Professional Documents
Culture Documents
1.HAFTA
- Küreselleşme Tanımları
- Küreselleşme Olgusunun Özellikleri
- Küreselleşmeyi Ortaya Çıkaran Faktörler
- Küreselleşmenin Unsurları
1. Küreselleşme Tanımları
Küreselleşme 80‟li yıllardan itibaren, özellikle de 1989 yılında totaliter rejimlerin yıkılmasından
sonra “sihirli” bir kavram olarak sosyal bilimcilerin, medyanın ve siyasetçilerin dilinden
düşmemektedir.
Literatürde küreselleşme ile ilgili tanımlamaların iki ana kategori altında toplanabilir.
İkinci grup tanımlamalar; daha teorik bir yaklaşımla, zamanın ve mekânın sıkıştırılmasını
vurgulamaktadır.
1
Küreselleşmeyi, emperyalizm ile ilişkilendirerek emperyalist egemenliğin bir aracı olarak
tanımlayan Tabb‟a göre emperyalizm; “egemen bir gücün bir başka halkın ticareti, yatırımları,
emeği ve doğal kaynakları üzerinde kendisi aracılığıyla denetim kurabilmesini sağlayan
sistemdir”(Tabb,2007:117).
Uluslararası Çalışma Örgütüne göre, ”küreselleşme; yeryüzündeki tüm halkların artan bir şekilde
karşılıklı bağımlılık sürecidir”(Çalış,2003:19).
“dünya ürünlerinin ve düşüncelerinin ayni anda her yerde bulunduğu küresel bir market”
“dünyadaki halkların tek bir dünya toplumu ve küresel toplum yönündeki faaliyetlerin bütünü”
“yaşadığımız dünyada, uluslar, toplumlar ve yerel gruplar arası karşılıklı ilişkilerin ve etkileşimlerin
genişlemesi, derinleşmesi ve hızlanması”
“Küresel değerlerin evrensel nitelik kazanarak, ulusal kimlikleri ve sosyal yapıları etkilemesi”
Küreselleşme ile ilgili teorik tartışmalarda en çok üzerinde durulan konulardan birisi
küreselleşmenin ne zaman başlamış olduğudur. Bu hususta
Ülkeler arasında büyük ve artan bir ticaret akışı ile sermaye yatırımının gerçekleştiği açık bir
uluslararası ekonomi olarak yorumlanırsa küreselleşmeyi yeni olarak ifade etmek mümkün
olmayacaktır. Çünkü gerçek anlamda bütünleşmiş bir dünya ticaret sistemi, 19. yüzyılın ikinci
yarısında önemli ölçüde oluşmuştur. Günümüzde küreselleşmeyi tanımlamadaki hakim görüş ise,
20. yüzyılın özellikle son çeyreğinde ortaya çıkan bir olgu olarak ele almaktadır.
Bilgi Çağı
Yeni Dünya Düzeni
Post Modern Çağ,
Büyük Dönüm Noktası
2
Yol Ayrımı
Tarihin Kırılma Anı
Tarihin Sonu
Geç Kapitalizm
Birinci özellik; Küreselleşme, geleneksel siyasi, kültürel ve coğrafi sınırları giderek aşan yerin,
İkinci özelliği;
- Bugün finans piyasaları dünyanın her yerine yayılmıştır ve dünyada elektronik ticaret yirmi
dört saat boyunca sürmektedir.
- Devasa büyüklükte alışveriş merkezleri dünyanın her yerinde ortaya çıkmıştır ve tüketicilere
dünyanın her bölgesinden ürünleri sunmaktadır.
- Toplumsal açıdan kapsamın genişlemesi süreci, sivil toplum kuruluşları, ticari kuruluşlar,
sosyal kulüpler ve birçok bölgesel ve küresel kuruluşlar ve birlikler için de söz konusudur.
Bunlar arasında Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği,
Afrika Birliği Örgütü, Güney Ortak Pazar Sınır Tanımayan Doktorlar, Uluslararası Af
Örgütü, Sorumlu Bilim İnsanları Birliği, Dünya Ekonomik Forumu, Microsoft ve General
Motor gibi sayısız kuruluş ve birlik bulunmaktadır.
Üçüncüsü;
- İnternet, uzakta bilgileri ve görüntüleri sadece birkaç saniyede bir yerden diğerine
göndermekte ve uydular tüketicilere uzaktaki olayların gerçek zamanlı görüntülerini
sunmaktadır.
3
- Giddens‟in belirttiği gibi, tüm dünyadaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması, yerel olayların
çok uzakta olup bitenler tarafından etkilenmesi ve biçimlendirilmesi, yerel olayların da
çok uzakta olanları biçimlendirmesi anlamına gelmektedir.
- Küreselleşmenin zaman ve mekânı daralttığı şeklindeki sıkça tekrarlanan ifade, olayların
giderek hızlandığı ve mesafelerin önemli ölçüde azaldığı anlamına gelmektedir.
Dördüncüsü;
1. Yönetilebilirlik Krizi
2. Teknolojik Gelişme
3. Ekonomik Yapı
4. Siyasi Yapı
4
o Büyük fabrikalar ve devasa yönetim kadroları,
o Parçalara bölünmüş merkezileştirilmiş görevler,
o Hiyerarşik ve esnek olmayan örgütlenme,
5
Mal, hizmetler, sermaye ve iş gücünün önündeki engellerin kalkarak ülkeler arasındaki
dolaşımlarının 1970 öncesine nazaran daha kolay bir şekilde gerçekleşmesi küreselleşme sürecini
hızlandırmıştır.
Dış ticaret, sermaye hareketleri ve iş gücünün dolaşımında yaşanan serbestleşmenin yanında 1970
sonrası çok uluslu şirketlerin sayılarında yaşanan artış ve bu artış sonucunda oluşan yeni
uluslararası iş bölümü çerçevesinde üretim daha geniş bir alana yayılmış ve üretimin hacmi ve
sınırları genişlemiştir. Bunun bir sonucu olarak her gün daha fazla para finans piyasalarında bir
ülkeden diğer bir ülkeye transfer olmaktadır.
Sonuç olarak küreselleşme olgusunun ortaya çıkmasında ve yayılmasında rol oynayan ekonomik
gelişmeler aşağıdaki gibi özetlenmektedir:
Sonuç olarak; özellikle 1970‟li yıllardan sonra ekonomik yapıda meydana gelen bazı değişimlere
bağlı olarak dış ticaretin, sermaye hareketlerinin ve işgücünün dolaşımında yaşanan serbestleşmeyle
birlikte, çok uluslu şirketlerin sayısı ve yarattığı yeni rekabet ortamına bağlı olarak küreselleşme
süreci hızlanmıştır.
6
Ulus devlet yapılarının dönüşümü
Ekonomik ve toplumsal dönüşüm,
Küresel işletmeler, gönüllü kuruluşların ortaya çıkışı ve faaliyetleri
Dünyanın tek kutuplu bir hal alması
Serbest piyasa işleyişinin kuralları
4. Küreselleşmenin Unsurları
Küreselleşme olgusu çeşitli unsurları içeresinde barındırmaktadır. Bunlar:
1. Uluslararası Ticaret
2. Çokuluslu Şirketler
3. Uluslararası Sermaye Hareketleri
4. Uluslararası Rekabet
5. Bilgi Teknolojileri ve Bilgi Toplumu
6. Yeni Ekonomi
II. Dünya Savaşı„nı izleyen yıllar, dünyada uluslararası ticaretin belirgin bir hızla artarak, büyüme
ve istihdamın kaynağı olmuştur. 1948„den 21.yyıln başına kadar ticaret 17 kat artarken, hasıla artışı
6 kat olmuştur. Bu hususta etkili olan faktörler ise aşağıdaki gibidir:
ÇUŞ’lar özellikleri;
7
o İktisadi faaliyetini, merkez ülke dışında birden fazla ülkede sürdüren iktisadi örgütlenmeler
o Sermayeyi dolaştırarak ticareti gerçekleştiren kurumlar
o 1950 ve 60„lı yıllardan itibaren uluslararası sermaye hareketlerinin hızlanması ve
haberleşme teknolojisindeki gelişmeler sayesinde dev konsern şekillerini almışlardır.
o Teknoloji ve pazarlama üstünlükleri, ürettikleri mallarda sahip oldukları ihtisaslaşma, ileri
teknik ve yetkide merkezileşme gibi avantajları iyi kullanan aktörlerdir.
o Hızla değişen tüketici ve pazar talepleri karşısında bu talebin karşılanmasını sağlarlar.
o Hammadde, emek kullanımı ve pazarlama aşamalarını farklı ülkelerden temin edebilirler.
ÇUŞ’ların etkileri
Olumlu etkileri;
Olumsuz etkileri;
Günümüzde çokuluslu şirketlerin yaklaşık %89„u Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve
Japonya merkezlidir.
II. Dünya savaşı sonrası uluslararası ekonominin üstünlüğü büyük ölçüde ihracata yönelik olma
eğilimine bağlı bir nitelik sergilemiştir.
Ülkelerin iç piyasalarına ulaşabilmek amacıyla üretim şubeleri açan çok uluslu şirketlerin yaygınlık
kazanmasının büyük rolü vardır.
8
o Sermaye önündeki engellerin kaldırılmasının gerekliliği;
o Krizlerin etkilerinden kurtulmanın,
o büyümede sürekliliği sağlanmasına,
o ihracat artışlarına ve bir bakıma küresel piyasa payının genişlemesine bağlı olması,
Rekabeti; fiyat ve maliyet rekabeti, ürün farklılaştırma, kalite olarak yorumlayan düşüncede de
önemli değişimler meydana gelmiştir. Eskiye göre farklılık rekabetin uygulayıcısı olan firmaların,
rekabet güçlerini artırmak ve sektörde varlıklarını devam ettirmek için “yatırımlarını yönelttikleri
alan” ile “gerçekleştirdikleri yeniliklerin niteliği” nden kaynaklanmaktadır. Yeni dönemde fikri
mülkiyet, hızlı yenilik ve değişme rekabetin başlıca unsurları olmaktadır.
Toffler„in ―üçüncü dalga, Drucker„ın ―kapitalist ötesi toplum, Bell„in ―endüstri sonrası toplum
olarak ifade ettiği yeni dönem, tarım ve sanayi toplumu dönüşümlerinin ardından üçüncü bir
dönüşümü ifade etmektedir.
Yeni toplum düzeni gücünü, bilgi üretiminden almaktadır. Bilgi, hayatın her alanında önem
kazanmış, bilgiye ulaşmanın kolaylaşması daha farklı değer yargılarının oluşmasına neden
olmuştur. Bilgi toplumunda organizasyonel başarının sırrı, bilgiye ulaşmak ve onu kullanabilme
becerisidir. Bu gerçek ―insan unsurunu ve onun geliştirilmesini içeren ―eğitim unsurunu, bilgi
toplumunun olmazsa olmaz bir parçası haline getirmiştir. Sanayi toplumunda var olan kas işçiliği
yerini daha çok hizmetler sektöründe örgütlenen fikir/bilgi işçiliğine bırakmıştır.
9
4.6. Yeni Ekonomi
İktisadi faaliyetlerin hızla küreselleşmesi, mal, sermaye, teknoloji ve hizmetler ile üretim ve dağıtım
süreçlerinde serbestleşme ve deregülasyon eğilimlerini artırmıştır.
1- Mal ve hizmetlerin ticaretinde uygulanan tarife ve tarife dışı ticaret engellerinde azalma
2- Ulusal piyasaların dalgalanmaya bırakılarak, dolaysız yabancı sermaye yatırımları ve
teknoloji transferlerinin önündeki engellerin kaldırılması,
3- Telekomünikasyon, finans ve sigorta gibi sektörlerde tekellerin ortadan kaldırılmasıdır.
Bilişim teknolojileri etrafında gerçekleşen yeni ekonomik yapılanmayı üçüncü Sanayi Devrimi
olarak nitelendirilmektedir.
Pazarlama faaliyetleri, dünya ölçeğinde yayılırken, şirket evlilikleri, satın almaları hız kazanmakta
ve çokuluslu şirketler karlılıklarını artırmaktadırlar.
Teknolojik gelişme ile birlikte çalışma süreci daha büyük bir hıza ve denetime tabi tutulmaktadır.
Üretim anlayışı, çalışanları, rekabet anlayışı farklılaşan yeni yapıda daha da güçlendirmiş ve etkin
konuma getirmiştir. Yönetim anlayışı hiyerarşik anlayıştan uzak, esnek bir yapılanma içerisindedir.
Yeni ekonomi, bir yandan işsizliği azaltacak yeni işler yaratmakta, yeni mesleklerin ortaya
çıkmasına neden olmakta, diğer yandan vasıfsız çalışanların, ya son derece korumasız bir şekilde
istihdamına ya da işsizliğine yol açmaktadır.
10
2.HAFTA
Küreselleşme ile ilgili teorik tartışmalarda en çok üzerinde durulan konulardan birisi
küreselleşmenin ne zaman başlamış olduğudur. Üç olasılık üzerinde durulmaktadır.(Ursavaş,
2020, s.9):
i. Küreselleşme tarihin başlangıcından beri var olan bir süreçtir. Ancak son yıllarda hızında
ani bir artış gerçekleşmiştir.
o İnsan grupları fetih, ticaret ve göç ile ilk kez tanıştıklarında dünya küçülmeye
başlamıştır.
o Kentleşme, iletişim ve ekonomik gereksinimler küreselleşme kavramını destekleyen
olgulardır.
ii. Küreselleşme, modernleşme ve kapitalizmin gelişmesi ile yaşıttır. Son yıllarda hızında artış
yaşanmaktadır.
o Büyük teknolojik yenilikler kapitalist piyasa sisteminin dünyaya yayılmasını
hızlandırmış ve yeni bir ekonomi ve sosyal ilişki ağı ortaya çıkarmıştır.
o Sermaye ve emek arasındaki ilişkilerin ciddi bir biçimde farklılaştığı, sermaye
birikimi amacına dönük olarak kâr maximizasyonunun temel motivasyon haline
geldiği, işgücünün ücretli çalışan formuna döndüğü, özel mülkiyetin ve rekabetin yer
aldığı kapitalist sistem doğmuştur.
iii. Küreselleşme sanayi ötesi toplum, modern ötesi toplum ve kapitalist düzenin çözülmesi ile
ilgili olarak son yıllarda ortaya çıkan yeni bir olgudur.
o 1970’lerde başlayan krizin etkisinden kurtulabilmek için kapitalizmin kendi
kendisini değiştirerek küresel bir boyuta sıçraması ve yeni küreselleşmenin 1990’lı
yıllarda başlayan bir süreç olduğu yorumudur.
o Yeni stratejilerle birlikte eski fordist endüstrilerden daha esnek ve sermaye-teknoloji
yoğun üretime doğru bir yapılanma hız kazanmıştır.
1
o Teknolojik ilerlemelerle birlikte bu eğilimin yoğunlaşması sendikal gücün
zayıflamasına, sosyal harcamaların azaltılmasına, serbestleştirilmeye, özelleştirmeye
ve rekabet gücünü artırmaya yönelik bir vurguyla sonuçlanmıştır.
Kısacası
ekonomide yer alan firmalar birçok maddi alış verişi içermekle birlikte
2
aynı zamanda yöneticiler ve işçiler arasındaki güç alış verişlerini,
çalışma normları ve kuralları gibi sembolik alış verişi de içermektedir.
3
1.2. “Erken Modern” Küreselleşme Dönemi (1500-1850)
Bu dönem genel olarak Batı’nın yükselişi olarak görülen bir dönemdir. Coğrafi keşifler, yeni
kaynak ve pazar arayışları küreselleşme olgusunun bugünkü biçimiyle ortaya çıkmasında etkili
olmuştur.
Coğrafi keşifler sayesinde bulunan yeni yollar teknoloji, hayvan, bitki, hastalık ve benzeri her şeyin
yayılımını hızlandırmıştır
İlk olarak denizaşırı ülkelerdeki keşiflerle ticaret genişlemiştir. Ticaretin genişlemesinin bir sonucu
olarak Avrupa’ya akan değerli madenler fiyatları yükselterek ticari kapitali büyütmüş ve tüccar
sınıfını zenginleştirmiştir.
İkinci olarak, tarımsal üretim tekniğinin değişmesi, geleneksel geçimlik ekonomi düzeninin de
değişmesine yol açmış ve tarımsal üretim piyasaya yönelmiştir
4
- 1500’lü yılların başında köle ticareti için başlıca Pazar Portekiz ve İspanya iken;
Amerika’nın keşfedilmesi ile Atlantik ötesinde yeni oluşan köle pazarları önemli hale
gelmiştir. Transatlantik köle ticaretine ilişkin rakamlar farklılık gösterse de on milyondan az
olmayan bir köle ticareti yapıldığı düşünülmektedir.
- Afrika’dan ihraç edilen kölelerin %5’inden azı 1600 yılından önce, %14’ü 1600-1700 yılları
arasında, %75’i ise 1700-1800 yılları arasında yenidünyaya ulaşmıştır.
- Köle ticareti coğrafi keşiflerle birlikte özellikle Amerika’nın keşfedilmesi ile yeni ve verimli
toprakların ekilmesi için işgücüne duyulan ihtiyaçla birlikte artmıştır.
Erken modern küreselleşme döneminden itibaren İngiltere coğrafi keşiflerle birlikte birçok
bölge üzerinde hakimiyet sağlamıştır.
- Bu bölgelerde hakim güç olmak; hem ucuz hammadde kaynaklarına, iş gücüne ve gıda
maddelerine ulaşmak, hem de üretilmiş mallar için yeni pazarlar elde etmek ve bu pazarları
kontrol altında tutmak demektir
- Ticari kapitalizm aşamasında İngiltere büyük sermaye birikimi sağlayabilmiştir (Kazgan,
2002:25). Bütün bu avantajlar bilimsel bilginin üretime dönüştürülmesiyle birlikte
İngiltere’de sanayi devrimini ortaya çıkarmıştır.
1.2.1. Küreselleşmenin ortaya çıkmasına zemin hazırlayan “Merkantilizm” (1500-1800)
Merkantilizm, ham madde ihracatını sınırlayan ve mal ithalatını siyasi erk tarafından
yetkilendirilmiş belirli özel sektör üzerinde imtiyazlar halinde vererek tekelleşmelerin olağan kabul
edildiği bir sistemdir. Merkantilist dönem için zenginlik, Kral hazinesinin doluluk oranıyla
paraleldir. Ham madde ithalatının serbestleştirilmesi ve ihracatının kısıtlanması; mal ihracatının
belirli imtiyazlar dahilinde verilmesi ve ithalatının sınırlandırılması, ülke içerisinde büyük bir
birikim oluşumuna sebep olmuş.
Zenginliğin Kaynağı; Nasıl ki insanlar para biriktirdikçe zenginleşiyor ise ülkeler de kıymetli
maden biriktirmek suretiyle zenginleşmektedir. Dolayısıyla zenginleşmek isteyen ülkenin altın ve
gümüş gibi kıymetli madenlere sahip olması gerekmektedir.
Dünya Zenginliğinin Belli Bir Zaman İçin Sabit; Merkantilistlere göre dünyanın zenginliği
sabittir. Dolayısıyla birisinin zenginleşmesi, ancak bir diğerinin fakirleşmesi pahasına söz konusu
olabilecektir. Bunun için de daha fazla kıymetli maden biriktirmeye dayalı politikalar
uygulanmalıdır. Bu politikaları uygulayacak olan güç ise güçlü, korumacı ve müdahaleci bir
devlettir.
Dış Ticaret; İhracatın ithalattan fazla olması, dış ticaret fazlası, ülkeye gelen kıymetli madenin
ülkeden çıkan kıymetli madenden fazla olduğu anlamına geldiği için ülke zenginliğinde artış
meydana gelecektir.
5
İhracatın teşvik edilmesi; Merkantilistler mamul mal ihracatını teşvik ederken, ham madde
ihracatına karşı çıkmaktadırlar. Çünkü ham maddelerin işlenmiş biçimde ihraç edilmeleri
durumunda daha fazla getiri elde edilecektir. Ayrıca, ihracatı arttırmak için ihracata konu olan
malların yurt içi tüketiminin engellenmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
Üretim tüketimden fazla olmalıdır; Yurt içi tüketim için gerekenden fazla mal üretilirse fazla
üretilen mal dışarıya satılabilir. Yani ihraç edilebilir. Doğal olarak ihraç edilen mallar karşılığında
kıymetli maden elde edilecektir.
İthalatın yasaklanması; Merkantilistler ülkeden kıymetli maden çıkışına yol açtığı için ithalata
karşı çıkmışlar; dış ticarette korumacı politikalar izlemişlerdir. Yalnızca ham madde ve nitelikli iş
gücü ithalatına izin vermişlerdir.
Güçlü Devlet Anlayışı; Merkantilistler devletin güçlü bir ordu ve donanmaya sahip olmasını
arzulamışlardır. Coğrafi keşiflerin ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sömürgecilik faaliyetlerinin
revaçta olduğu bir dönemde güçlü bir ordu gerek sömürgeler elde etmek, gerekse yapılan ticareti
kontrol edebilmek için son derece önemlidir.
Her çareye başvurarak sermaye birikimi sağlamak üzere sömürgeler edinmenin, ihracat için yeni dış
pazarlar aramanın savunulduğu, buna karşılık iç pazarın yabancı mallara karşı sıkı sıkıya korunduğu
bir dönem söz konusuydu. Bu dönemde yaşanan gelişmeler özetle aşağıda yer almaktadır (Kaya ve
Aydemir, 2011):
Bir taraftan daha çok kısa mesafeli, temel ihtiyaçlara yönelik ve ortaçağ şehir pazarlarında
görülen yerel ticaret varken, diğer taraftan çok az düzeyde lüks ve kıt malların mesafeli
ticareti yapılmıştır.
Savaş zamanlarında ganimetler muzaffer devletlerin gelirlerinin artmasına sebep olurlar
fakat bu süreç kısa vadelidir.
Afrika, Hindistan ve Amerika kıtasındaki sömürgeleşme hareketlerinden gelen altın ve
gümüş gibi değerli madenler ise Portekiz ve İspanyol hanedanlarına yüzyıllarca ek gelir
olmuştur.
Sermaye yoğun ve teknolojik olarak donanımlı ordu ve donanmaların ortaya çıkmasıyla
birlikte 1500’li senelerden sonra ganimet gelirlerini vergilerden elde edilen gelirlerle
6
tamamlamak ve zaman içerisinde tamamıyla ikame etmek için devletler üzerindeki baskılar
arttı
Protestanlığın ortaya çıkmasıyla birlikte Afrika, Amerika kıtası ve okyanuslarda yayılma
politikaları yaygınlık kazandı.
15. yüzyılın sonlarında ve 16. Yüzyılın başlarında Avrupa’da denize kıyısı olan bazı
ülkelerin gelişmesine bağlı olarak ticaret çarpıcı bir şekilde artmıştır. (Kaya ve Aydemir,
2011).
1648–1815 döneminde İngiliz devleti Avrupa’nın en süratli büyüyen ekonomisini idare
ediyordu.
15-18. yüzyıllar arasında Batı Avrupa ülkelerinin iktisat politikasına yön veren Merkantilist
görüşler 17. yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren yavaş yavaş değişmeye, ticari
kapitalizmden sınai kapitalizme geçiş aşamasını yansıtmaya başlıyordu. Bunun dedenleri (Kaya ve
Aydemir, 2011, Ursavaş, 2020):
1. 18. yüzyıl içinde devam eden fiyat artışları, gelir bölüşümünü “kar” olarak gelirden pay alan
kapitalist sınıf lehine değiştirmişti; bu sınıfın tasarruf gücü büyük ölçüde artmıştı.
2. İkincisi teknik buluşlar, insan gücünün makine ile ikame edilmesini ve ev-sanayinden
fabrika-sanayine geçişi hazırlamıştı.
3. Üçüncüsü, yatırımların karlılığını sağlayacak geniş bir piyasa, gerek ülke içinde gerek
denizaşırı ülkelerde sağlanmıştı. Daha önceki dönemde geçimlik tarım üretiminin =>
piyasaya dönük ticari üretime dönüşmesi, iç piyasayı genişletmiş; deniz aşırı ülkelerdeki
ticari şirketlerin faaliyetleri ise dış piyasayı genişletmiştir. Piyasanın bu şekilde
genişlemesinin sonucu olarak artan talebi karşılamak üzere daha fazla üretim yapılabilmesi
ise makineleşme sürecini hızlandırmıştır
4. Dördüncüsü, üretim girdileri piyasası oluşuyor, üretim faktörleri serbestçe piyasadan satın
alınabiliyordu. Feodal sistemin yıkılması ve tarımın ticarileşmesi toprağı, emek hizmetini ve
hammaddeleri, serbestçe piyasadan satın alınabilir duruma getirmiştir. Üretim girdilerinin
piyasada serbestçe alınıp satılabilmesi bu girdilerin kiralanabilmesini ve ücretli işçi sınıfını
ortaya çıkmasını sağlamıştır
7
Merkantilist politikaların zamanla işlememe nedenleri;
Birincisi, dış ticaret fazlasının sürekli aynı ülkelerde toplanması, o ülkelerde kıymetli maden
stokunun artmasına neden olmuştur. Diğer bir ifadeyle, o ülkelerdeki para stoku artmıştır.
Para stokunun artması ise paranın değerinin düşmesine yani enflasyona yol açmıştır.
İkincisi, tek taraflı dış ticaret fazlası vermeye dayalı bir iktisat politikası sürdürülebilir
değildir. Zenginliğin sürekli aynı ellerde toplanması, ticari partnerlerin yoksullaşması
anlamına gelmektedir. Ticari ortakların yoksullaşması ise bir süre sonra ticaret yapma
imkânının ortadan kalkmasına neden olmaktadır.
8
- İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise küresel ekonomik sistemin yeni kural ve kurumlarını
oluşturacak bir hegemonya olarak ABD ortaya çıkmıştır.
- 1800’lü yıllarda uluslararası ticaret seviyesinin toplam GDP içerisindeki oran %2
seviyelerinde iken bu durum 1870 yılında %15 ve 1900’lü yılların başında %18 seviyelerini
bulmuştur.
Küreselleşmenin daha önceki evrelerinde küresel ekonomi, ticaret ve yatırımda temel bir “çekirdek
ülke ve çevre ülke etrafında dönen ve sömürge” üzerine kurulu bir iş bölümü ile karakterize
edilmiştir
Yeni uluslararası işbölümü ise 1960 ve 1970’lerde çekirdek ülkelerin kârlarının azalması ve
şirketlerin giderek daha fazla yatırım yapıp yurtdışında bulunan ucuz üretim faktörlerini ve yeni
pazarları takip etmesiyle gelişmiştir. Bu dönemde
9
Yeni uluslararası iş bölümünün ortaya çıkmasıyla birlikte şirketler artık üretimlerini, daha ucuz
üretim girdilerinin (emek, hammadde) olduğu bölgelere taşımakta ve üretime uluslararası bir boyut
kazandırmıştır.
Küreselleşmenin çağdaş döneminde aslında daha önceki dönemlerde gerçekleşen sanayi devrimi
süreci bilgi devrimine dönüşmüştür.
1980’lerde bilgi devrimi ortaya çıkmaya başladığında ve çok daha fazla insanın küresel olarak
hareket etmesini, iletişim kurmasını ve seyahat etmesini sağladığında tüm bunları teşvik eden ve
geliştiren küresel bir güç yapısı oluşturulmuş oldu.
Bu yapının oluşmasında iki temel teknolojik özellik dikkat çekmektedir. Birincisi; fiziksel olarak
daha kaliteli taşımacılık ile maliyetlerin düşmesi, ikincisi ise telekomünikasyon, dijital sistemler,
uydu teknolojisinin gelişmesi ile uluslararası bilgi akışı kolaylaşmış ve hızlanmıştır
Ulaşım ve iletişim teknolojisindeki değişimler bu dönemde ekonomik faaliyetleri belirli şekillerde
etkileyerek küreselleşmenin yayılmasını hızlandırmıştı
- İlk olarak iletişim ve işlem maliyetleri ve süreleri hızlı bir şekilde düşmüştür. Örneğin, daha
önce yapılmayan mevsimlik ürünlerin ticareti, tasarım işi gibi birçok mal ve hizmet ticareti
yapılabilir hale gelmiştir.
- İkinci olarak, küresel iletişim sistemleri, şirketlerin üretim, planlama ve finansal
faaliyetlerini daha geniş bir yelpazede verimli bir şekilde koordine etmelerini mümkün
kılmaktadır.
- Üçüncü olarak, bilgi kendi başına ticarete dönüşmüştür. Örneğin; yatırım danışmanlığı,
yazılım sistemleri tasarımı ve programlama, telekomünikasyon hizmetleri, televizyon
haberciliği gibi hizmetler ortaya çıkmıştır.
- Dördüncü olarak, sermaye sabit varlıklara dönüştürüldüğü ana kadar para biçiminde
oldukça hareketli bir konuma gelmiştir.
10
3. Hafta
Liberalizm, özgürlüğün ve eşitliğin önündeki temel engelin devletin bizatihi kendisi olduğunu ve
bundan dolayı da devletin mutlaka, özellikle ekonomik alanın dışına çıkarılması gerektiğini
vurgulamaktadır.
Liberallerin minimal devlet anlayışı, aslında pazarın büyümesini, serbest rekabetin arttırılmasını ve
demokrasinin gelişmesini hedeflemektedir
Siyasal liberalizm; merkantilizmi, ithal ikameci stratejiyi ve dış ticarette korumacılığı reddeden iktisadi
liberalizm ve Keynes’in politikalarını eleştiren neo-liberalizm akımları öne çıkmaktadır.
Statüye dayanan toplumsal yapıların yerini, eşit sivil vatandaşlar arasında sözleşmeye dayalı ilişkilerin
almasıyla, feodal hiyerarşik düzen yıkılmış ve farklı politik yapılar meydana gelmiştir.
Bu ideolojide devletin, topluma benzer şekilde, üyelerinin karşılıklı rızasıyla bir arada tutulan
gönüllü bir birlik olarak var olması öngörülmektedir.
Liberalizm taraftarlarının, idari düzenin işleyişini sınırlandırmak için başvurdukları kurumsal araçlar
federalizm, çift meclis ve kuvvetler ayrılığı ilkesidir. Bu mekanizma; seçilen iktidarın ve
parlamentonun farklı güçler arasında paylaştırılmasıyla sağlanacaktır. Bireysel özgürlüklerin
geliştirilmesi ve değer kazanması; ancak meşruiyetini yönetilenlerin serbest seçimlerle oluşturduğu
yapıdan alan bir yönetim ile mümkün olabilecektir.
1
Siyasal Liberalizm; devlet otoritesinin her anlamda ve her alanda kısıtlanmasına vurgu yapan,
devletin toplumdaki bireylerin özgürlüklerine ve yaşam tarzlarına hiçbir şekilde karışmaması
gerektiğini ileri süren ve toplumsal ve kültürel yaşamın düzenlenmesinde hiçbir belirleyici rol
üstlenmemesi gerektiğinin altını çizen bir öğretidir.
Siyasal liberalizmin kurucusu olarak John Locke (1632-1714) kabul edilir ve kendinden sonra gelen
David Hume, Jeremy Bentham, John Stuart Mill, Lord Acton ve Edmund Burke gibi düşünürler
Locke’dan etkilenmişledir.
Bu yazarlar hep birlikte, insanların aydınlanmış kişisel çıkar, akılsallık ve özgür seçim tarafından
yönlendirildiği bir dünyayı öngören toplum sözleşmesi kuramını vurgulayarak, devletin bireylerin
yaşamına en az düzeyde müdahale etmesini savunmuşlardır.
Siyasal liberalizmin gelişiminde katkısı olan önemli bir diğer düşünür de John Rawls’dur. Rawls
1972’de yazdığı “A Theory of Justice” adlı kitabında bir toplumsal sözleşme kuramı ortaya koymuş ve
bu çerçevede, yurttaşların kendi toplumsal statülerini öğrenmeden önce ve başkalarının bilgisinden
yoksunken oluşturulacak yurttaş hakları ve yükümlülüklerini içinde barındıran bir sözleşme
tasarlayarak, adil toplumu ortaya çıkaracak ahlâki temeli ortaya koymayı amaçlamıştır.
Özet bir anlatımla; siyasal liberalizm, bireylerin birtakım özgür seçim hakları olduğuna işaret etmekte
ve bu hakların korunması gerektiğine vurgu yapmaktadır. Bu bağlamda yaşam, mülkiyet, söz, ifade,
basın, din ve vicdan özgürlüğü, keyfi olarak tutuklanmama (Berktay, 2008, s. 64), oy hakkı vasıtasıyla
ülke yönetiminde söz sahibi olma (Marshall, 2005, s. 456) gibi konular bireyin temel haklarıdır ve
bunlar devlet tarafından engellenmemelidir. Ayrıca siyasal liberalizm, bu hakların belli başlı
anayasalarla garantiye alınmasını istemektedir. Buradan hareketle liberal politikanın kalbinde, “devlet
ile sivil toplum arasındaki net ayrımın” yattığını söylemek mümkündür (Berktay, 2008, s. 64-65).
İktisadi liberalizmin temeli “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” felsefesi üzerine kuruludur
(Çiftlikli, 1993, s. 4).
Merkantilizme tepki olarak ortaya çıkan liberal bakış açısının kökleri, David Hume’un altın
birikiminin zenginliği arttıracağı yönündeki görüşü yıkması ve Adam Smith’in 1776’da yazdığı
“Milletlerin Zenginliği”(Wealth of Nations) adlı kitabında, ulusal zenginlik ve gücün kaynağının
ekonomik büyüme olduğu, ekonomik büyümenin de, üretim, ekonomik uzmanlaşma ve iş bölümü ile
mümkün olduğu savına dayanır.
2
Bu görüş, merkantilist devletin, korumacı politikalarla ticareti ve büyümeyi engelleyerek refah
düzeyini gerilettiğini ileri sürer (Koyuncu, 2013, s. 98). Dolayısıyla korumacılığın terkedilerek
ithalatta serbestleştirmeye gidilmesi öngörülür. Bununla birlikte içe dönük; ithal ikameci sanayileşme
stratejisi yerine, fiyat mekanizması çerçevesinde dışa dönük ve ihracata yönelik bir ekonomik hedef
alınır (Hiç, 1992, s. 1-2’den aktaran Çiftlikli, 1993, s. 4).
Liberal görüş, merkantilizmin sıfır toplamlı uluslararası ekonomi modeline karşı çıkar.
A. Smith, devletlerin ticareti ve yatırım fırsatlarını açık hâle getirerek ülkelerin özel ekonomik
avantajlarından (bazılarında düşük işgücü ücretleri varken bazılarında hammadde bolluğu olabilir)
yararlanmalarından ortak çıkar sağlayacağını belirtir. Bu nedenle, devletlerin gümrük tarifelerini
düşürerek uluslararası ekonomik faaliyetlere getirilecek sınırlamaları azaltmalarını ve hem malların
hem de hizmetlerin arz-talep çerçevesinde serbestçe hareket etmesini önerir (Koyuncu, 2013, s. 98).
Liberal iktisat anlayışını savunanlar, serbest rekabete dayalı politikaların ekonomiyi en iyi iktidardan
bile daha iyi yöneteceğini söylerler. Bu bağlamda toplumda bazı insanların zenginleştikçe
zenginleşmelerinin, bazılarının ise giderek daha fazla yoksullaşmalarının ekonomik yasalara uygun
olduğunu kabul etmektedirler.
Ekonomiye devlet müdahalesi gereksizdir. Çünkü, ekonomik yasaların işleyişi piyasa arz ve talebini
otomatik olarak belirleyecek ve bu duruma uyum sağlayabilenler kazançlı çıkarken, sağlayamayanlar
zarar görecektir. Böylelikle belli bir kimsenin hâkimiyeti altında olmayan, fakat herkes tarafından
idare edilen bir ekonomik düzen oluşacak ve herkes bir tüketici, bir üretici vasfıyla ekonomiyi
yönetme güç ve yetkisine sahip olacaktır. Yani, toplumda yaşayan herkes hem yöneten hem de
yönetilen konumundadır
Özetle; “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” düşüncesine dayanan iktisadi liberalizm, serbest
piyasa ekonomisini, devletin ekonomideki payının azaltılmasını, üretimi sınırlandıran bütün engellerin
ortadan kaldırılmasını, mal ve hizmetlerin yurtiçinde ve yurtdışında serbestçe dolaşabilmesini ifade
etmektedir. Kısacası, bireylerin ekonomik açıdan özgür olmaları hedeflenmekte ve dolayısıyla
serbestçe ekonomik aktivitelerde bulunmaları, yani ekonomik girişimcilik hakkına sahip olmaları
öngörülmektedir.
1.3. Neo-liberalizm
Küreselleşmenin iktisadi bir ideolojik söylemi olarak ortaya çıkan neoliberalizm, devletin
ekonomideki üretici, tüketici, dağıtıcı ve düzenleyici işlevinin sona ermesini, kamu hizmetlerinin özel
sektörün himayesine devredilmesini ve siyasal yetkilerin yerel otoriteler ve sivil toplum kuruluşlarıyla
paylaşılmasını önermektedir.
Neo-liberal politikaların ortaya çıkış serüveni, 1980’lere kadar hâkim olan sosyal devlet anlayışının
önemini yitirmesi ve yerine yeni sağ siyasetin ortaya çıkmasıyla ilişkilidir.
3
Küreselleşme, bu süreçte hem liberal ve muhafazakâr değerleri kapsayan çağdaş bir siyaset tarzını öne
çıkarmış, hem de yenidünya düzenine uygun/uyumlu bir neo-liberal düzen meydana getirmiştir.
Neo-liberalizmin amacı, devlet müdahalesinin en aza indiği, kendiliğinden işleyen ve kendine özgü
kurallarıyla varlığını sürdüren piyasa mekanizmasını yaratmaktır. Neo-liberal ideolojide, devlet
müdahalesinin sadece ekonomide değil, toplumsal ve siyasal sistemde de asgari düzeyde tutulması
gerektiği savunulmaktadır.
1929 Büyük Bunalımını izleyen dönemde Keynes’in talep yönlü politikaları dünya ülkelerinde 1960’lı
yılların sonlarına kadar başarıyla uygulanmış, bu arada devletin iktisadi hayattaki rolü ve
fonksiyonlarının genişlemesinden kaynaklanan kronik bütçe açığı, yüksek vergi yükü ve enflasyon
gibi sorunlar da artmaya başlamıştır (Aktan, 1994, s. 26-27’den aktaran Günsoy, 2006, s. 185).
Petrol krizlerinin ardından ortaya çıkan stagflasyon olgusuna yeterli çözümü geliştiremeyen
Keynesgil görüş8 klasik görüş tarafından yoğun eleştirilere maruz kalmıştır.
Neo-liberal iktisatçılar, bugünün gelişmiş ülkelerinin serbest piyasa kurallarına dayalı politikaları
sayesinde büyüyüp zenginleştiklerini ve devlet müdahalesine dayalı ekonomi yönetimlerinin
başarısızlığa sürüklendiğini ileri sürmektedirler. Ticari serbestleşmeyi savunarak, dış ticaretin ve
finansal hareketlerin devlet aracılığıyla değil piyasa kuvvetleri tarafından yönlendirilmesini teşvik
etmektedirler. Bu iktisatçılara göre, gelişmekte olan ülkeler, devletin ekonomiye müdahaleci
politikaları yüzünden sıkıntıya düşmekte ve bu politikalar krizlere, işsizliğe ve yoksulluğa neden
olmaktadır.
Neo-liberal akıma göre, Keynesyen politikalar sonucu kârlar üzerinde baskı yaratan unsurlar ortadan
kaldırılmalı ve devletin sermayenin egemenliğini benimsemesi sağlanmalı, böylece Keynesyen
iktisadın tüketim ve talep odaklı politikaları yerine, üretimi ve arzı esas alan politikalara öncelik
verilmelidir (Müftüoğlu, 2001, s. 264’ten aktaran Işık, 2010, s. 23-24). Bu politikalar doğrultusunda
1970’lerde yaşanan krizin nedeninin, yüksek ücretler ve emek piyasası katılıkları olduğu öne
sürülmüştür.
1973-1980 arasında, gelişmiş kapitalist ülkelerde verimlilik artışlarının gitgide yavaşlaması ve petrol
şoku sonucu stagflasyonist eğilimlerin etkisini güçlü bir şekilde hissettirmesi, bu ülkeleri sermaye
birikim sürecinin devam ettirilmesi konusunda yeni alternatifler bulmaya sevk etmiştir. Bu dönemde,
Reagan-Thatcher rejimlerinin hâkim olduğu bir ortamda neo-liberalizmin yükselişe geçtiği
sanayileşmiş ülkeler için, dünya nüfusunun önemli bir oranını oluşturan azgelişmiş ülkeler
bulunabilecek çareler hususunda en etkili çıkış yolu olmuştur.
Bu dönemde sanayileşmiş ülkeler, kendi geleceklerine yön vermek adına azgelişmiş ülkelerin küresel
sistemin içine çekilmesini birtakım nedenler doğrultusunda gerekli görmüşlerdir. Bu nedenlerden
4
Birincisi, azgelişmiş ülkelerin sosyalist bloka ek olarak ayrı bir güç olarak ortaya çıkması ve
mevcut güçler dengesini sorgulayarak küresel boyutta yeni bir iktisadi düzen kurgulama
arayışına girmesidir.
İkincisi, başta yeni sanayileşen ülkeler olmak üzere azgelişmiş ülkelerde hızlanan sanayileşme
girişimlerinin, sanayileşmiş ülke sanayilerinin uluslararası rekabet gücünü baltalayacağı
düşüncesidir.
Üçüncüsü ise, borç krizinin sanayileşmiş ülkelerin mali piyasalarında yarattığı derin sarsıntı
neticesinde azgelişmiş ülkelerin borçlarını ödeyebilmesinin ancak ihracata yönelmeleri
suretiyle mümkün olabileceği şeklindeki değerlendirmelerdir
1980’li yıllara gelindiğinde, aynı amaçlar doğrultusunda birlikte hareket eden IMF ve Dünya
Bankası’nın çalışmalarıyla neo-liberal politikalar azgelişmiş ülkelerin çoğunluğunda uygulamaya
konulmuştur. Söz konusu politikalar,
gibi amaçlar doğrultusunda bu ülkeleri piyasa ekonomisi şartlarına göre biçimlendirme yolunda etkili
olmuştur.
5
Aşağıda yer alan kaynaklardan derlenerek oluşturulan ders notu niteliğindedir.
1. KAYNAKÇA
Aracı, M. (2011), Küreselleşme Sürecinde İnsan Kaynakları Uygulamalarındaki Dönüşüm: Kayseri Örneği,
Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
Aydemir, C. Ve Kaya, M. (2007), Küreselleşme Kavramı ve Ekonomik Yönü, Elektronik Sosyal Bilimler
Dergisi www.e-sosder.com ISSN:1304-0278 Bahar-2007 C.6 S.20, s.260-282.
Bayar, Fırat, (2008), “Küreselleşme Kavramı ve Küreselleşme Sürecinde Türkiye” Uluslararası Ekonomik
Sorunlar Dergisi, Sayı.25, s.25-34.
Ceyhan, T. (2016), Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Yoksulluk Sorunu, Eskişehir Anadolu Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
Çımrın, F.K. (2009), Küreselleşme Sürecinde Sosyal Bir Hareket Olarak Karşı Küreselleşme Hareketleri/
Türkiye Sosyal Forumu Örneği, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
Ekren, G.K. (2008), İktisadi Küreselleşme Süreci İçinde Ülkelerarası Kaynak Aktarım Mekanizmalarının
Analizi; Türkiye Örneği, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
Günaydın, D (2011), Küreselleşmenin Refah Devleti Sağlık Politikalarına Etkileri: Türkiye Örneği, Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
Gürbüz, Y. (2018), Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de İşgücünün Yapısal Değişimi: Küresel Aktörlerin Rolü,
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
Kartal, Zeki (2007), Kavramsal Ve Tarihsel Yönleri İle Küreselleşme, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, 8(2), s.251-264.
Kaya, M. ve Aydemir, C. (2011), Küreselleşmenin Tarihsel Gelişimi, Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi Dergisi, C.1, S.1, s.14-36.
Özaydın, M. (2007). Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ve Avrupa Birliğinde Sosyal Politikalarda Yaşanan
Değişimin Analizi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
Özkar, S. (2010), Küreselleşme Ve Emek Piyasaları: Profesyonel İşgücünün Yeniden İnşası, T. C. Ege
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
Şahin, K. (2006), Türkiye’de Küreselleşme Tartışmaları Işığında Ulus Devlete Bakış, Sakarya Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
Şavluk, M. (2021), Küreselleşme Sürecinde Türk Dünyasında IMF Politikalarının Ekonomik Analizi:
Kazakistan Örneği, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Doktora Tezi.
Ursavaş, N. (2020), Küreselleşme, Demokrasi Ve Ekonomik Performans: Kulüp Yakınsama Analizine Göre
Sınıflanmış Ülkeler Üzerine Ampirik Analiz, Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Doktora Tezi.
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Bahar/guncel_ekonomik_sorunlar/1/index.html#konu-4
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_Guz/iktisadi_dusunce_tarihi/1/index.html#konu-2
https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/ders/ekonomik_faaliyetler/6/index.html