Professional Documents
Culture Documents
Cehalet Mazeret Muayyen Tekfir Abdurrahman Bin Hasen
Cehalet Mazeret Muayyen Tekfir Abdurrahman Bin Hasen
Müellif:
____________________________________
Darultawhid
Tevhide Davet
www.darultawhid.com
info@darultawhid.com
english@darultawhid.com
D t.me/darultawhid
D t.me/darultawhid_english
Şeyh’ul İslâm İbnu Teymiyye’nin Cehalet Özrü
ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki Mezhebinin
Tahkiki
[Mukaddime].......................................................................................................................... 6
[İbnu Teymiyye’nin Bir Nebî veya Bir Salih Adam Hakkında Aşırıya
Gidenleri Muayyen Olarak Tekfir Etmesi] .......................................................... 14
[Bir Varlık Dört Hasletten Birine Sahip Değilse Fayda Sağlayamaz] ... 24
[Fasıl] ....................................................................................................................................... 31
[Fasıl] ....................................................................................................................................... 39
[Fasıl] ....................................................................................................................................... 57
[Hâtime] ................................................................................................................................. 61
تحقيق مذهب شيخ اإلسالم ابن تيمية في مسألتي
العذر بالجهل وتكفير املعين
Şeyh’ul İslâm İbnu Teymiyye’nin Cehalet
Özrü ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki
Mezhebinin Tahkiki1
[Mukaddime]
Bismillâh’ir Rahmân’ir Rahîm.
Ey hakka talip olup ihlası ve sıdkı bilmeye rağbet eden kişi! Bil ki, kötü bir
adamdan2 sadır olmuş evrak bize ulaştı. Bu evrak tahkik ve tashih olmaksızın
tekfirden sakındırmayı içerir. İçerisinde şöyle der:
Ben (Abd’ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Bu, ilim sahibi olmayan birinin
“Şeyh’ul İslâm İbnu Teymiyye şöyle dedi: “Bu, usul icat edenler -ancak
bununla Rasûlün tasdik edilebileceğini ve bunu bilmenin muayyen şahıslara
vacip olan imanın şartı olduğunu iddia edenler- selefin, imamların, ümmetin
mahir âlimlerinin cumhurunun ve onlara ihsan ile tabi olanların nezdinde
bidat ehlidir. Bu usuller akla göre batıl, şeriata göre ise bidattir.”
Her ne kadar muhalifleri onların kanını helal saysa da Ehl-i Sünnet, bidat
görüşler çıkarmaz ve içtihat edip hataya düşenleri tekfir etmez. Nitekim her
ne kadar Hâricîler onları tekfir edip kendilerine muhalif olan Müslümanların
kanını helal saysalar da sahabe, Allâh kendilerinden razı olsun, Hâricîleri
tekfir etmedi.”4
• Mu’tezile gibi iki menzil arasında bir menzil5 olduğunu görüş edinen ve
kaderi inkâr eden,
• Yine Râfizîler gibi Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in ehli beyti hakkında
aşırıya kaçan ve onların ilah olduklarını iddia eden hiç kimse
bulunmamaktadır.
Bu adam, itikadının fasit olması cihetinden yok edildi. Zira celî (büyük)
şirki, failini kâfir kılan büyük bir günah olarak görmüyor. Bu yüzden de karşı
çıkışını ve tan etmesini şirke karşı çıkan, şirk ehlinden ayrılan ve kitap, sünnet
ve de icma ile onları tekfir edenlere yöneltmiştir.
5 İki menzil arasında bir menzil (el-Menziletu Beyn’el Menzileteyn) itikadı, fasık
kimsenin, kâfir diye isimlendirilemeyeceği gibi mümin diye de isimlendirilmeyeceği
manasına gelir. Böylece onlar fasık kimseyi, iki menzilenin (mümin ve kâfir) arasında
bir menzile koydular. (el-Fetâva’l Kubrâ li İbni Teymiyye, 5/85)
9| Şeyh Abdurrahmân bin Hasen Rahimehullâh
zamanında şirk ortaya çıkıp onunla bela yayılınca; onlar buna karşı çıktı ve
bunun evvelki müşriklerin üzerinde bulunduğu büyük şirkin ta kendisi
olduğunu beyan ettiler. Nitekim bu, Şeyh’ul İslâm İbnu Teymiyye
Rahimehullâhu Teâlâ’nın kelamında gelecektir.
Bu müşriklerden, saf ihlas, (şirkten) tecrit ve şirk ehli ile Allâh’a denk
tutanlara karşı çıktıkları için tevhid ehlini tekfir eden oldu. Bu yüzden de şöyle
dediler: “Siz haricisiniz! Siz bidatçisiniz!” Nitekim Allâme İbn’ul Kayyim, şu
sözüyle kendi zamanındaki buna benzeyen hâle işaret etmektedir:
6 İbn’ul Kayyım, el-Kâfiyet’uş Şâfiye [Nûniyye], Mektebe İbni Teymiyye, sf. 138.
7 Benzer lafızlarla Mecmû’ul Fetâvâ, 1/124; Muhtasar’ul Fetâva’l Mısriyye, Rekâ’iz,
1/412; el-Fetâva’l Kubrâ, 5/535; Merdâvî, el-İnsâf, Dâru Hecr, 27/108.
İbnu Teymiyye’nin Cehalet Özrü ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki Mezhebi |10
“De ki: Ben dinimi Allâh’a has kılarak sadece O’na ibadet
ediyorum. Siz de Allâh’tan başka dilediğiniz şeylere ibadet edin!
De ki: Şüphesiz hüsrana uğrayanlar, kıyamet gününde kendilerini
ve ailelerini hüsrana sokanlardır. İyi bilin ki bu, apaçık hüsranın
ta kendisidir.” (ez-Zumer, 39/14-15)
“İslâm dininden irtidat edip “es-Sirr’ul Mektûm fi’s Sihri ve Muhâtabet’in Nucûm
(Sihir ve Yıldızları Muhatap Almak Hususlarında Gizlenmiş Sır)” diye isimlendirdiği
kitabında Allâhu Teâlâ’ya şirk koşmayı, güneşe, aya, gezegenler ve putlara ibadet
etmeyi emrettiğinde, Râzî, putlara ibadet hususunda kendisine tabi olunan
imamlardan biri olan Ebû Ma’şer’i önder edindi. Denilmiştir ki: Bu kitabı (Harezmşah)
Celalettin’in babası Melik Alaettin Muhammed bin Tekiş’in annesi için yazdı ve bunun
üzerine o kadın, Râzî’ye bin dinar verdi. Bu kadının maksadı, bu kitabın içerisindeki
sihri ve ilginç şeyleri alıp bununla riyasete ve başka amaçlara ulaşmaktı. Bu kitabın
içerisinde, Ebû Ma’şer’in aya ibadet ettiğini ve aya ibadet etmekte ve ona münacatta
13| Şeyh Abdurrahmân bin Hasen Rahimehullâh
bulunmakta zikrettiği bir takım sır ve faydalar olduğunu zikretti. Şirk ve putlara ibadet
hususunda hâli böyle olan bir kimsenin Allâhu Teâlâ’ya ibadet edip O’na hiçbir şeyi
ortak koşmayıp güneşe, aya, gezegenlere ve putlara ibadet etmeyen Tevhid ehlini
zemmetmesi nasıl uygun olabilir? Dahası, bu Tevhid ehli, Ebû Ma’şer, Râzî ve
başkalarının bir müddet kendilerine döndüğü bu müşriklere karşı cihat edilmesi
gerektiğini düşünürler. Her ne kadar onlar bu riddetten İslâm’a geri dönmüş olsalar
da. Zira bunların sırrı Allâhu Teâlâ’nın nezdindedir. Lâkin Müslümanlar arasında hiçbir
ihtilaf yoktur ki bir şirki emretmek küfürdür ve bir Müslümandan sadır olduğunda
riddettir ve şirki methetmek, ona sena etmek ve ona teşvik etmek küfürdür ve bir
Müslümandan sadır olduğunda riddettir.” (İbnu Teymiyye, Beyânu Telbîs’il Cehmiyye,
3/53-54)
“Efendim falanca!” “Bana yardım et!” “Bana medet et!” “Bana rızık ver!” “Beni
iyileştir!” “Ben senin zimmetindeyim!” ve buna benzer sözler söylerse, bu
kişinin tövbe etmesi istenir, tövbe ederse ne âlâ, aksi takdirde öldürülür. Zira
bunların hepsi şirk ve dalalettir. Çünkü Allâhu Teâlâ rasullerini ve kitaplarını
ancak tek başına ibadet edilmesi ve O’nunla beraber bir ilah kılınmaması için
gönderip indirdi.
Allâh ile birlikte Mesih, melekler ve heykeller gibi ilahlara dua edenler, bu
ilahların mahlûkatı yarattıklarına, yağmuru indirdiklerine ve bitkileri
yetiştirdiklerine itikat etmiyorlardı. Onlar ancak bu ilahlara, kabirlerine
veyahut da heykellerine şöyle diyerek ibadet ediyorlardı:
Seleften bir taife şöyle dedi: “Mesih’e, Uzeyr’e ve meleklere dua eden
kavimler vardı.”15
15 Taberî, Tefsîr, Dâr’ut Terbiye ve’t Turâs, 17/471; İbnu Kesîr, Tefsîr, Dâr’ul
Kutub’il İlmiyye, 5/81.
İbnu Teymiyye’nin Cehalet Özrü ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki Mezhebi |16
Şeyh devamla şöyle dedi: “Tek olup hiçbir ortağı olmayan Allâh’a ibadet
etmek, Allâh’ın rasullerini kendisiyle gönderdiği ve kitaplarını kendisiyle
indirdiği, dinin aslı ve tevhidin aslıdır. Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
16 Yakın lafızlarla Ahmed, Musned, Hadis no: 1839, 1964, 2561, 3247.
17 Tirmizî, Hadis no: 1535; Ebû Dâvûd, Hadis no: 3251.
18 Buhârî, Hadis no: 4177; Muslim, Hadis no: 531.
19 Mâlik, Muvatta, Yahyâ rivayetiyle, Mu’essesetu Zâyid bin Sultân, Hadis no: 593.
17| Şeyh Abdurrahmân bin Hasen Rahimehullâh
20 Abd’ur Razzâk, Musannef, el-Meclis’ul İlmî, Hadis no: 6726; yakın lafızlarla
Ahmed, Musned, Hadis no: 8804.
21 Kabirler üzerine mescid inşa etmek ve onları mum, kandil gibi şeylerle
aydınlatmak hakkında Suyûtî Rahimehullâh şöyle demektedir:
Ben (Abd’ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Allâh’ın hamdolsun ki bu tafsilat,
izah ve beyandan sonra, bu şüphecinin, âlimlerin kelamında bir hücceti
kalmadı. Allâme İbn’ul Kayyim Rahimehullâhu Teâlâ’nın şu sözü ne kadar da
güzeldir:
23 İbn’ul Kayyim, el-Kâfiyet’uş Şâfiye [Nûniyye], Mektebe İbni Teymiyye, sf. 165.
24 İbn’ul Kayyim, Medâric’us Sâlikîn, Dâr’ul Kitâb’il Arabî, 1/344-380.
25 İbn’ul Kayyim, Medâric’us Sâlikîn, Dâr’ul Kitâb’il Arabî, 1/346-348.
19| Şeyh Abdurrahmân bin Hasen Rahimehullâh
Dahası, onların hepsi Allâh’ın dışında mabudlarını sever, tazim eder ve veli
edinir. Onların birçoğu, hatta çoğunluğu Allâh’a olan sevgilerinden daha fazla
ilahlarına sevgi besler; onlar anılınca, Allâh tek başına anıldığındaki
sevinçlerinden daha fazla sevinir; şeyhlerinden oluşan mabudları ve ilahları
kötülendiğinde onlar, bir kişinin âlemlerin Rabbi’ni kötülemesine
kızdıklarından daha fazla kızarlar.
“O’ndan başka veliler edinenler derler ki: Biz onlara ancak bizi
Allâh’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz. Allâh
onların ihtilaf ettikleri hususlarda elbette hüküm verecektir.” (ez-
Zumer, 39/3)
İbnu Teymiyye’nin Cehalet Özrü ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki Mezhebi |20
ve Sellem’in verdiği cevap üzerine bir düşün! Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurdu:
İşte şunlar, şirki idrak edip akledenin kalbindeki şirk ağacını kesecek üç
asıldır:
• Allâh ancak kavlinden ve amelinden razı olduğu kişiye şefaat için izin
verir ve
28 Tercümede esas aldığımız nüshada el-Mâ’ide 54. ayet verilmiş olsa da,
Medâric’us Sâlikîn’de ve ed-Durar’us Seniyye’de Bakara suresinde yer alan şu ayet
verilmiştir:
Müşrik, mabudunu ancak ondan fayda elde ettiği için edinir. Şu dört
hasletten biri olmaksızın bir kimse fayda sağlayamaz:
29 Yakın lafızlarla İbnu Ebî Şeybe, Musannef, Dâru Kunûz İşbîliyâ, Hadis no: 34651;
Hâkim, Mustedrak, Hadis no: 8318.
30 Köşeli parantez arasında yer verdiğimiz ibareler, Medâric’us Sâlikîn ve ed-
Durar’us Seniyye nüshalarında bulunmaktadır.
İbnu Teymiyye’nin Cehalet Özrü ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki Mezhebi |26
olur; bidat sünnet, sünnet de bidat olur; bir kişi saf iman ve tevhidi mücerret
kıldığı için kâfir olur, mücerret olarak Rasul’e tabi olup heva ve bidatlerden
ayrılmakla bidate düşer! Basiret ve hayatta kalan bir kalbe sahip olan bir kişi
varsa bunu gözleriyle görür. Vallâhu’l Muste’ân!” İbn’ul Kayyim’ın kelamı
burada sona erdi.31
Ben (Abd’ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Şeyh’ul İslâm (İbnu Teymiyye)
Rahimehullâh’ın geçen şu sözü üzerinde düşün: “Bunun sebebi, kabirleri
tazimin, putlara ibadete götüren en büyük yollardan biri olmasıdır. Bu yüzden
de âlimler, Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in kabrinin yanında ona selam
verenin Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in hücresine dokunmayacağına ve
öpmeyeceğine dair ittifak etmiştir. Mahlûkun evi de Hâlik’in Evi’ne
benzetilmez.
Bunun hepsi, Allâh’ın ancak kendisiyle amelleri kabul ettiği ve onu terk
edeni de bağışlamadığı dinin aslı ve başı olan tevhidin tahkiki içindir.”
Kelamının sonuna kadar.
“O’ndan başka veliler edinenler derler ki: Biz onlara ancak bizi
Allâh’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz. Allâh
onların ihtilaf ettikleri hususlarda elbette hüküm verecektir.” (ez-
Zumer, 39/3)
Tevhidini Allâh için mücerret kılan; Allâh için müşriklere düşmanlık eden;
onlardan şiddetle buğzederek Allâh’a yaklaşan; ümidini, zilletini, tevekkülünü,
yardım istemesini, ilticasını ve istigasesini Allâh için mücerret kılan, Allâh’ın
emrine tabi olarak ve rızasını talep ederek kastını halis kılan, bir şey isteyeceği
zaman Allâh’dan isteyen, yardım talebinde bulunacağı zaman Allâh’dan
yardım talebinde bulunan, bir iş yaptığında Allâh için yapan kişi dışında hiç
kimse, büyük şirkin tuzağından kurtulamamıştır. Bu kişinin her şeyi Allâh için,
Allâh vasıtasıyla ve Allâh’la beraberdir.” İbn’ul Kayyim’in sözü sona erdi.34
“Allâh, dünya ehline baktı. Ehl-i Kitap’tan geri kalan bir kısım
müstesna Arap acem hepsine şiddetle buğzetti.”36
[Fasıl]
[Hâricîlerle Savaşmak Hakkındaki Çarpıtması]
Evraklarına yazıp Şeyh’ul İslâm’a nispet ettiği çarpıtmalardan biri de onun
şu kavli hakkındadır:37
Daha sonra Şeyh’ul İslam şöyle dedi: “İşte bu Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi
ve Sellem’in bu kullar (Hâricîler) hakkındaki buyruğu ve onlarla savaşmayı
emretmesidir. Buradan da bilinir ki, günahlarını itiraf eden günah ehli, -bidat
uydurup sonra da bu bidat sebebiyle kendilerine muhalefet edenleri
cezalandırmayı helal sayıp onları tekfir eden- ehli bidate nazaran
Müslümanlar için daha az zararlıdır.”39
Şeyh’ul İslam sonra şöyle dedi: “Bu adamlar, bu iddialarıyla hak taife
olduğunu sandıkları kendi taifeleri dışında ümmeti tekfir edip dalaletle itham
etti. Böylece kendi taifelerini âdemoğullarının en seçkin kimseleri kıldılar.”40
Ben (Abd’ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Şeyh’ul İslâm’ın bu kelamı,
sadece -ümmetin en seçkinleri olan Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in
ashabını tekfir eden- Hâricîler hakkındadır. Peki, sahabenin faziletini bilen,
din hususunda onlarla dostluk kuran, onları seven, onları örnek alan, Sahabe
Şu kavline kadar:
33| Şeyh Abdurrahmân bin Hasen Rahimehullâh
“Kâfirler var ya, muhakkak onlara: Allâh’ın (size) gazabı, sizin kendinize olan
gazabınızdan daha büyüktür. Çünkü siz imana çağırılırdınız da inkâr ederdiniz,
diye seslenilir. Onlar da şöyle derler: Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa
da dirilttin. Günahlarımızı kabulleniyoruz. Şimdi (bu ateşten) bir çıkış yolu var
mı? Bu, sizin tevhid çerçevesinde Allâh’a çağrıldığında inkâr etmeniz, O’na ortak
koşulduğunda ise inanmanız sebebiyledir. Artık hüküm yüce ve büyük Allâh’a
aittir.” (Gâfir, 40/10-12)
İbnu Teymiyye’nin Cehalet Özrü ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki Mezhebi |34
[İtikatta Fısk]
Allâme İbn’ul Kayyim’in sözlerini zikredeceğimize dair bir vaadimiz vardı.
İbn’ul Kayyim Rahimehullâh şöyle dedi:
“İtikattaki fısk, Ehl-i Bidat’ın fıskı gibidir. O ehl-i bidat ki Allâh’a, Rasulüne
ve son güne iman eder, Allâh’ın ve Rasulü’nün haram kıldığını haram kılar,
Allâh’ın vacip kıldığını vacip kılar, ancak Allâh ve Rasulü’nün ispat ettikleri
şeylerin birçoğunu ya cehaletten, ya tevil sebebiyle, ya da şeyhleri taklit
ederek nefyeder ve Allâh ve Rasûlü’nün ispat etmediğini aynı bu şekilde ispat
ederler. Bunlar dinden (okun yaydan çıktığı gibi) çıkan Hâricîler, Rafizîlerin,
Kaderîlerin ve Mu’tezilenin birçoğu ve cehmilikte aşırıya kaçmayan
Cehmîlerin çoğu gibidirler.
Cehmiyyenin aşırılarına gelince, bunlar Râfizîlerin aşırıları gibidir. Her iki
taifenin İslam’dan bir nasibi yoktur. Bu yüzden seleften bir cemaat, onları
yetmiş iki fırkadan çıkarmışlar ve “Bunlar milletten uzaktırlar,” demişlerdir.”
43 Riyazet: Nefsî ahlakı terbiye etmekten ibarettir. Onu terbiye etmek, tabiatına
karışan şeylerden ve temayüllerinden saflaştırmaktır. (Cürcânî, et-Ta’rîfât, sf. 113)
44 Tercümede esas aldığımız nüshada bu kelime “bildiklerimiz” şeklinde
geçmektedir. Lakin Fetâva’l Mısriyye’de, Mecmû’ul Fetâvâ’da ve ed-Durar’us
Seniyye’de bulunan nüshalarda “amellerimiz” şeklinde geçmektedir.
İbnu Teymiyye’nin Cehalet Özrü ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki Mezhebi |36
Ben (Abd’ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Şeyh’ul İslâm “Onlar cehaletten
dolayı mazur görülürler,” demedi, aksine onları tekfir etti!
Şeyh’ul İslâm onların irtidad ettiğini söyleyip şöyle dedi: “Her kim bu
düşünceyi içinde saklarsa münafıktır, âlimlerin çoğu nezdinde de tevbe etmesi
istenmez. Bunlardan kimileri, şeriatta haram olsa da bazı fahiş işleri helal
kıldı, mesela genellikle kadınlarla yaptığı bu ameller vesilesiyle onlara
bereketin hâsıl gelmesi için ecnebi kadınlarla kardeşlik kurar, onlarla halvette
kalır ve mübaşeret yapar.
Yine, bazıları da bunları sakalsız genç erkekler için helal kılar ve onlara
bakarak ve mübaşeret yaparak haz almanın bazı sülük yolunu tutanların tariki
olduğunu, bununla da mahlûkun sevgisinden Hâlik’in sevgisine
yükseldiklerini iddia ederler. Bunlar büyük fuhşun başlangıcını emrederler.
Tıpkı “Sağ elinin altındakilerle livata yapmak mubahtır” diyenlerin helal
kıldığı gibi. Bunların hepsi, Müslümanların İmamlarının ittifakıyla kâfirdir.”
Şeyh’ul İslâm’ın sözleri sona erdi.47
Ben (Abd’ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Allâh’a hamdolsun, biz bu
küfürlere karşı çıkarız, ehline de düşmanlık ederiz. Eğer bu sapmış kişi, bize
şu sözüyle tan etmekte ısrarlıysa “Siz Ümmeti Muhammed’i tekfir ettiniz!”
(Cevaben) deriz ki: Maazallah! Biz tek bir Müslümanı tekfir etmeyiz.
Allâh’ın Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in ümmetine verdiği [ve
öncesindeki hiçbir ümmete vermediği faziletleri]48 de inkâr etmiyoruz. [Onlar,
Kitab’ın nassıyla vasat ümmettir.
Hiç kuşkusuz İslam, faziletli olan asırlarda daha zahirdi ve ilim ile salah o
dönemde daha çoktu. Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem,]49 Kıyamet Gününde
nebilerin arasında en çok tabisi olandır.
Âlimler, İslâm’ın garipliği hakkında kitaplar telif ettiler. İlim ehli olan
seçkin kişiler ve avam bu kitapları bilir. Bunlardan vuku bulan şeyler, basiret
sahiplerine gizli kalmaz. Hakkı talep eden için Nebî Sallallâhu Aleyhi ve
Sellem’in, Ümm’ül Mü’minîn’in (Zeynep bint Cahş’ın) sorusu üzerine söylediği
kâfidir: “Ey Allâh’ın Rasûlü! İçimizde salihler varken helak mi olacağız?” Nebî
Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
çoğu din hususunda aldandı. Bu kişiler, La İlahe İllallâh’ın Allâh’a şirk koşmak
hususunda nefyettiklerini ispat eder, La ilahe İllallâh’ın ibadeti Allâh’a has
kılma hususunda ispat ettiklerini de nefyeder. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
[Fasıl]
[İbadet Duası ve İstek Duası]
Şeyh’ul İslâm Rahimehullâhu Teâlâ şöyle dedi: “Kabrin üzerine mescit inşa
etmek haramdır. Eğer mescit dışında bir şey inşa edilirse, âlimlerin ittifakıyla
bundan da nehyedilir. Zira bu, haram olan şirke götüren vesilelerdendir.”51
Şeyh’ul İslâm Rahimehullâh yine şöyle dedi: “Bil ki Kur’ân’da geçen dua ve
davet lafzı iki anlamı kapsar: İbadet duası ve istek duası. Her kul isteyendir,
her isteyen de kuldur. Her bir isim diğerinden ayrılması hâlinde diğerini de
kapsar. İki kelime bir arada bulunduğunda, isteyen kişiyle kastedilen, sual ve
talep sigalarını kullanarak menfaat celp etmeyi ve zarar defetmeyi talep eden
kimsedir.
[Kul ile kastedilen, soru sigası bulunmasa bile emirlere itaat ederek bunu
talep edendir. Allâh’a ibadet duasıyla veya istek duasıyla dua eden kişinin
rağbetten, rahbetten, korkudan ve arzudan hali olması düşünülemez.”52
Bir meleğe, nebiye, şeyhe veya cine “Beni affet, bana yardım et,” demek caiz
değildir. Herkim bunlardan birini mahlûktan isterse, o mahlûku Allâh’a ortak
koşmuştur. Bu kimseden tevbe etmesinin istenmesi vaciptir, tevbe ederse ne
âlâ, aksi takdirde öldürülür. Böyle bir kimse Hristiyanlar gibidir. Yine,
“Efendim! Ben senin koruman altındayım! Falanca bana zulmetti. Ey şeyhim
falanca! Ona karşı bana yardım et!” sözleri de aynı şekildedir.” Şeyh’ul İslâm’ın
sözü sona erdi.53
Ben (Abd’ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Şeyh’ul İslâm’ın bu kelamı
üzerinde düşün. Ne kadar çok insanın dilinde bu şirkin bulunduğuna bir bak!
Vuku bulan şirki bilmek ve bu şirkin beyanı olarak Allâhu Teâlâ’nın nebilerin
ve başkalarının kıssalarında zikretmiş olduğu Allâh’ın nehyettiği şirk, Allâh’ın
[İbadet Tevhidi]
Ey kendi nefsine nasihat eden kişi, Allâh’ın emrettiği ibadet tevhidi
üzerinde düşün! Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
İbnu Teymiyye’nin Cehalet Özrü ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki Mezhebi |42
“Hanif olarak yüzünü dine çevir. Allâh’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata
sımsıkı tutun. Allâh’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru
dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler. Allâh’a yönelmiş kimseler olarak
yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın
ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden
olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip
böbürlenmektedir.” (er-Rûm, 30/30-32).
43| Şeyh Abdurrahmân bin Hasen Rahimehullâh
“Öyle ise sen de dini Allah’a has kılarak O’na kulluk et. İyi bilin
ki, halis din yalnız Allâh’ındır.” (ez-Zumer, 39/2-3)
“De ki: Ben dinimi Allâh’a has kılarak sadece O’na ibadet
ediyorum.” (ez-Zumer, 39/14)
55 Ma’mûl, irabi olarak işlenmiş kelimeye, yani Arapça gramer kaidelerine göre
sonu değişen kelimeye verilen isimdir. Burada müellif Rahimehullâh’ın bahsettiği
ma’mûl, Allâh Lafza-ı Celâle’sidir. Hasr ise kuşatma anlamına gelip manayı tahsis
etmeyi ifade eder. Yani, bu cümlede ma’mûl takdim edildiği için, mana itibariyle özgü
İbnu Teymiyye’nin Cehalet Özrü ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki Mezhebi |44
Yani Sen’den başkasına ibadet etmeyiz ve ancak Sana sığınırız. Yine Allâhu
Teâlâ’nın şu kavli gibi:
Burada maksat şudur: Allâhu Teâlâ bu dini beyan etti, muvahhidler ile
müşriklerin arasını ayırdı ve müşriklere düşmanlığı bu dinin lazımlarından
kıldı. Nitekim Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Kendinden evvel iman eden ümmetin asırlarını kasteder. Eğer bir kimse,
kendi yaptığı bir tevilde hata ettiyse veya küfür söyler ya da işlerse ve bunu
yaparken yaptığı şeyin iki şehadete muhalif olduğunu bilmiyorsa, bu durumda
bu kişi de insanın kendisinden önce iman eden kardeşlerindendir.]56
Ben (Abd’ur Rahmân bin Hasen) derim ki: Bu çöküş, hezeyan ve tenakuza
bak! Hiç kuşku yok ki, kitap, sünnet ve Müslümanların icması ile küfür imanı
nefyeder, batıl kılar ve amelleri de boşa çıkarır. Allâhu Teâlâ şöyle
buyurmaktadır:
Yine (ona) denilir ki: Her kâfir hata işlemiştir. Müşriklerin de mutlaka
tevilleri vardır ve salihler ile şirk koştukları şirkin salihleri tazim etmek
olduğunu, kendilerine fayda vereceğini ve onlardan kötülükleri def edeceğine
itikat ederlerdi. Ancak müşrikler, ne bu hata ne de bu tevil sebebiyle mazur
değildir. Dahası, Allâhu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“O’ndan başka veliler edinenler derler ki: Biz onlara ancak bizi
Allâh’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz. Allâh
onların ihtilaf ettikleri hususlarda elbette hüküm verecektir.
Şüphesiz ki Allâh, yalancı ve kâfir olan kimseye hidayet etmez.”
(ez-Zumer, 39/3)
Şu kavline kadar:
“İnsanlardan kimi vardır ki, hiçbir bilgisi olmadığı hâlde, Allâh hakkında
tartışmaya girer ve her azgın şeytanın ardına düşer. Şeytan hakkında şöyle
yazılmıştır: Her kim şeytanı dost edinirse, o da onu yoldan çıkaracak ve alevli
ateşin azabına sürükleyecektir.” (el-Hacc, 22/3-4)
47| Şeyh Abdurrahmân bin Hasen Rahimehullâh
“Muhakkak ki her doğan çocuk, fıtrat (dini olan İslam) üzere doğar.
Daha sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan ve Mecusi yapar.”60
Bu mukallit ise Müslüman değildir, akıl sahibi bir mükelleftir. Akıl sahipleri
de İslâm veya küfür üzeredirler.”62
İbn’ul Kayyim der ki: “İslâm; Allâh’ı birlemek, bir olan ve ortağı
bulunmayan Allâh’a ibadet etmek, Rasulü’ne iman etmek, Rasul’ün
getirdiklerinde ona tabi olmaktır. Kul bunu sağlamadıkça Müslüman değildir.
Eğer bir muannit (inatçı, bilerek inkâr eden) bir kâfir değilse cahil bir kâfirdir.
Bu tabakadakiler, en iyi ihtimalle inatçı olmayan cahil kâfirlerdir. Şüphesiz ki
bunların muannit olmamaları, onları kâfir olmaktan kurtarmaz. Zira kâfir ya
inatçılığından ya da cehaletinden ve inat ehlini taklit etmesi sebebiyle Allâhu
Teâlâ’nın tevhidini (birliğini) inkâr eden ve Rasulü’nü yalanlayandır.
Allâhu Teâlâ, Kur’ân’ın birden fazla yerinde kâfir olan seleflerini taklit
edenlerin azabından, tabi olanların tabi olduklarıyla birlikte cehennemde
kendi aralarında tartışacaklarını ve tabi olanların şöyle diyeceklerini haber
vermektedir:
“Ey Rabbimiz! Şunlar bizi saptırdılar. Onlara bir kat daha ateş
azabı ver derler. Allâh, der ki: Her biriniz için bir kat daha fazla
azap vardır. Fakat bilmiyorsunuz.” (el-A’râf, 7/38)”
“Ben havzda ayakta dururken birden bire bir zümre gelir. Ben onları
tam tanıdığımda benimle onların arasında bir adam çıkar ve (onlara)
“Hadi gelin!” der. Ben: “Nereye giderler?” diye sorarım. Der ki: “Allâh’a
yemin olsun ki ateşe!” Ben derim ki: “Nedir bu hâlleri?” Der ki: “Onlar
senden sonra gerisin geriye irtidat ettiler!” Sonra birden bire başka bir
zümre gelir. Ben onları tam tanıdığımda benimle onların arasında bir
adam çıkar ve “Hadi gelin!” der. Ben: “Nereye giderler?” diye sorarım. Der
ki: “Vallâhi ateşe!” Ben derim ki: “Nedir bu hâlleri?” Der ki: “Onlar
arkalarına dönüp irtidat ettiler!” Ben onların arasından serbest
bırakılmış develer kadarı dışında hiç birinin kurtulmadığını görürüm.”68
66 Buhârî, Hadis no: 6213; benzer lafızlarla Muslim, Hadis no: 2297, 2860.
67 Buhârî, Hadis no: 6586.
68 Yakın lafızlarla Buhârî, Hadis no: 6587.
İbnu Teymiyye’nin Cehalet Özrü ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki Mezhebi |52
İşte bu, bu adamın hâlidir. Zira o, imanın aslı ve en önemlisi olan tevhidin
ehline düşmanlık hususunda çabaladı, putperestlere ise dostluk gösterdi. Hiç
kuşkusuz ki Hâricîler, putperestleri terk etti (kendi hâllerine bıraktı), bu adam
ise onlara yardım etti, onları savundu ve Allâh’ın mağfiret etmediği günahı
işlemelerine rağmen onları iman ehli kapsamına sokmaya çalıştı!
Şeyh’ul İslâm dedi ki: “Her kim “Bizimle Allâh’ın arasında mutlaka bir
vasıta olması gerekir,” derse; eğer bu sözüyle Allâh’ın emirlerini ve nehiylerini
kendisine tebliğ edecek bir vasıtanın olması gerektiğini kast ediyorsa bu
haktır. İnsanların mutlaka Allâh’ın emirlerini ve nehiylerini O’ndan tebliğ
70 Yakın lafızlarla Buhârî, Hadis no: 3344, 7432; Muslim, Hadis no: 1064.
71 Muhtasar Fetâvâ’l Mısriyye, Rekâ’iz, 1/415.
İbnu Teymiyye’nin Cehalet Özrü ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki Mezhebi |54
Ancak eğer o vasıta ile menfaatleri celp edecek ve zararları def edecek,
kullara rızık ve hidayet verecek bir vasıtanın olmasının gerekli olduğunu
kastediyorsa bu şirktir. Allâh müşrikleri Kendisi’nden başka menfaat celp
etmesini istedikleri, şefaatçi ve veliler edindikleri zaman, bununla tekfir etti.
Bu yüzden her kim melekleri kendilerine dua ettiği, tevekkül ettiği ve
sıkıntılarını gidermeleri için kendilerinden istediği rabler ve vasıtalar
edinirse, Müslümanların icmasıyla kâfirdir.
Onlar için din edindikleri bir kabir dışında da bir şey yoktur!”78
77 San’ânî, Dîvân, sf. 129; İbnu Gannâm, Ravzat’ul Efkâr [Târîh İbnu Gannâm],
Dâr’us Sulûsiyye, 1/242; İbnu Bişr, Unvân’ul Mecd [Târîh İbnu Bişr], sf. 110.
78 İbnu Gannâm, Ravzat’ul Efkâr [Târîh İbnu Gannâm], Dâr’us Sulûsiyye, 2/776.
57| Şeyh Abdurrahmân bin Hasen Rahimehullâh
[Fasıl]
[İnsanlarla Aramızdaki İhtilaf La İlahe İllallâh’ın
Manası ve Onunla Amel Etmekle Alakalıdır]
Bil ki: Bizimle insanların çoğunun arasında vuku bulan ihtilaf, La İlahe
İllallâh’ın manası ve onunla amel etmekle alakalıdır.
Hepsinin üzerine selam olsun, onun torunu[nun oğlu]79 olan Yûsuf bin
Ya’kûb’un şöyle söylediğini Allâh haber vermektedir:
“De ki: Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin:
Yalnız Allâh’a ibadet edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım.
Allâh’ı bırakıp da kimimiz kimimizi rabler edinmesin. Eğer onlar
yine yüz çevirirlerse, deyin ki: Şahit olun, biz Müslümanlarız.” (Âl-
i İmrân, 3/64)
Milletin aslı İslâm dinidir. La İlahe İlallâh’ın manası da (ayette geçen) şu iki
kelimededir:
Ve şu buyruğunda:
“İlahları bir tek ilah mı yaptı? Gerçekten bu çok tuhaf bir şey!”
(Sâd, 38/5)
Şeyh’ul İslâm şöyle dedi: “İbadet, Allâh’ın sevip razı olduğu zahiri ve batıni
kavil ve fiilleri kapsayan isimdir.” Şeyh’ul İslâm’ın sözü sona erdi.80
Buna ancak tağutu inkâr edip Allâh’a iman eden tutunabilir, Allâhu
Teâlâ’nın buyurduğu üzere:
[Hâtime]
Ey gönderilen peygamberlerin dinini ve onu nefyeden müşriklerin dinini
Allâh’ın kendisine bildirdiği kişi, bir bak! Şeytan cahillerin ekseriyetini nasıl
da oyuncak haline getirdi! Nasıl da şerefli ilimlerin nurunu çaldılar! Öyle ki
artık şeytan, La İlahe İllallâh’ın hakiki manasından soyutlamayı onlara güzel
gösterdi. Bundan dolayı onlar, konulmuş manası -ki bu; Allâh’a şirk
koşmaktan nefyetmek ve tüm nevileriyle ibadeti Allâhu Teâlâ’ya has
kılmaktır-olmaksızın sadece La İlahe İllallâh’ı telaffuz ederek yetindiler.
Böylece bu cehalet ve sapkınlık ile en azim günah ve en büyük mahzura
düştüler. Sevginin çoğunu ve ibadetin özünü kabirlerdeki rablere sarf ettiler,
bu şirki arttırdılar ta ki onların dünyayı evirip çevirdiğine itikat edip tesir
etme yetkisini onlara verdiler.
81 İbnu Ebî Hâtim, Tefsîr, 2/495, no: 2622; İbnu Vehb, el-Câmî fî Tefsîr’il Kur’ân,
2/135, no: 270; Suyûtî, ed-Durr’ul Mensûr, 2/22.
İbnu Teymiyye’nin Cehalet Özrü ve Muayyen Tekfir Meselelerindeki Mezhebi |62