You are on page 1of 63

TIY ATRO T ARIHI

MÜELLİFİN BASILMIŞ ESERLERİ

TUrk Matbaacılığı
Türk Taşbasmacılığı
Türk Gazeteciliği
Türk Temaşası
'l'iyatro Bilgisi

Ahmet Salt Matbaan


Selim Nüzhet Gerçek

TiYATRO TARiHi

T 0 R K 1 V E Y A Y 1 N E V 1 1 g44
YUNAN TRAJEDİSİ

Tiyatro tarihi Yunan tiyatrosuyla başlar.


Yunan tiyatro tarihini iyice kavramak için de
Yunan edebiyat tarihinin ana hatlarım gözönün­
de bulundurmak lazımdır.
Malum olduğu veçhile Yunan edebiyat tari­
hinin başında Homere gelmektedir. Milattan on
asır evvel yaşadığı far:wlunan Homere'in şiirleri
öyle mütekamildir ki asrımıza varıncaya kadar
hiçbir edebiyat onun derecesine yükselememiştir.
Daha gerileri bilinmediğinden Yunan edebiyatı­
nın, ta başlangıcında bile Yunan şiirinin, böyle
bir tekamüle erişebilmesi sebepleri kolayca izah
edilemez. Bunun amillerini araştırmaksa beni
mevzuumdan uzaklaştıracağından bu hakikati ol­
duğu giıbi .kabul ederek tiyatroya gelinceye kadar
Yunan edebiyatının, tiyatro manzu m olarak baş­
ladığı için, Yunan şiirinin geçirdiği safhaları ta}ı
..

!ile çalışacağım,
6 BABNJ: YAYINI

Yalnız derhal bir noktayı gözünüzün onune


koymak isterim. Çünkü /belki söyliyeceklerim
bildiklerinize uymaz. Ben başka bir vesileyle
b�ıma geldiği için biliyorum, belki biri çıkar,
bir şey bulmuş olmak, bir şey keşfetmiş görün­
mek hırsiyle mesela Yunan trajedisinin tiyatro­
nun başlangıcı sayılamıyacağını, daha evvel Mı_
sırhlarda bir tiyatronun mevcut okluğu tezini
müdafaaya kalkışır. Çünkü Driottou adlı bir pa­
paz, yalnız zevahire bakarak hükümle, bir pa­
pirüsteki hiyeroglifin bir piyes, ilk piyes olduğu­
nu iddia etmiştir.
Acaba hakikaten bu böyle midir? sualine
meydan yoktur. Çünkü sizi il.zam için derhal bir
papazın sözünden şüphe edilemiyeceği tarzında
iddiaların ortaya atılması ve müdafaa edilen tezi
haklı göstermek hevesiyle, bütün tezlerde yapıl­
dığı üzere, işe gelir gibi görünen taraflar ilzam
edilerek, diğer noktalar meskut geçilerek, kasdi
tahrifler yapılarak, haklı •görünmek çarelerinin
aranması ihtimali vardır.
Halbuki haddizatında mesele gayet basittir.
Bugün artık Driottou adlı bu papazın öne sürdü­
ğü eserin bir muhavere bile değil, ancak bir mo­
nolog olduğu anlaşılmıştır. Fakat anlamak iste­
miyene ne denebilir? Mesela monoloğu muha­
vereyle bir tutana ne söyleneıbilir? Her piyeste
tabiatiyle muhavere bulunduğunu, fakat her mu­
haverenin bir piyes olmadığını düşünmiyerek,
işi karıştırmakta devam edenlere ne yapılaıbilir7
".1YATRO TAR1Ht- 7

Bana göre yapıla.bilecek yegane şey bu vazi­


yeti önlemeye çalışmaık olduğuna göre, esasa gir­
meden evvel, bu hususta bazı umumi mülahaza­
lar serdine müsaade diliyeceğim.
Malumdur ki hiçtbir unsur yaşadığı muhitin
zihniyetinin tesirinden kurtulamaz. Yaşadığımız
muhitin zihniyetimize tesiri o .kadar katidir ki
düşüncelerimizin hEr zamanki ve her muhitteki
düşüncelere nasıl uymadığına adeta aklımız er­
mez. Şahsi zevkimizi umumiyetle esas zevk ola­
rak telakki eder ve onu kabul etmiyenleri, dü­
şüncemize aykırı düşünenleri, seviyemize göre,
türlü türlü karşılar, türlü türlü tavsif ederiz.
Amma. .. bu böyle olmamalıdır diyeceksiniz.
Hakkı.nız var. Fakat yazık ki. .. bu hep böyle O­
luyor. Tebii mukabil taraf da, ayni mantıki sa­
ik!le aynı hareketleri yapıyor. Hallbuki soğukkan­
lılıkla bakılacak olursa, esasen meydanda olan
hakikati görmemek kaıbiJ değildir. Bir olan haki­
kati olduğu giıbi kabul etmek lazımdır. Hatta bu
hakikati kabul ederken, dünyada tamamiyle doğ­
ru bir fikir olmadığı gilbi, taınamiyle yanlış bir
fikir olmadığını; yanlış sayılanın bir kenarında
belki biraz doğru, doğru sayılanın bir köşesinde
belki biraz yanlış bulunduğunu, unutmamak el­
zemdir. İşte ancak bu esaslar gözönünde tutulur­
sa mütekabil anlaşmalar olur. Bu esasılar gözö­
nünde tutulmazsa münakaşa elobette abestir. Be­
nim yapacağım budur.
J3u �özleri bitirerek gene Yunan edebiyatına,
8 SAHNE YAYINI

Yunan şıırıne geliyorum: Yunan şiiri ta başian·


gıcında şairlerin şahsi temayüllerine göre muh·
tehf nevilere ayrılmıştı. Şiirlerin yazılmasına
amil olan sebeplerin de şiirlerin bu nevileri üze­
rinde tesiri aşikardı.
Bir kısım şairler, tarihin henüz yazılmamış
olduğunu gözönünde tutarak destani, Epique, şi­
irler yazdılar. Maziyi terennüm ettiler.
Bir kısım şairler, eski ananeleri, zamanla ele
geçen maddi ve manevi varlıkları gözönünde tu­
tarak didaktik şiirler yazdılar. Destani şiiri ta­
mamladılar.
Bir kısım şairler, bunların sayısı daha çok,
mitolojik Tanrıları ve oğullarını andılar. Şiirle­
rinde hep onlara karşı duydukları muhabbeti,
bağlılığı ifade ettiler. Lirik şiirler yazdılar.
İşte Yunan şiirinin başlangıcında bu üç na­
zım şekli mevcuttu. Homere'de, Hesiode'da hep
bu şekillere raslanmaktadır. Fakat devirler iler­
ledikçe, malumat arttıkça, yazı kolaylaştıkça bu
şekiller ehemmiyetlerini •kaybetmeye ,duyulan ye­
ni ihtiyaçları karşılamamaya başladılar. Şiir ar­
tık öğretmek, büyükleri methetme.k için değil,
dinlendirmek, eğlendirmek, bedii zevkler yarat­
mak için kullanılmaya başladı. Şiir o zamana ka.
dar tıuunmıyan yeni ve güzel bir çehreyle orta­
ya çıktı: Dramatik nevi doğdu.
Taaccüp edilecek bir nıokta varsa o da bu
dramatik nev'in neden, diğer şiir nevilerine göre,
be� asır çe� dıo�duÇU ol�bUir. Ç ünkü yabana �tı�
'11YATRO TARtH! g

lamıyacak bir iddiaya göre Homere'in şiirleriniın


asılları bile daha ziyade bir muhavere mahiye­
tindeydiler. Onları okuyanla, muhatap olanlar
bi11birlerine cevap verirlerdi. Ve her nasılsa şiir­
lerin bu mahiyeti zamanla unutuldu demek.
Bu mahiyetin tam beş asır sonra, tiyatronun
dini bir mem'badan ve yeniden vücut bulmasını
icabettirecek bir şekilde unutulmuş olmasını,
herhangi bir izine rasgelinmemesini izah güçtür.
Bu sebepten ve sözü uzatmamak emeliyle, orta
çağlarda tiyatro mevzuunu ele aldığımız zaman
izaha çalışacağımız bu zaman farkını burada at­
lıyarak ve dramatik nev'in doğuşunda belki Ho­
ıııi•re'in de p;ıyı olduğunu kaydedereık gene mev­
zııuınıı di.inliyoruın.
I>o�ıın dramatik n<"v'in nazım şekli ditiramp
l>ithyrnmhe - okiu. Fakat ditirampın mı drama­
tik ı;;ekli, drıımaı.ik şeklin mi ditirampı doğurdu­
ğu pek belli olmadı. Tesadüfün de bu doğuştaki
payı taayyün edemedi.
Ditiramplar, dramatik mevzuların şekil­
lerine uygun geliyordu. Ditiramplarla hem
hayat, hem hareket ifade etmek ka'bildi. Dionysos
şerefine ter.tibedilen ayinlerde bundaın istifade
edildi. Ayini halka cazip göstermek için sözü hi­
tabe, mükaleme, teganni şekilleriyle; jesti mimik_
le, hareketi dansla ifade tercih edildi. Çünkü bu
suretle halkın anlayışı, kavrayışı artıyor ve ayin
umumiyetle daha güzel oluyordu.
Md�niz ltıyılarırıın, �nayirlerden, her tür.,
ıo 8AHNE YAYINI

lü toplanıtılardan hoşlanan halkı gitgide dansların


piri, harman yerinin tanrısı, üzümün hamisi,
sürülerin şahı, feyiz ve ıbereketin timsali, yaratıcı
ve daima yükseltici kudretin kendisi saydıkları
Tanrı Dionysos namına tertibettikleri Dionysia
ayinlerinde iyi ibadetin iyi eğlenceyle müsavi
olduğunu düşünerek eğlenceyle �badeti adeta
birleştirdiler. Bu suretle mükemmel bir temaşa
ınev'ine vücut vermiş, tiyatronun nüvesini kur­
muş oldular.
Bu ayinlerde insan.lar Tanrı Panı ve satirleri
temsilen sırtlarına g·eyik derileri geçiriyor, elle­
rinde ziller olduğu halde raksediyorlardı. Koro­
lar muhtelif kısımlara ayrılarak birbirlerine ce­
vap mahiyetinde metinler okuyorlar, şarkılar söy­
lüyıorlardı. Bütün bunlarda bir dram mahiyeti
seziliyordu. Fakat henüz dramdan çok uzak bu­
lunuluyordu.
�orolara dinlenmek fırsatını vermek ve ayin­
lere bir yenilik katmak için zamanla, güzel sfü
söyliyen, güzel sesli sanatkarların da tek olarak
ayinlere iştiraki ve tanrıları övmeleri adet oldu.
Fakat bu sözler gittikçe o derece umumileşti ki
bir müddet sonra ihtiyar ve ananeperest ekabir
ayinlere lailıbalilik sokulduğu iddiasiyle şikayet­
İere başladılar. Habuki bu yeni tarz halkın pek
hoşuna gitmişti. Halk, yarın doğacak trajediyi
sezm� gibi, bu ayinlerden memnun oluyordu.
Zaman geçti. Ayinlerin herkes tarafından
ezberlenmiş ç�bi bilinen muhaveresi yerine �mu.
TİYATRO TARİHİ· 11

mi bir mevzu seçilmesine başlandı. Muhavere o


mevzu eıtrafmda yapıld'. Hep maziye ait vaka­
lann temsili terkedildi. Yerine günlük sayılabi­
lecek hadi<;eler de alındı. Ve bu hadiselerin bü­
tün safhalarını göstermek adet oldu. Ayin baş­
langıcında vaka
. yı sadece hikaye etmenin önüne
geçmek için sanatkar sayısı ikiye çıkarıldı. Ev­
velce bu ayinlere sahne olan yer bir kürsü ma­
hiyetindeydi. Burada sanatkarlar koroyla adeta
muhavere ederlerdi. Evvelce koro esasen seyir­
cilerden seçiliyordu. Koro tam manasiyle hadise­
ye seyirci rolü oynuyordu. Fakat gittikçe cere­
yan eden vaka kar,;!sında tasviıbini, itirazım gös­
teren bir varlık oldu.
Yeni ibulunan bu temaşa şekli, görülüyor ki,
artLk tekamül yolunu tutmuştu. Tiyatronun, yani
trajedinin doğması yaklaşmıştı
Bu ayinlerin seyirci kalabalığı o kadar ço­
ğalmıştı ki, herkesin olanı biteni rahatça göre­
bilmesi için iptida mey·danlara muvakkat sahne­
ler, sonraları da dağ eteklerine, meyilli yerlere,
nısıf daire şeklinde basamaklar yapmak, halkı
oralara y�rleştirmek zarureti hasıl oldu. Sanat­
karları korodan ayırmak için de onların yeri bi­
raz yükseltildi. Ayinlerin mevzuundaki tekamü­
le muvazi olarak temsillerin mevzuları da teka­
mül etti: sahneyi hep dolduran tanrı hikayeleri
yerine artık insanların tanrılarla macerası kaim
olmaya başladı. Tanrılar sahneden çekilmediler.
Sahneyi varlıklarının korkusiyle doldurmaya,
12 SAHNE YAYINI

insanlarla mücadeleye devam ettiler.


Halktan yoksullukla ezilenler, bolluk içinde
saadet duyanlar hep buralara koşuyor, gördükle­
rinden ibret dersi almaya çalışıyordu. Temsiller
gün geçtikçe dini olmaktan çıktı. Siyasi v.e ah­
laki bir mahiyet almaya başladı. Halkın tehey­
yücünü arttırmak için milli gururu körüklemek
adet olmuştu. Her vesileyle halk şehrin kanun­
larına itaate teşvik olunuyor, mazinin şerefli isim­
leri ona örnek olarak veriliyor, ve gene ondan
öyle büyük işler beklendiği anlatılıyordu.
Temsillere bir kat daha şaşaa vermeık eme­
liyle şiirin sihrine bütün güzel sanatların kudreti
ilave olunmaya başladı. Mimarlar kuytu yerlerin
ta;bü olarak sadayı aksettirecek hususiyetlerinden
istifade ederek binlerce seyirci alan muazzam
sahneler yaptılar. Heykeltraşlar ve ressamlar sah­
neyi layık olduğu şekilde süslediler, musiki rak­
sa daha kıvrak bir eda verdi. Şiir yeni bir ahenk
kazandı. Her şey, her şey yaratılan yeni şeklin
ruhların en derin köşelerine kadar nüfuzunu te­
mine çalışıyordu.
Tiyatroların büyüklüğü dolayısiyle sanatkar­
ların temsil ettikleri hüviyeti� tanıtmak için
maskeler kullanılmaya başlandı. Maskelerin yü­
zün çi2gilerini sakladığı muhakkaksa da seyir­
cilere kim olduklarını öğrettiğinden makbul tu­
tuluyordu. Maskelerin bir meziyeti de aktörlerin
sesini daha tannan olarak uzaklara aksettirmek
jmkanıqı v�rmesirdi. Mask�lerin ağı�arının ��.,.
riYATRO TARiHi ıa

yet büyük olması da bundan ileri geliyordu. Faz­


la olarak sahnenin kenanna konulan tunçtan va­
zolarla sesin tannaniyeti de arttırılıyordu.
Görülüyor ki tiyatronun doğması için maddi
olarak her şey hazırlanmıştı. Esasen umumi mey­
daınlarında hayat fışkıran Atinayı adeta dini ve
siyasi bir tiyatroya benzetmek kabildir. Eflatun
Atinalıların Ana Yasasına Theatocratie ismini ve.
rerek yalnız güzel bir tabir bulmamış, büyük bir
hakikati de bir ıkelimeyle, .en veciz şekilde ifade
etmiştir. Evet tiyatronun doğuşu artık mukad­
derdi. Yalnız onu yaratacak deha bekleniyordu.
O da artık gecikmedi. Eschyle doğdu.
Homere ile ilk trajedi müellifi olarak �nıdı­
ğımız Eschyle arasında geçen beş asır zarfında
bu tarza dolayısiyle hizmet etmiş olanlar sırasında
Thespis, Cherilus, Pratinas ve Phrynichus giıbi
çok mümtaz simalar da vardır. Buna rağmen
trajedinin ve dolayısiyle tiyatronun banisi olarak
sayılmamalarırun sebebi eserlerinin hep koroyla
tamamlanan münferit oyunlardan ibaret olma­
sından, yani tiyatro piyesi addedilememelerinden
ileri gelmektedir.
Bunlardan mesela Thespis'in ismi sık sık
geçer. Çünkü o oyuncusunu ve korosunu bir ara­
·>aya yükliyerek şehir şehir dolaşmayı itiyat et­
;iğinden Thespis'in arabası sözü - Le Chariot de
l'hespis - bir tabir mahiyetini almıştır. Bugünkü
tabirle turneye çıkan tiyatrocular demektir.
Phrynichus'e gelince o, fazla olarak, Yunan
i4 SAHNE YAYINI

tarihinde de bir rol oynamıştır. Onun bir temsi•


linde seyirciler o kadar heyecana gelmişler ki
oyun biter bitmez silahlarına sarılmışlar ve hu­
duda koşarak memleketlerini istilaya uğraşan
İranlıları mağlıibetmişlerdir.
Fakat tekrar edelim tam trajedi, yani tam ti­
yatro Eschyle ile başlamıştır. Çünkü trajedi­
nin bünyesini kuran, ona bir tiyatro şekli veren
odur.
Eschyle Milattan evvel 525 tarihinde Eleusis'­
te doğdu. Asil ve oldukça zengin bir ailedendi.
Trajedilerini gene Milattan evvel 500 tarihlerinde
yazmaya başladı. Birçok yenilikler yaptı. O za­
mana kadar azami i:k.i kişi tarafından yapılan
temsillere bir üçüncü, bir dördüncü sanatkar ila­
ve etti. Temsili kuru bir muhavere şeklinden çı­
kardı. Piyes yapma şeklini buldu. Koroların sa­
natkarlara hitabe:bnesi usulünüı kurdu. Sahneye
lüzumu olan eşyayı kullanmak adetini tesis etti.
Sanatkarları heybetli göstermek için ayaklarına
gayet yüıksek altlı kotürnler - Cothurnes -
geçirdi. Velhasıl tiyatroyu tiyatro yaptı. Bunun­
la da kalmadı. Yazdığı trajedilerle dramatik ede­
biyatı yarattı. İşte ·bütün bu sebeplerle trajedinL'l,
dolayısiyle tiyatronun banisi olmak §erefi Eschy­
le'indir.
ESCHYLE

Eschyle Milattan evvel 456 veya 455 te, alt�,


mış dokuz yaşındayken Sicilyanın Gela şehrinde
öldü. Mezarını o devir sanatkarları bir mabet ha­
line getirdiler. Orada kurban kesmeyi, hediyeler
vermeyi adet edindiler.
E&ıhyle'in trajedilerinin yekfuıu doksana
baliğ oluyorsa da ancak yedi tanesi bize kadar
intikal etmiştir.
Eschyle'in büyüklüğünü anlamak için Vic­
tor Hugo'nun kaleminden çıkan şu tasviri de bir­
likte okuyalım: «Eschyle omuzlarına kadar asır­
ların küllerine gömülmüş görünür. Yalnız bir dev
gibi başı meydandadır. Ve yalnız bu baş bile bi­
ze, kaideleri üzerinde dikili duran mitolojik tan­
rıların hepsi kadar büyük gözükmektedir. Eschyle
işte bu vaziyette bütün nesilleri gözetlemekte­
dir.•
Eschyle'in gözetlediği şey «ideab den başka
ne olabilir? Beşeri fikri yüksek bir tepeye teşmil
16 SAHNE YAYINI

ederek ona ideal ismi verelim: Dikkat edersek


mitolojik tanrıların hep oraya inmeye çalıştıkla­
rını. insanlarıaı ise daima oraya çıkmaya uğraş­
tıklarını görürüz. Eschyle ve Promethee'si gibi.
Şimdi Eschyle'in yaratıcı kudretinin, eserle­
rindeki sadeliğe bürünmüş azametin amillerini
araştıralım: bunu E.9chy1e'in yaşatmak.ta olduğu
mitolojik tanrıların tasvir ettiği zaferlerinde,
mağlubiyetlerinde, kör bir an.uyu tatmin için
yaptıklan değişmelerde, doğruluğun verdiği sert
hükümlerde, tahlil ettiği sevinçle dolu ümitsizlik­
lerde, kederle dolu muvaffakiyetlerde bulabiliriz.
Bunu Eschyle'in mitolojik tanrıların, diğer tanrı­
lara ve insanlara layık gördükleri istibdat, iyilik,
fenalık, mükafat, mü'1a:zat; bir kelimeyle önüıne
geçilemiyen kaderirt hükümleri karşısına koy­
duğu, ilahi varlığırt kalblere telkin ettiği huzu­
run, yarattığı ruhi hal.ette bulabiliriz.
İşte Eschyle'in trajedilerinden taşan mana
budur. Bu mana Eschyle'in bütün trajedilerinde
vardır. Adeta elle tutulabilir gibi mevcuttur.
Vakaların cereyanından, ruhi hal.etlerin önü­
müze serilen tahlilinden, iç yüzüınüzüın anlaşılmış
olmasından duyduğumuz ürpermenin, hayretin
sebebi budur.
Nakledilen en basit bir hikayenin, birçoık. te­
ferruata rağmen, silratle, tıpkı hayatta başımız­
dan geçiyor gibi, mukadder akibete sürüklenebil­
mesinin sebebi budur.
Kendilerini ezen kudretlere rağmen şahsiyet
TİYATRO TAR1Hİ 17

sahiıbi olanların yükselmiş olarak gösterileıbilmesi­


nin sebebi budur.
Aristote'un tarif ettiği sade trajedi ibudur.
Trajedi, sadece budur.
Eschyle'in trajedilerindeki bu ana fikirleri
belki Homere'in şiirlerinde de bulmak kaıbildir.
Eschyle bunlara yeni bir nokta ilave etmiş, fazla
olarak eserine adalet -fikrini sokmuştur. Hesi.
ocle'un eserlerinde de sezilmeye başlıyan bu ada­
let fikrini Eschyle trajedilerine esas olarak al­
mıştır. Çünkü onun fikrince insanlar her hareket­
leriyle ıbir hak meselesini kurcalamış olurlar. Fa­
kat hak meseleleri ekseriyetle gayet karışıktır.
Hayat aynı ehemmiyeti haiz olan muhtelif hak­
ları karşılaştırarak daima mücadeleler doğurmak­
tadır. Bu kargaşalıkta asıl hakkı tayin nasıl kabil
olabilir? Tayin edildiği farzedilse bile bunu diğer­
lerine teslim ettirmek için ne yapmak lazımdır?
Lakaydi, bezginlik insanlara, hazan uğraş­
mamak için, hakkın her iki tarafta olabileceği
mülahazasını da verebilir. Halbuki bu büyük bir
yanlıştır. Ahlakın esaslarını baltalıya'bilec.=k ma­
hiyette bir yanlıştır. Hak hiçbir zaman iki taraf­
ta olamaz. Muhakkak bir taraftadır.
İşte Eschyle1in trajecUlerinde müdafaa ettiği
adalet fikri.
Şimdi Eschyle'in trajedileri hakkında da kı­
saca malumat vereceğim. Eschyle'i:n doksanı bu­
lan trajedilerinin elimize geçen yedi tanesinin,
melhuz yazılış sırasına göre, isimleri bunlardır:
2
18 SAHNE YAYINI

Suppliantes - Sept Chefs devant Thebes -

Perses - Promethee zincirde - Orestie adlı üç­


lük eser: Agamemnon, Choephores, Eumenides.
Okuyucularıma .bu ilk trajediler haıkikında bir
fikir verebilmek için bunlaooan birini seçerek bi­
raz malumat vermenin faydalı olacağı kanaatin­
deyim. Bu düşünceyle, maıksadı ifadeye en uy­
gun bulduğum, Promethee zincirde'yi ele aldım.
Bugün gaııbın hayranlıkla seyrettiği bu tra­
jedi geçen asrın sonlarına kadar layık olduğu şöh­
reti bulamamıştı. Çünkü Eschyle'in eserleri o
zamana kadar dikkatle tercüme ve değerine layıik
bir itinayla temsil ecliılmemişti. Trajedinin vak­
tiyle Atinada gördüğü rağbet, Aristote'un eseri
nev'inin en parlak ntimunesi olarak takdim et­
mesi, hep unutulmuştu. Vıoltaire
. esere barbar sı­
fatını veriyordu.
Halbuki Eschyle trajedisini «zaman> a ithaf
etmekle ne kadar haklıydı. Bugün zaman bize
bunu öğretiyor.
Eschyle'in sanat tarihinde çok hususi bir
mevkii vardır. Bir çığır açtığı için onu bu yolun
arkadan gelen yıolculariyle mukayese doğru ol­
maz. Onun, trajedilerini hiç.bir örnekten ilham al­
madan doğrudan doğruya karihasından yazdığı
hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Mevzuu birlikte tahlil için kısaca anlatayım:
Ateş Tanrısı Hefaistos, tarunmış diğer adiyle
Vulcain, Zeus'ün emri ve kudretle kuvvetin
yardımiyle Promethee'yi esir .ederek ·bir kayalığa
TİYATRO T.ARbtt 19
zincirliyor. Kahraman Promethee kendisine li.yık
görülen bu işkenceye ve hakarete karşı Zeus'e
lanetler yağdırıyor. Çektiği acılar, dinlediği na­
sihatler onu bu tavrından vazgeçirmiyor. Oce­
an'ın tavsiyeleriyle hiddetleniyor. Hermes'in söz­
leriyle çileden çııkıyor. En sonunda Zeus Prome­
thee'nin bağlı bulunduğu kayaya bir yıldırım in­
dirmek suretiyle ıbu kahramanı yerin dibine soku­
yor.
Şimdi eseri tahlile ıbaşlıyalım: Promethee zin­
cirleruııe k üzere getirildiği zaman ağzım hiç aç­
maz. Yalnız kalınca lrendine gelir. Açılır. IDtra­
fını saraıı hoşluklara hitaben söylediği sözler
ilk sükutunun adeta birer izahıdır. Ruhi ıztırap­
ları, cismi ıztıraplarıruı faiktir. Sözlerinden onun
gittikçe büyümekte, yükselmekte olduğu sezilir.
İşittiği bir ses, duyduğu bir koku onu heye­
cana getirir. ürpermekte olmasına rağmen öyle
metindir ki, karşısında en soğukkanlı kalblerin
bile çarpmamasına imkan yoktur.
Zeus'le arasını bulmak istiyen Ocean'ın tek­
liflerini Promethee öyle :kati ibir şekilde reddeder
ki, Ocean'ın artık oradan ayrılmaktan başka ya­
paca:k işi kalmaz. Ocean'ın ıbütün bu sahrnelerde­
ki, sözde vazifesini yapmış bir adam itminaniyle
Promethee'nin duruşu arasındaki tezat eserin en
pa:rlak levhalarından biridir.
Trajedide vaziyet birdir. Fakat şahıslar de­
ğiştikçe adeta değişiklikler olduğu hissi gelmek­
tedir. Bunu Eschyl�'in :kudretinin parlak delil­
lerinden biri olarak almak mübaiağalı olmaz.
Tanrılar arasında g.eçen, fakat mevzuu .in­
sanlığın kurtuluşu olan bu trajedinin uyandırdı­
ğı havanın esrarı muhayyilemizi öyle sıkı bir
surette sarar ki, trajedinin 'başlangıcında Pro­
methee'nin duyduğumuz cismi ıztıraplarını adeta
unutur; onun ruhi ıztıraplarına iştirak ederek
onunla beraber yükseliriz.
Hermes gelir gelmez Promethee'ye bildiği sırrı
söylemesini emreder. O Zeus'ün habercisi olmak­
la mağrurdur. Sahnenin sonunda ise gurur Pro­
methee'nin, hazmedemediği mahviyetse Hermes'-
la sıralanmış, öyle canlı .bir şekilde ifade edil­
in payı olur. Bu tahavvül öyle kuvvetle ifade
edilmiştir ki hayran olmamak kaıbil değildir.
Hulasa edeyim:
Promethee zincirde'nin en büyük meziyeti
hayalimizi fevkalade bir alemde yaşatması, gö­
zümüzün önünde harikuladelikler yaratması, biz­
de korku, acıma ve bilhassa hayranlık duygula­
rını canlandırmasıdır. Bütün bunlar öyle insicam­
la sıralanmış, öyle canlı bir şekilde ifade edil­
miştir ki bu şaheseri beğenmemek kabil olmaz.
Promethee zincirde'ye haklın olan fikre ge­
lince bu istiıbdatla hürriyetin mücadelesidir.
Trajedinin bünyesi ·bir vaziyeti ifade etmesi,
&.deta bir şahsı teıbarüz ettirmesi; aym zamanda
bir başlangıç ve bir sondan iıbaret buliırunası iti­
bariyle ilk Yunan trajedisinin en parlak nümu­
nelerinden biri olduğunu göstermektedir.
SOPHOCLE

Şimdi trajedinin tekamülü seyrine gelelim.


Eschyle'i pek yakndan Sophocle taki�tti. �
hocle 468 de ilk muvaftakiyet zaferini kazandığı
zaman F.ıschyle artık ihtiyatlamıştı. Sophocle
halkı ça:bwk ve kıolay cezbetti. Çünkü o da tra­
jediye birçok yenilikler getirdi. Önündeki
Eschyle'in güzel örneğini tekamül ettirdi. Yu­
nan trajedisinin ikinci büyük şahsiyeti oldu.
Sophıocle'tin trajediye hizımetiıni hulasa et­
mek istersek: mevcuda bir aktör daha ilave et­
mek, üçlük eserlerin biı1birlerine bağlanma mec­
buriyetini kald ırmak, trajedileri uzatmak ve bil­
hassa beşerileştirmek ve ruhi haletleri tahlil et­
mektir diyebiliriz.
Sophocle bütün trajedilerinde kaderin son­
suz kudretini ve insanı n tanrıların elinde bir
oyuncaktan başka bir şey olmadığını göstermek­
te, esas mücadelenin tanrıların iradesiyle insan-
12 SAHNE YAYINI

ların iradesinin, daha doğrusu tanrı iradesiyle


insan iradesinin çarpı.şmasınıdan ileri geldiğini
anlatmaktadır. Sophocle'un trajedilerine koyduğu
bu felsefi düşünceye biz, yazdığı yüz küsur tra­
jediye mukaıbil, ancak y.edi trajedisinin tahliliy­
le varıyoruz. Fakat hep.5i birbirinden kuvvetli
olan bu yedi trajediden çıkan bu mananın umu­
mi ve kati olduğunu sanıyoruz.
Sophocle Milattan evvel 495 te Atina civa­
rında Colone'da doğmuştur. Ailesi hakkında sa­
rih rnalimıat yoktur. Ancak babasının bir silah
imalathanesi sahibi olduğu, babasını genç yaşın­
da kaybetmesin.e rağmen, ailesinin vakit ve hali
�rinde olduğundan, esaslı bir tahsil gördüğü,
iki defa evlendiği, çocukları olduğu ve çocukla­
rının biııbirlerini çekememelerinden hayatı lru;­
men üzüntü içinde geçtiği bilinmektedir. Sop­
hocle Eschyle gfüi, fıtratan heyecanlı değildir. O­
nun gibi he11kesten ayrı durmak, ayrı düşünmek
istemez. Velhasıl Sophoole bütün kudretine rağ­
men, Atinarun kaynaşan hayatı içinde sade kal­
mak istiyen, sa.de kalan yüksek nıblu bir şahsi­
yettir.
Sophoıcle'un doğduğu ve yaşadığı devir Yu­
nanistarun en parlak devri, Perikles devri, Atma­
nın altın devri olduğu halde onun yiih-ek şahsi­
yeti hakkında bize intikal eden yegA!rıe müspet
malılmat diomere ile mukayese edilebilecek kud­
rette bir şair olduğu• ndan ileri gitmemektedir.
Bunu azımsıyorum zannetmeyiniz. Telebh.üfüm bu
TİYATRO TARİHİ 23

kudrette bir varlık hakkında daha fazla bir şey


öğ:r:enememekten ileri geliyor. Buna sebep olsa ol­
sa, yalnız mesleğine düşkün olan, Sophocle'un
şehrin hayatına ancak lüzuımu kadar iştirak et­
tiği; vaktini mesleğine hasretmek için, şehrin ha­
yatında yer tutan ve vakit alan büyük bir :r:ol oy­
namaktan çekindiği ola:bilir. Çünkü «Antigone»un
kazandığı muvaffakiyet üzerine onun Sisam ada­
sına karşı hazırlanan bir sefere, fev.kal.ade ola­
raık, Perildes'le beraber, kumandan tayin edil­
diği de ayrıca bilinmektedir.
Plutarque muh!1ıelif vesi1elerle Sophocle'u
anarak değeri hakkında bize bir fikir vermiş olur.
Eflatun «Cumhuriyet» adlı eserinde ihtiyar Sop­
hocle'a sorulan «aşka karşı teessüf duyup duy­
madığı» sualine verdiği cevaptan: «Senelerin yar­
dımiy le bu muhteris amirden kurtulmuş olmak­
tan memnun» göründüğünü kaydederek şahsi­
yetine ve fi.kirlerine verilen ehemmiyeti gösterir.
Aristote, teşrii kuvvetlerde yapılan ve neticesi
fena çıkan değişi:kliıklere reyini verdiği için bu
ihtimali düşünüp düşünmediğini soranlara: «Da­
ha iyi bir şey yapmak imkanı yoktu» cevalbl!llı
verdiğini yazarak bize Sophocle'un önünü arka­
sını düşünen zekAsının y.eni bir delilini ortaya
koymuş olur. Bu suretle, yakından ziyade uzak­
tan, muhtelif şekilde Atinanın hayatına karışan
fakat onun çok değerli bir rüknü, onun parlama­
sının çok esaslı bir amili olan Sophocle, talihinin
cilvesi olaraık, hiç terketmediği Atinanın fena gün-
24 SAHNE YAYINI

lerini de gördüyse de Milattan evve l 406 da sek­


sen dokuz yaşındayken öldüğünden mağlubiyet­
tan mağlubiyete uğrıyan, açlıkla kwranan ve
Atinanın Ispartalıların hükmü altına girmesiyle
neticelenen kara günlerini gönnedi.
Şimdi Sophocle'un sayısı yüzden fazla oldu­
ğu halde elimize geçen yedi trajedisine, hıepsi de
güzel bir tesadüf eseri olarak, birbirinden olgun
olan trajedilerine gelelim. Buraya, onların mü­
kemmeliyeti derecesi hakkında tam bir fikir ve­
r.e·bilmµ için, küçük bir malumat ilave etmeli,
trajedi müsaıbakaları hakkında bir fikir verme­
liyim:
Trajedi müsaıbakaları Miiattan evvel 535 ta­
rihinde tesis edilmiştir.
Bu müsabakalar üç derece üzerinden
terti.bolunurdu. Birinci seçilen eser muvaffaki­
yet zaferini ·kazanmış olur; sonrakiler de ikinci ve
üçüncülüğü alırlardı. O devirlıeriın anarı;ssine gö­
re de trajedi�:.>r hep üçlük olarak. yazılır ve bir
satirik eserle neticelendirilirdi.
Sophode'un yazdığını bildiğimiz yüz küsur
trajediyi hu şekilde dörderlik guruplar halinde
hesap edecek olursak, onun takri:ben yirmi beş
defa müsaJbakaya iştirak ettiğini tahmin edeıbili­
riz. Sophocle'un kazandığı muvaffakiyet zaferle­
rinin sayısının yirmi olduğunu da biliyoruz. Yir­
mi beş müısa-bakanın yirmisini kazanan Sophocle'­
un bu vadide elde ettiği muvaffakiyetin azameti
ve rakipsiz denilebilecek. kudreti bu rakamlar-
TİYATRO T.AlÜHİ 25

dan kolaylıkla anlaşılır. Sophocle ilk muvaffaki­


yet zaferini kazandığı zaman ancak yirmi yaşın­
da olduğu da unutulmamalıdır. Sophocle muvaf­
fakiyet zaferini kazanamadığı zamanlar bile dai­
ma ikinci olmuş ve hiçbir zaman üçüncü olma­
mıştır.
Şimdi Sophocle'un bir trajedisini tahlile baş­
lamadan evvel, kolayca anlaşmak için, onların
hepsinin bariz vasıflarını hulasa etmek doğru ola­
caktır:
Eschyle'in bütün trajedilerinde insanı kade­
rin elinde bir oyuncak gibi gösterdiğini yukarıda
görmüştük. Sophocle, bu esası kabul etmekle be­
raber, insanı trajedilerinde heyecanlarla kıvranan,
benliğini tahakkümden kurtarmaya uğraşan, ka­
deriyle ve tabiatla mücadele .ed�m bir varlık olarak
tasvir etti. Sophocle'un trajedilerinin bariz vasfı
budur.
Sophocle'un, yedisi de Maarif Vekilliğinin
«Dünya Klasiklerinden Tercümeler Serisi'> nde
neşredilmiş olan, trajedilerinin isimleri bunlardır:
Antigone - Ajax - Electra - Kıral Oidipus -
Trakhis kadınları - Philoctete - Oidipus Ko­
lcnos'ta.
Bunlardan ancak üçünün temsil tarihi kati
olarak bilinmektedir. Antigone Milattan evvel
441 de temsil edilmiştir. Biraz evvel söylediğim
gibi l:u temsilin kazandığı muvaffakiyetten dola­
yı da Sophocli:! Sisama karşı yapılan seferin, Pe­
rikles'le beraber, kumandanlığına tayin edilmiş-
26 SAHNE YAYINI

tir. Bu tayinden Sophocle için askeri bir kabiliyet


saMbi olduğu manasını çıkarmak doğru olmaz.
Bu olsa olsa onun, yüksek derecede, Atinalıların
muhabbetini kazandığının bir delili olur.
Philıoctete de 409 muvaffakiyet zaferini ka­
zanmıştır. Oidipus Kolonos'ta 402 de Sophocle'un
ölümünden soma oğlunun delaletiyle temsil edil­
miştir. Diğerlerinin temsilleri yukarıda sıraladı­
ğım şekilde olduğu tahmin edilmektedir.
Şimdi kısaca bu trajedileri, melhuz oynanış
tarihlerine göre, tahlile lbaşlıyalım:
Ajax, trajedilerin en eskisi olmakla beraber,
bir müptedi eseri olmadığı derhal göze çarpar.
Ajax sadedir. Onda Eschyle'in eserlerine bir ya­
kınlık göze çarpar. Sophocle bu trajedisinde in­
sanlar insan kaldıkça nesillerden nesillere intikal
ettirilmesi gerekli yüksek ve ölmez fikirleri te­
re:nnüm etmiştir. Evet Ajax bütün manasiyle bir
«insanlık» eseridir.
tıkinci olarak Antigone gelir. Trajedinin ba­
şındaki mevzuu teşrih eden sahne bütün dünya­
ca tarzının en mükemmel numunesi olarak ka­
·bul edilmiştir. Sophole bu eseriyle bütün insan­
lığın ruhuna nüfuz etmiş olduğunu mükemmelen
·göstermektedir. Daha fazla bir şey söylemeye
·bilmem lüzum var mı?
Trajedilerin üçünüsü Electra'dır. Bunu en
sonra tahlil ede<:.eğim.
Dördüncü trajedi olan Kıral Oidipus'te So­
phocle o zamana kadar trajedide yeri olınıyan
TİYATRO TARİHİ 27

ıbir vasıtaya başvurmuş, «merak» ı trajediye yeni


bir wısur olarak katmıştır. Aynı zamanda eser­
de vaka öyle ustalıkla tertibedilmiştir ki alaka
gevşemek şöyle dursun, heyecan sahneden sah­
neye artar.
Trakhis kadınları trajedilerin beşincisidir.
Sophocle'un bu eserini biraz zayıf bulanlar, hat­
ta onun olduğuna şüphe edenler varsa da bu id­
dianın bir haksızlık olduğwıda ittifak hasıl ol­
muştur. Trakhis .kadınları'nda iki şahıs üzerinde
bir seciye tahlil edilmektedir. Fakat bu tahlil o
kadar muvaffakiyetle yapılmaktadır ki, eser baş­
tan başa, adeta iki kat denilecek bir şekilde, ay­
dınlanmaktadır. Böyle bir muvaffakiyet ancak
Sophocle gibi bir zekaya nasip olabilir.
Trajedilerin altıncısı Philoctete'tir. Bu da
Sophocle'uın diğer trajedilerine nispetle sadedir.
Bütün eserin üç kişi arasında bir muhavere şek­
linde geçtiğini söylemekle bu sadeliğin derecesi
hakkında bir fikir vermek kabildir. Fakat So­
phocle bu eserinde hissiyatı o kadar ince bir şe­
kilde tahlil ve tasvir eder ki, bu sadelik eserin
bir kusuru sayılamaz. Bilakis bu sadelik eserin
en büyük meziyeti olur.
Yedinci trajedi Oidipus Kolonosta'dır. So·
phocle bu eserinde umumiyetle riayet ettiği bü­
tün kayıt ve şartlara aykırı olarak hareket etmiş­
tir. Trajedinin şahısları bir gece, bir ormanda, za­
man ve mekan mefhumu tanımadan dolaşırken
biııbirlerine rasgelirler. Birıbirlerini kaylbederler.
28 SAHNE YAYINI

Sophocle'un .gayesi olsa olsa, ömrünün sonunda,


tecrübenin verdiği m€Lekeyle ilk trajedilere ben ­
zer bir eser yazmak, bir ilk trajedi örneği ver­
mek olabilir. Sophocle eserlerinin bir hatimesi gi­
bi olan bu trajedisiyle Atinamn şanına bir kasi­
de yapnaya, adeta tanrıları övmeye çalışmıştır.
, Artık Electra hakkında birkaç düşünceyle
sözlerime nihayet vereceğim. Çünkü tahlil için
onu seçmiş bulunuyorum:
Electra yirmi üç küsur asırdan beri medeni
alemde vücuda getirilen piyes1erin; basübadel­
mevt sırrına nail olanlarının, en güzellerinden;
asırlar:!Il mihengine vurularak ayarının yüksek­
liği tereddütsüz kabul edilenlerinden biridir.
Tıpkı Antigone gibi.
Esasen Electra ile Antigone arasında kati
bir müşabehet de vardır. Her iki eser karşılaş­
tırılacak olursa, adeta, Sophocle'un, Antigone'u,
her suretle tarzının en mükemmel eseri olduğu,
eskiden olduğu kadar, bugün de kabul ve tasdik
edilen Antigone'u, bir ikinci defa ve daha mükem­
mel olaraık yazmak hevesime kapıldığı kanaati
hasıl olur.
Her iki eserin ismini taşıyan başlıca şahıs­
ları, hemen hemen birbirlerinin cenzeridirler.
Hatta tali üç rolde de 'bu benz.erlik görüle!bilir.
Antigone'un Ismene. Creon, Heymon'u, Electra'-
nın Chrysothemis, Egisthe ve Oreste'idir.
Electra'nın mevzuu yalnız Electra'nın ruhi
heye canını , ihtirasını, azabını, tevekkülünü. tasvir
T1YATRO TAR1Ht 29

eden bir tablodan başka bir şey değildir. Mesela


daha oyunun başlangıcında bile biz Electra'nın
kardeşini bulacağını biliriz. Fakat bu neticeye
varmadan onun uzun elemlerinin, mahcubiyetle­
rinin, ümitlerinin, kırık hayallerinin, meramını
anlatabilmek için didişmelerinin şahidi oluruz.
Electra'nın kardeşiyle tanışması, trajedide kö­
rüklenen heyecanın en yüksek derecesine erişil­
diği zaman olacaktır. Çünkü trajedinin yalnız
mevzuu değil, hareket noktası, hatta bütün ha­
reketi Electra'nın hareketine bağlıdır.
Sophocle'un bu trajedisi için insanın ruh
yüksekliğini terennüm eden bir kasidedir, denile­
bilir.
Electra'nın ilk temsil tarihi olarak Milattan
evvel 420 senesi gösterilir. Yani bu trajedi tam
2962 sene evvel oynanmıştır.
Yunan ananesine munis gelen Electra mev­
zuunu iptida Eschyle kullanmış, Sophocle'u mü­
teakip Euripide de bu mevzuda bir trajedi yaz­
mıştır. O gün bugün bu mevzu daha birçok mü­
ellifler bulmuştur. Bu mevzuda muvaffak sayı­
lan müellifler arasında Pradon'un, Crebillon'un,
ve Voltaire'in, hatta Alexandre Dumas Pere'in
isimlerini unutmamak laz?mgelir. En son temsil
edilen Electra Jı;-an Giraudoux'nun, Jouvet'nin
idare ettiği tiyatroda oynanan, eseridir.
Electra hakkında söyliyebileceğim sözler bu
kadardır. Yalnız bir n:ıktayı hatırlatmadan ge­
çemiyeceğim:
30 SAHNE YAYINI

Eski Yunan medeniyeti yıkılmış, eski mamu­


releri bir harabe haline gelmiş, fakat görüyorsu­
nuz ki Yunan sanatı hali yaşıyor. Çünkü iki bin
üç yüz küsur sene evvelki seyirciler Electra'yı na­
sıl alkışlamışlarsa, bugün de temsil edildikçe aL
kışlanır. Çünkü bu sanat eseri hali aynı taraveti
muhafaza etmektedir.
EURİPİDE

Gene trajediınin tetk.amülü seyrini takibede­


rek Euriıpide'e gelelim. Fakat çok yazık ki Euri­
pide'i bize tarutacak malfunat membalan pek az­
dır. Bunların başlıcaları küçük bir tercümeihal­
le değerli bir papirüstür. Diğerleri hep bu mem­
balardan alınmış malumattır.
Euripide'in babasının adı Mnesarchos'tu. A­
tinada meyhane olması melhuz bir dükkan işle­
tiyordu. Annesi Cleito zerzevatçiydi. Euripide
Milattan evvel 480 de Salaminde doğdu. Gençli.
ğinde profesyonel atletlik yaptiyse de onun A­
naxagore'un müridi ve Socrate'ın tilmizi olma­
sından fikri hayat sahiıbi olduğu hakkında bir fi­
kir edinebiliriz. Ailesinin ona oldukça yüıksek
bir tahsil verebilmesinden de pek fakir olmadık­
ları anlaşılır. Bir müddet hitaıbet kürsülerinde
boy ölçüşen, resim yapan, nihayet trajedi yazan
Euripide'in hayatı hakkında işte bu pek az ma-
32 SAHNE YAYINI

ltlmat vardır. Kati olarak biliınıen ancak Euri·


pide'iın Atinanın siyasi hayatında hiçıbir rol oyna­
madığı, iki defa evlendiği fakat bahtiyar olama­
dığı, hayatının sonlarına doğru Atinadan ayrıl­
dığı, kısa bir seyahatten sonra Makeıdonyaya geç­
tiği, Milattan evvel, 406 tarihincJ.e, yetmiş dört
yaşındayken Pellada öldüğüdür.
Euripide'in tiyatroya intisabı tarihi de belli
değildir. Taıkribi olarak üçüncülüğü kazandığı
bir trajedi müsaıbakası tarihi, yani Milattan evvel
455 tarihi kaıbul edilmektedir.
Euripide'in trajedileri, Eschyle ve bilhassa
Sophocle'un trajedileriyle mukayese edil�ek o­
lursa hayatı müddetinqe çok rağıbet görmediği
meydana çıkar. Onların hakiki kıymeti ancak
ölümünden sonra anlaşılmıştır. İlki 442 de olmak
üzere ancak beş defa muvaffalkiyet zaferi kazan­
ması da bunu gösteımekt.edir.
Euripide'in yazdığı trajedilerin sayısı 92 dir.
Buınlarıdan bize intikal edenler, biri tam satirik
dram olmak üzere, 19 dur. İsimleri de bun­
lardır: Rhesus _ Alceste - Medee Hippolyıte -
Ion - Hecuibe - Heraclitles - Andromaque - Supp­
liantes - Troyennes - Electre - Helene - Iphigenie
Tauride'de - Oreste Pheniciennes - Hercule
Bacchantes - lphigenie Aulis'te - Cyclope. Dram
satirik olan .bu sonuncusudur. Bu trajedilerin,
sekizi müstesna, temsil tarihleri de kati olarak
bilinmemektedir.
Şimdi üzerinde ayrıca dunnak için seçtiğim
TİYATRO TAlUHİ 33

Alceste'i sona bırakarak Euripide'in eserlerinin


umumi olarak tahliline geçiyorum.
Eschyle'in, bütün trajedilerinde, insanı ka­
deriın elinde bir oyuncak giıbi gösterdiğini evvelki
be.hislerde görmüştü!'.<. Sophocle'ün de, bu esası
kabul etmeıkle beraber, trajedilerinde fazla ola­
rak insanı heyecanlarla kıvranan, benliğini ta­
hakkümden kurtarmaya uğraşan, kaderiyle ve
tabiatla mücadele eden bir varlık olarak tasvir
ettiğine işaret etmiştik. Euripi.de'in de başlıca
muvaffakiyet &mili olarak, tabir cai.z.se, trajedi­
lerini ·biraz da romana benzettiğini belirtmiştik.
Euripide, aynı zamanda es�i trajedi müellif­
leri arasında ilk defa olarak, ini ve beklenilme­
di.k tahavvülleri traj.ediy� sokmakla tanılır.
Euripide eserlerinde tarihi hakikatleri bile
her zaman olduğu giıbi almaz. Bazan o hakikaıti
nakleden bir hikayeyi, hatta şeklinde değişiklik­
ler 0bulunan bir efsaneyi mevzu olarak seçer. Fa­
kat kahramanlarının ruhi haletlerini de tahlil
eder. O, bütün trajedileri14,de bütün şahıs],.arı ol:
dukları gibi alır ve sahneye çıkarır. Euripide'in
eserlerinde başl:ca göze çarpan bir nokta da ka­
d�n kalbinin bütün incelikleriyle tahlilidir. He­
cuıb�, Electre, Medee, Andııomaque, lphigenie,
Helene ve nihayet Alceste gi;bi her biri bir traje­
dinin kahramanı olan kadınların ruhi haletlerini
Euripide öyle derin bir surette tahlil etmiştir k i
insan onların heyecanlarla dolu son derece has­
sas kalblerinin çarpıntısını duyar gibi olur.
3
34 SAliNE YAYINI

Yalnız derhal ilave edeyim ki, buna rağmen,


ibelıki de bu sebepten Euripide'in trajedi1eri, Sop­
hocle'un trajedileri gibi, her zaman dört başı ma­
mur değildir. Bu trajedilerde, misalini Alceste'te
göreceğimiz giıbi, çııkmaza giren bir vaziyeti dü­
zeltmek içi.ın bir tanrının müdahale ettiği, hat.ta
düzelttiği vaziyet bir daha bozulacak olursa bir
ikinci defa olarak da işe karıştığı vakidir.
Euripide'in trajedilerinde koro .eski ehemmi­
yetini kayıbetmiş ve mevzula doğrudan doğruya
alakasını kesmiştir. Bu trajediler listesine felsefi
fikirlerle, ahlaki nasihatlerle doludur. Fakat u­
nutmıyalım ki bütün bunlar trajedi için bir ye­
nilik sayılaıbilir. Aynı zamanda bu vasıta­
lara, tasvir edilen insanların ruhi haletlerini tah­
lil için müracaat edildiğinden bunlar kusur oldu­
ğu kadar birer meziyet de sayılabilirler.
Racine'iın Euripide'e olan meyli işte bu seibep­
lerdıen ileri gelmektedir. Bu seıbeptendir ki Euri­
pide Racine'in birçok trajedisine model olmuştur.
Bugün Euripide'i kısaca tarif etmek istersek
«Yunaın felsefesinin şairi ve Yunan trajedisinin
üçüncü büyük varlığı» dır diyeıbiliriz.
Euripide'in Alceste adlı trajedisi, ilk defa o­
larak Milattan evvel 438 de yani bundan 2380 s2-
ne evvel temsil edilmiştir. İptida mevzuunu ha­
tırlatayım:
Apollon, Jüpiter'den, yerine ölmeyi kabul
edecek birini bulursa, eceli gelen Admete'in öm_
rünü bir bu kadar daha uzatınak vadini almıştır.
TİYATRO TAR�HI 35

Admete'in çok ihtiyar olan anası ve babası bu işe


razı olmamaktadırlar. Admeie'in karısı Alceste
bu fedakarlığa katlaınır v:e ölür. Bu esnada gelen
He:reule bu haberi alır almaz mezara gider ve Al­
ceste'i ölümün pengesinden kurtararak hayata
iade eder. Sonra da bir müsabakada mükafat o­
larak kazandığını söyliyerek beraberinde getirir
ve onu evine kabul .etmesini Admete'ten rica eder.
Fakat teklifi reddedildiğiınden Admete'e fazla he­
yecan vermemek üzere yavaş yavaş faşetmek is­
tediği sırrı, yani hakikati, itiraf eder ve arkasın­
dan ağladığı karısını Admete'in kolları arasına
bırakır. Piyes burada biter
Yuınan trajedilerinin hep üçlük olduğunu,
bunların sonuna bir de satirik dram konulduğu­
nu evvelce söylemiştim. Elbette hatırınıuladır.
Satiri:k. dramlarn bariz hususiyetleri de, trajedi­
lerin hilafına, komik unsurlara da yer verilmiş
olmasıdır.
l\lceste ilk oynandığı zaman, üçlt.ıık bir tra­
jedi serisini tamamlamak. üzere oynandığından
ve içinde trajik unsurlara satirik ve komik uın.­

surlar karıştırılmış bulunduğundan tam mana­


siy le bir satirik dramdır.
Tahlil için Alceste'i seçmemin •başlca sebebi
bu; bir diğer sebebi de hiç şüphesiz Alceste'in,
aynı zamanda, Euripide'in en kuvvetli eserlerin­
den biri olmasıdır.
Müsaaderuue, son söz olarak, biraz da bu
36 SAHNE YAYINI

trajedideki satirik ve komik unsurların nasıl kul­


lanıldığını teıbarüz ettireyim:
Perde açıldığı zaman, Admete kendi yerine
ölecek birini bulduğundan huzur içinde gibi, Al­
ceste ise ölümle kucaklaştığından bitkin bir hal­
dedir. Bu vaziyetıten derhal Admete'in çok haysı­
yetsiz, hodbin bir adam; Alceste'in ise uli.ivvüce­
nap sahibi bir kadın olduğunu anlarız.
EuripicljE! bütün piyes boyunca bi11birine ztt
bu iki ruhi haleti karşılaştınnak suretiyle birin­
den ulvi sahneler, diğeriınden de gülünç vaziyet­
�r yaratmaktadır.
Alceste'in iki sahnesi vardır ki trajedinin
en yüksek nümuneleri sayılmaya değer. Bunların
ibiri Alceste'in ölümünü nakleclıen kızı söyleten,
diğeri de gene Alceste'in ölümünden evvel, ço­
cuklarını sevmesini ve :kocasından bir daha ev­
lenmemek vaadi almasını tasvir eden sahnedir.
Burada Admet� biraz gözümüze girse yeri­
dir. Çünkü karısını hakikaten sevdiğinden ıztırap
çekmeye başlamıştır. O, filhakika kansının ölü­
münü kabul etmiştir. Fakat herhalde yaşamasını
tercih etmektedir. Artık olan olmuştur. Vicda­
nını teskin için olacak, muazzam bir cenaze alayı
tertibini emreder. Gayet heyecanlıdır. Karşısın­
da kendiiini teskin için ağız açan babasını görün­
qe köpürür. Alceste'in satirik bir dram olarak
yazıldığım gösteren bu sahne de feci oldu­
ğu nispette gülünçtür. Bu salıneden Euripide'i.ı
TtYATRO TARİHİ 37

eserine nasıl bir melodram çeşnisi vermeye mu­


vaffak olduğu da anlaşılır.
Hercule'ün vaziyete müdahale sahnızsi d�
üzerinde durulmaya değer. Sözümü uzatmamak
için ayrıca tafsilat vermiyeceğim. Ufak bir dik­
katle okumak onun da aynı şekildeki hususiyet­
lerini gözünüzün önüne kor.
YUNAN KOMEDİSİ

Yunan trajedisinin doğuşunu, Eschyle, So­


phocle ve Euripide gibi üç büyük şahsiyet saye­
sinde vardığı erişilmez tekamülü gördükten son­
ra, Romen trajedisine geçmeden evvel Yunan
komedisine de bir göz atalım: Yunan komedisi
anılınca hatıra Aristophane gelir. Bu sebepten
Aristophane'dan bahsederek Yunan komedisinin
oluşu ve Aristophane'ın «Kurbağalar» adlı eserini
tahlil ederek komedinin gelişmesi hakkında bir
fikir vermek kabil olacaktır.
Her memlekette bir devir gelmiştir ki tiyat­
ro, muhtelif sebeplerle, ayrı ayrı iki yola sapmış
ve birbirinin zıddı olarak birbirinden ayrılmıştır.
Yunanlılarda trajediye mukabil komedinin vücut
bulması bunun ilk misalidir.
Orta çağda da aktörleri amatörlerle takviye
bulan papazlardan müteşekkil dini bir tiyatro oL
duğu gibi «Fars» ları oynıyan teşekküller vardı.
"ı'İYATRO TARİHİ 39

Tarihte bunun en parlak bir misali de İtal-


1a nların Commedia dell Arte'sidir.
Tetkik edilecek olursa görülür ki tiyatrcmun
vürüdüğü bu iki yoldan biri umumiyetle ciddi,
maneperest bir yoldur. Müdavimleri halk taba­
kasının fevkinde olanlar veya kendilerini öyle sa­
yanlardır. Piyesleri hep ağır başlı, ağır edalıdır.
Diğeri ise tam aksine, bütün manasiyle cL2-
mokrat ve halkçı bir yol tutar. Müdavimleri, ek­
seriyet olmaktan başka bir husus için gurur duy­
ımyan, halktır. Piyesleri hep basit mevzulu, ha­
fif ruhludur. Bu sebepten komedinin menşeini,
bütün tiyatro tarihlerindeki ana�eye uygun ola­
rak, trajedi için olduğu ghbi, yaln• z Dionyws
ayinlerinde aramaya aklım yatmıyor.
Komedinin, menşeini bayram günleri, akşam
olunca, kafalarını bol şarapla tütsülemiş, kulak­
larını güzel ilahiler, şarkılarla doldurmuş olan
bağcıların, köylülerin nereden bulurlarsa, bulup
çıkarmak itiyadında oldukları tuhaflıklarda, bu
su:reqe yarattııkları 112şede 'bulmak istiyorum.
Tabii bu neşeyle komedinin ya1nız esası kurul­
muş olur. Kurulan esas bir şekil alınca, yani bir
mevzua bağlanınca komedi de tamamiyle vücut
bulur. Çünkü komedi en evvel hareket ister. Ha­
reket de ancak bu suretle elde edilir. Hareket
elde edilince artık komedinin alaka sahasını iste­
nildiği kadar genişletmek kabildir ve kolaydır.
İşte, bence, komedinin menşei hakkında ileri
sürülebilecek en sahih faraziye budur. Çünkü
40 SAHNE YAYINI

komedi Yunan şehirlerine girmeden evvel uzun


senelter köylerde oynanmakta .ve halk tarafından
çok aranmaktaydı. Komedi bu suretle trajediyle
muvazi olarak tekamül etti.
Dionysos üzümden şaraıbı yapmış, fakat bir
an bile üzüm yaprağının tesettüre yarıyabileceği­
ni düşünmemiştir. Taınrı Dionysos'un riyasızca
kurduğu tiyatroda riyanın yeri yaktur.
ݧte biraz da bu sebeple, trajediyi başka, ko­
mediyi başka bakımdan muhakeme etmek gerek­
tir. Bunları bi.I'birleriooen doğmuş farz.etmek bi­
raz yersiz olmaz mı?
ARİSTOPHANE

Homere'siz, Eschyle'siz, Sopbocle'suz Yuna­


nistanı hakkiyle tanımak şüphesiz kabil olmaz.
Eflatunu ilahisiz de Yunanistan tanınmaz.
Fakat Aristophane olmasaydı biz onlar saye­
sinde belki Yunanistanı tanır, ama Yunanlıların
yaşayış tarzları hakkında hiçbir fikir saMbi ola­
mazdık. Onu bize öğreten Aristophane'ın kome­
dilerindeki riyasız, hakiki sahnelerdir.
İ lmin ve arkeolojinin Yunanistan hakkında
verdiği malfunat bir iskelet gibidir. Aristo­
phane'ın komedilerini o iskeletin etleri ve sinir­
leri mesabesinde saymak doğru olur.
Trajediler kısmen tannlar, kısmen fevkalbe­
şer insanlar, velhasıl hep müstesna fıtratlarla do­
ludur. Aristohpaıne'ın eserlerindeyse yaşıyan in­
sanlar vardır. Tıpkı gündelik hayatlarında yaşa.
dıkları gibi.
Eflatunu ilahinin Syracuse 'de hüküm süren
4! SAHNE YAYINI

müstebit Denis'ye yerlilerin örf ve Adetleri hak­


kında bir fikir edinebilmesi için Aristophane'ın
eserlerini hediye etmesi ·buna kafi bir delil teşkil
etmez mi?
Racine Aristophane'ın «Eşek arıları» adlı
eserinin yaptığı tercümesini «Les plaideurs» ünü
şu sözlerle takdim eder:
«Aristophane tercüme edilirken onun daima
gayet müşkülpesent seyircilere hitaıbettiği bir
an bile unutulmamalıdır. Atinalılar onun sözle­
rinin tuz ve biberinin tadını pek iyi biliyorlardı.
Güldükleri zaman bunun hakiki bir sebebi oldu­
ğunu ve öyle saçma sapan sözlere gülmediklerini
takdir ediyorlardı.» der. Böyle bir şahadeti ya­
bana atmıyalım.
Aynı zamanda Aristophane'ın, devrin ekabi­
rini sahneye sürüklemeye, onların fikirlerini ve
hareket tarzlarını tenkid etmeye cesaret ettiği
komedilerini mAnevi bir siyas.Et.gah hali :ıe getir­
diği düşünülecek olursa trajedinin yanında ko­
medinin haiz olduğu kıymet ve ehemmiyet daha
iyi anlaşılır.
Şimdi Aristophane'm şahsına gelelim: ç·ok ya­
zık ki Aristophane'm doğum tarihi gibi ölüm ta­
rihi de meçhuldür. Takribi de olsa, bir fikir edi­
nebilmek için, doğum tarihi Milattan evvel 445
olarak kabul edilmektedir. ölüm tarihi içinse
hi9bir şey söylenmemektedir. Babası Philippos'un
da ancak Atinalı olduğu malfundur.
Aristophane ilk eserini 427 de, yani talı-
rİYATRO TARİHİ 43

minen on sekiz yaşlarındayken, oynattı. Ve ikin­


cilik kazandı. Muvaffakiyeti seneden seneye arttı.
Rakipsiz bir şöhret sahibi oldu.
Aristophane'ın yazdığı kırk dört komedinin
bugün, yazık ki, ancak on biri ellinize geçmiş bu­
lunmaktadır. Fakat bunların hepsi o kadar yük­
seık eserlerdir ki Aristophane'm büyük kudreti
hakkında bize tam ve kati bir fikir verıneye ki­
fayet eder. İsimleri bunlardır: Alcariens - Sü.
variler . - Bulutlar - Eşek arıları - Sulh -
Kuşlar - Lysistrata - Plutus - Haranbeuses -
Kurbağalar ve Mnechemmes.
Aristophane komedilerinde her şeyi serbest­
çe ten kid etmektedir. Eserlerinin bariz vasfı bu-

dur. O iş başında olanlara bile hücumu göze al-
mıştır. Cemiyetle, kurulmuş müesseselerle alay
etmekten kaçınmamıştır. Dünü daha iyi tebarüz
ettirmek için günün hadisatına takılmaktan çe­
kinmemiştir. İcabında söylemek lüzumunu hisset­
tiği s:>zleri rahatça söyliyebilmek için hayatında
hiçbir si yasi gurupa bağlan:maımştır. HiçJbir si­
yasi akideye saplanmamıştır.
Aristophane'ın hayalinin de hududu yoktur.
Mevzuu ne olursa olsun mutlaka ona bir yenilik
sokmanın yolunu bulur. Onun için her şey ko­
medilerinde seyircilerini güldürmeye, eğlendir­
meye bir vesiledir. Bazan açık saçık bahislere de
başvurmaktan kaçırunaz. Biraz evvel de söyledi­
ğim gifbi Tanrı Dionysos'a riyasızca tapan tiyat­
roda riyanın· yeri olmadığını pek iyi bilir. O, ko-
44 S AHNE YAYINI

medilerinde koyu alay, ince istihza, kelime oyun­


ları, her türlü mübalağa, telaffuz benzerlikle­
rinden doğan anlaşmazlıklar, gibi bütün tuhaflık
unsurlan;ndan istifade etmesini hakkiyle bilir. Cid­
di bir şeyin taklidini yaparak onu gülünç bir şeklt>
soktuğu da vakidir.
Aristophane'ın halk üzerinde tesiri pek bü­
yüktür. O, halk tarafından son derece beğenildi­
ği için halkın çapraşık hareketlerine takılmaktan
kaçınmaz. Bu suretle onları kısmen bile olsa dü­
zeltebileceğinden emindir.
Şimdi daha etraflı bir fikir verebilmek için
biraz da onun Kurbağalar'ından bahsedeceğim:
Kurbağalar ilk defa olarak Milattan• evvel
405 tarihinde, yani bundan tam 2348 sene evvel,
oymmmış ve birinciliği kazanmıştır.
Kurbağalar birbirinden oldukça farklı iki
ıkısım üzerine tertiıbedilaniştir. Birinci kısım DL
c;n;ysos'un cehenneme yaptığı harikulade seya­
hattir. Pek hoşa gidecek bir şekilde yazılmıştır.
İ kinci kısım Eschyle ile Euripide'i mukayese
eden edebi v-e ahlaki ıbir parça mahiyetindedir.
Mevzuu hulasa edeyim:
Tiyatro tanrısı Dionysos yeni büyük şair
yetişmediği için Euripide'i dünya yüzüne çıkar­
mak üzere Cehenneme gitmeye karar vermiştir.
Kolayca gidebilmek emeliyle Hercule'ün kılığına
girer. O yolu iyi bilen Hercule'den, Alceste'te
bunun misalini görmüştük, seyahat şekli hakkın­
da maldınat alır. Cehennemi bataklıktan Cha-
TİYATRO TARİHİ 45

ron'un sandaliyle, kunbağa sesleri arasından ge­


çerek, Hades'in ülkesine sahip olan Plutıon'un nez­
dine gider. Piyesin ismi bu sahneden alınmıştır.
Bu v.esileyle Aristıophane'ın siyasi kanaatle­
rini de öğreniriz.
Nihayet Pluton'un nezdinden bir takım sesler
duyulmaya radar. Bunlar birlıirlerile kavga
eden Eschyle ile Euripide'in sesidir. Her ikisi de
trajedi tahtını dava etmektedirler.
Tiyatro Tanrısı Diıonysos keramet gibi gel­
miştir. Onların kadir ve kıymetini yakından bil­
diğinden hükmünü bitaraflıkla verebilecektir.
İ
Onu hakem olarak seçerler. mtihan başlar. Ne­
ticede Eschyle muvaffa:k.iye.t kazanır. Esohyle ar­
tık tekrar dünyaya dönecek, Sophocle onun ye­
rini alacak ve Euripide açıkta kalacaktır.
Aristophane'ın bu ık.omedisinin mevzuuyla o
sıralarda Yunanistanın geçirdiği buhran arasında
sıkı bir münasebet vardır. O sıralarda, kısa bir
müddet zarfında, Atina dört defa hükümet şek­
lini değiştirdi. Siyasi ve edelbi zaafa düştü.
Aristophane bu eserini mazıyı canlandır­
mak, hal için ondan dersler çıkarmak düşünce­
siyle yazmıştır. Kurıbağalar'ı Yunan trajedisiyle
Eschyle, Sophocle ve Euripide hakkında bize ma-
1-Cımat verdiği için seçtim. Bu komediyi intihabı­
ının bir sebebi de tem�amızın ilk nevi olan crta
oy u nuyla, hatta tulCıatla birçok beruze.ırlikJ.?ri
olmasıdır.
LATİN TiYATROSU

Şimdi sıra, Latin tiyatrosunun tahliline ge­


liyor. Latin tiyatrosunun menşeini dini ayinler­
de aramak nasıl kabilse, Yunan tiyatrosunu tak­
liden vücut bulduğunu ileri sürmek de o kadar
mümkündür. Latin tiyatrosunun başlangıcında
bu iki ilham membaı sarahaten görülmektedir.
Esasen ilk aylarda öğrendiğimiz veçhile Yunan
tiyatrosu o kadar tekAmül etmişti ki Latinlerce
onu aynen almaktan başka yapacak bir şey yok­
tu.
Latinlerin de Yunanlılar gibi muhtelif bay­
ramları, muhtelif dini ayinleri vardı. Mesela çift­
çilerin son buğday demetini bağlayıp tarladan
kaldırdıkları, yahut bağcıların üzümlerini fıçıla­
ra doldurdukları vaki:t, gerek günlerce didi'Şen
vücutlarını, gerek yorulan kafalarını dinlendir­
mek üzere bütün ev halkiyle, bütün işçilerle bir­
likte tanrılara nezirler adaması, tuluat olmak
TlYATRO TARİID 47

şartiyle, manzwneler okwnası mutaddı. Bu vesi­


leyle muhtelif tanrılara muhtelif mahsullerden
r.. ümuneler hediye edilir, sonra da bir ziyafet çeki­
lirdi. E.�ki bir anane mucibince, köylüler, bağcı­
lar birbirlerile sözde kavgaya tutuşurlar, iş sa­
hiplerine takılırlar ve biı1birlerini sözleriyle mat
e tmeye uğraşırlardı.
Zaman ileriledikçe bu vesilelerle musikiden
istifade im:kıanları düşünüldü. Ve bu vesile daha
kati bir merasim şeklini aldı. Gittikçe temsili
hüviyeti belirdi. Fakat bu temsillerde musiki,
raks ve şiirin tuttuğu me.vki hiçbir zaman Yu­
nanlıların eserlerindekine erişemedi. Zamanla bu
tarz biraz daha tekamül etti. Satir vücuda gel­
di. O zaman bu kelime bugünkü masasiyle kul­
lanılmazdı. Bundan anlaşılması lazımgelen mana
tiyatronun profesyonelliğe doğru geniş bir adım
atmış olmasıdır.
Yunan ve Latin tiyatrolarının zevahiri bir­
birlerine benızerse de teferruatta bariz farklar
vardır: mesela Yunan trajedisinde koro halk ara­
sından toplanır. Latinlerde koroyu köleler teşkil
eder. Bunun sebebi de o zamanlar, her nedense,
Latinl erce aktörlüğün pek muteber bir meslek
addedilememesidir.
Başka farklar da vardır: Yunanlılar büyük
medeniyetleri sayesinde çok incelmişlerdir. La­
tinlerin zevkiyse o kadar mütekamil değildir.
Onlar işlerİ.!Ili bitirdikten scınra eğlenmek için ka­
ba saba eğlenceleri, trajediler gibi nispeten zihin
48 SAHNE YA'YtNI

yorucu eğlencelere tercih ederlerdi. Araba koşu­


ları, arslan, fil ve pars katliamlan, boğa güreşleri
onların en makbul eğlenceleriydi.
Satirlerin hoşa gidecek tarafları çoksa da
onlar da hiçbir zaman, biraz evvel saydığım eğ.
lencelere tercih edilmedi. Esasen bu satirler
Yunanlıların «dram satiri:k » leriyle de muka­
yese edilemez. Latinlerin eserlerine kattıklar ı
maddeler bunların mahiyetini değiştirmiş, ona
yeni bir şekil vermiştir.
Bu yeni şeklin yeni bir adı da vardır. On­
lara Atella adlı bir şehre izafeten Atellane de­
nilmektedir. Latin piyesleri hep Atellada geçer.
Yuna;nlılarınki hep Atinada geçtiği gibi.
Latin muharrirler yazdıkları trajedi ve kome­
dilerle Eschyle, Sophocle, Euripide ve AristJ­
phane'ı geçememiş ; Latin tiyatro mimarları da
Yunanlıların yaptıklarına bir şey ilave edememiş­
lerdir.
Latinlerin tiyatro telakkisi hakkında sarih
·bir fikir verebilmek üzere, m üsadenizle, meşhu r
bir fıkrayı tekralayacağım:
Günün birinde bir Latin tiyatrosunda «Şarkı
müsabakası» ilan edilir. Ümit hilafına tiyatro ka­
milen dolar. Muganniler birer birer sahneye çı­
kar ve dinleyicilere güzel sesl eriyle g üzel g üzel
terennüm ederlerse de derin bir sükutla karşıla­
nırlar. Onları bir tek seyirci bile alkışlamaz. Sah­
neye her yeni bir muganni çıktıkça fısıldamalar
başlar, müsabakayı terHbedenlere memnuniyet-
'ifrATRo TAJdıd 49

sizlik gösterilir. Anlaşılır ki tiyatroyu dolduran


seyirciler «şarkı:. kelimesinden ziyade «müsaba•
ka> kelimesinin cazibesine kapılmışlar, sahnede
güreş nev'inden bir müsa:baka beklemektedirler.
Bunun üzerine muganniler danışıklı döğüşüklü
bir nevi güreşe başlarlar. Birbirlerile itişip ka­
kışıırlar. Ortalığı: çınlatan alkışlar seyli rcilerin
şimdi umduklarını bulduklarının reddedilemez
'
delilleri olur.
LArlN TaAJEDtst

Şimdi Latin trajedisine geliyorum: Latin tra­


jedisi de, Yunan trajedisi gibi, bellibaşlı üç şah­
siyetle temsil edilir: Attius, Varius, Seneque.
Yazık ki bu hakikati bize ulaştıran zaman
Attius'un eserlerini mahvetmiş; bugüne an­
cak birkaç eser parçası intikal ettinniştir. Va­
rius daha az talihlidir. Eserleri yalnız isimleriyle
tanınmaktadır. Belli başlı nümune olarak ortada
topu topu Seneque'in dokuz trajedisi vardır. Biz
Latin trajedisi hakkında ancak onun eserleriyle
bir fikir edinebileceğiz. Ve onun eserlerini Latin
trajedisinin kati örneği olarak kabule mecbur
olacağız. !simlerini ·buraya sıralıyorwn: Hiddetli
Hercule - Truvalılar - Medee - Phedre -
Oedipe - Finikeliler - Thyestes - Agamem­
non - Hercule Aeta.
Bir iddiaya göre Latin trajedileri oynanmak­
tan ziyade okunmak için yazılmıştır. Çünkü epey-
'l'iY A'11l0 TARİHİ 51

ce uzun bir müddet Latin müellifleri dostlarını ve


edebiyatla alakadarları evlerine davet edip onla­
ra eserlerini okumayı bir itiyat haline getirmiş­
ler. O derecede ki zamanımızda bile meseli. Se­
neque'in trajedilerinin oynanıp oynanmadığı bir
münakaşa mevzuu olmuştur. Fakat derhal ili.ve
edeyim ki bundan bu trajedilerin hiç oynanma­
dığı mi.nasını çıkarmak doğru olmaz. Bunları oy­
namak pek ala kaıbildir.
Bu iddianın sebebi umumiyetle Latin traje­
dilerinde görülen hareket azlığı, nutukların uzun­
luğu, pek mübalağalı seciyeler, gülünç düşecek
derecede feci vaziyetlerdir. Çünkü sahnede sey­
redilecek bir eser için kusur sayılabilecek bu hu­
suslar, eser okunduğu takdirde dinleyicileri uya­
nık tutabilecek meziyetler olabilir.
Seneque'in trajedilerinin tuhaf bir tecellisi
de vardır. Uzun bir müddet onların Seneque'in
babasının veyahut büsbütün başka bir Seneque'in
olduğu iddia edilmiştir. Halbuki bugün ele geç­
miş olan dokuz trajedinin de feylesof olarak şöh­
ret bulan Seneque'e ait olduğu tahakkuk etmiş­
tir. Bu trajedilerdeki felsefi ana fikirler, Sene­
que'in eserlerindeki ana fikirlerdir.
SENEQUE!

Seneque Milattan evvel takriben 4 tarihinde


doğmuş ve Milattan sonra 65 tarihinde ölmüştür.
Gençliğinde büyük bir ihtimamla yetiştiril­
miş olmasına rağmen uzun müddet hasta ve çe­
limsiz kalan Seneque gitgide sıhhat bulmuş ve
tahsilini çok ileri götürmeye muvaffak olmuştur.
Seneque avukatlık yapmış, felsefeyle uğraş­
mış ve tiyatroyla yakından meşgul olmuştur. Ha­
yatı başlangıçta felsefesine uygun olarak feragat
ve mahrumiyetler içinde geçmişse de sonraları
şeref ve azamet hırsiyle yaşadığı üç imparator
devrinde de yüksek mevkiler işgal etmiştir. Gem
vuramadığı bir hırs yüzünden Korsikaya sürül­
müş, bilahare Neron'a mürebbilik etmesi için Ro­
maya getirilmiş; fakat bir müddet sonra siyasi
bir cürüm işlemeye teşeıbbüs ettiğinden damarla­
rım keserek intihara mahkUın edilmiş ve altmış
dokuz yaşındayken bu şekilde- ölmüştür.
TİYATRO TARf:Ht 58

Romen trajedisi hakkında bir fikir verebil­


mek için, Phedre'i, Seneque'in bu en kuvvetli
trajedisinin mevzuunu nakledeyim:
Atiaıa kıralı Thesee iki çocuğiyle kansı Phe­
dre'e ve bir başka kadından olan büyük oğlu
Hyppolite'e veda ederek sarayından ayrılmıştır.
Phedre'in Hyppolite'e karşı büyük bir meyli
vardır. Bunu gizlemeye çalışırsa da muvaffak
olamaz. Kocasının uzaklaşmasını fırsat bilerek
ona aşkım itiraf eder. Masum olan Hyppolite bu
çirkin vaziyet karşısında büyük bir gayiz duya­
rak oradan uzaklaşırken, kadının eli değdiği için
kirlenmiş telakki e ttiği kılıcını da yere atar.
Phedre, şerefini kurtarmak için, sütninesinin teş­
vikiyle derhal yaygara koparır. Hyppolite'in ken­
disine tecavüze kalkıştığını iddia eder.
O esnada sarayına dönen Thesee bu elim ha­
beri alır. Yerdeki kılıcı hadisenin bir delili saya­
rak oğlu Hyppolite'ten inti-kam almaya karar ve_
rir.
Fakat bir an evvel bu muhitten uzaklaşmak
cırzusiyle kaçan Hyppolite'in arabası kayalıklara
çarparak parçalanmış, kendisi de ölmüştür.
Bu haıberi alan Phedre de, vicdan azabiyle
Hyppolite'in masumiyetini ilan eder, kendisini de
cesedin parçaları üstünde öldürür.
Bu mevzu Milattan önce 428 de Euripide ta­
rafından ve 1677 de Racine tarafından da tek­
rarlanmıştır. ·
Şo� olarak bir iki noktaya daha işaret etmek
.H SAHNE YAYlNI

isterim.Seneque'in trajedilerinde bütün şahsiyet­


ler kendi giıbi Stoi'cisme felsefesinin mürevvicidir­
ler. Aynı zamanda dikkat edilirse bütün şahısla­
rın arasında bir nevi fikri benzerlik vardır. Hepsi
son derece mübalağalı hislere sahip oldukları gi­
bi, gene son derece mübalağalı bir lisanla konu­
şurlar. Piyesin lisanı çok edebidir. Mükalemeler
arasında birçok tasvirlere raslamr. Bu hususi­
yetlere misal olarak trajedinin son sahnelerinden
birini alacağım:
Haıberci, Thesee'ye kazanın nasıl olduğu_
nu, Hyppolıte'in nasıl öldüğünü anlatmak içi n
uzun uzun tasvirlere girişecektir. Kısaltılsa bile,
bu tarz sahneye pek yaraşmaz amma, ne yapma­
lı ? Seneque'in gayesi kaleminin kudretine güve­
nerek seyircilerin, alkışlarını toplamaktır. Fakat
aradaki yirmi asır bu gayenin tahakkukuna yar­
dım etmemektedir.
LATİN KOMEDİSİ

tık Latin komedi muharriri olarak hep Noe­


vius anılır. Aristophane'dan ilham alarak yazıl­
mış olan eserleri, Romalılar tarafından beğeni­
lirse de, pek kıymetli değildir.
Tereuce'ün ismi de komedi muharriri olarak
geçer. Fakat eserlerinden hep parçalar kaldığ·ın­
dan onun hakkında tam bir fikir edinmek ve bir
hüküm vermek kabil değildir.
Latin komedisi hakkında da kısa bir fikir ve­
rebilmek için Latin komedisinin başlıca müellifi
olan «Plaute» tan biraz bahsetmek istiyorum.
O, seçilebilecek modellerin en mükemmelidir.
Yalnız yazık ki Plaute yalnız eserleriyle taru­
l�r. Hayatı hakkında malumat yok denecek kadar
azdır. Onun ismi bile şüpheler uyandırmış, bir
müddet münakaşalara sebebiyet vermiş, nihayet
Titus Maccius Plautus olarak kabul edilmiştir.
Ben, müsaadenizle, onu ilk defa anarken yaptığım
Siıbi, kısaca Plaute demekt� pevam edece�im,
PLAUTE

Plaute·un doğum tarihi hiç bilinmemekte­


dir. Kavi bir ihtimale göre Milattan 251 sene ev­
vel doğmuş ve gene Milfıttan evvel 184 te vefat
etmiştir. Plaute'un gençliği hakkıncla da pek
az malumat vardır. Ne gibi şartlar dahilinde ol­
duğu bilinmemekle beraber pek gençken Ro­
maya geldiği tahmin olunmaktadır. Çünkü La­
tincesi ancak pek genç yaşta yapılmış sıkı bir
tahsille elde edilebilecek derecede kuvetlidir.
«Güzel sanat tanrıları - müzler - Latince konuş­
salardı herhalde Plaute g�bi konuşurlardı» me­
alindeki meşhur ·bir söz de bunu ispat eder.
Latinceden maada Rumca bilen, edeJbiyata
tamamiyle vakıf olan Plaute tahsilini müteakip
aktör olarak Atellanes'ları temsil eden bir tiyat­
ro kumpanyasına girdi. ana.hare kumpanyanın
,
idaresini eHııe aldı v� piyeslerini
. yazmaya baş-
.

��
TiYATRO TA!Wll 57

Plaute'un yudığı piye,derin birçoğunun


mevzuu kendi karihası mahsulü değildir. Ekse­
risi Yunan komedilerinden alınan ilhamlarla ya­
zılıruştır. Fakat Plaute kendinden evvelkilerden
aldığı mevzulara, seyrettireceği halkın zihniyeti­
ne o kadar uygun bir şekil verdi ki eserleri ta­
mamiyle orijinal bir mahiyet aldı ve hepsi mü­
kemmel birer telif olarak dünyaca tanındı.
Romalı olmadığına göre küçük bir kasaıb adan
Roma gibi büyük bir şehre gelen Plaute'un ge­
rek muhtemel yoksulluğuna rağmen yüksek bir
t ahsil yapabilmesi, gerek aktörken bir tiyatro
kumpanyasının başına geçebilmesi, ne derece ka­
biliyetli, metin ve azim sahibi bir adam olduğu­
nu kolaylıkla ispat eder.
.Plaute'un eserleri son derece rağbet gördü.
ğünden onu taklit edenler, hatta yazdıklarına
onun ismini koymaktan çekinmiyenler çoğalmış­
tır. O derecede ki güınün birinde Plaute'un ha­
kiki eserlerini diğerlerinden ayırmak üzere liste­
ler tertibi zarureti bile hasıl olmuştur.
Plaute eserler�ni yalnız yazmak ve oyna­
makla meşgul olduğundan onların teksirini şah­
san temin edemiyordu. Bu yüzden \bir kısım eser­
leri bugün, maatteessüf, kaybolmuştur. Bugün o­
nun yazdığı iddia edilen 130 komediye mukabil
ancaık yirmi bir :komedisi ele geçmiştir.
Plaute'un en meşhur piyesleri bunlardır:
Amphitryon, L'Aulularia, Les Mnechemrnes, Les
Captifs, La Casina, Le soldat fanfaron. Le Car-
58 SAHNE YAYINI

taginois. Diğer piyeslerinin de adlarını vereyim:


L'Asinaria, Les Bacchides, La Cistella.ria, Le
Curculio, L'Epidicus, Le Mercator, La MosteL
laria, Le Persa, Le Pseudolus, Le Rudens, Le
Stichus, Le Trinummus, Le Truculentus.
Plaute her şeyden evvel halkçı bir müellif­
tir. Cemiyetin haılk tabakasından yetişmiş olması
itibariyle eserlerinde daima pek yakından bildiği
o tabakayı, o tabaka halkının adetlerini, hisleri­
ni, heyecanlarını tasvir etmiştir. Plaute eserle­
rinde halk tabakasını •bütün varlıkları, bütün
duyguları, bütün düşünceleriyle canlandırmış,
bütün yaşayış şekilleriyle yaşatmıştır.
Plaute ideal bir tiyatro müellifidir. Vazi­
yetler icadetmek, birbirine benzemiyen ani ta­
havvüller ihdas eylemek, umulmadık karşılaş­
malar uydurmak, oyunlarına seyircilerin hoşuna
giden bir eda, müelliflerin gıpte ettikleri bir
müke mmeliyet v,e bütün bunlara mantıki ıbir
zevahir vermek Plaute'un muvaffakiyeti sırla­
rındandır.
Ciceron'un: «Latin edebiyat:nın en büyük
müellifi, şairlerin en Latini» sıfatiyle andığı
Plaute'uın lisanı hakikaten edeıbidir. Arasıra
biraz açık saçık olmasını afudilmez bir kusur
sayanlar herhalde unutuyorlar ki Plaute ese­
rinde hakiıkate •bir ayna gibi sadı:k. kalmak kay­
gusiyle kalemine ibu seıfuestiyi vermişti. Plaute
şüphesiz ve haklı olarak edıebin edepsizden öğ­
renilebileceğine kaniydi. Onun için tasvir ettiği
TİYATRO TARlHl 59

şahsiyetlerin ağzına yakası açık sözler koymak­


tan çekiınmezdi.
Plaute'la beraıber Latin komedi müellifi
Tereuce zikredilmezse Latin komedisi hakkında
n()lksan malumat verilmiş olur. Tereuce de Plaute
ghbi ekser komedilerinin ilhamını Yunanlılardan
almıştır. Plaute h aki�ati bütün acılığiyle sahne_
ye koymuş, Tereuce ise :ballandırmıştır.
Fakat ne yaz·k ki günün .birinde her ikisinin
de modası geçti. Roma halkı mimlere, pantomim­
lere koşmaya başladı. Latin tiyırlrosu bu suretle
her gün ·biraz daha sukut etti.
Berıeket versin asırlar iboyunca Plaute'un
kudreti anlaşıldı. Değeri meydana çıktı. Plaute
bugün, pek tabii olara.k, komedi müelliflerinin
piri, üstadı sayılmaktadır.
Plaute'un ismi bile, tiyatro lUgatçesinde bir
tabir mahiyetini almışt·r. Fransızca ve İngilizce­
de «Plaute> kelimesinin ·bir manası da mevzu
veya entrika demektir.
Şimdi Plaute'un Mnecheınmes adlı �serin­
den bahsedeyim : me vzuunu nakletmiyeceğim.
Çünkü yalnız hatırlatacağım lba:zı hususiyetler
bile hafızanızda tedailer uyandıracak, belki pi­
yesi gördüğünüzü hatırlar giıbi olacaksınız. Bu­
nu tabii bulunuz. Plaute'un iki bin küsur sene­
lik bir mazisi olan eserlerini membaını itiraf eden
ve eıtmiyen birç:0k müellifler örnek diye almışlar,
bazıları tevarüt, birçokları da intihal tariıkiyl�
a;y nı mevzuu yenilemişlerdir.
60 SAHNE YAYINI

Plaute da mevzularını kendindeın evv.dki­


ierin eserlerinden alınıştı. Fakat onun yaptığı
g�bi yapılır, vücuda getirilen esere yeni bir hü­
viyet verileıbilirse bu taıbii görülür. Kopye mahi­
yetinde kalırsa intihal sayılır.
Esasen bu benzeyişler hazan pek taibii o­
larak, kendiliğinden de vücut •b ulabilir. Tristan
Bernard'ın işaret ettiği gibi komi·k eser müellifleri
arılara 1'enzerler. Binbirlerinden haberd ar ol­
madıkları halde dünyanın her köşesinde pctek­
LErini aynı şekilde yaparlar. İki vodvil müellifi
de, biri Fransız biri Çinli olsun, aynı har�ket
noktasını esas olarak alırlarsa pek ala aynı netL
ceye varabilirler.
Plaute'un Mnechemmes'inden maada Amp­
hitrion adlı eseri ele bir benzerlik, fakat tanrılar
arasında bir benzerlik esasına dayanarak yazıl­
mıştır.
Plaute'u·n başka Regnard'ın da aynı mzv­
zulu bir piyesi vardır. Yalnız onun piyesinde ikiz­
lerden biri kasdi olarak ötekiınin aleyhine hile­
l:arlığa başvurduğundan onu seyrederken baz:ın
güle<:ek yerde ağlıyacağımız gelir.
FLorian da bu mevzuda bir eser yazmıştır.
Shakespeare d� aynı mevzuu Yanlı�lıklar
Komedyası adiyle kaleme almışt•r. 1938-1939 ti­
yatro mevsimi başlangıcında Şehir Tiyatr,lSU ta­
rafından sahneye konulan bu piyesi elbette ha­
tırlarsınız. Moliere de Plaute'un iki eserinden
'İ\'ATRO tARiırl 61

ilham alarak iıki piyes yazmıştır: Amphitrion ile


Avare yani Aza.rya.
Tristan Bernard da Plaute'un eserinden
Braytonlu İkizler adlı bir piyes çıkarmıştır ki
Reşaıt Nuri Günt'ekin tarafından Çifte Keramet
adiyle Türkçemize adapte edilmiştir.
Garpta bu mevzu zaman mman yenilenmiş­
tir. İçlerinde pek çok rağıbet görmüş olanlar da
dahil olmak üzere yarını asır zarfında bu mev­
zuda yazılın� on on iki piyes ismi tesbit edebil­
dim, Bir fayda melhuz olmadığı düşüncesiyle
isimlerini birer •birer saymıyorum.
Gene Plaute'un Mneohemmes'ine gelelim:
Biraz evvel söylediğim g�bi size bu piyesin mev­
zuunu anlatmıyacağıın. Çünkü eminim ki «Yan­
lışlıklar Komedyası» ru görmedin[zse «Çifte
Kerameb i görmüşsünüzdür. cÇiflte Keramet» i
görmediınizse 'belki tiyatro tarihi matinelerinde
temsil edildiği zaman piyesin bu aslını yani
Mnechemmes'i görmüşsünüzdür.
Sözümü bitirmeden evvel Plaute'un mezar
taşma halreclilıniş kitabeyi okumak isterim:
«Plaute öleliden 'beri komedya matem içindedir.
Sahne bomboştur. Gülüşmeler, oyunlar, alaylar
artık görünmeye cesaret edemez oldu. Her şey
göz yaşları içindedir.»
Plaute'u seyrettinizse muhakkak bu kitabe­
deki kehanetin farkına varmışsınızdır. Çüınkü
Plaute'u seyrederken sizlerin � gözleriniz ya­
şarmış, ama gülmeden yaşarm�tır.
içiNDEKiLER

Sahife
Yunan trajedisi 5
Eschyle 15
Sophocle 21
Euripide 31
Yunan komedisi . 38
Aristophane 41
Latin tiyatrosu 46
Latin trajedisi 50
Seneque 52
Latin komedisi 55
Plaute 56

You might also like