmüş siyah toprakların katı sinesine bırakılan bu
vücutlar muharebeye nasıl bir geri dönmek ümidi ile girmişlerdi…Muharebeye girmek,
didişmek, boğuşmak, mel’un düşmanı kahretmek , mahvetmek, sonra yaralanmak, nişan
almak, terfi etmek, her şey onun düşüncesinde vardı. Ölüm bile…”
Bu yüksek duyarlılık başkalarının acılarını öne çıkartırken, 21 yaşındaki genç
teğmenin hem kendi, hem onlar adına hissettiği tek korkuyu da dile getirir. Ölüm değil,
unutulmak :

Bu düşüncelerini şu sözlerle not düşmüştü : “…… Ve kendisi, ne büyük bir vefasızlık


ve kayıtsızlıkla böyle yabancı ve kuru toprakların altına bırakılarak unutulmuştu. Şimdi
düşünüyorum. Şehit olursam ben de mi böyle solgun yapraklı birkaç kel ağacın dibine
gömülüp terk edileceğim….. Issız dağlarda birkaç kazma darbesiyle açılmış bir çukura
atılarak, sonra başucuna bir kırık tahta veya ağaç, belki de hiçbir şey koyulmayarak…”

İbrahim Naci’nin alayı 21 Haziran’da ateş hattına girmek üzere emir alır: “ Saat
7.00. Geceden beri düşman taarruz ediyor.Şimdi gidiyoruz. Allah hayreylesin.”.

Bahsettiği muharebe 21-22 Haziran tarihleri arasında gerçekleşen Kerevizdere


Muharebesi’dir.Kara ve donanma topçularının cehennemi bombardımanlarının
sonucunda , Kerevizdere’deki Türk siperleri dümdüz edilir. Bu yoğun ateş altında
muharebeye giren İbrahim Naci’nin taburu’da yoldayken kayıplar vermeye başlar.
İbrahim Naci günlüğündeki son satırlarını yazar:

“…. Saat 11.00.

Muharebeye girdik. Milyonlarla top ve tüfek patlıyor….. Şimdi birinci onbaşım


yaralandı. Allah’ a ısmarladık…”

Başka ölümlere hassas, kendi ölümüne pervasız İbrahim Naci de bu sırada şehit
düşer. Şehit İbrahim Naci’nin naaşı arkadaşlarınca geri taşınır. Bölük komutanı Yüzbaşı
Bedri Efendi, İbrahim Naci’nin günlüğünü alır, okur ve devamındaki sayfaya bir not
yazar :

“… Zavallı Naci ! Evladım gibi sevdiğim yavrum.Defterine emanet ettiğin gizli


duygularını bir peder, bir ağabey yakınlığıyla okudum. Bundan dolayı bana darılmaz ve
hatalı bulmazsın değil mi? Naci, sen ve emsalin ölmediniz, bir iki kazma darbesiyle
oyulmuş bir çukura gömülmediniz; siz büyük Türklüğün, Müslümanlığın sinesinde
hürmet ve saygıyla yaşayacaksınız !...”

Bu cümleleri yazan Yüzbaşı Bedri Efendi’de 10 gün sonra şehit olacaktır.

Ölüme meydan okuyan, tek korkuları sadece unutulmak olan bu insanların gerçek
mezarları kayboldu. Ta ki İbrahim Naci’nin günlüğü ortaya çıkana kadar.Günlükle birlikte
tekrar canlandılar ve bize, tüm şehitler adına seslendiler : “ Burada yatıyoruz, toprağın
altında. Yaşadığınız ülke, bizim kemiklerimizle vücut buldu. Bizleri unutmayın.”

You might also like