You are on page 1of 11

3.

Halka - 1
2 - Akide ve Menhec Meselelerini Beyan Eden İlmi Silsile

Bu, Hicri 1438 Yılı Zilhicce Ayında El-Beyan Radyo’da


Yayınlanan ‘Akide ve Menhec Meselelerini Beyan
Eden İlmi Silsile’nin Tercümesidir.
3. Halka - 3

Hamd âlemlerin rabbi olan Allah'adır. Güzel akıbet muttakilerindir. Düşmanlık ise ancak
zalimleredir. Şehadet ederim ki tek olan ve ortağı olmayan, Hak, Melik ve Mübin olan
Allah'tan başka ilah yoktur. Ve şehadet ederim ki Muhammed, O'nun kulu ve Rasulü, ilklerin
ve sondakilerin imamıdır.

Bundan sonra:

Bu halkada Allah'ın yardımı ile müşriklerin tekfiri konusuna başlayacağız.

Bu halkada iki mesele hakkında konuşacağız:

Birinci mesele: “Tekfirin dindeki yeri nedir?” sorusunu cevaplayacağız.

İkinci mesele:  Müşriklerin tekfirinde duraksayan bir kimsenin küfre girmesindeki illetin,
dayanağın ve sebebin ne olduğunu zikredeceğiz.

Bu konulara başlamadan önce ilim ehlinin kafiri tekfir etmeyenlerin küfrü hakkında söylemiş
oldukları bazı sözlerini zikredeceğiz.

Ebu Hüseyin el-Maleti eş-Şafii  şöyle der: “Kafirin küfründe şüphe edenin kafir olduğuna
dair Kıble ehlinin arasında hiçbir ihtilaf yoktur.”1

Kadı İyad  şöyle der: “Müslümanların dininden başka din edinen kimseleri tekfir etmeyenleri
veya onların tekfirinde şüphe edenleri veyahut da onların dinlerini sahih görenleri tekfir
ederiz.  Hatta  bu düşüncesi ile beraber İslam’ı izhar etse ve İslam dininin doğruluğuna ve
ondan başka bütün dinlerin batıl olduğuna inansa bile inandığının aksini izhar etmesi sebebi
ile kâfirdir.”2

İmam Nevevi  şöyle der: “İslamın dışında bir din edinenleri -Hristiyanlar gibi- tekfir etmeyen
veya onların tekfirinde şüphe eden veyahut da onların üzerinde oldukları yolu doğru gören
kimse kâfirdir.”3

Haccavi  bu konuda şu ibareyi kullanır: “Hristiyanlar gibi İslam dininden başka din edinenleri
tekfir etmeyen, onların tekfirinde şüphe eden veya mezheplerini sahih gören kimse kafirdir.”4

İmam Buhuti  de bu ibareyi kullanır: “Kitap ehli gibi İslam dininden başka din edinenleri
tekfir etmeyen, onların tekfirinde şüphe duyan veya mezheplerini sahih gören kimse kafirdir.”5

Şeyh Müceddid Muhammed b. Abdulvahhab  şöyle demiştir: “Müşrikleri tekfir etmeyen,


onların küfründen şüphe eden veya onların mezheplerini doğrulayan kişi icmaen kâfirdir.”6

1 Et-Tenbihu ver-Reddu ala Ehlil-Ehvai vel-Bidei: 40


2 Eş-Şifaa: 2/286.
3 Ravdatu-t Talibin:10/70.
4 El-İkna’: 4/298
5 Şerhu munteha-l iradat:3/395.
6 Ed-Dureru-s Seniyye:10/91.
4 - Akide ve Menhec Meselelerini Beyan Eden İlmi Silsile

Şimdi birinci meselenin beyanına başlayacağız, ki o da “Tekfirin dindeki yeri nedir?” sorusuna
cevaptır.

Cevap da şudur ki; tekfir tamamen Şer’i bir hükümdür, aklın bunda bir yetkisi yoktur ve daha
önceki halkada geçen beyan ettiğimiz dinin aslına taalluk eden mesele ve manalara girmez.

O zaman Tekfir dinin aslından değil de dinin vaciplerindendir.

Güzel. Peki fark nedir?

Fark; dinin aslından olan şeylerde kişi cehalet ile mazur sayılmaz. Dinin aslının tamamını veya
bir kısmını terk eden kimseye hüccetin ikame edilmesi şart değildir.

Tekfir ise Şer’i bir hüküm olduğundan dolayı onda kişi cehalet ve tevil ile mazur olabilir.

Sonra Tekfir sadece bir mertebe üzere değildir. Aksine onun birçok mertebeleri vardır. Onun en
yüksek mertebesi; İblis, Firavun, İslam'dan başka din edinenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve
putlara tapanlar gibi Allah'ın kitabında muayyen olarak tekfir ettiği kişileri tekfir etmek gibi
dinde bilinmesi zaruri olan şeylerdir. 

En aşağı mertebesi ise; namazı terkeden ve buna benzer gibi kendisini yapanın tekfirinde
ihtilaf edilen şeylerdir. Bu iki mertebe arasında farklı seviyede mertebeler vardır. Allah'ın izni
ile bunu önümüzdeki halkada ele alacağız.

Dedik ki; Tekfir dinin vaciplerindendir ve Şer’i bir hükümdür. Onun Şer’i deliller dışında bir
kaynağı yoktur ve aklın onda bir yetkisi yoktur. İlim ehli peş peşe bunu vurgulamış ve karara
bağlamıştır. İşte bunlar ilim ehlinin bazı sözleridir:

Kadı İyad  şöyle der: “Küfür olan, kendisinde duraksayan veya ihtilaf edilen ve küfür olmayan
sözlerin beyanı hakkında bir fasıl/konu. Bil ki bu faslın tahkikinde ve bu konuda oluşan karışıklığı
ortadan kaldırmadaki kaynak Şeriat'tır. Bu konuda akla hiçbir yer yoktur.”7

Şeyhu-l İslam İbn-i Teymiyye  şöyle der: “Tekfir Şer’i bir hükümdür. Malı mübah kılmaya,
kanı dökmeye ve ateşte ebedi kalmaya verilen hükümdür. Onun için Tekfirin kaynağı, bütün
Şer’i ahkamların kaynağı ile aynıdır.’8

Yine o  şöyle der: “Muhakkak ki küfür ve fısk Şer’i birer hükümdür. Bunlar, bağımsız olarak
aklın hükme bağlayacağı ahkâmlardan değildir. Mü'min ve Müslüman, Allah ve Rasul'ünün
 Mü'min ve Müslüman olarak kabul ettiği kişiler olduğu gibi Kafir de Allah ve Rasul'ünün 
Kafir olarak kabul ettiği, Fasık da Allah ve Rasul'ünün  Fasık olarak kabul ettiği kişidir. –ta ki
şöyle dedi- bu meselelerin tamamı Şeriat ile sabittir.”9

7 Eş-Şifaa : 2/282.
8 Bağıyyetu-l Murted fi er-Red ala-l Mutefelsefe ve-l Karamita: 345.
9 Minhacu-s Sunne: 5/92.
3. Halka - 5

Şeyh  başka bir yerde  şöyle der: “İman ve küfür, risalet ve Şer’i delillerle sabit olan
ahkâmlardandır. Mü'min ile kafir birbirinden sadece akli delillerle değil bilakis Şer’i deliller
ile ayırt edilir.”10

Allame ibn-i Kayyım  der ki: “Küfür, Allah ve sonra da Rasul'ünün  hakkıdır, falancanın
sözü ile değil nasla sabit olur. Kim Alemlerin Rabbi olanı ve O'nun kulunu tekfir etmiş ise bu
iki küfür sahibidir”.

İbn-i Vezir es-San’ani  şöyle der: “Küfre ve fıska delil olan şey ancak sem’i(işitmeye dayalı)
ve kat’i bir delil olmalıdır. Bunda hiçbir şüphe yoktur.”11

Bunun üzerine şöyle deriz: Kafirlerden veya müşriklerden veya küfür taifelerinden birinin Şer’i
hükmü hakkında cahil olan kimse; şirk koşanın hükmü gibi olmaz.  Çünkü şirk koşan dinin
aslını bozar, tıpkı geçen halkada zikrettiğimiz gibi. Bu kişinin hükmü Şeriat'tan veya İslam'ın
farzlarından bir farzından cahil olan kimsenin hükmü gibidir.  Dolayısıyla bunda kendisine
risalet hücceti ikame edilen kimse kafir olur. Kendisine risalet hüccetinin ulaşmadığı kimse ise
kafir değildir. Dinin aslı olan tevhidden cahil olan kimsenin durumu bunun tam aksinedir. Zira
böyle biri cehalet küfrü ile kafirdir.

İlim ehli dinin aslında cehalet ile Şer’i vaciplerde cehalet arasında fark olduğunu
kararlaştırmışlardır:

İmam Muhammed ibn-i Nasr el-Mervezi , hadis ehlinden bir taifenin şu sözlerini nakleder:
“Allah'ı bilmek iman ve O'nu bilmemek küfürdür. Ve farzlarla amel etmek imandır. Fakat
nuzûlünden önce farzları bilmemek küfür değildir. –Ta ki şöyle dediler- Yalnızca, farzları
inkar eden kimse Allah’ın farzları emretmesine rağmen yalanlamasından dolayı kafir olur.
Şayet Allah'tan farzları bildiren bir haber gelmemişse, o da cehaleti sebebiyle kafir olmaz.
Ve haber geldikten sonra Müslümanlardan bu haberi işitmeyen kimse cehaletinden dolayı
kafir olmaz. Ama Allah'ı bilmemek her halükarda haberden öncede sonrada küfürdür.”12

Hüccetin ikamesinin ve bu şartın tekfirden önce nasıl gerçekleştirileceğine gelince;


bu,  meselenin açık ve gizli olmasına göre farklılık gösterir.

Bazen hüccet, tekfirde duraksayan kişinin sırf ilmin bulunduğu yerde bulunmasıyla ikame
edilir, şöyle ki tekfirde duraksayan kişi bu duraksaması ile cahil değil bilakis yüz çevirmiş olur,
ve sadece İslam’a yeni girmiş ve (ilimden) uzak bir yerde yaşayan kişi mazur olur.

Bazen hüccetin ikamesi, bir ameli yapanın veya sözü söyleyenin küfrüne delalet eden Şer’i
nassın açıklanması ile gerçekleşir. Sırf Kur’an'ın genel manada ulaşması ile yetinilmez.

Bazen de hüccetin ikamesi şüpheyi izale eden delili açıklamak ve karşı delille cevap vermekle
gerçekleşir.

10 Mecmu-ul Fetava:3/328.
11 El-Avasım ve-l Kavasım : 4/179.
12 Ta’zimu kadris-salah 2/520.
6 - Akide ve Menhec Meselelerini Beyan Eden İlmi Silsile

Bu meselenin daha fazla açıklaması ‘tekfirde duraksayanların mertebeleri’ konusunda


gelecektir.

Şer’i hükümlerde cehalet ile dinin aslında ki cehalet arasındaki farkı ve müşriklerin tekfirinde
duraksayan kimsenin tekfirinin Şer’i ahkamdan olduğu dinin aslından olmadığı bir çok delil
ile delillendirilebilir, onlardan bazılarını zikredeceğim:

Muhakkak ki bütün Peygamberler kavimlerini ortağı olmayan Allah'a ibadet etmeye çağırarak
davetlerine başlamışlardır. Şayet tekfir hükümlerini bilmemek küfür olsaydı, bu hükümlerin
beyanı dinin aslının beyanından bir an bile gecikmezdi.

Bu ayırma; yani tekfirin dinin vaciplerinden olduğuna, Şer’i bir hüküm olduğuna ve dinin aslından
olmadığına delalet eden delillerden biri de şudur ki; sahabelerden bazıları, mürted olmuş bir
kavmin tekfirinde duraksamış ve onları Müslüman olarak isimlendirmişlerdir. Tekfir etmedikleri
bu kavmin küfrünü açıklayan ayetler inince bu sahabeler tekfirde duraksamalarından dolayı
tevbeye çağırılmamışlardır. Halbuki başka bir rivayette, sahabelerden birinin cehaleten şirk
işlediği sabit olmuştur. Bununla beraber  sahabeler onu tekfir etmiştir. Ve  Peygamber  bu
sahabeye imanını yenilemesini emretmiştir.  İşte bu, cehaleten şirke düşenle şeri ahkâmda
cahil olan kimse arasındaki farka delildir.

İbn-i Abbas  şöyle der: “Mekke ehlinden bir kavim Müslüman oldu. Bunlar Müslümanlıklarını
gizliyorlardı. Müşrikler onları kendileri ile beraber  Bedir'e getirdiler. Onlardan bazıları
yaralandı ve bazıları da öldü. Müslümanlar: “Bu dostlarımız Müslümanlardı ve (savaşa çıkmak
için ikrah edildiler) zorlandılar, onlar için Allah'tan  mağfiret dileyin dediler. Bundan dolayı bu
ayet nazil oldu:

‫ﱡﱰ ﱱ ﱲ ﱳ ﱴ ﱵ ﱶ ﱷ ﱸ ﱹ ﱺ ﱻ ﱼ ﱽ ﱾ ﱿ ﲀ ﲁ ﲂ‬
‫ﲃ ﲄ ﲅ ﲆ ﲇ ﲈ ﲉ ﲊ ﲋ ﲌ ﲍ ﲎ ﲏﱠ‬
“Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: "Ne işte idiniz!" dediler. Bunlar:
"Biz yeryüzünde çaresizdik" diye cevap verdiler. Melekler de: "Allah'ın arzı geniş değil miydi?
Hicret etseydiniz ya!" dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir!
”13

İbn-i Abbas  devamında şöyle dedi; “Geri kalan Müslümanlardan biri bana bu ayeti ve
onların bu konuda bir özürlerinin olmadığını yazdı. Sonra dedi ki: Onlar çıktılar. Müşrikler
onları yakaladı ve fitneye sürüklediler. Bundan dolayı bu ayet indi:
‫ﱡﭐ ﭐ ﱮ ﱯ ﱰ ﱱ ﱲ ﱳ ﱠ‬

“İnsanlardan kimi vardır ki: "Allah'a inandık" der...”14


13 Nisa 97.
14 Ankebut 10.
3. Halka - 7

Muhammed b. Abdulvahhab'ın oğlu Şeyh Abdullah  şöyle der: “Allah bu ayeti indirdi ve
onda bu müşriklerin hükmünü ve onların  İslam'ı söylemelerine rağmen ateşte olduklarını
açıkladı.”15

Sa’d b. Ebi Vakkas  şöyle der: “Bizler bazı hususları konuşuyorduk. O zaman ben cahiliyeden
yeni çıkmıştım. Lat ve Uzza'ya yemin ettim. Rasulullah'ın ashabı bana “Ne kötü bir şey söyledin,
Rasulullah'a  git ve O'na bu durumu anlat. Biz seni küfre girmenden başka bir hal üzere
görmüyoruz” dediler. Ben de Rasulullah  ile karşılaştım ve O'na bundan bahsettim O da
bana şunu söyledi: “Üç defa La İlahe İllaAllah de ve üç defa şeytandan (Allah'a) sığın ve soluna
üç defa tükür. Bir daha da böyle yapma.”16

İbn-i Vezir es-San’ani  bu hadise not düşerek şöyle demiştir; “Bu İslam'ı yenilemesi için
yapılan bir emirdir.”17

İbn-i Arabi el Maliki  şöyle der: “Kim İslam'da iken yemininde tazim veçhi üzere yeminini
pekiştirerek ‘Lat ve Uzza’ya yemin olsun’ derse hakikaten kafir olur.”18

Şeyh Süleyman b. Abdullah  şöyle demiştir: “Sa’d'ın  bu hadisini alimlerden bir taife delil
almış ve ‘Allah'tan başkası adına yemin eden biri şirk küfrünü işlemiş olur’ demişlerdir. Çünkü
Peygamber  ona İslam'ını La İlahe İllallah diyerek yenilemesini emretmiştir. Şayet bu dinden
çıkarmayan bir küfür ameli olsaydı o zaman bunu emretmezdi. Cumhur ise şöyle demiştir: “Bu
dinden çıkaran bir küfür ameli değildir. Bu küçük şirktir.”19

Sa’d  cahiliyeden yeni çıktığı halde özür sahibi sayılmadı.

Bu ayırma; yani tekfirin dinin vaciplerinden olduğuna, Şer’i bir hüküm olduğuna ve kendisinde
kimsenin mazur olmadığı dinin aslından olmadığına delalet eden delillerden biri de şudur
ki; sahabeler bazı mürtedlerin tekfirinde ihtilaf ettiler. Allah'u Teâlâ bu mürtedlerin küfrünü
açıklayınca bunların tekfirinde duraksayan sahabelere İslamlarını yenilemeleri emredilmemiştir.

Allah'u Teâlâ şöyle buyuruyor: 

‫ﱡ ﭐ ﱖ ﱗ ﱘ ﱙ ﱚ ﱛ ﱜﱝ ﱞ ﱟﱠ ﱡ ﱢ ﱣ ﱤ ﱥ ﱦ ﱧ‬
‫ﭐ‬
‫ﱨ ﱩ ﱪ ﱫ ﱬ ﱭ ﱮﱠ‬
“Size ne oldu da münafıklar hakkında iki guruba ayrıldınız? Halbuki Allah onları kendi ettikleri
yüzünden baş aşağı etmişti. Allah'ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah'ın
saptırdığı kimse için asla (doğruya) yol bulamazsın! ”20

15 Taberi tefsiri 9/102.


16 Nesai 7/7/3776.
17 İsarul-hakk ale-l Halk 380.
18 Arizatül-ahvezi 1/28.
19 Teysirül-azizil-hamid 529.
20 Nisa 88.
8 - Akide ve Menhec Meselelerini Beyan Eden İlmi Silsile

Bu ayetin nüzul sebebi; Peygamber  Uhud’a çıktığında O'nunla beraber olan bazı insanlar
geri döndü. Peygamber'in  ashabı bunlar hakkında ikiye bölündü. Bazıları bunları öldürelim
dedi. Bazıları da hayır öldürmeyelim dediler.21

Mücahid’in  şöyle dediği sahih olarak sabit olmuştur; “Bir grup insan Muhacir olduklarını
iddia ederek Mekke’den çıkıp Medine’ye geldiler. Sonra ise mürted oldular. Bunlar
Rasulullah’dan  Mekke’ye gitmek ve oradaki mallarını getirip ticaret yapmak için izin
istemişlerdi. Bunun üzerine Mü'minler ihtilaf ettiler. Bazıları ‘onlar münafıklardır’ derken
bazıları ise ‘onlar Mü'minlerdir’ dediler. Allah'u Teâlâ onların nifaklarını açıkladı ve onlarla
savaşılmasını emretti.”22

Bu mana ile Abdurrahman b. Avf  ve İbn-i Abbas’dan  rivayet edilmiştir. Ve tabiinden


bazıları tarafından bu rivayetin benzeri mürsel olarak sabit olmuştur. Bunlar İkrime, Suddi,
Katade ve Muhammed b. Ka’b el-Kurezi'dir .

İmam Taberi  “Size ne oldu da münafıklar hakkında iki guruba ayrıldınız? Halbuki Allah
onları kendi ettikleri yüzünden baş aşağı etmişti.”, ayetin tefsirinde şöyle söyledi: “Yani Allah'u
Teâlâ onları, kanlarının helal oluşundan ve zürriyetlerinin esir alınması konusunda şirk ehlinin
hükümlerine döndürmüştür.”23

İmam Taberi  bu ayetin İslam'dan sonra mürted olan bir grup hakkında nazil olduğu
görüşünü tercih etmiştir. Zira selefin bu ayetin nüzul sebebi hakkındaki sözlerini zikrettikten
sonra şöyle der: “Bu sözler içinde  en sahih olan görüş, bu ayetin nüzul sebebi, sahabenin
İslam’dan sonra mürted olan Mekke ehlinden bir kavim hakkında ihtilaf ettikleri görüşüdür.”24

Ebu Zemenin’in oğlu  şöyle demiştir: “Bunlar Medine'de olan münafık bir gruptu,
Medine’den Mekke’ye gittiler sonra da Mekke’den Yemame’ye tüccar olarak gittiler. Bunlar
İslam’dan sonra mürted olup kalplerindeki şirki izhar etmişlerdi. Müslümanlar onlarla
karşılaştığında onlar hakkında iki farklı görüşe bölündüler. Bazıları ‘bunların kanı helaldir,
bunlar müşrik mürteddirler’ derken; diğer bir grup ise ‘bunların kanı helal değildir, bunlar
fitneye maruz kalan bir kavimdir’. Bundan dolayı Allah'u Teâlâ, “Size ne oldu da münafıklar
hakkında iki guruba ayrıldınız?” buyurdu.”25

Bu konuda varid olan delillerden biri de; ulemadan bazılarının tercih ettiği şeydir ki, o
da  Ömer b. Hattab'ın  ilk olarak zekatı vermeyenlerin tekfirinde duraksamış,  Ebu Bekir
 ona zekâtı vermeyenlerin küfrünü izah ettiğinde onu onaylamıştır. Ebu Bekir, Ömer'i 
onların tekfirinde duraksadığından dolayı tevbeye çağırmamıştır. Ömer'in , Ebu Bekir'e 
mürtedler hakkında, “Sen, Peygamber'in  ‘Ben, insanlar La İlahe İllallah deyinceye kadar
savaşmakla emrolundum. Bunu dediklerinde mallarını ve canlarını benden korurlar ancak
İslam’ın hakkı müstesna, onun hesabı Allah'adır’26 dediği halde nasıl insanlarla savaşırsın.”
dediği sabit olmuştur.
21 Buhari 2/105/1399, Müslim 2/5/781.
22 Taberi Tefsiri 8/9/10052.
23 Taberi Tefsiri /8/9.
24 Taberi Tefsiri /8/13.
25 Tefsirul-kur’anıl-aziz libn-i ebi zemenin 1/393.
26 Buhari 3/22/1884. Müslim 8/121/7132.
3. Halka - 9

Seleften bazıları da işin başında ‘Kur’an mahluktur’ diyenlerin tekfirinde duraksamıştır. Hatta
onlardan bazıları küfürlerinin büyüklüğüne rağmen Cehmiye’nin küfründe duraksamıştır.
Fakat buna rağmen kafir olmamışlardır. Onlar için delil açık olunca onların tekfirinde
duraksamamışlardır. Fakat daha önce  bunların tekfirinde duraksadıkları için İslamlarını
yenilememişlerdir.

Yakup bin İbrahim ed-Devreki  şöyle der: “Ahmed b. Hanbel'e 'Kur’an mahlûktur' diyenler
hakkında sordum, o da şöyle cevap verdi; “Ben onları tekfir etmiyordum, ta ki bu ayetleri
okuyana kadar:
‫ﱡﭐ ﳊ ﳋ ﳌ ﳍ ﳎ ﳏ ﳐ ﳑ ﳒﱠ‬
‫ﭐ‬

“Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan...”, ve


‫ﱡﭐ ﱕ ﱖ ﱗ ﱘ ﱙﱠ‬
‫ﭐ‬

“Sana gelen ilimden sonra...”, ve


‫ﱡ ﭐ ﲆ ﲇﱠ‬
‫ﭐ‬

“ O'nu kendi ilmi ile indirdi...”.27

İbn-i Ammar el-Musili  şöyle demiştir: İbn-i Medini bana, “Seni, onları -yani Cehmiye’yi-
tekfir etmekten alıkoyan nedir?” diye sorardı. Sonra devamında şöyle demiştir: Ben başta
onları tekfir etmekten geri duruyordum ta ki İbn-i Medini’nin bana dediklerinden sonraya
kadar. Bir belaya uğradığında ona bir mektup yazarak Allah’ı ve Cehmiye’nin tekfiri hakkında
bana söylediklerini hatırlattım.”28   

Bununla birinci meseleyi bitirmiş olduk.

Şimdi ikinci meseleyi açıklayalım ki o da; müşriklerin tekfirinde duraksayan kimsenin küfre
girmesin sebebi, illeti ve dayanağı nedir?

Cevap: Bunun sebebi, Şer’i ahkamı yalanlamak ve reddetmektir.

Bu na’kıd'da (dinden çıkaran amelde) ilim ehlinin yazdıklarına bakıldığında kafirin küfründe


duraksayan kimsenin küfrüne sebep olan dayanağın; Şer’i ahkamın tekzibi ve reddi olduğu
ve bunun dinin aslını bozma cihetinden olmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır.

İlim ehlinin ekserisi bu dayanağı zikrederken; küfrün, ancak icma ile sabit olmuş mütevatir
hükümlerin inkar edilmesiyle veya dinde malum olan bir şeyi inkar etmekle olacağı görüşünü
bir ağızdan beyan etmişlerdir.

27 Tabekatü-l Hanabile 1/414.


28 Tarih’u Bağdad 13/421.
10 - Akide ve Menhec Meselelerini Beyan Eden İlmi Silsile

Şeyhü-l İslam İbn-i Teymiyye  şöyle der: “Küfür, ancak dinde bilinmesi zaruri olan veya icma
ile sabit olan mütevatir hükümleri inkâr etmekle olur.”29

İşte bu, size kâfirin tekfirinde duraksayan birinin küfrüne, dayanak olan sebep hakkında
yazan bazı âlimlerin sözleridir:

Kadı İyad  Yahudi ve Hristiyanların ve İslam dininden çıkanların tekfirinde duraksayan


kimsenin tekfiri hakkında el-Bakıllani’den nakille şöyle bir açıklama yapmıştır; “Çünkü Yahudi
ve Hristiyanların küfrü; Kuran, Sünnet ve icma ile sabit olmuştur. Kim bunda duraksarsa nassı,
Kur'an'ı ve Sünnet'i yalanlamış veya şüphe etmiş olur. Tekzip ve yalanlama ise ancak kafir
birinden sadır olur.”30

İbn-i Vezir es-Sanani  puta tapan birinin tekfirinde şüphe duyanın ve onu tekfir etmeyenin
tekfiri hakkında şunları söyler; “Bunun illeti  (yani puta tapanı tekfir etmeyenin tekfir
edilmesinin sebebi) ancak onun (puta tapanın) küfrü  dinde bilinmesi zaruri olan bir şey
olmasındandır.”31

Şeyh Abdullah b. Muhammed b. Abdulvahhab  ‘İki şehadeti getiren birini -şayet Allah’dan
başkasına kulluk etse bile- tekfir etmek caiz değildir’ sözünü söyleyenin kafir olmasının
sebebini şöyle açıklar: “Bu sözü söyleyen Allah’ı, O'nun Rasul'ünü ve Müslümanların icma’sını
yalanlamıştır.”32

Necd davetinin imamlarından bazıları şöyle demiştir: “Müşrikleri tekfir etmeyen Kur’an'ı
tasdik etmemiştir. Çünkü Kur’an müşrikleri tekfir etmiş, onları tekfir etmeyi, onlara düşmanlık
beslemeyi ve savaşmayı emretmiştir.” 33

Bu kadarla yetiniyoruz. İnşaAllah bir sonraki halkada tekrar görüşmek üzere.

Allah'u Teâlâ'dan yardım, tevfik ve hakka isabet etmeyi dileriz. Salat ve selam Allah'ın kulu ve
Rasulü olan Muhammed'e , ailesine ve O'nun sahabesine olsun.

29 Mecmu-ul Fetava 1/106.


30 Eş-şifa 2/280.
31 Er-Ravz-ul Basim 2/509.
32 Ed-Dureru-s Seniyye 10/250.
33 Ed-Dureru-s Seniyye 9/291.
3. Halka - 11

You might also like