You are on page 1of 11

YAKLAŞIM Dergisi’nin Ekim ve Kasım 2008 Tarihli 190 ve 191.

sayıları’nda
2 Bölüm Halinde Yayımlanmıştır.
[Yaklaşım Dergisi, Kasım, S.191, s. 231-237.]
[Yaklaşım Dergisi, Ekim, S.190, s. 213-220.]

HÜKÜMETLERİMİZ ve ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARI (·)


Dr. Ayhan SARISU (*)
I - Giriş
Genel olarak kamu sektörünün mülkiyeti veya kontrolü altındaki bir şirkete ait hissenin, varlığın ya da
birimin özel sektörün mülkiyetine veya kontrolüne geçirilmesi olarak tanımlanabilen “özelleştirme”
ulusallaştırmanın (kamusallaştırmanın / devletleştirmenin) karşıtı1 bir anlam ifade eder. Bir başka
şekilde tanımlanacak olur ise; “özelleştirme, kamu mülkiyetindeki şirketler ve malların, özel kişi ya da
kurumların mülkiyetine devredilmesi” demektir2. Özelleştirmenin bir diğer tanımı ise; “Devletin
ekonomik etkinliklerinin azaltılmasına veya tümüyle ortadan kaldırılmasına yönelik uygulamalar
bütünü”3 olduğu şeklindedir.
Kavramsal olarak özelleştirme; ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde tasarruf sağlamak4
için mülkiyetin veya mülkiyetin sağladığı haklardan kamuya ait birimlerin yararlandığı hakların özel
sektöre devri olarak tanımlanabilir. Bu devir, ülkemizde genel olarak, hisse devri, varlık satışı, işletme
satışı, işletme hakkı satışı veya imtiyaz hakları verilmesi şeklinde gerçekleşmektedir.
Liberalizasyon programının olmazsa olmaz koşulu5 olan özelleştirme uygulamaları ile salt kamusal
mal ve hizmetler dışındaki mal ve hizmetlerin piyasalarda daha rekabetçi yapıda sunulması, kamu
kesiminin ekonomideki “girişimci” rolünün en aza indirilmesi, ekonomide piyasa güçlerinin daha
etkili kılınmasının temin edilmesi sözkonusu olmaktadır.
Özelleştirmenin, özünde devletin ekonomik yaşamdaki rolünü azaltan siyasi otoritenin iradesinin
yansıması niteliğindeki idari kararlar bütünü olduğu da söylenebilir. Pek çok ülkede özelleştirme
uygulaması yapılmış ve belirli bir program çerçevesinde önemli sonuçlar alınmıştır6. Dünyada ve
Türkiye’de özelleştirmeye hakim olan temel saik, iktisadi verimliliğin artırılması olarak karşımıza
çıkmaktadır7.
II – Özelleştirme uygulamalarının ülkemizdeki gelişimi
Tüm dünyadaki özelleştirme sürecine önemli bir etki yapan “Küreselleşme”, içinde bulunduğumuz
dönemde, günlük hayatımızı en çok etkileyen ve en çok kullandığımız kelimelerden biri haline
gelmiştir. Öyleki, olumlu veya olumsuz anlamlar yüklediğimiz birçok kavramın önüne “küresel-
global” sıfatı eklenmekte, sermaye hareketleri, iletişim, şirketler ve hatta terör de “küresel-global”
sıfatını alabilmektedir.
Politik ve ekonomik etkilerin birleşiminden doğan bir dizi karmaşık süreçlerden oluşan8 küreselleşme
(globalization) kavramına, değişik bakış açılarına göre farklı anlamlar yüklenmektedir. Bu nedenle,
küreselleşme kavramını açıklamak için yapılan çeşitli tanımlamalar; ya tanımı yapanların ideolojik
anlayışlarına ya da süreci oluşturan unsurlardan herhangi bir unsurun ön plana çıkarılmasına

(*) Hacettepe Üniversitesi İİBF Öğretim Görevlisi, “International PPP Platform Turkey” Kurucu As Başkanı.
(·) Bu çalışmada belirtilen görüşler yazarına ait olup Kurumunu bağlamaz.
1
Anayasa Mahkemesi Kararı, E. 1994/43, K. 1994/42-2, Kt. 09.12.1994, Resmi Gazete, 24.01.1995, S. 22181
2
Coşkun Can Aktan, Özelleştirme ve Türkiye Deneyimi, Özelleştirme ve İş Hukuku Alanında Ortaya Çıkan Sorunlar Semineri, Tebliğ, 8-9
Nisan 1996 İzmir, s.29.
3
M. Berra Altıntaş , KİT'lerin Özelleştirilmesi ve Özelleştirmenin SPK'ya Etkileri, 1988, s.21
4
4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 1. maddesi.
5
Güneri Akalın (1998), KİT'ler ve Özelleştirilmeleri, Akçağ Yayınları, No:283, Ankara, s.212, vd.
6
Ayrıntıları için bkz, Ayhan Sarısu, Dünyada ve Türkiye’de Özelleştirme, ASOMEDYA, Dosya, Kasım 2003, s.41-57.
7
KİTlerin özelleştirilmelerinin gerekçeleri için bkz, Güneri Akalın, KİT’ler ve Özelleştirilmeleri, Ankara, 2003, s.219 vd.
8
Antony Giddens, (2000), Elimizden Kaçıp Giden Dünya, Alfa Yayınları,s.11.

1
dayanmaktadır. Bu nedenle alanyazında küreselleşmenin tanımı konusunda henüz genel kabul gören
bir fikir birliği yoktur. Bu kavram Türkçe alanyazında yaygın olarak ‘küreselleşme’, aynı anlama
gelmemesine rağmen, nadiren de ‘uluslararasılaşma’ gibi terimlerle ifade edilmektedir9. Bu çerçevede,
Küreselleşme; ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel boyutları bulunan bir olgu olduğu kadar
uluslararası ticaretin yaygınlaşması, emek ve sermaye hareketlerinin artması, ideolojik
kutuplaşmaların sona ermesi, teknolojideki hızlı değişim ve tarihin akışı içinde ülkelerin gerek
ekonomik, gerekse siyasal ve sosyo-kültürel açıdan birbirlerine yakınlaşmaları olarak da
tanımlanabilir.
Türkiye, küreselleşme sürecinde bir istisna değildir. Küreselleşmeye karşı çıkmak ya da tersine
küreselleşme şampiyonluğu yapmak yerine küreselleşmenin siyasetin, ekonominin ve kültürün yeni
bağlamını kurduğunu, çerçevesini oluşturduğunu kabul etmek ve uyum sağlamak artık bir zorunluluk
haline gelmiştir.
Türkiye’deki sermaye birikim sürecinin belirli bir seviyeye geldiği, “küreselleşme” olarak
adlandırdığımız, bütün dünyada sermaye, mal ve hizmet akımlarının serbest dolaşımının sağlandığı ve
buna entegre olamayan ülkelerin dışlanmayla karşı karşıya kalacağı bir ortamda artık Türkiye’de
Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT)’nin eski işlevi ve statükocu konumları ile iktisadi hayatlarına devam
etmeleri mümkün olmaktan çıkmıştır.10
Türkiye’deki KİT sisteminin temelini teşkil eden 1933 tarihli Sümerbank kuruluş kanunu11 ve
Atatürk’ün 1935 yılındaki İzmir Fuarı’nın açılışına gönderdiği mesajdan da anlaşılmaktadır ki ilk
kuruluş döneminde KİT’ler cumhuriyetin ilk dönemlerindeki kalkınma hamlesine katkı sağlayan,
bünyesinde süreklilik ve kalıcılık içeren ancak günün şartlarına uygun yapı ve fonksiyon değiştirebilen
pratik birer sosyo-ekonomik araç olarak kurgulanmıştır.
İmparatorluk’tan bu yana, Türk toplumsal düzeninin kurucu unsuru olarak nitelendirilen “devlet”in,
günümüzde, merkeziyetçi bir ulus-devlet anlayışının, küreselleşen dünyada geçerliliğinin kalmadığı
ileri sürülerek, değişim taleplerine yeterince duyarlı olamadığı ve ekonomik altyapıdaki çağdaş
değişimle uyumlu gelişemediği izlenmektedir.
1980’li yıllara kadar Türkiye’de devletin geleneksel özelliklerinin devam etmesi sonucu, ekonomi
kendi kurallarına göre değil, devletin ihtiyaçlarına göre işlemiştir. 1980’lerin Türkiye’sindeki en
çarpıcı değişimlerinden biri, en azından söylem düzeyinde de olsa dünya ekonomisi ile bütünleşmenin
kendi içinde bir amaç olarak düşünülmesidir. Dünya ekonomisi ile bütünleşmeye yapılan vurguya
paralel olarak “serbest piyasa” sistemininin işlerliğini sağlamak ve geliştirmek üzere yapısal uyum
çalışmaları başlatılmıştır.
Mülkiyet ve ekonomik üretimin büyük bir kısmını elinde tutan devletçi zihniyet 1980 sonrasında,
hazırlıksız bir şekilde “liberal paradigma” ile karşı karşıya gelmiştir. Siyasal elitlere ilave olarak
aydınlar ve sıradan vatandaşlar da liberalizmle tanışmaya başlamıştır. Hatta liberalizmin her alanda
savunulması ekonomik ve ticari alanda hızla yayılmıştır. Bunlardan birkaç örnek olarak Türk Parasını
Koruma Kanunu’nda yapılan değişiklik ile Türk Lirası’nın konvertabiliteye geçmesini, iç ve dış
ticaretin serbestleştirilmesini, fiyat kontrollerinin, sınırlamaların ve sübvansiyonların tedricen
kaldırılmasını, … v.b. sayabiliriz.
Türkiye’de özel-kamusal alan ayrışmasıyla ilgili en önemli gelişme ve dönüşüm 1980 sonrası
dönemde görülmüştür. Bu dönemin en önemli özelliği, hiç kuşkusuz, Türk siyasi hayatına ve
ekonomisine yeni bir düşünce tarzı olan liberal politika uygulamalarının ve özelleştirmelerin hayata
geçirilmeye başlanmasıdır.
Liberal politika uygulamalarının ülkemizde de benimsenmesi sonucu bir yandan bu iç dinamiklerle,
diğer yandan da artan küreselleşme ile oluşan dış dinamiklerin etkisi altında liberal temalı politikalar
ülkemizde de geniş uygulama alanları bulmuştur. “Özgürlük”, “serbestleşme”, “hukuk devleti”,
“minimal devlet”, “sınırlı devlet” gibi temalar kamusal alanda tartışılan ve geliştirilmeye çalışılan

9
Ayrıntılı bilgi için bknz:
- Coşkun Can Aktan ve H. Şen, (1999), Küreselleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye, TOSYÖV Yayınları, Ankara, s. 4.
- Erol Eren, (2000), Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, 5. Baskı, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, s. 261, vd.
10
Ayhan Sarısu, “Küreselleşme Bağlamında Türkiye’de Özelleştirme”, Ekonomistler Bülteni, Mayıs 2003, sayı: 32, s. 41.
11
03.06.1933 tarihli ve 2262 sayılı Sümerbank Kanunu

2
hususlar olmuştur. Bu kapsamda, devletin rolünün yeniden belirlenmesi dolayısıyla özelleştirmenin
fonksiyonlarının yerel ve sadece bize özgü bir yaklaşım yerine, “global-ulusal-yerel” etkileşim ekseni
etrafında ele alınması gerektiği düşünülmektedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki “devletçilik” akımı çerçevesinde dahi özel sektörün geliştirilmesi
anafikri dönemin düşünce hayatı ve uygulamalarında dikkat çekmiştir. Nitekim, 1923 yılındaki İzmir
İktisat Kongresinde kabul edilen esaslarda bu görüş şöyle ifade edilmiştir: “… Hükümetin dahi
Bankaya bir sermaye koyarak hissedarlığı iştiraki ve ancak hükümet aldığı bu hisseleri talep
vukuunda ihraç ile halka satarak yavaş yavaş alakasının kat’ı …”.12
Cumhuriyetimizin kurulduğu ilk yıllarda özel sektördeki gerek ekonomik, gerek finansman birikimi,
gerekse teknoloji ve bilgi birikimi yetersizliği nedeniyle, yoğun kamu yatırımları ülkemizde
ekonomiye ivme kazandırma misyonunu başarıyla yerine getirmiştir.
İkinci Dünya Savaşı, ülkemizde özel kesim eliyle ciddi sermaye birikimine sebep olmuştur. Ulusal
gelişmenin ekonomik ve mali sonuçları ve şehirsel gelişmelerin doğurduğu rantlar, özel sermaye
birikiminin gelişmesini sağlamıştır. Bu dönemde ve halen KİT’lerde görev yapanların telkin ve
yönlendirmelerinden etkilenen, dünyaya açılma gayreti olan ve ciddi boyutta özelleştirme istek ve
talepleri bulunan bir özel sermaye ve girişim sahibi zümre oluşmuştur.13
Sümerbank’ın kuruluşuna ilişkin Kanun KİT’lerin dinamik yapıda, sürekli, fakat işlevinin ve
içeriğinin değişebilir olduğunu ve doğmatik bir kararın uygulanma aracı olmadığını, faaliyet alanlarını
daha çok bir hizmet ve kalkınma aracı olarak belirleyen ve özelleştirme mekanizmasının gereklerini
açık ve kesin olarak tespit eden ve özelleştirmeye izin veren ikinci maddesinde; “Sümerbank devir
alacağı ve sermayesi tamamen devlete ait fabrikaları devir tarihinden itibaren 1 sene zarfında
mütehassıs heyetler marifetleri ile takdir ettirilerek, son halde ki hakiki kıymetlerle, mahdut
mes’uliyetli ve kendine bağlı şirketler haline koymaya mecburdur. Aynı cinsten imalatta bulunan
fabrikaların bir şirket idaresinde toplanmaları caizdir. Şirket olarak teşekkülün istilzam edeceği
damga ve tapu resimleri ve harçları istifa olunamaz.
Bu şirketlerin hisse senetlerinin %100’ü banka adına yazılı olacaktır. Hükümetin teklifi üzerine umumi
heyetce verilecek karara göre bu hisse senetleri kısmen veya tamamen Türk eşhas ve müesseselerine,
meclisi idare kararı ve iktisat vekaletinin müsadesi üzerine satılabilir. Bankanın yeniden tesis veya
iştirak edebileceği teşebbüsler bu hükümlere tabii tutulamaz.” 14 hükmü yer almaktadır.
Sümerbank yasası TBMM’nde görüşülürken, zamanının hakim düşüncesini yansıtan, ilgili
kurumlarına ve kişilerine yol gösteren, KİT’lerin özel kesim sermaye birikiminin önünde engel
oluşturmadığına bilakis özel sektörü destekleyici ve kucaklayıcı görevleri olduğuna vurgu yapan İzmir
Milletvekili Halil Menteş’in aşağıdaki konuşmasının, döneminde olumlu karşılandığı anlaşılmaktadır.
Bu konuşmasında15 Halil Menteş’in; “Efendiler İktisat Vekili Celal beyefendiye memleket namına bir
teşekkürüm vardır. Bu kanun layihası (Sümerbank) vesilesiyle onu ifa etmek üzere söz aldım. Geçen
meclis içtimaında; şeker, kahve ve çayın bir elden idaresi vesilesiyle demiştim ki, devletin iktisadi
gidişi hakkında iş aleminde vesvese vardır. Bu vesvese sermayeyi iş aleminden kaçırmaktadır ve
bunun hakkında tedbir almak lazımdır. Ondan bir müddet sonra, Celal Beyefendi İktisat vekaletine
geldiler. Kendileri iş aleminde amil ve nazım olan büyük bir müessesenin (İş Bankası) direksiyonunda
bulundukları için, ilk hedefte onu bertaraf etmeye ve memlekette emniyet ve istikrarı iktisadiyeyi tesis
etmeye çalıştılar.
Biliyorsunuz ki işte benim prensiplerim. Gideceğim yol; “Ferdi teşebbüsleri yavaş yavaş iktisadi
sahadan kovarak bütün memleketin faaliyeti iktisadiyesini devlet elinde toplayan asri devletçilik ile
bizim devletçiliğimiz arasında münasebet yoktur.” buyurdular. Ondan sonra iş alemine, İstanbul’a
koştular. Sanayi ve Ticaret erbabı ile temas ettiler. En ziyade nazarı dikkatimi celbeden Nazilli’de bir
gazetede okudum.
Nazilli’de nutuklarında buyurmuşlar ki “Burada büyük bir Mensucat Fabrikası kuracağız. Sizin
sermayeleriniz bunu yapacak kabiliyette olmadığı için bunu devlet yapacak. Sizin sermayeniz devletin

12
A. Gündüz Ökçün, Türkiye İktisat Kongresi, SPK Yayın No:59, 4. Baskı, Ankara, 1997, “2. Tüccar Grubunun Esasları [No.246]” s. 339.
13
Selahattin Özmen, Türkiye’de ve Dünyada KİT’lerin Özelleştirilmesi, Met-Er Matbaası, İstanbul, 1987, s.47.
14
Selahattin Özmen, a.g.e. s.48-49.
15
TBMM, Zabıt Ceridesi, Devre 4, İçtima 2, Cilt 16, s.18.

3
müzaharetiyle büyüdükten ve ferdi kabiliyetleriniz inkişaf ettikten sonra devletin bu sahadaki işlerini
yavaş yavaş size bırakacağız. Böyle devletçiliği istemez misiniz” demişler. Orada ben de olsaydım,
isterim derdim. Memlekette ferdi teşebbüslerin yapmayacağı büyük işler üzerinde ferdi teşebbüslere
zemin hazırlamak ve bilahare yavaş yavaş onlara terk etmek suretiyle devletin yapacağı müzaheretlere
bu memleketin elbette her sahada ihtiyacı vardır. Bu kanun layihasında da zannederim 11. olacak bir
madde vardır. Onda devlet sanayinin devletin bugün elinde bulunan ve Sümerbank’ın idaresine
verilecek olan sanayide yavaş yavaş A.Ş. haline kalbedilerek hisse senetlerini satmak suretiyle
memlekette kabiliyet hasıl oldukça gerek Türk şahıslara ve gerek Türk müesseselerine yavaş yavaş
terk edileceğine dair hüküm vardır. Bu madde ile de devletin iktisadi sahadaki rolü tamamiyle tespit
ediliyor ve kanuniyet kesbediyor.” ifadeleri görülmektedir.
Ali İktisat Meclisi’nin 1933 yılı raporunda açıklanan ve aşağıda yer alan görüşleri, döneme yön veren
kurumlar veya kişilerin KİT’lerin özel kesimin oluşmasına katkı sağlayan ve özel kesimi
engellemeyen niteliğini, KİT’lerin en kısa zamanda özel kesime ve halka devredileceğini kesin olarak
göz önüne sermektedir. “Devletin kendi teşebbüsüyle veya iştirakı ile vücuda gelecek sanayi
hareketlerinde, halkın kuruluş teşebbüslerine iştirakleri mümkün olduğu kadar teshil olunmalı ve
teessüs kökleşip de, muayyen ve emin bir kar temin etmeye başladığı ve halkın iktisadi refahı müsait
bulunduğu zaman bu tesisler ilk fırsatta hususi müteşebbislere ve halka maledilmelidir.” 16
1935 yılındaki İzmir Fuarının açılışında Atatürk’ün yolladığı mesaj KİT’lerin katı bir sistem
olmadığını, döneminin sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarından doğduğunu, statik değil dinamik yapı
özellikleri taşıması nedeniyle onlara göre değişebileceğini bildirmesi açısından önemlidir. Atatürk’ün
bu mesajında;“Türkiye’nin tatbik ettiği devletçilik sistemi 19. asırdan beri sosyalizm nazariyecilerinin
ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu Türkiye’nin
ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye’ye has bir sistemdir. Devletçiliğin manası şudur: Fertlerin hususi
teşebbüslerini ve faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin bütün ihtiyaçlarını ve birçok
şeylerin yapılamadığını gözönünde tutarak memleket iktisadiyatını devletin eline almak.”17 ifadeleri
yer almaktadır.
Yukarıda belirtilen kanun, konuşma, mesaj ve raporlar kamu mülkiyetindeki varlıkların özel teşebbüse
devrini içeren, Atatürk dönemi Cumhuriyet tarihinin ilk belgeleri olmaları bakımından da önem
taşımaktadır.
1946 yılında hükümet programında özel sektörün geliştirilmesine dair hükümler yer almakla birlikte,
Devlet 1950’li yıllarda yoğun yatırımlara girmiş ve KİT’lerin istihdam yaratma gücünden faydalanma
yolunu seçmiştir. Böylece, 1950’li yıllardan itibaren ekonomide devlet payının giderek artmaya
başlaması ve kaynakların verimli kullanılamaması gibi nedenlerle uzun vadede kamunun ticari
işletmecilik kurallarıyla bağdaşmayan bir yönetim anlayışını benimsediği görülmektedir.
Dünyada özelleştirme uygulamaları özellikle 1970’li yıllardan itibaren görülmeye başlanmıştır.
Önceleri İngiltere ve Amerika’da yapılan özelleştirmeler daha sonraları komünist bloktan ayrılan
Doğu Avrupa ülkeleri ve gelişmekte olan ülkelerde de uygulanmaya başlanmıştır18. Türkiye’de ise
özelleştirme sürecinin uzamasının çok olumsuz ekonomik ve siyasi etkileri olmuştur. Türkiye,
dünyada özelleştirme konusunda hazırlık çalışmalarına ilk başlayan ülkeler arasında olmasına rağmen,
son yıllara kadar uygulamada önemli bir mesafe katedememiştir. Özelleştirme uygulamalarına daha
sonra başlayan ülkelerden bir kısmı daha başarılı olmuşlardır. Latin Amerika ülkeleri bu konuda örnek
olarak verilebilir19.
1980’lerde Turgut Özal’ın başbakanlığında kurulan hükümet ile birlikte, Türkiye dünyanın en hızlı
gelişen ekonomilerinden biri olmuş ve serbest pazar ilkelerinin uygulanması, dinamik sermaye
piyasalarının kurulması ve uluslararası yatırımcı ve ithalatçılarla ticaret için liberal yaklaşımlar
sunmasından ötürü çekici bir yatırım çevresi haline gelmiştir20.

16
TBMM, Zabıt Ceridesi, Devre 4, İçtima 2, Cilt 16, s.18.
17
Selahattin Özmen, a.g.e. s.48.
18
Ayhan Sarısu, (2003 – Dünyada ve Türkiye’de Özelleştirme …), a.g.m., s. 41.
19
Coşkun Can Aktan, (1996), a.g.t., s.51.
20
Muzaffer Dartan, (1996), a.g.e., s. 21.

4
Doğu-Batı arasındaki jeopolitik konumu Türkiye’de uluslararası yatırımcılar için fırsatlarla dolu yeni
bir dönem başlatmıştır. Türkiye’deki yatırım fırsatları, ülkenin son dönemdeki kararlı özelleştirme
uygulamaları ile daha da çekici hale gelmiştir. Uygulanan özelleştirme programına uluslararası
yatırımcıların katılımı cesaretlendirilmiştir 21.
İdeolojik değerlendirmelerin hakim olduğu22 bir alan haline gelen özelleştirmenin Türkiye’de bu
ölçüde gecikmesinin önemli nedenleri vardır23. Özel sektörün ekonomideki rolünün arttırılması ve
Türk girişimcisinin gelişmesi ile ekonominin ve finansal piyasaların tam rekabet koşullarında verimli
ve etkili şekilde çalışacağı görüşü hakim olmaya başlamıştır. Bu bağlamda, küresel etkileşimlerin de
gelişmesi ve yansımasıyla 1980 sonrası Türkiye’sinde “sivil bir kamu” için fevkalade önemli altyapı
çalışmaları başlamıştır. Bu kapsamda, özelleştirme politikaları geliştirilerek devletin kamudaki rolü
yeniden belirlenmiş ve devletin ticari faaliyetlerden çekilmesi ve KİT’lerin özelleştirilmesi
öngörülmüştür.
Yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren diğer ülkelerde uygulanmaya başlayan ve ülkemize de
yansıması gecikmeyen özelleştirme uygulamaları sonucunda; büyük miktarda altyapı yatırımı ihtiyacı
bulunan haberleşme, enerji, madencilik … v.b. alanlarında, altyapı yatırım projelerinin finanse
edilmesinde kamusal kaynakların yetersizliği karşısında bu sürece özel hukuk kişilerinin iştiraki tüm
dünyada olduğu gibi Türkiye’de de zorunlu hale gelmiştir. Bu nedenle, başta kamu sektörü tarafından
yürütülen sınai ve ticari kamu hizmetleri olmak üzere, genel olarak kamu hizmetlerinin
gördürülmesine; idari sözleşmeler ve imtiyaz sözleşmeleri yoluyla özel sektör de dahil edilmiştir. Bu
amaçla ülkemizde yapılan ilk hukuki düzenleme 2983 sayılı yasadır24. Bu ilk yasal düzenlemeyi 3096,
3291, 3987, 3996, 4046, 4501 ve 4628 sayılı yasalar takip etmiştir25.
Türkiye’de özelleştirme uygulamaları 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları kapsamında “piyasa
ekonomisine geçiş” ile gündeme gelmiştir. Özelleştirme uygulamaları, esas olarak ekonomide devlet
müdahalesinin asgariye indirilmesini amaçlayan bir politika aracı olarak “serbest piyasa” ekonomisine
geçişte önemli rol oynamış ve oynamaktadır. Ancak, özelleştirmenin bir amaç olarak değil iktisadi,
ticari ve sınai kalkınma ve gelişme hedeflerinin gerçekleştirilmesi için bir araç olarak algılanması
gerekir. Bu açıdan bakıldığında, özelleştirme basit bir süreç olmayıp ekonomik, mali ve idari bir
reformlar bütünüdür26. Başlangıcından yirmiiki yıl sonra bugün gelinen noktada Türkiye’de
özelleştirme konusunda bir “toplumsal konsensus”a ulaşıldığı izlenmektedir.
Özelleştirme uygulamalarında, özelleştirilen işletmelerin satış değerinin düşük olduğu sürekli eleştiri
konusu yapılagelmiş, zaman zaman işletmelerin işletme olarak özelleştirme bedellerinin işletmenin
malvarlığı değerinin dahi altında kaldığı iddialarıyla karşılaşılmıştır. Ancak bu değerlendirmelerin,
varlık özelleştirmesi ile işletme özelleştirmesinin farklı olduğu dikkate alınmadan yapılması nedeniyle
gerçek durumu yansıtmadığı ve siyaseten karşıt cepheden gelen haksız ve maksatlı eleştiriler olduğu
düşünülmektedir. Ancak, buna rağmen, yine de özelleştirme bedeli, işgücünün iş akitlerini korumaları
yönünde güvenceler verilmesi halinde ve pahalı yeniden yapılandırma masrafları nedeniyle yüksek
bulunmaktadır27.

21
Muzaffer Dartan, (1996), a.g.e., s. 47.
22
Eski Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili ve eski Sosyalist Birlik Partisi (SBP) Genel Başkanı Prof. Dr. Sadun Aren “Puslu Camın
Arkasında” adlı kitabına ilişkin tanıtım haberinde; sayın Aren, sosyalist kesime egemen olan zihniyet dolayısıyla, “hain” damgasını
yememek için görüşlerini açıklamaktan çekindiğini, “Şimdiye kadar söylediklerimizin birçoğu geçerliliğini yitirdi. Fakat şaşkınlık içinde
olduğu için kimse bir şey söylemek istemiyor. (…) Ben bazı yerlerde çok sevdiğim eski dostlarımla konuşurken adeta korkuyorum. Örneğin
ben özelleştirmeye karşı çıkmayı gerekli bulmuyorum. (…) Bugünkü koşullarda özelleştirmeye karşı çıkmanın ilericilikle hiçbir alakası
yoktur. Ama bugün fiiliyatta benim birçok eski arkadaşım, ilerici arkadaşım buna karşı çıkıyorlar ve bunu ilericilik adına yapıyorlar. (…)
Halbuki ben bilhassa bunu yapmak, eski yolun yanlış olduğunu söylemek istiyorum. Bunu bir görev sayıyorum.” görüşlerine sahip olduğunu
açıklamıştır. Ayrıntılı bilgi için bknz: Hürriyet Gazetesi, 26.06.2006, s.8.
23
Bu hususun nedenlerine ilişkin ayrıntılar için bkz, Ayhan Sarısu, (2003 – Dünyada ve Türkiye’de Özelletirme …), a.g.m., 56-57.
24
Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkında Yasa, RG:17.03.1984, S.18344.
25
M. Önder Tekin, (2006), Özelleştirme Uygulamalarına İlişkin Anayasa Mahkemesi ve Danıştay Kararları, TMMOB Elektrik
Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Yayını, Ankara., s. III.
26
Ayhan Sarısu, (2003 – Küreselleşme …) a.g.m. s. 42
27
Dietric von Stebut, Federal Almanya’da Özelleştirme ve İş Hukuku Alanında Ortaya Çıkan Sorunlar, Özelleştirme ve İş Hukuku
Alanında Ortaya Çıkan Sorunlar Semineri, 8-9 Nisan 1996, İzmir, s.66.

5
Türkiye’de özelleştirme, sadece devletin ekonomik faaliyetlere müdahalesini en aza indirmeyi ve
devlet yatırımlarının ulusal bütçe üzerinde yarattığı baskıyı yok etmeyi değil, bunun yanı sıra sermaye
piyasasının gelişimini ve kaynakların yeni yatırımlara yönlendirilmesini de hedeflemektedir28.
Türkiye’de 1984 yılında başlayıp 1994 yılına kadar yapılan yasal düzenlemeler yetersiz kalmış,
özelleştirmenin hukuksal temellerinin belirlenmesi gereği ortaya çıkmıştır. Gerek Anayasa
Mahkemesinin iptal kararları, gerekse yasal boşluk, aksaklık ve çelişkiler dikkate alınarak hayli
kapsamlı çalışmalar sonucunda yürürlüğe giren 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında
Kanun29 ile Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB)
oluşturulmuştur.
Türkiye’deki özelleştirme uygulamalarına ilişkin30 4046 sayılı Kanun, özelleştirme konusunda yapılan
en kapsamlı temel yasal düzenleme niteliğindedir31. Bu Kanun yürürlüğe girdikten sonra bazı
değişiklik, ilave, iptal … v.b. işlemlere konu olmuşsa da halen kendi bütünlüğünü muhafaza ederek
yürürlüğünü sürdürmektedir.
Farklı ve yeni bir örgütlenme ve yönetim sistemi ile ÖYK ve bu Kurulun sekreterya görevini üstlenen
ve özelleştirmede ihtisas kuruluşu olma vasfını bünyesinde barındıran ÖİB’nin ihdas edilmesiyle
uygulamalarda önemli mesafeler alındığı görülmektedir.
4046 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 24.11.1994 tarihinden sonra, özelleştirme uygulamalarının
tamamen KİT’ler üzerinde yoğunlaştırılmış olduğu ancak, 4046 sayılı Kanun ile etki alanı
geliştirilerek artırılan özelleştirme uygulamalarının kapsamına diğer kamusal üretim birimleri ile
bunların hizmetlerinin özelleştirilmesinin henüz dahil edilememiş olduğu görülmektedir. Bir çeşit
özelleştirme uygulaması niteliğine sahip olan Yap-İşlet (Yİ), Yap-İşlet-Devret (YİD), İşletme Hakkı
Devri (İHD), … v.b. uygulamalar da bu dönemde gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
III – Sistem yaklaşımının özelleştirme uygulamalarına etkisi
Ülkemizdeki özeleştirme uygulamalarının “sistem yaklaşımı” ile ele alındığı görülmektedir. İşletme
organizasyon ve yönetim disiplininde önemli bir inceleme alanı oluşturan sistem yaklaşımı32, toplumun
geniş bir kesimini ilgilendiren, çeşitli menfaat grupları arasında denge sağlanmasını gerektiren, pek
çok faktörden etkilenen ve etkileyen özelleştirme uygulamaları için uygun bir yaklaşımdır.
Özelleştirme uygulamaları gibi karmaşık bir konunun kapsadığı unsurlardan birinde yapılacak bir
değişiklik, diğer unsurların işleyişini de etkileyecektir. Sistem yaklaşımındaki genel hareket noktası
tespit edilen amaç çerçevesinde toplam sistemin en iyileştirilmesinin sağlanmasıdır.
Bilindiği üzere örgüt yönetiminde sistem yaklaşımı bütünlük sağlamak ve amaca yönelik olmak üzere
başlıca iki temel özelliğe sahiptir. Bunlardan biri “stratejik”, diğeri de “taktik” unsurdur. Bu yaklaşımda
sürekli bir yenilenme söz konusudur. Ancak, uygunluğu ve gerekliliği ÖYK’nca karara bağlanan
özelleştirme uygulamaları kararlı bir şekilde hayata geçirilmektedir. Sistem yaklaşımının kısa dönemde
değişmeyecek tutarlı bir ana yapısı ve stratejisi, bir de sosyo-ekonomik ortamın şartlarına ve ilgili
özelleştirme uygulamasının özelliklerine göre değişkenlik arz eden taktiği şeklinde iki temel alt sistemi
vardır.

28
Muzaffer Dartan, (Editör), (1996), Privatization in the UK and Turkey with Particular Reference to the Coal Sector, Yapı Merkezi
Yayınları, s. 17
29
4046 sayılı Kanunun “Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun” olan başlığı, 03.07.2005 tarihli ve 5398 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile “Özelleştirme Uygulamaları Hakkında
Kanun” olarak değiştirilmiştir, RG:21.07.2005, S.25882.
30
Türkiye’deki özelleştirme uygulamalarının tarihi ve hukuki gelişimi ile ilgili olarak bknz: İlhan Baytan, (1999), Özelleştirme; Hukuki
Yapı, Uygulamalar, Sorunlar, Öneriler, Ankara.
31
Metin Kilci, (1998), Türkiye’de Özelleştirme Uygulamaları (1984-1998), DPT, s.8.
32
Sistem yaklaşımının özellikleri ve genel çerçevesi için bknz:
- Halil Sarıaslan, (1984), Sistem Analizinin Temelleri, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt:39, Sayı:1-4.
- Halil Sarıaslan ve Cengiz Erol, (1993), Türkiye’de KİT’lerin Özelleştirilmesi Sorunu ve Sistematik Bir Yaklaşım Önerisi, TOBB
Yayınları No:266; BÖM:18, Ankara, s.61-85.
- Erol Eren, (2001), Yönetim ve Organizasyon (Çağdaş ve Küresel Yaklaşımlar), Genişletilmiş 5. Bası, İstanbul, s. 47-60.
- Tamer Koçel,(2003), İşletme Yöneticiliği, Genişletilmiş 9.Bası, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, s.237-260.
- Halil Can, (2005), Organizasyon ve Yönetim, Siyasal Kitapevi, 7. Baskı, Ekim, Ankara, s.55-58.
- Ayhan Sarısu, (2007), Kamu ve Özel Sektör İşbirlikleri - Türkiye İçin Bir Model Önerisi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Ünv.,
S.B.E., İşletme Anabilim Dalı, Nisan 2007, Şekil 12, s.249, v.d.

6
Bu yaklaşımın ilk aşamasında, sürekli değişiklik gerektirmeyen, özelleştirme uygulamalarının hukuki,
siyasi ve örgütsel temeli ortaya konmaktadır. Bu yapıya dayalı olarak geliştirilecek politika ve
stratejiler çerçevesinde, güncel sosyo-politik ve ekonomik ortamın şartları ve özelleştirme
uygulamasının özelliklerine göre değişkenlik gösterebilecek olan uygulama yöntem ve modelleri, geri
besleme süreci ile desteklenen bir döngü içerisinde tespit edilmektedir.
Stratejik unsurda kısa dönemde değişiklik göstermeyen hukuki, siyasi ve örgütsel yapı bir bütünlük
içerisindedir. Özelleştirme politikaları ve stratejisinin amacına, iktisadi şartlara, çevreye ve her
özelleştirme uygulamasının yapısına göre değişiklik gösterebilen taktik bileşende hedef her
özelleştirme uygulaması için ayrı bir özeleştirme taktiği geliştirmektir. Sonuçta tespit edilen strateji ve
taktik çerçevesinde uygulamaların sağlıklı ve kararlı bir biçimde yürütülmesi en önemli
hususlardandır.
Başbakan’ın siyasi ağırlığı, sorunların daha hızlı ve zamanında çözülmesindeki etkisini
güçlendirdiğinden, bu yapıda özelleştirme uygulamalarında inisiyatif 4046 sayılı Kanunun 3. ve 4.
maddesinde belirtildiği üzere bizzat Başbakan başkanlığındaki ÖYK tarafından üstlenilmiştir. Kanun
ile oluşturulan ÖYK’nun sekretarya görevini ÖİB yürütmektedir. Başbakan, ÖYK ve ÖİB
özelleştirme uygulamalarına yön vermekte ve kamusal kurumlar ve birimler arası eşgüdümü en üst
seviyede sağlamaktadır. Özelleştirme uygulamalarının değerlendirildiği ve onaylandığı nihai karar
mercii ise siyasi otoriteyi temsilen ÖYK’dir. Kurul, özelleştirme ile ilgili olarak tüm sektörleri
kapsayacak şekilde siyasi sorumluluğu üstlenmekte, aldığı her kararı bir bütünlük içinde
değerlendirerek hareket etmektedir.
Böylece, tüm toplumsal kesimleri doğrudan ilgilendiren özelleştirme uygulamalarına hükümet
politika, program ve stratejileri çerçevesinde geniş toplum kesimlerinin temsilcisi olan Bakanlar
Kurulu içinden oluşturulan ÖYK karar vermektedir. Bu Kurul, özelleştirme uygulamalarının
uygunluğunu aleniyet içinde değerlendirmekte, ihalelerin ve işlemlerin sonuçlarını
onaylamaktadır33. Böylelikle özelleştirme uygulamaları hususunda açıklık ve şeffaflık34 tesis
edilerek her türlü spekülasyonun da önüne geçilebilmektedir.
IV – Özelleştirme programına alınanlar ile kapsam dışına çıkartılan kuruluşlar ve varlıklar
Ülkemizdeki özelleştirme uygulamalarına yönelik çalışmalar 1984 yılında kamuya ait yarım kalmış
tesislerin tamamlanması veya yerine yeni bir tesis kurulması amacı ile bunların özel sektöre devri
uygulamaları ile başlanmıştır.
1985 yılından itibaren 246 kuruluştaki kamu hissesi, 22 yarım kalmış tesis, 393 taşınmaz, 8 otoyol, 2
boğaz köprüsü, 103 tesis, 6 liman, şans oyunları lisans hakkı ile araç muayene istasyonları
özelleştirme kapsamına alınmıştır.
23 kuruluştaki kamu payı ile 4 taşınmaz daha sonra özelleştirme işlemine tabi tutulmaksızın
kapsamdan çıkarılmak, tasfiye edilmek veya kapsamda olmayan başka bir kuruluşla birleştirilerek
tüzel kişiliği sona erdirilmek üzere devredilmiştir.
Temmuz 2008 itibarıyla özelleştirme kapsamında35 2, kapsam ve programda36 15 olmak üzere toplam
17 kuruluş, 5 liman37, 8 otoyol38, 2 boğaz köprüsü39 ve şans oyunları lisans hakkı40 bulunmaktadır.

33
4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 3. maddesi.
34
4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 2. maddesi.
35
Hamitabat Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş., Soma (A) ve (B) Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.
36
Kamu payı % 100 olanlar: Sümer Holding A.Ş., Sümer Halı A.Ş., T. Denizcilik İşletmeleri A.Ş., T. Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ),
Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş., Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri A.Ş. (TEKEL), Türkiye Şeker Fabrikaları
A.Ş. ile KBİ - Karadeniz Bakır İşletmeleri A.Ş. (kamu payı % 99,99), T. Halk Bankası A.Ş. (kamu payı % 74.98), PETKİM Petrokimya
Holding A.Ş. (kamu payı % 10,32), Doğusan Boru Sanayi ve Ticaret A.Ş. (kamu payı % 56,09), THY Türk Hava Yolları A.O. (kamu payı
% 49,00), Türk Arap Pazarlama A.Ş. (kamu payı % 12,50 olup gayrifaaldir), Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş. (kamu payı % 10,00), T. İş.
Bankası A.Ş.’dir. (Özelleştirme kapsam ve programında kalan %0.09 oranındaki İş Bankası C hisselerinin tamamı 12/9/2003 tarihinde
İMKB'de özel emir ile satılmıştır. Kapsam ve programda halen nominal 117.776 adet A ile 3.518.560 adet B hisseleri yer almaktadır.)
37
TCDD-Bandırma, İzmir, Samsun, Derince ve İskenderun Limanları.
38
Edirne-İstanbul-Ankara Otoyolu, Pozantı-Tarsus-Mersin Otoyolu, Tarsus-Adana-Gaziantep Otoyolu, Toprakkale-İskenderun Otoyolu,
İzmir-Çeşme Otoyolu, İzmir-Aydın Otoyolu, Gaziantep-Şanlıurfa Otoyolu ile İzmir ve Ankara Çevre Otoyolu.
39
Boğaziçi Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü.
40
Milli Piyango İdaresi şans oyunlarının özelleştirilmesi 4046 sayılı Kanun kapsamında bulunmamakta olup özelleştirme çalışmaları 320
sayılı KHK hükümleri doğrultusunda yürütülmektedir.

7
4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un sistematiğinde nitelikleri, tabi oldukları
usul ve esaslar ile hukuki sonuçları itibarıyla birbirinden farklılık arzeden “özelleştirme kapsamı” ve
“özelleştirme programı” olarak iki ayrım vardır. Mali ve hukuki yönden özelleştirme uygulamaları
için henüz hazır olmayan kuruluşlar öncelikle özelleştirme kapsamına alınmakta, gerekli hazırlık
çalışmaları tekemmül ettirilen kuruluşlar ise özelleştirme programına alınmaktadır. Hem özelleştirme
kapsamına alınma hem de özelleştirme programına alınmaya ilişkin Kararlar ÖİB’in teklifi ve
ÖYK’nın Onayı ile alınmaktadır. Bahsekonu kararlar alınmadan önce ilgili kuruluşa ilişkin olarak;
teknolojik yapı ve sorunlar, mali yapı ve sorunlar, sektörün özellikleri ve şirketin sektör içindeki yeri
ve konumu, yasal veya fiili tekel konumunda olup olmadığı, sektörel pazar payı ve pazarlama sorunu,
üretimin çevresel etkileri, sektörel mevzuattan kaynaklanan sorunlar, üretilen mal veya hizmetin
önemi ve niteliği, yabancı sermayenin katılımı, taşınmaz sorunları, proje aşamasındaki yatırımlar,
devam eden sözleşmelerden doğmuş veya doğacak yükümlülükler, istihdam hacmi, istihdam sorunları,
hukuki ihtilaflar, … v.b. konular araştırılmakta ve kararlar bundan sonra alınmaktadır. 41
1986 yılından itibaren hız kazanan ve tamamı kamuya ait veya kamu iştiraki olan kuruluşlardaki kamu
paylarının özelleştirme kapsamına alınması yoluyla yürütülen program çerçevesinde, ÖİB tarafından
bugüne kadar 196 kuruluşta hisse senedi veya varlık satış/devir işlemi yapılmış ve bu kuruluşlardan
187’sinde hiç kamu payı kalmamıştır. Bu çalışmada sunulan tablo ve grafiklerden de görülebileceği
üzere başlangıcından Temmuz 2008’e kadar ülkemizde gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının
toplam tutarı yaklaşık 36 milyar ABD Doları düzeyindedir. Bu bedelin % 61’i blok satış, % 17’si
halka arz, % 16’sı tesis ve varlık satışı, % 4’ü İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda hisse satışı ve
% 2’si ise bedelli devir yöntemleri uygulanarak elde edilmiştir.
V - Siyasi ve iktisadi istikrarın özelleştirme uygulamalarındaki önemi ve sonuç
4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun ile getirilen nev’i şahsına münhasır
örgütlenme modeli, siyasi ve iktisadi istikrar ve kararlılığın birlikte mevcut olduğu dönemlerde
görülen büyük atılımlar neticesinde özelleştirme uygulamalarında önemli başarılar sağlanmıştır42.
Özelleştirme uygulamalarının ayrıntılı sonuçları da ekonomik ve siyasi istikrarın birlikte var olduğu
dönemlerde özeleştirme uygulamalarının en yüksek seviyelerde gerçekleştirilebildiğini gözler önüne
sermektedir. Özelleştirme uygulamalarının sonuçları hükümet dönemleri temelinde bu çalışmada
sunulan tablo ve grafiklerde gösterilmiştir. Sözkonusu tablo ve grafiklerden de görüleceği üzere,
münhasıran özelleştirme uygulaması yapmak üzere ÖİB’in kurulması sonrasında, ekonomik ve siyasi
istikrarın birlikte var olduğu dönemlerdeki özelleştirme uygulamaları sonucunda, 1985 yılından 2008
yılı Temmuz ayı başına kadar sadece ÖİB’ce yaklaşık 36 milyar ABD Doları özelleştirme geliri elde
edilmiştir.

Tablo - 1: 1986-2008 Döneminde Gerçekleştirilen Özelleştirme Uygulamaları (ABD Doları)


Özelleştirme Yöntemi Yıllar 1986-2006 2007 2008 Toplam
Blok Satış 18.158.793.478 0 2.040.000.000 20.198.793.478
Tesis/Varlık Satışı 2.525.240.737 2.295.982.839 1.740.016.305 6.561.239.881
Halka Arz 3.341.559.629 1.838.642.981 1.928.297.668 7.108.500.278
İMKB'de Satış 1.261.053.768 0 0 1.261.053.768
Yarım Kalmış Tesis Satışı 4.368.792 0 0 4.368.792
Bedelli Devirler 491.726.230 124.003.839 85.237.765 700.967.834
TOPLAM 25.782.742.634 4.258.629.659 5.793.551.738 35.834.924.031
Kaynak: TC Başbakanlık, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, 30.06.2008

41
Ayrıntılı bilgi için bkz: 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 3. maddesi ve İlhan Baytan, (1999), Özelleştirme;
Hukuki Yapı, Uygulamalar, Sorunlar, Öneriler, Ankara, s.252-277.
42
Ayhan Sarısu, (2007), Kamu ve Özel Sektör İşbirlikleri - Türkiye İçin Bir Model Önerisi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Ünv.,
S.B.E., İşletme Anabilim Dalı, Nisan 2007, s. 198, 294-307, v.d.

8
Grafik - 1: Yöntemler İtibarıyla 1986-2008 Döneminde Gerçekleştirilen Özelleştirme Uygulamaları (ABD Doları)

Kaynak: TC Başbakanlık, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, 30.06.2008


Grafik -2: 1986-2008 Döneminde Gerçekleştirilen Özelleştirme Uygulamaları (ABD Doları)

Kaynak: TC Başbakanlık, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, 30.06.2008

Tablo – 2 : Hükümet Dönemleri İtibarıyla Türkiye’de Özelleştirme Uygulamaları (ABD Doları ve %)


45. Hükümet 1986 - 20 Aralık 1987 (1. ANAP Hükümeti) 1.787.737 0,00
46. Hükümet 21 Aralık 1987 - 8 Kasım 1989 (2. ANAP Hükümeti) 149.773.655 0,00
47. Hükümet 9 Kasım 1989 - 22 Haziran 1991 (3. ANAP Hükümeti) 694.818.333 0,02
48. Hükümet 23 Haziran 1991 - 19 Kasım 1991 (4. ANAP Hükümeti) 43.295.747 0,00
49. Hükümet 20 Kasım 1991 - 24 Haziran 1993 (DYP-SHP Koalisyonu) 826.539.435 0,02
50. Hükümet 25 Haziran 1993 - 4 Ekim 1995 (DYP-SHP/CHP Koalisyonu) 1.008.485.627 0,03
51. Hükümet 5 Ekim 1995 - 29 Ekim 1995 (DYP Hükümeti) 124.891.662 0,00
52. Hükümet 30 Ekim 1995 - 5 Mart 1996 (DYP-CHP Koalisyonu) 68.038.624 0,00
53. Hükümet 6 Mart 1996 - 27 Haziran 1996 (ANAP-DYP Koalisyonu) 229.987.685 0,01
54. Hükümet 28 Haziran 1996 - 29 Haziran 1997 (RP-DYP Koalisyonu) 362.758.662 0,01
55. Hükümet 30 Haziran 1997 - 10 Ocak 1999 (ANAP-DSP-DTP Koalisyonu) 1.131.162.175 0,03
56. Hükümet 11 Ocak 1999 - 27 Mayıs 1999 (DSP Hükümeti) 18.354.195 0,00
57. Hükümet 28 Mayıs 1999 - 17 Kasım 2002 (DSP-MHP-ANAP Koalisyonu) 3.374.683.091 0,09
58. Hükümet 18 Kasım 2002 - 13 Mart 2003 (1. AKP Hükümeti) 21.364.061 0,00
59. Hükümet 14 Mart 2003 - 28 Ağustos 2007 (2. AKP Hükümeti) 21.925.160.855 0,61
60. Hükümet 29 Ağustos 2007 - … (3. AKP Hükümeti) 5.861.375.532 0,16
30 Haziran 2008 itibarıyla Toplam 35.842.477.076
Kaynak: TC Başbakanlık, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, 30.06.2008

9
21.925.160.855

45. Hükümet
21.364.061
46. Hükümet
47. Hükümet
48. Hükümet
49. Hükümet
3.374.683.091
50. Hükümet

18.354.195
51. Hükümet
52. Hükümet
1.131.162.175
53. Hükümet
362.758.662
54. Hükümet
55. Hükümet
229.987.685
68.038.624 56. Hükümet
124.891.662 1.787.737 57. Hükümet
1.008.485.627 149.773.655 5.861.375.532
58. Hükümet
826.539.435
694.818.333 59. Hükümet
43.295.747
60. Hükümet

Hükümetler itibariyle Türkiye'de özelleştirme uygulamaları grafiği

Kaynak: TC Başbakanlık, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, 30.06.2008

ÖİB’ce gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarını hükümet dönemleri temelinde ele alacak olursak;
en az özelleştirme uygulaması sırasıyla; 1.789.737 ABD Doları ile 1986-20 Aralık 1987 arasında
Turgut ÖZAL başbakanlığında görev yapan 45. Cumhuriyet Hükümeti (1. ANAP Hükümeti),
18.354.195 ABD Doları ile 11 Ocak 1999-27 Mayıs 1999 arasında Bülent ECEVİT başbakanlığında
görev yapan 56. Cumhuriyet Hükümeti (DSP Hükümeti), 21.364.061 ABD Doları ile 18 Kasım 2002-
13 Mart 2003 arasında Abdullah GÜL başbakanlığında görev yapan 58. Cumhuriyet Hükümeti (1.
AKP Hükümeti), 43.295.747 ABD Doları ile 23 Haziran 1991-19 Kasım 1991 arasında Mesut
YILMAZ başbakanlığında görev yapan 48. Cumhuriyet Hükümeti (4. ANAP Hükümeti) dönemlerinde
gerçekleştirildiği görülmektedir.
Buna karşılık en çok özelleştirme uygulaması ise 21.925.160.855 ABD Doları ile siyasi ve iktisadi
istikrar ile idari kararlılığın birlikte mevcut olduğu 14 Mart 2003-28 Ağustos 2007 döneminde Recep
Tayyip ERDOĞAN başbakanlığında görev yapan 59. Cumhuriyet Hükümeti (2. AKP Hükümeti)
döneminde gerçekleştirilmiştir. Temmuz 2008 itibarıyla elde edilen yaklaşık 6 milyar ABD Doları
tutarındaki özelleştirme gelirinin de 29 Ağustos 2007 tarihinden bugüne, Recep Tayyip ERDOĞAN
başbakanlığında görev yapmakta olan 60. Cumhuriyet Hükümeti (3. AKP Hükümeti Hükümeti)
döneminde gerçekleştirilmiş olması ve 2008 yılı için planlanan özelleştirme uygulamalarının
neticelendirilmesine bağlı olarak özelleştirme uygulamalarında en başarılı ikinci hükümet olma
sıfatının da 3. AKP Hükümetine ait olacağı görülmektedir.
Ancak, ekonomik istikrarsızlık ve siyasi belirsizlik içeren dönemlerde ve bazı koalisyon hükümetleri
dönemlerinde özelleştirme uygulama süreçlerinde yavaşlama, hatta zaman zaman da duruş dönemleri
yaşandığı, bu dönemlerde ülkemizdeki özelleştirme uygulama rakamlarının dünyadaki özelleştirme
uygulama ortalamalarının çok altında kaldığı da görülmüştür.
Özelleştirme uygulamalarına ilişkin süreçlerin iyi yönetilmesindeki başarı, hızlı karar alabilme ve
uygulama yapabilme yeteneğinin doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. ÖİB, teşkilat yapısı
ve yasal altyapının kendisine sağlamakta olduğu yetki ve esneklik sayesinde siyasi ve ekonomik
istikrar ortamı ile bütünleşen uygun yatırım ikliminin de etkisiyle son yıllarda Erdemir, Tüpraş,
Telekom, Petkim ve Tekel gibi büyük çaplı özelleştirme projelerini gerçekleştirebilmiştir.
Sonuç olarak, 18 Kasım 2002-03 Temmuz 2008 dönemindeki özelleştirme uygulamalarında çok ciddi
sonuçlar alınmıştır. Şöyleki, özelleştirme uygulamalarının başlatıldığı 02.07.1986’dan 03.07.2008’e
kadar 22 yılda gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarından elde edilen yaklaşık 36 milyar ABD
Doları tutarındaki özelleştirme gelirinin yaklaşık 28 milyar ABD Doları ekonomik ve siyasi istikrar ile
uygulamalarda gereken kararlılığın ve idari desteğin birlikte var olduğu tek parti iktidarında
gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, tek parti iktidarı dönemlerinde gerçekleştirilen özelleştirme

10
uygulamalarından elde edilen gelirler, başlangıcından bugüne kadar gerçekleştirilen toplam
özelleştirme gelirlerinin yaklaşık % 78’ini teşkil etmektedir.
Bu durum da göstermektedir ki başarılı ve büyük özelleştirme uygulamaları için ekonomik ve siyasi
istikrarın birlikte var olması, ekonomik konjonktür ve yatırım ikliminin uygun olması yanısıra
uygulamalar için siyasi kararlılık ve görevli bürokratik yapıya gerekli siyasi ve idari desteğin de
verilmesi önemli ve elzemdir.

11

You might also like