You are on page 1of 24

KÜRESEL SİYASET

• Küreselleşmenin Tanım
İÇİNDEKİLER

Yelpazesi
• Küreselleşmenin Dinamikleri
• Küresel Siyaseti Açıklamaya SİYASET BİLİMİ
Yönelik Teoriler
• Önemli Bazı Küresel
Kuruluşlar
• Küreselleşme ve Bazı Temel
Arş. Gör.
Kavramlar: Etkileşimler ve Adnan KARATAŞ
Yeni Yönelimler

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;


• Küresel siyaseti anlayabilecek,
HEDEFLER

• Küreselleşme kavramı ve bazı


temel kavramlar arasındaki
ilişkileri kavrayabilecek,
• Küreselleşme tartışmalarının
temel eksenlerini ayırt
edebilecek,
• Küresel siyaset teorilerini ÜNİTE
yorumlayabilecek,
• Küresel kuruluşların küresel
siyasete etkilerini analiz
edebileceksiniz.
14

© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı
ve dağıtımı yapılamaz.
Küresel Siyaset

Hiper-Küreselciler

Küreselleşme
Şüpheciler
Tartışmaları

Dönüşümcüler

İdealist Teori

Realist Teori
Küresel Siyaset Teorileri
Plüralist Teori
Küresel Siyaset

Marksist Teori

BM

OECD, IMF
Önemli Bazı Küresel
Kuruluşlar
NATO, BAB, CENTO

IUCN, GREEENPEACE

Devlet

Hukuk
Küreselleşme ve Bazı
Temel Kavramlar
Demokrasi

Yönetim

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2


Küresel Siyaset

GİRİŞ
Siyaset bilimiyle ilgili olarak yazılan bu kitabın diğer bölümlerinde siyaset,
genellikle bir devlet çatısı altında değerlendirilmektedir. Ancak siyasal olaylar ve
durumlar; devlet sınırlarını aşan, küresel bir niteliğe sahiptir. Özellikle 20. yüzyılın
sonunda devletler arasındaki ilişkilerin artması, siyasetin ulus üstü bir özelliğinin
olduğunu iyice pekiştirmiştir. Nitekim bu durum; dünyanın, McLuhan’ın ifadesiyle
“küresel köy” hâline gelmesiyle ilişkilidir. Dünya üzerinde coğrafi olarak birbirine
uzak iki ülkenin, toplumun ya da devletin birbirlerine daha yakın hâle gelmesini
mümkün kılan küreselleşme; siyasal, ekonomik, kültürel ve toplumsal alanda
birçok değişime neden olmaktadır. Bu durumdan en çok devletlerin ve buna bağlı
olarak siyasal süreçlerin etkilendiği söylenebilir.
Ulus devletler, Fransız
Devrimi sonrasında Dünya siyasetinde yaşanan değişimler ve dönüşümler, siyasetin ve devletin
ortaya çıkmışlardır. Bu yaşamış olduğu bir kimlik krizi olarak görülmektedir. Ancak bu durum, bir krizden
devletlerde tüm ziyade bir yenilenme ve dönüşüm sürecidir. Nitekim buna bağlı olarak ulusal
bireyler ortak dil, egemenlik kavramı ve ulusal politikalar değişime uğramaktadır. Bu değişimin
kültür, ırk ve değerleri yaşanmasında, başta küresel aktörler ve teknolojik gelişmeler rol oynamaktadır.
paylaşmaktadır. Özellikle küresel kuruluşların, dünya siyasetine ve devlete karşı bakış açısında
değişimlere sebep olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Fakat bu değişim ve
dönüşümün ulus devletlerin sonunu getirdiği konusu hâlâ tartışmalıdır.
Bu bölümde, ilk olarak oldukça belirsiz ve karmaşık bir kavram olan
küreselleşme kavramı ve küreselleşme tartışmalarındaki temel görüşler; ikinci
olarak küreselleşmenin dinamikleri; üçüncü olarak küresel siyasete ilişkin
yaklaşımların temel özellikleri; dördüncü olarak küresel kuruluşların küreselleşme
üzerindeki etkileri; son olarak küreselleşmenin devlet, hukuk, demokrasi ve
yönetim olguları üzerindeki etkileri değerlendirilmektedir.

KÜRESELLEŞMENİN TANIM YELPAZESİ


Küreselleşme kavramı, insanların yaşamlarının, kendilerinin dışında ve
kendilerinden çok uzakta gerçekleşen olaylar, alınan kararlar ve değişen durumlar
tarafından gün geçtikçe daha fazla şekillendirilmesi anlamına gelen bir bağlantılar
ağına işaret etmektedir. Dolayısıyla küreselleşme kavramının en temel ve en
belirgin özelliği; coğrafi mesafelerin, insan yaşantısı ve toplumsal olaylar
üzerindeki etkisinin önemini yitirmiş olmasıdır [1]. Temel özelliği bu şekilde
tanımlanabilen küreselleşme; oldukça karmaşık, tartışmalı ve yoruma açık bir
kavramdır. Bundan dolayı küreselleşme, dünya genelinde meydana gelen hemen
hemen bütün değişimleri açıklamakta kullanılan sihirli bir kavram hâline gelmiştir.
Günümüzün moda sözcüğü hâline gelen küreselleşme, uluslararası faaliyetleri
“Küresel” kavramı, bir açıklamakta yaygın olarak kullanılmaktadır. Kavramın ortaya çıkışında teknolojik,
bölge ya da ülkeden ideolojik ve ekonomik faktörler etkiliyken; kavram günümüzde genellikle ekonomik
ziyade, dünyanın
içerikli bir anlamda kullanılmaktadır.
bütünüyle ilgili olan
anlamına gelmektedir. “Küresel” (global) kavramından köken alan “küreselleşme” (globalization)
kavramı oldukça eskiye dayanmakla birlikte; kavramın günümüzdeki anlamına
yakın olarak kullanımı 1960’lı yıllarda başlamış ve 1990’lı yıllarda sosyal bilimlerde

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3


Küresel Siyaset

anahtar kavramlardan biri hâline gelmiştir. Ancak küreselleşmenin ne zaman


başladığına yönelik olarak literatürde hâlâ bir tartışma söz konusudur.
Küreselleşmenin başlangıcıyla ilgili olarak üç farklı görüş karşımıza
çıkmaktadır. İlk görüşe göre küreselleşme, insanlığın varoluşundan bu yana
süregelen bir süreçtir. İkinci görüşe göre ise küreselleşme, kapitalizm ve
modernleşmenin gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan bir olgudur. Üçüncü
Küreselleşme olgusu; görüşe göre ise küreselleşme, modernleşme sonrası veya kapitalizmin yeniden
ekonomik, siyasi, yapılanması sonucunda ortaya çıkan yeni bir olgudur. Bu görüşler içerisinde en çok
sosyokültürel, coğrafi, kabul edilen görüş üçüncüsü, yani küreselleşmenin modernleşme sonrası oluşan
ekolojik ve teknolojik bütünüyle yeni bir olgu olduğu tezidir [2].
boyutları itibarıyla
incelenmektedir. Küreselleşmenin ne zaman başladığı tartışmalarının ötesinde
küreselleşmenin, gerçek mi ideolojik mi olduğu, nedensel dinamikleri,
sosyoekonomik sonuçları, devlete ilişkin taşıdığı anlamı, tarihsel yörüngesi gibi
çeşitli konularda birçok tartışma bulunmaktadır. Bu noktalarda küreselleşmeyi
açıklamaya yönelik olarak çeşitli yaklaşımlar ve bakış açıları ortaya çıkmıştır [3]. Bu
yaklaşımların çoğunluğunun üzerinde uzlaştığı temel hususlar şöyle özetlenebilir:
İlk olarak tüm dünyada 20. yüzyılın sonlarından itibaren sosyal değişim ve
dönüşüm, oldukça dikkat çekecek şekilde hız kazanmıştır. İkinci olarak hız kazanan
bu sosyal değişim ve dönüşüm, devletler arasındaki bağların ve ilişkilerin artmasını
sağlamıştır. Üçüncü olarak küreselleşmenin tüm dünya genelinde ekonomik,
siyasal, kültürel, sosyal ve ideolojik etkileri bulunmaktadır. Yani küreselleşme çok
boyutlu bir olgudur [2].
Küreselleşmenin hem kendisi hem de ortaya çıkarmış olduğu karşılıklı
bağımlılıklar; çok boyutlu olarak belli bir ekonomik, kültürel ve siyasal süreç
yoluyla işlemektedir. Daha açık ifadeyle, küreselleşme konusundaki farklı bakış
açılarının bütünü, küreselleşmenin çok boyutlu olduğunu kabul etmektedir. Bu
boyutlardan ilki; ülkelerin ulusal ekonomilerin çeşitli oranlarda küresel bir
ekonomi içerisine çekilmesi sürecini ifade eden Ekonomik Küreselleşmedir. İkincisi;
uluslar, bölgeler ve bireyler arasındaki kültürel farklılıkları ortadan kaldırma
eğilimdeki bir süreci ifade eden Kültürel Küreselleşmedir. Kültürel farklılıkların
ortadan kaldırılması eğilimli bir akıma sahip olan bu durum, kimi zaman
McDonals’laşma (McDonaldization) süreci olarak da tanımlanmaktadır. Üçüncüsü
McDonalds’laşma, ise politika yapım süreçlerinde ulusal hükûmetlerden ziyade, uluslararası
sosyolog George
örgütlerin etkinliğini ifade eden bir süreci tanımlayan Siyasi Küreselleşmedir [4, 5].
Ritzer'in geliştirdiği bir
terimdir. Ritzer’e göre Küreselleşme üzerinde tartışmaların çoğunluğu, küreselleşmenin devlet üzerindeki
toplum, bir fast-food etkileri ve ulusal siyasete dönük etkileri üzerinde yoğunlaşmaktadır [1]. Dolayısıyla
restoranının siyasi küreselleşme konusu, diğer boyutlara göre tartışmalara daha çok açıktır.
özelliklerini
Küreselleşme tartışmalarının merkezinde yer alan temel ekollere geçmeden
benimsediğinde
McDonalds’laşma önce küreselleşmeyle ilgili olarak çeşitli tanımlamalara yer vermekte fayda vardır.
ortaya çıkmaktadır. İlk olarak küreselleşme, yerel ya da ulusal gelişmelerle coğrafi olarak uzak
bölgelerdeki gelişmeler arasında karşılıklı etkileşimin olmasını ve dünya
genelindeki farklı bölgeleri birbirine bağlayan bu etkileşimleri sağlayan toplumsal
ilişkilerin yoğunlaşmasıdır. İkinci olarak küreselleşme, ekonomik perspektiften yola

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4


Küresel Siyaset

çıkılarak ulusal ekonomilerin, ulaşım ve iletişimde meydana gelen gelişmelere


paralel olarak ticaretin artması ve sermaye ve iş gücü akışlarının gelişmesiyle
uluslararası ekonomiyle bütünleşmesidir. Üçüncü olarak küreselleşme, ulus
devletlerin egemenlik alanlarına ulus ötesi aktörlerin müdahil olmasına ve ulus
Ulus ötesi: Ulusal devletlerin güçlerinin zayıflamasına yol açan bir süreçtir [5].
devletin sınırlarını aşan
olay, insan, grup ve Küreselleşme Yaklaşımları
örgütlerin oluşturduğu
düzendir. Küreselleşmeye ilişkin yapılan açıklamalarda ve değerlendirmelerde
farklılıkların olmasında; küreselleşmeye ilişkin farklı kuramsal yaklaşımlar rol
oynamaktadır. Bu yaklaşımlar Held öncülüğünde yapılan bir araştırma ile çeşitli
ortak noktaları itibarıyla özetlenmiştir. Buna araştırmacılara göre küreselleşmeye
yönelik olarak “hiper-küreselciler”, “şüpheciler (kuşkucular)” ve “dönüşümcüler”
şeklinde üç farklı düşünce grubu bulunmaktadır [3].
İlk olarak “hiper-küreselciler”e göre küreselleşme süreci ve bu sürecin
sonuçları, tüm dünyada hissedilen bir olgudur. Bu yaklaşıma göre ulus devletlerin
gücünü her geçen gün azaltan bu küreselleşme süreci, gelecekte onun sonunu
getirecektir. Hatta bunlara göre, ulus devletin bazı konularda sonu gelmiştir. Bu
görüşü savunanlara göre özellikle toplumsal sorunların devletlerin egemenlik
sınırlarını aşan bir niteliğe bürünmesi, ulus devletlerin sorun çözme kapasitesini
azaltmakta ve dolayısıyla bireylerin ulus devletlere olan inançları azalmaktadır.
Dolayısıyla ulusal örgütlenmelerin yerini Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği
(AB) gibi örgütlerin alacağı ve bu örgütlerin ulus devletlerin gücünü ve etkisini
azaltacağı ileri sürülmektedir. Diğer taraftan kapitalizmin ve teknolojinin,
Avrupa Birliği (AB), küreselleşmenin itici birer gücü olarak ekonomik küreselleşmeyi hayatın her alana
toraklarının büyük yayacağını öne sürmektedirler. Bu görüşü savunanlara göre küreselleşme bireyleri,
çoğunluğu Avrupa
serbest piyasalarla, demokrasiyle ve özgürlüklerle özdeşleştirilen bir dünya
kıtasında olan 28
ülkeden oluşan toplumuna doğru götürmektedir [6]. Böyle bir dünya toplumunda, küresel piyasa
ekonomik ve siyasi bir ve küresel aktörler, hükûmetlere oranla daha rasyonel davrandıkları kabulünden
örgütlenmedir. dolayı; siyaset sahnesinde artık hükûmetlerin yerine bu yapılar görev alacaklardır.
“Hiper-küreselciler”in tam tersine, küreselleşme karşıtı olan “şüpheciler” ise
küreselleşmeyi bir ütopya olarak görmekte ve küresel ekonomi fikrini kesinlikle
reddetmektedirler. Nitekim bu görüşü savunanlara göre uluslararası ekonomik
etkinlikler yeni bir durum değildir ve dünya genelindeki ekonomik etkinliklerin
büyük çoğunluğu hâlâ ulusal sınırlar içerisinde gerçekleşmektedir. Üstelik
devletlerin birbirlerine olan bağlılıklarının 1980’li yıllardan bu yana azaldığını,
dolayısıyla ulus devletin gücünde bir aşınma meydan gelmediğini kabul
etmektedirler. “Şüpheciler”, günümüzde devletlerin karşılıklı bağımlılıklarının yeni
bir şey olmadığını ve küreselleşmenin fazla abartılıp efsane hâline getirildiğini öne
sürmektedirler. Bu kesim, küreselleşmenin abartılmasında temel sorumluluğun
ekonomik gündem geliştirmek isteyen siyasetçilerde ve teorisyenlerde olduğunu
öne sürmektedirler. Küreselleşme karşıtı olan bu görüşe göre, küreselleşme
kapitalizmin savaşçı olmayan bir yüzüdür. Ancak “şüpheciler”; mal, sermaye, insan
ve bilginin dünya genelinde özgürce dolaşımının toplumlar üzerinde yaratacağı
ekonomik, kültürel ve siyasal etkileri göz ardı etmekle eleştirilmektedirler [3, 5].

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5


Küresel Siyaset

Küreselleşmeyle ilgili olarak bu iki görüşün ortasında yer alan


“dönüşümcüler” ise küreselleşmeyle ilgili olarak bir orta yol sunmaktadırlar.
Dönüşümcüler, hem “hiper-küreselciler”in “ulus devletin sonuna gelindiği”
iddiasına hem de “şüpheciler”in “hiçbir şeyin değişmediği” iddiasına karşı
çıkmaktadırlar. Kısaca bu görüşü savunanlara göre küreselleşme toplumsal yapı
içerisinde birçok şeyi değiştirmektedir ama her şeyi değil. Bu görüş, küreselleşme
yaklaşımları içerisinde en çok kabul gören görüştür. Bu görüşü savunanlar; “hiper-
küreselciler”i, küreselleşmeyi yalnızca ekonomik boyuta indirgemelerinden dolayı
eleştirmektedirler ve küreselleşmenin çevresel, askerî, toplumsal, kültürel ve
siyasal boyutlarının da ekonomik küreselleşme kadar önemli olduklarını
Ulus üstü: Devletin
vurgulamaktadırlar. Dolayısıyla dönüşümcüler, ulusal yapıların ve örgütlerin
otoritesinden daha
güçlü ve devletin (özellikle hükûmetlerin) kendilerini yeniden yapılandırdıklarını ifade etmektedirler
kararlarına yön verme [2, 5]. Nitekim dünya sahnesinde ulus devletlerin hâlen önemli birer aktör
yeteneğine sahip bir olduklarını kabul etmekle birlikte; bu görüşü savunanlar, ulus üstü (supranational)
otoritenin varlığıdır. ve ulus ötesi (transnational) kurumların da önemli birer siyasi aktör olduklarının
göz önünde bulundurulması gerektiğine dikkat çekmektedirler.
Bu üç yaklaşımı kısaca özetlersek, “hiper-küreselci”ler ulus devletin sonunun
geldiğini öne sürerlerken; “şüpheciler” bunu reddetmekte ve sadece devletin
desteği ve kabulü ile uluslararası gelişmelerin olacağını iddia etmektedirler. İki
yaklaşımın arasında yer alan “dönüşümcüler” ise küreselleşmenin devletin gücünü
ve dünya siyasetini değiştirip dönüştürdüğünü öne sürmektedirler [3].

Küreselleşmenin Genel Olarak Etkileri


Küreselleşme, birçok farklı değişkenin bir araya gelerek oluşturduğu
değişimler ve bu değişimlerin oluşturduğu dönüşümlerden meydana gelen bir
süreçtir. Sosyal, kültürel, ekonomik ve politik alanlarda meydana gelen bu
değişimlerin ve dönüşümlerin kimi zaman küresel, kimi zaman da ulusal nitelikte
Küreselleşme genel çeşitli olumlu ve olumsuz etkileri meydana gelmektedir.
olarak siyasal, kültürel,
Küreselleşmenin olumlu etkileri; dünya üzerindeki farklılıkların en aza
ekonomik ve toplumsal
alanı etkilemektedir. inmesi, siyasi şeffaflığın artması, siyasal özgürlüklere, demokrasiye ve insan
haklarına olan saygının artması, çevresel sorunlara karşı küresel girişimlerin
oluşması, ekonomik gelişme sağlanması, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin,
ekonomik, siyasi ve kültürel alanda gelişim kaydedilmesinin sağlaması şeklinde
sıralanabilir [7].
Küreselleşmenin olumsuz etkileri ise şu şekilde sıralanabilir: Ulus devletlerin
egemenliğine karşı hem ulus üstü örgütlerin hem de ulusal etnik yapıların
tehditlerinin artması, tüm ülkelerin homojen bir sosyokültürel yapıya sahip
olmamasından dolayı ortak ekonomik politika uygulamanın çıkaracağı sorunların
olması, kültürlerin yozlaşması ve yok olması, gelişmekte olan ülkelerin üretim
yerine tüketime yönelmesi, sermayenin kolay yer değiştirmesinden dolayı ülke
ekonomilerinin doğrudan etkilenmesi, bireyler arasındaki sosyoekonomik
farklılıkların derinleşmesi sebebiyle siyasi ve toplumsal krizlerin oluşması, ulusal
devletlerin ekonomi üzerindeki denetiminin zayıflamasıyla kayıt dışılığın artması,
emeğin değerinin düşmesi ve sosyal güvenlik hizmetlerinden vazgeçilmesi, küresel

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6


Küresel Siyaset

boyutta suç ve terör örgütlerinin artması ve ulusal devletlerin eğitim, sağlık gibi
konulara yönelik yatırım yapmasının azalması gibi olumsuz etkiler de
oluşabilmektedir [7].

Keynesyen politikalar, Bireysel Etkinlik


ekonomide kamu •Küreselleşmenin bireylerin gündelik yaşamlarını nasıl etkilediğini
sektörünün büyük role teknolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik boyutlarıyla tartışınız.
sahip olması gerektiğini
önermektedir. Devletin
müdahalesinin
olmaması durumunda
ekonomide dengesizlik
olacağını ileri
sürmektedir.
KÜRESELLEŞMENİN DİNAMİKLERİ
Buraya kadar belirtildiği üzere küreselleşme, üzerinde uzlaşılan, net bir
tanımı ve içeriği olan bir kavram değildir. Aslında küreselleşme yeni bir olgu
olmayıp, çok uzun zamandır süregelen tarihsel bir gelişmenin sonucudur. Tek bir
mesele hâline indirgenemeyecek olan küreselleşme olgusu, devlet sınırları üzerinde
temellenmiş siyasal sınırların önemsizleştiğini göstermektedir. Öte yandan
yeryüzündeki insanların birbirleri arasındaki ayrımlarının anlamsız hâle gelmesini
sağlamıştır. Nitekim insanlar arasındaki ilişkilerin sınırlar üstü bir nitelik taşıması,
küreselleşmenin göstergelerinden biridir [8]. Üstelik çok boyutlu olan bu ilişkileri,
artıran ve geliştiren dinamikler de bir hayli fazla ve karmaşıktır.
Küreselleşmenin dinamiklerinden ilk ele alacağımız teknolojik gelişmeler,
toplumsal ve ekonomik alanda büyük dönüşümlere neden olmuştur. Küreselleşme
sürecindeki toplumlarda, “bilgi toplumu” kavramsallaştırmasıyla ifade edildiği
üzere, toplumsal ve bireysel güç odağı bilgiye doğru kaymaktadır. Teknolojik
Neo Liberalizm: gelişmeler, bilginin hızlı yayılmasını ve kolay elde edilebilirliğini sağlamasından
Ekonomi işlerinin dolayı küreselleşmenin hızlanmasında ve buna bağlı olarak “dünyanın
devletten ayrılması küçülmesi”nde önemli bir paya sahiptir. Bu durum “enformasyon dinamizmi”
gerektiğini ve piyasayı
olarak da nitelendirilmektedir.
özel teşebbüs
ekonomisinin İkinci olarak serbest piyasa anlayışı, küreselleşmenin en yoğun olduğu
yönetmesi gerektiğini finansal alanları etkileyen önemli bir dinamiktir. 1980 sonrası Keynesyen ekonomi
savunmaktadır. politikasına dayalı refah devleti anlayışının gerilemesi ve serbest piyasa anlayışının
yükselişi, küreselleşmeyi hızlandırmıştır. Ayrıca serbest piyasa anlayışına bağlı
olarak ortaya çıkan özelleştirme anlayışı da küreselleşmeyi hızlandırmıştır.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7


Küresel Siyaset

Üçüncü olarak dünya genelinde Neo-liberal ideolojinin yükselişi dünyayı


küreselleştiren eğilimlerden bir diğeridir. Bu ideolojinin yükselişi, ekonomik
alandan ulus devletlerin ellerini çekerek özel sektöre imkân tanımasına olanak
sağlamıştır. Böylelikle çok uluslu şirketlerin ortaya çıkması ve finansal sermayenin
kolaylıkla akışının sağlanması mümkün olmuştur.
Dördüncü olarak dünya çapında ulus devletlerin çözümleyemeyeceği küresel
Çok uluslu şirketler, çaptaki sorunların orta çıkması, küreselleşmeyi artıran bir diğer önemli dinamiktir.
hem sahiplik hem
Özellikle çevresel ve ekonomik sorunların bir ülkeden diğer ülkeye kolaylıkla
yönetim kadrosu
bakımından en az iki aksedebilmesi, bu sorunların çözümünde ortaklaşa hareket etmeyi gerekli
ülkenin söz sahibi kılmaktadır. Dünya savaşları sonrasında oluşturulan BM ve NATO gibi birliktelikler,
olduğu şirketlerdir. küresel kuruluşların en bilinen örnekleridir. Ülkemizin de içerisinde bulunduğu,
OECD bünyesinde kurulan FATF (Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin
Mali Çalışma Grubu) da bu küresel aktörlerden biri olarak görülebilir. Bunlara
benzer uluslararası ve ulus üstü örgütlerin sayısı arttıkça küreselleşmenin etki
alanı genişlemektedir.
Küresel ölçekteki pazarların artması ve genişlemesi üzerinde duracağımız
son dinamiktir. Söz konusu bu olgu, sermayenin küresel düzlemde kolay akışını
sağmaktadır. Nitekim bu durum küreselleşmeye yönelten eğilimlerin birçoğuna
öncülük etmektedir. Üstelik küreselleşmenin ekonomik boyutunu ortaya çıkaran
NAFTA (Kuzey Amerika
Serbest Ticaret Bölgesi): en önemli unsur da bu pazarların sayısındaki artıştır. Günümüzde dünyanın
ABD, Kanada ve NAFTA, AB ve Güneydoğu Asya Ülkeleri olarak üç farklı küresel pazar olarak kabul
Meksika arasında edilmesinin temelinde de bu durum vardır.
küresel ölçekte bir
Yukarıda genel hatlarıyla ifade edilen küreselleşmenin dinamikleri, çeşitli
pazar oluşturulması
amacıyla kurulmuştur. sonuçları da beraberinde getirmektedir. Bunlar; ilk olarak ulus devletlerin hem
toplum hem piyasa karşısındaki rolünün yeniden belirlenmesi ihtiyacını ortaya
çıkarmaktadır. İkinci olarak küreselleşmenin artışıyla birlikte gelişmekte olan
ülkeler diğer ülkelere bağımlı hâle gelmektedir. Üçüncü olarak küresel çapta gelir
adaletsizlikleri artmakta ve küresel yoksulluklar oluşmaktadır. Dördüncü olarak ise
ulusal ekonomiler krizler karşısında daha kırılgan hâle gelmektedir.

KÜRESEL SİYASETİ AÇIKLAMAYA YÖNELİK TEORİLER


Siyasetin yalnızca ulusal bir sınırının olmadığının kabulü, siyaset bilimi tarihi
kadar eskidir. Bu kabulün, Antik Yunan şehir devletlerinin kendi aralarındaki
Westphalia Sistemi,
tarihte Protestanlar ile çatışma ve antlaşmalara kadar dayandırılması mümkündür [8]. Diğer taraftan
Katolikler arasında siyasetin bir devletin yalnızca kendi sınırları içerisindeki gelişmelerle ilgili olmayıp,
gerçekleşen ve 30 Yıl evrensel bir niteliğinin olduğuna ilişkin felsefi tartışmalar da oldukça eskiye
Savaşları diye bilinen dayanmaktadır. Özellikle Hugo Grotius’un (1583-1645) düşüncelerinin, modern
savaş sonrasında küresel siyasetin ve egemenlik kavramının başlangıcı olarak kabul edilen
imzalanan Westphalia Westphalia Devlet Sistemi’nin teorik çerçevesini belirlediği kabul edilmektedir. Bu
Anlaşması’na (1648)
yeni devlet sistemine göre devletler, kendi sınırları içerisinde egemen yetkilere
dayanmaktadır.
sahiptir. Ayrıca devletler diğer devletlerle olan ilişkilerinde belli kurallar
çerçevesinde hareket etmeli ve diğer devletlerin egemenlik haklarını kabul
etmelidir.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8


Küresel Siyaset

Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş sonrasında ulusal
siyaset alanının yanı sıra uluslararası bir siyaset alanının da varlığı gündeme
gelmiştir. Üstelik küresel çapta meydana gelen bu büyük savaşların neticesinde
dünya çapında siyasal açıdan çeşitli değişimler yaşanmıştır. İlk olarak siyasal
açıdan dünya sahnesinde devletlerin görev ve yükümlülükleri değişmiş ve yeni
küresel aktörler ortaya çıkmıştır. İkinci olarak devletlerin karşılıklı bağımlılıkları
artmıştır. Son olarak uluslararası siyasi arenada devletin güç peşinde koştuğu
anarşi ortamından; uzlaşı ve diyaloga dayalı küresel yönetişime geçilmiştir [5].
Ancak dünya çapında meydana gelen bu gibi değişimleri, analiz edebilmek
ve değerlendirebilmek için küresel siyaseti açıklamaya yönelik teorilere
değinmekte fayda vardır. Bu yaklaşımlar aslında dünyada yaşanan siyasal olayların
ve durumların farklı ideolojiler tarafından yorumlamasına dayanmaktadır. Bu
teoriler; İdealist Teori, Realist Teori, Plüralist Teori ve Marksist Teori şeklinde
sıralanabilir.

İdealist Teori
İdealizm kavramı genellikle olumlu bir anlamda, ahlaki değerleri ve iyi
erdemleri nitelemektedir. Ancak idealizm terimi, kimi zaman ulaşılması imkânsız
hedefleri simgeleyen olumsuz bir çağrışım da yapmaktadır. İlgi konumuzu
oluşturan siyasal idealizm, önceden belirlenen prensiplere bütünüyle bağlılığı
ifade eden teori ve pratikleri ifade etmektedir. Küresel siyasette bir ekol hâline
İdealizm ve Liberalizm gelen idealizm ise küresel siyasete, ahlaki değerler, adalet ve uluslararası hukuk
aynı kapsamda değildir. gibi değerler ve normlar açısından bakmaktadır. Dolayısıyla idealizm, küresel
İdealizm, Liberalizme siyasete ampirik analizlerden (deney ve gözlem açısından) ziyade, normatif
göre daha belirsiz ve analizlerle (değerler açısından) yaklaşmaktadır [1]. Bu yaklaşımın özünde ahlaki
kapsamlıdır.
değerler olduğu için dünya savaşlarının uluslararası ilişkilere ve dünya siyasetine
yön vermemesi gerektiği görüşü vardır. Yani bu yaklaşımın özünde devletler
arasındaki ilişkilerin, güç ve çıkar siyasetinden ziyade; uzlaşı yoluyla, ahlaki
değerler ve uluslararası hukuk çerçevesinde yürütülmesi gerektiği anlayışı
bulunmaktadır.
İdealizm denilince akla ilk olarak Platon, Thomas Aquinas, Gazali gibi
düşünürler gelmesine rağmen; küresel siyasette idealizm söz konusu olduğunda
akla ilk olarak Immanuel Kant gelmektedir. Liberal düşüncenin en önemli temsilcisi
olan Kant’a göre küresel siyaset, evrensel ahlak değerlerine göre yürütülmelidir.
Kant’a göre bu evrensel prensipler ve akıl birleştiği zaman küresel siyasette
savaşların yerini uzlaşı alacaktır [8]. Milletler Cemiyeti ve onun daha gelişmiş hâli
sayılan BM’nin ilkeleri, büyük ölçüde Kantçı idealizme dayanmaktadır.

Realist Teori
Küresel siyasetin ana akım yaklaşımlarından bir diğeri olan Realizm, İdealist
Teorinin en önemli alternatifi olarak, küresel siyasette güç siyaseti ve ulusal çıkar
esasları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş’ın
oluşturduğu atmosferde güçlenerek 20. yüzyılda temel uluslararası görüş hâline
gelmiştir [1, 5, 8]. İdealizmin tersine küresel siyasette ampirik analizler

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9


Küresel Siyaset

(uluslararası aktörler nasıl davranıyor) üzerinde yoğunlaşmaktadır [1]. Bu anlayışın


kökeni; Machievelli, Thomas Hobbes, Jean Bodin ve J.J. Rousseau gibi
modernitenin kurucularına kadar geri götürülebilir. Günümüzde realizmin önde
gelen düşünürlerinden Hans Morgenthau ve Edward Hallett Carr’a göre, Hitler gibi
dünya savaşlarına yol açan aktörleri ortaya çıkaran şey, idealizmin iyimserliğine
bağlı meydana gelen uyuşukluktur. Kısaca, idealizm savaşı ve diktatörleri ortaya
Güç dengesi, devletlerin çıkaran bir ortam yaratmıştır.
kendilerine tehdit
oluşturan devletler Realist teori dört temel teze dayanmaktadır. İlk olarak küresel düzlem anarşik
karşısında denge (belirsiz) yapıdadır ve devletler arasındaki çatışmaları çözüme kavuşturacak bir
oluşturmak amacıyla mekanizma olmadığı için devletler, sorunlarını kendileri çözmeye çalışırlar. Ancak
ittifaklar kurmasıdır. bu durum, küresel alanda bitmek bilmeyen bir çatışma değil, güç dengesine dayalı
bir yapıdadır. İkinci olarak küresel siyaseti şekillendiren temel aktör ulus
devletlerdir. Bu yapı içerisinde uluslararası ve ulus üstü kurumlar yoktur veya
etkinlikleri yoktur. Üçüncü olarak evrensel ahlaki değerler geçerli olmadığı için
devletler kendi çıkarları peşinde hareket eden, bütüncül yapıdaki rasyonel
aktörlerdir. Son olarak temel hedefi hayatta kalmak olan devletler, belirsizliğin
(anarşinin) yüksek olduğu uluslararası sistemde, güç dengeleri kurarak ilişkilerini
Güç Siyaseti, siyasi yürütmektedir [5]. Dolayısıyla bu teoriye göre ülkeler diğer ülkeleri, uluslararası
girişimlerle elde edilen arenada tarihi kardeş-dost ülke değil; değişen duruma göre ittifak kurulan veya iş
gücün yeniden siyasette birliği yapılan ülkeler olarak görmektedir. Dolayısıyla temel hedefi hayatta
kullanılarak güç elde
kalabilmek olan devlet, kötülüklere ve çıkarcı düşünceye meyletmektedir [8].
edilmesidir. Siyasete
güç arayışı birincil Özetle, realizme göre devletler, dünya barışını sağlamak gibi bir amaçtan
önceliklidir. ziyade, kendi kişisel çıkarları doğrultusunda hareket etmektedirler. Ancak
devletlerin çıkar ve güç doğrultusunda kendi menfaatleri için yaptıkları mücadele,
caydırıcılık ve güç dengesi oluşturduğu için nihai olarak küresel barışa da hizmet
etmektedir.

Plüralist (Çoğulcu) Teori


En geniş anlamda plüralizm, küresel siyasetin çok aktörlü olduğu ve
devletinde de monolitik bir yapıdan ziyade kendi içerisinde altyapılardan ve
aktörlerden oluştuğu tezine dayanmaktadır. Dolayısıyla plüralizmde, realizmin
aksine devlet, uluslararası siyasetin tek ve biricik aktörü değildir. Nitekim
plüralizme göre bireyler, devletler, ulusal ve uluslararası çıkar ve baskı grupları,
ulus üstü yapılar ve devletlerin üye olduğu uluslararası örgütler, küresel siyasetin
aktörleridir. Yani küresel siyaset; söz konusu aktörlerin çoğulcu yapıdaki
karşılılıkla etkileşimine dayanmaktadır. Ayrıca plüralizme göre küresel siyasette
temel amaç, sadece devletlerin kendi yaşamlarını sürdürmeyi hedeflediği güvenlik
değildir. Küresel siyasetin konularının ekonomi, sosyoloji, sanat ve spor gibi birçok
bir alana yayıldığı kabul edilmektedir [5].
Plüralizm, küresel
siyasete; devletler arası Ayrıca bu teori devleti, karar verme süreçlerinde bütünüyle rasyonel
iş birliği, karşılıklı davranan bir aktör olarak kabul etmemektedir. Plüralist teoriye göre küresel
bağımlılık ve etkileşim siyaset, bir koalisyon, uzlaşma ve pazarlık süreci olarak işlemektedir. Bu teorinin
çerçevesinden önemli temsilcilerinden olan John Burton, realizmin devleti tek aktör olarak kabul
bakmaktadır. etmesini, bilardo topu örneği ile eleştirmektedir. Burton’a göre realizm, devletlerin

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10


Küresel Siyaset

bilardo topları gibi geçirgen olmayan ve birbirlerini sadece dış baskılarla etkileyen
bir yapıda olduğunu kabul etmektedir. Burton ise küresel siyaseti, içsel ve dışsal
ögelerin birbirine geçmiş olduğu örümcek ağına benzetmektedir [8]. Keza
plüralistler, küresel siyasette idealizmi de eleştirmektedirler. Plüralistler, soyut
ahlaki ilkelerden ziyade, siyasetteki gücün dağılımının etkin olması durumunda
küresel bir bütünleşmenin olacağını öne sürmektedirler [8].
Özetle plüralizm, çok aktörlü ve siyasal gücün dağılım gösterdiği yapıda olan
bir dünyada, aktörler arasındaki karşılıklı bağımlılıkların artacağını ve iş birliğinin
gelişeceğini düşünmektedirler.

Marksist Teori
Küresel siyaseti açıklamaya yönelik olarak Marksizm, temelde realist ve
liberal düşüncelere alternatif olan, eleştirel bir yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır.
Genel anlamda Marksizm’in uluslararası sistemi ve bu alandaki gelişmeleri
ekonomi temelinde açıklayan bir yaklaşıma sahip olduğu bilinmektedir. Buna göre
Marksizm, kapitalizmi ulusal alanda olduğu kadar küresel alanda da hareket eden,
bir sınıfsal baskı sistemi olarak görmektedir [5]. Bu sistemde modern dünya yapısı,
bir çeşit merkez ve çevre paradigması üzerine kurulmuştur. Merkezde varlıklı ve
zengin ülkeler, çevrede yoksul ülkeler ve yarı çevrede ise tampon görevindeki
ülkeler vardır. Bu yapı içerisinde çevreden merkeze doğru sürekli bir artı değer
kayması olmakta ve bu yapı içerisindeki ekonomik uçurum giderek
derinleşmektedir. Diğer bir ifadeyle bu teoriye göre küresel sistem, güçlü
Emperyalizm, bir devletlerin zayıf devletleri sömürmesi şeklinde işlemektedir. Dolayısıyla Marksist
devletin kendinden
teoriye göre “emperyalizm” küresel siyaseti açıklamada kullanılabilecek temel bir
güçsüz devletler
üzerinde etkinlik kavramdır [4].
kurmaya çalışarak çıkar En temel hâliyle Marksizm, küresel sistemi eşit ilişkiler alanı değil; güçlünün
sağlamaya çalışmasıdır. güçsüz üzerinde tahakküm oluşturduğu bir güç siyaseti olarak görmektedir.
Marksizm’e göre bu güç dengesizlikleri meydana gelecek işçi sınıfı hareketleriyle
ortadan kaldırılacak ve dolayısıyla ekonomik farklılıklar ortadan kalkacaktır. Bunun
sonucunda ise merkez/yarı-çevre/çevre paradigmasında yer alan devletler yok
olacaktır.

ÖNEMLİ BAZI KÜRESEL KURULUŞLAR


Daha öncesinde küreselleşmenin, ülkelerin birbirlerine olan karşılıklı
bağımlılıklarını ve ülkeler arasında iş birliği arayışlarını artırdığına değinilmişti.
Nitekim böyle bir ortamda ülkelerin siyasi, ekonomik, askerî ve çevresel konularda
birlikte hareket etmelerini sağlayacak yeni oluşumlar meydana gelmiştir. Buna
bağlı olarak ülkeler çeşitli hedefler doğrultusunda farklı veya benzer konularla
ilgilenen küresel kuruluşlar oluşturmuş veya üye olmuşlardır [9]. Bu kuruluşlar
genel olarak dört ana başlıkta incelenmektedir.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11


Küresel Siyaset

Küresel Siyasi Kuruluşlar


Dünya genelinde meydana gelen büyük çaplı siyasal ve toplumsal olayları
kontrol edebilmek ve evrensel bir yetki alanı ile bu olayları denetleyebilmek
Hükûmetler arası amaçlarıyla devletler, çeşitli siyasi kuruluşlar etrafında birleşmişlerdir. Bu
uluslararası örgütler, kuruluşlara verilebilecek en önemli örnek Birleşmiş Milletlerdir. BM, uluslararası
resmî prosedürler
örgütlerin şimdiye kadar ortaya çıkan en önemlisi ve küresel örgütlerin evriminin
çerçevesinde hareket
ederler. Üç veya daha son noktası olarak kabul edilmektedir. Günümüzde bu kuruluşun işleyişine yönelik
fazla devlet bu ağır eleştiriler bulunmasına rağmen küresel düzen hâlâ BM üzerinden
örgütlere üyedir. sağlanmaktadır.
BM’nin dünya genelinde barışı ve güvenliği sağlamak, temel insan haklarının
korunmasını ve saygı gösterilmesini sağlamak, insani yardımların dağıtımını
sağlamak, sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmek ve uluslararası hukukun
sürdürülebilirliğini sağlamak gibi misyonları bulunmaktadır. Milletler Cemiyeti’nin
devamı niteliğinde olan kuruluş, II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında, küresel
barışın sürekliliğini sağlamak için San Francisco Konferansı sonrasında
kurulmuştur. BM kuruluş misyonu doğrultusunda ilk olarak temel insan haklarının
korunabilmesi için “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”ni hazırlamıştır.
Türkiye’nin 1945’de üye olduğu, 2018 tarihi itibarıyla 193 üyesi olan bu
kuruluş; Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Uluslararası
Adalet Divanı, Genel Sekreterlik, Vesayet Konseyi olmak üzere farklı organlardan
oluşmaktadır.
BM Genel Kurulunun BM’nin Genel Kurulunda tüm üye ülkeler kendilerini eşit oranda temsil
bağlayıcı nitelikteki tek
edebilme imkânına sahiptir. Genel Kurulun aldığı kararların bağlayıcılığı yoktur.
kararı, BM’nin
bütçesine ilişkin alınan Kuruluşun adeta yürütme organı sayılabilecek Güvenlik Konseyi ise 5’i daimi
karardır. olmak üzere 15 üye devletten oluşmaktadır. Konseyin daimi üyelerinin (ABD,
İngiltere, Fransa, Rusya, Çin) her birinin ayrı ayrı alınan karara yönelik mutlak veto
verme yetkileri bulunmaktadır ve alınan bu kararların tüm üye devletler açısından
bağlayıcılığı vardır [5, 9]. Güvenlik Konseyinde bütün üye devletlerin eşit temsil
edilmeyişi, kuruma yönelik eleştirileri artırmaktadır. Üstelik bu durum dünya
çapında mutlak bir barışın sağlanmasına yönelik beklentileri zayıflatmaktadır.

• BM Güvenlik Konseyinin daimi üyelerinin olmasının ve bu


Bireysel Etkinlik

Güvenlik Konseyinin,
üyelerin herhangi bir konuda alınan kararları veto etme
BM’nin hızlı ve etkili
yetkisini Westphalia Dünya Sistemi açısından değerlendiriniz.
hareket etmesini
sağlamak ve küresel
• Birleşmiş Milletler'in günümüzdeki yapısı küresel barış ve
barışı sağlamak gibi
uzlaşıya dayalı bir dünya düzeni oluşturabilir mi?
sorumlulukları vardır.
Güvenlik Konseyinin tüm ülkeleri bağlayıcı kararlar alması ve bu kararlara
uyulmaması durumunda askerî yaptırımlar dâhil olmak üzere birçok yaptırım
uygulayabilme yetkisinin olması, BM’yi küresel arenada etkin bir siyasi aktör hâline
getirmektedir. Üstelik bu durum BM’nin kararlarının hukukun temel kaynakları

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12


Küresel Siyaset

arasında sayılmasına yol açmaktadır [5]. Dolayısıyla BM, küresel siyaset üzerinde
etkin bir konuma sahip olmuştur.

Küresel Ekonomik Kuruluşlar


Küreselleşme, genellikle uluslararası ekonomik alanda oluşan büyük
değişimleri açıklamak için yaygın bir şekilde kullanılan kavramdır. Dolayısıyla
küreselleşmenin önemli bir ekonomik ayağının olduğu ifade edilebilir. Özellikle
teknolojik gelişmeler, uluslararası ticaretin artması, sermayenin ülke sınırlarını
kolaylıkla aşabilmesi ve yabancı yatırımların artması bunun en temel
göstergeleridir. Dolayısıyla ekonomik küreselleşme, hem dünya genelinde
ekonomik faaliyetlerdeki artış hem de toplumların ve bireylerin kendi aralarındaki
ekonomik faaliyetlerin yoğunlaşması şeklinde tanımlanabilir [10]. Elbette ki
ekonomik küreselleşme bütünüyle yeni bir olgu değildir. Nitekim geçmişteki ipek
OPEC (Petrol İhraç Eden
Ülkeler Örgütü), küresel ve baharat ticareti düşünüldüğünde, ekonomik küreselleşme çok daha eski
çapta petrol fiyatlarının tarihlere götürülebilir. Fakat yine de bu ekonomik aktivitelerin büyük çoğunluğu
istikrarlı bir düzleme 1950’li yıllara kadar millî sınırlar içerisinde kalmıştır [11]. Yani gerçek anlamda
oturtulması amacıyla ekonominin küreselleşmesi 20. yüzyılın ikinci yarısından sonraki bir realitedir.
kurulmuştur.
Ekonomik alanda yaşanan küreselleşme, ekonomik faaliyetlerin millî
sınırların ötesine geçmesini kapsamakla birlikte; uluslararası alanda yayılan tüm
bu ekonomik faaliyetlerin entegrasyonunu da içermektedir [11]. Bu yoğunluk ve iç
içe geçmiş ilişkiler ekonominin küresel çapta düzenleme ve denetleme ihtiyacını
doğurmuş; buna bağlı olarak OECD, IMF, OPEC gibi kuruluşlar ortaya çıkmıştır.
1961 yılında kurulan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD)
temel amacı, dünya genelindeki birçok insanın ekonomik ve sosyal refahını
artıracak politik düzenlemelerin oluşturulmasını sağlamaktır. Ayrıca OECD, üye
ülkelere ekonomik büyüme ve istikrar, kalkınma, teknoloji ve girişimcilik yoluyla
ulusal refahlarını sağlama ve ekonomik sorunlarla mücadele edebilmeleri
konularında destek sağlamaktadır. Böylelikle OECD, küresel ekonominin belli bir
düzende kalması için ülkelerin iş birliği yapabileceği bir platform sunmaktadır.
Ayrıca OECD, ülkelerin ekonomik konularda çeşitli düzenlemeler yapmalarını talep
ederek yasal, kültürel ve çevresel konular başta olmak üzere birçok konuyla ilgili
düzenlemelerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır.
Uluslararası Para Fonu (IMF) ise küresel çaptaki para yönetimi politikalarını
izlemeyi ve döviz kurlarını dengede tutmayı amaçlamaktadır. Bunun da ötesinde
IMF; ekonomik krizlerin, ulusal ve bölgesel ölçekten küresel ölçeğe dönüşmesinin
Yapısal Uyum Şartı: önüne geçmeye çalışmaktadır [5]. Ancak IMF’nin gelişmekte olan ülkelerin
Uluslararası sermayenin ekonomilerine kredi sağlamayı, serbest piyasa vurgulu “yapısal uyum” şartlarıyla
ülkeye girişindeki politik gerçekleştirmesi, kurumu tartışmaların odağı hâline getirmiştir [5, 8]. IMF’nin
ve ekonomik engellerin yapmış olduğu bu uygulamalar, zayıf ekonomiye sahip ülkelere faydadan çok zarar
ortadan kaldırılmasıdır. getirdiği yönünde eleştirilmektedir.
Özelleştirme ve
ithalatın önündeki Küresel Askerî Kuruluşlar
engellerin
kaldırılmasıdır. Dünyada meydana gelen büyük savaşlar sonrasında ülkeler, hem
güvenliklerini sağlamak hem de askerî anlamda iş birliği yapabilmek amacıyla

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13


Küresel Siyaset

çeşitli askerî kuruluşlar oluşturmuşlardır. Bu sebepten dolayı küresel siyasetin


çatışmadan ziyade uzlaşıya yönelmesi ve küresel çapta çeşitli ittifaklar sağlanarak
askerî anlamda iş birliğinin geliştirilmesi amaçlarıyla çeşitli yapılar
oluşturulmuştur. Özellikle NATO, BAB, ve CENTO gibi kuruluşlar, bu hedeflere
ulaşılmak amacıyla girişilen örneklerin bazılarıdır. Bu kuruluşların temelinde, çeşitli
siyasi ve askerî araçları kullanarak üye devletlerin güvenliğini sağlama amacı
bulunmaktadır [12].
1949 da kurulan, merkezi Brüksel olan NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması
Örgütü), 2018 yılı itibarıyla 29 üyeye sahiptir. Türkiye bu yapıya 1952 yılında üye
olmuştur. NATO, üye devletlerinin güvenliğine ilişkin olarak çatışmaların
çözülmesinde ve uzlaşının sağlanmasında iş birliği ve danışmanlık hizmetleri gibi
11 Eylül Saldırısı’nda
politik araçlar kullanmaktadır. Politik araçların işe yaramadığı durumlarda ise
ABD’nin New York
kentinde bulunan NATO, kurucu anlaşması gereğince, üye devletinin güvenliğine yönelen tehditleri,
Dünya Ticaret askerî olarak çözüme kavuşturmaktadır. Ancak bu yöntem, BM’nin gözetimi ve
Merkezi’nin ikiz denetimi altında, üyelerin bütünü veya bir kısmı tarafından uygulanmaktadır
kulelerine yolcu (Washington Antlaşması Md.5). NATO tarafından bu yöntem, kurulduğu tarihten
uçaklarının çarpması günümüze kadar ilk ve tek olarak ABD’ye karşı yapılan 11 Eylül Saldırısı döneminde
sonucu, kuleler kullanılmıştır [13]. NATO’nun, Kosova, Kore, Afganistan müdahaleleri de olmuştur
yıkılmıştır.
fakat bu müdahaleler, üye ülkelerin güvenliğine yönelik tehditlere karşılık vermek
amaçlı değildir. 1985 yılında Sovyet Bloku’nun (Varşova Paktı) çökmesiyle, onun
rakibi olan NATO’nun önemi ve anlamı azalmıştır.
Batı Avrupa Birliği (BAB) ise 1948 yılında kurulmuş bir güvenlik örgütüdür.
Bu kuruluş 2011 yılında AB ile birleştirildiği için günümüzde yarı etkin
pozisyondadır. Diğer bir kuruluş olan Merkezî Antlaşma Teşkilatı (CENTO), eski
adıyla Bağdat Paktı, 1955 yılında Sovyetler Birliği’nin Orta Doğu’da nüfuz
kurmasına engel olmak amacıyla kurulan bir savunma ve güvenlik örgütüdür.
NATO ve diğerleri kadar etkili olmayan bu kuruluş 1979 yılında fiilen sona ermiştir.
Genel olarak, Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte küresel askerî kuruluşların
önemi ve etkinliği azalmıştır.

Küresel Çevresel Kuruluşlar


Çevresel sorunlar küresel siyasetin en önemli sorunlarından biridir, hatta
giderek en hayati konulardan biri hâline gelmektedir. Küresel çevre sorunlarının
çözümü; siyasal, ekonomik ve kültürel olarak çatışan ülkelerin dahi birlikte hareket
1971 yılında kurulan etmesini gerektirmektedir.
Greenpeace, çevre
Küresel çapta biyolojik çeşitliliğin azalması, ozon tabakasının aşınması,
sorunlarıyla ilgili çeşitli
eylemler yapan, çevreci küresel ısınmanın yaşanması gibi konular, çevresel sorunların en önemli ve küresel
bir sivil toplum çapta olanlarıdır. Nitekim insanların hayatlarını doğrudan ilgilendiren bu gibi
kuruluşudur. konular, küresel siyasi ve ekonomik kuruluşları doğrudan etkilemektedir [9]. Daha
da önemlisi çevresel sorunlar doğrudan temel insan haklarını ilgilendirmektedir.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14


Küresel Siyaset

Tüm bu sebeplerden dolayı, çevresel sorunlar küresel örgütlerin ana


sorunları arasında yer almış ve bu soruna yönelen birçok kuruluş ortaya çıkmıştır.
BM bünyesinde kurulan Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN), bu konuyla ilgili
en yaygın faaliyet gösteren ve üye sayısı en çok olan (Yaklaşık 200’ü devlet,
1200’den fazla üyesi vardır) küresel çevresel bir kuruluştur. Ayrıca Greenpeace gibi
hükûmet dışı uluslararası örgütler de bu konuda faaliyet göstermekte ve çevre
Hükûmet dışı sorunlarını, toplumun ve siyasal aktörlerin gündeminde tutmaya çalışmaktadırlar.
uluslararası örgütler,
birçok alanda faaliyet KÜRESELLEŞME VE BAZI TEMEL KAVRAMLAR:
gösteren belli bir
devleti temsil etmeyen ETKİLEŞİMLER VE YENİ YÖNELİMLER
ve kâr amacı gütmeyen
kuruluşlardır. Tekil bir durumdan ziyade bir süreç veya süreçler dizisi olarak düşünülebilen
küreselleşme olgusu, bu süreç içerisinde siyaset sahnesine yeni aktörlerin
çıkmasına neden olduğu kadar var olan aktörlerin değişim ve dönüşümünü de
sağlamaktadır. Küreselleşme sürecinde ekonomi, kültür, siyaset, hukuk, çevre,
güvenlik, yönetim, devlet ve demokrasi gibi aktörler çeşitli yönlerden değişim ve
dönüşüme tabi olmaktadırlar [3]. Küreselleşmenin devlet, hukuk, demokrasi ve
yönetim üzerindeki etkileri ve bunların küreselleşmeye etkilerini ayrıntılı şekilde
incelemek, küresel siyasetin daha iyi kavranmasına fayda sağlayacaktır.

Küreselleşme ve Devlet
Devlet, hem bir siyasal aktör hem de siyasi süreçlerin ve faaliyetlerin
üzerinden yürütüldüğü bir alan olması sebebiyle siyaset biliminin temel inceleme
Küreselleşme; ulusal
alanlarının başında yer almaktadır. Devlet, geleneksel dönemlerde olduğu gibi
sınırların, ulusal
orduların ve ulusal modern dönemde de siyasetin merkezinde yer almıştır [14]. Ancak küreselleşme
egemenliğin süreciyle birlikte uluslararası sistemin önemli bir aktörü olan devlet üzerinde çok
niteliklerinin yönlü tartışmalar ortaya çıkmıştır. Küreselleşme süreciyle uluslararası sistem,
değişmesine yol devletler ve aralarında çeşitli ilişkilerin olduğu bir yapıdan giderek güçlenen
açmıştır. küresel aktörlerin dâhil olduğu karmaşık bir yapıya dönüşmüştür. Küreselleşme
tartışmalarının temelinde yer alan ana sorunlardan biri de devlete ilişkin yapılan
farklı değerlendirmelerdir. Bu tartışmalar genel olarak devletin görevleri,
egemenliği ve etkinliği konularında toplanmaktadır.
Küreselleşmenin çok aktörlü bir uluslararası yapı önermesi, etkisini ilk olarak
ulus devlet yapısının zedelenmesinde göstermiştir. Bununla ilgili olarak Kenichi
Ohmae, ulus devletlere yönetme hakkı tanıyan sebeplerin ortadan kalktığını ve
ulus devlet yönetimine olanak sağlayan zeminin, çeşitli sebeplere bağlı olarak
çürüdüğünü öne sürmüştür. Bunlar; askerî gücün maliyetlerinin topluma yüklediği
yükün ağırlaşması, bilgi toplumunun doğal kaynaklara verilen önemi azaltması,
ulus devleti tanımlayan toprağın önemini yitirmesi ve ulusal sınırlara dikkat
etmeyen küresel ekonominin dünyaya hâkim olmasıdır [15]. Bir diğer önemli
düşünür Jürgen Habermas, ulus devletin iktidarını kaybetmesinde üç temel
faktörün etkili olduğunu öne sürmüştür. Bunlar; küresel çaptaki ekonomik olaylar
karşısında devletin özerkliğini kaybetmesi, siyasi olaylarla ilgili olarak alınan
kararların kararı alan toplumun dışındakileri de etkilemesi ve son olarak ulus

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15


Küresel Siyaset

devletin kendi meşruiyetini sağlayacak sosyal ve siyasal uygulamalardaki


kapasitesinin azalmasıdır [16].
Bu görüşlerin aksine küreselleşmeyle birlikte ulus devletin gücünü daha da
artırdığını ileri süren görüşler de bulunmaktadır [16]. Bu görüşlere göre
küreselleşme ve ulus devlet arasındaki ilişkinin tek boyutlu olduğunu
düşünmemek gerekmektedir. Nitekim ulus üstü, ulus ötesi, ulusal ve ulus altı
kurumların bütününün önem kazandığı, uluslararası hukukun etkisinin arttığı,
küresel ve bölgesel birlikteliklerin arttığı küreselleşme sürecinde ulusal egemenlik
ve devlet anlayışlarında da değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır [17].
Avrupa Konseyi; 1949
yılında Avrupa Küreselleşme ve Hukuk
genelinde insan hakları,
Hukuk, küreselleşme sürecinden hem oldukça etkilenen hem de bu sürecin
demokrasi ve hukukun
üstünlüğünü sağlamak itici gücünü oluşturan konumdadır. Küresel nitelikteki hukuki metinlerin geneli
amacıyla kurulmuştur. küresel kuruluşlar (BM, AB, Avrupa Konseyi vb.) tarafından hazırlanmaktadır. Bu
Türkiye örgütün kurucu kuruluşlara üye olan ve küresel hukuki metinlerin hazırlanmasında katkı sağlayan
üyesidir. ülkeler; demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve özgürlükler bakımından çeşitli
kazanımlar elde etmişlerdir. Hukukun küreselleşmesinden en çok etkilenen temel
alanlar, hukukun üstünlüğü ve temel insan haklarıdır. Nitekim birçok ülke üye
oldukları küresel kuruluşların önerileri doğrultusunda insan hak ve hürriyetleri
konusunda düzenlemeler yapmaktadır. Dahası bu sayede ülkelerin, yapmış
oldukları insan hakları ihlallerine gerekçe gösterdikleri “iç işlerine karışılmaması”
argümanı ortadan kalkmıştır. Diğer taraftan küresel hukukun gelişmesi, hukukun
Uluslararası yargı temel ilkelerinde artışların yaşanmasına ve ulusal hukukların birbirlerine
organları, devletlerin benzeşmesine neden olmaktadır. Bu benzeşmeler hukukun küreselleşmesinin ana
egemenlik alanına motorunu oluşturmaktadır. Bu benzeşme devletlerin egemenlik haklarına
girmeyen veya bir doğrudan bir müdahale değildir [19]. Ancak küresel hukuk, devletlerin sınırsız
devletin farklı bir hareket alanını bir yönüyle kısıtlamaktadır [18]. Nitekim uluslararası hukuk
toplum üzerinde işlemiş
alanının genişlemesi ve dönüşümü sonucunda, küresel bir hukuk yapısı ortaya
olduğu suçları
çıkmakta ve durum ülkelerin hukuk düzenlerini baskı altına almaktadır.
yargılamaktadır.
Diğer taraftan küreselleşmeyi hızlandıran teknolojik gelişmeler, bazı suçların
ve sorunların ulusal sınırları aşmasına neden olmuştur. Terörizm, kaçakçılık, kara
para aklama, insan ticareti ve uyuşturucu gibi küresel nitelikteki suçların ve
çevresel sorunların çözümünde devletlerin bağımsız düzenlemeleri yetersiz
kalmaktadır. Sınır aşan bu suç ve sorunların çözümü için uluslararası iş birliği ve
uluslararası hukuk kurallarının ortaya konulması gerekmektedir. Buna bağlı olarak
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
Uluslararası Adalet Divanı, Avrupa Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi
gibi uluslararası yargı organları ortaya çıkmıştır.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16


Küresel Siyaset

•Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 90. maddesi gereğince usulüne

Örnek
uygun olarak kabul edilen uluslarası anlaşmalar kanun hükmündedir.
•Temel hak ve hürriyetleri konu edinen bu anlaşmaların yasalarla
çelişkili olması durumunda, anlaşmaların hükümleri uygulanmaktadır.

Küreselleşme ve Demokrasi
Küreselleşme sürecinin demokrasi üzerindeki en önemli etkisi,
demokrasinin yeniden düşünülmesini sağlamasıdır. Bu sürecin demokrasiye
yönelik çeşitli katkıları olduğu gibi çeşitli sorunlara da yol açmıştır. “Demokrasi
Demokratik Açıklık: krizi” ya da “meşruluk krizi” şeklinde isimlendirebileceğimiz bu sorunların
Meşru bir egemenliğe temelinde; küreselleşmenin yarattığı ekonomik aktörlerin demokratik yöntemlerle
sahip olan devletin, iş başına gelen hükûmetler üzerindeki baskısı yer almaktadır. Bu durum, ulus
demokratik olarak
devletlerin egemenliğini ve iktidarını sarsıcı etki yaratmaktadır [3]. Nitekim küresel
meşruluğu zayıf olan
kuruluşların kararlarını aktörler ve ulus devletler arasında, demokrasi açısından ortaya çıkan temel sorun;
uygulamasının küresel ekonomik, hukuk ve askerî gücü elinde bulunduran aktörlerin, seçilmiş
demokratik ilkeler ulus devletler üzerinde yaptığı baskılar sonucunda, ulus devletlerin baskılara
açısından oluşturduğu boyun eğmesi ve dolayısıyla demokrasinin zarar görmesidir [20]. “Demokratik
boşluktur. açıklık” olarak da adlandırılabilecek bu durum, küresel çaptaki politik ve ekonomik
kararların uygulanması yönünde seçilmiş hükûmete karşı bir dayatmayı ifade
etmektedir. Nitekim bu durum, demokrasinin ideal tipi olan “halkın, halk
tarafından halk için yönetimi” tanımına ters düşmektedir.
Ayrıca küreselleşme, iç siyasetin dış faktörlerin etkisine daha açık hâle
gelmesine yol açmaktadır. Küreselleşme, küresel kuruluşların başta ekonomi
olmak üzere birçok alanda millî kararların önüne geçerek çeşitli kararlar almasına
yol açmaktadır. Buna bağlı olarak millî egemenlik ve millî irade gibi kavramların
içleri giderek boş hâle gelmektedir [21].
Diğer taraftan küreselleşme süreciyle birlikte etki alanı genişleyen küresel
kuruluşlar, demokrasiden yana bir tavırla, kendileriyle ilişkiye geçen ülkeleri
demokrasiye geçmeleri ya da demokratik reform yapmaları konusunda teşvik
etmektedir. Uluslararası güvenlik ve barış gibi konular üzerinden yapılan bu
tavsiyeler, adeta uluslararası toplumun bir parçası olmanın şartı hâline getirilmiştir
Yeni Kamu Yönetimi [22]. Ayrıca küreselleşme sürecinde bireysel özgürlüklere önem veren kuruluşların
yaklaşımı; minimal sayısının artması, bireylerin siyasal katılıma yönelik isteklerinin ve ilgilerinin
devlet, piyasa yönelimli artmasını sağlamaktadır. Böylelikle sivil toplum kuruluşları, karar alma süreçlerinin
yönetim ve işletme bir parçası hâline gelmektedir. Bu aktörlerin siyasi mekanizmalar üzerindeki
yönetim tekniklerinin etkinliği, demokratik gelişme açısından fayda sağmasına karşın; özellikle
kamu yönetiminde gelişmekte olan ülkelerde demokratik açıklığa neden olmaktadır [21, 22].
uygulanması
prensiplerine bağlıdır. Küreselleşme ve Yönetim
Küreselleşmenin siyaset, ekonomi, hukuk ve demokrasi üzerindeki etkileri,
devletin ve kamu yönetiminin yeniden yapılanmasına yol açmıştır. Nitekim
değişim ve dönüşümlerin hızlandığı, coğrafi sınırların öneminin azaldığı bir dünya

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17


Küresel Siyaset

düzeninde, geleneksel yönetim yapısının ve yöntemlerinin işlemesinin olanağı


yoktur. Özel sektörün daha etkin olduğu bu yapı içerisinde; devletin, sosyal devlet
anlayışından şirketleşmiş ya da girişimci bir devlete doğru dönüşümü
yaşanmaktadır [23]. Böylelikle kamu yönetiminde yeni yaklaşımlar ve bakış açıları
gündeme gelmektedir. Kamu Yönetiminde işletmeci bir yönetim anlayışı savunan
“Yeni Kamu Yönetimi” yaklaşımı bu yaklaşımların başında gelmektedir.
Küreselleşme sürecinde, kamu yönetiminden performans odaklı iş
yapmasını beklenmekte, kamusal alanda verimlilik hedeflenmekte, piyasa temelli
bir bakış açısıyla vatandaşlar müşteri olarak tanımlanmaktadır. Bütün bunlar,
devletin küçülmesini yani özelleştirmeyi teşvik etmektedir [23]. Tüm bunlara
dayalı olarak yönetim yapısı, özel sektörü, kamu kurumlarını ve sivil toplum
“Yönetişim”, devlet- kuruluşlarını içerisine alan karmaşık bir ilişkiler ağı ve etkileşimine dayanan
toplum; yöneten-
yönetişim olgusunu gündeme getirmiştir. Yönetişim kavramı küreselleşen dünya
yönetilen ayrımının
belirsizleştiği ve için yeni bir yönetim yapısı sunmaktadır. Küreselleşmenin getirmiş olduğu hızlı ve
yönetime çok çeşitli ani değişimlere geleneksel devletin cevap verecek esneklikte olamayışı, yönetişim
aktörlerin dâhil olduğu gibi esnek bir siyasal ve toplumsal yapılanmanın doğuşunu gerekli kılmıştır. Bu
bir süreçtir. yeni yönetim şekli; devletin, ulusal ve uluslararası aktörlerin ve özel sektörün iş
birliği içerisinde hareket ettiği bir yapıdadır. Bu yapı içerisinde devletin yetersiz
kaldığı noktalarda diğer aktörler devreye girerek oluşan sorunu çözmektedir.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18


Küresel Siyaset

•KÜRESELLEŞMENİN TANIM YELPAZESİ


•Küreselleşme, insanların yaşamlarının kendilerinin dışında ve kendilerinden çok
uzakta gerçekleşen olaylar, alınan kararlar ve değişen durumlar tarafından gün
geçtikçe daha fazla şekillendirilmesidir.
•Küreselleşme Yaklaşımları
Özet

•Küreselleşmeye ilişkin üç farklı yaklaşım vardır. Bunlar; "hiper-küreselciler",


"şüpheciler" ve "dönüşümcüler"dir. Hiper-küreselciler ulus devletinin sonunun
geldiğini öne sürerlerken; "şüpheciler" bunu reddetmekte ve sadece devletin
desteği ve kabulü ile uluslararası gelişmelerin olacağını kabul etmektedir.
"Dönüşümcüler" ise küreselleşmenin devletin gücünü ve dünya siyasetini değiştirip
dönüştürdüğünü öne sürmektedirler.
•Küreselleşmenin Genel Olarak Etkileri
•Küreselleşmenin kimi zaman küresel, kimi zaman da ulusal nitelikte çeşitli olumlu ve
olumsuz etkileri meydana gelmektedir. Küreselleşmenin; dünya üzerindeki
farklılıkların en aza indirilmesi, siyasi şeffaflığın artırılması, siyasal özgürlüklere,
demokrasiye ve insan haklarına olan saygının artması gibi olumlu etkileri
bulunmaktadır. Diğer taraftan küreselleşmenin, ulus-devletlerin egemenliğine karşı
hem ulus üstü örgütlerin hem de ulusal etnik yapıların tehditlerinin artması,
kültürlerin yozlaşması veya yok olması, gelişmekte olan ülkelerin üretim yerine
tüketime yönelmesi gibi olumsuz etkileri bulunmaktadır.
•KÜRESELLEŞMENİN DİNAMİKLERİ
•Küreselleşmenin çok çeşitli dinamikleri bulunmaktadır. Bunların başlıcaları;
teknolojik gelişmeler, serbest piyasa anlayışının artması, neo-liberal ideolojini
yükselişi, küresel çaptaki sorunlar, küresel ölçekteki pazarların artması şeklinde
sıralanabilir.
•KÜRESEL SİYASETİ AÇIKLAMAYA YÖNELİK TEORİLER
•Küresel siyaseti açıklamaya yönelik dört temel kuramsal yaklaşım bulunmaktadır.
Bunlardan İdealizm, barış ve uzlaşı temelinde bir dünya düzeninin kurulabiceği
iddiasındadır. Realizm, idealizmin tersine dünya siyasetinin güç siyaseti üzerine
kurulduğunu ve bu sistemin anarşik (çoğul ve belirsiz) yapıda olduğunu ileri
sürmektedir. Plüralizm, küresel siyasette çok aktörlü bir yapının olması gerektiğini
ve bu sayede karşılıklı bağımlılıkların artacağını ve dolayısıyla küresel uzlaşının
sağlanacağını önermektedir. Marksizm ise küresel siyaseti açıklarken daha
ekonomik bir temelden yola çıkarak güçlü devletlerin zayıf devletleri sömürü altına
aldıklarını öne sürmektedir.
•ÖNEMLİ BAZI KÜRESEL KURULUŞLAR
•Küreselleşme sürecinde çeşitli küresel aktörler ve kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Bu
kuruluşların devletin yerini alacağı ve ulus devletin sonunu geleceği yönündeki
tartışmalar bulunmaktadır. Ancak her hâlükârda bu kuruluşların ulus-devletler
üzerinde sınırlı yetkileri vardır. Nitekim bu tartışmalar içerisinde en çok kabul edilen
görüş, ulus devlet anlayışının yok olmadığını sadece dönüşüm yaşadığını öne
sürmektedir. Bu küresel kuruluşları siyasi, ekonomik, askeri ve çevre konularıyla
ilgilenen kuruluşlar olarak dört temel boyutta incelenebilir.
•Küresel Siyasi Kuruluşlar
•Birleşmiş Milletler, siyasi küresel kuruluşlara verilebilecek en güzel örnektir. Bu
kuruluşun küresel çapta barışı ve güvenliği sağlamak, temel insan haklarının
korunmasını ve saygı gösterilmesini sağlamak, sürdürülebilir kalkınmayı teşvik
etmek ve uluslararası hukukun sürdürülebilirliğini sağlamak gibi sorumlulukları
bulunmaktadır. Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, Ekonomik ve Sosyal Konsey,
Uluslararası Adalet Divanı isimlerinde dört organı olan kuruluşun en etkin organı
Güvenlik Konseyidir.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19


Küresel Siyaset

•Küresel Ekonomik Kuruluşlar


•OECD ve IMF küresel ekonomik kuruluşların en bilindik örneklerindendir. Bu
kuruluşlar dünya genelindeki ülkelerin kalkınmaları, gelişim göstermeleri için
ekonomik destek ve danışmalık hizmeti sunmaktadır. Ayrıca küresel çaptaki
para yönetimi konularıyla ilgilenen bu kuruluşlar, küresel krizlerin oluşmasını
Özet (devamı)
engellemeye çalışmaktadırlar.
•Küresel Askerî Kuruluşlar
•Küresel kuruluşlardan askeri misyon taşıyan ve BM'nin bir çeşit uzantısı olan
NATO, küresel çapta barış ve güvenin sağlanması amacını taşımaktadır.
NATO hem üyelerinin güvenliğini sağlamak hem de küresel çapta savaşları
önlemek için politik ve askerî çeşitli yöntemler kullanmaktadır.
•Küresel Çevresel Kuruluşlar
•Küresel kuruluşların üzerine eğildikleri bir diğer önemli konu, çevresel
sorunlardır. Çevresel sorunların bir ülkenin kendi kaynaklarıyla ve çabalarıyla
çözülemeyecek bir niteliğe gelmesi, ülkelerin küresel birliktelikler
oluşturmasını gerekli kılmaktadır. Çeşitli kuruluşlar etrafında birleşen ülkeler,
küresel çaptaki çevresel sorunlara çözüm yolları aramaktadırlar.
•KÜRESELLEŞME VE BAZI TEMEL KAVRAMLAR: ETKİLEŞİMLER VE YENİ
YÖNELİMLER
•Küreselleşme ve Devlet
•Küreselleşmenin hızlanmasına sebep olan temel dinamikler, en önemli
değişim ve dönüşümü siyaset ve özellikle devlet üzerinde gerçekleştirmiştir.
Bundan dolayı küreselleşmeye ilişkin çok çeşitli bakış açıları ortaya çıkmıştır.
Küreselleşmeyla ilgili bu konuda; devletin (ulus devletin) sonunun geldiği ya
da herhangi bir değişimin olmadığı yönünde tartışmaların ötesinde,
küreselleşmenin devletin yeniden yapılanmasını ve dönüşüm yaşamasını
sağladığını kabul eden görüşler bir hayli fazladır.
•Küreselleşme ve Hukuk
• Küreselleşme hukuk’u da pek çok açıdan etkilemektedir. Küreselleşme
süreciyle birlikte ortaya çıkan ulus üstü nitelikli kuruluşların ülkeler üzerinde
hem politik hem de askerî yönden baskısının bulunması ve bu güce dayalı
olarak tüm devletlere çeşitli hukuki metinlerin kabulünü tavsiye etmesi,
hukukun da küreselleştiğini göstermektedir. Üstelik bu yöntemle ulusal
hukuk kuralları birbirlerine benzer hâle gelmektedir.
•Küreselleşme ve Demokrasi
•Küreselleşmenin etkilemiş olduğu bir diğer önemli konu demokrasidir.
Küresel kuruluşların ve küresel hukukun etkisiyle tüm ülkelerin demokratik
yöntemleri benimsemesi gibi olumlu gelişmeler bulunmaktadır. Ancak diğer
taraftan küresel kuruluşların almış olduğu kararların seçilmiş ulusal devletin
kararlarının önüne geçmesi, demokrasinin bir çeşit kriz yaşamasına yol
açmaktadır.
•Küreselleşme ve Yönetim
•Küreselleşme, geleneksel/klasik yönetim anlayışının değişmesine yol
açmıştır. Nitekim ekonomi, devlet ve hukuk yapılarında yaşanan değişimlere
geleneksel yönetim şekilleriyle cevap verilmesi olanaksız hâle gelmiştir. Bu
sebepten dolayı kamu yönetiminde daha esnek, şeffaf ve katılımcı bir
yönetim anlayışı içeren yönetişim olgusu ortaya çıkmıştır.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20


Küresel Siyaset

DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi küresel siyaset teorilerinden realizmin
günümüzde önde gelen düşünürlerinden biridir?
a. Thomas Hobbes
b. Niccolo Machiavelli
c. Jean Bodin
d. Hans Morgenthau
e. Jean-Jacques Rousseau

2. Küreselleşme tartışmalarında yer alan görüşlerden hangisi,


küreselleşmenin ulus devlet anlayışını yok ettiğini öne sürmektedir?
a. Hiper-küreselciler
b. İdealizm
c. Marksizm
d. Dönüşümcüler
e. Şüpheciler

3. Küreselleşmeyi kimler bir ütopya olarak görmektedir?


a. Hiper-küreselciler
b. İdealistler
c. Marksistler
d. Dönüşümcüler
e. Şüpheciler

4. Aşağıdakilerden hangisi küreselleşmenin dinamiklerinden biri değildir?


a. Teknolojik gelişmeler
b. Serbest piyasa anlayışı
c. Neo-Marksist ideolojinin yükselişi
d. Küresel sorunların ortaya çıkması
e. Küresel pazar sayısının artması

5. Plüralizmin önemli temsilcilerinden olan John Burton, realizmi eleştirirken


hangi örnekten yola çıkmaktadır?
a. Örümcek ağı örneği
b. Merkez-çevre paradigması örneği
c. Kar topu örneği
d. Bilardo toplu örneği
e. Anarşik düzen örneği

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21


Küresel Siyaset

6. Küresel siyaseti açıklamaya yönelik olan aşağıdaki teorilerden hangisine


göre küresel düzlem anarşik yapıdadır?
a. İdealizm
b. Pozitivizm
c. Realizm
d. Marksizm
e. Plüralizm

7. Aşağıdaki kuruluşlardan hangisi küresel ekonomik kuruluşlardan biridir?


a. Birleşmiş Milletler
b. Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü
c. Greenpeace
d. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü
e. Avrupa Konseyi

8. Küresel çapta temel insan haklarını konu edinen İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi, aşağıdaki kuruluşlardan hangisi tarafından hazırlanmıştır?
a. Milletler Cemiyeti
b. Şanghay İşbirliği Örgütü
c. Avrupa Birliği
d. Avrupa Konseyi
e. Birleşmiş Milletler

9. Küreselleşme süreciyle birlikte Kamu Yönetimi alanında ortaya çıkan


yaklaşım/kuram aşağıdakilerden hangisidir?
a. Koşul bağımlılık yaklaşımı
b. Yeni Kamu Yönetimi Yaklaşımı
c. Yeni Kurumsal Kuram
d. Neo-Marksist Kuram
e. İdealist Kuram

10. Birleşmiş Milletlerin karar organlarının hangisinde, alınan kararları daimi


üyelerden herhangi birinin veto etme hakkı vardır?
a. Genel Kurul
b. Güvenlik Konseyi
c. Ekonomik ve Sosyal Konsey
d. Uluslararası Adalet Divanı
e. Genel Sekreterlik

Cevap Anahtarı
1.d, 2.a, 3.e, 4.c, 5.d, 6.c, 7.d, 8.e, 9.b, 10.b

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22


Küresel Siyaset

YARARLANILAN KAYNAKLAR
[1] Heywood, A. (2015). Siyasetin temel kavramları (2. baskı). Ankara: Adres
Yayınları.
[2] Güzelsarı, S. (2012). Küreselleşme. G. Atılgan ve E.A. Aytekin (Eds.), Siyaset
bilimi: Kavramlar, ideolojiler, disiplinler arası ilişkiler içinde (1. baskı, s. 235-
249). İstanbul: Yordam Kitap.
[3] Held, D., ve diğ. (2006). Küresel dönüşümler, siyaset, ekonomi ve kültür (Çev.:
İ. Aktar). K. Bülbül (Ed.), Küreselleşme okumaları içinde (1. baskı, s. 161-
191). Ankara: Kadim Yayınları.
[4] Heywood, A. (2016). Siyaset (17. baskı). Ankara: Liberte Yayınları.
[5] Heywood, A. (2016). Küresel siyaset (4. baskı). Ankara: Adres Yayınları.
[6] Özalp, A. (2013). Küreselleşme ve siyaset biliminde güncel yaklaşımlar. A.B.
Dural (Ed.), Siyaset biliminde kuram-yöntem-güncel yaklaşımlar içinde (2.
baskı). Ankara: Paradigma Akademi.
[7] Akdeniz, H. (2003). Jeopolitik ve jeostratejik teoriler kapsamında
küreselleşmenin geleceği ve Türkiye. Stratejik Araştırmalar Dergisi, 2(1), 81-
109.
[8] Heywood, A. (2014). Siyaset (14. baskı). Ankara: Adres Yayınları.
[9] Balta, E. (2014). Küresel siyasete giriş (1. baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.
[10] Perraton, J., ve diğ. (2000). Economic activity in a globalizing world. D. Held ve
A. McGrew (Eds.), The global transformations reader içinde (1. baskı).
Malden: Cambridge Polity Press.
[11] Dicken, P. (2000). A new jeo-economy. D. Held ve A. McGrew (Eds.), The
global transformations reader içinde (1. baskı). Malden: Cambridge Polity
Press.
[12] Özgöker, U. (2011). Uluslararası siyasi, askeri, ekonomik örgütler. (1. baskı)
İstanbul: DER Yayınları.
[13] NATO, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (2001). 26 Haziran 2018 tarihinde
https://www.nato.int/docu/update/2001/1001/e1002a.htm adresinden
erişildi.
[14] Pierson, C. (2015). Modern devlet (2. baskı). Ankara: Çiviyazıları Yayınevi.
[15] Ohmae, K. (2006). Ulus devletin sonu. K. Bülbül (Ed.), Küreselleşme Okumaları
içinde (1. baskı). Ankara: Kadim Yayıncılık.
[16] Nişancı, Ş. (2016). Küreselleşme ve bazı temel (siyasal–kültürel–iktisadi)
kavramlar. T. Bayramoğlu ve E.E. Başar (Eds.), Küreselleşme: ekonomik ve
sosyal eğilimler içinde (1. baskı). Ankara: Savaş Yayınevi.
[17] Davutoğlu, A. (2003). Küreselleşme ve AB-Türkiye İlişkileri Çerçevesinde
Ulusal Egemenliğin Geleceği. Anayasa Yargısı Dergisi, 20(1), 46-57.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23


Küresel Siyaset

[18] Çelik, E.F. (1977). Milletlerarası hukuk (3. baskı). İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları.
[19] Kaboğlu, İ.Ö. (1989). Kolektif özgürlükler (1. baskı). Diyarbakır: Dicle
Üniversitesi Basımevi.
[20] Martin, H.P. ve H. Schumann. (1997). Globalleşme tuzağı: Demokrasiye ve
refaha saldırı (2. baskı). Ankara: Ümit Yayıncılık.
[21] Manent, P. (2001). Milletsiz bir demokrasi düşünülebilir mi? Türkiye ve
Siyaset Dergisi, 5(1), 59-68.
[22] Timur, T. (1996). Küreselleşme ve demokrasi krizi. Ankara: İmge Kitabevi.
[23] Özer, M.A. (2008). Küreselleşme kıskacında yönetim. Çimento İşveren Dergisi
1(4), 22-39.

Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24

You might also like